DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ CİLT : 30 9’uncu Birleşim 22 Ekim 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, KOBİ’lerin durumu ve Avrupa
Birliğinin 2007-2013 yılları için uygulamaya koyduğu Rekabet Edebilirlik ve
Yenilik Çerçeve Programı, Girişimcilik ve Yenilik Özellik Programı’na Türkiye
Cumhuriyeti’nin katılımına ilişkin gündem dışı konuşması 2.- İstanbul
Milletvekili Necat Birinci’nin, Fazıl Hüsnü
Dağlarca’nın vefatına ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Karabük
Milletvekili Mehmet Ceylan’ın, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
geçici üyeliğine seçilmesine ilişkin gündem dışı konuşması IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- 5018 ile 2919
sayılı Kanunlara göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın
2007 yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen komisyon
tarafından hazırlanan dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/565) V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler 1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 29 Milletvekilinin,
Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20
Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 Milletvekilinin,
Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 Milletvekilinin ve Muğla Milletvekili
Gürol Ergin ve 24 Milletvekilinin, Zeytin ve Zeytinyağı ile Diğer Bitkisel
Yağların Üretiminde ve Ticaretinde Yaşanan Sorunların Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S. Sayısı:
296) B) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Organize
Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun; Organize
Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural
ile İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 18 Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/544, 2/75, 2/135, 2/150) (S.
Sayısı: 222) 2.- Yüksek
Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 Milletvekilinin;
Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 7 Milletvekilinin; Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/651,
2/20, 2/46, 2/61, 2/80) (S. Sayısı: 298) 3.- Serbest
Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S.
Sayısı: 275) VI.-
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’deki
sanayicilere ucuz elektrik sağlanmasına ve maden firmalarına ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/255) 2.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, sebze ve meyve ihracatındaki ilaç kalıntısı
analizine ilişkin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’den
sözlü soru önergesi (6/266) 3.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki Kütüphanesinden
Konya’ya gönderilen yazma eserlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü
soru önergesi (6/292) 4.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, keçi yetiştiricilerinin
desteklenmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/310)
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Güzelce Barajı inşaatına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/353) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 6.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki hava kirliliğine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/374) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 7.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, orman köylülerinin bazı
sorunlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/389) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 8.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, orman yangınlarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/407) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 9.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yakıldığı
iddia edilen orman alanlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/412) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 10.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Düzlerçamı
Yaban Hayatını Geliştirme Sahası dışına çıkarılan alana ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/494) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 11.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Aksaray’ın su plan ve projesine ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/616) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı 12.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
sulama kanallarının bakımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/670) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 13.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Sof Dağlarında açılan taş ocaklarına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/713) ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı 14.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Gönen’de kurulması planlanan çimento
fabrikasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/728) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 15.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Orhaneli’deki bir mermer ocağının çevreye etkisine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/776) ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı 16.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa ve
Bilecik’teki bazı köylerin su sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/777) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 17.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Gönen’de yapılması
planlanan çimento fabrikasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/778) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 18.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, muhtemel su sıkıntısına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/797) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 19.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, ücretsiz fidan yardımına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/857) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 20.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, DSİ’nin özel baraj ve
gölet inşaatlarını denetimine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/868) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 21.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Gazipaşa’daki bir
derenin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/882)
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 22.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, Mersin’in Gülnar
İlçesindeki orman yangınına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/911) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 23.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, keçilerin ormandan
uzaklaştırılmasının sonuçlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/925) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 24.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir baraj
projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/933) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 25.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir baraj projesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/934) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 26.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir baraj
projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/935) ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 27.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, özel mülkiyette olduğuna
karar verilen bir orman arazisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/943) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı VII.-
AÇIKLAMALAR 1.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Gülnar orman yangınıyla ilgili açıklaması VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Özpolat’ın, İstanbul’un
şebeke suyuyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/4584) 2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Bolu Belediyesi’nin borçlarına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4682) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı. Denizli
Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’ın, 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele
Günü’ne, Ordu Milletvekili
Rahmi Güner’in, Karadeniz Bölgesi fındık
üreticilerinin sorunlarına, Edirne
Milletvekili Necdet Budak’ın, tarımdaki gübre destekleme politikalarına, İlişkin gündem
dışı konuşmalarına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker cevap verdi. Kazakistan
Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve Kırgızistan
Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay Tagaev’in davetlerine icabet edecek olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, beraberindeki Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin Başkanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Bazı milletvekillerine
belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
kabul edildi. 298 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının 2’nci sırasına, 88, 19, 21, 67, 22, 40, 23, 78, 80,
82, 242, 70, 62, 73, 135, 87, 136, 134, 227 ve 271 sıra sayılı uluslararası
anlaşmalara ilişkin kanun tasarılarının ise aynı kısmın 12 ila 31’inci
sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 30/10/2008
Perşembe günü 13.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi. Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in; Ticari Taksilerde, Taksi Dolmuş ve Dolmuşlarda
Yenileme Yapılması ve/veya Araçların Bir Kereye Mahsus Olarak Değiştirilmesi
Sırasında Araç Sahiplerinden ÖTV ve KDV Alınmamasına Dair Kanun Teklifi’nin
(2/202), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi. İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 Milletvekilinin, Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 23 Milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 Milletvekilinin ve İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin,
Gemi İnşa Sanayisindeki İş Güvenliği ve Çalışma Şartları Sorunlarının
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın
98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/121,
129, 132, 134) (S. Sayısı: 295) üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve
29 Milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk
ve 20 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 Milletvekilinin,
Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 Milletvekilinin ve Muğla Milletvekili
Gürol Ergin ve 24 Milletvekilinin, Zeytin ve Zeytinyağı ile Diğer Bitkisel
Yağların Üretiminde ve Ticaretinde Yaşanan Sorunların Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve
105’inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S.
Sayısı: 296) üzerinde bir süre görüşüldü. 22 Ekim 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
19.57’de son verildi.
No.: 13 II.- GELEN KÂĞITLAR 22 Ekim 2008 Çarşamba Sözlü Soru Önergeleri 1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emeklilere ikramiye
verilip verilmeyeceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü
soru önergesi (6/1001) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TKİ’nin yardım kömürü
satışına ve kömür fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1002) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, kadro alamayan geçici işçilere ilişkin Devlet
Bakanından (Murat Başesgioğlu) sözlü soru önergesi
(6/1003) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir kasaba yolunun bakımına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1004) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Milli Saraylar
bünyesindeki bir restoranda içki servisi konusundaki soru
önergesine verilen cevaba ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/5121) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/7/2008) 2.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Milli Saraylar
bünyesindeki bir restoranda içki servisi konusundaki soru önergesine verilen
cevaba ilşkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/5122) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008) 3.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Almanya’daki bir
dernekle ilgili dava çerçevesindeki gelişmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5123) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 4.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, RTÜK Başkanı
hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5124)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 5.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, bir derneğin
denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5125) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/9/2008) 6.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili davanın takibine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5126) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 7.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili dava konusunda
görüşme yaptığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5127)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/9/2008) 8.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, bazı esnafın saldırıya
uğramasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5128) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/9/2008) 9.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Ceyhan’a rafineri
kurulması ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5129)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 10.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon
Soruşturmasında gizlilik ilkesinin ihlaline ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5130) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 11.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da yeşil kartlılara yapılan nakdi
yardıma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5131) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/9/2008) 12.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Cumhurbaşkanının katıldığı bir etkinliğe
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5132) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 13.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, gıda bankacılığı yürüten dernek ve vakıflara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5133) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 14.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bazı kamu kuruluşlarının sponsorluklarına ve
reklamlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5134) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/9/2008) 15.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, adrese dayalı konut kayıt sisteminin yaratacağı
sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5135) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/9/2008) 16.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon
Soruşturmasında basına bilgi sızdırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5136) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008) 17.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki bazı
yolsuzluk dosyalarıyla ilgili işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/5137) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008) 18.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, dinleme konusunda verilen bilgilere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5138) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008) 19.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, memurlara yapılan ek ödemelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5139) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008) 20.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili davada yardım
talebinin karşılanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5140) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 21.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakanın bir yargı kararına tepkisine ve bir hakim hakkında dava açılmasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5141) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 22.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ankara Cumhuriyet Başsavcısının bir soruşturma
hakkında bilgi vermesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5142) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 23.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, kurumların
iletişimi izleme yetkilerinin sınırlandırılmasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5143) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008) 24.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, mevsimlik işçilerin
sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5144) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 25.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bir şirkette işten
çıkarılan bazı işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5145) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 26.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki eczacıların reçete işlemlerine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5146) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/9/2008) 27.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Kozak Yaylasındaki altın madenciliği
faaliyetlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5147)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 28.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Çamlık Barajı Projesine ve Aşağı Gediz
Havzasındaki sulama suyu ihtiyacına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5148) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 29.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Çevre Kanunu uyarınca verilen para cezalarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5149) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22/9/2008) 30.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir derenin ıslahına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5150) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/9/2008) 31.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, anıt ağaçların ve
İstanbul’daki su havzalarının korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5151) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 32.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, bankacılık
izinlerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5152) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/9/2008) 33.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, SPK’nın bir denetleme raporunu işleme almamasına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/5153) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 34.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, tarihi bir camiye lojman yapımına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/5154)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 35.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir cami restorasyonuna ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/5155)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 36.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili davada yardım
talebinin karşılanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5156) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 37.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Sarıkamış ilçesindeki
bazı köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5157) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 38.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, tasarruf
sahiplerini mağdur eden holdinglere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5158) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 39.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, terörle mücadelede yasa değişikliği
taleplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5159)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 40.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’daki servis plakası tahdidine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5160) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 41.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Aliağa Belediyesiyle
ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5161)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 42.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Almanya’daki bir
dernekle ilgili soruşturmaya yardım edilmediği iddiasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5162) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 43.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’daki başıboş
hayvanlara yönelik önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5163) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 44.- Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaş’ın, Selim İlçesindeki bazı köylerin yol
sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5164) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/9/2008) 45.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Susuz İlçesindeki bazı
köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5165) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/9/2008) 46.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Zeytinburnu’ndaki
patlamanın soruşturmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5166) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 47.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Gürpınar’daki bazı
köylerin çeşitli sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5167) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 48.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Başkale’de yaşanan sel
felaketine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5168)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 49.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın,
İstanbul’daki bir yeşil alana yönelik olarak TOKİ’nin
imar planı hazırlattığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5169) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 50.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, belediyelerin imar planı
değişikliklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5170)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008) 51.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Silivri Belediye Başkanı hakkında soruşturma izni
verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5171)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008) 52.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir işçi eyleminin
yerine müdahale edilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5172) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008) 53.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Kuşadası’nda
turistlerin esnaftan uzak tutulmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/5173) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 54.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, anıtsal ağaçların
korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5174)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 55.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, meslek yüksekokullarının yeniden
yapılandırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5175) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 56.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, öğrenci yurtlarının denetimine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5176) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 57.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, yüksek öğrenimdeki yurt ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5177) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/9/2008) 58.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’un bir
mahallesindeki okul ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5178) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008) 59.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, öğretmen atamalarına ve yönetim kadrolarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5179) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/9/2008) 60.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki öğretmen
açığına ve bazı çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5180) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008) 61.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir hastanedeki bebek ölümlerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5181) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 62.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, hastanelerdeki enfeksiyon
kaynaklı ölümlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5182)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 63.- Muğla Milletvekili
Ali Arslan’ın, hastanelerdeki bebek ölümlerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5183) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/9/2008) 64.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Kuşadası’ndaki
sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5184) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 65.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, hastanelerdeki bebek ölümlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/5185) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 66.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, esnaf ve sanatkara
verilen işletme destek kredisine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5186) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008) 67.- Hakkari
Milletvekili Hamit Geylani’nin Şemdinli’de sel
mağduriyetinin giderilmesine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı
soru önergesi (7/5187) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 68.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Denizcilik
Müsteşarlığındaki görevlendirmelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5188) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 69.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, dul, yetim, vazife ve harp malulü aylıkları
arasındaki farka ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5189)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 70.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Kuran kurslarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru
önergesi (7/5190) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 71.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, nükleer
atık yönetimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/5191) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008) 72.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir cinayetin ve bazı
faaliyetlerin soruşturulmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/5192) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008) 22
Ekim 2008 Çarşamba BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 11.00 BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, toplantı sayısı yok. Burada 50 kişi yok. Boş
sandalyeleri adam mı görüyorsunuz? BAŞKAN – Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri
beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap
verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben tutumunuz hakkında söz istiyorum efendim. BAŞKAN – Sayın Alim Işık, burada mısınız efendim? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, tutumunuz hakkında söz istiyorum Sayın Başkan. Ben
milletvekiliyim burada. BAŞKAN – Gündem
dışı ilk söz, KOBİ’lere ve işletmelere yönelik olarak uygulamaya konan “Rekabet
Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı”nın Türkiye için önemi ve yapılması
gerekenler hususunda söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim
Işık’a aittir. Sayın Işık,
buyurun efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben milletvekiliyim, benimle konuşmak zorundasınız. BAŞKAN – Konuştum
ben sizinle. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Diyorum ki tutumunuz hakkında söz istiyorum. Burada 50 kişi yokken
184 kişi görüyorsunuz! Böyle taraflı Meclis yönetilir mi? MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Bela mısın bu Meclisin başına sabah sabah!
Akşamdan mı kaldın nedir? BAŞKAN – Sayın Alim Işık, buyurun efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – O kürsüye hiç yakışmıyorsunuz! BAŞKAN – Sayın
Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, KOBİ’lerin durumu
ve Avrupa Birliğinin 2007-2013 yılları için uygulamaya koyduğu Rekabet
Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı, Girişimcilik ve Yenilik Özellik
Programı’na Türkiye Cumhuriyeti’nin katılımına ilişkin gündem dışı konuşması ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
KOBİ’lerimizin durumu ve Avrupa Birliğinin 2007-2013 yılları için uygulamaya
koyduğu İngilizce kısaltmasıyla kısaca “CIP” olarak bilinen Rekabet Edebilirlik
ve Yenilik Çerçeve Programı, Girişimcilik ve Yenilik Özel Programı’na Türkiye
Cumhuriyeti’nin katılımına ilişkin çalışmalarla ilgili gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisin siz değerli üyelerini ve
televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygılarımla
selamlarım. Hepimizin de
bildiği gibi, kısaca KOBİ olarak ifade edilen küçük ve orta büyüklükteki
işletmeler değişik kaynaklara göre farklı tanımlamalara sahip olmakla birlikte,
ülkemizde 50 işçiye kadar çalışanı bulunan imalat işletmeleri küçük, 50-250
işçi arasında çalışanı bulunanlar da orta büyüklükteki işletme kapsamında
değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği Komisyonuna göre ise istihdamla ilgili bu
değerlere ek olarak yıllık satış cirosunun küçük işletmelerde en fazla 7 milyon
avro, orta büyüklükteki işletmelerde de en fazla 40 milyon avro olma şartı
aranmaktadır. KOBİ’ler gelişmiş
ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde olduğu gibi ülkemiz ekonomisi içinde de çok
önemli bir yere sahiptir. Ülkemizde faaliyet gösteren işletmelerin yaklaşık
yüzde 99’unun KOBİ’lerden oluştuğu, istihdama yaklaşık üçte 2, gayrisafi millî hasılaya da yaklaşık 1/3 oranında KOBİ’lerin katkı yaptığı
bilinmektedir. Ülkemiz için bu denli öneme sahip olan, birçok ilimizde
özellikle son dönemde ekonomik krizin etkilerini en derin şekilde hisseden ve
yaşayan bu işletmelerimizin ayakta kalmasının ve yüz yüze oldukları sorunların
çözülmesinin önemi hepimizce yakından bilinmektedir. KOBİ’lerin birçok
avantajının yanında öz sermayelerinin yetersizliği, küçük ve dağınık yapıları
nedeniyle verimliliklerinin düşüklüğü, teknik bilgi ve teknolojik düzeylerinin
yetersizliği ve benzeri gibi önemli dezavantajları da söz konusudur. Ayrıca,
KOBİ’lerimiz, mevzuat bilgilerinde yetersizlik, kredi temininde zorlanma,
devlet teşvikleri ve desteklemelerinden yeterince yararlanamama, kalifiye
eleman bulamama, doğru sektörlere yönelememe, vergiler ile SSK ve BAĞ-KUR
primlerinden kaçınmak için kayıt dışı çalışma ve benzeri gibi önemli güncel
sorunları da yaşamaktadırlar. KOBİ’lerin karşı
karşıya kaldığı ve sıralamaya çalıştığım bu ve benzeri dezavantaj ve sorunların
giderilmesi için cumhuriyet hûkümetleri değişik
zamanlarda değişik yasal tedbirler almıştır. Nitekim,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın son dönemde imalatçı ve ihracat yapan
KOBİ’lerimize sunduğu sıfır faizli can suyu kredileri bu düzenlemelerin en son
örnekleridir ancak bu tedbirler de küçük sanayici ve esnafımızın sorunlarının
çözümünde yetersiz kalmaktadır. Türkiye Ekim
2002’de Avrupa Komisyonuyla çok yıllık program mutabakat zaptını imzalamış,
Ocak 2003’ten itibaren de Avrupa Birliği dördüncü çok yıllık programına
katılarak KOBİ’lerin rekabet gücünün artırılması ve yeniliklerin veya inovasyonun desteklenmesi konularında önemli adımlar
atmıştır. Avrupa
Parlamentosu 1 Haziran 2006 tarihinde Topluluğun Rekabet Edebilirlik ve Yenilik
Programı’na ilişkin komisyon önerisini onaylamıştır. 2007-2013 yılları arasında
uygulanacak bu program kapsamında 350 bin dolayında KOBİ’ye yenilik ve büyümeye
yönelik olarak yaptıkları tüm yatırımlar için toplam 3,6 milyar avro destek
verilmesi öngörülmektedir. Üç alt bileşeni bulunan ve toplam 3,6 milyar avroluk
bütçeye sahip bu programın birinci alt bileşenini 2,17 milyar avro bütçeli
Girişimcilik ve Yenilik Özel Programı oluşturmaktadır. Programın ülkemizdeki
koordinasyonunu Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yürütmektedir. Türkiye, Dışişleri
Bakanlığı nezdinde Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı’nın
Girişimcilik ve Yenilik Özel Programı’na katılım için 1 Ocak 2007 tarihinden
itibaren geçerli olacak mutabakat zaptını da 12 Şubat 2008 tarihinde Brüksel’de
imzalamıştır. Ancak bu zaptın yürürlüğe girebilmesi için bu konuda hazırlanan
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Kanun Tasarı ve Teklifleri”
bölümünün 154’üncü sırasında -dünkü gündem itibarıyla söylüyorum- bugünkü gündem
itibarıyla da 31’inci sırasında bekleyen 271 sıra sayısıyla yer almış Kanun
Tasarısı’nı acilen yasalaştırması gerekmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Işık, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. ALİM IŞIK (Devamla) – Üç başlık altında açılan CIP programının birinci
bileşeni ile ilgili olarak ülkemizde toplam 12 milyon avro bütçeli yedi farklı
proje sunulmuş ve tüm projeler Avrupa Komisyonu tarafından destek almaya hak
kazanmıştır. Ancak bunların yürürlüğe girebilmesi bu tasarının yasalaşmasıyla
mümkün olacaktır. Eğer, bu yıl içerisinde bu tasarı gerçekleşmez ise birinci
bileşende yaklaşık 1,6 milyon avro, programın tamamında ise 5,8 milyon avro
kadar ülkemizin kaybı olacaktır. Bu konuda gerek Ege Bölgesi milletvekillerini
bilgilendiren AK PARTİ Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Yüksel’e gerekse
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı nezdinde girişimde bulunan Ege
Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Ülkü Bayındır’a ve projeleri hazırlayan
tüm bilim adamlarımıza huzurunuzda teşekkür ediyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİM IŞIK (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkan. Çok teşekkür ederim. Ayrıca,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekilleri tarafından verilmiş olan
(2/61) esas no.lu senetlerin protesto edilmesi, karşılıksız çekler ve kredi
kartı ve banka kredileri borcu nedeniyle mali sicilleri bozulan gerçek ve tüzel
kişilerin mali sicillerinin silinmesine dair kanun teklifimizin -şu anda
komisyonda beklemekte bu teklif- bir an önce yasalaşarak KOBİ’lerin ve küçük
esnafın sorunlarının çözümüne katkılarınızı bekliyor, saygılarımızı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Gündem dışı
ikinci söz, büyük Türk şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın vefatı dolayısıyla söz
isteyen İstanbul Milletvekili Necat Birinci’ye
aittir. Sayın Birinci,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 2.-
İstanbul Milletvekili Necat Birinci’nin, Fazıl Hüsnü
Dağlarca’nın vefatına ilişkin gündem dışı konuşması NECAT BİRİNCİ (İstanbul)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yunus Emre, bir ilahisinde: “Geldi geçti
ömrüm benim, Şol yel esip geçmiş gibi. Hele bana şöyle
geldi, Şol göz yumup açmış gibi.” Geçen hafta bugün
Hakk’a yürüyen, iki gün önce de ebedî yolculuğuna uğurladığımız, Türkçenin ve
Türklüğün söz ustası, şiir atası Fazıl Hüsnü Dağlarca üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım. Dağlarca da Yunus
Emre’nin söylediği gibi “Geldi geçti ömrüm benim/ Şol
yel esip geçmiş gibi.” diyordu ama o, şiirini Türkçenin en güzel yapısıyla
dolduruyordu. Türkçeyi ses bayrağımız durumuna getiren, eserlerini bu bilinçle
veren Dağlarca’nın ölümü basınımızda çok yer almadı ancak gazetelerimizin
birinci sayfasında birkaç santimetrekarelik yer bulabildi kendisine. Bu, onun
ölümünün pek umursanmadığı anlamına gelmemelidir. Türkçenin
ve Türkiye’nin gündemi o kadar başka şeylerle meşguldü ki Fazıl Hüsnü Dağlarca
bu arada sessiz sedasız yürüdü de demeyeceğim çünkü biliyoruz ki bundan sonraki
günlerde, haftalarda, aylarda Fazıl Hüsnü Dağlarca çok derin çalışmalara,
yüksek lisanslara, doktoralara konu olacaktır ki 90’lı yıllarda bunlardan
birisini yaptıran bir hoca olarak bunu temenni ediyorum ve istiyorum. Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Dağlarca, ona, onun verdiği dil ve dünyaya çok
ihtiyaç duyulan bir anda kendi eserini verdi. Millî Mücadele
yıllarında yüksek bir ruh ve idealle meydana getirilen edebiyatın arkasından
1923’ten sonra değişik görüşler ve özellikle materyalist edebiyat Türk şiir
hayatına hâkim olmuş durumda idi. Behzat Lâv’ın,
Nâzım Hikmet’in, Emin Recep’in şiirleriyle, katılaşan, sıvılaşan Türkçe ve
Türklük dünyasını ifade ediş, Necip Fazıl’ın ruh dünyasına sapışla yeni bir yol
buldu kendisine. İşte 30’lu yıllarda, özellikle 1933 senesinden başlayan
şiir hareketiyle Fazıl Hüsnü Dağlarca onun açtığı yolda Türkçeyi ve Türklük
ruhunu bir bayrak hâline getirmesini bildi. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Helal olsun Hocam size! NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Ve insanı Şeyh Galib’in… “Hoşça bak zatına
kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen. " Yani insanı
kâinatın merkezine yerleştirdi, maddenin dar hayatından, kalıplaşmış
dünyasından kurtardı, yüceltti. BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Başbakana da öğret bunları. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Sizler sadece laf atarsınız, ruhunuzu zenginleştirin ve dinleyin. Bunu kurarken
Dağlarca şiirine neler almadı ki! Onun şiirine askerlik hayatı yıllarında
tanıdığı sonsuz gökyüzü ve babasının okumalarıyla Allah girdi, gökyüzünün
sonsuzluğu girdi, yıldızları topladı getirdi şiiriyle. Aşkı, ölümü anlattı
Allah’ın verdiği yoldan. Sonra insan, insanlar, kâinatın sonsuzluğu, gecenin ve
maddenin tehlikeleri karşısında yalnız kalan ve “Korkuyorum anneciğim, ellerin
nerede?” diyen insan girdi. Sonra çocuk, çocuklar, ölümsüz, ölümden habersiz,
aydınlığın rüyası, hayatın devamı çocuklar, çocukları sarıp sarmalayan, kimi
zaman yarım, hatta kısa kalan masallar girdi. Masallar ve gerçek arasında
yükselen dağlar, dağlar ardında tuz taşıyan, ekmek taşıyan, hasta taşıyan
arabalar girdi, Anadolu insanı girdi. Sonra bulutlar, havaya çizilen, dünyayı
renklendiren bulutlar, rüyalarımızı biçimlendiren bulutlar girdi. Sonra
bulutları karartan geceler, korku dolu, insanları ve dünyayı saran geceler ama
her biri bir başka dünyayı anlatan geceler girdi. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Birinci, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) - Velhasıl düşünceler girdi,
velhasıl Anadolu’ya giriş girdi, Alparslan girdi, Malazgirt girdi. Arkasından
fetih davulları surlar önünde göründü, Fatih’in ilk fermanı girdi ve Çanakkale
girdi ve Dumlupınar girdi ve Mustafa Kemal girdi ve kağnısıyla Elif girdi,
Kocabaş girdi ve bütünüyle Türklük girdi. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sonra Vakıflar Kanunu’nu çıkardınız! NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Ahmet Onbaşı girdi, Seyit Onbaşı girdi ve Fazıl Hüsnü Dağlarca bu
zenginlikle Hakk’a yürüdü, Türkçeyi ebedî Türklüğün bayrağı yaparak. Bu duygularla
kendisine rahmet diliyor, Türkçenin bayrağını dalgalandırdığı burçta ebediyen
onun istediği, onun gösterdiği, zenginleşen bir dille kalacağını temenni
ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Birinci. Gündem dışı
üçüncü söz, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine
seçilmesi dolayısıyla söz isteyen Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan’a aittir. Sayın Ceylan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 3.-
Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan’ın, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi geçici üyeliğine seçilmesine ilişkin gündem dışı konuşması MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye’nin
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine geçici üye seçilmesiyle ilgili gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; bilindiği gibi geçen hafta cuma günü Birleşmiş Milletler
Genel Kurulunda yapılan oylama neticesinde Türkiye iki yıllık bir süreç
döneminde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyeliğine seçilmiş
bulunmaktadır. Tabii ki kırk yedi yıl aradan sonra Birleşmiş Milletler nezdinde
elde edilen bu başarı ülke olarak, millet olarak hepimizi sevindirmiş
bulunmaktadır. Her şeyden önce bu kararın ülkemize ve milletimize hayırlı
olmasını diliyorum. Türkiye, bundan
önce en son 1961 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine
seçilmişti, aradan geçen kırk yedi yıl sonra yeniden seçilme başarısını
gösterdi. Bu seçimde ülkemiz, Batı Avrupa ve diğer ülkeler grubundan Avusturya
ve İzlanda ile yarıştı ve 192 üyeli Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 151 oy
alarak seçilmiş bulunmaktadır. Aynı grupta Avusturya bizim arkamızdan 133 oy
alarak 2’nci olarak girmiş, İzlanda ise ancak 87 oy alarak elenmiş
bulunmaktadır. Değerli
arkadaşlarım, Genel Kurulda geçici üye seçilebilmek için oyların asgari üçte
2’sini yani 128 civarında bir oy almak gerekmektedir. Değerli arkadaşlarım,
böylece Türkiye, Birleşmiş Milletlerin en önemli organı konumunda olan Güvenlik
Konseyinde 5 daimi üye ülkenin dışında, geçici üyeleri temsil eden 10 ülkeden
biri konumuna yükselmiş bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
üyeliği, son yıllarda hemen her alanda yıldızı parlayan ülkemizin, uluslararası
kamuoyu ve dış diplomasi açısından önemli bir başarısıdır. Hiç kuşkusuz ki bu
sonuç dünya ülkelerinin ülkemize ve devletimize gösterdiği güvenin ve
milletimize karşı beslediği dostluk ve sevgi duygularının bir yansımasıdır. Tabii ki diğer taraftan, beş yıldır, altı yıldır AK PARTİ İktidarı
döneminde dış politikada izlemiş olduğumuz aktif bir politikanın, risk
üstlenen, sorumluluk duygusu taşıyan, sadece bölgesinin değil, kendi
sorunlarının değil dünyanın diğer bölgelerinin de sorunlarına duyarlı olan ve
çözümler üretmeye çalışan AK PARTİ İktidarının dış politikasının bir tescilidir,
başarısıdır diye düşünmekteyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MUHARREM VARLI
(Adana) – Önce kendi problemlerimizi bir çözelim de… ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Dünyanın hangi sorununu çözdünüz ki? Kuzey Irak’ı çözemediniz! MEHMET CEYLAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Kurulu, Birleşmiş Milletlerin en önemli organı konumundadır. Güvenlik Konseyi,
üye ülkeler arasında güvenlik ve barışı korumakla yükümlü bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletlerin diğer organları sadece tavsiye kararı alabilirken
Güvenlik Konseyi kararları tüm üye ülkeler açısından bağlayıcılık taşımaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği Türkiye’ye neler
kazandıracaktır? Değerli arkadaşlar, elbette ki çok şeyler kazandıracak. Her
şeyden önce bu üyelik, uluslararası alanda Türkiye'nin itibarını daha da
artıracak, ülkemize prestij ve etkinlik
kazandıracaktır, Türkiye’yi her alanda sözü daha fazla dinlenen ve itibar
edilen bir ülke konumuna getirecektir, küresel siyasetin önemli bir aktörü
konumuna getirecektir. Elbette ki ülkemizin bu pozisyonu, Avrupa Birliği
müzakere sürecini de olumlu şekilde etkileyecek ve yansıyacaktır. Diğer
taraftan bu üyelik, Türkiye'nin bölgesindeki sorunları kendi görüşleri ve
tercihleri doğrultusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine getirmesini
sağlama imkânı verecektir. Kıbrıs ve Irak sorunlarının kritik dönemeçlere
gireceği bir döneme giriyoruz. Kıbrıs ve Irak’ın dışında Balkanlar, Kafkasya,
Ermenistan, terörle mücadele gibi konularda kendi tezlerini doğrudan anlatma ve
aktarma fırsatı yakalayacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ceylan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MEHMET CEYLAN
(Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım. Değerli
arkadaşlarım, diğer taraftan Türkiye tarihî geçmişi ve başarılı diplomasi
tecrübesiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda daha sağlıklı, daha adil
kararların alınmasına elbette ki katkıda bulunacaktır. Değerli
arkadaşlarım, tabii ki bu sonuç, bu başarı kendiliğinden gelmedi, kendiliğinden
elde edilmedi. Türkiye bu üyelik için beş yıl önce Temmuz 2003 yılında müracaat
etmişti. Aslında Türkiye 92, 96 ve 2000 yıllarında da müracaat etmiş ancak
çeşitli nedenlerle bu üyelik müracaatını geri çekmiştir. Değerli
arkadaşlarım, beş yıllık süreç içinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
üyeliğine seçilmesi dolayısıyla ülkemizin başta Sayın Cumhurbaşkanımız,
Başbakanımız, Dışişleri Bakanımız olmak üzere yoğun bir diplomasi atağı yapıldı
ve sonuçta böylesi bir başarı kazanıldı. Bu başarıda emeği geçenlere teşekkür
ediyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ceylan, lütfen… Buyurun. MEHMET CEYLAN
(Devamla) – Üyeliğin ülkemize, milletimize ve tüm dünyaya hayırlı olmasını,
güvenlik ve esenlik getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ceylan. Saygıdeğer
milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2007 yılına ait dış denetim raporlarının
inceleme sonuçlarına ilişkin tezkeresi vardır. Okutup bilgilerinize sunacağım. IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.-
5018 ile 2919 sayılı Kanunlara göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2007 yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak
üzere görevlendirilen komisyon tarafından hazırlanan dış denetim raporlarının
inceleme sonuçlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/565) 20/10/2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununa göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2007 yılına ilişkin denetimlerini yapmak üzere
görevlendirilen Komisyon tarafından hazırlanan Dış Denetim Raporları, Başkanlık
Divanının 10/10/2008 tarihli toplantısında Üst
Yöneticilerin cevapları da dikkate alınarak görüşülmüş ve ekteki inceleme
sonuçlarının Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar verilmiştir. Bilgilerine
sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Sayıştayın 2007 Yılına İlişkin Dış
Denetim Raporlarının İnceleme Sonuçları 1- Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 2007 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporunda; bütçe
ve kesinhesap cetvelleri ile bu cetvellerdeki
harcamaların dayanağı olan ödeme belgeleri incelenmiş, bütçede yeralan kullanılabilir ödeneklerle yatırım programındaki
tutarların uyumlu olup olmadığı araştırılmış; bu rakamlar, gerçekleşen kesinhesap rakamlarıyla karşılaştırılmak suretiyle
gerçekleşme oranları ve uygunluk durumları, programa alınan yatırımIarın
gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, mali tabloların güvenilirliği ve
doğruluğu ile idarenin gelir, gider ve mallarına ilişkin mali işlemlerin kanunlara
ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığı, kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığı hususları incelenmiştir. Raporda, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının faaliyetlerinde kullanılmak üzere 2007 yılı
Bütçe Kanunuyla 380.094.306 YTL ödenek tahsis edildiği, tahsis edilen ödeneğin
308.252.988 YTL'lik kısmının kullanıldığı, kalan 71.841.318 YTL ödeneğin iptal
edildiği belirtilmiştir. Bütçeye ilişkin rakamların
karşılaştırılmasında; TBMM kesinhesabında görülen mal
ve hizmet alımlarının merkezi yönetim bütçesiyle uyumlu olduğu, 2007 yılı
bütçesinde tahsis edilen ödeneğin 308.252.988 YTL'lik kısmının harcandığı,
oransal olarak bütçenin %81,1'lik kısmının harcandığı, ödenek üstü harcamaya
gidilmediği, dengeli bütçe politikasının gözetildiği, yapılan ihalelerde
açıklık ve rekabetin sağlandığı, tüketime yönelik mal ve hizmet alımlarında
bütçe ödeneğinin verimli ve ekonomik şekilde kullanıldığı tespitlerinde
bulunulmuştur. Raporda ayrıca,
planlanan ve 2007 yılı programına alınan yatırımın gerçekleşmesi amacıyla
bütçeye konulan ödeneğin harcanamamasından dolayı, idari ihtiyacın ertesi yıla
ertelenmesine yol açıldığı, stratejik plan hedeflerinin yakalanması amacıyla,
performansa dayalı ilkeli, tutarlı, dengeli bir bütçe politikası uygulanması ve
ödenek ihtiyacının isabetli bir şekilde tespit edilmesi gerektiği, 4734 sayılı
Kanun kapsamında doğrudan temin yoluyla mal ve hizmet alımı yapılırken,
alımlarda açıklık ve rekabet ortamının oluşturulması için kapsamlı fiyat
araştırması yapılması gerektiği, doğrudan temin ile yapılan mal ve hizmet
alımlarında limitlere dikkat edilmesi gerektiği gibi çeşitli hususlarda
değerlendirmelerde bulunulmuştur. Sonuç olarak; - TBMM Başkanlığı
muhasebe birimince, ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişlerine dayalı
olarak ilgililerin hesaplarına aktarılan paralar ile banka hesap özetlerinin
mutabık olduğu, kesinhesap cetvellerinde gösterilen
gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu, kullanılabilir bütçe
ödenekleriyle uyumlu bulunduğu, ödenek üstü harcama yapılmadığı, - TBMM Genel
Sekreterinin Üst Yönetici olarak, bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek mali tedbirlerin
alınmasında, 5018 sayılı Kanunda belirtilen mali yönetim ve kontrol sisteminin
işleyişinin gözetilmesinde, görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde
üstün gayret gösterdiği, harcama yetkilisi, muhasebe yetkilisi, mali hizmetler
birim yöneticisi ve gerçekleştirme görevlilerinin mali mevzuatın tatbikinde ve
tedbirlerin uygulanması yönünde azami çaba sarf ettikleri, idarenin mali
faaliyet, karar ve işlemlerinin Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve ilgili
diğer mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü sonucuna varıldığı ifade edilmiştir. Bunların dışında,
Raporda yer verilen değerlendirmelere ilişkin olarak Üst Yönetici Cevapları
Başkanlık Divanınca kabul edilmiş olup, tenkit ve tavsiye edilen hususlarda
gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir. 2- Sayıştay
Başkanlığının 2007 yılına ilişkin hesapları ve bunlara ilişkin belgeler esas
alınarak yapılan incelemeler sonucunda hazırlanan Dış Denetim Raporunda, Bütçe
Kanunuyla 2007 yılı için Sayıştay Başkanlığına 85.125.100,00 YTL ödenek tahsis
edildiği, tahsis edilen bu ödeneğin %73,92'si olan 62.922.556,00 YTL'nin
harcandığı, %26,08'i olan 22.202.544,00 YTL'nin harcanmadığı için iptal
edildiği, 2007 yılında tahsis edilen ödeneğin bir önceki sene ile
kıyaslandığında %56 oranında arttığı, bütçe giderlerinde %29,98 oranında artış
olduğu, yılı içerisinde %26,08 oranında tasarruf yapıldığı belirtilmiştir. Bütçe Kanunu ile verilen ödeneklerin uygulamasına ilişkin olarak;
tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe politikası yürütüldüğü ifade edilerek,
tasarruf tedbirlerine önem verilmeye devam edilmesi gerektiği değerlendirmesinde
bulunulmuştur. Raporda, Sayıştay
Başkanlığının 2007 yılı harcamalarının; %69,8'inin personel giderlerine,
%18,6'sının mal ve hizmet alım giderlerine, %6'sının sosyal güvenlik
kurumlarına devlet primi giderlerine, %06'sının cari transferlere ve %5'inin de
sermaye giderlerine yapıldığı, bütçe giderleri içerisinde personel
harcamalarının en yüksek oranla birinci sırada yer aldığı, bunu ikinci sırada
mal ve hizmet alım giderlerinin takip ettiği, bir önceki yıl ile
kıyaslandığında 2007 yılı sermaye giderlerinde dikkati çeken oranda bir artış
olduğu, 2007 yılı Bütçe Kanunu ile Kurumun sermaye giderleri için 3.692.000,00
YTL ödenek tahsis edildiği, yıl içinde yapılan aktarmalarla birlikte toplam
ödeneğin 4.522.000,00 YTL olduğu, bunun 3.165.000,00 YTL'sinin harcandığı, bir
önceki yıl ile karşılaştırıldığında gerçekleşen sermaye giderleri kaleminde
%2.867,68 oranında artış olduğu, sermaye giderlerindeki bu artışın ağırlıklı
olarak; bilgisayar alımları, sosyal tesisler inşaatı ve arşiv binası yapımından
kaynaklandığı belirtilmiştir. Raporda ayrıca;
bütçeden yapılacak ödemeler için düzenlenen ödeme emri belgelerine kanıtlayıcı
belgelerin konulması gerektiği, sendika üyesi personelin üyelik aidatlarının
ödenmesinde harcama belgelerinde Başkanlık onayının bulunması gerektiği,
tüketim mal ve malzemeleri ile demirbaş alımlarında, muayene ve kabul
komisyonlarının oluşturulması, alınan malların istenilen özelliklere sahip olup
olmadığının kontrolünün yapılması gerektiği, doğrudan temin ile alınan mal ve
hizmetlerde işlerin kısımlara bölünmemesi gerektiği, tüketim malzemeleri ile
demirbaş alımlarına ilişkin giderlerin ödenmesinde ödeme emri belgesi içerisine
taşınır işlem fişinin konulması gerektiği, geçici görevle yurtdışına
görevlendirilen personelin konaklama ücretlerinin ödenmesinde Harcırah Kanunu
ile Bakanlar Kurulu ve Sayıştay Temyiz Kurulu Kararı doğrultusunda işlem
yapılması gerektiği gibi çeşitli hususlarda değerlendirmelerde bulunulmuştur. Sonuç olarak; - Sayıştay
Başkanlığının ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişleriyle tahakkuk
ettirilen ödemelerinin banka hesap özetleri ile mutabık olduğu, Kesinhesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider
rakamlarının doğru ve denk olduğu, kullanılabilir bütçe ödenekleriyle uyumlu
bulunduğu, Bütçe ile tahsis edilen ödeneklerin Kurumun amaç ve planlanmış
hedefleri doğrultusunda, iyi mali yönetim ilkelerine uygun olarak kullanıldığı,
harcamalarda tasarruf sağlandığı, tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe
politikası yürütüldüğü, - Üst Yönetici
olarak Sayıştay Başkanının; bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek tedbirlerin
alınmasında, mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesinde,
5018 sayılı Kanunda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde
üstün gayret gösterdiği, harcama yetkilisi, muhasebe yetkilisi, mali hizmetler
birim yöneticisi ve gerçekleştirme görevlilerinin bahsedilen tedbirlerin
uygulanması yönünde azami çaba sarf ettikleri, İdarenin mali faaliyet, karar ve
işlemlerinin Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu başta olmak üzere ilgili
diğer mevzuata uygun olduğu sonucuna varıldığı ifade edilmiştir. Bunların dışında,
Raporda yer verilen değerlendirmelere ilişkin olarak Üst Yönetici Cevapları
Başkanlık Divanınca kabul edilmiş olup, tenkit ve tavsiye edilen hususlarda
gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, gündemin sözlü sorular kısmının 4, 15, 19, 26, 38,
42, 100, 197, 242, 276, 290, 322, 323, 324, 337, 390, 400, 413, 442, 456, 463,
464, 465 ve 473’üncü sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak
istemişlerdir. Sayın Bakanın bu
istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim. Sayın
milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz. Bu kısımda yer
alan, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 29
milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve
20 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 milletvekilinin, Balıkesir
Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 milletvekilinin ve Muğla Milletvekili Gürol
Ergin ve 24 milletvekilinin önergeleri üzerine, zeytin ve zeytinyağı ile diğer
bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104
ve V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler 1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman
ve 29 Milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk
ve 20 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 Milletvekilinin,
Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 Milletvekilinin ve Muğla Milletvekili
Gürol Ergin ve 24 Milletvekilinin, Zeytin ve Zeytinyağı ile Diğer Bitkisel
Yağların Üretiminde ve Ticaretinde Yaşanan Sorunların Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S.
Sayısı: 296) BAŞKAN -
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz. VI.-
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1.-
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun,
İzmir’deki sanayicilere ucuz elektrik sağlanmasına ve maden firmalarına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/255) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Ertelenmiştir. 2.-
Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, sebze ve meyve ihracatındaki ilaç kalıntısı
analizine ilişkin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’den
sözlü soru önergesi (6/266) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Ertelenmiştir. 3.-
Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki
Kütüphanesinden Konya’ya gönderilen yazma eserlere ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/292) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Ertelenmiştir. 4.-
Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, keçi
yetiştiricilerinin desteklenmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/310) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 5.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Güzelce Barajı inşaatına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/353) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 6.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki hava kirliliğine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/374) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 7.-
Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, orman
köylülerinin bazı sorunlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/389) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 8.-
Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, orman
yangınlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/407) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 9.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
yakıldığı iddia edilen orman alanlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/412) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 10.-
Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Düzlerçamı Yaban Hayatını Geliştirme Sahası dışına
çıkarılan alana ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/494)
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 11.-
Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Aksaray’ın su plan ve projesine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/616) ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı 12.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
sulama kanallarının bakımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/670) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 13.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Sof Dağlarında
açılan taş ocaklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/713) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 14.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Gönen’de kurulması planlanan çimento
fabrikasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/728) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 15.-
Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Orhaneli’deki bir mermer ocağının çevreye etkisine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/776) ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı 16.-
Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa ve
Bilecik’teki bazı köylerin su sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/777) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 17.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Gönen’de
yapılması planlanan çimento fabrikasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/778) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 18.-
Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, muhtemel su
sıkıntısına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/797) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 19.-
Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, ücretsiz fidan yardımına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/857) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 20.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, DSİ’nin özel
baraj ve gölet inşaatlarını denetimine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü
soru önergesi (6/868) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 21.-
Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Gazipaşa’daki
bir derenin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/882) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 22.-
Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Mersin’in Gülnar
İlçesindeki orman yangınına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/911) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 23.-
Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, keçilerin
ormandan uzaklaştırılmasının sonuçlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/925) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 24.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir
baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/933)
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 25.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir
baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/934)
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 26.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir
baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/935)
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 27.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, özel
mülkiyette olduğuna karar verilen bir orman arazisine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/943) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu’nun,
gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 4, 15, 19, 26, 38, 42, 100, 197, 242, 276,
290, 322, 323, 324, 337, 390, 400, 413, 442, 456, 463, 464, 465 ve 473’üncü
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırma isteği söz konusu olmuştur. Şimdi, bu
soruları sırasıyla okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Hasan
Çalış Karaman
Fidanlık sahalara
zarar verdiği gerekçesiyle keçilerin ormanlara girişinin yasaklanması, keçi
yetiştiricilerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu uygulamanın kapsamının
genişletilmesi; etinden, sütünden ve kılından yararlandığımız keçilerin
neslinin tükenmesine neden olacaktır. Yalnızca Karaman İlimizde 2002 yılında 95
bin olan keçi sayısı, 2007 yılında 40 bin rakamlarına düşerek, azalmıştır. 1) Orman
köylerinde yaşayan ve keçi yetiştiriciliği ile geçimini sağlayan çiftçilerimize
yönelik herhangi bir destekleme düşünüyor musunuz? Keçi yetiştiricileri
geçimlerini neyle sağlayacak? 2) Keçi neslini
korumaya yönelik bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda bir çalışma yapmayı
düşünüyor musunuz? 3) Ekilecek ve
dikilecek toprağı bulunmayan keçi yetiştiricilerine koyun, sığır gibi küçük ve
büyükbaş hayvan desteği yapmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Reşat
Doğru Tokat Soru: Tokat ili
Çamlıbel kasabası sınırları içersinde sulama amaçlı olarak kullanılmak üzere
yapımına 1996 yılında başlanan Güzelce Barajı inşaatının fiziki gerçekleşme
oranı nedir, Güzelce Barajı inşaatı ne zaman tamamlanacaktır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğini saygılarımla arz
ederim. Hasan
Özdemir Gaziantep Büyükşehirlerin
havasının giderek kirlendiği ve insan sağlığına zararlı hale geldiği herkes
tarafından bilinmektedir. Gaziantep ise uzmanların söylediğine göre 1990'lardan
beri Türkiye'nin havası en kirli 10 ili arasında yer almaktadır. Şehrimizde
duman kirliliği, gözle görünür bir hal almıştır. Gaziantepli vatandaşlarımızdan
her geçen gün bu konuda gelen şikâyetler artmaktadır. Gaziantep'te,
kötü yanma sonucu bacalardan atmosfere atılan, is, kurum,
ve kül insan sağlığına ciddi zararlar vermektedir. Bu zarar kışın rüzgârsız ve
rutubetli günlerde daha çok artmaktadır. Kirli hava insanı yavaş yavaş zehirleyip ömrünü ve çeşitli hastalıklara karşı
direnme gücünü azaltmaktadır. Bu çerçevede; 1) Gaziantep'te
hava kirliliği konusunda Bakanlık olarak bir çalışmanız var mı? Gaziantep, hava
kirliliğinden ne zaman kurtulacaktır? 2) Gaziantep'te
doğalgaz çalışmaları ne aşamadadır? Konutlar, doğalgaz kullanmaya ne zaman
başlayacaktır? 3) Çoğu şehirde
olduğu gibi Gaziantep'in de kenar semtlerinde kullanılan kömürün kalitesinin
düşük olması ve baca temizliklerinin iyi yapılmaması nedeniyle hava kirliliği
daha çok olmaktadır. Bu nedenle, Gaziantep'in kenar semtlerinin doğalgaz
verilmesi konusunda bir önceliği olacak mı? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Hasan
Çalış Karaman Orman köylerine
uygulanan orman kadastrosu; bu köylülerimizin yıllardır tarım arazisi olarak
kullandıkları dedelerinin ve babalarının kalma, üç nesildir kullanılan tarım
arazileri ormana elverişli olarak kaydedilmiştir. Bu uygulama karşısında; orman
köylülerinin, orman muhafaza memurları ve mahkemelerle karşı karşıya kalmaları
önemli bir problem hâline gelmiştir. Orman
köylülerinin yakacak ihtiyacı konusunda da orman muhafaza memurları ile
köylüler arasında sık sıkıntılar yaşanmaktadır. Ülkemizin geleceği açısından
orman köylüleri de ormanlarımız da ihmal edilmeyecek kadar kıymetlidir. 1) Orman
köylerinin orman kadastrosu uygulamalarından doğan mağduriyetlerini giderecek
ne gibi çalışmalar yapılmaktadır? 2) Orman
köylüsünün yakacak odun ihtiyacını karşılamak için bir çalışma yapmayı
düşünüyor musunuz? 3) Orman
köylerinde yaşayan köylülerimizin, orman dostu insanlar olarak kalmaları,
geçimini köyünü terk etmeden ve hayat standartlarını iyileştirerek
sağlayabilmeleri konusunda ne gibi alternatif projeleriniz vardır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Hasan
Çalış Karaman Orman yangınları,
yeşilim ormanlarımızın kül olup yok olmasına neden olmaktadır. Tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizde de, orman yangınlarına kısa sürede müdahalede yangın
söndürme uçakları büyük önem taşımaktadır. 1) Orman
Bakanlığı'na ait yangın söndürme uçağı var mıdır? Varsa kaç adet yangın
söndürme uçağı vardır? 2) Son beş yılda,
ormanlarımızda kaç yangın meydana gelmiştir? Bu yangınlar esnasında kaç
hektarlık ormanlık alan yok olmuştur? Bu yangınlarda yangın söndürme uçağı
kullanılmış mıdır? 3) Orman
yangınlarına müdahale konusunda yangın
söndürme uçağı kiralanmakta mıdır? Son beş yılda kaç defa yangın söndürme uçağı
kiralanmıştır? Bu uçaklar hangi firmalardan ne şekilde kiralanmıştır? Bu
firmalara toplam kaç para ödeme yapılmıştır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından Anayasa'nın 98. TBMM İçtüzüğü'nün 96. maddeleri gereğince sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Pervin
Buldan Iğdır
1) Güvenlik
gerekçesiyle doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerimizde bugüne kadar kaç hektar
orman yakılmıştır? 2) Yakılan
ormanların yerine bakanlığınız tarafından ağaçlandırma yapılmış mıdır? 3) Ağaçlandırma
yapılmış ise, bu çalışma hangi illerimizin hangi arazilerinde yapılmıştır? Ve
ne kadar ağaç dikilmiştir? 4) Bakanlığınız,
bölgede yaşanılan çatışma ortamından ormanlarımızın zarar görmemesi için
gerekli koruma önlemlerini almış mıdır? Bu önlemler nelerdir? 5) Doğu ve
güneydoğu bölgesinde güvenlik gerekçesiyle yakılan ormanlardan yerine
ağaçlandırma çalışması yapmadığınız arazi bulunmakta mıdır? Varsa bu araziler
hangi illerimizde bulunmaktadır? Ve kaç dönümdür? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim. Tayfur
Süner Antalya
Antalya’nın en
önemli değerlerinden biri olan Güver Uçurumu’nun bulunduğu 4 bin hektarlık
alan, Bakanlar Kurulu Kararıyla “Düzlerçamı Yaban
Hayatını Geliştirme Sahası” dışına çıkarılmıştır. Daha önce 34 bin hektar olan
“Düzlerçamı Yaban Hayatını Geliştirme Sahası”, 2004
yılında yapılan bir düzenleme ile 27 bin hektara, 13 Şubat 2008 tarihli Resmî
Gazete’de yayımlanan bir kararla da 23 bin hektara düşmüştür. Bu alan, 4 yıl
gibi kısa süre içinde 11 bin hektar daralmıştır. Soru 1) Bu 4 bin hektarlık alan, neden “Düzlerçamı
Yaban Hayatını Geliştirme Sahası” dışına çıkarılmıştır? Soru 2) Söz konusu bölge, alageyiklerin doğal yaşam alanıdır. Eğer
bu alan ticari amaçlarla kullanılırsa, bölgenin doğal dengesini ve sayıları
hızla azalan alageyikleri ne şekilde etkileyecektir? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim. Osman
Ertuğrul Aksaray Soru : - Basına intikal
eden konuşmanızda Türkiye'nin 81 İlinin Su Plan ve Projeleri 2040 yılına kadar
tamam olduğunu belirtmiştiniz. 1- Bu kapsamda;
Aksaray İlinin Su Plan ve Projesinin tarafıma bildirilmesini ve Merkez
İlçesinin içme suyuyla ilgili projesi var mıdır? Var ise tarafıma
bildirilmesini arz ederim. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
soruları Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Malatya DSİ tarafından
yapılan ve Sulama Birliklerine devir edilen Sulama Kanalları bakımsız,
yıpranmış, bu nedenle suyun çok önemli kısmı kayıp olmaktadır. Sulama
Birlikleri yeterli kaynağa sahip olmadığı için gerekli tamir ve tadilatı
yapamamaktadır. DSİ tarafından yapılan bu kanalların sürekli yenilenmeye
ihtiyacı vardır. Bu nedenle su kaynaklarımızın daha verimli kullanılması
açısından DSİ ve Sulama Birliklerinin teknik ve mali işbirliği konusunda
Bakanlığınızca bir çözüm düşünülüyor mu? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Prof. Dr. Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. Yaşar
Ağyüz Gaziantep Seçim bölgem
Gaziantep İl sınırları içinde yer alan, Sof Dağları en yüksek noktada bitki
örtüsü çok zengin tek yayladır ve civarında irili ufaklı 25-30 adet Köy ile 5-6
adet Yayla Evi Siteleri bulunmaktadır. Milli Park olarak
korunması gereken bu alan, 1) Gaziantep'in
Akciğeri, Oksijen deposu olan Sof Dağı hangi kriterlere
göre verildiği belli olmayan sayısız Taş Ocağı açma ruhsatları ile yok
edilmektedir. Tarım
arazilerini, Meyve bahçelerini, yer altı sularını, yerleşim alanlarını tehdit
eden bu Taş Ocakları açma ruhsatlarını iptal etmeyi düşünüyor musunuz? Sağlıklı yaşam
hakkını korumak yetkililerin görevi değil midir? 2) Beş tanesi
faaliyette iki tanesi de ruhsat açma aşamasında olan bu Taş Ocaklarına ÇED
raporu nasıl verilmektedir, veren yetkililer hakkında soruşturma açmayı
düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıda
belirtilen soruların Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim. Ahmet
Duran Bulut Balıkesir Son günlerde
Balıkesir iline ait Gönen ilçesinde kurulması planlanan Çimento Fabrikalarıyla
ilgili olarak yöre halkını tedirgin eden bazı haberler ulusal ve yerel basına
yansımış, böyle bir uygulama ile ülkemizde kaliteli çeltik üretiminin yapıldığı
Gönen ovası tarım arazileri başta olmak üzere çevrenin zarar göreceği gündeme
gelmiştir. Bu konuyla ilgili olarak; 1) Gönen ovası
tarım arazilerinin ve çevrenin zarar görmesine yol açacak bir konumda çimento
fabrikası kurulmasına yönelik Bakanlığınız birimlerine yapılmış herhangi bir
başvuru var mıdır? 2) Varsa bu
başvuru konusunda Bakanlığınız hangi işlemleri yürütmüş ya da yürütmektedir? 3) Söz konusu
firma veya firmalarca yöre halkının tedirgin olmasına yol açacak fabrika ya da
fabrikaların kurulmasına yönelik bir engelleme söz konusu mudur? 4) Kurulacak
fabrika arazisi büyüklüğü nedir? Bu arazinin ne kadarı orman arazisidir? 5) Yörede çimento
fabrikası kurulmasına yönelik ÇED raporu faaliyetleri ne aşamadadır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. İsmet
Büyükataman Bursa Bursa İli
Orhaneli İlçesi Başköy mevkiinde faaliyet gösteren
mermer ocaklarının üretimleri esnasındaki çalışmalarından bölgedeki su
kaynakları ile kaynakların beslenme ve koruma alanları olumsuz yönde
etkilenmektedir. Ayrıca bahsi
geçen mermer ocağının faaliyetlerinden bölgedeki su havzasındaki suyun yön
değiştirmesi, kaybolması ve çekilmesinden endişe edilmektedir. Bu durumda
bölgedeki köylü susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bursa Özel
İdaresi tarafından verilen raporlarda da su kaynağının etkilenmesinin muhtemel
olduğu belirtilmektedir. Buna göre; 1) Bursa İli
Orhaneli İlçesi Başköy mevkiinde faaliyetlerine devam
eden bu mermer ocağının faaliyetlerinin durdurulması düşünülmekte midir? 2) Bu konuyla
ilgili Bakanlığınızca bugüne kadar yapılmış bir çalışma, alınmış bir tedbir
bulunmakta mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. İsmet
Büyükataman Bursa Son yıllardaki
küresel ısınma ve kuraklıktan dolayı Çerkeşli Sulama Göleti
tam kapasite ile çalıştırılamamaktadır. Bu nedenle sulama için kullanılan su
yetersiz gelmekte, çiftçilerimiz zor durumda kalmaktadır. Mevcut göletten
Bilecik İline bağlı Osmaneli Çerkeşli Köyü, Beşevler
Köyü, Yeşilçimen Köyü, Bereket Köyü, Ericek Köyü, Bursa İlinin ise Karadin
Köyü, Kaynarca Köyü, Çiçekli Köyü ve Dereköy Köyleri
faydalanmaktadır. Su yetersizliği nedeniyle özellikle Bursa tarafında bulunan
köyler yeterli su alamamaktadır. Buna göre, Bursa
ve Bilecik illerinin köyleri arasında yaşanan bu sorunuyla ilgili
Bakanlığınızca yapılan bir çalışma bulunmakta mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. Ergün
Aydoğan Balıkesir 1) Balıkesir’in
Gönen ilçesinde kurulması düşünülen çimento fabrikası için Bakanlığınızca ÇED
müracaatı yapılmış mıdır? 2) Yapılmış ise,
ÇED süreci hangi aşamadadır? 3) Sizden önceki
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe’nin “yerleşim yerine yakın bir bölgeye
çimento fabrikası kurulmasına izin veremeyiz” demesine rağmen Gönen’de, çevre
katliamına neden olacak, insan sağlığını olumsuz etkileyecek, tarımsal verime
ve hayvancılığa zarar verecek olan bu çimento fabrikasının kurulmasına izin
verilecek midir? 4) Çimento
fabrikası kurulmasının alternatif maliyetleri göz önüne alındığında Türkiye
ekonomisine sağlayacağı katkı ile insana, çevreye, tarıma, hayvancılığa
vereceği zararlar karşılaştırıldığında bölge insanının sağlığı açısından
yararlı olacağını düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Bazı
gazetelerimizin sayfalarında “barajlar alarm veriyor” şeklinde haberlere yer
verilmektedir. İstanbul, İzmir, Bursa ve Ankara’da içme suyu amaçlı
barajlardaki ortalama doluluk oranının yüzde 17,2 olduğu belirtilmektedir. Bu bilgiler
ışığında; 1) Barajlarımız
gerçekten “alarm” veriyor mu? İçme suyu konusunda bu yaz en çok hangi
illerimizde sıkıntı yaşanacaktır? Sıkıntı yaşanacak olan bu illerimizde nasıl
bir uygulamaya gitmeyi planlıyorsunuz? 2) Su kesintisine
gidilecek mi? Gidilecekse hangi illerimizde kaç saat süre ile su kesintisine
gidilecek? Bu konularda kamuoyunu aydınlatmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki yazılı
sorumun Çevre ve Orman Bakanı Sn. Prof. Dr. Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz
ederim. Mümin
İnan Niğde Soru: Yörelerinde
kendi imkânlarıyla ağaçlandırma faaliyetlerinde bulunmak isteyen muhtarlıklara
ve belde belediye başkanlıklarına, ağaçlandırma seferberliği kapsamında,
ücretsiz fidan yardımında bulunmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğünce, 4628 sayılı yasa kapsamında özel sektörce
gerçekleştirilen baraj ve gölet inşaatlarının kontrolleri yapılmakta mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim. Tayfur
Süner Antalya Antalya’nın
Gazipaşa İlçesi’nin merkezinden geçen “Uluhendek
Deresi”nde bir çevre felaketi yaşanmaktadır. Hava sıcaklıklarının artmasıyla
birlikte bu dere sivrisinek yuvası haline gelmiştir. Derede, “Denizyolu”
mevkiinde oluşan kirlilik de her türlü hastalığa davetiye çıkarmaktadır. İlçeye
bir arıtma tesisi yapılırsa, bu ve benzeri sorunlar aşılabilecektir. Soru 1) Derenin ıslah edilmesi ve temizlik çalışmalarının
yapılması için Bakanlığınızca bir çalışma yapılacak mıdır? Soru 2) Belediyenin gerekli ilaçlamaları yapmasına rağmen, gerekli
ıslah yapılmadığı için, özellikle yaz aylarında sivrisinek yuvası haline gelen
bu dere yüzünden yaşanabilecek hastalıkların sorumlusu kim olacaktır? Soru 3) Turistik ilçe olma yolunda hızla ilerleyen Gazipaşa’daki
bu durum, ilçe sakinleri kadar, bu ilçemize gelen turistleri de olumsuz
etkilemez mi? Soru 4) İlçemize arıtma tesisi yapmak için girişimleriniz var
mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Mersin’in Gülnar
İlçesi’nde çıkan ve günlerce devam eden ve güçlükle söndürülebilen orman
yangını, bir felakete dönüşerek can ve mal kaybına neden olmuştur. Ülkemizde
büyük bir üzüntüye neden olan iki vatandaşımızın hayatını kaybettiği ve çok
sayıda vatandaşımızın yaralandığı orman yangını, 1000 hektarı aşkın alanda
etkili olmuş, köylerin ve mahallelerin yok olmasına neden olmuştur. Bu bilgiler
ışığında; 1) Yangına etkin
bir şekilde, zamanında müdahale edilmiş midir? Zamanında müdahale edilmiş ve
ihmal yok ise, yangın niçin bu kadar geniş bir alana yayılmıştır? Zamanında
müdahale edilmemişse gerekçeleri nelerdir? 2) Yangının
başladığı andan itibaren, hangi kurum ve kuruluşlardan söndürme konusunda
yardım talebinde bulunulmuştur? Örneğin Türk Silahlı Kuvvetlerinden söndürme
konusunda talepte bulunulmuş mudur? Bulunulmamış ise niçin bulunulmamıştır? 3) İnsanlarımızı
kaybettik. Çok sayıda vatandaşımız evsiz-barksız kaldı. Bitki çeşitleri yok
oldu. Hayvan hayatı bitti. Kısacası ciğerimiz yandı. Bütün bunları nasıl telafi
etmeyi düşünüyorsunuz? Bu konuda hangi çalışmaları planlıyorsunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Saygılarımla. Hasan
Çalış Karaman Keçilerin
ormandan uzaklaştırılması büyük bir tehlikeyi de beraberinde getirmiştir. Ağaç
aralarında büyüyen otlar kuruyarak hem orman yangınlarına hem de orman
yangınlarının uzun süre kontrol altına alınmasına engel olmaktadır. Halbuki, ormanlara girmesini yasakladığımız keçiler, doğal
temizlik görevi yaparak, ağaç aralarında yetişen otları tüketerek, büyük bir
tehlikeyi önlüyordu. Bu bilgiler
ışığında; 1) Henüz, Gülnar
yangınının yaraları sarılmamışken, Orman Genel Müdürlüğünce bir günde 13 orman
yangınının çıktığı açıklanmıştır. Orman köylüleri arasında, keçi yasağından
sonra ağaç aralarında büyüyen otların kuruduğu ve orman yangınlarının kontrol
edilemez hâle getirdiği kanısı yaygındır. Bu yaygın kanı hakkında
düşünceleriniz nelerdir? Bugün gelinen noktada keçi yasağı kararı gerçekten
doğru bir karar mıdır? 2) Daha önce
keçiler tarafından yapılan ormanlarımızdaki ağaç aralarında büyüyen ve işe
yaramayan otların temizliği yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa ne şekilde
yapılmaktadır? 3) Bu temizlik
para karşılığında mı yapılmaktadır? Şu ana kadar ne kadar alan kaç para
ödenerek temizlenmiştir? İnsanların çıkamadığı yalnızca keçilerin çıkabileceği
alanlar nasıl temizlenmektedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mehmet
Serdaroğlu Kastamonu Gökırmak Kırık Projesi kapsamında Batı Karadeniz havzasında Kastamonu
ilinin güneyinde, Kastamonu-Ankara kara yolunun 20. km’sinde
Karasu Çayı üzerinde kurulacak Kırık Barajı ile Karasu Çayı Vadisi ve İhsangazi
Ovası’ndaki Sayın Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde Kastamonu’da yaptığı mitinde,
tarım ve hayvancılığın Kastamonu için çok önemli olduğunu ifade etmiştir.
Bununla beraber, 2001 ve 2002 yıllarında kamu yatırım programının
rasyonelleştirilmesi çalışmaları içerisinde beklemeye alınan yatırım
programlarını bilmesine rağmen, Kastamonu meydanında, “yapımı planlanan
barajların iktidarları döneminde süratle bitirileceğini” söylemiştir. Aradan geçen 6
yıllık sürede baraj inşaatlarına henüz başlanmamıştır. Soru: Gökırmak Kırık Projesi’nde inşaatlara ne zaman
başlanacaktır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mehmet
Serdaroğlu Kastamonu Gökırmak-Obrucak Projesi sulama ve enerji amaçlı
bir proje olup; Gökırmak’ın Akkaya
(Kirazlı) Çayı üzerinde inşa edilecek olan Obrucak
Barajı’nda depolanacak sular ile Gökırmak’ın sağ ve
sol sahilinde, Kastamonu Şeker Fabrikası ile Taşköprü SEKA (MOPAK) Fabrikası
mansabı arasında kalan brüt Sayın Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde Kastamonu’da yaptığı mitingde,
tarım ve hayvancılığın Kastamonu için çok önemli olduğunu ifade etmiştir. Bununla
beraber, 2001 ve 2002 yıllarında kamu yatırım programının rasyonelleştirilmesi
çalışmaları içerisinde beklemeye alınan yatırım programlarını bilmesine rağmen,
Kastamonu meydanında “yapımı planlanan barajların iktidarları döneminde süratle
bitirileceğini” söylemiştir. Aradan geçen 6
yıllık sürede baraj inşaatlarına henüz başlanmamıştır. Soru: Gökırmak-Obrucak Projesi’nde
inşaatlara ne zaman başlanacaktır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mehmet
Serdaroğlu Kastamonu Gökırmak-Oyrak Projesi Kastamonu ile Gökırmak Çayı ve kolları üzerinde, Gökırmak
Havzası, Taşköprü ve Urluca ovalarında Sayın Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde Kastamonu’da yaptığı mitingde,
tarım ve hayvancılığın Kastamonu için çok önemli olduğunu ifade etmiştir.
Bununla beraber, 2001 ve 2002 yıllarında kamu yatırım programının
rasyonelleştirilmesi çalışmaları içerisinde beklemeye alınan yatırım
programlarını bilmesine rağmen, Kastamonu meydanında “yapımı planlanan
barajların iktidarları döneminde süratle bitirileceğini” söylemiştir. Aradan geçen 6
yıllık sürede baraj inşaatlarına henüz başlanmamıştır. Soru: Gökırmak-Oyrak Projesi’nde
inşaatlara ne zaman başlanacaktır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 28.07.2008 Yaşar
Ağyüz Gaziantep Seçim bölgem
Gaziantep’in en eski orman alanı olan Dülükbaba
ormanları kente nefes aldıran ve simge olmuş bir ormandır. Yargı kararı
sonucu bu ormanın bir kısmının özel mülkiyet olduğu belirlenmiş ve haklı olarak
el konulmuştur. Yargı sürecinde Orman İdaresinin ilgisiz kalması da dikkat
çekicidir. 1.- Orman Genel
Müdürlüğü, yetkililerinin haberdar olduğu yargı kararı sonucu kesilecek olan
yetişkin çam ağaçlarının kesimini önlemek için (yaklaşık 12.000-15.000 ağaç)
neden girişimde bulunmamıştır? 2.- Anayasa’mıza
göre mülkiyet hakkı kutsaldır. Zorla vatandaşın elinden alınamaz, çözüm için
idarenizce istimlaki veya mülki idare ile yerel
yönetimlerin birlikte davranarak hazine mülkü veya belediyelerin bir diğer
mülkü ile takas edilmesi düşünülmekte midir? 3.- Katliama
dönüşecek olan bu ağaç kesimine ve yargı kararı sürecine yetkililer neden
müdahil olmamıştır? Büyük kentlerde yaşanan orman işgali ile rant
yaratma yöntemi neden engellenmemektedir? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakanım,
buyurun. Siz cevap
verdikten sonra belki izahı eksik olan hususlar varsa arkadaşlarımız yeniden
açıklama yapmak isteyebilirler, onun için, zamanı da dikkatlice kullanacağınızı
ümit ediyorum. Buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Özellikle, ben,
sayın milletvekillerimizin sözlü soru önergeleri hakkında cevap vermek
istiyorum. Karaman Milletvekili
Sayın Hasan Çalış’ın sorusu, özellikle keçiyle
alakalıydı. Bakanlığımız tarafından orman içi ve bitişiği köylerde yaşayan hak
sahibi çiftçilere yönelik çok düşük faizli kredi desteği sağlanmak suretiyle
orman köylülerimiz desteklenmektedir. Başta Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı olmak üzere, diğer bakanlıklar, valilikler, il özel idarelerinin iş
birliğiyle ormanların korunması, geliştirilmesi, genişletilmesi, toprak
erozyonunun önlenmesi, su kaynaklarının korunmasının yanı sıra Akdeniz
ekosisteminin bir parçası olan kıl keçisinin yok edilmeden, ekolojik
dengeye uygun şekilde, planlı olarak yetiştirilmesi ana gayesini taşıyan
bir eylem planının hayata geçirilmesi için Bakanlığımızca gerekli çalışmalar
yürütülmektedir. Özellikle keçi sahiplerine, ayrıca arzu ederlerse, sanem
keçisi veyahut da süt koyunculuğu kredi desteği de sağlanmaktadır. Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun Güzelce Barajı’yla alakalı sorusuna cevap
vermek istiyorum. Tokat’taki Güzelce Barajı’nda şu ana kadar yüzde 55 oranında
fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. Çalışmalar süratle devam etmektedir. 2008 yılı
ödeneği de 5 milyon YTL olup bu baraj sayesinde Tokat’ta 4.737 hektarlık alan
sulanacaktır. Çalışmalar devam etmektedir. Gaziantep
Milletvekili Sayın Hasan Özdemir’in sözlü soru önergesi hakkında… Bakanlığımız,
özellikle Türkiye genelinde hava kalitesinin izlenebilmesi için Mart 2007
itibarıyla seksen bir ilimizde en az birer adet tam otomatik hava kalitesi
ölçüm istasyonu kurarak ulusal hava kalitesi izleme ağını oluşturmuştur. Yapılan
ölçümlere göre Gaziantep ilinde ilgili mevzuatta belirtilen hava kirliliği
sınır değerlerinin aşılmadığı anlaşılmıştır. Ancak özellikle Gaziantep’te şu
anda doğal gaz çalışmaları devam etmektedir. Bilindiği üzere organize sanayi
bölgesinde 2006 yılından itibaren doğal gaz kullanımı başlamıştır. Şu anda
şehirdeki meskûn bölgelere doğal gaz bağlanması maksadıyla çalışmalar yoğun bir
şekilde devam etmektedir. Önümüzdeki kış aylarında hava kirlenmesi açısından
gerçekten önemli olan bazı kritik mahallelere bağlantı yapılacaktır ama en
azından 2009 yılı sonunda doğal gazın Gaziantep’in meskûn bölgelerinin yüzde
50’sine bağlanacağı tahmin edilmektedir. Şu anda çalışmalar devam ediyor. Kalitesiz ve
kaçak kömür kullanımının önlenmesi ve etkin denetimlerinin yapılması gayesiyle
Bakanlığımızca 2006/17 sayılı yetki devri genelgesi yayımlanmış ve Gaziantep
Büyükşehir Belediyesine de bu genelge kapsamında yetki devri yapılmış olup,
ilgili mevzuat ve Gaziantep Mahallî Çevre Kurulu kararı doğrultusunda İl Çevre
ve Orman Müdürlüğümüz ve ilgili belediyeler vasıtasıyla kömür denetimleri de
yapılmaktadır. Bu yüzden Gaziantep’te hava
kalitesi gitgide çok daha iyi bir noktaya ulaşmaktadır. Bilgilerinize
sunuyorum. Karaman
Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın sualleri vardı efendim.
Şimdi orman köyleri kadastroları devam ediyor. Özellikle orman kadastro
çalışmaları yürürlükteki mevzuat kapsamında yapılmakta olup, bu çalışmalarda
her türlü bilgi ve belgeyle birlikte şahısların mülkiyet belgeleri de
incelenmektedir. Şahısların haklı mülkiyetine konu taşınmazlar orman sınırları
dışında bırakılmakta ve herhangi bir mağduriyet söz konusu olmamaktadır. Bu
konuda son derece hassas davranıyoruz, vatandaşları mağdur etme gibi bir
niyetimiz yoktur. Özellikle orman
köylüsünün her yıl zati yakacak odun ihtiyaçları 6831 sayılı Orman Kanunu’nun
31 ve 32’nci maddeleri kapsamında en yakın orman sahalarından veya depolardan
düzenli olarak karşılanmakta olup, faydalanma konusunda Bakanlığımız gerekli
düzenlemeleri yapmaktadır. Orman köyleriyle
ilgili olarak dam örtülü “Güneş Enerjisiyle Su Isıtma Sistemi” projeleri gibi
sosyal nitelikli projeler ile köylünün istek ve eğilimleri ile yöre şartlarına
uygun süt sığırcılığı, süt koyunculuğu, besi sığırcılığı, besi koyunculuğu, eko
turizm, fidan yetiştiriciliği, seracılık, meyvecilik, halıcılık, kilimcilik
gibi konularda gelir artırıcı, ekonomik nitelikli projeler uygulanmaktadır,
Bakanlığımız da bunlara gerekli desteği vermektedir. Ayrıca, tarımsal
kalkınma kooperatifleri vasıtasıyla süt toplama, yem kırma, iş makinesi,
traktör, ekipman ve halıcılık gibi proje konuları için
Bakanlığımızca da ayrıca kredi desteği sağlanmaktadır. Yine, Karaman
Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın bir diğer soru
önergesi vardı orman yangınlarıyla alakalı yangın söndürme uçakları hakkında. Orman Genel
Müdürlüğü mülkiyetinde yangın söndürme uçağı bulunmamaktadır ancak altı adet
helikopter mevcuttur. Özellikle tabii bu yangın söndürme helikopterleri ve
uçakları kiralanmaktadır. Ayrıca, acil durumlarda, nitekim Gülnar yangınında olduğu
gibi, gerek Antalya’daki Taşağıl yangınında, İzmir ve
Çanakkale yangınlarında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin iki adet yangın
söndürme uçağı da her zaman kullanılmıştır, onu da belirtmek istiyorum. Özellikle, ne
kadar yangın çıktı ve yanan alanlarla ilgili sorusunu cevaplandırmak istiyorum:
2003 yılında 2.177 adet yangın çıkmış ve Yalnız, ben
burada şunu söylemek istiyorum: 2003 yılı ile 2007 yılları arasında, 2007 yılı
da dâhil olmak üzere toplam 10.543 adet yangın çıkmış ve Müsaade ederseniz
bir de diğer ülkelerle mukayese etmek istiyorum: İspanya’da aynı dönemde, yani
2003 yılı ile 2007 yılları arasında -2008 yılı sonu gelmediği için onu
vermiyorum- Efendim,
özellikle, bir de Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan’ın sorusuna cevap
vermek istiyorum: Efendim, güvenlik gerekçesiyle yakılan bir orman yoktur.
Bakanlığımız, ormanların zarar görmemesi için gerekli her türlü tedbiri diğer
bölgelerde olduğu gibi bu bölgelerde de almaktadır, bunu özellikle vurgulamak
istiyorum. Ayrıca,
kendisinin, özellikle, vilayetlerde ne kadar alan ağaçlandırıldı, bu konuda
bilgi talebi var. Şunu ifade etmek istiyorum: Seksen bir vilayette yoğun bir
ağaçlandırma ve bozuk orman alanları ıslahı ve erozyonla mücadele çalışmaları
yapılmaktadır. Bunu biz eylem planıyla ilan etmiştik ve bunu İnternet sayfasında da yayınladık: Ağaçlandırma
ve Erozyon Kontrol Seferberliği Programı’nda 2,3 milyon hektarlık alan 2012
yılı sonuna kadar ağaçlandırılacaktır. Hatta biz bunları altı ayda bir kontrol
ediyoruz, her bir vilayette altı ayda ne kadarlık
alan ağaçlandırıldı, ne kadar ağaç dikildi, bunlar da Çevre ve Orman
Bakanlığımızın web sayfalarında yayınlanmaktadır ve altı aylık değerlendirme
neticesinde hedeflerimizi aştığımızı söylemek istiyorum. Tabii ki, Sayın
Milletvekilinin özellikle seçim bölgesi olan Iğdır’da 6.500 hektarlık alanda
çalışma yapılacaktır. Misal olarak: Aralık ilçesinde rüzgâr erozyonu vardı.
Burada, Sayın Başbakanımızın talimatıyla, ben, DSİ Genel Müdürüyken bizzat
oraya giderek Aralık ilçesindeki rüzgâr erozyonunu önlemek için gerekli
çalışmaları takip ettik. Hatta bu maksatla Ebu Cehil çalısı
adıyla anılan bir çalının bu rüzgâr erozyonu için gerçekten çok faydalı olacağı
anlaşıldı ve 2005 yılından itibaren Aralık ilçesi ve çevresine sürekli olarak,
DSİ dâhil olmak üzere, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğü, Orman
Genel Müdürlüğü ve Iğdır Valiliğimiz sürekli olarak Ebu Cehil çalısı
dikmektedir. Bu konuda gerçekten başarılı olduğumuzu da ifade etmek
istiyorum. Antalya
Milletvekili Sayın Tayfur Süner’in sözlü soru
önergesine cevap vermek istiyorum. Özellikle Antalya ili merkez ilçe sınırları
dâhilinde kalan Güver Uçurumu’na sahip olduğu jeomorfolojik kaynakları ve doğal
zenginlikleri olan bir yerdir. Hakikaten burası tabii güzellikler açısından
muhteşem bir alan. Bu sebeple, 2873 sayılı Millî Parklar Kanunu’na göre tabiat
parkı olarak koruma altına alınmıştır. Ancak, alageyiklerin yaşadığı alanlar
tabiat parkı sınırları dışında tutulmuştur. Aksaray
Milletvekili Sayın Osman Ertuğrul’un sözlü soru önergesine cevap vermek
istiyorum. Özellikle Aksaray’da -ben yakında Aksaray’a da gittim, orada bir
koordinasyon toplantısı gerçekleştirdik- şehrin şu anda -Aksaray’ın- su
ihtiyacı hâlâ Helvadere ve bağlı kaptajlar
ile Mamasın Barajı’ndan temin edilmektedir. Yapılan nüfus ve su ihtiyacı
tahminlerine göre mevcut kaynaklardan şehrin 2023 yılına kadar su ihtiyacı rahatlıkla
karşılanabilir. Bu maksatla zaten bizim seksen bir vilayet için hazırladığımız
içme suyu ve sanayi suyu temin eylem planında bu konuda Aksaray ili ile ilgili
kaynaklar ve gelecekteki nüfus, gelecekteki ihtiyaçlar da hesaplanarak ortaya
konulmuştur. Ancak, Aksaray ilimizin uzun vadeli su ihtiyaçlarının karşılanması
maksadıyla proje yapım işi 2008 yılı yatırım programında yer almaktadır.
Çalışmalar devam ediyor ancak Aksaray’da içme suyundaki arsenik meselesinin,
probleminin giderilmesi maksadıyla, Aksaray, Nevşehir ve Niğde içme suyu
arsenik arıtma tesisleri yapım işi ihale edilmiş olup, ihale süreci Kasım 2008
ortalarında sonuçlandırılacaktır ve yapım için de toplam beş aylık süre
öngörülmüştür. Böylece, arıtma problemini de bu illerde kökünden çözmüş
olacağız. Malatya
Milletvekili Sayın Mevlüt Aslanoğlu’nun
sözlü soru önergesine kısaca cevap vermek istiyorum. Efendim, sulama
tesislerinde, özellikle rehabilitasyon ihtiyacı olan
bu tesisler için program geliştirmek üzere DSİ Genel Müdürlüğümüz bünyesinde
bir inceleme ve değerlendirme komisyonu kurulmuş olup çalışmalar devam
etmektedir. Malatya ilinde yer alan sulama birlikleri sulama ücretlerini çok
düşük düzeyde belirledikleri için, yıl içinde yapılması gereken bakım ve onarım
çalışmaları yapılmamakta ve DSİ Genel Müdürlüğünden sürekli yardım talebinde
bulunmaktadırlar. Sulama tesislerinin işletme, bakım ve yönetim sorumluluğunu
üstlenen birlikler yıllık bütçelerini belirlerken personel giderleri yanı sıra
bakım onarım giderlerini de esas almak zorundadırlar çünkü biz, bütün sulama
tesisatını, sulama şebekesini tamamladıktan sonra, yatırımı yaptıktan sonra,
tamamen sulama birliklerine devrediyoruz. Bunların işletilmesini, bakımını
sulama birlikleri yapmaktadırlar ancak acil durumlarda da DSİ olarak zaman zaman destek veriyoruz. Gaziantep
Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün sözlü soru
önergesine cevabım ise: Özellikle maden arama ve işletme ruhsatlarını verme,
verilen ruhsatları iptal etme ve ruhsatlarla ilgili iş ve işlemler Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğünün görev, yetki ve
sorumluluğundadır. Bakanlığımızca, Çevre Kanunu ve ÇED Yönetmeliği uyarınca iş
ve işlemler yapılmakta ve projeler için “ÇED olumlu” veya “ÇED gerekli
değildir” kararları verilmektedir. Ancak ÇED Yönetmeliği kapsamında yer alan
projeler için verilen “ÇED olumlu” ya da “ÇED gerekli değildir” kararı bir
projenin gerçekleştirilmesi için yeterli olmayıp ilgili kurum ve kuruluşlardan
gerekli izin, onay, ruhsat ve/veya görüş alınmadan faaliyete başlanılması mümkün
değildir, bunu özellikle belirtmek istiyorum. Balıkesir
Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut’un soru önergesine cevap vermek istiyorum
efendim. Balıkesir ili Gönen ilçesi Babayaka köyü
yakınlarında Gönen Madencilik ve Yapı Malzemeleri Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi tarafından yapılması düşünülen çimento fabrikası için 14 Mart 2008
tarihinde Bakanlığımıza müracaat edilmiştir. ÇED sürecine
halkın katılımı toplantısı -bilgilendirme kapsam ve özel format belirleme
toplantısı- gerçekleştirilmiştir. ÇED raporu özet formatı ise 22 Nisan 2008
tarihinde verilmiştir. Müracaata ilişkin karar ÇED Yönetmeliği kapsamında
oluşturulan komisyonca yürürlükte bulunan ilgili mevzuata göre yapılacak
değerlendirmeden sonra verilecektir, değerlendirme safhasında. Kurulması planlanan
klinker üretim öğütme ve entegre tesisi arazisinin
büyüklüğü 421.411 metrekaredir. Proje tanıtım dosyasında kalker ocaklarına ait
parsellerin büyük bir kısmının orman alanında olduğu ve işletme izni aşamasında
Orman Genel Müdürlüğünden kiralanacağı belirtilmekte olup şu ana kadar bahse
konu tesis için herhangi bir izin müracaatı yapılmamıştır. Özellikle, “Yöredeki
çimento fabrikası kurulmasına yönelik ÇED raporu faaliyetleri ne aşamadadır?”
diye belirtiliyor. ÇED raporu henüz Bakanlığımıza sunulmamıştır. Bursa
Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman’ın sözlü soru
önergesine cevap vermek istiyorum. Bursa ili Orhaneli ilçesi Başköy mevkisindeki mermer ocağı faaliyeti hakkında idi.
Söz konusu mermer ocağı ÇED Yönetmeliği kapsamı dışında kalmakta olup İl
müdürlüğümüz elemanlarınca yapılan denetim esnasında, izin alınan sahadaki örtü
tabakasını kaldırma işleminin yapılmakta olduğu, bu aşamada su kaynaklarını
olumsuz yönde etkileyecek bir faaliyetin bulunmadığı tespit edilmiştir. İl
müdürlüğümüzce ocağın faaliyetleri takip edilmekte olup faaliyetin belirlenen
şartlar kapsamında yürütülmesi sağlanacak, kontroller yapılacaktır. Yine Bursa
Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman’ın bir diğer
soru önergesi, özellikle Bursa ve Bilecik illeri köyleri arasında yaşanan su
sorunuyla alakalı. Bildiğiniz gibi, mülga Köy Hizmetleri tarafından Çerkeşli
Sulama Göleti projelendirilmiş ve işletmeye
açılmıştır. Gölette detaylı çalışma yapılabilmesi için kurumumuzun
yetkilendirilmesi bakımından Bilecik İl Özel İdare Müdürlüğünün DSİ Genel
Müdürlüğümüze bağlı DSİ 3. Bölge Müdürlüğü yani Eskişehir İl Müdürlüğünde
gerekli girişimde bulunulması gerekiyor. Bu konu da her ne kadar özel idareye
ait bir problemse de DSİ 3. Bölge Müdürlüğüne talimat verilmiştir, gerekli
destekler verilecektir. Balıkesir
Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan’ın sözlü soru
önergesine cevap ise… Aynı, az önce cevap verdim ama özellikle tekrar etmek
istiyorum: Gönen Madencilik ve Yapı Malzemeleri Sanayi ve Ticaret AŞ tarafından
14 Mart 2008 tarihinde müracaat edildiğini az önce belirttim. Projeyle ilgili
ÇED raporu özel formatı 22 Nisan 2008 tarihinde verilmiş olmasına rağmen ÇED
raporu henüz Bakanlığımıza ulaşmış değildir. Çimento fabrikasıyla ilgili de ÇED
raporu Bakanlığımıza sunulduğunda, belirtilen şartlar, hususlar, ilgili kurum
ve kuruluşlar tarafından değerlendirilecektir. Karaman
Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın sözlü soru
önergesine cevabım ise… İşte “Barajlarımız gerçekten alarm veriyor mu?”
şeklinde bir sorusu vardı. “Hangi illerimizde sıkıntı yaşanacak?” Özellikle
içme suyu konusunda bu yaz kuraklığa rağmen illerimizde herhangi bir büyük
sıkıntı yaşanmamıştır. İstanbul için, bilindiği gibi, Melen sisteminin ilk
kademesi devreye girmiş ve böylece İstanbul için sürekli su verilmesi
İstanbul’da sağlanmıştır. Herhangi bir kesinti söz konusu değildir. Bundan
sonra da olmayacaktır. Ankara’da ise,
bildiğiniz üzere, Kesikköprü Projesi tamamlanmış,
yıldırım hızıyla Ankara Büyükşehir Belediyemiz ve ASKİ tarafından
gerçekleştirilmiş, Kesikköprü’den Ankara’ya su temin
edilmiştir. Bursa’da ise,
Bursa’nın gelecekteki su ihtiyacını karşılamak üzere Nilüfer Barajı tamamlandı
ve Bursa Büyükşehir Belediyesi BUSKİ’ye teslim
edilmiştir. Bunun dışında,
İzmir için de, İzmir’in gelecekteki su ihtiyacının karşılanması ve İzmir’e 58
milyon metreküp –yılda- su temini maksadıyla Gördes Barajı’nın yapımı
hızlandırılmıştır. İnşallah, bu yıl sonunda inşaat
çalışmaları bitecek ve önümüzdeki yıl başlarında su tutma işlemine
geçilecektir. Dolayısıyla,
özellikle su kesintisinin olmadığını ve bizim çalışmaların daha ziyade bu
seksen bir il merkezinin su teminiyle alakalı eylem planı 2008-2013 yılları
arasını kapsıyor ama bu, bu yılların su ihtiyacını karşılamak için değildir,
özellikle 2023 ile 2040 yılları arasında bu şehirlerimizin su ihtiyacını
karşılamaya yöneliktir. Yani uzun vadeli düşündüğümüzü özellikle ifade etmek
istiyorum. Niğde
Milletvekili Sayın Mümin İnan’ın sözlü soru önergesine cevap vermek istiyorum.
Efendim, özellikle ağaçlandırmayla alakalı Sayın Mümin İnan sormuş. Bakanlığımızca,
yörelerinde, kendi imkânlarıyla ağaçlandırma yapmak isteyen muhtarlıklara ve
belde belediye başkanlıklarına 9 Mayıs 2008 tarihli ve 26871 sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanan 2008/13568 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı doğrultusunda
kurumumuz imkânları dâhilinde bir, iki ve üç yaşlı, çıplak köklü orman ağacı
fidanları ücretsiz olarak verilmeye başlanmıştır. Talep olması hâlinde biz
bunları karşılayacağız ve mutlaka muhtarlıklarımızı, beldelerimizi,
şehirlerimizi destekleyeceğiz fidanla. Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun sözlü önergesine cevap vermek istiyorum.
Kendisi, “Özellikle özel sektörce geliştirilen baraj ve gölet inşaatlarının
kontrolleri yapılmakta mıdır?” diye sormuş. Efendim, özellikle bu özel sektör
tarafından geliştirilen ve onlar tarafından yapılan hidroelektrik santral
projeleri için hazırlanan fizibilite raporları DSİ Genel Müdürlüğümüzce
incelenmekte ve uygun bulunanlar lisans müracaatı için EPDK’ya
gönderilmektedir. EPDK tarafından lisans müracaatı uygun bulunan firmalar ile
Genel Müdürlüğümüz arasında su kullanım hakkı anlaşması imzalanmakta ve EPDK
tarafından üretim lisansı verilmektedir. Üretim lisansı alınmasından sonra kati
projeler hazırlanarak Enerji İşleri Genel Müdürlüğüne teslim edilmektedir.
Enerji İşleri Genel Müdürlüğünce gönderilen kati projeler memba ve mansap
ilişkileriyle su kullanım hakkı anlaşması hükümleri çerçevesinde
değerlendirilmektedir. Kati projelerin onaylanmasını müteakip inşaat
çalışmalarına başlanmaktadır. Özel sektör tarafından gerçekleştirilen inşaat çalışmalarında
firmalar, su kullanım hakkı anlaşması hükümlerine uymak zorunda olup müşavir
firmaları kendileri belirlemektedir. Ancak şunu
belirteyim: Hakikaten Sayın Reşat Doğru’nun bu teklifine ben de aynen iştirak
ediyorum. Hatta bu konuda “Su Yapıları Kontrol Yönetmeliği”nin hazırlanması
konusunda DSİ Genel Müdürlüğüne talimat verdim bundan bir ay önce ve bu konuda
özellikle Hukuk Müşavirliği -DSİ’nin- Etüt ve Plan
Daire Başkanlığı, Proje İnşaat, Barajlar ve Hidroelektrik Santraller Daire
Başkanlığı, İçmesuyu ve Kanalizasyon Daire Başkanlığı
elemanlarınca komisyon kuruldu. Bu komisyonlar –her ne kadar kontrol
ediliyorsa- daha sıkı bir kontrol maksadıyla bir yönetmelik taslağı
hazırlıyorlar. Çalışmaların hafta sonuna kadar tamamlanması talimatını verdim. Sonra
yönetmeliğin yayınlanması için Başbakanlığa sevk edeceğiz. Daha sıkı bir
denetim yapılmasının gerekli olduğu kanaatindeyim ben de. O bakımdan Sayın
Vekilimize de teşekkür ediyorum. Antalya
Milletvekili Sayın Tayfur Süner’in sözlü soru
önergesine kısaca cevap vermek istiyorum. Efendim, Gazipaşa ilçesindeki Uluhendek Deresi’yle ilgili kirlenmeden bahsetmişti.
Özellikle derenin ıslah edilmesi, turistik bir bölge olduğundan bahsediyordu
malumunuz. Şimdi, efendim, 2006/27 sayılı Başbakanlık Genelgesi uyarınca dere
yataklarına su akış kesitini daraltan her türlü yapı ile yine dere kesitini
daraltan ağaç, moloz, çöp vesaire gibi atıkların temizlenmesi, önlenmesi
görevleri ilgili belediye veya il özel idaresinin sorumluluğundadır. Bunu
belirtmek istiyorum. Gazipaşa
Belediyesi tarafından işletilen 5 bin kişi kapasiteli merkezî atık su arıtma
tesisi bulunmaktadır. Söz konusu atık su arıtma tesisi çıkış suyu Hacımusa Deresi’ne deşarj edilmektedir. Belediye Başkanlığı
tarafından artı 50 bin kişi kapasiteli atık su arıtma tesisi yapılması
planlanmakta olup, ilk etapta 50 bin kişiye hitap edecek projeler İller Bankası
tarafından hazırlanmıştır. Özellikle projeler tamamlandığı zaman, buranın
turistik bölge olması sebebiyle Bakanlığımız da kısmi bir maddi destek verecektir.
Karaman
Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın sözlü soru
önergesinin birincisine -6/911 sayılı önergesine- cevap vermek istiyorum.
Efendim, özellikle Gülnar’daki orman yangınıyla ilgili gerekli mücadele
hakikaten kısa zamanda yapılmıştır ve bu büyük yangın, 70-75 kilometre/saatlik
hızla esen büyük rüzgâra rağmen kısa zamanda söndürülmüştür. Orman yangınına
saat 12.30’da bir arazöz ve bir ekiple hemen müdahale
edilmiştir. İlk yardım, daha doğrusu ilk yarım saat içinde sekiz arazöz daha yangına sevk edilmiş, ayrıca yangın mahalline
en yakın mesafede konuşlu Adana helikopteri on dakika içerisinde yangın
mahalline hareket etmiş ve saat 12.50’de yangına müdahale etmiştir. Daha sonra
kademeli olarak Kahramanmaraş, Antalya, Denizli ve Fethiye helikopterleri de yangına
sevk edilmiştir. Anızdan çıkan yangın o sırada, az önce belirttiğim gibi, 70
ila 75 kilometre/saat şiddetinde esen rüzgârın etkisiyle tehlike arz etmiş ve
hızla büyüme göstermiştir. Hakikaten çok yoğun gayretler neticesinde, yangınla
mücadele eden arkadaşlarımız kendilerini de riske atarak yangını kısa zamanda
söndürmüşlerdir. Tabii, özellikle yangınla ilgili, bölgedeki Çevre ve Orman
Bakanlığının, Orman Genel Müdürlüğünün ekipleri böyle bir yangına müdahale
etmiyor sadece. Valilik, Kaymakamlık, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, İl Özel
İdaresi, belediyeler, jandarma ve özel kuruluşlardan iş makinesi ve eleman
taleplerinde bulunulmuş ve talepte bulunulan tüm kuruluşlar yangın söndürme
çalışmalarına iş makinesi ve eleman göndermişlerdir. Yapılan hasar tespit
çalışmaları sonucunda, ilk etapta, aile başına hemen -Başbakanımızın
talimatıyla- Başbakanlık Yardım Fonundan 2 bin YTL ödenmiş, akabinde diğer
ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından çeşitli yardım ve çalışmalar yapılmıştır,
çalışmalar zaten Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz tarafından da sürdürülmektedir.
Gene Karaman
Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın bir diğer soru
önergesi vardı, o da özellikle keçilerle ilgili. Keçilerin azalmasıyla yanan
orman alanlarının çoğaldığı görüşü herhangi bir araştırmaya veya bilimsel
veriye dayanmayan subjektif bir değerlendirmedir,
yani bu konuda herhangi bir ilmî çalışma yok. Zaten biz de keçilerin tamamen
yok edilmesine karşıyız, keçilerin planlı şekilde, yeni dikilen fidanlara zarar
vermeyecek şekilde kontrol edilmesini talep ediyoruz, yaptığımız odur.
Özellikle sıfır ile Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun arka arkaya
üç tane soru önergesi var, bunları cevaplandırmak istiyorum. Birinci soruda “Gökırmak-Kırık Projesi’nin inşaatına ne zaman
başlanacaktır?” diye soruluyor. Kırık Barajı hakikaten Kastamonu için çok
önemli. Maalesef geçmişte bu, yatırım programından çıkarılmış ancak özellikle
Kastamonu’nun içme suyu ihtiyacının karşılanacağı dikkate alınarak biz bunun
kati proje yapılmasını ihale ettik ve 2006 yılında Kastamonu Kırık Barajı’nın
kati proje yapım hizmetleri başladı. 2009 yılında kati projeler tamamlanacak.
Kati projeler tamamlandıktan sonra duruma göre yatırım programına teklif etmeyi
planlıyoruz. Diğer sualler
var: Özellikle “Obrucak Projesi’ne ne zaman
başlanacak?” Bir de “Gökırmak-Oyrak
Projesi’ne ne zaman başlanacak?” diye Sayın Kastamonu Milletvekilimiz soru
soruyor. Efendim, evvela bu maksatla Kastamonu’yla ilgili kısa bir bilgi vermek
istiyorum: Bir kere Kastamonu’da Hükûmetimiz son beş
yılda çok büyük yatırımlara imza atmıştır, bir defa bunu özellikle altını
çizerek bir belirtmek istiyorum, Kastamonu çok önemlidir. Bakın, bir kere 21
Kasım 2004 tarihinde Kastamonu Taşköprü Asar Barajı ve sulaması hayata
geçirildi ve 1.010 hektarlık bir alan sulu tarıma başlatıldı. Bakın, 18 Aralık
2005 tarihinde Kastamonu için yıllarca bitmeyen Kastamonu Hasköy sulaması
vardı. Bu Hasköy sulamasını 2005 yılı sonunda tamamladık ve 3 bin hektarlık
alanın sulamasını temin ettik. Ayrıca Kastamonu’da Karadere
Barajı vardı. Ben kendim 2005 yılında Karadere
Barajı’na bizzat gittiğim zaman bu Karadere
Barajı’nın âdeta sürüncemede kaldığını bizzat fark ettim, hatta o bölgedeki
araziyi de gezdim. Bu bölge, Karadere sulamasının
yapılacağı alan Kastamonu’ya hayat verecek olan ve oranın millî gelirinin
artmasına büyük katkı sağlayacak olan bir alandı ve Karadere
Barajı’nın hızla tamamlanması talimatını verdik. 2 Aralık 2006 tarihinde Karadere Barajı’nı tamamladık ve şu anda sulaması da çok
hızlı bir şekilde ilerliyor, onu da özellikle belirtmek istiyorum. Ayrıca 20
Aralık 2006 tarihinde Kastamonu Merkez Suluceviz
Deresi Taşkın Koruma Tesisi ve çok sayıda, Taşköprü ilçe merkezi, Honsalar, Bağışlar, Seydiler, Çiğil köyü, Budaklar,
Koncalar ve arazileri, Ekincik Tıknık Deresi, Karabey köy içi ve Fındıklı dereleri, Çağlayık Deresi,
Yukarı Çayırcık Deresi gibi pek çok derenin de ıslahı yapıldı. Onu da özetle
belirtmek istiyorum. Şu anda, Karadere Projesi’nin sulaması devam ediyor. Özellikle,
Kastamonululara buradan şu müjdeyi vermek istiyorum: Biz, sadece 2008 yılında,
bu projenin süratle tamamlanması için yıl içindeki ödeneğine ilave olarak 8
milyon 350 bin YTL ilave ödenek gönderdik. Yani 8,3 trilyon ilave ödenek
gönderdik. Ayrıca, Devrekâni Kulaksızlar Projesi’nin de özellikle 2008 yılında
7 milyon 100 bin YTL ödenek ihtiyacı tespit edilmiş olmasına rağmen, Genel
Müdürlüğümüzce 3,5 trilyon ödenek ayrıldı ancak bu konuda da firmaya “süratli
bir şekilde tamamla” diye talimat verdik. Netice olarak…
Bunu şunun için söylüyorum Sayın Milletvekiline: Bizim, şu anda, Kastamonu’da
yürümekte olan projelerimiz var. Bunları hızla tamamlayacağız, daha sonra diğer
projelerin kati projeleri bittikçe onları devreye alacağız. Yoksa aynı anda
hepsinin temelini atmanın yanlış olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Sadece
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün il yatırımlarında 2008 yılında toplam 11
milyon 249 bin 502 YTL ödenek ayrılmış iken, bakın, dikkat ediniz, sene içinde
sağlanan ek ödeneklerle yıl ödeneği 12 milyon 149 bin 502 YTL olmuştur. Bunu da
özellikle belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Son olarak,
Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün suali
vardı. Şöyle: Tabii ki burada vatandaşın mülkiyet hakkı var. Soruyu
hatırlatacak olursam: “Orman Genel Müdürlüğü yetkililerinin haberdar olduğu
yargı kararı sonucu kesilecek olan yetişkin çam ağaçlarının kesimini önlemek
için neden girişimde bulunmamıştır?” diyor. Şimdi, söz konusu taşınmaz 1980
yılında orman dışı ağaçlandırma projesi kapsamında sehven ağaçlandırılmış ancak
konu yargıya intikal etmiş. Yani mülkiyet sahipleri yargıya müracaat ederek bu
arazinin kendilerine ait olduğunu ifade etmişler ve yargılama süreci
neticesinde de bu sahanın orman olmadığı karara bağlanmış. Yaptığımız işlem
sadece yargı kararının uygulanmasından ibarettir, onu özellikle belirteyim. Ağaç kesimine
gelince: Yapılan çalışmalar herhangi birisine rant
sağlama değil, geçmişte idaremizce sehven ağaçlandırılan özel şahıs arazisi
üzerindeki ağaçların alınarak, arazisinin mahkeme kararına uygun olarak mülk
sahiplerine devri işlemidir. Tabii, Sayın Vekilimizin “Acaba, bu alan başka bir
alanla takas yapılarak bu ağaçlar muhafaza edilebilir mi?” şeklinde bir teklifi
var. Tabii, takdir edersiniz ki eğer mülk sahipleri böyle bir teklifi kabul
ediyorlarsa o konuda onlara sorarak yapmak mümkün olabilir ama eğer mülk
sahipleri böyle bir teklifi kabul etmiyorlarsa yargı kararı kesindir, böyle bir
işlemi yapamayız. Ancak Sayın Vekilimizin bu teklifini, hemen talimat vereceğim
Orman Genel Müdürlüğümüze, mülk sahiplerine teklif etsin, başka bir alandan
uygun bir arazi ile takas veya becayiş yapmak suretiyle kabul ediyorlarsa bu
konuda da bir girişim yapalım, orman varlığının korunması açısından faydalı
olur. Kabul etmesi hâlinde bu mümkündür ama kabul etmiyorsa karşı taraf, zorla
bunu elinden almak mümkün değildir. Bütün sayın
vekillere, bütün sözlü soru önergelerine cevap vermeye çalıştım. Hepinize
tekrar teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum, hayırlı olmasını diliyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Bazı milletvekili
arkadaşlarımızın konuyla ilgili ek açıklamaları olacak, o arkadaşlarımıza söz
vereceğim. Sayın Serdaroğlu… MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum. Sayın Bakanın
verdiği cevaplar bize göre yeterli değil. Bir defa, iktidara geldiklerinde,
Hasköy sulaması yüzde 90 seviyesinde, Asar Barajı yüzde 85 seviyesinde ve Karadere Barajı yüzde 90 seviyesindeydi. Bunlar tamamlandı,
bunlar için teşekkür ediyoruz. Ancak, 3 Kasım 2002 seçimleri
öncesinde Sayın Başbakan, Kastamonu Nasrullah
Camisi’nin yanındaki meydanda Kastamonu insanına seslenerek: “Kastamonulular,
bu Hükûmet Kastamonu’ya hayat verecek olan Oyrak, Oprucak ve Kırık
Barajlarını programdan çıkardı –ve devamla Sayın Başbakan- 4 Kasım sabahından
itibaren önceliğimiz bu barajları tekrar programa alıp süratle inşaatlarına
başlayacağız, Kastamonu barajlar şantiyesi olacak.” demişti. Aradan altı
yıl geçmesine rağmen bu barajlardan verimliliği en yüksek olan birinin dahi
olsa inşaatına başlanmalıydı, “cek”e, “cak”a gerek yok ve şöyle özetlemek istiyorum: Bizim tenkit
ve ikazlarımıza itibar etmiyorsunuz. Bu sebeple size bir ayetle hatırlatma
yapmak istiyorum: “Ey iman edenler, yapamayacağınız şeyleri neden söylersiniz?
Yapamayacağınız şeyleri söylemek Allah katında büyük bir nefrete muciptir.” diyorum.
Saf Suresi Ayet 2 ve 3. Başka diyecek de bir şey bulmuyorum. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Serdaroğlu. Sayın Doğru,
buyurun efendim. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana teşekkür
ediyorum vermiş olduğu cevaplar için. Ancak, Tokat Güzelce Barajı’nın 1996
yılında inşaatına başlanmıştır ancak on iki yıllık bir süre içerisinde yüzde
55’i bitirilmiştir. Bu sene de çok az bir ödenek ayrılmıştır. Yani, bu şekilde
ayrılmayla, tahmin ediyorum ki bir on iki sene daha sürecektir. Dolayısıyla,
bunun 2008 değil de 2009 veyahut 2010 senesi içerisinde bitirilmesinin halk
tarafından beklendiğini ifade etmek istiyorum. Çünkü,
bu barajın olduğu bölgelerdeki insanlar çok fakir insanlardır. İkinci soru
olarak, HES projeleriyle ilgili kontrolleri noktasında Sayın Bakan açıklamaları
da yaptı. Kendisi de bu hafta içerisinde bir yönetmelik yayınlanacağını ifade
etmişlerdir. Ancak, Tokat için söylüyorum: Kelkit Vadisi’nde 4 tane HES projesi
yapılıyor. HES projesi yapılan yerlerde ağaçlar kesiliyor, ormanlar talan
ediliyor. Hatta, mümbit arazilerin olduğu yerlerden
kanallar geçirilerek o bölgelerde tamamen çiftçilerin istemediği bir tabloyla
karşılaşıyoruz. Özellikle Erbaa HES Projesi için söylemek istiyorum: Erbaa ve
Niksar Ovalarındaki çiftçiler bu HES Projesi’nin geçmiş olduğu yerlerde büyük
bir mağduriyet içerisindedir. Sayın Bakanın o bölgeyi bizzat ziyaret ederek HES
Projesi’nin olduğu yerleri görmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Teşekkürlerimi
sunuyorum. Sağ olun efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
cevaplarınız için teşekkür ediyorum. Ancak birkaç tane sorunun cevabı olduğu
için topluca bir değerlendirme ve sorularım olacak. Sayın Bakanım,
keçi yetiştiriciliği, ekolojik denge, köylünün
desteklenmesiyle ilgili verdiğiniz cevaplara diyecek bir şey yok. Gerçekten kâğıt üzerinde bunlara şapka çıkarmak lazım. Ama
maalesef uygulamada orman teşkilatının ve orman çalışanlarının bütün iyi
niyetine rağmen, vatandaşın geldiği algılama noktası âdeta -en azından benim
bölgemde- keçi yetiştiriciliğinin bitirilme noktasına gittiği şeklindedir. Yani burada bir
de ekolojik dengeyle ilgili ayrı bir soruya verdiğiniz
cevapta ilmî bir dayanağı olmadığını belirttiniz. Sizlerden istirham ediyorum,
Orman Bakanlığının ve Tarım Bakanlığının orman mühendisliği ve ziraat
mühendisliğiyle ilgili birimlerini bu konuların ilmî çalışmalarını yaptırmaya
teşvik ederseniz, araştırmalara dayanacak verilerle sizler bizlere gelirseniz
ben memnun olurum. Bir diğer husus:
Orman kadastrosu geçen köylerimizdeki uygulamadaki tartışmanın en büyük sıkıntı
kaynağı fotoğraflardır, belli zamanlarda çekilen fotoğraflar. Buralarda
köylülerimizin iddiası şudur: “Yüz elli yıllık bahçemi, dedemin, babamın, benim
kullandığım bahçemi otuz yıl önce 10 bin metre yüksekten çekilen fotoğrafla
ayıramamışlardır. Ben haksızlığa uğradım.” diyor. Bu orman kadastrosuyla,
fotoğraflarla ilgili ayrı bir çalışma yapmanın yanında, köylüyü orman dostu
yapabilmenin bir tek yolu vardır Sayın Bakanım: Her ağacın başına bir ormancıyı
koyarak ormanları koruma şansımız yok. Ekonomik değeri olan orman, yani çam
fıstığı gibi, Antep fıstığı gibi, zeytin gibi yerlerde… Mesela maki ormanı veya
çalılık ormanı olan bir yerde köylüye çam fıstığı öğretsek, Antep fıstığı
öğretsek, zeytin öğretsek, bunun bir dalını size kopartır mı, ben soruyorum. O
zaman yapmamız gereken bir şey vardır: Orman tanımını ve orman dokusuna uygun
meyve tanımını yasal veya bürokratik olarak gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu
konuda bir çalışma yapabilir miyiz Sayın Bakanım? Bir diğer husus
da: Genel bir kanaat vardır, orman yangınlarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin
imkânlarından yeterince yararlanılamadığı kanısı vardır. Bu konuda yasal veya
bürokratik engeller varsa bunları kaldırmak için bir çalışma yapmayı düşünüyor
musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalış. Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
taş ocakları için belirttiğim yerde “ÇED raporu gereklidir.”, “ÇED raporu
yeterli.”den öte büyük bir tehlike vardır. Çevre büyük ölçüde
olumsuz etkilenmekte. Hem tarım ürünleri yok olmakta hem de okula giden
çocuklarımız, özellikle taşımalı eğitim olduğu için, okula gidemez hâle
gelmektedirler. Beş altı tane yoğunlaşması da çok büyük ölçüde su kaynaklarının
da ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Ben bu bölgenin özellikle Bakanlığınız
tarafından yeniden incelenmesini talep ediyorum. ÇED raporları yeterlidir,
yetersizdir, ama bölgede büyük bir tehdit altında bulunma sorunu var. İnsanlarımızın hayatı söz konusu. Bunu tekrar bilginize
sunmak istedim. Cevabınıza teşekkür ederim ama özel bir ilgi gösterirseniz o
bölge için daha iyi olur diye düşünüyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ağyüz. Sayın Gök, sizin
sisteme girdiğinizi gördüm ama bu kapsamdaki usul şöyle: Soru sormuş olan
arkadaşlarımız Sayın Bakandan sonra ek bir açıklama yapma hakkına sahiptirler.
Sizin burada sorunuz yok benim gördüğüm kadarıyla. İSA GÖK (Mersin)
– Benim size sorum var Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Bakan soruyu cevaplandırsın. Ben mikrofonunuzu açayım isterseniz ama Sayın
Bakan bir cevabını versin. İSA GÖK (Mersin)
– Tamam Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, ek bir açıklama yapacak mısınız efendim? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet efendim,
müsaade ederseniz. Evvela Kastamonu
Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu Sayın
Başbakanımızın söz verdiğini, sözünü yerine getirmediğini söyledi. Bir kere Hükûmetimiz, bilhassa Başbakanımız söz verince sözünü daima
yerine getirir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Nitekim, bakın şunu
ifade edeyim: Başbakanımız o meydanda konuşmuş, Kırık Barajı… Biz hemen
akabinde Kırık Barajı’nın kati proje ihalesinin yapımına başladık, 2009 yılında
da bitecek. Tabii ki, takdir edersiniz ki proje olmadan ihale etmek mümkün
değil. Bunların peyderpey projesini yaptırıyoruz ve ihale edilecektir. MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Altı yıl oldu Sayın Bakanım, altı yıl; altı yıl geçti. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ayrıca, Kastamonu’nun da
Kırık Barajı gelecekteki su ihtiyacını karşılayacak. Ben zaten, biraz önce,
Kastamonu’yla ilgili ne kadar hızlı bir şekilde yatırımları tamamladığımızı da
özetle vurgulamak istedim. Şimdi, mesela,
siz Karadere Barajı’ndan bahsettiniz. Ben DSİ Genel
Müdürü olduğum zaman Karadere Barajı daha temel
safhasındaydı. Alakası yok… MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Bırakın efendim… ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ben bizzat gittim. MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Bırakın efendim… ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) –Vatandaşlar, oradaki
vatandaşlar biliyor. Bir santimetrekare alan sulanmamıştı. Böyle bir şey yok. Karadere Barajı’nı büyük bir hızla -geçmişte ihale edilmiş ama
âdeta sürüncemede kalmış- yıldırım hızıyla biz tamamladık, biz açtık. MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Siz açtınız tabii. Yüzde
85’ini başkaları yaptı, yüzde 15’ini siz yaptınız ve açtınız, doğrudur bu,
itirazımız yok. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Suyu da şu anda fevkalade iyidir. Sulaması da hızla devam ediyor. Diğer
barajları da yapacağız. Sırası gelince hepsini yaparız, merak etmeyin. MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – İnşallah… ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL
EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Reşat Doğru’nun Güzelce Barajı
konusundaki temennisine ben de iştirak ediyorum. Evet, şu anda yüzde 55’ler
civarında fiziki gerçekleşme ama bunun hızlı bir şekilde tamamlanması konusunda
elimden gelen gayreti göstereceğim. Ayrıca, Sayın
Vekilimiz Reşat Doğru Beyefendi, Tokat’taki HES’lerle
alakalı kendisi bizzat yerine giderek inceleme gerektiğini ifade etti. Esasen
ben bu projeleri baştan sona -bilhassa Niksar,Erbaa’yla
alakalı- bizzat kendim inceledim, ilgili arkadaşları gönderdim. Hatta o bölgeye
gittiğimde de bölgedeki vatandaşlarla toplantı yaptım. Biz o HES’lerin bölgeye zarar vermesini istemiyoruz.
Niksar’a zarar verecekse proje tadilatı yapması gerektiğini ilgili firmaya
ifade ettik, hatta ÇED sürecini de durdurduk. Bunu çok dikkatli bir şekilde
takip ediyoruz. Karaman
Milletvekili Sayın Çalış, keçi yetiştiriciliği konusunda bir çalışma
yapılmasını söyledi. Yani, biz keçilerin ırkının yok edilmesinden yana değiliz
yani mutlaka bunlar da bölge için, özellikle gerek peynir gerek dondurma
üretiminde çok önemli. Gerekli her türlü desteği vermeye hazırız. Sadece biz
şuna karşıyız: Yeni dikilen ağaçların fidanlarını kısa zamanda tahrip ediyor.
Bunları muhafaza edelim. Bunun dışında herhangi bir itirazımız yoktur. Evet, ben “İlmî
dayanağı yok.” dedim. Bu konuda bir çalışma yapalım, yani keçilerin hakikaten
bu orman yangınlarının önlenmesinde bir katkısı var mı? otları
yiyerek, böyle bir çalışma yaptıralım. Üniversitelerimizde, kamu kurumlarında,
teşkilatımızda bunu yaptırmayı ben de uygun görüyorum. Orman
kadastrosunda haksızlık yapılmasından yana değiliz. Vatandaşın hakkı varsa
hakkını teslim etmek lazım, yani aksi takdirde vatandaşın hakkı olan bir
araziyi vatandaştan alırsak bu zulüm olur. Ben de buna taraftar değilim. Esasen
bu konuda bir itiraz varsa hassasiyetle inceletelim. İtiraz olunca zaten
inceletiyoruz. Eğer ihtilaf varsa, zaten mahkemeler tarafsız olarak buna karar
veriyor. Ama buna rağmen bizim o bölgelerde, sizin de işaret ettiğiniz üzere,
fıstık çamı, keçiboynuzu veya gelir getirici birtakım ürünleri şu andaki
mevzuata göre verebiliyoruz. Onlara kırk dokuz yıllığına verelim, istifade
etsinler. Orman köylülerine fidan yetiştirme maksadıyla bunların tahsisi şu
anda mümkün, köy tüzel kişiliklerine verebiliriz. Bunu özellikle ifade edeyim.
Mesela, biz, Edirne’de daha geçen pazar günü özellikle aşılı cevizleri orman
alanından verdik. Vatandaşlar, buraya bakacaklar ve cevizinden, satarak
istifade edecekler. Böyle çalışmalar yapabiliriz, memnuniyetle buna
katılıyorum. Talep varsa hep birlikte bakalım, Karaman’da talep varsa oradan
başlayalım. Bir de
yangınlarla ilgili, esasen hemen Orman Genel Müdürlüğümüz meseleye yerinde
müdahale ediyor ve vilayet, valilik de bizzat bunu sevk ve idare ediyor. Çoğu
kere de büyük yangınlara ben
kendim de gidiyorum, hem Antalya hem Gülnar hem Mersin ve diğer
yangınların pek çoğuna gittim, hatta Antalya’ya iki defa gittim. Şimdi, Türk
Silahlı Kuvvetlerinden hakikaten yangın esnasında yardım istemek mümkün ama
takdir edersiniz ki bu yangınlarda müdahale edecek insanların profesyonel
olması lazım. Aksi takdirde can kaybı olur. Misal: Gülnar yangınında bizim 16
elemanımız yangın içinde kaldı. Eğer profesyonel olmasalardı o yangından
kurtulmaları mümkün değildi. Yangın üzerlerinden geçti ama hiçbir can kaybı
olmadan -çok şükür- biz bunu başardık. Ama bu konuda Türk Silahlı
Kuvvetlerimizle görüşelim, ne gibi destek olabilir. Belki makine ekipman desteği olabilir. Ama eleman desteği konusunda
askerlerin bu işe dâhil edilmesi konusu, biraz üzerinde düşünülmesi gereken bir
husustur diye düşünüyorum. Ama zaten sivil savunma ekipleri veya jandarma
ekipleri bu konuda zaten hemen her zaman destek veriyor, belediyelerimiz destek
veriyor. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Evet, hepinize
teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan… Sayın Başkan… BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru önergeleri cevaplandırılmıştır. İSA GÖK (Mersin)
– Efendim, sorum yok. BAŞKAN – Sayın
Gök, açacağım mikrofonunuzu, unutmadım yani. Soru soran
milletvekili arkadaşlarımıza ve Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum. Sayın Gök,
buyurun efendim. VII.-
AÇIKLAMALAR 1.-
Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Gülnar orman yangınıyla ilgili açıklaması İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
Gülnar orman yangınından dolayı -malumunuz- derhâl 1 milyon YTL’lik para
gönderilmişti ve yangından mağdur olan insanlara 3 biner YTL’lik bir yardım
yapılmıştı. Bilginiz dâhilinde mi bilmiyorum ancak şu anda jandarma birlikleri
mütemadiyen her eve giderek ödenen paraların geri alınması için, iade edilmesi
için, istirdadı için herkese tebligat yapıyor ve köylü -ben dâhil olmak üzere-
herkesi arayarak borç para bulup önceden aldığı, sizlerden alınan 3 biner
YTL’nin iadesini sağlıyor. Bu konuda bilginiz var mı? Bu iade yasaya uygun mu?
Eğer ilgilenirseniz çok teşekkür ederim, ciddi bir sorun çünkü bu Gülnar
yöresinde. Sağ olun. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Gök. Buyurun Sayın
Bakan, kısa bir açıklama yapacaksanız. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Vekilim, o konuda şu anda bana gelen bir bilgi yok ama hemen konuyu
araştıracağım bugün öğleden sonra. Konuyu takip edeceğim. İSA GÖK (Mersin)
– Çok teşekkür ederim. Sağ olun. BAŞKAN – Sayın
Gök’e ve Sayın Bakanıma teşekkür ediyorum. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru önergeleri cevaplandırılmıştır ve çalışma
süremizin tamamlanmasına beş dakikalık bir süre kalmıştır. Bunu da dikkate
alarak, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati: 12.56 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 14.00 BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural
ile İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 18 milletvekilinin 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri
Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) B) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Şenol
Bal’ın; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 18
Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları
Raporları (1/544, 2/75, 2/135, 2/150) (S. Sayısı: 222) BAŞKAN -
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Sayın
milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan Yüksek Öğretim Kanunu’nda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 Milletvekilinin, Samsun Milletvekili Osman
Çakır’ın, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 7
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 2.- Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun;
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20
Milletvekilinin; Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın; İstanbul Milletvekili
Sebahat Tuncel ve 7 Milletvekilinin; Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/651, 2/20, 2/46, 2/61, 2/80) (S. Sayısı: 298) (x) (x) 298 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir. BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu
298 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde Başkanlığımıza intikal eden söz taleplerini arz ediyorum: Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Nur Serter,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil; şahısları adına Kütahya Milletvekili Alim Işık ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak. Evet, ilk söz
tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Nur
Serter’e aittir. Sayın Serter, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CUMHURİYET HALK
PARTİSİ GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, 298 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın bütünü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan
öğrenci affı yasa tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
getirilmesinde ve komisyon çalışmalarında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
çok önemli katkılarda bulunarak yer aldık. Ve çıkartılacak olan bu öğrenci affı
yasasının yapılacak bazı küçük değişikliklerle çıkması hâlinde de gerçekten
Türkiye’deki çok önemli bir ihtiyacı karşılayacağı inancını taşıyoruz. Yasanın Meclisin
gündemine getiriliş döneminde Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Durdu Özbolat’ın vermiş olduğu kanun teklifiyle başlayan süreçte
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak gerek Genel Kurulda söz alarak
gerek basınla iletişim kurarak yasanın bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine inerek yasalaşmasıyla ilgili çok ciddi çabalar içerisinde bulunduk.
Ancak tabii ki öğrenci affı bugün içinde bulunduğumuz koşullar itibarıyla her
ne kadar gerekli olarak kabul edilse de gelişmiş ülkelerin örneklerine
baktığımızda bir ülkede Meclisin gündeminde sıklıkla yer alması gereken bir
konu olarak da değerlendirilmemelidir. Bizim öğrenci
affıyla ilgili çıkarmış olduğumuz yasaların şöyle kısa bir tarihçesine
baktığımızda, gerçekten bazen bir yıl, bazen iki yıl, en fazla üç yıl arayla
Meclisimizin gündemine çok fazla sayıda öğrenci affı yasasının getirilmiş
olduğunu da görüyoruz. 1984’te kabul edilen yasayla 1976-1984 arasındaki
öğrenciler kapsama alınırken, 1985 ve 1988 yılı çok daha dar kapsamlı, sınırlı
kapsamlı kalmış ve kendi dönemlerini kapsamış. 1991’de 1985
ile 1991 arasındaki öğrenciler aftan yararlandırılmış, 1992 yılında 1980’den
1992 sonuna kadarki dönemi kapsayan bir yasa çıkarılmış, 1993’te yine 1991 ile
1993 arası yani sınırlı sayıda yıl kapsanmış, 1995’te yeniden 1980’den 1995
sonuna kadarki dönemi kapsayan geniş kapsamlı bir af yasası çıkarılmış, 1997
yılında 1994 ile 1997 arası kapsanmış, 2000 yılında 1980 ile 2000 arasını
kapsayan bir af çıkmış ve 2005 yılında da 2000 ile 2005 yılları arasını
kapsayan bir af yine yasalaşmış, Meclisten geçmiş ve öğrenciler bundan
yararlanmış. Şimdi, tabii, bu,
övünülecek, sevinilecek ve gurur duyulacak bir tablo değil, çünkü bu kadar sık
affın çıkması, aynı zamanda sürekli olarak bir af beklentisinin de yaratılması,
eğitimin kalitesi açısından toplumun belirli kesimlerinden, özellikle de
üniversitelerden zaman zaman yükselen tepkileri de
beraberinde getirmiştir. Bu nedenle,
öğrenci affı gündeme girdiğinde, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, önce
bazı sorular sorup, bu sorulara somut cevaplar bulma çabası içerisine girdik. İlk sorulması
gereken soru, sıklıkla affın Meclis gündemine tekrar tekrar
gelmesini engellemek için “Nasıl bir af?” sorusuna cevap vermekle ilgiliydi.
Nasıl bir af, aslında çıkartılacak af yasasının kapsamı ve içeriğiyle ilgili
düzenlemelerin neler olması gerektiği sorusunu gündeme getiriyordu. Öncelikle
affın geniş kapsamlı bir af olması, içeriği itibarıyla, yapılan teknik
düzenlemeler bakımından bu aftan yararlanacak olanların, aynı zamanda eğitime
geri döndüklerinde yükseköğretim kurumlarından mezun olmalarına fırsat
tanıyacak bir esnekliğe sahip olması en başta dikkati çeken konulardı. Bunu şu
açıklamayla sürdürmek istiyorum: Geçmişte çıkartılan aflara baktığınızda,
mesela bir yılda sadece iki sınav hakkı verilen veya sınırlı sınav haklarıyla
dar bir süre içerisinde öğrencilerin üniversitelere geri dönüşünü sağlayan
aflar, aslında öğrencilerin girdikleri gibi çıkmalarından başka bir sonuç
vermemiştir ve aflardan yararlanan öğrenciler, af yasasının kapsamının ve iç
düzenlemelerinin son derece dar tutulmuş olması nedeniyle, çok az sayıda, çok
düşük oranda bir başarıya ancak ulaşabilmişlerdir. Bu bakımdan, affın kapsamı itibarıyla geniş ve düzenlemeleri
itibarıyla esnek, öğrencilere gerçekten geri döndüklerinde eğitim görüp mezun
olabilme fırsatı verecek biçimde düzenlenmiş olması çok büyük önem taşıyordu. Bu konuda,
komisyon toplantılarında, Millî Eğitim Komisyonu toplantılarında, Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekilleri olarak yapılan önerilerimizin çok büyük bir
kısmının da Komisyon tarafından kabul edilmiş olması çok memnuniyet verici
olmuştur. Ben, bu konuda Sayın Millî Eğitim Bakanına ve Millî Eğitim Komisyonu
Başkan ve üyelerine teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Bir diğer önemli
konu, af yasaları gündeme geldiğinde kamuoyunca da çok sık tartışılan, bu
afların aslında hiçbir biçimde, hiçbir siyasi parti tarafından siyasi rant amacıyla kullanılmamasıydı. Ben, çıkarılacak olan bu
yasada bu ilkelere titizlikle, duyarlılıkla uyulduğu kanısındayım. Hiçbir
siyasi parti -en başta kendi partim olmak üzere- bu affa destek verirken bundan
siyasi bir rant elde etmek gibi bir kaygı, bir düşünce
taşımamıştır, tamamıyla ihtiyacı olanlara ve gençlerimizin ihtiyaçlarına cevap
verecek nitelikte, onlarla da sıkı temaslarla bir düzenleme yapılması yoluna
gidilmiştir. Öğrenci affı
gerçekten gerekli miydi? Bu da samimiyetle cevaplanması gereken bir konudur, en
azından bizlerin kamuoyuna vermemiz gereken bir cevaptır. Evet, öğrenci affı
gerçekten gerekliydi. Neden gerekliydi? Çünkü,
dünyanın giderek artan oranda yüksek nitelikli insan gücü kullandığı bir
süreçte, yükseköğrenim görmüş olanların nüfustaki ve iş gücündeki paylarının
çok yüksek oranlara ulaşmış olduğu bir süreçte Türkiye'nin kendi insan gücünü
daha nitelikli bir biçimde yetiştirmek için eğitimine belirli aşamaya kadar
devam etmiş, ama bir nedenle dışarıda kalmış olanlara bir ikinci fırsat
verilmeliydi. Biz, bugün Türkiye’nin iş gücüne baktığımızda, iş gücümüzün
sadece yüzde 12,4’ünün yükseköğretim mezunu olduğunu görüyoruz. Bu, gerçekten
düşük bir oran değerli milletvekilleri ve giderek ülkelerin ekonomik, sosyal ve
kültürel kalkınmalarını sağlamalarının yanı sıra, dünyanın ciddi bir biçimde
karşı karşıya bulunduğu işsizlik sorununu aşabilmeleri de eğitimle ancak mümkün
olabilmektedir. Artık, dünyada işsizlikle ilgili sürdürülen politikalara
baktığımızda “Aktif emek piyasası politikası” dediğimiz, yani eğitim düzeyini
yükselterek işsizliği azaltmaya yönelik politikaların ağırlık taşıdığını
görüyoruz. Bir diğer son
derece önemli konu ise -ülkemiz açısından ciddi anlamda önem taşıyan bir konu-
eğitim; gerçekten yüksek maliyetli bir hizmettir, özellikle yükseköğretim. Hele
kaliteli yükseköğretimin devlete olan maliyeti çok yüksektir. Şimdi,
devletimiz, bir yatırım yapmış ve üniversitelerde okuyan, ama bir nedenle
eğitim sisteminin dışına itilmiş olan bu gençlerimizi iki yıl, üç yıl, bazı
fakültelerde dört yıl, bazılarında beş yıl okutmuş. Yani, bunun için devlet
bütçesinden ciddi harcamalar yapılmış. Bir tıp fakültesi öğrencisini düşünün. Bir
tıp fakültesi öğrencisinin devlete olan maliyetini düşünün. Şimdi, bu yatırımı
yaptıktan sonra o gencimizi yükseköğretimden mezun etmeden kapının dışına
bıraktığımızda, devlet olarak yapılan bütün harcamalar aynı zamanda boşa
gitmektedir. Bizim kısıtlı olan mali kaynaklarımızın ve zor koşullarda
sürdürdüğümüz eğitimimizin kesinlikle israfa ve boşa harcanmış paralara
tahammülü yoktur ve olmamalıdır. İşte bu af yasasıyla,
eğitimi kesintiye uğramış olan bu gençlere çok önemli bir fırsat tanınmakta ve
onlara bugüne kadar yapılmış olan yatırımlara yapılacak eklemelerle bu
gençlerimizin üniversite diplomasına sahip olabilme fırsatı gibi, Türkiye'nin
ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınması için, iş gücü verimliliğinin
yükseltilmesi ve işsizlik sorununun azaltılması için çok önemli olan ciddi bir
sorunu önemli ölçüde çözüme kavuşturulmuş olacaktır. Tabii, afla
ilgili düzenlemelerde bir başka uygulama da affın âdeta meşru ortamını,
zeminini yaratmıştır; bu da kırk iki yeni üniversitenin açılmış olmasıdır. Eğer
bir ülkede nitelikli, yükseköğrenim görmüş insanlara, insan kaynaklarına
ihtiyaç vardır diye kırk iki yeni üniversiteyi öğretim üyesi yetersizliklerine,
kaynak yetersizliklerine, bina yetersizliklerine rağmen açıyorsak, o zaman iyi
üniversiteleri yüksek puanlarla hak ederek kazanmış ama bir biçimde eğitimine
son verilmiş olan gençlere bir fırsat daha tanımak da gerekmekteydi.
Dolayısıyla kırk iki yeni üniversitenin açılması af yasasının çıkışına da bir
ölçüde meşruiyet kazandırmıştır. Ancak tabii “Af
yasası neden çıkarılmalıdır?” derken burada kesinlikle ihmal edilmemesi gereken
bir başka çok önemli grup vardır, o da gençlerimizdir. Gerçekten, af yasası
Türkiye'nin gündemine girdiği andan itibaren son derece kararlı, örgütlü,
azimli bir biçimde gençlerimiz hazırladıkları raporlarla, yaptıkları
çalışmalarla zannediyorum Türkiye Büyük Millet Meclisinde pek çok
milletvekilini bu konuda bilgilendirmişler ve kararlılıklarını da kesintisiz
olarak göstermişlerdir. Şu anda, bu görüşmelere girmeden beş dakika öncesine varana
kadar sürekli olarak telefonlarla bizi bilgilendirmeyi, af yasasıyla ilgili
sorunlar konusundaki görüşlerini bizimle paylaşmayı sürdürdüler. Ben burada, bu yasanın hazırlanmasında -yasa evet onlar için
çıkarılan bir yasa ama- bu kadar iyi organize olarak, bu kadar bilgili bir
biçimde çalışarak bizleri bilgilendirdikleri için ve âdeta yasayı birlikte
hazırlama fırsatını da bizimle paylaştıkları için kendilerine teşekkür etmek
istiyorum, çünkü ancak o zaman, gerçekten ihtiyaca cevap veren düzenlemeleri yapmamız
mümkün olabildi. Ben bir üniversite öğretim üyesi olmama rağmen ve
yıllarca yöneticilik yapmış olmama rağmen, gençlerimizin sesine kulak vermekle
onlardan çok şey öğrendim ve af yasasının içeriğinin düzenlenmesine bizlerle
birlikte onların da çok büyük katkısı olduğu inancını taşıyorum. Ancak, tabii bu
af yasası çıktıktan sonra altını özenle çizmemiz gereken bir başka konu daha
var. Bu af yasasından yararlanacak olan gençlerimiz aynı zamanda bir büyük
sorumluluğu da üstlenmek zorundadırlar. Türkiye, aflar ülkesi olmamalıdır.
Türkiye, her yıl, her iki yılda bir öğrenci affı çıkaran bir ülke olmamalıdır. Değerli
milletvekilleri, öğrenci afları sanki başarısızlığa verilen bir ödün ya da ödül
gibi de algılanmamalıdır. Aslında öğrenci afları başarısızlığa verilen ödün
değil, yeniden başarılı olma fırsatını yakalamak için bu gençlerimize tanınan
son bir fırsattır. Ben inanıyorum ki gençlerimiz de bu yasayı kendilerine
tanınan, çok iyi değerlendirmeleri gereken son bir fırsat olarak doğru
algılayacaklar ve öğretim kurumlarına geri döndüklerinde çalışarak, devam
ederek, bundan önce yaptıkları hataları yinelemeyerek o diplomalarını elde
etmelerinin sevinciyle bizleri bu affı çıkardığımız için bir kere daha
sevindirecek ve mutlu edeceklerdir. Yani burada onlara da çok önemli bir
sorumluluk düşmektedir. Bu af yasasının
içeriği itibarıyla şu andaki düzenlemelerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak yapacağımız bazı küçük katkılar bulunmaktadır. Biraz sonra bir önerge
ile onu Meclisimizin gündemine taşıyacağız. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, burada birlikte bir şeyler yaptık. İktidar ve
muhalefet birlikte çalıştı ve gerçekten Türkiye’de ihtiyacı önemli ölçüde
karşılayan bir yasa çıkardık. Şimdi, dört tane
yeni önerimiz var. Bu dört yeni önergeyle, daha doğrusu bir
önerge içinde toplanmış dört yeni önerimizle eğer biz af yasası kapsamı dışında
kalmış polis akademisi öğrencilerini bu yasaya dâhil edebilirsek; eğer biz,
araştırma görevlisi statüsünde olup eğitimi kesildiği için kadroları ile
ilişiği kesilenleri Mecliste Komisyonun kabul ettiği biçimde değil de Komisyona
sunulan metin biçiminde bir değişiklikle kadrolu olarak da göreve alabilirsek,
iade edebilirsek; eğitimlerinin son iki yılına gelmiş olan öğrencilerimizi
-yani tıp fakültesi beşinci, altıncı sınıfa gelmiş gibi düşünün
öğrencilerimizi- bu kadar yüksek ihtiyaç göz ardı edilmeksizin 80’den itibaren
kapsama alabilirsek ve askerlikle ilgili -sizlere de inanıyorum çok sayıda
telefon geliyordur- bir düzenlemeyle yaş sınırını, en azından bir yıl
uygulamasını erteletebilirsek zannediyorum çok sayıda gencimiz bu afla ilgili
söyleyecek hiçbir söz bulamayıp yüce Meclise sadece şükranlarını sunacaklardır.
Biz önergeye sıra geldiğinde bunu daha ayrıntıyla ifade edeceğiz. Değerli
milletvekilleri, bu affın tarafları olarak gençlerimizi dinledik. Bizler,
vekiller, milletvekilleri olarak konuştuk, komisyonda tartıştık. Aslında bu
affın gerçek taraflarının başında hiç kuşkusuz üniversiteler yer alıyor ve
üniversitelerimiz, başından itibaren çoğunluğuyla bu affa karşı çıktılar. Bu
affa neden karşı çıktıklarını anlamamak mümkün değil, onları anlıyoruz, çünkü
bu affın üniversitelere getireceği çok büyük bir yükün olduğunun bilincindeyiz.
Üniversite yönetimlerine, üniversite öğrenci işleri daire başkanlıklarına,
öğretim üyelerine ve araştırma görevlisinden başlayarak öğretim elemanlarına,
gerçekten çok ağır bir yük getirecektir bu af. Öğrenci sayısı artacaktır. Ben
kendim, yıllarca intibak komisyonlarında, yani aftan yararlanan öğrencilerin
yeniden sisteme uydurulması, uyumlandırılması için
kurulan intibak komisyonlarında görev yapmış bir kişi olarak, bu işin ne kadar
zor olduğunun bilincindeyim. Ancak, yük artacaktır, altyapı yetersizliklerinden
dolayı dersliklerdeki öğrenci sayısının artması, laboratuvarlardaki
yetersizlikler nedeniyle eğitim zorlanması, öğretim üyelerinin daha fazla mesai
harcaması gibi, gerçekten, üniversitelere burada çok büyük fedakârlık
düştüğünün bilincindeyiz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Serter, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Teşekkür ederim. Ancak ben
inanıyorum ki, üniversitelerimiz bu konuda çok büyük bir özveri göstererek
aftan dönen öğrencilerin mezuniyetleri için onları sıcak bir şekilde karşılayıp
kucaklayacaklar, her türlü yardımı ve desteği öğrencilerimize verecekler ve
onların diploma sevincini yaşamasına her türlü olanağı sağlayacaklardır. Ben,
başta rektörlerimiz olmak üzere, üniversitedeki bütün öğretim üyelerine,
öğretim elemanlarına ve üniversite çalışanlarına, gösterecekleri bu özveri için
şükranlarımı sunuyorum ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak yasa lehinde oy
kullanacağımızı sizlerle paylaşıyor ve beni dinlediğiniz için teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Serter. İkinci konuşmacı,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil. Sayın Asil,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. Değerli
milletvekilleri, kamuoyunda “öğrenci affı” olarak nitelenen, gerçekte ise
değişik gerekçeler ile öğrenimlerini tamamlayamamış, bunun pişmanlığını duyan,
ezikliğini yaşayan insanlarımıza bir hak tanınması yoluyla yükseköğrenimlerini
tamamlama fırsatı verilmesi çabamız, sonunda gerçek olmak üzeredir. Milliyetçi
Hareket Partisi Samsun Milletvekili Sayın Profesör Doktor Osman Çakır’ın
hazırlamış olduğu kanun teklifi ve değişik partilerden arkadaşlarımızın verdiği
kanun tekliflerini Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlanarak Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunulan kanun tasarısıyla birleştirerek 14 Ekim 2008 Salı
günü Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda görüşmelerini
tamamladık. Bugün de inşallah, az sonra Genel Kurul bu tasarıyı yasalaştıracak.
Kendilerine bu fırsatın tanınmasını dört gözle bekleyen binlerce öğrencimize ve
ailelerine hayırlı olsun. Umarım bu haktan yararlananların tamamı kendilerine
tanınan bu fırsatı olumlu değerlendirir ve yükseköğrenimlerini tamamlama
fırsatı bulurlar. Bugün
yasalaştıracağımız bu kanun tasarısı, son yıllarda çıkartılan kanunlara göre
hem kapsam hem süre olarak son derece yeterli, yararlı, amacına uygun hâle
gelmiştir. Gerek tasarının hazırlanmasına katkı veren bürokratlarımıza gerekse
komisyonda katkıda bulunan, katkılarımıza destek olan milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum. Burada komisyon
çalışmalarından sonra gelen telefon, faks ve e-mail’lerden Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nde okurken ilişikleri kesilen arkadaşlarımızın da kendilerini
mağdur konumuna düşürdüklerini görüyoruz. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
ayrı bir devlet olması dolayısıyla orada okuyan arkadaşlarımızın böyle bir af
kapsamı içerisinde, bu kanunun kapsamı içerisinde olması da mümkün
bulunmamaktadır. Değerli
milletvekilleri, 1983 yılından bu yana bu kadar kapsamlı olmasa da değişik
tarihlerde on bir adet kanun çıkarılmış. Bu göstermektedir ki bu kanunlar
meseleyi çözmüyor, mağduriyetin ancak bir bölümünü giderebiliyor. Sorun üreten
nedenler aynen yerinde durduğu için bir müddet sonra aynı yığılmalar tekrar
başlıyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tekrar bu yığılmaların önüne geçmek,
bu mağduriyetleri önlemek gayesiyle yine böyle bir çalışmanın içerisine
giriyor. İşte, bu kısır döngünün mutlaka kırılması gerekiyor. Yükseköğretim
Kurulu, derhâl, bugüne kadar okulla ilişiği kesilen öğrencilerin
üniversitelerden ilişiklerinin kesilme nedenlerini tespit ederek
hazırlayacakları kapsamlı bir raporu kamuoyuna ve Hükûmete
sunmalıdır -bu nedenler, neden, niçin; hem bu af kanunlarının- yani
yükseköğretim kurumlarından ilişiği kesilen öğrencilerin bu yasalardan
faydalanıp okullarına döndükten sonra oluşan durumu hem okuldan ilişiği kesilen
öğrencilerin durumu ayrıntılı bir şekilde belirlenmelidir. Hükûmet de bu raporda
belirlenen hususları ortadan kaldırmak için gereğini mutlaka yapmalıdır. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak yükseköğrenim kurumlarında okuyan öğrencilerimizin
meselelerinin çözümü noktasında her türlü katkıyı yapacağımızı sizlerle buradan
paylaşmak isterim. Bu, mutlaka,
gerek Yükseköğretim Kurulu tarafından gerek bu yasadan sonra Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından bir araştırma komisyonu kurulmak suretiyle ele
alınmalı ve sebepler mutlaka ortadan kaldırılmalı ve bu kısır döngüden de
Türkiye Büyük Millet Meclisi kurtarılmalıdır. Değerli
milletvekilleri, okulla ilişiği kesilen öğrencilerin profiline
baktığımızda, başarısızlık nedeni birinci sırada gelmektedir. Bu başarısızlık
nedenlerinin arasında da barınma sorununun ön planda olduğunu görüyoruz. Kredi
Yurtlar Kurumu yurtları çoğu ilimizde son derece yetersizdir. Mevcut yurtların yönetim
ve tertip-düzen eksikliklerinin çok olması da yurtların tercih edilmemesine
neden olmaktadır. İşte, üniversitelerin açıldığı bu günlerde, siz sayın
milletvekillerine, seçmenlerinizden, seçim bölgelerinizden en fazla gelen
talebin de yükseköğrenimi kazanan çocuklarına yurt talebi olduğunu
görüyorsunuz. Bu yurtlarda
sağlıklı bir barınma, dinlenme ve ders çalışma imkânı bulamayan öğrencilerimiz
de okullarında başarılı olamamaktadır. Kredi Yurtlar Kurumunda barınma imkânı
bulamayan öğrenciler, değişik amaçlarla oluşturulmuş yurt ve evlerde barınmak
zorunda kalmakta, bu da sorun üretmeye devam etmektedir. Bu mesele sadece
çocukların başarısızlığı olarak topluma yansımamakta, aynı zamanda sosyal ve
psikolojik sorunlar da ortaya çıkarmaktadır. O nedenle, mutlaka, yükseköğretim
kurumlarının olduğu bölgelerde, Kredi Yurtlar Kurumu, yeteri sayıda yurt
inşaatlarına derhâl başlamalıdır. Değerli
milletvekilleri, Komisyon çalışmalarında da ifade ettiğimiz, bu yasa
tasarısında içimize sinmeyen iki hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum: Bu
yasa, kendi isteğiyle ilişikleri kesilenler dâhil, her ne sebeple olursa olsun
ilişiği kesilenleri de kapsamaktadır. Özetle, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci
Disiplin Yönetmeliği’nin 10’uncu maddesi gereği yükseköğretim kurumundan çıkarma
cezasını gerektiren disiplin suçları kapsamında okuldan çıkarılanları da içine
almaktadır. Değerli
milletvekilleri, bunun anlamı kanun dışı kuruluşlara üye olmak, kuruluşlar
adına faaliyet yapmak veya yardımda bulunmak, uyuşturucu madde kullanmak,
taşımak, bulundurmak ve ticaretini yapmak. Bugün, en önemli sıkıntı,
yükseköğrenimde uyuşturucu illetinden çocuklarımızı korumamız gerekmektedir.
Ancak bu işin ticaretini yaptığı için okuldan atılanları da bu affın kapsamı
içerisine alıyoruz. Devletin şahsiyetine karşı işlenen cürümler sebebiyle
cezalandırılmış olanlar da bu af kapsamı içerisinde. Irza tecavüz etmek suçunu,
bir kişiye veya bir gruba her ne sebeple olursa olsun işkence yapmak veya
yaptırmak suçunu, bayrak törenlerini engelleyici tutum ve davranışta bulunmak
veya tören esnasında gereken saygıyı kasıtlı olarak göstermemek suçunu
işleyenleri de bu kapsam içerisinde değerlendiriyoruz. Değerli
milletvekilleri, diğer bir husus ise “Vakıf üniversitelerinde öğrenimlerine
burslu olarak devam ederken ilişiği kesilenlerin bu maddede belirtilen
haklardan yararlanarak öğrencilik hakkını elde etmeleri hâlinde bursluluk
statülerinin devam edip etmeyeceğine ilgili vakıf üniversitesinin mütevelli
heyetince karar verilir.” denilmektedir. Bunun anlamı fakirliği nedeniyle vakıf
üniversitelerinde burslu okumayı tercih eden öğrencilerin, mütevelli
heyetlerince olumsuz karar verilmesi hâlinde, yasayla verilen hakkı
kullanmaması demektir. Değerli
milletvekilleri, bu vakıf üniversitelerinde genelde fakir, okuma imkânı olmayan
öğrenciler burslardan istifade etmektedir. Şimdi, değişik nedenlerle de olsa
ilişikleri kesilmiş bu arkadaşlarımızın bu haktan istifade edip, bugün
çıkartacağımız yasadan istifade edip geri dönmeleri durumunda, mütevelli
heyetin olumsuz karar vermesi durumunda bu haktan yararlanmalarının imkânı
bulunmamaktadır. O nedenle bunun da dikkate alınmasında yarar vardır diye
düşünüyorum. Değerli
milletvekilleri, bütün bu olumsuzluklarına rağmen bir ihtiyaca cevap verilmiş
ve son yıllarda çıkartılan en kapsamlı bir yasa tasarısını şu anda görüşüyoruz.
İnşallah bu öğrenciler Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendilerine
güvenmelerini… Bütün karşı duruşlara rağmen son derece kapsamlı bir yasa
tasarısını yüce heyetiniz az sonra kanunlaştıracaktır. Öğrencilerin de bu hakkı
yeterince kullanıp emeklerini topluma hizmet olarak kazandıracaklarını,
okullarını bitireceklerini, bizleri de, ailelerini de onlarla gurur duyacak
hâle getireceklerini umuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel. Sayın Tuncel, buyurun. DTP GRUBU ADINA
SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra
sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında görüş belirtmek üzere Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gelişmiş bir
eğitim sisteminin en önemli niteliklerinden birisi de öğrenciye yönelik
kolaylaştırıcı ve hoşgörülü bir eğitim ve öğretim tavrıdır. Hata affetmeyen,
mazeret kabul etmeyen bir üniversite eğitim sisteminin öğrenim için gereken
maddi ve manevi desteği öğrencilerimize sunmakta başarılı olamayacağı açık
görünmektedir. Bugüne kadar eşit
eğitim ve hazırlık olanaklarından yoksun olarak hazırlandıkları zorlu bir sınav
sürecinden geçip üniversiteye adım atmış olan öğrencilerden binlercesi siyasal
nedenler veya ekonomik nedenler gibi birçok nedenlerle öğrenimlerini yarıda
bırakmak zorunda kalmışlardır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Eğitim Komisyonu… Üniversite öğrencilerine yönelik kanun
tasarısı bir dizi tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Aslında burada
tartışılması gereken sadece öğrenci affı değil, Türkiye’deki eğitim sistemini
de bir bütün olarak ele almak gerekiyordu ama bu da önemli bir aşamadır diye
düşünüyoruz. Mevcut kanun
tasarısının kapsamı başta olmak üzere, YÖK’ün statüsü, askerî okulların ve
polis okullarının akademik denkliği gibi tartışmaların hâlâ netlik kazanmadığı
ortadadır. Askerî okulların ve polis okullarının vermiş olduğu eğitim ile
üniversitelerde bulunan lisans programları büyük oranda birbiriyle
örtüşmemektedir. Bir şekilde okullarından ayrılmış ya da atılmış polis ve asker
öğrencilerin hangi ön lisans ya da lisans alanında öğrenim göreceği açıklığa
kavuşmamıştır. Anlaşılan o ki
belirleme hakkı yine YÖK’e havale edilmiştir. Zaten demokratik bir kurum
olmayan bir yapının bu çeşit inisiyatifleri elinde
bulundurması son derece hatalıdır. İlgili kanunda çıkartılan askerî ve polis
öğrencilerinin hangi ön lisans ya da lisans programına yerleştirileceği net bir
şekilde ortaya konulmamıştır. Üniversitelerde bu tür okullardan gelebilecek
öğrenciler için spesifik ön lisans programları
oluşturulabilir. Kanun tasarısında
bir diğer tartışmalı konu ise affın başlangıç tarihidir. Af başlangıç tarihinin
1995 yılına çekilmesi olumlu bir gelişmedir. Yalnız, geçmişte düzenlenen af
kanunlarının kapsamı birçok kişiyi aftan yararlandırmamıştır. Bu nedenle, yeni
çıkacak af kanununun 1980 sonrasındaki üniversitelileri de kapsaması adaletli
bir af kanunu oluşturmamıza etken olacaktı. Aksi takdirde, 12 Eylül darbesinin
birçok mağduru yine yüz üstü bırakılmış olmaktadır. Bu af kanununda ilk kez
başvuracaklar açısından bir olanak sağlandı ama bir bütün olarak 80 sonrasını
kapsamış olması daha adaletli bir affı gündeme getirecekti ve belki de bundan
sonra tekrar bir öğrenci affıyla karşılaşmayacaktık. 12 Eylül askerî
darbesinin bir ürünü olan YÖK’ün, bu kanun kapsamında etkisiz olması sağlanmalıydı
ancak bu olmadı. İnisiyatif doğrudan Üniversitelerarası Kurul ve üniversite
yönetimiyle paylaşılmalıdır. Bu yaklaşımımızın en önemli gerekçesi, YÖK’ün bu
zamana kadar adaletsiz ve demokratik olmayan tutumlarıdır. YÖK’ün siyasal
nedenlerle dışladığı öğretim üyeleri ve öğrenciler mevcut kanunlar önünde
mağdur durumdadır. Bu kanunda Meclisimiz daha yapısal kararlar alınması
noktasında hassas davranabilmeli. Hemen her parti
programında yer alan ve olması gereken adalet ve özgürlük prensipleri eğitim alanında
daha belirgin bir şekilde yansıtılmalıdır. Öte yandan,
tasarının vakıf üniversiteleriyle ilgili kısmının, vakıf üniversitelerini ÖSYM
sonucu yüzde 100 burslu okuma hakkı kazanan ve bursunun kesilmesi sonucu
eğitimini bırakmak zorunda kalan öğrencilerin aftan herhangi bir şekilde
faydalanabilip okuyabilmeleri için bir yıla mahsus kontenjan bursluluk
haklarının geri verilmesi ve bu hakkın vakıf üniversitelerinin mütevelli
heyetine bırakılmaması biçimiyle değiştirilmesi faydalı olacak ve bu şekilde vakıf
üniversitelerinden burslarının kesilmesi sonucu ilişkileri kesilen öğrencilere
okulu bitirmeleri için bir hak sağlanmış olacak ve bu hâliyle yasa tasarısı
daha da kapsayıcı olacaktı. Önemli bir diğer
konu da Öğrenci Affı Yasa Tasarısı’nın 11’inci maddesinin yirmi dokuz yaşına
yaklaşan ara sınıf öğrencileri için aftan yararlanmama durumu ortaya
çıkarmasıdır. 11’inci maddenin birinci fıkrasında belirtilen başvuru süresi
içinde askere alınması gerekenler, bu maddede belirtilen hakları kullandıkları
takdirde tecilli veya tehirli sayılır. Bu kanundan yararlanarak öğrenciliğe
intibakları yapılanların askerlik tecil veya tehir işlemleri hakkında 21/06/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun
35’inci maddesi hükmü uygulanır. Bunlardan askere alınması gerekenlerin ise
istemleri hâlinde askerlik süresi boyunca öğrenim hakları dondurulur. Fakat, öğrenciliğe intibakı yapılan bir öğrenci yirmi sekiz
yaşında olsa ve devam zorunluluğu olan dersler için iki yıl okula devam hakkı
verilse dahi 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 35’inci maddesine göre son sınıfı
bitirmeden askere alınacak ve bu aftan yararlanmamış olacaktır. Bu kanunda
mağdur olan binlerce genç adına, kanunun buna göre ele alınması gerekmekteydi. Diğer yandan, bu
kanun tasarısının ve diğer eğitime yönelik kanunların ülkenin bilimsel ve özgür
öğrenim hakları yaratmasına yeterli katkısı ne yazık ki olmamaktadır. Yoğun
denetim mekanizması gerek öğretim üyelerine gerekse de öğrencilere özgür bir
çalışma alanı yaratmamaktadır. Öğretim üyeleri, bilimsel makalelerinden dolayı
hâlen yasal işlemlere tabi tutulabilmektedir ve hatta üniversiteler tarafından
dışlanabilmektedirler. Öğrenciler ise ilkokuldan itibaren mevcut eğitim
sisteminin dayattığı bireyselleşme ve sorgulamayan, ezberci bir zihniyete doğru
itilmektedir. İlköğretimden itibaren başlayan sınav hengâmesiyle çocuklar
tehlikeli bir yarış psikolojisi içine girmektedir. Üniversite öğrencilerinin
hayatı sınava hazırlık dershaneleriyle ezberci bir eğitim sisteminin
oturtulmasına yönelik son halkayı oluşturmaktadır. Maddi imkânsızlardan dolayı
özel dershanelere çocuklarını gönderemeyen aileler bu tür yarışlarda
çocuklarının geri kaldığını düşünmektedirler. Her açıdan
adaletsiz olan eğitim sistemi ÖSS sınavlarında kendisini daha belirgin bir
şekilde göstermektedir. İstatistiklere bakıldığında, kırsal kesimlerdeki
öğrenciler ÖSS sınavlarında daha başarısız sonuç almaktadır. Binlerce öğrenci
bu sınavda sıfır çekebilmektedir. Bu anlamda,
üniversite öğrencilerinin ve genç öğrencilerin uzun süredir tartıştığı ÖSS
sınavının kaldırılması da tartışılması gereken bir konudur çünkü ÖSS sınavı
birçok anlamda, işçileri, emekçileri, kadınları eleyen bir noktada durmaktadır.
Belki önümüzdeki günlerde, ÖSS’nin kaldırılması konusunda da bu Mecliste bir
çalışma yapılır. En azından, öğrenciler arasındaki adaletsiz ve eşitsiz
koşulların ortadan kalkması ve daha demokratik, bilimsel bir eğitimin
tartışılması açısından bunun önemli olacağını düşünüyoruz. Bu Genel Kurulda
birçok vekil arkadaşımın okumakta olan çocukları vardır. Eminim, eğitim
sistemindeki daha nice sorundan da haberdardırlar. Okullarda
öğretmen yetersizliği, öğretmen maaşlarının uluslararası standartların oldukça
altında olması, parasız eğitim veren okullarımızda “bağış” adı altında yüksek
meblağlar toplanması, tartışmalı ücretsiz kitap dağıtımının yanında velilere
yüksek fiyatlı yardımcı kitap aldırılması, okullarda mevcut dizi
karakterlerinden etkilenen çocukların artması ve buna paralel olarak okullarda
şiddetin rutinleştirilmesi; Ülkü Ocaklarının, Nizam-ı Âlem Ocaklarının, Gülen
cemaatine bağlı grupların lise ve üniversitelerde örgütlenmeler kurarak eğitim
kurumlarının örgüt elemanı yetiştirme alanı hâline sokulması ve daha birçok
olumsuz durum güncelliğini korumaktadır. Ancak bahsetmiş olduğum bu
sorunlar hakkında herhangi kapsamlı, somut bir adım atılmamıştır. Meclis çatısı
altında en çok bahsedilen kavram adalettir. Eğitimde adaletin sağlanması için
öğrenci affı sadece bir adımdır. Bunun dışında eğitim sistemimizin adaletli bir
şekilde işlemesi için “Paran kadar oku.” yaklaşımı terk edilmelidir.
Üniversitelerde harçların kaldırılarak parasız eğitime dönülmesi Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sosyal sorumluluk açısından öncelikli görevidir. Önceki hükûmetleri aratacak şekilde özel üniversitelerin
artırılması ve bu kurumların ticarethane gibi işletilmesi, özgür ve bilimsel
eğitim olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Çeşitli illerdeki yüksekokulların
üniversiteye çevrilmesi de başlı başına popülizmdir.
Her ile bir üniversite kurulması vaadini, sözüm ona, sırf gerçekleştirmek adına
mevcut yüksekokullarda tabela üniversitesi kurmak sadece bir göz boyamaktır. Şu anda birçok
üniversitemizin kendi alanlarındaki bilimsel katkısı dünya sıralamasında
oldukça aşağıdadır. Yıllık değerlendirmeler kapsamında dünyanın en iyi beş yüz
üniversitesine çoğu yıllarda hiçbir üniversitemiz girememektedir. Üniversitede
kadrolaşma faaliyetleri, akademisyenlerin araştırma yapmaktan öte siyasi çıkar
savaşları yapması, YÖK’ün kendisinden olmayanları ayıklaması, rektörlerin
demokratik olmayan bir yöntemle seçiliş şekilleri ve bu nedenle üniversite
kadroları arasında meydana gelen sağlıksız ilişkiler üniversitelerimizi son
derece yıpratmaktadır. Böyle bir ortamda yetişen öğrencilerin ne kadar verimli
olabileceğini sizlerin takdirine bırakıyorum. Değerli
milletvekilleri, mevcut Yükseköğretim Kanunu, 12 Eylül Anayasası çerçevesinde
şekillenerek serbest piyasacı, tekçi ve inkârcı bir zihniyetin eğitim
alanındaki yansımaları olmuştur. Üniversitelerde oluşturulan öğretim
kadrolarıyla ve YÖK gibi bir antidemokratik kurumun yoğun denetimiyle
1945’lerde, bildiğimiz ilk mağdurlar Behice
Boran’larla başlayan komünist avı 1980’den sonra da daha etkin uygulanır
olmuştur. Bunun yanında bir de Kürtçü avı eklenerek üniversitelerde sadece tek
tipçi ya da tahammül edilebilir düzeydeki sosyal demokratik öğretim üyelerine
yer verilmiştir, ancak YÖK nazarında sınırı aşanlar derhal dışlanmıştır. YÖK ve mevcut
iktidarlar sayesinde meydana getirilen akademik sistemde sosyal ve siyasal
olaylar sürekli göz ardı edilmektedir. Bu nedenle, sorunlara bilimsel ve
objektif yaklaşım sağlanmamaktadır. Hamasi siyaset
anlayışının egemen olduğu sistemde Kürt kimliği her alanda baskıya maruz
bırakıldı. Bunun en net örneğini ilköğretim okullarında ve üniversitelerde
görmekteyiz. Türkiye’nin eğitim sisteminde kullanılan tarih kitaplarında
Kürtlerden neredeyse hiç bahsedilmemektedir. Siyasal alanda gündeme gelen Kürt
sorununda en sağcı kesimler bile Türklerle Kürtlerin Kurtuluş Savaşı’nı
birlikte kazandıklarını söylemek durumunda kalmaktadırlar. Ancak bu söylem
tarih ders kitaplarında yer bulmamaktadır. Üniversite gibi bilim üreten
yerlerde bile resmî siyasi söylemin gölgesi fark edilmektedir. “Kürt”
kelimesine bu kadar alerjisi olan bir sistemde ana dilde eğitim talebinin
yapılması kimilerine göre kışkırtma olabilir ama bir toplumsal taleptir; kabul
etseniz de etmeseniz de, bu, Kürt halkının talebidir. Diğer yandan, kardeşlik
adına, kendisine “Ben Türk’üm.” diyen her vatandaşın sahiplenmesi gereken bir
taleptir. İlköğretim
okullarında İngilizce, Fransızca eğitim rahatlıkla verilebilmektedir.
İstanbul’da, Alanya’da, Antalya’da Alman okulları da bulunmaktadır. Hatta
Frankfurt’ta Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Türkiye’de Alman
üniversitelerinin kurulması yönündeki olumlu görüşlerini de takip etmekteyiz.
Ancak konu Kürtçe olunca durum farklılaşmaktadır. Bölünme paranoyası bir
hastalık gibi kendisini göstermektedir. Kürtler, azınlık haklarından yararlanma
çerçevesinde bu taleplerinde bulunmamaktadır; Kürtler, özgün kimlikleriyle bu
ülkenin asli unsuru olduğundan dolayı bu hakkını talep etmektedir. Kıbrıs’ta yaşayan
Türklerin, Yunanistan’da ya da Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımızın haklarını
savunduğumuz kadar Türkiye’de yaşayan Kürtlerin de hakkını savunmamız kardeşlik
noktasında samimiyetimizi ispatlayacaktır. Sözde kalan kardeşlik, kardeşlik
değildir. Eminim, Demokratik Toplum Partili olmayan diğer Kürt milletvekilleri
de Türkiye’de Kürtçe eğitim veren bir üniversitenin kurulmasına karşı
çıkmayacaktır. Değerli
milletvekilleri, sözlerimi tamamlamadan önce şu konuya biraz daha açıklık
getirme ihtiyacını hissediyorum: Üniversiteler ihtiyaçlara cevap verebilen ve
yeni fikirlerin üretildiği bilim merkezi olmalıdır, dışarıdan müdahalelere
kapalı olmalıdır. Öğretim üyelerinin daha rahat çalışabilmesine yönelik daha
özel kanunlar getirilmelidir. Üniversitelerde öğrencilerin sosyalleşmesine
olanak tanıyan, apolitikleşmesini ve bireyselleşmesini engelleyen koşullar
oluşturulmalıdır ancak bu şekilde üniversitelerimiz gerçek anlamda bilim
üretebilir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün öğrenci affının burada tartışılıyor ve
kararlaşıyor olması oldukça önemli ancak başta da belirttiğim gibi bu bir
başlangıç olmalıdır. Türkiye’de eğitim sistemimizin ilkokuldan başlayarak,
hatta ana sınıfından başlayarak yeniden ele alınması, tartışılması, daha
demokratik, daha bilimsel bir sistemin oluşturulması ve adalet ve eşitlik
olgularının tekrar tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu bağlamda, bu
kanun tasarısının -binlerce öğrenci bekliyor bugün- onlara hayırlı olmasını
diliyorum. İyi günler. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Dördüncü
konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına Muğla Milletvekili Yüksel Özden. Sayın Özden… (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 298 sıra
sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlarım. Sözlerimin
başında, Mecliste grubu bulunan tüm partilerimize, milletvekillerimize, sivil
toplum kuruluşlarımıza öğrenci affı konusunda gösterdikleri yakın ilgi,
açıklayıcı, içeriğin ve kapsamın belirlenmesi doğrultusundaki gayretlerinden
dolayı teşekkür ederim. Değerli
milletvekilleri, yüce Meclisin çatısı altında en sık ele aldığımız konulardan
birisi üniversite konusu. Üniversiteyle ilgili kanunlar, yeni üniversitelerin
kurulması, buralarla ilgili diğer çalışmalar sıklıkla burada gündeme geliyor.
Neden bu konunun üzerinde bu kadar çok duruyoruz? Bugünkü konuşmacılarımızın da
belirttiği gibi, üniversite eğitimi, bugünün gençleri için bir tercih olmanın
ötesinde zorunluluk hâlini almıştır. İş gücü ihtiyacı açısından baktığımızda,
bu ülkedeki herkesin neredeyse üniversite mezunu olması hedefi ve çabasıyla
hareket etmemiz gerekliliği ortadadır. Üniversiteler bir
ülkede ne yapar? Üniversite, en temelde, insan gücü ihtiyacımızı karşılar,
eğitim verir, araştırma yapar. Bir üniversite diploması bir kişi için, bir genç
için -daha önceki yıllarda- orta sınıfa geçiş pasaportu olarak ifade edilen bir
değer taşımaktaydı. Bu açıdan baktığımızda üniversite eğitimi, belki de en çok
daha alt gelir gruplarındaki gençler için, insanlar için daha önemli. Onların
önündeki engellerin kaldırılması, üniversiteye giden yolun hızla açılması
gerekiyor. Ayrıca kadınlarımız, genç kızlarımız açısından baktığımızda da
ilkokul mezunlarına göre üniversite mezunu kadınların iş hayatına atılma
olasılıklarının çok çok daha yüksek olduğunu
görüyoruz. Hâl böyleyken
üniversite konusunu tartışmamız, ele almamız son yıllarda değişti. Üniversite
eğitimi eğer yüzde 10 ve 15 ile sınırlı bir kesime hitap ediyor, sadece onlara
yönelik olarak bir eğitim hazırlaması söz konusuysa burada elit bir eğitim
anlayışı söz konusudur. Eğer tüm çabalarımızı, tüm gayretlerimizi bu ülkenin
kalburüstü niteleyebileceğimiz yüzde 10’una, 15’ine yönelik olarak
sürdürüyorsak buradaki eğitim elit bir eğitim olarak nitelendirilebilir. Yüzde
15 ile 50 arasındaki bir grubu hedefliyorsak artık burada üniversite eğitiminin
kitleselleşmesinden söz edebiliriz. Belli, çok az sayıda insanla, yapabilen,
becerebilen, kotarabilen, parasını, gücünü, aklını, zekâsını en üst düzeyde
kullanarak üniversite eğitimi elde edebilecek grupla sınırlı kalmayıp bunu
kitlesel eğitim hâline getirmek zorundayız bugün. Tüm dünyada,
baktığımızda, daha önceleri üniversite eğitimi daha elit bir anlayışla ele
alınırken, 1980 sonrasında, üniversite eğitiminin kitlesel olması gerekliliği
konusunda hem talepler artmış hem de bu konudaki gayretler tüm dünya
ülkelerinde hız kazanmıştır. Nitekim bugün
gelişmiş ülkelere baktığımızda, Amerika Birleşik Devletleri’nde
üniversitelileşme oranı, yani yaş grubunun üniversiteyi bitirme oranı -on
dokuz-yirmi iki yaş grubu içerisine baktığımızda- yüzde 80’i aşmış
bulunmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerindeki ortalama da yüzde 60-65
civarındadır. Türkiye’deki tüm çabalara, tüm gayretlerimize rağmen bu oran
yüzde 35’i yeni aşmıştır. İşte, uzun zamandır Türkiye’de yeni üniversite
açarak, üniversite konusunu sık sık gündeme getirerek
burada bunu tartışmamızın arkasında böylesine küresel bir zorunluluk ve ülke
gerçekliği yatmaktadır. Değerli
milletvekilleri, ne yapıyorsak birlikte, bu yüce çatının altında ve
milletimizle beraber yapıyoruz. Yaptığımız her şey, üniversiteyle ilgili
konuştuğumuz her şey eğitimli insan için, açık toplum için ve mutlu bir gelecek
için bir
zorunluluktur. Bugün Tunceli’den
Tekirdağ’a, Nevşehir’den Kars’a, Çorum’dan Muğla’ya, Bolu’dan Iğdır’a Türkiye
haritasının dokunduğumuz her yerinde bir üniversite yükselmektedir. Biz
bunlarla kabuğuna sığmayan bir Türkiye'nin ihtiyacını karşılamaya çalışıyoruz.
Bazen “tabela” üniversitesi olmakla, yeterli öğretim elemanı yetiştirmemekle,
sadece açmış olmak için açılmış olan üniversiteler kurmakla eleştiriliyoruz ama
değerli milletvekilleri şunu hatırlatmak isterim: Burada bu çaba sadece
üniversite açmak değil, bu üniversiteleri açan iktidar, bu ülkedeki kişi başına
millî geliri 2.600 dolardan 9 binlere taşıyan ve… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sorun vatandaşa bakalım. YÜKSEL ÖZDEN
(Devamla) – …küresel oyuncu, bölgesel bir lider olma vizyonuyla
hareket eden bir iktidar; bunu sadece sözde bırakmayıp eylemle ortaya koyan,
Türkiye’yi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine taşıyan bir iktidar. AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Geçici üyelik… YÜKSEL ÖZDEN
(Devamla) – Süreç zaten geçici olarak başlar. Bizim yapmak
istediğimiz şey, şimdi de gençlerimizi bu geleceğe hazırlamaktır. Öngördüğümüz
bu gelecek ve gençlerimize hazırladığımız bu imkânlar doğrultusunda üniversite
eğitimi vermek istiyoruz. Bunu neden yapmak zorundayız? Bugün, değerli
milletvekilleri, bu ülkede liseyi bitiren ve bizim çocuklarımız arasında
yaptığımız sınavlar içerisinde yüzde 20’lere, 30’lara, 40’lara girdiği hâlde,
bu ülkede eğitim imkânı veremediğimiz 50 bini aşkın gencimiz Amerika Birleşik
Devletleri’nde, İngiltere’de, Almanya’da, Orta Asya’daki ülkelerde ve Balkan
ülkelerinde kendilerine bir üniversite diploması elde etmek için uğraşıyorlar.
Bu 50 bin gencimizi biz kendi ülkemizde yetiştirmek… Dışarı gitmek isteyen,
başka ülkelerde daha iyi eğitim almak isteyen, başka amaçlarla oralarda
bulunmak isteyen, değişik ülkeleri, kültürleri tanımak isteyen gençlerimiz
elbette olacaktır ve oralarda okumalarında da hiçbir sakınca, sıkıntı görmüyoruz.
Nitekim, kendi ülkemizde de diğer ülkelerden gelmiş 16
bini aşkın öğrenci bulunmaktadır, ama biz, bu ülkede eğitim almak isteyip ve
imkânları da başka ülkede eğitim almaya izin vermeyen gençlerimizin komşu
ülkeler için bir pazar olmasından da sıkıntı duymaktayız. Nitekim,
bu ülkeler, her geçen gün lise öğrencilerimize yönelik fuarlar açmakta, onları
çekmenin, onlara kendi ülkelerinde eğitim vermenin çabasını göstermektedirler. Bu doğrultuda
attığımız adımlarla, bu yıl üniversite kontenjanlarını artırarak, daha yüksek
sayıda gencimize üniversite eğitimi imkânı vermiş olmanın da mutluluğunu
taşıyoruz. Bu yıl açık öğretimde ve örgün eğitimde toplam 600 bini aşkın
gencimize üniversiteli olma hakkını tanımış, onlara bu fırsatı vermiş
bulunmaktayız. ÖSS sonuçları belki de hiçbir zaman bu kadar coşkulu olmamıştı.
Yüz binlerce gencimiz üniversiteli olma hakkını elde etmiştir, bunun kıvancını,
gururunu yaşamaktadır, ailelerimiz de rahatlamıştır. Artan
kontenjanlarla, biz, üniversite önündeki yığılmaların gittikçe azalacağına ve
gençlerimizin tercihleri doğrultusunda, istekleri, arzuları, kabiliyetleri
doğrultusunda bir programa yerleşme olasılığının her yıl daha da artacağına
inanıyoruz. Nitekim, bu yıl üniversiteye hazırlık için
dershanelerde çalışan öğrencilerin sayısında önemli derecede azalma olmuştur,
hatta bazen hafta içi grupların neredeyse boşaldığı söylenmektedir. Çünkü bu
ülkede liseden bir yıl içerisinde mezun ettiğimiz yeni mezunların toplam sayısı
zaten 700 bin civarındadır. Eğer biz 600 bini aşkın öğrenciye artan
kontenjanlarla, gelişen imkânlarla üniversiteli olma şansını tanırsak, zaten bu
kapı önündeki yığılmalar da her gün daha da azalacaktır. Bunun için yeni
üniversite açmaya, vakıf üniversitelerini teşvik etmeye, hatta “özel
üniversite” kavramını ele almaya, tartışmaya, değerlendirmeye hazır olmalıyız. Çünkü, küresel oyuncu olmaları, bu ülkede yetişen gençlerin
kendi ellerindeki, kendi evlerindeki işlere talip olmaları için bile küresel
dünyaya hazır olmaları, iyi bir üniversite eğitimi almış olmaları bir
zorunluluktur. Değerli
milletvekilleri, af konusunu ele alacak olursak, ben öncelikle süreç hakkında
konuşmak istiyorum: Millî Eğitim Bakanlığımız, başta Bakanımızın liderliğinde
bu konuyu tüm açıklığıyla ele almıştır. Kendilerine ulaşan beş bini aşkın
talebin her biri titizlikle ele alınmış, değerlendirilmiştir. Burada bireyin ve
toplumun talebini karşılamanın, bireylere kaçırdıkları, zamanında
değerlendiremedikleri eğitim hakkını tanımanın, yaşam boyu eğitim sunma
düşüncesinin ve diğer tarafta da genellik ve eşitlik ilkesinin ötesinde başka
hiçbir amaç güdülmemiştir. Bundan dolayı
-bugün buradaki konuşmalarda da izliyoruz- değerli muhalefet
milletvekillerimizin de buradan, bu kürsüden, bu çalışmasındaki titizliğinden
dolayı Bakanlığa, Bakanımıza teşekkür etmiş olmalarını duymak da gayet güzel ve
onur verici. Diğer tarafta
Komisyona da bine yakın talep ulaşmıştır. Komisyonda da bu
konu aynı saydığımız ilkeler bağlamında ele alınmış, kapsamı, içeriği aynı
şekilde değerlendirilmiş ve Komisyon olarak bize ulaşan binlerce talebin,
Komisyona ve Bakanlığımıza ulaşan taleplerin -bazıları çok aşırıya kaçan
neredeyse hiçbir sınır tanımayan, hiçbir koşul tanımayan bir şekildeki af
isteyenleri dışında tuttuğumuzda- yüzde 90’dan fazlasının, yüzde 90-95 oranında
karşılanmış olduğunu görmüş olmanın da mutluluğunu taşıyoruz. Burada, af söz
konusu olduğunda bir şeyi tekrar ele almak gerekiyor. Değerli milletvekilleri,
konuşmamın başında bahsettim, üniversite eğitimi bir zamanlar elit bir eğitim
olarak ele alınıyordu; yapabilenin, her türlü zorluğu aşabilenin,
becerebilenin, aklıyla, zekâsıyla, parasıyla, çalışkanlığıyla, gayretiyle, tüm
sorunları aşma çabasıyla, elit bir kesimin eğitim alması çok daha yeterli
görülüyordu. Oysa, bilgi toplumuna geçtiğimizde,
ülkedeki gençlerin tamamının üniversite eğitiminden geçmesi gerekiyor. Bundan
dolayı, af konusuna yaklaşımımızda da bir paradigma,
bir bakış açısı geliştirmemiz, bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor çünkü bu
ülkede, şu an, okullarımızda, liselerimizde olan gençlerimizi bugün çok iyi
yetiştirirsek geleceğimize o kadar daha güvenle bakabiliriz. Bu bakış açısı
değişikliğinin yanında, buna paralel olarak, af konusunun belki de … Yani kamuoyunda öyle anıldığı için,
daha tanımlayıcı bir ifade olduğu için af, öğrenci affı olarak ifade ediyoruz
ama burada yapılan şey, daha önce kendilerine verilen imkânı yeterince
değerlendirememiş, çeşitli nedenlerle, maddi yetersizlikten dolayı, sağlık
nedeniyle okula gelememiş, bunun dışında her ne sebeple olursa olsun bu imkânı
değerlendirememiş öğrencilere biz yeni bir hak tanıyoruz. Bu işin belki
de bundan sonrasında, YÖK’ün ve Üniversitelerarası Kurulun kendi uhdesinde
değerlendirebileceği, bu tür çalışmalara, bu tür raporlara bakıp o doğrultuda
çözüm üretebileceği bir yapıya da gitmek durumundayız. Buradan,
üniversitelerimize, hocalarımıza, öğretim üyelerimize de bir duygumuzu açık
yüreklilikle ifade etmek istiyorum. Üniversitelerimizin, bu
kapsamda gelecek olan öğrencilerle zorlanacağı ortadadır; fiziksel olarak,
mekân olarak ve öğretim üyesi ihtiyacı olarak biz öğretim üyelerimizin
zorlanacağının farkındayız, Komisyonda da bunu ele aldık, baktık ama diğer
tarafta uzun zamandır onların da izlediği gibi -kamuoyunda yükselen bir
beklenti- bireysel ve toplumsal ihtiyaçlara da karşılık vermek durumunda
kaldığımızı da biliyoruz. İkisini değerlendirdiğimizde, biz
üniversitedeki hocalarımızdan, gelen gençlere bu konuda daha önce
kullanamadıkları imkânı, fırsatı bu kez daha iyi değerlendirmeleri konusunda
rehberlik etmelerini istiyoruz. Onlardan bir fedakârlık istediğimizin,
şartlarını zorladığımızın farkındayız ama kapsam alanında on binlerce, yüz
binlerce öğrenci olduğunu tahmin ediyoruz ve buradan da çok yüksek sayıda
öğrencimizin bu af kapsamında başvuracağını ve daha öncekilerden bile yüksek
oranda gencimizin buradan başarıyla ayrılacağını düşünüyor, tahmin ediyoruz.
Ondan dolayı bir tarafta üniversite eğitiminin niteliğini, kalitesini koruma
hassasiyetini aynen paylaşıyoruz. Yapmak istediğimiz şey, vaktizamanında
baktığınızda üniversite eğitiminin belki değerini çok iyi anlamamış,
değerlendirememiş öğrencilerimize bir fırsat vererek, o insanlara bir kez daha
bu hakkı tanıyarak, af kapsamında dönecek olan öğrencilere en iyi şekilde
rehberlik ederek üniversiteli olması konusunda onların da gayretlerinin en
yüksek düzeyde olacağına inanıyoruz. Üniversitelerimizin,
üniversite hocalarımızın durumu söz konusu olduğunda da gene açık yüreklilikle
ifade etmemiz gereken bir durum, özlük haklarının ve ücretlerinin düzenlenmesi
konusunda YÖK’ün de bir çalışma yapması, bu konuda bir irade gösterilmesinin
zamanının da geldiğine inanıyoruz. Bu kadar fedakârlıklarını istediğimiz
üniversitelerimize, hocalarımıza da bir taraftan böyle bir çalışma yapılması
gerektiğini düşünüyoruz. Son olarak öğrencilerimize
seslenmek istiyorum: Hep söylediğimiz gibi, yüz binlerce gencin o sıralarda
oturmak için her türlü çabayı, gayreti, eforu
gösterdiği bir ortamda sizlerin bu fırsatı değerlendirememiş olmasını çok doğru
bulmuyoruz ama çeşitli nedenlerle, bizzat kendimizin şahit olduğu durumlarla epeyinizin de istemeden, zorunlu olarak üniversitelerden
ayrılmak durumunda kaldığınızı da biliyoruz. Hastalıklı annesiyle, yaşlı
babasıyla yaşarken babasının vefatıyla üniversiteden ayrılmak durumunda
kaldığını gördüğümüz, yaşadığımız öğrenciler oldu. Maddi imkânsızlıklarla
okuyamayıp “Şimdi çok daha önemli işlerim var, tekrar fırsat verilirse döner
üniversiteli olurum.” diyen öğrencilerimiz oldu. Ben, bu öğrencilerimiz bu kez
döndüklerinde fırsatı en iyi şekilde değerlendireceklerine inanıyorum. Buna şu
açıdan da baktığımızda inancımız yüksek çünkü belki de üniversite sıralarında,
lisenin devamı olarak devam ettiğiniz üniversite sıralarında eğitimin önemini
yeterince kavrayamamış olabilirsiniz. Nitekim, bazen
birinci sınıftaki, ikinci sınıftaki öğrencilerimizden şöylesine bir yaklaşımın
olduğunu hep gördük: İşte, üniversite bitecek de biz KPSS’yi
geçeceğiz de ondan sonrasında bir mesleğe gireceğiz de bu bilgilere ihtiyaç
olacak, o zamana uzun zaman var. Oysa sizler, bu af kapsamında dönenler şunu
çok iyi biliyorsunuz: Belki de bu süre içerisinde para kazandınız, belki de
yapmak istediğiniz diğer şeyleri yaptınız ama hiçbir şeyin üniversite
diplomasının yerini tutmadığını çok iyi gördünüz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız, buyurun. YÜKSEL ÖZDEN
(Devamla) – Tamamlayacağım Sayın Başkanım. Ondan dolayı, bu
kez bu fırsatı çok iyi değerlendirmenizi umuyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özden. Tümü üzerinde
şahsı adına ilk konuşmacı Kütahya Milletvekili Alim
Işık. Sayın Işık,
süreniz on dakika. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere
söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve bizleri televizyonları başında
dikkatle izleyen gençlerimizi ve onların ailelerini saygılarımla selamlıyorum. Kamuoyunda kısaca
“öğrenci affı kanunu” olarak tanımlanan bu tasarının oluşmasında verdikleri
kanun teklifleriyle konuyu gündeme taşıyan değerli milletvekillerine, tasarı ve
tekliflerin Komisyonda görüşülmesi esnasında katkı sağlayan Millî Eğitim
Komisyonu üyelerine ve başta Sayın Millî Eğitim Bakanı olmak üzere Bakanlar
Kurulu üyelerine de ayrıca teşekkür ediyorum. Öğrenci affı
kanununa ilişkin görüş ve tartışmalar hepimizin de yakından bildiği gibi
23’üncü Dönemin başından itibaren kamuoyunun ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine gelmiş olup zaman zaman Sayın Millî Eğitim
Bakanımıza yönelttiğimiz sorulara cevaben Sayın Bakanımız başlangıçta böyle bir
affı düşünmediklerini, daha sonraları konuya ilişkin bir araştırma
yaptırdıklarını ifade etmiş, kısa bir süre sonunda da bu taslak tasarı hâline
getirilerek bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınmış bulunmaktadır.
Gelinen nokta
itibarıyla çok sayıda vatandaşımızın doğrudan ya da dolaylı olarak yakından ilgilendiği
bu yasa tasarısı genel olarak geniş kapsamlı bir tasarı şeklinde
düzenlenmiştir. Tasarının bu geniş içeriğe ulaşmasında Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyelerine her ortamda ulaşarak sorunlarını ve taleplerini ileten
gençlerimize ve onların ailelerine de ayrıca teşekkür etmekte yarar görüyorum. Gruplar adına
konuşan değerli milletvekilleri tasarı hakkında detaylı bilgileri aktardıkları
için benzer cümleleri tekrarlamak istemiyorum ancak değinilmeyen birkaç konuyu
sizlerin değerlendirmesine sunarak bir şekilde bu sorunların da çözümünün
bulunmasının gerektiğini belirtmek istiyorum. Bunlardan birincisi, derse
devamsızlıkları nedeniyle okullarıyla ilişiği kesilen öğrencilere tasarının
3’üncü ve 4’üncü fıkralarıyla tanınan bir eğitim-öğretim yılı devam hakkının en
az iki yıla çıkarılması gerektiğidir. Çünkü uygulamada özellikle ön koşullu
derslerin yer aldığı bölüm veya programlarda bir yılda öğrencinin bu derslerini
başararak öğrencilik hakkını kazanması çok zor, hatta bazıları için hiç mümkün
olmayacaktır. İkincisi, kendi
üniversitelerinde lisansüstü öğrenim görürken herhangi bir nedenle ilişiği
kesilen ve araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, okutman, uzman ve benzeri
gibi öğretim yardımcıları kadrolarındaki görevlerine de son verilenlerin eş
değer kadrolara dönmelerinin sağlanmasıdır. Tasarının 10’uncu fıkrasında sadece
araştırma görevlileri için bu hak tanınmıştır. Diğer öğretim yardımcıları
kadrosunda çalışanlar da bu kapsama dâhil edilmelidirler. Öğretim elemanı
açığının bulunduğu üniversitelerimize daha kısa sürede öğretim üyesi
kazandırılmasını sağlayacak bu değişikliğin yapılmasında yarar olduğu
inancındayım. Üçüncüsü, öğrenci
olmayıp da öğretim elemanı olarak çalışırlarken görevlerine son verilenlerin,
devlete karşı ve yüz kızartıcı suçları işlemiş olanlar hariç tutulmak kaydıyla,
istemeleri hâlinde kadrolarına geri dönmelerinin sağlanmasıdır. Özellikle
Anadolu’daki bazı üniversitelerimizde sözleşmeli kadrolarda çalışan birçok
öğretim elemanının mağdur olduğu birçoğumuzun malumudur. Hâlâ yargı süreci
devam eden ve görevlerine iade edilemeyen birçok insanımızın da bu sorununa bir
çözüm bulunması mutlaka gerekmektedir. Bir diğer konu da
doktora yabancı dil yeterlilik puanını 100 tam puan üzerinden 50 puan alamadığı
gerekçesiyle ilişiği kesilen öğrencilerin bu tasarıda verilen haklardan
yararlanarak geri dönmeleri hâlinde ilgili enstitünün geçen süreç içinde
yabancı dil yeterlilik puanını 50 puanın üzerine çıkarması, örneğin 60 veya
65’e çekmesi nedeniyle eski hakkına öğrencinin kavuşturulmayıp bu haktan
yararlandırılmaması konusudur. Mutlaka tasarıya
böyle bir fıkranın da eklenerek bu öğrencilerin ilişikleri kesildikleri dönemde
tabi oldukları yönetmelik hükümleri uygulanacak şekilde bu af kapsamından
yararlandırılması yine yararlı gördüğüm bir diğer konudur. Bu duygu ve
düşüncelerle tasarının, verilen haklardan yararlanacak tüm öğrencilerimize,
ailelerine ve bu tasarının kanunlaşması hâlinde yeni yükleri üzerine alacak
olan üniversitelerimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize tekrar
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Şahsı adına tümü
üzerinde ikinci konuşmacı Mersin Milletvekili Ömer İnan. Sayın İnan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ÖMER İNAN
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sayılı Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, bu kanun tasarısı, üniversiteyi, yüksekokulu veya fakülteyi herhangi
bir şekilde yarı bırakan öğrenciler için bir imkân tanıyan bir kanun tasarısı.
Halk arasında “öğrenci affı” diye bilinir. Bu öğrenci affı meselesi Türkiye’de
son yıllarda çok kullanılır oldu. Son yirmi yirmi beş
senede çok sayıda öğrenci affı getirildi. Bizim talebeliğimizde böyle bir şeyi
biz bilmiyorduk doğrusu. Başka ülkede de olduğunu tahmin etmiyorum, öğrenci
affı diye bir müessesenin olduğunu tahmin etmiyorum, bilmiyorum daha doğrusu.
Sorduğumda da başka ülkelerde öğrenci affı olmadığını öğrendim. Bu iyi bir
uygulama, doğru bir uygulama değil, eğitim sistemini dejenere
eden bir uygulamadır. Son otuz beş yıl
içerisinde Türkiye’de eğitim alanında sayısal açıdan oldukça önemli gelişmeler
sağlandı. Üniversite öğrenciliğim sırasında 19 tane üniversite vardı, şimdi
150’ye yaklaştı. Her ilde bir üniversite var. 30’un üzerinde vakıf üniversitesi
var. Okullaşma oranı yükseliyor. Anaokulu, ilkokul, ortaöğretim ve üniversitede
okullaşma oranı yüksek. Bunlar, hepsi güzel gelişmeler. Daha da iyi olmasını isteriz,
sayısal açıdan daha iyi gelişmesini isteriz ama bir de nitelik açısından da
üniversitelerimizin saygın bir yere kavuşmasını da arzu ederiz doğrusu. Bizim
Türkiye’deki üniversitelerimizin dışarıyla rekabet edebilirliğinin muhakkak
sağlanması gerekir. Bu, hemen herkesin üzerine düşen bir ödevdir, görevdir.
Bunu geliştirmek için YÖK başta olmak üzere üniversiteler, iş âlemi, siyaset
dünyası hep birlikte çaba göstermemiz lazım. Yani bu Yükseköğretim Kanunu’nun
yeniden ele alınıp ciddi bir şekilde çağdaş duruma getirilmesi şarttır. Şimdi bu öğrenci
affına kısaca değinmek isterim çünkü kanun o. Bu öğrenci affı her tarafı
kapsıyor, bütün fakülteleri kapsıyor; farklı branşlarda,
farklı kurumlarda her yeri kapsıyor, silahlı kuvvetleri dâhil. Ama bunun içerisinde
Polis Akademisinde ve ona bağlı olan fakülte ve yüksekokullarda okuyan,
herhangi bir şekilde burayı terk etmek zorunda kalan öğrenciler kapsam dışı
tutulmuştu. Bütün grupların ortak önerisiyle, Polis Akademisi ve ona bağlı
fakülte ve yüksekokullar da bu kapsama dâhil edilecek. Biraz sonra bu, öneri
şeklinde huzurunuza gelecek, kabul göreceğini tahmin ediyorum. Bu öğrenci affı
konusunda köklü bir çözüm gerekir. Bunun da yolu şudur, benim kanaatime göre:
Yükseköğretim Kanunu’ndaki ilgili madde yeniden düzenlenmeli ve kısıtlamalar
ortadan kaldırılmalıdır. Yani “Dört yıllık bir fakülteyi 1 öğrenci en fazla
yedi yılda bitirir.” gibi bir hüküm konulmamalı mesela. Bir ders için üç,
dört, beş gibi bir sayı, imtihan hakkı konulmamalı, bu işi dejenere
ediyor. Biz, hepimiz üniversiteden geldik, hocalarız, burada hoca olan,
hocam da olan kişiler var, talebemiz olan kişiler de var. Öğrenci affı çıktığı
zaman, dersten başarısız bir şekilde ayrılmış öğrenci gelir, ağlar, sızlar ve
sınıf geçmeye çalışır. Bu, yanlış bir uygulama. Onun için bunlara sonsuz hak
vermek lazım. Yani üniversiteye kaydını yaptırdıktan sonra geçebiliyorsa
geçsin, kaçıncı hakkında geçerse geçsin. Buna sınırsız hak vermek lazım, mağdur
etmemek lazım. Okullaşma oranını artırmak istiyorsak, üniversiteyi dejenere etmek istemiyorsak bu hakkın sınırsız olması lazım.
Gelin, birlikte bunu düzenlemek için çaba gösterelim, bunun için çalışalım. Ben bu önemli
konuyu söylemek için geldim, tekrar edeyim: Lütfen, üniversiteleri,
yükseköğretim kurumunu hep birlikte, iktidarıyla, muhalefetiyle güzel bir hâle,
çağdaş bir hâle getirmek için lütfen çaba gösterelim. Bunun için çalışalım. Art
niyet aramayalım bu konuda. Biliyorum ki
hepiniz, hepimiz, iktidarıyla muhalefetiyle güzel bir öğretim müessesesi
istiyoruz. Şu anda hiyerarşik bir yapıda üniversiteler. Emir-komuta zinciri
içerisinde gidiyor. Böyle eğitim kurumu olmaz. Rektör her şeydir
üniversitede. Böyle sınırsız yetki Başbakanda da yok, Cumhurbaşkanında da yok,
bir başkasında da yok. Rektörün sınırsız yetkisini iyi kullananlar da var,
kullanmayanlar da var. Dolayısıyla bunu çağdaş hâle getirmemiz lazım.
Üniversiteleri çağa yakışır hâle getirmek için çaba gösterelim diyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnan. Sayın
milletvekilleri, tekliflerin tümü üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın Ertugay, buyurun efendim. ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla
sorumu Sayın Bakana arz ediyorum. Ülkemizde yeteri
kadar eğitim imkânı sağlanamadığından yükseköğretim kurumlarıyla talebe
arasındaki dengesizlikten dolayı yurt dışı üniversitelerinde, özellikle
Kıbrıs’ta okumak durumunda kalan ve başarısız öğrenciler ÖSYM ile bu kurumlara
yerleştirilmesine rağmen, ister istemez bu hâliyle bu yasadan
yararlanamamaktadırlar ama neticede bu öğrenciler bu ülkenin insanlarıdır, bu
ülkenin öğrencileridir ve mağdur edilmişlerdir. Bu konuda bu mağduriyetin
giderilmesi için bir düzenlemeye, bir yasal çalışmaya ihtiyaç görüldüğü
açıktır. Bu konuda Sayın Bakan ne düşünüyor, bir düzenleme yapmayı düşünüyor
mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ertugay. Sayın Tütüncü…
Yok. Sayın Uslu… CEMALLEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
son otuz yıla baktığımızda ortalama her iki buçuk yılda bir buna benzer yasalar
çıkarılmıştır. Muhtemeldir ki bu yasa… Bu ihtiyaç bundan sonra da devam
edecektir. Altı yıldır
iktidardasınız ve Bakanlığınızı sürdürmektesiniz. Bu yasayı gerektiren
nedenlerin ne olduğu yani öğrenciyi devamsızlığa ve başarısızlığa iten ve
kaydının silinmesine sebep olan olayların neler olduğu hususunda bir tespitiniz
var mıdır? Varsa bunun telafisi için neler yapılabilir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uslu. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
her ne kadar görüşmekte olduğumuz konuyla ilgili olmasa da Bakanlığınızı
ilgilendirdiği için sormak istiyorum: Adana ve ülkemizin değişik bölgelerinde
devlete ait ilk ve ortaöğretim okullarımızın büyük bir bölümünde sabit
giderlerle ilgili sıkıntılar yaşanmaktadır. Özellikle de elektrik borçlarını
ödeyemediklerinden dolayı sadece Adana’da elliye yakın okulumuzun elektriği
TEDAŞ yetkililerince kesilmiş veya kesilmeye teşebbüs edilmiştir. Bu durum
okullarımızda, öğrencilerimizde, velilerimizde, çalışanlarda ve kamu
kurumlarımızın diğer çalışanlarında büyük bir huzursuzluğa sebep olmaktadır. Şimdi sormak
istiyorum: Başta elektrik ve su olmak üzere diğer sabit giderler için bütçeden
yeteri kadar ödenek bu okullarımıza tahsis edilmemekte midir? Edilmekte ise
niçin bu tür sıkıntılar yaşanmaktadır? Bu konularla ilgili olarak
Bakanlığınızın aldığı veya alacağı tedbirler var mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
“…kendi isteği ile ilişkileri kesilenler dâhil her ne sebeple olursa olsun
ilişiği kesilenler…” ibaresi affın sınırlarını âdeta sınırsız hâle getirmiştir.
Bu nedenle de kafalar karışmıştır. Ben sorularımı
soruyorum: Şifa imkânı olmayan, psikiyatrik hastalıklar nedeniyle ortaya çıkan
devamsızlık ya da işlenen suçlardan dolayı ilişiği kesilen öğrenciler
okullarına dönebilecek mi? İkinci sorum:
Bölücü, yasa dışı örgüt üyesi olmak ya da aynı suçla mahkûm olmuşlar bu yasadan
faydalanarak üniversitelere dönebilecekler mi? Üçüncü sorum: Gayriahlaki, yüz kızartıcı suçlardan dolayı ilişiği
kesilenler yeniden yüksekokullarda öğrenci olabilecek mi? Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Korkmaz... S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkanım, aracılığınızla ben de bir soru yöneltmek istiyorum
Sayın Bakana. Biraz önce Karaman Milletvekilimizin sorduğu suali güçlendirmek
açısından bir tablo çizmek istiyorum. Sayın Bakan, bu
tasarı, biliyorsunuz “her ne sebeple olursa olsun” şeklinde sınırsız bir
çerçeve çiziyor. Şöyle bir tabloyu müsaadenizle gözler önüne
getirmek istiyorum ve buna mutlaka bir çözüm üretmemiz gerektiğini düşünüyorum:
Bir ilçede evdeki 2 arkadaşının boğazını keserek öldüren ve yargılama sonucunda
da akıl sağlığı yerinde olmadığı tespit edildiği için serbest bırakılan bir
genç af için başvurarak üniversiteye döndüğünde şunların cevaplandırılması
gerektiğini düşünüyorum: Sadece onun eğitim hakkı mı, yoksa geri kalan yaklaşık
3 bin öğrencinin eğitim hakkı mı? Güvenlik kaygısını da beraberinde
düşünmemiz gerekiyor. İki: Yargılama
esnasında öğrenci aleyhinde ifade vermiş üniversite yönetimi ve genel olarak
üniversitenin huzurunu da, bu tasarıyı ele aldığınızda, düşündünüz mü? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bulut... AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, Türkiye’de değişik zamanlarda çıkan aflarla
cezaevlerinden çıkan mahkûmlar yeterince ıslah olmadıkları için aynı suçu
işleyerek tekrar dönmekteler. Aynı soruyu soran arkadaşlarım gibi… Bu suçları
işleyerek disiplin yönetmeliğine aykırı davrandığı için üniversiteden atılan bu
gençler geri döndüklerinde bunların takibi, ıslahı, eğitimi, başkalarına zarar
vermesinin önlenmesi adına bir çalışma programınız var mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Çıkartmakta
olduğumuz bu kanunun öğrencilerimize hayırlı olmasını diliyor, kendilerine de
başarılar diliyorum. Tabii, Türk gençliğine yapılması gereken her şeyin
yapılmasında çok büyük bir fayda olduğunu, çünkü milletimizin geleceğinin onda
olduğunu ifade etmek istiyorum. Benim burada
sorum şudur: 11/2/2008 tarihinde 106 sıra sayılı Kanun
Teklifi’miz vardı, şu anda gündemdedir. Bu kanun
teklifimizde öğrenci kredilerinin faizleriyle ilgili af konusu vardı. Bu kanun
teklifimizi biz verdikten sonra, birçok öğrenci de çok güzel bir teklif
olduğunu ve bu kanunun çıkması gerektiğini ifade etmişlerdi. Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: Acaba, bu kanunun içerisine bir madde olarak bu afla ilgili
bir madde koyup bunu düzeltebilir miyiz, yani bu kanunu çıkartabilir miyiz?
Bunu öğrenmek istiyorum. Bir ikincisi de,
öğrencilerimizin en büyük sıkıntılarından bir tanesi de yurt konusudur. Bu
noktada Tokat’ta da büyük sıkıntılarımız vardır. Türkiye genelinde ve
beraberinde de Tokat’ımızda Kredi Yurtların herhangi bir yurt yapma durumu
olabilir mi? Yatak sayısını artırabilir misiniz? Bir üçüncü soru
olarak da, Sayın Bakan oraya oturduğu zaman her zaman sorduğum gibi, Tokat
Gaziosmanpaşa Üniversitesinin Güzel Sanatlar Fakültesiyle ilgili çok önemli… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru. Sayın Enöz... MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu
yıl öğrenci kontenjanlarının artırılmasıyla beraber, zaten var olan
öğrencilerin barınma ihtiyaçları da buna paralel olarak artmıştır ve
öğrencilerin zaten büyük kısmı da şu anda barınma sıkıntısı içerisindedir. Bu
konuda Bakanlık olarak sorunun çözümü için ne gibi tedbirler alıyorsunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Enöz. Sayın Ağırbaş… AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Önce çıkarılmakta
olan yasanın öğrencilerimize ve vatanımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum
ben de. Aracılığınızla
Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Yüksek lisans ve doktora öğrencileri için
KPDS yabancı dil sınavından 50 alma zorunluluğu, 1996 ve 1997 eğitim öğretim
yılından itibaren aranan bir şart oldu, ancak bu yıl öncesinde yüksek lisans ve
doktora öğrencileri de bu uygulama içine alındı. Bu koşulu sağlayamayanların
üniversitelerden ilişkileri kesildi. Oysa, 1996 yılı
öncesinde yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin eski yönetmelikte yer alan
sisteme tabi olmaları ve ikinci bir dil sınavına gerek kalmaksızın elde
ettikleri haklarının korunması gerekmektedir. Bu durumdan mağdur olan yüksek
lisans ve doktora öğrencilerinin kazanılmış hakları korunacak mıdır? Bununla
ilgili ne yapılması düşünülmektedir? Bir diğer sorum
da yurt dışında burslu okuyan öğrencilerle ilgili… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ağırbaş.
Sayın Işık... ALİM IŞIK (Kütahya) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. Gerçi, benden
önceki iki değerli arkadaşım da kısmen değindi ama Sayın Bakanım, Anadolu’nun
birçok ilinde üniversiteyi yeni kazanan öğrencilerin Kredi ve Yurtlar Kurumu
yurtlarına yerleştirilmesi konusunda gerçekten çok büyük sıkıntılar çekildiğini
sizler de biliyorsunuz. Bu aftan yararlanacak olan bir kısım öğrencinin de bu
kapasiteyi zorlayacağı açıktır. Kredi ve Yurtlar
Kurumuna bağlı, özellikle kız öğrenci yurdu kapasitelerinin artırılması
konusunda çalışmalarınız var mıdır? Bu kapsamda, Kütahya ili Dumlupınar
Üniversitesi kampüsüne ve Simav Teknik Eğitim
Fakültesi kampüs alanına yapılacak olan Kredi ve
Yurtlar Kurumuna bağlı yurtların inşaatı ne zaman başlayacak? Kısmet olursa, ne
zaman bu yurtların temellerini atacaksınız? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Süremiz doldu ama
ekranda üç arkadaşımız kaldı, onlara da söz vereceğim. Buyurun Sayın
Tütüncü. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, bundan
önce 11 kez öğrenci affı yasası çıkarıldı, bu, yanlış anımsamıyorsam, 12’nci.
Şimdi, bundan sonra da çıkarılma olasılığı var. Daha kaç kez böyle öğrenci affı
çıkaracağız? Demek ki, bu şekilde yasa tasarıları soruna çare olmuyor. Sorunun
köklü çözümü için, yani özde böyle bir sorunun bir daha Türkiye’ye -istisnalar
dışında tabii- getirilmemesi için eğitim sisteminde nasıl bir köklü düzenleme
yapılabilir? Nasıl bir uygulama öngörülebilir? Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü. Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim efendim. Ben, bizim
Tunceli’deki öğrencilerin yurt sorunu ne zaman halledilecek onu soruyorum?
Çünkü çok ciddi bir sıkıntı var. Ayrıca da,
Tunceli’den birçok yerde imtihanı kazanan gençlerimiz, özellikle birçok kız
öğrenci yurda girememektedir. Çok büyük sıkıntı içindeler. Bu konuda, özellikle
gelir bakımından dar, geri kalmış yörelerden üniversiteyi kazanıp da şehirlere
giden insanlarımızın tabii ev tutma durumları da zor olduğu için, bu konuda
ciddi bir tedbir almayı düşünüyorlar mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Yıldız… SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benden evvelki
konuşmacıların da hemen çoğu değindi bu barınma meselesi, ben de o nedenle soru
sormak istemiştim. Konunun ne kadar önemli olduğu buradaki soru soran
arkadaşlarımızın çokluğundan da anlaşılmakta. Geçen günlerde öğrenciler de
“YURTKUR ne yapıyor? Niçin yurt kurmuyor?” diye böyle bir eylemde
bulunmuşlardı. Buna köklü tedbir
getirmek gerekir. Bir üniversiteyi
biz açıyoruz burada, vakıf üniversiteleri ve değişik üniversiteler. Bu kuruluş kanunu sırasında da bu barınmanın çözümlenmesi lazım. Bir
üniversite kurulurken sadece öğretim üyesi ve öğrenci değil, bu barınmanın da
özellikle kız öğrenciler için mutlaka gündeme getirilmesi lazım. Üniversite
kuruluşuyla birlikte ele alınmasını öneriyorum ve bu barınma konusunda ne gibi
somut öneriler olduğunu Bakandan öğrenmek istiyorum. Her öğrenim yılı
başında bizlere -diğer parlamenter arkadaşlarımıza da mutlaka baskı geliyordur-
bu konularda, devletin yurtlarında kalmak üzere çok sayıda başvuru olmaktadır. Bu çok çok önemli bir konu. Çok teşekkür ederim. Somut adımları öğrenmek istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldız. Soru işlemi
tamamlanmıştır. Şimdi, cevap için
Sayın Bakana söz veriyorum. Buyurun. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
milletvekili arkadaşlarımın sorularına soru sorulma sırasına göre cevap
vereceğim. Öncelikle, Sayın Ertugay’ın, Kıbrıs’taki özellikle Yüksek Öğretim Kurulu tarafından
ÖSS aracılığıyla, ÖSYM aracılığıyla yerleştirilen öğrencilerin de bu affın
kapsamına alınıp alınamayacağına dair sorusu var. Bildiğiniz gibi ÖSYM’nin
yerleştirmesi aslında bu öğrencilerin resmî öğrenciliklerinin tanınması ve
denkliklerinin kabul edilmesi anlamına gelir. Sadece burada değil, Türk
cumhuriyetlerinde de bu işlem yapılmaktadır. Ancak takdir edersiniz ki
Kıbrıs’taki üniversiteler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kanunlarına göre
kurulmuş ve işleyişini buna göre sürdürmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
bağımsız bir devlet olduğu için bizim Parlamentomuz oradaki öğrenciler adına
böyle bir kanun çıkaramaz. Kapsama alınmamasının sebebi budur. Ayrıca oradaki
üniversitelerle olan görüşmelerde de kendilerinin böyle bir talebinin de olmadığını
ifade etmişlerdir. Ha, diyeceksiniz ki: “Bizimkilerin de talebi yoktur.” Ama
dediğim gibi biz onlar adına böyle bir yasa çıkaramayız, bu aykırı olur. Sayın Uslu’nun özellikle “Bu affı gerektiren sebepler nelerdir?
Bunların ortadan kaldırılması yönünde bir daha affa gerek olmasın…” Sayın Tütüncü’nün ve benzer arkadaşların da bu yönde bir sorusu
var. Değerli arkadaşlar, tabii özellikle, başarısız olan, üniversitelerle
ilişkisi kesilen öğrencilerin birçoğunun farklı sebepleri vardır; ekonomik
sebepler olduğu gibi öğrencinin başarısızlığından dolayı, ihmalinden dolayı,
gevşek davranmasından dolayı olan sebepler var, ailevi sebepler var, çeşitli
sebepler var. Dünyanın her tarafında, İsviçre’de de Amerika’da da başarısız
öğrenciler vardır, “başarısız öğrenci” diye bir kavramı ortadan kaldırmak da
mümkün değildir. Ha, diyeceksiniz
ki: “Ekonomik sebeplere bağlı atılanlar da vardır.” Devlet kendi imkânları
nispetinde öğrencilere burs veya kredi temin etmektedir. Bu burs ve krediyi Hükûmetimiz döneminde kim talep etmişse hepsine veriyoruz.
Şimdi, öğrenci kredisi malum -burs ve krediyi de Kredi Yurtlar Kurumunun
bünyesinde topladık- şu anda 160 YTL’dir ayda. Bu çok büyük bir para değil
elbette ama 45 YTL’den buraya getirdik ve 2009’da da bunu 180 YTL yapacağız. Bununla birlikte
öğrencilerin sabah kahvaltısına ve akşam yemeğine 3,3 YTL katkıda bulunuyoruz
değerli milletvekili arkadaşlarım. 2003’te bu sadece yarım YTL’ydi yani 0,5
YTL’ydi, şu anda 3,3 YTL’lik, sabah kahvaltısına ve akşam yemeğine de katkıda
bulunuyoruz. Bir iddiada bulunmak istiyorum yani dünyadaki diğer sistemleri de
bilen bir arkadaşınız olarak söylüyorum: Özellikle, öğrencilerine yurt temin
etme bakımından ve yurtlarda barındırmadaki ucuzluk bakımından -belki eski
sosyalist, komünist ülkeleri bir tarafa bırakırsanız,
ki orada da sistem değişti- dünyada Türkiye kadar öğrenciye ucuz yurt imkânı
temin eden bir ülke bulamazsınız. Burada Kredi
Yurtların yurtlarından söz etmişken arkadaşlarımın bir sorusuna daha cevap
vereyim: Şu anda Türkiye’de 238 tane yurdumuz var, bunun 76’sı Hükûmetimiz döneminde açılmış değerli arkadaşlar. Şu anda
55 adet, asgarisi 500 kişilik olmak üzere 2008 programında yurdumuz vardır.
Bunların bir kısmının inşaatı devam ediyor, bir kısmı ihale aşamasındadır, bir
kısmı işlemleri devam eden yurtlardır. Bunların bitmesiyle birlikte de çok
önemli bir kapasite, ilave kapasite daha kazanacağız. Aslında yurtlardaki
sıkışma ve talep arkadaşlarımın söylediği gibi veya kendilerine iletildiği
kadar vahim değildir. Eğitim öğretim yılının başında, üniversite
yurtlarımızdaki, Kredi Yurtlara bağlı yurtlardaki doluluk oranları yüzde 120’ye
çıkıyor. Özellikle birinci sınıfa gelen, çevreye yabancı olan öğrencilerde bir
talep patlaması oluyor. Öğrenciler çevreyi tanıdıktan sonra çoğunlukla yurdu
terk ediyorlar, arkadaşlarıyla ev tutmayı tercih ediyorlar ve birçok yurdumuzda
yüzde 75’le 80 arasında bir doluluk oranı vardır. Bakın, bir ilk aylarda,
üniversitenin açıldığı ilk bir ayda böyle bir sıkışma vardır. Biz bu
ihtiyaçları imkânlar nispetinde telafi etmeye çalışıyoruz. ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, hâlâ telefon geliyor. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Efendim, biliyorum Sayın Işık. ALİM IŞIK (Kütahya) - Bakın, üniversiteler açılalı bir ay oldu. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hayır, biliyorum. Üniversiteler yeni açıldı ve
talep var, buna burada bir şey demiyorum. Şimdi, netice
itibarıyla –bakın, siz de bunu biraz önce kendiniz söylediniz, mademki
söylediniz- bakın, yurtta şu anda kapasitemiz 2.424 ve burada kalan öğrencinin kapasitesi
2.241 yani kapasitenin altında, boş 223 kişilik kapasite var. Bu, senenin
ortalaması, bir senenin ortalaması yani geçen yılın ortalamasında 223 kişilik
atıl kapasiteyle kapatılmış. Şimdi bakın, Şaphane’de 314 kişilik… ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakanım, yurtla kampüs
arası MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim, ben… Şimdi, bakın, ben size onu
cevaplıyorum. Arkadaşlar… ALİM IŞIK (Kütahya) - Kız öğrencilerin kapasitesini söyler misiniz?
Bütün öğrenciler için boşluk var mı? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim, burası kız-erkek… Şimdi, bizim
yurtlarımızda… Bir kere özellikle şunu söyleyeyim: Biz yurt yaparken ve
kapasite ayırırken kız öğrencilere pozitif ayrımcılık yapıyoruz. Erkek
öğrenciler daha rahat kalabilirler, kız öğrencilere öncelik veriyoruz bu konuda
Sayın Işık. Müsaade ederseniz
devam edeyim. Sayın Tankut’un sorusu gerçi konuyla ilgili olmamakla beraber…
Sayın Tankut, tabii, TEDAŞ’ın
okulların elektriğini kesmiş olmasını kabul etmek mümkün değil. Yani her
kurumda, evde de bir gecikme olabilir. Biz ilave ödenek istedik Maliye
Bakanlığından, cari ödemelerle ilgili ilave ödenek istedik, onlar ümit ediyorum
ki telafi edilecektir. Şimdi, Sayın Çalış’ın, Sayın Korkmaz’ın
soruları var. “Efendim, suç işleyenler de bu kapsamda olacak mıdır?” Beytullah Bey de disiplin yönetmeliğine atıfta bulundu. Ben
bunu Komisyonda da söylemiştim. Kanun yapılırken biz bir yönetmeliğin hükümlerine
atıfta bulunamayız. Sonuçta suçları burada teker teker
tadat edemeyiz. Eğer bir insan suçluysa, hapiste yatıyorsa zaten bunun gelip
üniversiteye devam etmesi mümkün değil. Marjinal bir iki örnekten hareket
ederek yanlış bir yola gidemeyiz. 83’ten bu yana çıkan bütün aflarda “her ne
sebeple olursa olsun” ifadesi mevcuttur. Üniversiteler zaten dediğiniz türden
öğrenci… Akli dengesi yerinde olmayan bir kişinin üniversiteye başvurusu da söz
konusu değil, intibak diye bir şey vardır. Bu intibaklarda bu durum tespit
edildiği zaman zaten öğrenci kabul edilmez. Tabii, Sayın Bulut, bunların ıslah
edilmesi yani işte bu öğrencilerin, çeşitli olumsuz davranışlar sergileyen, suç
işleyenlerin ıslah edilmesi üniversitelerde… Arkadaşlar, üniversiteler
üniversal bir eğitimin yapıldığı yerlerdir. On sekiz yaşını geçmiş olan, reşit
durumdaki insanları böyle ıslah evine alır gibi ıslah etmek mümkün değildir,
onlara farklı şekilde üniversite dışında belki program uygulanabilir. Sayın Doğru’nun
kredi affıyla ilgili bir sorusu var. Değerli arkadaşlarım, biz 5005 sayılı
Kanun’u çıkardık. Bütün milletvekili arkadaşlarımın bilmesini isterim. Bir
öğrenci borcundan dolayı… Üniversiteyi, bakın dört yıllık bir fakülteyi
bitirdikten sonra iki yıl boyunca hiçbir öğrenciye “Kredini geri öde.” diye
talep gelmez. Yani mezuniyetten iki yıl sonra süreç başlar 5005 sayılı Kanun’a
göre, bizim geçen dönem çıkardığımız bir kanuna göre. Sonra, öğrenci eğer memur
olmamışsa, sigortalı değilse, BAĞ-KUR’lu değilse
Kredi Yurtlar Kurumuna müracaat eder, der ki: “Ben işe giremedim, benim borcumu
erteleyin.” ve borcu ertelenir. Bu krediler geri gelmezse daha sonra, bugün ve
yarın, işte hepiniz “Çocuklarımıza yurt yapılsın.” diyorsunuz, bunlar neyle
yapılacak? Bir şey daha
söyleyeyim arkadaşlar: Devletin meseleyi ciddiye almamasından dolayı, Kredi
Yurtlar Kurumunun önceki yönetimlerinin meseleyi ciddiye almamasından dolayı
1962 ile 2002 yılları arasında geri dönüşüm ne kadar arkadaşlar biliyor
musunuz? Toplam ödenen kredilerden geri dönüşüm 27 trilyon Türk lirası -ben eskalasyona uğratılmış rakamlardan söz ediyorum- 2003 ile
2008 arasındaki geri dönüşüm 1 katrilyon 137 trilyon Türk lirasıdır arkadaşlar.
Eğer mesele ciddiyetle takip edilmezse bu çark dönmez. Dolayısıyla, “Efendim,
öğrencinin borcu vardır, bunları affedelim…” Bunları affedelim ama bir taraftan
da yurt yapalım, gelecek nesillere de imkân hazırlayalım… Bu şekilde… Tabii
ben, Sayın Doğru’yu popülizm yapmaktan men ederim,
yani onu tenzih ederim ama bu popülizm olur, doğru da olmaz. Eskiden Ziraat
Bankasından, Halk Bankasından, Vakıfbank’tan kredi alanlar da vermemek üzere
kredi alıyorlardı ve o zaman da ne oluyordu? Görev zararı, devlet batıyordu. Bu
çarkı döndürmemiz lazım. Sayın Ağırbaş’ın yabancı dille ilgili bir sorusu var. Bundan geri
dönüş söz konusu değil. Sayın Işık’ın
sorusuna cevap verdim. Sayın Tütüncü’ye aynı kapsamda cevap verdim. Sayın Genç’in
Tunceli’nin yurt problemiyle ilgili sorusu var. Değerli arkadaşlarım, biz bu
kırk bir üniversiteyi, devlet üniversitesini çıkardıktan sonra yurdu olmayan
tek vilayet Şırnak’tı. Şırnak’a 2008 yatırım programına bir yurt planladık,
onun işlemleri devam ediyor ve başlayacağız. Tunceli’deki 500 kişilik yurdumuz
Millî Savunma Bakanlığı tarafından kullanılıyor, uzun vadede veya orta vadede
boşaltılmasını talep ettik. Ama biz, Tunceli’ye 500 kişilik yurdu yine 2008
yatırım programına aldık ve bunu yapacağız. Öte taraftan,
Sayın Işık’ın bir sorusu vardı, tarih vereyim: Değerli arkadaşlar, Kütahya
merkezdeki yurdumuzun ihalesi yapıldı, bir ay içerisinde inşaatına başlanacak,
ihale süreci tamamlandı; Simav’daki de Ocak 2009’da ihalesi yapılacak. Onu da
bilgilerinize sunarım. Sayın Başkanım
arz ederim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Evet, sayın
milletvekillerimizin soruları cevaplandırıldı. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeleri tamamlamış bulunuyoruz. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: YÜKSEKÖĞRETİM
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 56-
(1)Yükseköğretim kurumlarında hazırlık dâhil bütün sınıflarda intibak, ön
lisans, lisans tamamlama, lisans, pedagojik formasyon,
lisansüstü, tıpta uzmanlık ve sanatta yeterlik öğrenimi gören öğrencilerden;
07/06/1995 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kendi
isteğiyle ilişikleri kesilenler dâhil her ne sebeple olursa olsun ilişiği
kesilenler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki aylık başvuru
süresi içerisinde ilişiği kesilenler ile 1980 sonrasında bu içerikte çıkarılan
kanunların kapsamına girmekle birlikte sağlanan haklardan yararlanmak üzere
başvurmayan veya başvurdukları halde yararlanamamış olanlar, 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 35 inci maddesi uyarınca bir yükseköğretim kurumu adına
yurt içinde başka bir yükseköğretim kurumunda lisansüstü öğrenim yapanlardan
başarısız olmaları nedeniyle ilişiği kesilenler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren iki ay içinde ilişiklerinin kesildiği kuruma başvuruda
bulunmaları şartıyla bu maddede belirtilen haklardan yararlanırlar. Başvuruda
bulunanlar, ilgili yükseköğretim kurumları tarafından, iki aylık başvuru
süresinin dolması beklenmeden de bu haklardan yararlandırılabilir. Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte askerlik görevini yapmakta olanlar terhislerini,
gözaltında veya tutuklu bulunanlar ise bu hallerinin sona ermesini takip eden
iki ay içinde ilgili yükseköğretim kurumuna başvurmaları halinde bu maddede
belirtilen haklardan yararlandırılır. (2) 07/06/1995 tarihinden birinci fıkrada
belirtilen başvuru süresi sonuna kadar yükseköğretim kurumlarınca haklarında
ilişik kesme işlemi tesis edilen yükseköğretim kurumlarında hazırlık dâhil
bütün sınıflarda intibak, ön lisans, lisans tamamlama, lisans, pedagojik formasyon, lisansüstü, tıpta uzmanlık ve sanatta yeterlik
öğrenimi gören öğrencilerden, ilişik kesme işlemine karşı idarî yargı
mercilerine başvurmuş olanlar da birinci fıkrada belirtilen başvuru süresi
içerisinde ilgili yükseköğretim kurumuna başvurmaları halinde bu maddede
belirtilen haklardan yararlanır. Davanın davacının aleyhine sonuçlanması
öğrencinin bu maddede belirtilen haklardan yararlanmasına engel teşkil etmez. (3) Birinci fıkra
kapsamına girenlerden ön lisans ve lisans düzeyinde ilişiği kesilenlere; a) Devam şartını
yerine getirmedikleri dersler için bir eğitim-öğretim yılı, dönemlik dersler
için bir dönem devam etme hakkı ve dört sınav hakkı, b) Devam şartını
yerine getirip başarısız olanlara, başarısız oldukları dersler için dört sınav
hakkı; istemeleri halinde başarısız oldukları derslere bir eğitim-öğretim yılı,
dönemlik dersler için bir dönem devam etme hakkı, c) Devam
zorunluluğu bulunmayan dersler için dört sınav hakkı, ç) Not ortalaması
nedeniyle sınıfta kalmış olanlara, bir üst sınıfa bir eğitim-öğretim yılı devam
etme hakkı ve istedikleri üç dersten not yükseltmek için iki sınav hakkı, d) Not ortalaması
nedeniyle mezun olamayanlara, istedikleri üç dersten not yükseltmek için iki
sınav hakkı, verilir. (4) Birinci fıkra
kapsamına girenlerden lisansüstü düzeyde ilişiği kesilenlere; a) Devam şartını
yerine getirmedikleri dersler için bir eğitim-öğretim yılı, dönemlik dersler
için bir dönem devam etme hakkı ve üç sınav hakkı, b) Devam şartını
yerine getirip başarısız olanlara, başarısız oldukları dersler için üç sınav
hakkı; istemeleri halinde bu dersleri değiştirerek bir eğitim-öğretim yılı,
dönemlik dersler için bir dönem devam etme hakkı, c) Yeterlik için üç
sınav hakkı, ç) Yüksek lisans
öğrencileri için bir, doktora öğrencileri için üç yıl tez hazırlama süresi, d) Doktora
yeterlik sınavına girebilmek için yabancı dil sınavında başarısız olanlara üç
sınav hakkı, e) Sanatta
yeterlik veya tıpta uzmanlık alanlarında başarısız olanlara, başarısız
oldukları derslerden laboratuvar ve uygulamalı
derslere devam ve eksik rotasyonlarını tamamlamaları şartıyla üç sınav hakkı,
verilir. (5) Üçüncü ve
dördüncü fıkralarla verilen hakların kullanılması süreci sonunda başarılı
olanların öğrenciliğe intibakları yapılır ve haklarında, yıl kaybetmemiş
öğrenciler gibi işlem yapılır. (6) Başarısız
olunan derslerin programdan çıkarılmış olması halinde bu derslerin yerine,
ilgili yükseköğretim kurumu tarafından muadil başka dersler belirlenir. (7) Birinci fıkra
kapsamına girenlerden; a) Pedagojik formasyon programını tamamlayamayanlar için üç sınav hakkı
verilir; yapamadıkları uygulamalar için ilgili yükseköğretim kurumu tarafından
devam imkanı sağlanır, b) Açık öğretim
sistemi ile öğrenim yapılan ön lisans, lisans tamamlama ve lisans
programlarından kaydı silinenlere yeniden kayıt hakkı verilir. (8) Üçüncü ve
dördüncü fıkralardaki haklar saklı kalmak kaydıyla uygulamalı eğitim-öğretim
yapan yükseköğretim kurumlarından ayrılanlara, devam edemedikleri dersler ve
uygulamalar için ilgili yükseköğretim kurumu tarafından devam imkânı sağlanır.
Bunlar için üçüncü ve dördüncü fıkralarda öngörülen sınav süreci, ilgili
yönetmeliklerdeki devam şartı tamamlandıktan sonra başlar. (9) Lisans programlarına
devam ederken çeşitli nedenlerle ön lisans diploması alarak kurumlarından
ayrılanlar da üçüncü fıkrada belirtilen haklardan yararlandırılır. (10) Birinci fıkra kapsamına girenlerden
lisansüstü öğrenimlerini tamamlayamadıkları için yükseköğretim kurumlarındaki
görevlerine son verilenler bu madde uyarınca tanınan haklardan yararlanarak
öğrenimlerini kendilerine tanınan süre içerisinde tamamlamaları kaydıyla
mezuniyetlerini müteakip 30 gün içerisinde Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına
başvurmaları halinde 2 ay içerisinde adına öğrenim gördükleri yükseköğretim
kurumuna veya Yükseköğretim Kurulu’nun uygun göreceği başka bir yükseköğretim
kurumuna araştırma görevlisi olarak atanırlar. Bunlardan para borçları olanların bu borçları hizmet borcuna
dönüştürülür, haklarında bu borçlarından dolayı takibata geçilmiş olanların bu
Kanundan yararlanarak öğrenime başladıklarını belgelendirip başvuruda
bulunmaları halinde öğrenim için tanınan süre içerisinde takibatları
durdurulur. Kanunun yürürlüğe girmesinden önce yapılan borç ödemeleri iade
edilmez. (11) Birinci
fıkrada belirtilen başvuru süresi içinde askere alınmaları gerekenler, bu
maddede belirtilen hakları kullandıkları takdirde tecilli veya tehirli sayılır.
Bu Kanundan yararlanarak öğrenciliğe intibakları yapılanların askerlik tecil
veya tehir işlemleri hakkında 21/6/1927 tarihli ve
1111 sayılı Askerlik Kanununun 35 inci maddesi hükmü uygulanır; bunlardan
askere alınması gerekenlerin ise istemeleri halinde askerlik süresi boyunca
öğrenim hakları dondurulur. (12) Vakıf üniversitelerinde öğrenimlerine
burslu olarak devam ederken ilişiği kesilenlerin, bu maddede belirtilen
haklardan yararlanarak öğrencilik hakkını elde etmeleri halinde, bursluluk
statülerinin devam edip etmeyeceğine ilgili vakıf üniversitesinin mütevelli
heyetince karar verilir. (13) Yüksek
Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna öğrenim kredisi veya katkı kredisi borcu
bulunanların bu maddede belirtilen haklardan yararlanması halinde bu borçların
ödenmesi ertelenir. Borç ertelemeyle ilgili usul ve esaslar Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından belirlenir. (14) Türk Silahlı
Kuvvetlerine bağlı eğitim kurumlarında ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenim
görürken 07/06/1995 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihe kadar her ne sebeple olursa olsun okulları ile ilişiği
kesilenler ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki aylık başvuru
süresi içerisinde ilişiği kesilenlerin, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren
iki ay içerisinde başvurmaları halinde, Yükseköğretim Kurulunca öğrenim
görecekleri fakülte veya yüksekokulları belirlenir. Belirlenen yükseköğretim
kurumlarınca intibakları yapılan öğrenciler de bu madde kapsamından diğer
öğrenciler gibi yararlanırlar. (15) Bu Kanunun
eğitim-öğretime ilişkin uygulama esaslarının belirlenmesinde Yükseköğretim
Kurulu yetkilidir. Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüleri gibi kapatılmış
kurumlarla ilişiği kesilen öğrenciler veya kurumlarına dönmeleri mümkün
olmayanlar için Yükseköğretim Kurulu’nca denklik yönünden uygun yükseköğretim
kurumları belirlenerek bu Kanunla verilen hakların kullanılması sağlanır. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Necla Arat. Sayın Arat,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
NECLA ARAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 298 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesi üzerinde görüş bildirmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, bu
konuya girmeden önce kısa bir anma dileğim var. Dün yani 21 Ekim 2008, 1999
yılında bombalı bir suikast sonunda yitirdiğimiz pırıl pırıl
bir cumhuriyet akademisyeninin, çok değerli bir aydının, eski bir Kültür
Bakanımızın haince katledilişinin yıl dönümü idi. Profesör Doktor Ahmet Taner
Kışlalı, laik, demokratik cumhuriyetin ve Kemalizmin
en güçlü savunucularından biriydi. O, cumhuriyetin temel değerlerini, bu arada
laikliği ödünsüz savunmakta, konumuzla çok da bağlantılı olan sosyal hukuk
devletini, tam bağımsızlığı, karma ekonomiyi ve laik eğitimi Türkiye
Cumhuriyeti’nin olmazsa olmazları saymaktaydı. Kışlalı, ülkemizin içine düşmüş
olduğu bunalımı “Atatürk’e evet, Kemalizme hayır.”
diyen zihniyetin toplumumuzun son yarım yüzyılına egemen olmasına bağlıyordu.
Laik, demokratik cumhuriyetin tehdit altında olduğunu, bu durumla savaşması
gereken devlet kurumlarının yozlaşmış bulunduğunu dile getiriyordu. Profesör Kışlalı’ya göre sosyal devlet anlayışının terk edilmesi,
sınırsız, ölçüsüz özelleştirme, paranın en yüce değer yapılması, ahlaksal
değerlerin çürümesi ve eğitimin paralı hâle gelmesiyle fırsat eşitliği
zedelenmiş, toplumsal uçurumlar giderek daha fazla büyümüştü. Bağımsız yargı ve
özerk üniversite gibi demokrasinin gelişmesini kolaylaştıracak kurumlar
yozlaştırılmış ve yıpratılmıştı. Daha da kötüsü, korkusuz yaşama özgürlüğü
tehdit altındaydı. Bütün bu çarpıklıklara karşı oluşan tepkiden ise dinci ve
bölücü akımlar yararlanmaktaydı. Sayın Başkan,
Profesör Doktor Ahmet Taner Kışlalı âdeta on yıl önceden günümüzün resmini
çiziyor ve siyasal analizini büyük bir öngörüyle yapıyordu. Anısı önünde
saygıyla eğiliyor, ışıklar içinde yatsın diyorum. Değerli
milletvekilleri, biz, bugün, bu oturumda, derinlerde işlemesini sürdüren bir
yarayı deşip cerahatini akıtarak temizlemek yerine üstünü örtmek,
kabuklanmasını sağlamak için bir kez daha pansuman yapmak üzere toplanmış
bulunuyoruz. Çünkü öğrenci affının Türkiye’nin gündemine girdiği 1983 yılından
bu yana bu yüzeysel pansuman neredeyse her bir buçuk yılda bir afla ilgili
yasal düzenlemeler yapılarak tekrarlanmakta. Bu
düzenlemelerden yaklaşık 164 bin öğrencinin yararlandığı söyleniyor. Ne var ki 2005 yılında çıkan ve 52 bin öğrencinin yararlandığı
aftan sonra da son üç yılda yine 50 bin-60 bin öğrenci ön lisans ve lisans
düzeyinde, lisansüstü düzeyde, açık öğretim programlarında, Türk Silahlı
Kuvvetlerine bağlı eğitim kurumlarında, vakıf üniversitelerinde çeşitli
nedenlerle öğrenimleri sonlandırılmış olduğu için yeni bir fırsat ya da yeni
bir af yasası bekler durumda. Bu öğrencilerin
üniversiteleriyle ilişkilerinin kesilmesine neden olarak önce maddi sorunlar
yüzde 39,5 oranında, sonra başarısızlık yüzde 23 oranında, daha sonra eğitim
sisteminden kaynaklanan sorunlar yüzde 22,2 oranında ve okula uyum sorunu yüzde
9,3 oranında, son olarak da sağlık sorunları gelmektedir yüzde 6 oranında. Bu
oranlar, son zamanlarda af için başvuran 1.300 öğrenci üzerinde yapılan bir
anketin sonuçlarıdır. Tabii çok daha ciddi ve geniş kapsamlı istatistiki
çalışmaların ve anketlerin de gelecekte yapılması gerekmekte. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üniversiteye girmiş olan öğrencilerin çok büyük bir
bölümünün ailelerinin ekonomik durumu öğrenimlerini sürdürmelerine ne yazık ki
izin vermemektedir. Bu öğrenciler geldikleri kentlerde, daha önce de dile
getirildiği gibi, yoğun bir barınma ve yurt sorunu yaşamaktadırlar. Buna ek
olarak harç ödeme, yeterli beslenme ve sağlık hizmeti alma, sosyal yaşama
katılamama gibi sorunları da bulunmaktadır. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak biz, bu yasa tasarısının kesin çözüm olmadığının, yarayı
iyileştirmeyeceğinin bilincindeyiz. Çünkü daha önce de değişik vesilelerle dile
getirdiğimiz gibi, eğitim sistemimiz baştan sona gözden geçirilmeli, kaynak
yetersizliği giderilmeli, üniversite önündeki yığılmanın önüne geçilmeli,
üniversite sayısı ve kontenjanlar siyasal nedenlerle artırılmamalı,
üniversitelerimiz yapısal anlamda da çağdaşlaştırılmalıdır. Bilim özgürlüğünün
ve üniversite özerkliğinin önündeki maddi ve manevi engellerin tamamı
kaldırılmalıdır. Bunlar yapılmadıkça hep af yasalarına gereksinme duyulacak ve
bu temel sorun kökten çözüme ulaştırılamayacaktır. Bütün bunlara karşın, eğitim
temel bir kamusal hizmet ve temel bir toplumsal hak olduğu için ve de
öğrencilikle ilişkileri kesilenler çok kez kendilerinden kaynaklanmayan
nedenlerle mağdur oldukları için onlara yeni bir fırsat yaratılmasından
yanayız. Bu tasarıya, tanıdığı haklarla, çok sayıda öğrenciye üniversite
öğrenimlerini tamamlama olanağını sağlayacağı için, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak olumlu oy vereceğiz. Ancak, Anayasa’nın eşitlik ilkesi uyarınca
tasarıda yer verilmeyen bazı yükseköğretim kurumları da -yine daha önce
zikredildi. Örneğin, Polis Akademisi ve onunla bağlantılı fakülte ve
yüksekokullar- bu düzenlemeye eklenmelidir diyoruz. Ayrıca, 1’inci
maddenin on birinci fıkrasında belirtilen askerlik tehir ve tecil işleminin hiç
olmazsa doktora yapanlara tanınan süreye eş değer kılınmasının uygun olacağı
kanısındayız. Bunun için bir dayanak noktamız var: Askerlik Kanunu’nun -21/6/1927 tarihli 1111 sayılı Kanun’un- 35’inci maddesi daha
sonra değişik yıllarda çeşitli değişikliklere uğramış ve en son 11/6/2008’de
alınan bir kararla yurt içinde ve yurt dışında staj, yüksek lisans, ihtisas ve
doktora yapanların tecilleri otuz beş yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar
ertelenecek şekilde karar alınmıştır. Yine benzer şekilde, Türkiye profesyonel
birinci ve ikinci futbol liglerinde yer alan takımların kadrolarında bulunan
profesyonel futbolculara da otuz sekiz yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar
erteleme yapılabilmektedir. Hiç olmazsa bu af yasa tasarısı için bir kereye
mahsus olmak üzere geçici bir maddeyle öğrencilere böyle bir tecil, erteleme
yapılmasının başarı oranını artıracağı kanısındayız. Bu konuda önergelerimiz var, tartışacağız. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasanın ülkemiz ve af bekleyen öğrencilerimiz için
hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Arat. İkinci konuşmacı
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş. Sayın Akkuş,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı
Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa’nın 1’inci maddesiyle
ilgili olarak MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üniversiteler evrensel kurumlardır ve geçmişten
günümüze genellikle ülkelerin yönetim erkinden bağımsız olarak bilgi üreten ve
bunların yayılmasını sağlayan kurumlardır. Üniversiteler kararlı ve sabırlı
çalışmalarının sonucunda bugünlere geldiler. Dünyadaki ve ülkemizdeki
üniversiteler bugünkü konumlarına gelebilmek için katettikleri
etaplarda zaman zaman sıkıntılara maruz kalmışlar ve
bazı değişimler geçirmişlerdir. Ancak, bu değişimler daima gelişme ve ilerleme
bazında olagelmiştir. Bunun sonucunda, üniversiteler, çağdaş medeniyetin
gelişmesinde en büyük katkıyı veren kurumlar hâlini almıştır. Bugün
üniversitelerimiz sadece bilgi üretmeyip aynı zamanda bunu toplumun gelişmesi
amaçlı pratikler hâline getirmişlerdir. Böylece, bir yandan Türk
vatandaşlarının refah ve mutluluğunu artırmaya çalışmakta, öte yandan iktisadi,
sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemektedir. Değerli
milletvekilleri, üniversitelerimizin bu gelişmeleri buradan mezun ettiği ve
yetiştirdiği öğrencileri vasıtasıyla sağlanmaktadır. Ancak, üniversite
öğrencileri öğrenimleri sırasında büyük meşakkat çekmektedirler. Bu da bazı
öğrencilerin eğitimlerinin yarıda kesilmesine sebep olmaktadır. Bugün bu yasa
tasarısıyla, bu durumda olan öğrencilerimizin öğrenimlerine yeniden, kaldığı
yerden başlamalarına yardımcı olmaya çalışılmaktadır. Tabii, bu
Mecliste bulunan saygıdeğer milletvekillerinin büyük bir kısmı üniversite
mezunu, üniversite eğitimi aldılar ve üniversitelere gittiler. Bu sıkıntıları
eminim yüzde 90’ı çekmiştir bu Mecliste bulunanların çünkü ben hatırlıyorum,
ilk gittiğim günden aşağı yukarı üniversiteyi bitirinceye kadar bu sıkıntılarla
boğuşmak zorunda kaldım. Mutlaka sizler de, değerli milletvekilleri de bu
sıkıntıları çekmiştir diye bakıyorum. Değerli
milletvekilleri, üniversitelerimize her yıl yaklaşık olarak 450 bin civarında
yeni öğrenci kayıt yaptırmaktadır. Tabii, bu 450 bin öğrencinin tamamı değişik
üniversitelere kayıt yaptırmakla birlikte, bunların büyük bir kısmının açık
öğretim fakültelerine kayıt yaptırdığını belirtmekte bir mahzur yok sanıyorum.
Bu öğrencilerimizin birçoğu yeni bir çevre ve yeni yüzlerle
karşılaşmaktadırlar. Ayrıca bu öğrencilerimizin, barınma sorunu başta olmak
üzere maddi, sosyal ve psikolojik birçok sıkıntısı bulunmaktadır. Bu sorunlarla
âdeta boğuşmak zorunda kalan öğrencilerimizin bir kısmı öğrenimini tamamlayamayıp
yarıda bırakmaktadır. Bunun yanında, öğrencilerimizin bu durumu istismar
edilerek bunlardan çıkar temin etme yolunu seçen asalakların da bulunduğu bir
gerçektir. Öğrencilerimizin istismara meydan vermeyecek veya ihtiyacı olmayacak
şekilde imkânlara kavuşması mutlaka sağlanmalıdır. Bugün,
üniversitelerimizde yaklaşık 850 bini açık öğretimde olmak üzere 2,5 milyon
öğrenci bulunmaktadır. Yukarıda belirtmeye çalıştığımız nedenlerden dolayı, bu
öğrencilerimizin bir kısmı üniversiteden bir şekilde ayrılmış, ailesinin ve
devletin beklentilerini boşa çıkarmıştır. Her yıl üniversiteli olmak için
yaklaşık 1,5 milyon öğrencinin başvuruda bulunduğu düşünüldüğünde eğitimini
çeşitli sebeplerle yarıda bırakmış olanlara zaman zaman,
masumane duygularla yeni fırsatların yaratılması yerinde bir düşünce ve olumlu
bir karardır. Ülke genelinde yükseköğrenim yapanların oranı her geçen gün
artmasına karşılık nüfusumuzun büyük bir kısmı bu imkândan hâlâ mahrumdur.
Ancak üniversite sayısı ve üniversite eğitimi almış olanların oranının
artmasının yanında kalitenin de artırılması yönünde çalışmalar yapılması
gerektiği kanaatindeyim. Değerli
milletvekilleri, bu yasa teklifinden istifade edeceklerin sayısının 300 binin
üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Aşağı yukarı milletvekili seçilip Meclise
geldikten hemen sonra bu şekilde üniversiteden ilişkisi kesilmiş, bir şekilde
üniversite eğitimini bırakmış olan öğrencilerimizden zaman zaman
mektup tarzında, dilekçe tarzında bu afla ilgili bir yasanın çıkartılması için
bilgiler geldi, bilgi akışı oldu. Yani bir üniversite hocası olarak elbette
affın öğrencileri ve eğitimimizi biraz geriye doğru çekeceği kanaati bulunmakla
beraber şu da bir gerçek ki bugün ülkemizde mademki 300 bin civarında
öğrencimiz bu şekilde üniversite eğitimini yarıda bırakmış, o zaman bunlara bir
çözüm bulmalıyız. Elbette ki bu çözüm kalıcı bir şekilde olursa bu daha iyi
olur, gayet yerinde olur ama maalesef bu kalıcı çözümlerden şimdilik uzak
olduğumuz için zaman zaman bu şekilde isteklerle
karşılaşmamız söz konusu olabilmektedir. İnşallah, gelecek günlerde bunun
kalıcı bir şekilde olacağı yeni yasalar çıkartırız ve öğrencilerimiz bir daha
af talebinde bulunmazlar diyorum. Üniversitelerden
kaydı silinen ve öğrenimini tamamlayamayanların yaklaşık yüzde 44’ünün
başarısızlık, 32,9’unun kendi isteğiyle, yüzde 16’sının devamsızlık ve yüzde
7’sinin kayıt yenilememe nedeniyle ilişiğinin kesildiği belirtilmektedir.
Tabii, bu ister başarısızlık olsun ister kendi isteğiyle ayrılmış olsun isterse
devamsızlık nedeniyle olsun, bu çocuklarımızın genel sıkıntısı birkaç madde
hâlinde belirtilebilir. Bunların genellikle en büyük sıkıntıları ekonomik
sıkıntılarıdır. Ekonomik sıkıntıları diğer sıkıntıları beraberinde getirmekte
ve öğrencilerimiz bazen başarısızlık tarzında, bazen kendi istekleriyle okula
gitmeme tarzında, devamsızlık tarzında okulla, fakülteyle, eğitim kurumuyla
ilişiği kesilecek durumlara düşebilmektedirler. Daha önceki
öğrenci aflarından 164 bin civarında gencimizin faydalandığı ve bunların
yaklaşık yüzde 48’inin başarılı olduğu, diğerlerinin ise başarısız olduğu
belirtilmektedir. Yani 164 binin yüzde 48’i aşağı yukarı 80 bin civarında
öğrenci eder ki, demek ki önceki aflarla biz 80 bin vatan evladını, üniversite
mezunu olacak şekilde, aflarla, bunları koruma altına almışız diye bakabiliriz. Kaydı silinen
öğrencilerin büyük oranda başarısızlık nedeniyle kayıtlarının silindiği
anlaşılmakla beraber, kendi isteğiyle kayıt sildiren öğrencilerin oranı da
oldukça yüksektir. Bu yüzden, öğrenci kayıt harçlarında yapılacak yeni bir düzenleme
ile harçların aşağı çekilmesi, mevcut ve bu yasayla yeniden öğrenimlerine
dönecek öğrencileri bir nebze rahatlatacaktır. Biraz önce Sayın
Bakan belirtti. 160 milyon lira öğrenciler kredi alıyorlar ama bakıyoruz,
üniversite harçları 160 liranın zaman zaman üzerine
çıkabiliyor, normal öğretim. İkinci öğretim dediğimiz öğretimlerde ise bu 2-3
katına kadar çıkabiliyor. Bu biraz aşağı çekilirse iyi olur. Yurtlar Krediler
Kurumunun kendi yurtlarında kalmakta olan öğrencilere uyguladığı sabah
kahvaltısı ücreti, yurtta kalmayan ancak isteyen öğrencilere de verilebilir.
Yani ne kadar öğrencimiz varsa biz bunlara demek ki bir miktar ayrıca kahvaltı
ücreti adı altında bir imkân tanıyabiliriz. Gerçekten bir simitle gün geçiren
öğrencilerimiz bulunmakta. Hatta arkadaşlarının yanında onların yemeğini ve… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akkuş. AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Teşekkür ederim. Arkadaşlarının
yanında onların yemeğini ve temizliğini yapma karşılığı kalan çocuklarımızın olduğu
bir gerçektir. Ulusal gazetelerimizden birisinde geçen hafta bu konuda
öğrencilerle yapılan görüşmeler yayınlandı ve öğrencilerin durumlarının
vahameti gözler önüne serildi. Bu benim belirttiğim iki konudan çok daha fazla
konu ile kendilerinin ne durumda olduğunu, okullarına, üniversiteye nasıl devam
ettiklerini ortaya koymaya çalıştılar. Değerli
milletvekilleri, 17/6/1995 tarihine kadar geri çekilen
bu yasayla yükseköğretim kurumlarından bir şekilde kaydı silinmiş bütün
öğrenciler faydalanabilmektedir. Burada zikredilmeyen, Polis Akademisinden
herhangi bir nedenle ilişiği kesilmiş öğrenciler de var. Bunu bir önerge ile
inşallah tekrar bu yasa içerisine koyacağız. Değerli
milletvekilleri, bu yasa, gençlerimizin yeni bir iştiyak ve sabırla yarıda bıraktıkları
öğrenimlerine devam etmelerine faydalı olacaktır. Bu kanaati taşıyorum ve bu
kanaatle yasaya olumlu oy vereceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Akkuş. Madde üzerinde
üçüncü konuşmacı Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili
Hamit Geylani. Sayın Geylani, buyurun efendim. DTP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, ülkemizin çözüm bekleyen yaşamsal sorunlarının çözüm
anahtarının demokratik, çağcıl ve eşitlikçi bir eğitim sisteminden geçtiğinin
altını çizmekle konuşmama başlamak istiyorum. Gerçekten de bu anlamda eğitime
yeteri kadar önem ve destek vermeyen ülkelerde başta ekonomik ve siyasal
krizler olmak üzere işsizlik, yoksulluk, sağlık sorunları ve diğer yaşamsal
sorunlar baş göstermektedir. Bu da o ülkenin demokrasi ve toplumsal barış
düzenini kuşkusuz olumsuz etkilemektedir. Gelişmiş Batı
ülkelerine baktığımızda eğitime ne kadar önem verdiklerini, bunun sonucunda da
her alanda ne kadar ilerleme kaydettiklerini açıkça görmekteyiz. Bu ülkeler
yıllık bütçelerinin büyük bir bölümünü eğitime ayırmaktadırlar çünkü en büyük
yatırımın eğitim yatırımı olduğu bilincinde oldukları içindir. Türkiye gibi
ülkelerde ise bugün eğitime gereken önemi vermemekten birtakım olumsuzluklar
yaşanmaktadır. Bilim, teknoloji ve sanayide gelişim göstergeleri oldukça
olumsuzdur. Ekonomik sorunlarla çalkalanmaktadırlar. Bu ülkelerin başka bir
ortak noktası da, neredeyse hepsinin de demokratikleşme ve hukuk devleti olma
yolunda sorunlar yaşamalarıdır. Bugün Türkiye'nin
içinde bulunduğu siyasi, ekonomik krizin nedenlerinin büyük bir bölümünü
eğitimde yaşadığı sorunlarda aramak gerekir diye düşünüyoruz. Cumhuriyetten
önce ve cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de yerleşik, istikrarlı, bilime ve
nesnelliğe dayanan sağlam bir eğitim sisteminin olmadığını görüyoruz. Bugün üniversite
ve üst lisans programları için öğrenci affından söz ediyoruz. Kuşkusuz
üniversiteler, öğretim kadroları ve öğrenciler büyük sorunlarla
karşılaşmaktadırlar. Bunu zaten herkes ifade ediyor ancak sorun sadece
üniversitelerde değildir. Türkiye’deki eğitim sorunu ilköğretimden başlamakta,
akademik birimlerin de her aşamasına kadar devam etmektedir. Bu nedenle eğitim
sisteminin, ana sınıflarından başlayarak üniversiteye kadar yeniden ama yeniden
gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Unutulmamalıdır ki eğitim sistemi böyle devam
ettiği sürece biz daha çok öğrenci affı yasasını çıkarmaya çalışacağız. Eğitim
sorunlarının kalıcı çözümlere ihtiyacı vardır oysaki. Değerli milletvekilleri,
bizce Türkiye’de eğitimin aksak yürümesinin temel nedeni, devlet geleneğinde
bir türlü yerleşemeyen demokrasi ve hukuk devleti ilkesidir. Özgür, eşit ve
bilime dayanan eğitim ancak demokratik bir ortamda olanaklıdır. Darbeler
kültürüyle yönetilen ülkelerin anayasaları, yasaları, eğitim kurumları darbe
rejimlerine göre ayarlanan bir toplumda özgür ve bilimsel eğitim yapılması söz
konusu olamaz. Her sabah küçük çocuklara Andımız okutularak, ders kitaplarında
bütün komşu ülkeler ”düşman” diye tanıtılarak, şanlı ama bilimsel olmayan
ezbere dayalı tarih anlatılarak, üniversiteler YÖK cenderesine alınarak ve
âdeta kışlalar hâline getirilerek gerçek bir eğitimden söz edilemez. Değerli
arkadaşlar, ülkemizde eğitimin en büyük açmazı ana dil eğitimi yasağıdır.
Uzmanların bilimsel çalışmaları neticesinde şu gerçek ortaya çıkmıştır: En iyi
ve en verimli eğitimin ana dilde yapılan eğitimle olanaklı olduğu ortaya
çıkmıştır. Dolayısıyla her bireyin doğal hakkı olarak ana dilinde eğitim görme
hakkı vardır. Ana dil eğitimi
önünde yasal engel olan Anayasa’nın 42’nci maddesi ve ondan kaynağını, gıdasını
alan onlarca yasa, yüzlerce uygulama çağın gereklerine, bilime, demokratik
hukuk devletinin özüne, uluslararası sözleşmelere ve Türkiye’nin toplumsal
dokusuna da aykırı düşmektedir. Bu düzenlemelerin değişmesini istemek, tüm
meşru ve demokratik kanalları zorlamak her bireyin doğal hakkı, aynı zamanda da
görevidir. Devlet, ana dil
konusunda engelleyici ve kısıtlayıcı hukuksal düzenlemeleri kaldırmak
zorundadır, ayrıca ana dil eğitimine destek vererek pozitif yükümlülüğünü de
yerine getirmek durumundadır. Kopenhag
Kriterleri çerçevesinde bu edinim katılım ortaklığı belgelerinde de
düzenlenmiştir. Türkiye’nin hazırladığı ulusal programların özünde Türkçe
dışında başka dillerde yayın hakkı ve eğitim-öğretim hakkının da orta ve uzun
vadede yerine getirileceği taahhüt edilmiştir. Değerli üyeler,
öğrenci affından bahsediyoruz. Bugün üniversite eğitimini yarıda bırakarak
devam etmeyen çok sayıda öğrencinin siyasal ve ekonomik nedenlerden ötürü
okullarını bıraktıklarını görmekteyiz. Ayrıca 2001-2002 yıllarında binlerce
öğrenci, anayasal hak olan dilekçe haklarını kullanarak üniversite
rektörlüklerinden ana dilde eğitim talebinde bulunmuşlardır ancak bırakın bu
talebe uygun bir uygulamayı, dilekçe veren bu öğrenciler hakkında soruşturmalar
başlamıştır ve bu nedenlerle, büyük bir bölümünün de okullarıyla ilişikleri
kesilmiştir. Çoğu, disiplin cezası alarak bir yıl veya daha fazla sürelerle
okuldan uzaklaştırılmışlardır. Bununla da yetinilmeyip öğrenciler hakkında
cezai soruşturmalar da başlatılmıştır. Öğrencilerin idare mahkemelerine
açtıkları iptal davaları ve yürütmeyi durdurma talepleri neticesinde çoğu
davayı kazanmış ve okullarına geri dönebilmişlerdir ancak birçoğu da okula
dönmeyi tercih etmemiş çünkü Türkiye’deki hukuk ve eğitim sistemine olan
güvencelerini yitirmişledir. Değerli
arkadaşlar, şüphesiz, öğrenci aflarını çok önemsiyoruz ve bunun olması
gerektiğini de ifade ediyoruz zira mevcut eğitim sistemi mağduriyetleri giderecek
başka bir uygulamaya olanak tanımıyor. Ancak, eğitim sorunları bu şekilde
çözülemez. Önemli olan, öğrencilerimize her ne sebeple olursa olsun okullarına
devam edebilmelerinin koşullarını sağlamaktır. 1983
eğitim-öğretim yılından bu yana –demin konuşmacı arkadaşlar da ifade ettiler-
on bir kez öğrenci affı çıkarılmıştır ancak görülüyor ki, öğrenci affına
yönelik talepler bitmemekte, aksine artmakta ve eğitim sorunları da
çözülmemektedir. Şu an görüşülmekte olan yasanın da -önemli bir mağduriyetin önlenmesini
içeriyorsa da- ihtiyaca cevap veremeyecek boyutta olduğunu düşünüyoruz çünkü eğitim sisteminin ciddi
iyileştirmelere ihtiyacı vardır. İyileştirmenin barınma sorunundan başlayarak
tüm ekonomik sorunları da çözmekten geçeceğini düşünüyoruz. Devlet yurtları
yeteriz kalmakta. Kaldı ki bu yurtlar da paralı olup çoğu öğrenci yurt parası
dahi bulamamaktadır. Soru-cevap kısmında arkadaşlar, bu konunun altın çizerek
vurguladılar. Sayın Bakan da çok renkli bir tablo çizdi ama realite ve
yaşananlar bunun aksini kanıtlıyor. Barınma sorununa, yol, okul, beslenme ve
diğer gereksinmeleri de kattığında öğrenciler için durum gerçekten de çok vahim
bir durumdadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Geylani, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. HAMİT GEYLANİ
(Devamla) – Tabii ki eğitim sorunları, Türkiye’nin diğer sorunlarıyla birlikte
bugün yaşanan kaotik durumun temel nedenlerinden biridir. Bunu bir beş on
dakikada burada açmanın imkânı yoktur. Son olarak, bu
yasayla binlerce öğrencimizin okullarına döneceğini umut ediyor, demokratik ve
aydın bir gelecek için, bir Türkiye için bu gençlerin ülkemize yeniden
kazanılması açısından olumlu buluyoruz ve olumlu oy vereceğimizi beyan
ediyoruz. Teşekkür
ediyorum. (DTP Sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Geylani. AK Parti Grubu
adına Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz. Sayın İnceöz, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra
sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bir hükûmetin en temel ve en başta
gelen vazifesi, eğitimin niteliğinin ve niceliğinin yükselmesini sağlamaktır.
Bu anlayış içerisinde olan Hükûmetimiz, iktidara
geldiği günden itibaren eğitim sistemimizde devrim niteliğinde adımlar atmış,
bunun sonucunda her ilimizde en az bir üniversite açarak eğitim çıtasını
yükseltmiştir. Amacımız, daha çok gencimizin üniversite imkânına sahip olması
ve yükseköğrenimde edindiği donanımı ülkesinin hizmetine sunabilmesidir. Hükûmetimiz bir yandan üniversite sayısını artırarak
gençlerimizin eğitim hakkını genişletirken, diğer yandan, geçmişte
yükseköğrenimden bir şekilde mahrum kalan öğrencilerimizin önünü açmak ve
emeklerini ülke hizmetine kazandırabilmek için çalışmalarına devam etmektedir.
Çünkü biliyoruz ki büyük yatırımlarla üniversite kapısına kadar gelmiş ve
birkaç yıl okumuş gençlerimizi çeşitli sebeplerle okuldan uzaklaştıracak kadar
zengin bir ülke değiliz. Değerli
arkadaşlar, istatistiklere baktığımız zaman görüyoruz ki yükseköğretim
kurumlarında kayıt yenilememe, başarısızlık, devamsızlık, disiplin ve kendi
istekleri gibi nedenlerle öğrencilerimizin ilişikleri kesilmiştir. Her ne
sebepten olursa olsun üniversitelerden ilişiği kesilmiş gençlerimizin tekrar
eğitim camiasına kazandırılması için 1983 eğitim ve öğretim yılından başlayarak
bugüne kadar 11 defa bu anlamda yasa çıkarılmıştır. Burada dikkati çekmek
istediğim nokta şudur ki bu afla öğrencilerin başarısız oldukları derslerden
başarılı sayılarak muaf tutulmaları söz konusu değildir. Tasarıyla gençlerimize
bir fırsat vererek başarısız oldukları derslere devam etme ve sınavlara girme
hakkı vermek suretiyle başarı kapısı aralanmak istenmektedir. Değerli
milletvekilleri, tasarının 1’inci maddesine göre, 7 Haziran 1995 tarihinden bu
kanun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kendi isteğiyle ilişikleri kesilenler
dâhil, her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilen hazırlık, intibak, lisans,
yüksek lisans, pedagojik formasyon, lisans üstü, tıpta
uzmanlık ve sanatta yeterlilik öğrenimi gören öğrenciler faydalanacaktır.
Ayrıca, bu kanun tasarısı ile 1980 sonrasında bu kanun kapsamına girmekle
birlikte sağlanan haklardan yararlanamayan öğrenciler de bu haktan
yararlanacaktır. Aynı şekilde, bir sebepten ilişiği kesilmiş olup idari yargı
mercilerine başvurmuş öğrencilerimiz, dava aleyhine sonuçlanmış olsa bile bu
haklardan faydalanabilecektir. Tasarıya göre yine bu maddeyle
ön lisans ve lisans düzeyinde ilişiği kesilenlerden devam şartını yerini
getirmeyen öğrencilere bir eğitim-öğretim yılı ve dört sınav hakkı, devam
şartını yerine getirip de başarısız olanlara başarısız oldukları dersler için
dört sınav hakkı veya isterlerse bir eğitim ve öğretim yılı devam zorunluluğu
bulunmayan dersler için dört sınav hakkı getirilmektedir. Yine, bu
tasarıyla, lisansüstü öğrencilerine devam şartını yerine getirmedikleri dersler
için bir eğitim-öğretim yılı için üç sınav hakkı verilmektedir. Devam şartını
yerine getiren ama başarısız olanlara üç sınav hakkı verilecektir. Bu
tasarıdan, yine açık öğretim öğrencileri de bu haklardan yararlanacaktır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün gayemiz, gençlerimiz ve ailelerinden gelen bu yönde
haklı taleplere cevap verebilmek ve geleceğimizin sahibi olan gençlerimize
sahip çıkabilmektir. Bugüne kadar yapılan aflardan yararlanarak yükseköğretim
haklarını tekrar kazanan öğrencilerimizin başarı oranına baktığımızda yüzde
48’dir. Bu da yeni bir af kanununun ne kadar elzem olduğunu bize
göstermektedir. Hükûmetimiz tarafından uzun ve titiz bir çalışmanın sonucunda bugün Mecliste
bu tasarıyı görüşmekteyiz. Öncelikle, tasarıya katkı veren tüm herkese teşekkür
eder -öğrencilerimiz adına teşekkür eder- bu tasarının ülkemize, milletimize,
özellikle gençlerimize ve öğrencilerimize hayırlı olmasını temenni eder, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın İnceöz. Şahsı adına
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut. Sayın Bulut,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum. Çok kapsamlı hazırlanmış bu yasada emeği geçen
bürokratlara ve Bakanlığa teşekkür ediyorum. Bugün, 132
üniversitede -fakülte ve yüksekokulda- okuyan 1 milyon 494 1’bin örgün, 877.972
yaygın eğitimde öğretim gören toplam 2 milyon 372 bin 136 öğrenci ile
yarınlarımız adına yaptığımız en büyük yatırım eğitimdir. Eğitimde öğrenci
başına düşen eğitim maliyetinin yanı sıra çocuklarına bir istikbal kazandırmak
adına ailelerin yaptıkları masrafları, içinde bulundukları sıkıntıları ifade
etmek oldukça güçtür. Ama ekonomik sebeplerden, ama sağlık sebeplerinden veya
başarısızlıktan eğitim hakkını kaybeden öğrencilere yüce Meclis zaman zaman ihtiyaç duyulduğunda yeni sınav hakkı vermiştir. Bu,
on ikinci sınav hakkıdır. Üniversiteler,
ihtiyaç olduğunda altyapı, fiziki yapı, laboratuvar,
sosyal ve sportif tesisler yapıldıktan sonra, ihtiyacı karşılayacak sayıda akademik
kariyere sahip öğretim görevlisi temin edildiğinde açılır, açılmalıdır. Ancak
üniversiteler böyle mi açılmaktadır ülkemizde? Şu kadar öğrenci ilçeye, ile geldiğinde şu kadar ayda, yılda para bırakır
düşüncesiyle açılan, bölge şu şekilde değerlenecek diye düşünülen, binasının
yokluğu, binanın kirada oluşu, öğretim görevlisinin yetersizliği düşünülmeden,
yeter ki şehrimiz üniversiteye kavuşsun mantığıyla ülkenin her tarafında
üniversiteler açılmaktadır. Plansız, programsız bir yapılaşma, yeterli öğretim
görevlisi olmadan, kaliteye önem vermeden, dolayısıyla markalaşmadan, sanki
lise açılır gibi açılan üniversitelerden mezun olan öğrencilerimiz, maalesef,
katıldıkları KPSS sınavlarında çok düşük puanlar almakta ve üniversiteyi
bitirmiş, iş sahibi olmayan binlerce gencimiz piyasada dolaşmaktadır.
Üniversitelerde görev yapan öğretim görevlileri ücret açısından tatmin
edilemediklerinden okulları dereceyle bitiren öğrenciler okullarda kalmayı
tercih etmemekte. Dolayısıyla, üniversitelerde eğitimin kalitesinin yükselmesi
güçleşmektedir. Öğrenmenin yaşı yoktur, ben eğitim almak, ben okumak istiyorum
diyen her vatandaşa bu konuda yardımcı olmak, bir şans tanımak gerekir. Bu
sebeple, ilköğretim, ortaöğretim ve liseyi bitirmiş ancak üniversitede herhangi
bir sebeple okuma hakkını kaybetmiş bu gençlere böyle bir hakkın tanınması çok
isabetli olacaktır. Yüce Meclis bu gençlere yeniden sınav hakkı vermekle onlara
bir şans kapısı açmış olmaktadır. İnanıyorum ki bu öğrenciler kendilerine
tanınan bu hakkı çok iyi değerlendirecekler, kendilerine bu şansı tanıyanları
mahcup etmemek, ailelerinin, çevrelerinin üzüntülerine bir son vermek, onların
güvenlerini yeniden kazanmak için ellerinden gelen gayreti göstereceklerdir. Milliyetçi
Hareket Partisi gençliğe çok önem vermektedir. Her Türk gencinin en az iki
yabancı dil bilmesi, yüksek ve kaliteli bir eğitim alması, bilgisayar
kullanması, Türk ve dünya tarihini iyi bilip yorumlaması, Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı Sayın Doktor Devlet Bahçeli’nin isteği ve Türk gençliğine
tavsiyesidir. Nefrete değil sevgiye, kavgaya değil barışa, cehaleti defetmek
için bilgide yarışacak bir gençlik, yarınlarımız adına bizlere umut
vermektedir. Türk milleti içte
ve dışta ihanetlerle karşı karşıyadır. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları bilen,
o oyunu bozacak bilgi ve cesarete sahip, mazlumun yanında zalimin karşısında
olacak, bölgemizi kan gölüne çeviren ve bu kanı ülkemize sıçratan emperyalist
güçlere karşı Mustafa Kemal duyarlılığını taşıyan, ülke ve millet sevdalısı bir
gençlik, milletimizin umudu, beklentisidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bulut. AHMET DURAN BULUT
(Devamla) – Bu gençlik, başarmaya mecbur değil, mahkûmdur çünkü bu gençlik,
Türk milleti için çok önemlidir. Bu düşüncelerle,
gençlerimizin, uğradıkları başarısızlık sebebiyle ailelerini, çevrelerini ve
kendilerini ne kadar üzdüklerinin farkında olarak bu fırsatı iyi
değerlendirmelerini istiyoruz. Üniversitelerde bu aftan sonra yer alarak, bu
üniversitelere giderek üniversitelere maliyet açısından, okuma esnasında
karşılaşacakları zorluk açısından ülkemizi bir yüke soktuklarının farkında
olarak bu fırsatı iyi değerlendirmelerini istiyoruz. Ekranları başında
bu kanunun çıkmasını heyecanla bekleyen gençlere bu kanunun hayırlı, uğurlu
olmasını diliyor, eğitim hayatlarında bundan sonra eski hatalarını işlemeyerek
başarılı çalışmalar yapmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bulut. Şahsı adına
ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Ufuk Uras. Sayın Uras,
buyurun efendim. MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; bu düzenlemeden yararlanacak
öğrenciler arasında ayrımın kalkması son derece önemlidir. 1995 tarihinden
sonra bu kanununun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kendi isteğiyle ilişikleri
kesilenler dâhil her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilenler
yararlanabiliyorken 1980 ile 1995 tarihleri arasında bu içerikten çıkarılan
kanunlara başvurmama ve başvurup da yararlanmama şartlarını aramak, yasanın
sunduğu eğitim fırsat eşitliğini ortadan kaldırmaktadır. Öğrenci affı
aslında afların en masumudur. Burada bir yolsuzluğun, hırsızlığın, adam
öldürmenin affı istenmemektedir; yarım kalan eğitim süreçlerinin tamamlanmasına
ilişkin bir taleptir. Af ancak suçlarda olur. “Kesintisiz eğitim hakkı”,
“eğitime devam hakkı” demek belki daha doğrudur. Anayasa’nın 42’nci maddesinde,
“Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” ifadesinde de yer
aldığı gibi insanlarımızı kazanmanın bir yoludur. Aslında bu, lütuf
da değildir. Çünkü hep burada söyleniyor, başarılı-başarısız gibi tanımların
içini nasıl dolduracağız? Yani YÖK sisteminin bir parçası olmak mı başarıdır,
YÖK sistemine karşı eleştirel bir tutum almak mı başarıdır? Yani skolastik ve ezberci bir eğitim içerisinde olduğumuzun,
eleştirel düşüncenin ön planda olmadığını, bir veri olduğunu görüyoruz. İngiliz emperyalizmi Hindistan’ı işgal
ettiğinde logaritma cetveli ezberlettirirmiş öğrencileri şapşallaştırmak, alıklaştırmak
için. Hakikaten, özgür, demokratik bir eğitime ihtiyaç vardır. Şimdi, aslında
okulda sıkılmanın bir zekâ belirtisi olduğunu görmemiz gerekir. Bizde eğitim “eğmek”ten gelmiyor ki, “Gençleri nasıl eğeriz, nasıl kalıba
sokarız?” anlamına gelmiyor ki. Yani, eğitimin İngilizcesi “education”,
bizdeki “training”, talim ve terbiye. Talim ve
terbiye olmak istemeyenlerin de, her insanın da sürekli eğitim hakkı olması
önemlidir. Ben kendi oğluma soruyorum “Nasılsın?” diye, “Bana şıkları söyler
misin.” diyor. Yani çoktan seçmeli bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız.
Dolayısıyla, böyle baktığınızda, çocuklara soruyorlar “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” diye, bir bölümü
“Emekli olmak istiyorum.” diyor. Umutsuz. Mezun olan 3 kişiden 1’i iş
bulamıyor. Peki, hocasına soruyor “Ne olayım?” diye, “Meraklı ol.” diyor. “Öyle
bir iş var mı?” diyor, “Henüz yok.” diyor. Yani meraklı olan herkesin önünü
açmamız gerekiyor ve hakikaten, “YÖK’le beraber oluşan deli gömleğini biz
atarız da ondan sonra öğrencilerimizi değerlendiririz…” O başka bir meseledir.
Bakın, 12 Eylül darbesini hatırlayın. Darbe olduktan sonra her kurumun başına
askerler getirildi, PTT de dâhil. Bir
tek üniversitede bunu yapmadılar. Niye biliyor musunuz? Çünkü üniversite kendi
başçavuşlarını, çavuşlarını, albaylarını kendi içerisinde çıkardı. Dolayısıyla,
bizim öncelikli meselemiz, başta YÖK olmak üzere, eğitim sisteminin eleştirel
bir değerlendirmesini ve düzenlemesini yapmak, ondan sonra öğrencilerimizi
“başarılısın-başarısızsın” diye yargılamaktır. Diğer yandan,
sosyal sorumluluk projeleriyle çocuklarımızı okullara kazandırmaya çalıştığımız
bir ülkede, yarım kalan eğitimlerini tamamlamaya çalışan gençlerimize yeni bir
olanak sunmanın ne kadar önemli olduğu da aşikârdır. Durum böyleyken, 1995
yılına sınır koyarak, 95 yılı sonrası kendi isteğiyle ayrılanlar dâhil her ne
sebeple olursa olsun ayrılanlar yararlanabilirken, 95 ve 80 arasındaki sürede
aynı içerikli düzenlemelerde başvurmama ya da başvurduğu hâlde yararlanmama
koşulunun aranmasını anlamak mümkün değildir. Ülkemizin siyasal süreci dikkate
alındığında, belki de üniversitelerde en yoğun kopmaların olduğu 80’li yılların
hiçbir şart aranmaksızın kapsama alanına alınması gerekmektedir. Bu dönemde
eğitimlerini tamamlayamamış vatandaşlarımızın da yararlanması sağlanmalıdır. Bir hakkın verilmesi
kadar o hakkın kullanımına ilişkin maddi unsurların sunumu da önemlidir. 80’de
askerî darbe yaşamış, 90’lı yıllarda köyleri boşaltılmış, 99’da iki büyük
deprem yaşamış, yine birkaç ekonomik krizin yaşandığı ülkemizde sayısı
azımsanmayacak kadar, ekonomik gerekçelerle, gençlerimizin eğitimden uzak
kaldıklarını biliyoruz. Eğer sunulan bu fırsattan istenilen sonuç alınmak
isteniyorsa, sadece öğrencilerimizin borçları ertelenmemeli, bunun yanında
burs, yurt ve kredi olanaklarından da yararlandırılmalıdır. Bu hususa ilişkin
talep azımsanmayacak kadar büyüktür. Besici kredileri
ile öğrenci kredilerini karşılaştırdığımızda bile öğrencilere verilen değeri
açıkça ortaya koyuyoruz. Liberal zihniyete göre herkes kendinden ölçülür ama
biz, ne zaman harçlar konusu geldiği zaman öğrencilerimizi ailesi üzerinden
tanımlamaya başlıyoruz. Burada da bir yanlışlık olduğunu görmemiz gerekiyor. Şimdi, Diderot –biliyorsunuz, aydınlanma felsefesinin önemli
teorisyeni- Katerina’ya Rusya’ya gittiğinde… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uras. MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – …aydınlanma ilkelerini anlattığında, Katerina
diyor ki “İyi güzel de sen bunu kâğıda yazıyorsun. Ben, insan derisine
yazıyorum. İnsan derisi morarır, kızarır, bozarır, dolayısıyla insan derisini
dikkate almamız gerek.” Bizim de dikkate
almamız gereken mesele bu. Yoksa bir vekil arkadaşımız “Başka ülkelerde af var
mı?” dedi. Olmamasının nedeni, eğitime ilişkin böyle kısıntıların, kesintilerin
olmamasından kaynaklanıyor. Doğal olarak da bizim de benzememiz gereken nokta
budur. Katerina’nın Diderot’ya
söylediği gibi, bizim memleketin dokusu, insan malzemesi ve zihniyet dünyası,
bütün bu meselelerde aftan yana kapsamlı, kesintisiz bir tutumu almamızı
gerektiriyor. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Uras, teşekkür ediyorum. Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 16.57 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 17.14 BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 298 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi tasarının
1’inci maddesi üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Tütüncü,
buyurun efendim. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, benim
bundan önceki sorum Sayın Bakanın Millî Eğitim Komisyonunda yapmış olduğu bir
açıklamaya dayanıyor idi. O açıklamaya dayanarak soru sordum fakat Sayın
Bakandan bu çerçevede bir yanıt alamadım. Sayın Bakan şunu
demişti: ”Bu kısır döngünün sona erdirilmesi için, yani böyle bir daha af
konularıyla karşılaşmamamız için yükseköğrenim sisteminde kapsamlı bir değişikliğe
gidilerek, öğrencilerin yükseköğrenimlerini tamamlamalarına imkân sağlayacak
bir uygulamanın hayata geçirilmesi gerektiği.” Bu nedir Sayın Bakan? Benim
sorumun esası buydu. Bir de 2002
yılından bu yana, acaba Kredi ve Yurtlar Kurumunda yaratılan yeni yurt
kapasitesi nedir? BAŞKAN – Sayın
Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Öğrenci
kredilerinin faizlerinin affıyla ilgili bir önceki sorular bölümünde sorduğum
soruda, affın “popülizm” olacağını ifade ettiler Sayın
Bakan. Kredi faizi affı bekleyen, okulunu bitiren genç insan sayısı binlerle
ifade edilebilecek, küçümsenmeyecek sayıdadır. Bu insanlar asgari ücretle
çalışma, iş bulamama gibi çeşitli nedenlerle borçlarını ödeyememişlerdir. Bu
gençler fakir fukaranın, esnafın, çiftçinin çocuklarıdır. Böyle aflara Hükûmet olarak karşı iseniz çiftçinin, esnafın,
sigortalının borçlarını neden affettiniz? Bu popülizm
değil miydi? Biz burada banka batıranı, naylon fatura kullananı, fakir
fukaranın hakkını hortumlayanı affedin demiyoruz. Bizim talebimiz, anaparanın
ödenmesi, sadece kredi faizlerinin ödenmemesi ve ödeme kolaylığı sağlanmasıyla
ilgilidir. Ayrıca, yüz
kızartıcı, terör, bölücülük gibi suçları bile affedecek kadar sınırları
belirsiz olan şu an çıkarmakta olduğumuz bu af yasası acaba popülizm
değil midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
1996 yılında kurulan ve 1998 yılında eğitime başlayan Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi Tıp Fakültesinin kadro kanununu yoktur. Üniversiteden gelen birisi
olarak, eğitim-öğretim yapan bir fakültenin on bir seneden beri kadrosunun
olmaması sizce normal midir? Bu konuda yeni yasama döneminde bir teklif
getireceğinizi söylemiştiniz, dolayısıyla Kahramanmaraş’a bir müjde verecek
misiniz? Teşekkür ederim. İkinci sorum:
Üniversitelerimizde daire başkanları ve genel sekreter yardımcılarının diğer
kurumlardaki muadillerine göre maaşları daha düşüktür. Söz konusu personellerin
maddi durumlarının diğerlerinin seviyesine getirilmesi için bir çalışma
içerisinde misiniz? Çözüm için bir tarih verir misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Korkmaz… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana sormak istediğim sual şu: 2000 yılında
631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle yapılan düzenlemeyle profesör ve 1’inci
derecedeki doçentlere yapılan iyileştirmenin bütün öğretim elemanlarına ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi idari personeline de verilmesi için
gerekli düzenlemenin yapılmasını ve ayrıca üniversite öğretim elemanlarının
almış olduğu ek ders ücreti kat sayısının artırılmasını düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Bakanım,
buyurun. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Öncelikle Sayın Tütüncü’nün sorusuna cevap vereyim. Efendim, benim
Komisyonda söylediğim sözün ben yine arkasındayım. Yükseköğretim Kanunu’nda
köklü bir değişiklik yapılması, ciddi anlamda reform yapılması, yani 12 Eylül
ara rejiminin bir ürünü olan Yükseköğretim Kurulu ve Yükseköğretim Kurulunun
dayandığı kanunun, üniversitelerimizin dayandığı kanunların ciddi bir reforma
ihtiyacı olduğunu her zeminde her zaman da söyledim, şimdi de söylüyorum. Bunun yapılabilmesi
için de bu yapılacak olan değişikliklerin bir restorasyon
değil, pansuman bir tedbir değil, gerçek bir reform olması için de Anayasa’nın
değiştirilmesi gerekiyor, Anayasa’nın 130 ve 131’inci maddesinin değiştirilmesi
gerekiyor. Bugüne kadar bu yönde gelen bütün taleplere zatıalinizin
mensubu bulunduğu ana muhalefet partisi hep kapıları kapatmıştır. Bunu
özellikle belirtmek isterim. Elbette köklü reform yapalım ama dediğim gibi siz
çözümü Mecliste değil, maalesef Anayasa Mahkemesinde aradığınız için bu bugüne
kadar yapılamadı. Yurt kapasitesi
olarak da, değerli arkadaşlarım, bugüne kadar, 2003 yılından 2008 yılına kadar
bizim Hükûmetimiz döneminde oluşturulan ilave yurt
kapasitesi 35.500’dür. Arada bir fark vardır, eski sistemde ranzalı sistem
vardı yani ranzalı sistemde bu 70 bin demektir. Biz, 4 kişilik, 3 kişilik,
hatta 1 kişilik, banyosu, tuvaleti içinde olan, çalışma masaları olan, efendim,
ahşap karyolası, dolabı olan yurtlar oluşturuyoruz. 35.500 ilave kapasite
sağlanmıştır. Şu anda programda olan elli beş yurdumuzun bitmesiyle birlikte de
yaklaşık bir 40 bin küsurluk daha ilave kapasite sağlanmış olacaktır,
ki bunlar 2008 yılı yatırım programındadır. Başladığımız yurtları on ayda
bitiriyoruz, yani iki yıl, üç yıl, yıllara sâri değil, on ayda bitiriyoruz.
Zaman zaman arsa problemleri çıkıyor. Bazen işte
ihale süreci uzayabiliyor. Ama dediğim gibi önümüzdeki yıldan itibaren bu
sıçramayı yapmış olacağız, 75 bin küsurluk bir ilave kapasite oluşturmuş
olacağız. Sayın Doğru’ya
şunu söylemek isterim: Değerli Milletvekilim, öğrenci kredilerine uygulanan
faiz çok çok düşük, neredeyse yok hükmünde bir
faizdir, yüksek bir faizden söz etmiyoruz. Ve ödeme kolaylıkları da her zaman
yapılıyor. Kredi borcu olanlar Kredi ve Yurtlar Kurumuna müracaat ettikleri zaman,
bizim çiftçiye ve esnafa yaptığımız ödeme kolaylığı ve yapılandırması
öğrencilere haydi haydi yapılıyor. Müracaat etsinler,
gereken yapılıyor. Sayın Paksoy’un, tabii, sorusu bu kanunla pek ilgili bir şey değil
ama bütün üniversitelerimizin kadro problemleriyle ilgili olarak kapsamlı bir
çalışma yapıyoruz. Bu yasama yılında bunu gündeme getireceğimizi söyledik. Daha
yasama yılı malumunuz yeni başladı, bunu getireceğiz. Tabii bu, Kahramanmaraş
için de geçerlidir, diğerleri için de, Malatya için de, hepsi için geçerlidir. Tabii, üniversite
idari personeli, genel sekreter, özellikle daire başkanı, fakülte sekreteri
gibi pozisyonlarda çalışan, idari kadrolarda çalışan elemanların kendi
emsalleri olan diğer kurumlarda çalışanlardan daha düşük ücret aldığını ifade
etti Sayın Paksoy. Değerli
arkadaşlar, Hükûmetimiz benzer işi yapanların benzer
ücretler alması, hatta aynı işe aynı ücret -aslında- mantığı çerçevesinde,
Sayın Başbakanımızın talimatıyla, Devlet Personel Başkanlığının bağlı bulunduğu
Devlet Bakanlığı, Sayın Başesgioğlu’nun başında
bulunduğu Devlet Bakanlığı böyle bir çalışma yapıyor. Sadece üniversiteleri
veya diğer kurumlardakileri değil, bütün kamu çalışanlarını içine alan böyle
bir reforma ihtiyaç olduğunu biz de hep söylüyoruz. Bu haksızlıkların
giderilmesi gerekiyor. Bayındırlıkta çalışan mühendis ile DSİ’de
çalışan, Enerji Bakanlığında çalışan veya Merkez Bankasında çalışan mühendisin
farklı ücretler alması doğru bir yaklaşım değil. Bunu düzeltmeye yönelik bir
reform gereklidir. Bu konuda çalışılıyor. Sanırım
arkadaşlarımın soruları bu kadardı Sayın Başkanım. Arz ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde 7 adet önerge vardır; önergeleri geliş sırasına
göre okutup aykırılık durumuna göre işleme alacağım. Buyurun. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı "Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının" Çerçeve 1 inci madde ile eklenen Geçici 56 ncı maddesinin onuncu fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkranın eklenmesini, onbeşinci fıkrasının
ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini fıkra numaralarının buna göre teselsül
ettirilmesini ve arz ve teklif ederiz.
"(11) Sağlık
Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastaneleri ile Adli Tıp Kurumunda tıpta
uzmanlık öğrenimi görmekte iken ilişiği kesilenler de bu maddede belirtilen başvuru süresi
içerisinde Sağlık Bakanlığına veya Adli Tıp Kurumuna başvuruda bulunmaları
halinde bu maddeyle tanınan haklardan ayrıldıkları kurumlarda
yararlandırılırlar.” "(15) Bu
Kanunun eğitim-öğretime ilişkin uygulama esaslarının belirlenmesinde
Yükseköğretim Kurulu yetkilidir. Sağlık eğitim enstitüleri gibi kapatılmış
kurumlardan ilişiği kesilenler veya kurumlarına dönmeleri mümkün olmayanlar
için Yükseköğretim Kurulu'nca denklik yönünden uygun yükseköğretim kurumları
belirlenerek bu Kanunla verilen hakların kullanılması sağlanır. İlişiklerinin
kesildiği kuruma dönmeleri mümkün olmayanlardan vakıf yükseköğretim kurumlarına
kayıt yaptırmış olanlar, istemeleri halinde Yükseköğretim Kurulunca denklik
yönünden uygun Devlet yükseköğretim kurumlarına yönlendirilir. Birden fazla kurumdan
ilişiği kesilmiş olanlar, ilişiklerinin kesilmiş olduğu kurumlardan
istediklerinden birine başvuruda bulunabilir. Tıpta uzmanlık eğitimi
yapacaklara, ilgili mevzuatta hekimlik ve istihdam için belirtilen şartları
taşımaları kaydıyla uzmanlık eğitimine devam hakkı verilir." TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1 inci maddesiyle eklenen geçici
madde 56’nın 14 üncü fıkrasında geçen “Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı eğitim”
ibaresinden sonra gelmek üzere “kurumları ile Polis Akademisi ve bağlı
yükseköğretim” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geçici 56. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde geçen
“gözaltında veya tutuklu bulunanlar” ibaresinin “gözaltında, tutuklu veya
hükümlü olup da ceza infaz kurumunda bulunanlar” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı “Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının” 1 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının b bendine “İntibak süreci içinde
devam hakkını kullanan öğrenciler istemeleri hâlinde seçmeli derslerini
değiştirebilirler,” ibaresinin eklenmesini ve 1 inci maddesinin 10 uncu
fıkrasında yer alan “öğrenimlerini tamamlamaları kaydıyla mezuniyetlerini”
ibaresinin “başarısız olduğu derslerden başarılı olmalarını” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Muhsin
Yazıcıoğlu Sivas Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı “Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı”nın 1 inci maddesiyle 4/11/1981 tarihli ve
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa geçici 56 ncı
madde olarak eklenmesi öngörülen maddeye, (15) numaralı fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“(16) Bu madde
hükümlerinden yararlanarak yeniden yükseköğretim kurumlarında tıpta uzmanlık
eğitimine başlayan ve söz konusu eğitimleri sırasında zorunlu olarak bir
kadroyla ilişkilendirilenlerden sosyal güvenlik kurumlarınca
emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanmış veya bağlanacak olanların, bu
eğitimlerini tamamlamaları için kendilerine tanınmış olan sürenin sonuna kadar
olan dönem içerisinde ödenmesi gereken emeklilik veya yaşlılık aylıkları
kesilmez. Bu şekilde emeklilik veya yaşlılık aylıkları kesilmeksizin eğitimine
devam edenlerin atanmış oldukları kadroya göre hak
kazanabilecekleri aylık ve diğer mali hakları hakkında, 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanununun 60 ıncı maddesinin (a)
fıkrasına 17/9/2004 tarihli ve 5234 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci
maddesinin birinci fıkrasının (e) bendiyle eklenmiş olan bent hükümlerine göre
işlem yapılır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığa Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1. maddesiyle 2547 sayılı Kanuna
eklenen geçici 56. maddesinin 3 ve 4. fıkralarının (a) bentlerinde geçen “bir
eğitim-öğretim yılı” ibarelerinin “İki eğitim-öğretim yılı”, “bir dönem” ibarelerinin “iki dönem” olarak
değiştirilmesini, ondördüncü fıkradan sonra gelmek
üzere maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve onbeşinci
fıkrasına birinci cümleden sonra gelmek üzere “Yükseköğretim Kurulu bu af
sürecini izler; af kapsamındaki öğrencilerin başarısızlık sebepleri, çözüm
yolları ve sonuçları ile ilgili kapsamlı bir raporu TBMM Başkanlığına sunar”
cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
15- Hâlihazırda
üniversitede okuyan ve alttan dersi olan öğrencilere dönem içi sınavları
haricinde iki bütünleme hakkı tanınır. BAŞKAN – Bu
okutacağım önerge en aykırı önergedir; okutup, işleme alacağım. Buyurun. TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı “Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı”nın 1. maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa eklenen Geçici
Madde 56’nın 1. fıkrasında geçen 1. “… 1980
sonrasında bu içerikte çıkarılan kanunların kapsamına girmekle birlikte
sağlanan haklardan yararlanmak üzere başvurmayan veya başvurdukları halde
yararlanmamış olanlar… “ ibaresinden sonra gelmek üzere;
“ ile 1980 sonrasından itibaren eğitiminin son iki yılına kadar başarı ile
gelmiş bulunan ve alt sınıflardan başarısız dersi bulunmayanlar, öğrenci
affından yararlanırlar” ibaresinin eklenmesi, 2. Geçici 56.
maddenin 10. fıkrasının “… lisansüstü öğrenimlerini
tamamlayamadıkları için yükseköğretim kurumlarındaki görevlerine son verilenler,
dördüncü fıkrada tanınan haklardan yararlanarak başarılı olmaları halinde
görevlerine iade edilir, bunların para borçları hizmet borcuna dönüştürülür”
şeklinde değiştirilmesi; 3. Geçici 56.
maddenin 11. fıkrasına “Bu kanundan yararlananların askerlik tecil ve tehir
işlemleri hakkında 21.06.1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35.
maddesi hükmünün Genelkurmay Başkanlığınca 1 yıl ertelenmesi” ibaresinin
eklenmesi; 4. Geçici 56.
maddeye 14. fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesi arz ve
teklif olunur. “15. Polis
Akademilerinde eğitimlerini sürdürürken 07.06.1995 tarihinden bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar her ne sebeple olursa olsun okulları ile ilişiği
kesilenler ile bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki aylık başvuru
süresi içinde ilişiği kesilenler, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren iki ay
içinde başvurmaları halinde, Polis Akademilerine kaldıkları sınıftan devama hak
kazanırlar.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. Bu 3’üncü madde
bir başka önergeyle zaten gündeme taşınmış, yani polis akademilerinin de buna
dâhil olmasıyla ilgili, biz de ona sıcak bakıyoruz ama diğer maddelere sıcak
bakmadığımız için katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Okay, gerekçeyi mi okutuyorum efendim? HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Nur Serter… BAŞKAN – Sayın Serter, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergeyle sizlerle
paylaşmaya çalıştığımız dört temel teklifimizi bir kez daha huzurlarınızla
sizlerle paylaşmak istiyorum. 1980 sonrasından
itibaren, üniversiteyle ilişiği kesilen fakat eğitimlerinin son iki yılına
gelmiş olan öğrenciler var. Bunlar özellikle tıp fakülteleri ve diş hekimliği
fakültesinde yoğunlaşmış durumdalar. Türkiye'nin yetişmiş sağlık personeline,
özellikle hekimlere son derece büyük ihtiyacı olduğunu ve bu nedenle de yeni üniversitelerin
açılmakta olduğunu biliyoruz. Bu öğrencilerden bazıları ilişikleri kesilmiş
olmasına rağmen kurumlarıyla olan bağlantılarını da koparmayıp zaman zaman gidip ders dinliyorlar, kimileri doktorların yanında
staj yapmak için ve bilgilerini unutmamak için çalışmalarını sürdürüyorlar. Bizim talebimiz,
eğitiminin son iki yılına gelen ve alttaki sınıflardan başarısız dersi
bulunmayanların da bu af kapsamına alınmasıdır. Bu, aynı zamanda kamusal yarar
açısından da dikkate alınması gereken bir önergedir. İkinci teklifimiz
56’ncı maddenin 10’uncu fıkrasıyla ilgili. Lisansüstü eğitimi bir nedenle
kesilmiş olan ve bu aftan yararlanarak lisansüstü eğitimine devam edecek olan
eski araştırma görevlisi kadrosunda yer almış bulunan kişiler var. Şimdi,
araştırma görevlisi kadrosunun bir özelliği vardır. Bu kadro, aslında bir
taraftan eğitimini sürdürürken bir taraftan da devletten ekonomik destek alarak
bu eğitimi sürdüren ve araştırma faaliyetlerine devam eden bir ara öğretim
elemanı kadrosudur. Yani siz kişiyi doktoraya iade ettiğiniz zaman araştırma
görevlisi kadrosuna da iade etmek zorundasınız. Ben bu konuda Maliye
Bakanlığıyla anlaşmaya varılamadığını ve Bakanın bu konudaki itirazlarını
biliyorum. Ancak Sayın Bakandan özellikle rica ediyoruz, bu gençlerimizin
eğitimlerini sürdürebilmeleri için mutlaka bir gelire ihtiyaçları var ve
araştırma görevliliği kadrosunun özüne, esasına, çıkarılış amaçlarına uygun
olan uygulama, eğitimlerine, yüksek lisans ve doktora eğitimlerine devam etme
hakkı tanınanlara bu kadroların iadesidir. Üçüncü olarak,
Sayın Bakan polis akademileriyle ilgili maddeye itiraz etmediklerini ifade
ettiler. Ancak burada okunan önergede, bizim teklifimizde bir farklılık
olduğunun altını çizmek istiyorum. Biz, polis akademisinde okurken ilişiği kesilenlerin
eğitimlerine yine polis akademilerinde devam etmesini burada öneriyoruz. Bunu
önerirken de birtakım temel gerekçelerimiz var. Yani, harp okullarındaki gibi
bir başka yükseköğrenim kurumunda eğitimlerine devam hakkını değil, polis
akademilerinde eğitimlerine devam hakkını öneriyoruz. Polis akademileri dört
yıllık okullardır ve bu okullardan mezun olanlar, biliyorsunuz aday komiser
yardımcısı statüsündedirler. Bunu önermemizin nedeni, çok sayıda bu okulla
ilişiği kesilen gencin yapmış olduğu başvurulardır. Bunların çok büyük bir
kısmı şehit çocuklarıdır, şehit ailelerinin çocuklarıdır ve kendilerinin, bazı
siyasi nedenlerle ilişiğinin kesildiğine dair de ciddi şikâyetleri
bulunmaktadır. Biz bu nedenle, yapmış olduğumuz 3’üncü öneride iadenin polis akademilerine
yapılması konusunun altını bir kere daha çizmek istiyoruz. 4’üncü madde ise
askerlik yaşıyla ilgilidir. Lisans öğretimi görenlerin yirmi dokuz yaş
sınırının ve lisansüstü eğitim görenlerdeki otuz beş yaş sınırının, daha önce
yapılan bazı uygulamaların örnek alınarak bu aftan yararlananlar için geçici
olarak ertelenmesini ve kaldırılmasını önermekteyiz. Askerlik Kanunu’nun
35’inci maddesinde 11/6/2008 yılında yapılan bir
değişiklikle, yurt içi ve yurt dışında staj, yüksek lisans, ihtisas ve doktora
yapanlar veya olimpiyat oyunlarına katılanlar, Birinci ve İkinci Lig’de
futbolcu olarak spor yapanlarla ilgili böyle düzenlemeler getirilmiş ve bu yaş
sınırları kaldırılmıştır. Şimdi, bu aftan yararlananlar için de aynı şekilde
yaş sınırının kaldırılmasını öneriyoruz. Bu önerilerimizin
kabul edilmesi hâlinde, bu aftan yararlanacak olanların hemen bütün
taleplerinin karşılanmış olacağı konusunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1. maddesiyle 2547 sayılı Kanuna
eklenen geçici 56. maddesinin 3 ve 4. fıkralarının (a) bentlerinde geçen “bir
eğitim-öğretim yılı” ibarelerinin “iki eğitim-öğretim yılı”, “bir dönem”
ibarelerinin “iki dönem” olarak değiştirilmesini, ondördüncü
fıkradan sonra gelmek üzere maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve onbeşinci fıkrasına birinci cümleden sonra gelmek üzere
“Yükseköğretim Kurulu bu af sürecini izler; af kapsamındaki öğrencilerin
başarısızlık sebepleri, çözüm yolları ve sonuçları ile ilgili kapsamlı bir
raporu TBMM Başkanlığına sunar” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Kürşat
Atılgan (Adana) ve arkadaşları 15- Hâlihazırda
üniversitede okuyan ve alttan dersi olan öğrencilere dönem içi sınavları
haricinde iki bütünleme hakkı tanınır. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Atılgan. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
yükseköğrenimdeki af yasasıyla ilgili vermiş olduğum önergeyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Buradaki, tabii,
asli unsurlardan biri hâlihazırda üniversitede okuyan öğrencilerden önümüzdeki
altı ay içinde veya bir sene içinde değişik sebeplerle ve özellikle alttan
dersi olan insanların atılmasına yönelik bir önergeydi. Dolayısıyla sık sık bu tür isteklerin veya bu tür kanunların önümüze
gelmemesi için mevcut üniversitede okuyan öğrencilere de böyle bir hak
tanınması için bu önergeyi vermiştik arkadaşlarla ama Komisyon tarafından uygun
görülmedi. Diğer bir konu
ise üniversitelerdeki bu başarısızlıkların ve atılmaların sebebinin neler
olduğunun ortaya çıkarılması lazım. Yani eğitimdeki en önemli konulardan biri feedback sağlanmasıdır, yani geri beslemenin sağlanmasıdır.
Üniversitedeki bu başarısızlıkların sebebini Yükseköğretim Kurumu istatistiki
olarak mutlaka bir zemine oturtup Türkiye Büyük Millet Meclisine bir rapor sunmalı; ki, neden öğrenciler bu kadar başarısız oluyor, biz
de neden bu kadar sık bu af kanunlarını görüşüyoruz? Dolayısıyla başarısızlık
sebepleri üzerine Yükseköğretim Kurumu eğilerek üniversitedeki başarının
yukarıya çekilmesi için bir çalışmanın aracı olacaktı verdiğimiz önergeler ama Hükûmet ve Komisyon tarafından uygun görülmedi. Tabii, burada,
özellikle üniversitede okuyanlarla ilgili kanunun kapsadığı bir hususu da dile
getirmek istiyorum. İkinci fıkrada deniyor ki: “07/06/1995
tarihinden birinci fıkrada belirtilen başvuru süresi sonuna kadar yükseköğretim
kurumlarınca haklarında ilişik kesme işlemi tesis edilen yükseköğretim
kurumlarında hazırlık dâhil bütün sınıflarda intibak, ön lisans, lisans
tamamlama…” diye devam ediyor. Şimdi, nedir diye baktığınız zaman “bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki aylık başvuru süresi içerisinde ilişiği
kesilenler…” Yani, ben diyorum ki, öğrencileri zorlayıp… Gidip ben üniversiteden
ilişiğimi kestiriyorum, bir gün sonra geliyorum tekrar üniversiteye ilişiğimi
kaydediyorum ve dolayısıyla bu kanun bana dört hak veriyor. Onun yerine, bu
bürokratik işlemi yapmaması için öğrencilere iki hak verilsin, alttan gelen
derslerini halletsin. Zaten verdiğiniz önergenin daha geniş kapsamlı bir
şekilde, öğrencileri kanuna rağmen birtakım işleri yapmaya sevk edecek konu
içeriyor Sayın Bakan. Dolayısıyla, bu teferruata öğrencilerin girmemesi için
böyle bir maddenin ilave edilmesini talep etmiştim. Konunun tekrar
değerlendirileceği düşüncesiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın
milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı “Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı”nın 1 inci maddesiyle 4/11/1981 tarihli ve
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa geçici 56 ncı
madde olarak eklenmesi öngörülen maddeye, (15) numaralı fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. Necla
Arat (İstanbul) ve arkadaşları “(16) Bu madde
hükümlerinden yararlanarak yeniden yükseköğretim kurumlarında tıpta uzmanlık
eğitimine başlayan ve söz konusu eğitimleri sırasında zorunlu olarak bir
kadroyla ilişkilendirilenlerden sosyal güvenlik kurumlarınca emeklilik veya
yaşlılık aylığı bağlanmış veya bağlanacak olanların, bu eğitimlerini
tamamlamaları için kendilerine tanınmış olan sürenin sonuna kadar olan dönem
içerisinde ödenmesi gereken emeklilik veya yaşlılık aylıkları kesilmez. Bu şekilde emeklilik veya yaşlılık aylıkları kesilmeksizin eğitimine
devam edenlerin atanmış oldukları kadroya göre hak kazanabilecekleri aylık ve
diğer mali hakları hakkında, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 60 ıncı maddesinin (a) fıkrasına 17/9/2004
tarihli ve 5234 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendiyle eklenmiş olan bent hükümlerine göre işlem yapılır. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Arat, konuşacak mısınız? NECLA ARAT
(İstanbul) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tıpta
uzmanlık eğitimine başlayanlar, bu eğitimleri sırasında isteklerine
bakılmaksızın üniversitelerde “Araştırma Görevlisi” kadrosuna, Sağlık
Bakanlığına bağlı hastanelerde “Asistan” kadrosuna atanmaktadır. Bu şekilde bir
atama ise, emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların bu aylıklarının, 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 30’uncu maddesi
gereğince kesilmesini gerektirecektir. Yapılan bu düzenlemeyle, bu durumda
olanların emeklilik veya yaşlılık aylıklarının kesilmemesi; ancak, bu dönem
içerisinde ek ders ücreti ile döner sermaye payı dışında atandıkları kadronun
mali haklarından yararlanamamaları sağlanarak, hem genel hükümlerin uygulanmaya
devam olunması hem de kişilerin mağduriyetinin önlenmesi amaçlanmaktadır. BAŞKAN –
Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı “Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının” 1 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının b bendine “İntibak süreci
içinde devam hakkını kullanan öğrenciler istemeleri hâlinde seçmeli derslerini
değiştirebilirler,” ibaresinin eklenmesini ve 1 inci maddesinin 10 uncu
fıkrasında yer alan “öğrenimlerini tamamlamaları kaydıyla mezuniyetlerini”
ibaresinin “başarısız olduğu derslerden başarılı olmalarını” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Muhsin
Yazıcıoğlu Sivas BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) -
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Yazıcıoğlu, buyurun. MUHSİN YAZICIOĞLU
(Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 298 sıra
sayılı Yüksek Öğrenim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesinin (10)’ uncu
fıkrasında yer alan “tamamlamaları kaydıyla mezuniyetlerini”
ibaresinin yerine “başarısız oldukları derslerden başarılı olmalarını müteakip”
ibaresinin konulmasını istememizin sebebi, burada asistanlık görevindeyken
derslerinden dolayı başarısız olduğu için hakkını kaybetmiş olanlar tekrar
kazandıklarında o yılki öğrenim döneminin bitmesine kadar beklediği zaman dört
yıl gibi bir zaman kaybına sebep olmaktadır. Bundan dolayı da bir hak kaybı söz
konusudur. Bunun düzeltilmesini faydalı gördüğüm için teklif ediyorum.
Teklifimin kabul edilmesini rica ediyorum. Ayrıca, yine
1’inci maddenin (3)’ üncü
fıkrasının (b) bendine “intibak süresi içerisinde devam hakkını
kullanan öğrenciler istemeleri hâlinde seçmeli derslerini değiştirebilirler”
cümlesinin eklenmesini istememin sebebi de burada aslında branşında olmayan,
mecburen seçmeli dersi almış olanlar, sadece bu derslerden başarısız oldukları
takdirde, geri dönseler bile aynı dersten tekrar başarısız olacaklar. Onun için
bunlara seçmeli derslerinin yeniden tercih yapmalarına imkân verilmesi hâlinde
daha başarılı olacaklarını düşünerek bu teklifimin de burada dikkate alınmasını
rica ediyorum. Tabii, biz,
seçimlerden hemen sonra buraya gelindiğinde ilk önce, öğrenim hakkını kaybetmiş
olan öğrencilerin yeniden öğrenim hakkına kavuşabilmelerini sağlamak maksadıyla
bir önerge vermiştim. Yoğun bir mücadele dönemi geçti ve bunun sonucunda bugün
bu noktaya gelindi. Bu tasarının
hazırlanmasını sağlayan başta Hükûmet olmak üzere
bütün siyasi parti gruplarına öğrenciler adına da teşekkür ediyorum burada ve
bu kanunun geçmesi durumunda bundan elde edilecek hakkı en iyi şekilde
kullanarak ailelerine, ülkelerine faydalı olabileceklerine inanıyorum ve
dolayısıyla bu kanunun başta öğrencilerimize, ailelerine hayırlar ve uğurlar
getirmesini temenni ediyorum, başarılar diliyorum. Tabii ki sadece
af kanunu çıkartmak yetmiyor. Ve birçok tartışma içerisinde bir konu gündeme
geldi; “Af kanununu Meclisin yetkisinden alalım YÖK’e verelim.” falan gibi
tartışmalar da oldu. Hâlbuki birçok ülkede, diğer ülkelerde öğrencinin kalması
diye, okuldan atılması diye bir şey söz konusu değildir. O sebeple bir daha af
kanunu ihtiyacı duyulmayacak şekilde, başta YÖK Kanunu olmak üzere
üniversitelerimizin fonksiyonlarını yeniden düzenleyecek şekilde ciddi bir
üniversite reformuna Türkiye’nin ihtiyacı vardır. Üniversitelerin
fonksiyonlarını kalkınmada öncülük yapacak şekilde yeniden düzenlemek
gerektiğini düşünüyorum. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacak,
öğrencilerimizin burs, yurt ve harç sorunlarını düzenleyecek yeni düzenlemelere
ihtiyaç vardır. Ayrıca, ara eleman ihtiyacı bugün Türkiye’de çok yoğun hâle
gelmiştir. Bunların da, üniversitelerimizin her yerde açılmasını sağlarken bu
alandaki ihtiyaçların da yeniden düzenlenmesinin mutlaka gerekli olduğunu ifade
etmek istiyorum. Ve öğrenim hakkını kaybetmiş olan çocuklarımızın tekrar
öğrenim haklarını elde etmelerini, 1980 yılından bu tarafa sağlamamız
gerektiğini düşünüyorum. Tabii bunu gerçekleştiremediğimiz için, af kanunu
çıkmış olmasına rağmen, sadece bundan yararlanamayanların, hiç yararlanmamış
olanların yararlanması şeklinde getirmiş olduk. Ama benim de tercihim, 1980’li
yıllardan bu tarafa başlamasıdır çünkü birçokları bu hususta bundan yararlanmış
olabilirler. Ben, kanunun
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yazıcıoğlu. Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının geçici 56. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde geçen
“gözaltında veya tutuklu bulunanlar” ibaresinin “gözaltında, tutuklu veya hükümlü
olup da ceza infaz kurumunda bulunanlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılıyoruz Sayın Başkan. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe:
Mağduriyetlerin yaşanmaması amaçlanmıştır. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Hükûmetin katıldığı önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1 inci maddesiyle eklenen geçici
madde 56’nın 14 üncü fıkrasında geçen “Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı eğitim”
ibaresinden sonra gelmek üzere “kurumları ile Polis Akademisi ve bağlı
yükseköğretim” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılıyoruz Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Polis akademisi
ve bağlı yükseköğretim kurumları kapsama alınmıştır. BAŞKAN –
Komisyonunun takdire bıraktığı Hükûmetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
298 sıra sayılı "Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının" Çerçeve 1 inci madde ile eklenen Geçici 56 ncı maddesinin onuncu fıkrasından sonra gelmek üzere
aşağıdaki fıkranın eklenmesini, onbeşinci fıkrasının
ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini fıkra numaralarının buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları "(11) Sağlık
Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastaneleri ile Adlî Tıp Kurumunda tıpta
uzmanlık öğrenimi görmekte iken ilişiği kesilenler de bu maddede belirtilen başvuru süresi
içerisinde Sağlık Bakanlığına veya Adli Tıp Kurumuna başvuruda bulunmaları
halinde bu maddeyle tanınan haklardan ayrıldıkları kurumlarda
yararlandırılırlar.” "(15) Bu
Kanunun eğitim-öğretime ilişkin uygulama esaslarının belirlenmesinde
Yükseköğretim Kurulu yetkilidir. Sağlık eğitim enstitüleri gibi kapatılmış
kurumlardan ilişiği kesilenler veya kurumlarına dönmeleri mümkün olmayanlar
için Yükseköğretim Kurulu'nca denklik yönünden uygun yükseköğretim kurumları
belirlenerek bu Kanunla verilen hakların kullanılması sağlanır. İlişiklerinin
kesildiği kuruma dönmeleri mümkün olmayanlardan vakıf yükseköğretim kurumlarına
kayıt yaptırmış olanlar, istemeleri halinde Yükseköğretim Kurulunca denklik
yönünden uygun Devlet yükseköğretim kurumlarına yönlendirilir. Birden fazla
kurumdan ilişiği kesilmiş olanlar, ilişiklerinin kesilmiş olduğu kurumlardan
istediklerinden birine başvuruda bulunabilir. Tıpta uzmanlık eğitimi
yapacaklara, ilgili mevzuatta hekimlik ve istihdam için belirtilen şartları
taşımaları kaydıyla uzmanlık eğitimine devam hakkı verilir." FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, bu, ortak önergeler. “Elitaş
ve arkadaşları” değil, her üç partinin ortak önergesi. O şekilde takdim
ederseniz mutlu oluruz. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buradaki ifade şu: Tekrarlandığı zaman ilk isim
okunuyor, diğerleri söylenmiyor. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, ama bir partinin önergesi değil. Ortak önerge
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sesiniz,
tutanak tutan arkadaşlar tarafından da… Mikrofonlara sirayet etmiştir. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Siz lütfedip öyle okursanız mutlu oluruz. BAŞKAN – Müşterek
önerge. Biliyorsun, önergeleri ben okumuyorum. Komisyon önergeye
katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) –
Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılıyoruz Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Hüküm genel bir
hüküm olduğundan özel olan Gevher Nesibe ibaresi çıkarılmıştır. Birden fazla
kurumdan ilişiği kesilmiş olanlara da istediklerinden birine başvuruda
bulunabilme hakkı verilmiştir. Tıpta uzmanlık eğitimi yapacakların verilen
haklardan yararlanarak eğitimlerini sürdürebilmeleri ve başarılarının tespit
edilebilmesi için hastanelerde fiilen çalışmaları, çalışabilmeleri için de
ilgili mevzuatta hekimlik ve istihdam için belirlenen şartları taşımaları
gerekmektedir. Tıp uzmanlık eğitiminin gereği olarak bu düzenlemeye ihtiyaç
duyulmuştur. BAŞKAN –
Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Kabul edilen
önergeler istikametinde, önergeleri de dikkate alarak 1’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat. Sayın Özbolat, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
burada umutları tekrar yeşeren binlerce gencimize, ailelerine büyük bir müjde
vermenin mutluluğunu yaşatacak olan siz değerli arkadaşlarım ve benim için
güzel bir gün olacağını düşünerek sizleri saygıyla selamlıyorum. 23’üncü dönemde
seçilmiş bir milletvekili olarak yaptığım ilk iş belki de bu yasa teklifinin
hazırlanması oldu. Yasa teklifimin parti teklifi hâline gelmesindeki desteği ve
güveninden dolayı Sayın Genel Başkanıma, imza veren arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum. Ayrıca, komisyondaki milletvekilleri ve uzlaşmacı tavrından dolayı
Sayın Millî Eğitim Bakanına teşekkür ediyorum. Bu yasa teklifinin hazırlanması
için her gün yanıma gelerek, yaşadıkları durumu anlatan gençliğin azimli
tavrını övgüye değer bulduğumu da ifade etmeden geçemeyeceğim. Bize, örgütlü
mücadele edildiğinde her zorlukla baş edilebileceğini, her engelin
aşılabileceğini göstermiş oldular. Haklı ve doğru bir talebe kayıtsız kalmak,
yüz binlerce genç ve ailelerini üzüntüyle baş başa bırakmak olurdu. Bu öğrenci
affını, anayasal bir hak olan eğitim ve öğrenim hakkının o gençliğe yeniden
verilmesi olarak değerlendiriyorum. Yalnızca bugünün
gençliğine değil, 12 Eylül şartlarında ülke sorunlarını dert etmiş ve bu uğurda
hiçbir fedakârlıktan sakınmamış, dönemin travmasını
bizzat yaşamış bir kuşağı göz ardı etmek, iyi niyetli bir çalışmayı yarım
bırakmak olurdu. Bunu komisyon toplantısında da ifade ettim. Sağcı veya solcu
fark etmez, bu yasa teklifinin fişlenerek, aranarak, işsiz kalarak, yıllarca
cezaevlerinde yatıp uydurma cezalar almış veya beraat etmiş bir gençlik için de
genişletilmesini talep etmek bir insanlık görevi olarak önümüzde duruyordu.
Yasa teklifinin 1980’den günümüze kadar olan bir zaman dilimini kapsamasını bu
nedenle istedik. Kendi gençliğini düşman gören o dönemi bizzat yaşadım. Farklı
zamanlarda üç defa üniversiteyi kazandım ama mezun olma fırsatı bulamadım. Bu teklif
hazırlandığında, elbette karşı çıkanlar da oldu. Bunu da doğal karşılamak
gerekir. “Üniversitelerde iş yükü artacak” diye gerekçe sunanlarla da
karşılaştım, bunu doğal karşılayamadım, bunu anlamakta zorlandım. Ne demek iş
yükü artması? Bir insanın hayatı söz konusuyken “iş yükü” demek ne demek?
Dünyanın en güzel şeyleri insanlar içindir. İnsan söz konusu olduğunda bütün
zahmetler sevilerek yapılmalıdır. Bir kedinin hayatını konu alan bir kitabın en
çok satan kitaplar arasında olduğunu bugün basından okudum. İnsanların
örgütlenerek, kendi inançları, düşünceleri doğrultusunda mücadele etmeleri
iktidarları her zaman rahatsız etmiştir ama bunları yok saymak hiçbir
demokratik ülkede olmamalıdır. Bugün, 1932 yılında kurulmuş, 1962’de kamu
yararı verilmiş halkevlerinin bu hakkının alınması çok yanlış bir uygulamadır.
Halkevleri sizleri eleştiriyor diye onları yok etmeye çalışmak aklı başında bir
iktidara yakışmaz. Yapacak başka bir şeyiniz yok mu bunlarla uğraşıyorsunuz
diye soruyorum. Değerli
milletvekilleri, geçmişten günümüze özellikle 1980’den bugüne kadar on bir defa
aynı tarzda yasa çıkartılmış. Bilerek “af” demiyorum çünkü bu yasayı af yasası
olarak değerlendirmek bile bence hoş değil. Neden? Çünkü eğitim ve öğretim
hakkı bizce kutsaldır ve bu yasa bu hakkın iadesi anlamına gelmektedir.
Yasalarla tanımlanmış kurallar çerçevesinde hareket eden bütün yurttaşlarımızın
üniversitelerde okuyup diledikleri sürede bitirmeleri en doğal insani hak
olmalıdır. Bu nedenle “öğrenciler affedildiler” gibi bir yaklaşımı şık
bulmuyorum. Biliyorsunuz
Almanya, İngiltere, Fransa gibi gelişmiş ülkelerde öğrencilerin üniversiteden
atılması gibi bir durum neredeyse yok. Öğrenci kendi iradesiyle ayrılmıyorsa
sınırsız sayılabilecek sınav hakkıyla bitirmeye teşvik ediliyor. Hele ekonomik
nedenlerle eğitimini yarım bırakmasına izin verilmiyor. Orada başarısız
öğrencinin bursu azaltılarak çalışmaya teşvik edilirken bizde okuldan atılan
öğrencilerin yüzde 40’ı ekonomik nedenleri gerekçe göstermektedir. Yasa teklifinin
hazırlanmasından komisyonda görüşülmesine kadar gelen sürede mail’ler bana
geldiği gibi size de gelmiştir. Anlatılanların hepsini gerçekçi bulmayabilirsiniz
ama hiç değilse bir kısmını doğru kabul etseniz bile bu yasayı çıkarmak için
vereceğiniz destek sizi mutlu etmeye yeter. Yasanın komisyonda görüşmelerinde
dile getirdiğimiz ama tasarı olarak Meclise gelen düzenlemede eksik gördüğümüz
birtakım önerilerin de dikkate alınmasını istiyoruz. Özellikle askerlikle
ilgili yaş sınırının yirmi dokuzun üzerinde olması bu sıkıntıyı azaltacak diye
düşünüyorum. Değerli
milletvekilleri, bugüne kadar çıkmış yasaların ilginç zamanlaması dikkatimi
çekti. Bunların bir kısmı bize bir kısmı dışarıdaki ekonomik krizlere ait
yılları takip ediyor. Biliyorsunuz 1980 darbesini takip eden yılların bunalımı
83, 84 ,86 ,88 yıllarındaki yasal düzenlemelerle
telafi edilmeye çalışıldı ki darbenin 24 Ocak kararlarının rahat uygulanabilmesi
için yapıldığı çokça ifade edilmişti. Yüz binlerce
insanın mağdur olduğu bir ortamda üniversite yaşamını sürdürmek o kadar da
kolay bir şey değildir. Sadece emeğiyle geçinen ailelerin çocuklarının bu
durumda eğitimlerini rahatça devam ettirmeleri kolay mıdır? 1990 Körfez krizi
denen Irak’ın birinci işgal denemesi yine bizi kötü etkiledi, 1991 affı gündeme
geldi. 94 krizini 95 ve 97 düzenlemeleri takip etti. 1998’deki Güney Kore ve
Rusya krizini 2000 yılındaki afla gidermeye çalıştık. Kaldı ki 1999’da tarihimizin
en büyük depremlerinden birini yaşadık. Binlerce yurttaşımızı kaybettik.
Milyonlarca insanımızı etkileyen bu afeti 2001’deki kendi krizimizle
birleştirince şöyle düşünmek gerekiyor: Hiçbir ekonomik kriz sadece mali
piyasaları etkileyen şey değildir; bizzat insanları, yaşamlarını, çocuklarını,
onların eğitim hayatını da mahveden bir şeydir diye gördüğümüz zaman vicdanımız
harekete geçmeli. Değerli
milletvekilleri, ÖSS gibi bir sırat köprüsünü geçip üniversite sırasına kendini
atmış bir gencin zekâsından şüphe edilebilinir mi? Hangi aklı başında insan tıp
eğitimini, mühendislik eğitimini bırakmak ister veya isteyerek girdiği bir
bölümü bırakır? Üniversiteye girme başarısını göstermiş her genç yeterli fırsat
verilir, gerekli şartlar oluşturulursa beklenen başarıyı gösterecektir. Ama
daha önce söylediğim gibi yapılan araştırmalar okulundan atılmış öğrencilerin
yüzde 40’tan fazlası ekonomik nedenleri gerekçe göstermektedir. Öyleyse şunu da
yazın bir kere: Dünyayı silkeleyen bu kriz iki yıl sonra yeni bir affı gündeme
getirecek şekilde öğrenci kıyımıyla sonuçlanacaktır. Daha şimdiden harçlar
yüzde 10 artmıştır. Üniversitelerden atılacak yeni öğrenciler hazır hâle
geliyor. Üniversiteden atılmayı zorlaştıracak düzenlemeleri yaparak ikide bir
gündeme gelen bu tarz düzenlemelerden artık vazgeçmek gerekir diye düşünüyorum.
Okumak isteyen her yurttaşın önünü açmak devletin güvencesinde olmalı. Dileğim,
gelecekte üniversitelerden öğrencilerin atılmadığı, bizim de af yasası
hazırlamadığımız bir eğitim sisteminin Türkiye’de kurulmasıdır. Şimdi, bu yasanın
hayata geçmesi için çaba gösteren, destek veren tüm herkesi kutlar, hepinize
saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Özbolat, teşekkür ediyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz. Sayın Korkmaz,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra
sayılı kanunun 2’nci maddesinde görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım.
Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bildiğiniz üzere,
üniversiteler, ülkelerin aydınlık yüzüdür. Bu kurumlardan beklenenin
gerçekleşebilmesi için hem fiziki şartların hem bilim ortamının hem de burada
çalışanların -akademik veya idari personel olması fark etmez- özlük haklarının
ve çalışma şartlarının düzeltilmesinin büyük bir önem taşıdığını
belirtmekteyim. Bu kurumlarda çalışanların çalışma şartları ve özlük hakları
hususunda ciddi sıkıntılar olduğunu da sanıyorum sizler de tespit etmiş
bulunmaktasınız. Yüksek Öğretim Kanunu’nda yapacağımız değişikliği görüşürken
bu sorunlarını kürsüye taşıyarak sizleri bilgilendirmek ve bu sorunlarının
çözümü konusunda desteğinizi almak üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Nedir bu
sorunlar? Üniversitelerdeki idari personel, 657 sayılı Kanun’a tabi olarak
çalışmasına rağmen, disiplin, görevlendirme gibi birçok hususta 2547 ve 2914
sayılı Kanun hükümlerine tabi tutulmaktadır. Ayrıca, üniversitelerde görev
yapan idari personel, 2914 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin beşinci fıkrası,
“öğretim görevlileri, okutman, araştırma görevlisi ile 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’na tabi devlet memurları” şeklinde değiştirilerek kurum
ödeneğinin bütün çalışanlara verilmesini talep etmektedirler. 2914 sayılı
Kanun’un 14’üncü maddesi üçüncü satırındaki “görevli öğretim elamanları ile
üniversitelerde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi devlet memurları”
şeklinde değiştirilerek geliştirme ödeneğinin bütün çalışanlara verilmesi yine
kendi talepleri arasındadır. Değerli
arkadaşlar, yeni üniversiteler açıyoruz. Ciddi akademik kadro sıkıntısı
çekmekteler. Bu üniversitelere acilen akademik kadro verilmeli, artan öğrenci
sayısına mevcut kadro yeterli olamamaktadır. Anadolu üniversitelerinde öğretim
elemanına düşen öğrenci sayısı, olması gerekenin çok çok
üzerindedir. Bu, onların diğer üniversitelerle olan rekabet şansını
azaltmaktadır. Bunun çözümü de araştırma görevlisini artırmaktan geçmektedir. Anadolu
üniversitelerine ve yeni açılan üniversitelere bilimsel araştırmalar için
ayrılan miktar artırılmalı ve TÜBİTAK projeleri teşvik edilmelidir. Yine, üniversite
çalışanlarının maaşları, özlük hakları bir an önce artırılmalı, insanca
yaşayabilecekleri bir miktarın kendilerine verilmesi temin edilmelidir. Mesleki teknik
eğitime önem verilmeli. Günümüz şartlarında teknolojiye cevap verecek,
kalifiyeli, donanımlı teknik eleman yetiştirecek meslek yüksekokullarının
cazibesi artırılmalıdır. Teknik eğitim
fakültelerinin, Avrupa ve diğer ülkelerde denkliği maalesef bulunmamaktadır.
Teknik eğitim fakülteleri, teknoloji mühendisliği fakültelerine dönüştürülmeli,
ülkemizin acil olarak ihtiyaç duyduğu teknik elemanların bu okullardan
yetiştirilmesi sağlanmalıdır. 2547 sayılı
Kanun’un 13’üncü b/4’üncü maddesi, rektörlere, üniversite içinde ve belediye
sınırları dışındaki birimlerde çalışanları görevlendirme yetkisi vermektedir.
Başbakanlık genelgesi vardır bu görevlendirmenin süreli olması gerektiği
konusunda. Bu görevlendirmelerin iki ayı geçmemesi için yasal düzenleme yapılmalıdır.
Görevde yükselme
ve unvan değişikliği sınavları zaman geçirilmeden tüm üniversitelerde
yapılmalıdır. 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’na tabi personelin istihdam edildiği kadrolara, yani genel
sekreterlik, daire başkanlığı, fakülte sekreterliği gibi vekâleten dahi olsa
akademik personelin atanması ve görevlendirilmesi önlenmeli, bunun için de
yasal düzenleme yapılmalıdır. Akademik
personelin doktora yeterlilik sınavında almış olduğu yabancı dil puanı,
yardımcı doçentlik ve doçentlik aşamalarında da geçerli olmalıdır. Okutman, öğretim
görevlisi ve yardımcı doçentler daimî kadroya atanarak kadro güvencesi
sağlanmalıdır. Araştırma
görevlilerinin görev tanımı ayrıntılı olarak yeniden belirlenmeli, araştırma
görevlilerinin keyfî uygulamaya muhatap olmaları engellenmelidir. Bu görevler
için tüm üniversiteleri kapsayacak şekilde objektif ve merkezî bir sınav
düzenlemesi yapılmalıdır. Üniversitelerdeki
rektörlük seçimi ve rektör atama yönetmeliği değiştirilmelidir. Rektör olmak
için kriterler belirlenmeli, kriterleri sağlayan
kişiler rektörlüğe aday olmalı ve üniversite rektörlük seçimlerinde tüm öğretim
üyelerine, aynı üniversitede on beş yılını dolduran idari personele, on yılını
dolduran akademik personele ve öğrenci temsilcilerine de oy kullanma hakkı
verilmelidir. Üniversitelerin
senato, üniversite yönetim kurulu, fakülte, yüksekokul ve enstitülerin yönetim
kurullarında yetkili sendika temsilcisi de bulunmalı ve oy hakkı olmalıdır. Meslek
yüksekokullarında kadro sayısı artırılarak, dışarıdan ders veren elemanların
sayısı azaltılmalıdır. İkinci öğretim
uygulamasına ilişkin ücretler üniversite çalışanlarının idari personelinin
tamamına verilmelidir. Günün şartlarına göre düşük kalan fazla mesai ücretleri
günün şartlarına göre değiştirilmelidir, artırılmalıdır. Yaz okulunda çalışan
idari personele ücretten faydalanması için yasal düzenleme desteği
verilmelidir. Yükseköğretim
kurumlarında çalışanların kendilerini ve görevlerindeki performanslarını
geliştirecek hizmet içi eğitim kursları üniversiteler tarafından sağlanmalıdır.
Bütün
kadrolardaki memurların görev tanımları açık ve net bir şekilde düzenlenmeli,
memurlar alan görevi dışında, kendi görevleri dışında çalıştırılmamalıdır. Bugün
üniversitelerin tamamında devlet memurları eliyle yürütülmesi gerekli olan
işler taşeron firma çalışanları tarafından yapılmakta, taşeron firma çalışanları
göreceli olarak devlet memurundan daha da üst görevlerde bulunabilmektedir.
Taşeron firma çalışanı memur anlayışına derhâl son verilmelidir. Yardımcı doçentlik
kadrosunun on iki yılla sınırlandırılmasına son verilmeli, yardımcı doçentlerin
önündeki derece, kademe sınırlaması kaldırılmalıdır. Yardımcı doçentlik kadrosu
sözleşmeli olmaktan çıkarılıp sürekli hâle getirilmelidir. Doçentlik unvanı
alan yardımcı doçentler, kadro şartı aranmaksızın ve zaman geçirilmeksizin
doçent kadrosuna atanmalıdır. Üniversitelerdeki
medikososyal birimleri güçlendirilerek tüm personelin
sağlık sorunları çözülebilecek kapasitede artırılmalı ve bu birimler
desteklenmelidir. Tüm üniversitelerin
sosyal tesisleri bir çatı altında toplanmalı ve bütün üniversite çalışanlarının
eşit şartlar içinde faydalanması temin edilmelidir. Üniversite kampüsleri bildiğiniz üzere şehir dışlarında yer
almaktadır. Buraya zaten çok kıt maaşlarla çalışan personel gidip gelmek
zorunda bırakılmakta, tüm üniversitelerde servis hizmetleri ücretsiz olarak
karşılanarak bunların bu şekilde özlük hakları kaybına uğraması
engellenmelidir. Yine herkesin
şikâyet ettiği ama bir türlü bugüne kadar gerçekleştiremediğimiz YÖK Kanunu’nun
-ihtiyaçlara cevap veremez durumda olduğundan- yeniden yapılanması için gerekli
çalışmalara başlanmalı, bu çalışmalara sivil toplum kuruluşları dâhil edilerek
yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Değerli
milletvekilleri, hani Sayın Başbakan “Muhalefetin önerileri, projeleri vardı da
biz mi bilmiyoruz.” diyor ya sık sık, buyurun size
özellikle sahadan, çalışanlardan elde ettiğimiz öneriler. Bunları sizlerle
paylaşmak istedim. Bugüne kadar her konuda bu kürsüde ve değişik platformlarda
sürekli dillendirdiğimiz projeler, öneriler maalesef dikkate alınmadı. “Ben
yüzde 47 oy aldım, muhalefetin aklına ihtiyacım yok, ülkeyi kendi başıma
yönetirim.” diyen AKP Hükûmeti inşallah sahadan
topladığımız bu önerileri dikkate alır diyor, tasarıyı desteklediğimizi bir kez
daha ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz. Şahsı adına
Amasya Milletvekili Sayın Avni Erdemir. Buyurun Sayın Erdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 298 sıra
sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bugün
görüştüğümüz kanun tasarısı kamuoyunun yoğun talebi doğrultusunda Meclisimizin
gündemine gelmiş ve bir ihtiyaçtan doğmuş bir kanun tasarısıdır. Bu ihtiyaç
dolayısıyladır ki Meclisimizde bu konuyla ilgili geniş bir uzlaşma zemini
mevcuttur. Değerli milletvekilleri,
üniversiteye girmek, iyi bir üniversitede okumak yavrularımız için büyük bir
rüya. Üniversiteyi kazanmak için öğrencilerimizin hangi zorlukları aştığını,
velilerimizin çocuklarının geleceği için, onların iyi bir üniversite
kazanmaları için hangi fedakârlıkları yaptıklarını aynı zamanda birer anne baba
olarak yakından biliyoruz. Velilerimizin, devletimizin büyük harcamalar yaparak
üniversite kapılarını açtığı bu yavrularımız, unutmayalım ki ülkemiz için
önemli bir insan gücü. Bu insan gücünü her ne sebeple olursa olsun yok saymak,
eğitim sisteminin dışında bırakmak elbette doğru değildir. Ekonomik
sebeplerle, sağlık sebepleriyle, delikanlılık çağının getirdiği psikolojik ve
sosyolojik sebeplerle, yavrularımız, bin bir güçlükle kazandıkları üniversitelerinden
ayrı düşebiliyorlar. Bundan dolayı bu gençlerimize fırsat vermek, onları tekrar
sisteme dâhil etmek hem ülkemiz hem de öğrencilerimiz için büyük bir imkân
oluşturacaktır. Kaldı ki, burada,
biz, bu afla başarısız bir öğrenciyi başarılı yapmıyoruz, onlara sınavlarda
başarılı olabilmeleri için yeni bir fırsat veriyoruz. Bu zamana kadar getirilen
on bir affın başarı ortalamasının yüzde 48 olması, yaptığımız işin ne kadar
doğru ve önemli olduğunu gösteriyor. Bazı
arkadaşlarımız, zaman zaman, bu kanunun Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündeminden çıkmasını ve öğrenci affı yetkisinin
üniversitelere ve YÖK’e devredilmesini savunmaktadırlar. Elbette, bu konuda
farklı çözümler bulunabilir. Af ihtiyacını ortadan kaldırabilen düzenlemeler
yapılabilir, ancak unutmayalım ki, af yetkisinin YÖK’e ve üniversitelere devri
doğru değildir. Zira affın iki kesimi vardır; bunlardan birisi ilişiği kesen
üniversite, diğeri de ilişiği kesilen öğrencidir. Bu yetkiyi ilişiği kesen
üniversiteye devretmek, konuyu işlemez hâle getirecektir. Değerli
arkadaşlarım, bu tasarıyla 7 Haziran 1995 tarihinden sonra her ne sebeple
olursa olsun üniversiteden uzaklaşan öğrencilerimize bir fırsat verilmektedir.
İnanıyorum ki, öğrencilerimiz bu fırsatı iyi değerlendireceklerdir. İnanıyorum
ki, öğrencilerimiz bu affın çıkması için başta Başbakanımızı, Bakanımızı,
komisyon üyesi arkadaşlarımızı ve milletvekillerimizi ikna için harcadıkları
gayreti, dersleri için de gösterir ve başarılı olurlar. Biz de onların
başarılarıyla, yaptığımız işin doğru olduğuna bir kez daha inanır, onların
mutluluğuyla mutlu oluruz. Bir yıldır
bizlere af çıkarılması için mesaj gönderen, telefon eden, raporlar sunan
öğrencilerimizin genel olarak bu tasarının içeriğinden memnun olduklarını
görüyoruz. Bu manada herkesin derdine merhem olabilecek böyle bir tasarıyı
hazırlayan başta Bakanımız olmak üzere bürokratlarına, Komisyonda ve Mecliste
tasarının daha kusursuz hâle gelmesi için gayret gösteren iktidar muhalefet
bütün komisyon üyesi ve milletvekili arkadaşlarıma şahsım adına teşekkür
ediyorum. Tasarının ülkemiz, milletimiz ve öğrencilerimiz için hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Erdemir. Şahsı adına
ikinci konuşmacı, Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan. Sayın Doğan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüksek Öğretim Kanunu’na ek bir geçici madde
eklenmesiyle ilgili Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına konuşmak üzere söz
aldım, hepinize saygılar sunuyorum. Değerli
arkadaşlar, ben sözlerimi uzatmayacağım. konuda Hükûmet ve bütün siyasi partilerimiz anlaşmış durumda.
Yükseköğretim kurumlarından her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilen
öğrencilere yeni haklar veriliyor, tekrar öğrenim yapma imkânı tanınıyor. Bu
konuda gerekli mesajları milletvekili arkadaşlarım, siyasi parti grupları
verdiler. Ben, öğrencilerimizden bu kürsüde konuşulanları iyi algılamalarını
diliyorum, bu fırsatı iyi değerlendirmelerini diliyorum. Zira bu tür
uygulamalar her ne kadar Türkiye'de rutin hâle gelmişse de dünyada yapılan
uygulamalar değildir, bundan sonra bu fırsat ellerine geçmeyebilir. Onun için,
yüzde 48 başarı değil, ben onlardan yüzde 100 başarı bekliyorum. Şahsım adına,
Adalet ve Kalkınma Partisi adına hepinize saygılar sunuyor, öğrencilerimize
başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Doğan. Madde üzerinde
soru-cevap işlemi yapacağız. Sayın Tütüncü,
buyurun efendim. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Hoşgörünüze sığınarak iki sorum var
Sayın Bakana. Birinci sorum az
önceki sorumla ilgili. Ben, Sayın Bakanın Millî Eğitim Komisyonunda dile
getirdiği bir konuyla ilgili içtenlikli bir soru sordum fakat Sayın Bakanın
vermiş olduğu yanıtı yadırgadığımı ifade etmeliyim. Sayın Bakan Anayasa
değişikliğini dile getirdiler ve Cumhuriyet Halk Partisini de suçlayarak bu
sorunun çözümünü, çözüm yolunu Cumhuriyet Halk Partisinin tıkadığını söylediler
ki yadırgadığımı ifade etmeliyim. Bakınız, Sayın
Başkan, planlama kökenli bir siyaset adamı olarak soruyorum: Sayın Bakanın bu
ifadesinden sonra, Sayın Bakanın burada Anayasa değişikliğine topu atmayıp
ciddi olarak kafasında ne varsa bu sorunun çözümüyle ilgili söylemesi lazım, bu
bir. İkincisi yarım
kalan sorumla ilgili, inşallah yarım kalmaz. “Devletin yurtlarında ne kadar
kapasite artırımı oldu?” dedim. Teşekkür ederim, yanıt verdi ama şunu
soracaktım: Ranza sisteminden tek yatak sistemine geçince acaba devletin
yurtlarında kalan insanların, çocuklarımızın sayısında bir azalma oldu mu? Asıl
bunu sormak istiyorum çünkü sıkıntılar var ve yine Hükûmetiniz
zamanında devlet yurtları dışında kalan, özel sektörün, vakıfların ya da
çeşitli cemaatlerin yurtlarındaki kapasite artışları nedir? Teşekkür ederim
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tütüncü. Buyurun Sayın
Bakanım. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Değerli Başkan, Sayın Tütüncü’nün
tabii birinci fıkradaki söyledikleri diyelim, bir yorumdu. Dolayısıyla, ona
vereceğim bir cevap yok ancak Sayın Tütüncü, Kredi ve Yurtlar Kurumunun
yurtlarında bir azalma olmamıştır, artma olmuştur. Türkiye’de özel yurt olarak
geçen yurtlardaki kapasite de yüzde 50’dir. Burada da bir artış söz konusu
değil. Eğer bundan endişe duyuyorsanız müsterih olabilirsiniz. Teşekkür ederim
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay. Sayın Altay,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Yükseköğretim Kanunu’nda bir değişiklik yaparak çeşitli
sebeplerle üniversitelerden ilişiği kesilmiş öğrencilerimize yeni bir fırsat
vereceğimiz kanunu görüşüyoruz. 3’üncü madde üzerinde CHP Grubu adına söz
aldım: “Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.” Bakanlar Kurulu kanunun
yürümesinden sorumludur yoksa üniversitelerin işlerine fazla karışmasın.
Anayasa’nın 130’uncu maddesinde Bakanlar Kurulunun bu konudaki görevi çok net
olarak belirlenmiştir. Konuşmama
geçmeden önce, gene Sayın Bakana bir anımsatma yapmak istiyorum. Son günlerde
gene Talim Terbiye Kurulunda, değişik hukuk dışı uygulamaların, yanlış
uygulamaların yapıldığına dair duyumlar, bilgiler ve hatta belgeler alıyoruz.
Eminim ve umarım ki Sayın Bakanın gelişmelerle ilgili çok bilgisi yoktur ama yapılan
yanlışlara ve hukuk dışı uygulamalara da bir an önce müdahale edeceğini,
bunlara göz yummayacağını umuyorum, ummak istiyorum. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Yükseköğretim Kanunu’nda, Parlamentomuz gelenek hâline
getirdi iki üç yılda bir değişiklik yaparak bir af sağlıyoruz. En son Şubat
2005’te gene burada böyle bir af kanunu çıkardık ve o zaman ben demiştim ki:
“Eğer erersek iki ya da üç yıl sonra böyle bir kanun gene çıkaracağız.” Şimdi,
öncelikle bilinmesini istiyoruz, arkadaşlarımız da müteaddit defalar
söylediler, bu af kanununu Parlamentomuz iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte
öğrencilerimize yeni bir fırsat vermek amacıyla çıkarıyoruz. Ancak yine
yineliyorum ki sistem böyle gittiği müddetçe, biz gene erersek -biz oluruz,
başkaları olur, bilmiyorum ama Parlamento ebediyete kadar yaşayacağı için
-buradaki milletvekillerimiz bu sistemle ilgili kalıcı, köklü bir çözüm
bulamamamız hâlinde en geç üç yıl sonra burada gene bir af kanunu görüşeceğiz.
Sorunun temeline, sorunun kaynağına inmekten âdeta çekiniyoruz. Çeşitli
vesilelerle söylüyoruz işte, başarısızlık, kendi isteği, devamsızlık, kayıt
yenilememe… Bunların hepsini toplayın, bir çizgi çekin altına, bir şey
söyleyin: Bunların, bu öğrencilerin okullarıyla ilişik kesmelerinin temelinde
yatan olay Türkiye’deki ekonomik çarpıklıktır ve mevcut yükseköğretim
sistemidir. Yani 12 Eylül 1980 darbesinin yarattığı sosyal, siyasal, kültürel
ve ekonomik tahribatla yüzleşmediğimiz müddetçe üç senede bir burada öğrenci
affı çıkarmak zorundayız ve gene aynı şekilde 6 Kasım 1981’de kurulan
Yükseköğretim Kurulunun yarattığı ve sürdürdüğü kaotik ortamı kaldırmadığımız
takdirde gene burada üç yıl sonra bir af çıkaracağız. Sayın
milletvekilleri, Komisyonda “Bu kanun kapsam itibarıyla 12 Eylül 1980 sonrasını
tümüyle kapsasın. Biz de biliyoruz ki o kadar geri gittiğimizde bu aftan
yararlanacak öğrenci sayısı belki 100 bile değil, belki 30-20 ama bunun özel
bir anlamı var.” dedik. Sonra şöyle bir uzlaşma sağladık: En azından 12
Eylülden bu yana hiç yararlanmamışlara, hiçbir şekilde çıkan aflardan
yararlanmamışlara bir olanağı bu kanun kapsamı içine soktuk. Şimdi, bu
Parlamentoda bir şeyin söylenmesi lazım. Bakın, dün, evvelsi gün, bu ülkenin bir şehrinde, ülkenin
Başbakanının ziyaretine de yakışmayacak olaylar gelişti. Bu ülkede elbette
Başbakan orada gidip başka konuşup, o sözleri unutup, buraya gelip Millî
Güvenlik Kurulunda ya da Bakanlar Kurulunda başka şeyler söylerse işte bu tür
tablolarla da maalesef karşılaşılabiliyor. O tablo, hepimizi milletçe üzen bir
tablodur. Ülkenin böyle bir hâl içine düşmesi, tablo içine düşmesi hepimizi
yaralar ve şimdi insanlarımız büyük bir tedirginlik içinde, huzursuzluk içinde.
Türkiye’nin geleceğine yönelik, üniter yapımızın
bütünlüğüne yönelik bir ciddi tehdit algılaması içinde insanlarımız. Toplumun
bu ruh hâline bir an önce son vermek zorundayız. Şimdi, bakın, bir
realitenin adını koymamız lazım. Bugün Türkiye’nin üç büyük belası vardır: Bu
belaların en büyüğü irtica belasıdır. İkinci en büyük belamız bölücü tehdittir
ve üçüncü en büyük belamız, eskiden enflasyon denilen şimdi ekonomik kriz
denilen beladır ve bu üç büyük belayı, üç büyük tehdidi, üç canavarı bu ülkenin
başına musallat eden de 12 Eylül 1980 darbesidir, darbecileridir. Bu üç belanın
miladı da bu tarihtir ve bu tarihten sonra Türkiye öğrenci afları çıkarmak
durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Yani, öğrencilerimizin okuldan ilişiklerinin
kesilmesinin tek sebebi bu tahribat sürecidir. Temeli de -gene söylüyorum-
ekonomiktir. Ankara’da günlük 1 YTL harcayarak bir yükseköğretim yapabilmek,
bir akademik süreç geçirebilmek mümkün müdür değerli arkadaşlarım? Günde 1 YTL
para bulamayan yükseköğrenim öğrencilerimize üç senede af çıkararak biz bu
meseleyi çözemeyiz. Hükûmet için, sosyal devlet için asli görev, parasız eğitim hakkıdır;
“Benim param yok.” diye beyan eden herkesin eğitim giderlerinin bilaistisna
tümünü karşılamaktır; buna ianesi, iaşesi dâhil. Buna çözüm bulmak zorundayız.
Anayasa’nın yükseköğrenimi düzenleyen 130’uncu maddesi bu konuda devletin
görevlerini açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. Bu işin üç ayağı var, Komisyonda da söyledim: Millî Eğitim Bakanlığı
birinci ayaktır. Olmasını hiç istemiyoruz ama Yükseköğretim Kurulu orada
duruyor, ikinci ayaktır. Gülmeyin, eskiden
de siz YÖK’le çok uğraşıyordunuz. Bakın,
yükseköğretimin ne kadar siyasallaşmaya açık olduğunun çok somut bir tablosudur
bu. Eskiden siz diyordunuz “YÖK Başkanı nerede?” diye. Biz artık demiyoruz,
vekili var diyoruz. İkinci ayağı
Yükseköğretim Kuruludur. Üçüncü ayağı Üniversitelerarası Kuruldur. Elbette ki
öğrencileri saymıyorum. Onlar meselenin sahibi zaten. Ama zannetmiyorum ki bu üç ayak bu konuda ciddi bir istişare içinde olabilememiştir. Değerli
arkadaşlar, bir arkadaşımız dedi ki “Bunu devretmememiz lazım, bu yetki bizde
olsun.” Niye olsun kardeşim? Af yetkisi niye Mecliste olsun? Anayasa Meclise
böyle bir görev de vermiş değildir. Yani üniversite senatosu ne işe yarar ya da
Üniversitelerarası Kurul ne işe yarar? Bırakalım bu işleri bunlara. “Üniversite
atıyor.” E, sen o çocuğu öyle bir hâle sokuyorsun ki o çocuk orada okuyamıyor.
Üniversite de bu çocuğa, yasal çerçeve içinde “Senin şimdilik
ilişiğini kesiyorum.” diyor. Düzeltelim bu işi. Her sene bu koridorlarda bu
çocukları görmek… Yani bu çocukların durumuna üzülmemek mümkün mü? Şimdi, biz inanç
tacirlerine, naylon fatura sanığı siyasetçilere, imar yolsuzluğuna bulaşmış
yerel yöneticilere, hayalî ihracatçılara ve dokunulmazlık zırhına bürünmüşlere
bir tolerans göstereceğiz ama ekonomik çarpıklığın ve yükseköğretim sisteminin
kurbanı olan sevgili gençlere bunu esirgeyeceğiz. Bu olabilemez!
Elbette, bunu sağlayacağız. Parlamento bilmektedir ki bu gençler sistemin
kurbanıdır. Gençlerimize elbette bir yeni fırsat veriyoruz ama bu fırsat değil
aslında. “Hadi bakalım, girin, kayıt yaptırın; gene açlık içinde, gene
imkânsızlık içinde, gene sefalet içinde bu kavgaya, bu yaşam mücadelesine devam
edin.” Yanlıştır, doğru değildir. Şimdi,
üniversitelerimizin Anayasa ve Yükseköğretim Kanunu’yla verilen görevleri ifa
edecek gücü olmalıdır. Kamu kaynaklarında öğrenci başına ayrılan pay -Avrupa
Birliğini söylemiyorum- dünya standartlarının yarısının altındadır. Yani
dünyanın en geri ülkelerinin de içinde olduğu bir istatistikte Türkiye’nin
tablosu dünya ortalamasında yüzde 50’nin altındadır. Buna “Dünyanın en büyük on
yedinci ekonomisiyiz.” diye hava atan Hükûmet yöneticilerinin bir
cevap vermesi lazım. Hacmen en büyük on altıncı
ekonomisin ama üniversitene ve öğrencine ayırdığın kaynak bakımından dünyanın
en geri ülkeleriyle aynı hizadasın. Bu olabilemez! (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Altay, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, üç mesaj vererek tamamlamak istiyorum: Değerli öğretim
üyeleri, her ne kadar yükseköğrenim de olsa, öğrencilerinizin Türk toplumunun
karakteristik özelliğine de dayalı olarak ilgi ve şefkate muhtaç olduklarını
unutmayın. Aftan yararlanacak öğrencilerimize biraz daha şefkatli davranın. Değerli anne ve
babalar, çocuklarınızı bir yükseköğretim programına yerleştirdikten sonra da
onlarla olan iletişiminizi lütfen koparmayın; aksine ilköğretim okuluna giden
öğrencilerden, çocuklarınızdan daha çok yükseköğretim programına
yerleştirdiğiniz çocuklarınızla iletişim içinde olun. Sevgili
öğrenciler, bu af kanunu sizin geleceğinizi yeniden şekillendirebilmeniz için
Türkiye Büyük Millet Meclisince sağlanmış bir fırsattır. Yükseköğretim yapan ve
ülkenin geleceği olan sizlerin birinci önceliği, okulunuzdaki akademik süreci
tam bir disiplin içinde
tamamlamaktır. Hayırlı olsun. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Altay. Şahsı adına
Kocaeli Milletvekili Fikri Işık. Sayın Işık,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda değişiklik öngören ve
kamuoyunda öğrenci affı olarak adlandırılan Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, 22 Temmuz
seçimlerinin hemen ardından çok yoğun bir şekilde, özellikle Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi olmamız hasebiyle de öğrenci affı
noktasında çok yoğun talepler geldi, çok ciddi mesajlar geldi, e-mail’ler
geldi, mektuplar geldi. Sokakta, seçim bölgemizde, diğer bölgelerde gezerken
insanlarımızdan “Yahu, bu konuda bir fırsat daha veremez misiniz?” noktasında
talepler geldi. Muhalefet partilerimiz önerilerde bulundular ve sonunda Hükûmetimiz bu konuyu gündemine aldı ve Bakanlar Kurulundan
-memnuniyetle ifade edeyim ki- çerçevesi çok iyi çizilmiş, çok iyi hazırlanmış
bir tasarı Komisyon gündemimize geldi. Ben emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Komisyon
gündeminde yine milletvekili arkadaşlarımızın, grubu bulunan tüm partilere
mensup ve bireysel olarak milletvekilli arkadaşlarımızın da teklifleri geldi ve
çok verimli bir çalışmanın sonucunda
-zannediyorum- kamuoyunu çok büyük ölçüde tatmin eden bir komisyon
raporu Genel Kurula geldi ve dün ve bugün, özellikle bugün bu görüşmeleri
tamamladık, tamamlıyoruz; son maddeden sonra inşallah bu kanun çıkacak ve pek
çok öğrencimiz, sevgili öğrencimiz bundan faydalanacak. Tabii, bunun bir
fırsat olduğunu öğrencilerimize hatırlatmak isterim. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, her ne sebeple olursa olsun öğrenim hakkını tamamlayamamış veya
öğrenimini ikmal edememiş öğrencilerimize yeni bir fırsat sunuyor. Burada
95’ten sonra aftan yararlansa dahi tekrar başvuru hakkı, 80’den 95’e kadar da
daha önce aftan yararlanmamış olması kaydıyla yeni bir fırsat daha veriliyor. Ben ümit ediyorum,
değerli öğrencilerimiz bu fırsatı en güzel şekilde değerlendirir ve topluma
karşı sorumluluk üstlenmede gerekeni en güzel şekilde yerine getirirler. Ben, bu kanunun
yasalaşmasında emeği geçen herkese, başta Millî Eğitim Bakanımıza ve
Başbakanımıza olmak üzere teşekkür ediyorum. Kanunun öğrencilerimize, öğretim
üyelerimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik. Sayın Bakanım,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak katkısı
olan, gerek eleştirileriyle, dikkatleriyle bizlere destek olan tüm milletvekili
arkadaşlarıma öncelikle teşekkür ediyorum. Malumunuz, bu,
uzun zamandır toplumun gündeminde olan, en azından bir grup öğrencimizin
gündeminde olan veya öğrencilikle ilişkisi kesilmiş olan gencimizin gündeminde
olan bir meseledir. Bu yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine getirerek
böyle bir problemi ortadan kaldırıyoruz. Öncelikle, hazırladığımız tasarı
taslağını bir tasarıya dönüştüren Bakanlar Kuruluna, Meclise sevk eden Sayın Başbakanımıza
ve Millî Eğitim Komisyonuna, Komisyon üyelerine ve burada tüm siyasi partilerin
değerli temsilcilerine, milletvekillerimize, bu aşamada, her aşamada
katkılarından dolayı çok çok teşekkür ediyorum. İyi
bir çalışma oldu ve bu çalışmanın aşağı yukarı sonuna geldik. Bir konuşmacı
arkadaşımız var, ondan sonra da ümit ediyorum ki sizlerin değerli oylarıyla bu
yasalaşacaktır. Ben bunun hayırlı olmasını diliyorum. Bazı
arkadaşlarımın “Niye 1980’den bu yana kapsamadı?” şeklinde bazı eleştirileri
oldu veya talepleri oldu. Komisyon üyesi olan arkadaşlarım bilirler ama
Komisyonda olmayanları bilgilendirmek için söylüyorum: Değerli arkadaşlarım,
son yirmi sekiz yılda hatta yirmi beş yılda -çünkü ilki 1983’te çıkmış- on
ikinci öğrenci affını çıkarıyoruz Türkiye Büyük Millet Meclisinden. Bu,
yaklaşık iki yılda bir -üç yılda bir değil- af çıktığı anlamına gelir. Bundan
önce çıkmış olan 11 affın 7’si
-sonuncusu da 2000’de olmak üzere- 1980’den yasanın çıktığı tarihe kadar
bütün öğrencilikle ilişkisi kesilmiş olan gençleri kapsamıştır. Yani bundan
önceki 11’in 7’si zaten böyle bir işlev görmüştür. Bunu tekrar 1980’e taşımanın
çok anlamlı olmadığını düşündük. Hesap kitap yapıldı. Ama Komisyonda
arkadaşlarla, yine müşterek bir önergeyle Hükûmet
tasarısında 2000 olmasına rağmen 1995’e çekilmesi teklif edildi. Burada da
mantıklı bir taraf vardı. Çünkü son olarak özellikle GATA’daki
öğrencilerle ilgili olarak, harp okullarındaki öğrencilerle ilgili olarak son
af 1995 yılında çıkmış. 95 yılından sonrası dâhil olduğu zaman gerek harp
okullarını gerek GATA’yı gerekse diğer bütün sivil
üniversitelerden mezun olacak öğrencilerimizi kapsayacak şekilde bir af
çıkarmış olacağız. Ama 1980’den bu yana eğer bir öğrencinin üniversiteyle
ilişiği kesilmişse -bu ön lisans, lisans ve lisansüstü olabilir- eğer bu
hakkını hiç kullanmamışsa onları da kapsamın içerisine alarak böylelikle
meseleyi büyük çapta hallettiğimizi düşünüyorum. Şu anda Genel
Kurulda yaptığımız müzakereler sonucunda, Komisyonda olmayan Polis Akademisini
de buna dâhil etmiş bulunuyoruz. Yine Komisyonda sadece Gevher Nesibe Sağlık
Eğitim Enstitüsü dâhilken, Gevher Nesibe sadece bir kuruluşa meseleyi
hasrettiği için, burada bütün sağlık eğitim enstitüleri kapsama alınmıştır.
Böylelikle, eksiklik görülen bazı konular da Genel Kurulun inisiyatifiyle
düzeltilmiştir. Bunun hayırlı olmasını diliyorum, bir kez daha ifade ediyorum. Tabii, değerli
arkadaşlar, şunun da altını çizmem gerekiyor: Başından söyledim, tüm katkısı
olan herkese teşekkür ediyorum; konsensüsle,
mutabakatla çıkmış olan bir kanundur. Ancak, tabii,
zaten biz böyle bir problemi gördüğümüz için, toplumun önünde böyle bir mesele
olduğu için bu gündeme getirilmiştir. Eğer Millî Eğitim Bakanlığı böyle bir
hazırlık yapıp bunu Hükûmetin gündemine götürmezse, Hükûmet bu meseleyi sahiplenmezse, bu Bakanlar Kurulundan
çıkan bir tasarı olmazsa, bunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme ve
kanunlaşma şansının ne olduğunu hepiniz çok daha iyi biliyorsunuz, böyle bir
şansının olmadığını biliyorsunuz. Dolayısıyla, burada gerek Hükûmet,
Hükûmetin içinden çıktığı iktidar partisinin gerekse
muhalefet partilerinin bu manada katkıları olmuştur, teşekkür ediyorum. Şimdi, bütün
başarısız olan öğrencileri “kader kurbanları” veya “sistem kurbanları” olarak
nitelendirmek de arkadaşlar, kesinlikle popülist bir
yaklaşımdır. ENGİN ALTAY
(Sinop) – Bütün değil, çoğunluğu… MİLLİ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir eğitimci olarak söylüyorum, üniversiteden
gelen bir arkadaşınız olarak söylüyorum: Başarısızlığın tek sebebi değerli arkadaşlar
ekonomik değildir. Hali vakti yerinde olan, yediği önünde yemediği arkasında
olan birçok insanın da başarısız olabileceğini, olduğunu biliyoruz.
Disiplinsizlik sebebiyle üniversitelerle ilişiği kesilen insanların olduğunu
biliyoruz. İsteksizlik sebebiyle atılanları biliyoruz veya yanlış tercih
yaptığı için gittiği fakülteye, bölüme ısınmadığı için başarısız olan gençler
olduğunu biliyoruz. Şüphesiz ki sebeplerden birisi de ekonomiktir, bunu yabana
atmamız mümkün değildir. Dolayısıyla, ben
bir daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne bir af yasa tasarısı gelmesin,
ben de bunu temenni ederim. Daha önce çıkan aflarda da hep bunu söyledik. “Son
olarak 2005’te çıkardık.” diyorsunuz. Ben özellikle
Anayasa değişikliğinden söz ederken Sayın Tütüncü buna itiraz etmişti. Değerli
arkadaşlar, YÖK Yasası’nı değiştirmemiz gerekiyor. 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu Türkiye’ye uyan bir elbise değildir; yüz otuz üniversitenin ihtiyacını
karşılayabilecek bir kanun değildir. Bunu değiştirmemiz gerekiyor. Bunu değiştirebilmemiz
için de, köklü bir reform yapabilmemiz için de Anayasa’nın 130 ve 131’inci
maddelerinin değiştirilmesi gerekiyor. Eğer muhalefet
partisi, ana muhalefet partisi, diğer muhalefet partileri “Biz buna varız.”
Diyorsa… İşte… Meclis Başkanımız dedi ki “Anayasa’yı değiştirelim. Buyurun bir
uzlaşma komisyonu oluşturalım. Üstelik her siyasi partinin temsil gücü
nispetinde değil, grubu olan her partiden, 20 üyesi olan partiden de 2 kişi,
340 milletvekili olan partiden de 2 üye alalım.” ama ana muhalefet partisi buna
da muhalefet etti. O takdir tabii ki sizlere aittir ama Anayasa değişikliği
yapılmadan yapılacak olan, hazırlanacak olan bir YÖK yasa tasarısının pansuman
tedbir olacağını, bir restorasyon olacağını ama asla
bir reform olmayacağını bir kez daha huzurunuzda ifade etmek isterim. Değerli
arkadaşlar, bakın burada hepimiz şunu söyledik: “Öğrenci affıyla ilgili olarak
bütün gruplar anlaşmış, uzlaşmış bulunuyoruz. Burada kimse, efendim, günlük
siyaset yapmaya kalkışmasın.” dedik ve şu saate kadar da böyle geldik ama bazı
arkadaşlarımın ifadeleri inciticidir. Bir milletvekilimiz diyor ki “Sayın
Başbakan diyor ki ‘Ben yüzde 47 oy aldım, kimsenin aklına ihtiyacım yok.
Başkasının aklı gerekmez.’ Bizi dinlemiyor.” Churchill’in bir
lafı var değerli arkadaşlarım, der ki “Akıllı insanlar kendi akıllarını iyi
kullanırlar. Daha akıllı insanlar başkalarının aklından da yararlanırlar.”
Makul, meşru ve mantıklı olması kaydıyla, biz muhalefetin getireceği önerilere
her zaman açığız. Nitekim bakın gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda sizin
öneriniz olan, sizin tarafınızdan getirilen bizim de kabul ettiğimiz, bizden
gelen sizin kabul ettiğiniz birçok şey oldu. Demek ki bu olabiliyor. Böyle bir
tavır kesinlikle söz konusu değil. Diğer taraftan,
yine bir değerli milletvekillimiz “Sayın Başbakan Diyarbakır’a gider başka
söylerse, Bakanlar Kuruluna başka, Millî Güvenlik Kuruluna başka söylerse…”
gibi bir ifade kullandı. Değerli
arkadaşlar, bu ifadeyi de kesinlikle reddediyorum. Sayın Başbakanla 2005’te ben
Diyarbakır’daydım. Sayın Başbakan, o gün neyi dediyse bugün yine aynı şeyi
söylemektedir; Millî Güvenlik Kurulunda da aynı şeyi söylemektedir, Bakanlar
Kurulunda da, kamuoyunun önünde de aynı şeyi söylemektedir. Şunun altını
özellikle çizmek istiyorum: Sayın Başbakanın konuştuğu dili, Sayın Başbakanın
mesajlarını doğu ve güneydoğudaki halkımız çok iyi anlıyor ve algılıyor ki
bakın doğu ve güneydoğu vilayetlerinin oy ortalaması AK PARTİ’nin
Türkiye’de aldığı oy ortalamasının 6-7 puan üzerindedir, yüzde 53,5; yüzde 54’tür.
Doğu ve güneydoğu insanı Sayın Başbakanın ne dediğini çok iyi biliyor ve çok
iyi algılıyor. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Onun için sokaklarda taş atmaya başladılar! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Başbakan Diyarbakır’a da gitti, daha iki
gün önce beraberdik. Bakın, cumartesi günü Sayın Başbakan Tunceli’de olacak,
Elâzığ’daydı, 1 Kasımda Van’da olacak, 2 Kasımda da Hakkâri’de olacak. Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakan buralardadır da siz nerelerdesiniz onu söyleyin
lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Bakan, sakin sakin bitiriyoruz
germeyin, germeyin… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bazı milletvekili arkadaşlarım da
söylediler. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sebebiyet vermeyin… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, ben söylenenlere cevap veriyorum Sayın Okay. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Uzlaşalım diyorsunuz, geliyorsunuz burada… Yakışmaz! BAŞKAN – Sayın
Bakanım konuşmanızı tamamlayınız, zamanınız doldu. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ama Mehmet Bey, bakın, bakın yüzde… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Neyi arıyorsunuz, neyi arıyorsunuz? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şunu arıyoruz... MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başbakan kendini Diyarbakır’da koruyabildi mi? Taş atılmasını
önleyebildi mi? Yakışmaz! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Başbakan kendisini de koruyabildi.
Herkes… BAŞKAN – Sayın
Şandır… Sayın Bakanım… MİLLÎ EĞİTİM BAKANI
HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Başbakanın bulunduğu yerde kimse taş
atmamıştır. Sayın Başbakan üniversitenin açılışına gitmiştir. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ne fark eder, devletin polisine taş atıyor, askerine taş atıyor, ne
fark eder? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başbakanınızın sizin övmenize ihtiyacı yok. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Lüzumsuz şeyler bunlar, ne gerek var; anlaştık, uzlaştık, af
çıkartıyoruz. Neyi övüyorsunuz? BAŞKAN – Sayın
Bakanım konuşmanızı tamamlayınız. Arkadaşlar
lütfen… Sayın Korkmaz…
Sayın Şandır… Sayın Bakanım
lütfen konuşmanızı tamamlayınız. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, Değerli Milletvekilim, Sayın Grup
Başkan Vekili sizin milletvekiliniz gelip de burada benim Başbakanıma hak
etmediği bir eleştiriyi yönelttiği zaman… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başbakanınız “Sizi muhatap almıyorum.” diyen değil mi? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ben bir hükûmet
mensubu olarak Başbakanımın burada olmadığı ortamda gerekli cevabı veririm. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, konumuz bu mu? BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız. Arkadaşlar
lütfen… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başbakan “Sizi muhatap almıyorum.” diyen değil midir? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Peki, Sayın Milletvekili “Yüzde 47 oy
aldınız.” dediği zaman konumuz o muydu Sayın Şandır? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, yani şu: Sayın Başbakan değil mi “Muhatap almıyorum.”
diyen? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Öyle şey olur mu? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bunu mu konuşalım şimdi? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır efendim, hayır. BAŞKAN – Sayın
Bakanım konuşmanızı tamamlayınız lütfen. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bitiriyorum. Değerli
arkadaşlar, birçok milletvekili arkadaşımız da… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Böyle bir şey yok ya! Uzlaşmaya değmez bir grupsunuz ya! Neyi
uzlaşacağız sizinle? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Lütfen… BAŞKAN – Lütfen…
Sayın Şandır, lütfen… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Böyle şey mi olur ya! MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – E, o sizin tercihinizdir Sayın
Şandır, uzlaşmazsanız uzlaşmayın. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın milletvekillerinin konuşmalarına Sayın Bakan da cevap
verecek. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yani bu kadarına bile tahammülünüz yok Sayın Bakan! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu kadar eleştiriye bile tahammülünüz yok! MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kafa mı buluyorsunuz milletle? BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Çalışmamızı tamamlayalım, lütfen… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hem uzlaştık diye teşekkür ediyorsunuz hem geri dönüp hakaret
ediyorsunuz. Yok böyle bir şey! MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır. Eleştirme hakkı sizin
tekelinizde değil ki ya! MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, eleştiri meselesi değil. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Muhalefet eleştirilmez diye bir
şey yok ki arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz Hükûmeti
eleştirirseniz… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Alkışlayın arkadaşlar, Meclisi istediğiniz gibi kendiniz yönetin.
Böyle bir şey yok! Ayıp denen bir şey var! S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu kadar katkı arasında bula bula bunu mu
buldunuz? BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim, lütfen. Buyurun. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Peki. Değerli
arkadaşlar, birçok milletvekili arkadaşım da söyledi, burada öğrenci
arkadaşlarımıza da düşen bir görev var. Türkiye Büyük Millet Meclisi… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ya, vazgeçin bu işlerden. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, Türkiye Büyük Millet
Meclisi iradesiyle, Hükûmetiyle, muhalefetiyle
öğrencilere bir hak vermiştir, bir fırsat tanımıştır. Bu fırsatı iyi
kullanmaları gerekmektedir. Bakın, daha önce 160 bin küsur öğrenci müracaat
ettiği hâlde başarı yüzde 48’de kalmıştır ve hiç müracaat etmeyenler de
olmuştur. Dolayısıyla, bütün müracaat edecek olan, bu haktan yararlanacak olan
öğrencilerimizin meseleyi sıkı tutmaları ve kendilerine verilmiş olan bu
fırsatın kıymetini bilmesi gerekiyor. Biz onlara da özellikle bunu söylüyoruz. Sayın Serter de ifade etti. Bu, tabii ki üniversite
yönetimlerine, öğretim üyelerimize, şüphesiz ki öğrenci işleri daire
başkanlıklarına, oralarda çalışan memurlara büyük bir görev yüklemektedir.
Onların elbette iş kapasitesi artacaktır, ekstra mesai harcamaları
gerekmektedir. Ama bizim şiarımız şudur: Atatürk’ün dediği gibi “Eğitimde feda
edilecek tek fert bile yoktur.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Bu çocuklarımızın
istikballeri için, Türkiye'nin istikbali için, onların bu memlekette daha iyi
tahsil yapmış, daha iyi ekonomik konuma sahip insanlar olabilmeleri için
öğretim üyelerimizin ve üniversitelerimizin de bu fedakârlığı yapacağından
eminiz. Şüphesiz ki sıkıntılar olabilir, fiziki altyapı sıkıntısı olabilir,
teknolojik altyapıda, laboratuvarda sıkıntılar
olabilir. Ama kesinlikle üniversitelerimizin bu problemlerin de üstesinden
geleceğine inanıyorum. Değerli
milletvekilleri, bir şeyi daha söyleyerek bitirmek istiyorum. Kredi Yurtlar
Kurumunun 2003 yılındaki bütçesi, değerli arkadaşlarım, 491 trilyon Türk
lirasıdır. 2008 bütçesi ise 2 katrilyon 30 trilyon Türk lirasıdır. Şimdi,
burada meydana gelen artışı sizin takdirlerinize arz ediyorum. Bu gençlik için
harcanmış olan bir paradır ve biz yükseköğretim gençliği için hiçbir
fedakârlıktan kesinlikle kaçınmıyoruz, bundan sonra da kaçınmayacağız. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tamam arkadaş yahu! Sayın Başkan,
böyle bir usul var mı? BAŞKAN – Sayın
Bakan, ben sözünüzü kesmek istemiyorum fakat 5’inci defadır uzatıyorum. Lütfen, istirham
ediyorum tamamlayın konuşmanızı. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bundan önceki YÖK yönetiminin açıkladığı
rakamı söylüyorum: 2002 yılında bir üniversite öğrencisine harcanan para 1.463
dolardır arkadaşlar. 2007 yılı sonu itibarıyla söylüyorum, 4 bin küsur doların
üzerine çıkmıştır. Bakın, Türk lirası bazında değil dolar bazında söylüyorum. Her şey sütliman
değil, her şey gül gülistan değil, birçok problemimiz var, üniversitelerimizin
ve diğer kurumlarımızın birçok problemi var ama üniversitelerimizin,
gençliğimizin ve kamu çalışanlarımızın ihtiyaçlarıyla memleketin imkânlarını
örtüştürmek zorundayız ve bu konuda da Hükûmetimiz
elinden geleni yapıyor. Ben, tekrar,
katkısı için bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bu kanun
tasarısının hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kabul etmiyoruz teşekkürünü! S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Size ancak böyle bir teşekkür yakışırdı! BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Şahsı adına
Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz. Buyurun Sayın İnceöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İLKNUR İNCEÖZ
(Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü
maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanımızın da biraz önce arz ettiği üzere, 1983’ten
itibaren neredeyse 11 defa af çıkarılmış ve bu 12’nci aftır. İki yılda bir bu
yüce Meclis af çıkarmıştır. Ben, buradan
değerli öğrencilerimize, aftan yararlanacak öğrencilerimize sesleniyorum: Bir
daha yüce Meclisin önüne af gündemi gelmemek üzere kendilerine başarılar
diliyorum ve bu tasarının hazırlanmasında, başta Sayın Bakanımız olmak üzere,
emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Tasarının, yüce
milletimize, aftan yararlanacak öğrencilere hayırlı, uğurlu olmasını temenni
ediyor ve burada, bize tasarının mutabakatla geçmesinde katkı veren tüm siyasi
partilere teşekkür ediyor, yüce heyetinizi bu vesileyle tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Buyurun Sayın
Tütüncü. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ne yazık ki Sayın
Bakanımız konuşmasında yine benim soruma -sözümü, benim ismimi zikrettiği için
söylemek durumundayım- yanıt vermedi ama olsun, daha geniş bir boyutta yanıt
alacağımı sanıyorum. Teşekkür ediyorum
kendisine. Efendim şöyle:
“Geçmiş dönemlerde 11 kez yapıldı bu öğrenci affı, 12’nciyi yapıyoruz.” dedik.
Geçmiş dönemde şunu gözlemledik: Bu afların toplum üzerine, eğitim-öğretim
sistemi üzerine nasıl olumlu ya da olumsuz etkileri olduğu hiç düşünülmeden
yapıldı. Acaba, bu yasa tasarısında böyle bir bilimsel, ileriye dönük çalışma
yapıldı mı? Yani, öğrenci affıyla ilgili düzenlemeler bilimsel bir
değerlendirme sürecine ileriye dönük oturtuldu mu? Eğer böyle bir şey varsa
Sayın Bakanın bizi bilgilendirmesini rica ediyorum. Teşekkür ederim
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü. Sayın Altay. ENGİN ALTAY (Sinop)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim
parlamenterlik hayatımda Meclis kürsüsünde söyleyip de ispatlanamamış bir tane
iddiam olmaz. Benim kürsüde söylemek istediğim, iki gün önce yaşanan tablodan
duyduğum üzüntüden bahisle, Başbakanın 2005’te, gidip orada “demokratik çözüm”,
“Büyük devletler de hata yapar, özür dilenebilir.”, “diyalog”, “yeni açılım” ifadelerini
kullandığıdır. Sayın Bakana
aracılığınızla tekrar soruyorum: Başbakan 2005’te böyle ifadeler kullandı mı
kullanmadı mı? Bunu kullandıysa -ki kullandı- tam bir gün sonra, 2005’te o sözü söyledikten tam
bir gün sonra Ankara’da Millî Güvenlik Kurulu toplantısından şöyle bir karar
çıktı mı çıkmadı mı: “Bugüne kadar nasıl yapıldıysa da bundan sonra da böyle
devam edecektir.” denildi mi denilmedi mi? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
gündem af ve öğrenciler olunca bir konuyu daha dile getirmek istedim. Öğrenim süreleri
boyunca herhangi bir nedenle disiplin cezası almış olan öğrencilerin bu
cezalarının yok edilmesine ya da kaldırılmasına yönelik bir sicil affı
düşünüyor musunuz? Bu konudaki düşünceniz nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan,
bugün bir önergeyle TSK ve polis akademileriyle ilgili bir genişletme sağlandı lisans
öğrencileri için ancak askerî okullarda okuyup başarılı insanlar son sınıfa
geliyor “Ailenin, ikinci, üçüncü derecesinde, fişli birisi var.” diye son
dakikada okuldan kaydı siliniyor. Yani cezaların kişiselliği prensibine aykırı
olarak okuldan kaydı siliniyor. Diyelim, 12 Eylül öncesi bir
dernek üyesi, sağ sol önemli değil, ama bir kaydı çıkıyor ve tam da mezun
olacağı zaman hem ilişiği kesiliyor hem ödenen borç geri alınıyor hem toplumda
öyle bir zor durumda bırakılıyor ki o insanlar -ki, kendilerinden
kaynaklanmayan bir nedenle- lekeli bir durumda bırakılıyor, sanki suç işlemiş
gibi. Şimdi, bu
yönetmelik hâlâ yürürlükte. Bunun değiştirilmesi
için bir çaba var mı? BAŞKAN – Sayın
Bakanım, buyurun. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Tütüncü “Çıkan afların toplumda olumlu veya olumsuz etkileriyle ilgili yapılmış
bir bilimsel çalışma var mıdır?” şeklinde bir soru sordu. Millî Eğitim
Bakanlığı bu tür çalışmaları yaparken sadece kendi bünyesindeki uzmanlardan
değil, üniversitelerdeki akademisyenlerden de yararlanmaktadır. Bütün bu
analizler yapılarak bu tasarılar hazırlanmaktadır. Şüphesiz ki okuldan kaydı
silinen, üniversiteyle ilişiği kesilen, şu veya bu sebepten dolayı kesilen
öğrencilerin hayatında travmatik etkiler olmaktadır.
Her hâlükârda, şüphesiz ki yapılan her işin bir olumlu, bir olumsuz tarafı
vardır ama olumlu taraflar olumsuz tarafları eğer bastırıyorsa, daha galipse
bunu insanlar ve kişiler lehine gerçekleştirmek durumundayız hukuk devletinde. Sayın Altay’ın
2005’te Sayın Başbakanın konuşması ile ilgili söyledikleriyle ilgili ikinci bir
polemiğe girmeyeceğim. Sayın Başbakanın 2005’te
Diyarbakır’da söyledikleri bellidir, bütün metin olarak bellidir. Sayın
Başbakanın Başbakanlığı süresince veya Parti Genel Başkanlığı süresince bütün
yaptıkları konuşmalar kamuoyunun gündemindedir. Eğer bu anlamda bildiğiniz bir
çelişki varsa bunu her platformda ifade etme hakkına sahipsiniz. Disiplin
suçlarının affedilmesiyle ilgili, yani üniversite öğrencisi üniversiteden
atılmamış ama disiplin suçlarının affıyla ilgili şu anda zaten bu kapsamda
böyle bir şey yok, şu anda gündemde böyle bir mesele yok. Bu, sonra, üzerinde
eğer haklı bir zemine dayanıyorsa konuşulabilecek bir meseledir. Askerî okullardan
kaydı silinen öğrencilerle ilgili malumunuz harp okulları dâhil olmak üzere,
GATA dâhil olmak üzere bu okullarla her ne sebeple olursa olsun ilişiği
kesilenler de bu kapsama alınmıştır. Dolayısıyla ben meselenin bu anlamda
çözüldüğü kanaatindeyim ama “Niçin atılmıştır?” meselesi şüphesiz ki
sorgulanabilecek bir meseledir. Meslek hayatında da askerler ihraç
edilmektedir, YAŞ kararlarıyla ihraç edilmektedir. Bunlar da bu toplumun
gündeminde olan bir tartışmadır. Mutlaka yargı denetimine tabi olması talep
edilmektedir. Ben de şahsen bu talebe katılıyorum. Arz ederim Sayın
Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Sayın
milletvekilleri, 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Bu Kanun
kapsamından faydalanacak olan öğrencilerimize, onların ailelerine ve üniversite
camiamıza barış, huzur ve hayırlar getirmesini diliyorum. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 19.05 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 19.19 BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum. Kanun tasarı ve
tekliflerini görüşmeye devam edeceğiz. 3’üncü sırada yer
alan Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 3.-
Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/605) (S. Sayısı: 275) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Komisyon Raporu
275 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan, AK PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan; şahısları adına Kocaeli
Milletvekili Cumali Durmuş ve Konya Milletvekili
Hasan Anğı’nın söz talepleri vardır. İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi’ye aittir. Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere söz aldım. Sözlerime başlarken sizleri saygıyla selamlıyorum. Tasarı, 3218
sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik yapılmasını
düzenlemektedir. Yine serbest bölgelere yönelik olarak tasarı Gümrük Kanunu’na
da bir madde ilavesini öngörmektedir. Hem tasarıyla
Serbest Bölgeler Kanunu’nda yapılmak istenen değişikler hem de bu değişikliklere
ilişkin görüşlerimizin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Serbest Bölgeler
Kanunu üzerinde çok kısaca durmak istiyorum. 3218 sayılı
Serbest Bölgeler Kanunu 1985 yılında kabul edilmiştir. Yani yaklaşık yirmi üç
yıldır yürürlükte olan bir kanunda yapılacak olan değişikliği görüşüyoruz.
Ancak Türkiye'nin serbest bölgeler konusundaki ilk düzenlemesi 1985 yılında
kabul edilmiş olan 3218 sayılı Kanun değildir, tarihi çok eskidir. Cumhuriyetin
ilk yıllarında, 1927 yılında yürürlüğe girmiş olan Serbest Mıntıka Kanunu
Türkiye Cumhuriyeti’nin serbest bölge konusundaki ilk düzenlemesidir. O
yıllarda ekonomide tasarrufun hiç olmayışı o dönemin yöneticilerini kaynak
aramaya itmiş ve serbest bölgenin bir çözüm olacağı düşüncesiyle 1927 yılında
böyle bir kanun kabul edilmiştir. Aynı yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin sanayinin
teşviki amacıyla Teşvik-i Sanayi Kanunu’nu da kabul ettiğini hatırlayalım. O
Kanun bugünkü teşvik düzenlemeleriyle boy ölçüşebilecek ölçüde ciddi, kapsamlı
düzenlemelere sahiptir. Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin 1927 yılındaki Serbest Bölge Kanununu kabulünden sonraki ikinci
düzenlemesi, 1946 yılında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra halı ve kilim
ihracındaki potansiyelimizi değerlendirmek amacıyla İstanbul Eminönü’nde
kurulmak istenen bir serbest bölgeyle ilgilidir. Yine üçüncü
düzenleme, 1953 yılında kabul edilmiş olan Serbest Bölgeler Kanunu’dur. 1953
yılındaki düzenleme 1985 yılına kadar yürürlükte kalmış ve 1985 yılında şimdi
değişiklik yapılmasını görüştüğümüz 3218 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. 1985 yılına kadar
üç yasa kabul edilmiş olmakla birlikte, 1985 öncesinde ciddi bir serbest bölge
uygulamasından söz etmek mümkün değildir. Bu konudaki ilk ciddi uygulamalar
1985 yılından sonra Türkiye'nin gündemine gelmiştir. Yani Türkiye’deki ciddi
serbest bölge uygulamasının başlangıcını 1985 yılı olarak almak yanlış olmaz.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de yirmi tane serbest bölge faaliyettedir. Serbest
bölgelerin 1985 yılında 3218 sayılı Yasa’yla kurulması planlanırken şu anlayış
hâkimdi, şu gerekçelerle serbest bölgeler kurulmuştu: Birinci amaç,
ihracat için yatırım ve üretimi artırmaktır. Yine ekonomide kaynakların kıt
olması nedeniyle buraya özellikle yabancı sermayenin gelmesi amaçlanmış ve
burada yapılacak yatırım ve üretim faaliyetiyle Türkiye ihracat yapacak ve
böylece ekonomimizin potansiyeli artacaktı. Birinci amaç yatırım ve üretimi
artırmak ama ihracat için. Yine Kanun’un
1’inci maddesinde sayılan ikinci amaç, yabancı sermaye ve teknoloji girişini
hızlandırmaktır. Bu da bu Kanun’un ikinci amacıdır. Ekonominin girdi
ihtiyacını ucuz ve düzenli bir şekilde temin etmek serbest bölgelerin
Türkiye’de faaliyete geçirilmesinin üçüncü amacıdır. Serbest bölgeler aynı
zamanda bir depolama işlevi gören yerlerdir. Bir yanda gümrük vergisine tabi
birçok ürünü, birçok girdiyi ithal etmek işletmelerin üzerinde yük
oluşturabilir. O nedenle, serbest bölgeye vergisiz olarak ithal edip orada
depolayıp içeride ekonominin ihtiyacına göre bu girdiyi içeriye ithal etmek
daha mantıklıdır. Dolayısıyla bir depo vazifesi gören bir yerdir serbest
bölgeler aynı zamanda. Dördüncü amaç da
dış ticaret ve finansman imkânlarından daha çok yararlanmaktır. Bu dört amaçla
serbest bölgeler oluşturulmuştur ve bunun için 3218 sayılı Kanun çok ciddi
teşvikler vermiştir. Bu teşvikler vergi teşvikleridir değerli arkadaşlar.
Serbest bölgeler, zaten mahiyeti itibarıyla bir ülkenin siyasi sınırları içinde
olmakla birlikte, vergi, gümrük ve kambiyo muameleleri yönünden gümrük bölgesi
dışında sayılan yerlerdir. Bu mevzuat, vergi, gümrük ve kambiyo mevzuatı kısmen
veya tamamen serbest bölgelerde uygulanmaz. Getirilen vergi
teşvikleri neydi: Bu bölgelerde yapılan faaliyetlerden elde edilen kazanç gelir
ve kurumlar vergisine tabi değildir. Yine, bu kazancın Türkiye’nin diğer
bölgelerine getirilmesi hâlinde kişisel gelir vergisine tabi olması söz konusu
değildir. Bu bölgelerde istihdam edilen personele yapılan ücret ödemeleri gelir
vergisine tabi değildir. Bu bölgelerde düzenlenen kâğıtlar damga vergisine tabi
değildir ve bu bölgelere yapılan teslimler katma değer vergisine tabi değildir. Bunlar son derece
ciddi teşviklerdir. Gerçekten önemli bir teşvik vermiştir 1985 yılında
yürürlüğe giren kanun. Yalnız, serbest
bölgelerin bu teşviklere rağmen amacına ulaştığını söylemek mümkün müdür, bu
yönden bir değerlendirme yapabilir miyiz diye baktığımızda rakamlar serbest
bölgelerin amacına ulaştığını göstermiyor. 2007 yılı sonu itibarıyla rakamları
vereceğim size: 2007 yılı sonu itibarıyla bu bölgelerin toplam ticaret hacmi
24,5 milyar dolardır. Bu bölgelerden yurt dışına yapılan ihracatın toplamı ise
5,3 milyar dolardır. Kalan kısım yurt dışından bölgelere, bölgelerden yurt
içine veya yurt içinden bölgelere yapılan ticaretin toplamını oluşturmaktadır.
Yani 24,5 milyar dolarlık toplam ticaret hacminin sadece yüzde 22’si,
Türkiye’nin ihracat rakamını oluşturmaktadır. 2007 yılı ihracatının 107 milyar
dolar olduğunu düşünürsek, toplam ihracatımızın yüzde 4,9’u, 5’e yakın kısmı
serbest bölgelerden yapılan ihracattan oluşmaktadır. Tablo bu. Bu rakam -2007
yılında serbest bölgelerdeki toplam ticaretin yüzde 22’si ihracattan
oluşmaktadır dedim- 2002 yılında neydi
diye bakarsak, 2002 yılındaki rakam da yüzde 20’dir. Yani 2002’den 2007’ye
kadar yüzde 20-22 aralığında seyreden bir ihracat
oranı söz konusudur. Bu bölgelere ne
kadar yabancı yatırımcı çekmişiz, sayısal açıdan bakarsak: 31 Aralık 2008
itibarıyla burada toplam 3.680 yatırımcı vardır, bunun sadece 639’u, yani yüzde
17,4’ü yabancı yatırımcıdır. Daha çok bizim yerli müteşebbislerimiz buraya ilgi
göstermiştir. Zaten toplam rakama baktığımızda, toplam ticaret hacmine
baktığımızda da bu rakamlar bunu doğrulamaktadır. Serbest
bölgelerde istihdam edilen personel sayısına baktığımızda 2002 yılında 34 bin
olan sayının, 2004 yılında 38 bine çıktığını görüyoruz ki 2004 teşviklerin
sınırlandığı yıldır. 2007 yılı istihdam rakamı 50 bindir, bu yıl
sonu itibarıyla belki 55-56 bini bulacak bir istihdam rakamı söz
konusudur. 2004 yılında teşviklerin kısıtlanmış olmasına rağmen 2004’ten
itibaren istihdam rakamlarının arttığını söylemeliyim, ancak şu konuda yanlış
bir anlaşılma olmasın: İstihdama ilişkin vergi teşviki, 31 Aralık 2008’e kadar
devam etmektedir. Yani bu tasarı eğer yasalaşmaz ise istihdama ilişkin gelir
vergisi teşviki bu yıl sonunda sona ermektedir. 20 serbest bölge
faaliyettedir demiştim. 20 serbest bölgeyi, 24,5 milyar dolarlık toplam ticaret
hacmi içindeki payı açısından değerlendirdiğimizde, bazı bölgelerin payının son
derece yüksek olduğunu görüyoruz, bazılarının son derece düşük olduğunu görüyoruz.
Örneğin sadece Ege Serbest Bölgesinin toplam içindeki payı yüzde 26,6’dır.
Bursa ve Mersin’i de ilave ettiğimizde, 3 serbest bölgenin toplam ticaret hacmi
içindeki payı yüzde 54,4’tür. Kocaeli ve İstanbul Deri Serbest Bölgesini ilave
ettiğimizde, toplamın yüzde 70’i 5 serbest bölgeden gelmektedir diyebiliriz.
Yani kâğıt üzerinde 20 tane serbest bölge var ama bunların çok önemli bir
kısmının ekonomiye, ihracatımıza çok ciddi bir katkısı yok, hatta belki bir
kısmının hiç yok diyebiliriz veya çok az, olmayacak düzeylerde olduğunu
söyleyebiliriz. Toplam ticaret
hacminin sadece yüzde 22’sinin ihracat olması nedeniyle bu bölgedeki vergi
teşvikleri tartışma konusu olmuştur. Yani aynı faaliyeti Türkiye’de yürüten bir
mükellef her türlü vergiyi öderken, serbest bölgede faaliyet gösterip üretim
yapan veya ticaret yapan ama bunun ürünlerini de Türkiye’ye satan, yani ihraç
etmeyen bir mükellefin orada vergi ödememesi vergi adaleti açısından kabul
edilebilir değildir. Amaç ihracatı artırmaktı, yatırım ve istihdamı artırmaktı,
bu teşvikler bu işe yaramıyorsa bunları gözden geçirmek gerekir. Maliye Bakanlığı
bunun çalışmasını 2000’li yıllarda yapmıştır. Buna ilişkin yasal düzenleme 2004
yılında bu Parlamento tarafından, bir önceki dönem, 22’nci Dönem Parlamentosu
tarafından kabul edilmiştir ve vergi teşvikleri kısıtlanmıştır. Kısıtlama
derken, aslında daimî olarak bu vergi teşviklerinin yürürlükten kaldırılması
öngörülmüş ancak geçici olarak, belli tarihlere kadar bazı vergi teşviklerinin
devam etmesi öngörülmüştür. Bunlardan en önemlisi -diğerleri üzerinde çok fazla
durmayacağım- istihdama ilişkin vergi teşvikidir. İstihdama ilişkin vergi
teşviki 31 Aralık 2008 tarihinde sona ermektedir. Bu tasarının ana amacı,
istihdama ilişkin olarak, sona eren vergi teşvikinin süresinin belli şartlarla
uzatılmasını sağlamaktır. Bu düşünceyi prensip olarak olumlu bulduğumuzu ifade
etmeliyim. Üretimi teşvik eden ve buna yönelik olarak bu teşviklerin süresini
uzatmayı amaçlayan düzenlemeyi prensip olarak olumlu buluyoruz ancak maddenin içeriğine
baktığımızda bunun yeterli olmadığını görüyoruz. Madde şöyle bir düzenleme
yapıyor: Bir kere -nihai tarih- Avrupa Birliğine tam üyeliğimizin
gerçekleşeceği yıla ilişkin beyannamenin verileceği tarihe kadar vergi teşviki
sürecektir, o tarihte her şartta sona erecektir, sınırımız o. Tabii ki şirketin
faaliyet süresi neyse onunla sınırlı olan birtakım teşvikler de var. Bu tarihe
kadar -onu geçmemek üzere- serbest bölgede üretim faaliyetinde bulunan
mükelleflerin bu üretim sonucu ortaya çıkan ürünlerin FOB değerinin en az yüzde
85’ini oluşturan kısmını yurt dışına ihraç etmeleri hâlinde istihdama ilişkin
vergi teşviki devam edecektir. Değerli
arkadaşlar, yüzde 85 oranı tasarının hazırlandığı dönemde belki o kadar önemli
değildi -o zaman da önemliydi aslında, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler
sırasında bu yüzde 85’lik oranın ağır olduğunu ifade etmiştim- şimdi küresel
bir kriz yaşıyoruz, bu kriz Türkiye’yi de etkiliyor. Dünya ticaret hacmi
daralacak, bizim ihracatımız bundan etkilenecek. Yüzde 85’lik bir oranı
ihracatçı, üretici üzerinde bir baskı unsuru olarak tutmayalım, bir Demoklesin kılıcı olarak durmasın. Bu oranı indirmeyi
öneriyoruz, bu oran yüzde 50’ye inebilir değerli arkadaşlar, buna ilişkin
önergemiz gelecektir. Küresel krizde yüzde 85’lik oran olağanüstü yüksek bir
orandır. İkincisi, hizmet
ihracı bu kapsamda yoktur değerli arkadaşlar, sadece mal ihracı vardır. Burada,
üretilen ve ihraç edilen mallara ilişkin bir istisna vardır. Bu bölgede
Türkiye'nin diğer bölgelerinde üretilen mallara talep yaratan ihracat
organizasyonları vardır, hizmet organizasyonları vardır. Bunlar sonuçta
Türkiye’nin ihracatını artırmaya yöneliktir. Bu ihracatı da mutlaka kapsama
almalıyız diye düşünüyorum. Hizmet ihracında oranı yüzde 85 olarak muhafaza
edebiliriz, mal ihracında önerdiğimiz yüzde 50’lik oran şart değil. Bunu
maddenin amacına ulaşabilmesi açısından gerekli gördüğümü ifade etmeliyim. Aksi
takdirde, yüzde 85’lik oran ve hizmet ihracının kapsam dışında olması bu
küresel kriz ortamında bizim ihracatımızı vuracaktır. “5,3 milyar dolarlık bir
ihracatımız var.” dedik. Ben bu rakamı küçümseme amacıyla söylemedim. Toplam
ihracatımızın yüzde 4,9’u ama sonuçta 5,3 milyar dolardır. Bu ihracatın Türkiye
için önemsiz olduğunu hiç kimse herhâlde söylemeyecektir. Bu
son derece önemli. Tasarının bir iki
düzenlemesi daha var, onlara ilişkin de sizlere çok kısaca bilgi vermek
istiyorum. Bu iki düzenlemeye ilişkin de iyileştirici önergelerimizi Başkanlık
Divanına verdik. Bunlardan bir tanesi tasarının 3’üncü
maddesiyle ilgili. Tasarının 3’üncü maddesinde, serbest bölgelerde
bulunan hazineye ait arsa, arazi ve binaların yatırımcılara kırk dokuz yıla
kadar kiralanabileceği veya irtifak hakkı tesis edilebileceği söyleniyor.
Gerçekte bu maddeye ihtiyaç olduğu kanaatinde değilim çünkü 2886 sayılı Devlet
İhale Kanunu bu işlerin pazarlık usulüyle ilgilisine, yani rekabete çıkmadan
ilgilisine kiraya verilmesini veya irtifak hakkı tesis edilmesini imkân
dâhiline sokmuştur. Bakın, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun raporunu okuyun,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin oradaki itirazlarını okuyun. “2886 sayılı
Devlet İhale Kanunu’na tabi değildir.” diyen tasarı maddesiyle de Avrupa
Birliğine uyum konusunda problem yaratıyoruz. Her seneki ilerleme raporlarına
şimdi bu girecek, gereksiz bir istisna hükmü. Bu bir yönetmelikle
düzenlenebilir. 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 51’inci maddesinin (g)
bendi bu işlerin pazarlık usulüyle yapılmasına izin verir, buna gerek yok ama
“mutlaka yazacağız” diyorsanız bari doğru yazalım. Madde kötü yazılmıştır. Bir
kere, kiralamada kırk dokuz yıla izin veriyor ama irtifak hakkında dikkat
ederseniz süre yoktur. Asıl yapılması gereken, kırk dokuz yıla kadar irtifak
hakkı tesisini burada imkân dâhiline sokmaktır. “Efendim, genel hükümler buna
izin veriyor.” denilebilir ama Maliyenin uygulaması yirmi dokuz yıla kadar
irtifak hakkıdır. Bilemiyorum, yirmi dokuz yıllık süre ile mi yetinmek istiyor
bunu kaleme alan arkadaşlarımız? Doğru yazıma ilişkin bir önergeyi yine
Başkanlık Divanına verdik. Yine bu yazım
tarzı, yat üretimiyle meşgul Antalya’daki serbest bölgemizin faaliyetinde sorun
yaratacak nitelikte. Antalya’daki serbest bölgede yat da üretiliyor. Bakın, ama
madde diyor ki: “Devletin özel mülkiyetindeki arsa, arazi ve binalar kiraya
verilebilir.” Kıyılar, yani yat üretiminin gerçekleştiği o kıyı devletin hüküm
ve tasarrufu altındaki yerlerdendir, özel mülkiyette olan yerler değildir. Bu
yazım tarzıyla kanun koyucu onları hariç tutmuş olur. Belki bu madde hiç
olmasaydı genel hükümlerden hareketle böyle bir yorumu yapıp kıyılara ilişkin
bir çözüm bulabilirdik ama mademki kanun koyucu sadece devletin özel
mülkiyetindeki yerlerin kiralanmasına izin vermektedir, o hâlde devletin hüküm
ve tasarrufu altındaki yerler dediğimiz kıyılarda izin vermiyor demektir. Doğru
yazım, bu yerlere ilişkin de irtifak hakkı değil, kiralama değil, kullanma
izninin de imkân dâhiline sokulmasıdır. Aksi takdirde, bugün, yat üretimi
sekteye uğrayacaktır. Türkiye tersanecilikte, yat üretiminde çok büyük
potansiyele sahip bir ülkedir, dünya 4’üncüsüdür, dünya 3’üncüsü, 2’ncisi
olmaması için hiçbir neden yoktur. Ama şu basit düzenlemede bile biz
Antalya’daki yat üretiminin önüne engel koyarsak tasarı amacına ulaşmış olmaz. Değerli
milletvekilleri, tasarıya olumlu bakıyoruz. Ancak, sözünü ettiğim birkaç
noktadaki eksikliğin giderilmesi hâlinde tasarı amacına uygun olacaktır.
Sözlerimi burada bitiriyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi. İkinci konuşmacı,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan. Sayın Ayhan,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri;
görüşülmekte olan 275 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubunun görüşlerini
arz etmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve grubum adına yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Muhterem
milletvekilleri, serbest bölgelerin evrensel olarak benimsenmiş tek bir tarifi
bulunmamaktadır. Serbest bölge tarifleri farklı da olsa serbest bölgelerin
uluslararası ticarette hızla gelişen ve değişen bir uygulama olduğu rahatlıkla
ifade edilebilir. Günümüzde serbest bölgeler hızla lojistik parklarına,
endüstri bölgelerine dönüşmekte ve artan uluslararası rekabette yabancı sermaye
yatırımları için tercih edilen merkezler olarak yeniden önem kazanmaya
başlamışlardır. Bunun temel nedenlerinden biri, serbest bölgelerin uluslararası
yatırımlara açık olması ve ülkelerin yabancı sermayeyi çekebilmek için
uygulamalarını şeffaflık çerçevesinde profesyonel yönetimlerle sürdürmeleridir.
Serbest bölgeler,
ülke geneline göre sağladığı esnekliklere karşın en sıkı korunan ve kayıt
altında tutulan yerlerdir. Buna karşın temel kuruluş amacı yatırımcıyı çekmek
olduğundan serbest bölgelerde bürokratik işlemler açısından kolaylaştırılmış
bir sistemle çalışılması, serbest bölgelerin başarısı açısından önemli bir
unsurdur. Ülkemizdeki
serbest bölgeleri değerlendirmek için öncelikle serbest bölgeler tarihine
kısaca bakmak gerekmektedir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında asıl hedeflenen,
özel sektörün desteklenmesi, yerli bir sermaye kapasitesi yaratmaktı. Bu yönde
bir adım atılmış ve serbest bölgelerle ilgili olarak yürürlüğe giren ilk yasa
1927 yılında çıkarılan 1132 sayılı Serbest Mıntıka Kanunu olmuştur. Ekonomimizde
uluslararası ortamdan da kaynaklanan sorunlar nedeniyle başarıya ulaşamayan bu
denemenin ardından 1946 yılında çıkarılan 4893 sayılı Şark Halı ve Kilimleriyle
Benzerleri ve Hayvan Postları İçin Kurulacak Serbest Yer Hakkında Kanun, 1953
yılında 6209 sayılı Serbest Bölge Kanunu ile denemeler devam ettirilmiştir. Ancak serbest
bölgelerin kurulmasıyla ilgili en önemli gelişme 24 Ocak 1980 kararlarının
uygulanmasıyla başlamıştır. Ekonomide dışa açılma ve liberalleşmenin
hedeflendiği bu dönemde uzun süre ara verilen serbest bölge kurma çalışmalarına
tekrar başlanmış ve 15 Haziran 1985 tarihinde 3218 sayılı Serbest Bölgeler
Kanunu yürürlüğe girmiştir. 3218 sayılı Serbest
Bölgeler Kanunu yürürlüğe girdiği dönemin şartlarının da ötesinde liberal
düzenlemeler getirmiştir. Kanun’un 6’ncı maddesine göre
serbest bölgeler gümrük hattı dışında sayılmış, bölgelerde vergi, resim, harç
gümrük ve kambiyo mükelleflerine dair mevzuat hükümlerinin uygulanmayacağı ve
Türkiye’deki tam ve dar mükellef gerçek ve tüzel kişilerinin serbest bölgedeki
faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazanç ve iratların Türkiye’ye
getirildiğinin kambiyo mevzuatına göre tevsiki hâlinde de gelir ve kurumlar
vergilerinden muaf olacağı hükme bağlanmıştır. Bu kilit maddeyle hem
serbest bölgelerdeki mali teşvikler düzenlenmiş hem de serbest bölgelerin etkin
işleyişi için önemli bir unsur olan bürokratik işlemlerde basitleştirme gereği
temin edilmiştir. 3218 sayılı
Kanun’un sağladığı yasal çerçeve serbest bölgelerin bir dış ticaret politikası
olarak benimsenmesini sağlamıştır. 3218 sayılı Kanun devlet ve özel sektör iş
birliğinin en verimli örneklerinden birisi olmuştur. Kamunun altyapı
yatırımlarını gerçekleştirdiği, arazisi hazineye ait, işletilmelerinin ise özel
sektöre bırakıldığı Antalya ve Mersin Serbest Bölgelerinin ardından altyapı
yatırımlarının da özel sektör tarafından yapıldığı bir modele geçilmiştir.
Bugün ise 20 serbest bölgeden 9’unun arazisi özel sektöre aittir. Serbest
bölgelerimizin tümünün başarılı olduğunu söylemek doğru olmayacaktır ama bu
serbest bölge modelinden değil, hem serbest bölge yerlerinin politik baskılarla
seçiminden hem de ülkemizde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelerin etkisinden
kaynaklanmaktadır. Az önce de değindiğim gibi, yatırımcıları çekmek için şeffaf
politikalar, basitleştirilmiş bürokratik işlemler büyük önem taşımaktadır.
Bunun yanında serbest bölgenin stratejik bir konuma sahip olması, ulusal dış
ticaret politikalarının ve bölgesel kalkınma stratejilerinin serbest bölge konseptini desteklemesi başarı için vazgeçilmezdir. Maalesef
ülkemizde serbest bölgelerin tam olarak desteklendiğini söylemek güçtür. İlk
serbest bölgenin kuruluşunda yaşanan heyecan yerini bazı kurumların şüpheci
yaklaşımlarına bırakmış, münferit olaylar genele yansıtılmıştır. Serbest
Bölgeler Kanunu’nda değişiklik yapılması konusundaki dışarıdan girişimler
yatırımcıların güvenini sarsmış ve nihayetinde 5084 sayılı Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un
yürürlüğe girişiyle serbest bölgeler kuruluş amacından uzaklaşmıştır. 5084
sayılı Kanun’la serbest bölge kullanıcılarının vergi mükellefi olması ve
Kanun’un yürürlüğe girdiği 6 Şubat 2004 tarihinden sonra üretim konusu dışında
ruhsat alan firmaları vergi istisnalarından mahrum bırakması hem başvurularda
azalmaya hem de kullanıcıları süresi dolan faaliyetlerin ruhsatlarını
yenilememeye itmiştir. Bunun yanında
Kanun’un sağladığı teşviklerle bu illerde ve bu illere yakın merkezlerde
bulunan serbest bölgelerin avantajlarını kaybetmesine yol açmıştır. Her yıl
ortalama yüzde 15 düzeyinde artış olan faaliyet ruhsat sayısı 2004 yılına
kıyasla yüzde 9 azalış kaydetmiştir. Ülkemiz ekonomisindeki canlanmanın da
etkisiyle yıllık yüzde 49’a varan ticaret hacmi artışları ise 2005 yılında
yüzde 5,6’ya, 2006’da da yüzde 2’ye kadar gerilemiştir. Tüm bu gelişmelere
karşın serbest bölgelerimiz, artan uluslararası rekabete karşı ülkemizin sahip
olduğu en önemli lojistik merkezler olarak önemlerini sürdürmüşlerdir. 2007
yılında 24,5 milyar dolarlık bir ticaret hacmi yaratan serbest bölgelerimiz,
1988-2007 yılları arasında toplam 174 milyar dolarlık bir ticaret hacmi
oluşturmuştur. Uluslararası düzenlemeler ve yükümlülüklerimizin yeni
politikaların uygulanmasında sınırlamalar getirdiği bir dönemde serbest
bölgelerin, rekabet gücünü, teknolojik ilerlemeyi ve yabancı sermaye girişini
artırmak amacıyla etkin olarak kullanılabileceği unutulmadan desteklenmesi
gerekmektedir. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; serbest bölgeler, gelişmekte olan ülkelerde ihracatın
artırılması, yabancı sermayenin özendirilmesi, teknoloji transferi ve istihdam yaratmak
amacıyla kullanılmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler için serbest bölgeler bu sayılan
amaçlar doğrultusunda genel ekonominin tamamlayıcı birer unsuru olarak yer
almaktadır. Ülkemizde ise 1987 yılında başlayan serbest bölge politikası
sonucunda, istihdam, yabancı yatırım ve ihracat konularında ülkemize katkı
sağlamaya devam etmektedir. Ancak, 2004 yılına kadar belli bir ivmeyle çalışan
bu bölgeler, AKP Hükûmetinin çıkardığı 6 Şubat 2004
tarihinde yürürlüğe giren 5084 sayılı Yasa’yla en önemli vasıflarını yitirmiş
ve maalesef büyük darbe almıştır. Söz konusu Yasa,
serbest bölgelerde faaliyet gösteren üretici ve alım satım ruhsatı sahibi tüm
firmaların daha önce Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
tarafından kendilerine vadedilen ve ruhsat
verilmesiyle tüm yatırım planlarını Türkiye Cumhuriyeti yasalarına inanarak
yapıp üretim ve alım satım ruhsat faaliyetlerini planladıkları yönde
gerçekleştirdikleri sırada bir sürprizle bu firmaların önüne konulmuştur. Neden konulmuştur? Çünkü Hükûmet, AB’ye
verdiği sözleri yerine getirirken gözü kendi topraklarına yatırım yapanları
görmemiştir, verdiği sözleri sonuç analizlerini sorgulamadan yerine getirmenin
telaşı içine düşmüştür. Tabii ki sonuçlar kendilerinin öngörmedikleri safhalara
gelmiştir. Şimdi aynı Hükûmet, bu tasarıyla 2004 yılında kendi koyduğu hükümlerin
tersine bu teşvik unsurlarını geri getirmektedir. Dolayısıyla, şimdi sormak
istiyorum: 2004 yılında çıkarılan 5084 sayılı Yasa’yla kaldırdığınız teşvikleri
o zaman niye kaldırdınız, şimdi niye getiriyorsunuz? O zaman AB zorlamasıyla dikte ettirilen ve
birçok firmayı zora sokan bu durumun farkına varmanız niye bu kadar zaman
almıştır? Yine bu tasarının
dikkat çeken bir başka noktasına da vurgu yapmakta fayda vardır. Bu yasa
tasarısında “Bazı işlemler, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi
değildir.” hükmü yer almaktadır. Kanunun gerekçesinde ise “2886 sayılı Devlet
İhale Kanununun bu tür işlemlerde uygulanmayacağının ayrıca belirtilmesiyle
karışıklığın önlenmesi amaçlanmıştır.” denilmektedir. Devlet İhale Kanunu’ndan Hükûmet niye korkmaktadır? Türkiye Büyük
Millet Meclisinin değerli üyeleri, şimdi burada tasarı ile amaçlanmakta olan
serbest bölgelerin ihracata yönelik yatırım ve üretimini teşvik etmek, doğrudan
yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak, işletmeleri ihracata
yönlendirmek ve uluslararası ticareti geliştirmek değil midir? Peki, kanun
tasarısının arasına “2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi olmama”
hükmü niye sıkıştırılmıştır? Burada aradan kaçırılmak istenen nedir? 2886
sayılı Devlet İhale Kanunu niçin sizi bu kadar rahatsız etmektedir ki serbest bölgelerde
uygulanması bu kanun tasarısı ile men edilmektedir? Serbest bölgeler
hakkında son yıllarda basına yansıyan birçok olay kamuoyu vicdanında soru
işaretleri yaratmaktadır. Şunu önemle belirtmek gerekir ki, Türk halkının
vergileriyle kurulan bu ekonomik yapılar Türkiye ekonomisinin temel taşlarından
olup ihracat, yatırım ve üretim konularında vazifelerini yerine getirmekle
yükümlüdür. Ancak bu şekilde katma değer yaratıp istihdama katkı sağlayan
halkımızın güvenine mazhar olabilir. Aksi takdirde bazı faaliyetleri odak
hâline gelirse şu çok iyi bilinmelidir ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz
bu konunun sonuna kadar takipçisi oluruz. Serbest Bölgeler
Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
belirtilmesi gereken bir diğer husus, serbest bölgeler teşkilatı ile gümrük
teşkilatı arasında bu Hükûmetin icraatlarıyla ortaya
çıkan bir ayrışmadır. Bu iki kurum bu devletin aynı benliğinin parçaları değil
midir? Bu iki kurum Anayasa’mızın altında güvenceye alınmış ve Türkiye
ekonomisini yöneten ve dış ticaretini şekillendiren bir bütünün parçaları değil
midir? Hatta son zamana kadar aynı bakana bağlı olarak faaliyet gösteren bu
teşkilatlar niye bu kadar keskin çizgilerle serbest bölgeler konusunda
birbirinden ayrılmışlardır? Bu tasarıda 4458
sayılı Gümrük Kanunu’na geçici madde eklendiği ifade edilerek, geçici madde
7’de “Bu Kanunun 152 nci, birinci fıkrasının (a)
bendi hariç olmak üzere 157 nci, 158 inci ve 185 inci
maddelerinin 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununa aykırı olan hükümleri Avrupa
Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihe kadar uygulanmaz.” hükmü yer
almaktadır. Şimdi, buradaki beceriksizlik ve
amatörlüğün bedelini, serbest bölgelerde faaliyet gösteren binlerce firmaya mı,
istihdam edilen binlerce kişiye mi yoksa bize inanarak serbest bölgelerimize
gelen yabancı firmaya mı kesmemiz lazım veya diğer yerli firmalara mı kesmek
lazım? Türkiye Büyük
Millet Meclisinin değerli üyeleri, serbest bölgeler Türkiye’de ihracat için
yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini
hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli bir biçimde sağlamak
üzere yirmi ayrı bölgede faaliyet gösteren, çevresiyle birlikte 200 binin
üzerinde kişinin ekmek yediği işletmelerdir. Bu bölgeler ülkemiz ekonomisinin
önemli yapı taşlarıdır. Bu sebeple doğru planlama, gerçek vizyon
ve profesyonel bir anlayışla serbest bölgelerimizin problemlerini çözmeye
yardımcı olmamız gerekir. Ancak, bu bölgelerde kamuoyu vicdanını yaralayacak
olayların meydana gelmesinden öte, böyle bir algının ortaya çıkmasına bile
meydan verilmemesi gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; merak ediyorum, Denizli’ye serbest bölge kuruldu.
Büyük ümitlerle ilimiz sevindi, ilimizin vatandaşları sevindi, ümit bağlandı.
5084 sayılı Teşvik Kanunu çıktı, BAŞKAN – Sayın
Ayhan, çalışma süremizin bitmesine iki dakika kaldı. Eğer o süre içerisinde
bitmeyecekse, sizin konuşmanızın bitimine kadar bir uzatma alayım. EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Biter Sayın Başkan. BAŞKAN –
Konuşmacının konuşmasının tamamlanmasına kadar çalışma süremizin uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Buyurun. EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Denizlili iş
adamları bu boş serbest bölge dururken Afyon ilindeki teşvik nedeniyle Afyon’a
yatırım yapmak için Afyonlu milletvekilleri, bakan arkadaşlar ve Afyon’daki
kamu görevlilerinin peşinde dolanır oldu. Bakın, Plan Bütçe
Alt Komisyonunda Gümrük Kanunu’nda değişiklikleri görüşmeye başladık. Hatta
bugün bitti. Dış ticareti ilgilendiren o kadar husus var ki. Görüşmekte
olduğunuz bu tasarıda ise Gümrük Kanunu’nda değişiklikler var. Birbirini ne
kadar etkilediğini diğer kurum ve kurumlar, bağlı olduğu siyasetçiler bile
bilmiyor veya bilmek istemiyor. İki tane tasarı
var. İki tasarıda da 2 sayın bakanın imzası var. Biri Gümrüğe bakıyor, biri Dış
Ticarete bakıyor. Şimdi, bu tasarılardan bir tanesi serbest bölgelere imkân
tanıyor, öbür tasarıda da o tanınan imkân ortadan kaldırılıyor. Sayın
milletvekilleri, bu kadar tezadın olduğu bir yürütme olabilir mi? Maalesef,
bunu bugün gördük, bugün yaşıyoruz. Şimdi, 5084
sayılı Teşvik Kanunu yürürlüğü girmeden yapılan uyarıları bile dikkate almayan Hükûmet, bugün yaptığının yanlış olduğunu anlamış mı
oluyor? Yoksa bir o zaman doğru, bir de şimdi, iki doğru mu yapmış oluyor? Tabii ki, burada
bunları ifade etmekteki amacımız, yapılan yanlışların tekrarlanmaması için
gerekli dersin alınmış olmasıdır, alınmasıdır. Zaman zaman
sayın bakanlar kararın altına, biraz önce ifade ettiğim gibi, Bakanlar
Kurulunda imza atıp maalesef alt komisyonlarda bürokratları birbiriyle kavga
ettirmektedirler, çok üzücü bir durumdur. Bunları maalesef son zamanlarda yoğun
bir şekilde yaşamaya başladık. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bu vesileyle serbest bölgelere ilişkin kanun tasarısı
hakkında görüşlerimi, MHP Grubunun görüşlerini ifade ettim. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Ayhan, teşekkür ediyorum. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremiz tamamlanmıştır. Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 23 Ekim 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma
Saati: 20.01 |
|