DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 3

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 30

9’uncu Birleşim

22 Ekim 2008 Çarşamba

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, KOBİ’lerin durumu ve Avrupa Birliğinin 2007-2013 yılları için uygulamaya koyduğu Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı, Girişimcilik ve Yenilik Özellik Programı’na Türkiye Cumhuriyeti’nin katılımına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Necat Birinci’nin, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın vefatına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan’ın, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- 5018 ile 2919 sayılı Kanunlara göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2007 yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen komisyon tarafından hazırlanan dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/565)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 29 Milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 Milletvekilinin, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 Milletvekilinin ve Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 Milletvekilinin, Zeytin ve Zeytinyağı ile Diğer Bitkisel Yağların Üretiminde ve Ticaretinde Yaşanan Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S. Sayısı: 296)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 18 Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/544, 2/75, 2/135, 2/150) (S. Sayısı: 222)

2.- Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 Milletvekilinin; Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 7 Milletvekilinin; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/651, 2/20, 2/46, 2/61, 2/80) (S. Sayısı: 298)

3.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı: 275)

VI.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’deki sanayicilere ucuz elektrik sağlanmasına ve maden firmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/255)

2.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, sebze ve meyve ihracatındaki ilaç kalıntısı analizine ilişkin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’den sözlü soru önergesi (6/266)

3.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki Kütüphanesinden Konya’ya gönderilen yazma eserlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/292)

4.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, keçi yetiştiricilerinin desteklenmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/310) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Güzelce Barajı inşaatına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/353) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

6.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki hava kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/374) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

7.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, orman köylülerinin bazı sorunlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/389) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

8.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, orman yangınlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/407) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

9.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yakıldığı iddia edilen orman alanlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/412) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

10.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Düzlerçamı Yaban Hayatını Geliştirme Sahası dışına çıkarılan alana ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/494) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

11.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Aksaray’ın su plan ve projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/616) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

12.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, sulama kanallarının bakımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/670) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

13.-  Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Sof Dağlarında açılan taş ocaklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/713) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

14.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Gönen’de kurulması planlanan çimento fabrikasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/728) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

15.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Orhaneli’deki bir mermer ocağının çevreye etkisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/776) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

16.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa ve Bilecik’teki bazı köylerin su sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/777) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

17.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Gönen’de yapılması planlanan çimento fabrikasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/778) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

18.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, muhtemel su sıkıntısına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/797) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

19.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, ücretsiz fidan yardımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/857) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

20.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, DSİ’nin özel baraj ve gölet inşaatlarını denetimine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/868) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

21.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Gazipaşa’daki bir derenin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/882) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

22.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Mersin’in Gülnar İlçesindeki orman yangınına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/911) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

23.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, keçilerin ormandan uzaklaştırılmasının sonuçlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/925) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

24.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/933) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

25.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/934) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

26.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/935) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

27.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, özel mülkiyette olduğuna karar verilen bir orman arazisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/943) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Gülnar orman yangınıyla ilgili açıklaması

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat’ın, İstanbul’un şebeke suyuyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı  (7/4584)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Bolu Belediyesi’nin borçlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4682)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.

 

Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’ın, 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü’ne,

Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Karadeniz Bölgesi fındık üreticilerinin sorunlarına,

Edirne Milletvekili Necdet Budak’ın, tarımdaki gübre destekleme politikalarına,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

 

Kazakistan Cumhuriyeti Parlamentosu Senato Başkanı Kassym-Jomart Tokayev ve Kırgızistan Cumhuriyeti Millet Meclisi Başkanı Aytıbay Tagaev’in davetlerine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, beraberindeki Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Bazı milletvekillerine belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

 

298 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2’nci sırasına, 88, 19, 21, 67, 22, 40, 23, 78, 80, 82, 242, 70, 62, 73, 135, 87, 136, 134, 227 ve 271 sıra sayılı uluslararası anlaşmalara ilişkin kanun tasarılarının ise aynı kısmın 12 ila 31’inci sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 30/10/2008 Perşembe günü 13.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in; Ticari Taksilerde, Taksi Dolmuş ve Dolmuşlarda Yenileme Yapılması ve/veya Araçların Bir Kereye Mahsus Olarak Değiştirilmesi Sırasında Araç Sahiplerinden ÖTV ve KDV Alınmamasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/202), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.

 

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 Milletvekilinin, Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 23 Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 Milletvekilinin ve İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, Gemi İnşa Sanayisindeki İş Güvenliği ve Çalışma Şartları Sorunlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/121, 129, 132, 134) (S. Sayısı: 295) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 29 Milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 Milletvekilinin, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 Milletvekilinin ve Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 Milletvekilinin, Zeytin ve Zeytinyağı ile Diğer Bitkisel Yağların Üretiminde ve Ticaretinde Yaşanan Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S. Sayısı: 296) üzerinde bir süre görüşüldü.

 

22 Ekim 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 19.57’de son verildi.

 

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Murat ÖZKAN

 

Konya

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                                 No.: 13

II.- GELEN KÂĞITLAR

22 Ekim 2008 Çarşamba

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emeklilere ikramiye verilip verilmeyeceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1001) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TKİ’nin yardım kömürü satışına ve kömür fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/1002) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, kadro alamayan geçici işçilere ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) sözlü soru önergesi (6/1003) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir kasaba yolunun bakımına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1004) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Milli Saraylar bünyesindeki bir restoranda içki servisi konusundaki soru önergesine verilen cevaba ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/5121) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/7/2008)

2.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Milli Saraylar bünyesindeki bir restoranda içki servisi konusundaki soru önergesine verilen cevaba ilşkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/5122) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2008)

3.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili dava çerçevesindeki gelişmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5123) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

4.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, RTÜK Başkanı hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5124) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

5.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, bir derneğin denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5125) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

6.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili davanın takibine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5126) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili dava konusunda görüşme yaptığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5127) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/9/2008)

8.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, bazı esnafın saldırıya uğramasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5128) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

9.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Ceyhan’a rafineri kurulması ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5129) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

10.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon Soruşturmasında gizlilik ilkesinin ihlaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5130) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

11.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da yeşil kartlılara yapılan nakdi yardıma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5131) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

12.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Cumhurbaşkanının katıldığı bir etkinliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5132) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

13.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, gıda bankacılığı yürüten dernek ve vakıflara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5133) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

14.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bazı kamu kuruluşlarının sponsorluklarına ve reklamlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5134) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

15.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, adrese dayalı konut kayıt sisteminin yaratacağı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5135) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

16.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon Soruşturmasında basına bilgi sızdırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5136) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

17.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki bazı yolsuzluk dosyalarıyla ilgili işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5137) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

18.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, dinleme konusunda verilen bilgilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5138) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

19.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, memurlara yapılan ek ödemelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/5139) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

20.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili davada yardım talebinin karşılanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5140) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

21.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakanın bir yargı kararına tepkisine ve bir hakim hakkında dava açılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5141) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

22.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ankara Cumhuriyet Başsavcısının bir soruşturma hakkında bilgi vermesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5142) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

23.- Ankara Milletvekili  Hakkı Suha Okay’ın, kurumların iletişimi izleme yetkilerinin sınırlandırılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5143) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

24.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, mevsimlik işçilerin sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5144) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

25.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bir şirkette işten çıkarılan bazı işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5145) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

26.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’taki eczacıların reçete işlemlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/5146) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

27.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Kozak Yaylasındaki altın madenciliği faaliyetlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5147) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

28.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Çamlık Barajı Projesine ve Aşağı Gediz Havzasındaki sulama suyu ihtiyacına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5148) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

29.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Çevre Kanunu uyarınca verilen para cezalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5149) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

30.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir derenin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5150) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/9/2008)

31.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, anıt ağaçların ve İstanbul’daki su havzalarının korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/5151) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

32.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, bankacılık izinlerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5152) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

33.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, SPK’nın bir denetleme raporunu işleme almamasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/5153) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

34.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, tarihi bir camiye lojman yapımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/5154) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

35.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir cami restorasyonuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/5155) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

36.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Almanya’daki bir dernekle ilgili davada yardım talebinin karşılanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5156) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

37.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Sarıkamış ilçesindeki bazı köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5157) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

38.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, tasarruf sahiplerini mağdur eden holdinglere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5158) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

39.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, terörle mücadelede yasa değişikliği taleplerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5159) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

40.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’daki servis plakası tahdidine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5160) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

41.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Aliağa Belediyesiyle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5161) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

42.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Almanya’daki bir dernekle ilgili soruşturmaya yardım edilmediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5162) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

43.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’daki başıboş hayvanlara yönelik önlemlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5163) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

44.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Selim İlçesindeki bazı köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5164) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/9/2008)

45.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Susuz İlçesindeki bazı köylerin yol sorununa ve su baskını riskine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5165) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/9/2008)

46.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Zeytinburnu’ndaki patlamanın soruşturmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5166) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

47.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Gürpınar’daki bazı köylerin çeşitli sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5167) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

48.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Başkale’de yaşanan sel felaketine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5168) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

49.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki bir yeşil alana yönelik olarak TOKİ’nin imar planı hazırlattığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5169) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

50.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, belediyelerin imar planı değişikliklerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5170) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

51.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Silivri Belediye Başkanı hakkında soruşturma izni verilmemesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5171) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

52.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir işçi eyleminin yerine müdahale edilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/5172) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

53.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Kuşadası’nda turistlerin esnaftan uzak tutulmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5173) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

54.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, anıtsal ağaçların korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/5174) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

55.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, meslek yüksekokullarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5175) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

56.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, öğrenci yurtlarının denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5176) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

57.- Gaziantep Milletvekili Akif  Ekici’nin, yüksek öğrenimdeki yurt ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5177) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

58.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’un bir mahallesindeki okul ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5178) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

59.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, öğretmen atamalarına ve yönetim kadrolarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5179) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

60.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki öğretmen açığına ve bazı çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/5180) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/9/2008)

61.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bir hastanedeki bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5181) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

62.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, hastanelerdeki enfeksiyon kaynaklı ölümlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5182) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

63.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, hastanelerdeki bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5183) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

64.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Kuşadası’ndaki sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5184) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

65.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, hastanelerdeki bebek ölümlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/5185) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

66.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, esnaf ve sanatkara verilen işletme destek kredisine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/5186) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/9/2008)

67.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin Şemdinli’de sel mağduriyetinin giderilmesine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/5187) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

68.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Denizcilik Müsteşarlığındaki görevlendirmelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5188) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

69.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, dul, yetim, vazife ve harp malulü aylıkları arasındaki farka ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/5189) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

70.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Kuran kurslarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/5190) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

71.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, nükleer atık yönetimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/5191) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/9/2008)

72.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir cinayetin ve bazı faaliyetlerin soruşturulmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/5192) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/9/2008)

 

22 Ekim 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, toplantı sayısı yok. Burada 50 kişi yok. Boş sandalyeleri adam mı görüyorsunuz?

BAŞKAN – Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben tutumunuz hakkında söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Alim Işık, burada mısınız efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tutumunuz hakkında söz istiyorum Sayın Başkan. Ben milletvekiliyim burada.

BAŞKAN – Gündem dışı ilk söz, KOBİ’lere ve işletmelere yönelik olarak uygulamaya konan “Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı”nın Türkiye için önemi ve yapılması gerekenler hususunda söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir.

Sayın Işık, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben milletvekiliyim, benimle konuşmak zorundasınız.

BAŞKAN – Konuştum ben sizinle.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Diyorum ki tutumunuz hakkında söz istiyorum. Burada 50 kişi yokken 184 kişi görüyorsunuz! Böyle taraflı Meclis yönetilir mi?

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Bela mısın bu Meclisin başına sabah sabah! Akşamdan mı kaldın nedir?

BAŞKAN – Sayın Alim Işık, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O kürsüye hiç yakışmıyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, KOBİ’lerin durumu ve Avrupa Birliğinin 2007-2013 yılları için uygulamaya koyduğu Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı, Girişimcilik ve Yenilik Özellik Programı’na Türkiye Cumhuriyeti’nin katılımına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; KOBİ’lerimizin durumu ve Avrupa Birliğinin 2007-2013 yılları için uygulamaya koyduğu İngilizce kısaltmasıyla kısaca “CIP” olarak bilinen Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı, Girişimcilik ve Yenilik Özel Programı’na Türkiye Cumhuriyeti’nin katılımına ilişkin çalışmalarla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisin siz değerli üyelerini ve televizyonları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygılarımla selamlarım.

Hepimizin de bildiği gibi, kısaca KOBİ olarak ifade edilen küçük ve orta büyüklükteki işletmeler değişik kaynaklara göre farklı tanımlamalara sahip olmakla birlikte, ülkemizde 50 işçiye kadar çalışanı bulunan imalat işletmeleri küçük, 50-250 işçi arasında çalışanı bulunanlar da orta büyüklükteki işletme kapsamında değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği Komisyonuna göre ise istihdamla ilgili bu değerlere ek olarak yıllık satış cirosunun küçük işletmelerde en fazla 7 milyon avro, orta büyüklükteki işletmelerde de en fazla 40 milyon avro olma şartı aranmaktadır.

KOBİ’ler gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde olduğu gibi ülkemiz ekonomisi içinde de çok önemli bir yere sahiptir. Ülkemizde faaliyet gösteren işletmelerin yaklaşık yüzde 99’unun KOBİ’lerden oluştuğu, istihdama yaklaşık üçte 2, gayrisafi millî hasılaya da yaklaşık 1/3 oranında KOBİ’lerin katkı yaptığı bilinmektedir. Ülkemiz için bu denli öneme sahip olan, birçok ilimizde özellikle son dönemde ekonomik krizin etkilerini en derin şekilde hisseden ve yaşayan bu işletmelerimizin ayakta kalmasının ve yüz yüze oldukları sorunların çözülmesinin önemi hepimizce yakından bilinmektedir.

KOBİ’lerin birçok avantajının yanında öz sermayelerinin yetersizliği, küçük ve dağınık yapıları nedeniyle verimliliklerinin düşüklüğü, teknik bilgi ve teknolojik düzeylerinin yetersizliği ve benzeri gibi önemli dezavantajları da söz konusudur. Ayrıca, KOBİ’lerimiz, mevzuat bilgilerinde yetersizlik, kredi temininde zorlanma, devlet teşvikleri ve desteklemelerinden yeterince yararlanamama, kalifiye eleman bulamama, doğru sektörlere yönelememe, vergiler ile SSK ve BAĞ-KUR primlerinden kaçınmak için kayıt dışı çalışma ve benzeri gibi önemli güncel sorunları da yaşamaktadırlar.

KOBİ’lerin karşı karşıya kaldığı ve sıralamaya çalıştığım bu ve benzeri dezavantaj ve sorunların giderilmesi için cumhuriyet hûkümetleri değişik zamanlarda değişik yasal tedbirler almıştır. Nitekim, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın son dönemde imalatçı ve ihracat yapan KOBİ’lerimize sunduğu sıfır faizli can suyu kredileri bu düzenlemelerin en son örnekleridir ancak bu tedbirler de küçük sanayici ve esnafımızın sorunlarının çözümünde yetersiz kalmaktadır.

Türkiye Ekim 2002’de Avrupa Komisyonuyla çok yıllık program mutabakat zaptını imzalamış, Ocak 2003’ten itibaren de Avrupa Birliği dördüncü çok yıllık programına katılarak KOBİ’lerin rekabet gücünün artırılması ve yeniliklerin veya inovasyonun desteklenmesi konularında önemli adımlar atmıştır.

Avrupa Parlamentosu 1 Haziran 2006 tarihinde Topluluğun Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Programı’na ilişkin komisyon önerisini onaylamıştır. 2007-2013 yılları arasında uygulanacak bu program kapsamında 350 bin dolayında KOBİ’ye yenilik ve büyümeye yönelik olarak yaptıkları tüm yatırımlar için toplam 3,6 milyar avro destek verilmesi öngörülmektedir. Üç alt bileşeni bulunan ve toplam 3,6 milyar avroluk bütçeye sahip bu programın birinci alt bileşenini 2,17 milyar avro bütçeli Girişimcilik ve Yenilik Özel Programı oluşturmaktadır. Programın ülkemizdeki koordinasyonunu Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yürütmektedir. Türkiye, Dışişleri Bakanlığı nezdinde Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programı’nın Girişimcilik ve Yenilik Özel Programı’na katılım için 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren geçerli olacak mutabakat zaptını da 12 Şubat 2008 tarihinde Brüksel’de imzalamıştır. Ancak bu zaptın yürürlüğe girebilmesi için bu konuda hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin “Kanun Tasarı ve Teklifleri” bölümünün 154’üncü sırasında -dünkü gündem itibarıyla söylüyorum- bugünkü gündem itibarıyla da 31’inci sırasında bekleyen 271 sıra sayısıyla yer almış Kanun Tasarısı’nı acilen yasalaştırması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Devamla) – Üç başlık altında açılan CIP programının birinci bileşeni ile ilgili olarak ülkemizde toplam 12 milyon avro bütçeli yedi farklı proje sunulmuş ve tüm projeler Avrupa Komisyonu tarafından destek almaya hak kazanmıştır. Ancak bunların yürürlüğe girebilmesi bu tasarının yasalaşmasıyla mümkün olacaktır. Eğer, bu yıl içerisinde bu tasarı gerçekleşmez ise birinci bileşende yaklaşık 1,6 milyon avro, programın tamamında ise 5,8 milyon avro kadar ülkemizin kaybı olacaktır. Bu konuda gerek Ege Bölgesi milletvekillerini bilgilendiren AK PARTİ Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Yüksel’e gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı nezdinde girişimde bulunan Ege Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Ülkü Bayındır’a ve projeleri hazırlayan tüm bilim adamlarımıza huzurunuzda teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkan. Çok teşekkür ederim.

Ayrıca, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu milletvekilleri tarafından verilmiş olan (2/61) esas no.lu senetlerin protesto edilmesi, karşılıksız çekler ve kredi kartı ve banka kredileri borcu nedeniyle mali sicilleri bozulan gerçek ve tüzel kişilerin mali sicillerinin silinmesine dair kanun teklifimizin -şu anda komisyonda beklemekte bu teklif- bir an önce yasalaşarak KOBİ’lerin ve küçük esnafın sorunlarının çözümüne katkılarınızı bekliyor, saygılarımızı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Gündem dışı ikinci söz, büyük Türk şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın vefatı dolayısıyla söz isteyen İstanbul Milletvekili Necat Birinci’ye aittir.

Sayın Birinci, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Necat Birinci’nin, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın vefatına ilişkin gündem dışı konuşması

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yunus Emre, bir ilahisinde:

“Geldi geçti ömrüm benim,

Şol yel esip geçmiş gibi.

Hele bana şöyle geldi,

Şol göz yumup açmış gibi.”

Geçen hafta bugün Hakk’a yürüyen, iki gün önce de ebedî yolculuğuna uğurladığımız, Türkçenin ve Türklüğün söz ustası, şiir atası Fazıl Hüsnü Dağlarca üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.

Dağlarca da Yunus Emre’nin söylediği gibi “Geldi geçti ömrüm benim/ Şol yel esip geçmiş gibi.” diyordu ama o, şiirini Türkçenin en güzel yapısıyla dolduruyordu. Türkçeyi ses bayrağımız durumuna getiren, eserlerini bu bilinçle veren Dağlarca’nın ölümü basınımızda çok yer almadı ancak gazetelerimizin birinci sayfasında birkaç santimetrekarelik yer bulabildi kendisine. Bu, onun ölümünün pek umursanmadığı anlamına gelmemelidir. Türkçenin ve Türkiye’nin gündemi o kadar başka şeylerle meşguldü ki Fazıl Hüsnü Dağlarca bu arada sessiz sedasız yürüdü de demeyeceğim çünkü biliyoruz ki bundan sonraki günlerde, haftalarda, aylarda Fazıl Hüsnü Dağlarca çok derin çalışmalara, yüksek lisanslara, doktoralara konu olacaktır ki 90’lı yıllarda bunlardan birisini yaptıran bir hoca olarak bunu temenni ediyorum ve istiyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Dağlarca, ona, onun verdiği dil ve dünyaya çok ihtiyaç duyulan bir anda kendi eserini verdi. Millî Mücadele yıllarında yüksek bir ruh ve idealle meydana getirilen edebiyatın arkasından 1923’ten sonra değişik görüşler ve özellikle materyalist edebiyat Türk şiir hayatına hâkim olmuş durumda idi. Behzat Lâv’ın, Nâzım Hikmet’in, Emin Recep’in şiirleriyle, katılaşan, sıvılaşan Türkçe ve Türklük dünyasını ifade ediş, Necip Fazıl’ın ruh dünyasına sapışla yeni bir yol buldu kendisine. İşte 30’lu yıllarda, özellikle 1933 senesinden başlayan şiir hareketiyle Fazıl Hüsnü Dağlarca onun açtığı yolda Türkçeyi ve Türklük ruhunu bir bayrak hâline getirmesini bildi.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Helal olsun Hocam size!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ve insanı Şeyh Galib’in

“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen. "

Yani insanı kâinatın merkezine yerleştirdi, maddenin dar hayatından, kalıplaşmış dünyasından kurtardı, yüceltti.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Başbakana da öğret bunları.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Sizler sadece laf atarsınız, ruhunuzu zenginleştirin ve dinleyin.

Bunu kurarken Dağlarca şiirine neler almadı ki! Onun şiirine askerlik hayatı yıllarında tanıdığı sonsuz gökyüzü ve babasının okumalarıyla Allah girdi, gökyüzünün sonsuzluğu girdi, yıldızları topladı getirdi şiiriyle. Aşkı, ölümü anlattı Allah’ın verdiği yoldan. Sonra insan, insanlar, kâinatın sonsuzluğu, gecenin ve maddenin tehlikeleri karşısında yalnız kalan ve “Korkuyorum anneciğim, ellerin nerede?” diyen insan girdi. Sonra çocuk, çocuklar, ölümsüz, ölümden habersiz, aydınlığın rüyası, hayatın devamı çocuklar, çocukları sarıp sarmalayan, kimi zaman yarım, hatta kısa kalan masallar girdi. Masallar ve gerçek arasında yükselen dağlar, dağlar ardında tuz taşıyan, ekmek taşıyan, hasta taşıyan arabalar girdi, Anadolu insanı girdi. Sonra bulutlar, havaya çizilen, dünyayı renklendiren bulutlar, rüyalarımızı biçimlendiren bulutlar girdi. Sonra bulutları karartan geceler, korku dolu, insanları ve dünyayı saran geceler ama her biri bir başka dünyayı anlatan geceler girdi.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birinci, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) -  Velhasıl düşünceler girdi, velhasıl Anadolu’ya giriş girdi, Alparslan girdi, Malazgirt girdi. Arkasından fetih davulları surlar önünde göründü, Fatih’in ilk fermanı girdi ve Çanakkale girdi ve Dumlupınar girdi ve Mustafa Kemal girdi ve kağnısıyla Elif girdi, Kocabaş girdi ve bütünüyle Türklük girdi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sonra Vakıflar Kanunu’nu çıkardınız!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ahmet Onbaşı girdi, Seyit Onbaşı girdi ve Fazıl Hüsnü Dağlarca bu zenginlikle Hakk’a yürüdü, Türkçeyi ebedî Türklüğün bayrağı yaparak.

Bu duygularla kendisine rahmet diliyor, Türkçenin bayrağını dalgalandırdığı burçta ebediyen onun istediği, onun gösterdiği, zenginleşen bir dille kalacağını temenni ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Birinci.

Gündem dışı üçüncü söz, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesi dolayısıyla söz isteyen Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan’a aittir.

Sayın Ceylan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Karabük Milletvekili Mehmet Ceylan’ın, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine geçici üye seçilmesiyle ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bilindiği gibi geçen hafta cuma günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılan oylama neticesinde Türkiye iki yıllık bir süreç döneminde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyeliğine seçilmiş bulunmaktadır. Tabii ki kırk yedi yıl aradan sonra Birleşmiş Milletler nezdinde elde edilen bu başarı ülke olarak, millet olarak hepimizi sevindirmiş bulunmaktadır. Her şeyden önce bu kararın ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Türkiye, bundan önce en son 1961 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmişti, aradan geçen kırk yedi yıl sonra yeniden seçilme başarısını gösterdi. Bu seçimde ülkemiz, Batı Avrupa ve diğer ülkeler grubundan Avusturya ve İzlanda ile yarıştı ve 192 üyeli Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 151 oy alarak seçilmiş bulunmaktadır. Aynı grupta Avusturya bizim arkamızdan 133 oy alarak 2’nci olarak girmiş, İzlanda ise ancak 87 oy alarak elenmiş bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulda geçici üye seçilebilmek için oyların asgari üçte 2’sini yani 128 civarında bir oy almak gerekmektedir. Değerli arkadaşlarım, böylece Türkiye, Birleşmiş Milletlerin en önemli organı konumunda olan Güvenlik Konseyinde 5 daimi üye ülkenin dışında, geçici üyeleri temsil eden 10 ülkeden biri konumuna yükselmiş bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği, son yıllarda hemen her alanda yıldızı parlayan ülkemizin, uluslararası kamuoyu ve dış diplomasi açısından önemli bir başarısıdır. Hiç kuşkusuz ki bu sonuç dünya ülkelerinin ülkemize ve devletimize gösterdiği güvenin ve milletimize karşı beslediği dostluk ve sevgi duygularının bir yansımasıdır. Tabii ki diğer taraftan, beş yıldır, altı yıldır AK PARTİ İktidarı döneminde dış politikada izlemiş olduğumuz aktif bir politikanın, risk üstlenen, sorumluluk duygusu taşıyan, sadece bölgesinin değil, kendi sorunlarının değil dünyanın diğer bölgelerinin de sorunlarına duyarlı olan ve çözümler üretmeye çalışan AK PARTİ İktidarının dış politikasının bir tescilidir, başarısıdır diye düşünmekteyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Önce kendi problemlerimizi bir çözelim de…

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Dünyanın hangi sorununu çözdünüz ki? Kuzey Irak’ı çözemediniz!

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu, Birleşmiş Milletlerin en önemli organı konumundadır. Güvenlik Konseyi, üye ülkeler arasında güvenlik ve barışı korumakla yükümlü bulunmaktadır. Birleşmiş Milletlerin diğer organları sadece tavsiye kararı alabilirken Güvenlik Konseyi kararları tüm üye ülkeler açısından bağlayıcılık taşımaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği Türkiye’ye neler kazandıracaktır? Değerli arkadaşlar, elbette ki çok şeyler kazandıracak. Her şeyden önce bu üyelik, uluslararası alanda Türkiye'nin itibarını daha da artıracak, ülkemize prestij ve etkinlik kazandıracaktır, Türkiye’yi her alanda sözü daha fazla dinlenen ve itibar edilen bir ülke konumuna getirecektir, küresel siyasetin önemli bir aktörü konumuna getirecektir. Elbette ki ülkemizin bu pozisyonu, Avrupa Birliği müzakere sürecini de olumlu şekilde etkileyecek ve yansıyacaktır. Diğer taraftan bu üyelik, Türkiye'nin bölgesindeki sorunları kendi görüşleri ve tercihleri doğrultusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine getirmesini sağlama imkânı verecektir. Kıbrıs ve Irak sorunlarının kritik dönemeçlere gireceği bir döneme giriyoruz. Kıbrıs ve Irak’ın dışında Balkanlar, Kafkasya, Ermenistan, terörle mücadele gibi konularda kendi tezlerini doğrudan anlatma ve aktarma fırsatı yakalayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ceylan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan Türkiye tarihî geçmişi ve başarılı diplomasi tecrübesiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda daha sağlıklı, daha adil kararların alınmasına elbette ki katkıda bulunacaktır.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki bu sonuç, bu başarı kendiliğinden gelmedi, kendiliğinden elde edilmedi. Türkiye bu üyelik için beş yıl önce Temmuz 2003 yılında müracaat etmişti. Aslında Türkiye 92, 96 ve 2000 yıllarında da müracaat etmiş ancak çeşitli nedenlerle bu üyelik müracaatını geri çekmiştir.

Değerli arkadaşlarım, beş yıllık süreç içinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmesi dolayısıyla ülkemizin başta Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Dışişleri Bakanımız olmak üzere yoğun bir diplomasi atağı yapıldı ve sonuçta böylesi bir başarı kazanıldı. Bu başarıda emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ceylan, lütfen…

Buyurun.

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Üyeliğin ülkemize, milletimize ve tüm dünyaya hayırlı olmasını, güvenlik ve esenlik getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ceylan.

Saygıdeğer milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2007 yılına ait dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin tezkeresi vardır. Okutup bilgilerinize sunacağım.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- 5018 ile 2919 sayılı Kanunlara göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2007 yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen komisyon tarafından hazırlanan dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/565)

                                                                                                                        20/10/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununa göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2007 yılına ilişkin denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen Komisyon tarafından hazırlanan Dış Denetim Raporları, Başkanlık Divanının 10/10/2008 tarihli toplantısında Üst Yöneticilerin cevapları da dikkate alınarak görüşülmüş ve ekteki inceleme sonuçlarının Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar verilmiştir.

Bilgilerine sunulur.

                                                                                                           Köksal Toptan 

                                                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                Başkanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2007 Yılına İlişkin Dış Denetim Raporlarının İnceleme Sonuçları

1- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2007 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporunda; bütçe ve kesinhesap cetvelleri ile bu cetvellerdeki harcamaların dayanağı olan ödeme belgeleri incelenmiş, bütçede yeralan kullanılabilir ödeneklerle yatırım programındaki tutarların uyumlu olup olmadığı araştırılmış; bu rakamlar, gerçekleşen kesinhesap rakamlarıyla karşılaştırılmak suretiyle gerçekleşme oranları ve uygunluk durumları, programa alınan yatırımIarın gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, mali tabloların güvenilirliği ve doğruluğu ile idarenin gelir, gider ve mallarına ilişkin mali işlemlerin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığı, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığı hususları incelenmiştir.

Raporda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının faaliyetlerinde kullanılmak üzere 2007 yılı Bütçe Kanunuyla 380.094.306 YTL ödenek tahsis edildiği, tahsis edilen ödeneğin 308.252.988 YTL'lik kısmının kullanıldığı, kalan 71.841.318 YTL ödeneğin iptal edildiği belirtilmiştir. Bütçeye ilişkin rakamların karşılaştırılmasında; TBMM kesinhesabında görülen mal ve hizmet alımlarının merkezi yönetim bütçesiyle uyumlu olduğu, 2007 yılı bütçesinde tahsis edilen ödeneğin 308.252.988 YTL'lik kısmının harcandığı, oransal olarak bütçenin %81,1'lik kısmının harcandığı, ödenek üstü harcamaya gidilmediği, dengeli bütçe politikasının gözetildiği, yapılan ihalelerde açıklık ve rekabetin sağlandığı, tüketime yönelik mal ve hizmet alımlarında bütçe ödeneğinin verimli ve ekonomik şekilde kullanıldığı tespitlerinde bulunulmuştur.

Raporda ayrıca, planlanan ve 2007 yılı programına alınan yatırımın gerçekleşmesi amacıyla bütçeye konulan ödeneğin harcanamamasından dolayı, idari ihtiyacın ertesi yıla ertelenmesine yol açıldığı, stratejik plan hedeflerinin yakalanması amacıyla, performansa dayalı ilkeli, tutarlı, dengeli bir bütçe politikası uygulanması ve ödenek ihtiyacının isabetli bir şekilde tespit edilmesi gerektiği, 4734 sayılı Kanun kapsamında doğrudan temin yoluyla mal ve hizmet alımı yapılırken, alımlarda açıklık ve rekabet ortamının oluşturulması için kapsamlı fiyat araştırması yapılması gerektiği, doğrudan temin ile yapılan mal ve hizmet alımlarında limitlere dikkat edilmesi gerektiği gibi çeşitli hususlarda değerlendirmelerde bulunulmuştur.

Sonuç olarak;

- TBMM Başkanlığı muhasebe birimince, ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişlerine dayalı olarak ilgililerin hesaplarına aktarılan paralar ile banka hesap özetlerinin mutabık olduğu, kesinhesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu, kullanılabilir bütçe ödenekleriyle uyumlu bulunduğu, ödenek üstü harcama yapılmadığı,

- TBMM Genel Sekreterinin Üst Yönetici olarak, bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek mali tedbirlerin alınmasında, 5018 sayılı Kanunda belirtilen mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesinde, görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde üstün gayret gösterdiği, harcama yetkilisi, muhasebe yetkilisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve gerçekleştirme görevlilerinin mali mevzuatın tatbikinde ve tedbirlerin uygulanması yönünde azami çaba sarf ettikleri, idarenin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü sonucuna varıldığı ifade edilmiştir.

Bunların dışında, Raporda yer verilen değerlendirmelere ilişkin olarak Üst Yönetici Cevapları Başkanlık Divanınca kabul edilmiş olup, tenkit ve tavsiye edilen hususlarda gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir.

2- Sayıştay Başkanlığının 2007 yılına ilişkin hesapları ve bunlara ilişkin belgeler esas alınarak yapılan incelemeler sonucunda hazırlanan Dış Denetim Raporunda, Bütçe Kanunuyla 2007 yılı için Sayıştay Başkanlığına 85.125.100,00 YTL ödenek tahsis edildiği, tahsis edilen bu ödeneğin %73,92'si olan 62.922.556,00 YTL'nin harcandığı, %26,08'i olan 22.202.544,00 YTL'nin harcanmadığı için iptal edildiği, 2007 yılında tahsis edilen ödeneğin bir önceki sene ile kıyaslandığında %56 oranında arttığı, bütçe giderlerinde %29,98 oranında artış olduğu, yılı içerisinde %26,08 oranında tasarruf yapıldığı belirtilmiştir. Bütçe Kanunu ile verilen ödeneklerin uygulamasına ilişkin olarak; tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe politikası yürütüldüğü ifade edilerek, tasarruf tedbirlerine önem verilmeye devam edilmesi gerektiği değerlendirmesinde bulunulmuştur.

Raporda, Sayıştay Başkanlığının 2007 yılı harcamalarının; %69,8'inin personel giderlerine, %18,6'sının mal ve hizmet alım giderlerine, %6'sının sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderlerine, %06'sının cari transferlere ve %5'inin de sermaye giderlerine yapıldığı, bütçe giderleri içerisinde personel harcamalarının en yüksek oranla birinci sırada yer aldığı, bunu ikinci sırada mal ve hizmet alım giderlerinin takip ettiği, bir önceki yıl ile kıyaslandığında 2007 yılı sermaye giderlerinde dikkati çeken oranda bir artış olduğu, 2007 yılı Bütçe Kanunu ile Kurumun sermaye giderleri için 3.692.000,00 YTL ödenek tahsis edildiği, yıl içinde yapılan aktarmalarla birlikte toplam ödeneğin 4.522.000,00 YTL olduğu, bunun 3.165.000,00 YTL'sinin harcandığı, bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında gerçekleşen sermaye giderleri kaleminde %2.867,68 oranında artış olduğu, sermaye giderlerindeki bu artışın ağırlıklı olarak; bilgisayar alımları, sosyal tesisler inşaatı ve arşiv binası yapımından kaynaklandığı belirtilmiştir.

Raporda ayrıca; bütçeden yapılacak ödemeler için düzenlenen ödeme emri belgelerine kanıtlayıcı belgelerin konulması gerektiği, sendika üyesi personelin üyelik aidatlarının ödenmesinde harcama belgelerinde Başkanlık onayının bulunması gerektiği, tüketim mal ve malzemeleri ile demirbaş alımlarında, muayene ve kabul komisyonlarının oluşturulması, alınan malların istenilen özelliklere sahip olup olmadığının kontrolünün yapılması gerektiği, doğrudan temin ile alınan mal ve hizmetlerde işlerin kısımlara bölünmemesi gerektiği, tüketim malzemeleri ile demirbaş alımlarına ilişkin giderlerin ödenmesinde ödeme emri belgesi içerisine taşınır işlem fişinin konulması gerektiği, geçici görevle yurtdışına görevlendirilen personelin konaklama ücretlerinin ödenmesinde Harcırah Kanunu ile Bakanlar Kurulu ve Sayıştay Temyiz Kurulu Kararı doğrultusunda işlem yapılması gerektiği gibi çeşitli hususlarda değerlendirmelerde bulunulmuştur.

Sonuç olarak;

- Sayıştay Başkanlığının ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişleriyle tahakkuk ettirilen ödemelerinin banka hesap özetleri ile mutabık olduğu, Kesinhesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu, kullanılabilir bütçe ödenekleriyle uyumlu bulunduğu, Bütçe ile tahsis edilen ödeneklerin Kurumun amaç ve planlanmış hedefleri doğrultusunda, iyi mali yönetim ilkelerine uygun olarak kullanıldığı, harcamalarda tasarruf sağlandığı, tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe politikası yürütüldüğü,

- Üst Yönetici olarak Sayıştay Başkanının; bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek tedbirlerin alınmasında, mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesinde, 5018 sayılı Kanunda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde üstün gayret gösterdiği, harcama yetkilisi, muhasebe yetkilisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve gerçekleştirme görevlilerinin bahsedilen tedbirlerin uygulanması yönünde azami çaba sarf ettikleri, İdarenin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu başta olmak üzere ilgili diğer mevzuata uygun olduğu sonucuna varıldığı ifade edilmiştir.

Bunların dışında, Raporda yer verilen değerlendirmelere ilişkin olarak Üst Yönetici Cevapları Başkanlık Divanınca kabul edilmiş olup, tenkit ve tavsiye edilen hususlarda gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, gündemin sözlü sorular kısmının 4, 15, 19, 26, 38, 42, 100, 197, 242, 276, 290, 322, 323, 324, 337, 390, 400, 413, 442, 456, 463, 464, 465 ve 473’üncü sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir.

Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısımda yer alan, Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 29 milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20 milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 milletvekilinin, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 milletvekilinin ve Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 milletvekilinin önergeleri üzerine, zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan  sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’ inci maddeleri uyarınca kurulan (10/27, 34, 37, 40, 102)  esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 29 Milletvekilinin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 Milletvekilinin, Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 Milletvekilinin ve Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 Milletvekilinin, Zeytin ve Zeytinyağı ile Diğer Bitkisel Yağların Üretiminde ve Ticaretinde Yaşanan Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/27, 34, 37, 40, 102) (S. Sayısı: 296)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

VI.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’deki sanayicilere ucuz elektrik sağlanmasına ve maden firmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/255)

BAŞKAN – Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

2.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, sebze ve meyve ihracatındaki ilaç kalıntısı analizine ilişkin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’den sözlü soru önergesi (6/266)

BAŞKAN – Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

3.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Akseki Kütüphanesinden Konya’ya gönderilen yazma eserlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/292)

BAŞKAN – Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

4.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, keçi yetiştiricilerinin desteklenmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/310) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Güzelce Barajı inşaatına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/353) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

6.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki hava kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/374) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

7.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, orman köylülerinin bazı sorunlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/389) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

8.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, orman yangınlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/407) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

9.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yakıldığı iddia edilen orman alanlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/412) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

10.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Düzlerçamı Yaban Hayatını Geliştirme Sahası dışına çıkarılan alana ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/494) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

11.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Aksaray’ın su plan ve projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/616) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

12.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, sulama kanallarının bakımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/670) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

13.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Sof Dağlarında açılan taş ocaklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/713) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

14.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Gönen’de kurulması planlanan çimento fabrikasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/728) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

15.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Orhaneli’deki bir mermer ocağının çevreye etkisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/776) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

16.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa ve Bilecik’teki bazı köylerin su sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/777) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

17.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Gönen’de yapılması planlanan çimento fabrikasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/778) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

18.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, muhtemel su sıkıntısına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/797) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

19.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, ücretsiz fidan yardımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/857) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

20.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, DSİ’nin özel baraj ve gölet inşaatlarını denetimine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/868) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

21.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Gazipaşa’daki bir derenin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/882) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

22.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Mersin’in Gülnar İlçesindeki orman yangınına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/911) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

23.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, keçilerin ormandan uzaklaştırılmasının sonuçlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/925) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

24.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/933) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

25.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/934) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

26.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/935) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

27.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, özel mülkiyette olduğuna karar verilen bir orman arazisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/943) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu’nun, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 4, 15, 19, 26, 38, 42, 100, 197, 242, 276, 290, 322, 323, 324, 337, 390, 400, 413, 442, 456, 463, 464, 465 ve 473’üncü sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırma isteği söz konusu olmuştur.

Şimdi, bu soruları sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                                             Hasan Çalış

                                                                                                               Karaman

Fidanlık sahalara zarar verdiği gerekçesiyle keçilerin ormanlara girişinin yasaklanması, keçi yetiştiricilerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu uygulamanın kapsamının genişletilmesi; etinden, sütünden ve kılından yararlandığımız keçilerin neslinin tükenmesine neden olacaktır. Yalnızca Karaman İlimizde 2002 yılında 95 bin olan keçi sayısı, 2007 yılında 40 bin rakamlarına düşerek, azalmıştır.

1) Orman köylerinde yaşayan ve keçi yetiştiriciliği ile geçimini sağlayan çiftçilerimize yönelik herhangi bir destekleme düşünüyor musunuz? Keçi yetiştiricileri geçimlerini neyle sağlayacak?

2) Keçi neslini korumaya yönelik bir çalışmanız var mıdır? Bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

3) Ekilecek ve dikilecek toprağı bulunmayan keçi yetiştiricilerine koyun, sığır gibi küçük ve büyükbaş hayvan desteği yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Reşat Doğru

                                                                                                                  Tokat

Soru: Tokat ili Çamlıbel kasabası sınırları içersinde sulama amaçlı olarak kullanılmak üzere yapımına 1996 yılında başlanan Güzelce Barajı inşaatının fiziki gerçekleşme oranı nedir, Güzelce Barajı inşaatı ne zaman tamamlanacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                          Hasan Özdemir

                                                                                                               Gaziantep

Büyükşehirlerin havasının giderek kirlendiği ve insan sağlığına zararlı hale geldiği herkes tarafından bilinmektedir. Gaziantep ise uzmanların söylediğine göre 1990'lardan beri Türkiye'nin havası en kirli 10 ili arasında yer almaktadır. Şehrimizde duman kirliliği, gözle görünür bir hal almıştır. Gaziantepli vatandaşlarımızdan her geçen gün bu konuda gelen şikâyetler artmaktadır.

Gaziantep'te, kötü yanma sonucu bacalardan atmosfere atılan, is, kurum, ve kül insan sağlığına ciddi zararlar vermektedir. Bu zarar kışın rüzgârsız ve rutubetli günlerde daha çok artmaktadır. Kirli hava insanı yavaş yavaş zehirleyip ömrünü ve çeşitli hastalıklara karşı direnme gücünü azaltmaktadır.

Bu çerçevede;

1) Gaziantep'te hava kirliliği konusunda Bakanlık olarak bir çalışmanız var mı? Gaziantep, hava kirliliğinden ne zaman kurtulacaktır?

2) Gaziantep'te doğalgaz çalışmaları ne aşamadadır? Konutlar, doğalgaz kullanmaya ne zaman başlayacaktır?

3) Çoğu şehirde olduğu gibi Gaziantep'in de kenar semtlerinde kullanılan kömürün kalitesinin düşük olması ve baca temizliklerinin iyi yapılmaması nedeniyle hava kirliliği daha çok olmaktadır. Bu nedenle, Gaziantep'in kenar semtlerinin doğalgaz verilmesi konusunda bir önceliği olacak mı?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                                             Hasan Çalış

                                                                                                               Karaman

Orman köylerine uygulanan orman kadastrosu; bu köylülerimizin yıllardır tarım arazisi olarak kullandıkları dedelerinin ve babalarının kalma, üç nesildir kullanılan tarım arazileri ormana elverişli olarak kaydedilmiştir. Bu uygulama karşısında; orman köylülerinin, orman muhafaza memurları ve mahkemelerle karşı karşıya kalmaları önemli bir problem hâline gelmiştir.

Orman köylülerinin yakacak ihtiyacı konusunda da orman muhafaza memurları ile köylüler arasında sık sıkıntılar yaşanmaktadır. Ülkemizin geleceği açısından orman köylüleri de ormanlarımız da ihmal edilmeyecek kadar kıymetlidir.

1) Orman köylerinin orman kadastrosu uygulamalarından doğan mağduriyetlerini giderecek ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?

2) Orman köylüsünün yakacak odun ihtiyacını karşılamak için bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

3) Orman köylerinde yaşayan köylülerimizin, orman dostu insanlar olarak kalmaları, geçimini köyünü terk etmeden ve hayat standartlarını iyileştirerek sağlayabilmeleri konusunda ne gibi alternatif projeleriniz vardır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                                             Hasan Çalış

                                                                                                               Karaman

Orman yangınları, yeşilim ormanlarımızın kül olup yok olmasına neden olmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, orman yangınlarına kısa sürede müdahalede yangın söndürme uçakları büyük önem taşımaktadır.

1) Orman Bakanlığı'na ait yangın söndürme uçağı var mıdır? Varsa kaç adet yangın söndürme uçağı vardır?

2) Son beş yılda, ormanlarımızda kaç yangın meydana gelmiştir? Bu yangınlar esnasında kaç hektarlık ormanlık alan yok olmuştur? Bu yangınlarda yangın söndürme uçağı kullanılmış mıdır?

3) Orman yangınlarına müdahale konusunda yangın söndürme uçağı kiralanmakta mıdır? Son beş yılda kaç defa yangın söndürme uçağı kiralanmıştır? Bu uçaklar hangi firmalardan ne şekilde kiralanmıştır? Bu firmalara toplam kaç para ödeme yapılmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından Anayasa'nın 98. TBMM İçtüzüğü'nün 96. maddeleri gereğince sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                           Pervin Buldan

                                                                                                                   Iğdır

1) Güvenlik gerekçesiyle doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerimizde bugüne kadar kaç hektar orman yakılmıştır?

2) Yakılan ormanların yerine bakanlığınız tarafından ağaçlandırma yapılmış mıdır?

3) Ağaçlandırma yapılmış ise, bu çalışma hangi illerimizin hangi arazilerinde yapılmıştır? Ve ne kadar ağaç dikilmiştir?

4) Bakanlığınız, bölgede yaşanılan çatışma ortamından ormanlarımızın zarar görmemesi için gerekli koruma önlemlerini almış mıdır? Bu önlemler nelerdir?

5) Doğu ve güneydoğu bölgesinde güvenlik gerekçesiyle yakılan ormanlardan yerine ağaçlandırma çalışması yapmadığınız arazi bulunmakta mıdır? Varsa bu araziler hangi illerimizde bulunmaktadır? Ve kaç dönümdür?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Tayfur Süner

                                                                                                                Antalya

Antalya’nın en önemli değerlerinden biri olan Güver Uçurumu’nun bulunduğu 4 bin hektarlık alan, Bakanlar Kurulu Kararıyla “Düzlerçamı Yaban Hayatını Geliştirme Sahası” dışına çıkarılmıştır. Daha önce 34 bin hektar olan “Düzlerçamı Yaban Hayatını Geliştirme Sahası”, 2004 yılında yapılan bir düzenleme ile 27 bin hektara, 13 Şubat 2008 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan bir kararla da 23 bin hektara düşmüştür. Bu alan, 4 yıl gibi kısa süre içinde 11 bin hektar daralmıştır.

Soru 1) Bu 4 bin hektarlık alan, neden “Düzlerçamı Yaban Hayatını Geliştirme Sahası” dışına çıkarılmıştır?

Soru 2) Söz konusu bölge, alageyiklerin doğal yaşam alanıdır. Eğer bu alan ticari amaçlarla kullanılırsa, bölgenin doğal dengesini ve sayıları hızla azalan alageyikleri ne şekilde etkileyecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim.

                                                                                                          Osman Ertuğrul

                                                                                                                Aksaray

Soru :

- Basına intikal eden konuşmanızda Türkiye'nin 81 İlinin Su Plan ve Projeleri 2040 yılına kadar tamam olduğunu belirtmiştiniz.

1- Bu kapsamda; Aksaray İlinin Su Plan ve Projesinin tarafıma bildirilmesini ve Merkez İlçesinin içme suyuyla ilgili projesi var mıdır? Var ise tarafıma bildirilmesini arz ederim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruları Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                    Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                                                                Malatya

DSİ tarafından yapılan ve Sulama Birliklerine devir edilen Sulama Kanalları bakımsız, yıpranmış, bu nedenle suyun çok önemli kısmı kayıp olmaktadır. Sulama Birlikleri yeterli kaynağa sahip olmadığı için gerekli tamir ve tadilatı yapamamaktadır. DSİ tarafından yapılan bu kanalların sürekli yenilenmeye ihtiyacı vardır. Bu nedenle su kaynaklarımızın daha verimli kullanılması açısından DSİ ve Sulama Birliklerinin teknik ve mali işbirliği konusunda Bakanlığınızca bir çözüm düşünülüyor mu?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Prof. Dr. Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Yaşar Ağyüz

                                                                                                               Gaziantep

Seçim bölgem Gaziantep İl sınırları içinde yer alan, Sof Dağları en yüksek noktada bitki örtüsü çok zengin tek yayladır ve civarında irili ufaklı 25-30 adet Köy ile 5-6 adet Yayla Evi Siteleri bulunmaktadır.

Milli Park olarak korunması gereken bu alan,

1) Gaziantep'in Akciğeri, Oksijen deposu olan Sof Dağı hangi kriterlere göre verildiği belli olmayan sayısız Taş Ocağı açma ruhsatları ile yok edilmektedir.

Tarım arazilerini, Meyve bahçelerini, yer altı sularını, yerleşim alanlarını tehdit eden bu Taş Ocakları açma ruhsatlarını iptal etmeyi düşünüyor musunuz?

Sağlıklı yaşam hakkını korumak yetkililerin görevi değil midir?

2) Beş tanesi faaliyette iki tanesi de ruhsat açma aşamasında olan bu Taş Ocaklarına ÇED raporu nasıl verilmektedir, veren yetkililer hakkında soruşturma açmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen soruların Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                       Ahmet Duran Bulut

                                                                                                               Balıkesir

Son günlerde Balıkesir iline ait Gönen ilçesinde kurulması planlanan Çimento Fabrikalarıyla ilgili olarak yöre halkını tedirgin eden bazı haberler ulusal ve yerel basına yansımış, böyle bir uygulama ile ülkemizde kaliteli çeltik üretiminin yapıldığı Gönen ovası tarım arazileri başta olmak üzere çevrenin zarar göreceği gündeme gelmiştir. Bu konuyla ilgili olarak;

1) Gönen ovası tarım arazilerinin ve çevrenin zarar görmesine yol açacak bir konumda çimento fabrikası kurulmasına yönelik Bakanlığınız birimlerine yapılmış herhangi bir başvuru var mıdır?

2) Varsa bu başvuru konusunda Bakanlığınız hangi işlemleri yürütmüş ya da yürütmektedir?

3) Söz konusu firma veya firmalarca yöre halkının tedirgin olmasına yol açacak fabrika ya da fabrikaların kurulmasına yönelik bir engelleme söz konusu mudur?

4) Kurulacak fabrika arazisi büyüklüğü nedir? Bu arazinin ne kadarı orman arazisidir?

5) Yörede çimento fabrikası kurulmasına yönelik ÇED raporu faaliyetleri ne aşamadadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                       İsmet Büyükataman

                                                                                                                  Bursa

Bursa İli Orhaneli İlçesi Başköy mevkiinde faaliyet gösteren mermer ocaklarının üretimleri esnasındaki çalışmalarından bölgedeki su kaynakları ile kaynakların beslenme ve koruma alanları olumsuz yönde etkilenmektedir.

Ayrıca bahsi geçen mermer ocağının faaliyetlerinden bölgedeki su havzasındaki suyun yön değiştirmesi, kaybolması ve çekilmesinden endişe edilmektedir. Bu durumda bölgedeki köylü susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bursa Özel İdaresi tarafından verilen raporlarda da su kaynağının etkilenmesinin muhtemel olduğu belirtilmektedir.

Buna göre;

1) Bursa İli Orhaneli İlçesi Başköy mevkiinde faaliyetlerine devam eden bu mermer ocağının faaliyetlerinin durdurulması düşünülmekte midir?

2) Bu konuyla ilgili Bakanlığınızca bugüne kadar yapılmış bir çalışma, alınmış bir tedbir bulunmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                       İsmet Büyükataman

                                                                                                                  Bursa

Son yıllardaki küresel ısınma ve kuraklıktan dolayı Çerkeşli Sulama Göleti tam kapasite ile çalıştırılamamaktadır. Bu nedenle sulama için kullanılan su yetersiz gelmekte, çiftçilerimiz zor durumda kalmaktadır. Mevcut göletten Bilecik İline bağlı Osmaneli Çerkeşli Köyü, Beşevler Köyü, Yeşilçimen Köyü, Bereket Köyü, Ericek Köyü, Bursa İlinin ise Karadin Köyü, Kaynarca Köyü, Çiçekli Köyü ve Dereköy Köyleri faydalanmaktadır. Su yetersizliği nedeniyle özellikle Bursa tarafında bulunan köyler yeterli su alamamaktadır.

Buna göre, Bursa ve Bilecik illerinin köyleri arasında yaşanan bu sorunuyla ilgili Bakanlığınızca yapılan bir çalışma bulunmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                          Ergün Aydoğan

                                                                                                               Balıkesir

1) Balıkesir’in Gönen ilçesinde kurulması düşünülen çimento fabrikası için Bakanlığınızca ÇED müracaatı yapılmış mıdır?

2) Yapılmış ise, ÇED süreci hangi aşamadadır?

3) Sizden önceki Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe’nin “yerleşim yerine yakın bir bölgeye çimento fabrikası kurulmasına izin veremeyiz” demesine rağmen Gönen’de, çevre katliamına neden olacak, insan sağlığını olumsuz etkileyecek, tarımsal verime ve hayvancılığa zarar verecek olan bu çimento fabrikasının kurulmasına izin verilecek midir?

4) Çimento fabrikası kurulmasının alternatif maliyetleri göz önüne alındığında Türkiye ekonomisine sağlayacağı katkı ile insana, çevreye, tarıma, hayvancılığa vereceği zararlar karşılaştırıldığında bölge insanının sağlığı açısından yararlı olacağını düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                             Hasan Çalış

                                                                                                               Karaman

Bazı gazetelerimizin sayfalarında “barajlar alarm veriyor” şeklinde haberlere yer verilmektedir. İstanbul, İzmir, Bursa ve Ankara’da içme suyu amaçlı barajlardaki ortalama doluluk oranının yüzde 17,2 olduğu belirtilmektedir.

Bu bilgiler ışığında;

1) Barajlarımız gerçekten “alarm” veriyor mu? İçme suyu konusunda bu yaz en çok hangi illerimizde sıkıntı yaşanacaktır? Sıkıntı yaşanacak olan bu illerimizde nasıl bir uygulamaya gitmeyi planlıyorsunuz?

2) Su kesintisine gidilecek mi? Gidilecekse hangi illerimizde kaç saat süre ile su kesintisine gidilecek? Bu konularda kamuoyunu aydınlatmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki yazılı sorumun Çevre ve Orman Bakanı Sn. Prof. Dr. Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını arz ederim.

                                                                                                             Mümin İnan

                                                                                                                  Niğde

Soru: Yörelerinde kendi imkânlarıyla ağaçlandırma faaliyetlerinde bulunmak isteyen muhtarlıklara ve belde belediye başkanlıklarına, ağaçlandırma seferberliği kapsamında, ücretsiz fidan yardımında bulunmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                         Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                  Tokat

Soru: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce, 4628 sayılı yasa kapsamında özel sektörce gerçekleştirilen baraj ve gölet inşaatlarının kontrolleri yapılmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Tayfur Süner

                                                                                                                Antalya

Antalya’nın Gazipaşa İlçesi’nin merkezinden geçen “Uluhendek Deresi”nde bir çevre felaketi yaşanmaktadır. Hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte bu dere sivrisinek yuvası haline gelmiştir. Derede, “Denizyolu” mevkiinde oluşan kirlilik de her türlü hastalığa davetiye çıkarmaktadır. İlçeye bir arıtma tesisi yapılırsa, bu ve benzeri sorunlar aşılabilecektir.

Soru 1) Derenin ıslah edilmesi ve temizlik çalışmalarının yapılması için Bakanlığınızca bir çalışma yapılacak mıdır?

Soru 2) Belediyenin gerekli ilaçlamaları yapmasına rağmen, gerekli ıslah yapılmadığı için, özellikle yaz aylarında sivrisinek yuvası haline gelen bu dere yüzünden yaşanabilecek hastalıkların sorumlusu kim olacaktır?

Soru 3) Turistik ilçe olma yolunda hızla ilerleyen Gazipaşa’daki bu durum, ilçe sakinleri kadar, bu ilçemize gelen turistleri de olumsuz etkilemez mi?

Soru 4) İlçemize arıtma tesisi yapmak için girişimleriniz var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                             Hasan Çalış

                                                                                                               Karaman

Mersin’in Gülnar İlçesi’nde çıkan ve günlerce devam eden ve güçlükle söndürülebilen orman yangını, bir felakete dönüşerek can ve mal kaybına neden olmuştur. Ülkemizde büyük bir üzüntüye neden olan iki vatandaşımızın hayatını kaybettiği ve çok sayıda vatandaşımızın yaralandığı orman yangını, 1000 hektarı aşkın alanda etkili olmuş, köylerin ve mahallelerin yok olmasına neden olmuştur.

Bu bilgiler ışığında;

1) Yangına etkin bir şekilde, zamanında müdahale edilmiş midir? Zamanında müdahale edilmiş ve ihmal yok ise, yangın niçin bu kadar geniş bir alana yayılmıştır? Zamanında müdahale edilmemişse gerekçeleri nelerdir?

2) Yangının başladığı andan itibaren, hangi kurum ve kuruluşlardan söndürme konusunda yardım talebinde bulunulmuştur? Örneğin Türk Silahlı Kuvvetlerinden söndürme konusunda talepte bulunulmuş mudur? Bulunulmamış ise niçin bulunulmamıştır?

3) İnsanlarımızı kaybettik. Çok sayıda vatandaşımız evsiz-barksız kaldı. Bitki çeşitleri yok oldu. Hayvan hayatı bitti. Kısacası ciğerimiz yandı. Bütün bunları nasıl telafi etmeyi düşünüyorsunuz? Bu konuda hangi çalışmaları planlıyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                             Hasan Çalış

                                                                                                               Karaman

Keçilerin ormandan uzaklaştırılması büyük bir tehlikeyi de beraberinde getirmiştir. Ağaç aralarında büyüyen otlar kuruyarak hem orman yangınlarına hem de orman yangınlarının uzun süre kontrol altına alınmasına engel olmaktadır. Halbuki, ormanlara girmesini yasakladığımız keçiler, doğal temizlik görevi yaparak, ağaç aralarında yetişen otları tüketerek, büyük bir tehlikeyi önlüyordu.

Bu bilgiler ışığında;

1) Henüz, Gülnar yangınının yaraları sarılmamışken, Orman Genel Müdürlüğünce bir günde 13 orman yangınının çıktığı açıklanmıştır. Orman köylüleri arasında, keçi yasağından sonra ağaç aralarında büyüyen otların kuruduğu ve orman yangınlarının kontrol edilemez hâle getirdiği kanısı yaygındır. Bu yaygın kanı hakkında düşünceleriniz nelerdir? Bugün gelinen noktada keçi yasağı kararı gerçekten doğru bir karar mıdır?

2) Daha önce keçiler tarafından yapılan ormanlarımızdaki ağaç aralarında büyüyen ve işe yaramayan otların temizliği yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa ne şekilde yapılmaktadır?

3) Bu temizlik para karşılığında mı yapılmaktadır? Şu ana kadar ne kadar alan kaç para ödenerek temizlenmiştir? İnsanların çıkamadığı yalnızca keçilerin çıkabileceği alanlar nasıl temizlenmektedir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                       Mehmet Serdaroğlu

                                                                                                             Kastamonu

Gökırmak Kırık Projesi kapsamında Batı Karadeniz havzasında Kastamonu ilinin güneyinde, Kastamonu-Ankara kara yolunun 20. km’sinde Karasu Çayı üzerinde kurulacak Kırık Barajı ile Karasu Çayı Vadisi ve İhsangazi Ovası’ndaki 11.553 ha alana sulama suyu ve Kastamonu iline 9,78hm3/yıl içme suyu temini gerçekleşecektir.

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde Kastamonu’da yaptığı mitinde, tarım ve hayvancılığın Kastamonu için çok önemli olduğunu ifade etmiştir. Bununla beraber, 2001 ve 2002 yıllarında kamu yatırım programının rasyonelleştirilmesi çalışmaları içerisinde beklemeye alınan yatırım programlarını bilmesine rağmen, Kastamonu meydanında, “yapımı planlanan barajların iktidarları döneminde süratle bitirileceğini” söylemiştir.

Aradan geçen 6 yıllık sürede baraj inşaatlarına henüz başlanmamıştır.

Soru: Gökırmak Kırık Projesi’nde inşaatlara ne zaman başlanacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                       Mehmet Serdaroğlu

                                                                                                             Kastamonu

Gökırmak-Obrucak Projesi sulama ve enerji amaçlı bir proje olup; Gökırmak’ın Akkaya (Kirazlı) Çayı üzerinde inşa edilecek olan Obrucak Barajı’nda depolanacak sular ile Gökırmak’ın sağ ve sol sahilinde, Kastamonu Şeker Fabrikası ile Taşköprü SEKA (MOPAK) Fabrikası mansabı arasında kalan brüt 13.701 ha arazi sulanması ve ayrıca sulama ana kanalı üzerinde tesis edilecek 3 MW gücünde bir hidroelektrik santral (HES) vasıtasıyla elektrik enerjisi üretilmesi planlanmaktadır.

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde Kastamonu’da yaptığı mitingde, tarım ve hayvancılığın Kastamonu için çok önemli olduğunu ifade etmiştir. Bununla beraber, 2001 ve 2002 yıllarında kamu yatırım programının rasyonelleştirilmesi çalışmaları içerisinde beklemeye alınan yatırım programlarını bilmesine rağmen, Kastamonu meydanında “yapımı planlanan barajların iktidarları döneminde süratle bitirileceğini” söylemiştir.

Aradan geçen 6 yıllık sürede baraj inşaatlarına henüz başlanmamıştır.

Soru: Gökırmak-Obrucak Projesi’nde inşaatlara ne zaman başlanacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                       Mehmet Serdaroğlu

                                                                                                             Kastamonu

Gökırmak-Oyrak Projesi Kastamonu ile Gökırmak Çayı ve kolları üzerinde, Gökırmak Havzası, Taşköprü ve Urluca ovalarında 2.312 ha alanı sulayacak bir projedir.

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde Kastamonu’da yaptığı mitingde, tarım ve hayvancılığın Kastamonu için çok önemli olduğunu ifade etmiştir. Bununla beraber, 2001 ve 2002 yıllarında kamu yatırım programının rasyonelleştirilmesi çalışmaları içerisinde beklemeye alınan yatırım programlarını bilmesine rağmen, Kastamonu meydanında “yapımı planlanan barajların iktidarları döneminde süratle bitirileceğini” söylemiştir.

Aradan geçen 6 yıllık sürede baraj inşaatlarına henüz başlanmamıştır.

Soru: Gökırmak-Oyrak Projesi’nde inşaatlara ne zaman başlanacaktır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 28.07.2008

                                                                                                            Yaşar Ağyüz

                                                                                                               Gaziantep

Seçim bölgem Gaziantep’in en eski orman alanı olan Dülükbaba ormanları kente nefes aldıran ve simge olmuş bir ormandır.

Yargı kararı sonucu bu ormanın bir kısmının özel mülkiyet olduğu belirlenmiş ve haklı olarak el konulmuştur. Yargı sürecinde Orman İdaresinin ilgisiz kalması da dikkat çekicidir.

1.- Orman Genel Müdürlüğü, yetkililerinin haberdar olduğu yargı kararı sonucu kesilecek olan yetişkin çam ağaçlarının kesimini önlemek için (yaklaşık 12.000-15.000 ağaç) neden girişimde bulunmamıştır?

2.- Anayasa’mıza göre mülkiyet hakkı kutsaldır. Zorla vatandaşın elinden alınamaz, çözüm için idarenizce istimlaki veya mülki idare ile yerel yönetimlerin birlikte davranarak hazine mülkü veya belediyelerin bir diğer mülkü ile takas edilmesi düşünülmekte midir?

3.- Katliama dönüşecek olan bu ağaç kesimine ve yargı kararı sürecine yetkililer neden müdahil olmamıştır? Büyük kentlerde yaşanan orman işgali ile rant yaratma yöntemi neden engellenmemektedir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

Siz cevap verdikten sonra belki izahı eksik olan hususlar varsa arkadaşlarımız yeniden açıklama yapmak isteyebilirler, onun için, zamanı da dikkatlice kullanacağınızı ümit ediyorum.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle, ben, sayın milletvekillerimizin sözlü soru önergeleri hakkında cevap vermek istiyorum.

Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın sorusu, özellikle keçiyle alakalıydı. Bakanlığımız tarafından orman içi ve bitişiği köylerde yaşayan hak sahibi çiftçilere yönelik çok düşük faizli kredi desteği sağlanmak suretiyle orman köylülerimiz desteklenmektedir. Başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olmak üzere, diğer bakanlıklar, valilikler, il özel idarelerinin iş birliğiyle ormanların korunması, geliştirilmesi, genişletilmesi, toprak erozyonunun önlenmesi, su kaynaklarının korunmasının yanı sıra Akdeniz ekosisteminin bir parçası olan kıl keçisinin yok edilmeden, ekolojik dengeye uygun şekilde, planlı olarak yetiştirilmesi ana gayesini taşıyan bir eylem planının hayata geçirilmesi için Bakanlığımızca gerekli çalışmalar yürütülmektedir. Özellikle keçi sahiplerine, ayrıca arzu ederlerse, sanem keçisi veyahut da süt koyunculuğu kredi desteği de sağlanmaktadır.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun Güzelce Barajı’yla alakalı sorusuna cevap vermek istiyorum. Tokat’taki Güzelce Barajı’nda şu ana kadar yüzde 55 oranında fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. Çalışmalar süratle devam etmektedir. 2008 yılı ödeneği de 5 milyon YTL olup bu baraj sayesinde Tokat’ta 4.737 hektarlık alan sulanacaktır. Çalışmalar devam etmektedir.

Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir’in sözlü soru önergesi hakkında… Bakanlığımız, özellikle Türkiye genelinde hava kalitesinin izlenebilmesi için Mart 2007 itibarıyla seksen bir ilimizde en az birer adet tam otomatik hava kalitesi ölçüm istasyonu kurarak ulusal hava kalitesi izleme ağını oluşturmuştur. Yapılan ölçümlere göre Gaziantep ilinde ilgili mevzuatta belirtilen hava kirliliği sınır değerlerinin aşılmadığı anlaşılmıştır. Ancak özellikle Gaziantep’te şu anda doğal gaz çalışmaları devam etmektedir. Bilindiği üzere organize sanayi bölgesinde 2006 yılından itibaren doğal gaz kullanımı başlamıştır. Şu anda şehirdeki meskûn bölgelere doğal gaz bağlanması maksadıyla çalışmalar yoğun bir şekilde devam etmektedir. Önümüzdeki kış aylarında hava kirlenmesi açısından gerçekten önemli olan bazı kritik mahallelere bağlantı yapılacaktır ama en azından 2009 yılı sonunda doğal gazın Gaziantep’in meskûn bölgelerinin yüzde 50’sine bağlanacağı tahmin edilmektedir. Şu anda çalışmalar devam ediyor.

Kalitesiz ve kaçak kömür kullanımının önlenmesi ve etkin denetimlerinin yapılması gayesiyle Bakanlığımızca 2006/17 sayılı yetki devri genelgesi yayımlanmış ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesine de bu genelge kapsamında yetki devri yapılmış olup, ilgili mevzuat ve Gaziantep Mahallî Çevre Kurulu kararı doğrultusunda İl Çevre ve Orman Müdürlüğümüz ve ilgili belediyeler vasıtasıyla kömür denetimleri de yapılmaktadır. Bu yüzden Gaziantep’te hava kalitesi gitgide çok daha iyi bir noktaya ulaşmaktadır. Bilgilerinize sunuyorum.

Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın sualleri vardı efendim. Şimdi orman köyleri kadastroları devam ediyor. Özellikle orman kadastro çalışmaları yürürlükteki mevzuat kapsamında yapılmakta olup, bu çalışmalarda her türlü bilgi ve belgeyle birlikte şahısların mülkiyet belgeleri de incelenmektedir. Şahısların haklı mülkiyetine konu taşınmazlar orman sınırları dışında bırakılmakta ve herhangi bir mağduriyet söz konusu olmamaktadır. Bu konuda son derece hassas davranıyoruz, vatandaşları mağdur etme gibi bir niyetimiz yoktur.

Özellikle orman köylüsünün her yıl zati yakacak odun ihtiyaçları 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 31 ve 32’nci maddeleri kapsamında en yakın orman sahalarından veya depolardan düzenli olarak karşılanmakta olup, faydalanma konusunda Bakanlığımız gerekli düzenlemeleri yapmaktadır.

Orman köyleriyle ilgili olarak dam örtülü “Güneş Enerjisiyle Su Isıtma Sistemi” projeleri gibi sosyal nitelikli projeler ile köylünün istek ve eğilimleri ile yöre şartlarına uygun süt sığırcılığı, süt koyunculuğu, besi sığırcılığı, besi koyunculuğu, eko turizm, fidan yetiştiriciliği, seracılık, meyvecilik, halıcılık, kilimcilik gibi konularda gelir artırıcı, ekonomik nitelikli projeler uygulanmaktadır, Bakanlığımız da bunlara gerekli desteği vermektedir.

Ayrıca, tarımsal kalkınma kooperatifleri vasıtasıyla süt toplama, yem kırma, iş makinesi, traktör, ekipman ve halıcılık gibi proje konuları için Bakanlığımızca da ayrıca kredi desteği sağlanmaktadır.

Yine, Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın bir diğer soru önergesi vardı orman yangınlarıyla alakalı yangın söndürme uçakları hakkında.

Orman Genel Müdürlüğü mülkiyetinde yangın söndürme uçağı bulunmamaktadır ancak altı adet helikopter mevcuttur. Özellikle tabii bu yangın söndürme helikopterleri ve uçakları kiralanmaktadır. Ayrıca, acil durumlarda, nitekim Gülnar yangınında olduğu gibi, gerek Antalya’daki Taşağıl yangınında, İzmir ve Çanakkale yangınlarında İstanbul Büyükşehir Belediyesinin iki adet yangın söndürme uçağı da her zaman kullanılmıştır, onu da belirtmek istiyorum.

Özellikle, ne kadar yangın çıktı ve yanan alanlarla ilgili sorusunu cevaplandırmak istiyorum: 2003 yılında 2.177 adet yangın çıkmış ve 6.644 hektar alan yanmıştır; 2004 yılında 1.761 adet yangın çıkmış, 4.943 hektar alan yanmıştır; 2005 yılında 1.529 adet yangın çıkmış, 2.815 hektar alan yanmıştır; 2006 yılında 2.227 adet yangın çıkmış, 7.968 hektar alan yanmıştır; 2007 yılında 2.849 adet yangın çıkmış ve 11.438 hektar alan yanmıştır.

Yalnız, ben burada şunu söylemek istiyorum: 2003 yılı ile 2007 yılları arasında, 2007 yılı da dâhil olmak üzere toplam 10.543 adet yangın çıkmış ve 33.808 hektar alan yanmıştır. Ancak bu alanların tamamı yeniden ağaçlandırılmıştır.

Müsaade ederseniz bir de diğer ülkelerle mukayese etmek istiyorum: İspanya’da aynı dönemde, yani 2003 yılı ile 2007 yılları arasında -2008 yılı sonu gelmediği için onu vermiyorum- 257.774 hektar, Fransa’da 112.607 hektar, İtalya’da 367.938 hektar, Yunanistan’da 304.921 hektar alan yanmıştır. Hâlbuki, Türkiye’de bu dönemde 33.340 hektar alan yanmış olup diğer ülkelere göre neredeyse beşte 1 oranındadır. Ama bu orman yangınlarının Türkiye’de az olması demek biz bunlara alaka göstermiyoruz manasına gelmesin, yeteri kadar alaka gösteriyoruz ve gerekli mücadeleyi yapıyoruz. Bu bakımdan teşkilatımızın başarısını da, ben, burada, özellikle takdir etmek istiyorum: Bütün orman teşkilatını gerçekten takdir ediyorum.

Efendim, özellikle, bir de Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan’ın sorusuna cevap vermek istiyorum: Efendim, güvenlik gerekçesiyle yakılan bir orman yoktur. Bakanlığımız, ormanların zarar görmemesi için gerekli her türlü tedbiri diğer bölgelerde olduğu gibi bu bölgelerde de almaktadır, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Ayrıca, kendisinin, özellikle, vilayetlerde ne kadar alan ağaçlandırıldı, bu konuda bilgi talebi var. Şunu ifade etmek istiyorum: Seksen bir vilayette yoğun bir ağaçlandırma ve bozuk orman alanları ıslahı ve erozyonla mücadele çalışmaları yapılmaktadır. Bunu biz eylem planıyla ilan etmiştik ve bunu İnternet  sayfasında da yayınladık: Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Seferberliği Programı’nda 2,3 milyon hektarlık alan 2012 yılı sonuna kadar ağaçlandırılacaktır. Hatta biz bunları altı ayda bir kontrol ediyoruz, her bir vilayette altı ayda ne kadarlık alan ağaçlandırıldı, ne kadar ağaç dikildi, bunlar da Çevre ve Orman Bakanlığımızın web sayfalarında yayınlanmaktadır ve altı aylık değerlendirme neticesinde hedeflerimizi aştığımızı söylemek istiyorum. Tabii ki, Sayın Milletvekilinin özellikle seçim bölgesi olan Iğdır’da 6.500 hektarlık alanda çalışma yapılacaktır. Misal olarak: Aralık ilçesinde rüzgâr erozyonu vardı. Burada, Sayın Başbakanımızın talimatıyla, ben, DSİ Genel Müdürüyken bizzat oraya giderek Aralık ilçesindeki rüzgâr erozyonunu önlemek için gerekli çalışmaları takip ettik. Hatta bu maksatla Ebu Cehil çalısı adıyla anılan bir çalının bu rüzgâr erozyonu için gerçekten çok faydalı olacağı anlaşıldı ve 2005 yılından itibaren Aralık ilçesi ve çevresine sürekli olarak, DSİ dâhil olmak üzere, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü ve Iğdır Valiliğimiz sürekli olarak Ebu Cehil çalısı dikmektedir. Bu konuda gerçekten başarılı olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.

Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner’in sözlü soru önergesine cevap vermek istiyorum. Özellikle Antalya ili merkez ilçe sınırları dâhilinde kalan Güver Uçurumu’na sahip olduğu jeomorfolojik kaynakları ve doğal zenginlikleri olan bir yerdir. Hakikaten burası tabii güzellikler açısından muhteşem bir alan. Bu sebeple, 2873 sayılı Millî Parklar Kanunu’na göre tabiat parkı olarak koruma altına alınmıştır. Ancak, alageyiklerin yaşadığı alanlar tabiat parkı sınırları dışında tutulmuştur.

Aksaray Milletvekili Sayın Osman Ertuğrul’un sözlü soru önergesine cevap vermek istiyorum. Özellikle Aksaray’da -ben yakında Aksaray’a da gittim, orada bir koordinasyon toplantısı gerçekleştirdik- şehrin şu anda -Aksaray’ın- su ihtiyacı hâlâ Helvadere ve bağlı kaptajlar ile Mamasın Barajı’ndan temin edilmektedir. Yapılan nüfus ve su ihtiyacı tahminlerine göre mevcut kaynaklardan şehrin 2023 yılına kadar su ihtiyacı rahatlıkla karşılanabilir. Bu maksatla zaten bizim seksen bir vilayet için hazırladığımız içme suyu ve sanayi suyu temin eylem planında bu konuda Aksaray ili ile ilgili kaynaklar ve gelecekteki nüfus, gelecekteki ihtiyaçlar da hesaplanarak ortaya konulmuştur. Ancak, Aksaray ilimizin uzun vadeli su ihtiyaçlarının karşılanması maksadıyla proje yapım işi 2008 yılı yatırım programında yer almaktadır. Çalışmalar devam ediyor ancak Aksaray’da içme suyundaki arsenik meselesinin, probleminin giderilmesi maksadıyla, Aksaray, Nevşehir ve Niğde içme suyu arsenik arıtma tesisleri yapım işi ihale edilmiş olup, ihale süreci Kasım 2008 ortalarında sonuçlandırılacaktır ve yapım için de toplam beş aylık süre öngörülmüştür. Böylece, arıtma problemini de bu illerde kökünden çözmüş olacağız.

Malatya Milletvekili Sayın Mevlüt Aslanoğlu’nun sözlü soru önergesine kısaca cevap vermek istiyorum. Efendim, sulama tesislerinde, özellikle rehabilitasyon ihtiyacı olan bu tesisler için program geliştirmek üzere DSİ Genel Müdürlüğümüz bünyesinde bir inceleme ve değerlendirme komisyonu kurulmuş olup çalışmalar devam etmektedir. Malatya ilinde yer alan sulama birlikleri sulama ücretlerini çok düşük düzeyde belirledikleri için, yıl içinde yapılması gereken bakım ve onarım çalışmaları yapılmamakta ve DSİ Genel Müdürlüğünden sürekli yardım talebinde bulunmaktadırlar. Sulama tesislerinin işletme, bakım ve yönetim sorumluluğunu üstlenen birlikler yıllık bütçelerini belirlerken personel giderleri yanı sıra bakım onarım giderlerini de esas almak zorundadırlar çünkü biz, bütün sulama tesisatını, sulama şebekesini tamamladıktan sonra, yatırımı yaptıktan sonra, tamamen sulama birliklerine devrediyoruz. Bunların işletilmesini, bakımını sulama birlikleri yapmaktadırlar ancak acil durumlarda da DSİ olarak zaman zaman destek veriyoruz.

Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün sözlü soru önergesine cevabım ise: Özellikle maden arama ve işletme ruhsatlarını verme, verilen ruhsatları iptal etme ve ruhsatlarla ilgili iş ve işlemler Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğünün görev, yetki ve sorumluluğundadır. Bakanlığımızca, Çevre Kanunu ve ÇED Yönetmeliği uyarınca iş ve işlemler yapılmakta ve projeler için “ÇED olumlu” veya “ÇED gerekli değildir” kararları verilmektedir. Ancak ÇED Yönetmeliği kapsamında yer alan projeler için verilen “ÇED olumlu” ya da “ÇED gerekli değildir” kararı bir projenin gerçekleştirilmesi için yeterli olmayıp ilgili kurum ve kuruluşlardan gerekli izin, onay, ruhsat ve/veya görüş alınmadan faaliyete başlanılması mümkün değildir, bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Duran Bulut’un soru önergesine cevap vermek istiyorum efendim. Balıkesir ili Gönen ilçesi Babayaka köyü yakınlarında Gönen Madencilik ve Yapı Malzemeleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından yapılması düşünülen çimento fabrikası için 14 Mart 2008 tarihinde Bakanlığımıza müracaat edilmiştir.

ÇED sürecine halkın katılımı toplantısı -bilgilendirme kapsam ve özel format belirleme toplantısı- gerçekleştirilmiştir. ÇED raporu özet formatı ise 22 Nisan 2008 tarihinde verilmiştir. Müracaata ilişkin karar ÇED Yönetmeliği kapsamında oluşturulan komisyonca yürürlükte bulunan ilgili mevzuata göre yapılacak değerlendirmeden sonra verilecektir, değerlendirme safhasında.

Kurulması planlanan klinker üretim öğütme ve entegre tesisi arazisinin büyüklüğü 421.411 metrekaredir. Proje tanıtım dosyasında kalker ocaklarına ait parsellerin büyük bir kısmının orman alanında olduğu ve işletme izni aşamasında Orman Genel Müdürlüğünden kiralanacağı belirtilmekte olup şu ana kadar bahse konu tesis için herhangi bir izin müracaatı yapılmamıştır. Özellikle, “Yöredeki çimento fabrikası kurulmasına yönelik ÇED raporu faaliyetleri ne aşamadadır?” diye belirtiliyor. ÇED raporu henüz Bakanlığımıza sunulmamıştır.

Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman’ın sözlü soru önergesine cevap vermek istiyorum. Bursa ili Orhaneli ilçesi Başköy mevkisindeki mermer ocağı faaliyeti hakkında idi. Söz konusu mermer ocağı ÇED Yönetmeliği kapsamı dışında kalmakta olup İl müdürlüğümüz elemanlarınca yapılan denetim esnasında, izin alınan sahadaki örtü tabakasını kaldırma işleminin yapılmakta olduğu, bu aşamada su kaynaklarını olumsuz yönde etkileyecek bir faaliyetin bulunmadığı tespit edilmiştir. İl müdürlüğümüzce ocağın faaliyetleri takip edilmekte olup faaliyetin belirlenen şartlar kapsamında yürütülmesi sağlanacak, kontroller yapılacaktır.

Yine Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman’ın bir diğer soru önergesi, özellikle Bursa ve Bilecik illeri köyleri arasında yaşanan su sorunuyla alakalı. Bildiğiniz gibi, mülga Köy Hizmetleri tarafından Çerkeşli Sulama Göleti projelendirilmiş ve işletmeye açılmıştır. Gölette detaylı çalışma yapılabilmesi için kurumumuzun yetkilendirilmesi bakımından Bilecik İl Özel İdare Müdürlüğünün DSİ Genel Müdürlüğümüze bağlı DSİ 3. Bölge Müdürlüğü yani Eskişehir İl Müdürlüğünde gerekli girişimde bulunulması gerekiyor. Bu konu da her ne kadar özel idareye ait bir problemse de DSİ 3. Bölge Müdürlüğüne talimat verilmiştir, gerekli destekler verilecektir.

Balıkesir Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan’ın sözlü soru önergesine cevap ise… Aynı, az önce cevap verdim ama özellikle tekrar etmek istiyorum: Gönen Madencilik ve Yapı Malzemeleri Sanayi ve Ticaret AŞ tarafından 14 Mart 2008 tarihinde müracaat edildiğini az önce belirttim. Projeyle ilgili ÇED raporu özel formatı 22 Nisan 2008 tarihinde verilmiş olmasına rağmen ÇED raporu henüz Bakanlığımıza ulaşmış değildir. Çimento fabrikasıyla ilgili de ÇED raporu Bakanlığımıza sunulduğunda, belirtilen şartlar, hususlar, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından değerlendirilecektir.

Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın sözlü soru önergesine cevabım ise… İşte “Barajlarımız gerçekten alarm veriyor mu?” şeklinde bir sorusu vardı. “Hangi illerimizde sıkıntı yaşanacak?” Özellikle içme suyu konusunda bu yaz kuraklığa rağmen illerimizde herhangi bir büyük sıkıntı yaşanmamıştır. İstanbul için, bilindiği gibi, Melen sisteminin ilk kademesi devreye girmiş ve böylece İstanbul için sürekli su verilmesi İstanbul’da sağlanmıştır. Herhangi bir kesinti söz konusu değildir. Bundan sonra da olmayacaktır.

Ankara’da ise, bildiğiniz üzere, Kesikköprü Projesi tamamlanmış, yıldırım hızıyla Ankara Büyükşehir Belediyemiz ve ASKİ tarafından gerçekleştirilmiş, Kesikköprü’den Ankara’ya su temin edilmiştir.

Bursa’da ise, Bursa’nın gelecekteki su ihtiyacını karşılamak üzere Nilüfer Barajı tamamlandı ve Bursa Büyükşehir Belediyesi BUSKİ’ye teslim edilmiştir.

Bunun dışında, İzmir için de, İzmir’in gelecekteki su ihtiyacının karşılanması ve İzmir’e 58 milyon metreküp –yılda- su temini maksadıyla Gördes Barajı’nın yapımı hızlandırılmıştır. İnşallah, bu yıl sonunda inşaat çalışmaları bitecek ve önümüzdeki yıl başlarında su tutma işlemine geçilecektir.

Dolayısıyla, özellikle su kesintisinin olmadığını ve bizim çalışmaların daha ziyade bu seksen bir il merkezinin su teminiyle alakalı eylem planı 2008-2013 yılları arasını kapsıyor ama bu, bu yılların su ihtiyacını karşılamak için değildir, özellikle 2023 ile 2040 yılları arasında bu şehirlerimizin su ihtiyacını karşılamaya yöneliktir. Yani uzun vadeli düşündüğümüzü özellikle ifade etmek istiyorum.

Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’ın sözlü soru önergesine cevap vermek istiyorum. Efendim, özellikle ağaçlandırmayla alakalı Sayın Mümin İnan sormuş. Bakanlığımızca, yörelerinde, kendi imkânlarıyla ağaçlandırma yapmak isteyen muhtarlıklara ve belde belediye başkanlıklarına 9 Mayıs 2008 tarihli ve 26871 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2008/13568 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı doğrultusunda kurumumuz imkânları dâhilinde bir, iki ve üç yaşlı, çıplak köklü orman ağacı fidanları ücretsiz olarak verilmeye başlanmıştır. Talep olması hâlinde biz bunları karşılayacağız ve mutlaka muhtarlıklarımızı, beldelerimizi, şehirlerimizi destekleyeceğiz fidanla.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun sözlü önergesine cevap vermek istiyorum. Kendisi, “Özellikle özel sektörce geliştirilen baraj ve gölet inşaatlarının kontrolleri yapılmakta mıdır?” diye sormuş. Efendim, özellikle bu özel sektör tarafından geliştirilen ve onlar tarafından yapılan hidroelektrik santral projeleri için hazırlanan fizibilite raporları DSİ Genel Müdürlüğümüzce incelenmekte ve uygun bulunanlar lisans müracaatı için EPDK’ya gönderilmektedir. EPDK tarafından lisans müracaatı uygun bulunan firmalar ile Genel Müdürlüğümüz arasında su kullanım hakkı anlaşması imzalanmakta ve EPDK tarafından üretim lisansı verilmektedir. Üretim lisansı alınmasından sonra kati projeler hazırlanarak Enerji İşleri Genel Müdürlüğüne teslim edilmektedir. Enerji İşleri Genel Müdürlüğünce gönderilen kati projeler memba ve mansap ilişkileriyle su kullanım hakkı anlaşması hükümleri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Kati projelerin onaylanmasını müteakip inşaat çalışmalarına başlanmaktadır. Özel sektör tarafından gerçekleştirilen inşaat çalışmalarında firmalar, su kullanım hakkı anlaşması hükümlerine uymak zorunda olup müşavir firmaları kendileri belirlemektedir.

Ancak şunu belirteyim: Hakikaten Sayın Reşat Doğru’nun bu teklifine ben de aynen iştirak ediyorum. Hatta bu konuda “Su Yapıları Kontrol Yönetmeliği”nin hazırlanması konusunda DSİ Genel Müdürlüğüne talimat verdim bundan bir ay önce ve bu konuda özellikle Hukuk Müşavirliği -DSİ’nin- Etüt ve Plan Daire Başkanlığı, Proje İnşaat, Barajlar ve Hidroelektrik Santraller Daire Başkanlığı, İçmesuyu ve Kanalizasyon Daire Başkanlığı elemanlarınca komisyon kuruldu. Bu komisyonlar –her ne kadar kontrol ediliyorsa- daha sıkı bir kontrol maksadıyla bir yönetmelik taslağı hazırlıyorlar. Çalışmaların hafta sonuna kadar tamamlanması talimatını verdim. Sonra yönetmeliğin yayınlanması için Başbakanlığa sevk edeceğiz. Daha sıkı bir denetim yapılmasının gerekli olduğu kanaatindeyim ben de. O bakımdan Sayın Vekilimize de teşekkür ediyorum.

Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner’in sözlü soru önergesine kısaca cevap vermek istiyorum. Efendim, Gazipaşa ilçesindeki Uluhendek Deresi’yle ilgili kirlenmeden bahsetmişti. Özellikle derenin ıslah edilmesi, turistik bir bölge olduğundan bahsediyordu malumunuz. Şimdi, efendim, 2006/27 sayılı Başbakanlık Genelgesi uyarınca dere yataklarına su akış kesitini daraltan her türlü yapı ile yine dere kesitini daraltan ağaç, moloz, çöp vesaire gibi atıkların temizlenmesi, önlenmesi görevleri ilgili belediye veya il özel idaresinin sorumluluğundadır. Bunu belirtmek istiyorum.

Gazipaşa Belediyesi tarafından işletilen 5 bin kişi kapasiteli merkezî atık su arıtma tesisi bulunmaktadır. Söz konusu atık su arıtma tesisi çıkış suyu Hacımusa Deresi’ne deşarj edilmektedir. Belediye Başkanlığı tarafından artı 50 bin kişi kapasiteli atık su arıtma tesisi yapılması planlanmakta olup, ilk etapta 50 bin kişiye hitap edecek projeler İller Bankası tarafından hazırlanmıştır. Özellikle projeler tamamlandığı zaman, buranın turistik bölge olması sebebiyle Bakanlığımız da kısmi bir maddi destek verecektir.

Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın sözlü soru önergesinin birincisine -6/911 sayılı önergesine- cevap vermek istiyorum. Efendim, özellikle Gülnar’daki orman yangınıyla ilgili gerekli mücadele hakikaten kısa zamanda yapılmıştır ve bu büyük yangın, 70-75 kilometre/saatlik hızla esen büyük rüzgâra rağmen kısa zamanda söndürülmüştür. Orman yangınına saat 12.30’da bir arazöz ve bir ekiple hemen müdahale edilmiştir. İlk yardım, daha doğrusu ilk yarım saat içinde sekiz arazöz daha yangına sevk edilmiş, ayrıca yangın mahalline en yakın mesafede konuşlu Adana helikopteri on dakika içerisinde yangın mahalline hareket etmiş ve saat 12.50’de yangına müdahale etmiştir. Daha sonra kademeli olarak Kahramanmaraş, Antalya, Denizli ve Fethiye helikopterleri de yangına sevk edilmiştir. Anızdan çıkan yangın o sırada, az önce belirttiğim gibi, 70 ila 75 kilometre/saat şiddetinde esen rüzgârın etkisiyle tehlike arz etmiş ve hızla büyüme göstermiştir. Hakikaten çok yoğun gayretler neticesinde, yangınla mücadele eden arkadaşlarımız kendilerini de riske atarak yangını kısa zamanda söndürmüşlerdir. Tabii, özellikle yangınla ilgili, bölgedeki Çevre ve Orman Bakanlığının, Orman Genel Müdürlüğünün ekipleri böyle bir yangına müdahale etmiyor sadece. Valilik, Kaymakamlık, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, İl Özel İdaresi, belediyeler, jandarma ve özel kuruluşlardan iş makinesi ve eleman taleplerinde bulunulmuş ve talepte bulunulan tüm kuruluşlar yangın söndürme çalışmalarına iş makinesi ve eleman göndermişlerdir. Yapılan hasar tespit çalışmaları sonucunda, ilk etapta, aile başına hemen -Başbakanımızın talimatıyla- Başbakanlık Yardım Fonundan 2 bin YTL ödenmiş, akabinde diğer ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından çeşitli yardım ve çalışmalar yapılmıştır, çalışmalar zaten Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz tarafından da sürdürülmektedir.

Gene Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın bir diğer soru önergesi vardı, o da özellikle keçilerle ilgili. Keçilerin azalmasıyla yanan orman alanlarının çoğaldığı görüşü herhangi bir araştırmaya veya bilimsel veriye dayanmayan subjektif bir değerlendirmedir, yani bu konuda herhangi bir ilmî çalışma yok. Zaten biz de keçilerin tamamen yok edilmesine karşıyız, keçilerin planlı şekilde, yeni dikilen fidanlara zarar vermeyecek şekilde kontrol edilmesini talep ediyoruz, yaptığımız odur. Özellikle sıfır ile 300 metre rakımında, yangına hassas kritik ormanlık alanlarda, turistik yoğunluğun fazla olduğu bölgelerde, yol kenarlarında diri örtü yakmak veya temizlemek suretiyle bu konuda tedbirler alınmaktadır.

Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun arka arkaya üç tane soru önergesi var, bunları cevaplandırmak istiyorum.

Birinci soruda “Gökırmak-Kırık Projesi’nin inşaatına ne zaman başlanacaktır?” diye soruluyor. Kırık Barajı hakikaten Kastamonu için çok önemli. Maalesef geçmişte bu, yatırım programından çıkarılmış ancak özellikle Kastamonu’nun içme suyu ihtiyacının karşılanacağı dikkate alınarak biz bunun kati proje yapılmasını ihale ettik ve 2006 yılında Kastamonu Kırık Barajı’nın kati proje yapım hizmetleri başladı. 2009 yılında kati projeler tamamlanacak. Kati projeler tamamlandıktan sonra duruma göre yatırım programına teklif etmeyi planlıyoruz.

Diğer sualler var: Özellikle “Obrucak Projesi’ne ne zaman başlanacak?” Bir de “Gökırmak-Oyrak Projesi’ne ne zaman başlanacak?” diye Sayın Kastamonu Milletvekilimiz soru soruyor. Efendim, evvela bu maksatla Kastamonu’yla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum: Bir kere Kastamonu’da Hükûmetimiz son beş yılda çok büyük yatırımlara imza atmıştır, bir defa bunu özellikle altını çizerek bir belirtmek istiyorum, Kastamonu çok önemlidir. Bakın, bir kere 21 Kasım 2004 tarihinde Kastamonu Taşköprü Asar Barajı ve sulaması hayata geçirildi ve 1.010 hektarlık bir alan sulu tarıma başlatıldı. Bakın, 18 Aralık 2005 tarihinde Kastamonu için yıllarca bitmeyen Kastamonu Hasköy sulaması vardı. Bu Hasköy sulamasını 2005 yılı sonunda tamamladık ve 3 bin hektarlık alanın sulamasını temin ettik. Ayrıca Kastamonu’da Karadere Barajı vardı. Ben kendim 2005 yılında Karadere Barajı’na bizzat gittiğim zaman bu Karadere Barajı’nın âdeta sürüncemede kaldığını bizzat fark ettim, hatta o bölgedeki araziyi de gezdim. Bu bölge, Karadere sulamasının yapılacağı alan Kastamonu’ya hayat verecek olan ve oranın millî gelirinin artmasına büyük katkı sağlayacak olan bir alandı ve Karadere Barajı’nın hızla tamamlanması talimatını verdik. 2 Aralık 2006 tarihinde Karadere Barajı’nı tamamladık ve şu anda sulaması da çok hızlı bir şekilde ilerliyor, onu da özellikle belirtmek istiyorum. Ayrıca 20 Aralık 2006 tarihinde Kastamonu Merkez Suluceviz Deresi Taşkın Koruma Tesisi ve çok sayıda, Taşköprü ilçe merkezi, Honsalar, Bağışlar, Seydiler, Çiğil köyü, Budaklar, Koncalar ve arazileri, Ekincik Tıknık Deresi, Karabey köy içi ve Fındıklı dereleri, Çağlayık Deresi, Yukarı Çayırcık Deresi gibi pek çok derenin de ıslahı yapıldı. Onu da özetle belirtmek istiyorum.

Şu anda, Karadere Projesi’nin sulaması devam ediyor. Özellikle, Kastamonululara buradan şu müjdeyi vermek istiyorum: Biz, sadece 2008 yılında, bu projenin süratle tamamlanması için yıl içindeki ödeneğine ilave olarak 8 milyon 350 bin YTL ilave ödenek gönderdik. Yani 8,3 trilyon ilave ödenek gönderdik. Ayrıca, Devrekâni Kulaksızlar Projesi’nin de özellikle 2008 yılında 7 milyon 100 bin YTL ödenek ihtiyacı tespit edilmiş olmasına rağmen, Genel Müdürlüğümüzce 3,5 trilyon ödenek ayrıldı ancak bu konuda da firmaya “süratli bir şekilde tamamla” diye talimat verdik.

Netice olarak… Bunu şunun için söylüyorum Sayın Milletvekiline: Bizim, şu anda, Kastamonu’da yürümekte olan projelerimiz var. Bunları hızla tamamlayacağız, daha sonra diğer projelerin kati projeleri bittikçe onları devreye alacağız. Yoksa aynı anda hepsinin temelini atmanın yanlış olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Sadece Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün il yatırımlarında 2008 yılında toplam 11 milyon 249 bin 502 YTL ödenek ayrılmış iken, bakın, dikkat ediniz, sene içinde sağlanan ek ödeneklerle yıl ödeneği 12 milyon 149 bin 502 YTL olmuştur. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Son olarak, Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz’ün suali vardı. Şöyle: Tabii ki burada vatandaşın mülkiyet hakkı var. Soruyu hatırlatacak olursam: “Orman Genel Müdürlüğü yetkililerinin haberdar olduğu yargı kararı sonucu kesilecek olan yetişkin çam ağaçlarının kesimini önlemek için neden girişimde bulunmamıştır?” diyor. Şimdi, söz konusu taşınmaz 1980 yılında orman dışı ağaçlandırma projesi kapsamında sehven ağaçlandırılmış ancak konu yargıya intikal etmiş. Yani mülkiyet sahipleri yargıya müracaat ederek bu arazinin kendilerine ait olduğunu ifade etmişler ve yargılama süreci neticesinde de bu sahanın orman olmadığı karara bağlanmış. Yaptığımız işlem sadece yargı kararının uygulanmasından ibarettir, onu özellikle belirteyim.

Ağaç kesimine gelince: Yapılan çalışmalar herhangi birisine rant sağlama değil, geçmişte idaremizce sehven ağaçlandırılan özel şahıs arazisi üzerindeki ağaçların alınarak, arazisinin mahkeme kararına uygun olarak mülk sahiplerine devri işlemidir. Tabii, Sayın Vekilimizin “Acaba, bu alan başka bir alanla takas yapılarak bu ağaçlar muhafaza edilebilir mi?” şeklinde bir teklifi var. Tabii, takdir edersiniz ki eğer mülk sahipleri böyle bir teklifi kabul ediyorlarsa o konuda onlara sorarak yapmak mümkün olabilir ama eğer mülk sahipleri böyle bir teklifi kabul etmiyorlarsa yargı kararı kesindir, böyle bir işlemi yapamayız. Ancak Sayın Vekilimizin bu teklifini, hemen talimat vereceğim Orman Genel Müdürlüğümüze, mülk sahiplerine teklif etsin, başka bir alandan uygun bir arazi ile takas veya becayiş yapmak suretiyle kabul ediyorlarsa bu konuda da bir girişim yapalım, orman varlığının korunması açısından faydalı olur. Kabul etmesi hâlinde bu mümkündür ama kabul etmiyorsa karşı taraf, zorla bunu elinden almak mümkün değildir.

Bütün sayın vekillere, bütün sözlü soru önergelerine cevap vermeye çalıştım. Hepinize tekrar teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum, hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Bazı milletvekili arkadaşlarımızın konuyla ilgili ek açıklamaları olacak, o arkadaşlarımıza söz vereceğim.

Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanın verdiği cevaplar bize göre yeterli değil. Bir defa, iktidara geldiklerinde, Hasköy sulaması yüzde 90 seviyesinde, Asar Barajı yüzde 85 seviyesinde ve Karadere Barajı yüzde 90 seviyesindeydi. Bunlar tamamlandı, bunlar için teşekkür ediyoruz. Ancak, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde Sayın Başbakan, Kastamonu Nasrullah Camisi’nin yanındaki meydanda Kastamonu insanına seslenerek: “Kastamonulular, bu Hükûmet Kastamonu’ya hayat verecek olan Oyrak, Oprucak ve Kırık Barajlarını programdan çıkardı –ve devamla Sayın Başbakan- 4 Kasım sabahından itibaren önceliğimiz bu barajları tekrar programa alıp süratle inşaatlarına başlayacağız, Kastamonu barajlar şantiyesi olacak.” demişti. Aradan altı yıl geçmesine rağmen bu barajlardan verimliliği en yüksek olan birinin dahi olsa inşaatına başlanmalıydı, “cek”e, “cak”a gerek yok ve şöyle özetlemek istiyorum: Bizim tenkit ve ikazlarımıza itibar etmiyorsunuz. Bu sebeple size bir ayetle hatırlatma yapmak istiyorum: “Ey iman edenler, yapamayacağınız şeyleri neden söylersiniz? Yapamayacağınız şeyleri söylemek Allah katında büyük bir nefrete muciptir.” diyorum. Saf Suresi Ayet 2 ve 3. Başka diyecek de bir şey bulmuyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdaroğlu.

Sayın Doğru, buyurun efendim.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana teşekkür ediyorum vermiş olduğu cevaplar için. Ancak, Tokat Güzelce Barajı’nın 1996 yılında inşaatına başlanmıştır ancak on iki yıllık bir süre içerisinde yüzde 55’i bitirilmiştir. Bu sene de çok az bir ödenek ayrılmıştır. Yani, bu şekilde ayrılmayla, tahmin ediyorum ki bir on iki sene daha sürecektir. Dolayısıyla, bunun 2008 değil de 2009 veyahut 2010 senesi içerisinde bitirilmesinin halk tarafından beklendiğini ifade etmek istiyorum. Çünkü, bu barajın olduğu bölgelerdeki insanlar çok fakir insanlardır.

İkinci soru olarak, HES projeleriyle ilgili kontrolleri noktasında Sayın Bakan açıklamaları da yaptı. Kendisi de bu hafta içerisinde bir yönetmelik yayınlanacağını ifade etmişlerdir. Ancak, Tokat için söylüyorum: Kelkit Vadisi’nde 4 tane HES projesi yapılıyor. HES projesi yapılan yerlerde ağaçlar kesiliyor, ormanlar talan ediliyor. Hatta, mümbit arazilerin olduğu yerlerden kanallar geçirilerek o bölgelerde tamamen çiftçilerin istemediği bir tabloyla karşılaşıyoruz. Özellikle Erbaa HES Projesi için söylemek istiyorum: Erbaa ve Niksar Ovalarındaki çiftçiler bu HES Projesi’nin geçmiş olduğu yerlerde büyük bir mağduriyet içerisindedir. Sayın Bakanın o bölgeyi bizzat ziyaret ederek HES Projesi’nin olduğu yerleri görmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Teşekkürlerimi sunuyorum. Sağ olun efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, cevaplarınız için teşekkür ediyorum. Ancak birkaç tane sorunun cevabı olduğu için topluca bir değerlendirme ve sorularım olacak.

Sayın Bakanım, keçi yetiştiriciliği, ekolojik denge, köylünün desteklenmesiyle ilgili verdiğiniz cevaplara diyecek bir şey yok. Gerçekten kâğıt üzerinde bunlara şapka çıkarmak lazım. Ama maalesef uygulamada orman teşkilatının ve orman çalışanlarının bütün iyi niyetine rağmen, vatandaşın geldiği algılama noktası âdeta -en azından benim bölgemde- keçi yetiştiriciliğinin bitirilme noktasına gittiği şeklindedir.

Yani burada bir de ekolojik dengeyle ilgili ayrı bir soruya verdiğiniz cevapta ilmî bir dayanağı olmadığını belirttiniz. Sizlerden istirham ediyorum, Orman Bakanlığının ve Tarım Bakanlığının orman mühendisliği ve ziraat mühendisliğiyle ilgili birimlerini bu konuların ilmî çalışmalarını yaptırmaya teşvik ederseniz, araştırmalara dayanacak verilerle sizler bizlere gelirseniz ben memnun olurum.

Bir diğer husus: Orman kadastrosu geçen köylerimizdeki uygulamadaki tartışmanın en büyük sıkıntı kaynağı fotoğraflardır, belli zamanlarda çekilen fotoğraflar. Buralarda köylülerimizin iddiası şudur: “Yüz elli yıllık bahçemi, dedemin, babamın, benim kullandığım bahçemi otuz yıl önce 10 bin metre yüksekten çekilen fotoğrafla ayıramamışlardır. Ben haksızlığa uğradım.” diyor. Bu orman kadastrosuyla, fotoğraflarla ilgili ayrı bir çalışma yapmanın yanında, köylüyü orman dostu yapabilmenin bir tek yolu vardır Sayın Bakanım: Her ağacın başına bir ormancıyı koyarak ormanları koruma şansımız yok. Ekonomik değeri olan orman, yani çam fıstığı gibi, Antep fıstığı gibi, zeytin gibi yerlerde… Mesela maki ormanı veya çalılık ormanı olan bir yerde köylüye çam fıstığı öğretsek, Antep fıstığı öğretsek, zeytin öğretsek, bunun bir dalını size kopartır mı, ben soruyorum. O zaman yapmamız gereken bir şey vardır: Orman tanımını ve orman dokusuna uygun meyve tanımını yasal veya bürokratik olarak gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu konuda bir çalışma yapabilir miyiz Sayın Bakanım?

Bir diğer husus da: Genel bir kanaat vardır, orman yangınlarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin imkânlarından yeterince yararlanılamadığı kanısı vardır. Bu konuda yasal veya bürokratik engeller varsa bunları kaldırmak için bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, taş ocakları için belirttiğim yerde “ÇED raporu gereklidir.”, “ÇED raporu yeterli.”den öte büyük bir tehlike vardır. Çevre büyük ölçüde olumsuz etkilenmekte. Hem tarım ürünleri yok olmakta hem de okula giden çocuklarımız, özellikle taşımalı eğitim olduğu için, okula gidemez hâle gelmektedirler. Beş altı tane yoğunlaşması da çok büyük ölçüde su kaynaklarının da ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Ben bu bölgenin özellikle Bakanlığınız tarafından yeniden incelenmesini talep ediyorum. ÇED raporları yeterlidir, yetersizdir, ama bölgede büyük bir tehdit altında bulunma sorunu var. İnsanlarımızın hayatı söz konusu. Bunu tekrar bilginize sunmak istedim. Cevabınıza teşekkür ederim ama özel bir ilgi gösterirseniz o bölge için daha iyi olur diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

Sayın Gök, sizin sisteme girdiğinizi gördüm ama bu kapsamdaki usul şöyle: Soru sormuş olan arkadaşlarımız Sayın Bakandan sonra ek bir açıklama yapma hakkına sahiptirler. Sizin burada sorunuz yok benim gördüğüm kadarıyla.

İSA GÖK (Mersin) – Benim size sorum var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakan soruyu cevaplandırsın. Ben mikrofonunuzu açayım isterseniz ama Sayın Bakan bir cevabını versin.

İSA GÖK (Mersin) – Tamam Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, ek bir açıklama yapacak mısınız efendim?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet efendim, müsaade ederseniz.

Evvela Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu Sayın Başbakanımızın söz verdiğini, sözünü yerine getirmediğini söyledi. Bir kere Hükûmetimiz, bilhassa Başbakanımız söz verince sözünü daima yerine getirir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)  Nitekim, bakın şunu ifade edeyim: Başbakanımız o meydanda konuşmuş, Kırık Barajı… Biz hemen akabinde Kırık Barajı’nın kati proje ihalesinin yapımına başladık, 2009 yılında da bitecek. Tabii ki, takdir edersiniz ki proje olmadan ihale etmek mümkün değil. Bunların peyderpey projesini yaptırıyoruz ve ihale edilecektir.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Altı yıl oldu Sayın Bakanım, altı yıl; altı yıl geçti. 

ÇEVRE VE ORMAN  BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ayrıca, Kastamonu’nun da Kırık Barajı gelecekteki su ihtiyacını karşılayacak. Ben zaten, biraz önce, Kastamonu’yla ilgili ne kadar hızlı bir şekilde yatırımları tamamladığımızı da özetle vurgulamak istedim.

Şimdi, mesela, siz Karadere Barajı’ndan bahsettiniz. Ben DSİ Genel Müdürü olduğum zaman Karadere Barajı daha temel safhasındaydı. Alakası yok…

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Bırakın efendim…

ÇEVRE VE ORMAN  BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –  Ben bizzat gittim.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Bırakın efendim…

ÇEVRE VE ORMAN  BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Vatandaşlar, oradaki vatandaşlar biliyor. Bir santimetrekare alan sulanmamıştı. Böyle bir şey yok. Karadere Barajı’nı büyük bir hızla               -geçmişte ihale edilmiş ama âdeta sürüncemede kalmış- yıldırım hızıyla biz tamamladık, biz açtık.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) –  Siz açtınız tabii. Yüzde 85’ini başkaları yaptı, yüzde 15’ini siz yaptınız ve açtınız, doğrudur bu, itirazımız yok.

 ÇEVRE VE ORMAN  BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –  Suyu da şu anda fevkalade iyidir. Sulaması da hızla devam ediyor. Diğer barajları da yapacağız. Sırası gelince hepsini yaparız, merak etmeyin.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – İnşallah…

ÇEVRE VE ORMAN  BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –  Sayın Reşat Doğru’nun Güzelce Barajı konusundaki temennisine ben de iştirak ediyorum. Evet, şu anda yüzde 55’ler civarında fiziki gerçekleşme ama bunun hızlı bir şekilde tamamlanması konusunda elimden gelen gayreti göstereceğim.

Ayrıca, Sayın Vekilimiz Reşat Doğru Beyefendi, Tokat’taki HES’lerle alakalı kendisi bizzat yerine giderek inceleme gerektiğini ifade etti. Esasen ben bu projeleri baştan sona -bilhassa Niksar,Erbaa’yla alakalı- bizzat kendim inceledim, ilgili arkadaşları gönderdim. Hatta o bölgeye gittiğimde de bölgedeki vatandaşlarla toplantı yaptım. Biz o HES’lerin  bölgeye zarar vermesini istemiyoruz. Niksar’a zarar verecekse proje tadilatı yapması gerektiğini ilgili firmaya ifade ettik, hatta ÇED sürecini de durdurduk. Bunu çok dikkatli bir şekilde takip ediyoruz.

Karaman Milletvekili Sayın Çalış, keçi yetiştiriciliği konusunda bir çalışma yapılmasını söyledi. Yani, biz keçilerin ırkının yok edilmesinden yana değiliz yani mutlaka bunlar da bölge için, özellikle gerek peynir gerek dondurma üretiminde çok önemli. Gerekli her türlü desteği vermeye hazırız. Sadece biz şuna karşıyız: Yeni dikilen ağaçların fidanlarını kısa zamanda tahrip ediyor. Bunları muhafaza edelim. Bunun dışında herhangi bir itirazımız yoktur.

Evet, ben “İlmî dayanağı yok.” dedim. Bu konuda bir çalışma yapalım, yani keçilerin hakikaten bu orman yangınlarının önlenmesinde bir katkısı var mı? otları yiyerek, böyle bir çalışma yaptıralım. Üniversitelerimizde, kamu kurumlarında, teşkilatımızda bunu yaptırmayı ben de uygun görüyorum.

Orman kadastrosunda haksızlık yapılmasından yana değiliz. Vatandaşın hakkı varsa hakkını teslim etmek lazım, yani aksi takdirde vatandaşın hakkı olan bir araziyi vatandaştan alırsak bu zulüm olur. Ben de buna taraftar değilim. Esasen bu konuda bir itiraz varsa hassasiyetle inceletelim. İtiraz olunca zaten inceletiyoruz. Eğer ihtilaf varsa, zaten mahkemeler tarafsız olarak buna karar veriyor. Ama buna rağmen bizim o bölgelerde, sizin de işaret ettiğiniz üzere, fıstık çamı, keçiboynuzu veya gelir getirici birtakım ürünleri şu andaki mevzuata göre verebiliyoruz. Onlara kırk dokuz yıllığına verelim, istifade etsinler. Orman köylülerine fidan yetiştirme maksadıyla bunların tahsisi şu anda mümkün, köy tüzel kişiliklerine verebiliriz. Bunu özellikle ifade edeyim. Mesela, biz, Edirne’de daha geçen pazar günü özellikle aşılı cevizleri orman alanından verdik. Vatandaşlar, buraya bakacaklar ve cevizinden, satarak istifade edecekler. Böyle çalışmalar yapabiliriz, memnuniyetle buna katılıyorum. Talep varsa hep birlikte bakalım, Karaman’da talep varsa oradan başlayalım.

Bir de yangınlarla ilgili, esasen hemen Orman Genel Müdürlüğümüz meseleye yerinde müdahale ediyor ve vilayet, valilik de bizzat bunu sevk ve idare ediyor. Çoğu kere de büyük yangınlara ben  kendim de gidiyorum, hem Antalya hem Gülnar hem Mersin ve diğer yangınların pek çoğuna gittim, hatta Antalya’ya iki defa gittim.

Şimdi, Türk Silahlı Kuvvetlerinden hakikaten yangın esnasında yardım istemek mümkün ama takdir edersiniz ki bu yangınlarda müdahale edecek insanların profesyonel olması lazım. Aksi takdirde can kaybı olur. Misal: Gülnar yangınında bizim 16 elemanımız yangın içinde kaldı. Eğer profesyonel olmasalardı o yangından kurtulmaları mümkün değildi. Yangın üzerlerinden geçti ama hiçbir can kaybı olmadan -çok şükür- biz bunu başardık. Ama bu konuda Türk Silahlı Kuvvetlerimizle görüşelim, ne gibi destek olabilir. Belki makine ekipman desteği olabilir. Ama eleman desteği konusunda askerlerin bu işe dâhil edilmesi konusu, biraz üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur diye düşünüyorum. Ama zaten sivil savunma ekipleri veya jandarma ekipleri bu konuda zaten hemen her zaman destek veriyor, belediyelerimiz destek veriyor. Onu özellikle belirtmek istiyorum.

Evet, hepinize teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, sorum yok.

BAŞKAN – Sayın Gök, açacağım mikrofonunuzu, unutmadım yani.

Soru soran milletvekili arkadaşlarımıza ve Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum.

Sayın Gök, buyurun efendim.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Gülnar orman yangınıyla ilgili açıklaması

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Gülnar orman yangınından dolayı -malumunuz- derhâl 1 milyon YTL’lik para gönderilmişti ve yangından mağdur olan insanlara 3 biner YTL’lik bir yardım yapılmıştı. Bilginiz dâhilinde mi bilmiyorum ancak şu anda jandarma birlikleri mütemadiyen her eve giderek ödenen paraların geri alınması için, iade edilmesi için, istirdadı için herkese tebligat yapıyor ve köylü -ben dâhil olmak üzere- herkesi arayarak borç para bulup önceden aldığı, sizlerden alınan 3 biner YTL’nin iadesini sağlıyor. Bu konuda bilginiz var mı? Bu iade yasaya uygun mu? Eğer ilgilenirseniz çok teşekkür ederim, ciddi bir sorun çünkü bu Gülnar yöresinde. Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

Buyurun Sayın Bakan, kısa bir açıklama yapacaksanız.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Vekilim, o konuda şu anda bana gelen bir bilgi yok ama hemen konuyu araştıracağım bugün öğleden sonra. Konuyu takip edeceğim.

İSA GÖK (Mersin) – Çok teşekkür ederim. Sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Gök’e ve Sayın Bakanıma teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru önergeleri cevaplandırılmıştır ve çalışma süremizin tamamlanmasına beş dakikalık bir süre kalmıştır.

Bunu da dikkate alarak, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 12.56

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Organize Sanayi Bölgeleri Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 18 milletvekilinin 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 18 Milletvekilinin; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/544, 2/75, 2/135, 2/150) (S. Sayısı: 222)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan Yüksek Öğretim Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 Milletvekilinin, Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 7 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 Milletvekilinin; Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın; İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 7 Milletvekilinin; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/651, 2/20, 2/46, 2/61, 2/80) (S. Sayısı: 298) (x)

 

 (x) 298 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 298 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Başkanlığımıza intikal eden söz taleplerini arz ediyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Nur Serter, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil; şahısları adına Kütahya Milletvekili Alim Işık ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

Evet, ilk söz tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter’e aittir.

Sayın Serter, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 298 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın bütünü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan öğrenci affı yasa tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmesinde ve komisyon çalışmalarında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak çok önemli katkılarda bulunarak yer aldık. Ve çıkartılacak olan bu öğrenci affı yasasının yapılacak bazı küçük değişikliklerle çıkması hâlinde de gerçekten Türkiye’deki çok önemli bir ihtiyacı karşılayacağı inancını taşıyoruz.

Yasanın Meclisin gündemine getiriliş döneminde Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın Durdu Özbolat’ın vermiş olduğu kanun teklifiyle başlayan süreçte Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak gerek Genel Kurulda söz alarak gerek basınla iletişim kurarak yasanın bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine inerek yasalaşmasıyla ilgili çok ciddi çabalar içerisinde bulunduk. Ancak tabii ki öğrenci affı bugün içinde bulunduğumuz koşullar itibarıyla her ne kadar gerekli olarak kabul edilse de gelişmiş ülkelerin örneklerine baktığımızda bir ülkede Meclisin gündeminde sıklıkla yer alması gereken bir konu olarak da değerlendirilmemelidir.

Bizim öğrenci affıyla ilgili çıkarmış olduğumuz yasaların şöyle kısa bir tarihçesine baktığımızda, gerçekten bazen bir yıl, bazen iki yıl, en fazla üç yıl arayla Meclisimizin gündemine çok fazla sayıda öğrenci affı yasasının getirilmiş olduğunu da görüyoruz. 1984’te kabul edilen yasayla 1976-1984 arasındaki öğrenciler kapsama alınırken, 1985 ve 1988 yılı çok daha dar kapsamlı, sınırlı kapsamlı kalmış ve kendi dönemlerini kapsamış. 1991’de 1985 ile 1991 arasındaki öğrenciler aftan yararlandırılmış, 1992 yılında 1980’den 1992 sonuna kadarki dönemi kapsayan bir yasa çıkarılmış, 1993’te yine 1991 ile 1993 arası yani sınırlı sayıda yıl kapsanmış, 1995’te yeniden 1980’den 1995 sonuna kadarki dönemi kapsayan geniş kapsamlı bir af yasası çıkarılmış, 1997 yılında 1994 ile 1997 arası kapsanmış, 2000 yılında 1980 ile 2000 arasını kapsayan bir af çıkmış ve 2005 yılında da 2000 ile 2005 yılları arasını kapsayan bir af yine yasalaşmış, Meclisten geçmiş ve öğrenciler bundan yararlanmış.

Şimdi, tabii, bu, övünülecek, sevinilecek ve gurur duyulacak bir tablo değil, çünkü bu kadar sık affın çıkması, aynı zamanda sürekli olarak bir af beklentisinin de yaratılması, eğitimin kalitesi açısından toplumun belirli kesimlerinden, özellikle de üniversitelerden zaman zaman yükselen tepkileri de beraberinde getirmiştir.

Bu nedenle, öğrenci affı gündeme girdiğinde, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, önce bazı sorular sorup, bu sorulara somut cevaplar bulma çabası içerisine girdik.

İlk sorulması gereken soru, sıklıkla affın Meclis gündemine tekrar tekrar gelmesini engellemek için “Nasıl bir af?” sorusuna cevap vermekle ilgiliydi. Nasıl bir af, aslında çıkartılacak af yasasının kapsamı ve içeriğiyle ilgili düzenlemelerin neler olması gerektiği sorusunu gündeme getiriyordu. Öncelikle affın geniş kapsamlı bir af olması, içeriği itibarıyla, yapılan teknik düzenlemeler bakımından bu aftan yararlanacak olanların, aynı zamanda eğitime geri döndüklerinde yükseköğretim kurumlarından mezun olmalarına fırsat tanıyacak bir esnekliğe sahip olması en başta dikkati çeken konulardı.

Bunu şu açıklamayla sürdürmek istiyorum: Geçmişte çıkartılan aflara baktığınızda, mesela bir yılda sadece iki sınav hakkı verilen veya sınırlı sınav haklarıyla dar bir süre içerisinde öğrencilerin üniversitelere geri dönüşünü sağlayan aflar, aslında öğrencilerin girdikleri gibi çıkmalarından başka bir sonuç vermemiştir ve aflardan yararlanan öğrenciler, af yasasının kapsamının ve iç düzenlemelerinin son derece dar tutulmuş olması nedeniyle, çok az sayıda, çok düşük oranda bir başarıya ancak ulaşabilmişlerdir. Bu bakımdan, affın kapsamı itibarıyla geniş ve düzenlemeleri itibarıyla esnek, öğrencilere gerçekten geri döndüklerinde eğitim görüp mezun olabilme fırsatı verecek biçimde düzenlenmiş olması çok büyük önem taşıyordu.

Bu konuda, komisyon toplantılarında, Millî Eğitim Komisyonu toplantılarında, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak yapılan önerilerimizin çok büyük bir kısmının da Komisyon tarafından kabul edilmiş olması çok memnuniyet verici olmuştur. Ben, bu konuda Sayın Millî Eğitim Bakanına ve Millî Eğitim Komisyonu Başkan ve üyelerine teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Bir diğer önemli konu, af yasaları gündeme geldiğinde kamuoyunca da çok sık tartışılan, bu afların aslında hiçbir biçimde, hiçbir siyasi parti tarafından siyasi rant amacıyla kullanılmamasıydı. Ben, çıkarılacak olan bu yasada bu ilkelere titizlikle, duyarlılıkla uyulduğu kanısındayım. Hiçbir siyasi parti -en başta kendi partim olmak üzere- bu affa destek verirken bundan siyasi bir rant elde etmek gibi bir kaygı, bir düşünce taşımamıştır, tamamıyla ihtiyacı olanlara ve gençlerimizin ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte, onlarla da sıkı temaslarla bir düzenleme yapılması yoluna gidilmiştir.

Öğrenci affı gerçekten gerekli miydi? Bu da samimiyetle cevaplanması gereken bir konudur, en azından bizlerin kamuoyuna vermemiz gereken bir cevaptır. Evet, öğrenci affı gerçekten gerekliydi. Neden gerekliydi? Çünkü, dünyanın giderek artan oranda yüksek nitelikli insan gücü kullandığı bir süreçte, yükseköğrenim görmüş olanların nüfustaki ve iş gücündeki paylarının çok yüksek oranlara ulaşmış olduğu bir süreçte Türkiye'nin kendi insan gücünü daha nitelikli bir biçimde yetiştirmek için eğitimine belirli aşamaya kadar devam etmiş, ama bir nedenle dışarıda kalmış olanlara bir ikinci fırsat verilmeliydi. Biz, bugün Türkiye’nin iş gücüne baktığımızda, iş gücümüzün sadece yüzde 12,4’ünün yükseköğretim mezunu olduğunu görüyoruz. Bu, gerçekten düşük bir oran değerli milletvekilleri ve giderek ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmalarını sağlamalarının yanı sıra, dünyanın ciddi bir biçimde karşı karşıya bulunduğu işsizlik sorununu aşabilmeleri de eğitimle ancak mümkün olabilmektedir. Artık, dünyada işsizlikle ilgili sürdürülen politikalara baktığımızda “Aktif emek piyasası politikası” dediğimiz, yani eğitim düzeyini yükselterek işsizliği azaltmaya yönelik politikaların ağırlık taşıdığını görüyoruz.

Bir diğer son derece önemli konu ise -ülkemiz açısından ciddi anlamda önem taşıyan bir konu- eğitim; gerçekten yüksek maliyetli bir hizmettir, özellikle yükseköğretim. Hele kaliteli yükseköğretimin devlete olan maliyeti çok yüksektir.

Şimdi, devletimiz, bir yatırım yapmış ve üniversitelerde okuyan, ama bir nedenle eğitim sisteminin dışına itilmiş olan bu gençlerimizi iki yıl, üç yıl, bazı fakültelerde dört yıl, bazılarında beş yıl okutmuş. Yani, bunun için devlet bütçesinden ciddi harcamalar yapılmış. Bir tıp fakültesi öğrencisini düşünün. Bir tıp fakültesi öğrencisinin devlete olan maliyetini düşünün. Şimdi, bu yatırımı yaptıktan sonra o gencimizi yükseköğretimden mezun etmeden kapının dışına bıraktığımızda, devlet olarak yapılan bütün harcamalar aynı zamanda boşa gitmektedir. Bizim kısıtlı olan mali kaynaklarımızın ve zor koşullarda sürdürdüğümüz eğitimimizin kesinlikle israfa ve boşa harcanmış paralara tahammülü yoktur ve olmamalıdır. İşte bu af yasasıyla, eğitimi kesintiye uğramış olan bu gençlere çok önemli bir fırsat tanınmakta ve onlara bugüne kadar yapılmış olan yatırımlara yapılacak eklemelerle bu gençlerimizin üniversite diplomasına sahip olabilme fırsatı gibi, Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınması için, iş gücü verimliliğinin yükseltilmesi ve işsizlik sorununun azaltılması için çok önemli olan ciddi bir sorunu önemli ölçüde çözüme kavuşturulmuş olacaktır.

Tabii, afla ilgili düzenlemelerde bir başka uygulama da affın âdeta meşru ortamını, zeminini yaratmıştır; bu da kırk iki yeni üniversitenin açılmış olmasıdır. Eğer bir ülkede nitelikli, yükseköğrenim görmüş insanlara, insan kaynaklarına ihtiyaç vardır diye kırk iki yeni üniversiteyi öğretim üyesi yetersizliklerine, kaynak yetersizliklerine, bina yetersizliklerine rağmen açıyorsak, o zaman iyi üniversiteleri yüksek puanlarla hak ederek kazanmış ama bir biçimde eğitimine son verilmiş olan gençlere bir fırsat daha tanımak da gerekmekteydi. Dolayısıyla kırk iki yeni üniversitenin açılması af yasasının çıkışına da bir ölçüde meşruiyet kazandırmıştır.

Ancak tabii “Af yasası neden çıkarılmalıdır?” derken burada kesinlikle ihmal edilmemesi gereken bir başka çok önemli grup vardır, o da gençlerimizdir. Gerçekten, af yasası Türkiye'nin gündemine girdiği andan itibaren son derece kararlı, örgütlü, azimli bir biçimde gençlerimiz hazırladıkları raporlarla, yaptıkları çalışmalarla zannediyorum Türkiye Büyük Millet Meclisinde pek çok milletvekilini bu konuda bilgilendirmişler ve kararlılıklarını da kesintisiz olarak göstermişlerdir. Şu anda, bu görüşmelere girmeden beş dakika öncesine varana kadar sürekli olarak telefonlarla bizi bilgilendirmeyi, af yasasıyla ilgili sorunlar konusundaki görüşlerini bizimle paylaşmayı sürdürdüler. Ben burada, bu yasanın hazırlanmasında -yasa evet onlar için çıkarılan bir yasa ama- bu kadar iyi organize olarak, bu kadar bilgili bir biçimde çalışarak bizleri bilgilendirdikleri için ve âdeta yasayı birlikte hazırlama fırsatını da bizimle paylaştıkları için kendilerine teşekkür etmek istiyorum, çünkü ancak o zaman, gerçekten ihtiyaca cevap veren düzenlemeleri yapmamız mümkün olabildi. Ben bir üniversite öğretim üyesi olmama rağmen ve yıllarca yöneticilik yapmış olmama rağmen, gençlerimizin sesine kulak vermekle onlardan çok şey öğrendim ve af yasasının içeriğinin düzenlenmesine bizlerle birlikte onların da çok büyük katkısı olduğu inancını taşıyorum.

Ancak, tabii bu af yasası çıktıktan sonra altını özenle çizmemiz gereken bir başka konu daha var. Bu af yasasından yararlanacak olan gençlerimiz aynı zamanda bir büyük sorumluluğu da üstlenmek zorundadırlar. Türkiye, aflar ülkesi olmamalıdır. Türkiye, her yıl, her iki yılda bir öğrenci affı çıkaran bir ülke olmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, öğrenci afları sanki başarısızlığa verilen bir ödün ya da ödül gibi de algılanmamalıdır. Aslında öğrenci afları başarısızlığa verilen ödün değil, yeniden başarılı olma fırsatını yakalamak için bu gençlerimize tanınan son bir fırsattır. Ben inanıyorum ki gençlerimiz de bu yasayı kendilerine tanınan, çok iyi değerlendirmeleri gereken son bir fırsat olarak doğru algılayacaklar ve öğretim kurumlarına geri döndüklerinde çalışarak, devam ederek, bundan önce yaptıkları hataları yinelemeyerek o diplomalarını elde etmelerinin sevinciyle bizleri bu affı çıkardığımız için bir kere daha sevindirecek ve mutlu edeceklerdir. Yani burada onlara da çok önemli bir sorumluluk düşmektedir.

Bu af yasasının içeriği itibarıyla şu andaki düzenlemelerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak yapacağımız bazı küçük katkılar bulunmaktadır. Biraz sonra bir önerge ile onu Meclisimizin gündemine taşıyacağız.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada birlikte bir şeyler yaptık. İktidar ve muhalefet birlikte çalıştı ve gerçekten Türkiye’de ihtiyacı önemli ölçüde karşılayan bir yasa çıkardık.

Şimdi, dört tane yeni önerimiz var. Bu dört yeni önergeyle, daha doğrusu bir önerge içinde toplanmış dört yeni önerimizle eğer biz af yasası kapsamı dışında kalmış polis akademisi öğrencilerini bu yasaya dâhil edebilirsek; eğer biz, araştırma görevlisi statüsünde olup eğitimi kesildiği için kadroları ile ilişiği kesilenleri Mecliste Komisyonun kabul ettiği biçimde değil de Komisyona sunulan metin biçiminde bir değişiklikle kadrolu olarak da göreve alabilirsek, iade edebilirsek; eğitimlerinin son iki yılına gelmiş olan öğrencilerimizi -yani tıp fakültesi beşinci, altıncı sınıfa gelmiş gibi düşünün öğrencilerimizi- bu kadar yüksek ihtiyaç göz ardı edilmeksizin 80’den itibaren kapsama alabilirsek ve askerlikle ilgili -sizlere de inanıyorum çok sayıda telefon geliyordur- bir düzenlemeyle yaş sınırını, en azından bir yıl uygulamasını erteletebilirsek zannediyorum çok sayıda gencimiz bu afla ilgili söyleyecek hiçbir söz bulamayıp yüce Meclise sadece şükranlarını sunacaklardır. Biz önergeye sıra geldiğinde bunu daha ayrıntıyla ifade edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, bu affın tarafları olarak gençlerimizi dinledik. Bizler, vekiller, milletvekilleri olarak konuştuk, komisyonda tartıştık. Aslında bu affın gerçek taraflarının başında hiç kuşkusuz üniversiteler yer alıyor ve üniversitelerimiz, başından itibaren çoğunluğuyla bu affa karşı çıktılar. Bu affa neden karşı çıktıklarını anlamamak mümkün değil, onları anlıyoruz, çünkü bu affın üniversitelere getireceği çok büyük bir yükün olduğunun bilincindeyiz. Üniversite yönetimlerine, üniversite öğrenci işleri daire başkanlıklarına, öğretim üyelerine ve araştırma görevlisinden başlayarak öğretim elemanlarına, gerçekten çok ağır bir yük getirecektir bu af. Öğrenci sayısı artacaktır. Ben kendim, yıllarca intibak komisyonlarında, yani aftan yararlanan öğrencilerin yeniden sisteme uydurulması, uyumlandırılması için kurulan intibak komisyonlarında görev yapmış bir kişi olarak, bu işin ne kadar zor olduğunun bilincindeyim. Ancak, yük artacaktır, altyapı yetersizliklerinden dolayı dersliklerdeki öğrenci sayısının artması, laboratuvarlardaki yetersizlikler nedeniyle eğitim zorlanması, öğretim üyelerinin daha fazla mesai harcaması gibi, gerçekten, üniversitelere burada çok büyük fedakârlık düştüğünün bilincindeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serter, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ancak ben inanıyorum ki, üniversitelerimiz bu konuda çok büyük bir özveri göstererek aftan dönen öğrencilerin mezuniyetleri için onları sıcak bir şekilde karşılayıp kucaklayacaklar, her türlü yardımı ve desteği öğrencilerimize verecekler ve onların diploma sevincini yaşamasına her türlü olanağı sağlayacaklardır. Ben, başta rektörlerimiz olmak üzere, üniversitedeki bütün öğretim üyelerine, öğretim elemanlarına ve üniversite çalışanlarına, gösterecekleri bu özveri için şükranlarımı sunuyorum ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak yasa lehinde oy kullanacağımızı sizlerle paylaşıyor ve beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serter.

İkinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil.

Sayın Asil, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunda “öğrenci affı” olarak nitelenen, gerçekte ise değişik gerekçeler ile öğrenimlerini tamamlayamamış, bunun pişmanlığını duyan, ezikliğini yaşayan insanlarımıza bir hak tanınması yoluyla yükseköğrenimlerini tamamlama fırsatı verilmesi çabamız, sonunda gerçek olmak üzeredir.

Milliyetçi Hareket Partisi Samsun Milletvekili Sayın Profesör Doktor Osman Çakır’ın hazırlamış olduğu kanun teklifi ve değişik partilerden arkadaşlarımızın verdiği kanun tekliflerini Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan kanun tasarısıyla birleştirerek 14 Ekim 2008 Salı günü Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda görüşmelerini tamamladık. Bugün de inşallah, az sonra Genel Kurul bu tasarıyı yasalaştıracak. Kendilerine bu fırsatın tanınmasını dört gözle bekleyen binlerce öğrencimize ve ailelerine hayırlı olsun. Umarım bu haktan yararlananların tamamı kendilerine tanınan bu fırsatı olumlu değerlendirir ve yükseköğrenimlerini tamamlama fırsatı bulurlar.

Bugün yasalaştıracağımız bu kanun tasarısı, son yıllarda çıkartılan kanunlara göre hem kapsam hem süre olarak son derece yeterli, yararlı, amacına uygun hâle gelmiştir. Gerek tasarının hazırlanmasına katkı veren bürokratlarımıza gerekse komisyonda katkıda bulunan, katkılarımıza destek olan milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.

Burada komisyon çalışmalarından sonra gelen telefon, faks ve e-mail’lerden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde okurken ilişikleri kesilen arkadaşlarımızın da kendilerini mağdur konumuna düşürdüklerini görüyoruz. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ayrı bir devlet olması dolayısıyla orada okuyan arkadaşlarımızın böyle bir af kapsamı içerisinde, bu kanunun kapsamı içerisinde olması da mümkün bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, 1983 yılından bu yana bu kadar kapsamlı olmasa da değişik tarihlerde on bir adet kanun çıkarılmış. Bu göstermektedir ki bu kanunlar meseleyi çözmüyor, mağduriyetin ancak bir bölümünü giderebiliyor. Sorun üreten nedenler aynen yerinde durduğu için bir müddet sonra aynı yığılmalar tekrar başlıyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tekrar bu yığılmaların önüne geçmek, bu mağduriyetleri önlemek gayesiyle yine böyle bir çalışmanın içerisine giriyor. İşte, bu kısır döngünün mutlaka kırılması gerekiyor.

Yükseköğretim Kurulu, derhâl, bugüne kadar okulla ilişiği kesilen öğrencilerin üniversitelerden ilişiklerinin kesilme nedenlerini tespit ederek hazırlayacakları kapsamlı bir raporu kamuoyuna ve Hükûmete sunmalıdır -bu nedenler, neden, niçin; hem bu af kanunlarının- yani yükseköğretim kurumlarından ilişiği kesilen öğrencilerin bu yasalardan faydalanıp okullarına döndükten sonra oluşan durumu hem okuldan ilişiği kesilen öğrencilerin durumu ayrıntılı bir şekilde belirlenmelidir. Hükûmet de bu raporda belirlenen hususları ortadan kaldırmak için gereğini mutlaka yapmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yükseköğrenim kurumlarında okuyan öğrencilerimizin meselelerinin çözümü noktasında her türlü katkıyı yapacağımızı sizlerle buradan paylaşmak isterim.

Bu, mutlaka, gerek Yükseköğretim Kurulu tarafından gerek bu yasadan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bir araştırma komisyonu kurulmak suretiyle ele alınmalı ve sebepler mutlaka ortadan kaldırılmalı ve bu kısır döngüden de Türkiye Büyük Millet Meclisi kurtarılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, okulla ilişiği kesilen öğrencilerin profiline baktığımızda, başarısızlık nedeni birinci sırada gelmektedir. Bu başarısızlık nedenlerinin arasında da barınma sorununun ön planda olduğunu görüyoruz. Kredi Yurtlar Kurumu yurtları çoğu ilimizde son derece yetersizdir. Mevcut yurtların yönetim ve tertip-düzen eksikliklerinin çok olması da yurtların tercih edilmemesine neden olmaktadır. İşte, üniversitelerin açıldığı bu günlerde, siz sayın milletvekillerine, seçmenlerinizden, seçim bölgelerinizden en fazla gelen talebin de yükseköğrenimi kazanan çocuklarına yurt talebi olduğunu görüyorsunuz.

Bu yurtlarda sağlıklı bir barınma, dinlenme ve ders çalışma imkânı bulamayan öğrencilerimiz de okullarında başarılı olamamaktadır. Kredi Yurtlar Kurumunda barınma imkânı bulamayan öğrenciler, değişik amaçlarla oluşturulmuş yurt ve evlerde barınmak zorunda kalmakta, bu da sorun üretmeye devam etmektedir. Bu mesele sadece çocukların başarısızlığı olarak topluma yansımamakta, aynı zamanda sosyal ve psikolojik sorunlar da ortaya çıkarmaktadır. O nedenle, mutlaka, yükseköğretim kurumlarının olduğu bölgelerde, Kredi Yurtlar Kurumu, yeteri sayıda yurt inşaatlarına derhâl başlamalıdır.

Değerli milletvekilleri, Komisyon çalışmalarında da ifade ettiğimiz, bu yasa tasarısında içimize sinmeyen iki hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum: Bu yasa, kendi isteğiyle ilişikleri kesilenler dâhil, her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilenleri de kapsamaktadır. Özetle, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin 10’uncu maddesi gereği yükseköğretim kurumundan çıkarma cezasını gerektiren disiplin suçları kapsamında okuldan çıkarılanları da içine almaktadır.

Değerli milletvekilleri, bunun anlamı kanun dışı kuruluşlara üye olmak, kuruluşlar adına faaliyet yapmak veya yardımda bulunmak, uyuşturucu madde kullanmak, taşımak, bulundurmak ve ticaretini yapmak. Bugün, en önemli sıkıntı, yükseköğrenimde uyuşturucu illetinden çocuklarımızı korumamız gerekmektedir. Ancak bu işin ticaretini yaptığı için okuldan atılanları da bu affın kapsamı içerisine alıyoruz. Devletin şahsiyetine karşı işlenen cürümler sebebiyle cezalandırılmış olanlar da bu af kapsamı içerisinde. Irza tecavüz etmek suçunu, bir kişiye veya bir gruba her ne sebeple olursa olsun işkence yapmak veya yaptırmak suçunu, bayrak törenlerini engelleyici tutum ve davranışta bulunmak veya tören esnasında gereken saygıyı kasıtlı olarak göstermemek suçunu işleyenleri de bu kapsam içerisinde değerlendiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, diğer bir husus ise “Vakıf üniversitelerinde öğrenimlerine burslu olarak devam ederken ilişiği kesilenlerin bu maddede belirtilen haklardan yararlanarak öğrencilik hakkını elde etmeleri hâlinde bursluluk statülerinin devam edip etmeyeceğine ilgili vakıf üniversitesinin mütevelli heyetince karar verilir.” denilmektedir. Bunun anlamı fakirliği nedeniyle vakıf üniversitelerinde burslu okumayı tercih eden öğrencilerin, mütevelli heyetlerince olumsuz karar verilmesi hâlinde, yasayla verilen hakkı kullanmaması demektir.

Değerli milletvekilleri, bu vakıf üniversitelerinde genelde fakir, okuma imkânı olmayan öğrenciler burslardan istifade etmektedir. Şimdi, değişik nedenlerle de olsa ilişikleri kesilmiş bu arkadaşlarımızın bu haktan istifade edip, bugün çıkartacağımız yasadan istifade edip geri dönmeleri durumunda, mütevelli heyetin olumsuz karar vermesi durumunda bu haktan yararlanmalarının imkânı bulunmamaktadır. O nedenle bunun da dikkate alınmasında yarar vardır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bütün bu olumsuzluklarına rağmen bir ihtiyaca cevap verilmiş ve son yıllarda çıkartılan en kapsamlı bir yasa tasarısını şu anda görüşüyoruz. İnşallah bu öğrenciler Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendilerine güvenmelerini… Bütün karşı duruşlara rağmen son derece kapsamlı bir yasa tasarısını yüce heyetiniz az sonra kanunlaştıracaktır. Öğrencilerin de bu hakkı yeterince kullanıp emeklerini topluma hizmet olarak kazandıracaklarını, okullarını bitireceklerini, bizleri de, ailelerini de onlarla gurur duyacak hâle getireceklerini umuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel.

Sayın Tuncel, buyurun.

DTP GRUBU ADINA SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında görüş belirtmek üzere Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gelişmiş bir eğitim sisteminin en önemli niteliklerinden birisi de öğrenciye yönelik kolaylaştırıcı ve hoşgörülü bir eğitim ve öğretim tavrıdır. Hata affetmeyen, mazeret kabul etmeyen bir üniversite eğitim sisteminin öğrenim için gereken maddi ve manevi desteği öğrencilerimize sunmakta başarılı olamayacağı açık görünmektedir.

Bugüne kadar eşit eğitim ve hazırlık olanaklarından yoksun olarak hazırlandıkları zorlu bir sınav sürecinden geçip üniversiteye adım atmış olan öğrencilerden binlercesi siyasal nedenler veya ekonomik nedenler gibi birçok nedenlerle öğrenimlerini yarıda bırakmak zorunda kalmışlardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Eğitim Komisyonu… Üniversite öğrencilerine yönelik kanun tasarısı bir dizi tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Aslında burada tartışılması gereken sadece öğrenci affı değil, Türkiye’deki eğitim sistemini de bir bütün olarak ele almak gerekiyordu ama bu da önemli bir aşamadır diye düşünüyoruz.

Mevcut kanun tasarısının kapsamı başta olmak üzere, YÖK’ün statüsü, askerî okulların ve polis okullarının akademik denkliği gibi tartışmaların hâlâ netlik kazanmadığı ortadadır. Askerî okulların ve polis okullarının vermiş olduğu eğitim ile üniversitelerde bulunan lisans programları büyük oranda birbiriyle örtüşmemektedir. Bir şekilde okullarından ayrılmış ya da atılmış polis ve asker öğrencilerin hangi ön lisans ya da lisans alanında öğrenim göreceği açıklığa kavuşmamıştır.

Anlaşılan o ki belirleme hakkı yine YÖK’e havale edilmiştir. Zaten demokratik bir kurum olmayan bir yapının bu çeşit inisiyatifleri elinde bulundurması son derece hatalıdır. İlgili kanunda çıkartılan askerî ve polis öğrencilerinin hangi ön lisans ya da lisans programına yerleştirileceği net bir şekilde ortaya konulmamıştır. Üniversitelerde bu tür okullardan gelebilecek öğrenciler için spesifik ön lisans programları oluşturulabilir.

Kanun tasarısında bir diğer tartışmalı konu ise affın başlangıç tarihidir. Af başlangıç tarihinin 1995 yılına çekilmesi olumlu bir gelişmedir. Yalnız, geçmişte düzenlenen af kanunlarının kapsamı birçok kişiyi aftan yararlandırmamıştır. Bu nedenle, yeni çıkacak af kanununun 1980 sonrasındaki üniversitelileri de kapsaması adaletli bir af kanunu oluşturmamıza etken olacaktı. Aksi takdirde, 12 Eylül darbesinin birçok mağduru yine yüz üstü bırakılmış olmaktadır. Bu af kanununda ilk kez başvuracaklar açısından bir olanak sağlandı ama bir bütün olarak 80 sonrasını kapsamış olması daha adaletli bir affı gündeme getirecekti ve belki de bundan sonra tekrar bir öğrenci affıyla karşılaşmayacaktık.

12 Eylül askerî darbesinin bir ürünü olan YÖK’ün, bu kanun kapsamında etkisiz olması sağlanmalıydı ancak bu olmadı. İnisiyatif doğrudan Üniversitelerarası Kurul ve üniversite yönetimiyle paylaşılmalıdır. Bu yaklaşımımızın en önemli gerekçesi, YÖK’ün bu zamana kadar adaletsiz ve demokratik olmayan tutumlarıdır. YÖK’ün siyasal nedenlerle dışladığı öğretim üyeleri ve öğrenciler mevcut kanunlar önünde mağdur durumdadır. Bu kanunda Meclisimiz daha yapısal kararlar alınması noktasında hassas davranabilmeli.

Hemen her parti programında yer alan ve olması gereken adalet ve özgürlük prensipleri eğitim alanında daha belirgin bir şekilde yansıtılmalıdır.

Öte yandan, tasarının vakıf üniversiteleriyle ilgili kısmının, vakıf üniversitelerini ÖSYM sonucu yüzde 100 burslu okuma hakkı kazanan ve bursunun kesilmesi sonucu eğitimini bırakmak zorunda kalan öğrencilerin aftan herhangi bir şekilde faydalanabilip okuyabilmeleri için bir yıla mahsus kontenjan bursluluk haklarının geri verilmesi ve bu hakkın vakıf üniversitelerinin mütevelli heyetine bırakılmaması biçimiyle değiştirilmesi faydalı olacak ve bu şekilde vakıf üniversitelerinden burslarının kesilmesi sonucu ilişkileri kesilen öğrencilere okulu bitirmeleri için bir hak sağlanmış olacak ve bu hâliyle yasa tasarısı daha da kapsayıcı olacaktı.

Önemli bir diğer konu da Öğrenci Affı Yasa Tasarısı’nın 11’inci maddesinin yirmi dokuz yaşına yaklaşan ara sınıf öğrencileri için aftan yararlanmama durumu ortaya çıkarmasıdır. 11’inci maddenin birinci fıkrasında belirtilen başvuru süresi içinde askere alınması gerekenler, bu maddede belirtilen hakları kullandıkları takdirde tecilli veya tehirli sayılır. Bu kanundan yararlanarak öğrenciliğe intibakları yapılanların askerlik tecil veya tehir işlemleri hakkında 21/06/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 35’inci maddesi hükmü uygulanır. Bunlardan askere alınması gerekenlerin ise istemleri hâlinde askerlik süresi boyunca öğrenim hakları dondurulur. Fakat, öğrenciliğe intibakı yapılan bir öğrenci yirmi sekiz yaşında olsa ve devam zorunluluğu olan dersler için iki yıl okula devam hakkı verilse dahi 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 35’inci maddesine göre son sınıfı bitirmeden askere alınacak ve bu aftan yararlanmamış olacaktır. Bu kanunda mağdur olan binlerce genç adına, kanunun buna göre ele alınması gerekmekteydi.

Diğer yandan, bu kanun tasarısının ve diğer eğitime yönelik kanunların ülkenin bilimsel ve özgür öğrenim hakları yaratmasına yeterli katkısı ne yazık ki olmamaktadır. Yoğun denetim mekanizması gerek öğretim üyelerine gerekse de öğrencilere özgür bir çalışma alanı yaratmamaktadır. Öğretim üyeleri, bilimsel makalelerinden dolayı hâlen yasal işlemlere tabi tutulabilmektedir ve hatta üniversiteler tarafından dışlanabilmektedirler. Öğrenciler ise ilkokuldan itibaren mevcut eğitim sisteminin dayattığı bireyselleşme ve sorgulamayan, ezberci bir zihniyete doğru itilmektedir. İlköğretimden itibaren başlayan sınav hengâmesiyle çocuklar tehlikeli bir yarış psikolojisi içine girmektedir. Üniversite öğrencilerinin hayatı sınava hazırlık dershaneleriyle ezberci bir eğitim sisteminin oturtulmasına yönelik son halkayı oluşturmaktadır. Maddi imkânsızlardan dolayı özel dershanelere çocuklarını gönderemeyen aileler bu tür yarışlarda çocuklarının geri kaldığını düşünmektedirler.

Her açıdan adaletsiz olan eğitim sistemi ÖSS sınavlarında kendisini daha belirgin bir şekilde göstermektedir. İstatistiklere bakıldığında, kırsal kesimlerdeki öğrenciler ÖSS sınavlarında daha başarısız sonuç almaktadır. Binlerce öğrenci bu sınavda sıfır çekebilmektedir.

Bu anlamda, üniversite öğrencilerinin ve genç öğrencilerin uzun süredir tartıştığı ÖSS sınavının kaldırılması da tartışılması gereken bir konudur çünkü ÖSS sınavı birçok anlamda, işçileri, emekçileri, kadınları eleyen bir noktada durmaktadır. Belki önümüzdeki günlerde, ÖSS’nin kaldırılması konusunda da bu Mecliste bir çalışma yapılır. En azından, öğrenciler arasındaki adaletsiz ve eşitsiz koşulların ortadan kalkması ve daha demokratik, bilimsel bir eğitimin tartışılması açısından bunun önemli olacağını düşünüyoruz.

Bu Genel Kurulda birçok vekil arkadaşımın okumakta olan çocukları vardır. Eminim, eğitim sistemindeki daha nice sorundan da haberdardırlar. Okullarda öğretmen yetersizliği, öğretmen maaşlarının uluslararası standartların oldukça altında olması, parasız eğitim veren okullarımızda “bağış” adı altında yüksek meblağlar toplanması, tartışmalı ücretsiz kitap dağıtımının yanında velilere yüksek fiyatlı yardımcı kitap aldırılması, okullarda mevcut dizi karakterlerinden etkilenen çocukların artması ve buna paralel olarak okullarda şiddetin rutinleştirilmesi; Ülkü Ocaklarının, Nizam-ı Âlem Ocaklarının, Gülen cemaatine bağlı grupların lise ve üniversitelerde örgütlenmeler kurarak eğitim kurumlarının örgüt elemanı yetiştirme alanı hâline sokulması ve daha birçok olumsuz durum güncelliğini korumaktadır. Ancak bahsetmiş olduğum bu sorunlar hakkında herhangi kapsamlı, somut bir adım atılmamıştır.

Meclis çatısı altında en çok bahsedilen kavram adalettir. Eğitimde adaletin sağlanması için öğrenci affı sadece bir adımdır. Bunun dışında eğitim sistemimizin adaletli bir şekilde işlemesi için “Paran kadar oku.” yaklaşımı terk edilmelidir. Üniversitelerde harçların kaldırılarak parasız eğitime dönülmesi Türkiye Cumhuriyeti devletinin sosyal sorumluluk açısından öncelikli görevidir.

Önceki hükûmetleri aratacak şekilde özel üniversitelerin artırılması ve bu kurumların ticarethane gibi işletilmesi, özgür ve bilimsel eğitim olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Çeşitli illerdeki yüksekokulların üniversiteye çevrilmesi de başlı başına popülizmdir. Her ile bir üniversite kurulması vaadini, sözüm ona, sırf gerçekleştirmek adına mevcut yüksekokullarda tabela üniversitesi kurmak sadece bir göz boyamaktır.

Şu anda birçok üniversitemizin kendi alanlarındaki bilimsel katkısı dünya sıralamasında oldukça aşağıdadır. Yıllık değerlendirmeler kapsamında dünyanın en iyi beş yüz üniversitesine çoğu yıllarda hiçbir üniversitemiz girememektedir.

Üniversitede kadrolaşma faaliyetleri, akademisyenlerin araştırma yapmaktan öte siyasi çıkar savaşları yapması, YÖK’ün kendisinden olmayanları ayıklaması, rektörlerin demokratik olmayan bir yöntemle seçiliş şekilleri ve bu nedenle üniversite kadroları arasında meydana gelen sağlıksız ilişkiler üniversitelerimizi son derece yıpratmaktadır. Böyle bir ortamda yetişen öğrencilerin ne kadar verimli olabileceğini sizlerin takdirine bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, mevcut Yükseköğretim Kanunu, 12 Eylül Anayasası çerçevesinde şekillenerek serbest piyasacı, tekçi ve inkârcı bir zihniyetin eğitim alanındaki yansımaları olmuştur. Üniversitelerde oluşturulan öğretim kadrolarıyla ve YÖK gibi bir antidemokratik kurumun yoğun denetimiyle 1945’lerde, bildiğimiz ilk mağdurlar Behice Boran’larla başlayan komünist avı 1980’den sonra da daha etkin uygulanır olmuştur. Bunun yanında bir de Kürtçü avı eklenerek üniversitelerde sadece tek tipçi ya da tahammül edilebilir düzeydeki sosyal demokratik öğretim üyelerine yer verilmiştir, ancak YÖK nazarında sınırı aşanlar derhal dışlanmıştır. YÖK  ve mevcut iktidarlar sayesinde meydana getirilen akademik sistemde sosyal ve siyasal olaylar sürekli göz ardı edilmektedir. Bu nedenle, sorunlara bilimsel ve objektif yaklaşım sağlanmamaktadır.

Hamasi siyaset anlayışının egemen olduğu sistemde Kürt kimliği her alanda baskıya maruz bırakıldı. Bunun en net örneğini ilköğretim okullarında ve üniversitelerde görmekteyiz. Türkiye’nin eğitim sisteminde kullanılan tarih kitaplarında Kürtlerden neredeyse hiç bahsedilmemektedir. Siyasal alanda gündeme gelen Kürt sorununda en sağcı kesimler bile Türklerle Kürtlerin Kurtuluş Savaşı’nı birlikte kazandıklarını söylemek durumunda kalmaktadırlar. Ancak bu söylem tarih ders kitaplarında yer bulmamaktadır. Üniversite gibi bilim üreten yerlerde bile resmî siyasi söylemin gölgesi fark edilmektedir. “Kürt” kelimesine bu kadar alerjisi olan bir sistemde ana dilde eğitim talebinin yapılması kimilerine göre kışkırtma olabilir ama bir toplumsal taleptir; kabul etseniz de etmeseniz de, bu, Kürt halkının talebidir. Diğer yandan, kardeşlik adına, kendisine “Ben Türk’üm.” diyen her vatandaşın sahiplenmesi gereken bir taleptir.

İlköğretim okullarında İngilizce, Fransızca eğitim rahatlıkla verilebilmektedir. İstanbul’da, Alanya’da, Antalya’da Alman okulları da bulunmaktadır. Hatta Frankfurt’ta Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Türkiye’de Alman üniversitelerinin kurulması yönündeki olumlu görüşlerini de takip etmekteyiz. Ancak konu Kürtçe olunca durum farklılaşmaktadır. Bölünme paranoyası bir hastalık gibi kendisini göstermektedir. Kürtler, azınlık haklarından yararlanma çerçevesinde bu taleplerinde bulunmamaktadır; Kürtler, özgün kimlikleriyle bu ülkenin asli unsuru olduğundan dolayı bu hakkını talep etmektedir.

Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin, Yunanistan’da ya da Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımızın haklarını savunduğumuz kadar Türkiye’de yaşayan Kürtlerin de hakkını savunmamız kardeşlik noktasında samimiyetimizi ispatlayacaktır. Sözde kalan kardeşlik, kardeşlik değildir. Eminim, Demokratik Toplum Partili olmayan diğer Kürt milletvekilleri de Türkiye’de Kürtçe eğitim veren bir üniversitenin kurulmasına karşı çıkmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlamadan önce şu konuya biraz daha açıklık getirme ihtiyacını hissediyorum: Üniversiteler ihtiyaçlara cevap verebilen ve yeni fikirlerin üretildiği bilim merkezi olmalıdır, dışarıdan müdahalelere kapalı olmalıdır. Öğretim üyelerinin daha rahat çalışabilmesine yönelik daha özel kanunlar getirilmelidir. Üniversitelerde öğrencilerin sosyalleşmesine olanak tanıyan, apolitikleşmesini ve bireyselleşmesini engelleyen koşullar oluşturulmalıdır ancak bu şekilde üniversitelerimiz gerçek anlamda bilim üretebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün öğrenci affının burada tartışılıyor ve kararlaşıyor olması oldukça önemli ancak başta da belirttiğim gibi bu bir başlangıç olmalıdır. Türkiye’de eğitim sistemimizin ilkokuldan başlayarak, hatta ana sınıfından başlayarak yeniden ele alınması, tartışılması, daha demokratik, daha bilimsel bir sistemin oluşturulması ve adalet ve eşitlik olgularının tekrar tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu bağlamda, bu kanun tasarısının -binlerce öğrenci bekliyor bugün- onlara hayırlı olmasını diliyorum.

İyi günler. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Dördüncü konuşmacı, AK PARTİ Grubu adına Muğla Milletvekili Yüksel Özden.

Sayın Özden… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerimin başında, Mecliste grubu bulunan tüm partilerimize, milletvekillerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza öğrenci affı konusunda gösterdikleri yakın ilgi, açıklayıcı, içeriğin ve kapsamın belirlenmesi doğrultusundaki gayretlerinden dolayı teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, yüce Meclisin çatısı altında en sık ele aldığımız konulardan birisi üniversite konusu. Üniversiteyle ilgili kanunlar, yeni üniversitelerin kurulması, buralarla ilgili diğer çalışmalar sıklıkla burada gündeme geliyor. Neden bu konunun üzerinde bu kadar çok duruyoruz? Bugünkü konuşmacılarımızın da belirttiği gibi, üniversite eğitimi, bugünün gençleri için bir tercih olmanın ötesinde zorunluluk hâlini almıştır. İş gücü ihtiyacı açısından baktığımızda, bu ülkedeki herkesin neredeyse üniversite mezunu olması hedefi ve çabasıyla hareket etmemiz gerekliliği ortadadır.

Üniversiteler bir ülkede ne yapar? Üniversite, en temelde, insan gücü ihtiyacımızı karşılar, eğitim verir, araştırma yapar. Bir üniversite diploması bir kişi için, bir genç için -daha önceki yıllarda- orta sınıfa geçiş pasaportu olarak ifade edilen bir değer taşımaktaydı. Bu açıdan baktığımızda üniversite eğitimi, belki de en çok daha alt gelir gruplarındaki gençler için, insanlar için daha önemli. Onların önündeki engellerin kaldırılması, üniversiteye giden yolun hızla açılması gerekiyor. Ayrıca kadınlarımız, genç kızlarımız açısından baktığımızda da ilkokul mezunlarına göre üniversite mezunu kadınların iş hayatına atılma olasılıklarının çok çok daha yüksek olduğunu görüyoruz.

Hâl böyleyken üniversite konusunu tartışmamız, ele almamız son yıllarda değişti. Üniversite eğitimi eğer yüzde 10 ve 15 ile sınırlı bir kesime hitap ediyor, sadece onlara yönelik olarak bir eğitim hazırlaması söz konusuysa burada elit bir eğitim anlayışı söz konusudur. Eğer tüm çabalarımızı, tüm gayretlerimizi bu ülkenin kalburüstü niteleyebileceğimiz yüzde 10’una, 15’ine yönelik olarak sürdürüyorsak buradaki eğitim elit bir eğitim olarak nitelendirilebilir. Yüzde 15 ile 50 arasındaki bir grubu hedefliyorsak artık burada üniversite eğitiminin kitleselleşmesinden söz edebiliriz. Belli, çok az sayıda insanla, yapabilen, becerebilen, kotarabilen, parasını, gücünü, aklını, zekâsını en üst düzeyde kullanarak üniversite eğitimi elde edebilecek grupla sınırlı kalmayıp bunu kitlesel eğitim hâline getirmek zorundayız bugün.

Tüm dünyada, baktığımızda, daha önceleri üniversite eğitimi daha elit bir anlayışla ele alınırken, 1980 sonrasında, üniversite eğitiminin kitlesel olması gerekliliği konusunda hem talepler artmış hem de bu konudaki gayretler tüm dünya ülkelerinde hız kazanmıştır.

Nitekim bugün gelişmiş ülkelere baktığımızda, Amerika Birleşik Devletleri’nde üniversitelileşme oranı, yani yaş grubunun üniversiteyi bitirme oranı -on dokuz-yirmi iki yaş grubu içerisine baktığımızda- yüzde 80’i aşmış bulunmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerindeki ortalama da yüzde 60-65 civarındadır. Türkiye’deki tüm çabalara, tüm gayretlerimize rağmen bu oran yüzde 35’i yeni aşmıştır. İşte, uzun zamandır Türkiye’de yeni üniversite açarak, üniversite konusunu sık sık gündeme getirerek burada bunu tartışmamızın arkasında böylesine küresel bir zorunluluk ve ülke gerçekliği yatmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ne yapıyorsak birlikte, bu yüce çatının altında ve milletimizle beraber yapıyoruz. Yaptığımız her şey, üniversiteyle ilgili konuştuğumuz her şey eğitimli insan için, açık toplum için ve mutlu bir gelecek için  bir zorunluluktur.

Bugün Tunceli’den Tekirdağ’a, Nevşehir’den Kars’a, Çorum’dan Muğla’ya, Bolu’dan Iğdır’a Türkiye haritasının dokunduğumuz her yerinde bir üniversite yükselmektedir. Biz bunlarla kabuğuna sığmayan bir Türkiye'nin ihtiyacını karşılamaya çalışıyoruz. Bazen “tabela” üniversitesi olmakla, yeterli öğretim elemanı yetiştirmemekle, sadece açmış olmak için açılmış olan üniversiteler kurmakla eleştiriliyoruz ama değerli milletvekilleri şunu hatırlatmak isterim: Burada bu çaba sadece üniversite açmak değil, bu üniversiteleri açan iktidar, bu ülkedeki kişi başına millî geliri 2.600 dolardan 9 binlere taşıyan ve…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sorun vatandaşa bakalım.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – …küresel oyuncu, bölgesel bir lider olma vizyonuyla hareket eden bir iktidar; bunu sadece sözde bırakmayıp eylemle ortaya koyan, Türkiye’yi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine taşıyan bir iktidar.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Geçici üyelik…

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Süreç zaten geçici olarak başlar.

Bizim yapmak istediğimiz şey, şimdi de gençlerimizi bu geleceğe hazırlamaktır. Öngördüğümüz bu gelecek ve gençlerimize hazırladığımız bu imkânlar doğrultusunda üniversite eğitimi vermek istiyoruz. Bunu neden yapmak zorundayız? Bugün, değerli milletvekilleri, bu ülkede liseyi bitiren ve bizim çocuklarımız arasında yaptığımız sınavlar içerisinde yüzde 20’lere, 30’lara, 40’lara girdiği hâlde, bu ülkede eğitim imkânı veremediğimiz 50 bini aşkın gencimiz Amerika Birleşik Devletleri’nde, İngiltere’de, Almanya’da, Orta Asya’daki ülkelerde ve Balkan ülkelerinde kendilerine bir üniversite diploması elde etmek için uğraşıyorlar. Bu 50 bin gencimizi biz kendi ülkemizde yetiştirmek… Dışarı gitmek isteyen, başka ülkelerde daha iyi eğitim almak isteyen, başka amaçlarla oralarda bulunmak isteyen, değişik ülkeleri, kültürleri tanımak isteyen gençlerimiz elbette olacaktır ve oralarda okumalarında da hiçbir sakınca, sıkıntı görmüyoruz. Nitekim, kendi ülkemizde de diğer ülkelerden gelmiş 16 bini aşkın öğrenci bulunmaktadır, ama biz, bu ülkede eğitim almak isteyip ve imkânları da başka ülkede eğitim almaya izin vermeyen gençlerimizin komşu ülkeler için bir pazar olmasından da sıkıntı duymaktayız. Nitekim, bu ülkeler, her geçen gün lise öğrencilerimize yönelik fuarlar açmakta, onları çekmenin, onlara kendi ülkelerinde eğitim vermenin çabasını göstermektedirler.

Bu doğrultuda attığımız adımlarla, bu yıl üniversite kontenjanlarını artırarak, daha yüksek sayıda gencimize üniversite eğitimi imkânı vermiş olmanın da mutluluğunu taşıyoruz. Bu yıl açık öğretimde ve örgün eğitimde toplam 600 bini aşkın gencimize üniversiteli olma hakkını tanımış, onlara bu fırsatı vermiş bulunmaktayız. ÖSS sonuçları belki de hiçbir zaman bu kadar coşkulu olmamıştı. Yüz binlerce gencimiz üniversiteli olma hakkını elde etmiştir, bunun kıvancını, gururunu yaşamaktadır, ailelerimiz de rahatlamıştır.

Artan kontenjanlarla, biz, üniversite önündeki yığılmaların gittikçe azalacağına ve gençlerimizin tercihleri doğrultusunda, istekleri, arzuları, kabiliyetleri doğrultusunda bir programa yerleşme olasılığının her yıl daha da artacağına inanıyoruz. Nitekim, bu yıl üniversiteye hazırlık için dershanelerde çalışan öğrencilerin sayısında önemli derecede azalma olmuştur, hatta bazen hafta içi grupların neredeyse boşaldığı söylenmektedir. Çünkü bu ülkede liseden bir yıl içerisinde mezun ettiğimiz yeni mezunların toplam sayısı zaten 700 bin civarındadır. Eğer biz 600 bini aşkın öğrenciye artan kontenjanlarla, gelişen imkânlarla üniversiteli olma şansını tanırsak, zaten bu kapı önündeki yığılmalar da her gün daha da azalacaktır. Bunun için yeni üniversite açmaya, vakıf üniversitelerini teşvik etmeye, hatta “özel üniversite” kavramını ele almaya, tartışmaya, değerlendirmeye hazır olmalıyız. Çünkü, küresel oyuncu olmaları, bu ülkede yetişen gençlerin kendi ellerindeki, kendi evlerindeki işlere talip olmaları için bile küresel dünyaya hazır olmaları, iyi bir üniversite eğitimi almış olmaları bir zorunluluktur.

Değerli milletvekilleri, af konusunu ele alacak olursak, ben öncelikle süreç hakkında konuşmak istiyorum: Millî Eğitim Bakanlığımız, başta Bakanımızın liderliğinde bu konuyu tüm açıklığıyla ele almıştır. Kendilerine ulaşan beş bini aşkın talebin her biri titizlikle ele alınmış, değerlendirilmiştir. Burada bireyin ve toplumun talebini karşılamanın, bireylere kaçırdıkları, zamanında değerlendiremedikleri eğitim hakkını tanımanın, yaşam boyu eğitim sunma düşüncesinin ve diğer tarafta da genellik ve eşitlik ilkesinin ötesinde başka hiçbir amaç güdülmemiştir.

Bundan dolayı -bugün buradaki konuşmalarda da izliyoruz- değerli muhalefet milletvekillerimizin de buradan, bu kürsüden, bu çalışmasındaki titizliğinden dolayı Bakanlığa, Bakanımıza teşekkür etmiş olmalarını duymak da gayet güzel ve onur verici.

Diğer tarafta Komisyona da bine yakın talep ulaşmıştır. Komisyonda da bu konu aynı saydığımız ilkeler bağlamında ele alınmış, kapsamı, içeriği aynı şekilde değerlendirilmiş ve Komisyon olarak bize ulaşan binlerce talebin, Komisyona ve Bakanlığımıza ulaşan taleplerin -bazıları çok aşırıya kaçan neredeyse hiçbir sınır tanımayan, hiçbir koşul tanımayan bir şekildeki af isteyenleri dışında tuttuğumuzda- yüzde 90’dan fazlasının, yüzde 90-95 oranında karşılanmış olduğunu görmüş olmanın da mutluluğunu taşıyoruz. 

Burada, af söz konusu olduğunda bir şeyi tekrar ele almak gerekiyor. Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında bahsettim, üniversite eğitimi bir zamanlar elit bir eğitim olarak ele alınıyordu; yapabilenin, her türlü zorluğu aşabilenin, becerebilenin, aklıyla, zekâsıyla, parasıyla, çalışkanlığıyla, gayretiyle, tüm sorunları aşma çabasıyla, elit bir kesimin eğitim alması çok daha yeterli görülüyordu. Oysa, bilgi toplumuna geçtiğimizde, ülkedeki gençlerin tamamının üniversite eğitiminden geçmesi gerekiyor. Bundan dolayı, af konusuna yaklaşımımızda da bir paradigma, bir bakış açısı geliştirmemiz, bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor çünkü bu ülkede, şu an, okullarımızda, liselerimizde olan gençlerimizi bugün çok iyi yetiştirirsek geleceğimize o kadar daha güvenle bakabiliriz. Bu bakış açısı değişikliğinin yanında, buna paralel olarak, af konusunun belki de … Yani kamuoyunda öyle anıldığı için, daha tanımlayıcı bir ifade olduğu için af, öğrenci affı olarak ifade ediyoruz ama burada yapılan şey, daha önce kendilerine verilen imkânı yeterince değerlendirememiş, çeşitli nedenlerle, maddi yetersizlikten dolayı, sağlık nedeniyle okula gelememiş, bunun dışında her ne sebeple olursa olsun bu imkânı değerlendirememiş öğrencilere biz yeni bir hak tanıyoruz. Bu işin belki de bundan sonrasında, YÖK’ün ve Üniversitelerarası Kurulun kendi uhdesinde değerlendirebileceği, bu tür çalışmalara, bu tür raporlara bakıp o doğrultuda çözüm üretebileceği bir yapıya da gitmek durumundayız.

Buradan, üniversitelerimize, hocalarımıza, öğretim üyelerimize de bir duygumuzu açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum. Üniversitelerimizin, bu kapsamda gelecek olan öğrencilerle zorlanacağı ortadadır; fiziksel olarak, mekân olarak ve öğretim üyesi ihtiyacı olarak biz öğretim üyelerimizin zorlanacağının farkındayız, Komisyonda da bunu ele aldık, baktık ama diğer tarafta uzun zamandır onların da izlediği gibi -kamuoyunda yükselen bir beklenti- bireysel ve toplumsal ihtiyaçlara da karşılık vermek durumunda kaldığımızı da biliyoruz. İkisini değerlendirdiğimizde, biz üniversitedeki hocalarımızdan, gelen gençlere bu konuda daha önce kullanamadıkları imkânı, fırsatı bu kez daha iyi değerlendirmeleri konusunda rehberlik etmelerini istiyoruz. Onlardan bir fedakârlık istediğimizin, şartlarını zorladığımızın farkındayız ama kapsam alanında on binlerce, yüz binlerce öğrenci olduğunu tahmin ediyoruz ve buradan da çok yüksek sayıda öğrencimizin bu af kapsamında başvuracağını ve daha öncekilerden bile yüksek oranda gencimizin buradan başarıyla ayrılacağını düşünüyor, tahmin ediyoruz. Ondan dolayı bir tarafta üniversite eğitiminin niteliğini, kalitesini koruma hassasiyetini aynen paylaşıyoruz. Yapmak istediğimiz şey, vaktizamanında baktığınızda üniversite eğitiminin belki değerini çok iyi anlamamış, değerlendirememiş öğrencilerimize bir fırsat vererek, o insanlara bir kez daha bu hakkı tanıyarak, af kapsamında dönecek olan öğrencilere en iyi şekilde rehberlik ederek üniversiteli olması konusunda onların da gayretlerinin en yüksek düzeyde olacağına inanıyoruz.

Üniversitelerimizin, üniversite hocalarımızın durumu söz konusu olduğunda da gene açık yüreklilikle ifade etmemiz gereken bir durum, özlük haklarının ve ücretlerinin düzenlenmesi konusunda YÖK’ün de bir çalışma yapması, bu konuda bir irade gösterilmesinin zamanının da geldiğine inanıyoruz. Bu kadar fedakârlıklarını istediğimiz üniversitelerimize, hocalarımıza da bir taraftan böyle bir çalışma yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Son olarak öğrencilerimize seslenmek istiyorum: Hep söylediğimiz gibi, yüz binlerce gencin o sıralarda oturmak için her türlü çabayı, gayreti, eforu gösterdiği bir ortamda sizlerin bu fırsatı değerlendirememiş olmasını çok doğru bulmuyoruz ama çeşitli nedenlerle, bizzat kendimizin şahit olduğu durumlarla epeyinizin de istemeden, zorunlu olarak üniversitelerden ayrılmak durumunda kaldığınızı da biliyoruz. Hastalıklı annesiyle, yaşlı babasıyla yaşarken babasının vefatıyla üniversiteden ayrılmak durumunda kaldığını gördüğümüz, yaşadığımız öğrenciler oldu. Maddi imkânsızlıklarla okuyamayıp “Şimdi çok daha önemli işlerim var, tekrar fırsat verilirse döner üniversiteli olurum.” diyen öğrencilerimiz oldu. Ben, bu öğrencilerimiz bu kez döndüklerinde fırsatı en iyi şekilde değerlendireceklerine inanıyorum. Buna şu açıdan da baktığımızda inancımız yüksek çünkü belki de üniversite sıralarında, lisenin devamı olarak devam ettiğiniz üniversite sıralarında eğitimin önemini yeterince kavrayamamış olabilirsiniz. Nitekim, bazen birinci sınıftaki, ikinci sınıftaki öğrencilerimizden şöylesine bir yaklaşımın olduğunu hep gördük: İşte, üniversite bitecek de biz KPSS’yi geçeceğiz de ondan sonrasında bir mesleğe gireceğiz de bu bilgilere ihtiyaç olacak, o zamana uzun zaman var. Oysa sizler, bu af kapsamında dönenler şunu çok iyi biliyorsunuz: Belki de bu süre içerisinde para kazandınız, belki de yapmak istediğiniz diğer şeyleri yaptınız ama hiçbir şeyin üniversite diplomasının yerini tutmadığını çok iyi gördünüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Tamamlayacağım Sayın Başkanım.

Ondan dolayı, bu kez bu fırsatı çok iyi değerlendirmenizi umuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özden.

Tümü üzerinde şahsı adına ilk konuşmacı Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Sayın Işık, süreniz on dakika. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve bizleri televizyonları başında dikkatle izleyen gençlerimizi ve onların ailelerini saygılarımla selamlıyorum.

Kamuoyunda kısaca “öğrenci affı kanunu” olarak tanımlanan bu tasarının oluşmasında verdikleri kanun teklifleriyle konuyu gündeme taşıyan değerli milletvekillerine, tasarı ve tekliflerin Komisyonda görüşülmesi esnasında katkı sağlayan Millî Eğitim Komisyonu üyelerine ve başta Sayın Millî Eğitim Bakanı olmak üzere Bakanlar Kurulu üyelerine de ayrıca teşekkür ediyorum.

Öğrenci affı kanununa ilişkin görüş ve tartışmalar hepimizin de yakından bildiği gibi 23’üncü Dönemin başından itibaren kamuoyunun ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmiş olup zaman zaman Sayın Millî Eğitim Bakanımıza yönelttiğimiz sorulara cevaben Sayın Bakanımız başlangıçta böyle bir affı düşünmediklerini, daha sonraları konuya ilişkin bir araştırma yaptırdıklarını ifade etmiş, kısa bir süre sonunda da bu taslak tasarı hâline getirilerek bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınmış bulunmaktadır.

Gelinen nokta itibarıyla çok sayıda vatandaşımızın doğrudan ya da dolaylı olarak yakından ilgilendiği bu yasa tasarısı genel olarak geniş kapsamlı bir tasarı şeklinde düzenlenmiştir. Tasarının bu geniş içeriğe ulaşmasında Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine her ortamda ulaşarak sorunlarını ve taleplerini ileten gençlerimize ve onların ailelerine de ayrıca teşekkür etmekte yarar görüyorum.

Gruplar adına konuşan değerli milletvekilleri tasarı hakkında detaylı bilgileri aktardıkları için benzer cümleleri tekrarlamak istemiyorum ancak değinilmeyen birkaç konuyu sizlerin değerlendirmesine sunarak bir şekilde bu sorunların da çözümünün bulunmasının gerektiğini belirtmek istiyorum. Bunlardan birincisi, derse devamsızlıkları nedeniyle okullarıyla ilişiği kesilen öğrencilere tasarının 3’üncü ve 4’üncü fıkralarıyla tanınan bir eğitim-öğretim yılı devam hakkının en az iki yıla çıkarılması gerektiğidir. Çünkü uygulamada özellikle ön koşullu derslerin yer aldığı bölüm veya programlarda bir yılda öğrencinin bu derslerini başararak öğrencilik hakkını kazanması çok zor, hatta bazıları için hiç mümkün olmayacaktır.

İkincisi, kendi üniversitelerinde lisansüstü öğrenim görürken herhangi bir nedenle ilişiği kesilen ve araştırma görevlisi, öğretim görevlisi, okutman, uzman ve benzeri gibi öğretim yardımcıları kadrolarındaki görevlerine de son verilenlerin eş değer kadrolara dönmelerinin sağlanmasıdır. Tasarının 10’uncu fıkrasında sadece araştırma görevlileri için bu hak tanınmıştır. Diğer öğretim yardımcıları kadrosunda çalışanlar da bu kapsama dâhil edilmelidirler. Öğretim elemanı açığının bulunduğu üniversitelerimize daha kısa sürede öğretim üyesi kazandırılmasını sağlayacak bu değişikliğin yapılmasında yarar olduğu inancındayım.

Üçüncüsü, öğrenci olmayıp da öğretim elemanı olarak çalışırlarken görevlerine son verilenlerin, devlete karşı ve yüz kızartıcı suçları işlemiş olanlar hariç tutulmak kaydıyla, istemeleri hâlinde kadrolarına geri dönmelerinin sağlanmasıdır. Özellikle Anadolu’daki bazı üniversitelerimizde sözleşmeli kadrolarda çalışan birçok öğretim elemanının mağdur olduğu birçoğumuzun malumudur. Hâlâ yargı süreci devam eden ve görevlerine iade edilemeyen birçok insanımızın da bu sorununa bir çözüm bulunması mutlaka gerekmektedir.

Bir diğer konu da doktora yabancı dil yeterlilik puanını 100 tam puan üzerinden 50 puan alamadığı gerekçesiyle ilişiği kesilen öğrencilerin bu tasarıda verilen haklardan yararlanarak geri dönmeleri hâlinde ilgili enstitünün geçen süreç içinde yabancı dil yeterlilik puanını 50 puanın üzerine çıkarması, örneğin 60 veya 65’e çekmesi nedeniyle eski hakkına öğrencinin kavuşturulmayıp bu haktan yararlandırılmaması konusudur. Mutlaka tasarıya böyle bir fıkranın da eklenerek bu öğrencilerin ilişikleri kesildikleri dönemde tabi oldukları yönetmelik hükümleri uygulanacak şekilde bu af kapsamından yararlandırılması yine yararlı gördüğüm bir diğer konudur.

Bu duygu ve düşüncelerle tasarının, verilen haklardan yararlanacak tüm öğrencilerimize, ailelerine ve bu tasarının kanunlaşması hâlinde yeni yükleri üzerine alacak olan üniversitelerimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Şahsı adına tümü üzerinde ikinci konuşmacı Mersin Milletvekili Ömer İnan.

Sayın İnan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER İNAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı, üniversiteyi, yüksekokulu veya fakülteyi herhangi bir şekilde yarı bırakan öğrenciler için bir imkân tanıyan bir kanun tasarısı. Halk arasında “öğrenci affı” diye bilinir. Bu öğrenci affı meselesi Türkiye’de son yıllarda çok kullanılır oldu. Son yirmi yirmi beş senede çok sayıda öğrenci affı getirildi. Bizim talebeliğimizde böyle bir şeyi biz bilmiyorduk doğrusu. Başka ülkede de olduğunu tahmin etmiyorum, öğrenci affı diye bir müessesenin olduğunu tahmin etmiyorum, bilmiyorum daha doğrusu. Sorduğumda da başka ülkelerde öğrenci affı olmadığını öğrendim. Bu iyi bir uygulama, doğru bir uygulama değil, eğitim sistemini dejenere eden bir uygulamadır.

Son otuz beş yıl içerisinde Türkiye’de eğitim alanında sayısal açıdan oldukça önemli gelişmeler sağlandı. Üniversite öğrenciliğim sırasında 19 tane üniversite vardı, şimdi 150’ye yaklaştı. Her ilde bir üniversite var. 30’un üzerinde vakıf üniversitesi var. Okullaşma oranı yükseliyor. Anaokulu, ilkokul, ortaöğretim ve üniversitede okullaşma oranı yüksek. Bunlar, hepsi güzel gelişmeler. Daha da iyi olmasını isteriz, sayısal açıdan daha iyi gelişmesini isteriz ama bir de nitelik açısından da üniversitelerimizin saygın bir yere kavuşmasını da arzu ederiz doğrusu.

Bizim Türkiye’deki üniversitelerimizin dışarıyla rekabet edebilirliğinin muhakkak sağlanması gerekir. Bu, hemen herkesin üzerine düşen bir ödevdir, görevdir. Bunu geliştirmek için YÖK başta olmak üzere üniversiteler, iş âlemi, siyaset dünyası hep birlikte çaba göstermemiz lazım. Yani bu Yükseköğretim Kanunu’nun yeniden ele alınıp ciddi bir şekilde çağdaş duruma getirilmesi şarttır.

Şimdi bu öğrenci affına kısaca değinmek isterim çünkü kanun o. Bu öğrenci affı her tarafı kapsıyor, bütün fakülteleri kapsıyor; farklı branşlarda, farklı kurumlarda her yeri kapsıyor, silahlı kuvvetleri dâhil. Ama bunun içerisinde Polis Akademisinde ve ona bağlı olan fakülte ve yüksekokullarda okuyan, herhangi bir şekilde burayı terk etmek zorunda kalan öğrenciler kapsam dışı tutulmuştu. Bütün grupların ortak önerisiyle, Polis Akademisi ve ona bağlı fakülte ve yüksekokullar da bu kapsama dâhil edilecek. Biraz sonra bu, öneri şeklinde huzurunuza gelecek, kabul göreceğini tahmin ediyorum.

Bu öğrenci affı konusunda köklü bir çözüm gerekir. Bunun da yolu şudur, benim kanaatime göre: Yükseköğretim Kanunu’ndaki ilgili madde yeniden düzenlenmeli ve kısıtlamalar ortadan kaldırılmalıdır. Yani “Dört yıllık bir fakülteyi 1 öğrenci en fazla yedi yılda bitirir.” gibi bir hüküm  konulmamalı mesela. Bir ders için üç, dört, beş gibi bir sayı, imtihan hakkı konulmamalı, bu işi dejenere ediyor. Biz, hepimiz üniversiteden geldik, hocalarız, burada hoca olan, hocam da olan kişiler var, talebemiz olan kişiler de var. Öğrenci affı çıktığı zaman, dersten başarısız bir şekilde ayrılmış öğrenci gelir, ağlar, sızlar ve sınıf geçmeye çalışır. Bu, yanlış bir uygulama. Onun için bunlara sonsuz hak vermek lazım. Yani üniversiteye kaydını yaptırdıktan sonra geçebiliyorsa geçsin, kaçıncı hakkında geçerse geçsin. Buna sınırsız hak vermek lazım, mağdur etmemek lazım. Okullaşma oranını artırmak istiyorsak, üniversiteyi dejenere etmek istemiyorsak bu hakkın sınırsız olması lazım. Gelin, birlikte bunu düzenlemek için çaba gösterelim, bunun için çalışalım.

Ben bu önemli konuyu söylemek için geldim, tekrar edeyim: Lütfen, üniversiteleri, yükseköğretim kurumunu hep birlikte, iktidarıyla, muhalefetiyle güzel bir hâle, çağdaş bir hâle getirmek için lütfen çaba gösterelim. Bunun için çalışalım. Art niyet aramayalım bu konuda.

Biliyorum ki hepiniz, hepimiz, iktidarıyla muhalefetiyle güzel bir öğretim müessesesi istiyoruz. Şu anda hiyerarşik bir yapıda üniversiteler. Emir-komuta zinciri içerisinde gidiyor. Böyle eğitim kurumu olmaz.

Rektör her şeydir üniversitede. Böyle sınırsız yetki Başbakanda da yok, Cumhurbaşkanında da yok, bir başkasında da yok. Rektörün sınırsız yetkisini iyi kullananlar da var, kullanmayanlar da var. Dolayısıyla bunu çağdaş hâle getirmemiz lazım. Üniversiteleri çağa yakışır hâle getirmek için çaba gösterelim diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Sayın milletvekilleri, tekliflerin tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Ertugay, buyurun efendim.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla sorumu Sayın Bakana arz ediyorum.

Ülkemizde yeteri kadar eğitim imkânı sağlanamadığından yükseköğretim kurumlarıyla talebe arasındaki dengesizlikten dolayı yurt dışı üniversitelerinde, özellikle Kıbrıs’ta okumak durumunda kalan ve başarısız öğrenciler ÖSYM ile bu kurumlara yerleştirilmesine rağmen, ister istemez bu hâliyle bu yasadan yararlanamamaktadırlar ama neticede bu öğrenciler bu ülkenin insanlarıdır, bu ülkenin öğrencileridir ve mağdur edilmişlerdir. Bu konuda bu mağduriyetin giderilmesi için bir düzenlemeye, bir yasal çalışmaya ihtiyaç görüldüğü açıktır. Bu konuda Sayın Bakan ne düşünüyor, bir düzenleme yapmayı düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertugay.

Sayın Tütüncü… Yok.

Sayın Uslu…

CEMALLEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, son otuz yıla baktığımızda ortalama her iki buçuk yılda bir buna benzer yasalar çıkarılmıştır. Muhtemeldir ki bu yasa… Bu ihtiyaç bundan sonra da devam edecektir.

Altı yıldır iktidardasınız ve Bakanlığınızı sürdürmektesiniz. Bu yasayı gerektiren nedenlerin ne olduğu yani öğrenciyi devamsızlığa ve başarısızlığa iten ve kaydının silinmesine sebep olan olayların neler olduğu hususunda bir tespitiniz var mıdır? Varsa bunun telafisi için neler yapılabilir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, her ne kadar görüşmekte olduğumuz konuyla ilgili olmasa da Bakanlığınızı ilgilendirdiği için sormak istiyorum: Adana ve ülkemizin değişik bölgelerinde devlete ait ilk ve ortaöğretim okullarımızın büyük bir bölümünde sabit giderlerle ilgili sıkıntılar yaşanmaktadır. Özellikle de elektrik borçlarını ödeyemediklerinden dolayı sadece Adana’da elliye yakın okulumuzun elektriği TEDAŞ yetkililerince kesilmiş veya kesilmeye teşebbüs edilmiştir. Bu durum okullarımızda, öğrencilerimizde, velilerimizde, çalışanlarda ve kamu kurumlarımızın diğer çalışanlarında büyük bir huzursuzluğa sebep olmaktadır.

Şimdi sormak istiyorum: Başta elektrik ve su olmak üzere diğer sabit giderler için bütçeden yeteri kadar ödenek bu okullarımıza tahsis edilmemekte midir? Edilmekte ise niçin bu tür sıkıntılar yaşanmaktadır? Bu konularla ilgili olarak Bakanlığınızın aldığı veya alacağı tedbirler var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, “…kendi isteği ile ilişkileri kesilenler dâhil her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilenler…” ibaresi affın sınırlarını âdeta sınırsız hâle getirmiştir. Bu nedenle de kafalar karışmıştır.

Ben sorularımı soruyorum: Şifa imkânı olmayan, psikiyatrik hastalıklar nedeniyle ortaya çıkan devamsızlık ya da işlenen suçlardan dolayı ilişiği kesilen öğrenciler okullarına dönebilecek mi?

İkinci sorum: Bölücü, yasa dışı örgüt üyesi olmak ya da aynı suçla mahkûm olmuşlar bu yasadan faydalanarak üniversitelere dönebilecekler mi?

Üçüncü sorum: Gayriahlaki, yüz kızartıcı suçlardan dolayı ilişiği kesilenler yeniden yüksekokullarda öğrenci olabilecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Korkmaz...

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, aracılığınızla ben de bir soru yöneltmek istiyorum Sayın Bakana. Biraz önce Karaman Milletvekilimizin sorduğu suali güçlendirmek açısından bir tablo çizmek istiyorum.

Sayın Bakan, bu tasarı, biliyorsunuz “her ne sebeple olursa olsun” şeklinde sınırsız bir çerçeve çiziyor. Şöyle bir tabloyu müsaadenizle gözler önüne getirmek istiyorum ve buna mutlaka bir çözüm üretmemiz gerektiğini düşünüyorum: Bir ilçede evdeki 2 arkadaşının boğazını keserek öldüren ve yargılama sonucunda da akıl sağlığı yerinde olmadığı tespit edildiği için serbest bırakılan bir genç af için başvurarak üniversiteye döndüğünde şunların cevaplandırılması gerektiğini düşünüyorum: Sadece onun eğitim hakkı mı, yoksa geri kalan yaklaşık 3 bin öğrencinin eğitim hakkı mı? Güvenlik kaygısını da beraberinde düşünmemiz gerekiyor.

İki: Yargılama esnasında öğrenci aleyhinde ifade vermiş üniversite yönetimi ve genel olarak üniversitenin huzurunu da, bu tasarıyı ele aldığınızda, düşündünüz mü?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bulut...

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Türkiye’de değişik zamanlarda çıkan aflarla cezaevlerinden çıkan mahkûmlar yeterince ıslah olmadıkları için aynı suçu işleyerek tekrar dönmekteler. Aynı soruyu soran arkadaşlarım gibi… Bu suçları işleyerek disiplin yönetmeliğine aykırı davrandığı için üniversiteden atılan bu gençler geri döndüklerinde bunların takibi, ıslahı, eğitimi, başkalarına zarar vermesinin önlenmesi adına bir çalışma programınız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çıkartmakta olduğumuz bu kanunun öğrencilerimize hayırlı olmasını diliyor, kendilerine de başarılar diliyorum. Tabii, Türk gençliğine yapılması gereken her şeyin yapılmasında çok büyük bir fayda olduğunu, çünkü milletimizin geleceğinin onda olduğunu ifade etmek istiyorum.

Benim burada sorum şudur: 11/2/2008 tarihinde 106 sıra sayılı Kanun Teklifi’miz vardı, şu anda gündemdedir. Bu kanun teklifimizde öğrenci kredilerinin faizleriyle ilgili af konusu vardı. Bu kanun teklifimizi biz verdikten sonra, birçok öğrenci de çok güzel bir teklif olduğunu ve bu kanunun çıkması gerektiğini ifade etmişlerdi.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Acaba, bu kanunun içerisine bir madde olarak bu afla ilgili bir madde koyup bunu düzeltebilir miyiz, yani bu kanunu çıkartabilir miyiz? Bunu öğrenmek istiyorum.

Bir ikincisi de, öğrencilerimizin en büyük sıkıntılarından bir tanesi de yurt konusudur. Bu noktada Tokat’ta da büyük sıkıntılarımız vardır. Türkiye genelinde ve beraberinde de Tokat’ımızda Kredi Yurtların herhangi bir yurt yapma durumu olabilir mi? Yatak sayısını artırabilir misiniz?

Bir üçüncü soru olarak da, Sayın Bakan oraya oturduğu zaman her zaman sorduğum gibi, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesinin Güzel Sanatlar Fakültesiyle ilgili çok önemli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Enöz...

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu yıl öğrenci kontenjanlarının artırılmasıyla beraber, zaten var olan öğrencilerin barınma ihtiyaçları da buna paralel olarak artmıştır ve öğrencilerin zaten büyük kısmı da şu anda barınma sıkıntısı içerisindedir. Bu konuda Bakanlık olarak sorunun çözümü için ne gibi tedbirler alıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Sayın Ağırbaş

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Önce çıkarılmakta olan yasanın öğrencilerimize ve vatanımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum ben de.

Aracılığınızla Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Yüksek lisans ve doktora öğrencileri için KPDS yabancı dil sınavından 50 alma zorunluluğu, 1996 ve 1997 eğitim öğretim yılından itibaren aranan bir şart oldu, ancak bu yıl öncesinde yüksek lisans ve doktora öğrencileri de bu uygulama içine alındı. Bu koşulu sağlayamayanların üniversitelerden ilişkileri kesildi. Oysa, 1996 yılı öncesinde yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin eski yönetmelikte yer alan sisteme tabi olmaları ve ikinci bir dil sınavına gerek kalmaksızın elde ettikleri haklarının korunması gerekmektedir. Bu durumdan mağdur olan yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin kazanılmış hakları korunacak mıdır? Bununla ilgili ne yapılması düşünülmektedir?

Bir diğer sorum da yurt dışında burslu okuyan öğrencilerle ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Ağırbaş.

Sayın Işık...

ALİM IŞIK (Kütahya) -  Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gerçi, benden önceki iki değerli arkadaşım da kısmen değindi ama Sayın Bakanım, Anadolu’nun birçok ilinde üniversiteyi yeni kazanan öğrencilerin Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarına yerleştirilmesi konusunda gerçekten çok büyük sıkıntılar çekildiğini sizler de biliyorsunuz. Bu aftan yararlanacak olan bir kısım öğrencinin de bu kapasiteyi zorlayacağı açıktır.

Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı, özellikle kız öğrenci yurdu kapasitelerinin artırılması konusunda çalışmalarınız var mıdır? Bu kapsamda, Kütahya ili Dumlupınar Üniversitesi kampüsüne ve Simav Teknik Eğitim Fakültesi kampüs alanına yapılacak olan Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtların inşaatı ne zaman başlayacak? Kısmet olursa, ne zaman bu yurtların temellerini atacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Süremiz doldu ama ekranda üç arkadaşımız kaldı, onlara da söz vereceğim.

Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, bundan önce 11 kez öğrenci affı yasası çıkarıldı, bu, yanlış anımsamıyorsam, 12’nci. Şimdi, bundan sonra da çıkarılma olasılığı var. Daha kaç kez böyle öğrenci affı çıkaracağız? Demek ki, bu şekilde yasa tasarıları soruna çare olmuyor. Sorunun köklü çözümü için, yani özde böyle bir sorunun bir daha Türkiye’ye -istisnalar dışında tabii- getirilmemesi için eğitim sisteminde nasıl bir köklü düzenleme yapılabilir? Nasıl bir uygulama öngörülebilir?

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim efendim.

Ben, bizim Tunceli’deki öğrencilerin yurt sorunu ne zaman halledilecek onu soruyorum? Çünkü çok ciddi bir sıkıntı var.

Ayrıca da, Tunceli’den birçok yerde imtihanı kazanan gençlerimiz, özellikle birçok kız öğrenci yurda girememektedir. Çok büyük sıkıntı içindeler. Bu konuda, özellikle gelir bakımından dar, geri kalmış yörelerden üniversiteyi kazanıp da şehirlere giden insanlarımızın tabii ev tutma durumları da zor olduğu için, bu konuda ciddi bir tedbir almayı düşünüyorlar mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benden evvelki konuşmacıların da hemen çoğu değindi bu barınma meselesi, ben de o nedenle soru sormak istemiştim. Konunun ne kadar önemli olduğu buradaki soru soran arkadaşlarımızın çokluğundan da anlaşılmakta. Geçen günlerde öğrenciler de “YURTKUR ne yapıyor? Niçin yurt kurmuyor?” diye böyle bir eylemde bulunmuşlardı.  Buna köklü tedbir getirmek gerekir.

Bir üniversiteyi biz açıyoruz burada, vakıf üniversiteleri ve değişik üniversiteler. Bu kuruluş kanunu sırasında da bu barınmanın çözümlenmesi lazım. Bir üniversite kurulurken sadece öğretim üyesi ve öğrenci değil, bu barınmanın da özellikle kız öğrenciler için mutlaka gündeme getirilmesi lazım. Üniversite kuruluşuyla birlikte ele alınmasını öneriyorum ve bu barınma konusunda ne gibi somut öneriler olduğunu Bakandan öğrenmek istiyorum.

Her öğrenim yılı başında bizlere -diğer parlamenter arkadaşlarımıza da mutlaka baskı geliyordur- bu konularda, devletin yurtlarında kalmak üzere çok sayıda başvuru olmaktadır.

Bu çok çok önemli bir konu. Çok teşekkür ederim. Somut adımları öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

Soru işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, cevap için Sayın Bakana söz veriyorum.

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; milletvekili arkadaşlarımın sorularına soru sorulma sırasına göre cevap vereceğim.

Öncelikle, Sayın Ertugay’ın, Kıbrıs’taki özellikle Yüksek Öğretim Kurulu tarafından ÖSS aracılığıyla, ÖSYM aracılığıyla yerleştirilen öğrencilerin de bu affın kapsamına alınıp alınamayacağına dair sorusu var. Bildiğiniz gibi ÖSYM’nin yerleştirmesi aslında bu öğrencilerin resmî öğrenciliklerinin tanınması ve denkliklerinin kabul edilmesi anlamına gelir. Sadece burada değil, Türk cumhuriyetlerinde de bu işlem yapılmaktadır. Ancak takdir edersiniz ki Kıbrıs’taki üniversiteler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kanunlarına göre kurulmuş ve işleyişini buna göre sürdürmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsız bir devlet olduğu için bizim Parlamentomuz oradaki öğrenciler adına böyle bir kanun çıkaramaz. Kapsama alınmamasının sebebi budur. Ayrıca oradaki üniversitelerle olan görüşmelerde de kendilerinin böyle bir talebinin de olmadığını ifade etmişlerdir. Ha, diyeceksiniz ki: “Bizimkilerin de talebi yoktur.” Ama dediğim gibi biz onlar adına böyle bir yasa çıkaramayız, bu aykırı olur.

Sayın Uslu’nun özellikle “Bu affı gerektiren sebepler nelerdir? Bunların ortadan kaldırılması yönünde bir daha affa gerek olmasın…” Sayın Tütüncü’nün ve benzer arkadaşların da bu yönde bir sorusu var. Değerli arkadaşlar, tabii özellikle, başarısız olan, üniversitelerle ilişkisi kesilen öğrencilerin birçoğunun farklı sebepleri vardır; ekonomik sebepler olduğu gibi öğrencinin başarısızlığından dolayı, ihmalinden dolayı, gevşek davranmasından dolayı olan sebepler var, ailevi sebepler var, çeşitli sebepler var. Dünyanın her tarafında, İsviçre’de de Amerika’da da başarısız öğrenciler vardır, “başarısız öğrenci” diye bir kavramı ortadan kaldırmak da mümkün değildir.

Ha, diyeceksiniz ki: “Ekonomik sebeplere bağlı atılanlar da vardır.” Devlet kendi imkânları nispetinde öğrencilere burs veya kredi temin etmektedir. Bu burs ve krediyi Hükûmetimiz döneminde kim talep etmişse hepsine veriyoruz. Şimdi, öğrenci kredisi malum -burs ve krediyi de Kredi Yurtlar Kurumunun bünyesinde topladık- şu anda 160 YTL’dir ayda. Bu çok büyük bir para değil elbette ama 45 YTL’den buraya getirdik ve 2009’da da bunu 180 YTL yapacağız.

Bununla birlikte öğrencilerin sabah kahvaltısına ve akşam yemeğine 3,3 YTL katkıda bulunuyoruz değerli milletvekili arkadaşlarım. 2003’te bu sadece yarım YTL’ydi yani 0,5 YTL’ydi, şu anda 3,3 YTL’lik, sabah kahvaltısına ve akşam yemeğine de katkıda bulunuyoruz. Bir iddiada bulunmak istiyorum yani dünyadaki diğer sistemleri de bilen bir arkadaşınız olarak söylüyorum: Özellikle, öğrencilerine yurt temin etme bakımından ve yurtlarda barındırmadaki ucuzluk bakımından -belki eski sosyalist, komünist ülkeleri bir tarafa bırakırsanız, ki orada da sistem değişti- dünyada Türkiye kadar öğrenciye ucuz yurt imkânı temin eden bir ülke bulamazsınız.

Burada Kredi Yurtların yurtlarından söz etmişken arkadaşlarımın bir sorusuna daha cevap vereyim: Şu anda Türkiye’de 238 tane yurdumuz var, bunun 76’sı Hükûmetimiz döneminde açılmış değerli arkadaşlar. Şu anda 55 adet, asgarisi 500 kişilik olmak üzere 2008 programında yurdumuz vardır. Bunların bir kısmının inşaatı devam ediyor, bir kısmı ihale aşamasındadır, bir kısmı işlemleri devam eden yurtlardır. Bunların bitmesiyle birlikte de çok önemli bir kapasite, ilave kapasite daha kazanacağız. Aslında yurtlardaki sıkışma ve talep arkadaşlarımın söylediği gibi veya kendilerine iletildiği kadar vahim değildir. Eğitim öğretim yılının başında, üniversite yurtlarımızdaki, Kredi Yurtlara bağlı yurtlardaki doluluk oranları yüzde 120’ye çıkıyor. Özellikle birinci sınıfa gelen, çevreye yabancı olan öğrencilerde bir talep patlaması oluyor. Öğrenciler çevreyi tanıdıktan sonra çoğunlukla yurdu terk ediyorlar, arkadaşlarıyla ev tutmayı tercih ediyorlar ve birçok yurdumuzda yüzde 75’le 80 arasında bir doluluk oranı vardır. Bakın, bir ilk aylarda, üniversitenin açıldığı ilk bir ayda böyle bir sıkışma vardır. Biz bu ihtiyaçları imkânlar nispetinde telafi etmeye çalışıyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, hâlâ telefon geliyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Efendim, biliyorum Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Bakın, üniversiteler açılalı bir ay oldu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hayır, biliyorum. Üniversiteler yeni açıldı ve talep var, buna burada bir şey demiyorum.

Şimdi, netice itibarıyla –bakın, siz de bunu biraz önce kendiniz söylediniz, mademki söylediniz- bakın, yurtta şu anda kapasitemiz 2.424 ve burada kalan öğrencinin kapasitesi 2.241 yani kapasitenin altında, boş 223 kişilik kapasite var. Bu, senenin ortalaması, bir senenin ortalaması yani geçen yılın ortalamasında 223 kişilik atıl kapasiteyle kapatılmış. Şimdi bakın, Şaphane’de 314 kişilik…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakanım, yurtla kampüs arası 30 kilometre, bu özel bir durum, sadece Kütahya’da değil, Türkiye'nin her tarafında bu sıkıntı var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim, ben… Şimdi, bakın, ben size onu cevaplıyorum. Arkadaşlar…

ALİM IŞIK (Kütahya) - Kız öğrencilerin kapasitesini söyler misiniz? Bütün öğrenciler için boşluk var mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Efendim, burası kız-erkek… Şimdi, bizim yurtlarımızda… Bir kere özellikle şunu söyleyeyim: Biz yurt yaparken ve kapasite ayırırken kız öğrencilere pozitif ayrımcılık yapıyoruz. Erkek öğrenciler daha rahat kalabilirler, kız öğrencilere öncelik veriyoruz bu konuda Sayın Işık.

Müsaade ederseniz devam edeyim.

Sayın Tankut’un sorusu gerçi konuyla ilgili olmamakla beraber… Sayın Tankut, tabii, TEDAŞ’ın okulların elektriğini kesmiş olmasını kabul etmek mümkün değil. Yani her kurumda, evde de bir gecikme olabilir. Biz ilave ödenek istedik Maliye Bakanlığından, cari ödemelerle ilgili ilave ödenek istedik, onlar ümit ediyorum ki telafi edilecektir.

Şimdi, Sayın Çalış’ın, Sayın Korkmaz’ın soruları var. “Efendim, suç işleyenler de bu kapsamda olacak mıdır?” Beytullah Bey de disiplin yönetmeliğine atıfta bulundu. Ben bunu Komisyonda da söylemiştim. Kanun yapılırken biz bir yönetmeliğin hükümlerine atıfta bulunamayız. Sonuçta suçları burada teker teker tadat edemeyiz. Eğer bir insan suçluysa, hapiste yatıyorsa zaten bunun gelip üniversiteye devam etmesi mümkün değil. Marjinal bir iki örnekten hareket ederek yanlış bir yola gidemeyiz. 83’ten bu yana çıkan bütün aflarda “her ne sebeple olursa olsun” ifadesi mevcuttur. Üniversiteler zaten dediğiniz türden öğrenci… Akli dengesi yerinde olmayan bir kişinin üniversiteye başvurusu da söz konusu değil, intibak diye bir şey vardır. Bu intibaklarda bu durum tespit edildiği zaman zaten öğrenci kabul edilmez. Tabii, Sayın Bulut, bunların ıslah edilmesi yani işte bu öğrencilerin, çeşitli olumsuz davranışlar sergileyen, suç işleyenlerin ıslah edilmesi üniversitelerde… Arkadaşlar, üniversiteler üniversal bir eğitimin yapıldığı yerlerdir. On sekiz yaşını geçmiş olan, reşit durumdaki insanları böyle ıslah evine alır gibi ıslah etmek mümkün değildir, onlara farklı şekilde üniversite dışında belki program uygulanabilir.

Sayın Doğru’nun kredi affıyla ilgili bir sorusu var. Değerli arkadaşlarım, biz 5005 sayılı Kanun’u çıkardık. Bütün milletvekili arkadaşlarımın bilmesini isterim. Bir öğrenci borcundan dolayı… Üniversiteyi, bakın dört yıllık bir fakülteyi bitirdikten sonra iki yıl boyunca hiçbir öğrenciye “Kredini geri öde.” diye talep gelmez. Yani mezuniyetten iki yıl sonra süreç başlar 5005 sayılı Kanun’a göre, bizim geçen dönem çıkardığımız bir kanuna göre. Sonra, öğrenci eğer memur olmamışsa, sigortalı değilse, BAĞ-KUR’lu değilse Kredi Yurtlar Kurumuna müracaat eder, der ki: “Ben işe giremedim, benim borcumu erteleyin.” ve borcu ertelenir. Bu krediler geri gelmezse daha sonra, bugün ve yarın, işte hepiniz “Çocuklarımıza yurt yapılsın.” diyorsunuz, bunlar neyle yapılacak?

Bir şey daha söyleyeyim arkadaşlar: Devletin meseleyi ciddiye almamasından dolayı, Kredi Yurtlar Kurumunun önceki yönetimlerinin meseleyi ciddiye almamasından dolayı 1962 ile 2002 yılları arasında geri dönüşüm ne kadar arkadaşlar biliyor musunuz? Toplam ödenen kredilerden geri dönüşüm 27 trilyon Türk lirası -ben eskalasyona uğratılmış rakamlardan söz ediyorum- 2003 ile 2008 arasındaki geri dönüşüm 1 katrilyon 137 trilyon Türk lirasıdır arkadaşlar. Eğer mesele ciddiyetle takip edilmezse bu çark dönmez. Dolayısıyla, “Efendim, öğrencinin borcu vardır, bunları affedelim…” Bunları affedelim ama bir taraftan da yurt yapalım, gelecek nesillere de imkân hazırlayalım… Bu şekilde… Tabii ben, Sayın Doğru’yu popülizm yapmaktan men ederim, yani onu tenzih ederim ama bu popülizm olur, doğru da olmaz. Eskiden Ziraat Bankasından, Halk Bankasından, Vakıfbank’tan kredi alanlar da vermemek üzere kredi alıyorlardı ve o zaman da ne oluyordu? Görev zararı, devlet batıyordu. Bu çarkı döndürmemiz lazım.

Sayın Ağırbaş’ın yabancı dille ilgili bir sorusu var. Bundan geri dönüş söz konusu değil.

Sayın Işık’ın sorusuna cevap verdim.

Sayın Tütüncü’ye aynı kapsamda cevap verdim.

Sayın Genç’in Tunceli’nin yurt problemiyle ilgili sorusu var. Değerli arkadaşlarım, biz bu kırk bir üniversiteyi, devlet üniversitesini çıkardıktan sonra yurdu olmayan tek vilayet Şırnak’tı. Şırnak’a 2008 yatırım programına bir yurt planladık, onun işlemleri devam ediyor ve başlayacağız. Tunceli’deki 500 kişilik yurdumuz Millî Savunma Bakanlığı tarafından kullanılıyor, uzun vadede veya orta vadede boşaltılmasını talep ettik. Ama biz, Tunceli’ye 500 kişilik yurdu yine 2008 yatırım programına aldık ve bunu yapacağız.

Öte taraftan, Sayın Işık’ın bir sorusu vardı, tarih vereyim: Değerli arkadaşlar, Kütahya merkezdeki yurdumuzun ihalesi yapıldı, bir ay içerisinde inşaatına başlanacak, ihale süreci tamamlandı; Simav’daki de Ocak 2009’da ihalesi yapılacak. Onu da bilgilerinize sunarım.

Sayın Başkanım arz ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Evet, sayın milletvekillerimizin soruları cevaplandırıldı.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlamış bulunuyoruz.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.               

“GEÇİCİ MADDE 56- (1)Yükseköğretim kurumlarında hazırlık dâhil bütün sınıflarda intibak, ön lisans, lisans tamamlama, lisans, pedagojik formasyon, lisansüstü, tıpta uzmanlık ve sanatta yeterlik öğrenimi gören öğrencilerden; 07/06/1995 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kendi isteğiyle ilişikleri kesilenler dâhil her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilenler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki aylık başvuru süresi içerisinde ilişiği kesilenler ile 1980 sonrasında bu içerikte çıkarılan kanunların kapsamına girmekle birlikte sağlanan haklardan yararlanmak üzere başvurmayan veya başvurdukları halde yararlanamamış olanlar, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 35 inci maddesi uyarınca bir yükseköğretim kurumu adına yurt içinde başka bir yükseköğretim kurumunda lisansüstü öğrenim yapanlardan başarısız olmaları nedeniyle ilişiği kesilenler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içinde ilişiklerinin kesildiği kuruma başvuruda bulunmaları şartıyla bu maddede belirtilen haklardan yararlanırlar. Başvuruda bulunanlar, ilgili yükseköğretim kurumları tarafından, iki aylık başvuru süresinin dolması beklenmeden de bu haklardan yararlandırılabilir. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte askerlik görevini yapmakta olanlar terhislerini, gözaltında veya tutuklu bulunanlar ise bu hallerinin sona ermesini takip eden iki ay içinde ilgili yükseköğretim kurumuna başvurmaları halinde bu maddede belirtilen haklardan yararlandırılır.

 (2) 07/06/1995 tarihinden birinci fıkrada belirtilen başvuru süresi sonuna kadar yükseköğretim kurumlarınca haklarında ilişik kesme işlemi tesis edilen yükseköğretim kurumlarında hazırlık dâhil bütün sınıflarda intibak, ön lisans, lisans tamamlama, lisans, pedagojik formasyon, lisansüstü, tıpta uzmanlık ve sanatta yeterlik öğrenimi gören öğrencilerden, ilişik kesme işlemine karşı idarî yargı mercilerine başvurmuş olanlar da birinci fıkrada belirtilen başvuru süresi içerisinde ilgili yükseköğretim kurumuna başvurmaları halinde bu maddede belirtilen haklardan yararlanır. Davanın davacının aleyhine sonuçlanması öğrencinin bu maddede belirtilen haklardan yararlanmasına engel teşkil etmez.

(3) Birinci fıkra kapsamına girenlerden ön lisans ve lisans düzeyinde ilişiği kesilenlere;

a) Devam şartını yerine getirmedikleri dersler için bir eğitim-öğretim yılı, dönemlik dersler için bir dönem devam etme hakkı ve dört sınav hakkı,

b) Devam şartını yerine getirip başarısız olanlara, başarısız oldukları dersler için dört sınav hakkı; istemeleri halinde başarısız oldukları derslere bir eğitim-öğretim yılı, dönemlik dersler için bir dönem devam etme hakkı,

c) Devam zorunluluğu bulunmayan dersler için dört sınav hakkı,

ç) Not ortalaması nedeniyle sınıfta kalmış olanlara, bir üst sınıfa bir eğitim-öğretim yılı devam etme hakkı ve istedikleri üç dersten not yükseltmek için iki sınav hakkı,

d) Not ortalaması nedeniyle mezun olamayanlara, istedikleri üç dersten not yükseltmek için iki sınav hakkı,

verilir.

(4) Birinci fıkra kapsamına girenlerden lisansüstü düzeyde ilişiği kesilenlere;

a) Devam şartını yerine getirmedikleri dersler için bir eğitim-öğretim yılı, dönemlik dersler için bir dönem devam etme hakkı ve üç sınav hakkı,

b) Devam şartını yerine getirip başarısız olanlara, başarısız oldukları dersler için üç sınav hakkı; istemeleri halinde bu dersleri değiştirerek bir eğitim-öğretim yılı, dönemlik dersler için bir dönem devam etme hakkı, 

c) Yeterlik için üç sınav hakkı,

ç) Yüksek lisans öğrencileri için bir, doktora öğrencileri için üç yıl tez hazırlama süresi,               

d) Doktora yeterlik sınavına girebilmek için yabancı dil sınavında başarısız olanlara üç sınav hakkı,

e) Sanatta yeterlik veya tıpta uzmanlık alanlarında başarısız olanlara, başarısız oldukları derslerden laboratuvar ve uygulamalı derslere devam ve eksik rotasyonlarını tamamlamaları şartıyla üç sınav hakkı, verilir.

(5) Üçüncü ve dördüncü fıkralarla verilen hakların kullanılması süreci sonunda başarılı olanların öğrenciliğe intibakları yapılır ve haklarında, yıl kaybetmemiş öğrenciler gibi işlem yapılır.

(6) Başarısız olunan derslerin programdan çıkarılmış olması halinde bu derslerin yerine, ilgili yükseköğretim kurumu tarafından muadil başka dersler belirlenir.

(7) Birinci fıkra kapsamına girenlerden;

a) Pedagojik formasyon programını tamamlayamayanlar için üç sınav hakkı verilir; yapamadıkları uygulamalar için ilgili yükseköğretim kurumu tarafından devam imkanı sağlanır,

b) Açık öğretim sistemi ile öğrenim yapılan ön lisans, lisans tamamlama ve lisans programlarından kaydı silinenlere yeniden kayıt hakkı verilir.

(8) Üçüncü ve dördüncü fıkralardaki haklar saklı kalmak kaydıyla uygulamalı eğitim-öğretim yapan yükseköğretim kurumlarından ayrılanlara, devam edemedikleri dersler ve uygulamalar için ilgili yükseköğretim kurumu tarafından devam imkânı sağlanır. Bunlar için üçüncü ve dördüncü fıkralarda öngörülen sınav süreci, ilgili yönetmeliklerdeki devam şartı tamamlandıktan sonra başlar.

(9) Lisans programlarına devam ederken çeşitli nedenlerle ön lisans diploması alarak kurumlarından ayrılanlar da üçüncü fıkrada belirtilen haklardan yararlandırılır.

(10)  Birinci fıkra kapsamına girenlerden lisansüstü öğrenimlerini tamamlayamadıkları için yükseköğretim kurumlarındaki görevlerine son verilenler bu madde uyarınca tanınan haklardan yararlanarak öğrenimlerini kendilerine tanınan süre içerisinde tamamlamaları kaydıyla mezuniyetlerini müteakip 30 gün içerisinde Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına başvurmaları halinde 2 ay içerisinde adına öğrenim gördükleri yükseköğretim kurumuna veya Yükseköğretim Kurulu’nun uygun göreceği başka bir yükseköğretim kurumuna araştırma görevlisi olarak atanırlar. Bunlardan para borçları olanların bu borçları hizmet borcuna dönüştürülür, haklarında bu borçlarından dolayı takibata geçilmiş olanların bu Kanundan yararlanarak öğrenime başladıklarını belgelendirip başvuruda bulunmaları halinde öğrenim için tanınan süre içerisinde takibatları durdurulur. Kanunun yürürlüğe girmesinden önce yapılan borç ödemeleri iade edilmez.

(11) Birinci fıkrada belirtilen başvuru süresi içinde askere alınmaları gerekenler, bu maddede belirtilen hakları kullandıkları takdirde tecilli veya tehirli sayılır. Bu Kanundan yararlanarak öğrenciliğe intibakları yapılanların askerlik tecil veya tehir işlemleri hakkında 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35 inci maddesi hükmü uygulanır; bunlardan askere alınması gerekenlerin ise istemeleri halinde askerlik süresi boyunca öğrenim hakları dondurulur.

 (12) Vakıf üniversitelerinde öğrenimlerine burslu olarak devam ederken ilişiği kesilenlerin, bu maddede belirtilen haklardan yararlanarak öğrencilik hakkını elde etmeleri halinde, bursluluk statülerinin devam edip etmeyeceğine ilgili vakıf üniversitesinin mütevelli heyetince karar verilir.

(13) Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna öğrenim kredisi veya katkı kredisi borcu bulunanların bu maddede belirtilen haklardan yararlanması halinde bu borçların ödenmesi ertelenir. Borç ertelemeyle ilgili usul ve esaslar Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından belirlenir.

(14) Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı eğitim kurumlarında ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenim görürken 07/06/1995 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar her ne sebeple olursa olsun okulları ile ilişiği kesilenler ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki aylık başvuru süresi içerisinde ilişiği kesilenlerin, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren iki ay içerisinde başvurmaları halinde, Yükseköğretim Kurulunca öğrenim görecekleri fakülte veya yüksekokulları belirlenir. Belirlenen yükseköğretim kurumlarınca intibakları yapılan öğrenciler de bu madde kapsamından diğer öğrenciler gibi yararlanırlar.

(15) Bu Kanunun eğitim-öğretime ilişkin uygulama esaslarının belirlenmesinde Yükseköğretim Kurulu yetkilidir. Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüleri gibi kapatılmış kurumlarla ilişiği kesilen öğrenciler veya kurumlarına dönmeleri mümkün olmayanlar için Yükseköğretim Kurulu’nca denklik yönünden uygun yükseköğretim kurumları belirlenerek bu Kanunla verilen hakların kullanılması sağlanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Necla Arat.

Sayın Arat, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NECLA ARAT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 298 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde görüş bildirmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, bu konuya girmeden önce kısa bir anma dileğim var. Dün yani 21 Ekim 2008, 1999 yılında bombalı bir suikast sonunda yitirdiğimiz pırıl pırıl bir cumhuriyet akademisyeninin, çok değerli bir aydının, eski bir Kültür Bakanımızın haince katledilişinin yıl dönümü idi. Profesör Doktor Ahmet Taner Kışlalı, laik, demokratik cumhuriyetin ve Kemalizmin en güçlü savunucularından biriydi. O, cumhuriyetin temel değerlerini, bu arada laikliği ödünsüz savunmakta, konumuzla çok da bağlantılı olan sosyal hukuk devletini, tam bağımsızlığı, karma ekonomiyi ve laik eğitimi Türkiye Cumhuriyeti’nin olmazsa olmazları saymaktaydı. Kışlalı, ülkemizin içine düşmüş olduğu bunalımı “Atatürk’e evet, Kemalizme hayır.” diyen zihniyetin toplumumuzun son yarım yüzyılına egemen olmasına bağlıyordu. Laik, demokratik cumhuriyetin tehdit altında olduğunu, bu durumla savaşması gereken devlet kurumlarının yozlaşmış bulunduğunu dile getiriyordu. Profesör Kışlalı’ya göre sosyal devlet anlayışının terk edilmesi, sınırsız, ölçüsüz özelleştirme, paranın en yüce değer yapılması, ahlaksal değerlerin çürümesi ve eğitimin paralı hâle gelmesiyle fırsat eşitliği zedelenmiş, toplumsal uçurumlar giderek daha fazla büyümüştü. Bağımsız yargı ve özerk üniversite gibi demokrasinin gelişmesini kolaylaştıracak kurumlar yozlaştırılmış ve yıpratılmıştı. Daha da kötüsü, korkusuz yaşama özgürlüğü tehdit altındaydı. Bütün bu çarpıklıklara karşı oluşan tepkiden ise dinci ve bölücü akımlar yararlanmaktaydı.

Sayın Başkan, Profesör Doktor Ahmet Taner Kışlalı âdeta on yıl önceden günümüzün resmini çiziyor ve siyasal analizini büyük bir öngörüyle yapıyordu. Anısı önünde saygıyla eğiliyor, ışıklar içinde yatsın diyorum.

Değerli milletvekilleri, biz, bugün, bu oturumda, derinlerde işlemesini sürdüren bir yarayı deşip cerahatini akıtarak temizlemek yerine üstünü örtmek, kabuklanmasını sağlamak için bir kez daha pansuman yapmak üzere toplanmış bulunuyoruz. Çünkü öğrenci affının Türkiye’nin gündemine girdiği 1983 yılından bu yana bu yüzeysel pansuman neredeyse her bir buçuk yılda bir afla ilgili yasal düzenlemeler yapılarak tekrarlanmakta.

Bu düzenlemelerden yaklaşık 164 bin öğrencinin yararlandığı söyleniyor. Ne var ki 2005 yılında çıkan ve 52 bin öğrencinin yararlandığı aftan sonra da son üç yılda yine 50 bin-60 bin öğrenci ön lisans ve lisans düzeyinde, lisansüstü düzeyde, açık öğretim programlarında, Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı eğitim kurumlarında, vakıf üniversitelerinde çeşitli nedenlerle öğrenimleri sonlandırılmış olduğu için yeni bir fırsat ya da yeni bir af yasası bekler durumda.

Bu öğrencilerin üniversiteleriyle ilişkilerinin kesilmesine neden olarak önce maddi sorunlar yüzde 39,5 oranında, sonra başarısızlık yüzde 23 oranında, daha sonra eğitim sisteminden kaynaklanan sorunlar yüzde 22,2 oranında ve okula uyum sorunu yüzde 9,3 oranında, son olarak da sağlık sorunları gelmektedir yüzde 6 oranında. Bu oranlar, son zamanlarda af için başvuran 1.300 öğrenci üzerinde yapılan bir anketin sonuçlarıdır. Tabii çok daha ciddi ve geniş kapsamlı istatistiki çalışmaların ve anketlerin de gelecekte yapılması gerekmekte.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteye girmiş olan öğrencilerin çok büyük bir bölümünün ailelerinin ekonomik durumu öğrenimlerini sürdürmelerine ne yazık ki izin vermemektedir. Bu öğrenciler geldikleri kentlerde, daha önce de dile getirildiği gibi, yoğun bir barınma ve yurt sorunu yaşamaktadırlar. Buna ek olarak harç ödeme, yeterli beslenme ve sağlık hizmeti alma, sosyal yaşama katılamama gibi sorunları da bulunmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz, bu yasa tasarısının kesin çözüm olmadığının, yarayı iyileştirmeyeceğinin bilincindeyiz. Çünkü daha önce de değişik vesilelerle dile getirdiğimiz gibi, eğitim sistemimiz baştan sona gözden geçirilmeli, kaynak yetersizliği giderilmeli, üniversite önündeki yığılmanın önüne geçilmeli, üniversite sayısı ve kontenjanlar siyasal nedenlerle artırılmamalı, üniversitelerimiz yapısal anlamda da çağdaşlaştırılmalıdır. Bilim özgürlüğünün ve üniversite özerkliğinin önündeki maddi ve manevi engellerin tamamı kaldırılmalıdır. Bunlar yapılmadıkça hep af yasalarına gereksinme duyulacak ve bu temel sorun kökten çözüme ulaştırılamayacaktır. Bütün bunlara karşın, eğitim temel bir kamusal hizmet ve temel bir toplumsal hak olduğu için ve de öğrencilikle ilişkileri kesilenler çok kez kendilerinden kaynaklanmayan nedenlerle mağdur oldukları için onlara yeni bir fırsat yaratılmasından yanayız. Bu tasarıya, tanıdığı haklarla, çok sayıda öğrenciye üniversite öğrenimlerini tamamlama olanağını sağlayacağı için, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğiz. Ancak, Anayasa’nın eşitlik ilkesi uyarınca tasarıda yer verilmeyen bazı yükseköğretim kurumları da -yine daha önce zikredildi. Örneğin, Polis Akademisi ve onunla bağlantılı fakülte ve yüksekokullar- bu düzenlemeye eklenmelidir diyoruz.

Ayrıca, 1’inci maddenin on birinci fıkrasında belirtilen askerlik tehir ve tecil işleminin hiç olmazsa doktora yapanlara tanınan süreye eş değer kılınmasının uygun olacağı kanısındayız. Bunun için bir dayanak noktamız var: Askerlik Kanunu’nun -21/6/1927 tarihli 1111 sayılı Kanun’un- 35’inci maddesi daha sonra değişik yıllarda çeşitli değişikliklere uğramış ve en son 11/6/2008’de alınan bir kararla yurt içinde ve yurt dışında staj, yüksek lisans, ihtisas ve doktora yapanların tecilleri otuz beş yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar ertelenecek şekilde karar alınmıştır. Yine benzer şekilde, Türkiye profesyonel birinci ve ikinci futbol liglerinde yer alan takımların kadrolarında bulunan profesyonel futbolculara da otuz sekiz yaşını doldurdukları yılın sonuna kadar erteleme yapılabilmektedir. Hiç olmazsa bu af yasa tasarısı için bir kereye mahsus olmak üzere geçici bir maddeyle öğrencilere böyle bir tecil, erteleme yapılmasının başarı oranını artıracağı kanısındayız. Bu konuda  önergelerimiz var, tartışacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasanın ülkemiz ve af bekleyen öğrencilerimiz için hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arat.

İkinci konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş.

Sayın Akkuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteler evrensel kurumlardır ve geçmişten günümüze genellikle ülkelerin yönetim erkinden bağımsız olarak bilgi üreten ve bunların yayılmasını sağlayan kurumlardır. Üniversiteler kararlı ve sabırlı çalışmalarının sonucunda bugünlere geldiler. Dünyadaki ve ülkemizdeki üniversiteler bugünkü konumlarına gelebilmek için katettikleri etaplarda zaman zaman sıkıntılara maruz kalmışlar ve bazı değişimler geçirmişlerdir. Ancak, bu değişimler daima gelişme ve ilerleme bazında olagelmiştir. Bunun sonucunda, üniversiteler, çağdaş medeniyetin gelişmesinde en büyük katkıyı veren kurumlar hâlini almıştır. Bugün üniversitelerimiz sadece bilgi üretmeyip aynı zamanda bunu toplumun gelişmesi amaçlı pratikler hâline getirmişlerdir. Böylece, bir yandan Türk vatandaşlarının refah ve mutluluğunu artırmaya çalışmakta, öte yandan iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemektedir.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin bu gelişmeleri buradan mezun ettiği ve yetiştirdiği öğrencileri vasıtasıyla sağlanmaktadır. Ancak, üniversite öğrencileri öğrenimleri sırasında büyük meşakkat çekmektedirler. Bu da bazı öğrencilerin eğitimlerinin yarıda kesilmesine sebep olmaktadır. Bugün bu yasa tasarısıyla, bu durumda olan öğrencilerimizin öğrenimlerine yeniden, kaldığı yerden başlamalarına yardımcı olmaya çalışılmaktadır.

Tabii, bu Mecliste bulunan saygıdeğer milletvekillerinin büyük bir kısmı üniversite mezunu, üniversite eğitimi aldılar ve üniversitelere gittiler. Bu sıkıntıları eminim yüzde 90’ı çekmiştir bu Mecliste bulunanların çünkü ben hatırlıyorum, ilk gittiğim günden aşağı yukarı üniversiteyi bitirinceye kadar bu sıkıntılarla boğuşmak zorunda kaldım. Mutlaka sizler de, değerli milletvekilleri de bu sıkıntıları çekmiştir diye bakıyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimize her yıl yaklaşık olarak 450 bin civarında yeni öğrenci kayıt yaptırmaktadır. Tabii, bu 450 bin öğrencinin tamamı değişik üniversitelere kayıt yaptırmakla birlikte, bunların büyük bir kısmının açık öğretim fakültelerine kayıt yaptırdığını belirtmekte bir mahzur yok sanıyorum. Bu öğrencilerimizin birçoğu yeni bir çevre ve yeni yüzlerle karşılaşmaktadırlar. Ayrıca bu öğrencilerimizin, barınma sorunu başta olmak üzere maddi, sosyal ve psikolojik birçok sıkıntısı bulunmaktadır. Bu sorunlarla âdeta boğuşmak zorunda kalan öğrencilerimizin bir kısmı öğrenimini tamamlayamayıp yarıda bırakmaktadır. Bunun yanında, öğrencilerimizin bu durumu istismar edilerek bunlardan çıkar temin etme yolunu seçen asalakların da bulunduğu bir gerçektir. Öğrencilerimizin istismara meydan vermeyecek veya ihtiyacı olmayacak şekilde imkânlara kavuşması mutlaka sağlanmalıdır.

Bugün, üniversitelerimizde yaklaşık 850 bini açık öğretimde olmak üzere 2,5 milyon öğrenci bulunmaktadır. Yukarıda belirtmeye çalıştığımız nedenlerden dolayı, bu öğrencilerimizin bir kısmı üniversiteden bir şekilde ayrılmış, ailesinin ve devletin beklentilerini boşa çıkarmıştır. Her yıl üniversiteli olmak için yaklaşık 1,5 milyon öğrencinin başvuruda bulunduğu düşünüldüğünde eğitimini çeşitli sebeplerle yarıda bırakmış olanlara zaman zaman, masumane duygularla yeni fırsatların yaratılması yerinde bir düşünce ve olumlu bir karardır. Ülke genelinde yükseköğrenim yapanların oranı her geçen gün artmasına karşılık nüfusumuzun büyük bir kısmı bu imkândan hâlâ mahrumdur. Ancak üniversite sayısı ve üniversite eğitimi almış olanların oranının artmasının yanında kalitenin de artırılması yönünde çalışmalar yapılması gerektiği kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifinden istifade edeceklerin sayısının 300 binin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Aşağı yukarı milletvekili seçilip Meclise geldikten hemen sonra bu şekilde üniversiteden ilişkisi kesilmiş, bir şekilde üniversite eğitimini bırakmış olan öğrencilerimizden zaman zaman mektup tarzında, dilekçe tarzında bu afla ilgili bir yasanın çıkartılması için bilgiler geldi, bilgi akışı oldu. Yani bir üniversite hocası olarak elbette affın öğrencileri ve eğitimimizi biraz geriye doğru çekeceği kanaati bulunmakla beraber şu da bir gerçek ki bugün ülkemizde mademki 300 bin civarında öğrencimiz bu şekilde üniversite eğitimini yarıda bırakmış, o zaman bunlara bir çözüm bulmalıyız. Elbette ki bu çözüm kalıcı bir şekilde olursa bu daha iyi olur, gayet yerinde olur ama maalesef bu kalıcı çözümlerden şimdilik uzak olduğumuz için zaman zaman bu şekilde isteklerle karşılaşmamız söz konusu olabilmektedir. İnşallah, gelecek günlerde bunun kalıcı bir şekilde olacağı yeni yasalar çıkartırız ve öğrencilerimiz bir daha af talebinde bulunmazlar diyorum.

Üniversitelerden kaydı silinen ve öğrenimini tamamlayamayanların yaklaşık yüzde 44’ünün başarısızlık, 32,9’unun kendi isteğiyle, yüzde 16’sının devamsızlık ve yüzde 7’sinin kayıt yenilememe nedeniyle ilişiğinin kesildiği belirtilmektedir. Tabii, bu ister başarısızlık olsun ister kendi isteğiyle ayrılmış olsun isterse devamsızlık nedeniyle olsun, bu çocuklarımızın genel sıkıntısı birkaç madde hâlinde belirtilebilir. Bunların genellikle en büyük sıkıntıları ekonomik sıkıntılarıdır. Ekonomik sıkıntıları diğer sıkıntıları beraberinde getirmekte ve öğrencilerimiz bazen başarısızlık tarzında, bazen kendi istekleriyle okula gitmeme tarzında, devamsızlık tarzında okulla, fakülteyle, eğitim kurumuyla ilişiği kesilecek durumlara düşebilmektedirler.

Daha önceki öğrenci aflarından 164 bin civarında gencimizin faydalandığı ve bunların yaklaşık yüzde 48’inin başarılı olduğu, diğerlerinin ise başarısız olduğu belirtilmektedir. Yani 164 binin yüzde 48’i aşağı yukarı 80 bin civarında öğrenci eder ki, demek ki önceki aflarla biz 80 bin vatan evladını, üniversite mezunu olacak şekilde, aflarla, bunları koruma altına almışız diye bakabiliriz.

Kaydı silinen öğrencilerin büyük oranda başarısızlık nedeniyle kayıtlarının silindiği anlaşılmakla beraber, kendi isteğiyle kayıt sildiren öğrencilerin oranı da oldukça yüksektir. Bu yüzden, öğrenci kayıt harçlarında yapılacak yeni bir düzenleme ile harçların aşağı çekilmesi, mevcut ve bu yasayla yeniden öğrenimlerine dönecek öğrencileri bir nebze rahatlatacaktır.

Biraz önce Sayın Bakan belirtti. 160 milyon lira öğrenciler kredi alıyorlar ama bakıyoruz, üniversite harçları 160 liranın zaman zaman üzerine çıkabiliyor, normal öğretim. İkinci öğretim dediğimiz öğretimlerde ise bu 2-3 katına kadar çıkabiliyor. Bu biraz aşağı çekilirse iyi olur.

Yurtlar Krediler Kurumunun kendi yurtlarında kalmakta olan öğrencilere uyguladığı sabah kahvaltısı ücreti, yurtta kalmayan ancak isteyen öğrencilere de verilebilir. Yani ne kadar öğrencimiz varsa biz bunlara demek ki bir miktar ayrıca kahvaltı ücreti adı altında bir imkân tanıyabiliriz. Gerçekten bir simitle gün geçiren öğrencilerimiz bulunmakta. Hatta arkadaşlarının yanında onların yemeğini ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Arkadaşlarının yanında onların yemeğini ve temizliğini yapma karşılığı kalan çocuklarımızın olduğu bir gerçektir. Ulusal gazetelerimizden birisinde geçen hafta bu konuda öğrencilerle yapılan görüşmeler yayınlandı ve öğrencilerin durumlarının vahameti gözler önüne serildi. Bu benim belirttiğim iki konudan çok daha fazla konu ile kendilerinin ne durumda olduğunu, okullarına, üniversiteye nasıl devam ettiklerini ortaya koymaya çalıştılar.

Değerli milletvekilleri, 17/6/1995 tarihine kadar geri çekilen bu yasayla yükseköğretim kurumlarından bir şekilde kaydı silinmiş bütün öğrenciler faydalanabilmektedir. Burada zikredilmeyen, Polis Akademisinden herhangi bir nedenle ilişiği kesilmiş öğrenciler de var. Bunu bir önerge ile inşallah tekrar bu yasa içerisine koyacağız.

Değerli milletvekilleri, bu yasa, gençlerimizin yeni bir iştiyak ve sabırla yarıda bıraktıkları öğrenimlerine devam etmelerine faydalı olacaktır. Bu kanaati taşıyorum ve bu kanaatle yasaya olumlu oy vereceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Madde üzerinde üçüncü konuşmacı Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani.

Sayın Geylani, buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin çözüm bekleyen yaşamsal sorunlarının çözüm anahtarının demokratik, çağcıl ve eşitlikçi bir eğitim sisteminden geçtiğinin altını çizmekle konuşmama başlamak istiyorum. Gerçekten de bu anlamda eğitime yeteri kadar önem ve destek vermeyen ülkelerde başta ekonomik ve siyasal krizler olmak üzere işsizlik, yoksulluk, sağlık sorunları ve diğer yaşamsal sorunlar baş göstermektedir. Bu da o ülkenin demokrasi ve toplumsal barış düzenini kuşkusuz olumsuz etkilemektedir.

Gelişmiş Batı ülkelerine baktığımızda eğitime ne kadar önem verdiklerini, bunun sonucunda da her alanda ne kadar ilerleme kaydettiklerini açıkça görmekteyiz. Bu ülkeler yıllık bütçelerinin büyük bir bölümünü eğitime ayırmaktadırlar çünkü en büyük yatırımın eğitim yatırımı olduğu bilincinde oldukları içindir.

Türkiye gibi ülkelerde ise bugün eğitime gereken önemi vermemekten birtakım olumsuzluklar yaşanmaktadır. Bilim, teknoloji ve sanayide gelişim göstergeleri oldukça olumsuzdur. Ekonomik sorunlarla çalkalanmaktadırlar. Bu ülkelerin başka bir ortak noktası da, neredeyse hepsinin de demokratikleşme ve hukuk devleti olma yolunda sorunlar yaşamalarıdır.

Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik krizin nedenlerinin büyük bir bölümünü eğitimde yaşadığı sorunlarda aramak gerekir diye düşünüyoruz. Cumhuriyetten önce ve cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de yerleşik, istikrarlı, bilime ve nesnelliğe dayanan sağlam bir eğitim sisteminin olmadığını görüyoruz.

Bugün üniversite ve üst lisans programları için öğrenci affından söz ediyoruz. Kuşkusuz üniversiteler, öğretim kadroları ve öğrenciler büyük sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bunu zaten herkes ifade ediyor ancak sorun sadece üniversitelerde değildir. Türkiye’deki eğitim sorunu ilköğretimden başlamakta, akademik birimlerin de her aşamasına kadar devam etmektedir. Bu nedenle eğitim sisteminin, ana sınıflarından başlayarak üniversiteye kadar yeniden ama yeniden gözden geçirilmesi kaçınılmazdır. Unutulmamalıdır ki eğitim sistemi böyle devam ettiği sürece biz daha çok öğrenci affı yasasını çıkarmaya çalışacağız. Eğitim sorunlarının kalıcı çözümlere ihtiyacı vardır oysaki.

Değerli milletvekilleri, bizce Türkiye’de eğitimin aksak yürümesinin temel nedeni, devlet geleneğinde bir türlü yerleşemeyen demokrasi ve hukuk devleti ilkesidir. Özgür, eşit ve bilime dayanan eğitim ancak demokratik bir ortamda olanaklıdır. Darbeler kültürüyle yönetilen ülkelerin anayasaları, yasaları, eğitim kurumları darbe rejimlerine göre ayarlanan bir toplumda özgür ve bilimsel eğitim yapılması söz konusu olamaz. Her sabah küçük çocuklara Andımız okutularak, ders kitaplarında bütün komşu ülkeler ”düşman” diye tanıtılarak, şanlı ama bilimsel olmayan ezbere dayalı tarih anlatılarak, üniversiteler YÖK cenderesine alınarak ve âdeta kışlalar hâline getirilerek gerçek bir eğitimden söz edilemez.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde eğitimin en büyük açmazı ana dil eğitimi yasağıdır. Uzmanların bilimsel çalışmaları neticesinde şu gerçek ortaya çıkmıştır: En iyi ve en verimli eğitimin ana dilde yapılan eğitimle olanaklı olduğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla her bireyin doğal hakkı olarak ana dilinde eğitim görme hakkı vardır.

Ana dil eğitimi önünde yasal engel olan Anayasa’nın 42’nci maddesi ve ondan kaynağını, gıdasını alan onlarca yasa, yüzlerce uygulama çağın gereklerine, bilime, demokratik hukuk devletinin özüne, uluslararası sözleşmelere ve Türkiye’nin toplumsal dokusuna da aykırı düşmektedir. Bu düzenlemelerin değişmesini istemek, tüm meşru ve demokratik kanalları zorlamak her bireyin doğal hakkı, aynı zamanda da görevidir.

Devlet, ana dil konusunda engelleyici ve kısıtlayıcı hukuksal düzenlemeleri kaldırmak zorundadır, ayrıca ana dil eğitimine destek vererek pozitif yükümlülüğünü de yerine getirmek durumundadır.

Kopenhag Kriterleri çerçevesinde bu edinim katılım ortaklığı belgelerinde de düzenlenmiştir. Türkiye’nin hazırladığı ulusal programların özünde Türkçe dışında başka dillerde yayın hakkı ve eğitim-öğretim hakkının da orta ve uzun vadede yerine getirileceği taahhüt edilmiştir.

Değerli üyeler, öğrenci affından bahsediyoruz. Bugün üniversite eğitimini yarıda bırakarak devam etmeyen çok sayıda öğrencinin siyasal ve ekonomik nedenlerden ötürü okullarını bıraktıklarını görmekteyiz. Ayrıca 2001-2002 yıllarında binlerce öğrenci, anayasal hak olan dilekçe haklarını kullanarak üniversite rektörlüklerinden ana dilde eğitim talebinde bulunmuşlardır ancak bırakın bu talebe uygun bir uygulamayı, dilekçe veren bu öğrenciler hakkında soruşturmalar başlamıştır ve bu nedenlerle, büyük bir bölümünün de okullarıyla ilişikleri kesilmiştir. Çoğu, disiplin cezası alarak bir yıl veya daha fazla sürelerle okuldan uzaklaştırılmışlardır. Bununla da yetinilmeyip öğrenciler hakkında cezai soruşturmalar da başlatılmıştır. Öğrencilerin idare mahkemelerine açtıkları iptal davaları ve yürütmeyi durdurma talepleri neticesinde çoğu davayı kazanmış ve okullarına geri dönebilmişlerdir ancak birçoğu da okula dönmeyi tercih etmemiş çünkü Türkiye’deki hukuk ve eğitim sistemine olan güvencelerini yitirmişledir.

Değerli arkadaşlar, şüphesiz, öğrenci aflarını çok önemsiyoruz ve bunun olması gerektiğini de ifade ediyoruz zira mevcut eğitim sistemi mağduriyetleri giderecek başka bir uygulamaya olanak tanımıyor. Ancak, eğitim sorunları bu şekilde çözülemez. Önemli olan, öğrencilerimize her ne sebeple olursa olsun okullarına devam edebilmelerinin koşullarını sağlamaktır.

1983 eğitim-öğretim yılından bu yana –demin konuşmacı arkadaşlar da ifade ettiler- on bir kez öğrenci affı çıkarılmıştır ancak görülüyor ki, öğrenci affına yönelik talepler bitmemekte, aksine artmakta ve eğitim sorunları da çözülmemektedir. Şu an görüşülmekte olan yasanın da -önemli bir mağduriyetin önlenmesini içeriyorsa da- ihtiyaca cevap veremeyecek boyutta olduğunu düşünüyoruz  çünkü eğitim sisteminin ciddi iyileştirmelere ihtiyacı vardır. İyileştirmenin barınma sorunundan başlayarak tüm ekonomik sorunları da çözmekten geçeceğini düşünüyoruz.

Devlet yurtları yeteriz kalmakta. Kaldı ki bu yurtlar da paralı olup çoğu öğrenci yurt parası dahi bulamamaktadır. Soru-cevap kısmında arkadaşlar, bu konunun altın çizerek vurguladılar. Sayın Bakan da çok renkli bir tablo çizdi ama realite ve yaşananlar bunun aksini kanıtlıyor. Barınma sorununa, yol, okul, beslenme ve diğer gereksinmeleri de kattığında öğrenciler için durum gerçekten de çok vahim bir durumdadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Geylani, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Tabii ki eğitim sorunları, Türkiye’nin diğer sorunlarıyla birlikte bugün yaşanan kaotik durumun temel nedenlerinden biridir. Bunu bir beş on dakikada burada açmanın imkânı yoktur.

Son olarak, bu yasayla binlerce öğrencimizin okullarına döneceğini umut ediyor, demokratik ve aydın bir gelecek için, bir Türkiye için bu gençlerin ülkemize yeniden kazanılması açısından olumlu buluyoruz ve olumlu oy vereceğimizi beyan ediyoruz.

Teşekkür ediyorum. (DTP Sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Geylani.

AK Parti Grubu adına Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz.

Sayın İnceöz, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir hükûmetin en temel ve en başta gelen vazifesi, eğitimin niteliğinin ve niceliğinin yükselmesini sağlamaktır. Bu anlayış içerisinde olan Hükûmetimiz, iktidara geldiği günden itibaren eğitim sistemimizde devrim niteliğinde adımlar atmış, bunun sonucunda her ilimizde en az bir üniversite açarak eğitim çıtasını yükseltmiştir. Amacımız, daha çok gencimizin üniversite imkânına sahip olması ve yükseköğrenimde edindiği donanımı ülkesinin hizmetine sunabilmesidir. Hükûmetimiz bir yandan üniversite sayısını artırarak gençlerimizin eğitim hakkını genişletirken, diğer yandan, geçmişte yükseköğrenimden bir şekilde mahrum kalan öğrencilerimizin önünü açmak ve emeklerini ülke hizmetine kazandırabilmek için çalışmalarına devam etmektedir. Çünkü biliyoruz ki büyük yatırımlarla üniversite kapısına kadar gelmiş ve birkaç yıl okumuş gençlerimizi çeşitli sebeplerle okuldan uzaklaştıracak kadar zengin bir ülke değiliz.

Değerli arkadaşlar, istatistiklere baktığımız zaman görüyoruz ki yükseköğretim kurumlarında kayıt yenilememe, başarısızlık, devamsızlık, disiplin ve kendi istekleri gibi nedenlerle öğrencilerimizin ilişikleri kesilmiştir. Her ne sebepten olursa olsun üniversitelerden ilişiği kesilmiş gençlerimizin tekrar eğitim camiasına kazandırılması için 1983 eğitim ve öğretim yılından başlayarak bugüne kadar 11 defa bu anlamda yasa çıkarılmıştır. Burada dikkati çekmek istediğim nokta şudur ki bu afla öğrencilerin başarısız oldukları derslerden başarılı sayılarak muaf tutulmaları söz konusu değildir. Tasarıyla gençlerimize bir fırsat vererek başarısız oldukları derslere devam etme ve sınavlara girme hakkı vermek suretiyle başarı kapısı aralanmak istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 1’inci maddesine göre, 7 Haziran 1995 tarihinden bu kanun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, kendi isteğiyle ilişikleri kesilenler dâhil, her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilen hazırlık, intibak, lisans, yüksek lisans, pedagojik formasyon, lisans üstü, tıpta uzmanlık ve sanatta yeterlilik öğrenimi gören öğrenciler faydalanacaktır. Ayrıca, bu kanun tasarısı ile 1980 sonrasında bu kanun kapsamına girmekle birlikte sağlanan haklardan yararlanamayan öğrenciler de bu haktan yararlanacaktır. Aynı şekilde, bir sebepten ilişiği kesilmiş olup idari yargı mercilerine başvurmuş öğrencilerimiz, dava aleyhine sonuçlanmış olsa bile bu haklardan faydalanabilecektir. Tasarıya göre yine bu maddeyle ön lisans ve lisans düzeyinde ilişiği kesilenlerden devam şartını yerini getirmeyen öğrencilere bir eğitim-öğretim yılı ve dört sınav hakkı, devam şartını yerine getirip de başarısız olanlara başarısız oldukları dersler için dört sınav hakkı veya isterlerse bir eğitim ve öğretim yılı devam zorunluluğu bulunmayan dersler için dört sınav hakkı getirilmektedir.

Yine, bu tasarıyla, lisansüstü öğrencilerine devam şartını yerine getirmedikleri dersler için bir eğitim-öğretim yılı için üç sınav hakkı verilmektedir. Devam şartını yerine getiren ama başarısız olanlara üç sınav hakkı verilecektir. Bu tasarıdan, yine açık öğretim öğrencileri de bu haklardan yararlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün gayemiz, gençlerimiz ve ailelerinden gelen bu yönde haklı taleplere cevap verebilmek ve geleceğimizin sahibi olan gençlerimize sahip çıkabilmektir. Bugüne kadar yapılan aflardan yararlanarak yükseköğretim haklarını tekrar kazanan öğrencilerimizin başarı oranına baktığımızda yüzde 48’dir. Bu da yeni bir af kanununun ne kadar elzem olduğunu bize göstermektedir.

Hükûmetimiz tarafından uzun ve titiz bir çalışmanın sonucunda bugün Mecliste bu tasarıyı görüşmekteyiz. Öncelikle, tasarıya katkı veren tüm herkese teşekkür eder -öğrencilerimiz adına teşekkür eder- bu tasarının ülkemize, milletimize, özellikle gençlerimize ve öğrencilerimize hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnceöz.

Şahsı adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut.

Sayın Bulut, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Çok kapsamlı hazırlanmış bu yasada emeği geçen bürokratlara ve Bakanlığa teşekkür ediyorum.

Bugün, 132 üniversitede -fakülte ve yüksekokulda- okuyan 1 milyon 494 1’bin örgün, 877.972 yaygın eğitimde öğretim gören toplam 2 milyon 372 bin 136 öğrenci ile yarınlarımız adına yaptığımız en büyük yatırım eğitimdir. Eğitimde öğrenci başına düşen eğitim maliyetinin yanı sıra çocuklarına bir istikbal kazandırmak adına ailelerin yaptıkları masrafları, içinde bulundukları sıkıntıları ifade etmek oldukça güçtür. Ama ekonomik sebeplerden, ama sağlık sebeplerinden veya başarısızlıktan eğitim hakkını kaybeden öğrencilere yüce Meclis zaman zaman ihtiyaç duyulduğunda yeni sınav hakkı vermiştir. Bu, on ikinci sınav hakkıdır.

Üniversiteler, ihtiyaç olduğunda altyapı, fiziki yapı, laboratuvar, sosyal ve sportif tesisler yapıldıktan sonra, ihtiyacı karşılayacak sayıda akademik kariyere sahip öğretim görevlisi temin edildiğinde açılır, açılmalıdır. Ancak üniversiteler böyle mi açılmaktadır ülkemizde? Şu kadar öğrenci ilçeye, ile geldiğinde şu kadar ayda, yılda para bırakır düşüncesiyle açılan, bölge şu şekilde değerlenecek diye düşünülen, binasının yokluğu, binanın kirada oluşu, öğretim görevlisinin yetersizliği düşünülmeden, yeter ki şehrimiz üniversiteye kavuşsun mantığıyla ülkenin her tarafında üniversiteler açılmaktadır. Plansız, programsız bir yapılaşma, yeterli öğretim görevlisi olmadan, kaliteye önem vermeden, dolayısıyla markalaşmadan, sanki lise açılır gibi açılan üniversitelerden mezun olan öğrencilerimiz, maalesef, katıldıkları KPSS sınavlarında çok düşük puanlar almakta ve üniversiteyi bitirmiş, iş sahibi olmayan binlerce gencimiz piyasada dolaşmaktadır. Üniversitelerde görev yapan öğretim görevlileri ücret açısından tatmin edilemediklerinden okulları dereceyle bitiren öğrenciler okullarda kalmayı tercih etmemekte. Dolayısıyla, üniversitelerde eğitimin kalitesinin yükselmesi güçleşmektedir. Öğrenmenin yaşı yoktur, ben eğitim almak, ben okumak istiyorum diyen her vatandaşa bu konuda yardımcı olmak, bir şans tanımak gerekir. Bu sebeple, ilköğretim, ortaöğretim ve liseyi bitirmiş ancak üniversitede herhangi bir sebeple okuma hakkını kaybetmiş bu gençlere böyle bir hakkın tanınması çok isabetli olacaktır. Yüce Meclis bu gençlere yeniden sınav hakkı vermekle onlara bir şans kapısı açmış olmaktadır. İnanıyorum ki bu öğrenciler kendilerine tanınan bu hakkı çok iyi değerlendirecekler, kendilerine bu şansı tanıyanları mahcup etmemek, ailelerinin, çevrelerinin üzüntülerine bir son vermek, onların güvenlerini yeniden kazanmak için ellerinden gelen gayreti göstereceklerdir.

Milliyetçi Hareket Partisi gençliğe çok önem vermektedir. Her Türk gencinin en az iki yabancı dil bilmesi, yüksek ve kaliteli bir eğitim alması, bilgisayar kullanması, Türk ve dünya tarihini iyi bilip yorumlaması, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Doktor Devlet Bahçeli’nin isteği ve Türk gençliğine tavsiyesidir. Nefrete değil sevgiye, kavgaya değil barışa, cehaleti defetmek için bilgide yarışacak bir gençlik, yarınlarımız adına bizlere umut vermektedir.

Türk milleti içte ve dışta ihanetlerle karşı karşıyadır. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları bilen, o oyunu bozacak bilgi ve cesarete sahip, mazlumun yanında zalimin karşısında olacak, bölgemizi kan gölüne çeviren ve bu kanı ülkemize sıçratan emperyalist güçlere karşı Mustafa Kemal duyarlılığını taşıyan, ülke ve millet sevdalısı bir gençlik, milletimizin umudu, beklentisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bulut.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Bu gençlik, başarmaya mecbur değil, mahkûmdur çünkü bu gençlik, Türk milleti için çok önemlidir.

Bu düşüncelerle, gençlerimizin, uğradıkları başarısızlık sebebiyle ailelerini, çevrelerini ve kendilerini ne kadar üzdüklerinin farkında olarak bu fırsatı iyi değerlendirmelerini istiyoruz. Üniversitelerde bu aftan sonra yer alarak, bu üniversitelere giderek üniversitelere maliyet açısından, okuma esnasında karşılaşacakları zorluk açısından ülkemizi bir yüke soktuklarının farkında olarak bu fırsatı iyi değerlendirmelerini istiyoruz.

Ekranları başında bu kanunun çıkmasını heyecanla bekleyen gençlere bu kanunun hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, eğitim hayatlarında bundan sonra eski hatalarını işlemeyerek başarılı çalışmalar yapmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Şahsı adına ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Ufuk Uras.

Sayın Uras, buyurun efendim.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; bu düzenlemeden yararlanacak öğrenciler arasında ayrımın kalkması son derece önemlidir.

1995 tarihinden sonra bu kanununun yürürlüğe girdiği tarihe kadar kendi isteğiyle ilişikleri kesilenler dâhil her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilenler yararlanabiliyorken 1980 ile 1995 tarihleri arasında bu içerikten çıkarılan kanunlara başvurmama ve başvurup da yararlanmama şartlarını aramak, yasanın sunduğu eğitim fırsat eşitliğini ortadan kaldırmaktadır.

Öğrenci affı aslında afların en masumudur. Burada bir yolsuzluğun, hırsızlığın, adam öldürmenin affı istenmemektedir; yarım kalan eğitim süreçlerinin tamamlanmasına ilişkin bir taleptir. Af ancak suçlarda olur. “Kesintisiz eğitim hakkı”, “eğitime devam hakkı” demek belki daha doğrudur. Anayasa’nın 42’nci maddesinde, “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” ifadesinde de yer aldığı gibi insanlarımızı kazanmanın bir yoludur.

Aslında bu, lütuf da değildir. Çünkü hep burada söyleniyor, başarılı-başarısız gibi tanımların içini nasıl dolduracağız? Yani YÖK sisteminin bir parçası olmak mı başarıdır, YÖK sistemine karşı eleştirel bir tutum almak mı başarıdır? Yani skolastik ve ezberci bir eğitim içerisinde olduğumuzun, eleştirel düşüncenin ön planda olmadığını, bir veri olduğunu görüyoruz.  İngiliz emperyalizmi Hindistan’ı işgal ettiğinde logaritma cetveli ezberlettirirmiş öğrencileri şapşallaştırmak, alıklaştırmak için. Hakikaten, özgür, demokratik bir eğitime ihtiyaç vardır.

Şimdi, aslında okulda sıkılmanın bir zekâ belirtisi olduğunu görmemiz gerekir. Bizde eğitim “eğmek”ten gelmiyor ki, “Gençleri nasıl eğeriz, nasıl kalıba sokarız?” anlamına gelmiyor ki. Yani, eğitimin İngilizcesi “education”, bizdeki “training”, talim ve terbiye. Talim ve terbiye olmak istemeyenlerin de, her insanın da sürekli eğitim hakkı olması önemlidir. Ben kendi oğluma soruyorum “Nasılsın?” diye, “Bana şıkları söyler misin.” diyor. Yani çoktan seçmeli bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla, böyle baktığınızda, çocuklara soruyorlar “Büyüyünce  ne olmak istiyorsun?” diye, bir bölümü “Emekli olmak istiyorum.” diyor. Umutsuz. Mezun olan 3 kişiden 1’i iş bulamıyor. Peki, hocasına soruyor “Ne olayım?” diye, “Meraklı ol.” diyor. “Öyle bir iş var mı?” diyor, “Henüz yok.” diyor. Yani meraklı olan herkesin önünü açmamız gerekiyor ve hakikaten, “YÖK’le beraber oluşan deli gömleğini biz atarız da ondan sonra öğrencilerimizi değerlendiririz…” O başka bir meseledir. Bakın, 12 Eylül darbesini hatırlayın. Darbe olduktan sonra her kurumun başına askerler getirildi, PTT de dâhil.  Bir tek üniversitede bunu yapmadılar. Niye biliyor musunuz? Çünkü üniversite kendi başçavuşlarını, çavuşlarını, albaylarını kendi içerisinde çıkardı. Dolayısıyla, bizim öncelikli meselemiz, başta YÖK olmak üzere, eğitim sisteminin eleştirel bir değerlendirmesini ve düzenlemesini yapmak, ondan sonra öğrencilerimizi “başarılısın-başarısızsın” diye yargılamaktır.

Diğer yandan, sosyal sorumluluk projeleriyle çocuklarımızı okullara kazandırmaya çalıştığımız bir ülkede, yarım kalan eğitimlerini tamamlamaya çalışan gençlerimize yeni bir olanak sunmanın ne kadar önemli olduğu da aşikârdır. Durum böyleyken, 1995 yılına sınır koyarak, 95 yılı sonrası kendi isteğiyle ayrılanlar dâhil her ne sebeple olursa olsun ayrılanlar yararlanabilirken, 95 ve 80 arasındaki sürede aynı içerikli düzenlemelerde başvurmama ya da başvurduğu hâlde yararlanmama koşulunun aranmasını anlamak mümkün değildir. Ülkemizin siyasal süreci dikkate alındığında, belki de üniversitelerde en yoğun kopmaların olduğu 80’li yılların hiçbir şart aranmaksızın kapsama alanına alınması gerekmektedir. Bu dönemde eğitimlerini tamamlayamamış vatandaşlarımızın da yararlanması sağlanmalıdır.

Bir hakkın verilmesi kadar o hakkın kullanımına ilişkin maddi unsurların sunumu da önemlidir. 80’de askerî darbe yaşamış, 90’lı yıllarda köyleri boşaltılmış, 99’da iki büyük deprem yaşamış, yine birkaç ekonomik krizin yaşandığı ülkemizde sayısı azımsanmayacak kadar, ekonomik gerekçelerle, gençlerimizin eğitimden uzak kaldıklarını biliyoruz. Eğer sunulan bu fırsattan istenilen sonuç alınmak isteniyorsa, sadece öğrencilerimizin borçları ertelenmemeli, bunun yanında burs, yurt ve kredi olanaklarından da yararlandırılmalıdır. Bu hususa ilişkin talep azımsanmayacak kadar büyüktür.

Besici kredileri ile öğrenci kredilerini karşılaştırdığımızda bile öğrencilere verilen değeri açıkça ortaya koyuyoruz. Liberal zihniyete göre herkes kendinden ölçülür ama biz, ne zaman harçlar konusu geldiği zaman öğrencilerimizi ailesi üzerinden tanımlamaya başlıyoruz. Burada da bir yanlışlık olduğunu görmemiz gerekiyor.

Şimdi, Diderot –biliyorsunuz, aydınlanma felsefesinin önemli teorisyeni- Katerina’ya Rusya’ya gittiğinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uras.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – …aydınlanma ilkelerini anlattığında, Katerina diyor ki “İyi güzel de sen bunu kâğıda yazıyorsun. Ben, insan derisine yazıyorum. İnsan derisi morarır, kızarır, bozarır, dolayısıyla insan derisini dikkate almamız gerek.”

Bizim de dikkate almamız gereken mesele bu. Yoksa bir vekil arkadaşımız “Başka ülkelerde af var mı?” dedi. Olmamasının nedeni, eğitime ilişkin böyle kısıntıların, kesintilerin olmamasından kaynaklanıyor. Doğal olarak da bizim de benzememiz gereken nokta budur. Katerina’nın Diderot’ya söylediği gibi, bizim memleketin dokusu, insan malzemesi ve zihniyet dünyası, bütün bu meselelerde aftan yana kapsamlı, kesintisiz bir tutumu almamızı gerektiriyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Uras, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.57

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

298 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi tasarının 1’inci maddesi üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Tütüncü, buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, benim bundan önceki sorum Sayın Bakanın Millî Eğitim Komisyonunda yapmış olduğu bir açıklamaya dayanıyor idi. O açıklamaya dayanarak soru sordum fakat Sayın Bakandan bu çerçevede bir yanıt alamadım.

Sayın Bakan şunu demişti: ”Bu kısır döngünün sona erdirilmesi için, yani böyle bir daha af konularıyla karşılaşmamamız için yükseköğrenim sisteminde kapsamlı bir değişikliğe gidilerek, öğrencilerin yükseköğrenimlerini tamamlamalarına imkân sağlayacak bir uygulamanın hayata geçirilmesi gerektiği.” Bu nedir Sayın Bakan? Benim sorumun esası buydu.

Bir de 2002 yılından bu yana, acaba Kredi ve Yurtlar Kurumunda yaratılan yeni yurt kapasitesi nedir?

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öğrenci kredilerinin faizlerinin affıyla ilgili bir önceki sorular bölümünde sorduğum soruda, affın “popülizm” olacağını ifade ettiler Sayın Bakan. Kredi faizi affı bekleyen, okulunu bitiren genç insan sayısı binlerle ifade edilebilecek, küçümsenmeyecek sayıdadır. Bu insanlar asgari ücretle çalışma, iş bulamama gibi çeşitli nedenlerle borçlarını ödeyememişlerdir. Bu gençler fakir fukaranın, esnafın, çiftçinin çocuklarıdır. Böyle aflara Hükûmet olarak karşı iseniz çiftçinin, esnafın, sigortalının borçlarını neden affettiniz? Bu popülizm değil miydi? Biz burada banka batıranı, naylon fatura kullananı, fakir fukaranın hakkını hortumlayanı affedin demiyoruz. Bizim talebimiz, anaparanın ödenmesi, sadece kredi faizlerinin ödenmemesi ve ödeme kolaylığı sağlanmasıyla ilgilidir.

Ayrıca, yüz kızartıcı, terör, bölücülük gibi suçları bile affedecek kadar sınırları belirsiz olan şu an çıkarmakta olduğumuz bu af yasası acaba popülizm değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, 1996 yılında kurulan ve 1998 yılında eğitime başlayan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesinin kadro kanununu yoktur. Üniversiteden gelen birisi olarak, eğitim-öğretim yapan bir fakültenin on bir seneden beri kadrosunun olmaması sizce normal midir? Bu konuda yeni yasama döneminde bir teklif getireceğinizi söylemiştiniz, dolayısıyla Kahramanmaraş’a bir müjde verecek misiniz? Teşekkür ederim.

İkinci sorum: Üniversitelerimizde daire başkanları ve genel sekreter yardımcılarının diğer kurumlardaki muadillerine göre maaşları daha düşüktür. Söz konusu personellerin maddi durumlarının diğerlerinin seviyesine getirilmesi için bir çalışma içerisinde misiniz? Çözüm için bir tarih verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana sormak istediğim sual şu: 2000 yılında 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle yapılan düzenlemeyle profesör ve 1’inci derecedeki doçentlere yapılan iyileştirmenin bütün öğretim elemanlarına ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi idari personeline de verilmesi için gerekli düzenlemenin yapılmasını ve ayrıca üniversite öğretim elemanlarının almış olduğu ek ders ücreti kat sayısının artırılmasını düşünüyor musunuz? Bu konuda bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle Sayın Tütüncü’nün sorusuna cevap vereyim. Efendim, benim Komisyonda söylediğim sözün ben yine arkasındayım. Yükseköğretim Kanunu’nda köklü bir değişiklik yapılması, ciddi anlamda reform yapılması, yani 12 Eylül ara rejiminin bir ürünü olan Yükseköğretim Kurulu ve Yükseköğretim Kurulunun dayandığı kanunun, üniversitelerimizin dayandığı kanunların ciddi bir reforma ihtiyacı olduğunu her zeminde her zaman da söyledim, şimdi de söylüyorum.

Bunun yapılabilmesi için de bu yapılacak olan değişikliklerin bir restorasyon değil, pansuman bir tedbir değil, gerçek bir reform olması için de Anayasa’nın değiştirilmesi gerekiyor, Anayasa’nın 130 ve 131’inci maddesinin değiştirilmesi gerekiyor. Bugüne kadar bu yönde gelen bütün taleplere zatıalinizin mensubu bulunduğu ana muhalefet partisi hep kapıları kapatmıştır. Bunu özellikle belirtmek isterim. Elbette köklü reform yapalım ama dediğim gibi siz çözümü Mecliste değil, maalesef Anayasa Mahkemesinde aradığınız için bu bugüne kadar yapılamadı.

Yurt kapasitesi olarak da, değerli arkadaşlarım, bugüne kadar, 2003 yılından 2008 yılına kadar bizim Hükûmetimiz döneminde oluşturulan ilave yurt kapasitesi 35.500’dür. Arada bir fark vardır, eski sistemde ranzalı sistem vardı yani ranzalı sistemde bu 70 bin demektir. Biz, 4 kişilik, 3 kişilik, hatta 1 kişilik, banyosu, tuvaleti içinde olan, çalışma masaları olan, efendim, ahşap karyolası, dolabı olan yurtlar oluşturuyoruz. 35.500 ilave kapasite sağlanmıştır. Şu anda programda olan elli beş yurdumuzun bitmesiyle birlikte de yaklaşık bir 40 bin küsurluk daha ilave kapasite sağlanmış olacaktır, ki bunlar 2008 yılı yatırım programındadır. Başladığımız yurtları on ayda bitiriyoruz, yani iki yıl, üç yıl, yıllara sâri değil, on ayda bitiriyoruz. Zaman zaman arsa problemleri çıkıyor. Bazen işte ihale süreci uzayabiliyor. Ama dediğim gibi önümüzdeki yıldan itibaren bu sıçramayı yapmış olacağız, 75 bin küsurluk bir ilave kapasite oluşturmuş olacağız.

Sayın Doğru’ya şunu söylemek isterim: Değerli Milletvekilim, öğrenci kredilerine uygulanan faiz çok çok düşük, neredeyse yok hükmünde bir faizdir, yüksek bir faizden söz etmiyoruz. Ve ödeme kolaylıkları da her zaman yapılıyor. Kredi borcu olanlar Kredi ve Yurtlar Kurumuna müracaat ettikleri zaman, bizim çiftçiye ve esnafa yaptığımız ödeme kolaylığı ve yapılandırması öğrencilere haydi haydi yapılıyor. Müracaat etsinler, gereken yapılıyor.

Sayın Paksoy’un, tabii, sorusu  bu kanunla pek ilgili bir şey değil ama bütün üniversitelerimizin kadro problemleriyle ilgili olarak kapsamlı bir çalışma yapıyoruz. Bu yasama yılında bunu gündeme getireceğimizi söyledik. Daha yasama yılı malumunuz yeni başladı, bunu getireceğiz. Tabii bu, Kahramanmaraş için de geçerlidir, diğerleri için de, Malatya için de, hepsi için geçerlidir.

Tabii, üniversite idari personeli, genel sekreter, özellikle daire başkanı, fakülte sekreteri gibi pozisyonlarda çalışan, idari kadrolarda çalışan elemanların kendi emsalleri olan diğer kurumlarda çalışanlardan daha düşük ücret aldığını ifade etti Sayın Paksoy.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetimiz benzer işi yapanların benzer ücretler alması, hatta aynı işe aynı ücret -aslında- mantığı çerçevesinde, Sayın Başbakanımızın talimatıyla, Devlet Personel Başkanlığının bağlı bulunduğu Devlet Bakanlığı, Sayın Başesgioğlu’nun başında bulunduğu Devlet Bakanlığı böyle bir çalışma yapıyor. Sadece üniversiteleri veya diğer kurumlardakileri değil, bütün kamu çalışanlarını içine alan böyle bir reforma ihtiyaç olduğunu biz de hep söylüyoruz. Bu haksızlıkların giderilmesi gerekiyor. Bayındırlıkta çalışan mühendis ile DSİ’de çalışan, Enerji Bakanlığında çalışan veya Merkez Bankasında çalışan mühendisin farklı ücretler alması doğru bir yaklaşım değil. Bunu düzeltmeye yönelik bir reform gereklidir. Bu konuda çalışılıyor.

Sanırım arkadaşlarımın soruları bu kadardı Sayın Başkanım.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 7 adet önerge vardır; önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılık durumuna göre işleme alacağım.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı "Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının" Çerçeve 1 inci madde ile eklenen Geçici 56 ncı maddesinin onuncu fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini, onbeşinci fıkrasının ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini ve arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

 

Hakkı Suha Okay

 

Mehmet Şandır

 

Kayseri

 

Ankara

 

Mersin

 

 

Kürşat Atılgan

 

Beytullah Asil

 

 

 

Adana

 

Eskişehir

 

"(11) Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastaneleri ile Adli Tıp Kurumunda tıpta uzmanlık öğrenimi görmekte iken ilişiği kesilenler de bu   maddede belirtilen başvuru süresi içerisinde Sağlık Bakanlığına veya Adli Tıp Kurumuna başvuruda bulunmaları halinde bu maddeyle tanınan haklardan ayrıldıkları kurumlarda yararlandırılırlar.”

"(15) Bu Kanunun eğitim-öğretime ilişkin uygulama esaslarının belirlenmesinde Yükseköğretim Kurulu yetkilidir. Sağlık eğitim enstitüleri gibi kapatılmış kurumlardan ilişiği kesilenler veya kurumlarına dönmeleri mümkün olmayanlar için Yükseköğretim Kurulu'nca denklik yönünden uygun yükseköğretim kurumları belirlenerek bu Kanunla verilen hakların kullanılması sağlanır. İlişiklerinin kesildiği kuruma dönmeleri mümkün olmayanlardan vakıf yükseköğretim kurumlarına kayıt yaptırmış olanlar, istemeleri halinde Yükseköğretim Kurulunca denklik yönünden uygun Devlet yükseköğretim kurumlarına yönlendirilir. Birden fazla kurumdan ilişiği kesilmiş olanlar, ilişiklerinin kesilmiş olduğu kurumlardan istediklerinden birine başvuruda bulunabilir. Tıpta uzmanlık eğitimi yapacaklara, ilgili mevzuatta hekimlik ve istihdam için belirtilen şartları taşımaları kaydıyla uzmanlık eğitimine devam hakkı verilir."

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1 inci maddesiyle eklenen geçici madde 56’nın 14 üncü fıkrasında geçen “Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı eğitim” ibaresinden sonra gelmek üzere “kurumları ile Polis Akademisi ve bağlı yükseköğretim” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Oktay Vural

Veysi Kaynak

 

Yozgat

İzmir

Kahramanmaraş

 

Asım Aykan

Ayşe Türkmenoğlu

Ömer İnan

 

Trabzon

Konya

Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 56. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde geçen “gözaltında veya tutuklu bulunanlar” ibaresinin “gözaltında, tutuklu veya hükümlü olup da ceza infaz kurumunda bulunanlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Beytullah Asil

Prof. Dr. Akif Akkuş

Ahmet Duran Bulut

 

Eskişehir

Mersin

Balıkesir

 

Prof. Dr. Alim Işık

Cemaleddin Uslu

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Kütahya

Edirne

İstanbul

 

Gülşen Orhan

İkram Dinçer

 

 

Van

Van

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı “Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının” 1 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının b bendine “İntibak süreci içinde devam hakkını kullanan öğrenciler istemeleri hâlinde seçmeli derslerini değiştirebilirler,” ibaresinin eklenmesini ve 1 inci maddesinin 10 uncu fıkrasında yer alan “öğrenimlerini tamamlamaları kaydıyla mezuniyetlerini” ibaresinin “başarısız olduğu derslerden başarılı olmalarını” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Muhsin Yazıcıoğlu

                                                                                                                  Sivas

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı “Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesiyle 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa geçici 56 ncı madde olarak eklenmesi öngörülen maddeye, (15) numaralı fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Necla Arat

 

Muharrem İnce

 

Fevzi Topuz

 

İstanbul

 

Yalova

 

Muğla

 

 

Hüseyin Ünsal

 

Durdu Özbolat

 

 

 

Amasya

 

Kahramanmaraş

 

“(16) Bu madde hükümlerinden yararlanarak yeniden yükseköğretim kurumlarında tıpta uzmanlık eğitimine başlayan ve söz konusu eğitimleri sırasında zorunlu olarak bir kadroyla ilişkilendirilenlerden sosyal güvenlik kurumlarınca emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanmış veya bağlanacak olanların, bu eğitimlerini tamamlamaları için kendilerine tanınmış olan sürenin sonuna kadar olan dönem içerisinde ödenmesi gereken emeklilik veya yaşlılık aylıkları kesilmez. Bu şekilde emeklilik veya yaşlılık aylıkları kesilmeksizin eğitimine devam edenlerin atanmış oldukları kadroya göre hak kazanabilecekleri aylık ve diğer mali hakları hakkında, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 60 ıncı maddesinin (a) fıkrasına 17/9/2004 tarihli ve 5234 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendiyle eklenmiş olan bent hükümlerine göre işlem yapılır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığa

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1. maddesiyle 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici 56. maddesinin 3 ve 4. fıkralarının (a) bentlerinde geçen “bir eğitim-öğretim yılı” ibarelerinin “İki eğitim-öğretim yılı”,  “bir dönem” ibarelerinin “iki dönem” olarak değiştirilmesini, ondördüncü fıkradan sonra gelmek üzere maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve onbeşinci fıkrasına birinci cümleden sonra gelmek üzere “Yükseköğretim Kurulu bu af sürecini izler; af kapsamındaki öğrencilerin başarısızlık sebepleri, çözüm yolları ve sonuçları ile ilgili kapsamlı bir raporu TBMM Başkanlığına sunar” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kürşat Atılgan

Ümit Şafak

Metin Çobanoğlu

 

Adana

İstanbul

Kırşehir

 

Osman Ertuğrul

Ahmet Bukan

 

 

Aksaray

Çankırı

 

15- Hâlihazırda üniversitede okuyan ve alttan dersi olan öğrencilere dönem içi sınavları haricinde iki bütünleme hakkı tanınır.

BAŞKAN – Bu okutacağım önerge en aykırı önergedir; okutup, işleme alacağım.

Buyurun.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı “Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 1. maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa eklenen Geçici Madde 56’nın 1. fıkrasında geçen

1. “… 1980 sonrasında bu içerikte çıkarılan kanunların kapsamına girmekle birlikte sağlanan haklardan yararlanmak üzere başvurmayan veya başvurdukları halde yararlanmamış olanlar… “ ibaresinden sonra gelmek üzere; “ ile 1980 sonrasından itibaren eğitiminin son iki yılına kadar başarı ile gelmiş bulunan ve alt sınıflardan başarısız dersi bulunmayanlar, öğrenci affından yararlanırlar” ibaresinin eklenmesi,

2. Geçici 56. maddenin 10. fıkrasının “… lisansüstü öğrenimlerini tamamlayamadıkları için yükseköğretim kurumlarındaki görevlerine son verilenler, dördüncü fıkrada tanınan haklardan yararlanarak başarılı olmaları halinde görevlerine iade edilir, bunların para borçları hizmet borcuna dönüştürülür” şeklinde değiştirilmesi;

3. Geçici 56. maddenin 11. fıkrasına “Bu kanundan yararlananların askerlik tecil ve tehir işlemleri hakkında 21.06.1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35. maddesi hükmünün Genelkurmay Başkanlığınca 1 yıl ertelenmesi” ibaresinin eklenmesi;

4. Geçici 56. maddeye 14. fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesi arz ve teklif olunur.

“15. Polis Akademilerinde eğitimlerini sürdürürken 07.06.1995 tarihinden bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar her ne sebeple olursa olsun okulları ile ilişiği kesilenler ile bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki aylık başvuru süresi içinde ilişiği kesilenler, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren iki ay içinde başvurmaları halinde, Polis Akademilerine kaldıkları sınıftan devama hak kazanırlar.”

 

Fatma Nur Serter

 

Osman Kaptan

 

Necla Arat

 

 

İstanbul

 

Antalya

 

İstanbul

 

 

Yaşar Tüzün

 

Durdu Özbolat

 

İsa Gök

 

 

Bilecik

 

Kahramanmaraş

 

Mersin

 

 

 

Ramazan Kerim Özkan

 

Derviş Günday

 

 

 

 

Burdur

 

Çorum

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

Bu 3’üncü madde bir başka önergeyle zaten gündeme taşınmış, yani polis akademilerinin de buna dâhil olmasıyla ilgili, biz de ona sıcak bakıyoruz ama diğer maddelere sıcak bakmadığımız için katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Okay, gerekçeyi mi okutuyorum efendim?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Nur Serter

BAŞKAN – Sayın Serter, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergeyle sizlerle paylaşmaya çalıştığımız dört temel teklifimizi bir kez daha huzurlarınızla sizlerle paylaşmak istiyorum.

1980 sonrasından itibaren, üniversiteyle ilişiği kesilen fakat eğitimlerinin son iki yılına gelmiş olan öğrenciler var. Bunlar özellikle tıp fakülteleri ve diş hekimliği fakültesinde yoğunlaşmış durumdalar. Türkiye'nin yetişmiş sağlık personeline, özellikle hekimlere son derece büyük ihtiyacı olduğunu ve bu nedenle de yeni üniversitelerin açılmakta olduğunu biliyoruz. Bu öğrencilerden bazıları ilişikleri kesilmiş olmasına rağmen kurumlarıyla olan bağlantılarını da koparmayıp zaman zaman gidip ders dinliyorlar, kimileri doktorların yanında staj yapmak için ve bilgilerini unutmamak için çalışmalarını sürdürüyorlar.

Bizim talebimiz, eğitiminin son iki yılına gelen ve alttaki sınıflardan başarısız dersi bulunmayanların da bu af kapsamına alınmasıdır. Bu, aynı zamanda kamusal yarar açısından da dikkate alınması gereken bir önergedir.

İkinci teklifimiz 56’ncı maddenin 10’uncu fıkrasıyla ilgili. Lisansüstü eğitimi bir nedenle kesilmiş olan ve bu aftan yararlanarak lisansüstü eğitimine devam edecek olan eski araştırma görevlisi kadrosunda yer almış bulunan kişiler var. Şimdi, araştırma görevlisi kadrosunun bir özelliği vardır. Bu kadro, aslında bir taraftan eğitimini sürdürürken bir taraftan da devletten ekonomik destek alarak bu eğitimi sürdüren ve araştırma faaliyetlerine devam eden bir ara öğretim elemanı kadrosudur. Yani siz kişiyi doktoraya iade ettiğiniz zaman araştırma görevlisi kadrosuna da iade etmek zorundasınız. Ben bu konuda Maliye Bakanlığıyla anlaşmaya varılamadığını ve Bakanın bu konudaki itirazlarını biliyorum. Ancak Sayın Bakandan özellikle rica ediyoruz, bu gençlerimizin eğitimlerini sürdürebilmeleri için mutlaka bir gelire ihtiyaçları var ve araştırma görevliliği kadrosunun özüne, esasına, çıkarılış amaçlarına uygun olan uygulama, eğitimlerine, yüksek lisans ve doktora eğitimlerine devam etme hakkı tanınanlara bu kadroların iadesidir.

Üçüncü olarak, Sayın Bakan polis akademileriyle ilgili maddeye itiraz etmediklerini ifade ettiler. Ancak burada okunan önergede, bizim teklifimizde bir farklılık olduğunun altını çizmek istiyorum. Biz, polis akademisinde okurken ilişiği kesilenlerin eğitimlerine yine polis akademilerinde devam etmesini burada öneriyoruz. Bunu önerirken de birtakım temel gerekçelerimiz var. Yani, harp okullarındaki gibi bir başka yükseköğrenim kurumunda eğitimlerine devam hakkını değil, polis akademilerinde eğitimlerine devam hakkını öneriyoruz. Polis akademileri dört yıllık okullardır ve bu okullardan mezun olanlar, biliyorsunuz aday komiser yardımcısı statüsündedirler. Bunu önermemizin nedeni, çok sayıda bu okulla ilişiği kesilen gencin yapmış olduğu başvurulardır. Bunların çok büyük bir kısmı şehit çocuklarıdır, şehit ailelerinin çocuklarıdır ve kendilerinin, bazı siyasi nedenlerle ilişiğinin kesildiğine dair de ciddi şikâyetleri bulunmaktadır. Biz bu nedenle, yapmış olduğumuz 3’üncü öneride iadenin polis akademilerine yapılması konusunun altını bir kere daha çizmek istiyoruz.

4’üncü madde ise askerlik yaşıyla ilgilidir. Lisans öğretimi görenlerin yirmi dokuz yaş sınırının ve lisansüstü eğitim görenlerdeki otuz beş yaş sınırının, daha önce yapılan bazı uygulamaların örnek alınarak bu aftan yararlananlar için geçici olarak ertelenmesini ve kaldırılmasını önermekteyiz. Askerlik Kanunu’nun 35’inci maddesinde 11/6/2008 yılında yapılan bir değişiklikle, yurt içi ve yurt dışında staj, yüksek lisans, ihtisas ve doktora yapanlar veya olimpiyat oyunlarına katılanlar, Birinci ve İkinci Lig’de futbolcu olarak spor yapanlarla ilgili böyle düzenlemeler getirilmiş ve bu yaş sınırları kaldırılmıştır. Şimdi, bu aftan yararlananlar için de aynı şekilde yaş sınırının kaldırılmasını öneriyoruz.

Bu önerilerimizin kabul edilmesi hâlinde, bu aftan yararlanacak olanların hemen bütün taleplerinin karşılanmış olacağı konusunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1. maddesiyle 2547 sayılı Kanuna eklenen geçici 56. maddesinin 3 ve 4. fıkralarının (a) bentlerinde geçen “bir eğitim-öğretim yılı” ibarelerinin “iki eğitim-öğretim yılı”, “bir dönem” ibarelerinin “iki dönem” olarak değiştirilmesini, ondördüncü fıkradan sonra gelmek üzere maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve onbeşinci fıkrasına birinci cümleden sonra gelmek üzere “Yükseköğretim Kurulu bu af sürecini izler; af kapsamındaki öğrencilerin başarısızlık sebepleri, çözüm yolları ve sonuçları ile ilgili kapsamlı bir raporu TBMM Başkanlığına sunar” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Kürşat Atılgan (Adana) ve arkadaşları

15- Hâlihazırda üniversitede okuyan ve alttan dersi olan öğrencilere dönem içi sınavları haricinde iki bütünleme hakkı tanınır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Atılgan.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yükseköğrenimdeki af yasasıyla ilgili vermiş olduğum önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Buradaki, tabii, asli unsurlardan biri hâlihazırda üniversitede okuyan öğrencilerden önümüzdeki altı ay içinde veya bir sene içinde değişik sebeplerle ve özellikle alttan dersi olan insanların atılmasına yönelik bir önergeydi. Dolayısıyla sık sık bu tür isteklerin veya bu tür kanunların önümüze gelmemesi için mevcut üniversitede okuyan öğrencilere de böyle bir hak tanınması için bu önergeyi vermiştik arkadaşlarla ama Komisyon tarafından uygun görülmedi.

Diğer bir konu ise üniversitelerdeki bu başarısızlıkların ve atılmaların sebebinin neler olduğunun ortaya çıkarılması lazım. Yani eğitimdeki en önemli konulardan biri feedback sağlanmasıdır, yani geri beslemenin sağlanmasıdır. Üniversitedeki bu başarısızlıkların sebebini Yükseköğretim Kurumu istatistiki olarak mutlaka bir zemine oturtup Türkiye Büyük Millet Meclisine bir rapor sunmalı; ki, neden öğrenciler bu kadar başarısız oluyor, biz de neden bu kadar sık bu af kanunlarını görüşüyoruz? Dolayısıyla başarısızlık sebepleri üzerine Yükseköğretim Kurumu eğilerek üniversitedeki başarının yukarıya çekilmesi için bir çalışmanın aracı olacaktı verdiğimiz önergeler ama Hükûmet ve Komisyon tarafından uygun görülmedi.

Tabii, burada, özellikle üniversitede okuyanlarla ilgili kanunun kapsadığı bir hususu da dile getirmek istiyorum. İkinci fıkrada deniyor ki: “07/06/1995 tarihinden birinci fıkrada belirtilen başvuru süresi sonuna kadar yükseköğretim kurumlarınca haklarında ilişik kesme işlemi tesis edilen yükseköğretim kurumlarında hazırlık dâhil bütün sınıflarda intibak, ön lisans, lisans tamamlama…” diye devam ediyor. Şimdi, nedir diye baktığınız zaman “bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki aylık başvuru süresi içerisinde ilişiği kesilenler…” Yani, ben diyorum ki, öğrencileri zorlayıp… Gidip ben üniversiteden ilişiğimi kestiriyorum, bir gün sonra geliyorum tekrar üniversiteye ilişiğimi kaydediyorum ve dolayısıyla bu kanun bana dört hak veriyor. Onun yerine, bu bürokratik işlemi yapmaması için öğrencilere iki hak verilsin, alttan gelen derslerini halletsin. Zaten verdiğiniz önergenin daha geniş kapsamlı bir şekilde, öğrencileri kanuna rağmen birtakım işleri yapmaya sevk edecek konu içeriyor Sayın Bakan. Dolayısıyla, bu teferruata öğrencilerin girmemesi için böyle bir maddenin ilave edilmesini talep etmiştim.

Konunun tekrar değerlendirileceği düşüncesiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı “Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesiyle 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa geçici 56 ncı madde olarak eklenmesi öngörülen maddeye, (15) numaralı fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Necla Arat (İstanbul) ve arkadaşları

“(16) Bu madde hükümlerinden yararlanarak yeniden yükseköğretim kurumlarında tıpta uzmanlık eğitimine başlayan ve söz konusu eğitimleri sırasında zorunlu olarak bir kadroyla ilişkilendirilenlerden sosyal güvenlik kurumlarınca emeklilik veya yaşlılık aylığı bağlanmış veya bağlanacak olanların, bu eğitimlerini tamamlamaları için kendilerine tanınmış olan sürenin sonuna kadar olan dönem içerisinde ödenmesi gereken emeklilik veya yaşlılık aylıkları kesilmez. Bu şekilde emeklilik veya yaşlılık aylıkları kesilmeksizin eğitimine devam edenlerin atanmış oldukları kadroya göre hak kazanabilecekleri aylık ve diğer mali hakları hakkında, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 60 ıncı maddesinin (a) fıkrasına 17/9/2004 tarihli ve 5234 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendiyle eklenmiş olan bent hükümlerine göre işlem yapılır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Arat, konuşacak mısınız?

NECLA ARAT (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Tıpta uzmanlık eğitimine başlayanlar, bu eğitimleri sırasında isteklerine bakılmaksızın üniversitelerde “Araştırma Görevlisi” kadrosuna, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde “Asistan” kadrosuna atanmaktadır. Bu şekilde bir atama ise, emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların bu aylıklarının, 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 30’uncu maddesi gereğince kesilmesini gerektirecektir. Yapılan bu düzenlemeyle, bu durumda olanların emeklilik veya yaşlılık aylıklarının kesilmemesi; ancak, bu dönem içerisinde ek ders ücreti ile döner sermaye payı dışında atandıkları kadronun mali haklarından yararlanamamaları sağlanarak, hem genel hükümlerin uygulanmaya devam olunması hem de kişilerin mağduriyetinin önlenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı “Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının” 1 inci maddesinin 3 üncü fıkrasının b bendine “İntibak süreci içinde devam hakkını kullanan öğrenciler istemeleri hâlinde seçmeli derslerini değiştirebilirler,” ibaresinin eklenmesini ve 1 inci maddesinin 10 uncu fıkrasında yer alan “öğrenimlerini tamamlamaları kaydıyla mezuniyetlerini” ibaresinin “başarısız olduğu derslerden başarılı olmalarını” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                       Muhsin Yazıcıoğlu

                                                                                                                  Sivas

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ  NECAT BİRİNCİ (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yazıcıoğlu, buyurun.

MUHSİN YAZICIOĞLU (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Yüksek Öğrenim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin (10)’ uncu  fıkrasında yer alan “tamamlamaları kaydıyla mezuniyetlerini” ibaresinin yerine “başarısız oldukları derslerden başarılı olmalarını müteakip” ibaresinin konulmasını istememizin sebebi, burada asistanlık görevindeyken derslerinden dolayı başarısız olduğu için hakkını kaybetmiş olanlar tekrar kazandıklarında o yılki öğrenim döneminin bitmesine kadar beklediği zaman dört yıl gibi bir zaman kaybına sebep olmaktadır. Bundan dolayı da bir hak kaybı söz konusudur. Bunun düzeltilmesini faydalı gördüğüm için teklif ediyorum. Teklifimin kabul edilmesini rica ediyorum.

Ayrıca, yine 1’inci maddenin (3)’ üncü  fıkrasının (b) bendine “intibak süresi içerisinde devam hakkını kullanan öğrenciler istemeleri hâlinde seçmeli derslerini değiştirebilirler” cümlesinin eklenmesini istememin sebebi de burada aslında branşında olmayan, mecburen seçmeli dersi almış olanlar, sadece bu derslerden başarısız oldukları takdirde, geri dönseler bile aynı dersten tekrar başarısız olacaklar. Onun için bunlara seçmeli derslerinin yeniden tercih yapmalarına imkân verilmesi hâlinde daha başarılı olacaklarını düşünerek bu teklifimin de burada dikkate alınmasını rica ediyorum.

Tabii, biz, seçimlerden hemen sonra buraya gelindiğinde ilk önce, öğrenim hakkını kaybetmiş olan öğrencilerin yeniden öğrenim hakkına kavuşabilmelerini sağlamak maksadıyla bir önerge vermiştim. Yoğun bir mücadele dönemi geçti ve bunun sonucunda bugün bu noktaya gelindi.

Bu tasarının hazırlanmasını sağlayan başta Hükûmet olmak üzere bütün siyasi parti gruplarına öğrenciler adına da teşekkür ediyorum burada ve bu kanunun geçmesi durumunda bundan elde edilecek hakkı en iyi şekilde kullanarak ailelerine, ülkelerine faydalı olabileceklerine inanıyorum ve dolayısıyla bu kanunun başta öğrencilerimize, ailelerine hayırlar ve uğurlar getirmesini temenni ediyorum, başarılar diliyorum.

Tabii ki sadece af kanunu çıkartmak yetmiyor. Ve birçok tartışma içerisinde bir konu gündeme geldi; “Af kanununu Meclisin yetkisinden alalım YÖK’e verelim.” falan gibi tartışmalar da oldu. Hâlbuki birçok ülkede, diğer ülkelerde öğrencinin kalması diye, okuldan atılması diye bir şey söz konusu değildir. O sebeple bir daha af kanunu ihtiyacı duyulmayacak şekilde, başta YÖK Kanunu olmak üzere üniversitelerimizin fonksiyonlarını yeniden düzenleyecek şekilde ciddi bir üniversite reformuna Türkiye’nin ihtiyacı vardır. Üniversitelerin fonksiyonlarını kalkınmada öncülük yapacak şekilde yeniden düzenlemek gerektiğini düşünüyorum. Eğitimde fırsat eşitliğini sağlayacak, öğrencilerimizin burs, yurt ve harç sorunlarını düzenleyecek yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Ayrıca, ara eleman ihtiyacı bugün Türkiye’de çok yoğun hâle gelmiştir. Bunların da, üniversitelerimizin her yerde açılmasını sağlarken bu alandaki ihtiyaçların da yeniden düzenlenmesinin mutlaka gerekli olduğunu ifade etmek istiyorum. Ve öğrenim hakkını kaybetmiş olan çocuklarımızın tekrar öğrenim haklarını elde etmelerini, 1980 yılından bu tarafa sağlamamız gerektiğini düşünüyorum. Tabii bunu gerçekleştiremediğimiz için, af kanunu çıkmış olmasına rağmen, sadece bundan yararlanamayanların, hiç yararlanmamış olanların yararlanması şeklinde getirmiş olduk. Ama benim de tercihim, 1980’li yıllardan bu tarafa başlamasıdır çünkü birçokları bu hususta bundan yararlanmış olabilirler.

Ben, kanunun hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yazıcıoğlu.

Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 56. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde geçen “gözaltında veya tutuklu bulunanlar” ibaresinin “gözaltında, tutuklu veya hükümlü olup da ceza infaz kurumunda bulunanlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Mağduriyetlerin yaşanmaması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1 inci maddesiyle eklenen geçici madde 56’nın 14 üncü fıkrasında geçen “Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı eğitim” ibaresinden sonra gelmek üzere “kurumları ile Polis Akademisi ve bağlı yükseköğretim” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)  – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Polis akademisi ve bağlı yükseköğretim kurumları kapsama alınmıştır.

BAŞKAN – Komisyonunun takdire bıraktığı Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 298 sıra sayılı "Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının" Çerçeve 1 inci madde ile eklenen Geçici 56 ncı maddesinin onuncu fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini, onbeşinci fıkrasının ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

"(11) Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastaneleri ile Adlî Tıp Kurumunda tıpta uzmanlık öğrenimi görmekte iken ilişiği kesilenler de bu  maddede belirtilen başvuru süresi içerisinde Sağlık Bakanlığına veya Adli Tıp Kurumuna başvuruda bulunmaları halinde bu maddeyle tanınan haklardan ayrıldıkları kurumlarda yararlandırılırlar.”

"(15) Bu Kanunun eğitim-öğretime ilişkin uygulama esaslarının belirlenmesinde Yükseköğretim Kurulu yetkilidir. Sağlık eğitim enstitüleri gibi kapatılmış kurumlardan ilişiği kesilenler veya kurumlarına dönmeleri mümkün olmayanlar için Yükseköğretim Kurulu'nca denklik yönünden uygun yükseköğretim kurumları belirlenerek bu Kanunla verilen hakların kullanılması sağlanır. İlişiklerinin kesildiği kuruma dönmeleri mümkün olmayanlardan vakıf yükseköğretim kurumlarına kayıt yaptırmış olanlar, istemeleri halinde Yükseköğretim Kurulunca denklik yönünden uygun Devlet yükseköğretim kurumlarına yönlendirilir. Birden fazla kurumdan ilişiği kesilmiş olanlar, ilişiklerinin kesilmiş olduğu kurumlardan istediklerinden birine başvuruda bulunabilir. Tıpta uzmanlık eğitimi yapacaklara, ilgili mevzuatta hekimlik ve istihdam için belirtilen şartları taşımaları kaydıyla uzmanlık eğitimine devam hakkı verilir."

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, bu, ortak önergeler. “Elitaş ve arkadaşları” değil, her üç partinin ortak önergesi. O şekilde takdim ederseniz mutlu oluruz.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buradaki ifade şu: Tekrarlandığı zaman ilk isim okunuyor, diğerleri söylenmiyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, ama bir partinin önergesi değil. Ortak önerge Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sesiniz, tutanak tutan arkadaşlar tarafından da… Mikrofonlara sirayet etmiştir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Siz lütfedip öyle okursanız mutlu oluruz. 

BAŞKAN – Müşterek önerge. Biliyorsun, önergeleri ben okumuyorum.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hüküm genel bir hüküm olduğundan özel olan Gevher Nesibe ibaresi çıkarılmıştır. Birden fazla kurumdan ilişiği kesilmiş olanlara da istediklerinden birine başvuruda bulunabilme hakkı verilmiştir. Tıpta uzmanlık eğitimi yapacakların verilen haklardan yararlanarak eğitimlerini sürdürebilmeleri ve başarılarının tespit edilebilmesi için hastanelerde fiilen çalışmaları, çalışabilmeleri için de ilgili mevzuatta hekimlik ve istihdam için belirlenen şartları taşımaları gerekmektedir. Tıp uzmanlık eğitiminin gereği olarak bu düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler istikametinde, önergeleri de dikkate alarak 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat.

Sayın Özbolat, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada umutları tekrar yeşeren binlerce gencimize, ailelerine büyük bir müjde vermenin mutluluğunu yaşatacak olan siz değerli arkadaşlarım ve benim için güzel bir gün olacağını düşünerek sizleri saygıyla selamlıyorum.

23’üncü dönemde seçilmiş bir milletvekili olarak yaptığım ilk iş belki de bu yasa teklifinin hazırlanması oldu. Yasa teklifimin parti teklifi hâline gelmesindeki desteği ve güveninden dolayı Sayın Genel Başkanıma, imza veren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Ayrıca, komisyondaki milletvekilleri ve uzlaşmacı tavrından dolayı Sayın Millî Eğitim Bakanına teşekkür ediyorum. Bu yasa teklifinin hazırlanması için her gün yanıma gelerek, yaşadıkları durumu anlatan gençliğin azimli tavrını övgüye değer bulduğumu da ifade etmeden geçemeyeceğim. Bize, örgütlü mücadele edildiğinde her zorlukla baş edilebileceğini, her engelin aşılabileceğini göstermiş oldular. Haklı ve doğru bir talebe kayıtsız kalmak, yüz binlerce genç ve ailelerini üzüntüyle baş başa bırakmak olurdu. Bu öğrenci affını, anayasal bir hak olan eğitim ve öğrenim hakkının o gençliğe yeniden verilmesi olarak değerlendiriyorum.

Yalnızca bugünün gençliğine değil, 12 Eylül şartlarında ülke sorunlarını dert etmiş ve bu uğurda hiçbir fedakârlıktan sakınmamış, dönemin travmasını bizzat yaşamış bir kuşağı göz ardı etmek, iyi niyetli bir çalışmayı yarım bırakmak olurdu. Bunu komisyon toplantısında da ifade ettim. Sağcı veya solcu fark etmez, bu yasa teklifinin fişlenerek, aranarak, işsiz kalarak, yıllarca cezaevlerinde yatıp uydurma cezalar almış veya beraat etmiş bir gençlik için de genişletilmesini talep etmek bir insanlık görevi olarak önümüzde duruyordu. Yasa teklifinin 1980’den günümüze kadar olan bir zaman dilimini kapsamasını bu nedenle istedik. Kendi gençliğini düşman gören o dönemi bizzat yaşadım. Farklı zamanlarda üç defa üniversiteyi kazandım ama mezun olma fırsatı bulamadım.

Bu teklif hazırlandığında, elbette karşı çıkanlar da oldu. Bunu da doğal karşılamak gerekir. “Üniversitelerde iş yükü artacak” diye gerekçe sunanlarla da karşılaştım, bunu doğal karşılayamadım, bunu anlamakta zorlandım. Ne demek iş yükü artması? Bir insanın hayatı söz konusuyken “iş yükü” demek ne demek? Dünyanın en güzel şeyleri insanlar içindir. İnsan söz konusu olduğunda bütün zahmetler sevilerek yapılmalıdır. Bir kedinin hayatını konu alan bir kitabın en çok satan kitaplar arasında olduğunu bugün basından okudum. İnsanların örgütlenerek, kendi inançları, düşünceleri doğrultusunda mücadele etmeleri iktidarları her zaman rahatsız etmiştir ama bunları yok saymak hiçbir demokratik ülkede olmamalıdır. Bugün, 1932 yılında kurulmuş, 1962’de kamu yararı verilmiş halkevlerinin bu hakkının alınması çok yanlış bir uygulamadır. Halkevleri sizleri eleştiriyor diye onları yok etmeye çalışmak aklı başında bir iktidara yakışmaz. Yapacak başka bir şeyiniz yok mu bunlarla uğraşıyorsunuz diye soruyorum.

Değerli milletvekilleri, geçmişten günümüze özellikle 1980’den bugüne kadar on bir defa aynı tarzda yasa çıkartılmış. Bilerek “af” demiyorum çünkü bu yasayı af yasası olarak değerlendirmek bile bence hoş değil. Neden? Çünkü eğitim ve öğretim hakkı bizce kutsaldır ve bu yasa bu hakkın iadesi anlamına gelmektedir. Yasalarla tanımlanmış kurallar çerçevesinde hareket eden bütün yurttaşlarımızın üniversitelerde okuyup diledikleri sürede bitirmeleri en doğal insani hak olmalıdır. Bu nedenle “öğrenciler affedildiler” gibi bir yaklaşımı şık bulmuyorum.

Biliyorsunuz Almanya, İngiltere, Fransa gibi gelişmiş ülkelerde öğrencilerin üniversiteden atılması gibi bir durum neredeyse yok. Öğrenci kendi iradesiyle ayrılmıyorsa sınırsız sayılabilecek sınav hakkıyla bitirmeye teşvik ediliyor. Hele ekonomik nedenlerle eğitimini yarım bırakmasına izin verilmiyor. Orada başarısız öğrencinin bursu azaltılarak çalışmaya teşvik edilirken bizde okuldan atılan öğrencilerin yüzde 40’ı ekonomik nedenleri gerekçe göstermektedir.

Yasa teklifinin hazırlanmasından komisyonda görüşülmesine kadar gelen sürede mail’ler bana geldiği gibi size de gelmiştir. Anlatılanların hepsini gerçekçi bulmayabilirsiniz ama hiç değilse bir kısmını doğru kabul etseniz bile bu yasayı çıkarmak için vereceğiniz destek sizi mutlu etmeye yeter. Yasanın komisyonda görüşmelerinde dile getirdiğimiz ama tasarı olarak Meclise gelen düzenlemede eksik gördüğümüz birtakım önerilerin de dikkate alınmasını istiyoruz. Özellikle askerlikle ilgili yaş sınırının yirmi dokuzun üzerinde olması bu sıkıntıyı azaltacak diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar çıkmış yasaların ilginç zamanlaması dikkatimi çekti. Bunların bir kısmı bize bir kısmı dışarıdaki ekonomik krizlere ait yılları takip ediyor. Biliyorsunuz 1980 darbesini takip eden yılların bunalımı 83, 84 ,86 ,88 yıllarındaki yasal düzenlemelerle telafi edilmeye çalışıldı ki darbenin 24 Ocak kararlarının rahat uygulanabilmesi için yapıldığı çokça ifade edilmişti.

Yüz binlerce insanın mağdur olduğu bir ortamda üniversite yaşamını sürdürmek o kadar da kolay bir şey değildir. Sadece emeğiyle geçinen ailelerin çocuklarının bu durumda eğitimlerini rahatça devam ettirmeleri kolay mıdır? 1990 Körfez krizi denen Irak’ın birinci işgal denemesi yine bizi kötü etkiledi, 1991 affı gündeme geldi. 94 krizini 95 ve 97 düzenlemeleri takip etti. 1998’deki Güney Kore ve Rusya krizini 2000 yılındaki afla gidermeye çalıştık. Kaldı ki 1999’da tarihimizin en büyük depremlerinden birini yaşadık. Binlerce yurttaşımızı kaybettik. Milyonlarca insanımızı etkileyen bu afeti 2001’deki kendi krizimizle birleştirince şöyle düşünmek gerekiyor: Hiçbir ekonomik kriz sadece mali piyasaları etkileyen şey değildir; bizzat insanları, yaşamlarını, çocuklarını, onların eğitim hayatını da mahveden bir şeydir diye gördüğümüz zaman vicdanımız harekete geçmeli.

Değerli milletvekilleri, ÖSS gibi bir sırat köprüsünü geçip üniversite sırasına  kendini atmış bir gencin zekâsından şüphe edilebilinir mi? Hangi aklı başında insan tıp eğitimini, mühendislik eğitimini bırakmak ister veya isteyerek girdiği bir bölümü bırakır? Üniversiteye girme başarısını göstermiş her genç yeterli fırsat verilir, gerekli şartlar oluşturulursa beklenen başarıyı gösterecektir. Ama daha önce söylediğim gibi yapılan araştırmalar okulundan atılmış öğrencilerin yüzde 40’tan fazlası ekonomik nedenleri gerekçe göstermektedir. Öyleyse şunu da yazın bir kere: Dünyayı silkeleyen bu kriz iki yıl sonra yeni bir affı gündeme getirecek şekilde öğrenci kıyımıyla sonuçlanacaktır. Daha şimdiden harçlar yüzde 10 artmıştır. Üniversitelerden atılacak yeni öğrenciler hazır hâle geliyor. Üniversiteden atılmayı zorlaştıracak düzenlemeleri yaparak ikide bir gündeme gelen bu tarz düzenlemelerden artık vazgeçmek gerekir diye düşünüyorum. Okumak isteyen her yurttaşın önünü açmak devletin güvencesinde olmalı. Dileğim, gelecekte üniversitelerden öğrencilerin atılmadığı, bizim de af yasası hazırlamadığımız bir eğitim sisteminin Türkiye’de kurulmasıdır.

Şimdi, bu yasanın hayata geçmesi için çaba gösteren, destek veren tüm herkesi kutlar, hepinize saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Özbolat, teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz.

Sayın Korkmaz, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı kanunun 2’nci maddesinde görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz üzere, üniversiteler, ülkelerin aydınlık yüzüdür. Bu kurumlardan beklenenin gerçekleşebilmesi için hem fiziki şartların hem bilim ortamının hem de burada çalışanların -akademik veya idari personel olması fark etmez- özlük haklarının ve çalışma şartlarının düzeltilmesinin büyük bir önem taşıdığını belirtmekteyim. Bu kurumlarda çalışanların çalışma şartları ve özlük hakları hususunda ciddi sıkıntılar olduğunu da sanıyorum sizler de tespit etmiş bulunmaktasınız. Yüksek Öğretim Kanunu’nda yapacağımız değişikliği görüşürken bu sorunlarını kürsüye taşıyarak sizleri bilgilendirmek ve bu sorunlarının çözümü konusunda desteğinizi almak üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Nedir bu sorunlar? Üniversitelerdeki idari personel, 657 sayılı Kanun’a tabi olarak çalışmasına rağmen, disiplin, görevlendirme gibi birçok hususta 2547 ve 2914 sayılı Kanun hükümlerine tabi tutulmaktadır. Ayrıca, üniversitelerde görev yapan idari personel, 2914 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin beşinci fıkrası, “öğretim görevlileri, okutman, araştırma görevlisi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi devlet memurları” şeklinde değiştirilerek kurum ödeneğinin bütün çalışanlara verilmesini talep etmektedirler.

2914 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesi üçüncü satırındaki “görevli öğretim elamanları ile üniversitelerde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi devlet memurları” şeklinde değiştirilerek geliştirme ödeneğinin bütün çalışanlara verilmesi yine kendi talepleri arasındadır.

Değerli arkadaşlar, yeni üniversiteler açıyoruz. Ciddi akademik kadro sıkıntısı çekmekteler. Bu üniversitelere acilen akademik kadro verilmeli, artan öğrenci sayısına mevcut kadro yeterli olamamaktadır. Anadolu üniversitelerinde öğretim elemanına düşen öğrenci sayısı, olması gerekenin çok çok üzerindedir. Bu, onların diğer üniversitelerle olan rekabet şansını azaltmaktadır. Bunun çözümü de araştırma görevlisini artırmaktan geçmektedir.

Anadolu üniversitelerine ve yeni açılan üniversitelere bilimsel araştırmalar için ayrılan miktar artırılmalı ve TÜBİTAK projeleri teşvik edilmelidir.

Yine, üniversite çalışanlarının maaşları, özlük hakları bir an önce artırılmalı, insanca yaşayabilecekleri bir miktarın kendilerine verilmesi temin edilmelidir.

Mesleki teknik eğitime önem verilmeli. Günümüz şartlarında teknolojiye cevap verecek, kalifiyeli, donanımlı teknik eleman yetiştirecek meslek yüksekokullarının cazibesi artırılmalıdır.

Teknik eğitim fakültelerinin, Avrupa ve diğer ülkelerde denkliği maalesef bulunmamaktadır. Teknik eğitim fakülteleri, teknoloji mühendisliği fakültelerine dönüştürülmeli, ülkemizin acil olarak ihtiyaç duyduğu teknik elemanların bu okullardan yetiştirilmesi sağlanmalıdır.

2547 sayılı Kanun’un 13’üncü b/4’üncü maddesi, rektörlere, üniversite içinde ve belediye sınırları dışındaki birimlerde çalışanları görevlendirme yetkisi vermektedir. Başbakanlık genelgesi vardır bu görevlendirmenin süreli olması gerektiği konusunda. Bu görevlendirmelerin iki ayı geçmemesi için yasal düzenleme yapılmalıdır.

Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları zaman geçirilmeden tüm üniversitelerde yapılmalıdır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi personelin istihdam edildiği kadrolara, yani genel sekreterlik, daire başkanlığı, fakülte sekreterliği gibi vekâleten dahi olsa akademik personelin atanması ve görevlendirilmesi önlenmeli, bunun için de yasal düzenleme yapılmalıdır.

Akademik personelin doktora yeterlilik sınavında almış olduğu yabancı dil puanı, yardımcı doçentlik ve doçentlik aşamalarında da geçerli olmalıdır.

Okutman, öğretim görevlisi ve yardımcı doçentler daimî kadroya atanarak kadro güvencesi sağlanmalıdır.

Araştırma görevlilerinin görev tanımı ayrıntılı olarak yeniden belirlenmeli, araştırma görevlilerinin keyfî uygulamaya muhatap olmaları engellenmelidir. Bu görevler için tüm üniversiteleri kapsayacak şekilde objektif ve merkezî bir sınav düzenlemesi yapılmalıdır.

Üniversitelerdeki rektörlük seçimi ve rektör atama yönetmeliği değiştirilmelidir. Rektör olmak için kriterler belirlenmeli, kriterleri sağlayan kişiler rektörlüğe aday olmalı ve üniversite rektörlük seçimlerinde tüm öğretim üyelerine, aynı üniversitede on beş yılını dolduran idari personele, on yılını dolduran akademik personele ve öğrenci temsilcilerine de oy kullanma hakkı verilmelidir.

Üniversitelerin senato, üniversite yönetim kurulu, fakülte, yüksekokul ve enstitülerin yönetim kurullarında yetkili sendika temsilcisi de bulunmalı ve oy hakkı olmalıdır.

Meslek yüksekokullarında kadro sayısı artırılarak, dışarıdan ders veren elemanların sayısı azaltılmalıdır.

İkinci öğretim uygulamasına ilişkin ücretler üniversite çalışanlarının idari personelinin tamamına verilmelidir. Günün şartlarına göre düşük kalan fazla mesai ücretleri günün şartlarına göre değiştirilmelidir, artırılmalıdır. Yaz okulunda çalışan idari personele ücretten faydalanması için yasal düzenleme desteği verilmelidir.

Yükseköğretim kurumlarında çalışanların kendilerini ve görevlerindeki performanslarını geliştirecek hizmet içi eğitim kursları üniversiteler tarafından sağlanmalıdır.

Bütün kadrolardaki memurların görev tanımları açık ve net bir şekilde düzenlenmeli, memurlar alan görevi dışında, kendi görevleri dışında çalıştırılmamalıdır.

Bugün üniversitelerin tamamında devlet memurları eliyle yürütülmesi gerekli olan işler taşeron firma çalışanları tarafından yapılmakta, taşeron firma  çalışanları göreceli olarak devlet memurundan daha da üst görevlerde bulunabilmektedir. Taşeron firma çalışanı memur anlayışına derhâl son verilmelidir.

Yardımcı doçentlik kadrosunun on iki yılla sınırlandırılmasına son verilmeli, yardımcı doçentlerin önündeki derece, kademe sınırlaması kaldırılmalıdır. Yardımcı doçentlik kadrosu sözleşmeli olmaktan çıkarılıp sürekli hâle getirilmelidir.

Doçentlik unvanı alan yardımcı doçentler, kadro şartı aranmaksızın ve zaman geçirilmeksizin doçent kadrosuna atanmalıdır.

Üniversitelerdeki medikososyal birimleri güçlendirilerek tüm personelin sağlık sorunları çözülebilecek kapasitede artırılmalı ve bu birimler desteklenmelidir.

Tüm üniversitelerin sosyal tesisleri bir çatı altında toplanmalı ve bütün üniversite çalışanlarının eşit şartlar içinde faydalanması temin edilmelidir.

Üniversite kampüsleri bildiğiniz üzere şehir dışlarında yer almaktadır. Buraya zaten çok kıt maaşlarla çalışan personel gidip gelmek zorunda bırakılmakta, tüm üniversitelerde servis hizmetleri ücretsiz olarak karşılanarak bunların bu şekilde özlük hakları kaybına uğraması engellenmelidir.

Yine herkesin şikâyet ettiği ama bir türlü bugüne kadar gerçekleştiremediğimiz YÖK Kanunu’nun -ihtiyaçlara cevap veremez durumda olduğundan- yeniden yapılanması için gerekli çalışmalara başlanmalı, bu çalışmalara sivil toplum kuruluşları dâhil edilerek yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, hani Sayın Başbakan “Muhalefetin önerileri, projeleri vardı da biz mi bilmiyoruz.” diyor ya sık sık, buyurun size özellikle sahadan, çalışanlardan elde ettiğimiz öneriler. Bunları sizlerle paylaşmak istedim. Bugüne kadar her konuda bu kürsüde ve değişik platformlarda sürekli dillendirdiğimiz projeler, öneriler maalesef dikkate alınmadı. “Ben yüzde 47 oy aldım, muhalefetin aklına ihtiyacım yok, ülkeyi kendi başıma yönetirim.” diyen AKP Hükûmeti inşallah sahadan topladığımız bu önerileri dikkate alır diyor, tasarıyı desteklediğimizi bir kez daha ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Şahsı adına Amasya Milletvekili Sayın Avni Erdemir.

Buyurun Sayın Erdemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Yüksek Öğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüştüğümüz kanun tasarısı kamuoyunun yoğun talebi doğrultusunda Meclisimizin gündemine gelmiş ve bir ihtiyaçtan doğmuş bir kanun tasarısıdır. Bu ihtiyaç dolayısıyladır ki Meclisimizde bu konuyla ilgili geniş bir uzlaşma zemini mevcuttur.

Değerli milletvekilleri, üniversiteye girmek, iyi bir üniversitede okumak yavrularımız için büyük bir rüya. Üniversiteyi kazanmak için öğrencilerimizin hangi zorlukları aştığını, velilerimizin çocuklarının geleceği için, onların iyi bir üniversite kazanmaları için hangi fedakârlıkları yaptıklarını aynı zamanda birer anne baba olarak yakından biliyoruz. Velilerimizin, devletimizin büyük harcamalar yaparak üniversite kapılarını açtığı bu yavrularımız, unutmayalım ki ülkemiz için önemli bir insan gücü. Bu insan gücünü her ne sebeple olursa olsun yok saymak, eğitim sisteminin dışında bırakmak elbette doğru değildir.

Ekonomik sebeplerle, sağlık sebepleriyle, delikanlılık çağının getirdiği psikolojik ve sosyolojik sebeplerle, yavrularımız, bin bir güçlükle kazandıkları üniversitelerinden ayrı düşebiliyorlar. Bundan dolayı bu gençlerimize fırsat vermek, onları tekrar sisteme dâhil etmek hem ülkemiz hem de öğrencilerimiz için büyük bir imkân oluşturacaktır.

Kaldı ki, burada, biz, bu afla başarısız bir öğrenciyi başarılı yapmıyoruz, onlara sınavlarda başarılı olabilmeleri için yeni bir fırsat veriyoruz. Bu zamana kadar getirilen on bir affın başarı ortalamasının yüzde 48 olması, yaptığımız işin ne kadar doğru ve önemli olduğunu gösteriyor.

Bazı arkadaşlarımız, zaman zaman, bu kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminden çıkmasını ve öğrenci affı yetkisinin üniversitelere ve YÖK’e devredilmesini savunmaktadırlar. Elbette, bu konuda farklı çözümler bulunabilir. Af ihtiyacını ortadan kaldırabilen düzenlemeler yapılabilir, ancak unutmayalım ki, af yetkisinin YÖK’e ve üniversitelere devri doğru değildir. Zira affın iki kesimi vardır; bunlardan birisi ilişiği kesen üniversite, diğeri de ilişiği kesilen öğrencidir. Bu yetkiyi ilişiği kesen üniversiteye devretmek, konuyu işlemez hâle getirecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla 7 Haziran 1995 tarihinden sonra her ne sebeple olursa olsun üniversiteden uzaklaşan öğrencilerimize bir fırsat verilmektedir. İnanıyorum ki, öğrencilerimiz bu fırsatı iyi değerlendireceklerdir. İnanıyorum ki, öğrencilerimiz bu affın çıkması için başta Başbakanımızı, Bakanımızı, komisyon üyesi arkadaşlarımızı ve milletvekillerimizi ikna için harcadıkları gayreti, dersleri için de gösterir ve başarılı olurlar. Biz de onların başarılarıyla, yaptığımız işin doğru olduğuna bir kez daha inanır, onların mutluluğuyla mutlu oluruz.

Bir yıldır bizlere af çıkarılması için mesaj gönderen, telefon eden, raporlar sunan öğrencilerimizin genel olarak bu tasarının içeriğinden memnun olduklarını görüyoruz. Bu manada herkesin derdine merhem olabilecek böyle bir tasarıyı hazırlayan başta Bakanımız olmak üzere bürokratlarına, Komisyonda ve Mecliste tasarının daha kusursuz hâle gelmesi için gayret gösteren iktidar muhalefet bütün komisyon üyesi ve milletvekili arkadaşlarıma şahsım adına teşekkür ediyorum. Tasarının ülkemiz, milletimiz ve öğrencilerimiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Erdemir.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan.

Sayın Doğan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğretim Kanunu’na ek bir geçici madde eklenmesiyle ilgili Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına konuşmak üzere söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, ben sözlerimi uzatmayacağım. konuda Hükûmet ve bütün siyasi partilerimiz anlaşmış durumda. Yükseköğretim kurumlarından her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilen öğrencilere yeni haklar veriliyor, tekrar öğrenim yapma imkânı tanınıyor. Bu konuda gerekli mesajları milletvekili arkadaşlarım, siyasi parti grupları verdiler. Ben, öğrencilerimizden bu kürsüde konuşulanları iyi algılamalarını diliyorum, bu fırsatı iyi değerlendirmelerini diliyorum. Zira bu tür uygulamalar her ne kadar Türkiye'de rutin hâle gelmişse de dünyada yapılan uygulamalar değildir, bundan sonra bu fırsat ellerine geçmeyebilir. Onun için, yüzde 48 başarı değil, ben onlardan yüzde 100 başarı bekliyorum.

Şahsım adına, Adalet ve Kalkınma Partisi adına hepinize saygılar sunuyor, öğrencilerimize başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Tütüncü, buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Hoşgörünüze sığınarak iki sorum var Sayın Bakana.

Birinci sorum az önceki sorumla ilgili. Ben, Sayın Bakanın Millî Eğitim Komisyonunda dile getirdiği bir konuyla ilgili içtenlikli bir soru sordum fakat Sayın Bakanın vermiş olduğu yanıtı yadırgadığımı ifade etmeliyim. Sayın Bakan Anayasa değişikliğini dile getirdiler ve Cumhuriyet Halk Partisini de suçlayarak bu sorunun çözümünü, çözüm yolunu Cumhuriyet Halk Partisinin tıkadığını söylediler ki yadırgadığımı ifade etmeliyim.

Bakınız, Sayın Başkan, planlama kökenli bir siyaset adamı olarak soruyorum: Sayın Bakanın bu ifadesinden sonra, Sayın Bakanın burada Anayasa değişikliğine topu atmayıp ciddi olarak kafasında ne varsa bu sorunun çözümüyle ilgili söylemesi lazım, bu bir.

İkincisi yarım kalan sorumla ilgili, inşallah yarım kalmaz. “Devletin yurtlarında ne kadar kapasite artırımı oldu?” dedim. Teşekkür ederim, yanıt verdi ama şunu soracaktım: Ranza sisteminden tek yatak sistemine geçince acaba devletin yurtlarında kalan insanların, çocuklarımızın sayısında bir azalma oldu mu? Asıl bunu sormak istiyorum çünkü sıkıntılar var ve yine Hükûmetiniz zamanında devlet yurtları dışında kalan, özel sektörün, vakıfların ya da çeşitli cemaatlerin yurtlarındaki kapasite artışları nedir?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Değerli Başkan, Sayın Tütüncü’nün tabii birinci fıkradaki söyledikleri diyelim, bir yorumdu. Dolayısıyla, ona vereceğim bir cevap yok ancak Sayın Tütüncü, Kredi ve Yurtlar Kurumunun yurtlarında bir azalma olmamıştır, artma olmuştur. Türkiye’de özel yurt olarak geçen yurtlardaki kapasite de yüzde 50’dir. Burada da bir artış söz konusu değil. Eğer bundan endişe duyuyorsanız müsterih olabilirsiniz.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay.

Sayın Altay, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yükseköğretim Kanunu’nda bir değişiklik yaparak çeşitli sebeplerle üniversitelerden ilişiği kesilmiş öğrencilerimize yeni bir fırsat vereceğimiz kanunu görüşüyoruz. 3’üncü madde üzerinde CHP Grubu adına söz aldım: “Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.” Bakanlar Kurulu kanunun yürümesinden sorumludur yoksa üniversitelerin işlerine fazla karışmasın. Anayasa’nın 130’uncu maddesinde Bakanlar Kurulunun bu konudaki görevi çok net olarak belirlenmiştir.

Konuşmama geçmeden önce, gene Sayın Bakana bir anımsatma yapmak istiyorum. Son günlerde gene Talim Terbiye Kurulunda, değişik hukuk dışı uygulamaların, yanlış uygulamaların yapıldığına dair duyumlar, bilgiler ve hatta belgeler alıyoruz. Eminim ve umarım ki Sayın Bakanın gelişmelerle ilgili çok bilgisi yoktur ama yapılan yanlışlara ve hukuk dışı uygulamalara da bir an önce müdahale edeceğini, bunlara göz yummayacağını umuyorum, ummak istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yükseköğretim Kanunu’nda, Parlamentomuz gelenek hâline getirdi iki üç yılda bir değişiklik yaparak bir af sağlıyoruz. En son Şubat 2005’te gene burada böyle bir af kanunu çıkardık ve o zaman ben demiştim ki: “Eğer erersek iki ya da üç yıl sonra böyle bir kanun gene çıkaracağız.” Şimdi, öncelikle bilinmesini istiyoruz, arkadaşlarımız da müteaddit defalar söylediler, bu af kanununu Parlamentomuz iktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte öğrencilerimize yeni bir fırsat vermek amacıyla çıkarıyoruz. Ancak yine yineliyorum ki sistem böyle gittiği müddetçe, biz gene erersek -biz oluruz, başkaları olur, bilmiyorum ama Parlamento ebediyete kadar yaşayacağı için -buradaki milletvekillerimiz bu sistemle ilgili kalıcı, köklü bir çözüm bulamamamız hâlinde en geç üç yıl sonra burada gene bir af kanunu görüşeceğiz. Sorunun temeline, sorunun kaynağına inmekten âdeta çekiniyoruz. Çeşitli vesilelerle söylüyoruz işte, başarısızlık, kendi isteği, devamsızlık, kayıt yenilememe… Bunların hepsini toplayın, bir çizgi çekin altına, bir şey söyleyin: Bunların, bu öğrencilerin okullarıyla ilişik kesmelerinin temelinde yatan olay Türkiye’deki ekonomik çarpıklıktır ve mevcut yükseköğretim sistemidir. Yani 12 Eylül 1980 darbesinin yarattığı sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik tahribatla yüzleşmediğimiz müddetçe üç senede bir burada öğrenci affı çıkarmak zorundayız ve gene aynı şekilde 6 Kasım 1981’de kurulan Yükseköğretim Kurulunun yarattığı ve sürdürdüğü kaotik ortamı kaldırmadığımız takdirde gene burada üç yıl sonra bir af çıkaracağız.

Sayın milletvekilleri, Komisyonda “Bu kanun kapsam itibarıyla 12 Eylül 1980 sonrasını tümüyle kapsasın. Biz de biliyoruz ki o kadar geri gittiğimizde bu aftan yararlanacak öğrenci sayısı belki 100 bile değil, belki 30-20 ama bunun özel bir anlamı var.” dedik. Sonra şöyle bir uzlaşma sağladık: En azından 12 Eylülden bu yana hiç yararlanmamışlara, hiçbir şekilde çıkan aflardan yararlanmamışlara bir olanağı bu kanun kapsamı içine soktuk.

Şimdi, bu Parlamentoda bir şeyin söylenmesi lazım. Bakın, dün, evvelsi gün, bu ülkenin bir şehrinde, ülkenin Başbakanının ziyaretine de yakışmayacak olaylar gelişti. Bu ülkede elbette Başbakan orada gidip başka konuşup, o sözleri unutup, buraya gelip Millî Güvenlik Kurulunda ya da Bakanlar Kurulunda başka şeyler söylerse işte bu tür tablolarla da maalesef karşılaşılabiliyor. O tablo, hepimizi milletçe üzen bir tablodur. Ülkenin böyle bir hâl içine düşmesi, tablo içine düşmesi hepimizi yaralar ve şimdi insanlarımız büyük bir tedirginlik içinde, huzursuzluk içinde. Türkiye’nin geleceğine yönelik, üniter yapımızın bütünlüğüne yönelik bir ciddi tehdit algılaması içinde insanlarımız. Toplumun bu ruh hâline bir an önce son vermek zorundayız.

Şimdi, bakın, bir realitenin adını koymamız lazım. Bugün Türkiye’nin üç büyük belası vardır: Bu belaların en büyüğü irtica belasıdır. İkinci en büyük belamız bölücü tehdittir ve üçüncü en büyük belamız, eskiden enflasyon denilen şimdi ekonomik kriz denilen beladır ve bu üç büyük belayı, üç büyük tehdidi, üç canavarı bu ülkenin başına musallat eden de 12 Eylül 1980 darbesidir, darbecileridir. Bu üç belanın miladı da bu tarihtir ve bu tarihten sonra Türkiye öğrenci afları çıkarmak durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Yani, öğrencilerimizin okuldan ilişiklerinin kesilmesinin tek sebebi bu tahribat sürecidir. Temeli de -gene söylüyorum- ekonomiktir. Ankara’da günlük 1 YTL harcayarak bir yükseköğretim yapabilmek, bir akademik süreç geçirebilmek mümkün müdür değerli arkadaşlarım? Günde 1 YTL para bulamayan yükseköğrenim öğrencilerimize üç senede af çıkararak biz bu meseleyi çözemeyiz.

Hükûmet için, sosyal devlet için asli görev, parasız eğitim hakkıdır; “Benim param yok.” diye beyan eden herkesin eğitim giderlerinin bilaistisna tümünü karşılamaktır; buna ianesi, iaşesi dâhil. Buna çözüm bulmak zorundayız. Anayasa’nın yükseköğrenimi düzenleyen 130’uncu maddesi bu konuda devletin görevlerini açık ve net bir şekilde ifade etmiştir.

Bu işin üç ayağı var, Komisyonda da söyledim: Millî Eğitim Bakanlığı birinci ayaktır. Olmasını hiç istemiyoruz ama Yükseköğretim Kurulu orada duruyor, ikinci ayaktır.

Gülmeyin, eskiden de siz YÖK’le çok uğraşıyordunuz.

Bakın, yükseköğretimin ne kadar siyasallaşmaya açık olduğunun çok somut bir tablosudur bu. Eskiden siz diyordunuz “YÖK Başkanı nerede?” diye. Biz artık demiyoruz, vekili var diyoruz.

İkinci ayağı Yükseköğretim Kuruludur. Üçüncü ayağı Üniversitelerarası Kuruldur. Elbette ki öğrencileri saymıyorum. Onlar meselenin sahibi zaten. Ama zannetmiyorum ki bu üç ayak bu konuda ciddi bir istişare içinde olabilememiştir.

Değerli arkadaşlar, bir arkadaşımız dedi ki “Bunu devretmememiz lazım, bu yetki bizde olsun.” Niye olsun kardeşim? Af yetkisi niye Mecliste olsun? Anayasa Meclise böyle bir görev de vermiş değildir. Yani üniversite senatosu ne işe yarar ya da Üniversitelerarası Kurul ne işe yarar? Bırakalım bu işleri bunlara.

“Üniversite atıyor.” E, sen o çocuğu öyle bir hâle sokuyorsun ki o çocuk orada okuyamıyor. Üniversite de bu çocuğa, yasal çerçeve içinde

“Senin şimdilik ilişiğini kesiyorum.” diyor. Düzeltelim bu işi. Her sene bu koridorlarda bu çocukları görmek… Yani bu çocukların durumuna üzülmemek mümkün mü?

Şimdi, biz inanç tacirlerine, naylon fatura sanığı siyasetçilere, imar yolsuzluğuna bulaşmış yerel yöneticilere, hayalî ihracatçılara ve dokunulmazlık zırhına bürünmüşlere bir tolerans göstereceğiz ama ekonomik çarpıklığın ve yükseköğretim sisteminin kurbanı olan sevgili gençlere bunu esirgeyeceğiz. Bu olabilemez! Elbette, bunu sağlayacağız. Parlamento bilmektedir ki bu gençler sistemin kurbanıdır. Gençlerimize elbette bir yeni fırsat veriyoruz ama bu fırsat değil aslında. “Hadi bakalım, girin, kayıt yaptırın; gene açlık içinde, gene imkânsızlık içinde, gene sefalet içinde bu kavgaya, bu yaşam mücadelesine devam edin.” Yanlıştır, doğru değildir.

Şimdi, üniversitelerimizin Anayasa ve Yükseköğretim Kanunu’yla verilen görevleri ifa edecek gücü olmalıdır. Kamu kaynaklarında öğrenci başına ayrılan pay -Avrupa Birliğini söylemiyorum- dünya standartlarının yarısının altındadır. Yani dünyanın en geri ülkelerinin de içinde olduğu bir istatistikte Türkiye’nin tablosu dünya ortalamasında yüzde 50’nin altındadır. Buna “Dünyanın en büyük on yedinci ekonomisiyiz.” diye hava atan Hükûmet  yöneticilerinin bir cevap vermesi lazım. Hacmen en büyük on altıncı ekonomisin ama üniversitene ve öğrencine ayırdığın kaynak bakımından dünyanın en geri ülkeleriyle aynı hizadasın. Bu olabilemez!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altay, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, üç mesaj vererek tamamlamak istiyorum:

Değerli öğretim üyeleri, her ne kadar yükseköğrenim de olsa, öğrencilerinizin Türk toplumunun karakteristik özelliğine de dayalı olarak ilgi ve şefkate muhtaç olduklarını unutmayın. Aftan yararlanacak öğrencilerimize biraz daha şefkatli davranın.

Değerli anne ve babalar, çocuklarınızı bir yükseköğretim programına yerleştirdikten sonra da onlarla olan iletişiminizi lütfen koparmayın; aksine ilköğretim okuluna giden öğrencilerden, çocuklarınızdan daha çok yükseköğretim programına yerleştirdiğiniz çocuklarınızla iletişim içinde olun.

Sevgili öğrenciler, bu af kanunu sizin geleceğinizi yeniden şekillendirebilmeniz için Türkiye Büyük Millet Meclisince sağlanmış bir fırsattır. Yükseköğretim yapan ve ülkenin geleceği olan sizlerin birinci önceliği, okulunuzdaki akademik süreci tam bir disiplin içinde  tamamlamaktır.

Hayırlı olsun.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Altay.

Şahsı adına Kocaeli Milletvekili Fikri Işık.

Sayın Işık, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) –  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda değişiklik öngören ve kamuoyunda öğrenci affı olarak adlandırılan Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, 22 Temmuz seçimlerinin hemen ardından çok yoğun bir şekilde, özellikle Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesi olmamız hasebiyle de öğrenci affı noktasında çok yoğun talepler geldi, çok ciddi mesajlar geldi, e-mail’ler geldi, mektuplar geldi. Sokakta, seçim bölgemizde, diğer bölgelerde gezerken insanlarımızdan “Yahu, bu konuda bir fırsat daha veremez misiniz?” noktasında talepler geldi. Muhalefet partilerimiz önerilerde bulundular ve sonunda Hükûmetimiz bu konuyu gündemine aldı ve Bakanlar Kurulundan -memnuniyetle ifade edeyim ki- çerçevesi çok iyi çizilmiş, çok iyi hazırlanmış bir tasarı Komisyon gündemimize geldi. Ben emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Komisyon gündeminde yine milletvekili arkadaşlarımızın, grubu bulunan tüm partilere mensup ve bireysel olarak milletvekilli arkadaşlarımızın da teklifleri geldi ve çok verimli bir çalışmanın sonucunda    -zannediyorum- kamuoyunu çok büyük ölçüde tatmin eden bir komisyon raporu Genel Kurula geldi ve dün ve bugün, özellikle bugün bu görüşmeleri tamamladık, tamamlıyoruz; son maddeden sonra inşallah bu kanun çıkacak ve pek çok öğrencimiz, sevgili öğrencimiz bundan faydalanacak.

Tabii, bunun bir fırsat olduğunu öğrencilerimize hatırlatmak isterim. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her ne sebeple olursa olsun öğrenim hakkını tamamlayamamış veya öğrenimini ikmal edememiş öğrencilerimize yeni bir fırsat sunuyor. Burada 95’ten sonra aftan yararlansa dahi tekrar başvuru hakkı, 80’den 95’e kadar da daha önce aftan yararlanmamış olması kaydıyla yeni bir fırsat daha veriliyor.

Ben ümit ediyorum, değerli öğrencilerimiz bu fırsatı en güzel şekilde değerlendirir ve topluma karşı sorumluluk üstlenmede gerekeni en güzel şekilde yerine getirirler.

Ben, bu kanunun yasalaşmasında emeği geçen herkese, başta Millî Eğitim Bakanımıza ve Başbakanımıza olmak üzere teşekkür ediyorum. Kanunun öğrencilerimize, öğretim üyelerimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 298 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak katkısı olan, gerek eleştirileriyle, dikkatleriyle bizlere destek olan tüm milletvekili arkadaşlarıma öncelikle teşekkür ediyorum.

Malumunuz, bu, uzun zamandır toplumun gündeminde olan, en azından bir grup öğrencimizin gündeminde olan veya öğrencilikle ilişkisi kesilmiş olan gencimizin gündeminde olan bir meseledir. Bu yasa tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisine getirerek böyle bir problemi ortadan kaldırıyoruz. Öncelikle, hazırladığımız tasarı taslağını bir tasarıya dönüştüren Bakanlar Kuruluna, Meclise sevk eden Sayın Başbakanımıza ve Millî Eğitim Komisyonuna, Komisyon üyelerine ve burada tüm siyasi partilerin değerli temsilcilerine, milletvekillerimize, bu aşamada, her aşamada katkılarından dolayı çok çok teşekkür ediyorum. İyi bir çalışma oldu ve bu çalışmanın aşağı yukarı sonuna geldik. Bir konuşmacı arkadaşımız var, ondan sonra da ümit ediyorum ki sizlerin değerli oylarıyla bu yasalaşacaktır. Ben bunun hayırlı olmasını diliyorum.

Bazı arkadaşlarımın “Niye 1980’den bu yana kapsamadı?” şeklinde bazı eleştirileri oldu veya talepleri oldu. Komisyon üyesi olan arkadaşlarım bilirler ama Komisyonda olmayanları bilgilendirmek için söylüyorum: Değerli arkadaşlarım, son yirmi sekiz yılda hatta yirmi beş yılda -çünkü ilki 1983’te çıkmış- on ikinci öğrenci affını çıkarıyoruz Türkiye Büyük Millet Meclisinden. Bu, yaklaşık iki yılda bir -üç yılda bir değil- af çıktığı anlamına gelir. Bundan önce çıkmış olan 11 affın 7’si  -sonuncusu da 2000’de olmak üzere- 1980’den yasanın çıktığı tarihe kadar bütün öğrencilikle ilişkisi kesilmiş olan gençleri kapsamıştır. Yani bundan önceki 11’in 7’si zaten böyle bir işlev görmüştür. Bunu tekrar 1980’e taşımanın çok anlamlı olmadığını düşündük. Hesap kitap yapıldı.

Ama Komisyonda arkadaşlarla, yine müşterek bir önergeyle Hükûmet tasarısında 2000 olmasına rağmen 1995’e çekilmesi teklif edildi. Burada da mantıklı bir taraf vardı. Çünkü son olarak özellikle GATA’daki öğrencilerle ilgili olarak, harp okullarındaki öğrencilerle ilgili olarak son af 1995 yılında çıkmış. 95 yılından sonrası dâhil olduğu zaman gerek harp okullarını gerek GATA’yı gerekse diğer bütün sivil üniversitelerden mezun olacak öğrencilerimizi kapsayacak şekilde bir af çıkarmış olacağız. Ama 1980’den bu yana eğer bir öğrencinin üniversiteyle ilişiği kesilmişse -bu ön lisans, lisans ve lisansüstü olabilir- eğer bu hakkını hiç kullanmamışsa onları da kapsamın içerisine alarak böylelikle meseleyi büyük çapta hallettiğimizi düşünüyorum.

Şu anda Genel Kurulda yaptığımız müzakereler sonucunda, Komisyonda olmayan Polis Akademisini de buna dâhil etmiş bulunuyoruz. Yine Komisyonda sadece Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü dâhilken, Gevher Nesibe sadece bir kuruluşa meseleyi hasrettiği için, burada bütün sağlık eğitim enstitüleri kapsama alınmıştır. Böylelikle, eksiklik görülen bazı konular da Genel Kurulun inisiyatifiyle düzeltilmiştir. Bunun hayırlı olmasını diliyorum, bir kez daha ifade ediyorum.

Tabii, değerli arkadaşlar, şunun da altını çizmem gerekiyor: Başından söyledim, tüm katkısı olan herkese teşekkür ediyorum; konsensüsle, mutabakatla çıkmış olan bir kanundur.

Ancak, tabii, zaten biz böyle bir problemi gördüğümüz için, toplumun önünde böyle bir mesele olduğu için bu gündeme getirilmiştir. Eğer Millî Eğitim Bakanlığı böyle bir hazırlık yapıp bunu Hükûmetin gündemine götürmezse, Hükûmet bu meseleyi sahiplenmezse, bu Bakanlar Kurulundan çıkan bir tasarı olmazsa, bunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme ve kanunlaşma şansının ne olduğunu hepiniz çok daha iyi biliyorsunuz, böyle bir şansının olmadığını biliyorsunuz. Dolayısıyla, burada gerek Hükûmet, Hükûmetin içinden çıktığı iktidar partisinin gerekse muhalefet partilerinin bu manada katkıları olmuştur, teşekkür ediyorum.

Şimdi, bütün başarısız olan öğrencileri “kader kurbanları” veya “sistem kurbanları” olarak nitelendirmek de arkadaşlar, kesinlikle popülist bir yaklaşımdır.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Bütün değil, çoğunluğu…

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bir eğitimci olarak söylüyorum, üniversiteden gelen bir arkadaşınız olarak söylüyorum: Başarısızlığın tek sebebi değerli arkadaşlar ekonomik değildir. Hali vakti yerinde olan, yediği önünde yemediği arkasında olan birçok insanın da başarısız olabileceğini, olduğunu biliyoruz. Disiplinsizlik sebebiyle üniversitelerle ilişiği kesilen insanların olduğunu biliyoruz. İsteksizlik sebebiyle atılanları biliyoruz veya yanlış tercih yaptığı için gittiği fakülteye, bölüme ısınmadığı için başarısız olan gençler olduğunu biliyoruz. Şüphesiz ki sebeplerden birisi de ekonomiktir, bunu yabana atmamız mümkün değildir.

Dolayısıyla, ben bir daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne bir af yasa tasarısı gelmesin, ben de bunu temenni ederim. Daha önce çıkan aflarda da hep bunu söyledik. “Son olarak 2005’te çıkardık.” diyorsunuz.

Ben özellikle Anayasa değişikliğinden söz ederken Sayın Tütüncü buna itiraz etmişti.

Değerli arkadaşlar, YÖK Yasası’nı değiştirmemiz gerekiyor. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu Türkiye’ye uyan bir elbise değildir; yüz otuz üniversitenin ihtiyacını karşılayabilecek bir kanun değildir. Bunu değiştirmemiz gerekiyor. Bunu değiştirebilmemiz için de, köklü bir reform yapabilmemiz için de Anayasa’nın 130 ve 131’inci maddelerinin değiştirilmesi gerekiyor.

Eğer muhalefet partisi, ana muhalefet partisi, diğer muhalefet partileri “Biz buna varız.” Diyorsa… İşte… Meclis Başkanımız dedi ki “Anayasa’yı değiştirelim. Buyurun bir uzlaşma komisyonu oluşturalım. Üstelik her siyasi partinin temsil gücü nispetinde değil, grubu olan her partiden, 20 üyesi olan partiden de 2 kişi, 340 milletvekili olan partiden de 2 üye alalım.” ama ana muhalefet partisi buna da muhalefet etti. O takdir tabii ki sizlere aittir ama Anayasa değişikliği yapılmadan yapılacak olan, hazırlanacak olan bir YÖK yasa tasarısının pansuman tedbir olacağını, bir restorasyon olacağını ama asla bir reform olmayacağını bir kez daha huzurunuzda ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlar, bakın burada hepimiz şunu söyledik: “Öğrenci affıyla ilgili olarak bütün gruplar anlaşmış, uzlaşmış bulunuyoruz. Burada kimse, efendim, günlük siyaset yapmaya kalkışmasın.” dedik ve şu saate kadar da böyle geldik ama bazı arkadaşlarımın ifadeleri inciticidir. Bir milletvekilimiz diyor ki “Sayın Başbakan diyor ki ‘Ben yüzde 47 oy aldım, kimsenin aklına ihtiyacım yok. Başkasının aklı gerekmez.’ Bizi dinlemiyor.”

Churchill’in bir lafı var değerli arkadaşlarım, der ki “Akıllı insanlar kendi akıllarını iyi kullanırlar. Daha akıllı insanlar başkalarının aklından da yararlanırlar.” Makul, meşru ve mantıklı olması kaydıyla, biz muhalefetin getireceği önerilere her zaman açığız. Nitekim bakın gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda sizin öneriniz olan, sizin tarafınızdan getirilen bizim de kabul ettiğimiz, bizden gelen sizin kabul ettiğiniz birçok şey oldu. Demek ki bu olabiliyor. Böyle bir tavır kesinlikle söz konusu değil.

Diğer taraftan, yine bir değerli milletvekillimiz “Sayın Başbakan Diyarbakır’a gider başka söylerse, Bakanlar Kuruluna başka, Millî Güvenlik Kuruluna başka söylerse…” gibi bir ifade kullandı.

Değerli arkadaşlar, bu ifadeyi de kesinlikle reddediyorum. Sayın Başbakanla 2005’te ben Diyarbakır’daydım. Sayın Başbakan, o gün neyi dediyse bugün yine aynı şeyi söylemektedir; Millî Güvenlik Kurulunda da aynı şeyi söylemektedir, Bakanlar Kurulunda da, kamuoyunun önünde de aynı şeyi söylemektedir.

Şunun altını özellikle çizmek istiyorum: Sayın Başbakanın konuştuğu dili, Sayın Başbakanın mesajlarını doğu ve güneydoğudaki halkımız çok iyi anlıyor ve algılıyor ki bakın doğu ve güneydoğu vilayetlerinin oy ortalaması AK PARTİ’nin Türkiye’de aldığı oy ortalamasının 6-7 puan üzerindedir, yüzde 53,5; yüzde 54’tür. Doğu ve güneydoğu insanı Sayın Başbakanın ne dediğini çok iyi biliyor ve çok iyi algılıyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onun için sokaklarda taş atmaya başladılar!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Başbakan Diyarbakır’a da gitti, daha iki gün önce beraberdik. Bakın, cumartesi günü Sayın Başbakan Tunceli’de olacak, Elâzığ’daydı, 1 Kasımda Van’da olacak, 2 Kasımda da Hakkâri’de olacak.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan buralardadır da siz nerelerdesiniz onu söyleyin lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan, sakin sakin bitiriyoruz germeyin, germeyin…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bazı milletvekili arkadaşlarım da söylediler.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sebebiyet vermeyin…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, ben söylenenlere cevap veriyorum Sayın Okay.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Uzlaşalım diyorsunuz, geliyorsunuz burada… Yakışmaz!

BAŞKAN – Sayın Bakanım konuşmanızı tamamlayınız, zamanınız doldu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ama Mehmet Bey, bakın, bakın yüzde…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Neyi arıyorsunuz, neyi arıyorsunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şunu arıyoruz...

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başbakan kendini Diyarbakır’da koruyabildi mi? Taş atılmasını önleyebildi mi? Yakışmaz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Başbakan kendisini de koruyabildi. Herkes…

BAŞKAN – Sayın Şandır…

Sayın Bakanım…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Başbakanın bulunduğu yerde kimse taş atmamıştır. Sayın Başbakan üniversitenin açılışına gitmiştir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne fark eder, devletin polisine taş atıyor, askerine taş atıyor, ne fark eder?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başbakanınızın sizin övmenize ihtiyacı yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lüzumsuz şeyler bunlar, ne gerek var; anlaştık, uzlaştık, af çıkartıyoruz. Neyi övüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakanım konuşmanızı tamamlayınız.

Arkadaşlar lütfen…

Sayın Korkmaz… Sayın Şandır…

Sayın Bakanım lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, Değerli Milletvekilim, Sayın Grup Başkan Vekili sizin milletvekiliniz gelip de burada benim Başbakanıma hak etmediği bir eleştiriyi yönelttiği zaman…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başbakanınız “Sizi muhatap almıyorum.” diyen değil mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ben bir hükûmet mensubu olarak Başbakanımın burada olmadığı ortamda gerekli cevabı veririm.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, konumuz bu mu?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.

Arkadaşlar lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başbakan “Sizi muhatap almıyorum.” diyen değil midir?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Peki, Sayın Milletvekili “Yüzde 47 oy aldınız.” dediği zaman konumuz o muydu Sayın Şandır?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, yani şu: Sayın Başbakan değil mi “Muhatap almıyorum.” diyen?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Öyle şey olur mu?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu mu konuşalım şimdi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır efendim, hayır.

BAŞKAN – Sayın Bakanım konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bitiriyorum.

Değerli arkadaşlar, birçok milletvekili arkadaşımız da…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir şey yok ya! Uzlaşmaya değmez bir grupsunuz ya! Neyi uzlaşacağız sizinle?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Lütfen…

BAŞKAN – Lütfen… Sayın Şandır, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle şey mi olur ya!

MİLLΠ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – E, o sizin tercihinizdir Sayın Şandır, uzlaşmazsanız uzlaşmayın.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın milletvekillerinin konuşmalarına Sayın Bakan da cevap verecek.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yani bu kadarına bile tahammülünüz yok Sayın Bakan!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu kadar eleştiriye bile tahammülünüz yok!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kafa mı buluyorsunuz milletle?

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Çalışmamızı tamamlayalım, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hem uzlaştık diye teşekkür ediyorsunuz hem geri dönüp hakaret ediyorsunuz. Yok böyle bir şey!

MİLLΠ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır. Eleştirme hakkı sizin tekelinizde değil ki ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, eleştiri meselesi değil.

MİLLΠ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Muhalefet eleştirilmez diye bir şey yok ki arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz Hükûmeti eleştirirseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Alkışlayın arkadaşlar, Meclisi istediğiniz gibi kendiniz yönetin. Böyle bir şey yok! Ayıp denen bir şey var!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu kadar katkı arasında bula bula bunu mu buldunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim, lütfen.

Buyurun.

MİLLΠ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Peki.

Değerli arkadaşlar, birçok milletvekili arkadaşım da söyledi, burada öğrenci arkadaşlarımıza da düşen bir görev var. Türkiye Büyük Millet Meclisi…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ya, vazgeçin bu işlerden.

MİLLΠ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesiyle, Hükûmetiyle, muhalefetiyle öğrencilere bir hak vermiştir, bir fırsat tanımıştır. Bu fırsatı iyi kullanmaları gerekmektedir. Bakın, daha önce 160 bin küsur öğrenci müracaat ettiği hâlde başarı yüzde 48’de kalmıştır ve hiç müracaat etmeyenler de olmuştur. Dolayısıyla, bütün müracaat edecek olan, bu haktan yararlanacak olan öğrencilerimizin meseleyi sıkı tutmaları ve kendilerine verilmiş olan bu fırsatın kıymetini bilmesi gerekiyor. Biz onlara da özellikle bunu söylüyoruz.

Sayın Serter de ifade etti. Bu, tabii ki üniversite yönetimlerine, öğretim üyelerimize, şüphesiz ki öğrenci işleri daire başkanlıklarına, oralarda çalışan memurlara büyük bir görev yüklemektedir. Onların elbette iş kapasitesi artacaktır, ekstra mesai harcamaları gerekmektedir. Ama bizim şiarımız şudur: Atatürk’ün dediği gibi “Eğitimde feda edilecek tek fert bile yoktur.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLΠ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu çocuklarımızın istikballeri için, Türkiye'nin istikbali için, onların bu memlekette daha iyi tahsil yapmış, daha iyi ekonomik konuma sahip insanlar olabilmeleri için öğretim üyelerimizin ve üniversitelerimizin de bu fedakârlığı yapacağından eminiz. Şüphesiz ki sıkıntılar olabilir, fiziki altyapı sıkıntısı olabilir, teknolojik altyapıda, laboratuvarda sıkıntılar olabilir. Ama kesinlikle üniversitelerimizin bu problemlerin de üstesinden geleceğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir şeyi daha söyleyerek bitirmek istiyorum. Kredi Yurtlar Kurumunun 2003 yılındaki bütçesi, değerli arkadaşlarım, 491 trilyon Türk lirasıdır. 2008 bütçesi ise 2 katrilyon 30 trilyon Türk lirasıdır. Şimdi, burada meydana gelen artışı sizin takdirlerinize arz ediyorum. Bu gençlik için harcanmış olan bir paradır ve biz yükseköğretim gençliği için hiçbir fedakârlıktan kesinlikle kaçınmıyoruz, bundan sonra da kaçınmayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam arkadaş yahu!

Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Sayın Bakan, ben sözünüzü kesmek istemiyorum fakat 5’inci defadır uzatıyorum.

Lütfen, istirham ediyorum tamamlayın konuşmanızı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bundan önceki YÖK yönetiminin açıkladığı rakamı söylüyorum: 2002 yılında bir üniversite öğrencisine harcanan para 1.463 dolardır arkadaşlar. 2007 yılı sonu itibarıyla söylüyorum, 4 bin küsur doların üzerine çıkmıştır. Bakın, Türk lirası bazında değil dolar bazında söylüyorum.

Her şey sütliman değil, her şey gül gülistan değil, birçok problemimiz var, üniversitelerimizin ve diğer kurumlarımızın birçok problemi var ama üniversitelerimizin, gençliğimizin ve kamu çalışanlarımızın ihtiyaçlarıyla memleketin imkânlarını örtüştürmek zorundayız ve bu konuda da Hükûmetimiz elinden geleni yapıyor.

Ben, tekrar, katkısı için bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Bu kanun tasarısının hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kabul etmiyoruz teşekkürünü!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Size ancak böyle bir teşekkür yakışırdı!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz.

Buyurun Sayın İnceöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımızın da biraz önce arz ettiği üzere, 1983’ten itibaren neredeyse 11 defa af çıkarılmış ve bu 12’nci aftır. İki yılda bir bu yüce Meclis af çıkarmıştır. 

Ben, buradan değerli öğrencilerimize, aftan yararlanacak öğrencilerimize sesleniyorum: Bir daha yüce Meclisin önüne af gündemi gelmemek üzere kendilerine başarılar diliyorum ve bu tasarının hazırlanmasında, başta Sayın Bakanımız olmak üzere, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.

Tasarının, yüce milletimize, aftan yararlanacak öğrencilere hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor ve burada, bize tasarının mutabakatla geçmesinde katkı veren tüm siyasi partilere teşekkür ediyor, yüce heyetinizi bu vesileyle tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ne yazık ki Sayın Bakanımız konuşmasında yine benim soruma -sözümü, benim ismimi zikrettiği için söylemek durumundayım- yanıt vermedi ama olsun, daha geniş bir boyutta yanıt alacağımı sanıyorum.

Teşekkür ediyorum kendisine.

Efendim şöyle: “Geçmiş dönemlerde 11 kez yapıldı bu öğrenci affı, 12’nciyi yapıyoruz.” dedik. Geçmiş dönemde şunu gözlemledik: Bu afların toplum üzerine, eğitim-öğretim sistemi üzerine nasıl olumlu ya da olumsuz etkileri olduğu hiç düşünülmeden yapıldı. Acaba, bu yasa tasarısında böyle bir bilimsel, ileriye dönük çalışma yapıldı mı? Yani, öğrenci affıyla ilgili düzenlemeler bilimsel bir değerlendirme sürecine ileriye dönük oturtuldu mu? Eğer böyle bir şey varsa Sayın Bakanın bizi bilgilendirmesini rica ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim parlamenterlik hayatımda Meclis kürsüsünde söyleyip de ispatlanamamış bir tane iddiam olmaz. Benim kürsüde söylemek istediğim, iki gün önce yaşanan tablodan duyduğum üzüntüden bahisle, Başbakanın 2005’te, gidip orada “demokratik çözüm”, “Büyük devletler de hata yapar, özür dilenebilir.”,  “diyalog”, “yeni açılım” ifadelerini kullandığıdır.

Sayın Bakana aracılığınızla tekrar soruyorum: Başbakan 2005’te böyle ifadeler kullandı mı kullanmadı mı? Bunu kullandıysa -ki kullandı- tam bir gün  sonra, 2005’te o sözü söyledikten tam bir gün sonra Ankara’da Millî Güvenlik Kurulu toplantısından şöyle bir karar çıktı mı çıkmadı mı: “Bugüne kadar nasıl yapıldıysa da bundan sonra da böyle devam edecektir.” denildi mi denilmedi mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, gündem af ve öğrenciler olunca bir konuyu daha dile getirmek istedim.

Öğrenim süreleri boyunca herhangi bir nedenle disiplin cezası almış olan öğrencilerin bu cezalarının yok edilmesine ya da kaldırılmasına yönelik bir sicil affı düşünüyor musunuz? Bu konudaki düşünceniz nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bugün bir önergeyle TSK ve polis akademileriyle  ilgili bir genişletme sağlandı lisans öğrencileri için ancak askerî okullarda okuyup başarılı insanlar son sınıfa geliyor “Ailenin, ikinci, üçüncü derecesinde, fişli birisi var.” diye son dakikada okuldan kaydı siliniyor. Yani cezaların kişiselliği prensibine aykırı olarak okuldan kaydı siliniyor. Diyelim, 12 Eylül öncesi bir dernek üyesi, sağ sol önemli değil, ama bir kaydı çıkıyor ve tam da mezun olacağı zaman hem ilişiği kesiliyor hem ödenen borç geri alınıyor hem toplumda öyle bir zor durumda bırakılıyor ki o insanlar -ki, kendilerinden kaynaklanmayan bir nedenle- lekeli bir durumda bırakılıyor, sanki suç işlemiş gibi.

Şimdi, bu yönetmelik hâlâ yürürlükte. Bunun değiştirilmesi için bir çaba var mı?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Tütüncü “Çıkan afların toplumda olumlu veya olumsuz etkileriyle ilgili yapılmış bir bilimsel çalışma var mıdır?” şeklinde bir soru sordu.

Millî Eğitim Bakanlığı bu tür çalışmaları yaparken sadece kendi bünyesindeki uzmanlardan değil, üniversitelerdeki akademisyenlerden de yararlanmaktadır. Bütün bu analizler yapılarak bu tasarılar hazırlanmaktadır. Şüphesiz ki okuldan kaydı silinen, üniversiteyle ilişiği kesilen, şu veya bu sebepten dolayı kesilen öğrencilerin hayatında travmatik etkiler olmaktadır. Her hâlükârda, şüphesiz ki yapılan her işin bir olumlu, bir olumsuz tarafı vardır ama olumlu taraflar olumsuz tarafları eğer bastırıyorsa, daha galipse bunu insanlar ve kişiler lehine gerçekleştirmek durumundayız hukuk devletinde.

Sayın Altay’ın 2005’te Sayın Başbakanın konuşması ile ilgili söyledikleriyle ilgili ikinci bir polemiğe girmeyeceğim. Sayın Başbakanın 2005’te Diyarbakır’da söyledikleri bellidir, bütün metin olarak bellidir. Sayın Başbakanın Başbakanlığı süresince veya Parti Genel Başkanlığı süresince bütün yaptıkları konuşmalar kamuoyunun gündemindedir. Eğer bu anlamda bildiğiniz bir çelişki varsa bunu her platformda ifade etme hakkına sahipsiniz.

Disiplin suçlarının affedilmesiyle ilgili, yani üniversite öğrencisi üniversiteden atılmamış ama disiplin suçlarının affıyla ilgili şu anda zaten bu kapsamda böyle bir şey yok, şu anda gündemde böyle bir mesele yok. Bu, sonra, üzerinde eğer haklı bir zemine dayanıyorsa konuşulabilecek bir meseledir.

Askerî okullardan kaydı silinen öğrencilerle ilgili malumunuz harp okulları dâhil olmak üzere, GATA dâhil olmak üzere bu okullarla her ne sebeple olursa olsun ilişiği kesilenler de bu kapsama alınmıştır. Dolayısıyla ben meselenin bu anlamda çözüldüğü kanaatindeyim ama “Niçin atılmıştır?” meselesi şüphesiz ki sorgulanabilecek bir meseledir. Meslek hayatında da askerler ihraç edilmektedir, YAŞ kararlarıyla ihraç edilmektedir. Bunlar da bu toplumun gündeminde olan bir tartışmadır. Mutlaka yargı denetimine tabi olması talep edilmektedir. Ben de şahsen bu talebe katılıyorum.

Arz ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Bu Kanun kapsamından faydalanacak olan öğrencilerimize, onların ailelerine ve üniversite camiamıza barış, huzur ve hayırlar getirmesini diliyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.05

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Kanun tasarı ve tekliflerini görüşmeye devam edeceğiz.

3’üncü sırada yer alan Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/605) (S. Sayısı: 275) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 275 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, AK PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Altan Karapaşaoğlu, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan; şahısları adına Kocaeli Milletvekili Cumali Durmuş ve Konya Milletvekili Hasan Anğı’nın söz talepleri vardır.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi’ye aittir.

Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlarken sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tasarı, 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik yapılmasını düzenlemektedir. Yine serbest bölgelere yönelik olarak tasarı Gümrük Kanunu’na da bir madde ilavesini öngörmektedir.

Hem tasarıyla Serbest Bölgeler Kanunu’nda yapılmak istenen değişikler hem de bu değişikliklere ilişkin görüşlerimizin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla Serbest Bölgeler Kanunu üzerinde çok kısaca durmak istiyorum.

3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu 1985 yılında kabul edilmiştir. Yani yaklaşık yirmi üç yıldır yürürlükte olan bir kanunda yapılacak olan değişikliği görüşüyoruz. Ancak Türkiye'nin serbest bölgeler konusundaki ilk düzenlemesi 1985 yılında kabul edilmiş olan 3218 sayılı Kanun değildir, tarihi çok eskidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1927 yılında yürürlüğe girmiş olan Serbest Mıntıka Kanunu Türkiye Cumhuriyeti’nin serbest bölge konusundaki ilk düzenlemesidir. O yıllarda ekonomide tasarrufun hiç olmayışı o dönemin yöneticilerini kaynak aramaya itmiş ve serbest bölgenin bir çözüm olacağı düşüncesiyle 1927 yılında böyle bir kanun kabul edilmiştir. Aynı yıl Türkiye Cumhuriyeti’nin sanayinin teşviki amacıyla Teşvik-i Sanayi Kanunu’nu da kabul ettiğini hatırlayalım. O Kanun bugünkü teşvik düzenlemeleriyle boy ölçüşebilecek ölçüde ciddi, kapsamlı düzenlemelere sahiptir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin 1927 yılındaki Serbest Bölge Kanununu kabulünden sonraki ikinci düzenlemesi, 1946 yılında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra halı ve kilim ihracındaki potansiyelimizi değerlendirmek amacıyla İstanbul Eminönü’nde kurulmak istenen bir serbest bölgeyle ilgilidir.

Yine üçüncü düzenleme, 1953 yılında kabul edilmiş olan Serbest Bölgeler Kanunu’dur. 1953 yılındaki düzenleme 1985 yılına kadar yürürlükte kalmış ve 1985 yılında şimdi değişiklik yapılmasını görüştüğümüz 3218 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir.

1985 yılına kadar üç yasa kabul edilmiş olmakla birlikte, 1985 öncesinde ciddi bir serbest bölge uygulamasından söz etmek mümkün değildir. Bu konudaki ilk ciddi uygulamalar 1985 yılından sonra Türkiye'nin gündemine gelmiştir. Yani Türkiye’deki ciddi serbest bölge uygulamasının başlangıcını 1985 yılı olarak almak yanlış olmaz. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’de yirmi tane serbest bölge faaliyettedir.

Serbest bölgelerin 1985 yılında 3218 sayılı Yasa’yla kurulması planlanırken şu anlayış hâkimdi, şu gerekçelerle serbest bölgeler kurulmuştu:

Birinci amaç, ihracat için yatırım ve üretimi artırmaktır. Yine ekonomide kaynakların kıt olması nedeniyle buraya özellikle yabancı sermayenin gelmesi amaçlanmış ve burada yapılacak yatırım ve üretim faaliyetiyle Türkiye ihracat yapacak ve böylece ekonomimizin potansiyeli artacaktı. Birinci amaç yatırım ve üretimi artırmak ama ihracat için.

Yine Kanun’un 1’inci maddesinde sayılan ikinci amaç, yabancı sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmaktır. Bu da bu Kanun’un ikinci amacıdır.

Ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli bir şekilde temin etmek serbest bölgelerin Türkiye’de faaliyete geçirilmesinin üçüncü amacıdır. Serbest bölgeler aynı zamanda bir depolama işlevi gören yerlerdir. Bir yanda gümrük vergisine tabi birçok ürünü, birçok girdiyi ithal etmek işletmelerin üzerinde yük oluşturabilir. O nedenle, serbest bölgeye vergisiz olarak ithal edip orada depolayıp içeride ekonominin ihtiyacına göre bu girdiyi içeriye ithal etmek daha mantıklıdır. Dolayısıyla bir depo vazifesi gören bir yerdir serbest bölgeler aynı zamanda.

Dördüncü amaç da dış ticaret ve finansman imkânlarından daha çok yararlanmaktır.

Bu dört amaçla serbest bölgeler oluşturulmuştur ve bunun için 3218 sayılı Kanun çok ciddi teşvikler vermiştir. Bu teşvikler vergi teşvikleridir değerli arkadaşlar. Serbest bölgeler, zaten mahiyeti itibarıyla bir ülkenin siyasi sınırları içinde olmakla birlikte, vergi, gümrük ve kambiyo muameleleri yönünden gümrük bölgesi dışında sayılan yerlerdir. Bu mevzuat, vergi, gümrük ve kambiyo mevzuatı kısmen veya tamamen serbest bölgelerde uygulanmaz.

Getirilen vergi teşvikleri neydi: Bu bölgelerde yapılan faaliyetlerden elde edilen kazanç gelir ve kurumlar vergisine tabi değildir. Yine, bu kazancın Türkiye’nin diğer bölgelerine getirilmesi hâlinde kişisel gelir vergisine tabi olması söz konusu değildir. Bu bölgelerde istihdam edilen personele yapılan ücret ödemeleri gelir vergisine tabi değildir. Bu bölgelerde düzenlenen kâğıtlar damga vergisine tabi değildir ve bu bölgelere yapılan teslimler katma değer vergisine tabi değildir.

Bunlar son derece ciddi teşviklerdir. Gerçekten önemli bir teşvik vermiştir 1985 yılında yürürlüğe giren kanun.

Yalnız, serbest bölgelerin bu teşviklere rağmen amacına ulaştığını söylemek mümkün müdür, bu yönden bir değerlendirme yapabilir miyiz diye baktığımızda rakamlar serbest bölgelerin amacına ulaştığını göstermiyor. 2007 yılı sonu itibarıyla rakamları vereceğim size: 2007 yılı sonu itibarıyla bu bölgelerin toplam ticaret hacmi 24,5 milyar dolardır. Bu bölgelerden yurt dışına yapılan ihracatın toplamı ise 5,3 milyar dolardır. Kalan kısım yurt dışından bölgelere, bölgelerden yurt içine veya yurt içinden bölgelere yapılan ticaretin toplamını oluşturmaktadır. Yani 24,5 milyar dolarlık toplam ticaret hacminin sadece yüzde 22’si, Türkiye’nin ihracat rakamını oluşturmaktadır. 2007 yılı ihracatının 107 milyar dolar olduğunu düşünürsek, toplam ihracatımızın yüzde 4,9’u, 5’e yakın kısmı serbest bölgelerden yapılan ihracattan oluşmaktadır. Tablo bu.

Bu rakam -2007 yılında serbest bölgelerdeki toplam ticaretin yüzde 22’si ihracattan oluşmaktadır dedim-  2002 yılında neydi diye bakarsak, 2002 yılındaki rakam da yüzde 20’dir. Yani 2002’den 2007’ye kadar yüzde 20-22 aralığında seyreden bir ihracat oranı söz konusudur.

Bu bölgelere ne kadar yabancı yatırımcı çekmişiz, sayısal açıdan bakarsak: 31 Aralık 2008 itibarıyla burada toplam 3.680 yatırımcı vardır, bunun sadece 639’u, yani yüzde 17,4’ü yabancı yatırımcıdır. Daha çok bizim yerli müteşebbislerimiz buraya ilgi göstermiştir. Zaten toplam rakama baktığımızda, toplam ticaret hacmine baktığımızda da bu rakamlar bunu doğrulamaktadır.

Serbest bölgelerde istihdam edilen personel sayısına baktığımızda 2002 yılında 34 bin olan sayının, 2004 yılında 38 bine çıktığını görüyoruz ki 2004 teşviklerin sınırlandığı yıldır. 2007 yılı istihdam rakamı 50 bindir, bu yıl sonu itibarıyla belki 55-56 bini bulacak bir istihdam rakamı söz konusudur. 2004 yılında teşviklerin kısıtlanmış olmasına rağmen 2004’ten itibaren istihdam rakamlarının arttığını söylemeliyim, ancak şu konuda yanlış bir anlaşılma olmasın: İstihdama ilişkin vergi teşviki, 31 Aralık 2008’e kadar devam etmektedir. Yani bu tasarı eğer yasalaşmaz ise istihdama ilişkin gelir vergisi teşviki bu yıl sonunda sona ermektedir.

20 serbest bölge faaliyettedir demiştim. 20 serbest bölgeyi, 24,5 milyar dolarlık toplam ticaret hacmi içindeki payı açısından değerlendirdiğimizde, bazı bölgelerin payının son derece yüksek olduğunu görüyoruz, bazılarının son derece düşük olduğunu görüyoruz. Örneğin sadece Ege Serbest Bölgesinin toplam içindeki payı yüzde 26,6’dır. Bursa ve Mersin’i de ilave ettiğimizde, 3 serbest bölgenin toplam ticaret hacmi içindeki payı yüzde 54,4’tür. Kocaeli ve İstanbul Deri Serbest Bölgesini ilave ettiğimizde, toplamın yüzde 70’i 5 serbest bölgeden gelmektedir diyebiliriz. Yani kâğıt üzerinde 20 tane serbest bölge var ama bunların çok önemli bir kısmının ekonomiye, ihracatımıza çok ciddi bir katkısı yok, hatta belki bir kısmının hiç yok diyebiliriz veya çok az, olmayacak düzeylerde olduğunu söyleyebiliriz.

Toplam ticaret hacminin sadece yüzde 22’sinin ihracat olması nedeniyle bu bölgedeki vergi teşvikleri tartışma konusu olmuştur. Yani aynı faaliyeti Türkiye’de yürüten bir mükellef her türlü vergiyi öderken, serbest bölgede faaliyet gösterip üretim yapan veya ticaret yapan ama bunun ürünlerini de Türkiye’ye satan, yani ihraç etmeyen bir mükellefin orada vergi ödememesi vergi adaleti açısından kabul edilebilir değildir. Amaç ihracatı artırmaktı, yatırım ve istihdamı artırmaktı, bu teşvikler bu işe yaramıyorsa bunları gözden geçirmek gerekir.

Maliye Bakanlığı bunun çalışmasını 2000’li yıllarda yapmıştır. Buna ilişkin yasal düzenleme 2004 yılında bu Parlamento tarafından, bir önceki dönem, 22’nci Dönem Parlamentosu tarafından kabul edilmiştir ve vergi teşvikleri kısıtlanmıştır. Kısıtlama derken, aslında daimî olarak bu vergi teşviklerinin yürürlükten kaldırılması öngörülmüş ancak geçici olarak, belli tarihlere kadar bazı vergi teşviklerinin devam etmesi öngörülmüştür. Bunlardan en önemlisi -diğerleri üzerinde çok fazla durmayacağım- istihdama ilişkin vergi teşvikidir. İstihdama ilişkin vergi teşviki 31 Aralık 2008 tarihinde sona ermektedir. Bu tasarının ana amacı, istihdama ilişkin olarak, sona eren vergi teşvikinin süresinin belli şartlarla uzatılmasını sağlamaktır. Bu düşünceyi prensip olarak olumlu bulduğumuzu ifade etmeliyim. Üretimi teşvik eden ve buna yönelik olarak bu teşviklerin süresini uzatmayı amaçlayan düzenlemeyi prensip olarak olumlu buluyoruz ancak maddenin içeriğine baktığımızda bunun yeterli olmadığını görüyoruz. Madde şöyle bir düzenleme yapıyor: Bir kere -nihai tarih- Avrupa Birliğine tam üyeliğimizin gerçekleşeceği yıla ilişkin beyannamenin verileceği tarihe kadar vergi teşviki sürecektir, o tarihte her şartta sona erecektir, sınırımız o. Tabii ki şirketin faaliyet süresi neyse onunla sınırlı olan birtakım teşvikler de var. Bu tarihe kadar -onu geçmemek üzere- serbest bölgede üretim faaliyetinde bulunan mükelleflerin bu üretim sonucu ortaya çıkan ürünlerin FOB değerinin en az yüzde 85’ini oluşturan kısmını yurt dışına ihraç etmeleri hâlinde istihdama ilişkin vergi teşviki devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, yüzde 85 oranı tasarının hazırlandığı dönemde belki o kadar önemli değildi -o zaman da önemliydi aslında, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında bu yüzde 85’lik oranın ağır olduğunu ifade etmiştim- şimdi küresel bir kriz yaşıyoruz, bu kriz Türkiye’yi de etkiliyor. Dünya ticaret hacmi daralacak, bizim ihracatımız bundan etkilenecek. Yüzde 85’lik bir oranı ihracatçı, üretici üzerinde bir baskı unsuru olarak tutmayalım, bir Demoklesin kılıcı olarak durmasın. Bu oranı indirmeyi öneriyoruz, bu oran yüzde 50’ye inebilir değerli arkadaşlar, buna ilişkin önergemiz gelecektir. Küresel krizde yüzde 85’lik oran olağanüstü yüksek bir orandır.

İkincisi, hizmet ihracı bu kapsamda yoktur değerli arkadaşlar, sadece mal ihracı vardır. Burada, üretilen ve ihraç edilen mallara ilişkin bir istisna vardır. Bu bölgede Türkiye'nin diğer bölgelerinde üretilen mallara talep yaratan ihracat organizasyonları vardır, hizmet organizasyonları vardır. Bunlar sonuçta Türkiye’nin ihracatını artırmaya yöneliktir. Bu ihracatı da mutlaka kapsama almalıyız diye düşünüyorum. Hizmet ihracında oranı yüzde 85 olarak muhafaza edebiliriz, mal ihracında önerdiğimiz  yüzde 50’lik oran şart değil. Bunu maddenin amacına ulaşabilmesi açısından gerekli gördüğümü ifade etmeliyim. Aksi takdirde, yüzde 85’lik oran ve hizmet ihracının kapsam dışında olması bu küresel kriz ortamında bizim ihracatımızı vuracaktır. “5,3 milyar dolarlık bir ihracatımız var.” dedik. Ben bu rakamı küçümseme amacıyla söylemedim. Toplam ihracatımızın yüzde 4,9’u ama sonuçta 5,3 milyar dolardır. Bu ihracatın Türkiye için önemsiz olduğunu hiç kimse herhâlde söylemeyecektir. Bu son derece önemli.

Tasarının bir iki düzenlemesi daha var, onlara ilişkin de sizlere çok kısaca bilgi vermek istiyorum. Bu iki düzenlemeye ilişkin de iyileştirici önergelerimizi Başkanlık Divanına verdik. Bunlardan bir tanesi tasarının 3’üncü maddesiyle ilgili. Tasarının 3’üncü maddesinde, serbest bölgelerde bulunan hazineye ait arsa, arazi ve binaların yatırımcılara kırk dokuz yıla kadar kiralanabileceği veya irtifak hakkı tesis edilebileceği söyleniyor. Gerçekte bu maddeye ihtiyaç olduğu kanaatinde değilim çünkü 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu bu işlerin pazarlık usulüyle ilgilisine, yani rekabete çıkmadan ilgilisine kiraya verilmesini veya irtifak hakkı tesis edilmesini imkân dâhiline sokmuştur. Bakın, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun raporunu okuyun, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin oradaki itirazlarını okuyun. “2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’na tabi değildir.” diyen tasarı maddesiyle de Avrupa Birliğine uyum konusunda problem yaratıyoruz. Her seneki ilerleme raporlarına şimdi bu girecek, gereksiz bir istisna hükmü. Bu bir yönetmelikle düzenlenebilir. 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 51’inci maddesinin (g) bendi bu işlerin pazarlık usulüyle yapılmasına izin verir, buna gerek yok ama “mutlaka yazacağız” diyorsanız bari doğru yazalım. Madde kötü yazılmıştır. Bir kere, kiralamada kırk dokuz yıla izin veriyor ama irtifak hakkında dikkat ederseniz süre yoktur. Asıl yapılması gereken, kırk dokuz yıla kadar irtifak hakkı tesisini burada imkân dâhiline sokmaktır. “Efendim, genel hükümler buna izin veriyor.” denilebilir ama Maliyenin uygulaması yirmi dokuz yıla kadar irtifak hakkıdır. Bilemiyorum, yirmi dokuz yıllık süre ile mi yetinmek istiyor bunu kaleme alan arkadaşlarımız? Doğru yazıma ilişkin bir önergeyi yine Başkanlık Divanına verdik.

Yine bu yazım tarzı, yat üretimiyle meşgul Antalya’daki serbest bölgemizin faaliyetinde sorun yaratacak nitelikte. Antalya’daki serbest bölgede yat da üretiliyor. Bakın, ama madde diyor ki: “Devletin özel mülkiyetindeki arsa, arazi ve binalar kiraya verilebilir.” Kıyılar, yani yat üretiminin gerçekleştiği o kıyı devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerdendir, özel mülkiyette olan yerler değildir. Bu yazım tarzıyla kanun koyucu onları hariç tutmuş olur. Belki bu madde hiç olmasaydı genel hükümlerden hareketle böyle bir yorumu yapıp kıyılara ilişkin bir çözüm bulabilirdik ama mademki kanun koyucu sadece devletin özel mülkiyetindeki yerlerin kiralanmasına izin vermektedir, o hâlde devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler dediğimiz kıyılarda izin vermiyor demektir. Doğru yazım, bu yerlere ilişkin de irtifak hakkı değil, kiralama değil, kullanma izninin de imkân dâhiline sokulmasıdır. Aksi takdirde, bugün, yat üretimi sekteye uğrayacaktır. Türkiye tersanecilikte, yat üretiminde çok büyük potansiyele sahip bir ülkedir, dünya 4’üncüsüdür, dünya 3’üncüsü, 2’ncisi olmaması için hiçbir neden yoktur. Ama şu basit düzenlemede bile biz Antalya’daki yat üretiminin önüne engel koyarsak tasarı amacına ulaşmış olmaz.

Değerli milletvekilleri, tasarıya olumlu bakıyoruz. Ancak, sözünü ettiğim birkaç noktadaki eksikliğin giderilmesi hâlinde tasarı amacına uygun olacaktır. Sözlerimi burada bitiriyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

İkinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.

Sayın Ayhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; görüşülmekte olan 275 sıra sayılı Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubunun görüşlerini arz etmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve grubum adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, serbest bölgelerin evrensel olarak benimsenmiş tek bir tarifi bulunmamaktadır. Serbest bölge tarifleri farklı da olsa serbest bölgelerin uluslararası ticarette hızla gelişen ve değişen bir uygulama olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Günümüzde serbest bölgeler hızla lojistik parklarına, endüstri bölgelerine dönüşmekte ve artan uluslararası rekabette yabancı sermaye yatırımları için tercih edilen merkezler olarak yeniden önem kazanmaya başlamışlardır. Bunun temel nedenlerinden biri, serbest bölgelerin uluslararası yatırımlara açık olması ve ülkelerin yabancı sermayeyi çekebilmek için uygulamalarını şeffaflık çerçevesinde profesyonel yönetimlerle sürdürmeleridir.

Serbest bölgeler, ülke geneline göre sağladığı esnekliklere karşın en sıkı korunan ve kayıt altında tutulan yerlerdir. Buna karşın temel kuruluş amacı yatırımcıyı çekmek olduğundan serbest bölgelerde bürokratik işlemler açısından kolaylaştırılmış bir sistemle çalışılması, serbest bölgelerin başarısı açısından önemli bir unsurdur.

Ülkemizdeki serbest bölgeleri değerlendirmek için öncelikle serbest bölgeler tarihine kısaca bakmak gerekmektedir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında asıl hedeflenen, özel sektörün desteklenmesi, yerli bir sermaye kapasitesi yaratmaktı. Bu yönde bir adım atılmış ve serbest bölgelerle ilgili olarak yürürlüğe giren ilk yasa 1927 yılında çıkarılan 1132 sayılı Serbest Mıntıka Kanunu olmuştur.

Ekonomimizde uluslararası ortamdan da kaynaklanan sorunlar nedeniyle başarıya ulaşamayan bu denemenin ardından 1946 yılında çıkarılan 4893 sayılı Şark Halı ve Kilimleriyle Benzerleri ve Hayvan Postları İçin Kurulacak Serbest Yer Hakkında Kanun, 1953 yılında 6209 sayılı Serbest Bölge Kanunu ile denemeler devam ettirilmiştir.

Ancak serbest bölgelerin kurulmasıyla ilgili en önemli gelişme 24 Ocak 1980 kararlarının uygulanmasıyla başlamıştır. Ekonomide dışa açılma ve liberalleşmenin hedeflendiği bu dönemde uzun süre ara verilen serbest bölge kurma çalışmalarına tekrar başlanmış ve 15 Haziran 1985 tarihinde 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu yürürlüğe girmiştir.

3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu yürürlüğe girdiği dönemin şartlarının da ötesinde liberal düzenlemeler getirmiştir. Kanun’un 6’ncı maddesine göre serbest bölgeler gümrük hattı dışında sayılmış, bölgelerde vergi, resim, harç gümrük ve kambiyo mükelleflerine dair mevzuat hükümlerinin uygulanmayacağı ve Türkiye’deki tam ve dar mükellef gerçek ve tüzel kişilerinin serbest bölgedeki faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazanç ve iratların Türkiye’ye getirildiğinin kambiyo mevzuatına göre tevsiki hâlinde de gelir ve kurumlar vergilerinden muaf olacağı hükme bağlanmıştır. Bu kilit maddeyle hem serbest bölgelerdeki mali teşvikler düzenlenmiş hem de serbest bölgelerin etkin işleyişi için önemli bir unsur olan bürokratik işlemlerde basitleştirme gereği temin edilmiştir.

3218 sayılı Kanun’un sağladığı yasal çerçeve serbest bölgelerin bir dış ticaret politikası olarak benimsenmesini sağlamıştır. 3218 sayılı Kanun devlet ve özel sektör iş birliğinin en verimli örneklerinden birisi olmuştur. Kamunun altyapı yatırımlarını gerçekleştirdiği, arazisi hazineye ait, işletilmelerinin ise özel sektöre bırakıldığı Antalya ve Mersin Serbest Bölgelerinin ardından altyapı yatırımlarının da özel sektör tarafından yapıldığı bir modele geçilmiştir. Bugün ise 20 serbest bölgeden 9’unun arazisi özel sektöre aittir.

Serbest bölgelerimizin tümünün başarılı olduğunu söylemek doğru olmayacaktır ama bu serbest bölge modelinden değil, hem serbest bölge yerlerinin politik baskılarla seçiminden hem de ülkemizde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelerin etkisinden kaynaklanmaktadır. Az önce de değindiğim gibi, yatırımcıları çekmek için şeffaf politikalar, basitleştirilmiş bürokratik işlemler büyük önem taşımaktadır. Bunun yanında serbest bölgenin stratejik bir konuma sahip olması, ulusal dış ticaret politikalarının ve bölgesel kalkınma stratejilerinin serbest bölge konseptini desteklemesi başarı için vazgeçilmezdir.

Maalesef ülkemizde serbest bölgelerin tam olarak desteklendiğini söylemek güçtür. İlk serbest bölgenin kuruluşunda yaşanan heyecan yerini bazı kurumların şüpheci yaklaşımlarına bırakmış, münferit olaylar genele yansıtılmıştır. Serbest Bölgeler Kanunu’nda değişiklik yapılması konusundaki dışarıdan girişimler yatırımcıların güvenini sarsmış ve nihayetinde 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un yürürlüğe girişiyle serbest bölgeler kuruluş amacından uzaklaşmıştır. 5084 sayılı Kanun’la serbest bölge kullanıcılarının vergi mükellefi olması ve Kanun’un yürürlüğe girdiği 6 Şubat 2004 tarihinden sonra üretim konusu dışında ruhsat alan firmaları vergi istisnalarından mahrum bırakması hem başvurularda azalmaya hem de kullanıcıları süresi dolan faaliyetlerin ruhsatlarını yenilememeye itmiştir.

Bunun yanında Kanun’un sağladığı teşviklerle bu illerde ve bu illere yakın merkezlerde bulunan serbest bölgelerin avantajlarını kaybetmesine yol açmıştır. Her yıl ortalama yüzde 15 düzeyinde artış olan faaliyet ruhsat sayısı 2004 yılına kıyasla yüzde 9 azalış kaydetmiştir. Ülkemiz ekonomisindeki canlanmanın da etkisiyle yıllık yüzde 49’a varan ticaret hacmi artışları ise 2005 yılında yüzde 5,6’ya, 2006’da da yüzde 2’ye kadar gerilemiştir. Tüm bu gelişmelere karşın serbest bölgelerimiz, artan uluslararası rekabete karşı ülkemizin sahip olduğu en önemli lojistik merkezler olarak önemlerini sürdürmüşlerdir. 2007 yılında 24,5 milyar dolarlık bir ticaret hacmi yaratan serbest bölgelerimiz, 1988-2007 yılları arasında toplam 174 milyar dolarlık bir ticaret hacmi oluşturmuştur. Uluslararası düzenlemeler ve yükümlülüklerimizin yeni politikaların uygulanmasında sınırlamalar getirdiği bir dönemde serbest bölgelerin, rekabet gücünü, teknolojik ilerlemeyi ve yabancı sermaye girişini artırmak amacıyla etkin olarak kullanılabileceği unutulmadan desteklenmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; serbest bölgeler, gelişmekte olan ülkelerde ihracatın artırılması, yabancı sermayenin özendirilmesi, teknoloji  transferi ve istihdam yaratmak amacıyla kullanılmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler için serbest bölgeler bu sayılan amaçlar doğrultusunda genel ekonominin tamamlayıcı birer unsuru olarak yer almaktadır. Ülkemizde ise 1987 yılında başlayan serbest bölge politikası sonucunda, istihdam, yabancı yatırım ve ihracat konularında ülkemize katkı sağlamaya devam etmektedir. Ancak, 2004 yılına kadar belli bir ivmeyle çalışan bu bölgeler, AKP Hükûmetinin çıkardığı 6 Şubat 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5084 sayılı Yasa’yla en önemli vasıflarını yitirmiş ve maalesef büyük darbe almıştır.

Söz konusu Yasa, serbest bölgelerde faaliyet gösteren üretici ve alım satım ruhsatı sahibi tüm firmaların daha önce Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından kendilerine vadedilen ve ruhsat verilmesiyle tüm yatırım planlarını Türkiye Cumhuriyeti yasalarına inanarak yapıp üretim ve alım satım ruhsat faaliyetlerini planladıkları yönde gerçekleştirdikleri sırada bir sürprizle bu firmaların önüne konulmuştur. Neden konulmuştur? Çünkü Hükûmet, AB’ye verdiği sözleri yerine getirirken gözü kendi topraklarına yatırım yapanları görmemiştir, verdiği sözleri sonuç analizlerini sorgulamadan yerine getirmenin telaşı içine düşmüştür. Tabii ki sonuçlar kendilerinin öngörmedikleri safhalara gelmiştir.

Şimdi aynı Hükûmet, bu tasarıyla 2004 yılında kendi koyduğu hükümlerin tersine bu teşvik unsurlarını geri getirmektedir. Dolayısıyla, şimdi sormak istiyorum: 2004 yılında çıkarılan 5084 sayılı Yasa’yla kaldırdığınız teşvikleri o zaman niye kaldırdınız, şimdi niye getiriyorsunuz?  O zaman AB zorlamasıyla dikte ettirilen ve birçok firmayı zora sokan bu durumun farkına varmanız niye bu kadar zaman almıştır?

Yine bu tasarının dikkat çeken bir başka noktasına da vurgu yapmakta fayda vardır. Bu yasa tasarısında “Bazı işlemler, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi değildir.” hükmü yer almaktadır. Kanunun gerekçesinde ise “2886 sayılı Devlet İhale Kanununun bu tür işlemlerde uygulanmayacağının ayrıca belirtilmesiyle karışıklığın önlenmesi amaçlanmıştır.” denilmektedir. Devlet İhale Kanunu’ndan Hükûmet niye korkmaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri, şimdi burada tasarı ile amaçlanmakta olan serbest bölgelerin ihracata yönelik yatırım ve üretimini teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak, işletmeleri ihracata yönlendirmek ve uluslararası ticareti geliştirmek değil midir? Peki, kanun tasarısının arasına “2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi olmama” hükmü niye sıkıştırılmıştır? Burada aradan kaçırılmak istenen nedir? 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu niçin sizi bu kadar rahatsız etmektedir ki serbest bölgelerde uygulanması bu kanun tasarısı ile men edilmektedir?

Serbest bölgeler hakkında son yıllarda basına yansıyan birçok olay kamuoyu vicdanında soru işaretleri yaratmaktadır. Şunu önemle belirtmek gerekir ki, Türk halkının vergileriyle kurulan bu ekonomik yapılar Türkiye ekonomisinin temel taşlarından olup ihracat, yatırım ve üretim konularında vazifelerini yerine getirmekle yükümlüdür. Ancak bu şekilde katma değer yaratıp istihdama katkı sağlayan halkımızın güvenine mazhar olabilir. Aksi takdirde bazı faaliyetleri odak hâline gelirse şu çok iyi bilinmelidir ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu konunun sonuna kadar takipçisi oluruz.

Serbest Bölgeler Kanunu ile Gümrük Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında belirtilmesi gereken bir diğer husus, serbest bölgeler teşkilatı ile gümrük teşkilatı arasında bu Hükûmetin icraatlarıyla ortaya çıkan bir ayrışmadır. Bu iki kurum bu devletin aynı benliğinin parçaları değil midir? Bu iki kurum Anayasa’mızın altında güvenceye alınmış ve Türkiye ekonomisini yöneten ve dış ticaretini şekillendiren bir bütünün parçaları değil midir? Hatta son zamana kadar aynı bakana bağlı olarak faaliyet gösteren bu teşkilatlar niye bu kadar keskin çizgilerle serbest bölgeler konusunda birbirinden ayrılmışlardır?

Bu tasarıda 4458 sayılı Gümrük Kanunu’na geçici madde eklendiği ifade edilerek, geçici madde 7’de “Bu Kanunun 152 nci, birinci fıkrasının (a) bendi hariç olmak üzere 157 nci, 158 inci ve 185 inci maddelerinin 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanununa aykırı olan hükümleri Avrupa Birliğine tam üyeliğin gerçekleştiği tarihe kadar uygulanmaz.” hükmü yer almaktadır. Şimdi, buradaki beceriksizlik ve amatörlüğün bedelini, serbest bölgelerde faaliyet gösteren binlerce firmaya mı, istihdam edilen binlerce kişiye mi yoksa bize inanarak serbest bölgelerimize gelen yabancı firmaya mı kesmemiz lazım veya diğer yerli firmalara mı kesmek lazım?

Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri, serbest bölgeler Türkiye’de ihracat için yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli bir biçimde sağlamak üzere yirmi ayrı bölgede faaliyet gösteren, çevresiyle birlikte 200 binin üzerinde kişinin ekmek yediği işletmelerdir. Bu bölgeler ülkemiz ekonomisinin önemli yapı taşlarıdır. Bu sebeple doğru planlama, gerçek vizyon ve profesyonel bir anlayışla serbest bölgelerimizin problemlerini çözmeye yardımcı olmamız gerekir. Ancak, bu bölgelerde kamuoyu vicdanını yaralayacak olayların meydana gelmesinden öte, böyle bir algının ortaya çıkmasına bile meydan verilmemesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merak ediyorum, Denizli’ye serbest bölge kuruldu. Büyük ümitlerle ilimiz sevindi, ilimizin vatandaşları sevindi, ümit bağlandı. 5084 sayılı Teşvik Kanunu çıktı, 10 kilometre öbür taraf da o kadar teşvikten yararlandı ki, Denizli’deki serbest bölge daha yeşermeden kurudu. Denizli’yi o kadar çok bakan ziyaret ediyor ki, bırakın bu serbest bölgenin dolmasını, serbest bölgede faaliyet gösteren şirketlerin artmasını, Denizli’ye her bakan ziyaretinin arkasından binlerce işçi maalesef işini kaybetmeye başladı.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, çalışma süremizin bitmesine iki dakika kaldı. Eğer o süre içerisinde bitmeyecekse, sizin konuşmanızın bitimine kadar bir uzatma alayım.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Biter Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşmacının konuşmasının tamamlanmasına kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Denizlili iş adamları bu boş serbest bölge dururken Afyon ilindeki teşvik nedeniyle Afyon’a yatırım yapmak için Afyonlu milletvekilleri, bakan arkadaşlar ve Afyon’daki kamu görevlilerinin peşinde dolanır oldu.

Bakın, Plan Bütçe Alt Komisyonunda Gümrük Kanunu’nda değişiklikleri görüşmeye başladık. Hatta bugün bitti. Dış ticareti ilgilendiren o kadar husus var ki. Görüşmekte olduğunuz bu tasarıda ise Gümrük Kanunu’nda değişiklikler var. Birbirini ne kadar etkilediğini diğer kurum ve kurumlar, bağlı olduğu siyasetçiler bile bilmiyor veya bilmek istemiyor.

İki tane tasarı var. İki tasarıda da 2 sayın bakanın imzası var. Biri Gümrüğe bakıyor, biri Dış Ticarete bakıyor. Şimdi, bu tasarılardan bir tanesi serbest bölgelere imkân tanıyor, öbür tasarıda da o tanınan imkân ortadan kaldırılıyor.

Sayın milletvekilleri, bu kadar tezadın olduğu bir yürütme olabilir mi? Maalesef, bunu bugün gördük, bugün yaşıyoruz.

Şimdi, 5084 sayılı Teşvik Kanunu yürürlüğü girmeden yapılan uyarıları bile dikkate almayan Hükûmet, bugün yaptığının yanlış olduğunu anlamış mı oluyor? Yoksa bir o zaman doğru, bir de şimdi, iki doğru mu yapmış oluyor?

Tabii ki, burada bunları ifade etmekteki amacımız, yapılan yanlışların tekrarlanmaması için gerekli dersin alınmış olmasıdır, alınmasıdır. Zaman zaman sayın bakanlar kararın altına, biraz önce ifade ettiğim gibi, Bakanlar Kurulunda imza atıp maalesef alt komisyonlarda bürokratları birbiriyle kavga ettirmektedirler, çok üzücü bir durumdur. Bunları maalesef son zamanlarda yoğun bir şekilde yaşamaya başladık.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu vesileyle serbest bölgelere ilişkin kanun tasarısı hakkında görüşlerimi, MHP Grubunun görüşlerini ifade ettim. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremiz tamamlanmıştır.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 23 Ekim 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 20.01

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.