DÖNEM: 23
CİLT: 29
YASAMA YILI: 3 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 4’üncü
Birleşim 9 Ekim 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ II. - GELEN
KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, tekstil sektörünün
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 3.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ili ve üzüm üreticilerinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/838, 6/842, 6/845, 6/870) esas numaralı sözlü
sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/86) 2.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin
önergesi (4/87) B) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin,
enerji politikası konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/268) 2.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak
ve 20 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan
orman yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269) VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler 1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin,
Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21
Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve
21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin,
Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri
Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20
Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27
Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının
Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11,
13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) B) Kanun Tasarı ve
Teklifleri 1.- Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin;
2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair
Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı:
214) VII. - SEÇİMLER A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim 1.- Adalet
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim 2.- Anayasa
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim VIII.- AÇIKLAMALAR 1.- MHP Grubu
Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural, AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın, 8 Eylül 2008 tarihinde Danimarka Büyükelçisiyle
yaptığı görüşmede partilerini yabancılara şikâyet etmesi nedeniyle, gerekli
uyarının yapılması ve Komisyonun görev süresinin dolması sebebiyle yetkisiz
kaldığı için gerekli işlemlerin Başkanlıkça yürütülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması 2.- AK PARTİ
Grubu Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli,
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın konuşmasında itham ettiği Komisyon Başkanının
görev nedeniyle yurt dışında olduğuna ve kendisinin bulunduğu bir oturumda bu
konunun konuşulmasının uygun olacağına; komisyonların ve Başkanlık Divanının
görev süreleriyle ilgili sorunun daha önce yapılan düzenlemeyle halledildiğine
ilişkin açıklaması IX. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Samsun
Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, bir merkez valisi hakkında işlem başlatılıp
başlatılmadığına ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4379) 2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, ceza infaz kurumu çalışanlarının özlük haklarına
ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4466) 3.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ Kapalı
Cezaevindeki koşullara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı (7/4639) 4.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Bitlis
Cezaevinde yaşanan olaylara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı (7/4640) 5.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, terör zararları
ödemelerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4724) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı. Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, Ardahan ve Doğu Anadolu’daki
eğitim sorunlarına, Antalya
Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu,
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin 29 Eylül-3 Ekim 2008 tarihleri arasında Strazburg’da gerçekleşen Genel Kurul toplantısına, Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Türk Hava Yollarında yaşanan sorunlara, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. 1/8/2008 tarihli ve 5803
sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun bir daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu. Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 arkadaşının, 4/C
mağduru vatandaşlarımızın sorununun tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi, Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 arkadaşının,
Olimpiyat Oyunları’nda Türk sporcularının başarısız olmasının nedenlerinin
araştırılması ve gerekli politikaların üretilmesi, Amacıyla birer
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. TBMM Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl’ün,
Dünya Sağlık Örgütü tarafından Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’de düzenlenecek
olan “Şehirlerdeki Sürdürülebilir Kalkınma ve Sağlık ile Sağlıklı Şehirler
Hareketinin Yirmi Yılı Kapsayan Tüm Yerel Politikalarında Sağlık” konulu
konferansa ismen davet edildiğine, Slovakya Ulusal
Meclisi Dış İlişkiler Komitesince, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonu, AB Uyum Komisyonu ve Türkiye-Slovakya Parlamentolararası
Dostluk Grubu üyelerinden oluşan ortak bir heyetin Slovakya’ya davet
edildiğine, İlişkin Başkanlık
tezkereleri kabul edildi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, Fransız Guyanası’na,
Devlet Bakanı
Kürşad Tüzmen’in, İspanya’ya, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın; Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’ne ve “Barselona
Süreci: Akdeniz İçin Birlik Zirve Toplantısı”na katılmak üzere, Fransa’ya, Yaptığı resmî
ziyarete refakat eden heyetlere iştirak eden milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkereleri kabul edildi. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, Irak’ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve
Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede
Bulunmak Üzere, Irak’ın PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile
Mücavir Alanlara Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 17/10/2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla
Hükümete Verilen Bir Yıllık İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca
17/10/2008 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Süreyle Uzatılmasına Dair Başbakanlık
Tezkeresi (3/547), görüşmeleri tamamlanarak, istem üzerine yapılan açık
oylamadan sonra, kabul edildi. Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan, bazı konuşmacıların
partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin,
Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21
Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve
21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin,
Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri
Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20
Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27
Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının
Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci
Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15,
16, 17) (S. Sayısı: 138) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi. Hatay
Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin;
2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun
Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/182) (S.
Sayısı: 214) tümü üzerinde bir süre görüşüldü. 9 Ekim 2008
Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.42’de son verildi.
No.: 5 II.- GELEN KÂĞITLAR 9 Ekim 2008 Perşembe Tasarı 1.- Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/651) (Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 Milletvekilinin,
enerji politikası konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.9.2008) 2.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak
ve 20 Milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan
orman yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.9.2008) 9 Ekim 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşimini açıyorum. III. - YOKLAMA BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Üç dakika süre
veriyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur, beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.05 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.14 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. III. - Y O K L A M A BAŞKAN – Yapılan
ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar yoklama
yapacağız. Üç dakika süre
veriyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, tekstil ve tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar hakkında söz
isteyen Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’e
aittir. Buyurunuz Sayın Ertemür. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,
tekstil sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tekstil ve tekstil sektörünün içinde bulunduğu
sorunlar hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce Aktütün Karakolunda şehit düşen
askerlerimize ve dün Diyarbakır’da hain saldırıda şehit düşen güvenlik
görevlilerimize Allah’tan rahmet, ulusumuza ve yakınlarına başsağlığı,
yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlarım; yaşadığımız küresel krizin yarattığı dalgalanma ve Hükûmetin yanlış politikaları pek çok alanda olduğu gibi
sanayimizi de derinden etkilemiştir. Sanayide ortaya çıkan olumsuz tablodan en
çok nasibini alan sektörlerin başında tekstil gelmektedir. Ekonomimizin önemli
sektörlerinden biri olan tekstil, tarihinde hiç olmadığı kadar ciddi bir krizin
içine sürüklenmiştir. Yaşanan kriz nedeniyle başta Denizli olmak üzere pek çok
ilimizde, tekstil ve hazır giyim sektörünün yoğun olduğu illerimizde işletmeler
birer birer kapanmaya başlamıştır. Faaliyetleri devam
edenler ise ciddi istihdam kayıplarına uğramıştır. Sayın Başkanım,
sayın milletvekilleri; tekstilde yaşanan sorunların etkilediği illerin başında
Denizli gelmektedir. Sayın Başbakan bugüne kadar Denizli ilimize pek çok defa
gelmiş, yaptığı bu ziyaretler sırasında tekstilcilere sorunların çözümü
konusunda ciddi vaatlerde bulunmuştur. Maalesef, Sayın Başbakanın verdiği
vaatler, pek çok konuda olduğu gibi, sadece sözde kalmıştır. Sayın Başbakanın
verdiği sözler nedeniyle umutlanan tekstilcimiz kendi kaderleriyle baş başa
bırakılmıştır. Değerli
milletvekilleri, her yıl olduğu gibi, bu yıl da AKP İktidarının kağıt üzerinde gösterdiği rakamlara, ihracatta üst üste
kırılan rekorlara tanıklık etmekteyiz. Ülkemizin en önemli ihracat
kalemlerinden biri de tekstildir. Gazete sayfalarında ve televizyon
kanallarında anlatıla anlatıla bitirilmeyen bu
rakamlar, sanki sanal bir dünyaya aittir. Tekstilde son bir
yıl içinde, sadece Denizli ilimizde, yaklaşık 3.581 kişi işini kaybetmiştir,
bu, resmî kayıtlarda. Gayriresmî olarak ücretsiz
izinle ayrılan binlerce işçimiz işsiz olarak devam etmektedir. Denizli ilimizde
tekstil alanında üretim yapan onlarca firma kapısına kilit vurmuştur. Bugün
tekstil sektöründen ekmeğini kazanan insanlarımız, sabah işine gidip akşam eve
işsiz olarak dönmenin korkusunu yaşamaktadırlar. Şimdi, Sayın Başbakana
soruyorum: Bu acı tablo ihracatta rekorlar kıran bir ekonomiye ait olabilir mi?
Değerli
arkadaşlarım, sadece tekstil sektörümüz değil, esnafımız, çiftçimiz, köylümüz,
sanayicimiz, cumhuriyet tarihimizin en kötü tablosunu yaşamaktadır. Bütün
sektörlerde bugüne kadar görülmemiş bir durgunluk yaşanmaktadır. Değerli
milletvekilleri, tekstil, ülkemizin uluslararası piyasalarda en fazla rekabet
şansı olan ve yüzümüzü ağartan, övünçle bahsettiğimiz sektörlerden biridir.
Yaklaşık 6 milyon ailenin geçim kapısı olan bu sektör, diğer pek çok sektör
gibi can çekişmektedir. Elbette her sektörün ekonomimizde ayrı bir yeri ve
önemi vardır, ama unutulmamalıdır ki, tekstilin dibe vurması, ülke ekonomisinde
telafisi güç yaralara yol açacaktır. Öngörülen odur
ki, tekstil ve hazır giyim sanayisinde son yıllarda yaşanan sıkıntılar ve kan
kaybı, ekonomiyi ve istihdamı tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Hükûmet, bu sektörde yaşanan sorunlar karşısında bir an
önce ciddi önlemler almazsa kapısına kilit vuran firmaların sayısı her geçen
gün biraz daha artacaktır. Bu durum, böyle
ülke sanayisini, ihracatımızı ve yan sektörleri de olumsuz yönde etkilemekle
beraber, artma trendine giren işsizliği de iyice
körükleyecektir. Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; yaşanılan ciddi sorunlar nedeniyle tekstil sektörümüz,
her geçen gün piyasalarda rekabet gücünü kaybetmektedir. Tekstil
üreticilerimiz, girdi fiyatlarında yaşanan artışlar, ağır vergi yükü nedeniyle
birer birer başka ülkelere gitmektedirler. Üzülerek
ifade etmeliyim ki, bugün tekstil sektörümüz, Bulgaristan, Romanya, Mısır gibi
ülkelerde kendisine umut arar duruma getirilmiştir. Değerli milletvekilleri,
bu olumsuz tablonun altındaki nedenler şunlardır: Ülkemizde sosyal güvenlik
primleri… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. ALİ RIZA ERTEMÜR
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım. …ücret üzerinden
alınan vergiler, işveren payı OECD ortalamasının 2 katı fazladır. Bu sektörlerde
rekabet ettiğimiz ülkelerin pek çoğunda iş gücü maliyetleri konusunda ciddi
sübvansiyonlar uygulanırken ülkemizde bu konuyla ilgili bir çalışma yoktur. Ülkemiz tekstil
ve hazır giyim sanayisinde ortalama işçi maliyeti, rakiplerimizden biri olan
Çin’in 4 katı daha pahalıdır. Tekstil ve hazır
giyim sektöründe en büyük enerji girdisini oluşturan elektriğin ülkemizdeki
fiyatı dünya ortalamasının neredeyse 2,5 katıdır. Değerli
arkadaşlarım, tekstil sanayimiz için önemli konulardan biri de teşvik
uygulamalarıdır. Bugün umutlarla beklenen Teşvik Yasası’ndan da beklenen
desteklerin sağlanmaması üzerine sektör de büyük hayal kırıklığına uğramıştır. Strateji belgesi
kapsamında açıklanan ve belirli bölgelere taşınması karşılığında uygulanması
öngörülen teşvikler hâlen netleşmemiştir. Ancak, öngörülen teşvikler tamamen
uygulamaya konsa dahi sektör açısından yeterli görülmemektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız. ALİ RIZA ERTEMÜR
(Devamla) – Teşekkür ederim. Sektörün 5084
sayılı Teşvik Yasası mevcut hâliyle iller arasında yurt içi haksız rekabet
yaratacaktır. Sektördeki beklenti ise teşviki mevcut tesislere uygulamasını
beklemektir. Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; diyelim ki Hükûmetin
açıkladığı teşvikler nedeniyle Denizli’de faaliyet gösteren firmalar teşvik
almak için başka illere taşındı, Denizli’de tekstil sektörüyle geçimini
sağlayan yaklaşık 50.000 kişinin durumu ve Denizli ilimizin ekonomisi ne
olacaktır? Denizli’de faaliyet gösteren bir firmanın teşvik alması için teşvik
kapsamında olan başka bir yere taşınması gerekmektedir. Taşınan bu ilimizde
tekstil altyapısının bulunup bulunmadığı, tekstil sektörünün ihtiyaç duyduğu eğitimli
iş gücüne sahip olup olmadığı neden dikkate alınmamıştır? Hükûmetin acilen bölgesel
üstünlüklere dayalı sektörel bazda
bir teşvik uygulamasını hayata geçirmesini diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ertemür. Sayın Bakan,
cevap mı vereceksiniz? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
hepsine birden cevap vereceğim. BAŞKAN – Peki. Gündem dışı
ikinci söz, Şırnak ilinin sorunları hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’a aittir. Buyurunuz Sayın
Kaplan. 2.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Şırnak ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Şehri Nuh Şırnak” denince
akla Dicle Nehri gelir. İslam dünyasının en büyük filozofu, eserleri dünya
klasiklerinde yer alan büyük şair, tasavvufçu Melayi Ciziri, “Feyzimiz Nil gibidir. Ancak, biz Dicle ve
Fırat’ız.” der. Dicle’nin
kıyısında, şüphesiz, Mir Bedirhan’ın Cizre’si,
kalesi, Ahmedi Hani, Mem û Zîn, Fegiye Teyran
ve teknolojide ilk bilgisayarı 1136’da, ilk robotu, ilk su robotunu ve otomatik
termos dâhil ilk abdest makinesini bulan, ilk mekanikçi Ebul-iz
Cezeri de Şırnaklı. Tabii, Şırnak
sadece coğrafyası itibarıyla Şemdinli’den Habur’a
kadar Irak sınırı, oradan Nusaybin’e kadar Suriye sınırı gibi çok stratejik bir
alanda ve Dicle dışında Habur, Hezil,
Botan, Nerdüş, Kızılsu, Ruyısur gibi onlarca
ırmağın aktığı bir coğrafya. Büyük İskender’in
aşamadığı Kato Dağı’nın altın kapısından Faraşin yaylalarına,
Beytüşşebap-Güçlükonak-İdil-Cizre-Silopi arasında İsviçre’den güzel onlarca dağ
silsilesinin bulunduğunu söylemek istiyorum. İdil’den Habur’a,
Dinçer petrollerinden kömüre, hayvancılığa, tarıma,
zengin bir doğa Şırnak ilimizde mevcut. Ancak bu stratejik alanda, yaşadığımız
bu süreçte, Suriye sınır mayınlarının temizlenme yasa tasarısı gündeme gelirken
-Habur sınırında biten bu uygulama- ne yazık ki Irak
sınırıyla ilgili uluslararası sözleşmeye uygun bir adım atılmış değil. Habur Kapısı güvenlik
gerekçesiyle kapatılmış, 2 milyon esnaf perişan duruma getirilmiş, alternatif
kapılar, yine Kürt bölgesine yönelik ambargo amacıyla Nusaybin’de bir yeni kapı
çalışmasına dönülmüştür. İşsizlik oranı
Şırnak ilinde yüzde 60 oranında bu Habur Kapısı’nın
kapatılması sonucu. Teşvikler maalesef uygulanmamıştır. Üniversite
eğitimi fecaat durumdadır. Bunun sonuncu ÖSS ve SBS sınavlarında Şırnak ilinin
çıkmasından kaynaklanıyor. 5.200 öğretmen kadrosu olmasına rağmen açık 1.500.
Yani mevcut okulların araç gereçleri hariç bu bölgedeki öğretmenler maaş
olarak, kira yardımı olarak benzer desteklerle desteklenmediği sürece bu
sıkıntıların aşılması mümkün değil. Barajlar olarak
da GAP kapsamında biliyoruz ki Cizre Barajı gündemde. GAP kapsamındaki Cizre
Barajı’nın da Kasrik Boğazı’nın hemen yanından
başlayarak Feki Teyran
Camisini, Finik Kalesi’ni, Asur Kuleleri’ni, yine Timurlenk Pençelerini, Alodini
Kasrı’nı ve kalesini ve birçok tarihî eseri sular altında bırakacağını da
buradan ifade etmek istiyorum. Aynı şekilde Ilısu Barajı’nın akabinde kurulacak bir baraj olması
nedeniyle, ancak son kredi veren konsorsiyumların,
Türkiye'nin çevre koşullarına uymadığı gerekçesiyle altmış günlük bir süre
verdiğini biliyoruz. Yine, Uludere
tarafında bir akarsuyumuza yedi bent inşa ediliyor. Bunun da enerji ve sulama
amaçlı olmadığını biliyoruz. 5233 sayılı terör
tazminatları için Şırnak’ta keşiflere gidilmiyor, uygulanmıyor altı senedir,
uygulananlara da komik rakamlar, örneğin evi yanan birisi için bin YTL gibi
rakamlar konuyor. Orman yangınları
ise Çevre ve Orman Bakanlığımızın dikkatini çekmiyor. Cudi,
Gabar, Bagok’taki birçok
orman yangınının güvenlik nedeniyle yaşandığını biliyoruz. Kömür: Ne yazık
ki Şırnak’ta kömür özelleştirilmiş ve Hükûmet,
yakılması yasak ve zararlı olan Şırnak asfaltit kömürlerini alıp, seçim
çalışmaları nedeniyle kömür yardımı olarak 1 milyar dolar ödediği bu kömürleri
dağıtmış halka ve Şırnak’ta bugün de bu kömüre dayalı termik santraller
kurulmakta, Şırnak’taki halk buna isyan etmektedir. ÇED raporlarına uyulmayan
bu uygulama karşısında anlatılacak bir şey yok. Sağlık yönünden
ayrı bir vahamet yaşanıyor. Hâlâ uzman ve pratisyen hekim açığı kapatılmış
değil. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Hayvancılığın yayla yasağına takıldığı, tarımda kuraklık
zararlarının karşılanmadığı, sel ödemelerinin hâlâ yapılmadığı, ulaşımda Uzungeçit, Uludere gibi yolların dahi hâlâ yapılamadığı; 10
bin yurttaşının -Şırnak nüfusuna bağlı- sınır ötesine göç ettiği bilindiği
hâlde, Mamur Kampı’nda Birleşmiş Milletlerle ilgili bir çalışmanın yapılamadığı
dikkate alınmıyor. Kurtuluş
Savaşı’nda ne yazık ki, 30-35 bin insanımızı yitirmiştik. Ancak, bu son
olaylarda Türkiye’de 40 bini aşkın insanımız yaşamını yitirirken en hassas il
Şırnak’ta da her yönüyle bu konuda bir sıkıntı yaşanmaktadır. Bu sorunların
ülke sorunlarıyla birlikte olduğunu düşünüyoruz ve Şırnak sorunlarını bu
anlamda dile getirirken gençliğimizin, özellikle Şırnak’taki gençlerin topluma
kazandırılması ve dağa çıkılmasının önlenmesi isteniyorsa, bir Skorsky helikopterin fiyatının 14 milyon dolar olduğu
düşünülürse… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözünüzü
bağlayınız. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bağlıyorum. …14 milyon
doların her 1 milyon doları sadece bir ile tahsis edilirse, spor, kültür ve
üretim merkezlerine açılırsa, bu gençlerimizi burada istihdam ederiz.
Gençlerimizi -bir Skorsky helikopterin fiyatıyla
söylüyorum- on dört ilde yapılacak bu çalışmalarla çok ciddi bir boşluktan
alabiliriz. Peki, bunları yapmazsak, gençlere istihdam ve etkinlik alanı
açamazsak, bu gençlerimizin aynı şekilde kültürel isteklerine cevap bulamazsak…
Bunların da dağa çıkmasını bu şekilde önlemiş olamaz mıyız? Şüphesiz bu da bir
ölçüdür ve biz şunu diyoruz: Dili, kültürü, türküsü, sanatı da yasaklanmadıktan
sonra gençlerimizin böylesi etkin bir çaba, çalışmayla bu tür kaygıları da
yaşamayacağını diliyoruz. Bu kaygılarla Şırnak sorunlarının da -güvenlik
sorunu, problemi dışında- çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. Gündem dışı
üçüncü söz, Manisa ili ve üzüm üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen
Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’a aittir. Buyurunuz Sayın
Orhan. (MHP sıralarından alkışlar) 3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ili ve üzüm
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı AHMET ORHAN
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa’mız ve üzüm
üreticilerimizin sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Konuyla ilgili
görüşlerime geçmeden önce dün kahpe bir tuzak sonucu hayatını kaybeden 6
güvenlik mensubumuza Allah’tan rahmet dilerken, yaralananlara acil şifalar,
aileleri ve Türk milletine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Nüfus bakımından
Türkiye’nin on ikinci büyük ili olan Manisa’da tarımla uğraşan nüfus oranı
yüzde 43 olup ilçeler bazında bu oran kimi yerlerde yüzde 80’e ulaşmaktadır.
Manisa’da tarımın tablosunu çizmek gerekirse orta yerde son derece üzücü bir
durum mevcuttur. Türkiye’de endüstriyel tarımın en önemli unsuru olan pamuk tarımının
terk edilmek zorunda kalınmış olunması sonrası sulu tarım alanlarında mısır ve
çeşitli sebzelerin ekimi önem kazanmıştır. Mısırda bir önceki yıl açılışta
42-50 yeni kuruş aralığında olan fiyat bugün için serbest piyasada 37 yeni
kuruşa gerilemiş, başta domates olmak üzere karpuz, kavun dâhil birçok ürün
tarlada kalmıştır. Salça fabrikalarının, 13 yeni kuruştan sözleşme yaptıkları
domatesi sözleşme dışı olarak piyasadan 6 yeni kuruştan temin ettikleri
görülmektedir. Ürün planlamasının olmaması sebebiyle, milyarlarca YTL’lik millî
değer maalesef toprağa gömülerek israf edilmiştir. Doksan altı tür
bitki ve meyvenin üretildiği ilimizde, tüm dünyada haklı bir şöhrete sahip olan
çekirdeksiz sultaniye üzümü en önemli yeri tutmaktadır. Ülkemizde yaklaşık 5 milyon
dekar arazide 3,5 milyon ton üzüm üretimi gerçekleştirilmektedir. Bu üzümün
yüzde 90’ı Ege Bölgesi’nde, onun da yüzde 75’lik kısmı Manisa ilimizde
yapılmaktadır. İçinde bulunduğumuz sezon gübre, ilaç, mazot, elektrik gibi kimi
tarımsal girdilerde yüzde 100’leri aşan fiyat artışları olmasına rağmen, kuru
üzüm fiyatlarında geçtiğimiz sezonun başlangıç fiyatlarının bile altında
rakamlar söz konusu olmaktadır. 2002 yılında alınan tedbirler sonucu fiyatı 1,2
YTL olan kuru üzümde bu sezon, yani altı yıl sonra 1 YTL’lik fiyat söz konusu
olmuştur. 2002-2008 yılları arasındaki toplam genel enflasyon ve tarımsal
girdilerdeki fiyat artışları dikkate alındığında durumun ne kadar kötü olduğu
daha iyi anlaşılmaktadır. Başta Manisa
olmak üzere, İzmir ve Denizli illerimizde 1 milyon insanımız üzüm ziraatıyla
uğraşarak geçimini temin etmektedir. Millî ekonomiye bu insanlarımızın katkısı,
yaş ve çekirdeksiz kuru üzüm olarak ihracat gelirleri itibarıyla 500 milyon
Amerikan Doları seviyesine ulaşmaktadır. Ziraat odaları tarafından yapılan
tespitler sonucunda Çekirdeksiz üzüm
tarımını değerlendirirken Alaşehir-Sarıgöl bölgesinin ayrıca ele alınmasına
ihtiyaç vardır. Geçtiğimiz yıl bu ilçelerde kuru üzümün yanı sıra yaş üzüm
ihracatında 180 bin ton seviyesine ulaşılarak yaklaşık 150 milyon dolar gelir
elde edilmiştir. Yağışlar nedeniyle daha fazla dalında durması mümkün olmayan
yüksek kaliteli ürünün sıcaklık değerlerinin yetersiz olması nedeniyle kurutma
işlemine imkân vermemesi sonucunda üzümü şaraplık olarak değerlendirme
mecburiyeti ortaya çıkmıştır. Bu sebeple, söz konusu bölgemizde ürün kaybının
toplam rekoltede 40 bin ton eksilmeyle sonuçlanacağı
öngörülmektedir. Maalesef, dün itibarıyla, yağmura maruz kalan üzümlerin 10
yeni kuruştan alıcı bulduğu bildirilmiştir. Bu, bölge çiftçisi için tam
anlamıyla bir felakettir. Üreticiler 2007 yılı mayıs ayında 3 YTL üzerinde
fiyat ile satılan kuru üzümü bu sezonda yarı fiyatın altında satmamak için her
yola başvurmaktadır. Son yıllarda olduğu gibi, varsa önce traktörü dâhil olmak
üzere para eden her şeyini elinden çıkarma pahasına mücadelesini
sürdürmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. AHMET ORHAN
(Devamla) – Teşekkür ederim. Ziraat
Bankasından sonra kendisine çiftçi olarak kredi veren bankaların kapısında
beklemektedir. Alacağı kredilerle işçilik ücretlerini ödemeye çalışmaktadır. Yukarıda
bahsettiğimiz tüm olaylar yaşanırken AKP İktidarı ne yapmaktadır? Ne yazık ki,
partisinin ilçe kongresinde, kendisinin ve bölge çiftçisinin şikâyetlerini dile
getirmeye çalışan Turgutlu ilçemizin Musacalı köylüsü
Süleyman Aksu’yu azarlamaktadır. İlgililere, köylünün milletin efendisi
olduğunu hatırlatmak isterim. Bu vesileyle, çiftçilerin sorunlarının kamuoyuna
duyurulmasını sağladığı için Sayın Süleyman Aksu’ya da huzurlarınızda teşekkür
etmek istiyorum. Umarım ki, Hükûmet de, sırtını döndüğü Türk üzümcüsünü hatırlayarak
ihtiyaç duyulduğunda piyasayı düzenleme sorumluluğunu yerine getirir ve
çiftçilerin alın terinin korunması gerektiği gerçeğini hatırlar, gerekli
müdahaleleri gecikmeden süratle yapar, çiftçileri, tüccar ve ihracatçının
insafına terk etmez. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AHMET ORHAN
(Devamla) – Biraz daha müsaade ederseniz… BAŞKAN – Sözünüzü
tamamlayınız. AHMET ORHAN
(Devamla) – Çekirdeksiz kuru üzüm, destekleme alımı kapsamına alınmalı veya
üzüm üreticilerinin alın terinin olması gereken makul seviyelerde alım
satımının yapılması için çiftçi kuruluşları uygun kredilerle desteklenmeli ve
piyasa uygun yollarla denetlenmelidir. Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Orhan. Hükûmet adına Çevre ve
Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap verecektir. Buyurunuz
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; evvela hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı
söz alan çok değerli üç milletvekilimize cevap vermek maksadıyla söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, gerek Aktütün’de
gerekse Diyarbakır’da hayatlarını kaybeden, şehit düşen askerlerimize,
polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Aziz milletimizin başı sağ olsun
efendim. Şimdi, önce
tekstil sektörüne ilişkin kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Yaklaşık
olarak 500 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip dünya tekstil ve hazır giyim
sektörü içerisinde ülkemiz 23 milyar dolar ile yüzde 4,5’luk bir paya sahiptir.
Ülkemiz Avrupa Birliği ülkelerine göre tekstil ve hazır giyim ihracatında 2’nci
sırada, pamuk üretiminde dünyada 7’nci sırada, pamuk tüketiminde dünyada 4’üncü
sırada, elyaf ring iplik üretiminde dünyada 5’inci sırada, open
end iplik üretiminde dünyada 4’üncü sırada ve organik
pamukta ise dünyada 1’inci sırada yer almaktadır. Ülkemiz, iş gücü,
ham madde ve pazarlama faktörleri dikkate alındığında, Çin, Hindistan ve Güney
Kore ile birlikte dünyanın en büyük rekabetçi ülkeleri arasında yer almaktadır.
Gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı dış ticaret
potansiyeli, istihdam, yerli girdi kullanımı gibi parametreler dikkate
alındığında, sektörümüzün ihmal edilmesi mümkün değildir. Hükûmetimiz
de tekstil sektörüne gereken her türlü önemi vermektedir, vermeye de devam
edecektir. Dünya ticareti sisteminde
2005 sonrası yaşanan gelişmeler olumsuz etkilerini, öncelikli olarak,
mukayeseli üstünlükler yaşanması paralelinde, fiyat esnekliğinin yüksek olduğu
ve rekabetin fiyatlar üzerinde yoğunlaştığı sektörlerde hissettirmeye
başlamıştır. Hükûmetimiz esasen sektörün meselelerine
vâkıf olup yakın bir diyalog sürdürmüştür sektör yetkilileriyle. ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Ne yapmıştır Sayın Bakanım? Ne yapılmıştır bugüne kadar? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Anlatıyorum. Bu çerçevede, sektörün
sorunlarına ilişkin, 27 Mart 2008 tarihinde, geniş katılımlı, Ekonomik
Sorunları Değerlendirme Kurulu toplantısında sorunlar masaya yatırılmış ve
sektör temsilcilerinin talepleri alınmıştır. ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Bu sürekli yapılıyor, fakat Denizli’ye gelince sonuç yok! ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu çerçevede,
bakın, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşvikiyle Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun kapsamına girmeyen yerlerde -bakın,
girmeyen yerlerde- tekstil, hazır giyim, deri ve deri ürünleri sektörlerinde
faaliyet gösteren mevcut işletmelere, uluslararası rekabetçi konumumuzun devam
ettirilmesini sağlamak maksadıyla, geçici bir süre için -bu da iki yıl süreyle-
enerji ve sigorta prim desteği verilmesi kararlaştırılmıştır. İkinci husus:
Sürdürülebilir rekabet şartlarını sağlayacak tekstil, konfeksiyon
ve hazır giyim, deri bölgesel kümelerinin kurulmasıyla ilgili çalışmaların
hızlandırılması gerçekleştirilmiştir. Pamuk üretiminin
artırılması için destekleme prim sisteminin iyileştirilmesi ve verimlilik
tedbirlerinin alınması kararlaştırılmış, Eximbank
imkânlarının geliştirilmesi ve gümrük vergilerinin -dışarıdan gelen, ihracatı
nispeten kesilen- yükseltilmesi… ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Sayın Bakan, Denizli’deki fabrikalar niye kapanıyor o zaman? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – … ve dâhilde işleme
rejiminin Türkiye’de yeterli miktarda üretilen ara mallar için millî ekonomik
çıkarları gözetecek şekilde revize edilmesi, ayrıca düşük kıymet ve yanlış
beyanlı ithalatın önlenmesi ve sektör ithalatının kayda alınması, piyasayı
gözetim, denetim sisteminin etkinleştirilmesi şeklindeki talepleri Ekonomik
Sorunları Değerlendirme Kurulu toplantısında dile getirilmiş ve neticede Hükûmetimiz tekstil, hazır giyim ve deri sektörünün
yaşadığı sorunların çözümüne yönelik dönüşümün ana eksenlerinin oluşturacağı
kısaca “3D” ile adlandırdığımız “Değişim-Dönüşüm-Destek” olarak adlandırılan
sektör stratejisini… ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Sayın Bakanım, yanlış bilgi vermişler size. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …kamu ve özel kesimin geniş katılımıyla yoğun
bir çalışmaya hazırlamıştır. Değişim dönüşüm süreci, sektörün fiyat-maliyet
rekabetinden ziyade kalitenin rekabeti belirlediği, yüksek kalitede moda,
tasarım, marka ve bilgi bazlı ürünlerin üretildiği ve
satıldığı bir yapıya dönüşmesini içermektedir. Strateji, sektörlerin orta ve uzun vadede dönüşümünü sağlayacak
tedbirlerin yanı sıra, kısa vadede de sektörün nefes almasını sağlayacak tedbirleri
de ihtiva edilmekte olup, az önce belirttiğim üzere, sektörün sorun olarak
gündeme getirdiği hususlarda da 5084 sayılı Kanun kapsamındaki “Bölge
gözetilmeksizin tüm sektöre teşmil edilmesi hariç” tanımında sorunlara çözüm
olacak tedbirler getirilmiştir. ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Denizli’ye var mı teşvik Sayın Bakanım, Denizli’ye var mı? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Onu izah edeceğim. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Mersin’e var mı Mersin’e? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu tedbirler, kısaca, fiziki ve finansal
altyapının geliştirilmesi, insan kaynakları, üretim altyapısının
güçlendirilmesi, işletme kapasitelerinin desteklenmesi, maliyetlerin
azaltılması alanlarında geliştirilmiştir. Bu tedbirlerin, bakın, hayata geçirilmesi
için yirmi sekiz adet eylem planı hazırlanmıştır. ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Hani nerede? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, tedbirlerin izlenmesi ve gerektiğinde… ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – “Taşıyın fabrikayı.” diyorsunuz. Nasıl taşıyacaklar? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …yeni tedbirlerin alınması gayesiyle kamu ve
özel sektörün bütün taraflarını kapsayan dinamik bir mekanizma oluşturulmuştur.
Kendi başımıza karar almıyoruz, bu özel sektörün temsilcileriyle birlikte ortak
karar alıyoruz. Nitekim strateji, sektörde rekabet gücünü artırmayı ve dönüşümü
yönetmeyi hedeflemektedir. Dönüşümün
yönetiminde başarının sağlanması, sürecin izlenmesi, değerlendirilmesi ve
gerektiğinde ilave tedbirlerin alınmasıyla mümkün olacaktır. Sürecin izlenmesi,
raporlanması, yönlendirilmesi gayesiyle izleme ve değerlendirme komitesi
kurulmuş olup, komite eylem planını ve sektörü takip ederek sonuçları
değerlendirip alınması gereken tedbirler hakkında Ekonomik Sorunları Değerlendirme
Kurulu, ekonomik değerlendirme toplantısı gibi platformlarda ve kamunun karar
mekanizmalarında tavsiyeler oluşturacak ve bu tavsiyeler de yürürlüğe
girecektir. ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Sayın Bakanım, altı yıldır bunu bekliyoruz biz, altı yıldır. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, Denizli’yle ilgili de şunu söyleyeyim:
Denizli’ye ben şahsen daha önce gittim ve orada koordinasyon toplantısı da
yaparak -Denizli milletvekilleri burada- Bakanlığımla alakalı oradaki… ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Sayın milletvekilim çok iyi bilir! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) –…aşağı yukarı bütün işleri yönlendirdik,
hızlandırdık. Bunu siz de biliyorsunuz Sayın Vekilim. Ayrıca bakın bu
yetmedi, diğer bakanlarımız da gidiyor. Misal olarak: Bu hafta sonunda Sanayi
ve Ticaret Bakanımız Denizli’ye giderek sektör temsilcileriyle oturacak,
meseleleri masaya yatıracak; bu bir. Önümüzdeki hafta Başbakan Yardımcımız
Nazım Ekren Beyefendi yine Denizli’ye giderek
Denizli’deki meseleleri masaya yatıracak. Ben Denizli’yi
çok iyi biliyorum. Çünkü benim babam da manifatura, tuhafiye, konfeksiyon, hazır giyimle iştigal eden bir esnaftı,
dolayısıyla Denizli’den de mal alırdık. İstanbul’da, Denizli’de tekstil
sanayisiyle alakalı çok sayıda dostlarımız var, onlarla da temas hâlindeyiz.
Ben her ne kadar doğrudan, direkt bu konuyla muhatap bir bakan değilsem de,
Denizli ve tekstil sektörüyle olan alakamdan dolayı yakinen alakadar olacağım.
Meseleleri -tabii ekonomik kriz ortada- en ucuz şekilde, en düşük maliyetle hep
beraber atlatmanın ve geçiştirmenin gayretini yaşayacağız Sayın Vekilim. Bunu,
dünyadaki ekonomik sıkıntıyı siz de biliyorsunuz. Şimdi,
müsaadenizle, bir de -Sayın Milletvekili Hasip Kaplan
Şırnak’la ilgili birtakım sorunları dile getirdi- ben şunu ifade edeyim: Bakın,
Şırnak iline ve o bölgeye yapılan yatırımları lütfen geçmiş dönemle bir
mukayese edin. Sadece benim Bakanlığımın bu sene Şırnak’a yaptığı yatırım 35-40
trilyon, yani 35-40 milyon YTL. Yani, esasen bakın, Şırnak iliyle ilgili içme suyu
problemi vardı. Milletvekilleri geçen dönem dile getirmişti. Ben de DSİ Genel
Müdürüydüm. Orada biliyorsunuz kömür ocakları açıldığı için Şırnak içme suyunda
problem vardı. Sayın Başbakanımız talimat verdi. Her ne kadar Şırnak’ın nüfusu
o tarihte 1053 sayılı Kanun’a göre DSİ’nin
mükellefiyetinde değildiyse de, Sayın Başbakanımız “Projeyi bir an önce yaptır,
1053 sayılı Kanun’u değiştiririz, Şırnak’ın da projesini Devlet Su İşleri, Hükûmetimiz yapsın.” diye talimat verdi. Biz daha kanun
çıkmadan, geçen sene 1053 sayılı Kanun’da değişiklik yapılmadan, nüfus kriterine bakmadan, Şırnak ilimizin projelerini yıldırım
hızıyla yaptık. Projeyi bizzat ben kendim takip ettim, bizzat ilgilendim. Çünkü
gerçekten çok uzak bir mesafeden, yaklaşık Bunun dışında
taşkın koruma, Cizre ilçesi merkezi, Silopi Celali Deresi, ayrıca özellikle vekillerimizin,
o bölgedeki belediye başkanlarının talep ettiği Kasrik
beldesi taşkın koruma, Uludere, Bulakbaşı beldesi
taşkın korumalarının da projesini bitirdik, onların da bir an önce ihale edilip
inşaata başlaması talimatını verdim. Ayrıca Cizre Barajı, evet Ilısu Barajı’nın mansabında. Fakat bildiğiniz gibi Cizre
Barajı o bölgeye hayat verecek, Cizre’deki bu ovaları sulayacak olan, büyük
ölçüde hem enerji hem de sulama maksatlı çok önemli bir baraj. Bunu da
inşallah, Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği çerçevesinde kısa zamanda
bitireceğiz, onun proje çalışmaları devam ediyor. Ayrıca, sizin
bahsettiğiniz bentler veya barajlar var. Bu barajlar sadece baraj değildir,
öncelikle baraj kısmı ihale edilmiştir, fakat bunlar tamamen elektrik üretim
maksadına matuftur, akabinde, barajlar bittiği zaman hidroelektrik santraller
de kurulacaktır. Hızlı olması açısından biz önce baraj gövdelerini, barajla
ilgili mütemmim cüzleri ihale ettik, hidroelektrik santralleri bilahare
gerçekleştireceğiz. Yani, şunu özetle söylemek istiyorum: Hastanesinden tutun
okuluna kadar, üniversitesine kadar, Hükûmetimiz
Şırnak’a gerekli her türlü desteği vermeye devam edecektir. Ben de Çevre ve
Orman Bakanı olarak Şırnak’ın meselesiyle yakından ilgileniyorum, herhangi bir
yapılacak husus varsa, ağaçlandırma, çevre, su, baraj, içme suyu temini
konusunda her türlü desteği vermeye hazırız, onu özellikle belirteyim. Bir de Sayın
Milletvekilimiz Ahmet Orhan Bey’e de -sürem az kaldı ama- kısaca cevap vereyim.
Tabii ki Manisa’daki üzüm üreticilerinin sorunlarını biliyoruz. Özellikle bu
senenin kurak geçmesi -tabii takdir buyurursunuz- ve yağışların da beklenenden
önce gelmesiyle kuruma işlemleri gerçekleşmedi. Yani, bu kuraklıktan ve
yağışların eylül ayında birdenbire gelmesinden gelen birtakım problemler var. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – İyi ki kuraklık geldi Sayın Bakan! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ancak tabii siz de biliyorsunuz ki biz
Manisa’ya büyük yatırımlar gerçekleştiriyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Gördes Barajı’nı
bu sene bitirdiğimizi daha önce söylemiştim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Üzümü söyle! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Gördes’le ilgili bilgi vermeyeceğim. Sulama projesiyle
ilgili, yap-işlet-devret veyahut da başka usullerle sulama projesini yapacağız.
Ayrıca, altı adet taşkın koruma tesisine 2008 yılı başında 1,5 trilyon
ayırmıştık, onu ilave ödeneklerle yaklaşık 3 trilyona, yani 3 milyon YTL’ye
çıkardık, onları da büyük ölçüde bitireceğiz. Ayrıca, Köseler Yunt Dağı Göleti’ni bitirdik. Bu
sene de inşallah, 2008 yılında -size bir müjde vereyim- Manisa Kırkağaç Bakır Göleti ve sulamasının projesi bitti, onun da ihalesini 2008
yılı sonunda gerçekleştireceğiz. AHMET ORHAN
(Manisa) – Sayın Bakanım, üzüm üreticilerine müjde veremiyor muyuz? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani özellikle tabii ki üzüm üreticileriyle
ilgili konuyu Mecliste gündeme getirdiniz. Zaten Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımız mesele üzerinde çalışıyor. Diğer üreticiler gibi köylülerimize,
çiftçilerimize verdiğimiz her türlü destek elbette üzüm üreticilerine de
verilecektir. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan, biber, domates, kavun, karpuz tarlada kaldı. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan üzümü kurutamadı ama bağı kurutacak. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben bu duygularla hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum efendim. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eroğlu. Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Sözlü soru
önergelerinin geri alınmasına dair tezkere vardır, okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/838, 6/842,
6/845, 6/870) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi
(4/86) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin sözlü sorular kısmının 375, 378, 381 ve 406 ncı sıralarında yer alan 6/838, 842, 845 ve 870 esas
numaralı sözlü soru önergelerimi geri çekiyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. Reşat
Doğru Tokat BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir. Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum: 2.- Kırklareli Milletvekili Turgut
Dibek’in, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/87) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Anayasa Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum. Bilgilerinize arz
ederim. Turgut
Dibek Kırklareli BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır. İlk önergeyi okutuyorum: B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, enerji politikası
konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizde sık sık tartışılan, dışa
bağımlı hâle gelen enerji politikalarının araştırılması, enerji ve güvenlik
konularında gerekli çalışmaların yapılması, çevreye etkileri için Anayasa’nın
98’nci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
için gereğini arz ve talep ederiz. 1) Hasip Kaplan (Şırnak) 2) Ahmet Türk (Mardin) 3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 4) Fatma Kurtulan (Van) 5) Emine Ayna (Mardin) 6) Ayla Akat Ata (Batman) 7) Sebahat Tuncel (İstanbul) 8) M. Nezir Karabaş (Bitlis) 9) Bengi Yıldız (Batman) 10) Sırrı Sakık (Muş) 11) M. Nuri Yaman (Muş) 12) Özdal Üçer (Van) 13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır) 14) Pervin Buldan (Iğdır) 15) Gültan Kışanak (Diyarbakır) 16) Akın Birdal (Diyarbakır) 17) İbrahim Binici (Şanlıurfa) 18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin Halis (Tunceli) 20) Osman Özçelik (Siirt) 21) Hamit Geylani (Hakkâri) Gerekçe: Ülkelerin toplumsal ve ekonomik gelişimlerinin sürükleyici
unsurlarının başında enerji gelmektedir. Enerji, günlük yaşamımızın ve
üretimimizin en önemli girdilerinden birisidir. Bu nedenle, ülkenin ve enerji
sektörünün yönetimini üstlenenler toplumun ve ekonominin gereksinim duyduğu
enerjiyi yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevre ile uyumlu bir
şekilde sunmak yükümlülüğündedirler. Ayrıca, ülkenin enerji arz güvenliği
açısından da bu kaynakları çeşitlendirmek zorundadırlar. Ülkemizde öncelikli bütün yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları
tespit edilerek (çevre koşulları da göz önünde bulundurularak) tüketime
sunulmasını amaçlayan, enerji kaynağı ve kaynak ülke çeşitlemesi özelliğini
gözeten, dışa bağımlılığının sakıncalarını ülke içi önlemlerle ve stratejilerle
en aza indirgeyen bir politikanın benimsenmesinde yarar vardır
. Enerjinin kaliteli, ucuz, yeterli ve çevreyle uyumlu bir şekilde
temini, tüm dünya ülkelerinin gündeminde olan bir konudur. Ülkemizde ise
sürdürülebilir kalkınma ve enerji konusunda uzun soluklu bir politika
oluşturulamamıştır. Çağdaş medeniyetleri yakalama hedefi olan ve sürdürülebilir
bir gelişme ve büyüme politikalarını benimseyen ülkemiz, doğru verilerden
hareket ederek, ülkenin içinde bulunduğu koşulları dikkate alarak, yerli ve
yenilenebilir kaynaklara öncelik vererek, teknolojik-ekonomik-sosyal-çevresel
faktörleri optimize eden bir enerji stratejisi, politikası ve enerji arz-talep
dengesi oluşturmak durumundadır. Ülkemiz, toplam enerji tüketiminin yaklaşık dörtte birini kendi öz
kaynaklarından kalan kısmını ise ithalat yoluyla karşılamaktadır. Enerji açığı
ve dışa bağımlılık 50 milyar doları aşmış bulunmaktadır. Ülkemiz çok çeşitli
birincil enerji kaynaklarına sahip bir ülkedir. Ülkemizde taşkömürü, linyit,
bor, ham petrol, doğal gaz, uranyum ve toryum gibi fosil kaynak rezervleri ile
hidroelektrik, jeotermal, güneş, rüzgâr, dalga enerjisi gibi tükenmez kaynak
potansiyelleri bulunmaktadır. Zengin kaynakları olan ülkemizde yerli üretime geçilmediği sürece,
"geçiş enerjisi" politikaları dışa bağımlılık ve doğu batı arasında
boru hatlarının geçtiği bir köprü olma yaklaşımı enerji açığını her geçen gün
arttırmaktadır. Doğal gaz piyasasında çalışan şirketlerin dizayn
edilmesi enerji üretimi, kaçağı, kullanımı konusunda sağlıklı bir
politikayı geliştirmemenin sonucu olarak 2008 yılında doğal gaz, petrol ve
elektriğe defalarca yapılan ve yüzde yüzlere varan zamlarla ekonomi olumsuz
etkilenmiş 2009 kışını soğukta geçirme tehlikeleri baş göstermiştir. 59 ve 60’ıncı AK Parti Hükûmetleri ithal
enerji üzerinde durarak ve enerjisinin büyük çoğunluğunu İran, Bakü-Ceyhan veya
Kerkük'ten petrol boru hatlarıyla alarak, ülkemiz risk altına sokulmuştur. Bir
gün bu vanaların kapanabileceğinin hesabı yapılmamıştır. Hükûmet bir yandan ithal
enerji ile dışa bağımlılığı geliştirirken, diğer yandan "yenilenebilir
enerji kaynakları" yerine geçiş coğrafyası politikası uyguluyor. Öte
yandan enerji açığını kapatmak için de nükleer enerji santrallerine başvuruluyor.
Halbuki nükleer enerji santrallerinin Türkiye'deki
payı enerji üretiminde % 2'yi geçmiyor. Çevrecilerin duyarlılığı karşısında
Başbakan "Ben çevrecilerin daniskasıyım" dese de, Sinop, Mersin,
Fırtına vadisi, Şırnak ve Allianoi'da birçok yerde
nükleer ve kömüre dayalı santralar yaşam hakkını ve
çevreyi tehdit ediyor. Yapılacak Ilısu barajı ile tarihi
Hasankeyf, Cizre barajıyla da Alo Dino kalesi, Fındık
harabeleri, Fekayi Tayran
camisi, Timur Pençeleri, Asur kuleleri gibi tarihi yerler sular altında
kalacak, doğal çevre binlerce yıllık tarih sulara gömülecek, ekolojik
dengeler sarsılacaktır. İran'ın zaman zaman vanaları
kapatmasıyla karşılaşılan durum, Ortadoğu’da süren savaş ve Kafkaslarda patlak
veren gerilimler her an boru hatlarının kapatılma riski olduğunu gösteriyor.
Enerjinin ülke güvenliğiyle bağlantısı dikkate alındığı zaman, önümüzdeki
yıllarda kültürel değerlerimizi ve çevreyi de koruyan enerji kaynaklarına
yönelme konusunda yeni politikaların geliştirilmesi kaçınılmazdır. Kuzey Irak Kürt yönetimi ile iyi ilişkiler, yapılacak petrol
aramaları, Kerkük'te barışçıl ve tarafsız bir politika, Kürt sorununun barışçıl
demokratik çözümü, enerji sorununu da çözmeye katkı sunacaktır. Enerji konusunda araştırma yapılarak yeni bir planlamaya gidilmesi,
ithal ve geçiş enerjisi yerine kaynak enerjisi sağlanması, ülkemizin doğal
zenginliklerinin değerlendirilmesi, çevreye duyarlı bir yaklaşım riskleri
azaltacak, enerji açıklarını kapatacak, ülkenin ekonomisine ve güvenliğine
ciddi katkılar sunacaktır. Bu nedenle Meclis araştırma komisyonu kurulmasının
yararlı olacağını düşünüyoruz. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. İkinci önerge beş yüz kelimeden fazla olduğu için özeti
okunacaktır ancak tam metni tutanak dergisinde yayınlanacaktır. Şimdi önergenin özetini okutuyorum: 2.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 20
milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman
yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269)
(x) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde 2008 yılı bahar aylarından itibaren
sık sık orman yangınları gündeme gelmektedir.
Yangınların başlama şekli, söndürme, soğutma çalışmalarının zamanında ve
yeterli düzeyde yapılmaması, bölgenin yeniden ağaçlandırılmasının, ıslahının ve
iyileştirilmesinin yapılmaması gibi konularda önemli iddialar gündeme
gelmektedir. Bölgedeki yaygın kanı, ormanların "güvenlik"
gerekçesiyle yakıldığı ya da askeri operasyon sırasında çıkan yangınlara
"güvenlik" gerekçesiyle müdahale edilmesinin engellendiği yönündedir.
Bu iddiaların araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. TBMM
İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini arz ederiz. 1) Gültan Kışanak
(Diyarbakır) 2) Ahmet Türk (Mardin) 3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 4) Fatma Kurtulan (Van) 5) Emine Ayna (Mardin) 6) Ayla Akat Ata (Batman) 7) Sebahat Tuncel (İstanbul) 8) M. Nezir Karabaş (Bitlis) 9) Bengi Yıldız (Batman) 10) Sırrı Sakık (Muş) 11) M. Nuri Yaman (Muş) 12) Özdal Üçer (Van) 13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır) 14) Pervin Buldan (Iğdır) 15) Akın Birdal (Diyarbakır) 16) İbrahim Binici (Şanlıurfa) 17) Hasip Kaplan (Şırnak) 18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin Halis (Tunceli) 20) Osman Özçelik (Siirt) 21) Hamit Geylani (Hakkâri) Özet Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde 2008 yılı bahar aylarından itibaren
sık sık orman yangınları yaşanmaktadır. Ormanların
güvenlik gerekçesiyle yakıldığı iddiaları, geçmiş yıllarda olduğu gibi yine
gündeme gelmektedir. Yangınların genellikle askeri operasyonlar sırasında
çıkması bu iddiaları güçlendirmektedir. Ayrıca yangına zamanında ve yeterli
düzeyde müdahale edilmemesi, söndürme ve soğutma çalışmalarının yapılmaması,
halkın orman yangınlarını söndürme çabalarının engellenmesi de bu iddiaları
desteklemektedir. Basına yansıyan ve bölge halkından edinilen bilgilere göre 2008
yılı içerisinde aşağıda sıralanan yerlerde orman ve mera yangınları
yaşanmıştır: 1. Tunceli İli Mazgirt ilçesi kırsalı, Çiçekli, Kocaköy köyleri,
Hozat, Ovacık ilçeleri ve Nazimiye'ye bağlı Dallıbahçe,
Aşağıdoluca köylerinde orman kesimi ve yangını, 2. Siirt İli Eruh İlçesi, Güneşli, Kelekçi,
Gaziler köyleri, 3. Elazığ İli Karakoçan ilçesi, 4. Batman İli Hasankeyf, Sason ve Kozluk ilçelerinde, Palamut,
Güneşli, Karameşe, Keçili köyleri ve Koyunlu
mezralarında, 5. Mardin İli Savur İlçesi Yeşilalan,
Durusu köyleri; Sürgücü Beldesi, IIısu, Dilan köyleri; Nusaybin İlçesi kırsal ormanlık alanında ve
Eski Hisar Köyü yakınlarında, 6. Bingöl İli Genç, Yayladere, Kığı, Yedisu ilçeleri, Akdoğan,
Doğanlı köyleri, 7. Şırnak ili Cizre İlçesi ormanlık ve çalılık alanı, Cevizdüzü Köyü, 8. Hakkâri İli Çukurca ve Şemdinli İlçesine bağlı ormanlık alan, 9. Bitlis İli Karlıbağ Köyü ormanlık
alanı, 10. Diyarbakır İli Kulp, Hani, Silvan, Lice, Hazro, Kocaköy
ilçeleri ormanlık alanında, Ergeçit, Dolapdere, Üçdamlar, Yolçatı, Şenlik,
Dağcılar, Yukarı Turhallı Hedik köyleri, Akçapınar ve
Kurnak mezrasında çıkan yangınlara da müdahale
edilmemiştir. İHD Diyarbakır Şubesi'nin 22.07.2008 tarihli "Doğu ve
Güneydoğu Bölgesel İnsan Hakları Raporu"nda, yalnızca Haziran ayında 22
alanda orman yangını çıktığı, yangına zamanında ve yeterli müdahale
yapılmadığı, halkın müdahalesine de genellikle izin verilmediği belirtilmiştir.
Son olarak Diyarbakır'ın Dicle İlçesine bağlı Kırkpınar (Heridan), Kurşunlu (Prijman) ve Kayaş (Tonegra) köyleri
çevresinde bulunan ormanlık alan, 07.09.2008 tarihinde yapılan operasyon
sırasında ateşe verilmiştir. Söz konusu bölgede yaklaşık 20 ayrı noktada çıkan
orman yangınına yetkililerle yapılan tüm görüşmelere rağmen ancak üçüncü
gününde kısmi bir müdahale yapılmıştır. Bölgedeki ormanların genellikle zor tutuşan ve yavaş yanan meşe
ağaçlarından oluşması ve ormanların fazla sık olmaması, yangınların yerleşim
yerlerine sıçramasını önlemiş, can kaybı yaşanmamıştır. Ancak 2008 yılı
içerisinde çıkan yangınlarda çok geniş ormanlık alanlar tahrip olmuştur. Yörede yaygın olan kanı, ormanların güvenlik gerekçesiyle
yakıldığı yönündedir. Yangınların genellikle askeri operasyonlar sırasında
çıkması dikkat çekicidir. Yangınlara uzun süre müdahale edilmemesi ve yöre
halkının yangınları söndürme çabalarının engellenmesi de bu iddiaları
güçlendirmektedir. Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri endemik türleri, zengin flora ve faunasıyla doğal zenginliğimiz ve varlığımızdır. Türkiye
meralarının % 30'undan fazlasına sahip olan bölge, hayvansal üretim ile
ekonomik olarak da ciddi bir kaynaktır. Bir yıl içerisinde sayıları yüzlerle
ifade edilen bu yangınlarla doğa yok olmaktadır. Yerkürenin ekolojik dengesini en olumsuz
etkileyen faktörlerin başında orman yangınları gelmektedir. Kamu vicdanını
rahatsız eden, ekolojik dengeyi yok eden, yöre halkını
ekonomik olarak zor durumda bırakan, bölgedeki orman yangınlarının
araştırılması, tahribatın boyutlarının ortaya çıkartılması ve sorumluların
tespit edilmesi amacıyla, Anayasa'nın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurularak, konunun tüm boyutlarıyla
araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz. Bu kısmın 1’inci sırasında yer alan, küresel ısınmanın
etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda Anayasa’nın
98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/1,
4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler 1.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21
Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili
Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33
Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve
Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4,
5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Şimdi gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz. VII.- SEÇİMLER A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim 1.- Adalet Komisyonunda açık
bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN – Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek aday
gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum… K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.10 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.32 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
4’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Biraz önce yapılan oylamada karar yeter sayısı bulunamamıştı. Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
düşen 1 üyelik için Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek aday gösterilmişti. Şimdi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2.- Anayasa Komisyonunda açık
bulunan üyeliğe seçim BAŞKAN – Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Mersin Milletvekili İsa Gök aday
gösterilmiştir. Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Gündemin… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Çok affedersiniz. Bu seçimle ilgili Sayın Oktay Vural’ın kısa bir açıklaması
olacaktır. Sayın Vural buyurunuz. İki dakika süre veriyorum. VIII.- AÇIKLAMALAR 1.- MHP Grubu Başkan Vekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural, AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın,
8 Eylül 2008 tarihinde Danimarka Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede partilerini
yabancılara şikâyet etmesi nedeniyle, gerekli uyarının yapılması ve Komisyonun
görev süresinin dolması sebebiyle yetkisiz kaldığı için gerekli işlemlerin
Başkanlıkça yürütülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Tabii, iki konuyu vurgulamak istiyorum: Birincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi AB Uyum Komisyonu Başkanı
Sayın Yaşar Yakış, bu Komisyon sıfatıyla yaptığı görüşmelerde, 8 Eylül 2008
tarihinde Danimarka Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede, maalesef partimizi
mesnetsiz iddialarla yabancılara şikâyet etme yolunu seçmiştir. Bunu Türkiye
Büyük Millet Meclisi uluslararası komisyon başkanına yakıştıramıyoruz.
Dolayısıyla, bu konuda Sayın Komisyon Başkanımıza güvenimiz kalmamıştır. Böyle
bir konuda Milliyetçi Hareket Partisini mesnetsiz iddialarla yabancılara
şikâyet etme, Türkiye Büyük Millet Meclisinin uluslararası komisyonlarının
geleneğinde yoktur. Bu konuda gerekli uyarının, yine İç Tüzük’ümüzün 14’üncü
maddesine göre Başkanlığın denetlemek durumunda olduğu komisyon başkanına
iletilmesi. Diğer taraftan, bu Komisyon Başkanının temsil yetkisi de
kalmamıştır. Bilindiği gibi kanuna göre iki yasama yılı için seçilir.
Dolayısıyla bu Komisyon Başkanının, eğer varsa yurt dışına gitmesiyle ilgili
işlemlerini ertelemesi, yeni bir seçim yapılıp, yeni komisyon oluşup yeni
başkan oluştuktan sonra bu konuda temsilin gerçekleşmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Şu anda bu Komisyon Başkanı yetkisiz bir şekilde, seçimsiz bir
şekilde Komisyonu temsil etmektedir. Bu bakımdan gerekli işlemlerin Başkanlık tarafından yürütülmesini
arz ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz. Gereğini dikkate almaya çalışacağız. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, yerimden kısa
bir açıklama yapabilir miyim. BAŞKAN – Buyurun efendim. 2.- AK PARTİ Grubu Başkan Vekili
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın konuşmasında itham ettiği Komisyon Başkanının görev
nedeniyle yurt dışında olduğuna ve kendisinin bulunduğu bir oturumda bu konunun
konuşulmasının uygun olacağına; komisyonların ve Başkanlık Divanının görev
süreleriyle ilgili sorunun daha önce yapılan düzenlemeyle halledildiğine ilişkin
açıklaması NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Vural’ın biraz önce belirttiği husus tabii bizim ve
arkadaşlarımızın, Meclisin dışında, bilgisi dışında bir husus ve en önemlisi
itham edilen Komisyon Başkanı arkadaşımız şu anda burada değil, bu görev
nedeniyle yurt dışında. Bu itibarla, böyle bir suçlamanın ya da iddianın
arkadaşımızın bulunduğu bir oturumda yapılmasının daha uygun olacağını ve daha
şık olacağını ben düşünüyorum. Ayrıca, ilgili Komisyon Başkanıyla, yasama dönemiyle ilgili
tartışmaların ortadan kaldırıldığını ve buna ilişkin düzenlemelerin yapıldığını
hepimiz biliyoruz. Aynı husus Meclis Başkanlık Divanıyla ilgili tartışma
konusunda da vardı, o çerçevede bütün bunlar halledildi. Dolayısıyla, buradan yola çıkarak bu konularda bir tartışma
açmanın açıkçası İç Tüzük’e ve Meclis çalışma sistemine uygun olmadığını
düşünüyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim. Bu konu Başkanlığımızca değerlendirilecektir. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. 1'inci sırada yer alan, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul
Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer
Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerde edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) B) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul
Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer
Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı: 214) (x) BAŞKAN – Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı. Şimdi, söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa
Milletvekili Sayın Mustafa Enöz’e aittir. Buyurunuz Sayın Enöz. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle dün
Diyarbakır’da bölücü terör örgütünce yapılan menfur saldırıda şehit olan
güvenlik görevlilerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve yüce Türk
milletine başsağlığı diliyorum. Değerli milletvekilleri, 214 sıra sayılı İstanbul Şehrinde
Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonuyla ilgili kanun teklifi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri, hayatın vazgeçilmez bir unsuru olan su,
yerine başka bir madde ikame edilemeyen doğal bir kaynaktır. Su toplumsal bir
değer olarak düşünülerek, sağlıklı suya ulaşmak her şeyden önce temel bir insan
hakkı olarak değerlendirilmelidir. Günümüz dünyasında sosyal ve ekonomik faaliyetlerin sürmesi, büyük
ölçüde yeterli su arzına sahip olmaya bağlıdır. Su, insanların ekonomik faaliyetlerine
kaynaklık etme özelliğiyle ulusların devamlılığı için hayati bir kaynaktır.
İnsan hayatının vazgeçilmezi olan suyun kullanımına ilişkin rekabet giderek
artmaktadır. Su kaynaklarının geliştirilmesi, ekonomik üretkenlik ve sosyal
refaha doğrudan katkı yapmaktadır. Dünyadaki su kaynaklarının daha etkin ve verimli yönetimi amacıyla
Dünya Su Konseyi ve Küresel Su Ortaklığı gibi uluslararası birtakım sivil
toplum kuruluşları kurulmuştur. Bu kuruluşlar suyla ilgili sorunlara yönelik
ilgiyi artırmaya, ilgili aktörler arasında ortaklıklar kurulmasına, ulusal,
bölgesel ve yerel düzeyde su kaynakları yönetimine ilişkin faaliyetlerin
gerçekleşmesine yönelik çalışmalarda bulunmaktadırlar. Dünya Su Konseyi 22 Mart 1996 yılında Fransa’nın Marsilya kentinde
kurulmuş olup siyaset dışı bir sivil toplum kuruluşudur. Konsey, su konularına
yönelik olarak yaptığı çalışmalarda bağımsız ve tarafsız hizmet vermektedir. Çeşitli ülkelerin kamu ve özel kuruluşlarından üç yüze yakın üyesi
olan Dünya Su Konseyine, ülkemiz 1998 yılında üye olmuştur. 15-20 bin kişinin
katılımıyla gerçekleştirilen konsey toplantılarının ülkemizde iyi bir
organizasyonla gerçekleştirilmesini arzu etmekteyiz. Değerli milletvekilleri, yaşamın kaynağı olan su, bitkilerde,
hayvanlarda, insanlarda ve tüm canlı organizmalardaki temel maddedir. Dünya
nüfusunun 6 milyara ulaşması su tüketimini doğal olarak artırmıştır. Su
tüketiminde bu artışın diğer nedeni de sanayileşmiş ülkelerde kişi başına düşen
su tüketiminin artmış olmasıdır. Gelişmiş ülkelerde şahsi ihtiyaçlar için
kullanılan su miktarı yıllık Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzmanlar küresel ısınmaya
bağlı olarak geçtiğimiz yüzyılda kar örtüsü ve buzul boyutlarında küçülmeler
yaşandığını belirtmektedirler. Önümüzdeki süreçte ısınmaya bağlı olarak okyanus
sularının biraz ısınmasıyla birlikte dağ buzullarının ve kutuplardaki buz
örtüsünün erimeye devam edeceği ve bunun da deniz seviyelerinde yükselmelere
neden olacağı ileri sürülmektedir. Uzmanlar, ısınmayla birlikte okyanus ve
denizlerden daha fazla su buharlaşacağını belirtmektedirler. Bunun yanı sıra,
sert ve devamlı rüzgârların suyun daha hızlı bir şekilde buharlaşmasına yol
açacağı, bu durumun da bazı bölgelerin eskisinden daha kurak olmasına sebep
olacağı belirtilmektedir. Küresel ısınmada ülkemiz risk grubu ülkeler arasında yer almaktadır.
Uzmanlar küresel ısınmanın ülkemizin özellikle su kaynaklarının zayıflaması,
orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik
bozulmalar gibi olumsuzluklardan etkileneceğini belirtmektedirler. Dünyanın
ortalama yüzey sıcaklığı 15 derece olup geçtiğimiz yüzyılda bu sıcaklığın 0,6
derecelik bir artış gösterdiği belirlenmiştir. Kıtalar üzerindeki sıcaklık
okyanuslar ve denizlere oranla daha fazla artmıştır. Değerli milletvekilleri, dünyamızda meydana gelmekte olan iklim
değişikliğinin oluşturacağı zararlar göz önüne alındığında iklim değişikliği
ile mücadele, değişen iklim şartlarına uyum sağlanmasından ve zararlarının
karşılanmasından tüm ülkeler sorumludur. Sorumluluğun paylaşılmasına yönelik
prensiplerin ise uluslararası seviyede kararlaştırılması gerekmektedir. İklim değişikliği sorununa mevcut ve geçmiş sera gazı emisyonları sebep olmaktadır. Bu nedenle her bir ülkenin
iklim değişikliği sorunundaki sorumluğu geçmiş dönemler dâhil olmak üzere tüm
dönemlerde ürettiği sera gazı emisyonu ile
orantılıdır. Bugün için atmosferde biriken emisyonlar
Sanayi Devriminden bu yana artmaktadır. İklim değişikliği küresel seviyede bir
sorundur. Bu sorun ile mücadele tüm ülkelerin sorumluluğunda olmakla birlikte
sorunun oluşmasında, geçmiş ve gelecekteki farklı emisyon
miktarlarından dolayı ülkelerin farklı sorumlulukları bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, nüfus artışı, sulama, sanayileşme,
şehirleşme gibi faktörler yüzünden 2050 yılında dünya nüfusunun yarısının su
yokluğu veya azlığı sorunu ile karşılaşacağı tahmin edilmektedir. Her ülkenin
belli miktarda tatlı su rezervleri vardır. Bu rezervler yer altı suları, ırmak
ve göllerden oluşmaktadır. Yağışların az olduğu ülkelerde tüketilen su,
kaynakların aşırı kullanımı ve buharlaşmanın neden olduğu kayıplar yüzünden
yenilenememektedir. Bu ülkeler giderek su rezervlerini tüketmektedirler. Sayın milletvekilleri, su kaynaklarının geliştirilmesi ekonomik
üretkenlik ve sosyal refaha doğrudan katkı yapmaktadır. Suyun bireysel açıdan
ifade ettiği hayati önemin ötesinde, ülkelerin varlığı, güvenlik çıkarları,
nüfus yapıları, tarımsal ve ekonomik gelişimleri açısından önem arz etmektedir;
bazı ülkelerin iç ve dış politikalarını da yönlendirmektedir. “Su, Orta Doğu’da
petrolden daha kıymetli olup yokluğu ancak havanın yokluğuyla kıyaslanacak bir
unsurdur.” şeklinde belirtilen ifade, suyun özellikle bölgemizdeki önem ve
ciddiyetini daha açık bir şekilde ortaya koyması açısından oldukça kayda
değerdir. Değerli milletvekilleri, 20’nci yüzyılın son çeyreğine damgasını
vuran kuraklık, dünyanın çeşitli bölgelerinde belirgin bir hâl almıştır.
Ekolojik bozulma süreci göz önüne alındığında, dünya çapında birçok nehrin ve
tatlı su kaynağının kirlenmesi, su kıtlığı sorunlarına bir de temiz içme suyu
sıkıntısını eklemiştir. Her yıl 100 milyon insanın dünya nüfusuna eklendiği
düşünülürse 2010 yılında toplam insan sayısı 7 milyar olacak ve bu süreden
sadece on beş yıl sonra 8 milyarı geçecektir. Bu çerçevede, 20’nci yüzyılın
ikinci yarısından itibaren gelişmekte olan ülkelerde belirgin bir nüfus artışı
olmuş ve bunun sonucunda su talebi doğru orantılı bir şekilde artmıştır. Bu
kalabalıklaşan nüfusun içme suyu ihtiyacının, tarımsal ve sanayi amaçlı olarak
kullanılacak suyun nasıl karşılanacağı bilinmemektedir. Dünya tarihinde her zaman güç unsurlarının dengesini ve
medeniyetin kalitesini belirleyen su, hayati ve stratejik konumunu korumakta,
hatta önümüzdeki yirmi yıl içerisinde barışçıl girişim ve politikalar
uygulanmazsa suyun daha büyük bir sorun kaynağı olmaya başlayacağı açıktır. Bu
durum da etkin su politikalarının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Su
kıtlığında, doğal felaketlerin ve sanayi kaynaklı kirlenme etkisinin yanı sıra
suyun kötü idaresi ve yönetim hatalarının payı da önemlidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Doğu’ya baktığımızda
ülkeler, uluslararası sular ve yer altı sularını kapsayacak biçimde,
birbirlerinin çıkarlarını gözetmeksizin, bir yarış içerisindedirler. Orta Doğu
nüfusunun hızla artması var olan sorunların daha da içinden çıkılmaz hâle gelmesine
yol açmaktadır. İçinde bulunduğumuz coğrafyada su kendine has politikaları ve
stratejileriyle ele alınması gereken bir konudur. Orta Doğu’da yer altı ve yer
üstü suları açısından zenginliğiyle tanınan Türkiye'nin “su stratejisi”
kavramını geliştirmesi ve bölge ülkeleriyle mevcut olan sorunları çözücü ve
kalıcı politikalar geliştirmesi gerekmektedir. Uluslararası su sorununun
incelenmesinde sadece sınıraşan sular değil, su
kıtlığı sınır suları olarak da algılanmamalıdır; denizler, göller, yer altı suları
da bu konunun geniş yelpazesinde yer almaktadır. Bu sorunlarla birlikte 20’nci
yüzyıla damgasını vuran su kirlenmesi konusu ile ilgili olarak da gerekli
politikalar geliştirilmelidir. Değerli milletvekilleri, dünyadaki su stoku 1,386 milyon
kilometreküp olarak hesaplanmaktadır. Bu suların yüzde 97,5’u tuzlu su, yüzde
2,5’u ise tatlı sulardır. Tatlı su kaynaklarının da yüzde 90’ı kutuplarda ve
yer altında bulunmaktadır. Dünyada 400 milyonu çocuk olmak üzere 1,5 milyar
insan, bir başka deyişle dünya nüfusunun dörtte 1’i yeterli ve sağlıklı içme
suyuna sahip bulunmamaktadır. Gelecek yirmi yıl içerisinde tüm dünyada su ile
ilgili gerekli altyapı yatırımının yapılamaması durumunda yeterli ve sağlıklı
su hizmeti alamayan insan sayısının 3,3 milyar kişiye ulaşması kaçınılmaz
olacaktır. Ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Ülkemizin su ihtiyacını
karşıladığı nehirlerde, özellikle son yıllarda hızla bir kirlenme
yaşanmaktadır; Meriç, Ergene, Gediz, Sakarya gibi nehirler ve yer altı
sularının hemen hepsi kirlilik sorunuyla karşı karşıyadır. Türkiye'nin su kaynakları potansiyeli yıllık ortalama 501 milyar
metreküp olarak hesaplanmaktadır. Yağış, yer altı suyu beslemesi ve komşu
ülkelerden gelen miktarlar göz önüne alındığında brüt toplam yenilenebilir
yüzeysel su potansiyeli ise 234 milyar metreküptür. Ancak, mevcut teknolojik ve
ekonomik şartlar altında bu değer yılda 112 milyar metreküp mertebesinde
değerlendirilmektedir. Bu miktarın 40,1 milyar metreküpü kullanıma açılmış
bulunmaktadır. Ülkemizde 40,1 milyar metreküp suyun yüzde 74’ü sulama
sektöründe, yüzde 15’i içme suyu sektöründe ve yüzde 11’i ise sanayide
kullanılmaktadır. Buna göre, kişi başına düşen teknik ve ekonomik olarak
kullanılabilir yıllık su miktarı 1.500- Değerli milletvekilleri, ülkemiz su konusunda neler yapmalı konusunu
sizinle biraz paylaşmak istiyorum. Türkiye, yer üstü ve yer altı su kaynaklarını çok iyi
değerlendirmeli ve korumalıdır. Su kaynaklarının korunması ve kullanımda,
ilgili bütün kurumlar arasında sıkı bir iş birliği sağlanmalıdır. İleriki
yıllarda bölgemizde su nedeniyle bir savaş yaşanma ihtimaline karşı ülkemizin
önderliğinde bir organizasyona ihtiyaç bulunmaktadır. Türkiye, su sorununu ulusal çıkarlarına uygun şekilde
çözümleyebilmek için su konusunda yapılacak olan zirve ve konferansların
düzenlenmesinde inisiyatifi elinde bulundurmalıdır. Türkiye, aktif bir su politikası izleyerek uluslararası platformda
kendi lehine kamuoyu yaratmalıdır. Türkiye, su konusunda bölgesinin özelliklerini ve kendi
ihtiyaçlarını da dikkate alacak çözüm önerileri hazırlayarak bunları
uluslararası kamuoyuna açıklamalıdır. Ülkemizin yarı kurak bir iklime sahip olduğu daima göz önünde
bulundurulmalı, bütün su politikaları buna göre oluşturulmalıdır. Gerek tarımsal gerek sanayi ve gerekse bireysel amaçlı olsun, suyu
kullanan sonuçta insandır. Bu nedenle, kullanıcıların bilinçlendirilmesi son
derece önemlidir. Bu konuda diğer bir nokta da bütün sektörlerin aynı kalitede su
kullanmasının yanlış olmasıdır. Su sorununa uzun vadeli çözüm projeleriyle yaklaşılmalı. Bu
bağlamda arz ve talebin doğru yönetilmesi, doğru yatırımların doğru zamanda
yapılması son derece önemlidir. Su stratejik bir doğal kaynaktır. Bu özelliği ile millî güvenlik
stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olarak dikkate alınmalıdır. Mevcut sulardaki kayıpları, şebeke kayıpları, buharlaşma
kayıpları, sızma kayıpları ve bilinçsiz tüketimden kaynaklanan kayıplar olarak
sıralamak mümkündür. Bu kayıpların dünya standartlarına çekilmesi
sağlanmalıdır. Aksi takdirde, ülkemizin, bölgenin su sorununa çözüm adı altında
dayatmacı politikalara maruz kalması kaçınılmaz olacaktır. Değerli milletvekilleri, teklifin 2’nci maddesiyle Forum
Sekretaryasına özel hukuk hükümlerine tabi kamu tüzel kişiliği kazandırılması,
organizasyonla ilgili olarak Çevre ve Orman Bakanlığınca yönerge çıkarılması,
keza Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün
kurum bütçelerinden ayrılan ödeneklerin kurulacak sekreteryaya
aktarılması ve yapılacak olan bütün iş, işlem ve harcamaların Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi olduğu hükme bağlanmaktadır. 3’üncü maddeyle de Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonuyla ilgili
olarak yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları, kiralama ve ihale işlerinin
katma değer vergisinden müstesna olduğu hükme bağlanmaktadır. Bu bağlamda Forum Sekreteryası için
oluşturulacak bütçeden yapılacak olan harcamaların etkin, verimli ve amaca
uygun olarak yapılmasını temenni etmekteyiz. Bu duygu ve düşüncelerle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
teklife olumlu baktığımızı ifade ediyor ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Enöz. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk. Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyarbakır’da şehit olan polislerimiz ve Aktütün Sınır Karakolunda şehit olan değerli askerlerimize
Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı dilerim. Bu kanun beş maddeden oluşmaktadır. 2009 yılı mart ayında
İstanbul’da yapılacaktır. Bu kanun teklifiyle, Forum Sekreteryası
tarafından yürütülecek idari, mali ve teknik konularda sekreteryaya
yetki vermeyi amaçlamaktadır. Forum Sekreteryasının nasıl
denetleneceği ve nasıl feshedileceği bu kanunda bulunmaktadır. Forum Sekreteryasının ana mali
kaynakları, Devlet Su İşlerinden 7,5 milyon avro, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinden 5 milyon avro, İSKİ Genel Müdürlüğünden ise 5 milyon avro
olarak, 17,5 milyon avro olarak temin edilecektir. Bu forumlar üç yılda bir yapılmaktadır. Bu Forum daha önce Fas,
Hollanda, Japonya ve Meksika’da yapılmıştır. Dünya Su Forumunda su her yönüyle ele alınmaktadır; dünyada su
konusunda iyi uygulamalar her yönüyle değerlendirilmektedir. Bu Forumun amacı,
karar vericiler ile kamuoyunu bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve yasal
düzenlemeler yapmak için ilgili kurum ve kuruluşları bir araya getirmektir. Bu
Forum su kaynakları ve su yönetimi konusunda dünyada iyi uygulamaları
paylaşmayı hedeflemektedir. Yani iyi uygulama ve… Kötü uygulamaların nasıl
ortadan kaldıracağını hedeflemektedir. Herkesin bir su hakkı vardır. Sınıraşan
sular bu toplantıda tartışılacaktır. Özellikle sınıraşan
sular bizim için oldukça önemlidir. Bu toplantının Türkiye’de yapılması da ve
burada özellikle Dicle, Fırat, Meriç gibi havzalardaki suyun kendi ülkemizde
tartışılmaya açılarak çözüm yollarının uluslararası platformda tartışılması da
özellikle önemlidir. Özelleştirme konusu bu toplantıda tartışılacaktır ve buna
benzer konular toplantıda detaylarıyla gündeme gelecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su hayattır. Su olmadan
sağlıklı gıda elde edemeyiz; kalkınma, yani sanayide sağlıklı kalkınma
yapamayız. Temiz suya erişim her insanın, her vatandaşın hakkıdır. Su damlaları
bizim rehberimiz olmalıdır. 2009 yılı mart ayında İstanbul’da yapılacak toplantı dört başlık
altında yürüyecektir. Birincisi, devlet ve hükûmet
başkanları düzeyinde, ikincisi bakanlar düzeyinde, üçüncüsü parlamentolar
düzeyinde, dördüncüsü ise yerel yönetimler düzeyinde. Bu toplantıda, tekrar
ediyorum, su, merkezinden yerel yönetime varıncaya kadar tüm yönleriyle
değerlendirilecektir. Bu Foruma yaklaşık 15 bin ile 20 bin kişinin katılması
beklenmektedir. Yani devlet ve hükûmet başkanları,
bakanlar, parlamenterler -ilk defa katılıyor, parlamenterler düzeyinde ilk defa
böyle bir toplantı olacak- belediye başkanları, bilim adamları, uzman kişiler,
ilgili sivil toplum kuruluşları ve ilgili -altını çizerek söylüyorum- basın
mensupları, uzman basın mensupları da bu toplantıya katılacaklardır. Bu toplantıda sadece konular tartışılmayacak; bu toplantıda
fuarlar yapılacak ve sergiler açılacaktır. Bugüne kadar ulusal ve uluslararası
düzeyde, bizlerin de değişik toplantılara katıldığı on beş toplantı yapıldı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir çalışma grubu oluşturuldu, bu
çalışma grubu da değişik toplantılara katılmakta ve katılmaya devam etmektedir.
Parlamento ayağını da özellikle bu 5 kişilik çalışma grubu yürütecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21’inci yüzyılın en büyük
sorunu küresel ısınmadır. Tabii, çoğumuz “küresel kriz” diyeceğiz ama 21’inci
yüzyılın en büyük sorunlarından biri de küresel ısınmadır. Küresel ısınma ile yeryüzünde
yağış rejiminde ciddi değişiklikler olmaya başlamıştır. Kar yağışında azalmalar
görülmeye başlamıştır. Geçen sene, Finlandiya gibi, İsveç gibi ülkelerde kar
yağışı görülmemiştir, kar yağmıyor. Bir ülkede kar yağmaması demek, suyu
depolama kapasitenizin azalması demektir, dolayısıyla, ani yağışlar daha
sıklıkla meydana geliyor demektir. Buzulların eriyişinde ciddi artışlar
görülmektedir. Deniz suyu seviyesinde yükselmeler olmakta, dünya yağış
rejiminde bir bölgeye ciddi yağış yağarken başka bir yer ciddi bir şekilde
kurak geçmektedir. Dünyada yağış rejiminde anormallikler… Küresel ısınmayı biz şöyle tarifliyoruz: Dünyada anormalliklerin arttığı, meteorolojik
şartlarda anormalliklerin arttığı olay olarak kabul ediyoruz. Dolayısıyla
dünyada anormallikler meteorolojik şartlarda artmıştır. Sel felaketinde bazı
bölgelerde ciddi artışlar olmuştur. Sıcaklığın artışı ile toprakta buharlaşma
ve akabinde tuzlaşmanın artışı görülmeye başlanmıştır. Yine bazı bölgelerde
göllerde kurumalar başlamıştır. Sulak alanlarda ciddi azalmalar vardır. Eskiden
“Sulak alan” dediğimiz zaman “Bataklık” derdik, “Bataklığı mutlaka kurutmamız
gerekir.” derdik. Sulak alanlar biyoçeşitliliğin en
zengin olduğu yerlerden biridir. Bu alanların mutlaka korunması gerekiyor. Bu
toplantıda, 2009 Mart ayında yapılacak toplantıda küresel ısınmanın su
kaynakları üzerine etkileri de tüm yönleriyle değerlendirilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Forumda su konusunda
farklılıklar ortaya konacak ve çözüm yolları tartışılacaktır. Su ve sağlık: Herkesin hijyenik suya
kavuşması hakkıdır, bu tartışılacak. Su ve şehir sağlığı: Şehirde yaşayan insanların sağlıklı suya
ulaşma hakkı tartışılacaktır. Su ve finansman: Peki, ben sağlıklı suyu elde edebilmem, ulaşmam
için bu konuda nasıl bir finansman mekanizması oluşturacağım, bu
tartışılacaktır. Su ve enerji: Hidroelektrik santrallerin değerlendirilmesi konusu
tartışılacaktır. Su ve iklim değişikliği tartışılacaktır. Su ve gıda: Özellikle suların en büyük etkisi gıda üzerine olacak.
Gıda üzerinde, özellikle açlığın ve fakirliğin giderilmesi için suyu nasıl
yönetmemiz gerektiği detaylarıyla tartışılacaktır. Türkiye’de kullanılabilir hâldeki şu andaki toplam suyumuzun yüzde
74’ünü tarımda kullanıyoruz. Vahşi sulama yoluyla toprağımızı tuzlaştırıyoruz.
Dolayısıyla, basınçlı sulama dediğimiz sulama sistemi konusuna ciddi şekilde Hükûmetimiz eğilmiştir ama bunun daha ileri adıma gitmesi
için gerekli düzenlemeler, gerekli çalışmalar yapılması gereklidir. Su ve ulaşım: Özellikle suyu biz ulaşım amacıyla kullanmıyoruz.
Suyu mutlak surette ulaşım amacıyla kullanmamız lazım ve üç tarafı denizlerle
çevrili bir ülkede taşımacılığın yüzde 95’i kara yolu taşımacılığıyla… Kara
yolu taşımacılığı pahalı bir taşımacılıktır. Enerji maliyetinin fevkalade yüksek
olduğu bizim gibi ülkelerde, ithal ettiğimiz enerjide, mutlak surette deniz
taşımacılığı kara taşımacılığından 7 kat daha ucuzdur. Deniz taşımacılığına
önem vermemiz lazım, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde. Bu da
değerlendirilecektir. Afetlerin etkisi: Özellikle küresel ısınmayla beraber afet
sıklığında artış olmuştur, artışlar da devam edecektir. Eskiden “Bu yağış, bu
rüzgâr, bu şiddet kırk yılda bir oldu.” derdik, şimdi dört yılda, beş yılda bir
olmaya başladı. Anormallikler artık dört beş yılda bir kendini göstermeye
başladı. Dolayısıyla, bu konular tartışılacak ve çözüm yolları tüm yönleriyle
değerlendirilecektir. Tatlı su ve deniz suyu arasındaki ilişkiler ve etkileşimler bu
toplantıda değerlendirilecektir. Su konusunda bilinci mutlaka artırmalıyız. Ben bütün toplantılarda şunu söylüyorum: Çevre lobicilikten,
hobicilikten çıkmalı. Çevre bir sanayi sektörüdür, çevre bir yatırımdır. Bu
yatırımı ve çevreci mantığı oluşturmadığımız müddetçe bizler kapalı
toplantılarda çevreyi konuşuruz, ondan sonra da, suyumuzu da havamızı da
toprağımızı da sağlıklı ve doğru bir şekilde yönetemeyiz. Dolayısıyla, su
kaynaklarının sürdürülebilir bir yönetimi, uygulanabilir bir yapıyla
oluşturulmalıdır diyoruz ve bu konuda bir yönetim sistemi devreye girmelidir diyoruz.
Merkezî yönetim ile yerel yönetimler arasında iyi uygulamalar ve
değerlendirmeler bu toplantıda -2009 Mart ayında yapılacak toplantıda- tüm
yönleriyle tartışılacaktır. Küresel tehdit olan susuzluğa, gıda güvenliğine
karşı etkin ve kalıcı çözümler üretmek üzere bu toplantı yapılacaktır. Türkiye'nin, İç Anadolu kurak bir bölgesi; Akdeniz Bölgesi, Ege
Bölgesi, Trakya Bölgesi de önümüzdeki yirmi yıl içerisinde kurak iklim
bölgesine doğru yönelirken, Karadeniz Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi ise ciddi
yağış alacak bölgelerden biri olarak görülmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Forumda dünyada su ile
ilgili hukuki düzenlemeler, eksiklikleri ve çözüm arayışları değerlendirilmek
üzere bu toplantıda tartışmalar yapılacaktır. Şehirleşmeden dolayı su kirliliğinin, su kaynakları üzerine ciddi
olumsuz etkileri vardır. Bu etkiler nasıl çözüldü, bunlarla ilgili ne gibi
önlemler alındı? Bu toplantıda iyi uygulamalar tartışılacaktır. Türkiye'nin su ile ilgili yaklaşık 30 milyar avroluk yatırıma
ihtiyacı vardır. Bu yatırımların doğru yapılması ve tesislerin sağlıklı
işletilmesi için küçük küçük belediyelerle atık su
arıtımı, suyun sağlıklı olarak temin edilmesi mümkün değildir. Bunun özellikle
altını çizerek söylüyorum. İl bazında su yönetim mantıkları oluşturulmalıdır.
İl bazında uygulama, ama bölgesel bazda da merkezî
yönetim yapılanmasına gidilmelidir. Bu konuda mutlaka bir su kanunu çıkmalıdır.
Şu anda Türkiye’de suyla ilgili sorumlu on yedi tane kurum var. Çok
başlılıktan, su kaynaklarımızın, yer altı su kaynaklarımızın, atık sularımızın,
sanayi atık sularımızın denetlenmesi, izlenmesi, kontrolü, tahsisi… Kalite ile
tahsis aynı birimde olmalıdır. Altını çizerek söylüyorum: Kaliteyle, suyun
kalitesini izleyen birim ile tahsis eden birim farklı olmamalıdır. Bunun için
-Sayın Çevre ve Orman Bakanımız da bu konunun uzmanıdır- bu konuda acilen
Meclisimize bir su kanunu hazırlayıp sunulmalıdır. Yani bu konuda gerekli
adımları atmalıyız. Çünkü 21’inci yüzyılda en fazla tartışılan konulardan biri
çevre olacaktır. Bununla ilgili önlemleri bir an önce almalıyız. 50 metreden
çıkan sular 150 metreden çıkmaya başladı. Bazı bölgelerimizde sularımız
kuruyor, yani göllerimiz kuruyor. Anormallikler artıyor. Tekrar ediyorum:
Türkiye’de yağışta azalma yok ama Akdeniz Bölgesi’nde yağışta azalma var ve
Akdeniz Bölgesi’nde, İç Anadolu Bölgesi’nde özellikle yer altı suyunda ciddi
düşüşler var. Ciddi düşüşler neticesinde oksijen yer altı suyuna sızdığı için
toprağın altında kimyasal yapı değişiyor. Kimyasal yapı değiştiği için suyun
kalitesi değişiyor. Suyun kalitesi değiştiği için de kaliteli su vatandaşa
ulaştırılamıyor. Dolayısıyla, bu konuda merkezde bir birim, yerelde bir birim;
yereldeki birimde il bazında yapılanmaya gidilmelidir diyoruz. Türkiye’de suların sadece yüzde 40’ı arıtılabiliyor şu anda, yüzde
60’ı arıtılamıyor. Arıtma tesisi olan yerlerde de yeterli bir şekilde teknik
eleman olmadığı için, işletme maliyeti de elektrik maliyeti de yüksek olduğu
için bunların Çevre Kanunu’nda olan elektrik bedellerinin aynen uygulanması
gerekli. Bunun için bir bedel kondu, makul bir bedel. Bu konunun bir an önce
devreye girmesi lazım. Yine, özellikle Çevre Bakanlığının güçlendirilmesi lazım. 21’inci yüzyıla girerken, Çevre Bakanlığı havza bazında güçlü bir
yapıya dönüşmesi lazım; bölge bazında, havza bazında, entegre
havza bazında yapılanmaya girmesi lazım ve bu havza bazında bu yapılanmayla
denetleme, izleme, kontrol, yaptırım, uygulama, planlama çalışmalarına özen
gösterilmesi lazım. Bir bölgede şehirleşme yapılıyorsa, bir bölgede sanayi
tesisi kuruluyorsa, bir bölgede tarımcılık yapılıyorsa, su bilançosu
çıkartılmadan bu yapılmamalı, bu su bilançosu çıkartılmalı. Her havzanın
mutlaka su bilançosu çıkartılmalı. Bu su bilançosuyla, gelen su-giden su
dengeli olmalı. Yer altı suyunda, mutlaka Almanya gibi ülkelerin uyguladığı
sisteme, Türkiye olarak acilen girmemiz lazım. Yer altı suyunu dengeli tutmamız
lazım. Dediğim gibi, 50 metreden, 30 metreden çıkan suyumuz, şu anda 150, 200,
300 metreden çıkan yerlerimiz var. Çevre Bakanımız -tekrar ediyorum- bu işin
uzmanıdır, bu işi çok sağlıklı bir şekilde çözeceğine inanıyoruz ama bu konuda
kendilerini de mutlaka güçlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Bize düşen bu
konuda görev neyse, bizler de gereğini yaparız. Atık suların -tekrar ediyorum- arıtımı konusunda, içme suyunun
temini konusunda il bazında çözümler üretilmeli. Bugün yılda 6,5 milyar ton
içme suyunu şehirlere veriyoruz. Ayşe hanıma, Fatma hanıma diyoruz ki: Suyu
verimli kullan. Ben diyorum ki: Ey belediyeler, sen önce çözümünü üret. Yüzde
50-60 su kaybın var şebekede, yüzde 50-60. 6,5 milyar tonun 3,5 milyar tonu
şebekede kayboluyor. Bu 3,5 milyar tonla ilgili mutlaka çözüm üretilmesi lazım.
Dediğim gibi, bu yapıyla ilgili de gerekli denetleme, yaptırım mekanizmalarının
da devreye girmesi gerekiyor. Aksi durumda, dediğim gibi, su, şebekede kaybolup
gidiyor. Tertemiz su, kullanılabilir su ama biz çözüm olarak Ayşe hanıma, Fatma
hanıma… Ayşe hanım, Fatma hanım en son çare diyoruz. Tarımda başlamıştı çok güzel bir çalışma. Avrupa Birliği
ülkelerinde olduğu gibi, mutlaka yüzde 50’liler seviyesine tarımda sulamayı
getirmemiz lazım. Şu anda yüzde 75’lerde. Nasip olursa önümüzdeki hafta küresel ısınmayla ilgili konuda,
diğer konuları, özellikle hidroelektrik santraller, özellikle termik
santraller, diğer konularda alınması gereken, yapılması gereken konuları
detaylarıyla vereceğim ama mutlaka Çevre Bakanlığının güçlendirilmesi için su
kanunu ve mutlaka çevre ajansının ortaya serilmesi lazım. Devlet Su İşlerinin
Çevre Bakanlığına bağlanması fevkalade olumlu gelişme ama yeterli gelişme
değildir. Bu konunun mutlaka değerlendirilip, gündeme alınıp… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz efendim. MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. 2009 yılında yapılacak bu toplantı ülkemize, milletimize ve
suyumuza hayırlı, uğurlu olsun diyorum. Bu kanuna vereceğiniz destekten dolayı
hepinize, kanunumuzu desteklediğinizden dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılında İstanbul
Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer
Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında
Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini belirtmek üzere grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ülkemizde çokça
kullanılan “sudan işler” tabiri önemsiz, çok da ciddiyeti olmayan işleri ifade
etmektedir. Fakat ne var ki, bugün dünyamızın gelmiş olduğu aşamada suyla
ilgili işler tüm insanlığın ortaklaştığı çok önemli bir soruna denk
düşmektedir. Çünkü bugün itibarıyla dünyada 1 milyarı aşkın kişi temiz içme
suyuna ulaşamamakta, her yıl 6 milyona yakın insan kolera, dizanteri, ishal
gibi temiz suya ulaşamamaktan kaynaklanan hastalıklardan dolayı yaşamını
yitirmekte ve temiz içme suyundan yoksun olduğu için her otuz saniyede 1 çocuk
yaşamını yitirmektedir. Uzunca süredir dünyada özellikle endüstriyel atıklar ve iklimsel
değişiklikler nedeniyle temiz su kaynaklarının hızla azalması tedirginlik
yaratmaktadır. Dünya Bankasının tahminlerine göre 2025 yılında dünya nüfusunun
sadece üçte 1’i temiz ve içilebilir su kaynaklarından faydalanabilecektir.
Ülkemiz de su açısından zengin bir ülke olmadığı gibi, Türkiye'nin önümüzdeki
on beş yıl içinde su fakiri bir ülke olacağı uzmanlar tarafından
öngörülmektedir. Nitekim, dünya su tüketimi
ortalamasının gerisinde kalan halkımız daha şimdiden su sorunlarından
kaynaklanan sıkıntılar yaşamaya başlamıştır. Su konusunda Türkiye’de herhangi bir su politikasının olmayışı,
siyasi iktidarın bilimsel dayanaklardan yoksun su yönetimi, doğanın hoyratça
kullanılmasına olanak sağlayan devlet politikaları ülkemizin su konusunda
geleceğini tehdit eder duruma gelmiştir. Kısacası, doğanın ve insanın yaşamını
sürdürmesi için vazgeçilmez bir kaynak olan su şu anda dünyanın ve ülkemizin en
önemli problemi olma aşamasına taşınmıştır. Değerli milletvekilleri, dünya ülkelerinin birçoğunda hâlâ su
temin edilmesiyle ilgili faaliyetler kamu kurum ve kuruluşları tarafından
yürütülürken, küresel ölçekte özellikle son on beş yıl içerisinde su
hizmetlerinin yönetiminde kamu hizmeti anlayışından pazar ekonomisi anlayışına
doğru hızlı bir kayma görülmektedir. Özellikle de az gelişmiş ülkelerde
ekonomik bütçe yetersizliği, iç ve dış borçlardan kaynaklanan sıkıntılar su
hizmetinin arzında sıkıntılar yaratmıştır ve bu sıkıntılar da yeni yönetim
arayışlarının başlamasına neden olmuş, kamu hizmetlerinin özel sektöre
devredilmesini gündeme getirmiştir. Küresel politikalar bu eksende oluşturulmuş
ve bu politikalar az gelişmiş ülkelere de zorunlu tercih olarak sunulmuştur. Değerli üyeler, su hizmetleri faaliyetleri Avrupa ülkelerinde yüzde
80, Kuzey Amerika’da yüzde 95, Güney Amerika’da yüzde 96, Afrika’da yüzde 97 ve
Asya ülkelerinde ise yüzde 99 oranında kamu kurum ve kuruluşları tarafından
yürütülmektedir. Ancak suyun alınıp satılan ve kâr elde edilen bir metaya dönüştürülmesine yönelik olarak geliştirilen küresel
politikalar, toplam dünya nüfusunun kullandığı suyun yüzde 5’inden fazlasının
ulus ötesi şirketlerin tekeline geçmesine neden olmuştur. Dünya su politikası oluşturmak için bir araya gelen yapıların
ortaklaştıkları nokta, petrol ve ilaçtan sonra geleceğin en önemli küresel
stratejisini oluşturan suyun ticarileştirilmesine yönelik politikaların
geliştirildiğini göstermektedir. Buna göre Birleşmiş Milletler, suyla ilgili
olarak düzenlediği ve desteklenmesini istediği metinde, suda fiyatlandırmayı
temel ilke olarak kabul etmiştir. OECD de su yönetiminin fiyatlandırılması
gerektiğini belirtmiştir. Çok uluslu şirketlerin bir araya gelerek oluşturduğu
su ortaklığı da su yönetiminin bu çok uluslu şirketlerin kontrolü altına
alınmasını benimsemiştir. İşte bu politikalar doğrultusunda Dünya Su Konseyi oluşturulmuş, Bechtel, Suez, Vivendi, RWE gibi su sanayicileri olarak bilinen
şirketlerin, Birleşmiş Milletleri finanse eden ülkeler ve bunlarla çalışan
yerel yönetimlerin düzenledikleri Konsey her üç yılda bir düzenlediği Dünya Su
Forumunun beşincisini 2009’da İstanbul’da düzenleyecektir. Foruma, 200 ülke, 200’e yakın bakan, 15 devlet başkanı, mega şehirlerin belediye başkanları ile 80 ülkeden 20 bin
kişinin katılması bekleniyor. Bu verilerden de anlaşılacağı gibi, dünyanın
egemen güçlerinin çok önemsedikleri bir mevzu söz konusudur. Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon, İstanbul’da düzenlenen bir toplantıda, Beşinci
Dünya Su Forumunda suyun düzgün olarak işletilmesi ve dağıtılması politikalarının
ele alınacağını belirtmektedir. Fakat ne var ki bu programın gerçek muhatapları
olan, yani suyun işletilmesinden ve dağıtılmasından doğrudan etkilenen üçüncü
dünya ülkelerinin milyonlarca tüketicisi Forumu düzenleyen bu Konseyde temsil
edilmemektedir. Dünya Bankasının mali ve politik desteğiyle faaliyet gösteren
Forumun hiçbir kamu kurumuyla bağlantısı yoktur ve tamamen sudan kâr elde
etmenin yollarını arayan şirketlerden oluşmaktadır. Dolayısıyla, paylaşımı
yapılan esas şeyin büyük çıkarlar olduğu açıkça görülmektedir. İncelenen
sorundan doğrudan etkilenen büyük bir kesimin bu ortaklıkta olmaması Forumun
çıkar ortaklığına dayalı olduğunu en açık şekilde ifade etmektedir. Zira Fauchon’un da ifade ettiği gibi, suyun işletilmesi Forumun
esas konusu ve amacıdır. Neoliberalizmin, suyu hak
olmaktan çıkarıp satın alınması gereken bir ihtiyaca dönüştürme çabası Forumun
ana politikasının eksenini oluşturmaktadır. Forum, ulusal su kaynaklarının ulusal üstü büyük sermaye
gruplarının tekeline geçmesine olanak sağlamaktadır. Forumun düzenlendiği
ülkelerde su konusunda özelleştirmelerin hız kazanması bu açıdan dikkat
çekmektedir. Suyun özelleştirildiği ülkelerde yaşananlara baktığımız zaman bu
politikaların ne kadar vahim sonuçlar ortaya çıkardığını daha rahat
görebiliriz. 1990 yılının sonlarında suyu özelleştiren Güney Afrika’da önce
suya yüksek zamlar yapıldı, ardından ön ödemeli sayaçlar takıldı. Bu nedenle,
binlerce insan suya ulaşamadı ve sularını nehirlerden karşılamaya çalıştılar.
On yedi yıldır parasız su sağlayan kanal kapatıldı ve bu yüzden kolera salgını
baş gösterdi, tam 250 bin kişi hayatını kaybetti. Durban’da
2 bin insan kolera ve tifo salgınından öldü. Bihar
bölgesinde özelleştirilen nehirden faydalanan halk hırsızlıkla suçlandı ve
bunun üzerine ayaklanmalar baş gösterdi. Dünyanın en zengin su kaynaklarına sahip 16’ncı ülkesi olan
Bolivya’da IMF şartı olarak aranan özelleştirmeler sonucu ülkenin 3’üncü büyük
kenti olan Cochamamba’da su kırk yıl süreyle Bechtel şirketine devredildi ve suya tam olarak yüzde 300
zam yapıldı. Şirketin yoksul mahallelere su götürmemesi sonucu su isyanları
başladı. 1998’den beri suyun özelleştirilmeye başlandığı El Salvador’da
suya 3 kat zam yapıldı. Ülke, sudan kaynaklı bebek ölümlerinde Orta Amerika’da
2’nci sırada ve ülkedeki suyun yüzde 90’ı da kullanılamaz ölçüde kirlidir. Gana’da suyun özelleştirilmesi sonucu fiyatlar yüzde 95 arttı ve
Gana halkının yarısı düzenli olarak suya ulaşamamaktadır. Yine Arjantin,
Fransa, İngiltere (Londra), Almanya ve daha birçok ülkede suyun
özelleştirilmesiyle büyük sıkıntılar yaşandı. Dünya Su Konseyinin düzenlediği Dördüncü Su Forumunun Meksika’da
yapılması da bu açıdan oldukça anlamlıdır, çünkü Meksika, suyu özelleştiren en
eski ülkelerden biridir. Özelleştirme sonucu su fiyatlarında meydana gelen
büyük artışlar sonucu halkın suları kesilmiş ve halk temiz suya erişememiştir.
On beş yıl bu sıkıntıları yaşayan Meksika halkı, Dünya Su Forumunun
dördüncüsünün Meksika’da düzenlenmesini binlerce kişinin katılımıyla protesto
etmiştir. Meksika halkı, Dördüncü Dünya Su Forumunda dünyaya sudan
yararlanmanın bir insan hakkı olduğu mesajını vermiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Forumun Meksika’dan
sonra beşincisi de İstanbul’da düzenleniyor. Aklımıza “Neden İstanbul?” sorusu
geliyor ama diğer dünya ülkelerinin yaşadıkları deneyimlere ve ülkemizde su
konusunda yaşanılan hükûmet pratiklerine baktığımız
zaman Forumun İstanbul’da düzenlenmesinin anlaşılması hiç de zor olmuyor. Türkiye’ye, özel sektöre dayalı su sistemleri dayatılmaktadır.
Yabancı şirketlerin taşeronluğunu yapan ve bütün yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı
yabancı sermayeye açmış olan AKP Hükûmeti ulus ötesi
bu şirketlerle iş birliği hâlindedir. Uzun süredir ülkemizde de suda
özelleştirmenin hazırlıkları yapılmaktadır. Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı’nın “İnsani Gelişme Raporu 2006, Kıtlığın Eşiğinde Göç, Yoksulluk ve
Küresel Su Krizi” adlı raporunda, Türkiye gibi komşularıyla arasında orantısız
akarsu zenginliği olan ülkelere kriz uyarısı yapılmaktadır. Raporda akarsuların
yukarı bölgelerinde su kullanımında meydana gelecek değişikliklerin tarımsal
sistemleri ve kırsal geçim kaynaklarını ciddi şekilde etkileyebileceği
belirtiliyor. Dicle-Fırat havzasının, bir bakışta nüfusu 103 milyon olan Irak,
Suriye ve Türkiye’ye hizmet verdiği ifade edilerek, Türkiye'nin yirmi bir baraj
ve 1,7 milyon hektarlık sulama arazisini kapsayan Güneydoğu Anadolu Projesi’nin
havza bölgesinde, kaybedenler ve kazananlar yaratarak Suriye’ye su akışının
üçte 1 oranında düşürülebileceğini belirtiyor. Türkiye'nin sulanabilir
topraklarının beşte 1’i Fırat ve Dicle’nin geçtiği sekiz Güneydoğu ilinde
bulunmaktadır ve Suriye halkının beşte 1’i de bu nehirlerin civarında
yaşamaktadırlar. Ayrıca Fırat ve Dicle nehirleri Irak’tan geçerek bu ülkeyi de
önemli oranda etkilemektedir. Önemli su potansiyeli taşıyan Türkiye’nin tatlı su
kaynaklarının üçte 1’ini oluşturan sınıraşan suları
Fırat ve Dicle dünyanın ilgisini çekmektedir. Nitekim,
bu konu Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerine de yansımıştır. Konuyla ilgili
düzenlemelere Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi’nde yer verilmiş, Avrupa
Birliği ilerleme raporunda Türkiye’den Fırat ve Dicle’nin yönetiminin İsrail ve
diğer komşularıyla ortak yapılmasıyla ilgili şimdiden önlem alınması
istenmiştir. İşte, bu noktada hâkimiyet savaşlarına mahal verecek su
politikalarının çok önemli olduğunu belirtmek istiyoruz. Değerli milletvekilleri, suyun başı tutulmak istenmektedir. IMF,
El Salvador ve Türkiye’ye kredi vermek için suyun ve akarsuların
özelleştirilmesini şart koşmuştur. Macaristan ve Polonya’da ise Avrupa
Birliğine girmek için şehirdeki su dağıtımlarının özelleştirilmesi şartı
aranmıştır. Nitekim, ülkemizde de AKP Hükûmeti İktidarıyla beraber suda özelleştirme
çalışmalarına start verilmiş ve daha şimdiden halkımız su sıkıntılarıyla
uğraşmaya başlamıştır. Ankara’da, İzmir’de, Van’da, Siirt’te bazı belediyeler
bizzat kendi elleriyle suyu içilmez bir hâle getirmişlerdir. “Çevrecinin
daniskası” olduğunu iddia eden Sayın Başbakan, çevre konusunda izledikleri
kirli politikalarla doğal ve kültürel varlıklarımızı talancılığın en âlâ
daniskalığıyla yağmalıyor. Ülkemizde son elli yılda sulak alanların yarısı yok olmuştur. Tuz
Gölü, Akşehir Gölü, Beyşehir Gölü neredeyse yok olmak üzeredir. Sazlıkların
büyük çoğunluğu tamamen kurumuştur. Ülkemizin en büyük gölü olan ve dünyada da
en büyük sodalı göl olma özelliğine sahip olan Van Gölü için, uzmanlar, önlem
alınmazsa en fazla yirmi beş yıl ömür biçiyor. Samsat’ta, Birecik’te, Zeugma’da
binlerce yıllık tarihî yapıları sulara gömdünüz. Şimdi de Allianoi
ve Hasankeyf’i aynı şekilde ortadan kaldırmak peşindesiniz. Açık söylüyoruz,
Hasankeyf’e baraj yapmanın en gerçekçi amacı, uluslararası finans şirketlerini
memnun etmek ve geçmişin izlerini taşıyan bir tarihin yok olmasını sağlamaktır.
AKP Hükûmetinin tarihsel değerlerimize sahip çıkmak
gibi bir derdi yoktur. Bu Hükûmet, bu kirli
politikalarına devam ettiği sürece çok yakın bir zamanda bu topraklarda yaşayan
halk, tarihi sulara gömülmüş bir halk olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su yaşamsal bir varlıktır,
su büyük sermayedarlar için mavi altın, milyarlarca insan ve canlı için ise
vazgeçilmez bir yaşam kaynağıdır. Bu nedenle, su ile ilgili kararlar alınırken
kamusal çıkar gözetilerek politikalar geliştirilmelidir. Halkımızın elit
zenginlerden oluşan azınlık bir kısmını çıkarırsak tamamı alım gücü düşük olan
insanlardır. Bugün itibarıyla memurlarımız, işçilerimiz, emeklilerimiz,
köylülerimiz güçlükle yaşamlarını idame ettirmektedirler. Kaldı ki nüfusumuzun
büyük çoğunluğunu işsizler, yani hiçbir geliri olmayan yurttaşlarımız
oluşturmaktadır. AKP, emekçilerin sırtını kamburlaştırmıştır. Halkımız bu kötü
ekonomik şartlar altında yediklerinden, giydiklerinden ve sosyal yaşam
alanlarından kıssalar da sudan da kısma gibi bir seçenek mümkün değildir. Hükûmetin şu an itibarıyla ulusal bir su politikası olmadığı
kesindir, ancak Hükûmet istemektedir ki, ülkemizin
sularını ulus ötesi şirketlere devredelim, onlar bizim su politikalarımızı
belirlesinler, hatta onlar bizim suyumuzu bizden alıp bize geri satsınlar,
onlar servetlerine servet katarken halkımız da başının çaresine baksın. İşte, İstanbul’da su forumunun düzenlenmesinin asıl amacının bu
olduğunu düşünüyoruz, ki önümüzdeki dönem suda
özelleştirmeye olanak sağlayacak yasalar Genel Kurul gündemine getirilecektir.
Fakat sonuç olarak önemle şu uyarıda bulunmak istiyoruz: Yoksullukla mücadele
eden halkımızın elinde, soluduğu hava ve içtiği su kalmıştır. Suyu da
insanımızın elinden alıp satılan bir mal hâline getirirseniz sonuçları felaket
olur. Ülkemizde zaten yeterince ağır sorunlar yaşanmaktadır. Barış ortamına
ivedilikle ihtiyaç duyarken bu topraklarda bir de su savaşlarını salık
vermeyin. Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Buldan. Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına Aksaray Milletvekili Ali Rıza
Alaboyun. Buyurunuz Sayın Alaboyun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve
11 milletvekili tarafından 2009 yılında İstanbul’da yapılacak Dünya Su
Forumunun organizasyonu ve Katma Değer Vergisi Kanununa bir geçici madde
eklenmesi için verilen kanun teklifinin geneli hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Öncelikli olarak Aktütün’de ve
Diyarbakır’da şehit olan askerlerimize ve polislerimize Allah’tan rahmet
diliyorum, yaralılara acil şifa, ailelerine de sabır niyaz ediyorum. Değerli arkadaşlar, hızlı nüfus artışı, hızlı şehirleşme ve hızlı
kalkınma sonucu su küresel bir sorun hâline gelmiştir. Suyun yokluğu ve kötü
kullanımı hayati bir tehdit olarak önümüzde durmaktadır. Dolayısıyla, suyun
kullanımı ve yönetimi ayrı bir önem arz etmektedir. Su, artık eskisi gibi
ulaşılması kolay ve ucuz bir madde olmaktan çıkmıştır. Su, hem pahalı hem de
bedeli olan bir emtia hâline gelmiştir. Daha önce Fas, Hollanda, Japonya ve
Meksika’da yapılan Dünya Su Forumunun beşincisi 2009 yılının Mart ayında
İstanbul’da yapılacaktır. Daha önceki toplantılara kıyasla İstanbul’daki
Beşinci Dünya Su Forumuna ilgi ve katılımın yüksek düzeyde olması için
Parlamentomuz da aktif bir görev üstlenmiştir. Bu kapsamda, geçen yıl
Meclisimizde seçilen, AK PARTİ’den 3, Cumhuriyet Halk
Partisinden 1, Milliyetçi Hareket Partisinden 1 milletvekili olmak üzere 5
kişilik Parlamento heyetimiz Dünya Su Forumunun parlamento ayağı için yoğun
çalışmalar ve görüşmeler gerçekleştirmektedir. Kasım ayının ilk haftası
içerisinde Dışişleri Bakanlığımızın katkıları ile Meclisimizin önderliğinde Strazburg’da dünya parlamentolarındaki konunun uzmanı
milletvekilleriyle bir toplantı yapılacaktır. Bu toplantılar da Beşinci Dünya
Su Forumunun çalışmalarına en üst düzeyde parlamenter katılımı sağlamış
olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; suyun önemini vurgulamak
için enerjiyle kıyaslamak istiyorum. Enerjinin alternatifi her zaman vardır.
Eğer hidroelektrikten enerji üretemiyorsanız nükleer bunun alternatifidir, o
yoksa doğal gaz onun alternatifidir, o yoksa petrol alternatifidir, güneş ve
rüzgâr alternatifidir. Fakat su için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Suyun
alternatifi yoktur, başka bir maddeyle ikame edilemez. Bir örnek vermek gerekirse, insan vücudunun yüzde 70’ten fazlası
sudan oluşmaktadır. Bunun yanında insan vücudu her gün yaklaşık Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler
kaynaklarına göre yeryüzünün yüzde 70’i sudur, yüzde 30’u karalardan
oluşmaktadır. Yüzde 70 suyun yüzde 97,5’u genellikle denizlerde bulunan tuzlu
sudur. Sadece yüzde 2,5’u tatlı, temiz sudur. Bu yüzde 2,5’luk tatlı, temiz
suyun da yüzde 85’i buzullardadır. Yani bizim yararlandığımız sadece ve sadece
yer altı suyu, göl ve nehir suları olmak üzere tatlı suyun yüzde 15’idir. Yani
dünyadaki nüfusun 6,5 milyarın üzerinde olduğunu düşünürsek, dünyadaki 6,5
milyar nüfus hem içme hem kullanma ve hem de sanayideki suyunu bu yüzde 15’lik
tatlı sudan sağlamaktadır. Değerli milletvekilleri, kirli suların büyük bir kısmı gelişmekte
olan ülkeler tarafından üretilmektedir. Kirli suların yol açtığı
hastalıklarından, Birleşmiş Milletler kayıtlarına göre, yılda 2,2 milyon
insanın öldüğü tahmin edilmektedir. Kalkınmakta olan ülkelerde sanayi
atıklarının yüzde 70’i, kanalizasyonun yüzde 90’ı doğrudan su kaynaklarına
verilmektedir. Ortalama 2 milyon ton atık her gün nehirlere, göllere ve
derelere atılmaktadır. Buralara atılan her Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su varlığı günümüzde
ülkelerin zenginlik ölçütü hâline gelmiştir. Mesela bir ülkenin kişi başına bin
metreküpten fazla suyu varsa bu ülke su zenginidir. Eğer kişi başına su miktarı
3 bin metreküp ile 10 bin metreküp arasında ise yeterli suyu olan ülkedir. Eğer
kişi başına su miktarı bin ile 3 bin metreküp arasında ise su sıkıntısı olan
ülkedir. Ülkemizde ise kişi başına Değerli arkadaşlar, küresel ısınma su kaynaklarının kullanımı
konusunda olumsuz etkilemektedir. Dünyada “su döngüsü” denen bir olgu vardır.
Güneşin geniş deniz yüzeylerinden ve nemli topraklardan buharlaştırdığı su
zerrecikleri gökyüzünde bulutları oluşturmakta ve oluşan bulutlar rüzgârlar
vasıtasıyla karasal bölgelere hareket etmekte, buralarda yoğuşarak
yağmur, kar, dolu olarak yeryüzüne tekrar dönmektedir ve bu döngü dünya
kurulduğundan beri sürekli devam etmektedir; karasal bölgelerin alacağı
yağışlar ve su döngüsünün sonucudur. Dolayısıyla, dünyadaki su varlığından bir
zerre eksilmez, bir zerre de artma söz konusu olmaz. Ancak küresel ısınmanın
sonucu denizler ve karalarda oluşan buharlaşma az veya çok olabilir. Yine
küresel ısınmanın sonucu, daha önce az yağış alan bölgelerin daha çok, daha çok
yağış alan bölgelerin ise daha az yağış almakta olduğunu şu an müşahede
etmekteyiz. Değerli arkadaşlar, ülkemizde yer altı suyu hayati bir önem
taşımaktadır. Bilhassa yağışların az olduğu Anadolu’nun orta kesimlerinde yer
altı suları hem içme ve kullanma hem de tarımsal amaçla yaygın olarak
kullanılmaktadır. Maalesef kaçak kuyular ve yanlış kullanma önemli bir yer
teşkil etmektedir. Yer altı sularının kötü kullanılması özellikle su kıtlığının
olduğu Orta Anadolu’da büyük bir sorun teşkil etmektedir. Yer altı sularının
etkili bir şekilde kullanılması özellikle tarımın geliştirilmesi açısından
büyük bir önem arz etmektedir. Bu amaçla kaçak kuyulara karşı önlem alınması
konusunda Çevre Bakanlığımızın pilot çalışmalarından biri Aksaray’da
yürütülmektedir. Bu konuda Sayın Bakanımıza teşekkür etmek istiyorum. Tuz Gölü’ne de ayrıca değinmek istiyorum değerli arkadaşlar. Tuz
Gölü, bildiğiniz gibi, Ankara, Konya ve Aksaray il sınırları içerisinde olan
bir tabiat harikası gölümüzdür. Şunu bilmenizde yarar var:
Bugün Aksaray ve Konya havalisinin Dolayısıyla, bu kanun teklifini veren arkadaşlarımıza teşekkür
ediyor, teklifin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Alaboyun. Komisyon ve Hükûmet söz istiyor mu
acaba? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) – Maddeyle ilgili talebimiz olacak efendim. BAŞKAN – Tümü üzerinde konuşacak mısınız? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) – Yok, hayır efendim. BAŞKAN – Peki. Söz talebi yok. Şimdi soru-cevap işlemine geçeceğiz. Yirmi dakikadır. Enis Tütüncü ve Sayın İnan soru-cevap için sisteme girmişler. Sayın Tütüncü, buyurunuz. ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Plan Bütçe Komisyonunda, Sayın Bakanımızın da bulunduğu komisyon
toplantısında Türkiye'nin su zengini bir ülke olduğu ifade edilmiş. Sayın Bakan
da bu konuda bir ses çıkarmamış. Şimdi, bu doğru bir ifade midir?
Bilebildiğimiz kadarıyla Türkiye kişi başına yıllık İkinci sorum Sayın Başkanım: Ülkemizde içme suyu kayıpları
gerçekten büyük bir sorun. Çok sağlıklı veriler olmamakla birlikte yüzde 55
dolayında bir kayıp olduğu, kaçak olduğu söyleniyor. Bu çok
büyük bir rakam. Bu konuda acil olarak nasıl bir eylem programı
düşünülmektedir? Bu konuda açıklama rica edeceğim. Eğer daha imkânım varsa zaman açısından… BAŞKAN – Var, sorabilirsiniz. ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Şimdi, bir diğer sorum: Bu Forum
çalışmaları çerçevesinde, on beş bölgede, büyük bölgede toplantılar yapıldığı
ifade ediliyor. Bu bölgeler hangi bölgelerdir, daha doğrusu iller hangi
illerdir ve bu konuda sonuç, toplantı sonuçları ve bildirgeleri basılmış mıdır?
Basılmışsa, ben milletvekili olarak bunlardan en kısa sürede bilgilenmek
istiyorum. Son sorum Sayın Başkanım: Trakya hem yer altı hem yer üstü su
kaynakları açısından fakir, zengin olmayan bir bölgemiz ve giderek de hem yer
altı hem yer üstü su kaynaklarının olağanüstü boyutta kirlendiğine ve
azaldığına tanık oluyoruz. Istranca sularımıza
yıllar önce İstanbul kendi ihtiyacı için el koydu. Peki, Trakya ne yapacak? Istranca sularının İstanbul’un su sorununa çözüm açısından
derde deva olmadığını bildiğimize göre, Istranca
sularının tekrar, Trakya’nın acil su gereksinmesinin giderilmesi, karşılanması
açısından Trakya’ya yönlendirilmesi düşünülebilir mi? Teşekkür ederim Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü. Sayın İnan… MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, suyla ilgili, konuşmacılarımızın, bütün
konuşmalarına katılıyoruz. Suyun konuşulduğu bir günde, TEDAŞ Genel
Müdürlüğünün talimatıyla, şu anda içme sularından dolayı borcu olan birçok
belediyenin elektrikleri kesilmiştir ve su kuyularından su sağlayan birçok
belediyemiz şu anda sağlıklı içme suyunu bırakın, kullanma suyunu dahi
vatandaşımıza ulaştıramamaktadır. Bugün talimat verilmiştir. İlgililerle yapmış
olduğumuz konuşmalarda konunun bizzat Bakanlar Kurulunda konuşulduğunu, eğer
Sayın Enerji Bakanımız ve Sayın Maliye Bakanımız talimat verirse ancak içme
suyu kuyularının açılabileceğini bize ifade etmişlerdir. Son derece hayati öneme sahip bir hadisedir. Birçok belediye belki
bu konularda borcunu ödeyebilme kapasitesine sahiptir ama birçok belediye de
yıllardan beri biriken bu borçlarını ödeme imkânına sahip değildir. Birinci sorum: Borcunu ödeyebilme kapasitesine sahip olmayan bu
belediyelerimizin içme suyu kuyularından olan borçlarından dolayı suları
kesilecek mi? Yani devam edecek midir bu kesinti ve insanlarımız susuzlukla
karşı karşıya bırakılacak mıdır? İkincisi: Geçtiğimiz dönem içerisinde TEDAŞ Genel Müdürlüğü ile
Niğde Belediyesinin alacakları ve devlete olan borçlarıyla beraber alacakları
arasında bir mahsuplaşma hesap edilmiş, Niğde Belediyesinin hem devletten hem
Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarımızdan içme suyundan dolayı alacakları
çok daha fazla gelmiştir. Çok basit bir hesapla söylemek gerekirse 10 milyon
YTL’nin üzerinde alacağı vardır ama TEDAŞ’a olan
borçları 6 milyon YTL’dir. Dolayısıyla, aradaki fark… Eğer, devlet Niğde
Belediyesine bu parayı öderse Niğde Belediyesi de içme suyu kuyularından dolayı
TEDAŞ’a olan borcunu yarından itibaren ödeyeceğini
ifade etmektedir. Dolayısıyla, bizim bu mahsuplaşmamızı devlet kabul
etmemiştir. Bunun acilen görüşülmesi gerekmektedir. İki tarafta da devletin
kurumları vardır. Devletin kurumları bir taraftan borcundan dolayı
insanlarımızın içme sularını keserken, diğer taraftan da bizim yapmış olduğumuz
müracaatlarda “Mahallî imkânlarla ödensin.” deyip, baştan savma işler
yapılmaktadır. Dolayısıyla, birçok belediyemiz gibi Niğde Belediyesi de alacağı
olmasına rağmen borçlu gibi gösterilip, ne yazık ki içme suları bugünden
itibaren kesilmiştir. Acı bir durumdur. Bu konunun Sayın Başbakanımıza, Sayın Hükûmet üyelerine ve ilgili bakanlara iletilmesini de
hassaten sizlerden istirham ediyorum efendim, çünkü çok önemli bir konudur. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan. Sayın Ural… KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Bu gelen kanun teklifiyle ilgili olarak ve raporları okuduğumuz
zaman görüyoruz ki burada 17,5 milyon avroluk bir bütçeden bahsediliyor ve bu
bütçeyle… 2’nci maddenin 3’üncü fıkrasında “Forum sekretaryasının yapacağı alım,
satım ve ihale işleri… 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 5/1/2002
tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu hükümlerine tabi
değildir.” deniliyor. Peki, bu alımlar Kamu İhale Kanunu’na tabi olmadan nasıl, neye
göre yapılacak, 17,5 milyon avroluk bütçe nasıl kullanılacak ve nasıl
güveneceğiz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ural. Sayın Sipahi… KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, dört tane çok kısa sorum olacak İzmir’le ilgili. Birincisi: Küçük Menderes havzasında malumunuz Beydağ Barajı
tamamlandı, su tutacak, ancak tutacak su bulunamıyor. İkincisi: Bakırçay havzasında malumunuz
bir Yortanlı Barajı var. O Allianoi tarihî kenti
sorunu hâlen devam ediyor. Bu konuda sizin demeçlerinizi biliyorum, “Burada
tarihte hiçbir zaman kent olmadı.” falan şeklinde açıklamalarınızı da
biliyorum. Bunun son durumu nedir? Üçüncüsü: Maalesef Gediz de kurumuş durumda. Ancak bu Menemen
Ovası’nda, Aşağı Gediz havzasında tarım sektöründeki vatandaşlarımızın bir
dilekleri var, “İzmir atık sularının bu ovaya akıtılması suretiyle hiç olmazsa
Aşağı Gediz havzasında 8 köy, 10 köy, 15 köyün yaz aylarında sulama imkânlarına
kavuşması mümkün.” diyorlar. Bu yaz bana iletildi. Dördüncü konu da, malumunuz bir Çamlık Barajı Projesi vardı İzmir
Büyükşehir Belediyesinin, ancak bu baraj projesi kabul görmemişti. Yalnız, bu,
250 bin kişinin içme ve kullanma suyunu sağlayacak Çamlık Barajı’nın tekrar
makamınızca gündeme sokulduğu şeklinde son bir bilgi geldi. Bu doğru mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sipahi. Sayın Yalçın… RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, ülkemiz için enerjinin önemini hepimiz biliyor ve
takdir ediyoruz. Bu amaçla, biliyorsunuz Hükûmetiniz
döneminde birçok akarsu üzerinde hidroelektrik santralleri teşvik edildi. Sayın Bakanım, bu uygulama yapılırken canlı yaşamı ve çevrenin de
çok ciddi bir tehdit altında olduğunu görüyoruz. İlim olan Ordu’da da yapılan
projelerde akarsuların tüneller içerisine alınarak, kilometrelerce ileriden
bırakıldığını öğreniyorum, görüyorum. Bu şekilde doğacak tahribata ilişkin bir çalışmanız var mı? Kaç
deremiz bu şekilde kuruyacak? O derelerdeki, akarsulardaki canlı yaşamı ve
çevresel etkileri tespit edildi mi? Geleceğe dönük önlemler bakımından bir
öngörünüz bulunmakta mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalçın. Buyurunuz Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum ben de. Önce, Enis Tütüncü Bey’in suallerine cevap vermek istiyorum. Bu
kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, tabii çeşitli görüşler
oldu. O görüşlerden birisinde de “Türkiye su zengini bir ülke.” diye söylendi
ve benim de sessiz kaldığım iddia ediliyor. Tabii, ben daha sonra -belki Enis
Bey ayrılmış olabilir- cevaplandırmıştım. Benim düşüncem şu: Türkiye su zengini
değildir, ama su fakiri de değildir. Akıllı şekilde yönetildiği takdirde bu su
bize çok rahatlıkla yeter. Bunun hesabı var kitabı var. Bakın, şu anda Türkiye’de ortalama 501 milyar metreküp yılda yağış
düşüyor. Bunun buharlaşan, yurt dışına giden, yer altına sızan vesaire… Bunları
dikkate aldığımız zaman ekonomik olarak kullanılabilir su miktarı 112 milyar
metreküptür. Bakın, şu anda bile -hadi kuraklık olunca bu yüzde 10, yüzde 20
azalır zaman zaman- yani asgari 100 milyar metreküp
elimizde net, en kötü şartlarda, su var. Peki, şu anda biz ne kadar kullanıyoruz? Yuvarlık hesap söylüyorum
akıllarda kalması için; 30 milyar metreküp sulama suyu için kullanıyoruz. 6
milyar metreküp bütün şehirlerin içme ve kullanma suyu ve yaklaşık 4 milyar
metreküp de sanayi için kullanıyoruz. Dolayısıyla, 30 + 10 daha, 40 milyar
metreküp. Yani yüzde 40’ını ancak kullanıyoruz. Dolayısıyla, burada mühim olan,
yatırımları zamanında yapılırsa şehirlerde hiçbir su sıkıntısı olmaz. İki
yıllık kuraklığa dayanacak şekilde biriktirme yapıları yaptığımız zaman bu su
bize yeter. Ayrıca tabii, sulama suyunda geçmiş dönemlerde maalesef hepimizin
de bildiği gibi açık sulama sistemleri tercih edilmiş. Biz 2003 yılında Hükûmetimizin aldığı bir kararla –ben o zaman Devlet Su
İşleri Genel Müdürüydüm- bu açık sulama sistemlerini tamamen kapattık,
defterini dürdük; şimdi tamamen, kapalı, basınçlı, yağmurlama ve damlama
sulamaya imkân veren sulama sistemlerini tercih ediyoruz. Böylece daha az suyla
daha geniş bir alanı sulama imkânına sahibiz. Dolayısıyla su fakiri de değiliz,
su zengini de değiliz. Bu suyumuz bize akıllıca kullanırsak yeter. Şimdi, hakikaten bu içme suyu kayıpları konusunda son derece
haklısınız. Bu, özellikle bütün şehirlerde var. Ben İSKİ Genel Müdürü olduğum
zaman İstanbul’da da vardı. İstanbul’daki kayıp yüzde 65’ti. Tabii ilk defa biz
barajların inşasından önce içme suyu şebekesini İstanbul’da yeniledik ve kısa
zamanda, hatta yılda 1.000- Bu başka sağlık problemlerine de sebep olabilir. Çünkü eski
borular sebebiyle dışarıdan, su kesildiği zaman, istenmeyen kirli sular girdiği
takdirde şebekede de sağlık problemleri olabilir. Bu bakımdan belediyelerimizin
mutlaka bunları yenilemesi gerekir. Bu konuda İçişleri Bakanlığıyla birlikte
yaptığımız çalışmada belediye başkanları ikaz edilmiştir. Çünkü bu tamamen
belediyelerin kendi vazifesidir. Merkezî hükûmetin
yani Devlet Su İşlerinin vazifesi ise şehrin deposuna kadar suyu getirmektir,
protokol imzalandığı zaman. Dolayısıyla, belediyelerimiz bu konuda ikaz
ediliyor. İnşallah kısa zamanda… Bunun da takipçisi olacağız. Önemli bir konu
ve kayıpların makul seviyelere indirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Şimdi, sizler bir de Forumla ilgili… “Hangi bölgelerde yapıldı?”
diye sordunuz. On beş bölgede yapıldı. Bunlar genellikle bizim Devlet Su İşleri
bölge müdürlüklerinde yapıldı. Mesela bunlardan, isterseniz
isimlerini de size hemen hızlı bir şekilde verebilirim: Erzurum’da Kar
Hidrolojisi Konferansı yapıldı, Adana’da Sulama-Drenaj Konferansı, Afyonkarahisar’da Termal ve Maden Suları Konferansı,
Ankara’da Kuraklık ve Su Yönetimi Toplantısı, Antalya’da Kar Hidrolojisi
Konferansı, Şanlıurfa’da Sulama ve Tuzlanma Konferansı, Edirne’de Taşkın
Konferansı, İzmir’de Havza Kirliliği ve Tarihî Su Yapıları Konferansı,
Kayseri’de Sulak Alanlar Konferansı, Samsun’da Sel, Taşkın ve Heyelan
Konferansı, Trabzon’da Taşkın, Heyelan ve Dere Yataklarının Korunması
Konferansı, Van’da Van Gölü Hidrolojisi ve Kirliliği Konferansı, Bursa’da Su
Tüketimi, Arıtma, Yeniden Kullanım Sempozyumu, keza, son olarak Konya’da Konya
Kapalı Havzası Yeraltı Suyu ve Kuraklık Konferansı ile Artvin’de de Su ve
Enerji Konferansı tertiplendi. Bunların her birisinin de tebliğler
kitapçığı yayınlandı. Biz memnuniyetle size, tabii bütün milletvekillerimize
göndermek mümkün değil ama en azından Meclis Kütüphanesine beşer tane, ayrıca
gruplara da birer tane takım olarak biz bunları gönderelim. Bunun dışında, Trakya’da Istranca
derelerinden bahsettiniz. Efendim, Istranca
derelerinden İstanbul’a alınan su tamamen -mesela Yıldız Dağları’nı bilirsiniz-
Yıldız Dağları’nın kuzey yamaçlarından Karadeniz’e boşa akan suların alınması
suretiyle olmuştur. Bu suların güney tarafa aktarılması, prensip olarak,
ekonomik olarak mümkün değildir. Dolayısıyla bizim, özellikle Trakya’daki
çeşitli su kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda zaten çalışmalarımız var.
Onların detaylarını da önümüzdeki salı günü özellikle biliyorsunuz bir
araştırma komisyonu raporu vesilesiyle sizlere daha detaylı şekilde izah etme
imkânına sahip olacağım. Sayın İnan’ın söylediği hususa gelince: Tabii, içme suları veya
sulama suyundan dolayı ve bunların elektrik borçları var kuyulardan dolayı.
Tabii, bunlardan uzun süre bu paralar ödenmeyince TEDAŞ kesiyor. Yani genelde
bunların ödenmesi için de on beş-yirmi, hatta bazen otuz dört aya varan, otuz
beş aya varan vadeler yaptığını ben hatırlıyorum. Bu konuda müracaat edilirse
en azından bir taksitlendirme yapılabilir diye düşünüyorum. Tabii, mahsuplaşma meselesine gelince, maalesef mahsuplaşma
şimdiye kadar olmadı. Ben geçmişte de İSKİ Genel Müdürlüğü yaptığım için o
zaman da merkezî hükûmetten alacaklar vardı,
mahsuplaşalım diye çok ısrar ettik ama olmadı. Ancak bunu biz tekrar Bakanlar
Kurulu gündemine getirmek suretiyle -konu benimle alakalı değil, en azından
pazartesi günü konuyu gündeme getireceğim- bu konuda gerekli gayretleri
göstereceğiz. Sayın Ural’ın bahsettiği, 17,5 milyon avroluk bir ihale söz konusu
deniliyor. Şimdi, tabii, bildiğiniz üzere bu büyük bir proje değil, yatırım
projesi değil. Bu, neticede ülkemizin yüz akı olacak ve büyük bir getirisi
olan… Yani 20 bin kişinin getirisini düşünün yani her bir kişi 2-3 bin avro
oraya bırakacak, bilgi ve tecrübesini bırakacak. Dolayısıyla, bunları
düşündüğümüz zaman ülkemizin burada çok önemli ölçüde bir getirisi de var.
Tabii, bu, Kamu İhale Kanunu’na tabi olursa çok acil yapılması gereken
hususları yapmak mümkün değil. Bununla ilgili zaten denetim maddesi var görüldüğü
gibi. Özellikle Plan Bütçe Komisyonunda bunların nasıl denetleneceğine dair
hüküm de getirildi ve kanun da zaten var. Dolayısıyla bunun takibini hem
Bakanlık olarak biz yapacağız hem de Başbakanlık, Denetleme Kurulu tarafından
yapılacak. Bu son derece açık. KADİR URAL (Mersin) – Sayıştayı niye
çıkardınız Sayın Bakan? İhale Kanunu’ndan niye çıkardınız? ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Şimdi, efendim, bu küçük bir iş. Daha önce İzmir’de EXPO’da
da aynı işlemler yapıldı. Süratli şekilde yapılması lazım.
Geçici bir iş. Dolayısıyla, denetim önemli. KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Çerçeve sözleşmesi… ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Bir de tabii bunun o kadar da gideceğini sanmıyoruz, bundan gelirler de
olacak. Bu bir bütçedir. Yani, özellikle devletten çıkacak miktar çok daha az
olacaktır. Bu bir bütçedir, çünkü bunun gelirleri de var. Onu da dikkate
alırsak çok daha az olacaktır. Beydağ Barajı’yla ilgili İzmir Milletvekilimizin sorduğu husus
vardı. Beydağ Barajı bitti, geçen sene su tutmaya başladık. Ama tabii ki
2007-2008 kurak geçti ama Ege’de yağışlar şimdi ümit verici. Beydağ Barajı’nda
su inşallah bu sene yeterli seviyede olacaktır diye düşünüyorum Sayın Vekilim. Yalnız bir de Bakırçay-Yortanlı
Barajı’yla ilgili projeden bahsettiniz. Burada maalesef “Allianoi”
adı verilen ve hiçbir tarihî belgede böyle bir ismi olmayan birtakım
kalıntılardan dolayı bazı kişiler veya gruplar tarafından bu barajda su
tutulması engellenmeye çalışılıyor. Hâlbuki bu barajın yapımından önce burada
birtakım tarihî kazılar esnasında tarihî eserler çıktığının belirlenmesi
üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığına müracaat edilerek Bergama Müze
Müdürlüğüyle protokol imzalanmış ve buradaki kazıların yapılması ve masrafların
-her türlü nakdî ve ayni masraflarının- Devlet Su İşleri bütçesinden verilmesi
hususunda protokol tanzim edilmişti. Biz buraya, ciddi olarak, benim dönemimde,
hatırladığım kadarıyla 3,5 trilyon kadar bir arkeolojik kazı ve birtakım koruma
tedbirleri için para ayırdık. Tam yatırım hızlandı, su tutulacağı zaman
maalesef, böyle “Allianoi” diye bir tarihî kaplıcadan
bahsedildi ki yaptığımız araştırmalarda bunun geçmiş dönemlerde “Paşa Ilıcası”
adıyla anılan bir ılıca olduğu, Sayın Kutlu Aktaş
döneminde, bunların zaten beton merdivenlerle, birtakım Afyon mermeriyle
yeniden yapılandığını, çatısının da iptidai bir şekilde örtüldüğünü belgeledik.
Orada sadece sütunlar var. Bir de “Peri kızı” adıyla anılan bir heykel de
çıkarıldı, Bergama Müzesine teslim edildi. O sütunlar dışında bir şey yok. Biz
de diyoruz ki bu zaten toprak altındaydı, biz bunun üzerini kil tabakasıyla
kapatalım, koruyalım. Neticede, tarihî eserlerden kurtarılacak olanları
kurtaralım diye söyledik ancak şu anda proje hazırlandı, inşallah birkaç ay
içinde Koruma Kurulu karar verecek, su tutmaya başlayacağız diye düşünüyorum. Gediz Nehri’nde, atık sulardan dolayı, acaba, yaz aylarında
İzmir’in atık sularından istifade ederek zirai sulamada kullanabilir miyiz
konusunu da araştıralım; çünkü atık sularda eğer birtakım kirleticiler, ağır
metaller veya toplam sodyum konsantrasyonu, SAR
dediğimiz sodyum absorbsiyon oranı gibi birtakım
parametreler zirai sulama için uygunsa o zaman kullanılabilir, bunu
araştıralım. Zaten Gediz’le ilgili bir proje yapıyoruz. O konuda biz bu araştırmayı
geliştirelim diye teklif ediyorum. Ayrıca, Çamlı Barajı’yla ilgili de, bildiğiniz gibi, İzmir
Büyükşehir Belediyemizin talebi vardı. Aslında, bize kendileri daha önce bu
barajın yapılmasını talep etmişlerdi fakat sonradan bu barajı yapmaktan
vazgeçtiklerine dair yazı yazdılar ama tekrar talep ettiler. Biz, bununla
ilgili, madem talep ediyorlar, 1/100.000’lik çevre düzeni planına işledik Çamlı
Barajı’nı, koruma alanlarıyla beraber. Ayrıca, dedik ki zaman içinde, bununla ilgili planlama çalışmaları
çok eskidir, planlama çalışmalarını yeni, ekonomik görüyorsanız bu barajı
yapabilirsiniz diye de yazı yazdık. Ancak, Çamlı Barajı, fevkalade küçük ve
şehir içinde kalmış bir barajdır. Alınacak yıllık verim miktarı açısından kayda
değer bir baraj değildir. Hâlbuki, biz, şu anda Gördes
Barajı’nı hızlandırdık. 59 milyon metreküp yılda su verecek olan barajın -2012
yılında bitecekti- bu yıl sonunda bitirilmesi için
ilave ödenekleri gönderdik; inşallah yıl sonunda inşaat bitecek, su tutma
işlemine de 2009 yılı başında başlayacağız. İsale hattı yapıldığı zaman
İzmir’in problemi kalmayacak. Sayın Ordu Milletvekilimizin bir sorusu vardı HES’lerle
alakalı. Efendim, HES’lerle ilgili özellikle, tabii
ki can suyu denilen, yani mansaba bırakılması gereken asgari su miktarı
konusunda çevresel etki değerlendirmesi raporu hazırlanırken bunu şart
koşuyoruz. Bu konuda zaten DSİ’de bir çalışma
başlatıldı ve bunu da… Su Kullanım Hakkı Anlaşması’na imza konulması konusunda
da talimat verdik. Yani derede canlı hayatın devamı, derenin hayatiyetini devam
ettirmesi için mutlaka can suyu tabir ettiğimiz -mühendis olarak biz mansap
suyu diyoruz- mansap suyunun verilmesi şarttır. Bu konuda endişe edecek bir
husus yoktur. Zaten bu hidroelektrik santraller su kullanmıyor. Yani normalde
fazla gelen suyun enerjisini kullanmak suretiyle, düşüm yapmak suretiyle tekrar
dereye veriyor. O bakımdan bir problem olmayacak, bunu da yakın bir şekilde
takip ediyoruz. Bu konuyu da dikkatlerinize sunarım efendim. Herhâlde bitti, teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Bakan, ek süreniz de bitti, teşekkür ediyoruz
verdiğiniz izahlardan dolayı. Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Arayacağım efendim. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.12 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 18.19 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
4’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 214 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Teklifin maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi teklifin maddelerine geçilmesi hususunu tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Şimdi 1’inci maddeyi okutuyorum: 2009 YILINDA İSTANBUL ŞEHRİNDE
YAPILACAK BEŞİNCİ DÜNYA SU FORUMUNUN ORGANİZASYONU İLE KATMA DEĞER VERGİSİ
KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN TEKLİFİ Amaç ve kapsam MADDE 1- (1) Bu kanun, 24/1/2008 tarihli
ve 5732 sayılı Kanun ile uygun bulunan Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu
İçin Çerçeve Anlaşma ve Anlaşma Mektubu’na uygun olarak 2009 Yılı Mart Ayında
İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonundan
sorumlu Forum Sekreteryasının görev, yetki, çalışma
usul ve esasları ile diğer düzenlemeleri kapsar. BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. MHP GRUBU ADINA KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce dün Diyarbakır’da, geçen
hafta da Aktütün’de şehit olan güvenlik güçlerimize
Allah’tan rahmet, kederli ailelerinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin başı sağ olsun
dileklerimi sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılında İstanbul
Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer
Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak
İstanbul’da yapılacak olan bu Dünya Su Forumunu destekliyoruz ve bununla ilgili
yapılacak organizasyonun da destekçisi olduğumuzu başta belirtmek istiyorum ama
bazı prosedürlerin de doğru dürüst yapılması için
sizlere gerekli telkinleri vermek de bizim görevimiz. Tabii burada, çıkan değerli milletvekillerimiz, muhalefetiyle
iktidarıyla, suyla ilgili tüm konuları gündeme getirdi. Bilindiği gibi, dünya
üzerinde bulunan suyun ancak yüzde 1’ini kullanabiliyoruz. Türkiye’ye
geldiğimiz zaman -hem burada sayın milletvekillerimiz, Bakanımız da konuştuğu
zaman- 501 milyar metreküp su rezervimizin -düşen yağıştan dolayı elde edip-
sadece 234 milyar metreküplük kısmı brüt su rezervimiz. Bunun 110 milyar
metreküplük kısmını ancak biz kullanabiliyoruz, kullanımımızda. Bunların
hepsini biliyoruz. Bunlar bu Mecliste çok konuşuldu, çok dile getirildi. Sayın milletvekilleri, su problemine baktığımız zaman, şimdi Dünya
Su Platformunda konuşulacak üç temel unsur var. Bir: Küresel ısınma. Küresel
ısınmayı artık hepimiz burada öğrenmiş bulunmaktayız. Nedir küresel ısınmanın
temelinde yatan konu? 1940-50 yıllarından bu tarafa sanayi kuruluşlarının
çoğalmasından dolayı doğaya salınım verilen karbondioksit gazı. Isınmayla
ilgili, yani konutlarımızda ısınmayla ilgili vermiş olduğumuz ısılar, ulaşımla
ilgili vermiş olduğumuz salınımlar, enerjiyle, enerji
santralleri, enerji elde etmek için kurmuş olduğumuz tesislerin salınımları. İkinci konu: Bu küresel ısınmanın getirmiş olduğu etki nedir?
Demin burada Sayın Mustafa Hocam da değindi konuya. Dünyanın ısınması,
ısınmasından dolayı rejim değişiklikleri ve buna bağlı olarak belli bölgelerde
kuraklıkların meydana gelmesi. Ama bunlardan daha önemli bir konu var: Mevcut
su kaynaklarını verimsiz kullanmamız. Bu mevcut su kaynaklarımızdan bugün
kullanılabilir suyun yüzde 74’ünü tarımda kullanıyoruz ve vahşi sulamalarla
kullanıyoruz. Ancak yüzde 6’lık kısmını biz yaşamsal alanda kullanıyoruz yani 6
milyar metreküplük kısmını biz yaşamımız için… Ne yazık ki bunun da yarısını
belediyelerin hem altyapı yetersizlikleri hem de siyasi tutumlarından dolayı
şebekeye vermiş oldukları suyun ancak yüzde 50’sini faturalandırabiliyorlar.
Baştan bunun önüne geçilmesi lazım. Eğer temiz su ve istenilebilen su halka
ulaştırılacaksa “yüzde Değerli milletvekilleri, Dünya Su Forumunda konuşulacak önemli bu
üçüncü konu: Bu suyun hizmetini verirken maliyeti. Demin burada bunlar
konuşuldu yani su ve finans konusu. Şimdi, 1992 yılından sonra, su, kamu hizmeti olmaktan çıkmış, bir
ticari materyal hâline gelmiştir. Tabii bugün bizim ülkemizde suyu belediyeler
işlettiği için -yüzde 85-90 ölçüsünde- buralarda bile farklılıklar çıkmaktadır.
Ben size kendi bölgemden örnek vermek istiyorum. Silivri
bölgesinde bundan önce su 1,5-2 milyona belediye tarafından karşılanırken su
yönetimi İSKİ’ye geçtikten sonra bu rakam 2,5’dan 3,5
milyon YTL’ye dönüşmüştür. Tabii globalleşen dünyamızda bu küresel
ısınma ve akabinde gelen su sıkıntıları suyu ciddi bir ticari pazar hâline
getirmiştir. Bu da global güçlerin iştahını kabartmış
durumdadır. Sayın milletvekilleri, bugün bile dünya üzerindeki su rezervinin
yüzde 5’i ticari olarak şirketler tarafından yönetilmesine rağmen petrolden
elde edilen gelirin yüzde 40’ı-45’i oranında ciro elde etmektedir. Öyle büyük
bir pazardan bahsediyoruz ki ve yaşamsal bir pazardan bahsediyoruz. Burada Dünya Su Forumundan çıkacak olan neticeler tabii ki küresel
ısınma, suyun kötü yönetilmesi değil, bunu zaten biliyoruz. Burada sene başında
kurulan küresel ısınma ve su kaynaklarının yönetilebilirliği komisyonunda
gördüğünüz gibi ciddi bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmanın içinde -ben de bu
çalışmanın içindeydim- Türkiye Cumhuriyeti içinde bulunan her noktanın
problemleri tek tek dile getirilmiş, tek tek de çözümleri burada verilmiştir. Bunun üstüne ilave
edilecek pek bir şey ben göremiyorum. Lakin, burada,
Dünya Su Forumunda ortaya çıkacak suların özelleştirilmesi ise suların
özelleştirilmesinden önce çok ciddi bir şekilde bu ülkede su kanunları çıkması
lazım. Su kanunları çıkmadığı sürece eğer bu ülkede özelleştirmeye gidersek biz
vatandaşı mağdur duruma düşürürüz. Havza üretimlerini kurmadığımız sürece,
havza ihtiyaçlarını belirlemediğimiz sürece, demin burada Sayın
Milletvekilimizin de söylediği gibi, suyun bilançosunu çıkartmadığımız sürece,
suyu özelleştirmeye eğer gidersek bugün Tekirdağ’ın yaşamış olduğu konuyu
yaşarız. Demin Tekirdağ Milletvekilimiz burada Sayın Bakanımıza sordu şu
soruyu: Istranca projelerinde… Ve arkasında bir de Rezve vardır. Rezve Deresi de
bugün ihale edildi. Ama denizden suyu götürmenin maliyeti pahalı olmuyor da
terfi istasyonlarından Tekirdağ’a bu suyun getirilmesi… İmkânsız diye hiçbir
şey yok. İhtiyaca göre… Bugün bizim ihtiyacımız olmayabilir ama on sene sonra
Tekirdağ’ın ihtiyacı olduğu zaman bu suyun Tekirdağ’a verilmesi, Sayın Bakanım,
hiç de öyle imkânsız bir şey değil. Şu an için rantabl
değil ama imkânsız diye bir şey söz konusu değil. Sayın milletvekilleri, bizim burada asıl üstünde durmamız gereken
bu kanunun ülkemize, yapılacak su platformunun ülkemize faydaları. Tabii,
burada, ben affınıza sığınarak bir şeyi düzeltmek istiyorum. Buraya çıkan tüm
milletvekillerimiz ve Sayın Bakanımız bir şeyde antant kaldık. Ben burada Sayın
Mustafa Hocama da soracağım aynı soruyu: Bizler, bizim ülkemiz su kıtlığı çeken
yani 1.600 metreküpe sahip olan bir ülkeyiz, ama burada, ne yazık ki, Plan ve
Bütçe Komisyonunun sunumlarında bu bize -okuyorum size- sadece Türkiye’nin su
zengini bir ülke olduğu… Bu, yanlış bir ifade. Bunun
altını çizmemiz lazım. Biz, Türkiye olarak su zengini bir ülke değiliz. Su
kıtlığı çeken bir ülkeyiz. Ciddi politikalar oluşturulmadığı sürece su fakiri
ülkeler kısmına gireceğiz. Bir de tabii bu 1.600 litreyi ülke genelinde nüfusa bölüyoruz.
Bizim ülkemizdeki yoğunlaşma çok farklı. Bugün Marmara Bölgesi’ndeki
yoğunlaşmayı ele aldığımız zaman bu kişi başına düşen su ihtiyacı, ne yazık ki,
su kıtlığı çeken ülkelerin altına düşüyor, bin litrenin altında, buna İstanbul
da dâhil. İstanbul ve Tekirdağ’ı aldığınız zaman 500- (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz. KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Asıl en büyük problem şu: Tabii ki küresel ısınmanın etkilerini
biz bertaraf edemeyiz. O çok uzun bir zaman alır. Lakin,
mevcut kullanmış olduğumuz sularla, hem evsel hem sanayi sularıyla, ne yazık
ki, değerli milletvekilleri, mevcut sularımızı kirletiyoruz, kullanılamaz hâle
getiriyoruz. Bunların ödenekleri, bunların yaptırımlarını yaptıramadığımız
için, sanayi bölgeleri ile organize sanayi bölgelerini ayırdığımız zaman ve salınımları mecbur kılmadığımız zaman biz bunu başaramayız.
Ergene’nin durumunu hepiniz biliyorsunuz ve bu, komisyon raporlarında da belli.
Peki, ben buradan soruyorum: Bu küresel ısınma ve sürdürülebilir, yenilenebilir
su için altı ay çalışıldı, bir rapor yüce Meclise verildi. Şimdi
yeniden bir Çevre Komisyonunda. Bunların içinde… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Nalcı, lütfen, hemen tamamlayınız. KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bu problemlerin hepsini eğer
bildiğimiz hâlde… Bunların çözümü için düğmeye basma zamanı geldiği
inancındayım. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Beşinci
Dünya Su Forumunun ülkemize, milletimize, dünyamıza ve su için hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum. Sağ olun, var olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Nalcı. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Haluk Koç
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar) Şahsınız adına da siz konuşacağınız için ikisini birleştiriyorum
ve on beş dakika süre veriyorum. Buyurunuz. CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Konu belki Türkiye Büyük Millet Meclisinin her günkü
gündeminde rastladığımız rutin konulardan biri olarak geliyor çoğunuza ama
içeriğine baktığınız zaman, derinliğine indiğiniz zaman son derece önemli, hem
ülkemizi hem dünyayı ilgilendiren çok temel bir sorunun tartışılacağı bir
konferansın hazırlık, ön hazırlık çalışmaları ve bu hazırlıklar sırasında
alınması gereken bazı iç mali tedbirlerle ilgili bir kanun teklifi. Bunun içeriği hakkında herhangi bir şey söylemeyeceğim çünkü
arkadaşlarımız belirtiyorlar ama daha önceki konuşmaları dinleyince, kimi kez
bir coğrafya dersine geri gittik, kimi kez genel biyoloji derslerinden, sağlık
derslerinden birtakım alıntılar aldık. Olayın, dünyanın bugün önümüze getirdiği
koşullarla bağlantılı olarak değerlendirilmesine dönük bir iki cümle dinledik. Değerli arkadaşlarım, küreselleşme, globalleşme,
ne bileyim, sınırsızlaşma diyelim her konuda, önce kapitalle başladı,
sermayeyle başladı, daha sonra bu olay başka boyutlara gitti. Bir de baktık ki
terör de küreselleşti, yoksulluk da küreselleşti, iklim değişikliği de
küreselleşti. Bunun getirdiği tüm olumsuzluklar insanlar üzerinde ve ülkeler
üzerinde küresel boyut almaya başladı. Su, bunların
içerisinde önemli olanlardan bir tanesi. Ben konferansın içeriği, şusu busu üzerinde durmayacağım. Genel Sekreter olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
görevlendirilen, daha önce de bu konuda bürokraside önemli görev yapan Sayın Öztürk bu konuda bilgi verdi, diğer arkadaşlarımız da verdi
fakat ben olayın bir de Avrupa Konseyi boyutuyla değerlendirmesini yapmak istiyorum
çünkü Avrupa Konseyinde Cumhuriyet Halk Partisi adına ülkemizi temsil eden
parlamenterlerden bir tanesiyim ve orada da Çevre Komisyonunda görevliyim. Böyle bir değerlendirmede bulunduktan sonra, değerli
arkadaşlarım değindiler, birçok konuşmacı, ama Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon bir açıklamasında,
suyun kalitesinin ve eksikliğinin birçok probleme yol açtığını, işte dünyada şu
kadar kişinin henüz temiz suya ulaşamadığını, suya bağlı hastalıkların
arttığını, bunların savaşlardan daha fazla insanın ölümüne neden olduğunu ifade
ediyor, ifade ediyor, ifade ediyor… Dinlediğiniz zaman ne kadar sorumlu, sosyal boyutu ne kadar derin
olan bir açıklama değil mi? Aslında baktığınız zaman bu tip organizasyonların
kuruluş şemasına, bu organizasyonlarda görev alan değişik örgütler temelinde
olayı irdelediğiniz zaman, hep dünyada tek taraf görüyorsunuz. Bu tek taraf da,
işte demin tarif etmeye çalıştığım, küreselleşmenin her boyutunda dünyadaki
eşitsizlikleri artırmak için zengin ülkelerin yoksul ülkelerden kaynak
aktarımına aracılık eden şirketlerin, ulus ötesi yapıların, kuruluşların
temsilcilerini görüyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, “Yine çıktı bir CHP milletvekili, her zaman
alışageldiğimiz sol söylemlerle politika yapıyor.” demeyin lütfen. Olayın
boyutlarına bakın. Hiç gülmeyin. Bunlar, siz iktidarsınız ve
bu iktidarın temel sorumlulukları içerisinde size dayatılan, suyun, bir insanın
ulaşması gereken en temel, doğal hakkı olan bir madde olmaktan çıkartıp parası
ödenerek satın alınan bir ticari meta hâline dönüştürülmesine, işte bu
toplantıların sonunda, sizlerin yasama yetkinizi kullanarak aracılık etmenizi
isteyerek, düzenlemeler yapmanızı isteyerek Türkiye’den ve bizim gibi
ülkelerden taleplerini dile getirecekler. Toplantının temel görüşeceği
maddeler arasında Sayın Genel Sekreter, bir milletvekili arkadaşımız Öztürk söylediler: “Kanun yapıcılara yol göstermek.” Kanun
yapıcı kim? Biziz. Ne yolu gösterecek bize? Bize o ülkenin doğal kaynaklarının
nasıl rant aktarımı olarak varsıl ülkelere
aktarılabileceğinin yasal düzenlemelerinde yol gösterecekler. Değerli arkadaşlarım, şu kadar devlet başkanı, şu kadar hükûmet başkanı, şu kadar ilgili bakan, şu kadar
parlamenter katılacak. Peki, başka boyutları: Şu kadar sivil
toplum örgütü. Baktığınız zaman acaba toplumun genelini kapsıyor mu bu?
Sayın Genel Sekreter burada, Strazburg’a gidecek. Ben
de orada olacağım ve o soruları orada da sorma yetkisine sahibim. Peki, Türkiye
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, bu konuda iki büyük sempozyum
düzenleyen bir yapı. Çevre Mühendisleri Odası var, Jeoloji Mühendisleri Odası
var içinde, onların görüşleri var. Bunların yansıtılması için taraf olarak
kabul ediliyor mu TMMOB, edilmiyor mu? Türk Tabipler Birliği… Olayın sağlık boyutu var. Herkes katılıyor, bunlar yok. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri, isim vermiyorum, tümü…
Bunların görüşleri alınıyor mu? Türkiye boyutundaki platformda onlara yer
veriliyor mu? Ama “Onlar sizin gibi konuştuğu için onların görüşünü dinlemeye
gerek yok, orada biz tek ses olup tek küresel taleplerin dinlenmesinde aracılık
yapacağız” derseniz, onlar da o zaman alternatif boyutuyla farklı sesler
çıkartmaya çalışacaklar. Tam yerel seçimlerden önceki hafta olacak değerli arkadaşlarım bu
toplantı. Türkiye’de demokrasiye inanan, emeğe inanan, eşitliğe inanan,
özgürlüğe ve barışa inanan ve bu boyutla, bu dünya görüşüyle konuya sahip çıkan
birçok demokratik kitle örgütü alternatif olarak karşımızda olacak.
“Karşımızda” diyorum, ben parlamenter olarak bu cephede gösteriyorum ama orada
onların sesi olarak konuşacağım. Onların taleplerini orada, onlar gelemedikleri
için, dile getirme görevini yerine getireceğim, hem Strazburg’da
hem İstanbul’da eğer yerel seçimlerde kendi seçim bölgemde o tarihte önemli bir
görevlendirmeyle karşı karşıya kalmazsam. Değerli arkadaşlarım, çok farklı bir madde su. Arkadaşlarımızın
hepsi değindi, hepsine teşekkür ediyorum, onların sözlerini yinelemek
istemiyorum ama baktığınız zaman -Sayın Bakan da ifade ettiler, daha önceki
açıklamalarına paraleldi bu açıklamaları, “Türkiye su zengini de değil, su
fakiri de değil.” şeklinde yaptı- rakamlara göre Türkiye şu anda su fakiri olan
bir ülke. Bu, rakamsal temelde, bilimsel temelde tanımlanması
gereken bir durum. Yine, arkadaşlarımız değindiler “Gelecekteki çatışma nedenlerinden
bir tanesi olacak.” dediler. Evet. Bakın, yine küreselleşmenin ekonomik boyutta
dünyada yarattığı eşitsizliklerden, hesapsızlıklardan, belli alanlarda
şişirilen balonların havasının kesilmesinden -konut fonu gibi- dünyada yaşanan
küresel sıkıntılar tıpkı 1929’daki gibi… On sene sonra İkinci Dünya Savaşı
çıkmıştı biliyorsunuz. Sektörün canlandırılması için silahlanma, yapay
problemler, tarihten aktarılan sorunların savaş çıkartacak boyutlara taşınması
olayını yaşamıştı dünya. Şimdi geldiğimiz noktada bu ekonomik krizin yaratacağı
zararların giderilmesi, çeşitli taleplerle, yine dünyadaki eşitsizlikleri
artırarak biz ve bizim gibi ülkelerden tahsil edilme yoluna gidilecek. Bu, iyi
niyetle, yasal düzenlemelerle, kanuni çerçevede yapılacak bazı ülkelerde. Tıpkı
Ukrayna’nın “Turuncu Devrim”le, Gürcistan’ın “Gül Devrimi”yle dönüştürüldüğü
gibi, bazen de söz dinlemezseniz, direnirseniz, haklarınıza sahip çıkarsanız, o
zaman da silah zoruyla yapılacak bu dengeleme. Değerli arkadaşlarım, yaşadığımız boyut, bundan sonraki bir
küresel savaşın da habercisi. “Türkiye'nin suyla ne ilgisi var?” diyeceksiniz.
Bizi ilgilendiren bölgede savaşın ya da olası çatışmaların çıkış noktalarından
bir tanesi de su olarak planlanıyor. Tarih 17 Aralık 2004, alkışlarla kabul edilen müzakerelere başlama
belgesi üzerinde Türkiye’deki suların, Türkiye'nin sularının uluslararası
kullanımına dönük Avrupa Birliği talepleri ortada. Yani suyun kaynağındaki ülke
değil de suyun döküldüğü kıyıdaş ülkeler, suyun yolculuğu sırasında kara
topraklarından geçtiği ülkeler ve onları hiç ilgilendirmeyen aktörler, Avrupa
Birliği gibi, Amerika Birleşik Devletleri gibi. Taraf olduğu süreçlerle Türkiye
karşı karşıya bırakılacak. Değerli arkadaşlarım, bir siyasi partimize mensup değerli
milletvekili arkadaşımız temsil ettiği bölgeyi de, milletvekili olduğu bölgeyi
de ilgilendirdiği boyutuyla bu sınıraşan sular
noktasına değindi ve orada bir İsrail sözünden bahsetti. İsrail boyutuyla Fırat
ve Dicle havzasının Şattülarap’ta birleşerek dökülen
ve İsrail’in bu konudaki dahlinden bahsetti. Siz
“Hayır” diyebilirsiniz, bürokraside belki o şekildedir ama ilgim dolayısıyla,
merakım dolayısıyla, daha önceki görevlerim dolayısıyla bu konuda da
Türkiye'nin çok ciddi bir şekilde başının ağrıyacağını ve iktidar olarak,
değerli arkadaşlarım, İktidar Partisi milletvekilleri olarak sizlerin de bu
yasama döneminde bu tip ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacağınızı hatırlatmak
istiyorum. Değerli arkadaşlarım, “Su şöyledir, su böyledir, su gereklidir, şu
kadar su lazım, şu hastalık oluyor, yer altında şu var, tuzlanma şu…” Coğrafya, biyoloji, sağlık tamam. Peki, karşı görüşler var
mı, karşı görüşler var mı? Bu toplantının toplanış şekline ve toplantının ana
aktörlerine karşı, karşı gelen yapılar var mı? Baktığınız zaman mesela… Örnek
vereceğim: Prof. Dr. İzzet Önder -alıntı yapacağım- suya genel bakıştaki
değişimi çok güzel özetliyor ve suyun özelleştirilmesinde devletler ve
kurumların rollerini değerlendiriyor: “Suyu her insanın hakkı olan bir
gereksinim olmak sıfatından çıkartmak ve bugünkü sermaye yapısının çarklarını
döndüren bir yeni yakıt hâline getirme girişimleri var.” diyor. Ben, kendi partim başta olmak üzere sorumluluk sahibi ve sosyal
boyutu olan tüm siyasal yapıların, suyun bu özelliğine karşı geliştirilmek
istenen politikalara kökten karşı çıkmaları gerektiğine inanıyorum. Değerli arkadaşlarım, yine Jeoloji Mühendisleri Odasından
Sayın Tahir Öngür’ün -Bilmiyorum arkadaşım devlet
memuru mudur, ismini veriyorum bir alıntı yapıldığında saygı unsuru olarak -
“Su krizi gerçek mi?” adlı bir değerlendirmesi var ve dünya kaynakları
içerisinde suyun hızla değer kazanmasının sonucu olarak devlet politikalarının
suyu özelleştirmeye yönelik koşullar yaratmaya çalıştığını ifade ediyor. Değerli arkadaşlarım, su hakkının korunması gerekiyor. Temel
haklardan bir tanesi sağlıklı suya erişim. Şöyle bir baktığınız zaman, Türkiye’de -Sayın Bakan rakamları
verdi, yağışları, şunları bunları- Ankara’da, hiç gitmeyelim başka kente, şu
anda yaşadığımız kentte musluk suyunun dışında evinize büyük damacanayla içme
ve değişik ihtiyaçlarda kullanmak üzere eskiden almadığınız ne kadar su
alıyorsunuz? Basit bir örnek! Basit bir örnek! Yani sektör evinize giriyor. Siz
istemeyin, sağlığınızı korumak zorundasınız. İmkânınız var alıyorsunuz, imkânı
olmayanlar genel akma yerlerinden, çeşmelerden sağlıyor fakat diğerleri? Diğerleri her şeye açık. Ya içindeki kimyasal birikimlerin
kronik maruziyetine muhatap, daha sonra yaşamını
tehdit edecek, sınırlayacak çok tehlikeli hastalıklara karşı açık hâle
getiriliyor ya da çeşitli hastalıklarla karşı karşıya getiriliyor. Değerli arkadaşlarım, şimdi, baktığınız zaman, temel politikalar
şu tarzda oluşturuluyor… Bu toplantının sonunda da yasa yapıcılara bu öneriler
gidecek. Yani, şimdi, baktığınız zaman devletin, devlet dediğimiz yapılanma…
Bizim 2002 yılından itibaren bu Parlamentoda tartıştığımız, değişik yasama
görevleri içerisinde değerlendirdiğimiz yasaları bir hatırlayın, geçen dönem
burada görev yapan arkadaşlarım daha çok hatırlayacaklardır: Kamu yönetimi
reformu, yeni iş yasası… Bütün bunlar çerçevesinde hepsi ilintili. Şimdi,
bakın, ne istenecek bizden: Bizden “Türkiye’nin ihtiyaçları şudur, Türkiye’nin
akarsuları şudur” değil, bizden istenecek olan, sermayenin öncelikleri ve aciliyetleri nelerdir? “Bunların giderilmesi için benim şu
kanunlara, şu yönetmeliklere, şu tüzüklere ihtiyacım var, -genelde bu, yerel
yönetimde bu- bana bunları sağlayacaksınız.” denecek ve biz de oradan 20 bin
kişi geldi, katıldı.İstanbul da çok güzel, o mevsimde
de çok güzel, çok da uygar bir şehir, bayağı Batılılaşmış Türkiye. Bunlarla
tatmin olup ayrılacağız! Değerli arkadaşlarım, başka ne talepleri olacak?.. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. HALUK KOÇ (Devamla) – Barajların ve suyun ticarileşmesi…
Baktığınız zaman, muhalif toplumsal hareketler devre dışı bırakılacak ve ondan
sonra bu talepler bütün ağırlığıyla yerine getirilecek. Bakınız, Korkut Boratav, onaylarsınız
onaylamazsınız, son derece önemli bir kişiliktir ve burada bir arkadaşım
bahsetti, Eva Morales’i
Bolivya’da iktidara getiren sürecin bir kısmından bahsetti. Sebebi son derece
açıktır. Yani Güney Amerika’da bu sihirli formüle, demin anlattığım sihirli
formüle… Bize de tek seçenek bu, dünyada başka yöntem yok: Küreselleşeceksin,
güzelleşeceksin, bunlara uyacaksın, özel her şeyi halledecek! Özel, millî,
kendi ulusal sermayem olsa yine gönlüm gam yemeyecek, ulus ötesi sermaye
bunların varlığını götürecek ve biz seyredeceğiz! Belki de daha ağır bizim
sorumluluğumuz, burada aracı olacağız. Bakın, bitiriyorum bu konuşmamı, Latin Amerika’da kent yoksulları,
su dağıtımını üstlenen iki uluslararası şirkete karşı başlatılan su
savaşlarıyla -yoksul semtlerden- Bolivya’da Evo Morales bir halk hareketiyle iktidara taşınmıştır. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin çıkartacağı çok ders var. Bundan
sonra bir konuşmam daha olacak, sınır ötesi sular konusunda da ben
dikkatlerinizi çekeceğim. Şunu ifade etmek istiyorum: Yerel seçimler öncesi olacak. Değerli
milletvekilleri, bireysel olarak da sorumluluklarımız var. Bağlı olduğumuz
siyasi partiye bir grup disiplini içinde bağlı olduğumuz doğrudur, onun
sınırlarını lütfen zorlayın, lütfen zorlayın, bireysel olarak da… Bir dahaki konuşmamda söyleyeceğim, Meksika’dan sonra
parlamenterlerin ortak yayınladığı bir bildiri var elimde. Bu bildirinin 1’inci
maddesini okuyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Koç, lütfen. HALUK KOÇ (Devamla) – Bitiriyorum. “Su, bir mal değildir ve sürekli bir kaynak değildir. Su, sosyal
bir maddedir, ekonomik bir madde değildir ve mutlaka kamu temelinde ele
alınmalıdır.” Bu, bundan önce yapılan Dünya Su Forumunda parlamenterler ortak deklarasyonunda 1’inci madde olarak ele alınıyor. Ben,
Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı bir toplantıda, ulus ötesi şirketlere yeşil
ışık yakacak bir parlamenter bildirisi hazırlanmaması gerektiğini şimdiden
ifade ediyorum ve herkesi bu konuda temel sorumluluğunu taşımaya davet
ediyorum. Saygılarımı sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koç. 1’inci madde üzerinde, şahsı adına Uşak Milletvekili Nuri Uslu
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, Aktütün Sınır Karakolunda
askerlerimize hain bir saldırı yapılmış ve bu saldırı sonucunda askerlerimiz
şehit olmuştur. Ayrıca, dün Diyarbakır’da polis servisine yapılan yine hain bir
saldırı sonucu polislerimiz şehit olmuştur. Ben, bütün şehit kardeşlerime
Allah’tan rahmet diliyorum, kalanlara başsağlığı diliyorum, milletimizin başı
sağ olsun diyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılında İstanbul’da
yapılacak olan Beşinci Dünya Su Forumu ile ilgili kanunu görüşüyoruz. Bundan
önce 4 kez yapılmış; Fas’ta, Meksika’da, Japonya’da ve Hollanda’da; beşincisi
bizim ülkemizde yapılacak. Bir kere şunu öncelikle söylemem
gerekir ki, bu Dünya Su Forumunun Türkiye’de yapılmasını sağlayan, Türkiye’de
İstanbul’da yapılarak hem dünyada hem de ülkemizdeki suya dikkat çekecek olan
bu Forumun gerçekleşmesinde gayret gösteren, bunu gerçekleştirilmesi için bu
noktaya getiren bütün arkadaşlarımıza özellikle teşekkür etmek istiyorum ancak
üzülerek gördüm ki, muhalefet partisinden bazı sözcü arkadaşlarım sanki bu
Dünya Su Forumunda uluslararası küresel şirketlerin suyu bir ticari konu hâline
getireceği, suyun özelleştirileceği ve hatta bu Su Forumunda bazı tarafların
olmayacağı, sivil toplum kuruluşlarının olmayacağını dile getirdiler. Şahsen
buna çok üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Bu bir forumdur, Dünya Su Forumudur.
Buraya seksen ülkeden temsilciler ve 200 binden fazla insan katılacak. Su,
mevcuduyla, kullanımıyla, geleceğiyle enine boyuna tartışılacak. Şimdi bunun
muhalefeti, iktidarı olur mu Allah aşkına! Yarın… Daha bugünden görmeye
başladık. Akan derelerimiz akmaz oldu, nehirlerimizdeki sular azaldı,
yüzyıllarca akan çeşmelerimizdeki su kesildi. Bunları yaşıyoruz. Siz hâlâ bunun
neresindesiniz Allah aşkına! Bizim, hep beraber bu işe ciddi anlamda sahip
çıkmamız gerekir. Küresel ısınmanın ve küresel ısınma neticesinde olan iklim
değişikliğinin ve bunun topraklarımızda, ormanlarımızda, sularımızda,
havamızda, soluduğumuz havada meydana getirmiş olduğu etki, artık bilim
adamlarının söylemlerinden çıkmıştır. Biz, bunu dünyanın farklı yerlerinde
olduğu gibi kendi ülkemizde bile yaşamaya başladık. Geçen yıl Ege, İç Anadolu,
bu sene Güneydoğu, Doğu Anadolu kuraklığın etkisiyle kavrum
kavrum kavrulmuştur. Artık, gözümüzle herkes görüyor ve herkes de bunu görmek
mecburiyetinde. Eğer tedbirleri almazsak, zamanında yapmamız gerekenleri yapmaz
isek yol çok uzak değil. Küresel ısınma komisyonunda da görev almış bir
kardeşiniz olarak, şahsen, bu rapor çok güzel bir şekilde hazırlanmıştır. Biz,
artık bundan sonra, özellikle -tartışılması bile gündeme getirilmeyecek olan,
su olmazsa hayat olmaz- suyla ilgili her türlü tedbiri almak mecburiyetindeyiz.
Bunun iktidarı muhalefeti olmaz. Biz hep beraber aynı gemide gidiyoruz, aynı
ülkede yaşıyoruz. Yarın sular kirlendiği zaman, sular kesildiği zaman oradan
benim çocuğum da su içecek, sizin çocuğunuz da su içecek; bunun iktidarı
muhalefeti olmaz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. NURİ USLU (Devamla) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum. Ben, kısacası, suyun üzerinde durmayacağım, bütün konuşmacı
arkadaşlarımız durdu ancak
-Mecliste bu gündeme geldi- benim birkaç tane önerim olacak, su
forumunda bunlar değerlendirilebilir mi: Bir kere, mutlaka su kanunu
çıkarılmalıdır. Sürdürülebilir bir su yönetimi sağlanmalıdır. Bir de hem
taşrada hem merkezde tek elden suyu yönetecek bir yapılanmaya gidilmelidir. Bir
üçüncüsü de kullanılan su mutlaka fiyatlandırılmalıdır ve bu sudan elde edilen
gelirin bir kısmı da ülkemizin ormanlarının korunmasına ve hatta bu bozkırların
ormanlaştırılmasına kullanılmalıdır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu. Komisyon ve Hükûmet konuşacaklar mı
efendim? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) – 3’üncü maddeyle ilgili söz talebinde bulunacağız. BAŞKAN – Peki efendim, sırası geldiğinde söz vereceğim. Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz. Buyurunuz Sayın Paksoy. MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Sayın Bakanım, tertiplenecek olan Dünya Beşinci Su Forumu
Organizasyonu güzel bir teşebbüs. Bu konuda emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Ancak ülkemiz, küresel ısınma ve su kaynakları yönüyle su zengini bir ülke
değildir. Buradan hareketle, bir su kanunu çıkartılıp suyun sahibinin kim
olduğunun belirlenmesi sizce faydalı değil midir? Bu konuda
görüşlerinizi açıklar mısınız. İki: Kahramanmaraş Andırın Geben Barajı iz ödenek olarak yatırım
programında yer almaktadır. 2009 yılında yeterli ödenek tahsis edilerek
inşaatına başlanabilecek midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paksoy. Sayın Tütüncü… ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Şimdi, Sayın Bakana dört sorum olacak aracılığınızla. Birincisi şu: Devlet Su İşleri her yıl binlerce hektar ilave saha
inşaatı tamamlıyor ve sulamaya açıyor fakat her ne hikmetse her yıl da sulamaya
açılan alanlarda su yetersizliği nedeniyle sulama yapılamıyor. Bu konuda bir
rakam vereyim: Örneğin 2005 yılında 54 bin hektar, 2006 yılında 47 bin hektar
sulamaya açılmış olan alanda sulama yapılamıyor. Neden: Su
yetersizliği. Şimdi, bu, sulamaya açılan alanların iyi planlanmaması
gerçeğini ortaya koyuyor. Bu sorunun çözümü için nasıl bir yeni planlama ya da
nasıl yeni önlemler düşünülebilir? Çünkü çok ağır masraflarla, büyük
yatırımlarla sulamaya açıyorsunuz alanları, inşaatları tamamlıyorsunuz, su
yetersiz. Birinci sorum bu. İkinci soru: Devlet Su İşleri yatırım programına baktığımızda,
mevcut ortalama proje paketinin bitiş süresi yirmi altı yıl olarak gözüküyor.
Yirmi altı yıl, ortalama bitiş süresi. Bu sürenin mutlaka ve
mutlaka kısaltılması lazım. Nasıl kısaltılacak, nasıl? Bunun yolu
yatırımdan geçiyor. Ama bakıyorsunuz Devlet Su İşlerinin yatırımlarına, daha
doğrusu tarım sektörü kamu sabit sermaye yatırımlarına bakıyorsunuz -ki bu
sabit sermaye yatırımlarının dörtte 3’ü Devlet Su İşleri yatırımıdır- 2008
yılında azalmış. Yani kamu sabit sermaye yatırımlarının payını azaltıyorsunuz,
yirmi altı yılın bir an önce aşağı çekilmesi lazım, nasıl olacak? Nasıl bir
mantıkla bu iş bitirilecek? Son sorum Sayın Başkan: Özellikle son yıllarda ülkemizin belirli
yörelerinde kuraklık yaşanıyor ve bu nedenle sanırım 2007 yılında bir strateji
dokümanı kabul edildi, yasası da çıkarıldı: Tarımsal Kuraklıkla Mücadele
Stratejisi ve Eylem Planı. Bir an önce bunun yürürlüğe girmesi gerekiyor,
hazırlıklarının bitirilmesi gerekiyor. Bunun süresi nedir, bitirilme süresi
nedir? Ve eğer bu strateji planının ana hatları belli olduysa, Sayın Bakandan
burada bizi bilgilendirmesini rica ediyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü. Buyurunuz Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum. Sayın Paksoy’un su kanununun çıkarılması
şeklindeki teklifi, gerçekten bizim de tasvip ettiğimiz, bu konuda
hazırlıkların yapıldığı bir husustur. Ben de aynı kanaatteyim. Su kanununun
çıkarılması şarttır diye düşünüyorum. Kahramanmaraş Andırın şu anda yatırım programında değil. Yani,
2009 yatırım programını henüz zaten neticelendirmedik, ona bakacağım. Sayın Tütüncü’nün suallerine gelince,
evet, DSİ her yıl binlerce değil yüz binlerce hektar alanı sulamaya açıyor.
Yalnız, sizin sorduğunuz “Özellikle bazı alanlarda sulama yapılamıyor su
eksikliğinden.” şeklinde bir sorunuz vardı. Bu konuda tabii ki yeni bir
planlama yapıyoruz. Bu hareket noktası iki şekilde: Birinci hareket noktası,
artık eskisinde olduğu gibi biz açık sulama sistemlerini terk ettik. Şu anda
bütün projelerde ”kapalı sistem” dediğimiz borulu, basınçlı sulama sistemlerine
dönüyoruz. Böylece çok daha az bir suyla sulama yapma imkânına sahip oluyoruz. Ayrıca, bilindiği üzere damlamalı sulamayı teşvik maksadıyla,
Ziraat Bankası çok iyi şartlarla faizsiz kredi temin ediyor. Ayrıca, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız da damlamalı sulamayı teşvik için,
biliyorsunuz, bu konuda her türlü desteği veriyor. Bu bakımdan planlamalar şu
anda iyi yapılıyor. Ancak, tabii zaman içinde bazen kuraklıklar olabiliyor. O
konuda da zaten bilhassa çiftçileri ikaz ederek, az suyla sulama, suyun
kullanımı konusunda itina edilmesi ve bilhassa gece sulamaları gibi pek çok
uygulamalarımız var. Nitekim, bakın, Büyük Menderes
Havzası’nda Aydın Bölge Müdürlüğümüz bütün o bölgedeki çiftçilerle, kuraklığın
başladığı yıldan itibaren, 2007 yılından itibaren çok güzel bir şekilde
organize oldu, birlikte ortak çalışmalar yaptılar ve hiçbir problem olmadan,
çok az suyla, yüzde 50 suyla aynı sulamayı yaptılar. Diğer bölgelerde de buna
benzer çalışmalar yapılıyor. Özellikle hedefimiz, basınçlı, yağmurlama veya
damlamalı sulamaya kısa zamanda geçmektir. İkinci husus da, özellikle sizin bir diğer sualinizde, DSİ’nin ortalama bitiş süresinin yirmi altı yıl olduğunu
ifade ettiniz. Ancak bu yirmi altı yıl 2003 yılındaydı. Hatta hatta daha kötüsü, 2003 yılında tarım sektöründeki bitiş
süresi kırk bir yıldı. Tabii, bunu biz kucağımızda bulduk. Yani geçmiş
dönemlerde… ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – 2008 programı Sayın Bakanım. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Hayır, geçmiş dönemlerde… Hayır, ortalama bitiş süresinden bahsediyorum ben. ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Tabii efendim, aynı. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Şu anda bu bizden kaynaklanan bir husus değildir. Geçmiş dönemlerde para
olmamasına rağmen hep ihale yapılmış, siz de biliyorsunuz. Dolayısıyla,
kucağımızda bulduğumuz bir husustu. Ancak bu konuda bildiğiniz gibi 2003
yılından itibaren, Hükûmetimiz özellikle fizibilitesi
yüksek olan ve de fiziki gerçekleşmesi fazla olan yatırımlara öncelik tanıdı ve
kısa zamanda çok büyük oranda bu projeleri bitirdi. Hatta şu ana kadar, bakın,
biz dört yüz elli yedi projeyi tamamlamış, ülkemizin hizmetine sunmuş
bulunuyoruz. Tabii, yatırımlarla ilgili paraya ihtiyaç var. Ancak bildiğiniz
gibi bu sene bilhassa sulamadaki bu eksikliklerin tamamlanması konusunda Sayın
Başbakanımızın açtığı bir paket var, büyük yatırım paketi. Bu
paket 2008 yılında başladı ve bu sene GAP, Konya Ovası Projesi (KOP), Doğu
Anadolu Projesi ve bölgesel kalkınma projesi adıyla başlatılan bu projede 2,3
katrilyon TL, yani 2,3 milyar YTL’lik bir ilave bütçe tahsis edildi ve bu sene
2009 yılı bütçesinin de bu ilave ödenekler dikkate alınarak 2008’den geri
kalmaması konusunda da bir prensip anlaşmasına varıldı. İnşallah bunları
çok kısa zamanda biz tamamlayacağız. Buna ben inanıyorum. Şimdi, bir de kuraklıkla mücadele konusunda hakikaten Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Eylem
Planı hazırlamıştır. Ancak bu Eylem Planı’nı biraz açmak istiyorum. Özellikle Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü, ayrıca Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, bizim bu sene başlattığımız bir projeyle, 2009 yılında, yani bir
sonraki üretim yılında, zirai yılda yağışların durumunu tahmin etmek suretiyle,
buradan hareketle, ne kadar, barajlarda, yer altında su birikecek ve Devlet Su
İşleri de barajlardaki mevcut su, muhtemel gelecek suyu, tahmin edilen suyu,
yer altı suyu potansiyelinden hareketle her bir bölgede neresi rahat bir
şekilde sulanabilecek veya nerede su sıkıntısı olabilir -tasarrufa riayet
edilecek- bunları belirliyor. Şu anda bu çalışmalar bitti. Bütün
bölgelerimizde, sulama birliklerimizde çiftçilerle ortak bir çalışma yapılıyor
ve ben gerçekten bunun çok faydalı olduğu kanaatindeyim. Tabii, bu arada, Sayın Tütüncü, çiftçilerimizin eğitimine de büyük
önem vermek gerekiyor. Yani bazı bölgelerde vatandaşta hâlâ “Fazla su
kullandığım zaman fazla ürün, mahsul alırım” şeklinde bir kanaat var. Bu
kanaatin de yıkılması lazım. Çiftçilerin eğitimi de çok önemli. Onları da
eğitmeye başladık. Prensiplerimiz bu istikamette yürüyor efendim. Teşekkür ediyorum hepinize. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan, zabıtlara doğru geçmesi
açısından bir açıklama, mümkünse efendim. BAŞKAN – Daha sorular var. Eksik kalan soru-cevap işlemlerini o
zaman şey yaparız. BAŞKAN – Şimdi, 1’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Arayacağım efendim. 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.10 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 19.18 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
4’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 214 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Teklifin 1’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, teklifin 1’inci maddesini tekrar oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Elektronik cihazla oylama yapacağız. 3 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde
kabul edilmiştir. Bu da şunu gösteriyor ki, sayın milletvekilleri, oylama yapıldığı
sırada salonun içinde tam manasıyla görülemediğiniz için tereddütlere yol
açıyor ve bu yüzden bu yola gidiyoruz. Teşekkür ediyorum. Şimdi 2’nci maddeyi okutuyorum: Beşinci dünya su forumunun organizasyonu MADDE 2- (1) Forum Sekretaryası; bu Kanunun 1 inci maddesinde adı
geçen anlaşmalara uygun olarak forum hazırlıklarına ve foruma matuf bütün
işleri yapar ve yaptırır. Forum Sekretaryası tüzel kişiliğe sahip olup, iş ve
işlemleri özel hukuk hükümlerine tabidir. Forum Sekretaryasının tüzel kişiliği
en geç 30/6/2010 tarihinde sona erer ve bu süre içinde
tasfiye işlemleri tamamlanır. (2) Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel
Müdürlüğü bütçelerine Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu için konulan
ödenekler Forum Sekretaryası hesabına aktarılır. (3) Forum Sekretaryasının yapacağı alım, satım ve ihale işleri,
ceza ve yasaklama hükümleri hariç olmak üzere, 8/9/1983
tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı
Kamu İhale Kanunu ve 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri
Kanunu hükümlerine tabi değildir. (4) Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu kapsamındaki bütün iş,
işlem ve harcamalar Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabidir. (5) Forumun organizasyonu, Forum Sekretaryasına aktarılan
tutarların harcama ve ihale usul ve esasları ile Sekretaryasının tasfiyesi ve
diğer hususlar Çevre ve Orman Bakanlığı’nın çıkaracağı bir yönetmelikle
düzenlenir. BAŞKAN – 2’nci madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Samsun Milletvekili Haluk Koç konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. Geçen sefer konuşmamı belli bir programda yürütmek üzere ön
yargılı kürsüye geldiğimden unuttuğum için söyleyebilirim; ben de ulusumuzun,
ülkemizin güvenliği için zor koşullarda görev yaparken hayatını kaybeden, şehit
olan yavrularımıza, kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Bir kere daha
tüm milletimizin başı sağ olsun diyorum. Başsağlığı dileği dile getirmediğimiz
günlerin daha yakın olmasını da eklemek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekili arkadaşım kişisel sözü
sırasında farklı şeyler söyledi. Ben buraya bir muhalefet-iktidar çekişmesi
yansıtmak için çıkmadım, bazı duyarlılıkları dile getirmek için çıktım. Yani, o
boyutta olsa çok daha farklı yaklaşabilirim konuya; bir kere, buna açıklık
getiriyorum. Yine aynı boyutta devam etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, baktığınız zaman dünyadaki su
politikalarının geliştirilme sürecine, 1990’dan itibaren tüm dünyayı
ilgilendiren -demin söylediğimiz- bir küreselleşmeyle paralel giden bu
özelleştirme politikalarının bu alanda son derece yoğunlaştığını görüyoruz.
Bakın, bu işin ülkelere tavsiye verme noktasındaki iki temel kuruluşu IMF ve
Dünya Bankası, bu konuda, uyarlama kredilerinin bu sorunu halletme noktasında,
bizim gibi ülkelerde tek çözüm olduğunu söylüyor ve bunu “Altyapı açığı ve
büyüyen ihtiyaç, kamu kurumlarının finansmanıyla, imkânlarıyla sağlanamaz.”
diyor. “Finansman sorunu –bakın buraya dikkat edin, o arkadaşım buradaysa belki
şimdi daha kolay bir diyalog imkânı olacaktır- bu finansman da, bu kredilerin
geri ödenmesindeki finansman da kamu tarafından değil ancak tüketici tarafından
ödenir.” diyor. Şimdi, Türkiye benzerindeki bir ülke, ulusal gelirimiz ortada. Bu
ulusal geliri dilimlediğiniz zaman -bu ulusal gelirin yüzde 13’ünü ülkenin
yüzde 45’inin paylaştığı bir ülkeden bahsediyoruz değerli arkadaşlarım- siz
eşit oranda herkese bu finansmanın yükünü dağıtacaksınız ve bu kreditasyondan geri dönen paralar da bu uluslararası
kuruluşların tekrar hanesine geri dönecek; söylemek istediğim bu. Bir muhalefet
yakınması değil, bir görüş. Bu görüşü de bir milletvekili olarak bu kürsüde
ifade etmem en doğal hakkım. Değerli arkadaşlarım, şimdi, sistem nasıl çalışıyor? İsterseniz
ben onu madde olarak özetleyeyim. Şimdi bakın, bunlar nasıl veriyorlar size
krediyi? Yine Sayın Bakan burada, daha önceki üst bürokratik görevde bulunan
milletvekili arkadaşımız burada. Kendileri çok daha iyi bilecekler veya kamuda
değişik noktalarda çalışan arkadaşlarımız, belediye başkanlığı görevinde
bulunan arkadaşlarımız burada. Şimdi, size bu krediyi hükûmet garantili
ödeme olmadıkça vermiyorlar, bir. Enflasyon, devalüasyon ve döviz kuru
dalgalanmalarına karşı koruma olmadıkça vermiyorlar, iki. Üç: “Garantili bir yatırım getirisi olmadıkça pazara girmeyin.”
diyor dış sermayeye bunu veren kuruluş. “Tarifelerde otomatik artışlar bulunan…” Hani şu TEDAŞ’ı hatırlayın, benzeri de aynı. “… otomatik
artışlar bulunan veya bu artışların yetkisini elinde tutan bir hükûmet yapısı, erki, gücü yoksa vermeyin.” diyor. “Gerçek
rekabetin bulunmadığı pazarlara girin, ki dediğinizi
yaptırın.” Haberleşmede olduğu gibi, elektrikte olduğu gibi suda da aynısını
yaşayacağız. “Kontrolün sizde olmadığı ortaklıklar sakın ha sakın kurmayın.”
diyor. Bunları ben demiyorum değerli arkadaşım, bunun neresi muhalefet? Bir
ulusal duyarlılık, bu ülkenin kaynaklarını korumaya dönük bazı duyarlılıkların
dile getirilmesi ve “Sakın ha peşin ödeme yapmayın.” diyor. Aklıma birdenbire
Hariri geliyor, Telekom özelleşmesi geliyor. “Sakın ha sakın… Nasıl olsa
kazanacağın yıllık kârla, halktan alacağın parayla bunu, verdiğin, ödediğin
parayı zaten kazanacaksın.” diyor. Manzara bu değerli arkadaşlarım. Tercih sizin
değerli arkadaşım, bunun muhalefet tarafı yok. Ben bunun yanlış olduğu
düşüncesindeyim. Mensup olduğum siyasi parti de bunun yanlış olduğu
düşüncesinde. Bunun alternatifi yok mu? Var. Bunun alternatifini burada ifade
etmek için süre çok dar. İsterseniz onu daha sonra da konuşabiliriz. Değerli arkadaşlarım, bir önemli konu da -sürenin de yarısı oldu-
sınır ötesi sular. Bakın, iki yüz altmış küsur ülkenin sınır paydaşı olduğu
sular var ve dünyadaki tatlı su kaynaklarının yarıya yakını bu kaynaklardan
sağlanıyor. Türkiye için birçok sınır paylaşılan su var, ama Fırat ve Dicle
çok önemli: Bir, Türkiye'nin askerî çözümler yanında, dışında, ekonomik ve
sosyal boyutta çözüm getirmek zorunda olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemiz
için geçerli, önemli, ihmal edilmeyecek kadar, geciktirilmeyecek kadar önemli
oradaki projenin tamamlanması, GAP’ın. İkincisi, bu konuya değişik boyutlarda aktör olarak katılan
güçlerin talepleri ve bizim yaşadığımız coğrafyada yürüttükleri projeleri bilme
bakımından önemli. Hepinizin aşina olduğu “BOP” demiyorum, Genişletilmiş Kuzey
Afrika, Orta Asya ve Orta Doğu Projesi’nden bahsediyorum. “Büyük Orta Doğu”
değil adı, Genişletilmiş Kuzey Afrika, Orta Asya ve Orta Doğu Projesi’nden
bahsediyorum. Değerli arkadaşlarım, bu boyutuyla, bunun mutlaka çok ciddi bir
şekilde ele alınması gerekiyor. Bunun Irak politikalarıyla ilişkisi var.
Irak’ın parçalanma senaryoları ve kuzeyde oluşturulacak bir -önce federe gibi gözükecek, sonra anayasa
oylamasıyla federasyondan bağımsızlığa gidecek- süreci yaşayacak olan, yaşaması
planlanan ABD destekli planda, bu, Türkiye'nin sınıraşan
sular noktasındaki politikasına da son derece önemli etki yapacak. Şimdi, bu boyutta baktığımızda bizim özellikle enerji politikaları
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin huzuru, barışı, refahı için yürütmekte
olduğumuz GAP projesi bakımından Avrupa Birliğinin ve ABD’nin bu bölgeye dönük
talepleri ortada. Bunları göz ardı ederek sınır ötesi, sınıraşan
suları bir tek uluslararası anlaşmalarla, işte suyun kaynağı şu ülkede, şuradan
geçiyor, döküldüğü yer burası, şu anlaşmaya göre bu böyle; Türkiye'nin taraf
olması noktasında çok dikkat etmemiz gerekiyor. Türkiye bu konuda, umarım,
diplomatik açıdan tutarlı bir tavır, davranış içine girer ve bir ulusal
politikanın takipçisi olur. Şimdiye kadar belirli konularda
örneğini gördüğümüz sallanan ya da büyük aktörlerin talepleri doğrultusunda
kendi politikalarını belirleme yanlışına burada düşmez veya Avrupa Birliği
noktasında, Avrupa Birliğiyle ilgili müzakere sürecini, Türkiye, kendi çıkarları
söz konusu olduğunda, küçücük Malta’nın bile derogasyon
koyduğu, yani, çekince koyduğu, yani, istisna koyduğu bazı maddeleri, bu sınır
ötesi sular noktasında da devreye getirebilir. Hukukçu değilim, uluslar
arası hukuk konusunda yeterli bilgim yok, ama,
Türkiye, bunu, diplomasi alanında bir derogasyon
olarak bu görüşmelerin kesilmeden uğraması için kullanılabilir, o kadar önemli
bir maddedir. Değerli arkadaşlarım, ben suyun Türkiye’de hapsedilmesi,
komşularımızın bundan mahrum bırakılması gibi bir süreci savunmuyorum. Türkiye
bunu daha önceki yönetimlerde Fırat ve Dicle’nin debisine göre, Suriye ve
Irak’ın kendi kara parçaları içerisindeki akış süratine göre ya da mesafesine
göre planlamıştır ve büyük projelerini onlara verdiği sözleri aksatmadan yerine
getirmiştir. Bundan sonrasında da aynı paylaşımı, barışı sürdürebilecek olan
bir ülkedir. Ama ucunda İsrail’in ama ucunda Amerika Birleşik Devletleri’nin
ama ucunda hiç ilgisi olmadan Avrupa Birliğinin çıkarlarının yansıtıldığı
süreçlerin içinde Türkiye olmamalıdır, derogasyonunu
koymalıdır. Değerli arkadaşlarım, sıkıntılı bir süreç. Benim söylediğim, bir
kere daha ifade ediyorum: Parlamenter olarak sorumluluklarımızı yerine
getirmek. Kendi seçim bölgemize, kendi ülkemize ve bizden politika oluşturulması
yönünde talepleri olan tüm kuruluşlara karşı bu sorumluluklarımızı yerine
getirmek. Dünya Su Forumunda da parlamenterlere ayrılan bölümde, bildiri
yayınlanırken, mutlaka, Türk parlamenterler olarak ağırlık koymalıyız. Hiç
olmazsa, Meksika’da yayınlanan bildirideki… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. HALUK KOÇ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. …ilk maddede “Su bir kamu hizmeti olarak alınmalıdır, su ticari
bir meta değildir, dünya halklarının refahı için kullanılmalıdır” deyip, bunun sponsoru olan büyük şirketlere de, Türkiye’den hiç olmazsa
bundan sonrası için daha dik duracağımızın mesajını verme fırsatı olur. Hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koç. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili
Mustafa Kemal Cengiz konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 214 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlarım. Türkiye Büyük Millet Meclisimizin üçüncü yasama yılının hayırlı
olmasını temenni ederken, yedikleri ekmeğe hainlik eden ve yüce Türk milletini
derinden üzen, çocukları babasız, anaları-babaları evlatsız, eşleri kocasız
bırakan dış mihrakların maşası olan bölücü hainleri, iş birlikçilerini,
yandaşlarını lanetliyor, bu terör vahşetini lanetlemeyenleri, bunlara terörist
diyemeyenleri kınıyor, yüce milletimizin ve aziz şehitlerimizin de haklarını
helal etmediklerini ifade etmek istiyorum. Akan göz yaşlarının artık sona ermesi
dileğiyle aziz şehitlerimize rahmet, kederli ailelerine ve milletimize de
başsağlığı diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyayı tehdit eden
küresel terörizmden, küresel ekonomik krizden gelecekte belki de çok daha büyük
bir küresel tehlike olarak algılanmaya başlanan, tüm dünyayı ve insanlığın
geleceğini tehdit eden küresel ısınma, iklim değişikliği ve küresel kuraklık ve
çölleşme, su ve su kaynaklarının azalmaya ve kurumaya başlamasıyla dünya ve
insanlık küresel bir felaketle karşı karşıya kalmıştır. Bu küresel tehdidin baş mimarı yine insandır. İnsanoğlu çevreyi ve
geleceğini teknolojisiyle, ürettikleriyle kısaca kendi elleriyle kendi sonunu
hazırlamaktadır. Yüce Meclis ve sorumlular olarak insanlığın geleceğini tehdit eden
bu küresel tehlikeye karşı daha da geç kalmadan üzerimize düşen
sorumluluklarımızı artık idrak ederek geleceğimizi kurtarma mücadelesini hemen
başlatmalıyız. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve iklim
değişikliği tehlikesi ilk kez 1896 yılında Nobel Ödülü sahibi İsveçli bilim
adamı Svante Arrhenius
tarafından zikredilmiş ve bu tehlike, sanayileşmeyle birlikte büyümeye devam
etmiştir. Uzun süre fark edilmeyen bu tehlike, hem algılanmamış hem de
anlaşılamamıştır. 1979 yılında bu tehlikeyi fark eden Dünya Meteoroloji Örgütü de,
ilk kez 1979 yılında Birinci Dünya İklim Konferansını düzenlemiştir. Dünya bu
küresel tehdidin büyüklüğünü, önemini ve derinliğini anlayarak, Birleşmiş
Milletler, ilk kez, 1992 yılında, Brezilya’nın Rio kentinde Çevre ve Kalkınma
Konferansını düzenlemiştir. Bu Çevre ve Kalkınma Konferansı içinde Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinde kararını almış ve bu
sözleşmeyle birlikte, bu küresel ısınmaya ve iklim değişikliği tehdidine karşı,
dünya bu örgütlenme sürecine girmiş ve dünya topyekûn bir çare arayışını,
birlikte, bu hareketle başlatmıştır. Ülkeler küresel tehdide karşı çareler aramaya devam etmişler.
Dünyada çevre ile ilgili tek çerçeve olan 1997 yılında imzaya açılan Kyoto
Protokolü ile dünya ülkeleri topyekûn bir seferberlik hareketi başlatmış, geç
kalmasına rağmen, konferanslar ve tartışmalarla, dünya, yeni küresel düşmanıyla
savaşmaya, dünyanın ve insanlığın geleceğine kurtuluş reçetesi hazırlamaya
hâlen devam etmektedir. Bu gelişmeler çerçevesinde ülkeler, hassas küresel
kurumlar, sektörler ve şahıslar 22 Mart 1996 yılında Fransa’nın Marsilya
kentinde Dünya Su Konseyini 300’e yakın üyesiyle oluşturmuştur. Özellikle bir sivil toplum kuruluşu olan bu Dünya Su Konseyi,
küresel ısınma, iklim değişikliği gibi yeni tehdidin hedefindeki insanlığın
yaşam kaynağı su hakkında ve dünyadaki su konularına yönelik bağımsız ve
tarafsız bir forum olarak ilgi alanındaki konuya uluslararası düzeyde sahip
çıkmak, bilgi ve deneyimleri paylaşmak, çözümler üretmek, bu konuda Konsey,
ülkelere su konularında bilimsel çözümlerle rehberlik etmek, meseleyi en üst
düzeyde ve en çarpıcı bir şekilde dünyanın gündemine taşımak ve uluslararası
bir platform oluşturmak için yola çıkmıştır. Ülkemiz 1998 yılında Dünya Su Konseyine üye olmuş, 16-22 Mart 2006
tarihinde Meksika’da düzenlenen Dördüncü Dünya Su Forumu ve Bakanlar
Konferansında, üç yılda bir yapılan bu Forumun 16-22 Mart 2009 tarihinde
yapılacak olan beşinci organizasyonu için Türkiye tercih edilmiş ve seçilmiştir
Türkiye. 2008 24 Ocağında Türkiye Büyük Millet Meclisinde oylanması bizlerce
uygun bulunan Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu İçin Çerçeve Anlaşması ile
anlaşma mektubunda ifade edildiği üzere 16-22 Mart 2009 tarihlerinde
İstanbul’da Beşinci Dünya Su Forumu, Bakanlar Konferansı, Fuarı ve Sergisi ile
diğer faaliyetler gerçekleştirilecektir. Bu organizasyon ve Forumun Fas (Marakeş),
Hollanda (Lahey), Japonya (Kyoto) ve Meksika (Meksiko) şehirlerinde
gerçekleştirilen Dünya Su Konseyi forumlarının devamı ve beşincisi olması
Türkiye için dünya çapında bir fırsat, başarı ve bir prestij
organizasyonu olmalıdır. Bu Forum çok büyük bir sorumluluk gerektiren, siyasete
ve bir partiye mal edilmeyecek kadar önemli, ülkemizin, milletimizin,
devletimizin ve hepimizin dünya çapındaki bir sınavı ve bir fırsatı olacaktır. Bu Forumdan hepimizin alnımızın akıyla çıkması hâlinde bu Forumun
ülkemizin tanıtımında, turizminde, ticaretinde, ekonomisinde geleceğe büyük bir
yatırım, tanıtım organizasyonu olacağı muhakkaktır. Dünya ile
İstanbul’da buluşma başarısını hep birlikte her alanda zafer sonucuyla
başarabilmek tarihimize, ülkemize, insanımıza karşı bir borç, belki de İstanbul
2010 Avrupa Kültür Başkenti organizasyonundan önce dünya sahnesinde bu gibi
organizasyonlarda ve başarıda olmak veya olmamak, başarmak veya dünyaya rezil
olmak noktasında büyük bir mücadeleyi ve organizasyonu planlamaktan
geçmektedir. Bu görev de bu başarı da hepimizin olacaktır. Başarmak istiyorsak bu Forumda, iyi bir organizasyona, iletişime,
planlamaya, ulaşıma, tanıtmaya, misafirperverliğe, dünyaya güler yüzle bakmaya,
küçük detayları büyük başarıya dönüştürmemiz ve bu konuda titiz ve dikkatli
olmamızda bütün kurumlar ve kişiler mükemmel bir uyum ve yüksek ruhla çalışmalı
ve Türkiye dünya sahnesinde coşkulu alkışlarla bu Forumda perdeyi kapatmasını
bilmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 2’nci
maddesinin birinci fıkrasına Forum sekreteryası tüzel
kişiliğinin tasfiyesiyle ilgili tarihin daha sonradan eklenmesi -komisyonlarda
yoktu- tarafımızdan doğru bir yaklaşım olarak karşılanmıştır. Bunun iyi bir
çalışmayla, iyi bir planlamayla daha erkene çekilmesinin de daha iyi olacağı
kanısındayız. Özellikle, ikinci fıkrasında, ilgili kurumlardan aktarılacak
ödeneklerle ilgili prosedürün bir an önce çıkarılacak
bir yönetmelikle izahı ve açıkça şekli şemali
belirtilmeli ve bu konuda, görevli yerel yönetimlerin bir an önce ödeneklerin
aktarılması, alınacak Meclis kararlarıyla da ilgili prosedürün kısa kalmış bir
sürece rağmen hızla yerine getirilmesi ancak gerçekleşebilir düşüncemiz
mevcuttur. Bu konuda da yönetmeliğin acilen çıkartılıp bu prosedürlerin,
bir an önce hazırlıkların yapılması gerektiğine inanıyoruz. Özellikle 2’nci maddenin üçüncü fıkrasında Devlet İhale Kanunu,
Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’ndan muaf tutulmasının bu
konuda şaibe getirebileceği göz önünden ayrılmamalıdır. Bu gibi şaibelerin
ortaya çıkmaması ve büyük bir organizasyonun şaibeler altında ve bunların
gölgesi altında sonuçlandırılmaması adına özellikle alımlar ve ihaleler açık ve
şeffaf bir şekilde bu sekreterya tarafından net bir
şekilde yönetilmelidir diye düşünüyorum. Bu konuda Çevre ve Orman Bakanlığımızca hazırlanacak yönetmelik
titizlikle hazırlanmalı, detaylar düşünülmeli ve geç kalınmamalı, özellikle bu
organizasyonun sorumluluğunu yüklenmiş kurumlarımız ve birimlerimiz de bu yol
haritasını bu yönetmelik içerisinde açıkça bulmalı ve görmelidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – İstanbul’da yapılacak 2010 Dünya
Kültür Başkenti organizasyonuna büyük bir altyapı ve tecrübe kazandıracak bu
Forum için uzman ve ehil kişi ve kurumlardan oluşan forum izleme komisyonu veya
komitesi oluşturularak oluşabilecek aksaklıkların ve daha sonra 2010 İstanbul Dünya
Kültür Başkenti organizasyonu içinde uzaktan görülebilecek aksaklıkların ve
eksikliklerin de tespit edileceği bu organizasyonda mutlaka bir forum izleme
komisyonu veya komitesi kurularak bunun geriden izlenmesi, aksaklıkların ve
eksikliklerin tespitinin gelecek büyük organizasyonlar için de mutlaka çok iyi
bir altyapı olacağını düşünüyoruz ve böyle bir komisyonun kurulmasının da hem prestijimiz ve hem ülkemiz açısından gelecek organizasyonlar
için iyi çalışma olacağını düşünüyoruz. Bu vesileyle, tasarının ve İstanbul Beşinci Dünya Su Forumunun
ülkemize hayırlı olmasını ve başarılı geçmesini temenni ediyorum ve herkese
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz. Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.47 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 19.54 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
4’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum. 214 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Teklifin 2’nci maddesi üzerinde şimdi söz sırası, şahsı adına
Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Seymenoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2009 yılında İstanbul şehrimizde yapılacak Beşinci Dünya Su
Forumunun Organizasyonuna ait kanun teklifinin 2’nci maddesi üzerinde görüş
belirtmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Konuşmama başlamadan önce, Aktütün ve
Diyarbakır’da hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli
ailelerine başsağlığı, yaralı olan kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum. Değerli milletvekilleri, küresel ısınmanın, sanayileşmenin
yarattığı çevredeki olumsuz etkiler, suyun hiç bitmeyecek bir kaynak gibi
kullanımının sonuçları tüm dünyayı suyla ilgili önlemler almaya, toplumsal
bilinci oluşturmaya yönlendirmiştir. Bu amaca hizmet etmek adına 1996 yılında
Fransa’da Dünya Su Konseyi kurulmuştur. Dünya Su Konseyi’nin önemli
faaliyetlerinden birisi her üç yılda bir düzenlenen Dünya Su Forumudur. Dünya
Su Forumu 15-20 bin kişinin, bakanların, parlamenterlerin, STK’ların,
konularında uzman kişilerin katılımıyla gerçekleştiriliyor. Suyun her yönüyle
ele alındığı, su konusundaki iyi uygulamaların sunulduğu, küresel ısınmadan
dolayı suyun tarımda, sanayide yönetimi, kuraklığa karşı alınması gereken
önlemler bu Forumda tartışılıyor. Bu birliğe ülkemiz de 1998 yılında üye
olmuştur. Meksika’da yapılan Dördüncü Dünya Su Forumunda, Türkiye, 2009 Mart
ayında yapılacak Beşinci Dünya Su Forumu için ev sahibi ülke seçilmiştir.
Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonunun ülkemize ekonomik ve sosyal
katkılarının yüksek olacağını düşünüyoruz. Ülkemiz son dönemlerde küresel ısınmayla ortaya çıkan susuzluk
problemini yaşamaktadır. Bu olumsuzlukların çözümü için sorunların müzakere
edilmesi, sulama, içme suyu, küresel ısınma gibi konularda uluslararası geniş
katılımlı bir organizasyon olması dolayısıyla STK’lar
ve kamu kuruluşlarıyla bilgi ve görev paylaşımı olması açısından da bu program
önemlidir. Bugün gündeme gelen yasa teklifinin 2’nci maddesiyle, forum sekreteryasının çalışma prensipleri ve yetkileri
belirlenmiştir. Forum sekreteryası yazışmaları
yapmak, programı hazırlamak ve yürütmek, altyapı sistemini oluşturmakla
yükümlüdür. Bütçesini, Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile İstanbul Su ve Kanalizasyon
İdaresi Genel Müdürlüğünün sağladığı ödeneklerle oluşturmaktadır. Yasa
teklifiyle Çevre ve Orman Bakanlığımızın hazırlayacağı yönergeyle forumu
tamamladıktan sonra, sekretaryanın en geç 2010 yılı olmak üzere feshedileceği
ayrıca belirtilmiştir. Değerli milletvekilleri, Mart 2009’da yapılacak olan Dünya Su
Forumunun oluşturacağı sonuçların hayırlı olması temennisiyle, bu kanun
teklifine vereceğiniz destekten dolayı şimdiden teşekkür ediyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seymenoğlu. Sayın milletvekilleri, böylece şahıslar adına konuşmalar
tamamlanmıştır. Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, küresel ısınmanın
etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulmuş bulunan
Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmeyi yapmak için,
sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 14
Ekim 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.59 IX. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, bir merkez
valisi hakkında işlem başlatılıp başlatılmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (7/4379) TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA * BUNDAN SONRAKİ SAYFALAR RESİM
TARAMALARIDIR. |
|