DÖNEM: 23                            CİLT: 29                    YASAMA YILI: 3

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

4’üncü Birleşim

9 Ekim 2008 Perşembe

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, tekstil sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ili ve üzüm üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/838, 6/842, 6/845, 6/870) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/86)

2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/87)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, enerji politikası konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)

2.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 20 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269)

 

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı: 214)

 

VII. - SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Adalet Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

2.- Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

VIII.- AÇIKLAMALAR

1.- MHP Grubu Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural, AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın, 8 Eylül 2008 tarihinde Danimarka Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede partilerini yabancılara şikâyet etmesi nedeniyle, gerekli uyarının yapılması ve Komisyonun görev süresinin dolması sebebiyle yetkisiz kaldığı için gerekli işlemlerin Başkanlıkça yürütülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- AK PARTİ Grubu Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın konuşmasında itham ettiği Komisyon Başkanının görev nedeniyle yurt dışında olduğuna ve kendisinin bulunduğu bir oturumda bu konunun konuşulmasının uygun olacağına; komisyonların ve Başkanlık Divanının görev süreleriyle ilgili sorunun daha önce yapılan düzenlemeyle halledildiğine ilişkin açıklaması

 

IX. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, bir merkez valisi hakkında işlem başlatılıp başlatılmadığına ilişkin  sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4379)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, ceza infaz kurumu çalışanlarının özlük haklarına ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4466)

3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ Kapalı Cezaevindeki koşullara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4639)

4.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Bitlis Cezaevinde yaşanan olaylara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4640)

5.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, terör zararları ödemelerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/4724)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Ardahan ve Doğu Anadolu’daki eğitim sorunlarına,

Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin 29 Eylül-3 Ekim 2008 tarihleri arasında Strazburg’da gerçekleşen Genel Kurul toplantısına,

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Türk Hava Yollarında yaşanan sorunlara,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

1/8/2008 tarihli ve 5803 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun bir daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 arkadaşının, 4/C mağduru vatandaşlarımızın sorununun tespiti ve çözüm yollarının belirlenmesi,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 arkadaşının, Olimpiyat Oyunları’nda Türk sporcularının başarısız olmasının nedenlerinin araştırılması ve gerekli politikaların üretilmesi,

Amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Cevdet Erdöl’ün, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’de düzenlenecek olan “Şehirlerdeki Sürdürülebilir Kalkınma ve Sağlık ile Sağlıklı Şehirler Hareketinin Yirmi Yılı Kapsayan Tüm Yerel Politikalarında Sağlık” konulu konferansa ismen davet edildiğine,

Slovakya Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komitesince, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu, AB Uyum Komisyonu ve Türkiye-Slovakya Parlamentolararası Dostluk Grubu üyelerinden oluşan ortak bir heyetin Slovakya’ya davet edildiğine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın, Fransız Guyanası’na,

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, İspanya’ya,

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın;

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ve

“Barselona Süreci: Akdeniz İçin Birlik Zirve Toplantısı”na katılmak üzere, Fransa’ya,

Yaptığı resmî ziyarete refakat eden heyetlere iştirak eden milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Irak’ın Kuzeyinden Ülkemize Yönelik Terör Tehdidinin ve Saldırılarının Bertaraf Edilmesi Amacıyla, Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere, Irak’ın PKK Teröristlerinin Yuvalandıkları Kuzey Bölgesi ile Mücavir Alanlara Gönderilmesi ve Görevlendirilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17/10/2007 Tarih ve 903 Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen Bir Yıllık İzin Süresinin Anayasa’nın 92’nci Maddesi Uyarınca 17/10/2008 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Süreyle Uzatılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/547), görüşmeleri tamamlanarak, istem üzerine yapılan açık oylamadan sonra, kabul edildi.

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, bazı konuşmacıların partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Anayasanın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri Uyarınca Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’nun (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/182) (S. Sayısı: 214) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

9 Ekim 2008 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.42’de son verildi.

 

 

Şükran Güldal Mumcu

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun Tüfekci

 

Fatoş Gürkan

 

Konya

 

Adana

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 5

II.- GELEN KÂĞITLAR

9 Ekim 2008 Perşembe

Tasarı

1.- Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/651) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 Milletvekilinin, enerji politikası konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.9.2008)

2.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 20 Milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.9.2008)

 

9 Ekim 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşimini açıyorum.

III. -  YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur, beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 15.05

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - Y O K L A M A

BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, tekstil ve tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’e aittir.

Buyurunuz Sayın Ertemür. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, tekstil sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekstil ve tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce Aktütün Karakolunda şehit düşen askerlerimize ve dün Diyarbakır’da hain saldırıda şehit düşen güvenlik görevlilerimize Allah’tan rahmet, ulusumuza ve yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; yaşadığımız küresel krizin yarattığı dalgalanma ve Hükûmetin yanlış politikaları pek çok alanda olduğu gibi sanayimizi de derinden etkilemiştir. Sanayide ortaya çıkan olumsuz tablodan en çok nasibini alan sektörlerin başında tekstil gelmektedir. Ekonomimizin önemli sektörlerinden biri olan tekstil, tarihinde hiç olmadığı kadar ciddi bir krizin içine sürüklenmiştir. Yaşanan kriz nedeniyle başta Denizli olmak üzere pek çok ilimizde, tekstil ve hazır giyim sektörünün yoğun olduğu illerimizde işletmeler birer birer kapanmaya başlamıştır. Faaliyetleri devam edenler ise ciddi istihdam kayıplarına uğramıştır.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; tekstilde yaşanan sorunların etkilediği illerin başında Denizli gelmektedir. Sayın Başbakan bugüne kadar Denizli ilimize pek çok defa gelmiş, yaptığı bu ziyaretler sırasında tekstilcilere sorunların çözümü konusunda ciddi vaatlerde bulunmuştur. Maalesef, Sayın Başbakanın verdiği vaatler, pek çok konuda olduğu gibi, sadece sözde kalmıştır. Sayın Başbakanın verdiği sözler nedeniyle umutlanan tekstilcimiz kendi kaderleriyle baş başa bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, her yıl olduğu gibi, bu yıl da AKP İktidarının kağıt üzerinde gösterdiği rakamlara, ihracatta üst üste kırılan rekorlara tanıklık etmekteyiz. Ülkemizin en önemli ihracat kalemlerinden biri de tekstildir. Gazete sayfalarında ve televizyon kanallarında anlatıla anlatıla bitirilmeyen bu rakamlar, sanki sanal bir dünyaya aittir.

Tekstilde son bir yıl içinde, sadece Denizli ilimizde, yaklaşık 3.581 kişi işini kaybetmiştir, bu, resmî kayıtlarda. Gayriresmî olarak ücretsiz izinle ayrılan binlerce işçimiz işsiz olarak devam etmektedir. Denizli ilimizde tekstil alanında üretim yapan onlarca firma kapısına kilit vurmuştur. Bugün tekstil sektöründen ekmeğini kazanan insanlarımız, sabah işine gidip akşam eve işsiz olarak dönmenin korkusunu yaşamaktadırlar. Şimdi, Sayın Başbakana soruyorum: Bu acı tablo ihracatta rekorlar kıran bir ekonomiye ait olabilir mi?

Değerli arkadaşlarım, sadece tekstil sektörümüz değil, esnafımız, çiftçimiz, köylümüz, sanayicimiz, cumhuriyet tarihimizin en kötü tablosunu yaşamaktadır. Bütün sektörlerde bugüne kadar görülmemiş bir durgunluk yaşanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tekstil, ülkemizin uluslararası piyasalarda en fazla rekabet şansı olan ve yüzümüzü ağartan, övünçle bahsettiğimiz sektörlerden biridir. Yaklaşık 6 milyon ailenin geçim kapısı olan bu sektör, diğer pek çok sektör gibi can çekişmektedir. Elbette her sektörün ekonomimizde ayrı bir yeri ve önemi vardır, ama unutulmamalıdır ki, tekstilin dibe vurması, ülke ekonomisinde telafisi güç yaralara yol açacaktır.

Öngörülen odur ki, tekstil ve hazır giyim sanayisinde son yıllarda yaşanan sıkıntılar ve kan kaybı, ekonomiyi ve istihdamı tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Hükûmet, bu sektörde yaşanan sorunlar karşısında bir an önce ciddi önlemler almazsa kapısına kilit vuran firmaların sayısı her geçen gün biraz daha artacaktır.

Bu durum, böyle ülke sanayisini, ihracatımızı ve yan sektörleri de olumsuz yönde etkilemekle beraber, artma trendine giren işsizliği de iyice körükleyecektir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yaşanılan ciddi sorunlar nedeniyle tekstil sektörümüz, her geçen gün piyasalarda rekabet gücünü kaybetmektedir. Tekstil üreticilerimiz, girdi fiyatlarında yaşanan artışlar, ağır vergi yükü nedeniyle birer birer başka ülkelere gitmektedirler. Üzülerek ifade etmeliyim ki, bugün tekstil sektörümüz, Bulgaristan, Romanya, Mısır gibi ülkelerde kendisine umut arar duruma getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu olumsuz tablonun altındaki nedenler şunlardır: Ülkemizde sosyal güvenlik primleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

…ücret üzerinden alınan vergiler, işveren payı OECD ortalamasının 2 katı fazladır.

Bu sektörlerde rekabet ettiğimiz ülkelerin pek çoğunda iş gücü maliyetleri konusunda ciddi sübvansiyonlar uygulanırken ülkemizde bu konuyla ilgili bir çalışma yoktur.

Ülkemiz tekstil ve hazır giyim sanayisinde ortalama işçi maliyeti, rakiplerimizden biri olan Çin’in 4 katı daha pahalıdır.

Tekstil ve hazır giyim sektöründe en büyük enerji girdisini oluşturan elektriğin ülkemizdeki fiyatı dünya ortalamasının neredeyse 2,5 katıdır.

Değerli arkadaşlarım, tekstil sanayimiz için önemli konulardan biri de teşvik uygulamalarıdır. Bugün umutlarla beklenen Teşvik Yasası’ndan da beklenen desteklerin sağlanmaması üzerine sektör de büyük hayal kırıklığına uğramıştır.

Strateji belgesi kapsamında açıklanan ve belirli bölgelere taşınması karşılığında uygulanması öngörülen teşvikler hâlen netleşmemiştir. Ancak, öngörülen teşvikler tamamen uygulamaya konsa dahi sektör açısından yeterli görülmemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sektörün 5084 sayılı Teşvik Yasası mevcut hâliyle iller arasında yurt içi haksız rekabet yaratacaktır. Sektördeki beklenti ise teşviki mevcut tesislere uygulamasını beklemektir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; diyelim ki Hükûmetin açıkladığı teşvikler nedeniyle Denizli’de faaliyet gösteren firmalar teşvik almak için başka illere taşındı, Denizli’de tekstil sektörüyle geçimini sağlayan yaklaşık 50.000 kişinin durumu ve Denizli ilimizin ekonomisi ne olacaktır? Denizli’de faaliyet gösteren bir firmanın teşvik alması için teşvik kapsamında olan başka bir yere taşınması gerekmektedir. Taşınan bu ilimizde tekstil altyapısının bulunup bulunmadığı, tekstil sektörünün ihtiyaç duyduğu eğitimli iş gücüne sahip olup olmadığı neden dikkate alınmamıştır?

Hükûmetin acilen bölgesel üstünlüklere dayalı sektörel bazda bir teşvik uygulamasını hayata geçirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ertemür.

Sayın Bakan, cevap mı vereceksiniz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, hepsine birden cevap vereceğim.

BAŞKAN – Peki.

Gündem dışı ikinci söz, Şırnak ilinin sorunları hakkında söz isteyen Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Şehri Nuh Şırnak” denince akla Dicle Nehri gelir. İslam dünyasının en büyük filozofu, eserleri dünya klasiklerinde yer alan büyük şair, tasavvufçu Melayi Ciziri, “Feyzimiz Nil gibidir. Ancak, biz Dicle ve Fırat’ız.” der.

Dicle’nin kıyısında, şüphesiz, Mir Bedirhan’ın Cizre’si, kalesi, Ahmedi Hani, Mem û Zîn, Fegiye Teyran ve teknolojide ilk bilgisayarı 1136’da, ilk robotu, ilk su robotunu ve otomatik termos dâhil ilk abdest makinesini bulan, ilk mekanikçi Ebul-iz Cezeri de Şırnaklı.

Tabii, Şırnak sadece coğrafyası itibarıyla Şemdinli’den Habur’a kadar Irak sınırı, oradan Nusaybin’e kadar Suriye sınırı gibi çok stratejik bir alanda ve Dicle dışında Habur, Hezil, Botan, Nerdüş, Kızılsu, Ruyısur gibi onlarca ırmağın aktığı bir coğrafya.

Büyük İskender’in aşamadığı Kato Dağı’nın altın kapısından Faraşin yaylalarına, Beytüşşebap-Güçlükonak-İdil-Cizre-Silopi arasında İsviçre’den güzel onlarca dağ silsilesinin bulunduğunu söylemek istiyorum. İdil’den Habur’a, Dinçer petrollerinden kömüre, hayvancılığa, tarıma, zengin bir doğa Şırnak ilimizde mevcut. Ancak bu stratejik alanda, yaşadığımız bu süreçte, Suriye sınır mayınlarının temizlenme yasa tasarısı gündeme gelirken -Habur sınırında biten bu uygulama- ne yazık ki Irak sınırıyla ilgili uluslararası sözleşmeye uygun bir adım atılmış değil.

Habur Kapısı güvenlik gerekçesiyle kapatılmış, 2 milyon esnaf perişan duruma getirilmiş, alternatif kapılar, yine Kürt bölgesine yönelik ambargo amacıyla Nusaybin’de bir yeni kapı çalışmasına dönülmüştür.

İşsizlik oranı Şırnak ilinde yüzde 60 oranında bu Habur Kapısı’nın kapatılması sonucu. Teşvikler maalesef uygulanmamıştır.

Üniversite eğitimi fecaat durumdadır. Bunun sonuncu ÖSS ve SBS sınavlarında Şırnak ilinin çıkmasından kaynaklanıyor. 5.200 öğretmen kadrosu olmasına rağmen açık 1.500. Yani mevcut okulların araç gereçleri hariç bu bölgedeki öğretmenler maaş olarak, kira yardımı olarak benzer desteklerle desteklenmediği sürece bu sıkıntıların aşılması mümkün değil.

Barajlar olarak da GAP kapsamında biliyoruz ki Cizre Barajı gündemde. GAP kapsamındaki Cizre Barajı’nın da Kasrik Boğazı’nın hemen yanından başlayarak Feki Teyran Camisini, Finik Kalesi’ni, Asur Kuleleri’ni, yine Timurlenk Pençelerini, Alodini Kasrı’nı ve kalesini ve birçok tarihî eseri sular altında bırakacağını da buradan ifade etmek istiyorum.

Aynı şekilde Ilısu Barajı’nın akabinde kurulacak bir baraj olması nedeniyle, ancak son kredi veren konsorsiyumların, Türkiye'nin çevre koşullarına uymadığı gerekçesiyle altmış günlük bir süre verdiğini biliyoruz.

Yine, Uludere tarafında bir akarsuyumuza yedi bent inşa ediliyor. Bunun da enerji ve sulama amaçlı olmadığını biliyoruz.

5233 sayılı terör tazminatları için Şırnak’ta keşiflere gidilmiyor, uygulanmıyor altı senedir, uygulananlara da komik rakamlar, örneğin evi yanan birisi için bin YTL gibi rakamlar konuyor.

Orman yangınları ise Çevre ve Orman Bakanlığımızın dikkatini çekmiyor. Cudi, Gabar, Bagok’taki birçok orman yangınının güvenlik nedeniyle yaşandığını biliyoruz.

Kömür: Ne yazık ki Şırnak’ta kömür özelleştirilmiş ve Hükûmet, yakılması yasak ve zararlı olan Şırnak asfaltit kömürlerini alıp, seçim çalışmaları nedeniyle kömür yardımı olarak 1 milyar dolar ödediği bu kömürleri dağıtmış halka ve Şırnak’ta bugün de bu kömüre dayalı termik santraller kurulmakta, Şırnak’taki halk buna isyan etmektedir. ÇED raporlarına uyulmayan bu uygulama karşısında anlatılacak bir şey yok.

Sağlık yönünden ayrı bir vahamet yaşanıyor. Hâlâ uzman ve pratisyen hekim açığı kapatılmış değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hayvancılığın yayla yasağına takıldığı, tarımda kuraklık zararlarının karşılanmadığı, sel ödemelerinin hâlâ yapılmadığı, ulaşımda Uzungeçit, Uludere gibi yolların dahi hâlâ yapılamadığı; 10 bin yurttaşının -Şırnak nüfusuna bağlı- sınır ötesine göç ettiği bilindiği hâlde, Mamur Kampı’nda Birleşmiş Milletlerle ilgili bir çalışmanın yapılamadığı dikkate alınmıyor.

Kurtuluş Savaşı’nda ne yazık ki, 30-35 bin insanımızı yitirmiştik. Ancak, bu son olaylarda Türkiye’de 40 bini aşkın insanımız yaşamını yitirirken en hassas il Şırnak’ta da her yönüyle bu konuda bir sıkıntı yaşanmaktadır. Bu sorunların ülke sorunlarıyla birlikte olduğunu düşünüyoruz ve Şırnak sorunlarını bu anlamda dile getirirken gençliğimizin, özellikle Şırnak’taki gençlerin topluma kazandırılması ve dağa çıkılmasının önlenmesi isteniyorsa, bir Skorsky helikopterin fiyatının 14 milyon dolar olduğu düşünülürse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum.

…14 milyon doların her 1 milyon doları sadece bir ile tahsis edilirse, spor, kültür ve üretim merkezlerine açılırsa, bu gençlerimizi burada istihdam ederiz. Gençlerimizi -bir Skorsky helikopterin fiyatıyla söylüyorum- on dört ilde yapılacak bu çalışmalarla çok ciddi bir boşluktan alabiliriz. Peki, bunları yapmazsak, gençlere istihdam ve etkinlik alanı açamazsak, bu gençlerimizin aynı şekilde kültürel isteklerine cevap bulamazsak… Bunların da dağa çıkmasını bu şekilde önlemiş olamaz mıyız? Şüphesiz bu da bir ölçüdür ve biz şunu diyoruz: Dili, kültürü, türküsü, sanatı da yasaklanmadıktan sonra gençlerimizin böylesi etkin bir çaba, çalışmayla bu tür kaygıları da yaşamayacağını diliyoruz. Bu kaygılarla Şırnak sorunlarının da -güvenlik sorunu, problemi dışında- çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Gündem dışı üçüncü söz, Manisa ili ve üzüm üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Orhan. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ili ve üzüm üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa’mız ve üzüm üreticilerimizin sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuyla ilgili görüşlerime geçmeden önce dün kahpe bir tuzak sonucu hayatını kaybeden 6 güvenlik mensubumuza Allah’tan rahmet dilerken, yaralananlara acil şifalar, aileleri ve Türk milletine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Nüfus bakımından Türkiye’nin on ikinci büyük ili olan Manisa’da tarımla uğraşan nüfus oranı yüzde 43 olup ilçeler bazında bu oran kimi yerlerde yüzde 80’e ulaşmaktadır. Manisa’da tarımın tablosunu çizmek gerekirse orta yerde son derece üzücü bir durum mevcuttur. Türkiye’de endüstriyel tarımın en önemli unsuru olan pamuk tarımının terk edilmek zorunda kalınmış olunması sonrası sulu tarım alanlarında mısır ve çeşitli sebzelerin ekimi önem kazanmıştır. Mısırda bir önceki yıl açılışta 42-50 yeni kuruş aralığında olan fiyat bugün için serbest piyasada 37 yeni kuruşa gerilemiş, başta domates olmak üzere karpuz, kavun dâhil birçok ürün tarlada kalmıştır. Salça fabrikalarının, 13 yeni kuruştan sözleşme yaptıkları domatesi sözleşme dışı olarak piyasadan 6 yeni kuruştan temin ettikleri görülmektedir. Ürün planlamasının olmaması sebebiyle, milyarlarca YTL’lik millî değer maalesef toprağa gömülerek israf edilmiştir.

Doksan altı tür bitki ve meyvenin üretildiği ilimizde, tüm dünyada haklı bir şöhrete sahip olan çekirdeksiz sultaniye üzümü en önemli yeri tutmaktadır. Ülkemizde yaklaşık 5 milyon dekar arazide 3,5 milyon ton üzüm üretimi gerçekleştirilmektedir. Bu üzümün yüzde 90’ı Ege Bölgesi’nde, onun da yüzde 75’lik kısmı Manisa ilimizde yapılmaktadır. İçinde bulunduğumuz sezon gübre, ilaç, mazot, elektrik gibi kimi tarımsal girdilerde yüzde 100’leri aşan fiyat artışları olmasına rağmen, kuru üzüm fiyatlarında geçtiğimiz sezonun başlangıç fiyatlarının bile altında rakamlar söz konusu olmaktadır. 2002 yılında alınan tedbirler sonucu fiyatı 1,2 YTL olan kuru üzümde bu sezon, yani altı yıl sonra 1 YTL’lik fiyat söz konusu olmuştur. 2002-2008 yılları arasındaki toplam genel enflasyon ve tarımsal girdilerdeki fiyat artışları dikkate alındığında durumun ne kadar kötü olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.

Başta Manisa olmak üzere, İzmir ve Denizli illerimizde 1 milyon insanımız üzüm ziraatıyla uğraşarak geçimini temin etmektedir. Millî ekonomiye bu insanlarımızın katkısı, yaş ve çekirdeksiz kuru üzüm olarak ihracat gelirleri itibarıyla 500 milyon Amerikan Doları seviyesine ulaşmaktadır. Ziraat odaları tarafından yapılan tespitler sonucunda 1 kilogram kuru üzüm maliyeti 1,7 YTL olarak tespit edilmiştir. Bir üzüm üreticisi olarak bu rakamın gerçekçi olduğunu teyit etmek isterim. Bugüne kadar kuru üzüm olarak tahminî 80 bin ton üzüm, tüccar, ihracatçı ve Tariş tarafından satın alınmış olup, dövizdeki hareketler sonucunda ortalama fiyat 1,4 YTL seviyesine ulaşmıştır ki, bu da, üreticinin alın terinin karşılığının verilmediği anlamına gelmektedir. İhracat fiyatlarına baktığımızda üretici maliyetini çıkaramazken, bazı spekülatörlerin fahiş kâr ettiği görülmektedir.

Çekirdeksiz üzüm tarımını değerlendirirken Alaşehir-Sarıgöl bölgesinin ayrıca ele alınmasına ihtiyaç vardır. Geçtiğimiz yıl bu ilçelerde kuru üzümün yanı sıra yaş üzüm ihracatında 180 bin ton seviyesine ulaşılarak yaklaşık 150 milyon dolar gelir elde edilmiştir. Yağışlar nedeniyle daha fazla dalında durması mümkün olmayan yüksek kaliteli ürünün sıcaklık değerlerinin yetersiz olması nedeniyle kurutma işlemine imkân vermemesi sonucunda üzümü şaraplık olarak değerlendirme mecburiyeti ortaya çıkmıştır. Bu sebeple, söz konusu bölgemizde ürün kaybının toplam rekoltede 40 bin ton eksilmeyle sonuçlanacağı öngörülmektedir. Maalesef, dün itibarıyla, yağmura maruz kalan üzümlerin 10 yeni kuruştan alıcı bulduğu bildirilmiştir. Bu, bölge çiftçisi için tam anlamıyla bir felakettir. Üreticiler 2007 yılı mayıs ayında 3 YTL üzerinde fiyat ile satılan kuru üzümü bu sezonda yarı fiyatın altında satmamak için her yola başvurmaktadır. Son yıllarda olduğu gibi, varsa önce traktörü dâhil olmak üzere para eden her şeyini elinden çıkarma pahasına mücadelesini sürdürmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AHMET ORHAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ziraat Bankasından sonra kendisine çiftçi olarak kredi veren bankaların kapısında beklemektedir. Alacağı kredilerle işçilik ücretlerini ödemeye çalışmaktadır.

Yukarıda bahsettiğimiz tüm olaylar yaşanırken AKP İktidarı ne yapmaktadır? Ne yazık ki, partisinin ilçe kongresinde, kendisinin ve bölge çiftçisinin şikâyetlerini dile getirmeye çalışan Turgutlu ilçemizin Musacalı köylüsü Süleyman Aksu’yu azarlamaktadır. İlgililere, köylünün milletin efendisi olduğunu hatırlatmak isterim. Bu vesileyle, çiftçilerin sorunlarının kamuoyuna duyurulmasını sağladığı için Sayın Süleyman Aksu’ya da huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Umarım ki, Hükûmet de, sırtını döndüğü Türk üzümcüsünü hatırlayarak ihtiyaç duyulduğunda piyasayı düzenleme sorumluluğunu yerine getirir ve çiftçilerin alın terinin korunması gerektiği gerçeğini hatırlar, gerekli müdahaleleri gecikmeden süratle yapar, çiftçileri, tüccar ve ihracatçının insafına terk etmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ORHAN (Devamla) – Biraz daha müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Sözünüzü tamamlayınız.

AHMET ORHAN (Devamla) – Çekirdeksiz kuru üzüm, destekleme alımı kapsamına alınmalı veya üzüm üreticilerinin alın terinin olması gereken makul seviyelerde alım satımının yapılması için çiftçi kuruluşları uygun kredilerle desteklenmeli ve piyasa uygun yollarla denetlenmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.

Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap verecektir.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; evvela hepinizi saygıyla selamlıyorum. Gündem dışı söz alan çok değerli üç milletvekilimize cevap vermek maksadıyla söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, gerek Aktütün’de gerekse Diyarbakır’da hayatlarını kaybeden, şehit düşen askerlerimize, polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Aziz milletimizin başı sağ olsun efendim.

Şimdi, önce tekstil sektörüne ilişkin kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Yaklaşık olarak 500 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip dünya tekstil ve hazır giyim sektörü içerisinde ülkemiz 23 milyar dolar ile yüzde 4,5’luk bir paya sahiptir. Ülkemiz Avrupa Birliği ülkelerine göre tekstil ve hazır giyim ihracatında 2’nci sırada, pamuk üretiminde dünyada 7’nci sırada, pamuk tüketiminde dünyada 4’üncü sırada, elyaf ring iplik üretiminde dünyada 5’inci sırada, open end iplik üretiminde dünyada 4’üncü sırada ve organik pamukta ise dünyada 1’inci sırada yer almaktadır.

Ülkemiz, iş gücü, ham madde ve pazarlama faktörleri dikkate alındığında, Çin, Hindistan ve Güney Kore ile birlikte dünyanın en büyük rekabetçi ülkeleri arasında yer almaktadır. Gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı dış ticaret potansiyeli, istihdam, yerli girdi kullanımı gibi parametreler dikkate alındığında, sektörümüzün ihmal edilmesi mümkün değildir. Hükûmetimiz de tekstil sektörüne gereken her türlü önemi vermektedir, vermeye de devam edecektir.

Dünya ticareti sisteminde 2005 sonrası yaşanan gelişmeler olumsuz etkilerini, öncelikli olarak, mukayeseli üstünlükler yaşanması paralelinde, fiyat esnekliğinin yüksek olduğu ve rekabetin fiyatlar üzerinde yoğunlaştığı sektörlerde hissettirmeye başlamıştır. Hükûmetimiz esasen sektörün meselelerine vâkıf olup yakın bir diyalog sürdürmüştür sektör yetkilileriyle.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Ne yapmıştır Sayın Bakanım? Ne yapılmıştır bugüne kadar?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Anlatıyorum.

Bu çerçevede, sektörün sorunlarına ilişkin, 27 Mart 2008 tarihinde, geniş katılımlı, Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulu toplantısında sorunlar masaya yatırılmış ve sektör temsilcilerinin talepleri alınmıştır.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Bu sürekli yapılıyor, fakat Denizli’ye gelince sonuç yok!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu çerçevede, bakın, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşvikiyle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun kapsamına girmeyen yerlerde -bakın, girmeyen yerlerde- tekstil, hazır giyim, deri ve deri ürünleri sektörlerinde faaliyet gösteren mevcut işletmelere, uluslararası rekabetçi konumumuzun devam ettirilmesini sağlamak maksadıyla, geçici bir süre için -bu da iki yıl süreyle- enerji ve sigorta prim desteği verilmesi kararlaştırılmıştır.

İkinci husus: Sürdürülebilir rekabet şartlarını sağlayacak tekstil, konfeksiyon ve hazır giyim, deri bölgesel kümelerinin kurulmasıyla ilgili çalışmaların hızlandırılması gerçekleştirilmiştir.

Pamuk üretiminin artırılması için destekleme prim sisteminin iyileştirilmesi ve verimlilik tedbirlerinin alınması kararlaştırılmış, Eximbank imkânlarının geliştirilmesi ve gümrük vergilerinin -dışarıdan gelen, ihracatı nispeten kesilen- yükseltilmesi…

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Bakan, Denizli’deki fabrikalar niye kapanıyor o zaman?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – … ve dâhilde işleme rejiminin Türkiye’de yeterli miktarda üretilen ara mallar için millî ekonomik çıkarları gözetecek şekilde revize edilmesi, ayrıca düşük kıymet ve yanlış beyanlı ithalatın önlenmesi ve sektör ithalatının kayda alınması, piyasayı gözetim, denetim sisteminin etkinleştirilmesi şeklindeki talepleri Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulu toplantısında dile getirilmiş ve neticede Hükûmetimiz tekstil, hazır giyim ve deri sektörünün yaşadığı sorunların çözümüne yönelik dönüşümün ana eksenlerinin oluşturacağı kısaca “3D” ile adlandırdığımız “Değişim-Dönüşüm-Destek” olarak adlandırılan sektör stratejisini…

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Bakanım, yanlış bilgi vermişler size.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …kamu ve özel kesimin geniş katılımıyla yoğun bir çalışmaya hazırlamıştır. Değişim dönüşüm süreci, sektörün fiyat-maliyet rekabetinden ziyade kalitenin rekabeti belirlediği, yüksek kalitede moda, tasarım, marka ve bilgi bazlı ürünlerin üretildiği ve satıldığı bir yapıya dönüşmesini içermektedir.

Strateji, sektörlerin orta ve uzun vadede dönüşümünü sağlayacak tedbirlerin yanı sıra, kısa vadede de sektörün nefes almasını sağlayacak tedbirleri de ihtiva edilmekte olup, az önce belirttiğim üzere, sektörün sorun olarak gündeme getirdiği hususlarda da 5084 sayılı Kanun kapsamındaki “Bölge gözetilmeksizin tüm sektöre teşmil edilmesi hariç” tanımında sorunlara çözüm olacak tedbirler getirilmiştir.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Denizli’ye var mı teşvik Sayın Bakanım, Denizli’ye var mı?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Onu izah edeceğim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Mersin’e var mı Mersin’e?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu tedbirler, kısaca, fiziki ve finansal altyapının geliştirilmesi, insan kaynakları, üretim altyapısının güçlendirilmesi, işletme kapasitelerinin desteklenmesi, maliyetlerin azaltılması alanlarında geliştirilmiştir. Bu tedbirlerin, bakın, hayata geçirilmesi için yirmi sekiz adet eylem planı hazırlanmıştır.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Hani nerede?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, tedbirlerin izlenmesi ve gerektiğinde…

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – “Taşıyın fabrikayı.” diyorsunuz. Nasıl taşıyacaklar?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …yeni tedbirlerin alınması gayesiyle kamu ve özel sektörün bütün taraflarını kapsayan dinamik bir mekanizma oluşturulmuştur. Kendi başımıza karar almıyoruz, bu özel sektörün temsilcileriyle birlikte ortak karar alıyoruz. Nitekim strateji, sektörde rekabet gücünü artırmayı ve dönüşümü yönetmeyi hedeflemektedir.

Dönüşümün yönetiminde başarının sağlanması, sürecin izlenmesi, değerlendirilmesi ve gerektiğinde ilave tedbirlerin alınmasıyla mümkün olacaktır. Sürecin izlenmesi, raporlanması, yönlendirilmesi gayesiyle izleme ve değerlendirme komitesi kurulmuş olup, komite eylem planını ve sektörü takip ederek sonuçları değerlendirip alınması gereken tedbirler hakkında Ekonomik Sorunları Değerlendirme Kurulu, ekonomik değerlendirme toplantısı gibi platformlarda ve kamunun karar mekanizmalarında tavsiyeler oluşturacak ve bu tavsiyeler de yürürlüğe girecektir.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Bakanım, altı yıldır bunu bekliyoruz biz, altı yıldır.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, Denizli’yle ilgili de şunu söyleyeyim: Denizli’ye ben şahsen daha önce gittim ve orada koordinasyon toplantısı da yaparak -Denizli milletvekilleri burada- Bakanlığımla alakalı oradaki…

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın milletvekilim çok iyi bilir!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) –…aşağı yukarı bütün işleri yönlendirdik, hızlandırdık. Bunu siz de biliyorsunuz Sayın Vekilim.

Ayrıca bakın bu yetmedi, diğer bakanlarımız da gidiyor. Misal olarak: Bu hafta sonunda Sanayi ve Ticaret Bakanımız Denizli’ye giderek sektör temsilcileriyle oturacak, meseleleri masaya yatıracak; bu bir. Önümüzdeki hafta Başbakan Yardımcımız Nazım Ekren Beyefendi yine Denizli’ye giderek Denizli’deki meseleleri masaya yatıracak.

Ben Denizli’yi çok iyi biliyorum. Çünkü benim babam da manifatura, tuhafiye, konfeksiyon, hazır giyimle iştigal eden bir esnaftı, dolayısıyla Denizli’den de mal alırdık. İstanbul’da, Denizli’de tekstil sanayisiyle alakalı çok sayıda dostlarımız var, onlarla da temas hâlindeyiz. Ben her ne kadar doğrudan, direkt bu konuyla muhatap bir bakan değilsem de, Denizli ve tekstil sektörüyle olan alakamdan dolayı yakinen alakadar olacağım. Meseleleri -tabii ekonomik kriz ortada- en ucuz şekilde, en düşük maliyetle hep beraber atlatmanın ve geçiştirmenin gayretini yaşayacağız Sayın Vekilim. Bunu, dünyadaki ekonomik sıkıntıyı siz de biliyorsunuz.

Şimdi, müsaadenizle, bir de -Sayın Milletvekili Hasip Kaplan Şırnak’la ilgili birtakım sorunları dile getirdi- ben şunu ifade edeyim: Bakın, Şırnak iline ve o bölgeye yapılan yatırımları lütfen geçmiş dönemle bir mukayese edin. Sadece benim Bakanlığımın bu sene Şırnak’a yaptığı yatırım 35-40 trilyon, yani 35-40 milyon YTL. Yani, esasen bakın, Şırnak iliyle ilgili içme suyu problemi vardı. Milletvekilleri geçen dönem dile getirmişti. Ben de DSİ Genel Müdürüydüm. Orada biliyorsunuz kömür ocakları açıldığı için Şırnak içme suyunda problem vardı. Sayın Başbakanımız talimat verdi. Her ne kadar Şırnak’ın nüfusu o tarihte 1053 sayılı Kanun’a göre DSİ’nin mükellefiyetinde değildiyse de, Sayın Başbakanımız “Projeyi bir an önce yaptır, 1053 sayılı Kanun’u değiştiririz, Şırnak’ın da projesini Devlet Su İşleri, Hükûmetimiz yapsın.” diye talimat verdi. Biz daha kanun çıkmadan, geçen sene 1053 sayılı Kanun’da değişiklik yapılmadan, nüfus kriterine bakmadan, Şırnak ilimizin projelerini yıldırım hızıyla yaptık. Projeyi bizzat ben kendim takip ettim, bizzat ilgilendim. Çünkü gerçekten çok uzak bir mesafeden, yaklaşık 48.738 metre uzaktan bir kaynak suyunu Şırnak’a getirmek… Sadece Şırnak değil, Balveren, Geçitboyu, Şenoba ve Yeni Hilal’e de su vermek maksadıyla projeyi bitirdik, ihaleyi de yaptık ve merkezî yönetim bütçesinden, Değerli Milletvekilim, bakın Şırnak için, içme suyu için sadece yıl başında merkezî yönetim bütçesinden 4 milyon YTL ayrılmıştı; biz, Başbakanımız Diyarbakır’da GAP’la ilgili paketi açtıktan sonra Şırnak’a sadece içme suyu için 20 trilyon ilave gönderdik, diğerlerini söylemiyorum. Dolayısıyla, müteahhide talimat verdik “para sıkıntısı yoktur, 2009 yılı sonunda bitecek olan bu projeyi, gerekirse gece gündüz çalışarak bu sene bitir” talimatını verdik. Bunu siz de biliyorsunuz.

Bunun dışında taşkın koruma, Cizre ilçesi merkezi, Silopi Celali Deresi, ayrıca özellikle vekillerimizin, o bölgedeki belediye başkanlarının talep ettiği Kasrik beldesi taşkın koruma, Uludere, Bulakbaşı beldesi taşkın korumalarının da projesini bitirdik, onların da bir an önce ihale edilip inşaata başlaması talimatını verdim. Ayrıca Cizre Barajı, evet Ilısu Barajı’nın mansabında. Fakat bildiğiniz gibi Cizre Barajı o bölgeye hayat verecek, Cizre’deki bu ovaları sulayacak olan, büyük ölçüde hem enerji hem de sulama maksatlı çok önemli bir baraj. Bunu da inşallah, Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği çerçevesinde kısa zamanda bitireceğiz, onun proje çalışmaları devam ediyor.

Ayrıca, sizin bahsettiğiniz bentler veya barajlar var. Bu barajlar sadece baraj değildir, öncelikle baraj kısmı ihale edilmiştir, fakat bunlar tamamen elektrik üretim maksadına matuftur, akabinde, barajlar bittiği zaman hidroelektrik santraller de kurulacaktır. Hızlı olması açısından biz önce baraj gövdelerini, barajla ilgili mütemmim cüzleri ihale ettik, hidroelektrik santralleri bilahare gerçekleştireceğiz. Yani, şunu özetle söylemek istiyorum: Hastanesinden tutun okuluna kadar, üniversitesine kadar, Hükûmetimiz Şırnak’a gerekli her türlü desteği vermeye devam edecektir. Ben de Çevre ve Orman Bakanı olarak Şırnak’ın meselesiyle yakından ilgileniyorum, herhangi bir yapılacak husus varsa, ağaçlandırma, çevre, su, baraj, içme suyu temini konusunda her türlü desteği vermeye hazırız, onu özellikle belirteyim.

Bir de Sayın Milletvekilimiz Ahmet Orhan Bey’e de -sürem az kaldı ama- kısaca cevap vereyim. Tabii ki Manisa’daki üzüm üreticilerinin sorunlarını biliyoruz. Özellikle bu senenin kurak geçmesi -tabii takdir buyurursunuz- ve yağışların da beklenenden önce gelmesiyle kuruma işlemleri gerçekleşmedi. Yani, bu kuraklıktan ve yağışların eylül ayında birdenbire gelmesinden gelen birtakım problemler var.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İyi ki kuraklık geldi Sayın Bakan!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ancak tabii siz de biliyorsunuz ki biz Manisa’ya büyük yatırımlar gerçekleştiriyoruz, yapmaya devam edeceğiz.

Gördes Barajı’nı bu sene bitirdiğimizi daha önce söylemiştim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Üzümü söyle!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Gördes’le ilgili bilgi vermeyeceğim.

Sulama projesiyle ilgili, yap-işlet-devret veyahut da başka usullerle sulama projesini yapacağız. Ayrıca, altı adet taşkın koruma tesisine 2008 yılı başında 1,5 trilyon ayırmıştık, onu ilave ödeneklerle yaklaşık 3 trilyona, yani 3 milyon YTL’ye çıkardık, onları da büyük ölçüde bitireceğiz.

Ayrıca, Köseler Yunt Dağı Göleti’ni bitirdik. Bu sene de inşallah, 2008 yılında -size bir müjde vereyim- Manisa Kırkağaç Bakır Göleti ve sulamasının projesi bitti, onun da ihalesini 2008 yılı sonunda gerçekleştireceğiz.

AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Bakanım, üzüm üreticilerine müjde veremiyor muyuz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani özellikle tabii ki üzüm üreticileriyle ilgili konuyu Mecliste gündeme getirdiniz. Zaten Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız mesele üzerinde çalışıyor. Diğer üreticiler gibi köylülerimize, çiftçilerimize verdiğimiz her türlü destek elbette üzüm üreticilerine de verilecektir.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan, biber, domates, kavun, karpuz tarlada kaldı.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan üzümü kurutamadı ama bağı kurutacak.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben bu duygularla hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum efendim. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair tezkere vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/838, 6/842, 6/845, 6/870) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/86)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 375, 378, 381 ve 406 ncı sıralarında yer alan 6/838, 842, 845 ve 870 esas numaralı sözlü soru önergelerimi geri çekiyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Reşat Doğru

                                                                                                                    Tokat

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:

2.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Anayasa Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/87)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum. Bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                             Turgut Dibek

                                                                                                                 Kırklareli

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır.

İlk önergeyi okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve 20 milletvekilinin, enerji politikası konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/268)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde sık sık tartışılan, dışa bağımlı hâle gelen enerji politikalarının araştırılması, enerji ve güvenlik konularında gerekli çalışmaların yapılması, çevreye etkileri için Anayasa’nın 98’nci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederiz.

1) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

2) Ahmet Türk                                (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

4) Fatma Kurtulan                          (Van)

5) Emine Ayna                               (Mardin)

6) Ayla Akat Ata                            (Batman)

7) Sebahat Tuncel                           (İstanbul)

8) M. Nezir Karabaş                       (Bitlis)

9) Bengi Yıldız                               (Batman)

10) Sırrı Sakık                                           (Muş)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Özdal Üçer                               (Van)

13) Aysel Tuğluk                           (Diyarbakır)

14) Pervin Buldan                          (Iğdır)

15) Gültan Kışanak                        (Diyarbakır)

16) Akın Birdal                              (Diyarbakır)

17) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

20) Osman Özçelik                         (Siirt)

21) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

Gerekçe:

Ülkelerin toplumsal ve ekonomik gelişimlerinin sürükleyici unsurlarının başında enerji gelmektedir. Enerji, günlük yaşamımızın ve üretimimizin en önemli girdilerinden birisidir. Bu nedenle, ülkenin ve enerji sektörünün yönetimini üstlenenler toplumun ve ekonominin gereksinim duyduğu enerjiyi yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevre ile uyumlu bir şekilde sunmak yükümlülüğündedirler. Ayrıca, ülkenin enerji arz güvenliği açısından da bu kaynakları çeşitlendirmek zorundadırlar.

Ülkemizde öncelikli bütün yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları tespit edilerek (çevre koşulları da göz önünde bulundurularak) tüketime sunulmasını amaçlayan, enerji kaynağı ve kaynak ülke çeşitlemesi özelliğini gözeten, dışa bağımlılığının sakıncalarını ülke içi önlemlerle ve stratejilerle en aza indirgeyen bir politikanın benimsenmesinde yarar vardır .

Enerjinin kaliteli, ucuz, yeterli ve çevreyle uyumlu bir şekilde temini, tüm dünya ülkelerinin gündeminde olan bir konudur. Ülkemizde ise sürdürülebilir kalkınma ve enerji konusunda uzun soluklu bir politika oluşturulamamıştır. Çağdaş medeniyetleri yakalama hedefi olan ve sürdürülebilir bir gelişme ve büyüme politikalarını benimseyen ülkemiz, doğru verilerden hareket ederek, ülkenin içinde bulunduğu koşulları dikkate alarak, yerli ve yenilenebilir kaynaklara öncelik vererek, teknolojik-ekonomik-sosyal-çevresel faktörleri optimize eden bir enerji stratejisi, politikası ve enerji arz-talep dengesi oluşturmak durumundadır.

Ülkemiz, toplam enerji tüketiminin yaklaşık dörtte birini kendi öz kaynaklarından kalan kısmını ise ithalat yoluyla karşılamaktadır. Enerji açığı ve dışa bağımlılık 50 milyar doları aşmış bulunmaktadır. Ülkemiz çok çeşitli birincil enerji kaynaklarına sahip bir ülkedir. Ülkemizde taşkömürü, linyit, bor, ham petrol, doğal gaz, uranyum ve toryum gibi fosil kaynak rezervleri ile hidroelektrik, jeotermal, güneş, rüzgâr, dalga enerjisi gibi tükenmez kaynak potansiyelleri bulunmaktadır.

Zengin kaynakları olan ülkemizde yerli üretime geçilmediği sürece, "geçiş enerjisi" politikaları dışa bağımlılık ve doğu batı arasında boru hatlarının geçtiği bir köprü olma yaklaşımı enerji açığını her geçen gün arttırmaktadır. Doğal gaz piyasasında çalışan şirketlerin dizayn edilmesi enerji üretimi, kaçağı, kullanımı konusunda sağlıklı bir politikayı geliştirmemenin sonucu olarak 2008 yılında doğal gaz, petrol ve elektriğe defalarca yapılan ve yüzde yüzlere varan zamlarla ekonomi olumsuz etkilenmiş 2009 kışını soğukta geçirme tehlikeleri baş göstermiştir.

59 ve 60’ıncı AK Parti Hükûmetleri ithal enerji üzerinde durarak ve enerjisinin büyük çoğunluğunu İran, Bakü-Ceyhan veya Kerkük'ten petrol boru hatlarıyla alarak, ülkemiz risk altına sokulmuştur. Bir gün bu vanaların kapanabileceğinin hesabı yapılmamıştır.

Hükûmet bir yandan ithal enerji ile dışa bağımlılığı geliştirirken, diğer yandan "yenilenebilir enerji kaynakları" yerine geçiş coğrafyası politikası uyguluyor. Öte yandan enerji açığını kapatmak için de nükleer enerji santrallerine başvuruluyor. Halbuki nükleer enerji santrallerinin Türkiye'deki payı enerji üretiminde % 2'yi geçmiyor. Çevrecilerin duyarlılığı karşısında Başbakan "Ben çevrecilerin daniskasıyım" dese de, Sinop, Mersin, Fırtına vadisi, Şırnak ve Allianoi'da birçok yerde nükleer ve kömüre dayalı santralar yaşam hakkını ve çevreyi tehdit ediyor.

Yapılacak Ilısu barajı ile tarihi Hasankeyf, Cizre barajıyla da Alo Dino kalesi, Fındık harabeleri, Fekayi Tayran camisi, Timur Pençeleri, Asur kuleleri gibi tarihi yerler sular altında kalacak, doğal çevre binlerce yıllık tarih sulara gömülecek, ekolojik dengeler sarsılacaktır.

İran'ın zaman zaman vanaları kapatmasıyla karşılaşılan durum, Ortadoğu’da süren savaş ve Kafkaslarda patlak veren gerilimler her an boru hatlarının kapatılma riski olduğunu gösteriyor. Enerjinin ülke güvenliğiyle bağlantısı dikkate alındığı zaman, önümüzdeki yıllarda kültürel değerlerimizi ve çevreyi de koruyan enerji kaynaklarına yönelme konusunda yeni politikaların geliştirilmesi kaçınılmazdır.

Kuzey Irak Kürt yönetimi ile iyi ilişkiler, yapılacak petrol aramaları, Kerkük'te barışçıl ve tarafsız bir politika, Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü, enerji sorununu da çözmeye katkı sunacaktır.

Enerji konusunda araştırma yapılarak yeni bir planlamaya gidilmesi, ithal ve geçiş enerjisi yerine kaynak enerjisi sağlanması, ülkemizin doğal zenginliklerinin değerlendirilmesi, çevreye duyarlı bir yaklaşım riskleri azaltacak, enerji açıklarını kapatacak, ülkenin ekonomisine ve güvenliğine ciddi katkılar sunacaktır. Bu nedenle Meclis araştırma komisyonu kurulmasının yararlı olacağını düşünüyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci önerge beş yüz kelimeden fazla olduğu için özeti okunacaktır ancak tam metni tutanak dergisinde yayınlanacaktır.

Şimdi önergenin özetini okutuyorum:

2.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 20 milletvekilinin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ortaya çıkan orman yangınlarıyla ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/269) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde 2008 yılı bahar aylarından itibaren sık sık orman yangınları gündeme gelmektedir. Yangınların başlama şekli, söndürme, soğutma çalışmalarının zamanında ve yeterli düzeyde yapılmaması, bölgenin yeniden ağaçlandırılmasının, ıslahının ve iyileştirilmesinin yapılmaması gibi konularda önemli iddialar gündeme gelmektedir. Bölgedeki yaygın kanı, ormanların "güvenlik" gerekçesiyle yakıldığı ya da askeri operasyon sırasında çıkan yangınlara "güvenlik" gerekçesiyle müdahale edilmesinin engellendiği yönündedir.

Bu iddiaların araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98. TBMM İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

2) Ahmet Türk                                (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

4) Fatma Kurtulan                          (Van)

5) Emine Ayna                               (Mardin)

6) Ayla Akat Ata                            (Batman)

7) Sebahat Tuncel                           (İstanbul)

8) M. Nezir Karabaş                       (Bitlis)

9) Bengi Yıldız                               (Batman)

10) Sırrı Sakık                                           (Muş)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Özdal Üçer                               (Van)

13) Aysel Tuğluk                           (Diyarbakır)

14) Pervin Buldan                          (Iğdır)

15) Akın Birdal                              (Diyarbakır)

16) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan                           (Şırnak)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

20) Osman Özçelik                         (Siirt)

21) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

Özet

Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde 2008 yılı bahar aylarından itibaren sık sık orman yangınları yaşanmaktadır. Ormanların güvenlik gerekçesiyle yakıldığı iddiaları, geçmiş yıllarda olduğu gibi yine gündeme gelmektedir. Yangınların genellikle askeri operasyonlar sırasında çıkması bu iddiaları güçlendirmektedir. Ayrıca yangına zamanında ve yeterli düzeyde müdahale edilmemesi, söndürme ve soğutma çalışmalarının yapılmaması, halkın orman yangınlarını söndürme çabalarının engellenmesi de bu iddiaları desteklemektedir.

Basına yansıyan ve bölge halkından edinilen bilgilere göre 2008 yılı içerisinde aşağıda sıralanan yerlerde orman ve mera yangınları yaşanmıştır:

1. Tunceli İli Mazgirt ilçesi kırsalı, Çiçekli, Kocaköy köyleri, Hozat, Ovacık ilçeleri ve Nazimiye'ye bağlı Dallıbahçe, Aşağıdoluca köylerinde orman kesimi ve yangını,

2. Siirt İli Eruh İlçesi, Güneşli, Kelekçi, Gaziler köyleri,

3. Elazığ İli Karakoçan ilçesi,

4. Batman İli Hasankeyf, Sason ve Kozluk ilçelerinde, Palamut, Güneşli, Karameşe, Keçili köyleri ve Koyunlu mezralarında,

5. Mardin İli Savur İlçesi Yeşilalan, Durusu köyleri; Sürgücü Beldesi, IIısu, Dilan köyleri; Nusaybin İlçesi kırsal ormanlık alanında ve Eski Hisar Köyü yakınlarında,

6. Bingöl İli Genç, Yayladere, Kığı, Yedisu ilçeleri, Akdoğan, Doğanlı köyleri,

7. Şırnak ili Cizre İlçesi ormanlık ve çalılık alanı, Cevizdüzü Köyü,

8. Hakkâri İli Çukurca ve Şemdinli İlçesine bağlı ormanlık alan,

9. Bitlis İli Karlıbağ Köyü ormanlık alanı,

10. Diyarbakır İli Kulp, Hani, Silvan, Lice, Hazro, Kocaköy ilçeleri ormanlık alanında, Ergeçit, Dolapdere, Üçdamlar, Yolçatı, Şenlik, Dağcılar, Yukarı Turhallı Hedik köyleri, Akçapınar ve Kurnak mezrasında çıkan yangınlara da müdahale edilmemiştir.

İHD Diyarbakır Şubesi'nin 22.07.2008 tarihli "Doğu ve Güneydoğu Bölgesel İnsan Hakları Raporu"nda, yalnızca Haziran ayında 22 alanda orman yangını çıktığı, yangına zamanında ve yeterli müdahale yapılmadığı, halkın müdahalesine de genellikle izin verilmediği belirtilmiştir.

Son olarak Diyarbakır'ın Dicle İlçesine bağlı Kırkpınar (Heridan), Kurşunlu (Prijman) ve Kayaş (Tonegra) köyleri çevresinde bulunan ormanlık alan, 07.09.2008 tarihinde yapılan operasyon sırasında ateşe verilmiştir. Söz konusu bölgede yaklaşık 20 ayrı noktada çıkan orman yangınına yetkililerle yapılan tüm görüşmelere rağmen ancak üçüncü gününde kısmi bir müdahale yapılmıştır.

Bölgedeki ormanların genellikle zor tutuşan ve yavaş yanan meşe ağaçlarından oluşması ve ormanların fazla sık olmaması, yangınların yerleşim yerlerine sıçramasını önlemiş, can kaybı yaşanmamıştır. Ancak 2008 yılı içerisinde çıkan yangınlarda çok geniş ormanlık alanlar tahrip olmuştur.

Yörede yaygın olan kanı, ormanların güvenlik gerekçesiyle yakıldığı yönündedir. Yangınların genellikle askeri operasyonlar sırasında çıkması dikkat çekicidir. Yangınlara uzun süre müdahale edilmemesi ve yöre halkının yangınları söndürme çabalarının engellenmesi de bu iddiaları güçlendirmektedir.

Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri endemik türleri, zengin flora ve faunasıyla doğal zenginliğimiz ve varlığımızdır. Türkiye meralarının % 30'undan fazlasına sahip olan bölge, hayvansal üretim ile ekonomik olarak da ciddi bir kaynaktır. Bir yıl içerisinde sayıları yüzlerle ifade edilen bu yangınlarla doğa yok olmaktadır.

Yerkürenin ekolojik dengesini en olumsuz etkileyen faktörlerin başında orman yangınları gelmektedir. Kamu vicdanını rahatsız eden, ekolojik dengeyi yok eden, yöre halkını ekonomik olarak zor durumda bırakan, bölgedeki orman yangınlarının araştırılması, tahribatın boyutlarının ortaya çıkartılması ve sorumluların tespit edilmesi amacıyla, Anayasa'nın 98. İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurularak, konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1’inci sırasında yer alan, küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 Milletvekilinin, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 Milletvekilinin, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 21 Milletvekilinin, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) (S. Sayısı: 138)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Şimdi gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Adalet Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.10

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Biraz önce yapılan oylamada karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Adalet Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek aday gösterilmişti.

Şimdi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2.- Anayasa Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Anayasa Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Mersin Milletvekili İsa Gök aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Çok affedersiniz.

Bu seçimle ilgili Sayın Oktay Vural’ın kısa bir açıklaması olacaktır.

Sayın Vural buyurunuz.

İki dakika süre veriyorum.

VIII.- AÇIKLAMALAR

1.- MHP Grubu Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural, AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın, 8 Eylül 2008 tarihinde Danimarka Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede partilerini yabancılara şikâyet etmesi nedeniyle, gerekli uyarının yapılması ve Komisyonun görev süresinin dolması sebebiyle yetkisiz kaldığı için gerekli işlemlerin Başkanlıkça yürütülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, iki konuyu vurgulamak istiyorum:

Birincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi AB Uyum Komisyonu Başkanı Sayın Yaşar Yakış, bu Komisyon sıfatıyla yaptığı görüşmelerde, 8 Eylül 2008 tarihinde Danimarka Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede, maalesef partimizi mesnetsiz iddialarla yabancılara şikâyet etme yolunu seçmiştir. Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi uluslararası komisyon başkanına yakıştıramıyoruz. Dolayısıyla, bu konuda Sayın Komisyon Başkanımıza güvenimiz kalmamıştır. Böyle bir konuda Milliyetçi Hareket Partisini mesnetsiz iddialarla yabancılara şikâyet etme, Türkiye Büyük Millet Meclisinin uluslararası komisyonlarının geleneğinde yoktur. Bu konuda gerekli uyarının, yine İç Tüzük’ümüzün 14’üncü maddesine göre Başkanlığın denetlemek durumunda olduğu komisyon başkanına iletilmesi.

Diğer taraftan, bu Komisyon Başkanının temsil yetkisi de kalmamıştır. Bilindiği gibi kanuna göre iki yasama yılı için seçilir. Dolayısıyla bu Komisyon Başkanının, eğer varsa yurt dışına gitmesiyle ilgili işlemlerini ertelemesi, yeni bir seçim yapılıp, yeni komisyon oluşup yeni başkan oluştuktan sonra bu konuda temsilin gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyoruz. Şu anda bu Komisyon Başkanı yetkisiz bir şekilde, seçimsiz bir şekilde Komisyonu temsil etmektedir.

Bu bakımdan gerekli işlemlerin Başkanlık tarafından yürütülmesini arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Gereğini dikkate almaya çalışacağız.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, yerimden kısa bir açıklama yapabilir miyim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

2.- AK PARTİ Grubu Başkan Vekili Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın konuşmasında itham ettiği Komisyon Başkanının görev nedeniyle yurt dışında olduğuna ve kendisinin bulunduğu bir oturumda bu konunun konuşulmasının uygun olacağına; komisyonların ve Başkanlık Divanının görev süreleriyle ilgili sorunun daha önce yapılan düzenlemeyle halledildiğine ilişkin açıklaması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Vural’ın biraz önce belirttiği husus tabii bizim ve arkadaşlarımızın, Meclisin dışında, bilgisi dışında bir husus ve en önemlisi itham edilen Komisyon Başkanı arkadaşımız şu anda burada değil, bu görev nedeniyle yurt dışında. Bu itibarla, böyle bir suçlamanın ya da iddianın arkadaşımızın bulunduğu bir oturumda yapılmasının daha uygun olacağını ve daha şık olacağını ben düşünüyorum.

Ayrıca, ilgili Komisyon Başkanıyla, yasama dönemiyle ilgili tartışmaların ortadan kaldırıldığını ve buna ilişkin düzenlemelerin yapıldığını hepimiz biliyoruz. Aynı husus Meclis Başkanlık Divanıyla ilgili tartışma konusunda da vardı, o çerçevede bütün bunlar halledildi.

Dolayısıyla, buradan yola çıkarak bu konularda bir tartışma açmanın açıkçası İç Tüzük’e ve Meclis çalışma sistemine uygun olmadığını düşünüyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.

Bu konu Başkanlığımızca değerlendirilecektir.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerde edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/182) (S. Sayısı: 214) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi, söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz’e aittir.

Buyurunuz Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle dün Diyarbakır’da bölücü terör örgütünce yapılan menfur saldırıda şehit olan güvenlik görevlilerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve yüce Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 214 sıra sayılı İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonuyla ilgili kanun teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, hayatın vazgeçilmez bir unsuru olan su, yerine başka bir madde ikame edilemeyen doğal bir kaynaktır. Su toplumsal bir değer olarak düşünülerek, sağlıklı suya ulaşmak her şeyden önce temel bir insan hakkı olarak değerlendirilmelidir.

Günümüz dünyasında sosyal ve ekonomik faaliyetlerin sürmesi, büyük ölçüde yeterli su arzına sahip olmaya bağlıdır. Su, insanların ekonomik faaliyetlerine kaynaklık etme özelliğiyle ulusların devamlılığı için hayati bir kaynaktır. İnsan hayatının vazgeçilmezi olan suyun kullanımına ilişkin rekabet giderek artmaktadır. Su kaynaklarının geliştirilmesi, ekonomik üretkenlik ve sosyal refaha doğrudan katkı yapmaktadır.

Dünyadaki su kaynaklarının daha etkin ve verimli yönetimi amacıyla Dünya Su Konseyi ve Küresel Su Ortaklığı gibi uluslararası birtakım sivil toplum kuruluşları kurulmuştur. Bu kuruluşlar suyla ilgili sorunlara yönelik ilgiyi artırmaya, ilgili aktörler arasında ortaklıklar kurulmasına, ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde su kaynakları yönetimine ilişkin faaliyetlerin gerçekleşmesine yönelik çalışmalarda bulunmaktadırlar.

Dünya Su Konseyi 22 Mart 1996 yılında Fransa’nın Marsilya kentinde kurulmuş olup siyaset dışı bir sivil toplum kuruluşudur. Konsey, su konularına yönelik olarak yaptığı çalışmalarda bağımsız ve tarafsız hizmet vermektedir.

Çeşitli ülkelerin kamu ve özel kuruluşlarından üç yüze yakın üyesi olan Dünya Su Konseyine, ülkemiz 1998 yılında üye olmuştur. 15-20 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirilen konsey toplantılarının ülkemizde iyi bir organizasyonla gerçekleştirilmesini arzu etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, yaşamın kaynağı olan su, bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda ve tüm canlı organizmalardaki temel maddedir. Dünya nüfusunun 6 milyara ulaşması su tüketimini doğal olarak artırmıştır. Su tüketiminde bu artışın diğer nedeni de sanayileşmiş ülkelerde kişi başına düşen su tüketiminin artmış olmasıdır. Gelişmiş ülkelerde şahsi ihtiyaçlar için kullanılan su miktarı yıllık 1.200 metreküp iken gelişmekte olan ülkelerde bu rakam ortalama 520 metreküptür. Dünya Sağlık Teşkilatının verilerine göre üçüncü dünya ülkelerindeki hastalıkların yüzde 80’i sağlıksız ve yetersiz su kullanımından kaynaklanmaktadır. Yılda 2 milyar insan bu hastalıklardan birisine yakalanmakta ve milyonlarca insan bu hastalıklar sonucu hayatını kaybetmektedir. Dolayısıyla, gelecekte savaşların su yüzünden çıkacağı tahminlerini pek de yabana atmamak gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzmanlar küresel ısınmaya bağlı olarak geçtiğimiz yüzyılda kar örtüsü ve buzul boyutlarında küçülmeler yaşandığını belirtmektedirler. Önümüzdeki süreçte ısınmaya bağlı olarak okyanus sularının biraz ısınmasıyla birlikte dağ buzullarının ve kutuplardaki buz örtüsünün erimeye devam edeceği ve bunun da deniz seviyelerinde yükselmelere neden olacağı ileri sürülmektedir. Uzmanlar, ısınmayla birlikte okyanus ve denizlerden daha fazla su buharlaşacağını belirtmektedirler. Bunun yanı sıra, sert ve devamlı rüzgârların suyun daha hızlı bir şekilde buharlaşmasına yol açacağı, bu durumun da bazı bölgelerin eskisinden daha kurak olmasına sebep olacağı belirtilmektedir.

Küresel ısınmada ülkemiz risk grubu ülkeler arasında yer almaktadır. Uzmanlar küresel ısınmanın ülkemizin özellikle su kaynaklarının zayıflaması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuzluklardan etkileneceğini belirtmektedirler. Dünyanın ortalama yüzey sıcaklığı 15 derece olup geçtiğimiz yüzyılda bu sıcaklığın 0,6 derecelik bir artış gösterdiği belirlenmiştir. Kıtalar üzerindeki sıcaklık okyanuslar ve denizlere oranla daha fazla artmıştır.

Değerli milletvekilleri, dünyamızda meydana gelmekte olan iklim değişikliğinin oluşturacağı zararlar göz önüne alındığında iklim değişikliği ile mücadele, değişen iklim şartlarına uyum sağlanmasından ve zararlarının karşılanmasından tüm ülkeler sorumludur. Sorumluluğun paylaşılmasına yönelik prensiplerin ise uluslararası seviyede kararlaştırılması gerekmektedir.

İklim değişikliği sorununa mevcut ve geçmiş sera gazı emisyonları sebep olmaktadır. Bu nedenle her bir ülkenin iklim değişikliği sorunundaki sorumluğu geçmiş dönemler dâhil olmak üzere tüm dönemlerde ürettiği sera gazı emisyonu ile orantılıdır. Bugün için atmosferde biriken emisyonlar Sanayi Devriminden bu yana artmaktadır. İklim değişikliği küresel seviyede bir sorundur. Bu sorun ile mücadele tüm ülkelerin sorumluluğunda olmakla birlikte sorunun oluşmasında, geçmiş ve gelecekteki farklı emisyon miktarlarından dolayı ülkelerin farklı sorumlulukları bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, nüfus artışı, sulama, sanayileşme, şehirleşme gibi faktörler yüzünden 2050 yılında dünya nüfusunun yarısının su yokluğu veya azlığı sorunu ile karşılaşacağı tahmin edilmektedir. Her ülkenin belli miktarda tatlı su rezervleri vardır. Bu rezervler yer altı suları, ırmak ve göllerden oluşmaktadır. Yağışların az olduğu ülkelerde tüketilen su, kaynakların aşırı kullanımı ve buharlaşmanın neden olduğu kayıplar yüzünden yenilenememektedir. Bu ülkeler giderek su rezervlerini tüketmektedirler.

Sayın milletvekilleri, su kaynaklarının geliştirilmesi ekonomik üretkenlik ve sosyal refaha doğrudan katkı yapmaktadır. Suyun bireysel açıdan ifade ettiği hayati önemin ötesinde, ülkelerin varlığı, güvenlik çıkarları, nüfus yapıları, tarımsal ve ekonomik gelişimleri açısından önem arz etmektedir; bazı ülkelerin iç ve dış politikalarını da yönlendirmektedir. “Su, Orta Doğu’da petrolden daha kıymetli olup yokluğu ancak havanın yokluğuyla kıyaslanacak bir unsurdur.” şeklinde belirtilen ifade, suyun özellikle bölgemizdeki önem ve ciddiyetini daha açık bir şekilde ortaya koyması açısından oldukça kayda değerdir.

Değerli milletvekilleri, 20’nci yüzyılın son çeyreğine damgasını vuran kuraklık, dünyanın çeşitli bölgelerinde belirgin bir hâl almıştır. Ekolojik bozulma süreci göz önüne alındığında, dünya çapında birçok nehrin ve tatlı su kaynağının kirlenmesi, su kıtlığı sorunlarına bir de temiz içme suyu sıkıntısını eklemiştir. Her yıl 100 milyon insanın dünya nüfusuna eklendiği düşünülürse 2010 yılında toplam insan sayısı 7 milyar olacak ve bu süreden sadece on beş yıl sonra 8 milyarı geçecektir. Bu çerçevede, 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişmekte olan ülkelerde belirgin bir nüfus artışı olmuş ve bunun sonucunda su talebi doğru orantılı bir şekilde artmıştır. Bu kalabalıklaşan nüfusun içme suyu ihtiyacının, tarımsal ve sanayi amaçlı olarak kullanılacak suyun nasıl karşılanacağı bilinmemektedir.

Dünya tarihinde her zaman güç unsurlarının dengesini ve medeniyetin kalitesini belirleyen su, hayati ve stratejik konumunu korumakta, hatta önümüzdeki yirmi yıl içerisinde barışçıl girişim ve politikalar uygulanmazsa suyun daha büyük bir sorun kaynağı olmaya başlayacağı açıktır. Bu durum da etkin su politikalarının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Su kıtlığında, doğal felaketlerin ve sanayi kaynaklı kirlenme etkisinin yanı sıra suyun kötü idaresi ve yönetim hatalarının payı da önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Doğu’ya baktığımızda ülkeler, uluslararası sular ve yer altı sularını kapsayacak biçimde, birbirlerinin çıkarlarını gözetmeksizin, bir yarış içerisindedirler. Orta Doğu nüfusunun hızla artması var olan sorunların daha da içinden çıkılmaz hâle gelmesine yol açmaktadır. İçinde bulunduğumuz coğrafyada su kendine has politikaları ve stratejileriyle ele alınması gereken bir konudur. Orta Doğu’da yer altı ve yer üstü suları açısından zenginliğiyle tanınan Türkiye'nin “su stratejisi” kavramını geliştirmesi ve bölge ülkeleriyle mevcut olan sorunları çözücü ve kalıcı politikalar geliştirmesi gerekmektedir. Uluslararası su sorununun incelenmesinde sadece sınıraşan sular değil, su kıtlığı sınır suları olarak da algılanmamalıdır; denizler, göller, yer altı suları da bu konunun geniş yelpazesinde yer almaktadır. Bu sorunlarla birlikte 20’nci yüzyıla damgasını vuran su kirlenmesi konusu ile ilgili olarak da gerekli politikalar geliştirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, dünyadaki su stoku 1,386 milyon kilometreküp olarak hesaplanmaktadır. Bu suların yüzde 97,5’u tuzlu su, yüzde 2,5’u ise tatlı sulardır. Tatlı su kaynaklarının da yüzde 90’ı kutuplarda ve yer altında bulunmaktadır. Dünyada 400 milyonu çocuk olmak üzere 1,5 milyar insan, bir başka deyişle dünya nüfusunun dörtte 1’i yeterli ve sağlıklı içme suyuna sahip bulunmamaktadır. Gelecek yirmi yıl içerisinde tüm dünyada su ile ilgili gerekli altyapı yatırımının yapılamaması durumunda yeterli ve sağlıklı su hizmeti alamayan insan sayısının 3,3 milyar kişiye ulaşması kaçınılmaz olacaktır.

Ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Ülkemizin su ihtiyacını karşıladığı nehirlerde, özellikle son yıllarda hızla bir kirlenme yaşanmaktadır; Meriç, Ergene, Gediz, Sakarya gibi nehirler ve yer altı sularının hemen hepsi kirlilik sorunuyla karşı karşıyadır.

Türkiye'nin su kaynakları potansiyeli yıllık ortalama 501 milyar metreküp olarak hesaplanmaktadır. Yağış, yer altı suyu beslemesi ve komşu ülkelerden gelen miktarlar göz önüne alındığında brüt toplam yenilenebilir yüzeysel su potansiyeli ise 234 milyar metreküptür. Ancak, mevcut teknolojik ve ekonomik şartlar altında bu değer yılda 112 milyar metreküp mertebesinde değerlendirilmektedir. Bu miktarın 40,1 milyar metreküpü kullanıma açılmış bulunmaktadır. Ülkemizde 40,1 milyar metreküp suyun yüzde 74’ü sulama sektöründe, yüzde 15’i içme suyu sektöründe ve yüzde 11’i ise sanayide kullanılmaktadır. Buna göre, kişi başına düşen teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir yıllık su miktarı 1.500-1.735 metreküp civarında kalmaktadır. Bu tüketim ile ülkemiz su sıkıntısı çeken bir ülke konumundadır. Yılda kişi başı bin metreküpün altında su kullanan ülkeler su fakiri, bin ila 3 bin metreküp arasında su kullananlar su sıkıntısı çeken ülkeler, 10 bin metreküpün üzerinde su tüketenler ise su zengini ülkeler olarak nitelendirilmektedir. Ülkemiz için 2030 yılı ve 100 milyon nüfus öngörüsüyle su tüketiminin yılda kişi başı bin metreküpün altına düşebileceği tahminleri yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz su konusunda neler yapmalı konusunu sizinle biraz paylaşmak istiyorum.

Türkiye, yer üstü ve yer altı su kaynaklarını çok iyi değerlendirmeli ve korumalıdır. Su kaynaklarının korunması ve kullanımda, ilgili bütün kurumlar arasında sıkı bir iş birliği sağlanmalıdır. İleriki yıllarda bölgemizde su nedeniyle bir savaş yaşanma ihtimaline karşı ülkemizin önderliğinde bir organizasyona ihtiyaç bulunmaktadır.

Türkiye, su sorununu ulusal çıkarlarına uygun şekilde çözümleyebilmek için su konusunda yapılacak olan zirve ve konferansların düzenlenmesinde inisiyatifi elinde bulundurmalıdır.

Türkiye, aktif bir su politikası izleyerek uluslararası platformda kendi lehine kamuoyu yaratmalıdır.

Türkiye, su konusunda bölgesinin özelliklerini ve kendi ihtiyaçlarını da dikkate alacak çözüm önerileri hazırlayarak bunları uluslararası kamuoyuna açıklamalıdır.

Ülkemizin yarı kurak bir iklime sahip olduğu daima göz önünde bulundurulmalı, bütün su politikaları buna göre oluşturulmalıdır.

Gerek tarımsal gerek sanayi ve gerekse bireysel amaçlı olsun, suyu kullanan sonuçta insandır. Bu nedenle, kullanıcıların bilinçlendirilmesi son derece önemlidir.

Bu konuda diğer bir nokta da bütün sektörlerin aynı kalitede su kullanmasının yanlış olmasıdır.

Su sorununa uzun vadeli çözüm projeleriyle yaklaşılmalı. Bu bağlamda arz ve talebin doğru yönetilmesi, doğru yatırımların doğru zamanda yapılması son derece önemlidir.

Su stratejik bir doğal kaynaktır. Bu özelliği ile millî güvenlik stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olarak dikkate alınmalıdır.

Mevcut sulardaki kayıpları, şebeke kayıpları, buharlaşma kayıpları, sızma kayıpları ve bilinçsiz tüketimden kaynaklanan kayıplar olarak sıralamak mümkündür. Bu kayıpların dünya standartlarına çekilmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde, ülkemizin, bölgenin su sorununa çözüm adı altında dayatmacı politikalara maruz kalması kaçınılmaz olacaktır.

Değerli milletvekilleri, teklifin 2’nci maddesiyle Forum Sekretaryasına özel hukuk hükümlerine tabi kamu tüzel kişiliği kazandırılması, organizasyonla ilgili olarak Çevre ve Orman Bakanlığınca yönerge çıkarılması, keza Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün kurum bütçelerinden ayrılan ödeneklerin kurulacak sekreteryaya aktarılması ve yapılacak olan bütün iş, işlem ve harcamaların Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi olduğu hükme bağlanmaktadır.

3’üncü maddeyle de Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonuyla ilgili olarak yapılacak her türlü mal ve hizmet alımları, kiralama ve ihale işlerinin katma değer vergisinden müstesna olduğu hükme bağlanmaktadır.

Bu bağlamda Forum Sekreteryası için oluşturulacak bütçeden yapılacak olan harcamaların etkin, verimli ve amaca uygun olarak yapılmasını temenni etmekteyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak teklife olumlu baktığımızı ifade ediyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Enöz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır’da şehit olan polislerimiz ve Aktütün Sınır Karakolunda şehit olan değerli askerlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı dilerim.

Bu kanun beş maddeden oluşmaktadır. 2009 yılı mart ayında İstanbul’da yapılacaktır. Bu kanun teklifiyle, Forum Sekreteryası tarafından yürütülecek idari, mali ve teknik konularda sekreteryaya yetki vermeyi amaçlamaktadır.

Forum Sekreteryasının nasıl denetleneceği ve nasıl feshedileceği bu kanunda bulunmaktadır.

Forum Sekreteryasının ana mali kaynakları, Devlet Su İşlerinden 7,5 milyon avro, İstanbul Büyükşehir Belediyesinden 5 milyon avro, İSKİ Genel Müdürlüğünden ise 5 milyon avro olarak, 17,5 milyon avro olarak temin edilecektir.

Bu forumlar üç yılda bir yapılmaktadır. Bu Forum daha önce Fas, Hollanda, Japonya ve Meksika’da yapılmıştır.

Dünya Su Forumunda su her yönüyle ele alınmaktadır; dünyada su konusunda iyi uygulamalar her yönüyle değerlendirilmektedir. Bu Forumun amacı, karar vericiler ile kamuoyunu bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve yasal düzenlemeler yapmak için ilgili kurum ve kuruluşları bir araya getirmektir. Bu Forum su kaynakları ve su yönetimi konusunda dünyada iyi uygulamaları paylaşmayı hedeflemektedir. Yani iyi uygulama ve… Kötü uygulamaların nasıl ortadan kaldıracağını hedeflemektedir.

Herkesin bir su hakkı vardır. Sınıraşan sular bu toplantıda tartışılacaktır. Özellikle sınıraşan sular bizim için oldukça önemlidir. Bu toplantının Türkiye’de yapılması da ve burada özellikle Dicle, Fırat, Meriç gibi havzalardaki suyun kendi ülkemizde tartışılmaya açılarak çözüm yollarının uluslararası platformda tartışılması da özellikle önemlidir. Özelleştirme konusu bu toplantıda tartışılacaktır ve buna benzer konular toplantıda detaylarıyla gündeme gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su hayattır. Su olmadan sağlıklı gıda elde edemeyiz; kalkınma, yani sanayide sağlıklı kalkınma yapamayız. Temiz suya erişim her insanın, her vatandaşın hakkıdır. Su damlaları bizim rehberimiz olmalıdır.

2009 yılı mart ayında İstanbul’da yapılacak toplantı dört başlık altında yürüyecektir. Birincisi, devlet ve hükûmet başkanları düzeyinde, ikincisi bakanlar düzeyinde, üçüncüsü parlamentolar düzeyinde, dördüncüsü ise yerel yönetimler düzeyinde. Bu toplantıda, tekrar ediyorum, su, merkezinden yerel yönetime varıncaya kadar tüm yönleriyle değerlendirilecektir.

Bu Foruma yaklaşık 15 bin ile 20 bin kişinin katılması beklenmektedir. Yani devlet ve hükûmet başkanları, bakanlar, parlamenterler -ilk defa katılıyor, parlamenterler düzeyinde ilk defa böyle bir toplantı olacak- belediye başkanları, bilim adamları, uzman kişiler, ilgili sivil toplum kuruluşları ve ilgili -altını çizerek söylüyorum- basın mensupları, uzman basın mensupları da bu toplantıya katılacaklardır.

Bu toplantıda sadece konular tartışılmayacak; bu toplantıda fuarlar yapılacak ve sergiler açılacaktır. Bugüne kadar ulusal ve uluslararası düzeyde, bizlerin de değişik toplantılara katıldığı on beş toplantı yapıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir çalışma grubu oluşturuldu, bu çalışma grubu da değişik toplantılara katılmakta ve katılmaya devam etmektedir. Parlamento ayağını da özellikle bu 5 kişilik çalışma grubu yürütecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21’inci yüzyılın en büyük sorunu küresel ısınmadır. Tabii, çoğumuz “küresel kriz” diyeceğiz ama 21’inci yüzyılın en büyük sorunlarından biri de küresel ısınmadır. Küresel ısınma ile yeryüzünde yağış rejiminde ciddi değişiklikler olmaya başlamıştır. Kar yağışında azalmalar görülmeye başlamıştır. Geçen sene, Finlandiya gibi, İsveç gibi ülkelerde kar yağışı görülmemiştir, kar yağmıyor. Bir ülkede kar yağmaması demek, suyu depolama kapasitenizin azalması demektir, dolayısıyla, ani yağışlar daha sıklıkla meydana geliyor demektir. Buzulların eriyişinde ciddi artışlar görülmektedir. Deniz suyu seviyesinde yükselmeler olmakta, dünya yağış rejiminde bir bölgeye ciddi yağış yağarken başka bir yer ciddi bir şekilde kurak geçmektedir.

Dünyada yağış rejiminde anormallikler… Küresel ısınmayı biz şöyle tarifliyoruz: Dünyada anormalliklerin arttığı, meteorolojik şartlarda anormalliklerin arttığı olay olarak kabul ediyoruz. Dolayısıyla dünyada anormallikler meteorolojik şartlarda artmıştır. Sel felaketinde bazı bölgelerde ciddi artışlar olmuştur. Sıcaklığın artışı ile toprakta buharlaşma ve akabinde tuzlaşmanın artışı görülmeye başlanmıştır. Yine bazı bölgelerde göllerde kurumalar başlamıştır. Sulak alanlarda ciddi azalmalar vardır. Eskiden “Sulak alan” dediğimiz zaman “Bataklık” derdik, “Bataklığı mutlaka kurutmamız gerekir.” derdik. Sulak alanlar biyoçeşitliliğin en zengin olduğu yerlerden biridir. Bu alanların mutlaka korunması gerekiyor. Bu toplantıda, 2009 Mart ayında yapılacak toplantıda küresel ısınmanın su kaynakları üzerine etkileri de tüm yönleriyle değerlendirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Forumda su konusunda farklılıklar ortaya konacak ve çözüm yolları tartışılacaktır.

Su ve sağlık: Herkesin hijyenik suya kavuşması hakkıdır, bu tartışılacak.

Su ve şehir sağlığı: Şehirde yaşayan insanların sağlıklı suya ulaşma hakkı tartışılacaktır.

Su ve finansman: Peki, ben sağlıklı suyu elde edebilmem, ulaşmam için bu konuda nasıl bir finansman mekanizması oluşturacağım, bu tartışılacaktır.

Su ve enerji: Hidroelektrik santrallerin değerlendirilmesi konusu tartışılacaktır.

Su ve iklim değişikliği tartışılacaktır.

Su ve gıda: Özellikle suların en büyük etkisi gıda üzerine olacak. Gıda üzerinde, özellikle açlığın ve fakirliğin giderilmesi için suyu nasıl yönetmemiz gerektiği detaylarıyla tartışılacaktır.

Türkiye’de kullanılabilir hâldeki şu andaki toplam suyumuzun yüzde 74’ünü tarımda kullanıyoruz. Vahşi sulama yoluyla toprağımızı tuzlaştırıyoruz. Dolayısıyla, basınçlı sulama dediğimiz sulama sistemi konusuna ciddi şekilde Hükûmetimiz eğilmiştir ama bunun daha ileri adıma gitmesi için gerekli düzenlemeler, gerekli çalışmalar yapılması gereklidir.

Su ve ulaşım: Özellikle suyu biz ulaşım amacıyla kullanmıyoruz. Suyu mutlak surette ulaşım amacıyla kullanmamız lazım ve üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede taşımacılığın yüzde 95’i kara yolu taşımacılığıyla… Kara yolu taşımacılığı pahalı bir taşımacılıktır. Enerji maliyetinin fevkalade yüksek olduğu bizim gibi ülkelerde, ithal ettiğimiz enerjide, mutlak surette deniz taşımacılığı kara taşımacılığından 7 kat daha ucuzdur. Deniz taşımacılığına önem vermemiz lazım, üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde. Bu da değerlendirilecektir.

Afetlerin etkisi: Özellikle küresel ısınmayla beraber afet sıklığında artış olmuştur, artışlar da devam edecektir. Eskiden “Bu yağış, bu rüzgâr, bu şiddet kırk yılda bir oldu.” derdik, şimdi dört yılda, beş yılda bir olmaya başladı. Anormallikler artık dört beş yılda bir kendini göstermeye başladı. Dolayısıyla, bu konular tartışılacak ve çözüm yolları tüm yönleriyle değerlendirilecektir.

Tatlı su ve deniz suyu arasındaki ilişkiler ve etkileşimler bu toplantıda değerlendirilecektir.

Su konusunda bilinci mutlaka artırmalıyız.

Ben bütün toplantılarda şunu söylüyorum: Çevre lobicilikten, hobicilikten çıkmalı. Çevre bir sanayi sektörüdür, çevre bir yatırımdır. Bu yatırımı ve çevreci mantığı oluşturmadığımız müddetçe bizler kapalı toplantılarda çevreyi konuşuruz, ondan sonra da, suyumuzu da havamızı da toprağımızı da sağlıklı ve doğru bir şekilde yönetemeyiz. Dolayısıyla, su kaynaklarının sürdürülebilir bir yönetimi, uygulanabilir bir yapıyla oluşturulmalıdır diyoruz ve bu konuda bir yönetim sistemi devreye girmelidir diyoruz. Merkezî yönetim ile yerel yönetimler arasında iyi uygulamalar ve değerlendirmeler bu toplantıda -2009 Mart ayında yapılacak toplantıda- tüm yönleriyle tartışılacaktır. Küresel tehdit olan susuzluğa, gıda güvenliğine karşı etkin ve kalıcı çözümler üretmek üzere bu toplantı yapılacaktır.

Türkiye'nin, İç Anadolu kurak bir bölgesi; Akdeniz Bölgesi, Ege Bölgesi, Trakya Bölgesi de önümüzdeki yirmi yıl içerisinde kurak iklim bölgesine doğru yönelirken, Karadeniz Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi ise ciddi yağış alacak bölgelerden biri olarak görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Forumda dünyada su ile ilgili hukuki düzenlemeler, eksiklikleri ve çözüm arayışları değerlendirilmek üzere bu toplantıda tartışmalar yapılacaktır.

Şehirleşmeden dolayı su kirliliğinin, su kaynakları üzerine ciddi olumsuz etkileri vardır. Bu etkiler nasıl çözüldü, bunlarla ilgili ne gibi önlemler alındı? Bu toplantıda iyi uygulamalar tartışılacaktır.

Türkiye'nin su ile ilgili yaklaşık 30 milyar avroluk yatırıma ihtiyacı vardır. Bu yatırımların doğru yapılması ve tesislerin sağlıklı işletilmesi için küçük küçük belediyelerle atık su arıtımı, suyun sağlıklı olarak temin edilmesi mümkün değildir. Bunun özellikle altını çizerek söylüyorum. İl bazında su yönetim mantıkları oluşturulmalıdır. İl bazında uygulama, ama bölgesel bazda da merkezî yönetim yapılanmasına gidilmelidir. Bu konuda mutlaka bir su kanunu çıkmalıdır. Şu anda Türkiye’de suyla ilgili sorumlu on yedi tane kurum var. Çok başlılıktan, su kaynaklarımızın, yer altı su kaynaklarımızın, atık sularımızın, sanayi atık sularımızın denetlenmesi, izlenmesi, kontrolü, tahsisi… Kalite ile tahsis aynı birimde olmalıdır. Altını çizerek söylüyorum: Kaliteyle, suyun kalitesini izleyen birim ile tahsis eden birim farklı olmamalıdır. Bunun için -Sayın Çevre ve Orman Bakanımız da bu konunun uzmanıdır- bu konuda acilen Meclisimize bir su kanunu hazırlayıp sunulmalıdır. Yani bu konuda gerekli adımları atmalıyız. Çünkü 21’inci yüzyılda en fazla tartışılan konulardan biri çevre olacaktır. Bununla ilgili önlemleri bir an önce almalıyız. 50 metreden çıkan sular 150 metreden çıkmaya başladı. Bazı bölgelerimizde sularımız kuruyor, yani göllerimiz kuruyor. Anormallikler artıyor. Tekrar ediyorum: Türkiye’de yağışta azalma yok ama Akdeniz Bölgesi’nde yağışta azalma var ve Akdeniz Bölgesi’nde, İç Anadolu Bölgesi’nde özellikle yer altı suyunda ciddi düşüşler var. Ciddi düşüşler neticesinde oksijen yer altı suyuna sızdığı için toprağın altında kimyasal yapı değişiyor. Kimyasal yapı değiştiği için suyun kalitesi değişiyor. Suyun kalitesi değiştiği için de kaliteli su vatandaşa ulaştırılamıyor. Dolayısıyla, bu konuda merkezde bir birim, yerelde bir birim; yereldeki birimde il bazında yapılanmaya gidilmelidir diyoruz.

Türkiye’de suların sadece yüzde 40’ı arıtılabiliyor şu anda, yüzde 60’ı arıtılamıyor. Arıtma tesisi olan yerlerde de yeterli bir şekilde teknik eleman olmadığı için, işletme maliyeti de elektrik maliyeti de yüksek olduğu için bunların Çevre Kanunu’nda olan elektrik bedellerinin aynen uygulanması gerekli. Bunun için bir bedel kondu, makul bir bedel. Bu konunun bir an önce devreye girmesi lazım.

Yine, özellikle Çevre Bakanlığının güçlendirilmesi lazım. 21’inci yüzyıla girerken, Çevre Bakanlığı havza bazında güçlü bir yapıya dönüşmesi lazım; bölge bazında, havza bazında, entegre havza bazında yapılanmaya girmesi lazım ve bu havza bazında bu yapılanmayla denetleme, izleme, kontrol, yaptırım, uygulama, planlama çalışmalarına özen gösterilmesi lazım. Bir bölgede şehirleşme yapılıyorsa, bir bölgede sanayi tesisi kuruluyorsa, bir bölgede tarımcılık yapılıyorsa, su bilançosu çıkartılmadan bu yapılmamalı, bu su bilançosu çıkartılmalı. Her havzanın mutlaka su bilançosu çıkartılmalı. Bu su bilançosuyla, gelen su-giden su dengeli olmalı. Yer altı suyunda, mutlaka Almanya gibi ülkelerin uyguladığı sisteme, Türkiye olarak acilen girmemiz lazım. Yer altı suyunu dengeli tutmamız lazım. Dediğim gibi, 50 metreden, 30 metreden çıkan suyumuz, şu anda 150, 200, 300 metreden çıkan yerlerimiz var. Çevre Bakanımız -tekrar ediyorum- bu işin uzmanıdır, bu işi çok sağlıklı bir şekilde çözeceğine inanıyoruz ama bu konuda kendilerini de mutlaka güçlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Bize düşen bu konuda görev neyse, bizler de gereğini yaparız.

Atık suların -tekrar ediyorum- arıtımı konusunda, içme suyunun temini konusunda il bazında çözümler üretilmeli. Bugün yılda 6,5 milyar ton içme suyunu şehirlere veriyoruz. Ayşe hanıma, Fatma hanıma diyoruz ki: Suyu verimli kullan. Ben diyorum ki: Ey belediyeler, sen önce çözümünü üret. Yüzde 50-60 su kaybın var şebekede, yüzde 50-60. 6,5 milyar tonun 3,5 milyar tonu şebekede kayboluyor. Bu 3,5 milyar tonla ilgili mutlaka çözüm üretilmesi lazım. Dediğim gibi, bu yapıyla ilgili de gerekli denetleme, yaptırım mekanizmalarının da devreye girmesi gerekiyor. Aksi durumda, dediğim gibi, su, şebekede kaybolup gidiyor. Tertemiz su, kullanılabilir su ama biz çözüm olarak Ayşe hanıma, Fatma hanıma… Ayşe hanım, Fatma hanım en son çare diyoruz.

Tarımda başlamıştı çok güzel bir çalışma. Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, mutlaka yüzde 50’liler seviyesine tarımda sulamayı getirmemiz lazım. Şu anda yüzde 75’lerde.

Nasip olursa önümüzdeki hafta küresel ısınmayla ilgili konuda, diğer konuları, özellikle hidroelektrik santraller, özellikle termik santraller, diğer konularda alınması gereken, yapılması gereken konuları detaylarıyla vereceğim ama mutlaka Çevre Bakanlığının güçlendirilmesi için su kanunu ve mutlaka çevre ajansının ortaya serilmesi lazım. Devlet Su İşlerinin Çevre Bakanlığına bağlanması fevkalade olumlu gelişme ama yeterli gelişme değildir. Bu konunun mutlaka değerlendirilip, gündeme alınıp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz efendim.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

2009 yılında yapılacak bu toplantı ülkemize, milletimize ve suyumuza hayırlı, uğurlu olsun diyorum. Bu kanuna vereceğiniz destekten dolayı hepinize, kanunumuzu desteklediğinizden dolayı sizlere teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Iğdır Milletvekili Pervin Buldan konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini belirtmek üzere grubum adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ülkemizde çokça kullanılan “sudan işler” tabiri önemsiz, çok da ciddiyeti olmayan işleri ifade etmektedir. Fakat ne var ki, bugün dünyamızın gelmiş olduğu aşamada suyla ilgili işler tüm insanlığın ortaklaştığı çok önemli bir soruna denk düşmektedir. Çünkü bugün itibarıyla dünyada 1 milyarı aşkın kişi temiz içme suyuna ulaşamamakta, her yıl 6 milyona yakın insan kolera, dizanteri, ishal gibi temiz suya ulaşamamaktan kaynaklanan hastalıklardan dolayı yaşamını yitirmekte ve temiz içme suyundan yoksun olduğu için her otuz saniyede 1 çocuk yaşamını yitirmektedir.

Uzunca süredir dünyada özellikle endüstriyel atıklar ve iklimsel değişiklikler nedeniyle temiz su kaynaklarının hızla azalması tedirginlik yaratmaktadır. Dünya Bankasının tahminlerine göre 2025 yılında dünya nüfusunun sadece üçte 1’i temiz ve içilebilir su kaynaklarından faydalanabilecektir. Ülkemiz de su açısından zengin bir ülke olmadığı gibi, Türkiye'nin önümüzdeki on beş yıl içinde su fakiri bir ülke olacağı uzmanlar tarafından öngörülmektedir. Nitekim, dünya su tüketimi ortalamasının gerisinde kalan halkımız daha şimdiden su sorunlarından kaynaklanan sıkıntılar yaşamaya başlamıştır.

Su konusunda Türkiye’de herhangi bir su politikasının olmayışı, siyasi iktidarın bilimsel dayanaklardan yoksun su yönetimi, doğanın hoyratça kullanılmasına olanak sağlayan devlet politikaları ülkemizin su konusunda geleceğini tehdit eder duruma gelmiştir. Kısacası, doğanın ve insanın yaşamını sürdürmesi için vazgeçilmez bir kaynak olan su şu anda dünyanın ve ülkemizin en önemli problemi olma aşamasına taşınmıştır.

Değerli milletvekilleri, dünya ülkelerinin birçoğunda hâlâ su temin edilmesiyle ilgili faaliyetler kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülürken, küresel ölçekte özellikle son on beş yıl içerisinde su hizmetlerinin yönetiminde kamu hizmeti anlayışından pazar ekonomisi anlayışına doğru hızlı bir kayma görülmektedir. Özellikle de az gelişmiş ülkelerde ekonomik bütçe yetersizliği, iç ve dış borçlardan kaynaklanan sıkıntılar su hizmetinin arzında sıkıntılar yaratmıştır ve bu sıkıntılar da yeni yönetim arayışlarının başlamasına neden olmuş, kamu hizmetlerinin özel sektöre devredilmesini gündeme getirmiştir. Küresel politikalar bu eksende oluşturulmuş ve bu politikalar az gelişmiş ülkelere de zorunlu tercih olarak sunulmuştur.

Değerli üyeler, su hizmetleri faaliyetleri Avrupa ülkelerinde yüzde 80, Kuzey Amerika’da yüzde 95, Güney Amerika’da yüzde 96, Afrika’da yüzde 97 ve Asya ülkelerinde ise yüzde 99 oranında kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülmektedir. Ancak suyun alınıp satılan ve kâr elde edilen bir metaya dönüştürülmesine yönelik olarak geliştirilen küresel politikalar, toplam dünya nüfusunun kullandığı suyun yüzde 5’inden fazlasının ulus ötesi şirketlerin tekeline geçmesine neden olmuştur.

Dünya su politikası oluşturmak için bir araya gelen yapıların ortaklaştıkları nokta, petrol ve ilaçtan sonra geleceğin en önemli küresel stratejisini oluşturan suyun ticarileştirilmesine yönelik politikaların geliştirildiğini göstermektedir. Buna göre Birleşmiş Milletler, suyla ilgili olarak düzenlediği ve desteklenmesini istediği metinde, suda fiyatlandırmayı temel ilke olarak kabul etmiştir. OECD de su yönetiminin fiyatlandırılması gerektiğini belirtmiştir. Çok uluslu şirketlerin bir araya gelerek oluşturduğu su ortaklığı da su yönetiminin bu çok uluslu şirketlerin kontrolü altına alınmasını benimsemiştir.

İşte bu politikalar doğrultusunda Dünya Su Konseyi oluşturulmuş, Bechtel, Suez, Vivendi, RWE gibi su sanayicileri olarak bilinen şirketlerin, Birleşmiş Milletleri finanse eden ülkeler ve bunlarla çalışan yerel yönetimlerin düzenledikleri Konsey her üç yılda bir düzenlediği Dünya Su Forumunun beşincisini 2009’da İstanbul’da düzenleyecektir.

Foruma, 200 ülke, 200’e yakın bakan, 15 devlet başkanı, mega şehirlerin belediye başkanları ile 80 ülkeden 20 bin kişinin katılması bekleniyor. Bu verilerden de anlaşılacağı gibi, dünyanın egemen güçlerinin çok önemsedikleri bir mevzu söz konusudur.

Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon, İstanbul’da düzenlenen bir toplantıda, Beşinci Dünya Su Forumunda suyun düzgün olarak işletilmesi ve dağıtılması politikalarının ele alınacağını belirtmektedir. Fakat ne var ki bu programın gerçek muhatapları olan, yani suyun işletilmesinden ve dağıtılmasından doğrudan etkilenen üçüncü dünya ülkelerinin milyonlarca tüketicisi Forumu düzenleyen bu Konseyde temsil edilmemektedir.

Dünya Bankasının mali ve politik desteğiyle faaliyet gösteren Forumun hiçbir kamu kurumuyla bağlantısı yoktur ve tamamen sudan kâr elde etmenin yollarını arayan şirketlerden oluşmaktadır. Dolayısıyla, paylaşımı yapılan esas şeyin büyük çıkarlar olduğu açıkça görülmektedir. İncelenen sorundan doğrudan etkilenen büyük bir kesimin bu ortaklıkta olmaması Forumun çıkar ortaklığına dayalı olduğunu en açık şekilde ifade etmektedir. Zira Fauchon’un da ifade ettiği gibi, suyun işletilmesi Forumun esas konusu ve amacıdır. Neoliberalizmin, suyu hak olmaktan çıkarıp satın alınması gereken bir ihtiyaca dönüştürme çabası Forumun ana politikasının eksenini oluşturmaktadır.

Forum, ulusal su kaynaklarının ulusal üstü büyük sermaye gruplarının tekeline geçmesine olanak sağlamaktadır. Forumun düzenlendiği ülkelerde su konusunda özelleştirmelerin hız kazanması bu açıdan dikkat çekmektedir. Suyun özelleştirildiği ülkelerde yaşananlara baktığımız zaman bu politikaların ne kadar vahim sonuçlar ortaya çıkardığını daha rahat görebiliriz.

1990 yılının sonlarında suyu özelleştiren Güney Afrika’da önce suya yüksek zamlar yapıldı, ardından ön ödemeli sayaçlar takıldı. Bu nedenle, binlerce insan suya ulaşamadı ve sularını nehirlerden karşılamaya çalıştılar. On yedi yıldır parasız su sağlayan kanal kapatıldı ve bu yüzden kolera salgını baş gösterdi, tam 250 bin kişi hayatını kaybetti. Durban’da 2 bin insan kolera ve tifo salgınından öldü. Bihar bölgesinde özelleştirilen nehirden faydalanan halk hırsızlıkla suçlandı ve bunun üzerine ayaklanmalar baş gösterdi.

Dünyanın en zengin su kaynaklarına sahip 16’ncı ülkesi olan Bolivya’da IMF şartı olarak aranan özelleştirmeler sonucu ülkenin 3’üncü büyük kenti olan Cochamamba’da su kırk yıl süreyle Bechtel şirketine devredildi ve suya tam olarak yüzde 300 zam yapıldı. Şirketin yoksul mahallelere su götürmemesi sonucu su isyanları başladı.

1998’den beri suyun özelleştirilmeye başlandığı El Salvador’da suya 3 kat zam yapıldı. Ülke, sudan kaynaklı bebek ölümlerinde Orta Amerika’da 2’nci sırada ve ülkedeki suyun yüzde 90’ı da kullanılamaz ölçüde kirlidir.

Gana’da suyun özelleştirilmesi sonucu fiyatlar yüzde 95 arttı ve Gana halkının yarısı düzenli olarak suya ulaşamamaktadır. Yine Arjantin, Fransa, İngiltere (Londra), Almanya ve daha birçok ülkede suyun özelleştirilmesiyle büyük sıkıntılar yaşandı.

Dünya Su Konseyinin düzenlediği Dördüncü Su Forumunun Meksika’da yapılması da bu açıdan oldukça anlamlıdır, çünkü Meksika, suyu özelleştiren en eski ülkelerden biridir. Özelleştirme sonucu su fiyatlarında meydana gelen büyük artışlar sonucu halkın suları kesilmiş ve halk temiz suya erişememiştir. On beş yıl bu sıkıntıları yaşayan Meksika halkı, Dünya Su Forumunun dördüncüsünün Meksika’da düzenlenmesini binlerce kişinin katılımıyla protesto etmiştir. Meksika halkı, Dördüncü Dünya Su Forumunda dünyaya sudan yararlanmanın bir insan hakkı olduğu mesajını vermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Forumun Meksika’dan sonra beşincisi de İstanbul’da düzenleniyor. Aklımıza “Neden İstanbul?” sorusu geliyor ama diğer dünya ülkelerinin yaşadıkları deneyimlere ve ülkemizde su konusunda yaşanılan hükûmet pratiklerine baktığımız zaman Forumun İstanbul’da düzenlenmesinin anlaşılması hiç de zor olmuyor.

Türkiye’ye, özel sektöre dayalı su sistemleri dayatılmaktadır. Yabancı şirketlerin taşeronluğunu yapan ve bütün yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı yabancı sermayeye açmış olan AKP Hükûmeti ulus ötesi bu şirketlerle iş birliği hâlindedir. Uzun süredir ülkemizde de suda özelleştirmenin hazırlıkları yapılmaktadır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın “İnsani Gelişme Raporu 2006, Kıtlığın Eşiğinde Göç, Yoksulluk ve Küresel Su Krizi” adlı raporunda, Türkiye gibi komşularıyla arasında orantısız akarsu zenginliği olan ülkelere kriz uyarısı yapılmaktadır. Raporda akarsuların yukarı bölgelerinde su kullanımında meydana gelecek değişikliklerin tarımsal sistemleri ve kırsal geçim kaynaklarını ciddi şekilde etkileyebileceği belirtiliyor. Dicle-Fırat havzasının, bir bakışta nüfusu 103 milyon olan Irak, Suriye ve Türkiye’ye hizmet verdiği ifade edilerek, Türkiye'nin yirmi bir baraj ve 1,7 milyon hektarlık sulama arazisini kapsayan Güneydoğu Anadolu Projesi’nin havza bölgesinde, kaybedenler ve kazananlar yaratarak Suriye’ye su akışının üçte 1 oranında düşürülebileceğini belirtiyor. Türkiye'nin sulanabilir topraklarının beşte 1’i Fırat ve Dicle’nin geçtiği sekiz Güneydoğu ilinde bulunmaktadır ve Suriye halkının beşte 1’i de bu nehirlerin civarında yaşamaktadırlar. Ayrıca Fırat ve Dicle nehirleri Irak’tan geçerek bu ülkeyi de önemli oranda etkilemektedir. Önemli su potansiyeli taşıyan Türkiye’nin tatlı su kaynaklarının üçte 1’ini oluşturan sınıraşan suları Fırat ve Dicle dünyanın ilgisini çekmektedir. Nitekim, bu konu Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkilerine de yansımıştır. Konuyla ilgili düzenlemelere Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi’nde yer verilmiş, Avrupa Birliği ilerleme raporunda Türkiye’den Fırat ve Dicle’nin yönetiminin İsrail ve diğer komşularıyla ortak yapılmasıyla ilgili şimdiden önlem alınması istenmiştir. İşte, bu noktada hâkimiyet savaşlarına mahal verecek su politikalarının çok önemli olduğunu belirtmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, suyun başı tutulmak istenmektedir. IMF, El Salvador ve Türkiye’ye kredi vermek için suyun ve akarsuların özelleştirilmesini şart koşmuştur. Macaristan ve Polonya’da ise Avrupa Birliğine girmek için şehirdeki su dağıtımlarının özelleştirilmesi şartı aranmıştır. Nitekim, ülkemizde de AKP Hükûmeti İktidarıyla beraber suda özelleştirme çalışmalarına start verilmiş ve daha şimdiden halkımız su sıkıntılarıyla uğraşmaya başlamıştır. Ankara’da, İzmir’de, Van’da, Siirt’te bazı belediyeler bizzat kendi elleriyle suyu içilmez bir hâle getirmişlerdir. “Çevrecinin daniskası” olduğunu iddia eden Sayın Başbakan, çevre konusunda izledikleri kirli politikalarla doğal ve kültürel varlıklarımızı talancılığın en âlâ daniskalığıyla yağmalıyor.

Ülkemizde son elli yılda sulak alanların yarısı yok olmuştur. Tuz Gölü, Akşehir Gölü, Beyşehir Gölü neredeyse yok olmak üzeredir. Sazlıkların büyük çoğunluğu tamamen kurumuştur. Ülkemizin en büyük gölü olan ve dünyada da en büyük sodalı göl olma özelliğine sahip olan Van Gölü için, uzmanlar, önlem alınmazsa en fazla yirmi beş yıl ömür biçiyor. Samsat’ta, Birecik’te, Zeugma’da binlerce yıllık tarihî yapıları sulara gömdünüz. Şimdi de Allianoi ve Hasankeyf’i aynı şekilde ortadan kaldırmak peşindesiniz. Açık söylüyoruz, Hasankeyf’e baraj yapmanın en gerçekçi amacı, uluslararası finans şirketlerini memnun etmek ve geçmişin izlerini taşıyan bir tarihin yok olmasını sağlamaktır. AKP Hükûmetinin tarihsel değerlerimize sahip çıkmak gibi bir derdi yoktur. Bu Hükûmet, bu kirli politikalarına devam ettiği sürece çok yakın bir zamanda bu topraklarda yaşayan halk, tarihi sulara gömülmüş bir halk olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su yaşamsal bir varlıktır, su büyük sermayedarlar için mavi altın, milyarlarca insan ve canlı için ise vazgeçilmez bir yaşam kaynağıdır. Bu nedenle, su ile ilgili kararlar alınırken kamusal çıkar gözetilerek politikalar geliştirilmelidir. Halkımızın elit zenginlerden oluşan azınlık bir kısmını çıkarırsak tamamı alım gücü düşük olan insanlardır. Bugün itibarıyla memurlarımız, işçilerimiz, emeklilerimiz, köylülerimiz güçlükle yaşamlarını idame ettirmektedirler. Kaldı ki nüfusumuzun büyük çoğunluğunu işsizler, yani hiçbir geliri olmayan yurttaşlarımız oluşturmaktadır. AKP, emekçilerin sırtını kamburlaştırmıştır. Halkımız bu kötü ekonomik şartlar altında yediklerinden, giydiklerinden ve sosyal yaşam alanlarından kıssalar da sudan da kısma gibi bir seçenek mümkün değildir. Hükûmetin şu an itibarıyla ulusal bir su politikası olmadığı kesindir, ancak Hükûmet istemektedir ki, ülkemizin sularını ulus ötesi şirketlere devredelim, onlar bizim su politikalarımızı belirlesinler, hatta onlar bizim suyumuzu bizden alıp bize geri satsınlar, onlar servetlerine servet katarken halkımız da başının çaresine baksın.

İşte, İstanbul’da su forumunun düzenlenmesinin asıl amacının bu olduğunu düşünüyoruz, ki önümüzdeki dönem suda özelleştirmeye olanak sağlayacak yasalar Genel Kurul gündemine getirilecektir. Fakat sonuç olarak önemle şu uyarıda bulunmak istiyoruz: Yoksullukla mücadele eden halkımızın elinde, soluduğu hava ve içtiği su kalmıştır. Suyu da insanımızın elinden alıp satılan bir mal hâline getirirseniz sonuçları felaket olur. Ülkemizde zaten yeterince ağır sorunlar yaşanmaktadır. Barış ortamına ivedilikle ihtiyaç duyarken bu topraklarda bir de su savaşlarını salık vermeyin.

Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Buldan.

Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun.

Buyurunuz Sayın Alaboyun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 milletvekili tarafından 2009 yılında İstanbul’da yapılacak Dünya Su Forumunun organizasyonu ve Katma Değer Vergisi Kanununa bir geçici madde eklenmesi için verilen kanun teklifinin geneli hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikli olarak Aktütün’de ve Diyarbakır’da şehit olan askerlerimize ve polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifa, ailelerine de sabır niyaz ediyorum.

Değerli arkadaşlar, hızlı nüfus artışı, hızlı şehirleşme ve hızlı kalkınma sonucu su küresel bir sorun hâline gelmiştir. Suyun yokluğu ve kötü kullanımı hayati bir tehdit olarak önümüzde durmaktadır. Dolayısıyla, suyun kullanımı ve yönetimi ayrı bir önem arz etmektedir. Su, artık eskisi gibi ulaşılması kolay ve ucuz bir madde olmaktan çıkmıştır. Su, hem pahalı hem de bedeli olan bir emtia hâline gelmiştir. Daha önce Fas, Hollanda, Japonya ve Meksika’da yapılan Dünya Su Forumunun beşincisi 2009 yılının Mart ayında İstanbul’da yapılacaktır. Daha önceki toplantılara kıyasla İstanbul’daki Beşinci Dünya Su Forumuna ilgi ve katılımın yüksek düzeyde olması için Parlamentomuz da aktif bir görev üstlenmiştir. Bu kapsamda, geçen yıl Meclisimizde seçilen, AK PARTİ’den 3, Cumhuriyet Halk Partisinden 1, Milliyetçi Hareket Partisinden 1 milletvekili olmak üzere 5 kişilik Parlamento heyetimiz Dünya Su Forumunun parlamento ayağı için yoğun çalışmalar ve görüşmeler gerçekleştirmektedir. Kasım ayının ilk haftası içerisinde Dışişleri Bakanlığımızın katkıları ile Meclisimizin önderliğinde Strazburg’da dünya parlamentolarındaki konunun uzmanı milletvekilleriyle bir toplantı yapılacaktır. Bu toplantılar da Beşinci Dünya Su Forumunun çalışmalarına en üst düzeyde parlamenter katılımı sağlamış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; suyun önemini vurgulamak için enerjiyle kıyaslamak istiyorum. Enerjinin alternatifi her zaman vardır. Eğer hidroelektrikten enerji üretemiyorsanız nükleer bunun alternatifidir, o yoksa doğal gaz onun alternatifidir, o yoksa petrol alternatifidir, güneş ve rüzgâr alternatifidir. Fakat su için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Suyun alternatifi yoktur, başka bir maddeyle ikame edilemez.

Bir örnek vermek gerekirse, insan vücudunun yüzde 70’ten fazlası sudan oluşmaktadır. Bunun yanında insan vücudu her gün yaklaşık 2,5 litre civarında su kaybeder ve kaybettiği bu suyu tekrar yerine koymak zorundadır. Aksi hâlde “dehydration” dediğimiz, vücuttaki su kaybı tehlikesi oluşur. Benzer tehlike tabiattaki hayvanat ve nebatat için de söz konusudur. Ayrıca su, sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma, sürdürülebilir bir çevre ve sağlık güvenliği için zaruri bir maddedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre yeryüzünün yüzde 70’i sudur, yüzde 30’u karalardan oluşmaktadır. Yüzde 70 suyun yüzde 97,5’u genellikle denizlerde bulunan tuzlu sudur. Sadece yüzde 2,5’u tatlı, temiz sudur. Bu yüzde 2,5’luk tatlı, temiz suyun da yüzde 85’i buzullardadır. Yani bizim yararlandığımız sadece ve sadece yer altı suyu, göl ve nehir suları olmak üzere tatlı suyun yüzde 15’idir. Yani dünyadaki nüfusun 6,5 milyarın üzerinde olduğunu düşünürsek, dünyadaki 6,5 milyar nüfus hem içme hem kullanma ve hem de sanayideki suyunu bu yüzde 15’lik tatlı sudan sağlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, kirli suların büyük bir kısmı gelişmekte olan ülkeler tarafından üretilmektedir. Kirli suların yol açtığı hastalıklarından, Birleşmiş Milletler kayıtlarına göre, yılda 2,2 milyon insanın öldüğü tahmin edilmektedir. Kalkınmakta olan ülkelerde sanayi atıklarının yüzde 70’i, kanalizasyonun yüzde 90’ı doğrudan su kaynaklarına verilmektedir. Ortalama 2 milyon ton atık her gün nehirlere, göllere ve derelere atılmaktadır. Buralara atılan her 1 litre atık su ise 8 litre temiz suyu kirletmektedir. Dünya nüfusunun üçte 1’inin, yaklaşık 2,1 milyarının ise arıtma tesisi yoktur. Son yüzyılda dünya nüfusunun 2 kat, su tüketiminin ise 6 kat arttığını düşürürsek suya olan ihtiyacın gittikçe nasıl önem kazandığını daha yakından görürüz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su varlığı günümüzde ülkelerin zenginlik ölçütü hâline gelmiştir. Mesela bir ülkenin kişi başına bin metreküpten fazla suyu varsa bu ülke su zenginidir. Eğer kişi başına su miktarı 3 bin metreküp ile 10 bin metreküp arasında ise yeterli suyu olan ülkedir. Eğer kişi başına su miktarı bin ile 3 bin metreküp arasında ise su sıkıntısı olan ülkedir. Ülkemizde ise kişi başına 1.642 metreküp kullanılabilir su düşmektedir ve Türkiye, bu anlamda, su sıkıntısı olan bir ülke kategorisindedir.

Değerli arkadaşlar, küresel ısınma su kaynaklarının kullanımı konusunda olumsuz etkilemektedir. Dünyada “su döngüsü” denen bir olgu vardır. Güneşin geniş deniz yüzeylerinden ve nemli topraklardan buharlaştırdığı su zerrecikleri gökyüzünde bulutları oluşturmakta ve oluşan bulutlar rüzgârlar vasıtasıyla karasal bölgelere hareket etmekte, buralarda yoğuşarak yağmur, kar, dolu olarak yeryüzüne tekrar dönmektedir ve bu döngü dünya kurulduğundan beri sürekli devam etmektedir; karasal bölgelerin alacağı yağışlar ve su döngüsünün sonucudur. Dolayısıyla, dünyadaki su varlığından bir zerre eksilmez, bir zerre de artma söz konusu olmaz. Ancak küresel ısınmanın sonucu denizler ve karalarda oluşan buharlaşma az veya çok olabilir. Yine küresel ısınmanın sonucu, daha önce az yağış alan bölgelerin daha çok, daha çok yağış alan bölgelerin ise daha az yağış almakta olduğunu şu an müşahede etmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde yer altı suyu hayati bir önem taşımaktadır. Bilhassa yağışların az olduğu Anadolu’nun orta kesimlerinde yer altı suları hem içme ve kullanma hem de tarımsal amaçla yaygın olarak kullanılmaktadır. Maalesef kaçak kuyular ve yanlış kullanma önemli bir yer teşkil etmektedir. Yer altı sularının kötü kullanılması özellikle su kıtlığının olduğu Orta Anadolu’da büyük bir sorun teşkil etmektedir. Yer altı sularının etkili bir şekilde kullanılması özellikle tarımın geliştirilmesi açısından büyük bir önem arz etmektedir. Bu amaçla kaçak kuyulara karşı önlem alınması konusunda Çevre Bakanlığımızın pilot çalışmalarından biri Aksaray’da yürütülmektedir. Bu konuda Sayın Bakanımıza teşekkür etmek istiyorum.

Tuz Gölü’ne de ayrıca değinmek istiyorum değerli arkadaşlar. Tuz Gölü, bildiğiniz gibi, Ankara, Konya ve Aksaray il sınırları içerisinde olan bir tabiat harikası gölümüzdür. Şunu bilmenizde yarar var: Bugün Aksaray ve Konya havalisinin 1.000 metre altında, kalınlığı 1,5 kilometreye kadar oluşan tuz tabakaları vardır ve bu tuz tabakaları Tuz Gölü’nün bulunduğu yerde mostra verirler ve dolayısıyla Tuz Gölü’nün etrafı tamamen de dağlıkla çevrili olduğu için oradaki yüzey suları, yer altı suları orada birikir ve tuzlanma ve Tuz Gölü’nün tuzluluğu oradan kaynaklanır ve Tuz Gölü’nün derinliği de hiçbir zaman 1 metre ve 1,5 metreyi aşmamıştır. Fakat geçenlerde bir ulusal kanalda, bir doğayı koruma derneğinin öncülüğünde, kuruyan Tuz Gölü’nün üzerinde otomobil yarışı ve motosiklet yarışı yapıldığını gördüm, gerçekten üzüldüm. Çünkü yağışlar arttıkça, Tuz Gölü, ihtiyacı olan yağışı alacaktır. Yolu o taraftan geçen arkadaşlarımız çok rahatlıkla görüyorlardır ki bugün Tuz Gölü’nde su yavaş yavaş birikmeye başlamıştır ve zaman içerisinde de bu kuruma-birikme, böylesine bir döngü devam eder. O yüzden Tuz Gölü üzerinde, dikkati çekmek için bu tür yarışlar yapmanın sağlıklı olmadığını düşünüyorum.

Dolayısıyla, bu kanun teklifini veren arkadaşlarımıza teşekkür ediyor, teklifin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Alaboyun.

Komisyon ve Hükûmet söz istiyor mu acaba?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Maddeyle ilgili talebimiz olacak efendim.

BAŞKAN – Tümü üzerinde konuşacak mısınız?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Yok, hayır efendim.

BAŞKAN – Peki.

Söz talebi yok.

Şimdi soru-cevap işlemine geçeceğiz.

Yirmi dakikadır.

Enis Tütüncü ve Sayın İnan soru-cevap için sisteme girmişler.

Sayın Tütüncü, buyurunuz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Plan Bütçe Komisyonunda, Sayın Bakanımızın da bulunduğu komisyon toplantısında Türkiye'nin su zengini bir ülke olduğu ifade edilmiş. Sayın Bakan da bu konuda bir ses çıkarmamış. Şimdi, bu doğru bir ifade midir? Bilebildiğimiz kadarıyla Türkiye kişi başına yıllık 1.735 metreküp kullanılabilir su miktarına sahip ve yakın gelecekte, sosyal ve ekonomik gelişmeler çerçevesinde su fakiri bir ülke konumuna düşebilir. Bu konuda Sayın Bakandan açıklama rica ediyorum.

İkinci sorum Sayın Başkanım: Ülkemizde içme suyu kayıpları gerçekten büyük bir sorun. Çok sağlıklı veriler olmamakla birlikte yüzde 55 dolayında bir kayıp olduğu, kaçak olduğu söyleniyor. Bu çok büyük bir rakam. Bu konuda acil olarak nasıl bir eylem programı düşünülmektedir? Bu konuda açıklama rica edeceğim.

Eğer daha imkânım varsa zaman açısından…

BAŞKAN – Var, sorabilirsiniz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Şimdi, bir diğer sorum: Bu Forum çalışmaları çerçevesinde, on beş bölgede, büyük bölgede toplantılar yapıldığı ifade ediliyor. Bu bölgeler hangi bölgelerdir, daha doğrusu iller hangi illerdir ve bu konuda sonuç, toplantı sonuçları ve bildirgeleri basılmış mıdır? Basılmışsa, ben milletvekili olarak bunlardan en kısa sürede bilgilenmek istiyorum.

Son sorum Sayın Başkanım: Trakya hem yer altı hem yer üstü su kaynakları açısından fakir, zengin olmayan bir bölgemiz ve giderek de hem yer altı hem yer üstü su kaynaklarının olağanüstü boyutta kirlendiğine ve azaldığına tanık oluyoruz.

Istranca sularımıza yıllar önce İstanbul kendi ihtiyacı için el koydu. Peki, Trakya ne yapacak? Istranca sularının İstanbul’un su sorununa çözüm açısından derde deva olmadığını bildiğimize göre, Istranca sularının tekrar, Trakya’nın acil su gereksinmesinin giderilmesi, karşılanması açısından Trakya’ya yönlendirilmesi düşünülebilir mi?

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, suyla ilgili, konuşmacılarımızın, bütün konuşmalarına katılıyoruz. Suyun konuşulduğu bir günde, TEDAŞ Genel Müdürlüğünün talimatıyla, şu anda içme sularından dolayı borcu olan birçok belediyenin elektrikleri kesilmiştir ve su kuyularından su sağlayan birçok belediyemiz şu anda sağlıklı içme suyunu bırakın, kullanma suyunu dahi vatandaşımıza ulaştıramamaktadır. Bugün talimat verilmiştir. İlgililerle yapmış olduğumuz konuşmalarda konunun bizzat Bakanlar Kurulunda konuşulduğunu, eğer Sayın Enerji Bakanımız ve Sayın Maliye Bakanımız talimat verirse ancak içme suyu kuyularının açılabileceğini bize ifade etmişlerdir.

Son derece hayati öneme sahip bir hadisedir. Birçok belediye belki bu konularda borcunu ödeyebilme kapasitesine sahiptir ama birçok belediye de yıllardan beri biriken bu borçlarını ödeme imkânına sahip değildir.

Birinci sorum: Borcunu ödeyebilme kapasitesine sahip olmayan bu belediyelerimizin içme suyu kuyularından olan borçlarından dolayı suları kesilecek mi? Yani devam edecek midir bu kesinti ve insanlarımız susuzlukla karşı karşıya bırakılacak mıdır?

İkincisi: Geçtiğimiz dönem içerisinde TEDAŞ Genel Müdürlüğü ile Niğde Belediyesinin alacakları ve devlete olan borçlarıyla beraber alacakları arasında bir mahsuplaşma hesap edilmiş, Niğde Belediyesinin hem devletten hem Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarımızdan içme suyundan dolayı alacakları çok daha fazla gelmiştir. Çok basit bir hesapla söylemek gerekirse 10 milyon YTL’nin üzerinde alacağı vardır ama TEDAŞ’a olan borçları 6 milyon YTL’dir. Dolayısıyla, aradaki fark… Eğer, devlet Niğde Belediyesine bu parayı öderse Niğde Belediyesi de içme suyu kuyularından dolayı TEDAŞ’a olan borcunu yarından itibaren ödeyeceğini ifade etmektedir. Dolayısıyla, bizim bu mahsuplaşmamızı devlet kabul etmemiştir. Bunun acilen görüşülmesi gerekmektedir. İki tarafta da devletin kurumları vardır. Devletin kurumları bir taraftan borcundan dolayı insanlarımızın içme sularını keserken, diğer taraftan da bizim yapmış olduğumuz müracaatlarda “Mahallî imkânlarla ödensin.” deyip, baştan savma işler yapılmaktadır. Dolayısıyla, birçok belediyemiz gibi Niğde Belediyesi de alacağı olmasına rağmen borçlu gibi gösterilip, ne yazık ki içme suları bugünden itibaren kesilmiştir. Acı bir durumdur. Bu konunun Sayın Başbakanımıza, Sayın Hükûmet üyelerine ve ilgili bakanlara iletilmesini de hassaten sizlerden istirham ediyorum efendim, çünkü çok önemli bir konudur.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.

Sayın Ural…

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Bu gelen kanun teklifiyle ilgili olarak ve raporları okuduğumuz zaman görüyoruz ki burada 17,5 milyon avroluk bir bütçeden bahsediliyor ve bu bütçeyle… 2’nci maddenin 3’üncü fıkrasında “Forum sekretaryasının yapacağı alım, satım ve ihale işleri… 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu hükümlerine tabi değildir.” deniliyor.

Peki, bu alımlar Kamu İhale Kanunu’na tabi olmadan nasıl, neye göre yapılacak, 17,5 milyon avroluk bütçe nasıl kullanılacak ve nasıl güveneceğiz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ural.

Sayın Sipahi…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, dört tane çok kısa sorum olacak İzmir’le ilgili.

Birincisi: Küçük Menderes havzasında malumunuz Beydağ Barajı tamamlandı, su tutacak, ancak tutacak su bulunamıyor.

İkincisi: Bakırçay havzasında malumunuz bir Yortanlı Barajı var. O Allianoi tarihî kenti sorunu hâlen devam ediyor. Bu konuda sizin demeçlerinizi biliyorum, “Burada tarihte hiçbir zaman kent olmadı.” falan şeklinde açıklamalarınızı da biliyorum. Bunun son durumu nedir?

Üçüncüsü: Maalesef Gediz de kurumuş durumda. Ancak bu Menemen Ovası’nda, Aşağı Gediz havzasında tarım sektöründeki vatandaşlarımızın bir dilekleri var, “İzmir atık sularının bu ovaya akıtılması suretiyle hiç olmazsa Aşağı Gediz havzasında 8 köy, 10 köy, 15 köyün yaz aylarında sulama imkânlarına kavuşması mümkün.” diyorlar. Bu yaz bana iletildi.

Dördüncü konu da, malumunuz bir Çamlık Barajı Projesi vardı İzmir Büyükşehir Belediyesinin, ancak bu baraj projesi kabul görmemişti. Yalnız, bu, 250 bin kişinin içme ve kullanma suyunu sağlayacak Çamlık Barajı’nın tekrar makamınızca gündeme sokulduğu şeklinde son bir bilgi geldi. Bu doğru mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sipahi.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ülkemiz için enerjinin önemini hepimiz biliyor ve takdir ediyoruz. Bu amaçla, biliyorsunuz Hükûmetiniz döneminde birçok akarsu üzerinde hidroelektrik santralleri teşvik edildi.

Sayın Bakanım, bu uygulama yapılırken canlı yaşamı ve çevrenin de çok ciddi bir tehdit altında olduğunu görüyoruz. İlim olan Ordu’da da yapılan projelerde akarsuların tüneller içerisine alınarak, kilometrelerce ileriden bırakıldığını öğreniyorum, görüyorum.

Bu şekilde doğacak tahribata ilişkin bir çalışmanız var mı? Kaç deremiz bu şekilde kuruyacak? O derelerdeki, akarsulardaki canlı yaşamı ve çevresel etkileri tespit edildi mi? Geleceğe dönük önlemler bakımından bir öngörünüz bulunmakta mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalçın.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum ben de.

Önce, Enis Tütüncü Bey’in suallerine cevap vermek istiyorum. Bu kanun tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken, tabii çeşitli görüşler oldu. O görüşlerden birisinde de “Türkiye su zengini bir ülke.” diye söylendi ve benim de sessiz kaldığım iddia ediliyor. Tabii, ben daha sonra -belki Enis Bey ayrılmış olabilir- cevaplandırmıştım. Benim düşüncem şu: Türkiye su zengini değildir, ama su fakiri de değildir. Akıllı şekilde yönetildiği takdirde bu su bize çok rahatlıkla yeter. Bunun hesabı var kitabı var.

Bakın, şu anda Türkiye’de ortalama 501 milyar metreküp yılda yağış düşüyor. Bunun buharlaşan, yurt dışına giden, yer altına sızan vesaire… Bunları dikkate aldığımız zaman ekonomik olarak kullanılabilir su miktarı 112 milyar metreküptür. Bakın, şu anda bile -hadi kuraklık olunca bu yüzde 10, yüzde 20 azalır zaman zaman- yani asgari 100 milyar metreküp elimizde net, en kötü şartlarda, su var.

Peki, şu anda biz ne kadar kullanıyoruz? Yuvarlık hesap söylüyorum akıllarda kalması için; 30 milyar metreküp sulama suyu için kullanıyoruz. 6 milyar metreküp bütün şehirlerin içme ve kullanma suyu ve yaklaşık 4 milyar metreküp de sanayi için kullanıyoruz. Dolayısıyla, 30 + 10 daha, 40 milyar metreküp. Yani yüzde 40’ını ancak kullanıyoruz. Dolayısıyla, burada mühim olan, yatırımları zamanında yapılırsa şehirlerde hiçbir su sıkıntısı olmaz. İki yıllık kuraklığa dayanacak şekilde biriktirme yapıları yaptığımız zaman bu su bize yeter.

Ayrıca tabii, sulama suyunda geçmiş dönemlerde maalesef hepimizin de bildiği gibi açık sulama sistemleri tercih edilmiş. Biz 2003 yılında Hükûmetimizin aldığı bir kararla –ben o zaman Devlet Su İşleri Genel Müdürüydüm- bu açık sulama sistemlerini tamamen kapattık, defterini dürdük; şimdi tamamen, kapalı, basınçlı, yağmurlama ve damlama sulamaya imkân veren sulama sistemlerini tercih ediyoruz. Böylece daha az suyla daha geniş bir alanı sulama imkânına sahibiz. Dolayısıyla su fakiri de değiliz, su zengini de değiliz. Bu suyumuz bize akıllıca kullanırsak yeter.

Şimdi, hakikaten bu içme suyu kayıpları konusunda son derece haklısınız. Bu, özellikle bütün şehirlerde var. Ben İSKİ Genel Müdürü olduğum zaman İstanbul’da da vardı. İstanbul’daki kayıp yüzde 65’ti. Tabii ilk defa biz barajların inşasından önce içme suyu şebekesini İstanbul’da yeniledik ve kısa zamanda, hatta yılda 1.000-1.200 kilometre içme suyu borusunu döşemek, yenilemek suretiyle… Yaklaşık sadece benim dönemimde 6.500 kilometre şebeke yenilendi -yüzde 97’si- ve fiziki kayıplar yüzde 5’e indi, ama “kaçak” deyince sadece “fiziki kaçak” anlamamak lazım. Yangın muslukları, çeşmeler vesaire gibi, vatandaşın gayrihukuki olarak aldığı sular da buna dâhil edilirse bu bazen yüzde 20’ler, 25’ler, toplam, faturalanmayan olarak kabul edilebiliyor ama yüzde 55’lik toplam kayıplar doğru değil, bunun yüzde 30-35’i de fiziki kaçaktır.

Bu başka sağlık problemlerine de sebep olabilir. Çünkü eski borular sebebiyle dışarıdan, su kesildiği zaman, istenmeyen kirli sular girdiği takdirde şebekede de sağlık problemleri olabilir. Bu bakımdan belediyelerimizin mutlaka bunları yenilemesi gerekir. Bu konuda İçişleri Bakanlığıyla birlikte yaptığımız çalışmada belediye başkanları ikaz edilmiştir. Çünkü bu tamamen belediyelerin kendi vazifesidir. Merkezî hükûmetin yani Devlet Su İşlerinin vazifesi ise şehrin deposuna kadar suyu getirmektir, protokol imzalandığı zaman. Dolayısıyla, belediyelerimiz bu konuda ikaz ediliyor. İnşallah kısa zamanda… Bunun da takipçisi olacağız. Önemli bir konu ve kayıpların makul seviyelere indirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, sizler bir de Forumla ilgili… “Hangi bölgelerde yapıldı?” diye sordunuz. On beş bölgede yapıldı. Bunlar genellikle bizim Devlet Su İşleri bölge müdürlüklerinde yapıldı. Mesela bunlardan, isterseniz isimlerini de size hemen hızlı bir şekilde verebilirim: Erzurum’da Kar Hidrolojisi Konferansı yapıldı, Adana’da Sulama-Drenaj Konferansı, Afyonkarahisar’da Termal ve Maden Suları Konferansı, Ankara’da Kuraklık ve Su Yönetimi Toplantısı, Antalya’da Kar Hidrolojisi Konferansı, Şanlıurfa’da Sulama ve Tuzlanma Konferansı, Edirne’de Taşkın Konferansı, İzmir’de Havza Kirliliği ve Tarihî Su Yapıları Konferansı, Kayseri’de Sulak Alanlar Konferansı, Samsun’da Sel, Taşkın ve Heyelan Konferansı, Trabzon’da Taşkın, Heyelan ve Dere Yataklarının Korunması Konferansı, Van’da Van Gölü Hidrolojisi ve Kirliliği Konferansı, Bursa’da Su Tüketimi, Arıtma, Yeniden Kullanım Sempozyumu, keza, son olarak Konya’da Konya Kapalı Havzası Yeraltı Suyu ve Kuraklık Konferansı ile Artvin’de de Su ve Enerji Konferansı tertiplendi. Bunların her birisinin de tebliğler kitapçığı yayınlandı. Biz memnuniyetle size, tabii bütün milletvekillerimize göndermek mümkün değil ama en azından Meclis Kütüphanesine beşer tane, ayrıca gruplara da birer tane takım olarak biz bunları gönderelim.

Bunun dışında, Trakya’da Istranca derelerinden bahsettiniz. Efendim, Istranca derelerinden İstanbul’a alınan su tamamen -mesela Yıldız Dağları’nı bilirsiniz- Yıldız Dağları’nın kuzey yamaçlarından Karadeniz’e boşa akan suların alınması suretiyle olmuştur. Bu suların güney tarafa aktarılması, prensip olarak, ekonomik olarak mümkün değildir. Dolayısıyla bizim, özellikle Trakya’daki çeşitli su kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda zaten çalışmalarımız var. Onların detaylarını da önümüzdeki salı günü özellikle biliyorsunuz bir araştırma komisyonu raporu vesilesiyle sizlere daha detaylı şekilde izah etme imkânına sahip olacağım.

Sayın İnan’ın söylediği hususa gelince: Tabii, içme suları veya sulama suyundan dolayı ve bunların elektrik borçları var kuyulardan dolayı. Tabii, bunlardan uzun süre bu paralar ödenmeyince TEDAŞ kesiyor. Yani genelde bunların ödenmesi için de on beş-yirmi, hatta bazen otuz dört aya varan, otuz beş aya varan vadeler yaptığını ben hatırlıyorum. Bu konuda müracaat edilirse en azından bir taksitlendirme yapılabilir diye düşünüyorum.

Tabii, mahsuplaşma meselesine gelince, maalesef mahsuplaşma şimdiye kadar olmadı. Ben geçmişte de İSKİ Genel Müdürlüğü yaptığım için o zaman da merkezî hükûmetten alacaklar vardı, mahsuplaşalım diye çok ısrar ettik ama olmadı. Ancak bunu biz tekrar Bakanlar Kurulu gündemine getirmek suretiyle -konu benimle alakalı değil, en azından pazartesi günü konuyu gündeme getireceğim- bu konuda gerekli gayretleri göstereceğiz.

Sayın Ural’ın bahsettiği, 17,5 milyon avroluk bir ihale söz konusu deniliyor. Şimdi, tabii, bildiğiniz üzere bu büyük bir proje değil, yatırım projesi değil. Bu, neticede ülkemizin yüz akı olacak ve büyük bir getirisi olan… Yani 20 bin kişinin getirisini düşünün yani her bir kişi 2-3 bin avro oraya bırakacak, bilgi ve tecrübesini bırakacak. Dolayısıyla, bunları düşündüğümüz zaman ülkemizin burada çok önemli ölçüde bir getirisi de var. Tabii, bu, Kamu İhale Kanunu’na tabi olursa çok acil yapılması gereken hususları yapmak mümkün değil. Bununla ilgili zaten denetim maddesi var görüldüğü gibi. Özellikle Plan Bütçe Komisyonunda bunların nasıl denetleneceğine dair hüküm de getirildi ve kanun da zaten var. Dolayısıyla bunun takibini hem Bakanlık olarak biz yapacağız hem de Başbakanlık, Denetleme Kurulu tarafından yapılacak. Bu son derece açık.

KADİR URAL (Mersin) – Sayıştayı niye çıkardınız Sayın Bakan? İhale Kanunu’ndan niye çıkardınız?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, efendim, bu küçük bir iş. Daha önce İzmir’de EXPO’da da aynı işlemler yapıldı. Süratli şekilde yapılması lazım. Geçici bir iş. Dolayısıyla, denetim önemli.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Çerçeve sözleşmesi…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bir de tabii bunun o kadar da gideceğini sanmıyoruz, bundan gelirler de olacak. Bu bir bütçedir. Yani, özellikle devletten çıkacak miktar çok daha az olacaktır. Bu bir bütçedir, çünkü bunun gelirleri de var. Onu da dikkate alırsak çok daha az olacaktır.

Beydağ Barajı’yla ilgili İzmir Milletvekilimizin sorduğu husus vardı. Beydağ Barajı bitti, geçen sene su tutmaya başladık. Ama tabii ki 2007-2008 kurak geçti ama Ege’de yağışlar şimdi ümit verici. Beydağ Barajı’nda su inşallah bu sene yeterli seviyede olacaktır diye düşünüyorum Sayın Vekilim.

Yalnız bir de Bakırçay-Yortanlı Barajı’yla ilgili projeden bahsettiniz. Burada maalesef “Allianoi” adı verilen ve hiçbir tarihî belgede böyle bir ismi olmayan birtakım kalıntılardan dolayı bazı kişiler veya gruplar tarafından bu barajda su tutulması engellenmeye çalışılıyor. Hâlbuki bu barajın yapımından önce burada birtakım tarihî kazılar esnasında tarihî eserler çıktığının belirlenmesi üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığına müracaat edilerek Bergama Müze Müdürlüğüyle protokol imzalanmış ve buradaki kazıların yapılması ve masrafların -her türlü nakdî ve ayni masraflarının- Devlet Su İşleri bütçesinden verilmesi hususunda protokol tanzim edilmişti. Biz buraya, ciddi olarak, benim dönemimde, hatırladığım kadarıyla 3,5 trilyon kadar bir arkeolojik kazı ve birtakım koruma tedbirleri için para ayırdık. Tam yatırım hızlandı, su tutulacağı zaman maalesef, böyle “Allianoi” diye bir tarihî kaplıcadan bahsedildi ki yaptığımız araştırmalarda bunun geçmiş dönemlerde “Paşa Ilıcası” adıyla anılan bir ılıca olduğu, Sayın Kutlu Aktaş döneminde, bunların zaten beton merdivenlerle, birtakım Afyon mermeriyle yeniden yapılandığını, çatısının da iptidai bir şekilde örtüldüğünü belgeledik. Orada sadece sütunlar var. Bir de “Peri kızı” adıyla anılan bir heykel de çıkarıldı, Bergama Müzesine teslim edildi. O sütunlar dışında bir şey yok. Biz de diyoruz ki bu zaten toprak altındaydı, biz bunun üzerini kil tabakasıyla kapatalım, koruyalım. Neticede, tarihî eserlerden kurtarılacak olanları kurtaralım diye söyledik ancak şu anda proje hazırlandı, inşallah birkaç ay içinde Koruma Kurulu karar verecek, su tutmaya başlayacağız diye düşünüyorum.

Gediz Nehri’nde, atık sulardan dolayı, acaba, yaz aylarında İzmir’in atık sularından istifade ederek zirai sulamada kullanabilir miyiz konusunu da araştıralım; çünkü atık sularda eğer birtakım kirleticiler, ağır metaller veya toplam sodyum konsantrasyonu, SAR dediğimiz sodyum absorbsiyon oranı gibi birtakım parametreler zirai sulama için uygunsa o zaman kullanılabilir, bunu araştıralım. Zaten Gediz’le ilgili bir proje yapıyoruz. O konuda biz bu araştırmayı geliştirelim diye teklif ediyorum.

Ayrıca, Çamlı Barajı’yla ilgili de, bildiğiniz gibi, İzmir Büyükşehir Belediyemizin talebi vardı. Aslında, bize kendileri daha önce bu barajın yapılmasını talep etmişlerdi fakat sonradan bu barajı yapmaktan vazgeçtiklerine dair yazı yazdılar ama tekrar talep ettiler. Biz, bununla ilgili, madem talep ediyorlar, 1/100.000’lik çevre düzeni planına işledik Çamlı Barajı’nı, koruma alanlarıyla beraber.

Ayrıca, dedik ki zaman içinde, bununla ilgili planlama çalışmaları çok eskidir, planlama çalışmalarını yeni, ekonomik görüyorsanız bu barajı yapabilirsiniz diye de yazı yazdık. Ancak, Çamlı Barajı, fevkalade küçük ve şehir içinde kalmış bir barajdır. Alınacak yıllık verim miktarı açısından kayda değer bir baraj değildir. Hâlbuki, biz, şu anda Gördes Barajı’nı hızlandırdık. 59 milyon metreküp yılda su verecek olan barajın -2012 yılında bitecekti- bu yıl sonunda bitirilmesi için ilave ödenekleri gönderdik; inşallah yıl sonunda inşaat bitecek, su tutma işlemine de 2009 yılı başında başlayacağız. İsale hattı yapıldığı zaman İzmir’in problemi kalmayacak.

Sayın Ordu Milletvekilimizin bir sorusu vardı HES’lerle alakalı. Efendim, HES’lerle ilgili özellikle, tabii ki can suyu denilen, yani mansaba bırakılması gereken asgari su miktarı konusunda çevresel etki değerlendirmesi raporu hazırlanırken bunu şart koşuyoruz. Bu konuda zaten DSİ’de bir çalışma başlatıldı ve bunu da… Su Kullanım Hakkı Anlaşması’na imza konulması konusunda da talimat verdik. Yani derede canlı hayatın devamı, derenin hayatiyetini devam ettirmesi için mutlaka can suyu tabir ettiğimiz -mühendis olarak biz mansap suyu diyoruz- mansap suyunun verilmesi şarttır. Bu konuda endişe edecek bir husus yoktur. Zaten bu hidroelektrik santraller su kullanmıyor. Yani normalde fazla gelen suyun enerjisini kullanmak suretiyle, düşüm yapmak suretiyle tekrar dereye veriyor. O bakımdan bir problem olmayacak, bunu da yakın bir şekilde takip ediyoruz. Bu konuyu da dikkatlerinize sunarım efendim.

Herhâlde bitti, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, ek süreniz de bitti, teşekkür ediyoruz verdiğiniz izahlardan dolayı.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.12

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

214 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Teklifin maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi teklifin maddelerine geçilmesi hususunu tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi 1’inci maddeyi okutuyorum:

2009 YILINDA İSTANBUL ŞEHRİNDE YAPILACAK BEŞİNCİ DÜNYA SU FORUMUNUN ORGANİZASYONU İLE KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİNE DAİR KANUN TEKLİFİ

Amaç ve kapsam

MADDE 1- (1) Bu kanun, 24/1/2008 tarihli ve 5732 sayılı Kanun ile uygun bulunan Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu İçin Çerçeve Anlaşma ve Anlaşma Mektubu’na uygun olarak 2009 Yılı Mart Ayında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonundan sorumlu Forum Sekreteryasının görev, yetki, çalışma usul ve esasları ile diğer düzenlemeleri kapsar.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce dün Diyarbakır’da, geçen hafta da Aktütün’de şehit olan güvenlik güçlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin başı sağ olsun dileklerimi sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak İstanbul’da yapılacak olan bu Dünya Su Forumunu destekliyoruz ve bununla ilgili yapılacak organizasyonun da destekçisi olduğumuzu başta belirtmek istiyorum ama bazı prosedürlerin de doğru dürüst yapılması için sizlere gerekli telkinleri vermek de bizim görevimiz.

Tabii burada, çıkan değerli milletvekillerimiz, muhalefetiyle iktidarıyla, suyla ilgili tüm konuları gündeme getirdi. Bilindiği gibi, dünya üzerinde bulunan suyun ancak yüzde 1’ini kullanabiliyoruz. Türkiye’ye geldiğimiz zaman -hem burada sayın milletvekillerimiz, Bakanımız da konuştuğu zaman- 501 milyar metreküp su rezervimizin -düşen yağıştan dolayı elde edip- sadece 234 milyar metreküplük kısmı brüt su rezervimiz. Bunun 110 milyar metreküplük kısmını ancak biz kullanabiliyoruz, kullanımımızda. Bunların hepsini biliyoruz. Bunlar bu Mecliste çok konuşuldu, çok dile getirildi.

Sayın milletvekilleri, su problemine baktığımız zaman, şimdi Dünya Su Platformunda konuşulacak üç temel unsur var. Bir: Küresel ısınma. Küresel ısınmayı artık hepimiz burada öğrenmiş bulunmaktayız. Nedir küresel ısınmanın temelinde yatan konu? 1940-50 yıllarından bu tarafa sanayi kuruluşlarının çoğalmasından dolayı doğaya salınım verilen karbondioksit gazı. Isınmayla ilgili, yani konutlarımızda ısınmayla ilgili vermiş olduğumuz ısılar, ulaşımla ilgili vermiş olduğumuz salınımlar, enerjiyle, enerji santralleri, enerji elde etmek için kurmuş olduğumuz tesislerin salınımları.

İkinci konu: Bu küresel ısınmanın getirmiş olduğu etki nedir? Demin burada Sayın Mustafa Hocam da değindi konuya. Dünyanın ısınması, ısınmasından dolayı rejim değişiklikleri ve buna bağlı olarak belli bölgelerde kuraklıkların meydana gelmesi. Ama bunlardan daha önemli bir konu var: Mevcut su kaynaklarını verimsiz kullanmamız. Bu mevcut su kaynaklarımızdan bugün kullanılabilir suyun yüzde 74’ünü tarımda kullanıyoruz ve vahşi sulamalarla kullanıyoruz. Ancak yüzde 6’lık kısmını biz yaşamsal alanda kullanıyoruz yani 6 milyar metreküplük kısmını biz yaşamımız için… Ne yazık ki bunun da yarısını belediyelerin hem altyapı yetersizlikleri hem de siyasi tutumlarından dolayı şebekeye vermiş oldukları suyun ancak yüzde 50’sini faturalandırabiliyorlar. Baştan bunun önüne geçilmesi lazım. Eğer temiz su ve istenilebilen su halka ulaştırılacaksa “yüzde 50” demek, parasını ödeyen vatandaşın yüzde 50 fazla para ödemesi anlamına gelir.

Değerli milletvekilleri, Dünya Su Forumunda konuşulacak önemli bu üçüncü konu: Bu suyun hizmetini verirken maliyeti. Demin burada bunlar konuşuldu yani su ve finans konusu.

Şimdi, 1992 yılından sonra, su, kamu hizmeti olmaktan çıkmış, bir ticari materyal hâline gelmiştir. Tabii bugün bizim ülkemizde suyu belediyeler işlettiği için -yüzde 85-90 ölçüsünde- buralarda bile farklılıklar çıkmaktadır.

Ben size kendi bölgemden örnek vermek istiyorum. Silivri bölgesinde bundan önce su 1,5-2 milyona belediye tarafından karşılanırken su yönetimi İSKİ’ye geçtikten sonra bu rakam 2,5’dan 3,5 milyon YTL’ye dönüşmüştür.

Tabii globalleşen dünyamızda bu küresel ısınma ve akabinde gelen su sıkıntıları suyu ciddi bir ticari pazar hâline getirmiştir. Bu da global güçlerin iştahını kabartmış durumdadır.

Sayın milletvekilleri, bugün bile dünya üzerindeki su rezervinin yüzde 5’i ticari olarak şirketler tarafından yönetilmesine rağmen petrolden elde edilen gelirin yüzde 40’ı-45’i oranında ciro elde etmektedir. Öyle büyük bir pazardan bahsediyoruz ki ve yaşamsal bir pazardan bahsediyoruz.

Burada Dünya Su Forumundan çıkacak olan neticeler tabii ki küresel ısınma, suyun kötü yönetilmesi değil, bunu zaten biliyoruz. Burada sene başında kurulan küresel ısınma ve su kaynaklarının yönetilebilirliği komisyonunda gördüğünüz gibi ciddi bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmanın içinde -ben de bu çalışmanın içindeydim- Türkiye Cumhuriyeti içinde bulunan her noktanın problemleri tek tek dile getirilmiş, tek tek de çözümleri burada verilmiştir. Bunun üstüne ilave edilecek pek bir şey ben göremiyorum. Lakin, burada, Dünya Su Forumunda ortaya çıkacak suların özelleştirilmesi ise suların özelleştirilmesinden önce çok ciddi bir şekilde bu ülkede su kanunları çıkması lazım. Su kanunları çıkmadığı sürece eğer bu ülkede özelleştirmeye gidersek biz vatandaşı mağdur duruma düşürürüz. Havza üretimlerini kurmadığımız sürece, havza ihtiyaçlarını belirlemediğimiz sürece, demin burada Sayın Milletvekilimizin de söylediği gibi, suyun bilançosunu çıkartmadığımız sürece, suyu özelleştirmeye eğer gidersek bugün Tekirdağ’ın yaşamış olduğu konuyu yaşarız. Demin Tekirdağ Milletvekilimiz burada Sayın Bakanımıza sordu şu soruyu: Istranca projelerinde… Ve arkasında bir de Rezve vardır. Rezve Deresi de bugün ihale edildi. Ama denizden suyu götürmenin maliyeti pahalı olmuyor da terfi istasyonlarından Tekirdağ’a bu suyun getirilmesi… İmkânsız diye hiçbir şey yok. İhtiyaca göre… Bugün bizim ihtiyacımız olmayabilir ama on sene sonra Tekirdağ’ın ihtiyacı olduğu zaman bu suyun Tekirdağ’a verilmesi, Sayın Bakanım, hiç de öyle imkânsız bir şey değil. Şu an için rantabl değil ama imkânsız diye bir şey söz konusu değil.

Sayın milletvekilleri, bizim burada asıl üstünde durmamız gereken bu kanunun ülkemize, yapılacak su platformunun ülkemize faydaları. Tabii, burada, ben affınıza sığınarak bir şeyi düzeltmek istiyorum. Buraya çıkan tüm milletvekillerimiz ve Sayın Bakanımız bir şeyde antant kaldık. Ben burada Sayın Mustafa Hocama da soracağım aynı soruyu: Bizler, bizim ülkemiz su kıtlığı çeken yani 1.600 metreküpe sahip olan bir ülkeyiz, ama burada, ne yazık ki, Plan ve Bütçe Komisyonunun sunumlarında bu bize -okuyorum size- sadece Türkiye’nin su zengini bir ülke olduğu… Bu, yanlış bir ifade. Bunun altını çizmemiz lazım. Biz, Türkiye olarak su zengini bir ülke değiliz. Su kıtlığı çeken bir ülkeyiz. Ciddi politikalar oluşturulmadığı sürece su fakiri ülkeler kısmına gireceğiz.

Bir de tabii bu 1.600 litreyi ülke genelinde nüfusa bölüyoruz. Bizim ülkemizdeki yoğunlaşma çok farklı. Bugün Marmara Bölgesi’ndeki yoğunlaşmayı ele aldığımız zaman bu kişi başına düşen su ihtiyacı, ne yazık ki, su kıtlığı çeken ülkelerin altına düşüyor, bin litrenin altında, buna İstanbul da dâhil. İstanbul ve Tekirdağ’ı aldığınız zaman 500-600 metreküp civarına düşüyor, doğrudur. Bizler 1.600 metreküpü ülke genelinde konuşuyoruz, ama nüfusun yoğun olduğu yerlerde, şu anda sulu tarım yapılmadığı için o bölgelerde bu sıkıntıyı göremiyoruz, ama sanayinin de kullanmış olduğu ve çevreyi kirletmiş olduğu bir bölgede, Trakya bölgesinde en önemli ve Türkiye’nin, dünyanın en büyük…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Asıl en büyük problem şu: Tabii ki küresel ısınmanın etkilerini biz bertaraf edemeyiz. O çok uzun bir zaman alır. Lakin, mevcut kullanmış olduğumuz sularla, hem evsel hem sanayi sularıyla, ne yazık ki, değerli milletvekilleri, mevcut sularımızı kirletiyoruz, kullanılamaz hâle getiriyoruz. Bunların ödenekleri, bunların yaptırımlarını yaptıramadığımız için, sanayi bölgeleri ile organize sanayi bölgelerini ayırdığımız zaman ve salınımları mecbur kılmadığımız zaman biz bunu başaramayız. Ergene’nin durumunu hepiniz biliyorsunuz ve bu, komisyon raporlarında da belli. Peki, ben buradan soruyorum: Bu küresel ısınma ve sürdürülebilir, yenilenebilir su için altı ay çalışıldı, bir rapor yüce Meclise verildi. Şimdi yeniden bir Çevre Komisyonunda. Bunların içinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Nalcı, lütfen, hemen tamamlayınız.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Bu problemlerin hepsini eğer bildiğimiz hâlde… Bunların çözümü için düğmeye basma zamanı geldiği inancındayım.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum ve Beşinci Dünya Su Forumunun ülkemize, milletimize, dünyamıza ve su için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Sağ olun, var olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Nalcı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Haluk Koç konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

Şahsınız adına da siz konuşacağınız için ikisini birleştiriyorum ve on beş dakika süre veriyorum.

Buyurunuz.

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Konu belki Türkiye Büyük Millet Meclisinin her günkü gündeminde rastladığımız rutin konulardan biri olarak geliyor çoğunuza ama içeriğine baktığınız zaman, derinliğine indiğiniz zaman son derece önemli, hem ülkemizi hem dünyayı ilgilendiren çok temel bir sorunun tartışılacağı bir konferansın hazırlık, ön hazırlık çalışmaları ve bu hazırlıklar sırasında alınması gereken bazı iç mali tedbirlerle ilgili bir kanun teklifi.

Bunun içeriği hakkında herhangi bir şey söylemeyeceğim çünkü arkadaşlarımız belirtiyorlar ama daha önceki konuşmaları dinleyince, kimi kez bir coğrafya dersine geri gittik, kimi kez genel biyoloji derslerinden, sağlık derslerinden birtakım alıntılar aldık. Olayın, dünyanın bugün önümüze getirdiği koşullarla bağlantılı olarak değerlendirilmesine dönük bir iki cümle dinledik.

Değerli arkadaşlarım, küreselleşme, globalleşme, ne bileyim, sınırsızlaşma diyelim her konuda, önce kapitalle başladı, sermayeyle başladı, daha sonra bu olay başka boyutlara gitti. Bir de baktık ki terör de küreselleşti, yoksulluk da küreselleşti, iklim değişikliği de küreselleşti. Bunun getirdiği tüm olumsuzluklar insanlar üzerinde ve ülkeler üzerinde küresel boyut almaya başladı. Su, bunların içerisinde önemli olanlardan bir tanesi.

Ben konferansın içeriği, şusu busu üzerinde durmayacağım. Genel Sekreter olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından görevlendirilen, daha önce de bu konuda bürokraside önemli görev yapan Sayın Öztürk bu konuda bilgi verdi, diğer arkadaşlarımız da verdi fakat ben olayın bir de Avrupa Konseyi boyutuyla değerlendirmesini yapmak istiyorum çünkü Avrupa Konseyinde Cumhuriyet Halk Partisi adına ülkemizi temsil eden parlamenterlerden bir tanesiyim ve orada da Çevre Komisyonunda görevliyim.

Böyle bir değerlendirmede bulunduktan sonra, değerli arkadaşlarım değindiler, birçok konuşmacı, ama Dünya Su Konseyi Başkanı Loic Fauchon bir açıklamasında, suyun kalitesinin ve eksikliğinin birçok probleme yol açtığını, işte dünyada şu kadar kişinin henüz temiz suya ulaşamadığını, suya bağlı hastalıkların arttığını, bunların savaşlardan daha fazla insanın ölümüne neden olduğunu ifade ediyor, ifade ediyor, ifade ediyor…

Dinlediğiniz zaman ne kadar sorumlu, sosyal boyutu ne kadar derin olan bir açıklama değil mi? Aslında baktığınız zaman bu tip organizasyonların kuruluş şemasına, bu organizasyonlarda görev alan değişik örgütler temelinde olayı irdelediğiniz zaman, hep dünyada tek taraf görüyorsunuz. Bu tek taraf da, işte demin tarif etmeye çalıştığım, küreselleşmenin her boyutunda dünyadaki eşitsizlikleri artırmak için zengin ülkelerin yoksul ülkelerden kaynak aktarımına aracılık eden şirketlerin, ulus ötesi yapıların, kuruluşların temsilcilerini görüyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, “Yine çıktı bir CHP milletvekili, her zaman alışageldiğimiz sol söylemlerle politika yapıyor.” demeyin lütfen. Olayın boyutlarına bakın. Hiç gülmeyin. Bunlar, siz iktidarsınız ve bu iktidarın temel sorumlulukları içerisinde size dayatılan, suyun, bir insanın ulaşması gereken en temel, doğal hakkı olan bir madde olmaktan çıkartıp parası ödenerek satın alınan bir ticari meta hâline dönüştürülmesine, işte bu toplantıların sonunda, sizlerin yasama yetkinizi kullanarak aracılık etmenizi isteyerek, düzenlemeler yapmanızı isteyerek Türkiye’den ve bizim gibi ülkelerden taleplerini dile getirecekler. Toplantının temel görüşeceği maddeler arasında Sayın Genel Sekreter, bir milletvekili arkadaşımız Öztürk söylediler: “Kanun yapıcılara yol göstermek.” Kanun yapıcı kim? Biziz. Ne yolu gösterecek bize? Bize o ülkenin doğal kaynaklarının nasıl rant aktarımı olarak varsıl ülkelere aktarılabileceğinin yasal düzenlemelerinde yol gösterecekler.

Değerli arkadaşlarım, şu kadar devlet başkanı, şu kadar hükûmet başkanı, şu kadar ilgili bakan, şu kadar parlamenter katılacak. Peki, başka boyutları: Şu kadar sivil toplum örgütü. Baktığınız zaman acaba toplumun genelini kapsıyor mu bu? Sayın Genel Sekreter burada, Strazburg’a gidecek. Ben de orada olacağım ve o soruları orada da sorma yetkisine sahibim. Peki, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, bu konuda iki büyük sempozyum düzenleyen bir yapı. Çevre Mühendisleri Odası var, Jeoloji Mühendisleri Odası var içinde, onların görüşleri var. Bunların yansıtılması için taraf olarak kabul ediliyor mu TMMOB, edilmiyor mu? Türk Tabipler Birliği…

Olayın sağlık boyutu var. Herkes katılıyor, bunlar yok.

Sendikalar, demokratik kitle örgütleri, isim vermiyorum, tümü… Bunların görüşleri alınıyor mu? Türkiye boyutundaki platformda onlara yer veriliyor mu? Ama “Onlar sizin gibi konuştuğu için onların görüşünü dinlemeye gerek yok, orada biz tek ses olup tek küresel taleplerin dinlenmesinde aracılık yapacağız” derseniz, onlar da o zaman alternatif boyutuyla farklı sesler çıkartmaya çalışacaklar.

Tam yerel seçimlerden önceki hafta olacak değerli arkadaşlarım bu toplantı. Türkiye’de demokrasiye inanan, emeğe inanan, eşitliğe inanan, özgürlüğe ve barışa inanan ve bu boyutla, bu dünya görüşüyle konuya sahip çıkan birçok demokratik kitle örgütü alternatif olarak karşımızda olacak. “Karşımızda” diyorum, ben parlamenter olarak bu cephede gösteriyorum ama orada onların sesi olarak konuşacağım. Onların taleplerini orada, onlar gelemedikleri için, dile getirme görevini yerine getireceğim, hem Strazburg’da hem İstanbul’da eğer yerel seçimlerde kendi seçim bölgemde o tarihte önemli bir görevlendirmeyle karşı karşıya kalmazsam.

Değerli arkadaşlarım, çok farklı bir madde su. Arkadaşlarımızın hepsi değindi, hepsine teşekkür ediyorum, onların sözlerini yinelemek istemiyorum ama baktığınız zaman -Sayın Bakan da ifade ettiler, daha önceki açıklamalarına paraleldi bu açıklamaları, “Türkiye su zengini de değil, su fakiri de değil.” şeklinde yaptı- rakamlara göre Türkiye şu anda su fakiri olan bir ülke. Bu, rakamsal temelde, bilimsel temelde tanımlanması gereken bir durum.

Yine, arkadaşlarımız değindiler “Gelecekteki çatışma nedenlerinden bir tanesi olacak.” dediler. Evet. Bakın, yine küreselleşmenin ekonomik boyutta dünyada yarattığı eşitsizliklerden, hesapsızlıklardan, belli alanlarda şişirilen balonların havasının kesilmesinden -konut fonu gibi- dünyada yaşanan küresel sıkıntılar tıpkı 1929’daki gibi… On sene sonra İkinci Dünya Savaşı çıkmıştı biliyorsunuz. Sektörün canlandırılması için silahlanma, yapay problemler, tarihten aktarılan sorunların savaş çıkartacak boyutlara taşınması olayını yaşamıştı dünya. Şimdi geldiğimiz noktada bu ekonomik krizin yaratacağı zararların giderilmesi, çeşitli taleplerle, yine dünyadaki eşitsizlikleri artırarak biz ve bizim gibi ülkelerden tahsil edilme yoluna gidilecek. Bu, iyi niyetle, yasal düzenlemelerle, kanuni çerçevede yapılacak bazı ülkelerde. Tıpkı Ukrayna’nın “Turuncu Devrim”le, Gürcistan’ın “Gül Devrimi”yle dönüştürüldüğü gibi, bazen de söz dinlemezseniz, direnirseniz, haklarınıza sahip çıkarsanız, o zaman da silah zoruyla yapılacak bu dengeleme.

Değerli arkadaşlarım, yaşadığımız boyut, bundan sonraki bir küresel savaşın da habercisi. “Türkiye'nin suyla ne ilgisi var?” diyeceksiniz. Bizi ilgilendiren bölgede savaşın ya da olası çatışmaların çıkış noktalarından bir tanesi de su olarak planlanıyor.

Tarih 17 Aralık 2004, alkışlarla kabul edilen müzakerelere başlama belgesi üzerinde Türkiye’deki suların, Türkiye'nin sularının uluslararası kullanımına dönük Avrupa Birliği talepleri ortada. Yani suyun kaynağındaki ülke değil de suyun döküldüğü kıyıdaş ülkeler, suyun yolculuğu sırasında kara topraklarından geçtiği ülkeler ve onları hiç ilgilendirmeyen aktörler, Avrupa Birliği gibi, Amerika Birleşik Devletleri gibi. Taraf olduğu süreçlerle Türkiye karşı karşıya bırakılacak.

Değerli arkadaşlarım, bir siyasi partimize mensup değerli milletvekili arkadaşımız temsil ettiği bölgeyi de, milletvekili olduğu bölgeyi de ilgilendirdiği boyutuyla bu sınıraşan sular noktasına değindi ve orada bir İsrail sözünden bahsetti. İsrail boyutuyla Fırat ve Dicle havzasının Şattülarap’ta birleşerek dökülen ve İsrail’in bu konudaki dahlinden bahsetti. Siz “Hayır” diyebilirsiniz, bürokraside belki o şekildedir ama ilgim dolayısıyla, merakım dolayısıyla, daha önceki görevlerim dolayısıyla bu konuda da Türkiye'nin çok ciddi bir şekilde başının ağrıyacağını ve iktidar olarak, değerli arkadaşlarım, İktidar Partisi milletvekilleri olarak sizlerin de bu yasama döneminde bu tip ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacağınızı hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, “Su şöyledir, su böyledir, su gereklidir, şu kadar su lazım, şu hastalık oluyor, yer altında şu var, tuzlanma şu…” Coğrafya, biyoloji, sağlık tamam. Peki, karşı görüşler var mı, karşı görüşler var mı? Bu toplantının toplanış şekline ve toplantının ana aktörlerine karşı, karşı gelen yapılar var mı? Baktığınız zaman mesela… Örnek vereceğim: Prof. Dr. İzzet Önder -alıntı yapacağım- suya genel bakıştaki değişimi çok güzel özetliyor ve suyun özelleştirilmesinde devletler ve kurumların rollerini değerlendiriyor: “Suyu her insanın hakkı olan bir gereksinim olmak sıfatından çıkartmak ve bugünkü sermaye yapısının çarklarını döndüren bir yeni yakıt hâline getirme girişimleri var.” diyor.

Ben, kendi partim başta olmak üzere sorumluluk sahibi ve sosyal boyutu olan tüm siyasal yapıların, suyun bu özelliğine karşı geliştirilmek istenen politikalara kökten karşı çıkmaları gerektiğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine Jeoloji Mühendisleri Odasından Sayın Tahir Öngür’ün -Bilmiyorum arkadaşım devlet memuru mudur, ismini veriyorum bir alıntı yapıldığında saygı unsuru olarak - “Su krizi gerçek mi?” adlı bir değerlendirmesi var ve dünya kaynakları içerisinde suyun hızla değer kazanmasının sonucu olarak devlet politikalarının suyu özelleştirmeye yönelik koşullar yaratmaya çalıştığını ifade ediyor.

Değerli arkadaşlarım, su hakkının korunması gerekiyor. Temel haklardan bir tanesi sağlıklı suya erişim.

Şöyle bir baktığınız zaman, Türkiye’de -Sayın Bakan rakamları verdi, yağışları, şunları bunları- Ankara’da, hiç gitmeyelim başka kente, şu anda yaşadığımız kentte musluk suyunun dışında evinize büyük damacanayla içme ve değişik ihtiyaçlarda kullanmak üzere eskiden almadığınız ne kadar su alıyorsunuz? Basit bir örnek! Basit bir örnek! Yani sektör evinize giriyor. Siz istemeyin, sağlığınızı korumak zorundasınız. İmkânınız var alıyorsunuz, imkânı olmayanlar genel akma yerlerinden, çeşmelerden sağlıyor fakat diğerleri? Diğerleri her şeye açık. Ya içindeki kimyasal birikimlerin kronik maruziyetine muhatap, daha sonra yaşamını tehdit edecek, sınırlayacak çok tehlikeli hastalıklara karşı açık hâle getiriliyor ya da çeşitli hastalıklarla karşı karşıya getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, baktığınız zaman, temel politikalar şu tarzda oluşturuluyor… Bu toplantının sonunda da yasa yapıcılara bu öneriler gidecek. Yani, şimdi, baktığınız zaman devletin, devlet dediğimiz yapılanma… Bizim 2002 yılından itibaren bu Parlamentoda tartıştığımız, değişik yasama görevleri içerisinde değerlendirdiğimiz yasaları bir hatırlayın, geçen dönem burada görev yapan arkadaşlarım daha çok hatırlayacaklardır: Kamu yönetimi reformu, yeni iş yasası… Bütün bunlar çerçevesinde hepsi ilintili. Şimdi, bakın, ne istenecek bizden: Bizden “Türkiye’nin ihtiyaçları şudur, Türkiye’nin akarsuları şudur” değil, bizden istenecek olan, sermayenin öncelikleri ve aciliyetleri nelerdir? “Bunların giderilmesi için benim şu kanunlara, şu yönetmeliklere, şu tüzüklere ihtiyacım var, -genelde bu, yerel yönetimde bu- bana bunları sağlayacaksınız.” denecek ve biz de oradan 20 bin kişi geldi, katıldı.İstanbul da çok güzel, o mevsimde de çok güzel, çok da uygar bir şehir, bayağı Batılılaşmış Türkiye. Bunlarla tatmin olup ayrılacağız!

Değerli arkadaşlarım, başka ne talepleri olacak?..

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

HALUK KOÇ (Devamla) – Barajların ve suyun ticarileşmesi… Baktığınız zaman, muhalif toplumsal hareketler devre dışı bırakılacak ve ondan sonra bu talepler bütün ağırlığıyla yerine getirilecek.

Bakınız, Korkut Boratav, onaylarsınız onaylamazsınız, son derece önemli bir kişiliktir ve burada bir arkadaşım bahsetti, Eva Morales’i Bolivya’da iktidara getiren sürecin bir kısmından bahsetti. Sebebi son derece açıktır. Yani Güney Amerika’da bu sihirli formüle, demin anlattığım sihirli formüle… Bize de tek seçenek bu, dünyada başka yöntem yok: Küreselleşeceksin, güzelleşeceksin, bunlara uyacaksın, özel her şeyi halledecek! Özel, millî, kendi ulusal sermayem olsa yine gönlüm gam yemeyecek, ulus ötesi sermaye bunların varlığını götürecek ve biz seyredeceğiz! Belki de daha ağır bizim sorumluluğumuz, burada aracı olacağız.

Bakın, bitiriyorum bu konuşmamı, Latin Amerika’da kent yoksulları, su dağıtımını üstlenen iki uluslararası şirkete karşı başlatılan su savaşlarıyla -yoksul semtlerden- Bolivya’da Evo Morales bir halk hareketiyle iktidara taşınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin çıkartacağı çok ders var. Bundan sonra bir konuşmam daha olacak, sınır ötesi sular konusunda da ben dikkatlerinizi çekeceğim.

Şunu ifade etmek istiyorum: Yerel seçimler öncesi olacak. Değerli milletvekilleri, bireysel olarak da sorumluluklarımız var. Bağlı olduğumuz siyasi partiye bir grup disiplini içinde bağlı olduğumuz doğrudur, onun sınırlarını lütfen zorlayın, lütfen zorlayın, bireysel olarak da…

Bir dahaki konuşmamda söyleyeceğim, Meksika’dan sonra parlamenterlerin ortak yayınladığı bir bildiri var elimde. Bu bildirinin 1’inci maddesini okuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Koç, lütfen.

HALUK KOÇ (Devamla) – Bitiriyorum.

“Su, bir mal değildir ve sürekli bir kaynak değildir. Su, sosyal bir maddedir, ekonomik bir madde değildir ve mutlaka kamu temelinde ele alınmalıdır.” Bu, bundan önce yapılan Dünya Su Forumunda parlamenterler ortak deklarasyonunda 1’inci madde olarak ele alınıyor. Ben, Türkiye’nin ev sahipliği yapacağı bir toplantıda, ulus ötesi şirketlere yeşil ışık yakacak bir parlamenter bildirisi hazırlanmaması gerektiğini şimdiden ifade ediyorum ve herkesi bu konuda temel sorumluluğunu taşımaya davet ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.

1’inci madde üzerinde, şahsı adına Uşak Milletvekili Nuri Uslu konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Aktütün Sınır Karakolunda askerlerimize hain bir saldırı yapılmış ve bu saldırı sonucunda askerlerimiz şehit olmuştur. Ayrıca, dün Diyarbakır’da polis servisine yapılan yine hain bir saldırı sonucu polislerimiz şehit olmuştur. Ben, bütün şehit kardeşlerime Allah’tan rahmet diliyorum, kalanlara başsağlığı diliyorum, milletimizin başı sağ olsun diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılında İstanbul’da yapılacak olan Beşinci Dünya Su Forumu ile ilgili kanunu görüşüyoruz. Bundan önce 4 kez yapılmış; Fas’ta, Meksika’da, Japonya’da ve Hollanda’da; beşincisi bizim ülkemizde yapılacak. Bir kere şunu öncelikle söylemem gerekir ki, bu Dünya Su Forumunun Türkiye’de yapılmasını sağlayan, Türkiye’de İstanbul’da yapılarak hem dünyada hem de ülkemizdeki suya dikkat çekecek olan bu Forumun gerçekleşmesinde gayret gösteren, bunu gerçekleştirilmesi için bu noktaya getiren bütün arkadaşlarımıza özellikle teşekkür etmek istiyorum ancak üzülerek gördüm ki, muhalefet partisinden bazı sözcü arkadaşlarım sanki bu Dünya Su Forumunda uluslararası küresel şirketlerin suyu bir ticari konu hâline getireceği, suyun özelleştirileceği ve hatta bu Su Forumunda bazı tarafların olmayacağı, sivil toplum kuruluşlarının olmayacağını dile getirdiler. Şahsen buna çok üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Bu bir forumdur, Dünya Su Forumudur. Buraya seksen ülkeden temsilciler ve 200 binden fazla insan katılacak. Su, mevcuduyla, kullanımıyla, geleceğiyle enine boyuna tartışılacak. Şimdi bunun muhalefeti, iktidarı olur mu Allah aşkına! Yarın… Daha bugünden görmeye başladık. Akan derelerimiz akmaz oldu, nehirlerimizdeki sular azaldı, yüzyıllarca akan çeşmelerimizdeki su kesildi. Bunları yaşıyoruz. Siz hâlâ bunun neresindesiniz Allah aşkına! Bizim, hep beraber bu işe ciddi anlamda sahip çıkmamız gerekir.

Küresel ısınmanın ve küresel ısınma neticesinde olan iklim değişikliğinin ve bunun topraklarımızda, ormanlarımızda, sularımızda, havamızda, soluduğumuz havada meydana getirmiş olduğu etki, artık bilim adamlarının söylemlerinden çıkmıştır. Biz, bunu dünyanın farklı yerlerinde olduğu gibi kendi ülkemizde bile yaşamaya başladık. Geçen yıl Ege, İç Anadolu, bu sene Güneydoğu, Doğu Anadolu kuraklığın etkisiyle kavrum kavrum kavrulmuştur.

Artık, gözümüzle herkes görüyor ve herkes de bunu görmek mecburiyetinde. Eğer tedbirleri almazsak, zamanında yapmamız gerekenleri yapmaz isek yol çok uzak değil. Küresel ısınma komisyonunda da görev almış bir kardeşiniz olarak, şahsen, bu rapor çok güzel bir şekilde hazırlanmıştır. Biz, artık bundan sonra, özellikle -tartışılması bile gündeme getirilmeyecek olan, su olmazsa hayat olmaz- suyla ilgili her türlü tedbiri almak mecburiyetindeyiz. Bunun iktidarı muhalefeti olmaz. Biz hep beraber aynı gemide gidiyoruz, aynı ülkede yaşıyoruz. Yarın sular kirlendiği zaman, sular kesildiği zaman oradan benim çocuğum da su içecek, sizin çocuğunuz da su içecek; bunun iktidarı muhalefeti olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NURİ USLU (Devamla) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Ben, kısacası, suyun üzerinde durmayacağım, bütün konuşmacı arkadaşlarımız durdu ancak        -Mecliste bu gündeme geldi- benim birkaç tane önerim olacak, su forumunda bunlar değerlendirilebilir mi: Bir kere, mutlaka su kanunu çıkarılmalıdır. Sürdürülebilir bir su yönetimi sağlanmalıdır. Bir de hem taşrada hem merkezde tek elden suyu yönetecek bir yapılanmaya gidilmelidir. Bir üçüncüsü de kullanılan su mutlaka fiyatlandırılmalıdır ve bu sudan elde edilen gelirin bir kısmı da ülkemizin ormanlarının korunmasına ve hatta bu bozkırların ormanlaştırılmasına kullanılmalıdır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.

Komisyon ve Hükûmet konuşacaklar mı efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – 3’üncü maddeyle ilgili söz talebinde bulunacağız.

BAŞKAN – Peki efendim, sırası geldiğinde söz vereceğim.

Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Buyurunuz Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, tertiplenecek olan Dünya Beşinci Su Forumu Organizasyonu güzel bir teşebbüs. Bu konuda emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Ancak ülkemiz, küresel ısınma ve su kaynakları yönüyle su zengini bir ülke değildir. Buradan hareketle, bir su kanunu çıkartılıp suyun sahibinin kim olduğunun belirlenmesi sizce faydalı değil midir? Bu konuda görüşlerinizi açıklar mısınız.

İki: Kahramanmaraş Andırın Geben Barajı iz ödenek olarak yatırım programında yer almaktadır. 2009 yılında yeterli ödenek tahsis edilerek inşaatına başlanabilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paksoy.

Sayın Tütüncü…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Bakana dört sorum olacak aracılığınızla.

Birincisi şu: Devlet Su İşleri her yıl binlerce hektar ilave saha inşaatı tamamlıyor ve sulamaya açıyor fakat her ne hikmetse her yıl da sulamaya açılan alanlarda su yetersizliği nedeniyle sulama yapılamıyor. Bu konuda bir rakam vereyim: Örneğin 2005 yılında 54 bin hektar, 2006 yılında 47 bin hektar sulamaya açılmış olan alanda sulama yapılamıyor. Neden: Su yetersizliği. Şimdi, bu, sulamaya açılan alanların iyi planlanmaması gerçeğini ortaya koyuyor. Bu sorunun çözümü için nasıl bir yeni planlama ya da nasıl yeni önlemler düşünülebilir? Çünkü çok ağır masraflarla, büyük yatırımlarla sulamaya açıyorsunuz alanları, inşaatları tamamlıyorsunuz, su yetersiz. Birinci sorum bu.

İkinci soru: Devlet Su İşleri yatırım programına baktığımızda, mevcut ortalama proje paketinin bitiş süresi yirmi altı yıl olarak gözüküyor. Yirmi altı yıl, ortalama bitiş süresi. Bu sürenin mutlaka ve mutlaka kısaltılması lazım. Nasıl kısaltılacak, nasıl? Bunun yolu yatırımdan geçiyor. Ama bakıyorsunuz Devlet Su İşlerinin yatırımlarına, daha doğrusu tarım sektörü kamu sabit sermaye yatırımlarına bakıyorsunuz -ki bu sabit sermaye yatırımlarının dörtte 3’ü Devlet Su İşleri yatırımıdır- 2008 yılında azalmış. Yani kamu sabit sermaye yatırımlarının payını azaltıyorsunuz, yirmi altı yılın bir an önce aşağı çekilmesi lazım, nasıl olacak? Nasıl bir mantıkla bu iş bitirilecek?

Son sorum Sayın Başkan: Özellikle son yıllarda ülkemizin belirli yörelerinde kuraklık yaşanıyor ve bu nedenle sanırım 2007 yılında bir strateji dokümanı kabul edildi, yasası da çıkarıldı: Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı. Bir an önce bunun yürürlüğe girmesi gerekiyor, hazırlıklarının bitirilmesi gerekiyor. Bunun süresi nedir, bitirilme süresi nedir? Ve eğer bu strateji planının ana hatları belli olduysa, Sayın Bakandan burada bizi bilgilendirmesini rica ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum.

Sayın Paksoy’un su kanununun çıkarılması şeklindeki teklifi, gerçekten bizim de tasvip ettiğimiz, bu konuda hazırlıkların yapıldığı bir husustur. Ben de aynı kanaatteyim. Su kanununun çıkarılması şarttır diye düşünüyorum.

Kahramanmaraş Andırın şu anda yatırım programında değil. Yani, 2009 yatırım programını henüz zaten neticelendirmedik, ona bakacağım.

Sayın Tütüncü’nün suallerine gelince, evet, DSİ her yıl binlerce değil yüz binlerce hektar alanı sulamaya açıyor. Yalnız, sizin sorduğunuz “Özellikle bazı alanlarda sulama yapılamıyor su eksikliğinden.” şeklinde bir sorunuz vardı. Bu konuda tabii ki yeni bir planlama yapıyoruz. Bu hareket noktası iki şekilde: Birinci hareket noktası, artık eskisinde olduğu gibi biz açık sulama sistemlerini terk ettik. Şu anda bütün projelerde ”kapalı sistem” dediğimiz borulu, basınçlı sulama sistemlerine dönüyoruz. Böylece çok daha az bir suyla sulama yapma imkânına sahip oluyoruz.

Ayrıca, bilindiği üzere damlamalı sulamayı teşvik maksadıyla, Ziraat Bankası çok iyi şartlarla faizsiz kredi temin ediyor. Ayrıca, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız da damlamalı sulamayı teşvik için, biliyorsunuz, bu konuda her türlü desteği veriyor. Bu bakımdan planlamalar şu anda iyi yapılıyor. Ancak, tabii zaman içinde bazen kuraklıklar olabiliyor. O konuda da zaten bilhassa çiftçileri ikaz ederek, az suyla sulama, suyun kullanımı konusunda itina edilmesi ve bilhassa gece sulamaları gibi pek çok uygulamalarımız var. Nitekim, bakın, Büyük Menderes Havzası’nda Aydın Bölge Müdürlüğümüz bütün o bölgedeki çiftçilerle, kuraklığın başladığı yıldan itibaren, 2007 yılından itibaren çok güzel bir şekilde organize oldu, birlikte ortak çalışmalar yaptılar ve hiçbir problem olmadan, çok az suyla, yüzde 50 suyla aynı sulamayı yaptılar. Diğer bölgelerde de buna benzer çalışmalar yapılıyor. Özellikle hedefimiz, basınçlı, yağmurlama veya damlamalı sulamaya kısa zamanda geçmektir.

İkinci husus da, özellikle sizin bir diğer sualinizde, DSİ’nin ortalama bitiş süresinin yirmi altı yıl olduğunu ifade ettiniz. Ancak bu yirmi altı yıl 2003 yılındaydı. Hatta hatta daha kötüsü, 2003 yılında tarım sektöründeki bitiş süresi kırk bir yıldı. Tabii, bunu biz kucağımızda bulduk. Yani geçmiş dönemlerde…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – 2008 programı Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hayır, geçmiş dönemlerde… Hayır, ortalama bitiş süresinden bahsediyorum ben.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Tabii efendim, aynı.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şu anda bu bizden kaynaklanan bir husus değildir. Geçmiş dönemlerde para olmamasına rağmen hep ihale yapılmış, siz de biliyorsunuz. Dolayısıyla, kucağımızda bulduğumuz bir husustu. Ancak bu konuda bildiğiniz gibi 2003 yılından itibaren, Hükûmetimiz özellikle fizibilitesi yüksek olan ve de fiziki gerçekleşmesi fazla olan yatırımlara öncelik tanıdı ve kısa zamanda çok büyük oranda bu projeleri bitirdi. Hatta şu ana kadar, bakın, biz dört yüz elli yedi projeyi tamamlamış, ülkemizin hizmetine sunmuş bulunuyoruz.

Tabii, yatırımlarla ilgili paraya ihtiyaç var. Ancak bildiğiniz gibi bu sene bilhassa sulamadaki bu eksikliklerin tamamlanması konusunda Sayın Başbakanımızın açtığı bir paket var, büyük yatırım paketi. Bu paket 2008 yılında başladı ve bu sene GAP, Konya Ovası Projesi (KOP), Doğu Anadolu Projesi ve bölgesel kalkınma projesi adıyla başlatılan bu projede 2,3 katrilyon TL, yani 2,3 milyar YTL’lik bir ilave bütçe tahsis edildi ve bu sene 2009 yılı bütçesinin de bu ilave ödenekler dikkate alınarak 2008’den geri kalmaması konusunda da bir prensip anlaşmasına varıldı. İnşallah bunları çok kısa zamanda biz tamamlayacağız. Buna ben inanıyorum.

Şimdi, bir de kuraklıkla mücadele konusunda hakikaten Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Eylem Planı hazırlamıştır. Ancak bu Eylem Planı’nı biraz açmak istiyorum. Özellikle Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, ayrıca Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, bizim bu sene başlattığımız bir projeyle, 2009 yılında, yani bir sonraki üretim yılında, zirai yılda yağışların durumunu tahmin etmek suretiyle, buradan hareketle, ne kadar, barajlarda, yer altında su birikecek ve Devlet Su İşleri de barajlardaki mevcut su, muhtemel gelecek suyu, tahmin edilen suyu, yer altı suyu potansiyelinden hareketle her bir bölgede neresi rahat bir şekilde sulanabilecek veya nerede su sıkıntısı olabilir -tasarrufa riayet edilecek- bunları belirliyor. Şu anda bu çalışmalar bitti. Bütün bölgelerimizde, sulama birliklerimizde çiftçilerle ortak bir çalışma yapılıyor ve ben gerçekten bunun çok faydalı olduğu kanaatindeyim.

Tabii, bu arada, Sayın Tütüncü, çiftçilerimizin eğitimine de büyük önem vermek gerekiyor. Yani bazı bölgelerde vatandaşta hâlâ “Fazla su kullandığım zaman fazla ürün, mahsul alırım” şeklinde bir kanaat var. Bu kanaatin de yıkılması lazım. Çiftçilerin eğitimi de çok önemli. Onları da eğitmeye başladık. Prensiplerimiz bu istikamette yürüyor efendim.

Teşekkür ediyorum hepinize.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan, zabıtlara doğru geçmesi açısından bir açıklama, mümkünse efendim.

BAŞKAN – Daha sorular var. Eksik kalan soru-cevap işlemlerini o zaman şey yaparız.

BAŞKAN – Şimdi, 1’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.10

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

214 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Teklifin 1’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, teklifin 1’inci maddesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağız.

3 dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır; madde kabul edilmiştir.

Bu da şunu gösteriyor ki, sayın milletvekilleri, oylama yapıldığı sırada salonun içinde tam manasıyla görülemediğiniz için tereddütlere yol açıyor ve bu yüzden bu yola gidiyoruz.

Teşekkür ediyorum.

Şimdi 2’nci maddeyi okutuyorum:

Beşinci dünya su forumunun organizasyonu

MADDE 2- (1) Forum Sekretaryası; bu Kanunun 1 inci maddesinde adı geçen anlaşmalara uygun olarak forum hazırlıklarına ve foruma matuf bütün işleri yapar ve yaptırır. Forum Sekretaryası tüzel kişiliğe sahip olup, iş ve işlemleri özel hukuk hükümlerine tabidir. Forum Sekretaryasının tüzel kişiliği en geç 30/6/2010 tarihinde sona erer ve bu süre içinde tasfiye işlemleri tamamlanır.

(2) Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü bütçelerine Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu için konulan ödenekler Forum Sekretaryası hesabına aktarılır.

(3) Forum Sekretaryasının yapacağı alım, satım ve ihale işleri, ceza ve yasaklama hükümleri hariç olmak üzere, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu, 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 5/1/2002 tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu hükümlerine tabi değildir.

(4) Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu kapsamındaki bütün iş, işlem ve harcamalar Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabidir.

(5) Forumun organizasyonu, Forum Sekretaryasına aktarılan tutarların harcama ve ihale usul ve esasları ile Sekretaryasının tasfiyesi ve diğer hususlar Çevre ve Orman Bakanlığı’nın çıkaracağı bir yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Haluk Koç konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Geçen sefer konuşmamı belli bir programda yürütmek üzere ön yargılı kürsüye geldiğimden unuttuğum için söyleyebilirim; ben de ulusumuzun, ülkemizin güvenliği için zor koşullarda görev yaparken hayatını kaybeden, şehit olan yavrularımıza, kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Bir kere daha tüm milletimizin başı sağ olsun diyorum. Başsağlığı dileği dile getirmediğimiz günlerin daha yakın olmasını da eklemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekili arkadaşım kişisel sözü sırasında farklı şeyler söyledi. Ben buraya bir muhalefet-iktidar çekişmesi yansıtmak için çıkmadım, bazı duyarlılıkları dile getirmek için çıktım. Yani, o boyutta olsa çok daha farklı yaklaşabilirim konuya; bir kere, buna açıklık getiriyorum. Yine aynı boyutta devam etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, baktığınız zaman dünyadaki su politikalarının geliştirilme sürecine, 1990’dan itibaren tüm dünyayı ilgilendiren -demin söylediğimiz- bir küreselleşmeyle paralel giden bu özelleştirme politikalarının bu alanda son derece yoğunlaştığını görüyoruz. Bakın, bu işin ülkelere tavsiye verme noktasındaki iki temel kuruluşu IMF ve Dünya Bankası, bu konuda, uyarlama kredilerinin bu sorunu halletme noktasında, bizim gibi ülkelerde tek çözüm olduğunu söylüyor ve bunu “Altyapı açığı ve büyüyen ihtiyaç, kamu kurumlarının finansmanıyla, imkânlarıyla sağlanamaz.” diyor. “Finansman sorunu –bakın buraya dikkat edin, o arkadaşım buradaysa belki şimdi daha kolay bir diyalog imkânı olacaktır- bu finansman da, bu kredilerin geri ödenmesindeki finansman da kamu tarafından değil ancak tüketici tarafından ödenir.” diyor.

Şimdi, Türkiye benzerindeki bir ülke, ulusal gelirimiz ortada. Bu ulusal geliri dilimlediğiniz zaman -bu ulusal gelirin yüzde 13’ünü ülkenin yüzde 45’inin paylaştığı bir ülkeden bahsediyoruz değerli arkadaşlarım- siz eşit oranda herkese bu finansmanın yükünü dağıtacaksınız ve bu kreditasyondan geri dönen paralar da bu uluslararası kuruluşların tekrar hanesine geri dönecek; söylemek istediğim bu. Bir muhalefet yakınması değil, bir görüş. Bu görüşü de bir milletvekili olarak bu kürsüde ifade etmem en doğal hakkım.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, sistem nasıl çalışıyor? İsterseniz ben onu madde olarak özetleyeyim. Şimdi bakın, bunlar nasıl veriyorlar size krediyi? Yine Sayın Bakan burada, daha önceki üst bürokratik görevde bulunan milletvekili arkadaşımız burada. Kendileri çok daha iyi bilecekler veya kamuda değişik noktalarda çalışan arkadaşlarımız, belediye başkanlığı görevinde bulunan arkadaşlarımız burada.

Şimdi, size bu krediyi hükûmet garantili ödeme olmadıkça vermiyorlar, bir.

Enflasyon, devalüasyon ve döviz kuru dalgalanmalarına karşı koruma olmadıkça vermiyorlar, iki.

Üç: “Garantili bir yatırım getirisi olmadıkça pazara girmeyin.” diyor dış sermayeye bunu veren kuruluş.

“Tarifelerde otomatik artışlar bulunan…” Hani şu TEDAŞ’ı hatırlayın, benzeri de aynı. “… otomatik artışlar bulunan veya bu artışların yetkisini elinde tutan bir hükûmet yapısı, erki, gücü yoksa vermeyin.” diyor. “Gerçek rekabetin bulunmadığı pazarlara girin, ki dediğinizi yaptırın.” Haberleşmede olduğu gibi, elektrikte olduğu gibi suda da aynısını yaşayacağız. “Kontrolün sizde olmadığı ortaklıklar sakın ha sakın kurmayın.” diyor. Bunları ben demiyorum değerli arkadaşım, bunun neresi muhalefet? Bir ulusal duyarlılık, bu ülkenin kaynaklarını korumaya dönük bazı duyarlılıkların dile getirilmesi ve “Sakın ha peşin ödeme yapmayın.” diyor. Aklıma birdenbire Hariri geliyor, Telekom özelleşmesi geliyor. “Sakın ha sakın… Nasıl olsa kazanacağın yıllık kârla, halktan alacağın parayla bunu, verdiğin, ödediğin parayı zaten kazanacaksın.” diyor. Manzara bu değerli arkadaşlarım. Tercih sizin değerli arkadaşım, bunun muhalefet tarafı yok. Ben bunun yanlış olduğu düşüncesindeyim. Mensup olduğum siyasi parti de bunun yanlış olduğu düşüncesinde. Bunun alternatifi yok mu? Var. Bunun alternatifini burada ifade etmek için süre çok dar. İsterseniz onu daha sonra da konuşabiliriz.

Değerli arkadaşlarım, bir önemli konu da -sürenin de yarısı oldu- sınır ötesi sular. Bakın, iki yüz altmış küsur ülkenin sınır paydaşı olduğu sular var ve dünyadaki tatlı su kaynaklarının yarıya yakını bu kaynaklardan sağlanıyor.

Türkiye için birçok sınır paylaşılan su var, ama Fırat ve Dicle çok önemli:

Bir, Türkiye'nin askerî çözümler yanında, dışında, ekonomik ve sosyal boyutta çözüm getirmek zorunda olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemiz için geçerli, önemli, ihmal edilmeyecek kadar, geciktirilmeyecek kadar önemli oradaki projenin tamamlanması, GAP’ın.

İkincisi, bu konuya değişik boyutlarda aktör olarak katılan güçlerin talepleri ve bizim yaşadığımız coğrafyada yürüttükleri projeleri bilme bakımından önemli.

Hepinizin aşina olduğu “BOP” demiyorum, Genişletilmiş Kuzey Afrika, Orta Asya ve Orta Doğu Projesi’nden bahsediyorum. “Büyük Orta Doğu” değil adı, Genişletilmiş Kuzey Afrika, Orta Asya ve Orta Doğu Projesi’nden bahsediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu boyutuyla, bunun mutlaka çok ciddi bir şekilde ele alınması gerekiyor. Bunun Irak politikalarıyla ilişkisi var. Irak’ın parçalanma senaryoları ve kuzeyde oluşturulacak bir  -önce federe gibi gözükecek, sonra anayasa oylamasıyla federasyondan bağımsızlığa gidecek- süreci yaşayacak olan, yaşaması planlanan ABD destekli planda, bu, Türkiye'nin sınıraşan sular noktasındaki politikasına da son derece önemli etki yapacak.

Şimdi, bu boyutta baktığımızda bizim özellikle enerji politikaları ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin huzuru, barışı, refahı için yürütmekte olduğumuz GAP projesi bakımından Avrupa Birliğinin ve ABD’nin bu bölgeye dönük talepleri ortada. Bunları göz ardı ederek sınır ötesi, sınıraşan suları bir tek uluslararası anlaşmalarla, işte suyun kaynağı şu ülkede, şuradan geçiyor, döküldüğü yer burası, şu anlaşmaya göre bu böyle; Türkiye'nin taraf olması noktasında çok dikkat etmemiz gerekiyor. Türkiye bu konuda, umarım, diplomatik açıdan tutarlı bir tavır, davranış içine girer ve bir ulusal politikanın takipçisi olur. Şimdiye kadar belirli konularda örneğini gördüğümüz sallanan ya da büyük aktörlerin talepleri doğrultusunda kendi politikalarını belirleme yanlışına burada düşmez veya Avrupa Birliği noktasında, Avrupa Birliğiyle ilgili müzakere sürecini, Türkiye, kendi çıkarları söz konusu olduğunda, küçücük Malta’nın bile derogasyon koyduğu, yani, çekince koyduğu, yani, istisna koyduğu bazı maddeleri, bu sınır ötesi sular noktasında da devreye getirebilir. Hukukçu değilim, uluslar arası hukuk konusunda yeterli bilgim yok, ama, Türkiye, bunu, diplomasi alanında bir derogasyon olarak bu görüşmelerin kesilmeden uğraması için kullanılabilir, o kadar önemli bir maddedir.

Değerli arkadaşlarım, ben suyun Türkiye’de hapsedilmesi, komşularımızın bundan mahrum bırakılması gibi bir süreci savunmuyorum. Türkiye bunu daha önceki yönetimlerde Fırat ve Dicle’nin debisine göre, Suriye ve Irak’ın kendi kara parçaları içerisindeki akış süratine göre ya da mesafesine göre planlamıştır ve büyük projelerini onlara verdiği sözleri aksatmadan yerine getirmiştir. Bundan sonrasında da aynı paylaşımı, barışı sürdürebilecek olan bir ülkedir. Ama ucunda İsrail’in ama ucunda Amerika Birleşik Devletleri’nin ama ucunda hiç ilgisi olmadan Avrupa Birliğinin çıkarlarının yansıtıldığı süreçlerin içinde Türkiye olmamalıdır, derogasyonunu koymalıdır.

Değerli arkadaşlarım, sıkıntılı bir süreç. Benim söylediğim, bir kere daha ifade ediyorum: Parlamenter olarak sorumluluklarımızı yerine getirmek. Kendi seçim bölgemize, kendi ülkemize ve bizden politika oluşturulması yönünde talepleri olan tüm kuruluşlara karşı bu sorumluluklarımızı yerine getirmek. Dünya Su Forumunda da parlamenterlere ayrılan bölümde, bildiri yayınlanırken, mutlaka, Türk parlamenterler olarak ağırlık koymalıyız. Hiç olmazsa, Meksika’da yayınlanan bildirideki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HALUK KOÇ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…ilk maddede “Su bir kamu hizmeti olarak alınmalıdır, su ticari bir meta değildir, dünya halklarının refahı için kullanılmalıdır” deyip, bunun sponsoru olan büyük şirketlere de, Türkiye’den hiç olmazsa bundan sonrası için daha dik duracağımızın mesajını verme fırsatı olur.

Hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 214 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlarım.

Türkiye Büyük Millet Meclisimizin üçüncü yasama yılının hayırlı olmasını temenni ederken, yedikleri ekmeğe hainlik eden ve yüce Türk milletini derinden üzen, çocukları babasız, anaları-babaları evlatsız, eşleri kocasız bırakan dış mihrakların maşası olan bölücü hainleri, iş birlikçilerini, yandaşlarını lanetliyor, bu terör vahşetini lanetlemeyenleri, bunlara terörist diyemeyenleri kınıyor, yüce milletimizin ve aziz şehitlerimizin de haklarını helal etmediklerini ifade etmek istiyorum.

Akan göz yaşlarının artık sona ermesi dileğiyle aziz şehitlerimize rahmet, kederli ailelerine ve milletimize de başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyayı tehdit eden küresel terörizmden, küresel ekonomik krizden gelecekte belki de çok daha büyük bir küresel tehlike olarak algılanmaya başlanan, tüm dünyayı ve insanlığın geleceğini tehdit eden küresel ısınma, iklim değişikliği ve küresel kuraklık ve çölleşme, su ve su kaynaklarının azalmaya ve kurumaya başlamasıyla dünya ve insanlık küresel bir felaketle karşı karşıya kalmıştır.

Bu küresel tehdidin baş mimarı yine insandır. İnsanoğlu çevreyi ve geleceğini teknolojisiyle, ürettikleriyle kısaca kendi elleriyle kendi sonunu hazırlamaktadır.

Yüce Meclis ve sorumlular olarak insanlığın geleceğini tehdit eden bu küresel tehlikeye karşı daha da geç kalmadan üzerimize düşen sorumluluklarımızı artık idrak ederek geleceğimizi kurtarma mücadelesini hemen başlatmalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve iklim değişikliği tehlikesi ilk kez 1896 yılında Nobel Ödülü sahibi İsveçli bilim adamı Svante Arrhenius tarafından zikredilmiş ve bu tehlike, sanayileşmeyle birlikte büyümeye devam etmiştir. Uzun süre fark edilmeyen bu tehlike, hem algılanmamış hem de anlaşılamamıştır.

1979 yılında bu tehlikeyi fark eden Dünya Meteoroloji Örgütü de, ilk kez 1979 yılında Birinci Dünya İklim Konferansını düzenlemiştir. Dünya bu küresel tehdidin büyüklüğünü, önemini ve derinliğini anlayarak, Birleşmiş Milletler, ilk kez, 1992 yılında, Brezilya’nın Rio kentinde Çevre ve Kalkınma Konferansını düzenlemiştir. Bu Çevre ve Kalkınma Konferansı içinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinde kararını almış ve bu sözleşmeyle birlikte, bu küresel ısınmaya ve iklim değişikliği tehdidine karşı, dünya bu örgütlenme sürecine girmiş ve dünya topyekûn bir çare arayışını, birlikte, bu hareketle başlatmıştır.

Ülkeler küresel tehdide karşı çareler aramaya devam etmişler. Dünyada çevre ile ilgili tek çerçeve olan 1997 yılında imzaya açılan Kyoto Protokolü ile dünya ülkeleri topyekûn bir seferberlik hareketi başlatmış, geç kalmasına rağmen, konferanslar ve tartışmalarla, dünya, yeni küresel düşmanıyla savaşmaya, dünyanın ve insanlığın geleceğine kurtuluş reçetesi hazırlamaya hâlen devam etmektedir. Bu gelişmeler çerçevesinde ülkeler, hassas küresel kurumlar, sektörler ve şahıslar 22 Mart 1996 yılında Fransa’nın Marsilya kentinde Dünya Su Konseyini 300’e yakın üyesiyle oluşturmuştur. Özellikle bir sivil toplum kuruluşu olan bu Dünya Su Konseyi, küresel ısınma, iklim değişikliği gibi yeni tehdidin hedefindeki insanlığın yaşam kaynağı su hakkında ve dünyadaki su konularına yönelik bağımsız ve tarafsız bir forum olarak ilgi alanındaki konuya uluslararası düzeyde sahip çıkmak, bilgi ve deneyimleri paylaşmak, çözümler üretmek, bu konuda Konsey, ülkelere su konularında bilimsel çözümlerle rehberlik etmek, meseleyi en üst düzeyde ve en çarpıcı bir şekilde dünyanın gündemine taşımak ve uluslararası bir platform oluşturmak için yola çıkmıştır.

Ülkemiz 1998 yılında Dünya Su Konseyine üye olmuş, 16-22 Mart 2006 tarihinde Meksika’da düzenlenen Dördüncü Dünya Su Forumu ve Bakanlar Konferansında, üç yılda bir yapılan bu Forumun 16-22 Mart 2009 tarihinde yapılacak olan beşinci organizasyonu için Türkiye tercih edilmiş ve seçilmiştir Türkiye. 2008 24 Ocağında Türkiye Büyük Millet Meclisinde oylanması bizlerce uygun bulunan Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu İçin Çerçeve Anlaşması ile anlaşma mektubunda ifade edildiği üzere 16-22 Mart 2009 tarihlerinde İstanbul’da Beşinci Dünya Su Forumu, Bakanlar Konferansı, Fuarı ve Sergisi ile diğer faaliyetler gerçekleştirilecektir.

Bu organizasyon ve Forumun Fas (Marakeş), Hollanda (Lahey), Japonya (Kyoto) ve Meksika (Meksiko) şehirlerinde gerçekleştirilen Dünya Su Konseyi forumlarının devamı ve beşincisi olması Türkiye için dünya çapında bir fırsat, başarı ve bir prestij organizasyonu olmalıdır. Bu Forum çok büyük bir sorumluluk gerektiren, siyasete ve bir partiye mal edilmeyecek kadar önemli, ülkemizin, milletimizin, devletimizin ve hepimizin dünya çapındaki bir sınavı ve bir fırsatı olacaktır.

Bu Forumdan hepimizin alnımızın akıyla çıkması hâlinde bu Forumun ülkemizin tanıtımında, turizminde, ticaretinde, ekonomisinde geleceğe büyük bir yatırım, tanıtım organizasyonu olacağı muhakkaktır. Dünya ile İstanbul’da buluşma başarısını hep birlikte her alanda zafer sonucuyla başarabilmek tarihimize, ülkemize, insanımıza karşı bir borç, belki de İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti organizasyonundan önce dünya sahnesinde bu gibi organizasyonlarda ve başarıda olmak veya olmamak, başarmak veya dünyaya rezil olmak noktasında büyük bir mücadeleyi ve organizasyonu planlamaktan geçmektedir. Bu görev de bu başarı da hepimizin olacaktır. Başarmak istiyorsak bu Forumda, iyi bir organizasyona, iletişime, planlamaya, ulaşıma, tanıtmaya, misafirperverliğe, dünyaya güler yüzle bakmaya, küçük detayları büyük başarıya dönüştürmemiz ve bu konuda titiz ve dikkatli olmamızda bütün kurumlar ve kişiler mükemmel bir uyum ve yüksek ruhla çalışmalı ve Türkiye dünya sahnesinde coşkulu alkışlarla bu Forumda perdeyi kapatmasını bilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 2’nci maddesinin birinci fıkrasına Forum sekreteryası tüzel kişiliğinin tasfiyesiyle ilgili tarihin daha sonradan eklenmesi -komisyonlarda yoktu- tarafımızdan doğru bir yaklaşım olarak karşılanmıştır. Bunun iyi bir çalışmayla, iyi bir planlamayla daha erkene çekilmesinin de daha iyi olacağı kanısındayız.

Özellikle, ikinci fıkrasında, ilgili kurumlardan aktarılacak ödeneklerle ilgili prosedürün bir an önce çıkarılacak bir yönetmelikle izahı ve açıkça şekli şemali belirtilmeli ve bu konuda, görevli yerel yönetimlerin bir an önce ödeneklerin aktarılması, alınacak Meclis kararlarıyla da ilgili prosedürün kısa kalmış bir sürece rağmen hızla yerine getirilmesi ancak gerçekleşebilir düşüncemiz mevcuttur. Bu konuda da yönetmeliğin acilen çıkartılıp bu prosedürlerin, bir an önce hazırlıkların yapılması gerektiğine inanıyoruz.

Özellikle 2’nci maddenin üçüncü fıkrasında Devlet İhale Kanunu, Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu’ndan muaf tutulmasının bu konuda şaibe getirebileceği göz önünden ayrılmamalıdır. Bu gibi şaibelerin ortaya çıkmaması ve büyük bir organizasyonun şaibeler altında ve bunların gölgesi altında sonuçlandırılmaması adına özellikle alımlar ve ihaleler açık ve şeffaf bir şekilde bu sekreterya tarafından net bir şekilde yönetilmelidir diye düşünüyorum.

Bu konuda Çevre ve Orman Bakanlığımızca hazırlanacak yönetmelik titizlikle hazırlanmalı, detaylar düşünülmeli ve geç kalınmamalı, özellikle bu organizasyonun sorumluluğunu yüklenmiş kurumlarımız ve birimlerimiz de bu yol haritasını bu yönetmelik içerisinde açıkça bulmalı ve görmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – İstanbul’da yapılacak 2010 Dünya Kültür Başkenti organizasyonuna büyük bir altyapı ve tecrübe kazandıracak bu Forum için uzman ve ehil kişi ve kurumlardan oluşan forum izleme komisyonu veya komitesi oluşturularak oluşabilecek aksaklıkların ve daha sonra 2010 İstanbul Dünya Kültür Başkenti organizasyonu içinde uzaktan görülebilecek aksaklıkların ve eksikliklerin de tespit edileceği bu organizasyonda mutlaka bir forum izleme komisyonu veya komitesi kurularak bunun geriden izlenmesi, aksaklıkların ve eksikliklerin tespitinin gelecek büyük organizasyonlar için de mutlaka çok iyi bir altyapı olacağını düşünüyoruz ve böyle bir komisyonun kurulmasının da hem prestijimiz ve hem ülkemiz açısından gelecek organizasyonlar için iyi çalışma olacağını düşünüyoruz.

Bu vesileyle, tasarının ve İstanbul Beşinci Dünya Su Forumunun ülkemize hayırlı olmasını ve başarılı geçmesini temenni ediyorum ve herkese saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.47

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

214 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Teklifin 2’nci maddesi üzerinde şimdi söz sırası, şahsı adına Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Seymenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılında İstanbul şehrimizde yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonuna ait kanun teklifinin 2’nci maddesi üzerinde görüş belirtmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Aktütün ve Diyarbakır’da hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı, yaralı olan kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, küresel ısınmanın, sanayileşmenin yarattığı çevredeki olumsuz etkiler, suyun hiç bitmeyecek bir kaynak gibi kullanımının sonuçları tüm dünyayı suyla ilgili önlemler almaya, toplumsal bilinci oluşturmaya yönlendirmiştir. Bu amaca hizmet etmek adına 1996 yılında Fransa’da Dünya Su Konseyi kurulmuştur. Dünya Su Konseyi’nin önemli faaliyetlerinden birisi her üç yılda bir düzenlenen Dünya Su Forumudur. Dünya Su Forumu 15-20 bin kişinin, bakanların, parlamenterlerin, STK’ların, konularında uzman kişilerin katılımıyla gerçekleştiriliyor. Suyun her yönüyle ele alındığı, su konusundaki iyi uygulamaların sunulduğu, küresel ısınmadan dolayı suyun tarımda, sanayide yönetimi, kuraklığa karşı alınması gereken önlemler bu Forumda tartışılıyor. Bu birliğe ülkemiz de 1998 yılında üye olmuştur. Meksika’da yapılan Dördüncü Dünya Su Forumunda, Türkiye, 2009 Mart ayında yapılacak Beşinci Dünya Su Forumu için ev sahibi ülke seçilmiştir. Beşinci Dünya Su Forumunun organizasyonunun ülkemize ekonomik ve sosyal katkılarının yüksek olacağını düşünüyoruz.

Ülkemiz son dönemlerde küresel ısınmayla ortaya çıkan susuzluk problemini yaşamaktadır. Bu olumsuzlukların çözümü için sorunların müzakere edilmesi, sulama, içme suyu, küresel ısınma gibi konularda uluslararası geniş katılımlı bir organizasyon olması dolayısıyla STK’lar ve kamu kuruluşlarıyla bilgi ve görev paylaşımı olması açısından da bu program önemlidir. Bugün gündeme gelen yasa teklifinin 2’nci maddesiyle, forum sekreteryasının çalışma prensipleri ve yetkileri belirlenmiştir. Forum sekreteryası yazışmaları yapmak, programı hazırlamak ve yürütmek, altyapı sistemini oluşturmakla yükümlüdür. Bütçesini, Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünün sağladığı ödeneklerle oluşturmaktadır. Yasa teklifiyle Çevre ve Orman Bakanlığımızın hazırlayacağı yönergeyle forumu tamamladıktan sonra, sekretaryanın en geç 2010 yılı olmak üzere feshedileceği ayrıca belirtilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Mart 2009’da yapılacak olan Dünya Su Forumunun oluşturacağı sonuçların hayırlı olması temennisiyle, bu kanun teklifine vereceğiniz destekten dolayı şimdiden teşekkür ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seymenoğlu.

Sayın milletvekilleri, böylece şahıslar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için, küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulmuş bulunan Meclis araştırması komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmeyi yapmak için, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 14 Ekim 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.59

 

IX. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, bir merkez valisi hakkında işlem başlatılıp başlatılmadığına ilişkin  sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/4379)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

 

 

* BUNDAN SONRAKİ SAYFALAR RESİM TARAMALARIDIR.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.