DÖNEM: 23         CİLT: 25       YASAMA YILI: 2

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

132’nci Birleşim

17 Temmuz 2008 Perşembe

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, İstanbul’daki korsan taksicilerin yarattığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

2.- Bingöl Milletvekili Kâzım Ataoğlu’nun, Bingöl Karlıova’da düzenlenen Güneşin Doğuşu Festivali ve alternatif turizme ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne ili Uzunköprü ilçesi Çakmak Barajı’nın yapımıyla ilgili yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/695) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/79)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 24 milletvekilinin, tekstil ve konfeksiyon sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 milletvekilinin, Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana gelen orman yangınının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 23 milletvekilinin, Bartın ilindeki turizmin araştırılarak geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269)

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadına ve çocuğa yönelik cinsel saldırılara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3543)

2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, töre ve namus cinayetlerine karşı alınan önlemlere ve cinsiyete duyarlı politikalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3545)

3.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, SHÇEK’de barınan bir çocuğun kaybolduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3983)

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yetiştirme yurtlarında barınan çocuklara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3984)

5.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik yasa tasarısı çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4033)

6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Diyanet İşleri Başkanlığının hac ve umre hizmetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/4163)

7.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, SHÇEK’de yetişen gençlerin istihdamına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/4169)

8.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Keçiören Atatürk Çocuk Yuvasının taşınacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanından Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/4170)

9.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/4171)

10.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/4220)

11.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/4222)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak üç oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal, uluslararası nakliyat sektöründe yaşanan sıkıntılara,

Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani, Hakkâri ilinin eğitim sorunlarına,

Bursa Milletvekili Necati Özensoy, özel eğitim kurumları ve engellilerin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/774) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 20 milletvekilinin, siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı iddiaların (10/247),

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne ilinin sorunlarının (10/248),

Samsun Milletvekili Osman Çakır ve 25 milletvekilinin, Samsun’daki işsizlik sorununun (10/249),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın (1/363, 1/494) (S. Sayısı: 237) görüşmeleri tamamlanarak;

2’nci sırasında bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında Askeri İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın (1/449) (S. Sayısı: 137),

7’nci sırasında bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın (1/573) (S. Sayısı: 232),

Görüşmelerini müteakiben yapılan açık oylamadan sonra;

10’uncu sırasında bulunan İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin, Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tekliflerinin (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261) yapılan görüşmelerden sonra,

Kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

3’üncü sırasında bulunan Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair (1/589) (S. Sayısı: 269),

4’üncü sırasında bulunan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/559) (S. Sayısı: 234),

5’inci sırasında bulunan Elektronik Haberleşme (1/566) (S. Sayısı: 255),

6’ncı sırasında bulunan İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin, Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257),

8’inci sırasında bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/557) (S. Sayısı: 259),

9’uncu sırasında bulunan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair (1/597) (S. Sayısı: 268),

Kanun Tasarı ve Teklifleri ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

17 Temmuz 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.10’da son verildi.

 

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Murat ÖZKAN

 

Konya

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Yusuf COŞKUN

 

Ağrı

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                              No.: 189

II.- GELEN KÂĞITLAR

17 Temmuz 2008 Perşembe

Tasarılar

1.- Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/629) (Adalet; Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.7.2008)

2.- Vişegraddaki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsünün Yapısal Unsurlarının Durumunun Tespit Edilmesi, Restorasyon Projesinin Hazırlanması ve Projenin Uygulanması Konusundaki İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/630) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.7.2008)

Tezkere

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/513) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.7.2008)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar OSB’deki tapu sorununa ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/866) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, BOTAŞ’ın vadesi geçmiş alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/867) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, DSİ’nin özel baraj ve gölet inşaatlarını denetimine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/868) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

4.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Soma Termik Santralindeki filtre sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/869) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığının yaygınlaşmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/870) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, belediyelerin elektrik borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/871) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

7.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığından hayatını kaybedenlere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/872) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığına karşı bilinçlendirmeye ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/873) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığına karşı uluslararası çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/874) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığına karşı aşı geliştirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/875) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, TEDAŞ’ın vadesi geçmiş alacaklarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/876) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

12.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, tarımsal proje hibelerinin kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/877) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

13.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, veteriner hekimlerin mali haklarının iyileştirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/878) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, sektörlerdeki iş güvenliğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/879) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

15.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, vergi borcu nedeniyle yurt dışına çıkış tahdidi uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/880) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

16.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da sivrisinekle mücadeleye ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/881) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

17.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Gazipaşa’daki bir derenin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/882) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

18.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da toplu taşımadaki Antkart uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/883) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

19.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, standart dışı mallara karşı alınan ithalat tedbirlerine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/884) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

20.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, elektrik zammı ile ilgili açıklamasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) sözlü soru önergesi (6/885) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

21.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, özelleştirme gelirlerine ve istihdama yönelik yatırımlara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/886) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

22.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, kayıt dışı ekonomiye ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/887) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

23.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, dış borçla edinilen kaynağın kullanım alanlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) sözlü soru önergesi (6/888) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

24.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde-Kayseri demiryolundan OSB’lere bağlantı yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/889) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

25.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/890) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

26.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde Üniversitesinde Tıp Fakültesi açılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/891) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

27.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde Üniversitesinde Ziraat Fakültesi açılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/892) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

28.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde Üniversitesinde Hukuk Fakültesi açılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/893) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

29.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, ikili ticaret anlaşması yapılan ülkelere ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/894) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

30.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, tüketiciyi mağdur eden ithal mallara karşı tedbir alınmasına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/895) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

31.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, dahilde işleme rejiminin denetimine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/896) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

32.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, ihracatçıların karşılaştıkları bürokratik işlemlere ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/897) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

33.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, teşvik uygulamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi (6/898) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, elektrik zamlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4426) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

2.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, enerji üretimine ve elektrik zamlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4427) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığıyla ilgili bazı hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4428) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

4.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, bir göletin yükseltilmesine ve bir gölün değerlendirilmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4429) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

5.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Kütahya’daki bir baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4430) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çevre Kanununa muhalefetten verilen cezalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4431) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

7.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Çatalağzı Termik Santralinin olumsuz etkilerine karşı önlem alınmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4432) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

8.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan Termik Santralindeki bir grup çalışanın kadroya alınmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4433) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

9.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, jeotermal sahalardaki başvuru sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4434) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

10.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki maden rezervine ve verilen ruhsatlara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4435) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

11.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon soruşturmasıyla ilgili bilgilerin basında yer almasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4436) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

12.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Kocaeli’de organ mafyası haberlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4437) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

13.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’un su ihtiyacının karşılanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4438) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

14.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Emniyet Teşkilatının yurt dışı temsilciliklere atanacak personeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4439) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

15.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kamu İhale Kurumunun incelemelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4440) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

16.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kamu İhale Kurumunun Adana’daki ihalelerle ilgili incelemelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4441) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

17.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bakanlık binasının tadilatı ile derslik ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4442) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

18.- İzmir Milletvekili Abdürrezzak Erten’in, İzmir’de yeni kurulan ilçelerdeki şube müdürlükleri atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4443) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

19.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir ilköğretim müfettişi hakkındaki bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4444) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

20.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Turgutlu’daki bir hastanenin acil servisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4445) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

21.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, OSB’lere yapılan Devlet yardımlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4446) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

22.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, bir besicilik desteğinin uygulanacağı illere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4447) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, destekleme ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4448) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

24.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, iyi tarım uygulamalarının kontrol ve sertifikasyonuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4449) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

25.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, buğday taban fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4450) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

26.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, D-100 karayolundaki trafik güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4451) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

27.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya-Ankara hızlı tren projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4452) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

28.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Bulgaristan ile taşımacılıkta yaşanan sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4453) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

29.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’daki bazı yolların iyileştirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4454) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

30.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Turgutlu adliye binası inşaatına ve ağır ceza mahkemesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4455) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008)

31.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Aspendos ve Perge’deki tarihi alanların gösteri merkezi amaçlı kullanımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4456) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

32.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Genel Müdürünün yönetim kurulu üyeliklerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/4457) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

33.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, evden kaçan veya kaçırılan çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/4458) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 24 Milletvekilinin, tekstil ve konfeksiyon sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.7.2008)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 Milletvekilinin, Mersin İli Gülnar İlçesinde meydana gelen orman yangınının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.7.2008)

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 23 Milletvekilinin, Bartın İlindeki turizmin araştırılarak geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.7.2008)

17 Temmuz 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 132’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.09

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 132’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

ATİLA EMEK (Antalya) – İsimleri okuyun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Nedim Öztürk?

Sayın Abdulkadir Akgül? Burada.

Sayın Mehmet Sekmen? Burada.

Sayın Mustafa Kuş? Burada.

Sayın Ahmet Büyükakkaşlar? Burada.

Sayın Egemen Bağış? Burada.

Sayın Vahit Kiler?

Sayın Mehmet Şimşek? Burada.

Sayın Zeki Ergezen? Burada.

Sayın Mustafa Açıkalın? Burada.

Sayın Hüseyin Gülsün?

Sayın Hasan Altan? (AK PARTİ sıralarından “Karşı tarafta” sesleri)

Evet, tamam, bulduk. Yani, Meclisi çalıştırmaya çalışıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Abdulmuttalip Özbek? Burada.

Sayın Mehmet Halit Demir? Burada.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz “korsan taksicilerin yarattığı sorunlar” ile ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit’e aittir.

Buyurun Sayın Macit. (DSP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, İstanbul’daki korsan taksicilerin yarattığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde her alanda büyük sıkıntılar yaşanıyor. Köylü tarlasını ekemiyor, esnaf siftah edemeden kepenk kapatıyor, bunun sonucu olarak işsizlik almış başını gidiyor. Yurttaşlarımız yokluk, yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veriyor. Buna karşın Hükûmetin ve Meclisin gündeminde parti kapatma var, türban var; en kötüsü, kurumlar arası kavga var.

Sayın Başbakanın “Öfke hitabet sanatıdır.” söyleminin gereği yerine getiriliyor, herkes öfkesini şu veya bu şekilde yansıtıyor. Muhatapları da karşılık verince kavga daha da büyüyor. Olan halkımıza oluyor. Sorunlar her geçen gün kördüğüm oluyor, çözmek âdeta olanaksızlaşıyor.

Ekonomi bozulmakta, ithalat almış başını gidiyor. Cari açık patlamış, 2002 yılında 1,5 milyar dolar olan cari açık beş yıl içinde tam 30 kat artarak 40 milyar doları aşıyor. Önlem alan yok. “İhracat arttı.” diyen dış ticaretten sorumlu Bakan ithalatı ağzına alamıyor. Çünkü ithalat acı biber olmuş, ağızları yakıyor. Ülkemize milyonlarca turistin geldiğini, gelirlerin katlandığını söylüyoruz, vatan topraklarını, KOBİ’lerimizi, sanayi işletmelerimizi yok pahasına yabancılara satıyoruz, daha doğru söylemle peşkeş çekiyoruz, gene cari açık katlanıyor.

Bütün sektörlerde yaşanan kayıt dışılığa karşı bir önlem alınamıyor. Ekonomimizde kayıt dışılığın yüzde 50’nin üzerinde olduğu ifade ediliyor. Kayıt dışılık hem ekonomimizi hem de güvenliğimizi tehdit eder duruma gelmiştir.

Bugün, taşımacılığın, sadece ticari taksicilikte yaşanan kayıt dışılığı ve güvenlik sorunlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. İstanbul’da ticari taksicilerle yaptığımız toplantıda taksi şoförlerinin anlattıkları içler acısı. Taksicilerin can güvenliğinin olmadığını, on iki yıl içinde 102 taksicinin görevlerinin başında şehit edildiklerini ifade ediyorlar ve kamera ve GPS sisteminin zorunlu hâle getirilmesini istiyorlar.

İstanbul’da 18 bin yasal, 30 bin ila 50 bin civarında korsan taksi var. Yasal taksi belediyeye, Maliyeye kayıtlı olanlar; vergilerini ödeyen ve tüm kayıtlı esnaflar gibi devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirenler, güvenlik birimlerine kayıtlı ve güvenlik güçlerine yardımcı olanlar. Korsan taksiciler ise belediyeye, Maliyeye, hiçbir resmî yere kayıt yaptırmayan, hiç vergi ödemeyen, zaman zaman güvenlik sorunları yaşanan gruptur. Korsan taksiler kayıt altına alınıp gerekli vergiler alınabilse devletimize yaklaşık 50 milyon YTL üzerinde gelir sağlanacak, haksız rekabet önlenecek, taksi sayısı kadar sahibi, şoförü sosyal güvenlik statüsüne alınacaktır.

Korsan taksiler nedeniyle işsiz kaldıklarını, evlerine ekmek götüremediklerini bildiriyorlar. Korsan taksicilerin iktidar ve siyasi yandaşlardan destek aldıklarını da söylüyorlar. “Bunlarla mücadele edemiyoruz. Yeterli tedbir alınmadığı için sürekli sayıları artıyor. İnsanlar bizim işimizi, aşımızı çalıyorlar. Artık dayanacak gücümüz kalmadı. Korsanlar işi çok azıttı ve resmî ilanlar bastırıp dağıtmaktadırlar. Hatta kendi duraklarının yanına durak açıp bizleri tehdit etmektedirler.” diyorlar. Her an duraklarda kavga, dövüş olabileceğini, bunlar yaşanmadan önlem alınması gerektiğini vurguladılar. Hele şimdi okulların kapanmasıyla birlikte pastanın daha da küçüldüğü şu günlerde tehlike daha da büyümüştür. Hatta tarife dağıtan bir korsan taksicinin müdahale eden yasal bir taksiciyi vurduğu ve müşterisini alan bir yasal taksiciyi de korsan taksicinin bıçakladığını gazete manşetlerinden öğreniyoruz.

Korsan taksicilere karşı önlem alınmalı, caydırıcı cezalar uygulanmalı, siyasi koruma ve kollama yapılmamalıdır. Korsan taksicileri şikâyette bulunanlara “para alıp verirken belgeleyin” denildiğini ifade ediyorlar. Resmî dairelere yaptıkları şikâyetlerin hasıraltı edildiğini söylediler.

Değerli arkadaşlar, işte, taksicilerin bana verdikleri tarifeler, ilanlar. Evet, bunlar belge değil de nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASAN MACİT (Devamla) – Evet sayın milletvekilleri, bunlardan daha iyi belge var mıdır?

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Telefon faturaları mı?

HASAN MACİT (Devamla) – Telefon faturası mı değil mi, size ibraz edeceğim.

Üzerlerinde isimleri, telefonları, durakları; kayıt dışılığın hangi boyutlarda olduğunun bir göstergesidir. Bunları örnek olarak aldım, kendilerinde daha binlercesi var.

Taksici esnafının burunlarından soluduklarını, yaşanan bu olumsuzluklarla yeni olayların meydana gelebileceğini gördüm. İnsanların ekmeğini korumak için neler yapabileceklerini gözlemledim ve acilen önlem alınmasını yetkililerden rica ediyorum. Bu sorunların mutlaka çözülmesi gerektiğine inanmaktayım. Aksi takdirde, zaman geçtikçe işin içinden çıkılamaz duruma gelecektir. Korsan taksiler korunmamalı. Sıkı denetim ve kontroller yapılmalı. Mevzuatla ilgili eksiklikler giderilmeli. Bu konuda, İçişleri ve Maliye Bakanlarını göreve davet ediyorum. Bundan sonra bu konuda yaşanacak olaylardan Hükûmet sorumludur.

Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Macit.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Taksi odasıyla görüştün mü?

HASAN MACİT (İstanbul) – Taksi odasıyla da görüştüm, başkanlarıyla da görüştüm, bir de siz görüşün.

BAŞKAN – Hükûmet adına, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay.

Buyurun Sayın Atalay.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit’in korsan taksiler ve yarattığı sorunlarla ilgili gündem dışı konuşması vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, toplumsal yaşam, kişilerin belli kurallara göre hareket etmesini zorunlu kılar. Bu kuralların önemli bir bölümü yasal ve idari yazılı düzenlemelerden oluşmakta ve yetkili kişi ve organlar tarafından ihtiyaca göre de değiştirilmektedir, zaten hukuk devleti olmanın gereği de budur. Bugün üzerinde konuştuğumuz korsanla mücadele hem yazılı düzenlemelerimize hem de ahlaki kabullerimize göre tasvip edilmeyen bir davranış biçimidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşlarımızın ulaşım ihtiyacını karşılamak üzere toplu taşımacılığın geliştirilmesi ve disiplin altına alınması, korsan taşımacılığın önlenmesi ve fiilen çalışmakta olan şoför esnafının haklarının korunması önemli bir husustur. Bu amaçla taksi, dolmuş, minibüs ve umum servis araçlarına verilecek ticari plakaların sayısı, verilme usul ve esasları Bakanlar Kurulunca 1986 yılında karar altına alınmıştır. İl ve ilçelerde oluşturulan trafik komisyonlarına bu konularda düzenleme yapma yetkileri verilmiştir. Ayrıca, 2004 ve 2005 yıllarında yürürlüğe giren Büyükşehir Belediyesi ve belediye kanunları ile bu alanda yeni bir düzenlemeye de gidilmiştir. Bu düzenlemeye göre, belediye sınırları içerisinde her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek ve durak yerlerini tespit etmek görevi büyükşehir belediyelerinde ulaşım koordinasyon merkezlerine, diğer yerlerde ise belediyelere verilmiştir. Ticari taksilerin durak yerleri büyükşehir belediyelerimizce -bu merkezler- diğer şehirlerimizde ise belediyeler tarafından nüfus durumu, talepler ve trafik düzeninin gereklilikleri dikkate alınarak belirlenmektedir. Ticari taksilere ve gerek duyulan diğer ticari amaçlı yük ve yolcu taşımacılığı yapan araçlara illerimizde il trafik komisyonlarının kararlarıyla; ticari taksilere “T”, servis araçlarına “S” veya “C” gibi özel plaka grupları tahsis edilmektedir. Bunlardan ticari taksiler sarı renge boyanmakta, üzerlerinde ışıklı taksi levhaları bulunmakta ve yine bu araçlara ücret belirleyici taksimetre cihazı taktırılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlen ülkemiz genelinde taksi, dolmuş, minibüs, umum servis aracı, özel halk otobüsü ve belediye otobüsü olmak üzere 267.059 ticari amaçlı yolcu taşıma aracı bulunmakta olup bunlardan 78.005’i ticari taksilerden oluşmaktadır. Bugün itibarıyla, İstanbul ilinde 17.384, Ankara merkezinde 7.701 ve İzmir merkezde 2.627 adet ticari taksi faaliyet göstermektedir.

Gerek polisimizin yaptığı tespitlerde gerekse Bakanlığımıza gelen şikâyetlerde ve basın-yayın organlarında çıkan haberlerde korsan taksiciliğin iki şekilde yapıldığını görüyoruz. Birinci yöntem, yukarıda belirtilen özellik ve plaka gruplarına sahip olmayan araçlarla yolcu taşımacılığı yapılması şeklindedir. Yani bazı kişiler normal plakalı özel otomobilleri veya başka toplu taşıma araçlarıyla kendi yolcularını bularak, anlaşarak kayıt dışı taşımacılık işi yapmaktadırlar. İstanbul ABD Başkonsolosluğundaki güvenlik görevlilerimize saldıran teröristlerin olay mahalline gelmek için kullandıkları araç bu kapsamdadır. İkincisi ise yine yasal olarak yetkilendirilmiş ticari taksilerin plakalarının aynı renk, marka ve model araçlara mükerrer olarak takılması suretiyle, yani sahte olarak takılması suretiyle aynı plakalı birden fazla ticari taksiyle yolcu taşımacılığı faaliyeti yapıldığı görülmektedir. Korsan ve mükerrer, yani sahte plakalı olarak taşımacılık yapanlar hakkında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ek 2’nci maddesi gereğince 480 YTL para cezası uygulanmakta ve araçlar on beş gün süreyle trafikten men edilmektedir. Ayrıca, sahte plakayla araçları ticari taşımacılık faaliyetinde kullananlar hakkında Türk Ceza Kanunu’nun sahteciliğe ilişkin hükümleri doğrultusunda da gerekli yasal işlemlerin yapılması için adli mercilere sevk edilmektedir.

Yolcu ve yük taşıma araçlarını korsan, mükerrer, yani sahte plakalı veya amacı dışında kullanılmasını önlemek amacıyla yapılan denetimler sonucunda 2007 yılı içerisinde 3.640, 2008 yılı ilk altı ay içerisinde ise 2.021 araç ve sürücüsü hakkında Karayolları Trafik Kanunu’nun ek 2’nci maddesi gereğince cezai işlem uygulanmıştır. Yapılan bu denetimlere ilave olarak, korsan taksicilik ve diğer taşımacılık faaliyetleriyle ilgili sorunların ve ihlallerin gerçek boyutuyla tespit edilmesi, sorumluları hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılabilmesi amacıyla gerekli araştırma, inceleme ve soruşturmayı yapmak üzere İstanbul ilimizin Avrupa yakasında 2, Anadolu yakasında 2 olmak üzere 4 polis başmüfettişimiz üç ay önce görevlendirilmiştir. Çünkü bu şikâyet daha fazla İstanbul ilimizden gelmiştir, hem taksici esnafından hem diğer kuruluşlardan gelmiştir. Onun için, Bakanlık olarak böyle bir görevlendirme yaptık ve bu müfettişlerimiz ciddi bir inceleme yapıyorlar. Çalışmalar sonuçlandığında bu tür yasa dışı oluşumların önlenmesi ve daha etkin tedbirlerin ivedilikle alınmasına yönelik yeni planlama ve uygulamalar da geliştirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; korsan taksicilikle mücadele kuşkusuz ki çok yönlü bir konudur. Olayın trafik güvenliği boyutu vardır, olayın vergi mevzuatı boyutu vardır, olayın haksız rekabet boyutu vardır, bu işte her ne şekilde olursa olsun istihdam edilenlerin sosyal güvenlik boyutu vardır. Dolayısıyla biz bu problemin çözümünü tüm boyutlarıyla ele almak durumundayız. Biz güvenlik birimleri olarak bu konudaki çalışmalarımızı tavizsiz şekilde sürdürüyoruz. Özellikle İstanbul’da yoğunlaşan bu konuyla ilgili olarak denetimlerimizi olabildiğince artırdık, artırıyoruz. Bu çabamızın olumlu sonuçlarını da -biraz önce verdiğim rakamlarda olduğu gibi- görüyoruz. Ancak konunun önemli bir boyutu haksız rekabet oluşturulması konusudur. Bu konuda taksici esnafının haklarının korunması amacıyla kurulmuş olan meslek teşekkülleriyle de koordineli bir çalışma içerisindeyiz. Bu iş birliğimizi biraz daha geliştirmemiz gerekmektedir. Her şeyi polisten beklemek gibi bir alışkanlıktan vazgeçmek, polise de yardımcı olmak durumundayız. Vatandaşlarımızın da bu konuda, ihbar ve şikâyet konusunda polisimize yardımcı olmasını bekliyoruz.

Ayrıca, şu sırada Trafik Kanunu üzerinde çalışmalarımız devam ediyor. Sanıyorum, sonbaharda yüce Meclisimizin huzuruna Trafik Kanunu Tasarısı’nı getireceğiz. Trafik Kanunu’muz üzerinde geçen dönemde çalışılmıştı ama ben, bu son birkaç aydır biraz daha yoğun bir çalışma yaptırdım. Bu konular da dâhil Trafik Kanunu’muzda gerçekten ele alınması gereken diğer boyutlar var. Umuyorum, yıl sonundan önce Trafik Kanunu’muzu yenileyerek bu konularda daha ileri tedbirleri de almış oluruz.

Ama bu vesileyle sizlere bir önemli konuyu daha bilgi olarak sunmak istiyorum, yine trafikle ilgili olduğu için sunmak istiyorum. Biliyorsunuz, 1 Nisanda başlattığımız bir yeni uygulama vardı. Bu uygulamanın özü, sadece maddi hasarlı trafik kazalarında tarafların anlaşarak, trafik polisini beklemeden, kendi tutanaklarını tutması uygulaması idi. Bunu gerçekten çok önemli görüyorduk. Büyük şehirlerimizde özellikle trafiğin yoğun olduğu saatlerde ana caddelerde trafiğin tıkanmasında en önemli sorunlardan birisi buydu. Uzun çalışmalarla trafik konusunda hem trafik kazalarını nasıl azaltırız hem büyük şehirlerimizdeki trafik tıkanmalarını nasıl çözeriz çalışmaları içinde önümüze çıkan en önemli sorun bu olmuştu. Onun için bu konuda bir araştırma yaptık, ciddi bir değerlendirme yapıldı, Hazine Müsteşarlığımız ve sigorta kuruluşlarıyla görüşüldü ve sonunda bu konuda bir çözümün bulunabileceği, diğer bazı ülkelerde de zaten uygulamasının olduğu yönünde bir tespit yapıldı ve böyle bir karar verildi. Dört aylık çalışmadan sonra bir karar verildi. 1 Nisan 2008 tarihinde uygulamasına başlanmıştı.

Önce tereddütler vardı biliyorsunuz: Böyle bir şey uygulanır mı, kaza yapan taraflar bir araya gelip polis çağırmadan kendileri tutanak tutarak çözüme giderler mi, uygulama şansı bunun çok yüksek olur mu gibi sorular vardı. Ama Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu memnuniyetle görüyoruz: Şu anda bu büyük bir kabul gördü, ciddi bir uygulama alanı gördü. Hani, trafik ortamında genelde sürücülerin biraz ihtilafı büyütme veya kolay anlaşmama gibi bir tutumları görülür. Sürücüler, hatta bir kaza olduysa biraz tartışma ortamına falan bile girerler. Doğrusu biz bunun tanıtımını yaparken de bu tereddüdü -ne kadar kabul görür- kendimiz de biraz taşıyorduk. Ama şu anda size şöyle bir üç aylık uygulamanın rakamını vermiş olayım, bugün basın toplantımızda da basına da bahsetmiştim bundan, bu vesileyle bu bilgiyi sizlere de sunmak istiyorum. Üç aylık dönemde, yani nisan, mayıs, haziran aylarında ülke genelinde meydana gelen 193.042 maddi hasarlı trafik kazasında 134.392’si tarafların anlaşması ve ortak tutanak tutmasıyla sonuçlandırılmış, 58.650’si için trafik ekipleri çağrılmıştır. Tarafların anlaşma oranı yüzde 69,6’dır. Zaten trafiğin yoğun olduğu saatlerde ana caddelerde -Ankara’da bile giderseniz görürsünüz- sadece maddi hasarlı böyle bir kaza olduğunda hemen anlaşıyor, hemen arabalarını kenara çekiyorlar, trafiği açıyorlar, o formu dolduruyorlar.

Ben burada tabii, gerçekten sigorta kuruluşlarımıza özellikle çok teşekkür ediyorum. Çünkü eğer sigorta kuruluşlarımız, sigorta şirketleri, sigorta şirketlerinin oluşturduğu dernek ve konfederasyon, birlikler burada ciddiye almasalardı, eğer burada titiz davranmasalardı, bunu doğru dürüst uygulayamayabilirdik. Şu anda bütün sürücüler biliyor ki, böyle bir şey olduğunda, eğer o formu anlaşarak doldururlarsa hiçbir sorun olmuyor, sekiz gün içinde paraları ödeniyor sigorta tarafından ve hiçbir şey çözümsüz kalmıyor. Hatta, öncekinden daha pratik yürüyor. Bunu gördüler ve şu anda bu ciddi şekilde uygulanıyor.

Buna çok emek vermiştik. Doğrusu onun için biz mutlu olduk, sizinle de bu mutluluğumuzu ve bu trafikteki ciddi çözümü paylaşmak istedim. Bu, olumlu bir şeydir. Toplumsal uzlaşma, sürücülerin bir araya gelerek daha insani bir ortamı orada hemen oluşturması, uzlaşması ve kısa sürede çözüme varması güzel bir gelişmedir. Bunu da ifade etmiş olayım.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımla selamlıyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündem dışı ikinci söz, Bingöl Karlıova’da düzenlenen Güneşin Doğuşu Festivali ve alternatif turizm konusunda söz isteyen Bingöl Milletvekili Sayın Kâzım Ataoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Ataoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Bingöl Milletvekili Kâzım Ataoğlu’nun, Bingöl Karlıova’da düzenlenen Güneşin Doğuşu Festivali ve alternatif turizme ilişkin gündem dışı konuşması

KÂZIM ATAOĞLU (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünden itibaren başlayan ve bir hafta boyunca sürecek olan Bingöl ilimizin Karlıova ilçesindeki Güneşin Doğuşu Festivali şenliklerinden ve bu vesileyle güzel Bingöl’ümüzün turizm potansiyelinden birkaç cümleyle bahsetmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, her yıl 15 Temmuz-15 Ağustos tarihleri arasında 3.250 metre yüksekliğindeki Bingöl Dağlarının Kale Tepesi’nden güneşin doğuşunu normal durumundan çok farklı bir hâlde seyretmek mümkündür. Tam anlamıyla güneşin doğuşu, normal hâlinden çok daha farklı olarak dünyanın sadece iki yerinden izlenebilmektedir. Birincisi; İsviçre’nin Alp Dağları’ndan, ikinci olarak da Bingöl Dağları’nın Kale Tepesi’nden. O bakımdan, bu harika olayın ilimiz ve ülkemiz turizmi açısından ne kadar önemli olduğunu sizlerin ve özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığımızın dikkatlerine sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugünlerde Karlıova ilçemizde normal hâlinden çok farklı bir şekilde görünen güneşin doğuşu olayından ve bu enteresan doğa harikasından sizlere bir miktar bahsetmek istiyorum. Bu harika doğa olayını seyredebilmek için Bingöl Dağlarının yamacına herhangi bir araçla gittikten sonra zirveye, yirmi beş otuz dakikalık bir yürüyüşle akşamdan çıkılır. Güneş doğarken ilk etapta hafif bir kızartı ile belirir. Kızartı etrafta çok renkli güzellikler ve dekorlar yaratır. Daha sonra insana korku veren bir karartı hâlini alır. Kızarıklıklar yavaş yavaş bir kor parçası hâline gelir. Bu kor parçası içinde insan yüzünü andıran üç büyük leke belirir. Güneş kızartı, karartı hâlinde yavaş yavaş açılmaya başlar. Daha sonra ufukta görülerek oluşumunu tamamlamak üzereyken altın bir küre gibi gözükmeye başlar. Döndükçe etrafa binlerce ışık saçar. İşte tam bu sırada insanoğlunun daha önce hiç görmediği renkleri o anda görmek mümkündür. Düşünebiliyor musunuz, o ana kadar insanoğlunun hiç görmediği ve isimlendirmediği renkleri görmek ne müthiş bir duygu. Daha sonra güneş bir elmas parçası gibi kristalleşip eski durumunu almaya başlar. Bu seyir insana oldukça heyecanlı anlar yaşatır. Gözlerde yaşarma ve ışık saçma gibi durumlar meydana gelir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Bingöl ili özellikle birçok doğa zenginliğiyle yerli ve yabancı turistleri kendine çekebilecek turizm potansiyeline sahiptir. Bingöl’ün doğa güzelliklerini ünlü seyyah Evliya Çelebi “Seyahatname” adlı eserinde uzun uzadıya anlatır. Evliya Çelebi, Türkiye'nin çeşitli yörelerinde bulunan yaylaları ismen sayar ve bu yaylaların içinde en meşhur, en güzel ve en beğenilen yaylaların Bingöl yaylaları olduğunu söyler. Yüzyıllar sonra Cumhuriyet döneminin ünlü şairlerinden Kemalettin Kamu:

“Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun

Nadir duyabildiği taze bir heyecanla…

Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla

Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına,

Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!” mısralarıyla biten şiirinde Bingöl yaylalarını öve öve bitiremez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

KÂZIM ATAOĞLU (Devamla) – Yaylalar ve doğal göllerin yanında Bingöl ili ve ilçeleri ormanlar, mesire yerleri, doğal sular, termal ve su kaynakları, içmeler, güneşin doğuşu, Yüzen Ada, av turizmi ve kış sporları etkinlikleri gibi doğal turizm potansiyeline sahiptir.

Sözünü ettiğim turizm alanları özellikle Bingöl’e 20 kilometre mesafedeki Kös Kaplıcaları, Solhan ilçemizdeki Yüzen Ada ve Karlıova ilçemizden seyredilen güneşin doğuşu harikası, gerekli tedbirlerin alınması hâlinde ilimizin sosyoekonomik kalkınmasında önemli ölçüde katkı sağlayacak alanlardır.

Az önce de ifade ettiğim gibi, güneşin doğuşuyla ilgili bu harika doğa olayının ve ilimizdeki diğer turizm alanlarının ilimiz ve ülkemiz turizmine kazandırılması hususunu Kültür ve Turizm Bakanlığımızın yetkililerine ve özellikle Sayın Bakanımızın yakın ilgi ve alakalarına bir kez daha önemle sunarken, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ataoğlu.

Bu arada, Sayın Yusuf Coşkun da gelecek yılki güneşin doğuşuna hepimizi davet etti, ben de buradan duyurmuş olayım. (Alkışlar)

Gündem dışı üçüncü söz, Edirne ilindeki Çakmak Barajı yapımında yaşanan sorunlarla ilgili söz isteyen Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır’a aittir.

Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne ili Uzunköprü ilçesi Çakmak Barajı’nın yapımıyla ilgili yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Edirne ili Uzunköprü ilçesi Çakmak Barajı’nın yapımıyla ilgili yaşanılan sorunları yüce heyetinizle paylaşmak ve çözüm üretmek adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, küresel ısınmanın getirmiş olduğu zorunlu bir sonuç, maalesef, toplam almış olduğumuz yağış miktarında yıllara göre ciddi bir azalma söz konusu. Bunun yanında, nüfusumuzdaki hızlı artış, kişi başına yıllık su tüketim miktarını süratle azaltıyor Türkiye'de.

Bu gerçeğin yanında, nehirlerimizi, göllerimizi yer altı ve yer üstü su kaynaklarımızı ne kadar hızla kirlettiğimizi de göz önüne alırsak, önümüzdeki yıllarda, suyun, ülkemizde yaşayan insanlar açısından ne kadar önemli bir meta hâline geleceğini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.

Değerli arkadaşlarım, buna paralel olarak, Trakya’nın su kaynakları bakımından hızlı göç alması, çarpık sanayileşme ve su kaynaklarının yetersizliği Trakya’da bu sorunu biraz daha ön plana çıkarıyor.

Trakya’nın normal yer altı ve yer üstü su potansiyelinin 2 katı miktarda Meriç Nehri’nden Saros Körfezi’ne dökülen su var. Yani önümüzdeki süreçte Trakya’da su sıkıntısı yaşanmaması için 12 milyar metreküp Saros’a boşa akan Meriç Nehri suyunu bir şekilde depolamak ve insanoğlunun hizmetine sunmak acil bir çözüm isteyen sorun.

Bunun yanında, Dışişleri nezdinde Meriç Nehri’nin Yunanistan ve Bulgaristan ayağında kirlenmesinin önüne geçilmesini sağlamak, talep etmek de Dışişleri Bakanlığımızın önünde duran önemli bir görev.

Bu maksatla Suakacağı Barajı ve Çakmak Barajı’nın Trakya’nın gelecekteki su kaynaklarını artırmak ve sıkıntılara şimdiden çözüm üretmek adına yapımının hızlandırılması gerektiği, ayrılan ödeneklerin muhakkak ve muhakkak ciddi miktarlarda artırılması gerektiği apaçık ortada. Edirne Milletvekili olarak ben, başta Sayın Maliye Bakanına ve Hükûmete bu konunun ciddiyeti ve vahametiyle ilgili, bilgilerine, takdirlerine sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, Çakmak Barajı’nın yapımı başladı yalnız şöyle bir sıkıntımız var: Çakmak köyünün topraklarının üçte 2’si barajın su toplama havzasında ve müteahhit firma ve Devlet Su İşleri köylüye gidiyor diyor ki: “Sizin tarlanızda çalışmaya başladık. Bize muvafakatname verin.” Yani sizin tarlanıza gireceğiz dozerlerle, bize muvafakatname verin. Şimdi, köylü soruyor: “Benim tarlamı istimlak edecek misin? Kaç paraya istimlak edeceksin? Parasını ne zaman ödeyeceksin?” Bu soruların karşılığı yok. Yani devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan bir süreç işliyor.

Buna paralel olarak bu köyün, Çakmak köyünün yapılacak olan barajdan bir karış toprağı sulanmıyor yani kendisi faydalanmıyor. Ondan, barajdan çok köyler faydalanacak, çok büyük bir arazi faydalanacak ama Çakmak köyünün üçte 2 toprağı sular altında kalmasına rağmen kendisi bir karış sulamada barajdan istifade edemiyor. Yani köyün ekonomik yaşamı, geleceği tehdit altında. Bu insanların toprakları su altında kalıyor; peki, ne ile geçinecekler? Yarınlarına çocuklarını, torunlarını nasıl hazırlayacaklar?

İşte, mademki bir iş yapıyoruz, bu işi dört başı mamur yapmak durumundayız. Yani köyün 8 bin dönüm civarında, barajın üstünde olan, kuru tarım yapılan arazisine projede bir değişiklik yapılarak, tadilat yapılarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …burayı artı değeri yüksek ürün yetiştirmek adına, ekolojik tarım adına, sulu tarım yapılabilecek bir aktarmayla bu 8 bin dönüm arazi sulanabilir hâle getirilebilir.

İki: Tarım Bakanımız gerçi burada yok ama Tarım Bakanlığının biliyorsunuz hayvancılıkla ilgili destekleme projeleri var. Mademki bu köyün üçte 2 toprağı sular altında kalıyor, köyde hayvancılığın gelişmesi adına Bakanlık herhangi bir köyde uygulayacağı projeyi, bu Çakmak köyünde uygulayabilir ve insanlar bundan sonraki ekonomik faaliyetlerini hayvancılık ve ekolojik tarım üzerine geliştirebilirler. Ama bunların öncelikle Hükûmet tarafından değerlendirilmesi lazım, öncelikle bir iş yaparken yaptığımız bu işin eksisi nedir, artısı nedir ve hangi noktada faydası vardır, hangi noktada zarar veriyoruz, köylüye hesabının yapılması lazım.

Ben Sayın Çevre ve Orman Bakanımızın -Devlet Su İşleri de onun bünyesinde olduğu için Sayın Bakanımıza- ve Sayın Tarım Bakanımızın bu konuyla ilgili dikkatlerini çekiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Hükûmet adına Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum.

Edirne Milletvekili Arkadaşımız Sayın Rasim Çakır, Edirne’de yapımına başlanan Çakmak Barajı’yla ilgili bazı sorunları dile getirmek için söz aldılar, biraz önce de kendilerini dinledik.

Değerli arkadaşlarım, bu barajla ilgili öncelikle kısa bir bilgi vermek istiyorum. Çakmak Barajı sulama amaçlı bir barajdır. Bununla ilgili ihale, geçtiğimiz yılın sonunda, 19 Kasım 2007 tarihinde yapılmıştır ve müteahhitle sözleşme de bu yılın 14 Martında gerçekleştirilmiş ve bir hafta sonra da yani 20 Martta da müteahhit işe başlamıştır. Sözleşmeye göre işin süresi bin dört yüz takvim günüdür. Şu ana kadar bu barajla ilgili 200 bin metreküp kazı yapılmıştır, çalışmalar da hâlen devam etmektedir. Baraj gövdesinin hazine ve orman arazileri içerisinde kalan kısımlarında tahsis işlemleri yapılmıştır. Bu alandaki sıyırma ve temel kazıları da, biraz önce ifade ettiğim gibi, devam etmektedir.

Sayın Çakır, biraz önce bu barajdan etkilenecek olan ve bu baraja da ismini veren Çakmak köyünden bahsettiler. Baraj aksının geçeceği Çakmak köyünde arazileri baraj gövdesi altında kalacak olan özel mülkiyet sahipleri ile ilgili Bakanlık ve Genel Müdürlük bu ayın 28’inde, yani 28 Temmuzda uzlaşma için bir araya gelecektir. Bunun için bu köyde yaşayan vatandaşlarımıza gerekli duyurular yapılmıştır. Tabii, vatandaşlarımızın bir kamu hizmeti ortaya konurken zarara uğramamaları açısından onların ne gibi beklentileri olduğunu tespit etmek ve kamu olarak da bu tespitler istikametinde vatandaşlarımıza yardımcı olmak bizim görevimizdir, devletin görevidir ve devlet yetkisini kullanan hükûmetin, hükûmetlerin görevidir.

Sayın Çakır, yine bu bölgeyle ilgili Çevre ve Orman Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görev alanına giren bazı önerilerde de bulundu. İlgili bakan arkadaşlarımız bugün burada bulunamıyorlar, ben onlar adına bu bilgileri sizlere aktarmaya gayret ediyorum. Mutlaka sizin ortaya koyduğunuz bu önerileri ilgili bakan arkadaşlarımız değerlendirmeye alacaklardır. 28 Temmuzda taraflar bir araya geldiğinde, inşallah, bir sağlıklı çözüm bulunur diye temenni ediyorum.

Tabii, bu arada ayrıca kamulaştırmayla ilgili işlemler de bir taraftan devam etmektedir. Bu projeyle ilgili 2008 yılında 3 milyon YTL’lik bir ödenek ayrılmış, ancak 7 milyon YTL ek ödenek talep edilmiştir. Demek ki bu yılın sonuna kadar 10 milyon YTL’lik bir harcama bu baraj için gerçekleştirilecektir. Yine, bu yıl için 300 bin YTL olan kamulaştırma ödeneği de 1 milyon YTL ek ödenek verilmesi suretiyle 1 milyon 300 bin YTL’ye çıkarılmıştır.

Benim bu barajla ilgili son olarak söyleyeceğim, kuşkusuz ki bu tür imkânlarımızı Türk tarımının gelişmesi için kullanmamız, vatandaşlarımızın yararlanması için kullanmamız ve bu konuda çok daha fazla gayret sarf etmemiz görevimizdir diye düşünüyorum. İlgili bakanlık ve kuruluşlar Sayın Çakır’ın ifade ettiği doğrultuda inanıyorum ki daha ciddi şekilde konuyla ilgileneceklerdir.

Ben böyle bir konuyu gündeme getirdiği için Sayın Çakır’a, değerli milletvekili arkadaşımıza teşekkür ediyor ve sizlere de saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/695) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/79)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 283. sırasında yer alan (6/695) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                           M. Akif Paksoy

                                                                                                           Kahramanmaraş

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 24 milletvekilinin, tekstil ve konfeksiyon sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tekstil ve konfeksiyon sektörü Türkiye'nin ekonomik anlamda en önemli sektörlerinden biridir. Türkiye'de ihracatın başlıca kalemlerinden biri olan tekstil ve konfeksiyon sektörü, çoğu zaman ekonomik sorunlarıyla gündeme gelmektedir. İhracat içerisinde bu kadar büyük öneme sahip olan tekstil ve konfeksiyon sektörü, ülke ekonomisine yalnızca ihracat açısından katkı sunmamaktadır. Ayrıca; ülkemiz gibi yoğun genç nüfusa sahip ülkelerde, önemli bir istihdam kaynağı olma özelliğine sahiptir. Ülkemizde tekstil ve konfeksiyon sektörü 2,5 milyon kişiye doğrudan, 10 milyon kişiye de dolaylı istihdam sağlamaktadır. Sektör çalışanlarının çoğunluğunu kadınlar ve kırsal kesimden göç etmiş genç nüfus oluşturmaktadır. Kayıt dışı çalıştırılan işçilerin büyük bir kısmında ise çocuklar yer almaktadır. Ayrıca; sektörde yaklaşık 2 milyon kişi kayıt dışı çalışmaktadır. Dolayısıyla bu durum, tekstil sektöründe sendikal örgütlenmenin önünü tıkamaktadır. İşçiler, işlerini kaybetmekten korktukları için örgütlenememekte, bu nedenle de büyük bir kısmı iş yasalarındaki haklarından habersizdirler.

Türk sanayisinin hızla büyüyen sektörü olan tekstil ve konfeksiyon fabrikalarının çoğunda iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri ne yazık ki alınmamakta, çalışma koşulları ile ilgili yasa ve tüzüklere uyulmamaktadır. Çalışma saatlerinin uzun olması, çalışılan mekanların temiz olmaması, ücretlerin zamanında ödenmemesi gibi nedenler sektör çalışanlarını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca çalışma alanlarının tümünde havalandırma, uygun sayıda pencere ve klima konulmaması, makinelerin bakım ve onarımının yapılmaması, tehlikeli maddelerin uygun şekilde depolanmaması, sıhhi tedbirlerin ve yangın güvenliğinin alınmaması da işçilerin sağlık sorunları yaşamalarına neden olmaktadır. Çalışanlarda genellikle sinüzit, duyma kaybı, astım-nefes darlığı, bel ve kol ağrısı gibi benzer rahatsızlıklar görülmektedir. Örneğin; tekstil ve konfeksiyon sektörü içerisinde önemli bir yere sahip olan kot taşlama atölyelerinde çalışan işçiler bu eksiklikler yüzünden sonu ölümle sonuçlanan silikozis gibi ciddi hastalıklara yakalanmaktadırlar.

Tekstil ve Konfeksiyon sektöründe çalışan işçilerin ciddi sağlık sorunları yaşaması denetim mekanizmalarının yetersiz kaldığını ve bu konunun daha ayrıntıyla araştırılmasını gerekli kılmaktadır. Bundan dolayı, tekstil ve konfeksiyon sektöründeki eksikliklerin belirlenmesi, çözüm yollarının tespiti ve sağlık koşullarının korunması ve iyileştirilmesi için, var olan standartların daha etkin hale getirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

2) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

3) Fatma Nur Serter                        (İstanbul)

4) Necla Arat                                  (İstanbul)

5) Atila Emek                                 (Antalya)

6) Bihlun Tamaylıgil                       (İstanbul)

7) Mehmet Ali Susam                    (İzmir)

8) Birgen Keleş                              (İstanbul)

9) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

10) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

11) Ahmet Ersin                             (İzmir)

12) Nevingaye Erbatur                   (Adana)

13) Abdullah Özer                          (Bursa)

14) Algan Hacaloğlu                      (İstanbul)

15) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

16) Tayfur Süner                            (Antalya)

17) Yaşar Tüzün                             (Bilecik)

18) Rahmi Güner                            (Ordu)

19) Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

20) Nesrin Baytok                          (Ankara)

21) Yaşar Ağyüz                            (Gaziantep)

22) Kemal Kılıçdaroğlu                  (İstanbul)

23) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

24) Mustafa Özyürek                     (İstanbul)

25) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 milletvekilinin, Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana gelen orman yangınının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

7.7.2008 tarihinde Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana gelen ve can ve büyük mal kaybı ile orman servetini yok eden yangına zamanında ve yeterli müdahalede bulunulmamasının nedenlerini araştırmak ve bu konuda ihmali bulunanları tespit etmek ile yangından zarar gören yöre halkına yapılması gereken yardımlar ile yanan ormanların yeniden oluşturulmasına ilişkin alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla, Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

2) Vahap Seçer                               (Mersin)

3) Ali Oksal                                    (Mersin)

4) İsa Gök                                      (Mersin)

5) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

6) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

7) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

8) Enis Tütüncü                              (Tekirdağ)

9) Birgen Keleş                              (İstanbul)

10) Nevingaye Erbatur                   (Adana)

11) Atila Emek                               (Antalya)

12) Abdullah Özer                          (Bursa)

13) Algan Hacaloğlu                      (İstanbul)

14) Tayfur Süner                            (Antalya)

15) Yaşar Tüzün                             (Bilecik)

16) Yaşar Ağyüz                            (Gaziantep)

17) Necla Arat                                         (İstanbul)

18) Nesrin Baytok                          (Ankara)

19) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

20) Rahmi Güner                            (Ordu)

21) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

22) Osman Kaptan                         (Antalya)

23) Fatma Nur Serter                      (İstanbul)

24) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

Gerekçe:

Mersin ili Gülnar ilçesinde 07.07.2008 günü saat 12 sıralarında meydana gelen orman yangınında özellikle Delikkaya, Kavakoluğu, Tepeköy (Lapa), Korucuk, Çavuşlar, Koçaşlı, Emirhacı, Beydili, Ulupınar köyleri tamamen ya da kısmen zarar görmüştür. İki yurttaşımız ölmüş, 50 civarında yurttaşımız kimisi hafif, kimisi ağır yaralanmıştır.

CHP milletvekillerinin bölgede yaptığı incelemeler sırasında; yangının çok geniş bir alanda etkili olduğu, binlerce kızılçam ağacının yandığı, evlerin, ahırların, samanlıkların, meyve bahçeleri ve fidanlıkların tamamen yanıp kül olduğu, küçük ve büyükbaş çok sayıda hayvanın telef olduğu tespit edilmiştir.

Gülnar'da orman yangınının meydana geldiği bölgede yaptığımız incelemeler ve yurttaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre;

Yangının elektrik iletim hatlarından meydana geldiğini,

Yangına hemen ve etkin şekilde müdahale edilmediğini,

Yangın söndürme ekip ve ekipmanının yeterli olmadığını,

Köylerin boşaltıldığı ve köylülerin söndürme faaliyetlerine sokulmadığını,

Görev alan mevcut ekiplerin yöreyi bilmediklerini, bu yüzden etkin ve verimli çalışmadıklarını,

Yangın söndürmede görev alan ekiplerin sadece ormanı söndürmeye çalıştıklarını, kendilerine talimat verilmediği için başlangıçta yurttaşlarımızın ev ve bahçelerindeki yangınına müdahale etmediklerini,

Arazi engebeli ve dağlık olduğu için arazözlerin etkili olamadığını, bu yüzden helikopterle müdahalenin gerekli olmasına karşın başlangıçta yeterli sayıda helikopterle müdahalede bulunulmadığı,

Gıda ve barınma yardımlarının zamanında yapılmadığını,

Bu nedenlerle yangının hemen söndürülmediği, zararların büyüdüğü görülmüştür.

Yaşananlar için, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu "Olayın bir afet olduğu" ve Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen ise "yangının boyutlarının korkutucu olduğu..." şeklinde değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Bu değerlendirmeler bizlerce de paylaşılmaktadır.

Sonuç olarak, yörenin biran önce yangın öncesindeki ekonomik konumuna taşınması gerekmektedir. Bununla birlikte, yanan alanlar tekrar orman sahası ve bahçeliklere dönüştürülmelidir.

Ayrıca Türkiye gibi orman yangınları açısından riskli bir ülkede, hala yangınlar karşısında zamanında müdahale bulunulamaması ve yeterli önlem alınamamasının nedenlerinin de ortaya konulması son derece önemlidir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, yangın felaketine maruz kalan yurttaşlarımıza yapılacak yardımların ve yöre ormanlarının eski haline döndürülmesi için alınacak önlemlerin Yüce Meclisimizce ele alınması son derece önem taşımaktadır.

3.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 23 milletvekilinin, Bartın ilindeki turizmin araştırılarak geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bartın, Karadeniz Bölgesinin batı bölümünde, 59 km.lik sahil şeridiyle, doğuda Kastamonu, doğu ve güneyde Karabük, batıda ise Zonguldak illeriyle komşudur. Yüzölçümü 2 bin 143 km2 olup, nüfusu 184 bin 178'dir. Dağları, ovaları, yaylaları, akarsuları, Küre Dağları Milli Parkı ve masmavi deniziyle turizm cennetidir.

Bartın’da yazları sıcak, kışları serin geçen ılıman bir deniz iklimi hüküm sürmektedir. Merkez, Amasra, Ulus ve Kurucaşile olmak üzere 4 ilçesi, Arıt, Kozcağız, Kumluca, Abdipaşa ve Hasankadı beldeleriyle birlikte 268 köyü bulunmaktadır.

Tarihi Paphlagonia bölgesindeki antik kentlerden, Sesamos (Amasra), Kromna (Kurucaşile) ve Erythinoi (Çakraz) Bartın sınırları içerisindedir. Bartın 3000 yıllık geçmişinden günümüze taşıdığı seçkin tarihi, kültürel ve folklorik değerleriyle ve olağanüstü güzellik sergileyen doğal turizm kaynaklarıyla önemli bir cazibeye sahiptir.

Bartın’da Kültür turizmine yönelik olarak; Helenistik, Roma, Bizans, Ceneviz ve Osmanlı dönemlerine ait çeşitli eserlerin sergilendiği Amasra Müzesi, Kale, Kuşkayası yol anıtı, yer altı galerisi ve kiliseler ile Roma Meclis Sarayı kalıntıları, Merkez ilçede; Aya Nikolas Kilisesi, höyükler ile Osmanlı dönemi eserlerinden camiler, köprüler, hanlar, hamamlar ve ahşap Bartın evleri, Kromna kenti kalıntıları olan Tekkeönü Kalesi, 400 yıllık bir geleneği yansıtan el sanatlarından ahşap yat ve tekne yapımcılığı, Ağaç oymacılık ve işleme işleri, telkırma ve işleme ürünleri sayılabilir.

Fatih Sultan Mehmet'in görür görmez hayran kalıp, lalasına "Lala Lala Çeşmi Cihan bu mu ola", Yani dünyanın gözü bura mı, diye sorup hayran kaldığı Amasra ile birbirinden güzel, İnkumu Plajı, Amasra Plajı, Çakraz Plajı, Güzelcehisar, Mugada, Hatipler ve Kızılkum Plajları, Kurucaşile, Tekkeönü ve Kapısuyu Plajları cennet Bartın'ın önemli Deniz turizmi alanlarıdır.

Küre Dağları Milli Parkı, Uluyayla, Gezen ve Ardıç Yaylaları deniz, ırmak, doğa gezi ve yürüyüş alanları, Gürcüoluk Mağarası ile de aynı zamanda bir doğa turizmi cennetidir.

Bartın kültürel, folklorik, doğal değerler bakımından geniş bir potansiyele sahiptir. Merkez de bulunan Fırınlı Kalesi, Çeştepe höyüğü, Manastırtepe tümülüsü, Manastırtepe nekropolü, Deveciler tümülüsü, Sivritepe tümülüsü, Durnuk kaya mezarları, Güzelcehisar kale kalıntıları, Osmanlı dönemine ait ahşap evler önemli tarihi değerlerdir. Amasra ilçesinde; yer altı galerileri, oyma mağaralar ve bedesten kalıntıları, akrapol ve nekropol, Direklikaya, Tavşan Adası, manastır kalıntıları, Boztepe mabet kalıntısı, Roma köprüsü ve su kemeri, şehir hamamı, kaymakamlık lojmanı ve Bahriye mektebi, antik kentin görünen yüzleridir. 5 bin kişilik tiyatro, forum, şeref yolu, yer altı çarşısı, akropol ve nekropol gibi bölümler toprak altındadır. Ulus ilçesinde; Hasandede Türbesi, Şimşirli Baba Camii ile Mirzaşah, Karahasan ve Kırtepeler höyükleri önemli tarihi kalıntılardır.

Bartın’da her yıl yerel etkinlik olarak; Bartın Tiyatro Festivali, Gazi Günü, Bartın Kültür, Sanat, Turizm ve Çilek Festivali, Ahşap Tekne ve Yat Festivali, İnkumu Yaz Şenliği, Ulus Doğa Festivali, Abdipaşa Kültür ve Tarım Festivali, Bartın Kitap Fuarı, Amasra Yağlı Direk Şenlikleri, Belgesel Film Günleri, El Emeği Göz Nuru Hediyelik Eşya Fuarı, Amasra Fetih Günü düzenlenmektedir. Ayrıca Bartın mutfağı, 100’den fazla zengin yemek çeşidi ile de yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir.

Dünyada hızlı gelişen sektörlerin başında gelen turizm; Ülkemiz açısından da gelişme potansiyeli en yüksek sektördür. Dünya Turizm Örgütünün geleceğe yönelik projeksiyonlarına göre, gelecek 40 yılda en hızlı ve düzenli büyüyecek sektör olarak turizm gösterilmektedir. Dünya sıralamasına bakıldığında ülkemiz turist sayısı açısından 14. ve turizm gelirleri açısından 20. sırada yer almaktadır. Ülkemiz mevcut potansiyeline bakıldığında durumumuzun daha yüksek seviyelere ulaşması ve yeni turizm alanlarının hızla geliştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Sonuç olarak; Bartın’da; Bartın Valiliği, Amasra Belediyesi ve Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Bartın Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü tarafından turizmin geleceği masaya yatırılmış, çalışma grupları oluşturulmuş ve özellikle Amasra’da oluşturulan sekiz adet çalışma grubu çözüm önerilerini ve sorunları masaya yatırarak hedeflerini belirlemişlerdir. Ayrıca Bartın ilimizin ekonomik gelişimi için KOSGEB ile birlikte DPT tarafından Bartın Yerel Kalkınma Projesi başlatılmış ve Uluslararası Rekabet Araştırma Kurumu (URAK) tarafından teknik danışmanlık sağlanarak turizm, yatçılık, organik tarım ve mobilya olmak üzere dört kümelenme üzerinde çalışılmış ve proje tamamlanmıştır.

Bu çözüm önerilerinin hayata geçirilebilmesi ile Bartın daha yaşanabilir bir kent olacak, turizmi daha canlı hale gelecek, turizm hizmet kalitesi artacak, doğal, tarihi ve kültürel değerler korunarak sürdürülebilirliği sağlanacak, kent kültürüne sahip çıkılacak, tanıtımların daha bilinçli ve doğru bir şekilde yapılması ve turizme yönelik donanımların uluslararası standartlara kavuşturulabilmesi sağlanacaktır.

Bu nedenle; Turizm kenti olan Bartın ilimizin; ülkemiz ekonomisine katkı sağlayabilmesi, istihdam yaratabilmesi, turizm yatırımcısının yöreye özendirilebilmesi, turizme yönelik yatırım projelerinin devreye sokularak, bacasız sanayi olarak adlandırılan turizmin geliştirilmesi ile ülke ve bölge ekonomisine sağlayacağı katkıların araştırılması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Muhammet Rıza Yalçınkaya      (Bartın)

2) Ergün Aydoğan                          (Balıkesir)

3) Tacidar Seyhan                           (Adana)

4) Cevdet Selvi                               (Kocaeli)

5) Tayfur Süner                              (Antalya)

6) Atila Emek                                 (Antalya)

7) Birgen Keleş                              (İstanbul)

8) Eşref Karaibrahim                      (Giresun)

9) Hüseyin Ünsal                           (Amasya)

10) Gökhan Durgun                       (Hatay)

11) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

12) Canan Arıtman                         (İzmir)

13) Ahmet Ersin                             (İzmir)

14) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

15) Mehmet Ali Susam                  (İzmir)

16) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

17) Bihlun Tamaylıgil                     (İstanbul)

18) Faik Öztrak                              (Tekirdağ)

19) Tekin Bingöl                            (Ankara)

20) Sacid Yıldız                              (İstanbul)

21) Rahmi Güner                            (Ordu)

22) Fatma Nur Serter                      (İstanbul)

23) Necla Arat                                         (İstanbul)

24) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 269 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi söz istemiştir.

Buyurun Sayın Hamzaçebi (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

49 ana madde, 7 de geçici madde olmak üzere toplam 56 maddeden oluşan ve “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” adını taşıyan bu tasarı çok çeşitli alanlarda düzenlemeler yapmaktadır.

İsminde “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu” olmakla birlikte, 56 maddelik tasarının sadece 10 maddesi bu Yasa’da değişiklik öngörmektedir.

Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda değişiklik öngören maddeler dışında ikinci en büyük değişiklik, toplu konut mevzuatıyla ilgili olan değişikliklerdir. Toplu Konut İdaresini ilgilendiren değişiklik sayısı da, madde sayısı da 7’dir.

Bunun dışındaki maddelere baktığımızda, Özelleştirme İdaresinden Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına, Devlet Hava Meydanları İşletmesine, bir kısım kamu personelinin özlük haklarına kadar çok çeşitli alanlarda düzenlemeler yapılmaktadır.

                      

(x) 269 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Yine, toplumumuzun çok önemli bir kesimini, özürlü bireylerimizi, özürlü vatandaşlarımızı ilgilendiren, onların eğitimleriyle ilgili olarak bu kesimi, özürlü vatandaşlarımızı kaygıya sevk eden, mevcut haklarının ellerinden gittiği endişesine yönelten çok önemli bir düzenleme vardır. Bu konulara yönelik olarak düzenlenen tasarının çok önemli hükümler ihtiva ettiği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, tasarının on maddesiyle değişiklik öngördüğü Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu 2003 yılı sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilmiş ve 2006 yılında yürürlüğe girmiştir. Başlangıçta yürürlük tarihi 2005 yılının başı olarak öngörülmüş olmakla birlikte, geçiş döneminin uzamasına duyulan ihtiyaç yürürlüğün bir yıl sonraya kaymasına yol açmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak yasalaşmasına katkı ve destek verdiğimiz Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, gerçekten, kamu mali yönetiminde çok önemli düzenlemeler yapmıştır. Parlamentonun bütçe hakkını genişletmiştir yani kamu harcamalarının ve kamu gelirlerinin olabildiğince geniş bir çerçevede Parlamentodan geçmesine imkân veren bir düzenleme yapmıştır. Bu çerçevede, geçmişin kötü alışkanlıklarını tasfiye edecek şekilde “belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi” diyebileceğimiz bir bütçe ilkesi belirlemiştir. Bu ilke, 2000’li yıllara kadar kamu mali yönetiminde yaşadığımız fon ve benzeri uygulamaların tekrarını önlemeye yönelik bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeyle, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun koymuş olduğu bu ilkeler çerçevesinde de, 2004 yılında çıkarılmış olan 5217 sayılı Kanun’la da kamu mali yönetimindeki özel gelir ve gider ödenek kaydı uygulamasına son veren düzenleme yapılmıştır.

Şimdi, bu şekilde kuralları koyduktan sonra, her fırsatta geriye dönüp çeşitli kamu kurumlarının ihtiyaçlarını gerekçe göstererek tekrar “belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmesi” olarak isimlendirebileceğimiz bütçe ilkesine ters gelen bu uygulamayı her fırsatta görüyoruz. Bu yasada da, bu tasarıda da bunun örneklerini görüyoruz.

Tasarıda yer alan, Millî Eğitim Bakanlığına ait okul arsalarının satışıyla DSİ ve Karayollarına tahsisi, taşınmazların satışından elde edilen gelirlerin bu kurumların bütçesine ödenek kaydedilmesi, TCDD’ye ait limanların özelleştirilmesinden elde edilen gelirlerin kara yolu ve demir yolu yapımı amacıyla Ulaştırma Bakanlığı bütçesine özel ödenek olarak kaydı, özel gelir olarak bütçeye alınıp bu kuruma -Ulaştırma Bakanlığına- ödenek olarak kaydedilmesi, bu belirttiğimiz bütçe ilkesinin ihlalidir.

Değerli arkadaşlar, bunlar ilk bakışta kulağa hoş gelebilir. Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmesi kavramıyla “ne güzel bir buluş” şeklinde bir yanlış algılama içerisine girebiliriz. Aynı yanlış algılamayı 1980’li yıllarda fonlarda gördük. O zaman fonlar ilk çıktığında müthiş bir buluş olarak isimlendirilmişti. 2000’li yıllara geldiğimizde fon uygulamasının mali disipline, bütçe uygulamasına nasıl zarar verdiğini ülke olarak gördük, yaşadık ve bu acı tecrübeden sonra 2001 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti birkaç istisna haricinde fonları tasfiye etti. Özel gelir ve ödenek kaydı veya gelir ve ödenek kaydı uygulamaları da fon benzeri uygulamalardır. Şimdi kulağa hoş gelebiliyor ancak istisnai olarak yapılan düzenlemelerin giderek yaygınlık kazandığını gördüğüm için istisnanın kurala dönüşmek üzere olduğunu görüyorum. Bu doğru değil değerli arkadaşlar, bundan vazgeçmek gerekir.

Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu dışında, ikinci olarak değineceğim önemli düzenlemeler, bu tasarıyla merkezî yönetimdeki bazı kurumların imar planı yetkilerine yönelik olarak yapılan düzenlemelerdir. Normalde imar planı yapılması konusunda iki otorite vardır: Belediyeler ve büyükşehir belediyeleri ve belirli kamu projeleriyle ilgili olarak da çok sınırlı bir şekilde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı.

Şimdi, AKP Hükûmetleriyle birlikte bu planlama sürecine, bu plan otoriteleri arasına merkezî yönetime dâhil bazı kurumların da dâhil edildiğini görüyoruz, bu kurumların imar planına ilişkin yetkilerinin genişletildiğini görüyoruz. Toplu Konut İdaresinin imar planı yetkisi, Özelleştirme İdaresinin imar planı yetkisi -ki bu iki yetki bu tasarıyla da genişletilmektedir- ve bunlara ilave olarak TCDD’nin taşınmazlarına yönelik olarak bu kuruma verilen plan hazırlama ve yine bu kurum taşınmazlarına yönelik olarak özel bir şekilde tanımlanmış ve hızlandırılmış bir planlama süreci.

Değerli arkadaşlar, bunları doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Küreselleşmenin gayrimenkule olan talebi artırdığı bir gerçektir. Özellikle 2001 krizinden, daha doğrusu 2001 yılında Amerika’daki İkiz Kulelere yapılan saldırıdan sonra dünya ekonomisinde meydana gelen olağanüstü büyümenin gayrimenkule olan talebi zirve noktasına getirdiği, taşıdığı çok açıktır. Yine bu büyüme sürecinin, dünyadaki büyüme sürecinin yükselen ekonomilere çok geniş bir likiditeyi sevk ettiği bir gerçektir. Bütün bunlar gayrimenkule olan talebi artırmış ve gayrimenkul fiyatları olağanüstü yükselmiştir. Yine böyle bir süreçte kentsel yenileme, kentsel dönüşüm gibi kavramların da ülkelerin gündemine ve Türkiye’nin gündemine girdiğini görüyoruz. Her iki gelişme, hem kentsel yenileme hem gayrimenkule olan talebin artışı, kent merkezlerindeki arsa talebinin artışı anlamına gelmektedir. İşte Hükûmetin, merkezî yönetimin kurumlarına, Özelleştirme İdaresine, TOKİ’ye, TCDD’ye vermiş olduğu bu yetki, kent merkezlerindeki arsa talebinin de karşılanmasına yöneliktir. Kentsel dönüşüm bir yönüyle kentin çarpık yapılaşmış, sağlıksız yapılaşmış semtlerinin, bölgelerinin modernize edilmesi, modernleştirilmesi ise öbür yanı da kent merkezindeki arsa talebinin karşılanmasıdır.

Değerli arkadaşlar, TOKİ’ye verilen imar planı yetkisi bu tasarıyla genişletilmektedir. TOKİ, mevcut yasasıyla kentsel dönüşüm alanında, gecekondu önleme alanlarında, toplu konut alanlarında veya kendisine ait arsa ve arazilerden konut uygulama alanlarında imar planı yapma yetkisine sahipken, tasarı, TOKİ’nin mülkiyeti kendisine ait olan taşınmazlarda konut alanı dışında, konut uygulama alanı dışında da imar planı yapma yetkisine sahip olmaktadır. Yani, TOKİ, İstanbul’un merkezinde veya Ankara’nın merkezinde sahip olduğu herhangi bir taşınmaza, konut alanı dışında, istediği fonksiyonu, örneğin bir ticari alan fonksiyonunu, bir plaza fonksiyonunu verebilecektir. Bunun kesinlikle doğru olmadığını ifade etmek istiyorum.

Aynı çerçevede, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları taşınmazları için bu kuruma verilen ve bu kurumun hazırladığı planların üç ay içerisinde belediye meclisleri ve valilikler tarafından aynen veya değiştirilerek kabul edilmesi, bu yapılmadığı takdirde Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca resen uygulamaya konulması yolundaki düzenleme hukuka aykırıdır, Anayasa’ya aykırıdır değerli arkadaşlar. TCDD gibi 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye göre özel hukuk hükümlerine tabi olan bir kuruma imar planı yetkisi verilmesi ve onun için hızlandırılmış bir imar planı tasdik süreci getirilmesi, özel hukuk hükümlerine tabi herhangi bir anonim şirket için, herhangi bir gerçek kişi için imar planı süreci tanzim etmekten daha farklı değildir.

Değerli arkadaşlar, yine Özelleştirme İdaresine verilen mevcut yasaya göre var olan imar planı yetkisinin sit alanlarında birtakım kısıtlamalardan kurtarıldığını görüyoruz. Tasarıyla yapılan düzenlemeye göre Özelleştirme İdaresi sit alanlarında sahip olduğu taşınmazların imar planlarını yaparken 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun getirmiş olduğu kısıtlamalara tabi olmayacaktır. 2863 sayılı Kanun’un 17’nci maddesine göre sit alanlarında koruma amaçlı imar planı yapılır. Koruma amaçlı imar planı, sözünü ettiğim maddede belirtilen uzmanlar heyeti tarafından hazırlanır. Onun, orada tanımlanmış, özel bir süreci var. Şimdi, Özelleştirme İdaresinin sit alanlarında, örneğin İstanbul’da sahip olduğu bir taşınmaza yönelik olarak veya birden fazla taşınmaza yönelik olarak ana kuralı değiştirip buradaki değeri artırma gayesine yönelik olarak bir plan yetkisiyle donatılmasını, kültür ve tabiat varlıkları koruma mevzuatına aykırı olmak bir yana, kültür tarihimize bir saygısızlık olarak görüyorum, kültürel birikimimize bir saygısızlık olarak görüyorum.

Değerli arkadaşlar, bunlar hep kent merkezindeki arsa talebini de sağlamaya, karşılamaya yönelik düzenlemelerdir. Bir yönüyle değerin artırılması, bu değerin bütçeye aktarılması gibi mali yanı olan bu düzenlemeler öte taraftan kent merkezindeki yapılaşma yoğunluğunun artırılmasına yöneliktir. Yapılaşma yoğunluğunun büyük kentlerde artması, örneğin İstanbul’da artması, İstanbul’da nüfusun artması demektir, İstanbul’da altyapı sorunlarının ortaya çıkması demektir, İstanbul’da trafik sorununun ortaya çıkması demektir, var olan bu sorunların daha ağırlaşması demektir değerli arkadaşlar. Bundan belki kısa dönemde mülk sahipleri yararlanacaktır. Yoğunluğu artırılmış imar planlarıyla mülk sahiplerinin değerleri kazanacaktır. Bundan kısa dönemde herkes kazanıyor gözükecektir ama biraz önce belirttiğim sorunlar, yarın 20-30 milyonluk İstanbul karşımıza çıktığında, İstanbul’da herkes kaybedecektir. O sorunlar herkesin kaybedeceği bir İstanbul yaratacaktır.

İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan 2 metrekaredir, Avrupa Birliği ortalamaları 14 metrekaredir. İptal edilen çevre düzeni imar planında 2 metrekarenin artırılmasına yönelik olarak bile bir çabanın olmadığını görüyoruz değerli arkadaşlar.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi alt geçitlerde, kavşaklarda icraatlarını anlatan birtakım ilanlar asıyor, şu kadar su borusu döşedik, şu kadar yeşil alan yarattık diye. Ben bir şey rica ediyorum: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, aynı kavşaklara, aynı alt geçitlere kendi görev döneminde ne kadarlık alanı imara açtığını, inşaata açtığını ilan etmelidir. Böylece, İstanbullular, diğer icraatlar yanında İstanbul’daki yapılaşma yoğunluğundaki artışı da görebilmeliler. Öte taraftan, muhtemel bir İstanbul depreminin İstanbul’daki riskli semtlerde tehlike altında tuttuğu vatandaşlarımıza yönelik olarak, onların yaşadığı binaların rehabilitasyonuna, güçlendirilmesine yönelik olarak hiçbir düzenlemeyi görmüyoruz, bu konuda atılmış bir adım görmüyoruz. Yarın muhtemel bir İstanbul depreminde enkazın altında kalacak, hayatlarını kaybedecek vatandaşlarımız, Hükûmetin, bu tasarının ilgi alanına girmiyor. Bu tasarı, merkezî yönetimin kurumlarının imar planı yetkisini artırarak, onun sınırlarını genişleterek gayrimenkullere biraz daha rant, biraz daha değer kazandırma gibi bir gayretin peşinde.

Değerli arkadaşlar, bunları doğru bulmadığımı, bunları Türk insanının, İstanbul’daki, büyük kentlerdeki insanımızın ihtiyaçlarıyla bağdaşır görmediğimi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, TOKİ’yle ilgili düzenlemelerden bir iki tanesine daha değinmek istiyorum. TOKİ’ye yönelik çeşitli kanunlarla birtakım düzenlemeler bugüne kadar yapıldı, TOKİ teşvik edildi. Toplu konut uygulamasıyla görevli bir kurumun teşvik edilmesi son derece doğaldır. Güzel işler de yapıyor TOKİ. Ancak verilen teşvikler hiçbir zaman rekabeti bozmamalı değerli arkadaşlar. Örnek veriyorum: 80 metrekarenin altındaki sosyal konutlar için TOKİ’ye teşvik verirken TOKİ’yle aynı standartta ev yapan özel sektöre de aynı teşviki vermek gerekir. TOKİ tapu harcı ödemezken özel sektör tapu harcı ödüyorsa burada bir eşitsizlik vardır. Bu, rekabeti, piyasayı bozar. TOKİ’yi destekleyelim, TOKİ’ye kaynak verelim değerli arkadaşlar. TOKİ’nin desteğini bu şekilde yapalım. Hükûmetin yaptığı bir uygulama vardı, yurt dışı çıkış harcı gelirini TOKİ’ye vermişti. Ama bakın, 2007 yılında da bu düzenlemede Hükûmet bir değişiklik yaptı, TOKİ’nin yurt dışı çıkış harcı gelirleri baş aşağı gitti. 2006 yılında 102 milyon YTL TOKİ yurt dışı çıkış harcı geliri elde ederken 1 Nisan 2007’de yapılan değişiklikle bu harç 2007 yılında yarı yarıya azaldı, 58 milyon YTL’ye düştü. 2008 yılının ilk altı aylık toplamı 23 milyon YTL’dir. 2008 yılının yıllık toplamı, 2006 yılının yarısına ancak denk gelecektir.

Önerim şudur: İddianız, o zaman “15 YTL’ye indiriyoruz yurt dışı çıkış harcını 70 YTL’den, istisnaları kaldırıyoruz, aynı geliri sağlayacağız.” demiştiniz. Aynı gelir tutmadı. Yani uygulayacaksanız bunu bence doğru dürüst uygulayın, uygulamayacaksanız gelin bundan vazgeçelim, 15 YTL’lik yurt dışı çıkış harcı uygulamasıyla vatandaşları sınır kapılarında uğraştırmayalım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bekleme yok ama.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Gelin, bunu kaldıralım değerli arkadaşlar, gelin, bunu kaldıralım. 1980 öncesinde bu denendi, dış seyahat harcamaları vergisi olarak. 80 sonrasında toplu konut fonu vardı, yurt dışı çıkışında alınan. Bunların başarısızlığı görüldü, bunlardan o zamanki hükûmetler vazgeçti, tekrar getirdiniz. Bakın, kötüye kullanım var, iyi çalışmıyor sistem. Gelin, bunu kaldıralım. Eğer “uygulayacağız” diyorsanız da TOKİ’ye doğru dürüst kaynak sağlayalım bundan.

Değerli arkadaşlar, tasarının özürlü vatandaşlarımızla ilgili çok önemli bir düzenlemesi var. 2005 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat Kanunu’nda değişiklik öngören bir kanun ile özürlü bireylerimizin eğitimlerine veya rehabilitasyon hizmeti ihtiyacına yönelik bir düzenleme yapıldı, Millî Eğitim Bakanlığına bu görev verildi. Güzel bir düzenlemeydi. Bu çerçevede uygulama yürüyor.

Türkiye’de özürlü vatandaşlarımızın sayısına ilişkin sıhhatli bir bilgi yok ancak bulabildiğim bilgileri sizle paylaşmak istiyorum: Türkiye İstatistik Kurumunun 2000 yılında yapmış olduğu bir istatistiğe göre nüfusumuzun yüzde 12,3’ü yani 8,6 milyonu özürlü. Bunu biraz daha belli gruplara indirgersek, ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ve zihinsel özürlü vatandaşlarımızdan -nüfusun yüzde 2,58’i yani- 1 milyon 800 bini bu gruba giriyor. Yetkililere sordum: Sizdeki rakam nedir? Bana 1 milyon gibi bir rakam telaffuz edildi. Belki o da doğru olabilir. Çünkü bu rakam eski bir rakam, eski nüfus sayımıyla bu rakam belirlenmiş.

Şimdi, bunu 1 milyon olarak kabul etsek bile bu nüfusun şu anda 194 bini bu eğitimi alıyor, özel eğitim ve rehabilitasyon kurumlarının verdiği eğitimi 194 bin kişi alıyor. 4 bini bunların eğitim alıyor, 190 bini de rehabilitasyon merkezlerinde o belirlenen program çerçevesinde o hizmeti alıyor. Güzel bir uygulama. Şu an devlete olan aylık maliyeti 70 milyon YTL düzeyinde. Ancak bu nüfusun, özürlü bireylerimizin toplam sayısı dikkate alındığında bu rakamın yükseleceği anlaşılıyor. Öyle anlaşılıyor ki yükselen rakam Hükûmeti bu konuda bu harcamaları kısma yönünde veya belli kurallara bağlama yönünde bir düzenlemeye sevk etti.

Değerli arkadaşlar, şimdi konuyu münhasıran özürlü bireylerimizin eğitim süreleriyle ilgili olarak almamak gerekir. Tasarı bu konuda eğitim süreleriyle sınırlı olarak gerekli olan harcamaların Millî Eğitim Bakanlığınca karşılanacağını öngörüyor. Bu eğitim süreleri Bakanlık tarafından belirlenecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle bu yetkinin objektif kullanılmasını gerektiren birtakım kurumsal düzenlemeler maddede yoktur. Madde bu yönüyle özürlü bireylerimizi son derece endişeye sevk etmiştir. Onları rahatlatacak, onları endişeden kurtaracak bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca, özürlü bireylerimizin münhasıran eğitimi olarak da almamak gerekir konuyu. Eğitim sürelerinin sonucunda bu bireylerimizin iş becerilerini kazanması, birtakım sosyal ortamlar içerisinde olabilmesi, yaşama ilişkin birtakım becerileri kazanması da önemlidir. Bunları eğitim programlarıyla sınırlı olarak almamak gerekir. Eğitim programlarının bitiminde bile bu hizmetlere bu vatandaşlarımız ihtiyaç duyabilir. Buna ilişkin ve diğer konulara ilişkin maddelerde önergelerimiz vardır. Önergeler üzerinde arkadaşlarımız gerekli açıklamayı yapacaktır. Ben sözlerimi burada bitiriyorum, bitirirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay’a ait.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Partim ve şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarı önce alt komisyonda görüşüldü ve üzerinde önemli değişiklikler yapılan bir tasarıdır. Öyle ki muhalefetin eleştiri, öneri ve değişiklik önergeleri bir tarafa, Hükûmet tarafından on dokuz adet değişiklik önergesi verilmiştir. Daha sonra Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında da yine iktidar tarafından bu defa tam yirmi adet daha değişiklik önergesi verilmiştir. Şimdi merak ettiğimiz husus, Genel Kurul görüşmeleri sırasında Hükûmet kanadından daha ne kadar değişiklik önergesi verileceğidir.

Değerli milletvekilleri, bu tutum Hükûmetin hazırlıksızlığını, kararsızlığını, yeterince analiz ve etüt yapmadığını ve bilhassa bazı maddelerde niyetinin pek de halisane olmadığını göstermektedir.

Tasarının 11’inci maddesi ile 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’na ek 13’üncü madde eklenerek toplam 17 adet yeni kadro tahsis edilmektedir. TOKİ’nin koruma ve güvenlik hizmeti, hizmet satın alınması suretiyle özel güvenlik şirketlerince sağlandığından, mevcut koruma ve güvenlik kadrolarında çalışan 13 personelin yeni kadrolara atanması amaçlanmakta ve 4 adet kadro ayrıca ilave edilmektedir. Bu durum AKP’nin kadrolaşma gayretlerinin tipik bir örneğidir. Toplu Konut İdaresinin şu anda toplam 331 adet personel kadrosu bulunmaktadır. Bu kadronun 300’ü dolu, 31’i boştur. Acil personel ihtiyacı varsa öncelikle mevcut boş kadrolarla karşılanması gerekir. Bunları ifade ederken, her kurumda olduğu gibi TOKİ’de de mevcut personelin terfisi için ihtiyaç duyulan bir kısım kadroların boş bırakılması gerektiğini de göz ardı etmiyoruz.

Bu tasarıyla TOKİ Başkanlığına ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığına her tür ve ölçekteki planlar ile imar planlarını yapma, yaptırma, tadil etme yetkisi verilmekte ve daha önce verilen yetkiler daha da genişletilmektedir. Bu düzenlemelerle belediyelerde ve Bayındırlık Bakanlığında olan imar yetkisi, bu kuruma da verilerek imar planında bir karmaşa meydana getirilmektedir. TOKİ Başkanlığına bakanlıkların talebi hâlinde proje ve uygulama yapmak ve yaptırmak yetkisi verilerek TOKİ’nin görev alanları ve yetkisi alabildiğine genişletilmektedir.

Elbette TOKİ desteklenmeli, güçlendirilmelidir ve sosyal faydası artırılmalıdır. Ancak tüm bu değişiklikler TOKİ’yi kamu kurumları arasında ve serbest piyasada imtiyazlı bir konuma getirmektedir. Kamu arsalarını kullanması, imar planları yapabilmesi, bazı vergi ve harçlardan muaf olması ve yapılan tüm bu düzenlemeler TOKİ’yi kuruluş gayesinden uzaklaştırmakta, TOKİ’yi serbest piyasa içinde haksız rekabet yapan ayrıcalıklı bir kurum hâline getirmektedir. Hâlbuki 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nun ana gayesi, dar gelirli vatandaşlarımıza sosyal konut inşa etmek, gecekonduyu önleme faaliyetleri yürütmek, toplu konut alanlarına arsa temin etmek, ferdi ve toplu konut kredisi vermek, afet mahallerine konut yapımını organize etmek, iş ve istihdam yaratmak üzere esnaf ve sanatkârlarımıza ait iş yerleri ve küçük sanayi teşebbüslerini desteklemektir. Tamamen sosyal amaçlara yönelmesi gereken TOKİ, lüks konutlara da yönelerek inşaat sektöründe özel firmaları zor duruma düşürmektedir.

Tasarının 16 ve 17’nci maddesiyle, 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun’da bazı düzenlemeler yapılmaktadır. Buna göre, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan gelir veya aylık bağlanmayan ve sosyal güvenlik kurumlarına tabi olmayı gerektiren bir işte de çalışmayan hak sahiplerinin aylıklarının on altı yaşından büyük işçiler için uygulanan otuz günlük net asgari ücret tutarı esas alınarak ödeneceği öngörülmektedir.

Bilindiği üzere, savaşlara katılarak zaferler kazanan, ülkemizi ve milletimizi en iyi şekilde temsil eden, Türk kahramanlığını dünyaya tanıtan gazilerimiz 1005 sayılı Yasa’yla şeref aylığı bağlanarak ödüllendirilmiştir. Ancak, 5595 sayılı Yasa’yla gazilerimiz şeref aylığı açısından ikiye bölünmüş, hiçbir sosyal güvencesi olmayan veya bir işte çalışmayan gazilerin şeref aylıkları on altı yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücrete yükseltilmiş, diğerlerininki aynı kalmıştır. Bu durum bütün gazilerimizi üzmektedir. Şeref aylığında “şeref” kavramının verdiği yüksek duygular dışında hiçbir mülahaza gözetilmemesi gerekmektedir. Şeref payesi ayrım gözetilmeyecek, hassas ve manevi motifi esas olan bir husustur. Bu yüzden tüm gazilerimizin şeref aylıklarının ayrım yapılmaksızın asgari ücrete yükseltilmesi gerekmektedir.

Tasarının 25’inci maddesiyle, 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un ek 3’üncü maddesi değiştirilmektedir. Maddede, asgari yüzde 20 özürlü bireylerden, özel eğitim kurumları kapsamında açılan özel eğitim okulları ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen destek eğitimini almaları uygun görülenlerin eğitim giderleri, Bakanlık tarafından tespit edilen toplam eğitim süreleriyle sınırlanmakta ve buna ilişkin giderlerin, her yıl Maliye Bakanlığınca belirlenen miktarının Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanacağı öngörülmektedir. Yapılan bu düzenlemeyle, özürlülere verilen eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerine önemli sınırlama ve ödeneklerine kısıtlama getirilmektedir.

Ülkemizde bulunan 1.740 adet özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde toplam 190 bin öğrenci eğitim görmekte ve Millî Eğitim ve Maliye Bakanlıkları verilerine göre, bu özel kurumlara bütçeden her ay 65 milyon YTL ödeme yapılmaktadır. Bu düzenleme, son birkaç yıl içerisinde sayıları artan özel eğitim kurumlarını çok zor durumda bıraktığı gibi, özürlüleri ve ailelerini de mağdur edecektir.

Bu yasa eğer olduğu gibi geçerse engelli bir birey yaşadığı sürece yalnızca kırk dört hafta yani toplam on ay eğitim alabilecektir çünkü engellilerle ilgili eğitim programlarının süreleri kırk dört ile kırk sekiz hafta arasında sınırlandırılmıştır. Sekiz yıllık temel eğitimin zorunlu olduğu ülkemizde engellilerin eğitiminin on ayda tamamlanması beklenmektedir.

Bu yasa yürürlüğe girdiğinde, bugün hizmet veren özel eğitim kurumlarındaki öğrencilerin yüzde 90’ından çoğu on aylık eğitim süresini doldurmuş görüneceğinden eğitimin dışına çıkarılacaktır. Öğrencilerinin tamamına yakınını kaybeden özel eğitim kurumları, yasanın yürürlüğe girmesiyle kendilerini kapatmak zorunda kalacaklardır. Böylelikle, engellilerin çoğu eğitim alabileceği kurumlardan mahrum kalacaktır.

2005 yılında AKP Hükûmeti zamanında çıkartılan yasaya güvenerek özel rehabilitasyon merkezi açan binlerce kişiyi yine siz yüzüstü bırakıyorsunuz. Eğer bu yasa tasarısı olduğu gibi çıkarsa bu kurumlar kapılarına kilit vuracak, bu kurumlarda çalışan binlerce personel işsiz kalacak, devlet de kurumlardan aldığı vergilerden mahrum kalacaktır.

Dünyada engelli sayısı 500 milyonu aşarken Türkiye’de engelli sayısı 8,5 milyona ulaşmaktadır. Türkiye’deki nüfusun yüzde 12’sini engelliler oluşturmakta ve Türkiye engelli nüfusu oranı içinde birden fazla engeli bulunanların oranı ise yüzde 11’i bulmaktadır. Engelli gruplarına göre Türkiye’deki engellilerin dağılımına bakıldığında, yüzde 12’lik oranın içerisinde yüzde 1,25’i ortopedik, binde 60’ı görme, binde 37’si işitme, binde 48’i zihinsel ve yüzde 9’u oranında diğer engelliler bulunmaktadır.

Kişisel ve ortak çabalar istenilen gelişmelerin uzağında kaldığı için, her gün milyonlarca özürlü ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadır. Özürlüleri toplumun dışına iten, onları üretici yerine tüketici yapan, sosyal bütünleşmelerini engelleyen en önemli sorun ise özürlü ayrımcılığıdır. Siyasi irade özürlülerin eşit birer vatandaş olmaları yönünde uzun dönemli planlar yapamaz ve bunları uygulamaya dönüştüremez ise özürlüler alanında çıkartılan yasalar ve düzenlemeler yetersiz kalacaktır.

Özel rehabilitasyon merkezlerinde verilen eğitimin bir de sosyal boyutu bulunmaktadır. Engelli birey yalnız başına değerlendirilecek tek bir kişi olarak düşünülmemelidir. Bir çocuğun engelli oluşu tüm ailenin yaşamını doğrudan etkilemektedir. Özellikle annesi yaşamının tüm zamanlarını çocuğuyla geçirmek zorunda kalmaktadır, üretim ilişkilerinde rol alamamakta, aile bütçesine katkı sunamamaktadır. Engelli ailesi kendisini eksik hissetmekte, çocuğunu toplumdan gizleyebilmektedir. Toplumdan soyutlanmış ortamlarda yaşayan çocuklarda saldırgan eğilimler gelişmekte ya da bu çocuklar dış dünyaya tamamıyla kapanmaktadırlar. Bireysel ihtiyaçlarını dahi gideremez duruma gelmekte, yaşadıkları sürece çevresine yük olarak kalmaktadırlar. Eğitim yoluyla çocuk sosyalleşmekte, olabildiğince kendi başına yaşamını sürdürebilir duruma getirilmektedir.

Avrupa Birliği ülkelerinde engelli bireyler devlet korumasındadır. Engellilik belirlendiği anda çocuklar devlet korumasına alınmaktadır. Çocuğun bakımı, korunması ve eğitimi, yaşadığı sürece devlet tarafından sağlanmaktadır. Engelli çocuk, ailesi için bir ayıp, bir yük olmaktan çıkarılmaktadır.

Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki en önemli sorunlardan biri de eğitim konusunda karşılaştıkları sorunlardır. Ülkemizde engellilerin yüzde 97'sinin eğitim imkânlarından yoksun kaldığı tahmin edilmektedir. Bu da sorunun bizdeki boyutu hakkında yeterince fikir vermektedir. Bu eğitim oranıyla, engellilerin sorunlarını çözmek, onları topluma kazandırmak, toplumla bütünleştirmek mümkün değildir. Rehabilitasyon ve araç gereç gereksiniminin yeterince karşılanamaması da engellilerin toplumla bütünleştirilmesinin önündeki engellerden birisidir.

Toplumsal talebi karşılamaktan uzak olması nedeniyle eleştirilen Özürlüler Yasası’nın iyileştirme ve özel eğitime ihtiyaç duyan zihinsel ve bedensel engelli çocukların toplumsal hayata katılımı ve engellilerin bireysel, toplumsal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak verdiği yardımın özel rehabilitasyon eğitim kurumlarınca uygunsuz raporlarla sabote edildiği, eğitimin koordinasyonunun ve kalitesinin yeterli olmadığı, yeterli uzman ve teknik donanımdan yoksun olduğu şeklindeki iddialar, kamuoyunda birileri tarafından dile getirilmektedir.

Eğer, bu bahsedilen sorunlar gerçekten varsa bu sorunun nedeni, gerektiği gibi denetim yapılmamasıdır. Zimmet defterine bakmak, yangın kovalarının boyasına bakmak dışında bir denetim yapılsaydı bu tür konuları şimdi dile getiriyor olmazdık. Eğer bu iddialar doğruysa burada yeterli denetimi yapmayan Hükûmet sorumlu değil midir? Birkaç merkez böyle yaptı diye tüm özel rehabilitasyon merkezlerini cezalandırmak doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 26’ncı maddesiyle 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’a eklenen geçici maddeyle, daha önce özelleştirilmiş bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları limanlarından Hazine hesaplarında bekletilen paranın 293 milyon YTL’si bütçeye gelir kaydedilmektedir. Gelir kaydedilen bu tutarı kara yolları yapımında kullanılmak üzere Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkili kılınmaktadır. Ayrıca bu maddenin yürürlüğe girmesinden sonra Devlet Demiryollarına ait limanların özelleştirilmesinden elde edilecek gelirlerin tamamının bütçeye özel gelir kaydedileceği, gelir kaydedilen bu tutarların yüzde 60’ının kara yolu yapımı amacıyla Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesine, geriye kalan yüzde 40’ının ise demir yolu yapımında kullanılmak amacıyla Hazine Müsteşarlığı bütçesine özel ödenek kaydedileceği öngörülmektedir.

Tasarının 29’uncu maddesiyle 4706 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10’uncu maddede yapılan düzenlemeyle, hazineye ait olup Karayolları ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüklerine tahsisli veya kullanımında olan taşınmazların satışından elde edilecek gelirlerin bir yandan bütçeye gelir, diğer yandan bu kurumların yapım ve bakım hizmetlerinde kullanılmak üzere bu kurumların bütçelerine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkili kılınmaktadır.

26’ncı, 29 ve 43’üncü maddelerdeki bu düzenlemeler, mali disiplini daha da bozmaktadır. Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmesi yaygın ve mutat bir uygulama hâline getirilmektedir. Kamu kaynakları satılarak âdeta kuruma özel fonlar oluşturulmaktadır. Kamu kaynakları ile kamu kurumları içinde oluşturulan özel fonların bütçe disiplinini nasıl bozduğu, kamu hizmetlerini merkezî hükûmet tarafından planlanamaz ve yönlendirilemez hâle getirdiğini ve bu fonların tasfiyesinde yaşanan güçlükleri çok yakın dönemden hatırlıyoruz. Bu uygulamalarla mali yapımız disiplinsiz ve savruk bir karakter göstermektedir. Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsisi uygulaması esasında istenen amacı gerçekleştirmekten uzak bir uygulamadır. Neticede o kuruma bütçeden verilmesi gereken ödenek, tahsis edilen gelir kadar azaltılarak verilecektir.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 5’inci maddesinde kamu maliyesinin temel ilkeleri sayılmıştır. Bu maddede kamu mali yönetiminin uyumlu bir bütün olarak oluşturulup yürütüleceği, maliye politikasının makroekonomik ve sosyal hedefler ile uyumlu bir şekilde oluşturulacağı, kamu mali yönetiminin mali disiplini sağlayacağı, kamu idarelerinin mal ve hizmet üretimi ile ihtiyaçlarının karşılanmasında ekonomik veya sosyal verimlilik ilkelerine uygun olarak maliyet-fayda veya maliyet-etkinlik ile gerekli görülen diğer ekonomik ve sosyal analizlerin yapılacağı belirtilmektedir.

Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelir, gider, tahsilat, ödeme, nakit planlaması ve borç yönetiminin hazine birliğini sağlayacak şekilde yürütüleceği 6’ncı maddede hükme bağlanmıştır.

Bütçe ilkeleri, yine 13’üncü maddenin (g) fıkrasında belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesinin esas olduğu açıkça belirtilmiştir.

Bütün bu hükümlere rağmen, AKP Hükûmeti kamu mali yönetimine ilişkin bütün ilkeleri ve kanun hükümlerini hiçe saymaktadır. Gerek alt komisyonda gerekse sonraki Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında Hükûmete yönelttiğimiz şu sorulara cevap verilmemiştir: Kara yolları yapımı nedeniyle tahakkuk ettiği hâlde ödenmeyen ne kadar hak ediş borcu bulunmaktadır? Türkiye Cumhuriyeti Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından dış kredi kaynaklarıyla yapılan ve hâlen yapımı devam eden kara yolları projeleri hangileridir, tutarları ne kadardır ve bu krediler hangi kaynaklardan temin edilmiştir? Bu tasarının kanunlaşıp yürürlüğe girmesinden sonra AKP Hükûmeti tarafından özelleştirilmesi düşünülen Devlet Demiryolları limanları hangileridir? Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsisi yöntemiyle hangi kara yolu ve demir yolu projeleri gerçekleştirilecektir? Bu sorulara cevap verilmemiştir.

Tasarının 29’uncu maddesindeki geçici 9’uncu madde düzenlemesiyle, hazinenin özel mülkiyetinde bulunan ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğüne tahsis edilen veya kullanımına bırakılan taşınmazlar, Maliye Bakanlığınca Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğüne bedelsiz devredilmektedir. Bu düzenlemenin, Devlet Hava Meydanlarını özelleştirme faaliyetinin bir adımı olduğu endişesini taşımaktayız.

Tasarının 29’uncu maddesiyle, Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi Hakkında Kanun’a geçici 8’inci madde eklenmekte ve bu düzenlemeyle hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazlar üzerinde lehlerine kırk dokuz yıldan az süreli olarak irtifak hakkı tesis edilenlerin irtifak hakkı ve kullanma izni sözleşmelerinin süresi kırk dokuz yıla çıkarılmaktadır. Bu durum tek taraflı menfaat sağlamaktır.

Tasarının 3’üncü maddesiyle, Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 51’inci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında değişiklikler yapılarak, Millî Eğitim Bakanlığına tahsisli hazine mülkiyetindeki taşınmazların satışına fırsat verilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bu düzenleme her konuya rant açısından bakan, rant ve ticari hesapları eğitimin önüne geçiren bir anlayışın tezahürüdür. Bu düzenlemeyle Hükûmetin, bilhassa büyük kentlerimizdeki çok kıymetli yerlerde bulunan okulları ve arsalarını satarak gelir temin etmek ve bu gelirlerin okul yapımı ve bakımında kullanılmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Konunun iyi etüt edilmediği, getireceği fayda ile mahzurların birlikte değerlendirilmediği görülmektedir. Konu, sosyal fayda ve maliyet, şehirleşme, çevre ve trafik düzeni ve altyapı açısından yeniden değerlendirilmelidir. Burada belirli gelirlerin belirli giderlere tahsisiyle, yine bütçe ilkesi ihlal edilmektedir. Bağış ve yardımlarla vatandaşlarımıza okul yaptırtma politikasından sonra şimdi AKP Hükûmeti bütün dikkatini, ne var ne yok bütün kamu taşınmazlarını ve kaynaklarını satışa yöneltmiştir. Yapılması gereken: Kayıt dışı ekonominin önlenmesine ve vergi gelirlerinin adil ve sağlıklı bir şekilde artırılmasına öncelik verilmelidir.

Muhterem milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Gruplar adına üçüncü söz Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’da.

Buyurun Sayın Kaplan.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Zaten yasanın ismine baktığımız zaman, bir yanda “Kamu Mali Yönetimi” bir yanda “Kontrol Kanunu” bir yanda da “Bazı Kanunlar” bazı bazı kanunlar yani farklı farklı kanunlar farklı farklı konular… İhtiyaca binaen hepsi bir araya getiriliyor, bir torba yasa hâline getiriliyor. O torba yasa da uygulamada ihtiyaca binaen son iki aydır çıkan bütün yasalar o çerçevede çıkarılıyor. Bu yasayı da çıkardıktan sonra inanın Maliye Bakanı, Başbakandan da, en büyük devlet yetkilisinden de daha yetkili, mali kontrolü, tasarrufu sağlayan yetkilerle donatılmış olacak. Böyle bir yasa tasarısı üzerinde konuşacağız.

Zaten dikkat ederseniz deniliyor ki: “5018 sayılı Yasa çıktıktan sonra son iki yılda meydana çıkan bazı teknik sorunları, ifadeleri, uygulamaları düzeltmek, denetlemek amacıyla biz bu yasayı çıkarıyoruz.” Oysa -yeri geldiğinde bahsedeceğiz- Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da var. “Onları da nasıl dolanırız, onu aşarız?” gibi maddeler var.

Bakın, 1’inci maddeden başlayacağım. 1’inci maddenin gerekçesinde deniliyor ki: “… mobil telekomünikasyon pazarında on beş yıllık bir süre için 2’nci tip telekomünikasyon ruhsatıyla yetkilendirilecek sanal mobil alanında hazine payı alınması…” Şüphesiz bu tür hizmetler yapıldığı zaman devlet hazine payını alacak, altyapısını sunuyorsa bu özel sektöre, sermayeye, bütün devletin topraklarını sunuyorsa, iletişimini sunuyorsa elbette ki oradan pay alacak yani kâr eden sermayeye bu hizmeti sunduktan sonra tabii ki pay alacaksınız. Ama şunu sormak istiyorum samimi olarak: Türkiye’de on beş milyon cep telefonunun üzerine çıkıldı, on beş milyonun üstüne… On beş milyon cep telefonundan sabit aidat ücreti alınıyor, alınan konuşma ücretlerinin yüzde 65’i de vergi. Şimdi, konuşma ücretinin yüzde 65’i vergi. Kardeşim, bu vergiyi azaltmayı düşünmeyecek misiniz? Tamam, alın, alın da ya hazine payını o şirket bu sefer bu verginin üzerine tekrar koyup vatandaşa yansıtırsa?

İşte, felsefemiz burada ayrışıyor AKP’yle, Hükûmetle. Yani biz milyonlarca insanımızın şu an bakkal dükkânında, kahvehanede, hiç siftah etmeden dükkânını kapatan tekstil mağazalarında -fırıncı hariç ki özel bunlar, zorunlu tüketim gıdaları olan yerler- birçok yerde yaprak kımıldamazken, borçlar ödenmezken herkesin cep telefonlarından dolayı icra takiplerine takıldığı, bu konuda intiharların çoğaldığı bir dönemde sadece bu olası önümüzdeki dönem 2’nci tip telekomünikasyon yatırımlarını da dikkate alıp hazineye para almak iyi. Ee, vatandaşı nasıl düşüneceğiz? O yanı da “Allah kerim” deyip bir kenara bırakıyoruz. Bu bir yanı.

Şimdi, 2’nci maddede, bakıyorum TOKİ rakamları şahane, 61 spor salonu, bilmem kaç tane şey. Ya, Allah için rica ediyorum Sayın Bakandan, Sayın Spor Bakanımızdan da, şu TOKİ bir de Şırnak’ta… Silopili gençler bir dosya gönderdi bana. Şırnak merkezi, Silopi’deki spor kulübü, Cizre Spor Kulübü, Uludere, Beytüşşebap -kendi ilimden söylüyorum- şu hizmetlerinden bir kısmını da bize, Şırnak’a, o gençlere gönderseler -ki en çok gözetilmesi gereken gençlik de oradaki gençliktir, şüphesiz onu da ifade edeyim, ben bunu bir ayrımcılık olarak söylemiyorum, ama- seksen altı yıllık cumhuriyetin, seksen yedi yıllık cumhuriyetin, uygulamaların getirdiği ihmalle hiçbir tesisi olmayan Silopi Spor Kulübü gelip diyor ki: “Belediye arsa verse, Bakanlık da biraz yardım etse, spor kulübümüzü güçlendirsek iyi olur.” Tabii ki iyi olur. Bu hizmetleri de TOKİ yaparken kadrolarını tamamlasın, ama hizmeti de adil dağıtsın. Biz bunu diyoruz, yani muhalefet olarak bunu söylediğimiz zaman, yani halkın da sesini duyurmak istiyoruz.

Şimdi, bu Hazine avukatlarına icra takibi. Bunlar teknik konular, yani ben buna takılmak istemiyorum, ama 7’nci maddede Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Karayolları, Havayolları olayları var, münhasıran da buralardan alım-satım, yap-işlet-devret boyutuyla bir gelir elde edilmesi düşünülüyor.

Şimdi, bunu da anlayabiliriz, ama ilginçtir, uygulama sorunlarından kaynaklanan bu tasarı, nedense Yap-İşlet-Devret Yasası çıktıktan sonra o yasayı tamamlamak üzere çıkan bir yasa. Yap-İşlet-Devret Yasası daha çıkalı iki ay oldu. Ee, peki iki ay içinde çıktığına göre daha uygulanmayan Yap-İşlet-Devret Yasası’nın hangi uygulama sorunu var, hangi göleti sattınız, hangi barajı sattınız, hangi limanı sattınız da sorun yaşadınız, daha belli değil, ama bu yasa onu tamamlamak üzere konulmuş.

Şimdi, burada şeye dikkat etmek istiyoruz. Devlet Demiryolları, Hava Meydanları, Karayolları ve kıyı şeritleri, üç noktaya biraz değinmek istiyorum. Şimdi “Kıyılarımızdaki tesisler” diyor 9’uncu madde. “… bazı sanayi kuruluşlarının yatırımı kendilerinin gerçekleştirmesi kaydıyla iskele, dolgu, liman yapma izni verilmiştir.” diyor.

Şimdi, 1987 yılından sonra yapılan düzenlemeler de dikkate alınarak; şimdi, bu kadar basit mi, bu kadar masum mu bu tasarı? Şimdi bu, bu kadar bu cümleyle sığdırılabilecek kadar basit mi? Şimdi, Tuzla’da 100’ü aşkın cinayet, iş kazası yaşanırken, siz Tuzla kıyı şeridinde olan bir yer olarak orayı kırk dokuz yıllığına, sağlık güvencesini, iş güvencesini, sosyal güvencesini sağlayamamış şirketlere nasıl vereceksiniz, hangi vicdanla bunu teslim edeceksiniz? Yani bunu hazırlamadan, aşmadan, orada bunu hak edecek şirketleri bulmadan teslim etmek doğru mudur? Bu yetkiyi alırken, kullanırken bunun öngörüleri çok önemli.

Bakın, diyor ki: “İskele, dolgu ve liman yapım izni verilmiştir.” Bir taraftan, Turizm Strateji Planı çıkaracaksınız 2023- Cumhuriyetin 100’üncü yılı için. Buradan biz de sorduk, soru önergelerimiz oldu. CHP’nin de bu konuda araştırma önergeleri oldu. İğneada- Kıyıköy ekokent turizmi kurulacak, on ekokent turizmi kurulacak bu bölgede bir çimento fabrikası yükselmiş, ikinci çimento fabrikası kuruluyor. Bu çimento fabrikası da ormandan, turizm alanlarından geliyor turistik limana; yat limanı olması gereken limanda çimento fabrikası iskelesi kuracak. Şimdi, bu yasayla siz kalkıp bir taraftan turizm ekokenti ilan ederseniz o alanı, turizmini de mahvederseniz, ormanını da mahvederseniz, denizini de mahvederseniz, balıkçılığını da mahvederseniz, sadece üç beş şirket, açgözlünün karnı doysun değil, paralarına para katsın diye çevreyi felakete sürüklerseniz, bu yasa da ona hizmet ederse elbette ki biz bu yasaya muhalif kalırız.

Bu kıyılarımızdaki tesisler konusu yakın zamanda basındaydı. Bodrum Güllük’te bakıyorsunuz deniz dolmuş. Denize geliyor şantiye arabaları kum çekiyor, denizi dolduruyorlar. Proje yok, izin yok, ruhsat yok. Kıyı, deniz, tarih, ilgili bakanlık… Bakanlık sonradan diyor ki: İzin, ruhsat olmaz, turizm... Yahu, bu ülke bu kadar başıboş mudur? Bu kadar rahat, herkesin istediği yerde denizi dolduracağı, herkesin istediğinde turizm tesisi kuracağı, herkesin istediği yerde ağaç keseceği, herkesin istediği yerde… Bu ülkenin denizi, bu ülkenin 73 milyon insanınındır. Bu 73 milyon insanının bedeller ve savaşlar uğruna aldığı bu toprak ve denizi kendi babasının malı gibi kullanacak. E, atasözümüz: “Devlet malı deniz, yemeyen domuz.” Böyle bir anlayış ve felsefeyle hareket edecek açgözlülere karşı elbette ki devletin ve muhalefetin, Hükûmeti ve muhalefetiyle karşı çıkması gerekiyor. Karşı çıkması gerekiyor ki, elbette ki turizmimizin kösteklenmesi, açılımının engellenmesi… Bu konuda böyle bir düşünce kaygısıyla hareket etmiyoruz ama Bodrum gidiyor, gitti Bodrum! Marmaris de zaten apartman kentlere döndü.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bilmediğiniz konularda konuşuyorsunuz!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bildiğim…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Gelin biz size izah edelim

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, Bodrum’da Gümüşlük’e gidin…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bodrum’u, Marmaris’i bana sorun

HASİP KAPLAN (Devamla) – Gidin Gümüşlük’e, Gümüşlük’te o güzelim doğanın… Bir de karşı tepeye bakın, binlerce, tek ağaç olmayan kutu kutu evler görürsünüz. Eğer onun adı “turizm”se öyle turizm batsın! Eğer o türse imar, o türse kültür, o türse gelecek; bir yağmada o tür bir inşaatta turizmi, denizciliği görüyorsanız öyle bir anlayış batsın! Biz böyle bir anlayışa asla izin vermeyiz!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Yanlış biliyorsunuz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Nasıl bilmeyiz Bodrum’u! Ben Şırnak Milletvekiliyim, Bodrum’u da bilirim, Antalya’yı da bilirim, denizi de bilirim, denizdeki açgözlüleri de bilirim, yağmayı da bilirim. Nasıl iktidar hırslarıyla kimlerin ortak olduğunu, hangi sermaye şirketleriyle Gümüşlük’ü kimlerin kaptığını, hangi yabancı toprak satışlarıyla kimlerin Gümüşlük’te, hangi ülkenin Gümüşlük’te, hangi ülkenin başka bir yerde, Yalıkavak’ta topraklar aldığını biliyoruz. Bize bunu kimse anlatmaya kalkmasın, bildiğimiz konulardır. Göz var bilmeye gerek yok ki, gözünüz rahatsız olmuyor mu Gümüşlük’te o tepelere bakan o koskoca binlerce kutu kutu gibi Bodrum evlerinde suyu yok, kanalizasyon yok, hiçbir şeyi yok, denizi kirletiyor? Kim izin veriyor bunlara, kim veriyor yani kim? Yani bunun bir politikası yok mu, Hükûmetin, altı senedir iktidarsınız? Yani Bodrum elden gidiyor, Marmaris elden gidiyor, Antalya elden gidiyor. Siz doğa turizmini, çevre turizmini, dağ turizmini, bırakın o termal turizmi, öbür alanları, daha kullanmadığınız yatak kapasitenizle yakında turizm dibe vuracak. Bakın açıkça söylüyorum, İspanya’yla, İspanya’daki yatak kapasitesiyle kapışamazsınız, yarışamazsınız.

Şimdi, kara yollarını da satmaya başlayacağız. Güzel, hizmet sektörü, evet, yapalım… Bakın, şimdi, geçen seçimlerde, 22 Temmuz… Uludere’ye bağlı bir belde var, Uzungeçit beldesi, eski ismiyle “Derahine” ve bu halk sandığa gitmedi, oy kullanmadı. Dedik ki:” 25 kilometre ilçeye gidemiyoruz, yolumuz yok, yolumuz yok gidemiyoruz, hastamızı götüremiyoruz, ekonomimiz işlemiyor. Bu güzelim vadideki bu beldeye -su fabrikası kurulacak, tarımla ilgili yatırımlar var- gidilemiyor.” Şimdi, ben bu hafta Uzungeçit’e gittim, şöyle resimler çektim. Bunu Karayolları Genel Müdürüyle konuştum. Tali yol ya bunlar, tali yol olduğu için İpek Yolu değil, çift yönlü yol da değil -en son 84’te gitmiştim- tek bir çivi çakılmamış. Sular götürmüş kayaları, kayalar yolların ortasında şu şekilde… Harabeye dönmüş ortalık. Oy kullanmıyorlar, daha nasıl sesini duyursunlar? Ya orada AKP’liler de var, DTP’liler de var, başka partililer var; hep beraber böyle isyan ediyorlar. Şimdi, ben arıyorum Sayın Karayolları Genel Müdürü ile Ulaştırma Bakanını, diyorum ki: Bakın -ve burada ahdediyorum- ya Uzungeçit-Uludere yolu yapılır ya da ben her kürsüye çıktığımda, bu konuda söz almadığım takdirde, aynen Kamer Genç gibi o “Pülümür yolu” diyor ya ben de “Uzungeçit (Derahine) yolu” diyeceğim görevim bitene kadar. Çünkü, gözlerimle gördüğüm şu dağ manzarasında, coğrafyada, sizin çok kutsadığınız çok hassas bölgede herkes orada görev yapıyor; güvenlik birimleri, sağlık birimleri, eğitim birimleri, tarım, ekonomi, hepsi… Ya, bu ülke, bu toprak bizim değil mi? Şu toprağa, şu yollara otuz sene bir çivi çakmadan götürmek hangi hakka hukuka sığar, ne hakkımız var? Bu ülkede vergi veriliyorsa hizmeti de eşit ve dengeli dağıtmak gerekiyor. Bu resimleri zaten çoğaltacağım, yapılana kadar da koyacağım başucuma. Bunu vereceğim zaten.

Şimdi, bu gerçekliğimiz karşısında kıyı kenar çizgisi olgusuna girdiğimiz zaman sinirleniyor arkadaşlarımız. Ya arkadaşlar niye sinirleniyorsunuz? Şimdi Yap-İşlet-Devret Yasası çıktı, iyi… Haydarpaşa Garı’nı satacaksınız. Ben küçüklerden bahsetmiyorum. Ee kardeşim, Haydarpaşa Garı’nı satarken millete sormayacak mısınız, Kadıköylülere sormayacak mısınız, oradaki sivil toplum örgütlerine sormayacak mısınız? Üç tane, dört tane proje ortaya koyup, hangi proje daha güzel, daha iyi hayata geçer, hangisi halka hayırlı, hangisi ne hizmet getirir? Koyun projeleri, hiç olmazsa Kadıköy’de, hiç olmazsa İstanbul’da bir referandum yapın, halka deyin ki: Hangisini beğeniyorsunuz? Tıpkı deniz otobüsleri gibi. Bakın, doğru olana doğru diyoruz, güzel olana güzel. Öyle bir kompleksimiz yok. Öyle külliyen ön yargılı değiliz. Deniz otobüsleriyle ilgili İstanbullulara soruldu, denildi ki: Alın size altı tane model; klasik, modern, şu şu. İstanbullular seçti ve Büyükşehir de yaptı. Bravo. Doğru olana doğru, güzel olana da güzel… Ama bu yasa çıktığı zaman, kardeşim bu Mecliste en başta bu milletin vekili olarak bizim bilme hakkımız var: Kim iştahlanıyor oraya, kim talipli? Kaç yıllık bir proje? Ne düşünüyorsunuz? Marmaray’la gelen krediler nerede düğümleniyor? Evet, Bostancı’dan Yenikapı’ya geçerken bütün güzergâhlar değişirken hepsi tamam, kim ne kazanıyor, halk ne kazanıyor? Siz, kim ne kazanıyor diye düşünebilirsiniz. Ben, halk ne kazanıyor, emekçi kesim ne kazanıyor, dükkânını siftah etmeden kapatan, ücretini, maaşını doğal gaza, elektriğe yetiştiremeyen ve KEY ödemeleri bile haciz tehdidi altında olan vatandaş ne düşünüyor, ona bakıyorum.

Şimdi, yap-işlet-devretle göletler satılacak. Peki, mevcutların durumu ne? Maalesef, vahim. Bizim bir göletimiz vardı, hiçbir zaman su eksilmezdi, Dirsekli Göleti. Oradan geçerken baktım, kurumuş, ki hiçbir zaman kurumayan… ”Ne oldu?” dedim. “Vallahi, sahipsiz, vanası kırıldı, kapısı kırılınca barajın suları boşaldı, kurudu.” dediler. Yani, milyarlarca lira para harca oraya Devlet Su İşleri olarak, göz göre göre, vanası kırıldı diye bir barajın suları boşalsın. O kadar da sorumsuzluk olur mu? Ondan sonra da satayım, gel, yüzde 10-15 katılım payı var, vereyim size; al sana, bunun adı oldu kurtuluş. Ekonomi bu değil.

Tehlikeli bir madde daha var burada: Vakıflar ve hazine arazilerinin trampası.

Bir tane tehlikeli madde daha var: Tarihî binalar işlevini görmediyse, bunların yapılması, satılması, onarılmasının yetkilendirilmesi, diyor.

Yirmi dakika yetmiyor, o kadar çok madde var ki… Bunların içinde bir de öyle bir şey anlatılıyor ki, kıyı yağmasından tutun GAP kapsamına demeyeceğim ama sadece bir örnekle bağlamak istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığının okulları… Eğer, Millî Bakanlığının okullarını satarak turizm geliri kazanmak istiyorsanız size daha cesaretli bir örnek vereceğim. Yani, söyleyince bazı arkadaşlar kızıyorlar ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Kaplan, lütfen tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yani, bağışlayın beni. Evet, bazı okullarımız var, eskimiştir, ihtiyaca cevap vermez, değiştiririz. Kardeşim, şehir merkezlerinin hepsi kışla, askerî birlik. Gelin, daha modern alanlara onları çekin, o merkezleri daha güzel, devletin kendi tesislerine veya farklı şeylere çevirme cesaretini gösterin. Doğrusu budur, gelin onu konuşalım, hep birlikte konuşalım; akıl, mantık yolu birdir.

Şimdi, burada deniliyor ki yine yasanın içinde: “Bazı yerlerdeki özel ağaçlandırmaların belediyelere aktarılması.” Kardeşim, özel ağaçlandırmayı belediyelere nasıl aktaracaksın? Aktarırsın, anladık. Ya, Cizre Parkı… Cizre Parkı’nı Cizre Belediyesi yaptı, Millî Emlak gitti, kıyı şerididir diye Cizre Parkı’nı ellerinden alıyor. Belediyenin ağacını diktiği, bütün işlemlerini yaptığı, baktığı, çöpünü topladığı, tesislerini kurduğu parkı Cizre Belediyesinden al. Niye? Cizre Belediyesi DTP’lilerin elindedir. Bu kadar düşmanlık olmaz. Biraz daha dikkatli olmak zorundayız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Son grup konuşmacısına geçmeden evvel, şahıslar adına aynı anda gelen söz talepleriyle ilgili yapılan kura çekiminde; birinci söz hakkı Sivas Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın’ın, ikinci söz hakkı Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’nun, şayet arkadaşlarımız konuşmadığı takdirde üçüncü sırada İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk, dördüncü sırada da Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç var.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın.

Buyurun Sayın Açıkalın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Mali Yönetimi ve Denetimi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun, bilindiği üzere, birçok kanunu bünyesinde bulunduran bir torba yasadır. Zaman zaman bu tür yasalar, kamu kaynaklarının daha etkin, verimli kullanılması, yeni kaynak ihtiyacı, uygulamalarda ortaya çıkan düzenleme gereği ve ihtiyaçların gerektirdiği düzenlemeler, aynı şekilde kamu personel özlük haklarına ilişkin düzenlemeleri içeren bir yasadır.

Bu yasa, on maddesiyle Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nu ilgilendirmekte, yedi maddesi TOKİ’nin işletmesini yaptığı, yönetimini yaptığı Toplu Konut Kanunu; iki maddesi İmar Kanunu, iki maddesi Millî Piyango İdaresinin Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Kanun’u, üç maddesi 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmazların Değerlendirilmesi Hakkındaki Kanun’u, iki maddesi Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun’u, yine iki maddesi Ceza Muhakemesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu, Mahalli İdare Birlikleri Kanunu, Telgraf ve Telefon Kanunu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve diğer kanunları ilgilendiren, kırk dokuz maddeden ibaret asıl ve geçici maddeleri bulunan bir kanundur.

Birinci olarak, Kamu Yönetimi Kanunu’ndan önce en çok maddeyi ilgilendiren Toplu Konut Kanunu ile başlamak icap ederse, bilindiği üzere, TOKİ, kuruluşu itibarıyla daha eskiye dayansa da son beş yıl içerisinde gerçekleştirdiği projelerle gerçekten başarılı bir idare örneği vermiştir. TOKİ’nin yürüttüğü projelerin bir kısmı sosyal projelerdir, bir kısmı da kaynak yaratmaya yönelik projelerdir.

Rakamlar olarak baktığımızda, TOKİ’nin, bugüne kadar gerçekleştirdiği konut projelerinden 316 bin adetten 267 bin adedi sosyal konut projesidir. TOKİ bu projeleri gerçekleştirirken doğrudan ve dolaylı olarak 800 bin istihdam yaratmıştır. TOKİ’nin sosyal konut projeleri elbette bir şekliyle maliyetin altında sübvanse edilen projelerdir. TOKİ, bunun dışında, bu beş yıllık süre zarfında 395 okul -ki aşağı yukarı 12 bin derslik demektir- 404 spor salonu, 35 kütüphane, 311 ticaret merkezi, 28 hastane, 73 sağlık ocağı, yurt, pansiyon, sevgi evi, engelsiz yaşam ve cami gibi birtakım önemli projeleri de gerçekleştirmiştir.

TOKİ’nin sosyal konut projelerinin kaynağı, bilindiği üzere, biraz önce ifade ettiğim gibi, kaynak yaratan projelerdir birinci olarak. İkinci olarak da serbest piyasa koşullarında gerçekleştirdiği inşaat faaliyetinde birtakım elde ettiği imkânlardır. Bu kanun da bunlardan bir kısmını düzenleyen maddeler ihtiva etmektedir.

Bundan önce, ifade etmek gerekirse, TOKİ’nin, mevcut imar planına ilişkin 7’nci maddede düzenleme yapılmaktadır. Şunu hemen ifade etmek icap ederse, TOKİ’nin imar planı yapma yetkisi mutlak bir yetki değildir, sadece mülkiyeti kendisine ait bulunan arsa ve arazilerde imar planı yapma yetkisi vardır. İkinci olarak gecekondu dönüşüm bölgelerinde imar planı yapma yetkisi vardır. Ki gecekondu dönüşüm bölgelerinin ilanı kendi prosedürüne, kendi özel kanununa tabidir. Aynı şekilde valilikçe ilan edilen toplu konut alanlarında imar planı yapma yetkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla TOKİ belediyeler gibi geniş bir alan üzerinde imar planı yapma yetkisine sahip değildir.

İkinci olarak: TOKİ’nin yaptığı bu plan mutlak bir plan yetkisi değildir. Yaptığı planları, plan yaptığı bölgenin içinde bulunduğu belediyeye göre, büyükşehir belediyesine veya belediyelere veya valiliklere onay için göndermektedir. Dolayısıyla, bu gönderdiği makamlar bu planları ya tam tasdik ederek veya tadil ederek onaylamaktadır. Ancak üç ay içerisinde bu planlar bu makamlar tarafından onaylanmadığı takdirde, TOKİ’nin bunu resen onaylama yetkisi bulunmaktadır.

Tatbikata baktığımızda, TOKİ, bu yetkisini son derece az kullanmıştır. Önemli ölçüde planlar, yine, plan bütünlüğü içerisinde genel plan yetkisine sahip olan belediyeler tarafından veya Bayındırlık Bakanlığı tarafından yapılmıştır. Bilindiği üzere, bu genel plan yetkisine sahip kurumlar dışında, istisnai olarak, başlıca hem TOKİ’nin hem de Özelleştirme İdaresinin plan yapma yetkisi bulunmaktadır.

Bu kanunla yine TOKİ’ye verilmekte olan bir yetki veya bir imtiyaz diyelim, TOKİ’nin, gayrimenkullerini satarken yapacağı satış sözleşmeleri veya satış vaadi sözleşmeleri resmî şekil şartından muaf tutulmuştur. Bunun anlamı da bu sözleşmelerin noter tarafından yapılması mecburiyeti bulunmamaktadır.

TOKİ, biraz önce ifade ettiğim gibi, konut dışında birtakım sosyal projeler de gerçekleştirmektedir. Bu kanunun bir maddesiyle bu projeleri gerçekleştirirken bir prosedür vazedilmektedir. Bu da ilgili bakanın talebi hâlinde, proje bütünlüğü içerisinde kamu hizmetinin gerektirdiği bina, okul, hastane ve yol ihtiyaçları TOKİ tarafından gerçekleştirilecektir. Esasen, yapılmakta olan bu inşaat kanuni bir dayanağa kavuşturulmaktadır.

TOKİ’ye, bu kanun, 10’uncu maddesiyle yeni bir görev vermektedir. O da depremde dönüşüm projelerini gerçekleştirmektir. Bu da bir sosyal projedir, sübvanse edilen bir projedir. Bilindiği üzere, ülkemiz önemli bir deprem kuşağında bulunmaktadır. Belediyelerin yaptığı bu hizmet yanında, TOKİ’nin de böyle bir hizmet üstlenmesi gereği bulunmaktadır.

Bu kanunla, yine, TOKİ’ye verilen diğer bir imtiyaz veya düzenleme, onunla alakalı yapılmış bulunan bir düzenleme, afetzede konutları yapmış bulunmaktadır. TOKİ, bundan doğan alacaklarını hazine arsalarıyla takas, mahsup etmek suretiyle, alacak ve borç mahsubunu sonuçlandırmaktadır. Bu da, merkezî yönetim bütçesinin gelir ve gider kalemleriyle ilgilendirilmemektedir. Bu da yine afetzede konutları da TOKİ’ye yük getiren projelerden bir tanesidir.

Dolayısıyla, genel olarak baktığımızda, TOKİ’nin imar plan yetkisi mutlak bir yetki değildir. TOKİ’nin serbest piyasa düzeni içerisinde faaliyette bulunduğu inşaat sektöründe, serbest piyasa koşullarını bozar gibi gözüken birtakım hak ve imtiyazları, esasen, gerçekleştirdiği ve sübvanse ettiği projelerle birlikte dikkate alındığında, çok da piyasayı bozucu bir nitelik taşımamaktadır.

Kanunun yaptığı diğer bir düzenleme, ülkemiz mobil telekom, telekomünikasyon alanında önemli bir gelişme kaydetmiştir. Şimdi özelleştirme kapsamında üçüncü nesil mobil telekomünikasyon hizmetlerinin ihalesi bulunmaktadır. Mevcut GSM operatörleri elde ettikleri hasılattan yüzde 15 hazine payı ödemektedirler. Bundan sonra yapılacak üçüncü nesil ihalelerde de elde edilecek hasılattan, bu işi kazanan, lisans sahibi olacak firmaların hasılatlarında yüzde 15 ödenmesine ilişkin olarak 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nda değişiklik yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunun getirdiği önemli bir değişiklik İmar Kanunu’na ilişkindir. Biraz önce ifade ettiğim gibi, TOKİ dışında imar planı yetkisi Özelleştirme İdaresine verilmiştir. Yine, bu kanunla, daha önce mevcut bulunan Özelleştirme İdaresinin imar planı yapma yetkisine ilişkin birtakım düzenlemeler yapılmaktadır.

Burada, Özelleştirme İdaresi İmar Kanunu’nun askı ve ilan sürelerine bağlı olmadan, aynı şekilde özel birtakım mevzuatlara tabi olmadan imar planları yapabilecek, aynı şekilde mahkeme kararlarının gereklerini yerine getirmek üzere yapacağı imar değişiklikleri de bu madde çerçevesinde yerine getirilecektir.

Yine, TOKİ’yi ilgilendiren, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili olarak yapılmış bulunan bir düzenleme: TOKİ, okul ve eğitim yerleşkelerinde Millî Eğitim Bakanlığıyla yapacağı protokol çerçevesinde hazineye ait arsalar üzerinde veya Millî Eğitim Bakanlığına konulacak ödenekler çerçevesinde Millî Eğitim Bakanlığına derslikler yapacaktır.

Millî Eğitim Bakanlığına kaynak yaratan diğer bir düzenleme: Bilindiği üzere, Millî Eğitim Bakanlığına tahsisli hazine arazilerinin -okul olarak kullanılan arazilerin- yine bu Bakanlık tarafından uygun görülenleri, tahsisi Maliye Bakanlığı tarafından kaldırılmak ve satışı Özelleştirme İdaresi tarafından gerçekleştirilmek ve satıştan elde edilen gelirler yine ilgili bakanlığın bütçesine ödenek konmak suretiyle okul yapımında kullanılabilecektir.

Bilindiği üzere, Millî Eğitim Bakanlığı beş yıl içerisinde 100 bin adetten fazla derslik inşa etmiştir. Dolayısıyla eğitime bu derece önem ve ağırlık veren bir idarenin icraatının birtakım arsa rantlarına feda ediliyor olarak gösterilmesi gerçekten kayda değer üzülecek bir konudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim alanında bu kanunla getirilen önemli düzenlemelerden bir tanesi: Bilindiği üzere, ilk defa, İktidarımız döneminde özürlülerin destek eğitimine ilişkin düzenleme yapılmış, bunların özel okullarda veya özel rehabilitasyon merkezlerinde destek eğitimi almaları imkânı sağlanmıştır. Düzenleme yapıldığından bugüne kadar 1.700’e yakın özel eğitim merkezinde aşağı yukarı 190 bin öğrenci destek eğitimi almıştır.

Burada yapılan düzenlemeyle, özürlülük oranı asgari yüzde 20 olan özürlülerin, yine kanunda sayılan özre sahip özürlülerin destek eğitimi almaları, eğitim programlarıyla sınırlı olmak üzere Maliye Bakanlığı bütçesine konularak ödenekten karşılanacaktır. Ancak, maalesef, her şeyde olduğu gibi bu eğitim sırasında da birtakım suiistimaller olmuştur. Buna ilişkin olarak da bu yasada müeyyide getirilmiş, usulsüzlüğü tespit edilenlerden tahsil ettikleri paranın 2 katı cezai olarak geri alınması imkânı sağlanmıştır.

Kaynak yaratmaya ilişkin olarak -bütçe disiplinini de bozduğu söylenen düzenleme- diğer önemli düzenleme: TCDD İşletmesine ait limanların özelleştirilmesinden elde edilen gelirlerin iki büyük yatırımcı kuruluş olan Karayolları ve ikinci büyük yatırımcı kuruluş olan da DSİ’ye ilişkin birtakım yatırımların finansmanında kullanılmasıdır.

Bu kanunun yürürlük tarihinden önce özelleştirilmiş bulunan liman gelirlerinden -ki bunlar, özelleştirilmiş olan limanlar Derince’dir, Samsun’dur, İzmir’dir, Bandırma’dır- elde edilmiş olan ve özel hesaplarda bekleyen gelirlerin yüzde 60’ı Karayollarına, yüzde 40’ı da Demiryolları İşletmesine, bu işletmelerin, kara yolu ve demir yolu yapım, bakım, onarım ve inşasında kullanılmak, aynı zamanda bu inşaatın gerektirdiği istimlak alanlarında kullanılmak üzere tahsis edilmektedir.

Şunu ifade etmek icap ederse: Bu, bütçe disiplini içerisinde gerçekleştirilecektir. Zira, bu harcamalar her hâlükârda bu idarelerin yatırım programlarıyla ilişkilendirilmektedir. Yani yatırım programında yer almayan herhangi bir harcama alanı için bu kaynaktan herhangi bir harcama yapılmayacaktır.

Burada yapılmakta olan önemli bir düzenleme: Bilindiği üzere hazinenin özel mülkiyetinde bulunan veya devletin hüküm ve tasarrufu altındaki arsa ve arazilerde irtifak hakkı kurulmuştur veya kullanma izni verilmiştir. Buralardaki tesislerden elde edilecek kullanma izni bedeli karşılığı veya irtifak hakkı bedeli karşılığı olarak elde edilen gelire ilave olarak hasılatın yüzde 1’i nispetinde ayrıca hazineye pay ödenmesi öngörülmüştür. Bu, genel orandır. Bundan ayrı olarak, binde 1 nispeti, birtakım işletmeler için ve yatırımlar için öngörülmüştür. Aynı şekilde, bu alanlarda yapılacak yatırım ve tesislerden bazıları için de bir teşvik mahiyetinde istisna ve muafiyet getirilmiştir.

Binde 1 oranında alınacak hasılat payı, bu alanlarda yapılacak tarım, hayvancılık, sanayi yatırımları ve tersane yatırımları içindir. Aynı şekilde, bu alanlarda yapılacak yatırımlardan herhangi bir bedel alınmasını öngörmeyen sahalar ise dernek ve vakıfların eğitim amaçlı yatırımlarıdır, spor amaçlı yatırımlarıdır; aynı şekilde, bu sahalarda yapılacak yükseköğretim kurumlarına ilişkin yatırımlardır. Ayrıca, bu alanlarda yapılacak özelleştirme uygulamalarından da herhangi bir pay alınmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, 4706 sayılı Kanun’da yapılan diğer bir düzenleme yine hazine payına ilişkindir. Bilindiği üzere, yine hazinenin özel mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ancak liman yapılmak üzere tahsis edilmiş bulunan sahalardaki irtifak hakkı veya kullanma izinlerinden yüzde 1 oranında pay alınacaktır. Ancak bu payın yüzde 1’e indirilebilmesi için birtakım şartlar vardır. Bunlar, dört ay içinde müracaat edilecektir; daha önce mevcut borçları varsa, mali yükümlülükleri varsa onları yerine getirecektir; dava açmışsa bu davadan her hâlükârda feragat edecektir ve rayiç bedel üzerinden de yeni sözleşme yapılacaktır.

Burada bir istisna, bilindiği üzere, kendi alanları önünde dolgu iskele yapmak suretiyle, boru hattı yapmak suretiyle üçüncü şahıslara işletmeye veren veya üçüncü şahıslardan, liman elleçlemelerinde de imkân sağlayan üçüncü kişilere hizmet veren kuruluşlardan bu hasılat karşılığı elde edilecek pay oranı yüzde 15 olarak belirlenmiştir.

Diğer bir iyileştirme bu hazine mülkleriyle alakalı olarak, burada yapılmış bulunan tesislerin süreleriyle alakalıdır. Yine hazinenin mülkiyetinde olan yerlerde veya kıyıdaki devletin hüküm tasarrufu altındaki yerlerde yapılmış bulunan tersane, yat limanı, iskele, rıhtım, boru hattında daha önce süresi ne olursa olsun başlangıç süresi kırk dokuz yıl olarak kabul edilmiş olacaktır. Dolayısıyla farklı sürelere verilmiş bulunan bu tesisler arasında bir eşitlik sağlanmış olmaktadır. Bu da aynı zamanda, yani kırk dokuz yıldan daha aşağı sözleşme süresi verilmiş olan işletmeciler ve yatırımcılar açısından bir iyileştirmedir.

Kamu idarelerine tahsis edilmiş olan hazine arazileri, özellikle Devlet Hava Meydanları İşletmesine tahsis edilmiş olanlar veya fiilen bu idare tarafından kullanılmakta olanlar, herhangi bir hukuki veya fiilî engel bulunmadığı takdirde Devlet Hava Meydanları İşletmesine terk edilecektir. Bunlardan hazine adına tescil edilmemiş olanlar varsa özel mevzuatı gereği veya orman arazisi olması itibarıyla, öncelikle tabii hazine arazisi, hazine adına tescil edilecek, daha sonra Devlet Hava Meydanlarına devredilecektir bedelsiz olarak. Bunun amacı Devlet Hava Meydanları İşletmesinin işlettiği limanlarda birtakım kamu idareleri veya üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen işgaller sebebiyle çıkan davalarda mülkiyetin DHMİ’ye ait olmaması sebebiyle, yargıda, bu idarenin karşılaştığı birtakım soruları çözmektir.

Aynı şekilde, bu idarenin ödemediği ecrimisiller de bugüne kadar terkin edilecektir, ancak ödenmiş bulunanlar herhangi bir şekilde iade konusu olmayacaktır.

Hazinenin arazilerinin devredildiği diğer iki büyük yatırımcı kuruluş Karayolları ve Devlet Su İşleridir. Bu da kanunun, biraz önce ifade ettiğim gibi, kaynak yaratmaya yönelik düzenlemelerinden bir tanesidir. Bu düzenlemeye göre, Karayollarına tahsis edilen veya Karayollarının kullanımında bulunan hazine arazilerinin satış geliri, yol inşası, bakım-onarım veya bu inşaya yönelik kamulaştırma hizmetlerinde kullanılmak üzere Karayollarına tahsis edilecektir. Aynı şekilde bu yatırım ve bu harcama da bu idarelerin yatırım programlarıyla ilişkilendirilecektir.

Diğer bir düzenleme, yine hazine arazilerinin satış gelirlerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Şimdi, size şahsınız adına olan on dakikanızı veriyorum.

Buyurun.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) – … Devlet Su İşlerine baraj ve sulama tesisleri yapımında kullanılmak üzere tahsis edilme işidir. Yine aynı şekilde buraya tahsis edilecek kaynak da her hâlükârda Devlet Su İşlerinin yatırım programındaki projelerle ilişkilendirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunun ismi “Kamu Finansman ve Kontrol Kanunu” ile başlamış olmakla birlikte, Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılmış bulunan değişiklikle madde sayısı artmış olması muvacehesinde kanunun adı bilindiği üzere “Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” olarak değiştirilmiştir.

5018 sayılı Kanun’da yapılmış olan değişiklikler -her ne kadar performans programına ilişkin bu Kanun’da birtakım maddeler bulunmakla birlikte- performans esaslı bütçeye ilişkin maddede herhangi bir düzenleme bulunmadığı için burada kamu idarelerinin projelerinin kaynaklarını, hedeflerini de ihtiva edecek şekilde performans programları hazırlamalarını amir olan 30’uncu maddede yapılmış bulunan düzenlemedir.

Diğer bir düzenleme, bakanların Başbakana ve Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumluluklarını düzenleyen düzenlemedir. Bakanların kaynakların etkin ve verimli kullanılmasından Başbakana ve Bakana karşı olan sorumluluklarına ilave olarak hukuki ve mali konularda da Başbakana ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sorumlu olmalarına ilişkin 5018 sayılı Kanun’da düzenleme yapılmıştır.

5018 sayılı Kanun’da diğer bir düzenleme: IMF’ye, Dünya Bankasına ve Eurostat’a, bilindiği üzere, mali istatistikleri, verileri verme görevi Maliye Bakanlığına verilmiştir. Maliye Bakanlığı bu verileri gönderirken, bu uluslararası kurumların standartlarının farklı olması karşısında, Türkiye’de yerel olarak derlenen veriler ile gönderilen verilerin standartlarının farklı olması karşısında yeni bir mali istatistik ve mali veri oluşturmaya yönelik olarak yetki almaktadır ve burada 5018 sayılı Kanun’dakinden farklı olarak, genel yönetim ve kamu idareleri kavramından farklı olarak, bu istatistikleri göndermeye yönelik olarak bir yetki almaktadır. Bu yetkiyi kullanırken de ilgili kuruluşların görüşlerini alacaktır. Merkez Bankası, Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazinenin görüşlerini alacaktır.

5018 sayılı Kanun’da yapılmış bulunan diğer bir düzenleme: Döner sermaye işletmelerinin yeniden yapılandırılması bu yıl sonunda sona ermekteydi. Ancak, gecikme olduğu için bu sürenin 2010 yılına kadar ertelenmesi ve uzatılması prensip olarak kabul edilmiştir ve bu yasayla hükme bağlanmıştır.

Yine, 5018 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinin çıkardığı birtakım sorunları ve aksamaları ortadan kaldırmaya yönelik olarak, Maliye Bakanlığı, genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri üzerinde bu mali tabloların uluslararası muhasebe standartlarına uygunluğunu denetleme yetkisi elde etmektedir. Bu da 2012 yılına kadar devam edecektir.

5018 sayılı Kanun’da yapılan diğer bir düzenleme Orman ve Sağlık Bakanlıklarını ilgilendirmektedir. Genel olarak, bilindiği üzere, hizmet sözleşmeleri bir yıldı; birtakım hizmetler bakımından prensip olarak üç yıla çıkarılmıştır. Ancak bu Bakanlıkların verdiği hizmetlerin özelliği dikkate alındığında yangınla mücadele ve acil sağlık hizmetleri açısından hava aracı kiralamalarında bu üç yıllık sürenin yetersiz olduğu dikkate alınarak bu süre yedi yıla çıkarılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunda yapılmış son iki düzenleme önemli düzenlemelerdir. Bunlardan bir tanesi İl Özel İdaresi Kanunu’nda yapılmış bulunan düzenleme, diğeri de buna paralel olarak köylere hizmet götürme birliğini ilgilendiren düzenlemedir. Bu düzenleme ile prensip olarak bakanlık ve merkezî idare birtakım yetkilerini mahallî idareye devretmektedir. Bu yetkiler yapım, bakım, onarım konularını içermektedir. Bu yetkiler aynı şekilde yol, su, çevre, spor, imar gibi birtakım yetkileri ve kendi bütçelerinde mevcut ödeneklerini il özel idaresine devretmek, ilgili bakanın onayıyla ödeneklere devretmek suretiyle bu idareler tarafından mahallinde kullandırabileceklerdir. Aynı şekilde, bu aktarılan ödenekler hiçbir şekilde tahsis amacı dışında kullanılamayacaktır. Bu ödenekler yeterli gelmediği takdirde il özel idaresi de aktarılan bu ödeneklere ilave olarak kendi kaynaklarından tahsis yapabilecektir.

Buna paralel olarak yapılmış bulunan diğer düzenleme de il özel idarelerinin köylere hizmet götürme birliklerine yapacağı aktarmalardır. Bu merkezî idarenin harcama yetkilerinin bir kısmının mahalline aktarılması suretiyle, hizmetlerin yerinde görülmesi, harcamaların daha etkin, daha iyi kontrol edilmesine yönelik bir düzenlemedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sözlerime son veriyor kanunun milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Açıkalın.

Şahıslar adına ikinci söz Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’ya ait.

Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 269 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle, sizleri, gerek şahsım gerekse Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önceki konuşmacılar tarafından da belirtildiği gibi, bu tasarı, mali sistemin temel kanunu olan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile birlikte, gider kanunlarıyla ilgili olan yirmi dört kanunda ve iki kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasını öngörmektedir.

Bilindiği üzere, 5018 sayılı Kanun tüm hükümleriyle birlikte ancak 2006 yılı başında yürürlüğe girebilmiştir. Anılan kanunun yürürlükte olduğu son iki yıllık devrede uygulamada ortaya çıkan sorunlar yeniden düzenleme yapılmasının gereğini ortaya çıkarmış ve öngörülen bu değişiklikler görüşmekte olduğumuz bu tasarının önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra, mali hükümler içeren muhtelif kanunlarda yapılması ihtiyacı beliren değişikliklerin her birinin ayrı ayrı tasarı hâlinde yapılması yerine, tek bir tasarı hâlinde gündeme getirildiği görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, iyi bir kamu mali yönetim sisteminin iki önemli ekonomik işlevi vardır: Birincisi, makro mali disiplini sağlar; ikincisi, kaynak dağılımındaki etkinliğin yanı sıra mal ve hizmet sunumunda verimliliğin gözetilmesini özendirir. Bu ekonomik işlevlerin yanında iyi bir mali yönetim sistemi, devletin hesap verme sorumluluğunu sağladığı ölçüde, devletin vatandaş önünde inanılırlığına ve güvenilirliğine katkıda bulunur. Bu işlevleri yerine getiren bir kamu mali sisteminde, bütçenin tüm kamusal harcamaları kapsaması, saydam olması, sistemin süreçlere uygunluğunun yanı sıra performansı gözetmesi, etkin ve bağımsız bir dış denetimin varlığı gibi özellikler bulunur.

Türkiye’de son dönemde yaşanan makroekonomik istikrarsızlığa ve sıkıntılara yol açan etkenlerin başında, kamuda mali disiplinin zayıflaması, saydamlığın neredeyse tümüyle yok olması gibi etkenler vardır. Kamu mali yönetiminin zaafları ile son zamanlarda kamuoyunda yankı uyandıran yolsuzluk konusu gibi konular arasında önemli bir bağlantı olduğu kabul edilmektedir.

Bir ülke ekonomisinde istikrarın var olabilmesi için en başta mali disiplinin mevcut olması gerekir. Mali disiplin, kamu maliyesinde gelirler ve giderler arasında bir dengenin olması anlamına gelir. Mali disiplin, mali sorumluluk ahlakının bir gereğidir. Mali disiplinsizlik sorunu, hükûmetlerin sorumsuzca harcamaları artırmaları, keyfî ve takdirî olarak vergileme yetkisi kullanmaları, diledikleri ölçüde iç ve dış borçlanmaya başvurmaları neticesinde ortaya çıkar. Mali disiplinsizlik, kamu ekonomisinde vergi ve borç yükünün ağırlaşmasına neden olur. Ağır vergi yükü, bir taraftan toplam tasarruflar, yatırımlar ve çalışma gayreti üzerinde olumsuz sonuçlar doğurarak ekonomik büyümeyi olumsuz olarak etkilerken, öte taraftan vergi kaçakçılığına yol açarak kayıt dışı ekonominin genişlemesine neden olur. Toplam borç yükünün artması ise devleti, adım adım faiz batağına doğru sürükler; bu ise üretim ekonomisinin daralmasına, rant ekonomisinin ise genişlemesine neden olur.

Türkiye’de kamu mali yönetimini iyileştirmek için neler yapılması gerektiği konusunda mutlaka, her kesimden ortak bir çalışma sergilenmelidir. Her ne kadar kamu mali yönetim reformu, IMF ve Dünya Bankası programlarının önemli bir parçası hâline gelmişse de bu konuda bütün kurumlarımıza ve vatandaşlarımıza da görev düşmektedir. Buna karşılık reformun ciddi zorluklar ile karşı karşıya olduğu da gözükmektedir. Bu zorluklar karşısında siyasi iradenin kararlılığı, reformu üstlenecek merkezî kuruluşlar arasındaki iş birliği ve anlayışı önemli hâle gelmektedir. Ayrıca kamu mali yönetimi reformunun nihai başarısı idarede etkinliğin artırılmasına bağlıdır.

Değerli milletvekilleri, gerçekten Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu çok önemli bir yasa. Bu Yasa, harcama yapılırken denetimi öngören bir uygulamayı da içeriyor. Bu nedenle, bu Yasa’nın, politik olarak da işlem olarak da doğru olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla iki yıllık süre içerisinde ihtiyaç duyulan düzenlemelerin de yapılması anlaşılır görülüyor. Çünkü, gerçekten, yapılan bir harcamanın verimli olup olmadığı denetim sayesinde ortaya çıkacaktır. Denetimin iki şekilde yapılabildiği görülmektedir: Gelir ve harcama denetimi. Bu iki hâldeki denetimin eş zamanlı ve eşit ağırlıkta yapılması lazımdır. Şu an kayıt dışı ekonominin vardığı nokta, denetimin ve uygulamayla ilgili yönetimin yetersizliğini gösteriyor. Ancak denetimle bütün sorunları da çözmek mümkün değil. Denetim, aslında olağan dışı bir olay. Olağan olan, her yurttaşın kendi kazancını götürüp, bir şekilde yasalara uygun beyan edip vergisini ödemesidir. Denetim, o beyanların doğruluğunu yansıtıp yansıtmadığını gösteren bir hâldir.

Kayıt dışı ekonomi, bugün artık toplumun her kesimi tarafından kabul ediliyor ve bunun yüzde 50’den aşağı olmadığını bütün otoriteler söylüyorlar. Şimdi, bu konuyla kim ilgilenmeli? Kayıt dışı ekonomiyle kim ilgilenmeli? Bunun temel alanı Maliye Bakanlığıdır. Kayıt dışı ekonomiyi önleyeceğiz diye çok basit söylemlere gitmek doğru değil. Önemli olan, kayıt dışı ekonomi hangi alanda var, hangi sektörlerde var, nedenleri nedir, hangi önlemleri almak gerekir, tespitlerinin yapılması gerekiyor. Hiçbir yasa kayıt dışı ekonomiyi savunmaz. Eğer siz yasalarda bazı açıklar bırakırsanız, o zaman sistem tabii ki doğal olarak başka alanlara, kayıt dışılığa kayacaktır. Aslında devletimizin ilgili kurumları yetişmiş kadrolarıyla bu kayıt dışılığı ortadan kaldırmaya da muktedirdir. Gelir denetimini yapan hesap uzmanları, maliye müfettişleri, gelir kontrolörleri, vergi denetmenleri, vergi dairesi müdürleri var. Bunlar gelir denetimini yapıyorlar. Öbür taraftan harcamaları da Sayıştay denetliyor. Gider denetiminde çok önemli bir işleve sahip olan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu var. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri KİT’lerde, yani kamu sermayesinin olduğu yerlerde doğrudan hem harcamaları hem gelirleri denetleyerek de önemli bir işleve sahip bulunuyorlar.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısı, torba yasa olarak isimlendirebileceğimiz, birbiriyle ilgisi olmayan çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasını öngörmektedir. Bu bakımdan tasarının bir bütünlüğü yoktur. Diğer taraftan tasarıda kamu hayatının ihtiyaçlarından doğan düzenlemeler olduğu gibi, zorunlu olmayan ve izaha muhtaç hususlar da bulunmaktadır.

Az önce Manisa Milletvekilimiz Erkan Akçay’ın da ifade ettiği gibi, tasarının 2’nci maddesiyle 13’üncü maddesinin, onuncu, on birinci ve on ikinci fıkralarındaki düzenlemelerle, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nda kapsamlı değişiklikler yapılmıştır.

Tüm bu değişiklikler TOKİ’yi kamu kurumları arasında ve serbest piyasada imtiyazlı bir konuma getirmektedir. Kamu arsalarını kullanması, imar planları yapabilmesi, bazı vergi ve harçlardan muaf olması ve yapılan tüm bu düzenlemeler TOKİ’yi kuruluş gayesinden uzaklaştırmakta, TOKİ’yi serbest piyasa içinde haksız rekabet yapan ayrıcalıklı bir kurum hâline getirmektedir.

Hâlbuki 2985 sayılı Kanun’da Toplu Konut İdaresinin ana gayesi, dar gelirli vatandaşlarımıza sosyal konut inşa etmek, gecekonduyu önleme faaliyetleri yürütmek, toplu konut alanlarına arsa temin etmek, ferdî ve toplu konut kredisi vermek, afet mahallerine konut yapımını organize etmek, iş ve istihdam yaratmak üzere esnaf ve sanatkârlara ait iş yerleri ve küçük sanayi teşebbüslerini desteklemektir.

Tamamen sosyal amaçlara yönelmesi gereken TOKİ, lüks konutlara da yönelerek inşaat sektöründe özel firmaları zor duruma düşürmüştür. Diğer taraftan bu konutların tapu tahsis ve dağıtımı mevcut iktidar için seçim malzemesi olmakta, seçimlerde propaganda aracı olarak oya dönüştürülmeye çalışılmaktadır.

Diğer taraftan tasarının 3’üncü maddesi ile ve 12’nci maddesinin on dördüncü fıkrası ile 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun’da bazı düzenlemeler yapılmaktadır. Buna göre herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan gelir veya aylık bağlanamayan ve sosyal güvenlik kurumlarına tabi olmayı gerektiren bir işte de çalışmayan hak sahiplerinin aylıklarının on altı yaşından büyük işçiler için uygulanan otuz günlük net asgari ücret tutarı esas alınarak ödeneceği öngörülmektedir.

Bilindiği üzere, çeşitli savaşlara katılarak zaferler kazanan, ülkemizi ve milletimizi en iyi şekilde temsil eden, Türk kahramanlığını dünyaya tanıtan gazilerimiz, 1005 sayılı Yasa’yla şeref aylığı bağlanarak ödüllendirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Uslu, tamamlayın lütfen.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Ancak, 5595 sayılı Yasa’yla gazilerimiz şeref aylığı açısından ikiye bölünmüş, hiçbir sosyal güvencesi olmayan veya bir işte çalışmayan gazilerin şeref aylıkları on altı yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücrete yükseltilmiş, diğerlerininki aynı kalmıştır. Bu durum bütün gazilerimizi üzmektedir. Şeref aylığında “şeref” kavramının verdiği yüksek duygular ve iftihar dışında hiçbir mülahaza gözetilmemelidir. Şeref payesi, ayrım gözetilmeyecek, hassas ve manevi motifi esas olan bir husustur. Bu yüzden tüm gazilerimizin şeref aylıklarının ayrım yapılmaksızın asgari ücrete yükseltilmesi gerekmektedir.

Sözlerime son verirken sizleri bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.09

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf ÇOŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 132’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

269 sıra sayılı Tasarı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, halen yürürlükte olan Toplu Konut Kanunu’nda iş yapılmasını engelleyen hangi kısıtlamalar var da bu kanun tasarısı kapsamında TOKİ’ye yönelik değişikliklere ihtiyaç duyulmuştur?

İki: TOKİ Başkanlığı tarafından ülkemizin değişik il ve ilçelerinde yaptırılan inşaatların yüzde kaçında inşaat malzemeleri o yörenin esnafından alınmaktadır? Başka bir deyişle, ihale alan firmalar içerisinde inşaat malzemesi satmayan firma var mıdır?

İktidarlarınız döneminde kaç adet ana firma şimdiye kadar TOKİ’den ihale almıştır? Bunlardan kaçıyla mahkemelik olunmuştur? Kaç adedinin mahkemesi sonuçlanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, muhalefet şerhlerinde belirtilen ve konuşmacı arkadaşlarımız tarafından da dile getirilen kara yolları yapımı nedeniyle firmaların tahakkukları yapıldığı hâlde ödenmeyen ne kadar hak ediş vardır?

Dış kaynaklı kredilerle yapılan ve hâlen yapımı devam eden kara yolları projeleri hangileridir?

Bu tasarı kanunlaştığı takdirde Hükûmetiniz tarafından özelleştirilmesi düşünülen Devlet Demiryolları limanları hangileridir?

Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsisi yöntemiyle hangi kara yolu ve demir yolu projelerini gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?

Son olarak: Adana-Ankara otoyolunun özellikle Pozantı-Ulukışla arasının tamamlanma tarihini verebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sorularım şunlar efendim:

TOKİ devletten ihale almış mıdır? Almışsa ne miktarda ihale almıştır? Aldığı bu ihaleleri alt müteahhitlere vermiş midir? Bu verdiği alt müteahhitler kimlerdir? Hangi usullerle böyle ihale verilmektedir?

TOKİ’nin hukuki kişiliği nedir? Kamu tüzel kişisi midir, özel bir tüccar mıdır? Kamu tüzel kişisiyse özel bir tüccar statüsünde sayılması lazım bana göre. Neden bu kadar imtiyazlı bir duruma getirilmektedir, onu öğrenmek istiyorum.

Ayrıca, TOKİ kamudan kaç tane arazi almıştır iktidarlarınız döneminde? Hangi devlet dairelerinde ne miktarda arazi, arsa, bina almış, bunu öğrenmek istiyorum.

Gazetelerin yazdığına göre, Tayyip Erdoğan’la Kara Kuvvetleri Komutanının görüşmesinde, Selimiye Kışlası’nın askeriyeden alınması yolunda bir şey söylendi. Bu doğru mudur?

Başka bir sorum: Karayolları, Devlet Su İşleri, Devlet Demiryolları, Millî Eğitime ait taşınmazların bu kanunla satılması öngörülüyor. Bundan ne kadar bir gelir sağlamayı düşünüyorlar?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Daha bitmedi.

BAŞKAN – Size ekstradan bir dakika daha vererek iki dakika konuşturdum Sayın Genç.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana ben de bu tasarıyla ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. Özellikle 43’üncü madde kapsamında köylere hizmet götürme birlikleri hususu var. Bu birlikler Kamu İhale Kanunu’na tabi midir? Birliklerin denetim mekanizması nasıl çalışmaktadır? Denetimi varsa hangi kurumlarca denetlenmektedir? Birliklerden denetim sonucu suçlu bulunanlar mevcut mudur? Bunlar hakkında ne gibi işlem yapılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun TOKİ hakkında düzenlediği raporlar ve iddialar ne derece kale alınmaktadır? Toplu Konut İdaresinin kendi iştiraki olan ve KEY hesaplarını barındıran Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına arazi satış işlemi yapılmış ve aracı kuruma 1,7 milyon YTL komisyon ödenmiştir. Bu komisyon geri alınmış mıdır? Alınmamış ise, eski aracı kurumla sözleşme TOKİ tarafından yapılmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Özel Eğitim Kurumları Kanunu kapsamında açılan özel eğitim okulları ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde hâlen kaç adet özürlü kaydı vardır? Bunların kaç adedinde yolsuzluk veya sahte beyan tespiti yapılmıştır? Bu tür yasa dışı uygulamaya başvuran merkezler hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmış mıdır? Kaç adet merkezin ruhsatı iptal edilmiştir?

İkinci sorum: İktidarınız döneminde TOKİ’den en fazla ihale bedeline sahip beş projenin kimlere verildiğini açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, TOKİ, yasanın kendisine tanıdığı görev alanının dışında faaliyette bulunmuş mudur? Örneğin, Erzincan’da garaj yapımı, Gaziantep’te Organize Besi Bölgesi yapımı gibi.

İkinci sorum: Kentsel dönüşüm projesinden bizim anladığımız, gecekondu önlemektir. Oysa TOKİ, görev tanımı olmayan, sahillerde kentsel dönüşüm projesi adı altında konut üretip yabancıya satmak gibi bir işlevi üstlenmek istemektedir. Bunlar, sosyal konut yapmakla görevli olan ve tüzel kişiliği kanunla tanımlanmış devlet kurumuyla ne anlama gelmektedir? Yapılmak istenen nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar umumiyetle TOKİ’yle ilgili sorular sordular, TOKİ’nin yaptığı işleri, ne kadar yaptığını, müteahhitlerini. Yani detay cevapları benim buradan anında cevaplamam şu anda mümkün değil. O bakımdan, ben arkadaşlarımın TOKİ’yle ilgili bu sorularını yazılı olarak cevaplandırmak istiyorum.

Kara yolları projeleri de aynı şekilde Ulaştırma Bakanlığımızın takibinde olan projelerdir. Bu projeler Ulaştırma Bakanımıza, buraya geldiğinde, her an sorulabilir veyahut biz de yazılı olarak kendilerine verebiliriz. Ancak Devlet Demiryolları limanlarının özelleştirilmesiyle ilgili olarak şunu arz etmek istiyorum: İskenderun Limanı hariç olmak üzere, Devlet Demiryollarının bütün limanları özelleştirilmiştir. Yani ihaleler bitmiş, tamamlanmış, özelleştirilmiştir. Bunlarla ilgili olarak, sadece bazılarında Danıştaydan görüş bekliyoruz, bazıları da onay aşamasında, ihale süreci bitmiş fakat onay aşamasına gelmiştir. Bandırma Limanı gibi, Samsun Limanı gibi limanlar onay aşamasında. İzmir Limanı, Derince Limanı, onlarda Danıştaydan görüş bekleniyor.

YILMAZ TANKUT (Adana) – İskenderun özelleşecek mi?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Tabii, tabii, hepsi özelleştirilecek.

Sayın Genç’in TOKİ ile ilgili olarak, “Devletten ihale almış mıdır? Alt yüklenicileri kimlerdir? TOKİ kamudan ne kadar arsa, arazi, bina almıştır?” Tabii, şimdi, TOKİ’ye biz hazine olarak hazine arsalarından orta ve dar gelirlilere konut üretilmesi amacıyla arsa veriyoruz ve bunları da Mecliste tek tek açıklıyoruz. Şimdiye kadar çok verdik bunların listelerini, yine de yazılı olarak Sayın Genç’e gönderelim.

“Birlikler Kamu İhale Kanunu’na tabi midir?” Köy birlikleri, köye hizmet götürme birlikleri Kamu İhale Kanunu’na tabi değildir. “Bunların denetimleri nasıl yapılıyor?” dendiğinde, mülkiye müfettişleri ve valiler tarafından denetimleri yapılıyor. Denetimleri her zaman mümkün.

Sayın Paksoy’un özel eğitim okullarıyla ilgili bir sorusu var. “Kaç özürlü vatandaşımız rehabilitasyon merkezlerinden istifade ediyor?” diyor. 194 bin kişi bunlardan istifade ediyor.

TOKİ’nin en fazla iş verdiği beş müteahhidi kimlerdir?” diye sorulduğunda, tabii, ben onun şu anda bilgisine sahip değilim ama bunu yazılı olarak bildirelim.

“TOKİ görevi olmayan işler de yapıyor.” deniyor. TOKİ’nin görevi sadece konut üretmek değil, birçok çarpık yapılaşmadan dolayı problem hâline gelmiş kentsel dönüşümlerde de belediyelerle birlikte çalışmak suretiyle oradaki o çarpık yapılaşmayı önleyen kentsel dönüşümleri de sağlayan projeler de yer alıyor.

Yine, okul arsalarının satışından da asgari 400-500 trilyon gelir bekleniyor.

Bunları arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Oylamaya geçmeden evvel yoklama istenmiştir.

Şimdi, yoklama isteyen arkadaşlarımızın salonda bulunup bulunmadığını kontrol edeceğiz.

Kemal Anadol? Burada.

Tekin Bingöl? Burada.

Gürol Ergin? Burada.

Turgut Dibek? Burada.

Atila Emek? Burada.

Mehmet Ali Özpolat? Burada.

Birgen Keleş? Burada.

Ali Koçal? Burada.

Ali İhsan Köktürk? Burada.

Ali Oksal? Burada.

Esfender Korkmaz? Burada.

Nevingaye Erbatur? Burada.

Fatma Nur Serter? Burada.

Nesrin Baytok? Burada.

Algan Hacaloğlu? Burada.

Fevzi Topuz? Burada.

Yaşar Ağyüz? Burada.

İlhan Kesici? Burada.

Hakkı Suha Okay? Burada.

İsa Gök? Burada.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Şimdi elektronik cihazla yoklama yapacağım, üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269) (Devam)

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 28’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz.

Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına, görüşülmekte olan yasanın birinci bölümü için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa bir torba yasadır. Torba yasaların taşıdığı bütün olumsuzlukları taşıyor. Bir defa, özel yasaların diğer eksikliklerini görmek mümkün olmuyor torba yasalarda. Yasanın kendi içindeki dengenin bozulmasına da neden oluyor. Dolayısıyla torba yasa olması yasanın etkinliğini, verimliliğini düşürüyor.

Değerli arkadaşlar, bu yasada önemli ölçüde skandal sayılabilecek sorunlar var.

Yalnız, Değerli Meclis Başkanımızın AKP’li arkadaşların ayakta konuşmalarını engellemesini rica ediyorum çünkü konsantrasyonumuz bozuluyor.

BAŞKAN – Haklısınız Hocam.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Lütfen, ya dışarı çıksınlar ya otursunlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var. Sizi sükûnete davet ediyorum.

Buyurun Hocam.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Sağ olun.

Efendim, şimdi, bir defa prensip bazında eğitim politikasını bozuyor bu yasa. En önemli skandal, şehir içindeki okulların satılması. Sayın Maliye Bakanı buradan 400 trilyon gelir beklediğini ifade etti. Şimdi, arkadaşlar bir devlet düşünün, yüz senelik cumhuriyet döneminden beri kurulan şehir içindeki okullarını satıyor. Neymiş? Bu okulların yeri değerlenmiş. Arkadaşlar, eğitimden daha değerli ne olabilir?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Eğitimden daha değerli, daha çok eğitim olabilir.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Eğitimin daha çok yapılması için okulların satılması mı gerekiyor? Eğer siz o okulları satarsanız, o çevredeki ailelere, o çevredeki öğrencilere zarar vermiş olursunuz. Nasıl vermiş olursunuz? Yerine yapacağınız daha uzakta bir okula gitmek için bunlar ceplerinden para verecek, aileleri maliyete katlanacak; yol, zaman sorunu ortaya çıkacak. Arkadaşlar, bir sosyal maliyet anlayışı var. Bu sosyal maliyeti siyasi iktidar hiçbir zaman dikkate almıyor. Bunu dikkate almayan bir hükûmetin ekonomide etkin karar alması mümkün değil. Bu yasadaki okulların satılması, bu sosyal maliyeti getirecek en önemli unsurdur.

Değerli arkadaşlar, köyleri okulsuz bırakan siyasi iktidar, demek ki bu yolla şehirleri de okulsuz bırakacak. Bakın, Doğu’da birçok köy var. Haberiniz var mı ki, Doğu Anadolu’daki birçok köyde taşımalı sistemle eğitim yapılmıyor. (AK PARTİ sıralarından “Doğu’yu bilmiyorsun.” sesi)

Ben Doğu’da, Çıldır’da doğmuşum ve bulunduğum ile, üç ile de kurduğum vakıflar yoluyla, bulduğum hayırsever insanlar yoluyla en az sekiz on tane yurt ve okul yaptırmışım. Sen ne yaptırdın arkadaş, bana “Doğu’yu bilmiyorsun.” diyen arkadaşım sen ne yaptırdın?

Şimdi, değerli arkadaşlar, her toplumda her ülkede kaynaklar kıttır ama önemli olan bu kaynakların en verimli şekilde kullanılmasıdır. Burada Hükûmet bu kaynak kullanmada aynen bakkal hesabı gibi davranıyor. Eğer bugün paraya ihtiyacı varsa okulunu satıyor, yarın daha çok paraya ihtiyacı olursa acaba neyi satacak?

Değerli arkadaşlar, özürlülerin eğitiminde de bu hususu görüyoruz. Özürlülerin eğitiminde siyasi iktidar, bakanlar diyor ki: “İstismarlar var.” Peki, istismar varsa senin işin devlet olarak bu istismarları önlemek, yanlış yapanlara ceza vermek, doğru yapanları da mükâfatlandırmak. Okulları kapatmakla bunu yapabilir misin? Yani birisi yanlış yaptı diye tüm rehabilitasyon merkezlerini, tüm özürlülerin eğitimini ortadan kaldırmakla bunu sağlayabilir misin?

Efendim, özürlülerin eğitiminde gerçek sebebi sayın bakanlar açıkladı: Ayda 60 milyon gidiyormuş. Şimdi, değerli arkadaşlar, ayda 60 milyon nereye gidiyor? 190 bin özürlüye gidiyor. Nereye gidiyor? 40 bin çalışana gidiyor. Peki, sen özürlülerden, 190 bin özürlüden ayda 60 milyonu esirgiyorsun da 2 bin-3 bin kişiye ayda 5,5 milyar faiz veriyorsun, bu nasıl kaynak dağılımı, bu nasıl etkinlik?

Sayın Başbakan bunun gerekçesini de açıkladı, dün söyledi, dedi ki: “2001 yılında 91 bin oto satılıyordu, bugün, 2007 yılında 357 bin oto satıldı.” Şimdi, Sayın Başbakan, yani bu rantı alanlar, devletten bu faizi alanlar ne yapacaktı peki, otomobil almayıp da fabrika mı yapacaktı? Eğer fabrika yapsaydı… Sayın Başbakan neden bina açılmasına gidiyor da fabrika açılmasına gittiğini görmedik hiç? Çünkü fabrika yapan yok. Aldığı rantı otomobile verecek. Onun içindir ki İstanbul’da, büyük şehirlerde 1 kişinin 3 arabası var, 1 evde 5 araba var ama diğer şehirler nasıl? Bakın, Türkiye’de ortalama 13 kişiye 1 otomobil düşüyor. Bingöl’de 29 kişiye 1 otomobil düşüyor. Ağrı’da 25 kişiye 1 otomobil düşüyor. Türkiye’de 13 kişiye 1 otomobil düşerken daha 1990’da piyasa ekonomisine geçen Bulgaristan’da, Macaristan’da, Polonya’da 3 kişiye 1 otomobil düşüyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu bir yarışsa yani sen şimdi neden Bulgaristan, Macaristan, Polonya’nın gerisinde kaldığını eleştirmiyorsun da, neden o ülkelerin gerisinde kaldığını analiz etmiyorsun da, efendim, şu kadar otomobil satıldı diye analiz ediyorsun? Şimdi, böyle bir gelir dağılımı, böyle bir rant ekonomisi varsa, işte Sayın Başbakan da ancak otomobil satışından söz eder, ne işten söz eder ne işsizden söz eder ne de halkın refahından söz eder, efendim, otomobilinden söz eder belirli kesimlerin.

Şimdi, dahası var arkadaşlar, Sayın Başbakan bir müjde daha verdi, dedi ki: “Türkiye'nin net dış borcu 10 milyar dolar oldu.” Ya, şuraya bak çok şükür Türkiye'nin borcu yokmuş! Yani Hazine niye açıklıyor ki “Türkiye'nin 263 milyar dış borcu var” Hazine niye böyle bir yanlış yapıyor? E, Başbakandan iyi mi bilecek Hazine? IMF niye, 263 milyar dolar Türkiye'nin borcu var… Ya, Başbakandan iyi mi bilecek IMF? E, işte 10 milyar dolar borcu varmış, net dış borcu. Ya burada… Yani bir senedir kendimi yiyorum arkadaşlar. Bu net dış borç hikâyesini kaldırın. Ayıp oluyor biraz! Ayıp oluyor!

Şimdi, burada Devlet Bakanı Sayın Şimşek de diyor ki: “Bütün dünyada borç oranları hesaplanır. Borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı…”

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Maliye Bakanına anlat.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, diyelim ki bir ülkenin 100 milyar dolar dış borcu var, ortalama vadesi beş yıl; başka bir ülkenin 100 milyar dolar borcu var, ortalama vadesi otuz yıl. Aynı mı bunlar ya? Ee peki, arkadaşlar, 5 kişi yarışıyor. Birisi yarışı sonuncu bitiriyor, “Ben başarılı oldum.” diyor. Şimdi, Arjantin’in, Brezilya’nın, Meksika’nın dış borcu bizden çoktu, bugün oranlarsan da bizden düşük. Peki, biz başarılı mıyız şimdi? Yani millet almış başını gidiyor. Biz eğer tavşan hızıyla koşuyorsak yani o zaman başarılı mıyız arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, son olarak şunu söyleyeyim: Yani Türkiye’de yeni bir devlet içinde devlet yaratılıyor. Bu devlet içindeki devlet TOKİ’dir. Neden böyle bir devlet içinde devlet yaratılıyor? Yeni bir tekel yaratılıyor. Siz altyapınızı satıyorsunuz, doğal tekelleri, Telekom’u satıyorsunuz ama yeni bir TOKİ tekeli yaratıyorsunuz. Neden böyle bir tekel yaratıyorsunuz? Yasalar üstünde bir kurum neden yaratılıyor? Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu’nu hiçe sayan -bu, yasada var, bu, maddelerde var- ve dolayısıyla tam bunların üstünde, kanunlar üstünde yetkiye sahip bir kurum neden yaratıyorsunuz? Acaba Başbakanlığa bağlı olduğu için mi yaratıyorsunuz? Acaba Sayın Başbakan TOKİ’yi nasıl kullanıyor?

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Şimdi, Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan.

Buyurun Sayın Unakıtan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değerli Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Değerli Başkan, değerli üyeler; esasında bu kanun görüşülürken, muhalefet partileri gelip konuşurlar, görüşlerini dile getirirler. Tabii, asıl olan, bu kanunlar milletin problemlerini çözmek için getirilen kanunlar.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Siz kendi probleminizi çözüyorsunuz, milletin değil!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bunlara, bir an önce milletin problemlerini çözecek bu kanunlar da kabul edilsin düşüncesiyle, şu tarafta oturan, Hükûmet tarafında oturan bakan veyahut da iktidar partisinin üyeleri fazla cevap vermezler. Neden? Bir an önce bu kanun kabul edilsin isterler, çünkü millet kanunun kendisini bekliyor, yoksa buradaki lafları uzatmayı beklemiyor millet. Ama bazen öyle durumlar oluyor ki…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, millet adına konuşuyor milletvekilleri. Lütfen milletvekillerini hakir görmeyin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yok, estağfurullah.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ee, öyle şey olur mu!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Burası, yüce Meclis, çatısının altındaki herkes saygıdeğerdir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Millet adına konuşuyor. İfadenize dikkat edin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Biz fikirlere hürmet ederiz.

Yalnız, burada verilen bazı bilgiler oluyor ki o bilgiler de çok yanlış bilgiler ve kamuoyunun da yanlış olarak kafalarını karıştırıyor, onları düzeltmek de zaman zaman bize düşüyor, çünkü resmî rakamlar da elimizde, bunları milletvekillerimize sözlü, yazılı olarak da anlatıyoruz, ama bazen nedense böyle karışıklıklar oluyor.

Burada, Sayın Esfender Korkmaz geldi, benden önce konuşma yaptı. Orada, şimdi, ben hayretle dinledim, hayretler içerisinde kaldım.

Değerli arkadaşlar, “Okulları kapatıyorsunuz.” diyor. Bu AK PARTİ Hükûmetleri zamanında açılan okullar kadar kim açmıştır acaba şimdiye kadar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, cumhuriyet tarihinde, bak, rakamı veriyorum…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, senin okuduğun okulları da sen açtın! Hayret bir şey ya!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Dinlemesini bilin yalnız.

Rakamı veriyorum: 360 bin tane derslik yapılmış kaç senelik cumhuriyet döneminde, ama AK PARTİ Hükûmetleri beş yılda 120 bin derslik yapmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, okul kapatmak buna deniyorsa, o zaman okul kapatma ne manaya gelir onu bir tekrar gözden geçirsin Sayın Konuşmacı.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sizin döneminiz cumhuriyet dönemi değil mi?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, bakın değerli arkadaşlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin döneminiz cumhuriyet dönemi değil mi Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bizim dönemimiz cumhuriyet dönemi. Bizim dönemimiz cumhuriyet dönemi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetisiniz değil mi? Başka cumhuriyet yok.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ama cumhuriyet dönemi içerisindeki AK PARTİ Hükûmeti zamanı var.

OKTAY VURAL (İzmir) – AKP zamanını söyleyin efendim, cumhuriyetle kıyas yapmayın.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Efendim, koalisyon hükûmeti zamanı var. Efendim, diğer hükûmet zamanları var. E, bunları da müsaade edin söyleyelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Lafınızı doğru kullanın, başka cumhuriyet yok.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yoksa burası Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyük Millet Meclisidir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başka cumhuriyet yok.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yok, olmaz. Başka Türkiye de yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ona göre…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ona göre… Ona göre…

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir ikinci hususa daha değinmek istiyorum: Özürlülerle ilgili olarak eğitim AK PARTİ Hükûmetlerinden önce yoktu. Böyle bir eğitim yoktu. Neredeydi şimdiye kadar gelmiş geçmiş hükûmetler? Biz geldik özürlülere eğitimi açtık. Bugün 194 bin kişi bu rehabilitasyon merkezlerinden istifade ediyor. Burada getirmiş olduğumuz yeni düzenleme de özürlülerin eğitimini kati surette bir adım bile geriye götürmüyor.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Öğrenim yaşı bitince eğitim de bitiyor. Ne olacak o zaman?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bir adım bile geri götürmüyor.

Bakınız şimdi, bu rehabilitasyon merkezleri, son iki yılda bin tane rehabilitasyon merkezi açılmıştır. Neden? Parasını veriyoruz. Gönderiyoruz özürlü vatandaşımızı, parasını veriyoruz. Öyle hizmetler yapıyoruz ki, özürlü kardeşimizi gidip evinden arabayla alıyoruz, okuluna götürüyoruz, arabayla tekrar evine getiriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu derece…

Bakınız, şimdi, Avrupa’da olmayan, özürlülere olmayan hizmeti bu ülkede veriyoruz.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Bakan, taşımayı okullar yapıyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bunu da göğsümüzü gere gere söylüyoruz ve gururla söylüyoruz, inşallah daha fazlasıyla hizmeti de yapacağız, yapmaya da devam ediyoruz.

Özürlüler için, efendim, şu kadar ödeniyor, bu kadar ödeniyor… Milyar YTL’nin üzerinde ödüyoruz. Ama özürlüsüne sahip çıkmayan, yaşlısına sahip çıkmayan, hastasına sahip çıkmayan devletten de hayır gelmez. Ona da inanıyoruz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Vatanına sahip çıkmayan… Devam edin.

MEHMET HALİT DEMİR (Mardin) – Diğer hükûmetler ne kadar yaptı bunu Sayın Bakanım?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Kabili mümkün değil, diğer hükûmetler… Yoktu çünkü böyle bir hizmet, yoktu.

Şimdi, buna, kalkıp gelip de “Özürlülerin okulu kapanıyor, şöyle oluyor… Bunlar olmaz, yanlış olur, yanlış olur bunlar.

Şimdi, “okulları kapatıyorsunuz, efendim, yerine... Okulları niye satıyorsunuz, niye kapatıyorsunuz?” Öyle bir okul ki Boğaz’ın yanında. Öğrencisi de kalmamış artık.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Allah Allah!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Evet.

Şimdi, orayı ekonomiye kazandırıp ondan alınan parayla elli tane daha okul yapıyoruz.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bir örnek verebilir misiniz Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Veririm: Ortaköy’deki okul.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bir örnek ver, bir örnek verin, hangi okul?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ortaköy’deki okul. Git Ortaköy’e görün!

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bir örnek verin!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bak hâlâ “bir örnek” diyor yahu! Örnek bu.

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Mahmutpaşa, Gedikpaşa

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Mahmutpaşa, Gedikpaşa, Ortaköy… Ben kaç tane göstereyim sana? Hiç oradan müdahale etmeyin değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Öğrencisi yoksa nasıl…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Dinleyin, dinleyin de bakın neler yapmışız, bir dinleyin bunları.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hiçbir şey yapmadınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, öyle bir sanayinin içinde kalmış okul var ki -şimdi bana Sayın Genel Müdürümüz de, ilgili arkadaşımız da söylüyor- sanayinin içinde kalmış. Artık oraya talebe de gitmiyor. Gelen talebe 5 kilometreden geliyor. Şimdi, hâlâ ben orayı okul diye mi tutayım? Onu değerlendiririm, o parayla on tane daha okul yaparım, yirmi tane daha okul yaparım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Durmak yok Sayın Bakanım, yola devam.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bunu mu yapalım, yoksa ötede kalalım mı?

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Bunlar köprüyü de sattırmıyorlardı Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, bu durumları açıklamak için huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Bunları hem siz hem televizyonları başında bizi dinleyen milletimiz öğrensin diye geldim. Gerçekler bunlardır.

Beni dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sattınız memleketi,bitirdiniz.

BAŞKAN – Sayın Hıdır… Sayın Ekici…

Sayın Ekici, Sayın Hıdır, arzu ederseniz on dakika ara vereyim ama çay içersiniz, ama başka şekilde halledersiniz. Ara vereyim, Meclis çatısı altı yerine dışarıda halledin.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata.

Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 269 sıra sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu tasarı, yirmi dört kanunda ve iki kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapmaktadır. Türk mali sisteminin temel yasası özelliğine sahip olan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu da bu yirmi dört kanundan birisidir. Tasarının adında değişiklik getirilen diğer yirmi üç kanundan “bazı kanunlar” diye söz edilmesine karşılık Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun tam adıyla vurgulanması, 5018 sayılı Yasa’nın öneminden ve bu tasarıyla daha fazla değişikliğe uğruyor olmasından ileri geldiği görülüyor. Diğer yirmi üç yasanın ve iki kanun hükmünde kararnamenin sadece adını bile saysak konuşma süremizin yeteceği şüphelidir. Bunu söylemekle şuna vurgu yapmak istiyorum: Yirmi altı kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasının bir kanun tasarısının içine sığdırılması ne kadar doğrudur? Bu husus, genel gerekçenin son satırında “…değişikliklerin her birinin ayrı ayrı tasarı halinde yapılması yerine, tek bir tasarıda toplanmasının daha isabetli olacağı değerlendirilmiş ve bu tasarı hazırlanmıştır.” denilerek açıklanmaktadır. Bu isabet, burada görülen isabet nedir, bu değerlendirme nasıl bir değerlendirmedir ki mahzurları faydasından fazladır?

Temel kanun hâlinde ele alınan bu tasarı, aynı zamanda bir torba kanun hüviyetindedir. Dolayısıyla, birbiriyle ilgisi olmayan birçok yasada değişiklik yapılırken buna “temel kanun” demenin mantığı nedir? Torba kanun ile temel kanun niye bir arada ifade edilmiştir? Niye bu uygulama yapılmıştır? Bunu söylemekle şunu ifade etmek istiyorum: Biraz önce Sayın Maliye Bakanı, okul satışı konusunu, okulların satışı konusunu savunan ifadeler kullandı. Eğer okulların satışı konusu ayrı bir kanun olarak gelecek olsaydı, Türk milleti bütün detayları yakından görseydi ve bu konuda, mesela Sayın Bakanın yaptığı bu konuşmaya diğer milletvekilleri tarafından cevap vermek mümkün olsaydı bu çok daha isabetli olmaz mıydı? Dolayısıyla, böyle yirmi altı kanunun arasına sıkıştırılmış bir değişikliğin milletin gözünden kaçtığını inkâr etmek mümkün müdür? Bunu özellikle vurguluyorum. Mademki torba kanun olarak getirildi, o zaman temel kanun olmasaydı ve kanun maddeleri üzerinde ayrı ayrı görüşmemiz mümkün olsaydı. Bunun da önü kapatılmış olmaktadır.

Ben sırası gelince temas edeceğim, ama burada sırf cevap niteliğinde olsun diye, Sayın Bakanın “Bir okulu satıyoruz, birçok okul yapacağız, bunda ne var?” ifadesinin iktidar saflarından alkış almasına karşılık kendilerine daha ihtiyatlı davranmaları konusunda bir örnek vereceğim ve tetkik etmelerini rica edeceğim. Lütfen, Adapazarı’ndaki Sakarya Vali Konağı’nın, kamu yöneticileri tarafından -daha önceki yöneticiler tarafından- satılmaya kalkışılmasının arkasından çıkan çirkinlikleri takip ediniz. Oranın satışı sırasında yeni okullar ve güzel okullar yapma vaadinin bu işte ne kadar etkili olduğunu ve Sakaryalıyı nasıl susturduğunu lütfen takip ediniz. Sonra, bütün alkışlar sıkıntı getirebilir.

Bakın, sadece bu değişiklikte, millî eğitimle ilgili değişiklikte, dördüncü, beşinci fıkralarda “Lüzum görülen okulların satışını Millî Eğitim Bakanı devreye sokar.” denilmek isteniyor. Lüzum… Demek ki kıymeti arttıkça veya şehir içinde kaldıkça ortaya çıkacak diye bir çağrışım yapılıyor. Bunu, satacağız ve daha iyisini yapacağız diye izah etmek çok zordur. Önce şunu düşünmek lazım: Bir hükûmet, milletinin okullarını niye satar? Bir hükûmet, evlatlarının okulunu niye satar?

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – İyi okul yapmak için.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Efendim, iyi bina yapmak için binalar değişiyor, şahsiyetsiz şehirler ortaya çıkıyor. İyi kasaba olacak deniyor, müdahale ediliyor, başka şeyler ortaya çıkıyor. İyi okul yapmak için, siz, mevcut okulları, satacağınız birkaç okul çıkabilir ama bütün okulları satmak için yetkiyi Maliye Bakanına niye veriyorsunuz? Veriyorsanız yeni, ayrı bir kanunla bunu niye getirmiyorsunuz, ki millet enine boyuna bunu görsün? Tekrar soruyorum: Bir hükûmet, milletinin okullarını, yavrularının okullarını satmak üzere bir torba kanunun içine bir maddeyi niye sıkıştırır? O zaman, getirirsiniz, enine boyuna konuşuruz, deriz ki: “Türkiye'de şu kadar okul şu kadar değer yapmaktadır, bunun üzerine şu kadar işimizi hallederiz.” Millet bir karar verir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Efendim, yapmayın, lütfen.. Ama bakın, efendim, neden satılıyor? Çok uzatmak istemiyorum, söyleyeceğim başka sözler var ama lütfen bunun gerekçelerini bize iyi açıklayın. Eğer şöyle bir şey varsa, merkezî yerde kalmış okulların bahçelerini, alanlarını görüp iştahı kabarmış insanların baskısı altında kalınıyor ise…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – O size ait, bize değil.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Eğer o bize ait ise, şimdi size… Bakın, bize ait olan hiçbir şey yok. O zaman, bakın, ben size başka bir şey söyleyeyim. Söylediğim hususu takip edin, kime ait olduğunu görün.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Merak etmeyin siz.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Ben bu kadar detaya inmek istemiyorum ama size şunu söylüyorum: Bir milletin hükûmeti, o milletin okullarını satmak için kanun niye çıkarır?

Diyecek ki: “Çok çaresiz düştük, bunu yapıyoruz.” O zaman sizin önünüze getireceğiz, “Şu kadar sıcak paraya, akan paraya niye müdahale etmiyorsunuz? Şu kadar cari açık için hangi tedbiri alıyorsunuz? Sanayi çökerken, tarım iflas ederken ne tedbir alıyorsunuz?” diye size soracağız. O zaman esas gerekçenizi söyleyeceksiniz, o zaman mesele yok. “Biz çok zordayız, Türkiye çok zordadır, satacağız bunları.” diyeceksiniz, bunun üzerinde tartışacağız.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dört bin adet yeni okul yapıldı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – O okulları hayırsever vatandaşlar yaptırdı, Hükûmet değil.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bakın, ben size başka bir şey daha söyleyeyim. Bizi ister istemez konumuzdan uzaklaştırıyorsunuz ama lütfen şunu alın: Bakın, her zeminde söylüyorum. İktidardaki arkadaşlarımdan rica ediyorum: Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti yönetilirken bir bakanlığın, bir bakanın veya iktidar partisinin ilgili bir yetkilisinin çıkıp yapılanları alt alta tadat etmesinin hiçbir kıymeti yoktur. Siz, Ağrı Dağı’nın tepesine neyi koydunuz, onu ölçünüz. Ağrı Dağı’nın tepesine bir kibrit çöpü koyup da dibinden beri ölçerseniz haksızlık olur. Eğer, dört bin okul yapıldı, daha önce yapılan okullardan daha fazla ise siz tebrik edilirsiniz. Bunları bize tebrik etmeye fırsat veriniz ama kabul ediniz ki bir milletin okulları satılmaz.

Şimdi, taşımalı eğitim diye bir çare…

ASIM AYKAN (Trabzon) – Kafanız basmıyor!

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Hatip, bir dakika…

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Ne dediniz Sayın Milletvekili? Bir daha söyler misiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kafanız basmıyor ne demek?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Sayın Milletvekili kafamızın basmadığını söylüyor. Evet, okulların satılmasının…

BAŞKAN – Sayın Kutluata, bir dakika…

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Buyurun.

BAŞKAN – Deminden beri izliyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek kafanız basmıyor?

BAŞKAN – Sayın Vural bir dakika…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sözünü geri al.

BAŞKAN – Sayın Vural…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bizi dinlemiyorsun, dışarıdan geliyor, ne konuşulduğunu bilmeden laf atıyorsun.

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Akcan…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Dışarıdan geliyor, ne konuşulduğunu bilmiyor.

BAŞKAN – Sayın Akcan…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Saygısız!

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Devletin okulu satılmaz.

BAŞKAN – Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Satılmaz devletin okulu, bu bir anlayış.

BAŞKAN – Sayın Akcan…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Vatanın toprağını satan devletin okulunu satmaz mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, o sözünü geri alsın, ne demek kafanız basmaz?

BAŞKAN – Müsaade ederseniz cümlemi tamamlayayım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bezirgânsınız siz!

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.18

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf ÇOŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 132’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

269 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Sayın Münir Kutluata’yı davet etmeden evvel… Meclis Başkanlığı sandalyesinde şu anda oturan bir şahıs olarak konuşmacıları -gerek iktidardan gerek muhalefetten- büyük bir dikkatle dinledim. Muhalefet partilerinin sözcüleri eleştirel konuşmalar yaptılar. Ona da, birinci konuşmacıya Sayın Bakan çıktı, cevap verdi. Sayın Kutluata son derece nazik bir dille görüşlerini açıklarken önce Sayın Hıdır’ın, daha sonra başka milletvekili arkadaşlarımızın, en son da Sayın Aykan’ın, kendisine de yakışmayan “kafası basmıyor” gibi sözleriyle sataşmaya uğradı.

Grup başkan vekillerine buradan iletiyorum: Bu tarzda sataşmalar olduğunda, yönettiğim her toplantıda ara vereceğim. Bu kanunların -Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi- çıkmasına, ben yöneten şahıs olarak, muhalefet partilerinin mensupları ve -ama en önemlisi- iktidar partisinin milletvekilleri büyük gayret göstermek zorunda. Ama bu çatının altında bu kürsü -özellikle genç arkadaşlara söylüyorum- milletin kürsüsü. Şayet demokrasi sadece iktidardan oluşsaydı, demokrasi tarifi olmazdı. Elbette demokrasilerin temel tarifinde iktidar olacak hizmet yapmak üzere, milletimiz öyle görevlendirir; muhalefet partileri olacak, onlar da millet adına iktidarı denetleyecekler. Muhalefet partilerinin sözcüleri hakaret, tahkir, tezyif, taciz yapmayacaklar; iktidar partisinin sözcüleri de bunu yapmayan sözcülere taciz, tezyif, hakaret gibi tavırlarda bulunmayacaklar. Bunu uyarıyorum.

Sayın Aykan buradaysa eğer sözünü geri almasını istiyorum.

Konuşmanızı tamamlamak üzere buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)

Dört buçuk dakikanız kalmıştı, beş dakika veriyorum.

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir arkadaşımızın ölçüyü aşması sonucu kesilen konuşmama buradan devam ediyorum.

Sayın Başkanın ikazları gayet yerindedir. Bu Meclisin mehabetine kimse zarar vermemelidir. Ancak şu kadarını ifade ediyorum ki: Bu tür yakışıksız tavırlar gerçekten benim üslubum değil, cevap vermeyi arzu etmem ama cevap verirsem sataşanların sıkıntıda kalacağını söylemeliyim. Bu anlamdaki son sözlerimi ifade ediyorum. Bu kafa basmama meselesi bu sataşmayı yapan arkadaşımızın anladığı anlamda ise ben bununla şeref duyarım, evet böyle ince hesaplara bizim kafamız basmaz.

Şimdi, ben bu samimiyetle yaptığım değerlendirmede şunları söylüyorum efendim: Okulların satışı konusuna biraz detaylı girmiş olduk ama önemliydi, devam edeceğim. Şimdi, bir hükûmet okullarını niye satar diye söyledim. Bütçe açıkları için mi, yani gelir elde etmek için mi? Eğer gelir elde etmek içinse biraz önce söylediğim gibi, bunun gerekçelendirilmesi lazım, içinde bulunduğumuz durumu bilmemiz lazım. Yok, Türkiye’de bir iki örnek var, bu okullar satılsa ne olur ise o zaman onlarla ilgili ayrı bir düzenleme yapılabilir. Ama bakın, düzenlenen fıkrada diyor ki: “Bu taşınmazlardan Millî Eğitim Bakanlığınca uygun görülenler…” Bu bir süreç. Yani, buradan, pekâlâ, değeri arttıkça bu bir kaynak olarak kullanılabilir anlamında bir şey anlaşılabilir. Türkiye’de böyle anlayışlar var.

Bakın, Türkiye’de birtakım okullar, birtakım liseler, birtakım üniversite binaları o kadar sembolik hâle gelmiştir ki para için satamazsınız. İstanbul Üniversitesini para için değerlendirebilir misiniz Sayın Bakan? Çok büyük para eder. Ama bu gidişle yarın onu yapan da çıkabilir. Onun için, lütfen, burada ölçü kaçırılmasın veya millet bunu görsün, tartışsın. Söylediğimiz budur. Bunu ayrı getirseydiniz diyoruz. Bu konuda yanlış bir şey söylediğimi düşünmüyorum.

İkincisi: Bu niçin olabilir? Başka bir sıkıntı, yeni okullar yapmak için olabilir. Yalnız, bu tamam, bu doğru değil dedik ama bakın burada, beşinci fıkrada diyor ki: “Bu taşınmazların satışından -yani okulların ve alanlarının satışından- elde edilen gelirleri bir yandan genel bütçenin B işaretli cetveline gelir, diğer yandan ihtiyaç duyulan yerlerde okul yapımı ve onarımı amacıyla kullanılmak üzere Millî Eğitim Bakanlığının bütçesine ödenek olarak verilir.” Yani, bunların bir kısmı bu işte kullanılır gibi bir anlam çıkıyor burada Sayın Bakan? Yani, satılan okulların değerlerinin bir kısmı, yine okul işinde kullanılır gibi bir anlam çıkıyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Tamamı orada kullanılır, buradan gelen paranın tamamı.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Eğer böyle ise daha mahzurlu bir durumla karşı karşıyayız.

Şimdi, burada “Öğrencisi kalmamış.” deniliyor ama diğer taraftan satılan okulların öğrencileri başka yerlere taşınacak. Zamanım olmadığı için giremiyorum. Türkiye’de taşımalı eğitim diye bir sistem yaşıyoruz nüfusu azalan köylerimizde. Bu sadece doğuda değil, batıda, Karadeniz’de, her yerde. Nüfusu azalan köylerimizde çocuklar minibüslere atılıyor, 15-20 kilometre mesafelere gidiyor, akşam yahut okuldan sonra aynı şeyi dönüp, sarhoş şekilde evlerine geliyorlar. Verimsiz bir sistemle karşı karşıya olduğumuzu bilelim. Şimdi, biz bunu böyle çözüm zannedebiliriz ama bu köylerin nüfusu niye azalıyor, bu insanlar niye göç ediyor, bunları bilmekte çok büyük fayda var. Bunları tartışarak arkadan “Böyle bir sistem getirdik.” deyip bunu savunursak daha fazla anlam ifade eder diye düşünüyorum.

Şimdi, diğer bir nokta olarak, yine Sayın Bakan özürlü eğitimiyle ilgili birtakım kısıntıların kendileri döneminde geliştirildiğini… Dolayısıyla, neyi tenkit ediyorsunuz demeye getirdi. Öyle olsa bile, bunda bir geri dönüşün tenkit edilmesinin, hiçbir… Yani geliştirildiyse, şimdi de kısılıyorsa bu tenkit edilecek bir şeydir. Yani bunun, bizim dönemimizde şu kadar okul yapıldı filan demek… Bunlar güzel şeyler ama bana göre çok anlamsız şeyler. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir süreklilik içinde, devamlılık içinde, gelişme içinde. Evet, her gün fazlası yapılacak. Ama “Okul yaptım, derslik yaptım, bina yaptım.” denildiği zaman, arkadan ister istemez tahrik ediyor ve söyletiyorsunuz ki: Eğitimin seviyesi ne vaziyette, eğitim ne sonuç veriyor; üniversiteye gidemeyen perişan, giden genç hakikaten mutlu mu, birinci sınıftaki mutluluğu son sınıfta devam ediyor mu yoksa bazı üniversiteler, bazı okullar işsizliği erteleme yeri mi oldu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bunları söylemek zorunda kalmayalım diye arzu ediyorum.

Mesele burada bir nokta, birkaç nokta üzerinde bir sürtüşme yaratmak değil. Bu yasayla ilgili söylediğim, yaptığım esas tenkit, yirmi dört kanun ve iki kanun hükmünde kararnamenin bir torba içinde getirilmesi ve bunların tartışılmasının gözden kaçmış olmasıdır. Bunda kötü maksat olmayabilir, hız beklentisi olabilir, iktidarın bu anlamda bir fayda umması olabilir ama kaçırılan faydaları göz önüne alacak olursak mahzurlu olduğunu söylemeye çalışıyoruz.

Özelleştirme İdaresine imar yetkisi verilmesi böyle geçmeli miydi bu arada, yoksa tartışılmalı mıydı? Bu çerçevede imar meseleleri görüşülmeli miydi? Dolayısıyla ben bunun bu şekilde gelişinin… Başından da söyledik, komisyonlarda da söyledik. Biz söyleyeceğimizi söylüyoruz, arkadan, fayda etmezse mevcut hâliyle katkımızı vermeye de devam ediyoruz. Dolayısıyla komisyonlarda yaptığımız katkıyı burada da yapmaya gayret ettik.

Konu bundan ibarettir. Ancak bazı hassas konuları görüşürken bütün arkadaşların o hassasiyetin önemini kavramasını bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kutluata.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş.

Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir yasa görüşüyoruz, muhakkak ki muhalefetteki arkadaşlarımız bu yasayla ilgili çekincelerini, düşüncelerini ve hatta daha iyi olmasıyla ilgili fikir transferlerini yapmaları beklenir ki bizim de beklediğimiz, iktidar partisi grubu olarak yaptığımız işlemler ve eylemler bu.

Muhakkak ki bir yasa tasarısı konuşulurken iktidar “İyisini yapıyoruz.” amacıyla, niyetiyle ortaya çıkmıştır. Muhalefetin de “yanlış yapıyorsunuz” veya “daha iyisini yapmalısınız” şeklinde ifadeleri kullanmaları gerekir.

Bugün, Genel Kurulun saat 13.00’teki açılışından itibaren grup başkan vekili arkadaşlarımızla birlikte yasa tasarısı üzerindeki görüşlerimizi, önergelerin hangi şekilde, hangi çerçevede olacağını ve konuyla ilgili arkadaşlarımızın şüphe duyduklarını, “şunda sakınca var” dediklerini birlikte, hem bürokratlarla hem grup başkan vekilleri hem de ilgili arkadaşlarımızla değerlendirip düzeltme veya birbirimizi ikna etme gayreti içerisinde devam ettiriyoruz. Bu saate gelene kadar çok da ılımlı ve olumlu bir şekilde geçti.

Arzumuz, isteğimiz, dileğimiz: Burada her birimiz 70 milyon Türk milletini temsil ediyoruz. Seçildiğimiz bölgedeki insanları değil, Türkiye’de yaşayan bütün insanları temsil etmek üzere, onların hak ve menfaatlerini korumak üzere millet bize yetkiyi verdi, o iradenin verdiği yetki çerçevesinde onların hakkını, hukukunu korumak üzere burada görevliyiz.

Milletin verdiği temsil yetkisi çerçevesinde, Türk milletinin asaleti çerçevesinde ve onların asaletine yakışır bir şekilde, bu kürsüden konuşurken dikkatli olmamız gerekir. Ama yıllardır olmuş, Parlamentonun kurulduğu günden bu tarafa olmuş, konuşmacı kürsüde konuşurken iktidardan veya muhalefetten kürsüde konuşan konuşmacıya laf atmalar olmuş olabilir fakat lütfen, rica ediyorum, laf atmalarımız edep çerçevesinde olsun. Laf atmalarımızın “Bu ülkeyi sattınız, bunu sattınız, şunu sattınız” diye tahkir edici, kırıcı bir şekilde olmaması gerekir.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ama satılanları da söyleyeceğiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Çünkü inanıyoruz, güveniyoruz, biliyoruz. Burada, seçilen milletvekillerinin tamamı, her biri bu ülkenin bir karış toprağını, bir çakıl taşını kimsenin kimseden daha fazla sevdiğiyle ilgili elimizde bir ölçü yok. Kimsenin de “Ben senden daha fazla sevdim.” diye iddia etmeye hakkı yok.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Tabii, insan sevdiğini satar mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, Değerli Hocam, satmayla alakalı değil bu iş.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Satmıyor musunuz? Rica ediyorum…

BAŞKAN – Sayın Ergin, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın Değerli Hocam, şu anda siz yanlış anlama modundasınız.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Siz yanlış anlatma modundasınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Yanlış anlama modunda değil, iyi niyetli, iyi niyetli yaptığımız çerçevede bu kanunları düzenlediğimizi ifade edin. Satmayla, tahkir edici, sanki vatan toprağını satıyor gibi ifade etmek, bu…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Satıyorsunuz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Lütfen… Lütfen…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ama Mustafa Bey, satıyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, okulların satışıyla ilgili konuşuyoruz. Sayın Bakan açıkladı.

BAŞKAN – Sayın Ergin…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, satıyorlar.

BAŞKAN – Görüşlerini açıklıyor Sayın Ergin.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Bu görüş mü? Bu yanlış!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Topraklar satılıyor mu satılmıyor mu?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, herhâlde uyarılarınızı… Siz, iktidar partisi grubu arkadaşlarımıza çalıştırmakla görevli grup olarak “siz” diye ifade ettiniz ama bakınız, Sayın Bakan konuşurken sayın milletvekillerinin hiçbiri Sayın Bakanın anlattığı doğrulara tahammül edemediler.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ya, onlar size göre doğru, size göre doğru canım!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Lütfen, iktidar partisinin milletvekillerini uyardığınız kadar muhalefet partisi grubundaki milletvekili arkadaşlarımız laf atarken…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Allah Allah

ATİLA EMEK (Antalya) – Yanlışlarınızı doğru olarak kabul etmek zorunda değiliz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, her bir sataşmayı, tek tek isim söyleyerek uyardım ben bugüne kadar. Söyleyebilir misiniz ki bir tarafa iltimas geçiyorsunuz bir tarafa geçmiyorsunuz diye.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Şimdi, yani bugün bu kanunu eğer -sizin de ifadenizle- mehabetle, nezaketle, nezahetle, birbirimizi anlayarak geçirmek istiyorsak hep beraber buna uyalım. Dolayısıyla, yapmak istediğim budur. Yani “Bir tarafa laf söyleyip öbür tarafı hiç uyarmadınız.” diye söylerseniz, gerçekten incinirim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, herhâlde meramımı anlatmakta sıkıntı çektim. Ben, sizin dokuz on aylık süre içerisinde Parlamentoyu yönetirken tarafsız olmak için elinizden gelen gayreti gösterdiğinize inanan bir milletvekiliyim, inanan bir Grup Başkan Vekiliyim. Hakikaten, sizin yönetiminizde hem iktidar partisi hem muhalefet partisi konusundaki hassasiyetinizi çok iyi biliyorum ama benim ifade etmeye çalıştığım nokta şu: Siz, belki normal şartlar altında iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın biraz daha sabırlı olması gerektiğini, muhalefetin bu konuda laf atmasının daha normal şartlar olduğunu ifade ettiniz ama lütfen, ben değerli arkadaşlarımdan şunu istirham ediyorum: Yaptığımız iş millet için, yaptığımız iş Türk milletinin refah seviyesini artırabilmek için o insanların mutluluklarını artırabilmek amaç ve gayesini güdüyoruz.

Bakınız, Sayın Bakan burada ifade ederken “Bizim dönemimizden önce de hükûmetler ortaya çıktı.” dedi ama bugüne kadar gelen bütün hükûmetlerden

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Öyle demedi, öyle demedi.

BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ya “Seksen sene” dedi.

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Seksen yılda bu memlekette altmış tane hükûmet gelmiştir. Bu hükûmetlerin üç tanesinin sorumluluğu AK PARTİ Hükûmetine aittir. AK PARTİ hükûmetleri döneminde bundan önceki gelen hükûmetler dâhil olmak üzere bizim yaptığımız okul yatırımlarını hiç kimse yapmamıştır. İfade ettiğimiz, söylediğimiz budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanın söylediği, yani 2002 yılına kadar cumhuriyet tarihindeki yapılanlardan fazla yaptık diye değil, bize kadar gelen 57 hükûmet döneminde -56’ncı Hükûmet, 57’nci…- her bir hükümetlerden daha fazla yatırım yaptığımızı, okullaşmanın daha fazla olduğunu, derslik sayısının daha fazla olduğunu ifade ediyoruz. Ama, değerli arkadaşlarım her ne hikmetse seksen yılda yapılanları farklı şekilde anlama moduna girdikleri andan itibaren, maalesef, iktidarın sözcülerinin anlattıklarını farklı bir şekilde anlatmaya çalışıyorlar.

Bugün, Sayın Esfender Hoca ifade ederken güzel şeyler söyledi. Özürlüler rehabilitasyon merkezinde olan çocuklarımızın, o sıkıntıyı çeken insanların problemleri olduğunu ifade etti. Anadolu’da bir tabir vardır “Ölüsü olan bir gün ağlar, delisi olan, hastası olan her gün ağlar.” diye. Biz bunun sıkıntısını, o insanların içinde çektikleri eziyeti, ıstırabı bilen insanlarız.

GÜROL ERGİN (Muğla) – O çocuklar deli değil!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, bugüne kadar…

GÜROL ERGİN (Muğla) – O çocuklar hasta, hasta!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hocam, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Ergin…

GÜROL ERGİN (Muğla) – “Deli” lafı yakışmadı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hocam, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Ergin, lütfen…

GÜROL ERGİN (Muğla) – O çocuklar hasta, hasta!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hocam, lütfen… Bir tabir kullanıyorum “hastası olan” diye ifade ediyorum.

GÜROL ERGİN (Muğla) – “Deli” lafını kullandınız, lütfen onu…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hocam, lütfen…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Saptırmayın lütfen!

GÜROL ERGİN (Muğla) – “Deli” lafını kullanmadı mı kardeşim?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Saptırmayın, ikinci kelimeyi niye duymuyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Ergin… Sayın Ergin, benim hangi maksatla konuştuğumu en iyi bilenlerden biri sizsiniz. Biz sizinle üç sene beraber çalıştık.

GÜROL ERGİN (Muğla) – O kelimeyi çıkarın konuşmanızdan, çıkarın!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, lütfen… Ben bir deyim kullanıyorum. Deyim kullanırken arkada ne açıklayacağımı da siz bilirsiniz. Benim hangi şartlarda hangi şeyleri de söyleyeceğimi… Siz beni çok iyi tanıyanlardan birisiniz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Peki, bu sözünüzün ne kadar aileyi bugün üzdüğünü de biliyor musunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hocam, lütfen… Onların içinde biri de benim o ailelerden Hocam.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Siz de üzüldünüz o zaman o lafa.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Üzülmelisiniz de yani.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hocam, üzülüyorum, o insanlar adına üzülüyorum diyorum.

Bugüne kadar bu özürlü ve rehabiliteye ihtiyacı olan insanlarla ilgili düşünmeler yapılmamış. 2006 yılında bu faaliyet başlamış. 2006 yılındaki faaliyetle birlikte 84 bin bu konudaki insanımızın, kişinin ihtiyacı varmış, 2007 yılında 194 bine gelmiş. Şimdi yapacağımız düzenleme ile birlikte yaklaşık 300 bin kişinin bu sıkıntıyla hastası ve bakmakta zorlandığı insanlarla ilgili, onların eğitilmesi ve bakıma muhtaç olan insanların ihtiyaçlarının giderilmesiyle ilgili 300 bin kişiyi, 300 bin aileyi rahatlatabilecek bir düzenlemeyi yapmak için gayret gösteriyoruz.

Bugüne kadar biz yaptığımız işlemlerde daha önceki düşünülmemişleri şimdi düşünüp gündeme getiriyoruz. Ha, söylenen sözler farklı olabilir ama şunu açık ve net yüreklilikle ifade ediyorum: Bizim yaptıklarımız başkalarının hayallerinde bile olamadığından dolayı şu anda anlattıklarımızı maalesef kabul edemiyorlar (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ve o kabul etmemenin verdiği tedirginlik ve gerginlikle hem bu kürsüde konuşurken hem de oturdukları yerden laf atarken, inanıyorum, aklıselim düşündükleri takdirde, sağduyuyla düşündükleri takdirde 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmetlerin bu memlekete yaptığı katkıları hep birlikte muhakkak ki takdir edeceklerdir, hakkını vereceklerdir diye ümit ediyorum.

Ben bundan sonraki süreçte de inşallah, yine değerli grup başkan vekilleriyle yaptığımız görüşme çerçevesinde, bu Parlamentoyu uygun, aklıselim, daha ılımlı bir şekilde götüreceğimizi, hepimizin millete hizmet etmek için seçildiğimizin idraki içerisinde olduğumuzu biliyorum. Bundan sonraki sürecin inşallah o şekilde devam etmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Sayın Bakan konuşma yapmak için…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Övünmekten çatlayacaksınız bir gün. Bayağı zor oluyor bu iş. Çatlayacaksınız ama hayırlısı, inşallah çatlamazsınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz çatlamayız ama kıskananlar çatlayabilir.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

…kürsüye geldiği zaman, grubunuzdan birkaç milletvekili aynı ağızdan “Şunların ağzının payını verin.” dedi. Dolayısıyla, Sayın Bakanın gerçi sataşmalarla daha fazla açıldığını, daha hazırcevap hâle geldiğini de biliyoruz. Onun da -sizlere söylüyorum- avukatlığa ihtiyacı yok ama bir boks maçına çıkarmış gibi bir tavır da doğru değil. Ben o zaman uyarmamıştım. O arkadaşlarımızı uyarmadığım için, Cumhuriyet Halk Partisinden itiraz seslerine de belirli bir tolerans gösterdim. Birbirimizi anladığımızı sanıyorum. Bütün grup başkan vekilleri için bu geçerli.

Evet, teşekkür ederim.

Şimdi, şahıslar adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 269 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile bazı kanun ve kanun hükmündeki kararnamelerde değişiklik yapılmasını öngören bu tasarının birinci bölümünde, özet olarak, 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’ndan 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve KDV Kanunu’nda değişiklik yapılmasına kadar birçok kanunda –ki on beş adet kanun ve iki adet kanun hükmünde kararnamede- değişiklik yapılması, ekleme yapılması veya yeniden düzenlenmesi yönünde bazı değişiklikler öngörülmektedir. Bunların gerçekten bir kısmı günümüz koşullarına uydurma açısından gerekliyken bir kısmı da -biraz önce de bazılarının tartışıldığını gördüğümüz- gereksiz düzenlemeler olarak görülmektedir. Örneğin, Millî Eğitim Bakanlığına tahsisli hazine mülkiyetindeki taşınmazların özelleştirilmesinin önü açılmaktadır. Yani, birçok ilimizde, şehir merkezindeki değerli arsalar üzerindeki birçok okul binası satılarak devletin sırtından âdeta yeni zenginler oluşturulmasının önü açılmaya çalışılmaktadır. Bu, gerçekten üzüntü verici bir değişikliktir. Bugün ilköğretim ve ortaöğretim seviyesinde okullarımızdaki öğrenci sayısının ortalama 50’nin altına düşürülemediği gerçeği önümüzdeyken, bu okullara ihtiyaç varken bunların arsalarının satılıp yeni okullar yaptırılma gerekçesi makul değildir. Evet, yeni okullara bu ülkenin ihtiyacı vardır ama eskilerinin satılmasının ya da yıkılmasının gereğini burada tartışmaya bile gerek görmemekteyim. Bu okullara ihtiyaç vardır, yeniler yapılacaksa başka kaynaklarla başka yerlere yapılmalıdır. Kütahya ilinde merkezde var olan bir okulun satılması bu kanun yasalaşırsa hızla gerçekleşecek. TOKİ tarafından yeni yapılan bir okula bu okulun öğrencileri taşındı ancak velilerin tamamı Valilik ve Belediye Başkanlığının önünde neredeyse boykot yapar hâle geldi. Çünkü 5-6 kilometre dışarıdaki okula bu öğrencilerin taşınması için yeni servis ücretleri devreye girdi, sosyal birçok sıkıntıları ortaya çıktı. Buna benzer birçok ilimizde olayların yaşandığını herhâlde benim kadar sizler de biliyorsunuz. Evet, yeni okullara ihtiyaç var özetle ama eskilerinin yıkılması, satılması gerekmiyor.

Diğer yandan, TOKİ Başkanlığının yetkileri arttırılarak ilgili belediyeler ve valiler tarafından uygun görülmeyip üç ay içinde onaylanmayan planların Başkanlık tarafından resen onaylanması sağlanmaktadır. Yani böylece TOKİ Başkanlığı ilgili belediye ve valiliğin üstünde bir yetkiyle donatılmaktadır. Bu değişiklik birçok ilimizde kurumlar arası anlaşmazlıklara yol açacak ve aynı ilde görev yapan devletin değişik kurumlarının birbiriyle ahengi bozulacaktır. Hâlen TOKİ tarafından inşaat yapılan birçok il ve ilçede yöre esnafının bu yatırımlardan yararlanamadığı gibi birçok mimar, mühendis ve müteahhidin işinden olduğu gerçeği ortadayken TOKİ Başkanlığının daha da geniş yetkilerle donatılması yeni sorunların yaşanmasına neden olacaktır.

Bir başka değişiklik de bazı suistimaller yaşanması nedeniyle özürlülere verilecek destek eğitimlerinin kısıtlanmasına yöneliktir. Günümüzde yaklaşık 8,5 milyon olduğu ifade edilen özürlü sayısı ve diğer 71 milyonun kalanının da potansiyel birer özürlü olduğu gerçeği varken bunların devletten aldığı desteklerin kısıtlanmasına ya da belirli süreyle daraltılmasına bence gerek yok. Bu maddenin komple çıkartılması yönündeki önergenin destekleneceğini ümit ederek bu konuyu da özetlemek istiyorum.

Bir diğer konu, üniversite döner sermaye paylarının üniversite personeli arasında paylaştırılmasında sağlık personelinin lehinde düzenlemenin bu kanunla getirilmiş olmasıdır. Buradaki sağlık personelinin tüm personel yönünde değiştirilmesinde büyük ihtiyaç vardır. Evet, sağlık personeli özellikle tıp fakülteleri hastanelerinde daha çok görev yaparak bu döner sermaye gelirlerinin oluşmasında katkı yapmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ancak şu da unutulmamalıdır ki, üniversitelerin tıp fakültelerine verilen kaynağın diğer fakültelerden kesilerek daha fazla aktarıldığı, dolayısıyla bu üniversitede oluşacak döner sermaye gelirlerinin doğrudan ya da dolaylı olarak o üniversitede çalışan tüm personelin katkısıyla oluştuğu gerçeği unutulmadan bunun da düzeltilmesi gerekiyor.

Bu vesileyle, gündemde olduğu için de ifade etmeden geçemeyeceğim bir iki konuyu da huzurlarınızda Sayın Bakanıma iletmek istiyorum.

Bugün, özellikle Kütahya, Afyon, Niğde ve Konya yöresinde yoğun olarak üreticilerimizin uğraştığı vişne üretiminde önemli sıkıntılar vardır. Vişne üreticileri üretmiş oldukları vişneleri âdeta satamaz hâle gelmişler, 70 kuruşla başlayan fiyat bugün 40 kuruşa kadar düşmüş durumdadır. Diğer yandan, bu ayın sonunda süresi dolacak olan Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçların ertelenme süresi uzatılırsa çiftçilerimiz çok memnun olacaktır.

Bu vesileyle kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Şahıslar adına ikinci söz, Bitlis Milletvekili Sayın Cemal Taşar’da.

Buyurun Sayın Taşar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEMAL TAŞAR (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 269 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, bu tasarı içerisinde daha çok özürlü çocuklarımızın eğitimiyle ilgili konuşmak istiyorum. Yalnız bir tespiti yapmakta fayda var diye düşünüyorum. 2006’dan öncesine döndüğümüz zaman özel eğitime muhtaç çocuklarımızın çoğunluğunun bu eğitimden faydalanmadığını görüyoruz. “Nasıl?” diyeceksiniz. Bir kere, sağlık güvencesinden mahrum ve BAĞ-KUR’lu vatandaşlarımızın hiçbir çocuğu bu haktan faydalanmıyordu. Ama 2006’da Hükûmetimizin çıkardığı yasayla, dağ başında yaşayan veya köyde yaşayan veya şehirde yaşayan kim olursa olsun özel eğitime muhtaç olan çocuklarımız bu haktan faydalanmaya başladı. Hükûmetimiz, her alanda olduğu gibi sosyal devlet anlayışını özellikle çocuklarımızın, özürlü çocuklarımızın, bireylerimizin yetişmesinde de bunu hassasiyetle ortaya koymuştur. Bakınız, o güne kadar –Allah göstermesin, hepimizin çocuğu olabilir- birçok ailemiz, maalesef bu özürlü çocuklarının eğitimini gerçekleştiremedikleri için aile içinde saklıyorlardı arkadaşlar. Toplumun içine bile çıkaramıyorlardı. Zaten istatistiklerde rakamlardan da o güne kadar eğitim alanlar belli. Ama, 2006’dan sonra çıkarmış olduğumuz bu yasayla o özürlü çocuklarımızın eğitimleri gerçekleştirilmiş, bir taraftan devletin resmî okullarında bunlar gerçekleştirilmiş, öbür taraftan da özel rehabilitasyon merkezlerinde gerçekleştirilmiştir.

Bakın, yine, burada, bugün itibarıyla ayda aldığı on saat eğitim karşılığında her bireyimiz, her çocuğumuz için 406 YTL verilmektedir. 2006’dan bu tarafa, yani 2006 Haziran, bugün 2008 Temmuz itibarıyla iki yıllık süre içerisinde 1,291 katrilyon para ödenmiş. Geçmişte bunların hiçbiri yoktu. Niçin? Özürlü çocuklarımız, eğitime muhtaç çocuklarımız kendi ayakları üzerinde durabilsin. Sadece bu kadar mı? Hayır. Bakın: Bizim bu özürlü çocuklarımızın anne babalarına Allah sabır versin, bizi dinliyorlardır, o çocukları devlet okullarına ve rehabilitasyon merkezlerine götürüp getirmek için anne, baba ve kardeşlerden birisinin bu çocuklarımızın başından ayrılmaması gerekiyor idi. Mutlaka arabayla alıp arabayla götürmesi gerekiyordu, orada beklemesi gerekiyordu. Yani aile tam bir sıkıntı içerisinde, hatta birçok birey, anne, baba çalışamaz duruma gelmişti.

Peki biz ne yaptık, bu Hükûmet ne yaptı, bu iktidar ne yaptı? Sizin özürlü çocuğunuz varsa, eğer özel bir rehabilitasyon merkezine gitmiyorsa, devletin özel eğitim okuluna gidiyorsa rehber öğretmen eşliğinde servis onu kapısından alıyor okuluna götürüyor, eğitimini gördükten sonra yine okul çıkışı rehber öğretmen eşliğinde servisle tekrar ailesine teslim ediyor.

Bir kere aileler huzura kavuştu, bunun yanında özürlü çocuklarımızın da eğitimleri sağlanmış oldu.

Bu kanun niye peki? Burada bazı eksiklikler vardı, bu eksikliklerin giderilmesi için. İki yıllık bir uygulama sürecinde tespit edilen bu eksiklikler işte yeni bu kanunla, bu maddeyle tekrar çıkartılıyor arkadaşlar.

Buradaki incelik şu: Biliyorsunuz yüzde 40 ve üzeri sağlık raporu alanlar ancak belli bir yardımdan faydalanıyordu. Biz bir kere burada yüzde 20’ye indiriyoruz sağlık kurulu raporuyla. Yine burada ilk defa spastik özürlü çocuklarımız da bu haktan faydalanmaya başlıyor.

Onun için yani birileri “Efendim, işte bu tasarıyla, bu yasayla biz çocuklarımızın eğitimlerini kısıyoruz, biz onları eğitimden mahrum ediyoruz…” Asla böyle bir şey yok. İlk defa, 2006 Haziranından bu tarafa, ailelerimiz artık çocuklarını saklamıyorlar, bunların mutlaka kendi ayakları üzerinde durmaları gerektiğine inanıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

CEMAL TAŞAR (Devamla) – Bundan dolayı da bu çocuklarımızın eğitimleri sağlanmış oluyor.

Bizim Hükûmet olarak, İktidar olarak eğitimle ilgili yaptıklarımız ortadadır. Halkımız buna en güzel cevabı vermiştir, her zaman da vereceğine inanıyorum. İnşallah bu çocuklarımız, bu özürlü, özel eğitime muhtaç çocuklarımız kendi ayakları üzerinde… Onları eğitmiş oluruz, yetiştirmiş oluruz, anne babalarına da yük olmamış olurlar.

Bu tasarının öncelikle özel eğitime muhtaç çocuklarımıza, annelerine, babalarına ve tüm milletimize hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taşar.

Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Bakanlığınıza bağlı Millî Piyango İdaresinin özelleştirilmesi gündemdedir. Millî Piyango İdaresinin 2007 yılı bilançosuna göre aktif varlıklarının toplamı 493 milyon YTL, aynı dönemdeki kamu payı aktarımının da 314,4 milyon YTL olduğu belirtilmektedir. Bu hususlar çerçevesinde:

1) Millî Piyangoyu özelleştirecek misiniz? Özelleştirme yöntemi hakkında bilgi verebilir misiniz?

2) Lisans devri satışı şeklinde mi yoksa hasılat bölüşümüne dayalı bir satış şeklinde mi olacaktır?

3) Millî Piyango İdaresinin kamu kurumu ya da kamu faydasına çalışan kurumlara aktardığı gelirini kâr mı yoksa ziyan mı kabul etmektesiniz?

4) Şayet kâr olarak görmekte iseniz kamuya böylesine ciddi kaynaklar sağlayan kurumun satılmasının gerekçesi nedir, hangi ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Birinci sorum: Şimdi, bu terörden zarar gören kişilere bir para ödenmesi gerekiyor yasa gereği. Şimdi, vatandaşların Güneydoğu’da bu terör zararları devamlı tespit edilmiş, 2007’nin yedinci ayından beri, bir seneyi aşkın bir süreden beri bir kimseye -yani benim ilimde böyle en azından- hiçbir kuruş para ödenmiyor.

Şimdi, tabii, Maliye Bakanı da oradan çıktı gitti. Burada oturan Bakan da bu konularda yetkili değil, yani evvela burada sorumuza cevap verecek yetkili bakanların gelip oturması lazım. Lütfen, iktidar partisinden kim bunu sağlayacaksa sağlasın. Orada kanunun bir maddesini dahi okumamış kişilerin gelip orada oturması bile bu Meclise karşı bir saygısızlıktır.

O bakımdan, yani bu paralar niye ödenmiyor? Niye ödenmiyor Sayın Başkanım? Adamların devletten aldıkları 3 bin YTL, 4 bin YTL veya 10 bin YTL, bu insanlar ekmeğe muhtaç. Defalarca burada söyledik, niye… Bir yandan da burada bütçe rakamlarını açıklıyorlar, “Efendim, 2 katrilyon bütçe fazlamız var.” Bu bütçe fazlasını kime saklıyor bu Hükûmet? Bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, tasarıda üniversite öğretim üyelerine saat 14.00’ten sonra döner sermayeye yaptıkları doğrudan gelir getirici katkılarından dolayı, ilave olarak, almakta oldukları aylık ve her türlü tazminat toplamının 10 katına kadar pay verilebilmesi hükme bağlanmaktadır. Ancak öğretim üyeleri dışında aynı projede veya laboratuvarda çalışan öğretim yardımcıları -yani araştırma görevlisi, öğretim görevlisi ve benzeri- gibi personel ile idari ve teknik personelin de katkı yaptığı gerçeği dikkate alınarak bu personele de döner sermayeden aynı oranda pay verilmesi sağlanabilir mi? Bu konudaki görüşünüz nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, İktidarınız döneminde “4 bin okul yaptırdık.” diye övünüyorsunuz. Türkiye’de eğitimin seviyesi ortada, sınıf mevcutlarını 50’lerden aşağıya düşüremediniz, ÖSS sınavında binlerce öğrenci sıfır cevapla sınavı tamamlamışlardır. Bu mu eğitim yatırım hamlesi? Siz bu OKS ve ÖSS sonuçlarından memnun musunuz? İktidarınızın eğitimde fırsat eşitliğinden bunu mu anlıyorsunuz?

İkinci sorum: TOKİ’de çalışan aynı derecede bir mühendis ne kadar, Devlet Su İşlerinde çalışan bir mühendis ne kadar maaş alıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, vatandaşlarımız tarafından bağış ve yardım yapmak suretiyle yaptırılan okullar ve derslikler dışında, AKP Hükûmet döneminde Hükûmet tarafından bütçe ödenekleriyle kaç okul ve derslik yapılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım, aracılığınızla sormak istiyorum Sayın Bakana: İmar yetkisi belli kurallara bağlı olarak belediyelere ve bayındırlık ve il iskan müdürlüklerine verilmiştir. Şimdi bir ilde imar yetkisi alırken TOKİ, o kurallara uymamışsa ve on beş gün içerisinde de bu yetki verilmezse, söz konusu yetkinin kanunlara rağmen TOKİ’ye devredilmesi sizce yetki karmaşasına sebep olmaz mı? Bununla neyi amaçlıyorsunuz? Bunun kamuoyu tarafından bilinmesi lazım. Açıklarsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Not aldık. Maliye Bakanımız bundan sonraki maddelerin görüşülmesi sırasında bunlara cevap verecek. Yetişmezse yazılı cevap verecek efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi (b) bendinin 3 üncü fıkrasının ikinci cümlesinin başına “Yetkilendirilen işletmecilerin şebekeleri üzerinden telekomünikasyon hizmeti sunan diğer işletmecilerin” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

H. Hamit Homriş

Behiç Çelik

Ali Torlak

 

Bursa

Mersin

İstanbul

 

Erkan Akçay

 

M. Akif Paksoy

 

Manisa

 

Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz efendim.

Gerekçeyi mi okutayım, konuşulacak mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe lütfen.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kurum tarafından sayısı sınırlandırılarak, ulusal çapta, kamuya açık mobil telekomünikasyon hizmeti sunmak üzere yetkilendirilen işletmeciler, Kurum ile imzaladıkları İmtiyaz Sözleşmeleri çerçevesinde faaliyet göstermektedir. Bahsi geçen sözleşmelerde, Hazine Payının ödenmemesi halinde 3095 sayılı Kanun ile öngörülen temerrüt faizinin uygulanacağı esasa bağlanmıştır.

Bu itibarla, İmtiyaz Sözleşmelerinden doğan hak ve yükümlülüklerin muhafazasını teminen, Tasarıda öngörülen 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda yer alan temerrüt faizi ilkelerinin yeni faaliyete geçecek olan ve Kurum tarafından sayısı sınırlandırılarak, ulusal çapta, kamuya açık mobil telekomünikasyon hizmeti sunmak üzere yetkilendirilen işletmecilerin şebekeleri üzerinden hizmet verecek olan işletmecilerle sınırlı olması gerektiği düşünülmektedir.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama isteminde bulunanların tespitini yapacağım: Sayın Anadol, Sayın Hamzaçebi, Sayın Ergin, Sayın Keleş, Sayın Dibek, Sayın Koçal, Sayın Öztrak, Sayın Çakır, Sayın Erbatur, Sayın Tamaylıgil, Sayın Serter, Sayın Paçarız, Sayın Ağyüz, Sayın Ekici, Sayın Hacaloğlu, Sayın Gök, Sayın Baratalı, Sayın Genç, Sayın Öztürk, Sayın Küçük.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati:18.19

 

 

 

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 132’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246) esas numaralı deprem ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerini birlikte yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 22 Temmuz 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 18.39

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.