DÖNEM: 23 CİLT: 25 YASAMA
YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 132’nci
Birleşim 17 Temmuz 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMALAR IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, İstanbul’daki korsan taksicilerin yarattığı
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı 2.- Bingöl
Milletvekili Kâzım Ataoğlu’nun, Bingöl Karlıova’da
düzenlenen Güneşin Doğuşu Festivali ve alternatif turizme ilişkin gündem dışı
konuşması 3.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne ili Uzunköprü ilçesi Çakmak Barajı’nın
yapımıyla ilgili yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/695) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/79) B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 24 milletvekilinin,
tekstil ve konfeksiyon sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/250) 2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 milletvekilinin,
Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana gelen orman yangınının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/251) 3.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 23
milletvekilinin, Bartın ilindeki turizmin araştırılarak geliştirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/252) VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/589) (S. Sayısı: 269) VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
kadına ve çocuğa yönelik cinsel saldırılara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3543) 2.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
töre ve namus cinayetlerine karşı alınan önlemlere ve cinsiyete duyarlı
politikalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3545) 3.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, SHÇEK’de barınan bir
çocuğun kaybolduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/3983) 4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, yetiştirme yurtlarında
barınan çocuklara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/3984) 5.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik yasa tasarısı
çalışmalarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/4033) 6.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Diyanet İşleri Başkanlığının hac ve umre
hizmetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/4163) 7.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
SHÇEK’de yetişen gençlerin istihdamına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/4169) 8.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Keçiören Atatürk Çocuk Yuvasının taşınacağı
iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanından Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/4170) 9.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/4171) 10.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı (7/4220) 11.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/4222) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak üç oturum yaptı. İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal, uluslararası nakliyat sektöründe yaşanan
sıkıntılara, Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani, Hakkâri ilinin eğitim
sorunlarına, Bursa
Milletvekili Necati Özensoy, özel eğitim kurumları ve
engellilerin sorunlarına, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın (6/774) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği
bildirildi. Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani ve 20 milletvekilinin,
siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı iddiaların (10/247), Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin,
Edirne ilinin sorunlarının (10/248), Samsun
Milletvekili Osman Çakır ve 25 milletvekilinin, Samsun’daki işsizlik sorununun
(10/249), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kararlaştırılmış olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın (1/363, 1/494) (S.
Sayısı: 237) görüşmeleri tamamlanarak; 2’nci sırasında
bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında
Askeri İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı’nın (1/449) (S. Sayısı: 137), 7’nci sırasında
bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın (1/573) (S. Sayısı: 232), Görüşmelerini
müteakiben yapılan açık oylamadan sonra; 10’uncu sırasında
bulunan İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile
Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin, Denizde Can ve Mal
Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Tekliflerinin (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261) yapılan görüşmelerden sonra, Kabul edilip
kanunlaştığı açıklandı. 3’üncü sırasında
bulunan Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair (1/589) (S. Sayısı: 269), 4’üncü sırasında
bulunan Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair (1/559) (S. Sayısı: 234), 5’inci sırasında
bulunan Elektronik Haberleşme (1/566) (S. Sayısı: 255), 6’ncı sırasında
bulunan İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile
Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin, Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257), 8’inci sırasında
bulunan Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/557) (S. Sayısı: 259), 9’uncu sırasında
bulunan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik
Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair (1/597) (S. Sayısı: 268), Kanun Tasarı ve
Teklifleri ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi. 17 Temmuz 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.10’da son verildi.
No.: 189 II.- GELEN KÂĞITLAR 17 Temmuz 2008 Perşembe Tasarılar 1.- Suç
Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin
Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/629) (Adalet; Plan ve Bütçe ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.7.2008) 2.- Vişegraddaki Sokullu Mehmet Paşa Köprüsünün Yapısal
Unsurlarının Durumunun Tespit Edilmesi, Restorasyon Projesinin Hazırlanması ve
Projenin Uygulanması Konusundaki İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/630) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor;
Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.7.2008) Tezkere 1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/513) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7.7.2008) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar OSB’deki tapu sorununa ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/866) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, BOTAŞ’ın vadesi geçmiş alacaklarına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/867) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, DSİ’nin özel baraj ve
gölet inşaatlarını denetimine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/868) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 4.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Soma Termik
Santralindeki filtre sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/869) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığının
yaygınlaşmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/870)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 6.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, belediyelerin elektrik borçlarına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/871) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 7.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığından hayatını
kaybedenlere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/872) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/7/2008) 8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığına karşı
bilinçlendirmeye ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/873)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığına karşı
uluslararası çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/874)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım Kongo kanamalı ateşi hastalığına karşı aşı
geliştirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/875)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, TEDAŞ’ın vadesi geçmiş
alacaklarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/876) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/7/2008) 12.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, tarımsal proje
hibelerinin kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/877) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 13.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, veteriner hekimlerin
mali haklarının iyileştirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/878) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 14.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, sektörlerdeki iş
güvenliğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/879) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/7/2008) 15.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, vergi borcu nedeniyle
yurt dışına çıkış tahdidi uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru
önergesi (6/880) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 16.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da sivrisinekle
mücadeleye ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/881) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/7/2008) 17.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Gazipaşa’daki bir
derenin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/882)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 18.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da toplu
taşımadaki Antkart uygulamasına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/883) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 19.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, standart dışı mallara karşı alınan ithalat
tedbirlerine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen)
sözlü soru önergesi (6/884) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 20.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, elektrik zammı ile ilgili açıklamasına ilişkin
Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) sözlü soru önergesi (6/885) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/7/2008) 21.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, özelleştirme gelirlerine ve istihdama yönelik
yatırımlara ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/886) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4/7/2008) 22.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, kayıt dışı ekonomiye ilişkin Maliye Bakanından
sözlü soru önergesi (6/887) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 23.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, dış borçla edinilen kaynağın kullanım alanlarına
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) sözlü soru önergesi (6/888)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 24.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde-Kayseri demiryolundan OSB’lere bağlantı
yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/889)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 25.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde Havaalanı inşaatına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/890) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 26.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde Üniversitesinde Tıp Fakültesi açılmasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/891) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/7/2008) 27.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde Üniversitesinde Ziraat Fakültesi açılmasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/892) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/7/2008) 28.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde Üniversitesinde Hukuk Fakültesi açılmasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/893) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/7/2008) 29.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, ikili ticaret anlaşması yapılan ülkelere ilişkin
Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi
(6/894) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 30.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, tüketiciyi mağdur eden ithal mallara karşı tedbir
alınmasına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen)
sözlü soru önergesi (6/895) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 31.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, dahilde işleme rejiminin
denetimine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen)
sözlü soru önergesi (6/896) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 32.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, ihracatçıların karşılaştıkları bürokratik işlemlere
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru
önergesi (6/897) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 33.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, teşvik uygulamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru
önergesi (6/898) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, elektrik zamlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/4426) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 2.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, enerji üretimine ve
elektrik zamlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4427)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 3.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Telekomünikasyon
İletişim Başkanlığıyla ilgili bazı hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4428) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 4.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, bir göletin yükseltilmesine ve bir gölün değerlendirilmesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4429) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4/7/2008) 5.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Kütahya’daki bir
baraj projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4430)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çevre Kanununa
muhalefetten verilen cezalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4431) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 7.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Çatalağzı Termik Santralinin olumsuz
etkilerine karşı önlem alınmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4432) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 8.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan
Termik Santralindeki bir grup çalışanın kadroya alınmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4433)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 9.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, jeotermal
sahalardaki başvuru sorunlarına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4434) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki maden
rezervine ve verilen ruhsatlara ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4435) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 11.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Ergenekon
soruşturmasıyla ilgili bilgilerin basında yer almasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4436) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 12.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Kocaeli’de
organ mafyası haberlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4437) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 13.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’un su ihtiyacının karşılanmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4438) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 14.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Emniyet
Teşkilatının yurt dışı temsilciliklere atanacak personeline ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4439) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 15.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kamu İhale Kurumunun
incelemelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4440)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 16.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kamu İhale Kurumunun
Adana’daki ihalelerle ilgili incelemelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4441) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008)
17.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bakanlık binasının tadilatı ile derslik
ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4442) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/7/2008) 18.- İzmir
Milletvekili Abdürrezzak Erten’in,
İzmir’de yeni kurulan ilçelerdeki şube müdürlükleri atamalarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4443) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 19.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, bir ilköğretim müfettişi hakkındaki
bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4444)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 20.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Turgutlu’daki bir hastanenin acil servisine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4445) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/7/2008) 21.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, OSB’lere yapılan Devlet
yardımlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4446)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 22.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, bir besicilik
desteğinin uygulanacağı illere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4447) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 23.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
destekleme ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4448) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 24.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, iyi tarım
uygulamalarının kontrol ve sertifikasyonuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4449)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 25.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, buğday taban
fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4450) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 26.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, D-100
karayolundaki trafik güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4451) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 27.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya-Ankara hızlı tren projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4452) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 28.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Bulgaristan ile taşımacılıkta yaşanan sorunlara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4453) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/7/2008) 29.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
Bartın’daki bazı yolların iyileştirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4454) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 30.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Turgutlu adliye binası inşaatına ve ağır ceza
mahkemesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4455) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/7/2008) 31.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Aspendos ve Perge’deki
tarihi alanların gösteri merkezi amaçlı kullanımına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4456) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 32.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Genel Müdürünün yönetim kurulu üyeliklerine
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/4457)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/7/2008) 33.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, evden kaçan veya kaçırılan çocuklara ilişkin
Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/4458) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/7/2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 24 Milletvekilinin,
tekstil ve konfeksiyon sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/250) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.7.2008) 2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 Milletvekilinin,
Mersin İli Gülnar İlçesinde meydana gelen orman yangınının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/251) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.7.2008) 3.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 23
Milletvekilinin, Bartın İlindeki turizmin araştırılarak geliştirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/252) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.7.2008) 17 Temmuz 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 13.05 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 132’nci Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.09 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 13.21 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
132’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım. Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) ATİLA EMEK (Antalya) – İsimleri okuyun Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Nedim Öztürk? Sayın Abdulkadir Akgül?
Burada. Sayın Mehmet Sekmen? Burada. Sayın Mustafa Kuş? Burada. Sayın Ahmet Büyükakkaşlar? Burada. Sayın Egemen Bağış? Burada. Sayın Vahit Kiler? Sayın Mehmet Şimşek? Burada. Sayın Zeki Ergezen? Burada. Sayın Mustafa Açıkalın? Burada. Sayın Hüseyin Gülsün? Sayın Hasan Altan? (AK PARTİ sıralarından “Karşı tarafta” sesleri) Evet, tamam, bulduk. Yani, Meclisi çalıştırmaya çalışıyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Abdulmuttalip Özbek? Burada. Sayın Mehmet Halit Demir? Burada. Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Gündem dışı ilk söz “korsan taksicilerin yarattığı sorunlar” ile
ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit’e aittir. Buyurun Sayın Macit. (DSP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- İstanbul Milletvekili Hasan
Macit’in, İstanbul’daki korsan taksicilerin yarattığı sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ülkemizde her alanda büyük sıkıntılar yaşanıyor. Köylü tarlasını
ekemiyor, esnaf siftah edemeden kepenk kapatıyor, bunun sonucu olarak işsizlik
almış başını gidiyor. Yurttaşlarımız yokluk, yoksulluk içinde yaşam mücadelesi
veriyor. Buna karşın Hükûmetin ve Meclisin gündeminde
parti kapatma var, türban var; en kötüsü, kurumlar arası kavga var. Sayın Başbakanın “Öfke hitabet sanatıdır.” söyleminin gereği
yerine getiriliyor, herkes öfkesini şu veya bu şekilde yansıtıyor. Muhatapları
da karşılık verince kavga daha da büyüyor. Olan halkımıza oluyor. Sorunlar her
geçen gün kördüğüm oluyor, çözmek âdeta olanaksızlaşıyor. Ekonomi bozulmakta, ithalat almış başını gidiyor. Cari açık
patlamış, 2002 yılında 1,5 milyar dolar olan cari açık beş yıl içinde tam 30
kat artarak 40 milyar doları aşıyor. Önlem alan yok. “İhracat arttı.” diyen dış
ticaretten sorumlu Bakan ithalatı ağzına alamıyor. Çünkü ithalat acı biber
olmuş, ağızları yakıyor. Ülkemize milyonlarca turistin geldiğini, gelirlerin
katlandığını söylüyoruz, vatan topraklarını, KOBİ’lerimizi, sanayi
işletmelerimizi yok pahasına yabancılara satıyoruz, daha doğru söylemle peşkeş
çekiyoruz, gene cari açık katlanıyor. Bütün sektörlerde yaşanan kayıt dışılığa karşı bir önlem
alınamıyor. Ekonomimizde kayıt dışılığın yüzde 50’nin üzerinde olduğu ifade
ediliyor. Kayıt dışılık hem ekonomimizi hem de güvenliğimizi tehdit eder duruma
gelmiştir. Bugün, taşımacılığın, sadece ticari taksicilikte yaşanan kayıt
dışılığı ve güvenlik sorunlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. İstanbul’da
ticari taksicilerle yaptığımız toplantıda taksi şoförlerinin anlattıkları içler
acısı. Taksicilerin can güvenliğinin olmadığını, on iki yıl içinde 102
taksicinin görevlerinin başında şehit edildiklerini ifade ediyorlar ve kamera
ve GPS sisteminin zorunlu hâle getirilmesini istiyorlar. İstanbul’da 18 bin yasal, 30 bin ila 50 bin civarında korsan taksi
var. Yasal taksi belediyeye, Maliyeye kayıtlı olanlar; vergilerini ödeyen ve
tüm kayıtlı esnaflar gibi devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirenler,
güvenlik birimlerine kayıtlı ve güvenlik güçlerine yardımcı olanlar. Korsan
taksiciler ise belediyeye, Maliyeye, hiçbir resmî yere kayıt yaptırmayan, hiç
vergi ödemeyen, zaman zaman güvenlik sorunları
yaşanan gruptur. Korsan taksiler kayıt altına alınıp gerekli vergiler
alınabilse devletimize yaklaşık 50 milyon YTL üzerinde gelir sağlanacak, haksız
rekabet önlenecek, taksi sayısı kadar sahibi, şoförü sosyal güvenlik statüsüne
alınacaktır. Korsan taksiler nedeniyle işsiz kaldıklarını, evlerine ekmek
götüremediklerini bildiriyorlar. Korsan taksicilerin iktidar ve siyasi
yandaşlardan destek aldıklarını da söylüyorlar. “Bunlarla mücadele edemiyoruz.
Yeterli tedbir alınmadığı için sürekli sayıları artıyor. İnsanlar bizim
işimizi, aşımızı çalıyorlar. Artık dayanacak gücümüz kalmadı. Korsanlar işi çok
azıttı ve resmî ilanlar bastırıp dağıtmaktadırlar. Hatta kendi duraklarının
yanına durak açıp bizleri tehdit etmektedirler.” diyorlar. Her an duraklarda
kavga, dövüş olabileceğini, bunlar yaşanmadan önlem alınması gerektiğini
vurguladılar. Hele şimdi okulların kapanmasıyla birlikte pastanın daha da küçüldüğü
şu günlerde tehlike daha da büyümüştür. Hatta tarife dağıtan bir korsan
taksicinin müdahale eden yasal bir taksiciyi vurduğu ve müşterisini alan bir
yasal taksiciyi de korsan taksicinin bıçakladığını gazete manşetlerinden
öğreniyoruz. Korsan taksicilere karşı önlem alınmalı, caydırıcı cezalar
uygulanmalı, siyasi koruma ve kollama yapılmamalıdır. Korsan taksicileri
şikâyette bulunanlara “para alıp verirken belgeleyin” denildiğini ifade
ediyorlar. Resmî dairelere yaptıkları şikâyetlerin hasıraltı edildiğini
söylediler. Değerli arkadaşlar, işte, taksicilerin bana verdikleri tarifeler,
ilanlar. Evet, bunlar belge değil de nedir? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. HASAN MACİT (Devamla) – Evet sayın milletvekilleri, bunlardan daha
iyi belge var mıdır? HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Telefon faturaları mı? HASAN MACİT (Devamla) – Telefon faturası mı değil mi, size ibraz
edeceğim. Üzerlerinde isimleri, telefonları, durakları; kayıt dışılığın hangi
boyutlarda olduğunun bir göstergesidir. Bunları örnek olarak aldım,
kendilerinde daha binlercesi var. Taksici esnafının burunlarından soluduklarını, yaşanan bu
olumsuzluklarla yeni olayların meydana gelebileceğini gördüm. İnsanların
ekmeğini korumak için neler yapabileceklerini gözlemledim ve acilen önlem
alınmasını yetkililerden rica ediyorum. Bu sorunların mutlaka çözülmesi
gerektiğine inanmaktayım. Aksi takdirde, zaman geçtikçe işin içinden çıkılamaz
duruma gelecektir. Korsan taksiler korunmamalı. Sıkı denetim ve kontroller
yapılmalı. Mevzuatla ilgili eksiklikler giderilmeli. Bu konuda, İçişleri ve
Maliye Bakanlarını göreve davet ediyorum. Bundan sonra bu konuda yaşanacak
olaylardan Hükûmet sorumludur. Hepinize saygılar sunarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Macit. HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Taksi odasıyla görüştün mü? HASAN MACİT (İstanbul) – Taksi odasıyla da görüştüm, başkanlarıyla
da görüştüm, bir de siz görüşün. BAŞKAN – Hükûmet adına, İçişleri Bakanı
Sayın Beşir Atalay. Buyurun Sayın Atalay. İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit’in korsan taksiler ve
yarattığı sorunlarla ilgili gündem dışı konuşması vesilesiyle söz almış
bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Bilindiği üzere, toplumsal yaşam, kişilerin belli kurallara göre
hareket etmesini zorunlu kılar. Bu kuralların önemli bir bölümü yasal ve idari
yazılı düzenlemelerden oluşmakta ve yetkili kişi ve organlar tarafından
ihtiyaca göre de değiştirilmektedir, zaten hukuk devleti olmanın gereği de
budur. Bugün üzerinde konuştuğumuz korsanla mücadele hem yazılı
düzenlemelerimize hem de ahlaki kabullerimize göre tasvip edilmeyen bir
davranış biçimidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşlarımızın ulaşım
ihtiyacını karşılamak üzere toplu taşımacılığın geliştirilmesi ve disiplin
altına alınması, korsan taşımacılığın önlenmesi ve fiilen çalışmakta olan şoför
esnafının haklarının korunması önemli bir husustur. Bu amaçla taksi, dolmuş,
minibüs ve umum servis araçlarına verilecek ticari plakaların sayısı, verilme
usul ve esasları Bakanlar Kurulunca 1986 yılında karar altına alınmıştır. İl ve
ilçelerde oluşturulan trafik komisyonlarına bu konularda düzenleme yapma
yetkileri verilmiştir. Ayrıca, 2004 ve 2005 yıllarında yürürlüğe giren
Büyükşehir Belediyesi ve belediye kanunları ile bu alanda yeni bir düzenlemeye
de gidilmiştir. Bu düzenlemeye göre, belediye sınırları içerisinde her türlü
servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve
tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek ve durak yerlerini tespit
etmek görevi büyükşehir belediyelerinde ulaşım koordinasyon merkezlerine, diğer
yerlerde ise belediyelere verilmiştir. Ticari taksilerin durak yerleri
büyükşehir belediyelerimizce -bu merkezler- diğer şehirlerimizde ise
belediyeler tarafından nüfus durumu, talepler ve trafik düzeninin
gereklilikleri dikkate alınarak belirlenmektedir. Ticari taksilere ve gerek
duyulan diğer ticari amaçlı yük ve yolcu taşımacılığı yapan araçlara
illerimizde il trafik komisyonlarının kararlarıyla; ticari taksilere “T”,
servis araçlarına “S” veya “C” gibi özel plaka grupları tahsis edilmektedir.
Bunlardan ticari taksiler sarı renge boyanmakta, üzerlerinde ışıklı taksi
levhaları bulunmakta ve yine bu araçlara ücret belirleyici taksimetre cihazı
taktırılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlen ülkemiz genelinde
taksi, dolmuş, minibüs, umum servis aracı, özel halk otobüsü ve belediye
otobüsü olmak üzere 267.059 ticari amaçlı yolcu taşıma aracı bulunmakta olup
bunlardan 78.005’i ticari taksilerden oluşmaktadır. Bugün itibarıyla, İstanbul
ilinde 17.384, Ankara merkezinde 7.701 ve İzmir merkezde 2.627 adet ticari
taksi faaliyet göstermektedir. Gerek polisimizin yaptığı tespitlerde gerekse Bakanlığımıza gelen
şikâyetlerde ve basın-yayın organlarında çıkan haberlerde korsan taksiciliğin
iki şekilde yapıldığını görüyoruz. Birinci yöntem, yukarıda belirtilen özellik
ve plaka gruplarına sahip olmayan araçlarla yolcu taşımacılığı yapılması
şeklindedir. Yani bazı kişiler normal plakalı özel otomobilleri veya başka
toplu taşıma araçlarıyla kendi yolcularını bularak, anlaşarak kayıt dışı
taşımacılık işi yapmaktadırlar. İstanbul ABD Başkonsolosluğundaki güvenlik görevlilerimize
saldıran teröristlerin olay mahalline gelmek için kullandıkları araç bu
kapsamdadır. İkincisi ise yine yasal olarak yetkilendirilmiş ticari taksilerin
plakalarının aynı renk, marka ve model araçlara mükerrer olarak takılması
suretiyle, yani sahte olarak takılması suretiyle aynı plakalı birden fazla
ticari taksiyle yolcu taşımacılığı faaliyeti yapıldığı görülmektedir. Korsan ve
mükerrer, yani sahte plakalı olarak taşımacılık yapanlar hakkında 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu’nun ek 2’nci maddesi gereğince 480 YTL para cezası
uygulanmakta ve araçlar on beş gün süreyle trafikten men edilmektedir. Ayrıca,
sahte plakayla araçları ticari taşımacılık faaliyetinde kullananlar hakkında
Türk Ceza Kanunu’nun sahteciliğe ilişkin hükümleri doğrultusunda da gerekli
yasal işlemlerin yapılması için adli mercilere sevk edilmektedir. Yolcu ve yük taşıma araçlarını korsan, mükerrer, yani sahte
plakalı veya amacı dışında kullanılmasını önlemek amacıyla yapılan denetimler
sonucunda 2007 yılı içerisinde 3.640, 2008 yılı ilk altı ay içerisinde ise
2.021 araç ve sürücüsü hakkında Karayolları Trafik Kanunu’nun ek 2’nci maddesi
gereğince cezai işlem uygulanmıştır. Yapılan bu denetimlere
ilave olarak, korsan taksicilik ve diğer taşımacılık faaliyetleriyle ilgili sorunların
ve ihlallerin gerçek boyutuyla tespit edilmesi, sorumluları hakkında gerekli
yasal işlemlerin yapılabilmesi amacıyla gerekli araştırma, inceleme ve
soruşturmayı yapmak üzere İstanbul ilimizin Avrupa yakasında 2, Anadolu
yakasında 2 olmak üzere 4 polis başmüfettişimiz üç ay önce görevlendirilmiştir.
Çünkü bu şikâyet daha fazla İstanbul ilimizden gelmiştir, hem taksici
esnafından hem diğer kuruluşlardan gelmiştir. Onun için, Bakanlık olarak böyle
bir görevlendirme yaptık ve bu müfettişlerimiz ciddi bir inceleme yapıyorlar.
Çalışmalar sonuçlandığında bu tür yasa dışı oluşumların önlenmesi ve daha etkin
tedbirlerin ivedilikle alınmasına yönelik yeni planlama ve uygulamalar da
geliştirilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; korsan taksicilikle mücadele
kuşkusuz ki çok yönlü bir konudur. Olayın trafik güvenliği boyutu vardır,
olayın vergi mevzuatı boyutu vardır, olayın haksız rekabet boyutu vardır, bu
işte her ne şekilde olursa olsun istihdam edilenlerin sosyal güvenlik boyutu
vardır. Dolayısıyla biz bu problemin çözümünü tüm boyutlarıyla ele almak
durumundayız. Biz güvenlik birimleri olarak bu konudaki çalışmalarımızı
tavizsiz şekilde sürdürüyoruz. Özellikle İstanbul’da yoğunlaşan bu konuyla
ilgili olarak denetimlerimizi olabildiğince artırdık, artırıyoruz. Bu çabamızın
olumlu sonuçlarını da -biraz önce verdiğim rakamlarda olduğu gibi- görüyoruz.
Ancak konunun önemli bir boyutu haksız rekabet oluşturulması konusudur. Bu
konuda taksici esnafının haklarının korunması amacıyla kurulmuş olan meslek teşekkülleriyle
de koordineli bir çalışma içerisindeyiz. Bu iş birliğimizi biraz daha
geliştirmemiz gerekmektedir. Her şeyi polisten beklemek gibi bir alışkanlıktan
vazgeçmek, polise de yardımcı olmak durumundayız. Vatandaşlarımızın da bu
konuda, ihbar ve şikâyet konusunda polisimize yardımcı olmasını bekliyoruz. Ayrıca, şu sırada Trafik Kanunu üzerinde çalışmalarımız devam
ediyor. Sanıyorum, sonbaharda yüce Meclisimizin huzuruna Trafik Kanunu
Tasarısı’nı getireceğiz. Trafik Kanunu’muz üzerinde
geçen dönemde çalışılmıştı ama ben, bu son birkaç aydır biraz daha yoğun bir
çalışma yaptırdım. Bu konular da dâhil Trafik Kanunu’muzda
gerçekten ele alınması gereken diğer boyutlar var. Umuyorum, yıl
sonundan önce Trafik Kanunu’muzu yenileyerek
bu konularda daha ileri tedbirleri de almış oluruz. Ama bu vesileyle sizlere bir önemli konuyu daha bilgi olarak
sunmak istiyorum, yine trafikle ilgili olduğu için sunmak istiyorum.
Biliyorsunuz, 1 Nisanda başlattığımız bir yeni uygulama vardı. Bu uygulamanın
özü, sadece maddi hasarlı trafik kazalarında tarafların anlaşarak, trafik
polisini beklemeden, kendi tutanaklarını tutması uygulaması idi. Bunu gerçekten
çok önemli görüyorduk. Büyük şehirlerimizde özellikle trafiğin yoğun olduğu
saatlerde ana caddelerde trafiğin tıkanmasında en önemli sorunlardan birisi
buydu. Uzun çalışmalarla trafik konusunda hem trafik kazalarını nasıl azaltırız
hem büyük şehirlerimizdeki trafik tıkanmalarını nasıl çözeriz çalışmaları
içinde önümüze çıkan en önemli sorun bu olmuştu. Onun için bu konuda bir
araştırma yaptık, ciddi bir değerlendirme yapıldı, Hazine Müsteşarlığımız ve
sigorta kuruluşlarıyla görüşüldü ve sonunda bu konuda bir çözümün
bulunabileceği, diğer bazı ülkelerde de zaten uygulamasının olduğu yönünde bir
tespit yapıldı ve böyle bir karar verildi. Dört aylık çalışmadan sonra bir
karar verildi. 1 Nisan 2008 tarihinde uygulamasına başlanmıştı. Önce tereddütler vardı biliyorsunuz: Böyle bir şey uygulanır mı,
kaza yapan taraflar bir araya gelip polis çağırmadan kendileri tutanak tutarak
çözüme giderler mi, uygulama şansı bunun çok yüksek olur mu gibi sorular vardı.
Ama Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu memnuniyetle görüyoruz: Şu anda
bu büyük bir kabul gördü, ciddi bir uygulama alanı gördü. Hani, trafik
ortamında genelde sürücülerin biraz ihtilafı büyütme veya kolay anlaşmama gibi
bir tutumları görülür. Sürücüler, hatta bir kaza olduysa biraz tartışma
ortamına falan bile girerler. Doğrusu biz bunun tanıtımını yaparken de bu
tereddüdü -ne kadar kabul görür- kendimiz de biraz taşıyorduk. Ama şu anda size
şöyle bir üç aylık uygulamanın rakamını vermiş olayım, bugün basın
toplantımızda da basına da bahsetmiştim bundan, bu vesileyle bu bilgiyi sizlere
de sunmak istiyorum. Üç aylık dönemde, yani nisan, mayıs, haziran aylarında
ülke genelinde meydana gelen 193.042 maddi hasarlı trafik kazasında 134.392’si
tarafların anlaşması ve ortak tutanak tutmasıyla sonuçlandırılmış, 58.650’si
için trafik ekipleri çağrılmıştır. Tarafların anlaşma oranı yüzde 69,6’dır.
Zaten trafiğin yoğun olduğu saatlerde ana caddelerde -Ankara’da bile giderseniz
görürsünüz- sadece maddi hasarlı böyle bir kaza olduğunda hemen anlaşıyor,
hemen arabalarını kenara çekiyorlar, trafiği açıyorlar, o formu dolduruyorlar. Ben burada tabii, gerçekten sigorta kuruluşlarımıza özellikle çok
teşekkür ediyorum. Çünkü eğer sigorta kuruluşlarımız, sigorta şirketleri,
sigorta şirketlerinin oluşturduğu dernek ve konfederasyon, birlikler burada
ciddiye almasalardı, eğer burada titiz davranmasalardı, bunu doğru dürüst
uygulayamayabilirdik. Şu anda bütün sürücüler biliyor ki, böyle bir şey
olduğunda, eğer o formu anlaşarak doldururlarsa hiçbir sorun olmuyor, sekiz gün
içinde paraları ödeniyor sigorta tarafından ve hiçbir şey çözümsüz kalmıyor. Hatta, öncekinden daha pratik yürüyor. Bunu gördüler ve şu
anda bu ciddi şekilde uygulanıyor. Buna çok emek vermiştik. Doğrusu onun için biz mutlu olduk,
sizinle de bu mutluluğumuzu ve bu trafikteki ciddi çözümü paylaşmak istedim.
Bu, olumlu bir şeydir. Toplumsal uzlaşma, sürücülerin bir araya gelerek daha
insani bir ortamı orada hemen oluşturması, uzlaşması ve kısa sürede çözüme
varması güzel bir gelişmedir. Bunu da ifade etmiş olayım. Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımla selamlıyorum, sağ olun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Gündem dışı ikinci söz, Bingöl Karlıova’da düzenlenen Güneşin
Doğuşu Festivali ve alternatif turizm konusunda söz isteyen Bingöl Milletvekili
Sayın Kâzım Ataoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Ataoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) 2.- Bingöl Milletvekili Kâzım Ataoğlu’nun, Bingöl Karlıova’da düzenlenen Güneşin Doğuşu
Festivali ve alternatif turizme ilişkin gündem dışı konuşması KÂZIM ATAOĞLU (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dünden itibaren başlayan ve bir hafta boyunca sürecek olan Bingöl ilimizin
Karlıova ilçesindeki Güneşin Doğuşu Festivali şenliklerinden ve bu vesileyle
güzel Bingöl’ümüzün turizm potansiyelinden birkaç cümleyle bahsetmek üzere söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, her yıl 15 Temmuz-15 Ağustos tarihleri
arasında Değerli arkadaşlar, bugünlerde Karlıova ilçemizde normal hâlinden
çok farklı bir şekilde görünen güneşin doğuşu olayından ve bu enteresan doğa
harikasından sizlere bir miktar bahsetmek istiyorum. Bu harika doğa olayını
seyredebilmek için Bingöl Dağlarının yamacına herhangi bir araçla gittikten
sonra zirveye, yirmi beş otuz dakikalık bir yürüyüşle akşamdan çıkılır. Güneş
doğarken ilk etapta hafif bir kızartı ile belirir. Kızartı etrafta çok renkli
güzellikler ve dekorlar yaratır. Daha sonra insana korku veren bir karartı
hâlini alır. Kızarıklıklar yavaş yavaş bir kor
parçası hâline gelir. Bu kor parçası içinde insan yüzünü andıran üç büyük leke
belirir. Güneş kızartı, karartı hâlinde yavaş yavaş
açılmaya başlar. Daha sonra ufukta görülerek oluşumunu tamamlamak üzereyken
altın bir küre gibi gözükmeye başlar. Döndükçe etrafa binlerce ışık saçar. İşte
tam bu sırada insanoğlunun daha önce hiç görmediği renkleri o anda görmek
mümkündür. Düşünebiliyor musunuz, o ana kadar insanoğlunun hiç görmediği ve
isimlendirmediği renkleri görmek ne müthiş bir duygu. Daha sonra güneş bir
elmas parçası gibi kristalleşip eski durumunu almaya başlar. Bu seyir insana
oldukça heyecanlı anlar yaşatır. Gözlerde yaşarma ve ışık saçma gibi durumlar
meydana gelir. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Bingöl ili özellikle birçok doğa
zenginliğiyle yerli ve yabancı turistleri kendine çekebilecek turizm
potansiyeline sahiptir. Bingöl’ün doğa güzelliklerini ünlü seyyah Evliya Çelebi
“Seyahatname” adlı eserinde uzun uzadıya anlatır. Evliya Çelebi, Türkiye'nin
çeşitli yörelerinde bulunan yaylaları ismen sayar ve bu yaylaların içinde en
meşhur, en güzel ve en beğenilen yaylaların Bingöl yaylaları olduğunu söyler.
Yüzyıllar sonra Cumhuriyet döneminin ünlü şairlerinden Kemalettin
Kamu: “Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun Nadir duyabildiği taze bir heyecanla… Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına, Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!” mısralarıyla biten
şiirinde Bingöl yaylalarını öve öve bitiremez. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. KÂZIM ATAOĞLU (Devamla) – Yaylalar ve doğal göllerin yanında
Bingöl ili ve ilçeleri ormanlar, mesire yerleri, doğal sular, termal ve su
kaynakları, içmeler, güneşin doğuşu, Yüzen Ada, av turizmi ve kış sporları
etkinlikleri gibi doğal turizm potansiyeline sahiptir. Sözünü ettiğim turizm alanları özellikle Bingöl’e Az önce de ifade ettiğim gibi, güneşin doğuşuyla ilgili bu harika
doğa olayının ve ilimizdeki diğer turizm alanlarının ilimiz ve ülkemiz
turizmine kazandırılması hususunu Kültür ve Turizm Bakanlığımızın yetkililerine
ve özellikle Sayın Bakanımızın yakın ilgi ve alakalarına bir kez daha önemle
sunarken, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ataoğlu. Bu arada, Sayın Yusuf Coşkun da gelecek yılki güneşin doğuşuna
hepimizi davet etti, ben de buradan duyurmuş olayım. (Alkışlar) Gündem dışı üçüncü söz, Edirne ilindeki Çakmak Barajı yapımında
yaşanan sorunlarla ilgili söz isteyen Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır’a
aittir. Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar) 3.- Edirne Milletvekili Rasim
Çakır’ın, Edirne ili Uzunköprü ilçesi Çakmak Barajı’nın yapımıyla ilgili
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Edirne ili Uzunköprü ilçesi
Çakmak Barajı’nın yapımıyla ilgili yaşanılan sorunları yüce heyetinizle
paylaşmak ve çözüm üretmek adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, küresel ısınmanın getirmiş olduğu zorunlu bir
sonuç, maalesef, toplam almış olduğumuz yağış miktarında yıllara göre ciddi bir
azalma söz konusu. Bunun yanında, nüfusumuzdaki hızlı artış, kişi başına yıllık
su tüketim miktarını süratle azaltıyor Türkiye'de. Bu gerçeğin yanında, nehirlerimizi, göllerimizi yer altı ve yer
üstü su kaynaklarımızı ne kadar hızla kirlettiğimizi de göz önüne alırsak,
önümüzdeki yıllarda, suyun, ülkemizde yaşayan insanlar açısından ne kadar
önemli bir meta hâline geleceğini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Değerli arkadaşlarım, buna paralel olarak, Trakya’nın su
kaynakları bakımından hızlı göç alması, çarpık sanayileşme ve su kaynaklarının
yetersizliği Trakya’da bu sorunu biraz daha ön plana çıkarıyor. Trakya’nın normal yer altı ve yer üstü su potansiyelinin 2 katı
miktarda Meriç Nehri’nden Saros Körfezi’ne dökülen su
var. Yani önümüzdeki süreçte Trakya’da su sıkıntısı yaşanmaması için 12 milyar
metreküp Saros’a boşa akan Meriç Nehri suyunu bir
şekilde depolamak ve insanoğlunun hizmetine sunmak acil bir çözüm isteyen
sorun. Bunun yanında, Dışişleri nezdinde Meriç Nehri’nin Yunanistan ve
Bulgaristan ayağında kirlenmesinin önüne geçilmesini sağlamak, talep etmek de
Dışişleri Bakanlığımızın önünde duran önemli bir görev. Bu maksatla Suakacağı Barajı ve Çakmak
Barajı’nın Trakya’nın gelecekteki su kaynaklarını artırmak ve sıkıntılara
şimdiden çözüm üretmek adına yapımının hızlandırılması gerektiği, ayrılan
ödeneklerin muhakkak ve muhakkak ciddi miktarlarda artırılması gerektiği apaçık
ortada. Edirne Milletvekili olarak ben, başta Sayın Maliye Bakanına ve Hükûmete bu konunun ciddiyeti ve vahametiyle ilgili,
bilgilerine, takdirlerine sunuyorum. Değerli arkadaşlarım, Çakmak Barajı’nın yapımı başladı yalnız
şöyle bir sıkıntımız var: Çakmak köyünün topraklarının üçte 2’si barajın su
toplama havzasında ve müteahhit firma ve Devlet Su
İşleri köylüye gidiyor diyor ki: “Sizin tarlanızda çalışmaya başladık. Bize muvafakatname verin.” Yani sizin tarlanıza gireceğiz
dozerlerle, bize muvafakatname verin. Şimdi, köylü
soruyor: “Benim tarlamı istimlak edecek misin? Kaç
paraya istimlak edeceksin? Parasını ne zaman
ödeyeceksin?” Bu soruların karşılığı yok. Yani devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan
bir süreç işliyor. Buna paralel olarak bu köyün, Çakmak köyünün yapılacak olan
barajdan bir karış toprağı sulanmıyor yani kendisi faydalanmıyor. Ondan,
barajdan çok köyler faydalanacak, çok büyük bir arazi faydalanacak ama Çakmak
köyünün üçte 2 toprağı sular altında kalmasına rağmen kendisi bir karış
sulamada barajdan istifade edemiyor. Yani köyün ekonomik
yaşamı, geleceği tehdit altında. Bu insanların toprakları su altında
kalıyor; peki, ne ile geçinecekler? Yarınlarına çocuklarını, torunlarını nasıl
hazırlayacaklar? İşte, mademki bir iş yapıyoruz, bu işi dört başı mamur yapmak
durumundayız. Yani köyün 8 bin dönüm civarında, barajın üstünde olan, kuru
tarım yapılan arazisine projede bir değişiklik yapılarak, tadilat yapılarak… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. RASİM ÇAKIR (Devamla) – …burayı artı değeri yüksek ürün
yetiştirmek adına, ekolojik tarım adına, sulu tarım
yapılabilecek bir aktarmayla bu 8 bin dönüm arazi sulanabilir hâle
getirilebilir. İki: Tarım Bakanımız gerçi burada yok ama Tarım Bakanlığının
biliyorsunuz hayvancılıkla ilgili destekleme projeleri var. Mademki bu köyün
üçte 2 toprağı sular altında kalıyor, köyde hayvancılığın gelişmesi adına
Bakanlık herhangi bir köyde uygulayacağı projeyi, bu Çakmak köyünde
uygulayabilir ve insanlar bundan sonraki ekonomik faaliyetlerini hayvancılık ve
ekolojik tarım üzerine geliştirebilirler. Ama bunların
öncelikle Hükûmet tarafından değerlendirilmesi lazım,
öncelikle bir iş yaparken yaptığımız bu işin eksisi nedir, artısı nedir ve
hangi noktada faydası vardır, hangi noktada zarar veriyoruz, köylüye hesabının
yapılması lazım. Ben Sayın Çevre ve Orman Bakanımızın -Devlet Su İşleri de onun
bünyesinde olduğu için Sayın Bakanımıza- ve Sayın Tarım Bakanımızın bu konuyla
ilgili dikkatlerini çekiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır. Hükûmet adına Adalet
Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin. Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; hepinize saygılar sunuyorum. Edirne Milletvekili Arkadaşımız Sayın Rasim Çakır, Edirne’de
yapımına başlanan Çakmak Barajı’yla ilgili bazı sorunları dile getirmek için
söz aldılar, biraz önce de kendilerini dinledik. Değerli arkadaşlarım, bu barajla ilgili öncelikle kısa bir bilgi
vermek istiyorum. Çakmak Barajı sulama amaçlı bir barajdır. Bununla ilgili
ihale, geçtiğimiz yılın sonunda, 19 Kasım 2007 tarihinde yapılmıştır ve
müteahhitle sözleşme de bu yılın 14 Martında gerçekleştirilmiş ve bir hafta
sonra da yani 20 Martta da müteahhit işe başlamıştır.
Sözleşmeye göre işin süresi bin dört yüz takvim günüdür. Şu ana kadar bu
barajla ilgili 200 bin metreküp kazı yapılmıştır, çalışmalar da hâlen devam
etmektedir. Baraj gövdesinin hazine ve orman arazileri içerisinde kalan
kısımlarında tahsis işlemleri yapılmıştır. Bu alandaki sıyırma ve temel
kazıları da, biraz önce ifade ettiğim gibi, devam etmektedir. Sayın Çakır, biraz önce bu barajdan etkilenecek olan ve bu baraja
da ismini veren Çakmak köyünden bahsettiler. Baraj aksının geçeceği Çakmak
köyünde arazileri baraj gövdesi altında kalacak olan özel mülkiyet sahipleri
ile ilgili Bakanlık ve Genel Müdürlük bu ayın 28’inde, yani 28 Temmuzda uzlaşma
için bir araya gelecektir. Bunun için bu köyde yaşayan vatandaşlarımıza gerekli
duyurular yapılmıştır. Tabii, vatandaşlarımızın bir kamu hizmeti ortaya
konurken zarara uğramamaları açısından onların ne gibi beklentileri olduğunu
tespit etmek ve kamu olarak da bu tespitler istikametinde vatandaşlarımıza
yardımcı olmak bizim görevimizdir, devletin görevidir ve devlet yetkisini
kullanan hükûmetin, hükûmetlerin
görevidir. Sayın Çakır, yine bu bölgeyle ilgili Çevre ve Orman Bakanlığı ile
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görev alanına giren
bazı önerilerde de bulundu. İlgili bakan arkadaşlarımız bugün burada
bulunamıyorlar, ben onlar adına bu bilgileri sizlere aktarmaya gayret ediyorum.
Mutlaka sizin ortaya koyduğunuz bu önerileri ilgili bakan arkadaşlarımız
değerlendirmeye alacaklardır. 28 Temmuzda taraflar bir araya geldiğinde,
inşallah, bir sağlıklı çözüm bulunur diye temenni ediyorum. Tabii, bu arada ayrıca kamulaştırmayla ilgili işlemler de bir
taraftan devam etmektedir. Bu projeyle ilgili 2008 yılında 3 milyon YTL’lik bir
ödenek ayrılmış, ancak 7 milyon YTL ek ödenek talep edilmiştir. Demek ki bu
yılın sonuna kadar 10 milyon YTL’lik bir harcama bu baraj için
gerçekleştirilecektir. Yine, bu yıl için 300 bin YTL olan kamulaştırma ödeneği
de 1 milyon YTL ek ödenek verilmesi suretiyle 1 milyon 300 bin YTL’ye
çıkarılmıştır. Benim bu barajla ilgili son olarak söyleyeceğim, kuşkusuz ki bu
tür imkânlarımızı Türk tarımının gelişmesi için kullanmamız, vatandaşlarımızın
yararlanması için kullanmamız ve bu konuda çok daha fazla gayret sarf etmemiz
görevimizdir diye düşünüyorum. İlgili bakanlık ve kuruluşlar Sayın Çakır’ın
ifade ettiği doğrultuda inanıyorum ki daha ciddi şekilde konuyla
ilgileneceklerdir. Ben böyle bir konuyu gündeme getirdiği için Sayın Çakır’a, değerli
milletvekili arkadaşımıza teşekkür ediyor ve sizlere de saygılar sunuyorum
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır,
okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy’un (6/695) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/79) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin sözlü sorular kısmının 283. sırasında yer alan (6/695)
esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. M.
Akif Paksoy Kahramanmaraş BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir. Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır,
okutuyorum: B) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 24 milletvekilinin, tekstil ve konfeksiyon sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/250) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Tekstil ve konfeksiyon sektörü
Türkiye'nin ekonomik anlamda en önemli sektörlerinden biridir. Türkiye'de
ihracatın başlıca kalemlerinden biri olan tekstil ve konfeksiyon
sektörü, çoğu zaman ekonomik sorunlarıyla gündeme gelmektedir. İhracat
içerisinde bu kadar büyük öneme sahip olan tekstil ve konfeksiyon
sektörü, ülke ekonomisine yalnızca ihracat açısından katkı sunmamaktadır.
Ayrıca; ülkemiz gibi yoğun genç nüfusa sahip ülkelerde, önemli bir istihdam
kaynağı olma özelliğine sahiptir. Ülkemizde tekstil ve konfeksiyon
sektörü 2,5 milyon kişiye doğrudan, 10 milyon kişiye de dolaylı istihdam
sağlamaktadır. Sektör çalışanlarının çoğunluğunu kadınlar ve kırsal kesimden
göç etmiş genç nüfus oluşturmaktadır. Kayıt dışı çalıştırılan işçilerin büyük
bir kısmında ise çocuklar yer almaktadır. Ayrıca; sektörde yaklaşık 2 milyon
kişi kayıt dışı çalışmaktadır. Dolayısıyla bu durum, tekstil sektöründe
sendikal örgütlenmenin önünü tıkamaktadır. İşçiler, işlerini kaybetmekten
korktukları için örgütlenememekte, bu nedenle de büyük bir kısmı iş
yasalarındaki haklarından habersizdirler. Türk sanayisinin hızla büyüyen sektörü olan tekstil ve konfeksiyon fabrikalarının çoğunda iş sağlığı ve iş
güvenliği tedbirleri ne yazık ki alınmamakta, çalışma koşulları ile ilgili yasa
ve tüzüklere uyulmamaktadır. Çalışma saatlerinin uzun olması, çalışılan mekanların temiz olmaması, ücretlerin zamanında ödenmemesi
gibi nedenler sektör çalışanlarını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca çalışma
alanlarının tümünde havalandırma, uygun sayıda pencere ve klima konulmaması,
makinelerin bakım ve onarımının yapılmaması, tehlikeli maddelerin uygun şekilde
depolanmaması, sıhhi tedbirlerin ve yangın güvenliğinin alınmaması da işçilerin
sağlık sorunları yaşamalarına neden olmaktadır. Çalışanlarda genellikle
sinüzit, duyma kaybı, astım-nefes darlığı, bel ve kol ağrısı gibi benzer
rahatsızlıklar görülmektedir. Örneğin; tekstil ve konfeksiyon
sektörü içerisinde önemli bir yere sahip olan kot taşlama atölyelerinde çalışan
işçiler bu eksiklikler yüzünden sonu ölümle sonuçlanan silikozis
gibi ciddi hastalıklara yakalanmaktadırlar. Tekstil ve Konfeksiyon sektöründe çalışan işçilerin ciddi sağlık
sorunları yaşaması denetim mekanizmalarının yetersiz kaldığını ve bu konunun
daha ayrıntıyla araştırılmasını gerekli kılmaktadır. Bundan dolayı, tekstil ve konfeksiyon sektöründeki eksikliklerin belirlenmesi, çözüm
yollarının tespiti ve sağlık koşullarının korunması ve iyileştirilmesi için,
var olan standartların daha etkin hale getirilmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve
TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 1) Sacid Yıldız (İstanbul) 2) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 3) Fatma Nur Serter (İstanbul) 4) Necla Arat (İstanbul) 5) Atila Emek (Antalya) 6) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) 7) Mehmet Ali Susam (İzmir) 8) Birgen Keleş (İstanbul) 9) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 10) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 11) Ahmet Ersin (İzmir) 12) Nevingaye Erbatur (Adana) 13) Abdullah Özer (Bursa) 14) Algan Hacaloğlu (İstanbul) 15) Enis Tütüncü (Tekirdağ) 16) Tayfur Süner (Antalya) 17) Yaşar Tüzün (Bilecik) 18) Rahmi Güner (Ordu) 19) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 20) Nesrin Baytok (Ankara) 21) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 22) Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul) 23) Ali Koçal (Zonguldak) 24) Mustafa Özyürek (İstanbul) 25) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 23 milletvekilinin, Mersin ili Gülnar ilçesinde
meydana gelen orman yangınının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/251) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 7.7.2008 tarihinde Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana
gelen ve can ve büyük mal kaybı ile orman servetini yok eden yangına zamanında
ve yeterli müdahalede bulunulmamasının nedenlerini araştırmak ve bu konuda
ihmali bulunanları tespit etmek ile yangından zarar gören yöre halkına
yapılması gereken yardımlar ile yanan ormanların yeniden oluşturulmasına
ilişkin alınması gereken tedbirleri belirlemek amacıyla, Anayasanın 98 inci,
TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 1) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 2) Vahap Seçer (Mersin) 3) Ali Oksal (Mersin) 4) İsa Gök (Mersin) 5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 6) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 7) Sacid Yıldız (İstanbul) 8) Enis Tütüncü (Tekirdağ) 9) Birgen Keleş (İstanbul) 10) Nevingaye Erbatur (Adana) 11) Atila Emek (Antalya) 12) Abdullah Özer (Bursa) 13) Algan Hacaloğlu (İstanbul) 14) Tayfur Süner (Antalya) 15) Yaşar Tüzün (Bilecik) 16) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 17) Necla Arat (İstanbul) 18) Nesrin Baytok (Ankara) 19) Ahmet Küçük (Çanakkale) 20) Rahmi Güner (Ordu) 21) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 22) Osman Kaptan (Antalya)
23) Fatma Nur Serter (İstanbul) 24) Ali Koçal (Zonguldak) Gerekçe: Mersin ili Gülnar ilçesinde 07.07.2008 günü saat 12 sıralarında
meydana gelen orman yangınında özellikle Delikkaya, Kavakoluğu, Tepeköy (Lapa),
Korucuk, Çavuşlar, Koçaşlı, Emirhacı,
Beydili, Ulupınar köyleri
tamamen ya da kısmen zarar görmüştür. İki yurttaşımız ölmüş, 50 civarında
yurttaşımız kimisi hafif, kimisi ağır yaralanmıştır. CHP milletvekillerinin bölgede yaptığı incelemeler sırasında;
yangının çok geniş bir alanda etkili olduğu, binlerce kızılçam ağacının
yandığı, evlerin, ahırların, samanlıkların, meyve bahçeleri ve fidanlıkların
tamamen yanıp kül olduğu, küçük ve büyükbaş çok sayıda hayvanın telef olduğu
tespit edilmiştir. Gülnar'da orman yangınının meydana geldiği bölgede yaptığımız
incelemeler ve yurttaşlarımızdan aldığımız bilgilere göre; Yangının elektrik iletim hatlarından meydana geldiğini, Yangına hemen ve etkin şekilde müdahale edilmediğini, Yangın söndürme ekip ve ekipmanının
yeterli olmadığını, Köylerin boşaltıldığı ve köylülerin söndürme faaliyetlerine
sokulmadığını, Görev alan mevcut ekiplerin yöreyi bilmediklerini, bu yüzden etkin
ve verimli çalışmadıklarını, Yangın söndürmede görev alan ekiplerin sadece ormanı söndürmeye
çalıştıklarını, kendilerine talimat verilmediği için başlangıçta
yurttaşlarımızın ev ve bahçelerindeki yangınına müdahale etmediklerini, Arazi engebeli ve dağlık olduğu için arazözlerin
etkili olamadığını, bu yüzden helikopterle müdahalenin gerekli olmasına karşın
başlangıçta yeterli sayıda helikopterle müdahalede bulunulmadığı, Gıda ve barınma yardımlarının zamanında yapılmadığını, Bu nedenlerle yangının hemen söndürülmediği, zararların büyüdüğü
görülmüştür. Yaşananlar için, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu "Olayın bir afet olduğu" ve Devlet Bakanı
Sayın Kürşad Tüzmen ise "yangının boyutlarının
korkutucu olduğu..." şeklinde değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Bu
değerlendirmeler bizlerce de paylaşılmaktadır. Sonuç olarak, yörenin biran önce yangın öncesindeki ekonomik
konumuna taşınması gerekmektedir. Bununla birlikte, yanan alanlar tekrar orman
sahası ve bahçeliklere dönüştürülmelidir. Ayrıca Türkiye gibi orman yangınları açısından riskli bir ülkede,
hala yangınlar karşısında zamanında müdahale bulunulamaması ve yeterli önlem
alınamamasının nedenlerinin de ortaya konulması son derece önemlidir. Yukarıda belirtilen gerekçelerle, yangın felaketine maruz kalan
yurttaşlarımıza yapılacak yardımların ve yöre ormanlarının eski haline
döndürülmesi için alınacak önlemlerin Yüce Meclisimizce ele alınması son derece
önem taşımaktadır. 3.- Bartın Milletvekili Muhammet
Rıza Yalçınkaya ve 23 milletvekilinin, Bartın
ilindeki turizmin araştırılarak geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/252) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Bartın, Karadeniz Bölgesinin batı bölümünde, Bartın’da yazları sıcak, kışları serin geçen ılıman bir deniz
iklimi hüküm sürmektedir. Merkez, Amasra, Ulus ve Kurucaşile olmak üzere 4
ilçesi, Arıt, Kozcağız, Kumluca, Abdipaşa ve Hasankadı beldeleriyle birlikte 268 köyü bulunmaktadır. Tarihi Paphlagonia bölgesindeki antik
kentlerden, Sesamos (Amasra), Kromna
(Kurucaşile) ve Erythinoi (Çakraz)
Bartın sınırları içerisindedir. Bartın 3000 yıllık geçmişinden günümüze
taşıdığı seçkin tarihi, kültürel ve folklorik değerleriyle ve olağanüstü
güzellik sergileyen doğal turizm kaynaklarıyla önemli bir cazibeye sahiptir. Bartın’da Kültür turizmine yönelik olarak; Helenistik,
Roma, Bizans, Ceneviz ve Osmanlı dönemlerine ait çeşitli eserlerin sergilendiği
Amasra Müzesi, Kale, Kuşkayası yol anıtı, yer altı
galerisi ve kiliseler ile Roma Meclis Sarayı kalıntıları, Merkez ilçede; Aya
Nikolas Kilisesi, höyükler ile Osmanlı dönemi eserlerinden camiler, köprüler,
hanlar, hamamlar ve ahşap Bartın evleri, Kromna kenti
kalıntıları olan Tekkeönü Kalesi, 400 yıllık bir
geleneği yansıtan el sanatlarından ahşap yat ve tekne yapımcılığı, Ağaç
oymacılık ve işleme işleri, telkırma ve işleme
ürünleri sayılabilir. Fatih Sultan Mehmet'in görür görmez hayran kalıp, lalasına
"Lala Lala Çeşmi Cihan
bu mu ola", Yani dünyanın gözü bura mı, diye sorup hayran kaldığı Amasra
ile birbirinden güzel, İnkumu Plajı, Amasra Plajı, Çakraz Plajı, Güzelcehisar, Mugada, Hatipler ve Kızılkum
Plajları, Kurucaşile, Tekkeönü ve Kapısuyu
Plajları cennet Bartın'ın önemli Deniz turizmi alanlarıdır. Küre Dağları Milli Parkı, Uluyayla,
Gezen ve Ardıç Yaylaları deniz, ırmak, doğa gezi ve yürüyüş alanları, Gürcüoluk Mağarası ile de aynı zamanda bir doğa turizmi
cennetidir. Bartın kültürel, folklorik, doğal değerler bakımından geniş bir
potansiyele sahiptir. Merkez de bulunan Fırınlı Kalesi, Çeştepe
höyüğü, Manastırtepe tümülüsü,
Manastırtepe nekropolü,
Deveciler tümülüsü, Sivritepe
tümülüsü, Durnuk kaya
mezarları, Güzelcehisar kale kalıntıları, Osmanlı
dönemine ait ahşap evler önemli tarihi değerlerdir. Amasra ilçesinde; yer altı
galerileri, oyma mağaralar ve bedesten kalıntıları, akrapol
ve nekropol, Direklikaya,
Tavşan Adası, manastır kalıntıları, Boztepe mabet kalıntısı, Roma köprüsü ve su
kemeri, şehir hamamı, kaymakamlık lojmanı ve Bahriye mektebi, antik kentin
görünen yüzleridir. 5 bin kişilik tiyatro, forum, şeref yolu, yer altı çarşısı,
akropol ve nekropol gibi bölümler toprak altındadır.
Ulus ilçesinde; Hasandede Türbesi, Şimşirli Baba Camii ile Mirzaşah,
Karahasan ve Kırtepeler höyükleri önemli tarihi
kalıntılardır. Bartın’da her yıl yerel etkinlik olarak; Bartın Tiyatro
Festivali, Gazi Günü, Bartın Kültür, Sanat, Turizm ve Çilek Festivali, Ahşap
Tekne ve Yat Festivali, İnkumu Yaz Şenliği, Ulus Doğa
Festivali, Abdipaşa Kültür ve Tarım Festivali, Bartın
Kitap Fuarı, Amasra Yağlı Direk Şenlikleri, Belgesel Film Günleri, El Emeği Göz
Nuru Hediyelik Eşya Fuarı, Amasra Fetih Günü düzenlenmektedir. Ayrıca Bartın mutfağı, 100’den fazla zengin yemek çeşidi ile de
yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Dünyada hızlı gelişen sektörlerin başında gelen turizm; Ülkemiz
açısından da gelişme potansiyeli en yüksek sektördür. Dünya Turizm Örgütünün
geleceğe yönelik projeksiyonlarına göre, gelecek 40
yılda en hızlı ve düzenli büyüyecek sektör olarak turizm gösterilmektedir.
Dünya sıralamasına bakıldığında ülkemiz turist sayısı açısından 14. ve turizm
gelirleri açısından 20. sırada yer almaktadır. Ülkemiz mevcut potansiyeline
bakıldığında durumumuzun daha yüksek seviyelere ulaşması ve yeni turizm
alanlarının hızla geliştirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak; Bartın’da; Bartın Valiliği, Amasra Belediyesi ve
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Bartın Orman Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü
tarafından turizmin geleceği masaya yatırılmış, çalışma grupları oluşturulmuş
ve özellikle Amasra’da oluşturulan sekiz adet çalışma grubu çözüm önerilerini
ve sorunları masaya yatırarak hedeflerini belirlemişlerdir. Ayrıca Bartın
ilimizin ekonomik gelişimi için KOSGEB ile birlikte DPT tarafından Bartın Yerel
Kalkınma Projesi başlatılmış ve Uluslararası Rekabet Araştırma Kurumu (URAK)
tarafından teknik danışmanlık sağlanarak turizm, yatçılık, organik tarım ve
mobilya olmak üzere dört kümelenme üzerinde çalışılmış ve proje tamamlanmıştır.
Bu çözüm önerilerinin hayata geçirilebilmesi ile Bartın daha
yaşanabilir bir kent olacak, turizmi daha canlı hale gelecek, turizm hizmet
kalitesi artacak, doğal, tarihi ve kültürel değerler korunarak
sürdürülebilirliği sağlanacak, kent kültürüne sahip çıkılacak, tanıtımların
daha bilinçli ve doğru bir şekilde yapılması ve turizme yönelik donanımların
uluslararası standartlara kavuşturulabilmesi sağlanacaktır. Bu nedenle; Turizm kenti olan Bartın ilimizin; ülkemiz
ekonomisine katkı sağlayabilmesi, istihdam yaratabilmesi, turizm yatırımcısının
yöreye özendirilebilmesi, turizme yönelik yatırım projelerinin devreye
sokularak, bacasız sanayi olarak adlandırılan turizmin geliştirilmesi ile ülke
ve bölge ekonomisine sağlayacağı katkıların araştırılması amacıyla Anayasanın
98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri
gereğince "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ve
teklif ederiz. 1) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 2) Ergün Aydoğan (Balıkesir) 3) Tacidar Seyhan (Adana) 4) Cevdet Selvi (Kocaeli) 5) Tayfur Süner (Antalya) 6) Atila Emek (Antalya) 7) Birgen Keleş (İstanbul) 8) Eşref Karaibrahim (Giresun) 9) Hüseyin Ünsal (Amasya) 10) Gökhan Durgun (Hatay) 11) Abdulaziz Yazar (Hatay) 12) Canan Arıtman (İzmir) 13) Ahmet Ersin (İzmir) 14) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 15) Mehmet Ali Susam (İzmir) 16) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 17) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) 18) Faik Öztrak (Tekirdağ) 19) Tekin Bingöl (Ankara) 20) Sacid Yıldız (İstanbul) 21) Rahmi Güner (Ordu) 22) Fatma Nur Serter (İstanbul) 23) Necla Arat (İstanbul) 24) Ali Rıza Ertemür (Denizli) BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri 1.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269)
(x) BAŞKAN – Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu 269 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler
hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır. Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi söz
istemiştir. Buyurun Sayın Hamzaçebi (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 49 ana madde, 7 de geçici madde olmak üzere toplam 56 maddeden
oluşan ve “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” adını
taşıyan bu tasarı çok çeşitli alanlarda düzenlemeler yapmaktadır. İsminde “Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu” olmakla birlikte,
56 maddelik tasarının sadece 10 maddesi bu Yasa’da değişiklik öngörmektedir. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda değişiklik öngören
maddeler dışında ikinci en büyük değişiklik, toplu konut mevzuatıyla ilgili
olan değişikliklerdir. Toplu Konut İdaresini ilgilendiren değişiklik sayısı da,
madde sayısı da 7’dir. Bunun dışındaki maddelere baktığımızda, Özelleştirme İdaresinden
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına, Devlet Hava Meydanları İşletmesine,
bir kısım kamu personelinin özlük haklarına kadar çok çeşitli alanlarda
düzenlemeler yapılmaktadır. (x) 269 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Yine, toplumumuzun çok önemli bir kesimini, özürlü bireylerimizi,
özürlü vatandaşlarımızı ilgilendiren, onların eğitimleriyle ilgili olarak bu
kesimi, özürlü vatandaşlarımızı kaygıya sevk eden, mevcut haklarının ellerinden
gittiği endişesine yönelten çok önemli bir düzenleme vardır. Bu konulara
yönelik olarak düzenlenen tasarının çok önemli hükümler ihtiva ettiği
kanaatindeyim. Değerli arkadaşlar, tasarının on maddesiyle değişiklik öngördüğü
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu 2003 yılı sonunda Türkiye Büyük Millet
Meclisince kabul edilmiş ve 2006 yılında yürürlüğe girmiştir. Başlangıçta
yürürlük tarihi 2005 yılının başı olarak öngörülmüş olmakla birlikte, geçiş
döneminin uzamasına duyulan ihtiyaç yürürlüğün bir yıl sonraya kaymasına yol
açmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak yasalaşmasına katkı ve destek
verdiğimiz Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, gerçekten, kamu mali
yönetiminde çok önemli düzenlemeler yapmıştır. Parlamentonun bütçe hakkını
genişletmiştir yani kamu harcamalarının ve kamu gelirlerinin olabildiğince
geniş bir çerçevede Parlamentodan geçmesine imkân veren bir düzenleme
yapmıştır. Bu çerçevede, geçmişin kötü alışkanlıklarını tasfiye edecek şekilde
“belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi” diyebileceğimiz bir
bütçe ilkesi belirlemiştir. Bu ilke, 2000’li yıllara kadar kamu mali
yönetiminde yaşadığımız fon ve benzeri uygulamaların tekrarını önlemeye yönelik
bir düzenlemedir. Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeyle, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu’nun koymuş olduğu bu ilkeler çerçevesinde de, 2004 yılında çıkarılmış
olan 5217 sayılı Kanun’la da kamu mali yönetimindeki özel gelir ve gider ödenek
kaydı uygulamasına son veren düzenleme yapılmıştır. Şimdi, bu şekilde kuralları koyduktan sonra, her fırsatta geriye
dönüp çeşitli kamu kurumlarının ihtiyaçlarını gerekçe göstererek tekrar
“belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmesi” olarak
isimlendirebileceğimiz bütçe ilkesine ters gelen bu uygulamayı her fırsatta
görüyoruz. Bu yasada da, bu tasarıda da bunun örneklerini görüyoruz. Tasarıda yer alan, Millî Eğitim Bakanlığına ait okul
arsalarının satışıyla DSİ ve Karayollarına tahsisi, taşınmazların satışından
elde edilen gelirlerin bu kurumların bütçesine ödenek kaydedilmesi, TCDD’ye ait
limanların özelleştirilmesinden elde edilen gelirlerin kara yolu ve demir yolu
yapımı amacıyla Ulaştırma Bakanlığı bütçesine özel ödenek olarak kaydı, özel
gelir olarak bütçeye alınıp bu kuruma -Ulaştırma Bakanlığına- ödenek olarak
kaydedilmesi, bu belirttiğimiz bütçe ilkesinin ihlalidir. Değerli arkadaşlar, bunlar ilk bakışta kulağa hoş gelebilir.
Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmesi kavramıyla “ne güzel bir
buluş” şeklinde bir yanlış algılama içerisine girebiliriz. Aynı yanlış
algılamayı 1980’li yıllarda fonlarda gördük. O zaman fonlar ilk çıktığında
müthiş bir buluş olarak isimlendirilmişti. 2000’li yıllara geldiğimizde fon
uygulamasının mali disipline, bütçe uygulamasına nasıl zarar verdiğini ülke
olarak gördük, yaşadık ve bu acı tecrübeden sonra 2001 yılından itibaren
Türkiye Cumhuriyeti birkaç istisna haricinde fonları tasfiye etti. Özel gelir
ve ödenek kaydı veya gelir ve ödenek kaydı uygulamaları da fon benzeri
uygulamalardır. Şimdi kulağa hoş gelebiliyor ancak istisnai olarak yapılan
düzenlemelerin giderek yaygınlık kazandığını gördüğüm için istisnanın kurala
dönüşmek üzere olduğunu görüyorum. Bu doğru değil değerli arkadaşlar, bundan
vazgeçmek gerekir. Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu dışında, ikinci olarak
değineceğim önemli düzenlemeler, bu tasarıyla merkezî yönetimdeki bazı
kurumların imar planı yetkilerine yönelik olarak yapılan düzenlemelerdir.
Normalde imar planı yapılması konusunda iki otorite vardır: Belediyeler ve
büyükşehir belediyeleri ve belirli kamu projeleriyle ilgili olarak da çok
sınırlı bir şekilde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı. Şimdi, AKP Hükûmetleriyle birlikte bu
planlama sürecine, bu plan otoriteleri arasına merkezî yönetime dâhil bazı
kurumların da dâhil edildiğini görüyoruz, bu kurumların imar planına ilişkin
yetkilerinin genişletildiğini görüyoruz. Toplu Konut İdaresinin imar planı
yetkisi, Özelleştirme İdaresinin imar planı yetkisi -ki bu iki yetki bu
tasarıyla da genişletilmektedir- ve bunlara ilave olarak TCDD’nin
taşınmazlarına yönelik olarak bu kuruma verilen plan hazırlama ve yine bu kurum
taşınmazlarına yönelik olarak özel bir şekilde tanımlanmış ve hızlandırılmış
bir planlama süreci. Değerli arkadaşlar, bunları doğru bulmadığımızı ifade etmek
istiyorum. Küreselleşmenin gayrimenkule olan talebi artırdığı bir gerçektir.
Özellikle 2001 krizinden, daha doğrusu 2001 yılında Amerika’daki İkiz Kulelere
yapılan saldırıdan sonra dünya ekonomisinde meydana gelen olağanüstü büyümenin
gayrimenkule olan talebi zirve noktasına getirdiği, taşıdığı çok açıktır. Yine
bu büyüme sürecinin, dünyadaki büyüme sürecinin yükselen ekonomilere çok geniş
bir likiditeyi sevk ettiği bir gerçektir. Bütün bunlar gayrimenkule olan talebi
artırmış ve gayrimenkul fiyatları olağanüstü yükselmiştir. Yine böyle bir
süreçte kentsel yenileme, kentsel dönüşüm gibi kavramların da ülkelerin
gündemine ve Türkiye’nin gündemine girdiğini görüyoruz. Her iki gelişme, hem
kentsel yenileme hem gayrimenkule olan talebin artışı, kent merkezlerindeki
arsa talebinin artışı anlamına gelmektedir. İşte Hükûmetin,
merkezî yönetimin kurumlarına, Özelleştirme İdaresine, TOKİ’ye,
TCDD’ye vermiş olduğu bu yetki, kent merkezlerindeki arsa talebinin de
karşılanmasına yöneliktir. Kentsel dönüşüm bir yönüyle kentin çarpık yapılaşmış,
sağlıksız yapılaşmış semtlerinin, bölgelerinin modernize edilmesi,
modernleştirilmesi ise öbür yanı da kent merkezindeki arsa talebinin
karşılanmasıdır. Değerli arkadaşlar, TOKİ’ye verilen imar
planı yetkisi bu tasarıyla genişletilmektedir. TOKİ, mevcut yasasıyla kentsel
dönüşüm alanında, gecekondu önleme alanlarında, toplu konut alanlarında veya
kendisine ait arsa ve arazilerden konut uygulama alanlarında imar planı yapma
yetkisine sahipken, tasarı, TOKİ’nin mülkiyeti
kendisine ait olan taşınmazlarda konut alanı dışında, konut uygulama alanı
dışında da imar planı yapma yetkisine sahip olmaktadır. Yani, TOKİ, İstanbul’un
merkezinde veya Ankara’nın merkezinde sahip olduğu herhangi bir taşınmaza,
konut alanı dışında, istediği fonksiyonu, örneğin bir ticari alan fonksiyonunu,
bir plaza fonksiyonunu verebilecektir. Bunun kesinlikle doğru olmadığını ifade
etmek istiyorum. Aynı çerçevede, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
taşınmazları için bu kuruma verilen ve bu kurumun hazırladığı planların üç ay
içerisinde belediye meclisleri ve valilikler tarafından aynen veya
değiştirilerek kabul edilmesi, bu yapılmadığı takdirde Bayındırlık ve İskân
Bakanlığınca resen uygulamaya konulması yolundaki düzenleme hukuka aykırıdır,
Anayasa’ya aykırıdır değerli arkadaşlar. TCDD gibi 233 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname’ye göre özel hukuk hükümlerine tabi olan bir kuruma
imar planı yetkisi verilmesi ve onun için hızlandırılmış bir imar planı tasdik
süreci getirilmesi, özel hukuk hükümlerine tabi herhangi bir anonim şirket
için, herhangi bir gerçek kişi için imar planı süreci tanzim etmekten daha
farklı değildir. Değerli arkadaşlar, yine Özelleştirme İdaresine verilen mevcut
yasaya göre var olan imar planı yetkisinin sit alanlarında birtakım
kısıtlamalardan kurtarıldığını görüyoruz. Tasarıyla yapılan düzenlemeye göre
Özelleştirme İdaresi sit alanlarında sahip olduğu taşınmazların imar planlarını
yaparken 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun getirmiş
olduğu kısıtlamalara tabi olmayacaktır. 2863 sayılı Kanun’un 17’nci maddesine
göre sit alanlarında koruma amaçlı imar planı yapılır. Koruma amaçlı imar
planı, sözünü ettiğim maddede belirtilen uzmanlar heyeti tarafından hazırlanır.
Onun, orada tanımlanmış, özel bir süreci var. Şimdi,
Özelleştirme İdaresinin sit alanlarında, örneğin İstanbul’da sahip olduğu bir
taşınmaza yönelik olarak veya birden fazla taşınmaza yönelik olarak ana kuralı
değiştirip buradaki değeri artırma gayesine yönelik olarak bir plan yetkisiyle
donatılmasını, kültür ve tabiat varlıkları koruma mevzuatına aykırı olmak bir
yana, kültür tarihimize bir saygısızlık olarak görüyorum, kültürel birikimimize
bir saygısızlık olarak görüyorum. Değerli arkadaşlar, bunlar hep kent merkezindeki arsa talebini de
sağlamaya, karşılamaya yönelik düzenlemelerdir. Bir yönüyle değerin
artırılması, bu değerin bütçeye aktarılması gibi mali yanı olan bu düzenlemeler
öte taraftan kent merkezindeki yapılaşma yoğunluğunun artırılmasına yöneliktir.
Yapılaşma yoğunluğunun büyük kentlerde artması, örneğin İstanbul’da artması,
İstanbul’da nüfusun artması demektir, İstanbul’da altyapı sorunlarının ortaya
çıkması demektir, İstanbul’da trafik sorununun ortaya çıkması demektir, var
olan bu sorunların daha ağırlaşması demektir değerli arkadaşlar. Bundan belki
kısa dönemde mülk sahipleri yararlanacaktır. Yoğunluğu artırılmış imar
planlarıyla mülk sahiplerinin değerleri kazanacaktır. Bundan kısa dönemde
herkes kazanıyor gözükecektir ama biraz önce belirttiğim sorunlar, yarın 20-30
milyonluk İstanbul karşımıza çıktığında, İstanbul’da herkes kaybedecektir. O
sorunlar herkesin kaybedeceği bir İstanbul yaratacaktır. İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan 2 metrekaredir, Avrupa
Birliği ortalamaları 14 metrekaredir. İptal edilen çevre düzeni imar planında 2
metrekarenin artırılmasına yönelik olarak bile bir çabanın olmadığını görüyoruz
değerli arkadaşlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi alt geçitlerde, kavşaklarda
icraatlarını anlatan birtakım ilanlar asıyor, şu kadar su borusu döşedik, şu
kadar yeşil alan yarattık diye. Ben bir şey rica ediyorum: İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanımız, aynı kavşaklara, aynı alt geçitlere kendi görev döneminde
ne kadarlık alanı imara açtığını, inşaata açtığını
ilan etmelidir. Böylece, İstanbullular, diğer icraatlar yanında İstanbul’daki
yapılaşma yoğunluğundaki artışı da görebilmeliler. Öte taraftan, muhtemel bir
İstanbul depreminin İstanbul’daki riskli semtlerde tehlike altında tuttuğu
vatandaşlarımıza yönelik olarak, onların yaşadığı binaların rehabilitasyonuna,
güçlendirilmesine yönelik olarak hiçbir düzenlemeyi görmüyoruz, bu konuda
atılmış bir adım görmüyoruz. Yarın muhtemel bir İstanbul depreminde enkazın
altında kalacak, hayatlarını kaybedecek vatandaşlarımız, Hükûmetin,
bu tasarının ilgi alanına girmiyor. Bu tasarı, merkezî yönetimin kurumlarının
imar planı yetkisini artırarak, onun sınırlarını genişleterek gayrimenkullere
biraz daha rant, biraz daha değer kazandırma gibi bir
gayretin peşinde. Değerli arkadaşlar, bunları doğru bulmadığımı, bunları Türk
insanının, İstanbul’daki, büyük kentlerdeki insanımızın ihtiyaçlarıyla bağdaşır
görmediğimi ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, TOKİ’yle ilgili
düzenlemelerden bir iki tanesine daha değinmek istiyorum. TOKİ’ye
yönelik çeşitli kanunlarla birtakım düzenlemeler bugüne kadar yapıldı, TOKİ teşvik
edildi. Toplu konut uygulamasıyla görevli bir kurumun teşvik edilmesi son
derece doğaldır. Güzel işler de yapıyor TOKİ. Ancak verilen teşvikler hiçbir
zaman rekabeti bozmamalı değerli arkadaşlar. Örnek veriyorum: 80 metrekarenin
altındaki sosyal konutlar için TOKİ’ye teşvik
verirken TOKİ’yle aynı standartta ev yapan özel
sektöre de aynı teşviki vermek gerekir. TOKİ tapu harcı ödemezken özel sektör
tapu harcı ödüyorsa burada bir eşitsizlik vardır. Bu, rekabeti, piyasayı bozar.
TOKİ’yi destekleyelim, TOKİ’ye
kaynak verelim değerli arkadaşlar. TOKİ’nin desteğini
bu şekilde yapalım. Hükûmetin yaptığı bir uygulama
vardı, yurt dışı çıkış harcı gelirini TOKİ’ye
vermişti. Ama bakın, 2007 yılında da bu düzenlemede Hükûmet
bir değişiklik yaptı, TOKİ’nin yurt dışı çıkış harcı
gelirleri baş aşağı gitti. 2006 yılında 102 milyon YTL TOKİ yurt dışı çıkış
harcı geliri elde ederken 1 Nisan 2007’de yapılan değişiklikle bu harç 2007
yılında yarı yarıya azaldı, 58 milyon YTL’ye düştü. 2008 yılının ilk altı aylık
toplamı 23 milyon YTL’dir. 2008 yılının yıllık toplamı, 2006 yılının yarısına
ancak denk gelecektir. Önerim şudur: İddianız, o zaman “15 YTL’ye indiriyoruz yurt dışı
çıkış harcını 70 YTL’den, istisnaları kaldırıyoruz, aynı geliri sağlayacağız.”
demiştiniz. Aynı gelir tutmadı. Yani uygulayacaksanız bunu bence doğru dürüst
uygulayın, uygulamayacaksanız gelin bundan vazgeçelim, 15 YTL’lik yurt dışı
çıkış harcı uygulamasıyla vatandaşları sınır kapılarında uğraştırmayalım. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bekleme yok ama. MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Gelin, bunu kaldıralım değerli
arkadaşlar, gelin, bunu kaldıralım. 1980 öncesinde bu denendi, dış seyahat
harcamaları vergisi olarak. 80 sonrasında toplu konut fonu vardı, yurt dışı
çıkışında alınan. Bunların başarısızlığı görüldü, bunlardan o zamanki hükûmetler vazgeçti, tekrar getirdiniz. Bakın, kötüye
kullanım var, iyi çalışmıyor sistem. Gelin, bunu kaldıralım. Eğer
“uygulayacağız” diyorsanız da TOKİ’ye doğru dürüst
kaynak sağlayalım bundan. Değerli arkadaşlar, tasarının özürlü vatandaşlarımızla ilgili çok
önemli bir düzenlemesi var. 2005 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat
Kanunu’nda değişiklik öngören bir kanun ile özürlü bireylerimizin eğitimlerine
veya rehabilitasyon hizmeti ihtiyacına yönelik bir
düzenleme yapıldı, Millî Eğitim Bakanlığına bu görev verildi. Güzel bir
düzenlemeydi. Bu çerçevede uygulama yürüyor. Türkiye’de özürlü vatandaşlarımızın sayısına ilişkin sıhhatli bir
bilgi yok ancak bulabildiğim bilgileri sizle paylaşmak istiyorum: Türkiye
İstatistik Kurumunun 2000 yılında yapmış olduğu bir istatistiğe göre
nüfusumuzun yüzde 12,3’ü yani 8,6 milyonu özürlü. Bunu biraz daha belli
gruplara indirgersek, ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ve zihinsel
özürlü vatandaşlarımızdan -nüfusun yüzde 2,58’i yani- 1 milyon 800 bini bu
gruba giriyor. Yetkililere sordum: Sizdeki rakam nedir? Bana 1 milyon gibi bir
rakam telaffuz edildi. Belki o da doğru olabilir. Çünkü bu rakam eski bir
rakam, eski nüfus sayımıyla bu rakam belirlenmiş. Şimdi, bunu 1 milyon olarak kabul etsek bile bu nüfusun şu anda
194 bini bu eğitimi alıyor, özel eğitim ve rehabilitasyon
kurumlarının verdiği eğitimi 194 bin kişi alıyor. 4 bini bunların eğitim
alıyor, 190 bini de rehabilitasyon merkezlerinde o
belirlenen program çerçevesinde o hizmeti alıyor. Güzel bir uygulama. Şu an
devlete olan aylık maliyeti 70 milyon YTL düzeyinde. Ancak bu nüfusun, özürlü
bireylerimizin toplam sayısı dikkate alındığında bu rakamın yükseleceği
anlaşılıyor. Öyle anlaşılıyor ki yükselen rakam Hükûmeti
bu konuda bu harcamaları kısma yönünde veya belli kurallara bağlama yönünde bir
düzenlemeye sevk etti. Değerli arkadaşlar, şimdi konuyu münhasıran özürlü bireylerimizin
eğitim süreleriyle ilgili olarak almamak gerekir. Tasarı bu konuda eğitim
süreleriyle sınırlı olarak gerekli olan harcamaların Millî Eğitim Bakanlığınca
karşılanacağını öngörüyor. Bu eğitim süreleri Bakanlık tarafından
belirlenecektir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Öncelikle bu yetkinin objektif kullanılmasını gerektiren birtakım
kurumsal düzenlemeler maddede yoktur. Madde bu yönüyle özürlü bireylerimizi son
derece endişeye sevk etmiştir. Onları rahatlatacak, onları endişeden kurtaracak
bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, özürlü bireylerimizin münhasıran eğitimi olarak da almamak
gerekir konuyu. Eğitim sürelerinin sonucunda bu bireylerimizin iş becerilerini
kazanması, birtakım sosyal ortamlar içerisinde olabilmesi, yaşama ilişkin
birtakım becerileri kazanması da önemlidir. Bunları eğitim programlarıyla
sınırlı olarak almamak gerekir. Eğitim programlarının bitiminde bile bu
hizmetlere bu vatandaşlarımız ihtiyaç duyabilir. Buna ilişkin ve diğer konulara
ilişkin maddelerde önergelerimiz vardır. Önergeler üzerinde arkadaşlarımız
gerekli açıklamayı yapacaktır. Ben sözlerimi burada bitiriyorum, bitirirken
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay’a ait. Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Partim ve şahsım
adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarı önce alt komisyonda görüşüldü ve üzerinde önemli
değişiklikler yapılan bir tasarıdır. Öyle ki muhalefetin eleştiri, öneri ve
değişiklik önergeleri bir tarafa, Hükûmet tarafından
on dokuz adet değişiklik önergesi verilmiştir. Daha sonra Plan ve Bütçe
Komisyonundaki görüşmeler sırasında da yine iktidar tarafından bu defa tam
yirmi adet daha değişiklik önergesi verilmiştir. Şimdi merak ettiğimiz husus,
Genel Kurul görüşmeleri sırasında Hükûmet kanadından
daha ne kadar değişiklik önergesi verileceğidir. Değerli milletvekilleri, bu tutum Hükûmetin
hazırlıksızlığını, kararsızlığını, yeterince analiz ve etüt yapmadığını ve
bilhassa bazı maddelerde niyetinin pek de halisane olmadığını göstermektedir. Tasarının 11’inci maddesi ile 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’na ek
13’üncü madde eklenerek toplam 17 adet yeni kadro tahsis edilmektedir. TOKİ’nin koruma ve güvenlik hizmeti, hizmet satın alınması
suretiyle özel güvenlik şirketlerince sağlandığından, mevcut koruma ve güvenlik
kadrolarında çalışan 13 personelin yeni kadrolara atanması amaçlanmakta ve 4
adet kadro ayrıca ilave edilmektedir. Bu durum AKP’nin kadrolaşma gayretlerinin
tipik bir örneğidir. Toplu Konut İdaresinin şu anda toplam 331 adet personel
kadrosu bulunmaktadır. Bu kadronun 300’ü dolu, 31’i boştur. Acil personel
ihtiyacı varsa öncelikle mevcut boş kadrolarla karşılanması gerekir. Bunları
ifade ederken, her kurumda olduğu gibi TOKİ’de de
mevcut personelin terfisi için ihtiyaç duyulan bir kısım kadroların boş
bırakılması gerektiğini de göz ardı etmiyoruz. Bu tasarıyla TOKİ Başkanlığına ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına her tür ve ölçekteki planlar ile imar planlarını yapma, yaptırma,
tadil etme yetkisi verilmekte ve daha önce verilen yetkiler daha da
genişletilmektedir. Bu düzenlemelerle belediyelerde ve Bayındırlık Bakanlığında
olan imar yetkisi, bu kuruma da verilerek imar planında bir karmaşa meydana
getirilmektedir. TOKİ Başkanlığına bakanlıkların talebi hâlinde proje ve
uygulama yapmak ve yaptırmak yetkisi verilerek TOKİ’nin
görev alanları ve yetkisi alabildiğine genişletilmektedir. Elbette TOKİ desteklenmeli, güçlendirilmelidir ve sosyal faydası
artırılmalıdır. Ancak tüm bu değişiklikler TOKİ’yi
kamu kurumları arasında ve serbest piyasada imtiyazlı bir konuma getirmektedir.
Kamu arsalarını kullanması, imar planları yapabilmesi, bazı vergi ve harçlardan
muaf olması ve yapılan tüm bu düzenlemeler TOKİ’yi
kuruluş gayesinden uzaklaştırmakta, TOKİ’yi serbest
piyasa içinde haksız rekabet yapan ayrıcalıklı bir kurum hâline getirmektedir. Hâlbuki 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nun ana gayesi, dar gelirli
vatandaşlarımıza sosyal konut inşa etmek, gecekonduyu önleme faaliyetleri
yürütmek, toplu konut alanlarına arsa temin etmek, ferdi ve toplu konut kredisi
vermek, afet mahallerine konut yapımını organize etmek, iş ve istihdam yaratmak
üzere esnaf ve sanatkârlarımıza ait iş yerleri ve küçük sanayi teşebbüslerini
desteklemektir. Tamamen sosyal amaçlara yönelmesi gereken TOKİ, lüks
konutlara da yönelerek inşaat sektöründe özel firmaları zor duruma
düşürmektedir. Tasarının 16 ve 17’nci maddesiyle, 3292 sayılı Vatani Hizmet
Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun’da bazı düzenlemeler
yapılmaktadır. Buna göre, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan gelir veya
aylık bağlanmayan ve sosyal güvenlik kurumlarına tabi olmayı gerektiren bir
işte de çalışmayan hak sahiplerinin aylıklarının on altı yaşından büyük işçiler
için uygulanan otuz günlük net asgari ücret tutarı esas alınarak ödeneceği
öngörülmektedir. Bilindiği üzere, savaşlara katılarak zaferler kazanan, ülkemizi ve
milletimizi en iyi şekilde temsil eden, Türk kahramanlığını dünyaya tanıtan
gazilerimiz 1005 sayılı Yasa’yla şeref aylığı bağlanarak ödüllendirilmiştir.
Ancak, 5595 sayılı Yasa’yla gazilerimiz şeref aylığı açısından ikiye bölünmüş,
hiçbir sosyal güvencesi olmayan veya bir işte çalışmayan gazilerin şeref
aylıkları on altı yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücrete
yükseltilmiş, diğerlerininki aynı kalmıştır. Bu durum bütün gazilerimizi
üzmektedir. Şeref aylığında “şeref” kavramının verdiği yüksek duygular dışında
hiçbir mülahaza gözetilmemesi gerekmektedir. Şeref payesi ayrım gözetilmeyecek,
hassas ve manevi motifi esas olan bir husustur. Bu yüzden tüm gazilerimizin
şeref aylıklarının ayrım yapılmaksızın asgari ücrete yükseltilmesi gerekmektedir.
Tasarının 25’inci maddesiyle, 3797 sayılı Millî Eğitim
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un ek 3’üncü maddesi
değiştirilmektedir. Maddede, asgari yüzde 20 özürlü bireylerden, özel eğitim
kurumları kapsamında açılan özel eğitim okulları ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen destek eğitimini
almaları uygun görülenlerin eğitim giderleri, Bakanlık tarafından tespit edilen
toplam eğitim süreleriyle sınırlanmakta ve buna ilişkin giderlerin, her yıl
Maliye Bakanlığınca belirlenen miktarının Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine bu
amaçla konulacak ödenekten karşılanacağı öngörülmektedir. Yapılan bu
düzenlemeyle, özürlülere verilen eğitim ve rehabilitasyon
hizmetlerine önemli sınırlama ve ödeneklerine kısıtlama getirilmektedir. Ülkemizde bulunan 1.740 adet özel eğitim ve rehabilitasyon
merkezinde toplam 190 bin öğrenci eğitim görmekte ve Millî Eğitim ve Maliye
Bakanlıkları verilerine göre, bu özel kurumlara bütçeden her ay 65 milyon YTL
ödeme yapılmaktadır. Bu düzenleme, son birkaç yıl içerisinde sayıları artan
özel eğitim kurumlarını çok zor durumda bıraktığı gibi, özürlüleri ve
ailelerini de mağdur edecektir. Bu yasa eğer olduğu gibi geçerse engelli bir birey yaşadığı sürece
yalnızca kırk dört hafta yani toplam on ay eğitim alabilecektir çünkü
engellilerle ilgili eğitim programlarının süreleri kırk dört ile kırk sekiz
hafta arasında sınırlandırılmıştır. Sekiz yıllık temel eğitimin zorunlu olduğu
ülkemizde engellilerin eğitiminin on ayda tamamlanması beklenmektedir. Bu yasa yürürlüğe girdiğinde, bugün hizmet veren özel eğitim
kurumlarındaki öğrencilerin yüzde 90’ından çoğu on aylık eğitim süresini
doldurmuş görüneceğinden eğitimin dışına çıkarılacaktır. Öğrencilerinin
tamamına yakınını kaybeden özel eğitim kurumları, yasanın yürürlüğe girmesiyle
kendilerini kapatmak zorunda kalacaklardır. Böylelikle, engellilerin çoğu
eğitim alabileceği kurumlardan mahrum kalacaktır. 2005 yılında AKP Hükûmeti zamanında
çıkartılan yasaya güvenerek özel rehabilitasyon
merkezi açan binlerce kişiyi yine siz yüzüstü bırakıyorsunuz. Eğer bu yasa
tasarısı olduğu gibi çıkarsa bu kurumlar kapılarına kilit vuracak, bu
kurumlarda çalışan binlerce personel işsiz kalacak, devlet de kurumlardan
aldığı vergilerden mahrum kalacaktır. Dünyada engelli sayısı 500 milyonu aşarken Türkiye’de engelli
sayısı 8,5 milyona ulaşmaktadır. Türkiye’deki nüfusun yüzde 12’sini engelliler
oluşturmakta ve Türkiye engelli nüfusu oranı içinde birden fazla engeli
bulunanların oranı ise yüzde 11’i bulmaktadır. Engelli gruplarına göre Türkiye’deki
engellilerin dağılımına bakıldığında, yüzde 12’lik oranın içerisinde yüzde
1,25’i ortopedik, binde 60’ı görme, binde 37’si işitme, binde 48’i zihinsel ve
yüzde 9’u oranında diğer engelliler bulunmaktadır. Kişisel ve ortak çabalar istenilen gelişmelerin uzağında kaldığı
için, her gün milyonlarca özürlü ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadır.
Özürlüleri toplumun dışına iten, onları üretici yerine tüketici yapan, sosyal
bütünleşmelerini engelleyen en önemli sorun ise özürlü ayrımcılığıdır. Siyasi
irade özürlülerin eşit birer vatandaş olmaları yönünde uzun dönemli planlar
yapamaz ve bunları uygulamaya dönüştüremez ise özürlüler alanında çıkartılan
yasalar ve düzenlemeler yetersiz kalacaktır. Özel rehabilitasyon merkezlerinde verilen
eğitimin bir de sosyal boyutu bulunmaktadır. Engelli birey yalnız başına
değerlendirilecek tek bir kişi olarak düşünülmemelidir. Bir çocuğun engelli
oluşu tüm ailenin yaşamını doğrudan etkilemektedir. Özellikle annesi yaşamının
tüm zamanlarını çocuğuyla geçirmek zorunda kalmaktadır, üretim ilişkilerinde
rol alamamakta, aile bütçesine katkı sunamamaktadır. Engelli ailesi kendisini
eksik hissetmekte, çocuğunu toplumdan gizleyebilmektedir. Toplumdan soyutlanmış
ortamlarda yaşayan çocuklarda saldırgan eğilimler gelişmekte ya da bu çocuklar
dış dünyaya tamamıyla kapanmaktadırlar. Bireysel ihtiyaçlarını dahi gideremez
duruma gelmekte, yaşadıkları sürece çevresine yük olarak kalmaktadırlar. Eğitim
yoluyla çocuk sosyalleşmekte, olabildiğince kendi başına yaşamını sürdürebilir
duruma getirilmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde engelli bireyler devlet korumasındadır.
Engellilik belirlendiği anda çocuklar devlet korumasına alınmaktadır. Çocuğun
bakımı, korunması ve eğitimi, yaşadığı sürece devlet tarafından sağlanmaktadır.
Engelli çocuk, ailesi için bir ayıp, bir yük olmaktan çıkarılmaktadır. Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki en önemli
sorunlardan biri de eğitim konusunda karşılaştıkları sorunlardır. Ülkemizde
engellilerin yüzde 97'sinin eğitim imkânlarından yoksun kaldığı tahmin
edilmektedir. Bu da sorunun bizdeki boyutu hakkında yeterince fikir
vermektedir. Bu eğitim oranıyla, engellilerin sorunlarını çözmek, onları
topluma kazandırmak, toplumla bütünleştirmek mümkün değildir. Rehabilitasyon ve
araç gereç gereksiniminin yeterince karşılanamaması da engellilerin toplumla
bütünleştirilmesinin önündeki engellerden birisidir. Toplumsal talebi karşılamaktan uzak olması nedeniyle eleştirilen
Özürlüler Yasası’nın iyileştirme ve özel eğitime ihtiyaç duyan zihinsel ve
bedensel engelli çocukların toplumsal hayata katılımı ve engellilerin bireysel,
toplumsal ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak verdiği yardımın özel rehabilitasyon eğitim kurumlarınca uygunsuz raporlarla
sabote edildiği, eğitimin koordinasyonunun ve kalitesinin yeterli olmadığı,
yeterli uzman ve teknik donanımdan yoksun olduğu şeklindeki iddialar,
kamuoyunda birileri tarafından dile getirilmektedir. Eğer, bu bahsedilen sorunlar gerçekten varsa bu sorunun nedeni,
gerektiği gibi denetim yapılmamasıdır. Zimmet defterine bakmak, yangın
kovalarının boyasına bakmak dışında bir denetim yapılsaydı bu tür konuları
şimdi dile getiriyor olmazdık. Eğer bu iddialar doğruysa burada yeterli
denetimi yapmayan Hükûmet sorumlu değil midir? Birkaç
merkez böyle yaptı diye tüm özel rehabilitasyon
merkezlerini cezalandırmak doğru değildir. Değerli milletvekilleri, tasarının 26’ncı maddesiyle 4046 sayılı
Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun’a eklenen geçici maddeyle, daha önce
özelleştirilmiş bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları limanlarından
Hazine hesaplarında bekletilen paranın 293 milyon YTL’si bütçeye gelir
kaydedilmektedir. Gelir kaydedilen bu tutarı kara yolları yapımında kullanılmak
üzere Karayolları Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı
yetkili kılınmaktadır. Ayrıca bu maddenin yürürlüğe
girmesinden sonra Devlet Demiryollarına ait limanların özelleştirilmesinden
elde edilecek gelirlerin tamamının bütçeye özel gelir kaydedileceği, gelir
kaydedilen bu tutarların yüzde 60’ının kara yolu yapımı amacıyla Karayolları
Genel Müdürlüğü bütçesine, geriye kalan yüzde 40’ının ise demir yolu yapımında
kullanılmak amacıyla Hazine Müsteşarlığı bütçesine özel ödenek kaydedileceği
öngörülmektedir. Tasarının 29’uncu maddesiyle 4706 sayılı Kanun’a eklenen
geçici 10’uncu maddede yapılan düzenlemeyle, hazineye ait olup Karayolları ve
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüklerine tahsisli veya kullanımında olan
taşınmazların satışından elde edilecek gelirlerin bir yandan bütçeye gelir,
diğer yandan bu kurumların yapım ve bakım hizmetlerinde kullanılmak üzere bu
kurumların bütçelerine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkili kılınmaktadır. 26’ncı, 29 ve 43’üncü maddelerdeki bu düzenlemeler, mali disiplini
daha da bozmaktadır. Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmesi yaygın
ve mutat bir uygulama hâline getirilmektedir. Kamu kaynakları satılarak âdeta
kuruma özel fonlar oluşturulmaktadır. Kamu kaynakları ile kamu kurumları içinde
oluşturulan özel fonların bütçe disiplinini nasıl bozduğu, kamu hizmetlerini
merkezî hükûmet tarafından planlanamaz ve
yönlendirilemez hâle getirdiğini ve bu fonların tasfiyesinde yaşanan güçlükleri
çok yakın dönemden hatırlıyoruz. Bu uygulamalarla mali yapımız disiplinsiz ve
savruk bir karakter göstermektedir. Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsisi
uygulaması esasında istenen amacı gerçekleştirmekten uzak bir uygulamadır.
Neticede o kuruma bütçeden verilmesi gereken ödenek, tahsis edilen gelir kadar
azaltılarak verilecektir. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 5’inci
maddesinde kamu maliyesinin temel ilkeleri sayılmıştır. Bu
maddede kamu mali yönetiminin uyumlu bir bütün olarak oluşturulup yürütüleceği,
maliye politikasının makroekonomik ve sosyal hedefler ile uyumlu bir şekilde
oluşturulacağı, kamu mali yönetiminin mali disiplini sağlayacağı, kamu
idarelerinin mal ve hizmet üretimi ile ihtiyaçlarının karşılanmasında ekonomik
veya sosyal verimlilik ilkelerine uygun olarak maliyet-fayda veya
maliyet-etkinlik ile gerekli görülen diğer ekonomik ve sosyal analizlerin
yapılacağı belirtilmektedir. Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelir, gider, tahsilat, ödeme, nakit planlaması ve borç yönetiminin hazine
birliğini sağlayacak şekilde yürütüleceği 6’ncı maddede hükme bağlanmıştır. Bütçe ilkeleri, yine 13’üncü maddenin (g) fıkrasında belirli
gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesinin esas olduğu açıkça
belirtilmiştir. Bütün bu hükümlere rağmen, AKP Hükûmeti
kamu mali yönetimine ilişkin bütün ilkeleri ve kanun hükümlerini hiçe
saymaktadır. Gerek alt komisyonda gerekse sonraki Plan ve Bütçe Komisyonu
görüşmeleri sırasında Hükûmete yönelttiğimiz şu
sorulara cevap verilmemiştir: Kara yolları yapımı nedeniyle tahakkuk ettiği
hâlde ödenmeyen ne kadar hak ediş borcu bulunmaktadır? Türkiye Cumhuriyeti
Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından dış kredi kaynaklarıyla yapılan ve hâlen
yapımı devam eden kara yolları projeleri hangileridir, tutarları ne kadardır ve
bu krediler hangi kaynaklardan temin edilmiştir? Bu tasarının kanunlaşıp
yürürlüğe girmesinden sonra AKP Hükûmeti tarafından
özelleştirilmesi düşünülen Devlet Demiryolları limanları hangileridir? Belirli
gelirlerin belirli giderlere tahsisi yöntemiyle hangi kara yolu ve demir yolu
projeleri gerçekleştirilecektir? Bu sorulara cevap verilmemiştir. Tasarının 29’uncu maddesindeki geçici 9’uncu madde düzenlemesiyle,
hazinenin özel mülkiyetinde bulunan ve Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel
Müdürlüğüne tahsis edilen veya kullanımına bırakılan taşınmazlar, Maliye
Bakanlığınca Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğüne bedelsiz
devredilmektedir. Bu düzenlemenin, Devlet Hava Meydanlarını özelleştirme
faaliyetinin bir adımı olduğu endişesini taşımaktayız. Tasarının 29’uncu maddesiyle, Hazineye Ait Taşınmaz Malların
Değerlendirilmesi Hakkında Kanun’a geçici 8’inci madde eklenmekte ve bu
düzenlemeyle hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazlar üzerinde lehlerine
kırk dokuz yıldan az süreli olarak irtifak hakkı tesis edilenlerin irtifak
hakkı ve kullanma izni sözleşmelerinin süresi kırk dokuz yıla çıkarılmaktadır.
Bu durum tek taraflı menfaat sağlamaktır. Tasarının 3’üncü maddesiyle, Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 51’inci
maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarında değişiklikler yapılarak, Millî
Eğitim Bakanlığına tahsisli hazine mülkiyetindeki taşınmazların satışına fırsat
verilmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ERKAN AKÇAY (Devamla) – Bu düzenleme her konuya rant
açısından bakan, rant ve ticari hesapları eğitimin önüne geçiren bir anlayışın
tezahürüdür. Bu düzenlemeyle Hükûmetin, bilhassa
büyük kentlerimizdeki çok kıymetli yerlerde bulunan okulları ve arsalarını
satarak gelir temin etmek ve bu gelirlerin okul yapımı ve bakımında
kullanılmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Konunun iyi etüt edilmediği,
getireceği fayda ile mahzurların birlikte değerlendirilmediği görülmektedir.
Konu, sosyal fayda ve maliyet, şehirleşme, çevre ve trafik düzeni ve altyapı
açısından yeniden değerlendirilmelidir. Burada belirli gelirlerin belirli
giderlere tahsisiyle, yine bütçe ilkesi ihlal edilmektedir. Bağış ve
yardımlarla vatandaşlarımıza okul yaptırtma politikasından sonra şimdi AKP Hükûmeti bütün dikkatini, ne var ne yok bütün kamu
taşınmazlarını ve kaynaklarını satışa yöneltmiştir. Yapılması gereken: Kayıt
dışı ekonominin önlenmesine ve vergi gelirlerinin adil ve sağlıklı bir şekilde
artırılmasına öncelik verilmelidir. Muhterem milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay. Gruplar adına üçüncü söz Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’da. Buyurun Sayın Kaplan. DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Zaten yasanın ismine baktığımız zaman, bir yanda “Kamu Mali
Yönetimi” bir yanda “Kontrol Kanunu” bir yanda da “Bazı Kanunlar” bazı bazı kanunlar yani farklı farklı
kanunlar farklı farklı konular… İhtiyaca binaen hepsi
bir araya getiriliyor, bir torba yasa hâline getiriliyor. O torba yasa da
uygulamada ihtiyaca binaen son iki aydır çıkan bütün yasalar o çerçevede çıkarılıyor.
Bu yasayı da çıkardıktan sonra inanın Maliye Bakanı, Başbakandan da, en büyük
devlet yetkilisinden de daha yetkili, mali kontrolü, tasarrufu sağlayan
yetkilerle donatılmış olacak. Böyle bir yasa tasarısı üzerinde konuşacağız. Zaten dikkat ederseniz deniliyor ki: “5018 sayılı Yasa çıktıktan
sonra son iki yılda meydana çıkan bazı teknik sorunları, ifadeleri,
uygulamaları düzeltmek, denetlemek amacıyla biz bu yasayı çıkarıyoruz.” Oysa
-yeri geldiğinde bahsedeceğiz- Anayasa Mahkemesinin iptal kararları da var.
“Onları da nasıl dolanırız, onu aşarız?” gibi maddeler var. Bakın, 1’inci maddeden başlayacağım. 1’inci maddenin gerekçesinde
deniliyor ki: “… mobil telekomünikasyon pazarında on
beş yıllık bir süre için 2’nci tip telekomünikasyon ruhsatıyla yetkilendirilecek
sanal mobil alanında hazine payı alınması…” Şüphesiz bu tür hizmetler yapıldığı
zaman devlet hazine payını alacak, altyapısını sunuyorsa bu özel sektöre,
sermayeye, bütün devletin topraklarını sunuyorsa, iletişimini sunuyorsa elbette
ki oradan pay alacak yani kâr eden sermayeye bu hizmeti sunduktan sonra tabii
ki pay alacaksınız. Ama şunu sormak istiyorum samimi olarak: Türkiye’de on beş
milyon cep telefonunun üzerine çıkıldı, on beş milyonun üstüne… On beş milyon
cep telefonundan sabit aidat ücreti alınıyor, alınan konuşma ücretlerinin yüzde
65’i de vergi. Şimdi, konuşma ücretinin yüzde 65’i vergi. Kardeşim, bu vergiyi
azaltmayı düşünmeyecek misiniz? Tamam, alın, alın da ya hazine payını o şirket
bu sefer bu verginin üzerine tekrar koyup vatandaşa yansıtırsa? İşte, felsefemiz burada ayrışıyor AKP’yle, Hükûmetle.
Yani biz milyonlarca insanımızın şu an bakkal dükkânında,
kahvehanede, hiç siftah etmeden dükkânını kapatan tekstil mağazalarında
-fırıncı hariç ki özel bunlar, zorunlu tüketim gıdaları olan yerler- birçok
yerde yaprak kımıldamazken, borçlar ödenmezken herkesin cep telefonlarından
dolayı icra takiplerine takıldığı, bu konuda intiharların çoğaldığı bir dönemde
sadece bu olası önümüzdeki dönem 2’nci tip telekomünikasyon yatırımlarını da
dikkate alıp hazineye para almak iyi. Ee,
vatandaşı nasıl düşüneceğiz? O yanı da “Allah kerim” deyip bir kenara
bırakıyoruz. Bu bir yanı. Şimdi, 2’nci maddede, bakıyorum TOKİ rakamları şahane, 61 spor
salonu, bilmem kaç tane şey. Ya, Allah için rica ediyorum Sayın Bakandan, Sayın
Spor Bakanımızdan da, şu TOKİ bir de Şırnak’ta… Silopili gençler bir dosya
gönderdi bana. Şırnak merkezi, Silopi’deki spor kulübü, Cizre
Spor Kulübü, Uludere, Beytüşşebap -kendi ilimden söylüyorum- şu hizmetlerinden
bir kısmını da bize, Şırnak’a, o gençlere gönderseler -ki en çok gözetilmesi
gereken gençlik de oradaki gençliktir, şüphesiz onu da ifade edeyim, ben bunu
bir ayrımcılık olarak söylemiyorum, ama- seksen altı yıllık cumhuriyetin,
seksen yedi yıllık cumhuriyetin, uygulamaların getirdiği ihmalle hiçbir tesisi
olmayan Silopi Spor Kulübü gelip diyor ki: “Belediye arsa verse, Bakanlık da
biraz yardım etse, spor kulübümüzü güçlendirsek iyi olur.” Tabii ki iyi
olur. Bu hizmetleri de TOKİ yaparken kadrolarını tamamlasın, ama hizmeti de
adil dağıtsın. Biz bunu diyoruz, yani muhalefet olarak bunu söylediğimiz zaman,
yani halkın da sesini duyurmak istiyoruz. Şimdi, bu Hazine avukatlarına icra takibi. Bunlar teknik konular, yani ben buna takılmak istemiyorum, ama
7’nci maddede Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Karayolları, Havayolları
olayları var, münhasıran da buralardan alım-satım, yap-işlet-devret boyutuyla
bir gelir elde edilmesi düşünülüyor. Şimdi, bunu da anlayabiliriz, ama ilginçtir, uygulama
sorunlarından kaynaklanan bu tasarı, nedense Yap-İşlet-Devret Yasası çıktıktan
sonra o yasayı tamamlamak üzere çıkan bir yasa. Yap-İşlet-Devret Yasası daha
çıkalı iki ay oldu. Ee, peki iki ay içinde çıktığına
göre daha uygulanmayan Yap-İşlet-Devret Yasası’nın hangi uygulama sorunu var,
hangi göleti sattınız, hangi barajı sattınız, hangi
limanı sattınız da sorun yaşadınız, daha belli değil, ama bu yasa onu
tamamlamak üzere konulmuş. Şimdi, burada şeye dikkat etmek istiyoruz. Devlet Demiryolları,
Hava Meydanları, Karayolları ve kıyı şeritleri, üç noktaya biraz değinmek
istiyorum. Şimdi “Kıyılarımızdaki tesisler” diyor 9’uncu madde. “… bazı sanayi kuruluşlarının yatırımı kendilerinin
gerçekleştirmesi kaydıyla iskele, dolgu, liman yapma izni verilmiştir.” diyor. Şimdi, 1987 yılından sonra yapılan düzenlemeler de dikkate
alınarak; şimdi, bu kadar basit mi, bu kadar masum mu bu tasarı? Şimdi bu, bu
kadar bu cümleyle sığdırılabilecek kadar basit mi? Şimdi, Tuzla’da 100’ü aşkın
cinayet, iş kazası yaşanırken, siz Tuzla kıyı şeridinde olan bir yer olarak
orayı kırk dokuz yıllığına, sağlık güvencesini, iş güvencesini, sosyal
güvencesini sağlayamamış şirketlere nasıl vereceksiniz, hangi vicdanla bunu
teslim edeceksiniz? Yani bunu hazırlamadan, aşmadan, orada bunu hak edecek
şirketleri bulmadan teslim etmek doğru mudur? Bu yetkiyi alırken, kullanırken
bunun öngörüleri çok önemli. Bakın, diyor ki: “İskele, dolgu ve liman yapım izni verilmiştir.”
Bir taraftan, Turizm Strateji Planı çıkaracaksınız 2023- Cumhuriyetin 100’üncü
yılı için. Buradan biz de sorduk, soru önergelerimiz oldu. CHP’nin de bu konuda
araştırma önergeleri oldu. İğneada- Kıyıköy ekokent turizmi
kurulacak, on ekokent turizmi kurulacak bu bölgede
bir çimento fabrikası yükselmiş, ikinci çimento fabrikası kuruluyor. Bu çimento
fabrikası da ormandan, turizm alanlarından geliyor turistik limana; yat limanı
olması gereken limanda çimento fabrikası iskelesi kuracak. Şimdi,
bu yasayla siz kalkıp bir taraftan turizm ekokenti
ilan ederseniz o alanı, turizmini de mahvederseniz, ormanını da mahvederseniz,
denizini de mahvederseniz, balıkçılığını da mahvederseniz, sadece üç beş
şirket, açgözlünün karnı doysun değil, paralarına para katsın diye çevreyi
felakete sürüklerseniz, bu yasa da ona hizmet ederse elbette ki biz bu yasaya
muhalif kalırız. Bu kıyılarımızdaki tesisler konusu yakın zamanda basındaydı.
Bodrum Güllük’te bakıyorsunuz deniz dolmuş. Denize
geliyor şantiye arabaları kum çekiyor, denizi dolduruyorlar. Proje yok, izin
yok, ruhsat yok. Kıyı, deniz, tarih, ilgili bakanlık… Bakanlık sonradan diyor
ki: İzin, ruhsat olmaz, turizm... Yahu, bu ülke bu kadar başıboş mudur? Bu
kadar rahat, herkesin istediği yerde denizi dolduracağı, herkesin istediğinde
turizm tesisi kuracağı, herkesin istediği yerde ağaç keseceği, herkesin
istediği yerde… Bu ülkenin denizi, bu ülkenin 73 milyon insanınındır. Bu 73
milyon insanının bedeller ve savaşlar uğruna aldığı bu toprak ve denizi kendi
babasının malı gibi kullanacak. E, atasözümüz: “Devlet malı deniz, yemeyen
domuz.” Böyle bir anlayış ve felsefeyle hareket edecek açgözlülere karşı
elbette ki devletin ve muhalefetin, Hükûmeti ve
muhalefetiyle karşı çıkması gerekiyor. Karşı çıkması gerekiyor ki, elbette ki
turizmimizin kösteklenmesi, açılımının engellenmesi… Bu konuda böyle bir
düşünce kaygısıyla hareket etmiyoruz ama Bodrum gidiyor, gitti Bodrum! Marmaris
de zaten apartman kentlere döndü. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bilmediğiniz konularda konuşuyorsunuz! HASİP KAPLAN (Devamla) – Bildiğim… MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Gelin biz size izah edelim HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, Bodrum’da Gümüşlük’e
gidin… MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bodrum’u, Marmaris’i bana sorun HASİP KAPLAN (Devamla) – Gidin Gümüşlük’e,
Gümüşlük’te o güzelim doğanın… Bir de karşı tepeye
bakın, binlerce, tek ağaç olmayan kutu kutu evler
görürsünüz. Eğer onun adı “turizm”se öyle turizm batsın! Eğer o türse imar, o
türse kültür, o türse gelecek; bir yağmada o tür bir inşaatta turizmi,
denizciliği görüyorsanız öyle bir anlayış batsın! Biz böyle bir anlayışa asla
izin vermeyiz! MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Yanlış biliyorsunuz. HASİP KAPLAN (Devamla) – Nasıl bilmeyiz Bodrum’u! Ben Şırnak
Milletvekiliyim, Bodrum’u da bilirim, Antalya’yı da bilirim, denizi de bilirim,
denizdeki açgözlüleri de bilirim, yağmayı da bilirim. Nasıl iktidar hırslarıyla
kimlerin ortak olduğunu, hangi sermaye şirketleriyle Gümüşlük’ü
kimlerin kaptığını, hangi yabancı toprak satışlarıyla kimlerin Gümüşlük’te, hangi ülkenin Gümüşlük’te,
hangi ülkenin başka bir yerde, Yalıkavak’ta topraklar
aldığını biliyoruz. Bize bunu kimse anlatmaya kalkmasın, bildiğimiz konulardır.
Göz var bilmeye gerek yok ki, gözünüz rahatsız olmuyor mu Gümüşlük’te
o tepelere bakan o koskoca binlerce kutu kutu gibi
Bodrum evlerinde suyu yok, kanalizasyon yok, hiçbir şeyi yok, denizi
kirletiyor? Kim izin veriyor bunlara, kim veriyor yani kim? Yani bunun bir
politikası yok mu, Hükûmetin, altı senedir
iktidarsınız? Yani Bodrum elden gidiyor, Marmaris elden gidiyor, Antalya elden
gidiyor. Siz doğa turizmini, çevre turizmini, dağ turizmini, bırakın o termal
turizmi, öbür alanları, daha kullanmadığınız yatak kapasitenizle yakında turizm
dibe vuracak. Bakın açıkça söylüyorum, İspanya’yla, İspanya’daki yatak
kapasitesiyle kapışamazsınız, yarışamazsınız. Şimdi, kara yollarını da satmaya başlayacağız. Güzel, hizmet
sektörü, evet, yapalım… Bakın, şimdi, geçen seçimlerde, 22 Temmuz… Uludere’ye
bağlı bir belde var, Uzungeçit beldesi, eski ismiyle
“Derahine” ve bu halk sandığa gitmedi, oy kullanmadı.
Dedik ki:” Şimdi, bu gerçekliğimiz karşısında kıyı kenar çizgisi olgusuna
girdiğimiz zaman sinirleniyor arkadaşlarımız. Ya arkadaşlar niye
sinirleniyorsunuz? Şimdi Yap-İşlet-Devret Yasası çıktı, iyi… Haydarpaşa Garı’nı
satacaksınız. Ben küçüklerden bahsetmiyorum. Ee
kardeşim, Haydarpaşa Garı’nı satarken millete sormayacak mısınız, Kadıköylülere
sormayacak mısınız, oradaki sivil toplum örgütlerine sormayacak mısınız? Üç tane,
dört tane proje ortaya koyup, hangi proje daha güzel, daha iyi hayata geçer,
hangisi halka hayırlı, hangisi ne hizmet getirir? Koyun projeleri, hiç olmazsa
Kadıköy’de, hiç olmazsa İstanbul’da bir referandum yapın, halka deyin ki:
Hangisini beğeniyorsunuz? Tıpkı deniz otobüsleri gibi. Bakın,
doğru olana doğru diyoruz, güzel olana güzel. Öyle bir kompleksimiz
yok. Öyle külliyen ön yargılı değiliz. Deniz otobüsleriyle ilgili
İstanbullulara soruldu, denildi ki: Alın size altı tane model; klasik, modern,
şu şu. İstanbullular seçti ve Büyükşehir de yaptı.
Bravo. Doğru olana doğru, güzel olana da güzel… Ama bu yasa çıktığı zaman,
kardeşim bu Mecliste en başta bu milletin vekili olarak bizim bilme hakkımız
var: Kim iştahlanıyor oraya, kim talipli? Kaç yıllık bir proje? Ne
düşünüyorsunuz? Marmaray’la gelen krediler nerede
düğümleniyor? Evet, Bostancı’dan Yenikapı’ya geçerken bütün güzergâhlar
değişirken hepsi tamam, kim ne kazanıyor, halk ne kazanıyor? Siz, kim ne
kazanıyor diye düşünebilirsiniz. Ben, halk ne kazanıyor, emekçi kesim ne
kazanıyor, dükkânını siftah etmeden kapatan, ücretini, maaşını doğal gaza,
elektriğe yetiştiremeyen ve KEY ödemeleri bile haciz tehdidi altında olan
vatandaş ne düşünüyor, ona bakıyorum. Şimdi, yap-işlet-devretle göletler
satılacak. Peki, mevcutların durumu ne? Maalesef, vahim. Bizim bir göletimiz vardı, hiçbir zaman su eksilmezdi, Dirsekli Göleti. Oradan geçerken baktım, kurumuş,
ki hiçbir zaman kurumayan… ”Ne oldu?” dedim. “Vallahi, sahipsiz, vanası
kırıldı, kapısı kırılınca barajın suları boşaldı, kurudu.” dediler. Yani,
milyarlarca lira para harca oraya Devlet Su İşleri olarak, göz göre göre, vanası kırıldı diye bir barajın suları boşalsın. O
kadar da sorumsuzluk olur mu? Ondan sonra da satayım, gel, yüzde 10-15 katılım
payı var, vereyim size; al sana, bunun adı oldu kurtuluş. Ekonomi bu değil. Tehlikeli bir madde daha var burada: Vakıflar ve hazine
arazilerinin trampası. Bir tane tehlikeli madde daha var: Tarihî binalar işlevini
görmediyse, bunların yapılması, satılması, onarılmasının yetkilendirilmesi,
diyor. Yirmi dakika yetmiyor, o kadar çok madde var ki… Bunların içinde
bir de öyle bir şey anlatılıyor ki, kıyı yağmasından tutun GAP kapsamına
demeyeceğim ama sadece bir örnekle bağlamak istiyorum. Millî Eğitim
Bakanlığının okulları… Eğer, Millî Bakanlığının okullarını satarak turizm
geliri kazanmak istiyorsanız size daha cesaretli bir örnek vereceğim. Yani,
söyleyince bazı arkadaşlar kızıyorlar ama… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Kaplan, lütfen
tamamlayınız. HASİP KAPLAN (Devamla) – Yani, bağışlayın beni. Evet, bazı
okullarımız var, eskimiştir, ihtiyaca cevap vermez, değiştiririz. Kardeşim,
şehir merkezlerinin hepsi kışla, askerî birlik. Gelin, daha modern alanlara onları
çekin, o merkezleri daha güzel, devletin kendi tesislerine veya farklı şeylere
çevirme cesaretini gösterin. Doğrusu budur, gelin onu konuşalım, hep birlikte
konuşalım; akıl, mantık yolu birdir. Şimdi, burada deniliyor ki yine yasanın içinde: “Bazı yerlerdeki
özel ağaçlandırmaların belediyelere aktarılması.” Kardeşim, özel ağaçlandırmayı
belediyelere nasıl aktaracaksın? Aktarırsın, anladık. Ya, Cizre Parkı… Cizre
Parkı’nı Cizre Belediyesi yaptı, Millî Emlak gitti, kıyı şerididir diye Cizre
Parkı’nı ellerinden alıyor. Belediyenin ağacını diktiği, bütün işlemlerini
yaptığı, baktığı, çöpünü topladığı, tesislerini kurduğu parkı Cizre
Belediyesinden al. Niye? Cizre Belediyesi DTP’lilerin
elindedir. Bu kadar düşmanlık olmaz. Biraz daha dikkatli olmak zorundayız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Son grup konuşmacısına geçmeden evvel, şahıslar adına aynı
anda gelen söz talepleriyle ilgili yapılan kura çekiminde; birinci söz hakkı
Sivas Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın’ın, ikinci
söz hakkı Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’nun, şayet arkadaşlarımız konuşmadığı takdirde üçüncü
sırada İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk,
dördüncü sırada da Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç var. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Sayın
Mustafa Açıkalın. Buyurun Sayın Açıkalın. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Mali Yönetimi ve Denetimi Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun
Tasarısı üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi adına görüşlerimi açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kanun, bilindiği üzere, birçok kanunu bünyesinde bulunduran bir
torba yasadır. Zaman zaman bu tür yasalar, kamu
kaynaklarının daha etkin, verimli kullanılması, yeni kaynak ihtiyacı,
uygulamalarda ortaya çıkan düzenleme gereği ve ihtiyaçların gerektirdiği
düzenlemeler, aynı şekilde kamu personel özlük haklarına ilişkin düzenlemeleri
içeren bir yasadır. Bu yasa, on maddesiyle Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu’nu ilgilendirmekte, yedi maddesi TOKİ’nin
işletmesini yaptığı, yönetimini yaptığı Toplu Konut Kanunu; iki maddesi İmar
Kanunu, iki maddesi Millî Piyango İdaresinin Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki
Kanun’u, üç maddesi 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmazların Değerlendirilmesi
Hakkındaki Kanun’u, iki maddesi Millî Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkındaki Kanun’u, yine iki maddesi Ceza Muhakemesi Kanunu, İl Özel İdaresi
Kanunu, Mahalli İdare Birlikleri Kanunu, Telgraf ve Telefon Kanunu, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu, Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu, Hâkimler ve
Savcılar Kanunu ve diğer kanunları ilgilendiren, kırk dokuz maddeden ibaret
asıl ve geçici maddeleri bulunan bir kanundur. Birinci olarak, Kamu Yönetimi Kanunu’ndan önce en çok maddeyi
ilgilendiren Toplu Konut Kanunu ile başlamak icap ederse, bilindiği üzere,
TOKİ, kuruluşu itibarıyla daha eskiye dayansa da son beş yıl içerisinde
gerçekleştirdiği projelerle gerçekten başarılı bir idare örneği vermiştir. TOKİ’nin yürüttüğü projelerin bir kısmı sosyal projelerdir,
bir kısmı da kaynak yaratmaya yönelik projelerdir. Rakamlar olarak baktığımızda, TOKİ’nin,
bugüne kadar gerçekleştirdiği konut projelerinden 316 bin adetten 267 bin adedi
sosyal konut projesidir. TOKİ bu projeleri gerçekleştirirken doğrudan ve
dolaylı olarak 800 bin istihdam yaratmıştır. TOKİ’nin
sosyal konut projeleri elbette bir şekliyle maliyetin altında sübvanse edilen
projelerdir. TOKİ, bunun dışında, bu beş yıllık süre zarfında 395 okul -ki
aşağı yukarı 12 bin derslik demektir- 404 spor salonu, 35 kütüphane, 311
ticaret merkezi, 28 hastane, 73 sağlık ocağı, yurt, pansiyon, sevgi evi,
engelsiz yaşam ve cami gibi birtakım önemli projeleri de gerçekleştirmiştir. TOKİ’nin sosyal konut
projelerinin kaynağı, bilindiği üzere, biraz önce ifade ettiğim gibi, kaynak
yaratan projelerdir birinci olarak. İkinci olarak da serbest piyasa
koşullarında gerçekleştirdiği inşaat faaliyetinde birtakım elde ettiği
imkânlardır. Bu kanun da bunlardan bir kısmını düzenleyen maddeler ihtiva
etmektedir. Bundan önce, ifade etmek gerekirse, TOKİ’nin,
mevcut imar planına ilişkin 7’nci maddede düzenleme yapılmaktadır. Şunu hemen
ifade etmek icap ederse, TOKİ’nin imar planı yapma
yetkisi mutlak bir yetki değildir, sadece mülkiyeti kendisine ait bulunan arsa
ve arazilerde imar planı yapma yetkisi vardır. İkinci olarak gecekondu dönüşüm
bölgelerinde imar planı yapma yetkisi vardır. Ki gecekondu dönüşüm bölgelerinin
ilanı kendi prosedürüne, kendi özel kanununa tabidir.
Aynı şekilde valilikçe ilan edilen toplu konut alanlarında imar planı yapma
yetkisi bulunmaktadır. Dolayısıyla TOKİ belediyeler gibi geniş bir alan
üzerinde imar planı yapma yetkisine sahip değildir. İkinci olarak: TOKİ’nin yaptığı bu plan
mutlak bir plan yetkisi değildir. Yaptığı planları, plan yaptığı bölgenin
içinde bulunduğu belediyeye göre, büyükşehir belediyesine veya belediyelere
veya valiliklere onay için göndermektedir. Dolayısıyla, bu gönderdiği makamlar
bu planları ya tam tasdik ederek veya tadil ederek onaylamaktadır. Ancak üç ay
içerisinde bu planlar bu makamlar tarafından onaylanmadığı takdirde, TOKİ’nin bunu resen onaylama yetkisi bulunmaktadır. Tatbikata baktığımızda, TOKİ, bu yetkisini son derece az
kullanmıştır. Önemli ölçüde planlar, yine, plan bütünlüğü içerisinde genel plan
yetkisine sahip olan belediyeler tarafından veya Bayındırlık Bakanlığı
tarafından yapılmıştır. Bilindiği üzere, bu genel plan yetkisine sahip kurumlar
dışında, istisnai olarak, başlıca hem TOKİ’nin hem de
Özelleştirme İdaresinin plan yapma yetkisi bulunmaktadır. Bu kanunla yine TOKİ’ye verilmekte olan
bir yetki veya bir imtiyaz diyelim, TOKİ’nin,
gayrimenkullerini satarken yapacağı satış sözleşmeleri veya satış vaadi
sözleşmeleri resmî şekil şartından muaf tutulmuştur. Bunun anlamı da bu
sözleşmelerin noter tarafından yapılması mecburiyeti bulunmamaktadır. TOKİ, biraz önce ifade ettiğim gibi, konut dışında birtakım sosyal
projeler de gerçekleştirmektedir. Bu kanunun bir maddesiyle bu projeleri
gerçekleştirirken bir prosedür vazedilmektedir. Bu da
ilgili bakanın talebi hâlinde, proje bütünlüğü içerisinde kamu hizmetinin
gerektirdiği bina, okul, hastane ve yol ihtiyaçları TOKİ tarafından
gerçekleştirilecektir. Esasen, yapılmakta olan bu inşaat kanuni bir dayanağa
kavuşturulmaktadır. TOKİ’ye, bu kanun,
10’uncu maddesiyle yeni bir görev vermektedir. O da depremde dönüşüm
projelerini gerçekleştirmektir. Bu da bir sosyal projedir, sübvanse edilen bir
projedir. Bilindiği üzere, ülkemiz önemli bir deprem kuşağında bulunmaktadır.
Belediyelerin yaptığı bu hizmet yanında, TOKİ’nin de
böyle bir hizmet üstlenmesi gereği bulunmaktadır. Bu kanunla, yine, TOKİ’ye verilen diğer
bir imtiyaz veya düzenleme, onunla alakalı yapılmış bulunan bir düzenleme,
afetzede konutları yapmış bulunmaktadır. TOKİ, bundan doğan alacaklarını hazine
arsalarıyla takas, mahsup etmek suretiyle, alacak ve borç mahsubunu
sonuçlandırmaktadır. Bu da, merkezî yönetim bütçesinin gelir ve gider kalemleriyle
ilgilendirilmemektedir. Bu da yine afetzede konutları da TOKİ’ye
yük getiren projelerden bir tanesidir. Dolayısıyla, genel olarak baktığımızda, TOKİ’nin
imar plan yetkisi mutlak bir yetki değildir. TOKİ’nin
serbest piyasa düzeni içerisinde faaliyette bulunduğu inşaat sektöründe,
serbest piyasa koşullarını bozar gibi gözüken birtakım hak ve imtiyazları,
esasen, gerçekleştirdiği ve sübvanse ettiği projelerle birlikte dikkate
alındığında, çok da piyasayı bozucu bir nitelik taşımamaktadır. Kanunun yaptığı diğer bir düzenleme, ülkemiz mobil telekom, telekomünikasyon alanında önemli bir gelişme
kaydetmiştir. Şimdi özelleştirme kapsamında üçüncü nesil mobil telekomünikasyon
hizmetlerinin ihalesi bulunmaktadır. Mevcut GSM operatörleri elde ettikleri hasılattan yüzde 15 hazine payı ödemektedirler. Bundan sonra
yapılacak üçüncü nesil ihalelerde de elde edilecek hasılattan,
bu işi kazanan, lisans sahibi olacak firmaların hasılatlarında yüzde 15
ödenmesine ilişkin olarak 406 Sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu’nda değişiklik
yapılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunun getirdiği önemli
bir değişiklik İmar Kanunu’na ilişkindir. Biraz önce ifade ettiğim gibi, TOKİ
dışında imar planı yetkisi Özelleştirme İdaresine verilmiştir. Yine, bu
kanunla, daha önce mevcut bulunan Özelleştirme İdaresinin imar planı yapma
yetkisine ilişkin birtakım düzenlemeler yapılmaktadır. Burada, Özelleştirme İdaresi İmar Kanunu’nun askı ve ilan
sürelerine bağlı olmadan, aynı şekilde özel birtakım mevzuatlara tabi olmadan
imar planları yapabilecek, aynı şekilde mahkeme kararlarının gereklerini yerine
getirmek üzere yapacağı imar değişiklikleri de bu madde çerçevesinde yerine
getirilecektir. Yine, TOKİ’yi ilgilendiren, Millî Eğitim
Bakanlığıyla ilgili olarak yapılmış bulunan bir düzenleme: TOKİ, okul ve eğitim
yerleşkelerinde Millî Eğitim Bakanlığıyla yapacağı protokol çerçevesinde
hazineye ait arsalar üzerinde veya Millî Eğitim Bakanlığına konulacak ödenekler
çerçevesinde Millî Eğitim Bakanlığına derslikler yapacaktır. Millî Eğitim Bakanlığına kaynak yaratan diğer bir
düzenleme: Bilindiği üzere, Millî Eğitim Bakanlığına tahsisli hazine
arazilerinin -okul olarak kullanılan arazilerin- yine bu Bakanlık tarafından
uygun görülenleri, tahsisi Maliye Bakanlığı tarafından kaldırılmak ve satışı
Özelleştirme İdaresi tarafından gerçekleştirilmek ve satıştan elde edilen
gelirler yine ilgili bakanlığın bütçesine ödenek konmak suretiyle okul
yapımında kullanılabilecektir. Bilindiği üzere, Millî Eğitim Bakanlığı beş yıl içerisinde 100 bin
adetten fazla derslik inşa etmiştir. Dolayısıyla eğitime bu derece önem ve
ağırlık veren bir idarenin icraatının birtakım arsa rantlarına
feda ediliyor olarak gösterilmesi gerçekten kayda değer üzülecek bir konudur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim alanında bu kanunla
getirilen önemli düzenlemelerden bir tanesi: Bilindiği üzere, ilk defa,
İktidarımız döneminde özürlülerin destek eğitimine ilişkin düzenleme yapılmış,
bunların özel okullarda veya özel rehabilitasyon
merkezlerinde destek eğitimi almaları imkânı sağlanmıştır. Düzenleme
yapıldığından bugüne kadar 1.700’e yakın özel eğitim merkezinde aşağı yukarı
190 bin öğrenci destek eğitimi almıştır. Burada yapılan düzenlemeyle, özürlülük oranı asgari yüzde 20 olan
özürlülerin, yine kanunda sayılan özre sahip özürlülerin destek eğitimi
almaları, eğitim programlarıyla sınırlı olmak üzere Maliye Bakanlığı bütçesine
konularak ödenekten karşılanacaktır. Ancak, maalesef, her şeyde olduğu gibi bu
eğitim sırasında da birtakım suiistimaller olmuştur. Buna ilişkin olarak da bu
yasada müeyyide getirilmiş, usulsüzlüğü tespit edilenlerden tahsil ettikleri
paranın 2 katı cezai olarak geri alınması imkânı sağlanmıştır. Kaynak yaratmaya ilişkin olarak -bütçe disiplinini de bozduğu
söylenen düzenleme- diğer önemli düzenleme: TCDD İşletmesine ait limanların
özelleştirilmesinden elde edilen gelirlerin iki büyük yatırımcı kuruluş olan
Karayolları ve ikinci büyük yatırımcı kuruluş olan da DSİ’ye
ilişkin birtakım yatırımların finansmanında kullanılmasıdır. Bu kanunun yürürlük tarihinden önce özelleştirilmiş bulunan liman
gelirlerinden -ki bunlar, özelleştirilmiş olan limanlar Derince’dir,
Samsun’dur, İzmir’dir, Bandırma’dır- elde edilmiş olan ve özel hesaplarda
bekleyen gelirlerin yüzde 60’ı Karayollarına, yüzde 40’ı da Demiryolları
İşletmesine, bu işletmelerin, kara yolu ve demir yolu yapım, bakım, onarım ve
inşasında kullanılmak, aynı zamanda bu inşaatın gerektirdiği istimlak
alanlarında kullanılmak üzere tahsis edilmektedir. Şunu ifade etmek icap ederse: Bu, bütçe disiplini içerisinde
gerçekleştirilecektir. Zira, bu harcamalar her
hâlükârda bu idarelerin yatırım programlarıyla ilişkilendirilmektedir. Yani
yatırım programında yer almayan herhangi bir harcama alanı için bu kaynaktan
herhangi bir harcama yapılmayacaktır. Burada yapılmakta olan önemli bir düzenleme: Bilindiği üzere
hazinenin özel mülkiyetinde bulunan veya devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
arsa ve arazilerde irtifak hakkı kurulmuştur veya kullanma izni verilmiştir.
Buralardaki tesislerden elde edilecek kullanma izni bedeli karşılığı veya
irtifak hakkı bedeli karşılığı olarak elde edilen gelire ilave olarak hasılatın yüzde 1’i nispetinde ayrıca hazineye pay ödenmesi
öngörülmüştür. Bu, genel orandır. Bundan ayrı olarak, binde 1 nispeti, birtakım
işletmeler için ve yatırımlar için öngörülmüştür. Aynı şekilde, bu alanlarda
yapılacak yatırım ve tesislerden bazıları için de bir teşvik mahiyetinde
istisna ve muafiyet getirilmiştir. Binde 1 oranında alınacak hasılat payı,
bu alanlarda yapılacak tarım, hayvancılık, sanayi yatırımları ve tersane
yatırımları içindir. Aynı şekilde, bu alanlarda yapılacak yatırımlardan
herhangi bir bedel alınmasını öngörmeyen sahalar ise dernek ve vakıfların
eğitim amaçlı yatırımlarıdır, spor amaçlı yatırımlarıdır; aynı şekilde, bu
sahalarda yapılacak yükseköğretim kurumlarına ilişkin yatırımlardır. Ayrıca, bu
alanlarda yapılacak özelleştirme uygulamalarından da herhangi bir pay
alınmayacaktır. Değerli milletvekilleri, 4706 sayılı Kanun’da yapılan diğer bir
düzenleme yine hazine payına ilişkindir. Bilindiği üzere, yine hazinenin özel
mülkiyetinde veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ancak liman
yapılmak üzere tahsis edilmiş bulunan sahalardaki irtifak hakkı veya kullanma
izinlerinden yüzde 1 oranında pay alınacaktır. Ancak bu payın yüzde 1’e
indirilebilmesi için birtakım şartlar vardır. Bunlar, dört ay içinde müracaat
edilecektir; daha önce mevcut borçları varsa, mali yükümlülükleri varsa onları
yerine getirecektir; dava açmışsa bu davadan her hâlükârda feragat edecektir ve
rayiç bedel üzerinden de yeni sözleşme yapılacaktır. Burada bir istisna, bilindiği üzere, kendi alanları önünde dolgu
iskele yapmak suretiyle, boru hattı yapmak suretiyle üçüncü şahıslara işletmeye
veren veya üçüncü şahıslardan, liman elleçlemelerinde
de imkân sağlayan üçüncü kişilere hizmet veren kuruluşlardan bu hasılat karşılığı elde edilecek pay oranı yüzde 15 olarak
belirlenmiştir. Diğer bir iyileştirme bu hazine mülkleriyle alakalı olarak, burada
yapılmış bulunan tesislerin süreleriyle alakalıdır. Yine hazinenin mülkiyetinde
olan yerlerde veya kıyıdaki devletin hüküm tasarrufu altındaki yerlerde
yapılmış bulunan tersane, yat limanı, iskele, rıhtım, boru hattında daha önce
süresi ne olursa olsun başlangıç süresi kırk dokuz yıl olarak kabul edilmiş
olacaktır. Dolayısıyla farklı sürelere verilmiş bulunan bu tesisler arasında
bir eşitlik sağlanmış olmaktadır. Bu da aynı zamanda, yani kırk dokuz yıldan
daha aşağı sözleşme süresi verilmiş olan işletmeciler ve yatırımcılar açısından
bir iyileştirmedir. Kamu idarelerine tahsis edilmiş olan hazine arazileri, özellikle
Devlet Hava Meydanları İşletmesine tahsis edilmiş olanlar veya fiilen bu idare
tarafından kullanılmakta olanlar, herhangi bir hukuki veya fiilî engel
bulunmadığı takdirde Devlet Hava Meydanları İşletmesine terk edilecektir.
Bunlardan hazine adına tescil edilmemiş olanlar varsa özel mevzuatı gereği veya
orman arazisi olması itibarıyla, öncelikle tabii hazine arazisi, hazine adına
tescil edilecek, daha sonra Devlet Hava Meydanlarına devredilecektir bedelsiz
olarak. Bunun amacı Devlet Hava Meydanları İşletmesinin işlettiği limanlarda
birtakım kamu idareleri veya üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen
işgaller sebebiyle çıkan davalarda mülkiyetin DHMİ’ye
ait olmaması sebebiyle, yargıda, bu idarenin karşılaştığı birtakım soruları
çözmektir. Aynı şekilde, bu idarenin ödemediği ecrimisiller
de bugüne kadar terkin edilecektir, ancak ödenmiş bulunanlar herhangi bir
şekilde iade konusu olmayacaktır. Hazinenin arazilerinin devredildiği diğer iki büyük yatırımcı
kuruluş Karayolları ve Devlet Su İşleridir. Bu da kanunun, biraz önce ifade
ettiğim gibi, kaynak yaratmaya yönelik düzenlemelerinden bir tanesidir. Bu
düzenlemeye göre, Karayollarına tahsis edilen veya Karayollarının kullanımında
bulunan hazine arazilerinin satış geliri, yol inşası, bakım-onarım veya bu
inşaya yönelik kamulaştırma hizmetlerinde kullanılmak üzere Karayollarına
tahsis edilecektir. Aynı şekilde bu yatırım ve bu harcama da bu idarelerin
yatırım programlarıyla ilişkilendirilecektir. Diğer bir düzenleme, yine hazine arazilerinin satış gelirlerinin… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Şimdi, size şahsınız adına olan on dakikanızı veriyorum. Buyurun. MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) – … Devlet Su İşlerine baraj ve
sulama tesisleri yapımında kullanılmak üzere tahsis edilme işidir. Yine aynı
şekilde buraya tahsis edilecek kaynak da her hâlükârda Devlet Su İşlerinin
yatırım programındaki projelerle ilişkilendirilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunun ismi “Kamu
Finansman ve Kontrol Kanunu” ile başlamış olmakla birlikte, Plan ve Bütçe
Komisyonunda yapılmış bulunan değişiklikle madde sayısı artmış olması
muvacehesinde kanunun adı bilindiği üzere “Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” olarak değiştirilmiştir. 5018 sayılı Kanun’da yapılmış olan değişiklikler -her ne kadar
performans programına ilişkin bu Kanun’da birtakım maddeler bulunmakla
birlikte- performans esaslı bütçeye ilişkin maddede herhangi bir düzenleme
bulunmadığı için burada kamu idarelerinin projelerinin kaynaklarını,
hedeflerini de ihtiva edecek şekilde performans programları hazırlamalarını
amir olan 30’uncu maddede yapılmış bulunan düzenlemedir. Diğer bir düzenleme, bakanların Başbakana ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine karşı sorumluluklarını düzenleyen düzenlemedir. Bakanların
kaynakların etkin ve verimli kullanılmasından Başbakana ve Bakana karşı olan
sorumluluklarına ilave olarak hukuki ve mali konularda da Başbakana ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine sorumlu olmalarına ilişkin 5018 sayılı Kanun’da
düzenleme yapılmıştır. 5018 sayılı Kanun’da diğer bir düzenleme: IMF’ye, Dünya Bankasına
ve Eurostat’a, bilindiği üzere, mali istatistikleri,
verileri verme görevi Maliye Bakanlığına verilmiştir. Maliye
Bakanlığı bu verileri gönderirken, bu uluslararası kurumların standartlarının
farklı olması karşısında, Türkiye’de yerel olarak derlenen veriler ile
gönderilen verilerin standartlarının farklı olması karşısında yeni bir mali
istatistik ve mali veri oluşturmaya yönelik olarak yetki almaktadır ve burada
5018 sayılı Kanun’dakinden farklı olarak, genel yönetim ve kamu idareleri
kavramından farklı olarak, bu istatistikleri göndermeye yönelik olarak bir
yetki almaktadır. Bu yetkiyi kullanırken de ilgili kuruluşların görüşlerini
alacaktır. Merkez Bankası, Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazinenin görüşlerini
alacaktır. 5018 sayılı Kanun’da yapılmış bulunan diğer bir düzenleme: Döner
sermaye işletmelerinin yeniden yapılandırılması bu yıl
sonunda sona ermekteydi. Ancak, gecikme olduğu için bu sürenin 2010
yılına kadar ertelenmesi ve uzatılması prensip olarak kabul edilmiştir ve bu
yasayla hükme bağlanmıştır. Yine, 5018 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinin çıkardığı birtakım
sorunları ve aksamaları ortadan kaldırmaya yönelik olarak, Maliye Bakanlığı,
genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri üzerinde bu mali tabloların
uluslararası muhasebe standartlarına uygunluğunu denetleme yetkisi elde
etmektedir. Bu da 2012 yılına kadar devam edecektir. 5018 sayılı Kanun’da yapılan diğer bir düzenleme Orman ve Sağlık
Bakanlıklarını ilgilendirmektedir. Genel olarak, bilindiği üzere, hizmet
sözleşmeleri bir yıldı; birtakım hizmetler bakımından prensip olarak üç yıla
çıkarılmıştır. Ancak bu Bakanlıkların verdiği hizmetlerin özelliği dikkate alındığında
yangınla mücadele ve acil sağlık hizmetleri açısından hava aracı
kiralamalarında bu üç yıllık sürenin yetersiz olduğu dikkate alınarak bu süre
yedi yıla çıkarılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunda yapılmış son iki
düzenleme önemli düzenlemelerdir. Bunlardan bir tanesi İl Özel İdaresi
Kanunu’nda yapılmış bulunan düzenleme, diğeri de buna paralel olarak köylere
hizmet götürme birliğini ilgilendiren düzenlemedir. Bu düzenleme ile prensip
olarak bakanlık ve merkezî idare birtakım yetkilerini mahallî idareye
devretmektedir. Bu yetkiler yapım, bakım, onarım konularını içermektedir. Bu
yetkiler aynı şekilde yol, su, çevre, spor, imar gibi birtakım yetkileri ve
kendi bütçelerinde mevcut ödeneklerini il özel idaresine devretmek, ilgili bakanın
onayıyla ödeneklere devretmek suretiyle bu idareler tarafından mahallinde
kullandırabileceklerdir. Aynı şekilde, bu aktarılan ödenekler hiçbir şekilde
tahsis amacı dışında kullanılamayacaktır. Bu ödenekler yeterli gelmediği
takdirde il özel idaresi de aktarılan bu ödeneklere ilave olarak kendi
kaynaklarından tahsis yapabilecektir. Buna paralel olarak yapılmış bulunan diğer düzenleme de il özel
idarelerinin köylere hizmet götürme birliklerine yapacağı aktarmalardır. Bu
merkezî idarenin harcama yetkilerinin bir kısmının mahalline aktarılması
suretiyle, hizmetlerin yerinde görülmesi, harcamaların daha etkin, daha iyi
kontrol edilmesine yönelik bir düzenlemedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sözlerime son veriyor
kanunun milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Açıkalın.
Şahıslar adına ikinci söz Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’ya ait. Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar) CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 269 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak şahsım adına
söz aldım. Bu vesileyle, sizleri, gerek şahsım gerekse Milliyetçi Hareket
Partisi Meclis Grubu adına saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, önceki konuşmacılar tarafından da
belirtildiği gibi, bu tasarı, mali sistemin temel kanunu olan 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile birlikte, gider kanunlarıyla ilgili olan
yirmi dört kanunda ve iki kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasını
öngörmektedir. Bilindiği üzere, 5018 sayılı Kanun tüm hükümleriyle birlikte ancak
2006 yılı başında yürürlüğe girebilmiştir. Anılan kanunun yürürlükte olduğu son
iki yıllık devrede uygulamada ortaya çıkan sorunlar yeniden düzenleme
yapılmasının gereğini ortaya çıkarmış ve öngörülen bu değişiklikler görüşmekte
olduğumuz bu tasarının önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Bunun yanı sıra,
mali hükümler içeren muhtelif kanunlarda yapılması ihtiyacı beliren
değişikliklerin her birinin ayrı ayrı tasarı hâlinde
yapılması yerine, tek bir tasarı hâlinde gündeme getirildiği görülmektedir. Değerli milletvekilleri, iyi bir kamu mali yönetim sisteminin iki
önemli ekonomik işlevi vardır: Birincisi, makro mali disiplini sağlar;
ikincisi, kaynak dağılımındaki etkinliğin yanı sıra mal ve hizmet sunumunda
verimliliğin gözetilmesini özendirir. Bu ekonomik işlevlerin yanında iyi bir
mali yönetim sistemi, devletin hesap verme sorumluluğunu sağladığı ölçüde,
devletin vatandaş önünde inanılırlığına ve güvenilirliğine katkıda bulunur. Bu
işlevleri yerine getiren bir kamu mali sisteminde, bütçenin tüm kamusal
harcamaları kapsaması, saydam olması, sistemin süreçlere uygunluğunun yanı sıra
performansı gözetmesi, etkin ve bağımsız bir dış denetimin varlığı gibi
özellikler bulunur. Türkiye’de son dönemde yaşanan makroekonomik istikrarsızlığa ve
sıkıntılara yol açan etkenlerin başında, kamuda mali disiplinin zayıflaması,
saydamlığın neredeyse tümüyle yok olması gibi etkenler vardır. Kamu mali
yönetiminin zaafları ile son zamanlarda kamuoyunda yankı uyandıran yolsuzluk
konusu gibi konular arasında önemli bir bağlantı olduğu kabul edilmektedir. Bir ülke ekonomisinde istikrarın var olabilmesi için en başta mali
disiplinin mevcut olması gerekir. Mali disiplin, kamu maliyesinde gelirler ve
giderler arasında bir dengenin olması anlamına gelir. Mali disiplin, mali
sorumluluk ahlakının bir gereğidir. Mali disiplinsizlik sorunu, hükûmetlerin sorumsuzca harcamaları artırmaları, keyfî ve takdirî olarak vergileme yetkisi kullanmaları, diledikleri
ölçüde iç ve dış borçlanmaya başvurmaları neticesinde ortaya çıkar. Mali
disiplinsizlik, kamu ekonomisinde vergi ve borç yükünün ağırlaşmasına neden
olur. Ağır vergi yükü, bir taraftan toplam tasarruflar, yatırımlar ve çalışma
gayreti üzerinde olumsuz sonuçlar doğurarak ekonomik büyümeyi olumsuz olarak
etkilerken, öte taraftan vergi kaçakçılığına yol açarak kayıt dışı ekonominin
genişlemesine neden olur. Toplam borç yükünün artması ise devleti, adım adım faiz batağına doğru sürükler; bu ise üretim
ekonomisinin daralmasına, rant ekonomisinin ise
genişlemesine neden olur. Türkiye’de kamu mali yönetimini iyileştirmek için neler yapılması
gerektiği konusunda mutlaka, her kesimden ortak bir çalışma sergilenmelidir.
Her ne kadar kamu mali yönetim reformu, IMF ve Dünya Bankası programlarının
önemli bir parçası hâline gelmişse de bu konuda bütün kurumlarımıza ve
vatandaşlarımıza da görev düşmektedir. Buna karşılık reformun ciddi zorluklar
ile karşı karşıya olduğu da gözükmektedir. Bu zorluklar karşısında siyasi
iradenin kararlılığı, reformu üstlenecek merkezî kuruluşlar arasındaki iş
birliği ve anlayışı önemli hâle gelmektedir. Ayrıca kamu mali yönetimi
reformunun nihai başarısı idarede etkinliğin artırılmasına bağlıdır. Değerli milletvekilleri, gerçekten Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu çok önemli bir yasa. Bu Yasa, harcama yapılırken denetimi öngören bir
uygulamayı da içeriyor. Bu nedenle, bu Yasa’nın, politik olarak da işlem olarak
da doğru olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla iki yıllık süre
içerisinde ihtiyaç duyulan düzenlemelerin de yapılması anlaşılır görülüyor. Çünkü, gerçekten, yapılan bir harcamanın verimli olup
olmadığı denetim sayesinde ortaya çıkacaktır. Denetimin iki şekilde
yapılabildiği görülmektedir: Gelir ve harcama denetimi. Bu iki hâldeki
denetimin eş zamanlı ve eşit ağırlıkta yapılması lazımdır. Şu an kayıt dışı
ekonominin vardığı nokta, denetimin ve uygulamayla ilgili yönetimin
yetersizliğini gösteriyor. Ancak denetimle bütün sorunları da çözmek mümkün
değil. Denetim, aslında olağan dışı bir olay. Olağan olan, her yurttaşın kendi
kazancını götürüp, bir şekilde yasalara uygun beyan edip vergisini ödemesidir.
Denetim, o beyanların doğruluğunu yansıtıp yansıtmadığını gösteren bir hâldir. Kayıt dışı ekonomi, bugün artık toplumun her kesimi tarafından
kabul ediliyor ve bunun yüzde 50’den aşağı olmadığını bütün otoriteler
söylüyorlar. Şimdi, bu konuyla kim ilgilenmeli? Kayıt dışı ekonomiyle kim
ilgilenmeli? Bunun temel alanı Maliye Bakanlığıdır. Kayıt dışı ekonomiyi
önleyeceğiz diye çok basit söylemlere gitmek doğru değil. Önemli olan, kayıt
dışı ekonomi hangi alanda var, hangi sektörlerde var, nedenleri nedir, hangi
önlemleri almak gerekir, tespitlerinin yapılması gerekiyor. Hiçbir yasa kayıt
dışı ekonomiyi savunmaz. Eğer siz yasalarda bazı açıklar bırakırsanız, o zaman
sistem tabii ki doğal olarak başka alanlara, kayıt dışılığa kayacaktır. Aslında
devletimizin ilgili kurumları yetişmiş kadrolarıyla bu kayıt dışılığı ortadan
kaldırmaya da muktedirdir. Gelir denetimini yapan hesap uzmanları, maliye
müfettişleri, gelir kontrolörleri, vergi denetmenleri,
vergi dairesi müdürleri var. Bunlar gelir denetimini yapıyorlar. Öbür taraftan
harcamaları da Sayıştay denetliyor. Gider denetiminde çok önemli bir işleve
sahip olan Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu var. Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu üyeleri KİT’lerde, yani kamu sermayesinin olduğu yerlerde
doğrudan hem harcamaları hem gelirleri denetleyerek de önemli bir işleve sahip
bulunuyorlar. Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarısı,
torba yasa olarak isimlendirebileceğimiz, birbiriyle ilgisi olmayan çeşitli
kanunlarda değişiklik yapılmasını öngörmektedir. Bu bakımdan tasarının bir
bütünlüğü yoktur. Diğer taraftan tasarıda kamu hayatının ihtiyaçlarından doğan
düzenlemeler olduğu gibi, zorunlu olmayan ve izaha muhtaç hususlar da
bulunmaktadır. Az önce Manisa Milletvekilimiz Erkan Akçay’ın da ifade ettiği
gibi, tasarının 2’nci maddesiyle 13’üncü maddesinin, onuncu, on birinci ve on
ikinci fıkralarındaki düzenlemelerle, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’nda
kapsamlı değişiklikler yapılmıştır. Tüm bu değişiklikler TOKİ’yi kamu
kurumları arasında ve serbest piyasada imtiyazlı bir konuma getirmektedir. Kamu
arsalarını kullanması, imar planları yapabilmesi, bazı vergi ve harçlardan muaf
olması ve yapılan tüm bu düzenlemeler TOKİ’yi kuruluş
gayesinden uzaklaştırmakta, TOKİ’yi serbest piyasa
içinde haksız rekabet yapan ayrıcalıklı bir kurum hâline getirmektedir. Hâlbuki 2985 sayılı Kanun’da Toplu Konut İdaresinin ana
gayesi, dar gelirli vatandaşlarımıza sosyal konut inşa etmek, gecekonduyu
önleme faaliyetleri yürütmek, toplu konut alanlarına arsa temin etmek, ferdî ve
toplu konut kredisi vermek, afet mahallerine konut yapımını organize etmek, iş
ve istihdam yaratmak üzere esnaf ve sanatkârlara ait iş yerleri ve küçük sanayi
teşebbüslerini desteklemektir. Tamamen sosyal amaçlara yönelmesi gereken TOKİ, lüks konutlara da
yönelerek inşaat sektöründe özel firmaları zor duruma düşürmüştür. Diğer
taraftan bu konutların tapu tahsis ve dağıtımı mevcut iktidar için seçim
malzemesi olmakta, seçimlerde propaganda aracı olarak oya dönüştürülmeye
çalışılmaktadır. Diğer taraftan tasarının 3’üncü maddesi ile ve 12’nci maddesinin
on dördüncü fıkrası ile 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının
Bağlanması Hakkında Kanun’da bazı düzenlemeler yapılmaktadır. Buna göre
herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan gelir veya aylık bağlanamayan ve sosyal
güvenlik kurumlarına tabi olmayı gerektiren bir işte de çalışmayan hak
sahiplerinin aylıklarının on altı yaşından büyük işçiler için uygulanan otuz
günlük net asgari ücret tutarı esas alınarak ödeneceği öngörülmektedir. Bilindiği üzere, çeşitli savaşlara katılarak zaferler kazanan,
ülkemizi ve milletimizi en iyi şekilde temsil eden, Türk kahramanlığını dünyaya
tanıtan gazilerimiz, 1005 sayılı Yasa’yla şeref aylığı bağlanarak
ödüllendirilmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Uslu, tamamlayın
lütfen. CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Ancak, 5595 sayılı Yasa’yla
gazilerimiz şeref aylığı açısından ikiye bölünmüş, hiçbir sosyal güvencesi
olmayan veya bir işte çalışmayan gazilerin şeref aylıkları on altı yaşından
büyük işçiler için uygulanan asgari ücrete yükseltilmiş, diğerlerininki aynı kalmıştır.
Bu durum bütün gazilerimizi üzmektedir. Şeref aylığında “şeref” kavramının
verdiği yüksek duygular ve iftihar dışında hiçbir mülahaza gözetilmemelidir.
Şeref payesi, ayrım gözetilmeyecek, hassas ve manevi motifi esas olan bir
husustur. Bu yüzden tüm gazilerimizin şeref aylıklarının ayrım yapılmaksızın
asgari ücrete yükseltilmesi gerekmektedir. Sözlerime son verirken sizleri bir kez daha saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu. Birleşime on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.09 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.31 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yusuf ÇOŞKUN
(Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
132’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 269 sıra sayılı Tasarı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. Şimdi tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapacağız. Sayın Işık, buyurun. ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, halen yürürlükte olan Toplu Konut Kanunu’nda iş
yapılmasını engelleyen hangi kısıtlamalar var da bu kanun tasarısı kapsamında TOKİ’ye yönelik değişikliklere ihtiyaç duyulmuştur? İki: TOKİ Başkanlığı tarafından ülkemizin değişik il ve
ilçelerinde yaptırılan inşaatların yüzde kaçında inşaat malzemeleri o yörenin
esnafından alınmaktadır? Başka bir deyişle, ihale alan firmalar içerisinde
inşaat malzemesi satmayan firma var mıdır? İktidarlarınız döneminde kaç adet ana firma şimdiye kadar TOKİ’den ihale almıştır? Bunlardan kaçıyla mahkemelik
olunmuştur? Kaç adedinin mahkemesi sonuçlanmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, muhalefet şerhlerinde belirtilen ve konuşmacı
arkadaşlarımız tarafından da dile getirilen kara yolları yapımı nedeniyle
firmaların tahakkukları yapıldığı hâlde ödenmeyen ne kadar hak ediş vardır? Dış kaynaklı kredilerle yapılan ve hâlen yapımı devam eden kara
yolları projeleri hangileridir? Bu tasarı kanunlaştığı takdirde Hükûmetiniz
tarafından özelleştirilmesi düşünülen Devlet Demiryolları limanları
hangileridir? Belirli gelirlerin belirli giderlere tahsisi yöntemiyle hangi kara
yolu ve demir yolu projelerini gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz? Son olarak: Adana-Ankara otoyolunun özellikle Pozantı-Ulukışla
arasının tamamlanma tarihini verebilir misiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sorularım şunlar efendim: TOKİ devletten ihale almış mıdır? Almışsa ne miktarda ihale
almıştır? Aldığı bu ihaleleri alt müteahhitlere vermiş
midir? Bu verdiği alt müteahhitler kimlerdir? Hangi
usullerle böyle ihale verilmektedir? TOKİ’nin hukuki kişiliği
nedir? Kamu tüzel kişisi midir, özel bir tüccar mıdır? Kamu tüzel kişisiyse
özel bir tüccar statüsünde sayılması lazım bana göre. Neden bu kadar imtiyazlı
bir duruma getirilmektedir, onu öğrenmek istiyorum. Ayrıca, TOKİ kamudan kaç tane arazi almıştır iktidarlarınız
döneminde? Hangi devlet dairelerinde ne miktarda arazi, arsa, bina almış, bunu
öğrenmek istiyorum. Gazetelerin yazdığına göre, Tayyip Erdoğan’ Başka bir sorum: Karayolları, Devlet Su İşleri, Devlet
Demiryolları, Millî Eğitime ait taşınmazların bu kanunla satılması öngörülüyor.
Bundan ne kadar bir gelir sağlamayı düşünüyorlar? BAŞKAN – Teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Daha bitmedi. BAŞKAN – Size ekstradan bir dakika daha vererek iki dakika
konuşturdum Sayın Genç. Sayın Çelik… BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana ben de bu tasarıyla ilgili bir soru yöneltmek
istiyorum. Özellikle 43’üncü madde kapsamında köylere hizmet götürme birlikleri
hususu var. Bu birlikler Kamu İhale Kanunu’na tabi midir? Birliklerin denetim
mekanizması nasıl çalışmaktadır? Denetimi varsa hangi kurumlarca
denetlenmektedir? Birliklerden denetim sonucu suçlu bulunanlar mevcut mudur?
Bunlar hakkında ne gibi işlem yapılmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun TOKİ
hakkında düzenlediği raporlar ve iddialar ne derece kale alınmaktadır? Toplu Konut
İdaresinin kendi iştiraki olan ve KEY hesaplarını barındıran Emlak Konut
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına arazi satış işlemi yapılmış ve aracı kuruma 1,7
milyon YTL komisyon ödenmiştir. Bu komisyon geri alınmış mıdır? Alınmamış ise,
eski aracı kurumla sözleşme TOKİ tarafından yapılmış mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Paksoy… MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Sayın Bakanım, Özel Eğitim Kurumları Kanunu kapsamında açılan özel
eğitim okulları ile özel eğitim ve rehabilitasyon
merkezlerinde hâlen kaç adet özürlü kaydı vardır? Bunların kaç adedinde
yolsuzluk veya sahte beyan tespiti yapılmıştır? Bu tür yasa dışı uygulamaya
başvuran merkezler hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmış mıdır? Kaç adet
merkezin ruhsatı iptal edilmiştir? İkinci sorum: İktidarınız döneminde TOKİ’den
en fazla ihale bedeline sahip beş projenin kimlere verildiğini açıklar mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, TOKİ, yasanın kendisine tanıdığı görev alanının
dışında faaliyette bulunmuş mudur? Örneğin, Erzincan’da garaj
yapımı, Gaziantep’te Organize Besi Bölgesi yapımı gibi. İkinci sorum: Kentsel dönüşüm projesinden bizim anladığımız,
gecekondu önlemektir. Oysa TOKİ, görev tanımı olmayan, sahillerde kentsel
dönüşüm projesi adı altında konut üretip yabancıya satmak gibi bir işlevi
üstlenmek istemektedir. Bunlar, sosyal konut yapmakla görevli olan ve tüzel
kişiliği kanunla tanımlanmış devlet kurumuyla ne anlama gelmektedir? Yapılmak
istenen nedir? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar umumiyetle TOKİ’yle
ilgili sorular sordular, TOKİ’nin yaptığı işleri, ne kadar
yaptığını, müteahhitlerini. Yani detay cevapları benim
buradan anında cevaplamam şu anda mümkün değil. O bakımdan, ben arkadaşlarımın TOKİ’yle ilgili bu sorularını yazılı olarak cevaplandırmak
istiyorum. Kara yolları projeleri de aynı şekilde Ulaştırma Bakanlığımızın
takibinde olan projelerdir. Bu projeler Ulaştırma Bakanımıza, buraya
geldiğinde, her an sorulabilir veyahut biz de yazılı olarak kendilerine
verebiliriz. Ancak Devlet Demiryolları limanlarının özelleştirilmesiyle ilgili
olarak şunu arz etmek istiyorum: İskenderun Limanı hariç olmak üzere, Devlet
Demiryollarının bütün limanları özelleştirilmiştir. Yani ihaleler bitmiş,
tamamlanmış, özelleştirilmiştir. Bunlarla ilgili olarak, sadece bazılarında Danıştaydan görüş bekliyoruz, bazıları da onay aşamasında,
ihale süreci bitmiş fakat onay aşamasına gelmiştir. Bandırma Limanı gibi,
Samsun Limanı gibi limanlar onay aşamasında. İzmir Limanı, Derince Limanı,
onlarda Danıştaydan görüş bekleniyor. YILMAZ TANKUT (Adana) – İskenderun özelleşecek mi? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Tabii, tabii, hepsi
özelleştirilecek. Sayın Genç’in TOKİ ile ilgili olarak, “Devletten ihale almış
mıdır? Alt yüklenicileri kimlerdir? TOKİ kamudan ne kadar arsa, arazi, bina
almıştır?” Tabii, şimdi, TOKİ’ye biz hazine olarak
hazine arsalarından orta ve dar gelirlilere konut üretilmesi amacıyla arsa
veriyoruz ve bunları da Mecliste tek tek açıklıyoruz.
Şimdiye kadar çok verdik bunların listelerini, yine de yazılı olarak Sayın
Genç’e gönderelim. “Birlikler Kamu İhale Kanunu’na tabi midir?” Köy birlikleri, köye
hizmet götürme birlikleri Kamu İhale Kanunu’na tabi değildir. “Bunların
denetimleri nasıl yapılıyor?” dendiğinde, mülkiye müfettişleri ve valiler
tarafından denetimleri yapılıyor. Denetimleri her zaman
mümkün. Sayın Paksoy’un özel eğitim okullarıyla
ilgili bir sorusu var. “Kaç özürlü vatandaşımız rehabilitasyon
merkezlerinden istifade ediyor?” diyor. 194 bin kişi bunlardan istifade ediyor.
“TOKİ’nin en fazla iş verdiği beş
müteahhidi kimlerdir?” diye sorulduğunda, tabii, ben onun şu anda bilgisine
sahip değilim ama bunu yazılı olarak bildirelim. “TOKİ görevi olmayan işler de yapıyor.” deniyor. TOKİ’nin görevi sadece konut üretmek değil, birçok çarpık
yapılaşmadan dolayı problem hâline gelmiş kentsel dönüşümlerde de belediyelerle
birlikte çalışmak suretiyle oradaki o çarpık yapılaşmayı önleyen kentsel
dönüşümleri de sağlayan projeler de yer alıyor. Yine, okul arsalarının satışından da asgari 400-500 trilyon gelir
bekleniyor. Bunları arz ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Oylamaya geçmeden evvel yoklama istenmiştir. Şimdi, yoklama isteyen arkadaşlarımızın salonda bulunup
bulunmadığını kontrol edeceğiz. Kemal Anadol? Burada. Tekin Bingöl? Burada. Gürol Ergin? Burada. Turgut Dibek? Burada. Atila Emek? Burada. Mehmet Ali Özpolat? Burada. Birgen Keleş? Burada. Ali Koçal? Burada. Ali İhsan Köktürk? Burada. Ali Oksal? Burada. Esfender Korkmaz? Burada. Nevingaye Erbatur? Burada. Fatma Nur Serter? Burada. Nesrin Baytok? Burada. Algan Hacaloğlu? Burada. Fevzi Topuz? Burada. Yaşar Ağyüz? Burada. İlhan Kesici? Burada. Hakkı Suha Okay?
Burada. İsa Gök? Burada. III.- YOKLAMA BAŞKAN – Şimdi elektronik cihazla yoklama yapacağım, üç dakika
süre veriyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269)
(Devam) BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 28’inci maddeleri kapsamaktadır. Birinci bölüm üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz. Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına, görüşülmekte olan
yasanın birinci bölümü için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bu yasa bir torba yasadır. Torba
yasaların taşıdığı bütün olumsuzlukları taşıyor. Bir defa, özel yasaların diğer
eksikliklerini görmek mümkün olmuyor torba yasalarda. Yasanın kendi içindeki
dengenin bozulmasına da neden oluyor. Dolayısıyla torba yasa olması yasanın
etkinliğini, verimliliğini düşürüyor. Değerli arkadaşlar, bu yasada önemli ölçüde skandal sayılabilecek
sorunlar var. Yalnız, Değerli Meclis Başkanımızın AKP’li arkadaşların ayakta
konuşmalarını engellemesini rica ediyorum çünkü konsantrasyonumuz
bozuluyor. BAŞKAN – Haklısınız Hocam. ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Lütfen, ya dışarı çıksınlar ya
otursunlar. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok büyük bir uğultu var. Sizi
sükûnete davet ediyorum. Buyurun Hocam. ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Sağ olun. Efendim, şimdi, bir defa prensip bazında eğitim politikasını
bozuyor bu yasa. En önemli skandal, şehir içindeki okulların
satılması. Sayın Maliye Bakanı buradan 400 trilyon gelir beklediğini
ifade etti. Şimdi, arkadaşlar bir devlet düşünün, yüz senelik cumhuriyet
döneminden beri kurulan şehir içindeki okullarını satıyor. Neymiş? Bu okulların
yeri değerlenmiş. Arkadaşlar, eğitimden daha değerli ne olabilir? ÜNAL KACIR (İstanbul) – Eğitimden daha değerli, daha çok eğitim
olabilir. ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Eğitimin daha çok yapılması için
okulların satılması mı gerekiyor? Eğer siz o okulları satarsanız, o çevredeki
ailelere, o çevredeki öğrencilere zarar vermiş olursunuz. Nasıl vermiş
olursunuz? Yerine yapacağınız daha uzakta bir okula gitmek için bunlar
ceplerinden para verecek, aileleri maliyete katlanacak; yol, zaman sorunu
ortaya çıkacak. Arkadaşlar, bir sosyal maliyet anlayışı var. Bu sosyal maliyeti
siyasi iktidar hiçbir zaman dikkate almıyor. Bunu dikkate almayan bir hükûmetin ekonomide etkin karar alması mümkün değil. Bu
yasadaki okulların satılması, bu sosyal maliyeti getirecek en önemli unsurdur. Değerli arkadaşlar, köyleri okulsuz bırakan siyasi iktidar, demek
ki bu yolla şehirleri de okulsuz bırakacak. Bakın, Doğu’da birçok köy var.
Haberiniz var mı ki, Doğu Anadolu’daki birçok köyde taşımalı sistemle eğitim
yapılmıyor. (AK PARTİ sıralarından “Doğu’yu bilmiyorsun.” sesi) Ben Doğu’da, Çıldır’da doğmuşum ve bulunduğum ile,
üç ile de kurduğum vakıflar yoluyla, bulduğum hayırsever insanlar yoluyla en az
sekiz on tane yurt ve okul yaptırmışım. Sen ne yaptırdın arkadaş, bana “Doğu’yu
bilmiyorsun.” diyen arkadaşım sen ne yaptırdın? Şimdi, değerli arkadaşlar, her toplumda her ülkede kaynaklar
kıttır ama önemli olan bu kaynakların en verimli şekilde kullanılmasıdır.
Burada Hükûmet bu kaynak kullanmada aynen bakkal
hesabı gibi davranıyor. Eğer bugün paraya ihtiyacı varsa okulunu satıyor, yarın
daha çok paraya ihtiyacı olursa acaba neyi satacak? Değerli arkadaşlar, özürlülerin eğitiminde de bu hususu görüyoruz.
Özürlülerin eğitiminde siyasi iktidar, bakanlar diyor ki: “İstismarlar var.”
Peki, istismar varsa senin işin devlet olarak bu istismarları önlemek, yanlış
yapanlara ceza vermek, doğru yapanları da mükâfatlandırmak. Okulları kapatmakla
bunu yapabilir misin? Yani birisi yanlış yaptı diye tüm rehabilitasyon
merkezlerini, tüm özürlülerin eğitimini ortadan kaldırmakla bunu sağlayabilir
misin? Efendim, özürlülerin eğitiminde gerçek sebebi sayın bakanlar
açıkladı: Ayda 60 milyon gidiyormuş. Şimdi, değerli arkadaşlar, ayda 60 milyon
nereye gidiyor? 190 bin özürlüye gidiyor. Nereye gidiyor? 40 bin çalışana
gidiyor. Peki, sen özürlülerden, 190 bin özürlüden ayda 60 milyonu esirgiyorsun
da 2 bin-3 bin kişiye ayda 5,5 milyar faiz veriyorsun, bu nasıl kaynak
dağılımı, bu nasıl etkinlik? Sayın Başbakan bunun gerekçesini de açıkladı, dün söyledi, dedi
ki: “2001 yılında 91 bin oto satılıyordu, bugün, 2007 yılında 357 bin oto
satıldı.” Şimdi, Sayın Başbakan, yani bu rantı
alanlar, devletten bu faizi alanlar ne yapacaktı peki, otomobil almayıp da
fabrika mı yapacaktı? Eğer fabrika yapsaydı… Sayın Başbakan neden bina
açılmasına gidiyor da fabrika açılmasına gittiğini görmedik hiç? Çünkü fabrika
yapan yok. Aldığı rantı otomobile verecek. Onun
içindir ki İstanbul’da, büyük şehirlerde 1 kişinin 3 arabası var, 1 evde 5
araba var ama diğer şehirler nasıl? Bakın, Türkiye’de ortalama 13 kişiye 1
otomobil düşüyor. Bingöl’de 29 kişiye 1 otomobil düşüyor. Ağrı’da 25 kişiye 1
otomobil düşüyor. Türkiye’de 13 kişiye 1 otomobil düşerken daha 1990’da piyasa
ekonomisine geçen Bulgaristan’da, Macaristan’da, Polonya’da 3 kişiye 1 otomobil
düşüyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu bir yarışsa yani sen şimdi neden
Bulgaristan, Macaristan, Polonya’nın gerisinde kaldığını eleştirmiyorsun da,
neden o ülkelerin gerisinde kaldığını analiz etmiyorsun da, efendim, şu kadar
otomobil satıldı diye analiz ediyorsun? Şimdi, böyle bir gelir dağılımı, böyle
bir rant ekonomisi varsa, işte Sayın Başbakan da ancak
otomobil satışından söz eder, ne işten söz eder ne işsizden söz eder ne de
halkın refahından söz eder, efendim, otomobilinden söz eder belirli kesimlerin. Şimdi, dahası var arkadaşlar, Sayın Başbakan bir müjde daha verdi,
dedi ki: “Türkiye'nin net dış borcu 10 milyar dolar oldu.” Ya, şuraya bak çok
şükür Türkiye'nin borcu yokmuş! Yani Hazine niye açıklıyor ki “Türkiye'nin 263
milyar dış borcu var” Hazine niye böyle bir yanlış yapıyor? E, Başbakandan iyi
mi bilecek Hazine? IMF niye, 263 milyar dolar Türkiye'nin borcu var… Ya,
Başbakandan iyi mi bilecek IMF? E, işte 10 milyar dolar borcu varmış, net dış
borcu. Ya burada… Yani bir senedir kendimi yiyorum arkadaşlar. Bu net dış borç
hikâyesini kaldırın. Ayıp oluyor biraz! Ayıp oluyor! Şimdi, burada Devlet Bakanı Sayın Şimşek de diyor ki: “Bütün dünyada
borç oranları hesaplanır. Borç stokunun gayrisafi millî hasılaya
oranı…” ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Maliye Bakanına anlat. ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, diyelim ki bir
ülkenin 100 milyar dolar dış borcu var, ortalama vadesi beş yıl; başka bir
ülkenin 100 milyar dolar borcu var, ortalama vadesi otuz yıl. Aynı mı bunlar
ya? Ee peki, arkadaşlar, 5 kişi yarışıyor. Birisi
yarışı sonuncu bitiriyor, “Ben başarılı oldum.” diyor. Şimdi, Arjantin’in,
Brezilya’nın, Meksika’nın dış borcu bizden çoktu, bugün oranlarsan da bizden
düşük. Peki, biz başarılı mıyız şimdi? Yani millet almış başını gidiyor. Biz
eğer tavşan hızıyla koşuyorsak yani o zaman başarılı mıyız arkadaşlar? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum. Şimdi, değerli arkadaşlar, son olarak şunu söyleyeyim: Yani
Türkiye’de yeni bir devlet içinde devlet yaratılıyor. Bu devlet içindeki devlet
TOKİ’dir. Neden böyle bir devlet içinde devlet
yaratılıyor? Yeni bir tekel yaratılıyor. Siz altyapınızı satıyorsunuz, doğal
tekelleri, Telekom’u satıyorsunuz ama yeni bir TOKİ tekeli yaratıyorsunuz.
Neden böyle bir tekel yaratıyorsunuz? Yasalar üstünde bir kurum neden
yaratılıyor? Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu’nu hiçe sayan -bu, yasada var,
bu, maddelerde var- ve dolayısıyla tam bunların üstünde, kanunlar üstünde
yetkiye sahip bir kurum neden yaratıyorsunuz? Acaba Başbakanlığa bağlı olduğu
için mi yaratıyorsunuz? Acaba Sayın Başbakan TOKİ’yi
nasıl kullanıyor? Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz. Şimdi, Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın
Kemal Unakıtan. Buyurun Sayın Unakıtan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Değerli Başkan, çok
teşekkür ediyorum. Değerli Başkan, değerli üyeler; esasında bu kanun görüşülürken,
muhalefet partileri gelip konuşurlar, görüşlerini dile getirirler. Tabii, asıl
olan, bu kanunlar milletin problemlerini çözmek için getirilen kanunlar. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Siz kendi probleminizi çözüyorsunuz,
milletin değil! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bunlara, bir an önce
milletin problemlerini çözecek bu kanunlar da kabul edilsin düşüncesiyle, şu
tarafta oturan, Hükûmet tarafında oturan bakan
veyahut da iktidar partisinin üyeleri fazla cevap vermezler. Neden? Bir an önce
bu kanun kabul edilsin isterler, çünkü millet kanunun kendisini bekliyor, yoksa
buradaki lafları uzatmayı beklemiyor millet. Ama bazen öyle durumlar oluyor ki… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, millet adına konuşuyor
milletvekilleri. Lütfen milletvekillerini hakir görmeyin. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yok, estağfurullah. OKTAY VURAL (İzmir) – Ee, öyle
şey olur mu! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Burası, yüce Meclis,
çatısının altındaki herkes saygıdeğerdir. OKTAY VURAL (İzmir) – Millet adına konuşuyor. İfadenize dikkat
edin. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Biz fikirlere hürmet
ederiz. Yalnız, burada verilen bazı bilgiler oluyor ki o bilgiler de çok
yanlış bilgiler ve kamuoyunun da yanlış olarak kafalarını karıştırıyor, onları
düzeltmek de zaman zaman bize düşüyor, çünkü resmî
rakamlar da elimizde, bunları milletvekillerimize sözlü, yazılı olarak da
anlatıyoruz, ama bazen nedense böyle karışıklıklar oluyor. Burada, Sayın Esfender Korkmaz geldi,
benden önce konuşma yaptı. Orada, şimdi, ben hayretle dinledim, hayretler
içerisinde kaldım. Değerli arkadaşlar, “Okulları kapatıyorsunuz.” diyor. Bu AK PARTİ Hükûmetleri zamanında açılan okullar kadar kim açmıştır
acaba şimdiye kadar? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, cumhuriyet tarihinde, bak, rakamı veriyorum… GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, senin okuduğun okulları da sen
açtın! Hayret bir şey ya! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Dinlemesini bilin yalnız. Rakamı veriyorum: 360 bin tane derslik yapılmış kaç senelik
cumhuriyet döneminde, ama AK PARTİ Hükûmetleri beş
yılda 120 bin derslik yapmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, okul kapatmak buna deniyorsa, o zaman okul kapatma ne
manaya gelir onu bir tekrar gözden geçirsin Sayın Konuşmacı. BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sizin döneminiz cumhuriyet dönemi
değil mi? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, bakın değerli
arkadaşlar… OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin döneminiz cumhuriyet dönemi değil mi
Sayın Bakan? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bizim dönemimiz
cumhuriyet dönemi. Bizim dönemimiz cumhuriyet dönemi. OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetisiniz değil mi? Başka cumhuriyet yok. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ama cumhuriyet dönemi
içerisindeki AK PARTİ Hükûmeti zamanı var. OKTAY VURAL (İzmir) – AKP zamanını söyleyin efendim, cumhuriyetle
kıyas yapmayın. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Efendim, koalisyon hükûmeti zamanı var. Efendim, diğer hükûmet
zamanları var. E, bunları da müsaade edin söyleyelim. OKTAY VURAL (İzmir) – Lafınızı doğru kullanın, başka cumhuriyet
yok. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yoksa burası Türkiye
Cumhuriyeti’nin Büyük Millet Meclisidir. OKTAY VURAL (İzmir) – Başka cumhuriyet yok. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Yok, olmaz. Başka Türkiye
de yok. OKTAY VURAL (İzmir) – Ona göre… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ona göre… Ona göre… Şimdi, değerli arkadaşlar, bir ikinci hususa daha değinmek
istiyorum: Özürlülerle ilgili olarak eğitim AK PARTİ Hükûmetlerinden
önce yoktu. Böyle bir eğitim yoktu. Neredeydi şimdiye kadar gelmiş geçmiş hükûmetler? Biz geldik özürlülere eğitimi açtık. Bugün 194
bin kişi bu rehabilitasyon merkezlerinden istifade
ediyor. Burada getirmiş olduğumuz yeni düzenleme de özürlülerin eğitimini kati
surette bir adım bile geriye götürmüyor. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Öğrenim yaşı bitince eğitim de bitiyor. Ne
olacak o zaman? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bir adım bile geri
götürmüyor. Bakınız şimdi, bu rehabilitasyon
merkezleri, son iki yılda bin tane rehabilitasyon merkezi açılmıştır. Neden?
Parasını veriyoruz. Gönderiyoruz özürlü vatandaşımızı, parasını veriyoruz. Öyle
hizmetler yapıyoruz ki, özürlü kardeşimizi gidip evinden arabayla alıyoruz,
okuluna götürüyoruz, arabayla tekrar evine getiriyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu derece… Bakınız, şimdi, Avrupa’da olmayan, özürlülere olmayan hizmeti bu
ülkede veriyoruz. ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Bakan, taşımayı okullar
yapıyor. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bunu da göğsümüzü gere gere söylüyoruz ve gururla söylüyoruz, inşallah daha
fazlasıyla hizmeti de yapacağız, yapmaya da devam ediyoruz. Özürlüler için, efendim, şu kadar ödeniyor, bu kadar ödeniyor…
Milyar YTL’nin üzerinde ödüyoruz. Ama özürlüsüne sahip çıkmayan, yaşlısına
sahip çıkmayan, hastasına sahip çıkmayan devletten de hayır gelmez. Ona da
inanıyoruz. GÜROL ERGİN (Muğla) – Vatanına sahip çıkmayan… Devam edin. MEHMET HALİT DEMİR (Mardin) – Diğer hükûmetler
ne kadar yaptı bunu Sayın Bakanım? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Kabili mümkün değil,
diğer hükûmetler… Yoktu çünkü böyle bir hizmet,
yoktu. Şimdi, buna, kalkıp gelip de “Özürlülerin okulu kapanıyor, şöyle
oluyor… Bunlar olmaz, yanlış olur, yanlış olur bunlar. Şimdi, “okulları kapatıyorsunuz, efendim, yerine... Okulları niye
satıyorsunuz, niye kapatıyorsunuz?” Öyle bir okul ki Boğaz’ın
yanında. Öğrencisi de kalmamış artık. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Allah Allah! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Evet. Şimdi, orayı ekonomiye kazandırıp ondan alınan parayla elli tane
daha okul yapıyoruz. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bir örnek verebilir misiniz Sayın Bakan? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Veririm: Ortaköy’deki
okul. ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bir örnek ver, bir örnek verin, hangi
okul? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Ortaköy’deki okul. Git
Ortaköy’e görün! ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bir örnek verin! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bak hâlâ “bir örnek”
diyor yahu! Örnek bu. YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Mahmutpaşa, Gedikpaşa… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Mahmutpaşa,
Gedikpaşa, Ortaköy… Ben kaç tane göstereyim sana? Hiç
oradan müdahale etmeyin değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler) ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Öğrencisi yoksa nasıl… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Dinleyin, dinleyin de
bakın neler yapmışız, bir dinleyin bunları. KAMER GENÇ (Tunceli) – Hiçbir şey yapmadınız. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Şimdi, öyle bir sanayinin
içinde kalmış okul var ki -şimdi bana Sayın Genel Müdürümüz de, ilgili
arkadaşımız da söylüyor- sanayinin içinde kalmış. Artık oraya talebe de
gitmiyor. Gelen talebe 5 kilometreden geliyor. Şimdi, hâlâ ben orayı okul diye
mi tutayım? Onu değerlendiririm, o parayla on tane daha okul yaparım, yirmi
tane daha okul yaparım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Durmak yok Sayın Bakanım, yola devam. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Bunu mu yapalım, yoksa
ötede kalalım mı? YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Bunlar köprüyü de sattırmıyorlardı Sayın
Bakanım. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar,
bu durumları açıklamak için huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Bunları hem siz hem
televizyonları başında bizi dinleyen milletimiz öğrensin diye geldim. Gerçekler
bunlardır. Beni dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya
Milletvekili… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler) Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sattınız memleketi,bitirdiniz. BAŞKAN – Sayın Hıdır… Sayın Ekici… Sayın Ekici, Sayın Hıdır, arzu ederseniz on dakika ara vereyim ama
çay içersiniz, ama başka şekilde halledersiniz. Ara vereyim, Meclis çatısı altı
yerine dışarıda halledin. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın
Münir Kutluata. Buyurun Sayın Kutluata. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 269 sıra sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümü vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Bu tasarı, yirmi dört kanunda ve iki kanun hükmünde kararnamede
değişiklik yapmaktadır. Türk mali sisteminin temel yasası özelliğine sahip olan
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu da bu yirmi dört kanundan
birisidir. Tasarının adında değişiklik getirilen diğer yirmi üç kanundan “bazı
kanunlar” diye söz edilmesine karşılık Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun
tam adıyla vurgulanması, 5018 sayılı Yasa’nın öneminden ve bu tasarıyla daha
fazla değişikliğe uğruyor olmasından ileri geldiği görülüyor. Diğer yirmi üç
yasanın ve iki kanun hükmünde kararnamenin sadece adını bile saysak konuşma
süremizin yeteceği şüphelidir. Bunu söylemekle şuna vurgu yapmak istiyorum:
Yirmi altı kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılmasının bir
kanun tasarısının içine sığdırılması ne kadar doğrudur? Bu husus, genel
gerekçenin son satırında “…değişikliklerin her birinin ayrı ayrı
tasarı halinde yapılması yerine, tek bir tasarıda toplanmasının daha isabetli
olacağı değerlendirilmiş ve bu tasarı hazırlanmıştır.” denilerek
açıklanmaktadır. Bu isabet, burada görülen isabet nedir, bu değerlendirme nasıl
bir değerlendirmedir ki mahzurları faydasından fazladır? Temel kanun hâlinde ele alınan bu tasarı, aynı zamanda bir torba
kanun hüviyetindedir. Dolayısıyla, birbiriyle ilgisi olmayan birçok yasada
değişiklik yapılırken buna “temel kanun” demenin mantığı nedir? Torba kanun ile
temel kanun niye bir arada ifade edilmiştir? Niye bu uygulama yapılmıştır? Bunu
söylemekle şunu ifade etmek istiyorum: Biraz önce Sayın Maliye Bakanı, okul
satışı konusunu, okulların satışı konusunu savunan ifadeler kullandı. Eğer
okulların satışı konusu ayrı bir kanun olarak gelecek olsaydı, Türk milleti
bütün detayları yakından görseydi ve bu konuda, mesela Sayın Bakanın yaptığı bu
konuşmaya diğer milletvekilleri tarafından cevap vermek mümkün olsaydı bu çok
daha isabetli olmaz mıydı? Dolayısıyla, böyle yirmi altı kanunun arasına
sıkıştırılmış bir değişikliğin milletin gözünden kaçtığını inkâr etmek mümkün
müdür? Bunu özellikle vurguluyorum. Mademki torba kanun olarak getirildi, o
zaman temel kanun olmasaydı ve kanun maddeleri üzerinde ayrı ayrı görüşmemiz mümkün olsaydı. Bunun da önü kapatılmış
olmaktadır. Ben sırası gelince temas edeceğim, ama burada sırf cevap
niteliğinde olsun diye, Sayın Bakanın “Bir okulu satıyoruz, birçok okul
yapacağız, bunda ne var?” ifadesinin iktidar saflarından alkış almasına karşılık
kendilerine daha ihtiyatlı davranmaları konusunda bir örnek vereceğim ve tetkik
etmelerini rica edeceğim. Lütfen, Adapazarı’ndaki Sakarya Vali Konağı’nın, kamu
yöneticileri tarafından -daha önceki yöneticiler tarafından- satılmaya
kalkışılmasının arkasından çıkan çirkinlikleri takip ediniz. Oranın satışı
sırasında yeni okullar ve güzel okullar yapma vaadinin bu işte ne kadar etkili
olduğunu ve Sakaryalıyı nasıl susturduğunu lütfen takip ediniz. Sonra, bütün
alkışlar sıkıntı getirebilir. Bakın, sadece bu değişiklikte, millî eğitimle ilgili değişiklikte,
dördüncü, beşinci fıkralarda “Lüzum görülen okulların satışını Millî Eğitim
Bakanı devreye sokar.” denilmek isteniyor. Lüzum… Demek ki kıymeti arttıkça
veya şehir içinde kaldıkça ortaya çıkacak diye bir çağrışım yapılıyor. Bunu,
satacağız ve daha iyisini yapacağız diye izah etmek çok zordur. Önce şunu
düşünmek lazım: Bir hükûmet, milletinin okullarını
niye satar? Bir hükûmet, evlatlarının okulunu niye
satar? LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – İyi okul yapmak için. MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Efendim, iyi bina yapmak için binalar
değişiyor, şahsiyetsiz şehirler ortaya çıkıyor. İyi kasaba olacak deniyor,
müdahale ediliyor, başka şeyler ortaya çıkıyor. İyi okul yapmak için, siz,
mevcut okulları, satacağınız birkaç okul çıkabilir ama bütün okulları satmak
için yetkiyi Maliye Bakanına niye veriyorsunuz? Veriyorsanız yeni, ayrı bir
kanunla bunu niye getirmiyorsunuz, ki millet enine
boyuna bunu görsün? Tekrar soruyorum: Bir hükûmet,
milletinin okullarını, yavrularının okullarını satmak üzere bir torba kanunun
içine bir maddeyi niye sıkıştırır? O zaman, getirirsiniz, enine boyuna
konuşuruz, deriz ki: “Türkiye'de şu kadar okul şu kadar değer yapmaktadır,
bunun üzerine şu kadar işimizi hallederiz.” Millet bir karar verir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Efendim, yapmayın, lütfen.. Ama bakın,
efendim, neden satılıyor? Çok uzatmak istemiyorum, söyleyeceğim başka sözler
var ama lütfen bunun gerekçelerini bize iyi açıklayın. Eğer şöyle bir şey
varsa, merkezî yerde kalmış okulların bahçelerini, alanlarını görüp iştahı
kabarmış insanların baskısı altında kalınıyor ise… MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – O size ait, bize değil. MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Eğer o bize ait ise, şimdi size… Bakın,
bize ait olan hiçbir şey yok. O zaman, bakın, ben size başka bir şey
söyleyeyim. Söylediğim hususu takip edin, kime ait olduğunu görün. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Merak etmeyin siz. MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Ben bu kadar detaya inmek istemiyorum
ama size şunu söylüyorum: Bir milletin hükûmeti, o milletin
okullarını satmak için kanun niye çıkarır? Diyecek ki: “Çok çaresiz düştük, bunu yapıyoruz.” O zaman sizin
önünüze getireceğiz, “Şu kadar sıcak paraya, akan paraya niye müdahale
etmiyorsunuz? Şu kadar cari açık için hangi tedbiri alıyorsunuz? Sanayi
çökerken, tarım iflas ederken ne tedbir alıyorsunuz?” diye size soracağız. O
zaman esas gerekçenizi söyleyeceksiniz, o zaman mesele yok. “Biz çok zordayız,
Türkiye çok zordadır, satacağız bunları.” diyeceksiniz, bunun üzerinde
tartışacağız. YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dört bin adet yeni okul yapıldı. ERKAN AKÇAY (Manisa) – O okulları hayırsever vatandaşlar yaptırdı,
Hükûmet değil. MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Bakın, ben size başka bir şey daha
söyleyeyim. Bizi ister istemez konumuzdan uzaklaştırıyorsunuz ama lütfen şunu
alın: Bakın, her zeminde söylüyorum. İktidardaki arkadaşlarımdan rica ediyorum:
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devleti yönetilirken bir bakanlığın, bir bakanın
veya iktidar partisinin ilgili bir yetkilisinin çıkıp yapılanları alt alta
tadat etmesinin hiçbir kıymeti yoktur. Siz, Ağrı Dağı’nın tepesine neyi
koydunuz, onu ölçünüz. Ağrı Dağı’nın tepesine bir kibrit çöpü koyup da dibinden
beri ölçerseniz haksızlık olur. Eğer, dört bin okul yapıldı, daha önce yapılan
okullardan daha fazla ise siz tebrik edilirsiniz. Bunları bize tebrik etmeye
fırsat veriniz ama kabul ediniz ki bir milletin okulları satılmaz. Şimdi, taşımalı eğitim diye bir çare… ASIM AYKAN (Trabzon) – Kafanız basmıyor! ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Hatip, bir dakika… MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Ne dediniz Sayın Milletvekili? Bir daha söyler misiniz. OKTAY VURAL (İzmir) – Kafanız basmıyor ne demek? BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Sayın Milletvekili kafamızın
basmadığını söylüyor. Evet, okulların satılmasının… BAŞKAN – Sayın Kutluata, bir dakika… MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Buyurun. BAŞKAN – Deminden beri izliyorum… OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek kafanız basmıyor? BAŞKAN – Sayın Vural bir dakika… OKTAY VURAL (İzmir) – Sözünü geri al. BAŞKAN – Sayın Vural… ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bizi
dinlemiyorsun, dışarıdan geliyor, ne konuşulduğunu bilmeden laf atıyorsun. BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Akcan… ERKAN AKÇAY (Manisa) – Dışarıdan geliyor, ne konuşulduğunu
bilmiyor. BAŞKAN – Sayın Akcan… ERKAN AKÇAY (Manisa) – Saygısız! ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Devletin okulu satılmaz. BAŞKAN – Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Satılmaz devletin okulu, bu bir anlayış. BAŞKAN – Sayın Akcan… GÜROL ERGİN (Muğla) – Vatanın toprağını satan devletin okulunu
satmaz mı? OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, o sözünü geri alsın, ne
demek kafanız basmaz? BAŞKAN – Müsaade ederseniz cümlemi tamamlayayım. ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bezirgânsınız siz! BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.18 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.35 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yusuf ÇOŞKUN (Bingöl), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 132’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 269 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet buradalar. Sayın Münir Kutluata’yı davet etmeden evvel… Meclis Başkanlığı
sandalyesinde şu anda oturan bir şahıs olarak konuşmacıları -gerek iktidardan
gerek muhalefetten- büyük bir dikkatle dinledim. Muhalefet partilerinin
sözcüleri eleştirel konuşmalar yaptılar. Ona da, birinci konuşmacıya Sayın
Bakan çıktı, cevap verdi. Sayın Kutluata son derece
nazik bir dille görüşlerini açıklarken önce Sayın Hıdır’ın,
daha sonra başka milletvekili arkadaşlarımızın, en son da Sayın Aykan’ın, kendisine de yakışmayan “kafası basmıyor” gibi
sözleriyle sataşmaya uğradı. Grup başkan
vekillerine buradan iletiyorum: Bu tarzda sataşmalar olduğunda, yönettiğim her
toplantıda ara vereceğim. Bu kanunların -Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi-
çıkmasına, ben yöneten şahıs olarak, muhalefet partilerinin mensupları ve -ama
en önemlisi- iktidar partisinin milletvekilleri büyük gayret göstermek zorunda.
Ama bu çatının altında bu kürsü -özellikle genç arkadaşlara söylüyorum-
milletin kürsüsü. Şayet demokrasi sadece iktidardan oluşsaydı, demokrasi tarifi
olmazdı. Elbette demokrasilerin temel tarifinde iktidar olacak hizmet yapmak
üzere, milletimiz öyle görevlendirir; muhalefet partileri olacak, onlar da
millet adına iktidarı denetleyecekler. Muhalefet partilerinin sözcüleri
hakaret, tahkir, tezyif, taciz yapmayacaklar; iktidar partisinin sözcüleri de
bunu yapmayan sözcülere taciz, tezyif, hakaret gibi tavırlarda bulunmayacaklar.
Bunu uyarıyorum. Sayın Aykan buradaysa eğer sözünü geri almasını istiyorum. Konuşmanızı
tamamlamak üzere buyurun Sayın Kutluata. (MHP
sıralarından alkışlar) Dört buçuk
dakikanız kalmıştı, beş dakika veriyorum. MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir
arkadaşımızın ölçüyü aşması sonucu kesilen konuşmama buradan devam ediyorum. Sayın Başkanın
ikazları gayet yerindedir. Bu Meclisin mehabetine kimse zarar vermemelidir.
Ancak şu kadarını ifade ediyorum ki: Bu tür yakışıksız tavırlar gerçekten benim
üslubum değil, cevap vermeyi arzu etmem ama cevap verirsem sataşanların
sıkıntıda kalacağını söylemeliyim. Bu anlamdaki son sözlerimi ifade ediyorum.
Bu kafa basmama meselesi bu sataşmayı yapan arkadaşımızın anladığı anlamda ise
ben bununla şeref duyarım, evet böyle ince hesaplara bizim kafamız basmaz. Şimdi, ben bu
samimiyetle yaptığım değerlendirmede şunları söylüyorum efendim: Okulların
satışı konusuna biraz detaylı girmiş olduk ama önemliydi, devam edeceğim.
Şimdi, bir hükûmet okullarını niye satar diye
söyledim. Bütçe açıkları için mi, yani gelir elde etmek için mi? Eğer gelir
elde etmek içinse biraz önce söylediğim gibi, bunun gerekçelendirilmesi lazım,
içinde bulunduğumuz durumu bilmemiz lazım. Yok, Türkiye’de bir iki örnek var,
bu okullar satılsa ne olur ise o zaman onlarla ilgili ayrı bir düzenleme
yapılabilir. Ama bakın, düzenlenen fıkrada diyor ki: “Bu taşınmazlardan Millî
Eğitim Bakanlığınca uygun görülenler…” Bu bir süreç. Yani,
buradan, pekâlâ, değeri arttıkça bu bir kaynak olarak kullanılabilir anlamında
bir şey anlaşılabilir. Türkiye’de böyle anlayışlar var. Bakın, Türkiye’de
birtakım okullar, birtakım liseler, birtakım üniversite binaları o kadar
sembolik hâle gelmiştir ki para için satamazsınız. İstanbul Üniversitesini para
için değerlendirebilir misiniz Sayın Bakan? Çok büyük para eder. Ama bu gidişle
yarın onu yapan da çıkabilir. Onun için, lütfen, burada ölçü kaçırılmasın veya
millet bunu görsün, tartışsın. Söylediğimiz budur. Bunu ayrı getirseydiniz
diyoruz. Bu konuda yanlış bir şey söylediğimi düşünmüyorum. İkincisi: Bu
niçin olabilir? Başka bir sıkıntı, yeni okullar yapmak için olabilir. Yalnız, bu tamam, bu doğru değil dedik ama bakın burada, beşinci
fıkrada diyor ki: “Bu taşınmazların satışından -yani okulların ve alanlarının
satışından- elde edilen gelirleri bir yandan genel bütçenin B işaretli
cetveline gelir, diğer yandan ihtiyaç duyulan yerlerde okul yapımı ve onarımı
amacıyla kullanılmak üzere Millî Eğitim Bakanlığının bütçesine ödenek olarak
verilir.” Yani, bunların bir kısmı bu işte kullanılır gibi bir anlam
çıkıyor burada Sayın Bakan? Yani, satılan okulların değerlerinin bir kısmı,
yine okul işinde kullanılır gibi bir anlam çıkıyor. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Tamamı orada kullanılır, buradan gelen paranın
tamamı. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Eğer böyle ise daha mahzurlu bir durumla karşı karşıyayız. Şimdi, burada
“Öğrencisi kalmamış.” deniliyor ama diğer taraftan satılan okulların
öğrencileri başka yerlere taşınacak. Zamanım olmadığı için giremiyorum.
Türkiye’de taşımalı eğitim diye bir sistem yaşıyoruz nüfusu azalan
köylerimizde. Bu sadece doğuda değil, batıda, Karadeniz’de, her yerde. Nüfusu
azalan köylerimizde çocuklar minibüslere atılıyor, 15- Şimdi, diğer bir
nokta olarak, yine Sayın Bakan özürlü eğitimiyle ilgili birtakım kısıntıların
kendileri döneminde geliştirildiğini… Dolayısıyla, neyi tenkit ediyorsunuz
demeye getirdi. Öyle olsa bile, bunda bir geri dönüşün tenkit edilmesinin,
hiçbir… Yani geliştirildiyse, şimdi de kısılıyorsa bu tenkit edilecek bir
şeydir. Yani bunun, bizim dönemimizde şu kadar okul yapıldı filan demek… Bunlar
güzel şeyler ama bana göre çok anlamsız şeyler. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir
süreklilik içinde, devamlılık içinde, gelişme içinde. Evet, her gün fazlası
yapılacak. Ama “Okul yaptım, derslik yaptım, bina yaptım.”
denildiği zaman, arkadan ister istemez tahrik ediyor ve söyletiyorsunuz ki:
Eğitimin seviyesi ne vaziyette, eğitim ne sonuç veriyor; üniversiteye gidemeyen
perişan, giden genç hakikaten mutlu mu, birinci sınıftaki mutluluğu son sınıfta
devam ediyor mu yoksa bazı üniversiteler, bazı okullar işsizliği erteleme yeri
mi oldu? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Bunları söylemek zorunda kalmayalım diye arzu ediyorum. Mesele burada bir
nokta, birkaç nokta üzerinde bir sürtüşme yaratmak değil. Bu yasayla ilgili
söylediğim, yaptığım esas tenkit, yirmi dört kanun ve iki kanun hükmünde
kararnamenin bir torba içinde getirilmesi ve bunların tartışılmasının gözden
kaçmış olmasıdır. Bunda kötü maksat olmayabilir, hız beklentisi olabilir,
iktidarın bu anlamda bir fayda umması olabilir ama kaçırılan faydaları göz
önüne alacak olursak mahzurlu olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Özelleştirme
İdaresine imar yetkisi verilmesi böyle geçmeli miydi bu arada, yoksa
tartışılmalı mıydı? Bu çerçevede imar meseleleri görüşülmeli miydi? Dolayısıyla
ben bunun bu şekilde gelişinin… Başından da söyledik, komisyonlarda da
söyledik. Biz söyleyeceğimizi söylüyoruz, arkadan, fayda etmezse mevcut hâliyle
katkımızı vermeye de devam ediyoruz. Dolayısıyla komisyonlarda yaptığımız
katkıyı burada da yapmaya gayret ettik. Konu bundan
ibarettir. Ancak bazı hassas konuları görüşürken bütün arkadaşların o
hassasiyetin önemini kavramasını bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kutluata. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş. Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Önemli bir yasa
görüşüyoruz, muhakkak ki muhalefetteki arkadaşlarımız bu yasayla ilgili
çekincelerini, düşüncelerini ve hatta daha iyi olmasıyla ilgili fikir
transferlerini yapmaları beklenir ki bizim de beklediğimiz, iktidar partisi
grubu olarak yaptığımız işlemler ve eylemler bu. Muhakkak ki bir
yasa tasarısı konuşulurken iktidar “İyisini yapıyoruz.” amacıyla, niyetiyle
ortaya çıkmıştır. Muhalefetin de “yanlış yapıyorsunuz” veya “daha iyisini
yapmalısınız” şeklinde ifadeleri kullanmaları gerekir. Bugün, Genel Kurulun saat 13.00’teki açılışından itibaren grup
başkan vekili arkadaşlarımızla birlikte yasa tasarısı üzerindeki görüşlerimizi,
önergelerin hangi şekilde, hangi çerçevede olacağını ve konuyla ilgili
arkadaşlarımızın şüphe duyduklarını, “şunda sakınca var” dediklerini birlikte,
hem bürokratlarla hem grup başkan vekilleri hem de ilgili arkadaşlarımızla
değerlendirip düzeltme veya birbirimizi ikna etme gayreti içerisinde devam
ettiriyoruz. Bu saate gelene kadar çok da
ılımlı ve olumlu bir şekilde geçti. Arzumuz,
isteğimiz, dileğimiz: Burada her birimiz 70 milyon Türk milletini temsil
ediyoruz. Seçildiğimiz bölgedeki insanları değil, Türkiye’de yaşayan bütün
insanları temsil etmek üzere, onların hak ve menfaatlerini korumak üzere millet
bize yetkiyi verdi, o iradenin verdiği yetki çerçevesinde onların hakkını,
hukukunu korumak üzere burada görevliyiz. Milletin verdiği
temsil yetkisi çerçevesinde, Türk milletinin asaleti çerçevesinde ve onların
asaletine yakışır bir şekilde, bu kürsüden konuşurken dikkatli olmamız gerekir.
Ama yıllardır olmuş, Parlamentonun kurulduğu günden bu tarafa olmuş, konuşmacı
kürsüde konuşurken iktidardan veya muhalefetten kürsüde konuşan konuşmacıya laf
atmalar olmuş olabilir fakat lütfen, rica ediyorum, laf atmalarımız edep
çerçevesinde olsun. Laf atmalarımızın “Bu ülkeyi sattınız, bunu sattınız, şunu
sattınız” diye tahkir edici, kırıcı bir şekilde olmaması gerekir. GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ama satılanları da söyleyeceğiz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Çünkü inanıyoruz, güveniyoruz, biliyoruz. Burada, seçilen
milletvekillerinin tamamı, her biri bu ülkenin bir karış toprağını, bir çakıl
taşını kimsenin kimseden daha fazla sevdiğiyle ilgili elimizde bir ölçü yok.
Kimsenin de “Ben senden daha fazla sevdim.” diye iddia etmeye hakkı yok. GÜROL ERGİN
(Muğla) – Tabii, insan sevdiğini satar mı? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, Değerli Hocam, satmayla alakalı değil bu iş. GÜROL ERGİN (Muğla)
– Satmıyor musunuz? Rica ediyorum… BAŞKAN – Sayın
Ergin, lütfen… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın Değerli Hocam, şu anda siz yanlış anlama modundasınız.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Siz yanlış anlatma modundasınız. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Yanlış anlama modunda değil, iyi niyetli,
iyi niyetli yaptığımız çerçevede bu kanunları düzenlediğimizi ifade edin.
Satmayla, tahkir edici, sanki vatan toprağını satıyor gibi ifade etmek, bu… GÜROL ERGİN
(Muğla) – Satıyorsunuz! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Lütfen… Lütfen… GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ama Mustafa Bey, satıyorsunuz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakınız, okulların satışıyla ilgili konuşuyoruz. Sayın Bakan
açıkladı. BAŞKAN – Sayın
Ergin… GÜROL ERGİN
(Muğla) – Sayın Başkan, satıyorlar. BAŞKAN –
Görüşlerini açıklıyor Sayın Ergin. GÜROL ERGİN
(Muğla) – Bu görüş mü? Bu yanlış! K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Topraklar satılıyor mu satılmıyor mu? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkanım, herhâlde uyarılarınızı… Siz, iktidar partisi grubu
arkadaşlarımıza çalıştırmakla görevli grup olarak “siz” diye ifade ettiniz ama
bakınız, Sayın Bakan konuşurken sayın milletvekillerinin hiçbiri Sayın Bakanın
anlattığı doğrulara tahammül edemediler. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ya, onlar size göre doğru, size göre doğru canım! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Lütfen, iktidar partisinin milletvekillerini uyardığınız kadar
muhalefet partisi grubundaki milletvekili arkadaşlarımız laf atarken… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Allah Allah… ATİLA EMEK
(Antalya) – Yanlışlarınızı doğru olarak kabul etmek zorunda değiliz Sayın
Başkan. BAŞKAN – Sayın Elitaş, her bir sataşmayı, tek tek
isim söyleyerek uyardım ben bugüne kadar. Söyleyebilir misiniz ki bir tarafa
iltimas geçiyorsunuz bir tarafa geçmiyorsunuz diye. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Şimdi,
yani bugün bu kanunu eğer -sizin de ifadenizle- mehabetle, nezaketle,
nezahetle, birbirimizi anlayarak geçirmek istiyorsak hep beraber buna uyalım.
Dolayısıyla, yapmak istediğim budur. Yani “Bir tarafa laf söyleyip öbür tarafı
hiç uyarmadınız.” diye söylerseniz, gerçekten incinirim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkanım, herhâlde meramımı anlatmakta sıkıntı çektim. Ben,
sizin dokuz on aylık süre içerisinde Parlamentoyu yönetirken tarafsız olmak
için elinizden gelen gayreti gösterdiğinize inanan bir milletvekiliyim, inanan
bir Grup Başkan Vekiliyim. Hakikaten, sizin yönetiminizde hem
iktidar partisi hem muhalefet partisi konusundaki hassasiyetinizi çok iyi
biliyorum ama benim ifade etmeye çalıştığım nokta şu: Siz, belki normal şartlar
altında iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın biraz daha sabırlı olması
gerektiğini, muhalefetin bu konuda laf atmasının daha normal şartlar olduğunu
ifade ettiniz ama lütfen, ben değerli arkadaşlarımdan şunu istirham ediyorum:
Yaptığımız iş millet için, yaptığımız iş Türk milletinin refah seviyesini
artırabilmek için o insanların mutluluklarını artırabilmek amaç ve gayesini
güdüyoruz. Bakınız, Sayın
Bakan burada ifade ederken “Bizim dönemimizden önce de hükûmetler
ortaya çıktı.” dedi ama bugüne kadar gelen bütün hükûmetlerden… BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) – Öyle demedi, öyle demedi. BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ya “Seksen sene” dedi. BAŞKAN – Buyurun. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Seksen yılda bu memlekette altmış tane hükûmet
gelmiştir. Bu hükûmetlerin üç tanesinin sorumluluğu
AK PARTİ Hükûmetine aittir. AK PARTİ hükûmetleri döneminde bundan önceki gelen hükûmetler dâhil olmak üzere bizim yaptığımız okul
yatırımlarını hiç kimse yapmamıştır. İfade ettiğimiz, söylediğimiz budur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Bakanın
söylediği, yani 2002 yılına kadar cumhuriyet tarihindeki yapılanlardan fazla
yaptık diye değil, bize kadar gelen 57 hükûmet
döneminde -56’ncı Hükûmet, 57’nci…- her bir
hükümetlerden daha fazla yatırım yaptığımızı, okullaşmanın daha fazla olduğunu,
derslik sayısının daha fazla olduğunu ifade ediyoruz. Ama,
değerli arkadaşlarım her ne hikmetse seksen yılda yapılanları farklı şekilde
anlama moduna girdikleri andan itibaren, maalesef,
iktidarın sözcülerinin anlattıklarını farklı bir şekilde anlatmaya
çalışıyorlar. Bugün, Sayın Esfender Hoca ifade ederken güzel şeyler söyledi. Özürlüler
rehabilitasyon merkezinde olan çocuklarımızın, o
sıkıntıyı çeken insanların problemleri olduğunu ifade etti. Anadolu’da bir
tabir vardır “Ölüsü olan bir gün ağlar, delisi olan, hastası olan her gün
ağlar.” diye. Biz bunun sıkıntısını, o insanların içinde çektikleri eziyeti,
ıstırabı bilen insanlarız. GÜROL ERGİN
(Muğla) – O çocuklar deli değil! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakınız, bugüne kadar… GÜROL ERGİN
(Muğla) – O çocuklar hasta, hasta! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hocam, lütfen… BAŞKAN – Sayın
Ergin… GÜROL ERGİN
(Muğla) – “Deli” lafı yakışmadı. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hocam, lütfen… BAŞKAN – Sayın
Ergin, lütfen… GÜROL ERGİN
(Muğla) – O çocuklar hasta, hasta! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hocam, lütfen… Bir tabir kullanıyorum “hastası olan” diye ifade
ediyorum. GÜROL ERGİN
(Muğla) – “Deli” lafını kullandınız, lütfen onu… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hocam, lütfen… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Saptırmayın lütfen! GÜROL ERGİN
(Muğla) – “Deli” lafını kullanmadı mı kardeşim? ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Saptırmayın, ikinci kelimeyi niye duymuyorsunuz? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Ergin… Sayın Ergin, benim hangi maksatla konuştuğumu en iyi
bilenlerden biri sizsiniz. Biz sizinle üç sene beraber çalıştık. GÜROL ERGİN
(Muğla) – O kelimeyi çıkarın konuşmanızdan, çıkarın! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, lütfen… Ben bir deyim kullanıyorum. Deyim kullanırken arkada
ne açıklayacağımı da siz bilirsiniz. Benim hangi şartlarda hangi şeyleri de
söyleyeceğimi… Siz beni çok iyi tanıyanlardan birisiniz. GÜROL ERGİN
(Muğla) – Peki, bu sözünüzün ne kadar aileyi bugün üzdüğünü de biliyor musunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hocam, lütfen… Onların içinde biri de benim o ailelerden Hocam. GÜROL ERGİN
(Muğla) – Siz de üzüldünüz o zaman o lafa. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Üzülmelisiniz de yani. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hocam, üzülüyorum, o insanlar adına üzülüyorum diyorum. Bugüne kadar bu
özürlü ve rehabiliteye ihtiyacı olan insanlarla
ilgili düşünmeler yapılmamış. 2006 yılında bu faaliyet başlamış. 2006 yılındaki
faaliyetle birlikte 84 bin bu konudaki insanımızın, kişinin ihtiyacı varmış,
2007 yılında 194 bine gelmiş. Şimdi yapacağımız düzenleme ile birlikte yaklaşık
300 bin kişinin bu sıkıntıyla hastası ve bakmakta zorlandığı insanlarla ilgili,
onların eğitilmesi ve bakıma muhtaç olan insanların ihtiyaçlarının
giderilmesiyle ilgili 300 bin kişiyi, 300 bin aileyi rahatlatabilecek bir
düzenlemeyi yapmak için gayret gösteriyoruz. Bugüne kadar biz
yaptığımız işlemlerde daha önceki düşünülmemişleri şimdi düşünüp gündeme
getiriyoruz. Ha, söylenen sözler farklı olabilir ama şunu
açık ve net yüreklilikle ifade ediyorum: Bizim yaptıklarımız başkalarının
hayallerinde bile olamadığından dolayı şu anda anlattıklarımızı maalesef kabul
edemiyorlar (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ve o kabul etmemenin verdiği
tedirginlik ve gerginlikle hem bu kürsüde konuşurken hem de oturdukları yerden
laf atarken, inanıyorum, aklıselim düşündükleri takdirde, sağduyuyla
düşündükleri takdirde 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmetlerin
bu memlekete yaptığı katkıları hep birlikte muhakkak ki takdir edeceklerdir,
hakkını vereceklerdir diye ümit ediyorum. Ben bundan
sonraki süreçte de inşallah, yine değerli grup başkan vekilleriyle yaptığımız
görüşme çerçevesinde, bu Parlamentoyu uygun, aklıselim, daha ılımlı bir şekilde
götüreceğimizi, hepimizin millete hizmet etmek için seçildiğimizin idraki
içerisinde olduğumuzu biliyorum. Bundan sonraki sürecin inşallah o şekilde
devam etmesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Elitaş. Sayın Bakan
konuşma yapmak için… HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Övünmekten çatlayacaksınız bir gün. Bayağı zor oluyor bu iş.
Çatlayacaksınız ama hayırlısı, inşallah çatlamazsınız. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Biz çatlamayız ama kıskananlar çatlayabilir. BAŞKAN – Sayın
Milletvekili… …kürsüye geldiği
zaman, grubunuzdan birkaç milletvekili aynı ağızdan “Şunların ağzının payını
verin.” dedi. Dolayısıyla, Sayın Bakanın gerçi sataşmalarla daha fazla
açıldığını, daha hazırcevap hâle geldiğini de biliyoruz. Onun da -sizlere
söylüyorum- avukatlığa ihtiyacı yok ama bir boks maçına çıkarmış gibi bir tavır
da doğru değil. Ben o zaman uyarmamıştım. O arkadaşlarımızı uyarmadığım için,
Cumhuriyet Halk Partisinden itiraz seslerine de belirli bir tolerans gösterdim.
Birbirimizi anladığımızı sanıyorum. Bütün grup başkan vekilleri için bu
geçerli. Evet, teşekkür
ederim. Şimdi, şahıslar
adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık. Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar) ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 269 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın birinci bölümünde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile
bazı kanun ve kanun hükmündeki kararnamelerde değişiklik yapılmasını öngören bu
tasarının birinci bölümünde, özet olarak, 406 sayılı Telgraf ve Telefon
Kanunu’ndan 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve KDV
Kanunu’nda değişiklik yapılmasına kadar birçok kanunda –ki on beş adet kanun ve
iki adet kanun hükmünde kararnamede- değişiklik yapılması, ekleme yapılması
veya yeniden düzenlenmesi yönünde bazı değişiklikler öngörülmektedir. Bunların gerçekten bir kısmı günümüz koşullarına uydurma açısından
gerekliyken bir kısmı da -biraz önce de bazılarının tartışıldığını gördüğümüz-
gereksiz düzenlemeler olarak görülmektedir. Örneğin, Millî Eğitim Bakanlığına
tahsisli hazine mülkiyetindeki taşınmazların özelleştirilmesinin önü
açılmaktadır. Yani, birçok ilimizde, şehir merkezindeki değerli arsalar
üzerindeki birçok okul binası satılarak devletin sırtından âdeta yeni zenginler
oluşturulmasının önü açılmaya çalışılmaktadır. Bu, gerçekten üzüntü verici bir
değişikliktir. Bugün ilköğretim ve ortaöğretim seviyesinde okullarımızdaki
öğrenci sayısının ortalama 50’nin altına düşürülemediği gerçeği önümüzdeyken,
bu okullara ihtiyaç varken bunların arsalarının satılıp yeni okullar yaptırılma
gerekçesi makul değildir. Evet, yeni okullara bu ülkenin ihtiyacı vardır ama
eskilerinin satılmasının ya da yıkılmasının gereğini burada tartışmaya bile
gerek görmemekteyim. Bu okullara ihtiyaç vardır, yeniler yapılacaksa başka kaynaklarla
başka yerlere yapılmalıdır. Kütahya ilinde merkezde var olan bir okulun
satılması bu kanun yasalaşırsa hızla gerçekleşecek. TOKİ tarafından yeni
yapılan bir okula bu okulun öğrencileri taşındı ancak velilerin tamamı Valilik
ve Belediye Başkanlığının önünde neredeyse boykot yapar hâle geldi. Çünkü 5- Diğer yandan,
TOKİ Başkanlığının yetkileri arttırılarak ilgili belediyeler ve valiler
tarafından uygun görülmeyip üç ay içinde onaylanmayan planların Başkanlık
tarafından resen onaylanması sağlanmaktadır. Yani böylece TOKİ Başkanlığı
ilgili belediye ve valiliğin üstünde bir yetkiyle donatılmaktadır. Bu
değişiklik birçok ilimizde kurumlar arası anlaşmazlıklara yol açacak ve aynı
ilde görev yapan devletin değişik kurumlarının birbiriyle ahengi bozulacaktır.
Hâlen TOKİ tarafından inşaat yapılan birçok il ve ilçede yöre esnafının bu
yatırımlardan yararlanamadığı gibi birçok mimar, mühendis ve müteahhidin
işinden olduğu gerçeği ortadayken TOKİ Başkanlığının daha da geniş yetkilerle
donatılması yeni sorunların yaşanmasına neden olacaktır. Bir başka
değişiklik de bazı suistimaller yaşanması nedeniyle
özürlülere verilecek destek eğitimlerinin kısıtlanmasına yöneliktir. Günümüzde
yaklaşık 8,5 milyon olduğu ifade edilen özürlü sayısı ve diğer 71 milyonun
kalanının da potansiyel birer özürlü olduğu gerçeği varken bunların devletten
aldığı desteklerin kısıtlanmasına ya da belirli süreyle daraltılmasına bence
gerek yok. Bu maddenin komple çıkartılması yönündeki önergenin destekleneceğini
ümit ederek bu konuyu da özetlemek istiyorum. Bir diğer konu,
üniversite döner sermaye paylarının üniversite personeli arasında
paylaştırılmasında sağlık personelinin lehinde düzenlemenin bu kanunla
getirilmiş olmasıdır. Buradaki sağlık personelinin tüm personel yönünde
değiştirilmesinde büyük ihtiyaç vardır. Evet, sağlık personeli özellikle tıp
fakülteleri hastanelerinde daha çok görev yaparak bu döner sermaye gelirlerinin
oluşmasında katkı yapmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafında kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ALİM IŞIK (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Ancak şu da
unutulmamalıdır ki, üniversitelerin tıp fakültelerine verilen kaynağın diğer
fakültelerden kesilerek daha fazla aktarıldığı, dolayısıyla bu üniversitede
oluşacak döner sermaye gelirlerinin doğrudan ya da dolaylı olarak o
üniversitede çalışan tüm personelin katkısıyla oluştuğu gerçeği unutulmadan
bunun da düzeltilmesi gerekiyor. Bu vesileyle,
gündemde olduğu için de ifade etmeden geçemeyeceğim bir iki konuyu da
huzurlarınızda Sayın Bakanıma iletmek istiyorum. Bugün, özellikle
Kütahya, Afyon, Niğde ve Konya yöresinde yoğun olarak üreticilerimizin
uğraştığı vişne üretiminde önemli sıkıntılar vardır. Vişne üreticileri üretmiş
oldukları vişneleri âdeta satamaz hâle gelmişler, 70 kuruşla başlayan fiyat
bugün 40 kuruşa kadar düşmüş durumdadır. Diğer yandan, bu ayın sonunda süresi
dolacak olan Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçların
ertelenme süresi uzatılırsa çiftçilerimiz çok memnun olacaktır. Bu vesileyle
kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Şahıslar adına
ikinci söz, Bitlis Milletvekili Sayın Cemal Taşar’da. Buyurun Sayın
Taşar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) CEMAL TAŞAR
(Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 269 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, bu tasarı
içerisinde daha çok özürlü çocuklarımızın eğitimiyle ilgili konuşmak istiyorum.
Yalnız bir tespiti yapmakta fayda var diye düşünüyorum. 2006’dan öncesine
döndüğümüz zaman özel eğitime muhtaç çocuklarımızın çoğunluğunun bu eğitimden
faydalanmadığını görüyoruz. “Nasıl?” diyeceksiniz. Bir kere, sağlık
güvencesinden mahrum ve BAĞ-KUR’lu vatandaşlarımızın
hiçbir çocuğu bu haktan faydalanmıyordu. Ama 2006’da Hükûmetimizin
çıkardığı yasayla, dağ başında yaşayan veya köyde yaşayan veya şehirde yaşayan
kim olursa olsun özel eğitime muhtaç olan çocuklarımız bu haktan faydalanmaya
başladı. Hükûmetimiz, her alanda olduğu gibi sosyal
devlet anlayışını özellikle çocuklarımızın, özürlü çocuklarımızın,
bireylerimizin yetişmesinde de bunu hassasiyetle ortaya koymuştur. Bakınız, o
güne kadar –Allah göstermesin, hepimizin çocuğu olabilir- birçok ailemiz,
maalesef bu özürlü çocuklarının eğitimini gerçekleştiremedikleri için aile
içinde saklıyorlardı arkadaşlar. Toplumun içine bile çıkaramıyorlardı. Zaten
istatistiklerde rakamlardan da o güne kadar eğitim alanlar belli. Ama, 2006’dan
sonra çıkarmış olduğumuz bu yasayla o özürlü çocuklarımızın eğitimleri
gerçekleştirilmiş, bir taraftan devletin resmî okullarında bunlar
gerçekleştirilmiş, öbür taraftan da özel rehabilitasyon
merkezlerinde gerçekleştirilmiştir. Bakın, yine,
burada, bugün itibarıyla ayda aldığı on saat eğitim karşılığında her bireyimiz,
her çocuğumuz için 406 YTL verilmektedir. 2006’dan bu tarafa, yani 2006
Haziran, bugün 2008 Temmuz itibarıyla iki yıllık süre içerisinde 1,291
katrilyon para ödenmiş. Geçmişte bunların hiçbiri yoktu. Niçin? Özürlü
çocuklarımız, eğitime muhtaç çocuklarımız kendi ayakları üzerinde durabilsin.
Sadece bu kadar mı? Hayır. Bakın: Bizim bu özürlü çocuklarımızın anne
babalarına Allah sabır versin, bizi dinliyorlardır, o çocukları devlet
okullarına ve rehabilitasyon merkezlerine götürüp
getirmek için anne, baba ve kardeşlerden birisinin bu çocuklarımızın başından
ayrılmaması gerekiyor idi. Mutlaka arabayla alıp arabayla götürmesi gerekiyordu,
orada beklemesi gerekiyordu. Yani aile tam bir sıkıntı içerisinde, hatta birçok
birey, anne, baba çalışamaz duruma gelmişti. Peki biz ne yaptık,
bu Hükûmet ne yaptı, bu iktidar ne yaptı? Sizin
özürlü çocuğunuz varsa, eğer özel bir rehabilitasyon
merkezine gitmiyorsa, devletin özel eğitim okuluna gidiyorsa rehber öğretmen
eşliğinde servis onu kapısından alıyor okuluna götürüyor, eğitimini gördükten
sonra yine okul çıkışı rehber öğretmen eşliğinde servisle tekrar ailesine
teslim ediyor. Bir kere aileler
huzura kavuştu, bunun yanında özürlü çocuklarımızın da eğitimleri sağlanmış
oldu. Bu kanun niye
peki? Burada bazı eksiklikler vardı, bu eksikliklerin giderilmesi için. İki
yıllık bir uygulama sürecinde tespit edilen bu eksiklikler işte yeni bu kanunla,
bu maddeyle tekrar çıkartılıyor arkadaşlar. Buradaki incelik
şu: Biliyorsunuz yüzde 40 ve üzeri sağlık raporu alanlar ancak belli bir
yardımdan faydalanıyordu. Biz bir kere burada yüzde 20’ye indiriyoruz sağlık
kurulu raporuyla. Yine burada ilk defa spastik özürlü çocuklarımız da bu haktan
faydalanmaya başlıyor. Onun için yani
birileri “Efendim, işte bu tasarıyla, bu yasayla biz çocuklarımızın
eğitimlerini kısıyoruz, biz onları eğitimden mahrum ediyoruz…” Asla böyle bir
şey yok. İlk defa, 2006 Haziranından bu tarafa, ailelerimiz artık çocuklarını
saklamıyorlar, bunların mutlaka kendi ayakları üzerinde durmaları gerektiğine
inanıyorlar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. CEMAL TAŞAR (Devamla)
– Bundan dolayı da bu çocuklarımızın eğitimleri sağlanmış oluyor. Bizim Hükûmet olarak, İktidar olarak eğitimle ilgili
yaptıklarımız ortadadır. Halkımız buna en güzel cevabı vermiştir, her zaman da
vereceğine inanıyorum. İnşallah bu çocuklarımız, bu özürlü, özel eğitime muhtaç
çocuklarımız kendi ayakları üzerinde… Onları eğitmiş oluruz, yetiştirmiş
oluruz, anne babalarına da yük olmamış olurlar. Bu tasarının
öncelikle özel eğitime muhtaç çocuklarımıza, annelerine, babalarına ve tüm
milletimize hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Taşar. Şimdi soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Sayın Tankut. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
Bakanlığınıza bağlı Millî Piyango İdaresinin özelleştirilmesi gündemdedir.
Millî Piyango İdaresinin 2007 yılı bilançosuna göre aktif varlıklarının toplamı
493 milyon YTL, aynı dönemdeki kamu payı aktarımının da 314,4 milyon YTL olduğu
belirtilmektedir. Bu hususlar çerçevesinde: 1) Millî
Piyangoyu özelleştirecek misiniz? Özelleştirme yöntemi hakkında bilgi verebilir
misiniz? 2) Lisans devri
satışı şeklinde mi yoksa hasılat bölüşümüne
dayalı bir satış şeklinde mi olacaktır? 3) Millî Piyango
İdaresinin kamu kurumu ya da kamu faydasına çalışan kurumlara aktardığı
gelirini kâr mı yoksa ziyan mı kabul etmektesiniz? 4) Şayet kâr
olarak görmekte iseniz kamuya böylesine ciddi kaynaklar sağlayan kurumun
satılmasının gerekçesi nedir, hangi ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Birinci sorum:
Şimdi, bu terörden zarar gören kişilere bir para ödenmesi gerekiyor yasa
gereği. Şimdi, vatandaşların Güneydoğu’da bu terör zararları devamlı tespit
edilmiş, 2007’nin yedinci ayından beri, bir seneyi aşkın bir süreden beri bir
kimseye -yani benim ilimde böyle en azından- hiçbir kuruş para ödenmiyor. Şimdi, tabii,
Maliye Bakanı da oradan çıktı gitti. Burada oturan Bakan da bu konularda
yetkili değil, yani evvela burada sorumuza cevap verecek yetkili bakanların
gelip oturması lazım. Lütfen, iktidar partisinden kim bunu sağlayacaksa
sağlasın. Orada kanunun bir maddesini dahi okumamış kişilerin gelip orada
oturması bile bu Meclise karşı bir saygısızlıktır. O bakımdan, yani
bu paralar niye ödenmiyor? Niye ödenmiyor Sayın Başkanım? Adamların devletten
aldıkları 3 bin YTL, 4 bin YTL veya 10 bin YTL, bu insanlar ekmeğe muhtaç.
Defalarca burada söyledik, niye… Bir yandan da burada bütçe rakamlarını
açıklıyorlar, “Efendim, 2 katrilyon bütçe fazlamız var.” Bu bütçe fazlasını
kime saklıyor bu Hükûmet? Bunu öğrenmek istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
tasarıda üniversite öğretim üyelerine saat 14.00’ten sonra döner sermayeye
yaptıkları doğrudan gelir getirici katkılarından dolayı, ilave olarak, almakta
oldukları aylık ve her türlü tazminat toplamının 10 katına kadar pay
verilebilmesi hükme bağlanmaktadır. Ancak öğretim üyeleri dışında aynı projede
veya laboratuvarda çalışan öğretim yardımcıları -yani
araştırma görevlisi, öğretim görevlisi ve benzeri- gibi personel ile idari ve
teknik personelin de katkı yaptığı gerçeği dikkate alınarak bu personele de
döner sermayeden aynı oranda pay verilmesi sağlanabilir mi? Bu konudaki
görüşünüz nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
İktidarınız döneminde “4 bin okul yaptırdık.” diye övünüyorsunuz. Türkiye’de
eğitimin seviyesi ortada, sınıf mevcutlarını 50’lerden aşağıya düşüremediniz,
ÖSS sınavında binlerce öğrenci sıfır cevapla sınavı tamamlamışlardır. Bu mu
eğitim yatırım hamlesi? Siz bu OKS ve ÖSS sonuçlarından memnun musunuz?
İktidarınızın eğitimde fırsat eşitliğinden bunu mu anlıyorsunuz? İkinci sorum: TOKİ’de çalışan aynı derecede bir mühendis ne kadar, Devlet
Su İşlerinde çalışan bir mühendis ne kadar maaş alıyor? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Akçay… ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan,
vatandaşlarımız tarafından bağış ve yardım yapmak suretiyle yaptırılan okullar
ve derslikler dışında, AKP Hükûmet döneminde Hükûmet tarafından bütçe ödenekleriyle kaç okul ve derslik
yapılmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım,
aracılığınızla sormak istiyorum Sayın Bakana: İmar yetkisi belli kurallara
bağlı olarak belediyelere ve bayındırlık ve il iskan
müdürlüklerine verilmiştir. Şimdi bir ilde imar yetkisi alırken TOKİ, o
kurallara uymamışsa ve on beş gün içerisinde de bu yetki verilmezse, söz konusu
yetkinin kanunlara rağmen TOKİ’ye devredilmesi sizce
yetki karmaşasına sebep olmaz mı? Bununla neyi amaçlıyorsunuz? Bunun kamuoyu
tarafından bilinmesi lazım. Açıklarsanız sevinirim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan… DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Not aldık. Maliye
Bakanımız bundan sonraki maddelerin görüşülmesi sırasında bunlara cevap
verecek. Yetişmezse yazılı cevap verecek efendim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım. 1’inci madde
üzerinde bir önerge vardır. Önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi (b)
bendinin 3 üncü fıkrasının ikinci cümlesinin başına “Yetkilendirilen
işletmecilerin şebekeleri üzerinden telekomünikasyon hizmeti sunan diğer
işletmecilerin” ifadesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz efendim. Gerekçeyi mi
okutayım, konuşulacak mı? OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe lütfen. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kurum tarafından
sayısı sınırlandırılarak, ulusal çapta, kamuya açık mobil telekomünikasyon
hizmeti sunmak üzere yetkilendirilen işletmeciler, Kurum ile imzaladıkları
İmtiyaz Sözleşmeleri çerçevesinde faaliyet göstermektedir. Bahsi geçen
sözleşmelerde, Hazine Payının ödenmemesi halinde 3095 sayılı Kanun ile
öngörülen temerrüt faizinin uygulanacağı esasa bağlanmıştır. Bu itibarla, İmtiyaz Sözleşmelerinden doğan hak ve yükümlülüklerin
muhafazasını teminen, Tasarıda öngörülen 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda yer alan temerrüt faizi
ilkelerinin yeni faaliyete geçecek olan ve Kurum tarafından sayısı
sınırlandırılarak, ulusal çapta, kamuya açık mobil telekomünikasyon hizmeti
sunmak üzere yetkilendirilen işletmecilerin şebekeleri üzerinden hizmet verecek
olan işletmecilerle sınırlı olması gerektiği düşünülmektedir. III.- Y O K L A M A (CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz. BAŞKAN – Yoklama
isteminde bulunanların tespitini yapacağım: Sayın Anadol,
Sayın Hamzaçebi, Sayın Ergin, Sayın Keleş, Sayın
Dibek, Sayın Koçal, Sayın Öztrak,
Sayın Çakır, Sayın Erbatur, Sayın Tamaylıgil,
Sayın Serter, Sayın Paçarız, Sayın Ağyüz, Sayın Ekici, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Gök, Sayın Baratalı, Sayın Genç, Sayın Öztürk,
Sayın Küçük. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. Yoklamayı
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati:18.19 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 18.35 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 132’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN - İstem
üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağım. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. Yoklamayı
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da
toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince “Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/60, 63, 99, 242, 243, 244, 245, 246) esas numaralı deprem
ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerini birlikte yapmak ve
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 22 Temmuz 2008 Salı günü
saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 18.39 |
|