DÖNEM: 23                                                    CİLT: 25                                              YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

131’inci Birleşim

16 Temmuz 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, uluslararası nakliyat sektöründe yaşanan sıkıntılara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkâri ilinin eğitim sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, özel eğitim kurumları ve engellilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/774) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/78)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 20 milletvekilinin, siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/247)

2.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248)

3.- Samsun Milletvekili Osman Çakır ve 25 milletvekilinin, Samsun’daki işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/363, 1/494) (S. Sayısı: 237)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında Askeri İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/449) (S. Sayısı: 137)

3.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269)

4.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 234)

5.- Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566) (S. Sayısı: 255)

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı: 232)

8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/557) (S. Sayısı: 259)

9.- Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268)

10.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261)

 

VII.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında Askeri İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bazı cenazelerin teslimine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3052)

2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, esnaf ve sanatkârların ekonomik zorluklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/3903)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa HES projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3917)

4.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3927)

5.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kirlilik izlemelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3978)

6.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Şebinkarahisar’daki hidroelektrik santrallerinin sulamaya etkisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3979)

7.- Kayseri Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlu’nun, Kayseri’de yapılan sulama kanallarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3980)

8.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, tehlikeli atıkların bertarafına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3981)

9.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Çarşamba ve Terme ovaları drenaj çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3982)

10.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4041)

11.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Demirköy ilçesindeki orman kadastrosuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4042)

12.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kofçaz ilçesindeki bazı çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4043)

13.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Berdan Nehrinin ıslahına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/4105)

14.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir milletvekilinin sarf ettiği sözlere ve kütüphaneden ödünç alınan bazı yayınlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/4425)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, buğday hasadı ve Toprak Mahsulleri Ofisinin buğday alımına,

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, hasat mevsiminde çiftçilerin durumuna,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

Siirt Milletvekili M. Yılmaz Helvacıoğlu, dış müteahhitlik hizmetlerine ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

TBMM Başkanlığınca, Plan ve Bütçe Komisyonunun, (1/263) esas numaralı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın esas komisyon olarak kendisine havale edilmesine ilişkin istemi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; tezkerede belirtilen istem Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunca da uygun bulunduğundan, gereğinin Başkanlıkça yerine getirildiği bildirildi.

Hırvatistan Parlamentosu Dış Politika Komitesinin vaki davetine istinaden, Hırvatistan’a resmî ziyarette bulunacak olan TBMM Dışişleri,

Çin Ulusal Halk Meclisi İçişleri ve Adalet Komisyonunun vaki davetine istinaden, Çin Halk Cumhuriyeti’ne resmî ziyarette bulunacak olan TBMM Adalet,

Komisyonları üyelerinden oluşan Parlamento heyetlerini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

264 sıra sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin geri verilmesine ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığının tezkeresi okundu; gündemde bulunan teklifin komisyona geri verildiği bildirildi.

Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 19 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde (10/245),

İstanbul Milletvekili Mithat Melen ve 20 milletvekilinin, başta İstanbul olmak üzere ülkemizdeki deprem riskinin araştırılarak (10/246),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması;

İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve 21 milletvekilinin, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde hazırlanan Türkiye ile ilgili raporlar ve Türk heyetinin tutumu konusunda genel görüşme (8/6);

Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı;

(10/16, 19, 36, 41, 51, 103) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; komisyona bir aylık ek süre verildiği,

Açıklandı.

Dilekçe Komisyonunun, Komisyonun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesi talebinin uygun görüldüğüne ilişkin Başkanlık;

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in Moldova’ya,

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Nahcıvan-Azerbaycan’a,

Yaptıkları resmî ziyarete refakat eden heyetlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık;

Tezkereleri kabul edildi.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmının 27, 29, 56, 189, 190 ve 191’inci sıralarındaki 10/60, 10/63, 10/99, 10/242, 10/243, 10/244 ile biraz önce okunan 10/245 ve 10/246 esas numaralı deprem ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/07/2008 Salı günkü birleşiminde birleştirilerek birlikte yapılmasına; bu birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 72, 64, 70, 4, 7, 3, 131, 164, 136, 49, 69 ve 163’üncü sıralarında yer alan 237, 137, 234, 255, 257, 232, 259, 268, 266, 89, 229 ve 267 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin bu kısmın 1, 2, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 14, 18, 20 ve 21’inci sıralarına alınmasına; gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 269 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırksekiz saat geçmeden bu kısmın 3’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 237 ve 269 sıra sayılı Kanun Tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ve bölümlerinin ekte yer alan cetvellerdeki şekliyle olmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın (1/363, 1/494) (S. Sayısı: 237) görüşmelerine başlanılarak tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, maddelerine geçilmesi kabul edildi.

16 Temmuz 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 19.45’te son verildi.

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bingöl

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 188

II.- GELEN KÂĞITLAR

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Raporlar

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Sadık Badak ve 5 Milletvekilinin; Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 4 Milletvekilinin; Türk Ceza Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/283, 2/270, 2/277) (S.Sayısı: 272) (Dağıtma tarihi: 16.7.2008) (GÜNDEME)

2.- Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/627) (S.Sayısı: 273) (Dağıtma tarihi: 16.7.2008) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, elektrik zammına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/864) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, 2 Temmuz Sivas olayları davasına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/865) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının bir işlemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4371) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/6/2008)

2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kamu bankalarının sponsorluk ve reklam bedellerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4372) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Almanya’da 9 Türk’ün öldüğü yangın olayının soruşturmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4373) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, THY’nin bir broşüründeki Türkiye haritasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4374) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

5.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir grup TÜPRAŞ hissesinin satışındaki kamu zararı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4375) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

6.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, fiyat farkı esaslarının yeniden düzenlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4376) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

7.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Yatağan İlçesindeki istimlak bedellerine ve bir TOKİ projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4377) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

8.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir haber ajansına baskı yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4378) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

9.- Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir’in, bir merkez valisi hakkında işlem başlatılıp başlatılmadığına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4379) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

10.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, bir milletvekilinin sarf ettiği bazı sözlere yönelik soruşturma talebine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4380) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

11.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Ergenekon Soruşturmasındaki göz altına almalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/4381) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

12.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, prim borçlularına kredi imkanı sağlanmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4382) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

13.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, İncirlik Üssünde sigortasız çalışan işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4383) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

14.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Nurdağı Belediye Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4384) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

15.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, orman yangınları önlemlerine ve ormanların geliştirilmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4385) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

16.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir-Aliağa’da yapılacak termik santrale ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4386) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

17.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’deki maden aramalarına ve enerji kaynaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4387) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

18.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, elektrik zammına ve alternatif enerji kaynaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4388) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

19.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, rüzgar santrali lisans başvurularına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4389) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

20.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Aliağa’da yapılacak termik santrale ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4390) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

21.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Yatağan İlçesindeki kamulaştırmalara ve bir TOKİ projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4391) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

22.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, rüzgar enerjisine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/4392) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

23.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Karabük Belediye Başkanının festivaldeki tutumuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4393) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

24.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bir mitingde yaşanan bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4394) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

25.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Ege Bölgesinde kaybolan kişilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4395) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

26.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Bakanlık çalışanlarının özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4396) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

27.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Şarkikaraağaç İlçesindeki bazı köylerin kanalizasyon ve bir kasabanın yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4397) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

28.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, ATO Başkanının odasında bulunan silaha ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4398) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

29.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Milas Kaymakamının görevden alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4399) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

30.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Akhisar Sigara Fabrikasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4400) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

31.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, sulamada ve köy içme sularında kullanılan elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4401) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

32.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’in şebeke suyunun kalitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4402) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

33.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Kırım Kongo kanamalı ateşine karşı alınan tedbirlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4403) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

34.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da aile hekimliği uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4404) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

35.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu Doğum ve Çocuk Hastanesinin kadro durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4405) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

36.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Datça Devlet Hastanesinin uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4406) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

37.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, ayakkabıcılık sektöründeki sorunlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4407) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

38.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, küçük esnaf, sanatkar ve bakkalların sorunlarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4408) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

39.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, çiftçilerin bazı sorunlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4409) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

40.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Akhisar’da zeytinciliğin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4410) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

41.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Gübretaş’ın İran’da gübre fabrikası almasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4411) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

42.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, çay eksperlerinin özlük haklarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4412) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

43.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, TMO’nun depo stokları ile yatırımlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4413) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

44.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, keneyle mücadeleye yönelik ilaç ihalesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4414) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

45.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, çiftçi borçlarının ertelenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4415) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

46.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, hayvancılık desteklemesinden yararlanamayan üreticilere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4416) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

47.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Sabah-ATV’de hissesi bulunan küçük yatırımcılara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/4417) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

48.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Anamur Gümrüğüne ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/4418) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

49.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğüne yapılan bir atamaya ve Müzekart projesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/4419) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

50.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İncirlik’teki ABD üssünde nükleer silah bulunduğu iddialarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4420) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/6/2008)

51.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, SBS’deki bir soruya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4421) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

52.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, KPSS sonuçlarına göre yerleştirmelerde yaşanan bir soruna ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/4422) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

53.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, kadastro çalışmalarındaki askı süresine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4423) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/7/2008)

54.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, E-90 karayolunun iyileştirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4424) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/7/2008)

55.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir milletvekilinin sarf ettiği sözlere ve kütüphaneden ödünç alınan bazı yayınlara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4425) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/7/2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani ve 20 Milletvekilinin, siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/247) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.7.2008)

2- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/248) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2008)

3- Samsun Milletvekili Osman Çakır ve 25 milletvekilinin, Samsun’daki işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi. (10/249) (Başkanlığa geliş tarihi:9.7.2008)

 

16 Temmuz 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER:Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır.

Hükûmet konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, uluslararası nakliyatta yaşanan sıkıntılarla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a aittir.

Sayın Soysal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, uluslararası nakliyat sektöründe yaşanan sıkıntılara ilişkin gündem dışı konuşması

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası nakliyatta yaşanan sorunlarla ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Bulgaristan, Kapıkule Sınır Kapısı’ndan çıkış yapan Türkiye’ye ait her tırdan, 28 Haziran 2008 tarihinden itibaren 270 doların üzerinde geçiş ücreti almaya başladı. Bunun üzerine, Uluslararası Nakliyeciler Derneği sıkıntılarını ortaya koymak, seslerini, feryatlarını duyurmak için bir dizi eylem gerçekleştirdi. Nakliyeciler, 1 Temmuzda Kapıkule Sınır Kapısı’nda, 11 Temmuzda ise Ankara’da protesto eylemi için bir araya geldiler.

Aslında bu işin geçmişi 2007 yılının Ocak ayına dayanıyor. Bulgaristan ile Türkiye arasında görüşmelerin ardından karşılıklı olarak bir protokol metni hazırlandı. Bu metnin taraflarca 2007 tarihine kadar imzalanması gerekiyordu. Bulgaristan buna uydu ve protokol metnini imzalamaya yanaştı ancak ne yazık ki Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü metne imza koymaktan kaçındı. Bunun sonucunda, uluslararası nakliyatta 45 bin araçla 400 bin kişiye istihdam sağlayan, ihracatın yani Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu ihracatın yüzde 53’ünü taşıyan, yıllık 6 milyar dolarlık bir girdi sağlayan bu sektör çok önemli bir sıkıntıya düşmüş oldu. Bir de üstüne, Bulgaristan’ın uluslararası hukuka aykırı olarak başlattığı ücretli geçiş uygulaması geldi ve sorun gerçekten büyüdü.

Bulgaristan hükûmetinin başlattığı bu uygulama, Türk ekonomisine 100 milyon doların üzerinde bir ek maliyet getirmektedir. Taşımacılıkta akaryakıta yapılan zamlarla zaten zor duruma giren sektör, bir de böyle bir ek maliyeti taşıyamaz ve kaldıramaz. Bu kadar önemli, yüksek ve ek maliyeti engellemenin önüne geçme fırsatını değerlendiremeyen iktidar, hâlâ bu konuyla ilgilenmemektedir, duyarsız kalmaktadır, sessiz kalmaktadır. Sektörün bu ek maliyetle alacağı darbenin ihracatımıza çok ciddi yansımaları olacaktır. Uluslararası alandaki rekabet gücümüzü olumsuz etkileyecek ve sonuçta iktidarın bu duyarsızlığının faturası yine ülkemize, Türkiye’ye çıkacaktır. Bu nedenle, önlemlerin acil olarak alınması ve bir sonraki adım için alternatif planların yapılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu kadar yüksek bir istihdam ve ekonomiye girdi sağlayan bu sektörün yaşadığı sıkıntılara iktidarın duyarsız kalması anlaşılabilir bir tavır değildir. İşsizliğin her gün arttığı, ekonomik olarak büyük sıkıntıların her geçen gün fazlalaştığı ülkemizde, AKP Hükûmetinin mevcut istihdam ve ekonomiyi dahi koruyabilecek beceri ve anlayışa sahip olmadığı anlaşılmakta ve görülmektedir. Sektörün önemi, istihdam ettiği kişi sayısı ve ülkemize sağladığı ekonomik getiriler ortadayken bu aymazlık kabul edilebilir bir durum değildir. Bulgaristan ile Türkiye’nin ortaklaşa oluşturdukları protokol metni, sektör çalışanlarının temsil edildiği meslek örgütlerince son derece iyi bir metin olarak değerlendirilmektedir. Ulaştırma Bakanlığı ve Bakanlığa bağlı kurumların bu konuda bu kadar vurdumduymaz davranmalarını anlamak mümkün değildir. 2007 Mayıs ayına kadar imzalanması gereken bu metnin imzalanmamasının nedenini gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz. İktidarın bu gecikmesi nedeniyle ekonomimize 100 milyon doların üzerinde ek maliyet çıkması ve bunun faturasını, bedelini Türkiye’nin ödemesi gerçekten kabul edilebilir gibi değil. Tabii ki bu ek maliyetin sorumlusu ve zamanlamayı yapamayan maalesef iktidar partisidir. Ancak doğan sonuçlar açısından sıkıntıyı sektör ve sektör çalışanları bire bir yaşamaktadır.

Değerli milletvekilleri, sorunun çözümü için hemen harekete geçilmelidir. Hükûmetler arasında en kısa zamanda görüşme yapılmalı ve ilgili bakanlar konuyla yakinen ilgilenmelidir. Sorunun mağduru olan sektör çalışanları temsil edildiği meslek örgütleriyle görüşmeli ve çözüm için ciddi adımlar atılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Soysal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Sağ olun.

Sadece taşımacılık sektörü değil, tekstil ve tarım ürünlerinde de, bu sektörlerde de büyük zararlar gelecektir. Uluslararası hukuk ve taşımacılık kuralları bu aykırı yasayı kabul etmemektedir. Örneğin, Yunanistan üzerinden geçişler söz konusu olmuş olsa bu ücretler ödenmeyecektir. Bulgaristan’ın bu uygulamasına karşı kesinlikle bir tepki gösterilmeli ve masaya oturulmalıdır. Ne yazık ki Ulaştırma Bakanlığı bu konuda sesini çıkartmamakta, sessiz kalmakta, ilgisiz kalmaktadır. Aynı şekilde Dışişleri Bakanı da bu konuda duyarsız kalmaktadır ve Dışişleri Bakanını gören varsa lütfen kendisine rica etsin, bu konuyla ilgili çaba sarf etsin. Çünkü Dışişleri Bakanının adı var, kendi ne yazık ki yok.

Değerli arkadaşlarım, bu soruna ciddi şekilde el atılması gerektiğini düşünüyor, sözüm bittiği için hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Soysal.

Gündem dışı ikinci söz, Hakkâri’nin eğitim sorunları ile ÖSS ve OKS sınavlarındaki başarısızlığı hakkında söz isteyen Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’ye aittir.

Sayın Geylani, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

2.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, Hakkâri ilinin eğitim sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hakkâri ilimizde başta sağlık, eğitim ve sosyal yaşamın her alanı hep yok sayılmıştır. Maalesef 2008 yılı ortaöğretim kurumları sınavında sonuncu, öğrenci seçme sınavında ise Ardahan ilimizden sonra ikinci olmuştur. Bu, aynı zamanda, yıllardır devam eden bir sonuçtur. Üzülerek söylüyorum, Hakkâri, kamuoyunda, genellikle çatışma, operasyon, ölüm ve hukuk dışı çetelerle gündeme gelmekte veya sondan birincilikle ÖSS ve OKS sınav sonuçlarında bilinmektedir.

Değerli arkadaşlar, sizlere Hakkâri’nin doğal güzelliklerinden veya devam etmesi gereken pozitif hizmetlerden söz etmek isterdim ama ne yazık ki bir kez daha bölgedeki haksızlıklardan, şiddet sarmalından, hukuk dışılıktan ve ayrımcılıktan söz etmek zorunda kalıyorum.

Yıllardır süregelen baskı ve şiddet iklimi, başta tüm özgürlükler olmak üzere, yaşamın her alanını ve özellikle eğitimi de felç etmiştir. İşte bundandır, halkımız, onuru ve özgürlüğü hariç, neredeyse her şeyinden vazgeçmiştir.

Sürekli şiddet ve çatışma psikolojisi içerisinde olan öğrencilerin bu ortamda başarı göstermeleri ve bunu beklemek aşırı bir iyimserlik olur. Anılan olumsuzluklar ilkokuldan üniversiteye kadar devam etmektedir.

Hakkâri’de hâlâ çok sayıda okulu olmayan köy bulunmakta, il ve ilçe okulları dâhil birçok köy okulunda öğretmensizlikten eğitim yapılamamaktadır. Köylerde daha çok vekil öğretmen ya da ek ders karşılığı çalışanlarla durum idare ediliyor. Şehir merkezlerindeki okullarda ise genellikle yeni atanan, deneyimsiz ve stajyer öğretmenler görevlendirilmektedir. Bunlar da biraz deneyim kazandıktan sonra tayin derdine düşüyorlar. Bunu önlemek için, Hakkâri’nin bir sürgün ili olmadığını kanıtlayacak sosyal ve yasal önlemlerin alınması gerekiyor. Bugün itibarıyla Hakkâri’de yaklaşık 1.100 öğretmen açığı bulunmakta, başta kız öğrencilere olmak üzere, hiçbir şekilde yurt hizmeti de sunulmamaktadır. Bunun sorumlusu da kuşkusuz, işbaşındaki AKP Hükûmetidir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hakkâri ve diğer bölge illerinin ÖSS ve OKS sınavlarında başarılı olmayışının temel nedeni, öğrencilerin kendi ana dilinde eğitim görmemelerinden kaynaklı olduğu ve ayrıca çözüm bekleyen ayrı bir sorun olduğunun altını burada çizerek belirtmek istiyorum. Çünkü, bilimsel olarak her birey ana dilinde daha güvenli ve daha üretkendir. Ana dilleri yasaklamak, bu nedenle eğitimde başarısız kılmak, bireylere verilebilecek en büyük ağır cezadır.

Değerli milletvekilleri, bakınız, demokrasiyi uygulayan ve demokrasiye geçiş iradesi gösteren ülkelerde, farklı kültürlere sahip toplulukların, dillerini özgürce kullanma, ana dilde eğitim ve kültürünü geliştirme hakları sağlanmıştır. Artık, çağımızda, ana dil eğitimi yükümlülük olmaktan çıkmış, bir vazgeçilmezlik durumuna gelmiştir. Her ülke kendi toplumsal dokusu, siyasi rejimi ve uygar dünyadaki konumu gereği belirlediği yöntemlerle dil farklılığı ve buna yönelik eğitim sorununu çözmektedir.

Değerli milletvekilleri, Hakkâri’de öğrencilerin sınavlarda başarısız olmasının bir nedeni de özellikle dershane öğrencileri üzerindeki baskı ve kitlesel gözaltılardır. Bu da öğrencilerin psikolojini bozmakta, sınava motive olmalarını engellemektedir.

Ne yazık ki bu sistemde bir gözaltı ve bir de hasıraltı etme kültürü vardır. Bakınız, sistem, ana dil ve düşünce özgürlüğünden, demokrasiden, eşitlikten…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Geylani, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) - …toplumsal barıştan, çağdaş hukuktan söz edenlerin bütün söylemlerinden korktuğu için kitlesel gözaltı yapıyor ama aynı sistem, Meclis iradesini sıfırlayanların, muhtıra ve acil eylem plan sahiplerinin, darbecilerin, yargının tepesini siyasallaştıranların, ülkeyi talan edenlerin eylemlerini de ne yazık ki hep hasıraltı ediyor. Ama hasırın altı çok şişmiş, tozlar Ergenekon operasyonuyla yavaş yavaş dökülmeye başladı.

Evet, son olarak, demokratik istemlerin gözaltına ve hukuksuzluğun da hasır altına alınmadığı, eğitimdeki tüm ayrımcılığın da sonlandığı özgür bir ülke dileğiyle hepinize saygılar sunarım. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, özel eğitim kurumları ve engellilerin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Bursa Milletvekili Necati Özensoy’a aittir.

Sayın Özensoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, özel eğitim kurumları ve engellilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel eğitim kurumları ve engellilerin sorunları hakkında Milliyetçi Hareket Partili milletvekili olarak gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Türkiye’de özürlüler araştırması verilerine göre, özürlü nüfusun nüfus içerisindeki oranı yüzde 12,29 olup yaklaşık olarak 8,5 milyon özürlü tespit edilmiştir. Bu yaklaşık 190-200 bin civarındaki özürlü vatandaşımız bugünlerde sıkıntı içerisinde, engellerin dışında ruhsal bunalım yaşamaktadır. Bunun da nedeni, 2005 yılında yapılan bazı değişikliklerle özel eğitim kurumlarının önünün açılmasıyla birlikte, özel eğitim kurumlarının açılmasıyla birlikte bu engellilere sağlanan eğitim imkânlarının, maalesef, bugünlerde yapılacak olan kanun değişiklikleriyle -yine bir ek maddedeki değişikliğin- bu verilen hakların ellerinden alınmasıyla alakalıdır.

Değerli milletvekilleri, o gün yapılan yasayla birlikte, eminim -2005 yılında yapılan yasa değişiklikleriyle alakalı- Türkiye’de birçok engelli ve engelli ailesi bu yapılan değişikliklerle ilgili mevcut iktidara dua etmiş ve teşekkürlerini göndermiştir ama o günden bugüne yani yaklaşık üç yıllık bir süre içerisinde, geldiğimiz günde, maalesef, birtakım doğru olmayan veya mesnedi olmayan gerekçelerle bu kanun değişikliğiyle ellerinden bu hakları alınmak istenmektedir.

Bu konuyla alakalı sivil toplum kuruluşlarından, engelli aileleri ve özel eğitim kurumları derneklerinden bizlere gelenlerden bazı paragrafları sizlerle paylaşmak istiyorum: “AK PARTİ Hükûmeti bu yasayı çıkararak sosyal devlet olmanın en güzel örneğini vermiştir.” diyorlar.

“Özel sektör tarafından engelli çocuklarımıza sunulan eğitim hizmeti olumlu sonuçlarıyla çok hızlı bir gelişme göstermiştir.”

Yasa çıktığında özel eğitim alan çocuk sayısı 30 bin civarındayken şu anda 190 bin civarında olduğunu ifade ediyorlar.

Sunulan rehberlik hizmetleriyle ailelerin bilinç ve bilgi düzeyi geliştirilmiş, çocukların durumları kabul görerek eğitimlerini destekleme anlamında önemli adımlar atılmıştır.

Şu anda Hükûmet veya daha doğrusu Meclis önemli bir karar aşamasında. Genel Kurulda oylanacak yasa değişikliğiyle engelliler yok sayılacak, evlerine, kaderlerine terk edilecektir ya da engelli de olsa çocukların önemli olduğu gerçeğini benimseyerek bu hizmeti sürdürmeye öncelikle karar verecektir. Karar aşamasından sonra, Maliye Bakanlığının gerekçe olarak sunduğu bu hizmetin devlete getirdiği ekonomik yük, farklı boyutlarıyla, ilgili kurumlar, kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerden oluşan bir komisyonda tartışılır ve çözümler üretilir. Şu anda özel kurumlardan alınan hizmet yoluyla sürdürülen uygulama biçimleriyle ailelere ve çocuklara sunulan bu çok önemli hizmetin ekonomik boyutu, devlete olan maliyeti incelendiğinde, bir çocuğun eğitim maliyeti devlete olan maliyete oranla 1/5 oranında azalmaktadır. Tüm giderleri kayıt altında olan bir sektör olarak devletten alınan gelirin önemli bir kısmı vergi olarak devlete geri gelmektedir. İşsizliğin ciddi boyutlara ulaştığı ülkemizde 40 bin kişiye istihdam sağlayarak ülke ekonomisine katkı sunulmaktadır. Özel eğitim kurumlarında çok daha iyi şartlarda, kaliteli hizmet verilmektedir.

Sonuç olarak, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’yla yapılan Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’ndaki ek 3 maddenin komisyonda verilen önerge şeklinde değiştirilmesini talep ediyorlar.

Bakın, buradan, bu konuyla alakalı Plan ve Bütçe Komisyonunda önerge veren AK PARTİ milletvekillerine de seslenmek istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özensoy, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada, Sayın Lokman Ayva’nın da yine o komisyona gelerek ifade ettiği gibi, bu önergeyle ilgili imzalarına sahip çıkmalarını diliyorlar. AK PARTİ Milletvekili Sayın Lokman Ayva, yine bir gazeteye verdiği demeçte aynen şunları söylüyor: “Böyle şey olur mu? Hem ‘Haydi kızlar okula’ diyeceksiniz… ‘Ben de ‘Haydi özürlüler eve’ mi diyeceğim? Arkadaşlar önergeden imzalarını çektiler. Bu kadar ilkesizlik olmaz. Durumu özürlü ailelerine anlatamam, kıyamet kopar.”

Lütfen, bu konularda çok değerli çalışmaları olan, sizin grubunuzun üyesi olan Lokman Ayva’ya da kulak vererek ve 190 bin, 200 bin özürlü ve ailesine kulak vererek görüşülecek olan bu kanundaki maddenin değiştirilerek tekrar bu engelli çocukların eğitiminin devamını sağlamakta fayda var diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/774) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/78)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 347 nci sırasında yer alan (6/774) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Alim Işık

                                                                                                    Kütahya

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 20 milletvekilinin, siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/247)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Demokratik ülkelerde reel siyaset, hukuka uygun şekilde kurulan siyasi partilerce yapılır. Yürütme ise, halkın oylarıyla seçilmiş siyasi partilerin iktidara gelmesiyle kurulan hükümet tarafından icra edilir.

Dünya siyasetinde silahlı kuvvetlerin önemi ve gelişimi çok önemli bir yer tutmaktadır. Demokratikleşme sürecini gerçekleştiren ülkelerde ordu ve siyaset birbirinden ayrı kurumlar olarak işlev görmektedir. Ordu demokratik ülkelerde, sadece güvenlik işlevini gerçekleştirmekle yükümlü olup, siyaset alanında hiç yer almamaktadır. Oysa geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde, askeri kuvvetler, siyasete ya doğrudan ya da dolaylı olarak müdahale etmekte ve siyaseti kendi çıkarları doğrultusunda yönetmektedir.

Türkiye'de silahlı kuvvetler, Cumhuriyet tarihi boyunca her zaman siyasetin etkin bir aktörü olmuş, siyasete yön vermiş, gerçekleştirilen darbelerle politikacılar ve sivil halk sürekli olarak hukuk dışı uygulamalara tabii tutulmuştur. Türkiye'nin yakın tarihi, askeri darbeler, muhtıralar, gece yarısı e-muhtıralar, eylem planlarıyla anılmaktadır. Seçilmişler üzerindeki askeri müdahalenin korku refleksi ve de vesayeti, Türkiye siyasi tarihinde belirleyici bir işlev üstlenmiştir. Bu korku refleksini "Demokles'in Kılıcı" gibi sürekli üzerinde hissetmek, özgür iradenin, hür düşüncenin ve demokratik söylemin oluşmasına ciddi bir engeldir.

Çağdaş demokrasilerde kurumlar ve kişiler, özgür bir biçimde kendilerini ifade edip, yurttaşlığın gereği olan görev ve sorumlulukları yerine getirdiği müddetçe ancak özgür bir yurttaş olabilir. Korku sarmalındaki bireyler, çağdaş ve demokratik anlamda ne özgür olabilirler, ne de barış, huzur ve mutluluk içerisinde olabilirler.

Demokratik devletleri, demokratik olmayan devletlerden ayıran en önemli hususlardan bir tanesi, temel siyasi kararların nihai olarak kimin tarafından verildiğidir. Türkiye'de güvenlik, etnik, çok kültürlülük ve dış düşman fobisi ve buna bağlı yasaklar gibi nedenlerle, ordunun siyasette belirleyici rol oynadığı görüntüsünü vermektedir.

Demokratik bir siyasi sistemin temel özelliklerinden biri, seçilmiş siyasi otoritelerin seçilmemiş makamlar karşısındaki üstünlüğüdür. Bu ilke, daha özel olarak “siyasi iktidar”, “silahlı kuvvetler” ilişkisine uygulandığında, silahlı kuvvetlerin siyasi otoritelerin direktiflerine bağlı olmasını içerir. Türkiye'de ise, son “eylem planı”nın da gösterdiği silahlı kuvvetler adeta profesyonel düzeyde örgütlenmiş siyasi parti imajını yaratmaktadır.

Sivil irade ve halkın temsiliyeti, yaygın ve çağdaş demokrasiler içerisindeki yer ve değeri paha biçilemez. Sivil otorite ve millet iradesinin egemenliği demokrasilerin vazgeçilmezleri arasındadır. Son dönemlerde Türk Silahlı Kuvvetleri, ele geçirilen ya da belli kesimler tarafından servis edilen gizli belgelerle gazete manşetlerini süslemektedir. Demokratik bir hukuk devletinde kabul edilmesi asla mümkün olmayan gizli planlar, eğer iddialar doğruysa Türkiye'de askeri vesayetin hangi aşamada olduğunu gözler önüne sermektedir. Yakın tarihimizde, “Sarıkız” ve “Ayışığı” darbe planları ile Ergenekon vakasıyla gelinen noktada, ordu içinde yuvalanan siyaset ve darbe heveslilerini açığa çıkarmıştır.

Son olarak Taraf gazetesi, “Genelkurmay'ın Türkiye'yi Biçimlendirme Planı” başlığıyla, Genelkurmay çıkışlı olduğu iddia edilen “Bilgi Destek Planı ve Faaliyet Çizelgesi” adlı bir belge yayınladı. Eylül 2007 tarihli plan, üst yargı organı başkanlarının, gazetecilerin, kanaat önderlerinin TSK ile aynı paralelde hareket etmelerinin sağlanması ve yönlendirilmesi, muhalif sanatçı ve yazarların yıpratılması, yandaşlarına maddi ve manevi destek sunulması, “irticacı hareketlerin sorumlusu” hükümete ve yeni anayasa paketine karşıtlığın örgütlenmesi, Kürt bölgesinde "teröre yardım ettikleri sürece" halkı "rahatsız" edecek faaliyetlerin icrası, DTP'nin "terörist” olarak ilanı gibi bir dizi "eylem kararı"nı içeriyor.

Kamuoyu tüm olanları büyük bir şaşkınlık içerisinde izlemektedir. Ne var ki, gerek Genelkurmay tarafından, gerekse de hükümet tarafından bu konuda ciddi bir açıklama gelmedi. Genelkurmay söz konusu haberi yayınlayan gazeteyi yalanlamakla yetindi. Önce "komuta katı tarafından onaylanmış böyle bir resmi evrak veya plan kayıtlarda yoktur" denildi, sonra da "böyle bir plan yoktur" denildi. Kamuoyuna yansıyan Genelkurmay'ın "Türkiye'yi biçimlendirme planı" hakkında ortaya atılan iddiaların derhal aydınlatılması gerektiğini düşünüyoruz. Şayet böyle bir plan mevcutsa demokrasiye ve hukuka yapılan bu darbenin tüm sonuç ve sorumlularıyla ortaya konulması gerekmektedir.

Türkiye'de demokrasinin, parlamenter sistemin, insan haklarının ve hukukun geleceği ve devamı için "Genelkurmay'ın Toplumu Biçimlendirme Planı" için Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak, söz konusu durumun araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Hamit Geylani                 (Hakkâri)

2) Ahmet Türk                     (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş          (Diyarbakır)

4) Fatma Kurtulan                                                                         (Van)

5) Emine Ayna                     (Mardin)

6) Ayla Akat Ata                 (Batman)

7) Sebahat Tuncel                (İstanbul)

8) M. Nezir Karabaş            (Bitlis)

9) Bengi Yıldız                   (Batman)

10) Sırrı Sakık                     (Muş)

11) M. Nuri Yaman             (Muş)

12) Özdal Üçer                    (Van)

13) Aysel Tuğluk               (Diyarbakır)

14) Pervin Buldan              (Iğdır)

15) Gültan Kışanak              (Diyarbakır)

16) Akın Birdal                    (Diyarbakır)

17) İbrahim Binici                (Şanlıurfa)

18) Hasip Kaplan                 (Şırnak)

19) Sevahir Bayındır            (Şırnak)

20) Şerafettin Halis              (Tunceli)

21) Osman Özçelik              (Siirt)

2.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 20 milletvekilinin, Edirne ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/248)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Edirne ilimizin ekli gerekçede belirttiğimiz sorunlarının araştırılarak, alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98. ve İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması yapılmasını arz ederiz.

1) Cemaleddin Uslu                       (Edirne)

2) Mehmet Şandır                          (Mersin)

3) Oktay Vural                               (İzmir)

4) Ahmet Kenan Tanrıkulu            (İzmir)

5) Beytullah Asil                            (Eskişehir)

6) Emin Haluk Ayhan                    (Denizli)

7) Sabahattin Çakmakoğlu             (Kayseri)

8) Şenol Bal                                   (İzmir)

9) Kürşat Atılgan                          (Adana)

10) Hakan Coşkun                         (Osmaniye)

11) Necati Özensoy                       (Bursa)

12) İsmet Büyükataman                 (Bursa)

13) Recep Taner                           (Aydın)

14) Süleyman Latif Yunusoğlu      (Trabzon)

15) Akif Akkuş                            (Mersin)

16) Mehmet Akif Paksoy              (Kahramanmaraş)

17) Münir Kutluata                        (Sakarya)

18) Kamil Erdal Sipahi                  (İzmir)

19) Hasan Özdemir                        (Gaziantep)

20) Osman Durmuş                       (Kırıkkale)

21) Hamza Hamit Homriş              (Bursa)

Gerekçe:

Edirne ilimiz Ülkemizi Avrupa'ya bağlayan bir serhat kentimizdir. Batıda Pazarkule ve İpsala sınır kapıları ile Yunanistan, kuzeyde Kapıkule ve Hamzabeyli sınır kapıları ile Bulgaristan'a açılan bir sınır ilimizdir. Edirne, Avrupa'yı petrol üreten Ortadoğu'ya bağlayan en kısa kara yolu olan D-100 kara yolunun sonudur. Ayrıca Türkiye'nin sanayi merkezi İstanbul'a 235 km mesafede olup İstanbul'un Avrupa'ya açılan kapısı konumundadır.

Cumhuriyet dönemindeki ilk nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında 150.889 kişilik nüfusa sahip olan Edirne'nin, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre 2007 yılı sonu itibariyle toplam nüfusu 396.462'dir. Bu nüfus büyüklüğüyle Edirne'nin Türkiye nüfusu içindeki payı binde 5,6'dır.

Edirne nüfusunun %66'sı il ve ilçe merkezlerinde, %34'ü de bucak ve köylerde yaşamaktadır. Türkiye genelinde ise il ve ilçe merkezlerinde yaşayan nüfus oranı %70'dir. 2007 itibariyle nüfus yoğunluğu, il genelinde 65 kişi/km² , Merkez ilçe'de 182 kişi/km² olmuştur. Aynı yılda Ülkemizin genelindeki nüfus yoğunluğu 92 kişi/km²'dir. İlçelerin nüfus yoğunluğu ise kilometrekareye düşen kişi sayısı olarak, 18 ile 65 arasında değişmektedir. Nüfus bakımından Merkez dışındaki en büyük ilçe olan Keşan, nüfus yoğunluğu bakımından da kilometre kareye düşen 65 kişi ile en kalabalık ilçe durumundadır. Nüfus yoğunluğu en düşük ilçe ise 18 kişi/km² ile Lalapaşa'dır.

Sosyo ekonomik gelişmişlik düzeyi nispeten yüksek olmasına karşın Edirne, il dışına göç veren bir ilimizdir. Edirne 1995-2000 döneminde net olarak 5.106 kişilik göç vermiş olup; bu miktarla net göç hızı binde -14 olarak gerçekleşmiştir. Nüfus artış hızı Türkiye ortalamalarının altında kalmış, özellikle kırsal kesimde nüfus azalmıştır.

Ekonomisi ağırlıklı olarak tarıma dayalı olarak gelişmekte olan Edirne ili toplam 627.595 hektar il arazisinin; 375.580 hektarı tarım alanı, 81.297 hektarlık alanı çayır-mera, 104.228 hektarlık alanı orman-fundalık ve 66.508 hektarlık bölümü ise diğer arazilerden oluşmaktadır. Edirne, Türkiye'nin toplam ayçiçeği üretiminin %27’sini, çeltik üretiminin %56,8'ini, buğday üretiminin %3'ünü karşılamaktadır. Kırsal nüfus başına tarımsal üretim değeri 1.753.620.000 TL’dir. Tarımsal üretimin Türkiye içindeki payı % 1.13 tür.

Edirne'de ekonomik olarak sulamaya elverişli %35'inde sulu tarım yapılmaktadır. Sulama alt yapılarının yeterince gelişmemiş olmasının yanında taşkın koruma çalışmalarının yetersizliği nedeniyle tarım alanları tehdit altında kalmaktadır.

İlimizde hayvancılık yıllar itibarıyla düzensiz bir seyir izlemiştir. Hayvancılık alanında yapılacak yatırımlar ülke ekonomisi açısından önem arz eden kaliteli hayvancılık mamullerinin üretimi hem kendi hem de komşu metropol İstanbul'un ihtiyaçlarını karşılamakta iken, bugün bu ihtiyaçlara cevap verememektedir.

Edirne ili, gelir hesaplamalarından doğan ve kalkınmışlık düzeyini gösteren verilerin gerçek durumu yansıtmaması nedeniyle kalkınmada öncelikli yöreler kapsamına alınmaması Süloğlu ilçesi hudutları içerisinde bulunan Organize Sanayi Bölgesinin gelişmesini olumsuz yönde etkilemektedir. Gelir seviyesi düşük olan Lalapaşa ve Süloğlu ilçelerinin kalkınmada öncelik yöreler kapsamına dahil edilmesi, ilin gelişmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Tarihi mirasa saygılı ve bu özelliği ön plana çıkaran turizm anlayışı çerçevesinde ilde bulunan tarihi eserlerin korunması, iyileştirilmesi ve tanıtılması bölgenin turizm değerini artıracaktır. Bu çerçevede yapılacak altyapı çalışmaları ile turizm tesislerinin yeterli, kaliteli ve gerekli sayıya ulaşması için gerekli araştırmaların yapılması uygun olacaktır.

Bu çerçevede, Edirne ilinde, sürdürülebilir ve topyekün kalkınmayı temin etmek, istihdam ve üretimi artırmak, sosyal refahı yükseltmek amacıyla, sanayi, turizm, tarım, eğitim, sağlık vb. alanlarında nelerin yapılabileceğinin araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması uygun olacaktır.

3.- Samsun Milletvekili Osman Çakır ve 25 milletvekilinin, Samsun’daki işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/249)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Samsunun işsizlik sorunlarının araştırılarak; Anayasamızın 98, içtüzüğün 140. ve 105. maddeleri gereğince Samsun'da daha çok istihdam yaratılabilmesi, işsizliğin azaltılabilmesi, işsizlik fonunun bu konularda daha etkin olarak kullanımı ve fon’dan işsizlere daha çok destek sağlanabilmesi konuların araştırılması için bir meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Osman Çakır                             (Samsun)

2) Ahmet Kenan Tanrıkulu            (İzmir)

3) Emin Haluk Ayhan                    (Denizli)

4) Münir Kutluata                          (Sakarya)

5) Erkan Akçay                              (Manisa)

6) Süleyman Nevzat Korkmaz       (Isparta)

7) Mustafa Kalaycı                        (Konya)

8) Mehmet Günal                           (Antalya)

9) Kamil Erdal Sipahi                    (İzmir)

10) Metin Çobanoğlu                     (Kırşehir)

11) Hasan Çalış                             (Karaman)

12) Atila Kaya                               (İstanbul)

13) Ahmet Bukan                          (Çankırı)

14) Şenol Bal                                 (İzmir)

15) Kürşat Atılgan                         (Adana)

16) İsmet Büyükataman                 (Bursa)

17) Durmuşali Torlak                    (İstanbul)

18) Mehmet Şandır                        (Mersin)

19) Beytullah Asil                                                                     (Eskişehir)

20) Reşat Dogru                            (Tokat)

21) Akif Akkuş                             (Mersin)

22) Recep Taner                             (Aydın)

23) Süleyman Latif Yunusoğlu      (Trabzon)

24) Necati Özensoy                       (Bursa)

25) Hamza Hamit Homriş              (Bursa)

26) Rıdvan Yalçın                                                                        (Ordu)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin en önemli sosyo-ekonomik sorunu olan "işsizlik" günümüzde toplumsal bunalım noktasına tırmanmış bulunmaktadır. OECD'nin "2008 Ekonomik Görünüm İlkyarı Raporu"nda Türkiye’nin hâlâ OECD ülkeleri içinde en düşük gelire sahip ülkelerden birisi olduğuna işaret edilerek istihdam yaratma kapasitesinin azaldığı ve işsizliğin arttığı ifade edildi. TÜİK tarafından en son olarak açıklanan Mayıs 2008 dönemi işgücü istatistiklerine göre, resmi işsizlik oranı Türkiye genelinde yüzde 10,7 olarak ilan edilmiştir. Bu oranlara iş bulma umudunu kaybettikleri için iş aramayanlarda dahil edildiği taktirde bu oran % 20'leri aşmaktadır.

Özellikle gençlerimiz açısından durum daha da vahimdir. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın itici gücünü oluşturan, geleceğimizi teslim edeceğimiz geçlerimiz, fiilen her beş gençten biri işsizdir. Genç nüfusta işsizlik oranı %21'e ulaşmış ve giderek artmaktadır.

İşsizlik Sigorta Fonunun amacına uygun yapıya dönüştürülmesi, fonda biriken kaynağın işsizlikle mücadele etkin olarak kullanımı ivedilikle sağlanmaktadır.

Samsun’da yatırımlar yok denecek kadar azalmıştır. Teşvik kapsamına bölgesinde alınmayan tek il olmasından dolayı özel sektör yeni yatırım yapmamaktadır. Var olan kamu yatırımları satılmış veya özelleştirilmiştir. İki büyük ovaya sahip olmasına rağmen tarım ürün fiyatlarının düşük olması da çiftçilerimizi tarımdan uzaklaştırmakta ve iş bulma umudu insanlarımızı büyük şehirlere göç ettirmektedir.

Üniversitelerde okuyan Samsunlu gençlerimiz mezun olduklarında iş bulamama korkusuyla Samsun'a dönmemekte bu da ailelerin bölünmesine neden olmaktadır. Bütün bu sorunlardan dolayı Samsun’da işsizlik oranı hızla artmaktadır.

Resmi verilere göre Samsun’da işsizlik oranı 2007' de 12.770 kişi ve % 12 iken, 2008 Haziran ayına göre altı aylık artış % 11, işsiz sayısı 14.209 kişi olarak ilan edilmiştir. Umudunu yitirip iş aramayanlarla birlikte Samsun'da işsizlik oranı % 15'i geçmektedir.

İŞKUR tarafından 2008'in ilk altı ayında açmış olduğu iş edinme kurslarına 526 kişi katılmış, bu kurslar için yapılan toplam harcama ise 562.864 YTL dır. İş edindirme kurslarına katılanların toplam işsiz sayısına oranı % 2,4’üne denk gelmektedir.

Bilindiği gibi, 4447 sayılı kanunla kurulmuş bulunan işsizlik sigortası fonu kapsamında işsizlik ödeneği alan sigortalı işsizlere;

İşgücü piyasası ve mesleki eğitim alanında danışmanlık hizmeti verilmesi,

Meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimi verilmesi,

Yeni bir iş bulmalarında yardımcı olunması, öngörülmektedir.

Oysa bu hizmetlerin son derece yetersiz bir düzeyde olduğu görülmektedir

Son dönemlerde TÜİK tarafından yayınlanan istatistiklerde işsizlik oranlarının sürekli artarak çift haneli rakamlara ulaştığı görülmektedir. Artmakta olan işsizlik oranları, aynı zamanda hem kamu sektöründe hem de özel sektörde işverenler tarafından daha "esnek" çalışma koşulları talep etmek için kullanılabilir. Bu da, ücretlerin ve çalışma koşullarının daha da fazla erozyona uğramasına ve daha fazla sayıda işçinin kayıt dışı istihdam edilmesine neden olabilir.

Ülkemizde son dönemde uygulanan yanlış ekonomik politikalar sonucu vatandaşlarımız tarımsal üretimden de kaçırılmaya çalışılmakta, ancak bu insanlara alternatif iş gücü yaratılmadığı için istihdam sorunları yaratmakta, işsizlik büyümekte, özellikle batı bölgelerine olan iç göçü hızlandırarak sosyal sorunların yoğunluğunu artırmaktadır. Ülke ekonomisinin yıllardır büyüdüğü söylense de, ne garip çelişkidir ki, işsizlik de büyümekte ve bugün ülkemizin en önemli sorunu olarak çözüm beklemektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/363, 1/494) (S. Sayısı: 237) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mithat Melen; şahısları adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz ve Çorum Milletvekili Cahit Bağcı’nın söz talepleri vardır.

                        

(x) 237 S. Sayılı Basmayazı 15/7/2008 tarihli 130’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Esfender Korkmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına bu yasanın birinci bölümüyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan yasanın birinci bölümünün dikkat çeken hususları: Bir defa, borçlanma disiplini önemli ölçüde bozuluyor. Burada borçlanmada inisiyatif iktisadi etkinlik yerine idareye veriliyor. Dolayısıyla, inisiyatifin idareye fazla verilmesi, iktisadi etkinliğin bozulması demektir. Bir defa, borçlanma limiti 10 kat artırılıyor önceki yasaya göre. Bu borçlanma limitinin 10 kat artırılması bir seçim ekonomisidir. Dolayısıyla Hükûmet diğer uygulamalarda olduğu gibi burada da seçim ekonomisi getiriyor.

İkincisi: İkrazlarda yine 10 kat artırıyor hazine payını ve yine hazine garantisinde de payı 5 kat artırıyor.

Bütün bunlar aslında idarenin önemli ölçüde iktisadi etkinliği ortadan kaldırması ve siyasi tercihlere göre borç dağılımını yönetmesi demektir. Dolayısıyla bu da dolaylı yoldan bir seçim ekonomisidir.

Değerli arkadaşlar, bu yasada öngörülen değişiklikler aslında borç idaresinin yetersiz olduğunu ve borç idaresinin başarısız olduğunu gösteriyor. Bu başarısızlık, Sayın Başbakanın ve Hükûmetin, borç konusunda yanıltıcı bilgiler vermesiyle de ortaya çıkıyor. Bakın değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan “Özel sektör borcundan bana ne?” diyor. Değerli milletvekilleri, Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri değil; Türkiye, Avrupa Birliği değil; Amerika Birleşik Devletleri kendi parasıyla dış borç alıyor, Avrupa Birliği kendi parasıyla dış borç alıyor. Onun için bu ülkelerde iç borç ve dış borç ayrımı önem kazanmıyor, ama Türkiye başkasının parasıyla, dövizle dış borç alıyor. O zaman ne oluyor: Özel sektörün borcu da vatandaşı ilgilendiriyor, kamunun borcu da ilgilendiriyor. Nasıl ilgilendiriyor: Bir defa, bu borçların geri ödenmesi için döviz gerekiyor. Dolayısıyla döviz arz talebini etkiliyor. Bu borçların ödenmesi sırasında faiz ve borç anaparası olarak kaynak çıkışı oluyor. Bu da millî geliri etkilediği için vatandaşı ilgilendiriyor.

Daha da önemlisi, arkadaşlar, özel sektörün dış borçları 172 milyar dolara çıktı. Şimdi bir kur artışı olduğunu düşünelim. Kur artışı oranında özel sektörün dış borcu artacak. Peki özel sektör -özellikle 44,5 milyar dolara çıktı kısa vadeli borcu- bunu ödeyemezse, ödeme güçlüğüne düşerse ne olacak? Olacağı belli: Yine maliyetine halk katlanacak. Yani aynen 2001 yılında olduğu gibi bunun maliyeti topluma yayılacak, vatandaşın vergileriyle ödenecek. Nasıl “Bu beni ilgilendirmez.” diyebilir bir başbakan! Dolayısıyla burada başta Başbakan, Türkiye’nin borçlarıyla ilgili yanıltıcı bilgiler vermektedir.

Değerli arkadaşlar, biz bu yaz çalışıyoruz. AKP, iktidar partisi önerge verdi, temmuzda çalışıyoruz ama kendileri çalışmıyor, bizi çalıştırıyor. Bunu şiddetle bu kürsüden protesto ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer temmuzda çalışma önergesi verdiyse, bugün Grup Başkanının oturup beni dinlemesi lazım, ayakta konuşmaması lazım ve AKP milletvekillerinin de burada olması lazım. Bunu halka şikâyet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Göstersin kameralar!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla)- Değerli arkadaşlar, Hükûmet borç yükünü olduğundan düşük gösteriyor. Bir defa, net borç stoku diye uyduruk bir, yani bir hülle hesabı yapılıyor. Brüt borç stoku ile net borç stoku arasında 105 milyar YTL fark var. Şimdi net borç stoku diye dünyada bir kavram yok. Ne yapıyorlar: İşsizlik fonundan para alıyor, faiz ödüyor, “Bu borç değil.” diyor. Yahu, devletin, hazinenin faiz ödediği borç borç olmaz mı arkadaşlar? Ne yapıyor? Diyor ki: “Merkez Bankası net varlıklarını borcundan düşüyor.” Yahu, Merkez Bankası net varlığı bir varlıktır, borç bir akımdır, bir mali akımdır. Böyle şey olur mu ya! Bu bilime de aykırı, ekonomiye de aykırı.

“Kamu mevduatı düşüyor.” diyor. Kamu mevduatını düşme nakit ihtiyacı açısından olur ama kamu mevduatından faiz alıyorsun, nasıl düşebilirsin borcundan? Değerli arkadaşlar, burada gerçekten net borç stoku diye bütün Hükûmet üyeleri, Sayın Başbakan yalnızca bunu konuşuyor. Bu bir aldatmacadır, halka yanlış bilgi vermektir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bilmiyor, bilmeden konuşuyor!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Devlette şeffaflığı ortadan kaldırmaktır. Daha doğrusu, bu bir hülle yapmaktır. Bundan vazgeçmesi lazım bu Sayın Başbakanın ve bu Hükûmetin.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Başbakan iyi niyetlidir, bilse söylemez onu. O niye söylediğini bilmiyor, ondan söylüyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Ya size ne? Başbakan bilmiyormuş!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Sana ne” falan deme.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi, Sayın Bakanımız dâhil, ikide bir diyor ki: “Borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı düştü.” Ya arkadaşlar, borç yükü farklı bir şeydir. Yani öyle bir gecede, TÜİK millî geliri yüzde 30 artırdı, ondan sonra oran düştü falan, bunlarla kimseyi kandıramayız, kimseyi kandıramazsınız. Bir defa, faiz önemli. Bir borç yükünün ağır olup olmadığını ölçmekte faiz önemli. Ne kadar faiz ödüyorsun? Bakın, ben size söyleyeyim. AKP İktidarında, 2007 sonuna kadar, Türkiye dış borçlarında 39,3 milyar dolar dışarıya faiz ödemiş arkadaşlar.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 40 milyar faiz!

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – 2002 yılında 7,6 milyar dolarmış dışarıya ödediğimiz faiz, şimdi 2007 yılında 14,7 milyar dolara çıkmış. Niye, 2002’yle 2007’yi, 2008’i karşılaştıran sayın Hükûmet üyeleri bunlara değinmiyor? Neden hiç bunlara değinmiyor? Bu bir kan kaybıdır. Türkiye faiz ödeyerek ekonomik kaynak kaybediyor, Türkiye kan kaybediyor, bu yüzden cari açık artıyor. Hep petrol fiyatlarını örnek veriyorsunuz. Peki, niye, ödediğiniz faizi, transfer edilen kârı örnek vermiyorsunuz? Niye, bugüne kadar 6 milyar dolar IMF’ye verdiniz, bunu konu etmiyorsunuz? IMF’ye yüzde 12 faiz verdiniz, acil destek kredilerinde IMF’ye verdiğimiz faiz yüzde 12’dir; hâlâ IMF’yi çıpa olarak tutuyorsunuz. Böyle şey olur mu arkadaşlar? Böyle kan kaybı, bu tamamen Türkiye… Biz kazanıyoruz, başkalarına faiz ödüyoruz. Biz kazanıyoruz, başkalarına kâr payı ödüyoruz. Türkiye'de halk, millet çalışıyor; şirketlerin kâr transferine çalışıyor, faize çalışıyor. Niye bunları dile getirmiyor bu Hükûmet?

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin dış borcu da AKP döneminde ikiye katlandı. Dünyada Rusya’dan sonra en yüksek dış borcu olan ülke hâline geldik ama Rusya’nın petrolü var, Türkiye'nin nesi var!

Değerli arkadaşlar, 2001 kriz yılında Meksika, Arjantin, Brezilya bizden daha fazla dış borcu olan ülkelerdi. Bugün AKP İktidarı sayesinde biz onları geçtik yani biz kendimize bakıyoruz oran yaparak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Peki, diğer ülkelere bakalım. Bakın, ben size söyleyeyim arkadaşlar, 2001 yılında bütün Latin Amerika ülkelerinin dış borcu bizden fazlaydı, bugün ne: Türkiye'nin 263 milyar dolar dış borcu varken, Brezilya’nın bugün 191 milyara düşmüş, Meksika’nın 164 milyara düşmüş, Arjantin’in 109 milyar dolara düşmüş.

Arkadaşlar, yani şimdi borçlanmakla, dışarıdan sürekli borçlanmakla -dış borcun artmasıyla- hiçbir zaman “Efendim, biz başarılı olduk.” diyemezsiniz. Dün bir de arkadaş diyor ki “enflasyon.” 2003 yılının Kasım ayında açın, bakın, enflasyon yüzde 13’tü, bugün de yüzde 17, yani nerede bu enflasyonda başarılı oldunuz, nerede dış borçta başarılı oldunuz! İkide bir çıkıyorsunuz buraya “Efendim, biz ekonomide başarılı olduk.” Yok böyle şey, rakamları saklamayın!

Arkadaşlar, çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında 237 sıra sayılı Yasa Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Efendim, önce, bu yasanın hangi gerekçeyle çıktığına izin verirseniz bir bakalım. Şimdi, zaten, bizim ekonomi yönetimimizdeki bir hukuki eksiklik yıllardan beri göze çarpıyor. Kimin nerede, ne yapacağı hukuken çok iyi tanımlanmış değil. Dolayısıyla, her gün çıkardığımız bu tip kanunlar da bu hukuki eksiklikleri tamamlamayıp bence daha artırır bir mahiyet arz ediyor çünkü sıkışmayla çıkarılmış olduğu belli ama neden sıkışıldığını da pek çözmek mümkün değil.

Bir parça daha dikkatli incelerseniz, bu yasanın hazinenin yetkilerini daha fazla artırır mahiyette olduğu görülüyor bu tasarıyla ilgili ama hazinenin yetkileri, bundan önce hazine tarafından çeşitli kararname, yine yasalara dayanarak belki yönetmeliklerle ortadaydı fakat ya o az geldi yahut onun tekrardan, yeniden düzenlenmek ihtiyacı hissedildi ama tümü itibarıyla yine genel açıdan, makro açıdan olaya bakılmadığını görmek mümkün. Mesela, burada orta vadeli mali plan meselesi var ki orta vadeli ekonomik ve yapısal planda da bu var. Orta vadeli mali planla, yani üç yıllık mali planla, bu yasanın pek fazla uyumlaştırıldığını söylemek mümkün değil. Orada bir ciddi eksiklik görüyoruz. Sonra, bütçe hakkı meselesi var ki bu da önemli bir konu.

Ayrıca, esas amacın ne olduğu pek belli değil ve detay düzenlemelere yetki verilmiş genel anlamda. Yani, bir yerde yönetmelikler kanun hâline çevrilmiş, kanun Bakanlar Kuruluna yetki vermiş, Bakanlar Kurulu tekrar yönetmelik çıkaracak. Bunun için de Devlet Bakanına verilecek yetkiler böylece artırılmış. Burada, acaba hazinenin gerçekten daha fazla yetkiye mi ihtiyacı var; yoksa o koordinasyonu dünyanın değişen koşullarında yapmakta zorlanıyor mu? Şimdi, dünyadaki finans hareketlerinde çok büyük bir değişiklik, büyük bir değişiklik, büyük bir hareket olduğu belli. Günde 1,8 trilyon dolar dünyada el değiştiriyor. Bunları takip etmek ve bununla kamu finansmanının ve borç yönetiminin düzenlenmesini uyumlaştırmak, görüldüğü gibi kolay bir iş değil. Ama bu yasada bütün bunlar yapılırken üniversitelerden tutun da, hatta Eximbank’ın yasalarına kadar bunun içine dâhil edilmiş durumda. Yani aslında kutlamak lazım bu yasaları yazanları, çünkü kimse anlamıyor doğru dürüst. Belki kimse anlamadığı için de biz yasaları sık sık, tekrar, yeni baştan değiştirip yeni baştan düzenliyoruz.

Mesela bu konuda hata yapanlardan bir tanesi de Avrupa Birliği herhâlde. Bizim uyum yasalarını hemen çıkaracağımızı bir türlü fark etmedi. Biz birdenbire çıkarınca onlar da zorda kaldılar. Biz hakikaten burada üç günde bu yasaları yalap şalap çıkarıyoruz, sonra tekrar değiştirmeye başlıyoruz.

Şimdi, kamu finansmanı ve borç yönetimi şu anda niye daha fazla önem kazanıyor, söyleyeyim: Hep özel sektörün borcunun arttığından bahsediyoruz ama… Şu anda maliye belki iyi gidiyor görünüyor ama ekonomi iyi gitmiyor, bu gelişmeyle maliye de kötü gitmeye başlayacak. Özellikle durgunluk içerisinde veya kırılganlığın daha fazla artması yüzünden maliye de iyi gitmemeye başlayacak, işte bu yüzden kamu finansmanı ve borç yönetimi daha ciddi bir hâl alacak.

Mesela bir stratejik ölçüt burada ciddi bir biçimde benim de dikkatimi çekti. Stratejik ölçüt acaba nedir? Yani oturup dört tane yetkilinin -ki Hazineye yetki verilmesi benim hoşuma gidiyor belki ama- veya beş tane yetkilinin oturup bir stratejik ölçüt tespit edip en ucuzuna değil de istediğine vermesi gibi bir kavram. Hâlbuki dünyada şartlar o kadar hızlı ki, acaba o stratejik ölçüt veyahut da kamu eline verilen bir yetki daha rahat kullanılabilecek veya daha iyi denetlenebilecek mi, orada da belirli tereddütler var.

Özetle söylemek istediğimiz şu: Çok hızlı bir biçimde, dünyada finansman ve borç yönetimi gelişiyor, ciddi hâle geliyor, tehlikeli boyutlara ulaşıyor, takibi zorlaşıyor. Şimdi bunu takip ederken, şimdiye kadar ettiğimiz yapıda takip etmek yerine -bu yeni yapı- hiç anlaşılmaz yapıyla takip etmenin zorluklarından bahsetmeye çalışıyoruz. Mesela, Hazinenin buradaki sorumluluğu ne kadar olacak? Yoksa Hazine bu yasayla fazla sorumluluk almak yerine sorumluluğu bir parça dağıtmak mı istiyor, o da hakikaten sorulması gerekli bir şey. Çünkü belirli dönemler Hazine devre dışı bırakılıyor, belirli dönemler Türkiye’de Merkez Bankası ön plana çıkarılıyor ki, bugünlerde tekrar Merkez Bankasının ön plana çıkarılmasından vazgeçilip Hazinenin üzerine ağırlık sanki yükleniyor gibi bir hava var, ama o da makro dengelerde yine sıkıntı.

Bakın, bütçe büyüklüğünü, bütçe büyüklüklerini -ki çok önemli, herkes için önemli, özellikle üç yıllık orta vadeli planlar için önemli- bu tarzda bilmemiz çok zor olacak. Yani, gelecek üç yıl içerisinde borçlanma da dâhil, kamu finansmanı da dâhil bütçe büyüklüklerini bilmek ve tespit etmek zor olacak. Ama başka bir iddia daha var tabii, biz kamu borçlanmasını azalttık meselesi var. Efendim maalesef, kamu borçlanması azaltıldı gibi görünüyor ama, gelecek üç yılda bu kamu borçlanmasını tekrar artırmak zorundayız. Çünkü cari açık fazla açılıyor, finansman kaynakları gerçekten sıkıntıya düşüyor ve özellikle cari açığın üzerine bir de bütçe açıkları ve kamu finansman dengesindeki sıkıntılarla Türkiye’nin genel ekonomik dengesinde sarsılma oluyor. Genel ekonomik dengesindeki sarsılma son büyüme rakamlarıyla da bir parça daha net ortaya çıktı. Çünkü büyümedeki herhangi bir küçülme vergi gelirlerini, yani -demin söylemeye çalıştığım- bütçe büyüklüklerini de azaltmaya yönelik. O bakımdan, gelecek yıllarda belki bu kanunla bir parça daha fazla, Hazine kendine yer açmaya çalışıyor gibi bir intiba var.

Yine çok dikkatli bakarsanız, orta vadeli mali planla -biraz önce değindim ama- ilgili sıkıntılar da sürüyor. Çünkü orada yıllık planları yaparken yine kamu finansman ve borç yönetiminin düzenlenmesi hakkında tekrar ele almak, tekrar yeni baştan geliştirmek ve düzenlemek gerekiyor.

Sadece eleştirmek açısından değil ama çabuk yasa çıkararak, yasaları karıştırarak, çok teknikleştirerek ve belirli yetkileri sabahleyin bir yerde toplayıp, ertesi sabah yine aynı kurumlara dağıtarak kurumların yapısını da ciddi biçimde bozuyoruz Türkiye’de. Esas bu dönemde Türkiye'nin mali disiplin açısından, ekonomik disiplin açısından kurumsallaşmaya daha çok gereksinimi var. Bunu da yasa çıkararak da çözmek mümkün değil sadece, yönetim ve istikrarla çözmek önemli. Şimdiye kadar, doğru yanlış, bu yönetim ve istikrar vardı bu sistem içerisinde. Şimdi acaba yasayla bunun altı tekrar mı çizilmek isteniyor, yoksa bir daha mı daha fazla yetkileri artırılmak isteniyor; onu Sayın Bakan açıklarsa sevinirim ben.

Yüce Heyete teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Melen.

Şahsı adına Isparta Milletvekili Sayın Nevzat Korkmaz? Sayın Korkmaz şu anda yok.

Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 237 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, bu tasarı 14/4/2006 tarihinde yüce Meclisimize sunulmuş, ancak seçimler dolayısıyla 2/10/2007 tarihinde yenilenerek Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Burada, 2749 sayılı Kanun’un uygulaması sırasında yaşanan bazı sorunların giderilmesi amacıyla 3’üncü maddesinde yer alan bazı kavramlar değiştirilmiştir. “Dış borcun tahsisi”, “genel giderler”, “Hazine yatırım garantisi”, “hibe”, “para piyasası nakit işlemleri”, “proje” gibi tanımlar yeniden yapılmış ve maddeye “diğer Hazine alacağı” ve “stratejik ölçüt” tanımları ilave edilmiştir.

Yeni tasarıyla getirilen düzenlemelerin bazıları şunlardır: Tasarıya göre “dış borcun tahsisi” tanımının kapsamına YÖK, üniversiteler ve yüksek teknoloji enstitüleri de alınmıştır.

Bir başka değişiklik: Herhangi bir finansman kaynağından geri ödeme yükümlülüğü olmaksızın Türkiye'nin aldığı ayni ve nakdî yardım ile Türkiye'nin yabancı ülkeler, yabancı ülkelerin kuruluşları, uluslararası kuruluşlar ve oluşturulacak uluslararası yardım konsorsiyumlarına verdiği ayni ve nakdî yardımlar hibe sayılmaktadır.

Yine bu tasarı ile Hazine yatırım garantisi ve Hazine ülke garantisi vermeye, verilen garantilerin şartlarında değişiklik yapmaya, borç ve hibe vermeye, Devlet Planlama Teşkilatının uygun görüşü ile gerçekleştirilmesi ivedi ve zaruri olan projeleri tespit etmeye ve gerektiğinde tespit edilen bu projelere Türkiye Cumhuriyeti adına sağlanan dış finansmanın anlaşmalardaki koşullara bağlı kalmaksızın dış borcun ikrazı suretiyle kullandırılmasına karar vermeye, Hazine Müsteşarlığın görüşü ve ilgili Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda yapılan önemli değişikliklerden birisi de proje finansmanında uygulamada yaşanan sıkıntıları ve sorunları ortadan kaldırmaya yönelik düzenlemelerdir. Önceki uygulamalarda bakan onayına bağlı olarak dış kredili ihale izni verilmekteydi. Yeni uygulamada ise “ihaleli finansman” yöntemi yerine “doğrudan finansman” yöntemine geçiş yapılmaktadır. Dış finansman izni verilmesi aşamaları, süreçleri ve kriterlerine ilişkin düzenlemeler yapılacaktır. Genel yönetim kapsamındaki mali idareler ile bağlı kuruluşları ve iktisadi teşebbüslerin yurt içi piyasalarda yapacakları tahvil ihraçları Hazine Müsteşarlığının iznine bağlı olacak, bu iznin verilmesi, Hazine garantisi sağlandığı anlamına da gelmeyecektir.

Söz konusu izin süresine ilişkin usul ve esaslar Müsteşarlık tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenecek, sermaye piyasası mevzuatı hükümleri ise saklı kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, yine bu tasarı ile borçlanma limitine ilişkin ilke değiştirilmemektedir. Ancak, borç yönetiminin ihtiyaçları ve gelişimi dikkate alınarak bu limit yıl içinde en fazla yüzde 5 oranında artırılabilecek, bu miktarın da yeterli olmadığı durumlarda ilave yüzde 5 oranında bir tutar Müsteşarlığın görüşü ve bakanın teklifiyle Bakanlar Kurulu kararıyla yükseltilebilecektir. Bütçenin denk olması durumunda da borçlanma anapara ödemesinin en fazla yüzde 5’ine kadar artırılabilecektir.

Yine, mali yıl içinde sağlanacak garantili imkân ve dış borcun ikrazı limiti bütçe kanunuyla belirlenecektir. Dış borcun ikrazı hâlinde, ilgili kurumlardan ikraz edilen tutar üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere yüzde 1 oranında ikraz ücreti alınacak, bu oranı 5 katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkili olacaktır.

Değerli milletvekilleri, burada yapılan önemli değişiklikten bir tanesi de Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı ülkeler, yabancı ülkelerin kuruluşları, uluslararası kuruluşlar ve oluşturulacak uluslararası yardım konsorsiyumlarına borç vermeye, bu borcun esas ve şartlarını belirlemeye, verilen borçların yeniden yapılandırılmasına ve bu yöndeki anlaşmaları imzalamak için Türkiye Cumhuriyeti temsilcilerini tayine Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye açısından özel önem taşıyan ülkelerdeki kuruluşlara düşük faizli, düşük primli veya uzun vadeli, tavizli, nakdi ve gayri nakdi, resmî destekli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

CAHİT BAĞCI (Devamla) - …ihracat kredisi açılması konusunda Bakanlar Kurulu tarafından Türk Eximbank’a da görev verilmektedir.

Sözlerimi tamamlarken tasarının hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, borç stokunun sadece gayrisafi yurt içi hasılaya oranının düşürülmüş olmasının Türkiye Cumhuriyeti’nin borç yükünün azaldığı anlamına gelip gelmediğine biraz da yakından bakalım. Bir kere, bir gecede değiştirilen millî gelir rakamlarına dayanılarak alınan oranlar güven verici değildir. İkincisi, gerçekçi olmayan bugünkü kurlara göre döviz cinsinden hesaplanan millî gelir rakamlarına göre alınan oranlar da güven verici değildir.

Merkezî yönetim bütçesinin dörtte 1’inin faiz ödemelerine ayrılmak zorunda kalması borç yükünün azalmadığının bir kanıtıdır. Çünkü bunun etkisi bütçeden yatırımlara yeterli kaynak ayrılmamasında görülmektedir; bunun etkisi bütçeden işçi, memur, emekli, dul ve yetimlere gerçek enflasyon oranında maaş artışı yapılamamasında görülmektedir; bunun etkisi sağlığın paralı hâle gelmesinde, sosyal güvenliğin bir hak olmaktan çıkarılmasında görülmektedir; bunun etkisi bütçeden yasanın öngördüğü yüzde 1’lik payın dahi tarımsal destek için verilememesinde görülmektedir; bunun etkisi vatandaşların KDV ve ÖTV baskısı altında inim inim inletilmesinde de görülmektedir; çünkü bunun etkisi kamunun işsizliğe çözüm üretememesinde görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, merkezî yönetim bütçesinin 222,6 milyar YTL olduğu 2008 yılında 149,7 milyar YTL anapara ve faiz ödemek zorunda kalınmış olması borç yükünün hafiflediği anlamına gelebilir mi; üstelik bu miktarın 106,9 milyar YTL’lik kısmını yeniden borçlanmak zorunda kalmışsanız! Bu tutarın faiz dışı fazladaki düşüş ve özelleştirme gelirlerinin yatırım harcamalarına yönlendirilmesi, belediyelere bütçeden ayrılan payların artırılması, yüzde 5 oranında işveren sigorta priminin hazine tarafından ödenecek olması, kamu ihalelerine fiyat farkı ödemesi yetkisinin alınmış olması gibi mali disiplinden uzaklaşma sinyalleri veren düzenlemeler nedeniyle, hem de faizlerin arttığı dönemde, yaklaşık 20-25 milyar YTL tutarında daha artacak olması sizi ayrıca düşündürmüyor mu? Yoksa bütçeye faiz ödemeleri için koyduğunuz ödeneklerde beklediğiniz düşüşün bu rakamı karşılayabileceğini mi umuyorsunuz?

Sizce, aylık ortalama bütçe gelirlerinin 16-17 milyar YTL olduğu bir dönemde, temmuz ayında 24,2 milyar YTL, ağustos ayında 18,2 milyar YTL tutarında iç borç, anapara ve faiz ödemesi yapılacak olması borç yükünün azalmakta olduğuna işaret etmekte midir?

Değerli milletvekilleri, evet Sayın Bakan, beş yıl beş ayda 913,4 milyar YTL borç, anapara ve faizi ödediniz. Ödediğiniz faiz tutarı 263,6 milyar YTL. Beş yıl beş ayda ödediğiniz 913,4 milyar YTL’nin 748,1 milyar YTL’lik kısmını yeniden borçlanarak ödediniz. Yani borcu borçla ödediniz. Borç ödemesini rahatlatacağız diye hiçbir stratejiye dayanmadan yaptığınız özelleştirmenin bu çorbada tuzu beş yıl beş ayda sadece ve sadece 25,5 milyar YTL olmuştur yani 913,4 milyar YTL içinde 25,5 milyar YTL! Cumhuriyetin kazanımları bunun için mi çarçur edildi? Bu tablo borç yönetiminin başarısına işaret ediyorsa başarısızlığın daha başka nasıl bir tarifi olabilir?

Değerli milletvekilleri, bu tablo bizi iliklerimize kadar sömüren bir tablodur. Mutlaka bilinen ezberler dışına çıkılarak bu tablonun düzeltilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Reel faizlerin ve borçlanma maliyetinin düşmeyi bırakın yeniden yükselişe geçmiş olması sizce başarı mıdır? Kamunun borçlanma gereği aşağı çekildiyse reel faizler niçin bir türlü yüzde 8-9 bandından aşağıya indirilemiyor? Peki, Sayın Bakan, borçların yükü azaldıysa ortalama vadeler niye düşmeye başladı? Mayıs 2007’de 56,3 ay olan ortalama vadenin Mayıs 2008’de 28,4 aya düşmüş olması sizce bir şey ifade etmiyor mu?

Değerli milletvekilleri, önergemle ilgili yapacağım konuşmada değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğimi bildirir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Tütüncü, buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla bir soru sormak istiyorum. Sayın Esfender Korkmaz Hocamızın konuşmasında da belirtildiği gibi, borçlanma disiplininin bozulmakta olduğunu gözlemliyoruz. Hazine garantisinde yüzde 1 olan pay 5 kat artırılıyor, yani yüzde 5’e çıkarılıyor.

Soruyu soruyorum: Dünya piyasalarında ortalama faiz oranının yüzde 5’ler düzeyinde gezindiği bir zaman kesitinde, yüzde 5 Hazine payı, ikraz ve kredi kullanan kamu kurumlarında hizmetin maliyetini hangi oranda artıracaktır? Belli bir oranda artıracaktır da hangi oranda artıracaktır? Bu borçlanma disiplininin bozulmasının alternatif maliyetinin ne olduğunu bize lütfen söyler misiniz?

Kamu kurumlarında…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

Sayın Akcan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum. Sayın Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan “Bakan olduğum günden beri dinliyorum ‘kriz var, kriz var’ lafını, Türkiye'de kriz mıriz yok.” derken, Türkiye'nin uzun yıllardan beri yaptığı stand-by anlaşmalarının tarafı olan IMF’e, Sayın Başbakanımız “artık ihtiyaç kalmadı” derken, bugün, ekonomiden sorumlu Sayın Bakanımızın bir gazetede “Doğrudan sermaye girişi yavaşladı, cari açıkta bozulma emareleri var, IMF’yle ihtiyati bir stand-by riski azaltacaksa yaparız.” demesinden hareketle, bir risk var mıdır? Ekonomik kriz riski var mıdır?

Eğer cari açıkta bozulma emareleri riskse, riskin bir parçasıysa, doğrudan sermaye girişi de yavaşlamışsa, bunu da kendileri ifade ediyorsa, Sayın Başbakan ve Maliye Bakanıyla bu görüş farklılığının dayanağı nedir?

Bir de stand-by yapılacaksa hangi şartlarda yapılacak? Onu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün sormuştum: “Bu tasarı ile kamu maliyesine getirilen yük ne kadar?” demiştim. Sayın Bakan bu soruma cevap vermemişti. Yine kendisine tekrarlıyorum: Bu tasarı ile belediyelerin, çeşitli kuruluşların affedilen borçları ne kadardır?

Yine, Tasarruf Mevduat Sigortasında biriken ne kadar borç var? Bununla ne kadar borcu siliyorsunuz?

Ayrıca, KEY hesabında biriken şimdiye kadar anapara kaç liradır? Bunun nemalandırılması sonucunda elde edilen para ne kadardır? Bunun 2 milyar 800 civarında bir parayı dağıtıyorsunuz, niye gerisini dağıtmıyorsunuz? Belediyelerin bu kadar devlete borçları olduğu hâlde onları tahsil etmiyorsunuz ama, memurun, işçinin işte parasını ödemiyorsunuz. Biliyorsunuz, bu kanun çıktığı zaman o zamanki Bakan çok iddialı konuşuyor, memurlara veyahut da emekçilere “İsteseniz de istemeseniz de herkese konut vereceğiz.” Demiş, denilmiş o zamanki Hükûmet

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Melen, buyurun.

MİTHAT MELEN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana aracılığınızla şunu sormanızı rica ediyorum: Bu yasanın değişen 4749 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinde Borç ve Risk Yönetimi Komitesi var. Şimdi, bu komitede bakan var, müsteşar var, müsteşar yardımcıları var. Eğer böyle bir karar alınırsa ki “Bakan tarafından onaylanır.” diyor. Bakan onaylarsa, müsteşar katılmazsa istifa etmesi gerekir. O zaman, bu borç ve risk yönetimi nasıl çalışacak? Yeni bir sistem mi getiriliyor Türkiye’ye; onu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; birinci sorudan başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, borç disiplininde hiçbir şekilde bir bozulma öngörmüyoruz. Tam aksine, getirdiğimiz düzenlemelerle sınırlar getiriyoruz ve bu anlamda da borç disiplinini daha ağırlaştırıyoruz. Yani, Hazine daha önce örneğin belediyelere veya başka kamu kuruluşlarına ikrazda bulunacakken, yani bulanabiliyorken ve limitsiz bir şekilde bulunabiliyorken, biz limit getiriyoruz. Mesela bu garantiler üzerinde ücretleri artırmamız aslında Hazinenin daha az garanti vermeye çalışıyor olduğunun ifadesidir ve bu anlamda biz disiplini artırıyoruz. Bütün getirdiğimiz düzenlemeler dediğim gibi disiplini artırmaya yöneliktir.

Dünya faizi tabii ki Türkiye'ye göre düşük. O anlamda bakarsanız, onun bir oranı olarak bakarsanız ve bu yetkiyi tümü olarak kullanırsa tabii bu bir maliyet getirir, açık ortada ama “Yüzde 5’e kadar kullanılabilir.” deniliyor. Bizim bundan amacımız, Hazinenin kamu kuruluşlarına daha az kefil olması, daha az dolaylı yönden borç yüklenmesi. Bunda dediğim gibi, tabii ki bir maliyet artışı söz konusu olabilir ama bizim amacımız o değil. Amacımız bu türden süreçleri azaltmaktır.

Değerli arkadaşlar, biz IMF’nin… Yani, şunu söyledik: Mayıs ayı itibarıyla IMF programını başarılı bir şekilde bitirdik. Ama bu geçtiğimiz beş yıl içerisinde IMF’ye net borç ödeyici olarak yolumuza devam ettik. Yani bunu siz de biliyorsunuz biz IMF borcunu devraldığımızda 123,5 milyar dolar civarıydı, şimdi 10 milyar dolar civarına kadar da aşağı çektik.

Şimdi, geldiğimiz noktada bizim IMF’nin kaynağına ihtiyacımız yok. Bunu ben söyledim defalarca, hâlâ da söylüyorum; gerçekten de yok. Kamu sektörünün IMF’nin borcuna ihtiyacı yok. Özel sektörün finansman ihtiyacı yüksek. Çünkü Türkiye'de cari açık yüksek ve özel sektörün çevirmesi gereken borç miktarı hem cari açık nedeniyle hem de önceden birikmiş borçlar nedeniyle yüksek, brüt finansman ihtiyacı. Ama zaten IMF hiçbir ülkede özel sektörün borç yükünü üstlenmez. Onun borçlarının çevrilmesine katkıda bulunmaz. Şu da var yalnız: Eğer biz ihtiyati bir anlaşma yaparsak ve bu, Türkiye'nin risk primindeki artışı durduracaksa veya risk primini azaltacaksa ve bu, Türkiye’mizin menfaatine olacaksa ben şunu da söyledim: “Bundan da kaçınmayız.” Çünkü milletin derdi IMF falan değil, milletin derdi iş, aştır. Biz ülkemizde faizlerin artışını durdurabileceksek yani bu konuda en ufak bir katkısı olacaksa tabii ki o türden bir düzenlemeye gideceğiz. Burada bir görüş ayrılığı da yoktur değerli arkadaşlar. Bizim söylediğimiz şeyler, başından belli, ben tutarlı bir şekilde hep bunu söyledim. Bizim iki tane seçeneğimiz var: Program sonrası izleme veya ihtiyati bir stand-by anlaşması. Program sonrası izleme, zaten mecburuz buna. Eğer biz borçları erken ödemezsek… IMF’nin borçlarının faizi çok düşük, yüzde 4 civarı. Şimdi, bu böyle iken biz niye ödeyelim piyasadan daha yüksekte borçlanırken; bunu biz zamanı gelince ödeyeceğiz. O zaman zaten program sonrası izlemeye otomatik olarak geçiyoruz. İhtiyati stand-by anlaşması ise, hani özellikle bu program çerçevesi eğer bu şekilde kurulur ve bu şekilde biz risk primini, faizlerin yükselmesini engelleyeceksek, ülkemize bir katkısı olacaksa ben bundan da kaçınmam, çünkü ülkemizin lehine; olay bu. Ama bizim onların kaynağına ihtiyacımız yok. Burada sayın bakanlarımızla, Sayın Başbakanımızla da bu farklı bir görüş söz konusu değildir değerli arkadaşlar.

Sayın Genç’e dün cevap veremediğim için kusura bakmasın, bugün vereceğim.

Değerli arkadaşlar, İstanbul Üniversitesinin, tabii ki borçlarının terkini yoluyla 20,2 milyon YTL’lik bir yük geliyor; 20,2, İstanbul Üniversitesi.

Değerli arkadaşlar, Süleyman Demirel Üniversitesinin Müsteşarlığımıza olan borcuysa 23,3 milyon YTL’dir. Bu da toplam ikisini birleştirdiğiniz zaman 43,4 milyon YTL değerli arkadaşlar. Belediyelere bu anlamda herhangi bir borç affına gitmiyoruz, hazine alacaklarının affının yoluna gitmiyoruz. Sadece burada iki tane üniversitemize, daha önce diğer üniversitelerden farklı bir şekilde, yani hibe verileceğine, yardım edileceğine ikraz edilmiş, biz bunu düzeltiyoruz, geçmişten gelen bir şeyi düzeltiyoruz. Dolayısıyla burada getirilen yük bu.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının tabi ki finansman sıkıntısı var, bu yeni bir şey değildir; yani bu yirmi, otuz yıldır devam eden bir durum. Yani Devlet Demiryolları hep zarar etmiştir benim bildiğim kadarıyla. Şimdi, değerli arkadaşlar, yine 14 Temmuz itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının yaklaşık 1 milyar 203 milyon YTL vadesi geçmiş borcu var ve vadesi geçen bu tutarın 527,3 milyon YTL’si anapara; 676,1 milyon YTL’si ise faizdir, yani gecikme faizidir.

Değerli arkadaşlar, yine Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yollarının Ulaştırma Bakanlığından yol ve bakım onarım giderleri karşılığı alacağı ise 2007 yılı sonu itibarıyla 1 milyar 80 milyon civarındadır. Dolayısıyla, bizim onlardan faiz dâhil olmak üzere alacağımız 1 milyar 203 milyon YTL, onların devletten alacağı 1 milyar 80 milyon, yaklaşık olarak söylüyorum. Dolayısıyla, biz burada, birbirini mahsup etsin şeklinde bir düzenleme yapıyoruz. Yani bize getirdiği çok ciddi bir yük söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlar, dolayısıyla bu yasanın getirdiği bütün unsurları ben söylemiş oluyorum.

KEY’le ilgili yine Sayın Genç’in sorusuna cevap vereyim. Yatırılan anaparaların toplamları, yatırıldıkları tarihlerdeki değerleri itibarıyla 12,4 milyon YTL. 29/12/1999 itibarıyla nemalanmış tutar, yani Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına devredilen miktar 395,7 milyon YTL. Bugün itibarıyla nemalarımızın değeri, yani anaparasıyla birlikte yaklaşık 2,8 milyar YTL. Evet, yani çok ciddi…

Değerli arkadaşlar bakın, kanun ne dediyse…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Anapara ne kadar Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Genç, anapara 12,4 milyon YTL, milyon… 12,4 milyon YTL toplanan para.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tüm KEY hesaplarında biriken parayı sordum.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ben anlatıyorum size değerli arkadaşım, anlatıyorum.

Bakın, değerli arkadaşlar, şu anda biriken anapara, 1999 itibarıyla nemalanmış hâliyle, o itibarla 395,7… Bugün bizim ödeyeceğimiz miktar yaklaşık olarak 2,8 milyar YTL. Kanun bize ne emrettiyse, işçinin lehine -ki bu paralar işverenden kesilmişti- biz o parayı altı aylık Emlak Bankası mevduat faizi üzerinden nemalandırmışız. Yani, burada yapılan başka hiçbir şey söz konusu değildir.

Sayın Melen 12’nci maddedeki Borç ve Risk Yönetimi Komitesini sordular.

Değerli arkadaşlar, bu zaten var olan bir komite; var olan bir komiteye biz yasal bir çerçeve getiriyoruz. Burada, tabii ki borç yönetiminin, özellikle piyasaların çok dinamik olması nedeniyle bunun daha sistematik bir şekilde yapılması lazım ve bunun birtakım ölçütlere de bağlanması lazım. Örneğin, biz zamanında karar vermişiz, demişiz ki: Dövize endeksli borçlarımızın toplam borcumuzun içindeki payını düşüreceğiz. Bunun bir yansıması olarak, örneğin 2008’de çıkmışız demişiz ki: “Döviz cinsinden borçların geri çevrilme oranını yüzde 60’a düşüreceğiz.” Bu nedir? Bir hedef koyuyorsunuz, diyorsunuz ki: “Ben, döviz riskini azaltmak istiyorum, döviz riskini azaltıyorum.” onu ölçüt veriyorsunuz. Bu aslında dünyadaki en iyi uygulamalardan esinlenerek yapılan bir uygulama. Siz de Hazinedeydiniz, biliyorsunuz.

Arkadaşlar, zaten böylesine bir komite olması siyasi iradeyle ortadan kaldırmadığı gibi, tam aksine bizim daha düzenli bir şekilde, daha sistematik bir şekilde borç yönetimini götürmemize büyük katkıda bulunan bir sistem. Zaten var, bunu yasa içerisinde zikrediyoruz, bunu yasal çerçeveye kavuşturuyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu yasayla ilgili olarak bir sürü eleştiri oldu, ama bir tanesi beni şok etti. Şimdi, bakın arkadaşlar, 2002 yılında toplam faiz yükünün, yani hazinenin ödediği dış ve iç borcun toplam faizinin millî gelire oranı yüzde 14,8; şimdi geldiğimiz nokta itibarıyla, 2007 yılı sonunda yüzde 5,7. Yani biz faiz ödemelerini millî gelire oranı olarak üçte 1’ine indirmişiz, üçte 1’ine! Bu aynı zamanda borç yükünün de azaldığının, faiz yükünün de azaldığının en bariz göstergesi.

Size bir şey daha söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, 2002 yılında devletin topladığı…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Bakan, hep oransal niye veriyorsunuz? Toplam faiz borcumuz ne kadar?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşım, rakam olarak da vereyim.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Bütün konuşmalarınızda oransal söylüyorsunuz.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade edin. Müsaade edin. Bakın, bütün…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Bir dakika… Siz de müsaade edin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama ben cevap veriyorum.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Bütün konuşmalarınızda oransal veriyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Özkan, şu anda Sayın Bakan cevap veriyor. Lütfen…

Buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın değerli arkadaşlar, bütün dünyada, borç millî gelire oran olarak bakılır. Bugün, Amerika’nın 9 trilyon dolar borcu var. O zaman çıkıp diyeceksiniz ki “Amerika’nın borcu Türkiye’nin bilmem 100 katı.” Böyle şey olur mu? Amerika’nın da millî geliri var, 14 trilyon dolar. Dolayısıyla Amerika’nın millî gelirini Amerika’nın borcuyla karşılaştırmanız lazım. Bu, bu kadar basit.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen toparlayınız, süreniz doldu.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hemen bitireceğim.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılında devletin topladığı toplam vergilerin yüzde 86’sı faize gidiyordu. Geçen sene sonu itibarıyla bu yüzde 32’ye inmiştir. Bakın, yani Türkiye’de toplanan vergi gelirlerinin yüzde 86’sı giderken şimdi yüzde 32’si gidiyor. Nereden bakarsanız bakın hem borç yükü düşmüştür hem faiz azalmıştır hem faiz yükü azalmıştır. O nedenledir ki bu kadar yola, bu kadar eğitime, bu kadar sağlığa para ayırıyoruz.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan, Komisyon olarak düzeltme talebimiz var.

BAŞKAN – Hangi maddeyi düzelteceksiniz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Birinci bölüm 1’inci maddeyle ilgili.

Burada, Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından kabul edilen metinde sadece 4749 sayılı Kanun’un kanun numarasından bahsedilmiş oysa tasarıdaki gibi tarihe de yer verilmesini, 28/3/2002 tarihinin de ilave edilmesini teklif ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kinay, gerekli notlar alınmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum:

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1 inci maddesindeki “Genel Giderler” tanımındaki “gecikme faiz ve cezaları” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Yılmaz Tankut

K. Erdal Sipahi

Alim Işık

 

 

Adana

İzmir

Kütahya

 

 

Osman Ertuğrul

 

Mümin İnan

 

 

Aksaray

 

Niğde

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Gecikme faiz ve cezalarının bu tanım içerisinde düzenlenmesi gereksizdir. Çünkü bu nevi giderler mevcut halde de ödenmektedir. Ancak bu nevi giderler sorumluluk gerektirdiğinden gider yapıldıktan sonra idarenin bu giderleri kusurlu olanlara rücu etmesi gerekmektedir. Bu nedenle “Genel Giderler” tanımına “gecikme faiz ve cezaları” ibaresinin bulunmasına ihtiyaç bulunmamaktadır.

Bu ölçüte ihtiyaç bulunmamaktadır. Şayet borç idaresinin genel risk/maliyet hedeflerini gösteren ölçütlere ihtiyacı varsa, bu ölçütü 5018 sayılı Kanunun 9. uncu maddesi gereğince performans ölçütü olarak belirlemesi hem görevi ve sorumluluğudur. Performans Esaslı bütçeleme esasları olarak belirlenecek olan performans ölçütlerinin bütçe kalemleri ile ilişkisi kurulması gerektiğinden daha somuttur. Halbuki burada getirilen Stratejik ölçüt soyuttur. Dolayısıyla bu tanımın kanuna eklenmesi hem gereksizdir. Hem de mevcut tanım yetersizdir. Bu ihtiyacı 5018 sayılı Kanun 9. uncu maddesi karşılamaktadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Düzeltmeyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istemiştim.

BAŞKAN - Kabul etmeyenler…

Evet, karar yeter sayısı istediniz, ben bir şey söylemedim ki. Oylamaya sundum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Saymıyorsunuz!

BAŞKAN – Evet, “karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.” dedim.

Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:

KAMER GENÇ (Tunceli) – Say!

BAŞKAN - Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu ne? Sayın Başkan, Meclis böyle yönetilmez!

BAŞKAN – 4’üncü maddede bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı”nın çerçeve 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                        Harun Öztürk

                                                                                                                               İzmir

“Madde 4- 4749 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin; birinci fıkrasında geçen “mali dış koşulları” ibaresi “mali koşulları” şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle karar yeter sayısı istendikten sonra, hiç değilse, Başkanlık Divanının saymak için bir zamana ihtiyaç olacak şekilde ara vermesini ve saydığı izlenimini Genel Kurula vermesini beklerdim.

Bu eleştirimi yaptıktan sonra borç yönetiminin başarısını değerlendirmeye izninizle devam edelim.

Sayın Bakan mihenk noktasında savunmalarını sürdürmeye devam ediyor. Onun ölçüsü gayrisafi millî hasıla ama bizim de dikkatlere getirmeye çalıştığımız Türkiye’ye, millete, vatandaşa bu borç yükünün bütçeyle birlikte yansımaları ve etkileri. Gerçekten borç yükü hafiflemiş mi hafiflememiş mi? Vatandaş üzerindeki etkilerine de bakmamız gerektiğini ısrarla, ısrarla söylemeye devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, 2007 Mayıs ayında yüzde 18,8 olan iç borçlanmanın ağırlıklı ortalama maliyetinin Mayıs 2008’de yüzde 19,6’ya çıkmış olması borç yönetiminin başarısı olarak değerlendirilebilir mi? 2002 sonu itibarıyla seksen yılda Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin biriktirdiği borç stoku 221,3 milyar dolar iken AKP Hükûmetinin beş yılda bu stoka eklediği 258,2 milyar dolarlık ek borç stoku sizce başarı mı?

Döneminizde özel sektör borcunun 43,1 milyar dolardan 128,9 milyar dolar artarak 172 milyar dolara çıkmış olmasını açıklayacak ne gibi yatırımı olmuştur? Alınan borcun bu ölçüde bir özel sektör yatırımına dönüşmesi görünmediğine göre, özel sektör, almış olduğu dış borcu, üstüne koyarak size satmış olmasın?

Değerli milletvekilleri, Hazineden sorumlu Bakan olarak, Sayın Maliye Bakanı gibi herhangi bir risk anında “Bana ne özel sektörün borcundan” diyebilecek misiniz?

Borç ve döviz cephesinde her şey yolunda gidiyor ise niçin dövizli ihalelere kur farkı nedeniyle ödeme yapma konusunda yetki aldınız?

Ekonomide her şey yolunda gidiyor ise YTL cinsinden yapılan ihalelere fiyat farkı ödemesi konusunda niçin yetki alma ihtiyacı duyuyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, Hükûmet ekonomideki kötüye gidişi siyasi belirsizliğe bağlamaya çalışıyor ama yağma yok, artık halkın gözü açıldı. 340 milletvekillinize rağmen sizi bu noktaya biz mi getirdik? Ekonomi yönetimindeki başarısızlık AKP hakkında açılan kapatma davasına bağlanamaz. Bu defa bu masala milleti inandıramayacaksınız.

Değerli milletvekilleri -vermiş olduğum önergeyle ilgili olarak- maddedeki düzenleme, dış borcun ikrazı hâlinde ilgili kurumlardan ikraz edilen tutar üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere, binde 5 oranında alınan ikraz ücretinin 2 katına çıkarılması hem ölçüsüz bir artış hem de kurum için ikraz maliyetini artıran bir unsurdur. Bu olumsuzluğu önlemek için işbu değişiklik önergesini verdik.

Desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit ediyorum: Sayın Anadol, Sayın Okay, Sayın Akıncı, Sayın Tütüncü, Sayın Çöllü, Sayın Süner, Sayın Emek, Sayın Özkan, Sayın Erbatur, Sayın Dibek, Sayın Keleş, Sayın Kaptan, Sayın Aslanoğlu, Sayın Diren, Sayın Seçer, Sayın Seyhan, Sayın Ünsal, Sayın Ağyüz, Sayın Öztrak, Sayın Korkmaz.

Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır. İsmini yazmış olduğumuz arkadaşlarımız lütfen yoklamaya girmesinler.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yoklama yapmadan “Var.” diyebilirsiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ben görevimi biliyorum efendim, teşekkür ederim hatırlatmanız için.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yalnız, pusula gönderenleri arayacaksınız.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Ne terbiyesiz adamsın sen be! Geç oraya bari, sen yönet. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Tutan, Sayın Genç, lütfen arkadaşlar…

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Orada Sayın Başkan var, siz niye müdahale ediyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım; lütfen arkadaşlar…

Pusula veren arkadaşlarımız lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar.

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tamam, pusula gönderme süresi bitti.

OKTAY VURAL (İzmir) – Süre bitti.

Kâğıtları okur musunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, pusula gönderen arkadaşlarımın isimlerini okuyacağım ve burada olup olmadıklarını arayacağım. (CHP ve MHP sıralarından “Hâlâ pusula geliyor” sesleri, gürültüler)

Arkadaşlar, pusulalar benim elimde, siz merak etmeyin.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Hâlâ pusula geliyor.

BAŞKAN - Pusulalar benim elimde, ben onları okumuyorum, elimdekileri okuyacağım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ama hâlen pusula geliyor Başkan. Olur mu böyle bir şey ya!

BAŞKAN – Sayın Cemal Kaya? Burada.

Sayın Mustafa Kuş? Burada.

Sayın Mevlüt Akgün? Burada.

Sayın Faruk Koca? Burada.

Sayın Necip Taylan? Burada.

Sayın İsmail Katmerci? Burada.

Sayın Ahmet Edip Uğur? (CHP ve MHP sıralarından “Yok, yok” sesleri)

Sayın Zeki Ergezen? Burada.

Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/363, 1/494) (S. Sayısı: 237) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237. Sıra Sayılı yasa tasarısının 5. maddesinin ikinci fıkrasındaki (Bakan) ibaresinin (Bakanlar Kurulu) olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı”nın çerçeve 5 inci maddesi ile 4749 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna eklenen cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                        Harun Öztürk

                                                                                                                               İzmir

“Bu oranı iki katına kadar artırmaya Bakan yetkilidir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

4749 sayılı Kanunun, Tasarının çerçeve 5 inci maddesi ile değiştirilen 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna eklenen cümle ile; Hazine geri ödeme garantisi ve Hazine yatırım garantisi ile lehine garanti sağlanan taraftan verilecek her garanti için bir defaya mahsus olmak kaydıyla garanti edilen tutarın yüzde birine kadar alınan garanti ücretinin beş katına kadar artırılması konusunda Bakana yetki verilmesi borçlanmanın maliyeti artırıcı nitelikte bulunduğu için işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa tasarısının 5. maddesinin ikinci fıkrasındaki (Bakan) ibaresinin (Bakanlar Kurulu) olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

Sayın Genç, önergenizi verirken, sehven herhâlde, önergenize imza atmayı unutmuşsunuz, seyir içerisinde... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, imzasız önergeleri işleme koymayın.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olabilir, ben inkâr etmiyorum.

BAŞKAN – Yani, gördüğünüz gibi adalet üzere hareket ediyoruz.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, yani, benim en ufak bir… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yani imza unutulabilir, ben sizin gibi oturmuyorum. Ben, şimdi, her kanunda uzun uzadıya… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, kendi başlıklı kâğıdına yazmış Sayın Milletvekilimiz, göndermiş.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, tabii, bugün sizin sıranız değildi, başka bir arkadaşımızın sırasıydı ama niye siz geldiniz? Onu bilmiyorum tabii. Ayrıca da tabii siz bu Meclisi yönettiğiniz zaman çok hissî ve taraflı hareket ediyorsunuz. Tabii, bu size çok yakışıyor. Ona da tabii bir şey demiyorum.

Şimdi, bakın, temmuz sıcağında çalışma kararını aldınız. Madem çalışma kararını aldınız, buyurun gelin, burada çalışalım. (AK PARTİ sıralarından “Buradayız” sesleri, gürültüler)

Hani neredesiniz? Karar yeter sayısını bulamıyorsunuz. Başkanın yardımına dayanarak karar yeter sayısı buluyorsunuz. Yani olmayan karar yeter sayısına istinaden karar çıkarıyorsunuz.

Getirilen kanunların yazılışları o kadar acayip ki neyin ne dediği… Şimdi, şu kanunu içinizde okuyan 5 kişi yoktur. Bırakın sizi, Komisyon bilmiyor bu kanunu ya! Ben bunu gayet iyi biliyorum. Yani burada öyle kanunlar getiriliyor ki kanunlar muğlak, gerekçeleri yok, bu gerekçelerle ne yapılmak isteniyor belli değil. Bakana soruyorum, diyorum ki: “Bu kanunun kamuya maliyeti kaç lira?” Belediyeden haberi yok Bakanın, bu kanun belediyelere birtakım imkânlar tanıyor ondan haberi yok. Hangi üniversitelere… O zaman, iki tane üniversitenin borcunu affediyorsan söyle. Niye yani buraya muğlak koyuyorsun? Efendim “Üniversitelerin şu borçlarını ilgili Bakanın teklifi… Maliye Bakanı yetkili.” diyorsunuz. Niye? O zaman söyle “Şu üniversitelere şu, şu, şu yıllarda verilen şu kadar borç affediliyor.” de. Onu, o zaman biz de bilelim ki kanunun ne olduğunu anlayalım. Hep böyle muğlak yazmanın ne anlamı var? Tabii, böyle muğlak da yazılınca biz diyoruz ki… Tabii, bu Hükûmetin kavgalı olduğu üniversiteler var, o üniversitelerin borçlarını… İşte, üniversiteleri sıkıştırmak için buraya böyle bir madde getiriyor, diyor ki efendim “İlgili Bakanın teklifi… Maliye Bakanı yetkilidir.” E, o zaman niye yetkiyi veriyorsun Maliye Bakanına?

Şimdi, benim burada verdiğim önergede… Bakana yetki veriliyor. Şimdi, hukuk sistemimizde, sizin iktidarınıza gelinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi bakana yetki vermez, Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kuruluna yetki verir. Yani kademe olarak Meclis -altında Hükûmet- Bakanlar Kuruluna yetki verir, Bakanlar Kurulu ona göre bir düzenleme yapar. Yani Meclisin muhatabı Bakanlar Kuruludur.

Onun için, bence, hukuk düzeni bakımından, hukuk kuralları bakımından, hukuk hiyerarşisi bakımından buraya bunun ilave edilmesi gerekir. Ama, tabii, sizin getirdiğiniz kanunlarda ne İç Tüzük geçerli… İşte, dün burada… 52’nci maddede diyor ki: “Kırk sekiz saat geçmeden… ilgili komisyon ve Hükûmet yetkilidir.” Siz grup başkan vekilinin getirdiği öneriyi kabul ettiniz. Yani, sizin burada İç Tüzük geçerli değil, Tayyipname geçerli. Yani, daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın iki dudağı arasında geçen her söz size göre bir emir, iç tüzük, bir anayasadır. Bunun başka bir şeysi var mı?

Dün birisi Meclis Başkanıyla konuşuyor. “Efendim, 411 tane milletvekilinin kabul ettiği Anayasa’yı, değiştirdiği Anayasa’yı nasıl Anayasa Mahkemesi değiştirebilir?” Bunu Meclis Başkanına söylüyor. Hâlbuki 411 kişi onu değiştirmedi ki 2 kişi değiştirdi. Yani, Türkiye’nin gerçeklerini insanların bilmesi lazım. Onun için, burada Meclis Başkanı maalesef Meclise sahip çıkmıyor. Kurumlar devlete sahip çıkmıyor. Getirilen düzenlemeler devletin geçmişten gelen geleneklerini bozuyor. Neredeyse Meclis yetkiyi, getirecek odacıya verecek, bilmem, müsteşara verecek, genel müdüre verecek. İşte, eğer Bakana şey ederseniz, yarın da müsteşara yetki verirsiniz, ondan sonra genel müdüre verirsiniz. Onun için biz diyoruz ki hukukta bir kural vardır. Dolayısıyla, bu kuralı uygularken normal hiyerarşik sisteme doğru gitmemiz lazım.

Dün işte sorduk, burada da konuştuk. Bizim memleketimizde soruyorlar. “Ya arkadaş bu terörden zarar gören insanların paraları ne zaman ödenir?” diyoruz. İşte Hükûmetiniz diyor: “Biz çok zenginiz. Bütçemiz fazla veriyor.” O zaman bu terör zararlarını niye iki senedir ödemiyorsunuz? Ödeyin. Yani, 4 bin liralık bir para ödenmiyor. Düşünebiliyor musunuz, adamın malı yanmış, evi yanmış, tarlası yanmış veya mahsulünü alamıyor. Gitmiş, zarar tespit edilmiş; ilgili Hükûmet mensupları, komisyonlar tespit etmiş. İki senedir bunun parası ödenmiyor. Niye ödemiyorsun?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Öte tarafta kendi yandaşlarınıza trilyonlar, katrilyonlar ödeniyor. Böyle olmaz, böyle bir devlet yönetimi olmaz, böyle bir sistem olmaz. Bununla bir yere varmak mümkün değildir. Benim önergem… Diyorum ki: Yani hukuk sistemimize göre bu işin Bakanlar Kuruluna verilmesi gerekir.

Sayın Başkan, şimdi saydım Mecliste 75 kişi var; karar yeter sayısı istiyorum. Sayın Başkan karar yeter sayısını istiyorum, 75 kişi var salonda.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Eğer karar yeter sayısı varsa istifa ederim.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı "Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanun Tasarısı” nın çerçeve 6 ncı maddesi ile değiştirilen 4749 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki "Nakdi hibe verme anlaşmalarının şartlarında değişiklik yapmaya Bakan yetkilidir." ibaresinin "Nakdi hibe verme anlaşmalarının şartlarında değişiklik yapmaya Dışişleri Bakanlığının uygun görüşü üzerine Bakan yetkilidir” şeklinde, "Ayni hibe verme anlaşmalarında değişiklik yapmaya ilgili Bakan yetkilidir.” ibaresinin de “Ayni hibe verme anlaşmalarında değişiklik yapmaya Dışişleri Bakanlığının uygun görüşü üzerine ilgili Bakan yetkilidir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                        Harun Öztürk

                                                                                                                               İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Öztürk, gerekçeyi mi okutayım?

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Buyurun:

Gerekçe:

4749 sayılı Kanunun, Tasarının çerçeve 6 ncı maddesi ile değiştirilen 9 uncu maddesinde; nakdi ve ayni hibe anlaşmalarını yaparken Dışişleri Bakanlığının görüşü üzerine Bakanlar Kurulu kararı aranırken, anlaşma şartlarında değişiklik yaparken hem Dışişleri Bakanlığının görüşünün alınmaması hem de Bakanlar Kurulu Kararı yerine bakan onayı ile yetinilmesi, anlaşma imza prosedürüne uygun düşmemektedir. Söz konusu anlaşmalarda değişiklik yapılırken de Dışişleri Bakanlığının uygun görüşünün alınması amacıyla işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır.

İki önerge de aynı mahiyette olduğundan, önergenin birisini okutup diğer imza sahiplerini okutacağım, isterlerse söz vereceğim.

Buyurun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 (1/363) sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Fatih Arıkan

Hüseyin Gülsün

 

Kayseri

Kahramanmaraş

Tokat

 

Yahya Doğan

 

Ayşe Nur Bahçekapılı

 

Gümüşhane

 

İstanbul

                                                    Diğer önergenin imzaları:

 

M. Akif Hamzaçebi

Mustafa Özyürek

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Trabzon

İstanbul

Malatya

 

 

Esfender Korkmaz

 

 

 

İstanbul

 

Madde 8 – 4749 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin 3 üncü ve 7 nci fıkralarından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Bu Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan hükümler dış borcun ikrazına ilişkin olarak da geçerlidir.”

“Bu Kanun hükümlerine göre imzalanan garanti, ikraz ve hibe anlaşmaları kapsamında yapılan işlemler ile bu Kanun kapsamında oluşan Hazine alacakları nedeniyle Kanunun 2 nci maddesinde sayılan kuruluşlardan her türlü bilgi ve belge istemeye Müsteşarlık yetkilidir.

Diğer Hazine alacaklarının kaydının yapılmasına ilişkin usul ve esaslar Müsteşarlık tarafından belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Uygun görüşle Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – İmza sahiplerinden söz isteyen arkadaşımız var mı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 11 inci maddesinin dördüncü fıkrasında Hazine Kontrolörleri Kurulunun denetim yetkisini haiz olduğu ile ilgili olarak düzenleme yer almış olup, bu sebeple Kanun Tasarısının 8 inci maddesi ile 4749 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan düzenlemenin, Tasarıdan çıkartılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – İki önergeyi birleştirerek oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

İki önergeyi müştereken oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Kabul edilen önergelerle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı”nın çerçeve 9 uncu maddesi ile değişik 4749 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasındaki “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında veya Maliye Bakanı ile Bakanın müşterek teklifi ve Başbakanın onayıyla belirlenecek esaslar dahilinde Türkiye’de yerleşik bankalar nezdinde kendi adlarına açtıracakları hesaplarda toplarlar,” ibaresinin “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında veya Maliye Bakanı ile Bakanın müştereken belirleyecekleri esaslar dahilinde Türkiye’de yerleşik bankalar nezdinde kendi adlarına açtıracakları hesaplarda toplarlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                        Harun Öztürk

                                                                                                                               İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı yasa tasarısının 9. maddesine bağlı 12. maddenin dördüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın “4749 sayılı Kanunun 12.inci maddesini değiştiren” 9.uncu maddesinin 7-11 inci fıkralarının tamamen madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Yılmaz Tankut

Alim Işık

Erdal Sipahi

 

Adana

Kütahya

İzmir

 

Mümin İnan

 

Osman Ertuğrul

 

Niğde

 

Aksaray

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

7-11 inci fıkralar incelendiğinde yeni bir “Borç ve Risk Yönetim Komitesi” oluşturulduğu ve bu komitenin de temel olarak “stratejik ölçütleri, ikraz ve garanti limitlerinin önerilmesi ve diğer varlık ve yükümlülüklerin yönetimine ilişkin temel politikaların belirlenmesi" görevlerini yürüteceği belirtilmektedir. Böyle bir komiteye ihtiyaç bulunmamaktadır. Çünkü maddede düzenlenen görevlerin Hazine Müsteşarlığı teşkilatı içerisinde koordine edilmesi ve kararlaştırılması ve yürütülmesi gerekir. Bu koordinasyonda hangi birimlerin görevli ve yetkili oldukları ise Teşkilat Kanunu ve yönetmelikler ile belirlenmesi gereken işlerdendir. Bu yöntem yerine bu işlerin kararlaştırılmasının Teşkilat Kanunu'nda yeri olmayan Komite gibi organlara verilmesi kamu idaresinin yapılanmasına ilişkin temel ilkelerine uygun değildir. Bu nedenlerle metinden çıkarılması gerekir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı yasa tasarısının 9. maddesine bağlı 12. maddenin dördüncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben keyfî yönetiminizi protesto ettiğim için önergemi geri alıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Genç önergesini geri almıştır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı"nın çerçeve 9 uncu maddesi ile değişik 4749 sayılı Kanunun 12 nci maddesinin dördüncü fıkrasındaki “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında veya Maliye Bakanı ile Bakanın müşterek teklifi ve Başbakanın onayıyla belirlenecek esaslar dahilinde Türkiye'de yerleşik bankalar nezdinde kendi adlarına açtıracakları hesaplarda toplarlar," ibaresinin “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında veya Maliye Bakanı ile Bakanın müştereken belirleyecekleri esaslar dahilinde Türkiye'de yerleşik bankalar nezdinde kendi adlarına açtıracakları hesaplarda toplarlar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                        Harun Öztürk

                                                                                                                               İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz 12’nci maddedeki düzenleme, kamu bankaları, mazbut vakıflar, özel kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları kefalet ve yardımlaşma sandıkları hariç olmak üzere, şu sayacağım kurumlara ait nakit hesapların belli bankalarda tutulması konusunda bir yetki düzenlemesi yapıyor. Neymiş o kuruluşlar: Özel bütçeli idareler, sosyal güvenlik kurumları, özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşlar ile döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, kamu iktisadi teşebbüsleri ve maddede sayılanların bağlı ortaklıkları, müessese ve işletmeleri ile birlikleri, kendi bütçeleri veya tasarrufları altında bulunan her türlü mali kaynaklarını Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında veya Maliye Bakanı ile Bakanın müşterek teklifi ve Başbakanın onayıyla belirlenecek esaslar dâhilinde Türkiye’de yerleşik bankalar nezdinde kendi adlarına açtıracakları hesaplarda toplarlar. Yani kamu bankaları dışında diğer bankalarda da hesap açtırma konusunda Sayın Başbakana kadar uzanan bir yetki talep edilmektedir. Sayın Başbakanın bu yetkiye ihtiyacının olduğunu ve burada bir müdahale ihtiyacı hissettiğini düşünmek istemiyorum. Yani kendisinin talimatıyla böyle bir yetkinin buraya konulmuş olduğunu düşünmek istemiyorum. Birinci tespitim bu. Çünkü bu madde, bir nakit planlamasına olan ihtiyaç nedeniyle getirilen bir madde. Dolayısıyla bu nakit planlamasını da Hazineden sorumlu Devlet Bakanı ve Maliye Bakanının birlikte belirleyebileceklerini düşünüyorum. Biraz önce söylediğim gerekçeyle Sayın Başbakanın bu yetkiyi talep ettiğini düşünmek istemiyorum. Aksi takdirde Maliye Bakanı ve Hazineden sorumlu Devlet Bakanına da bu konuda güvenmediği şeklinde yanlış anlamalar ortaya çıkabilir. Dolayısıyla, Sayın Başbakanın da bu yönden alacağı eleştirileri grubunuz olarak önlemenizin partinizin menfaatine olduğunu tekrarlıyor, vereceğiniz destek için şimdiden teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 11 inci maddesi ile 4749 sayılı Kanuna eklenen 14/A maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Cüneyt Yüksel

Ahmet Aydın

 

Kayseri

Mardin

Adıyaman

 

Recai Berber

 

Turan Kıratlı

 

Manisa

 

Kırıkkale

“g) 11 inci maddenin dokuzuncu fıkrasında belirtilen bilgi ve belgelerin Müsteşarlıkça talep edilen usul ve esaslar çerçevesinde verilmemesi,”

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Uygun görüşle Genel Kurulun takdirine bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu değişiklikle; Tasarının 8 inci maddesine ilişkin olarak kabul edilen önerge ile yapılan değişikliğe paralel şekilde idari para cezaları konusunda düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 15.10

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

237 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

İkinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, geçici 15, 16, 17, 18’inci maddeler dâhil 16 ile 22’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı; şahıslar adına ilk iki sırada, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak ve Manisa Milletvekili Recai Berber’in söz talepleri vardır.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak’a aittir.

Sayın Öztrak, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 237 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı ile 2002 yılının Nisan ayında yürürlüğe giren 4749 sayılı Yasa’da yapılacak değişiklikleri tartışıyoruz. 4749 sayılı Kanun kamu borcunu tanımlamış, yönetilmesini kurallara bağlamış ve ülkemizde, riskleri de dikkate alarak, uluslararası standartlarda bir kamu borç yönetiminin çerçevesini belirlemiştir. Bu Yasa, ülkenin 2001 yılında yaşadığı derin mali krizden asgari maliyetle çıkmasını sağlayan temel düzenlemelerden bir tanesidir. Gündemimizdeki yasa tasarısı ile 4749 sayılı Yasa’da değişen şartlara ve uygulamada karşılaşılan sorunlara çözüm getirmeyi amaçlayan teknik bazı düzenlemeler yapılmak istendiği belirtilmektedir ancak yine de tasarıda, son dönemde Hükûmetin artık usul hâline getirdiği bir yöntemle bu Yasa’nın kapsamına giremeyecek bazı düzenlemelere de yer verildiği görülmektedir. Ben konuşmamın ilk bölümünde bunlardan önemli bulduğum ve AKP Hükûmetlerinin hükûmet etme biçimini ortaya koyan bazıları üzerinde duracağım.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının 18’inci maddesiyle 4749 sayılı Yasa’ya bazı geçici maddeler ekleniyor. Bunlardan geçici 15’inci madde, 2009 yılında İstanbul’da yapılacak Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu toplantısıyla ilgili organizasyon giderlerini Kamu İhale Kanunu kapsamı dışına çıkarıyor. Bu yaklaşım, tam bir AKP hükûmetleri klasiği hâline gelmiş bulunuyor. Oysa 2002 yılında yasalaşan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, aynen değiştirmeye çalıştığımız 4749 sayılı Kanun gibi ülkeyi krize sokan bir kurumsal çerçeveden çağdaş OECD ülkelerinin kurallarına doğru geçişi sağlayan ve kamu otoritesinin kamu ihalelerine müdahalesini önleyen, yine içeride ve dışarıda büyük heyecan uyandıran düzenlemelerden biriydi. Ancak AKP Hükûmetlerinin uymakta en fazla zorlandıkları alanlardan biri, bu yeni ihale rejimi oldu. İktidara geldiklerinden bu yana her yıl bu yasada birden çok değişiklik yaparak, istisnalar getirerek bu çerçeveyi sulandırdılar. İhale süreçlerine en yüksek düzeyde yetkililerin müdahaleleri yeniden ve eskisinden daha sık gündeme gelir oldu.

Yine, Hükûmetin yönetme biçimini ortaya koyan bir diğer düzenleme de geçici 16’ncı maddede yer alıyor. Bu maddeyle Devlet Demiryolları İşletmeleri Genel Müdürlüğünün yurt dışından hazine kefaletiyle alıp da kendisinin ödeyemeyip hazinenin ödemek zorunda kaldığı borçlarla, hazineden alamadığı görev zararlarının mahsubu öngörülüyor. İlk bakışta masum ve haklı gibi görülen bu uygulamanın, kuruluşa ödenecek görev zararının bütçeye gider kaydedilmeden yapılmasını öngörmesi hem saydamlık ilkesine aykırı hem de bütçe harcamalarını düşük gösteriyor. Aslında son dönemde bu tür finansal mühendislik uygulamaları da bir AKP klasiği hâline geldi. Bunun en son örneği, GAP yatırımlarında kullanılması öngörülen İşsizlik Fonu paralarının geçtiğimiz ay herhangi bir harcama yapılmadan bütçeye gelir kaydedilmesi ve bütçenin olduğundan iyi gösterilmesiydi.

Değerli milletvekilleri, bu yaratıcılık sadece bu Hükûmete mahsus değildir. Geçmişte de hükûmetler yaratıcılıkta bu Hükûmetten hiç de geri kalmadılar ama bu yaratıcılığın bedelini yaşanan krizlerle ödediler.

Sayın milletvekilleri, yine aynı maddenin altında getirilmek istenen geçici 17’nci maddeyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na 2001 yılından itibaren bankacılık krizi nedeniyle verilen ve batan bankalardan tahsil edilip hazineye geri ödenemeyeceği anlaşılan borçlarının silinmesi öngörülüyor. Bu yaklaşım esas itibarıyla doğrudur. Geri ödenemeyeceği belli olan büyük bir borcun Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun bilançosunda gözükmesinin, giderek bozulan küresel iklim karşısında bir risk faktörü olma olasılığı vardır ancak bu konu kamuoyunda çok istismar edilmiştir. Gerçi bugün gelişmiş ülkelerde yaşanan finansal kriz karşısında devletlerin özel kesimin borçlarını nasıl üstlenmek zorunda kaldıklarını görüyoruz. Bunun, en iyi çözüm olmamakla birlikte daha büyük bir çöküşü önlemek bakımından son çare olduğunu da biliyoruz. Ancak yine de kamuoyunu rahatlatmak bakımından bu düzenlemenin Meclise ayrı bir yasa teklifiyle getirilerek konunun enine boyuna tartışılmasının yararlı olduğunu düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu noktada -izninizle- görüşmekte olduğumuz yasanın mahiyeti gereği ve bu süreçte yapılan tartışmalar çerçevesinde ülkemizin borç durumuna da değinmek istiyorum. Öncelikle kamu borcuna bakalım: Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 2002 yılında kamunun borcu 148,1 milyar dolarmış, bu yılın mayıs ayı sonunda bu rakam 287,1 milyar dolara çıkmış. Yine 2002 yılında hazinenin piyasaya olan borcu 70,8 milyar dolarmış, bu yılın mayıs ayında ise piyasaya olan borç 160,6 milyar dolara çıkmış. Buna özelleştirmeler sonucunda satılan kamu varlıklarının bedelini de eklersek bu rakamın çok daha yukarılara çıkacağı açıktır.

Özetlersek: AKP Hükûmetlerinin son beş buçuk yılda yaptığı kamu borçlanması seksen yıllık cumhuriyet döneminde tüm hükûmetlerin yaptığı borçlanmaya eşittir. Ülkenin dış borcu ise, bu İktidar döneminde 2 kattan fazla artmış. 2002 sonunda 129,6 milyar dolar olan ülkenin brüt dış borç stoku, bu yılın mart ayında 262,9 milyar dolara yükselmiş. Burada da beş buçuk yıllık AKP İktidarı döneminde tüm cumhuriyet hükûmetlerinin seksen yılda borçlandığından daha fazla dışarıdan borç alınmış. Yine aynı dönemde özel kesimin dış borcu 4’e katlanarak 43 milyar dolardan 172 milyar dolara çıkmış. Bu çerçevede sık sık Hükûmet: “Bu borç özel kesimin borcu, onlar hesabını bilir, bizi ilgilendirmez.” diyor.

Burada hemen dünyanın en liberal ekonomisi olan Amerika Birleşik Devletleri ekonomisinde son günlerde yaşananlara bakmakta yarar var: Bu ülkenin önde gelen iki mortgage bankası Fannie Mae ve Freddie Mac büyük sıkıntıda. Hükûmet, bu kuruluşların 5 trilyon dolarlık borcuna hazine garantisi vermeyi düşünüyor. Bu, Amerika Birleşik Devletleri’nin toplam devlet borcuna eşit. Bu yapılırsa kamu borcu 2’ye katlanacak. Derecelendirme kuruluşlarının Amerika Birleşik Devletleri devlet borcunun notunu düşürebileceği konuşuluyor. Ama sistemik krizlerde devlet, özel kesimin borcunu maalesef zaman zaman üstlenmek zorunda kalabiliyor. İşte bu nedenlerle finansal piyasalarda kritik koşulların oluşması hâlinde devletin potansiyel yükümlülükleri hesaplanırken özel kesimin özellikle dış borçları kamu borcu stokuna eklenebiliyor. Bu hesabı yaptığımızda ise kamunun potansiyel yükümlülüğü 2002-2008 Martı arasında 2,3 kat artarak 190 milyar dolardan 450 milyar dolara çıkıyor. Bu noktada bir diğer kritik gösterge de ülkenin açık pozisyonunu gösteren döviz cinsinden borçları ile döviz cinsinden varlıkları arasındaki farkın geldiği seviye.

Bu Hükûmet döneminde ülkenin döviz pozisyon açığı 85 milyar dolardan 274,3 milyar dolara çıkarak 3 kattan fazla artmış. Hani Hükûmet hep “Net borca bakalım, net borca bakalım.” diyor ya, işte bu da net, Türkiye'nin döviz cinsinden net yükümlülüğü. Buna da bakmak son derece önemli ve uluslararası kabul gören bir ölçüt. Yani son beş buçuk yılda, seksen yıllık cumhuriyet döneminde oluşan açık pozisyona bunun 2 katı kadar ilave olmuş.

Bu rakamları verdiğimizde başta Sayın Başbakan olmak üzere Hükûmet yetkilileri “Borca böyle bakılmaz, borç yüküne yani borçların gayrisafi yurt içi hasılaya oranına bakın.” diyorlar. Biraz önce Sayın Bakan da aynı şeyleri söyledi. Borç yükü kadar borçlardaki artışın da önemli olduğunu belirterek borç yüklerine de açıklama getirelim. Hükûmet, borç yüklerine bakarken sürekli 2002 yılıyla karşılaştırma yapıyor. Oysa 2002, ülkenin en önemli mali krizini izleyen yıl. Böyle dönemlerde gerek gayrisafi yurt içi hasıla rakamındaki aşırı düşme, kurlarda ve faizlerdeki aşırı sıçramalar ya da overshooting nedeniyle borç yükü uzun dönemli seviyelerin üzerine sıçrar ve gerçek değerleri yansıtmaz. Nitekim, daha sonra söz konusu değerlerin normal seviyelerine dönmesiyle borç yükü kendiliğinden de düşmeye başlar. Bu nedenle yük karşılaştırmaları daha normal olan kriz öncesi dönemlerle yapılmalıdır. Böyle yaparsanız iç ve dış borç yüklerinin henüz daha krize girmeden önceki seviyelerinin altına inmediğini göreceksiniz. Yani bugünkü borç yükümüzün seviyesi, bizi krize sokan borç yüklerinin seviyesiyle aynıdır. Yine kamu ve dış borç yüklerini kendi ligimizdeki ülkelerle karşılaştırdığımızda da burada da hep başlara güreştiğimizi göreceğiz.

Sayın milletvekilleri, borçlardaki bu kırılganlık sürerken ekonomi dış borçlanmadan büyüyemez bir hâle getirildi. Başta sanayi olmak üzere dış ticarete açık sektörler ciddi tehdit altında. İthalat bağımlılığı artmaya devam ediyor. Küresel piyasalarda enerji fiyatlarındaki artışlar, ülkenin dış borçlanma ihtiyacını sürdürülemez seviyelere sürüklüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztrak, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Yurt dışından gelen finansmanla cari açık arasındaki fark daralıyor. Borçlanmadaki artışa rağmen rezerv artışları düşüyor. Bu gidişin gidiş olmadığı açık, ancak Hükûmet bunu önleyecek önlemler yerine tam tersi işlerle âdeta yangına benzin döküyor.

Değerli milletvekilleri, yılın ilk yarısındaki makyaja rağmen, maliye politikasının alınan kararlarla rotasından iyice çıktığı görülüyor. Para politikası ise enflasyonla mücadele ederken döviz piyasasında ciddi bir gerilim ve risk yaratıyor. Ekonomide gerekli önlemler alınmazsa bu sorunlar daha da ağırlaşacaktır.

Bu sorunları, yakanıza “Bırakın da çalışalım.” rozetleri takarak çözemezsiniz. Doğruları yaptığınızda elinizi tutan kimse olmayacağını bu yasa teklifinin görüşülmesi sürecindeki grubumuzun tavrı herhâlde ortaya koymaktadır.

Hükûmeti bir an önce halkın sıkıntılarına çözüm üretmeye çağırıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztrak.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 237 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarı, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun belirlediği temel ilkelere uygun olmayan düzenlemeler içermektedir. Tasarıyla, 2009 yılında düzenlenecek olan Dünya Bankası Grubu ve IMF toplantısı için gerçekleştirilecek işlemler 4734 sayılı ve 5018 sayılı Kanun kapsamı dışına alınmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının vadesi geçmiş, ödemediği kredilerden doğan anapara, faiz, masraf ve gecikme zamlarından oluşan hazine alacakları, bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeden terkin edilmektedir. Üniversitelere kullandırılan dış kredilerden doğan hazine alacaklarının ödenmeyen bakiye tutarını, yine bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeden terkinine Maliye Bakanı yetkili kılınmaktadır.

Yine, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na verilen özel tertip devlet iç borçlanma senetlerinden doğmuş 31/7/2007 tarihine kadar olan hazine alacaklarının, yine bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeden terkini konusunda Maliye Bakanlığına yetki verilmektedir.

Terkin, muhasebe işleminde vazgeçilen bir alacağın silinerek zarar kaydedilmesidir. Tasarıda ise hazine alacaklarının bütçeyle ilişkilendirilmeden terkini öngörülmektedir. Yani, kâğıt üzerinde bütçe açığını artırmıyoruz.

Yine, hak sahiplerine yapılacak konut edindirme yardımı ödemelerinde, Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Anonim Şirketine özel tertip devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilmesi ve bu kapsamda ihraç edilecek senetler için 4749 sayılı Kanun’a göre bütçede ödenek bulunması şartının aranmaması düzenlenmektedir. Hazine harcama yapacak, alacaklarını silecek ama gider yazmayacak. Böylelikle bütçede giderler artmayacak, bütçe açığı artmayacak. Yani, kendi kendimizi kandıracağız. Zaten her işiniz aldatmaca, kandırmaca.

Tüm bu düzenlemeler kamu mali disiplinine ve 5018 sayılı Kanun hükümlerine aykırılık taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi de kamu mali yapısındaki aşırı borçlanmadır. Ülkemizin borç sorunu, aynı zamanda bir borç yönetimi sorunudur. Kamu borçlarında son yıllarda görülen yüksek artış ve bu artışın meydana getirdiği sorunlar, borç yönetimini öncelikli bir konu hâline getirmiştir. Devletin sağlam kaynak ve gelirlerden beslenen bir kamu maliyesine sahip olmaması borçlanmayı besleyen temel sebeplerden birisi olurken, etkili bir borç yönetimi kurulamaması, kamu mali yapısının daha da bozulmasına neden olmuştur. Aşırı borçlanmalar gelir dağılımını ve sosyal adaleti ziyadesiyle bozmuştur. Bir avuç kişi ve kurumlardan yapılan borçlanmalar tüm milletin sırtına yüklenmiştir.

AKP döneminde cumhuriyet tarihimizin birikimleri har vurup harman savrulur gibi satılmasına rağmen kamu iç borç stoku 94 milyar dolardan 222 milyar dolara çıkmıştır. Borçlardaki yüksek artışa karşın ortada yapılan ne büyük fabrika ne tesis vardır, hem de 30 milyar doları aşan özelleştirme gelirine, 10 milyar doları aşan toprak satışı gelirlerine rağmen.

Vatandaşlarımız da borç batağında ve haciz kıskacındadır. Vatandaşlarımızın sadece kredi kartı ve tüketici kredisi borçları Haziran 2008 ayı itibarıyla 106,5 milyar YTL’yi aşmış durumdadır. Kişi başına 1.500 YTL, 4 kişilik bir aile dikkate alındığında aile başına 6 bin YTL kredi kartı ve tüketici kredisi borcu düşmektedir. Kaldı ki, bunun yanında vergi borcu, prim borcu, çiftçi ve esnafın kredi borcu, bakkal borcu, kasap borcu velhasıl diğer borçlar yok. Bunlar da dikkate alındığında vatandaşlarımızın durumunun ne kadar vahim olduğu görülmektedir.

Türk milletini nereden nereye getirdiğiniz açık seçik görülüyor. Hep söylüyorsunuz ama “Millî geliri artırdık.” laflarınıza da artık kimse inanmıyor. Millî geliri 239 milyar dolardan 659 milyar dolara çıkardığınızı söylüyorsunuz ama vatandaşın bundan haberi yok. Hani bir gecede yüzde 31,6 artırmıştınız! Allah aşkına siz buna inanıyor musunuz? Bu bir kur yanıltmasıdır. Bu, yüksek faiz-düşük kur politikanızın aldatıcı ve gerçeği yansıtmayan bir sonucudur. Hiç ekonomide beş yıllık büyüme yüzde 35 civarında olur da millî gelirdeki beş yıllık artış yüzde 180 civarında olur mu? Biri Türk lirasına göre, diğeri dolara göre. Bu rakamlar her şeyi açıklıyor.

Kendi gelirinde sizin söylediğiniz gibi yaklaşık 3 kat artışı göremeyen vatandaş size niye inansın ki? Sizin söylediğiniz millî gelir sanal, ama vatandaşların borçları gerçek, yoksulluğu gerçek, işsizliği gerçek.

Şimdi de kendinize bahane arıyorsunuz, parti kapatma davasına sığınmaya çalışıyorsunuz. Şimdi size soruyorum: Acaba vatandaş bu hâle dört ay içinde mi geldi, yoksa altı yıldır uyguladığınız politikalarla mı? Lütfen samimiyetle cevap verin.

İki haftadır Hazineden sorumlu Sayın Bakanımızın açıklamaları istisnasız bütün gazetelerde ve İnternet haber portallarında yer aldı. Başta Anadolu Ajansı da haber geçti. Anlaşılan ağlama görevi, mağdur rolü Sayın Bakana verilmiş. Ne diyor Sayın Bakan bakalım, aynen okuyorum: “Davanın açıldığı 14 Marttan sonra faizlerin 5,5 puan arttığına dikkat çeken Şimşek, bunun hazineye getirdiği ek maliyetin 20 milyar YTL’ye ulaştığını vurguladı. Siyasi belirsizlik sebebiyle inşaat sektöründe yatırımlarının yavaşladığını, tüketimin de azaldığını belirten Şimşek, önümüzdeki dönemin Türkiye için büyük önem taşıdığına dikkat çekti.” Sayın Bakan faizler şimdi değil, yıllardır yüksek. Türkiye, kısa vadeli faiz oranlarında dünyada üç yıldır açık ara önde gitmiyor mu? Beş yılda 184 milyar dolar faiz ödemesiyle cumhuriyet tarihinin rekorunu kıran siz değil misiniz? 2008 yılı bütçesine bütçenin en büyük harcama kalemi olarak 56 milyar YTL ödenek koyan siz değil misiniz? Şimdi diyorsunuz ki: “Parti kapatma davasından dolayı inşaat sektörü yavaşladı.” Biraz insaf. Hiç olmazsa resmî istatistiklere bir bakarak konuşunuz. Bu istatistikler size bağlı Hazinenin istatistikleri, DPT’nin, Maliyenin istatistikleri.

Bakınız, inşaat sektöründe 2006 yılındaki büyüme yüzde 18,5; 2007 yılında ise yüzde 5, yani keskin bir düşüş. Bir de 2007 yılına çeyrek dönemler itibarıyla bakalım: Sırasıyla 8,8; 7,5; 4 ve 0,5. Yani dediğiniz gibi değil. İnşaat sektörü parti kapatma davasından çok çok önce kötüye gitmeye başlamış, durma noktasına gelmiş.

Sayın Bakan, yine “Tahvil piyasasında çok ciddi yabancı çıkışı yaşanmıştır. Bizim ve tüm yerli, yabancı uzmanların görüşü, eğer iç siyasi belirsizlik olmasaydı Türkiye dışarıdaki krizden en az etkilenen ülkeler arasında yer alacaktı.” demişsiniz. Öyle mi acaba?

Yurt dışı yerleşiklerin, devlet iç borçlanma senetlerindeki portföyü, 2007 Eylül ayında 33,1 milyar dolar, Mart 2008’de 28,6 milyar dolar, 13 Haziran itibarıyla 26 milyar dolar. Bu da gösteriyor ki yabancı çıkışı kapatma davasından çok önce başlamış.

Yine haberde diyor ki, aynen okuyorum: Şimşek, bu yılın ilk beş ayında doğrudan yabancı sermaye yatırımları 2007 yılının aynı dönemine göre yüzde 45,5 azalarak 6,1 milyar dolar olmasında dünyadaki sıkıntılar ve Türkiye’de mart ayından bu yana ortaya çıkan belirsizliğin katkısının büyük olduğunu söylemiş.

Sayın Bakan, doğrudan Bakanlığınızın sahasına giren konularda bari doğru bilgi verin. Bakın, size bağlı Hazine istatistikleri ne diyor? Bu yılın ilk beş ayında yüzde 45,5 azalarak 6,1 milyar dolara inmesi doğru ama bu mart ayından sonra değil tam aksine daha önce. Ay ay bakalım: Ocak, geçen yıl 6,4 milyar dolar, bu yıl 1,2 milyar dolar, yüzde 86 azalma var; şubat, geçen yıl 1,7 milyar dolar, bu yıl 700 milyon dolar, yine yarıdan fazla azalmış; marta gelelim yani kapatma davasının açıldığı ay, geçen yıl 1,3 milyar dolar, bu yıl 2,6 milyar dolar, bırakın azalmayı yüzde 100 artmış; nisana bakalım geçen yıl 790 milyon dolar, bu yıl 840 milyon dolar, yine artmış; bir tek mayısta 200 milyon dolarlık bir azalma var. Gördüğünüz gibi, hiç de Sayın Bakanın dediği gibi değil. Davadan sonraya bakarsan kısmen bile artış var. Tüm temel göstergeler ekonominin parti kapatma davasından sonra değil, yıllardır, her geçen yıl daha da kötüye gittiğini göstermektedir.

Yine, Sayın Bakanımız diyor ki: “AK PARTİ’ye açılan kapatma davasının ardından zaten dış piyasalardaki menfi gelişmelerin etkisinde olan İMKB büyük bir çöküş yaşadı.” Şimdi bakalım -bir de borsadaki 80 milyar dolar düşüşten bahsediyor Sayın Bakan- 2007 yılını 55.538 puandan kapattı İMKB. Parti kapatma davasının açıldığı haftayı sizin de dediğiniz gibi, 14 Martta 42.585 puandan kapattı. Yılbaşından parti kapatma davasının açıldığı güne kadar iki buçuk ayda borsanın kaybı 12.953 puan, kayıp yüzde 23,3. Sizin açıkladığınız tarihteki 35.010 puanı dikkate alırsak parti kapatma davası tarihinden beri geçen yaklaşık dört aylık sürede İMKB’nin kaybı 7.675 puan, kayıp yüzde 18.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kalaycı, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Görüyorsunuz, İMKB’deki düşüş yılbaşından beri var.

Sayın Bakan, hemen kendinize bahaneler aramayın, öyle saha dışına da kaçmayın, daha on ayınız oldu hemen de pes etmeyin.

Ben, size yine iki haberden bahsedeceğim. Biri “turkish.com”da yer alan haber. Dünyadaki gelişmeler dolayısıyla General Motors son otuz üç yılın en düşük seviyesine düşmüş. Yine, sizin çok iyi bildiğiniz Meryl Linch’in hisseleri 6,8 gerilemiş, ikinci çeyrekte 4,2 milyar dolar zarar açıklaması bekleniyor.

Ben de size soruyorum: Sizin daha önce çalıştığınız Meryl Linch’in değerlerinin düşmesini de ve zarar etmesini de AKP’nin kapatma davasına mı bağlayacaksınız acaba? Lütfen buna da cevap verin. Milleti aldatmayalım, gerçekleri söyleyelim. Doğrudur, siyasi istikrarsızlık ekonomimize zarar verir, bunu söyleyebiliriz, ama kalkıp da altı yıldır uyguladığınız politikalarla Türk ekonomisine verdiğiniz tahribatı, başarısızlığınızı, beceriksizliğinizi parti kapatma davasına bağlamanız, en hafif tabiriyle pişkinliktir.

Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Şahsı adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında 237 sıra sayılı Tasarı hakkında şahsım adına söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, kamu finansmanı, belli dönemlerde Türk halkının müsebbibini doğru tespit edemediği birçok krize sebep olmuştur. Çünkü kamu finansmanında devletimizin belli dönemlerindeki maksat, kamu yatırımlarını ve kamunun harcamalarını organize etmekti, ama belli bir dönem gelmiştir ki o dönemde kamu finansmanındaki bu yetersizliklerin neticesinde borç yönetiminin meydana getirdiği krizler de yaşanır olmuştur.

Değerli arkadaşlar, 2001 krizine gelinceye kadarki kamu finansmanı krizi, 2001 yılında sıklet merkezini finans sektörünün oluşturduğu bir kriz olarak karşımıza çıkmıştır. Sıklet merkezini finans sektörü oluşturmuştur. Niçin? Çünkü devletin borç yönetimini döndürebilmesi için “back to back”lerle, bankacılık sistemindeki birtakım oynamalarla uluslararası piyasalardan borcun döndürülebilir hâle gelmesi yol olarak görülmüştür.

Sayın Bakanım, beş dakikada çok dert anlatılmaz ama ben iyi niyetli olarak yol gösterici bazı eleştirilerde bulunmak ve bir mantık uyarlamasında uyarıcı olmak istiyorum. Devlet yönetiminde, bir ağacın orman içerisindeki fonksiyonu ve ağacın hastalığını tespit edebilecek kadar bilgi sahibi ve yeri geldiğinde de bir ormana hâkim olabilecek bir kuşbakışı görüşüne sahip olmak gerektiğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’deki belli dönem değişikliklerinde, belli yasalarda yapılan ve mantık değişikliğinde bazı rahatlamalar meydana gelmiştir. Bunlardan en önemlisi devletin ekonomiden çekilmesi, kamu finansmanının belli bölümlerinden çekilmesi, yap-işlet ve yap-işlet-devret modeliyle yerli ve yabancı sermayenin bir noktada kamu finansmanının geçmişte yerine getirdiği fonksiyonlarını iştigal eder hâle getirilmesi, bu yasaların düzenlenmesiyle devlet, kamu finansmanı rahatlamıştır. Ama gelin görün ki bugün, maalesef belli mantıktaki tahlillerimizde eğer biz Türkiye'de bir urun büyüdüğünü görmez isek ve bu urun kendi kendini hem besleyip ve kendini kendinin de hem canavarı olduğunu görmezsek gene geçmişteki birtakım yanlışların uygulayıcısı durumuna düşeriz. Bu ur nedir? Bu ur, kıymetli arkadaşlar, kamu borçlanmasının rahatlamış olması gerekmesine rağmen… Bugün Sayın Bakan birtakım rakamlar veriyor, diyor ki: “Faiz yükünün millî gelire oranı düştü.” Kıymetli arkadaşlar, Sayın Bakanım; faiz yükünün millî gelire oranının düşmüş görünmesinin iki sebebi vardır. Bunlardan birincisi: Artık borçlandığımız faiz oranları yüzde 70’lerden, yüzde 100’lerden düşmüştür yüzde 12’lere, 13’lere, iç borçlanmada 18’lere. Dış borçlanmada daha başka bir fonksiyonu vardır. Dolayısıyla, millî gelire oranının düşüklüğünün sebeplerinden bir tanesi budur.

İkincisi: Siz, özel sektörün borçlarını borcun dışında tutuyorsunuz, kamu borcunun dışında görüyorsunuz. E, peki, özel sektörün borçlanarak bu ülkeye getirdiği yatırımlar, paralar, bunlar millî gelirin içerisinde görünüyor. Ama eğer siz borçlanmanın maliyetlerini, bunları, millî gelirin içerisinde olduğu hâlde millî gelir oranından, kamunun borçlarının faizlerini farklı tutarsanız burada bir yanılgıya uğrarsınız. Dolayısıyla, eğer özel sektörün bu ülkede yaptığı yatırımlar, getirdiği dış borç, başka başka her şey millî gelirin içindeyse özel sektörün borçlarının yükünü de faizlerini de “Bu kamu borcunun dışında.” diyerek göremezsiniz, onları da bunun içerisine dâhil etmeniz gerekir.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, Türkiye’de son zamanlarda yanlış bir mantık da ortaya kondu. Hükûmet her konuda ama ekonominin her konusunda petrol fiyatlarının yüksekliğini, dünyadaki gelişmeleri öngörüyor ve onlara göre birtakım değişik görüşler ifşa ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, dünyada petrol fiyatları yükselmiş midir? Doğrudur, yükselmiştir. Ama biz Türkiye’de yerli paramızla üretim yapıyoruz. Doların satın alma gücü düşmüştür. Bunu hesaba kattığımızda petroldeki fiyat yüksekliğinin, bizim, petrolü dünle kıyasladığımızda 100 dolar civarında kullanmamızı gerektirir, hesap olarak.

Bunun yanında petrol yükseldiği gibi, Türkiye'nin zenginliklerinden olan krom, bor, başka başka altın, birçok madende emtia fiyatlarında dünyada yükselmeler meydana gelmiştir. Dün krom 70 dolardan satılırken bugün 700 dolardan satılmaktadır. Emtia fiyatlarındaki bu artışlar Türk ekonomisine üretim yaptıran bir mantıkla girdiğinde, bugünkü petrol fiyatlarının yüksekliğini acaba bir noktada revize edebilir mi diye düşünüyorum ve ayrıca, tabii ki bu ekonominin “büyüyen ur” dediğimiz kısmın üretmeyen, üretime yönelmeyen istihdam yaratmamasından dolayı doğan haksız birtakım müspet gelişme gibi görünenlerin doğru olmadığını ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Gene de Allah yardımcınız olsun diyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Manisa Milletvekili Recai Berber.

Sayın Berber, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 237 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümüyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce hem birinci bölümde hem ikinci bölümde muhalefet milletvekillerinin değerlendirmelerini, hakikaten, bir yerde sanki filin farklı yerlerden tarifi gibi algılıyorum ben. Çünkü herkes bir yerinden tarif etmeye çalışıyor, hâlbuki bunun uluslararası kriterleri var. Yani, Türkiye, 2002 yılında veya 90’lı yıllarda girmiş olduğu borç sarmalından kurtulamadığı için 2001 yılındaki krizi yaşadı. Ondan önce 99’da Uzak Doğu’da, Rusya’da meydana gelen bir finansal kriz, aynı şekilde Türkiye’yi 99’da da krize soktu. Dolayısıyla, Türkiye'nin krizle ilgili sorunu sadece borç değil, borç sarmalına girmiş olması. Daha önce Sayın Bakanımız da ifade ettiler, 2002 yılında Türkiye'nin borçları değil, sadece yıllık dönem faizi bütçe gelirlerinin yüzde 87’lerine, yüzde 90’larına ulaşmıştı. Bugün ise bu yüzde 32’ye düşmüş durumda ve Türkiye, 2003’ten bu yana ortalama yüzde 5 faiz dışı fazla veriyor. Yani, hem bütçesinden dönem faizlerini ödüyor hem de bunun ötesinde ayrıca anaparadan ödeme yapıyor. Dolayısıyla, geçmişte… Şimdi bazıları dedi ki: 900 milyar YTL borç ödenmiş, ama 700 milyar da borç alınmak suretiyle ödenmiş. Bakın, borcun anaparasının çevrilmesiyle ilgili olarak getirilen bu ilginç eleştiri… Geçmiş dönemde, borcun faizinin ödenmesiyle ilgili olarak borçlanılıyordu. Bırakın anaparası zaten borçla ödeniyordu da borcun faizi bile bütçe kaynaklarından ödenemediği için, onun için de ayrıca borçlanma gereği duyuluyordu.

Değerli milletvekilleri, aynı zamanda bu kanunun geçici maddeleri eleştiriliyor. Bu Hükûmet ve bundan önceki Hükûmet -AK PARTİ Hükûmetleri- aşağı yukarı, sadece mevcut durumla ve gelecekle ilgili düzenlemeleri yapmıyor, aynı zamanda geçmişten kalmış olan ve kangren olmuş olan birtakım sorunları, tabiri caizse kamunun yüklerini ve tabiri caizse devletle vatandaş arasında kangren olmuş sorunları çözmek için de bu maddeleri getiriyor. Burada, işte geçici 17’nci maddede TMSF’yle ilgili olarak yapılan düzenleme sanki -TMSF’nin 2002 yılında ve 2005 yılına kadar kamu finansmanından, kamu iç borçlanmasından karşılanan- batan bankaların yükünün silinmesi gibi algılanıyor. Bugüne kadar TMSF’nin gerçekten, cumhuriyet tarihi boyunca, herhâlde ilk defa bu kadar güçlü bir şekilde kamu alacakları tahsil edildi, takip edildi ve bu sayede de yaklaşık 16,5-17 milyar dolarlık -bunun 9 milyar doları hazineye, 7,7 milyar doları da diğer kamu kurumlarına olmak üzere- tahsilat yapıldı. Tabii ki geri kalan kısmının tahsil edilme riski arttığı için bununla ilgili olarak da bu kanunda bir düzenleme yapılmış oldu.

Değerli arkadaşlar, yine konut edindirme yardımı 1987 yılında çok iyi niyetlerle ortaya konmuş olan bir düzenleme. Ama 1995 yılına kadar -ben baktım- gerçekten, konut edindirme yardımından yararlanan kişi sayısı 265 bin ve kullandıkları kredi de yaklaşık 4,8 milyon YTL. Ama bugün hem konut edindirme yardımının hem de nemalarının toplam ulaştığı değer yaklaşık 3 milyar YTL. 3 milyar YTL’nin içinde kullandırılan kısma baktığınızda, hiçbir zaman, kuruluşundan bu yana amacına hizmet etmediği ortada ve bunu tasfiye etmek, bunun paralarını ödemek de yine bu kanunda AK PARTİ’ye nasip oluyor. Bundan önce, zorunlu tasarrufları da aynı şekilde biz tasfiye ettik. Dolayısıyla, açıkçası, bu kangren olmuş, artık milletin de neredeyse unuttuğu alacaklarını -milletin unuttuğu, bakın, milletin unuttuğu alacaklarını- biz devlet olarak unutmadığımızı ve tek tek ödediğimizi gösteren bir adım olarak bunu değerlendirmek lazım.

Diğer bir konuyu da kısaca şöyle belirtmek istiyorum: Özellikle hazinenin son dönemde kamu borçlarının, hem garantiler dolayısıyla üstlenmiş olduğu kamu borçlarının hem de kendisinin borçlarının takibi konusunda 90’lı yıllarla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Berber, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RECAİ BERBER (Devamla) - …mukayese edilmeyecek düzeyde bir performans gösterdiği ortadadır. İnanın, ben, 90’lı yıllarda bir kamu kurumunda, İSKİ’de genel müdür yardımcısı olarak bulunduğum dönemde bizim ödediğimiz taksitlerin, İSKİ tarafından geçmişte ödenen taksitlerin hazine tarafından da tekrar ödendiğini tespit ettik ve şok olmuştuk. Yani hazine, geçmiş dönemde, 90’lı yıllarda borcunun bile ne kadar olduğunu, ne kadarının faiz, ne kadarının anapara olduğunu bile takip edemeyecek durumda idi. Dolayısıyla, 2001 krizini ve ondan önceki 99 krizini sadece birtakım politik nedenlere bağlamamak lazım. O zamanki yönetimler, gerçekten, tabir caizse ipin ucunu kaçırmışlardı. Bugün ise hem borcun yönetimi hem borç politikaları hem de gittikçe gayrisafi millî hasıla içindeki oranının azalmasıyla Türkiye, uluslararası anlamda, Avrupa’da Maastricht Kriterleri’ni yakalamış bir ülke olarak… Zaten riskinin de azalmasından bellidir. Bugün, Türkiye’nin risk primi de azalmıştır, dolayısıyla önümüzdeki dönemde kamunun borç yönetimi daha da iyi olacaktır.

Ben yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Tütüncü? Yok.

Sayın Öztürk, buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarı yasalaşır yasalaşmaz konut edindirme yardımlarını temmuz ayından itibaren ödemeye başlayacak mısınız? Yoksa, temmuz ve ağustos aylarında hazinenin ödeyeceği toplam 42,4 milyar YTL tutarındaki iç borç, anapara ve faiz ödemesi nedeniyle söz konusu KEY ödemelerini eylül ayından sonraya mı erteleyeceksiniz?

22 Temmuz 2007 seçimleri öncesi “KEY ödemelerini yapacağız” deyip siyasi malzeme olarak kullandınız ancak bugüne kadar ödemediniz. Şimdi, yeni bir seçim öncesi aynı koyundan ikinci post mu çıkarmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, KEY ödemeleriyle ilgili hep soruyorlar: Şimdi, bu KEY ödemeleri bankalardan vatandaşa ödenecek. Bankalardan ödendiği zaman, eğer bankanın, kredi borcu varsa kendi alacağına mahsup edecek ve vatandaşa vermeyecek bunu. Şimdi, böylesi bir durumda, 9 milyon vatandaşımızın inanın en az 5-6 milyonu kredi kartı borçlusudur ve bu, 1.300 küsur olarak düşünülüyor dokuz yıl ödemesi yapılacaklarda. Buna haciz konulduğu takdirde, yani o vatandaşın mağduriyeti gerçekten söz konusu olacak. Belki, borcunu öderken vatandaş, borcun aciliyetine göre sıraya koyar, öyle bir düşünce olur ama yani burada direkt kesilecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; önce Sayın Öztürk’ün sorusundan başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa düzenlemesi yapıldıktan hemen sonra ödemeler başlayacak. O konuda sizi temin ederim. Herhangi hazinenin iç borç, dış borç ödeme yükümlülükleriyle ilişkili bir olay değildir. Bakın, şu ana kadar, doğrudur, biz bir altı aylık süre vermiştik, arkasından üç aylık da ekstra bir süre kullanma söz konusu oldu.

Değerli arkadaşlar, bu durum, daha önce, yanlış hatırlamıyorsam 1999 yılında galiba, bu verilerin toplanması ve ödemelerin yapılmasına ilişkin bir karar alınmıştı fakat bir türlü o toparlanamadı. Geldiğimiz noktada büyük zorluklarla bütün hak sahiplerinin detaylarını bulduk yani bulabildiğimiz kadarıyla -ki biliyorsunuz bayağı yüksek bir rakam- ve onlarla ilişkili bütün verileri toparladık, Ziraat Bankasına verdik. Ziraat Bankası da bu yasa geçer geçmez ödemelere başlayacak. O konuda en ufak bir ilişkili yok. Yani bizim, zaten biliyorsunuz, temmuz ayında ciddi bir borç geri ödeme durumumuz söz konusuydu ve bunu başarılı bir şekilde atlattık. Ağustos ayına girerken de çok yüksek bir rezervle giriyoruz. Orada yani o anlamda herhangi bir sıkıntı söz konusu değil, herhangi bir ilişki söz konusu değil. Bunların da seçimle hiç alakası yok. Daha önce tabii ki düzenleme yapıldı ama takdir edersiniz ki yani zamanında bu kurumlarda çalışılmış, kimisi el yordamıyla, kimisi hiç bilgi vermemiş, şimdi bizim bunları toparlamamız aylar aldı. Yani gerçekten ondan dolayı varsa bir gecikme... Ama burada en önemli şey, biz bunu başarıyoruz, biz bunu ödüyoruz. Yani zorunlu tasarruflarda da öyle. Önemli olan kamunun bu türden işlere bir daha girmemesi. Yani kamu sektörü özel sektörü, işçileri tasarrufa yönlendirecekse bunu çok farklı şekilde yapması lazım, özendirerek yapması lazım, profesyonel bir şekilde yönetilmesi lazım. Yani devlete gelip devletin bir şekilde onu değerlendirmesini ben doğru bulmuyorum. Zaten zorunlu tasarruflarda bu ortaya çıktı, bu şu anda KEY ödemelerinde durum ortaya çıktı. Onun için mutlaka bir daha hiçbir şekilde devletin bu tür inisiyatifleri ele almaması lazım. Tasarrufları artırmamız lazım ama tasarrufları bu şekilde değil. Tasarrufları artırırken bizim tabii ki önce geliri artırmamız lazım, katma değeri yüksek ürünlere geçmemiz lazım. Bu şekilde tasarrufları artıracağız, tabii ki o şekilde de inşallah ülke zenginleşecek. Burada herhangi bir seçim öncesi, seçim sonrası vesaire gibi bir ilişki, bir yatırım yok. Onu daha açık bir şekilde ifade etmek istiyorum.

Sayın Kaplan’ın sorusu tabii ki makul bir soru. Yalnız şöyle bir şey var: Değerli arkadaşlar, tabii, Ziraat Bankası bunları ödeyecek. Yani, vatandaşlarımızın hepsi Ziraat Bankasından kredi kartı almıyor, hepsinin Ziraat Bankasına karşı bir borçluluk durumları da söz konusu değil.

Bir de şunu ifade etmek istiyorum: Tabii, şimdi, bir vatandaşımız eğer borç almışsa ve bunu, borcu ödemiyorsa şimdi biz kalkıp alacaklının da hakkını mağdur etmememiz lazım. Yani, buradaki haciz müessesesi… Yani, bir hak, hukuk meselesi de var. Yani, ben bir yandan anlıyorum sizin ne söylemek istediğinizi ama bir yandan da eğer hak, adaletle biz hareket edeceksek… Diyelim ki siz bir yerden almışsınız borç ve tüketmişsiniz ama bunu ödemiyorsunuz ve bu nedenle de size bir haciz gelmişse, bu arada da geliriniz varsa, bunu ödemek durumunda kalırsanız… Yani, işin iki boyutu var: Bir alacaklı var, bir de tabii ki borçlu var. İkisini de beraber değerlendirmekte ben fayda görüyorum.

Sayın Başkan, bir iki dakikam daha var herhâlde. Ben, her ne kadar sorulmadıysa da, oradan sorulduğu için, müsaade ederseniz bir iki soruya daha cevap vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu borç konusu gerçekten çok kafa karıştıracak şekilde gündeme geliyor. Bakın, Hazine olarak -şöyle söyleyeyim- Kamu Borç Yönetimi Raporu diye aylık olarak çıkarttığımız bir rapor var. Haziran 2008 Raporu’nda, sayfa 17’de, inanın, bütün detaylarıyla -kamunun net borç stokunu da, brüt borç stokunu da, iç borç stokunu, dış borç stokunu, gayrisafi millî hasılayla- hepsini koyuyoruz ortaya.

Bakın, size bir iki rakam vereyim: Örneğin, Türk lirası cinsinden, değerli arkadaşlar, 2002 yılında Türkiye’nin brüt –bakın, bu hem iç hem dış, burada net diye bir şey yok- iç ve dış toplam kamu borç stoku 256 milyar 899 milyon YTL, yani yaklaşık olarak 257 milyar YTL. 2002 yılında brüt, hem iç hem dış, devletin. Bunun içinde Merkez Bankası da var. Değerli arkadaşlar, bu rakam, 2007 yılı sonunda 355 milyar 387 milyon YTL yani yaklaşık olarak 355,5 milyar YTL’ye ulaşmıştır. Bakın, 257’den 355’e. Değerli arkadaşlar, bu, Türkiye’nin iç ve dış borç stokunun brüt bazda toplamı. Şimdi, diyelim ki 2002 yılında 100 YTL borcunuz var. Faiz o sene -örnek olarak diyorum- ortalama 50 olsun. Arkadaşlar, hiç borç yaratmazsanız, o senenin sonunda borcunuz 150 YTL olur. Bakın, 2002 yılı sonunda borcunuz 100 YTL. Hiç borç yaratmayın, hiç borçlanmayın, sadece faiz yüzde 50 olursa o sene, 2003 yılının sonunda -yani hepsinin çevrildiğini varsayıyorum ve bir yıllık vade olduğunu varsayıyorum- 150 YTL olur. Dolayısıyla, borcun TL cinsinden bu şekilde artmış olması kadar makul bir şey yoktur. Birincisi bu değerli arkadaşlar.

İkincisi, bakın, size dış borcu dolar olarak söylüyorum arkadaşlar. Çünkü, dış borç dolar olarak, euro olarak alındığı için biz dolar olarak söyleyelim. Bakın, 2002 sonunda 62,4 milyar dolar borcumuz var, kamu sektörünün, yani merkezi hükûmetin. Değerli arkadaşlar, geldiğimiz nokta, yani 2007 yılı sonu itibarıyla 70,6’ya çıkmış. Yani 62,4’ten 70,6’ya. Burada artırdığımız miktar 8 milyar dolarlık bir… Bu da inanın, bu beş altı yıllık bir perspektifte, kamu sektörüyle… Ben netini de söylemiyorum. Yani ısrar ediyorsanız onu da söyleyeyim. Bakın, Türkiye’nin net dış borç stoku 54 milyar dolardı 2002 yılında. Merkezin rezervlerini de dikkate alaraktan bu 9,6 milyar dolara inmiş. Evet, Türkiye’nin net dış borç stoku. Ama kamu sektöründen bahsediyorum. Peki, özel sektörü de katalım. Ben hiçbir zaman özel sektör borcu bizi ilgilendirmez demedim. Özel sektör borcu önemlidir. Yakından izliyoruz. Merkez Bankasında bir bölüm bu iş için tesis ettik ve o yakından takip ediyor. Ne kadar vadeyle özel sektör borç alıyor, nerelerde kullanıyor, bunları takip ediyoruz. Neden? Çünkü genel ekonomi açısından bu önemli bir unsurdur, önemli bir risk olabilir. Asya’da bu yaşandı, Türkiye’de bu yaşanabilir. Biz bunu kabul ediyoruz ve bunu, biz, tamamen “Bizi ilgilendirmez.” demiyoruz.

Yalnız, şöyle bir şey de var değerli arkadaşlar: Özel sektörün varlıkları da artıyor. Bakın, size Merkez Bankasının sektör bilançolarından çıkardığı bir rakamı söyleyeyim. Mesela, 90’lı yılların ortalarından alın, toplam özel sektör -sektör bilançolarından rakamı söylüyorum- borcunun sermayesine oranı en az 2 katıdır değerli arkadaşlar. Kriz döneminde bazen 2,5 kata çıkmış, mesela 2001’de 2,5 katına çıkmış yani borcun sermayeye oranı. Şimdi, bugün geldiğimiz noktada, değerli arkadaşlar, neredeyse 1 kata kadar inmiş. Yani varlıklara da bakmamız lazım sermayede. Diyelim ki bir tane holdingimiz bir tane şirketi satın aldı özelleştirmede. Diyelim ki 5 milyar dolara satın aldı, gitti 4 milyar dolar da borçlandı. Doğrudur değerli arkadaşlar, 4 milyar dolar borcumuz arttı ama aynı zamanda varlığı da o şirketin artmış oldu. Onun için, o şekilde bakarsak eğer hakikaten Türkiye’de bu borç konusu kötüleşmemiştir.

Bakın, size bir rakam daha vereyim: Türkiye’nin brüt toplam dış borç stokunun, yani hem özel sektör hem kamu sektörünün toplam borç stokunun millî gelire oranı yüzde 56,2’ydi 2002’de -doğrudur millî gelire özel sektörün katkısı var- bugün yüzde 37,5’e inmiş, bakın, bu kadar yüksek cari açığa rağmen. Onun için ben, tabii ki en az sizin kadar bu borçlar konusunda hassasım. Keşke imkânlarımız olsa hiç borç yaratmasak, yani, mesela, devlet olarak keşke kamu sektörü olarak biz borçlanma gereğimizi sıfıra indirelim, cari açığı sıfıra indirelim. Doğru, indirmemiz de lazım. Fakat bunlar bir gecede olmuyor. Bütün memleketlerde bu bir süreçtir. Ne zaman ki biz ülkemizi kalkındırırız, eğitime, altyapıya yatırım yaparız, araştırma - geliştirmeye yatırım yaparız… Bunu başaracağız. Ben buna inanıyorum ama bunun için zaman lazım. Onun için bu borç konusu, iddia edildiği gibi, ne “AK PARTİ seksen yıl boyunca biriktirilen borcu 2’ye katladı…” Öyle bir şey söz konusu değil. Özel sektör borcunda büyük bir artış var, kabul ediyorum ama varlıklarında da büyük artış var, değerinde de büyük bir artış var. Bizim mutlaka ödeme kapasitesine bakmamız lazım bu şirketlerin.

Değerli arkadaşlar, yani bu borç konusu böyle. Yalnız, son bir şey söylemek istiyorum bu faiz konusunda da.

Bakın, ödenen dış borç faizinin gayrisafi millî hasılaya oranı: 2002 yılında yüzde 2,8. Yani biz, millî gelirin yaklaşık yüzde 3’ünü dış borç faizi olarak ödemişiz; bugün, 2007 yılı sonunda, bu, yüzde 1,6’ya inmiş. Yani neredeyse yarı yarıya düşmüş. Bu bizim kamu sektörünün dış borç üzerinde ödediği faiz.

Toplam miktarı söyleyeyim size arkadaşlar: 2002 yılında 6,4 milyar dolar ödüyorduk, 2007 yılı sonunda -özel sektör de bunun içinde- 10,7 milyar dolar. Borcun stokuna oranladığınız zaman bu oranlar son derece makul çıkıyor. Geçen sene sonunda borç stoku 247 milyar dolar.

Değerli arkadaşlar, bir şeyi daha söylemek istiyorum. Türkiye'nin ödediği efektif borç faizine bakalım. Yani ödediğimiz faizin borç stokuna oranı. Basit bir şey. Hepsi bu rakamlarda var.

Bakın arkadaşlar, geçen sene efektif borç faizi, dış borç faizi yüzde 4,7. Türkiye’deki iç borcu biliyorsunuz. Yani bütün bunlara rağmen, şunu da kabul ediyorum ben: Yani Türkiye’de özel sektör kanalıyla bir borç artışı var. Biz bunu izliyoruz, izlemeye de devam edeceğiz. Gerekirse tabii ki önlemler de alınır ama gelinen noktada, varlıklarıyla karşılaştırıldığı zaman özel sektör borcu da çok kritik bir düzeyde değil ama tabii ki bu cari açık bu şekilde artarsa özel sektör borcu da artar. Bunu da kabul etmek lazım. Yani bu bir gerçeklik.

Çok teşekkür ediyorum arkadaşlar, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Tütüncü, ekrana girmişsiniz gördüm ama şu anda sadece iki saniyemiz falan var, bu süre içerisinde yetişmez. Önce size söz verecektim ama Genel Kurulda olmadığınız için size söz veremedim, yoksa sizin isminizi okudum.

Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 16‘ncı madde üzerinde bir adet önerge vardır. Önergeyi okutuyorum:

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin sonundaki (bakiye tutarı) ifadesinden sonraki ifadenin (bütçenin gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin terkin edilir) biçiminde değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç yok Genel Kurulda.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Siyasi iktidarın üniversiteler üzerinde baskı kurmasını engellemek için bu düzeltme gereklidir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çerçeve 18’e bağlı geçici 15’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesine bağlı geçici 15. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

OKTAY VURAL (İzmir) – Aynı mahiyette bir tane daha var efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İki tane önerge var Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aynısı, çıkarılma, Harun Öztürk’ün.

BAŞKAN – Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı” nın çerçeve 18 inci maddesi ile 4749 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 15’in tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                        Harun Öztürk

                                                                                                                               İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (Kayseri) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

4749 sayılı Kanuna çerçeve 18 inci madde ile ilave edilen Geçici Madde 15’de; İstanbul’da 2009 yılında düzenlenecek olan Dünya Bankası Grubu ve IMF toplantısı için gerçekleştirilecek organizasyon giderleri ve bu kapsamda yapılacak mal ve hizmet alımlarının 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun bazı hükümlerinden muaf tutulması, kamu kaynaklarının ihalesiz harcanması sonucunu doğuracağından uygun görülmemektedir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten girenler girmeden önce “Var.” diye söylediler kâtip üyeler orada. Doğrusu, sizin orada beklemenizi çok yadırgadım açıkçası. Yani daha önceden “Var.” diye söylediler.

BAŞKAN – Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Denetimsiz ve yöneticilerin kurallara bağlı olmadan yaptığı harcamalar usulsüzlük ile maluldür. Bu nedenle çıkarılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum aynı mahiyetteki diğer önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Çerçeve 18’e bağlı 15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici 16’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18 inci maddesi ile 4749 sayılı Kanuna eklenen “Geçici Madde 16”daki “…Hazine alacaklarını, Ulaştırma Bakanlığı’nın yol bakım ve onarım giderleri için oluşturulan TCDD’ye olan borçlarına mahsuben tahsil etmeye veya TCDD’nin sermayesine mahsubuna Bakanın teklifi üzerine Maliye Bakanı yetkilidir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

Yılmaz Tankut

Prof. Dr. Alim Işık

K. Erdal Sipahi

 

Adana

Kütahya

İzmir

 

Mümin İnan

 

Osman Ertuğrul

 

Niğde

 

Aksaray

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 18 inci maddesine bağlı Geçici Madde 16’nın Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Esfender Korkmaz

 

Trabzon

Malatya

İstanbul

 

Bülent Baratalı

 

Faik Öztrak

 

İzmir

 

Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, diyoruz ki burada özetle: “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının ne kadar hazine garantili borcu varsa hep silin.” diyor. Biz de diyoruz ki bunu bu maddeden çıkaralım, bu madde metninden. Bunun nedenlerini, niçin yapılıyor, neden yapılıyor yüce Meclis bilsin. Ondan sonra eğer gerekiyorsa tekrar getirelim. Bunu söylüyoruz. Bunu komisyonda da tartıştık. Neden? Değerli arkadaşlarım, tabii siliyorsunuz. Ama vatandaşın hiçbir şeyini silmiyorsunuz.

Size iki konuda soru soracağım değerli milletvekilleri. Türkiye‘de bir kuraklık yaşanıyor. Kuraklık ödemeleri olacaktı. Daha hangi il kuraklığa tabi, hasar tespiti yapılıyor…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) - 35 il.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Henüz daha…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gazeteleri okusaydın. Bugün okumamışsın gazeteleri.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Gazeteleri de okudum.

Daha hangi il, hangi il… Ne kadar para, ödenek verildi, ne kadar gönderilecek?

İki: Bunların Ziraat Bankası borçlarıyla ilgili hâlâ, bugün oldu, daha bir talimat verilmedi.

Değerli milletvekilleri, tabii…

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – 35 il.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Beyefendi, bir yasa veya bir talimat yürürlüğe girecekse vatandaşa açık, net açıklama yapacaksınız. Çünkü birtakım cambazlar kuraklığa uğrayan köylünün bu durumundan faydalanarak elinde kalan küçük ürünlerini de yok pahasına almaya çalışıyor. Bunun için uyarıyorum sizi, açık, net uyarın; şu gün ödeyeceğiz, şu gün vereceğiz, şu illere vereceğiz, şu kadar vereceğiz. Bu günlerdir konuşuluyor arkadaşlar. Bir kere bir bu.

İki: Sosyal Güvenlik Kurumunda bir prim affı çıkardık. Prim borcu olan insanların, peşin ödeyene yüzde 85 cezayı affetmekle, bir yıl için ödeyene yüzde 55’ini ve iki yılda ödeyene yüzde 30-35’ini yirmi dört ay vade çıkarttık. Bu insanların parası yok. Ne esnafın parası var, ne muhtarın parası var, ne hiç kimsenin parası var arkadaşlar. Yani diyor ki insanlar: Biz yüzde 55 ve yüzde 85 peşin ödemek istiyoruz ama benim param yok veya ürünümü satamadım. Bana geçen dönem Ziraat Bankası, bu tür borç ödemelerde Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenmek kaydıyla kredi açıyordu. Ama maalesef, maalesef -altını çiziyorum- Sosyal Güvenlik Kurumu bankaları rahat bırakmıyor. Diyor ki: Eğer, bu müşterilere kredi verecek, bunlara kredi verecekler,

1) Yüzde 16’dan fazla olamaz.

2) Sosyal Güvenlik Kurumuna 5 trilyon -yahut 5 milyon- da bağış yapacaksınız.

Arkadaşlar, Sosyal Güvenlik Kurumu fakirin fukaranın, prim borcunu ödeyemeyen insanların gidip bankalara… Serbest bırakmıyor bankaları. Tüm bankalar bunlara vermek istiyor ama 5 trilyon para istedi arkadaşlar. Tüm bankalara dedi ki: “Bu uğurda kredi verecek bankalar bana 5 milyon ödeyecek.”

Değerli milletvekilleri, bu ödemelerin de özellikle BAĞKUR ve SSK primi ödemekte çok güçlük çeken bu insanların, geçen dönem olduğu gibi… Ziraat Bankası bu konuyu çok iyi biliyor ve çok başarıyla bu kampanyayı uyguladı. Diğer bankalar da bunu uyguladılar.

Ben, bir kez daha, hepinizden bu iki konuda, gerek kuraklık konusunda gerek esnafın ve BAĞKUR borçlarının, prim borçlarının ödenmesi konusunda bankaların yardımcı olmaları konusunda bir kez daha dikkatlere sunuyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18 inci maddesi ile 4749 sayılı Kanuna eklenen “Geçici Madde 16” daki “…Hazine alacaklarını, Ulaştırma Bakanlığı’nın yol bakım ve onarım giderleri için oluşan TCDD’ye olan borçlarına mahsuben tahsil etmeye ve TCDD’nin sermayesine mahsubuna Bakanın teklifi üzerine Maliye Bakanı yetkilidir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Yılmaz Tankut (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde ile düzenlenen hususlar 5018 sayılı kanunun 13 üncü maddesinde düzenlenen “bütçe ilkelerinden gelirlerin ve giderlerin gayri safi olarak bütçelerde gösterilmesi” ile “belirli gelirlerin belirli giderlere tahsis edilmemesi” ilkelerine aykırılık teşkil eder. Bu nedenlerle bütçe giderlerinin gerçek değerinden az görünmesi sonucunu doğurabilecektir. Öneri ile bu mahzur giderilerek 5108/13-l fıkrasındaki uygulama sonuçlarının açık, saydam ve doğru muhasebeleştirilmesi ve raporlanmasının sağlanması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 16’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 17 üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı yasa tasarısının 18. maddesine bağlı geçici 17. maddesinin birinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 18 inci maddesine bağlı Geçici Madde 17’nin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Bülent Baratalı

 

Trabzon

Malatya

İzmir

 

Ensar Öğüt

Esfender Korkmaz

Faik Öztrak

 

Ardahan

İstanbul

Tekirdağ

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli üyeler; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada, bu yasada hazineye, devlet iç borçlanma senedi çıkarma yetkisi de veriliyor. Ne için? Bir Emlak Konut’un borçları için, bir de TMSF’nin borçları için. Özellikle Emlak Konut için, onun borçlarını ödemek için özellikle -18’de- bir başka maddede yetki verildi.

Değerli arkadaşlarım, ben komisyonda da söyledim. Offshore, İmar Bankası, bu hepimizin vicdanında bir yaradır. Bunu açık söylüyorum. Tüm hazine yetkilileri burada. Acaba İmar Bankası offshore’zedelerinin bu hâle gelmesinde hazinenin suçu yok mu?

Arkadaşlar, hepsi, o gün hangi bankanın offshore’unda kaç kuruş para vardı, hazine akciğer röntgen filmi gibi biliyordu. Hiç o günleri unutmayalım. Borç yönetimini çok iyi yapamadı. Her gün faizler yüzde 130, yüzde 110, yüzde 115… Hazine borçlanamıyordu, hazine kendi derdine düşmüştü. Hangi bankanın offshore’unda bankalar mevduatının dâhil… Bankaların kendi mevduatlarının offshore’larında yattığını hazine çok iyi biliyordu.

1985 yılından beri Türkiye’deki tüm bankaların röntgen filmlerinin hepsi hazinede vardır. Hazine çok iyi biliyordu ki mudiler offshore veya banka mevduatları konusunda çok bilinçli değildi. Çünkü kendisi çok yüksek faizle borçlanıyordu, borçlanacak para bulamıyordu. Ama o gün bu bilinçsiz mudilerin, offshore nedir, banka mevduatı nedir bilmeyen insanların mevduatlarının offshore’a yönlendirilmesine hiç engel olmadı arkadaşlar. Bankalar kadar hazinenin de bu konuda suçu vardır arkadaşlar, her şeyi gerçekçi konuşalım.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Hepsi ödendi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Her şeyi ödedik, her şey ödendi. Yurt dışı bankalardan alacaklarını ödediniz, hepsini ödediniz. Hepsini ödediniz arkadaşlar. Bir sürü, garanti verilen yurt dışındaki şirketlerin paraları ödendi.

Değerli arkadaşlarım, bir tek ne kaldı biliyor musunuz? Zavallı offshore’zedeler. Mademki hazineye biz iç borçlanma senedi yetkisi veriyoruz, burada gelin İmar Bankası offshore’zedeleri için de hazineye… Hepimiz elimizi vicdanımıza koyalım, bunlar perişan.

Elinizi böyle kaldırmayın, o insanlar da elini böyle kaldırıyor “el insaf!” diyorlar, “el insaf!” diyorlar. Her şeyi ödediniz, her şey ödendi. Yurt dışında, isim vermeyeceğim, yaklaşık 3 milyar dolar borçlu bir GSM şirketinin borcunu bile ödediniz. Doğru mu arkadaşlar?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – CHP’li belediyelerin borcu da var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Buyurun efendim?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – CHP’li belediyelerin de borcu var, ben çok iyi biliyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Önce, siz şu Ankara Belediyenizin borcunu temizleyin, ondan sonra CHP’li belediyelere laf atın Beyefendi! Oturduğunuz yerde oturun! Önce şu Ankara Belediyenizin şöyle altını bir temizleyin, CHP’nin bir tek… Onun için…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ben çok iyi biliyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Lütfen, gel burada konuş, tamam mı kardeşim.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, ben hepinizin vicdanına bir kez daha sesleniyorum: Hazineye böyle bir yetki verelim. İmar offshore’zedeleri için, bir kez daha vicdanlarınıza sesleniyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım. Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, oylamalar peş peşe devam edecektir, onun için, dikkatinize sunarım.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa tasarısının 18. maddesine bağlı geçici 17. maddesinin birinci fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN - Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu yolla devletin büyük bir alacağı karşılıksız olarak teslim ediliyor. Bu da yerinde görülmemiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

 Geçici madde 17’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 Geçici madde 18 üzerinde iki adet önerge vardır; önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

237 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 18 inci maddesiyle 4749 sayılı Kanuna eklenen geçici 18 inci maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Yaşar Tüzün

Ensar Öğüt

 

 

Bilecik

Ardahan

 

“5664 sayılı Kanun uyarınca hak sahiplerine yapılacak ödemelere, en geç bu Kanunun yayımını izleyen on beş gün içerisinde başlanır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa tasarısının çerçeve 18. maddesinin Geçici 18. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Canan Arıtman

Esfender Korkmaz

Nevin Gaye Erbatur

 

İzmir

İstanbul

Adana

 

Atila Emek

Enis Tütüncü

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Antalya

Tekirdağ

Malatya

 

Birgen Keleş

Tayfun Süner

Hüsnü Çöllü

 

İstanbul

Antalya

Antalya

“Konut Edindirme Yardımı hak sahiplerine iadesinde evlilik birlikteliğinde eşlere eşit olarak, boşanma hâlinde boşanma tarihleri göz önüne alınarak evlilik birliğinin devam ettiği süre değerlendirilip orantı kurularak eşlere iade olunur.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Arıtman konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanın ve Sayın Komisyon Başkanının katılmamasını esefle karşılıyorum. Siz de bir kadından doğdunuz, bir kadınla evlisiniz ve belki de bir kız çocuğunuz var. Hiç onların haklarını korumak içinizden gelmiyor mu? Bu ne biçim bir erkek egemen bakış açısıdır, bu ne biçim bir egoistliktir!

Değerli milletvekilleri, şimdi bakın bu görüşmekte olduğumuz yasa, yani KEY geri ödemeleri ilk kez 1986 tarihinde ve 3320 sayılı Memurlar ve İşçiler ile Bunların Emeklilerine Konut Edindirme Yardımı Yapılması Hakkında Kanun’la başlayan bir süreç. Bu Kanun’un 1’inci maddesi diyor ki: “Eşlerden her ikisi de yardıma müstehak iseler bu yardım aile reisine yapılır.” Böyle bir düzenleme yapılmış. Tabii, aile reisi kim? Erkek. Karı koca çalışıyor ama kesintiler erkeklerin hesabına geçiriliyor. E tabii, söz konusu mal mülk olunca, konut olunca, mal mülk erkeğin olacak, kadının mı olacak! Tabii ki bu, erkek egemen anlayışla, erkek egemen bakış açısıyla hazırlanmış bir yasa ve cinsiyet ayrımcılığı had safhada. Hiç kimse “kadın da çalışıyor, bu kadının da mülk sahibi olmak, konut sahibi olmak hakkıdır” dememiş. Kadına soran bile olmamış. Oy birliğiyle, el birliğiyle bu şekilde bu Yasa’yı geçirivermişsiniz. Ama sonra, 1/1/2001’de Medeni Yasa’da bazı düzenlemeler yapıldı, bakış açısı değiştirildi, eşitlikçi bir bakış açısı getirildi ve aile birliğinin temsilinde de kadın-erkek eşit oldu “aile reisi erkektir” kavramı ortadan kalktı, yasalar karşısında kadın ve erkek eşit yükümlü oldu ve geldik 2008 yılına. Bugün, artık, KEY ödemelerinin geri ödemelerinin yapılması gündemde. Ödemeler kime yapılacak? Erkeklere yapılacak, kadınlara yok! O süreçte boşanmış kadınlar var, onların hakları ne olacak? Bunları hiç kimse, hiçbiriniz ne yazık ki düşünmüyorsunuz. Yani, 2008’e geldik, ama hâlâ aynı erkek egemen bakış açısı, hâlâ aynı cinsiyet eşitsizliği. İşte bakın, bu bakış açısı nedeniyle bugün ülkemizde malların ancak yüzde 8’i kadınların, yüzde 92’si erkeklerin.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2007 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda Türkiye bir yılda 16 sıra geriledi ve 120’nci sıraya düştü, listenin sonlarında yer aldı. Birleşmiş Milletlerin 2008 Cinsiyet Eşitliği İndeksi’nde ise Türkiye sondan 3’üncü sıradadır. Biz, ancak, İran, Suudi Arabistan ve Yemen gibi ülkeleri geçebilmişiz, ama bu gidişle sanıyorum ki onların bile gerisinde kalacağız.

Değerli milletvekilleri, sürdürülebilir kalkınmanın, çağdaşlaşmanın, demokrasinin ilk şartı, kadın-erkek eşitliğidir, ama sözde, yazıda kalmayan, yaşama geçen eşitliktir. Şimdi ülkemizde bakarsak eğer, yasal, yani de jure bir eşitsizlik yok ama de facto bir eşitsizlik var; yani eşitlikçi yasalar yapıyoruz ama bunlar yaşama geçmiyor. Bugün çağdaş demokrasilerin amacı sonuç eşitliğini sağlamaktır. Sonuç eşitliği yok ve bu nedenle de toplumumuzda bir cinsiyet eşitsizliği, yoğun bir cinsiyet ayrımcılığı yaşanmaktadır.

Bakın, Türk kadını dünyada pek çok ülke kadınından önce erkeklerle eşit, yasal, siyasal haklarına kavuştu. Bugün üyesi olmaya çalıştığımız, öykündüğümüz AB ülkelerinin pek çoğundan önce, o ülkelerin kadınlarının pek çoğundan önce biz bu hakları elde ettik, Atatürk ve cumhuriyet devrimleri sayesinde elde ettik ama bugün ne yazık ki onlar yaşama geçmemektedir.

Bu arada, Türkiye, CEDAW -İhtiyari Protokolü- gibi, Pekin, Pekin artı 5 belgeleri gibi pek çok uluslararası sözleşmeye imza koymuştur ve eşitsizlikleri giderecek tüm önlemleri almayı, bunları devlet politikası hâline getirmeyi taahhüt etmiş olmasına rağmen gereğini yapmamaktadır. Türkiye, adı geçen bu uluslararası sözleşmeleri imzalamış olmasına rağmen, AB üyeliğine başvurmuş bütün ülkeler arasında kadınlarını güçlendirici ulusal mekanizmalar oluşturamamış tek ülke konumundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurunuz Sayın Arıtman.

CANAN ARITMAN (Devamla) – Tamamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bakın bugün Batılı çağdaş demokrasiler siyasetin feminizasyonunu yaşama geçirirken biz pozitif ayrımcılığı bile uygulayamıyoruz, kota düzenlemeleri yapamıyoruz, bir çerçeve eşitlik yasası çıkaramıyoruz, Mecliste bir kadın-erkek eşitliği komisyonu bile kuramıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakın çalışma hakkı kadının da en temel insan haklarından biridir ama çalışma yaşamı ülkemizde kadınların en yoğun cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldığı alanlardan biridir. KEY geri ödemelerinde ödemelerin sadece erkeklere yapılacak olması da bu eşitsizliğin bir örneğidir, 21’inci yüzyıl Türkiyesi’nde kabul edilemez. KEY ödemelerinde kadın-erkek eşit bir şekilde, evlilik birliği devam etsin veya etmesin, kadınlara da 1/2 oranında, eşit bir şekilde ödenmesini öneriyorum.

Şunu unutmayalım ki: Kadınları güçsüz bırakılan ülkeler güçsüz kalmaya mahkûmdur. Eğer kadından yana düzenlemeleri yaşama geçirmezsek kadın-erkek eşitliğinden ve demokrasiden bahsetmeye kimsenin hakkı olamaz.

Bu önergemi değerli milletvekillerimin takdirlerine sunuyorum. Analarını, eşlerini ve kız çocuklarını düşünerek oy kullanmalarını rica ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

237 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 18 inci maddesiyle 4749 sayılı Kanuna eklenen geçici 18 inci maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Yaşar Tüzün (Bilecik) ve arkadaşları

“5664 sayılı Kanun uyarınca hak sahiplerine yapılacak ödemelere, en geç bu Kanunun yayımını izleyen onbeş gün içerisinde başlanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tüzün, konuşacak mısınız?

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vermiş olduğumuz önerge… Özellikle 22 Temmuz 2007 seçim sürecinden bugüne kadar, gerek seçim sathı mailinde gerekse seçim sonrası kurulan 59’uncu Hükûmet ve 60’ıncı Hükûmetin bakanları, başta Başbakanı bu konut edindirme yardımlarının ödemeleriyle ilgili farklı farklı tarihler verdiler. Geçtiğimiz ay Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapmış olduğum gündem dışı konuşma üzerine Hükûmet adına Sanayi ve Ticaret Bakanımız söz almış ve 7 Temmuz 2008 tarihinden itibaren bu ödemelerin başlayacağını söylemişti. Kuşkusuz o süreçten bugüne kadar başta Maliye Bakanımız, Sayın Şimşek, Devlet Bakanlarımız, Sanayi ve Ticaret Bakanımız ve Başbakan da bu ödemelerin tarihiyle ilgili farklı farklı süreçler verdiler. Dolayısıyla, 9 milyona yakın insanımızın beklentisi olan bu ödemelerin bir türlü yerine getirilmemesi konusunda bir tereddüt var kamuoyunda. Bu önergemizle de… Bu ödemelerin on beş gün süre sonrası ödenmesi konusunda bir önerge verdik. Aslında kabul edilmeyecek bir tarafı yok. Zannediyorum, Hükûmetimiz ve Komisyonumuz önergemizi yeterince incelemedi diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bu ödemelerin kısa süre içerisinde yapılacağını Hükûmet taahhüt ediyor. Ancak ödemelerle ilgili genel bir sorunumuz ve vatandaşımızın karşı karşıya kalacağı bir sorun daha var. Özellikle emekli vatandaşlarımızın bu ödemelerde banka şubelerinde oluşacak zorlukları, kuyrukları ve çekecekleri sıkıntıları şimdiden bizim tespit edip buna önlem almamız gerekecek. Dolayısıyla en azından emekli vatandaşlarımızın ağustos ayı içerisinde alacağı maaşlara ilave edilirse, böylece banka şubeleri önündeki kuyruklardan, sorunlardan kurtulmuş olurlar diye düşünüyorum.

Kuşkusuz, tabii, Hükûmet bu konuda açıklama yaptığı müddetçe de, özellikle alacaklı olan bankaların da bu isim listelerini ellerine geçirip bir haciz işlemini başlattıklarını duyuyoruz ve yapmış olduğumuz araştırmalarda da bunları görüyoruz. Sonuç olarak, bunlara önlem alınması ve emekli vatandaşlarımızın maaşlarına bu ödemelerin ilave yapılması gerektiğini, bunun doğabilecek sorunları da ortadan kaldıracağını düşünüyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; yine Hükûmetin ısrarla söylediği: İşte, bilgi eksikliği var, bu eksikliklerden dolayı ödeme yapılamadığını ısrarla söylüyor. Hepinizin bildiği gibi 9 milyona yakın vatandaşımız bu ödemeleri bekliyor. Eğer bunun 500 bininin, hatta 1 milyonunun eksikliği var ise de en azından eksiklikleri tamamlananlara, yani 8 milyon vatandaşımıza bu ödemelerin yapılması gerekmektedir.

Yaklaşan yerel seçimler öncesi siyasi bir malzeme yapılmadan, politize edilmeden bu ödemelerin yapılması gerekmektedir. Yani, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi her seçim öncesi bu tür alacaklı vatandaşlarımızın ödemelerinin yapılmasına Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında alıştık, vatandaşımız da alıştı. En azından, yerel seçim öncesi, bu âdetinizi, bu geleneğinizi yerine getirmemenizi temenni ediyorum ve bu ödemelerin en kısa zaman içerisinde, yürürlüğe girdiği tarihten on beş gün sonra ödenmesi konusunda bir önergemiz var.

Genel Kurulumuzun bu önergemizi kabul etmesini temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 18’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen geçici madde 15, 16, 17 ve 18’le birlikte çerçeve 18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa tasarısının 19. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 237 sıra sayılı yasa tasarısının 19. maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ahmet Ersin

Ensar Öğüt

Atila Emek

 

İzmir

Ardahan

Antalya

 

Hüsnü Çöllü

 

Tayfur Süner

 

Antalya

 

Antalya

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, her iki önerge de aynı mahiyette olduğundan beraberce işleme alacağım. Talep etmeleri halinde önerge sahiplerine söz vereceğim.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz…

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 19’uncu maddesiyle üç tane 1’inci derecede kadro ihdas ediliyor daire başkanlığı unvanıyla. Tabii, AKP İktidarının en büyük özelliklerinden birisi, kendi yandaşlarına hep en iyi arpalık kadrolar oluşturmak için yeni yeni kadrolar oluşturuluyor. Bu kadrolara atamalar nasıl yapılacak, bir imtihanla mı veyahut da bir liyakatle mi?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Genç, KPS, KPS…

KAMER GENÇ (Devamla) - Daha ileride de gelecek birtakım yasa teklifleri, tasarıları da var. Onlarda da gördük, maalesef hep böyle keyfî, hukuka aykırı, kendi yandaşlarına işte arpalık kadro bulmak yönündeki uygulamalarıyla ün alan bir iktidar olduğu için, mümkün olduğu kadar böyle bir zihniyette olan bir iktidara da bu konuda tasarruf etme yetkisinin kısılması gerektiğine inandığım için bu önergeyi verdim. Tabii bundan önce de önergelerim vardı ama maalesef bir hastamız vardı, onu hastaneye götürmek zorunda kaldığım için o önergelere yetişemedim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye’de çok ciddi bir sıkıntı var, bir kaos ortamı var. Türkiye’de öyle olaylar oluyor ki aklımız bir şeylere ermiyor. Bir bakıyorsunuz Deniz Kuvvetleri eski Komutanının bir günlüğü çıkıyor ortaya. Bu günlük nereden çıkıyor?

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Önergeye gel, önerge üzerinde konuş!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bu Deniz Kuvvetleri Komutanının olduğu hastanede, bağlı olduğu hastanede Tayyip Erdoğan’ın oğluna bir rapor veriliyor askerlikten muaf tutulmasına dair. Ee, soruyoruz, bu hastalık nedir, yani bu irsî bir hastalık mı? Ondan kimse haber vermiyor. Sonra, bir günlük çıkıyor ortaya. Bu günlüğün ortaya çıkması dolayısıyla, Türkiye’de birtakım ortamda bir kaos doğuyor.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan, önerge üzerinde konuşsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakıyorsunuz, o günlüğü ortaya çıkan Deniz Kuvvetleri Komutanının çocukları, Tayyip Erdoğan’ın devletin bankasından 1 katrilyon 200 trilyon lira verdiği holdingde çalışıyor. Böyle karışık bir ortam. Karışık, kaoslu bir ortamda böyle bir… Ondan sonra memlekette, sokakta gittiğin zaman herkes güvensiz, herkes yarından güvensiz. Bir Ergenekon’dur çıkmış ortada. Ta -bilmem- kökü diyorlar altı yüz sene önceki Agarta tarikatına dayanıyor. Ya, o altı yüz sene önceki Agarta tarikatına gitmeye gerek yok, şimdiki tarikatların hepsi Agarta’dır. Yani oraya ne gerek var, Türkiye’de o kadar çok şeyler var ki.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Genç, sulandırmayın!

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için yani böyle bir kaos ortamında biz nasıl şimdi bu kanunu bir de temmuzun sıcağında, Meclise gelmeyen milletvekillerinin…

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Meclisteyiz, buradayız işte!

KAMER GENÇ (Devamla) – Meclis Başkan Vekilinin dirayetli taraf tutması nedeniyle böyle kanunlar çıkıyor.

Şimdi, bu çıkan kanunlar, aslında bakarsanız hakikaten Türkiye'nin lehine olan kanunlar değildir. Getirdiniz -bakın mesela daha önce de verdiğim önergelerde- şimdi, Kamu İhale Kurumuna tabi olmayacak, Sayıştay denetimine tabi olmayacak, yani gideceksiniz istediğiniz adamlardan mal alacaksınız, istediğiniz keyfîlikleri yapacaksınız. Ondan sonra denetleme olmayacak. Nasıl böyle bir devlet yönetilir ki? Yani işte, şimdi, diyoruz ki…

Yahu, şu devletin bakın, belediyelerine -geçti tabii o madde de- birtakım imkânlar tanıyorsunuz. Belediyeler evvela devlete olan borcunu… Her belediyeye aynı imkânı tanısanız, imtiyazı tanısanız hayhay. Ama belediyeler ne yapıyor? İktidara yakın belediyeler devletin parasının üzerine yatıyor. Orada ne denetim var… İşte, belediyelere bağlı BİT’ler var. Bunlara istedikleri kişileri atıyorlar. Hiçbir denetim yok.

Bugün Ankara’ya dikilip de sökülen ağaçlarla Türkiye ağaçlandırılır. Yani biz ağaçlandırmaya, çiçeklendirmeye karşı değiliz. Geçen gün burada dedim: İstanbul’a 570 trilyon liralık lale parasını vermişsiniz. Lale nedir? Lale on beş gün canlı kalan bir çiçektir. Ama 570 trilyon lira lale için vereceğinize, bu açlıktan kırılan, yoksulluktan kırılan, hastane kapılarında nöbet bekleyen, ilaç alamayan insanlara sosyal yardım sağlayacak bir düzenleme yapsanız ya. Yok, bunları yapmayacağız, ama ille biz kendi şeyimizi yapacağız. Ben “570 trilyon” dedim de, buradaki Bakan bana diyor: “Efendim, 570 trilyon değil de 27 trilyon.”

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok yanlış!

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, eğer bizim söylediğimiz rakamlar yanlışsa, buyurun, bir araştırma komisyonu kuralım, gidelim, bu insanları, bu hesapları inceleyelim. Yani, siz bir rakam söylüyorsunuz, ben bir rakam söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunun ortası nedir? Bunun ortası, en iyisi gidip bu hesaplamaları incelemektir. Ama sizin zamanınızda denetim yok, bir şey yok.

Onun için, bizim önergemizde… Yani bu İktidarın sicili belli, yandaş kollama ilkesi belli. Böyle sicili belli, yandaş kollama… Hak hukuk tanımayan, ondan sonra ihalelerde hep yandaşlar kollanıyor, kamu hizmetlerine alınmada hep yandaşlar korunuyor. Özellikle birinci kadrolara hep yandaşlar da gelince, böyle kadroların verilmesi bence yersizdir.

Önergem bu yöndedir, önergemin kabulünü diliyorum.

Sayın Başkan, karar yeter sayısını istiyorum.

BAŞKAN – Tamam.

Teşekkür ederim. Hastanıza da Allah’tan acil şifa diliyorum.

 Evet, diğer önerge sahipleri adına konuşmacı…

Buyurun Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 237 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üzerine vermiş olduğum önerge üzerine konuşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, dün akşam Ardahan’ın Göle ilçesinde şiddetli yağmur yağdı. Bu şiddetli yağmur Ardahan’ın Göle ilçesi merkezde olmak üzere, Çakıldere, Senemoğlu, Gedikli, Esenboğaz, Okçu köyleri başta olmak üzere bütün köy yollarının köprülerini yıktı, yolları yıktı. Hatta şehirler arası çalışan bir otobüs Erzurum’a giderken yol çöktüğü için devrildi ve Göle Devlet Hastanesi, Göle Sağlık Ocağının önü de sel olduğu için oraya yaralılar götürülemedi ve millet çok perişan bir durumda. Bazı insanlar da orman işletmesine alındı, orada bakılıyor. Hakikaten Göle’de korkunç derecede üzücü olaylar var. İnsanların ahırları yıkıldı, mandıraları yıkıldı, evleri yıkıldı, yolları yıkıldı; şehre ulaşmaları çok zor.

Ben şimdi Hükûmetten rica ediyorum, derhâl, oraya acil olarak en az 1 trilyon yardım yapmalarını rica ediyorum. Çünkü bakın değerli arkadaşlar, insanlar çok mağdur oldu. Yani mağduriyetlerinin ötesinde hayvanları gitti. Can kaybı olmadı çok şükür ama büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarımız felaket şekilde telef oldu. Zaten bizim bölgemiz hayvancılıkla geçiniyor, adamın hayvanı gittiği zaman kendi canı gitmiş gibi oluyor. Yani 4 tane ineği varsa onun 3’ü gitmişse adam perişan durumda kaldı. O bakımdan, devletimizi ve bakanlığımızı Ardahan’ın Göle ilçesine yardıma davet ediyorum.

Şimdi, burada 19’uncu maddenin (C) fıkrasını okuyacağım arkadaşlar, burada diyor ki: “C) Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik riskler nedeniyle kredi, sigorta ve garanti işlemlerinden doğabilecek zararları Hazinece karşılanır.” Yani, İhracat Bankasının politik risklerden dolayı doğacak zararlarını devlet karşılıyor da Göle’ye çok mu görüyorsunuz 1 trilyonu?

Onun için rica ediyorum Sayın Bakandan: Sayın Bakanım, Hazinenin başındasınız -Sayın Nazım Ekren Hocam da burada- ben istirham ediyorum, hakikaten çok acil. Şu anda Valimiz, kaymakamlarımız, belediye başkanlarımız, muhtarlarımız cansiparane çalışıyorlar. Oradaki durum hakikaten içler acısı bir durumdur. Ben Büyük Millet Meclisinden Türkiye Cumhuriyeti devletini ve Hükûmetini Göle’ye yardıma çağırıyorum. Hakikaten içler acısı bir durumda çok sayıda… Yaylalarda mesela insanlar; şu anda yaylalardan köye gelip gidemiyorlar çünkü yayla yolları bozuldu. Yani öyle bir felaket yağmur yağdı ki arkadaşlar… Ben tabii bunu dört beş yerden teyit ettim Sayın Valimizden, Kaymakamımızdan, diğer belediye başkanlarımızdan. Bu bakımdan ben bunun için söz almış oldum.

Bir de, bu yasada politik nedenlerle Türkiye İhracat Kredi Bankasının zararını karşılamayalım. Madem serbest piyasa ekonomisi var, madem rekabete dayalı bir ekonomimiz var. O zaman köylünün, çiftçinin borcunu, zararının karşılamıyoruz da niye İhracat Bankasının zararını karşılıyoruz? Ya bu nereden çıktı? Hani hortumlar kesilmişti, Sayın Başbakan böyle diyordu! Yani altı yıldır İhracat Bankası zarar ediyor, bunun zararını vatandaş ödeyecek. Niye ödesin? O zaman bunun başındaki insanlar bu bankayı yönetemiyorsa onlar gitsin, başkası gelsin.

O bakımdan, ben sözlerimi bitirirken Hükûmetin ve bakanlıklarımızın Göle’ye yardım edeceğini umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Önergeleri birlikte işleme alacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

19’uncu maddeyi ekli listesiyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

20’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

22’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.05

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.19

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Bahreyn Krallığı Hükûmeti Arasında Askerî İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında Askeri İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/449) (S. Sayısı: 137) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 137 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Onur Öymen, Bursa Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili; şahısları adına: Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale; Alim Işık, Kütahya; Gülşen Orhan, Van Milletvekilleri.

İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Onur Öymen.

Sayın Öymen, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Bahreyn Krallığı Arasında Askerî İş Birliği Anlaşması hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Türkiye'nin çeşitli ülkelerle askerî iş birliği anlaşmaları yapmasını biz destekliyoruz, ilke olarak bu konuda bir itirazımız yoktur. Tam tersine, bu anlaşmaların Türkiye'ye çok şey kazandıracağına inanıyoruz. Ancak bu gibi anlaşmalar yüce Mecliste görüşülürken, hangi ülkeyle anlaşma yapıyoruz, o ülkenin özellikleri nelerdir, bu anlaşmadan Türkiye ne kazanacak, anlaşmanın içindeki hükümler arasında bizi ileride rahatsız edebilecek hükümler var mıdır, bunları açıklıkla ele almakta yarar görüyoruz.

Öncelikle şunu söyleyeyim: Bahreyn, Basra Körfezi’nde son derece önemli, stratejik bir konumda bulunan küçük bir adadır, bir petrol ülkesidir. Bu ada Hürmüz Boğazı’na çok yakındır ve o boğazın kontrolü açısından da önemlidir. Bu gibi adalara genellikle uluslararası stratejik değerlendirmeler yapanlar “batırılamaz bir uçak gemisi”  derler. Bahreyn’in böyle bir özelliği var.

Şimdi, bu özelliği çok eskiden beri biliniyordu. O nedenle İngilizler 1861 yılında Bahreyn’i hâkimiyetleri altına almışlardır, denetimleri altına almışlardır ve Bahreyn tam yüz on yıl İngiliz egemenliğinde kalmıştır ve daha sonra bu dönem içinde, 1932 yılında Bahreyn’de petrol çıkıyor ve petrolün ilk çıktığı ülkelerden biridir Bahreyn Orta Doğu’da. O açıdan önemi büsbütün artmıştır. Yalnız stratejik konumu açısından değil, aynı zamanda bir petrol ülkesi olduğu için dikkatleri üzerine toplamıştır ve bu nedenle İngilizler Bahreyn’de askerî üsler kurmuşlardır.

                        

(x) 137 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlarım, Bahreyn’in bu özellikleri başka ülkelerin de dikkatini çekmiş ve hevesini uyandırmıştır. 1970 yılında İranlılar Bahreyn’in kendilerine bağlanmasını istemişlerdir. Bahreyn’in bir İran toprağı olmasını istemişlerdir. Uzun müzakerelerden sonra İranlılar İngilizler tarafından ikna edilmiştir bu taleplerinden vazgeçmek üzere.

Neticede değerli arkadaşlarım, Bahreyn 1971 yılında bağımsızlığını kazanmıştır. İngilizler çekilmişlerdir ve o tarihten sonra Bahreyn, bütün Orta Doğu’da yalnız petrol açısından, stratejik önem açısından değil, aynı zamanda mali bir merkez, mali işlemler merkezi olarak çok büyük bir önem kazanmıştır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, şimdiye kadar anlattıklarım Bahreyn’le ilgili olarak söyleyeceklerimin en önemli bölümü değil; Türkiye’yi yakından ilgilendiren tarafı meselenin şimdi biraz anlatacağım tarafı. Bahreyn’in nüfusunun yaklaşık yüzde 65’i Şii asıllıdır ve bu, Bahreyn’e bölgede çok önemli bir özellik kazandırmaktadır. Şii mezhebini kullanarak bölgede politika yapmak isteyenler açısından Bahreyn özel bir önem taşımaktadır. İşte bu düşüncelerle, 1979’daki İran İslam Devrimi’nden hemen sonra 1981 yılında Bahreyn’de bir Şii darbesi yapılması için çalışılmıştır ve İran’da yerleşik bir Şii liderin gelip Bahreyn’in başına geçmesi, Bahreyn’in bir İslam devleti hâline getirilmesi için çalışılmıştır ancak bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Fakat daha sonra bu eğilim devam ediyor, yani bu gibi İslami darbeler, din kökenli çatışmalar Bahreyn’de devam ediyor. 1994 yılında yine Şiiler, orada, kadınların spor faaliyetine katılmasını protesto etmek için bir ayaklanma başlatıyorlar ve bu süregidiyor. Orada ciddi çatışmalar oluyor, çok sayıda insan hayatını kaybediyor. Küçücük adada böyle oyunlar oynanıyor. Bunun en önemli sebeplerinden biri, demin dediğim gibi, adanın stratejik önemi, bir petrol bölgesi olması ve dinin orada siyasete alet edilmesidir.

Şimdi, daha sonraki gelişmelere bakacak olursak, din unsurunun her zaman etkili bir rol oynadığını görüyoruz Bahreyn’de. 2002 yılında Bahreyn bir krallık olarak ilan ediliyor, kendini krallık olarak ilan ediyor ve ondan sonra seçimler yapılıyor 2002 yılında, 2006 yılında. Seçimlerden sonra bakıyoruz, iki tane büyük güç var. Bahreyn’de iki tane büyük siyasi güç var. Bunlardan bir tanesi Şii siyasi partisi, öbürü Sünni siyasi parti. Yani, iki tane büyük siyasi parti din esasına göre orada faaliyet gösteriyorlar ve orada çok etkili oluyorlar, devlet yönetimi üzerinde son derece etkili oluyorlar. Size, biraz belki tuhaf gelecek bir örnek vereyim: Orada en büyük tartışma konularından biri, kadın elbiselerini teşhir etmek üzere vitrinlere kadınları temsil eden mankenler konulması. Mankenleri reddediyorlar! “Caiz değildir bizim ülkemizde manken kullanmak.” diyorlar; bu yüzden büyük tartışmalar, büyük çatışmalar çıkıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi daha önemli bir şey söyleyeceğim, geçenlerde biz bir anlaşma imzaladık, Birleşmiş Milletler Sivil Haklar Sözleşmesi. Aynı sözleşmenin müzakeresi sırasında, oradaki işte bu dinî partilerin temsilcisi meclisin kürsüsüne çıkıyor “Bu anlaşmayı hiçbir zaman kabul edemeyiz çünkü bu bizim düşmanlarımız tarafından hazırlanmıştır. Allah bunların hepsini kahretsin” diyor. Şimdi, böyle bir zihniyetin hâkim olduğu bir ülkedir. Bereket, orada devlet başkanı bu aşırılıkları dengelemeye çalışıyor. Kadınlara 1999’dan itibaren bazı haklar verilmeye başlanıyor; kadınlara seçme, seçilme hakları veriliyor fakat bir de bakıyorsunuz ki, seçimlerde bir tane kadın seçilmemiş! Fakat, devlet başkanı, kadınlara belli görevler veriyor, Birleşmiş Milletlerde Bahreyn’i temsil edecek heyetin başına bir kadını getiriyorlar vesaire. Fakat değerli arkadaşlarım, işte bizim bu anlaşmayı imzaladığımız ülkede böyle özellikler var.

Şimdi, biz bütün bunları niçin söylüyoruz, bütün bunları niçin anlatıyoruz? Şunun için anlatıyoruz: Şimdi, bugün Meclisin huzuruna gelen anlaşma metninde bazı öyle hükümler var ki bu bizim dikkatimizi çekti. Yani askerî işbirliği anlaşması ne demek? Siz askerî heyet göndereceksiniz, onlar size askerî heyet gönderecekler. Bu askerî heyetler çeşitli eğitim faaliyetlerine katılacaklar, tatbikatları izleyecekler, orada savunma sanayi işbirliği yapacaklar, buna benzer faaliyetlerde bulunacaklar.

Şimdi, biz buna benzer pek çok ülkeyle anlaşmalar yaptık. Bu anlaşmaların çoğunda belli bir özellik var. Yani bu anlaşmalarda deniliyor ki… Bizim NATO ile imzaladığımız bir NATO-SOFA Anlaşması vardır, onlar benzer Kuvvetler Statüsü Anlaşması vardır; giden birlikler görevleri gereğince bir suç işleme durumunda olurlarsa onların tabi olacakları özel kurallar vardır ve kurallar çerçevesinde gittikleri ülkede faaliyet gösterirler. Şimdi, bu anlaşmada böyle hükümler var mı? Böyle hükümler yok. Bu anlaşmada böyle hükümler yok, başka hükümler var ve diyor ki “Konuk personel ile bakmakla yükümlü oldukları aile bireyleri; giriş, ikamet ve çıkış dahil, Kabul Eden Devlet ülkesinde bulundukları sürede Kabul Eden Devletin yasalarına ve yürürlükteki diğer mevzuatına tabi olacaklar ve yargı yetkisi, Kabul Eden Devlet’e ait olacaktır.”

Şimdi, orası bir İslam devleti, İslam kuralları geçerlidir ve bu kurallar çerçevesinde oraya giden askerlerimiz faaliyet gösterecekler, görev yapacaklar ve oradaki kanunlara tabi olacaklar.

Peki, gene de bir kurtarıcı cümle koymaya çalışmış arkadaşlarımız. Deniliyor ki: Eğer bir ülkedeki kurallar, kabul eden ülkedeki kurallar gönderen devletin ülkesindeki kurallara uymuyorsa o zaman her iki ülke için geçerli olan kurallar ne ise onlar uygulanacaktır. Güzel. Ya yoksa, ya o konuda iki ülkede aynı zamanda yürürlükte olan kurallar yoksa ne olacak? O zaman, deniliyor ki: “Her iki ülke mevzuatında yer alan veya –bundan sonrası önemli- taraflar için uygun olan ceza uygulanacaktır.” Ne demektir bu? Şimdi, uluslararası bir anlaşma imzaladığınız zaman çok sarih ve net olacaksınız. Çünkü normal zamanda, hiçbir olay yokken bu anlaşmalara kimse bakmaz, bu anlaşmalar kimsenin gündemine gelmez. Ha, bir olay olunca, o olayla ilgili olarak bu anlaşmanın uygulanması gerekirse o zaman bakarlar anlaşma ne yazıyor. Anlaşma ne yazıyor: “Kabul eden devletin kanunu uygulanacak.” Yani, nasıl olacak bu? O ülkede İslami kurallar -mesela, bizim giden birliklerimiz için söylüyorum- geçerli, bunlar uygulanacak. Bunların neler olduğunu merak edenler varsa bilgisayardan girerler, o ülkelerin ceza yasalarına bakarlar, ne gibi hükümler olduğunu görürler.

Efendim, işte demin söylediğim gibi, giden ülkenin mevzuatına da uygun olması şartı aranırsa, o zaman tabii, hem Türkiye’de hem Bahreyn’de geçerli olan kurallar aranır. O da yoksa ne olacak? İşte burada yazmış: “Taraflar için uygun olan ceza uygulanacaktır.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada hiç sarahat yok, hiçbir açıklık yok. Kim tespit edecek bunu, taraflar için uygun olan cezayı kim tespit edecek? İşte, sorunlar buradan çıkıyor. Onun için, bu gibi anlaşmalar yapılırken, son derece dikkatli olmak lazım, sarih olmak lazım, ileride çıkabilecek ihtilaflara meydan vermemek lazım.

Şimdi, bir şey daha var: Bu gibi durumlarda ailelerin ve orada görev yapacakların diplomatik muafiyetleri olur. O kadar ki bırakın askerî anlaşmaları, geçenlerde bu Meclise sunulan, Meclisimize sunulan İstanbul’daki bir İslam Gençlik Platformu üyeleri için bile, onların aileleri için bile diplomatik muafiyet tanındı. Peki, şimdi, Bahreyn’de görev yapacak askerlerimiz ve onların aileleri için diplomatik muafiyet tanınacak mı? Açıyoruz anlaşmayı, 11’inci madde: “Diplomatik dokunulmazlık ve imtiyazlara sahip olmayacaktır.” Onların hiçbir muafiyeti yok, ailelerini koruyacak bir diplomatik koruma mekanizması da öngörülmemiş. Bu da dikkat çekicidir. Biz pek nadiren böyle hükümler görüyoruz bu gibi anlaşmalarda. İşte, bu anlaşmada böyle bir hüküm var.

Başka ne var? Diyor ki:“Konuk personel, kabul eden devletin topraklarında her türlü politik faaliyetten uzak olacaktır.” Aksi düşünülebilir mi? Askerler herhâlde oraya politik faaliyette bulunmak için gitmeyecekler, ama diğer maddelerle birlikte düşünülecek olursa, yani bir yerde bir görüş ifade ederse… Bilmiyorum orada telefonlar dinleniyor mu, dinlenmiyor mu, böyle tespit edilir mi, edilmez mi görüşleri ama politik faaliyet anlamına gelecek bir şey söylediğiniz zaman, bileceksiniz ki diplomatik muafiyetten yararlanamıyorsunuz.

Peki, uyuşmazlık oldu. Taraflar arasında uyuşmazlık oldu, bu uyuşmazlığı nasıl çözeceksiniz? Bununla ilgili hüküm var. Diyor ki 18’inci madde: “Taraflar, bir uyuşmazlık olduğu takdirde, bu uyuşmazlığı, mümkün olan en kısa sürede müştereken teşkil edecekleri bir komisyon vasıtasıyla, görüşmeler yoluyla çözecekler…” Buraya kadar güzel. “…veya her iki tarafın üzerinde anlaşacakları bir yöntemle çözüme kavuşturacaklardır.” Bu yöntem ne, belli değil. Yani, uyuşmazlık olunca uluslararası hakemliğe mi gideceksiniz, bir uluslararası yargı organına mı gideceksiniz? Nasıl çözeceksiniz, bu yok. “O zaman bakarız.” diyor. İşte, değerli arkadaşlar, bu gibi anlaşmalar imzalanırken, bu gibi anlaşmalar yapılırken, ilk başlangıçta önemsiz gibi gözüken, ayrıntı gibi gözüken bu hususlara çok dikkat etmek gerekiyor.

Şimdi, bir şey daha var, size söyleyeyim: Anlaşmalarda, anlaşmalar imzalanırken “eşitlik” kuralına dikkat edilir. Yani, bir anlaşmayı bir ülkede kim imzalamışsa öbür ülkede de onun karşıtı olan, muadili olan makam imzalar. Şimdi, Türkiye’de askerî konularda yetkili makam, bu gibi anlaşmalarda, Genelkurmay Başkanlığımızdır. Genelkurmay Başkanlığı bu anlaşmaları imzalar. Bahreyn’de de Genelkurmay Başkanına tekabül eden, onun karşıtı olan kuruluşun adı Bahreyn Savunma Kuvveti Genel Karargâhıdır. Peki, bu anlaşmayı kim imzalamış? Türkiye tarafından Sayın Genelkurmay Başkanımız imzalıyor, Bahreyn tarafından savunmadan sorumlu Devlet Bakanı imzalıyor. Şimdi, burada eşitlik oluyor mu? Anlaşmanın kendi metnine bakacak olursanız bu makam bizim Genelkurmay Başkanının karşıtı olan makam değil. Bu konulara çok dikkat etmek lazım çünkü anlaşmalar aslında bir devletin temel belgeleridir. Onun için, anlaşmalarla ilgili olarak Türkiye’nin de başka ülkelerin de yerleşmiş kuralları vardır ve bu kurallara herkes uymak durumundadır, herkes bu kurallara riayet eder. İşte, bakıyoruz bu anlaşmanın kendi metninden bizim gördüğümüz kadarıyla bizim bu anlaşmayı imzalayan Sayın Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın karşısında imza koyan zat Mohammed bin Abdullah Al Khalifa; Tabip Korgeneral, Şeyh. Sıfatı bu, bu sıfatla imzalıyor ve makamı da savunmadan sorumlu Devlet Bakanı.

Değerli arkadaşlarım, biz bu konuları ilk defa burada gündeme getirmiyoruz, Dışişleri Komisyonuna bu anlaşmalar geldiği zaman bunları büyük bir titizlikle inceliyoruz. Birçok durumda Dışişleri Bakanlığı, ilgili kurumlar bu anlaşmaları geri çekiyorlar, buna benzer noktalar olduğunda bunları düzeltiyorlar, ondan sonra düzeltilmiş şekliyle getiriyorlar ve biz de Meclise düzeltilmiş şekliyle bu anlaşmaları sunuyoruz ve o durumda da söz alma ihtiyacını bile duymuyoruz bu Mecliste, çünkü özü itibarıyla, demin de söyledim, bizim onayladığımız anlaşmalar bunlar. Yani “Türkiye niçin Bahreyn’le bir askerî iş birliği anlaşması yapıyor?” diye bizim bir itirazımız yok, böyle bir anlaşmanın yapılmasını memnuniyetle karşılıyoruz hatta. Keşke şimdiye kadar yapmadığımız başka ülkelerle de yapsak ama dediğim gibi, yaparken çok dikkat edeceğiz. Şimdi, birçok durumda, demin söylediğim gibi, bunları Dışişleri Komisyonunda düzeltebiliyoruz ama işte bu olayda olduğu gibi, bazılarında, maalesef “Efendim acelesi var, ne ziyanı var.” filan diye oy çoğunluğuyla geçiriliyor. Bu anlaşmalar tarihe geçiyor ve bu yapılan anlaşmalar da tarihe geçiyor. Çoğu zaman kimsenin aklına gelmez. Bu anlaşmayı açıp da yani “Hangi hükmünde ne vardı?” demek, bu konuştuğumuz konuları tartışmak çoğu zaman insanların aklına gelmez ama eğer bir sorun çıkarsa işte o zaman insanların aklına gelir.

Sorun çıkabilir mi? Değerli arkadaşlarım, Bahreyn öyle bir yerde ki -başında da anlattım- hemen bitişiğinde, o sularda, kısa bir süre önce İran füze denemeleri yaptı. Bahreyn topraklarında şu anda Amerika’nın ve Irak’a operasyon düzenleyen Amerika’nın koalisyon ortaklarının askerî üssü var. Orada 1.500 tane Amerikalı ve koalisyon ortağı ülkenin askeri var. Yani böyle bir ortamdan bahsediyoruz. Yani dünyanın bir bucağında, kimsenin ilgi göstermediği, bir özel önemi olmayan bir topraktan bahsetmiyoruz, böyle bir topraktan bahsediyoruz ve siz o ülkeyle bir anlaşma imzalıyorsunuz ve -başında da söyledim- bu işin din devleti boyutu da Bahreyn’de özel bir önem taşıyor.

Sözlerimi bitirmeden size kısaca bir şey daha söylemek istiyorum, bu, demin anlattıklarımı biraz daha açıklığa kavuşturmak bakımından: Şimdi, maalesef, Orta Doğu’da din yalnız devletlerin iç politikasında değil dış politikasında da önemli bir rol oynuyor. Şii mezhebine mensup ve dini bir politika aracı olarak kullanan devletler, kuşkusuz, bölgedeki Şii nüfusla yakından ilgililer. Demin anlattım bu Bahreyn’i kimin ele geçirmek istediğini.

Şimdi, düşününüz: Bahreyn’in nüfusunun yüzde 55’i Şii. Kuveyt’in nüfusunun yüzde 17’si Şii. Suudi Arabistan’ın kuzey doğusunun petrol bölgesinin önemli bir bölümü Şii ve eğer bir çatışma çıktığı takdirde bölgede -ki bu ihtimal söz konusu değildir diyemez hiç kimse- din unsurunun nasıl bir rol oynayacağını tasavvur etmek zor değil. Düşününüz ki bunun hemen yanında Suriye var. Suriye’nin halkı Sünni, idaresi Alevi. Onun yanında Lübnan var. Lübnan’ın nüfusunun önemli bir bölümü Şii ve orada 35 bin füzeye sahip Hizbullah örgütü var.

İşte, tablo budur. Anlaşma imzaladığımız ülkenin özellikleri bunlardır

Biz bu anlaşmaya karşı olmamakla birlikte, takdiri yüce Meclise bırakıyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi.

Buyurun Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi adına, Hükümetimiz ile Bahreyn Emirliği Arasında Askerî İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşma hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, bu konunun gündeme gelmesi hususunda bir fikrimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Türkiye Cumhuriyetinin birçok ülkeyle, askerî alanda işbirliğine dair    -ama belirli konuları kapsayan spesifik ama bu tipte olduğu gibi çerçeve mahiyetindeki- sözleşmeleri sürekli yapılagelmekte. Ben bu gündemi tayin eden sayın milletvekillerine bir konuyu hatırlatmakta yarar görüyorum: Bu tip ilişkilerin kanun tasarısı olarak Meclise getirilmesinde lütfen ya bir bütünlük ya bir öncelik tespit edilsin. “Ne demek istiyorsunuz?” diyeceksiniz. Bahreyn’le iyi ilişkilerimiz var. Askerî alanda önemli bir ilişkimiz yok, biraz sonra anlatacağım. Ha, askerî alandaki böyle bir çerçeve sözleşmesi iyi ilişkilerin kurulmasına bir noktada olumlu katkıda bulunabilecek adımlardan bir tanesi, bunu da yadsımıyorum. Ama bakın, gündemi tayin ederken sizlere bazı hatırlatmalarda bulunacağım: Bahreyn’i öncelik olarak Meclis gündemine getirip bir çerçeve sözleşmesi olarak görüşürken Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasında çok daha önemli askerî ilişkilerle ilgili bir kanun tasarısı şu anda gündemin 46’ncı sırasında, Avustralya’yla askerî ilişkiler konusundaki bir başka tasarı 70’inci sırada -daha önemlisine geleceğim- Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri arasında savunma ve uzay iş birliği konusundaki bir askerî sözleşmenin şu anda gündemdeki yeri 71’inci sırada.

Sayın milletvekilleri, takdirlerinize sunuyorum. Bu gündemi kimler tayin ediyorsa lütfen, askerî iş birliği ile ilgili bu tip sözleşmelerin hepsini bir bütün hâlinde Meclise taşıyalım. Konunun uzmanları gelsin, Dışişleri Komisyonu, Millî Savunma Komisyonu olarak bizler, hepimiz o oturumda burada bulunalım. Bir bütün hâlinde ve bir öncelik sırasına göre bu konuyu gündeme getirip bir bütünlük içerisinde Meclisten geçirelim ve o konunun tamamı, yani Silahlı Kuvvetlerin yaptığı iş birliği ile ilgili sözleşmelerin tamamı bir bütün hâlinde Meclis gündeminden çıksın, Silahlı Kuvvetler ve Millî Savunma Bakanlığımız da bu konuda rahatlasın, bir “oh” desin. Bu konuyu ilgilerinize sunuyorum, inşallah dinlemişsinizdir.

Bu konuya nereden geldim? Bundan yaklaşık iki ay kadar önce, bu sefer gündemin ilk üç maddesinden bir tanesi Katar ile yapılmış olan bir askerî sözleşmeydi. O an için, o gün için Meclisin gündeminde üçüncü sırayı işgal ediyordu ama ondan önceki ilk iki sıradakilerin sürekli görüşmeleri uzun süre tuttuğu için Katar’la ilgili sözleşme şu anda gündemden kayboldu. Mevcut gündemin içerisinde, ben bakıyorum, Katar’la ilgili yapılmış askerî sözleşme -o da bir çerçeve sözleşmesiydi- gündemde yok. Neden yok? Bilmiyorum.

Tekrar ediyorum size: Lütfen bu tip sözleşmelerin hepsini bir bütün hâlinde Meclise getirelim, bu bütünlük içerisinde hepsini, aynı konudaki sözleşmelerin hepsini bir geçirelim. Yok, eğer, hayır bir bütün olarak gelmesini arzu etmiyor iseniz bu askerî ilişkilerin öncelik derecesine, önem derecesine göre -örneğin Amerika’yla olan ilişkiler, Rusya Federasyonu’yla ilişkiler gibi- ilişkilerin daha fazla olduğu ülkelere öncelik verelim, diğerlerini sonraya atalım.

Şimdi, bakın, iki ay önce 3’üncü sırada olan Katar neden yok? Hâlbuki Katar ile olan siyasi ve ekonomik iş birliğimiz bizim çok daha fazla. Bunun askerî alana kayması konusu da Katar’la olan ilişkiler nedeniyle muhtemelen daha fazla olacak. Yani bu askerî ilişkilerin artırılmasının siyasi ve ekonomik birtakım getirileri de olacak. Ama o konu birdenbire gündemden çıkartılıyor, gündemde şu anda adı bile yok. Ama biz şimdi sıraya bir Bahreyn konusunu sokuyoruz ve Bahreyn’le ilgili bir çerçeve sözleşmesini getiriyoruz. Ben bu konuyu Meclis gündemine getirdim. Takdiri yüce Meclise ve bu gündemi tayin edenlere, değerli arkadaşlarımıza bırakıyorum.

Evet, Bahreyn’le ilgili bu çerçeve anlaşması, 23 Mayıs 2007’de Genelkurmay Başkanımız ile Bahreyn savunmadan sorumlu Devlet Bakanı arasında imzalanmış. Benzer birçok ülkeyle imzalanan ve somut konulardan ziyade muhtemel askerî işbirliği alanlarını kapsayan genel bir çerçeve metindir. Bu çerçeve metinde dikkat çeken, askerî ilişkiler belki sıklaşırsa sadece hukuki alanda çıkabilecek, biraz önce Sayın Öymen’in belirttiği bir sıkıntı olma ihtimali var. Onun dışında bu çerçeve sözleşmeyle ilgili herhangi bir şekilde tenkit edilecek bir konu yok. Zaten, anlaşma yapılırken de bu konunun faydaları, mahzurları muhakkak ki ilgili makamlar tarafından, özellikle Genelkurmay Başkanlığımız tarafından yeter ölçüde, bir iç dinamikleri içerisinde tartışılıyor. Daha sonra Millî Savunma Bakanlığı süzgecinden geçiyor. Buraya geliyor. Dışişleri Komisyonunda, Millî Savunma ve diğer ilgili uzmanların da görüşleri alınmak suretiyle muhakkak ki bizim önümüze geldiğinde bu sıkıntılardan, problemlerden arınmış bir şekilde geliyor.

Bu vesileyle Bahreyn konusuna değineyim. Bahreyn, Basra Körfezi’nde Suudi Arabistan’ın doğu sahillerinden 32 kilometre uzaklıkta 36 adet irili ufaklı adadan oluşan bir ülke. Başkenti Manama. 695 kilometrekarelik bir adalar ülkesi, küçük bir ülke. Bu nüfusun 438 bini Bahreynli olup güney ve güneydoğu Asya’dan gelen göçmen nüfus 260 bin kadar. Yani, toplam nüfusun üçte 1’inden fazla. Bahreyn’de uzun bir siyasi ve idari geçmişe sahip İngilizlerin 5 bin kişilik bir grup teşkil ettikleri bilinmekte. Sayın Bakan da herhâlde konuyu iyi bilirler.

Ayrıca, Amerikan Beşinci Filosunun karargâhı Bahreyn’de bulunduğu için önemli bir Amerikan askerî varlığı ve bir karargâh yapılanması da söz konusu. Amerika ve İngilizlerin buraya ilgi göstermelerinin ana nedeni, Hürmüz Boğazı’nda, stratejik bir alanda, İran’ın da muhtemel etkilerinden mutazarrır olabilecek, dolayısıyla Amerikan ve İngilizlerin körfezdeki menfaatlerini ilgilendirebilecek bir konumda olması. Bu nedenlerle resmî dil Arapça yanında İngilizce, Farsça ve Urduca da konuşulan lisanlar.

Bahreyn, bu adalar ülkesinde aynı zamanda 565 kilometrekarelik en büyük adanın adı. Başkent de bu adada. Müslüman ülkenin yüzde 60 kadarı Şii, yüzde 40 kadarı Sünni. Komşusu olan Katar’la kara suları ve bazı küçük adacıkların aidiyeti konusunda ciddi sorunları var Bahreyn’in. Dolayısıyla, Katar-Bahreyn ilişkileri içerisinde, bu iki ülkeyle ilişki kurarken bu iki ülke arasındaki bu mevcut sorunları da Türk siyasetçisi olarak dikkate almamız gerekiyor. Yani bugün Bahreyn’de kara suları nedeniyle bazı adaların, adacıkların aidiyeti nedeniyle bizimle Yunanistan arasındakine benzer ciddi birtakım ihtilaflar var.

Bahreyn 1913’te Londra’da imzalanan bir anlaşmayla Osmanlı yönetimince bağımsızlığı tanınan bir ülke. 1602 yılında Osmanlı hâkimiyeti başlıyor, tam üç yüz on bir yıl sürüyor adada. Bizim bu adanın bağımsızlığını tanıyıp buranın aidiyetinden vazgeçmemiz karşılığında İngilizler de Bahreyn’i ilhak etmemeyi bize garanti ediyorlar Londra Anlaşması’yla. Ancak himaye yoluyla İngilizlerin siyasi ve ekonomik etkisi Bahreyn’de süreklilik kazanıyor. Şu andaki 5 bin kişilik bir İngiliz kolonisinin mevcudiyetini devam ettirmesi de İngiliz etkisinin bir şekilde bölgede devam ettiğinin bir ispatı.

1970 yılından itibaren İngilizlerin Basra Körfezi’nden çekilmeye başlamasıyla buradaki küçük ülkeler Körfez Ülkeleri Federasyonunu kurarlar ancak Bahreyn Emiri 1971’de bir deklarasyonla bu Federasyondan ayrılır. Ülke El Halife Ailesi tarafından idare edilmekte olup bu aile 1970’lerde iş başına gelmiş gibi görünmekle birlikte aslında 1783 yılından beri yani Osmanlı hâkimiyetinden beri Bahreyn’de hâkimiyetini sürdüren, etkili olan bir aile.

Ülkemiz 1990 yılından bu yana Bahreyn’de büyükelçilik düzeyinde temsil edilmektedir. Bahreyn’in ise Kahire Büyükelçisi 1998’ten itibaren Türkiye’ye akredite edilmiştir.

Son olarak, 12 Haziran 2008’de Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızı ziyaret etmiş, Cumhurbaşkanınca kabul edilmiştir. Daha sonra, 23 Haziran 2008’de Bahreyn Sanayi ve Ticaret Bakanı Türkiye’ye ziyarette bulunmuştur.

İki ülke arasındaki ticaret hacmi yaklaşık 200 milyon dolar kadardır. Bunun 80 milyon doları Türkiye’nin ihracatıdır. Ağırlıklı olarak makine parçaları, demir ve çelik ürünleridir. İthalatımız ise alüminyum ağırlıklıdır. Bu konudaki, bakanımızın ifadesiyle, şu anda 200 milyon dolar civarındaki ticaret hacminin iki yıl içerisinde 1 milyar dolara yükseltilmesi hedeflenmektedir. Özellikle Bahreyn’in 40 bin konut yapımı konusunda uluslararası müteahhitlik firmalarına açık bir ihale projesi vardır. Türkiye, TOKİ ve/veya Türk müteahhitlerini devreye sokarak bu ihaleden önemli bir pay kapmak istemektedir.

İki ülke arasındaki askerî iş birliği anlaşmasından büyük beklentiler, bu küçük bir orduya sahip Bahreyn’den büyük beklentiler yerine, genel siyasi ve ekonomik iş birliğinin artırılmasında bu çerçeve askerî anlaşmanın bir adım olarak görülmesinde fayda vardır.

Bu anlaşmanın içerisinde, biraz önce Sayın Öymen’in belirttiği gibi, askerî ilişkiler çok önemli boyutlara gelmese bile, sorun teşkil edebilecek tek konu hukuki hususlardır. Türkiye’nin bu tip yaptığı çerçeve sözleşmelerde, benzer hukuki sistemlere sahip ülkelerle yapılan anlaşmalarda bu tip ciddi sorunlar olmamaktadır veya olmayabilir veyahut da ilişkilerin çok fazla olduğu ülkelerle yapılan ikili anlaşmalarla bu tip ortaya çıkabilecek hukuki sorunlar daha ciddi kurallara bağlanmaktadır. Ancak Bahreyn gibi hukuki sistemi Türkiye’den tamamen farklı bir ülkede, askerî ilişkiler arttığı takdirde, oraya göndereceğiniz personelin hini hacette muhatap olabileceği hukuki sistem ciddi sorunlar teşkil edebilir. Bu konu anlaşmada dikkate alınmamış. Ancak bu tip ülkelerle, hukuki sistemi büyük ayrılıklar, ayrıcalıklar gösteren ülkelerle yapılan anlaşmalarda, ilişkilerin seviyesi ne olursa olsun, bu konuları dikkate almakta fayda görüyorum.

Bu nedenle ticaret hacminin, özellikle ihracatımızın artırılması ve müteahhitlik hizmetlerinden Türkiye olarak istifade edilebilmesi konusunda ben bu askerî çerçeve anlaşmasının bir adım teşkil edebileceği, bir olumlu yaklaşım teşkil edebileceği inancındayım. Bu nedenle biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu tasarıya olumlu oy kullanacağımızı belirtiyoruz.

Bu vesileyle Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.

Tümü üzerinde şahsı adına Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale… Yok.

Alim Işık, Kütahya… Yok.

Gülşen Orhan, Van Milletvekilimiz… Yok.

Başka bir söz talebi? Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Tamam.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BAHREYN KRALLIĞI HÜKÜMETİ ARASINDA İŞ BİRLİĞİNE DAİR ÇERÇEVE ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI

MADDE 1- (1)23 Mayıs 2007 tarihinde Ankara’da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında Askerî İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Madde üzerinde Başkanlığımıza intikal etmiş bir söz talebi yoktur. 

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2'nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1)Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Başkanlığa intikal eden bir söz talebi yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3'üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1)Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için dört dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen dört dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 137 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti Arasında Askeri İş Birliğine Dair Çerçeve Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı:

267

Kabul:

266

Çekimser:

1 (*)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; her iki ülkeye de hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/589) (S. Sayısı: 269)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Kurulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/559) (S. Sayısı: 234)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566) (S. Sayısı: 255)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

                       

(*) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 38 Milletvekilinin; Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/266, 2/268) (S. Sayısı: 257)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı: 232) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 232 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Tansel Barış, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, Demokratik Toplum Partisi adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve ayrıca talep ettikleri takdirde, 27 milletvekilinin aynı anda söz talebi gelmiştir, onlar için de kura çekeceğim.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’a aittir.

Sayın Barış, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 232 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 20 Temmuz, 1974’te yapılan Barış Harekâtı’nın 34’üncü yıl dönümü. Bu nedenle, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkına bu Barış ve Özgürlük Bayramı’nda mutluluklar diliyorum ve bu bayramlarını kutluyorum.

Bu harekâtın mimarlarından rahmetli Başbakanımız Bülent Ecevit’i de rahmetle anıyorum ve Türk Silahlı Kuvvetlerine şükranlarımızı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkenin gündemi aylardır türbanla, Ergenekon’la, iddianameyle ve kapatma davasıyla işgal edildi. Hâlbuki o kadar çok sorunumuz var ki…

BAŞKAN – Sayın Barış, birkaç saniyenizi rica edeyim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşmalarınıza bir itirazımız yok ama daha yüksek sesle olmazsa memnun oluruz.

Buyurun.

                       

(x) 232 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

TANSEL BARIŞ (Devamla) – İktidar yüzde 47 aldım diye, her şeyi yaparım, asarım keserim havasıyla maalesef ülkede gerginlik yaratıldı, bir kaos oluşturuldu. Sizler ve bizler olarak kemikleşme yaratılıyor. Hâlbuki sorunumuz çok, dediğim gibi. Örnek olarak: Ekonomide büyüme durdu. Faizler almış başını gidiyor. Enflasyon artıyor. İşsizlik artıyor. Esnaf tükenmiş vaziyette. Fakirleşme diz boyu arkadaşlar. Bunları konuşmamız gerekirken konuşamıyoruz. Gündemi işgal etmemesi gereken konular maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelebiliyor. Çiftçiler perişan. Buğday taban fiyatı açıklanmıyor. Çiftçinin kara gün dostu Ofis buğday almıyor.

Değerli arkadaşlarım, çiftçiyi tüccara mahkûm ettik. O nedenle, ne olur bunları konuşalım. Gündemsiz, gündemi olmayan konuları buraya getirmeyelim ve toplumu da germeyelim arkadaşlar.

Bunun yanında, dış politikada neler oluyor, Kıbrıs’ta neler oluyor, bilen var mı? Resmî açıklama yok. Medya ilgisiz, vatandaş ise bilgisiz maalesef. Hâlbuki Kıbrıs bizim ulusal bir sorunumuz, ulusal bir davamız. Kıbrıs’ı es geçersek yarın oluşacaklardan hepimiz milletvekili olarak da sorumlu olacağız.

Irak’ta, Kuzey Irak’ta gelişmeler nereye doğru gidiyor arkadaşlar? Barzani bir öyle bir böyle diyor. Talabani uzaktan kumandalı. Avrupa Birliği ilişkileri buzdolabında, onlar için tek sorun AKP kapatma davası. Avrupa Konseyinin tüm sorunları bitmiş, Gökçeada ve Bozcaada’yla uğraşıyor. Akdeniz için birlik toplantısının amacı ne? Türkiye’yi Avrupa Birliğinden dışlamak mı? Bunları da görüşmemiz lazım ama gündemde yok. İran’la, Kafkas ülkeleriyle ilişkileri arayan soran var mı acaba?

Dışişleri Bakanımız Afrika, Asya ülkeleri arasında mekik dokuyor. Haksızlık etmeyelim, Avrupa ve Amerika’yı da ihmal etmiyor bu arada. Umarım ki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyesi olma hakkımızı elde ederiz ve Sayın Dışişleri Bakanımız bu gezilerinden de umut ettiğini alabilir.

Bütün bunlar yaşanırken, işçimiz, köylümüz, memurumuz, emeklimiz burnundan solurken bizler türbanla yatıp türbanla kalktık. Bunca sorunumuz varken sonuç ne oldu arkadaşlar? Sonuç: Gerginlik ve kaos.

Evet, Kıbrıs demiştik, Kıbrıs’ta neler oluyor? Liderler görüşüyor, 1 Temmuzda Hristofyas ve Mehmet Ali Talat görüşme yaptılar.  Bu arada, Genel Sekreter birebir liderlerle görüşüyor. 25 Temmuzda yeniden liderler bir araya gelecek ve bu görüşmeler, bazı kesimlerce son şans olarak da nitelendirilmektedir.

Değerli arkadaşlar, Kıbrıs ulusal bir dava, -dediğim gibi- medya ilgisiz, resmî açıklama yok, resmî ağızlar suskun. Bütün bu gelişmelere rağmen Dışişleri Bakanından bir açıklama yok, dolayısıyla kamuoyu bilgi sahibi olamıyor. Acaba görüşmeler hangi zeminde yapılıyor? Annan Planı zemininde mi yapılıyor acaba, değilse hangi zeminde?

Değerli milletvekilleri, 2004 yılında Annan Planı’na “evet” diyen Kıbrıs Türk halkına verilen sözler yerine getirildi mi veya o sözler tutuldu mu? Siyasi, ekonomik sözler yerine getirildi mi? Vaat  edilen 269 milyon avro Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne verildi mi? Vaat edilen o siyasi desteklerin hepsi havada kaldı mı? Bunlar bir tarafa, kültürel ve sportif müsabakalar bile yapılamaz, hepsine ambargo gelmedi mi?

Değerli arkadaşlarım, hepimiz şunu bilelim ki Annan Planı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde tekrar referanduma sunulsa ne sonuç çıkar, yetkililer bunu bir düşünsünler. Birleşmiş Miletler, Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri bugün şöyle bir yaklaşım içerisindeler:  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Annan Planı’nı kabul etmiştir, kabul etmeyen Rum Yönetimi. Dolayısıyla, biz, Rumlara daha çok nasıl taviz verebiliriz yaklaşımı içerisindeler. Yani konu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne nasıl sahip çıkalım değil de Rumlara daha çok nasıl sahip çıkarız, onları anlaşmaya daha çok nasıl razı ederiz diye bir yaklaşım içerisindeler.

Hatırlarsınız, Hristofyas, seçildikten sonra verdiği ilk beyanatında ne demişti: “İşgal kuvvetleri adadan çıkacaktır, kesin olarak çıkmalıdır.” İşgal kuvveti dediği Türk Silahlı Kuvvetleri. 1974’ten sonra adaya gelen, Türkiye’den adaya gelen göçmenler adayı terk edecektir ve Türkiye'nin garantörlüğü kalkacaktır. Hristofyas, böyle, bu görüşlerle Cumhurbaşkanı seçilmiştir değerli arkadaşlarım ve 1 Temmuzda Hristofyas ile Mehmet Ali Talat arasında yapılan görüşmede, Hristofyas’ın görüşmeden sonra “Tek egemenlik, tek vatandaşlık konusunda Mehmet Ali Talat’la görüş birliğine vardık.” diye bir beyanatı var.

Bu ne demektir arkadaşlar? Bu zemin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığının yok olmasıdır. Bu zemin, Kıbrıs Türk halkının zamanla asimilasyonudur. Onun için, görüşmede Türk tarafını temsil edenlerin bunların çok iyi değerlendirilmesi gerektiğinin bilincinde olması gerekiyor. Sayın Talat “Böyle bir şey yok.” diyor. Umarız ki yoktur ve Kıbrıs Türk halkı da bu görüşmelerden hem güvenliğini hem de egemenliğini kazanarak çıkar.

Sayın milletvekilleri, Rum Ortodoks Kilisesi Türk düşmanlığı yapmaya devam ediyor, kin kusmaya devam ediyor ama, resmî makamlar görüşmeler konusunda kamuoyunu maalesef aydınlatmıyor.

Kıbrıs Türk halkının önceliklerini masaya koymak gerekiyor arkadaşlar. Nedir Türk halkının öncelikleri? Bir kere, Kıbrıs Türk halkının güvenliği önceliktir, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenliği önceliktir. Bunları masaya koyup almadan anlaşma yapılırsa, dediğim gibi ileride hem asimilasyon hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı yok olacaktır.

1960 yılında imzalanan Londra ve Zürih Anlaşması’na Rumlar ancak üç yıl tahammül edebildi. Sonucu kan ve gözyaşı oldu değerli milletvekilleri. On bir yılda Kıbrıs Türk halkı çok şehit vermiştir. 1974 Barış Harekâtı yapılmasaydı neler olurdu, sizlerin takdirlerine bırakıyorum.

Sayın milletvekilleri, Kıbrıs bizim ulusal davamız. Avrupa Birliği ise bu davada Türkiye’yi yok saymak için, Türkiye’nin oradaki haklarını yok saymak için her türlü oyunu yapıyor ve Türkiye’nin Kıbrıs’tan çıkmasını sağlamak için her türlü entrikayı ve Bizans oyununu çevirmektedir. Görüşmeler de her ne kadar Birleşmiş Milletler gözetiminde dense de Avrupa Birliği denetimi ve baskısı altında yapılmaktadır. Durum ciddi, sorun büyük ve karşımızdakiler masa başında maharetli. Girit’in nasıl elden gittiğini hep beraber yaşadık ve gördük.

1830 yılında 27 bin kilometrekare toprakla bağımsızlığını ilan eden Yunanistan’ın bugün 131 bin kilometre kare toprağı var; savaşmadan, masa başında.

Bunları dikkate almak lazım. Yarın yine kan ve gözyaşı görmek istemiyorsak daha dikkatli, daha duyarlı olmamız ve Kıbrıs Türk halkının olmazsa olmazlarını mutlaka anlaşma metnine koymamız gerekiyor.

Umarız anlaşma olur, her iki taraf kendi olmazsa olmazlarını kazanır ve sonuçta mutlu bir sona ulaşırız. Bana soracak olursanız anlaşmanın son maddesinin şöyle olması lazım: “Anlaşmayı bozan taraf dünya devletleri tarafında tecrit edileceklerdir.” diye son madde konursa belki böyle bir müeyyide Rum tarafının aklını başına getirir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükûmeti sağlık bakanlıkları arasında sağlık konusunda yapılan iş birliği üst düzeyde, bu bakımdan mutluyuz. 1963 yılından beri sağlık alanında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapılan yatırımlara ve sağlanan gelişmelere bugüne kadarki Türkiye Cumhuriyeti sağlık bakanlıkları ve hükûmetleri büyük destek vermişlerdir, büyük emek vermişlerdir. Bu konuda teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Orada doğmuş, ilk, orta ve lise öğrenimini orada görmüş ve mücahitliğini de orada yapmış bir parlamenter olarak cumhuriyet hükûmetlerine ve sağlık bakanlarına teşekkür ediyorum.

Şu anda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde sağlık sorunları elbette vardır ama kalite artmıştır. Bu kalitenin artmasında emeği geçen sağlık bakanlarımıza teşekkür ediyoruz.

Ancak bazı hastalıklar var ki her yerde tedavisi mümkün olmayabilir. Bu tip hastaların Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden Güney Kıbrıs’a gönderilmesi Avrupa Birliği nezdinde prestijimizi sarsmaktadır ve Rumlar bunun propagandasını yapabilmektedirler. Bu nedenle Sağlık Bakanlığınca Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne acil olarak onkoloji uzmanlarının gönderilmesi, onkolojide hizmet verecek olan ekipmanların gönderilmesi, cihazların gönderilmesi bir an önce yapılmalıdır çünkü bu propaganda Türkiye Cumhuriyeti’nin de Avrupa Birliğine girişini maalesef sarsabilecektir. Dolayısıyla, kanser araştırmasında ve tedavisinde ekiplerin bir an önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gönderilmesi, bunun haricinde gelecekte bu tip uzmanların yetiştirilmesi için çaba harcamasını rica ediyoruz.

Bu arada Güney ve Kuzey arasındaki kapıların açılmasından sonra Kuzey’den Güney’e, Güney’den Kuzey’e gidiş gelişler olmaktadır. Ancak Güney’den Kuzey’e geçenler yalnız bakıp gidiyorlar. Hâlbuki Kuzey’den Güney’e geçenler tüm alışverişlerini Güney Kıbrıs’ta yapıyorlar ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisine maalesef bir darbe vuruyorlar. Ben buradan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkililerinin bu konuda bir önlem almalarını istiyorum.

Evet, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 10 hastane, bine yakın yatak, 500 kişiye bir hekim düşmektedir ve nöroşirurji, tıbbi onkoloji, enfeksiyon hastalıkları, acil tıp uzmanlığı, nükleer tıp, adli tıp gibi uzmanlık dallarında eksiklikler vardır. Bunların giderilmesi için Sağlık Bakanlığımızın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne bu elemanların yetiştirilmesi ve şu anda eksikliğinin tamamlanmasıyla ilgili çalışma yapmasını istiyoruz.

Tabii ki bu iki ülke arasında sorunlar, dediğim gibi üst düzeyde. Bunlar elbette kısa sürede tamamlanabilecek konulardır. Eczacılık fakültesi, diş hekimliği fakültesi ve tıp fakültesinin açılması ile ilgili çalışmaların devam ettiğini biliyoruz. Bu konuda Sağlık Bakanlığımızın daha fazla çaba harcaması gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler bu anlaşmayı destekliyoruz ve bu anlaşmanın her iki ülkeye hayırlı olmasını diliyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Barış, teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş.

Sayın Durmuş, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 232 sıra sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında sağlık alanında iş birliğine dair anlaşma nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, her iki ülke sağlık bakanları arası ilişki 10 Şubat 1998 tarihli İş Birliği Anlaşması ile başlamıştır. 29 Aralık 1999’da Kuzey Kıbrıs Sağlık ve Çevre Bakanlığı ile yaptığımız ek protokol ve 2003 yılındaki ek protokol çerçevesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uyruklu hekimlere belirli kontenjanlar dâhilinde tıpta uzmanlık sınavına girmeleri ve ihtisaslarının yarı süresini Lefkoşa’daki Doktor Burhan Nalbantoğlu Hastanesinde, diğer yarısını da Sağlık Bakanlığımızın eğitim hastanelerinde tamamlamalarını sağlamaktayız. Özellikle de Kıbrıslı doktorlarımızın büyük ekseriyeti de Türkiye’deki tıp fakültelerinden mezun olmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde eksikliği görülen, biraz evvel CHP Grubu adına konuşan arkadaşım ifade etti, beyin cerrahisi, nöroloji, enfeksiyon hastalıkları -tabii onkoloji, adli tıp gibi konular da sayılabilir- gibi konularda Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı kısa süreli rotasyonlarla bu görevi tamamlamaya çalışmaktadır. Yine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki sağlık personeline kısa süreli eğitimler Türkiye’de verilmektedir. AKP Hükûmeti döneminde isabetli bir gelişme olarak kardiyoloji ve kalp cerrahisi konusunda, bizim Azerbaycan’da yaptığımız gibi, Türkiye’den hekimler gönderilerek anjiyo, stent uygulaması ve kalp cerrahisi ameliyatları yapılmaktadır. Oradaki hekimlerin bu işi yapar hâle gelene kadar bunun devam etmesinde büyük yarar görüyoruz.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde üretilen malların ithalatı konusunda gümrük işlemlerinin hızlandırılacağı taahhüt edilmiş. İlaçlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devlet laboratuvarlarından alınacak analiz sertifikası ve kozmetik ürünleri, dezenfektanlar, pestisitler, deterjan ve temizlik malzemeleri konusunda Türkiye’de geçerli mevzuat doğrultusunda ruhsat almaları hâlinde, ithalat işlemleri hızlandırılmaktadır.

Burada, özellikle uzun yıllar İngiltere’den bavul ticareti yoluyla Türkiye’ye kaçak yollardan sokulan kalp kapaklarıyla ilgili SSK hastalarını tekrar hastanelere çağırarak sorunlu kapakların değiştirildiği hafızalarımızdadır. Bu kapak ve benzeri tıbbi malzemenin Türkiye’ye girişi, 57’nci Hükûmet döneminde yasaklanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde ruhsat ve izin verilmiş Kuzey Kıbrıs Türk Hükûmeti ürünlerine sağlık ve serbest satış sertifikası verilmesi hâlinde, bunların ticareti serbestçe yapılabilmektedir.

1998 yılında imzalanan Anlaşma’nın on yıllık süresi dolduğundan, bu defa bu Anlaşma’nın yenilenmesi söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, Kıbrıs’ta Türk lider Talat ve Rum lider, tek devlet, tek egemenlik, tek vatandaşlık konusunda mutabakata varmıştır. Bu konuya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

26 Nisan 2004’te AB Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne uygulanan izolasyonların kaldırılacağına dair söz vermiştir. Ancak Rumların engellemesiyle AB verdiği sözü unutmuş görünmektedir. Kıbrıs Türklerinin referandumda “evet” demesi için her sözü veren, paralı kampanyalar başlatan AB, Rumların “hayır” diyeceğini bilmiyor muydu? Biliyordu tabii. Rumlar hiçbir dönemde verdiği sözü tutmamıştır. İngiltere de bunu çok iyi bilmektedir.

Her iktidar değişikliğinde yeni bir hamle yapıp Türkiye ve Kıbrıslı Türkler aleyhine bir gelişmeyi Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlılar, maalesef, başarmıştır. Bu diplomatik manevraların çoğunu Türkiye kaybetmiştir. 1960’ta kurulan devleti yıkmak için 1963’te, 65’te, 74’te girişimde bulunmuşlardır. EOKA terör örgütü marifetiyle Türkleri soykırıma tabi tutmaya başlayınca 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtıyla garantör Türkiye Türklerin can güvenliklerini koruyabilmiştir. Kıbrıs Türkleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletini kurmuştur.

Ne hikmetse, dış destekli müdahale veya komplolarla Türkiye'de değiştirilen iktidarlar, Türkiye'de yeni göreve gelenler, ABD ve Yunanistan iş birliğiyle bir bakıma bir sınava tabi tutulmaktadırlar. Deneyimsiz politikacılar ya açık vermiş ya da iktidarlarını korumak için, yerlerini sağlama alabilmek için diyet ödemek zorunda kalmışlardır. AKP Hükûmetine kadar birçok hükûmet diyet ödemiştir. Yunanistan’ın NATO’ya döndürülmesi, Ege FIR hattının Yunanistan’a bırakılması, AKP’nin Kıbrıs’ı AB’ye girişin şartı hâline getirmesi, çözüm için bir adım önde olma tezi, Belçika modeli önerisi, olmadı Annan Planı, daldan dala atlamalar devam ediyor. En son atılacak adımı da Talat atıyor, AKP dinliyor görünüyor.

Değerli milletvekilleri, diyeti ve ödünü AKP kadar güzel ambalajlayıp kamuoyuna “Karşılıklı iyi ilişkiler. Komşuyla dostluk gösterileri. AB’ye girdik. Evet dedik, Rumları köşeye sıkıştırdık…” Kıbrıs’ta çözüm olarak sunabilen ikinci bir hükûmet gösterilemez. Bu ver kurtulcu zihniyet, Türk kamuoyunu bilgilendirip uyandıranları da “Teslimiyete hayır” diyeni de cezalandırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AB, ABD, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi, AKP’lilerin bu alicenap tavrından hoşnuttur ancak Kıbrıs henüz Rum’a teslim edilmemiştir, barışın teminatı Türk ordusu henüz Kıbrıs’tan çıkartılamamıştır. Nitekim, AKP’nin kapatılmaması için Türk yargı sistemine müdahale etmekte ve yeni taviz ve diyetlere zemin hazırlamaktadırlar. AKP, kendisi için beslenen iyi duygulara cevap vermekte zorlanmayacaktır, nasılsa Türkiye Büyük Millet Meclisinde 340 hazır parmak mevcuttur. Bugünlerde AKP’nin diyet uzmanı gibi davranan Talat “Tek devlet, tek egemenlik” sözünü vermiş görünüyor. “Çözümsüzlük çözüm değildir.” diyen AKP lideri, ödünleri Talat’a verdirerek sorumluluktan kurtulacağını tasavvur etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Kıbrıs’ın zemini ve fikrî yapısı, artık Türkiye garantisiz, AB üyesi Güney Kıbrıs’a iltihak planını gerçekleştirecek kadrolarla yönetilmek olmamalıdır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, dökülen kanları, katledilen insanlarımızı, kadın ve çocuklarımızı, şehit ve gazilerimizi, ödenen bedeli bu kürsüden dillendirmeye devam edeceğiz. AKP, bugüne kadar yaptığı etkin propaganda yöntemiyle, medyanın güçlü desteğiyle gerçeklerin karartılması ve konuşulanların duyulmaması için yine gündem değiştirecektir. Daha olmadı “Millet size notunuzu verdi. Bizi yüzde 47 ile iktidar yaptı.” savunması yapacaktır. İyi de, sizin karşınızda parçalı da olsa yüzde 53 muhalefet var, bunu görmüyor musunuz? Siz, 48 milyon oyun yüzde 33’ü olan 16 milyon oy almadınız mı? Muhalefetin görevi, gerçekleri söyleyerek iktidarı uyandırmaktır. İçeride size dış politika konusunda yapılan muhalefet, sizin pazarlık gücünüzü artıran bir faktördür, bunun farkında değil misiniz? Eğer muhalefet sizi uyandıramazsa halkı bilgilendirecektir. İkili partili Batılı demokrasilerde, iktidarlar iki üç puanlık değişikliklerle el değiştirmektedir. Kıbrıs’ta olduğu gibi, partiler satın alınıp partiler yıkılarak, Esperanto bir parti kurarak tek adam diktatöryasına fırsat verilmemektedir.

Her partiden, her tarikattan ve menfaat grubundan özel şartlarda oluşturulmuş bir mozaik partisi görüntüsünün ürünü partilerin sürekliliği yoktur. Arsasına gecekondu kondurmayanların mücadele takati kalmamış, emanetçileriyse güçsüz görünüyor. Sizin, parçaları birleştiren tutkalınız ne kadar dayanıklı, hep birlikte göreceğiz.

Değerli milletvekilleri, Kuzey Kıbrıs Türklerine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ne verilirse biz bundan hoşnut oluyoruz ve gurur duyuyoruz. Ancak, devletinden ve egemenliğinden vazgeçip, devlet olma niteliğini yitirecek, Rum tebaası hâline dönüştürülecek Kıbrıs’ı kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Kuzey Kıbrıslı Türklere gönülden bağımız devam edecektir. Bu imzalanan anlaşma Rum devletine bir taviz olarak dönüşecekse, bundan Türk milletinin hoşnut olacağını düşünmüyorum.

Değerli milletvekilleri, ne zaman İngiltere’yle Rumların arası açılsa, İngiliz üsleri dolayısıyla bozulsa, o dönemde Türk diplomasisine destek vermişler ve Rumlarla Türklerin çatışmasını temin etmişlerdir. Nitekim, Montrö’de Ecevit Karamanlis’le görüşürken, bu sefer de İngilizlerin alternatifi olarak Amerika araya girmiş, Amerikan Dışişleri Bakanı bu görüşmeyi akamete uğratmak için her türlü gayreti göstermiş. O günkü Başbakanımız  “Amerika’nın gölgesi bu anlaşmanın üzerine düşmüştür.” dediğinde kendisine soruyorlar: “Ne istiyorsunuz?” Hemşehrim Diyojen gibi “Gölge etmesinler başka ihsan istemiyorum.” diyor.

Kıbrıs, Girit, Sicilya, Amerika ve İngiltere için birer uçak gemisidir. Ne zaman oradaki Rumlarla Türklerin işleri iyi gitmeye başlasa bir diğeri bunu bozacaktır. Çünkü oradaki üslerin devamını İngiltere istiyor, Amerika da yeni üs istiyor.

Türklerin çatışmasını her dönemde temin ettiler. Kıbrıs’taki gazeteler son zamanlarda yazıyor: AB Dönem Başkanı -o zaman İngiltere- İngiltere de artık gelişmelerden yaka silkmiş görünüyor. Mali Yardım Tüzüğü ve Doğrudan Ticaret Tüzüğü işlerlik kazanacak ama ne pahasına? AB’deki son gelişmelere göre Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne doğrudan ticaretin başlaması için önce Mali Yardım Tüzüğü, Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nden ayrılacak, sonra tüzüklerin işlerlik kazanması karşılığı Maraş taviz olarak istenecek ve mülk değişimi konusunda mutabakat sağlanacak.

Rumların sürekli işi yokuşa sürmeleri, AB Dönem Başkanlığı sırasında İngiltere’yi iyice sıkıntıya soktu. İngiltere işi üstünden atmak ve deklarasyonun daha tarafsız ve baskıdan uzak hazırlanması düşüncesiyle bu işi AB Komisyonuna havale etti. Komisyon çalışmalarının başında Rumlar tüzüklerin birbirinden ayrılması karşılığı mali yardım sözüne onay verebileceklerini belirttiler. Daha sonra tüzükler birbirinden ayrıldı. Tüzüklerin birbirinden ayrılması garantilenince Rumlar bu sefer Mali Yardım Tüzüğü’nün serbest bırakılması için Maraş’ın iade edilmesi şartını öne sürdüler. Bu şarta komisyonun diğer üyeleri yüksek sesle itiraz edince Maraş şartını geri çektiler ama yerine de Yeşil Hat Ticaret Tüzüğü ile ilgili bir deklarasyon yayınlanmasını istediler. Deklarasyon şartını AB Komisyonuna kabul ettiren Rumlar, bu sefer deklarasyonun içine özellikle Maraş’ın ve kuzeydeki Rum mallarının iadesini koydurttular. Yani, ne istedilerse şöyle veya böyle yaptırdılar. Ha işin başında Maraş şartını koydurmuş ha sonunda, hiç fark etmedi aslında. Maraş şartı gene koşul olarak kararın içinde yer aldı.

Komisyonun hazırladığı bu deklarasyon sanki AB Komisyonu tarafından değil Kıbrıs Rum kesimi tarafından hazırlanmış görüntüsü içinde, altında bir tek Papadopulos’un imzası eksik.

AB Komisyonunda varılan bu uzlaşı sonucu ortaya çıkan deklarasyon, Komisyonun yeni bir önerisi olarak AB Daimî Temsilciler Komitesine, COREPER’a sunulacak, COREPER’dan da onaylandıktan sonra AB Dışişleri Bakanlarının onayına sunulacak, onaydan sonra da resmiyet kazanacak.

Söz konusu deklarasyon tek taraflı ve Kuzey Kıbrıs için hiçbir bağlayıcılığı yok. Ancak bu deklarasyon AB’yi hukuken bağlıyor. İleride AB üyesi bir ülke, mesela Rumlar, bu deklarasyonu öne sürerek, bu alanda istediğini yaptırmak hakkına sahip olacaklar.

Bu koşullar altında Mali Yardım Tüzüğü’nün doğrudan, Ticaret Tüzüğü’nün veya diğer adıyla Ambargoların Kaldırılması Tüzüğü’nün ve Yeşil Hat Tüzüğü’nün Kıbrıs’ta genel bir çözüm olmadan işlerlik kazanması kocaman bir hayalden öteye geçemeyecek.

Burada gözle görülmeyen tehlike, bu deklarasyonun içeriğiyle ilgili olarak Kıbrıslı Rumlar ve Türkler arasında ileride bir anlaşmazlık olması durumunda AB Adalet Divanına çözüm için başvurulduğunda bu deklarasyonun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkı için de bağlayıcı hâle geleceğidir.

Bu koşullar içinde iyice değerlendirildiği vakit, Kıbrıslı Türklerin bu deklarasyonu reddetmesi, mali yardımdan vazgeçmesi, ambargoların kaldırılacağından ümit kesmesi gerekmekte ve AB’ye elveda demesi gerekmektedir.

Artık, Kıbrıs konusunun bir krizin içine sürüklendiği ve bu krizin de giderek geri dönülmez çıkmaza dönüştüğü kesin. Bunun da sonu, eski statüye, yani AKP öncesi döneme dönmektir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’deki ekonomik sıkıntılar aynen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne de yansımakta. Devlette örgütlü sendikalar greve gitmiştir. Talep ettiklerini tabii ki alacaklar. Özel sektör iflasın eşiğinde. İnsanlar sesini çıkaramıyor ya da çıkardıkları zaman duyması gerekenler duymuyorlar. Son zamanlarda aynı Türkiye’de olduğu gibi kapalı kapılar arkasında ihaleler yapılıyor. Aldığımız bir duyum, Telsim’in lisans devir sözleşmesini Vodafone’a verdiğiyle ilgiliydi. Geçen günlerde Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı kısa bir açıklama yapıyor, Telsim lisans ile devir sözleşmesi imzalanmış, bunu resmen açıklıyorlar.

Değerli milletvekilleri, adada İngiliz üslerinin varlığının zaman zaman tartışıldığını biliyoruz. Özellikle bu vericiler konusunda, çevreyi kirlettiğiyle ilgili Rumlar zaman zaman yaygaralar koparıyorlar. Baz istasyonlarıyla ilgili çeşitli sıkıntıları dile getiriyorlar. Benzer bir olay ise geçen nisan ayında yaşanmış. Yeşil hatta eylemler yapılmış, Avrupa Parlamentosu Milletvekili Marios Matsakis, bazı AP üyelerinin üsleri ziyareti sırasında gerçekleştirdiği eylem nedeniyle tutuklanmış. Tutuklamanın arkasından açlık grevine başlamış. Tutukluluk hâlinin sona ermesine, İngiltere ile Güney Kıbrıs Rum tarafı arasında çıkabilecek muhtemel bir krizin engellenmesi istendiği için engellenmiş. Bütün bu gelişmeler Kıbrıs’ta yoğun tepkilere neden oluyor, ama Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Türkiye Büyük Millet Meclisine Kıbrıs’ta olan gelişmelerle ilgili en ufak bir açıklama yapmıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde yayınlanan gazeteler, Türkiye Cumhuriyeti’nde yayınlanan ve yarısı hükûmetin kontrolüne geçen televizyonlar Kıbrıs’ta ne gibi gelişmeler var, Türk milletini bilgilendirmiyor.

Değerli milletvekilleri, bundan otuz dört yıl önce Türk Silahlı Kuvvetlerinin Hilarion Kalesi’nde veya oradaki alayımızın topyekûn imhasıyla karşı karşıya kaldığı durumun bir defa daha yaşanmasını ne Türk milleti adına ne Rum cemaati adına biz istemiyoruz. Ama Türkiye İktidarı, AKP İktidarı bu vurdumduymaz tavrıyla, bu ver kurtulcu tavrıyla, bu işi sadece Talat’a havale ederek bu işi çözemez. Uluslararası toplantılarda Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünün oradan çekilmesiyle ilgili Türkiye üzerinde baskıların yapılmasına çanak tutamaz, tuttuğu takdirde çıkacak olayların tüm sorumluluğu AKP Hükûmetinin ve Başbakan Erdoğan’ın olacaktır.

Burada Sayın Bakan oturuyor. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak Kıbrıs’ta olan gelişmelerden bilgi almak, bilgi sahibi olmak istiyorum. Basın-yayın organları yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - …Sayın Dışişleri Bakanı ve Başbakandan bilgi almak istiyorum. Ama maalesef Türkiye Hükûmeti Kıbrıs’a arkasını dönmüştür, Kıbrıs’ın akıbeti Talat’la Rum liderinin ikili ilişkilerine bırakılmıştır. Bu bırakılamaz, bırakılmamalıdır.

Bu duygularla, Türk milletinin Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Türk halkı için, oradaki insanlarımız için, Türk milletinin haysiyet ve şerefi için biraz daha duyarlı olması ve Kıbrıs’ta olanlara kulak vermesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Sayın Kaplan, buyurun.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben derin bir Kıbrıs tahliline girmek istemiyorum; önünde sonunda, Meclis gündeminde olan sağlıkla ilgili bir sözleşme. Zaten “Yavru vatan.” deniliyor. Evet, sorunları var yıllardır ama yılan hikâyesine döndürülmüş, çözümsüzlük ekseninde, geçmiş hükûmetler, geçmiş iktidarlar resmî politikayı, statükoyu koymuş ortaya.

Maraş bölgesi, turizm bölgesi. O güzelim oteller çürütülmüş, sahiller başıboş kalmış, ekonomisi çökertilmiş -Türkiye'nin, resmî politikasıyla oraya danışman atadığı danışmanları dâhil- oradaki çoğu memurun maaşı Türkiye'nin hazinesinden ödenir durumda bağımlılık derecesine getirilmiş, kendi kaderini tayin etme özgürlüğü kısmen de olsa tanınmamış Kıbrıs’taki toplumun, halkın tabii ki çok da fazla söz hakkı sahibi olamaması, self determinasyon hakkını kullanamaması sonucu bu problemler yuvarlana yuvarlana bugüne kadar gelmiş.

Bakıyorum, bugün, Kıbrıs’ta genç, dinamik bir yönetim var. İmzaya baktım, Sağlık Bakanını İstanbul Tıp Fakültesi öğrencilik yıllarından tanıyorum. Birçoğunu birçoğunuz da tanıyordur.

Avrupa Birliği süreci gelişiyor son dönemlerde, duvarlar yıkılıyor, sosyalist sistem çöküyor, dünya siyaseti, konjonktürü değişiyor ve bu konjonktürde elbette ki Kıbrıs’a onurlu bir çözüm getirmek sadece Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin değil, Yunanistan’da, Bulgaristan’da, Kafkaslarda ama bütün bunları yaparken ve isterken kendi içimizde de farklılıklara, farklı kültürlere, farklı dillere aynı şekilde eşit mesafede olma erdemini gösterebildiğimiz zaman birlikte çözüm konusunda adım atma şansını yakalarız.

74 senesinde Kıbrıs çıkartmasında Kürt ve Türk Mehmetler omuz omuza gitmişti Kıbrıs’a. Kıbrıs’ta bin türlü sorun var, birkaçına değindi konuşmacılar. Kıbrıs’ta bir mülk sorunu var ki, ekonomik boyutuyla da devasa bir boyutu olan bir sorun. Bir kere, gümrük, ambargo, uçuş yasakları, bütün bunların ötesinde, şu an Louisville davasıyla Kıbrıs’ta -Kuzey Kıbrıs’taki Rum mallarının sorunu iki bini aşkın dava sonunda- ilginç bir benzetmeyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, Louisville davası kararından sonra iki bin dava bir araya getirildi ve emsal bir kararla o davalarda zaman ve süre sınırına bakılmaksızın geriye dönülerek, Türkiye'nin -Özal döneminde imzaladı 1987’de bireysel başvuru hakkını- daha da geriye giderek -bakın dikkat edin- bu mülk sorunu Louisville davasıyla, farklı bir devlet de olsa, farklı bir devletin askerlerinin müdahalesi sonucu mallarını kaybettikleri gerekçesiyle öyle bir hukuki durum yaratıldı ki, bu hukuki durum sonucu “Louisville’nun parasını vermem.” diyen hükûmetler ne kadar dirense de sonunda hem verdiler hem de Avrupa Mahkemesinde Doğu, Güneydoğu’da yakılan köy davalarıyla Kıbrıs’taki davaları aynı kefeye koyup öyle bir ilginç pozisyona getirdiler ki, dediler ki: Gidin tazmin komisyonları kurun Kıbrıs’ta. İki kesim, iki toplum; Rum toplumuyla Kıbrıs Türk toplumu. Türk toplumunu Rum kesiminde kalan malları için, Rum kesimini Türk toplumunda kalan malları için kendi aranızda tazmin komisyonları kanalıyla bu sorunu çözün. Bu ilerliyor ama korkuyorum ki sonunda Türkiye'nin başına patlar. Çünkü bu tazmin komisyonlarının hem Kıbrıs’ta sağlıklı bir çözüme gitmediğini, o sorunların daha da yumaklaştığını gösteriyor hem de Doğu ve Güneydoğu’da 300 bini aşkın, İçişleri Bakanlığımızın bildirdiği, komisyonlara başvuru, yakılan yıkılan köyler ve terörden zarar tazmin komisyonlarıyla ilgili ödemeler durmuş durumda. Şimdi, Türkiye’de ödemeler durmuş durumda, bütçede para yok, İçişleri Bakanlığı tekliyor, yerinde sayıyor, tazmin komisyonları çalışma yapamıyor, para ödeyemiyor. 300 bin davadan 90 bini sonuçlanmış, 220 bin civarında da Türkiye’de bekleyen var. Kıbrıs’takilerin hepsi de duruyor.

Şimdi, bu arada, Annan Planı bir yandan, Birleşmiş Milletler… Bakın, bir yandan Birleşmiş Milletler Annan Planı, diğer yandan Avrupa Birliğinin katılım ortaklığı belgesinde koyduğu kriterler, aynı şekilde ilerleme raporunda bizim bazı kriterlerimiz var yine Meclisten geçmiş. İşte, bu konularda cesur bir dış politika, onurlu bir dış politika yapılırken adil ve eşit olmak zorundasınız. Kendinize de eşit olacaksınız, dışarıya da eşit olacaksınız. Kendinize de adil olacaksınız, dışarıya da adil olacaksınız. Türkiye’deki Kürt, kendi dilinden dolayı ezildiği sürece Kıbrıs’taki Türk’ün özgürlüğünü beklemek hayaldir. Çünkü 74 çıkartmasında Kürt Mehmet’le Türk Mehmet omuz omuza gidip eğer orada çarpışıyorsa bu gücün birliğini bileceksiniz.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Mehmet’in bir tane adı vardır, o da Mehmetçiktir.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kürt Mehmet hep nöbete gider, herhâlde komutanlar var burada.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – O sana göre öyle!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Beni konuşturmayın! Kürt Mehmet hep nöbete gitmeyecek artık, bunu bilin.

Bakın, şunu kafanıza kazıyacaksınız artık: “Kürt Mehmet hep nöbete.” dönemi bitti. Kürt Mehmet artık nöbeti eşit tutacak, eşit saatlerde. 03.00-05.00 nöbetine Kürt Mehmet gitmeyecek. Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Kim diyor onu?

HASİP KAPLAN (Devamla) – …Mardinli, Şırnaklı Mehmet’le Zonguldaklı Mehmet aynı görevi yapacak, aynı saatte askere gidecek, aynı saatte gelecek. Öyle yağma yok! Biliyoruz, CHP döneminde de başka dönemlerde de Güneydoğu’ya…

Ben daha dün Beytüşşebap’taydım. İki gün önce Kato festivalinde o dağlarda askerin nasıl görev yaptığını gördüm. Askerin ve oradaki halkın nasıl yaşadığını, nasıl bir risk ortamında, nasıl bir bunalım ortamında olduğunu gözlerimle tanık oldum. Siz oradaki üç gün boyunca yıkanmadan görev başında duran askerlerin, yirmi beş senedir süren çatışma sürecinin siyasiler tarafından sonlandırılmaması nedeniyle duyulan o can sıkıntısını ve oraya askere çocuğunu gönderen batıdaki, Karadeniz’deki, Akdeniz’deki vatandaşlarımızın analarının, babalarının kaygılarını hiç dikkate alıyor muyuz? Çok basit bir şey söyleyeceğim. Eğer bu sorunu siyasiler çözmüş olsaydı bu kaygıyı burada yaşamayacaktık. Burada birlikte kardeş ve barış içinde yaşamaya tekrar devam edip demokrasimizi güçlendirecektik. Aynı durumu, size çok açık söyleyeyim… Kıbrıs’ta, Rum kesiminde milliyetçi-ırkçı yönetimler vardı; onun karşısında Kuzey Kıbrıs kesiminde de çözümü bir türlü istemeyen, kendini Türkiye’ye dayamış, hazinesinden beslenen bir yönetim. Sorunun çözümsüzlüğü onların işine yarıyordu. Son beş senede, 99’dan bu yana Türkiye Avrupa Birliği sürecinde bir adım attı, bir gelişti, konjonktür gelişti, siyaset gelişti, Birleşmiş Milletler nezdinde Rumlardan daha haklı duruma geldi. Oradaki Kıbrıs toplumu artık kendini savunabiliyor. Kıbrıs’taki Cumhurbaşkanı Sayın Talat’la başlayan bu dönemde, hükûmetlerin getirdiği dönemde anlayış farkı gelişti.

Eğer siz Kıbrıs’ta da siyasetin başına militarizmi dikerseniz sorunları çözemezsiniz. Çünkü bu tür sorunların ekonomik, sosyal, siyasal boyutları vardır. Bu boyutlarıyla göreceksiniz. Ama çok açık söyleyeyim ben de... Eğer daha cesur bir dış politika izlenmiş olsaydı -AKP için de, önceki hükûmetler için de söylüyorum- Kıbrıs sorununda, Kuzey Kıbrıs’a ambargo uygulanırken Rum kesimi tek başına Avrupa Birliğinin üyesi olmazdı. Bu geçmiş yönetimlerin beceriksizliğidir. Burada Kıbrıs’ta doğan doktor var, anlattı demin. Eğer bu cesaret, bu siyasi irade bu Mecliste gösterilseydi Rum kesimi tek başına Avrupa Birliği üyesi olmazdı. Türkiye bugün bir oy olarak veto hakkını kullanıyor. Eğer, Kuzey Kıbrıs Türk kesimi eşit iki toplum olarak, eşit haklara sahip olarak, ortak bir yönetim modeli olarak tıpkı Bosna-Hersek Cumhuriyeti’nde olduğu gibi eşit hakları kullanan, eşit iki toplumun ortak yönetimiyle şekillenen bir devlet yönetimi olarak, bütün olarak Avrupa Birliğine girseydi bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinin yanında, onun yanında olan bir ses, bir oy daha olacaktı.

Bakın, çok basit bir örnek daha vermek istiyorum: Albaylar Cuntası Yunanistan’da yapıldıktan sonra, çok kısa bir süre sonra Avrupa Birliğine girdi. O zaman Yunanistan’ın ekonomisi Türkiye’den iyi miydi, Yunanistan’daki enflasyon Türkiye’den iyi miydi, Yunanistan’daki işsizlik Türkiye’den iyi miydi? Tamamen siyasi öngörüsüzlük sonucu bir tarafta sermaye küreselleşirken, bir tarafta insan hakları, demokrasi, hukuk modası gelişirken, 21’inci yüzyıla bu değerler damgasını vururken, biz kendi yurttaşlarımız arasında bile hukuku çok görmeye başladık.

Arkadaşlar, samimi olmak zorundayız. Siyaseti doğru yapmak zorundayız, objektif yapmak zorundayız. Bakın, Kıbrıs’ı konuşurken Kıbrıs’la Ergenekon’un bağlantısı vardır. Oradaki kaçakçının, kumarhanenin de, oradaki kara dünyanın da, kara paranın da, oradaki emlak mafyasının da… Bakın, Türkiye’yi ilgilendirir. Ya, beni ilgilendirmez diyemezsiniz. Sadece Rumlar geldi vurdu… Öyle basit bakılamaz olaylara. Bir taraftan diyoruz ki, Mecliste Başbakan “Ben davanın savcısıyım.” diyor, bir tarafta ana muhalefet diyor ki: “Ben de  avukatıyım.” E, kardeşim bu davanın müdahili,  bu davanın mağduru, bu davanın gerçek hak sahipleri olan halk da bu davanın yargıcıdır, karar verecek olanıdır ve sandıkta verir. Eğer siz Fırat’ın ötesinde, bakın, Fırat’ın ötesinde o siyasi cinayetleri, o karanlık şebekeler, çıkar ilişkilerini, o silahlı eylemleri ortaya çıkarmazsanız, Ape Musa gibi bilge ve yaşlı insanların, Kıbrıs sorununda da çözümsüzlük konusunda aynı anlayış ve zihniyetin devamını sürdürürsünüz.

Biz, bugün, Kıbrıs’ta üniversitelerde doğu, güneydoğu’dan giden kardeşlerimiz var, batıdan da gidiyor, Karadeniz’den de gidiyor. Denklik sorunları yaşıyorlar. Bir sürü sorunlar yaşanıyor.

Şimdi, bu sözleşmeye baktığımız zaman, sağlık alanında ortak eğitim, ortak eğitimle beraber Kuzey Kıbrıslı vatandaşlarımızın Türkiye’de hizmet görmesi, meslek icra etmesi veya Türkiye’dekilerin gidip Kıbrıs’ta meslek icra etmesi, karşılıklı olarak tıpta uzmanlık sınavlarından yararlanmaları…

Bırakın Kıbrıs gibi güzelim bir ülkenin sadece kumu, güneşiyle değil, turizmde, sağlık turizminin de Türkiye katkılarıyla, Türkiye ortaklığıyla sağlık turizm merkezlerinden biri olmaya aday olduğu… İngiltere başta olmak üzere, ki Kıbrıs’a en çok müdahil olan ülkelerin başında. Sağlık hizmetlerinin pahalılaşması, tıptaki gelişmeler, teknikteki gelişmeler, eğitimdeki gelişmelerin Türkiye’deki kazandığı ivme ve başarı nedeniyle bizim alanımızdaki sağlık hizmetlerinin yine Kıbrıs kanalıyla dünyaya açılması, aynı zamanda o ambargoyu fiilen kırmaktan başka bir şey değildir.

Böyle büyük düşünüldüğü zaman, kendi Türk’üne de, kendi Kürt’üne de, kendi Laz’ına da, kendi Çerkez’ine de sahip çıkılıp o güzelim insanların bu cumhuriyeti kuran renkler olduğu anlayışıyla bakıldığı zaman, hukuk ve demokrasi içinde yapılamayacak, çözülemeyecek hiçbir sorun yoktur.

Biz çokça acı yaşadık, biliyoruz. Bu acıları başka ülkeler de yaşadı. O ülkelerde de darbe süreçleri oldu. Kıbrıs… Evet, yaşadı, gerçek. Kıbrıs’la beraber Yunanistan yaşamadı mı Albaylar Cuntasıyla?

İtalya… Mafya, Temiz Eller Operasyonu…

Geç, yanında Fransa. Korsika sorununu hâlâ çözememiş Fransa’nın siz rahat mı olduğunu düşünüyorsunuz? Hâlâ iki yüz farklı etnisite ve dil konuşulduğu için Fransa Senatosunda dille ilgili çıkan bir kararın bu son haftada Fransa’nın gündeminde olduğunu biliyor muyuz, bunu tartışıyor muyuz?

Elbette ki Kıbrıs sorununu Kıbrıs’tan Sayın Talat’la, Başbakan Soyer’le, bakanlarıyla burada bilgilenme, yüce Meclisin burada tartışmaya açıp doğru bir politikayı partiler üstü geliştirme ve bu sorunu hızlandırarak çözme konusu hepimizin, ülkemizin yegâne dış politikası olmalı.

Bir tek burada insanlar bu tür çözümlerde ve nerede olursa olsun onurlarından ve gururlarından, asla kimliklerinden ve benliklerinden taviz vermeden, haklı, adaletli, kendi kaderini tayin hakkının gerekleri neyse… Ki Türkiye en sonunda Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni imzalayıp onaylayarak da buna taraf olan bir ülkedir.

Bu çerçevede baktığımız zaman, işte dün Bulgaristan’da ezilen Türklerin bugün yönetimde olduğunu görüyoruz ama orada ATAKA gibi ırkçı partiler var, Türkleri görünce saldırıyorlar. Şimdi, bunu da görüyoruz.

Yine biliyoruz ki Yunanistan’da, Gümülcine’de hâlâ çok ciddi sorunlar var. Onu da göreceğiz, farkına varacağız.

Yine biliyoruz ki Kafkaslarda birtakım sorunlar var.

Şimdi, bu sorunlar bu büyük ülkenin coğrafyasının stratejik ortamında olacak. Büyük bir ülke, 70 milyon. Bu 70 milyonun başında dirayetli dış politikayı gerektirecek bir anlayışın oturması ve gelişmesi gerekiyor, bir stratejinin gelişmesi gerekiyor. Kıbrıs’ın çözümsüzlüğündeki her gün Türkiye’ye fatura ediliyor, Kuzey Kıbrıs’a fatura ediliyor. Her çözümsüzlük günü kaynakların, ekonominin başka yere akması demektir. O zaman, Kıbrıs’ın hem kendi özgürlüğüne hem kendi bağımsızlığına hem kendi hukukuna kavuşmasında, güçlü bir ekonomi olarak Akdeniz ülkeleri içinde güç almasında, elbette ki Barselona Anlaşmasını Akdeniz’in ortasında olan bu adanın hukukunu koruyacak şekilde geliştirmekte de büyük yarar vardır. Bunun için ben Sarkozy’nin elbette ki Başbakan Erdoğan’ı davet etmesini ve Sayın Başbakanın da gitmesini son derece doğru buluyorum. Barselona Anlaşması sadece Fransızların, İtalyanların keyfine, hoşuna gitmesine göre bir Akdeniz yaratma sevdası değildir. Bu ülkenin geçmişte, tarihte Trablusgarp’tan Libya’ya, Libya’dan Mısır’a yakın tarihe kadar geçirdiği tarihi, hâkimiyet dönemlerini, mağrip ülkelerini, Fas’ı, Cezayir’i Akdeniz olarak görmeyen, Akdeniz’i sadece karşısında yaşayan dört tane ülkeden, İspanya’dan, İtalya’dan, Fransa’dan veya Adriyatik kıyısındaki Yunanistan’dan mürekkep gören bir anlayış Türkiye’yi dar, sığ ve gerçekten kendi kabuğuna çekilmiş, kendini anlatamamış bir ülke olmaktan başka bir duruma sokmaz. Türkiye öyle güçlü bir ülke ki, öyle bağları Akdeniz’de geliştirebilmeli ki… Daha iki hafta önce Marsilya’da, Fransa’daki iktidar partisinin Akdeniz’den sorumlu milletvekiliyle görüştüğümde bana şunu söylüyordu: “Akdeniz Birliğinin parlayan yıldızı Türkiye olabilir.” Bakın, Akdeniz’in parlayan yıldızının… Barselona’da ekonomik, kültürel, sosyal ilişkiler anlamında çünkü bu anlaşma onu kapsıyor. Suriye bakın aşağıdan, Lübnan aşağıdan; İsrail’le ilişkiler ortada, Mısır’la ilişkiler ortada; Libya, Fransa, Tunus, Cezayir sekiz, dokuz, bir de Kıbrıs, on tane ülke. On tane ülkeyle birçok yönden ilişkisi ve tarihsel bağı olan Türkiye, neden liderlik pozisyonunu geliştiremesin? Geliştirdiği zaman Kıbrıs’ın sorunlarının çözümü de o kadar kolaylaşacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Ben bu duygularla…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Kaplan, yirmi dakika oldu.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bütün gruplar yirmi dakika kullandığı için ben de yirmi dakikamı kullandım. Beşer dakika demiştim. Diğerinde de söylüyorum, beşer dakika konuşursanız beşer dakika, yirmişer dakika konuşursanız yirmişer dakika. Eşit olacağız birbirimize.

Kürt Mehmet de iki saat nöbet tutacak, 12.00-01.00 nöbetini. 3.00-5.00 nöbetini de Mehmetçik. Kimi zaman o onun yerine tutacak. Bu ülke -cumhuriyetin kuruluşu- böyle kuruldu bu yüce Meclisin çatısı altında, böyle de güçlenecektir birliği.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına söz talebi var mı efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Şahıslar adına Erdal Sipahi Bey.

BAŞKAN – Erdal Sipahi Bey ve Sayın Genç.

Buyurun Sayın Sipahi.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce birtakım bölücülük gayretlerinin Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Mehmetçiğe sıçratılmasıyla ilgili çok kötü bir örnek yaşadık, çok kötü bir örnek yaşadık. Birtakım bölücü gayretlerin, milletimize sıçratılmaya çalışılan bölücü gayretlerin Türk Silahlı Kuvvetleri saflarında omuz omuza, birlikte görev yapan, birlikte can veren, şehitliklerde birlikte yatan çocuklarımıza, evlatlarımıza sıçratılmasına ben müsaade etmiyorum ve siz saygıdeğer milletvekillerinin müsaade etmemesini de lütfen istirham ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yok mudur böyle bir gerçek? “Kürt Mehmet nöbete.” gerçeği yok mudur?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Böyle bir gerçek yoktur. O çirkin bir sözcüktür. Ben size şu anda, o bölgede görev yapan birisi olarak, otuz altı senesini Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli olarak geçiren bir kişi olarak bildiklerimi anlatacağım ve bildiklerimi yüce Meclisin takdirlerine sunacağım.

Sene 90-92, Gelibolu’da alay komutanıyım. Aradan bir sene sonra, Şırnak güvenlik komutanı ve tugay komutanı olarak tayinim çıktı. 90-92 arasında Gelibolu’da emrimde görev yapmış ne kadar Şırnaklı Mehmetçik var ise istisnasız tamamı elimi öpmeye geldiler Şırnak’taki tugay karargâhına. Yani, bu çocuklarım benim Gelibolu’dayken Mehmetçiğimdi, evladımdı, canım ciğerimdi de Şırnak’a gidince başkası mı oldular? (MHP sıralarından alkışlar) Hâlen birçoğunun adresi ve telefon numarası vardır, birçoğuyla haberleşmeye devam ediyorum. Onlar, Gelibolu’da, benim alayımda ne kadar Mehmetçiğim, evladımsa Şırnak’taki görevim süresince de, şu anda emekli bir general olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak da, aranızdan birisi olarak da aynı derece evladım. Bunu bilmenizde yarar var.

Bir başka olay: PKK insanlara saldırırken, Mehmetçiğe saldırırken bu şu mu, bu bu mu diye sormuyor. Sayın Kaplan gider, tahkik eder. Sene 1994. Yerini hatırlayamayacağım, bir yöredeki saldırıda Cizreli bir Mehmetçiğimiz şehit düştü. Aradan bir ay geçti -iyi bilirler- Şırnak’ın Uludere ilçesinin Yemişli köyünden İstanbul’da mukim bir başka Mehmetçiğimiz Ağrı’da PKK tarafından şehit edildi. Ülkenin diğer yörelerinde, aziz şehitlerimize hangi işlem yapılıyorsa fazlasıyla, orada, bizzat komutan olarak benim katılmamla, al bayrağa sarılarak, başlarında dua edilerek, cenaze namazları kılınarak, dualar içerisinde, tekbirler içerisinde toprağa tevdi edilirken…

İSMAİL GÖKSEL (Niğde) – En kötüsü de bu.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – …askeriyle, siviliyle, köylüsüyle, jandarmasıyla, piyadesiyle, komandosuyla hep birlikte yaptık.

Gidin bakalım Çanakkale’deki şehitliğe, Şırnaklı ile Balıkesirli, Sinopluyla Hataylı yan yana yatıyorlar mı, yatmıyorlar mı? Gidin Sakarya Şehitliği’ne, yan yana yatıyorlar mı, yatmıyorlar mı? Gidin, bugünkü, terör mağduru, PKK denen hain, Ermeni iş birlikçisi, onun bunun kışkırttığı bölücü örgütün şehit ettiği çocuklarımızın doğum yerlerine, memleketlerine bakın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kundaktaki bebeleri…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – …kundaktaki bebeklere bakın, nüfus ayrımı yapılmış mı, yapılmamış mı? Onlarca bebeğin nerelerde katledildiğini, nasıl katledildiğini bilen benim.

Beytüşşebap’tan bahsettiler. Gene sene 1994, ilkbaharında, PKK tarafından Beytüşşebap’ın girişindeki bir evde on yaşındaki bir kız çocuğuyla yetmiş yaşındaki dedesinin birlikte öldürülüp yakıldığını gören benim. Ertesi günü gittiğimde hâlâ o insanların insan eti kokusu, yanık kokusu devam ediyordu. Allah aşkınıza siz bu memleketin insanlarını bıraktınız da şimdi de bu bölücülük Mehmetçiğe mi yönelmeye başladı! Sayın arkadaşlar, hepinizin namına telin ediyorum ve bu telinimize lütfen hepinizin katılmasını istirham ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çok kısaca yanıt hakkımı kullanmak istiyorum. Çok ağır suçlamalar bunlar, kabul edilebilir değil, söylenenin duyulması lazım. (CHP sıralarından gürültüler, MHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – PKK’yı suçla sen!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, şahsa hiçbir sataşma bu şekilde olmadı, sadece belirli bir kısım olayları anlattı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, tutanaklara bakın.

BAŞKAN - Sayın Genç, buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır efendim, bakın, burada direkt olarak… Evet, bu ülkede Kurtuluş Savaşı’nda beraberdik, şehit oldu insanlarımız, cumhuriyeti kurdu, bu Meclisi de kurdu. Kardeş ise kardeş haklara sahip olmaları kadar doğal bir şey yok ama hiç kimse… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

İzin verin Sayın Başkanım. Burada, bu kürsüde benim konuşmamı terörizmle ilişkilendirerek böyle bir yanıt verme hakkına sahip değil, herkes eleştirisini yapabilir.

Sayın Başkan, ben şunu sormuyorum: Sayın Milletvekilim emekli paşadır. Kaç tane Kürt general var? Sorabilirim. Kürt olduğu için orduya alınmayanları sorabilirim bu Mecliste. Sorarım, cevap verirseniz… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Bu kadar tahrik olur mu ya!

BAŞKAN – Neyse… Evet… Sayın Kaplan… Sayın Kaplan oturunuz.

Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bunları sorduğum zaman “terörizm” diyemezsiniz. Niye böyle…(Gürültüler) 5 bin tane köy yakıldı, 4 bin tane faili meçhul cinayet yaşandı. Böyle şey olmaz ya!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen.

Arkadaşlar, sakin olalım. Sayın Kaplan lütfen…

Sayın Genç, buyurun, Genel Kurula hitap ediniz efendim.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Ayıptır! Bu kadar tahrik olmaz ya?

BAŞKAN – Sayın Süner

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Avrupa mahkemelerinde mahkûm oldular. Biraz insaflı olalım, insaf denen bir şey var, eleştireceğiz bunları!

BAŞKAN - Sayın Kaplan, lütfen.

Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

SONER AKSOY (Kütahya) – Hangi hakla savunuyorsun!

BAŞKAN – Sayın Aksoy…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kürt Mehmetçik nöbete devam ediyor, hiç büyüklerin çocukları gitmiyor oraya. Bunları dedim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Kürsüdeki hatibi dinleyelim arkadaşlar!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum

Bakın, değerli milletvekilleri, biz hepimiz Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarıyız. 1920’lerde Osmanlı Devletini yıktıktan sonra bu devleti işgal eden yabancı güçlere karşı doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle hep beraber mücadele ettik. Eğer o mücadele sırasında doğudaki bizler, bu devletten ayrılmayı ilke edinseydik o zaman İstiklal Savaşı’na katılmazdık, o zaman gelen yabancı güçlerle iş birliği yapardık ve o zaman da Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşuna bizim katkımız olmazdı. İnsanların bazı gerçekleri kavraması lazım. Yani, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu aşamasında doğusuyla, batısıyla, güneyiyle, kuzeyiyle, en zor günde insanlar kuvvet birliği yaptılar, birlikte hareket ettiler, bu vatanı düşmandan kurtardılar. Şimdi, o yüce insanların kan dökerek, can vererek kurtardıkları, kurdukları bu Türkiye Cumhuriyeti devletini el birliğiyle, birlikte hareket ederek yüceltmemiz lazım. Türkiye Cumhuriyeti devleti üzerinde oynanan oyunlar ortada. Bu oyunlara gelmeyelim. Türkiye’de yapılan silahlı eylemlerin de bu memlekete bir fayda getirmeyeceğini herkesin bilmesi lazım. Bir devletin ayakta durmasının en önemli unsurlarından birisi o devletin vatandaşlarının o devlete sahip çıkmasıdır. Eğer devletin vatandaşları devlete sahip çıkmazsa o devlette hukuk olmaz, nizam olmaz. Bakın, bir arkadaşım Almanya’da otobüs şoförlüğü yapıyordu ve diyordu ki: “Bir dakika otobüs durağına geç geldiğim zaman, yukarıdaki hemen telefon ediyordu ilgili firmaya, beni şikâyet ediyordu.” Bir devleti ayakta tutan o devletin vatandaşlarının o devlete sahip çıkması yolundaki kararlı, inançlı birlikteliğidir.

Memleketimizin her tarafında birtakım haksızlıklar olabilir. Benim ilimde de büyük haksızlıklar olabilir ama o haksızlıkları esas alarak bir kin güderek, Türkiye Cumhuriyeti devletine bir kin güderek, Türkiye Cumhuriyeti devletinin belirli güçlerine, kurumlarına kin güderek bir yere varamayız.

Gelin, bu saatten sonra -geçmiş geçmişte kalmıştır- akılla, izanla, bir iş birliği ile şu Türkiye Cumhuriyeti devletini yabancı emperyalist güçlerin parçalamasına yönelik o hain emellerine karşı koyalım ve birlikteliğimizi koruyalım. İşte, Amerika’nın Irak’ta yaptığı vahşeti herkes unutmasın. Amerikan boyunduruğu altında geliştirilecek bir hareketin de Türkiye Cumhuriyeti devletinin, onlara sırtını dayayan vatandaşlara bir faydası olmayacağını da herkesin bilmesi lazım.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Kıbrıs’la ilgili bir anlaşma yapılıyor. Tabii bu anlaşmayı hepimiz canıgönülden destekliyoruz. Şimdi, biliyorsunuz, Kıbrıs’ın Türk ve Rum tarafında iki tane yoldaş var. Bu yoldaşlar güya anlaşacaklar ama benim gördüğüm kadarıyla bu yoldaşlardan Türk tarafı olan haklarını pek korumuyor.

Şimdi, “tek millet” diye, “tek hâkimiyet” diye sözler atılıyor ortaya. Geçmişte Annan Planı’nı kabul ettirmek için AKP İktidarının buraya verdiği yanlış yönü hepimiz biliyoruz. Ayrıca da Hükûmet eskiden Türkiye Büyük Millet Meclisine gelir, bir bilgi verirdi. Kıbrıs’taki olaylar nedir, hangi safhadadır, Meclis de bilirdi. Zaman zaman burada Meclis karar alırdı ve bu karar doğrultusunda da hükûmetler hareket etmek zorundadır. Ama maalesef AKP iktidara geldikten sonra bu gelenekten vazgeçildi. Perde arkasında çeşitli güçlere ve Avrupa Birliğine girerim bahanesiyle veyahut da Avrupa Birliğinin bu konudaki yönlendirmesiyle de biz maalesef Kıbrıs’a her gün taviz veriyoruz. Bu olmaz bir defa değerli arkadaşlarım.

Bu hafta gördünüz. İşte, Paris’te “Akdeniz İçin Birlik” diye bir toplantı yapıldı. Şimdi, oradaki toplantıyı gözünüzün önüne getirin. Türk tarafında giden o iki hanımın orada çarşaflı görüntüsü laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin görüntüsüne uydu mu arkadaşlar? Şimdi adamlar diyor ki: “Kardeşim, sen evvela kıyafetini bana uydur.” “Kıyafetini uydur bana.” diyor ya! Yani “Siz kendi karınızı, kendi kadınlarınızı kara çarşafın içine koyar getirirseniz biz sizinle iş birliği yapamayız, aynı kulvarda oynayamayız, aynı birlik içinde olamayız.”

Bakın, insanlar inançlarını istedikleri gibi yaşayabilirler ama devletin belli bir kademesine geldiğiniz zaman o devletin geleneklerini bir tarafa atamazsınız. İnançlarınızı yaşıyorsanız gidin, evinizde oturun. Ama Türkiye Cumhuriyeti devletini  temsil eden bir makama geldiğiniz zaman…

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Allah Allah… Meydanı sana mı bırakalım?

KAMER GENÇ (Devamla) –  …o Türkiye Cumhuriyeti devletine Arap ülkesi görüntüsünü verecek bir davranış içinde olamazsınız sayın milletvekilleri. Bunları bilmeniz lazım.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Boyundan büyük konuşma! Uluslararası anlaşma anlaşmadır.

KAMER GENÇ (Devamla) –  Şimdi, yine duyduğumuza göre -bunun cevabını bekliyoruz Sayın Bakandan- efendim, Houston Konsolosunun süresi doluyormuş, oraya -Dışişleri Bakanlığı geleneğinde olmayan bir uygulama yapılıyormuş- dışarıdan Fethullah Gülen’e yakınlığı bilinen bir profesör atanıyor.

Sayın Bakan, eğer böyle atarsanız, çok, burada bunun hesabını veremezsiniz. Yani, dışişlerinde konsolosluğa atanmak için belli kurallar vardır, dışişlerine gelmek vardır ama birilerine yaranmak için orada, dışarıda, Türk dışişleri geleneğini bozacak bir davranış içinde bulunamazsınız arkadaşlar. Yani, ben şimdiden size onu da söyleyeyim.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletini idare edenler bazı gerçeklerden kaçıyorlar. Şimdi, Kıbrıs’ta iki tane devlet var, iki millet var. Kıbrıs meselesi çözümlenmiş, Kıbrıs hükümeti kurulmuş. Yani niye “Kıbrıs problemi var.” deniyor, ben anlamıyorum.

Şimdi, Avrupalılar başka yerlerde değişik dil, değişik ırk, değişik din taşıyan kişileri -bağımsız milletler- ayırmaya çalıştıkları hâlde, yani Kıbrıs’ta iki devletin var olması için var olması gereken bütün unsurlar var. İşte iki millet var, iki dil var, iki din var. Bu insanlar eskiden de bir arada birbirlerini boğazlamışlar, tabii Türk tarafından ziyade Yunanlılar devamlı gitmiş oradaki insanları katletmiş. Artık orada devlet de kurulmuş, devlet yaşıyor.

Peki, bu devleti şimdi neden acaba Türk tarafını feshedip de gidip bilmem ondan sonra Rumların merhametine terk etmeye çalışan zihniyet ve özellikle AKP’liler bunu destekliyor? Ben buna hayret ediyorum. Yani, Kıbrıs meselesi çözümlenmiştir arkadaşlar. İstiyorsanız, hani, çok, bu Araplar falan, tamam “arkadaşlarımız, dostlarımız” diyorsunuz, buyurun, tanısınlar. Hani Müslüman’ız ya, hani sırası geldi mi onlara toz kondurmuyorsunuz ya. Buyurun, işte tanısınlar yani. Kıbrıs’ın tek eksiği başka…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sen Müslüman değil misin, niye böyle konuşuyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben senden daha iyi Müslüman’ım tamam mı. Evvela Müslüman’ın özünde dürüstlük vardır, dürüstlük, yani kamu malına el uzatmamak vardır. Ben hepinizden daha fazla… Yani ben kendimi kastetmiyorum. Ben diyorum ki… Yani işte sırası geldi mi hep doğuya doğru kayıyorsunuz. Söyleyin kardeşim, hadi tanısınlar, Kıbrıs’ı tanısınlar. Niye tanımıyorlar? İşte her gün oralara gidilip geliniyor da işte Suudi Arabistan Kralı geliyor, burada gidip de dizlerinin önünde çökenler söylesinler ya! Ondan sonra bilmem yedi tır eşya geldi, bilmem hediyeler geldi, açıklanmıyor. Söylesin bunları.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Nezaketinizi koruyun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını koruyamıyorsunuz, maalesef koruyamıyorsunuz. Neden? Şimdi, Sarkozy çağırdı işte Türkiye’yi. Sarkozy çağırırken en azından eğer o birliğe Türkiye gitmeseydi o toplantı fasa fiso olurdu, fiyaskoyla sonuçlanırdı. O zaman, fırsat elinize geçtiği zaman, o fırsatı iyi değerlendirmek lazım. O zaman Sarkozy’e diyecektin ki: “Kardeşim, sen Avrupa Birliğinde kapattığın başlıkları aç, ben de o zaman geleyim senin bu toplantına katılayım.” Yani olayda… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Efendim, işte gittikten sonra denilmedi ki. Kim dedi? Ben duymadım, siz duydunuz mu? Yok öyle bir şey. Onun için, bu devletin başına gelen insanların devletin kurumlarını kendisinin koruması lazım. İşte her vesileyle Avrupa Birliği, hesaplarına geldiği zaman Türkiye'yi güçlü tutan organlarını yok etmek için her vesileyle saldırıyorlar. İşte “Türkiye’de efendim Atatürkçülüğü yok edeceksiniz.” diyor. Aslında bunlar Atatürkçülüğü, Kemalizmi bilmezler.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Kim diyor canım, kim diyor Türkiye’de Atatürkçülüğü yok edeceksiniz diye?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, işte Avrupa Birliği diyor. Yani ilerleme raporlarında okumadınız mı? Yani ilerleme raporları “Kemalizmi yok edin” diyor. İşte sizinkiler de buna çanak tutuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Kemalizm başka, Atatürkçülük başkadır. Kemalizm Fransızların görüşüdür.

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – O sizin görüşünüz.

Ondan sonra “Efendim, ordunuz, bu Türk Ordusu güçlü bir ordudur; ne yapalım, orduyu yıpratalım.” Tamam da kardeşim yani eğer birileri suç işlemişse… Bütün bunlar, hepsi Avrupa ilerleme raporlarına giriyor ve bu İlerleme Raporu’nda da buraya bu tüyoları da veren AKP’li iktidar mensupları. Bunları bilmeyen yok ki. Türkiye’de yaşıyoruz.

O bakımdan, şimdi, sizlere tavsiyem, Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten insanlar devletin kurumlarına, devletin itibarına sahip çıkmalıdır. Kıbrıs’ta Kıbrıs devleti, Türk devleti kurulmuştur. Burada Kıbrıs’ın çözülecek bir meselesi yoktur. Gücünüz varsa Avrupalı devletlere dersiniz ki kardeşim veyahut da diğer devletlere “Buyurun, devlet orada. Bunu tanıyın.” ve biz de ondan sonra bu meseleyi çözümlemiş oluruz. Yoksa getirip de şeylerin altına… (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

Anlamadım, niye gülüyorsunuz ya! Hayır, yani gülünecek bir şey varsa… Şimdi, öyle kilolu adamların benim önümden geçmesini çok gördüm, merak etmeyin.

Efendim, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 24 Mart 2008 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında her alanda olduğu gibi sağlık alanında da iş birliğinin mümkün olan en yüksek düzeyde gerçekleştirilmesini kuvvetle destekliyoruz. Bu bakımdan, incelediğimiz yasa tasarısını memnuniyetle onaylıyoruz.

Ancak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti şu sırada Cumhurbaşkanının ve Başbakanının basiretsizliği nedeniyle son derece tehlikeli bir mecraya sürüklenmektedir. Bu nedenle, bu son derece önemli gelişme hususunda görüşlerimizi yüce Meclisle paylaşmak zorunluluğunu duyuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Dimitris Hristofyas arasında başlatılan görüşme süreci Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını tehdit eden son derece tehlikeli bir sürece girmiştir. Türk halkının dikkatleri 1 Temmuzda Ergenekon davası bağlamında emekli orgenerallerin tutuklanmasına odaklanmışken aynı gün Talat ile Hristofyas’ın gerçekleştirdikleri üçüncü görüşmenin ardından açıklanan ortak bildiride, iki liderin gelecekteki birleşik Kıbrıs’ta tek egemenlik ve tek vatandaşlık konularında ilke anlaşmasına vardıkları bildirilmiştir.

Türkiye'nin iç politika sorunlarıyla cebelleştiği bir ortamda önemi medya ve kamuoyu tarafından yeterli şekilde değerlendirilemeyen, hatta gözden kaçan bu gelişme son derece endişe vericidir. Çünkü, bundan sonraki müzakerelerin bu köklü ve kapsayıcı nitelikteki tek egemenlik, tek vatandaşlık ilkesi üzerine bina edilmesinin sadece bir sonucu olabilir. Bu da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kıbrıs devletini temsil eden Rum yönetimine yamanması, eklemlenmesi ve Kıbrıs Türk halkının Rum hâkimiyeti altına sokularak azınlık hüviyetine indirgenmesidir.

Tabiatıyla, böyle bir durumda Kıbrıs’tan Türk askeri çıkacak ve garanti anlaşması geçersiz sayılacaktır. Kısacası, bu durum Türk milletinin 1974’ten bu yana Kıbrıs uğruna katlandığı tüm fedakârlıklar karşılığında elde etmiş olduğu kazanımların bir kalemde yok olmasına ve aynı zamanda Türkiye'nin güneyindeki yaşamsal önemdeki bir stratejik ikmal yolunun da kuşatılmasına, tıkanmasına yol açacaktır.

Değerli arkadaşlarım, burada önemle vurgulanması gereken bir husus, Kıbrıs’ta Rum egemenliğinde üniter bir devleti kurma amacına zemin hazırlayan, sözünü ettiğim 1 Temmuz Ortak Bildirisi’nin Millî Güvenlik Kurulunun 24 Nisan 2008 toplantısında kararlaştırılan çözüm parametrelerine tamamen ters düştüğüdür. Millî Güvenlik Kurulu bildirisinde, adada hâlihazırda iki bağımsız ve egemen devletin var olduğu ve bunların kurucu devletler olarak egemenliklerini ortak bir yapıya vermek suretiyle iki halklı, iki kesimli, iki kurucu devletin eşit siyasi statüde olacakları yeni bir yapı oluşturabilecekleri belirtilmekte ve çözümün bu çerçevede araştırılması zorunluluğu vurgulanmaktadır. Bu kavramların ve unsurların tarif ettiği çözüm şekli Hristofyas’ın Talat’a dayattığı “tek egemenlik ve tek vatandaşlık” kavramlarının geçerli olacağı üniter bir devlet yapısı değildir.

En ilginç olan husus da değerli arkadaşlarım, bugüne kadar Dışişleri Bakanı veya AK PARTİ Hükûmeti tarafından 1 Temmuz açıklamasını doğrudan değerlendiren hiçbir açıklama yapılmamış olmasıdır. Dışişleri Bakanlığının web sitesinde bu konuda hiçbir resmî yorum yoktur. Bunun anlamı, Hükûmetin, Cumhurbaşkanı Talat’ın “tek egemenlik ve tek vatandaşlık” konularında girmiş olduğu son derece tehlikeli angajmanı kabul etmiş olduğudur.

Bu gelişmeler karşısında değerli arkadaşlarım, şu hususların belirtilmesi zorunlu olmaktadır.

Birincisi: Cumhurbaşkanı Talat’ın Kıbrıs’ta ulusal mutabakat oluşturulmadan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı olarak attığı bu adımın Kıbrıs Türk halkı üzerinde hiçbir bağlayıcılığı olmadığıdır. Bu bakımdan Sayın Talat girmiş olduğu bu yanlış yoldan çıkmaya ve vatan sevgisi, Kıbrıs Türklüğünün şuuru ve anayasal sorumlulukları çerçevesinde hareket etmeye davet edilmelidir. (CHP sıralarından alkışlar)

İkincisi: AK PARTİ Hükûmeti, izlediği politikayla, sadece Kıbrıs Türk halkının yarım asır boyunca varoluş ve özgürlük mücadelesi sonunda elde ettiği hakları değil, aynı zamanda Türkiye'nin bu konuda yaptığı büyük fedakârlıklarıyla, ülkemizin yaşamsal stratejik çıkarlarını tehlikeye atmaktadır değerli arkadaşlarım, çünkü müzakerelere tek egemenlik ve tek vatandaşlık ilkelerinin esas alınarak başlanması, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenlik statüsünün ortadan kaldırılmasına ve onun Rum Kıbrıs devleti içinde azınlık haklarından yararlanan bir vilayete dönüştürülmesine baştan razı olmak anlamına gelir.

Bu bakımdan, Sayın Başbakandan acilen şu soruları yanıtlamasını istirham ediyoruz:

1) İnanılmaz bir tavizkârlığa neden olan Talat-Hristofyas ortak açıklamasının üstünden iki hafta geçmesine rağmen, Hükûmetiniz bu konuda neden açıklama yapmaktan kaçınıyor?

2) Yanlış bir temelde ve zeminde başlayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti-Kıbrıs Rum yönetimi görüşme sürecinin nasıl sonuçlanacağı Hükûmetiniz tarafından değerlendirildi mi?

3) Hükûmetiniz, tek egemenlik ve tek vatandaşlık formülü temelinde müzakereye başlanmasının, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin çöküşüne yol açacağının ve Kıbrıs Türk halkının esareti sonucunu doğuracağının acaba farkında mıdır?

4) Bu formülün Türkiye'nin güneyden de kuşatılmasına ve ülkemizin yaşamsal stratejik çıkarlarının yok olmasına yol açacağını görmüyor musunuz?

Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyannis’nin 12 Haziranda Güney Kıbrıs Rum kesimine yaptığı resmî ziyaret sırasındaki konuşması, Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs konusunda izleyecekleri politika hakkında ciddi ipuçları vermiştir değerli arkadaşlarım.

Bakoyannis konuşmasında, Türkiye'nin Kıbrıs sorununun çözümü için somut adımlar atması gerektiğini ve bu çerçevede özellikle Ek Protokol’ü onaylama veyahut da hayata geçirme yükümlülüğü bulunduğunun altını çizmiştir.

Hristofyas’ın tutumundan da müzakere sürecini mümkün olduğunca yavaşlatarak, Avrupa Birliğinin Ek Protokol’ün uygulanması hususunda alacağı kararı beklemek ve ona göre hareket etmek niyetinde olduğu anlaşılıyor.

Değerli arkadaşlarım, anımsanacağı üzere, Avrupa Birliği, 15 Aralık 2006 zirve kararı ile Türkiye’nin Gümrük Birliği Ek Protokolü hükümlerini uygulamaması nedeniyle sekiz faslın başlığının açılmayacağını, geri kalan yirmi yedi başlığın ise Ek Protokol’ün uygulanmasına kadar kapanmayacağını karara bağlamıştı. Bu kararın öngördüğü en önemli husus da, Türkiye’ye Ek Protokol(ü uygulama hususunda verilen son mehilin 2009 ilerleme raporunu hazırlayacağı tarihti.

Avrupa Birliği kararı, değerli arkadaşlarım, Türkiye’ye şu iki seçenekten birini dayatıyor:

Birincisi; ya Türkiye 2009 sonbaharına kadar deniz ve hava limanlarını Güney Kıbrıs Rum yönetimine açmak suretiyle Rum tarafını Kıbrıs devletinin tek ve meşru temsilcisi olarak tanıyacaktır. Bunun sonucu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hukuki varlığının ve garanti anlaşmasının son bulması ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadaki mevcudiyetinin hukuki mesnetten yoksun kalması demektir.

İki; ya da 2009 sonbaharında Avrupa Birliğinin Türkiye ile katılım müzakerelerini tamamen durdurması olasılığı doğacaktır. Elinde böyle bir koz olunca, değerli arkadaşlarım, Hristofyas’ın bunu sonuna kadar kullanması ve Türk tarafına çözüm için kendi şartlarını insafsızca dayatması beklenmelidir.

Değerli arkadaşlarım, 1 Temmuz ortak açıklaması ile Kıbrıs’ta iki halk ve iki devlet bulunduğu gerçeği göz ardı edilmiş, tek egemenlik, tek halk, iki cemaat formülü kabul edilmiştir. Oysaki adada iki halk vardır. 1960 Anlaşması’nı iki halk imzalamıştır. Sonra da iki halk ayrı ayrı seçimlerini yaparak liderlerini seçmişlerdir. 2004’te iki ayrı referandum yapılmıştır. Tek halk olsaydı tek referandum yapılırdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Bu bakımdan, tek egemenlik, tek vatandaşlık Kıbrıs’ın gerçekleriyle bağdaşan bir kavram değildir.

Öte yandan, Cumhurbaşkanı Talat tek egemenlik ve tek vatandaşlığı müzakerelere temel olarak kabul etmek suretiyle, adada tek meşru devlet olarak Rum devletinin bulunduğunu, bunun da tek bir halkı olduğunu kabul etmiştir. Bu yol Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türkleri için teslimiyet ve esaret yoludur. Bu bakımdan, Talat girdiği bu yanlış yoldan hemen çıkmalıdır. Türk Hükûmeti de bu konudaki görüşünü derhâl açıklamalı ve “tek egemenlik, tek vatandaşlık” kavramını reddederek bu tehlikeli gidişata son vermelidir.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşan milletvekili arkadaşlarıma “Bahsettiğimiz kişi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanıdır, dolayısıyla bunun önüne bazı ifadelerin gelmesi gerekir.” diye hatırlatmak istedim.

Teşekkür ederim.

Madde üzerinde başka bir söz talebi yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, biraz önce size Kıbrıs’taki durumu son derece tarafsız bir görüşle arz etmeye çalıştım. Şimdi bu noktaya nasıl gelindi bunu kısaca arz edeceğim; ibret vericidir.

Değerli arkadaşlarım, anımsanacağı üzere Güney Kıbrıs Rum kesiminde 17-24 Şubat 2008 tarihleri arasında yapılan seçimde Kıbrıs sorununa çözümün önündeki temel engel olarak görünen Papadopulos ilk turda elendi ve seçim kampanyasını “Kıbrıs’ta Çözüm” sloganı ile yapan, “Kıbrıs’ta Seçim” sloganı üzerine bina eden komünist AKEL Partisinin eski lideri Dimitris Hristofyas cumhurbaşkanı seçildi. Hristofyas’ın zaferi onunla aynı ideolojik kökenden gelen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Talat  ve Başbakan Soyer tarafından sevinçle karşılandı. Nitekim, Talat ve Soyer, Hristofyas’ın işbaşına gelmesini “Kıbrıs sorununun çözümü için fırsat penceresi, çözüm için büyük umut, çözüm için son şans” gibi heyecanlı ifadelerle değerlendirdiler ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kamuoyunun bir kesiminde bu doğrultuda bir beklenti yarattılar. Bunu takiben Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyannis ve Türk meslektaşı Sayın Babacan, 8 Mart günü Ankara’daki buluşmalarında da aynı umut havasına girdiler ve Hristofyas’ın seçilmesiyle Kıbrıs sorununun 2008 yılı içinde çözülmesi için bir fırsat penceresinin açıldığı yolunda görüş birliğine vardılar. Oysa değerli arkadaşlarım, Hristofyas’ın daha 28 Şubattaki yemin töreninde yaptığı konuşma, temelde selefi Papadopulos’tan farklı bir görüşünün olmadığını ortaya koyuyordu. O da Papadopulos gibi kin ve nefret doluydu. Onun öngördüğü çözüm de Türk askerinin ve Türkiye’den gelip yerleşenlerin adadan çıkarılarak işgal ve istilanın son bulması ve Kıbrıs’ın tek halk, tek egemenlik, tek uluslararası kişilik ve üniter devlet bazında birleştirilmesi suretiyle Türklerin teslim alınması ve onlara azınlık statüsünün dayatılmasıydı.

Hristofyas’ın cumhurbaşkanlığının ilk aylarında olaylar bir süre fırsat penceresi edebiyatını doğrular şekilde cereyan etti. Nitekim Talat’la 23 Mayıs buluşmasında Hristofyas oldukça uzlaşıcı bir izlenim bıraktı. Bu toplantıda taraflar çözüm arama sürecinin hedefini, ilgili Güvenlik Konseyi kararları tarafından tarif edilen siyasi eşitliğe dayalı iki kesimli, iki toplumlu federasyon olarak belirlediler. 2 lider aynı zamanda bu ortaklığın tek uluslararası kişiliğinin bulunmasını ve bir federal hükûmette ve eşit statüdeki “Kıbrıs Türk oluşturucu eyaleti” ile “Kıbrıs Rum oluşturucu eyaleti”ne sahip olmasını da kabul ettiler. Ancak bundan sonra peş peşe vuku bulan iki gelişme Hristofyas’ın iki esas hedefini ortaya koydu. Bu gelişmelerden birincisi, Hristofyas’ın İngiltere’ye yaptığı resmî ziyaret sırasında İngiltere Hükûmeti ile 5 Haziran 2008’de imzaladığı ortak mutabakat muhtırasıdır. Bu muhtıraya, Rumlar, Kıbrıs sorununun çözümüne tek egemenlik, tek vatandaşlık unsurlarını dâhil ettirmeyi başardılar. Ancak, bunu takiben, Türk tarafının çıkarları açısından çok daha vahim bir durumla karşı karşıya kalındı. İngiliz-Rum ortak muhtırasında sözünü ettiğim Rum yanlısı yaklaşım, aynen 13 Haziran 2008 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kabul edilen 1818 sayılı Karar’a da yansıtıldı. Esasında, söz konusu 1818 sayılı Karar, Kıbrıs’taki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün görev süresini uzatan rutin bir nitelik taşıyordu. Geleneksel uygulama dikkate alındığında bu tür barış gücüne ilişkin kararların Kıbrıs sorununun özüne temas etmedikleri görülüyor. Ancak bu sefer böyle olmadı ve Kıbrıs Rumlarını memnun etme hususunda son derece arzulu olan İngiltere’nin öncülüğüyle, Güvenlik Konseyi, bugüne kadarki uygulamasından saparak sorunun özüne girdi. Bu şekilde, İngiltere, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin çıkarlarına tam anlamıyla destek vermek suretiyle Kıbrıs’taki askerî üslerinin geleceğini komünist AKEL Hükûmetine karşı teminat altına almış oldu. Bu şekilde, Başbakan Erdoğan’ın Londra’ya giderek İngiliz Başbakanı ile imzalamış olduğu stratejik ortaklık belgesinin de hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığı maalesef ortaya çıktı.

İşte bu iki gelişmenin gölgesi altında yapılan 1 Temmuz Talat-Hristofyas görüşmesinde, çözümün tek egemenlik, tek vatandaşlık temelinde olacağı ve devlet yapısının bu ilkelere dayanacağı kabul edildi. Talat, elinde 23 Martta iki tarafça kabul edilmiş olan ve Türk tarafının çıkarlarını bir ölçüde karşılayan bir bildiriye sahipti. Fakat, Talat bunun üzerinde ısrarla durması gerekirken Türk tezlerinin temelden çökmesine yol açan Hristofyas’ın tek egemenlik, tek vatandaşlık ilkelerine teslim oldu. Bu, anlaşılır bir durum değildir değerli arkadaşlarım.

Sizlerle paylaştığım bu bilgiler, Kıbrıs sorununun son derece tehlikeli bir mecraya girdiğini gösteriyor. Nitekim, Millî Güvenlik Kurulunun 24 Nisan tarihli bildirisinde yer alan, Kıbrıs sorununa çözümün iki devlet temelinde bir yapılanma olması, bunun da “yeni ortaklık” kavramı üzerine bina edilmesi gerektiği yolundaki yaklaşım konusunda Hristofyas şunları söylemiştir: “Millî Güvenlik Kurulu kararıyla örtüşme diye bir şey yoktur bizim için. Yeni ortaklıktan Annan Planı söz eder. Biz sadece ortaklıktan söz ediyoruz, yeni ortaklıktan değil. Yeni ortaklık kavramının çözüme esas teşkil etmesini kabul edemeyiz. Türkiye tezlerini değiştirmezse çözüm olmaz.”

Değerli arkadaşlarım, hatırlanacağı üzere Annan Planı’nın temelindeki iki kurucu devletin yeni bir ortaklık kurmaları kavramı, yeni yapılanmayı Rum hâkimiyetindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik alanı dışına çıkarması nedeniyle Türk tarafı açısından büyük önem taşımaktaydı ve Annan Planı bu temel üzerine kurulmuştu. Hristofyas şimdi bu kavramı kabul etmiyor ve bu şekilde çözümü daha baştan Annan Planı’nın gerisine düşürüyor.

Değerli arkadaşlarım, bu gidişe dur demenin zamanı gelmiştir. 25 Temmuzda, Talat, Hristofyas’la tekrar buluşacaktır. Bu tarihe kadar Türk Hükûmeti tutumunu açıklamalıdır. Konuşmamda belirtmiş olduğum gibi “tek egemenlik, tek vatandaşlık” kavramı  esas alınarak yapılacak müzakereler sadece üniter bir devlet yapısı doğurur ki bu da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bir eyalet olarak Kıbrıs Rum devletine yamanması ve Kıbrıs Türklerinin azınlık statüsüne indirgenmeleri demektir. Bu durumda, yeni bir Girit faciasının yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Bu gelişmenin bir sonucu da Türk askerinin adadan çekilmesi, garanti anlaşmasının son bulması ve Türkiye'nin güneyindeki yaşamsal önemde bir stratejik ikmal yolunun tıkanması olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, sesinizi yükseltmenizi ve son derece ağır vebali olan bu gelişmeleri önlemenizi rica ediyorum sizlerden. Bir de kendinize şu soruyu sorunuz: Bunları niçin yapıyoruz? Bu tavizleri niçin veriyoruz? Bunun makul, akılcı, tatminkâr bir yanıtı yoktur değerli arkadaşlarım.

Avrupa Birliğinin Türkiye’ye karşı son derece olumsuz tutumu meydandadır. Bugünün koşullarında Türkiye bu tavizleri verse dahi Avrupa Birliğinin Türkiye’ye karşı tutumunda bir milimetre değişiklik olmayacaktır. Hiçbir önemli Avrupa Birliği ülkesi devlet “Siz Kıbrıs’ta taviz verirseniz Avrupa Birliğine tam üyeliğiniz garanti altında alınır.” dememiştir.

Rumların istediği tek devlete, tek kimliğe, tek vatandaşlığa, tek egemenliğe hayır deyin. Yanlış yaparak Kıbrıs davasını Girit akıbetiyle sonuçlandırmayın, bunun ağır vebalini taşımayın.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde başka bir söz talebi yok Başkanlığımıza intikal eden.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok Başkanlığa intikal etmiş.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 232 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı

:

242

Kabul

:

242(x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 8’inci sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasındaki Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/557) (S. Sayısı: 259)

                       

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

9’uncu sıraya alınan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

9.- Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine Yönelik Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/597) (S. Sayısı: 268)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

10’uncu sırada bulunan İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

10.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 261 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hüsnü Çöllü, Antalya Milletvekili; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ali Torlak, İstanbul Milletvekili, şahısları adına Gülşen Orhan, Van ve Ramazan Başak, Şanlıurfa milletvekilleri.

Gruplar sözlerini geri çekti.

Şahısları adına da çekilen konuşmalar var.

Başkanlığımıza şu anda intikal etmiş bir konuşma talebi yoktur.

Konuşma talebi olan arkadaş var mı? Yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

DENİZDE CAN VE MAL KORUMA HAKKINDA KANUN VE LİMANLAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 10/6/1946 tarihli ve 4922 sayılı Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 1- Bu Kanunun uygulanması bakımından;

A) İdare: Denizcilik Müsteşarlığını,

B) Gemi: Adı, tonilatosu ve kullanma amacı ne olursa olsun, denizde kürekten başka aletle yola çıkabilen her aracı,

                          

(x) 261 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

C) Ticaret gemisi: Menfaat sağlamak kastıyla denizde kullanılan her gemiyi,

D) Küçük deniz aracı: Yolcu gemileri hariç, tam boyu 24 metreden küçük olan her türlü ticaret gemisini,

E) Denize elverişlilik: Tüm ticaret gemileri ve deniz tesislerinin tekne, makine, genel donanım, can kurtarma, yangından korunma ve yangın söndürme durumu, seyir teçhizatı ve haberleşme sis-temi, sağlık koşulları, yük ve yolcu taşıma kapasiteleri, deniz kirliliğini önleme donanımları ile diğer seyir emniyeti konuları bakımından tahsis olundukları hizmetin normal deniz tehlikelerine karşı koy-abilecek durumda olmaları hâlini,

F) Yolcu: Kaptan, gemiadamı veya geminin işi gereği gemide bulunan diğer kişiler, gemiyi do-natan veya işletenin eş ve çocukları ile hizmetinde olan personeli, işletenin bir görev ile yolculuk eden adamı, temsilcisi ve memurları, taşınan hayvanların çobanları, mücbir sebeplerle veya kaptanın denizde can kurtarma ödevinden dolayı gemiye alınan kimseler ile bir yaşından küçük çocukların dışında kalan ve navlunlu veya navlunsuz taşınan herkesi,

ifade eder.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 4922 sayılı Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 2- Liman idari sınırlarını geçerek sefer yapacak her ticaret gemisinin limandan ayrılışı, liman başkanlığınca verilecek izne tâbidir. Bu izin liman çıkış belgesi ile verilir.

Liman çıkış belgesi, talep üzerine denize elverişli olan ticaret gemilerinin;

a) Gemiadamları ile donatımı,

b) Yolcu sayısı ve yükün cinsi,

c) Yükleme durumu,

hususları açısından belgelerinde belirtilmiş durumlarına uygunlukları ile zorunlu belgelerinin geçerliğinin liman başkanlığınca yapılacak denetim sonucu tespit edilmesi hâlinde düzenlenir. Geminin denize elverişli olmadığının herhangi bir şekilde anlaşılması veya limandan ayrılmasını engelleyecek başkaca bir bilginin liman başkanlığına ulaşması hâlinde liman çıkış izni verilmez.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 4922 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde yer alan “tüzüğü” ibaresi, “yönetmeliği” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gruplar arasında bir mutabakat vardır, gruplar mutabakat sağlamıştır. Onun için, teklifin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar Meclisin, Genel Kurulun çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde üzerinde söz talebi yoktur.

Bir adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 261 sıra sayılı yasa teklifinin 3. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Tüzük konuya daha uygun kural olduğundan bu maddenin çıkarılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 4922 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Denetleme sonunda durumu yönetmeliğe uygun olduğu anlaşılan ticaret gemisine süreli bir “denize elverişlilik belgesi” verilir. Denize elverişlilik belgesi olmayan veya belgesinin süresi bitmiş olan ticaret gemisine çıkış izni verilmeyeceği gibi, herhangi bir sebeple tekne, makine ve genel donanım gibi esas kısımları bakımlarından yönetmeliğinde belirtilen nitelikleri kaybetmiş olan ticaret gemisinin belgesi İdare tarafından iptal edilir. Esas kısımlar ve 3 üncü maddede belirtilen diğer araç ve teçhizattan kısa sürede tamamlanabilecek veya onarılabilecek olanlarının eksikliği gemiyi denize elverişsiz hale getirmez.”

“Belge süresi içinde, yolculuğun devamı sırasında herhangi bir sebeple yönetmeliğine uygun durumunu kaybetmiş olan ticaret gemisi, ticari işleminin tamamlanacağı limana kadar yolculuğuna devam edebilir. Böyle bir ticaret gemisi, hiçbir ticari işlemde bulunmaksızın yolculuğunu tamamladığı limandan onarılabileceği en yakın limana gidebilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 4922 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde yer alan “tüzüğü” ibaresi, “yönetmeliği”

şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 261 sıra sayılı yasa teklifinin 5. maddesinin teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeyi katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Teklifin 3. maddesinin çıkarılması önerildiğinden bu önerge kabul edilirse bu düzeltme yapılması zorunluluğu doğmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 4922 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yükleme markası”

ibaresi “yük miktarı ve yükleme markası”, “tüzüğüne” ibaresi “yönetmeliğine” şeklinde, ikinci

fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“İdare, küçük deniz araçları ve balıkçı gemileri ile liman sefer bölgesi, bitişik iki liman veya Marmara Denizi içindeki tüm limanlar arasında sürekli veya düzenli sefer yapan gemiler ve acil durumlarda kullanılacak gemiler için basitleştirilmiş uygulamalar getirebilir, istisnâ veya muafiyetler tanıyabilir.

İdare gerekli gördüğünde, liman sınırları içinde çalışan ticaret gemilerini birinci fıkra hükümlerine göre denetleyebilir.”

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- 4922 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde yer alan “tüzüğüne” ibaresi, “yönetmeliğine” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8- 4922 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Gemilerde bulundurulacak bu tüzük, geminin esas belgelerinden sayılır”

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9- 4922 sayılı Kanunun 11 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “tüzüğüne” ibaresi, “yönetmeliğine” şeklinde, ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bordalarına yükleme markası konmamış veya gemi sertifikalarında ve denize elverişlilik belgesinde belirtilen taşıma haddinden (DWT) fazla yolcu ve yük taşıyan ticaret gemilerinin yolculuğuna izin verilmez.”

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10- 4922 sayılı Kanunun 20 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 20 - Bu Kanunda yazılı sebeplerle;

a) Yolculuğuna izin verilmemiş,

b) Denize elverişlilik belgesi almamış,

c) Denize elverişlilik belgesi İdare tarafından iptal edilmiş,

d) Belgesinin süresi geçmiş ve İdarece uzatılmamış,

olmasına rağmen sefere çıkan ticaret gemisi derhal seferden alıkonularak muhafaza edilmek

üzere en yakın elverişli limana çekilir. Gemideki yükün gideceği yere götürülmesi için gerekli bütün

masraflar donatan tarafından karşılanır. Ayrıca, gemi donatanına;

150 GT’ye kadar olan gemi için ikiyüzelli Türk Lirasından beşyüz Türk Lirasına,

150 GT’den 500 GT’ye kadar olan gemi için beşyüz Türk Lirasından bin Türk Lirasına,

500 GT’den 1000 GT’ye kadar olan gemi için bin Türk Lirasından ikibin Türk Lirasına,

1000 GT’den 3000 GT’ye kadar olan gemi için ikibin Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına,

3000 GT’den 10000 GT’ye kadar olan gemi için beşbin Türk Lirasından onbin Türk Lirasına,

10000 GT’den büyük gemi için onbin Türk Lirasından yirmibeşbin Türk Lirasına kadar idarî para

cezası verilir. Gemiyi sevk ve idare eden kaptana bu cezaların üçte biri ayrıca verilir.

Geminin muhafaza edilmek üzere limana çekilmesi ve limanda tutulması, yük ve yolcuların gidecekleri yere götürülmesi dolayısıyla oluşan bütün masraflar ile idarî para cezaları eksiksiz olarak ödendiği veya idari para cezası tutarı kadar teminat gösterildiği takdirde 4 üncü madde -kümleri çerçevesinde gemi serbest bırakılır.

Geminin alıkonulduğu tarihten itibaren otuz gün geçmesine rağmen kaptan veya donatanın bu madde hükümlerine göre yükümlülüklerini yerine getirmemesi hâlinde gemi, limanın bulunduğu yerin mülkî amiri başkanlığında, ilgili liman başkanı ve deniz ticaret odasının temsilcisinin bulunduğu bir komisyon tarafından ihale mevzuatı hükümlerine bağlı olmaksızın satılır. Satıştan elde edilen gelirden geminin limana çekilmesi ve muhafaza edilmesi için gerekli olan bütün masraflar karşılandıktan ve para cezası tahsil edildikten sonra bakiye miktarın kalması hâlinde bu miktar donatanın veya yasal temsilcisinin başvurusu üzerine kendisine ödenir.

Geminin satışının gerçekleştirilememesi veya gerçekleştirilmekle beraber satış bedelinin masrafları ve para cezasını karşılamaması hâlinde bu miktar 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre donatandan tahsil edilir.

Donatanın yabancı gerçek veya tüzel kişi olması veya kaptanın Türk vatandaşı olmaması hâlinde bu masraflar aylık yüzde beş gecikme zammıyla birlikte genel hükümlere göre tahsil olunur.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11- 4922 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Kanunun 11 inci maddesine göre belirlenen gemi sertifikalarında ve denize elverişlilik belgesinde belirtilen taşıma haddinden (DWT) fazla yolcu ve yükle yolculuk yapan gemi derhal seferden alıkonularak en yakın elverişli limana çekilir. Gemideki fazla yolcu ve yükün gideceği yere götürülmesi için gerekli bütün masraflar donatan tarafından karşılanır. Ayrıca gemi donatanına 20 nci maddede belirtilen hadlerde idarî para cezası verilir. Gemiyi sevk ve idare eden kaptana bu cezaların üçte biri ayrıca verilir.”

“Geminin limana çekilmesi, limanda tutulması ve fazla yükünün boşaltılması dolayısıyla oluşan bütün masraflar ile idarî para cezaları eksiksiz olarak ödendiği veya idari para cezası tutarı kadar teminat gösterildiği takdirde gemi serbest bırakılır.”

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12 - 4922 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“12 nci maddede yazılı tehlikeli eşyayı tüzükte belirtilen hükümlere aykırı olarak yükleyen veya taşıyan gemi donatanı ve kaptanına 20 nci maddede belirtilen hadlerin iki katı kadar idarî para cezası verilir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13-  4922 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Kanunda yer alan idari para cezalarını yetkili liman başkanları verir. Liman ve kıyı tesisleri ile demir yerleri dışındaki diğer deniz alanlarında, sahil güvenlik bot komutanlıklarınca yapılan denetim neticesinde, idari para cezasını gerektirecek bir fiilin tespiti halinde tutulan tutanak ve toplanan diğer deliller ile birlikte ceza işlemi yapılmak üzere yetkili liman başkanlığına gönderilir.”

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14- 4922 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 2- Bu Kanunda belirtilen yönetmelikler yürürlüğe girinceye kadar, yürür-lükte olan ve bu Kanuna aykırı olmayan tüzüklerin uygulanmasına devam edilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 261 sıra sayılı Kanun Teklifinin 14. maddesine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Oktay Vural

Hüseyin Yıldız

 

Yozgat

İzmir

Antalya

 

Kemal Anadol

Ali Bayramoğlu

Hüsnü Çöllü

 

İzmir

Rize

Antalya

 

Ali Torlak

H. Kemal Yardımcı

Mehmet Domaç

 

İstanbul

İstanbul

İstanbul

 Geçici Madde 3– “1380 sayılı su ürünlerini Kanunu kapsamında faaliyet gösterenler hakkında 4922 sayılı Kanuna istinaden verilmiş para cezaları terkin edilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Geçici madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Önergeyle ilave edilen geçici madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2, geçici madde 3’ü çerçeve 14’üncü maddeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 15’i okutuyorum:

MADDE 15- 14/4/1341 tarihli ve 618 sayılı Limanlar Kanununun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde

değiştirilmiştir.

“MADDE 2- Türkiye limanlarına girip çıkan bütün gemiler ve deniz araçları bu Kanun hükümlerine tabidirler. Limanların sınırları ile kamu limanlarının yetki alanlarını belirleyen deniz koordinatları, limanlara gelen gemilerin ve gemi dışında kalan her türlü deniz aracının liman içinde seyir, demirleme, rıhtım ve iskelelere yanaşma, şamandıralara bağlama ve buralardan ayrılmalarında uyulacak kurallar ile ticaret eşyası, patlayıcı, yanıcı ve benzeri tehlikeli maddelerin boşaltma ve yükleme yöntemini, yer ve zamanlarını, gemilerin limanda kalabilecekleri süreleri, çevre kirliliğinin önlenmesi ile limanda düzen ve disiplinin sağlanmasına ilişkin diğer hususlar Denizcilik Müsteşarlığınca çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir.”

BAŞKAN – Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 16’yı okutuyorum:

MADDE 16 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 17 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Denizcilik camiamıza ve ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum. Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 17 Temmuz 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince, yani yarın saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.10

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.