DÖNEM: 23                                                    CİLT: 24                                              YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

129’uncu Birleşim

10 Temmuz 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Mersin ili Gülnar ilçesinde devam eden orman yangınına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, aynı konuda konuşmaları

2.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Dünya Nüfus Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Dünya Hukuk Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

 

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, yapmış olduğu konuşmasında Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun bazı ifadelerini farklı yorumladığı gerekçesiyle açıklaması

2.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun, Mersin ili Gülnar ilçesinde devam eden orman yangınına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/242)

2.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243)

3.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- İstanbul Milletvekili Mesude Nursuna Memecan ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 5664 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanun ile 5084 Sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in; Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/285, 2/284) (S. Sayısı: 264)

2.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/598) (S. Sayısı: 256)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261)

4.- 1.5.2008 Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/583) (S.Sayısı: 231)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı: 232)

6.- Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566) (S. Sayısı: 255)

 

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, seçmen kayıtlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3470)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Yargı Reformu Strateji Taslağının sunumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3551)

3.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, izinsiz yapılan bir deniz dolgusuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3665)

4.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Doğu Anadolu Projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/3698)

5.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Kızılay’ın kuruluş yıldönümü resepsiyonuna ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3711)

6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Dışişleri Bakanının bir açıklamasına ve iadesi istenen teröristlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3742)

7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Çıldır’da kum nakliyesinden tarlaları zarar görenlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3767)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da dağıtılmayan kömürlere ilişkin sorusu  ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3768)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da köy isimlerini belirten tabelalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3769)

10.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, çalışanların vergi iadesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3770)

11.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, yatırım politikasına ve proje desteklemelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/3785)

12.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bağış ve promosyon kabulüne ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/3816)

13.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, enflasyon hesaplamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/3854)

14.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Doğu Anadolu Projesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/3855)

15.- Adana Milletvekili Mustafa Vural’ın, bankalarca ipotek altına alınan tarım arazilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/3902)

16.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, bazı saldırı olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu  ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3912)

17.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, yasama-yürütme ilişkilerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/4369)

18.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir milletvekilinin sarf ettiği sözlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/4370)

 

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak sekiz oturum yaptı.

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi, dar ve sabit gelirlilerin ekonomik durumlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa ilinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,

Mersin Milletvekili Ömer İnan’ın, Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana gelen ve üç gündür devam etmekte olan orman yangınına,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana gelen orman yangınına ilişkin birer konuşma yaptılar.

Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/689),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/766),

Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/762), (6/763), (6/772), (6/775),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Kars Milletvekili Mahmut Esat Güven ve 19 milletvekilinin, Kuyucuk Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/241) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Asya Parlamenter Asamblesinde 3 üyeyle temsil edilen Türkiye Büyük Millet Meclisinin, APA Şartı gereğince 5 üyeyle temsil edilmesine,

Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına,

İlişkin Başkanlık;

İsviçre’ye resmî ziyarette bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’e refakat eden heyete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık,

Tezkereleri kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/554) (S. Sayısı: 249) görüşmeleri tamamlandı; yapılan açık oylamadan sonra kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

10 Temmuz 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.27’de son verildi.

                                                                       

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Fatoş GÜRKAN

 

Bursa

 

Adana

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

 

 

Konya

 

 

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                        No.: 184

II.- GELEN KÂĞITLAR

10 Temmuz 2008 Perşembe

Teklif

1.- Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak’ın; Umumi ve Hususi Bütçelerle İdare Edilen Daireler ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete veya Belediye veya Hususi Dairelere Aid Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim Yolile Halli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/299) (Plan ve Bütçe ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2008)

Rapor

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267) (Dağıtma tarihi: 10.7.2008) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, gübrelerin denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/831) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, gıda katkı maddelerinin menşeinin belirtilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/832) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, girdi desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/833) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, halkın beslenme biçim ve alışkanlıklarının araştırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/834) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, açılan hipermarket ve süpermarket sayısına  ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/835) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin halk konserleri harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/836) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

7.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çankaya Belediyesinin bahar şenlikleri harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/837) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, kuraklığa yönelik çevre politikalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/838) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

9.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeme-içme yerlerinin denetimlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/839) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, kümes hayvancılığında dezenfektan madde seçimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/840) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Diyanet Vakfının yurt dışında desteklediği okullara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) sözlü soru önergesi (6/841) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Büyük Öğrenci Projesine ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) sözlü soru önergesi (6/842) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Reşadiye’deki uzman doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/843) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hayvancılıkta kaba yem sıkıntısı riskine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/844) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa ve Niksar Devlet hastaneleri ek inşaatlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/845) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

16.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, kenelere karşı ilaçlı mücadeleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/846) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

17.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ihalelere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/847) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/848) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

19.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, KİT’lerin ihalelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) sözlü soru önergesi (6/849) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

20.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, ihraç edilmek üzere ithal edilen çayın iç piyasaya sürüldüğü iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/850) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

21.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, çiftçilerin kredi kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/851) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

22.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, yüksekokul mezunu genç işsizlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/852) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

23.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kırmızı et tüketimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/853) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

24.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, TMO yönetiminin ödüllendirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/854) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

25.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Aksaray Olimpik Yüzme Havuzu inşaatına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) sözlü soru önergesi (6/855) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

26.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Dumlupınar Anıt Parkı projesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/856) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

27.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, ücretsiz fidan yardımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/857) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

28.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, infaz koruma memurlarının özlük haklarına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/858) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

29.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, alternatif enerji kaynaklarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/859) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

30.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, TMO’nun fındık alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/860) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

31.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/861) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

32.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Sabah Gazetesi ve ATV’nin bazı ödemelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/862) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

33.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, milletvekillerinin Hükümet üyeleri ile birlikte katıldığı yurt dışı seyahatlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/863) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, yerel gazetelerde ilan yayımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4276) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tuzla Bölgesindeki ruhsatsız tersanelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4277) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, mefruşat ve tadilat harcamaları ile alınan araçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4278) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

4.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, çiftçilerin arazi ipoteğiyle kredi kullanmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4279) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

5.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Dandalaz Barajına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4280) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

6.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir’in şebeke suyuyla ilgili iddialara ve kentlerin kullandığı suyun kalitesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4281) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, polislerden toplanan bağışlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4282) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

8.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Kızılay’ın bir gazete ilanına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4283) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

9.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, dul, yetim, vazife ve harp malulü aylıkları arasındaki farka ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4284) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

10.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Suriye sınırındaki mayınlı arazinin temizlenmesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4285) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

11.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, taarruz helikopter üretimi projesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4286) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

12.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bazı mühendislerin ölümleri ile ilgili soruşturmalara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4287) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

13.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, kültür mantarı üretiminin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4288) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

14.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Tarım Kredi Kooperatiflerinin merkez yönetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4289) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

15.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Gübretaş’ın İran’da gübre tesisi satın almasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4290) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

16.- Manisa Miletvekili Erkan Akçay’ın, tarımsal desteklemelere ve mazot fiyatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4291) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarım ürünlerindeki pazar üstünlüklerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4292) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bazı tarımsal konulara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4293) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarımdaki destekleme sistemlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4294) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarımdaki destekleme uygulamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4295) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Tarım Vizyonu uygulamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4296) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ürün desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4297) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, yağlı tohum ve mısır destekleme primleri ile damlamalı sulama desteğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4298) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarım sektöründeki desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4299) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarımsal desteklemelerin yeniden yapılandırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4300) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, süt teşvikine ve hayvancılıktaki desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4301) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

27.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki kırsal kalkınma projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4302) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da lisanslı depoculuk çalışmalarına ve yaş sebze ve meyvedeki fiyat oluşumuna ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4303) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

29.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bazı ürünlerdeki desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4304) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

30.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, SBS başvurularının duyurusuna ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4305) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

31.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Şanlıurfa’daki bazı Devlet hastanelerinin ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4306) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

32.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Burdur-Fethiye karayolunun bölünmüş yol yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4307) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

33.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir’in şebeke suyunun kalitesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4308) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

34.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Eğirdir ve Beyşehir Gölleri havzasındaki yapılaşma yasağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4309) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008)

35.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da tarımsal sulama amaçlı kullanılan elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4310) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008)

36.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa Ovası sulama şebekelerinin elektriklerinin kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4311) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

37.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin yaptığı bir personel sınavına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4312) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

38.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, örtülü ödenek kullanımıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4313) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

39.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, AB Müzakere Pozisyon Belgesinin açıklanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4314) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

40.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, buğday taban fiyatının açıklanmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4315) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

41.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Kamu İhale Kanununda yapılacak değişikliğin yerel medyaya etkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4316) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

42.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Özel Kalem Müdürlüğünün harcamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4317) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

43.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT Ankara Radyosundaki yöneticilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4318) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

44.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, emekli aylıklarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4319) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

45.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, kamudaki geçici personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4320) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

46.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4321) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

47.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, Kahramanmaraş’taki bir lisenin kumaş ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4322) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

48.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Küre İlçesindeki işsizliğe ve esnafın durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4323) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

49.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, eski Özel Kalem Müdürüyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4324) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

50.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, İstanbul’daki bazı askeri alanların talep edildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4325) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

51.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, eski Özel Kalem Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4326) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

52.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, gelir dağılımı adaletsizliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4327) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

53.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, bir bürokratın helikopter kullanımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4328) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

54.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, orman yangınlarına ve orman yolları yapımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4329) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

55.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, kestane ağaçlarının kurumasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4330) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

56.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Avrupa Futbol Kupası maçlarına götürülen kişilere ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/4331) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

57.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, ÖSYM’nin KPSS sonuçlarına göre yerleştirme işlemlerine ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/4332) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

58.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, TRT Haber Dairesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/4333) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

59.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT arşivinin Türk Telekom’un kullanımına açıldığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/4334) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

60.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Büyükşehir Belediyesinin eğlence parkı ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4335) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

61.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’daki belediyelerin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4336) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

62.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’deki kentsel büyümenin belli semtlere yönlendirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4337) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

63.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, İstanbul’daki bir arazinin değerlendirilmesiyle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4338) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

64.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kutlamalarda silah kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4339) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

65.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Anamur İlçesinde Açık Öğretim sınavlarının yapılması ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4340) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

66.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bir lisenin müdür yardımcısı ile ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4341) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

67.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Burdur’a fen lisesi açılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4342) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

68.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, körler okullarının kapatılacağı haberlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4343) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

69.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Osmaniye’deki bazı okullara yapılan atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4344) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

70.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, yapılan dersliklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4345) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

71.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kamuda tanımlı olmayan bazı meslek gruplarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4346) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

72.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, Bismil İlçesindeki yeşil kart işlemlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4347) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

73.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, gazilerin özel sağlık kurumlarına sevklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4348) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

74.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Silifke’de göğüs hastalıkları hastanesi yapılmasına ve doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4349) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

75.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kemoterapi hemşiresi sıkıntısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4350) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

76.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, buğday taban fiyatlarının açıklanmamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4351) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

77.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Rusya’ya yaş meyve ve sebze ihracatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4352) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

78.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, zirai ilaç kullanımına ve tarım analiz laboratuarlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4353) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

79.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çiftçilerin kredi borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4354) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

80.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir uçuşlarına ve Anadolu Jetin ikramlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4355) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

81.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, PTT Bank uygulamasındaki sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4356) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

82.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, PTT Personeli Kefalet Sandığına ve dağıtıcıların çalışma saatlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4357) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

83.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, hemzemin geçitlerdeki trafik kazalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4358) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

84.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, internet erişim ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4359) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

85.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Anamur Gümrük Müdürlüğünün aktif hale getirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/4360) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

86.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, ülkeye girişine izin verilmeyen bir çocuğa ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4361) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

87.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, Türk Hazine Bonolarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/4362) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

88.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, TÜİK’teki geçici personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/4363) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

89.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’daki bir alışveriş merkezi inşaatının çevredeki yapılara etkisine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4364) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

90.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, gazilerin maaşlarındaki farklılıklara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4365) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

91.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kooperatiflerin kredi kullanımına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4366) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008)

92.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, üretimi duran bir traktör fabrikasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/4367) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

93.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, PTT’nin taşeron firmalara posta hizmetleri yaptırdığı iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4368) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008)

94.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, yasama-yürütme ilişkilerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4369) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/6/2008)

95.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir milletvekilinin sarf ettiği sözlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/4370) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 Milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/242) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2008)

2.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 Milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2008)

3.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 20 Milletvekilinin, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2008)

10 Temmuz 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Mersin Gülnar ilçesinde devam eden orman yangını hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili İsa Gök’e aittir.

Buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Mersin ili Gülnar ilçesinde devam eden orman yangınına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, aynı konuda konuşmaları

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, dün hain bir saldırı sonucu şehit olan üç güvenlik görevlimizin ailesine, tüm ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Terör nereden gelirse gelsin en büyük beladır.

Tabii, Türkiye’nin gündemi çok hızlı değişiyor. Dünün gündemi konsolosluk saldırısı oldu; pazartesinin, salının gündemi Gülnar ilçemizdeki yangındı, şu anda unutuldu, bir anda unutuldu ama şu anda sayın Mecliste bulunan sayın milletvekillerinin umursamazlığı gibi oradaki insanlar bir anda unutuldu.

Arkadaşlar, pazartesi günü öğleyin başladı yangın, on iki gibi, Kavakoluğu, benim köyümde başladı. Dünkü konuşmaları okudum, burada tutanakları okudum: Uçaklar varmış, şu kadar arazözler varmış, bu kadar helikopterler varmış. Bunlar neredeymiş? Nerdeymiş bunlar? Ben öğleden sonra köye arabamla gitmeyi başardım. Şahidim var, alay komutanı Cahit Albay. Kimi görmüşüz orada, kim varmış orada? Salı günü öğleye kadar hiçbir Allah’ın kulu yardım amaçlı yoktu. Hükûmete soruyorum: Neredeydiniz ya? Neredeydiniz? Konuşma metninde “Her şeyi yaptık.” yazılıyor. Sayın Bakan konuşmuş. Her şey yapılmış. Cenazede, sağ olsun, geldi Sayın Bakan. Bu kadar uçak varmış, bu kadar şu varmış.

Arkadaşlar, salı günü akşam saat dokuzdan önce orada hiçbir Allah’ın kulunun midesine bir tek kaşık sıcak bir şey girmedi, girmedi. Kavakoluğu köyüne gelen ilk yardım Akdeniz Belediyesi ile Büyükşehir Belediyesinin yardım paketleriydi. Şalvar dağıttı, kadınların şalvarları yanmıştı, giyecek bir şey kalmamıştı üzerlerinde. Ayakkabı dağıtıldı orada. Neredeydiniz ya? Neredeydiniz? 4 helikopter varmış! 2 helikopter vardı. Ben oradaydım, pazartesi öğleden sonra, çarşambaya kadar oradaydım. Biri büyük, biri küçük 2 helikopter vardı. Yalvardık, telefonlar ettik “Azıtepesi yanıyor, oraya bakın.” dedik, “Yağdöken’e çıkacak, oraya gidin.” dedik, “Lapa’ya sıçrıyor.” dedik. Kim vardı orada, kim yardım etti? İnsanlar cayır cayır yandı. Kime baktınız orada? Kime baktınız orada? Delikkaya’nın bütün köy evleri gitti, göçtü. Tam bir keşmekeşlik. Görevliler diyorlar ki: “Allah’tan geldi. Poyraz biterse yangın biter. Orman biterse, ağaç biterse yangın biter.” Bu nasıl bir yangın söndürme tekniği, bu nasıl bir yangın söndürme ideolojisi? “Allah’tan geldi. Rüzgâr biterse, ağaç biterse…” Teşkilat ne hâle gelmiş. Böyle bir mantık olabilir mi? Tüm Türkiye’yi kaderciliğe bıraktınız, herkes kaderci ama herkes. Bakın arkadaşlar, olay bu. Olay bu! Olay bu! Olay bu!

Köy köy gezildi orada. Akşam yaralı taşıdık hastaneye. Yaralı taşındı. Fatma’yı Mersin’e getirdik sabahleyin, salı sabahı, bir Allah’ın kulu yoktu orada. Bir Allah’ın kulu yoktu orada. Devlet hastanesinden üniversiteye taşıdık, yine bir Allah’ın kulu yoktu. Rektör sağ olsun, hakikaten Rektörümüz sağ olsun, herkes elinden geleni yapmaya çalıştı oralarda.

Ama arkadaşlar, bakın, hâlâ orada elektrik yok, bir jeneratör yok. İnsanlar aç sefil. Sabahleyin daha 10 ton sebze-meyve gönderildi oraya, köylere, dağıtmaya çalışıyoruz orada.

Arkadaşlar, sivil savunma nerede? Bu fonlar nerede? Adana Sivil Savunmanın Gülnar’a geliş saati pazartesi günü gece saat ona on kala, çeyrek kala. Geliş saati o. Salı günü arazöz gidiyordu. Bu tatbikatlar niye yapılıyor? Uçak neredeymiş, ben uçak görmedim. Çarşamba öğlen geldiyse bilmem. Uçak falan yoktu orada.

O insanlar hâlâ aç. Ölen öldü, öleni defnettik. Sayın Bakan gördü, kömürlü alan kazılıp toprak çıkartılıp altına gömüldü Hatice ile Hatice. Oraya gömüldü. Bu hakikaten azaptır.

Pazartesi akşamı insanlar, kendi evi yanıyor, merteğin, evinin ışığında oturuyordu. Bu bir rezalettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Orası afet bölgesi mi ilan edilir, ne yapılır acilen düşünün. İstifa edecekler istifalarını etsinler, orman bölge mi, genel müdür mü, bakan mı, kim istifa ederse. Ama orası tam bir keşmekeşlikti, orası tam bir kargaşaydı, kimin ne yaptığı belli değil.

Poyraza karşı helikopter çalışamıyor, gece çalışamıyor, dumana inemiyor… Neye yarar o zaman bu helikopter? Ovadaki pamuk yangınına mı bakacak bu helikopter? Neyi kesecek?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Teknoloji bu, daha ne yapacak?

İSA GÖK (Devamla) – Niye dünyada böyle değil peki? Niye dünyada böyle değil?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Dünyada da böyle.

İSA GÖK (Devamla) – İşte bu mantık… Bu mantık, akşam saat 19.00, paydos, sabah 07.00’ye kadar paydos. Salı günü helikopterin çalışma saati 07.15’ti, ortalık 05.15’te ağardı, 07.15’te helikopterler nerede idi? İki saatte Azıtepe’sinden girdi, oradan Lapa’ya indi, Delikkaya’nın da altından Aydıncık’a döndü. Neredeydi bu ekipler ya?

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Yapılanları inkâr etme. Görev yapanlara saygısızlık yapma. Propaganda yapıyorsun. Yangın üzerinden siyaset yapıyorsun.

İSA GÖK (Devamla) – Çalışanlar çalıştı bakın, onları inkâr etmiyorum. Emek verenler oldu. Bakın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen sözünüzü bitiriniz ve selamlayınız.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Acının üzerinden siyaset yapmayın. Yazık! Hiç yakışmıyor.

İSA GÖK (Devamla) – Sayın Bakan, politika yapan sizsiniz, sizlersiniz, sizlersiniz. Cenaze gelirken politika olmaz orada. Orada insanların yarasını saracaksınız. Yara sarmadınız.

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Onu diyor işte, daha ne diyor? Yaralar sarılıyor.

İSA GÖK (Devamla) – Ne zaman sarılıyor?  Sayın Başkan, üç gün geçti, üç gün. O insanlar elektriksiz, susuz, aç, bitap. Üç gün sonra mı saracaksınız yarayı? Hâlâ bekliyorlar ama bu.

Bakın, laf değil. Ben pazartesinden beri oradayım, ben yangının göbeğindeyim, benim köyüm yandı, benim yakınlarım yandı. Oradaydık. Neredeydiniz arkadaşlar?

Politikayı burada siz, ne yazık ki, o anladığınız anlamda siz yapıyorsunuz ama halk orada kimsesiz, çaresiz ve ne yazık ki sizden medet bekliyor.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evvela menfur bir saldırı neticesinde şehit düşen polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ayrıca bütün milletimize de başsağlığı diliyorum.

Bunun dışında Gülnar yangınında yanarak hayatını kaybeden Hatice ninemiz ile yine onun torunu Hatice’ye Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum, milletimizin de başı sağ olsun.

Şimdi, Sayın Milletvekilimiz konuştu ancak ben durumu müsaadenizle şöyle bir değerlendireyim. 7 Temmuz Pazartesi günü saat 12.10’da ilk ihbar üzerine bütün birimler harekete geçti. O civarda ne kadar… Adana ve Antalya’daki, Fethiye’deki, Kahramanmaraş’taki helikopterler harekete geçti ve on iki ellide herkes müdahaleye hazırdı. Ben yangını haber alır almaz, o bölgenin kritik durumunu bildiğimden, hemen Orman Genel Müdürümü, Orman Genel Müdür Yardımcımı -zaten bölge müdürleri orada- oraya gönderdim. Bunlar yüzlerce yangına girmiş çıkmış arkadaşlar ve akşam üzeri de Sayın Başbakanımıza bilgi verdim. Ertesi sabah da biz değerli milletvekillerimizle beraber oraya hareket ettik, yangını bizzat gözledik, hatta rahmetlilerin cesetleri geldiği zaman da ben oradaydım. Dün de Sayın Kürşad Tüzmen bölgeye gitti.

Şunu açıklıkla ifade edeyim: Yapılması gereken her şey layıkı veçhile yapılmıştır. Hatta arkadaşlarımız o kadar fedakâr çalışmışlar ki, ben onlarla gurur duyuyorum, ölümle canları pahasına yangına müdahale etmişlerdir. Hatta biz pazartesi akşamı 16 arkadaşımızdan haber alamadık, yangının içinde kaldılar ve sabaha kadar bütün teşkilat âdeta dokuz doğurdu.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, lütfen… (AK PARTİ sıralarından “Dinle, dinle!” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Gök…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Böyle bir usul yok!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -  Müsaade edin, müsaade edin, ben sizi dinledim.

Şimdi şöyle, bakın, şunu ifade edeyim: Ve salı günü de Sayın Başbakanımız gece on iki veya birde beni aradı, “Durum nedir?” diye sordu, ben durumu izah ettim, acilen oradaki insanlara para gönderilmesi gerekir, asgari, lütfederseniz, 1 trilyon bunlara gönderelim diye… Başbakanımız sabahleyin erkenden talimat verdi, çarşamba sabahı 1 trilyon, yani 1 milyon YTL o bölgedeki sadece ailelere dağıtılmak üzere öncü olarak, ailelerin harçlığı, günlük ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1 milyon YTL gönderildi. Ben de sabahleyin erkenden Sayın Valiyi aradım. İzinden döndü Sayın Vali. Bütün sivil savunma kuruluşları, bölgedeki belediyeler oradaydı.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakanım, ilk helikopterin… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sayın Bakan, ilk helikopterin varışı saat dört buçuk-beş, helikopter saat beşte oraya vardı, nasıl on iki çeyrekte varır?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -  Müsaade eder misiniz, siz yangın uzmanı değilsiniz.

İSA GÖK (Mersin) – Oradayız biz, nerede helikopter? Görmedik!

BAŞKAN -  Sayın Gök, lütfen izahı dinleyiniz. Sayın Gök…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin izah edeyim.

İSA GÖK (Mersin) – Oraya helikopter gelmedi.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, dün ben izah ettim, oradaki araçların sayılarını izah ettim. Beş tane helikopter, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin amfibik yangın uçağı da oraya geldi, sefer yaptı, ama helikopterler… Bazı saatlerde o kadar büyük, 60 ile 70 kilometre/saate varan büyük bir rüzgâr vardı, bırakın yangını, oradaki arkadaşlar yerinde duramayacak derecedeydiler, böyle bir sıkıntı vardı, helikopterin falan uçması söz konusu değildi. Helikopter uçacağı zaman da uçtu. Hatta, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yangın söndürme uçağı da orada defalarca sorti yaptı.

İSA GÖK (Mersin) – Ne zaman geldi?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Defalarca değil, yirmi sorti yaptı sadece.

SONER AKSOY (Kütahya) – Yirmi sorti az mı?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, ikinci gün geldi oraya, resmî açıklamalar böyle. Meclisi yanıltıyorsunuz, ikinci gün geliyor yirmi sorti yapıyor.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, beyefendi, birinci gün…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Saat dokuzda başlıyor, üçte gidiyor. Niye birinci gün gelmedi? Herkesi yanıltıyorsunuz. Söyledikleriniz birbiriyle çelişkili.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın vekillerim, birinci gün rüzgâr vardı, helikopterin değil uçağın da uçması mümkün değildi.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Biz oradaydık Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Biz de oradaydık.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sadece Delikkaya köyüne geldiniz. Başka nereye geldiniz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin de ben izah edeyim, biraz anlayışlı olun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğruları söylemiyorsunuz. Belediye Başkanı açıkladı, yirmi sorti.

SONER AKSOY (Kütahya) – Yirmi sorti az mı?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şunu söyleyeyim: Şu ana kadar bir afete uğrayıp da hemen ertesi gün 1 trilyonluk desteğin gönderildiği başka bir kayıt var mı?

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan… Sayın Bakan…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi lütfen bunları polemik mevzusu yapmayın. Bakın, ben size… Müsaade edin… Bakın… (CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı? Yerinden konuşanları uyarın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Bakanı dinleyiniz. Lütfen…

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, bir şey söyleyeyim mi…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Siz konuştunuz, lütfen saygılı olun, biz konuşalım.

İSA GÖK (Mersin) – Pazartesi gecesi saat on ikide Belediye Başkanı Ahmet bir jeneratörle geldi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri…

İSA GÖK (Mersin) – Camları açtık, lüks topladık, lüks!

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Saygılı ol!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen yoktun orada, ben gördüm, ben yaşadım!

BAŞKAN – Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Bir tane fener yoktu orada.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok ki! Saygısızlığın daniskası!

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan… Sayın Bakan…

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen yerinize oturunuz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ya, bir dakika müsaade eder misin izah edelim. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın arkadaşlar, biraz sakin olun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Bakanı dinleyiniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Biraz sakin olun, lütfen dinleyin, varsa bir hata…

BAŞKAN – Sakin olunuz…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Varsa bir hata şey yapalım, lütfen dinleyin. Ben size baş sağlığı…

Oraya iki tane bakan geldi, bütün milletvekilleri… Başbakanımız gecenin on ikisinde ilgileniyor. Vatandaşın derdiyle bu şekilde dertlenen başka bir Başbakan gördünüz mü? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, yardım dün gitti, yangın üç gündür orada.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın, şunu söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, bakınız, şimdi, zamanında müdahale edilmiştir ve orada kara ekipleri, hakikaten canlarını ortaya koyarak müdahale etmişlerdir.

Bakın, ben size sadece bir grafik göstereceğim. Bir dakika, müsaade buyurun.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, bir tane arazöz vermediniz! Bir tane arazöz verilmedi!

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Konuştun kardeşim sen ya!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, şunu söyleyeyim: 2003’le 2007 yılları arasında Akdeniz Bölgesi’ndeki yangınlara bakın, bizim orman teşkilatı, gurur duyduğum bu teşkilat ne derece muvaffak olmuş. Portekiz’de 2003’le 2007 arasında orman mevcudiyetinin yüzde 31’i yanmış. İspanya’da yüzde 2,7’si yanmış. Fransa’da yaklaşık yüzde 1’i, İtalya’da yüzde 3’ü yanmış. Yunanistan’da yüzde 5’i yanmış. Bakın, Türkiye’de ise 2003 ile 2007 arasında yüzde 0,16 yani binde 16.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Çok şükür!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu bölgede en başarılı kurum Orman Genel Müdürlüğüdür. Ben gerçekten fedakârane çalışan bu arkadaşlara teşekkür ediyorum. Nitekim, bu Gülnar yangını büyük bir yangın. Kendiliğinden sönmedi herhâlde…

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan… Sayın Bakan…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – … büyük bir gayret neticesinde söndü.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, poyraz sayesinde… Kendi beyanınız.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca…

BAŞKAN – Sayın Gök… Lütfen karşılıklı konuşmayınız. Lütfen yerinize oturunuz.

İSA GÖK (Mersin) - Poyraz sayesinde durdu, poyraz sayesinde! Poyraz durunca yangın bitti! Ağaç bitti, ağaç kalmadı zaten!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın arkadaşlar, şu anda… Kaliforniya yangınını misal vereyim ben, madem öyle bahsetti. Kaliforniya’da 21 Haziran 2008 günü başlayan ve dağlık alanlarda devam eden yangınlar 4 Temmuz 2008 günü kontrol altına alınmıştır. Yangın on dört gün boyunca devam etmiştir. Bakın, özellikle bin iki yüzden fazla yerleşim noktası Kaliforniya’da alevlerin içinde kaldı. Yangın sonucunda çok sayıda bina tamamen yandığı gibi yangında 200 bin hektar -Kaliforniya yangınında- yandı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sen Türkiye’ye gel kardeşim!

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Burası Türkiye kardeşim, insaf ya!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yunanistan yangınına bakın. Yunanistan’da Mora Yarımadası, Eğriboz Adası’nda 23 Ağustos 2007 tarihinde ortaya çıkan yangınlar, 2 Eylül 2007 tarihinde kontrol altına alındı, on bir gün devam etti. Aslında orada bizim orman yangınlarıyla mücadele eden kahramanlarımız olsa, bu, bu kadar büyümezdi çünkü onlar müdahale etmediler, yangının sönmesini beklediler. Bakın, burada 110 köy hasarlıydı, 16 bin kişi evsiz kaldı, 64 kişi de hayatını kaybetti. Bizim bu Gülnar yangınından daha büyük bir yangın değildi.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kahramanları Amerika’ya, Kaliforniya’ya gönderelim Sayın Bakan!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şu anda rakamlar var, tespitler var. Şimdi, bu Gülnar yangını pazartesi günü başladı biliyorsunuz. 12.30’da yangına en yakın yerde bulunan ekipler tamamen yangın mahalline geldi, ilk müdahaleyi yaptı. Aşağı yukarı              8 arazöz ilk müdahaleyi yapan ekip içinde yer aldı. Ayrıca, yangın mahalline en yakın mesafede konuşlu bulunan Adana helikopterleri on dakika içinde yangın yerine hareket etti. Yangınlar başladıktan sonra, 12.50’de yangına müdahale etmiştir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Helikopterlerin kaç tanesi Sayın Bakan?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Pazartesi günü… Daha sonra, kademeli olarak Kahramanmaraş, Antalya, Denizli ve Fethiye helikopterleri yangına müdahale etmiştir ancak pazartesi günü, biz buradan, meteorolojiden de takip ettik, rüzgâr hızı yer yer 85-90 kilometre/saat hızla seyrettiği için maalesef yangına müdahalede çok büyük güçlükler yaşanmıştır.

Sayın Vekilim orada yaşıyor, oradaki anaforları, rüzgâr, poyraz estiği zamanki durumu benden daha iyi bildiğini tahmin ediyorum.

İSA GÖK (Mersin) – Hepsini biliyorum.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, şunu ifade edeyim: Özellikle, yangın söndürme çalışmalarına şu ana kadar 8 helikopter, 1 amfibik uçak, 110 arazöz, 40 iş makinesi, 42 tane yangın söndürme uzmanı ve Sivil Savunma ve diğer kurumlarla beraber, yaklaşık bin tane yangın işçisi katıldı.

Netice olarak, bakın, burada yangın söndürüldü, kontrol altına alındı, şu anda soğutma çalışmaları devam ediyor ve salı günü akşamı Başbakanımızın talimatıyla, çarşamba sabahı 1 milyon YTL de oraya gönderildi. Ancak bu yeterli mi? Değil. Bayındırlık ve İskân Bakanımıza talimat verdi Sayın Başbakanımız. Ben dün akşam Bayındırlık ve İskân Bakanıyla da görüştüm, şu anda tespitler yapılıyor, orada evi yanan veya malını kaybeden vatandaşlarımızın zararları kesinlikle tazmin edilecektir, buna özellikle işaret etmek istiyorum. Bu gönderilen 1 milyon YTL sadece ailelerin günlük ihtiyaçlarını karşılamak için Başbakanlık Acil Yardım Fonu’ndan gönderilen miktardır ve bana göre de -geçmişteki afetlere bakın- en hızlı şekilde yardım yapılan, 1 milyon YTL gibi bir yardımın gönderildiği, bu kadar hızlı gönderildiği başka bir afet de yok.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakanım, bir şey soracağım.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkanım, lütfen müdahale edin. Böyle bir usul var mı?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ben şöyle özetlemek istiyorum…

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakanım, lütfen… Bir şey soracağım, tek kelime.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ayrıca şunu ifade edeyim, salı günü akşamı da ben…

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakanım, bakın, paraya bir şey demiyoruz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi efendim, şöyle…

İSA GÖK (Mersin) – Evet, ihmali biliyorsunuz Sayın Bakan. Bakın Sayın Bakanım, siz de o yangına ilk müdahalede ihmali biliyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Gök…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın milletvekillerim, bakın ben şunu ifade edeyim…

İSA GÖK (Mersin) – İhmalin gereğini yapın. Çünkü o yangın, Sayın Bakan, astsubayın evinin yanında çıktı. İhmali kabul edin.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Böyle bir usul yok Sayın Başkanım, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sıcak yemekten bahsedildi, salı günü akşamı bütün vatandaşlara sıcak yemek dağıtıldı.

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen yerinize oturunuz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben ilgili muhtarın telefonunu aldım, ertesi gün telefon ettim, dedim ki: “Salı günü akşamı size sıcak yemek dağıtıldı mı?”, “Evet, dağıtıldı.” dedi.

İSA GÖK (Mersin) – Saat dokuzda.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Meclisi yönetemiyorsunuz.

İSA GÖK (Mersin) – Sen çık yönet!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Orada Başkan var, sizin adınıza seçilmiş Başkan var.

İSA GÖK (Mersin) – Bizim değil, Meclisin adına… Öğren.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – “Ben de gösterilen ilgiden fevkalade memnun olduğumu ifade etmek isterim.” dedi.

Ben şunu ifade edeyim: Bakın, değerli arkadaşlar, orada gerçekten fedakâr bir surette gayret eden insanlar var, yangın söndürmeye canı pahasına koşan insanlar var. Niçin koşuyor bunlar?

İSA GÖK (Mersin) – Onlara bir şey diyen yok. Onlara teşekkürümüzü yapıyoruz zaten. Yangın idare heyeti, idare heyeti… Oraya sevk etmeyende kabahat.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkanım, lütfen müdahale edin.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Oradaki vatandaşların mal ve canına halel gelmesin diye. Biz onlara teşekkür ediyoruz huzurunuzda. Bakın, büyük bir fedakârlık göstermişlerdir. Bakın, Orman Genel Müdürümüz buraya gitmiştir. Geçmiş dönemde hiçbir orman genel müdürü böyle, yangına gitmezdi. Orman Genel Müdürü, Genel Müdür Yardımcıları, hepsi oradaydı, 2 tane bakan oradaydı.

İSA GÖK (Mersin) – Çünkü ihmalinizi örtmeye çalıştınız, ihmali örtmeye çalıştınız. Yangın yolun yanında başladı, yolun bitişiğinde başladı yangın, ormanın içinde başlamadı. İki saatte sönerdi bu yangın.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Başbakanımız gecenin yarısında ve sabahın erken saatinde bilgi alıyor, böyle bir durum var. Hiçbir ihmal yok, fevkalade çalışılmıştır, çok iyi müdahale edilmiştir, kısa zamanda da söndürülmüştür. Başka köylerin de yangında yanması ihtimali vardı, gerçekten büyük bir mücadele yapılmıştır, fedakârane çalışılmıştır. Ben burada hepsine, emeği geçen başta Mersin Valiliğimizin ekipleri, Sivil Savunma ve Orman Genel Müdürlüğümüzün bütün çalışanları olmak üzere hepsine şükranlarımı arz ediyorum, teşekkür ediyorum; biz onlarla gurur duyuyoruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, helikopterlerin pilotlarının bölgeyi bilmeyen kişiler olduğu doğru mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - İnşallah, Cenabı Allah böyle başka yangınlar bize göstermez, afetler göstermez.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSA GÖK (Mersin) – Öyle bir Sivil Savunma ki…

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

İSA GÖK (Mersin) - Bir saniye Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Sayın Gök, siz söyleyeceğinizi söylediniz, Bakan da cevap verdi.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkanım, bir saniye… Sayın Başkanım, Meclise de…

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Şandır, Sayın Atılgan…

İSA GÖK (Mersin) – Öyle bir Sivil Savunma ki arkadaşlar…

BAŞKAN - Sayın Gök, lütfen yerinize oturunuz.

İSA GÖK (Mersin) – …bir tane feneri yok, bir tane lambası yok Sivil Savunmanın…

BAŞKAN - Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Bir lirası yok, bir poşeti yok, çizmesi yok Sivil Savunmanın, bomboş!

BAŞKAN - Sayın Gök, lütfen yerinize oturunuz.

İBRAHİM KAVAZ (Erzurum) – Otur yerine, otur! Şov yapma!

İSA GÖK (Mersin) – Ne şovu be! Vefat eden benim akrabam, benim yakınlarım öldü, senin yakının mı öldü?

BAŞKAN - Sayın Gök, siz…

İBRAHİM KAVAZ (Erzurum) – Konuştun anlattın, daha ne gereği var?

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayınız lütfen, Meclisin usulünü de bozmayınız, çok rica ederim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne demek senin akraban, benim akrabam?

BAŞKAN - Sayın Şandır, Sayın Atılgan, ne için söz istediniz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, ben orman yüksek mühendisiyim ve oralarda çok uzun yıllar bölge şefliği yaptım. O dağları bilirim, ormanı bilirim, ormancıları tanırım. Orman yangınında çok çalıştım, orman yangınını iyi bilirim. Müsaade ederseniz şu tartışmaya bir katkı vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz, iki dakika…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, tabii bir acı yaşanmıştır, Sayın İsa Gök’ün çığlığına hepimizin saygı göstermesi lazım. Orman yangınını, muhtemeldir, içinizde bilenler var, seyredenler olmuştur ama ben, bizatihi içinde yaşayan, yanma tehlikesi geçiren, birçok yangın söndürmenin yöneticiliğini yapan bir arkadaşınızım. O dağlarda da çok çalıştım, o köyleri de avcumun içi kadar bilirim.

Değerli milletvekilleri, her şeyden önce şunu söyleyelim: Yangın bir felakettir ve bu poyraz dediğimiz rüzgâr, gerçekten asfaltta bile önünü kesemeyeceğiniz kadar hızlı koşar, yakarak gider. Dolayısıyla, poyrazda orman yangınının tedbiri gerçekten çok zordur. Acı yaşanmıştır. Bu acının müsebbibi olarak orman teşkilatını göstermek, hele mahallî ormancıları göstermek haksızlık olur. O insanların hiçbir orman yangınında, hiç kimsenin ama özellikle de ormancıların, orman mühendisinin, orman muhafaza memurlarının bigâne kalması, kendini kenara çekmesi mümkün değildir. Tabii ki orman teşkilatının yangın söndürme teknolojisinde yenileşmeyi, yeni teknolojileri kazanması konusu bir tenkit konusudur.

Can yanmıştır, çığlık çığlığa, canhıraş bir şeyle Sayın Gök bunu ifade ediyor. Buna saygı gösterilmesi lazım. Ama burada bu orman yangınından dolayı ormancıları suçlamak, o teşkilatı suçlamak haksızlık olur. Gereken gayretin gösterildiğine ben de inanıyorum. Çünkü bir şey daha var: Ormancılarla orman köylüsü iç içe beraber yaşıyorlar, bunların arasını da açmamak lazım. Hiçbir orman mühendisi, hiçbir ormancı köy yanarken, orman yanarken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, sözlerimi tamamlamama lütfen müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Cümlenizi tamamlayınız efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, bu acının üzerinden birbirimizi kırıp dökmeye gerek yok, acının paylaşılması lazım. Eksik varsa tamamlanmak durumunda. Hükûmet bu işin sorumlusudur ve vatandaşın temsilcisi olarak bizler, acının bizatihi sahibi olarak Sayın Milletvekilimizin çığlığına da saygı göstererek bu zararı telafi edebilmek, bu insanımızın yaralarını sarabilmek için herkes elinden geleni yapmalıdır.

Dolayısıyla, bir acı yaşanmıştır, bu acıdan dolayı birbirimizi suçlamaya gerek yok. Gereken gayretin gösterildiğine ben yürekten inanıyorum. Gayret gösterenlere de, herkese de çok teşekkür ediyorum, rahmetli olanlara yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Vatandaşımızın dertlerinin de zararlarının da karşılanacağını ümit ediyor, bekliyor, temenni ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır bu açıklamalarınızdan dolayı.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkanım, efendim, yanlış anlaşıldı…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, bir dakika istirham ediyorum Sayın Başkanım, yanlış anlaşıldı, onu düzelteceğim.

BAŞKAN – Sayın Atılgan, siz ne için söz istemiştiniz?

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Orman yangınlarıyla ilgili olarak Türkiye’nin havadan müdahale imkân kabiliyetiyle ilgili bir iki konuyu Sayın Bakana söyleyeceğim.

BAŞKAN – İki dakika da size söz veriyorum.

Buyurunuz.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sağ olun Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; tabii, bu yaşanan acı olay hepimizi üzmüştür. Rahmetli olanlara Allah’tan rahmet diliyoruz.

İşin temeline bakarsak, bu şekilde suçlamalar önümüzdeki yıllarda devam eder. Eğer Türkiye bu kadar basit bir konuyu, havadan orman yangınlarına müdahale imkân kabiliyetini sürüncemede bırakmayıp artırma yolunda daha önce yapılmış olan çalışmaları sonuçlandırsaydı, emin olun, bugün bu tartışma burada olmazdı. Hava kuvvetlerinin bazı unsurları, nakliye unsurları Kayseri’de veyahut da Çevre Bakanlığından gelecek istekler doğrultusunda ülkenin değişik yerlerinde iki saat içinde orman yangınlarına müdahale edecek şekilde hazır bekliyor. Ama helikopterle veya daha değişik birtakım hava vasıtalarıyla bu işe dünyada o kadar teknik olarak müdahale ediliyor ki emin olun, bu imkân kabiliyetlere sahip olacak şekilde çok da pahalı olmayan bu projeyi hayata geçirmezsek önümüzdeki yıllarda buna benzer birçok ormanımızın yok olmasına ve tartışmaların yine bu Mecliste olmasına hiç kimse engel olamaz.

Benim Sayın Bakandan ricam, var olan, benim bildiğim çalışmaların helikopter veya uçak temini yönünde bir an evvel faaliyete geçmesi ve temin yönündeki şu anda bazı çıkmazlara giren prosedürü daha pratik bir şekilde, bir yolla Türkiye’ye bu imkân kabiliyeti kazandırmasıdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Atılgan bu verdiğiniz bilgiler için.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkanım, efendim, izah için bir dakika istirham edeceğim. Bir dakika Sayın Başkanım, bir dakika…

BAŞKAN – Size bir dakika süre veriyorum, lütfen daha soğukkanlı olunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, yapmış olduğu konuşmasında Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun bazı ifadelerini farklı yorumladığı gerekçesiyle açıklaması

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Sayın Başkanım, benim konuşmamda teşkilata yönelik tek kelime yoktur. Sevk ve idare… Bakanım da gayet iyi biliyor, ihmal, yangının ilk başındaki sevk ve idarede yapılmıştır. Yolun kenarındaki yangın söndürülememiştir çünkü yeterli ekip gönderilmemiştir. Ekipler talimat bekliyorlar. Burada sorumluluk, sevk ve idare makamındaki insanlar… İşçiler cansiperane çalışıyorlar zaten. Hep  beraber çalıştık, bizler de yardımcı olduk söndürmeye. Ben de babamla beraber uğraştım. Babam seksen yaşında, bu adam da çalıştı. Ama bakın, sevk ve idare… Azıtepe’sini boşuna yaktınız. Yağdöken’i boşuna yaktınız. O yangın Pınarbaşı’na boşu boşuna geçti. 3 bin dekar hata yüzünden yandı, o insanlar da… İhmal, sevk ve idareyi yapan yöneticilerde. İnsanlar, verilen talimat gereği yapıyorlar. Köye bir arazöz alamadık köye! Evler yanıyor. Niye? Talimat verilmeden eve su sıkamazlarmış. Böyle şey olur mu? Bir arazöz alamadık. Delikkaya… Köyü boşalttınız. Lapa… Allah’tan erkekler köyü boşaltmadılar, evlerini kurtardılar. Delikkaya’yı boşalttınız, bütün evler yandı. Bunlar hataydı, ciddi hataydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Mersin) – Bu hatayı yapan sevk ve idare makamındakilerdir.

Sağ olun Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Gök, uyarılarınız için teşekkür ediyoruz.

Sayın Uslu, niçin söz istemiştiniz?

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkanım, ben orman mühendisiyim ve Orman Bakanlığında müsteşarlık yapmış bir insan olarak bu konuları açıklığa kavuşturmak istiyorum. Üç dakika söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Size iki dakika söz vereceğim.

Buyurunuz efendim.

2.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun, Mersin ili Gülnar ilçesinde devam eden orman yangınına ilişkin açıklaması

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu bir acıdır ama bu acıyı biz bugün yaşamıyoruz. Niçin yaşamıyoruz? Türkiye, Akdeniz çanağında olan bir ülkedir. Orman yangını niçin çıkar? Neden Karadeniz’de orman yangını çıkmıyor? Orman yangınının çıkması için topoğrafya, bitki örtüsü, ekolojik durum, hava hâlleri, rüzgâr hâlleri çok önemli. Biz orman yangınlarıyla iç içe yaşamak mecburiyetindeyiz ülke olarak. Bizim gibi Akdeniz çanağında bulunan bütün ülkeler böyledir. Ama şimdi burada böyle ucuz kahramanlık yapmak, böyle karşıdan karşıya konuşarak orman yangınının içinde yıllarca yaşamış…

İSA GÖK (Mersin) – Ne ucuz kahramanlığı ya! Bu nasıl laf böyle ya? Bu nasıl laf?

NURİ USLU (Uşak) – …orman yangınlarıyla yıllarca mücadele etmiş bir insan olarak…

İSA GÖK (Mersin) – Laf mı yani ucuz kahramanlık?

NURİ USLU (Uşak) –  Bakın, orman yangını…

İSA GÖK (Mersin) – Ayıp! Hakikaten ayıp yani!

NURİ USLU (Uşak) –  Orman yangını bir afettir.

İSA GÖK (Mersin) – Hakikaten ayıp!

NURİ USLU (Uşak) – Orman yangınının karşısında bu tür davranışları yapamazsınız, aksi hâlde yanarsınız. Kaç tane bölge müdürümüz yandı, kaç tane işletme müdürümüz yandı, 50’den fazla işçimiz yandı. Bizim ciğerimiz yanmıyor mu? Ama bu demek değildir ki yani sadece Mersin’de oluyor, her tarafta oluyor.

Bakın, 1979 yılında Muğla’da oldu, 14 bin hektar alan yandı. 1985 yılında Çanakkale’de oldu, 6 bin hektar alan yandı. Allah korusun, bu bir afettir. Ancak şunu söyleyeyim: Sakın ha sakın orman teşkilatını bu konuda ihmallikle suçlamayın. Orman teşkilatı, geçmişten bugüne, inanın o kadar bu konuda teçhiz olmuş durumda ki geçmişte ne helikopterimiz vardı ne dozerimiz vardı ne arazözümüz vardı, işçilerimiz bile yoktu. 

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu verdiğiniz bilgi için, çok sağ olun.

Sayın milletvekilleri…

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yeterince aydınlanıldı efendim bu konuda.

NURİ USLU (Uşak) – Çok önemli bir konu…

BAŞKAN - …ve gerekli tedbirlerin alınacağını umuyorum ben de buradan…

NURİ USLU (Uşak) – Ben son bir cümle söylemek istiyorum, son bir cümle.

BAŞKAN – …ve bir daha böyle olaylarla karşılaşmamamızı da temenni ediyorum. Sağ olun Sayın Uslu.

NURİ USLU (Uşak) – Bir son cümle söyleyeceğim uyarı anlamında Sayın Başkan, uyarı anlamında, ikaz yani orman yangınlarının olmaması açısından.

BAŞKAN – Ama bir cümlede bitiriniz lütfen, çok uzadı konumuz çünkü. Yeterince de aydınlandık. 

NURİ USLU (Uşak) – Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; biz orman yangınlarını yaşamak mecburiyetindeyiz ancak halkımıza ve insanlarımıza şunu söyleyelim: Lütfen bu orman yangınları sezonunda yaktığımız ateşleri söndürelim, anız yakmayalım. Bakın, bu yangın anız yangınından çıktı. Anız yakmayalım, dikkatli olalım. Ormanlar bizim ciğerimiz, geleceğimiz, insanlığın ortak geleceği. Onun için ormanları hep beraber koruyalım ama orman yangınlarıyla…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Doğru değil, doğru değil…

İSA GÖK (Mersin) – Tel çarpması diyor köylü de. Ne olacak şimdi?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu konuda peşin yargıya gidiyorsunuz. Üç ihtimal üzerinde duruluyor.

NURİ USLU (Uşak) – Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu. Bu uyarılar da dikkate alınacaktır sanırım.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı ikinci söz, Dünya Nüfus Günü hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’a aittir.

Buyurunuz Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)

2.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Dünya Nüfus Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum ve yangında yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına ve tüm halkımıza da baş sağlığı diliyorum.

Bütün doğal afetler, insanların çabalarıyla, aklıyla, mantığıyla, ürettiği politikalarla daha az zarar verebilir konuma getirilebilir. “Burada orman yangınları yaşanacaktır. Orada da yandı, burada da yandı, bundan sonra da yanacaktır.” diye bir söylemi asla doğru bulmuyorum. Ortada can kayıpları var. İnsanların, sorumlu mevkide ve makamda olan kişilerin biraz daha öz eleştirisel yaklaşması… Hiçbir şeyin “Bu artık yeter, sondu. Ben her şeyi yaptım.” noktasında olmadığını da hepimiz biliyoruz. Mutlaka yapılabilecek, biraz daha can kaybını azaltacak, ormanlarımızın daha çok yanmasını önleyebilecek başka tedbirler de mutlaka vardır. Bir parça olsun öz eleştirisel yaklaşmanın, tedbirlere dikkat çekmenin de ben iktidarın sorumluluğu gereği olduğunu düşünüyorum. Bunun dikkate alınabileceğini umuyorum.

Hızlı nüfus artışıyla bağlantılı sorunlara bakıldığında, bu konuda temel mağdurların kadınlar olduğu ortaya çıkmaktadır. Gerekli önlemler alınmaz ise önümüzdeki yirmi beş yıl içerisinde dünya nüfusunun yüzde 50 oranında artması ve her yıl 600 bin kadının gebelik ve doğumla ilgili sorunlar nedeniyle yaşamını yitirmesi beklenmektedir.

Dünya genelinde kadınlar yoksulluk, kuraklık, göç ve çatışmalardan da en fazla etkilenen gruplar olmaktadır. Yeterli düzeyde ve kalitede eğitim ve sağlık imkânlarına erişim konusunda da kadınlar büyük sorunlar yaşamaktadır. Fırsat eşitliği, ayrımcılık ve kadına yönelik şiddet de en temel problemler olarak uygar dünyanın önünde durmaktadır. Bu nedenle “Eşitlik güçlendirir.” sloganı, Dünya Nüfus Günü’nün bu yılki ana teması olarak belirlenmiştir. Ben de “Eşitlik güçlendirir.” sloganını bu kürsüden bir kez daha dile getirerek üzerimize düşen sorumluluklara dikkat çekmek istedim.

Değerli milletvekilleri, ayrıca bugün -yani 10 Temmuz- yakın dönem siyasal tarihimiz açısından çok önemli bir gün. Bundan tam on yedi yıl önce 10 Temmuz 1991’de önemli bir siyasi cinayet işlendi. Bu tarih, önemli bir dönüm noktasına işaret ediyor. Çünkü, bu tarihten itibaren faili meçhul cinayetlerin ardı arkası kesilmedi. HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın öldürülmesiyle çeteler devreye sokularak, demokratik muhalefetin cinayetlerle bastırılması politikası gündeme getirildi.

Vedat Aydın 5 Temmuz 1991’de, elinde telsiz bulunan sivil polisler tarafından gece yarısında evinden alındı. Ailesinin ve avukatlarının anında emniyet güçlerine ve siyasi otoritelere durumu bildirmesine rağmen Vedat Aydın cinayeti önlenmedi ve 10 Temmuz günü yapılan cenaze töreninde de yapılan provokasyon girişimleri sonucunda halkın üzerine ateş açılarak 10’un üzerinde yurttaşımızın yaşamını yitirmesine, yüzlerce yurttaşımızın da yaralanmasına neden olunmuştur. Yapılan bu vahşi saldırıya rağmen hiçbir sorumlu yargı karşısına çıkartılmamış, hiçbir ciddi kovuşturma yürütülmemiştir. Yıllar sonra ortaya çıkan itirafçılar, Vedat Aydın cinayetinin ve cenaze töreninde yaşanan provokasyonun JİTEM tarafından planlandığını ve uygulandığını anlatmışlardır. Bu itiraflara rağmen ne Vedat Aydın cinayetinin failleri yargı karşısına çıkartılmış ne de cenaze töreninde bir katliam provası yapanlardan hesap sorulmuştur. Hakkındaki iddialar ayyuka çıkan, resmî belgelerde bile yer alan JİTEM’e dair hiçbir soruşturma yürütülmemiş, bu konu aydınlığa kavuşturulmamıştır. Bir tek faili meçhul cinayet bile, siyasi cinayet bile, aydınlatılmamışken çetelerin temizleneceğinden dem vurmak ne kadar inandırıcı.

Çete örgütlenmesi Vedat Aydın cinayetiyle işbaşı yaptı. Gazeteci Hrant Dink’in katledilmesiyle bugün de görev başında olduğu anlaşılıyor. Eğer çetelere son vermek isteniyorsa işe Vedat Aydın cinayetini aydınlatmakla başlamak gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Ama hiçbir siyasi iktidar böyle bir temizlik operasyonuna cesaret etmiyor çünkü işin ucu gelip siyasi iradeye dayanıyor.

Dünyanın hiçbir yerinde siyasi aktörlerden güç ve onay almadan bu kadar yaygın ve güçlü çete örgütlenmelerini kurmak mümkün olmamıştır. Türkiye’de de durum böyledir. Siyasi aktörlerin onayı, talimatı, hiç değilse bilgisi dâhilinde hareket etme söz konusu olmadan bu çeteler yaşam hakkı bulamazlar.

Eğer bugün Ergenekon operasyonundan sonuç alınmak isteniyorsa 1990’lı yıllardan itibaren yürütülen kirli tüm faaliyetler gün yüzüne çıkarılmalıdır. Başta Vedat Aydın olmak üzere bütün faili meçhul cinayetler aydınlatılmalıdır.

Huzurlarınızda Vedat Aydın’ı saygıyla anıyor, katillerin yargı önüne çıkarılmasının Türkiye'nin aydınlık yarınlara taşınmasına hizmet edeceğini belirtmek istiyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.

Gündem dışı üçüncü söz, Dünya Hukuk Günü hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Şahin Mengü’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Dünya Hukuk Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünyada hukukun evrenselliği ve herkese eşit olarak uygulanması adına 1967’de 10 Temmuz günü dünyada Hukuk Günü olarak ilan edilmiştir. Bugün, yani 10 Temmuz günü 1967 yılında Türk Hükûmeti tarafından da Hukuk Günü olarak ilan edilmiştir. Bu nedenle söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’mızın 2’nci maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti, demokratik yöntemlerle yönetimi yani iktidarı elde eden siyasi iktidarların, yönetilenler gibi, kendilerinin de hukuka bağlı olmalarını öngörür. Bunun doğal sonucu, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi, idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı tutulmasını zorunlu kılmaktadır. Kuşkusuz bu denetimi yapacak olan yargının bağımsızlığı da hukuk devletinin olmazsa olmaz ön koşuludur. Bağımsızlık, yargılamaya, yasama ve yürütmenin üstünde olduğundan değil, görevini hakkı ile tam yapabilmesi için tanınmıştır. Diğer bir deyişle yargılama, gücünü bağımsızlığından alır.

Yargıcın bağımsız ve adil olması da yetmez. Onun bağımsız ve adil olduğundan şüphe uyandıran bütün tutum ve davranışların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Toplumda böyle bir şüphenin gelişmesini engellemenin tek yolu, öncelikle biz siyasilerin kendimizi dokunulmazlık zırhından sıyırıp Türk yargısından en ufak bir şüphemiz olmadığını topluma göstermekten geçmektedir. Bunu yaptığımız anda Türkiye’deki bağımsız yargı konusunda hiçbir şüphe kalmayacaktır. Bu nedenle, bir an önce milletvekili dokunulmazlığını kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırarak, kendimizi onun şaşmaz yani Türk adaletinin şaşmaz terazisine bırakarak bu ülkenin adaletine olan güvenimizi göstermeliyiz. Başka bir deyişle sadece bağımsızlık ve tarafsızlığın soyut kurallar koyarak gerçekleşmesi olanağı yoktur.

Bu kavramların somutlaştırılabilmesi için bağımsız ve tarafsızlığın içeriğine uygun eylemlerde bulunmamız gerekmektedir. Bundan kaçmaya devam edersek toplumda halk adalete olan inancını yitirir. Eğer toplum bu noktaya gelirse rejim çürümeye başlar ve ardından rejim bunalımı doğar.

Değerli milletvekilleri, bağımsız yargı demokrasinin garantisidir. Kuvvetler ayrılığı ilkesine gerçekten inanan bir hükûmet kuvvetler ayrılığı ilkesinin gereklerini yerine getirir, iktidarınız döneminde olduğu gibi yargıya müdahale etmez, yargıyı kontrol altına almayı düşünmez. Yargının siyasallaşmasının toplumu nasıl kirlettiğinin dünyada kötü örnekleri vardır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kurumları gibi, yargı da Anayasa ve yasaların kendine verdiği yetkiler çerçevesinde görev yapmaktadır. Bu bağlamda, bağımsız yargının hukuk devleti olmanın en önemli güvencesi olmasını erkler arasında bir üstünlük olarak algılamamak ve anayasal iş bölümünün bir sonucu olarak kabul etmek gereklidir. Çünkü, yargının görevi yasaları ve Anayasa’yı uygulamak, onlara aykırı davranışları tespit etmek ve çeşitli yaptırımlarla engellemektir.

Değerli milletvekilleri, temel hedef ve tek amaç, yurttaşların devlete ve dolayısıyla yönetime güven duydukları, kişiliklerini korkusuzca geliştirebildikleri, bireylerin hukuk güvenliğini hissedebildikleri, herkesin hak arama özgürlüğünden yararlanabildiği, yargının siyasal baskı ve kargaşalardan etkilenmeden bağımsız ve güvenceli bir biçimde çalışabildiği demokratik bir hukuk devleti olmalıdır. Son yıllarda, aylarda ve günlerde yaşanan olaylar karşısında, bu hedeflere ne kadar yakın olduğumuzu siz saygıdeğer milletvekillerinin ve bizi televizyon başında izleyen milletimizin takdirlerine sunuyorum.

Her geçen gün hukukun üstünlüğü kavramının yara alması yanında hukuk devleti ilkesi de hedefinden saptırılmaktadır. Tüm bu olumsuzluklar ise toplumda adalet duygusunun yok olmasına neden olmaktadır ki bu son derece tehlikelidir. Bilindiği gibi, adil bir toplum düzeninin zorunlu unsuru bağımsız ve hızlı işleyen adil bir yargılama düzenidir.

Bu düşüncelerle, gerçek hukuk devletinde yaşama dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü.

Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Manisa Milletvekili arkadaşımız Sayın Mengü’nün gündem dışı yapmış olduğu konuşmayla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım.

Sayın Şahin Mengü’nün de biraz önce ifade ettiği gibi, kırk bir yıldır 10 temmuz tarihi dünyada Hukuk Günü olarak kutlanmaktadır. 1967 yılında Cenevre’de “Hukuk Yolu ile Dünya Sulhu” konulu üçüncü bir konferans düzenlenmiş ve 10 Temmuz 1967 yılından bu yana yani kırk bir yıldır dünyada 10 Temmuz günü Hukuk Günü olarak kutlanmaktadır ve Türkiye de bu konferansa katılmış ülkelerden biridir, 10 Temmuzu Türkiye de Dünya Hukuk Günü olarak benimsemiştir.

Değerli arkadaşlarım, hukuk “haklar” demek. Her insan doğuştan, beraberinde birtakım temel hak ve özgürlüklerle dünyaya gelir. Yaşama hakkı da bu hakların başında gelir. Bu temel hakların korunması, dünya uluslarının ve tabii ki ulusal devletlerin ve düzenlerin en önemli amacı ve hedefi olmalıdır.

Geçtiğimiz yüzyılda dünya iki büyük dünya savaşı yaşadı. Bu dünya savaşlarında binlerce, milyonlarca insan hayatını kaybetti. Aslında “Hak ihlalleri, hukuk ihlalleri oldu.” demektir. Nitekim, iki dünya savaşını yaşayan insanoğlu daha sonra Birleşmiş Milletler’i kurdu. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi bunun üzerine yayınlanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi aynı hükümleri içermektedir. Ama itiraf edelim ki Birleşmiş Milletlerin varlığı, dünya uluslarının insan hakları ile ilgili bildirgelerin altına imza atmış olmaları dünyayı bir sulh ve sükûn dünyası hâline getirememiştir. Hâlâ günümüzde yer yer savaşlar devam etmektedir. Hâlâ dünyanın değişik coğrafyalarında, hatta yakın coğrafyalarımızda insan hakkı ihlalleri maalesef devam etmektedir.

Tabii, hukuk herkese lazım, uluslara da lazım, bireylere de lazım. Eğer gerçekten dünyada barış isteniyorsa, daha doğrusu hukuk yoluyla barışı temin etmek isteniyorsa -ki 10 Temmuzun Hukuk Günü olarak ilanı “Hukuk yoluyla dünyada barışı temin edelim.” demektir aslında. İyi niyetle atılmış bu adımların kuşkusuz ki fiiliyata da geçmesini- gerçekten tüm dünya uluslarının ve yöneticilerinin insan hakları alanında, hukuk alanında, hukukun üstünlüğü alanında daha hassas davranarak insan hakkı ihlallerini önleyici adımları daha ciddi şekilde atmaları gerekir. Sadece dünya ulusları arasında değil, bir ülkede de barışı ve huzuru temin etmenin yolu tabii ki hukuktan geçer, hukukun üstünlüğünü en iyi şekilde uygulamaktan geçer.

Bir toplumda yaşıyoruz, “Türkiye” dediğimiz bir coğrafyada 70 milyon birlikte yaşıyoruz. Birlikte yaşarken kurallar olacak, bireylerin uyması gereken kurallar, kaideler, yasalar olacak, haklar olacak, görevler olacak. Bunlar ihlal edildiğinde, bu ihlale karşı müeyyideleri kim uygulayacak? Kuşkusuz ki yargı uygulayacak yani bağımsız yargı. İşte “hak” ve “hukuk” dediğimizde hemen arkasından yargı gelir, bağımsız yargı gelir. Çünkü kuralları gerçekten bağımsız ve tarafsız yargı organlarının uygulaması o ülkede huzuru ve sükûnu temin eder.

Türkiye, Anayasa’nın “Başlangıç”ında da ilk maddelerinde de ifade edildiği gibi, bir hukuk devletidir, hukukun üstünlüğü esası üzerine kurulmuş bir devlettir. Hukuku, hukukun üstünlüğünü, bireylerin hak ve özgürlüklerini korurken bağımsız yargı organlarımıza güvenmemiz ve onların görevlerini tam bir tarafsızlık içerisinde yerine getirmeleriyle ilgili onları desteklememiz gerekir.

Biz şu anda yasama organında bulunuyoruz. Burası kanun yapar. Ben aynı zamanda yürütme organının da bir üyesiyim. Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır. Bu erkler birbirine müdahale etmez, birbirine talimat vermezler. Biraz önce Sayın Mengü, yargının siyasallaşmakta olduğu, yargıya baskı yapıldığı şeklinde ifadeler kullandı. Şu anda Adalet Bakanlığı görevini bir arkadaşınız olarak ben yürütüyorum. Eğer bu siyasi iktidar döneminde ve şimdi yargıya bir müdahale, yargıya bir baskı var ise onu benim yapmış olmam lazım öncelikle. O bakımdan, şunu altını çizerek ifade etmek durumundayım ki AK PARTİ İktidarları döneminde, bağımsız ve tarafsız olması gereken ve öyle olduğuna inandığımız yargıya yargılama faaliyetiyle ilgili hiçbir müdahale olmamıştır, hiçbir telkin ve tavsiyede bulunmamıştır ve hatta adalet bakanları cumhuriyet savcılarına 2005 yılına kadar herhangi bir konuyla ilgili talimat verme hakkına sahipken usul yasasından bunu kaldıran iktidar, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarıdır. Yargı daha da bağımsız olsun, bir siyasi otorite olan Adalet Bakanından talimat almasın diye o kaideyi yasalardan çıkaran biziz. O bakımdan…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, TRT Genel Müdürlüğünde hâkimler niçin çalışıyor?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – O bakımdan, değerli arkadaşlarım…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – TRT Genel Müdürlüğünde yargıçlar hangi gerekçeyle çalışıyor?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Söz atan arkadaşlarımız gündem dışı söz isterler, gelirler burada konuşurlar.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz İç Tüzük’ü biliyorsunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Kılıçdaroğlu, ben de çıkar cevap veririm.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – TRT Genel Müdürlüğünde bir yargıç hangi gerekçeyle görev yapıyor?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Biraz sonra, zannediyorum kanun görüşmelerine geçtiğimizde burada TRT Kanunu’ndaki değişiklik görüşülecek. TRT’yle ilgili düşüncelerinizi orada söylersiniz Sayın Kılıçdaroğlu. Şimdi TRT’yle ilgili bir görüşme yapmıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – TRT değil efendim, RTÜK.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Mesela dokunulmazlıklar konusunda Sayın Bakan ne düşünüyorsunuz, onu söyleyebilir misiniz?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı konusunda Hükûmet olarak ve Bakanlık olarak, Anayasa’nın ve yasaların bize vermiş olduğu yetkileri ve bu yetkilerin bize sağlamış olduğu titizliği en iyi şekilde kullandığımızı huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Demin söylediğim bir cümleyi tekrar etmek istiyorum: Türk yargısına güvenelim, yargıçlarımıza güvenelim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Güveniyoruz, güveniyoruz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Anayasa Mahkemesine de güvenelim mi Sayın Bakan?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Yasama organı olarak görevimiz, hukukumuzu çağdaş düzeye getirmek için yasal düzenlemeler yapmaktır. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda bulunduğu dönemde, hukuki alanda çağdaş hukuku Türkiye’ye taşıma bakımından çok ciddi adımlar atılmıştır. Temel yasalarımız, dili bile eskimiş olan temel yasalarımız bu geçtiğimiz dönemde yenilenmiştir. Birçok temel kanunumuzun yeniden yazıldığını ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde iktidar, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın destekleriyle çıkarıldığını ve yasalaştığını biliyorsunuz. Hatta gündemimizde, şu anda Meclisin de gündeminde, komisyonların da gündeminde, başta Türk Ticaret Kanunu olmak üzere Türk hukukunu yenileme ve çağdaş düzeye yükseltme konusunda kanun tasarılarımız beklemektedir. Onları da inanıyorum ki çok kısa bir sürede yasalaştırma imkânı bulacağız.

Yargı organlarımızın ve yargıçlarımızın ve savcılarımızın görevlerini çok rahat bir şekilde, huzur içerisinde yapabilmeleriyle ilgili her türlü fiziki imkânlarını sağlamak da tabii ki yürütme organı olarak görevimizdir, Adalet Bakanlığı olarak. Son yıllarda, adliye binalarımızın, adliye saraylarımızın yenilenmesi ve onların gerçekten çağdaş binalar hâline gelmeleriyle ilgili attığımız adımları hepiniz biliyorsunuz. Şu ana kadar yüze yakın yeni adliye sarayını Türk yargı erkinin hizmetine verdik. Bir o kadar proje ve yatırım çalışmaları da büyük bir hızla devam etmektedir.

O  bakımdan, bizim yasama organı olarak, yürütme organı olarak görevimiz, yargımızın görevini en iyi şekilde yerine getirmeleriyle ilgili eksiklikleri varsa onları tamamlamak ve yargıya hizmet etmektir, yargının altyapı eksikliklerini tamamlamaktır. Bunun dışında ne Hükûmet olarak ne Bakanlık olarak yargı mensuplarımıza yapmış oldukları yargılama faaliyetiyle ilgili herhangi bir talimat vermemiz, onlara baskı yapmamız mümkün değildir.

Son zamanlarda, yargı, tabii, Türkiye'de hep ön plana çıktı. Türkiye'nin, yargıya bu kadar iş düştüğü bir ülke görüntüsü vermesinden de Adalet Bakanı bir arkadaşınız olarak mutlu olduğumu söyleyemem. Keşke Türkiye'de yargıya çok az iş düşse! Ama Türkiye'de zaman zaman yargıya çokça da iş düşebiliyor. O nedenle de yargı çokça gündemde olabiliyor. Ama yargı mensuplarımızın görevlerini çok rahat bir şekilde yerine getirmeleriyle ilgili hepimize de önemli görevler düştüğünü ifade etmek istiyorum.

Ben, Sayın Mengü’nün 10 Temmuz Dünya Hukuk Günü dolayısıyla yapmış olduğu gündem dışı konuşma vesilesiyle hem bugüne katkı yapmak hem de kendisinin konuşmasına katkı yapmak düşüncesiyle söz almıştım.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, dokunulmazlık konusunda da düşüncelerinizi alalım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Demin söylediğim cümleleri ve tespitlerimi de bu vesileyle sizlerle paylaşma imkânı buldum ve 10 Temmuz Hukuk Günü vesilesiyle bir kez daha ülkemizde ve dünyada hukukun daha fazla egemen olması dileklerimi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/242)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte sunduğumuz, önümüzdeki yıllarda Ülkemizde yaşanabilmesi muhtemel bir deprem felaketi öncesinde depremin etkilerini en aza indirebilmek için alınabilecek tedbirlerin tespit edilmesi, yapılacak yasal düzenlemelerin ortaya konulabilmesi için; Anayasanın 98'nci, İç Tüzüğün 104 ve 1O5'nci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) İlhan Evcin                           (Yalova)

2) Mehmet Tunçak                    (Bursa)

3) İbrahim Hasgür                    (İzmir)

4) Mehmet S. Tekelioğlu          (İzmir)

5) Mehmet Emin Tutan             (Bursa)

6) Taha Aksoy                          (İzmir)

7) Mehmet Erdoğan                  (Gaziantep)

8) Mehmet Sarı                         (Gaziantep)

9) İbrahim Halil Mazıcıoğlu      (Gaziantep)

10) Özlem Müftüoğlu               (Gaziantep)

11) İlknur İnceöz                      (Aksaray)

12) Ali Küçükaydın                  (Adana)

13) Mahmut Dede                     (Nevşehir)

14) Osman Demir                     (Tokat)

15) Fazlı Erdoğan                     (Zonguldak)

16) Hakkı Köylü                       (Kastamonu)

17) Fatih Öztürk                       (Samsun)

18) İkram Dinçer                      (Van)

19) Kayhan Türkmenoğlu         (Van)

20) Kerem Altun                       (Van)

21) Emin Nedim Öztürk           (Eskişehir)

Gerekçe:

Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynadığı ve üzerinde bulunan tüm yapıların da hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren ve Ülkemizin gündemini oldukça meşgul eden doğal afetlerden birisidir. Halen dünya üzerinde farklı bölgelerde görülmekte ve insan hayatını da olumsuz yönde etkilemektedir.

Yerküre üzerinde oluşan depremlerin büyüklüğü ve neden oldukları zararlar göz önüne alındığında iki ana deprem kuşağı en çok ilgi çeken bölgelerdir. Bunlardan biri Büyük Okyanusu çevreleyen ve özellikle Japonya üzerinde etkili olan Pasifik Deprem Kuşağı, diğeri ise Cebelitarık'tan Endonezya adalarına uzanan ve Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz-Himalaya deprem kuşağıdır. Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir gerçektir.

Deprem Bölgeleri Haritası'na göre, yurdumuzun % 92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun % 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin % 98'i ve barajlarımızın % 93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.

Son 58 yıl içerisinde depremlerden, 58.202 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 122.096 kişi yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Sonuç olarak denilebilir ki, depremlerden her yıl ortalama 1.003 vatandaşımız ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır.

Yalova İlimiz de İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Balıkesir, Manisa, Uşak, İzmir, Aydın, Denizli, Isparta, Burdur, Karabük, Bolu, Düzce, Çankırı, Amasya, Tokat, Erzincan, Tunceli, Bingöl, Adıyaman, Muş, Bitlis, Siirt, Bilecik, Çanakkale, Hakkâri, Adıyaman, Osmaniye ve Hatay illeri gibi birinci derece deprem bölgesi içerisinde yer almaktadır.

Yalova İlimiz, bulunduğu deprem bölgesinin sonucu olarak tarih içerisinde birçok yıkıcı felaketle karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan en yıkıcı olanları; Marmara Denizi'nde Adalar yakınlarında 10 Eylül 1509'da olan 4000 den fazla kişinin öldüğü ve 1000 evin yıkıldığı 6,9 büyüklüğündeki Büyük İstanbul depremi, Marmara Denizi'nin doğusunda 22 Mayıs 1766 Perşembe sabahı olan 4000’den fazla kişinin öldüğü 6,9 büyüklüğündeki İstanbul depremi, yakın tarihte bu bölgede Adapazarı merkez üssü olmak üzere 1943, 1957, 1967 yıllarında olan şiddetli depremler ve en son olarak 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan ve merkez üssü Gölcük olan 7,5 büyüklüğündeki depremdir.

17 Ağustos depremi, tüm Marmara Bölgesinde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedilmiştir. Resmi raporlara göre, 17.480 ölüm, 43.953 yaralı olmuş, 505 kişi sakat kalmış, 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri hasar görmüştür. Resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000 e yakın yaralı olmuştur. Ayrıca 133.683 çöken bina yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz bırakmıştır. Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. 17 Ağustos Depremi Yalova İlimizde de hissedilmiş ve çok ağır hasarlara sebep olmuştur. İlimizde 2.504 kişi bu depremde ölmüş, 15.946 kişi prefabrikte yaşamak zorunda kalmıştır.

Ülkemizde bu kadar üzüntüye, bu kadar ekonomik yıkıntıya sebep olan bu felaketin etkilerinin azaltılabilmesi, meydana gelen doğrudan ve dolaylı zararların minimize edilmesi ancak deprem afetine karşı alınacak önlemlerle mümkündür. Bu tedbirler çerçevesinde

1- Hazırlıklı olma

2- Müdahale ve acil yardım

3- İyileştirme ve rehabilitasyon

4- Zarar azaltma

Aşamalarından oluşan afetler döngüsünün tüm unsurlarının gereğinin yapılması önemlidir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, gelecekte karşılaşılması muhtemel depremlerde ülkemizin zararlarının en aza indirilebilmesi, mümkün olursa ortadan kaldırılabilmesi için bir Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.

2.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dünyanın etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunan ülkemizde, yaşanabilecek bir deprem felaketi öncesinde alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla ekte sunduğumuz gerekçe doğrultusunda, Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Ayhan Sefer Üstün

(Sakarya)

2)  Mehmet Erdoğan

(Gaziantep)

3)  İlknur İnceöz

(Aksaray)

4) Mehmet Sarı

(Gaziantep)

5) Erol Aslan Cebeci

(Sakarya)

6) Mahmut Dede

(Nevşehir)

7) Hasan Ali Çelik

(Sakarya)

8) Şaban Dişli

(Sakarya)

9) Recep Yıldırım

(Sakarya)

10) Mehmet Tunçak

(Bursa)

11) Mehmet S. Tekelioğlu

(İzmir)

12) İbrahim Hasgür

(İzmir)

13) Taha Aksoy

(İzmir)

14) Özlem Müftüoğlu

(Gaziantep)

15) Mehmet Emin Tutan

(Bursa)

16) İbrahim Halil Mazıcıoğlu

(Gaziantep)

17) Osman Demir

(Tokat)

18) Fazlı Erdoğan

(Zonguldak)

19) Ali Küçükaydın

(Adana)

20) Hakkı Köylü

(Kastamonu)

21) Fatih Öztürk

(Samsun)

22) İkram Dinçer

(Van)

23) Kerem Altun

(Van)

24) Kayhan Türkmenoğlu

(Van)

Gerekçe:

Herkesçe bilindiği gibi ülkemiz, etkili bir deprem kuşağının üzerinde bulunmaktadır. Geçmişte, ülkemizde çok sayıda vatandaşımızın ölümüne neden olan yıkıcı deprem felaketleri yaşanmıştır. Ve ülkemizin coğrafi konumu düşünüldüğünde, tekrar büyük bir deprem yaşama ihtimali hiç de uzak değildir.

Deprem Bölgeleri Haritası'na bakıldığında, yurdumuzun % 92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun % 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin % 98'i ve barajlarımızın % 93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu görülecektir.

Ülkemizde yaklaşık son 60 yıl içerisinde yaşanan depremlerden dolayı, 50.000’den fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 100.000 den fazla vatandaşımız yaralanmış ve yaklaşık olarak 400.000’den fazla bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Ülkemiz, çok değil bundan 9 yıl önce Marmara Bölgesi'nde çok şiddetli bir deprem felaketi yaşamıştır. Bu felaket ile binlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiş ve binlercesi de yaralanmıştır.

17 Ağustos 1999 tarihinde saat 03:02'de meydana gelen Richter Ölçeğine göre 7.4 şiddetindeki deprem felaketinde en büyük darbeyi alan illerden biri olan Sakarya'da, altyapı tamamen çökmüştür. Binlerce insanımız hayatını kaybetmiş, yaralanmış ve evsiz kalmıştır. Yüzyılın en büyük felaketi olarak nitelendirilen ve ülkemizi yasa boğan bu feci afetten dolayı sadece Sakarya'da 3 bin 891 kişi hayatını kaybetmiş, 5 bin 180 kişi yaralanmış, 188 kişi özürlü kalmış ve 24 bin 588 konut yıkılmıştır. Kentteki depremzede aileler, önce çadır kentlerde, daha sonra da prefabrik konutlarda barınmıştır. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Dünya Bankası ve gönüllü kuruluşların, Karaman ve Camili köyleri ile Ferizli ilçesi'nde yaptırmayı planladığı 7 bin 437 kalıcı konutun tamamı bitirilerek, anahtarları hak sahiplerine teslim edilmiştir. Zemini sağlam olan bu bölgeler toplu konut alanı ilan edilmiş, TOKi, Belediyeler ve Kooperatifler tarafından yeni konutlar inşa edilmiştir.

Büyük felaketin gerçekleştiği tarihten bu yana bölge insanının, depremin etkilerinden kurtulması için gerekli çalışmalar büyük bir özveriyle gerçekleştirilmiştir. Yaşanan felaket büyük acılar yaşatmış, ülkemizi yasa boğmuştur. Fakat unutulmamalıdır ki, üzülmek ve yas tutmak çözüm değildir. Ülkemizin deprem bölgesinde bulunduğu gerçeğini kabullenip, gerekli önlemleri alıp, depremle yaşamayı öğrenmek gerekir. Bu bilince varıldığı takdirde, ülkemizde bundan sonra yaşanabilecek depremlerden en az hasarla ayrılmamız mümkün olur.

Ülkemizin etkin bir deprem bölgesinde bulunduğu, tüm bilim insanlarınca dile getirilen bir gerçektir. Yine ülkemiz kendi içinde, coğrafi özelliklerine ve üzerinde bulunduğu fay hattına göre bölgelere ayrılmaktadır. Bu doğrultuda, bilim insanlarının araştırmaları ve tavsiyeleri dikkate alınarak, coğrafi konumundan dolayı deprem riski ve depremden büyük hasar görme riski yüksek olan bölgelerimizle ilgili gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.

17 Ağustos felaketinde en çok zarar gören illerimizden biri olan Sakarya, coğrafi konumu, toprak yapısı ve üzerinde bulunduğu fay hattından dolayı deprem riski yüksek olan bir ilimizdir. Dünya üzerinde Kobe'de ve Sakarya'da gözlemlenen sıvılaşma olayı yıkıcılığı artıran en önemli hadisedir. Keza Marmara'da bulunan diğer illerimiz de aynı riski taşımaktadırlar. Yakın tarihte yaşadığımız bu üzücü olayın bir daha bu kadar büyük acılar yaşatmaması için şimdiden çalışılmaya başlanması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki, yıkılan binalar, köprüler, barajlar tekrar inşa edilebilir ama yitirilen bir canın tekrar geri gelmesi mümkün değildir.

Böylesine acı tecrübeleri yaşamış ve konumu gereği depremle yaşamayı öğrenmek zorunda olan ülkemizin, milletinin temsil edildiği Mecliste bu konuyla ilgili bir araştırma yapılması elzemdir. Teklif edilen bu Meclis Araştırması ile, vatandaşların deprem konusuyla ilgili olarak bilinçlendirilmesi, yaşanabilecek herhangi bir deprem ihtimaline karşı olarak mevcut binalarla ilgili neler yapılabileceği, deprem anında ve deprem sonrasında nelerin yapılması gerektiği gibi konularda bilimsel destekli bir araştırma yapılması sağlanacaktır. Ne gibi yasal düzenlemeler yapılabileceği ele alınacaktır.

Yukarıda bahsedilen nedenlerden ötürü teklif edilen Meclis Araştırmasının açılmasının ülkemiz için son derece faydalı olacağı kanaatindeyiz.

3.- İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin büyük bir kısmı etkin deprem kuşağının içinde yer almaktadır. Ülkemizde; özellikle İstanbul ve Marmara'da gerçekleşebilecek bir depremle ilgili çalışmaların incelenmesi, gerekli tedbirlerin belirlenerek alınması amacıyla, ekte sunduğumuz gerekçe doğrultusunda, Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Nusret Bayraktar

(İstanbul)

2) Mehmet Tunçak

(Bursa)

3) İlknur İnceöz

(Aksaray)

4) İbrahim Hasgür

(İzmir)

5) Mehmet S. Tekelioğlu

(İzmir)

6) Mehmet Emin Tutan

(Bursa)

7) Taha Aksoy

(İzmir)

8) Mahmut Dede

(Nevşehir)

9) İbrahim Halil Mazıcıoğlu

(Gaziantep)

10) Özlem Müftüoğlu

(Gaziantep)

11) Mehmet Sarı

(Gaziantep)

12) Kayhan Türkmenoğlu

(Van)

13) Mehmet Erdoğan

(Gaziantep)

14) Osman Demir

(Tokat)

15) Fazlı Erdoğan

(Zonguldak)

16) Ali Küçükaydın

(Adana)

17) Hakkı Köylü

(Kastamonu)

18) Fatih Öztürk

(Samsun)

19) İkram Dinçer

(Van)

20) Kerem Altun

(Van)

21 Emin Nedim Öztürk

(Eskişehir)

22) Ünal Kacır

(İstanbul)

Gerekçe

Ülkemizin büyük bir bölümü deprem kuşağı içinde yer almaktadır. Tarihi geçmişten ve bilimsel gerçeklerden biliyoruz ki, Marmara fay hatlarındaki kırılmalar sonucu İstanbul başta olmak üzere, Marmara bölgesinde binlerce deprem meydana gelmiştir. Yaklaşık her beşyüz yılda bir, çok şiddetli, her 100 yılda bir de orta şiddetli olarak gerçekleşen depremler, İstanbul'da ve çevresinde büyük oranlarda mal ve can kayıplarına sebep olmuştur.

17 Ağustos 1999'da gerçekleşen Marmara Depremi ve 12 Kasım 1999'da gerçekleşen Düzce Depremi sonrasında, yakın gelecekte, Türkiye'nin kalbi olan İstanbul merkezli olarak büyük bir depremin meydana geleceği iddiası yoğun bir şekilde bilim insanları tarafından tartışılmaktadır. Yine beklenen bu depremin İstanbul için taşıdığı önemli riskler de tartışılmaktadır.

Ülkemizde vatandaşlarımız haklı olarak depremden korkmaktadırlar. Ancak depremden değil, bilinçsizlik ve hazırlıksızlıktan korkulması gerekmektedir. Başta vatandaşların bilinçlendirilmesi olmak üzere, deprem öncesinde, deprem anında ve deprem sonrasında gerekli tedbirlerin alınmasında bazı önemli aksamaların olduğu aşikardır.

Hükümetimizin tabii afetlere yönelik alınması gerekli tedbirler konusundaki hassasiyetini, bu konuyla ilgili çeşitli çalışmaları olduğunu, gerek yerel yönetimler açısından, gerekse merkezi yönetimler açısından bazı tedbirleri almakta olduğunu, yasal düzenlemeleri kısmen de olsa yaptığını takdirle bilmekteyiz. Ancak çarpık, plansız yapılaşmalar ve depreme dayanıksız, kontrolsüz kentleşmeler; deprem gibi tabi afetlere karşı riskleri artırmaktadır. Özellikle İstanbul ilimizde bu riskin daha da ürkütücü boyutlara çıktığı aşikardır.

İstanbul'da bulunan yaklaşık 1 milyon 500 bin civarındaki binanın yüzde 34'ünün birinci derecede, yüzde 30'unun ikinci derecede ve geri kalanının ise üçüncü derecede risk altında olduğu, 7.0 veya üzeri bir şiddette gerçekleşecek muhtemel bir depremde 500 bin binanın ağır hasar görebileceği, 50 bin ila 100 bin insanın hayatını kaybedebileceği, yüzbinlerce insanın da enkaz altında kalabileceği gibi senaryolar konuşulmakta, tartışılmaktadır.

İnsanlarımızın depreme karşı bilinçsizce hareketleri sonucu; ekonomik, sosyal ve teknik uygulamalardaki eksikliklerden kaynaklanan sorunlar yumağına çözüm üretmek amacıyla, yerel yönetimler yasasında değişiklikler yapılmış, kentsel dönüşüm uygulamaları başlamış, yapı denetim sistemlerine önem verilmiş, Kat Mülkiyeti Kanunu değişmiş ve afet yönetiminde yeni düzenlemeler yapılmıştır.

Ancak bütün bu tartışmalar ve hassasiyetlere rağmen;

- Mer'i imar mevzuatındaki aksaklıklar,

- Yapı denetim uygulamalarındaki aksaklıklar,

- Yerel yönetimler, TOKİ ve sivil toplum kuruluşlarının kentsel dönüşüm uygulamalarındaki aksaklıklar,

- Yasalardaki boşluklar, karmaşalardan kaynaklanan idari ve hukuki çözümsüzlükler,

- Mali ve finansman konularındaki aksaklıklar

ve buna benzer aksamalarla kaybedeceğimiz vakit sonucu, beklenen İstanbul ve çevresinde 7.0 şiddetinin üstünde gerçekleşecek bir depremle karşılaştığımız takdirde, telafisi mümkün olmayan can ve mal kayıplarının doğabileceği endişesini taşımaktayız.

Merkezi yönetimin, yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin ve tüm vatandaşlarımızın el birliğiyle konunun önemini benimsemesi,

- Halkın bilinçlenmesine yönelik faaliyetlere ağırlık verilmesi,

- İdari ve yasal eksikliklerin neler olduğunun belirlenmesi,

- Teknik ve mali konuların nasıl çözüleceğinin belirlenmesi konularında çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Özetle, İstanbul ve ülkemizin depreme karşı acilen hazırlanması gerekmektedir. İstanbul ve Marmara'da gerçekleşebilecek depremle ilgili çalışmaların incelenmesi ve alınacak tedbirlerin, alınması amacıyla teklif edilen Meclis Araştırmasının açılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 14.15

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mesude Nursuna Memecan ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün, 5664 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanun ile 5084 Sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- İstanbul Milletvekili Mesude Nursuna Memecan ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 5664 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanun ile 5084 Sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in; Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/285, 2/284) (S. Sayısı: 264)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Hükûmet de yok.

Ertelenmiştir.

Şimdi, 2’nci sırada yer alan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/598) (S. Sayısı: 256) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükümet? Yerinde.

Komisyon raporu 256 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Ağyüz.

Süreniz yirmi dakikadır.

                                   

(x) 256 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde bulunan Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, genelinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, 3984 sayılı Yasa’yla kurulan RTÜK’ün görev ve sorumlulukları o yasada madde madde belirlenmiştir. Bundan önce de haziran ayı içerisinde Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nda değişiklik yapan tasarıyı görüştük. O tasarı görüşülürken de muhalefetin, kamuoyunun, sivil toplum kuruluşlarının ve TRT çalışanlarının muhalefeti ve önerileri dikkate alınmadan, “Demokratikleştiriyoruz.” diyerek tek kişiye ve iktidara bağımlı hâle getirdik TRT’yi. Yoğun bir kadrolaşma çabası içerisinde bulunan bir TRT ve yanlı davranan bir TRT. Bugün de, kurumsal yapısında yaptığımız değişiklik ve personel yapısının değiştirilmesiyle her türlü iktidarın baskısına açık olan TRT’de, şimdi de RTÜK’te, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir düzenlemeyi yapmak amacıyla yeni bir düzenleme yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin 21/9/2004 tarihli iptal kararı doğrultusunda düzenlenen bir tasarı gibi görülen bu tasarı esas itibarıyla uygun görülebilir. RTÜK’ün Sayıştay denetimine tabi tutulması doğru bir düzenleme olduğu gibi, program yapımcısı ve sunucusunun da sorumlu olabilmesi düzenlemesi de hukuka uygun olan bir düzenlemedir. Ama gelin görün ki Hükûmet tarafından dört madde olarak komisyona gelen bu tasarı maalesef çoğunluk baskısı, çoğunluk diktatöryası göz önünde bulundurularak yeni bir madde ilave edilmiş ve bu maddeyle maalesef üst kurul üyelerinin de işledikleri suçlardan dolayı soruşturma izni başbakan tarafından verilir hükmü getirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu hukuksal olarak çok yanlış bir uygulamadır, çok yanlış bir olaydır. Öncelikle şunu belirtmek isterim: Soruşturma izni verilecek yasada başbakanın kimlere soruşturma izni verecekleri bellidir. RTÜK üyelerinin seçiliş biçimi de bellidir. RTÜK üyeleri aday adaylarının önerileri Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor ve bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan oylamalarla RTÜK üyeleri belirleniyor. O nedenle, soruşturma izni kapsamı içerisinde yetkinin başbakana verilmesi tamamen üst kurul olan RTÜK’ün de siyasi iradeye, yürütmeye bağlı hâle gelmesini ifade eder. Buna katılmamız mümkün değil. Kuruluşunda özerk, bağımsız ve tarafsız olması gereken kurumu yeniden bir siyasete, iradeye bağladığınız zaman da, zaten kamuoyunda baskıcı bir kurum olarak nitelenen RTÜK’ü tamamen siyasi tahakküm altına almış olursunuz değerli arkadaşlarım. Bu denetimin yapılması, soruşturma izninin verilmesinin kurumsal denetimi bir kuruma bağlanmalıdır ama bu kurum tek başına başbakan ve Başbakanlık mevkisi değildir değerli arkadaşlarım.

Tabii, RTÜK kurumu da maalesef Türkiye’de bazı konularda çok tartışma yaratıyor. RTÜK’ün kuruluş yasasında belirlenen amacına, özerk, bağımsız, tarafsız anlayışına uygun davrandığını söylememiz mümkün müdür? Maalesef mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Bakın, RTÜK’ün kadrolaşmasından başlayarak siyaset kokmaktadır. Genel Sekreter atamasından başlayarak İzleme ve  Değerlendirme Dairesi Başkanlığına kadar tamamen yetkisiz, tamamen, gerek idari gerek adli soruşturmalarında yanlışlıklarla dolu olan kişiler görevlendirilmiştir. İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı maalesef gerçekçi görevini yapmamaktadır. Bu dairenin görevi, uzman raporlarının sümen altı edilmesi, uzman raporlarının yanlı bir şekilde baskı yapılarak düzenlenmesinden geçmektedir ve özellikle çok vahim bir durumdur.

İrticayı öven kanallar maalesef RTÜK üyelerince desteklenmektedir, kollanmaktadır. Televizyonlar ve radyolar ve bu konuda duyarlı davranan bölge müdürleri, irticai yayın yapan radyo ve televizyonlar hakkında soruşturma açan, rapor tutan bölge müdürleri maalesef siyasi varyasyonla görevden alınmaktadırlar değerli arkadaşlarım.

RTÜK, bu amacı dışındaki uygulamaları tarafsızlığını rencide edecek bir şekilde yaparken, büyük ölçüde de yetersiz denetim mekanizmasından kendisi de şikâyet etmektedir. Kaynak yokluğu nedeniyle uluslararası teknolojik iletişim araçlarının kurulması gerekirken maalesef kaynak israfı çok had safhada olan RTÜK bu çabasını da, teknik uygulamasını da maalesef yerine getirememektedir.

Lüks araç alımlarıyla, bina donatımlarıyla, yurt dışı gezileriyle gününü geçiren RTÜK Başkan ve üyeleri maalesef ana sorunlarla, teknolojik yenileşmelerle uğraşmamaktadırlar. Bu da, çok büyük bir çelişkidir değerli arkadaşlarım.

Tabii, bu arada, RTÜK’ün seçiminde doğal olarak değişik siyasi partilerin önerileriyle oluşan kişiler de görev alıyorlar. 6’ya 3 gibi oluşan bu kurulda maalesef RTÜK Başkanı emrindeki daire müdürlerine ve yetkililere “Siz falan falanla görüşmeyin, falan falana bilgi vermeyin.” diye çok antidemokratik, tarafsızlığını rencide eden ve ortadan kaldıran uygulamalar içerisine girmektedir değerli arkadaşlarım. Bu, çok yanlıştır.

Bakın, RTÜK Başkanı seçim kararlarına, seçim yasaklarına uymayan kanallar için Yüksek Seçim Kurulundan gelen yazıya seçimden yedi sekiz ay geçmesine rağmen yanıt vermemiş, raporunu göndermemiş ve soruşturmaya uğramıştır değerli arkadaşlarım. Böyle bir yapıda bu kurumun başındaki ve üyelerinin bir kısmının yanlı davranmadığını söylemek mümkün değildir. Ayrıca da bazı televizyonlara maalesef bir ay kapatma cezası verilmesi gerekirken, baskıyla, uyarıyla tecziye edilmesi konusunda baskı yapılmış ve o kanal uyarıyla geçiştirilmiştir değerli arkadaşlarım.

Bu, kurulun başkan ve üyelerine yakışan bir tavır değildir. Bu kurulun bu yanlı ve siyasi görünümü ortadayken, ayrıca bu kurulun üyeleri hakkında soruşturma açma iznini iktidarın başına vermek de, başbakana vermek de çok büyük ölçüde yanlışlıktır değerli arkadaşlarım. O nedenle, biz bu komisyonda monte edilen maddenin tasarıdan çıkarılmasını veya yeniden görüşülmesini öneriyoruz.

RTÜK, tabii, ayrıca bununla da kalmıyor. 3984 sayılı Yasa’nın 29/A ve 29/B maddelerini görmezlikten gelerek, son zamanlarda kamuoyunda çok büyük ölçüde tartışılan, gerek ekonomik gücüyle gerek yandaşlığıyla, siyasi iktidarın yandaşı olmak çabası içerisinde bulunan bir kısım insanların ele geçirmek istediği medyada, ATV ihalesini de maalesef anılan şirkete Üst Kurul yasaya açıkça aykırı olarak izin vermiştir. Bu, 29/A ve 29/B maddelerine çok büyük ölçüde aykırı ve siyasi yandaşlığa prim veren bir karardır. O nedenle, yapısı olan bu RTÜK’ü ayrıca yeniden başbakana bağlamanın büyük ölçüde yanlışlığı ortadadır değerli arkadaşlarım.

Tabii, bunun değiştirilmesi bizim önerimiz ama ben geçmişten, bir yıllık süre içerisinde gördüğüm kadarıyla, maalesef, muhalefetin, demokratik uygulamanın esas ve temellerine ilişkin önerilerinin hiçbiri dikkate alınmamakta, çoğunluk baskısı altında komisyondan gelen şeyler burada aynen kabul edilmektedir. Nasıl ki komisyonda çoğunluğa güvenerek öneriler geçiştirilmeye çalışılıyorsa, nasıl ki bazen yasa tasarıları üzerinde komisyonda ilave edilmeyen konular, burada grup başkan vekillerinin önergeleriyle bazı şeyler monte edilmeye çalışılıyorsa bunun da böyle olduğunu görmek, beni demokratik olarak büyük ölçüde üzüyor değerli arkadaşlarım.

Tabii geçmişte de bu tür uygulamalar olmuştur. İktidar, özellikle televizyon ve radyoyu –geçmişte radyo vardı, bir müddet sonra televizyon çıktı- siyasi iktidarının sesi olmak için gösterdiği çabalar geçmişte de görülmüştür. Ama bilinmelidir ki geçmişte yaşanan olaylar iktidar partisine büyük ölçüde fayda sağlamamıştır ve iktidar partisi bindiği dalı kesmiştir. O nedenle bu yoldan kısa sürede dönünüz değerli arkadaşlarım. Kısa sürede dönünüz, bu kurumların bağımsız, özerk, tarafsız olması için büyük ölçüde çaba gösteriniz.

Ayrıca, TRT programlarına baktığımız zaman da değişik kanallardan, değişik gazetelerden, yayın organlarından ihraç edilen, kadrolara alınan insanlar tarafından çok yanlı programların yapıldığını da açık ve net görmekteyiz. Ayrıca, programda, iktidar partisinin yanı sıra, muhalefet partilerinin de yasa gereği istenilen ve hakları olan sürenin de kullanılmadığını görüyoruz. Bakıyorsunuz ki Sayın Başbakanın katıldığı bir kadın kolları kurultayı, kongresi bir buçuk saat, iki saat verilebiliyor. Bunun siyasi iktidarın göreviyle ilgili olmadığı, iktidar eylemi olmadığı açık ve net iken, seçim dönemi de olmadığına göre, propaganda hüviyeti taşıyan bu olayı bir buçuk-iki saat vermenin de büyük ölçüde yanlışlığını sizlere vurgulamak istiyorum değerli arkadaşlarım.

Tabii, iktidarın, bu denetim mekanizmasını siyasi nosyonu hâline getirmek istemesinin yanı sıra gazete ve televizyonlara yaptıkları baskılar da her dönemde olduğu gibi bu dönemde de görülmektedir. Özellikle yerel medyayı eline geçiremeyen iktidar -çokça sayıda olduğu için- şimdi, huzurunuza önümüzdeki günlerde geleceğini sandığım Kamu İhale Kanunu’na bir madde ilave ederek resmî ilanların yerel gazetelere verilmemesi için bir madde getirmiş ve onu yasalaştırmaya çalışmaktadır.

Basını bu kadar tahakküm altına alan bir anlayışla karşı karşıya olduğumuz bir ortamda özellikle geçmişi göz önüne getirdiğimiz zaman da benzer uygulamaları görüyoruz. Kâğıt tahsislerini kesmek, yazarları, çizerleri görevinden aldırmak… Son zamanlarda bunlar da görülmeye başlandı. Ayrıca, gazetecileri hapsetmek veya gözaltına aldırmak da siyasi iktidarın alışkanlıkları hâline geldi.

Bunun amacı, tarafsız olması gereken devlet radyo ve televizyonunu iktidarın ve iktidar partisinin radyo ve TV’si hâline getirmektir. Bu, demin söyledim, iktidar partisine ve hiçbir siyasiye yarar getirmez. TV’leri siyasi araç olarak kullanmak her zaman iktidar partisinin aleyhine olmuştur değerli arkadaşlarım.

Tabii, bir yıllık yasama süreci içerisine baktığımız zaman da, özellikle iktidar partisinin yöneticilerinin ve grup başkan vekillerinin övünerek savundukları “Bakın, tatil yapmıyoruz, temmuz sonuna kadar çalışacağız.” iddiası içerisinde geçen yasalara baktığımız zaman da bir tane ekonomik temelli, bir tane halk yararına, sanayici yararına, esnaf yararına, köylü yararına çıkarılan bir yasayı gösterme şansımız yoktur.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Belediye Gelirleri Kanunu var.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Ben konuşmama gelirken taradım, 106 tane yasa çıkmış. Maalesef 106 tane yasanın içerisinde ya her zaman kafayı vurmaya alıştığınız Anayasa Mahkemesinden dönen kararları değiştirmek için yasa önerilerini ya geçmişte kadük olmuş olan yasaları veyahut da akçalı işleri, vergi aflarını getiriyorsunuz. Bitmiş tükenmiş, borç batağına batmış belediyelerinize 6,5-7 katrilyon kaynak aktarmanın yasasını getiriyorsunuz. Vergi afları var…

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Aktarmayacak mıyız?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Beyefendi, onu tartıştık, gelir burada cevap verirsin.

Şimdi, halkın sorunlarının olmadığı, ekonominin konuşulmadığı bir Parlamentoda biz bu tür yüzeysel yasalarla uğraşıyoruz, halkı da kandırıyoruz, kendimizi de kandırıyoruz arkadaşlar. Çalışalım, çalışalım, hiç tatil yapmayalım ama ulusal ve uluslararası boyutta gelen ekonomik krizi görmezlikten gelmeye hiçbirimizin hakkı yok. Özellikle iktidarın hakkı yok buna. Bakın, ortalık yangın yerine dönmüş, yoksulluk kronikleşmiş. Asgari ücret 457 milyon, açlık sınırı 711 milyon. Yoksulluk sınırı 2.315 YTL değerli arkadaşlarım. Elektriğe yüzde 46 zam yapacaksınız ama asgari ücretliye yüzde 5 vereceksiniz, memurun ağzına bir parça bal çalacaksınız, emekliyi hiç görmezlikten geleceksiniz!

Kuraklık krizi var bugün Türkiye’de, tüm dünyada olduğu gibi. Hani, Tarım Bakanı kuraklık krizi altında büyük ölçüde mağdur olan çiftçiler için tasarı sunacaktı Bakanlar Kuruluna? Ne oldu? Bu kuraklık krizi altında inim inim inleyen çiftçilerimiz ne olacak? Sulama elektrik enerji parasını ödeyemeyen köylüler hacizle karşı karşıya. Esnaf çekini, senedini ödeyemiyor. Yani, burada oturup birbirimizi “sen, ben, bizim oğlan” diye ağırlayarak gül pembe tablolar çizmenin bir anlamı yok ki! Gerçeği göreceğiz, bu gerçeğe alınabilecek tedbirler konusunda hep beraber, el birliğiyle çalışacağız. Yoksa, sen eksik söylüyorsun, sen yalan söylüyorsun, sen bunu görmezlikten geliyorsun diyerek var olan gerçekleri göz ardı edip, Türkiye’yi ateş çemberi içerisine bir kat daha atamayız değerli arkadaşlarım.

O nedenle, ben sorunların, sıkıntıların çok büyük ölçüde girift haline geldiği bu ortamda, özellikle Türkiye’nin ekonomik sorunlarının çözümlerinin, sıkıntılarının Bakanlar Kurulunda tartışılmadığı gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinde de tartışılmamasını ve alınması gereken önlemlerin alınmamasını bir büyük eksiklik olarak görüyorum değerli arkadaşlarım.

Tabii, bunlar siyasi iktidarın yaklaşık altmış altı-altmış yedi aydır yaptığı uygulamaların bir parçası. Özellikle 2007 yılında hazırı yiyerek bu noktaya gelirseniz, 2007 yılını kayıp yıl olarak yapmanın özellikle vicdan azabını yüreğinizde hissetmezseniz, 2008 yılını da kaybetmenin vicdan azabını yüreğinizde hissedemezsiniz. Bu yaz aylarında ülkede, bırakın çıkan orman yangınlarını, kuraklık nedeniyle felaket hâline dönüşen sorun bizim sorunumuzdur, emeklinin sorunu bizim sorunumuzdur, asgari ücretlinin sorunu bizim sorunumuzdur. Bunların hiçbirine kaynak yok diyemezsiniz. Çar çur etmek amacıyla sokağa attığınız, belediyelerinize aktardığınız 6-7 katrilyonluk para ortada dururken, “asgari ücretliye bu parayı veremem, emekliye daha fazla veremem” mantığı içerisinde hareket etmek, onları cezalandırmak demektir ve o oy aldığınız, değişik biçimlerle aldatarak oy aldığınız insanlara da yeniden bu Parlamentoda onlara sahip çıkmayarak ihanet ediyorsunuz değerli arkadaşlarım.

Tabii, bu konularda biz görüşlerimizi, önerilerimizi sunarken “Çözüm nedir?” diye soruluyor devamlı. Çözümü, Cumhuriyet Halk Partisi, geçen dönemde de, bu dönemde de, diğer muhalefet partilerindeki arkadaşlarımız gibi -onların konuşmalarını da izliyorum- yön gösterici, yapıcı tavırlarını ortaya koymuştur. Ama iktidarın bir alışkanlığı var; muhalefetin “yapma” dediğini yapma alışkanlığı edinmiş. Muhalefet diyor ki: “Arkadaş, şunu yapma, elin yanar. Oynama cumhuriyetle, oynama rejimle, oynama Atatürk’le, oynama Atatürk devrimleriyle.” diyor, ama siz, yargıyla, kurumlarla oynamayı kendinize bir görev kabul etmişsiniz. Eliniz yanıyor yine de vazgeçmiyorsunuz. Onun peşi sıra, ekonomideki yangın için de diyorsunuz ki: “Dava açıldı, ondan oldu.”

Bakın, siyasi istikrarsızlık nerede var? Allah’a şükür, 340 kişisiniz. 340 kişi “siyasi istikrarsızlık var” diye şikâyet ediyorsa, o iktidarın partisinde siyasi istikrarsızlık vardır. Bunu söylemek zorundayız, bunu görmek zorundayız.

Komisyonlarda her türlü yapıcı, her türlü ekonomik fonksiyonların hiçbir tanesine yandaş çıkmıyorsunuz.

Belediyeleri kapattınız, “yapmayın” dedik. Anayasa değişikliği yaptınız, “yapmayın” dedik. Amme Alacakları Usulü Kanunu’nda değişiklik yaptınız, 60-70 bin kişiyi haksız yere affettiniz, “BAĞ-KUR’luyu da ilave edin.” dedik, etmediniz. “Prim borçları altında inim inim inleyen sağlık hizmeti göremeyenleri de ilave edin” dedik, ilave etmediniz. Söyleye söyleye, sonunda ek bir tasarı olarak getirdiniz ve taksitlendirme boyutuna vardırdınız değerli arkadaşlarım. O nedenle, zamanında yapılan uyarıları ve önerileri dikkate almak iktidarın da bir görevi olmalıdır diye düşünüyorum. Her şeyi ben bilirim anlayışı içerisinde, demokratikmiş görünüp çoğunluk diktatöryasını yaşatarak ülkeyi idare etmek, Parlamentoyu idare etmek mümkün değildir değerli arkadaşlarım.

Bugün, kafa kargaşalığı yaratarak, bilgi kirliliği yaratarak toplumu aldatmaya hiçbir siyasetçinin hakkı yok. Siyasi ve siyasetçi her zaman topluma karşı açık, net, şeffaf olmak zorundadır.

Bakın, Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğünün “örtülü ödenek” denilen, bazen “özel kalem harcamaları” denilen şeyde şaibe devam ediyor. Bu şaibeyi kamuoyuna anlatmak, açıklamak bizim görevimiz değil mi! Soru soran arkadaşımızı suçlamakla, soru önergesini yayan gazeteyi suçlamakla bu işi çözemezsiniz. Başbakanlık Özel Kalem Müdürünün harcaması 290 trilyon! Bunların hepsine açık, şeffaf, demokratik diyorsak bunların hesabını vermek zorundayız. Siz göreve gelirken dediniz ki: “Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar; bunlar bitecek.” Hepsi Allah’a şükür arttı. Yolsuzluk arttı, hapishanelerde bürokratlardan geçilmiyor, yolsuzluklardan geçilmiyor. Yoksulluk arttı, kronikleşti. Yasaklar had safhada, gazetelere, televizyonlara olan baskılar had safhada. “Biz demokrasiyi tabana yayacağız.” dediniz ama maalesef yolsuzluğu, yoksulluğu yaydınız değerli arkadaşlarım, bunu görmezlikten gelemezsiniz. Bu 22 Temmuz geldiği zaman da bir yılımız dolacak. Bir yılın muhasebesini vermek için yatağa yattığımızda, ben bakıyorum ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – … ülkemin bütünü için -ulusal çıkarlarımız için değil, onda hep beraberiz- ülkemin bütünü içerisinde yaşayan ezilmiş insanlar için yapılmış hiçbir şey göremiyorum değerli arkadaşlarım. O nedenle, hep özelleştirmelerle, hep aflarla geçen bir yasal dönem sonunda, gidin Anadolu’ya yanıyor, benim seçim bölgemde fabrikalar kapanıyor, işsizlik had safhada, çiftçi perperişan. Siz çalışıyorsunuz, gerekçeniz ne? Önemli kanunlar var. Gerekçeniz önemli kanunlar değil; yangın yerine dönmüş olan Türkiye’ye çıkamıyorsunuz, Güneydoğu’ya gidemiyorsunuz, İç Anadolu’ya gidemiyorsunuz, sebep bu. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli arkadaşlarım, o nedenle bundan, bu yoldan vazgeçiniz. Televizyon ve radyoları iktidarın sesi yapmak anlayışı hiç kimseye fayda getirmez, geçmişte bunlar denenmiştir.

Sizi bir kez daha uyarıyorum, bu soruşturma izninin -Başbakana verilmesini, özellikle kendisi sorumlu, dokunulmazlığı kalktığı zaman kendisi yargıyla muhatap olacak bir Başbakana verilmesini de çok yanlış görüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 256 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin başında hain terör eylemini kınıyor, kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet, aileleri ve aziz milletimize başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı, aslında bir yasal zorunluluk olarak ve gecikmiş şekilde önümüzde bulunmaktadır. Tasarı zorunlu ve gerekli olması yanında, kısmen de olsa önemli sakıncalar taşımaktadır.

3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un Anayasa Mahkemesince 21/9/2004 tarih ve 2004/109 sayılı kararıyla iptal edilen 9’uncu maddesiyle, 33’üncü maddesinin birinci fıkrası iptal gerekçeleri doğrultusunda Hükûmetçe düzenlenerek tekrar önümüze gelmiştir. Bu anlamıyla yasal bir zorunluluk olan bu tasarı, aslında bir hukuki hatanın da telafisi anlamına gelmektedir. Anılan Yasa’da 15/5/2002 tarihli ve 4756 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yapılan değişikliğin 9 ve 33’üncü maddesinin birinci fıkrası Anayasa Mahkememizce iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin özellikle iptaline karar verdiği 9’uncu madde özel önem taşımaktadır. Yukarıda belirtilen değişikle Anayasa’mızın 160’ıncı maddesinde “Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir.” denilmektedir. Bu anayasal kurala göre özerk de olsa Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun bir kamu idaresi olması hasebiyle Anayasa’nın verdiği göreve istinaden denetimleri elbette ki hukuka uygun olarak Sayıştayca yapılacaktır. Bunun da aksine, Üst Kurulun denetiminin Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna verilmesi elbette ki Anayasa’ya aykırı olacaktır. Nitekim, bu yönde yapılan değişiklik Anayasa Mahkemesince Anayasa’ya aykırılık sebebiyle iptal edilmiştir.

Anayasa’mızın “Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, radyo ve televizyon kuruluşları ve kamuyla ilişkili haber ajansları” başlıklı 133’üncü maddesinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin Meclis Genel Kurulunca seçileceği belirtilmektedir. Aynı maddenin “Devletçe kamu tüzelkişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı esastır.” hükümleri karşısında Anayasa’nın açık hükümlerine aykırı olarak Üst Kurul ve benzer kurumların denetimlerinin elbette Sayıştaya verilmesi doğru olacaktır. Yine Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyelerinin TBMM tarafından seçildiği gözetildiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştayın denetim yapacak olması gerekendir, esasen tartışmaya bile açılmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin içinden geçtiği bu sıkıntılı süreçte iktidar partisine açılmış bulunan kapatma davası on üç ayı aşmış ve ülkenin yakından tanıdığı birçok önemli ismin tutuklu bulunduğu ve bazılarına göre kapatma davasının rövanşı olarak takdim edilen bir dava süreci yaşanmaktayken medyanın önemi de her zamankinden daha fazla olmaktadır. İktidar partisine karşı açılmış bulunan kapatma davasına karşı iktidarın hem ülke içinde hem ülke dışında devletimiz aleyhine faaliyet gösteren güç merkezlerine daha çok taviz verdiği gözetildiğinde medyanın üstleneceği görev olağan şartlardan daha önemli olmaktadır. Bu sıkıntılı süreç içerisinde iktidar ve ana muhalefet, dünyada ve bölgemizde yeni dengelerin, yeni sınırların, yeni güç merkezlerinin, yeni askerî ve ekonomik yapılanmaların yaşandığı bu dönemde siyaseti normalleştirmek, milletimizi bir arada daha güçlü bir devletin vatandaşları olarak kucaklaştırma beklentisinin aksine, âdeta kişisel kavgalarına her seviyedeki taraftar ve sempatizanlarını da katılmaya zorlamaktadırlar.

İşte bu noktada, iktidarca istismar edilen bütün kutsal değerlerin ana muhalefet tarafından tersinden istismar edildiği, aslında iktidar ve ana muhalefetin birbirinin ters simetriği olduğu, iktidar ve ana muhalefetin şahsında milletimizin temiz değerleriyle devletimizi tanımlayan değerlerin kavga ettirilmeye çalışıldığı artık herkesçe kabul edilmektedir. Ne yazık ki Meclise girdiğimiz günden bu yana, MHP’nin iktidar ve ana muhalefete karşı gerilimi azaltıcı yaklaşımları yeterince dikkate alınmamıştır. İktidar, nasıl bütün yanlışlarını aldığı oyla meşrulaştırıp kendisi dışında hiçbir fikre değer vermiyor, gerek kamuda gerek kamu dışında ele geçiremediği kurumları yok etmeye çalışıyorsa, ana muhalefet de muhalefet etmenin yol gösterici özelliğini unutup gerilimi tırmandırmayı tercih ediyor.

İşte, en tepede yaşanan bu derin, iflah olmaz ayrışma, bugün yargıda da yükseköğretimde de bürokraside de iş dünyasında da ve toplumun her kesiminde saflaşma, kamplaşma, kendisi gibi düşünmeyeni yok sayma ve hatta, yok etme biçiminde derinleşerek devam ediyor. Bu ayrışma en çok da kendisini medya alanında gösteriyor. Öyle ki ülkemizde medya kuruluşlarının önemli bir kısmı, iktidar baskısı, menfaat beklentisi, cezalandırılma korkusu, ideolojik yakınlık gibi sebeplerle âdeta bir propaganda aracına dönüşüyor. Ülkemizin önemli medya gruplarından biri, yalnızca bir tek firmanın katıldığı bir ihaleyle, iktidara yakın bir firmaya satılıyor, satış parası da iki kamu bankasından tedarik ediliyor. Yandaş medya yaratma konusunda küçük çaplı da olsa ana muhalefetin de iktidarla benzer yöntemler kullandığı gözlerden kaçmıyor.

Sayın milletvekilleri, işte bu şartlar altında medya, kamuoyunu doğru bilgilendirmek, milletimizin görsel ve düşünsel gelişimini sürdürmek, devletimizin demokratik birikimini artırmak yerine, hizmet ettiği ekolü üstün tutup kendince rakip gördüklerini küçük düşürmeyi tercih ediyor, bir kısmı vatandaşımızı sırlar dünyasına, bir kısmı da pullar dünyasına götürüyor. Böyle bir medya yapılanmasının düzenleme ve denetlemesini yapmak elbette zor iştir ve Üst Kurulun denetiminin Başbakanlık talimatıyla değil, Meclis adına Sayıştayca yapılması daha doğru olacaktır.

Sayın milletvekilleri, TRT ile ilgili de kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. TRT kurumsal kimliği, atılım çabası yerine ne yazık ki daha çok Genel Müdürü, Genel Müdürün maaşları ve yönetici olduğu kurumlar sebebiyle gündeme gelse de özellikle yakın zamanda bizim de ziyaret etme şansı bulduğumuz Batı Trakya, Avrupa ve özellikle Türki Cumhuriyetlerde bütün baskılara rağmen Türklüğünü yaşamak isteyen soydaşlarımıza âdeta umut ışığı olmaktadır.

TRT bu misyonun farkında olmak, milletimizin millî, manevi değerlerini tanıtmak, öğretmek, yükseltmek ve yüceltmek ülküsü etrafında bir tarih, coğrafya ve gelecek şuuru oluşturmak iddiası yerine, en son örneği 8 Temmuz Salı gecesi yaşandığı üzere, henüz davası açılmamış, adli gizliliği süren bir soruşturma kapsamında, ne ile suçlandığı belli olmayan insanları yargılamadan mahkûm etme modasına iştirak etmiştir.

Parasal değerlerin, menfaat ilişkilerinin neredeyse her değerin üstünde tutulduğu bugünlerde herkes kendi vicdanını kötü örnekler ve ulvi amaçlara sığınarak teskin edebilir, ancak unutulmamalıdır ki tarih milletin vicdanında mahkûm olanlarla millete hizmet edenleri not etmeye devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı, yukarıda ifade edildiği üzere Anayasa Mahkemesinin iptaliyle gündeme gelmiş, yapılması gerekli, bizim de esasen desteklediğimiz bir tasarıdır. Ancak iktidar, bundan önce de defalarca tekrarlandığı üzere, gerekli ve masum bu tasarı içine kabulü mümkün olmayan bir madde ilave etmiştir. Tasarıya eklenen 2’nci maddede 2984 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesine bir fıkra eklenerek Üst Kurul üyelerinin göreviyle bağlantılı olarak işledikleri suçlara ilişkin soruşturmaların 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’a göre yapılacağı düzenlenirken, soruşturma izninin ise Başbakan tarafından verileceği öngörülmektedir. Bu düzenlemeyle, anayasal özerkliği bulunan ve üyeleri yüce Meclis tarafından seçilen Üst Kurula Başbakan âdeta disiplin amiri yapılmaktadır. Bu düzenleme ayrıca Anayasa’ya da aykırıdır.

Bu düzenlemeyle Üst Kurulun özerkliği ortadan kaldırıldığı gibi, bu suretle kamu yayıncılığının tarafsızlığı da zedelenecektir. Amaç RTÜK üyelerinin yargılanma usulünü düzenlemekse, soruşturma izni vermesi gereken makam Sayın Başbakanlık olmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi yeni kurulduğu günlerde dokunulmazlıkları kaldıracağını vaat etmesine rağmen bugüne kadar bu yönde bir girişimi olmadığı gibi, partimizin en azından terörle ilgili suçlar bakımından dokunulmazlıkların kaldırılması teklifimize de yaklaşmamıştır. AKP dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin talepleri reddederken, yüksek devlet bürokrasisinde benzer dokunulmazlıklardan yararlanıldığını gerekçe olarak ifade etmiştir.

Bu tasarıya eklenen maddeyle RTÜK üyelerinin görevle ilgili işleyecekleri suçlar bakımından soruşturulmaları Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanmasına Dair Kanun kapsamına alınarak soruşturma izni de Başbakana verilmektedir. Yani AKP şikâyet ettiği işleri yapmaya devam etmektedir. Buradan iktidara açık çağrıda bulunmaktayız: Altı yıldır dokunulmazlıkların kaldırılmasında engel olarak gösterdiğiniz yüksek bürokrasinin yargılama usulünü kaldırmak istediniz de elinizi tutan mı oldu? MHP olarak, kürsü masuniyeti hariç bütün dokunulmazlıkların bürokrasiyi de kapsayacak şekilde kaldırılmasına “evet” diyeceğiz.

Sayın milletvekilleri, 8 Temmuz 2008 günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince önemli bir karara imza atıldı, ancak Türkiye’nin yoğun gündemi sebebiyle bu konu çok konuşulamadı. Cumhuriyet Halk Partisi Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart yargılanma isteğine rağmen dokunulmazlığı kaldırılmadığı için yargılanamadığından Sayın Kart’ın yaptığı müracaat mahkemece kabul edilerek Sayın Kart’ın adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verildi.

Bir kısım kabine üyesinin, bir kısım milletvekillerinin yargı önüne çıkmamak için her yolu denediği bir ortamda, Sayın Kart’ın tazminat istemeksizin yargılanma isteğini Avrupa İnsan Hakları mahkemesine kadar götürmesi, iddiasındaki samimiyet ve hukuka saygısının bir göstergesidir diye düşünüyor, kendisini tebrik ediyoruz.

Bu kararla oluşan durum karşısında Avrupa Birliği istiyor diye Türklüğe hakareti suç olmaktan çıkaran, yabancı vakıflara özel imtiyazlar getiren, yabancılara toprak satışını serbest bırakan, devletin televizyonunda ikinci bir resmî dil gibi Türkçe dışında yayın yapılmasına karar veren, Kıbrıs’taki Türk askerinin işgalci olarak tanımlanmasına göz yuman ve son olarak da Gökçeada ve Bozcaada’yı masaya koyan iktidarın nasıl tutum alacağını merakla bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu kararla, sahtecilik, dolandırıcılık, suç örgütü üyeliği, ihaleye fesat karıştırma; halkı din, dil, ırk, mezhep ayrımcılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmek; suç ve suçluyu övmek, terör örgütlerine yardım  ve yataklık etmek gibi çoğu yüz kızartıcı suç tabir edilen isnatlar bulunan milletvekillerine, kabine üyelerine, masum olduklarına inanıyorlarsa aklanma fırsatı da doğmuş olmaktadır. Biz de, kamuoyu da, bu durumdaki milletvekillerinin vereceği kararı ibretle takip edeceğiz.

Yukarıda belirtildiği gibi yargılanan milletvekilleri yargılanma isteğini mi ortaya koyacak, yoksa bu kez yargının siyasallaştığı gerekçesiyle adalet önüne çıkmaktan kaçmaya mı devam edecekler?

Değerli arkadaşlarım, Karma Komisyonda yaşadığımız bir hadiseyi sizlerle paylaşmak istiyorum: Dokunulmazlıkların dönem sonuna ertelenmesinin görüşüldüğü Karma Komisyon toplantısında bir diyalog yaşadık. Anayasa Komisyonu üyesi AKP’li bir arkadaşımız, konuşmasında, bir sivil toplum kuruluşunun yaptırdığı araştırmaya göre hâkim savcıların yüzde 70-80’inin siyasallaştığının tespit edildiğini, bu nedenle böyle bir yargının karşısına çıkmanın kendilerinden beklenemeyeceğini, bunun için dokunulmazlıkların devamını savunabilmiştir. Benim kendisine “Siz bu sivil toplum kuruluşu tarafından yapılan tespite katılıyor musunuz?” diye soruma da ne yazık ki bu arkadaşımız katıldığını, dolayısıyla hâkim, savcıların yüzde 70-80’inin siyasallaştığını kendisi de kabul etmek durumunda olabilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu bakış açısı, hukuka inanmamak, hukuku yok saymaktır. Bu yaklaşım, ülkenin genelinde yargı kararlarının siyasallaştığından hiç kimseyi bağlamayacağı şeklinde tehlikeli bir gidişe yol açmaktadır. “Siyasallaştı” diyerek sizin güvenmediğiniz, sizin karşısına çıkmadığınız, sizin inanmadığınız yargıya bütün yargılananlar aynı mantıkla bakmaya başlarlarsa olabilecekleri bilmem düşünebiliyor musunuz?

Sayın milletvekilleri, bu tasarıda RTÜK üyelerinin soruşturma izninin Başbakanlık dışında birlikte tespit edilecek bir makama verilmesi hâlinde tasarının gerekli ve olumlu olduğuna inanıyor ve olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, ülkemizin bu zor günlerinde en az zararla çıkıp hem dünya Türklüğüne hem bütün mazlum milletlere ilham olmaya devam etmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Suat Kılıç.

Buyurunuz Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sizleri en kalbî saygılarımla selamlıyorum.

Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere grup adına söz almış bulunuyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, bizden önce yapılan konuşmalarda konunun teknik boyutlarına maalesef çok fazla değinilemedi, daha ziyade siyasal yaklaşımlar ya da grupların bu konuyla ilgili siyasi görüşleri ve Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla ilgili peşinen tarafsızlık ilkesinden ayrı ve uzak düştüğüne dair kanaatler dile getirildi. Öncelikle, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının teknik anlamda bir hukuk metni olarak neler getirdiğini sizlerle ve yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum.

Beş maddeden müteşekkil bir kanun tasarısı şu an görüşmekte olduğumuz yasa metni; bir yürütme, bir yürürlük maddesi, diğer üç madde… Maddelerden bir tanesi Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu iptal kararı ve bu iptal kararının mesnedi olan gerekçeler doğrultusunda Radyo Televizyon Üst Kurulunun denetiminin Sayıştay tarafından yapılması hususunu düzenlemeye ilişkindir.

Bilindiği gibi amir hüküm neticesi olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda iktidar ve muhalefet grupları tarafından gösterilen adaylar arasından seçilmektedir. Dolayısıyla üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen bir Üst Kurulun denetiminin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay tarafından yürütülmesi gibi oldukça teknik ve son derece gerekli, Anayasa Mahkemesinin de dikkat çektiği bir konuyu burada düzenlemeye kavuşturmuş olacağız.

Diğer üç maddenin üçüncüsü yayınlarda getirilen kısıtlamalara ilişkin sorumlulukla ilgili hükümdür. Çok saygıdeğer milletvekilleri, burada hemen şunu ifade etmek istiyorum, getirilen bu düzenlemeyle yayınlarda kusuru bulunup bulunmadığına bakılmaksızın âdeta yargısız infaz yapılırcasına, özellikle program sunucularını doğrudan ilgilendiren bir adaletsizliğin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Kanunun 3’üncü maddesinde bu husus düzenleniyor. Yasa metninden konuya baktığımız zaman şunu görüyoruz: Önceki metinde -öncesi olmaksızın- “programın yapımcısı ve varsa sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad altında başka bir program yapamaz ve sunamaz.” hükmünün önüne “Cezaya yol açan fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde” ibaresi ilave edilmiştir. Yani, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından yayın durdurma cezası alan yayınları hazırlayan ve sunanların öncesinde sorumluluğuna bakılmaksızın yayınlardan uzaklaştırılması söz konusu olmaktayken, bugün kabulü gerçekleşecek olan düzenleme ile burada sorumlulukları kabahatleriyle orantılı olarak icra edilecektir ve söz konusu yasağa kaynak oluşturan fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde madde kapsamında tecziye edilmeleri, yayımlardan uzak tutulmaları bu takdirde mümkün olabilecektir.

Gerek komisyondaki tartışmalar sırasında en fazla üzerinde durulan gerekse bugünkü Genel Kurul çalışmaları sırasında muhalefet sözcülerinin hassasiyetle altını çizme ihtiyacı hissettikleri konu ise Radyo Televizyon Üst Kurulu Başkan ve üyelerinin hangi durumda soruşturmaya tabi olacakları hususuyla alakalı bir konudur.

Değerli milletvekilleri, benzer üst kurulların tamamında var olan -istisnai de değil artık- genel bir hükmün bir istisna yaratılarak -muhtemelen unutkanlık ya da bir boşluk bırakma hâli neticesinde- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkan ve üyelerini kapsamadığı bu görüşmeler sırasında bir eksiklik olarak tespit edilmiştir.

Buradaki durum nedir? Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi ülkede yayın yapan yerel, bölgesel, ulusal bütün televizyonların ve bütün radyo istasyonlarının yayınlarını denetlemekle, kontrol etmekle ve yönlendirmekle görevli olan bir kuruluşun Başkan ve üyeleri herhangi bir vatandaşımızın adli mercilere intikal ettirebileceği bir şikâyet dilekçesi ile karakol ya da savcı huzurunda soluğunu alır duruma getirilmiştir.

Burada soruşturma izninin verildiği makamdan hareketle Radyo Televizyon Üst Kurulunun bu düzenlemeyle siyasal baskı altına alınacağı iddiasını gündeme getiren arkadaşlarımıza öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: 70 milyon vatandaşımızın yaşadığı bu ülkede Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkan ve üyelerini vatandaşlarımızın herhangi birinin bir dilekçesiyle karakola ya da savcı huzuruna çağrılmak durumunda bırakmak, görevleriyle ne kadar paralel ne kadar doğru orantılı ne kadar bağdaşır bir durumdur? Bir kişinin etki yaratabileceği kaygısını sizler dile getirirken, 70 milyon izleyicinin taraflı, yanlı olabilecek şikâyetleri, başvuruları hangi mekanizmayla kontrol edilebilecek? Bunun bu tarafında da durma ihtiyacı olduğunu ifade ediyorum. Kaldı ki, hukuk, genel kaidelerden ayrılmamayı, eşitlik, adalet ve hakkaniyet kriterlerine bağlı kalmayı icap ettirir.

Saygıdeğer milletvekilleri, diğer üst kurullara yönelik düzenlemelere bakıldığı zaman Radyo ve Televizyon Üst Kurulu lehine değil aleyhine bir istisnai durumun var olduğu, lehine değil aleyhine bir eşitsizliğin yaratıldığı; dolayısıyla, yapılan düzenlemenin aleyhteki adaletsizliği ve eşitsizliği ortadan kaldırma amacına matuf olduğu görülecektir.

Hemen birkaç Üst Kuruldan örnekleri sizlere, yasa metinlerinden okuyarak ifade etmek istiyorum. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, Kamu İhale Kurumu Başkanı ve üyeleri hakkındaki aynı konudaki düzenleme metni: “Kurul üyeleri ve Kurum personeli, görevleri nedeniyle işledikleri ve kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından Devlet memuru sayılırlar ve bunlar hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Soruşturma izni, Kurul Başkan ve üyeleri için ilişkili Bakan, Kurum personeli için ise Kurum Başkanı tarafından verilir.” Yani, burada yapılan şey, esasında,  Kamu İhale Kurumu üyelerine çok görülmeyen mekanizmanın Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi daha geniş bir kitleyi alakadar eden görev ve sorumluluğun taşıyıcıları hakkında da tanınıyor olmasından ibarettir.

Yine, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndaki hüküm, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluyla alakalı benzer konuda ihdas edilen hüküm: “Madde104.- Kurul Başkan ve üyeleri ile Kurum personelinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmalar, Kurul Başkan ve üyeleri için ilişkili Bakanın, Kurum personeli için ise Başkanın izin vermesi kaydıyla genel hükümlere göre yapılır.”

Değerli arkadaşlar, örnekleri artırabilmek mümkün. Burada sadece Kamu İhale Kurumu ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan uygulamaya dair örnekleri sizlere ifade etmiş oldum. Hatta dikkatle dinlediyseniz şunu da gördünüz: Kurum personeli için soruşturma izni kurum başkanının onayına tabidir. Yani diğer kurumlarda, diğer üst kurullarda kurum personeli hakkındaki soruşturma izni bile kurum başkanının onayına yani bir eleme, bir süzme, bir süzgeç mekanizmasına tabi iken RTÜK Başkanı ve üyeleri hakkındaki mekanizmanın tamamen genel hükümlere tabi kılınması ve kayıt altına alınmamış olması önemli ve kayda değer bir eksikliktir. Bu durum, bugün mevcut olan durum RTÜK Başkanı ve üyelerinin görevlerini bihakkın, eşitlik ve adalet, hakkaniyet kriterlerini gözeterek yapmalarına mâni bir durumdur. Bugün hayata geçireceğimiz düzenleme ise RTÜK Başkanı ve üyelerini, savunmasız kaldıkları bu durum karşısında bir süzgeç mekanizması tarafından sürecin diğer kurullara paralel olarak idare edilebileceği bir eşit statüye kavuşturmaktadır.

Muhalefet sözcülerinin sıklıkla dile getirdikleri noktaya da işaret etmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, “Bir kurulun başkanı ve üyeleri hakkındaki soruşturma izninin ilgili ya da ilişkili bakana veya Sayın Başbakana yasayla tevdi edilmesi” demek, soruşturma izni verilmesine kuvvetli karineler içeren durumlarda ilgili bakanın ya da Sayın Başbakanın soruşturma iznini verme keyfiyetine, vermeme keyfiyetine sahip olduğu anlamına hiçbir şekilde gelmez. Uygulamanın pratiği buna yeterince delil sunmaktadır. Burada verilen müsaade denetimi sağlamaya yöneliktir. İlgili bakan ve Sayın Başbakanın, ilgili kurum başkanı, kurul başkanı veya üyeleri hakkında soruşturmaya gerek olduğu kanaatine varacak kadar sağlam delillerle bilgilendirildiği takdirde, bu soruşturma izni makamlar tarafından kuvvetli delillerle ispat edildiği takdirde bu soruşturma iznini vermekten imtina ederek soruşturmaya konu esasa ilişkin kabahatin bedelini kendi üzerine almak gibi bir keyfiyet içerisinde olabilmesi, değerli arkadaşlar, mümkün değildir. Ancak muhalefette var olan genel bir kanı var. “İktidarın Başbakanı ve Kabinenin üyeleri -sizin ön kabulünüze göre- kurumlar üzerinde hep iktidarın ya da iktidarın beklentilerinin karşılanması istikametinde tavırlar oluşturacak baskıların takipçisidir.” şeklinde bir ön kabulünüz, ön kanaatiniz var. TRT Kanunu konuşulurken de aynı şeyler gündeme geldi. Bugün Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla ilgili kanun görüşülürken de aynı konular masa üstünde ve gündemde.

Değerli arkadaşlar, Meclis kürsüsünden bilgilendirme yaparken gerçeğe aykırı beyanlardan kaçınmaya aşırı özen göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Az önce söz hakkını kullanan bir muhalefet sözcüsü milletvekili arkadaşımız, TRT televizyonundan Sayın Başbakanın özel siyasi konuşmalarının bir buçuk-iki saat süreyle canlı olarak yayınlandığı gibi bir iddiayı gündeme getirdi.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın AK PARTİ Meclis Grubunda yaptığı konuşmalar bile en fazla kırk-kırk beş dakikadan ibarettir. Sayın Başbakanımız, bir buçuk-iki saat kesintisiz konuşma alışkanlığı olan bir siyasi lider değildir. Sayın Başbakanın başka siyasi liderlerle bu konuda karıştırılmaması gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki TRT’nin canlı yayınlarına bakıldığı zaman, TRT’nin özellikle 2’nci kanalından Sayın Başbakanın programlarıyla ilgili yapılan canlı yayınların otuz-otuz beş dakika sınırını, konu ne olursa olsun, aşmadığı görülecektir. Otuz dakika nerede; bir buçuk-iki saat iddiası nerede! Değerli arkadaşlar, bu konuya dikkatinizi özellikle çekiyorum.

Yine burada gündeme getirilen bir diğer konu: ATV-Sabah satış ihalesiyle alakalı konu. Değerli arkadaşlar, ATV’nin ve Sabah’ın satışında kamu menfaatine ya da TMSF’nin gelir beklentisine aykırı bir durum olduğu iddiası bugüne kadar hiç kimse tarafından gündeme getirilmiş bir husus değildir. Gündeme getirenler tarafından da belgeleriyle ispatlanabilmesine imkân olunan bir husus da değildir. Şu konu eleştiri konusu olamaz: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, ATV televizyonu ve Sabah gazetesini grupta bulunan diğer irili ufaklı medya organlarıyla birlikte satışa çıkardığında bu ihaleye bir tek grubun giriyor olması eleştiri konusu yapılamaz değerli arkadaşlar. Türkiye çok güçlü medya gruplarının olduğu, Türkiye, bu güçlü medya gruplarının pek çoğunda yabancı sermayeli ortakların olduğu bir ülkedir.

Açık yapılan bir ihale. Aylar, hatta yıllar öncesinden bu ihalenin takvimine ilişkin hususlar herkes tarafından biliniyor. Alelaceleye getirilen bir husus söz konusu değil. Hatta, ihalenin birkaç kez ertelenmiş olması durumu da söz konusu. Alıcısı var idiyse, fiyat çok uygun, çok ucuz idiyse, Türkiye içinden ya da yabancı sermaye gruplarından Türkiye ortaklığı olarak yasanın aradığı şartlar çerçevesinde bu Televizyonun satış ihalesine girme noktasında birden fazla talipli niçin ortaya çıkmamıştır? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Başbakan devreye girdiği için.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Hayır, hayır, hayır…

Değerli milletvekilleri, bakınız, ispatlanamayan iddiaların Meclis gündemine taşınması doğru değil.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır hayır, öyle bir şey söyleyemezsiniz.

SUAT KILIÇ (Devamla) - İspatı kabil olmayan hususların gündeme taşınması mümkün değil.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Bir kişinin girdiği ihale, ihale değildir.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Asparagas yayın anlayışı da mümkün değil, asparagas söylemlerle siyaset anlayışı da doğru değil. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, tartışmaya en fazla konu oluşturan husus Radyo-Televizyon Üst Kurulu Başkanı ve üyeleriyle ilgili soruşturma izninin Sayın Başbakana verilmesi.

Değerli milletvekilleri, şuna emin olunuz ki: Her hafta, Türkiye'nin millî menfaatleri noktasında yurt dışı programlarını aksatmayan; yurt içinde, temel atma ve açılış programları nedeniyle her hafta Anadolu’nun birkaç iline arka arkaya ziyaretler yapan; geçmişte olduğu gibi Bakanlar Kurulunu birkaç ayda bir değil, her hafta pazartesi günü aynı saatte toplayan; Türkiye'nin bütün konularına, bütün hassasiyetlerine, millî meselelerine, sosyal ve ekonomik sorunlarına geniş ve kapsamlı zamanları ayıran, bunu yaparken de özel hayatından ve uykusundan feragat eden Sayın Başbakanın…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Vazgeçsin… Vazgeçsin…

SUAT KILIÇ (Devamla) - …RTÜK Başkanı ve üyeleri hakkındaki soruşturma süreçlerini ayrıca ve özel olarak takip edecek kadar geniş ve bol zamana sahip olmadığını dikkatinize sunmak isterim.

Sayın Başbakan, gün mesaisine on ikide-birde başlayan bir isim değil, beşte altıda mesaisini sona erdiren bir isim de değil. Gecelerini gündüzlerine katan bir insanın, Türkiye adına bunca sorumluluk arasında ilave bir sorumluluğa siyasal beklentilerle talip olabilmesi asla söz konusu değildir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Radyo-Televizyon Üst Kurulunun tarafsızlığı, bağımsızlığı ve yayınları denetleme noktasındaki adalet ve hakkaniyet kriterlerine saygılılığı noktasındaki ifadelere gelince:

Değerli milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Sayın Zahid Akman’a ve gerek iktidar gerekse muhalefet kontenjanından seçilen Üst Kurul üyelerine ben teşekkürü bir borç biliyorum. Bu süre zarfında yayınlar üzerindeki denetimin, adaletin, hukuk kaidelerine bağlılığın azami ölçüde korunduğu bir başka dönem RTÜK açısından yaşanmış değildir.

Burada görüşmelere katılan Sayın Bakana da Sayın Başbakan ve Hükûmet adına teşekkür ediyorum. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, siyasi denetimden, siyasi blokajdan, siyasi baskılardan, ilk defa olarak AK PARTİ iktidarında bu kadar ari, bu kadar uzak tutulabilmiştir. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar(!)]

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu sözlerimin tanığı, sizin de oylarınızla, bizim de desteğimizle seçilen ve muhalefet kontenjanından önerilen üye arkadaşlarımızın kendileri belki olabilecektir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye’de basın hürdür, sansür edilemez. Türk basınının, kendi özgürlüklerini, kendi hürriyet alanını, kendi demokratik alanını koruma noktasındaki hassasiyeti hepinizin takdirinde olan bir husustur.

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Söylediklerine kendin inanıyor musun?

SUAT KILIÇ (Devamla) – İnanıyorum, tabii ki inanıyorum. İnanmadığım şeyi bu kürsüden ifade etmem. Siz de inanın, siz de inanın. Bu kürsüde şu an konuşan hatibin yalanla, riyayla işi olmaz.

RTÜK Başkanı ve üyeleri, Kanun’un kendilerine vermiş olduğu yetkiyi, televizyonların denetlenmesi noktasında, yayınların kontrolü noktasında, eğer usulsüzce, taraf gözeterek, yanlı ve adalet duygusundan yoksun olarak yürütüyor olsalardı, bu ülkenin, izlenme oranları çok yüksek, hür ve sansür edilemez televizyonlarının, radyolarının tepki koyuyor, tavır geliştiriyor olmaları icap ederdi. Türkiye’de radyoların ve televizyonların özgür olmadığını mı ifade ediyorsunuz? (MHP sıralarından “Evet” sesleri) Türkiye’de yayın yapan televizyonların özgür olmadığını mı ifade ediyorsunuz? Baskı altında olduğunu mu ifade ediyorsunuz? (MHP sıralarından “Evet” sesleri)

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, sizin baskınız altında!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Elbette ki bu iddiaya ben cevap verebilirim, ama bu iddiaya cevap verme görevi, yansızlıkla, tarafsızlıkla veya yansız olamamakla, tarafsız kalamamakla itham ettiğiniz yayın kuruluşlarına aittir diye düşünüyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ama Başbakanın kendisine bırakmıyorsun!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, yapılan yayınlara baktığınız zaman, Türk basınının, televizyonlarının, radyolarının ne kadar özgür, iktidar baskısından ne kadar uzak, ne kadar rahat, demokrasinin imkânlarını ne kadar geniş kullanabilen bir çizgide olduğunu çok rahat görebilirsiniz. [MHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar(!)]

Alkışlarınız için teşekkür ediyorum ama,eğer radyolarda, televizyonlarda ve gazetelerde yeterince yer alamıyorsanız, bu tarafsız olmadıkları anlamına değil, yeterince aktivite üretmediğiniz anlamına gelebilir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hadi canım, bas parayı al medyayı!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – ATV’den, Sabah’tan bahset, ATV’den, Sabah’tan bahset; bahset, bahset…

SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, hepsi için bu söylediklerim geçerli.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İhale nasıl kapatıldı, ondan bahset.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Hepsi için geçerli.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kendi yandaş medyanızdan bahset.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimin bu noktasında kanunun geneli dışına çıkarak RTÜK Başkanı ve üyelerinden bir ricada bulunmak istiyorum: Kanunun Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna verdiği bir yetki var. Türkçenin, Türk dilinin korunması, geliştirilmesi, desteklenmesi hususunda RTÜK’ün kanunla kendisine tevdi edilmiş görevleri var. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu -gerekirse burada yasa düzenlemesi de yapılmalı ama öncesinde Sayın RTÜK Başkanı ve üyeleri- televizyonların ve radyoların genel yayın yönetmenleriyle bu konu üzerinde mutabakat sağlamalı. Ekrana çıkanlar, program sunuculuğu yapanlar, haber spikeri olarak görev alanlar, ekranda Türkçeyle milyonlara hitap edenler mutlaka Türk dilini doğru, etkili ve kurallarına uygun bir şekilde kullanıyor olduğuna dair Millî Eğitim Bakanlığınca da onaylanır vaziyette bir sertifikayla ekranlarda görev alabilmelidir. Türk dili, Türk milletinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kılıç.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bu kadar konuştuğunun en doğru tarafı burasıydı, biliyor musun.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Hepsi doğruydu, bu en doğrusu belki.

Değerli milletvekilleri, Türk dili, Türk milletinin birliğinin, bir arada bulunma iradesinin en belirgin ifadesi ve ifade aracıdır. Bu dilin korunması noktasında Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun reklam gelirlerinden kendisine tevdi olunan paylardan gerekirse özel dil programları icra etmesi, büyük şair, edebiyatçı, bugün de Meclisten Üstün Hizmet Ödülü alan Sayın Yavuz Bülent Bakiler’in geçmişte   hazırladığı  programlar  gibi  yayınları  RTÜK’ün  finansmanıyla  destekleyerek  bütün televizyonlarda yayınlanabilir hâle getirmek gibi bir görevimizin, bir mesuliyetimizin olduğunu -hem milletvekilleri olarak hem RTÜK üyeleri olarak- Sayın Bakanımıza da saygıyla sunmak üzere ifade ediyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu açısından mutlaka kayda geçirilmesi gereken bir konu da şudur diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, sürem bitiyor ama bir dakika daha verirseniz… İstismar etmeyeceğim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, son dönemde yayınlar üzerinde bir kolluk kuvveti etkisi yaratmak yerine yani ceza kesen, yayından men eden, yasaklayan, ekran karartan bir güç olarak bir kolluk kuvveti görüntüsü vermek yerine, yayınları denetleyen ama bilgilendiren, önceden uyaran ve yayınlar üzerinde pozitif etkileşimler sağlayan önemli bir hukuk ve yasama meclisi temsilcisi organ hâline gelmiştir. Bundan dolayı başkan ve üyeleri tebrik ediyorum. Türk diliyle ilgili atılması gereken adımları da attıkları takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletim adına kendilerine daha fazla medyunu şükran olacağımızı ifade ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.

Tasarının tümü üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak.

Buyurunuz Sayın Kışanak. (DPT sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partimiz adına tasarının tümü üzerinde görüşlerimizi iletmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Radyo-televizyon yayınları kitle iletişim araçları içerisinde en önemli ve en etkin araçlardan birisidir ve toplum üzerinde etki gücü en yüksek kitle iletişim aracı televizyon ve radyodur. Bu kadar önemli bir konuyu görüşürken bu konudaki düzenlemenin bir bütün olarak tartışılması, toplumun daha demokratik bir şekilde şekillenmesi, daha çağdaş değerlerle örtüşmesi ve eğitilmesi konusunda bu kitle iletişim araçlarının nasıl rol oynayabilecekleri, bunun önünün nasıl açılabileceğinin ayrıntılı olarak aslında tartışılması gerekiyor. Bizim temel sıkıntımız bu ve bu nedenle de bugün, RTÜK’e verilen denetim yetkisi, aslında etik ilkeleri açısından, Türkiye'nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelerin öngördüğü hükümler açısından… Teorik olarak önemli görevlerle donatılmış bir kurum. Bu kurumun denetim görevi ve ilkeleri arasında, gerçekten demokratik bir yaklaşım söz konusu. Gerçekten, altına imza atılmış yasalara atıfta bulunan hükümler var, ilkeler var. Şiddetin toplumda yaygınlaşmasını önlemek, ayrımcılığı önlemek, çocukları korumak; dışlayan, ötekileştiren, reddeden, küçük grupları hor gören, küçük düşüren, aşağılayan yayınların önlenmesi gibi çok önemli etik kurallarla bağlı bir kurum fakat ne yazık ki biz, uygulamada bunlara dair şeyleri çok fazla göremiyoruz. Yani bu ilkelere baktığımızda aslında RTÜK’ün hakları sınırlayan değil, hakları koruyan bir yaklaşımla hareket etmesi gerekiyor. Bir sansür ve ceza kurumu değil, kişilerin, grupların, toplumun hak ve özgürlüklerini kullanmaları ya da bunların gasp edilmesinin önüne geçilmesi gibi bir işlevle, bir sorumlulukla yükümlü. Oysa biz, RTÜK’ün uygulamalarına baktığımızda bu yönde hiçbir denetim işlevine rastlamıyoruz. Şimdiye kadar -ben bilmiyorum, varsa burada bir arkadaşımız çıkıp açıklayabilir. Yetkililer burada, siyasi iktidarın temsilcileri, RTÜK’ün Sayın Başkanı burada- Türkiye’de faklı etnik kimliğe ya da farklı dinî kimliğe sahip bir grubun ya da bir kişinin aşağılandığı, ayrımcılığa uğradığı, ötekileştirildiğine dair herhangi bir yayına ilişkin bir denetim faaliyeti gerçekleştirilmiş midir? Oysa bugün, biz bakıyoruz, Türkiye’de bütün televizyonlarda bir rating konusudur…

“Kürtler, cahildir, eğitimsizdir, geri toplumsal değer yargılarına sıkı sıkıya bağlıdır, töre cinayeti işlerler, eşkıyalık yaparlar, kanundan kaçarlar. Dizilerde bile atfedilen roller budur. Roman yurttaşlarımıza atfedilen roller: Hırsızdırlar, cimridirler -başka bir sürü aşağılayıcı şeyler var- ya da farklı dinî gruplara sahip kişilere ilişkin dizilerde verilen roller bile, gerçekte, aslında, bizim onları nerede görmek istediğimize işaret eden roller. RTÜK’ün, şimdiye kadar, bunlara dair herhangi bir yayını denetim konusu yaptığı ve “Sen Kürtleri, Lazları, Romanları ya da kadınları ötekileştiriyorsun, onlara karşı ayrımcılık uyguluyorsun, onların hakları üzerinde yanlış bir tasarrufta bulunuyorsun.” diye bir denetim faaliyeti yoktur. Denetim faaliyetleri, “egemen etnik kimlik, egemen dinî kimlik, ekonomik olarak başka bir ayrıcalıklı pozisyonda olmak” gibi hep baskın olanların, hâkim olanların, egemen olanların haklarını korumak üzerinden yapılan bir denetim. Çokça,   yüzlerce, binlerce örneği verilebilir. Türklere hakaret davası söz konusu, denetim konusu olmuştur ya da aslında, başka bir kimliğin, kültürün kendisini ifade etmesi ayrımcılık olarak görülmüştür. Bunlar denetim konusu yapılmıştır.

Burada, şimdi, elimizde Türkiye’de Kürtçe yayın yapmak konusunda talepte bulunan ve uzun hukuk mücadeleleri sonucunda bunu elde edebilmiş bir tek radyo-televizyon kurumu var, yerel radyo-televizyon kurumu var, Gün TV. Diyarbakır’dan yayın yapıyor, Diyarbakır merkeze ve ilçelerine. RTÜK’ün Gün TV’yi nasıl kıskaca aldığına, her an, her saniye bütün haberlerini, bütün programlarını nasıl denetim konusu hâline getirdiğine ve savunmalarını istediğine dair birkaç örnek sizlerle paylaşmak istiyorum.

Örneğin, 8 Şubat 2008 tarihli haber bültenine dair soruşturma konusu yapılan haberin konusu şu… Bu, RTÜK’ün gönderdiği savunma istemini ifade eden resmî belge: “Kürdi-Der Genel Merkezi ve DTP Diyarbakır İl Örgütü geçtiğimiz günlerde, Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat gazetesi imtiyaz sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Vedat Kurşun’un tutuklanmasına ilişkin, Azadiya Welat gazetesine destek ziyaretinde bulundu.” Bu haber RTÜK tarafından denetim ve soruşturma konusu yapılmıştır.

Burada adı geçen kurumlar:

Kürdi-Der: Kürtçenin kullanılması, bu konunun öğretilmesi konusunda rol üstlenen yasal bir dernektir, Diyarbakır’dadır, yasalar çerçevesinde kurulmuştur, faaliyetlerini yasalar çerçevesinde yürütmektedir.

DTP: Partimiz, yasal bir partidir, bu ülkenin demokratikleşme sürecine önemli katkılarda bulunmak üzere kendisine bu konuda rol biçmiş ve bu konuda önemli çabaları olan bir partidir.

Azadiya Welat gazetesi: bu ülkede Kürtçe yayın yapabilen tek günlük gazetedir ve bunun imtiyaz sahibi ve Yazı İşleri Müdürü tutuklanmış, bu iki kurum da bu kuruma bir destek ziyaretinde bulunmuş, bu destek ziyaretini de Gün TV haber yapmış ama RTÜK’ün denetimine takılmış bu haber. “Sen bu haberle ayrımcılık yapıyorsun.” iddiasında bulunularak Gün TV’den savunması istenmiştir. Daha devamında benzer yüzlerce örnek var.

Mesela, aynı haber bülteninde gene soruşturma konusu yapılan ve savunma istenen bir başka haber: “Mardin’de Demokratik Toplum Partisi il ve ilçe örgütleri ile vatandaşların katılımıyla DTP Kızıltepe İlçe Örgütünde toplantı düzenlendi.” Bu haber bile savunma istenen haberler arasındadır.

9 Şubat 2008 tarihli bültende ise: “Demokratik Çözüm Yürüyüşü’ne Katılan Araçlara Ceza Yağmuru” alt başlıklı haberde “DTP’nin 4-6 Şubat tarihleri arasında Türkiye genelinde operasyonların durdurulması ve Kürt sorununa demokratik çözüm  sağlanması talebiyle başlattığı ‘Demokratik Çözüm Yürüyüşü’ne Mersin’den katılacak yürüyüşçüleri taşıyan 3 minibüs, D-2 ulaşım belgesi olmadığı gerekçesiyle yürüyüş günü yoldan çevrildi. Daha sonra da araçlara toplam 17.334 YTL para cezası kesildi.” Ben de bir iletişimciyim, burada başka arkadaşlarımız da vardır. Bu haberin dilinde hiçbir şekilde övmek, kayırmak ya da yermek yoktur, rutin bir haberdir. Bir olaydan bahsediyor, bir parti bir yürüyüş düzenliyor, bu yürüyüşe katılmak üzere yola çıkan kişileri taşıyan araçlara D-2 belgesi olmadığı gerekçesiyle ceza kesiliyor ve Gün TV bunu haber yapıyor, bu dille. Burada verilen dil, cümleler Gün TV’nin haber cümleleridir ama ne yazık ki bu cümleler bile RTÜK’ün soruşturma konusu yapmaktan kurtulamadığı bir konu olmuştur.

Benzer bir başka haber 3 Şubat 2008 tarihli bültenden: Burada da yine Partimiz DTP’nin yaptığı bir faaliyeti haber yaptığı için hakkında soruşturma açılmış, savunması istenmiştir. “DTP’nin Şırnak’a yapacağı operasyonlara karşı ‘Demokratik Çözüm Yürüyüşü’ne ilişkin konuşan DTP Kadın ve Gençlik Meclisi üyeleri ve yöneticileri, 5 Şubatta Diyarbakır’da yapılacak olan uğurlamaya binlerin katılacağını beklediklerini söyledi… DTP’nin Diyarbakır’da düzenlediği 3. Ekolojik ve Yerel Yönetimler Konferansı’nda komisyon tarafından hazırlanan özgür yerel yönetimler modeli tartışılıyor…” Bu kadar rutin ve kuru, bu kadar yalın, tarafsız bir dille yazılan ve sunulan haberler bile RTÜK tarafından denetlenmiş ve Gün TV’nin savunması istenmiştir.

Bu konuda çok titiz bir çalışma içerisinde olduğu görülüyor. Şu anda elimde Gün TV var. Ama bunun dışında başka radyoların da, özellikle demokratik ilkeler doğrultusunda yayın yapan, hak ve özgürlükleri savunan, emeğin haklarını savunan başka radyoların da nasıl RTÜK’ün sansür kıskacında olduğuna dair onlarca örnek mevcuttur. Bunu gayet iyi ve gayet ayrıntılı, hiçbir haberi sektirmeden yapan RTÜK’ün -çocukların korunması, çocukların istismar edilmesi, şiddetin hoş görülmesi, şiddetin teşvik edilmesine dair binlerce yayın söz konusudur- bunlara dair kamuoyunun baskısı, izleyicilerin talebi, şikâyetleri olmadan şimdiye kadar harekete geçtiği ve sonuç aldığı bir çalışmadan bahsetmek çok mümkün değildir.

Yine, kadınları, radyo-televizyon kurumlarında onlara atfedilen roller, biçilen roller dikkate alındığında kadınları hep ikincil pozisyonda gösteren, ev kadını olarak gösteren, boyun eğmesi gereken, itaat etmesi gereken, eşi eve geldiği zaman akşam terliğini ayağının önüne koyması gereken kişiler rolünde gösteren sayısız yayın vardır. Bütün televizyon kanallarındaki dizilerde kadının geleneksel, toplumsal rollerinin kalıbı her defasında yeniden yeniden üretilmektedir. Bu geleneksel ve kadını ikincil plana iten rolleri değiştirmeye dönük hiçbir çaba görülmemektedir ve RTÜK de bu konuda herhangi bir denetim faaliyeti yürütmemektedir. Özellikle gündüz, kadınlara yönelik kadın kuşağı programlarında, kadınların yaşadığı acılar, dramlar rating malzemesi hâline getirilmekte ve sabahtan akşama saatlerce bireysel dramlar televizyon ekranlarından teşhir edilmekte, rating konusu yapılmakta, o kişilerin kişilik hakları ezilmekte, rencide edilmekte, aşağılanmaktalar. Bu yayınlara bir çekidüzen verme konusunda bir çabasını da çok görmüş değiliz.

Özellikle televizyonlarda şiddete teşvik eden -hemen hemen neredeyse bütün dizilerde- çok ciddi ögeler var; bu konuda yaşanmış çok acı olaylar da var, o televizyon dizilerindeki kahramanlarla kendisini özdeşleştirerek suç işleyen çocuklar var,  o dizilerdeki yöntemleri uygulayarak intihar etmiş çocuklar var. Ciddi travmatik sonuçlar yaratan şiddet olgusu konusunda da RTÜK’ün ciddi bir denetim işlevi yaptığını söylemek ne yazık ki mümkün değil.

Aslında, şiddet ve çatışma dönemlerinde radyo-televizyon kurumlarının, kitle iletişim araçlarının özellikle yükümlü oldukları toplumsal sorumluluk, daha çok, gerilimi düşürmek, etnik ve dinî ayrımcılığı önlemek, kışkırtıcı olmaktan kaçınmak, kişilik haklarını korumak gibi çok temel bir sorumlulukla yükümlüyken ne yazık ki, -şiddete ilişkin yaklaşım konusunda bazı kurumları, kişileri ya da makamları- şiddet uygulamasını meşru gören bir yaklaşım yani şiddet uygulamaları arasında ayırım gözeten bir yaklaşım da ne yazık ki göze çarpmaktadır. Eğer politik nedenler bunu gerektiriyorsa…  Döne döne şiddet içeren ögeler verilmekte, âdeta yeniden yeniden üretilmesine zemin sunulmakta, yayınlar kışkırtıcı bir nitelik kazanmakta, halklar arası, farklı toplumsal gruplar ve kültürel gruplar arasındaki zıtlaşmayı teşvik eden yayınlar yapılmakta ve ne yazık ki RTÜK’ün bu konularda da denetim işlevini yerine getirdiğini görmüyoruz.

Kitle iletişim araçlarının dili barışçıl olmalıdır. Kitle iletişim araçlarının dili yapıcı olmalıdır, onarıcı olmalıdır, demokratik olmalıdır, kişi hak ve özgürlüklerini korumaya dönük olmalıdır. Ne yazık ki bu konuda da, dil konusunda da hiç de barışçıl bir dil, hiç de yapıcı, onarıcı bir dil, hiç de demokratik bir dil göremiyoruz radyo-televizyon yayınlarında. Bu konuda da RTÜK’ün bir sorumluluk üstlendiğine dair ve bu görevini yerine getirdiğine dair uygulamalarla ne yazık ki çok da karşılaşmıyoruz.

Değerli milletvekilleri, bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Geçtiğimiz haftalarda burada TRT Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle TRT’nin farklı dil ve lehçelerde yayın yapmasını öngören bir hüküm içeren değişiklik gündeme geldi. Kamuoyu bunu TRT’nin bir kanalının Kürtçe ve biraz da diğer farklı dillerden, Arapça ya da Boşnakça, Farsça yayın yapacağına yorumladı. Bu konuda bir açıklık söz konusu değil. Bir kanal yirmi dört saat boyunca farklı dil ve lehçelerde mi yayın yapacak? Bu yayının kaç saati Kürtçe olacak ve içeriği ne olacak? Bu konuya da açıklık getirilmesi gerekiyor çünkü şu anda bu yayını düzenleyen RTÜK’ün çıkarttığı bir yönetmelik var. Bu yönetmelik de haftada dört saatle sınırlayan bir yönetmelik, günde kırk beş dakikayı geçmemek üzere haftada sadece dört saat yayın yapılmasını öngören bir yönetmelik. Bu yönetmelik değişmeden TRT’nin bir kanalının tamamen Kürtçe ya da diğer farklı dilleri de içerecek şekilde yayın yapması mümkün değil.

Ayrıca, sadece TRT’de farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması yetmez, özel radyo-televizyon kurumlarının önünde de farklı dil ve lehçelerde -Kürtçede, Lazca, Boşnakça- yayın yapılması önündeki engel kaldırılmalı; özel radyo-televizyon kurumlarının da zaman, süre kısıtlaması olmadan, konu, içerik kısıtlaması olmadan yayın yapma imkânına kavuşturulması gerekiyor.

Evet, TRT’nin böyle bir yayın yapması kamu yayıncılığı açısından oldukça önemlidir çünkü kamu yayıncılığı toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarına cevap vermeyi öngörür ama özel teşebbüsün de, özel sektörün de bu konuda istediği dilde, istediği konuda yayın yapmasının önündeki bütün engelleri kaldıracak yasal düzenlemelerin yapılması gerekiyor.

Şu anda böyle bir yasal düzenleme olmadığı için, ne yazık ki, ülkemizde yaşayan Kürtler ve farklı kültürel gruplar, yurt dışından yayın yapan radyo-televizyon yayınlarını izlemek durumundalar. Gönül ister ki Roj TV’yi yayınlamak için çaba sarf etmek yerine, Türkiye’de Kürtlerin ihtiyacına cevap verecek, onların taleplerini karşılayabilecek özel bir radyo ve televizyon yayıncılığına imkân tanıyan yasal düzenleme de bir an önce yapılsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Bunlar 21’inci yüzyılda artık tartışmasız olarak demokrasinin en temel kurallarıdır. Bir toplum kendi kültürel ihtiyaçlarını karşılayabilecek araçlara sahip olma hakkına sahiptir. Bunun önündeki bütün yasal engellerin kaldırılması gerekir. Bu Meclisin önümüzdeki süreçlerde çok da vakit kaybetmeden demokrasinin sınırlarını böylesine genişletecek yeni düzenlemelere de imza atacağını umuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.

Buyurunuz Sayın Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de konuşmama başlamadan, dünkü hain saldırıda ölen şehitlerimizi rahmetle anıyor, kederli ailelerine ve tüm Türk milletine başsağlığı diliyorum. Ayrıca, Mersin’de meydana gelen orman yangınında hem şehit köylülerimize Allah’tan rahmet diliyorum hem de zarar gören köylülerimize buradan geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı aslında bir zaruretten kaynaklanıyor. Zaruret şu: Bilindiği gibi, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, yani RTÜK Üst Kurulunu düzenleyen kanun, 1994 yılında çıkarılan 3984 sayılı Kanun’dur. Bu Kanun’da zaman içerisinde birtakım değişiklikler olmuştur. Bu Kanun’un temel amacı, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi ve bu amaca matuf olarak bir de üst kurul oluşturulması kanunla hükme bağlanmış. Üst Kurulun görev, yetki ve sorumlulukları da 3984 sayılı Yasa’da belirtilmiş. Kanun’un amaçları arasında, radyo ve televizyon ve veri yayınlarının hukukun üstünlüğüne, Anayasa’ya, genel ilkelere ve temel hak ve özgürlüklere, millî güvenliğe ve genel ahlaka uygun olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde radyo ve televizyon yayınlarının yapılacağı ifade edilmiştir.

Kanun’un bazı maddeleri Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Anayasa Mahkemesi, 15/5/2002 tarihli ve 4756 sayılı Kanun’da değiştirilen maddelerin bir kısmı hakkında iptal kararı vermiştir. Bu kararların ortaya koyduğu hukuki boşluğu doldurmak amacıyla bir kanun tasarısı geç de olsa tertip edilmiş, Komisyondan geçmek suretiyle bugün Genel Kurulun gündemine gelmiştir.

Kanun tasarısı esas itibarıyla beş maddeden ibaret olup özellikle RTÜK’ün denetimini Sayıştay denetimine tabi kılan 1’inci maddesi vardır. Gerçekten, maddede “Üst Kurul Sayıştayın denetimine tabi olup, Sayıştayın hazırladığı denetim raporları en geç otuz gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.” denilmektedir.

Sayıştay, esasen, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan ve denetim adına genel bir uygulama yetkisine sahip bir denetim kurumudur ve buradaki düzenleme Anayasa’ya ve yasalara uygun bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yine kanun tasarısının 2’nci maddesinde “Üst Kurul Üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmalar 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre yapılır ve bunlar hakkında soruşturma izni, Başbakan tarafından verilir.” hükmü vardır.

Değerli arkadaşlarım, Komisyon görüşmeleri sırasında RTÜK Başkanımızın da ifade ettiği gibi, aslında RTÜK üyelerinin soruşturma izinleri noktasında mevzuatımızda bir düzenleme yoktur. Nitekim, verilen her şikâyet dilekçesi sonucunda Üst Kurul Başkan ve üyeleri, adliyede soruşturmalara savunma vermek suretiyle, aslında görevlerini de zor yapar bir hâle gelmişlerdir. Dolayısıyla, esasen, soruşturmaları yürüten savcıların Üst Kurula hatırlatması üzerine “Yahu, biz, bu soruşturma usulleri noktasında bir yasal boşluk var, hangi usulü tatbik edeceğimizi bilemiyoruz.” gibi bir hatırlatma üzerine böyle bir yasal zorunluluk meydana gelmiş ve maddede soruşturma izni Başbakana bırakılmak suretiyle bir düzenleme yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, madem Üst Kurul üyeleri ceza açısından memurlar gibi muamele görmektedir, o hâlde soruşturma izni açısından da, soruşturma usulü açısından da soruşturma izne tabi olmak gerekir ve izne bağlanması -genel memurların yargılanması usulüne baktığımız zaman- isabetli bir uygulamadır.

Diğer taraftan, soruşturmaya hangi makam izin verecektir? Anayasa’mızın genel sistematiğine baktığımız zaman RTÜK’ün düzenleniş yeri, biçimi dikkate alındığı takdirde soruşturma izninin Başbakanlık makamına verilmesi en isabetli yol olarak görülmüştür. Aslında, komisyon aşamasında acaba bu soruşturma izni Meclise verilse ne olur, nasıl olur gibi bir tartışma yaşanmış ama gerek kadrolar gerek imkân gerekse diğer üst kurullarda soruşturma mantığı dikkate alınarak Başbakanlığa verilmesi isabetli bir düzenleme olmuştur diye düşünüyorum.

Diğer taraftan, tasarının 3’üncü maddesinde “Cezaya yol açan fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde programın yapımcısı ve varsa sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad altında başka bir program yapamaz ve sunamaz.” denmek suretiyle yasaya aykırı, yasayı ihlal eden yayınlar noktasında aynı zamanda programın oluşmasında katkıda bulunan diğer görevlilerin de cezalandırılması bir amaç olarak düzenlenmiştir.

Değerli arkadaşlar, bugün Mecliste, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstün hizmet ödülleri dağıtıldı. O programda edebiyatçı-yazar Yavuz Bülent Bakiler bir konuşma yaptı. İçinizde o konuşmayı dinleyen arkadaşlar da vardı. Gerçekten hatırlattığı ve benim de buradan RTÜK’e hatırlatmak istediğim bir husus var. Aynen Yavuz Bülent Bakiler’in dediği gibi, bir insanın kişilik hakları ihlal edildiği zaman RTÜK bir yaptırım uyguluyor ama 70 milyon Türk’ün ortak değeri olan Türkçe noktasında bir ihlal gündeme geldiği zaman, bir ihlal vuku bulduğu zaman bunun bir müeyyidesinin olmadığı söyleniyor. Ben de böyle bir müeyyidenin olmadığı kanısındayım. Gerçekten radyo ve televizyon yayınları toplum hayatını, kültürümüzü, dilimizi, kimliğimizi en derinden biçimlendiren, yönlendiren yayınlar. Dolayısıyla, bu yayınlar kanunun amacına da uygun olarak millî kimliğimize, millî değerlerimize, dilimize özen göstermek durumunda. Zaman zaman televizyonlardan izlediğimiz yayınlar Türk toplumunun aile yapısına mugayir, ahlaka aykırı yayınlar sık sık gündeme geliyor, sık sık şikâyete konu oluyor. Dolayısıyla, bu noktada yaptırımların yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Eğer Kanun’da Kurulun elini güçlendirilmesi düşünülen birtakım düzenlemeler yapılacaksa, eğer bazı tedbirler alma konusunda birtakım yasal düzenlemeler yapılacaksa, mutlaka bu düzenlemelerin yapılması ve Kurulun bu anlamda denetim mekanizmasını en etkin bir biçimde gerçekleştirilmesinin, bana göre, düzenlemesinin yapılması gerekiyor.

Diğer taraftan, RTÜK hep eleştiriliyor bulunduğumuz ortamlarda, ama güzel yaptığı şeyler de var. Mesela, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımızın himayesinde Türkçeyi doğru, güzel, düzgün kullanan, basında bu anlamda Türkçe noktasında duyarlılık gösteren kişilere de ödüller verildi. Gerçekten Türkçe duyarlılığı hepimizin özen göstermesi gereken bir duyarlılık ve Türkçe bizim millî kimliğimiz diye düşünüyorum. Bu anlamda RTÜK’ü tebrik etmek istiyorum, bu noktada gösterdiği duyarlılık için.

Bir önerim de: Bildiğiniz gibi Türkçe konusunda bir komisyon kurmuştuk. Bu komisyon, çalışmalarını nihayete erdirdi ve komisyon bir rapor sundu Meclis Başkanlığına. Bu raporda da ifade edildi, televizyonlarda ve radyolarda haber sunuculuğu veya program sunuculuğu yapan kişilerle ilgili olarak mutlaka bunların Türkçeyi güzel, doğru ve düzgün kullandıklarına ilişkin bir belge alma zorunluluğunun getirilmesi, gerekirse bu konuda RTÜK’te bir kurul oluşturulması veya Türk Dil Kurumuyla birlikte oluşturulacak bir kurulun bu belgeleri vermesi şeklinde bir düzenleme basın ve yayın hayatı açısından önemli bir eksikliği giderir diye düşünüyorum.

Bir zorunluluktan kaynaklanan kanun tasarısı önümüzdedir. Bu kanun tasarısı, Anaya Mahkemesinin iptal kararıyla oluşan boşluğu gidermek amaçlıdır.

Bu duygularla, ben düzenlemenin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akgün.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar sona ermiştir.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Buyurunuz Sayın Ata.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakana bir sorum olacak.

Özellikle kış aylarında, kadın kuşağı programlarında, saat on birle on yedi arasında televizyon programlarına katılan ve bireysel öykülerini, dramlarını anlatan kadınların, kimi zaman yayın sırasında kimi zaman da yayın sonrasına sarkan bir şekilde, bazen yayında bulunanlar bazen de yayına telefonla katılanlar tarafından kendilerine iletilen yardım talebi karşılanmaktadır. Acaba, RTÜK, bu yayınları yapan kurumlara Yardım Toplama Kanunu çerçevesinde bir yetki mi vermiştir? Kendilerine bu yönlü bir başvuru olmuş, RTÜK de bunu onaylamış mıdır? Çünkü böyle bir durum söz konusu. Yardım Toplama Kanunu’na bir muhalefet durumu söz konusu olur eğer bu gerçekleşirse, ki, bu, kamuoyu vicdanını da rahatsız etmektedir çünkü nesiller arasında köprü rolünü oynayan kadınlar gelecek kuşakları yetiştirirken, kendilerine, başkalarından yardım alarak yaşama ya da bunu çok rahat talep etme şeklinde bir miras mı bırakacaklardır?

Yine, dilencilik yasal olarak bir suçtur ve tanımlanmıştır ancak bunun yöntem olarak değişmesi ya da mekânının değişmesi kamuoyunun vicdanını rahatsız etmektedir. RTÜK’ün bu konuda kendisine yapılan bir başvuru var mıdır ya da kendiliğinden harekete geçip, denetim yetkisini uygulayıp bu konuda herhangi bir işlem yapmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Ağyüz, buyurunuz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bölge müdürlüğü atamalarında kurum içinde beş yıl çalışmış olmak şartı aranmakta mıdır? İstanbul Bölge Müdürü neden üst üste görevden alınma gereği hissedilmiştir? Ayrıca, 15/07/2005’ten bugüne kadar mevcut personele ilaveten kaç kişi alınmıştır? Özellikleri nedir ve naklen alınmışsa kurumlarını yazılı veya sözlü olarak bilebilir miyiz? Başkanlık müşavirliğine atananların özelliği nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Ağyüz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Özellikle kadın programları ile ilgili bu soru, tabii evvela yayın ilkeleri açısından ele alınması gereken bir konu. Eğer araya firmalar giriyorsa, iş çevreleri giriyorsa ve onun reklamı anlamına geliyorsa RTÜK müdahale edebiliyor -ama böyle bireysel bir yaklaşımla sordu- ki ben şahsen o programları seyretme imkânına sahip olmadığım için içerikleri hakkında arkadaşlarım bilgi verdikleri zaman daha sonra konuşurum. Ama o programların çok dikkatlice ele alınmasında yarar olduğunu düşünüyorum çünkü bazen yardım ederken belki bir ihtiyaç karşılanıyor ve önemlidir de ama o ihtiyaç karşılanırken bazı sıkıntıların kişilik haklarıyla ilgili, değerlendirmeleriyle ilgili veya muhtaç olan insanların psikolojileriyle ilgili rahatsız edici bir durum da ortaya çıkabilir. Onun için, bunu not aldık, arkadaşlarımızla birlikte daha yakından takip edelim, yayın ilkelerimiz açısından konuya bakalım ama hâlihazırdaki genel uygulamada herhangi bir şikâyet olmayınca veya demin söylediğim reklam konusuna girmiyorsa o tip programlarla ilgili bir işlem yapılmamış.

Diğer konu: Bugün zaten TRT’yle ilgili olmadığı için bu tasarı… Bölge müdürlükleriyle ilgili olarak sordu Sayın Ağyüz ama bölge müdürlükleri zaten Genel Kurulumuzda kabul edilip çıkan yasaya göre şekil değiştiriyor, bölge müdürlüklerine dönüşüyor, dolayısıyla yapıda bir değişiklik var ama eğer şimdiye kadar olan işlemlerle ilgili rakamla ifade edilecek bir soru ise o TRT’yle ilgili olduğu için, not aldık, ona yazılı olarak cevap veririz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir

1’inci maddeyi okutuyorum:

RADYO VE TELEVİZYONLARIN KURULUŞ VE YAYINLARI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 13/4/1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hak-kında Kanunun 9 uncu maddesinin beşinci fıkrası aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

“Üst Kurul Sayıştayın denetimine tabi olup, Sayıştayın hazırladığı denetim raporları en geç otuz gün içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulur.”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Nesrin Baytok konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA NESRİN BAYTOK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, Meclisimiz çok şükür çalışmalarını sürdürüyor. Bizler demokratik biçimde yasama görevini yerine getiriyoruz, yasaları ele alıyoruz, görüşüyoruz, doğrusunu yanlışını özgürce dile getiriyoruz, parlamenter rejimin gerektirdiği çalışmaları yürütüyoruz. Ne yazık ki son gözaltına alınmalarla birlikte gördük ki insanlar artık görüşlerini en özel ortamlarda bile dile getirmekten çekinir hâle geldiler, bir korku dalgası altında yaşar hâle geldiler. Gazeteciler en özel konuşmalarını bile yapmaktan çekinir durumda, birbirlerine telefonda dost selamları iletmekten çekinir durumda. Nerede bağımsız, özgür basın, nerede özgür gazeteciler? Kendi kendini sansürleyen insanlar hâline geldik.

Sayın milletvekilleri, bu çalışmaları yürütürken ana kuralların varlığını sürdürmeye devam edebilmesi çok önemli. Nedir bu ana kurallar? İnsanların yüreklerine korku salınmayacak, çıkaracağımız yasalar kimseye haksızlık yapacak uygulamaların kapısını açmayacak, kişisel ihtiyaçlarla değil ülkenin ihtiyacıyla hareket edilecek. Kendi içinde çelişkiler taşıyan bir yasa yapmamalıyız. Peki, şu anda görüştüğümüz yasa bu ana kurallara uygun mu?

Sayın milletvekilleri, sizlere uygun olmadığını bildirmek isterim. Bu yasa yanlışlığın, haksızlığın kapısını açıyor. Hangi haksızlığın kapsını açıyor? RTÜK üyelerini soruşturma izni yetkisinin Başbakana verilmesi kapısını açıyor. Son derece yanlış bir uygulama olacaktır. Burada, Başbakan RTÜK üyeleriyle ilgili işine geldiği gibi karar alabilecek demektir. Bu yetkiyi muhalefete yönelik, muhalefetin aleyhine kullanabilecek demektir.

Sayın milletvekilleri, RTÜK, görsel medya üzerinde denetim görevi yerine getiren bir kuruluş. Böyle bir kuruluşun her türlü kaygıdan uzak bir biçimde medya denetimini sağlayabiliyor olması çok önemli. Medyamızın hâli ortada. Bu yasayı ele alan Anayasa Komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu raporunda şöyle demektedir: “Medya alanında bilgi kirliliği yaratılmıştır. Herkes kendine göre bir medya yaratma gayreti içindedir. Bazı kanallar himaye edilirken bazı kanallar hedef alınmaktadır.” Bu sözlerin eşiğinde şu anda görüştüğümüz bu yasa Meclis Genel Kuruluna gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, bu yasa keşke bu amaca uygun maddeler içeriyor olsa. Ne gezer, tam tersi bir durum var. Medya alanında bir bilgi kirliliği var, çarpıtma, saptırma var, iktidar partisinin kendine göre medya yaratma gayreti var. Hatta, ötesi var, iktidar partisi zaten kendisine göre bir medya yarattı. Geri kalan medya da kıpırdayamaz hâlde tutulmak isteniyor. Bunu sağlamak için, Başbakan aracılığıyla RTÜK kullanılarak televizyon kanalları Hükûmetin istediği hizaya getirilebilecektir. Zaten mevcut durumda Türkiye’de medya ikiye ayrılıyor: “AKP’li medya”, “henüz AKP’li olmamış medya.” Aslında “AKP’li medya” sözünü de şöyle düzeltmeliyiz: “AKP’nin yayın organları.” Artık, partiyle öylesine iç içe geçmiş bir yapı var ki neredeyse kenetlenmiş. Böyle bir ilişkide, bağımsızlıktan, özgürlükten söz açılabilir mi!

En son, İstanbul’da yürütülen davada çok net bir şekilde örneğini de görüyoruz. AKP medyası yazıyor “Cumhuriyet’ten İlhan Selçuk’un kapısı ne zaman çalınacak?” diye soruyor, iki gün sonra sabaha karşı apar topar gözaltına alınıyor. Dava hakkındaki bütün bilgiler anında AKP medyasında. Hani ilk soruşturma gizliydi? Ne gezer, her şey ortada. O kadar ki sorgulaması yapılan kişilerin sözleri sadece saat farkıyla malum medyada yer alıyor. Daha ortada iddianame yok ancak AKP yayın organları, iddianamede altmış sayfa hangi konuyu içeriyor, toplam iddianame kaç sayfa olacak, bizlere bildiriyor. Nereden sızıyor bu bilgiler? Nasıl da sadece belli birkaç gazete ve televizyona servis yapılıyor? Ne diyordu Anayasa Komisyonu Raporu’nda: “Bazı kanallar himaye edilirken bazı kanallar hedef alınmaktadır.”

Evet sayın milletvekilleri, aynen öyle oluyor, bazı kanallar özel himayeye tabi tutuluyor, bazıları da hedef alınıyor. Kimlerin hedef alındığı belli, henüz AKP’li olmamış medya hedefte. Böyle bir ortamda, RTÜK’ün fiilî denetimi anlamına gelecek bir yetkiyi bizzat Başbakana veriyorsunuz. Kediye ciğer emanet etmekten ne farkı var! Tilkiye sormuşlar: “Kızarmış tavuk sever misin?” diye. “Gülmekten söyleyemiyorum ki!” demiş.

Başbakan Sayın Erdoğan’ın medyasever olduğu bilinen bir gerçek. Sabah-ATV medya grubunun başına gelenler ortada. Aynı grubun televizyonu ATV, son Ergenekon soruşturmasında her türlü haberi tahrif ederek vermekte sakınca görmüyor. Bu yayınlar her gün devam ediyor. Henüz iddianamesi bile ortada bulunmayan davanın gönüllü savcısı konumundadır bahsi geçen medya grubu.

Başbakanın damadının başında bulunduğu bir firmaya, ihaleye katılan tek firma olduğu hâlde ihale edilen bir medya grubunu konuşuyoruz. Bu medya kuruluşunda çarpıtılarak yapılan yayınlarda bazı tutukluların on üç aydır neden içeride tutulduğu hiç haber olmamaktadır. Soruşturmanın ilk kurbanı verilmiştir. Bu nitelikteki bir konuyu medya grubunun ele alış biçimi çok şey anlatmaktadır.

Kuddusi Okkır daha hakkındaki suçlamayı bile öğrenemeden öldü, en büyük haksızlık ve hukuksuzlukla karşı karşıya kalarak öldü. Sizleri bilmem ama benim içim kan ağlıyor. Tutuklanmış olan kişilerin avukatları da neyle suçlandıklarını bilmiyor. Aylar olmuş, hapiste tutuluyorlar. İşte, böyle bir konuyu haber yapan Sabah-ATV grubu, AKP yandaşı diğer medyayla birlikte haberleri çarpıtarak, gerçeği karartarak, yasalara aykırı yayınlar yaparak bu garip dava hakkında kamuoyu oluşturmaya çalışıyor.

Medya grubunun kendisi haber konusu olacak biçimde ihale edilmiş, dava konusu olması gereken biçimde usulsüz kredilerle hortumlamaları aratacak cambazlıklarla Sabah-ATV grubu el değiştirmişken bunları denetlemesi gereken RTÜK’ün fiilî denetimi Başbakana bırakılıyor. Bakın, hem habere konu olması gereken hem de yasalara aykırı işlemler dolayısıyla mahkemeye taşınması muhtemel bu ihaledeki şaibeler ortada duruyor.

Başbakanın damadı Çalık grubunda CEO’dur, damadın ağabeyi hem CEO hem de hissedardır. Kamu bankaları genel müdürleri Başbakan tarafından atanmaktadır. Başbakanın atadığı genel müdürler medya grubunun satın alınması için kredi açmaktadır. Bunu denetlemesi gereken RTÜK üyeleriyle ilgili bir suç duyurusu söz konusu olduğunda, buna da yine Başbakanın izin vermesi gerekecektir. Sizce buradaki işlem için RTÜK hakkında Başbakan yargılama izni verir mi?

RTÜK üyesi Sayın Şaban Sevinç Sabah-ATV satışının onaylanmasına karşı çıkarken muhalefet şerhinde yasaya aykırılıklara dikkat çekiyor. Uygulamaya göre, medyadaki yabancı ortak, bulunduğu ülkedeki Türk büyükelçiliğinden Türkiye’de yayıncılık yapılmasında Türkiye’nin güvenliği açısından bir sorun bulunmadığına dair belge almalıdır. Daha sonra bu belgeyle Başbakanlıktan Başbakanlık Ulusal Güvenlik Belgesi almalı ve bu belgeye dayalı olarak RTÜK gerekli onayları vermelidir. Sayın RTÜK üyesinin muhalefet şerhinden anlıyoruz ki bunların hiçbirisi olmamış.

Bakınız muhalefet şerhinde ayrıca ne diyor: “RTÜK Kanunu’nun 29’uncu maddesine göre bir şirket sadece bir televizyon ve bir radyo sahibi olabilir. Turkuaz Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık AŞ, yani Sabah-ATV grubu TMSF’den bir televizyon, bir radyo, iki gazete ve çok sayıda dergi almış. Bu hâliyle de Yasa’nın 29’uncu maddesi hükmüne aykırı bir yapı kazanmıştır. Zaten ihalenin sırf bu nedenle bile en baştan RTÜK tarafından onanmaması gerekirdi.” Bunu söyleyen Radyo-Televizyon Üst Kurul üyesi.

Şimdi ne olacak? Bu hâliyle RTÜK nasıl denetlenecek?

Sayın milletvekilleri, bakınız, iktidar partisinin medya organlarından Taraf gazetesinde çıkan bir makalede ne diyor: “Ergenekon operasyonu, eğer siyasi irade bu operasyonun arkasında sıkı durursa, kesinlikle bu paradoksu önemli ölçüde etkisizleştirir. Ancak unutmadan belirtelim ki, bu büyük plan, yalnızca çete ayağı ile sınırlı değil. Legal alanda hiçbir suça karışmamış, yüksek kademedeki üniformalı ve sivil bürokratları ve hatta medya ve yargı uzantılarını da içine alan bu yapının oyuncularını tamamen elimine etmeye, bu aşamada imkân yok. Yine de, kritik zamanlarda, kritik müdahalelerle etkili sonuçlar alınabilir.”

Bu değerlendirmelerin eşliğinde iktidar partisinde kararların nasıl alınabildiğini görüyoruz. Legal alana da uzanmanın yollarını aramak gerektiği ifade ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

NESRİN  BAYTOK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, biliniz ki bu anlayışla Türkiye hiçbir yere varamaz, sizler de varamazsınız. Bırakınız medya özgür ve bağımsız olsun, bırakınız yargı da özgür ve bağımsız olsun, bırakınız RTÜK özgür ve bağımsız çalışsın. Bu denetimi yapacak olan mekanizma, yürütme organından bağımsız bir yapıda olmalıdır. Tek adam yönetimi tesis edilmeye doğru gidilmektedir ki bu, sizler bakımından da hiç iyi değildir. Binaların zemin katındaki kolonları keserek iş yeri açan ve böylece binanın bir süre sonra yıkılmasına sebep olan şaşkın iş yeri sahipleri gibi altında kalınacak bir yapıyı tesis etmemek gerekir.

İktidar partisini sağduyuya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baytok.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde söz yok.

Soru-cevap için, buyurunuz Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, deminki sorularımıza yazılı mı cevap vereceksiniz onu anlamadım?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Evet.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ayrıca ATV’ye satışından sonra Üst Kurul yayın izni verirken, 3984 sayılı Yasa’nın 29/a, b fıkraları neden göz önüne alınmamıştır?

Dinlenmeden ve kayıttan çıkarılan radyo var mıdır?

Sayısız ihlal raporu bulunmasına rağmen kapatma alması gerekirken sadece uyarı cezası verilen radyo ve televizyon var mıdır? Bunları bilmek istiyorum.

Ayrıca da RTÜK üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisinden seçilen üyelerdir. İktidar sözcüsünün konuşmasında olduğu gibi bunu KİK’le, Enerji Piyasası Kuruluyla veya BDDK ile karıştırmanın bir anlamı var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçtiği üyeleri denetleme yetkisinin, soruşturma izni verilme yetkisinin Başbakana verilmesini doğru buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Sayın Koçal

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Fox Tv hem Amerika hem de Türk vatandaşı olan Ahmet Ertegün’e satıldı. Daha sonra bildiğiniz gibi Ahmet Ertegün bir kaza sonucu öldü. Ölümünden sonra Fox Tv’nin sahipleri ve sermaye payları konusunda bilgi verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçal.

Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz’e zaten arada söyledim, rakamlara yönelik sorular var. Mesela, Sayın Koçal’ın sorduğu soru da öyle. Şu anda yarım yamalak bir cevap vermek doğru değil, rasyonel değil. Burada sorulup da cevap veremediğimiz, vermediğimiz bütün cevaplar yazılı olarak arkadaşlarımıza iletilecektir. Bunun böyle olması gerekiyor. Ama konuşan arkadaşlarımızın tamamına yakınının -muhalefetteki arkadaşlarımızı kastediyorum- bu denetlemeyle ilgili belli bir itirazları var. Bu arkadaşlarımız hatırlarlar, zaten komisyonda görüşülürken de yine benzer itirazlar oldu.

Şimdi, hemen hemen hepimizin hemfikir olduğu bir konu var. Evvela bir hukuki boşluk var. Zaten Danıştay kararında da var bu. 3984 sayılı Yasa’da üst kurul üyelerinin -memur yargılanması çerçevesinde- durumunun bir boşluk arz ettiğini, dolayısıyla orada bir hükmün konulması gerektiğini arkadaşlarımız da söyledi, ben de tekrar hatırlatayım.

Şimdi, bu BDDK örneği verildi, TMSF örneği verildi. Bunlar da nitelikleri bakımından benzedikleri için RTÜK’e bu veriliyor ve orada zaten Sayın Başbakan da değil, doğrudan doğruya ilişkili bakan soruşturma açılıp açılmayacağına izin veriyor. Sayın Başbakanla ilgili, niye değişiklik metninde Başbakan var? Çünkü idari bir kurul her şeyden önce ve idari kararlar alan, idari işlemler icra eden bir kurum. Başbakan idarede zaten -genel sistemimizde bizim- bir bakıma koordinatör durumunda. Dolayısıyla niçin Başbakan sorusunun cevabı, zaten bizim genel yapımızla, sistemimizle ilgili.

İkincisi, RTÜK Yasası’nın 14’üncü maddesi açıkçası “Hükümetin Üst Kurul ile ilişkileri Başbakan tarafından yürütülür.” diyor. Yani Başbakan bağımsızlığına rağmen konunun dışında değil. Dolayısıyla, açıkçası burada pek çok eleştiriyi genel anlamda görüp değerlendiriyorum. Yani bir ülkede, başkanlık sisteminin, yarı başkanlık sisteminin olmadığı ülkelerde başbakan elbette etkilidir. Dünyanın her yerinde etkilidir, Batı ülkelerinde etkilidir, Avrupa Birliği üyelerinde etkilidir. Yani bir başbakan olmak, önemli bir makamda olmaktır. Onun da bir sürü etkileri var, bir sürü yetkileri var, bir sürü güç kullanımı var.

Dolayısıyla bu -ne bileyim- sorumlu Devlet Bakanı olarak bana verilmiş olsa veya öyle bir öneri olsa ben şahsen derim ki: “Başbakanın olması daha uygundur. Çünkü başbakan bir iktidar devam ettiği sürece en azından zaten o ülkenin başbakanıdır. Oysa bakanlar çok daha kısa süre içinde değişebilir, değişmeyebilir.” Dolayısıyla, bunun şahsen ben, Başbakana verilmesinin bizim hem yapımıza daha uygun olduğunu hem de zaten kurumun kendi tecrübesi, kendi deneyimi açısından baktığımızda da Başbakana verilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Ama bu, farklı düşüncelere saygı duymuyorum, göstermiyorum anlamında lütfen anlaşılmasın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Madde üzerinde önerge yoktur.

Maddeyi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunarken karar yeter sayısı arayacağım.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.34

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

256 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Karar yeter sayısı yok Sayın Başkan, kesinlikle yok.

BAŞKAN – 2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 3984 sayılı Kanunun 10 uncu maddesine son fıkra olarak aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Üst Kurul Üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmalar 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre yapılır ve bunlar hakkında soruşturma izni, Başbakan tarafından verilir.”

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Atila Emek konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Emek. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır, buyurunuz.

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken grubum adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama geçmeden önce dün İstanbul’da hayatlarının baharında teröre kurban verdiğimiz şehit polislerimizi rahmetle anıyor, ailelerine, güvenlik kuvvetlerine ve büyük milletimize başsağlığı diliyorum. Terör nereden, kimden gelirse gelsin şiddetle kınıyorum.

Sayın milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri hakkındaki adli kovuşturma usulünde eksiklik ve yetersizlik bulunduğu bir gerçektir. Bu konuda yasal düzenleme yapılması zorunluluğu doğmuştur. Bu bağlamda yapılması gereken yasal düzenleme 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un sistematiği göz önüne alınarak, denetim kavramının niteliğini ve hiyerarşik özelliğini de zedelemeyecek şekilde kurallara uygun bir düzenleme olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 2’nci maddesinde 3984 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesine son fıkra olarak, “Üst Kurul Üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmalar 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre yapılır ve bunlar hakkında soruşturma izni, Başbakan tarafından verilir.” kuralının getirilmesi istenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, RTÜK üyelerinin bulundukları konum gereği objektif ve dürüst haberciliği gerçekleştirmek ve kamuoyuna bu yolla doğru bilgi akışını sağlamak gibi önemli görevleri vardır. Bu sorumluluğun hukuki denetime tabi tutulması önemlidir. Bu denetimi yapacak organın yürütme organından bağımsız bir yapıda olması konunun önemi bakımından son derece gereklidir. Aksi hâlde bu durum, medya sektöründe bilgi kirliliği, karartma ve karalamaya yol açan sürecin daha ileri boyutlara ulaşması sonucunu doğuracak, siyasi iktidarın da görsel medya aracılığıyla kendi lehine propaganda yapması kaçınılmaz olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunun gözü önünde milletimizin hayretle ve ibretle seyrettiği siyasal iktidar yanlısı ve bağımlısı medya yapılanmasının yoğunlaştığı bir dönemde, ekonomik çıkar ilişkileri ve kamu yönetimi yetkisinin yandaş medya lehine kullanıldığı bir ortamda, soruşturma izninin Başbakana verilmesi ciddi sorunlar ve sıkıntılar yaratacaktır.

Değerli arkadaşlarım, medya kontrolünü doğrudan ve mutlak anlamda Başbakanın ve Başbakanlık makamının iznine bırakan bu nitelikteki düzenlemenin hukuki geçerliliği ve meşruiyeti tartışma yaratacaktır. Bu durum, yanlı denetim doğmasına ve kurumsallaşmasına neden olacaktır. Şikâyet konuları ve şikâyet edenlerin kişisel durumları soruşturma izni verilirken değerlendirme konusu yapılacak, yakın ve yandaş olanların şikâyetleri değerlendirilirken karşıt görüş sahiplerinin şikâyetleri önemsenmeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; RTÜK üyelerinin seçimi ve göreve gelmeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ve siz değerli milletvekillerinin oylarıyla gerçekleşmektedir. Seçimini Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı RTÜK üyeleri hakkında adli soruşturma açılması hususunun yürütmenin ve siyasal iktidarın başı olan Başbakana bırakılması ciddi sorunlar ve sakıncalar yaratacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2’nci maddeyle RTÜK üyeleri hakkında adli kovuşturmanın başlatılması izne tabi kılınmakta, bu durum RTÜK üyelerine bir nevi dokunulmazlık sağlamaktadır. Adli soruşturma izninin uygulamada objektif, adil, eşit ve yansız şekilde kullanılması mutlaka sağlanmalıdır. Bu düzenleme RTÜK üyelerine bir imtiyaz ve koruma zırhı şeklinde düşünülmemeli, milletvekili dokunulmazlığının kullanılışında olduğu gibi toplumda tepki ve olumsuzluk yaratmamalıdır. Suç teşkil eden bir iddia ve isnada muhatap olan her kimse, Başbakan olsun, bakan olsun, milletvekili olsun, RTÜK üyesi veya diğer kamu görevlisi olsun bağımsız yargı önüne çıkmalı, sorgulanmalı ve yargılanmalıdır. Yapanın yanına yaptığı kâr kalmamalıdır. Temiz toplum temiz siyasete ancak bu yolla ulaşılır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yüce Meclis temizlenme işine önce kendinden başlamalı, arkasında suç dosyası olan herkes bu dosyalarının hesabını verebilmesi için dokunulmazlık zırhından çıkartılmalı, milletin Meclisi de suç isnat edilmiş zanlıların sığınak yeri olmamalıdır. Bizi vekil tayin eden büyük milletimiz, vekillerinin dokunulmazlık zırhından çıkmalarını, suç teşkil eden eylemlerinden dolayı kendileri gibi sorgulanıp, yargılanabilmelerinin yolunu açmalarını istemektedir.

Değerli milletvekilleri, dokunulmazlığın milletin isteği doğrultusunda sınırlandırılması sağlanmalıdır. Ayrıca, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonda bekleyen soruşturma dosyalarıyla ilgili dokunulmazlıkların bir an önce sonuçlandırılması ve yargılanma yolunun açılarak suç isnadına muhatap olanların yargılanma hakkının kendilerine verilmesini sağlamak yüce Parlamentonun öncelikli görevidir.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, baştan beri 22’nci Dönem ve daha önceki yıllar da dâhil olmak üzere, sürekli olarak dokunulmazlığın kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılmasını, böyle sınırsız bir dokunulmazlığın toplumumuz için de yasama göreviyle de uygun olmadığını, yüce Meclisin, yukarıda ifade ettiğim gibi, nerdeyse dokunulmazlık zırhı nedeniyle suçluların sığınak yeri hâline geldiğini milletimiz ibretle seyretmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bunu mutlaka sağlamalıyız. Eğer temiz toplum, temiz siyaset istiyorsak, bu, yüce Meclisin mutlaka gerçekleştirmek durumunda olduğu ve milletimizin de beklediği bir konudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, RTÜK üyelerinin adli soruşturma izninin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına verilmesinin, üyelerin seçilme şekline de uygun olacağı görüşündeyiz. Bu görüşle, bir önergemizi de biraz sonra bilgilerinize Başkanlık sunacaktır. Bunun desteklenmesinin ve tasarının bu şekilde düzenlenmesinin yerinde olacağını düşünüyor, bu düşüncelerle yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Emek.

2’nci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, öncelikle bir durum tespiti olarak bir üzüntümü ifade etmek istiyorum. Bu kanun, Türkiye’mizde sayıları binlerle anılan radyoların ve yüzlerle anılan televizyonların yayınlarının izlenmesiyle görevli olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun görevleriyle ilgili, işleyişiyle ilgili çok önemli bir konuyu düzenleyen bir kanunda değişiklik yapıyor.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, RTÜK diye ifade ettiğimiz kurumun ülkemiz açısından, milletimiz açısından önemini hepinizin bildiğine inanıyorum. Bu kadar önemli  bir kanun, ki bunun üzerinde de konuşmak mümkün, bu kanunun çalışmalarıyla ilgili, denetlemeyle ilgili bir konu 2004 yılında, 109 sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı’yla iptal edilmiş. 2004’ün dokuzuncu ayından, 2008’in yedinci ayına ulaşmışız. Dört yıl geçmiş ve Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği husus  “Üst Kurul Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabidir.” hükmünü iptal etmiş. Dolayısıyla, bu dört yıl içerisinde RTÜK’ün kurul üyelerinin denetimi hangi mevzuata göre yapılmıştır veya denetim yapılmamış mıdır? Bu kadar önemli bir kanunda, bu kadar önemli bir kurumun bu önemli yapılanmasında önemli yeri olan bu denetlemenin bu kadar uzun süre sürüncemede bırakılmış olmasını gerçekten Türkiye'nin nasıl yönetildiğinin de ifadesi olması açısından dikkatinize sunuyorum.

Bir başka husus: Değerli milletvekilleri, bakın, 129’uncu Birleşimi yapıyoruz. Birleşip ülkenin yönetilmesiyle ilgili hukuk kuruyoruz, kanun çıkartıyoruz. Allah aşkına, şöyle durun, bakın! Bir müzakere yaptığımızdan emin misiniz? Buradaki konuşmacıları kaç kişi dinliyor, izliyor musunuz? Hangi kanun tasarısında, komisyonlarda veya Genel Kurulda bu konuşmalara, bu müzakerelere kaçımız katılıyoruz?

Değerli milletvekilleri, yaptığımız işin önemine biz değer vermezsek, biz inanmazsak, bu kurumun saygınlığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına, siyaset kurumunun saygınlığına nasıl inanancağız, nasıl inanılmasını isteyeceğiz? Dolayısıyla, bu üzüntülerimi ifade ediyorum.

Gerçekten kanunlar ve kararlar hangi birimdeyse, Başbakanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükûmet bünyesinde kanunlar ve kararlar fonksiyonu iyi işletilememektedir. Her ne kadar bu, sayın iktidar partisinin grup başkan vekillerinin konusu olmakla beraber, onlar da maalesef bu müzakereye katılmamaktadırlar.

Dolayısıyla böyle dört yıl önce iptal edilmiş bir konuyu dört yıl sonra, zannediyorum saysak belki 4 kişinin dikkatinde müzakere ediyoruz. Bu, yasama kalitesi açısından gerçekten Meclisimizin daha önceki dönemlerde yaşamadığı kadar bir vahameti ifade etmektedir. Bu noktaya bir Grup Başkan Vekili olarak, bu Meclisi ve bu milletvekillerini müzakereye katmakla sorumlu bir görevin temsilcisi olarak, muhalefet partisi Grup Başkan Vekili olarak üzüntülerimle birlikte sizlerin dikkatine sunuyorum. Böyle müzakere olmaz, böyle kanun kurmak olmaz; böyle kanun kurmakla ülke yönetiminde gerçekten verimli, inandırıcı, güvenilir, etkili bir yönetim oluşturulmaz. Bu üzüntülerimi Sayın Bakanımın da dikkatine sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, 2’nci maddedeki husus bu kanun tasarısının komisyonda görüşülmesi sırasında da dile getirilmiş, hatta bu konuda muhalefet şerhleri yazılmış. Anayasa Mahkemesinin iptalinin dışında, Hükûmet bu kanuna bir madde eklemiş. Bu maddede RTÜK üyelerinin, üst kurul üyelerinin şahsi sorumluluklarının denetlenmesi için 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun’a tabi tutulacağı hükme bağlanmış. Bu hüküm gereklidir. Bu hem yönetimde birliğin sağlanması açısından gereklidir hem de gerçekten Anayasa Mahkemesinin iptali doğrultusunda böyle bir düzenleme yapmak bir zorunluluktur. Bu denetlemenin yani Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun’un uygulanmasına izin verilmesinin Sayın Başbakana bağlanmış olması burada daha önceki konuşmacılar, sayın konuşmacılar tarafından da tenkit edilmiştir, Kanun’un komisyonda görüşülmesi sırasında da muhalefet partilerinin muhalefet şerhleriyle ifade edilmiştir. Gösterilen gerekçe tutarlıdır çünkü RTÜK üyelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama erkinin kurumudur, hâlbuki Başbakan yürütme kurumunun başıdır. İşin pratiği var mıdır? Zannediyorum işin zorluğu pratiğinin olmadığından kaynaklanmaktadır. Yani yasamanın başı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı mı izin vermelidir? Bu soruya “evet” diyebilmek çok mümkün değildir. E kim verecektir? Bu izin verilmelidir. Ama bir arkadaşımızın burada isabetle ifade ettiği bir husus var: Dokunulmazlıkların kaldırılması hususunda iktidar partisinin ortaya koyduğu gerekçe, maalesef, buradaki tavırlarıyla tekzip edilmektedir. Eğer “Kimse korunmasın.” diyorsanız şimdi burada getirdiğiniz Başbakanın iznine tabi olmakla bir anlamda Başbakanın himayesine tevdi edilmek gibi bir sonuç oluşturuyorsunuz. Bu bir çelişkidir ama bunun bir pratiği bulunmalıdır. Buradan tereddüt, endişe ifade etmiyoruz. Yani, Sayın Başbakan burada adil olmaz, objektif olmaz, işte koruyucu olur, suçu korur, suçlunun yakalanmasını engeller anlamında bir ifadede bulunmuyorum ama hukuk tekniği açısından, maalesef, erklerin ayrılığı açısından, yasamanın sorumluluk alanındaki bir konuda yetkiyi Sayın Başbakana, yürütmenin başına verirseniz burada bir hukuki çelişki ortaya çıkmış olur. Dolayısıyla, bu konu nasıl düzeltilir, ona da bir teklifim bulunmamaktadır. Ama bu konu hem komisyonda hem burada tenkit edildi. Hükûmetin verdiği cevaplar veya Hükûmet partisi sözcülerinin verdiği cevaplar da yeterince tatmin edici olmamıştır.

Değerli milletvekilleri, kısa sürede bir hususu da ifade etmek istiyorum. Bu ifademin gerekçesi de burada Kurum Başkanı olarak Sayın Zahid Akman’ın, daha önceki dönemde, yani Kurum Başkanı olmadan önceki dönemde çok yoğun emek verdiği, gayret gösterdiği bir konu vardı: Yerel medyanın, küçük olan radyo ve televizyonların korunması. Gerçekten demokrasimiz açısından, demokrasimizin kalitesi açısından, hatta bu Meclisin yasama görevinin kalitesi açısından çok önemli olan yerel medya muhalefetinin veya farklı düşüncelerin ifadesinin imkân bulduğu yerel medyanın yaşatılması noktasında RTÜK’e çok önemli görevler düşüyor. Sayın RTÜK Başkanının bu göreve gelmeden önce bu konuda çok da ciddi gayret gösterdiğini ben biliyorum çünkü bu RTÜK Yasası çıkarılırken Anayasa Komisyonunda Alt Komisyon Başkanı olarak benim kendisiyle bu konuda birçok görüşmelerimiz olmuştu.

Şimdi, tabii, Sayın Bakanın da dikkatine sunuyorum: Yerel basını, gerek radyo televizyon gerekse de gazeteleri… Bakın, Kamu İhale Yasası’nı değiştirecek bir düzenleme yapıyorsunuz. Orada Basın İlan Kurumunun ilanlarının yerel basında yayınlanmaması gibi bir yola girileceği endişesi bulunmaktadır. Bu doğru olmaz. Bu yönde yerel basın ayakta Sayın Elitaş, birçok faks alıyoruz. Olmayacağını temenni ederiz ama yaparsanız yanlış olur. Çünkü yerel basın yerelin sözcüsü, muhalefetin sözcüsü. Onu da yok edersek birçok itham altındasınız, işte basını kontrolünüze aldınız falan diye. O zaman, ülke gerçekten… Birçok konuda, işte, istifhamların, endişelerin, tehditlerin de diyebiliriz, ithamların altında kalırsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Onun için, yerel medyanın korunması, geliştirilmesi, hatta ARGE’sinin geliştirilmesi konusunda RTÜK’e çok önemli görevler düşmektedir. RTÜK’ten sorumlu Sayın Bakanımızın da dikkatine sunuyorum: Hem RTÜK Yasası’nda değişiklikler yaparak hem gelir kanunlarında, vergi kanunlarında değişiklikler yaparak yerel medyanın -radyosuyla, televizyonuyla, gazetesiyle- korunması, geliştirilmesi… Hatta, yerel medyada on üç bin yerel gazete olduğu ifade ediliyor. En az 50 bin çalışanı vardır bunun çevresiyle beraber. Eğer bunlara ilan vermezsek veya bunlara RTÜK’ün uyguladığı cezalar o kadar ağır cezalar ki yaşayabilmeleri mümkün değil. Aldıkları ilanın KDV’sini anında tahsil ediyor yani ödeme yapıyor veya RTÜK payını ödüyor. Dolayısıyla, bu noktayı, bu kanun dolayısıyla Sayın Bakanımızın, Sayın Kurum Başkanının ve sayın iktidar partisi grubunun dikkatine sunuyorum, gayretlerini veya bu yönde bir düzenlemelerini bekliyorum. Yerel medya korunmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım…

Yerel medya, demokrasimizin kalitesi açısından, yasamanın kalitesi açısından vazgeçilmez, çok temel bir değerdir, korunması bir şekilde temin edilmelidir. Vergileri düşürülmelidir, RTÜK payları düşürülmelidir veya bir şekilde desteklenmelidir. Bu kanunda belki mümkün değil ama Sayın Bakanımızın dikkatine sunmak açısından arz ediyorum ve bu görüşlerle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

2’nci madde üzerinde şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

Buyurunuz Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ   KAYNAK  (Kahramanmaraş) –  Sayın Başkan,   değerli  milletvekilleri;  Radyo  ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa Mahkememizin, 3984 sayılı Yasa’nın 9’uncu maddesine yönelik olarak verdiği iptal kararından sonra doğan boşluğu gidermek üzere bu madde düzenlenmiştir.

Anayasa Mahkemesi, daha önce Üst Kurulun Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi olduğu hükmünü iptal ettiğinden, bu tasarının bu 2’nci maddesiyle, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’a göre yapılacağı hükmü getirilmiş ve bunlar hakkında soruşturma izninin Başbakan tarafından verilmesi hükme bağlanmıştır. Bu, önemli bir boşluğu giderecektir diyor ve yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaynak.

2’nci madde üzerinde gene şahsı adına Uşak Milletvekili Mustafa Çetin.

Buyurunuz Sayın Çetin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÇETİN (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısının niçin buraya geldiği ve tartışmakta olduğumuzu gerek bizim grup sözcülerimiz gerek muhalefet sözcüleri yeterince açıkladılar. Yani, 2002 yılında RTÜK Kanunu üzerinde yapılan değişikliklerin Anayasa Mahkemesince bir bölümünün iptal edilmesi üzerine ortaya çıkan yasal boşluğun doldurulması için tasarı hazırlanmıştır. Komisyonda da tartışılırken, muhalefet sözcüleriyle beraber, düzenlemenin yerinde, gerekli ve zorunlu olduğu konusunda fikir birliği ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla, tasarının niçin hazırlandığı veya neleri düzenlediği konusunda ben daha fazla sözü uzatıp vaktinizi almak istemiyorum.

Ülkemiz çok çeşitli tartışmaların içinden geçip gidiyor, ben bunlara yeni boyut eklemek istemiyorum. Ülkemizde demokratik siyasi hayatın barış içinde sürdürülmesinin gerektiğine inanıyorum. İlk defa Parlamentodayım ve seçimden beri özellikle ana muhalefet sözcülerinin, çoğunluk olduğumuz için Parlamentoda, iktidar partisi olduğumuz için bizi sürekli olarak ülkede diktatörlük kurmak istemekle suçlamaları da doğrusu ağırıma gidiyor, tahammül edemiyorum.

Türkiye’de 1946 yılından beri, iktidarıyla muhalefetiyle, demokrasiyi yaşatmaya çalışıyoruz hep birlikte. Demokratik siyasi hayatın ülkemizde geri dönülmez, vazgeçilmez biçimde yerleşmesi için hepimiz gayret sarf ediyoruz. Bu konuda acılar çektik, halkımız büyük sıkıntılara girdi fakat demokrasi talebinden asla vazgeçmedi.

AK PARTİ’nin, Hükûmetin ve yönetimin hiçbir biçimde ülkede diktatörlük kurmak gibi bir arzusu olmadığını milletimiz biliyor, bildiği için de bizi iktidara getirdi. Türk milleti, Atatürk’ün deyimiyle zeki bir millettir, diktatörlük kurmak isteyenleri niçin işbaşına getirsin arkadaşlar?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Böyle bir şey var mı?

MUSTAFA ÇETİN (Devamla) – Nasıl bir şey?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Yani diktatörlük kurmak diye bir şey olabilir mi?

MUSTAFA ÇETİN (Devamla) – Hayır, sözcüleriniz söylüyor. Sizin sözcünüz, grup adına söz alan sözcünüz geldi, burada bunu söyledi ve bunu sürekli söylüyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Çoğunluk diktatörlüğü kurduğunuzu söylüyoruz.

MUSTAFA ÇETİN (Devamla) – Biz demokrasiye inanıyoruz. Ülkemizdeki demokrasinin genişlemesinden, derinleşmesinden ve millet iradesinin hiçbir kayıt ve şart altında kalmadan özgürce gerçekleşmesinden yanayız ve bu husustaki çabalarımızı sürdüreceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.

Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Bir tane soru görüyorum.

Sayın Genç, buyurunuz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, daha önce Amme Alacakları Kanunu burada müzakere edilirken komisyon hükûmetten giden maddelere çok ek maddeler ilave etmişti. O zaman Sayın Meclis Başkanı, Plan ve Bütçe Komisyonuna böyle bir usulün olmadığını -İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre komisyonlar kendilerine havale edilen kanun tasarı ve tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul edebilir- kendilerinin kanun teklif etmeyeceklerini orada Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanına bildirmişti, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı da maalesef Başkanın bu itirazını komisyona sunmadan Genel Kurula indirilmişti. Burada itiraz edildi ona, sonradan benim tarafımdan itiraz edildi. Fakat o zamanki Meclisi yöneten Başkanımız “Biz bunu bu defa görmeyelim ama bundan sonra da komisyonlara ikaz ediyoruz. Böyle bir şey yapmayın.” dedi.

Şimdi, burada konuşmakta olduğumuz bu  2’nci madde hükûmet teklifinde yok. Anayasa Komisyonu Başkanına soruyorum: Siz İç Tüzük’ü rafa mı kaldırıyorsunuz Sayın Başkan? Sizin için 35’inci maddede diyor ki: “Komisyonlar kendiliğinden kanun teklif edemezler.” Bundan ne anlıyorsunuz, onu bir açıklayın bakalım. Bu İç Tüzük’ü ya uygulayacağız ya uygulamayacağız. Böyle  yani bir iki maddeyi komisyona götürdükten sonra orada onlarca madde ilave etmek İç Tüzük’e uygun mudur, değil midir? Komisyon Başkanına bunu soruyorum.

Hükûmete de şunu soruyorum Sayın Başkanım: Şimdi, 4483 sayılı Kanun’da memurlar ve diğer kamu görevlilerinin soruşturulmalarına izin vermenin temel ilkesi o soruşturma verilecek kamu görevlisinin atanmasında rol oynayan ilgili amirdir.

Şimdi, RTÜK üyelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi seçtiğine göre, bunların soruşturulması iznini Başbakana vermek, bence bu memurlar ve diğer kamu görevlilerinin soruşturulmasına ilişkin olarak çıkartılan kanunun temel ilkesine aykırıdır.

Dolayısıyla, bu yetkinin Başbakandan alınıp da neden Meclis Başkanına verilmediği? Yani Meclis tarafından seçilmiş RTÜK üyelerinin, Meclisin Başkanı olan… Aynı zamanda Meclis Başkanı da tarafsız, siyasi bir kurulun üyesi de değil. Bir siyasi durumu da göz önünde tutulduğuna göre, Meclis tarafından seçilmiş olan RTÜK üyeleri için soruşturulma izni neden Başbakan tarafından verilmesi öngörülmüş de Meclis Başkanı tarafından verilmesi öngörülmemiş? Meclis Başkanına verilmesi daha uygun değil midir?

Sorularım budur efendim.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Genç’in birinci sorusunda… Elbette ki komisyonlar istediği yasalara, istediği kanunlara hüküm ilave edemezler, bu doğrudur fakat bizim görüştüğümüz RTÜK Yasası farklı kanun konumunda değil, aynı kanun durumundadır. Plan ve Bütçe Komisyonundaki söylediği örnekte konular birliği olduğu için başka yasalara da müdahale olmuş. Bize gelen bilgi öyle. Ama bizim şu anda yaptığımız iş RTÜK Yasası’na bir ilave yapmak. Komisyonun böyle bir yetkisi vardır, yıllardan beri bunun uygulaması da vardır.

Dolayısıyla, Sayın Genç konuları birbirine karıştırıyor her zaman olduğu gibi.

Şimdi, ikinci konuya gelince: “Neden Başbakana bu yetki veriliyor?”

Demin Sayın Bakanım buna cevap verdi, kısaca ben de değinmek istiyorum: Bir defa, burada bir boşluk var. Bu konuda hepimiz hemfikiriz. Yani RTÜK üyelerinin denetimi konusunda, daha doğrusu suçlarla ilgili olarak izin verme konusunda bir makam gerekiyor. Şimdi, elimizde bununla alakalı bir yasa var, orada bu belirtilmemiş. Danıştayın da bir kararı var bu konuda, 2006 tarihli bir karar. Orada da çok net olarak söylüyor. Bir boşluk var burada.

Şimdi, akla gelen kurumlar: Başbakana verilebilir, Meclis Başkanına verilebilir, ilgili bakana verilebilir.

Şimdi, Meclis Başkanlığına verilme durumunun mantığını bulamıyorum. Evet, biz seçiyoruz ama RTÜK idari bir kurumdur, yapmış olduğu da idari işlemlerdir. Zaten, bundan dolayı Danıştayın denetimine tabiydi işlemleri ve Meclis Başkanının bu konudaki yetkisi… Mantık yürütecek olursak -seçme mantığını- Sayıştay üyelerini de burası seçiyor. O zaman, oranın denetimini de buranın yapması gerekir yani izin verme sistemini. Dolayısıyla, o mantık doğru bir mantık değil.

Bir de elimizde RTÜK Yasası’nın 14’üncü maddesinde bir hüküm var, “Hükümetin Üst Kurul ile ilişkileri Başbakan tarafından yürütülür.” diyor. Bu, Komisyonda uzun uzun tartışıldı, sonunda çoğunluk buna hükmetmiş oldu. Ama denirse ki “İlişkili bakan olsun.” o da olabilir yani biz onu reddetmeyiz Komisyon olarak. Dersiniz ki “İlişkili bakan olsun, Başbakan olmasın.” bu mümkündür. Ama “Meclis Başkanı olsun…” Olmaz gibi geliyor bana. Bunun yüzde yüz belki bir kuralı yok ama eldeki düzenlemeye baktığımız zaman -RTÜK Yasası ve Üst Kurulun icraatlarına- bunu çok doğru bulmuyoruz.

Kaldı ki olayı da bulunduğu konumdan başka konuma çok çekmemek lazım çünkü diyelim ki Başbakan izin vermedi. Malum, onun çözümü belli. İtiraz üzerine Danıştay 1 no.lu daire gerekeni yapacaktır zaten. İzin verir, yargılar. Yani öyle, vermemesiyle kilitlemiş konuma gelmiyor. Yani Başbakanın şahsına ya da Başbakanlık kurumuna güvensizliği de doğrusu çok haklı ve yerinde bulmuyorum ama söylediğim gibi, “Öteki kurulla ilişkili Bakanlık…” diyor. Burada da denilse ki: “Buna razı gelelim.” Biz, Komisyon olarak buna katılırız efendim.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kuzu.

2’nci madde üzerinde iki tane önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 256 sıra sayılı “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 2 nci maddesindeki “Başbakan tarafından verilir” ibaresinin “üst kurul tarafından verilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 256 sıra sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 2. maddesindeki “Başbakan tarafından verilir” ibaresinin “TBMM Başkanı tarafından verilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Atila Emek

Nevingaye Erbatur

 

İstanbul

Antalya

Adana

 

Nesrin Baytok

F. Nur Serter

Tayfur Süner

 

Ankara

İstanbul

Antalya

 

 

Yaşar Ağyüz

 

 

 

Gaziantep

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

RTÜK üyelerinin seçimi TBMM tarafından yapıldığından, uygulamanın bütünlüğü ve tutarlılığının sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısına bakacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Bakıyoruz efendim.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.23

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

256 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 2’nci maddesi üzerinde verilen İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 256 sıra sayılı “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 2 nci maddesindeki “Başbakan tarafından verilir” ibaresinin “üst kurul tarafından verilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Harun Öztürk

                                                                                                                  İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANASAYA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet de katılmıyor.

Sayın Öztürk, buyurunuz.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, RTÜK Üst Kurul üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmaların 4483 sayılı Kanun’a göre yapılması ilke olarak doğrudur. Ancak gerek mevcut düzenlemede gerekse bu düzenlemede bize göre doğru olmayan ve eksik olan bazı hususlar vardır.

Öncelikle, ne zaman milletvekillerinin dokunulmazlığı gündeme gelse “Asker, sivil ve yargı mensuplarının da yargılama dokunulmazlıkları kaldırılsın, o zaman milletvekilleri dokunulmazlıkları da ele alınabilir.” diyen Başbakanın -sanki bunları başka birisi yapacakmış gibi böyle söylüyor- mevcut düzenlemede RTÜK üyelerinin yargılanmalarını genel hükümlere bırakmış olmasının yanlışlığını tespit etmeliyiz.  Zaten, getirilen bu tasarı da Sayın Başbakanın konuya çarpık bakışının bir itirafı niteliğindedir.

Tasarıda RTÜK üyeleriyle ilgili soruşturmanın 4483 sayılı Yasa’ya göre yapılmasının doğru olduğunu ifade ettik. Doğru olmayan, 4483 sayılı Yasa’ya göre yapılan ön soruşturma sonucunda gerekli soruşturma izninin Başbakan tarafından verilecek olmasıdır. Üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen RTÜK Üst Kurulunun yürütme karşısında bağımsız karar verebilmesini önleyecek olan bu düzenleme yanlıştır. Çünkü 3984 sayılı RTÜK Yasası’nın 14’üncü maddesinde RTÜK’ün Hükûmetle ilişkilerinin Başbakan tarafından yürütüleceği öngörülmektedir. Söz konusu soruşturma izninin Başbakanda olmasının bu ilişkilerin yönünü etkilememesi mümkün değildir. Normal olarak Üst Kurul üyeleriyle ilgili soruşturma izninin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verilmesinin uygun olabileceği akla gelebilir. Ancak, bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin vermiş olduğu iznin yargı aşamasında itiraz yoluyla çeşitli değerlendirmelere tabi tutulacak olması, bu tercihin de doğru olmayacağını ortaya koymaktadır. Bu durumda, benzer konumdakilerle ilgili ne tür düzenlemeler olduğuna bakılabilir. Örneğin, üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen Sayıştay Başkan ve üyelerinin ceza soruşturmasına ilişkin esas ve usuller 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 96’ncı maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle, bu düzenlemeler, RTÜK üyeleriyle ilgili soruşturma usulleri ve makamlarının belirlenmesi açısından örnek alınabilirdi. Söz konusu Sayıştay Yasası’nın ilgili hükümleri dikkatle incelendiğinde tasarıyla hem eksik hem de yanlış bir düzenleme yaptığımız açıkça görülecektir.

Tasarının, soruşturma izni verecek makamın belirlenmesinin yanı sıra soruşturma usullerinin, soruşturma iznine yapılacak itiraz makamının, hazırlık soruşturması yapacak makamın ve yetkili görevli mahkemenin belirlenmesi için geri çekilmesi en doğru olan yoldur. Zira, tasarıda “Üst Kurul üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili soruşturma 4483 sayılı Kanun’a göre yapılır.” denmesi yeterli değildir. Çünkü söz konusu Yasa’da, soruşturma izninin verilmesi, itiraz mercii ve yetkili mahkemenin belirlenmesinde esas alınan memur ve diğer kamu görevlilerinin atanma usulleri arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilenlerle ilgili bir düzenleme yer almamaktadır. Dolayısıyla, sadece bu Yasa’ya atıfta bulunarak, “Efendim, burada Bakanlar Kurulunun atama usulleri kıyas yoluyla uygulanır.” şeklinde bir yorum yapmanın doğru olmadığını düşünmekteyim.

Söz konusu boşlukların giderilmesi açısından tasarının geri çekilmesinin uygun olacağını düşünmekteyiz. Bu yapılmayacaksa hiç değilse soruşturma izni Başbakandan alınarak RTÜK Üst Kuruluna verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – RTÜK Üst Kuruluna verilmesi, üyelerin birbirlerini koruma eğilimi içinde olacağı şeklinde eleştirilebilir. Ancak, yapılacak ön inceleme sonucunda verilecek soruşturma izni ya da soruşturma izni vermeme işlemlerinin itirazen incelenecek olması bu endişeleri ortadan kaldıracaktır diye düşünüyoruz.

Önergeme destek vereceğiniz ümidiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.  (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arıyorum.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.45

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

256 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 2’nci maddesi üzerinde verilen İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz karar yeter sayısı 139 kişi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var Sayın Başkanım, 159 kişi var.

BAŞKAN – Kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 3984 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi aşağı-daki şekilde değiştirilmiştir.

“Cezaya yol açan fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde programın yapımcısı ve varsa sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad altında başka bir program yapamaz ve sunamaz.”

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Gaye Erbatur konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Günümüzde teknolojinin büyük bir ivmeyle gelişmesi sonucunda radyo ve televizyonlar temel kitle iletişim araçları hâline gelmiştir. Bilindiği üzere kitle iletişim araçları halkın sosyalleşmesinde, siyasal ve sosyal kararlara katılmasında, günlük bilgi ihtiyacının karşılanmasında önemli rol oynar ancak tüm bunların ötesinde kitle iletişim araçları, toplumsal rol modellerinin oluşmasında da önemli araçlardır.

Popüler kültür ya da kitle kültürü olarak adlandırabileceğimiz kitle iletişim araçlarının yarattığı kültürel yapı yukarıdan aşağı belirlenmekte, insanların yaşam tarzını, beslenme alışkanlıklarını ve davranış kalıplarını da bir anlamda biçimlendirmektedir. Bu nedenle, kitle iletişim araçlarının başında gelen radyo ve televizyonların öz denetimden yoksun bir biçimde çalışması, zaman zaman toplumun yanlış rol modellere sahip olmasına yol açar. Bu durumun sonuçlarından biri de, toplum içerisinde var olan eşitsizliklerin pekiştirilmesidir. Bu pekiştirmelerin başında medyada var olan cinsiyetçi anlayış gelir. Ayrıca yaşamın küreselleşmesi, olayların haber programları içinde bile tekrarlanması, yayıncılığın yerini rekabet ve ticari kaygıya bırakması sonucu insanlık yeni bir sorunla, medyada şiddetle yüz yüze gelmiştir. Bugün toplumda yaşanan ve medyaya yansıyan şiddet, dövme, yaralama, sakat bırakma, cinsel saldırı, tecavüz, ensest, öldürme şeklinde olduğu gibi sözlü, duygusal ve zihinsel olarak da görülmektedir.

Fiziksel şiddet, güçlü konumda olandan güçsüze yönelik olmaktadır yani erkekten kadına olmakta; dayak, tokatlama, yumruklama, tekmeleme gibi şekillerde olur. Duygusal şiddet psikolojik temele dayanmaktadır. Duygusal sınırlamaları, psikolojik yıpranmaları, en önemlisi görünmez kontrol mekanizmalarını içermektedir. Şiddete maruz kalan kişi bunu içselleştirmekte ve durumu makul karşılamaktadır. Sembolik şiddet ise, doğrudan görmediğimiz ama izleyicide şiddet etkisi uyandıran sunum biçimleridir. Örneğin, çocuğu reklamla yemeye, içmeye zorlayan davranışlar; alım gücü olmayan ailelerde çocuklarda psikososyal davranış üzerinde çaresizliğin ivme kazandığı sembolik şiddet duygusu üretmektedir. Cinsel şiddet, kadına ve çocuğa yöneliktir, erkek otoritesine ilişkin çatışmadan kaynaklanmaktadır.

Bilgi teknolojisinde son on yılda kaydedilen gelişmeler, ulusal sınırları aşan küresel bir iletişim ağını kolaylaştırmış ve kamu politikasını, başta çocukların ve genç yetişkinlerinki olmak üzere özel tutum ve davranışları etkilemiştir. Yani, medyanın, her yerde kadının ilerlemesine çok daha büyük katkıda bulunma potansiyeli vardır. Bu nedenle medya, kadına karşı şiddetle mücadelede ve kadın-erkek eşitliğini sağlamada önemli görevler yerine getirebilir. Son yıllarda iletişim sektöründe kariyer yapmayı seçen kadın sayısı artmış olmakla birlikte bunların pek azı karar alma düzeylerindeki konumlara gelebilmişlerdir.

Medya İzleme Grubunun konuyla ilgili yaptığı son bir araştırma, bizlere, medyada var olan cinsiyetçiliğin ne boyutlarda olduğunu göstermektedir. Araştırma sonuçlarına göre, gazetelerin baş sayfalarındaki haberlerin sadece yüzde 21’inde kadınlar bulunmakta, kadınlara ilişkin haberlerin yüzde 52’si “yaşam, magazin” alanında yer almakta, haber kaynaklarının sadece yüzde 18’i, köşe yazarlarının ise sadece yüzde 12’si kadındır. Yaygın ve genel TV kanallarındaki siyasi tartışma programı yapanların arasında hiç kadın yoktur. TV ana haber bültenlerinin yönetim kadrolarında ise, sadece, var olan kadın oranı yüzde 16’dır. Televizyon ana haber bültenlerinin yorumcuları, yani anchorman’ları arasında bile hiç kadın yoktur. Zaten terimin içeriği de erildir. Televizyon ana haber bültenlerinde dış seslerin sadece yüzde 25’i kadınken, tüm medyada kadınların hak mücadeleleri ve eylemlerinin yer alma oranı ise, maalesef, sadece yüzde 3’tür.

Medyada var olan “cinsiyetçi anlayış” incelenirken konuya iki boyutlu bir biçimde yaklaşmak gerekir. Birinci boyut, bir organizasyon yapısı olarak medyada kadınların ne kadar yer aldığı ve cinsiyet ayırımcılığına tabi tutuldukları, ikinci boyut ise medyanın kadınları kullanması ve çıkarları için kadınları aşağılamasıdır. Televizyon izlerken, gazete okurken, dergi karıştırırken, radyo dinlerken cinsiyetçi söylemlerin normalleştirildiği, devam ettirildiği ve meşru kılındığı programlar karşımıza çıkmaktadır. Halkımızın gün içerisinde en çok vakit harcadığı aktivitenin televizyon izlemek olduğu göz önünde bulundurulursa televizyon reklamlarının da cinsiyetçi söylemin insanlara dayatılmasındaki en önemli araç olduğu söylenebilir. Bu reklamlar çoğu zaman geleneksel kadın-erkek rolleri üzerinden kurgulanıyor. Televizyon programlarında kadınlar âciz varlıklar gibi sunulmakta ve yine, erkeğe bağımlı olmazlarsa başlarına her türlü kötülüğün gelebileceği fikri vurgulanmaktadır. Toplumsal bir yarayı işlerken somut olayı kişi üzerinden ilan ederek ailenin sırları ortaya konulmaktadır. Bunu rating amacıyla amatörce ve toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışından uzak bir biçimde yapmak kadına daha büyük zarar vermektedir.

Medya kuruluşlarının sahipleri ve yöneticilerinin öz denetim mekanizmasını faaliyete geçirmeleri ve medyada hem çalışanlar arasında hem de içerik açısından var olan eşitsizliği ortadan kaldırma konusunda bilinçli hareket etmeleri gerekmektedir.

22’nci Dönem Mecliste kurulan Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadına ve Çocuğa Yönelik Şiddetin Araştırılması Komisyonunun Raporu’nda “Kadın ve medya” alt başlığı konularak bir ayrı bölüm yazılmış ve burada alınması gereken önlemler anlatılmıştır. Bu anlatılan önlemler daha sonra çıkan Başbakanlık genelgesiyle de topluma duyurulmuştur. Ancak maalesef bugün hâlâ RTÜK’ün bu konuda herhangi bir çalışma yapmadığını görüyoruz ve cinsiyetçi ögelerin maalesef televizyon ve radyolarda hâlâ en yaygın biçimde yer aldığını görüyoruz.

Kitle iletişim araçlarında kadınların beğenilen, arzulanan modeller olmaları için yoğun bir bombardıman yapılmakta, kadınlar beğenilen, arzulanan olmaya ve idealize edilmiş prototiplere benzemeye zorlanmakta, rating artırmak için kadın bedeni ve kadınlara yönelmiş şiddet hikâyeleri kullanılmaktadır. Ayrıca, kadınlar televizyonlar aracılığıyla magazin kültürüne hapsedilmekte, böylece kadının erkek egemen toplumdaki rolünün pekiştirilmesi ve yeniden üretilmesi sağlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda bahsettiğim medyada cinsiyetçiliğin azaltılması için yapılması gerekenler ise basittir. Kitle iletişim araçları üzerinden yeniden üretilen, başta erkek egemenliği olmak üzere her türlü ayrımcı egemenlik biçimine karşı mücadele edilmeli ve kitle iletişim araçlarının yöneticileri ve program yapımcıları öz denetimi gerçekleştirerek bu mücadelede öncü rol oynamalıdır. Kadını tüketim kültürünün bir nesnesi hatta üretmeyen, sadece tüketen bir varlık gibi gösteren bu anlayışla mücadelede herkes üzerine düşeni yapmalıdır.

Medya ve yeni iletişim teknolojileri içinde kadınların karar alma ve kendilerini ifade etme konumlarına katılımını ve ulaşılabilirliğini artırmak yani karar alma mekanizmalarında eşitliği sağlamak da birinci koşuldur. Bunun için de yasal düzenlemeler kadar medyanın bütün alanlarına ve düzeylerine eşit ulaşılabilirliklerini sağlamak ve yaygınlaştırmak için kadınların eğitimini, öğrenimini ve istihdamını desteklemek yine devletin görevidir.

Bu şartların yerine getirilmesi için gerekli fonların sağlanmasında toplumsal cinsiyete dayanan bütçelemenin yapılması gerekir. Ayrıca, konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşüne de sık sık başvurulması gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; rating kaygılarıyla program kalitesi düşürülmemeli, rating ve kalite bir arada yürütülmelidir. Yayın planlanmasında kadına ve çocuğa yönelik düzeyli, kaliteli ve toplumsal cinsiyet eşitliğine özel önem veren eğitici programlar hazırlamak ve planlama ve yayın içeriği oluştururken de kadın çalışmalarında en az yüksek lisans çalışması yapmış danışmanların görev almasını sağlamak gerekir.

Sözlerime son vermeden önce medyada var olan cinsiyetçi anlayışın sebeplerinin ve bu soruna yönelik olası çözümlerin incelenmesi için geçtiğimiz ay vermiş olduğum araştırma önergesinin bir an evvel Meclis gündemine gelmesi için hepinizin desteğini beklediğimi belirtmeliyim. Umarım Türkiye’de var olan medya sektöründe kadın-erkek eşitliği hem içerik anlamında hem de yönetim aşamasında en kısa sürede sağlanabilir.

Türkiye Cumhuriyeti, Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi olan CEDAW’a imza atmıştır ve bu sözleşmemiz, Anayasa’nın 93’üncü maddesi gereğince uluslararası nitelikte olduğu için de Türkiye’nin önemle uyması gereken bir sözleşmedir. O nedenle yüce Meclisimizde bir an evvel “Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu”nun kurulmasını ve bu komisyonun izleme ve yasa yapma çalışmalarında önümüze gelen tüm yasaları kadın-erkek eşitliği bağlamında değerlendirerek Meclisten geçirilmesi gerektiğine inanıyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erbatur.

3’üncü madde üzerinde başka söz yok.

Soru-cevap yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN -  Madde üzerinde söz yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN -  Madde üzerinde söz yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 5 kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerinde lehte, aleyhte söz yok.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Bakan, kısa bir teşekkür konuşması yapmak ister misiniz?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Efendim, gerek Başkanlığımıza gerek milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Biz teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 4’üncü sırada yer alan, 1.5.2008 Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- 1.5.2008 Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/583) (S. Sayısı: 231) (x) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 231 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 1.5.2008 Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 20’nci maddesine bağlı geçici 10’uncu maddesi Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.

Anayasa’nın 89’uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir.”

İç Tüzük’ün 81’inci maddesinin son fıkrasında ise “Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır.”

Hükümleri yer almaktadır.

Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenle, söz konusu Kanun’un sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 20’nci maddeye bağlı geçici 10’uncu maddesinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

20’nci maddeye bağlı geçici 10’uncu maddeyi okutuyorum:

                            

(x) Kanunun  ilk görüşmeleri 30/4/2008 tarihli 97’nci ve 1/5/2008 tarihli 98’inci Birleşimlerde yapılmıştır.

(xx) 231 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

SERBEST MUHASEBECİLİK, SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLİK VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN

MADDE 20- 3568 sayılı Kanuna geçici 8 inci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 10- 1/4/2008 tarihinden sonra yapılan seçimlerden itibaren üst üste iki seçim -neminde iki defa oda veya Birlik Yönetim Kurulu başkanlığına seçilmiş olanlar, aradan iki seçim -nemi geçmedikçe Yönetim Kurulu üyesi olarak seçilemezler.

31/12/2008 tarihine kadar oda ve Birlik organları ile Birlik genel kurulu temsilcilikleri için yapıla-cak seçimlerde; 40 ıncı maddedeki seçim esasları ile 20 nci, 21 inci, 22 nci, 25 inci, 27 nci, 32 nci, 34 üncü, 35 inci, 38 inci ve 39 uncu maddelerde yer alan görev ve seçim süreleri ile yönetim kurulu ve Birlik genel kurulu temsilcisi üye sayılarına ilişkin hükümler yönünden bu Kanunun değişmeden önceki hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Mali Müşavirlik Tasarısı’nın Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen bir maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mayıs ayında burada çok uzun, hararetli müzakereler yapmıştık. O zaman pek çok noktada, bizim Plan ve Bütçe Komisyonunda mutabık kaldığımız konuların, noktaların burada iktidar partisi grubunun önergeleriyle değiştirildiğini ve böylece, ortaya çıkan tasarının az oy alanın seçilmesini sağladığını, çok oy alan kimsenin yerine az oy alanın birlik ve oda yönetimine gelmesini sağlayan bir seçim yönteminin, hem hukuka aykırı hem antidemokratik bir seçim yönteminin bu Yasa’ya girdiğini ifade etmiştik ama ne yazık ki o zaman Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuda mutabakat sağlanmış olmasına rağmen, burada o mutabakat bozulmuştu. Bu görüşmeler sırasında, gene, şimdi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş olan maddenin de hukuka aykırı olduğu, yanlış olduğu… Bu konuda pratik, uygulanabilir bir yöntem bulmak için de bazı önergeler vermiştik ve o önergelerde demiştik ki: Yasa tasarısını görüşmeye başladığımız dönemde TÜRMOB’a bağlı pek çok odada yönetim kurulları genel kurullarını toplamışlardı, seçim başlamıştı, bazı odalar da seçimlerini yapmışlardı. O odalar seçimlerini eski Kanun’a göre, 3568 sayılı Kanun’a göre yapmışlardı. “Eğer bu Kanun buradan geçerse bazı odalar da yeni Kanun’a göre seçim yapacaklar, garip bir durum ortaya çıkacak. Geliniz, artık şu andaki, devam eden seçimleri eski Kanun hükümlerine göre yapalım, gelecek seçimdeki yöntem sizin öngördüğünüz yöntem olsun” dedik. Bunu da kabul ettiremedik burada ama TÜRMOB uzun ilanlar vermek suretiyle kamuoyunun dikkatini çekmeye çalıştı, o arada  Sayın Cumhurbaşkanının da dikkatini çekme başarısını gösterdiler ve Sayın Cumhurbaşkanı -Yasa’nın tümünü veto etmesi gerekirdi bize göre ama- sadece bu maddeyi veto etmek suretiyle hiç yoksa bir kaosu önlemiş oldu. O noktada şimdi o maddeyi görüşüyoruz. Yani şu anda, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen, Plan Bütçe Komisyonu tarafından kabul edilen metin aynen bizim burada verdiğimiz önergelerdeki metindir. Yani o zaman bizim önergemiz kabul edilmiş olsaydı, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi böylesi bir oturum yapmak zorunda kalmayacaktı, AKP’li grup başkan vekili arkadaşlarımız da olmayan çoğunluğu var göstermek gibi bir çabanın içine girmeyeceklerdi. Ama ne yazık ki, “muhalefetin her dediği yanlıştır, bizim her düşündüğümüz doğrudur” mantığında olan AKP çoğunluğu o zaman onu reddetti, şimdi başladığımız noktaya döndük.

Tabii, Sayın Cumhurbaşkanına bu vesileyle teşekkür ediyorum, bir kaosu önledi. Ama ben -ilk ve son vetosudur biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanının- bu bir yol olur, bundan sonra da hukuk dışı pek çok kanun Sayın Cumhurbaşkanının önüne gidiyor, eli alışmıştır, bazılarını daha veto eder diye beklemiştim ama ne yazık ki bu kanun dışında hiçbir kanunu veto etmediler. Bu, ilk ve son veto edilen kanun olarak tarihteki yerini aldı.

Şimdi, tabii, bu madde ile neyi kurtarıyor? Şu anda TÜRMOB’a bağlı bütün odalar seçimlerini eski yöntemle yaptılar. Yani isteyen tek liste ile girdi, isteyen çok liste ile girdi. İşte, birkaç liste ile girenlerden hangi liste çok oy almışsa o listedekiler seçildi, doğal olarak öbür listedekiler seçilemedi. Yani bir anlamda blok liste uygulaması devam ediyor. Bundan sonra, nispi temsil denilen garip bir yöntem uygulanmaya başlanacak. Bu, hukuka aykırı. Burada birkaç kez misal olarak da anlattım, tekrar isterseniz anlatayım. Özellikle bizi izleyen vatandaşlarımız açısından bunu söylemek istiyorum. 1.000 üyesi olan bir odada seçim yapıldığını düşünelim ve bunun 5 tane yönetim kurulu üyesi olduğunu varsayalım. Şimdi, iki liste girsin, biri yüzde 20 oy alsın yani 200 oy alsın, öbürü 800 oy alsın. Burada deniliyor ki 200 oy alan da 1 kişiyi seçmiş olur, 800 oy alan 4 kişi seçmiş olur. Peki, liste hâlinde girildiğine göre, 5 kişilik listede herkes 800 oy almıştır, o 800 oy alan kimi o listeden çıkaracaksınız ki onun yerine 200 oy almış birisini seçilmiş sayacaksınız?

Böyle bir garip, hukuk dışı yöntem, ne yazık ki bu yasayla sistemimize girmiş oldu. Şu ana kadar, hiçbir sivil toplum örgütünde, ne Barolar Birliğinde ne Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinde ne TOBB’da ne TESK’te ne KESK’te hiçbirinde uygulanmıyor, ilk kez TÜRMOB’da bu başlanıyor ve o müzakerelerde AKP yetkililerinin açıklamalarından öğreniyoruz ki, bu bir adımdır, bundan sonra diğer birliklerde de bu yöntemi getireceğiz. Niçin AKP bunda ısrarlıdır? Çünkü, bu odalarda, oraların yapısı itibarıyla, oraların biraz farklı duruşu itibarıyla varlık gösteremiyor. Öyleyse, ben orada nispi temsil yoluyla bir pay alayım arayışı içinde bunu yapmaya çalışıyor.

Bu yasa bugün burada çoğunluğunuz tarafından kabul edildiğinde, biz bunu Anayasa Mahkemesine götüreceğiz; müzakereler sırasında da onu ifade etmiştim. Çünkü, bu Yasa’nın, bize göre, hukuka aykırı, Anayasa’mıza aykırı pek çok noktası var; en önemlileri de biraz önce anlattığım gibi.

Şimdi, biliyorsunuz, bazı odalarda başkanlar iki dönemden fazla seçilmesin diye hükümler getirildi. Bu, TESK’te uygulanmıştı, daha sonra vazgeçildi. Barolar Birliğinde, barolarda uygulanıyordu, vazgeçildi. Sadece şimdi TÜRMOB’da, gene TÜRMOB Başkanı ve oda başkanları iki dönemden fazla seçilemez hükmü getiriliyor. Yani oradaki delegenin, oradaki üyenin çoğunluğu tarafından seçiliyorsa, bir yöneticinin, bir başkanın iki kez, üç kez, dört kez seçilmesinde ne sakınca var değerli arkadaşlarım? Hiç kimse delegenin, üyenin kafasına sopa vurarak oraya seçilmiyor. Özgür iradeleriyle insanlar toplanıyorlar, seçiyorlar.

Bir de zannediliyor ki herkes bu odalara başkan olmak için yarışıyor. Üç beş tane büyük odada belki böyle yarış var, ama diğer odalarımızın çoğunluğunda, biraz bu işten anlayan, çevresinde saygınlığı olan insanı biz hep rica minnet oraya başkan seçeriz. Buna “iki dönem geçti, artık sen başkan olamazsın” dediğiniz zaman, üye sayısı az olan odalarımızda başkan bulmakta zorluk çekeriz.

Bir de mesela sendikalarda, TOBB’da bir kişi hem bir odanın başkanı olabilir hem TOBB yönetim kurulu üyesi olabilir, ama TÜRMOB’da bu olamaz deniliyor. Yani TÜRMOB’da TÜRMOB yönetimine oda başkanlığı yapan birisi seçilemez deniliyor. Bu niye? Bunların hepsi… Mayıs ayında da sık sık huzurunuza gelerek anlatmıştım, bu yasa biraz belli şahısları hedef alan bir yasa.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Oysa yasalar genel  olur, soyut olur. Ama bu yasaya baktığımız zaman şu, şu, şu kimseler TÜRMOB yönetimine gelmesin deniliyor, şu kimseler artık odaların yönetimine seçilemesin deniliyor. Bu yasayı birkaç kişinin oraya resmini ve adını koyarak yapmış olsaydık çok kısa bir yasa olurdu ve hiç kimseyi de yormamış olurduk. Ama, ne yazık ki, bunun yerine, böyle uzun tanımlarla, belli kişileri amaçlayan, o kişilerin tekrar oda ve TÜRMOB yönetimine gelmesini engellemeye çalışan bir yasadır. Getirilen hükümlerin büyük çoğunluğu Anayasa’ya, hukuka aykırıdır. Umarım ve dilerim ki Anayasa Mahkemesinden bu yanlış dönecektir.

İkinci defa huzurunuza getirilen bu tasarı AKP’nin inadı yüzünden gelmiştir. Bu Meclis boşu boşuna işgal edilmiştir.

Ben tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.

Geçici madde 10 üzerinde gruplar ve şahıslar adına başka söz talebi yok.

Soru yok.

Bir önerge var, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 231 sıra sayılı 5760 sayılı Kanunun çerçeve 20 nci maddesi ile 3568 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 10 uncu maddenin ikinci fıkrasında geçen “31/12/2008” tarihinin “31/12/2009” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                          Hüseyin Mert                                             Harun Öztürk

                              İstanbul                                                         İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

HÜSEYİN MERT (İstanbul) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Mert, buyurunuz efendim.

HÜSEYİN MERT (İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yaklaşık iki ay kadar önce bu Meclis çatısı altında bir yasama süreci yaşadık. 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirler Kanunu’nda çok önemli birtakım değişiklikler yaşandı. Bu süreç içerisinde, yaklaşık yirmi yıllık süreç içerisinde gerek meslekteki gelişmeler gerek ülkedeki gelişmeler, Avrupa Birliği, Basel kriterleri ve diğer gelişmeler sonucunda bu değişikliklerin bir kısmı şüphesiz ki acil gerekliydi. Daha bunun gibi birtakım değişiklikler de gerekliydi. Bunlar içerisinde oldukça değişmesi gereken gerekli değişiklikler vardı. Bunun yanı sıra çeşitli önergeler verdik, önergeler verildi. Bu önergelerin içerisinde kabul edilenler oldu, edilmeyenler oldu. Bunların yanı sıra yine öyle maddeler vardı ki doğrudan odaların seçimleriyle ilgili, seçimlerin usulleri ve sürelerle ilgili, odaların yönetim süreleri ve diğer kurulların süreleriyle ilgili birtakım maddeler  vardı. Bu maddelere  tabii ki itirazlarımız söz konusuydu. Buna iki açıdan itiraz ettik, hem esastan itiraz etmiştik hem de usulden itiraz etmiştik.

Esastan itiraz ettik, çünkü yönetimde nispi temsil gerçekten hiç demokratik olmayan bir yönetim şekli. Evet, odalar içerisinde çeşitli görüşlere mensup arkadaşlarımız var, ama buradaki bütün meslekteki arkadaşlarımız bunu biliyor ki, hangi gruptan olursa olsun, hangi kanattan olursa olsun, gerek yetişme şekilleriyle gerek meslekteki tecrübeleriyle bu arkadaşlarımız kendi başlarına geldikleri zaman yönetimde çok daha başarılı olurlar ve mesleğe veya odalarına gerçekten birtakım katkılarda bulunurlar. Ama farklı düşüncelerdeki insanların aynı yönetim kadroları içerisinde olmaları demokratik süreçte çok fazla kabul edilebilir bir yönetim şekli değil. Genel kurullarda muhakkak ki olacaktır ama yönetimlerde bunun olması düşünülemez.

Usulden de itiraz etmiştik, çünkü seçimler başlamıştı o arada. Bir kısım odalarımızın seçimleri yapılmıştı, diğerleri duruyordu. Hâlâ daha işte, örneğin, TÜRMOB’un genel kurulu yapılmadı. Bu yasa yürürlüğe girdikten sonra yeni açılan odaların seçimleri olacak vesaire…

Bunun yanı sıra çeşitli odaların ve birliklerin katılımıyla birtakım basın ilanları verildi. Kamuoyuna bu sürecin doğru olmadığı izah edilmeye çalışıldı ve bütün bunların sonucunda da Sayın Cumhurbaşkanımız bu Yasa’yı, bu maddesini gerekçe göstererek geri gönderdi ve şimdi, geçtiğimiz iki üç hafta ya da bir ay kadar önce komisyondan çıktı. Çıkış şekli gerçekten çok ilginç. 31/12/2008’e kadar eski hükümler geçerli, 31/12/2008’den yahut 1/1/2009’tan itibaren yeni hükümler geçerli. Bu arada yapılacak olan odaların seçimleri olacak-olmayacak, onu düşünmüyorum ama bu maddenin veya bu şekilde düzeltilmesinin çok açık ve net bir anlamı var: Biz, 1/1/2009’tan sonra bu seçimleri yenileyeceğiz ve yeniden seçimler yapılacak. Oluşmuş olan kurullar henüz yılını dahi doldurmadan yeniden seçilecek. Bunun benim için tek anlamı budur.

Sayın Cumhurbaşkanının bunu geri gönderme gerekçesinde seçimlerin başlamış olması vardı. Şu anda yönetimler görevine başladı ve yasal süreçleri de iki sene. Eğer ille bu değişiklikler yapılacaksa, bu yasa değiştirilecekse, değiştirilebilir ama hiç olmazsa Anayasa Mahkemesinin yani hukuki sürecin beklenmesi, mevcut yönetimlerin huzur içerisinde çalışması beklenebilir ve sonuçta yine bu yasa hükümlerine göre iki sene sonra bu seçim yenilenir veya zamanı geldiği için zaten doğal olarak yapılır ve yeni yasa yürürlüğe girer. Ama burada açık ve net bir şekilde görüyoruz ki Adalet ve Kalkınma Partisi gerek bürokrasi içerisinde gerek bazı sendika ve odalardaki birtakım kadrolaşmalarını hemen hemen tamamladı ve şimdi Türkiye'nin en seçkin, en nadide, en güçlü, en çağdaş kurumlarından biri olan TÜRMOB’a göz dikti. Benim burada anladığım budur. Bu nedenle, hiç olmazsa bu seçim döneminin tamamlanması için 31/12/2008 yerine bu seçim tarihinin 31/12/2009 olarak değiştirilmesini öneriyorum.

Önergeme destek vermenizi istirham ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mert.

Karar yeter sayısı arıyorum ve önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.29

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

231 sıra sayılı Kanun’un görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Madde üzerinde verilen, İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert ile İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 18.40

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

231 sıra sayılı Kanun’un görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Madde üzerinde verilen, İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert ile İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, MHP de veriyor.

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Kanunun tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kanun kabul edilmiştir.

5’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı: 232) 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

6.- Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566) (S. Sayısı: 255)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, bundan sonra komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 15 Temmuz 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 18.48

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.