DÖNEM: 23 CİLT:
24 YASAMA
YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 129’uncu
Birleşim 10 Temmuz 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Mersin ili Gülnar ilçesinde devam eden orman yangınına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile
Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, aynı konuda konuşmaları 2.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
Dünya Nüfus Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, Dünya Hukuk Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı IV.-
AÇIKLAMALAR 1.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, yapmış olduğu konuşmasında Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun bazı ifadelerini farklı yorumladığı
gerekçesiyle açıklaması 2.- Uşak
Milletvekili Nuri Uslu’nun, Mersin ili Gülnar
ilçesinde devam eden orman yangınına ilişkin açıklaması V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Yalova
Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/242) 2.- Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243) 3.- İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar ve 21 milletvekilinin,
özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- İstanbul
Milletvekili Mesude Nursuna Memecan
ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 5664 Sayılı Konut Edindirme
Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanun ile 5084 Sayılı
Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in;
Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/285, 2/284) (S. Sayısı: 264) 2.- Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/598) (S. Sayısı: 256) 3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve
Limanlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/275, 2/264) (S.
Sayısı: 261) 4.- 1.5.2008 Tarihli
ve 5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve
Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/583) (S.Sayısı: 231) 5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/573) (S. Sayısı: 232) 6.- Elektronik
Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları (1/566)
(S. Sayısı: 255) VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, seçmen kayıtlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3470) 2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Yargı Reformu Strateji Taslağının sunumuna ilişkin
Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3551) 3.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, izinsiz yapılan bir
deniz dolgusuna ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3665) 4.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Doğu Anadolu Projesine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/3698) 5.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Kızılay’ın kuruluş yıldönümü resepsiyonuna
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3711) 6.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Dışişleri Bakanının bir
açıklamasına ve iadesi istenen teröristlere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/3742) 7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Çıldır’da kum
nakliyesinden tarlaları zarar görenlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı (7/3767) 8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da dağıtılmayan
kömürlere ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3768) 9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da köy isimlerini
belirten tabelalara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
(7/3769) 10.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, çalışanların
vergi iadesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/3770) 11.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, yatırım politikasına ve
proje desteklemelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in cevabı (7/3785) 12.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bağış ve promosyon
kabulüne ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/3816) 13.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, enflasyon hesaplamasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı
(7/3854) 14.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Doğu Anadolu Projesine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/3855) 15.- Adana
Milletvekili Mustafa Vural’ın, bankalarca ipotek altına alınan tarım
arazilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in cevabı (7/3902) 16.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, bazı saldırı olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/3912) 17.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, yasama-yürütme
ilişkilerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Nevzat Pakdil’in cevabı (7/4369) 18.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir milletvekilinin
sarf ettiği sözlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Nevzat Pakdil’in cevabı (7/4370) I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak sekiz oturum yaptı. Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi, dar ve sabit
gelirlilerin ekonomik durumlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa ilinin
sorunlarına ve alınması gereken önlemlere, Mersin
Milletvekili Ömer İnan’ın, Mersin ili Gülnar ilçesinde meydana gelen ve üç
gündür devam etmekte olan orman yangınına, İlişkin gündem
dışı konuşmalarına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
cevap verdi. Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Mersin ili Gülnar
ilçesinde meydana gelen orman yangınına ilişkin birer konuşma yaptılar. Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/689), Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/766), Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın (6/762), (6/763), (6/772),
(6/775), Esas numaralı
sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; soruların geri
verildiği bildirildi. Kars Milletvekili
Mahmut Esat Güven ve 19 milletvekilinin, Kuyucuk Gölü’ndeki çevre sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/241) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı. Asya Parlamenter
Asamblesinde 3 üyeyle temsil edilen Türkiye Büyük Millet Meclisinin, APA Şartı
gereğince 5 üyeyle temsil edilmesine, Bazı
milletvekillerinin izinli sayılmalarına, İlişkin
Başkanlık; İsviçre’ye resmî
ziyarette bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’e refakat eden
heyete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık, Tezkereleri kabul
edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Elektrik Piyasası
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
(1/554) (S. Sayısı: 249) görüşmeleri tamamlandı; yapılan açık oylamadan sonra
kabul edilip kanunlaştığı açıklandı. Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. 10 Temmuz 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.27’de son verildi.
No.: 184 II.- GELEN KÂĞITLAR 10 Temmuz 2008 Perşembe Teklif 1.- Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak’ın;
Umumi ve Hususi Bütçelerle İdare Edilen Daireler ve Belediyelerle Sermayesinin
Tamamı Devlete veya Belediye veya Hususi Dairelere Aid
Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim Yolile
Halli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/299) (Plan
ve Bütçe ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2008) Rapor 1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/609, 1/610) (S. Sayısı: 267) (Dağıtma tarihi:
10.7.2008) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, gübrelerin denetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/831)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, gıda katkı maddelerinin menşeinin belirtilmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/832) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, girdi desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/833)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, halkın beslenme biçim ve alışkanlıklarının
araştırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/834)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, açılan hipermarket ve süpermarket sayısına ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/835) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/6/2008) 6.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ankara Büyükşehir Belediyesinin halk konserleri
harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/836)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 7.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çankaya Belediyesinin bahar şenlikleri
harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/837)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, kuraklığa yönelik çevre politikalarına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/838) (Başkanlığa geliş tarihi:
23/6/2008) 9.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yeme-içme yerlerinin denetimlerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/839)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, kümes hayvancılığında dezenfektan madde seçimine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/840) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Diyanet Vakfının yurt dışında desteklediği
okullara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) sözlü soru önergesi (6/841) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/6/2008) 12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Büyük Öğrenci Projesine ilişkin Devlet Bakanından
(Mustafa Said Yazıcıoğlu)
sözlü soru önergesi (6/842) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Reşadiye’deki uzman doktor açığına ilişkin Sağlık
Bakanından sözlü soru önergesi (6/843) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, hayvancılıkta kaba yem sıkıntısı riskine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/844) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 15.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa ve Niksar Devlet hastaneleri ek
inşaatlarına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/845) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/6/2008) 16.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, kenelere karşı ilaçlı mücadeleye ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/846)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 17.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, ihalelere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/847) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/848) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 19.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, KİT’lerin ihalelerine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) sözlü soru önergesi (6/849) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/6/2008) 20.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, ihraç edilmek üzere ithal edilen çayın iç piyasaya
sürüldüğü iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/850) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24/6/2008) 21.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, çiftçilerin kredi kullanımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/851)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 22.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, yüksekokul mezunu genç
işsizlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/852) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/6/2008) 23.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, kırmızı et tüketimine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/853) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 24.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, TMO yönetiminin
ödüllendirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/854) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 25.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Aksaray Olimpik Yüzme Havuzu inşaatına ilişkin
Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) sözlü soru
önergesi (6/855) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 26.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Dumlupınar Anıt Parkı
projesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/856)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 27.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, ücretsiz fidan yardımına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/857) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 28.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, infaz koruma memurlarının özlük haklarına ilişkin
Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/858) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 29.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, alternatif enerji kaynaklarına ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/859) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/6/2008) 30.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, TMO’nun fındık alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/860)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 31.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, yurt dışı seyahatlerine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/861) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 32.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Sabah Gazetesi ve ATV’nin
bazı ödemelerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/862) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/6/2008) 33.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, milletvekillerinin Hükümet üyeleri ile birlikte
katıldığı yurt dışı seyahatlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/863)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, yerel gazetelerde ilan yayımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4276) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tuzla Bölgesindeki ruhsatsız tersanelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4277) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, mefruşat ve tadilat harcamaları ile alınan
araçlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4278) (Başkanlığa geliş
tarihi: 24/6/2008) 4.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, çiftçilerin arazi
ipoteğiyle kredi kullanmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4279) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 5.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Dandalaz
Barajına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4280)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 6.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir’in şebeke suyuyla ilgili iddialara ve
kentlerin kullandığı suyun kalitesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4281) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 7.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, polislerden toplanan bağışlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4282) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 8.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Kızılay’ın bir gazete ilanına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4283) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 9.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, dul, yetim, vazife ve harp malulü aylıkları
arasındaki farka ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4284)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 10.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Suriye sınırındaki mayınlı arazinin
temizlenmesine ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4285)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 11.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, taarruz helikopter üretimi projesine
ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4286) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24/6/2008) 12.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, bazı mühendislerin ölümleri ile ilgili
soruşturmalara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4287)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 13.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, kültür mantarı üretiminin desteklenmesine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4288) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 14.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Tarım Kredi
Kooperatiflerinin merkez yönetimine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4289) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 15.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, Gübretaş’ın İran’da gübre tesisi satın almasına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4290) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 16.- Manisa Miletvekili Erkan Akçay’ın,
tarımsal desteklemelere ve mazot fiyatına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4291) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 17.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarım ürünlerindeki
pazar üstünlüklerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4292) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 18.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bazı tarımsal konulara
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4293) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 19.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarımdaki destekleme
sistemlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4294) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 20.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarımdaki destekleme
uygulamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4295) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 21.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Tarım Vizyonu
uygulamalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4296) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 22.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, ürün desteklemelerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4297) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 23.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, yağlı tohum ve mısır
destekleme primleri ile damlamalı sulama desteğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4298)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 24.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarım sektöründeki
desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4299) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 25.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarımsal desteklemelerin
yeniden yapılandırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4300) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 26.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, süt teşvikine ve
hayvancılıktaki desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4301) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 27.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki kırsal kalkınma
projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4302) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 28.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da lisanslı
depoculuk çalışmalarına ve yaş sebze ve meyvedeki fiyat oluşumuna ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4303)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 29.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bazı ürünlerdeki
desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4304) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 30.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, SBS başvurularının duyurusuna ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4305) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 31.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Şanlıurfa’daki bazı Devlet hastanelerinin
ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4306)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 32.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Burdur-Fethiye karayolunun bölünmüş yol
yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4307)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 33.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir’in şebeke suyunun kalitesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4308) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 34.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Eğirdir ve
Beyşehir Gölleri havzasındaki yapılaşma yasağına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4309) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/6/2008) 35.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da tarımsal
sulama amaçlı kullanılan elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4310) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/6/2008) 36.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa Ovası sulama şebekelerinin elektriklerinin
kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4311) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008) 37.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin yaptığı bir personel sınavına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4312) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 38.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, örtülü ödenek kullanımıyla ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4313) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 39.- İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun,
AB Müzakere Pozisyon Belgesinin açıklanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4314) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 40.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, buğday taban fiyatının açıklanmamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4315) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 41.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Kamu İhale Kanununda yapılacak değişikliğin yerel
medyaya etkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4316) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/6/2008) 42.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Özel Kalem Müdürlüğünün harcamalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4317) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 43.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT Ankara Radyosundaki yöneticilere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4318) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 44.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, emekli
aylıklarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/4319) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 45.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, kamudaki geçici personele ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/4320) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 46.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Kırım-Kongo kanamalı
ateşi hastalığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4321) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/6/2008) 47.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, Kahramanmaraş’taki bir lisenin kumaş ihalesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4322) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 48.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Küre İlçesindeki
işsizliğe ve esnafın durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4323)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 49.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, eski Özel Kalem
Müdürüyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4324)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 50.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, İstanbul’daki bazı
askeri alanların talep edildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/4325) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 51.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, eski Özel Kalem
Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4326)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 52.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, gelir dağılımı
adaletsizliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/4327) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/6/2008) 53.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, bir bürokratın helikopter kullanımına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/4328) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008) 54.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, orman yangınlarına
ve orman yolları yapımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4329) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 55.- Giresun Milletvekili
Murat Özkan’ın, kestane ağaçlarının kurumasına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4330) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 56.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Avrupa Futbol Kupası maçlarına götürülen kişilere
ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı
soru önergesi (7/4331) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 57.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, ÖSYM’nin KPSS sonuçlarına göre yerleştirme işlemlerine
ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı
soru önergesi (7/4332) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 58.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, TRT Haber Dairesiyle ilgili bazı iddialara
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/4333)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 59.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT arşivinin Türk Telekom’un kullanımına
açıldığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru
önergesi (7/4334) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 60.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Büyükşehir
Belediyesinin eğlence parkı ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4335) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 61.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’daki belediyelerin borçlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4336) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 62.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir’deki kentsel büyümenin belli
semtlere yönlendirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4337) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 63.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, İstanbul’daki bir
arazinin değerlendirilmesiyle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4338) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 64.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kutlamalarda silah
kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/4339)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 65.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Anamur İlçesinde Açık
Öğretim sınavlarının yapılması ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4340) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 66.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bir lisenin
müdür yardımcısı ile ilgili iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/4341) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 67.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Burdur’a fen lisesi açılmasına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4342) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 68.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, körler okullarının kapatılacağı haberlerine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4343) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008) 69.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Osmaniye’deki bazı okullara yapılan atamalara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/4344) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/6/2008) 70.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, yapılan dersliklere ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4345) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 71.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kamuda tanımlı olmayan
bazı meslek gruplarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4346) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 72.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, Bismil İlçesindeki yeşil
kart işlemlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4347)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 73.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, gazilerin özel sağlık kurumlarına
sevklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4348) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26/6/2008) 74.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Silifke’de göğüs hastalıkları hastanesi yapılmasına
ve doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4349)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 75.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kemoterapi
hemşiresi sıkıntısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/4350)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 76.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, buğday taban fiyatlarının açıklanmamasına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4351) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 77.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, Rusya’ya yaş meyve ve sebze ihracatına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4352) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 78.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, zirai ilaç kullanımına
ve tarım analiz laboratuarlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4353) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 79.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çiftçilerin kredi
borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4354) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 80.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir uçuşlarına ve Anadolu Jetin ikramlarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4355) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008) 81.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, PTT Bank
uygulamasındaki sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4356) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 82.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, PTT Personeli
Kefalet Sandığına ve dağıtıcıların çalışma saatlerine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/4357) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 83.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, hemzemin geçitlerdeki
trafik kazalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4358)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 84.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, internet erişim
ücretlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/4359)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 85.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Anamur Gümrük
Müdürlüğünün aktif hale getirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/4360) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008) 86.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, ülkeye girişine izin
verilmeyen bir çocuğa ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/4361) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 87.- Antalya Milletvekili
Atila Emek’in, Türk Hazine Bonolarına ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/4362) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25/6/2008) 88.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, TÜİK’teki geçici
personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/4363) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/6/2008) 89.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’daki bir
alışveriş merkezi inşaatının çevredeki yapılara etkisine ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/4364) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 90.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, gazilerin maaşlarındaki farklılıklara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/4365) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26/6/2008) 91.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kooperatiflerin kredi
kullanımına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/4366)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/6/2008) 92.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, üretimi duran bir
traktör fabrikasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/4367) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) 93.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, PTT’nin taşeron
firmalara posta hizmetleri yaptırdığı iddialarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/4368) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/6/2008) 94.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, yasama-yürütme
ilişkilerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/4369) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/6/2008) 95.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir milletvekilinin
sarf ettiği sözlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/4370) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/6/2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Yalova
Milletvekili İlhan Evcin ve 20 Milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak
deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/242) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2008) 2.- Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23 Milletvekilinin, deprem riskinin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/243) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9.7.2008) 3.- İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar ve 20 Milletvekilinin,
özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki deprem riskinin araştırılarak deprem
yönetiminde alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/244) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.7.2008) 10 Temmuz 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 13.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Mersin Gülnar ilçesinde devam eden orman yangını hakkında söz isteyen
Mersin Milletvekili İsa Gök’e aittir. Buyurunuz Sayın
Gök. (CHP sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Mersin ili Gülnar
ilçesinde devam eden orman yangınına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, aynı
konuda konuşmaları İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, dün
hain bir saldırı sonucu şehit olan üç güvenlik görevlimizin ailesine, tüm
ulusumuza başsağlığı diliyorum. Terör nereden
gelirse gelsin en büyük beladır. Tabii,
Türkiye’nin gündemi çok hızlı değişiyor. Dünün gündemi konsolosluk saldırısı
oldu; pazartesinin, salının gündemi Gülnar ilçemizdeki yangındı, şu anda
unutuldu, bir anda unutuldu ama şu anda sayın Mecliste
bulunan sayın milletvekillerinin umursamazlığı gibi oradaki insanlar bir anda
unutuldu. Arkadaşlar,
pazartesi günü öğleyin başladı yangın, on iki gibi, Kavakoluğu,
benim köyümde başladı. Dünkü konuşmaları okudum, burada tutanakları okudum:
Uçaklar varmış, şu kadar arazözler varmış, bu kadar
helikopterler varmış. Bunlar neredeymiş? Nerdeymiş bunlar? Ben öğleden sonra
köye arabamla gitmeyi başardım. Şahidim var, alay komutanı Cahit Albay. Kimi
görmüşüz orada, kim varmış orada? Salı günü öğleye kadar hiçbir Allah’ın kulu
yardım amaçlı yoktu. Hükûmete soruyorum: Neredeydiniz
ya? Neredeydiniz? Konuşma metninde “Her şeyi yaptık.” yazılıyor. Sayın Bakan
konuşmuş. Her şey yapılmış. Cenazede, sağ olsun, geldi Sayın Bakan. Bu kadar
uçak varmış, bu kadar şu varmış. Arkadaşlar, salı
günü akşam saat dokuzdan önce orada hiçbir Allah’ın kulunun midesine bir tek
kaşık sıcak bir şey girmedi, girmedi. Kavakoluğu
köyüne gelen ilk yardım Akdeniz Belediyesi ile Büyükşehir Belediyesinin yardım
paketleriydi. Şalvar dağıttı, kadınların şalvarları yanmıştı, giyecek bir şey
kalmamıştı üzerlerinde. Ayakkabı dağıtıldı orada. Neredeydiniz ya?
Neredeydiniz? 4 helikopter varmış! 2 helikopter vardı. Ben oradaydım, pazartesi
öğleden sonra, çarşambaya kadar oradaydım. Biri büyük, biri küçük 2 helikopter
vardı. Yalvardık, telefonlar ettik “Azıtepesi
yanıyor, oraya bakın.” dedik, “Yağdöken’e çıkacak,
oraya gidin.” dedik, “Lapa’ya sıçrıyor.” dedik. Kim vardı orada, kim yardım
etti? İnsanlar cayır cayır yandı. Kime baktınız
orada? Kime baktınız orada? Delikkaya’nın bütün köy
evleri gitti, göçtü. Tam bir keşmekeşlik. Görevliler
diyorlar ki: “Allah’tan geldi. Poyraz biterse yangın biter. Orman biterse, ağaç
biterse yangın biter.” Bu nasıl bir yangın söndürme tekniği, bu nasıl bir
yangın söndürme ideolojisi? “Allah’tan geldi. Rüzgâr biterse, ağaç biterse…”
Teşkilat ne hâle gelmiş. Böyle bir mantık olabilir mi? Tüm Türkiye’yi
kaderciliğe bıraktınız, herkes kaderci ama herkes. Bakın arkadaşlar, olay bu.
Olay bu! Olay bu! Olay bu! Köy köy gezildi orada. Akşam yaralı taşıdık hastaneye. Yaralı
taşındı. Fatma’yı Mersin’e getirdik sabahleyin, salı sabahı, bir Allah’ın kulu
yoktu orada. Bir Allah’ın kulu yoktu orada. Devlet hastanesinden üniversiteye
taşıdık, yine bir Allah’ın kulu yoktu. Rektör sağ olsun, hakikaten Rektörümüz
sağ olsun, herkes elinden geleni yapmaya çalıştı oralarda. Ama arkadaşlar,
bakın, hâlâ orada elektrik yok, bir jeneratör yok. İnsanlar aç sefil.
Sabahleyin daha 10 ton sebze-meyve gönderildi oraya, köylere, dağıtmaya
çalışıyoruz orada. Arkadaşlar, sivil
savunma nerede? Bu fonlar nerede? Adana Sivil Savunmanın Gülnar’a geliş saati
pazartesi günü gece saat ona on kala, çeyrek kala. Geliş saati o. Salı günü arazöz gidiyordu. Bu tatbikatlar niye yapılıyor? Uçak
neredeymiş, ben uçak görmedim. Çarşamba öğlen geldiyse bilmem. Uçak falan yoktu
orada. O insanlar hâlâ
aç. Ölen öldü, öleni defnettik. Sayın Bakan gördü, kömürlü alan kazılıp toprak
çıkartılıp altına gömüldü Hatice ile Hatice. Oraya gömüldü. Bu hakikaten
azaptır. Pazartesi akşamı
insanlar, kendi evi yanıyor, merteğin, evinin ışığında oturuyordu. Bu bir
rezalettir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. İSA GÖK (Devamla)
– Sağ olun Sayın Başkanım. Orası afet
bölgesi mi ilan edilir, ne yapılır acilen düşünün. İstifa edecekler
istifalarını etsinler, orman bölge mi, genel müdür mü, bakan mı, kim istifa
ederse. Ama orası tam bir keşmekeşlikti, orası tam bir kargaşaydı, kimin ne
yaptığı belli değil. Poyraza karşı
helikopter çalışamıyor, gece çalışamıyor, dumana inemiyor… Neye yarar o zaman
bu helikopter? Ovadaki pamuk yangınına mı bakacak bu helikopter? Neyi kesecek? HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Teknoloji bu, daha ne yapacak? İSA GÖK (Devamla)
– Niye dünyada böyle değil peki? Niye dünyada böyle değil? HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Dünyada da böyle. İSA GÖK (Devamla)
– İşte bu mantık… Bu mantık, akşam saat 19.00, paydos, sabah 07.00’ye kadar
paydos. Salı günü helikopterin çalışma saati 07.15’ti, ortalık 05.15’te ağardı,
07.15’te helikopterler nerede idi? İki saatte Azıtepe’sinden
girdi, oradan Lapa’ya indi, Delikkaya’nın da altından
Aydıncık’a döndü. Neredeydi bu ekipler ya? MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Yapılanları inkâr etme. Görev yapanlara saygısızlık yapma.
Propaganda yapıyorsun. Yangın üzerinden siyaset yapıyorsun. İSA GÖK (Devamla)
– Çalışanlar çalıştı bakın, onları inkâr etmiyorum. Emek verenler oldu. Bakın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Gök, lütfen sözünüzü bitiriniz ve selamlayınız. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Acının üzerinden siyaset yapmayın. Yazık! Hiç
yakışmıyor. İSA GÖK (Devamla)
– Sayın Bakan, politika yapan sizsiniz, sizlersiniz, sizlersiniz. Cenaze
gelirken politika olmaz orada. Orada insanların yarasını saracaksınız. Yara
sarmadınız. NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Onu diyor işte, daha ne diyor? Yaralar sarılıyor. İSA GÖK (Devamla)
– Ne zaman sarılıyor? Sayın Başkan, üç
gün geçti, üç gün. O insanlar elektriksiz, susuz, aç, bitap. Üç gün sonra mı
saracaksınız yarayı? Hâlâ bekliyorlar ama bu. Bakın, laf değil.
Ben pazartesinden beri oradayım, ben yangının göbeğindeyim, benim köyüm yandı,
benim yakınlarım yandı. Oradaydık. Neredeydiniz arkadaşlar? Politikayı burada
siz, ne yazık ki, o anladığınız anlamda siz yapıyorsunuz ama halk orada
kimsesiz, çaresiz ve ne yazık ki sizden medet bekliyor. Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Gök. Çevre ve Orman
Bakanı Sayın Veysel Eroğlu. Buyurunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Evvela menfur bir
saldırı neticesinde şehit düşen polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum,
ayrıca bütün milletimize de başsağlığı diliyorum. Bunun dışında
Gülnar yangınında yanarak hayatını kaybeden Hatice ninemiz ile yine onun torunu
Hatice’ye Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum, milletimizin de
başı sağ olsun. Şimdi, Sayın
Milletvekilimiz konuştu ancak ben durumu müsaadenizle şöyle bir
değerlendireyim. 7 Temmuz Pazartesi günü saat 12.10’da ilk ihbar üzerine bütün
birimler harekete geçti. O civarda ne kadar… Adana ve Antalya’daki,
Fethiye’deki, Kahramanmaraş’taki helikopterler harekete geçti ve on iki ellide
herkes müdahaleye hazırdı. Ben yangını haber alır almaz, o bölgenin kritik
durumunu bildiğimden, hemen Orman Genel Müdürümü, Orman Genel Müdür Yardımcımı
-zaten bölge müdürleri orada- oraya gönderdim. Bunlar yüzlerce yangına girmiş
çıkmış arkadaşlar ve akşam üzeri de Sayın
Başbakanımıza bilgi verdim. Ertesi sabah da biz değerli milletvekillerimizle
beraber oraya hareket ettik, yangını bizzat gözledik, hatta rahmetlilerin
cesetleri geldiği zaman da ben oradaydım. Dün de Sayın Kürşad Tüzmen bölgeye gitti. Şunu açıklıkla
ifade edeyim: Yapılması gereken her şey layıkı
veçhile yapılmıştır. Hatta arkadaşlarımız o kadar fedakâr çalışmışlar ki, ben
onlarla gurur duyuyorum, ölümle canları pahasına yangına müdahale etmişlerdir.
Hatta biz pazartesi akşamı 16 arkadaşımızdan haber alamadık, yangının içinde
kaldılar ve sabaha kadar bütün teşkilat âdeta dokuz doğurdu. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakan, lütfen… (AK PARTİ sıralarından “Dinle, dinle!” sesleri,
gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Gök… HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Böyle bir usul yok! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Müsaade
edin, müsaade edin, ben sizi dinledim. Şimdi şöyle,
bakın, şunu ifade edeyim: Ve salı günü de Sayın Başbakanımız gece on iki veya
birde beni aradı, “Durum nedir?” diye sordu, ben durumu izah ettim, acilen
oradaki insanlara para gönderilmesi gerekir, asgari, lütfederseniz, 1 trilyon
bunlara gönderelim diye… Başbakanımız sabahleyin erkenden talimat verdi,
çarşamba sabahı 1 trilyon, yani 1 milyon YTL o bölgedeki sadece ailelere
dağıtılmak üzere öncü olarak, ailelerin harçlığı, günlük ihtiyaçlarını
karşılamak üzere 1 milyon YTL gönderildi. Ben de sabahleyin erkenden Sayın
Valiyi aradım. İzinden döndü Sayın Vali. Bütün sivil savunma kuruluşları,
bölgedeki belediyeler oradaydı. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakanım, ilk helikopterin… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sayın
Bakan, ilk helikopterin varışı saat dört buçuk-beş, helikopter saat beşte oraya
vardı, nasıl on iki çeyrekte varır? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Müsaade
eder misiniz, siz yangın uzmanı değilsiniz. İSA GÖK (Mersin)
– Oradayız biz, nerede helikopter? Görmedik! BAŞKAN - Sayın Gök, lütfen izahı dinleyiniz. Sayın
Gök… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin izah edeyim. İSA GÖK (Mersin)
– Oraya helikopter gelmedi. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, dün ben izah ettim, oradaki araçların
sayılarını izah ettim. Beş tane helikopter, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin amfibik yangın uçağı da oraya geldi, sefer yaptı, ama
helikopterler… Bazı saatlerde o kadar büyük, 60 ile 70 kilometre/saate varan
büyük bir rüzgâr vardı, bırakın yangını, oradaki arkadaşlar yerinde duramayacak
derecedeydiler, böyle bir sıkıntı vardı, helikopterin falan uçması söz konusu
değildi. Helikopter uçacağı zaman da uçtu. Hatta,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yangın söndürme uçağı da orada defalarca
sorti yaptı. İSA GÖK (Mersin)
– Ne zaman geldi? ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Defalarca değil, yirmi sorti yaptı sadece. SONER AKSOY
(Kütahya) – Yirmi sorti az mı? ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakan, ikinci gün geldi oraya, resmî açıklamalar böyle.
Meclisi yanıltıyorsunuz, ikinci gün geliyor yirmi sorti
yapıyor. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, beyefendi, birinci gün… ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Saat dokuzda başlıyor, üçte gidiyor. Niye birinci gün gelmedi?
Herkesi yanıltıyorsunuz. Söyledikleriniz birbiriyle çelişkili. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın vekillerim, birinci gün rüzgâr vardı,
helikopterin değil uçağın da uçması mümkün değildi. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Biz oradaydık Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Biz de oradaydık. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sadece Delikkaya köyüne geldiniz. Başka
nereye geldiniz? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin de ben izah edeyim, biraz
anlayışlı olun. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Doğruları söylemiyorsunuz. Belediye Başkanı açıkladı, yirmi sorti. SONER AKSOY
(Kütahya) – Yirmi sorti az mı? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şunu söyleyeyim: Şu ana kadar bir afete
uğrayıp da hemen ertesi gün 1 trilyonluk desteğin gönderildiği başka bir kayıt
var mı? İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakan… Sayın Bakan… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi lütfen bunları polemik
mevzusu yapmayın. Bakın, ben size… Müsaade edin… Bakın… (CHP ve AK PARTİ
sıralarından gürültüler) SUAT KILIÇ (Samsun)
– Sayın Başkan, böyle bir usul var mı? Yerinden konuşanları uyarın! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen Bakanı dinleyiniz. Lütfen… İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, bir şey söyleyeyim mi… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Siz konuştunuz, lütfen saygılı olun, biz
konuşalım. İSA GÖK (Mersin)
– Pazartesi gecesi saat on ikide Belediye Başkanı Ahmet bir jeneratörle geldi. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri… İSA GÖK (Mersin)
– Camları açtık, lüks topladık, lüks! MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Saygılı ol! ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen yoktun orada, ben gördüm, ben yaşadım! BAŞKAN – Sayın
Gök… İSA GÖK (Mersin)
– Bir tane fener yoktu orada. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok ki!
Saygısızlığın daniskası! İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakan… Sayın Bakan… BAŞKAN – Sayın
Gök, lütfen yerinize oturunuz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ya, bir dakika müsaade eder misin izah edelim.
(CHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın arkadaşlar, biraz sakin olun. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen Bakanı dinleyiniz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Biraz sakin olun, lütfen dinleyin, varsa bir
hata… BAŞKAN – Sakin
olunuz… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Varsa bir hata şey yapalım, lütfen dinleyin.
Ben size baş sağlığı… Oraya iki tane
bakan geldi, bütün milletvekilleri… Başbakanımız gecenin on ikisinde
ilgileniyor. Vatandaşın derdiyle bu şekilde dertlenen başka bir Başbakan
gördünüz mü? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakan, yardım dün gitti, yangın üç gündür orada. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın, şunu söyleyeyim: Değerli
arkadaşlar, bakınız, şimdi, zamanında müdahale edilmiştir ve orada kara
ekipleri, hakikaten canlarını ortaya koyarak müdahale etmişlerdir. Bakın, ben size
sadece bir grafik göstereceğim. Bir dakika, müsaade buyurun. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakan, bir tane arazöz vermediniz! Bir tane arazöz verilmedi! AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Konuştun kardeşim sen ya! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, şunu söyleyeyim: 2003’le
2007 yılları arasında Akdeniz Bölgesi’ndeki yangınlara bakın, bizim orman
teşkilatı, gurur duyduğum bu teşkilat ne derece muvaffak olmuş. Portekiz’de
2003’le 2007 arasında orman mevcudiyetinin yüzde 31’i yanmış. İspanya’da yüzde
2,7’si yanmış. Fransa’da yaklaşık yüzde 1’i, İtalya’da yüzde 3’ü yanmış.
Yunanistan’da yüzde 5’i yanmış. Bakın, Türkiye’de ise 2003 ile 2007 arasında
yüzde 0,16 yani binde 16. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Çok şükür! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu bölgede en başarılı kurum Orman Genel
Müdürlüğüdür. Ben gerçekten fedakârane çalışan bu
arkadaşlara teşekkür ediyorum. Nitekim, bu Gülnar
yangını büyük bir yangın. Kendiliğinden sönmedi herhâlde… İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakan… Sayın Bakan… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – … büyük bir gayret
neticesinde söndü. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakan, poyraz sayesinde… Kendi beyanınız. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca… BAŞKAN – Sayın
Gök… Lütfen karşılıklı konuşmayınız. Lütfen yerinize oturunuz. İSA GÖK (Mersin)
- Poyraz sayesinde durdu, poyraz sayesinde! Poyraz durunca yangın bitti! Ağaç
bitti, ağaç kalmadı zaten! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın arkadaşlar, şu anda… Kaliforniya
yangınını misal vereyim ben, madem öyle bahsetti. Kaliforniya’da 21 Haziran
2008 günü başlayan ve dağlık alanlarda devam eden yangınlar 4 Temmuz 2008 günü
kontrol altına alınmıştır. Yangın on dört gün boyunca devam etmiştir. Bakın,
özellikle bin iki yüzden fazla yerleşim noktası Kaliforniya’da alevlerin içinde
kaldı. Yangın sonucunda çok sayıda bina tamamen yandığı gibi yangında 200 bin
hektar -Kaliforniya yangınında- yandı. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sen Türkiye’ye gel kardeşim! ABDULLAH ÖZER
(Bursa) – Burası Türkiye kardeşim, insaf ya! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yunanistan yangınına bakın. Yunanistan’da Mora
Yarımadası, Eğriboz Adası’nda 23 Ağustos 2007
tarihinde ortaya çıkan yangınlar, 2 Eylül 2007 tarihinde kontrol altına alındı,
on bir gün devam etti. Aslında orada bizim orman yangınlarıyla mücadele eden
kahramanlarımız olsa, bu, bu kadar büyümezdi çünkü onlar müdahale etmediler,
yangının sönmesini beklediler. Bakın, burada 110 köy hasarlıydı, 16 bin kişi
evsiz kaldı, 64 kişi de hayatını kaybetti. Bizim bu Gülnar yangınından daha büyük
bir yangın değildi. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Kahramanları Amerika’ya, Kaliforniya’ya gönderelim Sayın
Bakan! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, şu anda rakamlar var, tespitler var.
Şimdi, bu Gülnar yangını pazartesi günü başladı biliyorsunuz. 12.30’da yangına
en yakın yerde bulunan ekipler tamamen yangın mahalline geldi, ilk müdahaleyi
yaptı. Aşağı yukarı 8 arazöz ilk müdahaleyi yapan ekip içinde yer aldı. Ayrıca,
yangın mahalline en yakın mesafede konuşlu bulunan Adana helikopterleri on
dakika içinde yangın yerine hareket etti. Yangınlar başladıktan sonra, 12.50’de
yangına müdahale etmiştir. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Helikopterlerin kaç tanesi Sayın Bakan? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Pazartesi günü… Daha sonra, kademeli olarak
Kahramanmaraş, Antalya, Denizli ve Fethiye helikopterleri yangına müdahale
etmiştir ancak pazartesi günü, biz buradan, meteorolojiden de takip ettik,
rüzgâr hızı yer yer 85-90 kilometre/saat hızla
seyrettiği için maalesef yangına müdahalede çok büyük güçlükler yaşanmıştır. Sayın Vekilim
orada yaşıyor, oradaki anaforları, rüzgâr, poyraz estiği zamanki durumu benden
daha iyi bildiğini tahmin ediyorum. İSA GÖK (Mersin)
– Hepsini biliyorum. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, şunu ifade edeyim: Özellikle,
yangın söndürme çalışmalarına şu ana kadar 8 helikopter, 1 amfibik
uçak, 110 arazöz, 40 iş makinesi, 42 tane yangın
söndürme uzmanı ve Sivil Savunma ve diğer kurumlarla beraber, yaklaşık bin tane
yangın işçisi katıldı. Netice olarak,
bakın, burada yangın söndürüldü, kontrol altına alındı, şu anda soğutma
çalışmaları devam ediyor ve salı günü akşamı Başbakanımızın talimatıyla,
çarşamba sabahı 1 milyon YTL de oraya gönderildi. Ancak bu
yeterli mi? Değil. Bayındırlık ve İskân Bakanımıza talimat verdi Sayın
Başbakanımız. Ben dün akşam Bayındırlık ve İskân Bakanıyla da görüştüm, şu anda
tespitler yapılıyor, orada evi yanan veya malını kaybeden vatandaşlarımızın
zararları kesinlikle tazmin edilecektir, buna özellikle işaret etmek istiyorum.
Bu gönderilen 1 milyon YTL sadece ailelerin günlük ihtiyaçlarını karşılamak
için Başbakanlık Acil Yardım Fonu’ndan gönderilen miktardır ve bana göre de
-geçmişteki afetlere bakın- en hızlı şekilde yardım yapılan, 1 milyon YTL gibi
bir yardımın gönderildiği, bu kadar hızlı gönderildiği başka bir afet de yok. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakanım, bir şey soracağım. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkanım, lütfen müdahale edin. Böyle bir usul var mı? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ben şöyle özetlemek istiyorum… İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakanım, lütfen… Bir şey soracağım, tek kelime. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ayrıca şunu ifade edeyim, salı günü akşamı da
ben… İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakanım, bakın, paraya bir şey demiyoruz. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi efendim, şöyle… İSA GÖK (Mersin)
– Evet, ihmali biliyorsunuz Sayın Bakan. Bakın Sayın Bakanım, siz de o yangına
ilk müdahalede ihmali biliyorsunuz. BAŞKAN – Sayın
Gök… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın milletvekillerim, bakın ben şunu ifade
edeyim… İSA GÖK (Mersin)
– İhmalin gereğini yapın. Çünkü o yangın, Sayın Bakan, astsubayın evinin
yanında çıktı. İhmali kabul edin. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Böyle bir usul yok Sayın Başkanım, lütfen… BAŞKAN – Sayın
Gök, lütfen… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sıcak yemekten bahsedildi, salı günü akşamı
bütün vatandaşlara sıcak yemek dağıtıldı. BAŞKAN – Sayın
Gök, lütfen yerinize oturunuz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben ilgili muhtarın telefonunu aldım, ertesi
gün telefon ettim, dedim ki: “Salı günü akşamı size sıcak yemek dağıtıldı mı?”,
“Evet, dağıtıldı.” dedi. İSA GÖK (Mersin) – Saat dokuzda. SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, Meclisi yönetemiyorsunuz. İSA GÖK (Mersin)
– Sen çık yönet! SUAT KILIÇ
(Samsun) – Orada Başkan var, sizin adınıza seçilmiş Başkan var. İSA GÖK (Mersin)
– Bizim değil, Meclisin adına… Öğren. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – “Ben de gösterilen ilgiden fevkalade memnun
olduğumu ifade etmek isterim.” dedi. Ben şunu ifade
edeyim: Bakın, değerli arkadaşlar, orada gerçekten fedakâr bir surette gayret
eden insanlar var, yangın söndürmeye canı pahasına koşan insanlar var. Niçin
koşuyor bunlar? İSA GÖK (Mersin)
– Onlara bir şey diyen yok. Onlara teşekkürümüzü yapıyoruz zaten. Yangın idare
heyeti, idare heyeti… Oraya sevk etmeyende kabahat. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkanım, lütfen müdahale edin. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Oradaki vatandaşların mal ve canına halel
gelmesin diye. Biz onlara teşekkür ediyoruz huzurunuzda. Bakın, büyük bir
fedakârlık göstermişlerdir. Bakın, Orman Genel Müdürümüz buraya gitmiştir.
Geçmiş dönemde hiçbir orman genel müdürü böyle, yangına gitmezdi. Orman Genel
Müdürü, Genel Müdür Yardımcıları, hepsi oradaydı, 2 tane bakan oradaydı. İSA GÖK (Mersin)
– Çünkü ihmalinizi örtmeye çalıştınız, ihmali örtmeye çalıştınız. Yangın yolun
yanında başladı, yolun bitişiğinde başladı yangın, ormanın içinde başlamadı.
İki saatte sönerdi bu yangın. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Başbakanımız gecenin yarısında ve sabahın erken
saatinde bilgi alıyor, böyle bir durum var. Hiçbir ihmal yok, fevkalade
çalışılmıştır, çok iyi müdahale edilmiştir, kısa zamanda da söndürülmüştür.
Başka köylerin de yangında yanması ihtimali vardı, gerçekten büyük bir mücadele
yapılmıştır, fedakârane çalışılmıştır. Ben burada
hepsine, emeği geçen başta Mersin Valiliğimizin ekipleri, Sivil Savunma ve
Orman Genel Müdürlüğümüzün bütün çalışanları olmak üzere hepsine şükranlarımı arz
ediyorum, teşekkür ediyorum; biz onlarla gurur duyuyoruz. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakan, helikopterlerin pilotlarının bölgeyi bilmeyen kişiler
olduğu doğru mu? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - İnşallah, Cenabı Allah böyle başka yangınlar
bize göstermez, afetler göstermez. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İSA GÖK (Mersin)
– Öyle bir Sivil Savunma ki… BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eroğlu. İSA GÖK (Mersin)
- Bir saniye Sayın Başkanım… BAŞKAN - Sayın
Gök, siz söyleyeceğinizi söylediniz, Bakan da cevap verdi. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkanım, bir saniye… Sayın Başkanım, Meclise de… BAŞKAN - Şimdi,
Sayın Şandır, Sayın Atılgan… İSA GÖK (Mersin)
– Öyle bir Sivil Savunma ki arkadaşlar… BAŞKAN - Sayın
Gök, lütfen yerinize oturunuz. İSA GÖK (Mersin)
– …bir tane feneri yok, bir tane lambası yok Sivil Savunmanın… BAŞKAN - Sayın
Gök… İSA GÖK (Mersin)
– Bir lirası yok, bir poşeti yok, çizmesi yok Sivil Savunmanın, bomboş! BAŞKAN - Sayın
Gök, lütfen yerinize oturunuz. İBRAHİM KAVAZ
(Erzurum) – Otur yerine, otur! Şov yapma! İSA GÖK (Mersin)
– Ne şovu be! Vefat eden benim akrabam, benim yakınlarım öldü, senin yakının mı
öldü? BAŞKAN - Sayın
Gök, siz… İBRAHİM KAVAZ
(Erzurum) – Konuştun anlattın, daha ne gereği var? BAŞKAN -
Karşılıklı konuşmayınız lütfen, Meclisin usulünü de bozmayınız, çok rica
ederim. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ne demek senin akraban, benim akrabam? BAŞKAN - Sayın
Şandır, Sayın Atılgan, ne için söz istediniz? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, ben orman yüksek mühendisiyim ve oralarda çok uzun
yıllar bölge şefliği yaptım. O dağları bilirim, ormanı bilirim, ormancıları
tanırım. Orman yangınında çok çalıştım, orman yangınını iyi bilirim. Müsaade
ederseniz şu tartışmaya bir katkı vermek istiyorum. BAŞKAN –
Buyurunuz, iki dakika… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Değerli
milletvekilleri, tabii bir acı yaşanmıştır, Sayın İsa Gök’ün çığlığına
hepimizin saygı göstermesi lazım. Orman yangınını, muhtemeldir, içinizde bilenler
var, seyredenler olmuştur ama ben, bizatihi içinde yaşayan, yanma tehlikesi
geçiren, birçok yangın söndürmenin yöneticiliğini yapan bir arkadaşınızım. O
dağlarda da çok çalıştım, o köyleri de avcumun içi
kadar bilirim. Değerli
milletvekilleri, her şeyden önce şunu söyleyelim: Yangın bir felakettir ve bu
poyraz dediğimiz rüzgâr, gerçekten asfaltta bile önünü kesemeyeceğiniz kadar
hızlı koşar, yakarak gider. Dolayısıyla, poyrazda orman yangınının tedbiri
gerçekten çok zordur. Acı yaşanmıştır. Bu acının müsebbibi olarak orman
teşkilatını göstermek, hele mahallî ormancıları göstermek haksızlık olur. O
insanların hiçbir orman yangınında, hiç kimsenin ama özellikle de ormancıların,
orman mühendisinin, orman muhafaza memurlarının bigâne kalması, kendini kenara
çekmesi mümkün değildir. Tabii ki orman teşkilatının yangın söndürme
teknolojisinde yenileşmeyi, yeni teknolojileri kazanması konusu bir tenkit
konusudur. Can yanmıştır,
çığlık çığlığa, canhıraş bir şeyle Sayın Gök bunu ifade ediyor. Buna saygı
gösterilmesi lazım. Ama burada bu orman yangınından dolayı ormancıları
suçlamak, o teşkilatı suçlamak haksızlık olur. Gereken gayretin gösterildiğine
ben de inanıyorum. Çünkü bir şey daha var: Ormancılarla orman köylüsü iç içe
beraber yaşıyorlar, bunların arasını da açmamak lazım. Hiçbir orman mühendisi,
hiçbir ormancı köy yanarken, orman yanarken… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, sözlerimi tamamlamama
lütfen müsaade eder misiniz. BAŞKAN –
Cümlenizi tamamlayınız efendim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim. Değerli
milletvekilleri, bu acının üzerinden birbirimizi kırıp dökmeye gerek yok,
acının paylaşılması lazım. Eksik varsa tamamlanmak durumunda. Hükûmet bu işin sorumlusudur ve vatandaşın temsilcisi olarak
bizler, acının bizatihi sahibi olarak Sayın Milletvekilimizin çığlığına da
saygı göstererek bu zararı telafi edebilmek, bu insanımızın yaralarını
sarabilmek için herkes elinden geleni yapmalıdır. Dolayısıyla, bir
acı yaşanmıştır, bu acıdan dolayı birbirimizi suçlamaya gerek yok. Gereken
gayretin gösterildiğine ben yürekten inanıyorum. Gayret gösterenlere de,
herkese de çok teşekkür ediyorum, rahmetli olanlara yüce Allah’tan rahmet
diliyorum. Vatandaşımızın dertlerinin de zararlarının da karşılanacağını ümit
ediyor, bekliyor, temenni ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır bu açıklamalarınızdan dolayı. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkanım, efendim, yanlış anlaşıldı… BAŞKAN – Lütfen
Sayın Gök… İSA GÖK (Mersin)
– Efendim, bir dakika istirham ediyorum Sayın Başkanım, yanlış anlaşıldı, onu
düzelteceğim. BAŞKAN – Sayın
Atılgan, siz ne için söz istemiştiniz? KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Orman yangınlarıyla ilgili olarak Türkiye’nin havadan müdahale imkân
kabiliyetiyle ilgili bir iki konuyu Sayın Bakana söyleyeceğim. BAŞKAN – İki
dakika da size söz veriyorum. Buyurunuz. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Sağ olun Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
değerli arkadaşlar; tabii, bu yaşanan acı olay hepimizi üzmüştür. Rahmetli
olanlara Allah’tan rahmet diliyoruz. İşin temeline
bakarsak, bu şekilde suçlamalar önümüzdeki yıllarda devam eder. Eğer Türkiye bu
kadar basit bir konuyu, havadan orman yangınlarına müdahale imkân kabiliyetini
sürüncemede bırakmayıp artırma yolunda daha önce yapılmış olan çalışmaları
sonuçlandırsaydı, emin olun, bugün bu tartışma burada olmazdı. Hava
kuvvetlerinin bazı unsurları, nakliye unsurları Kayseri’de veyahut da Çevre
Bakanlığından gelecek istekler doğrultusunda ülkenin değişik yerlerinde iki
saat içinde orman yangınlarına müdahale edecek şekilde hazır bekliyor. Ama helikopterle veya daha değişik birtakım hava vasıtalarıyla bu
işe dünyada o kadar teknik olarak müdahale ediliyor ki emin olun, bu imkân
kabiliyetlere sahip olacak şekilde çok da pahalı olmayan bu projeyi hayata
geçirmezsek önümüzdeki yıllarda buna benzer birçok ormanımızın yok olmasına ve
tartışmaların yine bu Mecliste olmasına hiç kimse engel olamaz. Benim Sayın
Bakandan ricam, var olan, benim bildiğim çalışmaların helikopter veya uçak
temini yönünde bir an evvel faaliyete geçmesi ve temin yönündeki şu anda bazı
çıkmazlara giren prosedürü daha pratik bir şekilde,
bir yolla Türkiye’ye bu imkân kabiliyeti kazandırmasıdır. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Atılgan bu verdiğiniz bilgiler için. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkanım, efendim, izah için bir dakika istirham edeceğim. Bir dakika Sayın
Başkanım, bir dakika… BAŞKAN – Size bir
dakika süre veriyorum, lütfen daha soğukkanlı olunuz. IV.- AÇIKLAMALAR 1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, yapmış olduğu
konuşmasında Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
bazı ifadelerini farklı yorumladığı gerekçesiyle açıklaması İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ediyorum, sağ olun. Sayın Başkanım,
benim konuşmamda teşkilata yönelik tek kelime yoktur. Sevk ve idare… Bakanım da
gayet iyi biliyor, ihmal, yangının ilk başındaki sevk ve idarede yapılmıştır.
Yolun kenarındaki yangın söndürülememiştir çünkü yeterli ekip gönderilmemiştir.
Ekipler talimat bekliyorlar. Burada sorumluluk, sevk ve idare makamındaki
insanlar… İşçiler cansiperane çalışıyorlar zaten. Hep beraber çalıştık, bizler de yardımcı
olduk söndürmeye. Ben de babamla beraber uğraştım. Babam seksen yaşında, bu
adam da çalıştı. Ama bakın, sevk ve idare… Azıtepe’sini
boşuna yaktınız. Yağdöken’i boşuna yaktınız. O yangın
Pınarbaşı’na boşu boşuna geçti. 3 bin dekar hata yüzünden yandı, o insanlar da…
İhmal, sevk ve idareyi yapan yöneticilerde. İnsanlar,
verilen talimat gereği yapıyorlar. Köye bir arazöz
alamadık köye! Evler yanıyor. Niye? Talimat verilmeden eve su sıkamazlarmış.
Böyle şey olur mu? Bir arazöz alamadık. Delikkaya… Köyü boşalttınız. Lapa… Allah’tan erkekler köyü
boşaltmadılar, evlerini kurtardılar. Delikkaya’yı
boşalttınız, bütün evler yandı. Bunlar hataydı, ciddi hataydı. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSA GÖK (Mersin)
– Bu hatayı yapan sevk ve idare makamındakilerdir. Sağ olun
Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Gök, uyarılarınız için teşekkür ediyoruz. Sayın Uslu, niçin
söz istemiştiniz? NURİ USLU (Uşak)
– Sayın Başkanım, ben orman mühendisiyim ve Orman Bakanlığında müsteşarlık
yapmış bir insan olarak bu konuları açıklığa kavuşturmak istiyorum. Üç dakika
söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Size iki
dakika söz vereceğim. Buyurunuz
efendim. 2.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun,
Mersin ili Gülnar ilçesinde devam eden orman yangınına ilişkin açıklaması NURİ USLU (Uşak)
– Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu bir acıdır ama bu acıyı biz bugün yaşamıyoruz.
Niçin yaşamıyoruz? Türkiye, Akdeniz çanağında olan bir ülkedir. Orman yangını
niçin çıkar? Neden Karadeniz’de orman yangını çıkmıyor? Orman yangınının
çıkması için topoğrafya, bitki örtüsü, ekolojik durum, hava hâlleri, rüzgâr hâlleri çok önemli. Biz
orman yangınlarıyla iç içe yaşamak mecburiyetindeyiz ülke olarak. Bizim gibi
Akdeniz çanağında bulunan bütün ülkeler böyledir. Ama şimdi burada böyle ucuz
kahramanlık yapmak, böyle karşıdan karşıya konuşarak orman yangınının içinde
yıllarca yaşamış… İSA GÖK (Mersin)
– Ne ucuz kahramanlığı ya! Bu nasıl laf böyle ya? Bu nasıl laf? NURİ USLU (Uşak)
– …orman yangınlarıyla yıllarca mücadele etmiş bir insan olarak… İSA GÖK (Mersin)
– Laf mı yani ucuz kahramanlık? NURİ USLU (Uşak)
– Bakın, orman yangını… İSA GÖK (Mersin)
– Ayıp! Hakikaten ayıp yani! NURİ USLU (Uşak)
– Orman yangını bir afettir. İSA GÖK (Mersin)
– Hakikaten ayıp! NURİ USLU (Uşak)
– Orman yangınının karşısında bu tür davranışları yapamazsınız, aksi hâlde
yanarsınız. Kaç tane bölge müdürümüz yandı, kaç tane işletme müdürümüz yandı,
50’den fazla işçimiz yandı. Bizim ciğerimiz yanmıyor mu? Ama bu demek değildir
ki yani sadece Mersin’de oluyor, her tarafta oluyor. Bakın, 1979
yılında Muğla’da oldu, 14 bin hektar alan yandı. 1985 yılında Çanakkale’de
oldu, 6 bin hektar alan yandı. Allah korusun, bu bir afettir. Ancak şunu
söyleyeyim: Sakın ha sakın orman teşkilatını bu konuda ihmallikle suçlamayın.
Orman teşkilatı, geçmişten bugüne, inanın o kadar bu konuda teçhiz olmuş
durumda ki geçmişte ne helikopterimiz vardı ne dozerimiz vardı ne arazözümüz vardı, işçilerimiz bile yoktu. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uslu verdiğiniz bilgi için, çok sağ olun. Sayın
milletvekilleri… NURİ USLU (Uşak)
– Sayın Başkan… BAŞKAN –
Yeterince aydınlanıldı efendim bu konuda. NURİ USLU (Uşak)
– Çok önemli bir konu… BAŞKAN - …ve
gerekli tedbirlerin alınacağını umuyorum ben de buradan… NURİ USLU (Uşak)
– Ben son bir cümle söylemek istiyorum, son bir cümle. BAŞKAN – …ve bir
daha böyle olaylarla karşılaşmamamızı da temenni ediyorum. Sağ olun Sayın Uslu.
NURİ USLU (Uşak)
– Bir son cümle söyleyeceğim uyarı anlamında Sayın Başkan, uyarı anlamında,
ikaz yani orman yangınlarının olmaması açısından. BAŞKAN – Ama bir
cümlede bitiriniz lütfen, çok uzadı konumuz çünkü. Yeterince de
aydınlandık. NURİ USLU (Uşak)
– Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; biz orman yangınlarını yaşamak
mecburiyetindeyiz ancak halkımıza ve insanlarımıza şunu söyleyelim: Lütfen bu
orman yangınları sezonunda yaktığımız ateşleri söndürelim, anız yakmayalım.
Bakın, bu yangın anız yangınından çıktı. Anız yakmayalım, dikkatli olalım.
Ormanlar bizim ciğerimiz, geleceğimiz, insanlığın ortak geleceği. Onun için
ormanları hep beraber koruyalım ama orman yangınlarıyla… ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Doğru değil, doğru değil… İSA GÖK (Mersin)
– Tel çarpması diyor köylü de. Ne olacak şimdi? ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bu konuda peşin yargıya gidiyorsunuz. Üç ihtimal üzerinde duruluyor. NURİ USLU (Uşak)
– Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uslu. Bu uyarılar da dikkate alınacaktır sanırım. Sayın
milletvekilleri, gündem dışı ikinci söz, Dünya Nüfus Günü hakkında söz isteyen
Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’a
aittir. Buyurunuz Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam) 2.- Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanak’ın, Dünya Nüfus Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması GÜLTAN KIŞANAK
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler
tarafından ilan edilen 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü nedeniyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum ve
yangında yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum,
yakınlarına ve tüm halkımıza da baş sağlığı diliyorum. Bütün doğal
afetler, insanların çabalarıyla, aklıyla, mantığıyla, ürettiği politikalarla
daha az zarar verebilir konuma getirilebilir. “Burada orman yangınları
yaşanacaktır. Orada da yandı, burada da yandı, bundan sonra da yanacaktır.”
diye bir söylemi asla doğru bulmuyorum. Ortada can kayıpları var. İnsanların,
sorumlu mevkide ve makamda olan kişilerin biraz daha öz eleştirisel yaklaşması…
Hiçbir şeyin “Bu artık yeter, sondu. Ben her şeyi yaptım.” noktasında
olmadığını da hepimiz biliyoruz. Mutlaka yapılabilecek, biraz daha can kaybını
azaltacak, ormanlarımızın daha çok yanmasını önleyebilecek başka tedbirler de
mutlaka vardır. Bir parça olsun öz eleştirisel yaklaşmanın, tedbirlere dikkat
çekmenin de ben iktidarın sorumluluğu gereği olduğunu düşünüyorum. Bunun
dikkate alınabileceğini umuyorum. Hızlı nüfus
artışıyla bağlantılı sorunlara bakıldığında, bu konuda temel mağdurların
kadınlar olduğu ortaya çıkmaktadır. Gerekli önlemler alınmaz ise önümüzdeki
yirmi beş yıl içerisinde dünya nüfusunun yüzde 50 oranında artması ve her yıl
600 bin kadının gebelik ve doğumla ilgili sorunlar nedeniyle yaşamını yitirmesi
beklenmektedir. Dünya genelinde
kadınlar yoksulluk, kuraklık, göç ve çatışmalardan da en fazla etkilenen
gruplar olmaktadır. Yeterli düzeyde ve kalitede eğitim ve sağlık imkânlarına
erişim konusunda da kadınlar büyük sorunlar yaşamaktadır. Fırsat eşitliği,
ayrımcılık ve kadına yönelik şiddet de en temel problemler olarak uygar
dünyanın önünde durmaktadır. Bu nedenle “Eşitlik güçlendirir.” sloganı, Dünya
Nüfus Günü’nün bu yılki ana teması olarak belirlenmiştir. Ben de “Eşitlik
güçlendirir.” sloganını bu kürsüden bir kez daha dile getirerek üzerimize düşen
sorumluluklara dikkat çekmek istedim. Değerli
milletvekilleri, ayrıca bugün -yani 10 Temmuz- yakın dönem siyasal tarihimiz
açısından çok önemli bir gün. Bundan tam on yedi yıl önce 10 Temmuz 1991’de
önemli bir siyasi cinayet işlendi. Bu tarih, önemli bir dönüm noktasına işaret
ediyor. Çünkü, bu tarihten itibaren faili meçhul
cinayetlerin ardı arkası kesilmedi. HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın
öldürülmesiyle çeteler devreye sokularak, demokratik muhalefetin cinayetlerle
bastırılması politikası gündeme getirildi. Vedat Aydın 5
Temmuz 1991’de, elinde telsiz bulunan sivil polisler tarafından gece yarısında
evinden alındı. Ailesinin ve avukatlarının anında emniyet güçlerine ve siyasi
otoritelere durumu bildirmesine rağmen Vedat Aydın cinayeti önlenmedi ve 10
Temmuz günü yapılan cenaze töreninde de yapılan provokasyon
girişimleri sonucunda halkın üzerine ateş açılarak 10’un üzerinde yurttaşımızın
yaşamını yitirmesine, yüzlerce yurttaşımızın da yaralanmasına neden olunmuştur.
Yapılan bu vahşi saldırıya rağmen hiçbir sorumlu yargı karşısına çıkartılmamış,
hiçbir ciddi kovuşturma yürütülmemiştir. Yıllar sonra ortaya çıkan itirafçılar,
Vedat Aydın cinayetinin ve cenaze töreninde yaşanan provokasyonun
JİTEM tarafından planlandığını ve uygulandığını anlatmışlardır. Bu itiraflara
rağmen ne Vedat Aydın cinayetinin failleri yargı karşısına çıkartılmış ne de
cenaze töreninde bir katliam provası yapanlardan hesap sorulmuştur. Hakkındaki
iddialar ayyuka çıkan, resmî belgelerde bile yer alan JİTEM’e
dair hiçbir soruşturma yürütülmemiş, bu konu aydınlığa kavuşturulmamıştır. Bir
tek faili meçhul cinayet bile, siyasi cinayet bile, aydınlatılmamışken
çetelerin temizleneceğinden dem vurmak ne kadar inandırıcı. Çete örgütlenmesi
Vedat Aydın cinayetiyle işbaşı yaptı. Gazeteci Hrant Dink’in katledilmesiyle bugün de görev başında olduğu
anlaşılıyor. Eğer çetelere son vermek isteniyorsa işe Vedat Aydın cinayetini
aydınlatmakla başlamak gerekir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. GÜLTAN KIŞANAK
(Devamla) – Ama hiçbir siyasi iktidar böyle bir temizlik operasyonuna cesaret
etmiyor çünkü işin ucu gelip siyasi iradeye dayanıyor. Dünyanın hiçbir
yerinde siyasi aktörlerden güç ve onay almadan bu kadar yaygın ve güçlü çete
örgütlenmelerini kurmak mümkün olmamıştır. Türkiye’de de durum böyledir. Siyasi
aktörlerin onayı, talimatı, hiç değilse bilgisi dâhilinde hareket etme söz
konusu olmadan bu çeteler yaşam hakkı bulamazlar. Eğer bugün
Ergenekon operasyonundan sonuç alınmak isteniyorsa 1990’lı yıllardan itibaren
yürütülen kirli tüm faaliyetler gün yüzüne çıkarılmalıdır. Başta Vedat Aydın
olmak üzere bütün faili meçhul cinayetler aydınlatılmalıdır. Huzurlarınızda
Vedat Aydın’ı saygıyla anıyor, katillerin yargı önüne çıkarılmasının
Türkiye'nin aydınlık yarınlara taşınmasına hizmet edeceğini belirtmek
istiyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kışanak. Gündem dışı
üçüncü söz, Dünya Hukuk Günü hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Şahin Mengü’ye aittir. Buyurunuz Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar) 3.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün,
Dünya Hukuk Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünyada hukukun
evrenselliği ve herkese eşit olarak uygulanması adına 1967’de 10 Temmuz günü
dünyada Hukuk Günü olarak ilan edilmiştir. Bugün, yani 10 Temmuz günü 1967
yılında Türk Hükûmeti tarafından da Hukuk Günü olarak
ilan edilmiştir. Bu nedenle söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anayasa’mızın 2’nci maddesinde ifadesini bulan hukuk
devleti, demokratik yöntemlerle yönetimi yani iktidarı elde eden siyasi
iktidarların, yönetilenler gibi, kendilerinin de hukuka bağlı olmalarını
öngörür. Bunun doğal sonucu, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi,
idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı tutulmasını
zorunlu kılmaktadır. Kuşkusuz bu denetimi yapacak olan yargının bağımsızlığı da
hukuk devletinin olmazsa olmaz ön koşuludur. Bağımsızlık, yargılamaya, yasama
ve yürütmenin üstünde olduğundan değil, görevini hakkı ile tam yapabilmesi için
tanınmıştır. Diğer bir deyişle yargılama, gücünü bağımsızlığından alır. Yargıcın bağımsız
ve adil olması da yetmez. Onun bağımsız ve adil olduğundan şüphe uyandıran
bütün tutum ve davranışların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Toplumda böyle
bir şüphenin gelişmesini engellemenin tek yolu, öncelikle biz siyasilerin
kendimizi dokunulmazlık zırhından sıyırıp Türk yargısından en ufak bir şüphemiz
olmadığını topluma göstermekten geçmektedir. Bunu yaptığımız anda Türkiye’deki
bağımsız yargı konusunda hiçbir şüphe kalmayacaktır. Bu nedenle, bir an önce
milletvekili dokunulmazlığını kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırarak,
kendimizi onun şaşmaz yani Türk adaletinin şaşmaz terazisine bırakarak bu
ülkenin adaletine olan güvenimizi göstermeliyiz. Başka bir deyişle sadece
bağımsızlık ve tarafsızlığın soyut kurallar koyarak gerçekleşmesi olanağı
yoktur. Bu kavramların
somutlaştırılabilmesi için bağımsız ve tarafsızlığın içeriğine uygun eylemlerde
bulunmamız gerekmektedir. Bundan kaçmaya devam edersek toplumda halk adalete
olan inancını yitirir. Eğer toplum bu noktaya gelirse rejim çürümeye başlar ve
ardından rejim bunalımı doğar. Değerli
milletvekilleri, bağımsız yargı demokrasinin garantisidir. Kuvvetler ayrılığı
ilkesine gerçekten inanan bir hükûmet kuvvetler
ayrılığı ilkesinin gereklerini yerine getirir, iktidarınız döneminde olduğu gibi
yargıya müdahale etmez, yargıyı kontrol altına almayı düşünmez. Yargının
siyasallaşmasının toplumu nasıl kirlettiğinin dünyada kötü örnekleri vardır. Türkiye
Cumhuriyeti’nin bütün kurumları gibi, yargı da Anayasa ve yasaların kendine
verdiği yetkiler çerçevesinde görev yapmaktadır. Bu bağlamda, bağımsız yargının
hukuk devleti olmanın en önemli güvencesi olmasını erkler arasında bir üstünlük
olarak algılamamak ve anayasal iş bölümünün bir sonucu olarak kabul etmek
gereklidir. Çünkü, yargının görevi yasaları ve
Anayasa’yı uygulamak, onlara aykırı davranışları tespit etmek ve çeşitli
yaptırımlarla engellemektir. Değerli
milletvekilleri, temel hedef ve tek amaç, yurttaşların devlete ve dolayısıyla
yönetime güven duydukları, kişiliklerini korkusuzca geliştirebildikleri,
bireylerin hukuk güvenliğini hissedebildikleri, herkesin hak arama
özgürlüğünden yararlanabildiği, yargının siyasal baskı ve kargaşalardan
etkilenmeden bağımsız ve güvenceli bir biçimde çalışabildiği demokratik bir
hukuk devleti olmalıdır. Son yıllarda, aylarda ve günlerde yaşanan olaylar
karşısında, bu hedeflere ne kadar yakın olduğumuzu siz saygıdeğer
milletvekillerinin ve bizi televizyon başında izleyen milletimizin takdirlerine
sunuyorum. Her geçen gün
hukukun üstünlüğü kavramının yara alması yanında hukuk devleti ilkesi de
hedefinden saptırılmaktadır. Tüm bu olumsuzluklar ise toplumda adalet
duygusunun yok olmasına neden olmaktadır ki bu son derece tehlikelidir.
Bilindiği gibi, adil bir toplum düzeninin zorunlu unsuru bağımsız ve hızlı işleyen
adil bir yargılama düzenidir. Bu düşüncelerle,
gerçek hukuk devletinde yaşama dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Mengü. Adalet Bakanı
Sayın Mehmet Ali Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize
saygılar sunuyorum. Manisa Milletvekili arkadaşımız Sayın Mengü’nün
gündem dışı yapmış olduğu konuşmayla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
için huzurunuzdayım. Sayın Şahin Mengü’nün de biraz önce ifade ettiği gibi, kırk bir yıldır
10 temmuz tarihi dünyada Hukuk Günü olarak
kutlanmaktadır. 1967 yılında Cenevre’de “Hukuk Yolu ile Dünya Sulhu” konulu
üçüncü bir konferans düzenlenmiş ve 10 Temmuz 1967 yılından bu yana yani kırk
bir yıldır dünyada 10 Temmuz günü Hukuk Günü olarak kutlanmaktadır ve Türkiye
de bu konferansa katılmış ülkelerden biridir, 10 Temmuzu Türkiye de Dünya Hukuk
Günü olarak benimsemiştir. Değerli
arkadaşlarım, hukuk “haklar” demek. Her insan doğuştan, beraberinde birtakım
temel hak ve özgürlüklerle dünyaya gelir. Yaşama hakkı da bu hakların başında
gelir. Bu temel hakların korunması, dünya uluslarının ve tabii ki ulusal
devletlerin ve düzenlerin en önemli amacı ve hedefi olmalıdır. Geçtiğimiz
yüzyılda dünya iki büyük dünya savaşı yaşadı. Bu dünya savaşlarında binlerce,
milyonlarca insan hayatını kaybetti. Aslında “Hak ihlalleri, hukuk ihlalleri
oldu.” demektir. Nitekim, iki dünya savaşını yaşayan
insanoğlu daha sonra Birleşmiş Milletler’i kurdu.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi bunun üzerine yayınlanmıştır.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi aynı hükümleri içermektedir. Ama itiraf
edelim ki Birleşmiş Milletlerin varlığı, dünya uluslarının insan hakları ile
ilgili bildirgelerin altına imza atmış olmaları dünyayı bir sulh ve sükûn
dünyası hâline getirememiştir. Hâlâ günümüzde yer yer
savaşlar devam etmektedir. Hâlâ dünyanın değişik coğrafyalarında, hatta yakın
coğrafyalarımızda insan hakkı ihlalleri maalesef devam etmektedir. Tabii, hukuk
herkese lazım, uluslara da lazım, bireylere de lazım. Eğer gerçekten dünyada
barış isteniyorsa, daha doğrusu hukuk yoluyla barışı temin etmek isteniyorsa
-ki 10 Temmuzun Hukuk Günü olarak ilanı “Hukuk yoluyla dünyada barışı temin
edelim.” demektir aslında. İyi niyetle atılmış bu adımların kuşkusuz ki
fiiliyata da geçmesini- gerçekten tüm dünya uluslarının ve yöneticilerinin
insan hakları alanında, hukuk alanında, hukukun üstünlüğü alanında daha hassas
davranarak insan hakkı ihlallerini önleyici adımları daha ciddi şekilde
atmaları gerekir. Sadece dünya ulusları arasında değil, bir ülkede de barışı ve
huzuru temin etmenin yolu tabii ki hukuktan geçer, hukukun üstünlüğünü en iyi
şekilde uygulamaktan geçer. Bir toplumda
yaşıyoruz, “Türkiye” dediğimiz bir coğrafyada 70 milyon birlikte yaşıyoruz.
Birlikte yaşarken kurallar olacak, bireylerin uyması gereken kurallar,
kaideler, yasalar olacak, haklar olacak, görevler olacak. Bunlar ihlal
edildiğinde, bu ihlale karşı müeyyideleri kim uygulayacak? Kuşkusuz ki yargı
uygulayacak yani bağımsız yargı. İşte “hak” ve “hukuk” dediğimizde hemen
arkasından yargı gelir, bağımsız yargı gelir. Çünkü kuralları gerçekten
bağımsız ve tarafsız yargı organlarının uygulaması o ülkede huzuru ve sükûnu
temin eder. Türkiye,
Anayasa’nın “Başlangıç”ında da ilk maddelerinde de ifade edildiği gibi, bir
hukuk devletidir, hukukun üstünlüğü esası üzerine kurulmuş bir devlettir.
Hukuku, hukukun üstünlüğünü, bireylerin hak ve özgürlüklerini korurken bağımsız
yargı organlarımıza güvenmemiz ve onların görevlerini tam bir tarafsızlık
içerisinde yerine getirmeleriyle ilgili onları desteklememiz gerekir. Biz şu anda
yasama organında bulunuyoruz. Burası kanun yapar. Ben aynı zamanda yürütme
organının da bir üyesiyim. Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesi vardır. Bu
erkler birbirine müdahale etmez, birbirine talimat vermezler. Biraz önce Sayın Mengü, yargının siyasallaşmakta olduğu, yargıya baskı
yapıldığı şeklinde ifadeler kullandı. Şu anda Adalet Bakanlığı görevini bir
arkadaşınız olarak ben yürütüyorum. Eğer bu siyasi iktidar döneminde ve şimdi
yargıya bir müdahale, yargıya bir baskı var ise onu benim yapmış olmam lazım
öncelikle. O bakımdan, şunu altını çizerek ifade etmek
durumundayım ki AK PARTİ İktidarları döneminde, bağımsız ve tarafsız olması
gereken ve öyle olduğuna inandığımız yargıya yargılama faaliyetiyle ilgili
hiçbir müdahale olmamıştır, hiçbir telkin ve tavsiyede bulunmamıştır ve hatta
adalet bakanları cumhuriyet savcılarına 2005 yılına kadar herhangi bir konuyla
ilgili talimat verme hakkına sahipken usul yasasından bunu kaldıran iktidar,
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarıdır. Yargı daha da bağımsız olsun,
bir siyasi otorite olan Adalet Bakanından talimat almasın diye o kaideyi
yasalardan çıkaran biziz. O bakımdan… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, TRT Genel Müdürlüğünde hâkimler niçin
çalışıyor? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – O bakımdan, değerli arkadaşlarım… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – TRT Genel Müdürlüğünde yargıçlar hangi gerekçeyle
çalışıyor? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Söz atan arkadaşlarımız gündem dışı söz isterler,
gelirler burada konuşurlar. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz İç Tüzük’ü biliyorsunuz Sayın Bakan. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Kılıçdaroğlu, ben
de çıkar cevap veririm. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – TRT Genel Müdürlüğünde bir yargıç hangi gerekçeyle
görev yapıyor? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Biraz sonra, zannediyorum kanun görüşmelerine
geçtiğimizde burada TRT Kanunu’ndaki değişiklik görüşülecek. TRT’yle ilgili
düşüncelerinizi orada söylersiniz Sayın Kılıçdaroğlu.
Şimdi TRT’yle ilgili bir görüşme yapmıyoruz. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – TRT değil efendim, RTÜK. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Mesela dokunulmazlıklar konusunda Sayın Bakan ne
düşünüyorsunuz, onu söyleyebilir misiniz? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yargının bağımsızlığı,
tarafsızlığı konusunda Hükûmet olarak ve Bakanlık
olarak, Anayasa’nın ve yasaların bize vermiş olduğu yetkileri ve bu yetkilerin
bize sağlamış olduğu titizliği en iyi şekilde kullandığımızı huzurunuzda ifade
etmek istiyorum. Demin söylediğim bir cümleyi tekrar etmek istiyorum: Türk
yargısına güvenelim, yargıçlarımıza güvenelim. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Güveniyoruz, güveniyoruz. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Anayasa Mahkemesine de güvenelim mi Sayın Bakan? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Yasama organı olarak görevimiz, hukukumuzu çağdaş
düzeye getirmek için yasal düzenlemeler yapmaktır. Adalet ve Kalkınma
Partisinin iktidarda bulunduğu dönemde, hukuki alanda çağdaş hukuku Türkiye’ye
taşıma bakımından çok ciddi adımlar atılmıştır. Temel yasalarımız, dili bile
eskimiş olan temel yasalarımız bu geçtiğimiz dönemde yenilenmiştir. Birçok temel
kanunumuzun yeniden yazıldığını ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde iktidar,
muhalefet milletvekili arkadaşlarımızın destekleriyle çıkarıldığını ve
yasalaştığını biliyorsunuz. Hatta gündemimizde, şu anda Meclisin de gündeminde,
komisyonların da gündeminde, başta Türk Ticaret Kanunu olmak üzere Türk
hukukunu yenileme ve çağdaş düzeye yükseltme konusunda kanun tasarılarımız
beklemektedir. Onları da inanıyorum ki çok kısa bir sürede yasalaştırma imkânı
bulacağız. Yargı
organlarımızın ve yargıçlarımızın ve savcılarımızın görevlerini çok rahat bir
şekilde, huzur içerisinde yapabilmeleriyle ilgili her türlü fiziki imkânlarını
sağlamak da tabii ki yürütme organı olarak görevimizdir, Adalet Bakanlığı
olarak. Son yıllarda, adliye binalarımızın, adliye saraylarımızın yenilenmesi
ve onların gerçekten çağdaş binalar hâline gelmeleriyle ilgili attığımız
adımları hepiniz biliyorsunuz. Şu ana kadar yüze yakın yeni adliye sarayını
Türk yargı erkinin hizmetine verdik. Bir o kadar proje ve yatırım çalışmaları
da büyük bir hızla devam etmektedir. O bakımdan, bizim yasama organı olarak, yürütme organı olarak görevimiz,
yargımızın görevini en iyi şekilde yerine getirmeleriyle ilgili eksiklikleri
varsa onları tamamlamak ve yargıya hizmet etmektir, yargının altyapı
eksikliklerini tamamlamaktır. Bunun dışında ne Hükûmet
olarak ne Bakanlık olarak yargı mensuplarımıza yapmış oldukları yargılama
faaliyetiyle ilgili herhangi bir talimat vermemiz, onlara baskı yapmamız mümkün
değildir. Son zamanlarda,
yargı, tabii, Türkiye'de hep ön plana çıktı. Türkiye'nin, yargıya bu kadar iş
düştüğü bir ülke görüntüsü vermesinden de Adalet Bakanı bir arkadaşınız olarak
mutlu olduğumu söyleyemem. Keşke Türkiye'de yargıya çok az iş düşse! Ama
Türkiye'de zaman zaman yargıya çokça da iş
düşebiliyor. O nedenle de yargı çokça gündemde olabiliyor. Ama yargı
mensuplarımızın görevlerini çok rahat bir şekilde yerine getirmeleriyle ilgili
hepimize de önemli görevler düştüğünü ifade etmek istiyorum. Ben, Sayın Mengü’nün 10 Temmuz Dünya Hukuk Günü dolayısıyla yapmış
olduğu gündem dışı konuşma vesilesiyle hem bugüne katkı yapmak hem de
kendisinin konuşmasına katkı yapmak düşüncesiyle söz almıştım. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakan, dokunulmazlık konusunda da düşüncelerinizi
alalım. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Demin söylediğim cümleleri ve tespitlerimi de bu
vesileyle sizlerle paylaşma imkânı buldum ve 10 Temmuz Hukuk Günü vesilesiyle
bir kez daha ülkemizde ve dünyada hukukun daha fazla egemen olması dileklerimi
ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şahin. Sayın
milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Yalova Milletvekili İlhan Evcin ve 20 milletvekilinin,
deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/242) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gerekçesini ekte
sunduğumuz, önümüzdeki yıllarda Ülkemizde yaşanabilmesi muhtemel bir deprem
felaketi öncesinde depremin etkilerini en aza indirebilmek için alınabilecek
tedbirlerin tespit edilmesi, yapılacak yasal düzenlemelerin ortaya
konulabilmesi için; Anayasanın 98'nci, İç Tüzüğün 104 ve 1O5'nci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 1) İlhan Evcin (Yalova) 2) Mehmet Tunçak (Bursa) 3) İbrahim Hasgür (İzmir) 4) Mehmet S. Tekelioğlu (İzmir) 5) Mehmet Emin Tutan (Bursa) 6) Taha Aksoy (İzmir) 7) Mehmet Erdoğan (Gaziantep) 8) Mehmet Sarı (Gaziantep) 9) İbrahim Halil Mazıcıoğlu (Gaziantep) 10) Özlem Müftüoğlu (Gaziantep) 11) İlknur İnceöz (Aksaray) 12) Ali Küçükaydın (Adana) 13) Mahmut Dede (Nevşehir) 14) Osman Demir (Tokat) 15) Fazlı Erdoğan (Zonguldak) 16) Hakkı Köylü (Kastamonu) 17) Fatih Öztürk (Samsun) 18) İkram Dinçer (Van) 19) Kayhan Türkmenoğlu (Van) 20) Kerem Altun (Van) 21) Emin Nedim Öztürk (Eskişehir) Gerekçe: Deprem, insanın
hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynadığı ve
üzerinde bulunan tüm yapıların da hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde
yıkılabileceklerini gösteren ve Ülkemizin gündemini oldukça meşgul eden doğal
afetlerden birisidir. Halen dünya üzerinde farklı bölgelerde görülmekte ve
insan hayatını da olumsuz yönde etkilemektedir. Yerküre üzerinde
oluşan depremlerin büyüklüğü ve neden oldukları zararlar göz önüne alındığında
iki ana deprem kuşağı en çok ilgi çeken bölgelerdir. Bunlardan biri Büyük
Okyanusu çevreleyen ve özellikle Japonya üzerinde etkili olan Pasifik Deprem
Kuşağı, diğeri ise Cebelitarık'tan Endonezya adalarına uzanan ve Türkiye'nin de
içinde bulunduğu Akdeniz-Himalaya deprem kuşağıdır.
Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına
uğrayacağımız bir gerçektir. Deprem Bölgeleri
Haritası'na göre, yurdumuzun % 92'sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu,
nüfusumuzun % 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi
merkezlerinin % 98'i ve barajlarımızın % 93'ünün deprem bölgesinde bulunduğu
bilinmektedir. Son 58 yıl
içerisinde depremlerden, 58.202 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 122.096 kişi
yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür.
Sonuç olarak denilebilir ki, depremlerden her yıl ortalama 1.003 vatandaşımız
ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır. Yalova İlimiz de
İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Balıkesir, Manisa, Uşak, İzmir,
Aydın, Denizli, Isparta, Burdur, Karabük, Bolu, Düzce, Çankırı, Amasya, Tokat,
Erzincan, Tunceli, Bingöl, Adıyaman, Muş, Bitlis, Siirt, Bilecik, Çanakkale,
Hakkâri, Adıyaman, Osmaniye ve Hatay illeri gibi birinci derece deprem bölgesi
içerisinde yer almaktadır. Yalova İlimiz,
bulunduğu deprem bölgesinin sonucu olarak tarih içerisinde birçok yıkıcı
felaketle karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan en yıkıcı
olanları; Marmara Denizi'nde Adalar yakınlarında 10 Eylül 1509'da olan 4000 den
fazla kişinin öldüğü ve 1000 evin yıkıldığı 6,9 büyüklüğündeki Büyük İstanbul
depremi, Marmara Denizi'nin doğusunda 22 Mayıs 1766 Perşembe sabahı olan
4000’den fazla kişinin öldüğü 6,9 büyüklüğündeki İstanbul depremi, yakın
tarihte bu bölgede Adapazarı merkez üssü olmak üzere 1943, 1957, 1967
yıllarında olan şiddetli depremler ve en son olarak 17 Ağustos 1999 tarihinde
yaşanan ve merkez üssü Gölcük olan 7,5 büyüklüğündeki depremdir. 17 Ağustos
depremi, tüm Marmara Bölgesinde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda
hissedilmiştir. Resmi raporlara göre, 17.480 ölüm, 43.953 yaralı olmuş, 505
kişi sakat kalmış, 285 bin 211 konut, 42 bin 902 işyeri hasar görmüştür. Resmi
olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 50.000 ölüm, ağır-hafif 100.000 e yakın
yaralı olmuştur. Ayrıca 133.683 çöken bina yaklaşık 600.000 kişiyi evsiz
bırakmıştır. Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde
etkilenmiştir. 17 Ağustos Depremi Yalova İlimizde de hissedilmiş ve çok ağır
hasarlara sebep olmuştur. İlimizde 2.504 kişi bu depremde ölmüş, 15.946 kişi
prefabrikte yaşamak zorunda kalmıştır. Ülkemizde bu
kadar üzüntüye, bu kadar ekonomik yıkıntıya sebep olan bu felaketin etkilerinin
azaltılabilmesi, meydana gelen doğrudan ve dolaylı zararların minimize edilmesi
ancak deprem afetine karşı alınacak önlemlerle mümkündür. Bu tedbirler
çerçevesinde 1- Hazırlıklı
olma 2- Müdahale ve
acil yardım 3- İyileştirme ve
rehabilitasyon 4- Zarar azaltma Aşamalarından
oluşan afetler döngüsünün tüm unsurlarının gereğinin yapılması önemlidir. Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, gelecekte karşılaşılması muhtemel depremlerde
ülkemizin zararlarının en aza indirilebilmesi, mümkün olursa ortadan
kaldırılabilmesi için bir Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır. 2.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ve 23
milletvekilinin, deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/243) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Dünyanın etkin
deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunan ülkemizde, yaşanabilecek bir
deprem felaketi öncesinde alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla ekte
sunduğumuz gerekçe doğrultusunda, Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe: Herkesçe
bilindiği gibi ülkemiz, etkili bir deprem kuşağının üzerinde bulunmaktadır.
Geçmişte, ülkemizde çok sayıda vatandaşımızın ölümüne neden olan yıkıcı deprem
felaketleri yaşanmıştır. Ve ülkemizin coğrafi konumu düşünüldüğünde, tekrar
büyük bir deprem yaşama ihtimali hiç de uzak değildir. Deprem Bölgeleri
Haritası'na bakıldığında, yurdumuzun % 92'sinin deprem bölgeleri içerisinde
olduğu, nüfusumuzun % 95'inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük
sanayi merkezlerinin % 98'i ve barajlarımızın % 93'ünün deprem bölgesinde
bulunduğu görülecektir. Ülkemizde
yaklaşık son 60 yıl içerisinde yaşanan depremlerden dolayı, 50.000’den fazla
vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 100.000 den fazla vatandaşımız yaralanmış ve
yaklaşık olarak 400.000’den fazla bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür.
Ülkemiz, çok değil bundan 9 yıl önce Marmara Bölgesi'nde çok şiddetli bir
deprem felaketi yaşamıştır. Bu felaket ile binlerce vatandaşımız hayatını
kaybetmiş ve binlercesi de yaralanmıştır. 17 Ağustos 1999
tarihinde saat 03:02'de meydana gelen Richter Ölçeğine
göre 7.4 şiddetindeki deprem felaketinde en büyük darbeyi alan illerden biri
olan Sakarya'da, altyapı tamamen çökmüştür. Binlerce insanımız hayatını
kaybetmiş, yaralanmış ve evsiz kalmıştır. Yüzyılın en büyük felaketi olarak
nitelendirilen ve ülkemizi yasa boğan bu feci afetten dolayı sadece Sakarya'da
3 bin 891 kişi hayatını kaybetmiş, 5 bin 180 kişi yaralanmış, 188 kişi özürlü
kalmış ve 24 bin 588 konut yıkılmıştır. Kentteki depremzede aileler, önce çadır
kentlerde, daha sonra da prefabrik konutlarda barınmıştır. Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, Dünya Bankası ve gönüllü kuruluşların, Karaman ve Camili köyleri ile
Ferizli ilçesi'nde yaptırmayı planladığı 7 bin 437 kalıcı konutun tamamı
bitirilerek, anahtarları hak sahiplerine teslim edilmiştir. Zemini sağlam olan
bu bölgeler toplu konut alanı ilan edilmiş, TOKi,
Belediyeler ve Kooperatifler tarafından yeni konutlar inşa edilmiştir. Büyük felaketin
gerçekleştiği tarihten bu yana bölge insanının, depremin etkilerinden
kurtulması için gerekli çalışmalar büyük bir özveriyle gerçekleştirilmiştir.
Yaşanan felaket büyük acılar yaşatmış, ülkemizi yasa boğmuştur. Fakat
unutulmamalıdır ki, üzülmek ve yas tutmak çözüm değildir. Ülkemizin deprem
bölgesinde bulunduğu gerçeğini kabullenip, gerekli önlemleri alıp, depremle
yaşamayı öğrenmek gerekir. Bu bilince varıldığı takdirde, ülkemizde bundan
sonra yaşanabilecek depremlerden en az hasarla ayrılmamız mümkün olur. Ülkemizin etkin
bir deprem bölgesinde bulunduğu, tüm bilim insanlarınca dile getirilen bir
gerçektir. Yine ülkemiz kendi içinde, coğrafi özelliklerine ve üzerinde
bulunduğu fay hattına göre bölgelere ayrılmaktadır. Bu doğrultuda, bilim
insanlarının araştırmaları ve tavsiyeleri dikkate alınarak, coğrafi konumundan
dolayı deprem riski ve depremden büyük hasar görme riski yüksek olan
bölgelerimizle ilgili gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. 17 Ağustos
felaketinde en çok zarar gören illerimizden biri olan Sakarya, coğrafi konumu,
toprak yapısı ve üzerinde bulunduğu fay hattından dolayı deprem riski yüksek
olan bir ilimizdir. Dünya üzerinde Kobe'de ve
Sakarya'da gözlemlenen sıvılaşma olayı yıkıcılığı artıran en önemli hadisedir.
Keza Marmara'da bulunan diğer illerimiz de aynı riski taşımaktadırlar. Yakın
tarihte yaşadığımız bu üzücü olayın bir daha bu kadar büyük acılar yaşatmaması
için şimdiden çalışılmaya başlanması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki,
yıkılan binalar, köprüler, barajlar tekrar inşa edilebilir ama yitirilen bir
canın tekrar geri gelmesi mümkün değildir. Böylesine acı
tecrübeleri yaşamış ve konumu gereği depremle yaşamayı öğrenmek zorunda olan
ülkemizin, milletinin temsil edildiği Mecliste bu konuyla ilgili bir araştırma
yapılması elzemdir. Teklif edilen bu Meclis Araştırması ile,
vatandaşların deprem konusuyla ilgili olarak bilinçlendirilmesi, yaşanabilecek
herhangi bir deprem ihtimaline karşı olarak mevcut binalarla ilgili neler
yapılabileceği, deprem anında ve deprem sonrasında nelerin yapılması gerektiği
gibi konularda bilimsel destekli bir araştırma yapılması sağlanacaktır. Ne gibi
yasal düzenlemeler yapılabileceği ele alınacaktır. Yukarıda
bahsedilen nedenlerden ötürü teklif edilen Meclis Araştırmasının açılmasının
ülkemiz için son derece faydalı olacağı kanaatindeyiz. 3.- İstanbul Milletvekili Nusret
Bayraktar ve 21 milletvekilinin, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesindeki
deprem riskinin araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/244) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizin büyük
bir kısmı etkin deprem kuşağının içinde yer almaktadır. Ülkemizde; özellikle
İstanbul ve Marmara'da gerçekleşebilecek bir depremle ilgili çalışmaların
incelenmesi, gerekli tedbirlerin belirlenerek alınması amacıyla, ekte
sunduğumuz gerekçe doğrultusunda, Anayasanın 98'inci İç Tüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Gerekçe Ülkemizin büyük
bir bölümü deprem kuşağı içinde yer almaktadır. Tarihi geçmişten ve bilimsel
gerçeklerden biliyoruz ki, Marmara fay hatlarındaki kırılmalar sonucu İstanbul
başta olmak üzere, Marmara bölgesinde binlerce deprem meydana gelmiştir.
Yaklaşık her beşyüz yılda bir, çok şiddetli, her 100
yılda bir de orta şiddetli olarak gerçekleşen depremler, İstanbul'da ve
çevresinde büyük oranlarda mal ve can kayıplarına sebep olmuştur. 17 Ağustos
1999'da gerçekleşen Marmara Depremi ve 12 Kasım 1999'da gerçekleşen Düzce
Depremi sonrasında, yakın gelecekte, Türkiye'nin kalbi olan İstanbul merkezli
olarak büyük bir depremin meydana geleceği iddiası yoğun bir şekilde bilim
insanları tarafından tartışılmaktadır. Yine beklenen bu depremin İstanbul için
taşıdığı önemli riskler de tartışılmaktadır. Ülkemizde
vatandaşlarımız haklı olarak depremden korkmaktadırlar. Ancak depremden değil,
bilinçsizlik ve hazırlıksızlıktan korkulması gerekmektedir. Başta vatandaşların
bilinçlendirilmesi olmak üzere, deprem öncesinde, deprem anında ve deprem
sonrasında gerekli tedbirlerin alınmasında bazı önemli aksamaların olduğu aşikardır. Hükümetimizin
tabii afetlere yönelik alınması gerekli tedbirler konusundaki hassasiyetini, bu
konuyla ilgili çeşitli çalışmaları olduğunu, gerek yerel yönetimler açısından,
gerekse merkezi yönetimler açısından bazı tedbirleri almakta olduğunu, yasal
düzenlemeleri kısmen de olsa yaptığını takdirle bilmekteyiz. Ancak çarpık,
plansız yapılaşmalar ve depreme dayanıksız, kontrolsüz kentleşmeler; deprem
gibi tabi afetlere karşı riskleri artırmaktadır. Özellikle İstanbul ilimizde bu
riskin daha da ürkütücü boyutlara çıktığı aşikardır. İstanbul'da
bulunan yaklaşık 1 milyon 500 bin civarındaki binanın yüzde 34'ünün birinci
derecede, yüzde 30'unun ikinci derecede ve geri kalanının ise üçüncü derecede
risk altında olduğu, 7.0 veya üzeri bir şiddette
gerçekleşecek muhtemel bir depremde 500 bin binanın ağır hasar görebileceği, 50
bin ila 100 bin insanın hayatını kaybedebileceği, yüzbinlerce
insanın da enkaz altında kalabileceği gibi senaryolar konuşulmakta,
tartışılmaktadır. İnsanlarımızın
depreme karşı bilinçsizce hareketleri sonucu; ekonomik, sosyal ve teknik
uygulamalardaki eksikliklerden kaynaklanan sorunlar yumağına çözüm üretmek
amacıyla, yerel yönetimler yasasında değişiklikler yapılmış, kentsel dönüşüm
uygulamaları başlamış, yapı denetim sistemlerine önem verilmiş, Kat Mülkiyeti
Kanunu değişmiş ve afet yönetiminde yeni düzenlemeler yapılmıştır. Ancak bütün bu
tartışmalar ve hassasiyetlere rağmen; - Mer'i imar mevzuatındaki aksaklıklar, - Yapı denetim
uygulamalarındaki aksaklıklar, - Yerel
yönetimler, TOKİ ve sivil toplum kuruluşlarının kentsel dönüşüm
uygulamalarındaki aksaklıklar, - Yasalardaki
boşluklar, karmaşalardan kaynaklanan idari ve hukuki çözümsüzlükler, - Mali ve
finansman konularındaki aksaklıklar ve buna benzer aksamalarla
kaybedeceğimiz vakit sonucu, beklenen İstanbul ve çevresinde 7.0 şiddetinin
üstünde gerçekleşecek bir depremle karşılaştığımız takdirde, telafisi mümkün
olmayan can ve mal kayıplarının doğabileceği endişesini taşımaktayız. Merkezi
yönetimin, yerel yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin ve tüm
vatandaşlarımızın el birliğiyle konunun önemini benimsemesi, - Halkın
bilinçlenmesine yönelik faaliyetlere ağırlık verilmesi, - İdari ve yasal
eksikliklerin neler olduğunun belirlenmesi, - Teknik ve mali
konuların nasıl çözüleceğinin belirlenmesi konularında çalışmalar yapılması
gerekmektedir. Özetle, İstanbul
ve ülkemizin depreme karşı acilen hazırlanması gerekmektedir. İstanbul ve
Marmara'da gerçekleşebilecek depremle ilgili çalışmaların incelenmesi ve
alınacak tedbirlerin, alınması amacıyla teklif edilen Meclis Araştırmasının
açılması gerekmektedir. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 14.15 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.36 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mesude
Nursuna Memecan ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer
Üstün’ün, 5664 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına
Dair Kanun ile 5084 Sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile İstanbul Milletvekili Fatma Nur
Serter’in, Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine
Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- İstanbul Milletvekili Mesude Nursuna Memecan ve Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 5664 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak
Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanun ile 5084 Sayılı Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in;
Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/285, 2/284) (S. Sayısı: 264) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Hükûmet de yok. Ertelenmiştir. Şimdi, 2’nci
sırada yer alan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 2.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu
(1/598) (S. Sayısı: 256) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde. Hükümet? Yerinde. Komisyon raporu
256 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Ağyüz. Süreniz yirmi
dakikadır. (x)
256 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizde
bulunan Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde, genelinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, 3984 sayılı Yasa’yla kurulan RTÜK’ün görev ve
sorumlulukları o yasada madde madde belirlenmiştir.
Bundan önce de haziran ayı içerisinde Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nda
değişiklik yapan tasarıyı görüştük. O tasarı görüşülürken de muhalefetin,
kamuoyunun, sivil toplum kuruluşlarının ve TRT çalışanlarının muhalefeti ve
önerileri dikkate alınmadan, “Demokratikleştiriyoruz.” diyerek tek kişiye ve
iktidara bağımlı hâle getirdik TRT’yi. Yoğun bir kadrolaşma çabası içerisinde
bulunan bir TRT ve yanlı davranan bir TRT. Bugün de, kurumsal yapısında
yaptığımız değişiklik ve personel yapısının değiştirilmesiyle her türlü
iktidarın baskısına açık olan TRT’de, şimdi de RTÜK’te, Anayasa Mahkemesinin
iptal ettiği bir düzenlemeyi yapmak amacıyla yeni bir düzenleme yapıyoruz. Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin 21/9/2004 tarihli
iptal kararı doğrultusunda düzenlenen bir tasarı gibi görülen bu tasarı esas
itibarıyla uygun görülebilir. RTÜK’ün Sayıştay denetimine tabi tutulması doğru
bir düzenleme olduğu gibi, program yapımcısı ve sunucusunun da sorumlu
olabilmesi düzenlemesi de hukuka uygun olan bir düzenlemedir. Ama gelin görün
ki Hükûmet tarafından dört madde olarak komisyona
gelen bu tasarı maalesef çoğunluk baskısı, çoğunluk diktatöryası
göz önünde bulundurularak yeni bir madde ilave edilmiş ve bu maddeyle maalesef
üst kurul üyelerinin de işledikleri suçlardan dolayı soruşturma izni başbakan
tarafından verilir hükmü getirilmiştir. Değerli
arkadaşlarım, bu hukuksal olarak çok yanlış bir uygulamadır, çok yanlış bir
olaydır. Öncelikle şunu belirtmek isterim: Soruşturma izni verilecek yasada
başbakanın kimlere soruşturma izni verecekleri bellidir. RTÜK üyelerinin
seçiliş biçimi de bellidir. RTÜK üyeleri aday adaylarının önerileri Türkiye
Büyük Millet Meclisine geliyor ve bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan
oylamalarla RTÜK üyeleri belirleniyor. O nedenle, soruşturma izni kapsamı
içerisinde yetkinin başbakana verilmesi tamamen üst kurul olan RTÜK’ün de
siyasi iradeye, yürütmeye bağlı hâle gelmesini ifade eder. Buna katılmamız
mümkün değil. Kuruluşunda özerk, bağımsız ve tarafsız olması gereken kurumu
yeniden bir siyasete, iradeye bağladığınız zaman da, zaten kamuoyunda baskıcı
bir kurum olarak nitelenen RTÜK’ü tamamen siyasi tahakküm altına almış
olursunuz değerli arkadaşlarım. Bu denetimin yapılması, soruşturma izninin
verilmesinin kurumsal denetimi bir kuruma bağlanmalıdır ama bu kurum tek başına
başbakan ve Başbakanlık mevkisi değildir değerli arkadaşlarım. Tabii, RTÜK kurumu da maalesef Türkiye’de bazı konularda çok
tartışma yaratıyor. RTÜK’ün kuruluş yasasında belirlenen amacına, özerk,
bağımsız, tarafsız anlayışına uygun davrandığını söylememiz mümkün müdür?
Maalesef mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Bakın, RTÜK’ün kadrolaşmasından
başlayarak siyaset kokmaktadır. Genel Sekreter atamasından başlayarak İzleme ve Değerlendirme
Dairesi Başkanlığına kadar tamamen yetkisiz, tamamen, gerek idari gerek adli
soruşturmalarında yanlışlıklarla dolu olan kişiler görevlendirilmiştir. İzleme
ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı maalesef gerçekçi görevini yapmamaktadır.
Bu dairenin görevi, uzman raporlarının sümen altı
edilmesi, uzman raporlarının yanlı bir şekilde baskı yapılarak düzenlenmesinden
geçmektedir ve özellikle çok vahim bir durumdur. İrticayı öven kanallar
maalesef RTÜK üyelerince desteklenmektedir, kollanmaktadır. Televizyonlar ve
radyolar ve bu konuda duyarlı davranan bölge müdürleri, irticai yayın yapan
radyo ve televizyonlar hakkında soruşturma açan, rapor tutan bölge müdürleri
maalesef siyasi varyasyonla görevden alınmaktadırlar değerli arkadaşlarım. RTÜK, bu amacı
dışındaki uygulamaları tarafsızlığını rencide edecek bir şekilde yaparken,
büyük ölçüde de yetersiz denetim mekanizmasından kendisi de şikâyet etmektedir.
Kaynak yokluğu nedeniyle uluslararası teknolojik iletişim araçlarının kurulması
gerekirken maalesef kaynak israfı çok had safhada olan RTÜK bu çabasını da,
teknik uygulamasını da maalesef yerine getirememektedir. Lüks araç
alımlarıyla, bina donatımlarıyla, yurt dışı gezileriyle gününü geçiren RTÜK
Başkan ve üyeleri maalesef ana sorunlarla, teknolojik yenileşmelerle
uğraşmamaktadırlar. Bu da, çok büyük bir çelişkidir değerli arkadaşlarım. Tabii, bu arada,
RTÜK’ün seçiminde doğal olarak değişik siyasi partilerin önerileriyle oluşan
kişiler de görev alıyorlar. 6’ya 3 gibi oluşan bu kurulda maalesef RTÜK Başkanı
emrindeki daire müdürlerine ve yetkililere “Siz falan falanla görüşmeyin, falan
falana bilgi vermeyin.” diye çok antidemokratik, tarafsızlığını rencide eden ve
ortadan kaldıran uygulamalar içerisine girmektedir değerli arkadaşlarım. Bu,
çok yanlıştır. Bakın, RTÜK
Başkanı seçim kararlarına, seçim yasaklarına uymayan kanallar için Yüksek Seçim
Kurulundan gelen yazıya seçimden yedi sekiz ay geçmesine rağmen yanıt vermemiş,
raporunu göndermemiş ve soruşturmaya uğramıştır değerli arkadaşlarım. Böyle bir
yapıda bu kurumun başındaki ve üyelerinin bir kısmının yanlı davranmadığını
söylemek mümkün değildir. Ayrıca da bazı televizyonlara maalesef bir ay kapatma
cezası verilmesi gerekirken, baskıyla, uyarıyla tecziye edilmesi konusunda
baskı yapılmış ve o kanal uyarıyla geçiştirilmiştir değerli arkadaşlarım. Bu, kurulun
başkan ve üyelerine yakışan bir tavır değildir. Bu kurulun bu yanlı ve siyasi
görünümü ortadayken, ayrıca bu kurulun üyeleri hakkında soruşturma açma iznini
iktidarın başına vermek de, başbakana vermek de çok büyük ölçüde yanlışlıktır
değerli arkadaşlarım. O nedenle, biz bu komisyonda monte edilen maddenin tasarıdan
çıkarılmasını veya yeniden görüşülmesini öneriyoruz. RTÜK, tabii,
ayrıca bununla da kalmıyor. 3984 sayılı Yasa’nın 29/A ve 29/B
maddelerini görmezlikten gelerek, son zamanlarda kamuoyunda çok büyük ölçüde
tartışılan, gerek ekonomik gücüyle gerek yandaşlığıyla, siyasi iktidarın
yandaşı olmak çabası içerisinde bulunan bir kısım insanların ele geçirmek
istediği medyada, ATV ihalesini de maalesef anılan şirkete Üst Kurul yasaya
açıkça aykırı olarak izin vermiştir. Bu, 29/A ve 29/B maddelerine çok
büyük ölçüde aykırı ve siyasi yandaşlığa prim veren bir karardır. O nedenle,
yapısı olan bu RTÜK’ü ayrıca yeniden başbakana bağlamanın büyük ölçüde
yanlışlığı ortadadır değerli arkadaşlarım. Tabii, bunun
değiştirilmesi bizim önerimiz ama ben geçmişten, bir yıllık süre içerisinde
gördüğüm kadarıyla, maalesef, muhalefetin, demokratik uygulamanın esas ve
temellerine ilişkin önerilerinin hiçbiri dikkate alınmamakta, çoğunluk baskısı
altında komisyondan gelen şeyler burada aynen kabul edilmektedir. Nasıl ki
komisyonda çoğunluğa güvenerek öneriler geçiştirilmeye çalışılıyorsa, nasıl ki
bazen yasa tasarıları üzerinde komisyonda ilave edilmeyen konular, burada grup
başkan vekillerinin önergeleriyle bazı şeyler monte edilmeye çalışılıyorsa
bunun da böyle olduğunu görmek, beni demokratik olarak büyük ölçüde üzüyor
değerli arkadaşlarım. Tabii geçmişte de
bu tür uygulamalar olmuştur. İktidar, özellikle televizyon ve radyoyu –geçmişte
radyo vardı, bir müddet sonra televizyon çıktı- siyasi iktidarının sesi olmak
için gösterdiği çabalar geçmişte de görülmüştür. Ama bilinmelidir ki geçmişte
yaşanan olaylar iktidar partisine büyük ölçüde fayda sağlamamıştır ve iktidar
partisi bindiği dalı kesmiştir. O nedenle bu yoldan kısa sürede dönünüz değerli
arkadaşlarım. Kısa sürede dönünüz, bu kurumların bağımsız, özerk, tarafsız
olması için büyük ölçüde çaba gösteriniz. Ayrıca, TRT
programlarına baktığımız zaman da değişik kanallardan, değişik gazetelerden,
yayın organlarından ihraç edilen, kadrolara alınan insanlar tarafından çok
yanlı programların yapıldığını da açık ve net görmekteyiz. Ayrıca, programda,
iktidar partisinin yanı sıra, muhalefet partilerinin de yasa gereği istenilen
ve hakları olan sürenin de kullanılmadığını görüyoruz. Bakıyorsunuz ki Sayın
Başbakanın katıldığı bir kadın kolları kurultayı, kongresi bir buçuk saat, iki
saat verilebiliyor. Bunun siyasi iktidarın göreviyle ilgili olmadığı, iktidar
eylemi olmadığı açık ve net iken, seçim dönemi de olmadığına göre, propaganda
hüviyeti taşıyan bu olayı bir buçuk-iki saat vermenin de büyük ölçüde
yanlışlığını sizlere vurgulamak istiyorum değerli arkadaşlarım. Tabii, iktidarın,
bu denetim mekanizmasını siyasi nosyonu hâline
getirmek istemesinin yanı sıra gazete ve televizyonlara yaptıkları baskılar da
her dönemde olduğu gibi bu dönemde de görülmektedir. Özellikle yerel medyayı
eline geçiremeyen iktidar -çokça sayıda olduğu için- şimdi, huzurunuza
önümüzdeki günlerde geleceğini sandığım Kamu İhale Kanunu’na bir madde ilave
ederek resmî ilanların yerel gazetelere verilmemesi için bir madde getirmiş ve
onu yasalaştırmaya çalışmaktadır. Basını bu kadar
tahakküm altına alan bir anlayışla karşı karşıya olduğumuz bir ortamda
özellikle geçmişi göz önüne getirdiğimiz zaman da benzer uygulamaları
görüyoruz. Kâğıt tahsislerini kesmek, yazarları, çizerleri görevinden aldırmak…
Son zamanlarda bunlar da görülmeye başlandı. Ayrıca, gazetecileri hapsetmek
veya gözaltına aldırmak da siyasi iktidarın alışkanlıkları hâline geldi. Bunun amacı,
tarafsız olması gereken devlet radyo ve televizyonunu iktidarın ve iktidar
partisinin radyo ve TV’si hâline getirmektir. Bu, demin söyledim, iktidar
partisine ve hiçbir siyasiye yarar getirmez. TV’leri siyasi araç olarak
kullanmak her zaman iktidar partisinin aleyhine olmuştur değerli arkadaşlarım. Tabii, bir yıllık yasama süreci içerisine baktığımız zaman da,
özellikle iktidar partisinin yöneticilerinin ve grup başkan vekillerinin
övünerek savundukları “Bakın, tatil yapmıyoruz, temmuz sonuna kadar
çalışacağız.” iddiası içerisinde geçen yasalara baktığımız zaman da bir tane
ekonomik temelli, bir tane halk yararına, sanayici yararına, esnaf yararına,
köylü yararına çıkarılan bir yasayı gösterme şansımız yoktur. NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Belediye Gelirleri Kanunu var. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Ben konuşmama gelirken taradım, 106 tane yasa çıkmış. Maalesef 106
tane yasanın içerisinde ya her zaman kafayı vurmaya alıştığınız Anayasa
Mahkemesinden dönen kararları değiştirmek için yasa önerilerini ya geçmişte kadük olmuş olan yasaları veyahut da akçalı işleri, vergi
aflarını getiriyorsunuz. Bitmiş tükenmiş, borç batağına batmış belediyelerinize
6,5-7 katrilyon kaynak aktarmanın yasasını getiriyorsunuz. Vergi afları var… NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Aktarmayacak mıyız? YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Beyefendi, onu tartıştık, gelir burada cevap verirsin. Şimdi, halkın
sorunlarının olmadığı, ekonominin konuşulmadığı bir Parlamentoda biz bu tür
yüzeysel yasalarla uğraşıyoruz, halkı da kandırıyoruz, kendimizi de
kandırıyoruz arkadaşlar. Çalışalım, çalışalım, hiç tatil yapmayalım ama ulusal
ve uluslararası boyutta gelen ekonomik krizi görmezlikten gelmeye hiçbirimizin
hakkı yok. Özellikle iktidarın hakkı yok buna. Bakın, ortalık yangın yerine
dönmüş, yoksulluk kronikleşmiş. Asgari ücret 457 milyon, açlık sınırı 711
milyon. Yoksulluk sınırı 2.315 YTL değerli arkadaşlarım. Elektriğe yüzde 46 zam
yapacaksınız ama asgari ücretliye yüzde 5 vereceksiniz, memurun ağzına bir
parça bal çalacaksınız, emekliyi hiç görmezlikten geleceksiniz! Kuraklık krizi
var bugün Türkiye’de, tüm dünyada olduğu gibi. Hani, Tarım Bakanı kuraklık
krizi altında büyük ölçüde mağdur olan çiftçiler için tasarı sunacaktı Bakanlar
Kuruluna? Ne oldu? Bu kuraklık krizi altında inim inim
inleyen çiftçilerimiz ne olacak? Sulama elektrik enerji parasını ödeyemeyen
köylüler hacizle karşı karşıya. Esnaf çekini, senedini ödeyemiyor. Yani, burada
oturup birbirimizi “sen, ben, bizim oğlan” diye ağırlayarak gül pembe tablolar
çizmenin bir anlamı yok ki! Gerçeği göreceğiz, bu gerçeğe alınabilecek
tedbirler konusunda hep beraber, el birliğiyle çalışacağız. Yoksa,
sen eksik söylüyorsun, sen yalan söylüyorsun, sen bunu görmezlikten geliyorsun
diyerek var olan gerçekleri göz ardı edip, Türkiye’yi ateş çemberi içerisine
bir kat daha atamayız değerli arkadaşlarım. O nedenle, ben
sorunların, sıkıntıların çok büyük ölçüde girift haline geldiği bu ortamda,
özellikle Türkiye’nin ekonomik sorunlarının çözümlerinin, sıkıntılarının
Bakanlar Kurulunda tartışılmadığı gibi Türkiye Büyük Millet Meclisinde de
tartışılmamasını ve alınması gereken önlemlerin alınmamasını bir büyük eksiklik
olarak görüyorum değerli arkadaşlarım. Tabii, bunlar
siyasi iktidarın yaklaşık altmış altı-altmış yedi aydır yaptığı uygulamaların
bir parçası. Özellikle 2007 yılında hazırı yiyerek bu noktaya gelirseniz, 2007
yılını kayıp yıl olarak yapmanın özellikle vicdan azabını yüreğinizde
hissetmezseniz, 2008 yılını da kaybetmenin vicdan azabını yüreğinizde
hissedemezsiniz. Bu yaz aylarında ülkede, bırakın çıkan orman yangınlarını,
kuraklık nedeniyle felaket hâline dönüşen sorun bizim sorunumuzdur, emeklinin
sorunu bizim sorunumuzdur, asgari ücretlinin sorunu bizim sorunumuzdur.
Bunların hiçbirine kaynak yok diyemezsiniz. Çar çur etmek amacıyla sokağa attığınız, belediyelerinize
aktardığınız 6-7 katrilyonluk para ortada dururken, “asgari ücretliye bu parayı
veremem, emekliye daha fazla veremem” mantığı içerisinde hareket etmek, onları
cezalandırmak demektir ve o oy aldığınız, değişik biçimlerle aldatarak oy
aldığınız insanlara da yeniden bu Parlamentoda onlara sahip çıkmayarak ihanet
ediyorsunuz değerli arkadaşlarım. Tabii, bu
konularda biz görüşlerimizi, önerilerimizi sunarken “Çözüm nedir?” diye
soruluyor devamlı. Çözümü, Cumhuriyet Halk Partisi, geçen dönemde de, bu
dönemde de, diğer muhalefet partilerindeki arkadaşlarımız gibi -onların
konuşmalarını da izliyorum- yön gösterici, yapıcı tavırlarını ortaya koymuştur.
Ama iktidarın bir alışkanlığı var; muhalefetin “yapma” dediğini yapma
alışkanlığı edinmiş. Muhalefet diyor ki: “Arkadaş, şunu yapma, elin yanar.
Oynama cumhuriyetle, oynama rejimle, oynama Atatürk’le, oynama Atatürk
devrimleriyle.” diyor, ama siz, yargıyla, kurumlarla oynamayı kendinize bir
görev kabul etmişsiniz. Eliniz yanıyor yine de vazgeçmiyorsunuz. Onun peşi
sıra, ekonomideki yangın için de diyorsunuz ki: “Dava açıldı, ondan oldu.” Bakın, siyasi
istikrarsızlık nerede var? Allah’a şükür, 340 kişisiniz. 340 kişi “siyasi
istikrarsızlık var” diye şikâyet ediyorsa, o iktidarın partisinde siyasi
istikrarsızlık vardır. Bunu söylemek zorundayız, bunu görmek zorundayız. Komisyonlarda her
türlü yapıcı, her türlü ekonomik fonksiyonların hiçbir tanesine yandaş
çıkmıyorsunuz. Belediyeleri
kapattınız, “yapmayın” dedik. Anayasa değişikliği yaptınız, “yapmayın” dedik.
Amme Alacakları Usulü Kanunu’nda değişiklik yaptınız, 60-70 bin kişiyi haksız
yere affettiniz, “BAĞ-KUR’luyu da ilave edin.” dedik,
etmediniz. “Prim borçları altında inim inim inleyen
sağlık hizmeti göremeyenleri de ilave edin” dedik, ilave etmediniz. Söyleye söyleye, sonunda ek bir tasarı olarak getirdiniz ve
taksitlendirme boyutuna vardırdınız değerli arkadaşlarım. O nedenle, zamanında
yapılan uyarıları ve önerileri dikkate almak iktidarın da bir görevi olmalıdır
diye düşünüyorum. Her şeyi ben bilirim anlayışı içerisinde, demokratikmiş
görünüp çoğunluk diktatöryasını yaşatarak ülkeyi
idare etmek, Parlamentoyu idare etmek mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Bugün, kafa
kargaşalığı yaratarak, bilgi kirliliği yaratarak toplumu aldatmaya hiçbir
siyasetçinin hakkı yok. Siyasi ve siyasetçi her zaman topluma karşı açık, net,
şeffaf olmak zorundadır. Bakın, Başbakanlık
Özel Kalem Müdürlüğünün “örtülü ödenek” denilen, bazen “özel kalem harcamaları”
denilen şeyde şaibe devam ediyor. Bu şaibeyi kamuoyuna anlatmak, açıklamak
bizim görevimiz değil mi! Soru soran arkadaşımızı suçlamakla, soru önergesini
yayan gazeteyi suçlamakla bu işi çözemezsiniz. Başbakanlık Özel Kalem Müdürünün
harcaması 290 trilyon! Bunların hepsine açık, şeffaf, demokratik diyorsak
bunların hesabını vermek zorundayız. Siz göreve gelirken dediniz ki:
“Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar; bunlar bitecek.” Hepsi Allah’a şükür arttı.
Yolsuzluk arttı, hapishanelerde bürokratlardan geçilmiyor, yolsuzluklardan
geçilmiyor. Yoksulluk arttı, kronikleşti. Yasaklar had safhada, gazetelere,
televizyonlara olan baskılar had safhada. “Biz demokrasiyi tabana yayacağız.”
dediniz ama maalesef yolsuzluğu, yoksulluğu yaydınız değerli arkadaşlarım, bunu
görmezlikten gelemezsiniz. Bu 22 Temmuz geldiği zaman da bir yılımız dolacak.
Bir yılın muhasebesini vermek için yatağa yattığımızda, ben bakıyorum ki… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – … ülkemin bütünü için -ulusal çıkarlarımız
için değil, onda hep beraberiz- ülkemin bütünü içerisinde yaşayan ezilmiş
insanlar için yapılmış hiçbir şey göremiyorum değerli arkadaşlarım. O nedenle,
hep özelleştirmelerle, hep aflarla geçen bir yasal dönem sonunda, gidin
Anadolu’ya yanıyor, benim seçim bölgemde fabrikalar kapanıyor, işsizlik had
safhada, çiftçi perperişan. Siz çalışıyorsunuz,
gerekçeniz ne? Önemli kanunlar var. Gerekçeniz önemli kanunlar değil; yangın
yerine dönmüş olan Türkiye’ye çıkamıyorsunuz, Güneydoğu’ya gidemiyorsunuz, İç
Anadolu’ya gidemiyorsunuz, sebep bu. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlarım, o nedenle bundan, bu yoldan vazgeçiniz. Televizyon ve radyoları
iktidarın sesi yapmak anlayışı hiç kimseye fayda getirmez, geçmişte bunlar
denenmiştir. Sizi bir kez daha
uyarıyorum, bu soruşturma izninin -Başbakana verilmesini, özellikle kendisi
sorumlu, dokunulmazlığı kalktığı zaman kendisi yargıyla muhatap olacak bir
Başbakana verilmesini de çok yanlış görüyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ağyüz. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
256 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, sözlerimin başında hain terör eylemini kınıyor, kahraman
şehitlerimize Allah’tan rahmet, aileleri ve aziz milletimize başsağlığı
dileklerimi iletiyorum. Sayın
milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı, aslında bir yasal zorunluluk olarak ve
gecikmiş şekilde önümüzde bulunmaktadır. Tasarı zorunlu ve gerekli olması
yanında, kısmen de olsa önemli sakıncalar taşımaktadır. 3984 sayılı Radyo
ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un Anayasa Mahkemesince 21/9/2004 tarih ve 2004/109 sayılı kararıyla iptal edilen
9’uncu maddesiyle, 33’üncü maddesinin birinci fıkrası iptal gerekçeleri
doğrultusunda Hükûmetçe düzenlenerek tekrar önümüze
gelmiştir. Bu anlamıyla yasal bir zorunluluk olan bu tasarı, aslında bir hukuki
hatanın da telafisi anlamına gelmektedir. Anılan Yasa’da 15/5/2002
tarihli ve 4756 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yapılan
değişikliğin 9 ve 33’üncü maddesinin birinci fıkrası Anayasa Mahkememizce iptal
edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin özellikle iptaline karar verdiği 9’uncu madde
özel önem taşımaktadır. Yukarıda belirtilen değişikle Anayasa’mızın 160’ıncı
maddesinde “Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile
sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama
işlerini yapmakla görevlidir.” denilmektedir. Bu anayasal kurala göre özerk de
olsa Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun bir kamu idaresi olması hasebiyle
Anayasa’nın verdiği göreve istinaden denetimleri elbette ki hukuka uygun olarak
Sayıştayca yapılacaktır. Bunun da aksine, Üst Kurulun
denetiminin Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna verilmesi elbette ki
Anayasa’ya aykırı olacaktır. Nitekim, bu yönde yapılan
değişiklik Anayasa Mahkemesince Anayasa’ya aykırılık sebebiyle iptal
edilmiştir. Anayasa’mızın
“Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, radyo ve televizyon kuruluşları ve kamuyla
ilişkili haber ajansları” başlıklı 133’üncü maddesinde Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu üyelerinin Meclis Genel Kurulunca seçileceği belirtilmektedir. Aynı
maddenin “Devletçe kamu tüzelkişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon
kurumu ile kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve
yayınlarının tarafsızlığı esastır.” hükümleri karşısında Anayasa’nın açık
hükümlerine aykırı olarak Üst Kurul ve benzer kurumların denetimlerinin elbette
Sayıştaya verilmesi doğru olacaktır. Yine Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu üyelerinin TBMM tarafından seçildiği gözetildiğinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştayın
denetim yapacak olması gerekendir, esasen tartışmaya bile açılmamalıdır. Sayın
milletvekilleri, ülkemizin içinden geçtiği bu sıkıntılı süreçte iktidar
partisine açılmış bulunan kapatma davası on üç ayı aşmış ve ülkenin yakından
tanıdığı birçok önemli ismin tutuklu bulunduğu ve bazılarına göre kapatma
davasının rövanşı olarak takdim edilen bir dava süreci yaşanmaktayken medyanın
önemi de her zamankinden daha fazla olmaktadır. İktidar partisine karşı açılmış
bulunan kapatma davasına karşı iktidarın hem ülke içinde hem ülke dışında
devletimiz aleyhine faaliyet gösteren güç merkezlerine daha çok taviz verdiği
gözetildiğinde medyanın üstleneceği görev olağan şartlardan daha önemli
olmaktadır. Bu sıkıntılı süreç içerisinde iktidar ve ana muhalefet, dünyada ve
bölgemizde yeni dengelerin, yeni sınırların, yeni güç merkezlerinin, yeni
askerî ve ekonomik yapılanmaların yaşandığı bu dönemde siyaseti
normalleştirmek, milletimizi bir arada daha güçlü bir devletin vatandaşları
olarak kucaklaştırma beklentisinin aksine, âdeta kişisel kavgalarına her
seviyedeki taraftar ve sempatizanlarını da katılmaya
zorlamaktadırlar. İşte bu noktada,
iktidarca istismar edilen bütün kutsal değerlerin ana muhalefet tarafından
tersinden istismar edildiği, aslında iktidar ve ana muhalefetin birbirinin ters
simetriği olduğu, iktidar ve ana muhalefetin şahsında milletimizin temiz
değerleriyle devletimizi tanımlayan değerlerin kavga ettirilmeye çalışıldığı
artık herkesçe kabul edilmektedir. Ne yazık ki Meclise girdiğimiz günden bu
yana, MHP’nin iktidar ve ana muhalefete karşı gerilimi azaltıcı yaklaşımları
yeterince dikkate alınmamıştır. İktidar, nasıl bütün yanlışlarını aldığı oyla
meşrulaştırıp kendisi dışında hiçbir fikre değer vermiyor, gerek kamuda gerek
kamu dışında ele geçiremediği kurumları yok etmeye çalışıyorsa, ana muhalefet
de muhalefet etmenin yol gösterici özelliğini unutup gerilimi tırmandırmayı
tercih ediyor. İşte, en tepede
yaşanan bu derin, iflah olmaz ayrışma, bugün yargıda da yükseköğretimde de
bürokraside de iş dünyasında da ve toplumun her kesiminde saflaşma, kamplaşma,
kendisi gibi düşünmeyeni yok sayma ve hatta, yok etme
biçiminde derinleşerek devam ediyor. Bu ayrışma en çok da kendisini medya
alanında gösteriyor. Öyle ki ülkemizde medya kuruluşlarının önemli bir kısmı,
iktidar baskısı, menfaat beklentisi, cezalandırılma korkusu, ideolojik yakınlık
gibi sebeplerle âdeta bir propaganda aracına dönüşüyor. Ülkemizin önemli medya
gruplarından biri, yalnızca bir tek firmanın katıldığı bir ihaleyle, iktidara
yakın bir firmaya satılıyor, satış parası da iki kamu bankasından tedarik
ediliyor. Yandaş medya yaratma konusunda küçük çaplı da olsa ana muhalefetin de
iktidarla benzer yöntemler kullandığı gözlerden kaçmıyor. Sayın milletvekilleri,
işte bu şartlar altında medya, kamuoyunu doğru bilgilendirmek, milletimizin
görsel ve düşünsel gelişimini sürdürmek, devletimizin demokratik birikimini
artırmak yerine, hizmet ettiği ekolü üstün tutup kendince rakip gördüklerini
küçük düşürmeyi tercih ediyor, bir kısmı vatandaşımızı sırlar dünyasına, bir
kısmı da pullar dünyasına götürüyor. Böyle bir medya yapılanmasının düzenleme
ve denetlemesini yapmak elbette zor iştir ve Üst Kurulun denetiminin
Başbakanlık talimatıyla değil, Meclis adına Sayıştayca
yapılması daha doğru olacaktır. Sayın
milletvekilleri, TRT ile ilgili de kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. TRT
kurumsal kimliği, atılım çabası yerine ne yazık ki daha çok Genel Müdürü, Genel
Müdürün maaşları ve yönetici olduğu kurumlar sebebiyle gündeme gelse de
özellikle yakın zamanda bizim de ziyaret etme şansı bulduğumuz Batı Trakya,
Avrupa ve özellikle Türki Cumhuriyetlerde bütün
baskılara rağmen Türklüğünü yaşamak isteyen soydaşlarımıza âdeta umut ışığı
olmaktadır. TRT bu misyonun farkında olmak, milletimizin millî, manevi
değerlerini tanıtmak, öğretmek, yükseltmek ve yüceltmek ülküsü etrafında bir
tarih, coğrafya ve gelecek şuuru oluşturmak iddiası yerine, en son örneği 8
Temmuz Salı gecesi yaşandığı üzere, henüz davası açılmamış, adli gizliliği
süren bir soruşturma kapsamında, ne ile suçlandığı belli olmayan insanları
yargılamadan mahkûm etme modasına iştirak etmiştir. Parasal
değerlerin, menfaat ilişkilerinin neredeyse her değerin üstünde tutulduğu
bugünlerde herkes kendi vicdanını kötü örnekler ve ulvi amaçlara sığınarak
teskin edebilir, ancak unutulmamalıdır ki tarih milletin vicdanında mahkûm
olanlarla millete hizmet edenleri not etmeye devam etmektedir. Sayın
milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı, yukarıda ifade edildiği üzere Anayasa
Mahkemesinin iptaliyle gündeme gelmiş, yapılması gerekli, bizim de esasen
desteklediğimiz bir tasarıdır. Ancak iktidar, bundan önce de defalarca
tekrarlandığı üzere, gerekli ve masum bu tasarı içine kabulü mümkün olmayan bir
madde ilave etmiştir. Tasarıya eklenen 2’nci maddede 2984 sayılı Kanun’un
10’uncu maddesine bir fıkra eklenerek Üst Kurul üyelerinin göreviyle bağlantılı
olarak işledikleri suçlara ilişkin soruşturmaların 4483 sayılı Memurlar ve
Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’a göre yapılacağı
düzenlenirken, soruşturma izninin ise Başbakan tarafından verileceği
öngörülmektedir. Bu düzenlemeyle, anayasal özerkliği bulunan ve üyeleri yüce
Meclis tarafından seçilen Üst Kurula Başbakan âdeta disiplin amiri
yapılmaktadır. Bu düzenleme ayrıca Anayasa’ya da aykırıdır. Bu düzenlemeyle
Üst Kurulun özerkliği ortadan kaldırıldığı gibi, bu suretle kamu yayıncılığının
tarafsızlığı da zedelenecektir. Amaç RTÜK üyelerinin yargılanma usulünü
düzenlemekse, soruşturma izni vermesi gereken makam Sayın Başbakanlık
olmamalıdır. Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi yeni kurulduğu günlerde
dokunulmazlıkları kaldıracağını vaat etmesine rağmen bugüne kadar bu yönde bir
girişimi olmadığı gibi, partimizin en azından terörle ilgili suçlar bakımından
dokunulmazlıkların kaldırılması teklifimize de yaklaşmamıştır. AKP
dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin talepleri reddederken, yüksek devlet
bürokrasisinde benzer dokunulmazlıklardan yararlanıldığını gerekçe olarak ifade
etmiştir. Bu tasarıya
eklenen maddeyle RTÜK üyelerinin görevle ilgili işleyecekleri suçlar bakımından
soruşturulmaları Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanmasına Dair
Kanun kapsamına alınarak soruşturma izni de Başbakana verilmektedir. Yani AKP
şikâyet ettiği işleri yapmaya devam etmektedir. Buradan iktidara açık çağrıda
bulunmaktayız: Altı yıldır dokunulmazlıkların kaldırılmasında engel olarak
gösterdiğiniz yüksek bürokrasinin yargılama usulünü kaldırmak istediniz de
elinizi tutan mı oldu? MHP olarak, kürsü masuniyeti hariç bütün
dokunulmazlıkların bürokrasiyi de kapsayacak şekilde kaldırılmasına “evet”
diyeceğiz. Sayın
milletvekilleri, 8 Temmuz 2008 günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince önemli
bir karara imza atıldı, ancak Türkiye’nin yoğun gündemi sebebiyle bu konu çok
konuşulamadı. Cumhuriyet Halk Partisi Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart
yargılanma isteğine rağmen dokunulmazlığı kaldırılmadığı için
yargılanamadığından Sayın Kart’ın yaptığı müracaat mahkemece kabul edilerek
Sayın Kart’ın adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verildi. Bir kısım kabine
üyesinin, bir kısım milletvekillerinin yargı önüne çıkmamak için her yolu
denediği bir ortamda, Sayın Kart’ın tazminat istemeksizin yargılanma isteğini
Avrupa İnsan Hakları mahkemesine kadar götürmesi, iddiasındaki samimiyet ve
hukuka saygısının bir göstergesidir diye düşünüyor, kendisini tebrik ediyoruz. Bu kararla oluşan durum karşısında Avrupa Birliği istiyor diye
Türklüğe hakareti suç olmaktan çıkaran, yabancı vakıflara özel imtiyazlar
getiren, yabancılara toprak satışını serbest bırakan, devletin televizyonunda
ikinci bir resmî dil gibi Türkçe dışında yayın yapılmasına karar veren,
Kıbrıs’taki Türk askerinin işgalci olarak tanımlanmasına göz yuman ve son
olarak da Gökçeada ve Bozcaada’yı masaya koyan iktidarın nasıl tutum alacağını
merakla bekliyoruz. Sayın
milletvekilleri, bu kararla, sahtecilik, dolandırıcılık, suç örgütü üyeliği,
ihaleye fesat karıştırma; halkı din, dil, ırk, mezhep ayrımcılığı gözeterek kin
ve düşmanlığa tahrik etmek; suç ve suçluyu övmek, terör örgütlerine yardım ve yataklık
etmek gibi çoğu yüz kızartıcı suç tabir edilen isnatlar bulunan
milletvekillerine, kabine üyelerine, masum olduklarına inanıyorlarsa aklanma
fırsatı da doğmuş olmaktadır. Biz de, kamuoyu da, bu durumdaki
milletvekillerinin vereceği kararı ibretle takip edeceğiz. Yukarıda
belirtildiği gibi yargılanan milletvekilleri yargılanma isteğini mi ortaya
koyacak, yoksa bu kez yargının siyasallaştığı gerekçesiyle adalet önüne
çıkmaktan kaçmaya mı devam edecekler? Değerli
arkadaşlarım, Karma Komisyonda yaşadığımız bir hadiseyi sizlerle paylaşmak
istiyorum: Dokunulmazlıkların dönem sonuna ertelenmesinin görüşüldüğü Karma
Komisyon toplantısında bir diyalog yaşadık. Anayasa Komisyonu üyesi AKP’li bir
arkadaşımız, konuşmasında, bir sivil toplum kuruluşunun yaptırdığı araştırmaya
göre hâkim savcıların yüzde 70-80’inin siyasallaştığının tespit edildiğini, bu
nedenle böyle bir yargının karşısına çıkmanın kendilerinden beklenemeyeceğini,
bunun için dokunulmazlıkların devamını savunabilmiştir. Benim kendisine “Siz bu
sivil toplum kuruluşu tarafından yapılan tespite katılıyor musunuz?” diye
soruma da ne yazık ki bu arkadaşımız katıldığını, dolayısıyla hâkim, savcıların
yüzde 70-80’inin siyasallaştığını kendisi de kabul etmek durumunda
olabilmiştir. Sayın
milletvekilleri, bu bakış açısı, hukuka inanmamak, hukuku yok saymaktır. Bu
yaklaşım, ülkenin genelinde yargı kararlarının siyasallaştığından hiç kimseyi
bağlamayacağı şeklinde tehlikeli bir gidişe yol açmaktadır. “Siyasallaştı”
diyerek sizin güvenmediğiniz, sizin karşısına çıkmadığınız, sizin inanmadığınız
yargıya bütün yargılananlar aynı mantıkla bakmaya başlarlarsa olabilecekleri
bilmem düşünebiliyor musunuz? Sayın milletvekilleri, bu tasarıda RTÜK üyelerinin soruşturma
izninin Başbakanlık dışında birlikte tespit edilecek bir makama verilmesi
hâlinde tasarının gerekli ve olumlu olduğuna inanıyor ve olumlu oy vereceğimizi
ifade ediyor, ülkemizin bu zor günlerinde en az zararla çıkıp hem dünya
Türklüğüne hem bütün mazlum milletlere ilham olmaya devam etmesini temenni
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yalçın. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Suat Kılıç. Buyurunuz Sayın
Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sizleri
en kalbî saygılarımla selamlıyorum. Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere
grup adına söz almış bulunuyorum. Çok saygıdeğer
milletvekilleri, bizden önce yapılan konuşmalarda konunun teknik boyutlarına
maalesef çok fazla değinilemedi, daha ziyade siyasal yaklaşımlar ya da
grupların bu konuyla ilgili siyasi görüşleri ve Radyo ve Televizyon Üst
Kuruluyla ilgili peşinen tarafsızlık ilkesinden ayrı ve uzak düştüğüne dair
kanaatler dile getirildi. Öncelikle, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının
teknik anlamda bir hukuk metni olarak neler getirdiğini sizlerle ve yüce
heyetinizle paylaşmak istiyorum. Beş maddeden
müteşekkil bir kanun tasarısı şu an görüşmekte olduğumuz yasa metni; bir
yürütme, bir yürürlük maddesi, diğer üç madde… Maddelerden bir tanesi Anayasa
Mahkemesinin vermiş olduğu iptal kararı ve bu iptal kararının mesnedi olan
gerekçeler doğrultusunda Radyo Televizyon Üst Kurulunun denetiminin Sayıştay
tarafından yapılması hususunu düzenlemeye ilişkindir. Bilindiği gibi
amir hüküm neticesi olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda iktidar ve muhalefet grupları tarafından
gösterilen adaylar arasından seçilmektedir. Dolayısıyla üyeleri Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından seçilen bir Üst Kurulun denetiminin Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay tarafından yürütülmesi gibi oldukça
teknik ve son derece gerekli, Anayasa Mahkemesinin de dikkat çektiği bir konuyu
burada düzenlemeye kavuşturmuş olacağız. Diğer üç maddenin
üçüncüsü yayınlarda getirilen kısıtlamalara ilişkin sorumlulukla ilgili
hükümdür. Çok saygıdeğer milletvekilleri, burada hemen şunu ifade etmek
istiyorum, getirilen bu düzenlemeyle yayınlarda kusuru bulunup bulunmadığına
bakılmaksızın âdeta yargısız infaz yapılırcasına, özellikle program
sunucularını doğrudan ilgilendiren bir adaletsizliğin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Kanunun 3’üncü maddesinde bu husus düzenleniyor. Yasa metninden konuya
baktığımız zaman şunu görüyoruz: Önceki metinde -öncesi olmaksızın- “programın
yapımcısı ve varsa sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad altında başka bir
program yapamaz ve sunamaz.” hükmünün önüne “Cezaya yol açan fiilde
sorumlulukları belirlendiği takdirde” ibaresi ilave edilmiştir. Yani, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından yayın durdurma
cezası alan yayınları hazırlayan ve sunanların öncesinde sorumluluğuna
bakılmaksızın yayınlardan uzaklaştırılması söz konusu olmaktayken, bugün kabulü
gerçekleşecek olan düzenleme ile burada sorumlulukları kabahatleriyle orantılı
olarak icra edilecektir ve söz konusu yasağa kaynak oluşturan fiilde
sorumlulukları belirlendiği takdirde madde kapsamında tecziye edilmeleri,
yayımlardan uzak tutulmaları bu takdirde mümkün olabilecektir. Gerek
komisyondaki tartışmalar sırasında en fazla üzerinde durulan gerekse bugünkü
Genel Kurul çalışmaları sırasında muhalefet sözcülerinin hassasiyetle altını çizme
ihtiyacı hissettikleri konu ise Radyo Televizyon Üst Kurulu Başkan ve
üyelerinin hangi durumda soruşturmaya tabi olacakları hususuyla alakalı bir
konudur. Değerli
milletvekilleri, benzer üst kurulların tamamında var olan -istisnai de değil
artık- genel bir hükmün bir istisna yaratılarak -muhtemelen unutkanlık ya da
bir boşluk bırakma hâli neticesinde- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkan ve
üyelerini kapsamadığı bu görüşmeler sırasında bir eksiklik olarak tespit
edilmiştir. Buradaki durum
nedir? Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi ülkede yayın yapan
yerel, bölgesel, ulusal bütün televizyonların ve bütün radyo istasyonlarının
yayınlarını denetlemekle, kontrol etmekle ve yönlendirmekle görevli olan bir
kuruluşun Başkan ve üyeleri herhangi bir vatandaşımızın adli mercilere intikal
ettirebileceği bir şikâyet dilekçesi ile karakol ya da savcı huzurunda soluğunu
alır duruma getirilmiştir. Burada soruşturma izninin verildiği makamdan hareketle Radyo
Televizyon Üst Kurulunun bu düzenlemeyle siyasal baskı altına alınacağı
iddiasını gündeme getiren arkadaşlarımıza öncelikle şunu ifade etmek istiyorum:
70 milyon vatandaşımızın yaşadığı bu ülkede Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
Başkan ve üyelerini vatandaşlarımızın herhangi birinin bir dilekçesiyle
karakola ya da savcı huzuruna çağrılmak durumunda bırakmak, görevleriyle ne
kadar paralel ne kadar doğru orantılı ne kadar bağdaşır bir durumdur? Bir kişinin etki yaratabileceği kaygısını sizler dile getirirken,
70 milyon izleyicinin taraflı, yanlı olabilecek şikâyetleri, başvuruları hangi
mekanizmayla kontrol edilebilecek? Bunun bu tarafında da durma ihtiyacı
olduğunu ifade ediyorum. Kaldı ki, hukuk, genel kaidelerden ayrılmamayı,
eşitlik, adalet ve hakkaniyet kriterlerine bağlı
kalmayı icap ettirir. Saygıdeğer
milletvekilleri, diğer üst kurullara yönelik düzenlemelere bakıldığı zaman
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu lehine değil aleyhine bir istisnai durumun var
olduğu, lehine değil aleyhine bir eşitsizliğin yaratıldığı; dolayısıyla,
yapılan düzenlemenin aleyhteki adaletsizliği ve eşitsizliği ortadan kaldırma
amacına matuf olduğu görülecektir. Hemen birkaç Üst
Kuruldan örnekleri sizlere, yasa metinlerinden okuyarak ifade etmek istiyorum.
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu, Kamu İhale Kurumu Başkanı ve üyeleri hakkındaki
aynı konudaki düzenleme metni: “Kurul üyeleri ve Kurum personeli, görevleri
nedeniyle işledikleri ve kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından Devlet
memuru sayılırlar ve bunlar hakkında 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Soruşturma
izni, Kurul Başkan ve üyeleri için ilişkili Bakan, Kurum personeli için ise
Kurum Başkanı tarafından verilir.” Yani, burada yapılan şey, esasında, Kamu İhale Kurumu üyelerine çok görülmeyen
mekanizmanın Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi daha geniş bir kitleyi
alakadar eden görev ve sorumluluğun taşıyıcıları hakkında da tanınıyor
olmasından ibarettir. Yine, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndaki hüküm, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kuruluyla alakalı benzer konuda ihdas edilen hüküm:
“Madde104.- Kurul Başkan ve üyeleri ile Kurum personelinin görevleriyle
bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmalar, Kurul
Başkan ve üyeleri için ilişkili Bakanın, Kurum personeli için ise Başkanın izin
vermesi kaydıyla genel hükümlere göre yapılır.” Değerli
arkadaşlar, örnekleri artırabilmek mümkün. Burada sadece Kamu İhale Kurumu ile
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan uygulamaya dair örnekleri sizlere
ifade etmiş oldum. Hatta dikkatle dinlediyseniz şunu da gördünüz: Kurum
personeli için soruşturma izni kurum başkanının onayına tabidir. Yani diğer
kurumlarda, diğer üst kurullarda kurum personeli hakkındaki soruşturma izni
bile kurum başkanının onayına yani bir eleme, bir süzme, bir süzgeç mekanizmasına
tabi iken RTÜK Başkanı ve üyeleri hakkındaki mekanizmanın tamamen genel
hükümlere tabi kılınması ve kayıt altına alınmamış olması önemli ve kayda değer
bir eksikliktir. Bu durum, bugün mevcut olan durum RTÜK Başkanı ve üyelerinin
görevlerini bihakkın, eşitlik ve adalet, hakkaniyet kriterlerini
gözeterek yapmalarına mâni bir durumdur. Bugün hayata geçireceğimiz düzenleme
ise RTÜK Başkanı ve üyelerini, savunmasız kaldıkları bu durum karşısında bir
süzgeç mekanizması tarafından sürecin diğer kurullara paralel olarak idare
edilebileceği bir eşit statüye kavuşturmaktadır. Muhalefet
sözcülerinin sıklıkla dile getirdikleri noktaya da işaret etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, “Bir kurulun başkanı ve üyeleri hakkındaki soruşturma
izninin ilgili ya da ilişkili bakana veya Sayın Başbakana yasayla tevdi
edilmesi” demek, soruşturma izni verilmesine kuvvetli karineler içeren
durumlarda ilgili bakanın ya da Sayın Başbakanın soruşturma iznini verme
keyfiyetine, vermeme keyfiyetine sahip olduğu anlamına hiçbir şekilde gelmez.
Uygulamanın pratiği buna yeterince delil sunmaktadır. Burada verilen müsaade
denetimi sağlamaya yöneliktir. İlgili bakan ve Sayın
Başbakanın, ilgili kurum başkanı, kurul başkanı veya üyeleri hakkında
soruşturmaya gerek olduğu kanaatine varacak kadar sağlam delillerle
bilgilendirildiği takdirde, bu soruşturma izni makamlar tarafından kuvvetli
delillerle ispat edildiği takdirde bu soruşturma iznini vermekten imtina ederek
soruşturmaya konu esasa ilişkin kabahatin bedelini kendi üzerine almak gibi bir
keyfiyet içerisinde olabilmesi, değerli arkadaşlar, mümkün değildir. Ancak
muhalefette var olan genel bir kanı var. “İktidarın Başbakanı ve Kabinenin
üyeleri -sizin ön kabulünüze göre- kurumlar üzerinde hep iktidarın ya da
iktidarın beklentilerinin karşılanması istikametinde tavırlar oluşturacak
baskıların takipçisidir.” şeklinde bir ön kabulünüz, ön kanaatiniz var. TRT
Kanunu konuşulurken de aynı şeyler gündeme geldi. Bugün Radyo ve Televizyon Üst
Kuruluyla ilgili kanun görüşülürken de aynı konular masa üstünde ve gündemde. Değerli
arkadaşlar, Meclis kürsüsünden bilgilendirme yaparken gerçeğe aykırı
beyanlardan kaçınmaya aşırı özen göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Az önce
söz hakkını kullanan bir muhalefet sözcüsü milletvekili arkadaşımız, TRT
televizyonundan Sayın Başbakanın özel siyasi konuşmalarının bir buçuk-iki saat
süreyle canlı olarak yayınlandığı gibi bir iddiayı gündeme getirdi. Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın AK PARTİ Meclis Grubunda yaptığı
konuşmalar bile en fazla kırk-kırk beş dakikadan ibarettir. Sayın Başbakanımız,
bir buçuk-iki saat kesintisiz konuşma alışkanlığı olan bir siyasi lider
değildir. Sayın Başbakanın başka siyasi liderlerle bu konuda karıştırılmaması
gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki TRT’nin canlı yayınlarına bakıldığı zaman,
TRT’nin özellikle 2’nci kanalından Sayın Başbakanın programlarıyla ilgili
yapılan canlı yayınların otuz-otuz beş dakika sınırını, konu ne olursa olsun,
aşmadığı görülecektir. Otuz dakika nerede; bir buçuk-iki saat iddiası nerede!
Değerli arkadaşlar, bu konuya dikkatinizi özellikle çekiyorum. Yine burada
gündeme getirilen bir diğer konu: ATV-Sabah satış ihalesiyle alakalı konu.
Değerli arkadaşlar, ATV’nin ve Sabah’ın satışında
kamu menfaatine ya da TMSF’nin gelir beklentisine
aykırı bir durum olduğu iddiası bugüne kadar hiç kimse tarafından gündeme
getirilmiş bir husus değildir. Gündeme getirenler tarafından da belgeleriyle
ispatlanabilmesine imkân olunan bir husus da değildir. Şu konu eleştiri konusu
olamaz: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, ATV televizyonu ve Sabah gazetesini
grupta bulunan diğer irili ufaklı medya organlarıyla birlikte satışa
çıkardığında bu ihaleye bir tek grubun giriyor olması eleştiri konusu yapılamaz
değerli arkadaşlar. Türkiye çok güçlü medya gruplarının olduğu, Türkiye, bu güçlü
medya gruplarının pek çoğunda yabancı sermayeli ortakların olduğu bir ülkedir. Açık yapılan bir
ihale. Aylar, hatta yıllar öncesinden bu ihalenin takvimine ilişkin hususlar
herkes tarafından biliniyor. Alelaceleye getirilen
bir husus söz konusu değil. Hatta, ihalenin birkaç kez
ertelenmiş olması durumu da söz konusu. Alıcısı var idiyse, fiyat çok uygun,
çok ucuz idiyse, Türkiye içinden ya da yabancı sermaye gruplarından Türkiye
ortaklığı olarak yasanın aradığı şartlar çerçevesinde bu Televizyonun satış ihalesine
girme noktasında birden fazla talipli niçin ortaya çıkmamıştır? (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Başbakan devreye girdiği için. SUAT KILIÇ
(Devamla) – Hayır, hayır, hayır… Değerli
milletvekilleri, bakınız, ispatlanamayan iddiaların Meclis gündemine taşınması
doğru değil. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır hayır, öyle bir şey
söyleyemezsiniz. SUAT KILIÇ
(Devamla) - İspatı kabil olmayan hususların gündeme taşınması mümkün değil. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Bir kişinin girdiği ihale, ihale değildir. SUAT KILIÇ
(Devamla) - Asparagas yayın anlayışı da mümkün değil, asparagas
söylemlerle siyaset anlayışı da doğru değil. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler) Değerli
milletvekilleri, tartışmaya en fazla konu oluşturan husus Radyo-Televizyon Üst
Kurulu Başkanı ve üyeleriyle ilgili soruşturma izninin Sayın Başbakana
verilmesi. Değerli milletvekilleri, şuna emin olunuz ki: Her hafta,
Türkiye'nin millî menfaatleri noktasında yurt dışı programlarını aksatmayan; yurt
içinde, temel atma ve açılış programları nedeniyle her hafta Anadolu’nun birkaç
iline arka arkaya ziyaretler yapan; geçmişte olduğu gibi Bakanlar Kurulunu
birkaç ayda bir değil, her hafta pazartesi günü aynı saatte toplayan;
Türkiye'nin bütün konularına, bütün hassasiyetlerine, millî meselelerine,
sosyal ve ekonomik sorunlarına geniş ve kapsamlı zamanları ayıran, bunu
yaparken de özel hayatından ve uykusundan feragat eden Sayın Başbakanın… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Vazgeçsin… Vazgeçsin… SUAT KILIÇ
(Devamla) - …RTÜK Başkanı ve üyeleri hakkındaki soruşturma süreçlerini ayrıca
ve özel olarak takip edecek kadar geniş ve bol zamana sahip olmadığını
dikkatinize sunmak isterim. Sayın Başbakan,
gün mesaisine on ikide-birde başlayan bir isim değil, beşte altıda mesaisini
sona erdiren bir isim de değil. Gecelerini gündüzlerine katan bir insanın,
Türkiye adına bunca sorumluluk arasında ilave bir sorumluluğa siyasal
beklentilerle talip olabilmesi asla söz konusu değildir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bravo! SUAT KILIÇ
(Devamla) – Radyo-Televizyon Üst Kurulunun tarafsızlığı, bağımsızlığı ve
yayınları denetleme noktasındaki adalet ve hakkaniyet kriterlerine
saygılılığı noktasındaki ifadelere gelince: Değerli
milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Sayın Zahid Akman’a ve gerek iktidar
gerekse muhalefet kontenjanından seçilen Üst Kurul üyelerine ben teşekkürü bir
borç biliyorum. Bu süre zarfında yayınlar üzerindeki denetimin, adaletin, hukuk
kaidelerine bağlılığın azami ölçüde korunduğu bir başka dönem RTÜK açısından
yaşanmış değildir. Burada
görüşmelere katılan Sayın Bakana da Sayın Başbakan ve Hükûmet
adına teşekkür ediyorum. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, siyasi denetimden,
siyasi blokajdan, siyasi baskılardan, ilk defa olarak AK PARTİ iktidarında bu
kadar ari, bu kadar uzak tutulabilmiştir. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar(!)] OKTAY VURAL
(İzmir) – Bravo! SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu sözlerimin tanığı, sizin de
oylarınızla, bizim de desteğimizle seçilen ve muhalefet kontenjanından önerilen
üye arkadaşlarımızın kendileri belki olabilecektir. Değerli
milletvekilleri, bakınız, Türkiye’de basın hürdür, sansür edilemez. Türk
basınının, kendi özgürlüklerini, kendi hürriyet alanını, kendi demokratik
alanını koruma noktasındaki hassasiyeti hepinizin takdirinde olan bir husustur.
ABDULLAH ÖZER
(Bursa) – Söylediklerine kendin inanıyor musun? SUAT KILIÇ
(Devamla) – İnanıyorum, tabii ki inanıyorum. İnanmadığım şeyi bu kürsüden ifade
etmem. Siz de inanın, siz de inanın. Bu kürsüde şu an konuşan hatibin yalanla,
riyayla işi olmaz. RTÜK Başkanı ve
üyeleri, Kanun’un kendilerine vermiş olduğu yetkiyi, televizyonların
denetlenmesi noktasında, yayınların kontrolü noktasında, eğer usulsüzce, taraf
gözeterek, yanlı ve adalet duygusundan yoksun olarak yürütüyor olsalardı, bu
ülkenin, izlenme oranları çok yüksek, hür ve sansür edilemez televizyonlarının,
radyolarının tepki koyuyor, tavır geliştiriyor olmaları icap ederdi. Türkiye’de
radyoların ve televizyonların özgür olmadığını mı ifade ediyorsunuz? (MHP
sıralarından “Evet” sesleri) Türkiye’de yayın yapan televizyonların özgür
olmadığını mı ifade ediyorsunuz? Baskı altında olduğunu mu ifade ediyorsunuz?
(MHP sıralarından “Evet” sesleri) OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, sizin baskınız altında! SUAT KILIÇ
(Devamla) – Elbette ki bu iddiaya ben cevap verebilirim, ama bu iddiaya cevap
verme görevi, yansızlıkla, tarafsızlıkla veya yansız olamamakla, tarafsız
kalamamakla itham ettiğiniz yayın kuruluşlarına aittir diye düşünüyorum. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ama Başbakanın kendisine bırakmıyorsun! SUAT KILIÇ
(Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, yapılan yayınlara baktığınız zaman,
Türk basınının, televizyonlarının, radyolarının ne kadar özgür, iktidar
baskısından ne kadar uzak, ne kadar rahat, demokrasinin imkânlarını ne kadar
geniş kullanabilen bir çizgide olduğunu çok rahat görebilirsiniz. [MHP
sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar(!)] Alkışlarınız için
teşekkür ediyorum ama,eğer radyolarda, televizyonlarda
ve gazetelerde yeterince yer alamıyorsanız, bu tarafsız olmadıkları anlamına
değil, yeterince aktivite üretmediğiniz anlamına gelebilir. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Hadi canım, bas parayı al medyayı! SUAT KILIÇ
(Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri… ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – ATV’den, Sabah’tan bahset, ATV’den, Sabah’tan bahset; bahset, bahset… SUAT KILIÇ
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, hepsi için bu söylediklerim geçerli. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – İhale nasıl kapatıldı, ondan bahset. SUAT KILIÇ
(Devamla) - Hepsi için geçerli. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kendi yandaş medyanızdan bahset. SUAT KILIÇ
(Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimin bu noktasında kanunun geneli
dışına çıkarak RTÜK Başkanı ve üyelerinden bir ricada bulunmak istiyorum:
Kanunun Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna verdiği bir yetki var. Türkçenin, Türk
dilinin korunması, geliştirilmesi, desteklenmesi hususunda RTÜK’ün kanunla
kendisine tevdi edilmiş görevleri var. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
-gerekirse burada yasa düzenlemesi de yapılmalı ama öncesinde Sayın RTÜK
Başkanı ve üyeleri- televizyonların ve radyoların genel yayın yönetmenleriyle
bu konu üzerinde mutabakat sağlamalı. Ekrana çıkanlar, program sunuculuğu
yapanlar, haber spikeri olarak görev alanlar, ekranda Türkçeyle milyonlara
hitap edenler mutlaka Türk dilini doğru, etkili ve kurallarına uygun bir
şekilde kullanıyor olduğuna dair Millî Eğitim Bakanlığınca da onaylanır
vaziyette bir sertifikayla ekranlarda görev alabilmelidir. Türk dili, Türk
milletinin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kılıç. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bu kadar konuştuğunun en doğru tarafı
burasıydı, biliyor musun. SUAT KILIÇ
(Devamla) – Hepsi doğruydu, bu en doğrusu belki. Değerli
milletvekilleri, Türk dili, Türk milletinin birliğinin, bir arada bulunma
iradesinin en belirgin ifadesi ve ifade aracıdır. Bu dilin korunması noktasında
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun reklam gelirlerinden kendisine tevdi olunan
paylardan gerekirse özel dil programları icra etmesi, büyük şair, edebiyatçı,
bugün de Meclisten Üstün Hizmet Ödülü alan Sayın Yavuz Bülent Bakiler’in geçmişte hazırladığı programlar
gibi yayınları RTÜK’ün
finansmanıyla destekleyerek bütün televizyonlarda yayınlanabilir hâle
getirmek gibi bir görevimizin, bir mesuliyetimizin olduğunu -hem
milletvekilleri olarak hem RTÜK üyeleri olarak- Sayın Bakanımıza da saygıyla
sunmak üzere ifade ediyorum. Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu açısından mutlaka kayda
geçirilmesi gereken bir konu da şudur diye düşünüyorum. Sayın Başkan,
sürem bitiyor ama bir dakika daha verirseniz… İstismar etmeyeceğim. (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Devam
edin, buyurun. SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
toparlayınız. SUAT KILIÇ (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu, son dönemde yayınlar üzerinde bir kolluk kuvveti etkisi
yaratmak yerine yani ceza kesen, yayından men eden, yasaklayan, ekran karartan
bir güç olarak bir kolluk kuvveti görüntüsü vermek yerine, yayınları denetleyen
ama bilgilendiren, önceden uyaran ve yayınlar üzerinde pozitif etkileşimler
sağlayan önemli bir hukuk ve yasama meclisi temsilcisi organ hâline gelmiştir. Bundan dolayı başkan ve üyeleri tebrik ediyorum. Türk diliyle
ilgili atılması gereken adımları da attıkları takdirde Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve milletim adına kendilerine daha fazla medyunu şükran olacağımızı
ifade ediyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kılıç. Tasarının tümü
üzerine Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak. Buyurunuz Sayın Kışanak. (DPT sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partimiz
adına tasarının tümü üzerinde görüşlerimizi iletmek üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Radyo-televizyon
yayınları kitle iletişim araçları içerisinde en önemli ve en etkin araçlardan
birisidir ve toplum üzerinde etki gücü en yüksek kitle iletişim aracı
televizyon ve radyodur. Bu kadar önemli bir konuyu görüşürken bu konudaki
düzenlemenin bir bütün olarak tartışılması, toplumun daha demokratik bir
şekilde şekillenmesi, daha çağdaş değerlerle örtüşmesi ve eğitilmesi konusunda
bu kitle iletişim araçlarının nasıl rol oynayabilecekleri, bunun önünün nasıl
açılabileceğinin ayrıntılı olarak aslında tartışılması gerekiyor. Bizim temel
sıkıntımız bu ve bu nedenle de bugün, RTÜK’e verilen denetim yetkisi, aslında
etik ilkeleri açısından, Türkiye'nin altına imza attığı uluslararası
sözleşmelerin öngördüğü hükümler açısından… Teorik olarak önemli görevlerle
donatılmış bir kurum. Bu kurumun denetim görevi ve ilkeleri arasında, gerçekten
demokratik bir yaklaşım söz konusu. Gerçekten, altına imza atılmış yasalara
atıfta bulunan hükümler var, ilkeler var. Şiddetin toplumda yaygınlaşmasını
önlemek, ayrımcılığı önlemek, çocukları korumak; dışlayan, ötekileştiren,
reddeden, küçük grupları hor gören, küçük düşüren, aşağılayan yayınların
önlenmesi gibi çok önemli etik kurallarla bağlı bir kurum fakat ne yazık ki
biz, uygulamada bunlara dair şeyleri çok fazla göremiyoruz. Yani bu ilkelere
baktığımızda aslında RTÜK’ün hakları sınırlayan değil, hakları koruyan bir yaklaşımla
hareket etmesi gerekiyor. Bir sansür ve ceza kurumu değil, kişilerin,
grupların, toplumun hak ve özgürlüklerini kullanmaları ya da bunların gasp
edilmesinin önüne geçilmesi gibi bir işlevle, bir sorumlulukla yükümlü. Oysa
biz, RTÜK’ün uygulamalarına baktığımızda bu yönde hiçbir denetim işlevine
rastlamıyoruz. Şimdiye kadar -ben bilmiyorum, varsa burada bir arkadaşımız
çıkıp açıklayabilir. Yetkililer burada, siyasi iktidarın temsilcileri, RTÜK’ün
Sayın Başkanı burada- Türkiye’de faklı etnik kimliğe ya da farklı dinî kimliğe
sahip bir grubun ya da bir kişinin aşağılandığı, ayrımcılığa uğradığı,
ötekileştirildiğine dair herhangi bir yayına ilişkin bir denetim faaliyeti
gerçekleştirilmiş midir? Oysa bugün, biz bakıyoruz, Türkiye’de bütün
televizyonlarda bir rating konusudur… “Kürtler,
cahildir, eğitimsizdir, geri toplumsal değer yargılarına sıkı sıkıya bağlıdır,
töre cinayeti işlerler, eşkıyalık yaparlar, kanundan kaçarlar. Dizilerde bile
atfedilen roller budur. Roman yurttaşlarımıza atfedilen roller: Hırsızdırlar,
cimridirler -başka bir sürü aşağılayıcı şeyler var- ya da farklı dinî gruplara
sahip kişilere ilişkin dizilerde verilen roller bile, gerçekte, aslında, bizim
onları nerede görmek istediğimize işaret eden roller. RTÜK’ün, şimdiye kadar,
bunlara dair herhangi bir yayını denetim konusu yaptığı ve “Sen Kürtleri,
Lazları, Romanları ya da kadınları ötekileştiriyorsun, onlara karşı ayrımcılık
uyguluyorsun, onların hakları üzerinde yanlış bir tasarrufta bulunuyorsun.”
diye bir denetim faaliyeti yoktur. Denetim faaliyetleri, “egemen etnik kimlik,
egemen dinî kimlik, ekonomik olarak başka bir ayrıcalıklı pozisyonda olmak”
gibi hep baskın olanların, hâkim olanların, egemen olanların haklarını korumak
üzerinden yapılan bir denetim. Çokça,
yüzlerce, binlerce örneği verilebilir. Türklere hakaret davası söz
konusu, denetim konusu olmuştur ya da aslında, başka bir kimliğin, kültürün
kendisini ifade etmesi ayrımcılık olarak görülmüştür. Bunlar denetim konusu
yapılmıştır. Burada, şimdi,
elimizde Türkiye’de Kürtçe yayın yapmak konusunda talepte bulunan ve uzun hukuk
mücadeleleri sonucunda bunu elde edebilmiş bir tek radyo-televizyon kurumu var,
yerel radyo-televizyon kurumu var, Gün TV. Diyarbakır’dan yayın yapıyor,
Diyarbakır merkeze ve ilçelerine. RTÜK’ün Gün TV’yi nasıl kıskaca aldığına, her
an, her saniye bütün haberlerini, bütün programlarını nasıl denetim konusu
hâline getirdiğine ve savunmalarını istediğine dair birkaç örnek sizlerle
paylaşmak istiyorum. Örneğin, 8 Şubat
2008 tarihli haber bültenine dair soruşturma konusu yapılan haberin konusu şu…
Bu, RTÜK’ün gönderdiği savunma istemini ifade eden resmî belge: “Kürdi-Der
Genel Merkezi ve DTP Diyarbakır İl Örgütü geçtiğimiz günlerde, Kürtçe yayın
yapan Azadiya Welat
gazetesi imtiyaz sahibi ve Yazı İşleri Müdürü Vedat Kurşun’un tutuklanmasına
ilişkin, Azadiya Welat
gazetesine destek ziyaretinde bulundu.” Bu haber RTÜK tarafından denetim ve
soruşturma konusu yapılmıştır. Burada adı geçen
kurumlar: Kürdi-Der:
Kürtçenin kullanılması, bu konunun öğretilmesi konusunda rol üstlenen yasal bir
dernektir, Diyarbakır’dadır, yasalar çerçevesinde kurulmuştur, faaliyetlerini
yasalar çerçevesinde yürütmektedir. DTP: Partimiz,
yasal bir partidir, bu ülkenin demokratikleşme sürecine önemli katkılarda
bulunmak üzere kendisine bu konuda rol biçmiş ve bu konuda önemli çabaları olan
bir partidir. Azadiya Welat gazetesi: bu ülkede Kürtçe yayın yapabilen tek günlük
gazetedir ve bunun imtiyaz sahibi ve Yazı İşleri Müdürü tutuklanmış, bu iki
kurum da bu kuruma bir destek ziyaretinde bulunmuş, bu destek ziyaretini de Gün
TV haber yapmış ama RTÜK’ün denetimine takılmış bu haber. “Sen bu haberle
ayrımcılık yapıyorsun.” iddiasında bulunularak Gün TV’den savunması
istenmiştir. Daha devamında benzer yüzlerce örnek var. Mesela, aynı
haber bülteninde gene soruşturma konusu yapılan ve savunma istenen bir başka
haber: “Mardin’de Demokratik Toplum Partisi il ve ilçe örgütleri ile
vatandaşların katılımıyla DTP Kızıltepe İlçe Örgütünde toplantı düzenlendi.” Bu
haber bile savunma istenen haberler arasındadır. 9 Şubat 2008
tarihli bültende ise: “Demokratik Çözüm Yürüyüşü’ne Katılan Araçlara Ceza
Yağmuru” alt başlıklı haberde “DTP’nin 4-6 Şubat
tarihleri arasında Türkiye genelinde operasyonların durdurulması ve Kürt
sorununa demokratik çözüm
sağlanması talebiyle başlattığı ‘Demokratik Çözüm Yürüyüşü’ne
Mersin’den katılacak yürüyüşçüleri taşıyan 3 minibüs, D-2 ulaşım belgesi
olmadığı gerekçesiyle yürüyüş günü yoldan çevrildi. Daha sonra da araçlara
toplam 17.334 YTL para cezası kesildi.” Ben de bir iletişimciyim, burada başka
arkadaşlarımız da vardır. Bu haberin dilinde hiçbir şekilde övmek, kayırmak ya
da yermek yoktur, rutin bir haberdir. Bir olaydan bahsediyor, bir parti bir
yürüyüş düzenliyor, bu yürüyüşe katılmak üzere yola çıkan kişileri taşıyan araçlara
D-2 belgesi olmadığı gerekçesiyle ceza kesiliyor ve Gün TV bunu haber yapıyor,
bu dille. Burada verilen dil, cümleler Gün TV’nin haber cümleleridir ama ne
yazık ki bu cümleler bile RTÜK’ün soruşturma konusu yapmaktan kurtulamadığı bir
konu olmuştur. Benzer bir başka
haber 3 Şubat 2008 tarihli bültenden: Burada da yine Partimiz DTP’nin yaptığı bir faaliyeti haber yaptığı için hakkında
soruşturma açılmış, savunması istenmiştir. “DTP’nin
Şırnak’a yapacağı operasyonlara karşı ‘Demokratik Çözüm Yürüyüşü’ne ilişkin
konuşan DTP Kadın ve Gençlik Meclisi üyeleri ve yöneticileri, 5 Şubatta
Diyarbakır’da yapılacak olan uğurlamaya binlerin katılacağını beklediklerini
söyledi… DTP’nin Diyarbakır’da düzenlediği 3.
Ekolojik ve Yerel Yönetimler Konferansı’nda komisyon tarafından hazırlanan
özgür yerel yönetimler modeli tartışılıyor…” Bu kadar rutin ve kuru, bu kadar
yalın, tarafsız bir dille yazılan ve sunulan haberler bile RTÜK tarafından
denetlenmiş ve Gün TV’nin savunması istenmiştir. Bu konuda çok
titiz bir çalışma içerisinde olduğu görülüyor. Şu anda elimde Gün TV var. Ama
bunun dışında başka radyoların da, özellikle demokratik ilkeler doğrultusunda
yayın yapan, hak ve özgürlükleri savunan, emeğin haklarını savunan başka
radyoların da nasıl RTÜK’ün sansür kıskacında olduğuna dair onlarca örnek
mevcuttur. Bunu gayet iyi ve gayet ayrıntılı, hiçbir haberi sektirmeden yapan
RTÜK’ün -çocukların korunması, çocukların istismar edilmesi, şiddetin hoş
görülmesi, şiddetin teşvik edilmesine dair binlerce yayın söz konusudur-
bunlara dair kamuoyunun baskısı, izleyicilerin talebi, şikâyetleri olmadan
şimdiye kadar harekete geçtiği ve sonuç aldığı bir çalışmadan bahsetmek çok
mümkün değildir. Yine, kadınları,
radyo-televizyon kurumlarında onlara atfedilen roller, biçilen roller dikkate
alındığında kadınları hep ikincil pozisyonda gösteren, ev kadını olarak
gösteren, boyun eğmesi gereken, itaat etmesi gereken, eşi eve geldiği zaman
akşam terliğini ayağının önüne koyması gereken kişiler rolünde gösteren sayısız
yayın vardır. Bütün televizyon kanallarındaki dizilerde kadının geleneksel,
toplumsal rollerinin kalıbı her defasında yeniden yeniden
üretilmektedir. Bu geleneksel ve kadını ikincil plana iten rolleri değiştirmeye
dönük hiçbir çaba görülmemektedir ve RTÜK de bu konuda herhangi bir denetim
faaliyeti yürütmemektedir. Özellikle gündüz, kadınlara yönelik kadın kuşağı
programlarında, kadınların yaşadığı acılar, dramlar rating
malzemesi hâline getirilmekte ve sabahtan akşama saatlerce bireysel dramlar
televizyon ekranlarından teşhir edilmekte, rating
konusu yapılmakta, o kişilerin kişilik hakları ezilmekte, rencide edilmekte,
aşağılanmaktalar. Bu yayınlara bir çekidüzen verme konusunda bir çabasını da
çok görmüş değiliz. Özellikle
televizyonlarda şiddete teşvik eden -hemen hemen neredeyse bütün dizilerde- çok
ciddi ögeler var; bu konuda yaşanmış çok acı olaylar
da var, o televizyon dizilerindeki kahramanlarla kendisini özdeşleştirerek suç
işleyen çocuklar var, o dizilerdeki
yöntemleri uygulayarak intihar etmiş çocuklar var. Ciddi travmatik
sonuçlar yaratan şiddet olgusu konusunda da RTÜK’ün ciddi bir denetim işlevi
yaptığını söylemek ne yazık ki mümkün değil. Aslında, şiddet ve çatışma dönemlerinde radyo-televizyon
kurumlarının, kitle iletişim araçlarının özellikle yükümlü oldukları toplumsal
sorumluluk, daha çok, gerilimi düşürmek, etnik ve dinî ayrımcılığı önlemek,
kışkırtıcı olmaktan kaçınmak, kişilik haklarını korumak gibi çok temel bir
sorumlulukla yükümlüyken ne yazık ki, -şiddete ilişkin yaklaşım konusunda bazı
kurumları, kişileri ya da makamları- şiddet uygulamasını meşru gören bir
yaklaşım yani şiddet uygulamaları arasında ayırım gözeten bir yaklaşım da ne
yazık ki göze çarpmaktadır. Eğer politik
nedenler bunu gerektiriyorsa… Döne döne şiddet içeren ögeler
verilmekte, âdeta yeniden yeniden üretilmesine zemin
sunulmakta, yayınlar kışkırtıcı bir nitelik kazanmakta, halklar arası, farklı
toplumsal gruplar ve kültürel gruplar arasındaki zıtlaşmayı teşvik eden
yayınlar yapılmakta ve ne yazık ki RTÜK’ün bu konularda da denetim işlevini
yerine getirdiğini görmüyoruz. Kitle iletişim
araçlarının dili barışçıl olmalıdır. Kitle iletişim araçlarının dili yapıcı
olmalıdır, onarıcı olmalıdır, demokratik olmalıdır, kişi hak ve özgürlüklerini
korumaya dönük olmalıdır. Ne yazık ki bu konuda da, dil konusunda da hiç de
barışçıl bir dil, hiç de yapıcı, onarıcı bir dil, hiç de demokratik bir dil
göremiyoruz radyo-televizyon yayınlarında. Bu konuda da RTÜK’ün bir sorumluluk
üstlendiğine dair ve bu görevini yerine getirdiğine dair uygulamalarla ne yazık
ki çok da karşılaşmıyoruz. Değerli
milletvekilleri, bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Geçtiğimiz
haftalarda burada TRT Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle TRT’nin farklı dil ve
lehçelerde yayın yapmasını öngören bir hüküm içeren değişiklik gündeme geldi.
Kamuoyu bunu TRT’nin bir kanalının Kürtçe ve biraz da diğer farklı dillerden,
Arapça ya da Boşnakça, Farsça yayın yapacağına yorumladı. Bu konuda bir açıklık
söz konusu değil. Bir kanal yirmi dört saat boyunca farklı dil ve lehçelerde mi
yayın yapacak? Bu yayının kaç saati Kürtçe olacak ve içeriği ne olacak? Bu
konuya da açıklık getirilmesi gerekiyor çünkü şu anda bu yayını düzenleyen
RTÜK’ün çıkarttığı bir yönetmelik var. Bu yönetmelik de haftada dört saatle
sınırlayan bir yönetmelik, günde kırk beş dakikayı geçmemek üzere haftada
sadece dört saat yayın yapılmasını öngören bir yönetmelik. Bu yönetmelik
değişmeden TRT’nin bir kanalının tamamen Kürtçe ya da diğer farklı dilleri de
içerecek şekilde yayın yapması mümkün değil. Ayrıca, sadece
TRT’de farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması yetmez, özel radyo-televizyon
kurumlarının önünde de farklı dil ve lehçelerde -Kürtçede, Lazca, Boşnakça-
yayın yapılması önündeki engel kaldırılmalı; özel radyo-televizyon kurumlarının
da zaman, süre kısıtlaması olmadan, konu, içerik kısıtlaması olmadan yayın
yapma imkânına kavuşturulması gerekiyor. Evet, TRT’nin
böyle bir yayın yapması kamu yayıncılığı açısından oldukça önemlidir çünkü kamu
yayıncılığı toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarına cevap vermeyi öngörür ama
özel teşebbüsün de, özel sektörün de bu konuda istediği dilde, istediği konuda
yayın yapmasının önündeki bütün engelleri kaldıracak yasal düzenlemelerin
yapılması gerekiyor. Şu anda böyle bir
yasal düzenleme olmadığı için, ne yazık ki, ülkemizde yaşayan Kürtler ve farklı
kültürel gruplar, yurt dışından yayın yapan radyo-televizyon yayınlarını
izlemek durumundalar. Gönül ister ki Roj TV’yi
yayınlamak için çaba sarf etmek yerine, Türkiye’de Kürtlerin ihtiyacına cevap
verecek, onların taleplerini karşılayabilecek özel bir radyo ve televizyon
yayıncılığına imkân tanıyan yasal düzenleme de bir an önce yapılsın. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. GÜLTAN KIŞANAK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Bunlar 21’inci
yüzyılda artık tartışmasız olarak demokrasinin en temel kurallarıdır. Bir
toplum kendi kültürel ihtiyaçlarını karşılayabilecek araçlara sahip olma
hakkına sahiptir. Bunun önündeki bütün yasal engellerin kaldırılması gerekir.
Bu Meclisin önümüzdeki süreçlerde çok da vakit kaybetmeden demokrasinin
sınırlarını böylesine genişletecek yeni düzenlemelere de imza atacağını umuyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kışanak. Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına Karaman Milletvekili Mevlüt
Akgün. Buyurunuz Sayın
Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyonların Kuruluş
ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Ben de konuşmama
başlamadan, dünkü hain saldırıda ölen şehitlerimizi rahmetle anıyor, kederli
ailelerine ve tüm Türk milletine başsağlığı diliyorum. Ayrıca, Mersin’de
meydana gelen orman yangınında hem şehit köylülerimize Allah’tan rahmet
diliyorum hem de zarar gören köylülerimize buradan geçmiş olsun dileklerimi
iletmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı aslında bir zaruretten
kaynaklanıyor. Zaruret şu: Bilindiği gibi, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanun, yani RTÜK Üst Kurulunu düzenleyen kanun, 1994 yılında
çıkarılan 3984 sayılı Kanun’dur. Bu Kanun’da zaman içerisinde birtakım
değişiklikler olmuştur. Bu Kanun’un temel amacı, radyo ve televizyon
yayınlarının düzenlenmesi ve bu amaca matuf olarak bir de üst kurul
oluşturulması kanunla hükme bağlanmış. Üst Kurulun görev, yetki ve
sorumlulukları da 3984 sayılı Yasa’da belirtilmiş. Kanun’un amaçları arasında,
radyo ve televizyon ve veri yayınlarının hukukun üstünlüğüne, Anayasa’ya, genel
ilkelere ve temel hak ve özgürlüklere, millî güvenliğe ve genel ahlaka uygun
olarak kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde radyo ve televizyon yayınlarının
yapılacağı ifade edilmiştir. Kanun’un bazı
maddeleri Anayasa Mahkemesine götürülmüştür. Anayasa Mahkemesi, 15/5/2002 tarihli ve 4756 sayılı Kanun’da değiştirilen
maddelerin bir kısmı hakkında iptal kararı vermiştir. Bu kararların ortaya
koyduğu hukuki boşluğu doldurmak amacıyla bir kanun tasarısı geç de olsa tertip
edilmiş, Komisyondan geçmek suretiyle bugün Genel Kurulun gündemine gelmiştir. Kanun tasarısı
esas itibarıyla beş maddeden ibaret olup özellikle RTÜK’ün denetimini Sayıştay
denetimine tabi kılan 1’inci maddesi vardır. Gerçekten, maddede “Üst Kurul Sayıştayın denetimine tabi olup, Sayıştayın
hazırladığı denetim raporları en geç otuz gün içinde Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulur.” denilmektedir. Sayıştay, esasen,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan ve denetim adına genel bir
uygulama yetkisine sahip bir denetim kurumudur ve buradaki düzenleme Anayasa’ya
ve yasalara uygun bir düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine kanun
tasarısının 2’nci maddesinde “Üst Kurul Üyelerinin görevleriyle bağlantılı
olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmalar 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre yapılır
ve bunlar hakkında soruşturma izni, Başbakan tarafından verilir.” hükmü vardır.
Değerli
arkadaşlarım, Komisyon görüşmeleri sırasında RTÜK Başkanımızın da ifade ettiği
gibi, aslında RTÜK üyelerinin soruşturma izinleri noktasında mevzuatımızda bir
düzenleme yoktur. Nitekim, verilen her şikâyet
dilekçesi sonucunda Üst Kurul Başkan ve üyeleri, adliyede soruşturmalara
savunma vermek suretiyle, aslında görevlerini de zor yapar bir hâle
gelmişlerdir. Dolayısıyla, esasen, soruşturmaları yürüten savcıların Üst Kurula
hatırlatması üzerine “Yahu, biz, bu soruşturma usulleri noktasında bir yasal
boşluk var, hangi usulü tatbik edeceğimizi bilemiyoruz.” gibi bir hatırlatma
üzerine böyle bir yasal zorunluluk meydana gelmiş ve maddede soruşturma izni
Başbakana bırakılmak suretiyle bir düzenleme yapılmıştır. Değerli
arkadaşlarım, madem Üst Kurul üyeleri ceza açısından memurlar gibi muamele
görmektedir, o hâlde soruşturma izni açısından da, soruşturma usulü açısından
da soruşturma izne tabi olmak gerekir ve izne bağlanması -genel memurların yargılanması
usulüne baktığımız zaman- isabetli bir uygulamadır. Diğer taraftan,
soruşturmaya hangi makam izin verecektir? Anayasa’mızın genel sistematiğine
baktığımız zaman RTÜK’ün düzenleniş yeri, biçimi dikkate alındığı takdirde
soruşturma izninin Başbakanlık makamına verilmesi en isabetli yol olarak
görülmüştür. Aslında, komisyon aşamasında acaba bu soruşturma izni Meclise
verilse ne olur, nasıl olur gibi bir tartışma yaşanmış ama gerek kadrolar gerek
imkân gerekse diğer üst kurullarda soruşturma mantığı dikkate alınarak
Başbakanlığa verilmesi isabetli bir düzenleme olmuştur diye düşünüyorum. Diğer taraftan, tasarının 3’üncü maddesinde “Cezaya yol açan
fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde programın yapımcısı ve varsa
sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad altında başka bir program yapamaz ve
sunamaz.” denmek suretiyle yasaya aykırı, yasayı ihlal eden yayınlar noktasında
aynı zamanda programın oluşmasında katkıda bulunan diğer görevlilerin de
cezalandırılması bir amaç olarak düzenlenmiştir. Değerli
arkadaşlar, bugün Mecliste, Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstün hizmet
ödülleri dağıtıldı. O programda edebiyatçı-yazar Yavuz Bülent Bakiler bir
konuşma yaptı. İçinizde o konuşmayı dinleyen arkadaşlar da vardı. Gerçekten
hatırlattığı ve benim de buradan RTÜK’e hatırlatmak istediğim bir husus var.
Aynen Yavuz Bülent Bakiler’in dediği gibi, bir
insanın kişilik hakları ihlal edildiği zaman RTÜK bir yaptırım uyguluyor ama 70
milyon Türk’ün ortak değeri olan Türkçe noktasında bir ihlal gündeme geldiği
zaman, bir ihlal vuku bulduğu zaman bunun bir müeyyidesinin olmadığı
söyleniyor. Ben de böyle bir müeyyidenin olmadığı kanısındayım. Gerçekten radyo
ve televizyon yayınları toplum hayatını, kültürümüzü, dilimizi, kimliğimizi en
derinden biçimlendiren, yönlendiren yayınlar. Dolayısıyla, bu yayınlar kanunun
amacına da uygun olarak millî kimliğimize, millî değerlerimize, dilimize özen
göstermek durumunda. Zaman zaman televizyonlardan
izlediğimiz yayınlar Türk toplumunun aile yapısına mugayir, ahlaka aykırı
yayınlar sık sık gündeme geliyor, sık sık şikâyete konu oluyor. Dolayısıyla, bu noktada
yaptırımların yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Eğer Kanun’da Kurulun elini
güçlendirilmesi düşünülen birtakım düzenlemeler yapılacaksa, eğer bazı
tedbirler alma konusunda birtakım yasal düzenlemeler yapılacaksa, mutlaka bu
düzenlemelerin yapılması ve Kurulun bu anlamda denetim mekanizmasını en etkin
bir biçimde gerçekleştirilmesinin, bana göre, düzenlemesinin yapılması
gerekiyor. Diğer taraftan,
RTÜK hep eleştiriliyor bulunduğumuz ortamlarda, ama güzel yaptığı şeyler de
var. Mesela, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımızın himayesinde Türkçeyi doğru,
güzel, düzgün kullanan, basında bu anlamda Türkçe noktasında duyarlılık
gösteren kişilere de ödüller verildi. Gerçekten Türkçe duyarlılığı hepimizin
özen göstermesi gereken bir duyarlılık ve Türkçe bizim millî kimliğimiz diye
düşünüyorum. Bu anlamda RTÜK’ü tebrik etmek istiyorum, bu noktada gösterdiği
duyarlılık için. Bir önerim de:
Bildiğiniz gibi Türkçe konusunda bir komisyon kurmuştuk. Bu komisyon,
çalışmalarını nihayete erdirdi ve komisyon bir rapor sundu Meclis Başkanlığına.
Bu raporda da ifade edildi, televizyonlarda ve radyolarda
haber sunuculuğu veya program sunuculuğu yapan kişilerle ilgili olarak mutlaka
bunların Türkçeyi güzel, doğru ve düzgün kullandıklarına ilişkin bir belge alma
zorunluluğunun getirilmesi, gerekirse bu konuda RTÜK’te bir kurul oluşturulması
veya Türk Dil Kurumuyla birlikte oluşturulacak bir kurulun bu belgeleri vermesi
şeklinde bir düzenleme basın ve yayın hayatı açısından önemli bir eksikliği
giderir diye düşünüyorum. Bir zorunluluktan
kaynaklanan kanun tasarısı önümüzdedir. Bu kanun tasarısı, Anaya Mahkemesinin
iptal kararıyla oluşan boşluğu gidermek amaçlıdır. Bu duygularla,
ben düzenlemenin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akgün. Tasarının tümü
üzerindeki konuşmalar sona ermiştir. Soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Buyurunuz Sayın
Ata. AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakana bir
sorum olacak. Özellikle kış
aylarında, kadın kuşağı programlarında, saat on birle on yedi arasında
televizyon programlarına katılan ve bireysel öykülerini, dramlarını anlatan
kadınların, kimi zaman yayın sırasında kimi zaman da yayın sonrasına sarkan bir
şekilde, bazen yayında bulunanlar bazen de yayına telefonla katılanlar
tarafından kendilerine iletilen yardım talebi karşılanmaktadır. Acaba, RTÜK, bu
yayınları yapan kurumlara Yardım Toplama Kanunu çerçevesinde bir yetki mi
vermiştir? Kendilerine bu yönlü bir başvuru olmuş, RTÜK de bunu onaylamış
mıdır? Çünkü böyle bir durum söz konusu. Yardım
Toplama Kanunu’na bir muhalefet durumu söz konusu olur eğer bu gerçekleşirse, ki, bu, kamuoyu vicdanını da rahatsız
etmektedir çünkü nesiller arasında köprü rolünü oynayan kadınlar gelecek
kuşakları yetiştirirken, kendilerine, başkalarından yardım alarak yaşama ya da
bunu çok rahat talep etme şeklinde bir miras mı bırakacaklardır? Yine, dilencilik
yasal olarak bir suçtur ve tanımlanmıştır ancak bunun yöntem olarak değişmesi
ya da mekânının değişmesi kamuoyunun vicdanını rahatsız etmektedir. RTÜK’ün bu
konuda kendisine yapılan bir başvuru var mıdır ya da kendiliğinden harekete
geçip, denetim yetkisini uygulayıp bu konuda herhangi bir işlem yapmış mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz. Sayın Ağyüz, buyurunuz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
bölge müdürlüğü atamalarında kurum içinde beş yıl çalışmış olmak şartı
aranmakta mıdır? İstanbul Bölge Müdürü neden üst üste görevden alınma gereği
hissedilmiştir? Ayrıca, 15/07/2005’ten bugüne kadar
mevcut personele ilaveten kaç kişi alınmıştır? Özellikleri nedir ve naklen
alınmışsa kurumlarını yazılı veya sözlü olarak bilebilir miyiz? Başkanlık
müşavirliğine atananların özelliği nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Ağyüz. Buyurunuz Sayın
Bakan. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Özellikle kadın
programları ile ilgili bu soru, tabii evvela yayın ilkeleri açısından ele
alınması gereken bir konu. Eğer araya firmalar giriyorsa, iş çevreleri
giriyorsa ve onun reklamı anlamına geliyorsa RTÜK
müdahale edebiliyor -ama böyle bireysel bir yaklaşımla sordu- ki ben şahsen o
programları seyretme imkânına sahip olmadığım için içerikleri hakkında
arkadaşlarım bilgi verdikleri zaman daha sonra konuşurum. Ama o programların
çok dikkatlice ele alınmasında yarar olduğunu düşünüyorum çünkü bazen yardım
ederken belki bir ihtiyaç karşılanıyor ve önemlidir de ama o ihtiyaç
karşılanırken bazı sıkıntıların kişilik haklarıyla ilgili, değerlendirmeleriyle
ilgili veya muhtaç olan insanların psikolojileriyle ilgili rahatsız edici bir
durum da ortaya çıkabilir. Onun için, bunu not aldık, arkadaşlarımızla birlikte
daha yakından takip edelim, yayın ilkelerimiz açısından konuya bakalım ama
hâlihazırdaki genel uygulamada herhangi bir şikâyet olmayınca veya demin
söylediğim reklam konusuna girmiyorsa o tip
programlarla ilgili bir işlem yapılmamış. Diğer konu: Bugün
zaten TRT’yle ilgili olmadığı için bu tasarı… Bölge
müdürlükleriyle ilgili olarak sordu Sayın Ağyüz ama
bölge müdürlükleri zaten Genel Kurulumuzda kabul edilip çıkan yasaya göre şekil
değiştiriyor, bölge müdürlüklerine dönüşüyor, dolayısıyla yapıda bir değişiklik
var ama eğer şimdiye kadar olan işlemlerle ilgili rakamla ifade edilecek bir
soru ise o TRT’yle ilgili olduğu için, not aldık, ona yazılı olarak cevap
veririz. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydın. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir 1’inci maddeyi
okutuyorum: RADYO VE TELEVİZYONLARIN KURULUŞ VE YAYINLARI HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 13/4/1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hak-kında Kanunun 9 uncu maddesinin beşinci fıkrası
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir. “Üst Kurul Sayıştayın denetimine tabi olup, Sayıştayın
hazırladığı denetim raporları en geç otuz gün içinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne sunulur.” BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Nesrin Baytok konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
NESRİN BAYTOK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada, Meclisimiz çok şükür çalışmalarını sürdürüyor.
Bizler demokratik biçimde yasama görevini yerine getiriyoruz, yasaları ele alıyoruz,
görüşüyoruz, doğrusunu yanlışını özgürce dile getiriyoruz, parlamenter rejimin
gerektirdiği çalışmaları yürütüyoruz. Ne yazık ki son gözaltına alınmalarla
birlikte gördük ki insanlar artık görüşlerini en özel ortamlarda bile dile
getirmekten çekinir hâle geldiler, bir korku dalgası altında yaşar hâle
geldiler. Gazeteciler en özel konuşmalarını bile yapmaktan çekinir durumda,
birbirlerine telefonda dost selamları iletmekten çekinir durumda. Nerede
bağımsız, özgür basın, nerede özgür gazeteciler? Kendi kendini sansürleyen
insanlar hâline geldik. Sayın
milletvekilleri, bu çalışmaları yürütürken ana kuralların varlığını sürdürmeye
devam edebilmesi çok önemli. Nedir bu ana kurallar? İnsanların yüreklerine
korku salınmayacak, çıkaracağımız yasalar kimseye haksızlık yapacak
uygulamaların kapısını açmayacak, kişisel ihtiyaçlarla değil ülkenin
ihtiyacıyla hareket edilecek. Kendi içinde çelişkiler taşıyan bir yasa
yapmamalıyız. Peki, şu anda görüştüğümüz yasa bu ana kurallara uygun mu? Sayın
milletvekilleri, sizlere uygun olmadığını bildirmek isterim. Bu yasa
yanlışlığın, haksızlığın kapısını açıyor. Hangi haksızlığın kapsını açıyor?
RTÜK üyelerini soruşturma izni yetkisinin Başbakana verilmesi kapısını açıyor.
Son derece yanlış bir uygulama olacaktır. Burada, Başbakan RTÜK üyeleriyle
ilgili işine geldiği gibi karar alabilecek demektir. Bu yetkiyi muhalefete
yönelik, muhalefetin aleyhine kullanabilecek demektir. Sayın
milletvekilleri, RTÜK, görsel medya üzerinde denetim görevi yerine getiren bir
kuruluş. Böyle bir kuruluşun her türlü kaygıdan uzak bir biçimde medya
denetimini sağlayabiliyor olması çok önemli. Medyamızın hâli
ortada. Bu yasayı ele alan Anayasa Komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunduğu raporunda şöyle demektedir: “Medya alanında bilgi kirliliği
yaratılmıştır. Herkes kendine göre bir medya yaratma gayreti içindedir. Bazı
kanallar himaye edilirken bazı kanallar hedef alınmaktadır.” Bu sözlerin
eşiğinde şu anda görüştüğümüz bu yasa Meclis Genel Kuruluna gelmiştir. Sayın
milletvekilleri, bu yasa keşke bu amaca uygun maddeler içeriyor olsa. Ne gezer,
tam tersi bir durum var. Medya alanında bir bilgi kirliliği var, çarpıtma,
saptırma var, iktidar partisinin kendine göre medya yaratma gayreti var. Hatta, ötesi var, iktidar partisi zaten kendisine göre bir
medya yarattı. Geri kalan medya da kıpırdayamaz hâlde tutulmak isteniyor. Bunu
sağlamak için, Başbakan aracılığıyla RTÜK kullanılarak televizyon kanalları Hükûmetin istediği hizaya getirilebilecektir. Zaten mevcut
durumda Türkiye’de medya ikiye ayrılıyor: “AKP’li medya”, “henüz AKP’li olmamış
medya.” Aslında “AKP’li medya” sözünü de şöyle düzeltmeliyiz: “AKP’nin yayın
organları.” Artık, partiyle öylesine iç içe geçmiş bir yapı var ki neredeyse
kenetlenmiş. Böyle bir ilişkide, bağımsızlıktan, özgürlükten
söz açılabilir mi! En son,
İstanbul’da yürütülen davada çok net bir şekilde örneğini de görüyoruz. AKP
medyası yazıyor “Cumhuriyet’ten İlhan Selçuk’un kapısı ne zaman çalınacak?”
diye soruyor, iki gün sonra sabaha karşı apar topar gözaltına alınıyor. Dava
hakkındaki bütün bilgiler anında AKP medyasında. Hani ilk soruşturma gizliydi?
Ne gezer, her şey ortada. O kadar ki sorgulaması yapılan kişilerin sözleri
sadece saat farkıyla malum medyada yer alıyor. Daha ortada iddianame yok ancak
AKP yayın organları, iddianamede altmış sayfa hangi konuyu içeriyor, toplam
iddianame kaç sayfa olacak, bizlere bildiriyor. Nereden sızıyor bu bilgiler?
Nasıl da sadece belli birkaç gazete ve televizyona servis yapılıyor? Ne diyordu
Anayasa Komisyonu Raporu’nda: “Bazı kanallar himaye edilirken bazı kanallar
hedef alınmaktadır.” Evet sayın
milletvekilleri, aynen öyle oluyor, bazı kanallar özel himayeye tabi tutuluyor,
bazıları da hedef alınıyor. Kimlerin hedef alındığı belli, henüz AKP’li olmamış
medya hedefte. Böyle bir ortamda, RTÜK’ün fiilî denetimi anlamına gelecek bir
yetkiyi bizzat Başbakana veriyorsunuz. Kediye ciğer emanet etmekten ne farkı
var! Tilkiye sormuşlar: “Kızarmış tavuk sever misin?” diye. “Gülmekten
söyleyemiyorum ki!” demiş. Başbakan Sayın
Erdoğan’ın medyasever olduğu bilinen bir gerçek.
Sabah-ATV medya grubunun başına gelenler ortada. Aynı grubun televizyonu ATV,
son Ergenekon soruşturmasında her türlü haberi tahrif ederek vermekte sakınca
görmüyor. Bu yayınlar her gün devam ediyor. Henüz iddianamesi bile ortada
bulunmayan davanın gönüllü savcısı konumundadır bahsi geçen medya grubu. Başbakanın
damadının başında bulunduğu bir firmaya, ihaleye katılan tek firma olduğu hâlde
ihale edilen bir medya grubunu konuşuyoruz. Bu medya kuruluşunda çarpıtılarak
yapılan yayınlarda bazı tutukluların on üç aydır neden içeride tutulduğu hiç
haber olmamaktadır. Soruşturmanın ilk kurbanı verilmiştir. Bu nitelikteki bir
konuyu medya grubunun ele alış biçimi çok şey anlatmaktadır. Kuddusi Okkır daha hakkındaki suçlamayı bile öğrenemeden öldü, en
büyük haksızlık ve hukuksuzlukla karşı karşıya kalarak öldü. Sizleri bilmem ama
benim içim kan ağlıyor. Tutuklanmış olan kişilerin avukatları da neyle
suçlandıklarını bilmiyor. Aylar olmuş, hapiste tutuluyorlar. İşte, böyle bir
konuyu haber yapan Sabah-ATV grubu, AKP yandaşı diğer medyayla birlikte
haberleri çarpıtarak, gerçeği karartarak, yasalara aykırı yayınlar yaparak bu
garip dava hakkında kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Medya grubunun
kendisi haber konusu olacak biçimde ihale edilmiş, dava konusu olması gereken
biçimde usulsüz kredilerle hortumlamaları aratacak cambazlıklarla Sabah-ATV
grubu el değiştirmişken bunları denetlemesi gereken RTÜK’ün fiilî denetimi
Başbakana bırakılıyor. Bakın, hem habere konu olması gereken hem de yasalara
aykırı işlemler dolayısıyla mahkemeye taşınması muhtemel bu ihaledeki şaibeler
ortada duruyor. Başbakanın damadı
Çalık grubunda CEO’dur, damadın ağabeyi hem CEO hem de hissedardır. Kamu
bankaları genel müdürleri Başbakan tarafından atanmaktadır. Başbakanın atadığı
genel müdürler medya grubunun satın alınması için kredi açmaktadır. Bunu
denetlemesi gereken RTÜK üyeleriyle ilgili bir suç duyurusu söz konusu
olduğunda, buna da yine Başbakanın izin vermesi gerekecektir. Sizce buradaki
işlem için RTÜK hakkında Başbakan yargılama izni verir mi? RTÜK üyesi Sayın
Şaban Sevinç Sabah-ATV satışının onaylanmasına karşı çıkarken muhalefet
şerhinde yasaya aykırılıklara dikkat çekiyor. Uygulamaya göre, medyadaki
yabancı ortak, bulunduğu ülkedeki Türk büyükelçiliğinden Türkiye’de yayıncılık
yapılmasında Türkiye’nin güvenliği açısından bir sorun bulunmadığına dair belge
almalıdır. Daha sonra bu belgeyle Başbakanlıktan Başbakanlık Ulusal Güvenlik
Belgesi almalı ve bu belgeye dayalı olarak RTÜK gerekli onayları vermelidir.
Sayın RTÜK üyesinin muhalefet şerhinden anlıyoruz ki bunların hiçbirisi
olmamış. Bakınız muhalefet
şerhinde ayrıca ne diyor: “RTÜK Kanunu’nun 29’uncu maddesine göre bir şirket
sadece bir televizyon ve bir radyo sahibi olabilir. Turkuaz
Radyo Televizyon Gazetecilik ve Yayıncılık AŞ, yani Sabah-ATV grubu TMSF’den bir televizyon, bir radyo, iki gazete ve çok
sayıda dergi almış. Bu hâliyle de Yasa’nın 29’uncu maddesi hükmüne aykırı bir
yapı kazanmıştır. Zaten ihalenin sırf bu nedenle bile en baştan RTÜK tarafından
onanmaması gerekirdi.” Bunu söyleyen Radyo-Televizyon Üst Kurul üyesi. Şimdi ne olacak?
Bu hâliyle RTÜK nasıl denetlenecek? Sayın
milletvekilleri, bakınız, iktidar partisinin medya organlarından Taraf
gazetesinde çıkan bir makalede ne diyor: “Ergenekon operasyonu, eğer siyasi
irade bu operasyonun arkasında sıkı durursa, kesinlikle bu paradoksu önemli
ölçüde etkisizleştirir. Ancak unutmadan belirtelim ki, bu büyük plan, yalnızca
çete ayağı ile sınırlı değil. Legal alanda hiçbir suça karışmamış, yüksek
kademedeki üniformalı ve sivil bürokratları ve hatta medya ve yargı
uzantılarını da içine alan bu yapının oyuncularını tamamen elimine etmeye, bu
aşamada imkân yok. Yine de, kritik zamanlarda, kritik müdahalelerle etkili sonuçlar
alınabilir.” Bu
değerlendirmelerin eşliğinde iktidar partisinde kararların nasıl alınabildiğini
görüyoruz. Legal alana da uzanmanın yollarını aramak gerektiği ifade ediliyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. NESRİN BAYTOK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
milletvekilleri, biliniz ki bu anlayışla Türkiye hiçbir yere varamaz, sizler de
varamazsınız. Bırakınız medya özgür ve bağımsız olsun, bırakınız yargı da özgür
ve bağımsız olsun, bırakınız RTÜK özgür ve bağımsız çalışsın. Bu denetimi
yapacak olan mekanizma, yürütme organından bağımsız bir yapıda olmalıdır. Tek
adam yönetimi tesis edilmeye doğru gidilmektedir ki bu, sizler bakımından da
hiç iyi değildir. Binaların zemin katındaki kolonları keserek iş yeri açan ve
böylece binanın bir süre sonra yıkılmasına sebep olan şaşkın iş yeri sahipleri
gibi altında kalınacak bir yapıyı tesis etmemek gerekir. İktidar partisini
sağduyuya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Baytok. Sayın
milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde söz yok. Soru-cevap için,
buyurunuz Sayın Ağyüz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
deminki sorularımıza yazılı mı cevap vereceksiniz onu anlamadım? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Evet. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ayrıca ATV’ye satışından sonra Üst
Kurul yayın izni verirken, 3984 sayılı Yasa’nın 29/a, b fıkraları neden göz
önüne alınmamıştır? Dinlenmeden ve
kayıttan çıkarılan radyo var mıdır? Sayısız ihlal
raporu bulunmasına rağmen kapatma alması gerekirken sadece uyarı cezası verilen
radyo ve televizyon var mıdır? Bunları bilmek istiyorum. Ayrıca da RTÜK
üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisinden seçilen üyelerdir. İktidar sözcüsünün
konuşmasında olduğu gibi bunu KİK’le, Enerji Piyasası
Kuruluyla veya BDDK ile karıştırmanın bir anlamı var mıdır? Türkiye Büyük
Millet Meclisinin seçtiği üyeleri denetleme yetkisinin, soruşturma izni verilme
yetkisinin Başbakana verilmesini doğru buluyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz. Sayın Koçal… ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Fox Tv hem Amerika hem de Türk vatandaşı olan Ahmet Ertegün’e satıldı. Daha sonra bildiğiniz gibi Ahmet Ertegün bir kaza sonucu öldü. Ölümünden sonra Fox Tv’nin sahipleri ve sermaye
payları konusunda bilgi verir misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Koçal. Buyurunuz Sayın
Bakan. DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Ağyüz’e zaten arada söyledim, rakamlara yönelik sorular
var. Mesela, Sayın Koçal’ın sorduğu soru da öyle. Şu
anda yarım yamalak bir cevap vermek doğru değil, rasyonel değil. Burada sorulup
da cevap veremediğimiz, vermediğimiz bütün cevaplar yazılı olarak
arkadaşlarımıza iletilecektir. Bunun böyle olması gerekiyor. Ama konuşan
arkadaşlarımızın tamamına yakınının -muhalefetteki arkadaşlarımızı
kastediyorum- bu denetlemeyle ilgili belli bir itirazları var. Bu
arkadaşlarımız hatırlarlar, zaten komisyonda görüşülürken de yine benzer
itirazlar oldu. Şimdi, hemen hemen hepimizin hemfikir olduğu bir konu var. Evvela bir
hukuki boşluk var. Zaten Danıştay kararında da var bu. 3984 sayılı Yasa’da üst
kurul üyelerinin -memur yargılanması çerçevesinde- durumunun bir boşluk arz
ettiğini, dolayısıyla orada bir hükmün konulması gerektiğini arkadaşlarımız da
söyledi, ben de tekrar hatırlatayım. Şimdi, bu BDDK
örneği verildi, TMSF örneği verildi. Bunlar da nitelikleri bakımından
benzedikleri için RTÜK’e bu veriliyor ve orada zaten Sayın Başbakan da değil,
doğrudan doğruya ilişkili bakan soruşturma açılıp açılmayacağına izin veriyor.
Sayın Başbakanla ilgili, niye değişiklik metninde Başbakan var? Çünkü idari bir
kurul her şeyden önce ve idari kararlar alan, idari işlemler icra eden bir
kurum. Başbakan idarede zaten -genel sistemimizde bizim- bir bakıma koordinatör
durumunda. Dolayısıyla niçin Başbakan sorusunun cevabı, zaten bizim genel
yapımızla, sistemimizle ilgili. İkincisi, RTÜK
Yasası’nın 14’üncü maddesi açıkçası “Hükümetin Üst Kurul ile ilişkileri
Başbakan tarafından yürütülür.” diyor. Yani Başbakan bağımsızlığına rağmen
konunun dışında değil. Dolayısıyla, açıkçası burada pek çok eleştiriyi genel
anlamda görüp değerlendiriyorum. Yani bir ülkede, başkanlık sisteminin, yarı
başkanlık sisteminin olmadığı ülkelerde başbakan elbette etkilidir. Dünyanın
her yerinde etkilidir, Batı ülkelerinde etkilidir, Avrupa Birliği üyelerinde
etkilidir. Yani bir başbakan olmak, önemli bir makamda olmaktır. Onun da bir
sürü etkileri var, bir sürü yetkileri var, bir sürü güç kullanımı var. Dolayısıyla bu
-ne bileyim- sorumlu Devlet Bakanı olarak bana verilmiş olsa veya öyle bir
öneri olsa ben şahsen derim ki: “Başbakanın olması daha uygundur. Çünkü
başbakan bir iktidar devam ettiği sürece en azından zaten o ülkenin
başbakanıdır. Oysa bakanlar çok daha kısa süre içinde değişebilir,
değişmeyebilir.” Dolayısıyla, bunun şahsen ben, Başbakana verilmesinin bizim
hem yapımıza daha uygun olduğunu hem de zaten kurumun kendi tecrübesi, kendi
deneyimi açısından baktığımızda da Başbakana verilmesinin uygun olacağını
düşünüyoruz. Ama bu, farklı düşüncelere saygı duymuyorum, göstermiyorum
anlamında lütfen anlaşılmasın. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Madde üzerinde
önerge yoktur. Maddeyi… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunarken karar yeter sayısı arayacağım. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
yoktur. On dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati : 16.34 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.46 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 256 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 1’inci maddenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Karar yeter sayısı yok Sayın Başkan, kesinlikle yok. BAŞKAN – 2’nci
maddeyi okutuyorum: MADDE 2- 3984
sayılı Kanunun 10 uncu maddesine son fıkra olarak aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “Üst Kurul
Üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara
ilişkin soruşturmalar 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanuna göre yapılır ve bunlar hakkında soruşturma izni,
Başbakan tarafından verilir.” BAŞKAN – 2’nci
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Atila Emek konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Emek. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır, buyurunuz. CHP GRUBU ADINA
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken grubum adına yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. Değerli
arkadaşlarım, konuşmama geçmeden önce dün İstanbul’da hayatlarının baharında
teröre kurban verdiğimiz şehit polislerimizi rahmetle anıyor, ailelerine,
güvenlik kuvvetlerine ve büyük milletimize başsağlığı diliyorum. Terör nereden,
kimden gelirse gelsin şiddetle kınıyorum. Sayın
milletvekilleri, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri hakkındaki adli
kovuşturma usulünde eksiklik ve yetersizlik bulunduğu bir gerçektir. Bu konuda
yasal düzenleme yapılması zorunluluğu doğmuştur. Bu bağlamda yapılması gereken
yasal düzenleme 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun’un sistematiği göz önüne alınarak, denetim kavramının niteliğini
ve hiyerarşik özelliğini de zedelemeyecek şekilde kurallara uygun bir düzenleme
olmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 2’nci maddesinde
3984 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesine son fıkra olarak, “Üst Kurul Üyelerinin
görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin
soruşturmalar 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanuna göre yapılır ve bunlar hakkında soruşturma izni, Başbakan
tarafından verilir.” kuralının getirilmesi istenmektedir. Değerli
arkadaşlarım, RTÜK üyelerinin bulundukları konum gereği objektif ve dürüst
haberciliği gerçekleştirmek ve kamuoyuna bu yolla doğru bilgi akışını sağlamak
gibi önemli görevleri vardır. Bu sorumluluğun hukuki denetime tabi tutulması
önemlidir. Bu denetimi yapacak organın yürütme organından bağımsız bir yapıda
olması konunun önemi bakımından son derece gereklidir. Aksi hâlde bu durum, medya
sektöründe bilgi kirliliği, karartma ve karalamaya yol açan sürecin daha ileri
boyutlara ulaşması sonucunu doğuracak, siyasi iktidarın da görsel medya
aracılığıyla kendi lehine propaganda yapması kaçınılmaz olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamuoyunun gözü önünde milletimizin hayretle ve
ibretle seyrettiği siyasal iktidar yanlısı ve bağımlısı medya yapılanmasının
yoğunlaştığı bir dönemde, ekonomik çıkar ilişkileri ve kamu yönetimi yetkisinin
yandaş medya lehine kullanıldığı bir ortamda, soruşturma izninin Başbakana
verilmesi ciddi sorunlar ve sıkıntılar yaratacaktır. Değerli
arkadaşlarım, medya kontrolünü doğrudan ve mutlak anlamda Başbakanın ve
Başbakanlık makamının iznine bırakan bu nitelikteki düzenlemenin hukuki
geçerliliği ve meşruiyeti tartışma yaratacaktır. Bu durum, yanlı denetim
doğmasına ve kurumsallaşmasına neden olacaktır. Şikâyet konuları ve şikâyet
edenlerin kişisel durumları soruşturma izni verilirken değerlendirme konusu
yapılacak, yakın ve yandaş olanların şikâyetleri değerlendirilirken karşıt
görüş sahiplerinin şikâyetleri önemsenmeyecektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; RTÜK üyelerinin seçimi ve göreve gelmeleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından ve siz değerli milletvekillerinin oylarıyla
gerçekleşmektedir. Seçimini Türkiye Büyük Millet Meclisinin yaptığı RTÜK
üyeleri hakkında adli soruşturma açılması hususunun yürütmenin ve siyasal
iktidarın başı olan Başbakana bırakılması ciddi sorunlar ve sakıncalar
yaratacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2’nci maddeyle RTÜK üyeleri
hakkında adli kovuşturmanın başlatılması izne tabi kılınmakta, bu durum RTÜK
üyelerine bir nevi dokunulmazlık sağlamaktadır. Adli soruşturma izninin
uygulamada objektif, adil, eşit ve yansız şekilde kullanılması mutlaka
sağlanmalıdır. Bu düzenleme RTÜK üyelerine bir imtiyaz ve koruma zırhı şeklinde
düşünülmemeli, milletvekili dokunulmazlığının kullanılışında olduğu gibi
toplumda tepki ve olumsuzluk yaratmamalıdır. Suç teşkil eden bir iddia ve
isnada muhatap olan her kimse, Başbakan olsun, bakan olsun, milletvekili olsun,
RTÜK üyesi veya diğer kamu görevlisi olsun bağımsız yargı önüne çıkmalı,
sorgulanmalı ve yargılanmalıdır. Yapanın yanına yaptığı kâr kalmamalıdır. Temiz
toplum temiz siyasete ancak bu yolla ulaşılır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yüce Meclis temizlenme işine önce kendinden
başlamalı, arkasında suç dosyası olan herkes bu dosyalarının hesabını
verebilmesi için dokunulmazlık zırhından çıkartılmalı, milletin Meclisi de suç
isnat edilmiş zanlıların sığınak yeri olmamalıdır. Bizi vekil tayin eden büyük
milletimiz, vekillerinin dokunulmazlık zırhından çıkmalarını, suç teşkil eden
eylemlerinden dolayı kendileri gibi sorgulanıp, yargılanabilmelerinin yolunu
açmalarını istemektedir. Değerli
milletvekilleri, dokunulmazlığın milletin isteği doğrultusunda
sınırlandırılması sağlanmalıdır. Ayrıca, Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu karma komisyonda bekleyen soruşturma dosyalarıyla ilgili
dokunulmazlıkların bir an önce sonuçlandırılması ve yargılanma yolunun açılarak
suç isnadına muhatap olanların yargılanma hakkının kendilerine verilmesini
sağlamak yüce Parlamentonun öncelikli görevidir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, baştan beri 22’nci Dönem ve
daha önceki yıllar da dâhil olmak üzere, sürekli olarak dokunulmazlığın kürsü
dokunulmazlığıyla sınırlandırılmasını, böyle sınırsız bir dokunulmazlığın
toplumumuz için de yasama göreviyle de uygun olmadığını, yüce Meclisin,
yukarıda ifade ettiğim gibi, nerdeyse dokunulmazlık zırhı nedeniyle suçluların
sığınak yeri hâline geldiğini milletimiz ibretle seyretmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bunu mutlaka sağlamalıyız. Eğer temiz toplum, temiz siyaset
istiyorsak, bu, yüce Meclisin mutlaka gerçekleştirmek durumunda olduğu ve
milletimizin de beklediği bir konudur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, RTÜK üyelerinin
adli soruşturma izninin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına verilmesinin,
üyelerin seçilme şekline de uygun olacağı görüşündeyiz. Bu görüşle, bir
önergemizi de biraz sonra bilgilerinize Başkanlık sunacaktır. Bunun
desteklenmesinin ve tasarının bu şekilde düzenlenmesinin yerinde olacağını
düşünüyor, bu düşüncelerle yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Emek. 2’nci madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır. Buyurunuz Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Değerli
milletvekilleri, öncelikle bir durum tespiti olarak bir üzüntümü ifade etmek
istiyorum. Bu kanun, Türkiye’mizde sayıları binlerle anılan radyoların ve
yüzlerle anılan televizyonların yayınlarının izlenmesiyle görevli olan Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun görevleriyle ilgili, işleyişiyle ilgili çok önemli bir
konuyu düzenleyen bir kanunda değişiklik yapıyor. Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun, RTÜK diye ifade ettiğimiz kurumun ülkemiz açısından,
milletimiz açısından önemini hepinizin bildiğine inanıyorum. Bu kadar önemli bir kanun, ki
bunun üzerinde de konuşmak mümkün, bu kanunun çalışmalarıyla ilgili,
denetlemeyle ilgili bir konu 2004 yılında, 109 sayılı Anayasa Mahkemesi
Kararı’yla iptal edilmiş. 2004’ün dokuzuncu ayından, 2008’in yedinci ayına
ulaşmışız. Dört yıl geçmiş ve Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği husus “Üst Kurul Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulunun denetimine tabidir.” hükmünü iptal etmiş. Dolayısıyla, bu dört yıl
içerisinde RTÜK’ün kurul üyelerinin denetimi hangi mevzuata göre yapılmıştır
veya denetim yapılmamış mıdır? Bu kadar önemli bir kanunda, bu kadar önemli bir
kurumun bu önemli yapılanmasında önemli yeri olan bu denetlemenin bu kadar uzun
süre sürüncemede bırakılmış olmasını gerçekten Türkiye'nin nasıl yönetildiğinin
de ifadesi olması açısından dikkatinize sunuyorum. Bir başka husus:
Değerli milletvekilleri, bakın, 129’uncu Birleşimi yapıyoruz. Birleşip ülkenin
yönetilmesiyle ilgili hukuk kuruyoruz, kanun çıkartıyoruz. Allah aşkına, şöyle
durun, bakın! Bir müzakere yaptığımızdan emin misiniz? Buradaki konuşmacıları
kaç kişi dinliyor, izliyor musunuz? Hangi kanun tasarısında, komisyonlarda veya
Genel Kurulda bu konuşmalara, bu müzakerelere kaçımız katılıyoruz? Değerli
milletvekilleri, yaptığımız işin önemine biz değer vermezsek, biz inanmazsak,
bu kurumun saygınlığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına, siyaset
kurumunun saygınlığına nasıl inanancağız, nasıl inanılmasını isteyeceğiz?
Dolayısıyla, bu üzüntülerimi ifade ediyorum. Gerçekten
kanunlar ve kararlar hangi birimdeyse, Başbakanlık, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Hükûmet bünyesinde kanunlar ve kararlar
fonksiyonu iyi işletilememektedir. Her ne kadar bu, sayın iktidar partisinin
grup başkan vekillerinin konusu olmakla beraber, onlar da maalesef bu
müzakereye katılmamaktadırlar. Dolayısıyla böyle
dört yıl önce iptal edilmiş bir konuyu dört yıl sonra, zannediyorum saysak
belki 4 kişinin dikkatinde müzakere ediyoruz. Bu, yasama kalitesi açısından
gerçekten Meclisimizin daha önceki dönemlerde yaşamadığı kadar bir vahameti
ifade etmektedir. Bu noktaya bir Grup Başkan Vekili olarak, bu Meclisi ve bu
milletvekillerini müzakereye katmakla sorumlu bir görevin temsilcisi olarak,
muhalefet partisi Grup Başkan Vekili olarak üzüntülerimle birlikte sizlerin
dikkatine sunuyorum. Böyle müzakere olmaz, böyle kanun kurmak olmaz; böyle
kanun kurmakla ülke yönetiminde gerçekten verimli, inandırıcı, güvenilir,
etkili bir yönetim oluşturulmaz. Bu üzüntülerimi Sayın Bakanımın da dikkatine
sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, 2’nci maddedeki husus bu kanun tasarısının komisyonda
görüşülmesi sırasında da dile getirilmiş, hatta bu konuda muhalefet şerhleri
yazılmış. Anayasa Mahkemesinin iptalinin dışında, Hükûmet
bu kanuna bir madde eklemiş. Bu maddede RTÜK üyelerinin, üst kurul üyelerinin
şahsi sorumluluklarının denetlenmesi için 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun’a tabi tutulacağı hükme bağlanmış.
Bu hüküm gereklidir. Bu hem yönetimde birliğin sağlanması açısından gereklidir
hem de gerçekten Anayasa Mahkemesinin iptali doğrultusunda böyle bir düzenleme
yapmak bir zorunluluktur. Bu denetlemenin yani Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun’un uygulanmasına izin verilmesinin
Sayın Başbakana bağlanmış olması burada daha önceki konuşmacılar, sayın
konuşmacılar tarafından da tenkit edilmiştir, Kanun’un komisyonda görüşülmesi
sırasında da muhalefet partilerinin muhalefet şerhleriyle ifade edilmiştir.
Gösterilen gerekçe tutarlıdır çünkü RTÜK üyelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi
seçmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama erkinin kurumudur, hâlbuki
Başbakan yürütme kurumunun başıdır. İşin pratiği var mıdır? Zannediyorum işin
zorluğu pratiğinin olmadığından kaynaklanmaktadır. Yani yasamanın başı olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı mı izin vermelidir? Bu soruya “evet”
diyebilmek çok mümkün değildir. E kim verecektir? Bu izin verilmelidir. Ama bir
arkadaşımızın burada isabetle ifade ettiği bir husus var: Dokunulmazlıkların
kaldırılması hususunda iktidar partisinin ortaya koyduğu gerekçe, maalesef,
buradaki tavırlarıyla tekzip edilmektedir. Eğer “Kimse korunmasın.” diyorsanız
şimdi burada getirdiğiniz Başbakanın iznine tabi olmakla bir anlamda Başbakanın
himayesine tevdi edilmek gibi bir sonuç oluşturuyorsunuz. Bu bir çelişkidir ama
bunun bir pratiği bulunmalıdır. Buradan tereddüt, endişe ifade etmiyoruz. Yani,
Sayın Başbakan burada adil olmaz, objektif olmaz, işte koruyucu olur, suçu
korur, suçlunun yakalanmasını engeller anlamında bir ifadede bulunmuyorum ama
hukuk tekniği açısından, maalesef, erklerin ayrılığı açısından, yasamanın
sorumluluk alanındaki bir konuda yetkiyi Sayın Başbakana, yürütmenin başına
verirseniz burada bir hukuki çelişki ortaya çıkmış olur. Dolayısıyla, bu konu nasıl
düzeltilir, ona da bir teklifim bulunmamaktadır. Ama bu konu hem komisyonda hem
burada tenkit edildi. Hükûmetin verdiği cevaplar veya
Hükûmet partisi sözcülerinin verdiği cevaplar da
yeterince tatmin edici olmamıştır. Değerli
milletvekilleri, kısa sürede bir hususu da ifade etmek istiyorum. Bu ifademin
gerekçesi de burada Kurum Başkanı olarak Sayın Zahid Akman’ın, daha önceki dönemde, yani Kurum Başkanı olmadan
önceki dönemde çok yoğun emek verdiği, gayret gösterdiği bir konu vardı: Yerel
medyanın, küçük olan radyo ve televizyonların korunması. Gerçekten demokrasimiz
açısından, demokrasimizin kalitesi açısından, hatta bu Meclisin yasama
görevinin kalitesi açısından çok önemli olan yerel medya muhalefetinin veya
farklı düşüncelerin ifadesinin imkân bulduğu yerel medyanın yaşatılması
noktasında RTÜK’e çok önemli görevler düşüyor. Sayın RTÜK Başkanının bu göreve
gelmeden önce bu konuda çok da ciddi gayret gösterdiğini ben biliyorum çünkü bu
RTÜK Yasası çıkarılırken Anayasa Komisyonunda Alt Komisyon Başkanı olarak benim
kendisiyle bu konuda birçok görüşmelerimiz olmuştu. Şimdi, tabii,
Sayın Bakanın da dikkatine sunuyorum: Yerel basını, gerek radyo televizyon
gerekse de gazeteleri… Bakın, Kamu İhale Yasası’nı değiştirecek bir düzenleme
yapıyorsunuz. Orada Basın İlan Kurumunun ilanlarının yerel basında
yayınlanmaması gibi bir yola girileceği endişesi bulunmaktadır. Bu doğru olmaz.
Bu yönde yerel basın ayakta Sayın Elitaş, birçok faks
alıyoruz. Olmayacağını temenni ederiz ama yaparsanız yanlış olur. Çünkü yerel basın
yerelin sözcüsü, muhalefetin sözcüsü. Onu da yok edersek birçok itham
altındasınız, işte basını kontrolünüze aldınız falan diye. O zaman, ülke
gerçekten… Birçok konuda, işte, istifhamların, endişelerin, tehditlerin de
diyebiliriz, ithamların altında kalırsınız. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Onun için, yerel medyanın korunması, geliştirilmesi, hatta ARGE’sinin geliştirilmesi konusunda RTÜK’e çok önemli
görevler düşmektedir. RTÜK’ten sorumlu Sayın Bakanımızın da dikkatine
sunuyorum: Hem RTÜK Yasası’nda değişiklikler yaparak hem gelir kanunlarında,
vergi kanunlarında değişiklikler yaparak yerel medyanın -radyosuyla,
televizyonuyla, gazetesiyle- korunması, geliştirilmesi… Hatta,
yerel medyada on üç bin yerel gazete olduğu ifade ediliyor. En az 50 bin
çalışanı vardır bunun çevresiyle beraber. Eğer bunlara ilan vermezsek veya
bunlara RTÜK’ün uyguladığı cezalar o kadar ağır cezalar ki yaşayabilmeleri
mümkün değil. Aldıkları ilanın KDV’sini anında tahsil ediyor yani ödeme yapıyor
veya RTÜK payını ödüyor. Dolayısıyla, bu noktayı, bu kanun dolayısıyla Sayın
Bakanımızın, Sayın Kurum Başkanının ve sayın iktidar partisi grubunun dikkatine
sunuyorum, gayretlerini veya bu yönde bir düzenlemelerini bekliyorum. Yerel
medya korunmalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın Başkanım… Yerel medya,
demokrasimizin kalitesi açısından, yasamanın kalitesi açısından vazgeçilmez,
çok temel bir değerdir, korunması bir şekilde temin edilmelidir. Vergileri
düşürülmelidir, RTÜK payları düşürülmelidir veya bir şekilde desteklenmelidir.
Bu kanunda belki mümkün değil ama Sayın Bakanımızın dikkatine sunmak açısından
arz ediyorum ve bu görüşlerle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır. 2’nci madde
üzerinde şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak. Buyurunuz Sayın
Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anayasa
Mahkememizin, 3984 sayılı Yasa’nın 9’uncu maddesine yönelik olarak verdiği
iptal kararından sonra doğan boşluğu gidermek üzere bu madde düzenlenmiştir. Anayasa
Mahkemesi, daha önce Üst Kurulun Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun
denetimine tabi olduğu hükmünü iptal ettiğinden, bu tasarının bu 2’nci
maddesiyle, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun’a göre yapılacağı hükmü getirilmiş ve bunlar hakkında soruşturma
izninin Başbakan tarafından verilmesi hükme bağlanmıştır. Bu, önemli bir
boşluğu giderecektir diyor ve yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaynak. 2’nci madde üzerinde gene şahsı adına Uşak Milletvekili Mustafa
Çetin. Buyurunuz Sayın
Çetin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) MUSTAFA ÇETİN
(Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Bu kanun
tasarısının niçin buraya geldiği ve tartışmakta olduğumuzu gerek bizim grup
sözcülerimiz gerek muhalefet sözcüleri yeterince açıkladılar. Yani, 2002
yılında RTÜK Kanunu üzerinde yapılan değişikliklerin Anayasa Mahkemesince bir
bölümünün iptal edilmesi üzerine ortaya çıkan yasal boşluğun doldurulması için
tasarı hazırlanmıştır. Komisyonda da tartışılırken, muhalefet sözcüleriyle
beraber, düzenlemenin yerinde, gerekli ve zorunlu olduğu konusunda fikir
birliği ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla, tasarının niçin hazırlandığı veya neleri
düzenlediği konusunda ben daha fazla sözü uzatıp vaktinizi almak istemiyorum. Ülkemiz çok
çeşitli tartışmaların içinden geçip gidiyor, ben bunlara yeni boyut eklemek
istemiyorum. Ülkemizde demokratik siyasi hayatın barış içinde sürdürülmesinin
gerektiğine inanıyorum. İlk defa Parlamentodayım ve seçimden beri özellikle ana
muhalefet sözcülerinin, çoğunluk olduğumuz için Parlamentoda, iktidar partisi
olduğumuz için bizi sürekli olarak ülkede diktatörlük kurmak istemekle
suçlamaları da doğrusu ağırıma gidiyor, tahammül edemiyorum. Türkiye’de 1946
yılından beri, iktidarıyla muhalefetiyle, demokrasiyi yaşatmaya çalışıyoruz hep
birlikte. Demokratik siyasi hayatın ülkemizde geri dönülmez, vazgeçilmez
biçimde yerleşmesi için hepimiz gayret sarf ediyoruz. Bu konuda acılar çektik,
halkımız büyük sıkıntılara girdi fakat demokrasi talebinden asla vazgeçmedi. AK PARTİ’nin, Hükûmetin ve yönetimin
hiçbir biçimde ülkede diktatörlük kurmak gibi bir arzusu olmadığını milletimiz
biliyor, bildiği için de bizi iktidara getirdi. Türk milleti, Atatürk’ün
deyimiyle zeki bir millettir, diktatörlük kurmak isteyenleri niçin işbaşına
getirsin arkadaşlar? ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Böyle bir şey var mı? MUSTAFA ÇETİN
(Devamla) – Nasıl bir şey? ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Yani diktatörlük kurmak diye bir şey olabilir mi? MUSTAFA ÇETİN
(Devamla) – Hayır, sözcüleriniz söylüyor. Sizin sözcünüz, grup adına söz alan
sözcünüz geldi, burada bunu söyledi ve bunu sürekli söylüyorsunuz. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Çoğunluk diktatörlüğü kurduğunuzu söylüyoruz. MUSTAFA ÇETİN
(Devamla) – Biz demokrasiye inanıyoruz. Ülkemizdeki demokrasinin
genişlemesinden, derinleşmesinden ve millet iradesinin hiçbir kayıt ve şart
altında kalmadan özgürce gerçekleşmesinden yanayız ve bu husustaki çabalarımızı
sürdüreceğiz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çetin. Şimdi soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Bir tane soru
görüyorum. Sayın Genç,
buyurunuz efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkanım,
daha önce Amme Alacakları Kanunu burada müzakere edilirken komisyon hükûmetten giden maddelere çok ek maddeler ilave etmişti. O zaman Sayın Meclis Başkanı, Plan ve Bütçe Komisyonuna böyle bir
usulün olmadığını -İç Tüzük’ün 35’inci maddesine göre komisyonlar kendilerine
havale edilen kanun tasarı ve tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul
edebilir- kendilerinin kanun teklif etmeyeceklerini orada Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanına bildirmişti, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı da maalesef
Başkanın bu itirazını komisyona sunmadan Genel Kurula indirilmişti. Burada
itiraz edildi ona, sonradan benim tarafımdan itiraz edildi. Fakat o zamanki
Meclisi yöneten Başkanımız “Biz bunu bu defa görmeyelim ama bundan sonra da
komisyonlara ikaz ediyoruz. Böyle bir şey yapmayın.” dedi. Şimdi, burada
konuşmakta olduğumuz bu
2’nci madde hükûmet teklifinde yok.
Anayasa Komisyonu Başkanına soruyorum: Siz İç Tüzük’ü rafa mı kaldırıyorsunuz
Sayın Başkan? Sizin için 35’inci maddede diyor ki: “Komisyonlar kendiliğinden
kanun teklif edemezler.” Bundan ne anlıyorsunuz, onu bir açıklayın bakalım. Bu
İç Tüzük’ü ya uygulayacağız ya uygulamayacağız. Böyle yani bir iki maddeyi komisyona götürdükten
sonra orada onlarca madde ilave etmek İç Tüzük’e uygun mudur, değil midir?
Komisyon Başkanına bunu soruyorum. Hükûmete de şunu
soruyorum Sayın Başkanım: Şimdi, 4483 sayılı Kanun’da memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin soruşturulmalarına izin vermenin temel ilkesi o soruşturma
verilecek kamu görevlisinin atanmasında rol oynayan ilgili amirdir. Şimdi, RTÜK
üyelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmektedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi seçtiğine göre, bunların soruşturulması iznini Başbakana vermek, bence
bu memurlar ve diğer kamu görevlilerinin soruşturulmasına ilişkin olarak
çıkartılan kanunun temel ilkesine aykırıdır. Dolayısıyla, bu
yetkinin Başbakandan alınıp da neden Meclis Başkanına verilmediği? Yani Meclis
tarafından seçilmiş RTÜK üyelerinin, Meclisin Başkanı olan… Aynı zamanda Meclis
Başkanı da tarafsız, siyasi bir kurulun üyesi de değil. Bir siyasi durumu da
göz önünde tutulduğuna göre, Meclis tarafından seçilmiş olan RTÜK üyeleri için
soruşturulma izni neden Başbakan tarafından verilmesi öngörülmüş de Meclis
Başkanı tarafından verilmesi öngörülmemiş? Meclis Başkanına verilmesi daha
uygun değil midir? Sorularım budur
efendim. ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Buyurunuz efendim. ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, Sayın Genç’in birinci
sorusunda… Elbette ki komisyonlar istediği yasalara, istediği kanunlara hüküm
ilave edemezler, bu doğrudur fakat bizim görüştüğümüz RTÜK Yasası farklı kanun
konumunda değil, aynı kanun durumundadır. Plan ve Bütçe Komisyonundaki
söylediği örnekte konular birliği olduğu için başka yasalara da müdahale olmuş.
Bize gelen bilgi öyle. Ama bizim şu anda yaptığımız iş
RTÜK Yasası’na bir ilave yapmak. Komisyonun böyle bir yetkisi vardır, yıllardan
beri bunun uygulaması da vardır. Dolayısıyla,
Sayın Genç konuları birbirine karıştırıyor her zaman olduğu gibi. Şimdi, ikinci
konuya gelince: “Neden Başbakana bu yetki veriliyor?” Demin Sayın
Bakanım buna cevap verdi, kısaca ben de değinmek istiyorum: Bir defa, burada
bir boşluk var. Bu konuda hepimiz hemfikiriz. Yani RTÜK üyelerinin denetimi
konusunda, daha doğrusu suçlarla ilgili olarak izin verme konusunda bir makam
gerekiyor. Şimdi, elimizde bununla alakalı bir yasa var, orada bu
belirtilmemiş. Danıştayın da bir kararı var bu
konuda, 2006 tarihli bir karar. Orada da çok net olarak söylüyor. Bir boşluk
var burada. Şimdi, akla gelen
kurumlar: Başbakana verilebilir, Meclis Başkanına verilebilir, ilgili bakana
verilebilir. Şimdi, Meclis
Başkanlığına verilme durumunun mantığını bulamıyorum. Evet, biz seçiyoruz ama
RTÜK idari bir kurumdur, yapmış olduğu da idari işlemlerdir. Zaten, bundan
dolayı Danıştayın denetimine tabiydi işlemleri ve
Meclis Başkanının bu konudaki yetkisi… Mantık yürütecek olursak -seçme
mantığını- Sayıştay üyelerini de burası seçiyor. O zaman, oranın denetimini de
buranın yapması gerekir yani izin verme sistemini. Dolayısıyla, o mantık doğru
bir mantık değil. Bir de elimizde
RTÜK Yasası’nın 14’üncü maddesinde bir hüküm var, “Hükümetin Üst Kurul ile
ilişkileri Başbakan tarafından yürütülür.” diyor. Bu, Komisyonda uzun uzun tartışıldı, sonunda çoğunluk buna hükmetmiş oldu. Ama
denirse ki “İlişkili bakan olsun.” o da olabilir yani biz onu reddetmeyiz
Komisyon olarak. Dersiniz ki “İlişkili bakan olsun, Başbakan olmasın.” bu
mümkündür. Ama “Meclis Başkanı olsun…” Olmaz gibi geliyor bana. Bunun yüzde yüz
belki bir kuralı yok ama eldeki düzenlemeye baktığımız zaman -RTÜK Yasası ve
Üst Kurulun icraatlarına- bunu çok doğru bulmuyoruz. Kaldı ki olayı da
bulunduğu konumdan başka konuma çok çekmemek lazım çünkü diyelim ki Başbakan
izin vermedi. Malum, onun çözümü belli. İtiraz üzerine Danıştay 1 no.lu daire
gerekeni yapacaktır zaten. İzin verir, yargılar. Yani öyle, vermemesiyle
kilitlemiş konuma gelmiyor. Yani Başbakanın şahsına ya da Başbakanlık kurumuna
güvensizliği de doğrusu çok haklı ve yerinde bulmuyorum ama söylediğim gibi,
“Öteki kurulla ilişkili Bakanlık…” diyor. Burada da denilse ki: “Buna razı
gelelim.” Biz, Komisyon olarak buna katılırız efendim. Teşekkür ediyorum
Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kuzu. 2’nci madde
üzerinde iki tane önerge vardır, sırasıyla okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
256 sıra sayılı “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 2 nci
maddesindeki “Başbakan tarafından verilir” ibaresinin “üst kurul tarafından
verilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Harun
Öztürk İzmir TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
256 sıra sayılı Yasa Tasarısının çerçeve 2. maddesindeki “Başbakan tarafından
verilir” ibaresinin “TBMM Başkanı tarafından verilir” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Kim
konuşacak? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe: RTÜK üyelerinin
seçimi TBMM tarafından yapıldığından, uygulamanın bütünlüğü ve tutarlılığının
sağlanması amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar
yeter sayısına bakacağım. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum… MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim. BAŞKAN –
Bakıyoruz efendim. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati : 17.23 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.37 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 256 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 2’nci
maddesi üzerinde verilen İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır. Diğer önergeyi
okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
256 sıra sayılı “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 2 nci
maddesindeki “Başbakan tarafından verilir” ibaresinin “üst kurul tarafından
verilir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Harun
Öztürk İzmir BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ANASAYA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet de katılmıyor. Sayın Öztürk, buyurunuz. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti
adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, RTÜK Üst Kurul üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak
işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmaların 4483 sayılı Kanun’a
göre yapılması ilke olarak doğrudur. Ancak gerek mevcut düzenlemede gerekse bu
düzenlemede bize göre doğru olmayan ve eksik olan bazı hususlar vardır. Öncelikle, ne
zaman milletvekillerinin dokunulmazlığı gündeme gelse “Asker, sivil ve yargı
mensuplarının da yargılama dokunulmazlıkları kaldırılsın, o zaman
milletvekilleri dokunulmazlıkları da ele alınabilir.” diyen Başbakanın -sanki
bunları başka birisi yapacakmış gibi böyle söylüyor- mevcut düzenlemede RTÜK
üyelerinin yargılanmalarını genel hükümlere bırakmış olmasının yanlışlığını
tespit etmeliyiz. Zaten, getirilen bu
tasarı da Sayın Başbakanın konuya çarpık bakışının bir itirafı niteliğindedir. Tasarıda RTÜK
üyeleriyle ilgili soruşturmanın 4483 sayılı Yasa’ya göre yapılmasının doğru
olduğunu ifade ettik. Doğru olmayan, 4483 sayılı Yasa’ya göre yapılan ön
soruşturma sonucunda gerekli soruşturma izninin Başbakan tarafından verilecek
olmasıdır. Üyeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen RTÜK Üst
Kurulunun yürütme karşısında bağımsız karar verebilmesini önleyecek olan bu
düzenleme yanlıştır. Çünkü 3984 sayılı RTÜK Yasası’nın 14’üncü maddesinde
RTÜK’ün Hükûmetle ilişkilerinin Başbakan tarafından
yürütüleceği öngörülmektedir. Söz konusu soruşturma izninin Başbakanda
olmasının bu ilişkilerin yönünü etkilememesi mümkün değildir. Normal olarak Üst
Kurul üyeleriyle ilgili soruşturma izninin Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından verilmesinin uygun olabileceği akla gelebilir. Ancak, bu konuda
Türkiye Büyük Millet Meclisinin vermiş olduğu iznin yargı aşamasında itiraz
yoluyla çeşitli değerlendirmelere tabi tutulacak olması, bu tercihin de doğru
olmayacağını ortaya koymaktadır. Bu durumda, benzer konumdakilerle ilgili ne
tür düzenlemeler olduğuna bakılabilir. Örneğin, üyeleri Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından seçilen Sayıştay Başkan ve üyelerinin ceza soruşturmasına
ilişkin esas ve usuller 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 96’ncı maddesinde
ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle, bu düzenlemeler, RTÜK üyeleriyle
ilgili soruşturma usulleri ve makamlarının belirlenmesi açısından örnek
alınabilirdi. Söz konusu Sayıştay Yasası’nın ilgili hükümleri dikkatle
incelendiğinde tasarıyla hem eksik hem de yanlış bir düzenleme yaptığımız
açıkça görülecektir. Tasarının,
soruşturma izni verecek makamın belirlenmesinin yanı sıra soruşturma
usullerinin, soruşturma iznine yapılacak itiraz makamının, hazırlık
soruşturması yapacak makamın ve yetkili görevli mahkemenin belirlenmesi için
geri çekilmesi en doğru olan yoldur. Zira, tasarıda
“Üst Kurul üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen
suçlarla ilgili soruşturma 4483 sayılı Kanun’a göre yapılır.” denmesi yeterli
değildir. Çünkü söz konusu Yasa’da, soruşturma izninin verilmesi, itiraz mercii
ve yetkili mahkemenin belirlenmesinde esas alınan memur ve diğer kamu
görevlilerinin atanma usulleri arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçilenlerle ilgili bir düzenleme yer almamaktadır. Dolayısıyla, sadece bu
Yasa’ya atıfta bulunarak, “Efendim, burada Bakanlar Kurulunun atama usulleri
kıyas yoluyla uygulanır.” şeklinde bir yorum yapmanın doğru olmadığını
düşünmekteyim. Söz konusu
boşlukların giderilmesi açısından tasarının geri çekilmesinin uygun olacağını
düşünmekteyiz. Bu yapılmayacaksa hiç değilse soruşturma izni Başbakandan
alınarak RTÜK Üst Kuruluna verilmelidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurun. HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – RTÜK Üst Kuruluna verilmesi, üyelerin birbirlerini koruma eğilimi
içinde olacağı şeklinde eleştirilebilir. Ancak, yapılacak ön inceleme sonucunda
verilecek soruşturma izni ya da soruşturma izni vermeme işlemlerinin itirazen incelenecek olması bu endişeleri ortadan
kaldıracaktır diye düşünüyoruz. Önergeme destek
vereceğiniz ümidiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arıyorum. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 17.45 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.53 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 256 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 2’nci
maddesi üzerinde verilen İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri,
biliyorsunuz karar yeter sayısı 139 kişi. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Var Sayın Başkanım, 159 kişi var. BAŞKAN – Kabul
edilmemiştir. 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- 3984
sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi aşağı-daki şekilde değiştirilmiştir. “Cezaya yol açan
fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde programın yapımcısı ve varsa
sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad altında başka bir program yapamaz ve
sunamaz.” BAŞKAN – 3’üncü
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Gaye Erbatur konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Günümüzde
teknolojinin büyük bir ivmeyle gelişmesi sonucunda radyo ve televizyonlar temel
kitle iletişim araçları hâline gelmiştir. Bilindiği üzere kitle iletişim
araçları halkın sosyalleşmesinde, siyasal ve sosyal kararlara katılmasında,
günlük bilgi ihtiyacının karşılanmasında önemli rol oynar ancak tüm bunların
ötesinde kitle iletişim araçları, toplumsal rol modellerinin oluşmasında da
önemli araçlardır. Popüler kültür ya
da kitle kültürü olarak adlandırabileceğimiz kitle iletişim araçlarının
yarattığı kültürel yapı yukarıdan aşağı belirlenmekte, insanların yaşam
tarzını, beslenme alışkanlıklarını ve davranış kalıplarını da bir anlamda
biçimlendirmektedir. Bu nedenle, kitle iletişim araçlarının başında gelen radyo
ve televizyonların öz denetimden yoksun bir biçimde çalışması, zaman zaman toplumun yanlış rol modellere sahip olmasına yol
açar. Bu durumun sonuçlarından biri de, toplum içerisinde var olan
eşitsizliklerin pekiştirilmesidir. Bu pekiştirmelerin başında medyada var olan
cinsiyetçi anlayış gelir. Ayrıca yaşamın küreselleşmesi, olayların haber
programları içinde bile tekrarlanması, yayıncılığın yerini rekabet ve ticari
kaygıya bırakması sonucu insanlık yeni bir sorunla, medyada şiddetle yüz yüze
gelmiştir. Bugün toplumda yaşanan ve medyaya yansıyan şiddet, dövme, yaralama,
sakat bırakma, cinsel saldırı, tecavüz, ensest,
öldürme şeklinde olduğu gibi sözlü, duygusal ve zihinsel olarak da görülmektedir.
Fiziksel şiddet,
güçlü konumda olandan güçsüze yönelik olmaktadır yani erkekten kadına olmakta;
dayak, tokatlama, yumruklama, tekmeleme gibi şekillerde olur. Duygusal şiddet
psikolojik temele dayanmaktadır. Duygusal sınırlamaları, psikolojik
yıpranmaları, en önemlisi görünmez kontrol mekanizmalarını içermektedir.
Şiddete maruz kalan kişi bunu içselleştirmekte ve durumu makul karşılamaktadır.
Sembolik şiddet ise, doğrudan görmediğimiz ama izleyicide şiddet etkisi
uyandıran sunum biçimleridir. Örneğin, çocuğu reklamla
yemeye, içmeye zorlayan davranışlar; alım gücü olmayan ailelerde çocuklarda psikososyal davranış üzerinde çaresizliğin ivme kazandığı
sembolik şiddet duygusu üretmektedir. Cinsel şiddet, kadına ve çocuğa
yöneliktir, erkek otoritesine ilişkin çatışmadan kaynaklanmaktadır. Bilgi
teknolojisinde son on yılda kaydedilen gelişmeler, ulusal sınırları aşan
küresel bir iletişim ağını kolaylaştırmış ve kamu politikasını, başta
çocukların ve genç yetişkinlerinki olmak üzere özel tutum ve davranışları
etkilemiştir. Yani, medyanın, her yerde kadının ilerlemesine çok daha büyük
katkıda bulunma potansiyeli vardır. Bu nedenle medya, kadına karşı şiddetle
mücadelede ve kadın-erkek eşitliğini sağlamada önemli görevler yerine
getirebilir. Son yıllarda iletişim sektöründe kariyer yapmayı seçen kadın
sayısı artmış olmakla birlikte bunların pek azı karar alma düzeylerindeki
konumlara gelebilmişlerdir. Medya İzleme
Grubunun konuyla ilgili yaptığı son bir araştırma, bizlere, medyada var olan
cinsiyetçiliğin ne boyutlarda olduğunu göstermektedir. Araştırma sonuçlarına
göre, gazetelerin baş sayfalarındaki haberlerin sadece yüzde 21’inde kadınlar
bulunmakta, kadınlara ilişkin haberlerin yüzde 52’si “yaşam, magazin” alanında
yer almakta, haber kaynaklarının sadece yüzde 18’i, köşe yazarlarının ise
sadece yüzde 12’si kadındır. Yaygın ve genel TV kanallarındaki siyasi tartışma
programı yapanların arasında hiç kadın yoktur. TV ana haber bültenlerinin
yönetim kadrolarında ise, sadece, var olan kadın oranı yüzde 16’dır. Televizyon
ana haber bültenlerinin yorumcuları, yani anchorman’ları
arasında bile hiç kadın yoktur. Zaten terimin içeriği de erildir. Televizyon
ana haber bültenlerinde dış seslerin sadece yüzde 25’i kadınken, tüm medyada
kadınların hak mücadeleleri ve eylemlerinin yer alma oranı ise, maalesef,
sadece yüzde 3’tür. Medyada var olan
“cinsiyetçi anlayış” incelenirken konuya iki boyutlu bir biçimde yaklaşmak
gerekir. Birinci boyut, bir organizasyon yapısı olarak medyada kadınların ne
kadar yer aldığı ve cinsiyet ayırımcılığına tabi tutuldukları, ikinci boyut ise
medyanın kadınları kullanması ve çıkarları için kadınları aşağılamasıdır.
Televizyon izlerken, gazete okurken, dergi karıştırırken, radyo dinlerken
cinsiyetçi söylemlerin normalleştirildiği, devam ettirildiği ve meşru kılındığı
programlar karşımıza çıkmaktadır. Halkımızın gün içerisinde en çok vakit
harcadığı aktivitenin televizyon izlemek olduğu göz önünde bulundurulursa
televizyon reklamlarının da cinsiyetçi söylemin
insanlara dayatılmasındaki en önemli araç olduğu söylenebilir. Bu reklamlar çoğu zaman geleneksel kadın-erkek rolleri
üzerinden kurgulanıyor. Televizyon programlarında kadınlar âciz
varlıklar gibi sunulmakta ve yine, erkeğe bağımlı olmazlarsa başlarına her
türlü kötülüğün gelebileceği fikri vurgulanmaktadır. Toplumsal bir yarayı
işlerken somut olayı kişi üzerinden ilan ederek ailenin sırları ortaya
konulmaktadır. Bunu rating amacıyla amatörce ve
toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışından uzak bir biçimde yapmak kadına daha
büyük zarar vermektedir. Medya kuruluşlarının
sahipleri ve yöneticilerinin öz denetim mekanizmasını faaliyete geçirmeleri ve
medyada hem çalışanlar arasında hem de içerik açısından var olan eşitsizliği
ortadan kaldırma konusunda bilinçli hareket etmeleri gerekmektedir. 22’nci Dönem Mecliste
kurulan Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadına ve Çocuğa Yönelik Şiddetin
Araştırılması Komisyonunun Raporu’nda “Kadın ve medya” alt başlığı konularak
bir ayrı bölüm yazılmış ve burada alınması gereken önlemler anlatılmıştır. Bu
anlatılan önlemler daha sonra çıkan Başbakanlık genelgesiyle de topluma
duyurulmuştur. Ancak maalesef bugün hâlâ RTÜK’ün bu konuda herhangi bir çalışma
yapmadığını görüyoruz ve cinsiyetçi ögelerin maalesef
televizyon ve radyolarda hâlâ en yaygın biçimde yer aldığını görüyoruz. Kitle iletişim
araçlarında kadınların beğenilen, arzulanan modeller olmaları için yoğun bir
bombardıman yapılmakta, kadınlar beğenilen, arzulanan olmaya ve idealize
edilmiş prototiplere benzemeye zorlanmakta, rating artırmak için kadın bedeni ve kadınlara yönelmiş
şiddet hikâyeleri kullanılmaktadır. Ayrıca, kadınlar televizyonlar aracılığıyla
magazin kültürüne hapsedilmekte, böylece kadının erkek egemen toplumdaki
rolünün pekiştirilmesi ve yeniden üretilmesi sağlanmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yukarıda bahsettiğim medyada cinsiyetçiliğin
azaltılması için yapılması gerekenler ise basittir. Kitle iletişim araçları
üzerinden yeniden üretilen, başta erkek egemenliği olmak üzere her türlü
ayrımcı egemenlik biçimine karşı mücadele edilmeli ve kitle iletişim
araçlarının yöneticileri ve program yapımcıları öz denetimi gerçekleştirerek bu
mücadelede öncü rol oynamalıdır. Kadını tüketim kültürünün bir nesnesi hatta
üretmeyen, sadece tüketen bir varlık gibi gösteren bu anlayışla mücadelede
herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Medya ve yeni
iletişim teknolojileri içinde kadınların karar alma ve kendilerini ifade etme
konumlarına katılımını ve ulaşılabilirliğini artırmak yani karar alma
mekanizmalarında eşitliği sağlamak da birinci koşuldur. Bunun için de yasal
düzenlemeler kadar medyanın bütün alanlarına ve düzeylerine eşit
ulaşılabilirliklerini sağlamak ve yaygınlaştırmak için kadınların eğitimini,
öğrenimini ve istihdamını desteklemek yine devletin görevidir. Bu şartların
yerine getirilmesi için gerekli fonların sağlanmasında toplumsal cinsiyete
dayanan bütçelemenin yapılması gerekir. Ayrıca, konuyla ilgili sivil toplum
örgütlerinin görüşüne de sık sık başvurulması
gerekir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; rating kaygılarıyla program
kalitesi düşürülmemeli, rating ve kalite bir arada
yürütülmelidir. Yayın planlanmasında kadına ve çocuğa yönelik düzeyli, kaliteli
ve toplumsal cinsiyet eşitliğine özel önem veren eğitici programlar hazırlamak
ve planlama ve yayın içeriği oluştururken de kadın çalışmalarında en az yüksek
lisans çalışması yapmış danışmanların görev almasını sağlamak gerekir. Sözlerime son
vermeden önce medyada var olan cinsiyetçi anlayışın sebeplerinin ve bu soruna
yönelik olası çözümlerin incelenmesi için geçtiğimiz ay vermiş olduğum araştırma
önergesinin bir an evvel Meclis gündemine gelmesi için hepinizin desteğini
beklediğimi belirtmeliyim. Umarım Türkiye’de var olan medya sektöründe
kadın-erkek eşitliği hem içerik anlamında hem de yönetim aşamasında en kısa
sürede sağlanabilir. Türkiye
Cumhuriyeti, Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi olan CEDAW’a imza atmıştır ve bu sözleşmemiz, Anayasa’nın
93’üncü maddesi gereğince uluslararası nitelikte olduğu için de Türkiye’nin
önemle uyması gereken bir sözleşmedir. O nedenle yüce Meclisimizde bir an evvel
“Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu”nun kurulmasını ve bu komisyonun izleme ve yasa
yapma çalışmalarında önümüze gelen tüm yasaları kadın-erkek eşitliği bağlamında
değerlendirerek Meclisten geçirilmesi gerektiğine inanıyor ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Erbatur. 3’üncü madde
üzerinde başka söz yok. Soru-cevap yok. 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4 – Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Madde üzerinde söz yok. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi okutuyorum: MADDE 5 – Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Madde üzerinde söz yok. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 5 kabul edilmiştir. Tasarının tümü
üzerinde lehte, aleyhte söz yok. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın Bakan, kısa
bir teşekkür konuşması yapmak ister misiniz? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Efendim, gerek Başkanlığımıza gerek milletvekili
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN - Biz teşekkür ederiz. Sayın
milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal
Yardımcı ve 4 Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24
Milletvekilinin; Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4
Milletvekili ile Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü ve 24 Milletvekilinin;
Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanun ve Limanlar Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (2/275, 2/264) (S. Sayısı: 261) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Sayın milletvekilleri, şimdi, 4’üncü sırada yer alan, 1.5.2008
Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 4.- 1.5.2008 Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik,
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/583) (S.
Sayısı: 231) (x) (xx) BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Komisyon raporu
231 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Sayın
milletvekilleri, 1.5.2008 Tarihli ve 5760 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest
Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun’un 20’nci maddesine bağlı geçici 10’uncu maddesi
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu hususta
gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir. Anayasa’nın
89’uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama
durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri
görüşebilir.” İç Tüzük’ün
81’inci maddesinin son fıkrasında ise “Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen
uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine
kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar
verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme
açılır. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır.” Hükümleri yer
almaktadır. Bu hükümlere
göre, geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun
bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu
nedenle, söz konusu Kanun’un sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 20’nci
maddeye bağlı geçici 10’uncu maddesinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 20’nci maddeye
bağlı geçici 10’uncu maddeyi okutuyorum: (x)
Kanunun ilk
görüşmeleri 30/4/2008 tarihli 97’nci ve 1/5/2008 tarihli 98’inci Birleşimlerde
yapılmıştır. (xx) 231 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir. SERBEST MUHASEBECİLİK, SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLİK
VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN MADDE 20- 3568
sayılı Kanuna geçici 8 inci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici
maddeler eklenmiştir. GEÇİCİ MADDE 10- 1/4/2008 tarihinden sonra yapılan seçimlerden itibaren üst
üste iki seçim dö-neminde iki defa oda veya Birlik
Yönetim Kurulu başkanlığına seçilmiş olanlar, aradan iki seçim dö-nemi geçmedikçe Yönetim Kurulu üyesi olarak
seçilemezler. 31/12/2008 tarihine kadar
oda ve Birlik organları ile Birlik genel kurulu temsilcilikleri için yapıla-cak seçimlerde; 40 ıncı maddedeki
seçim esasları ile 20 nci, 21 inci, 22 nci, 25 inci, 27 nci, 32 nci, 34 üncü, 35 inci, 38 inci ve 39 uncu maddelerde yer
alan görev ve seçim süreleri ile yönetim kurulu ve Birlik genel kurulu
temsilcisi üye sayılarına ilişkin hükümler yönünden bu Kanunun değişmeden önceki
hükümleri uygulanır. BAŞKAN – Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Mali Müşavirlik Tasarısı’nın
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen bir maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mayıs ayında
burada çok uzun, hararetli müzakereler yapmıştık. O zaman pek
çok noktada, bizim Plan ve Bütçe Komisyonunda mutabık kaldığımız konuların,
noktaların burada iktidar partisi grubunun önergeleriyle değiştirildiğini ve
böylece, ortaya çıkan tasarının az oy alanın seçilmesini sağladığını, çok oy
alan kimsenin yerine az oy alanın birlik ve oda yönetimine gelmesini sağlayan
bir seçim yönteminin, hem hukuka aykırı hem antidemokratik bir seçim yönteminin
bu Yasa’ya girdiğini ifade etmiştik ama ne yazık ki o zaman Plan ve Bütçe
Komisyonunda bu konuda mutabakat sağlanmış olmasına rağmen, burada o mutabakat
bozulmuştu. Bu görüşmeler sırasında, gene, şimdi Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından veto edilmiş olan maddenin de hukuka aykırı olduğu, yanlış olduğu…
Bu konuda pratik, uygulanabilir bir yöntem bulmak için de bazı önergeler
vermiştik ve o önergelerde demiştik ki: Yasa tasarısını görüşmeye başladığımız
dönemde TÜRMOB’a bağlı pek çok odada yönetim
kurulları genel kurullarını toplamışlardı, seçim başlamıştı, bazı odalar da
seçimlerini yapmışlardı. O odalar seçimlerini eski Kanun’a göre, 3568 sayılı
Kanun’a göre yapmışlardı. “Eğer bu Kanun buradan geçerse bazı odalar da yeni
Kanun’a göre seçim yapacaklar, garip bir durum ortaya çıkacak. Geliniz, artık
şu andaki, devam eden seçimleri eski Kanun hükümlerine göre yapalım, gelecek
seçimdeki yöntem sizin öngördüğünüz yöntem olsun” dedik. Bunu da kabul
ettiremedik burada ama TÜRMOB uzun ilanlar vermek suretiyle kamuoyunun
dikkatini çekmeye çalıştı, o arada Sayın Cumhurbaşkanının da dikkatini
çekme başarısını gösterdiler ve Sayın Cumhurbaşkanı -Yasa’nın tümünü veto
etmesi gerekirdi bize göre ama- sadece bu maddeyi veto etmek suretiyle hiç
yoksa bir kaosu önlemiş oldu. O noktada şimdi o maddeyi görüşüyoruz. Yani şu
anda, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen, Plan Bütçe Komisyonu
tarafından kabul edilen metin aynen bizim burada verdiğimiz önergelerdeki
metindir. Yani o zaman bizim önergemiz kabul edilmiş olsaydı, bugün Türkiye
Büyük Millet Meclisi böylesi bir oturum yapmak zorunda kalmayacaktı, AKP’li
grup başkan vekili arkadaşlarımız da olmayan çoğunluğu var göstermek gibi bir
çabanın içine girmeyeceklerdi. Ama ne yazık ki, “muhalefetin her dediği
yanlıştır, bizim her düşündüğümüz doğrudur” mantığında olan AKP çoğunluğu o
zaman onu reddetti, şimdi başladığımız noktaya döndük. Tabii, Sayın
Cumhurbaşkanına bu vesileyle teşekkür ediyorum, bir kaosu
önledi. Ama ben -ilk ve son vetosudur biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanının- bu
bir yol olur, bundan sonra da hukuk dışı pek çok kanun Sayın Cumhurbaşkanının
önüne gidiyor, eli alışmıştır, bazılarını daha veto eder diye beklemiştim ama
ne yazık ki bu kanun dışında hiçbir kanunu veto etmediler. Bu, ilk ve son veto
edilen kanun olarak tarihteki yerini aldı. Şimdi, tabii, bu
madde ile neyi kurtarıyor? Şu anda TÜRMOB’a bağlı
bütün odalar seçimlerini eski yöntemle yaptılar. Yani isteyen tek liste ile
girdi, isteyen çok liste ile girdi. İşte, birkaç liste ile girenlerden hangi
liste çok oy almışsa o listedekiler seçildi, doğal olarak öbür listedekiler
seçilemedi. Yani bir anlamda blok liste uygulaması devam ediyor. Bundan sonra,
nispi temsil denilen garip bir yöntem uygulanmaya başlanacak. Bu, hukuka aykırı. Burada birkaç kez misal olarak da
anlattım, tekrar isterseniz anlatayım. Özellikle bizi izleyen vatandaşlarımız
açısından bunu söylemek istiyorum. 1.000 üyesi olan bir odada seçim yapıldığını
düşünelim ve bunun 5 tane yönetim kurulu üyesi olduğunu varsayalım. Şimdi, iki
liste girsin, biri yüzde 20 oy alsın yani 200 oy alsın, öbürü 800 oy alsın.
Burada deniliyor ki 200 oy alan da 1 kişiyi seçmiş olur, 800 oy alan 4 kişi
seçmiş olur. Peki, liste hâlinde girildiğine göre, 5 kişilik listede herkes 800
oy almıştır, o 800 oy alan kimi o listeden çıkaracaksınız ki onun yerine 200 oy
almış birisini seçilmiş sayacaksınız? Böyle bir garip,
hukuk dışı yöntem, ne yazık ki bu yasayla sistemimize girmiş oldu. Şu ana
kadar, hiçbir sivil toplum örgütünde, ne Barolar Birliğinde ne Mühendis ve
Mimar Odaları Birliğinde ne TOBB’da ne TESK’te ne KESK’te hiçbirinde
uygulanmıyor, ilk kez TÜRMOB’da bu başlanıyor ve o
müzakerelerde AKP yetkililerinin açıklamalarından öğreniyoruz ki, bu bir
adımdır, bundan sonra diğer birliklerde de bu yöntemi getireceğiz. Niçin AKP
bunda ısrarlıdır? Çünkü, bu odalarda, oraların yapısı
itibarıyla, oraların biraz farklı duruşu itibarıyla varlık gösteremiyor.
Öyleyse, ben orada nispi temsil yoluyla bir pay alayım arayışı içinde bunu
yapmaya çalışıyor. Bu yasa bugün
burada çoğunluğunuz tarafından kabul edildiğinde, biz bunu Anayasa Mahkemesine
götüreceğiz; müzakereler sırasında da onu ifade etmiştim. Çünkü,
bu Yasa’nın, bize göre, hukuka aykırı, Anayasa’mıza aykırı pek çok noktası var;
en önemlileri de biraz önce anlattığım gibi. Şimdi,
biliyorsunuz, bazı odalarda başkanlar iki dönemden fazla seçilmesin diye
hükümler getirildi. Bu, TESK’te uygulanmıştı, daha
sonra vazgeçildi. Barolar Birliğinde, barolarda uygulanıyordu, vazgeçildi.
Sadece şimdi TÜRMOB’da, gene TÜRMOB Başkanı ve oda
başkanları iki dönemden fazla seçilemez hükmü getiriliyor. Yani oradaki
delegenin, oradaki üyenin çoğunluğu tarafından seçiliyorsa, bir yöneticinin,
bir başkanın iki kez, üç kez, dört kez seçilmesinde ne sakınca var değerli
arkadaşlarım? Hiç kimse delegenin, üyenin kafasına sopa vurarak oraya
seçilmiyor. Özgür iradeleriyle insanlar toplanıyorlar, seçiyorlar. Bir de
zannediliyor ki herkes bu odalara başkan olmak için yarışıyor. Üç beş tane
büyük odada belki böyle yarış var, ama diğer odalarımızın çoğunluğunda, biraz
bu işten anlayan, çevresinde saygınlığı olan insanı biz hep rica minnet oraya
başkan seçeriz. Buna “iki dönem geçti, artık sen başkan olamazsın” dediğiniz
zaman, üye sayısı az olan odalarımızda başkan bulmakta zorluk çekeriz. Bir de mesela
sendikalarda, TOBB’da bir kişi hem bir odanın başkanı
olabilir hem TOBB yönetim kurulu üyesi olabilir, ama TÜRMOB’da
bu olamaz deniliyor. Yani TÜRMOB’da TÜRMOB yönetimine
oda başkanlığı yapan birisi seçilemez deniliyor. Bu niye? Bunların hepsi… Mayıs
ayında da sık sık huzurunuza gelerek anlatmıştım, bu
yasa biraz belli şahısları hedef alan bir yasa. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Oysa yasalar genel olur, soyut olur. Ama bu yasaya
baktığımız zaman şu, şu, şu kimseler TÜRMOB yönetimine gelmesin deniliyor, şu
kimseler artık odaların yönetimine seçilemesin deniliyor. Bu yasayı birkaç
kişinin oraya resmini ve adını koyarak yapmış olsaydık çok kısa bir yasa olurdu
ve hiç kimseyi de yormamış olurduk. Ama, ne yazık ki,
bunun yerine, böyle uzun tanımlarla, belli kişileri amaçlayan, o kişilerin
tekrar oda ve TÜRMOB yönetimine gelmesini engellemeye çalışan bir yasadır.
Getirilen hükümlerin büyük çoğunluğu Anayasa’ya, hukuka aykırıdır. Umarım ve
dilerim ki Anayasa Mahkemesinden bu yanlış dönecektir. İkinci defa
huzurunuza getirilen bu tasarı AKP’nin inadı yüzünden gelmiştir. Bu Meclis boşu
boşuna işgal edilmiştir. Ben tekrar
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özyürek. Geçici madde 10
üzerinde gruplar ve şahıslar adına başka söz talebi yok. Soru yok. Bir önerge var,
önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
231 sıra sayılı 5760 sayılı Kanunun çerçeve 20 nci
maddesi ile 3568 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 10 uncu maddenin
ikinci fıkrasında geçen “31/12/2008” tarihinin
“31/12/2009” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Hüseyin
Mert Harun
Öztürk İstanbul İzmir BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. HÜSEYİN MERT
(İstanbul) – Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – İstanbul
Milletvekili Sayın Hüseyin Mert, buyurunuz efendim. HÜSEYİN MERT
(İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, yaklaşık iki ay kadar önce bu Meclis çatısı altında bir yasama
süreci yaşadık. 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali
Müşavirler Kanunu’nda çok önemli birtakım değişiklikler yaşandı. Bu süreç
içerisinde, yaklaşık yirmi yıllık süreç içerisinde gerek meslekteki gelişmeler
gerek ülkedeki gelişmeler, Avrupa Birliği, Basel kriterleri ve diğer gelişmeler sonucunda bu değişikliklerin
bir kısmı şüphesiz ki acil gerekliydi. Daha bunun gibi birtakım değişiklikler
de gerekliydi. Bunlar içerisinde oldukça değişmesi gereken gerekli
değişiklikler vardı. Bunun yanı sıra çeşitli önergeler verdik, önergeler
verildi. Bu önergelerin içerisinde kabul edilenler oldu, edilmeyenler oldu.
Bunların yanı sıra yine öyle maddeler vardı ki doğrudan odaların seçimleriyle
ilgili, seçimlerin usulleri ve sürelerle ilgili, odaların yönetim süreleri ve
diğer kurulların süreleriyle ilgili birtakım maddeler vardı. Bu maddelere tabii ki itirazlarımız söz konusuydu.
Buna iki açıdan itiraz ettik, hem esastan itiraz etmiştik hem de usulden itiraz
etmiştik. Esastan itiraz
ettik, çünkü yönetimde nispi temsil gerçekten hiç demokratik olmayan bir
yönetim şekli. Evet, odalar içerisinde çeşitli görüşlere mensup arkadaşlarımız
var, ama buradaki bütün meslekteki arkadaşlarımız bunu biliyor ki, hangi
gruptan olursa olsun, hangi kanattan olursa olsun, gerek yetişme şekilleriyle
gerek meslekteki tecrübeleriyle bu arkadaşlarımız kendi başlarına geldikleri
zaman yönetimde çok daha başarılı olurlar ve mesleğe veya odalarına gerçekten
birtakım katkılarda bulunurlar. Ama farklı düşüncelerdeki insanların aynı
yönetim kadroları içerisinde olmaları demokratik süreçte çok fazla kabul
edilebilir bir yönetim şekli değil. Genel kurullarda muhakkak ki olacaktır ama
yönetimlerde bunun olması düşünülemez. Usulden de itiraz
etmiştik, çünkü seçimler başlamıştı o arada. Bir kısım odalarımızın seçimleri
yapılmıştı, diğerleri duruyordu. Hâlâ daha işte, örneğin, TÜRMOB’un
genel kurulu yapılmadı. Bu yasa yürürlüğe girdikten sonra yeni açılan odaların
seçimleri olacak vesaire… Bunun yanı sıra
çeşitli odaların ve birliklerin katılımıyla birtakım basın ilanları verildi.
Kamuoyuna bu sürecin doğru olmadığı izah edilmeye çalışıldı ve bütün bunların
sonucunda da Sayın Cumhurbaşkanımız bu Yasa’yı, bu maddesini gerekçe göstererek
geri gönderdi ve şimdi, geçtiğimiz iki üç hafta ya da bir ay kadar önce
komisyondan çıktı. Çıkış şekli gerçekten çok ilginç. 31/12/2008’e
kadar eski hükümler geçerli, 31/12/2008’den yahut 1/1/2009’tan itibaren yeni
hükümler geçerli. Bu arada yapılacak olan odaların seçimleri olacak-olmayacak,
onu düşünmüyorum ama bu maddenin veya bu şekilde düzeltilmesinin çok açık ve
net bir anlamı var: Biz, 1/1/2009’tan sonra bu
seçimleri yenileyeceğiz ve yeniden seçimler yapılacak. Oluşmuş olan kurullar
henüz yılını dahi doldurmadan yeniden seçilecek. Bunun benim için tek anlamı
budur. Sayın
Cumhurbaşkanının bunu geri gönderme gerekçesinde seçimlerin başlamış olması
vardı. Şu anda yönetimler görevine başladı ve yasal süreçleri de iki sene. Eğer ille bu değişiklikler yapılacaksa, bu yasa değiştirilecekse,
değiştirilebilir ama hiç olmazsa Anayasa Mahkemesinin yani hukuki sürecin
beklenmesi, mevcut yönetimlerin huzur içerisinde çalışması beklenebilir ve
sonuçta yine bu yasa hükümlerine göre iki sene sonra bu seçim yenilenir veya
zamanı geldiği için zaten doğal olarak yapılır ve yeni yasa yürürlüğe girer. Ama
burada açık ve net bir şekilde görüyoruz ki Adalet ve Kalkınma Partisi gerek
bürokrasi içerisinde gerek bazı sendika ve odalardaki birtakım kadrolaşmalarını
hemen hemen tamamladı ve şimdi Türkiye'nin en seçkin,
en nadide, en güçlü, en çağdaş kurumlarından biri olan TÜRMOB’a
göz dikti. Benim burada anladığım budur. Bu nedenle, hiç olmazsa bu seçim
döneminin tamamlanması için 31/12/2008 yerine bu seçim
tarihinin 31/12/2009 olarak değiştirilmesini öneriyorum. Önergeme destek
vermenizi istirham ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Mert. Karar yeter sayısı
arıyorum ve önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur. Beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati : 18.29 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 18.39 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. 231 sıra sayılı
Kanun’un görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Madde üzerinde
verilen, İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert ile İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok. Beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati : 18.40 YEDİNCİ OTURUM Açılma Saati: 18.45 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 129’uncu Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum. 231 sıra sayılı
Kanun’un görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Madde üzerinde
verilen, İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert ile İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) - Sayın Başkan, MHP de veriyor. BAŞKAN – Önerge
kabul edilmemiştir. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. Kanunun tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kanun kabul
edilmiştir. 5’inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz. 5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/573) (S. Sayısı: 232) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 6’ncı sırada yer
alan, Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz. 6.- Elektronik Haberleşme Kanunu Tasarısı ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporları (1/566) (S. Sayısı: 255) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Sayın
milletvekilleri, bundan sonra komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
15 Temmuz 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 18.48 |
|