DÖNEM: 23 CİLT: 24 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 126’ncı
Birleşim 3 Temmuz 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bir traktör
fabrikasında meydana gelen olaylara ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Konya
Milletvekili Orhan Erdem’in, Nasrettin Hoca’nın doğumunun 800’üncü yıl dönümüne
ve 49’uncu Akşehir Uluslararası Nasrettin Hoca Festivali’ne ilişkin gündem dışı
konuşması 3.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin’in sanayisi ve sanayi esnafının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı V.-
AÇIKLAMALAR 1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, gündem dışı söz alan
milletvekillerinin söz aldıkları konuda konuşmaları gerektiğine ilişkin
açıklaması 2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş tarafından bazı ifadelerinin
çarpıtıldığı gerekçesiyle açıklaması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/704) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/73) B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, 12 Eylül müdahalesinin
nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/238) 2.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve 28 milletvekilinin, Isparta’daki gül üretimi
ve bu sektörde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239) 3.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul ve 19 milletvekilinin, Aksaray ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/240) C) Tezkereler 1.- Hırvatistan
Parlamentosu Dış Politika Komitesinin, TBMM Dışişleri Komisyonunu Hırvatistan’a
davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/492) VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/568) (S. Sayısı: 223 ve 223’e 1 inci Ek) 2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı
ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/366) (S. Sayısı: 241) 3.- Elektrik
Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S.
Sayısı: 249) VIII.-
OYLAMALAR 1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı
ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Belçika Türk İslam Diyanet Vakfının cenaze nakil
paralarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/3596) 2.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
demir ve çimento fiyatlarındaki artışa ve Vize’de kurulan çimento fabrikasına
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/3629) 3.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, esnaf ve sanatkârlar ile küçük işletmelerin
sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın cevabı (7/3735) 4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Dışişleri Bakanının dinî özgürlükler konusundaki
açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/3965) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 13.06’da açılarak dört oturum yaptı. Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz, Muğla’nın Yatağan ilçesinde kurulacak olan ikinci
termik santrale, Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu, özel dershanelere, İstanbul
Milletvekili Mehmet Domaç, 1 Temmuz Denizcilik ve
Kabotaj Bayramı’na, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 21
milletvekilinin, Bartın ilinin su kaynağına yönelik risklerin araştırılarak
(10/236), Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 25 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin
sorunlarının araştırılarak önlenmesi ve etkin mücadele için (10/237), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. (10/203) esas
numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan,
başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/568)
(S. Sayısı: 223) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16
milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/241) (S. Sayısı: 248)
görüşmeleri tamamlanarak; 3’üncü sırasında
bulunan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme
Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi
Değişimi Mutabakat Zaptının (1/356) (S. Sayısı: 233), 4’üncü sırasında
bulunan Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın
(1/592) (S. Sayısı: 247), Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının görüşmelerini müteakiben; Yapılan açık
oylamalardan sonra kabul edilip kanunlaştığı açıklandı. 3 Temmuz 2008
Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 20.16’da son verildi.
No.: 180 II.- GELEN KÂĞITLAR 3 Temmuz 2008 Perşembe Tasarılar 1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/617) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008) 2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/618) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008) 3.- Türkiye
Denetim Standartları ve Kamu Gözetimi Kurumu Kanunu Tasarısı (1/619) (Adalet;
Avrupa Birliği Uyum; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.6.2008) 4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında İşgücü Değişimi
Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/620) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.6.2008) 5.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/621) (Plan ve Bütçe ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.6.2008) 6.- 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/622) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.6.2008) Teklif 1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 5682 Sayılı
Pasaport Kanununun 14. Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/296) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2008) Tezkereler 1.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/484) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008) 2.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/485) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
1.7.2008) 3.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/486) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008) 4.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/487) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008) 5.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/488) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008) 6.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/489) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008) 7.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/490) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 Milletvekilinin, 12 Eylül müdahalesinin
nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.07.2008) 2.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz ve 28 Milletvekilinin, Isparta’daki gül
üretimi ve bu sektörde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02.07.2008) 3.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul ve 19 Milletvekilinin, Aksaray İlinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/240) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.07.2008) 3 Temmuz 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Var mı Sayın Başkan? AHMET BUKAN
(Çankırı) – Nerede toplantı yeter sayısı Başkan? BAŞKAN – Meclisi
çalıştıralım. Gelirler şimdi. AHMET BUKAN
(Çankırı) – “Açıyorum.” de gitsin, “Toplantı yeter sayısı var.” deme! BAŞKAN – Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, bir traktör fabrikasında yaşanan olaylar hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’e aittir. Buyurun Sayın Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları 1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in,
bir traktör fabrikasında meydana gelen olaylara ilişkin gündem dışı konuşması MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Başkana çok
teşekkür ediyorum. Bu gündem dışı
konuşmalara genelde gündemi geçtikten sonra sıra geliyor ama o sürede bazı
olaylar gelişiyor, o sizin o an için çok önemli olan gündem dışı konuşmanız
farklı boyutlara gelişiyor. Ama buna İç Tüzük’te de bir çözüm bulamadık.
Buradan grup başkan vekilleri eğer bu konuda bir çalışma yaparlarsa bu İç Tüzük
konusunda bunu da halletmiş oluruz. Ben konuşmama
başlamadan önce bütün İslam âleminin ve sizlerin Regaip Kandili’ni kutluyorum. Ve içinde bulunduğumuz bu zor günlerde, Türkiye’mizin içinde
bulunduğu zor günlerde, sevgili arkadaşlarım, cumhuriyetle hesaplaşılan
bugünlerde ülkenin aydınları darbe dönemlerinde bile rastlanmamış, ya darbe
dönemlerinden önce ya darbe dönemlerinden sonra olan uygulamalarla,
iddianameler hazırlanmamış, ne olduğu belli olmayan davalarla gözaltına
alınıyor ve bu aydınlar hangi suçla suçlandıklarını bilmeden, hakkındaki
iddianamelerin neler olduğunu bilmeden aylarca, günlerce hatta yıllarca içeride
gözaltında bulunan, yatan aydınlarımız var. Ülke buna -samimi olarak söylüyorum- sevgili arkadaşlarım, sessiz
kalıyor. Gazeteci arkadaşlarımız gece yarısı evlerinden alınıyor, bir
gazetecinin ellerine kelepçe vuruluyor, sanki terörist, sanki birilerinin
ırzına geçmiş, katil gibi 10 metrelik mesafeye ellerine kelepçe vurularak
götürülüyor. TÜPRAŞ’ı satanlar, Tekeli satanlar, Türk
Telekom'u satanlar, limanlarımızı satanlar bakan olarak bu koltuklarda
oturuyorlar; laik demokratik cumhuriyeti savunanlar sırf “Mustafa Kemal”
dedikleri için içeride yatıyorlar! Böyle bir ülkede yaşıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından “Hadi oradan!” sesleri, sıra kapaklarına vurmalar; CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Aynen öyle! Aynen öyle! MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Kesin sesinizi, canımı sıkmayın ya! Ne oluyor, neden
bağırıyorsunuz? Niye bağırıyorsunuz? Bugün Kandil günü, bağırmanıza gerek yok
sevgili arkadaşlarım. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Siz mi sadece cumhuriyetçisiniz? BAŞKAN – Sayın Sevigen… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – İddianameler çıkıncaya kadar insanlar suçsuzdur. İddianameler
çıkıncaya kadar insanlar suçsuzdur. BAŞKAN – Sayın Sevigen… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Hakkında iddianameler belli olmadan insanlara ceza kesiyorsunuz… ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Kim kesiyor insanlara cezayı? BAŞKAN – Sayın Sevigen… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – …insanları mahkûm ediyorsunuz, insanlara hem yargıç hem savcı
oluyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Sevigen… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Neyse, bunu yaşayacağız, göreceğiz sevgili arkadaşlarım. BAŞKAN – Sayın Sevigen… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Tarih bunları yazacak. Tarih bunları yazacak sevgili arkadaşlarım,
hepimiz yaşayacağız, göreceğiz. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Seni de yazacak tarih! ASIM AYKAN
(Trabzon) – Tabii yazacak! BAŞKAN – Sayın Sevigen, söz aldığınız… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Ve sevgili arkadaşlarım, bugüne çok yakışan, Mustafa Kemal’in bir
sözüyle… BAŞKAN – Söz
aldığınız konuyla ilgili konuşun. SIRRI SAKIK (Muş)
– Mustafa Kemal’e sığınmayın be! Ayıp ya! Yazıktır ya! İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Darbeciler! Darbeyi savunuyorsunuz! BAŞKAN – Sayın Sevigen… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sayın Başkan… İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Darbeciler! HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Cinayet işleyenleri korumayalım! Savunmayın her şeyi ya! BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen… ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sevgili arkadaşlarım… BAŞKAN – Sayın Sevigen, ama ben size niçin söz vermiştim? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, konuyla ilgili konuşsun! MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sayın Başkanım, ülkenin içinde bulunduğu bu durumda, bugün Regaip
Kandili… BAŞKAN – Sayın Sevigen, dinler misiniz beni… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Hani yargıya güveniyordunuz? MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Bu yargıya güveniyoruz tabii. Bu yargıya güveniyoruz. BAŞKAN – Sayın Sevigen… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, sonuna kadar bu yargıya güveneceğiz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Böyle bir şey olabilir mi ya! “Mustafa Kemal’i sevenler, cumhuriyeti
sevenler içeriye alınıyor.” dedi. Bu sözünü geri alsın! MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Yargı siyasallaşmadığı müddetçe biz yargıya sonuna kadar
güveniyoruz, yargıya en küçük bir laf etmiyoruz. Biz yargıyı gidip Avrupa
Birliğinde… Biz yargıyı gidip Avrupaları dolaşarak, kapı kapı
dolaşarak Türk yargısını şikâyet etmiyoruz, biz burada kendi içimizde
konuşuyoruz sevgili arkadaşlarım ve bu dönemde… (Başkan
tarafından mikrofon kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Sevigen, siz hangi konuda söz istediniz? MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz, konuya geliyorum… BAŞKAN – Dinler
misiniz beni efendim… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Konuya geliyorum Sayın Başkan… Arkadaşlar müsaade edecekse devam
edeyim. ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Atatürk’ü seversin, darbeci! Ulusunu seversin, darbeci! Laik
demokratik cumhuriyete sahip çıkarsın, darbeci! Ayıptır, ayıp! Darbeleri sizden
iyi biliyoruz biz! O darbeleri sizden iyi biliyoruz! BAŞKAN – Sayın Sevigen, hangi konuda söz istediniz!.. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Başkan, ben sadece… BAŞKAN – Sayın Sevigen, konunuza gelin lütfen. Bakın, süreniz bitmiş, bir
dakikanız var. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili Başkanım, müsaade eder misiniz…
BAŞKAN – Ama siz
gündem dışına çıktınız efendim. Bununla ilgili söz istemediniz ki benden.
Yapmayın ya! Size o imkânı tanıdım, traktör fabrikasıyla ilgili konuşacaktınız.
Konuya gelin lütfen, bir dakikanız var, mikrofonunuzu açtım. SIRRI SAKIK (Muş)
– Siyasi ayağıdır, siyasi ayağı! MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, Uzel Fabrikası’nda,
yaklaşık, yıllardır… SIRRI SAKIK (Muş)
– Yazıklar olsun! BAŞKAN – Dinler misiniz! MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Hiç yakışmıyor sana Sırrı. (DTP sıralarından gürültüler) Hiç yakışmıyor! Hiç yakışmıyor. Bak, seninle
beraber… ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sana yakışıyor mu? MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Hiç yakışmıyor sana. Hiç yakışmıyor. SIRRI SAKIK (Muş)
- İdil İlçe Başkanlığı önünde iki kişiyi katlettiler. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Hiç yakışmıyor. Bak,
yıllardır… SIRRI SAKIK (Muş)
– Yazıklar olsun! BAŞKAN – Sayın Sakık… SIRRI SAKIK (Muş)
- Siz demokrasiyi savunmalısınız. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Demokrasiyi savunuyoruz tabii. Biz, demokrasiyi savunan,
demokrasiyi kendi eliyle getiren bir partiyiz.
(DTP sıralarından gürültüler) İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Çeteyi savunuyorsunuz, çeteyi! Neresi demokrasi! HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Çeteleri bu Mecliste savunmak doğru değildir. Yapmayın. Çetelerin
üzerine, gelin hep beraber gidelim. Eli kanlı insanlar var orada ya! BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, bütün çetelerin üzerine beraber gideceğiz.
Bundan hiç endişe etmeyin. Bütün çetelerin üzerine… İBRAHİM BİNİCİ
(Şanlıurfa) – Darbecileri savunuyorsunuz… MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Müsaade eder misiniz. BAŞKAN – Devam
edin. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Konuya gelsin. BAŞKAN - Lütfen,
dinler misiniz¸ konuyla ilgili konuşacak, Uzel
Fabrikası’yla… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Uzel Fabrikası, yaklaşık altmış yıldır
üretim yapan, 2006 yılında 20 bin civarında traktör üreten bir fabrika. Sevgili
arkadaşlarım, Ahmet Uzel vefat ettikten sonra, aile
arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı fabrika kapanma noktasına geldi. Burada
çalışan yaklaşık 2 bin tane işçi Türkiye'nin en iyi işçileridir, en iyi
elektrikçileri, en iyi uzmanlarıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Devam
edin efendim. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, burada çalışan arkadaşlarım, yaklaşık üç
aydır maaşlarını alamıyorlar. Devletin,
Bakanlığın bu konuda, çalışan işçilerle hiç ilgilenmediği, bu konuda yapılan
uygulamaları göz göre göre duymazlıktan geldiği
ortaya çıkmıştır. Birkaç defa fabrikaya gittik. İşçilerimizin zor durumda
olduğunu anlatmaya çalıştık. O insanların perişan olduklarını, üç aydır maaş
alamadıklarını, üretim sağlayamaz konuma geldiklerini defalarca anlatmaya çalıştık;
basında, medyada, televizyonlarda bunu izah etmeye çalıştık. Şimdi,
Türkiye'nin en büyük traktör fabrikası kapanma noktasına geliyor. Hükûmeti, ilgilileri, gerek bakanlıklar, gerekse bu konuda
SPK uzmanları gelip…Bu fabrikada neler oluyor, bu fabrikadaki
işçilerin başına neler geliyor? Bu fabrikada işçiler üç aydır maaşlarını
alamıyorlar, kıdem tazminatları yok, ihbar tazminatları yok. Bunların hangi
güvence altında olacaklarını anlatmadan… SIRRI SAKIK (Muş)
– Darbe olsun da alırlar. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Ya, Sırrı, susar mısın Allah aşkına! İşçileri konuşuyorum ya! SIRRI SAKIK (Muş)
– Darbecileri savunun siz! BAŞKAN – Sayın Sakık… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Darbeyi savunan namerttir! Darbeyi savunan namerttir! SIRRI SAKIK (Muş)
– Darbecilerden yana tavır takınıyorsunuz! MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Darbecilerden yana olanlar da namerttir! (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bu Meclise darbecilere karşı olmak yakışır. Gelin üzerine gidelim. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Bu ülkede darbeyi savunanlar da darbecilerden yana olanlar da
namerttir! (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Sevigen, süreniz bitti efendim. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bu Meclise darbecilere, çetelere karşı olmak yakışıyor. Halkın
iradesi budur. Gelin beraber olalım, gelin birlikte üstüne yürüyelim çetelerin
de, darbecilerin de. BAŞKAN – Bir
dakika ya! Susar mısınız lütfen ya! Sayın Sevigen, süreniz doldu, tamam efendim. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Ve sevgili arkadaşlarım,
burada… BAŞKAN – Mikrofon
kapalı efendim. Hayır, bu kadar önemli idiyse baştan konuşsaydınız efendim. Hayır efendim, uzatmam kimsenin süresini. Hiç kimseye,
bakın, Sayın Bakanıma bile vermedim ben geçen gün. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Teşekkür edip bitireceğim Sayın Başkanım. BAŞKAN – Son
kelimeniz olacak, teşekkür olacak, kapatırım yoksa. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, inanıyorum ki Bakanlık bu konuya bir an önce
el uzatır, burada çalışan arkadaşlarımın mağduriyetlerini görür. Mühim olan bu fabrikanın yaşaması, mühim olan bu fabrikanın üretim
yapması. Bu fabrika Avrupa’nın en büyük on tane traktör fabrikasından
bir tanesi. Amaç, Türkiye’ye döviz kazandıran, Türkiye'nin göz bebeği bir
fabrika… Hem işçilerimiz mağdur olmasın hem fabrikamız yaşasın düşüncesindeyiz
ama Hükûmet bir an önce gidip eğer hâkimlik
yapabilirse, aracı olabilirse aile ile, işçilerle
ilgili araya girip diyalog kurabilirse fabrikayı da yaşatırız, işçilerin
haklarını da korumuş oluruz diye düşünüyorum. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Bayiler de var orada, bayiler de mağdur! MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Bayiler var –doğru söylüyorsunuz, zaman kalmadığı için
söylemiyorum- borsada oynayanlar var, ara kuruluşlar, bu fabrikaları yapan,
yardım yapan, torna, cıvata, jant, lastik yapan yan kuruluşlar da var; bunlar
da mağdur olmuşlardır. Bütün bu kuruluşları… Yaklaşık 10 bin civarında
vatandaşımızın mağduriyeti giderilir diye düşünüyorum. Bakanlığın bu konuya bir
an önce el koyması gerekir diye düşünüyorum. Hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sevigen. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… BAŞKAN - Buyurun
Sayın Elitaş. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz konuyla ilgili kısa bir açıklama
yapmak istiyorum. BAŞKAN – Ne ile
ilgili efendim? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gündem dışı Sayın Milletvekilinin yaptığı konuyla ilgili kısa bir
açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN – Efendim,
Bakan Bey cevap verecek zaten. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İçişleri Bakanı gelsin! ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Bakan gelir cevap verir Sayın Başkan, ihtiyaç varsa. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Milletvekili, tamamen konu dışında olan, Türkiye'nin
demokrasi… BAŞKAN – Buyurun,
açıklama yapın efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – “Cumhuriyet Halk Partisi” dediği an ben de söz istiyorum! BAŞKAN – Dinleyin
bakalım ne diyecek. Bir dakika
veriyorum size Sayın Elitaş. V.- AÇIKLAMALAR 1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
gündem dışı söz alan milletvekillerinin söz aldıkları konuda konuşmaları
gerektiğine ilişkin açıklaması MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Milletvekilim İç
Tüzük’ün kendisine verdiği yetkiyi kullanarak gündem dışı bir konuşma yapmak
üzere söz aldı. Konusu da gerçekten çok önemli bir konu.
Türkiye'nin dünya çapında, Avrupa çapında çok önemli bir şirketinde yaşanan
olaylarla ilgili gündeme getirdiği mesele. Hakikaten önemli bir mesele. Ama
Sayın Milletvekili konuyla hiç alakası olmayan ve şu anda Türkiye'nin
demokrasiyle mücadelesi içerisinde “darbecilerle mi devam edecek, yoksa
demokrasiyle mi devam edecek” şeklindeki bir yol ayrımında olduğu bir süreçte
darbeyi savunmak, parlamenter demokratik sistemde bir milletvekiline yakışmayacak
bir düşünce diye kayıtlara geçmesi anlamında söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar) Bakınız, işlerine
geldiği zaman Atatürkçülük, laiklik ve cumhuriyeti sahiplenmeye kalkıyorlar. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Ya, ne alakası var! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şu gerçeği hep beraber ortaya koymamız lazım: Bir, Atatürk’ün
fikrini savunup Türkiye’yi … (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – … muasır medeniyetler seviyesine… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Süre bitti Başkan.. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Elitaş. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bitiriyorum bir dakika. Bir dakika müsaade edin. Bir cümleyle
bitiriyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Maksadınız anlaşıldı efendim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, bir cümleyle bitiriyorum. BAŞKAN –
Uzatmayalım lütfen. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Efendim, bitiriyorum. BAŞKAN – Lütfen,
uzatmayalım efendim. Bu işin prensiplerini bozdunuz. Ne söyleyeceksiniz? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Teşekkür edeceğim. BAŞKAN - Teşekkür
edip inin o zaman; teşekkür edin. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ben söz istiyorum 69’a göre. BAŞKAN – Ne
diyorsunuz Sayın Anadol? Ne diyorsun? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bitirsin, söyleyeceğim. 69’a göre söz istiyorum. BAŞKAN – 69’a
göre oylama yaparım, varsa sataşma, size söz veririm; ısrar ediyorsanız. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sataşma değil. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Buyurun. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Atatürk’ün fikrini savunup Türkiye’yi muasır medeniyetler
seviyesine getirmek için uğraşanlar var, bir de Atatürk’ten faydalananlar var. ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) - Maşallah, o siz misiniz? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Laikliği savunanlar var, laikliği kullanıp iktidar olmak için
uğraşanlar var. BAŞKAN – Teşekkür
edecektiniz Sayın Elitaş. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bunu ayırmalarını ve kayıtlara geçmesi anlamında söylüyorum;
inşallah, bir daha bu kürsüden darbeyi savunucu konuşma yapılmaması dileğiyle
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Sayın Başkan… BAŞKAN – Yani bu
konuyu bitiremeyiz burada, biri Atatürkçü, biri Atatürkçü değil diye, böyle bir
şey olur mu? ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Darbeci Hükûmet, darbeci! MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın Sevigen, size… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… BAŞKAN - Hayır,
size söz vermiyorum efendim. Siz oturun yerinize. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Vermeseydiniz söz ya! Bakan yok ki burada! ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Darbeci politikacılar nerede! Darbeci politikacılar! BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sevigen, siz durumu izah edin. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Meramını
anlatacak, maksadını aştı herhâlde konuşması, anlatsın. Evet, buyurun. Bir dakika
veriyorum efendim. 2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş tarafından bazı
ifadelerinin çarpıtıldığı gerekçesiyle açıklaması MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) – Sayın Başkanım, biraz önce milletvekili arkadaşım dedi ki:
“Darbeyi savunanlarla mı gideceğiz, demokrasiyle mi gideceğiz?” diye düşündü.
Biz hiçbir zaman bu ülkede darbeyi savunan bir siyasi parti değiliz Sayın
Başkanım. (AK PARTİ ve DTP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Tamam,
teşekkürler. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Dinlerseniz… Yanlış anladınız… Hele ben… BAŞKAN – Dinleyin
lütfen. “Savunmuyorum.” diyor, tamam. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yanlış mı anlamışım? MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Biz, kendi elimizle… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Dinlemiyorsunuz… Biz kendi
elimizle 1950’lerde demokrasiye teslim etmiş bir siyasi partinin geçmişiyiz.
(AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Dinlerseniz… Cumhuriyet Halk
Partisi tarihinde… Biz sadece, insanların, hangi insanlar olursa olsun, ne
olduğu belli olmayan, iddianameler dahi ortada olmayan suçlardan dolayı içeride
yatmasına karşı çıkıyoruz. EDİBE SÖZEN (İstanbul) – Burası hukuk devleti. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) - Bunu savunmak darbeyi mi
savunmak Allah aşkına, bu insanları savunmak! Sizler de savunmadınız mı? Sizler
de daha önce… Mağdur olan insanları savunmak, mağdur olan insanların haklarını
burada gündeme getirmek darbeyi mi savunmak Allah aşkına! (CHP sıralarından
alkışlar) Hele böyle bir günde yalan söylemek size yakışıyor mu Sayın
Milletvekilim? Yalan söylemek bir Grup Başkan Vekiline yakışıyor mu? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Size yakışıyor mu? MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Ben yalan söylemiyorum, ben gerçeği söylüyorum. ALİ KOYUNCU
(Bursa) - Size yakışıyor mu? MEHMET SEVİGEN
(Devamla) - Bu bakımdan, sevgili arkadaşlarım… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Tamam
efendim, süreniz doldu. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) - Açıklama verdiği için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Gündem
dışı ikinci söz, Nasrettin Hoca’nın doğumunun 800’üncü yılı ve Uluslararası
Akşehir Nasrettin Hoca Şenlikleri hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Orhan
Erdem’e aittir. Buyurun Sayın
Erdem. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Erdem, Nasrettin Hoca da darbelere karşı! IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam) 2.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Nasrettin Hoca’nın
doğumunun 800’üncü yıl dönü-müne ve 49’uncu Akşehir
Uluslararası Nasrettin Hoca Festivali’ne ilişkin gündem dışı konuşması ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Nasrettin Hoca’nın doğumunun 800’üncü yılı ve 49’uncusu
düzenlenecek Akşehir Uluslararası Nasrettin Hoca Festivali ile ilgili gündem
dışı konuşmama geçmeden önce hepinizi saygıyla selamlar, sizlerin ve değerli
halkımızın ve izleyicilerimizin üç ayların başlangıcı olan bu günü, Regaip Kandili’nizi de en içten dileklerimle kutlarım. Değerli
milletvekilleri, Nasrettin Hoca 1204-1284 yılları arasında yaşamış önder bir
isim. Bazı kaynaklara göre Sivrihisar’ın Hortu
Köyü’nde doğmuş, gençlik, çocukluk dönemlerinde Akşehir’e yerleşmiş, bazı
kaynaklara göre Akşehir’de doğmuş, yaşamış ve orada türbesinde bugüne kadar
gelmiş. Nasrettin
Hoca’nın nerede olduğu önemli değil, ama, asıl
yaşadığı Akşehir’den tüm dünyaya, Asya’ya, Afrika’ya, Avrasya’ya kadar bütün
kıtalara yayılan onun fıkraları ve felsefesidir. Nasrettin Hoca’yı
kısa kısa özellikleriyle tanımlarsak: Nasrettin Hoca
büyük bir halk eğitim filozofudur. Halkı güldürerek müspet yönde değişiklik
getirmek ister. O, önce zekâsını göstermez, olayın akışına göre, kademeli ve
unutulmayacak bir şekilde karşısındaki kişi ya da kişilere zekâsını gösterir. Nasrettin Hoca,
yine büyük bir eğitimcidir. Bu eğitimi verirken, tatlı dilli, güler yüzlüdür,
kişileri, kurumları, yaşanan olayları tatlı mizahla eleştirir, iğneler fakat
kavga etmez. Bu özellikleri dolayısıyla, 13’üncü yüzyılda yaşadığı hâlde,
Anadolu halkı, onu, sonraki yüzyıllarda da yaşanan olaylarda fıkralarda bile
kullanmaya devam etmiştir. Nasrettin Hoca,
yaşadığı olaylarda ve fıkralarında, en önemli unsuru yine eşeğini de hiç
yanından ayırmaz. Nasrettin
Hoca’nın dönemi, yani 13’üncü yüzyıl, Mevlânâ, Seyyid Mahmud Hayrani,
Yunus Emre, Şeyh Edebali, Şeyh Tebrizi,
Ahi Evran gibi daha çoğaltabileceğimiz birçok değerli
ismin yaşadığı, hepsinin ortak özelliği, bir toplumsal değişim çağında yeni bir
kültürel ve sosyal oluşumun mimarı oluşudur. Nasrettin Hoca, Mevlânâ, Yunus Emre, Hacı Bektaş
Veli gibi ahlak ve fazilet mücadelesi yapmıştır, tasavvufun vermek istediğini
halka indirmek için o da mizahı kullanmıştır. Ben, Nasrettin
Hoca’da, bugün hepimizin ihtiyacı olan hoşgörü ve umudu kaybetmeden olayları
yönetebilme özelliğini işlemek istiyorum. Nasrettin Hoca
bir umut adamıdır, göle maya çalar, kendi eşeğini kaybeder, gülerek arar ve
karamsarlığa kapılmadan olayların sonucunu bekler. Nasrettin Hoca
13’üncü yüzyılda göle maya çalmış “Ya tutarsa?” demiştir. Dün İstanbul’da bir
etkinlikte 21’inci yüzyılın temsilî Nasrettin Hoca’sı
da “Göle maya çalıyorsunuz, ya tutarsa?” diye soruya, “Siz de Sayısal Loto
oynuyorsunuz, ne fark eder?” diye cevap vermişti. Sahiden, herkes, değişik
umutlar ve beklentiler içinde hayatını devam ettirir ve umut, yaşama
heyecanıdır. Aslında, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde de Hoca’mızın fıkraları bence çok canlandırılmaktadır.
Bazen Meclisi idare eden Başkan Vekili, dinlediği, farklı görüşteki
milletvekillerine “Sen haklısın.” demekte, diğerinin itirazına “Sen de
haklısın.” demekte, bizlerin itirazına karşılık, “Sizler de haklısınız.”
ifadesine benzer görünümler ve olaylar sergilemektedir. Yine, ben,
Nasrettin Hoca’nın hoşgörüsünü çokça kullanmak istiyorum. Onunla ilgili bir
fıkra da anlatmak isterim, ortamın bu güzel anında. Nasrettin Hoca bir gün
Akşehir pazarında dolaşırken arkasından densiz, boylu poslu, iri biri ensesine
tokat atar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun.
ORHAN ERDEM
(Devamla) – Sağ olun Başkanım. Hoca ne olduğunu
anlamadan bakar ve hiç gereği yokken birinin hareketinin olduğunu anlar, olaya
bulaşmadan devam eder. Biraz ilerler, yine aynı şahıs bir daha ensesine vurur,
tekrar döner; bir şey de yapması lazım, densiz biri, ama “Şakadan mı vurdun,
gerçekten mi vurdun?” der. Şahıs “Gerçekten vurdum, ne var ki?” dediğinde
“Tamam o zaman, şakadan hiç hoşlanmam.” der ve durumu kurtarır. Çünkü, ona değecek bir şahıs değildir, çünkü, böyle basit
şeylerle de kargaşa yaratmak istemez. Kısacası, onun
felsefesi bugüne kadar sekiz yüz yıl geldi, bundan sonra da onun torunları
bizler devam ettireceğiz. 5-10 Temmuzda
Akşehir’de yine önemli bir etkinlik var. İnşallah Meclis Başkanımız katılacak.
Çok değerli başkan vekillerimiz, bakanlarımız, sizler katılabildiğiniz oranda
bize onur vereceksiniz. Nasrettin
Hoca’nın olduğu her yerde hoşgörü ve gülümseme olmaktadır. Dünyanın ortası… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erdem. ORHAN ERDEM
(Devamla) – Bir dakika daha Başkanım, teşekkür edeceğim. Değerli Başkanım… BAŞKAN – Efendim,
açmıyorum mikrofonu. ORHAN ERDEM
(Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür edeceğim ve ortamı germeden aslında güzel
bir şey yapacağım. BAŞKAN – Sayın
Erdem, bugün bunun tamamıyla şeyini aştım yani ya! Buyurun. ORHAN ERDEM
(Devamla) – Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için… Öncelikle teşekkür etmek
istediğim için açtırmak istedim ve tekrar, bu davetimizi yineliyoruz. Bu konuda
tüm emeği geçen, Valiliğimiz, kaymakamlarımız, Belediye Başkanımız, Konya
milletvekillerimiz ve katkısı olacak herkese de huzurunuzda buradan teşekkür
etmek için son sözü istedim. Tekrar hayırlı
olmasını diliyorum. Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erdem. Gündem dışı
üçüncü söz, Mersin ilinin sanayisi ve esnafın sorunları hakkında söz isteyen
Mersin Milletvekili Behiç Çelik’e aittir. Buyurun Sayın
Çelik. (MHP sıralarından alkışlar) 3.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin’in sanayisi
ve sanayi esnafının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin ilinin sanayisi ve
esnafın sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Mersin,
Türkiye’mizin güneyinde, Akdeniz kıyısında, en az Antalya kadar önemli olan
ancak, turizmden, Antalya kadar doğal güzellikleri olmasına rağmen, nasibini
alamamış önemli bir kentimizdir. Türkiye'nin sekizinci büyük kenti, her anlamda
sekizinci kenti ancak 15.800 kilometrekare yüz ölçümüne sahip olan ilimizin
önemli kısmının dağlık olması ve sanayinin, özellikle Çukurova’ya yakın olan
bölümlerinde gelişmiş olması, Mersin’in aslında önemli bir sanayi ili konumuna
geldiğini de göstermiyor. Limanının fevkalade, ekonomik anlamda önem arz
etmesine rağmen, ne yazık ki, özelleştirilmesi ve yabancı bir firmaya peşkeş
çekilmesi de Türkiye’nin ve Mersin’in en önemli handikaplarından
birisidir. Dolayısıyla Mersin, ne tarımda ne sanayide ne ticarette ve ne de
turizmde, maalesef, her türlü imkâna sahip olmasına rağmen, iktidarın yanlış
politikaları yüzünden damgasını vuramamış ve arada gezen ve kendini
kanıtlayamayan bir il konumuna düşürülmüştür. Mersin Serbest
Bölgesi var. Bu serbest bölge, Türkiye’de ilk kurulan serbest bölgelerden bir
tanesi. 3 Ocak 1987 yılında faaliyete geçirildi ve sürekli olarak burada
işletmeci kaybını yaşıyoruz, yarı yarıya azaldı ve 6 Şubat 2004 tarihinde
çıkarılan 5084 sayılı Yasa’yla, serbest bölge olma özelliğini içeren vergileme,
prim ödemeleri gibi hususlar asla çözüme kavuşmadı ve oradaki kullanıcılar bu
konudan ciddi ölçüde yakınmaktalar. Mersin Serbest Bölgesi, diğer serbest
bölgeler gibi yasak bölge hâline geldi; serbest bölge değil, yasak bölge hâline
geldi ve antrepo tutmak, oradan çalışmak çok daha elverişli konuma geldi. Bunun
çözümlenmesi gerekiyor. Oradaki, hisse üzerine tesisler yapan iş adamları üzerine
bu tesislerin tapulanması gerekirken ve bu konuda iktidar tarafından söz
verilmişken hâlâ bu söz onlar için yerine getirilmedi ve hâlâ boşlukta duruyor.
Dolayısıyla, sadece burada beş dakika içerisinde serbest bölgeyi anlatmak bile
mümkün değil, kaldı ki Mersin’in genelini ve esnaf sorunlarını anlatmak şöyle
dursun. Mersin Sanayi
Sitemiz var. Hemen yanı başında Tırmıl Sanayi Sitemiz
var. Mersin-Tarsus kara yolu üzerinde organize sanayi bölgemiz var. Erdemli,
Silifke, Anamur ve diğer sanayi sitelerimiz var. Maalesef buralarda geçen hafta
yapmış olduğum inceleme gezisinde, özellikle Erdemli Sanayi Sitesinde de
esnafın yoğun yakınmaları ile karşı karşıya kaldım. Özellikle
belirtmek istedikleri konular, hayat standardı meselesi, SSK ve BAĞ-KUR
primlerinin ödenemeyecek derecede ekonomik düzeylerinin düşük olması, vergi
borcundan dolayı bunları ödemek için faizlerin yüksekliği, elektriğe ve suya
yapılan sürekli zamlar, petrol ürünlerine ve demire yapılan zamlar, bankaların
normal esnafı kalkındıracak şekilde değil de âdeta tefeci yöntemleriyle
çalışıyor olması ve girdi maliyetlerinin sürekli yükselmesi ne yazık ki esnafın
en büyük sorunlarının başında gelmektedir. Mersin yoğun göç
almaktadır. Her anlamda ekonomik gerilemeler söz konusu. Artan işsizlik var, hayat
pahalılığı ve yapılan zamlar var. İşyerleri sürekli kapanıyor sayın
milletvekilleri. Her açılan 100 ticari işyeri karşılığında 148 işyeri
kapanıyor. Halkta para yok, ciddi bir talep daralması söz konusu, işsizlik çığ
gibi büyümekte, piyasalarda görülmemiş bir durgunluk var. Bunların çözümlenmesi
gerekiyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Devam
ediniz Sayın Çelik. Buyurun. BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Mersin’de tabii
total olarak bütün sektörleri anlatmayı arzu ederdik ama burada özellikle sanayi sitesi
esnafının, organize sanayinin ve serbest bölgenin sorunlarıyla yetinmek
durumundayız. Şunu bilmenizi
isterim ki, Mersin-Tarsus kara yolu üzerinde son üç yılda 28 adet fabrika
kapandı, 10 bin civarında çalışan maalesef işten çıkarıldı ve işsiz duruma
düştü. Bunlara bir an önce çözüm bulunması ve Mersin’in daha yaşanabilir bir il
hâline getirilmesi Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizlerin temel arzusu ve
özlemidir. Bu duygularla
yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyor, Mersin halkına da en iyi
dileklerimi sunuyorum. Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çelik. Gündem dışı
konuşmaya Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan cevap verecektir. Buyurun Sayın
Çağlayan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz evvel Çok
Değerli Vekilimizin, Sayın Behiç Çelik’in Mersin’le ilgili belirtmiş olduğu
hususlarla ilgili birkaç hususu dile getirmek için söz aldım. Efendim, tabii
ki, devam edegelen bir küresel kriz var. Bütün
dünyada bu krizin etkileri bir şekilde hissediliyor. Bunun yanı sıra, daha
evvel çeşitli defalar da bahsettim, aslında Türkiye gerek sanayide gerek esnaf
kesiminde bir değişim ve dönüşüm sürecini yaşıyor. Bu değişim ve dönüşüm
sürecini yaşarken de eski alışkanlıklar yerine yeni birtakım yapılanmaların,
yeni birtakım çalışmaların hazırlıkları içindeyiz. Bu noktada, bir taraftan bakanlık
olarak sanayi stratejisini ve sanayi envanterini ve
bunun üzerine yeni bir teşvik sistemini koymanın hazırlığı içerisindeyiz.
İnşallah bu yıl sonuna kadar da yapmış olduğumuz
çalışmalarla beraber teşvik sistemini sil baştan yeniden düzeltip sektörel, bölgesel ve proje bazlı bir teşvik sistemi
getiriceğiz. Dolayısıyla bu teşvik sistemiyle beraber iller arasındaki haksız
rekabet ve diğer taraftan sektörler arasındaki haksız rekabet ortadan
kaldırılmış olacaktır. Bunun yanı sıra,
özellikle esnaf ve sanatkâr kesimimizde, evet, sıkıntılar var. Özellikle
birtakım belirsizliklerin yaratmış olduğu tüketim taleplerinin, tüketim
tercihlerinin etkilenmesi, en başta bunlarla ilgili en önemli rolü oynarken
diğer taraftan da esnaf kesiminde de esnaf ve sanatkârlarla ilgili yeni bir
strateji ve değişim-dönüşüm planını hazırlıyoruz. Bunları yaparken de
Bakanlığıma kayıtlı bulunan 1 milyon 900 bine yakın esnafımızın bire bir, anlık
bütün bilgilerini alıyoruz, bütün bilgilerini kendileriyle görüşüyoruz. Bu arada, gerek
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) gerek Türkiye Esnaf ve
Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliğiyle
(TESKOMB) beraber de bir çalışma içindeyiz. Bu yapacağımız çalışmayla,
özellikle, esnafımızın yeni sisteme, yeni döneme, dünyada gelişen yeni ekonomik
trende uyumu noktasında çok önemli çalışmalar yapıyoruz. Bunları
yaparken esnafımızla ilgili yapacağımız bu Esnaf ve Sanatkâr Strateji ve Eylem
Planı’nı -ki bunu da eylül ayına kadar bitirmeyi hedefliyoruz- inşallah eylül
ayına kadar gerek finansman konusuyla gerek kredi yolu itibarıyla gerek mesleki
eğitim ve istihdam konularıyla gerek -biraz evvel Sayın Milletvekilim de
bahsetti- vergi ve diğer yasal yükümlülüklerin azaltılması noktasında ve bir
taraftan da esnaf kesiminin, sanatkâr kesiminin bir araya gelerek güç birliği
yapması, kümelenme dediğimiz çalışmanın yapılması noktasında ve mevzuattan
kaynaklanan birçok sorunun giderilmesi noktasında önemli bir strateji eylem
planı hazırlanıyor. Bu eylem planı bu bahsedilen sıkıntıların birçoğunu
giderecek olan bir çalışma. Bu çalışma bittikten sonra, Bakanlığımız tarafından bitirildikten
sonra, Ekonomi Koordinasyon Kurulunda bu programla, planla ilgili, ilgili
bakanlarımızın görüşleri ve bu konuda beraber ortak bir tavır takınıldıktan
sonra bununla ilgili açıklamamızı yaparak esnaf ve sanatkârımızın yeni sisteme,
yeni döneme değişim ve dönüşümünü sağlayacak, bir taraftan da destek
mekanizması oluşturacak bir çalışma içerisinde olacağız. Bunu yaparken, ayrıyeten, Bakanlığıma bağlı KOSGEB’le ilgili de esnaf ve
sanatkâra yönelik çalışmalar yapıyoruz. Bundan iki ay evvel “Bin Artı bin KOBİ”
uygulamasıyla, özellikle imalatçı sanatkârlara yönelik başlatmış olduğumuz
projede makine teçhizat alımında on sekiz ay sıfır faizli kredi desteği
verilecek. İleri teknolojilerde, orta ileri teknolojilerde -eski rakamlarla söylüyorum- 600 milyar
liraya kadar on sekiz ay sıfır faizli makine teçhizat kredisi verilirken, orta
düşük teknolojiye de 300 milyar lira kadar destek verilecek. Bunlarla ilgili
KOSGEB gerekli çalışmaları yaptı ve şimdi bankalara sundu. Bankalar da, bu ayın
sonuna kadar, bir kısmı, içinde esnaf ve sanatkârların da olduğu bir düzenleme
yapacak. Diğer taraftan, yine KOSGEB’le, esnafla ilgili düzenlemeyi yapacak yeni
düzenlemeler yapıyoruz. Bunu yaparken, tabii ki Mersin ilinde özellikle,
Türkiye’deki bu değişim ve dönüşüm noktasında, oradaki esnaf kardeşlerimizin de
bu değişim ve dönüşüm sürecinde var olan sıkıntılarının ortadan
kaldırılacağıyla ilgili bir çalışma yapıyoruz. Tabii ki bunu tüm Türkiye için
yapacağız. Bunu yaparken… Efendim ben
Mersin’e üç kere gittim, sadece Bakanlığım döneminde, daha evvel de Mersin’e
çeşitli defalar gitmiştim. En son, Allah rahmet etsin -kendisini rahmetle
anıyoruz- Ticaret Sanayi Odası Başkanımız, Kadri Başkanımızın da özellikle
öncülüğünü yapmış olduğu Mersin’le ilgili, Mersin’in yeni sanayi stratejisi,
yeni oluşumu ve Mersin’in hangi alanlarda, hangi konularda söz sahibi
olacağıyla ilgili önemli bir çalışma yapmışlardı. O çalışmanın
tanıtım toplantısına da ben katılmıştım, Bakanlığın tüm personeliyle
katılmıştık ve Mersin’de yapmış olduğumuz ekonomik değerlendirme toplantısında
da gerek Valimiz başta olmak üzere, milletvekillerimiz, o gün toplantıya
katılabilenler ve ilin yerel yöneticileri, Belediye Başkanımız, oda
başkanlarımız, borsa başkanlarımızla beraber toplantılar yaptık ve Mersin’le
ilgili bu yapacağımız sanayi stratejisinde hangi kimliklerin öne çıkması
gerektiğini, Mersin’in avantajlarının ve dezavantajlarının ne olduğu ve
bunların nasıl planlanacağı konusunda çok önemli bulgular elde etmiştik. Biraz evvel
bahsetmiş olduğunuz, özellikle Mersin Serbest Bölgesi, gerçekten Türkiye’nin
göz bebeği olan serbest bölgelerinden biri. Şimdi, serbest bölgelerle ilgili
bir düzenleme, zaten Ekonomi Koordinasyon Kurulunun gündeminde ve Mersin
Serbest Bölgesi’nin de var olan avantajlarının en iyi şekilde kullanılması
noktasında çok önemli düzenlemeler yapılacak. Bunlar yapılırken de, biraz evvel yine bahsettiğim gibi, özellikle
SSK işveren payının 5 puan düşürülmesi, BAĞ-KUR’luların
borçlarına yeniden düzenleme getirip yirmi dört aya kadar vadelendirilmesi
ki, yüce Meclisimizden geçen ay çıkmış olan kanunlar çerçevesinde bunları da
bir taraftan SSK ve BAĞ-KUR’da birikmiş borçlarının
bir yerde tasfiyesini yaparken diğer yandan da sosyal güvenlik reformuyla,
bildiğiniz gibi, BAĞ-KUR’luların yani esnaflarımızın
özellikle sağlık hizmetlerinden faydalanması noktasında da önemli açılımlar
getirdik. Evet, Mersin
sizin de belirttiğiniz gibi, Türkiye’de gerek sosyoekonomik gelişmişlik
açısından gerek Türkiye’nin gelişmiş illeri açısından son derece önemi haizdir.
Türk ihracatçısının bana göre çok önemli çıkış kapılarından biri. Ama biraz
evvel belirttiğim gibi, bütün bu çalışmaları sanayi envanterinde,
sanayi stratejisinde ve esnaf sanayi stratejisi değişim ve dönüşüm planında
bunun tamamıyla ilgili çalışmalarımızı yapıyoruz. Bu çalışmalar yapılırken
tabii ki resmin bütünü içinde Mersin’le ilgili de gerekli düzenlemeler de
yapılacaktır. Ben bu bilgileri
özellikle aktarırken yüce heyetimizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum: VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/704) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/73) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin sözlü
sorular kısmının 295. sırasında yer alan (6/704) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum. Gereğini
saygılarımla arz ederim. Reşat
Doğru Tokat BAŞKAN – Sözlü
soru önergesi geri verilmiştir. Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri okutuyorum: B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin,
12 Eylül müdahalesinin nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/238) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 12 Eylül 1980 tarihinde yapılan askeri darbesiyle ülke yönetimine
el koyan Millî Güvenlik Konseyi’nin yönetimde kaldıkları süre zarfında yaşanan
olayların açığa çıkartılması ve bu darbenin toplumsal ve siyasal hayatı nasıl
etkilediği hususunda araştırma yapmak üzere Anayasa’nın 98. TBMM İç Tüzüğü’nün
104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz
ederim. 1) Fatma Kurtulan (Van) 2) Ahmet Türk (Mardin) 3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 4) Emine Ayna (Mardin) 5) Ayla Akat Ata (Batman) 6) Sebahat Tuncel (İstanbul) 7) M. Nezir Karabaş (Bitlis) 8) Bengi Yıldız (Batman) 9) Sırrı Sakık (Muş) 10) M. Nuri Yaman (Muş) 11) Özdal Üçer (Van) 12) Aysel Tuğluk (Diyarbakır) 13) Pervin Buldan (Iğdır) 14) Gültan Kışanak (Diyarbakır) 15) Akın Birdal (Diyarbakır) 16) İbrahim Binici (Şanlıurfa) 17) Hasip Kaplan (Şırnak) 18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin Halis (Tunceli) 20) Osman Özçelik (Siirt) Gerekçe: Bildiğimiz üzere
Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 tarihinde ihtilal yaparak ülke yönetimine
el koymuş ve dönemin Başbakanı Süleyman Demirel görevden alınarak Türkiye Büyük
Millet Meclisi lağvedilmişti. Darbe sonrası 5 generalden oluşan Milli Güvenlik
Konseyi (MGK), Kenan Evren'in devlet başkanlığı altında tüm yasama ve yürütme
yetkisini elinde toplamış ve cunta yönetimi, Anayasaya ekledikleri geçici bir
maddeyle kendilerini Anayasal güvence altına alarak, darbe uygulamasını yargı
kapsamı dışında tutmuşlardı. Bu askeri darbe,
ülke tarihimizde onarılması güç yaralar açmıştır. Her şeyden önce oluşturulan
darbe Anayasasıyla getirilen yasakçı zihniyet yurttaşlarımızın büyük bedeller
ödemesine sebep olmuştur. Bu dönemde yüz
binlerce yurttaşımız ağır işkencelerden geçirilmiş, binlercesi sakat
bırakılmış, yüzlercesi öldürülmüş, yüz binlerce kişi cezaevlerine atılmış,
binlercesi ülke dışına iltica etmek zorunda kalmış, siyasi partiler ve
demokratik kitle örgütleri kapatılmış, siyaset yasağı getirilmiş, basına sansür
uygulanmış, gazeteler kapatılmış, gazeteciler saldırıya uğramış, binlerce
kişinin yurt dışına çıkması yasaklanmıştır. Darbenin toplumda
yarattığı tahribatlar hâlâ devam ediyorken her nedense hiçbir siyasi iktidar bu
konuda hassasiyet göstermemektedir. Türkiye'nin yakın döneminin en acı
olaylarının saklı olduğu bu dönemi açığa çıkarmak ve bu dönemle yüzleşme
cesaretini gösteremeyen hükûmetler, bu karanlık
dönemi birbirine devretmekten başka bir varlık gösterememişlerdir. Ülkede yargı
başta olmak üzere birçok kurumun güvenilirliğini kaybetmesine neden olan bu
dönemle insani olarak yüzleşmenin zorunluluğu kabul edilmelidir. Türkiye'de
yaşayan insanlar olarak siyasal, hukuksal, ekonomik, sosyal ve psikolojik hayatımızın
12 Eylül darbe kültürü ile şekillendiğini söylemek yerinde bir tespit
olacaktır. Bir ülkenin ana kanunu olarak nitelendirilen ve çıkarılacak kanun ve
yasaların buna uygun olması şart koşulan Anayasa'nın, darbeci anlayışıyla
oluşturulmuş olduğu unutulmamalıdır. Benzer darbeler
süreci geçiren dünya ülkelerinde, bu süreçlerde yaşanan olayların ve
hukuksuzlukların sorumluları bulunup yargı önüne çıkarılmışken, Türkiye'de ise
tam tersine korunmakta ve kollanmaktadırlar. Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı
gelişmeler de göstermektedir ki; darbe zihniyeti günümüzde de hâlen varlığını
sürdürmektedir. Bütün bunlarla mücadele etmek için hukuk devleti olmanın
yüklediği misyon gereğince ciddi, tutarlı bir
soruşturma/kovuşturma süreci zaman kaybedilmeden başlatılmalıdır. 12 Eylül
süreci sorgulanıp darbeciler yargı önüne çıkarılmadığı sürece, Susurluk,
Şemdinli, Ergenekon gibi çeteleşmeler yaşanmaya devam edecektir. 1999 yılında,
ülkemizin AB'ye aday adayı olmasıyla başlayan ve 2005 yılı itibarıyla adaylık
müzakerelerine doğrudan alınmasıyla devam eden siyasal-toplumsal yapımız, 1982
Anayasası'nı kabul etmemektedir. Türkiye'nin 84
yıllık demokratikleşme serüveninin, hak ettiği çağdaş uygarlık değerleriyle
buluşması ve "muasır medeniyetler seviyesine çıkılması" sözü
doğrultusunda gelinen aşamada, cuntacı ve otoriter zihniyetle hesaplaşma
kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bunun da birincil yolu, 12 Eylül Askeri Darbesi
faillerinin yargı önüne çıkarılması ile olacaktır. Sonuç olarak, Türkiye'nin geçmişiyle yüzleşebilmesi için 12 Eylül
Askeri Darbesinin neden ve sonuçlarının yanı sıra iç ve dış boyutlarıyla
birlikte araştırılıp sorgulanması, darbenin toplumsal ve siyasal yaşamda
yarattığı etkileri günümüze kadar devam eden tahribatın açığa çıkartılması,
sorumluların yargılanmasının önündeki yasal, Anayasal engellerin tespiti ve
dönemin sorumlularının açığa çıkartılıp yargılanmasının sağlanması için gerekli
araştırmaları yapmak üzere bir Meclis Araştırma Komisyonunun kurulmasını TBMM
Başkanlığı'na arz ve teklif ederim. 2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve 28
milletvekilinin, Isparta’daki gül üretimi ve bu sektörde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239) Türkiye Büyük
Meclisi Başkanlığına Isparta’da gül
üretimi ve bu sektörde yaşanan sıkıntıların ve alınacak tedbirlerin tespiti
amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve
105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 01/07/2008 1) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta) 2) Mehmet Günal (Antalya) 3) Osman Durmuş (Kırıkkale) 4) Osman Çakır (Samsun) 5) Oktay Vural (İzmir) 6) Mehmet Şandır (Mersin) 7) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale) 8) Mustafa Enöz (Manisa) 9) Hasan Özdemir (Gaziantep) 10) Hasan Çalış (Karaman) 11) Behiç Çelik (Mersin) 12) Ahmet Orhan (Manisa) 13) Kürşat Atılgan (Adana) 14) Şenol Bal (İzmir) 15) Akif Akkuş (Mersin) 16) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon) 17) Erkan Akçay (Manisa) 18) Recep Taner (Aydın) 19) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) 20) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) 21) Zeki Ertugay (Erzurum) 22) Osman Ertuğrul (Aksaray) 23) Ahmet Bukan (Çankırı) 24) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) 25) Yılmaz Tankut (Adana) 26) Emin Haluk Ayhan (Denizli) 27) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın) 28) Ali Uzunırmak (Aydın) 29) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
Gerekçe: Türkiye'de gül
deyince Isparta akla gelmektedir. Yetiştirilen güller ve bu güllerden sağlanan
ürünler Isparta'yı haklı bir üne kavuşturmuştur. istihdam
yaratma ve ekonomik olarak sağladığı kazançlarla, şehri geliştirme ve tanıtma
açısından gül önemli bir potansiyeldir. Bilindiği gibi;
gül, gül yağı ve gül suyu üretimindeki kullanımının yanında parfüm ve kozmetik
ürünlerde de ağırlıklı olarak istifade edilen bir hammaddedir. Şu anda dünyada
Bulgaristan'ın Kızanlık Bölgesi ile Türkiye Göller Yöresi'nde Isparta'da Yağ
Gülü yetişmektedir. Isparta-Burdur yörelerinde 10.000 dönüm gülçiçeği
bahçesi bulunmaktadır. Buradan ortalama 7000 ton gülçiçeği
elde edilmektedir. Türkiye dünyadaki
gül yağı ihtiyacının %60'ını karşılamaktadır. İhraç edilen gül yağının %40'ı da
Isparta'dan sağlanmaktadır. Bu anlamda Isparta gül yağı ihracatında adeta tekel
konumundadır. Parfüm ve kozmetik sanayinin olmazsa olmazı gül yağıdır. Koku
görevi yanı sıra bu sektörde kokunun tende veya herhangi bir cisimde kalmasını
sağlar. Tutkal görevini yaparak formülasyonda, fiksatörlük görevini yerine getirir. Onun için parfüm
sanayinin en pahalı uçucu yağıdır. Bugün Şu anda Isparta Bölgesi'nde
7000 ton gülçiçeği yetişmektedir. Gülbirlik'e
ait 8000 ortak, ortak olmayan 2000 üretici olmak üzere 10.000 aile gülcülükle
geçimini sağlamaktadır. Gülbirlik'e gülçiçeği veren 5000 ortak bulunmaktadır. Diğer ortaklar ve
üreticiler ise gerek Fransızların işletmelerine gerekse irili ufaklı 10 adet
gül yağı ve gül konkreti üreten işletmecilere
ürünlerini vermektedirler. Isparta’da gül
yetiştiriciliğinde ve pazarlanmasında birlik ve beraberlik sağlanmalı, gül
yetiştiriciliği ve gül yağı sektörü için, kısa ve uzun vadeli 5 yıllık ve 25
yıllık mastır planları hazırlanmalıdır. Gülcülük adına tüccarın aynı masada
oturup bu sorunları ve çözüm önerilerini tartışabilecekleri yıllık olarak mutat
gül panelleri veya sempozyumlar düzenlenmelidir.
Üretici için bilimsel veriler ışığında ilaçlama budama ve gençleştirme
konularında değişen ilaçlara göre yıllık olarak her gül sezonundan sonra bir
sonraki yıl için bakım kitapçıkları hazırlanmalı ve üreticiye dağıtılmalıdır.
Gül yetiştiriciliği ve gençleştirmesi için Tarım ve Köyişleri
Bakanlığınca destekleme verilmeli, verimden düşen güller gençleştirilerek
verimleri artırılmalıdır. Gül fiyatı gül
sezonu başlamadan açıklanmalı çiftçinin yıllardır süregelen mağduriyetine dur
denilmelidir. Son yıllarda artan sıcaklık ve yağışın az olmasından kaynaklanan
verim düşüklüğü ve gül bahçelerinin kuruma riskine karşı çiftçiye damlama
konusunda destek olunmalıdır. Gülün hammadde
olduğu gıda, kozmetik ve ilaç sektöründe ürün yelpazesi genişletilmelidir.
Isparta gül ve gül yağına karşın kozmetik konusunda da ülkenin pilot bölgesi
olmak üzere desteklenmelidir. Avrupa pazarının
en önemli kriteri olan organik gül yetiştiriciliği
için bugünden altyapı çalışmalarına başlanmalı organik ilaçla böceğe karşı
mücadelede etkin çözümler ortaya konulmalıdır. Gül tüccarlarının ve Gülbirlik'in fabrikalarının yenilenmesi modernize edilmesi
konusunda devlet desteği sağlanmalıdır. Bunların yanında da gül borsası da
kurulmalıdır. 3.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul ve 19
milletvekilinin, Aksaray ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/240) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aksaray İlinin
sorunlarının araştırılarak, yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere
alınacak önlemlerin tespiti amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün
l04'üncü ve l05'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz. 1) Osman Ertuğrul (Aksaray) 2) Metin Çobanoğlu (Kırşehir) 3) Mehmet Şandır (Mersin) 4) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale) 5) Akif Akkuş (Mersin) 6) Osman Çakır (Samsun) 7) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta) 8) Hakan Coşkun (Osmaniye) 9) Recai Yıldırım (Adana) 10) Hamza Hamit Homriş (Bursa) 11) Gürcan Dağdaş (Kars) 12) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara) 13) Metin Ergun (Muğla) 14) Zeki Ertugay (Erzurum) 15) Hasan Çalış (Karaman) 16) Reşat Doğru (Tokat) 17) Osman Durmuş (Kırıkkale) 18) Ümit Şafak (İstanbul) 19) Kamil Erdal Sipahi (İzmir) 20) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın) Gerekçe: Aksaray, M.Ö. 8. bin
yıla kadar uzanan tarihi, günümüze kadar hüküm süren çeşitli medeniyetlere ait
kültürel varlıkları, tabii güzellikleri ve ticari bir merkez olması dolayısıyla
hiçbir dönemde önemini yitirmemiştir. Kapadokya'nın kapısı konumundaki Aksaray,
kültürel varlıkları yanında doğal zenginlikleri ile de ziyaretçilerine değişik
ve ilginç tatil olanakları sunmaktadır. Orta Anadolu Bölgesi'nde, tarihî İpek
Yolu'nun önemli merkezlerinden birisi olan Aksaray, günümüzde de doğu-batı ve
kuzey-güney yönleri arasında uzanan ana bağlantı yollarının kavşağında yer
almaktadır. Güzelyurt'u, Ihlara Vadisi, Sultan Han’ı, Eğri Minare'si, kış
sporları turizm merkezi ilan edilen Hasan Dağı ve Ziga
Kaplıcaları ile Anadolu'nun ortasında çekici bir merkez konumuna gelmiştir. Aksaray İli,
Yeşilova Kasabasında bulunan ve 1962 yılından bu yana arkeolojik kazıları
yapılan Acemhöyük Ören yerinden çıkarılan Eski Tunç
Çağı buluntuları bugün Niğde Müzesinde sergilenmektedir. Bugüne kadar yapılan
kazılarda Acemhöyük'ün M.Ö III. bin yani Eski Tunç
Çağı yerleşimlerinde konutların dikdörtgen ya da yamuk planlı kerpiç yapılardan
oluştuğunu göstermiştir. Bu dönemde ölüler bir yandan yerleşim yeri dışındaki
mezarlıklara toprak ve küp mezarlara gömülmüştür. Ölülerin yanına yüzük,
bilezik, küpe, kolye gibi süs eşyaları ve bazı kaplar hediye olarak
bırakılmıştır. Bunların yanında taş, kemik ve çeşitli metallerden yapılmış
takılar, silahlar ve günlük işlerde kullanılan eşyalar ele geçirilmiştir. Bilim adamlarınca
yapılan yüzey araştırmalarında ilimizde bulunan höyüklerden toplanan çok sayıda
Eski Tunç Çağı malzemesi ile vatandaşlarca bulunarak Aksaray Müzesine getirilen
Eski Tunç Çağına ait buluntular da Aksaray’da bu dönemin yoğun ve kesintisiz
olarak yaşandığını göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Söz konusu bu
bölgenin Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi yapılması, bölgenin
gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır. Aksaray İlimiz,
tarımsal potansiyeli ve tarımsal üretimi ile ülkemizin önde gelen
illerindendir. İlimizde halkımızın büyük bir çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla
uğraşmakta, geçimlerini tarım ve hayvancılıktan elde etmektedirler.
Çiftçilerimiz çok büyük sıkıntı içinde yaşamaktadırlar. Bölgemizde
alışılagelen tarım çeşitliliği dışında üretim yapılmamaktadır. Alternatif ürün
deseni konusunda ilgili kurum ve kuruluşlarca gerekli araştırmalar yapılarak
bölge çiftçisinin önü açılmalıdır. Çiftçilerimizin
bilinçlendirilerek toprağa uygun ürün deseninin doğru olarak tespit edilmesi,
buna yönelik proje ve planların oluşturularak uygulamaya bir an önce geçilmesi
gerekmektedir. Bölgemizde
organik tarımın yaygınlaştırılması, organik tarımla üretim gerçekleştiren
çiftçilerimizin desteklenmesi gerekmektedir. Aksaray
hayvancılık ve besicilik konusunda da gelişmeye müsait bir yerdir. Süt
sığırcılığı ve hayvan yemi üzerine ciddi bir araştırma yapılması. Aksaray
Üniversitesi İlimizin gelişiminde büyük katkı sağlayacaktır. Üniversitemiz
henüz iki yıllık bir üniversitedir. Üniversiteye ait bir hastane olmadığı için
üniversite görevlileri ve öğrenciler Devlet Hastanesi ve değişik
polikliniklerden faydalanmaktadırlar. Üniversitemize neden bir Tıp Fakültesi
açılamıyor. Dolayısı ile Üniversite Hastanesi de Tıp Fakültesi olmadığından
açılamıyor. Aksaray'ımız için büyük kayıptır. Durumun araştırılmasını. Aksaray'da termal
turizm denilince Ziga Kaplıcaları akla gelir.
Aksaray'a Aksaray-Ortaköy-Kırşehir
bölünmüş yol yapımı gündeme gelmiştir. Durumun araştırılmasını. Aksaray'ın sulama
ve içme suyu başlı başına bir sorun haline geldi. Aksaray su kaynaklarının
üzerinde olmasına rağmen önümüzdeki günlerde susuzluk tehlikesiyle karşı
karşıya gelmiştir. Bu konuda ciddi bir araştırma yapılması gerekmektedir. Aksaray Hasan
Dağı ve Melendiz'den gelen çay, Mamasın barajına
dökülen Melendiz çayı kurumaya yüz tuttu. Küresel
ısınma nedeniyle Melendiz çayının su seviyesi oldukça
aşağılara düştü. Burada da ciddi bir araştırma yapılması gerekmektedir. Açıklanan bu
nedenlere, sorunların yerinde tespit edilerek konunun aydınlığa kavuşturulması
ve gereken önlemlerin alınması amacıyla, bir Meclis Araştırması açılması
gerekmektedir. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
C) Tezkereler 1.- Hırvatistan Parlamentosu Dış Politika Komitesinin, TBMM
Dışişleri Komisyonunu Hırvatistan’a davetine icabet edilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/492) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Hırvatistan
Parlamentosu Dış Politika Komitesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonunu Hırvatistan’a davet etmektedir. Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6 ncı
maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı III.- YOKLAMA (CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim. Toplantı yerer sayısı… BAŞKAN – Yoklama
mı istiyorsunuz efendim? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Evet efendim. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – 20 kişi yok efendim. 15 kişi efendim, 15 kişi var orada. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Allah Allah… Ya arkadaş ya, sen
konuşmadan duramıyorsun ya; ille bir şey söyleyeceksin! ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ama 15 kişi var orada. (CHP sıralarından gürültüler) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bak bak, gel gel…Gel bak, gel… AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Sana ne ya! ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ne demek bana ne canım? ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Yani, sanki çok bir şey biliyormuşsun gibi konuşuyorsun ya! ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sen hiçbir şey bilmiyorsun! ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Ya ayıp, gerçekten ayıp ya! BAŞKAN – Yoklama
talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim: Sayın Anadol, Sayın Özcan, Sayın Keleş, Sayın Küçük, Sayın Emek,
Sayın Çöllü, Sayın Güvel, Sayın Gök, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ekici, Sayın Koç, Sayın Koçal, Sayın Ağyüz, Sayın Süner, Sayın Kaptan, Sayın Kart, Sayın Aydoğan,
Sayın Ersin, Sayın Erenkaya, Sayın Ünlütepe. Sayın
milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayımız yoktur. Birleşime on beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.01 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.18 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. İstem üzerine
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştır. III.- Y O K L A M A BAŞKAN – Şimdi yoklama
işlemini tekrar başlatacağım. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır. VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) C) Tezkereler (Devam) 1.- Hırvatistan Parlamentosu Dış Politika Komitesinin, TBMM
Dışişleri Komisyonunu Hırvatistan’a davetine icabet edilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/492) (Devam) BAŞKAN - Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. Birinci sırada
yer alan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223 ve 223’e 1 inci Ek)
(x) BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yok. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Burada Sayın Başkan. BAŞKAN – Efendim,
sehven söyledik “yok” diye, Komisyon ve Hükûmet
burada. Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 88’inci maddesine göre Komisyona geri verilen
tasarıya Genel Kurulda eklenen 2’nci maddeyle ilgili Komisyon raporu sıra
sayısı 223/1’inci ek olarak bastırılıp dağıtılmıştır. Şimdi Komisyonun
kabul ettiği 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- 2644
sayılı Kanunun 36 ncı maddesi aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlenmiştir. “MADDE 36-
Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel
kişiliğe sahip şirketler, ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını
yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilir ve
kullanabilirler. Bu şekilde edinilen taşınmazların bir başka yabancı sermayeli
şirkete devrinde ve taşınmaz maliki yerli sermayeli bir şirketin hisse devri
yoluyla yabancı sermayeli hale gelmesi halinde de aynı esas geçerlidir. (x) 223 S. Sayılı Basmayazı 11/6/2008 tarihli 116’ncı Birleşim Tutanağı’na, 223’e 1’inci
Ek S. Sayılı Basmayazı bu Birleşim Tutanağı’na eklidir. 18/12/1981 tarihli ve 2565
sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu hükümleri saklı
kalmak kaydıyla bu şirketlerin, askeri yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri ve
aynı Kanunun 28 inci maddesi çerçevesinde belirlenen stratejik bölgelerdeki
taşınmaz edinimleri, Genel Kurmay Başkanlığının ya da yetkilendireceği komutanlıkların,
özel güvenlik bölgelerindeki taşınmaz edinimleri ise taşınmazın bulunduğu
yerdeki valiliğin iznine tabidir. Valilik iznine tabi hususlar, ilgili idare
temsilcilerinin katılımıyla oluşan komisyonda, taşınmaz ediniminin, ülke
güvenliği ve faaliyet konusuna uygunluğu değerlendirilerek karara bağlanır. Bu madde
hükümlerine aykırı şekilde edinildiği veya kullanıldığı tespit edilen
taşınmazlar ve sınırlı aynî haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek süre
içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek
bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir. Bu maddenin
uygulamasına ilişkin esas ve usuller, ilgili bakanlıkların görüşlerinin
alınmasını müteakip Hazine Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle
düzenlenir.” BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Birgen Keleş. Sayın Keleş,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Tapu Kanunu’nda yapılan değişikliğe eklenen 36’ncı madde
konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini yansıtmak üzere söz almış
bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 yılında göreve geldikten birkaç
ay sonra yabancılara toprak satışını gündeme almış, hazine taşınmazlarının bir
an önce elden çıkarılmasını amaç edinen, birinci derecede sit alanlarının ve
kıyıların yapılaşmaya açılmasını hedef alan, belediye sınırları içerisindeki ve
mücavir alanlardaki taşınmazların imar planı olmadan satılmasını mümkün kılan,
toplumun çeşitli kesimlerini, kamu yararını ve gelecek kuşakların
gereksinimlerini tümüyle göz ardı eden, çok sakıncalı ve ağır sonuçlar yaratacak
düzenlemeler yapmış, yasalar çıkartmıştır. İncelemekte
olduğumuz tasarının 2’nci maddesiyle 2644 sayılı Tapu Kanunu’na getirilen yeni
düzenleme önemli sakıncalar içermektedir. 36’ncı maddenin birinci fıkrasında:
“Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veyahut da iştirak ettikleri
tüzel kişiliğe sahip şirketler ana sözleşmede belirtilen faaliyet konularını
yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilir veya
kullanabilirler.” denilmektedir. Ayrıca bu şekilde edinilen taşınmazların
yabancı sermayeli bir başka şirkete devrinde veya taşınmaz maliki yerli
sermayeli bir şirketin hisse devri yoluyla yabancı sermayeli hâle gelmesi
durumunda da aynı esasın geçerli olacağı öngörülmektedir. Diğer bir deyişle,
yabancı bir şirketin toprak satın alma hakkı devam ettiği sürece, taşınmazın
başka yabancı bir şirkete devredilmesi veya yerli bir şirketin yabancı
sermayeli hâle gelmesi durumunda da geçerli olacaktır. Bu anlamda da açık çek
verilmektedir. Karşılıklılık ilkesi esasen daha önceki yasalarla fiilen
kaldırılmıştı. Kaldı ki 2’nci maddenin birinci fıkrasıyla, Türkiye'ye gelen
yabancı yatırımcı istediği araziyi satın alabilir duruma getirilmektedir.
Ayrıca, eğer gelen yabancı sermayede yabancı kamu sektörünün payı varsa söz
konusu yabancı kamu sektörü de Türkiye'den istediği araziyi satın almış
olacaktır. Bir başka anlatımla, bu maddeyle, kurulmuş bir şirketin büyük
hissesine kendi kamu kuruluşu kanalıyla sahip olan bir devlet, Türkiye'de
istediği araziyi satın alacak duruma gelmektedir. Söz konusu devletin
Türkiye'ye karşı dostane duygular beslemeyen, tam tersine Türkiye'yi bölme,
parçalama hayalleri olan bir devlet olması olasılığı da her zaman vardır. Oysa
Anayasa’ya göre, yabancı bir devletin Türkiye'de bu sınırlar içerisinde
taşınmaz mal edinmesine hiçbir organ izin veremez. Böyle bir durum Anayasa’nın
3’üncü maddesine ve “Başlangıç” bölümüne aykırıdır. Değerli
milletvekilleri, ne yaptığınızın ve nelere yol açabileceğinizin farkında
mısınız? 36’ncı maddenin ikinci fıkrasında “1981 tarihli ve
2565 sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu hükümleri saklı
kalmak kaydıyla, bu şirketlerin, askerî yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri ve
aynı Kanunun 28’inci maddesi çerçevesinde belirlenen stratejik bölgelerdeki
taşınmaz edinimleri, Genelkurmay Başkanlığının ya da yetkilendireceği
komutanlıkların, özel güvenlik bölgelerindeki taşınmaz edinimleri ise
taşınmazın bulunduğu yerdeki valiliğin iznine tabidir.” denilmektedir. Değerli
arkadaşlarım, Genelkurmayın kendi ihtiyacı ve isteği nedeniyle bu bölgelerde
değişiklik yapılması başka bir şeydir, talep üzerine bu bölgelerde değişiklik
yapmaya zorlanması bir başka şeydir. Askerî yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri,
28’inci madde çerçevesindeki stratejik bölgeler dışında satacağınız toprak mı
kalmadı? Bu nasıl bir anlayış? Bu serbestleşmeyi kimse anlayamaz ve
açıklayamaz. Hiç kimse de serbestîdir, Avrupa Birliğine uyumdur diye ciddi
olmayan gerekçelerle bu
vebalin altından kalkamaz. 2003 tarihli ve
4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (d)
bendinde “Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri
tüzel kişiliğe sahip şirketlerin, Türk vatandaşlarının edinimine açık olan
bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinmeleri serbesttir.”
hükmü vardır. Anayasa
Mahkemesi, 2008 tarihinde, bu hükmü Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal
etmiştir. Yalnız, yürürlüğü ekim ayında; Ekim 2008’de yürürlüğe girecektir bu
hüküm. İptal kararının gazetede yayımlanmasından sonra altı ay yürürlüğe
girmemesi öngörülmüştür. Tasarının biraz önce okuduğum 2’nci maddesiyle, 2644 sayılı Tapu Kanunu’na
eklenmek istenen hüküm ile 4875 sayılı Kanun’un iptal edilen 3’üncü maddesinin
(d) bendi aynı içeriktedir; yani, aynı hükümdür. Bu maddeyle yapılmak istenen,
4875 sayılı Kanun’un iptal edilen 3’üncü maddesinin (d) bendi daha yürürlükten
kalkmadan, Anayasa’ya aykırı olarak, aynı hükmü bir başka yasada değişiklik
yaparak yeniden geçerli kılmaktır. Bunun, Anayasa’ya aykırı ve yasalara aykırı
olmaktan öte, çok etik bir davranış olduğunu söylemek mümkün değildir. Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararında aynen şöyle
denilmektedir: “İptali istenilen (d) bendinde, taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı
ayni hak edinilmesi konusunda yabancı yatırımcıların yerli yatırımcılarla aynı
statüde değerlendirildikleri, aralarında hiçbir fark gözetilmediği, yabancı
yatırımcıların kurdukları veya iştirak ettikleri şirketlerin taşınmaz mülkiyeti
edinmeleri konusunda miktar yönünden herhangi bir sınırlamaya yer verilmediği
görülmektedir.” Yine özetle:
“Herhangi bir sınırlama olmadan, yatırım faaliyeti bakımından gerekli olup
olmadığı bile tartışılmadan yatırımcının Türk vatandaşlarının edinimine açık
olan bölgelerde taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak elde etmeleri…” Yani “Bu
doğru değildir.” diyor. Gerçekten de söz konusu fıkrada ve 36’ncı maddede
aranılan tek koşul, yabancı yatırımcıların veyahut da şirketin devralınan ana
sözleşmede belirtilen faaliyet konusunu yürütmesidir. Oysa ülkelerde
küreselleşmede, teknolojide, ulaşımda olan değişiklikler sonucunda pekâlâ da
Türkiye bunları sınırlamak isteyebilir. Anayasa’nın
“Başlangıç” bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir faaliyetin Türk millî
menfaatlerinin, Türk varlığının, devleti ve ülkesi ile bölünmezliği esasının,
Türklüğün tarihî ve manevi değerlerinin karşısında korunma görmeyeceğine işaret
etmektedir. Ama ne var ki Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu
Raporu’nda “Millî menfaat ekseni, milletlerarası ekonomik ilişkilerin
gereklerini ve küresel menfaatlerini göz ardı edemez.” denilmektedir. Söyler
misiniz, bizden başka hangi ülke küresel menfaatleri millî menfaatlerin önünde
tutmaktadır? Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında, millî ekonominin ulusal
çıkarlar doğrultusunda düzenlenebilmesi için yabancı yatırımcıların edineceği
taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hakların iktisap amacı, kullanım şekli ve
devrine ilişkin esas ve usullerin yasa ile belirlenmesi gerekirken hiçbir
düzenleme yapılmadığına değinmekte ve “Yabancı yatırımcıların sınırsız bir
şekilde taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı hak edinme olanağının bu şekilde
tanınması Anayasa’nın 2’nci maddesine aykırıdır, o nedenle iptali gerekir.”
demektedir. İncelemekte
olduğumuz tasarının 2’nci maddesinin dördüncü fıkrası “Bu maddenin uygulamasına
ilişkin esas ve usuller, ilgili bakanlıkların görüşü alındıktan sonra Hazine
Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Millî
Savunma Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” demektedir.
Oysa Anayasa Mahkemesinin 4916 sayılı Yasa ile ilgili olarak verdiği
kararda “Yabancıların alacağı
taşınmazların, arazi, arsa ve bina olmasının getireceği farklılıkların ve
bunların devrinde uygulanacak usul ve esasların yasalarda belirlenmesi
gereklidir.” ifadesi bulunmaktadır. Anayasa’nın 35’inci maddesi de “Mülkiyet
hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” demektedir. Tasarının
36’ncı maddesi, Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırı olduğu için iptal ettiği
hükmü tekrar getirmektedir. Yabancı devletler bile kamu kuruluşları kanalıyla
Türkiye’den toprak alabilir duruma gelmektedir. Çok önemli ve
sakıncalı sonuçlar yaratabilecek olan bir konu da askerî yasak bölgeleri,
güvenlik bölgelerini ve stratejik bölgeleri kapsayan ileri bir serbestleşme ve
ciddi bir belirsizlikle karşı karşıya kalacağımız açıktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Keleş, devam edin. BİRGEN KELEŞ
(Devamla) - Sayın milletvekilleri, Türkiye’den farklı olarak başka ülkelerde,
özellikle gelişmiş Batılı ülkelerde asıl hedef ülke çıkarlarının her çareye
başvurularak korunmasıdır. Toprak satışında serbestliğe sınır koymak;
sınırlarda, kıyılarda, stratejik bölgelerde, tarım arazilerinde toprak satışına
izin vermemek, her talebi ayrı ayrı inceleyerek karar
almak, belli yörelerde mülkiyeti devretmemek, sadece intifa hakkı vermek, kendi
vatandaşları ile yabancılar arasında yurttaş lehine ayrım yapmak,
serbestleşmeyi belli bir süre ertelemek sonra başlatmak hep kullanılan
yöntemlerdir. Bu arada
dikkatimi çeken bir konuya da değinmek istiyorum. Yabancı bankaların, özellikle
Yunan bankalarının çiftçilere kolayca kredi verdiği, buna karşılık tarım
arazisini ipotek altına aldığı ve ödeme yapılmadığında da el koyduğu son
yıllarda, aylarda giderek sıklıkla gündeme getirilmektedir. Umarım ki bu ve
benzeri olaylarda da millî menfaat ekseni… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Devam
edecek misiniz, konuşmanız bitiyor galiba? BİRGEN KELEŞ
(Devamla) – Bitiyor efendim, iki cümlem var eğer söz verirseniz. BAŞKAN – Buyurun. BİRGEN KELEŞ
(Devamla) – … milletlerarası ekonomik ilişkilerin
gereklerini ve küresel menfaatleri göz ardı edemez anlayışını sürdürmezsiniz.
AKP’li milletvekillerinin bu tür yaklaşımlardan derhâl vazgeçmesini diliyorum,
yoksa korkarım sizi başınız her sıkıştığında koşup yardıma çağırdığınız
yabancılar da kurtaramayacaktır. Sayın Başkan,
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Keleş. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz. Buyurun Sayın
Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu
Kanunu’nun 36’ncı maddesinde değişiklik yapan 223 sıra sayılı Tasarı’ya 1’inci
Ek Tasarı’yı görüşmek, hem partim hem şahsım adına bu konudaki görüşlerimizi
sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Sözlerime başlamadan önce hepinize
saygılarımı sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, dikkat ediyor musunuz, ülke menfaatleri, millet menfaatleri
aleyhinde ne varsa son dakika çalımları ile Genel Kurula getirmeye devam
ediyorsunuz. Niye imza attığınızın farkında bile değilsiniz. Bu sürprizler,
değerli milletvekilleri, sadece muhalefet partisine yahut bizlere yapılmıyor,
şöyle sizlere bakıyorum da sizler de son derece sürprize uğramış bir şekilde
belki tasarıyla ilgili hiçbir bilgi sahibi olmadan bakıyorsunuz. Mülk edinme,
vatan toprakları üzerinde tasarruf, doğrudan bir ülkenin hükümranlığını
ilgilendirir, hükümranlık haklarıyla ilgilidir. Birçok alanda devri AKP
İktidarı, ülkemizin millî egemenlik haklarını dış güçlere, dışarıdan gelen
taleplere bir bir havale etmeye, hâlâ daha dışarıdan
gelen referansları dikkate almaya devam ediyor, gece-gündüz devam ediyor
değerli arkadaşlar. Defalarca
söyledik değerli milletvekilleri, şu parmak demokrasisine hizmet etmekten
vazgeçin. Parmağınızı kaldırdığınız her husus bugün belki sizleri, ama yarın
geleceğimizi ve çocuklarımızı ilgilendiriyor. Değerli milletvekilleri,
milletvekilliği, hepsi gelip geçici; önemli olan akşam başınızı yastığa
koyduğunuzda vicdan huzuru içerisinde olabilmeniz, çocuklarınızın gözlerinin
içine bakarken utanmadan bakabilmeniz. İşte, Tapu Kanunu’nun 36’ncı maddesinde değişiklik öngören tasarı
da bu nitelikteki tasarılardan biri. 223 sıra sayılı
Kanun Tasarısı görüşülürken bir grup AKP milletvekili arkadaşımızca bir önerge
veriliyor 36’ncı maddesinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili. Ancak bu önergenin
talimat üzerine geldiği şuradan belli: Herhangi bir tetkik ve inceleme
olmadığına karar veriliyor ve Komisyonca 12/6/2008
tarihli 117’nci Birleşimde Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 88’inci
maddesine göre geri isteniyor; Komisyonda görüşülüyor, yeniden huzurlarınıza
getiriliyor; geldiği şekliyle, özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin bazı
itirazlarının hâlâ daha geçerli olduğu görülüyor. Nelere itiraz
etmişiz? Demişiz ki: Bu madde 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Kanunu’nun konusudur. Eğer bir değişiklik yapılacaksa bu Kanun’da yapılmalıdır.
Bu, yasa yapma tekniğine de bir hususun ilgili kanunda düzenlenmesi ilkesini de
içeren Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’ne de aykırıdır. Bu kanunun Tapu
Kanunu ile ne ilgisi var Allah aşkına? Maksat, yabancı şirketlerin,
yatırımcıların Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri şirketlerin önünü
açmak ise bununla ilgili kanun 4875 sayılı Kanun. Meclisten ve kamuoyundan
neden kaçırıyorsunuz değerli arkadaşlar? İlgili kanunda bu hususu tartışmak ve
çözmek dururken ismi başka, konusu başka bir kanunun içerisinde bunu
düzenlemeye kalkıyorsunuz ve son dakikada getiriyorsunuz. Sonra ne demişiz?
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usullerden bahsediyorsunuz. Tapu
Kanunu’nda bu kanun ile ilgili düzenlemeler ve çerçeveler var mıdır ki
uygulanmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlensin? Kanun bir
çerçeve çizer, ayrıntılar yönetmeliklerde düzenlenir. Bu çerçeve yoksa, Anayasa’yı bile ilgilendiren bir hususta
yönetmeliklerle düzenleme yapamazsınız. Yabancı şirketlerin ana sözleşmelerinin
insafına terk edilmiş. Esas ve usullere yabancı şirketler karar verecek. Ana
sözleşmesinde belirtmişse, ilgili kurulunu toplayacak –ki bu çok zor bir şey
değil- ve iki saat içinde karar verecek. Değerli
milletvekilleri, milletimizin hükümranlık hakkını yabancı şirketlere havale
etmiş görünüyorsunuz. Gelin, esas ve usulleri, bu Meclis, millet iradesi belirlesin.
Kanun konusu yapalım ve hep birlikte, eğer ihtiyaç varsa, böyle bir düzenleme
yapalım. İkinci
fıkrasında, askerî yasak bölgelerde ve güvenlik bölgelerinde mal edinimleri
hususu düzenlenmiş. Genelkurmay ya da Genelkurmay Başkanlığı ya da yetkilendireceği
komutanlık, stratejik bölgelerdeki taşınmaz edinimlerinde; valilikler de özel
güvenlik bölgelerindeki taşınmaz mal edinimlerinde izin alınacak kurum olarak
belirlenmiş. Biz buna itiraz
etmiştik arkadaşlar, bu husus görüşülürken. Şimdi bakıyorum da, iyi ki itiraz
etmişiz. Aksi takdirde, stratejik bölgelerdeki taşınmaz mal edinimleri, yabancı
şirketlerin taşınmaz mal edinimleri dahi, bir saniyede ve herkesin dikkati
başka bir taraftayken, efendim, çekip gidecek. Değerli
milletvekilleri, her platformda, millet iradesi ve millî egemenliği savunan
sizler, ne oldu da bu meseleyi kanun konusu yapmaktan vazgeçip, idarenin inisiyatifine bıraktınız? Hükûmetin
atadığı sayın valilere bu hususta baskı yapılmayacağını kim iddia edebilir?
Yabancı şirketler bu mülkleri bir bir edinirken ve
bunun geri dönüşü mümkün değilken, neden yasamanın kudretinden ve gücünden
vazgeçiyorsunuz? İlk teklifte, Genelkurmay izninden bahsedilmemiş, stratejik
bölgelerdeki mal edinimleri dahi valiliğe bırakılmış. Sonra ne olmuşsa olmuş,
belki son dönemlerde ülkemizdeki bu mevsim hararetleri ve rüzgârlar sizleri
etkilemiş değerli arkadaşlar, Genelkurmay Başkanlığını ilave etmişsiniz. Kötü
niyetinizi, kafanızdaki çerçeve dahi, sizi, burada ele veriyor. Genelkurmay
Başkanlığını baştan nasıl öngöremezsiniz değerli arkadaşlar? Eğer, birazcık
devlet yönetimi konusunda tecrübe sahibi olmuşsanız, bunun, ilk görüşmede,
buraya gelirken burada öngörülmesi lazım. “Biz bunu öngöremedik.” demenizi iyi
niyetle açıklayamıyorum. Üçüncü fıkrada bu
madde hükümlerine aykırılıktan bahsediyorsunuz. Sınırlar belli değil ki
aykırılıklar belli olsun. Deniliyor ki: “Bu madde hükümlerine aykırı şekilde
edinildiği ya da kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve sınırlı ayni haklar
Maliye Bakanlığınca verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye
edilecek, tasfiye edilmediği takdirde…” Kim tasfiye edecek? Belli değil. Maliye Bakanlığının hazine arazilerine nasıl sahip çıktığı, nasıl
koruduğu, daha doğrusu koruyamadığı hepinizin malumu. Böyle mi
koruyacaksınız stratejik askerî bölgeleri, özel güvenlik bölgelerini? Atı alan
Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacak. Değerli
arkadaşlar, uygulamalara bakıyoruz da, eğer bu şekilde çıkarsa sonuçlarını hiç
kimse engelleyemeyecek. Bu meseleyi ortada bırakarak, sorumlu ve yetkilisini
belli etmeyerek, acaba yeni bir taktik mi deneniyor, yeni bir peşkeş taktiği mi
deneniyor diye düşünmeden edemiyorum. Kanunda bir boşluk bırakıyorsunuz. Bu
boşlukları doldurmadan getirdiğiniz bu düzenleme, ülke topraklarının bir
kısmının hem de en önemli kısmının yabancıların kontrolüne geçmesine sebep
olacak. Bu yanlıştan hepinizi dönmeye davet ediyorum. Son fıkrasında,
esas ve usullerin yönetmelikle belirleneceğini söylüyorsunuz. Değerli
arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin, Vakıflar Kanunu’ndaki gerekçesini de bir kez
daha hatırlatmak istiyorum: “Bu serbestliği idareye bırakamazsınız.”
diyor. “Bu, Hazine Müsteşarlığı,
İçişleri, Bayındırlık ve Millî Savunma Bakanlığınca çıkarılacak yönetmeliklerle
belirlenir.” denmekte son fıkrada. Arkadaşlar, bu
komisyonların her zaman bir araya gelip uyumlu çalışmadığını, birazcık idare
tecrübesi olan herkes bilir. Bu komisyonlarda her ne kadar “ortak çalışılacak”
denmişse de Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık yahut
Başbakanlık etkili olur, ağırlığını hissettirir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Korkmaz, konuşmanızı tamamlayınız. S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Meseleyi zamanın yıpratıcı erozyonuna bırakmak çözüm değil. Bu
yönetmelik çıkmazsa bu kargaşa, bu kaos nasıl
önlenecek, bu da belli değil. Tavrımızda
herhangi bir değişiklik yok. Gene alelacele, Meclis dışından taleplerle, yani
teslimiyetçiliğe devam etmekle, geleceğimizi, çocuklarımızı ipotek altına
almaya devam ediyor gözüküyorsunuz. Ben hepinizden, bu hususu bir kez daha
düşünmenizi istirham ediyorum. Bu düşüncelerle
bu tasarıya ret oyu vereceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Korkmaz. AK PARTİ Grubu
adına Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu. Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
sizleri saygıyla selamlıyorum. Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubunun
görüşlerini sizlere aktarmaya çalışacağım. Öncelikle, bu
kanunun gecikmesinden dolayı özellikle inşaat sektöründeki arkadaşlarımızın
nasıl sıkıntı çektiğini ve birçok paranın bankalarda bloke edildiğini veya
alınan peşinatların karşılığında özellikle kişilerin mülk edinmesi konusundaki
sıkıntıdan dolayı hem vatandaşlarımızın hem de bu mülk edinmeye çalışan yabancı
uyruklu kişilerin yaşadığı sıkıntıları burada özellikle belirtmek isterim. Yani
şu ana kadar -maalesef söylemek isterim- gecikmiş bir yasayı bugün inşallah
çıkaracağız. Şimdi, saygıdeğer
milletvekilleri, ben işe, konuya genel bir perspektiften bakmak istiyorum.
Bugün de konuşmacılar söyledi, sürekli seçim zamanında da bunlarla karşı
karşıya geldik. Sanki ilk defa AK PARTİ iktidara geldiği zaman bir yasa çıktı
ve sanki ilk defa AK PARTİ İktidarıyla yabancı gerçek kişiler, tüzel kişiler ve
şirketler Türk topraklarından mülk edinmeye başladı. Peki, bu böyle mi, doğru
mu bu yaklaşım? Kesinlikle hayır. Bakın, 1868 yılında Osmanlı döneminde ilk
defa yabancılar Türk topraklarından mülk edinmeye başlamışlardır. Ne zamana
kadar? Birinci Dünya Savaşı’na kadar, 1914’te bu uygulama durdurulmuştur. Daha
sonra Lozan Anlaşması’nda bile, yabancıların, karşılıklılık ilkesi
çerçevesinde, Türkiye’den, Türk topraklarından mülk edinmesine izin
verilmiştir. Ne zamana kadar? 1934 yılına kadar. Cumhuriyeti
kuran Ulu Önder Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olduğu zamanda ve İsmet İnönü’nün
Başbakan olduğu dönemde -1934’te- yine bir yasa çıkmıştır ve bu yasa çerçevesinde,
yine karşılıklılık esası çerçevesinde, 2005 yılına kadar yabancı kişiler Türk
topraklarından gayrimenkul edinmişlerdir, hem de her iktidar zamanında;
koalisyon iktidarları zamanında ve demokrasinin kesintiye uğradığı askerî
dönemlerde bile, yabancılar, karşılıklılık ilkesi çerçevesinde, bu kanun
çerçevesinde -1934’te çıkan Kanun çerçevesinde- Türk topraklarından mülk
edinmişlerdir ve tüm başbakanlar zamanında. Burada grubu bulunan birçok
siyasi partinin tek başına veya koalisyon hâlinde iktidarda olduğu dönemlerde
de yabancılar gayrimenkul edinmişlerdir. Şimdi, görüldüğü
gibi, ilk defa AK PARTİ İktidarı zamanında yabancılar Türkiye’den gayrimenkul
edinmeye başlamamışlardır. O zaman akla şu soru geliyor: AK PARTİ İktidarında,
2005 yılının sonunda, burada birlikte çıkardığımız Yasa -veya Kanun’daki
35’inci maddedeki değişiklik- 1934’te çıkan Yasa’ya göre daha fazla mı imkân
tanımış, daha fazla mı esneklik vermiş? Değerli arkadaşlar, bu sorunun cevabı
da kesin bir şekilde “Hayır, tam tersi”dir. Bakın, niye
“hayır” ve niye “tam tersi”dir bunları burada size
açıklayacağım. Birincisi, karşılıklılık esasını daha net hâle getirmişiz,
demişiz ki: ”Sadece kanuna bakılmaz, uygulamaya da bakılır.” Hangi ülke hangi
şartlarda Türk vatandaşlarına kendi ülkelerinden gayrimenkul edinme imkânı
verirse, Türkiye Cumhuriyeti de o ülkenin vatandaşlarına aynı şartlarda verir.
İngiltere hangi şartlarda veriyorsa, biz de İngiliz vatandaşlarına Türkiye’de
aynı şartlarda veriyoruz. Bazı ülkeler sadece konut edinme izni veriyor, toprak
mülkiyetine izin vermiyor. Biz de o ülkenin vatandaşlarına aynı şartlarda
veriyoruz. Bazı ülkeler belli süre oturma izni veya çalışma izni şartı koyuyor,
biz de o ülkenin vatandaşlarına aynı şartları koyuyoruz. Dolayısıyla
karşılıklılık esasını net bir şekilde, ayrıntılı bir şekilde bu yasaya
koymuşuz, daha önce net olmayan ibarelerle koymuşuz. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Karşılıklılık esası yok burada! Ezbere
konuşuyorsun sen! MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Sadece bununla yetinmemişiz değerli arkadaşlarım, miktar
kısıtlaması yapmışız. 1934’te çıkan Yasa’ya göre yabancılar HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – O da yok, Bakanlar Kurulu izni de yok
burada! MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Bizim çıkardığımız yasayla değerli arkadaşlar, bu 2,5 hektara yani
25 dönüme düşürülmüştür ve Bakanlar Kurulunun takdirine bırakılan herhangi bir
yetki de yoktur. Yani burada 25 dönüme, AK PARTİ İktidarı döneminde
çıkardığımız yasayla düşürmüşüz. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Beyefendi, siz 35’inci madde üzerinde
konuşuyorsunuz, bu 36’ncı madde. MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Yine, il sınırlaması getirmişiz değerli arkadaşlar. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ne getirdiğini bilmiyorsun sen! MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bir yasadan
önce il sınırlaması getirmişiz. Ne demişiz? “Yabancıların bir ilden edindiği
gayrimenkul miktarı, o ilin coğrafyasının binde 5’ini geçemez.” İşte, Anayasa
Mahkemesi bunu iptal etti ve biz bu gerekçeleri göz önünde tutarak, bunu ilçe
bazında imarlı yerlerde “İmarlı yerlerin yüzde 10’unu geçemez.” diye düzelttik.
Yani 1934’ten 2005’e kadar yetmiş bir yıl hiçbir kısıtlama yok. Biz bu
kısıtlamayı getiriyoruz, bu iptal ediliyor. Tabii ki gerekçeleri göz önünde
tuttuk ve bu düzeltmeyi de yaptık. Değerli
arkadaşlar, şimdi arkadaşlarımız diyor ki: “İmarsız yerlerden izin alınıyor.”
Kesinlikle değil. Özellikle gerçek kişiler, imarlı yerlerde mesken ve iş yeri
olarak ayrılan yerlerden alır. Şirketler, zaten Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalar
çerçevesinde kurulan Türk şirketleri oldukları için -sermayesinin nereden
olduğu önemli değil- bunlar tabii ki Türk yasaları çerçevesinde ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin şirketleri oluyor sonuçta. Dolayısıyla, bunun detaylarına
burada girecek değilim ama netice itibarıyla gerçek kişilerde de bu
kısıtlamayı, imar kısıtlamasını da yapmışız. Alınamayacak yerleri de yasaya tek
tek koymuşuz, demişiz ki: “Yabancılar, sulama alanlarından, tarım
alanlarından, sit alanlarından, çevre bakımından korunması gereken yerlerden
-yine şu anda yaptığımız çalışmayla- belediyelerde enerji bakımından, altyapı
bakımından hassas yerlerden, sınır bölgelerinden alamaz.” Yine gerçek kişiler
ve şirketler için de, açıkça belirtildiği gibi “Ülkemizin güvenliği bakımından
hassas olan yerlerden yabancılar alamaz.” demişiz. Millî Savunma Bakanlığımız
gerekli bu hassas yerleri bildirir. Netice itibarıyla, şirketlerle ilgili de
valilere yetki verilmiş. Şimdi, ben şuna
üzülüyorum: Devlette kamu görevlisi olarak görev yapmış arkadaşların “Devletin
valilerine güvenilmez, onlar baskıyla yanlış yapar.” sözünü yadırgadığımı da,
işin doğrusu, buradan belirtmek isterim. Değerli
arkadaşlar, sonuç itibarıyla, bu çıkan yasada tasfiye hakkında açık, net bir
şekilde koymuşuz. Demişiz ki: “Bu koyduğumuz kurallara uymayan gerek gerçek
kişiler gerekse şirketler neticede kurallara uymazsa veya tasfiye etmezse
Maliye Bakanlığı tasfiye eder, bedelini öder ve bu malları ülkenin hazinesine
tekrar kazandırır.” Açık, net bir ifade. Bir de
arkadaşlarımız hükümranlıktan bahsediyor. Açık, net şekilde söylemek lazım ki
biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, gerek kişilere gerekse şirketlere bu yerlerin
tapusunu veriyoruz, hükümranlığını, egemenliğini vermiyoruz. Egemenlik Türkiye
Cumhuriyeti’ne aittir ve bu devredilemez. Bu iki şeyi ayırmak
lazım ve topluma da yanlış bilgi vermemek lazım. Netice
itibarıyla, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, gerçek kişilerle ilgili
Türkiye’de birçok yanlış haberi, özellikle seçim bölgelerinde kamuoyuna
yansıtmaya çalışıyorlar. Güya İsrail uyruklu kişiler tüm Türkiye’den topraklar
alıyor; onların da rakamları var. Şu anda 70 tane İsrail uyruklunun sadece 100
tane gayrimenkulü var. Bunun 70 tanesinin İstanbul’da olduğunu, 9 tanesinin
Antalya’da olduğunu, 8 tanesinin Muğla’da olduğunu, diğer böyle tek haneli
rakamları da görüyorsunuz. Bunların hepsi suistimal
edildi. GAP bölgesinde dolaylı veya direkt hiçbir İsrail uyruklunun gayrimenkul
edinmediği de tapu kayıtlarında, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde de
mevcuttur. Yani bunlar niçin
söyleniyor değerli arkadaşlar? Kesinlikle alternatif politikalar üretemeyenler
“Milletin millî duygularını sömürerek oy alabilir miyiz, destek alabilir
miyiz?” diyor; konu bu. Seçim zamanında
da bunu görüyoruz. Önümüzde yerel seçimler olacak, o zaman da bunu göreceğiz.
Dolayısıyla, millet bu tür yaklaşımlara, bu tür popülist
yaklaşımlara prim vermediğini de göstermiştir ve göstermeyecektir, onu da
açıkça söyleyeyim. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Bırakalım da satın. Avrupa Konseyinde de böyle mi konuşuyorsun sen? MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) – Ben bu duygularla, bu gecikmiş yasanın inşallah bugün kabul
edilmesini temenni ediyorum ve AK PARTİ Grubu olarak da bu yasaya “Evet”
diyeceğimizi belirtir, hepinize saygılar sunarım. Çok teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AKİF AKKUŞ
(Mersin) – İngiltere’den bir ev al bakalım, arazi al bakalım, kaç yıllığına
veriyorlar sana? BAŞKAN – Madde üzerinde şahısları adına ilk söz Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’e ait. Buyurun Sayın
Çelik. (MHP sıralarından alkışlar) BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de söz konusu Tapu
Kanunu’nda değişiklik yapan 35’inci madde üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hepinizin bildiği
gibi, daha önce, söz konusu 35’inci madde değişikliğinde burada Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu diğer parti grupları gibi kendi görüşlerini ifade etmişlerdi.
Biz burada aslında -Sayın Çavuşoğlu’nun ifade etmiş
olduğu hamaset, millî duyguları sömürmek gibi bir niyetimiz asla söz konusu
değil- çok objektif, doğruları, ülkenin üstün millî çıkarlarını savunmak için
konuşuyoruz. Bu konu aslında gerçekten millî güvenliğimizle ilgili ciddi
sorunlar içeren bir konu. Bütün yasalarımızda tek tek
-Köy Kanunu dâhil olmak üzere ve yabancı yatırımların teşvikiyle ilgili yasa
olmak üzere- yapılan değişiklikleri içeren bir manzume aslında. Böylesine komplike, karma ve yabancıların Türkiye’de gayrimenkul ve
tesisler üzerinde hâkimiyetini hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın sağlayan
bütün bu düzenlemelerin belli kıstaslara bağlanmasını savunuyoruz biz. Elbette,
çağımızda, 21’inci yüzyılda bizim vatandaşlarımız ya da başka ülkelerin kendi
vatandaşları karşılıklı olarak, ama yine ısrarla vurgulamak istiyoruz,
mütekabiliyet esası doğrultusunda her yerde yaşayabilmeli, mülk edinebilmeli
ama bunun ölçütlerini çok iyi ortaya koymamız gerekiyor. Maalesef, bu
yapılmıyor, tek yanlı oluyor. Bakınız, hep
burada Belçika, İngiltere, Almanya, İspanya örnekleri verildi. Türkiye çok
özellikli bir ülkedir. Türkiye kendi coğrafyasında çok özeldir. Türkiye’nin
inanç sistemi farklıdır. Batı uygarlığı yanında, bizim kendi Türk uygarlığımız
var. Yani uygarlık anlamında da farklılıklar taşıyor. Ama uygarlıkların
birbiriyle etkileşimini de savunuyoruz biz, ona da karşı değiliz ama kendimizin
özgün bir kültürü, değeri, bir ulus devletimizin olduğunun bilincinde olmamız
gerekir. Eğer bütün bunları göz ardı edip, kendimizi İspanya koşullarında bir
devlet gibi görürsek ve vatandaşlarımızı da İspanyol vatandaşı gibi görürsek,
biz burada tökezleriz. Bu coğrafya netameli bir coğrafyadır. Burada ayakta
durmak oldukça güçtür; dirayet ister, dayanıklılık ister, güç ister, çalışma
ister, dayanışma ister. Bu topraklarda ayakta durmak çok zordur. Onun için,
özellikle bu Tapu Kanunu değişikliğinde, hepimizin, el ele verip dikkatle
hareket etmek ve yabancıların iyi niyetli davranışlarının ne olduğunu ve onun
içinde sakladıkları suiniyetin de ne olduğunu çok iyi özümseyerek anlamamız
gerekiyor. Burada, söz
konusu 2565 sayılı Yasa’ya atıfta bulunuluyor ve askerî yasak bölgelerle ilgili
bir düzenleme getiriliyor. Bu sınırlı olarak tabii ki doğru olabilir,
Genelkurmayın burada yetkili olması anlamında. Ancak valilik konusunda da yine
aynı olabilir. Yalnız, burada, ülke güvenliğiyle ilgili konuya başka
arkadaşlarımız değinecek. Şimdi, biz,
Türkiye’de mal edinmek isteyen yabancı şirketlerin ve kişilerin kim olduğunu
nasıl biliyoruz, bu konuda elimizde envanter var mı?
Yok. Yabancılar nerede ne kadar mal almışlar, zilyetlik yoluyla mal edinmişler
mi? Bu konuda bir çalışmamız var mı? Yok. Ve Türkiye’miz ciddi bir şekilde,
borsa, bankalar, perakende piyasaları, biliyorsunuz, alışveriş merkezleri,
sigorta şirketleri ve borç batağındaki şirketlere hissedar olmak suretiyle
yabancıların çok yoğun bir şekilde nüfuz ettiğini görüyoruz. Bu kanalla acaba
Türkiye’de ne kadar gayrimenkul yabancıların eline geçti, ne kadar tesis,
fabrika ellerine geçti? Elimizde envanter var mı? Bu
konuda da yok. Uydu kent
projeleri düşünülüyor birtakım mihraklar tarafından. Ben doğuda kaymakamken
Van’ın yanında 150 bin nüfuslu, yabancı ülkelerden… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çelik, devam ediniz. BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım. …getirilip Van’a
uydu kent kurma konusunda bir şer faaliyet oldu ve o zaman ikaz edile edile bu son anda önlendi ama nereye kadar. Yani bu
konuları aslında sahiplenecek olan Hükûmet olmalı.
Şimdi, buradaki çelişki, muhalefet olarak Milliyetçi Hareket Partisi doğruyu
söylüyor sanki iktidardaki gibi ama iktidardaki gidiyor, böylesine yapay,
yanlış, Türk millî menfaatlerine aykırı konuları oldukça savunuyor ve
yabancıların dayatmaları karşısında diz çöküyor. Bunu anlamak mümkün değil. Ve
ayrıca zilyetlik konusu var, bunu ifade etmiştim. Güneydoğu sınırlarımız var,
burada mayın temizleme faaliyeti var, birilerine bazı imtiyazlar tanındı. Niçin
tanıdınız, nasıl tanıdınız? Bunu kamuoyuyla paylaşın lütfen. Ve Şanlıurfa’da 60
kişinin 450 bin dekar araziyi aldığı söyleniyor, lütfen bunu da araştırın. Yani
bu şekilde hemen yabancıların mülk edinimi, efendim… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çelik. BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Avrupa ulusal programı doğrultusunda biz bunu veriyoruz demekle
olmuyor. Çok teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sağ
olun, teşekkürler. Madde üzerinde
şahıslar adına ikinci söz Niğde Milletvekili İsmail Göksel’e aittir. Sayın Göksel,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İSMAİL GÖKSEL
(Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, gelen teklifte bir tereddüt yoktur. Tereddüt yoktur ancak tüm
arkadaşlarımızın konuşmalarında hassasiyetler olduğunu seziyorum. Hassasiyet de
şudur: Yabancılara ait özel kişiler ile tüzel kişilerin Türkiye’de özellikle
askerî yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri içerisinde edinebilecekleri
gayrimenkuller ve buna dair ayni haklar doğrultusunda acaba kontrolsüz bir güç
hâline gelir mi endişesidir. Arkadaşlar, bu
endişelerin hepsi yersizdir. Ben şunu söyleyebilirim baştan: Gelen teklif,
Millî Savunma Bakanlığımızın bu tereddütleri gidererek koymuş olduğu teklif
aynen ikinci fıkrada kabul edilmiştir. Değerli
arkadaşlarım, askerî yasak bölgeler ve stratejik bölgeleri de şöyle
sıralayabiliriz, zaman kısa olduğu için çabuk geçeceğim: Birinci derece kara
askerî yasak bölgeleri: Arkadaşlar, yurt savunması bakımından hayati önem taşıyan askerî
tesis ve bölgelerin, çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle
belirlenen dış sınırlarından en az 100, en fazla Arkadaşlarım, bu
bölgelerde herhangi bir mülk edinme söz konusu değildir zaten. Bu bölge
içindeki taşınmazlar kamulaştırıldığından gerek Türk vatandaşlarının gerekse
yabancıların bu bölgede mülk edinmeleri yasal olarak mümkün değildir. Esas işin
özü budur. Tereddüde de gerek yoktur, endişeye de mahal yoktur. İkinci derece
kara askerî yasak bölgeleri: Bu bölgelerin Şimdi, askerî
güvenlik bölgeleri, daimî askerî güvenlik bölgeleri şeklinde tarif edilmiştir. Birinci derece kara ve deniz yasak bölgeleri olarak ilan edilmeyen
ve silahlı kuvvetlere ait kışla, kıta, karargâh, kurum ve ordugâh ve tesisler
ile su altı ve su üstü tesislerinin her türlü patlayıcı, yanıcı, akaryakıt ve
gizlilik dereceli maddelerinin korumasına tahsis edilmiş sabit ve seyyar depo,
cephaneliklerle; bu gibi maddeleri dolduran, boşaltan tesislerin ve atış
poligonlarının çevresinde, bu yerlerin dış sınırlarından itibaren en fazla 400
metreye kadar geçen noktaların birleştirilmesiyle tespit edilen ve Genelkurmay
Başkanlığınca kurulan alanlardır. Bölge içinde taşınmazların
kamulaştırılması zorunlu olmadığından bu bölgede Türk vatandaşlarının taşınmaz
mal edinmeleri mümkündür. Burada yabancılar ise taşınmaz mal edinemezler. Bakınız, bir
cephaneliğin, deponun bile etrafında mal edinemiyorlar arkadaşlar. Bunu da
Genelkurmay Başkanlığımız tesis ediyor. Depoyu kuran komutanlık, Genelkurmay
adına bunu tesis ediyor. Sayın Başkan ve
değerli milletvekilleri; belirli süreler için kurulan geçici askerî güvenlik
bölgeleri vardır, askerî harekâtın, birliklerin konuşlandırılması, harekât
yapılması nedeniyle. Zaman zaman radyolarınızdan
Kıbrıs Harekâtında da duydunuz “Deniz Kuvvetleri Seyir Hidrografi ve Oşinografi
Dairesinden bildirilmiştir: Şu kadar arz, şu kadar tul değerleri arasında
girmek, çıkmak, avlanmak, seyretmek yasaktır.” diye. Şimdi, gerçi o daire
kalktı da, onu yapan başka kurumlarımız vardır. Dolayısıyla haritanın altında
ve üstünde, kenar bilgilerindeki coğrafi koordinatlar arz değerlerini ve tul
değerlerini yani meridyenden ve ekvatordan uzak olan noktaları belirtir. İşte notamlama diyoruz buna. Bu notamlama
yapıldığı andan itibaren yasak konmuştur, kimse giremez, avlanamaz vesaire. Yabancı uyruklu
gerçek ve tüzel kişilerin taşınmaz mal edinemeyecekleri ve izin almadıkça
kiralayamayacakları bölgeler stratejik bölgelerdir. Arkadaşlar,
Genelkurmay Başkanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla askerî yasak
bölgelere yakınlığı ve diğer stratejik nedenlerle yabancı uyruklu… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Göksel, devam ediniz efendim. İSMAİL GÖKSEL
(Devamla) – Sözümü bitiriyorum Sayın Başkan. Çünkü, arkadaşlar,
bazen bu mesafeler bir yamacın size bakan tepesine varmadan dibinde olabilir.
Ama askerî stratejik bölgeler bakımından haritada ve sırtlarda “talveg hattı”
dediğimiz noktaların birleştiği, yani halkın “ufuk hattı” dediği hatlara kadar
giderilir. Çünkü o araziye hâkimdir, buralara da yasak konulabilir. Kısaca, özetle
şunu söylüyorum: Arkadaşlar, Genelkurmay Başkanlığımızın -bu bölgelerde- ve
onun temsilcilerinin izin vermediği hiçbir harekât, alışveriş olmaz. Siz,
imarlı dahi olsa benim atış hattımın altında kalan yere kat çıkamazsınız, daire
yapamazsınız, o tapuya da İmar Kanunu’na da rezerv konur, bu rezerv kalkmadıkça
satış işlemi ve kullanma işlemi yapılmaz. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Göksel. Madde üzerinde
soru-cevap işlemine başlıyoruz. Buyurun Sayın
Çalış. HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla
Sayın Bakanıma soruyorum: Sayın Bakanım, tasarıda “Yabancı yatırımcıların
Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketler,
ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz
mülkiyeti ve ayni haklar edinebilirler.” denilmektedir. Bu mülkiyet ediniminde,
arazi ediniminde bir sınırlama var mıdır? İkinci sorum:
Bugüne kadar yabancı şirketlerce edinilen arazilerin Tapu Kadastro Genel
Müdürlüğünde kayıtları tutulmakta mıdır, tutuluyorsa bugüne kadar yabancı
şirket veya iştiraklerine ne kadar arazi satılmıştır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalış. Sayın Doğru... REŞAT DOĞRU (Tokat)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana
sormak istiyorum: Ülkemizde bu maddeyle ilgili olarak yasak bölge olarak
gösterilen yerlerle ilgili olarak mal edinmek veya kiralamak için yerli veya
yabancı herhangi bir talep olmuş mudur? Talep olmuşsa bunları kimler yapmıştır? Son beş yılda,
hangi bölgelerde, ne miktar ev veya arazi olarak, hangi ülke vatandaşları mal
edinmiştir? Bunu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğru. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının 36’ncı maddesinde “Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları
veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketler, ana sözleşmelerinde
belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı
ayni hak edinebilir ve kullanabilirler.” denilmektedir. Çıkaracağınız bu
maddeyle yabancıların kurduğu tüzel kişilere ne kadar toprak satmayı
düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdemir. Sayın Ünlütepe… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana
şu soruyu yöneltmek istiyorum: Gayrimenkul alımlarında karşılıklılık ilkesi
esastır. Yunanistan’da yaşayan veya yaşamayan Türk vatandaşlarının
Yunanistan’da ne kadar gayrimenkul aldıklarını biliyor muyuz? Kaç Türk
vatandaşı Yunanistan’da ne kadar gayrimenkul aldı? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ünlütepe. Sayın Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakanım, doğrudan yabancıya satışla ilgili 4875 sayılı Yasa’nın
3/d maddesi Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe gireceği 16/10/2008 tarihine kadar yürürlüktedir. Mevcut öneriyle
Tapu Kanunu’nun 36’ncı maddesinde düzenlenecek olan 4875’in 3/d maddesi yasanın
yürürlüğe girdiği tarihte yürürlüğe gireceğine göre, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararının yürürlüğe girmesinden önce yürürlüğe gireceğinden, bir kargaşa ortamı
yaratmayacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Taner. Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, biraz
önce konuşan AKP’li grup sözcüsü dedi ki: “Şu anda bankalarda -yabancılar
yatırım bekliyor- paralar yatmış, bu konuda çok sıkıntı çekiyorlar.” Şu anda yabancı
şirketlerle birlikte Türkiye’de toprak almış, yatırım yapmak için bekleyen kaç
kişi var? Bunun içinde kimler var, özellikle bunu öğrenmek istiyorum? Komisyona da
sormak istiyorum. Komisyonun gerekçesinde diyor ki: “…Türk mevzuatına göre
Türkiye’de kurulmuş ve Ticaret Kanunu hükümlerine göre tüzel kişilik kazanmış
bir şirket…” Yani, bunlar Türk tabiiyetinde kişilerdir, tasfiye de olsa bir
anlamı yok diyor. Ama yabancı bir şirket tasfiyeye gittiği zaman, zaten
Türkiye’de edindiği mülkleri kendi üzerine geçirecektir. Böyle anlamsız bir
gerekçeye ben mana veremedim. Tabii, bu önerge
verildiği zaman, Sayın Başkan, buna karşı çıkan bendim. İşte, son zamanlarda,
kanun görüşmelerinde böyle gece yarısı bir korsan önerge verildiği zaman ülkeyi
ne kadar sıkıntıya sokacaklarını ben fark ettim, burada karşı çıktım “Ülke
topraklarını satıyorsunuz.” dedim. Bunun üzerine tabii muhalefet partisi
milletvekilleri de bize katılınca, önerge geri çekildi ve dolayısıyla askerî
yasak bölgelerde hiç olmazsa Genelkurmay Başkanlığının izninin alınması konuldu
buraya. Yani, böyle memleketin menfaati düşünülmeden… BAŞKAN – Soru mu
soruyorsunuz? Bu soru değil. Soru sorun efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Soruya geleceğim Sayın Başkan. Soruyu soracağım, merak etmeyin… BAŞKAN – Ama siz
geçmişten bahsediyorsunuz… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama açıklayalım da ondan sonra Sayın Başkan… BAŞKAN – Tamam,
bütün milletvekili arkadaşlar biliyor sizin tavrınızı. Buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, tamam, soruya geleceğim ama yani müdahale etmeseydiniz,
soruyu şimdi sormuştum. BAŞKAN – Sorun
tabii, soru sorarsanız müdahale etmem. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, bu AKP’li grup başkan vekilleri ve bazı milletvekilleri,
yani kendi kişisel çıkarları uğruna son anda niye böyle korsan önergeler
veriyorlar? Bunları önlemek için Hükûmetin bir
tedbiri var mı efendim? BAŞKAN –
Teşekkürler. Sayın Çelik… BEHİÇ ÇELİK (Mersin)
– Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. Bu 36’ncı
maddeyle söz konusu Kanun’da değişiklik yapılıyor ama ben başka bir konuya
değinmek istiyorum. Aslında, geçen hafta Mersin ilinde, Gülnar ilçesinde
yaptığım son tespitlerde, Gülnar ilçesi alanının 2/3’ünün daha kadastrosunun
yapılmadığı ve mülkiyet sorunuyla karşı karşıya olduğunu tespit ettim. Burada
belediye başkanları bunları ifade etti. Şimdi, böyle, yabancılara toprak
satışıyla ilgili düzenlemeler yapılıyor da, halkımız orada perişan oluyor. Mesela
orada Kayrak diye bir köy var ve insanlar diken üstünde. Bunlara çözüm aranması
gerekirken niye yabancılara toprak satışıyla ilgili yasal düzenleme yapılıyor? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakanım,
sorular bitti, cevap verebilirsiniz. DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancıların
Türkiye’de taşınmaz edinimiyle ilgili olarak iki tane esas rejim vardır,
bugünkü getirdiğimiz düzenleme de üçüncüsünü oluşturmaktadır. Yabancı kişilerin
taşınmaz edinimi konusu, zaten biliyorsunuz daha önce Meclisimizde tartışıldı.
Burada karşılıklılık esası vardır, sınır vardır ve bununla ilişkili mevzuatta
çok önemli düzenlemeler yapılmıştır ve burada da kanuni sınırlamalar söz
konusudur. Yabancı
şirketlerin ise Türkiye’de mülk edinmesi mümkün değildir. Yalnız özel kanun
hükümleri çerçevesi içerisinde mülk edinebilirler. Bugünkü tartıştığımız konu
ise Türkiye’de Türk hukukuna göre kurulmuş, Türkiye’deki mevzuata tabi yabancı
sermayeli Türk şirketlerinden bahsediyoruz. Onu öncelikle bir açıklamak
istiyorum. Buradaki temel sınırlama ana sözleşmedeki faaliyet alanıyla ilgili
bir sınırlama var, diğer sınırlamalardan da zaten kanun içerisinde düzenlemeler
var. Tabii, takdir
edersiniz ki, burada Türk-yabancı sermayeli Türkiye’de kurulmuş şirket ayrımı
yapmadığımız için… Bakın, bugün Ülker, Türkiye’de kurulmuş yabancı sermayeli
bir şirkettir. ERDEMİR aynı şekilde bu kanun kapsamına giriyor. Bugün Koç,
Sabancı Holding, Toyota benzeri bir sürü firma, yani Türkiye’de çok önemli
değerler yaratan firmalarımız bu kategori içerisinde değerlendirilmektedir.
Yani yabancı sermaye katkısı yüzde 0,1 ile yüzde 100’e kadar olan bütün
şirketler “Türk mevzuatına göre kurulmuş yabancı sermayeli” diye geçer.
Dolayısıyla bunların ne kadar gayrimenkul edindiğine ilişkin, o anlamda bir
ayrım yapmadığımız için rakamlar tutulmuyor. Tabii ki, hiçbir şekilde şu ana
kadar yasak bölgelerde yerli veya yabancılar tarafından bize ulaştırılmış
herhangi bir arazi veya mülk edinimi konusunda bir talep söz konusu değildir. Şimdi, “Ne kadar
toprak satmayı düşünüyoruz?” Bizim öyle bir düşüncemiz yok. Sadece ve sadece Türkiye’de kurulu, Türk mevzuatına göre kurulu yabancı
sermayeli Türk şirketlerinin önünü açmak için, Türkiye’de -daha önce de
söyledim- iş, aş üretimi için Türkiye’nin tabii ki yatırımlara ihtiyacı var ve
bu tür birliktelikler çok önemli bir değer yaratıyor, istihdam yaratıyor,
ihracat yaratıyor. Bugün Türkiye’nin en büyük ihracatçıları bu kategoride
düzenlediğimiz yabancı sermayeli Türk şirketleridir. Bunlar istihdam
sağlıyorlar, ihracat sağlıyorlar ve dolayısıyla başka türlü bakmanın da imkânı
yok. Tabii ki gerçek
kişiler için karşılıklılık esastır. Yunanistan’da da bu düzenlemeler vardır,
Türkiye’de de bu düzenlemeler vardır. Orada Türk vatandaşlarımızın ne kadar
toprak edindiği veya ne kadar mülk edindiği konusunda rakam yok. Varsa, Tapu
Kadastrodan arkadaşlar sizi bilgilendirirler. Ama benim bildiğim bir rakam söz
konusu değil. Bu arada şunu da
söyleyeyim: Yunanistan’da belli sınır bölgeleri, belli adalarda, belli yerlerde
herkes izne tabidir; yerli de, yabancı da. Ama diğer bölgelerde o ülkenin
mevzuatına göre kurulmuş şirketler arasında bir ayrım söz konusu değildir. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Orada da mütekabiliyet var Sayın Bakan. DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Vardır, gerçek kişilerde var. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hayır, bu, adalarda izne tabi. Ege kıyılarında izne tabi mi?
Mütekabiliyet yok demek ki. DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, şöyle söyleyeyim ben size: Avrupa
Birliği içerisinde sadece ve sadece Yunanistan’da… O da bakın, belirli sınır
bölgeleri ve adalarda. Zaten biz de bu getirdiğimiz… Askerî bölgelerde,
stratejik bölgelerde, özel güvenlik bölgelerinde izne tabi tuttuk. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Adalar askerî olmaz ki. DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yunanistan’da yapılan… Hatta biz Yunanistan’ın da
ötesine gittik. Şöyle: Yunanistan’da yerli-yabancı herkes izne tabidir ayrım
yapamadığı için Avrupa Birliği müktesebatına göre. Biz Avrupa Birliği
müktesebatını bir kenara bıraktık ve sadece yabancılar için bu bölgelerde izin
getirdik arkadaşlar. Hakikaten var. Onun için… Şimdi, değerli
arkadaşlar, Sayın Taner’in sorusunun cevabını Anayasa hukuku konusunda uzman
olan arkadaşıma bırakacağım. Buyurun,
isterseniz siz cevap verin. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)– Var mı vakit? BAŞKAN – Buyurun
Sayın İyimaya, az bir zamanınız var. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan hukuk bilmiyor mu! BAŞKAN –
Komisyona soru soruldu, onun için cevap verecek. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)– Teşekkür ediyorum. Şöyle efendim:
Sayın Kamer Genç, sanıyorum komisyon raporunun gerekçesinde farklı bir yorum
yapılıyor gerekçesinden hareketle… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hata yapılıyor. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Bir defa burada amaçlanan düzenleme, gerek
gerekçe gerek metin düzeni bakımından tamamen karşılanmaktadır. Gerçekten
düzenlediğimiz, Türkiye’de kurulu, Türk hukukuna göre kurulu millî şirkettir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Burada o yok ki, yabancı şirket… ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Burada aslolan, hak
ve fiil ehliyeti o şirketin vardır ama yasama organı serbest düzenleme ilkesine
göre, bu şirketlerin gerek tamamının yabancı unsuru kapsaması gerekse kısmen
yabancı unsuru kapsaması durumunda değişik düzenlemelere gidebilir. Bu politik
bir alandır ve bu düzenlemeler yapılmıştır. Ama yabancı unsuru taşıyan bir
şirketin tasfiyesi hâlinde, tasfiye sonucu ortaya çıkan değerlerin bedel
dışında diğer bir türle yabancılık unsuruna intikali mümkün değildir. Bu, kişi
olabilir, yabancı şirket olabilir, mutlaka bedele dönüştürülmesi lazım. Gerekçe
bunu açıklıyor. Tabii tasfiye hukuku noktasında bir ayrıntılı
bilgi sahibi olmak lazım. Zaten onun dışındaki hâllerde, şirketin
yabancı şirket olması veya tasfiye sonunda hak elde edecek kişinin gerçek kişi
olması hâlinde yapı mülkiyeti, mesken veya iş yeri mülkiyeti dışında Türkiye’de
bir taşınmazı elde etmesi mümkün değil. KAMER GENÇ (Tunceli) – Tasfiye sonundaki hakkını alacak. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir de Sayın
Taner’in… Şimdi, Anayasa Mahkememizin iptal kararları kural olarak Resmî
Gazete’de yayımlandığı günde yürürlüğe girer, derhâl etki… Ancak Anayasa’mız,
düzenleyici organın, yasama organının iş yoğunluğuna göre yürürlüğe girmesiyle
ortaya çıkan sonuçları hemen düzenlemeyebileceği gerçeğinden hareketle belli
bir süre yürürlüğünü ertelemektedir. Burada yasama organına bir sınır değil, bu
yürürlüğü erteleme sınırı içinde yasama organına düzenleme yükümü veya
direktifi vardır. Onun için, normların zaman bakımından yürürlüğü noktasında
Sayın Taner’in ortaya koyduğu noktainazar varit değildir. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İyimaya. Madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 223 Sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi ile
2644 sayılı Kanunun yeniden düzenlenmesi öngörülen 36 ncı
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve fıkranın sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
“Bu şekilde edinilen taşınmazların Türkiye’de
kurulu bulunan bir başka yabancı sermayeli şirkete devrinde ve taşınmaz
maliki yerli sermayeli bir şirketin hisse devri yoluyla yabancı sermayeli hale
gelmesi durumunda da aynı esas geçerlidir.” “Türkiye’de kurulu yabancı sermayeli
şirketlerin tasfiyesi halinde şirketin sahip olduğu taşınmazın şirket ortağı
yabancı gerçek kişiler veya yurt dışında kurulu yabancı ticaret şirketleri
tarafından edinilmek istenmesi halinde 35 inci madde hükümleri uygulanır.” TBM Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan s. sayısı 223’e 1 inci ek kanun tasarısının 2.
maddesinin son fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederim. Kamer
Genç Fıkra: Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usuller
çıkarılacak tüzükte belirlenir.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 223’e 1 inci ek Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 2 nci Maddesi ile düzenlenen 2644 sayılı Kanunun 36 ncı Maddesinin birinci fıkrasındaki “şirketler”
kelimesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibare eklenmiştir. “…,karşılıklılık olmak kaydıyla, kamu
yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı ayni hak
edinemeyecekleri alanların dışında, merkez ilçe ve ilçeler bazında yerleşim
alanının içinde kalan toplam alanların %10 kadar kısmında.”
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Kanun Tasarına sıra sayısı 223’e
1 inci Ek ile eklenen çerçeve 2 nci maddenin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Harun
Öztürk İzmir BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun. (DSP
sıralarından alkışlar) HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı
üzerine, sözde, iptal gerekçelerini karşıladığınızı iddia ederek 2644 sayılı
Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinde bir düzenleme yaptınız ve bu düzenleme ile
yabancı uyruklu gerçek kişilerin Türkiye’de edinebildikleri taşınmazlar konusunda
bir sınırlama getirdiniz. 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşmeleri yapılırken anılan Kanun’un
36’ncı maddesinin de değiştirilmesini öneren görüştüğümüz bu değişiklik
önergesini verdiniz. Çıkan tartışmalar üzerine komisyon tarafından geri çekilen
önerge küçük değişikliklerle yeniden huzurumuza getirilmiştir. Değerli milletvekilleri, bu önerge tasarının Anayasa Mahkemesinin
iptal gerekçesi doğrultusunda hazırlandığı ifade edilen ve Genel Kurul
tarafından kabul edilen 2644 sayılı Kanun’un 35’inci maddesinde yapılan
değişikliği etkisiz kılmaktadır. Nasıl mı? Kabul edilen 35’inci madde, yabancı
gerçek kişilerin Türkiye’de taşınmaz mal edinmelerine sınır getirirken
görüştüğünüz tasarıya yeni ilave edilen ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 36’ncı
maddesini yeniden düzenleyen bu hüküm, yabancı şirketlerin Türkiye’de sınırsız
taşınmaz mal edinebileceklerini öngörmektedir. Hatta,
yabancı şirketlerin özel güvenlik bölgelerinde dahi valinin izniyle taşınmaz
mal edinebilecekleri öngörülmektedir. Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeler, hem Anayasa Mahkemesi iptal
kararı gerekçelerini karşılamamakta hem tasarının 1’inci maddesiyle getirilen
sınırlamaları etkisiz kılmakta hem de ulusal çıkarlarımızla bağdaşmamaktadır.
Bu değişikliğin Anayasa’ya aykırılığı biline biline
gündeme getirilmesinin bir tek amacı olabilir: Anayasa Mahkemesi iptal
kararları geriye yürümeyeceği için Anayasa Mahkemesinin vereceği iptal kararı
tarihine kadar bu yasaya göre yapacağınız işlemlere geçerlilik kazandırmaktır. Dolayısıyla, önergeme destek vermenizi diler, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: 03.07.2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 223’e 1 inci ek Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 2 nci Maddesi ile düzenlenen 2644 Sayılı Kanunun 36 ncı Maddesinin birinci fıkrasındaki “şirketler”
kelimesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibare eklenmiştir. “…karşılıklılık olmak kaydıyla, kamu yararı ve ülke güvenliği
bakımından taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanların dışında,
merkez ilçe ve ilçeler bazında yerleşim alanının içinde kalan toplam alanların
% 10 kadar kısmında”
Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım. BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurun. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 36’ncı maddede değişiklik
önergesi verdik. Değişiklik önergesi vermemizin gerekçesi şudur: Bir: Türk yasalarına göre kurulmuş olan yabancı şirketlerde mülk
edinmede sınırsızlık ilkesi getirilmektedir. Yani bir şirket (A) ilinde veya
(B) ilçesinde istediği kadar mülk edinebilecektir. Hâlbuki on beş gün önce
Mecliste yaptığımız görüşmede bunu yüzde 10’la sınırlandırdık. Şimdi ise bir
şirketin isterse 3 bin hektar… Hatta hatta yabancı
bir ülkenin bakanının söylediği gibi “100 bin hektarlık bir alanı, toprakları
kiralayarak o ülkede kendi yurttaşlarımızın geçimini sağlayacak buğdayı,
pirinci, arpayı üreteceğiz çünkü bu stratejik bir maddedir.” Biz kendi
topraklarımızda kendi buğdayımızı, kendi arpamızı, kendi yulafımızı, kendi
pirincimizi üretmek zorundayız. Elbette bir sınırlılık oranı getirilmelidir.
Sınırsızlık ilkesini kabul edebilecek bir parlamenter var mı bilemiyorum. Bakın, Anayasa Mahkemesi… Bu görüştüğümüz yasanın en önemli
özelliği şudur: 4875 sayılı Yasa -Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu- hemen
Tapu Kanunu’nun arasına sokuldu. Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’nun 3’üncü
maddesinin (d) bendini Anayasa Mahkemesi iptal etti. İptal gerekçeleri
giderildi mi? Hayır, giderilmedi. Anayasa’nın 153’üncü maddesi açıktır. Anayasa
Mahkemesi kararları Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra yasama, yürütme, yargı
organlarını bağlar. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin kararında belirttiği olumsuzluklar bu
yasada giderilmeden, hele hele bu yasanın Bütçe Plan
Komisyonunda 4875 sayılı Yasa içinde yeniden görüşülmesi -o Bütçe Plan
Komisyonunda- istenmeden, bir anda, hemen oturum anında yeniden madde ihdası
şeklinde… Geçen on beş gün önce Genel Kurula getirildiğini biliyoruz.
Milletvekillerinin önerisiyle geldi, Komisyona geri çekildi. Komisyonda
görüştüğümüzde bunun Hükûmet tarafından hazırlandığını
görüyoruz. Elbette bir hükûmet tasarısı şeklinde
bunun Parlamentoya getirilmesi daha uygundur, bunun yadırganacak bir olayı
yoktur. Acaba Sayın Hükûmet bunu hükûmet tasarısı
şeklinde niçin getirmedi? Bu durum aslen tasarı fakat görünüşte teklif olan bu
düzenlemenin ne kadar sakıncalı ve Hükûmet tarafından arkasında
durulamayacak olduğunun açık bir göstergesi değil midir? Niçin acele ediyoruz?
Niçin bunu bir sıkıştırmaya getirdik? Sınırsızlık ilkesi vardır. Bu getirdiğimiz öneride yüzde 10.
35’inci maddeyle bağlantı kurmaya çalıştık. Geçen on beş gün önce bu Genel
Kurulda 35’inci madde değerli milletvekillerinin yüce oylarıyla kabul edildi.
Geçireceğiniz bu madde bu şekliyle gelirse 35’inci madde aynen geçersiz bir
hâle dönüştürülüyor. Şimdi, ”Efendim, sadece faaliyet konularını yürütmekle
sınırlıdır.” denilmesi bu sınırsızlık ilkesini aşmaz. Hiçbir ülke sınırsız bir
şekilde topraklarını satmaz. Biraz önce bir arkadaşımız da “Efendim, bu toprak
satışları her dönemde yapılan bir olaydı.” dedi. Doğru ama bu dönemki kadar,
hiç bu kadar fazla olmadı. 2003’te yasayı çıkardığınızda 2005 iptaline kadar üç
yüz bin dönüm toprak satıldı. 2006 yılında Türkiye’de yapılan satışlar tüm
cumhuriyet tarihinin yüzde 51’inden fazla, bir yılda satılanlar. Bunlar endekslerle
çıkan şeyler. Sayın Konuşmacı elbette düşüncelerini burada açıkladı ama Sayın
Konuşmacının 36’ncı madde üzerinde konuşma yapacağını bilmesi gerekiyordu.
Geçen dönem zevkle dinlediğim Değerli Arkadaşım aynı konuşmayı yaptı ama o
35’inci maddeydi. 35’inci maddeyle ilgili o düşüncelerinizi açıklamış
olsaydınız, buna saygı duyardım. Öncelikle burada bir şeyi savunurken
okumalısınız, ne talep ettiğinizi bilmelisiniz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe devam
edin. HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım. Bu yasa tasarısının düzeltilmesine yönelik bir değişiklik ibaresi
yapmaya çalışıyoruz. Değerli arkadaşlar, hiçbir ülkede sınırsızlık ilkesi yoktur. Kamu
yararını esas almaya çalışıyoruz ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı
gerekçelerinin giderilmesi için çaba harcıyoruz. Yoksa, bu yasa bu şekilde
Parlamentodan geçerse Anayasa Mahkemesi “Ben daha önce bu konuda karar verdim,
bunu iptal ediyorum.” diyecektir ve Meclis boşu boşuna efor
sarf edecektir. Çünkü hukuken bu görülen bir olaydır, görülen bir olaydır. Bu duygularla, önergemize destek olmanız dileğiyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünlütepe. K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyorum. BAŞKAN – Arayacağım karar yeter sayısını. Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok efendim. On dakika ara veriyorum. Kapanma Saati :
17.40 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.52 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
126’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 223’e 1’inci ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam
ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet buradalar. 2’nci maddesinde, Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: TBM Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan s. sayısı 223’e 1 inci ek kanun tasarısının 2.
maddesinin son fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederim. Kamer
Genç Fıkra: Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usuller
çıkarılacak tüzükte belirlenir. BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
223’e 1’inci ekte getirilen 2’nci maddenin son fıkrasında bu kanuna ilişkin
düzenlemelerin çıkarılacak bir yönetmelikle belirleneceği ilkesi getirilmiş.
Ben verdiğim önergede bu yönetmeliğin tüzüğe dönüştürülmesini öngörüyorum. Önce, Sayın Başkan, dün ben burada konuşup yerime giderken bana
bir müdahale etmişsiniz, “Yargı içinde satılmış insanlar var.” demişim diye bir
ibare kullanmışsınız. Ben böyle bir ibare kullanmadım, tutanakları da açtım... BAŞKAN – Tamam, o zaman mesele yok efendim. Ben de kullanmamış
olayım. KAMER GENÇ (Devamla) – Mesele yoksa o zaman… Ama,
siz de yani böyle insanları itham ederek konuşmayın lütfen. BAŞKAN – Siz bütün yargıyı itham ettiniz, bütün yargıyı itham
ettiniz. KAMER GENÇ (Devamla) – Ben böyle bir ibare kullanmadım çünkü ben
yargıdan gelen bir insanım, yargı mensuplarına büyük bir saygı duyuyorum. BAŞKAN – Tutanaklar burada efendim, tutanaklar burada. KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam, tutanakları inceledim, böyle bir
ifade yok. BAŞKAN – Okumamışsınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Ama yani kamuoyu da yanıltılmasın. BAŞKAN – Neyse, polemik yapmayalım
efendim. Bunun için size söz vermedim. Lütfen… KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapıyoruz, bu
kadar hiddetlenmenize gerek yok. Ben bir düzeltme yapayım da dedim… BAŞKAN – Onu özel, gelirsiniz, konuşuruz, “Ben demedim.” dersiniz. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, yani sözümü kesmeyin de. BAŞKAN – Yani illa Genel Kurulda mı konuşacaksınız? Odam açık
size, buyurun odaya. KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, anlamadım Sayın Başkan. Dedim: Böyle
bir ifade kullanmadım. Düzeltiyorum. BAŞKAN – Anlamayacak bir şey yok efendim. KAMER GENÇ (Devamla) – Niye müdahale ediyorsunuz ki yani?
Anlamadım ki yani! BAŞKAN – Ben size önerge için söz verdim, önergenizin üzerinde
konuşun. KAMER GENÇ (Devamla) – Önergeyi düzeltiyorum ama dün burada
yapılan bir hatayı da düzletiyorum. Bunda ne anormal bir şey var? BAŞKAN – Hata değil ama hatayı siz yaptınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, anormal… BAŞKAN – Allah Allah! KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, şu Meclis Başkanlığına
çıktığınız zaman lütfen… BAŞKAN – Evet... KAMER GENÇ (Devamla) – …biraz kendi soğukkanlılığınızı muhafaza
edin. Rica ediyorum. BAŞKAN – Bütün arkadaşlarım şahit. Sizden başkasına sinir
olmuyorum ben. KAMER GENÇ (Devamla) – Bir bakın, yani iki dakikamı da götürdünüz
yani. BAŞKAN – Siz yapıyorsunuz, siz yapıyorsunuz her şeyi. KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, maalesef bu
Parlamentoda bize söz verilirken çok büyük bir hiddet içinde… BAŞKAN – Hiç de öyle değil. Tutanaklara bakın, ne kadar
konuştuğunuz belli olur. KAMER GENÇ (Devamla) – …yani konuşturmamak için her türlü
tedbirlere baş vuruluyor. Ben size ciddi şeyler
söylüyorum. Şimdi, Anayasa’nın 115’inci maddesinde, tüzük maddesi diye bir
kavram vardır. Tüzük daha ciddi bir düzenlemedir. Kaideler hiyerarşisinde işte
yasalar önde gelir, arkasından tüzükler gelir, sonra yönetmelikler, daha sonra
genelgeler gelir. Şimdi, tabii bu kanun ülke için çok yararlı ve çok… Daha doğrusu,
bu kanunla ilgili yapılacak düzenlemelerin çok hassas bir düzenleme olması lazım. Bu hassas
düzenleme böyle eften püften, çok sahte bilgilerle yapılacak bir düzenleme
değildir. İşte, ülkenin geleceğini çok
yakından ilgilendiren… Bir ülkenin toprakları çok önemli bir unsurdur, çok
önemli bir varlıktır. Bu varlıkları AKP’nin burada bu önergeyi veren
milletvekilinin yaptığı konuşmada belirttiği gibi… “Efendim, biz cari açığı
kapatmak için ülke topraklarını da satmak zorundayız.” dedi. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle şey olur mu? KAMER GENÇ (Devamla) – İşte sizin buradaki… Getirin efendim,
tutanağı inceleyin, tutanağı inceleyin. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ülke topraklarını satmak olur mu!
Niyetin kötü senin! KAMER GENÇ (Devamla) – Sizin burada önergeyi son anda veren
milletvekilinizin çıktığı kürsüde yaptığı konuşmada “Efendim, bizim burada cari
açıkları kapatmak için toprak satmak dışında bir inisiyatifimiz
kalmadı.” dedi. Yani dolayısıyla biz toprak satarak cari açığı kapatma
zihniyetiyle hareket edersek o zaman Türkiye’yi de satmaya kalkarız. Onun için
diyoruz ki böylesi bir zihniyetle hareket etmemek için, Türkiye'nin gerçek
menfaatini koruyan bir düzenleme yapabilmek için… Soruyorum: AKP Hükûmeti, altı senedir iktidarda, bir tane düzenlemeyi
tüzükte yapmayı getirdi mi buraya? Getirmedi. Bir tane örnek gösteremezsiniz.
Hâlbuki tüzük düzenlemesi çok ciddi bir düzenlemedir. Bütün Bakanlar Kurulu
araştırmayı yapar, bir metin çıkarır ortaya, o metin gider Danıştayda,
ilgili dairesinde bütün bürokratlar gelir, inceler ve o metnin Türkiye'nin
gerçeklerine uygun bir düzenleme olması konusunda gayret gösterilir. Şimdi
yönetmelik getirdiğiniz zaman, zaten siz -yandaşlarınız- hiçbir şeyden anlamayan,
belli bir ideolojiye mensup birtakım işten anlamaz bürokratları getiriyorsunuz
devletin belirli yerlerine, o bürokratlar kanalıyla bir yönetmelik getirdiğiniz
zaman, düzenlediğiniz bu yönetmelikle Türkiye’ye fayda getirecek bir düzenleme
yapmıyorsunuz. Burada, böyle, işte konuşmalarınızda belirtiyorsunuz. Biraz önce
AKP Grubu adına konuşan kişi diyor ki: “Efendim, şu anda birçok yabancı şirket
bankalara parayı getirmiş, bu kanunu çıkaralım ki bankadaki paraları
çeksinler.” Böyle bir zihniyet olur mu sayın milletvekilleri? Bakın, bu önergeyi verdiğiniz zaman -son andaki önergeydi- ben
karşı çıktım, dedim: Vatan topraklarını satıyorsunuz. Böyle son andaki
önergelerle, incelenmeden, hazineden geçmeden, Maliyeden geçmeden, Millî
Savunma Komisyonundan geçmeden böyle önerge verirseniz ülkenin aleyhine
getirirsiniz. Yerimden müdahale ettim, ondan sonra muhalefet partili
milletvekilleri de şey edince önergeyi çektiniz, biraz da olsa bir düzeltme
yaptınız. Yani görüyorsunuz ki burada birçok şey halktan gizleniyor, birçok
şey… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, tamamlayayım. Dolayısıyla, bizim verdiğimiz önergede diyoruz ki: Bu işin daha
ülke yararına olması için, daha millet ve vatan uğruna olması için bunu bir
tüzükle düzenleyelim. Çünkü ülke topraklarının satılması çok önemli bir
olaydır. Bu olayı düzenlerken bunu çok ciddi bir düzenlemeyle getirelim, tüzük
geldiği zaman daha ciddi bir incelemeye dayalı esaslar belirlenir. Bu niye sizi rahatsız ediyor anlamadım. Sizin rahatsız olduğunuz
yargı. “Efendim, Danıştay incelemesin.” Ya niye incelemesin? Oradaki insanlar
otuz sene, kırk sene o kurumda çalışmış, ülkenin yararını bilen, uluslararası
hukuku bilen, Avrupa İnsan Hakları, Avrupa mahkemelerini, daha doğrusu Avrupa
Birliği hukukunu bilen kişilerdir. Böyle bilgi sahibi insanların yaptığı
düzenlemelerden, yaptığı doğru bilgilerden niye rahatsız oluyorsunuz? Çünkü
rahatsız olmanızın nedeni, siz, böyle bir müdahale olduğu zaman kendi çıkarlarınızı
gözetecek bir düzenlemenin olmayacağını bildiğiniz için, ülke çıkarını
düzenleyecek, ülke çıkarını gözetecek bir düzenlemenin size zarar getireceğini
düşünüyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Süreniz doldu, süreniz tamam. KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, önergemin kabulünü istiyorum, yalnız
karar yeter sayısının aranmasını da istiyorum. İKRAM DİNÇER (Van) – Dün yargıyı eleştiriyordun sen! KAMER GENÇ (Tunceli) – Eleştirmedim. Bak, geri aldım sözümü, böyle
bir şey yok. BAŞKAN – Neyi geri aldı? Kim geri aldı? KAMER GENÇ (Tunceli) – Geri aldım. BAŞKAN – Bakın, Milliyet gazetesinde sizi yazıyor. KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tutanağı gösterin Sayın Başkan,
Milliyet gazetesini değil! BAŞKAN – Buyurun, Milliyet gazetesi yazıyor sizi! Yerinize
otururken ne dediğiniz belli olmuş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) – Tutanağı getirin. Burada tutanakta varsa
böyle bir şey… BAŞKAN – Burada, burada! Mahkemeye verin Milliyet’i! Sizin
hakkınızda iftira yapıyor ya. Verin mahkemeye! KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tutanakta yok böyle bir şey! Siz,
burada olmayan şeyleri… BAŞKAN – Tamam, ben demedim, otururken söylemişsiniz. Ben de cevap
vermişim Türk yargısı adına. KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bazı şeyleri yanlış duyuyorsunuz! BAŞKAN – Ben yanlış duymuyorum, bunu, bakın, basın yazıyor basın! KAMER GENÇ (Tunceli) – Kulaklarınızı kontrol ettirin! BAŞKAN – Basın yazıyor basın! Ben basına intikal ettirmedim bunu. KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, böyle bir şey söylemedim. BAŞKAN – Konuşmanızı bilin bundan sonra. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söylemedim, ben söylesem
burada tutanağa geçer. BAŞKAN – Alışmışsınız, böyle konuşa konuşa
gidip yerinize oturasınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi ile
2644 sayılı Kanunun yeniden düzenlenmesi öngörülen 36 ncı
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve fıkranın sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve
teklif ederiz. Ünal
Kacır (İstanbul) ve arkadaşları “Bu şekilde edinilen taşınmazların Türkiye’de
kurulu bulunan bir başka yabancı sermayeli şirkete devrinde ve taşınmaz
maliki yerli sermayeli bir şirketin hisse devri yoluyla yabancı sermayeli hale
gelmesi durumunda da aynı esas geçerlidir.” “Türkiye’de kurulu yabancı sermayeli
şirketlerin tasfiyesi halinde şirketin sahip olduğu taşınmazın şirket ortağı
yabancı gerçek kişiler veya yurt dışında kurulu yabancı ticaret şirketleri
tarafından edinilmek istenmesi halinde 35 inci madde hükümleri uygulanır.” BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yeter sayısı
sorunu dolayısıyla takdire bırakıyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Konuşacak mısınız? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet. BAŞKAN Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Konuştuğumuz kanun gerçekten çok önemli kanun. Taa
cumhuriyetin kuruluşundan bu tarafa, hem yabancılara gayrimenkul satışıyla
ilgili hem de yabancı sermayenin teşvikiyle ilgili çeşitli zamanlarda yapılan
düzenlemenin daha modern, daha çağdaş hâle gelmesi ve Türkiye ekonomisine katkı
sağlayabilmek amacıyla yapılan bir düzenleme. Değerli milletvekillerimizin hassasiyetlerini kabul ediyoruz.
Muhakkak ki, samimiyet içerisinde bu kanun teklifini, tasarısını ve ilave
ettiğimiz maddeyi eleştirmelerini de hoş görerek karşılıyoruz. Çünkü, iktidar ve muhalefet, iktidar bir şeyi yapacak,
muhalefet de bunda kendi itirazlarını dile getirecek. Ama,
samimiyetle yapılan itirazları siyasi iktidarın yaptığı politika gereğince diye
ifade etmemiz gerekir. Ama, değerli
milletvekilleri, bakınız, yabancılara mülk satışının Atatürk’ten bu tarafa var
olduğunu ifade ettik. Bazı arkadaşlarımız, sadece o andaki duygusal duruma
kapılarak, hem Sayın Bakana hem iktidar partisi grubuna “İhanet ediyorsunuz,
vatan topraklarını satıyorsunuz.” derken, lafın nereye gittiğinin pek farkında
değiller gibi geliyor. O değerli arkadaşlarımız, o duygusallık içerisinde
değil, aklıselim içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve onun felsefesi
içerisinde değerlendirmiş olsalardı, taa 1923’lere
kadar gidebilecek ve o insanları, Türkiye'nin cumhuriyetinin kurucusu ve bugüne
kadar gelen, idare eden insanları töhmet altında bırakacak, onları zan altında
bırakacak bir konuşmayı yapmayacaklardı diye tahmin ediyorum. Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar, bu yaptığımız 2’nci maddedeki
düzenleme farklı bir düzenleme. Muhakkak ki, hukukçu arkadaşlarımız bunun
bilincinde. Ama, hassasiyetlerini dile getirirken,
biraz daha samimi şekilde açıklasalar hepimizin bu konuda katkıları ve
faydaları olacağına inanıyorum. Yabancı gerçek kişilerle
yabancıların kurduğu Türk hukukuna tabi Türkleşmiş şirketlerin farklılığını
ortaya koymamız gerekiyor. Nasıl ki Brezilya’dan gelen birisi, anası, babası,
tüm sülalesi Brezilyalı olmasına rağmen Türk vatandaşı olup Türkiye'de bizimle
aynı hakları elde edebiliyorsa, Brezilya’dan, başka ülkelerden gelen birisinin
Türkiye'de kurduğu Türk hukukuna tabi şirketlerin de aynı esasa tabi olması
gerekir. Yani Türk Ticaret Kanunu’na ve Türk kanunları hükümlerine uygun hâlde
kurulan tüzel kişiliklerin, bunların Türk tüzel kişiliği sayılması gerekir. Şimdi, değerli arkadaşlarımızdan birisi konuşma yaparken “Bakınız,
içimizde şüpheler var. Urfa bölgesinde çok büyük arazilerin yabancılara
satıldığını tahmin ediyoruz. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde çok büyük arazilerin
yabancılara satıldığını tahmin ediyoruz.” diye bir ifade kullandı. Değerli
arkadaşlar, şuradan, elimdeki bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. GAP bölgesindeki durum… Batman’dan 161 adet taşınmaz mal Alman
uyruklu vatandaşlar tarafından alınmış -bu Tapu Kanunu’yla ilgili kısım, bu
maddeyle ilgili değil. Biraz önce arkadaşımızın sorduğu soruya açıklamayla
ifade ediyorum- toplam kişi sayısı 64, yüz ölçümü 677 dönüm; kişi başına 10
dönümlük gayrimenkul ortaya çıkmış. Yine Diyarbakır bölgesinde toplam 76
taşınmaz, 49 kişi, 241 dönümlük; kişi başına yaklaşık 5 dönümlük arazi gitmiş
-1 Haziran 2008 tarihi itibarıyla söylüyorum- Urfa bölgesinde 1 taşınmaz, 1
kişi, toplam satılan arazi 6,5 dönüm. Bir de Yunanistan’la ilgili bir durum söz
konusu. Yunanistan’ın, ülkemizdeki Yunanistan uyruklu vatandaşların ülkemizde
edindikleri mülk sayısı 10.042; ancak bunların 8.420 adedi Türk asıllı gerçek
kişilerin yani Batı Trakya’da yaşayan Türk soylu, Türk nesepli Yunan vatandaşı
olan gerçek kişilere ait durum. Değerli arkadaşlar, bir de şu esasa dikkat etmemiz gerekiyor:
Bugüne kadar Türkiye’de bizim kanunlarımız çerçevesinde sayılmış yabancı şirket
adedi 20 bin adet. Bunların 5 bin tanesi, 4.597 tanesi veya 4.587 tanesi yüzde
100 yabancı sermayeli şirket. 20 bin tane şirketin içerisinde kimler var? Koç
var, Sabancı var, Eczacıbaşı var, büyük büyük
şirketlerimiz, çok büyük şirketlerimiz var. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Elitaş, bitirin
lütfen. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Mesela Bursa’daki TOFAŞ var. Yine
Bursa’daki OYAK Renault var. Bunlar da yabancı uyruklu şirketler. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Cargill var. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –
Hayır, bu saydıklarımın, 15 binin içerisinde değil. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Onun
içinde. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Ünlütepe,
ben sizin ne demek istediğinizi biliyorum. 15 binin içerisinde değil. 5 binin
içerisinde Cargill de var. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – 5.784,
doğru, 5.784. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Cargill 1992
yılında kurulmuş. Bizim zamanımızda kurulan şirket değil. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hayır,
kurulmuş.Ben Cargill de var,
dedim. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, bir
meseleyi ortaya koymamız lazım. Muhalefet eleştiriyor. Biz diyoruz ki: “Doğrudan
yabancı sermaye 2003 yılından, 2004 yılından itibaren çok gelmiş.” Muhalefet de
bunu eleştiriyor, haklı olarak eleştiriyor. Diyor ki: “Doğrudan yabancı sermaye
geliyor ama hazır şirketlerimiz; satın alıyor veya sıcak para olarak geliyor,
bizim kaynaklarımızı faiz olarak, döviz olarak veya borsada bunu işletiyor.”
İşte, bu, şu andaki düzenlediğimiz yasa doğrudan yabancı sermayenin yatırım
yapması, katma değer üretmesi ve istihdama dönük bir şekilde faaliyete
geçmesini tanımlayan bir yasadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Son sözünüzü alayım. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Teşekkürler, cümlemi bitireyim. Yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tümünü oylamadan önce oyunun rengini açıklamak üzere, lehte,
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün. Buyurun Sayın Üstün. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmayacak. BAŞKAN – Kırıkkale Milletvekili Sayın Turan Kıratlı… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmayacak. BAŞKAN – Aleyhte, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu. Buyurun Sayın Kumcuoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar) ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; şu anda gündemimizde bulunan kanunun üzerinde, oyumun rengini
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hemen baştan ifade edeyim, oyumun rengi kırmızı olacaktır. Şimdi,
neden kırmızı olacaktır onun gerekçesini açıklayacağım, ama o konudaki
sözlerime başlamadan önce bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Biraz önce burada iktidar partisi grubu adına konuşan Değerli Grup
Başkan Vekili Arkadaşımız önerge üzerinde söz almış, fakat önerge üzerinde tek
kelime etmemiştir Sayın Başkan. Bunu da hafifçe zabıtlara geçelim, çünkü
ileride bazı hâllerde muhalefet partisi milletvekilleri bu hatayı yaptığı vakit
çok şiddetli tepki görüyorlar. Onu dikkatinize sunmakta fayda görüyorum. Değerli arkadaşlarım, bugün burada bu kanunu konuşuyoruz. Ben,
saat üçten beri burada konuşma sıramı bekliyorum. Bir ara saydım bu salonda kaç
kişi var diye, rakamı size vermiyorum tarihe tatsız bir rakam geçmesin diye.
Yalnız muhalefet milletvekillerinin sayısı iktidar milletvekillerinin
sayısından 12 fazlaydı, iktidar milletvekillerinin sayısı da bu salonda
“milletvekili” sıfatını taşımayan kamu görevlilerinin sayısından sadece 7
fazlaydı. (AK PARTİ sıralarından “Yanlış saymışsın.” sesleri) Hayır, hayır. Grubunuz adına konuşan değerli Antalya Milletvekili
burada boş sıralara konuştu. Şimdi, bakın, biz ne yapıyoruz? Biz, bundan on sene sonra, yirmi
sene sonra Türkiye'de tapu mevzuatı üzerine bir doktora araştırması yapacak
olan Kars Üniversitesi öğretim görevlilerine mi konuşuyoruz, yoksa yüce Meclise
mi konuşuyoruz? Burada çoğunluğu sağlamakta güçlük çektiğimiz bütün haşmetiyle
ortada. Neden bunu yapıyoruz? Çünkü teamüllere aykırı hareket ediyoruz, çünkü
bu Meclisin çalışma sistematiğine aykırı hareket ediyoruz, çünkü hukuka saygı
duymuyoruz, çünkü bu Meclis başından beri 1 Temmuzda tatile girer. Niye tatile girmiyor bu Meclis, niye toplanmaya devam ediyor?
Sebep, İhtimal bir: Efendim, bu tip kanunları, şu anda büyük tartışmalara sebep
olan bu tip kanunları geçirmek için bu Meclisi açık tutuyorsak vah bu milletin
ve devletin hâline! Yok, bu tür ipsiz sapsız -affedersiniz- kanunları sırf
Meclisi açık tutmak, daha doğrusu AKP Grubunu bir arada tutmak için
getiriyorsak vah AKP’nin hâline! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “İpsiz sapsız kanun” olmaz! ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Kaç kişi var
orada? K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Trenden kimse inmesin! ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Ben başka bir şey söylüyorum, siz
de benim ne dediğimi... MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – MHP sıralarına bak, kaç kişi oturuyor?
8 kişi. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Ben başka bir şey söylüyorum, siz
akıllı insanlarsınız, ne dediğimi gayet iyi anlıyorsunuz, onun için canınız
sıkılıyor ama canınız sıkılmasın. Bakın arkadaşlar, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri,
Allah’ın izniyle, bir süredir uygulamakta olduğunuz, müracaat etmekte olduğunuz
Danışma Kurulu kararlarıyla bu Meclisin denetim hakkını hemen hemen işlemez hâle getirdiniz. Şimdi de doğru dürüst kanun
yapamaz duruma geldik. YILMAZ TUNÇ (Bartın) – MHP’de kaç kişi var orada? ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Bakın, şu kanunu yapıyorsunuz. Şu
kanun aylardır bu Meclisin koridorlarında dolaşıyor, Genel Kuruldan
komisyonlara, komisyonlardan genel kurullara geliyor ve de siz, şöyle bir
gerekçeyle buraya önerge getiriyorsunuz: Birinci fıkranın ikinci cümlesinde
yapılan değişiklikle “yabancı sermayeli şirket” ifadesinin “yurt dışında kurulu
bulunan yabancı şirketlerle karıştırılması ihtimali bulunduğundan…” Ya, bu
kanunu yaparken bu karıştırma ihtimalini göremediyseniz, artık bu Meclis, kanun
yapmayı bırakın, kanun yazma kabiliyetini bile yitirmiş demektir. AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Yapmayın! ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yapmayın, siz yapmayın! Ben
yapmıyorum ki, hatayı yapan sizsiniz. Lütfen… Bakın, istirham ediyorum… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Yok öyle bir şey! ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun Sayın Kumcuoğlu. Lütfen müdahale etmeyin efendim, konuşmasını tamamlasın. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Efendim, ben ağır demiyorum. Bakın,
diyorum ki, işte burada kanun. Ya bu kanun, komisyonla Genel Kurul arasında
gitti geldi defalarca ve neticede geldiğiniz nokta bu. “Biz doğru dürüst,
kanunu yazamamışız, düzeltiyoruz.” diyorsunuz. Ayrıca başka bir noktaya temas edeyim: Şu kanunda, bak okuyorum,
diyorsunuz ki: “Bu madde hükümlerine aykırı şekilde edinildiği veya
kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve sınırlı ayni haklar, Maliye
Bakanlığınca verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği
takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir.” Burada Maliye Bakanına görev veriyorsunuz ama aşağıdaki fıkrada,
yönetmelik yapılırken Maliye Bakanlığına görev vermiyorsunuz. Niye? Çünkü, ne yazdığının farkında değil arkadaşlar. Ben sizi
uyarıyorum, kanun yapma konusunda size yardımcı olan bürokratlarınızı değiştirin,
bizim zamanımızdaki akıllı, kabiliyetli, yetenekli adamları tekrar getirin. MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – O yüzden ülke battı zaten! ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Sizinkilerde iş yok, bütün
haşmetiyle açıkta. Sayın Başkan, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kumcuoğlu. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır;
hayırlı uğurlu olsun. 2’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu
Raporlarının görüşmelerine başlayacağız. 2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina
Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile
Dışişleri Komisyonu Raporları (1/366) (S. Sayısı: 241) (x) BAŞKAN – Komisyon? Hazır. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu 241 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan. Sayın Özkan, buyurun. Sayın Özkan yok. MHP Grubu adına Sayın Coşkun, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 241 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Çin
Halk Cumhuriyeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği
Anlaşmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Bilgi ve teknoloji transferinin çok hızlı geliştiği günümüzde
ülkeler, ekonomilerini, dış siyasetlerini, uluslararası ilişkilerini ve ulusal
politikalarını bu değişimin temel dinamiklerini dikkate alarak belirlemektedirler.
Yeni dünya düzeni olarak adlandırılan bu dönemde
ülkelerin ulusal bütünlüğünü, iç ve dış güvenliğini, ekonomisini tehlikeye
düşürülebilecek tehdit unsurlarının bertaraf edilmesi, önlem alınması, artık,
sadece o ülkenin millî unsurlarıyla değil, aynı zamanda uluslararası iş birliği
çerçevesinde mümkün olacaktır. (x) 241 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir. Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Çin Halk
Cumhuriyeti arasında hayvan sağlığı ve karantina konularında olan iş birliği
anlaşmasıyla, hayvan sağlığı ve karantina konularında iş birliğini
güçlendirmek, insan sağlığının yanı sıra tarımın, hayvan yetiştiriciliğinin ve
su ürünlerinin güvenliğini de sağlamaktır. Globalleşen dünyada insan ve hayvan hareketlerinin çok hızlı
olarak gerçekleştiği çağımızda hastalıklar çok hızlı yayılabilmekte, bu da
hastalık sorununun yalnızca hastalığın görüldüğü ülkenin sorunu olmaktan ziyade
tüm ülkelerin ortak sorunu hâline getirmektedir. Bu konuda oldukça acı tecrübeye
sahip olan ülkemiz, maalesef kuş gribi ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi
hastalığıyla karşı karşıya kalmıştır. Kuş gribi hastalığı, Asya ülkelerinden
çıkıp ülkemize kadar ulaşarak yaygınlık göstermesi sonucu hem ekonomimize zarar
vermiş hem de insanlarımızın ölmesine neden olmuştur. Bu anlaşma ile ülkemize ithal edilecek hayvansal ürünlerin bir
disiplin içinde yapılması, uluslararası egzotik hayvan hastalıklarına ve
insanlara geçen zoonoz hastalıklarına karşı alınacak
tedbirlerle bu hastalıkların zararları önlenmiş olacaktır. Avrupa Birliği, veteriner halk sağlığı konusunda etkili tedbirler
almakta ve uygulamaktadır. Avrupa Birliği, gıda denetimlerini risk esasına
dayalı olarak gerçekleştirmekte, gıda kaynaklı riskin yüzde 90’ı da hayvansal
kökenli gıdalardan kaynaklandığı için normal gıda ve denetimlere ilave olarak
ek tedbirler getirmektedir. Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu çerçevesinde iç karantina
tedbirlerinin alınması ve sürvey programlarının
uygulanmasının yanında en başta dış karantina tedbirlerinin de etkin bir
biçimde alınması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması zorunludur. Yani sınır
kapılarındaki kontrol ve denetimlerin tarımsal tedbirler anlamında da düzenli
yapılması büyük önem taşımaktadır. Değerli milletvekilleri, ülkemiz hayvan hastalıklarının
yaygınlaşmasında açık tehdit altındadır. Bugün brusella
ve tüberküloz hastalıklarına karşı yapılan mücadelede yetersiz kalınmış,
ayrılan kaynaklar bütçe içinde son derece azaltılmıştır. En basit örneği: Son
destekleme kararnamesinde bir önceki yıllara göre yapılan hastalıklarla ilgili
destekleme bütçesi azaltılmıştır. Üzerinde konuştuğumuz kanunun uygulamasını
yapacak olan Bakanlık maalesef hayvan sağlığı konusunu ihmal etmiştir. Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, en büyük dış ticaret hacmine
sahip, pazar büyüklüğü açısından gelecekte çok büyük potansiyeller ihtiva eden
Rusya Federasyonu ile yaş sebze ve meyve ihracatında, ilki 2005 yılında,
ikincisi de daha geçen günlerde, iki kriz yaşanmış. İlk krizin yaşanmasından
ikincisine kadar geçen sürede Tarım ve Köyişleri
Bakanlığınca, üreticilere bitki hastalık ve zararlılarıyla ilgili zirai
mücadele ve gübreleme konularında; paketleyicilere, işleyicilere,
komisyonculara ise güvenli gıdanın tüketiciye ulaştırılması konusunda gerekli
eğitim verilememiştir. Taze sebze ve meyveye zarar veren hastalık, zararlı ve
mikroorganizmalara karşı kullanılan bitki koruma ürünlerinin teknik
talimatlarına göre uygulanması sağlanamamıştır. Bitkisel ve hayvansal ürünlerde kalıntıların ortaya çıkmasına
neden olan denetimleri sağlayamamıştır. Numune alma ve yasa dışı yollardan ülkemize sokulan ruhsatsız
ilaçların denetimini sağlayamamıştır. Tohumun tarlaya temasından nihai ürünün tüketiciye ulaşmasına
kadar geçecek süreçte izlenebilirliği tesis edememiştir. Değerli milletvekilleri, kene ısırması sonucu Kırım Kongo Kanamalı
Ateşi hastalığı nedeniyle 32 vatandaşımız hayatını kaybetmişken,
vatandaşlarımız sokağa çıkamaz hâldeyken, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı bürokrasisi buna çözüm bulma yönünden yeterli tedbirleri alamamış ve hatta, Bakanlık tarafından kene mücadelesi için genel bütçe
ve Jokey Kulübü tarafından satın alınarak taşra teşkilatlarına gönderilen
ilaçların etkin madde oranları keneyi yok etme kapasitesine sahip değilken, bu
ilaçların 30 kat fazla fahiş fiyatla alındığı iddiaları Bakanlık Teftiş Kurulu
tarafından araştırılmaktadır. Bugün, Bakanlıkta üst düzey görevlerde yer alıp da üç dört kurum
veya kuruluştan maaş alan birçok bürokrat bulunmakta. Buna
karşın, Bakanlıkta zirai mücadele ve zirai karantina ile salgın, bulaşıcı, paraziter hayvan hastalıklarıyla mücadele işlerinde
çalışan, zirai mücadele ilaçları ile sürekli temas hâlinde bulunan ve her türlü
zirai mücadele ilaçlarının olumsuz etkilerine maruz kalan personelin iki aylık
fiilî hizmet süresi zammından yararlanmaları en son çıkan Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile kaldırılmış ve mağdur edilmişlerdir. Kuş gribi mücadelesinde olduğu gibi, hayvansal ve bitkisel
hastalıklarda canla başla çalışarak hastalıkların yaygınlaşmasını önleyen ve
alınan tedbirleri uygulayan veteriner hekimlerimizin ve ziraat
mühendislerimizin hak ettiği çalışma ücretlerinin, tekrar bir düzenleme
yapılarak ellerinden alınan haklarının geri verilmesi gerekmektedir. Değerli milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, gıda güvenliğiyle ilgili önlemler alması gerekirken yoğun bir
kadrolaşmayla meşguldür. Bakanlık teknik kurumlarının başına mimar, öğretmen,
siyasal mezunu atarken, ne yazık ki, gıda güvenliği konusunda deneyimli,
nitelikli teknik personel ve bürokratlar görevden uzaklaştırılmaktadır. Değerli milletvekilleri, dünya gıda güvenliğinden ve iyi tarım
uygulamalarından biraz bahsetmek istiyorum. Dünyada yakın geçmişte yaşanmış, toplum sağlığını tehdit eden gıda
maddelerinin güvenliğine ilişkin sorunlar iyi tarım uygulamalarının oluşumunu
gündeme getirmiştir. Bu sorunlara örnek olarak deli dana hastalığı, yumurtada
rastlanan dioksin, armutta görülen klormekuadin ve çilekte bulunmuş siprodinil
sayılabilir. İyi tarım uygulamalarını, tarımsal üretim sisteminin sosyal açıdan
yaşanabilir, ekonomik açıdan kârlı ve verimli, insan sağlığını koruyan, hayvan
sağlık ve refahı ile çevreye önem veren bir hâle getirmek için uygulanması
gereken işlemler olarak tanımlayabiliriz. İyi tarım uygulamalarında amaç, çevre, insan ve hayvan sağlığına
zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması,
tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin
sağlanmasıdır. Uluslararası alanda yaşanan gelişim ve değişimler sonucunda,
tüketicilerin çevreye dost, insan sağlığına duyarlı güvenli gıda talepleri,
tarımsal arzı yönlendiren en önemli etken hâlini almaktadır. Tüketicilerin bu
talepleri, uluslararası tarımsal ticareti etkilemekte ve satın alınacak
ürünlere karşı güveni artıracak teknik tedbirlerin alınmasını zorunlu
kılmaktadır. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerindeki yaş meyve-sebze pazarının
yüzde 70-80’lik kısmına hâkim büyük perakendeci kuruluşlar, tüketicilerin
güvenli gıda taleplerini karşılamak üzere 1997 yılında EUREP adı altında bir
birlik kurmuşlardır. 1999 yılında ise öncelikle yaş meyve-sebzede iyi tarım
uygulamalarının esasları belirlenerek EUREPGAP Protokolü’nü yayınlamışlardır. Avrupa ülkelerinde başlatılan bu uygulama, dünya genelinde
genişletilerek Chile GAP, China
GAP, Kenya GAP, Mexico GAP, Japan
GAP ve en son Thai GAP’in
oluşması ile dünya geneline yayılmıştır. Bu gelişmelerin sonucunda 7 Eylül 2007
tarihinden itibaren EUREPGAP artık GLOBALGAP olarak tanımlanmaktadır. 2007 yılı
itibarıyla bu organizasyon içerisinde yaklaşık seksen ülkede 80 bin sertifikalı
üretici iyi tarım uygulamaları yapmaktadır. Değerli milletvekilleri, Türkiye’de iyi tarım uygulamalarına ait
sertifikalandırmalar, EUREPGAP Protokolü ile başlamıştır. 2003 yılından
itibaren, Avrupa ülkelerine yönelik ihracat yapan yaş meyve-sebze sektöründe
EUREPGAP kriterlerine göre iyi tarım uygulamaları
yapılmaktadır. Değerli milletvekilleri, bitkisel ve hayvansal üretimde faaliyette
bulunan ülkelerde, gelişmiş ülkelerde tarım politikaları belirlenirken makro
politika olarak yüzde 10’unda organik tarım, genelde de baktığımızda yüzde 2’de
organik tarım uygulamaları görülmektedir. Fakat konvansiyonel tarım yaptıkları
yüzde 60-70’lik kısmında ise iyi tarım uygulamaları tekniklerine geçmeye özen
göstermektedirler. Ülkemizde ise binde 8 oranında organik tarım yapılmakta
olup, ihracata yönelik alanların bir kısmı hariç -o da yaş meyve ve sebzede-
iyi tarım uygulamalarında iç piyasa üretimimizde gıda güvenliğini sağlayacak
önlemlere pek dikkat etmemekteyiz. Bu konuyla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, 17/6/2008 tarihinde, Meclis araştırması komisyonu kurulması
için önergemizi vermiş olup gündeme alındığında siz değerli milletvekillerinin
de desteğini isteyeceğiz. Bu konuya fazla değinmeyeceğim. Fakat bundaki amaç,
ihracatta yaşanan sorunların giderilmesi, iç piyasada tüketilen ürünlerin gıda
güvenliğine uygun üretilmesi, çiftçilerimizin uygulamada yaşadıkları sorunların
ve gerekli altyapı tedbirlerinin alınabilmesi ve standartları olan bir ülke
olabilmemizdir ve bunun için bu konuda araştırma komisyonu kurulmasına ihtiyaç
duyulmaktadır. Değerli milletvekilleri, ülkemiz ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşması’na
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına hayırlı olsun der, yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Coşkun. Ramazan Kerim Özkan Bey yoklar herhâlde, tekrar bir sorayım? Yok. Şahısları adına ilk söz Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk’e aittir. Buyurun Sayın Ertürk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan
Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşması’nın onaylanmasına dair Hükûmetimizin getirdiği tasarıyı görüşüyoruz. Burada, ülkemizde, kendi kendine çevrilebilen, tarımda değişik
sektörlerden ve bir başka tedarikçiye ihtiyaç duymadan kendi yemini, kendi
damızlığını üreten kanatlı sektörü için bu anlaşma çok önem arz etmektedir. Çünkü, kanatlı sektöründe büyük alıcı olan ülkelerden bir
tanesi, gerek nüfusuyla ve gerekse kendi bölgesine özgü damak tadıyla Çin
ülkesidir. Değerli milletvekilleri, ülkemizde 26 bin ton civarında tavuk ayağı da üretilmektedir ve ülkemizde üretilen tavuk
eti, hindi eti, piliç etinin ötesinde ihracata yönelik olarak tavuk ayağı,
ürettiğimiz ve ihraç ettiğimiz piliç etinden fazla gelmektedir. Gerçekten çok enteresan bir durum. 24 bin ton tavuk eti
ihraç edebilirken 26 bin ton tavuk ayağı ihraç
edebiliyoruz ve bu tavuk ayağı ihracatının da nihai tüketicisi Çin ülkesidir.
Ancak, iki ülke arasında, ülkemiz ile Çin arasında böyle bir anlaşma olmadığı
için, şimdiye kadar, nihai tüketici olan Çin’e daha çok bizim Hong Kong,
Tayland, Vietnam gibi ülkeler üzerinden ihracatımız sağlanmaktadır. O bakımdan,
Hükûmetimiz bir çalışma yapmış ve en azından
ihracatımızın, bu sektörün ihracatı için çok önem arz eden bu anlaşmayı
imzalayarak ve onaylanması için de Parlamentomuza sevk etmiştir. 10 milyon 100 bin kadar da yumurta üretimimiz vardır. Hükûmetimiz gerek yumurta üretimini gerekse piliç eti ve tavuk ayağı ihracatını desteklemektedir. Yumurtada bin adette 15 dolar, kümes
hayvanlarında da tonda 186 dolarlık bir ihracat teşvikimiz vardır. Tabii, bu
üretimlerle Türkiye’de gerek piliç eti üretimi gerekse pilicin önemli bir
çıktısı olan tavuk ayağı ihracatında ülkemiz -yine
burada Dış Ticaret Müsteşarlığımızın rakamlarına baktığımızda- 21 milyon
dolarlık bir ihracat fırsatı yakalamaktadır. Piliç etinde ise bu ihracat 22
milyon dolarlık bir rakamdır. Yani, aralarında 1 milyon dolar kadar bir fark
vardır. Onun için, bu anlaşma, bu sektörün, tavukçuluk
sektörünün, kanatlı sektörünün ihtiyaç duyduğu ve ısrarla takip ettiği, bir an
önce yüce Meclisten onaylanarak sektörün başka ülkeler marifetiyle değil de
bizzat Çin’e, ülkemizin sektörünün, bizzat, aracı koymadan, aracı ihtiyacı
duymadan, direkt alışveriş yapabilecekleri ve ihracat yapabilecekleri ve
karşılıklı alışveriş yapıldığı zaman da ihracatımızın çok iyi bir noktaya
gelebileceği yönünde sektörün beklentileri vardır. İnşallah, bugün bu yasamız onaylandığı takdirde sektörün
beklentileri karşılanmış olacaktır dileklerimle, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ertürk. Şahsı adına ikinci söz, Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’na aittir. Sayın Mazıcıoğlu, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği
Anlaşması’nın ülkemize, vatanımıza hayırlar getirmesini diler, hepinize
saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mazıcıoğlu. Sayın milletvekilleri, konuşmalar tamamlanmıştır; soru-cevap
kısmına geçiyoruz. Tek soru Sayın Genç’ten. Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Tabii, AKP Grup Başkanvekili -biraz önce- Mustafa Alataş yanıma geldi. BAŞKAN – Alataş değil efendim, Elitaş. KAMER GENÇ (Tunceli) – Neydi? Neydi soy ismi? BAŞKAN - Elitaş efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Elitaş mı? Alataş mı, Elitaş mı bilmiyorum.
Neyse. Yani, herkesin soy ismini doğru bilmek de zorunda değilim. Geldi bana dedi ki: “Bu kanunlar üzerinde konuşmayın.” dedi. “Biz”
dedi “Elektrik Piyasası Kanununa geçelim.” Ben de dedim ki: “Yok, konuşacağım.”
dedim. Ben konuşacağım deyince gitti, arkadaşlarına dedi: “Çıkın, bir merhaba
deyin, gidin.” Şimdi, böyle bir parlamento sistemi olmaz. Yani,
burada milletvekillerinin konuşması lazım. Uluslararası anlaşmalar, Sayın Başkan, bu, 7/5/2004
tarihinde yapılan bir Anayasa değişikliğiyle kanunların üzerine çıkarılmış bir
değişikliktir. Uluslararası anlaşmaların çok, enine boyuna,
iyi incelenmesi lazım. Bizim öteden beri gördüğümüz kadarıyla,
uluslararası anlaşmalar ne komisyonlarda ciddi olarak inceleniyor ne Genel
Kurulda inceleniyor. Dolayısıyla… MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan, soru sorsun. BAŞKAN – Soracak herhalde, bekliyoruz efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruya geleceğim efendim. Yani, bu uluslararası anlaşmaların ülke için çok önemli birer
belge olduklarını, bunun hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda enine boyuna
tartışılması gerektiğini ve bunların bu anlaşmalarla ülkeye birtakım
sıkıntıların gelmemesi için burada incelenmesi lazım, tartışılması lazım. Ama
AKP’nin bir huyu var, burada birçok kanunu tartışmadan geçirelim diyorlar.
Onlar öyle devam etsinler, biz de onların bu davranışlarına karşı yasal
haklarımızı kullanıyoruz. Ben şimdi sorularımı soruyorum: Şimdi, bu kene hastalığı nereden
türedi Sayın Bakan? Kimlerden geldi, hangi ülkelerden geldi? Ayrıca ülkemizin
hangi bölgesinde kaç tane kene vakasına rastlanmaktadır ve bunlar için Hükûmet olarak ne tedbir düşünüyorsunuz? Kene hastalığından
ölen vatandaş sayısı ne kadardır? Bunların, tabii, ülke turizmine de büyük bir
zararı var. Biliyorsunuz bir kuş gribi meselesi çıktı ortaya. Kuş gribinden
memleketimizde birçok kanatlı hayvanlar yok edildi, öldürüldü. Bu arada,
köylerde de maalesef tavuklar yok edildi sebepsiz yere ve köylünün en önemli
gıda maddesi olan yumurta ortadan kaldırıldı. Tabii bunu fırsat bilen Kemal Unakıtan’ın çocukları… VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Soru nerede, soru? KAMER GENÇ (Tunceli) - …bunlar bir pişmiş yumurta fabrikasını
kurdular. Acaba bu köylerde kuş gribinden yok edilen tavukların yeniden
üretilmesi konusunda Hükûmetin bir politikası var
mıdır? Diğer bir konu: Benim ilim Tunceli’de çok miktarda koyun
beslenmektedir. Bu koyunlar dağlara, yaylalara… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir dakika değil mi? BAŞKAN – Sayın Genç, çok uzattınız. Lütfen, fazla… KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, başka soru soran varsa kısa
keseyim ama o on dakikalık sürede konuşmak… BAŞKAN – Var, var, başka soru soran da var. KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, vereyim ben. Sorularımı sorayım. BAŞKAN – Ne biliyorsunuz başka soru olmadığını? KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, soruyu soruyorum işte. BAŞKAN – E sorun o zaman. KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, soruyorum. Efendim, bizde küçükbaş hayvan olarak özellikle koyun
beslenmektedir Tunceli’de. Bunlar yazın yaylalara gitmektedir. Yaylalara
giderken bu koyun başına verilen bir taban fiyatı var mıdır? Ayrıca bu yaylaların
kiralanmasında maalesef birtakım usulsüzlükler yapılmaktadır. Koyun başına
vatandaşlar o zor şartlarda meradan 3 milyon para alınmaktadır. Acaba Hükûmetiniz bu koyun üreticilerine, o koyun üretimi
meselelerini hafifletmek için acaba bir taban fiyatı yardımı yapmayı düşünüyor
musunuz? Yine, bu koyunları dağa götüren kişilere, yaylalarda bunlar için
bir geçici konut yapmayı düşünüyor musunuz? Ayrıca, bu yaylaların daha verimli üretim yapabilmesi için… FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Böyle soru olur mu? BAŞKAN – Altı dakikadır konuşuyorsunuz, bakın. KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam Sayın Başkanım ama memleketimizde… BAŞKAN – “Tamam Sayın Başkanım” la idare ediyorsun, hadi devam et!
KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, sorumu tamamlıyorum efendim. BAŞKAN – Tamamla, tamamla. KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu yaylaların daha verimli hâle
getirilebilmesi için, otlakların daha verimli hâle gelebilmesi için acaba Hükûmetiniz olarak… (Gülüşmeler) BAŞKAN – Bitiriyor, bitiriyor. KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bana bakıp gülüyorlar da
şeyimi bozuyorlar efendim. Lütfen, bakıp gülmesinler, insicamımı bozuyorlar. Acaba yaylaların daha verimli bir saha hâline gelmesi için Hükûmetiniz bu yaylaların ıslahı konusunda ne tedbirler
düşünüyor? Bunları öğrenmek istiyorum. BAŞKAN – Tamam mı? KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun. Sayın Elitaş, siz de söz istemişsiniz.
Konuşacak mısınız? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Vazgeçtim efendim. BAŞKAN – Vazgeçtiniz. Süre az kaldı zaten. Buyurun Sayın Bakan. DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, her ne
kadar değerli arkadaşımız konuyla ilgili fazla soru sormadıysa da ben elimden
geldiğince bir iki sorusuna cevap vermeye çalışayım. Öbür konulara da Tarım
Bakanlığımızdaki arkadaşlarımız yazılı olarak cevap verirler. Şimdi, benim bildiğim kadarıyla kene hastalığı 12’nci yüzyıldan
beri vardır. İlk kez Türkiye’de Tokat’ta 2002 yılında ortaya çıktı. Tabii ki
diğer konularda arkadaşlar bilgi verecekler sonradan yazılı olarak. Sadece bu
yayla ihaleleri konusunda bir açıklık getirmek istiyorum. Biliyorsunuz, bu ihaleleri valilikler komisyon kararı alıp öyle
ihaleye çıkıyorlar. Bakanlık olarak biz
2008 yılı içerisinde 10 YTL destekleme vermeyi kararlaştırmış durumdayız. Sayın Başkan, söyleyeceklerim bu kadar. Diğer sorulara yazılı
olarak cevap vereceğiz. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Tamam, arayacağım. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım. Maddelerine geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı yoktur. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.43 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 18.57 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
126’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 241 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Tasarının maddelerine geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
ÇİN HALK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAYVAN SAĞLIĞI VE
KARANTİNA KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 24 Ocak 2006 tarihinde Pekin’de imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı
ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN –Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt. Sayın Öğüt? Yok. Ramazan Kerim Özkan Bey, siz mi konuşacaksınız? K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sonra efendim. BAŞKAN – Şahısları adına, Van Milletvekili Gülşen Orhan… Sayın Orhan? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmayacak. BAŞKAN – Konuşmuyorsunuz. Siirt Milletvekili Afif Demirkıran. Sayın Demirkıran, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum. BAŞKAN – Sayın Demirkıran’dan sonra
efendim. AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu anlaşma da bugüne kadar bu Parlamento çatısı altında kabul ettiğimiz o güzel
anlaşmalardan bir tanesidir. Çin, Türkiye gibi yükselen bir ülkedir. Çin ile
ticaret hacmini artırmak için önemli bir anlaşmayı, ümit ediyorum ve inanıyorum
ki bugün burada hep beraber onaylayacağız. Hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye ile Çin Cumhuriyeti Hükûmeti arasında hayvan
hastalıklarının önlenmesine ilişkin olarak yapılan bir anlaşmanın 1’inci
maddesi üzerinde söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum. Tabii, Türkiye’de hayvan sağlığı çok önemli bir unsur. Biliyorsunuz geçen dönemlerde Türkiye’de çok ciddi hayvan hastalıkları
çıktı. İşte, kuş gribi. Ondan sonra, kuş gribi
sonucunda ülkemizin her tarafındaki -tabii bence de çok akılsızca hareket
edildi- birçok tavuk, özellikle köylü vatandaşımızın ana, temel gıda maddesi
olan tavuk yok edildi. Bu arada tabii iktidar mensubu bakanlar da bundan payını
aldılar. Hemen onu fırsat bilerek birtakım -pişmiş yumurtadan- fabrikalar
kurdular, bayağı büyük bir ticaret hacmini elde ettiler. İşte, bunlar aslında
tabii bir fırsatçılık olmaması lazımdı. Tabii, ben biraz önce Sayın Bakana birtakım sorular sordum. Bir
arkadaşımız gayriihtiyari bize karşı böyle bir
güldürecek hareketler yaptı. Ama ben de gayriihtiyari
ona uydum. Aslında özür diliyorum. Yani tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisi
ciddi bir kurumdur. Bu kurumda ciddi işler yapmak lazım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten benim ilimde çok büyük
miktarda koyun beslenmektedir. Bu Erzincan peynirinin esas aslı, Tunceli’nin
Pertek ve Çemişgezek ilçesindeki koyunlardan ve Tunceli dağlarından, Munzur ve
Pülümür yaylalarından, Ovacık yaylalarından beslenen hayvanlardan elde edilen
peynirdir. Buralarda bu hayvan besleyicilerimizin çok ciddi sıkıntıları var. Şimdi, bir defa bu yaylalar ihale edilirken burada birtakım
objektif olmayan kurallar getiriliyor. Ben bunları tabii bu vesileyle şey etmek
istiyorum. Konu hayvan sağlığı olunca, Türkiye’de sağlıklı bir hayvan
beslenmesinin yaratılması için evvela yaylaların, meraların iyi ıslah edilmesi
lazım. İnsan hayatının yaşamında, özellikle bizim orada hayvan besleyicilerinin
çok büyük sıkıntıları var. Yani, bir bakıyorsunuz, kışın karın altına
gidiyorlar. Yaylada eski 10’larda, 20’lerde daha küçük küçük
bebeklerini beraberlerinde getiriyorlar. Oralara aslında, çağdaş bir ülkenin
insanları olarak, o yaylaya giden insanlara bir şeyler yapmak lazım. Yani, o ilkelliklerinden, o ilkel… Mesela,
bir de Beritanlar da var, bunlar Elâzığ bölümünde; Şavaklar var bizim Tunceli’de. Şimdi, artık gelişen, ilerleyen, çağ atlayan diyorsunuz ya, bir
ülkede bu insanların da o hayvanlarını yaylalara getirirken, o yaylalarda hiç
olmazsa çadır yerine, onların işte sağlıklı yaşayabilecekleri bir konut yapmak
lazım. Ayrıca, bu yaylaların ıslahı konusunda devletin ciddi bir
ıslah programı uygulaması lazım. Bu meralarda
alınan paraların... İşte özel idarelere alınıyor, mülki idare amirlerine
alınıyor. Bunların bir kısmına, oradaki mülki idare amirleri kendilerine işte
otomobil alıyorlar, makam arabalarını alıyorlar. Şimdi bu
haksız bir şey. Yani, devletin parası var; getirsinler orada kendilerine
devletin parasıyla makam araçlarını alsınlar. Bu insanların çektikleri bu
işkence, eziyet ve insanlık dışı bir hayattan bir an önce kurtulmasını
istiyorum. Sonra, işte yazın yaylalara çıkarken bu vatandaşlarımız çok büyük
sıkıntı çekiyorlar. Efendim, işte inerken büyük sıkıntı çekiyorlar. Yollarda, o
elde ettikleri o mahsullerin bir kısmı heba oluyor. Bence, yine o yaylalarda
işte peynir yapılması için, onun taşınması için bu insanlara birtakım
kolaylıklar sağlanması lazım. Bu olayları ben yakından bilen bir insanım. Yani,
işte, yeteri kadar veteriner gönderilip o yaylalarda gerekli ıslah yapılmıyor.
Hayvan hastalıklarının tedavisi için gerekli tedbir alınmıyor. Ben Hükûmeti bu yönden de uyarıyorum. Yani, bu insanlarımız çok
ilkel şartlarda yaşıyor, inanmanızı istiyorum. Düşünebiliyor musunuz, kadın
yani üç aylık, beş aylık bebeğini arkasında torbasına alıyor ve eksi 10’larda,
eksi 20’lerde o karlı alanlara götürüyor. Bu insanlara da el uzatılması
gerektiğine inanıyorum. Benim bölgemde çok gördüm, yani inanmanızı istiyorum.
Zaten ilkbaharda yaylaya giderler, sonbaharda inerler ama giderken ve gelirken
o insanların yolda çektiklerini, çok büyük sıkıntı çektiklerini gördüm ve bu
vesileyle onu dile getirmek istedim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) – Bu benim ilimin çok ciddi bir sıkıntısıdır.
Bu sıkıntıyı yaşayanlar bilir. Yani size bir hikâye anlatayım, hikâye değil
olan bir olayı anlatayım: Ben 1995’lerde 1996’larda bir gün sabahleyin
Pülümür’de çıktım, bir karakolda 20 tane aile çocuklarıyla beraber, eşeklerle
beraber orada bekliyorlar. “Niye bekliyorsunuz?”, “Efendim buradaki güvenlik
kuvvetleri bizim hüviyetimizi aldı.” dediler. Sabah saat yedi buçuk, sekiz… “Ne
dediler size?”, “Akşam saat sekizden sonra, karanlık bastıktan sonra
gideceksiniz. Yolları işgal etmeyeceksiniz.” Gittim dedim: “Kardeş niye
bunların hüviyetlerini aldın?”, “Efendim, almadık da… Vereceğim.” dedi. “Peki”
dedim, verdirdim. Sonra gittim orada kahvede oturdum, geldim baktım yine orada
bekliyorlar. “Niye vermedin?”, “Vermedim.” dedi. Yani bu insanlara hakikaten
çok keyfî işlemler yapılıyor. Yani bunları vicdanımda hissettiğim için
söylüyorum. Özellikle Hükûmetin bu koyun
besleyicilerine bir yardım elini uzatmasını ve bunların şartlarını
iyileştirmesi konusunda çaba göstermesini diliyorum. Saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Genç, özellikle teşekkür ediyorum, gündeme bağlı kaldınız.
Teşekkürler, sağ olun. 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı efendim? Yok. 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tümünü oylamadan önce, oyunun rengini açıklamak üzere Mersin
Milletvekili Vahap Seçer. Sayın Seçer, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Çin Halk Cumhuriyeti
Hükûmeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina
Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun oyunun rengini belirtmek
üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çin Halk Cumhuriyeti’nin son yıllarda hızla nüfusunun artması,
dünyada ekonomik etkinliğinin artması elbette ki bu ülke ile Türkiye
Cumhuriyeti arasında da ticaretin önemsenmesi anlamına gelen birtakım veriler
içeriyor. Bizim Çin Halk Cumhuriyetiyle özellikle kanatlı hayvan ihracatı
konusunda bir diyaloğumuz var ancak bu anlaşmalar
bugüne kadar yapılamadığı için başka ülkeler üzerinden biz bu ülkeye ihracatlar
yapabiliyorduk. Elbette ki günümüzde de hayvan sağlığı… Özellikle insanlara
hayvandan geçen hastalıklar konusunda da hassas davranmamız gereken dönemde
bulunuyoruz. Dolayısıyla bu anlaşmanın uygun olduğunu belirtiyor, iki ülkeye de
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Seçer. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama
sonucunu açıklıyorum. Kullanılan oy sayısı : 225 Kabul : 225 (x) Böylece tasarı kanunlaşmıştır. Hayırlı, uğurlu olsun. Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan Elektrik Piyasası
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa
Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz. 3.- Elektrik Piyasası Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği
Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı: 249) (xx) BAŞKAN – Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu 249 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır. Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen, Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan. Sayın Kaplan, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanunu üzerinde Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. “Enerji” deyince, gerçekten, ülkemizde, enerjinin ülke
ekonomisinde, ülke ulusal güvenliğinde, ülke geleceğindeki yerini çok iyi
sorgulamamız gerektiğini düşünüyoruz ve Demokratik Toplum Partisi olarak enerji
politikalarını ve ona bağlı olan bütün yasa tasarılarını da ülkenin
güvenliğiyle bire bir bağlantılı olarak görüyoruz. (x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir. (xx) 249 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Son zamanlarda demeyeceğim, çünkü, yılın
başında elektriğe bir yüzde 20 zam gelmişti. Geçtiğimiz hafta yüzde 24, sanayi
elektriğine de yüzde 22 küsur oranında bir zam yapıldı ve esnaf, sanatkâr,
sanayi siteleri, hepsi bu
konudaki sıkıntılarını her gün dile getiriyorlar. Tabii, sadece
bu hafta yapılan zam da değil, bir de otomatiğe bağlanmış bir zam söz konusu
elektrik konusunda. Bundan sonra, aboneler, vatandaşımız, her ay, neye bağlı,
hangi ölçüte bağlı, nasıl olacağı da belirlenmeden, otomatik olarak zam
ödeyecek. Yani, kilovat saatini bilmeden alacak, harcayacak, ama,
onun faturasına yansıyacak ve ödeyecek. Tabii, bu yasa tasarısının geçmişi var, 2001 yılına gidiyor. 4628
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu… Bugüne kadar geçen süre içerisinde önemli
değişiklikler yaşadık. Türkiye, Avrupa Birliği müzakere sürecine girdi. Bu müzakere sürecinde, enerji alanındaki özellikle alt başlıklardan
iki tanesi Avrupa Birliğiyle ilgili. Avrupa Birliğinin bu konudaki önemli iki
direktifi söz konusu. Biliyoruz bunu. Bunlardan birisi, arz ve altyapı
yatırımlarının güvenliği; ikincisi, iç pazara ilişkin direktifler, çevre
politikaları ve detaylar… Tabii bu Avrupa Birliği direktifleri nedeniyle Avrupa
Birliği Komisyonumuz, Enerji Komisyonundan diğer komisyonlara, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığına kadar hepsi bu konuyla ilgili olduğu için bu tasarı da
ilginç bir karmalık, ilginç bir eklentik tasarı
olarak bir politikasızlık, bir belirsizlik, ülkenin enerji politikası konusunda
ortak bir politikasının olmadığının işaretlerini veriyor. Eğer enerji konusu ortak bir ulusal politika gerektiriyorsa, eğer
bu, güvenliğimizi ilgilendiriyorsa bunu yüce Meclisin partilerüstü,
gruplarüstü bir anlayışla ele alıp ülkenin
çıkarlarına doğru bunu şekillendirmesi de zorunludur. Ülkenin güvenliği
konusundaki enerji konusu Türkiye'nin ekonomik krizde en çok çarpacağı
konulardan birisidir. Orta Doğu’da değişen dengelerin de su ve enerjinin, ki buna paralel arzın, dağıtımın, takibin
altyapısının oluşturulması da bu kadar önemli. Şunu açıklıkla iddia edebilirim: Enerji politikası, güvenlik
konusunda, Türkiye ekonomisinin geleceği konusunda öylesine önemli bir risk
taşıyor ki, altı yıllık 59’uncu, 60’ıncı Hükûmet
dönemlerinde ne yazık ki geldiğimiz nokta sevindirici değildir. Geldiğimiz
nokta sorgulanması gereken, geldiğimiz nokta vatandaşın cebine kadar inen ama
diğer taraftan, ülkenin ekonomisini riske sokan, üretimini direkt etkileyen,
hayatın her alanına zamlar furyası ve dalgası olarak yayılacak olan bir
belirsizliği beraberinde taşımaktadır. “Neden?” diyeceksiniz. Elektriğe zam
yaptığınız zaman, elektriğe dayalı olarak hizmet veren bütün sektörler
otomatikman bundan etkilenecektir. Hangi evin ocağında elektrik yoktur? Hangi
iş yerinde prizsiz, lambasız… Ki lamba partisinin enerji konusunda çok daha
hassas olması gereken bir durumda, çoğunluk iktidarına dayanarak, çok daha
bilimsel, çok daha mükemmel projeler, çok daha iyi dünya göstergeleri
göstererek çok daha güzel bir proje, bir tasarı ortaya koymasını Demokratik
Toplum Partisi olarak bekliyorduk. İnanın, ne kadar ki bir ülkenin hukuk ve demokratik bir toplum
olarak işlemesinde çeteler ve darbeler önemliyse enerji de bir o kadar
önemlidir, temel taşlardan birisidir. Öyle ki temel taşlardan birisi, Orta
Doğu’daki son sınır kaymalarının, taşların oynamalarının; petrole dayalı
kavgaların, savaşların, yakında bile Irak müdahalesinden sonra İran’a
yapılacak, nükleer tehdit algılaması bahanesiyle yapılacak olası saldırıların
hepsinin temelinde Basra Körfezi’nin, Suudi Arabistan başta olmak üzere,
Kuveyt, oradaki petrol rezervlerinin… Türkiye'nin çok yakın coğrafyasındaki bu
gelişmelerin hiç birisini, öyle, sıradan ele alıp değerlendiremeyiz. Çok
basite, çok dara indirgediğimiz zaman da kendimize zarar veririz. Şimdi, bu tasarıda bakıyorum, ilginç bir şey, Türkiye enerji
politikasındaki belirsizlik… Bakıyoruz, Bakanlık da zaman zaman
çok güzel haritalar koyuyor önümüze. Enerji Bakanlığı diyor ki: “Biz kaynak
coğrafyası olacağız yani üreten coğrafya olacağız.” Neden? Güneşimiz var, Allah
vermiş rüzgâr var, termal var, bor madeni var, biyokimya alanında üretim
imkânları var, akarsularımız var, hidroelektrik santralleri yapacağız. Ama
dönüyoruz, dolaşıyoruz… Daha iki gün önce, Başbakan, ısrarla, enerji
politikasında diyor ki: “Ben Ilısu Barajı’nı
yaptıracağım, ben Hasankeyf’i sular altında bırakacağım.” diyor. “Binlerce
yıllık tarihimizi, mirasımızı, çevremizi, kültürümüzü, geleceğimizi ve onun
önümüzdeki uzun yıllar, ömür boyu getireceği getiriyi bir kenara bırakıp otuz
yıllık ekonomik getirisi olan, İsviçre, Avusturya, Alman bankalarının
desteklediği, kredi kuruluşlarının, bankaların iştahlarını kabartan bu projeyi
yapacağım.” diyor, “Hasankeyf’i sular altında bırakacağım…” Sonra diyor ki:
“Abu Simbel gibi tarihi kurtaracağım, çıkaracağım
tarihi mağaralardan dağların üstüne. Türkiye… Oradan camilerini, minarelerini,
kubbelerini, medreselerini, Artukoğulları’nın, gidin
geriye Bizans’a kadar, Kürt’ün de, Türk’ün de, her Müslüman devletlerin de
orada yaptığı bütün uygarlıkları bir kalemde alacağım, götüreceğim.” Burada bizim oturup çok ciddi düşünmemiz gerekiyor. Gerçekten
bunun bu ülkeye getirisi, faydası varsa beraber karar verelim, inanalım, ikna
olalım; ama zararı varsa Hasankeyf’i sular altında bırakmayalım. Bakın, Sezen
Aksu, gerçekten çok ilgiyle, diğer sanatçılarımız, Tarkan, bütün aydınlarımız
tren seferleri düzenliyor Hasankeyf’e ve bugünlerde de Hasankeyf’te bir çaba
var. Salt o değil, ben orayı çok iyi bilirim; benim akrabalarımın köyü var.
Sordum: “Ne yapılıyor?” Kadastro girmemiş, tapuları yok, su basacak, su altında
kalacak yakın zamanda. ÇED projelerinin hiçbirisi doğru hayata geçirilmemiş.
Oradaki insan yerleşimi… Yüz binler göç ettirilecek, yeni yerleşim alanları
belirlenmemiş. Bırakın onu, kredi statü ve koşullarının hiçbirisi daha hayata
geçirilmemiş. Şimdi, biz, ülkemizin doğal zenginliklerini, kaynaklarını niye
başkasına verelim? Bakın, ağır bir kelime kullanmak istemiyorum. Ciddi
söylüyorum, konuşurken zorlanıyorum. Hasankeyf bu ülkenin onurudur, tarihidir,
simgesidir, sembolüdür. Gelin Hasankeyf’ten elde edeceğiniz kilovat saatin 100
katını Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki kullanılmayan atıl nehirlerimizden,
akarsularımızdan, dağlardaki rüzgârımızdan, pırıl pırıl
güneşimizden, termal kaynaklarımızdan, hepsinden ama hepsinden, gelsinler, yapalım. O kredi kuruluşları da
gelsin, onlara da karşı değiliz. Ama tarihimize, doğamıza, çevremize,
güzelliklerimize göz atmadan, üç kuruş kârları için bu ülkenin geleceğini
batırmadan gelebilme erdemliliğini gösteriyorlarsa, açgözlü davranmıyorlarsa bu
ülkenin insanı elbette ki yaratılacak üretimde, bir enerji sektöründe birlikte
çalışmayı reddetmez. Rüzgâr enerjisi konusunda, taslakta bakıyorum, ufak ufak karmaşalar var, kilovat saat üzerinden, ihtiyaca göre
üretim… Artık bunu teşvik etmek bu ülkede yenilenebilir enerji kapsamını,
kurulanların 200 kilovat saatlik kurulu güçlerinin çerçevesine sıkıştırmamak
gerekiyor. Doğal gaz piyasasında yaşadığımız felaket, önümüzdeki dönem
Türkiye'nin ekonomisini vuracak en büyük tehlikelerden birini teşkil ediyor. 48
milyar dolar ithalata, dışarıdan gelen doğal gaz kaynağına verilen ve yeri
geldiği zaman -tasarıda da var- İran canı sıkıldığı zaman, Sayın Erdoğan
Washington’a gittiği zaman, hava soğuk üşüdük deyip vanaları kapattığı zaman… Böyle bağımlı bir enerji politikasıyla bu
ülkenin kalkındırılması kesinlikle mümkün değildir. Şunu da çok açıklıkla ifade etmek istiyoruz: Yani, Türkiye’de her
türlü vergi alma karmaşası sağlama… Bir vergi reformu doğru dürüst yapılamadığı
için, TRT gelirlerini elektrikten aldığımız faturada vatandaşa yüklüyoruz.
Savunma harcamalarımızı tütün mamullerine, Tekel maddelerinde arıyoruz, dolaylı
vergi. Zaten bu ülkede ne zaman ki bakıyoruz, gerçekten 2008
gelir bütçesinin birinci kalemini eğer dolaylı vergiler teşkil ediyorsa ve son
bir yılda çıkardığımız bütün yasalarda otomatikman vergi teşvik indirimleri hep
özel sektöre yapılıyorsa ve adil bir vergi sistemine geçilemiyorsa, gerçekten,
enerji politikasının da sevkini, dağıtımını, denetimini, rekabetini bu yasa
tasarısıyla sağlamak mümkün değil. Burada ilginç bir noktaya değinmek istiyorum: Türkiye, Avrupa
Elektrik İletim Birliği UCTE’nin aday üyesi. Bakın,
Bulgaristan, Yunanistan buraya üye ve bu ülkeler, zaman zaman
Türkiye’ye elektrik de satıyorlar. Biz de, doğu, güneydoğu ve güney
komşularımızla, ülkemizin aday üye olması nedeniyle, ithalat, ünite
yönlendirme, asenkron bağlantı beslenme yöntemlerinden birinin uygulanması için
bir çare arıyoruz bu tasarıyla. Oysa ki daha bir sene
önce orada iki üç tane küçük santral vardı, “Irak’a elektrik satıyorsunuz” diye
başlarına gelmedik kalmadı, elektriği de kestiler, elektrik de satmıyorlar.
Ben, yakın zamanda gittim, geldim, üzülerek ifade edeyim, Kürt yönetimi,
Irak’ta kendi elektriğinin altyapısını uzun yıllara dayalı bir hamleyle çözmek
üzere. Çok kısa, on ay gibi kısa bir sürede kendi hidroelektrik santralleriyle,
petrol kaynaklarıyla -bakın, bunu açık ifade ediyorum- öyle bir sistemi kurmuş
durumda ki Türkiye’ye, yakında bize, rahatlıkla elektrik satacak duruma
gelecek. Şimdi, bu enerji politikalarında, satacak, göreceksiniz, tıpkı
Bulgaristan’dan, Yunanistan’dan alır duruma düştüğümüz gibi… Çünkü,
oradaki santraller, hidroelektrik santrallerde ne Hasankeyfler sular altında
kalıyor ne de… Oradaki kaynaklar kendi öz kaynakları olarak değerlendiriliyor
ve ciddi bir mühendislik olayı olarak olaya bakılıyor. BOTAŞ’ı ihalelere sokacağız, diyoruz; Kerkük petrollerinin… Sayın
Bakan çıksın, açıklasın burada. Dünyanın en zengin petrol
rezervi Kerkük’te. Kerkük petrollerinden İngiliz, Amerika, İskoç
firmalarının aldığı payları, şirket olarak aldığı ihaleleri, hatta ve hatta
diyorum, atık ürününe dahi, petrol atık ürünlerini dahi otuz yıllığına orada
alan ihaleleri karşısında Türkiye, bu kadar yakın, dost, Kürt ve Türk
kardeşlerinin yaşadığı topraklardaki petrol kaynaklarının yüzde kaçını
alabildi? Bakın, çok açık söyleyeyim, üzülerek: Sonuç, nötrdür.
Yani, başka şirketler geliyor Kerkük petrollerine el koyuyor. Geriye bize
kalıyor… Şu an iyi ilişkilerimiz gelişiyor. MGK’da bu
görüşüldü, Kuzey Irak’taki petrol yataklarının araştırılması konusunda inşallah
BOTAŞ ve diğer, Türkiye’deki özel petrol arama şirketleri de bu alana girecek
ve bu ekonomik kaynak sadece ekonomik bir getiri olarak değil, Türkiye ve Irak
arasında tarihe dayanan bin yıllık kardeşlikte, tıpkı Avrupa’da nasıl ki
sınırlar öyle mayınlarla döşeli değil, o sınırlarda tanklar, toplar, zırhlı
araçlar durmuyorsa, nasıl orada o ülkeye yakın, komşu ülkenin vatandaşları
cüzdanını gösterip geçebiliyorsa, umarım, inanıyorum ki, sağduyulu davranırsak,
yakın bir süreçte, bu ekonomik iş birliği, güçlü bir sosyal, kültürel kardeşlik
projesi dâhilinde gelişir ve biz çok şeyi kazanabiliriz. Bu tasarının
sadece bu noktada ele alınması enteresandır. Burada bir şeyi ifade etmek istiyorum, doğrusu anlamak da
istiyorum: “…Doğu, güneydoğu ve güney komşularımızdan ülkemizde oluşturulacak
bir izole bölgenin beslenebilmesi suretiyle ithalat imkânının artırılması
amaçlanmış ve gerektiğinde bu sürenin uzatılabilmesine ilişkin görev Kurula
verilmiştir.” Böyle bir enerji politikası olabilir mi? Türkiye’nin bir bölgeye
dayalı bir enerji politikası olabilir mi? Bu kadar dar düşünebilir miyiz? Orman
köylülerimizin olduğu alanlarda yenilenebilir enerji gündeme geldiği zaman ne
yapacağız? Anayasa’nın 170’inci maddesi “Orman köylülerinin korunması
gerekir.” diyor. Orman köylüsüne, zaten kesme hakkı olan ve halk dilinde “makta” denilen bir miktar odun veriliyordu,
şimdi onu da alıyorsunuz. “Gelin, yenilenebilir enerjinizi de kurun.”
diyorsunuz, merasını da alıyorsunuz, hayvancılığını da öldürüyorsunuz, aç
bırakıyorsunuz, “Hadi terk et.” diyorsunuz. Bu sosyal devlette bunun da önlemi
alınmadan… Özel sektörün de ancak yabancı sermaye kadar, onun kadar açgözlü
olabileceğini hesaba katmak gerekiyor. Yani “Para bu, sermaye bu, dini, imanı
yok.” diye boşuna denilmemiş. Bu durumda vatandaşımızın da korunması için
gerçekten bu tasarıda çok ciddi üzerinde durulacak maddeler var. Bizler, tabii ki Avrupa Birliği direktiflerinin bazı bölümleriyle
ilgili teknik olan hususlara “Hayır.” demiyoruz. Arz ve altyapı güvenliğinin
sağlanması… Sormak istiyorum: Elektrik kontağından -İstanbul’da maytap
patlayan iş hanını değil- sadece elektrik kontağından ne kadar can ve mal
kaybımız var bu ülkede? Sormak istiyorum… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı bağlar mısınız. HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum. PS granül sanayisinin ham maddesini denetliyor musunuz Enerji
Bakanlığı olarak? O kablolar yapıldığı zaman o kimyasal bileşimindeki DOP
yağının oranını biliyor musunuz? Bilmediğiniz zaman, çektiğiniz o kabloların üç
senede çürüyüp, kısa devre yapıp evleri, hanları, iş yerlerini, bütün çevreyi
yakabileceği tehlikesi taşıdığını hesaba katıyor musunuz? Risk, güvenlik, rekabet, denetim. Evet, enerji partilerüstü
bir olaydır. Buna bu gözle yaklaşalım, ülkemizin geleceği açısından bakalım,
insanlarımızın geleceği açısından bakalım, çevre açısından, kültür açısından,
doğa açısından… Burada, inanıyorum ki beraber oluruz. Hepinize, bu geç saatte saygılarımla teşekkür etmek istiyorum.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın
Başkan, ufak bir açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN – Hükûmet olarak Sayın Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı cevap verecek. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aslında bu konuşmayı yapmayacaktım ama… Sayın Hasip
Kaplan’ın iyi bir hatip olduğunu, etkin bir hatip olduğunu, iyi bir hukukçu
olduğunu biliyorum ama konuşmalarında epey düzeltilmesi ihtiyacı olan noktalar
vardı; onlara, bilhassa Ilısu’yla ilgili olana
dokunmak istiyorum çünkü Ilısu konusu, çok yanlış ele
alınan bir konu. Biz, Ilısu Barajı’na sadece teknik
bir olay olarak, bir baraj olarak bakmıyoruz, aynı zamanda, ihmal edilmiş
Hasankeyf’i kurtarmak için yapıyoruz. Belki bu şaşırtıcı olacak ama… Bu
Hasankeyf… (DTP sıralarından gürültüler) MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) - Her milletvekili gitsin oraya
baksın, ondan sonra görelim. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Anlatayım… Hasankeyf, asırlardır orada, siz neredeydiniz? MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Taşıyorsunuz, taşıyorsunuz! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Hasankeyf, yüzyıllardır oradaydı ve giderek de harabe hâline dönmüştü tabiat
şartlarıyla, ihmalden dolayı orası harabe hâline konmuştu ve ne zaman biz “Ilısu Barajı’nı yapacağız.” dediysek bir hareket başladı
orada. Hâlbuki, taş üstüne taş konmadı orada, taş
üstene taş konmadı. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Biz iktidar olmadık ki! ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
…ve oraya gitmedi… MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Kim yaptı, kim yaptı? Devamı
olduğunuz partiler… ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
– …ve şu anda oraya sahip çıkan biziz. Biz Türk milleti olarak, kültürüne sahip çıkan, millî değerlerine
sahip çıkan bir milletiz. O bölgenin hassasiyetine, o bölgenin zenginliklerine,
tarihî dokusuna saygı duyan bir yapımız var ve biz insana rağmen, çevreye
rağmen, kültüre rağmen bir yatırım yapmıyoruz ve Orta Doğu Teknik
Üniversitesinin değerli mimarlarıyla, şehircilik uzmanları ve arkeologlarıyla
orayı biz aslında yeniden diriltiyoruz. Oranın bütün taşları işaretlenerek
aslına uygun bir
şekilde taşınacak. MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Bu tasarıya oy verenler gidip
oraya baksın, herkes görsün; taşınabiliyorsa hep birlikte taşıyalım. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu
teknik, çok yaygın olarak kullanılıyor. Öğrenirseniz, inşallah, belki diğer
yatırımlarda da bunları takip etme imkânınız olur. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Mağaraları müzeye mi taşıyacaksınız Sayın
Bakanım? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Ben, hakikaten, Sayın Kaplan’ın hukuki birikimine saygı duyan biriyim. Yani, ama bu iş ayrı bir iş. Keşke bu iş bir hukuk davası kadar
farklı boyutta olsa, ama bu teknik. Onu bırakın da bu işi, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi gibi bu işi iyi bilen üniversitelere, uzmanlara bırakalım,
bizim Bakanlığımızın elektrik konusundaki, su konusundaki uzmanlarına
bırakalım. Çünkü, bu, bizim ülkemizin bir parçası. Biz
böyle tarihî bir zenginliği yok edemeyiz. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bir tarih gidiyor! HASİP KAPLAN (Şırnak) – Uzmanlar karşı çıkıyor Sayın Bakan,
uzmanlar karşı çıkıyor. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bakınız 180 kilometrelik… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Uzmanlar karşı çıkıyor. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bakınız, bu sadece bir baraj değil, oraya su götürüyoruz, susuzluktan kırılıyor
o bölge. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bir tarih yok ediliyor. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Oranın iklimi değişecek, oranın turistik zenginlikleri değişecek. Orada MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Harran’daki yanlış politikaları
gördük Sayın Bakanım. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
İstanbul Boğazı’nın 40- HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakanım, Türkiye turizm satsın,
tarih satsın. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bakınız, tarihî olarak da taşıyacağız, yüzde 80’i taşınacak. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Turizmini satsın Türkiye. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bakınız, biz, yerdeki taşın dahi hakkını düşünen insanlarız ve merak etmeyin
siz, o bölge de bizim, o bölge de hepimizin. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Tarih taşınıyor oradan, taşın bile
ruhu var. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
– Onun için, nasıl ki Karadeniz
üzerinde, Ege üzerinde, Doğu Anadolu üzerinde, İç Anadolu üzerinde düşünüyorsak
burası için de böyle düşüneceğiz. Onun için hiç merak etmeyin, işi bilen adama
bırakın. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Ihlara Vadisi için de iyi şeyler
düşünüyorsunuz, Kaz Dağları için de! ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Aynı zamanda yabancılarla da biz bu toplantıyı yaptık. Bakınız, bu toplantıda
-yani bu barajda benim ısrarlı çalışmalarım oldu ve bununla iftihar ediyorum- SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Tarih sizi affetmeyecek ama! ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
…ben Alman Büyükelçisini de yanıma aldım, İsviçre Büyükelçisini de yanıma
aldım, Avusturya Büyükelçisini de yanıma aldım ve bütün bu bakanlarla
görüşmeler yaptık biz. Avrupa’ya bölgenin halkını, ahalisini de taşıdık. Orada
birtakım art fikirli, art düşünceli insanlara karşı çobanları dahi götürdük
oraya, o güzelim insanları götürdük. MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – O çobanlar anlamaz, sivil toplum
örgütleriyle gidelim Sayın Bakanım! ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bakınız, müsaade edin anlatayım. Bakın, böyle, monolog biraz diyaloga dönüşüyor
ama şöyle izah edeyim… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tüm bölge belediyeleri karşı, sivil toplum
örgütleri karşı, aydınlar karşı, sanatçılar karşı. ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bakınız, bu bölgenin bütün o uzmanlarıyla, Alman Bakanıyla, İsviçreli
Bakanıyla, Avusturyalı Bakanlarıyla görüşmeleri yaptık. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Biz oranın vekilleriyiz, bizimle
görüşün, onların bakanlarından bize ne! ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bakınız, burayı turistik olarak kalkındıracağız, kültürel olarak
kalkındıracağız, aynı zamanda iklimi değişecek, sağlı sollu oraya evler
yapılacak, binalar yapılacak. Yani bir yerde, oraya, tabiri caizse bir deniz
götürüyoruz zenginliğin dışında. Hasankeyf’i de yüzde 80 olarak, bütün o tarihî zenginlikler olarak
hepsini oraya taşıyacağız. Bunun için bütçemiz de hazır, çok şükür paramız da
var, bilgimiz de var, niyetimiz de var. Dolayısıyla, bunu düzelteceğiz onu
merak etmeyin yani. Bu bir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İkincisi, tabii ki güvenlik açısından da önemli bir yer burası.
Belki birtakım mağaralar su altında kalacak ama biz oraya su götürüyoruz, yani
oraya güzellikler götürüyoruz, zenginlikler götürüyoruz. Dolayısıyla hiç onu merak
etmeyin. İkinci olarak: Bir iki yanlış şeyiniz oldu Bulgaristan’dan,
Yunanistan’dan elektrik almayla ilgili. Biz Bulgaristan’dan elektrik alıyorduk,
kestik. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Alıyorduk ama yakın zamana kadar! ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Geldiğimizde elektrik yetmiyordu. Bakınız, şu salonda her 5 ampule biz 3 tane
ekledik. Yani seksen yılda 5 lamba varken, biz beş buçuk yılda buna 3 tane
ekledik. İkinci olarak da: Biz şu anda Bulgaristan’dan elektrik almıyoruz.
Alabilirdik de yani almak ayıp değil. Bugün, Yunanistan benden elektrik almak
için… Dün bakanla anlaşma imzaladık. Yani bu normal bir şey. HASİP KAPLAN (Şırnak) – 2013’e kadar alacağız, mecburuz, açık var!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Yok, hayır, mecbur… Alınır tabii bu da ticaret metasıdır. Zaten aramızda
kablolar döşenmiştir, hatlar vardır, alırız da veririz de. Ama şu anda, çok
şükür ihtiyacımız yok. Biz, Irak’a da Suriye’ye de Yunanistan’a da elektrik
veriyoruz. Almak da ayıp değil, vermek de ayıp değil yani bu normal bir şey.
Onun için yanlışlığı düzeltmek için söylüyorum. Bir de izole bölgeden bahsettiniz. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, inanın şu Meclisin ışıkları
bile yorucudur. Bunun için de bir mühendislik görmesi lazım. Şu ışıklar bile
yorucu yani. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –
Bakınız Sayın Kaplan, şunu söyleyeyim: Bir de izole bölgeden bahsettiniz.
Herhâlde “izole” kelimesine sözlükteki anlamıyla yani gündelik hayattakiyle
bakıyorsunuz. Biz kimseyi izole etmiyoruz.
Bölgeleri izole etmedik. Bu teknik bir tabir. Elektrik
verilirken ve alınırken yapılan bir teknik uygulamadır. Yani bunun herhangi bir
art niyeti filan yok. Onun için elektrik mühendisi arkadaşlarımız bu izole
bölgenin sizi izole etmeyle alakası olmadığını size ayrıca ifade etsinler. Ben
onun için bunu ifade ediyorum. İkincisi: Bu kabloları filan yer altına alıyoruz. Oradaki işin
çevre yönü, kimyasal maddeler üç yılda bozulur mu bozulmaz mı; bunların hep laboratuvar testleri yapılıyor, hiç merak etmeyin. Bu
noktada biz gerçekten hassasız. Pek çok şey düzeltilmeye muhtaç ama ben bu akşam -bir de konsensüse varılmış konuşulmasın diye- fazla zamanınızı
almak istemiyorum ama yeri geldiği zaman enerji politikamızla ilgili biz… Güçlü
bir devletin tabii ki enerji politikası var. Bu kanunlar da zaten bu
politikanın ana elemanları. Dolayısıyla bu kanunlarda bu beş buçuk-altı yıl
içinde birtakım… 2001 yılında on beş günde on beş kanun çıkmıştı. Bunların
birtakım uygulama hatalarını, eksikliklerini de uygulama sırasında gördük.
Çünkü canlıdır kanunlar da. Bir yerde bu eksiklikleri de gördüğümüz için bu
düzeltmeleri yapıyoruz. Onun için merak etmeyin, biz inşallah, bu büyüyen ülkemizin
elektrik ihtiyacını karşılayacağız. Şu anda Çin’den sonra doğal gaz ve elektrik
üretim ve tüketiminde dünya ikincisi durumundayız. Bazıları “Yatırım yapılmıyor.” filan diyor, birtakım şeyler diyor,
yok işte “Bazı programlı
kesintiler var.” diyor. Programlı kesinti filan yok. Fakat şöyle
bir teknik de yok: Yani, kablolar elektrikliyken maalesef yatırım yapamıyoruz,
yani onun elektriğini keseceksiniz ki trafoları değiştireceksiniz. Böyle bir
teknik gelişmedi. Onun için elektrik kesintileri yazın yapılır genellikle yatırımlarda.
Bunu onun için yapıyoruz. Zaman zaman basında da bu
yer alıyor. Hiçbir yerde programlı kesinti filan yok. Sadece… Aslında, yatırım
yapmamızın güzel bir sonucu olarak bunu yapıyoruz. Siz evde ampulünüzü
değiştirirken yahut ütünüzü tamir ederken elektrikten fişini çekmiyor musunuz?
Böyle bir teknik gelişmedi. Onun için de böyle bir çalışmayı yaparken mecburen
bunu yapıyoruz. Böyle bir teknik
gelişirse bana haber verin. Yoksa, elektriğe çarpılma
durumuyla karşı karşıya kalırsınız. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakanım, zamlar nedeniyle zaten
çarpıldık. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Merak etme, yok… Bakınız, 22 dolardan 140 doları geçen bir petrol fiyatı artışı
oldu. Biz elektriğimizin yarısını maalesef doğal gazdan üretiyoruz. Şu anda rüzgâra,
güneşe yönelen bir çalışmamız var. Ama bu durumda doğal gaza bir bağımlılığımız
var. Fiyatlar da arttı. Eğer bunu vermezsek başka yerden karşılayacağız. Bakın,
beş buçuk yıl hakikaten şirketlerimize de zarar ettirmeden yapmamaya gayret
ettik. Ama şu anda yapmamız gerekiyordu. O zaman da doğruydu yaptığımız şey,
şimdi de yaptığımız doğru ki ben zammı sevmeyen bir Bakanım. ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Bir yılda yüzde 50 zam gelir mi? ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Ama şunu çok rahatlıkla sizlere söylüyoruz: Şu anda da Türkiye, bu zamma rağmen
doğal gazda da, elektrikte de Avrupa’nın ucuzları arasında. Pahalı değil. Bunu
bilin. Ben size bunu ispat edebilirim. SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Otomatik zamlarla tarihe geçeceksiniz. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Otomatik fiyat, adı üstünde, her zaman zam anlamına gelmez. Fiyatlar düzelirse,
düşerse bunu yapma durumumuz olur. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Asgari ücrete göre korkunç bir rakam ama. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -
Kerkük’e gelince… Biraz önce bir de onu söylediniz, yani “Türkiye Irak’ta
petrol niye aramıyor, diğerleri arıyor?” diye. Şimdi, burada bildiğiniz bir
şeyi belki tekrar ediyorum ama kuzeydeki yönetimle merkezî yönetim arasında
anlayış farklılığı var. Dolayısıyla, “Kuzeyde kim yatırım yapıyorsa -bana bunu Şehristani söyledi, kendi bakanları söyledi- eğer böyle bir
şey olursa biz bunları kara listeye alıyoruz.” dediler. Bunun üzerine biz
görüşmelerimizi, enerji diplomasimizi sürdürdük. Bizim orada üç tane de kulemiz
var. TPAO oranın jeolojisini en iyi bilen şirketlerin başında geliyor. Biz de
bununla iftihar ediyoruz. Biz de görüşmelerimizi yaptık, Türkiye’yi de dâhil
ettirdik. Bizim oradaki amaçlarımız, gayet tabii ki, sadece para kazanmak
değil; o bölgenin kalkınması, oranın refahı ve aynı zamanda da kaynaklarının
etkin bir şekilde kullanılması. Bundan vazgeçmiş değiliz. Çalışmalarımızı
sürdürüyoruz. Orada özel firmalar çalışmalarını sürdürüyor. TPIC’in
çalışmaları var ve biz Irak’a aynı zamanda petrol veriyoruz işlenmiş olarak.
Belki bunu çok kişi bilmiyor ama petrol ülkesi olan Irak’a petrol de veriyoruz,
elektrik de veriyoruz, vermiyor değiliz. İmkânlarımız neyse komşuluk
ilişkilerinde… Biz Osmanlının torunlarıyız, dolayısıyla biz hiç kimseyi mağdur
da etmeyiz, hiç kimseyi mükedder de etmeyiz. Onun için, hiç merak etmeyin. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin saat 20.00’de dolacağı
göz önüne alındığında, bir sonraki grup sözcüsünün konuşmasını tamamlamaya
imkân kalmıyor yeterli olmayacağından zaman. Soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek
için 8 Temmuz 2008 salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.48 |
|