DÖNEM: 23                            CİLT: 24                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

126’ncı Birleşim

3 Temmuz 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN  KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bir traktör fabrikasında meydana gelen olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Nasrettin Hoca’nın doğumunun 800’üncü yıl dönümüne ve 49’uncu Akşehir Uluslararası Nasrettin Hoca Festivali’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin’in sanayisi ve sanayi esnafının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, gündem dışı söz alan milletvekillerinin söz aldıkları konuda konuşmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş tarafından bazı ifadelerinin çarpıtıldığı gerekçesiyle açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/704) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/73)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, 12 Eylül müdahalesinin nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238)

2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve 28 milletvekilinin, Isparta’daki gül üretimi ve bu sektörde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239)

3.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul ve 19 milletvekilinin, Aksaray ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/240)

C) Tezkereler

1.- Hırvatistan Parlamentosu Dış Politika Komitesinin, TBMM Dışişleri Komisyonunu Hırvatistan’a davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/492)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223 ve 223’e 1 inci Ek)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/366) (S. Sayısı: 241)

3.- Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı: 249)

 

VIII.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Belçika Türk İslam Diyanet Vakfının cenaze nakil paralarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı  Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/3596)

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, demir ve çimento fiyatlarındaki artışa ve Vize’de kurulan çimento fabrikasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/3629)

3.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, esnaf ve sanatkârlar ile küçük işletmelerin sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/3735)

4.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Dışişleri Bakanının dinî özgürlükler konusundaki açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı  Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/3965)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.06’da açılarak dört oturum yaptı.

Muğla Milletvekili Fevzi Topuz, Muğla’nın Yatağan ilçesinde kurulacak olan ikinci termik santrale,

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, özel dershanelere,

İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 21 milletvekilinin, Bartın ilinin su kaynağına yönelik risklerin araştırılarak (10/236),

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 25 milletvekilinin, mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarının araştırılarak önlenmesi ve etkin mücadele için (10/237),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

(10/203) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/568) (S. Sayısı: 223) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasında bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili           Nihat Ergün ve 16 milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/241) (S. Sayısı: 248) görüşmeleri tamamlanarak;

3’üncü sırasında bulunan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının (1/356) (S. Sayısı: 233),

4’üncü sırasında bulunan Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın (1/592) (S. Sayısı: 247),

Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarılarının görüşmelerini müteakiben;

Yapılan açık oylamalardan sonra kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

3 Temmuz 2008 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 20.16’da son verildi.

 

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Murat ÖZKAN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Giresun

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Yaşar TÜZÜN

 

 

 

Bilecik

 

 

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                       No.:  180

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

3 Temmuz 2008 Perşembe

Tasarılar

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/617) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008)

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/618) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008)

3.- Türkiye Denetim Standartları ve Kamu Gözetimi Kurumu Kanunu Tasarısı (1/619) (Adalet; Avrupa Birliği Uyum; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.6.2008)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında İşgücü Değişimi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/620) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.6.2008)

5.- Türkiye Cumhuriyeti ile Avusturya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/621) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.6.2008)

6.- 2007 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/622) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.6.2008)

Teklif

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 5682 Sayılı Pasaport Kanununun 14. Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/296) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2008)

Tezkereler

1.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/484) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008)

2.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/485) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008)

3.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/486) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008)

4.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/487) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008)

5.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/488) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008)

6.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/489) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008)

7.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/490) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.7.2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 Milletvekilinin, 12 Eylül müdahalesinin nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.07.2008)

2.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz ve 28 Milletvekilinin, Isparta’daki gül üretimi ve bu sektörde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.07.2008)

3.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul ve 19 Milletvekilinin, Aksaray İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/240) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.07.2008)

 

3 Temmuz 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Var mı Sayın Başkan?

AHMET BUKAN (Çankırı) – Nerede toplantı yeter sayısı Başkan?

BAŞKAN – Meclisi çalıştıralım. Gelirler şimdi.

AHMET BUKAN (Çankırı) – “Açıyorum.” de gitsin, “Toplantı yeter sayısı var.” deme!

BAŞKAN – Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, bir traktör fabrikasında yaşanan olaylar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’e aittir.

Buyurun Sayın Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, bir traktör fabrikasında meydana gelen olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Başkana çok teşekkür ediyorum.

Bu gündem dışı konuşmalara genelde gündemi geçtikten sonra sıra geliyor ama o sürede bazı olaylar gelişiyor, o sizin o an için çok önemli olan gündem dışı konuşmanız farklı boyutlara gelişiyor. Ama buna İç Tüzük’te de bir çözüm bulamadık. Buradan grup başkan vekilleri eğer bu konuda bir çalışma yaparlarsa bu İç Tüzük konusunda bunu da halletmiş oluruz.

Ben konuşmama başlamadan önce bütün İslam âleminin ve sizlerin Regaip Kandili’ni kutluyorum.

Ve içinde bulunduğumuz bu zor günlerde, Türkiye’mizin içinde bulunduğu zor günlerde, sevgili arkadaşlarım, cumhuriyetle hesaplaşılan bugünlerde ülkenin aydınları darbe dönemlerinde bile rastlanmamış, ya darbe dönemlerinden önce ya darbe dönemlerinden sonra olan uygulamalarla, iddianameler hazırlanmamış, ne olduğu belli olmayan davalarla gözaltına alınıyor ve bu aydınlar hangi suçla suçlandıklarını bilmeden, hakkındaki iddianamelerin neler olduğunu bilmeden aylarca, günlerce hatta yıllarca içeride gözaltında bulunan, yatan aydınlarımız var. Ülke buna -samimi olarak söylüyorum- sevgili arkadaşlarım, sessiz kalıyor. Gazeteci arkadaşlarımız gece yarısı evlerinden alınıyor, bir gazetecinin ellerine kelepçe vuruluyor, sanki terörist, sanki birilerinin ırzına geçmiş, katil gibi 10 metrelik mesafeye ellerine kelepçe vurularak götürülüyor. TÜPRAŞ’ı satanlar, Tekeli satanlar, Türk Telekom'u satanlar, limanlarımızı satanlar bakan olarak bu koltuklarda oturuyorlar; laik demokratik cumhuriyeti savunanlar sırf “Mustafa Kemal” dedikleri için içeride yatıyorlar! Böyle bir ülkede yaşıyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Hadi oradan!” sesleri, sıra kapaklarına vurmalar; CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Aynen öyle! Aynen öyle!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Kesin sesinizi, canımı sıkmayın ya! Ne oluyor, neden bağırıyorsunuz? Niye bağırıyorsunuz? Bugün Kandil günü, bağırmanıza gerek yok sevgili arkadaşlarım.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Siz mi sadece cumhuriyetçisiniz?

BAŞKAN – Sayın Sevigen

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – İddianameler çıkıncaya kadar insanlar suçsuzdur. İddianameler çıkıncaya kadar insanlar suçsuzdur.

BAŞKAN – Sayın Sevigen

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Hakkında iddianameler belli olmadan insanlara ceza kesiyorsunuz…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Kim kesiyor insanlara cezayı?

BAŞKAN – Sayın Sevigen

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – …insanları mahkûm ediyorsunuz, insanlara hem yargıç hem savcı oluyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sevigen

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Neyse, bunu yaşayacağız, göreceğiz sevgili arkadaşlarım.

BAŞKAN – Sayın Sevigen

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Tarih bunları yazacak. Tarih bunları yazacak sevgili arkadaşlarım, hepimiz yaşayacağız, göreceğiz.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Seni de yazacak tarih!

ASIM AYKAN (Trabzon) – Tabii yazacak!

BAŞKAN – Sayın Sevigen, söz aldığınız…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Ve sevgili arkadaşlarım, bugüne çok yakışan, Mustafa Kemal’in bir sözüyle…

BAŞKAN – Söz aldığınız konuyla ilgili konuşun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Mustafa Kemal’e sığınmayın be! Ayıp ya! Yazıktır ya!

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Darbeciler! Darbeyi savunuyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Sevigen

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başkan…

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Darbeciler!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Cinayet işleyenleri korumayalım! Savunmayın her şeyi ya!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım…

BAŞKAN – Sayın Sevigen, ama ben size niçin söz vermiştim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuyla ilgili konuşsun!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başkanım, ülkenin içinde bulunduğu bu durumda, bugün Regaip Kandili…

BAŞKAN – Sayın Sevigen, dinler misiniz beni…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hani yargıya güveniyordunuz?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bu yargıya güveniyoruz tabii. Bu yargıya güveniyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sevigen

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, sonuna kadar bu yargıya güveneceğiz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Böyle bir şey olabilir mi ya! “Mustafa Kemal’i sevenler, cumhuriyeti sevenler içeriye alınıyor.” dedi. Bu sözünü geri alsın!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Yargı siyasallaşmadığı müddetçe biz yargıya sonuna kadar güveniyoruz, yargıya en küçük bir laf etmiyoruz. Biz yargıyı gidip Avrupa Birliğinde… Biz yargıyı gidip Avrupaları dolaşarak, kapı kapı dolaşarak Türk yargısını şikâyet etmiyoruz, biz burada kendi içimizde konuşuyoruz sevgili arkadaşlarım ve bu dönemde…

(Başkan tarafından mikrofon kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sevigen, siz hangi konuda söz istediniz?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz, konuya geliyorum…

BAŞKAN – Dinler misiniz beni efendim…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Konuya geliyorum Sayın Başkan… Arkadaşlar müsaade edecekse devam edeyim.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Atatürk’ü seversin, darbeci! Ulusunu seversin, darbeci! Laik demokratik cumhuriyete sahip çıkarsın, darbeci! Ayıptır, ayıp! Darbeleri sizden iyi biliyoruz biz! O darbeleri sizden iyi biliyoruz!

BAŞKAN – Sayın Sevigen, hangi konuda söz istediniz!..

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Başkan, ben sadece…

BAŞKAN – Sayın Sevigen, konunuza gelin lütfen. Bakın, süreniz bitmiş, bir dakikanız var.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili Başkanım, müsaade eder misiniz…

BAŞKAN – Ama siz gündem dışına çıktınız efendim. Bununla ilgili söz istemediniz ki benden. Yapmayın ya! Size o imkânı tanıdım, traktör fabrikasıyla ilgili konuşacaktınız. Konuya gelin lütfen, bir dakikanız var, mikrofonunuzu açtım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Siyasi ayağıdır, siyasi ayağı!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, Uzel Fabrikası’nda, yaklaşık, yıllardır…

SIRRI SAKIK (Muş) – Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Dinler misiniz!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Hiç yakışmıyor sana Sırrı. (DTP sıralarından gürültüler)

 Hiç yakışmıyor! Hiç yakışmıyor. Bak, seninle beraber… 

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sana yakışıyor mu?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Hiç yakışmıyor sana. Hiç yakışmıyor.

SIRRI SAKIK (Muş) - İdil İlçe Başkanlığı önünde iki kişiyi katlettiler.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) –  Hiç yakışmıyor. Bak, yıllardır…

SIRRI SAKIK (Muş) – Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) - Siz demokrasiyi savunmalısınız.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Demokrasiyi savunuyoruz tabii. Biz, demokrasiyi savunan, demokrasiyi kendi eliyle getiren bir partiyiz.  (DTP sıralarından gürültüler)

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Çeteyi savunuyorsunuz, çeteyi! Neresi demokrasi!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çeteleri bu Mecliste savunmak doğru değildir. Yapmayın. Çetelerin üzerine, gelin hep beraber gidelim. Eli kanlı insanlar var orada ya!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, bütün çetelerin üzerine beraber gideceğiz. Bundan hiç endişe etmeyin. Bütün çetelerin üzerine… 

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Darbecileri savunuyorsunuz…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Devam edin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuya gelsin.

BAŞKAN - Lütfen, dinler misiniz¸ konuyla ilgili konuşacak, Uzel Fabrikası’yla…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Uzel Fabrikası, yaklaşık altmış yıldır üretim yapan, 2006 yılında 20 bin civarında traktör üreten bir fabrika.

Sevgili arkadaşlarım, Ahmet Uzel vefat ettikten sonra, aile arasındaki anlaşmazlıklardan dolayı fabrika kapanma noktasına geldi. Burada çalışan yaklaşık 2 bin tane işçi Türkiye'nin en iyi işçileridir, en iyi elektrikçileri, en iyi uzmanlarıdır. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edin efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, burada çalışan arkadaşlarım, yaklaşık üç aydır maaşlarını alamıyorlar.

Devletin, Bakanlığın bu konuda, çalışan işçilerle hiç ilgilenmediği, bu konuda yapılan uygulamaları göz göre göre duymazlıktan geldiği ortaya çıkmıştır. Birkaç defa fabrikaya gittik. İşçilerimizin zor durumda olduğunu anlatmaya çalıştık. O insanların perişan olduklarını, üç aydır maaş alamadıklarını, üretim sağlayamaz konuma geldiklerini defalarca anlatmaya çalıştık; basında, medyada, televizyonlarda bunu izah etmeye çalıştık. 

Şimdi, Türkiye'nin en büyük traktör fabrikası kapanma noktasına geliyor. Hükûmeti, ilgilileri, gerek bakanlıklar, gerekse bu konuda SPK uzmanları gelip…Bu fabrikada neler oluyor, bu fabrikadaki işçilerin başına neler geliyor? Bu fabrikada işçiler üç aydır maaşlarını alamıyorlar, kıdem tazminatları yok, ihbar tazminatları yok. Bunların hangi güvence altında olacaklarını anlatmadan…

SIRRI SAKIK (Muş) – Darbe olsun da alırlar.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Ya, Sırrı, susar mısın Allah aşkına! İşçileri konuşuyorum ya!

SIRRI SAKIK (Muş) – Darbecileri savunun siz!

BAŞKAN – Sayın Sakık

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Darbeyi savunan namerttir! Darbeyi savunan namerttir!

SIRRI SAKIK (Muş) – Darbecilerden yana tavır takınıyorsunuz!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Darbecilerden yana olanlar da namerttir!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu Meclise darbecilere karşı olmak yakışır. Gelin üzerine gidelim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bu ülkede darbeyi savunanlar da darbecilerden yana olanlar da namerttir! (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sevigen, süreniz bitti efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu Meclise darbecilere, çetelere karşı olmak yakışıyor. Halkın iradesi budur. Gelin beraber olalım, gelin birlikte üstüne yürüyelim çetelerin de, darbecilerin de.

BAŞKAN – Bir dakika ya! Susar mısınız lütfen ya!

Sayın Sevigen, süreniz doldu, tamam efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) –  Ve sevgili arkadaşlarım, burada…

BAŞKAN – Mikrofon kapalı efendim. Hayır, bu kadar önemli idiyse baştan konuşsaydınız efendim. Hayır efendim, uzatmam kimsenin süresini. Hiç kimseye, bakın, Sayın Bakanıma bile vermedim ben geçen gün.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Teşekkür edip bitireceğim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Son kelimeniz olacak, teşekkür olacak, kapatırım yoksa.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, inanıyorum ki Bakanlık bu konuya bir an önce el uzatır, burada çalışan arkadaşlarımın mağduriyetlerini görür. Mühim olan bu fabrikanın yaşaması, mühim olan bu fabrikanın üretim yapması. Bu fabrika Avrupa’nın en büyük on tane traktör fabrikasından bir tanesi. Amaç, Türkiye’ye döviz kazandıran, Türkiye'nin göz bebeği bir fabrika… Hem işçilerimiz mağdur olmasın hem fabrikamız yaşasın düşüncesindeyiz ama Hükûmet bir an önce gidip eğer hâkimlik yapabilirse, aracı olabilirse aile ile, işçilerle ilgili araya girip diyalog kurabilirse fabrikayı da yaşatırız, işçilerin haklarını da korumuş oluruz diye düşünüyorum.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Bayiler de var orada, bayiler de mağdur!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bayiler var –doğru söylüyorsunuz, zaman kalmadığı için söylemiyorum- borsada oynayanlar var, ara kuruluşlar, bu fabrikaları yapan, yardım yapan, torna, cıvata, jant, lastik yapan yan kuruluşlar da var; bunlar da mağdur olmuşlardır. Bütün bu kuruluşları… Yaklaşık 10 bin civarında vatandaşımızın mağduriyeti giderilir diye düşünüyorum. Bakanlığın bu konuya bir an önce el koyması gerekir diye düşünüyorum.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum dinlediğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sevigen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Ne ile ilgili efendim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gündem dışı Sayın Milletvekilinin yaptığı konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, Bakan Bey cevap verecek zaten.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İçişleri Bakanı gelsin!

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Bakan gelir cevap verir Sayın Başkan, ihtiyaç varsa.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Milletvekili, tamamen konu dışında olan, Türkiye'nin demokrasi…

BAŞKAN – Buyurun, açıklama yapın efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Cumhuriyet Halk Partisi” dediği an ben de söz istiyorum!

BAŞKAN – Dinleyin bakalım ne diyecek.

Bir dakika veriyorum size Sayın Elitaş.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, gündem dışı söz alan milletvekillerinin söz aldıkları konuda konuşmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Milletvekilim İç Tüzük’ün kendisine verdiği yetkiyi kullanarak gündem dışı bir konuşma yapmak üzere söz aldı. Konusu da gerçekten çok önemli bir konu. Türkiye'nin dünya çapında, Avrupa çapında çok önemli bir şirketinde yaşanan olaylarla ilgili gündeme getirdiği mesele. Hakikaten önemli bir mesele. Ama Sayın Milletvekili konuyla hiç alakası olmayan ve şu anda Türkiye'nin demokrasiyle mücadelesi içerisinde “darbecilerle mi devam edecek, yoksa demokrasiyle mi devam edecek” şeklindeki bir yol ayrımında olduğu bir süreçte darbeyi savunmak, parlamenter demokratik sistemde bir milletvekiline yakışmayacak bir düşünce diye kayıtlara geçmesi anlamında söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bakınız, işlerine geldiği zaman Atatürkçülük, laiklik ve cumhuriyeti sahiplenmeye kalkıyorlar.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ya, ne alakası var!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şu gerçeği hep beraber ortaya koymamız lazım: Bir, Atatürk’ün fikrini savunup Türkiye’yi …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – … muasır medeniyetler seviyesine…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Süre bitti Başkan..

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bitiriyorum bir dakika. Bir dakika müsaade edin. Bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Maksadınız anlaşıldı efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümleyle bitiriyorum.

BAŞKAN – Uzatmayalım lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Efendim, bitiriyorum.

BAŞKAN – Lütfen, uzatmayalım efendim. Bu işin prensiplerini bozdunuz. Ne söyleyeceksiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Teşekkür edeceğim.

BAŞKAN - Teşekkür edip inin o zaman; teşekkür edin.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ben söz istiyorum 69’a göre.

BAŞKAN – Ne diyorsunuz Sayın Anadol? Ne diyorsun?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bitirsin, söyleyeceğim. 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – 69’a göre oylama yaparım, varsa sataşma, size söz veririm; ısrar ediyorsanız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sataşma değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Atatürk’ün fikrini savunup Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine getirmek için uğraşanlar var, bir de Atatürk’ten faydalananlar var.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Maşallah, o siz misiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Laikliği savunanlar var, laikliği kullanıp iktidar olmak için uğraşanlar var.

BAŞKAN – Teşekkür edecektiniz Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bunu ayırmalarını ve kayıtlara geçmesi anlamında söylüyorum; inşallah, bir daha bu kürsüden darbeyi savunucu konuşma yapılmaması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Yani bu konuyu bitiremeyiz burada, biri Atatürkçü, biri Atatürkçü değil diye, böyle bir şey olur mu?

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Darbeci Hükûmet, darbeci!

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Sevigen, size…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - Hayır, size söz vermiyorum efendim. Siz oturun yerinize.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Vermeseydiniz söz ya! Bakan yok ki burada!

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Darbeci politikacılar nerede! Darbeci politikacılar!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sevigen, siz durumu izah edin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Meramını anlatacak, maksadını aştı herhâlde konuşması, anlatsın.

Evet, buyurun.

Bir dakika veriyorum efendim.

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş tarafından bazı ifadelerinin çarpıtıldığı gerekçesiyle açıklaması

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkanım, biraz önce milletvekili arkadaşım dedi ki: “Darbeyi savunanlarla mı gideceğiz, demokrasiyle mi gideceğiz?” diye düşündü. Biz hiçbir zaman bu ülkede darbeyi savunan bir siyasi parti değiliz Sayın Başkanım. (AK PARTİ ve DTP  sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Tamam, teşekkürler.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Dinlerseniz… Yanlış anladınız…

Hele ben…

BAŞKAN – Dinleyin lütfen. “Savunmuyorum.” diyor, tamam.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yanlış mı anlamışım?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) –  Biz, kendi elimizle… (AK PARTİ  sıralarından gürültüler)

Dinlemiyorsunuz…

Biz kendi elimizle 1950’lerde demokrasiye teslim etmiş bir siyasi partinin geçmişiyiz. (AK PARTİ  sıralarından gürültüler)

Dinlerseniz…

Cumhuriyet Halk Partisi tarihinde… Biz sadece, insanların, hangi insanlar olursa olsun, ne olduğu belli olmayan, iddianameler dahi ortada olmayan suçlardan dolayı içeride yatmasına karşı çıkıyoruz. 

EDİBE SÖZEN (İstanbul) – Burası hukuk devleti.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) -  Bunu savunmak darbeyi mi savunmak Allah aşkına, bu insanları savunmak! Sizler de savunmadınız mı? Sizler de daha önce… Mağdur olan insanları savunmak, mağdur olan insanların haklarını burada gündeme getirmek darbeyi mi savunmak Allah aşkına! (CHP sıralarından alkışlar) Hele böyle bir günde yalan söylemek size yakışıyor mu Sayın Milletvekilim? Yalan söylemek bir Grup Başkan Vekiline yakışıyor mu? (AK PARTİ  sıralarından gürültüler)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Size yakışıyor mu?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Ben yalan söylemiyorum, ben gerçeği söylüyorum.

ALİ KOYUNCU (Bursa) - Size yakışıyor mu?

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Bu bakımdan, sevgili arkadaşlarım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamam efendim, süreniz doldu.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) - Açıklama verdiği için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz, Nasrettin Hoca’nın doğumunun 800’üncü yılı ve Uluslararası Akşehir Nasrettin Hoca Şenlikleri hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Orhan Erdem’e aittir.

Buyurun Sayın Erdem. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Erdem, Nasrettin Hoca da darbelere karşı!

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Nasrettin Hoca’nın doğumunun 800’üncü yıl dönü-müne ve 49’uncu Akşehir Uluslararası Nasrettin Hoca Festivali’ne ilişkin gündem dışı konuşması

ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Nasrettin Hoca’nın doğumunun 800’üncü yılı ve 49’uncusu düzenlenecek Akşehir Uluslararası Nasrettin Hoca Festivali ile ilgili gündem dışı konuşmama geçmeden önce hepinizi saygıyla selamlar, sizlerin ve değerli halkımızın ve izleyicilerimizin üç ayların başlangıcı olan bu günü, Regaip Kandili’nizi de en içten dileklerimle kutlarım.

Değerli milletvekilleri, Nasrettin Hoca 1204-1284 yılları arasında yaşamış önder bir isim. Bazı kaynaklara göre Sivrihisar’ın Hortu Köyü’nde doğmuş, gençlik, çocukluk dönemlerinde Akşehir’e yerleşmiş, bazı kaynaklara göre Akşehir’de doğmuş, yaşamış ve orada türbesinde bugüne kadar gelmiş.

Nasrettin Hoca’nın nerede olduğu önemli değil, ama, asıl yaşadığı Akşehir’den tüm dünyaya, Asya’ya, Afrika’ya, Avrasya’ya kadar bütün kıtalara yayılan onun fıkraları ve felsefesidir.

Nasrettin Hoca’yı kısa kısa özellikleriyle tanımlarsak: Nasrettin Hoca büyük bir halk eğitim filozofudur. Halkı güldürerek müspet yönde değişiklik getirmek ister. O, önce zekâsını göstermez, olayın akışına göre, kademeli ve unutulmayacak bir şekilde karşısındaki kişi ya da kişilere zekâsını gösterir.

Nasrettin Hoca, yine büyük bir eğitimcidir. Bu eğitimi verirken, tatlı dilli, güler yüzlüdür, kişileri, kurumları, yaşanan olayları tatlı mizahla eleştirir, iğneler fakat kavga etmez. Bu özellikleri dolayısıyla, 13’üncü yüzyılda yaşadığı hâlde, Anadolu halkı, onu, sonraki yüzyıllarda da yaşanan olaylarda fıkralarda bile kullanmaya devam etmiştir.

Nasrettin Hoca, yaşadığı olaylarda ve fıkralarında, en önemli unsuru yine eşeğini de hiç yanından ayırmaz.

Nasrettin Hoca’nın dönemi, yani 13’üncü yüzyıl, Mevlânâ, Seyyid Mahmud Hayrani, Yunus Emre, Şeyh Edebali, Şeyh Tebrizi, Ahi Evran gibi daha çoğaltabileceğimiz birçok değerli ismin yaşadığı, hepsinin ortak özelliği, bir toplumsal değişim çağında yeni bir kültürel ve sosyal oluşumun mimarı oluşudur.

Nasrettin Hoca, Mevlânâ, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli gibi ahlak ve fazilet mücadelesi yapmıştır, tasavvufun vermek istediğini halka indirmek için o da mizahı kullanmıştır.

Ben, Nasrettin Hoca’da, bugün hepimizin ihtiyacı olan hoşgörü ve umudu kaybetmeden olayları yönetebilme özelliğini işlemek istiyorum.

Nasrettin Hoca bir umut adamıdır, göle maya çalar, kendi eşeğini kaybeder, gülerek arar ve karamsarlığa kapılmadan olayların sonucunu bekler.

Nasrettin Hoca 13’üncü yüzyılda göle maya çalmış “Ya tutarsa?” demiştir. Dün İstanbul’da bir etkinlikte 21’inci yüzyılın temsilî Nasrettin Hoca’sı da “Göle maya çalıyorsunuz, ya tutarsa?” diye soruya, “Siz de Sayısal Loto oynuyorsunuz, ne fark eder?” diye cevap vermişti. Sahiden, herkes, değişik umutlar ve beklentiler içinde hayatını devam ettirir ve umut, yaşama heyecanıdır.

Aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de Hoca’mızın fıkraları bence çok canlandırılmaktadır. Bazen Meclisi idare eden Başkan Vekili, dinlediği, farklı görüşteki milletvekillerine “Sen haklısın.” demekte, diğerinin itirazına “Sen de haklısın.” demekte, bizlerin itirazına karşılık, “Sizler de haklısınız.” ifadesine benzer görünümler ve olaylar sergilemektedir.

Yine, ben, Nasrettin Hoca’nın hoşgörüsünü çokça kullanmak istiyorum. Onunla ilgili bir fıkra da anlatmak isterim, ortamın bu güzel anında. Nasrettin Hoca bir gün Akşehir pazarında dolaşırken arkasından densiz, boylu poslu, iri biri ensesine tokat atar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Sağ olun Başkanım.

Hoca ne olduğunu anlamadan bakar ve hiç gereği yokken birinin hareketinin olduğunu anlar, olaya bulaşmadan devam eder. Biraz ilerler, yine aynı şahıs bir daha ensesine vurur, tekrar döner; bir şey de yapması lazım, densiz biri, ama “Şakadan mı vurdun, gerçekten mi vurdun?” der. Şahıs “Gerçekten vurdum, ne var ki?” dediğinde “Tamam o zaman, şakadan hiç hoşlanmam.” der ve durumu kurtarır. Çünkü, ona değecek bir şahıs değildir, çünkü, böyle basit şeylerle de kargaşa yaratmak istemez.

Kısacası, onun felsefesi bugüne kadar sekiz yüz yıl geldi, bundan sonra da onun torunları bizler devam ettireceğiz.

5-10 Temmuzda Akşehir’de yine önemli bir etkinlik var. İnşallah Meclis Başkanımız katılacak. Çok değerli başkan vekillerimiz, bakanlarımız, sizler katılabildiğiniz oranda bize onur vereceksiniz.

Nasrettin Hoca’nın olduğu her yerde hoşgörü ve gülümseme olmaktadır. Dünyanın ortası…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Bir dakika daha Başkanım, teşekkür edeceğim.

Değerli Başkanım…

BAŞKAN – Efendim, açmıyorum mikrofonu.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür edeceğim ve ortamı germeden aslında güzel bir şey yapacağım.

BAŞKAN – Sayın Erdem, bugün bunun tamamıyla şeyini aştım yani ya!

Buyurun.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için… Öncelikle teşekkür etmek istediğim için açtırmak istedim ve tekrar, bu davetimizi yineliyoruz. Bu konuda tüm emeği geçen, Valiliğimiz, kaymakamlarımız, Belediye Başkanımız, Konya milletvekillerimiz ve katkısı olacak herkese de huzurunuzda buradan teşekkür etmek için son sözü istedim.

Tekrar hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdem.

Gündem dışı üçüncü söz, Mersin ilinin sanayisi ve esnafın sorunları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Behiç Çelik’e aittir.

Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Mersin’in sanayisi ve sanayi esnafının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin ilinin sanayisi ve esnafın sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mersin, Türkiye’mizin güneyinde, Akdeniz kıyısında, en az Antalya kadar önemli olan ancak, turizmden, Antalya kadar doğal güzellikleri olmasına rağmen, nasibini alamamış önemli bir kentimizdir. Türkiye'nin sekizinci büyük kenti, her anlamda sekizinci kenti ancak 15.800 kilometrekare yüz ölçümüne sahip olan ilimizin önemli kısmının dağlık olması ve sanayinin, özellikle Çukurova’ya yakın olan bölümlerinde gelişmiş olması, Mersin’in aslında önemli bir sanayi ili konumuna geldiğini de göstermiyor. Limanının fevkalade, ekonomik anlamda önem arz etmesine rağmen, ne yazık ki, özelleştirilmesi ve yabancı bir firmaya peşkeş çekilmesi de Türkiye’nin ve Mersin’in en önemli handikaplarından birisidir. Dolayısıyla Mersin, ne tarımda ne sanayide ne ticarette ve ne de turizmde, maalesef, her türlü imkâna sahip olmasına rağmen, iktidarın yanlış politikaları yüzünden damgasını vuramamış ve arada gezen ve kendini kanıtlayamayan bir il konumuna düşürülmüştür.

Mersin Serbest Bölgesi var. Bu serbest bölge, Türkiye’de ilk kurulan serbest bölgelerden bir tanesi. 3 Ocak 1987 yılında faaliyete geçirildi ve sürekli olarak burada işletmeci kaybını yaşıyoruz, yarı yarıya azaldı ve 6 Şubat 2004 tarihinde çıkarılan 5084 sayılı Yasa’yla, serbest bölge olma özelliğini içeren vergileme, prim ödemeleri gibi hususlar asla çözüme kavuşmadı ve oradaki kullanıcılar bu konudan ciddi ölçüde yakınmaktalar. Mersin Serbest Bölgesi, diğer serbest bölgeler gibi yasak bölge hâline geldi; serbest bölge değil, yasak bölge hâline geldi ve antrepo tutmak, oradan çalışmak çok daha elverişli konuma geldi. Bunun çözümlenmesi gerekiyor. Oradaki, hisse üzerine tesisler yapan iş adamları üzerine bu tesislerin tapulanması gerekirken ve bu konuda iktidar tarafından söz verilmişken hâlâ bu söz onlar için yerine getirilmedi ve hâlâ boşlukta duruyor. Dolayısıyla, sadece burada beş dakika içerisinde serbest bölgeyi anlatmak bile mümkün değil, kaldı ki Mersin’in genelini ve esnaf sorunlarını anlatmak şöyle dursun.

Mersin Sanayi Sitemiz var. Hemen yanı başında Tırmıl Sanayi Sitemiz var. Mersin-Tarsus kara yolu üzerinde organize sanayi bölgemiz var. Erdemli, Silifke, Anamur ve diğer sanayi sitelerimiz var. Maalesef buralarda geçen hafta yapmış olduğum inceleme gezisinde, özellikle Erdemli Sanayi Sitesinde de esnafın yoğun yakınmaları ile karşı karşıya kaldım. Özellikle belirtmek istedikleri konular, hayat standardı meselesi, SSK ve BAĞ-KUR primlerinin ödenemeyecek derecede ekonomik düzeylerinin düşük olması, vergi borcundan dolayı bunları ödemek için faizlerin yüksekliği, elektriğe ve suya yapılan sürekli zamlar, petrol ürünlerine ve demire yapılan zamlar, bankaların normal esnafı kalkındıracak şekilde değil de âdeta tefeci yöntemleriyle çalışıyor olması ve girdi maliyetlerinin sürekli yükselmesi ne yazık ki esnafın en büyük sorunlarının başında gelmektedir.

Mersin yoğun göç almaktadır. Her anlamda ekonomik gerilemeler söz konusu. Artan işsizlik var, hayat pahalılığı ve yapılan zamlar var. İşyerleri sürekli kapanıyor sayın milletvekilleri. Her açılan 100 ticari işyeri karşılığında 148 işyeri kapanıyor. Halkta para yok, ciddi bir talep daralması söz konusu, işsizlik çığ gibi büyümekte, piyasalarda görülmemiş bir durgunluk var. Bunların çözümlenmesi gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam ediniz Sayın Çelik.

Buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mersin’de tabii total olarak bütün sektörleri anlatmayı arzu ederdik ama burada özellikle sanayi  sitesi esnafının, organize sanayinin ve serbest bölgenin sorunlarıyla yetinmek durumundayız.

Şunu bilmenizi isterim ki, Mersin-Tarsus kara yolu üzerinde son üç yılda 28 adet fabrika kapandı, 10 bin civarında çalışan maalesef işten çıkarıldı ve işsiz duruma düştü. Bunlara bir an önce çözüm bulunması ve Mersin’in daha yaşanabilir bir il hâline getirilmesi Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizlerin temel arzusu ve özlemidir.

Bu duygularla yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyor, Mersin halkına da en iyi dileklerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

Gündem dışı konuşmaya Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan cevap verecektir.

Buyurun Sayın Çağlayan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel Çok Değerli Vekilimizin, Sayın Behiç Çelik’in Mersin’le ilgili belirtmiş olduğu hususlarla ilgili birkaç hususu dile getirmek için söz aldım.

Efendim, tabii ki, devam edegelen bir küresel kriz var. Bütün dünyada bu krizin etkileri bir şekilde hissediliyor. Bunun yanı sıra, daha evvel çeşitli defalar da bahsettim, aslında Türkiye gerek sanayide gerek esnaf kesiminde bir değişim ve dönüşüm sürecini yaşıyor. Bu değişim ve dönüşüm sürecini yaşarken de eski alışkanlıklar yerine yeni birtakım yapılanmaların, yeni birtakım çalışmaların hazırlıkları içindeyiz. Bu noktada, bir taraftan bakanlık olarak sanayi stratejisini ve sanayi envanterini ve bunun üzerine yeni bir teşvik sistemini koymanın hazırlığı içerisindeyiz. İnşallah bu yıl sonuna kadar da yapmış olduğumuz çalışmalarla beraber teşvik sistemini sil baştan yeniden düzeltip sektörel, bölgesel ve proje bazlı bir teşvik sistemi getiriceğiz. Dolayısıyla bu teşvik sistemiyle beraber iller arasındaki haksız rekabet ve diğer taraftan sektörler arasındaki haksız rekabet ortadan kaldırılmış olacaktır.

Bunun yanı sıra, özellikle esnaf ve sanatkâr kesimimizde, evet, sıkıntılar var. Özellikle birtakım belirsizliklerin yaratmış olduğu tüketim taleplerinin, tüketim tercihlerinin etkilenmesi, en başta bunlarla ilgili en önemli rolü oynarken diğer taraftan da esnaf kesiminde de esnaf ve sanatkârlarla ilgili yeni bir strateji ve değişim-dönüşüm planını hazırlıyoruz. Bunları yaparken de Bakanlığıma kayıtlı bulunan 1 milyon 900 bine yakın esnafımızın bire bir, anlık bütün bilgilerini alıyoruz, bütün bilgilerini kendileriyle görüşüyoruz.

Bu arada, gerek Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) gerek Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliğiyle (TESKOMB) beraber de bir çalışma içindeyiz. Bu yapacağımız çalışmayla, özellikle, esnafımızın yeni sisteme, yeni döneme, dünyada gelişen yeni ekonomik trende uyumu noktasında çok önemli çalışmalar yapıyoruz. Bunları yaparken esnafımızla ilgili yapacağımız bu Esnaf ve Sanatkâr Strateji ve Eylem Planı’nı -ki bunu da eylül ayına kadar bitirmeyi hedefliyoruz- inşallah eylül ayına kadar gerek finansman konusuyla gerek kredi yolu itibarıyla gerek mesleki eğitim ve istihdam konularıyla gerek -biraz evvel Sayın Milletvekilim de bahsetti- vergi ve diğer yasal yükümlülüklerin azaltılması noktasında ve bir taraftan da esnaf kesiminin, sanatkâr kesiminin bir araya gelerek güç birliği yapması, kümelenme dediğimiz çalışmanın yapılması noktasında ve mevzuattan kaynaklanan birçok sorunun giderilmesi noktasında önemli bir strateji eylem planı hazırlanıyor. Bu eylem planı bu bahsedilen sıkıntıların birçoğunu giderecek olan bir çalışma.

Bu çalışma bittikten sonra, Bakanlığımız tarafından bitirildikten sonra, Ekonomi Koordinasyon Kurulunda bu programla, planla ilgili, ilgili bakanlarımızın görüşleri ve bu konuda beraber ortak bir tavır takınıldıktan sonra bununla ilgili açıklamamızı yaparak esnaf ve sanatkârımızın yeni sisteme, yeni döneme değişim ve dönüşümünü sağlayacak, bir taraftan da destek mekanizması oluşturacak bir çalışma içerisinde olacağız.

Bunu yaparken, ayrıyeten, Bakanlığıma bağlı KOSGEB’le ilgili de esnaf ve sanatkâra yönelik çalışmalar yapıyoruz. Bundan iki ay evvel “Bin Artı bin KOBİ” uygulamasıyla, özellikle imalatçı sanatkârlara yönelik başlatmış olduğumuz projede makine teçhizat alımında on sekiz ay sıfır faizli kredi desteği verilecek. İleri teknolojilerde, orta ileri teknolojilerde      -eski rakamlarla söylüyorum- 600 milyar liraya kadar on sekiz ay sıfır faizli makine teçhizat kredisi verilirken, orta düşük teknolojiye de 300 milyar lira kadar destek verilecek. Bunlarla ilgili KOSGEB gerekli çalışmaları yaptı ve şimdi bankalara sundu. Bankalar da, bu ayın sonuna kadar, bir kısmı, içinde esnaf ve sanatkârların da olduğu bir düzenleme yapacak. Diğer taraftan, yine KOSGEB’le, esnafla ilgili düzenlemeyi yapacak yeni düzenlemeler yapıyoruz. Bunu yaparken, tabii ki Mersin ilinde özellikle, Türkiye’deki bu değişim ve dönüşüm noktasında, oradaki esnaf kardeşlerimizin de bu değişim ve dönüşüm sürecinde var olan sıkıntılarının ortadan kaldırılacağıyla ilgili bir çalışma yapıyoruz. Tabii ki bunu tüm Türkiye için yapacağız. Bunu yaparken…

Efendim ben Mersin’e üç kere gittim, sadece Bakanlığım döneminde, daha evvel de Mersin’e çeşitli defalar gitmiştim. En son, Allah rahmet etsin -kendisini rahmetle anıyoruz- Ticaret Sanayi Odası Başkanımız, Kadri Başkanımızın da özellikle öncülüğünü yapmış olduğu Mersin’le ilgili, Mersin’in yeni sanayi stratejisi, yeni oluşumu ve Mersin’in hangi alanlarda, hangi konularda söz sahibi olacağıyla ilgili önemli bir çalışma yapmışlardı. O çalışmanın tanıtım toplantısına da ben katılmıştım, Bakanlığın tüm personeliyle katılmıştık ve Mersin’de yapmış olduğumuz ekonomik değerlendirme toplantısında da gerek Valimiz başta olmak üzere, milletvekillerimiz, o gün toplantıya katılabilenler ve ilin yerel yöneticileri, Belediye Başkanımız, oda başkanlarımız, borsa başkanlarımızla beraber toplantılar yaptık ve Mersin’le ilgili bu yapacağımız sanayi stratejisinde hangi kimliklerin öne çıkması gerektiğini, Mersin’in avantajlarının ve dezavantajlarının ne olduğu ve bunların nasıl planlanacağı konusunda çok önemli bulgular elde etmiştik.

Biraz evvel bahsetmiş olduğunuz, özellikle Mersin Serbest Bölgesi, gerçekten Türkiye’nin göz bebeği olan serbest bölgelerinden biri. Şimdi, serbest bölgelerle ilgili bir düzenleme, zaten Ekonomi Koordinasyon Kurulunun gündeminde ve Mersin Serbest Bölgesi’nin de var olan avantajlarının en iyi şekilde kullanılması noktasında çok önemli düzenlemeler yapılacak.

Bunlar yapılırken de, biraz evvel yine bahsettiğim gibi, özellikle SSK işveren payının 5 puan düşürülmesi, BAĞ-KUR’luların borçlarına yeniden düzenleme getirip yirmi dört aya kadar vadelendirilmesi ki, yüce Meclisimizden geçen ay çıkmış olan kanunlar çerçevesinde bunları da bir taraftan SSK ve BAĞ-KUR’da birikmiş borçlarının bir yerde tasfiyesini yaparken diğer yandan da sosyal güvenlik reformuyla, bildiğiniz gibi, BAĞ-KUR’luların yani esnaflarımızın özellikle sağlık hizmetlerinden faydalanması noktasında da önemli açılımlar getirdik.

Evet, Mersin sizin de belirttiğiniz gibi, Türkiye’de gerek sosyoekonomik gelişmişlik açısından gerek Türkiye’nin gelişmiş illeri açısından son derece önemi haizdir. Türk ihracatçısının bana göre çok önemli çıkış kapılarından biri. Ama biraz evvel belirttiğim gibi, bütün bu çalışmaları sanayi envanterinde, sanayi stratejisinde ve esnaf sanayi stratejisi değişim ve dönüşüm planında bunun tamamıyla ilgili çalışmalarımızı yapıyoruz. Bu çalışmalar yapılırken tabii ki resmin bütünü içinde Mersin’le ilgili de gerekli düzenlemeler de yapılacaktır.

Ben bu bilgileri özellikle aktarırken yüce heyetimizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/704) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/73)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 295. sırasında yer alan (6/704) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Reşat Doğru

                                                                                                                   Tokat

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, 12 Eylül müdahalesinin nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

12 Eylül 1980 tarihinde yapılan askeri darbesiyle ülke yönetimine el koyan Millî Güvenlik Konseyi’nin yönetimde kaldıkları süre zarfında yaşanan olayların açığa çıkartılması ve bu darbenin toplumsal ve siyasal hayatı nasıl etkilediği hususunda araştırma yapmak üzere Anayasa’nın 98. TBMM İç Tüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederim.

1) Fatma Kurtulan            (Van)

2) Ahmet Türk                 (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş      (Diyarbakır)

4) Emine Ayna                 (Mardin)

5) Ayla Akat Ata              (Batman)

6) Sebahat Tuncel             (İstanbul)

7) M. Nezir Karabaş        (Bitlis)

8) Bengi Yıldız                 (Batman)

9) Sırrı Sakık                    (Muş)

10) M. Nuri Yaman         (Muş)

11) Özdal Üçer                 (Van)

12) Aysel Tuğluk             (Diyarbakır)

13) Pervin Buldan            (Iğdır)

14) Gültan Kışanak          (Diyarbakır)

15) Akın Birdal                (Diyarbakır)

16) İbrahim Binici            (Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan             (Şırnak)

18) Sevahir Bayındır        (Şırnak)

19) Şerafettin Halis          (Tunceli)

20) Osman Özçelik          (Siirt)

Gerekçe:

Bildiğimiz üzere Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 tarihinde ihtilal yaparak ülke yönetimine el koymuş ve dönemin Başbakanı Süleyman Demirel görevden alınarak Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedilmişti. Darbe sonrası 5 generalden oluşan Milli Güvenlik Konseyi (MGK), Kenan Evren'in devlet başkanlığı altında tüm yasama ve yürütme yetkisini elinde toplamış ve cunta yönetimi, Anayasaya ekledikleri geçici bir maddeyle kendilerini Anayasal güvence altına alarak, darbe uygulamasını yargı kapsamı dışında tutmuşlardı.

Bu askeri darbe, ülke tarihimizde onarılması güç yaralar açmıştır. Her şeyden önce oluşturulan darbe Anayasasıyla getirilen yasakçı zihniyet yurttaşlarımızın büyük bedeller ödemesine sebep olmuştur.

Bu dönemde yüz binlerce yurttaşımız ağır işkencelerden geçirilmiş, binlercesi sakat bırakılmış, yüzlercesi öldürülmüş, yüz binlerce kişi cezaevlerine atılmış, binlercesi ülke dışına iltica etmek zorunda kalmış, siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri kapatılmış, siyaset yasağı getirilmiş, basına sansür uygulanmış, gazeteler kapatılmış, gazeteciler saldırıya uğramış, binlerce kişinin yurt dışına çıkması yasaklanmıştır.

Darbenin toplumda yarattığı tahribatlar hâlâ devam ediyorken her nedense hiçbir siyasi iktidar bu konuda hassasiyet göstermemektedir. Türkiye'nin yakın döneminin en acı olaylarının saklı olduğu bu dönemi açığa çıkarmak ve bu dönemle yüzleşme cesaretini gösteremeyen hükûmetler, bu karanlık dönemi birbirine devretmekten başka bir varlık gösterememişlerdir. Ülkede yargı başta olmak üzere birçok kurumun güvenilirliğini kaybetmesine neden olan bu dönemle insani olarak yüzleşmenin zorunluluğu kabul edilmelidir.

Türkiye'de yaşayan insanlar olarak siyasal, hukuksal, ekonomik, sosyal ve psikolojik hayatımızın 12 Eylül darbe kültürü ile şekillendiğini söylemek yerinde bir tespit olacaktır. Bir ülkenin ana kanunu olarak nitelendirilen ve çıkarılacak kanun ve yasaların buna uygun olması şart koşulan Anayasa'nın, darbeci anlayışıyla oluşturulmuş olduğu unutulmamalıdır.

Benzer darbeler süreci geçiren dünya ülkelerinde, bu süreçlerde yaşanan olayların ve hukuksuzlukların sorumluları bulunup yargı önüne çıkarılmışken, Türkiye'de ise tam tersine korunmakta ve kollanmaktadırlar. Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı gelişmeler de göstermektedir ki; darbe zihniyeti günümüzde de hâlen varlığını sürdürmektedir. Bütün bunlarla mücadele etmek için hukuk devleti olmanın yüklediği misyon gereğince ciddi, tutarlı bir soruşturma/kovuşturma süreci zaman kaybedilmeden başlatılmalıdır. 12 Eylül süreci sorgulanıp darbeciler yargı önüne çıkarılmadığı sürece, Susurluk, Şemdinli, Ergenekon gibi çeteleşmeler yaşanmaya devam edecektir.

1999 yılında, ülkemizin AB'ye aday adayı olmasıyla başlayan ve 2005 yılı itibarıyla adaylık müzakerelerine doğrudan alınmasıyla devam eden siyasal-toplumsal yapımız, 1982 Anayasası'nı kabul etmemektedir.

Türkiye'nin 84 yıllık demokratikleşme serüveninin, hak ettiği çağdaş uygarlık değerleriyle buluşması ve "muasır medeniyetler seviyesine çıkılması" sözü doğrultusunda gelinen aşamada, cuntacı ve otoriter zihniyetle hesaplaşma kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bunun da birincil yolu, 12 Eylül Askeri Darbesi faillerinin yargı önüne çıkarılması ile olacaktır.

Sonuç olarak, Türkiye'nin geçmişiyle yüzleşebilmesi için 12 Eylül Askeri Darbesinin neden ve sonuçlarının yanı sıra iç ve dış boyutlarıyla birlikte araştırılıp sorgulanması, darbenin toplumsal ve siyasal yaşamda yarattığı etkileri günümüze kadar devam eden tahribatın açığa çıkartılması, sorumluların yargılanmasının önündeki yasal, Anayasal engellerin tespiti ve dönemin sorumlularının açığa çıkartılıp yargılanmasının sağlanması için gerekli araştırmaları yapmak üzere bir Meclis Araştırma Komisyonunun kurulmasını TBMM Başkanlığı'na arz ve teklif ederim.

2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz ve 28 milletvekilinin, Isparta’daki gül üretimi ve bu sektörde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/239)

Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığına

Isparta’da gül üretimi ve bu sektörde yaşanan sıkıntıların ve alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 01/07/2008

1) Süleyman Nevzat Korkmaz     (Isparta)

2) Mehmet Günal                         (Antalya)

3) Osman Durmuş                       (Kırıkkale)

4) Osman Çakır                           (Samsun)

5) Oktay Vural                             (İzmir)

6) Mehmet Şandır                        (Mersin)

7) Mustafa Kemal Cengiz            (Çanakkale)

8) Mustafa Enöz                          (Manisa)

9) Hasan Özdemir                        (Gaziantep)

10) Hasan Çalış                           (Karaman)

11) Behiç Çelik                            (Mersin)

12) Ahmet Orhan                         (Manisa)

13) Kürşat Atılgan                       (Adana)

14) Şenol Bal                               (İzmir)

15) Akif Akkuş                           (Mersin)

16) Süleyman Latif Yunusoğlu    (Trabzon)

17) Erkan Akçay                          (Manisa)

18) Recep Taner                           (Aydın)

19) Ahmet Duran Bulut               (Balıkesir)

20) Mehmet Serdaroğlu               (Kastamonu)

21) Zeki Ertugay                          (Erzurum)

22) Osman Ertuğrul                     (Aksaray)

23) Ahmet Bukan                        (Çankırı)

24) Abdülkadir Akcan                 (Afyonkarahisar)

25) Yılmaz Tankut                       (Adana)

26) Emin Haluk Ayhan                (Denizli)

27) Ertuğrul Kumcuoğlu              (Aydın)

28) Ali Uzunırmak                       (Aydın)

29) Kamil Erdal Sipahi                (İzmir)

Gerekçe:

Türkiye'de gül deyince Isparta akla gelmektedir. Yetiştirilen güller ve bu güllerden sağlanan ürünler Isparta'yı haklı bir üne kavuşturmuştur. istihdam yaratma ve ekonomik olarak sağladığı kazançlarla, şehri geliştirme ve tanıtma açısından gül önemli bir potansiyeldir.

Bilindiği gibi; gül, gül yağı ve gül suyu üretimindeki kullanımının yanında parfüm ve kozmetik ürünlerde de ağırlıklı olarak istifade edilen bir hammaddedir. Şu anda dünyada Bulgaristan'ın Kızanlık Bölgesi ile Türkiye Göller Yöresi'nde Isparta'da Yağ Gülü yetişmektedir. Isparta-Burdur yörelerinde 10.000 dönüm gülçiçeği bahçesi bulunmaktadır. Buradan ortalama 7000 ton gülçiçeği elde edilmektedir.

Türkiye dünyadaki gül yağı ihtiyacının %60'ını karşılamaktadır. İhraç edilen gül yağının %40'ı da Isparta'dan sağlanmaktadır. Bu anlamda Isparta gül yağı ihracatında adeta tekel konumundadır. Parfüm ve kozmetik sanayinin olmazsa olmazı gül yağıdır. Koku görevi yanı sıra bu sektörde kokunun tende veya herhangi bir cisimde kalmasını sağlar. Tutkal görevini yaparak formülasyonda, fiksatörlük görevini yerine getirir. Onun için parfüm sanayinin en pahalı uçucu yağıdır. Bugün 1 kg. 6000 dolardır. Ortalama 3.5 tondan 1 kg. gül yağı elde edilmektedir. Gül yağı üretimi esnasında yan ürün olarak gül suyu elde edilir. Gül yağı dışında hiçbir katkı maddesi bulunmayan gül suyu %100 doğal olduğu için özellikle cilt temizliğinde ve çeşitli tatlılarda kullanılmaktadır.

Şu anda Isparta Bölgesi'nde 7000 ton gülçiçeği yetişmektedir. Gülbirlik'e ait 8000 ortak, ortak olmayan 2000 üretici olmak üzere 10.000 aile gülcülükle geçimini sağlamaktadır. Gülbirlik'e gülçiçeği veren 5000 ortak bulunmaktadır. Diğer ortaklar ve üreticiler ise gerek Fransızların işletmelerine gerekse irili ufaklı 10 adet gül yağı ve gül konkreti üreten işletmecilere ürünlerini vermektedirler.

Isparta’da gül yetiştiriciliğinde ve pazarlanmasında birlik ve beraberlik sağlanmalı, gül yetiştiriciliği ve gül yağı sektörü için, kısa ve uzun vadeli 5 yıllık ve 25 yıllık mastır planları hazırlanmalıdır. Gülcülük adına tüccarın aynı masada oturup bu sorunları ve çözüm önerilerini tartışabilecekleri yıllık olarak mutat gül panelleri veya sempozyumlar düzenlenmelidir. Üretici için bilimsel veriler ışığında ilaçlama budama ve gençleştirme konularında değişen ilaçlara göre yıllık olarak her gül sezonundan sonra bir sonraki yıl için bakım kitapçıkları hazırlanmalı ve üreticiye dağıtılmalıdır. Gül yetiştiriciliği ve gençleştirmesi için Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca destekleme verilmeli, verimden düşen güller gençleştirilerek verimleri artırılmalıdır.

Gül fiyatı gül sezonu başlamadan açıklanmalı çiftçinin yıllardır süregelen mağduriyetine dur denilmelidir. Son yıllarda artan sıcaklık ve yağışın az olmasından kaynaklanan verim düşüklüğü ve gül bahçelerinin kuruma riskine karşı çiftçiye damlama konusunda destek olunmalıdır.

Gülün hammadde olduğu gıda, kozmetik ve ilaç sektöründe ürün yelpazesi genişletilmelidir. Isparta gül ve gül yağına karşın kozmetik konusunda da ülkenin pilot bölgesi olmak üzere desteklenmelidir.

Avrupa pazarının en önemli kriteri olan organik gül yetiştiriciliği için bugünden altyapı çalışmalarına başlanmalı organik ilaçla böceğe karşı mücadelede etkin çözümler ortaya konulmalıdır. Gül tüccarlarının ve Gülbirlik'in fabrikalarının yenilenmesi modernize edilmesi konusunda devlet desteği sağlanmalıdır. Bunların yanında da gül borsası da kurulmalıdır.

3.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul ve 19 milletvekilinin, Aksaray ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/240)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aksaray İlinin sorunlarının araştırılarak, yapılacak yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti amacıyla Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün l04'üncü ve l05'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Osman Ertuğrul                      (Aksaray)

2) Metin Çobanoğlu                    (Kırşehir)

3) Mehmet Şandır                       (Mersin)

4) Mustafa Kemal Cengiz           (Çanakkale)

5) Akif Akkuş                            (Mersin)

6) Osman Çakır                          (Samsun)

7) Süleyman Nevzat Korkmaz    (Isparta)

8) Hakan Coşkun                        (Osmaniye)

9) Recai Yıldırım                        (Adana)

10) Hamza Hamit Homriş           (Bursa)

11) Gürcan Dağdaş                     (Kars)

12) Ahmet Deniz Bölükbaşı       (Ankara)

13) Metin Ergun                         (Muğla)

14) Zeki Ertugay                         (Erzurum)

15) Hasan Çalış                          (Karaman)

16) Reşat Doğru                         (Tokat)

17) Osman Durmuş                    (Kırıkkale)

18) Ümit Şafak                           (İstanbul)

19) Kamil Erdal Sipahi               (İzmir)

20) Ertuğrul Kumcuoğlu             (Aydın)

Gerekçe:

Aksaray, M.Ö. 8. bin yıla kadar uzanan tarihi, günümüze kadar hüküm süren çeşitli medeniyetlere ait kültürel varlıkları, tabii güzellikleri ve ticari bir merkez olması dolayısıyla hiçbir dönemde önemini yitirmemiştir. Kapadokya'nın kapısı konumundaki Aksaray, kültürel varlıkları yanında doğal zenginlikleri ile de ziyaretçilerine değişik ve ilginç tatil olanakları sunmaktadır. Orta Anadolu Bölgesi'nde, tarihî İpek Yolu'nun önemli merkezlerinden birisi olan Aksaray, günümüzde de doğu-batı ve kuzey-güney yönleri arasında uzanan ana bağlantı yollarının kavşağında yer almaktadır. Güzelyurt'u, Ihlara Vadisi, Sultan Han’ı, Eğri Minare'si, kış sporları turizm merkezi ilan edilen Hasan Dağı ve Ziga Kaplıcaları ile Anadolu'nun ortasında çekici bir merkez konumuna gelmiştir.

Aksaray İli, Yeşilova Kasabasında bulunan ve 1962 yılından bu yana arkeolojik kazıları yapılan Acemhöyük Ören yerinden çıkarılan Eski Tunç Çağı buluntuları bugün Niğde Müzesinde sergilenmektedir. Bugüne kadar yapılan kazılarda Acemhöyük'ün M.Ö III. bin yani Eski Tunç Çağı yerleşimlerinde konutların dikdörtgen ya da yamuk planlı kerpiç yapılardan oluştuğunu göstermiştir. Bu dönemde ölüler bir yandan yerleşim yeri dışındaki mezarlıklara toprak ve küp mezarlara gömülmüştür. Ölülerin yanına yüzük, bilezik, küpe, kolye gibi süs eşyaları ve bazı kaplar hediye olarak bırakılmıştır. Bunların yanında taş, kemik ve çeşitli metallerden yapılmış takılar, silahlar ve günlük işlerde kullanılan eşyalar ele geçirilmiştir.

Bilim adamlarınca yapılan yüzey araştırmalarında ilimizde bulunan höyüklerden toplanan çok sayıda Eski Tunç Çağı malzemesi ile vatandaşlarca bulunarak Aksaray Müzesine getirilen Eski Tunç Çağına ait buluntular da Aksaray’da bu dönemin yoğun ve kesintisiz olarak yaşandığını göstermesi bakımından önem taşımaktadır.

Söz konusu bu bölgenin Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi yapılması, bölgenin gelişmesine büyük katkı sağlayacaktır.

Aksaray İlimiz, tarımsal potansiyeli ve tarımsal üretimi ile ülkemizin önde gelen illerindendir. İlimizde halkımızın büyük bir çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla uğraşmakta, geçimlerini tarım ve hayvancılıktan elde etmektedirler. Çiftçilerimiz çok büyük sıkıntı içinde yaşamaktadırlar.

Bölgemizde alışılagelen tarım çeşitliliği dışında üretim yapılmamaktadır. Alternatif ürün deseni konusunda ilgili kurum ve kuruluşlarca gerekli araştırmalar yapılarak bölge çiftçisinin önü açılmalıdır.

Çiftçilerimizin bilinçlendirilerek toprağa uygun ürün deseninin doğru olarak tespit edilmesi, buna yönelik proje ve planların oluşturularak uygulamaya bir an önce geçilmesi gerekmektedir.

Bölgemizde organik tarımın yaygınlaştırılması, organik tarımla üretim gerçekleştiren çiftçilerimizin desteklenmesi gerekmektedir.

Aksaray hayvancılık ve besicilik konusunda da gelişmeye müsait bir yerdir. Süt sığırcılığı ve hayvan yemi üzerine ciddi bir araştırma yapılması.

Aksaray Üniversitesi İlimizin gelişiminde büyük katkı sağlayacaktır. Üniversitemiz henüz iki yıllık bir üniversitedir. Üniversiteye ait bir hastane olmadığı için üniversite görevlileri ve öğrenciler Devlet Hastanesi ve değişik polikliniklerden faydalanmaktadırlar. Üniversitemize neden bir Tıp Fakültesi açılamıyor. Dolayısı ile Üniversite Hastanesi de Tıp Fakültesi olmadığından açılamıyor. Aksaray'ımız için büyük kayıptır. Durumun araştırılmasını.

Aksaray'da termal turizm denilince Ziga Kaplıcaları akla gelir. Aksaray'a 35 km. mesafede Ihlara yolu üzerindedir. Başta romatizma hastalıkları olmak üzere metabolizma bozuklukları, sindirim sistemi hastalıkları, deri hastalıkları, göz hastalıkları ve kadın hastalıkları ile nevralji, nefrit ve kırık çıkık vakalarına iyi gelmektedir. Bu kaplıcalarımızda daha modern, daha kapasiteli hizmetler verilebilir. Kaplıcaların araştırılmasını.

Aksaray-Ortaköy-Kırşehir bölünmüş yol yapımı gündeme gelmiştir. Durumun araştırılmasını.

Aksaray'ın sulama ve içme suyu başlı başına bir sorun haline geldi. Aksaray su kaynaklarının üzerinde olmasına rağmen önümüzdeki günlerde susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir. Bu konuda ciddi bir araştırma yapılması gerekmektedir.

Aksaray Hasan Dağı ve Melendiz'den gelen çay, Mamasın barajına dökülen Melendiz çayı kurumaya yüz tuttu. Küresel ısınma nedeniyle Melendiz çayının su seviyesi oldukça aşağılara düştü. Burada da ciddi bir araştırma yapılması gerekmektedir.

Açıklanan bu nedenlere, sorunların yerinde tespit edilerek konunun aydınlığa kavuşturulması ve gereken önlemlerin alınması amacıyla, bir Meclis Araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

C) Tezkereler

1.- Hırvatistan Parlamentosu Dış Politika Komitesinin, TBMM Dışişleri Komisyonunu Hırvatistan’a davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/492)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hırvatistan Parlamentosu Dış Politika Komitesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunu Hırvatistan’a davet etmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                          Köksal Toptan

                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                               Başkanı

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim. Toplantı yerer  sayısı

BAŞKAN – Yoklama mı istiyorsunuz efendim?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Evet efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – 20 kişi yok efendim. 15 kişi efendim, 15 kişi var orada.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Allah Allah… Ya arkadaş ya, sen konuşmadan duramıyorsun ya; ille  bir şey söyleyeceksin!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ama 15 kişi var orada. (CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bak bak, gel gel…Gel bak, gel…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sana ne ya!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne demek bana ne canım?

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Yani, sanki çok bir şey biliyormuşsun gibi konuşuyorsun ya!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen hiçbir şey bilmiyorsun!              

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ya ayıp, gerçekten ayıp ya!

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan sayın milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim:

Sayın Anadol, Sayın Özcan, Sayın Keleş, Sayın Küçük, Sayın Emek, Sayın Çöllü, Sayın Güvel, Sayın Gök, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ekici, Sayın Koç, Sayın Koçal, Sayın Ağyüz, Sayın Süner, Sayın Kaptan, Sayın Kart, Sayın Aydoğan, Sayın Ersin, Sayın Erenkaya, Sayın Ünlütepe.

Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.01

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştır.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Şimdi yoklama işlemini tekrar başlatacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Tezkereler (Devam)

1.- Hırvatistan Parlamentosu Dış Politika Komitesinin, TBMM Dışişleri Komisyonunu Hırvatistan’a davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/492) (Devam)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Birinci sırada yer alan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223 ve 223’e 1 inci Ek) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Burada Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, sehven söyledik “yok” diye, Komisyon ve Hükûmet burada.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 88’inci maddesine göre Komisyona geri verilen tasarıya Genel Kurulda eklenen 2’nci maddeyle ilgili Komisyon raporu sıra sayısı 223/1’inci ek olarak bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi Komisyonun kabul ettiği 2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 2644 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

“MADDE 36- Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketler, ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilir ve kullanabilirler. Bu şekilde edinilen taşınmazların bir başka yabancı sermayeli şirkete devrinde ve taşınmaz maliki yerli sermayeli bir şirketin hisse devri yoluyla yabancı sermayeli hale gelmesi halinde de aynı esas geçerlidir.

                               

(x) 223 S. Sayılı Basmayazı 11/6/2008 tarihli 116’ncı Birleşim Tutanağı’na, 223’e 1’inci Ek S. Sayılı                 Basmayazı bu Birleşim Tutanağı’na eklidir.

18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu şirketlerin, askeri yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri ve aynı Kanunun 28 inci maddesi çerçevesinde belirlenen stratejik bölgelerdeki taşınmaz edinimleri, Genel Kurmay Başkanlığının ya da yetkilendireceği komutanlıkların, özel güvenlik bölgelerindeki taşınmaz edinimleri ise taşınmazın bulunduğu yerdeki valiliğin iznine tabidir. Valilik iznine tabi hususlar, ilgili idare temsilcilerinin katılımıyla oluşan komisyonda, taşınmaz ediniminin, ülke güvenliği ve faaliyet konusuna uygunluğu değerlendirilerek karara bağlanır.

Bu madde hükümlerine aykırı şekilde edinildiği veya kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve sınırlı aynî haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir.

Bu maddenin uygulamasına ilişkin esas ve usuller, ilgili bakanlıkların görüşlerinin alınmasını müteakip Hazine Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.

Sayın Keleş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tapu Kanunu’nda yapılan değişikliğe eklenen 36’ncı madde konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini yansıtmak üzere söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002 yılında göreve geldikten birkaç ay sonra yabancılara toprak satışını gündeme almış, hazine taşınmazlarının bir an önce elden çıkarılmasını amaç edinen, birinci derecede sit alanlarının ve kıyıların yapılaşmaya açılmasını hedef alan, belediye sınırları içerisindeki ve mücavir alanlardaki taşınmazların imar planı olmadan satılmasını mümkün kılan, toplumun çeşitli kesimlerini, kamu yararını ve gelecek kuşakların gereksinimlerini tümüyle göz ardı eden, çok sakıncalı ve ağır sonuçlar yaratacak düzenlemeler yapmış, yasalar çıkartmıştır.

İncelemekte olduğumuz tasarının 2’nci maddesiyle 2644 sayılı Tapu Kanunu’na getirilen yeni düzenleme önemli sakıncalar içermektedir. 36’ncı maddenin birinci fıkrasında: “Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veyahut da iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketler ana sözleşmede belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilir veya kullanabilirler.” denilmektedir. Ayrıca bu şekilde edinilen taşınmazların yabancı sermayeli bir başka şirkete devrinde veya taşınmaz maliki yerli sermayeli bir şirketin hisse devri yoluyla yabancı sermayeli hâle gelmesi durumunda da aynı esasın geçerli olacağı öngörülmektedir. Diğer bir deyişle, yabancı bir şirketin toprak satın alma hakkı devam ettiği sürece, taşınmazın başka yabancı bir şirkete devredilmesi veya yerli bir şirketin yabancı sermayeli hâle gelmesi durumunda da geçerli olacaktır. Bu anlamda da açık çek verilmektedir. Karşılıklılık ilkesi esasen daha önceki yasalarla fiilen kaldırılmıştı. Kaldı ki 2’nci maddenin birinci fıkrasıyla, Türkiye'ye gelen yabancı yatırımcı istediği araziyi satın alabilir duruma getirilmektedir. Ayrıca, eğer gelen yabancı sermayede yabancı kamu sektörünün payı varsa söz konusu yabancı kamu sektörü de Türkiye'den istediği araziyi satın almış olacaktır. Bir başka anlatımla, bu maddeyle, kurulmuş bir şirketin büyük hissesine kendi kamu kuruluşu kanalıyla sahip olan bir devlet, Türkiye'de istediği araziyi satın alacak duruma gelmektedir. Söz konusu devletin Türkiye'ye karşı dostane duygular beslemeyen, tam tersine Türkiye'yi bölme, parçalama hayalleri olan bir devlet olması olasılığı da her zaman vardır. Oysa Anayasa’ya göre, yabancı bir devletin Türkiye'de bu sınırlar içerisinde taşınmaz mal edinmesine hiçbir organ izin veremez. Böyle bir durum Anayasa’nın 3’üncü maddesine ve “Başlangıç” bölümüne aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, ne yaptığınızın ve nelere yol açabileceğinizin farkında mısınız? 36’ncı maddenin ikinci fıkrasında “1981 tarihli ve 2565 sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla, bu şirketlerin, askerî yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri ve aynı Kanunun 28’inci maddesi çerçevesinde belirlenen stratejik bölgelerdeki taşınmaz edinimleri, Genelkurmay Başkanlığının ya da yetkilendireceği komutanlıkların, özel güvenlik bölgelerindeki taşınmaz edinimleri ise taşınmazın bulunduğu yerdeki valiliğin iznine tabidir.” denilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Genelkurmayın kendi ihtiyacı ve isteği nedeniyle bu bölgelerde değişiklik yapılması başka bir şeydir, talep üzerine bu bölgelerde değişiklik yapmaya zorlanması bir başka şeydir. Askerî yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri, 28’inci madde çerçevesindeki stratejik bölgeler dışında satacağınız toprak mı kalmadı? Bu nasıl bir anlayış? Bu serbestleşmeyi kimse anlayamaz ve açıklayamaz. Hiç kimse de serbestîdir, Avrupa Birliğine uyumdur diye ciddi olmayan gerekçelerle bu  vebalin altından kalkamaz.

2003 tarihli ve 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (d) bendinde “Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketlerin, Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinmeleri serbesttir.” hükmü vardır.

Anayasa Mahkemesi, 2008 tarihinde, bu hükmü Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Yalnız, yürürlüğü ekim ayında; Ekim 2008’de yürürlüğe girecektir bu hüküm. İptal kararının gazetede yayımlanmasından sonra altı ay yürürlüğe girmemesi öngörülmüştür.

Tasarının  biraz önce okuduğum 2’nci maddesiyle, 2644 sayılı Tapu Kanunu’na eklenmek istenen hüküm ile 4875 sayılı Kanun’un iptal edilen 3’üncü maddesinin (d) bendi aynı içeriktedir; yani, aynı hükümdür. Bu maddeyle yapılmak istenen, 4875 sayılı Kanun’un iptal edilen 3’üncü maddesinin (d) bendi daha yürürlükten kalkmadan, Anayasa’ya aykırı olarak, aynı hükmü bir başka yasada değişiklik yaparak yeniden geçerli kılmaktır. Bunun, Anayasa’ya aykırı ve yasalara aykırı olmaktan öte, çok etik bir davranış olduğunu söylemek mümkün değildir.

Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararında aynen şöyle denilmektedir: “İptali istenilen (d) bendinde, taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinilmesi konusunda yabancı yatırımcıların yerli yatırımcılarla aynı statüde değerlendirildikleri, aralarında hiçbir fark gözetilmediği, yabancı yatırımcıların kurdukları veya iştirak ettikleri şirketlerin taşınmaz mülkiyeti edinmeleri konusunda miktar yönünden herhangi bir sınırlamaya yer verilmediği görülmektedir.” Yine özetle: “Herhangi bir sınırlama olmadan, yatırım faaliyeti bakımından gerekli olup olmadığı bile tartışılmadan yatırımcının Türk vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak elde etmeleri…” Yani “Bu doğru değildir.” diyor. Gerçekten de söz konusu fıkrada ve 36’ncı maddede aranılan tek koşul, yabancı yatırımcıların veyahut da şirketin devralınan ana sözleşmede belirtilen faaliyet konusunu yürütmesidir. Oysa ülkelerde küreselleşmede, teknolojide, ulaşımda olan değişiklikler sonucunda pekâlâ da Türkiye bunları sınırlamak isteyebilir.

Anayasa’nın “Başlangıç” bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, devleti ve ülkesi ile bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevi değerlerinin karşısında korunma görmeyeceğine işaret etmektedir. Ama ne var ki Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Raporu’nda “Millî menfaat ekseni, milletlerarası ekonomik ilişkilerin gereklerini ve küresel menfaatlerini göz ardı edemez.” denilmektedir. Söyler misiniz, bizden başka hangi ülke küresel menfaatleri millî menfaatlerin önünde tutmaktadır?

Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında, millî ekonominin ulusal çıkarlar doğrultusunda düzenlenebilmesi için yabancı yatırımcıların edineceği taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hakların iktisap amacı, kullanım şekli ve devrine ilişkin esas ve usullerin yasa ile belirlenmesi gerekirken hiçbir düzenleme yapılmadığına değinmekte ve “Yabancı yatırımcıların sınırsız bir şekilde taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı hak edinme olanağının bu şekilde tanınması Anayasa’nın 2’nci maddesine aykırıdır, o nedenle iptali gerekir.” demektedir.

İncelemekte olduğumuz tasarının 2’nci maddesinin dördüncü fıkrası “Bu maddenin uygulamasına ilişkin esas ve usuller, ilgili bakanlıkların görüşü alındıktan sonra Hazine Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” demektedir. Oysa Anayasa Mahkemesinin 4916 sayılı Yasa ile ilgili olarak verdiği kararda  “Yabancıların alacağı taşınmazların, arazi, arsa ve bina olmasının getireceği farklılıkların ve bunların devrinde uygulanacak usul ve esasların yasalarda belirlenmesi gereklidir.” ifadesi bulunmaktadır. Anayasa’nın 35’inci maddesi de “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” demektedir. Tasarının 36’ncı maddesi, Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırı olduğu için iptal ettiği hükmü tekrar getirmektedir. Yabancı devletler bile kamu kuruluşları kanalıyla Türkiye’den toprak alabilir duruma gelmektedir.

Çok önemli ve sakıncalı sonuçlar yaratabilecek olan bir konu da askerî yasak bölgeleri, güvenlik bölgelerini ve stratejik bölgeleri kapsayan ileri bir serbestleşme ve ciddi bir belirsizlikle karşı karşıya kalacağımız açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Keleş, devam edin.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Türkiye’den farklı olarak başka ülkelerde, özellikle gelişmiş Batılı ülkelerde asıl hedef ülke çıkarlarının her çareye başvurularak korunmasıdır. Toprak satışında serbestliğe sınır koymak; sınırlarda, kıyılarda, stratejik bölgelerde, tarım arazilerinde toprak satışına izin vermemek, her talebi ayrı ayrı inceleyerek karar almak, belli yörelerde mülkiyeti devretmemek, sadece intifa hakkı vermek, kendi vatandaşları ile yabancılar arasında yurttaş lehine ayrım yapmak, serbestleşmeyi belli bir süre ertelemek sonra başlatmak hep kullanılan yöntemlerdir.

Bu arada dikkatimi çeken bir konuya da değinmek istiyorum. Yabancı bankaların, özellikle Yunan bankalarının çiftçilere kolayca kredi verdiği, buna karşılık tarım arazisini ipotek altına aldığı ve ödeme yapılmadığında da el koyduğu son yıllarda, aylarda giderek sıklıkla gündeme getirilmektedir. Umarım ki bu ve benzeri olaylarda da millî menfaat ekseni…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edecek misiniz, konuşmanız bitiyor galiba?

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Bitiyor efendim, iki cümlem var eğer söz verirseniz.

BAŞKAN – Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – … milletlerarası ekonomik ilişkilerin gereklerini ve küresel menfaatleri göz ardı edemez anlayışını sürdürmezsiniz. AKP’li milletvekillerinin bu tür yaklaşımlardan derhâl vazgeçmesini diliyorum, yoksa korkarım sizi başınız her sıkıştığında koşup yardıma çağırdığınız yabancılar da kurtaramayacaktır.

Sayın Başkan, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Keleş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanunu’nun 36’ncı maddesinde değişiklik yapan 223 sıra sayılı Tasarı’ya 1’inci Ek Tasarı’yı görüşmek, hem partim hem şahsım adına bu konudaki görüşlerimizi sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Sözlerime başlamadan önce hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, dikkat ediyor musunuz, ülke menfaatleri, millet menfaatleri aleyhinde ne varsa son dakika çalımları ile Genel Kurula getirmeye devam ediyorsunuz. Niye imza attığınızın farkında bile değilsiniz. Bu sürprizler, değerli milletvekilleri, sadece muhalefet partisine yahut bizlere yapılmıyor, şöyle sizlere bakıyorum da sizler de son derece sürprize uğramış bir şekilde belki tasarıyla ilgili hiçbir bilgi sahibi olmadan bakıyorsunuz.

Mülk edinme, vatan toprakları üzerinde tasarruf, doğrudan bir ülkenin hükümranlığını ilgilendirir, hükümranlık haklarıyla ilgilidir. Birçok alanda devri AKP İktidarı, ülkemizin millî egemenlik haklarını dış güçlere, dışarıdan gelen taleplere bir bir havale etmeye, hâlâ daha dışarıdan gelen referansları dikkate almaya devam ediyor, gece-gündüz devam ediyor değerli arkadaşlar.

Defalarca söyledik değerli milletvekilleri, şu parmak demokrasisine hizmet etmekten vazgeçin. Parmağınızı kaldırdığınız her husus bugün belki sizleri, ama yarın geleceğimizi ve çocuklarımızı ilgilendiriyor. Değerli milletvekilleri, milletvekilliği, hepsi gelip geçici; önemli olan akşam başınızı yastığa koyduğunuzda vicdan huzuru içerisinde olabilmeniz, çocuklarınızın gözlerinin içine bakarken utanmadan bakabilmeniz.

İşte, Tapu Kanunu’nun 36’ncı maddesinde değişiklik öngören tasarı da bu nitelikteki tasarılardan biri.

223 sıra sayılı Kanun Tasarısı görüşülürken bir grup AKP milletvekili arkadaşımızca bir önerge veriliyor 36’ncı maddesinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili. Ancak bu önergenin talimat üzerine geldiği şuradan belli: Herhangi bir tetkik ve inceleme olmadığına karar veriliyor ve Komisyonca 12/6/2008 tarihli 117’nci Birleşimde Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 88’inci maddesine göre geri isteniyor; Komisyonda görüşülüyor, yeniden huzurlarınıza getiriliyor; geldiği şekliyle, özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin bazı itirazlarının hâlâ daha geçerli olduğu görülüyor.

Nelere itiraz etmişiz? Demişiz ki: Bu madde 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’nun konusudur. Eğer bir değişiklik yapılacaksa bu Kanun’da yapılmalıdır. Bu, yasa yapma tekniğine de bir hususun ilgili kanunda düzenlenmesi ilkesini de içeren Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’ne de aykırıdır.

Bu kanunun Tapu Kanunu ile ne ilgisi var Allah aşkına? Maksat, yabancı şirketlerin, yatırımcıların Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri şirketlerin önünü açmak ise bununla ilgili kanun 4875 sayılı Kanun. Meclisten ve kamuoyundan neden kaçırıyorsunuz değerli arkadaşlar? İlgili kanunda bu hususu tartışmak ve çözmek dururken ismi başka, konusu başka bir kanunun içerisinde bunu düzenlemeye kalkıyorsunuz ve son dakikada getiriyorsunuz.

Sonra ne demişiz? Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usullerden bahsediyorsunuz. Tapu Kanunu’nda bu kanun ile ilgili düzenlemeler ve çerçeveler var mıdır ki uygulanmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlensin? Kanun bir çerçeve çizer, ayrıntılar yönetmeliklerde düzenlenir. Bu çerçeve yoksa, Anayasa’yı bile ilgilendiren bir hususta yönetmeliklerle düzenleme yapamazsınız. Yabancı şirketlerin ana sözleşmelerinin insafına terk edilmiş. Esas ve usullere yabancı şirketler karar verecek. Ana sözleşmesinde belirtmişse, ilgili kurulunu toplayacak –ki bu çok zor bir şey değil- ve iki saat içinde karar verecek.

Değerli milletvekilleri, milletimizin hükümranlık hakkını yabancı şirketlere havale etmiş görünüyorsunuz. Gelin, esas ve usulleri, bu Meclis, millet iradesi belirlesin. Kanun konusu yapalım ve hep birlikte, eğer ihtiyaç varsa, böyle bir düzenleme yapalım.

İkinci fıkrasında, askerî yasak bölgelerde ve güvenlik bölgelerinde mal edinimleri hususu düzenlenmiş. Genelkurmay ya da Genelkurmay Başkanlığı ya da yetkilendireceği komutanlık, stratejik bölgelerdeki taşınmaz edinimlerinde; valilikler de özel güvenlik bölgelerindeki taşınmaz mal edinimlerinde izin alınacak kurum olarak belirlenmiş.

Biz buna itiraz etmiştik arkadaşlar, bu husus görüşülürken. Şimdi bakıyorum da, iyi ki itiraz etmişiz. Aksi takdirde, stratejik bölgelerdeki taşınmaz mal edinimleri, yabancı şirketlerin taşınmaz mal edinimleri dahi, bir saniyede ve herkesin dikkati başka bir taraftayken, efendim, çekip gidecek.

Değerli milletvekilleri, her platformda, millet iradesi ve millî egemenliği savunan sizler, ne oldu da bu meseleyi kanun konusu yapmaktan vazgeçip, idarenin inisiyatifine bıraktınız? Hükûmetin atadığı sayın valilere bu hususta baskı yapılmayacağını kim iddia edebilir? Yabancı şirketler bu mülkleri bir bir edinirken ve bunun geri dönüşü mümkün değilken, neden yasamanın kudretinden ve gücünden vazgeçiyorsunuz? İlk teklifte, Genelkurmay izninden bahsedilmemiş, stratejik bölgelerdeki mal edinimleri dahi valiliğe bırakılmış. Sonra ne olmuşsa olmuş, belki son dönemlerde ülkemizdeki bu mevsim hararetleri ve rüzgârlar sizleri etkilemiş değerli arkadaşlar, Genelkurmay Başkanlığını ilave etmişsiniz. Kötü niyetinizi, kafanızdaki çerçeve dahi, sizi, burada ele veriyor. Genelkurmay Başkanlığını baştan nasıl öngöremezsiniz değerli arkadaşlar? Eğer, birazcık devlet yönetimi konusunda tecrübe sahibi olmuşsanız, bunun, ilk görüşmede, buraya gelirken burada öngörülmesi lazım. “Biz bunu öngöremedik.” demenizi iyi niyetle açıklayamıyorum.

Üçüncü fıkrada bu madde hükümlerine aykırılıktan bahsediyorsunuz. Sınırlar belli değil ki aykırılıklar belli olsun. Deniliyor ki: “Bu madde hükümlerine aykırı şekilde edinildiği ya da kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve sınırlı ayni haklar Maliye Bakanlığınca verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye edilecek, tasfiye edilmediği takdirde…” Kim tasfiye edecek? Belli değil. Maliye Bakanlığının hazine arazilerine nasıl sahip çıktığı, nasıl koruduğu, daha doğrusu koruyamadığı hepinizin malumu. Böyle mi koruyacaksınız stratejik askerî bölgeleri, özel güvenlik bölgelerini? Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacak.

Değerli arkadaşlar, uygulamalara bakıyoruz da, eğer bu şekilde çıkarsa sonuçlarını hiç kimse engelleyemeyecek. Bu meseleyi ortada bırakarak, sorumlu ve yetkilisini belli etmeyerek, acaba yeni bir taktik mi deneniyor, yeni bir peşkeş taktiği mi deneniyor diye düşünmeden edemiyorum. Kanunda bir boşluk bırakıyorsunuz. Bu boşlukları doldurmadan getirdiğiniz bu düzenleme, ülke topraklarının bir kısmının hem de en önemli kısmının yabancıların kontrolüne geçmesine sebep olacak. Bu yanlıştan hepinizi dönmeye davet ediyorum.

Son fıkrasında, esas ve usullerin yönetmelikle belirleneceğini söylüyorsunuz. Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin, Vakıflar Kanunu’ndaki gerekçesini de bir kez daha hatırlatmak istiyorum: “Bu serbestliği idareye bırakamazsınız.” diyor.  “Bu, Hazine Müsteşarlığı, İçişleri, Bayındırlık ve Millî Savunma Bakanlığınca çıkarılacak yönetmeliklerle belirlenir.” denmekte son fıkrada.

Arkadaşlar, bu komisyonların her zaman bir araya gelip uyumlu çalışmadığını, birazcık idare tecrübesi olan herkes bilir. Bu komisyonlarda her ne kadar “ortak çalışılacak” denmişse de Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık yahut Başbakanlık etkili olur, ağırlığını hissettirir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz, konuşmanızı tamamlayınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Meseleyi zamanın yıpratıcı erozyonuna bırakmak çözüm değil. Bu yönetmelik çıkmazsa bu kargaşa, bu kaos nasıl önlenecek, bu da belli değil.

Tavrımızda herhangi bir değişiklik yok. Gene alelacele, Meclis dışından taleplerle, yani teslimiyetçiliğe devam etmekle, geleceğimizi, çocuklarımızı ipotek altına almaya devam ediyor gözüküyorsunuz. Ben hepinizden, bu hususu bir kez daha düşünmenizi istirham ediyorum.

Bu düşüncelerle bu tasarıya ret oyu vereceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Korkmaz.

AK PARTİ Grubu adına Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu.

Buyurun Sayın Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubunun görüşlerini sizlere aktarmaya çalışacağım.

Öncelikle, bu kanunun gecikmesinden dolayı özellikle inşaat sektöründeki arkadaşlarımızın nasıl sıkıntı çektiğini ve birçok paranın bankalarda bloke edildiğini veya alınan peşinatların karşılığında özellikle kişilerin mülk edinmesi konusundaki sıkıntıdan dolayı hem vatandaşlarımızın hem de bu mülk edinmeye çalışan yabancı uyruklu kişilerin yaşadığı sıkıntıları burada özellikle belirtmek isterim. Yani şu ana kadar -maalesef söylemek isterim- gecikmiş bir yasayı bugün inşallah çıkaracağız.

Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, ben işe, konuya genel bir perspektiften bakmak istiyorum. Bugün de konuşmacılar söyledi, sürekli seçim zamanında da bunlarla karşı karşıya geldik. Sanki ilk defa AK PARTİ iktidara geldiği zaman bir yasa çıktı ve sanki ilk defa AK PARTİ İktidarıyla yabancı gerçek kişiler, tüzel kişiler ve şirketler Türk topraklarından mülk edinmeye başladı. Peki, bu böyle mi, doğru mu bu yaklaşım? Kesinlikle hayır. Bakın, 1868 yılında Osmanlı döneminde ilk defa yabancılar Türk topraklarından mülk edinmeye başlamışlardır. Ne zamana kadar? Birinci Dünya Savaşı’na kadar, 1914’te bu uygulama durdurulmuştur. Daha sonra Lozan Anlaşması’nda bile, yabancıların, karşılıklılık ilkesi çerçevesinde, Türkiye’den, Türk topraklarından mülk edinmesine izin verilmiştir. Ne zamana kadar? 1934 yılına kadar. Cumhuriyeti kuran Ulu Önder Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olduğu zamanda ve İsmet İnönü’nün Başbakan olduğu dönemde -1934’te- yine bir yasa çıkmıştır ve bu yasa çerçevesinde, yine karşılıklılık esası çerçevesinde, 2005 yılına kadar yabancı kişiler Türk topraklarından gayrimenkul edinmişlerdir, hem de her iktidar zamanında; koalisyon iktidarları zamanında ve demokrasinin kesintiye uğradığı askerî dönemlerde bile, yabancılar, karşılıklılık ilkesi çerçevesinde, bu kanun çerçevesinde -1934’te çıkan Kanun çerçevesinde- Türk topraklarından mülk edinmişlerdir ve tüm başbakanlar zamanında. Burada grubu bulunan birçok siyasi partinin tek başına veya koalisyon hâlinde iktidarda olduğu dönemlerde de yabancılar gayrimenkul edinmişlerdir.

Şimdi, görüldüğü gibi, ilk defa AK PARTİ İktidarı zamanında yabancılar Türkiye’den gayrimenkul edinmeye başlamamışlardır. O zaman akla şu soru geliyor: AK PARTİ İktidarında, 2005 yılının sonunda, burada birlikte çıkardığımız Yasa -veya Kanun’daki 35’inci maddedeki değişiklik- 1934’te çıkan Yasa’ya göre daha fazla mı imkân tanımış, daha fazla mı esneklik vermiş? Değerli arkadaşlar, bu sorunun cevabı da kesin bir şekilde “Hayır, tam tersi”dir. Bakın, niye “hayır” ve niye “tam tersi”dir bunları burada size açıklayacağım. Birincisi, karşılıklılık esasını daha net hâle getirmişiz, demişiz ki: ”Sadece kanuna bakılmaz, uygulamaya da bakılır.” Hangi ülke hangi şartlarda Türk vatandaşlarına kendi ülkelerinden gayrimenkul edinme imkânı verirse, Türkiye Cumhuriyeti de o ülkenin vatandaşlarına aynı şartlarda verir. İngiltere hangi şartlarda veriyorsa, biz de İngiliz vatandaşlarına Türkiye’de aynı şartlarda veriyoruz. Bazı ülkeler sadece konut edinme izni veriyor, toprak mülkiyetine izin vermiyor. Biz de o ülkenin vatandaşlarına aynı şartlarda veriyoruz. Bazı ülkeler belli süre oturma izni veya çalışma izni şartı koyuyor, biz de o ülkenin vatandaşlarına aynı şartları koyuyoruz. Dolayısıyla karşılıklılık esasını net bir şekilde, ayrıntılı bir şekilde bu yasaya koymuşuz, daha önce net olmayan ibarelerle koymuşuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Karşılıklılık esası yok burada! Ezbere konuşuyorsun sen!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Sadece bununla yetinmemişiz değerli arkadaşlarım, miktar kısıtlaması yapmışız. 1934’te çıkan Yasa’ya göre yabancılar 30 hektar, yani 300 dönüme kadar izinsiz bir şekilde gayrimenkul edinebiliyorlardı ve eğer Bakanlar Kurulu izni varsa sınırsız bir şekilde yine gayrimenkul edinebiliyorlardı.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – O da yok, Bakanlar Kurulu izni de yok burada!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Bizim çıkardığımız yasayla değerli arkadaşlar, bu 2,5 hektara yani 25 dönüme düşürülmüştür ve Bakanlar Kurulunun takdirine bırakılan herhangi bir yetki de yoktur. Yani burada 25 dönüme, AK PARTİ İktidarı döneminde çıkardığımız yasayla düşürmüşüz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Beyefendi, siz 35’inci madde üzerinde konuşuyorsunuz, bu 36’ncı madde.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Yine, il sınırlaması getirmişiz değerli arkadaşlar.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ne getirdiğini bilmiyorsun sen!

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen bir yasadan önce il sınırlaması getirmişiz. Ne demişiz? “Yabancıların bir ilden edindiği gayrimenkul miktarı, o ilin coğrafyasının binde 5’ini geçemez.” İşte, Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti ve biz bu gerekçeleri göz önünde tutarak, bunu ilçe bazında imarlı yerlerde “İmarlı yerlerin yüzde 10’unu geçemez.” diye düzelttik. Yani 1934’ten 2005’e kadar yetmiş bir yıl hiçbir kısıtlama yok. Biz bu kısıtlamayı getiriyoruz, bu iptal ediliyor. Tabii ki gerekçeleri göz önünde tuttuk ve bu düzeltmeyi de yaptık.

Değerli arkadaşlar, şimdi arkadaşlarımız diyor ki: “İmarsız yerlerden izin alınıyor.” Kesinlikle değil. Özellikle gerçek kişiler, imarlı yerlerde mesken ve iş yeri olarak ayrılan yerlerden alır. Şirketler, zaten Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalar çerçevesinde kurulan Türk şirketleri oldukları için -sermayesinin nereden olduğu önemli değil- bunlar tabii ki Türk yasaları çerçevesinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin şirketleri oluyor sonuçta. Dolayısıyla, bunun detaylarına burada girecek değilim ama netice itibarıyla gerçek kişilerde de bu kısıtlamayı, imar kısıtlamasını da yapmışız. Alınamayacak yerleri de yasaya tek tek koymuşuz, demişiz ki:  “Yabancılar, sulama alanlarından, tarım alanlarından, sit alanlarından, çevre bakımından korunması gereken yerlerden -yine şu anda yaptığımız çalışmayla- belediyelerde enerji bakımından, altyapı bakımından hassas yerlerden, sınır bölgelerinden alamaz.” Yine gerçek kişiler ve şirketler için de, açıkça belirtildiği gibi “Ülkemizin güvenliği bakımından hassas olan yerlerden yabancılar alamaz.” demişiz. Millî Savunma Bakanlığımız gerekli bu hassas yerleri bildirir. Netice itibarıyla, şirketlerle ilgili de valilere yetki verilmiş.

Şimdi, ben şuna üzülüyorum: Devlette kamu görevlisi olarak görev yapmış arkadaşların “Devletin valilerine güvenilmez, onlar baskıyla yanlış yapar.” sözünü yadırgadığımı da, işin doğrusu, buradan belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlar, sonuç itibarıyla, bu çıkan yasada tasfiye hakkında açık, net bir şekilde koymuşuz. Demişiz ki: “Bu koyduğumuz kurallara uymayan gerek gerçek kişiler gerekse şirketler neticede kurallara uymazsa veya tasfiye etmezse Maliye Bakanlığı tasfiye eder, bedelini öder ve bu malları ülkenin hazinesine tekrar kazandırır.” Açık, net bir ifade.

Bir de arkadaşlarımız hükümranlıktan bahsediyor. Açık, net şekilde söylemek lazım ki biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, gerek kişilere gerekse şirketlere bu yerlerin tapusunu veriyoruz, hükümranlığını, egemenliğini vermiyoruz. Egemenlik Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir ve bu devredilemez. Bu iki şeyi ayırmak lazım ve topluma da yanlış bilgi vermemek lazım.

Netice itibarıyla, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, gerçek kişilerle ilgili Türkiye’de birçok yanlış haberi, özellikle seçim bölgelerinde kamuoyuna yansıtmaya çalışıyorlar. Güya İsrail uyruklu kişiler tüm Türkiye’den topraklar alıyor; onların da rakamları var. Şu anda 70 tane İsrail uyruklunun sadece 100 tane gayrimenkulü var. Bunun 70 tanesinin İstanbul’da olduğunu, 9 tanesinin Antalya’da olduğunu, 8 tanesinin Muğla’da olduğunu, diğer böyle tek haneli rakamları da görüyorsunuz. Bunların hepsi suistimal edildi. GAP bölgesinde dolaylı veya direkt hiçbir İsrail uyruklunun gayrimenkul edinmediği de tapu kayıtlarında, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde de mevcuttur.

Yani bunlar niçin söyleniyor değerli arkadaşlar? Kesinlikle alternatif politikalar üretemeyenler “Milletin millî duygularını sömürerek oy alabilir miyiz, destek alabilir miyiz?” diyor;  konu bu. Seçim zamanında da bunu görüyoruz. Önümüzde yerel seçimler olacak, o zaman da bunu göreceğiz. Dolayısıyla, millet bu tür yaklaşımlara, bu tür popülist yaklaşımlara prim vermediğini de göstermiştir ve göstermeyecektir, onu da açıkça söyleyeyim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bırakalım da satın. Avrupa Konseyinde de böyle mi konuşuyorsun sen?

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla) – Ben bu duygularla, bu gecikmiş yasanın inşallah bugün kabul edilmesini temenni ediyorum ve AK PARTİ Grubu olarak da bu yasaya “Evet” diyeceğimizi belirtir, hepinize saygılar sunarım.

Çok teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İngiltere’den bir ev al bakalım, arazi al bakalım, kaç yıllığına veriyorlar sana?

BAŞKAN – Madde üzerinde şahısları adına ilk söz Mersin Milletvekili Behiç Çelik’e ait.

Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de söz konusu Tapu Kanunu’nda değişiklik yapan 35’inci madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği gibi, daha önce, söz konusu 35’inci madde değişikliğinde burada Milliyetçi Hareket Partisi Grubu diğer parti grupları gibi kendi görüşlerini ifade etmişlerdi. Biz burada aslında -Sayın Çavuşoğlu’nun ifade etmiş olduğu hamaset, millî duyguları sömürmek gibi bir niyetimiz asla söz konusu değil- çok objektif, doğruları, ülkenin üstün millî çıkarlarını savunmak için konuşuyoruz. Bu konu aslında gerçekten millî güvenliğimizle ilgili ciddi sorunlar içeren bir konu. Bütün yasalarımızda tek tek -Köy Kanunu dâhil olmak üzere ve yabancı yatırımların teşvikiyle ilgili yasa olmak üzere- yapılan değişiklikleri içeren bir manzume aslında. Böylesine komplike, karma ve yabancıların Türkiye’de gayrimenkul ve tesisler üzerinde hâkimiyetini hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın sağlayan bütün bu düzenlemelerin belli kıstaslara bağlanmasını savunuyoruz biz. Elbette, çağımızda, 21’inci yüzyılda bizim vatandaşlarımız ya da başka ülkelerin kendi vatandaşları karşılıklı olarak, ama yine ısrarla vurgulamak istiyoruz, mütekabiliyet esası doğrultusunda her yerde yaşayabilmeli, mülk edinebilmeli ama bunun ölçütlerini çok iyi ortaya koymamız gerekiyor. Maalesef, bu yapılmıyor, tek yanlı oluyor.

Bakınız, hep burada Belçika, İngiltere, Almanya, İspanya örnekleri verildi. Türkiye çok özellikli bir ülkedir. Türkiye kendi coğrafyasında çok özeldir. Türkiye’nin inanç sistemi farklıdır. Batı uygarlığı yanında, bizim kendi Türk uygarlığımız var. Yani uygarlık anlamında da farklılıklar taşıyor. Ama uygarlıkların birbiriyle etkileşimini de savunuyoruz biz, ona da karşı değiliz ama kendimizin özgün bir kültürü, değeri, bir ulus devletimizin olduğunun bilincinde olmamız gerekir. Eğer bütün bunları göz ardı edip, kendimizi İspanya koşullarında bir devlet gibi görürsek ve vatandaşlarımızı da İspanyol vatandaşı gibi görürsek, biz burada tökezleriz. Bu coğrafya netameli bir coğrafyadır. Burada ayakta durmak oldukça güçtür; dirayet ister, dayanıklılık ister, güç ister, çalışma ister, dayanışma ister. Bu topraklarda ayakta durmak çok zordur. Onun için, özellikle bu Tapu Kanunu değişikliğinde, hepimizin, el ele verip dikkatle hareket etmek ve yabancıların iyi niyetli davranışlarının ne olduğunu ve onun içinde sakladıkları suiniyetin de ne olduğunu çok iyi özümseyerek anlamamız gerekiyor.

Burada, söz konusu 2565 sayılı Yasa’ya atıfta bulunuluyor ve askerî yasak bölgelerle ilgili bir düzenleme getiriliyor. Bu sınırlı olarak tabii ki doğru olabilir, Genelkurmayın burada yetkili olması anlamında. Ancak valilik konusunda da yine aynı olabilir. Yalnız, burada, ülke güvenliğiyle ilgili konuya başka arkadaşlarımız değinecek.

Şimdi, biz, Türkiye’de mal edinmek isteyen yabancı şirketlerin ve kişilerin kim olduğunu nasıl biliyoruz, bu konuda elimizde envanter var mı? Yok. Yabancılar nerede ne kadar mal almışlar, zilyetlik yoluyla mal edinmişler mi? Bu konuda bir çalışmamız var mı? Yok. Ve Türkiye’miz ciddi bir şekilde, borsa, bankalar, perakende piyasaları, biliyorsunuz, alışveriş merkezleri, sigorta şirketleri ve borç batağındaki şirketlere hissedar olmak suretiyle yabancıların çok yoğun bir şekilde nüfuz ettiğini görüyoruz. Bu kanalla acaba Türkiye’de ne kadar gayrimenkul yabancıların eline geçti, ne kadar tesis, fabrika ellerine geçti? Elimizde envanter var mı? Bu konuda da yok.

Uydu kent projeleri düşünülüyor birtakım mihraklar tarafından. Ben doğuda kaymakamken Van’ın yanında 150 bin nüfuslu, yabancı ülkelerden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik, devam ediniz.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

…getirilip Van’a uydu kent kurma konusunda bir şer faaliyet oldu ve o zaman ikaz edile edile bu son anda önlendi ama nereye kadar. Yani bu konuları aslında sahiplenecek olan Hükûmet olmalı. Şimdi, buradaki çelişki, muhalefet olarak Milliyetçi Hareket Partisi doğruyu söylüyor sanki iktidardaki gibi ama iktidardaki gidiyor, böylesine yapay, yanlış, Türk millî menfaatlerine aykırı konuları oldukça savunuyor ve yabancıların dayatmaları karşısında diz çöküyor. Bunu anlamak mümkün değil. Ve ayrıca zilyetlik konusu var, bunu ifade etmiştim. Güneydoğu sınırlarımız var, burada mayın temizleme faaliyeti var, birilerine bazı imtiyazlar tanındı. Niçin tanıdınız, nasıl tanıdınız? Bunu kamuoyuyla paylaşın lütfen. Ve Şanlıurfa’da 60 kişinin 450 bin dekar araziyi aldığı söyleniyor, lütfen bunu da araştırın. Yani bu şekilde hemen yabancıların mülk edinimi, efendim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Avrupa ulusal programı doğrultusunda biz bunu veriyoruz demekle olmuyor.

Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun, teşekkürler.

Madde üzerinde şahıslar adına ikinci söz Niğde Milletvekili İsmail Göksel’e aittir.

Sayın Göksel, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL GÖKSEL (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gelen teklifte bir tereddüt yoktur. Tereddüt yoktur ancak tüm arkadaşlarımızın konuşmalarında hassasiyetler olduğunu seziyorum. Hassasiyet de şudur: Yabancılara ait özel kişiler ile tüzel kişilerin Türkiye’de özellikle askerî yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleri içerisinde edinebilecekleri gayrimenkuller ve buna dair ayni haklar doğrultusunda acaba kontrolsüz bir güç hâline gelir mi endişesidir.

Arkadaşlar, bu endişelerin hepsi yersizdir. Ben şunu söyleyebilirim baştan: Gelen teklif, Millî Savunma Bakanlığımızın bu tereddütleri gidererek koymuş olduğu teklif aynen ikinci fıkrada kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, askerî yasak bölgeler ve stratejik bölgeleri de şöyle sıralayabiliriz, zaman kısa olduğu için çabuk geçeceğim: Birinci derece kara askerî yasak bölgeleri:

Arkadaşlar, yurt savunması bakımından hayati önem taşıyan askerî tesis ve bölgelerin, çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen dış sınırlarından en az 100, en fazla 400 metre uzağından alınan noktaların birleştirilmesi suretiyle meydana gelen alanlarda, kara sınır hattı boyunca ve lüzum görülen kıyılarda 30 ila 600 metre derinlikteki -Bakanlar Kurulu kararıyla olan- alanlardır.

Arkadaşlarım, bu bölgelerde herhangi bir mülk edinme söz konusu değildir zaten. Bu bölge içindeki taşınmazlar kamulaştırıldığından gerek Türk vatandaşlarının gerekse yabancıların bu bölgede mülk edinmeleri yasal olarak mümkün değildir. Esas işin özü budur. Tereddüde de gerek yoktur, endişeye de mahal yoktur.

İkinci derece kara askerî yasak bölgeleri: Bu bölgelerin 5 kilometre ile 10 kilometre arasındaki yani ikinci derecede, bir nevi, hani belediyelerdeki mücavir alan dediğimiz alanlar gibi tespit edilen yerlerdir. Bunlar 10 kilometreye kadar çıkarılır. Burada da Türk vatandaşlarının hakkı vardır, yabancıların zaten yoktur.

Şimdi, askerî güvenlik bölgeleri, daimî askerî güvenlik bölgeleri şeklinde tarif edilmiştir. Birinci derece kara ve deniz yasak bölgeleri olarak ilan edilmeyen ve silahlı kuvvetlere ait kışla, kıta, karargâh, kurum ve ordugâh ve tesisler ile su altı ve su üstü tesislerinin her türlü patlayıcı, yanıcı, akaryakıt ve gizlilik dereceli maddelerinin korumasına tahsis edilmiş sabit ve seyyar depo, cephaneliklerle; bu gibi maddeleri dolduran, boşaltan tesislerin ve atış poligonlarının çevresinde, bu yerlerin dış sınırlarından itibaren en fazla 400 metreye kadar geçen noktaların birleştirilmesiyle tespit edilen ve Genelkurmay Başkanlığınca kurulan alanlardır. Bölge içinde taşınmazların kamulaştırılması zorunlu olmadığından bu bölgede Türk vatandaşlarının taşınmaz mal edinmeleri mümkündür. Burada yabancılar ise taşınmaz mal edinemezler.

Bakınız, bir cephaneliğin, deponun bile etrafında mal edinemiyorlar arkadaşlar. Bunu da Genelkurmay Başkanlığımız tesis ediyor. Depoyu kuran komutanlık, Genelkurmay adına bunu tesis ediyor.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; belirli süreler için kurulan geçici askerî güvenlik bölgeleri vardır, askerî harekâtın, birliklerin konuşlandırılması, harekât yapılması nedeniyle. Zaman zaman radyolarınızdan Kıbrıs Harekâtında da duydunuz “Deniz Kuvvetleri Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesinden bildirilmiştir: Şu kadar arz, şu kadar tul değerleri arasında girmek, çıkmak, avlanmak, seyretmek yasaktır.” diye. Şimdi, gerçi o daire kalktı da, onu yapan başka kurumlarımız vardır. Dolayısıyla haritanın altında ve üstünde, kenar bilgilerindeki coğrafi koordinatlar arz değerlerini ve tul değerlerini yani meridyenden ve ekvatordan uzak olan noktaları belirtir. İşte notamlama diyoruz buna. Bu notamlama yapıldığı andan itibaren yasak konmuştur, kimse giremez, avlanamaz vesaire.

Yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilerin taşınmaz mal edinemeyecekleri ve izin almadıkça kiralayamayacakları bölgeler stratejik bölgelerdir.

Arkadaşlar, Genelkurmay Başkanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla askerî yasak bölgelere yakınlığı ve diğer stratejik nedenlerle yabancı uyruklu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Göksel, devam ediniz efendim.

İSMAİL GÖKSEL (Devamla) – Sözümü bitiriyorum Sayın Başkan.

Çünkü, arkadaşlar, bazen bu mesafeler bir yamacın size bakan tepesine varmadan dibinde olabilir. Ama askerî stratejik bölgeler bakımından haritada ve sırtlarda “talveg hattı” dediğimiz noktaların birleştiği, yani halkın “ufuk hattı” dediği hatlara kadar giderilir. Çünkü o araziye hâkimdir, buralara da yasak konulabilir.

Kısaca, özetle şunu söylüyorum: Arkadaşlar, Genelkurmay Başkanlığımızın -bu bölgelerde- ve onun temsilcilerinin izin vermediği hiçbir harekât, alışveriş olmaz. Siz, imarlı dahi olsa benim atış hattımın altında kalan yere kat çıkamazsınız, daire yapamazsınız, o tapuya da İmar Kanunu’na da rezerv konur, bu rezerv kalkmadıkça satış işlemi ve kullanma işlemi yapılmaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Göksel.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Buyurun Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Sayın Bakanım, tasarıda “Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketler, ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti ve ayni haklar edinebilirler.” denilmektedir. Bu mülkiyet ediniminde, arazi ediniminde bir sınırlama var mıdır?

İkinci sorum: Bugüne kadar yabancı şirketlerce edinilen arazilerin Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünde kayıtları tutulmakta mıdır, tutuluyorsa bugüne kadar yabancı şirket veya iştiraklerine ne kadar arazi satılmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Sayın Doğru...

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Ülkemizde bu maddeyle ilgili olarak yasak bölge olarak gösterilen yerlerle ilgili olarak mal edinmek veya kiralamak için yerli veya yabancı herhangi bir talep olmuş mudur? Talep olmuşsa bunları kimler yapmıştır?

Son beş yılda, hangi bölgelerde, ne miktar ev veya arazi olarak, hangi ülke vatandaşları mal edinmiştir? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 36’ncı maddesinde “Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketler, ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilir ve kullanabilirler.” denilmektedir.

Çıkaracağınız bu maddeyle yabancıların kurduğu tüzel kişilere ne kadar toprak satmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Gayrimenkul alımlarında karşılıklılık ilkesi esastır. Yunanistan’da yaşayan veya yaşamayan Türk vatandaşlarının Yunanistan’da ne kadar gayrimenkul aldıklarını biliyor muyuz? Kaç Türk vatandaşı Yunanistan’da ne kadar gayrimenkul aldı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünlütepe.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, doğrudan yabancıya satışla ilgili 4875 sayılı Yasa’nın 3/d maddesi Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe gireceği 16/10/2008 tarihine kadar yürürlüktedir. Mevcut öneriyle Tapu Kanunu’nun 36’ncı maddesinde düzenlenecek olan 4875’in 3/d maddesi yasanın yürürlüğe girdiği tarihte yürürlüğe gireceğine göre, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce yürürlüğe gireceğinden, bir kargaşa ortamı yaratmayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taner.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, biraz önce konuşan AKP’li grup sözcüsü dedi ki: “Şu anda bankalarda -yabancılar yatırım bekliyor- paralar yatmış, bu konuda çok sıkıntı çekiyorlar.”

Şu anda yabancı şirketlerle birlikte Türkiye’de toprak almış, yatırım yapmak için bekleyen kaç kişi var? Bunun içinde kimler var, özellikle bunu öğrenmek istiyorum?

Komisyona da sormak istiyorum. Komisyonun gerekçesinde diyor ki: “…Türk mevzuatına göre Türkiye’de kurulmuş ve Ticaret Kanunu hükümlerine göre tüzel kişilik kazanmış bir şirket…” Yani, bunlar Türk tabiiyetinde kişilerdir, tasfiye de olsa bir anlamı yok diyor. Ama yabancı bir şirket tasfiyeye gittiği zaman, zaten Türkiye’de edindiği mülkleri kendi üzerine geçirecektir. Böyle anlamsız bir gerekçeye ben mana veremedim.

Tabii, bu önerge verildiği zaman, Sayın Başkan, buna karşı çıkan bendim. İşte, son zamanlarda, kanun görüşmelerinde böyle gece yarısı bir korsan önerge verildiği zaman ülkeyi ne kadar sıkıntıya sokacaklarını ben fark ettim, burada karşı çıktım “Ülke topraklarını satıyorsunuz.” dedim. Bunun üzerine tabii muhalefet partisi milletvekilleri de bize katılınca, önerge geri çekildi ve dolayısıyla askerî yasak bölgelerde hiç olmazsa Genelkurmay Başkanlığının izninin alınması konuldu buraya. Yani, böyle memleketin menfaati düşünülmeden…

BAŞKAN – Soru mu soruyorsunuz? Bu soru değil. Soru sorun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruya geleceğim Sayın Başkan. Soruyu soracağım, merak etmeyin…

BAŞKAN – Ama siz geçmişten bahsediyorsunuz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama açıklayalım da ondan sonra Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tamam, bütün milletvekili arkadaşlar biliyor sizin tavrınızı.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tamam, soruya geleceğim ama yani müdahale etmeseydiniz, soruyu şimdi sormuştum.

BAŞKAN – Sorun tabii, soru sorarsanız müdahale etmem.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, bu AKP’li grup başkan vekilleri ve bazı milletvekilleri, yani kendi kişisel çıkarları uğruna son anda niye böyle korsan önergeler veriyorlar? Bunları önlemek için Hükûmetin bir tedbiri var mı efendim?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Bu 36’ncı maddeyle söz konusu Kanun’da değişiklik yapılıyor ama ben başka bir konuya değinmek istiyorum. Aslında, geçen hafta Mersin ilinde, Gülnar ilçesinde yaptığım son tespitlerde, Gülnar ilçesi alanının 2/3’ünün daha kadastrosunun yapılmadığı ve mülkiyet sorunuyla karşı karşıya olduğunu tespit ettim. Burada belediye başkanları bunları ifade etti. Şimdi, böyle, yabancılara toprak satışıyla ilgili düzenlemeler yapılıyor da, halkımız orada perişan oluyor. Mesela orada Kayrak diye bir köy var ve insanlar diken üstünde. Bunlara çözüm aranması gerekirken niye yabancılara toprak satışıyla ilgili yasal düzenleme yapılıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, sorular bitti, cevap verebilirsiniz.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yabancıların Türkiye’de taşınmaz edinimiyle ilgili olarak iki tane esas rejim vardır, bugünkü getirdiğimiz düzenleme de üçüncüsünü oluşturmaktadır. Yabancı kişilerin taşınmaz edinimi konusu, zaten biliyorsunuz daha önce Meclisimizde tartışıldı. Burada karşılıklılık esası vardır, sınır vardır ve bununla ilişkili mevzuatta çok önemli düzenlemeler yapılmıştır ve burada da kanuni sınırlamalar söz konusudur.

Yabancı şirketlerin ise Türkiye’de mülk edinmesi mümkün değildir. Yalnız özel kanun hükümleri çerçevesi içerisinde mülk edinebilirler. Bugünkü tartıştığımız konu ise Türkiye’de Türk hukukuna göre kurulmuş, Türkiye’deki mevzuata tabi yabancı sermayeli Türk şirketlerinden bahsediyoruz. Onu öncelikle bir açıklamak istiyorum. Buradaki temel sınırlama ana sözleşmedeki faaliyet alanıyla ilgili bir sınırlama var, diğer sınırlamalardan da zaten kanun içerisinde düzenlemeler var.

Tabii, takdir edersiniz ki, burada Türk-yabancı sermayeli Türkiye’de kurulmuş şirket ayrımı yapmadığımız için… Bakın, bugün Ülker, Türkiye’de kurulmuş yabancı sermayeli bir şirkettir. ERDEMİR aynı şekilde bu kanun kapsamına giriyor. Bugün Koç, Sabancı Holding, Toyota benzeri bir sürü firma, yani Türkiye’de çok önemli değerler yaratan firmalarımız bu kategori içerisinde değerlendirilmektedir. Yani yabancı sermaye katkısı yüzde 0,1 ile yüzde 100’e kadar olan bütün şirketler “Türk mevzuatına göre kurulmuş yabancı sermayeli” diye geçer. Dolayısıyla bunların ne kadar gayrimenkul edindiğine ilişkin, o anlamda bir ayrım yapmadığımız için rakamlar tutulmuyor. Tabii ki, hiçbir şekilde şu ana kadar yasak bölgelerde yerli veya yabancılar tarafından bize ulaştırılmış herhangi bir arazi veya mülk edinimi konusunda bir talep söz konusu değildir.

Şimdi, “Ne kadar toprak satmayı düşünüyoruz?” Bizim öyle bir düşüncemiz yok. Sadece ve sadece Türkiye’de kurulu, Türk mevzuatına göre kurulu yabancı sermayeli Türk şirketlerinin önünü açmak için, Türkiye’de -daha önce de söyledim- iş, aş üretimi için Türkiye’nin tabii ki yatırımlara ihtiyacı var ve bu tür birliktelikler çok önemli bir değer yaratıyor, istihdam yaratıyor, ihracat yaratıyor. Bugün Türkiye’nin en büyük ihracatçıları bu kategoride düzenlediğimiz yabancı sermayeli Türk şirketleridir. Bunlar istihdam sağlıyorlar, ihracat sağlıyorlar ve dolayısıyla başka türlü bakmanın da imkânı yok.

Tabii ki gerçek kişiler için karşılıklılık esastır. Yunanistan’da da bu düzenlemeler vardır, Türkiye’de de bu düzenlemeler vardır. Orada Türk vatandaşlarımızın ne kadar toprak edindiği veya ne kadar mülk edindiği konusunda rakam yok. Varsa, Tapu Kadastrodan arkadaşlar sizi bilgilendirirler. Ama benim bildiğim bir rakam söz konusu değil.

Bu arada şunu da söyleyeyim: Yunanistan’da belli sınır bölgeleri, belli adalarda, belli yerlerde herkes izne tabidir; yerli de, yabancı da. Ama diğer bölgelerde o ülkenin mevzuatına göre kurulmuş şirketler arasında bir ayrım söz konusu değildir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Orada da mütekabiliyet var Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Vardır, gerçek kişilerde var.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, bu, adalarda izne tabi. Ege kıyılarında izne tabi mi? Mütekabiliyet yok demek ki.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, şöyle söyleyeyim ben size: Avrupa Birliği içerisinde sadece ve sadece Yunanistan’da… O da bakın, belirli sınır bölgeleri ve adalarda. Zaten biz de bu getirdiğimiz… Askerî bölgelerde, stratejik bölgelerde, özel güvenlik bölgelerinde izne tabi tuttuk.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Adalar askerî olmaz ki.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yunanistan’da yapılan… Hatta biz Yunanistan’ın da ötesine gittik. Şöyle: Yunanistan’da yerli-yabancı herkes izne tabidir ayrım yapamadığı için Avrupa Birliği müktesebatına göre. Biz Avrupa Birliği müktesebatını bir kenara bıraktık ve sadece yabancılar için bu bölgelerde izin getirdik arkadaşlar. Hakikaten var. Onun için…

Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Taner’in sorusunun cevabını Anayasa hukuku konusunda uzman olan arkadaşıma bırakacağım.

Buyurun, isterseniz siz cevap verin.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)– Var mı vakit?

BAŞKAN – Buyurun Sayın İyimaya, az bir zamanınız var.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan hukuk bilmiyor mu!

BAŞKAN – Komisyona soru soruldu, onun için cevap verecek.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)– Teşekkür ediyorum.

Şöyle efendim: Sayın Kamer Genç, sanıyorum komisyon raporunun gerekçesinde farklı bir yorum yapılıyor gerekçesinden hareketle…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hata yapılıyor.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Bir defa burada amaçlanan düzenleme, gerek gerekçe gerek metin düzeni bakımından tamamen karşılanmaktadır. Gerçekten düzenlediğimiz, Türkiye’de kurulu, Türk hukukuna göre kurulu millî şirkettir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada o yok ki, yabancı şirket…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Burada aslolan, hak ve fiil ehliyeti o şirketin vardır ama yasama organı serbest düzenleme ilkesine göre, bu şirketlerin gerek tamamının yabancı unsuru kapsaması gerekse kısmen yabancı unsuru kapsaması durumunda değişik düzenlemelere gidebilir. Bu politik bir alandır ve bu düzenlemeler yapılmıştır. Ama yabancı unsuru taşıyan bir şirketin tasfiyesi hâlinde, tasfiye sonucu ortaya çıkan değerlerin bedel dışında diğer bir türle yabancılık unsuruna intikali mümkün değildir. Bu, kişi olabilir, yabancı şirket olabilir, mutlaka bedele dönüştürülmesi lazım. Gerekçe bunu açıklıyor. Tabii tasfiye hukuku noktasında bir ayrıntılı bilgi sahibi olmak lazım. Zaten onun dışındaki hâllerde, şirketin yabancı şirket olması veya tasfiye sonunda hak elde edecek kişinin gerçek kişi olması hâlinde yapı mülkiyeti, mesken veya iş yeri mülkiyeti dışında Türkiye’de bir taşınmazı elde etmesi mümkün değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tasfiye sonundaki hakkını alacak.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bir de Sayın Taner’in… Şimdi, Anayasa Mahkememizin iptal kararları kural olarak Resmî Gazete’de yayımlandığı günde yürürlüğe girer, derhâl etki… Ancak Anayasa’mız, düzenleyici organın, yasama organının iş yoğunluğuna göre yürürlüğe girmesiyle ortaya çıkan sonuçları hemen düzenlemeyebileceği gerçeğinden hareketle belli bir süre yürürlüğünü ertelemektedir. Burada yasama organına bir sınır değil, bu yürürlüğü erteleme sınırı içinde yasama organına düzenleme yükümü veya direktifi vardır. Onun için, normların zaman bakımından yürürlüğü noktasında Sayın Taner’in ortaya koyduğu noktainazar varit değildir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İyimaya.

Madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 Sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi ile 2644 sayılı Kanunun yeniden düzenlenmesi öngörülen 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve fıkranın sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ünal Kacır

Abdurrahman Arıcı

Yılmaz Helvacıoğlu

 

İstanbul

Antalya

Siirt

 

Yahya Doğan

Afif Demirkıran

Mustafa Elitaş

 

Gümüşhane

Siirt

Kayseri

“Bu şekilde edinilen taşınmazların Türkiye’de kurulu bulunan bir başka yabancı sermayeli şirkete devrinde ve taşınmaz maliki yerli sermayeli bir şirketin hisse devri yoluyla yabancı sermayeli hale gelmesi durumunda da aynı esas geçerlidir.”

Türkiye’de kurulu yabancı sermayeli şirketlerin tasfiyesi halinde şirketin sahip olduğu taşınmazın şirket ortağı yabancı gerçek kişiler veya yurt dışında kurulu yabancı ticaret şirketleri tarafından edinilmek istenmesi halinde 35 inci madde hükümleri uygulanır.”

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan s. sayısı 223’e 1 inci ek kanun tasarısının 2. maddesinin son fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

Fıkra: Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usuller çıkarılacak tüzükte belirlenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223’e 1 inci ek Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 2 nci Maddesi ile düzenlenen 2644 sayılı Kanunun 36 ncı Maddesinin birinci fıkrasındaki “şirketler” kelimesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibare eklenmiştir.

…,karşılıklılık olmak kaydıyla, kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanların dışında, merkez ilçe ve ilçeler bazında yerleşim alanının içinde kalan toplam alanların %10 kadar kısmında.”

 

Ali Rıza Öztürk

Metin Arifağaoğlu

Halil Ünlütepe

 

Mersin

Artvin

Afyonkarahisar

 

Sacid Yıldız

Ergün Aydoğan

Vahap Seçer

 

İstanbul

Balıkesir

Mersin

 

 

Durdu Özbolat

 

 

 

Kahramanmaraş

 

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Kanun Tasarına sıra sayısı 223’e 1 inci Ek ile eklenen çerçeve 2 nci maddenin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine, sözde, iptal gerekçelerini karşıladığınızı iddia ederek 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinde bir düzenleme yaptınız ve bu düzenleme ile yabancı uyruklu gerçek kişilerin Türkiye’de edinebildikleri taşınmazlar konusunda bir sınırlama getirdiniz. 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın Genel Kurulda görüşmeleri yapılırken anılan Kanun’un 36’ncı maddesinin de değiştirilmesini öneren görüştüğümüz bu değişiklik önergesini verdiniz. Çıkan tartışmalar üzerine komisyon tarafından geri çekilen önerge küçük değişikliklerle yeniden huzurumuza getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu önerge tasarının Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesi doğrultusunda hazırlandığı ifade edilen ve Genel Kurul tarafından kabul edilen 2644 sayılı Kanun’un 35’inci maddesinde yapılan değişikliği etkisiz kılmaktadır. Nasıl mı? Kabul edilen 35’inci madde, yabancı gerçek kişilerin Türkiye’de taşınmaz mal edinmelerine sınır getirirken görüştüğünüz tasarıya yeni ilave edilen ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 36’ncı maddesini yeniden düzenleyen bu hüküm, yabancı şirketlerin Türkiye’de sınırsız taşınmaz mal edinebileceklerini öngörmektedir. Hatta, yabancı şirketlerin özel güvenlik bölgelerinde dahi valinin izniyle taşınmaz mal edinebilecekleri öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeler, hem Anayasa Mahkemesi iptal kararı gerekçelerini karşılamamakta hem tasarının 1’inci maddesiyle getirilen sınırlamaları etkisiz kılmakta hem de ulusal çıkarlarımızla bağdaşmamaktadır. Bu değişikliğin Anayasa’ya aykırılığı biline biline gündeme getirilmesinin bir tek amacı olabilir: Anayasa Mahkemesi iptal kararları geriye yürümeyeceği için Anayasa Mahkemesinin vereceği iptal kararı tarihine kadar bu yasaya göre yapacağınız işlemlere geçerlilik kazandırmaktır.

Dolayısıyla, önergeme destek vermenizi diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

                                                                                                               03.07.2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223’e 1 inci ek Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 2 nci Maddesi ile düzenlenen 2644 Sayılı Kanunun 36 ncı Maddesinin birinci fıkrasındaki “şirketler” kelimesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ibare eklenmiştir.

“…karşılıklılık olmak kaydıyla, kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanların dışında, merkez ilçe ve ilçeler bazında yerleşim alanının içinde kalan toplam alanların % 10 kadar kısmında”

                                                                            Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 36’ncı maddede değişiklik önergesi verdik. Değişiklik önergesi vermemizin gerekçesi şudur:

Bir: Türk yasalarına göre kurulmuş olan yabancı şirketlerde mülk edinmede sınırsızlık ilkesi getirilmektedir. Yani bir şirket (A) ilinde veya (B) ilçesinde istediği kadar mülk edinebilecektir. Hâlbuki on beş gün önce Mecliste yaptığımız görüşmede bunu yüzde 10’la sınırlandırdık. Şimdi ise bir şirketin isterse 3 bin hektar… Hatta hatta yabancı bir ülkenin bakanının söylediği gibi “100 bin hektarlık bir alanı, toprakları kiralayarak o ülkede kendi yurttaşlarımızın geçimini sağlayacak buğdayı, pirinci, arpayı üreteceğiz çünkü bu stratejik bir maddedir.” Biz kendi topraklarımızda kendi buğdayımızı, kendi arpamızı, kendi yulafımızı, kendi pirincimizi üretmek zorundayız. Elbette bir sınırlılık oranı getirilmelidir. Sınırsızlık ilkesini kabul edebilecek bir parlamenter var mı bilemiyorum.

Bakın, Anayasa Mahkemesi… Bu görüştüğümüz yasanın en önemli özelliği şudur: 4875 sayılı Yasa -Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu- hemen Tapu Kanunu’nun arasına sokuldu. Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu’nun 3’üncü maddesinin (d) bendini Anayasa Mahkemesi iptal etti. İptal gerekçeleri giderildi mi? Hayır, giderilmedi. Anayasa’nın 153’üncü maddesi açıktır. Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra yasama, yürütme, yargı organlarını bağlar.

Şimdi, Anayasa Mahkemesinin kararında belirttiği olumsuzluklar bu yasada giderilmeden, hele hele bu yasanın Bütçe Plan Komisyonunda 4875 sayılı Yasa içinde yeniden görüşülmesi -o Bütçe Plan Komisyonunda- istenmeden, bir anda, hemen oturum anında yeniden madde ihdası şeklinde… Geçen on beş gün önce Genel Kurula getirildiğini biliyoruz. Milletvekillerinin önerisiyle geldi, Komisyona geri çekildi. Komisyonda görüştüğümüzde bunun Hükûmet tarafından hazırlandığını görüyoruz. Elbette bir hükûmet  tasarısı şeklinde bunun Parlamentoya getirilmesi daha uygundur, bunun yadırganacak bir olayı yoktur. Acaba Sayın Hükûmet  bunu hükûmet  tasarısı şeklinde niçin getirmedi? Bu durum aslen tasarı fakat görünüşte teklif olan bu düzenlemenin ne kadar sakıncalı ve Hükûmet  tarafından arkasında durulamayacak olduğunun açık bir göstergesi değil midir? Niçin acele ediyoruz? Niçin bunu bir sıkıştırmaya getirdik?

Sınırsızlık ilkesi vardır. Bu getirdiğimiz öneride yüzde 10. 35’inci maddeyle bağlantı kurmaya çalıştık. Geçen on beş gün önce bu Genel Kurulda 35’inci madde değerli milletvekillerinin yüce oylarıyla kabul edildi. Geçireceğiniz bu madde bu şekliyle gelirse 35’inci madde aynen geçersiz bir hâle dönüştürülüyor.

Şimdi, ”Efendim, sadece faaliyet konularını yürütmekle sınırlıdır.” denilmesi bu sınırsızlık ilkesini aşmaz. Hiçbir ülke sınırsız bir şekilde topraklarını satmaz. Biraz önce bir arkadaşımız da “Efendim, bu toprak satışları her dönemde yapılan bir olaydı.” dedi. Doğru ama bu dönemki kadar, hiç bu kadar fazla olmadı. 2003’te yasayı çıkardığınızda 2005 iptaline kadar üç yüz bin dönüm toprak satıldı. 2006 yılında Türkiye’de yapılan satışlar tüm cumhuriyet tarihinin yüzde 51’inden fazla, bir yılda satılanlar. Bunlar endekslerle çıkan şeyler.

Sayın Konuşmacı elbette düşüncelerini burada açıkladı ama Sayın Konuşmacının 36’ncı madde üzerinde konuşma yapacağını bilmesi gerekiyordu. Geçen dönem zevkle dinlediğim Değerli Arkadaşım aynı konuşmayı yaptı ama o 35’inci maddeydi. 35’inci maddeyle ilgili o düşüncelerinizi açıklamış olsaydınız, buna saygı duyardım. Öncelikle burada bir şeyi savunurken okumalısınız, ne talep ettiğinizi bilmelisiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe devam edin.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Bu yasa tasarısının düzeltilmesine yönelik bir değişiklik ibaresi yapmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, hiçbir ülkede sınırsızlık ilkesi yoktur. Kamu yararını esas almaya çalışıyoruz ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gerekçelerinin giderilmesi için çaba harcıyoruz. Yoksa, bu yasa bu şekilde Parlamentodan geçerse Anayasa Mahkemesi “Ben daha önce bu konuda karar verdim, bunu iptal ediyorum.” diyecektir ve Meclis boşu boşuna efor sarf edecektir. Çünkü hukuken bu görülen bir olaydır, görülen bir olaydır.

Bu duygularla, önergemize destek olmanız dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünlütepe.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım karar yeter sayısını.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yok efendim.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 17.40

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

223’e 1’inci ek sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet buradalar.

2’nci maddesinde, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan s. sayısı 223’e 1 inci ek kanun tasarısının 2. maddesinin son fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

Fıkra: Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usuller çıkarılacak tüzükte belirlenir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223’e 1’inci ekte getirilen 2’nci maddenin son fıkrasında bu kanuna ilişkin düzenlemelerin çıkarılacak bir yönetmelikle belirleneceği ilkesi getirilmiş. Ben verdiğim önergede bu yönetmeliğin tüzüğe dönüştürülmesini öngörüyorum.

Önce, Sayın Başkan, dün ben burada konuşup yerime giderken bana bir müdahale etmişsiniz, “Yargı içinde satılmış insanlar var.” demişim diye bir ibare kullanmışsınız. Ben böyle bir ibare kullanmadım, tutanakları da açtım...

BAŞKAN – Tamam, o zaman mesele yok efendim. Ben de kullanmamış olayım.

KAMER GENÇ (Devamla) – Mesele yoksa o zaman… Ama, siz de yani böyle insanları itham ederek konuşmayın lütfen.

BAŞKAN – Siz bütün yargıyı itham ettiniz, bütün yargıyı itham ettiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben böyle bir ibare kullanmadım çünkü ben yargıdan gelen bir insanım, yargı mensuplarına büyük bir saygı duyuyorum.

BAŞKAN – Tutanaklar burada efendim, tutanaklar burada.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam, tutanakları inceledim, böyle bir ifade yok.

BAŞKAN – Okumamışsınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama yani kamuoyu da yanıltılmasın.

BAŞKAN – Neyse, polemik yapmayalım efendim. Bunun için size söz vermedim. Lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir düzeltme yapıyoruz, bu kadar hiddetlenmenize gerek yok. Ben bir düzeltme yapayım da dedim…

BAŞKAN – Onu özel, gelirsiniz, konuşuruz, “Ben demedim.” dersiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, yani sözümü kesmeyin de.

BAŞKAN – Yani illa Genel Kurulda mı konuşacaksınız? Odam açık size, buyurun odaya.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, anlamadım Sayın Başkan. Dedim: Böyle bir ifade kullanmadım. Düzeltiyorum.

BAŞKAN – Anlamayacak bir şey yok efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Niye müdahale ediyorsunuz ki yani? Anlamadım ki yani!

BAŞKAN – Ben size önerge için söz verdim, önergenizin üzerinde konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Önergeyi düzeltiyorum ama dün burada yapılan bir hatayı da düzletiyorum. Bunda ne anormal bir şey var?

BAŞKAN – Hata değil ama hatayı siz yaptınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, anormal…

BAŞKAN – Allah Allah!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, şu Meclis Başkanlığına çıktığınız zaman lütfen…

BAŞKAN – Evet...

KAMER GENÇ (Devamla) – …biraz kendi soğukkanlılığınızı muhafaza edin. Rica ediyorum.

BAŞKAN – Bütün arkadaşlarım şahit. Sizden başkasına sinir olmuyorum ben.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir bakın, yani iki dakikamı da götürdünüz yani.

BAŞKAN – Siz yapıyorsunuz, siz yapıyorsunuz her şeyi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, maalesef bu Parlamentoda bize söz verilirken çok büyük bir hiddet içinde…

BAŞKAN – Hiç de öyle değil. Tutanaklara bakın, ne kadar konuştuğunuz belli olur.

KAMER GENÇ (Devamla) – …yani konuşturmamak için her türlü tedbirlere baş vuruluyor. Ben size ciddi şeyler söylüyorum.

Şimdi, Anayasa’nın 115’inci maddesinde, tüzük maddesi diye bir kavram vardır. Tüzük daha ciddi bir düzenlemedir. Kaideler hiyerarşisinde işte yasalar önde gelir, arkasından tüzükler gelir, sonra yönetmelikler, daha sonra genelgeler gelir.

Şimdi, tabii bu kanun ülke için çok yararlı ve çok… Daha doğrusu, bu kanunla ilgili yapılacak düzenlemelerin çok hassas  bir düzenleme olması lazım. Bu hassas düzenleme böyle eften püften, çok sahte bilgilerle yapılacak bir düzenleme değildir. İşte,  ülkenin geleceğini çok yakından ilgilendiren… Bir ülkenin toprakları çok önemli bir unsurdur, çok önemli bir varlıktır. Bu varlıkları AKP’nin burada bu önergeyi veren milletvekilinin yaptığı konuşmada belirttiği gibi… “Efendim, biz cari açığı kapatmak için ülke topraklarını da satmak zorundayız.” dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle şey olur mu?

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte sizin buradaki… Getirin efendim, tutanağı inceleyin, tutanağı inceleyin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ülke topraklarını satmak olur mu! Niyetin kötü senin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sizin burada önergeyi son anda veren milletvekilinizin çıktığı kürsüde yaptığı konuşmada “Efendim, bizim burada cari açıkları kapatmak için toprak satmak dışında bir inisiyatifimiz kalmadı.” dedi. Yani dolayısıyla biz toprak satarak cari açığı kapatma zihniyetiyle hareket edersek o zaman Türkiye’yi de satmaya kalkarız. Onun için diyoruz ki böylesi bir zihniyetle hareket etmemek için, Türkiye'nin gerçek menfaatini koruyan bir düzenleme yapabilmek için… Soruyorum: AKP Hükûmeti, altı senedir iktidarda, bir tane düzenlemeyi tüzükte yapmayı getirdi mi buraya? Getirmedi. Bir tane örnek gösteremezsiniz. Hâlbuki tüzük düzenlemesi çok ciddi bir düzenlemedir. Bütün Bakanlar Kurulu araştırmayı yapar, bir metin çıkarır ortaya, o metin gider Danıştayda, ilgili dairesinde bütün bürokratlar gelir, inceler ve o metnin Türkiye'nin gerçeklerine uygun bir düzenleme olması konusunda gayret gösterilir. Şimdi yönetmelik getirdiğiniz zaman, zaten siz -yandaşlarınız- hiçbir şeyden anlamayan, belli bir ideolojiye mensup birtakım işten anlamaz bürokratları getiriyorsunuz devletin belirli yerlerine, o bürokratlar kanalıyla bir yönetmelik getirdiğiniz zaman, düzenlediğiniz bu yönetmelikle Türkiye’ye fayda getirecek bir düzenleme yapmıyorsunuz. Burada, böyle, işte konuşmalarınızda belirtiyorsunuz. Biraz önce AKP Grubu adına konuşan kişi diyor ki: “Efendim, şu anda birçok yabancı şirket bankalara parayı getirmiş, bu kanunu çıkaralım ki bankadaki paraları çeksinler.” Böyle bir zihniyet olur mu sayın milletvekilleri?

Bakın, bu önergeyi verdiğiniz zaman -son andaki önergeydi- ben karşı çıktım, dedim: Vatan topraklarını satıyorsunuz. Böyle son andaki önergelerle, incelenmeden, hazineden geçmeden, Maliyeden geçmeden, Millî Savunma Komisyonundan geçmeden böyle önerge verirseniz ülkenin aleyhine getirirsiniz. Yerimden müdahale ettim, ondan sonra muhalefet partili milletvekilleri de şey edince önergeyi çektiniz, biraz da olsa bir düzeltme yaptınız. Yani görüyorsunuz ki burada birçok şey halktan gizleniyor, birçok şey…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlar mısınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, tamamlayayım.

Dolayısıyla, bizim verdiğimiz önergede diyoruz ki: Bu işin daha ülke yararına olması için, daha millet ve vatan uğruna olması için bunu bir tüzükle düzenleyelim. Çünkü ülke topraklarının satılması çok önemli bir olaydır. Bu olayı düzenlerken bunu çok ciddi bir düzenlemeyle getirelim, tüzük geldiği zaman daha ciddi bir incelemeye dayalı esaslar belirlenir.

Bu niye sizi rahatsız ediyor anlamadım. Sizin rahatsız olduğunuz yargı. “Efendim, Danıştay incelemesin.” Ya niye incelemesin? Oradaki insanlar otuz sene, kırk sene o kurumda çalışmış, ülkenin yararını bilen, uluslararası hukuku bilen, Avrupa İnsan Hakları, Avrupa mahkemelerini, daha doğrusu Avrupa Birliği hukukunu bilen kişilerdir. Böyle bilgi sahibi insanların yaptığı düzenlemelerden, yaptığı doğru bilgilerden niye rahatsız oluyorsunuz? Çünkü rahatsız olmanızın nedeni, siz, böyle bir müdahale olduğu zaman kendi çıkarlarınızı gözetecek bir düzenlemenin olmayacağını bildiğiniz için, ülke çıkarını düzenleyecek, ülke çıkarını gözetecek bir düzenlemenin size zarar getireceğini düşünüyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz doldu, süreniz tamam.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, önergemin kabulünü istiyorum, yalnız karar yeter sayısının aranmasını da istiyorum.

İKRAM DİNÇER (Van) – Dün yargıyı eleştiriyordun sen!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Eleştirmedim. Bak, geri aldım sözümü, böyle bir şey yok.

BAŞKAN – Neyi geri aldı? Kim geri aldı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Geri aldım.

BAŞKAN – Bakın, Milliyet gazetesinde sizi yazıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tutanağı gösterin Sayın Başkan, Milliyet gazetesini değil!

BAŞKAN – Buyurun, Milliyet gazetesi yazıyor sizi! Yerinize otururken ne dediğiniz belli olmuş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tutanağı getirin. Burada tutanakta varsa böyle bir şey…

BAŞKAN – Burada, burada! Mahkemeye verin Milliyet’i! Sizin hakkınızda iftira yapıyor ya. Verin mahkemeye!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tutanakta yok böyle bir şey! Siz, burada olmayan şeyleri…

BAŞKAN – Tamam, ben demedim, otururken söylemişsiniz. Ben de cevap vermişim Türk yargısı adına.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bazı şeyleri yanlış duyuyorsunuz!

BAŞKAN – Ben yanlış duymuyorum, bunu, bakın, basın yazıyor basın!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kulaklarınızı kontrol ettirin!

BAŞKAN – Basın yazıyor basın! Ben basına intikal ettirmedim bunu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, böyle bir şey söylemedim.

BAŞKAN – Konuşmanızı bilin bundan sonra.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söylemedim, ben söylesem burada tutanağa geçer.

BAŞKAN – Alışmışsınız, böyle konuşa konuşa gidip yerinize oturasınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi ile 2644 sayılı Kanunun yeniden düzenlenmesi öngörülen 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve fıkranın sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                            Ünal Kacır (İstanbul) ve arkadaşları

“Bu şekilde edinilen taşınmazların Türkiye’de kurulu bulunan bir başka yabancı sermayeli şirkete devrinde ve taşınmaz maliki yerli sermayeli bir şirketin hisse devri yoluyla yabancı sermayeli hale gelmesi durumunda da aynı esas geçerlidir.”

Türkiye’de kurulu yabancı sermayeli şirketlerin tasfiyesi halinde şirketin sahip olduğu taşınmazın şirket ortağı yabancı gerçek kişiler veya yurt dışında kurulu yabancı ticaret şirketleri tarafından edinilmek istenmesi halinde 35 inci madde hükümleri uygulanır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yeter sayısı sorunu dolayısıyla takdire bırakıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet.

BAŞKAN  Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuştuğumuz kanun gerçekten çok önemli kanun. Taa cumhuriyetin kuruluşundan bu tarafa, hem yabancılara gayrimenkul satışıyla ilgili hem de yabancı sermayenin teşvikiyle ilgili çeşitli zamanlarda yapılan düzenlemenin daha modern, daha çağdaş hâle gelmesi ve Türkiye ekonomisine katkı sağlayabilmek amacıyla yapılan bir düzenleme.

Değerli milletvekillerimizin hassasiyetlerini kabul ediyoruz. Muhakkak ki, samimiyet içerisinde bu kanun teklifini, tasarısını ve ilave ettiğimiz maddeyi eleştirmelerini de hoş görerek karşılıyoruz. Çünkü, iktidar ve muhalefet, iktidar bir şeyi yapacak, muhalefet de bunda kendi itirazlarını dile getirecek. Ama, samimiyetle yapılan itirazları siyasi iktidarın yaptığı politika gereğince diye ifade etmemiz gerekir.

Ama, değerli milletvekilleri, bakınız, yabancılara mülk satışının Atatürk’ten bu tarafa var olduğunu ifade ettik. Bazı arkadaşlarımız, sadece o andaki duygusal duruma kapılarak, hem Sayın Bakana hem iktidar partisi grubuna “İhanet ediyorsunuz, vatan topraklarını satıyorsunuz.” derken, lafın nereye gittiğinin pek farkında değiller gibi geliyor. O değerli arkadaşlarımız, o duygusallık içerisinde değil, aklıselim içerisinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve onun felsefesi içerisinde değerlendirmiş olsalardı, taa 1923’lere kadar gidebilecek ve o insanları, Türkiye'nin cumhuriyetinin kurucusu ve bugüne kadar gelen, idare eden insanları töhmet altında bırakacak, onları zan altında bırakacak bir konuşmayı yapmayacaklardı diye tahmin ediyorum.

Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar, bu yaptığımız 2’nci maddedeki düzenleme farklı bir düzenleme. Muhakkak ki, hukukçu arkadaşlarımız bunun bilincinde. Ama, hassasiyetlerini dile getirirken, biraz daha samimi şekilde açıklasalar hepimizin bu konuda katkıları ve faydaları olacağına inanıyorum.

 Yabancı gerçek kişilerle yabancıların kurduğu Türk hukukuna tabi Türkleşmiş şirketlerin farklılığını ortaya koymamız gerekiyor. Nasıl ki Brezilya’dan gelen birisi, anası, babası, tüm sülalesi Brezilyalı olmasına rağmen Türk vatandaşı olup Türkiye'de bizimle aynı hakları elde edebiliyorsa, Brezilya’dan, başka ülkelerden gelen birisinin Türkiye'de kurduğu Türk hukukuna tabi şirketlerin de aynı esasa tabi olması gerekir. Yani Türk Ticaret Kanunu’na ve Türk kanunları hükümlerine uygun hâlde kurulan tüzel kişiliklerin, bunların Türk tüzel kişiliği sayılması gerekir.

Şimdi, değerli arkadaşlarımızdan birisi konuşma yaparken “Bakınız, içimizde şüpheler var. Urfa bölgesinde çok büyük arazilerin yabancılara satıldığını tahmin ediyoruz. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde çok büyük arazilerin yabancılara satıldığını tahmin ediyoruz.” diye bir ifade kullandı. Değerli arkadaşlar, şuradan, elimdeki bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

GAP bölgesindeki durum… Batman’dan 161 adet taşınmaz mal Alman uyruklu vatandaşlar tarafından alınmış -bu Tapu Kanunu’yla ilgili kısım, bu maddeyle ilgili değil. Biraz önce arkadaşımızın sorduğu soruya açıklamayla ifade ediyorum- toplam kişi sayısı 64, yüz ölçümü 677 dönüm; kişi başına 10 dönümlük gayrimenkul ortaya çıkmış. Yine Diyarbakır bölgesinde toplam 76 taşınmaz, 49 kişi, 241 dönümlük; kişi başına yaklaşık 5 dönümlük arazi gitmiş -1 Haziran 2008 tarihi itibarıyla söylüyorum- Urfa bölgesinde 1 taşınmaz, 1 kişi, toplam satılan arazi 6,5 dönüm. Bir de Yunanistan’la ilgili bir durum söz konusu. Yunanistan’ın, ülkemizdeki Yunanistan uyruklu vatandaşların ülkemizde edindikleri mülk sayısı 10.042; ancak bunların 8.420 adedi Türk asıllı gerçek kişilerin yani Batı Trakya’da yaşayan Türk soylu, Türk nesepli Yunan vatandaşı olan gerçek kişilere ait durum.

Değerli arkadaşlar, bir de şu esasa dikkat etmemiz gerekiyor: Bugüne kadar Türkiye’de bizim kanunlarımız çerçevesinde sayılmış yabancı şirket adedi 20 bin adet. Bunların 5 bin tanesi, 4.597 tanesi veya 4.587 tanesi yüzde 100 yabancı sermayeli şirket. 20 bin tane şirketin içerisinde kimler var? Koç var, Sabancı var, Eczacıbaşı var, büyük büyük şirketlerimiz, çok büyük şirketlerimiz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Elitaş, bitirin lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Mesela Bursa’daki TOFAŞ var. Yine Bursa’daki OYAK Renault var. Bunlar da yabancı uyruklu şirketler.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Cargill var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –  Hayır, bu saydıklarımın, 15 binin içerisinde değil.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Onun içinde.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Ünlütepe, ben sizin ne demek istediğinizi biliyorum. 15 binin içerisinde değil. 5 binin içerisinde Cargill de var.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – 5.784, doğru, 5.784.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Cargill 1992 yılında kurulmuş. Bizim zamanımızda kurulan şirket değil.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hayır, kurulmuş.Ben Cargill de var, dedim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, bir meseleyi ortaya koymamız lazım. Muhalefet eleştiriyor. Biz diyoruz ki: “Doğrudan yabancı sermaye 2003 yılından, 2004 yılından itibaren çok gelmiş.” Muhalefet de bunu eleştiriyor, haklı olarak eleştiriyor. Diyor ki: “Doğrudan yabancı sermaye geliyor ama hazır şirketlerimiz; satın alıyor veya sıcak para olarak geliyor, bizim kaynaklarımızı faiz olarak, döviz olarak veya borsada bunu işletiyor.” İşte, bu, şu andaki düzenlediğimiz yasa doğrudan yabancı sermayenin yatırım yapması, katma değer üretmesi ve istihdama dönük bir şekilde faaliyete geçmesini tanımlayan bir yasadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son sözünüzü alayım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Teşekkürler, cümlemi bitireyim.

Yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elitaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünü oylamadan önce oyunun rengini açıklamak üzere, lehte, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.

Buyurun Sayın Üstün.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmayacak.

BAŞKAN – Kırıkkale Milletvekili Sayın Turan Kıratlı…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmayacak.

BAŞKAN – Aleyhte, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu.

Buyurun Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şu anda gündemimizde bulunan kanunun üzerinde, oyumun rengini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hemen baştan ifade edeyim, oyumun rengi kırmızı olacaktır. Şimdi, neden kırmızı olacaktır onun gerekçesini açıklayacağım, ama o konudaki sözlerime başlamadan önce bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Biraz önce burada iktidar partisi grubu adına konuşan Değerli Grup Başkan Vekili Arkadaşımız önerge üzerinde söz almış, fakat önerge üzerinde tek kelime etmemiştir Sayın Başkan. Bunu da hafifçe zabıtlara geçelim, çünkü ileride bazı hâllerde muhalefet partisi milletvekilleri bu hatayı yaptığı vakit çok şiddetli tepki görüyorlar. Onu dikkatinize sunmakta fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün burada bu kanunu konuşuyoruz. Ben, saat üçten beri burada konuşma sıramı bekliyorum. Bir ara saydım bu salonda kaç kişi var diye, rakamı size vermiyorum tarihe tatsız bir rakam geçmesin diye. Yalnız muhalefet milletvekillerinin sayısı iktidar milletvekillerinin sayısından 12 fazlaydı, iktidar milletvekillerinin sayısı da bu salonda “milletvekili” sıfatını taşımayan kamu görevlilerinin sayısından sadece 7 fazlaydı. (AK PARTİ sıralarından “Yanlış saymışsın.” sesleri)

Hayır, hayır. Grubunuz adına konuşan değerli Antalya Milletvekili burada boş sıralara konuştu.

Şimdi, bakın, biz ne yapıyoruz? Biz, bundan on sene sonra, yirmi sene sonra Türkiye'de tapu mevzuatı üzerine bir doktora araştırması yapacak olan Kars Üniversitesi öğretim görevlilerine mi konuşuyoruz, yoksa yüce Meclise mi konuşuyoruz?

Burada çoğunluğu sağlamakta güçlük çektiğimiz bütün haşmetiyle ortada. Neden bunu yapıyoruz? Çünkü teamüllere aykırı hareket ediyoruz, çünkü bu Meclisin çalışma sistematiğine aykırı hareket ediyoruz, çünkü hukuka saygı duymuyoruz, çünkü bu Meclis başından beri 1 Temmuzda tatile girer.

Niye tatile girmiyor bu Meclis, niye toplanmaya devam ediyor? Sebep, İhtimal bir: Efendim, bu tip kanunları, şu anda büyük tartışmalara sebep olan bu tip kanunları geçirmek için bu Meclisi açık tutuyorsak vah bu milletin ve devletin hâline! Yok, bu tür ipsiz sapsız -affedersiniz- kanunları sırf Meclisi açık tutmak, daha doğrusu AKP Grubunu bir arada tutmak için getiriyorsak vah AKP’nin hâline! (AK PARTİ  sıralarından gürültüler)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – “İpsiz sapsız kanun” olmaz!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Kaç kişi var orada?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Trenden kimse inmesin!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Ben başka bir şey söylüyorum, siz de benim ne dediğimi...

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – MHP sıralarına bak, kaç kişi oturuyor? 8 kişi.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Ben başka bir şey söylüyorum, siz akıllı insanlarsınız, ne dediğimi gayet iyi anlıyorsunuz, onun için canınız sıkılıyor ama canınız sıkılmasın.

Bakın arkadaşlar, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, Allah’ın izniyle, bir süredir uygulamakta olduğunuz, müracaat etmekte olduğunuz Danışma Kurulu kararlarıyla bu Meclisin denetim hakkını hemen hemen işlemez hâle getirdiniz. Şimdi de doğru dürüst kanun yapamaz duruma geldik.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – MHP’de kaç kişi var orada?

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Bakın, şu kanunu yapıyorsunuz. Şu kanun aylardır bu Meclisin koridorlarında dolaşıyor, Genel Kuruldan komisyonlara, komisyonlardan genel kurullara geliyor ve de siz, şöyle bir gerekçeyle buraya önerge getiriyorsunuz: Birinci fıkranın ikinci cümlesinde yapılan değişiklikle “yabancı sermayeli şirket” ifadesinin “yurt dışında kurulu bulunan yabancı şirketlerle karıştırılması ihtimali bulunduğundan…” Ya, bu kanunu yaparken bu karıştırma ihtimalini göremediyseniz, artık bu Meclis, kanun yapmayı bırakın, kanun yazma kabiliyetini bile yitirmiş demektir.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Yapmayın!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yapmayın, siz yapmayın! Ben yapmıyorum ki, hatayı yapan sizsiniz. Lütfen… Bakın, istirham ediyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Yok öyle bir şey!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kumcuoğlu.

Lütfen müdahale etmeyin efendim, konuşmasını tamamlasın.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Efendim, ben ağır demiyorum. Bakın, diyorum ki, işte burada kanun. Ya bu kanun, komisyonla Genel Kurul arasında gitti geldi defalarca ve neticede geldiğiniz nokta bu. “Biz doğru dürüst, kanunu yazamamışız, düzeltiyoruz.” diyorsunuz.

Ayrıca başka bir noktaya temas edeyim: Şu kanunda, bak okuyorum, diyorsunuz ki: “Bu madde hükümlerine aykırı şekilde edinildiği veya kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve sınırlı ayni haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir.”

Burada Maliye Bakanına görev veriyorsunuz ama aşağıdaki fıkrada, yönetmelik yapılırken Maliye Bakanlığına görev vermiyorsunuz. Niye? Çünkü, ne yazdığının farkında değil arkadaşlar. Ben sizi uyarıyorum, kanun yapma konusunda size yardımcı olan bürokratlarınızı değiştirin, bizim zamanımızdaki akıllı, kabiliyetli, yetenekli adamları tekrar getirin.

MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – O yüzden ülke battı zaten!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Sizinkilerde iş yok, bütün haşmetiyle açıkta.

Sayın Başkan, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kumcuoğlu.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.

2’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/366) (S. Sayısı: 241) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Hazır.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 241 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.

Sayın Özkan, buyurun.

Sayın Özkan yok.

MHP Grubu adına Sayın Coşkun, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 241 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilgi ve teknoloji transferinin çok hızlı geliştiği günümüzde ülkeler, ekonomilerini, dış siyasetlerini, uluslararası ilişkilerini ve ulusal politikalarını bu değişimin temel dinamiklerini dikkate alarak belirlemektedirler. Yeni dünya düzeni olarak adlandırılan bu dönemde ülkelerin ulusal bütünlüğünü, iç ve dış güvenliğini, ekonomisini tehlikeye düşürülebilecek tehdit unsurlarının bertaraf edilmesi, önlem alınması, artık, sadece o ülkenin millî unsurlarıyla değil, aynı zamanda uluslararası iş birliği çerçevesinde mümkün olacaktır.

                               

(x) 241 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında hayvan sağlığı ve karantina konularında olan iş birliği anlaşmasıyla, hayvan sağlığı ve karantina konularında iş birliğini güçlendirmek, insan sağlığının yanı sıra tarımın, hayvan yetiştiriciliğinin ve su ürünlerinin güvenliğini de sağlamaktır.

Globalleşen dünyada insan ve hayvan hareketlerinin çok hızlı olarak gerçekleştiği çağımızda hastalıklar çok hızlı yayılabilmekte, bu da hastalık sorununun yalnızca hastalığın görüldüğü ülkenin sorunu olmaktan ziyade tüm ülkelerin ortak sorunu hâline getirmektedir. Bu konuda oldukça acı tecrübeye sahip olan ülkemiz, maalesef kuş gribi ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığıyla karşı karşıya kalmıştır. Kuş gribi hastalığı, Asya ülkelerinden çıkıp ülkemize kadar ulaşarak yaygınlık göstermesi sonucu hem ekonomimize zarar vermiş hem de insanlarımızın ölmesine neden olmuştur.

Bu anlaşma ile ülkemize ithal edilecek hayvansal ürünlerin bir disiplin içinde yapılması, uluslararası egzotik hayvan hastalıklarına ve insanlara geçen zoonoz hastalıklarına karşı alınacak tedbirlerle bu hastalıkların zararları önlenmiş olacaktır.

Avrupa Birliği, veteriner halk sağlığı konusunda etkili tedbirler almakta ve uygulamaktadır. Avrupa Birliği, gıda denetimlerini risk esasına dayalı olarak gerçekleştirmekte, gıda kaynaklı riskin yüzde 90’ı da hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklandığı için normal gıda ve denetimlere ilave olarak ek tedbirler getirmektedir.

Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu çerçevesinde iç karantina tedbirlerinin alınması ve sürvey programlarının uygulanmasının yanında en başta dış karantina tedbirlerinin de etkin bir biçimde alınması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması zorunludur. Yani sınır kapılarındaki kontrol ve denetimlerin tarımsal tedbirler anlamında da düzenli yapılması büyük önem taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz hayvan hastalıklarının yaygınlaşmasında açık tehdit altındadır. Bugün brusella ve tüberküloz hastalıklarına karşı yapılan mücadelede yetersiz kalınmış, ayrılan kaynaklar bütçe içinde son derece azaltılmıştır. En basit örneği: Son destekleme kararnamesinde bir önceki yıllara göre yapılan hastalıklarla ilgili destekleme bütçesi azaltılmıştır. Üzerinde konuştuğumuz kanunun uygulamasını yapacak olan Bakanlık maalesef hayvan sağlığı konusunu ihmal etmiştir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, en büyük dış ticaret hacmine sahip, pazar büyüklüğü açısından gelecekte çok büyük potansiyeller ihtiva eden Rusya Federasyonu ile yaş sebze ve meyve ihracatında, ilki 2005 yılında, ikincisi de daha geçen günlerde, iki kriz yaşanmış. İlk krizin yaşanmasından ikincisine kadar geçen sürede Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca, üreticilere bitki hastalık ve zararlılarıyla ilgili zirai mücadele ve gübreleme konularında; paketleyicilere, işleyicilere, komisyonculara ise güvenli gıdanın tüketiciye ulaştırılması konusunda gerekli eğitim verilememiştir.

Taze sebze ve meyveye zarar veren hastalık, zararlı ve mikroorganizmalara karşı kullanılan bitki koruma ürünlerinin teknik talimatlarına göre uygulanması sağlanamamıştır.

Bitkisel ve hayvansal ürünlerde kalıntıların ortaya çıkmasına neden olan denetimleri sağlayamamıştır.

Numune alma ve yasa dışı yollardan ülkemize sokulan ruhsatsız ilaçların denetimini sağlayamamıştır.

Tohumun tarlaya temasından nihai ürünün tüketiciye ulaşmasına kadar geçecek süreçte izlenebilirliği tesis edememiştir.

Değerli milletvekilleri, kene ısırması sonucu Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı nedeniyle 32 vatandaşımız hayatını kaybetmişken, vatandaşlarımız sokağa çıkamaz hâldeyken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bürokrasisi buna çözüm bulma yönünden yeterli tedbirleri alamamış ve hatta, Bakanlık tarafından kene mücadelesi için genel bütçe ve Jokey Kulübü tarafından satın alınarak taşra teşkilatlarına gönderilen ilaçların etkin madde oranları keneyi yok etme kapasitesine sahip değilken, bu ilaçların 30 kat fazla fahiş fiyatla alındığı iddiaları Bakanlık Teftiş Kurulu tarafından araştırılmaktadır.

Bugün, Bakanlıkta üst düzey görevlerde yer alıp da üç dört kurum veya kuruluştan maaş alan birçok bürokrat bulunmakta. Buna karşın, Bakanlıkta zirai mücadele ve zirai karantina ile salgın, bulaşıcı, paraziter hayvan hastalıklarıyla mücadele işlerinde çalışan, zirai mücadele ilaçları ile sürekli temas hâlinde bulunan ve her türlü zirai mücadele ilaçlarının olumsuz etkilerine maruz kalan personelin iki aylık fiilî hizmet süresi zammından yararlanmaları en son çıkan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile kaldırılmış ve mağdur edilmişlerdir.

Kuş gribi mücadelesinde olduğu gibi, hayvansal ve bitkisel hastalıklarda canla başla çalışarak hastalıkların yaygınlaşmasını önleyen ve alınan tedbirleri uygulayan veteriner hekimlerimizin ve ziraat mühendislerimizin hak ettiği çalışma ücretlerinin, tekrar bir düzenleme yapılarak ellerinden alınan haklarının geri verilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, gıda güvenliğiyle ilgili önlemler alması gerekirken yoğun bir kadrolaşmayla meşguldür. Bakanlık teknik kurumlarının başına mimar, öğretmen, siyasal mezunu atarken, ne yazık ki, gıda güvenliği konusunda deneyimli, nitelikli teknik personel ve bürokratlar görevden uzaklaştırılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, dünya gıda güvenliğinden ve iyi tarım uygulamalarından biraz bahsetmek istiyorum.

Dünyada yakın geçmişte yaşanmış, toplum sağlığını tehdit eden gıda maddelerinin güvenliğine ilişkin sorunlar iyi tarım uygulamalarının oluşumunu gündeme getirmiştir. Bu sorunlara örnek olarak deli dana hastalığı, yumurtada rastlanan dioksin, armutta görülen klormekuadin ve çilekte bulunmuş siprodinil sayılabilir.

İyi tarım uygulamalarını, tarımsal üretim sisteminin sosyal açıdan yaşanabilir, ekonomik açıdan kârlı ve verimli, insan sağlığını koruyan, hayvan sağlık ve refahı ile çevreye önem veren bir hâle getirmek için uygulanması gereken işlemler olarak tanımlayabiliriz.

İyi tarım uygulamalarında amaç, çevre, insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması, tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanmasıdır.

Uluslararası alanda yaşanan gelişim ve değişimler sonucunda, tüketicilerin çevreye dost, insan sağlığına duyarlı güvenli gıda talepleri, tarımsal arzı yönlendiren en önemli etken hâlini almaktadır. Tüketicilerin bu talepleri, uluslararası tarımsal ticareti etkilemekte ve satın alınacak ürünlere karşı güveni artıracak teknik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır.

Özellikle Avrupa Birliği ülkelerindeki yaş meyve-sebze pazarının yüzde 70-80’lik kısmına hâkim büyük perakendeci kuruluşlar, tüketicilerin güvenli gıda taleplerini karşılamak üzere 1997 yılında EUREP adı altında bir birlik kurmuşlardır. 1999 yılında ise öncelikle yaş meyve-sebzede iyi tarım uygulamalarının esasları belirlenerek EUREPGAP Protokolü’nü yayınlamışlardır.

Avrupa ülkelerinde başlatılan bu uygulama, dünya genelinde genişletilerek Chile GAP, China GAP, Kenya GAP, Mexico GAP, Japan GAP ve en son Thai GAP’in oluşması ile dünya geneline yayılmıştır. Bu gelişmelerin sonucunda 7 Eylül 2007 tarihinden itibaren EUREPGAP artık GLOBALGAP olarak tanımlanmaktadır. 2007 yılı itibarıyla bu organizasyon içerisinde yaklaşık seksen ülkede 80 bin sertifikalı üretici iyi tarım uygulamaları yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de iyi tarım uygulamalarına ait sertifikalandırmalar, EUREPGAP Protokolü ile başlamıştır. 2003 yılından itibaren, Avrupa ülkelerine yönelik ihracat yapan yaş meyve-sebze sektöründe EUREPGAP kriterlerine göre iyi tarım uygulamaları yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bitkisel ve hayvansal üretimde faaliyette bulunan ülkelerde, gelişmiş ülkelerde tarım politikaları belirlenirken makro politika olarak yüzde 10’unda organik tarım, genelde de baktığımızda yüzde 2’de organik tarım uygulamaları görülmektedir. Fakat konvansiyonel tarım yaptıkları yüzde 60-70’lik kısmında ise iyi tarım uygulamaları tekniklerine geçmeye özen göstermektedirler. Ülkemizde ise binde 8 oranında organik tarım yapılmakta olup, ihracata yönelik alanların bir kısmı hariç -o da yaş meyve ve sebzede- iyi tarım uygulamalarında iç piyasa üretimimizde gıda güvenliğini sağlayacak önlemlere pek dikkat etmemekteyiz.

Bu konuyla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, 17/6/2008 tarihinde, Meclis araştırması komisyonu kurulması için önergemizi vermiş olup gündeme alındığında siz değerli milletvekillerinin de desteğini isteyeceğiz. Bu konuya fazla değinmeyeceğim. Fakat bundaki amaç, ihracatta yaşanan sorunların giderilmesi, iç piyasada tüketilen ürünlerin gıda güvenliğine uygun üretilmesi, çiftçilerimizin uygulamada yaşadıkları sorunların ve gerekli altyapı tedbirlerinin alınabilmesi ve standartları olan bir ülke olabilmemizdir ve bunun için bu konuda araştırma komisyonu kurulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşması’na Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına hayırlı olsun der, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Coşkun.

Ramazan Kerim Özkan Bey yoklar herhâlde, tekrar bir sorayım? Yok.

Şahısları adına ilk söz Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk’e aittir.

Buyurun Sayın Ertürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşması’nın onaylanmasına dair Hükûmetimizin getirdiği tasarıyı görüşüyoruz.

Burada, ülkemizde, kendi kendine çevrilebilen, tarımda değişik sektörlerden ve bir başka tedarikçiye ihtiyaç duymadan kendi yemini, kendi damızlığını üreten kanatlı sektörü için bu anlaşma çok önem arz etmektedir. Çünkü, kanatlı sektöründe büyük alıcı olan ülkelerden bir tanesi, gerek nüfusuyla ve gerekse kendi bölgesine özgü damak tadıyla Çin ülkesidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde 26 bin ton civarında tavuk ayağı da üretilmektedir ve ülkemizde üretilen tavuk eti, hindi eti, piliç etinin ötesinde ihracata yönelik olarak tavuk ayağı, ürettiğimiz ve ihraç ettiğimiz piliç etinden fazla gelmektedir. Gerçekten çok enteresan bir durum. 24 bin ton tavuk eti ihraç edebilirken 26 bin ton tavuk ayağı ihraç edebiliyoruz ve bu tavuk ayağı ihracatının da nihai tüketicisi Çin ülkesidir. Ancak, iki ülke arasında, ülkemiz ile Çin arasında böyle bir anlaşma olmadığı için, şimdiye kadar, nihai tüketici olan Çin’e daha çok bizim Hong Kong, Tayland, Vietnam gibi ülkeler üzerinden ihracatımız sağlanmaktadır. O bakımdan, Hükûmetimiz bir çalışma yapmış ve en azından ihracatımızın, bu sektörün ihracatı için çok önem arz eden bu anlaşmayı imzalayarak ve onaylanması için de Parlamentomuza sevk etmiştir.

10 milyon 100 bin kadar da yumurta üretimimiz vardır. Hükûmetimiz gerek yumurta üretimini gerekse piliç eti ve tavuk ayağı ihracatını desteklemektedir.  Yumurtada bin adette 15 dolar, kümes hayvanlarında da tonda 186 dolarlık bir ihracat teşvikimiz vardır. Tabii, bu üretimlerle Türkiye’de gerek piliç eti üretimi gerekse pilicin önemli bir çıktısı olan tavuk ayağı ihracatında ülkemiz -yine burada Dış Ticaret Müsteşarlığımızın rakamlarına baktığımızda- 21 milyon dolarlık bir ihracat fırsatı yakalamaktadır. Piliç etinde ise bu ihracat 22 milyon dolarlık bir rakamdır. Yani, aralarında 1 milyon dolar kadar bir fark vardır. Onun için, bu anlaşma, bu sektörün, tavukçuluk sektörünün, kanatlı sektörünün ihtiyaç duyduğu ve ısrarla takip ettiği, bir an önce yüce Meclisten onaylanarak sektörün başka ülkeler marifetiyle değil de bizzat Çin’e, ülkemizin sektörünün, bizzat, aracı koymadan, aracı ihtiyacı duymadan, direkt alışveriş yapabilecekleri ve ihracat yapabilecekleri ve karşılıklı alışveriş yapıldığı zaman da ihracatımızın çok iyi bir noktaya gelebileceği yönünde sektörün beklentileri vardır.

İnşallah, bugün bu yasamız onaylandığı takdirde sektörün beklentileri karşılanmış olacaktır dileklerimle, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ertürk.

Şahsı adına ikinci söz, Gaziantep Milletvekili Halil Mazıcıoğlu’na aittir.

Sayın Mazıcıoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşması’nın ülkemize, vatanımıza hayırlar getirmesini diler, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mazıcıoğlu.

Sayın milletvekilleri, konuşmalar tamamlanmıştır; soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Tek soru Sayın Genç’ten.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Tabii, AKP Grup Başkanvekili -biraz önce- Mustafa Alataş yanıma geldi.

BAŞKAN – Alataş değil efendim, Elitaş.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neydi? Neydi soy ismi?

BAŞKAN -  Elitaş efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Elitaş mı? Alataş mı, Elitaş mı bilmiyorum. Neyse. Yani, herkesin soy ismini doğru bilmek de zorunda değilim.

Geldi bana dedi ki: “Bu kanunlar üzerinde konuşmayın.” dedi. “Biz” dedi “Elektrik Piyasası Kanununa geçelim.” Ben de dedim ki: “Yok, konuşacağım.” dedim. Ben konuşacağım deyince gitti, arkadaşlarına dedi: “Çıkın, bir merhaba deyin, gidin.”

Şimdi, böyle bir parlamento sistemi olmaz. Yani, burada milletvekillerinin konuşması lazım.

Uluslararası anlaşmalar, Sayın Başkan, bu, 7/5/2004 tarihinde yapılan bir Anayasa değişikliğiyle kanunların üzerine çıkarılmış bir değişikliktir. Uluslararası anlaşmaların çok, enine boyuna, iyi incelenmesi lazım. Bizim öteden beri gördüğümüz kadarıyla, uluslararası anlaşmalar ne komisyonlarda ciddi olarak inceleniyor ne Genel Kurulda inceleniyor. Dolayısıyla…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan, soru sorsun.

BAŞKAN – Soracak herhalde, bekliyoruz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruya geleceğim efendim.

Yani, bu uluslararası anlaşmaların ülke için çok önemli birer belge olduklarını, bunun hem komisyonlarda hem de Genel Kurulda enine boyuna tartışılması gerektiğini ve bunların bu anlaşmalarla ülkeye birtakım sıkıntıların gelmemesi için burada incelenmesi lazım, tartışılması lazım. Ama AKP’nin bir huyu var, burada birçok kanunu tartışmadan geçirelim diyorlar. Onlar öyle devam etsinler, biz de onların bu davranışlarına karşı yasal haklarımızı kullanıyoruz.

Ben şimdi sorularımı soruyorum: Şimdi, bu kene hastalığı nereden türedi Sayın Bakan? Kimlerden geldi, hangi ülkelerden geldi? Ayrıca ülkemizin hangi bölgesinde kaç tane kene vakasına rastlanmaktadır ve bunlar için Hükûmet olarak ne tedbir düşünüyorsunuz? Kene hastalığından ölen vatandaş sayısı ne kadardır? Bunların, tabii, ülke turizmine de büyük bir zararı var. Biliyorsunuz bir kuş gribi meselesi çıktı ortaya. Kuş gribinden memleketimizde birçok kanatlı hayvanlar yok edildi, öldürüldü. Bu arada, köylerde de maalesef tavuklar yok edildi sebepsiz yere ve köylünün en önemli gıda maddesi olan yumurta ortadan kaldırıldı. Tabii bunu fırsat bilen Kemal Unakıtan’ın çocukları…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Soru nerede, soru?

KAMER GENÇ (Tunceli) - …bunlar bir pişmiş yumurta fabrikasını kurdular. Acaba bu köylerde kuş gribinden yok edilen tavukların yeniden üretilmesi konusunda Hükûmetin bir politikası var mıdır?

Diğer bir konu: Benim ilim Tunceli’de çok miktarda koyun beslenmektedir. Bu koyunlar dağlara, yaylalara…  

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir dakika değil mi?

BAŞKAN – Sayın Genç, çok uzattınız. Lütfen, fazla…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, başka soru soran varsa kısa keseyim ama o on dakikalık sürede konuşmak…

BAŞKAN – Var, var, başka soru soran da var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, vereyim ben. Sorularımı sorayım.

BAŞKAN – Ne biliyorsunuz başka soru olmadığını?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, soruyu soruyorum işte.

BAŞKAN – E sorun o zaman.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, soruyorum.

Efendim, bizde küçükbaş hayvan olarak özellikle koyun beslenmektedir Tunceli’de. Bunlar yazın yaylalara gitmektedir. Yaylalara giderken bu koyun başına verilen bir taban fiyatı var mıdır? Ayrıca bu yaylaların kiralanmasında maalesef birtakım usulsüzlükler yapılmaktadır. Koyun başına vatandaşlar o zor şartlarda meradan 3 milyon para alınmaktadır. Acaba Hükûmetiniz bu koyun üreticilerine, o koyun üretimi meselelerini hafifletmek için acaba bir taban fiyatı yardımı yapmayı düşünüyor musunuz?

Yine, bu koyunları dağa götüren kişilere, yaylalarda bunlar için bir geçici konut yapmayı düşünüyor musunuz?

Ayrıca, bu yaylaların daha verimli üretim yapabilmesi için…

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Böyle soru olur mu?

BAŞKAN – Altı dakikadır konuşuyorsunuz, bakın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam Sayın Başkanım ama memleketimizde…

BAŞKAN – “Tamam Sayın Başkanım” la idare ediyorsun, hadi devam et!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, sorumu tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Tamamla, tamamla.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu yaylaların daha verimli hâle getirilebilmesi için, otlakların daha verimli hâle gelebilmesi için acaba Hükûmetiniz olarak… (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Bitiriyor, bitiriyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bana bakıp gülüyorlar da şeyimi bozuyorlar efendim. Lütfen, bakıp gülmesinler, insicamımı bozuyorlar.

Acaba yaylaların daha verimli bir saha hâline gelmesi için Hükûmetiniz bu yaylaların ıslahı konusunda ne tedbirler düşünüyor? Bunları öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

Sayın Elitaş, siz de söz istemişsiniz. Konuşacak mısınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Vazgeçtim efendim.

BAŞKAN – Vazgeçtiniz.

Süre az kaldı zaten.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, her ne kadar değerli arkadaşımız konuyla ilgili fazla soru sormadıysa da ben elimden geldiğince bir iki sorusuna cevap vermeye çalışayım. Öbür konulara da Tarım Bakanlığımızdaki arkadaşlarımız yazılı olarak cevap verirler.

Şimdi, benim bildiğim kadarıyla kene hastalığı 12’nci yüzyıldan beri vardır. İlk kez Türkiye’de Tokat’ta 2002 yılında ortaya çıktı. Tabii ki diğer konularda arkadaşlar bilgi verecekler sonradan yazılı olarak. Sadece bu yayla ihaleleri konusunda bir açıklık getirmek istiyorum.

Biliyorsunuz, bu ihaleleri valilikler komisyon kararı alıp öyle ihaleye çıkıyorlar.  Bakanlık olarak biz 2008 yılı içerisinde 10 YTL destekleme vermeyi kararlaştırmış durumdayız.

Sayın Başkan, söyleyeceklerim bu kadar. Diğer sorulara yazılı olarak cevap vereceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, arayacağım.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Maddelerine geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.43

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 126’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

241 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ÇİN HALK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ

ARASINDA HAYVAN SAĞLIĞI VE KARANTİNA KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 24 Ocak 2006 tarihinde Pekin’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN –Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.

Sayın Öğüt? Yok.

Ramazan Kerim Özkan Bey, siz mi konuşacaksınız?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sonra efendim.

BAŞKAN – Şahısları adına, Van Milletvekili Gülşen Orhan…

Sayın Orhan?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, konuşmayacak.

BAŞKAN – Konuşmuyorsunuz.

Siirt Milletvekili Afif Demirkıran.

Sayın Demirkıran, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Demirkıran’dan sonra efendim.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlaşma da bugüne kadar bu Parlamento çatısı altında kabul ettiğimiz o güzel anlaşmalardan bir tanesidir. Çin, Türkiye gibi yükselen bir ülkedir. Çin ile ticaret hacmini artırmak için önemli bir anlaşmayı, ümit ediyorum ve inanıyorum ki bugün burada hep beraber onaylayacağız.

Hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ile Çin Cumhuriyeti Hükûmeti arasında hayvan hastalıklarının önlenmesine ilişkin olarak yapılan bir anlaşmanın 1’inci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Tabii, Türkiye’de hayvan sağlığı çok önemli bir unsur. Biliyorsunuz geçen dönemlerde Türkiye’de çok ciddi hayvan hastalıkları çıktı. İşte, kuş gribi. Ondan sonra, kuş gribi sonucunda ülkemizin her tarafındaki -tabii bence de çok akılsızca hareket edildi- birçok tavuk, özellikle köylü vatandaşımızın ana, temel gıda maddesi olan tavuk yok edildi. Bu arada tabii iktidar mensubu bakanlar da bundan payını aldılar. Hemen onu fırsat bilerek birtakım -pişmiş yumurtadan- fabrikalar kurdular, bayağı büyük bir ticaret hacmini elde ettiler. İşte, bunlar aslında tabii bir fırsatçılık olmaması lazımdı.

Tabii, ben biraz önce Sayın Bakana birtakım sorular sordum. Bir arkadaşımız gayriihtiyari bize karşı böyle bir güldürecek hareketler yaptı. Ama ben de gayriihtiyari ona uydum. Aslında özür diliyorum. Yani tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisi ciddi bir kurumdur. Bu kurumda ciddi işler yapmak lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten benim ilimde çok büyük miktarda koyun beslenmektedir. Bu Erzincan peynirinin esas aslı, Tunceli’nin Pertek ve Çemişgezek ilçesindeki koyunlardan ve Tunceli dağlarından, Munzur ve Pülümür yaylalarından, Ovacık yaylalarından beslenen hayvanlardan elde edilen peynirdir. Buralarda bu hayvan besleyicilerimizin çok ciddi sıkıntıları var.

Şimdi, bir defa bu yaylalar ihale edilirken burada birtakım objektif olmayan kurallar getiriliyor. Ben bunları tabii bu vesileyle şey etmek istiyorum. Konu hayvan sağlığı olunca, Türkiye’de sağlıklı bir hayvan beslenmesinin yaratılması için evvela yaylaların, meraların iyi ıslah edilmesi lazım. İnsan hayatının yaşamında, özellikle bizim orada hayvan besleyicilerinin çok büyük sıkıntıları var. Yani, bir bakıyorsunuz, kışın karın altına gidiyorlar. Yaylada eski 10’larda, 20’lerde daha küçük küçük bebeklerini beraberlerinde getiriyorlar. Oralara aslında, çağdaş bir ülkenin insanları olarak, o yaylaya giden insanlara bir şeyler yapmak lazım.  Yani, o ilkelliklerinden, o ilkel… Mesela, bir de Beritanlar da var, bunlar Elâzığ bölümünde; Şavaklar var bizim Tunceli’de.

Şimdi, artık gelişen, ilerleyen, çağ atlayan diyorsunuz ya, bir ülkede bu insanların da o hayvanlarını yaylalara getirirken, o yaylalarda hiç olmazsa çadır yerine, onların işte sağlıklı yaşayabilecekleri bir konut yapmak lazım.

Ayrıca, bu yaylaların ıslahı konusunda devletin ciddi bir ıslah programı uygulaması lazım. Bu meralarda alınan paraların... İşte özel idarelere alınıyor, mülki idare amirlerine alınıyor. Bunların bir kısmına, oradaki mülki idare amirleri kendilerine işte otomobil alıyorlar, makam arabalarını alıyorlar. Şimdi bu haksız bir şey. Yani, devletin parası var; getirsinler orada kendilerine devletin parasıyla makam araçlarını alsınlar. Bu insanların çektikleri bu işkence, eziyet ve insanlık dışı bir hayattan bir an önce kurtulmasını istiyorum.

Sonra, işte yazın yaylalara çıkarken bu vatandaşlarımız çok büyük sıkıntı çekiyorlar. Efendim, işte inerken büyük sıkıntı çekiyorlar. Yollarda, o elde ettikleri o mahsullerin bir kısmı heba oluyor. Bence, yine o yaylalarda işte peynir yapılması için, onun taşınması için bu insanlara birtakım kolaylıklar sağlanması lazım. Bu olayları ben yakından bilen bir insanım. Yani, işte, yeteri kadar veteriner gönderilip o yaylalarda gerekli ıslah yapılmıyor. Hayvan hastalıklarının tedavisi için gerekli tedbir alınmıyor. Ben Hükûmeti bu yönden de uyarıyorum. Yani, bu insanlarımız çok ilkel şartlarda yaşıyor, inanmanızı istiyorum. Düşünebiliyor musunuz, kadın yani üç aylık, beş aylık bebeğini arkasında torbasına alıyor ve eksi 10’larda, eksi 20’lerde o karlı alanlara götürüyor. Bu insanlara da el uzatılması gerektiğine inanıyorum. Benim bölgemde çok gördüm, yani inanmanızı istiyorum. Zaten ilkbaharda yaylaya giderler, sonbaharda inerler ama giderken ve gelirken o insanların yolda çektiklerini, çok büyük sıkıntı çektiklerini gördüm ve bu vesileyle onu dile getirmek istedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu benim ilimin çok ciddi bir sıkıntısıdır. Bu sıkıntıyı yaşayanlar bilir. Yani size bir hikâye anlatayım, hikâye değil olan bir olayı anlatayım: Ben 1995’lerde 1996’larda bir gün sabahleyin Pülümür’de çıktım, bir karakolda 20 tane aile çocuklarıyla beraber, eşeklerle beraber orada bekliyorlar. “Niye bekliyorsunuz?”, “Efendim buradaki güvenlik kuvvetleri bizim hüviyetimizi aldı.” dediler. Sabah saat yedi buçuk, sekiz… “Ne dediler size?”, “Akşam saat sekizden sonra, karanlık bastıktan sonra gideceksiniz. Yolları işgal etmeyeceksiniz.” Gittim dedim: “Kardeş niye bunların hüviyetlerini aldın?”, “Efendim, almadık da… Vereceğim.” dedi. “Peki” dedim, verdirdim. Sonra gittim orada kahvede oturdum, geldim baktım yine orada bekliyorlar. “Niye vermedin?”, “Vermedim.” dedi. Yani bu insanlara hakikaten çok keyfî işlemler yapılıyor. Yani bunları vicdanımda hissettiğim için söylüyorum. Özellikle Hükûmetin bu koyun besleyicilerine bir yardım elini uzatmasını ve bunların şartlarını iyileştirmesi konusunda çaba göstermesini diliyorum.

Saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Genç, özellikle teşekkür ediyorum, gündeme bağlı kaldınız. Teşekkürler, sağ olun.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen var mı efendim? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tümünü oylamadan önce, oyunun rengini açıklamak üzere Mersin Milletvekili Vahap Seçer.

Sayın Seçer, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun oyunun rengini belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çin Halk Cumhuriyeti’nin son yıllarda hızla nüfusunun artması, dünyada ekonomik etkinliğinin artması elbette ki bu ülke ile Türkiye Cumhuriyeti arasında da ticaretin önemsenmesi anlamına gelen birtakım veriler içeriyor.

Bizim Çin Halk Cumhuriyetiyle özellikle kanatlı hayvan ihracatı konusunda bir diyaloğumuz var ancak bu anlaşmalar bugüne kadar yapılamadığı için başka ülkeler üzerinden biz bu ülkeye ihracatlar yapabiliyorduk.

Elbette ki günümüzde de hayvan sağlığı… Özellikle insanlara hayvandan geçen hastalıklar konusunda da hassas davranmamız gereken dönemde bulunuyoruz.

Dolayısıyla bu anlaşmanın uygun olduğunu belirtiyor, iki ülkeye de hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Seçer.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hayvan Sağlığı ve Karantina Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum.

Kullanılan oy sayısı : 225

Kabul                       : 225 (x)

Böylece tasarı kanunlaşmıştır. Hayırlı, uğurlu olsun.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/554) (S. Sayısı: 249) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 249 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Sayın Kaplan, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanunu üzerinde Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Enerji” deyince, gerçekten, ülkemizde, enerjinin ülke ekonomisinde, ülke ulusal güvenliğinde, ülke geleceğindeki yerini çok iyi sorgulamamız gerektiğini düşünüyoruz ve Demokratik Toplum Partisi olarak enerji politikalarını ve ona bağlı olan bütün yasa tasarılarını da ülkenin güvenliğiyle bire bir bağlantılı olarak görüyoruz. 

                               

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 249 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Son zamanlarda demeyeceğim, çünkü, yılın başında elektriğe bir yüzde 20 zam gelmişti. Geçtiğimiz hafta yüzde 24, sanayi elektriğine de yüzde 22 küsur oranında bir zam yapıldı ve esnaf, sanatkâr, sanayi siteleri, hepsi bu  konudaki sıkıntılarını her gün dile getiriyorlar. Tabii, sadece bu hafta yapılan zam da değil, bir de otomatiğe bağlanmış bir zam söz konusu elektrik konusunda. Bundan sonra, aboneler, vatandaşımız, her ay, neye bağlı, hangi ölçüte bağlı, nasıl olacağı da belirlenmeden, otomatik olarak zam ödeyecek. Yani, kilovat saatini bilmeden alacak, harcayacak, ama, onun faturasına yansıyacak ve ödeyecek.

Tabii, bu yasa tasarısının geçmişi var, 2001 yılına gidiyor. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu… Bugüne kadar geçen süre içerisinde önemli değişiklikler yaşadık. Türkiye, Avrupa Birliği müzakere sürecine girdi. Bu müzakere sürecinde, enerji alanındaki özellikle alt başlıklardan iki tanesi Avrupa Birliğiyle ilgili. Avrupa Birliğinin bu konudaki önemli iki direktifi söz konusu. Biliyoruz bunu. Bunlardan birisi, arz ve altyapı yatırımlarının güvenliği; ikincisi, iç pazara ilişkin direktifler, çevre politikaları ve detaylar… Tabii bu Avrupa Birliği direktifleri nedeniyle Avrupa Birliği Komisyonumuz, Enerji Komisyonundan diğer komisyonlara, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına kadar hepsi bu konuyla ilgili olduğu için bu tasarı da ilginç bir karmalık, ilginç bir eklentik tasarı olarak bir politikasızlık, bir belirsizlik, ülkenin enerji politikası konusunda ortak bir politikasının olmadığının işaretlerini veriyor.

Eğer enerji konusu ortak bir ulusal politika gerektiriyorsa, eğer bu, güvenliğimizi ilgilendiriyorsa bunu yüce Meclisin partilerüstü, gruplarüstü bir anlayışla ele alıp ülkenin çıkarlarına doğru bunu şekillendirmesi de zorunludur. Ülkenin güvenliği konusundaki enerji konusu Türkiye'nin ekonomik krizde en çok çarpacağı konulardan birisidir. Orta Doğu’da değişen dengelerin de su ve enerjinin, ki buna paralel arzın, dağıtımın, takibin altyapısının oluşturulması da bu kadar önemli.

Şunu açıklıkla iddia edebilirim: Enerji politikası, güvenlik konusunda, Türkiye ekonomisinin geleceği konusunda öylesine önemli bir risk taşıyor ki, altı yıllık 59’uncu, 60’ıncı Hükûmet dönemlerinde ne yazık ki geldiğimiz nokta sevindirici değildir. Geldiğimiz nokta sorgulanması gereken, geldiğimiz nokta vatandaşın cebine kadar inen ama diğer taraftan, ülkenin ekonomisini riske sokan, üretimini direkt etkileyen, hayatın her alanına zamlar furyası ve dalgası olarak yayılacak olan bir belirsizliği beraberinde taşımaktadır. “Neden?” diyeceksiniz. Elektriğe zam yaptığınız zaman, elektriğe dayalı olarak hizmet veren bütün sektörler otomatikman bundan etkilenecektir. Hangi evin ocağında elektrik yoktur? Hangi iş yerinde prizsiz, lambasız… Ki lamba partisinin enerji konusunda çok daha hassas olması gereken bir durumda, çoğunluk iktidarına dayanarak, çok daha bilimsel, çok daha mükemmel projeler, çok daha iyi dünya göstergeleri göstererek çok daha güzel bir proje, bir tasarı ortaya koymasını Demokratik Toplum Partisi olarak bekliyorduk.

İnanın, ne kadar ki bir ülkenin hukuk ve demokratik bir toplum olarak işlemesinde çeteler ve darbeler önemliyse enerji de bir o kadar önemlidir, temel taşlardan birisidir. Öyle ki temel taşlardan birisi, Orta Doğu’daki son sınır kaymalarının, taşların oynamalarının; petrole dayalı kavgaların, savaşların, yakında bile Irak müdahalesinden sonra İran’a yapılacak, nükleer tehdit algılaması bahanesiyle yapılacak olası saldırıların hepsinin temelinde Basra Körfezi’nin, Suudi Arabistan başta olmak üzere, Kuveyt, oradaki petrol rezervlerinin… Türkiye'nin çok yakın coğrafyasındaki bu gelişmelerin hiç birisini, öyle, sıradan ele alıp değerlendiremeyiz. Çok basite, çok dara indirgediğimiz zaman da kendimize zarar veririz.

Şimdi, bu tasarıda bakıyorum, ilginç bir şey, Türkiye enerji politikasındaki belirsizlik… Bakıyoruz, Bakanlık da zaman zaman çok güzel haritalar koyuyor önümüze. Enerji Bakanlığı diyor ki: “Biz kaynak coğrafyası olacağız yani üreten coğrafya olacağız.” Neden? Güneşimiz var, Allah vermiş rüzgâr var, termal var, bor madeni var, biyokimya alanında üretim imkânları var, akarsularımız var, hidroelektrik santralleri yapacağız. Ama dönüyoruz, dolaşıyoruz… Daha iki gün önce, Başbakan, ısrarla, enerji politikasında diyor ki: “Ben Ilısu Barajı’nı yaptıracağım, ben Hasankeyf’i sular altında bırakacağım.” diyor. “Binlerce yıllık tarihimizi, mirasımızı, çevremizi, kültürümüzü, geleceğimizi ve onun önümüzdeki uzun yıllar, ömür boyu getireceği getiriyi bir kenara bırakıp otuz yıllık ekonomik getirisi olan, İsviçre, Avusturya, Alman bankalarının desteklediği, kredi kuruluşlarının, bankaların iştahlarını kabartan bu projeyi yapacağım.” diyor, “Hasankeyf’i sular altında bırakacağım…” Sonra diyor ki: “Abu Simbel gibi tarihi kurtaracağım, çıkaracağım tarihi mağaralardan dağların üstüne. Türkiye… Oradan camilerini, minarelerini, kubbelerini, medreselerini, Artukoğulları’nın, gidin geriye Bizans’a kadar, Kürt’ün de, Türk’ün de, her Müslüman devletlerin de orada yaptığı bütün uygarlıkları bir kalemde alacağım, götüreceğim.”

Burada bizim oturup çok ciddi düşünmemiz gerekiyor. Gerçekten bunun bu ülkeye getirisi, faydası varsa beraber karar verelim, inanalım, ikna olalım; ama zararı varsa Hasankeyf’i sular altında bırakmayalım. Bakın, Sezen Aksu, gerçekten çok ilgiyle, diğer sanatçılarımız, Tarkan, bütün aydınlarımız tren seferleri düzenliyor Hasankeyf’e ve bugünlerde de Hasankeyf’te bir çaba var. Salt o değil, ben orayı çok iyi bilirim; benim akrabalarımın köyü var. Sordum: “Ne yapılıyor?” Kadastro girmemiş, tapuları yok, su basacak, su altında kalacak yakın zamanda. ÇED projelerinin hiçbirisi doğru hayata geçirilmemiş. Oradaki insan yerleşimi… Yüz binler göç ettirilecek, yeni yerleşim alanları belirlenmemiş. Bırakın onu, kredi statü ve koşullarının hiçbirisi daha hayata geçirilmemiş.

Şimdi, biz, ülkemizin doğal zenginliklerini, kaynaklarını niye başkasına verelim? Bakın, ağır bir kelime kullanmak istemiyorum. Ciddi söylüyorum, konuşurken zorlanıyorum. Hasankeyf bu ülkenin onurudur, tarihidir, simgesidir, sembolüdür. Gelin Hasankeyf’ten elde edeceğiniz kilovat saatin 100 katını Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki kullanılmayan atıl nehirlerimizden, akarsularımızdan, dağlardaki rüzgârımızdan, pırıl pırıl güneşimizden, termal kaynaklarımızdan, hepsinden ama hepsinden,  gelsinler, yapalım. O kredi kuruluşları da gelsin, onlara da karşı değiliz. Ama tarihimize, doğamıza, çevremize, güzelliklerimize göz atmadan, üç kuruş kârları için bu ülkenin geleceğini batırmadan gelebilme erdemliliğini gösteriyorlarsa, açgözlü davranmıyorlarsa bu ülkenin insanı elbette ki yaratılacak üretimde, bir enerji sektöründe birlikte çalışmayı reddetmez.

Rüzgâr enerjisi konusunda, taslakta bakıyorum, ufak ufak karmaşalar var, kilovat saat üzerinden, ihtiyaca göre üretim… Artık bunu teşvik etmek bu ülkede yenilenebilir enerji kapsamını, kurulanların 200 kilovat saatlik kurulu güçlerinin çerçevesine sıkıştırmamak gerekiyor.

Doğal gaz piyasasında yaşadığımız felaket, önümüzdeki dönem Türkiye'nin ekonomisini vuracak en büyük tehlikelerden birini teşkil ediyor. 48 milyar dolar ithalata, dışarıdan gelen doğal gaz kaynağına verilen ve yeri geldiği zaman -tasarıda da var- İran canı sıkıldığı zaman, Sayın Erdoğan Washington’a gittiği zaman, hava soğuk üşüdük deyip vanaları kapattığı zaman…  Böyle bağımlı bir enerji politikasıyla bu ülkenin kalkındırılması kesinlikle mümkün değildir.

Şunu da çok açıklıkla ifade etmek istiyoruz: Yani, Türkiye’de her türlü vergi alma karmaşası sağlama… Bir vergi reformu doğru dürüst yapılamadığı için, TRT gelirlerini elektrikten aldığımız faturada vatandaşa yüklüyoruz. Savunma harcamalarımızı tütün mamullerine, Tekel maddelerinde arıyoruz, dolaylı vergi. Zaten bu ülkede ne zaman ki bakıyoruz, gerçekten 2008 gelir bütçesinin birinci kalemini eğer dolaylı vergiler teşkil ediyorsa ve son bir yılda çıkardığımız bütün yasalarda otomatikman vergi teşvik indirimleri hep özel sektöre yapılıyorsa ve adil bir vergi sistemine geçilemiyorsa, gerçekten, enerji politikasının da sevkini, dağıtımını, denetimini, rekabetini bu yasa tasarısıyla sağlamak mümkün değil.

Burada ilginç bir noktaya değinmek istiyorum: Türkiye, Avrupa Elektrik İletim Birliği UCTE’nin aday üyesi. Bakın, Bulgaristan, Yunanistan buraya üye ve bu ülkeler, zaman zaman Türkiye’ye elektrik de satıyorlar. Biz de, doğu, güneydoğu ve güney komşularımızla, ülkemizin aday üye olması nedeniyle, ithalat, ünite yönlendirme, asenkron bağlantı beslenme yöntemlerinden birinin uygulanması için bir çare arıyoruz bu tasarıyla. Oysa ki daha bir sene önce orada iki üç tane küçük santral vardı, “Irak’a elektrik satıyorsunuz” diye başlarına gelmedik kalmadı, elektriği de kestiler, elektrik de satmıyorlar. Ben, yakın zamanda gittim, geldim, üzülerek ifade edeyim, Kürt yönetimi, Irak’ta kendi elektriğinin altyapısını uzun yıllara dayalı bir hamleyle çözmek üzere. Çok kısa, on ay gibi kısa bir sürede kendi hidroelektrik santralleriyle, petrol kaynaklarıyla -bakın, bunu açık ifade ediyorum- öyle bir sistemi kurmuş durumda ki Türkiye’ye, yakında bize, rahatlıkla elektrik satacak duruma gelecek. Şimdi, bu enerji politikalarında, satacak, göreceksiniz, tıpkı Bulgaristan’dan, Yunanistan’dan alır duruma düştüğümüz gibi… Çünkü, oradaki santraller, hidroelektrik santrallerde ne Hasankeyfler sular altında kalıyor ne de… Oradaki kaynaklar kendi öz kaynakları olarak değerlendiriliyor ve ciddi bir mühendislik olayı olarak olaya bakılıyor.

BOTAŞ’ı ihalelere sokacağız, diyoruz; Kerkük petrollerinin… Sayın Bakan çıksın, açıklasın burada. Dünyanın en zengin petrol rezervi Kerkük’te. Kerkük petrollerinden İngiliz, Amerika, İskoç firmalarının aldığı payları, şirket olarak aldığı ihaleleri, hatta ve hatta diyorum, atık ürününe dahi, petrol atık ürünlerini dahi otuz yıllığına orada alan ihaleleri karşısında Türkiye, bu kadar yakın, dost, Kürt ve Türk kardeşlerinin yaşadığı topraklardaki petrol kaynaklarının yüzde kaçını alabildi? Bakın, çok açık söyleyeyim, üzülerek: Sonuç, nötrdür. Yani, başka şirketler geliyor Kerkük petrollerine el koyuyor. Geriye bize kalıyor… Şu an iyi ilişkilerimiz gelişiyor. MGK’da bu görüşüldü, Kuzey Irak’taki petrol yataklarının araştırılması konusunda inşallah BOTAŞ ve diğer, Türkiye’deki özel petrol arama şirketleri de bu alana girecek ve bu ekonomik kaynak sadece ekonomik bir getiri olarak değil, Türkiye ve Irak arasında tarihe dayanan bin yıllık kardeşlikte, tıpkı Avrupa’da nasıl ki sınırlar öyle mayınlarla döşeli değil, o sınırlarda tanklar, toplar, zırhlı araçlar durmuyorsa, nasıl orada o ülkeye yakın, komşu ülkenin vatandaşları cüzdanını gösterip geçebiliyorsa, umarım, inanıyorum ki, sağduyulu davranırsak, yakın bir süreçte, bu ekonomik iş birliği, güçlü bir sosyal, kültürel kardeşlik projesi dâhilinde gelişir ve biz çok şeyi kazanabiliriz. Bu tasarının sadece bu noktada ele alınması enteresandır.

Burada bir şeyi ifade etmek istiyorum, doğrusu anlamak da istiyorum: “…Doğu, güneydoğu ve güney komşularımızdan ülkemizde oluşturulacak bir izole bölgenin beslenebilmesi suretiyle ithalat imkânının artırılması amaçlanmış ve gerektiğinde bu sürenin uzatılabilmesine ilişkin görev Kurula verilmiştir.” Böyle bir enerji politikası olabilir mi? Türkiye’nin bir bölgeye dayalı bir enerji politikası olabilir mi? Bu kadar dar düşünebilir miyiz? Orman köylülerimizin olduğu alanlarda yenilenebilir enerji gündeme geldiği zaman ne yapacağız?

Anayasa’nın 170’inci maddesi “Orman köylülerinin korunması gerekir.” diyor. Orman köylüsüne, zaten kesme hakkı olan ve halk dilinde  “makta” denilen bir miktar odun veriliyordu, şimdi onu da alıyorsunuz. “Gelin, yenilenebilir enerjinizi de kurun.” diyorsunuz, merasını da alıyorsunuz, hayvancılığını da öldürüyorsunuz, aç bırakıyorsunuz, “Hadi terk et.” diyorsunuz. Bu sosyal devlette bunun da önlemi alınmadan… Özel sektörün de ancak yabancı sermaye kadar, onun kadar açgözlü olabileceğini hesaba katmak gerekiyor. Yani “Para bu, sermaye bu, dini, imanı yok.” diye boşuna denilmemiş. Bu durumda vatandaşımızın da korunması için gerçekten bu tasarıda çok ciddi üzerinde durulacak maddeler var.

Bizler, tabii ki Avrupa Birliği direktiflerinin bazı bölümleriyle ilgili teknik olan hususlara “Hayır.” demiyoruz. Arz ve altyapı güvenliğinin sağlanması…

Sormak istiyorum: Elektrik kontağından -İstanbul’da maytap patlayan iş hanını değil- sadece elektrik kontağından ne kadar can ve mal kaybımız var bu ülkede? Sormak istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı bağlar mısınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum.

PS granül sanayisinin ham maddesini denetliyor musunuz Enerji Bakanlığı olarak? O kablolar yapıldığı zaman o kimyasal bileşimindeki DOP yağının oranını biliyor musunuz? Bilmediğiniz zaman, çektiğiniz o kabloların üç senede çürüyüp, kısa devre yapıp evleri, hanları, iş yerlerini, bütün çevreyi yakabileceği tehlikesi taşıdığını hesaba katıyor musunuz?

Risk, güvenlik, rekabet, denetim. Evet, enerji partilerüstü bir olaydır. Buna bu gözle yaklaşalım, ülkemizin geleceği açısından bakalım, insanlarımızın geleceği açısından bakalım, çevre açısından, kültür açısından, doğa açısından… Burada, inanıyorum ki beraber oluruz.

Hepinize, bu geç saatte saygılarımla teşekkür etmek istiyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, ufak bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Hükûmet olarak Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı cevap verecek.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında bu konuşmayı yapmayacaktım ama… Sayın Hasip Kaplan’ın iyi bir hatip olduğunu, etkin bir hatip olduğunu, iyi bir hukukçu olduğunu biliyorum ama konuşmalarında epey düzeltilmesi ihtiyacı olan noktalar vardı; onlara, bilhassa Ilısu’yla ilgili olana dokunmak istiyorum çünkü Ilısu konusu, çok yanlış ele alınan bir konu. Biz, Ilısu Barajı’na sadece teknik bir olay olarak, bir baraj olarak bakmıyoruz, aynı zamanda, ihmal edilmiş Hasankeyf’i kurtarmak için yapıyoruz. Belki bu şaşırtıcı olacak ama… Bu Hasankeyf… (DTP sıralarından gürültüler)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) - Her milletvekili gitsin oraya baksın, ondan sonra görelim.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Anlatayım…

Hasankeyf, asırlardır orada, siz neredeydiniz?

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Taşıyorsunuz, taşıyorsunuz!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Hasankeyf, yüzyıllardır oradaydı ve giderek de harabe hâline dönmüştü tabiat şartlarıyla, ihmalden dolayı orası harabe hâline konmuştu ve ne zaman biz “Ilısu Barajı’nı yapacağız.” dediysek bir hareket başladı orada. Hâlbuki, taş üstüne taş konmadı orada, taş üstene taş konmadı.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Biz iktidar olmadık ki!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – …ve oraya gitmedi… 

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Kim yaptı, kim yaptı? Devamı olduğunuz partiler…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –  …ve şu anda oraya sahip çıkan biziz.

Biz Türk milleti olarak, kültürüne sahip çıkan, millî değerlerine sahip çıkan bir milletiz. O bölgenin hassasiyetine, o bölgenin zenginliklerine, tarihî dokusuna saygı duyan bir yapımız var ve biz insana rağmen, çevreye rağmen, kültüre rağmen bir yatırım yapmıyoruz ve Orta Doğu Teknik Üniversitesinin değerli mimarlarıyla, şehircilik uzmanları ve arkeologlarıyla orayı biz aslında yeniden diriltiyoruz. Oranın bütün taşları işaretlenerek aslına uygun bir  şekilde taşınacak.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Bu tasarıya oy verenler gidip oraya baksın, herkes görsün; taşınabiliyorsa hep birlikte taşıyalım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu teknik, çok yaygın olarak kullanılıyor. Öğrenirseniz, inşallah, belki diğer yatırımlarda da bunları takip etme imkânınız olur.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Mağaraları  müzeye mi taşıyacaksınız Sayın Bakanım?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ben, hakikaten, Sayın Kaplan’ın hukuki birikimine saygı duyan biriyim. Yani, ama bu iş ayrı bir iş. Keşke bu iş bir hukuk davası kadar farklı boyutta olsa, ama bu teknik. Onu bırakın da bu işi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi gibi bu işi iyi bilen üniversitelere, uzmanlara bırakalım, bizim Bakanlığımızın elektrik konusundaki, su konusundaki uzmanlarına bırakalım. Çünkü, bu, bizim ülkemizin bir parçası. Biz böyle tarihî bir zenginliği yok edemeyiz.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bir tarih gidiyor!

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Uzmanlar karşı çıkıyor Sayın Bakan, uzmanlar karşı çıkıyor. 

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bakınız 180 kilometrelik…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Uzmanlar karşı çıkıyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bakınız, bu sadece bir baraj değil, oraya su götürüyoruz, susuzluktan kırılıyor o bölge.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bir tarih yok ediliyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Oranın iklimi değişecek, oranın turistik zenginlikleri değişecek. Orada 180 kilometre uzunluğunda bir göl olacak. Uzunluk bakımından bakarsanız…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Harran’daki yanlış politikaları gördük Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – İstanbul Boğazı’nın 40-44 kilometre olduğunu düşünecek olursanız -sağlı sollu 180 kilometre- yaklaşık 4-4,5 kat uzun, sağlı sollu. O bölgeye hayat gelecek. Oranın kalkınmasını istemiyor musunuz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakanım, Türkiye turizm satsın, tarih satsın.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bakınız, tarihî olarak da taşıyacağız, yüzde 80’i taşınacak.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Turizmini satsın Türkiye.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bakınız, biz, yerdeki taşın dahi hakkını düşünen insanlarız ve merak etmeyin siz, o bölge de bizim, o bölge de hepimizin.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Tarih taşınıyor oradan, taşın bile ruhu var.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) –  Onun için, nasıl ki Karadeniz üzerinde, Ege üzerinde, Doğu Anadolu üzerinde, İç Anadolu üzerinde düşünüyorsak burası için de böyle düşüneceğiz. Onun için hiç merak etmeyin, işi bilen adama bırakın.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Ihlara Vadisi için de iyi şeyler düşünüyorsunuz, Kaz Dağları için de!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Aynı zamanda yabancılarla da biz bu toplantıyı yaptık. Bakınız, bu toplantıda -yani bu barajda benim ısrarlı çalışmalarım oldu ve bununla iftihar ediyorum-

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Tarih sizi affetmeyecek ama!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – …ben Alman Büyükelçisini de yanıma aldım, İsviçre Büyükelçisini de yanıma aldım, Avusturya Büyükelçisini de yanıma aldım ve bütün bu bakanlarla görüşmeler yaptık biz. Avrupa’ya bölgenin halkını, ahalisini de taşıdık. Orada birtakım art fikirli, art düşünceli insanlara karşı çobanları dahi götürdük oraya, o güzelim insanları götürdük. 

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – O çobanlar anlamaz, sivil toplum örgütleriyle gidelim Sayın Bakanım!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bakınız, müsaade edin anlatayım. Bakın, böyle, monolog biraz diyaloga dönüşüyor ama şöyle izah edeyim…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tüm bölge belediyeleri karşı, sivil toplum örgütleri karşı, aydınlar karşı, sanatçılar karşı.

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bakınız, bu bölgenin bütün o uzmanlarıyla, Alman Bakanıyla, İsviçreli Bakanıyla, Avusturyalı Bakanlarıyla görüşmeleri yaptık.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Biz oranın vekilleriyiz, bizimle görüşün, onların bakanlarından bize ne!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bakınız, burayı turistik olarak kalkındıracağız, kültürel olarak kalkındıracağız, aynı zamanda iklimi değişecek, sağlı sollu oraya evler yapılacak, binalar yapılacak. Yani bir yerde, oraya, tabiri caizse bir deniz götürüyoruz zenginliğin dışında.

Hasankeyf’i de yüzde 80 olarak, bütün o tarihî zenginlikler olarak hepsini oraya taşıyacağız. Bunun için bütçemiz de hazır, çok şükür paramız da var, bilgimiz de var, niyetimiz de var. Dolayısıyla, bunu düzelteceğiz onu merak etmeyin yani. Bu bir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İkincisi, tabii ki güvenlik açısından da önemli bir yer burası. Belki birtakım mağaralar su altında kalacak ama biz oraya su götürüyoruz, yani oraya güzellikler götürüyoruz, zenginlikler götürüyoruz. Dolayısıyla hiç onu merak etmeyin.

İkinci olarak: Bir iki yanlış şeyiniz oldu Bulgaristan’dan, Yunanistan’dan elektrik almayla ilgili. Biz Bulgaristan’dan elektrik alıyorduk, kestik.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Alıyorduk ama yakın zamana kadar!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Geldiğimizde elektrik yetmiyordu. Bakınız, şu salonda her 5 ampule biz 3 tane ekledik. Yani seksen yılda 5 lamba varken, biz beş buçuk yılda buna 3 tane ekledik.

İkinci olarak da: Biz şu anda Bulgaristan’dan elektrik almıyoruz. Alabilirdik de yani almak ayıp değil. Bugün, Yunanistan benden elektrik almak için… Dün bakanla anlaşma imzaladık. Yani bu normal bir şey.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – 2013’e kadar alacağız, mecburuz, açık var!

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Yok, hayır, mecbur… Alınır tabii bu da ticaret metasıdır. Zaten aramızda kablolar döşenmiştir, hatlar vardır, alırız da veririz de. Ama şu anda, çok şükür ihtiyacımız yok. Biz, Irak’a da Suriye’ye de Yunanistan’a da elektrik veriyoruz. Almak da ayıp değil, vermek de ayıp değil yani bu normal bir şey. Onun için yanlışlığı düzeltmek için söylüyorum.

Bir de izole bölgeden bahsettiniz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, inanın şu Meclisin ışıkları bile yorucudur. Bunun için de bir mühendislik görmesi lazım. Şu ışıklar bile yorucu yani.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bakınız Sayın Kaplan, şunu söyleyeyim: Bir de izole bölgeden bahsettiniz. Herhâlde “izole” kelimesine sözlükteki anlamıyla yani gündelik hayattakiyle bakıyorsunuz. Biz kimseyi izole etmiyoruz.  Bölgeleri izole etmedik. Bu teknik bir tabir. Elektrik verilirken ve alınırken yapılan bir teknik uygulamadır. Yani bunun herhangi bir art niyeti filan yok. Onun için elektrik mühendisi arkadaşlarımız bu izole bölgenin sizi izole etmeyle alakası olmadığını size ayrıca ifade etsinler. Ben onun için bunu ifade ediyorum.

İkincisi: Bu kabloları filan yer altına alıyoruz. Oradaki işin çevre yönü, kimyasal maddeler üç yılda bozulur mu bozulmaz mı; bunların hep laboratuvar testleri yapılıyor, hiç merak etmeyin. Bu noktada biz gerçekten hassasız.

Pek çok şey düzeltilmeye muhtaç ama ben bu akşam -bir de konsensüse varılmış konuşulmasın diye- fazla zamanınızı almak istemiyorum ama yeri geldiği zaman enerji politikamızla ilgili biz… Güçlü bir devletin tabii ki enerji politikası var. Bu kanunlar da zaten bu politikanın ana elemanları. Dolayısıyla bu kanunlarda bu beş buçuk-altı yıl içinde birtakım… 2001 yılında on beş günde on beş kanun çıkmıştı. Bunların birtakım uygulama hatalarını, eksikliklerini de uygulama sırasında gördük. Çünkü canlıdır kanunlar da. Bir yerde bu eksiklikleri de gördüğümüz için bu düzeltmeleri yapıyoruz.

Onun için merak etmeyin, biz inşallah, bu büyüyen ülkemizin elektrik ihtiyacını karşılayacağız. Şu anda Çin’den sonra doğal gaz ve elektrik üretim ve tüketiminde dünya ikincisi durumundayız.

Bazıları “Yatırım yapılmıyor.” filan diyor, birtakım şeyler diyor, yok işte “Bazı programlı  kesintiler var.” diyor. Programlı kesinti filan yok. Fakat şöyle bir teknik de yok: Yani, kablolar elektrikliyken maalesef yatırım yapamıyoruz, yani onun elektriğini keseceksiniz ki trafoları değiştireceksiniz. Böyle bir teknik gelişmedi. Onun için elektrik kesintileri  yazın yapılır genellikle yatırımlarda. Bunu onun için yapıyoruz. Zaman zaman basında da bu yer alıyor. Hiçbir yerde programlı kesinti filan yok. Sadece… Aslında, yatırım yapmamızın güzel bir sonucu olarak bunu yapıyoruz. Siz evde ampulünüzü değiştirirken yahut ütünüzü tamir ederken elektrikten fişini çekmiyor musunuz? Böyle bir teknik gelişmedi. Onun için de böyle bir çalışmayı yaparken mecburen bunu yapıyoruz.  Böyle bir teknik gelişirse bana haber verin. Yoksa, elektriğe çarpılma durumuyla karşı karşıya kalırsınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakanım, zamlar nedeniyle zaten çarpıldık.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Merak etme, yok…

Bakınız, 22 dolardan 140 doları geçen bir petrol fiyatı artışı oldu. Biz elektriğimizin yarısını maalesef doğal gazdan üretiyoruz. Şu anda rüzgâra, güneşe yönelen bir çalışmamız var. Ama bu durumda doğal gaza bir bağımlılığımız var. Fiyatlar da arttı. Eğer bunu vermezsek başka yerden karşılayacağız. Bakın, beş buçuk yıl hakikaten şirketlerimize de zarar ettirmeden yapmamaya gayret ettik. Ama şu anda yapmamız gerekiyordu. O zaman da doğruydu yaptığımız şey, şimdi de yaptığımız doğru ki ben zammı sevmeyen bir Bakanım.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Bir yılda yüzde 50 zam gelir mi?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ama şunu çok rahatlıkla sizlere söylüyoruz: Şu anda da Türkiye, bu zamma rağmen doğal gazda da, elektrikte de Avrupa’nın ucuzları arasında. Pahalı değil. Bunu bilin. Ben size bunu ispat edebilirim.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Otomatik zamlarla tarihe geçeceksiniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Otomatik fiyat, adı üstünde, her zaman zam anlamına gelmez. Fiyatlar düzelirse, düşerse bunu yapma durumumuz olur.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Asgari ücrete göre korkunç bir rakam ama.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Kerkük’e gelince… Biraz önce bir de onu söylediniz, yani “Türkiye Irak’ta petrol niye aramıyor, diğerleri arıyor?” diye. Şimdi, burada bildiğiniz bir şeyi belki tekrar ediyorum ama kuzeydeki yönetimle merkezî yönetim arasında anlayış farklılığı var. Dolayısıyla, “Kuzeyde kim yatırım yapıyorsa -bana bunu Şehristani söyledi, kendi bakanları söyledi- eğer böyle bir şey olursa biz bunları kara listeye alıyoruz.” dediler. Bunun üzerine biz görüşmelerimizi, enerji diplomasimizi sürdürdük. Bizim orada üç tane de kulemiz var. TPAO oranın jeolojisini en iyi bilen şirketlerin başında geliyor. Biz de bununla iftihar ediyoruz. Biz de görüşmelerimizi yaptık, Türkiye’yi de dâhil ettirdik.

Bizim oradaki amaçlarımız, gayet tabii ki, sadece para kazanmak değil; o bölgenin kalkınması, oranın refahı ve aynı zamanda da kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılması. Bundan vazgeçmiş değiliz. Çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Orada özel firmalar çalışmalarını sürdürüyor. TPIC’in çalışmaları var ve biz Irak’a aynı zamanda petrol veriyoruz işlenmiş olarak. Belki bunu çok kişi bilmiyor ama petrol ülkesi olan Irak’a petrol de veriyoruz, elektrik de veriyoruz, vermiyor değiliz. İmkânlarımız neyse komşuluk ilişkilerinde… Biz Osmanlının torunlarıyız, dolayısıyla biz hiç kimseyi mağdur da etmeyiz, hiç kimseyi mükedder de etmeyiz. Onun için, hiç merak etmeyin.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin saat 20.00’de dolacağı göz önüne alındığında, bir sonraki grup sözcüsünün konuşmasını tamamlamaya imkân kalmıyor yeterli olmayacağından zaman.

Soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 8 Temmuz 2008 salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.48

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.