DÖNEM: 23 CİLT: 23 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 120’nci
Birleşim 19 Haziran 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
YOKLAMALAR IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, Zonguldak’ta taş kömürünün bulunuşu ve ilin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Adana
Milletvekili Mustafa Vural’ın, 10 Mayıs günü Adana’nın Karataş ilçesinde
meydana gelen sel baskınına ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov’un ölümü nedeniyle
yazarın edebî ve fikrî kişiliğine ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün ve 21 milletvekilinin, TOKİ’nin kurumsal yapısı ve
faaliyetleri ile bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/223) 2.-Edirne
Milletvekili Rasim Çakır ve 35 milletvekilinin, Saros Körfezi’ndeki doğa
tahribatının araştırılarak sürdürülebilir koruma için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri (10/221) 3.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 34 milletvekilinin, inşaat sektöründeki durgunluk
ve daralmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/222) B) Çeşitli İşler 1.- Millî Eğitim
Bakanlığının Gönül Köprüsü Projesi çerçevesinde Genel Kurulu ziyaret eden
öğrencilere Başkanlıkça “Hoş Geldiniz” denilmesi C)Tezkereler 1.- Slovenya
Ulusal Meclisi ile Avrupa Parlamentosu tarafından 26 Haziran 2008 tarihinde
Brüksel’de düzenlenecek olan “Avrupa Birliği ve Genişleme” konulu “Karma
Komisyon Toplantısı”na davet edilen Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy ve AB Uyum Komisyonu Üyesi
Mustafa Öztürk’ün davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/473) 2.- İran’a resmî
ziyarette bulunan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e refakat eden heyetlere iştirak
etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/474) 3.- Kuveyt’e
resmî ziyarette bulunan Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’na refakat eden
heyetlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/475) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/568) (S. Sayısı: 223) 2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93) 3.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16
Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/241) (S. Sayısı:
248) 4.- Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S.
Sayısı: 247) VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Başkanlığa verilen önergelerde kullanılan
dile ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat
Pakdil’in cevabı (7/3388) 2.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’ye personel alımına ve bazı programlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/3397) 3.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Türk Telekom’un kamu hisselerinin halka arzına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3431) 4.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türk Telekom’la ilgili bazı hususlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3471) 5.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un yönetici konumundaki kadın personele ilişkin
sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3565) 6.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, bir müşavir atamasına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3566) 7.-İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, TRT Genel Müdürünün yönetim kurulu
üyeliklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı
(7/3580) 8.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Genel Müdürü ve bir bürokratın katıldığı
yurt dışındaki bir toplantıya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın
cevabı (7/3597) 9.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Taşucu SEKA Fabrikasına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3607) 10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının
eğitimlerine ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
(7/3613) 11.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Anadolu liselerine yapılan öğretmen atamalarına
ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3614) 12.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, bir köyün ilave derslik ihtiyacına ilişkin sorusu
ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3615) 13.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir lisede dini içerikli bazı uygulamalar
yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in
cevabı (7/3618) 14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Bakanlığın bir cenaze töreninde temsil
edilmemesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/3667) 15.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Erzurum’daki belediyelerin elektrik borçlarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan’ın cevabı (7/3670) 16.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, bazı yönetmeliklerdeki düzenlemelere ilişkin sorusu
ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
(7/3674) 17.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, “Sınırlar Arasında” programının
sonlandırılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı
(7/3728) 18.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, fındık piyasasındaki gelişmelere ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/3784) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak beş oturum yaptı. Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilinin sorunlarına, İstanbul
Milletvekili Alaattin Büyükkaya’nın, çevre bilincinin geliştirilmesinde
bisiklet ve bisiklet yolları yapımına, İlişkin gündem
dışı konuşmalarına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi. Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, yerel basının sorunlarına ilişkin gündem dışı bir
konuşma yaptı. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay
Asadov’un resmî davetine icabet edecek olan Parlamento heyetini oluşturmak
üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin Başkanlık tezkeresi
Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın (6/668) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi. (10/3, 8, 12, 28,
31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145,
146) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu. Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 34 milletvekilinin, Ankara’ya verilen Kızılırmak
suyuyla ilgili iddiaların (10/218), Bursa
Milletvekili Abdullah Özer ve 33 milletvekilinin, Bursa Karacabey sahillerinden
kaçak kum çekilmesinin (10/219), İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 34 milletvekilinin, İstanbul’daki su havzalarının
durumunun (10/220), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/568)
(S. Sayısı: 223) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddeye ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden; 3’üncü sırasında
bulunan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/478) (S. Sayısı: 93), 4’üncü sırasında
bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat
Ergün ve 16 Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/241) (S. Sayısı:
248), İlgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından; Ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
(1/591) (S. Sayısı: 238) görüşmeleri tamamlanarak kabul edilip kanunlaştığı
açıklandı. 19 Haziran 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
19.02’de son verildi.
Dönem: 23 Yasama
Yılı: 2 No.: 171 II.- GELEN KÂĞITLAR 19 Haziran 2008 Perşembe Tasarılar 1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/609) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.6.2008) 2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/610) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.6.2008) Teklifler 1.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in; Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/284)
(Adalet ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.6.2008) 2.- İstanbul
Milletvekili Mesude Nursuna Memecan ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer
Üstün’ün, 5664 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına
Dair Kanun ile 5084 Sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/285) (Adalet ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.6.2008) Raporlar 1.- İstanbul
Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133
üncü Maddesine Göre İtirazı (3/102) (S. Sayısı: 139’a 1 inci Ek) (Dağıtma
tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME) 2.- Amasya
Milletvekili Akif Gülle’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna Burdur Milletvekili R. Kerim Özkan ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133
üncü Maddesine Göre İtirazı (3/103) (S. Sayısı: 140’a 1 inci Ek) (Dağıtma
tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME) 3.- Adana
Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna Burdur Milletvekili R. Kerim Özkan ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133
üncü Maddesine Göre İtirazı (3/104) (S. Sayısı: 141’e 1 inci Ek) (Dağıtma
tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME) 4.- Trabzon
Milletvekili Asım Aykan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna Ordu Milletvekili Rahmi Güner ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü
Maddesine Göre İtirazı (3/105) (S. Sayısı: 142’ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi:
19.6.2008) (GÜNDEME) 5.- Düzce
Milletvekili Metin Kaşıkoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 4 Milletvekilinin
İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/106) (S. Sayısı: 143’e 1 inci Ek)
(Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME) 6.- Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği
Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Konya Milletvekili
Atilla Kart’ın İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/107) (S. Sayısı:
144’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME) 7.- Denizli
Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133
üncü Maddesine Göre İtirazı (3/108) (S. Sayısı: 145’e 1 inci Ek) (Dağıtma
tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME) 8.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Koca’nın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine
Dair Raporuna Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün
133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/109) (S. Sayısı: 146’ya 1 inci Ek) (Dağıtma
tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME) 9.- Trabzon
Milletvekili Asım Aykan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü
Maddesine Göre İtirazı (3/110) (S. Sayısı: 147’ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi:
19.6.2008) (GÜNDEME) 10.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre
İtirazı (3/111) (S. Sayısı: 148’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008)
(GÜNDEME) 11.- Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın
Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü
Maddesine Göre İtirazı (3/112) (S. Sayısı: 149’a 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi:
19.6.2008) (GÜNDEME) 12.- Kütahya
Milletvekili Hüsnü Ordu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133
üncü Maddesine Göre İtirazı (3/113) (S. Sayısı: 150’ye 1 inci Ek) (Dağıtma
tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME) 13.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre
İtirazı (3/114) (S. Sayısı: 151’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008)
(GÜNDEME) 14.- Kocaeli
Milletvekilleri Nihat Ergün ve Osman Pepe’nin Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar
Ertelenmesine Dair Raporlarına İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 4
Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazları (3/115) (S.
Sayısı: 152’ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME) 15.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Sarı’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun
Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair
Raporuna İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün
133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/116) (S. Sayısı: 153’e 1 inci Ek) (Dağıtma
tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır ve 35 Milletvekilinin, Saros Körfezi’ndeki doğa
tahribatının araştırılarak sürdürülebilir koruma için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221)
(Başkanlığa geliş tarihi:12.06.2008) 2.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 34 Milletvekilinin, İnşaat sektöründeki durgunluk
ve daralmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/222) (Başkanlığa geliş
tarihi:12.06.2008) 3.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün ve 21 Milletvekilinin, TOKİ’nin kurumsal yapısı ve
faaliyetleri ile bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/223)
(Başkanlığa geliş tarihi:12.06.2008) 19
Haziran 2008 Perşembe BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 13.00 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşimini açıyorum. III.-
Y O K L A M A BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 13.05 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 13.18 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. III.-
YOKLAMA BAŞKAN - Açılışta
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. (Gürültüler.) Sayın
milletvekilleri, lütfen… Çok büyük bir uğultu var. Sohbet etmek isteyenler, çay
içmek isteyenler dışarıda çaylarını içebilir, sohbetlerini yapabilirler. Evet,
hoşça kalın! (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Gündem dışı ilk
söz, Zonguldak’ta kömürün bulunuşu ve ilin sorunları hakkında söz isteyen
Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal’a aittir. Buyurun Sayın
Koçal. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.-
Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Zonguldak’ta taş kömürünün bulunuşu ve
ilin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; taş kömürünün bulunuşu ve Zonguldak ilinin
sorunlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Türkiye'nin
sanayileşmesine katkıda bulunmuş, şehirlerin ve hızlı büyüyen sanayi
kapasitesinin enerji ihtiyacını karşılamış olan taş kömürü, 1829 yılında Uzun
Mehmet tarafından Zonguldak’ta bulunmuş ve 1848 yılından itibaren de üretilmeye
başlanmıştır. Bu paha biçilmez madeni bularak kalkınmamız ve ekonomik
bağımsızlığımıza kavuşmamız yolunda bize ışık tutan Uzun Mehmet’i saygıyla
anıyorum. Cumhuriyet
dönemine kadar daha çok yabancı şirketler, özellikle de İngiliz ve Fransızlar
tarafından işletilen kömür ocakları cumhuriyetten bu yana devletin gözetim ve
denetiminde işletilmiştir. 2004 yılından itibaren de Maden Yasası çerçevesinde
birtakım kömür sahaları özel işletmelere verilmiştir. Enerji sektöründe yaşanan
dar boğaz ve demir-çelik üretimindeki rekabet ve yükseliş, kömürün, hem
sanayinin hem de elektrik üretiminin vazgeçilmez bir kaynağı olduğu gerçeğini
bir kez daha ortaya koymuştur. Nitekim, Sayın Enerji Bakanının “Petrol ve doğal
gaz fiyatları böyle giderse çok eski bir buluş olan kömürü yeniden
keşfedeceğiz. Buraya doğru bir gidiş var.” demesiyle kömürün önemi ve değerini
kavradığı anlaşılmaktadır. Ülkemizin yıllık
taş kömürü ihtiyacı 20-21 milyon ton civarındadır, üretilen ise özel sektörle
birlikte yaklaşık 2,5 milyon tondur. İthal edilen taş kömürüne geçen yıl 2
milyar dolar civarında para ödedik. Bu yıl da yaklaşık 3 milyar dolar
ödeyeceğimiz görülüyor çünkü hem taş kömürü fiyatları yükseliyor hem de
Türkiye’nin ihtiyacı giderek artıyor. Zonguldak bölgesi maden ocakları 1970’li
yıllardan itibaren Türkiye'nin taş kömürü ihtiyacının neredeyse tamamını
karşılıyordu ama 1980 ve özellikle de
1990 sonrasında izlenen ekonomik politikalar taş kömürü üretimini sürekli
geriletti ve Türkiye Taşkömürü Kurumu küçültüldü. Şimdi de öldürücü darbeyi AKP
Hükûmetinin vurduğunu hep birlikte gözlemliyoruz. Bu Hükûmet
geldiğinde yılda 2,5 milyon ton üretim yapan TTK, geçen yıl 1,7 milyon ton
üretim yapmıştır. Oysa, Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler, 24 Haziran 2004 tarihinde
Zonguldak’ta yaptığı açıklamada, TTK’yı canlandıracaklarını ve yılda 5 milyon
ton kömür üreterek tam kapasite çalıştıracaklarını söylemiş, ama bugün de tam
tersini yapmışlardır. Yine, bu Hükûmet
kurulduğunda TTK’da 15.760 işçi çalışırken, günümüzde 9.760 işçi çalışmaktadır.
Böylece 7.200 işçi emekli edilerek üretim düşürülmüştür. Sayın Bakan,
Zonguldak’ta TTK’nın çalışmadığı sahaları özel sektöre açarak, yılda 5 milyon
ton oralardan da üreteceklerini ifade etmiş, ama bu da gerçekleşmemiştir, çünkü
ihaleye giren firmalardan bazıları geri çekilmişler, bazıları da sözleşmeleri
gereğini yerine getirmemişlerdir. Anlaşılan o ki bu
Hükûmet Zonguldak’ı gözden çıkarmıştır, ama şunu söylememiz gerekiyor, yüz
altmış yıllık üretim kültürüne sahip olan ve bu uğurda 4.500 madenci şehidi
veren Türkiye Taşkömürü Kurumunu gözden çıkarmak, ülkemiz ve bölgemize
yapılabilecek en büyük kötülüktür ve ihanettir. 5 milyon ton
üretim kapasitesine sahip olan TTK’yı kapasitesinin üçte 1’iyle çalıştırıp
zarara mahkûm etmek ve sonra da çalışanları suçlamak son derece yanlıştır. TTK
hiçbir zaman işçilikten zarar etmemiştir, bunun bilinmesi gerekiyor. TTK’da yılda 5
milyon ton taş kömürü üretmek mümkündür. Bunun için derhâl işçi alınmalı,
üretim artırılmalıdır, çünkü kömür, geçmişimiz değil geleceğimizdir,
geleceğimiz olacaktır; önümüzdeki yıllarda yerdeki kömür tozunu bile
süpüreceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. O nedenle, Zonguldak’ta en
kısa zamanda bir kömür enstitüsünün de kurulması gerekmektedir. Bu enstitü
kurulursa, ülkemiz kömürleriyle ilgili kapsamlı bir araştırmanın yapılması ve
buna ortam hazırlanması söz konusu olacaktır. Değerli
milletvekilleri, tabii Zonguldak’ta sadece kömür yok, bunun dışında da bir sürü
kurumlar var. Örneğin Çatalağzı Termik Elektrik Santralı vardır. Termik elektik
santralıyla ilgili bir sürü sorunlar vardır. Bu sorunlardan bazılarını ifade
etmem gerekirse, burada çevreye olan olumsuz etkilerinin giderilmesini
sağlayacak elektrofiltre ve baca gazı arıtma tesislerinin hâlâ yapılmamış olduğunu
görüyoruz. Bölge insanlarının sağlığı çok büyük tehdit altındadır ve burada
kazan ve yardımcı tesislerin bakım ve rehabilitasyonu da yapılmamıştır. Ayrıca,
verim kaybının önlenmesi ve yakılan
fuel-oil miktarının azaltılması için gerekli çalışmalar sürekli
ertelenmek… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen. ALİ KOÇAL
(Devamla) - … ve daha da önemlisi bir türlü tamamlanamayan atık kül ve
cürufunun uzaklaştırılması ve depolanması işinin hâlen bitmemiş olması
düşündürücüdür. Bu anlamda, Çatalağzı’na mutlaka bakmak gerekiyor ve oradaki
sorunları da çözmek gerekiyor. Diğer taraftan,
çok değerli milletvekilleri, Zonguldak’ın Hisarönü Filyos Vadisi Geliştirme
Projesi vardır ve bu proje hâlâ beklemektedir. Hükûmet yetkilileri bu konuda
verdikleri hiçbir sözü yerine getirmemişlerdir. Hatta, Rusya Federasyonu ve
Kazakistan’ın bu bölgeye yapmayı önerdikleri rafineri ve depolama tesisleri
projelerine anlaşılamayan nedenlerle izin verilmemiş ve bu rota Burgaz’a
yönlendirilmiştir. Zonguldak Filyos Projesi Hükûmetin ilgisini çekmemektedir
veya bu konuda istediği yandaş firmalar oluşmamıştır. Oysaki, Filyos,
Türkiye'nin Karadeniz’e açılan önemli bir kapısıdır. Buranın
değerlendirilebilmesi için, Hükûmet öncelikle kendine düşen görevleri yerine
getirmeli, EPDK’da bulunan başvuru dosyalarını inceleyerek sonuçlandırmalıdır. Filyos yatağının
ıslah çalışmaları yapılmalı, buna bağlı olarak da Devrek’te Çay ve Kemerköprü
Barajları öncelikle ele alınmalıdır. Bu duygu ve
düşüncelerle teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Koçal. Gündem dışı
ikinci söz, Adana’nın Karataş ilçesindeki sel felaketiyle ilgili söz isteyen
Adana Milletvekili Sayın Mustafa Vural’a aittir. Buyurun Sayın
Vural. 2.-
Adana Milletvekili Mustafa Vural’ın, 10 Mayıs günü Adana’nın Karataş ilçesinde
meydana gelen sel baskınına ilişkin gündem dışı konuşması MUSTAFA VURAL
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına hepinize saygılarımı sunarım. 10 Mayıs günü
Karataş ilçemiz şiddetli sel baskınına uğramıştı. Aralıksız dört saat süren
yağmur ve kısmen dolu yağışı sonucu kent içinde dört mahallede 160 ev ve iş
yeri sular altında kaldı; 60’ında maddi hasar var. Kentin altyapısı kısmen
çöktü. Ekili 36 bin dekar tarım alanı zarar gördü, etkilenen aile sayısı 243. Yağışların
dinmesinden sonra Adana Valililiğinin, Karataş Kaymakamlığı ve Belediyesinin
tarım ve bayındırlık il ve ilçe müdürlüklerinin yoğun çalışmaları sonucu kısa
sürede yaralar sarılmaya başlandı, hasar tespit çalışmaları hızla
sonuçlandırıldı. Bu arada Kaymakamlıkça, hasar gören ev ve iş yerleri
sahiplerine Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan bir miktar nakit para
yardımı yapıldı, yardımların devamı için ödenek talebinde bulunuldu. Bu
bağlamda, emeği geçen tüm kurum yöneticilerine, başta Adana Valisi olmak üzere
şükranlarımı sunarım. Ancak, şimdi durum ne? Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; geçen hafta oradaydım. Selden etkilenen ev ve iş yeri
sahipleri yardımın devamını, özellikle de ürünleri tamamen zarar gören çiftçi
çaresiz durumda devletin kendilerini hatırlamasını bekliyor. Birkaç gün sonra
pazara götürmeye başlayacağı karpuzu, yine birkaç gün sonra hasadına
başlayacağı buğdayı -Allah bir daha göstermesin- bir anda yok olmuş. Toprağını
işlemiş, ürününü ekmiş, para harcamış, kredi almış, borçlanmış. Tam ürününü
satıp para kazanacak, bir anda felaket her şeyini almış götürmüş. Hayalleri
suya düşmüş, umutları tükenmek üzere. Bugünlerde tarımda yeni ekim dönemi
başlıyor. Toprağını işleyecek parası yok, ama borçlarıyla baş başa. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yöre çiftçisinin ne yazık ki tarım sigortası da yok.
Aslında, tarım sigortası konusunda Hükûmetin daha gerçekçi olması gerekiyor.
Öyle anlaşılıyor ki mevcut yasaya göre yarısını devletin, yarısını da çiftçinin
ödediği sigortalama sistemi özellikle küçük ve orta boy çiftçi için cazip
görünmüyor. Zaten çiftçinin bugünkü ekonomik koşullarla üretim yapacak gücü
yok. Bu nedenle, mevcut sigorta yasasının devletin ödediği payın daha da
artırılarak yeniden düzenlenmesinde yarar var. Sel baskınının
üzerinden neredeyse bir buçuk ay geçmiş, Belediye Başkanlığınca zarar gören
altyapının onarımı ve sosyal problemlerin çözümü için Acil Destek Fonu’ndan
yardım talebi var; henüz cevap yok. Hasar tespit çalışmaları zamanında, baştan
da belirttiğim gibi, hızla tamamlanmış ve ilgili bakanlıklara, Tarım Bakanlığı
ile Bayındırlık Bakanlığına gönderilmiş, hâlâ Bakanlar Kurulundan söz verildiği
hâlde afet kararnamesi hazırlanıp çıkmış değil. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; çaresiz durumdaki, afetten zarar görmüş Karataş çiftçisi
yeni ekim dönemine hazırlanabilmek için tohumluk, gübre ve mazot yardımıyla
kredi faizlerinin ertelenmesi, nakit yardımı gibi olanakları kendisine
sağlayacak afet kararnamesinin bir an evvel imzalanmasını bekliyor. Buradan, bu
kürsüden ilgili bakanlara, Hükûmete sesleniyorum: Artık sadece atama
kararnameleri hazırlamaktan vazgeçin, yaşama kararnamelerine öncelik verin.
Vatandaşın sizden beklentisi bu. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. Gündem dışı
üçüncü söz, ünlü yazar Cengiz Aytmatov hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili
Sayın Metin Ergun’a aittir. Buyurun Sayın
Ergun. (MHP sıralarından alkışlar) 3.-
Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov’un ölümü
nedeniyle yazarın edebî ve fikrî kişiliğine ilişkin gündem dışı konuşması ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı METİN ERGUN
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir hafta önce kaybettiğimiz
büyük yazar Aytmatov’la ilgili düşüncelerimi paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Bu
vesile ile hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hitap ettiğim kürsünün
bir edebiyat kongresi kürsüsü olmadığını bilerek Aytmatov’un edebî kişiliğinden
ziyade fikrî yapısı hakkında söz etmek istiyorum. Yalnız birkaç cümle ile
Aytmatov’un edebî kişiliğinden de bahsetmek istiyorum. Son elli yıldır
dünyanın en fazla okunan 5 yazarından biri. Eserleri yüz elli yedi dile
çevrilmiş olan bir yazar. Aynı zamanda edebî kişiliğini ortaya koymak için
sadece ve sadece Fransız şair Aragon’un bir cümlesi bile yeterlidir. Aragon,
Aytmatov’un “Cemile” adlı hikâyesiyle ilgili olarak “Dünyanın en güzel aşk
hikâyesidir.” diyor. Aytmatov yetim
bir çocuktur, yetim büyümüştür. Yetim kalmasının sebebi, babasının
öldürülmesidir. Babasının öldürülme sebebi, millî, manevi değerlere bağlı
olduğu için, Kırgız kültürüne bağlı olduğu için, bir milliyetçi olduğu için,
Stalin tarafından, 137 aydınla birlikte öldürülmüş, kurşunlanmış ve bir kuyuya
atılmıştır. Aytmatov ancak babasının kemiklerini “Babacığım, elli bir yıldır
seni arıyorum, neredeydin?” diyerek 1991 yılında bulmuştur. Bu coğrafya kanlı
bir coğrafyadır, ıstıraplı bir coğrafyadır. Rusların bu coğrafyayı ele
geçirdiği günden itibaren kan akmaktadır. Öncelikle
Aytmatov’un fikrî yapısında, Gaspıralı İsmail, Mehmet Emin Resulzade, Molla Nur
Vahidov, Mir Seyid Sultan Galiyev, Behbubi, Münevver Kari, Turar Rızkılov,
Halil Dosmuhammetov, Ahmet Baytursunov gibi isimler etkili olmuştur ama en
önemlisi, Kırgız kültürü, babaannesinin kendisine aktardığı Kırgız kültürü
etkili olmuştur. Rusların
milliyetsizleştirme politikası yani “milliyetler politikası” adını verdiğimiz,
aslında milliyetsizleştirmek, kimliksizleştirmek, kişiliksizleştirme
politikasına karşı âdeta tek başına bir mücadele vermiş, bütün Sarı Özek
bozkırlarında, yani eski Deşti Kıpçak bozkırlarında kimliksiz hâle getirilen
Türk boylarına bir kimlik vermeye gayret sarf etmiştir, bir vatan duygusu
vermeye gayret sarf etmiştir. Toprak ana budur. Yine “Kopar
Zincirlerini Gül Sarı” adlı eseri, bir bağımsızlık ideali vermeye çalışmıştır
ama en önemlisi ve bütün Doğu blokunu dağıtan en önemli eseri, dağılımına sebep
olan en önemli eseri “Gün Uzar Yüzyıl Olur” adlı eseridir. Bu eserindeki
anlatmış olduğu Mankurt Efsanesi -ki Sarı Özek Bozkırı’ndadır- bu “Sarı Özek
Bozkırı” dediğimiz Kazak bozkırlarıdır. Burada Sovyetler “insanlık
laboratuvarı” adında bir laboratuvar kurmuşlardır. Sovyet vatandaşı yaratma
laboratuvarı oluşturmuşlardır. Burada millî kimlikten arınmış, sadece ve sadece
Sovyet vatandaşı olma duygusu verilmeye çalışılmıştır. Her cinsten, her ırktan,
her dinden insanlar buraya devşirilmiş, toplanmış ve bir model oluşturmaya
çalışılmıştır. Juan Juanlar
döneminde cereyan eden bu Mankurt Efsanesi’ni -hepinizin bildiğine inandığım-
Aytmatov Sarı Özek Bozkırı’nda geçen bir efsane olarak anlatır ve bu efsane
sosyalist fikrin kimyasını bozmuştur. O kimya, Doğu blokunu bozmuştur ve
Sovyetler Birliği’ni dağıtmıştır. Bu dönem öyle kanlı bir dönemdir ki,
Aytmatov’un fikrî kişiliğinin, edebî kişiliğinin, kimliğinin oluştuğu dönemde,
muhterem milletvekilleri destanlar bile yargılanmıştır. Mesela Manas Destanı
mahkemede yargılanmıştır. Hepimizin bildiği Dede Korkut Destanı mahkemede
yargılanmıştır. Türkmen edibi Berdiyev diye bir şahıs vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ekliyorum Sayın Ergun, tamamlayın. METİN ERGUN
(Devamla) - Sadece ve sadece Dede Korkut üzerinde çalıştığı için kurşuna
dizilmiştir. Yine aynı şekilde Abdul Rauf Fıtrat, Abdülhamid Süleyman Çolpan,
Abdullah Kadiri, Mir Yakub Dulatov, Mağcan Cumabayev -ki Mağcan Cumabayev bizim
için, bu Meclis için son derece önemli bir şahıstır. Ateşten gömlek giydiğimiz
günlerde, yani İstiklal Harbi’miz için “Alısta avır azap çekken bavırım” diye
başlayan “Alıstaki Bavırıma” yani “Uzaktaki Kardeşime” adlı bizim İstiklal
Harbi’miz için yazdığı bir şiirden dolayı kurşuna dizilmiş olan Mağcan
Cumabayev- Kasım Tınıstanov, Ksenofantov, Mikail Müşfig ve benzeri binlerce
-evet, mübalağasız söylüyorum, binlerce- şairin, edibin, Türk aydınının
öldürüldüğü… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) METİN ERGUN
(Devamla) – Çok teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ergun. Ben de tanıma ve
tanışma bahtiyarlığına eriştiğim, dünyadaki Türk ziyalılarının tamamının
“Çingiz Aga” dedikleri rahmetli Aytmatov için herkese, ailesine, tüm Türk dünyasına
başsağlığı diliyorum. Şimdi, Millî
Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik. (AKP sıralarından alkışlar) Buyurun. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
öncelikle Muğla Milletvekilimiz, değerli meslektaşım Sayın Metin Ergun Bey’e,
merhum Cengiz Aytmatov’la ilgili olarak bir gündem dışı konuşma yaptığı için,
onu anmamıza vesile olduğu için teşekkür ediyorum. Değerli
arkadaşlar, Aytmatov, sadece Kırgız edebiyatının, sadece Türk edebiyatının
değil dünya edebiyatının çok önemli şahsiyetlerinden birisi idi. Ben de
kendisine Allah’tan rahmet diliyorum ve tüm sevenlerine başsağlığı ve sabır
diliyorum. 2005 yılında,
UNESCO’nun bir toplantısı dolayısıyla UNESCO Genel Direktörü Sayın Matsuura
tarafından Kırgızistan’a davet edilmiştim. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini,
devletini temsilen bu toplantıya katıldım. Aynı etkinlikler çerçevesinde Cengiz
Aytmatov’un doğum günü kutlamaları vardı, devlet başkanlığı düzeyinde doğum
günü kutlamaları vardı. Sayın Başbakanımızın bizatihi kendisine gönderdiği
mütevazı hediyeyi kendisine takdim ettim ve milletimizin kendisine olan
sevgisini, sempatisini ifade ettim, Türkiye’de ne kadar okunduğunu ve takdir
edildiğini kendisine ifade ettim; gözleri yaşardı. Merhum Aytmatov,
ömrü boyunca Beyaz Gemi’deki kayıp çocuğu aradı. Onun Cemile’si aslında bütün
insanlığa bir cemile idi. Selvi Boylum Al Yazmalım’daki lirizme -bildiğiniz
gibi, lirizm daha çok şiirde olur, ama romanda lirizmi yakalayabilmiş olan
gerçekten çok değerli bir romancıydı- o lirizme henüz ulaşılabilmiş değildir.
Biz, Cengiz Aytmatov merhumun ardından kendisine ve Kırgız halkına nasıl bir
cemilede bulunabiliriz diye düşünürken… Türkiye'de 15’inci sosyal bilimler
lisemizi, bildiğiniz gibi, İzmir’de açıyoruz. Sadece metropol şehirlerde
açtığımız sosyal bilimler lisesi Türkiye'de devlet okulu olup da bakalorya
programı uygulayan tek lise türüdür ve İzmir Urla’da açacağımız lisenin adını
“Cengiz Aytmatov Sosyal Bilimler Lisesi” koyduk. (AK Parti ve MHP sıralarından
alkışlar) Sayın Başbakanımız, geçen pazar günü İzmir seyahatimiz esnasında bunu
da İzmir kamuoyuyla paylaştı. Ben, dediğim gibi
merhuma bir kez daha rahmet diliyorum. Metin Ergun Bey arkadaşıma teşekkür
ediyorum. Cengiz Aytmatov şüphesiz ki aramızdan ayrıldı, ama o, eserleriyle
aramızda yaşıyor; o, güzellikleriyle aramızda yaşıyor. Malumunuz, büyük
düşünürümüz Mevlânâ der ki: “Eğer yoksa sana ait yeryüzünde bıraktığın bir
eser, yarın gelir yerinde yeller eser.” Eseri olmayanın yerinde yeller eser ama
Cengiz Aytmatov bizim gök kubbemizde gerçekten sadece hoş bir sada değil, hoş
sadalar bırakarak ebedî âleme intikal etti. Kendisini, ben bir kez daha
rahmetle ve saygıyla anıyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Gündeme
geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum: V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.-
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 21 milletvekilinin, TOKİ’nin kurumsal
yapısı ve faaliyetleri ile bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri (10/223) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Anayasanın 57.
maddesinde, konut ihtiyacı ile ilgili tedbirleri almak ve toplu konut
teşebbüslerini desteklemek devlete görev olarak verilmiştir. Konut yapımının
temel unsuru arsadır. Özellikle gelişen büyük şehirlerde arsa sağlanmasının
zorluğu ve imkânsızlığı göz önünde bulundurulduğunda gerçek ihtiyaç sahiplerine
arsa sağlanmasının devletin sosyal bir görevi olduğu açıktır. Devletin bu
görevini yerine getirmek için kurulmuş bulunan Toplu Konut İdaresinin dar
gelirliyi konut ve arsa sahibi yapma amacından uzaklaştığı, lüks konut veya kâr
amaçlı yatırımlara yöneldiği, bunları yerine getirirken de zaman zaman Devleti
önemli ölçülerde zarara uğrattığı birçok teftiş ve denetim raporlarında da yer
almıştır. Toplu Konut
İdaresi (TOKİ) ve Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı'nca "hasılat
paylaşımı" ile yaptırılan yedi adet toplu konut projesinde, 773 trilyon
lira tutarındaki kaynağın müteahhitlere aktarılarak, kamunun zarara uğratıldığı
müfettişlerce saptanırken, konut şantiyeleri için müteahhitlere aldırılan taşıtların
da makam aracı olarak kullanıldığı belirlenmiştir. 2985 sayılı
yasaya eklenen kurallarla Kurumun görev alanı genişletilmiştir. Birçok yetki ve
görevin bir arada yürütülmesi, başta finansman olmak üzere çeşitli sorunları
beraberinde getirdiği gözlenmektedir. Başbakanlığa bağlı olan TOKİ'nin,
Başbakanın yapmış olduğu açılışları siyasi miting haline dönüştürdüğü ve miting
sponsoru haline geldiği görülmektedir. Bu durum
"Denetimsiz güç, güç değildir" deyimini doğrulamaktadır. Konut yapımı
konusunda, kurumun nesnel ölçütler ve bilimsel araştırmalara dayalı bir
stratejisi bulunmadığından plansız bir şekilde konut yapımı inşa edilmekte
bununda, satış sorunlarına yol açtığı TOKİ'nin vermiş olduğu ilanlardan
anlaşılmaktadır. Bazı
yüklenicilerin belgelerinde çeşitli eksiklik ve aykırılıklar bulunmasına karşın
tekliflerin değerlendirilmeye alındığı, buna karşın belgeleri tamam olan
bazılarının ise eksiklik gerekçesiyle değerlendirme dışı tutulduğu, ihale
konusu işlerinin duyurusuyla ilgili konularda yanlışlar yapıldığı, hasılat
paylaşımlı ihalelerde farklı sözleşmeler yapılarak yükleniciler arasında
farklılık yaratıldığı, ihale bedelleri eşik değerin üzerinde olduğu halde eşik
değerin altındaymış gibi işlem yapıldığı, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan
gecikme cezalarının tahsil edilmediği, yapı ruhsatı alınmadan işe başlandığı,
inşaatların sigorta sürelerinin kesin kabul tarihine kadar olan dönemi
kapsamadığı iddia edilmektedir, Emlak Konut
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı'nın sermayesinin yüzde 61’i 'Konut Edindirme
Yardımı' (KEY) adı altında milyonlarca kamu çalışanından kesilen paralardan
oluşuyor. 2003 yılının başlarında Türkiye genelinde 65 bin kooperatif konutu
TOKİ'den 300 milyon YTL kredi bekliyordu. Maalesef, TOKİ bu tamamlama kredisini
vermedi. Kendi yöntemleriyle 300 milyon YTL ile tamamlanması mümkün olan 65 bin
konutu, AKP iktidarı tam 11 kat daha yüksek bir para harcayarak 3,5 milyar
YTL'ye mal etti. İstanbul
Ataşehir'de mülkiyeti Emlak Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı’na ait olan binlerce
daire, tapuda satış fiyatlarının ortalama 8 kat altında gösterilerek yaklaşık
20 milyon YTL vergi kaybı yaratıldı. Bu işlemlerde daireler ortalama 250 bin
YTL'ye satılırken, tapu kayıtlarına satış bedelleri 25 bin ile 35 bin YTL
arasında gösterildi. Bu işlemlerden yüklenici yandaş firmalara büyük maddi
çıkar sağlanırken devlet de çok büyük miktarlarda vergi kaybına uğratılmıştır. Ayrıca basından
takip ettiğimiz kadarı ile AKP iktidarına yakın olan müteahhitlerin TOKİ
tarafından ihale ile ödüllendirildiğini görüyoruz. TOKİ den toplam
bedeli 4 milyar 200 milyon YTL ihale alan ilk 20 firma açıklanırken aslan
payının AKP’ye yakınlığı ile kamuoyuna yansıyan belirli bir şirketin alması
dikkat çekicidir. TOKİ’nin ülkemiz
genelinde yapmış olduğu faaliyetlerinde yaşanan sorunların ve kurumsal
yapısının araştırılarak alınması gereken önlemlerin ve çözüm önerilerinin
belirlenmesi amacı ile anayasanın 98, TBMM iç tüzüğünün 104 ve 105. maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. 1) Yaşar Tüzün (Bilecik) 2) Ahmet Küçük (Çanakkale) 3) Rasim Çakır (Edirne) 4) Ahmet Ersin (İzmir) 5) Atila Emek (Antalya) 6) Ali Koçal (Zonguldak) 7) Şahin Mengü (Manisa) 8) Muharrem İnce (Yalova) 9) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 10) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 11) Ali Oksal (Mersin) 12) Osman Kaptan (Antalya) 13) Oğuz Oyan (İzmir) 14) Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul) 15) Rahmi Güner (Ordu) 16) Vahap Seçer (Mersin) 17) Nesrin Baytok (Ankara) 18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 19) Tekin Bingöl (Ankara) 20) Turgut Dibek (Kırklareli) 21) Tansel Barış (Kırklareli) 22) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 2.-Edirne
Milletvekili Rasim Çakır ve 35 milletvekilinin, Saros Körfezi’ndeki doğa
tahribatının araştırılarak sürdürülebilir koruma için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri (10/221) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Ege Denizi'nin
kuzeydoğusunda yer alan Saros Körfezi'ni, güney ve doğusundan Çanakkale ilinin
Gelibolu ve Eceabat ilçeleri, kuzeyini ise Edirne ilinin Keşan ve Enez ilçeleri
çevreler. Saros Körfezi, 144 çeşit balık, 78 tür deniz bitkisi ve 34 tür
süngere ev sahipliği yapan, su altı zenginlikleri ile dolu ve sualtı
etkinlikleri ile ilgilenenler için çok önemli bir bölgedir. Saros körfezindeki
balık çeşitliliğinin tükenmesi ve yerli balık türlerinin artık avlanamaz
noktaya gelmesi nedeniyle Saros körfezindeki balık kaynaklarının ve balıkçılık
faaliyetlerinin sürdürülebilir yönetimi ve bu konudaki sorunların boyutlarının
araştırılarak, çözümleri için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve
105. maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 1) Rasim Çakır (Edirne) 2) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya) 3) Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul) 4) Bayram Ali
Meral (İstanbul) 5) Selçuk Ayhan (İzmir) 6) Mehmet Ali
Susam (İzmir) 7) Canan Arıtman (İzmir) 8) Ahmet Küçük (Çanakkale) 9) Tekin Bingöl (Ankara) 10) Ali Oksal (Mersin) 11) Oğuz Oyan (İzmir) 12) Tacidar
Seyhan (Adana) 13) Atila Emek (Antalya) 14) Sacid Yıldız (İstanbul) 15) Orhan Ziya
Diren (Tokat) 16) Turgut Dibek (Kırklareli) 17) Mevlüt
Coşkuner (Isparta) 18) Nesrin Baytok (Ankara) 19) Metin
Arifağaoğlu (Artvin) 20) Ergün Aydoğan (Balıkesir) 21) Fatma Nur
Serter (İstanbul) 22) Muhammet Rıza
Yalçınkaya (Bartın) 23) Bülent
Baratalı (İzmir) 24) Ahmet Ersin (İzmir) 25) Necla Arat (İstanbul) 26) Akif Ekici (Gaziantep) 27) Ali Koçal (Zonguldak) 28) Abdullah Özer (Bursa) 29) Şevket Köse (Adıyaman) 30) Zekeriya
Akıncı (Ankara) 31) Vahap Seçer (Mersin) 32) Abdulaziz
Yazar (Hatay) 33) Atilla Kart (Konya) 34) Ali Rıza
Ertemür (Denizli) 35) Gökhan Durgun (Hatay) 36) Gürol Ergin (Muğla) Genel Gerekçe Saros
körfezindeki balık kooperatifleri, amatör balıkçılar ve bölgede uzun zamandır
dalış yapan su altı fotoğrafçıları ortak bir noktaya değinmektedir. Saros
körfezindeki yerli balık türleri hızla tükenmektedir. Uskumru, sinarit, mercan,
orkinos, kılıç balığı ve karagöz türleri kontrolsüz avlanma nedeniyle tükenme
noktasına gelmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda Saros körfezinde dip uzatma
ağları ile avcılık yapan 250 adet balıkçı teknesi tespit edilmiştir. Yakalanan
balık türleri aynı olmasına rağmen 44 farklı özellikte dip ağ çeşidi vardır ve
bu konuda herhangi bir standart yoktur. Balık av yasağı sürmekte iken çok
sayıda ağ teknesi marye, dip ağı atanlar, ağlarını 60 göz yüksekliğine kadar
çıkararak bölgeyi tüketmektedirler ve ağlarını denizin en derin bölgelerine
(200- 10-15 yıl önce
bölgede çekilen su altı fotoğraflarıyla günümüzdekiler karşılaştırıldığında
yaşanan katliam açıkça görülmektedir. Daha önce görülen canlıların birçoğundan
artık eser yoktur ve denizin dibi adeta balçık ve kumla kaplıdır. Ülkemizin
cennet köşelerinden olan ve bir zamanlar yabancı televizyon kanallarının gelip
bölgede su altı belgesellerinin çekildiği yurt içinden ve yurt dışından bölgeye
dalış için gelen insanları kendine çeken sayılı doğa harikalarından biri olan
Saroz körfezinin durumu acil olarak düzeltilmelidir. Yukarıda
gerekçesi sunulan sorunların varlığının ve boyutlarının tespiti ve bunların
çözümü hususunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi için, Anayasanın 98.
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 3.-
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 34 milletvekilinin, inşaat sektöründeki
durgunluk ve daralmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/222) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına İnşaat sektörü,
ağırlıklı olarak yerli sanayiye dayanması, yarattığı istihdam genişliği ve
katma değerle ekonominin ve sanayinin bel kemiği durumundadır. Bu sektörümüz
demir-çelik, çimento, cam, seramik ve boya gibi sektörleri doğrudan diğer pek
çok sanayi kolunu da dolaylı olarak etkilemektedir. İnşaat sektöründe
yaşanan daralmanın ve durgunluğun araştırılarak, bu sektörümüzün ve bağlı
sektörlerin yeniden ayağa kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması
amacıyla, Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 1) Yılmaz Ateş (Ankara) 2) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya) 3) Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul) 4) Bayram Ali
Meral (İstanbul) 5) Selçuk Ayhan (İzmir) 6) Mehmet Ali
Susam (İzmir) 7) Canan Arıtman (İzmir) 8) Tekin Bingöl (Ankara) 9) Ahmet Küçük (Çanakkale) 10) Ali Oksal (Mersin) 11) Zekeriya
Akıncı (Ankara) 12) Oğuz Oyan (İzmir) 13) Tacidar
Seyhan (Adana) 14) Nesrin Baytok (Ankara) 15) Sacid Yıldız (İstanbul) 16) Orhan Ziya
Diren (Tokat) 17) Atila Emek (Antalya) 18) Turgut Dibek (Kırklareli) 19) Metin
Arifağaoğlu (Artvin) 20) Ergün Aydoğan (Balıkesir) 21) Fatma Nur
Serter (İstanbul) 22) Muhammet Rıza
Yalçınkaya (Bartın) 23) Bülent
Baratalı (İzmir) 24) Rasim Çakır (Edirne) 25) Necla Arat (İstanbul) 26) Akif Ekici (Gaziantep) 27) Ali Koçal (Zonguldak) 28) Abdullah Özer (Bursa) 29) Vahap Seçer (Mersin) 30) Abdulaziz
Yazar (Hatay) 31) Mevlüt
Coşkuner (Isparta) 32) Atilla Kart (Konya) 33) Ali Rıza
Ertemür (Denizli) 34) Gökhan Durgun (Hatay) 35) Gürol Ergin (Muğla) Gerekçe: İnşaat sektörü
yerli sanayiye dayanması, yarattığı istihdam genişliği ve katma değerle
ekonominin ve sanayinin bel kemiği durumundadır. Bu sektörümüz, demir-çelik,
çimento, cam, seramik ve boya gibi sektörleri doğrudan diğer pek çok sanayi
kolunu da dolaylı olarak etkilemektedir. Öyle ki inşaat sektöründeki gelişmeler
ve değişmeler ülke ekonomimizi hissedilir şekilde etkilemektedir. Son bir yıldır
kendini iyice hissettiren ekonomik kriz, her sektörü olduğu gibi inşaat
sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. 2006 yılında yüzde 18-19 olan inşaat
sektöründeki büyüme hızı, 2007 yılında ise yüzde 5'e kadar gerilemiştir. Bu
gerileme sonucunda işsizlik artmış, yatırımlar azalmış ve inşaat sektörüyle
ilgili pek çok sektör durgunluğa girmiştir. İnşaat
sektörünün, ülke ekonomisindeki payı % 10'lar düzeyinde olup, GSMH'daki
doğrudan ve dolaylı payı toplamı yaklaşık % 30 seviyesindedir. Emek-yoğun bir
sektör olan inşaat sektörünün istihdam içindeki payı ise (etkilediği yan
sektörlerle beraber) yüzde 15 dolayındadır. Bu istihdamın önemli bir kısmını da
vasıfsız işçi istihdamı oluşturmaktadır. Dolayısıyla inşaat sektöründeki
durgunluk vasıfsız işsiz sayısını olağan üstü artırmaktadır. İşsizliğin
yarattığı sosyal ve toplumsal tahribat göz önüne alındığında sektördeki
durgunluğun bir an önce çözülmesi gerekmektedir. İnşaat sektörünü etkileyen bir
diğer olumsuzluk da inşaat girdilerinde yaşanan aşırı fiyat artışlarıdır.
Örneğin inşaat sektörünün üst yapı kısmının en önemli kalemi olan nervürlü
demirin fiyatı fabrikada; 03.12.2003 yılında 310 YTL + KDV iken, 26.12.2007
tarihinde 920 YTL'ye ve 05.05.2008 tarihinde ise 1605 YTL yükselmiştir. Yani
diğer bir ifadeyle sadece demirde yaşanan artış son altı ayda yüzde 70'lere
ulaşmıştır. İnşaat sektöründe
yaşanan daralma hem istihdamda hem de inşaat sektörü ile bağlı sektörlerde
ciddi sıkıntılara neden olmuştur. İnşaat sektörünün canlanması ve bu sektörde
yaşanan sorunların çözümü, ekonomik durgunluğun aşılmasına da önemli katkı
sağlayacaktır. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım. C) Tezkereler 1.-
Slovenya Ulusal Meclisi ile Avrupa Parlamentosu tarafından 26 Haziran 2008
tarihinde Brüksel’de düzenlenecek olan “Avrupa Birliği ve Genişleme” konulu
“Karma Komisyon Toplantısı”na davet edilen Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy ve AB Uyum Komisyonu
Üyesi Mustafa Öztürk’ün davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık Tezkeresi
(3/473) 18
Haziran 2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna Slovenya Ulusal
Meclisi ile Avrupa Parlamentosu tarafından 26 Haziran 2008 tarihinde Brüksel’de
düzenlenecek olan “Avrupa Birliği ve Genişleme” konulu “Karma Komisyonu
Toplantısı”na Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Başkanı Soner Aksoy ve AB Uyum Komisyonu Üyesi Mustafa Öztürk ismen
davet edilmektedir. Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 9 uncu Maddesi uyarınca Genel
Kurul’un tasviplerine sunulur. Meral
Akşener Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Vekili K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN –
Arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 13.58 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 14.11 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım. B) Çeşitli İşler 1.-
Millî Eğitim Bakanlığının Gönül Köprüsü Projesi çerçevesinde Genel Kurulu
ziyaret eden öğrencilere Başkanlıkça “Hoş Geldiniz” denilmesi BAŞKAN -
Oylarınıza sunmadan önce, Millî Eğitim Bakanlığının Gönül Köprüsü Projesi
çerçevesinde Bingöl’den ve Burdur’dan Ankara’ya gelen 500 evladımız dinleyici
locasındadır. Kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar) C) Tezkereler (Devam) 1.-
Slovenya Ulusal Meclisi ile Avrupa Parlamentosu tarafından 26 Haziran 2008
tarihinde Brüksel’de düzenlenecek olan “Avrupa Birliği ve Genişleme” konulu
“Karma Komisyon Toplantısı”na davet edilen Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy ve AB Uyum
Komisyonu Üyesi Mustafa Öztürk’ün davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık
Tezkeresi (3/473) (Devam) BAŞKAN -
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter
sayısı yoktur. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 14.12 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 14.21 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi
tekrar oylarınıza sunacağım. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, oylamadan önce yoklama istiyoruz efendim. AHMET YENİ
(Samsun) – 20 kişi yok, 20 kişi gözükmüyor Başkan! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, oylama öncesinde karar yeter sayısı istendiği için ara
vermiştik. Şimdi oylamayı
elektronik cihazla yapacağım, karar yeter sayısı arayacağım. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Toplantı yeter sayısı Sayın Başkan… BAŞKAN – Üç
dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Karar
yeter sayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir. Başbakanlığın
Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş iki tezkeresi vardır; ayrı ayrı
okutup, oylarınıza sunacağım: 2.-
İran’a resmî ziyarette bulunan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e refakat eden
heyetlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/474) 18/6/2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Devlet Bakanı
Kürşad Tüzmen’in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 6-8 Mayıs
2008 tarihlerinde İran’a yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste Akif Ekici Gaziantep
Milletvekili Süleyman
Nevzat Korkmaz Isparta
Milletvekili Mahmut
Mücahit Fındıklı Malatya
Milletvekili Hasan Ali
Çelik Sakarya
Milletvekili III.-
YOKLAMA BAŞKAN – Sayın
Okay, toplantı yeter sayısı istiyor musunuz? (CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı) HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – İstiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Okay, Sayın Arıtman, Sayın Çakır, Sayın Korkmaz, Sayın Altay, Sayın Keleş,
Sayın Güvel, Sayın Serter, Sayın Özer, Sayın Erenkaya, Sayın Baytok, Sayın
Barış, Sayın Coşkuner, Sayın Yalçınkaya, Sayın Ünsal, Sayın Arat, Sayın Tüzün,
Sayın Özkan, Sayın Mengü, Sayın Dibek. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. Yoklamayı
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır. V.-
BAŞKANLIĞIN GENELKURULA SUNUŞLARI (Devam) C)TEZKERELER(Devam) 2.-
İran’a resmî ziyarette bulunan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e refakat eden
heyetlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/474) (Devam) BAŞKAN –
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 3.-
Kuveyt’e resmî ziyarette bulunan Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’na
refakat eden heyetlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/475) 18/6/2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Devlet Bakanı
Prof. Dr. Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle
birlikte 16 Mayıs 2008 tarihinde Kuveyt’e yaptığı resmi ziyarete, ekli listede
adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste Celal Erbay Düzce
Milletvekili Cemal
Yılmaz Demir Samsun
Milletvekili Yılmaz
Helvacıoğlu Siirt
Milletvekili Necip
Taylan Tekirdağ
Milletvekili Mustafa
Çetin Uşak
Milletvekili BAŞKAN –
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, AKP’li belediye meclisi… Başbakan ve bakanlar hep
AKP’li milletvekillerini getirip gezdiriyorlar. Devletin parasıyla… (AK Parti
sıralarından gürültüler) MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Sen mi veriyorsun parayı! BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.-
Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223) BAŞKAN – 1’inci
sırada yer alan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
komisyona geri verilen maddesiyle ilgili komisyon raporu Başkanlığımıza henüz
verilmediğinden tasarının görüşmeleri ertelenmiştir. 2’nci sırada yer
alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 2.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S.
Sayısı: 93) (x) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu
93 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop
Milletvekili Sayın Engin Altay. Buyurun Sayın
Altay. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 93 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla, geçtiğimiz aylarda Meclisimizce kurulan
Ağrı Dağı Üniversitesinin adını, Hükûmet, “İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak
değiştirmeyi Meclisimize teklif ediyor. Ancak talihsizlik şuradadır ki bu
tekliften önce Sayın Hükûmet, Sayın İbrahim Çeçen’le, onun sahip olduğu
holdingle, 2 Temmuz 2007’de yani 22 Temmuz seçimlerinden tam yirmi gün önce bir
protokol yapmış. Sayın İbrahim
Çeçen’in eğitime yaptığı, yapacağı katkılardan dolayı, ben bir eğitimci olarak,
kendisine huzurunuzda, milletimizin huzurunda da teşekkür etmeyi bir borç
biliyorum. Ancak Sayın Millî Eğitim Bakanımız, Meclisin yetkisini, Meclisin
uhdesinde olan bir hususu bundan bir yıl önce 2/7/2007’de bir protokolle
elimizden almıştır. Şimdi, tam tabirle, Meclisin yetkisini, elimizden aldığı
yetkiyi bize tasdik ettirmek istemektedir. Sayın
milletvekilleri, tasarıda, sıra sayıya bakarsanız karşı oy yazımızda buna niye
karşı olduğumuzu bütün gerekçeleriyle anlattık. Şimdi, yürütme, yasama adına
taahhütte bulunamaz. Bu yanlıştır. Son günlerde Türkiye’de yasama, yürütme,
yargı üçgeninde, zaten hiç olmaması gereken yoğun bir trafiği yaşıyoruz ama bu
vesileyle söylemek isterim ki yürütmenin, şu yüce Meclisin uhdesinde
bulundurduğu yasama yetkisini bu şekilde gasp etmesini doğru bulmuyorum. Şimdi,
Sayın Bakanıma soruyorum: Sayın Bakan, ola ki bu Mecliste bu tasarınız reddedilirse
ne yapacaksınız? Hükûmet mahcup olacak, attığı imzanın altında kalacak. Bu
doğru değildir değerli milletvekilleri. Kaldı ki protokolle, üniversitenin
kampüs alanında yer alması gereken akademik, idari ve sosyal tesis binalarının
şirket tarafından yaptırılıp rektörlüğe devri öngörülmüştür. Bahse konu rakam
100 milyon dolardır. Şimdi, değerli
milletvekilleri -komisyonda da belirttik- bu konuya çok makul bakmıyoruz, çok
makul değil, hiç makul bakmıyoruz. Üniversiteler yerel değildir. Esasen ulusal
bile denemez. Üniversite, uluslararası bir pozisyondadır. Nitelik ve işlevi
böyle algılanmalıdır. Üniversite diplomasıyla ilköğretim okulu diplomasını,
ortaöğretim kurumları diplomasını bir tutmak kabul edilemez. Bir ilköğretim
okuluna bir hayırseverin adını verelim, bir ortaöğretim kurumuna bir
hayırseverin adını verelim, bunda bir engel yok ama bir üniversiteden
bahsediyoruz: “İbrahim Çeçen Üniversitesi.” Bakın, Türkiye’de bu konuda iki
örnek vardır, yaşarken üniversitelere ismi verilen iki örnek vardır. Bunlardan
birisi hâlen yaşayan -Allah uzun ömür versin- Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel’dir, birisi de merhum İzzet Baysal’dır. Ama İzzet Baysal her şeyini
Bolu’ya ve oradaki üniversiteye vakfetmiştir, teslim etmiştir, feda etmiştir.
Bolu’da doğan bir insan doğarken İzzet Baysal’ın kurduğu doğumevinde doğar,
onun kurduğu üniversiteden hayata atılır. Şimdi, Sayısal
Loto 14 trilyon verdi. Bana çıksa, al şu parayı Sinop Üniversitesinin adını
Engin Altay üniversitesi yap… Doğru değil. MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Siz de kurun. ENGİN ALTAY
(Devamla) - Doğru değil… Doğru değil… Şimdi, bunun
dünyada çok örneği yok. Kaldı ki Türkiye’de de söylediğim iki istisna dışında
örneği yok. Daha yatırımları yapılmamış, yapıldıktan sonra… Bakın, ben Sayın
Bakana, sayın Hükûmete, yüce Meclise teklif ediyorum, bu işte şöyle bir
makuliyet bulunabilir: Sayın Çeçen kampüsü yapsın, fakülte binasını, sosyal
tesisini yapsın ve nasıl ODTÜ’nün girişi varsa, Hacettepe’nin, Beytepe’nin
girişi varsa Ağrı Dağı Üniversitemizin kampüs girişine de “İbrahim Çeçen
kampüsü” densin, bunda bir engel yok. İbrahim Çeçen
üniversitesi… Yarın birisi derse ki, Ağrılı bir iş adamı derse ki: “Kardeşim,
ben 150 milyon dolar vereceğim.” Onun adını mı vereceksiniz? ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Başka bir üniversite kurarız. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Başka üniversite kuralım. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Hayır, birisi de çıktı dedi ki: Kardeşim benimki… Yahu böyle bir
şey olabilir mi? Yükseköğretim bu kadar sulandırılamaz! Sayın Çeçen’e
Allah uzun ömür versin, sağ. Kaldı ki yani insan hayatında -insan beşer, şaşar-
toplumca çok tasvip edilmeyecek bir iş ve eylemin içine girdiğini varsayalım.
İsmi geri mi alacağız? YAŞAR ERYILMAZ
(Ağrı) – Geri alalım. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Böyle şey olur mu değerli arkadaşlar? Ciddi bir iş konuşuyoruz
sayın milletvekilleri, bir üniversitemizden, bir ilimizden bahsediyoruz. Şimdi, devlet
üniversitelerinde tarihimize ve kültürümüze mal olmuş kimselerin isimleri
verilmiştir. İşte İsmet İnönü Üniversitesi, Celal Bayar Üniversitelerimiz
vardır. Ancak parayı basana üniversite ismi vermek, üniversitenin ruhuna,
misyonuna da uygun değildir. Şimdi, buradan
anlaşılıyor ki AKP’nin yükseköğretime bakışı biraz sağdan, biraz da sığ bir
bakıştır. Yükseköğretim ciddi bir iştir. Yükseköğretimi de imam hatipleştirme
arzusu içinde olduğunuzu zaten biliyoruz. Bu konuda Meclisimizce yapılan
Anayasa’nın 10’uncu ve 42’nci maddelerindeki değişikliğin ülkeyi nasıl bir kaos
ortamına soktuğunu biliyoruz. Türbanı üniversiteye sokmanız, sayın milletvekilleri,
sokma çabanız Türkiye’yi germiştir. Bu gündeminizle milletin, vatandaşın ve
devletin gündemi düşmüştür. Yargı, yürütme ve yasama organları arasında bir
savaş, bir kaos ortamı yaşanır hâle gelmiştir. Bunlar doğru şeyler değildir. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Meclisimizce yaptığımız, hep beraber yaptığımız
kanunlarla bugün 94’ü devlet, 33’ü vakıf olmak üzere 127 tane üniversitemiz
var. Ancak son on yılda lise mezunları sayısında yüzde 100’lük bir artış var,
üniversite sayımızda da ciddi bir artış var ama kontenjan artışlarında yüzde
20’lerdeyiz. Kaldı ki o da tartışmalı bir konudur. Şimdi, tabii bu
neyle ilgili? Bu iki şeyle ilgili: Yükseköğretime ayırdığınız bütçeyle ilgili
ve bu bütçeye de dayalı olarak hem fiziki kapasite, ekipman, donatım bakımından
büyük bir zafiyet içinde yükseköğretim sistemimiz hem de akademik kadro
bakımından büyük bir zafiyet içinde. AKP zihniyetine
göre yeni üniversite deyince, yeni fakülte, yeni idari kadro, yeni akademik
kadro, yeni kampüs, yeni yurt değil, size göre, akla gelen sadece tabela
çakmaktır. Bu anlayış doğru bir anlayış değildir. Bu anlayışla Türkiye’de
yükseköğretim sistemimiz kesinlikle istenilen bir noktaya getirilemez. Bakın, dün rektör
seçimleri vardı, sonuçlandı. Tabii, mevcut sisteme göre bu süreç yürüyecektir.
Bundan çok kuşku duymuyorum ama çok Müslüman rektörlerle… MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Hıristiyanı da mı var? ENGİN ALTAY
(Devamla) - …yeni arka bahçeler yaratma arzusu içinde yanıp tutuşan bir YÖK
Başkanı… Bugün burada yok. Herhâlde YÖK Başkanı zakkum çiçeği toplamaya mı
gitti, ne yaptı? Daha önce ben bu Parlamentoda “Evlere şenlik bir YÖK
Başkanımız oldu.” demiştim. Şimdi anlaşılıyor ki YÖK Başkanımız sadece evlere
şenlik değil, kulislere şenlik. İbretiâlem bir YÖK Başkanıyla karşı karşıyayız.
Biraz sonra niye böyle söylediğimi söyleyeceğim. Ama Yükseköğretim Kuruluyla
ilgili bir kanun görüşüyoruz. Eski YÖK Başkanı olmadığı zaman kıyameti
koparıyordunuz, şimdi bakıyorum hiç sesiniz çıkmıyor. Şimdi, değerli
milletvekilleri, yeni üniversitelere ödenek vermediniz. Küçük illerin, Sinop
dâhil, Hakkâri dâhil, Bayburt, Gümüşhane, Yalova dâhil bütün küçük illerin
umutlarıyla oynadınız. Sizin yaptığınız umut tacirliğidir. Hele bunu eğitim
üzerinden yapmak, ayrıca bir gaflettir, belki dalalettir. Şimdi bakın, 2008
bütçesinde, burada hep beraber yaptığımız bütçede on yedi yeni üniversiteye bu
Meclis 150 trilyon ödenek ayırdı. Sayın milletvekilleri, daha çok olmasını
isterim, ama Uludağ Üniversitesinin, sadece, bütçesi 166 trilyon! Şimdi, bu,
Allah’tan reva mı? MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Reva tabii. Onun öğrenci nüfusu kaç? ENGİN ALTAY
(Devamla) - Allah’tan reva mı? Bu adalet
mi? Böyle bir adalet anlayışı olabilir mi? ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Onun öğrenci sayısı kaç, ona bakın. ENGİN ALTAY (Devamla)
- Yani, bir partinin tabii adında
“adalet” kelimesinin geçmesi, o partinin adaletle ilintili olduğu anlamına
gelmez. Millî Eğitim
bütçesi içinde yükseköğretim payı, bakın, devraldığınız Türkiye’de yüzde 25.
Size bu millet Türkiye’yi teslim ederken Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin
içinde yükseköğretimin payı yüzde 25. Aradan geçen altı yıl sonra geldiğiniz bu
noktada, otuz iki de yeni üniversite ilave etmişken, sizin Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesi içinde YÖK payınız, sayın milletvekilleri, maalesef yüzde
25’ten yüzde 19’a düşmüştür. Bu caiz midir, doğru mudur, mantıklı mıdır? Hangi
matematik kuralıyla ya da eğitim kuralıyla ya da -Muharrem burada- fizik
kuralıyla falan bu açıklanabilir mi, böyle bir şey olabilir mi? Orantı diye bir
şey var. Ama orantıdan anladığınız, 1 Mayısta İstanbul Valisinin orantı
anlayışıysa ben ona bir şey diyemem! Sayın
milletvekilleri, ülkemizdeki seçilmiş ve atanmış yöneticilerde aranması gereken
nitelik ve vasıflar, maalesef, iktidarınızla birlikte yok sayılmıştır. Nitelik,
vasıf, ehliyet, liyakat, AKP hükûmetlerinin yok saydığı, ortadan kaldırdığı ama
devlette esas ve temel olan unsurlardır. Şimdi bu Hükûmetin bir tane aradığı
şey var, o da zihniyet birliği. Zihniyet birse mesele yok, ona devletin her
türlü kurumu, kademesi teslim edilebilir! Yok, zihniyet bir değilse, sen dur!
Nerede dur? Bana yakın değilsen yani benim sempati duyduğum tarikata yakın
değilsen, başka bir tarikata yakınsan örneğin, şurada dur; yok sen benim bütün
olarak partime yakın değilsen ta orada dur; yok bana karşıysan, ananı, yedi
sülaleni de al, nereye gidersen git anlayışı, sizin hükûmet etme anlayışınızın
temelidir sayın milletvekilleri! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ayıp oluyor ayıp! Sana hiç yakışmıyor. ENGİN ALTAY
(Devamla) - Bunlar realite. Şimdi, geçen
dönemde ben… (AK Parti sıralarından gürültüler) Efendim, ben bu partide herkes
böyle demiyorum. Bu partide inanıyorum ki benim gibi düşünen, Türkiye’nin
çağdaş yüzünün değişmesini istemeyen de çok değerli milletvekilleri vardır. MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) – Senin gibi düşünenlerden Allah korusun! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… ENGİN ALTAY
(Devamla) – Ama benim gibi düşünmeyen sayın milletvekillerimizin olduğunu ben
biliyorum. ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Sevgi tarikatına bağlı milletvekilleriniz var. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Sevgi tarikatından bahset. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Bizim İç Tüzük’ün 157’nci maddesi şimdi Sayın Başkanın size işlem
yapmasını gerektirir. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu Türkiye’nin bir çizilmiş rotası vardır. Hiçbir koşulda bunun
değişeceğine ben ihtimal vermek istemiyorum. Böyle arzular taşıyanlar olabilir. M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) – Kimsenin değiştirmeye niyeti yok. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Söylemleriyle, eylemleriyle bu konuda bir yol haritası kendine
çizmiş olanlar olabilir, gizli ajandaları olanlar olabilir ama bu cumhuriyet,
laik, demokratik nitelikleriyle; bu devlet, sosyal ve üniter yapısıyla, bu
millet, böyle ayakta durdukça bir ve beraber olarak, hiç şüpheniz olmasın, hep
beraber sonsuza kadar bunu yaşatacağız ve Türkiye’nin çağdaş yüzünü kesinlikle
ve kesinlikle karartmayacağız. Bugünlerde bir
güneş modasıdır gidiyor. Elbette güneş birçok şeyin sembolüdür ama değişme ve
yenileşme birbirine karıştırılmamalıdır. Her değişim doğru değişim değildir,
değişme geriye dönük de olabilir. “Biz değişim partisiyiz.” diyerek ileriyi
hedef göstermiyor olabilirsiniz ya da “Ben değişimden yanayım.” diyen birisine,
o insana “Evet, bu ileriye, çağdaşlaşmaya, aydınlanmaya gidiyor.” diyemeyiz,
değişim geriye de dönük olabilir. Onun için, biz yenileşmeden tarafız.
Yenileşme her zaman ileriye, aydınlığadır. Sayın
milletvekilleri, şimdi bakın, değerli arkadaşlar, üniversiteleri konuşuyoruz.
Bu Meclis üniversiteye türbanı sokmaya kalktı. Şimdi ben soruyorum: Bin yıldır… ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Türbanda ne var bu kadar? ENGİN ALTAY
(Devamla) – Ben şimdi söylüyorum: Bin yıldır bu topraklarda yaşayan insanlar
Müslüman değil mi? HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Kilis) – Takiye yapma. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Müslüman mı? Şimdi, 1969’a kadar Türkiye’de birisi gelip de
-iktidar partisinden ya da başka partilerden- burada “Ey ahali, ey
milletvekilleri! Biz 1969’a kadar Müslümanlığı yanlış yaşamışız, Allah bizi
affetsin. Şimdi bunun doğrusunu bulduk. Bu türban olmazsa İslam olmaz, Müslüman
olunmaz.” diyecek bir babayiğit varsa gelsin, burada söylesin, biz dahi hepimiz
onu kabullenelim. ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Onu Deniz Baykal söyler! ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, şunu söylüyorum… HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Kilis) – Konuya gel, konuya! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, konunun tam içindeyim. Üniversite ve türban Türkiye'nin
temeli, temel konusu, gündem! Şimdi, bakın
beyler… SELAMİ UZUN
(Sivas) – Başsavcı seni dâhil etti galiba! ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, baş örtüsüyle türbanı bir görmek doğru değildir. Bana göre
bu bizim geleneklerimizde, bin yıllık geleneğimizde var olan baş örtüsüne de
yapılabilecek en büyük hakarettir. ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Baş örtüsü üzerinden siyaset yapma! ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, burada olması gerekip olmayan Yükseköğretim Kurulu
Başkanımız Sayın Yusuf Ziya Özcan’dan biraz bahsetmek istiyorum çünkü öyle
anlaşılıyor ki dün burada söyledikleri Türkiye’de epey tartışılacak. İnsan,
kasdını aşan ifade kullanabilir, sürçülisan edebilir ama bunun Yükseköğretim
Kurulu Başkanı olmuş bir profesör, Türkiye'nin yükseköğretimini tanzimden,
koordinasyondan sorumlu bir profesör, devlet protokolünde -yanlış bilmiyorsam-
ilk 10’da olan bir profesör yapıyorsa sizin de bir şeyi düşünmeniz lazım. Bu
aslında atamadan hemen sonra görülmüş. Bir bürokrat, Maliye Bakanımıza “YÖK’te
ne güzel şeyler oluyor. YÖK Başkanı iyi konuşuyor. Hava değişti.“ diyor. Maliye
Bakanından cevap: “İsterse söylemesin!” Sayın YÖK Başkanı atandıktan on beş gün
sonra Sayın Başbakan YÖK Başkanına -bir demecinden sonra uyarmak zorunda
kalıyor Sayın Başbakan- diyor ki: “Aman Hocam, dikkatli ol. İpimizi çekerler.”
Bir ülkenin Başbakanı Yükseköğretim Kurulu Başkanına bunu söylüyor. Şimdi, ne
demek bu? Bu ne demek? “İpimizi çekerler.” ne demek? Başbakan nerede?
Yükseköğretim Kurulu Başkanı nerede? Bu ne demek sayın milletvekilleri? Bu
kabul edilebilir mi? Şimdi, aynı YÖK
Başkanı, bakın, 2008’in Ocağında bir demeç veriyor, “Üniversitelerimizin
önündeki yığılmanın nedeni lisans eğitiminin parasız olmasıdır.” diyor. Pes!
Yüz kere pes! Türkiye’de parasız yükseköğretim var mı? Yok. Bunu en iyi bilmesi
gereken kim? YÖK Başkanı. Adamın Türkiye’de lisans eğitiminin, hatta ön lisans
eğitiminin paralı olduğundan, bir harç alındığından ve kendisi atanana kadar bu
harcın tam yüzde 400 artırıldığından haberi yok. Sizin teslim aldığınız
Türkiye’den bugün getirdiğiniz Türkiye’ye, yükseköğrenim öğrenci harçları yüzde
400 artmıştır. M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) – Kim artırdı? Biz mi artırdık? ENGİN ALTAY
(Devamla) – Hayalî başbakan artırmadı! Hayalî Hükûmet… Siz artırdınız.
Hükûmetiniz artırdı. Ben mi artırdım? M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) – Öyle mi zannediyorsun? ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri, Sayın YÖK Başkanı Özel Kalem Müdürü
alsın, güzel… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ekliyorum. Tamamlayın
lütfen. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Bakın, 21-28 Nisan Ebeler Haftası. Ben de seçim bölgem Sinop’taki
bütün ebe hemşirelere tebrik yazdım. Onlara minnettarız. Ebeler kutsaldır,
ebelik kutsaldır ama Yükseköğretim Kurulu Başkanının Özel Kalem Müdürlüğünü,
Allah aşkına -soruyorum- bir ebe yapabilir mi? Olabilir mi bu? Eh, yani “Zina
yapan hapisle cezalandırılsın.” diye teklif eden bir profesör Danışma Kurulu
Üyesi. Yani bunları saymakla bitiremeyiz ama bir şey var ki Basın Müşavirinin
görevine son vermeseydi YÖK Başkanı, dün, buralarda bu bu “zıkkım, zakkum”
hatalarını yapmazdı. Hülya Aydoğan’ın görevine son vermeseydi, dün yaşanan trajedi,
rezalet burada yaşanmazdı. Bunu da belirtmek istiyorum. Sayın
Milletvekilleri, bu tasarıya karşıyız. Süre bittiği için kalan kısımları
inşallah bir başka sefere konuşuruz. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Altay. Hükûmet adına
Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili olarak Hükûmetimiz adına
görüşlerimizi ifade etmek ve değerli muhalefet sözcüsünün itiraz ettiği bazı
konulara da açıklık getirmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gerek
22’nci Dönemde gerek 23’üncü Dönemde yaptığımız yasama çalışmalarıyla
Hükûmetimizin getirmiş olduğu tasarılar kabul edildi ve üniversite bulunmayan
41 vilayetimize üniversite kuruldu; 15 bir kurduk, 17 bir kurduk ve son olarak
da 9 ilimizde üniversite yoktu, bunları da kurduk. Bu 41 üniversitemizin
hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Ancak hatırlayacaksınız, Bitlis’e
üniversite kurduğumuz zaman Eren Holdingin sahibi Sayın Ahmet Eren kendi
memleketi olan Bitlis’e üniversiteyi kendisinin yapmak istediğini, binaları
kendisinin yapmak istediğini ifade etti, taahhütte bulundu. Milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte görüştük kendisiyle ve burada yaptığımız yasama
çalışması esnasında Bitlis Üniversitesinin adını “Bitlis Eren Üniversitesi”
koyduk. Kendi adını vermek istemedi “Bütün aile olarak yaptığımız için sadece
benim ismimi taşıması doğru olmaz.” dedi, ailesinin ismini verdi; biz de
kendisini takdir ettik, tebrik ettik ve ismini verdik. Değerli
arkadaşlarım, yasama, yürütme ve yargı, malumunuz üç ayrı güçtür, erktir.
Herkesin bir sınırı vardır. Biz, yürütme olarak hiçbir zaman için Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yetkilerini almayız. Değerli milletvekili arkadaşımız hiç
yakışmayan biçimde ifade ettiği için, gasbetmek hiç aklımızın köşesinden geçmez.
Değerli
arkadaşlar, Sayın İbrahim Çeçen’le benim yaptığım protokolde der ki –hatta,
protokol burada, bütün arkadaşlarıma dağıtabilirim, muhalefetin elinde zaten
var- diyoruz ki: İbrahim Çeçen, Ağrı Üniversitesinin bütün binalarını, bütün
müştemilatını yapmayı taahhüt ediyor. Millî Eğitim Bakanlığı da yasal süreci
başlatmayı taahhüt ediyor. Eğer iyi okursanız, Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından yasal prosedür başlatılacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi buna
yetki vermediği zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinden kanun çıkmadığı zaman
bu ismin değişmeyeceğini ilkokul çocukları bile bilmez mi? Dolayısıyla,
peki, ben niye bu protokolü Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeden önce
yaptım? Millî Eğitim Komisyonunda da arkadaşlarım sordular, dedim ki: “Siz hep
meseleye eğer sağlamcı açıdan bakıyorsanız, biz işi sağlama aldıysak bize
teşekkür etmeniz lazım.” Diyelim ki biz bu kanunu çıkardık. Biz bu kanunu
çıkardıktan sonra adı geçen değerli iş adamı derse ki “Ben bu üniversiteyi
yapmıyorum.” sizin elinizde onu bağlayan herhangi bir metin, herhangi bir
protokol olmadığı zaman sizin söyleyecek sözünüz olur mu? Dolayısıyla, biz,
meseleyi garantiye alan, sayın iş adamının taahhüdünü bir protokole bağlayan
bir çalışma yaptık ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna da bu kanunu
getirdik. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini gasbetmek,
yetkisini almak aklımızın köşesinden geçmez. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Siz hep böyle yapıyorsunuz zaten, anlaşmaları iş adamlarıyla yapıp
kanunları geçiriyorsunuz! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Gelelim diğer tarafa değerli arkadaşlar. Yine
değerli milletvekili arkadaşımız der ki: “Biz sadece tabela üniversitesi kurduk
ve buralara bütçe tahsis edilmedi. Bunlar, işte biz, özellikle ümit tacirliği,
umut tacirliği yapıyoruz.” Bunları da yakıştırmıyorum. Sayın Milletvekilinin
kendi iline üniversite kuruldu. Üniversite kurulması için kendisi de hararetle
bunu istiyordu. Eğer tabela üniversitesiyse, bir işe yaramayacaksa niçin siz
istiyorsunuz? ENGİN ALTAY (Sinop)
– Ödenek istiyoruz Sayın Bakanım, işte, ödenek istiyoruz. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır, niçin yıllar yılı bunu yapmadınız? Değerli
arkadaşlarım, bakın, Milletvekilinin söylediği bu söz de doğru değil. Ben size
şimdi rakamlar vereceğim: Otuz iki üniversiteye verilen bütçeden söz ediyorum.
Son dokuz üniversite yeni kuruldu, henüz onlara bütçe falan tahsis edilmiş
değil. Geçen sene 201 trilyon TL, bu sene de 522 trilyon TL olmak üzere toplam
766 trilyon Türk lirası buralara kaynak tahsis edilmiş. Sayın Milletvekilinin
söylediği 150 trilyon, yatırım bütçesidir. ENGİN ALTAY
(Sinop) – Onu söylüyoruz. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – İki: Değerli arkadaşlar, 32 vilayetin 29’unda
kampüs alanları belirlenmiştir. Maliye Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında bir
heyet ilgili bütün kurumları da yanına alarak, rasyonel yatırım neresidir,
nerede kampüs alanı olmalıdır, diyelim ki Bitlis’te, diyelim ki Siirt’te,
diyelim ki Muş’ta, Bingöl’de, Ağrı’da, Adıyaman’da veya Burdur’da kampüs alanı
neresi olacak, bizatihi oraya gitmiş, kayıt altına almış ve kampüs alanlarını
belirlemiştir hazine arazisi öncelikli olmak üzere. Yoksa kamulaştırma yoluyla
29’unun kampüs alanı belirlenmiştir değerli arkadaşlarım. Daha önce bu
Mecliste ben huzurunuzda söyledim. Konsolide bütçeden kendisine aktarılan,
verilen bütçenin dışında, biz, Millî Eğitim Bakanlığına tahsis edilen bir
kaynaktan, bu yeni kurduğumuz on iki üniversiteye ayrıca rektörlük birimlerini,
bütün unsurlarını içine alacak şekilde rektörlük binaları yapıyoruz. Şimdi, bütün
bunlar ortadayken “Tabela üniversitesi kuruldu.” deyip durmak aslında Türkiye
Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetine de haksızlıktır. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Ne alaka? MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Ne alaka? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu irade, kendi
halkını kandırmaz. Bakın, bu üniversitelerin kuruluşuna siz de Milliyetçi
Hareket Partisi de DTP Grubu da destek verdiniz. Bu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iradesiyle kuruldu. Arkadaşlar, şunu
söylerseniz anlarım: “Daha çok kaynak verelim, daha çok kaynak üretelim.” Bunu
anlarım. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Söyledi; ödenek istiyor, kadro istiyor. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Gelelim, değerli arkadaşlar, birkaç günden
beri arkadaşlarımız hep şu itirazda bulunuyorlar: “Yükseköğretime ayrılan bütçe
Millî Eğitim Bakanlığının bütçesiyle orantılandığı zaman düşme var.” diyorlar.
Burada aslında hangi bazda düşme vardır? Ben rakamsal artışı söyleyeyim size:
2002 yılında bütün üniversitelere, elli üç devlet üniversitesine ve YÖK’e
ayrılan para 2 katrilyon 450 trilyon Türk lirasıydı. Bakın, 2008 bütçesinde
YÖK’e ve üniversitelere ayrılan para 7 katrilyon 300 trilyon Türk lirasıdır.
Rakamsal… ENGİN ALTAY
(Sinop) – Yüzde, yüzde… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, gelelim… Gayrisafi millî
hasılaya olan oranından söz ediyorum. Gayrisafi millî hasılaya oranına göre
hesapladığınız zaman 2002 yılında -dün de bir soru üzerine söylemiştim- yüzde
0,90’dır, yüzde 1 değildir, bugün yüzde
1,2’dir. Şimdi, oran bu değerli arkadaşlar. Gelelim, diğer
taraftan Millî Eğitim Bakanlığı… Bakın, okul öncesi eğitimde yüzde 150’lik bir
artış meydana gelmiştir. Türkiye’de “bilim sanat merkezi” diye neredeyse bir
kavram bilinmiyordu, bugün Türkiye’de üstün zekâlı, kabiliyetli çocukları bilim
insanı ve sanat insanı yetiştirmek üzere Türkiye çapında 50 tane bilim sanat
merkezi açılmıştır. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de 103 Anadolu öğretmen lisesi vardı, şu anda 188 Anadolu
öğretmen lisesi vardır. Fen lisesi olmayan il bırakılmamıştır. Okul öncesi
eğitimde, ilköğretimde, ortaöğretimde 750 tane sadece meslek lisesi açılmıştır.
Millî eğitimdeki
büyümeyi eğer siz otomatikman YÖK’ün ve yükseköğretimin küçülmesi olarak ele
alırsanız, bu yanlış olur. İlköğretimde olduğu gibi hedef ortaöğretimde de
yüzde 100’e ulaşmaktır. Şimdi, orada yüzde 100’e ulaştığınız zaman siz
“Türkiye’de ilk ve ortaöğretim” dendiği zaman 15 milyonluk bir kitleden söz
ediyorsunuz demektir. Bir ülkenin hükûmeti ilk ve ortaöğretime farklı muamele,
yükseköğretime farklı muamele yapar mı? Böyle bir hakkı var mı? Böyle bir şey
olabilir mi? Dolayısıyla,
bakın, bu öğretim üyesi meselesinde de sürekli olarak istismarlar yapılıyor.
1996 yılından -arkadaşlar, rakam veriyorum- 2007 yılına kadar öğretim
elemanında meydana gelen artış yüzde 97’dir. 1996’dan 2007’ye yüzde 97’lik bir
artış vardır; hesaplar kitaplar, istatistikler ortadadır. Fakat, kontenjan
artışında, öğrenci kontenjanı artışında yüzde 40’lık bir artış meydana
gelmiştir. Bakın, son olarak YÖK kontenjanları artırırken yine bu eleştiriler
geldi. Yapmayın bunları. Öte taraftan,
ben, şunun da altını çizmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'nin… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan, öğrenci fizik alan ister, sadece öğretim üyesiyle
olmaz. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sevgili milletvekili arkadaşlarım, Türkiye'nin
çizilmiş bir rotası var, elbette Türkiye'nin çizilmiş bir rotası var ve biz bu
ülkenin insanları ve insanlarının temsilcileri olarak, elbette hepimiz bu
rotanın sahipleriyiz ve bu rotanın kesinlikle olumsuz anlamda değişmemesi için
aynı hassasiyeti gösteririz. Ancak bu rotanın trafik polisliğini Cumhuriyet
Halk Partisi yapmayacaktır. Bu, millete ait bir rotadır, kimse bunu kendi
tekelinde falan zannetmesin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın, sevgili
milletvekilleri, biz, elbette değişimin tarafında olan bir partiyiz. Statik
kalanlar, değişmeyenler, sadece ölüler ve delilerdir. Hayat ancak değişimle
ayakta kalabilir. Elbette olumsuz yönde de… Biz hiçbir zaman Türkiye’yi geriye
götürmeye, Türkiye’yi arkaya baktırmaya hiçbir zaman tevessül etmedik, böyle
bir niyetimiz de olmadı. Biz, demokrat, muhafazakâr bir partiyiz. Değerli
arkadaşlarım, bizim muhafazakârlığımız, geçmişte kalmış, pörsümüş, eskimiş,
bugünün ihtiyaçlarına cevap vermeyen, demode olan şeylerin korunmasına yönelik
bir hassasiyet değildir. Bizim muhafazakârlığımız, kültürel ve moral alanla
sınırlı olan bir muhafazakârlıktır ve bizim muhafazakârlığımız, bizi biz yapan,
bize ait, bize has özelliklerin ve güzelliklerin korunmasına yönelik bir
duyarlılığın adıdır. Biz, ekonomide, Türkiye'nin dünyayla entegre edilmesinde,
Türkiye'nin dünyaya taşınmasında, evrensel değerlere ulaşmada, Atatürk’ün
gösterdiği çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmada herkesten daha çok
değişimciyiz. Kendisine “devrimci” ve “değişimci” diyenler de bu konuda bizimle
yarışamazlar. Onu da özellikle ifade etmek isterim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Gelelim bugün
gazetelerde Sayın YÖK Başkanının söylediği bir söz. Ben, tabii bunu duymadım.
YÖK Başkanının, bir grup okulla ilgili, bir camiayla ilgili bir söz söylediği
ifade edilir. Hangi niyetle, hangi ortamda söylenmiş olursa olsun, değerli
arkadaşlar, bir kişiyi, bir camiayı, bir grubu tahkir ve tezyif etmeye yönelik,
onu rahatsız eden, onu rencide eden söz kime ait olursa olsun o kem söz
sahibine aittir ve bunu onaylamak, bu üslubu kabul etmek kesinlikle mümkün
değildir. Herkes, bakın, herkes söylediği sözünü bilecek. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – CHP’li söyleseydi ne olurdu Sayın Bakan? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Herkes söylediği sözü bilecek, herkes hakkını
da bilecek, haddini de bilecek. Bu, YÖK Başkanı da olsa hakkını, haddini
bilecek. Ama bu, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Sekreteri de olsa, yüce
İslam Peygamberini tahkir ve tezyif ederken de hakkını ve haddini bilecek. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Biz beklerdik ki,
Sayın YÖK Başkanı da Sayın Önder Sav da Türk halkının karşısına çıksın, desin
ki “Ben konumumla ve pozisyonumla mütenasip olmayan, uyuşmayan bir sözü, boş
bulundum, söyledim. Bundan dolayı pişmanlık duyuyorum ve halkımdan özür
diliyorum.” demesini bekleriz biz. Bunu Sayın Önder Sav’ın da yapması lazım,
bunu Sayın YÖK Başkanının da yapması lazım. (CHP sıralarından gürültüler) ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Biri siyasidir, biri bürokrattır. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Siz YÖK Başkanıyla ilgili konuşun! OKTAY VURAL
(İzmir) – Ali Babacan’ı da ekle! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar… Bakın, müsaade edin… HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Bize akıl vermeyin, siz YÖK Başkanıyla ilgili konuşun. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar… Değerli arkadaşlar,
müsaade edin… FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Siz YÖK Başkanı için gerekeni söyleyin! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ben, sevgili arkadaşlar, şunun altını çizmek
istiyorum: Sayın Arkadaşım dedi ki: “Türkiye’de bir gerginlik yaşanıyor.” Değerli
arkadaşlar, ben şunu açıklıkla ifade etmek istiyorum: Değerli bazı muhalefet
sözcülerimizin, özellikle -sağ olsunlar- sayın Cumhuriyet Halk Partili
arkadaşlarımızın pozisyonu, yangın çıkaran ama “Yangın var!” diye bağıran
insanın konumuna benziyor. Arkadaşlar, gerginliği ve gerilimi siz
çıkarıyorsunuz, kusura bakmayın. (AK Parti sıralarından alkışlar) HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Ortalığı yangın yerine çeviren sizsiniz Sayın Bakan! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, dünden beri biz burada müzakere
yapıyoruz. Gayet münasip bir lisanla, bütün arkadaşlarımız, milletvekillerimiz
buraya kalkıp geliyorlar, nezih bir üslupla, varsa eleştirilerini söylüyorlar.
Biz eleştirilere sonuna kadar açığız. Bizim yaptıklarımızı elbette benimsemek,
tasdik etmek durumunda, zorunda değilsiniz. Bu sizin muhalefet görevinizdir,
buna saygı duyuyorum. Ancak bunu yaparken gerçekleri çarpıtmanın, karşı tarafı
tahkir ve tezyif etmenin bir anlamı yok. Birbirimize karşı daha saygılı olmak
zorundayız. Yüce Meclisi en
derin saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Gruplar adına
ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın
Beytullah Asil’de. Buyurun Sayın
Asil. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 93 sıra
sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi
ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlarım. Değerli
milletvekilleri, böyle bir konuda Türk yükseköğretiminin bir stratejik planı
olmalı ve bu plan çerçevesinde de yapılması gerekenler tüm kamuoyu tarafından
benimsenerek, bugün böyle bir konuyla karşı karşıya kaldığımızda hangi yolu,
hangi tutumu izleyeceğimizi bilmeli ve bizlere bir tavsiye kararı olmalıydı. Günümüzde
Türkiye’nin yükseköğretim sistemi gelişerek 94 devlet, 32 vakıf
üniversitesinden oluşan 126 üniversiteyle çok daha karmaşık bir hâle gelmiştir. Türkiye’nin yükseköğretiminin
bu kadar büyümüş ve karmaşıklaşmış olması gerçeği karşısında, Yükseköğretim
Kurulunun kendisine yasalarla verilmiş olan yükseköğretim sistemini
yönlendirmek görevini yerine getirebilmesi için müzakere edilmiş ve üzerinde
fikir birliği sağlanmış bir stratejik planı geliştirmiş olması gerekirdi. Oysa,
kuruluşundan bu yana geçen yirmi yedi yıla varan sürede maalesef sadece bir
kez, 1991 yılında yükseköğrenimi yönlendirmek için bir gelişme planı
hazırlanabilmiş, bu plan yükseköğrenimin 1992’deki genişlemesini yönlendirmiş,
ancak daha sonraki yıllarda yenilenmemiş ve gündemden kalkmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurulunun topluma sunduğu çok yönlü ve
özenle çalışılmış bir stratejik plan önerisinin olmadığı bir durumda yükseköğretim
üzerindeki sorunları tartışırken bu tartışmalar yapıcı bir nitelik
kazanamamakta, enerji ve zaman kaybının ötesinde bir sonuç maalesef
doğurmamaktadır. Gönül isterdi ki,
üniversite kapılarında yükseköğrenim yapma talebiyle bekleyen öğrenci sayısının
milyonları bulduğu günümüzde, bu taleplerin karşılanmasına katkı ve
yatırımların daha hızlı bir şeklide karşılanabilmesi amacıyla hayırsever
insanlarımız destek verme arzularını ortaya koyduklarında, hayırsever iş
adamlarımızın bağışlarının yükseköğretim alanına çekilmesi hususunda izlenecek
yol ve yöntemler üzerinde Yükseköğretim Kurulunun fikir birliğine varmış bir
stratejik planının olması ve bu plan çerçevesinde de yasal düzenlemelerin
oluşturulması ve bu yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesiydi. Biz bugün,
yükseköğretim yapma talebiyle üniversite kapılarını zorlayan gençlerimizin bu
taleplerinin karşılanmasına katkı ve yatırımların daha hızlı bir şekilde
gerçekleşmesini sağlayacağı düşüncesiyle, Ağrı Dağı Üniversitesinin adının Ağrı
İbrahim Çeçen Üniversitesi olarak değiştirilmesiyle ilgili kanun tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nu görüşüyoruz. İş adamı İbrahim
Çeçen, Ağrı Dağı Üniversitesinin kendi kampüs alanında hizmet verebilmesi için
yapılması gerekli binaların İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ grup şirketleri
tarafından bağış suretiyle yapılarak Ağrı Dağı Üniversitesi Rektörlüğüne
devredebileceğini taahhüt etmiş ve taahhüdü de Ağrı Dağı Üniversitesinin adının
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi olarak değiştirilmesi koşuluna bağlamıştır. Gönül isterdi ki
bu hayırsever iş adamımız kendi üzerine düşen gereğini yapsın, Ağrılı
vatandaşlarımız da Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla bu kadirşinaslığı
kendisine göstersin arzu ederdik. Ancak bugüne kadar ilköğretim ve ortaöğretim
kurumlarında yoğunlukla izlediğimiz bu metodu, yani binayı yap adını verelim
uygulamasını, uluslararası alanda yeri olan üniversitelerimizde de aynen
uygulamak ne derece doğrudur? Değerli
milletvekilleri, kaynakları kıt ve bu kaynakların en verimli şekilde
kullanılması gereken bir ülkede yaşıyoruz. Böyle bir ülkede yaşayan, böyle bir
ülkenin yönetiminde söz sahibi olan bizlerin böyle büyük bir kaynağı elimizin
tersiyle itme lüksümüz maalesef yoktur. O nedenle yapılması gerekenler konusunda
eksikliklerimizi de dile getirmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, bu yasa tasarısı Millî Eğitim Komisyonunda görüşülürken
maalesef biz komisyon üyelerine bu protokol dağıtılmamıştır. Biz bu protokolden Sayın Bakanın… Elinizdeki 93
sıra sayılı Yasa Tasarısı ve Millî, Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’ndaki Millî Eğitim Bakanının sözlerinden vâkıf olduk. Bu sözleri de size
şu anda aynen okuyorum, elinde olmayan milletvekillerini düşünerek: “İş adamı
İbrahim Çeçen’in hayırsever bir iş adamı olduğunu ve eğitime çok büyük
hizmetlerinin olduğunu ve İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ ile protokolün
yapıldığını, bu protokolde Ağrı Dağı Üniversitesinin kampüsü içinde yer alacak
akademik, idari ve sosyal tesis binalarının söz konusu holdingin grup
şirketlerince 100 milyon dolara kadar, üzerini tekrar çiziyorum, 100 milyon
dolara kadar bağış suretiyle yapılarak Üniversite Rektörlüğüne devredilmesi
konusunda protokol imzalandığını, marifetin iltifata tabi olduğunu,
hayırseverleri yükseköğretim yatırımlarında teşvik etmek amacıyla, daha önce
Abant İzzet Baysal Üniversitesi örneğinde olduğu gibi, Ağrı Dağı
Üniversitesinin ismini “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirmeyi
uygun gördüklerini…” diye devam ediyor. Bu sözler -Komisyon tutanaklarından
okuyorum- Sayın Millî Eğitim Bakanına aittir, Hüseyin Çelik’e aittir. Tasarıyı
sunuş konuşmasında Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik ifade etmiştir.
Şimdi elimde protokol var. Bu protokolde madde 3: “Ağrı Dağı Üniversitesinin
kendi kampüs alanında hizmet verebilmesi için yapılması gerekli binaların
nitelik ve nicelikleri, inşaata başlama ve bitirilme tarihleri, karşılıklı
haklar, yükümlülükler ve konuya ilişkin sair hususlar, Millî Eğitim Bakanlığı,
Ağrı Dağı Üniversitesi Rektörlüğü ile bağışı gerçekleştirecek olan İbrahim
Çeçen Yatırım Holding A.Ş. grup şirketi veya şirketleri arasında bu protokole
dayalı olarak yapılacak ek bir protokolde ayrıca tespit edilecektir. Ancak
İbrahim Çeçen Yatırım Holding adı geçen üniversite için gerekli tüm fiziki yapıyı
yapma hususunda taahhütte bulunmuştur.” Değerli
milletvekilleri, bu protokolün hiçbir yerinde “100 milyon dolar” ifadesi
geçmemektedir. Sayın Bakanın Komisyonu hangi amaçla yanılttığı konusunda burada
çıkıp bu izahı mutlaka vermesi gerekmektedir. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk milleti adına iş ve işlem
yapıyoruz. O hâlde, hiç kimsenin Türk milletini yanıltma hakkını kendisinde
bulmaması gerektiğini ifade etmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, yükseköğretim günümüze dek genellikle bir kamu hizmeti olarak
görülmüş ve giderleri birkaç ülke dışında hemen hemen tümüyle kamusal
kaynaklardan karşılanmıştır. Bu, bizim ülkemiz için de geçerlidir. Ancak
yükseköğretimde gözlenen ve önümüzdeki yıllarda da sürmesi beklenen talep artışı
nedeniyle yükseköğretimin sadece kamu kaynaklarıyla sürdürülebilirliği
sorgulanmaya başlanmıştır. Bu bağlamda yükseköğretim giderlerinin kamu kesimi
yanında diğer paydaşlar tarafından da karşılanması ilkesi benimsenmektedir.
Yükseköğretim kurumlarının gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesi için gerekli
çalışmalar tüm dünyada yapılmaktadır. Kamu kaynaklarının daha verimli
dağıtılması ve kullanılması için yeni yöntemler geliştirilmesi doğrultusunda
tüm dünyada arayışlara gidilmiştir. Ancak bizim ülkemizde maalesef böyle bir
durumla karşı karşıya kaldığımızda ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı hiç
kimse -Sayın Millî Eğitim Bakanı da başta olmak üzere- bilmemektedir. Değerli
milletvekilleri, Ağrı’ya bir üniversite kurulmasını, tüm ülkemizin her şehrine
kurulmasını arzu ettiğimiz gibi Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Milliyetçi
Hareket Partililer olarak ve şahsım olarak bizler de arzu ediyoruz. Bu konuda,
57’nci Hükûmet döneminde değerli Ağrı Milletvekilimiz Nidai Seven’in de bu
konuda bir kanun teklifi vermiş olması, Milliyetçi Hareket Partisinin bu
arzusunu ifade etmektedir. Değerli
milletvekilleri, ancak, üniversite kurduğumuz bu ilimizin nasıl bir coğrafyada
olduğunu, hangi imkânsızlıklar içerisinde oradaki hayatın idame ettirilmeye
çalışıldığını da hepimiz biliyoruz. O hâlde, bu protokolle orada yapılmak
istenenler, bu iş adamının yapması gerekenler daha belirgin olarak ortaya
konulması gerekmez miydi? Veya bugün üzerinden, yasa tasarısı görüşülmesi
gereken bugünler öncesinde, Sayın Millî Eğitim Bakanının, Türkiye Büyük Millet
Meclisi bu iradeyi ortaya koyduktan sonra, bu konuda protokolde söz edilen
genişlemeyi sağlaması gerekmez miydi? Ama, maalesef, bugün, Ağrı Dağı
Üniversitesi, biz bu yasa tasarısını Komisyonda görüştüğümüzde, protokolün
imzalanmasının üzerinden yedi ay geçmişti. Biz Millî Eğitim Komisyonu
üyelerinin bu protokolden haberi olmadığı gibi, Ağrı Dağı Üniversitesi Sayın
Rektörünün de o günlerde haberi yoktu. Böyle bir devlet yönetimi olur mu
değerli milletvekilleri? Bir üniversitenin ismini değiştirmek için, bir
üniversitenin fiziki mekânlarına ne gerekip ne gerekmediği konusuyla ilgili bir
iş adamıyla görüştüğünüz bir dönemde, bu üniversitenin rektörünün, maalesef, bu
görüşmelerden de, bu protokolden de haberi olmuyor. Değerli milletvekilleri,
Ağrı ili, Doğu Anadolu Bölgesi’nde 1.500 ile Değerli
milletvekilleri, orada, Erzurum Atatürk Üniversitesine bağlı olarak
Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Sosyal
Bilimler Enstitüsü ve Fen Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Hizmetleri Meslek
Yüksekokulu ve Sağlık Yüksekokulundan oluşan bir okullaşma olmuştur. Ancak, bu
coğrafyada üniversitelerin fiziki mekânlarını
kurmakla iyi bir üniversite kurmuş olamayacağımızı da ifade ettim. Bu
coğrafyaya yetişmiş öğretim üyelerini getirebilmenin şartlarını da hazırlamak
zorundayız. Şu anda Ağrı’da bulunan, bu az önce saydığım okulların öğretim
üyelerinin en kıdemlisi yardımcı doçenttir. Üniversitenin
tercih edilen bir okul olabilmesi için, öğrencilerinin barınma ihtiyaçları
başta olmak üzere, araştırma faaliyetlerinin olmazsa olmazı olan
kütüphanesinin, sosyal tesislerinin üniversite bünyesinde mutlaka oluşturulması
gerekmektedir. İzzet Baysal
Üniversitesi örneğini verdi Sayın Bakan. İzzet Baysal Üniversitesi örneğinde
olduğu gibi, üniversitenin öğretim üyesi temini konusunda İbrahim Çeçen Eğitim
Öğretim Vakfının desteği olacak mıdır? Bunlar niçin protokolde yoktur? YAŞAR ERYILMAZ
(Ağrı) – Gayet tabii. BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Sizin “Gayet…” demenizle olmuyor Sayın Milletvekili, bunların bu
protokolde belirtilmiş olması gerekirdi. Değerli
milletvekilleri, şimdi burada bir hususun üzerinde daha durmak istiyorum: Ben
bu sorulara cevaben Sayın Millî Eğitim Bakanının da burada çıkıp, bunları, her
şeyi kâğıda dökmenin bir anlamı olmadığını ifade edeceğini de biliyorum. Ama,
bakın şurada, bu protokolün devamında diyor ki: “İbrahim Çeçen Yatırım
Holdingin taahhütlerini yerine getirmemesi isim hakkından sarfınazar ettiği
anlamına gelecektir.” Değerli
milletvekilleri, nedir, bunun ölçüsü nedir? Yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi
bir kanun daha değiştirip “Taahhütlerini yerine getirmedin, senin adını
alıyorum, başka bir isim veriyorum” mu diyecek. YAŞAR ERYILMAZ
(Ağrı) – Diyebilir… BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Niye, nasıl diyeceksiniz? YAŞAR ERYILMAZ
(Ağrı) – Bu irade söyler. BEYTULLAH ASİL
(Devamla) - Eğer, bakın, burada neyin ölçüsü, neye göre bu sözü geri alacaksınız?
Bunun ölçüsü nedir? Yaptıkları bina, ne yapacaktır? Eğer bir bina yapıp, bu
binayı size teslim ettiğinde “Ben bu taahhüdü yerine getiriyorum.” dediğinde
bunu kabul mü edeceksiniz? Değerli
arkadaşlarım, bunları, böyle bir çalışmayı devlet ciddiyetiyle bağdaştırmak
maalesef mümkün değildir. Biz bağdaştırmıyoruz, ama sizler bağdaştırıyorsanız o
konuda söyleyecek fazla bir şeyim yok. O nedenle… Konuşmamın başında da ifade
ettim, kıt kaynakları olan bir ülkede yaşıyoruz ve üniversite kapılarında milyonlarca
gencimiz sıra beklemektedir. Bizlere sunulan bu tür paydaşların, bu işin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – … ortak sahiplerinin, iş adamlarının, sanayinin üniversitelerimize
verdiği bu desteği elimizin tersiyle itme lüksümüz maalesef yoktur. Ancak
yaptığımız bu işleri de devlet ciddiyetiyle bağdaşır bir şekilde yapmak zorunda
olduğumuzu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Gruplar
adına üçüncü söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili
Sayın Yaşar Eryılmaz’a aittir. Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile
şahsım ve grubum adına yüce heyetinize saygılar sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, bu kürsü zaman zaman Türkiye genelinde, iller özelinde
sevimsiz, üzücü olaylar için paylaşılmaktadır. Örneğin bir terör meselesi,
tabii, bir doğal afet veya bir ekonomik kriz misali. Zaman zaman da, benim şu
anda sahip olduğum ruh hâli gibi, yine Türkiye genelinde veya iller özelinde
olumlu, sevindirici, haz verici olaylar için de paylaşılmaktadır. Bu aşamada
ben ve Ağrı halkı bir hayırsever, bir yiğit Ağrılının, ticari birikimlerini ve
donanımlarını doğup büyüdüğü memleketine bir eğitim yatırımına dönüştürmesine ilişkin
kararını, onurla, zevkle, teşekkür ve şükranla karşılıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Değerli
milletvekilleri, hepinizin malumu olduğu üzere, Ağrı Dağı Üniversitesi 22’nci
Dönem Parlamentosunda yasalaşmıştır. 22’nci Dönem Parlamentosuna, parlamenterlerine,
Sayın Başbakanın şahsında Hükûmete ve ciddi katkıları dolayısıyla Sayın Bakan
Hüseyin Çelik Beyefendi’ye de huzurunuzda, Ağrı adına teşekkür etmeyi borç
biliyorum. Hepinizin çok iyi
bildiği gibi, günümüzde bilgi, baş döndürücü bir hızla ilerlemektedir. Yüksek
düzeyde bilginin üretildiği ve aktarıldığı kurumlar üniversitelerdir. Günümüz
dünyasında, iletişim teknolojisinin ilerlemesi sayesinde insan, bilgiyle
büyümekte ve âdeta bilgiyle şekillenmektedir. Temel işlevi eğitim ve öğretim
olan üniversitelerimiz, aynı zamanda, araştırmalar yapan, toplumun sorunlarına
evrensel ve ulusal boyutta çözümler arayan, yol gösteren kurumlardır. Bazı bilimsel
araştırmalar, üniversitenin ya da benzeri bir hizmet biriminin yerel ekonomi
üzerindeki olumlu etkilerini, direkt, dolaylı ve uyarılmış olarak üç grupta
toplamaktadır. Bir bölgede üniversite kurulması, üniversiteye mal ve hizmet
sunan işletmelerin faaliyet alanlarını genişletir. Üniversitenin yerel ekonomi
üzerindeki direkt etkileri ve bazı etkilerini de uyarılmış etkiler olarak tarif
etmektedir bazı bilimsel araştırmalar. Aynı zamanda üniversiteler yaptıkları
harcamalar ve istihdam ettikleri personel sayıları bakımından da kuruldukları
bölgelerin en önemli ekonomik birimlerinden biri hâline gelmişlerdir. Yükseköğretim
kurumları ve üniversiteler, taşıdıkları evrensellik nitelikleri dolayısıyla da
tüm dünyanın ortak kurumlarıdır. Bu açıdan, üniversite, sadece ulusal boyutta
bir ülkenin değil, aynı zamanda uluslararası bütün dünyanın malı sayılır. Değerli milletvekilleri,
Ağrı özeline inmek durumundayım şu aşamada. Ağrı, hepinizin bildiği gibi, fert
başına düşen millî gelir hesabıyla Türkiye’de sonuncu veya sondan bir önceki
ilimizdir. Aslında bunu ifade etmekten ciddi rahatsızlık duymaktayım.
Dolayısıyla, daha bir ay önce kurulan dokuz yeni üniversite kararını da göz
önüne aldığım zaman, inanıyorum ki bu üniversitelerimizin henüz kurulmuş bir
altyapıları yoktur. Bir kişinin bütün Türkiye’ye mesaj olması bakımından kendi
mal varlığını, kendi eğitim ve öğretim vakfı marifetiyle, 100 milyon dolar veya
daha fazlasını bir eğitim kurumuna harcaması, bu, Türkiye için önemli bir
mesajdır. Aslında bunu herkesin desteklemesi lazım. İnanıyorum Sinop’ta da bir
iş adamı, inanıyorum Bayburt’ta da bir iş adamı, inanıyorum Tunceli’de de bir
iş adamı… Keşke 50 tane İbrahim Çeçen çıksa da Türkiye'nin bu kurumuna, bu
meselesine bu bakımdan çözüm bulabilse. (AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli
milletvekilleri, Ağrı ili, bu üniversiteyle inanıyorum geri kalmışlık kabuğunu
yırtacaktır. Ben üniversite kökenli bir milletvekiliyim. Bir üniversitenin
bulunduğu mahalle, bulunduğu şehre, bulunduğu bölgeye ciddi hayat verdiğinin en
canlı tanıkları arasındayım. Gelin, İbrahim Çeçen Üniversitesini hep beraber
kuralım, hep beraber yaşatalım. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Eryılmaz. Şimdi, şahıslar
adına ilk söz Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir’de, ikinci söz Ağrı
Milletvekili Sayın Cemal Kaya’da olacak. Buyurun Sayın
Aydemir. (AK Parti sıralarından alkışlar) ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 93
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, dünyada en pahalı, aynı zamanda en büyük güç bilgidir. Bugün
küreselleşmenin ve teknolojinin artmakta olan ve önlenemez etkisi, bilgi ve
bilginin kullanılabilmesinden kaynaklanmaktadır. Dünyada amaçsızca süren
teknolojik yarışta, ülkemizi Ata’mızın işaret ettiği çağdaş medeniyet düzeyinin
üzerine ulaştırabilmek için en önemli aracın insan, eğitim ve araştırma yapmak
olduğuna daima dikkat etmeliyiz. Ülke kalkınmasında hedeflenen düzeye ulaşmak
ancak bilgi üretilmesi veya mevcut bilginin geliştirilmesi, genç nesillere
aktarılması, yayılması ve yeni ürünlere dönüştürülmesiyle mümkün olacaktır. Bilindiği gibi,
bir ülkenin toplumsal, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimini etkileyen temel
göstergelerden biri de yükseköğretimin o ülkede yaygın ve kolay erişilebilir
bir kamu hizmeti niteliğine sahip olmasıdır. Kalkınma sürecinde ihtiyaç duyulan
nitelikli elemanların ülke genelinde dengeli bir şekilde dağılımında
üniversiteler etkin bir rol üstlenmektedirler. Bunun açık kanıtı, gelişmiş
ülkelerde her yarım milyon nüfusa bir üniversite düşmektedir. Hatta geçmiş
çağlarda bile medeniyetlere beşiklik eden ve insanlığın önünü aydınlatan
gelişmelere gebe olan yerlerin temel benzerliği, içinde ilim ve irfanı
barındıran üniversite benzeri bir kurumun bulunmasıdır. Geçmişte olduğu gibi
bugün de üniversiteler, gelişmenin bir kıvılcımı ve ateşleyicisi olmuştur.
İçinde bir, hatta birden fazla üniversite barındıran bir il ile bir
üniversitesi dahi olmayan ilin arasındaki farkı tartışmaya gerek yoktur. Çünkü
bu konuda, herkesin malumudur, Ağrı’da bir üniversitenin kurularak bölgeler
arasında, hatta iller arasında mevcut olan farklılıkları ortadan kaldırmanın
bir yolu da üniversitelerimizin yaygınlaştırılmasıdır. Anadolu’da her
ilde kurulan ve kurulacak olan üniversiteler ile yükseköğretim hizmeti bölge
gençlerinin ayağına kadar götürülmüş olacaktır. Böylelikle, üniversite okumak
için ilden ile, büyük kentlere gelme zorunluluğu da ortadan kaldırılmış
olacaktır. Gençlerimize bulundukları yerde eğitim fırsatının tanınması
hepimizin haklı talebi olmalıdır. Ağrı gibi az gelişmiş bir ilin gençleri
açısından bunun önemi açık ve büyüktür. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 17/5/2007 tarih ve 5662 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la
kurulan Ağrı Dağı Üniversitesinin kampüs alanında yer alması gereken akademik,
idari ve sosyal tesis binaları IC İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ grup
şirketleri tarafından bağış suretiyle yapılarak üniversite rektörlüğüne devredilmesi
konusunda Millî Eğitim Bakanlığı ile IC İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ
arasında 2 Temmuz 2007 tarihinde bir protokol imzalanmıştır. Pırıl pırıl genç
beyinlere, imkânsızlıklardan dolayı mahrum kalabilecekleri eğitim imkânını
sunmaktadır. Onların, kendilerine yeten, Türkiye'nin geleceğinde söz sahibi
bireyler olarak yetişmelerini hedef edinmiştir. Bu hedefini gerçekleştirmek
amacıyla eğitim, sağlık, spor ve sanat alanında yaptığı hizmetler sonucunda,
2007 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Üstün Hizmet Ödülü”ne
layık görülmüştür Sayın İbrahim Çeçen. Ağrı’ya yaptığı yatırımların yanında,
kurulacak üniversite için de 100 milyon dolar kaynak aktaran IC Holding Yönetim
Kurulu Başkanı İbrahim Çeçen’in bu durumunun, diğer yatırımcılar için teşvik
olacağına olan inancım tamdır. Böylelikle, hayırsever iş adamlarımızın
bağışlarının yükseköğretim alanına çekilerek, bu tür sosyal sorumluluk
faaliyetlerinin onore edilmesi gerekmektedir. Yükseköğretim yapma talebiyle
üniversite kapılarını zorlayan gençlerimizin bu taleplerinin karşılanmasına
katkı ve yatırımların daha hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayacağına
olan inancım da tamdır. Bu, büyük bir
yolun başlangıcıdır. Ağrı’nın çehresini değiştireceğine, kalkınmasına ivme
kazandıracağına inandığımız üniversitemizin kurulmasına emeği geçen herkese
gönülden teşekkür ediyorum. Üniversitelerin
kuruldukları bölgelere, özellikle sosyokültürel ve ekonomik açıdan birçok katkı
yaptığı görülmüştür. Bu yapı itibarıyla üniversiteler, yerel bir ekonomi için
son derece önemli iktisadi bir aktör olarak rol almaktadır. Yükseköğretim
kurumları hem yaptığı harcamalar hem de istihdam ettiği personel sayesinde yöre
ekonomisine büyük katkılar sağlamaktadır. Ağrılı
hemşehrilerimizin bu üniversiteden beklentilerinin büyük olduğunu, bu eğitim
kurumunun, kendisiyle barışık bu güzel insanlarımızın beklentilerine cevap
vereceğine olan inancımı bir kez daha yinelemek istiyorum. Hiç şüphesiz,
gençlerini iyi yetiştiren toplumlar geleceğe güvenle bakabilirler. Ağrı’nın
içinde uyanmamış bir dev vardır. Yetiştirdiği insan malzemesi oldukça
zengindir. Bundan yola çıkarak, ben, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinin birçok
alanda başarılara imza atacağına inanıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğitime Ağrı ilimize yaptıkları ve bundan sonra
yapacakları, demin belirttiğim üzere 100 milyon dolar mertebesinde, Sayın
Çeçen, kendisinin daha büyük katkılar da sağlayacağını hem ilgili makamlara hem
de bizlere söylemiştir. Bu nedenle, İbrahim Çeçen’e, hem şahsım hem de Ağrılılar
adına teşekkür ediyorum. Bu kanunun
yapımında, gerek komisyonlarda gerekse Bakanlıkta katkı veren çok değerli
bürokratlarımıza da teşekkür ediyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi, bir kez
daha, en derin saygılarımla selamlıyorum. Teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydemir. Ağrı Milletvekili
Sayın Cemal Kaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) CEMAL KAYA (Ağrı)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasayla ilgili
görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepinize şimdiden teşekkür
ediyorum. Değerli
milletvekilleri, İbrahim Çeçen Ağrılı bir iş adamı. Yokluklardan gelmiş, 1968
yılında üniversiteden mezun olmuş bir inşaat mühendisi. Türkiye’nin de sayılı
iş adamları arasında sayılır. Ne mutlu ki böyle bir insan yokluklardan geldiği
Bitlis Mahallesi’nden Ankara’ya, Ankara’da da Türkiye’nin ve dünyanın sayılı iş
adamları arasına girmiş. Kendisi gibi hâlâ yoksulluklarla boğuşan, hâlâ parası
olmadığı için, fiziki şartları olmadığı için okula gidemeyen çocukları
düşündüğü için bu güzel üniversiteye 100 milyon dolar kaynak aktararak
Ağrılılara hizmet ediyor, bütün Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet ediyor. Şimdi, ben bu
günün bütün Ağrılılara doğum günü hediyesi olmasını temenni ediyorum. Böyle bir
iş adamı aramızdan çıkmıştır ve 100 milyon dolar civarında bir kaynağı
kendisinin ve ailesinin de başında olduğu bir vakfa aktararak burada bir
üniversite yapmaktadır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz niye isimlere
takılıp kalıyoruz? İsimler İbrahim Çeçen olabilir, bilmem başkası olabilir… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – O zaman niye değiştiriyoruz? CEMAL KAYA
(Devamla) – Ne değişir? Ama şunu değiştirmek istiyoruz: Efendim, böyle isimleri
üniversitelere, hastanelere, diğer ilköğretim okullarına vererek hayırsever iş
adamlarımızın ülkelerine, ilçelerine, illerine daha fazla katkı sağlamalarını
sağlıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi diyorlar
ki: “100 milyon dolar hangi protokolde yazılıdır?” Değerli
arkadaşlar, bu üniversitenin kuruluşu belli, içerisinde var olan ve olacak olan
fakülte binalarının fiziki yapıları da belli. Üniversite binaları normal bir
konut değildir. Üniversite binaları, teknolojik altyapılarında olduğu ve
metrekare yaklaşık maliyetlerinin -takribi- 100 bin dolar civarında olduğu
yapılardır. Bunu herkes bilir. Şimdi, 100 bin metrekare civarında bu fiziki
okulların olduğunu düşünürsek, zaten bunun maliyeti 100 milyon dolardır. OKTAY VURAL
(İzmir) – BEKİR AKSOY
(Ankara) – Hesap yanlış. CEMAL KAYA
(Devamla) – 1.000 dolardır efendim, özür dileriz Sayın Başkan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen hesap bilmiyorsun! CEMAL KAYA
(Devamla) – Sayın Başkan, 1.000 dolar dedim, yanlış anlamayın. Şimdi, diyorlar
ki: Ağrı ili deniz seviyesinden bu kadar yükseklikte; olabilir. İstanbul’a da AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Tabiat şartlarını ortaya koymak için! CEMAL KAYA
(Devamla) – Biz bu vatanın doğusunu savunuyoruz, sınırını savunuyoruz ve orada
olmaktan da gurur duyuyoruz! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yüksekliğimiz de
uzaklaşmamız da… OKTAY VURAL
(İzmir) – Bütün milletvekilleri Türkiye’nin her tarafıyla gurur duyuyor! CEMAL KAYA
(Devamla) – …uzak oluşumuz da, Türkiye’nin, Anadolu’nun ortasıdır ve ülkemizle
ve Ağrı’yla gurur duyuyoruz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Hepimizin gurur kaynağıdır, biz gurur duyuyoruz, Eskişehir’i de
Trabzon’u da, İstanbul’u da, İzmir’i de… CEMAL KAYA
(Devamla) – Şimdi, bir milletvekili arkadaşımız diyor ki: “Efendim, belki
İbrahim Çeçen, daha sonra, olur ya, başka bir şey işledi, bir suç işledi, ne olacak?”
Bir çocuk doğar,
ismini, ismi gibi yaşasın diye Alim koyarsın ve sonra Alim çıkar, katil olur.
Savcılık şimdi bu ismi koyana dava mı açacak? OKTAY VURAL
(İzmir) – Vallahi bravo ya! CEMAL KAYA
(Devamla) – Böyle bir şey olabilir mi? Böyle mantık, böyle bir niyet okuması
olabilir mi? Değerli
arkadaşlar, bakın, rahmetli İzzet Baysal Bolu için neyse, İbrahim Çeçen de
Ağrılılar için odur. (AK Parti sıralarından alkışlar) İbrahim Çeçen’in şu anda
burs olarak vermiş olduğu Ağrılı üniversiteli öğrenci 1.500 kişi. Şimdi,
İbrahim Çeçen’in de, spor tesislerinde, okullarda, ilköğretimlerde, Ağrı’da
bundan önce yapmış olduğu bir sürü yatırım var. Dolayısıyla, elbette ki,
İbrahim Çeçen de bizim için önemlidir, Ağrılılar için de önemlidir. Değerli
arkadaşlar, bu üniversite elbette devlet tarafından yapılabilir. Beş yıl sürer,
on yıl sürer, on beş yıl sürer, ülkemizin kaynakları ölçüsünde para gelir,
bunlar yapılır. Ama biz Ağrılıların on yıl süreli bir üniversiteye tahammülü
yok. Çünkü biz Türkiye’nin en fakir iliyiz. Bu üniversite bize bir katma değer
getiriyor, sosyolojik bir değişimi gerçekleştiriyor, feodalizmi yıkıyor ve her
şeyden önce terörün önüne geçiyor. Her gün bağırıyoruz ya “terör, terör” diye,
onun önüne geçiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Elim titriyor,
heyecanlıyım bugün, insan yeni doğunca heyecanlı oluyor. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Değerli
arkadaşlar, bu üniversite bize ne getiriyor? 20 bin kişinin olduğu bir
üniversiteyi bir düşünün, bunun 10 bin kişisinin yurtlarda kaldığını düşünün,
10 bin kişinin de evlerde kaldığını düşünün, 4 kişinin de bir evde kaldığını
düşünün; 2.500 konut eder, 500 milyon da kira geliri getirse, ayda 1 trilyon
250 milyar lira o bölgeye katkı sağlar. Onu bırakalım… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ağrı’da o kadar ev var mı? CEMAL KAYA
(Devamla) – Efendim, Allah’ın izniyle, bir Ağrılı daha büyüyecek, dünyanın
sayılı iş adamlarından bir tanesini daha çıkaracak, o zaman Ağrı Dağı
Üniversitesini de kuracağız, ikincisini de kuracağız, merak etmeyin. Şimdi, bu
öğrenciler 10 bin kişilik, 20 bin kişilik öğrenci grubu; 500 milyon lira ayda
para harcasa, bize ayda milyonlarca lira, trilyonlarca lira katkı sağlar. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Siz de bir market açarsınız! BAŞKAN – Sayın
Akkuş, lütfen… CEMAL KAYA
(Devamla) – Bizim bölgemize, biraz evvel arkadaşlarım bahsettiği şartlardan
dolayı, ortamın da müsait olmamasından dolayı çok fazla yatırım gelmiyor. Ama
bize böyle katma değerleri bir an önce hayata geçirecek üniversiteler, okullar
ve yüksekokullar lazım. Biz, İbrahim
Çeçen’in yaptığı hizmetlerden dolayı, bugüne kadar, bundan sonra da yapacağı
hizmetlerden dolayı; bütün Ağrılılar, İbrahim Çeçen’e ve onun gibi bütün
hayırseverlere; Kadir Haslara, İzzet Baysallara, bunun gibi değerli iş
adamlarının hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz; ölenlere Allah’tan rahmet
diliyoruz; diğerlerine de Allahuteala uzun ömürler versin diyoruz. Biz, bu ülkede,
artık, herkesin isimlere takılarak hizmet yapmasından bıkmışız; halk bıkmış,
millet bıkmış. Millet, hizmeti kim daha erken, kim daha iyi, kim daha zamanında
yaparsa ona oyunu veriyor zaten. Dolayısıyla, bu millet, İbrahim Çeçen gibileri
içerisinden daha çok çıkaracak ve bu millete… 22’nci Dönemde bu
kanunun çıkışında katkısı olan, şu anda aramızda olmayan bütün
milletvekillerine, bu dönemde komisyonlarda ve bugüne kadar bize destek vermiş
olan ve gönülleri gereği destek veren herkese, muhalefet dâhil olmak üzere,
Sayın Bakan Hüseyin Çelik’e, Sayın Başbakana, bütün herkese, katkısı olan,
emeği olan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Allahuteala bu millete nice
İbrahim Çeçenler nasip eylesin. Teşekkür ederim.
(AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaya. Soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Sayın Öztürk… HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, 2/7/2007 tarihli protokolle şartlı
bir bağışa imza attığınız anlaşılıyor. Öncelikle hayırsever vatandaşlarımıza
şükran duyduğumuzu ifade etmeyelim. Onlara her zaman ihtiyacımız olacaktır.
Ancak kamu hizmetlerini yerine getirme işini hayırsever vatandaşlara havale
etmek yerine, sağlam vergi kaynaklarına dayandırmak daha doğru ve devlete
yakışan bir davranış olmaz mı? Hükûmet, bunun gereği olarak, kayıt dışı ekonomi
üzerine giderek vergi gelirlerinden elde edilen sağlam bütçe kaynaklarını
artırmayı ve bu tür çarpıklıkları önlemeyi düşünüyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Bir
devlet üniversitesi olan “Ağrı Dağı Üniversitesi” adını değiştirmeniz yerine,
bu adı muhafaza ederek, bağışçıların adlarını bina, laboratuvar ve fakültelere
verseniz daha uygun olmaz mıydı? İkinci bir soru:
Bugün basına yansıyan YÖK Başkanının imam-hatip liseleriyle ilgili söylediği
“Kapatalım bu zıkkımları.” veya “Düz lise yapalım.” şeklindeki görüşleri
hakkında Bakanlığınızın görüşü nedir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) - Binalar henüz yapılmamış iken bu hayırsever vatandaşımızın adını
üniversiteye veriyoruz. Bir teknik eksiklik olabilir, hata olabilir,
yetiştiremeyebilir; o takdirde, bu isim konusunu hangi metotla tekrar
düzelteceksiniz veyahut da devam mı edecek? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan, filozof ve büyük düşün adamı Ahmedi Hani üzerinde son
yıllarda çok önemli çalışmalar yapılıyor, üniversitelerde de yapılıyor,
filmler, kitaplar, festivaller... 90’lı yıllarda üniversiteye gidip aydınlanan
ve Hani’yi sahiplenen Doğubeyazıtlı gençlerin hayali Hani üniversitesinin
kurulmasıydı. 1995’li yıllar Hani yılı ilan edildi. Bugün bir
üniversite kuruldu, hayırsever iş adamı Sayın Çeçen’e şüphesiz teşekkür
ediyoruz, bu tür örnek davranışların yaygınlaşmasını bekliyoruz. Sizler de
Ahmedi Hani için, Doğubeyazıt’ta, bu ortak mirasımız düşün adamı için bir
şeyler düşünüyor musunuz, böyle bir tasarım, programınız var mı; onu merak
ediyoruz. Bu da, Doğubeyazıtlı gençlerin ve Ağrılı gençlerin hayali. Ahmedi
Hani üniversitesi düşünüyor musunuz? Ayrıca onu sormak istedim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Uslu… CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
bakıyoruz, protokolün imza tarihinden itibaren bir yıl geçmiş. Bu süre zarfında
İbrahim Çeçen şirketlerinin bu üniversite için yapmış olduğu herhangi bir bağış
veya yatırım olmuş mudur? Son altı yıl içerisinde bu şirketler Hükûmetten hangi
işleri almışlardır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Durmuş… Yok. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: 1985-88 yıllarında il
emniyet müdürü olarak görev yaptığım serhat şehrimiz Ağrı’ya bir üniversite
kurulması ve bunun adının da Ağrı Dağı Üniversitesi olmasına çok sevinmiştim.
Bu üniversitenin Ağrı ilimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. İbrahim Çeçen
hayırsever bir iş adamıdır, ancak, İbrahim Çeçen Holding bu yatırımı yaptığı
taktirde bu konuda devletin hangi desteklerinden ve vergi muafiyetinden
yararlanacaktır? İbrahim Çeçen adı bir kampüse verilse daha iyi olmaz mıydı? İkinci sorum:
50/d kadrosunda görev yapan ve lisansüstü çalışmaları sona erdiğinde kapı
dışarı bırakılan araştırma görevlilerinin daimî kadroya geçmesi için bir
çalışma düşünülmekte midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Yaman… M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanıma
soruyu sormadan önce, komşu ilimiz Ağrı’da, benim de yakından tanıdığım
Ağrı’nın değerli evladı, başarılı iş adamı İbrahim Çeçen adının da yaşatılarak
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinin tüm Ağrılı hemşehrilerime hayırlı olmasını
diliyorum. Bu arada, bu
dileğin dışında da, bu üniversitede de, o coğrafyanın yetiştirdiği değerli
büyük şair ve düşünür Ahmedi Hani adına da ileride Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesinde bir enstitünün kurulması dileklerimi de belirtirken Sayın
Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, yaptığınız konuşmanızda
otuz iki üniversiteyle ilgili yer seçimlerinde yirmi dokuz ilin yer seçiminin
tamamlandığını belirtiniz. Muş Alparslan Üniversitesiyle ilgili olarak da bir
sürü spekülasyonlar yapılmakta ve yer seçimiyle ilgili birtakım haberler
dolaşmaktadır. Bir önceki yine bir konuşmasında da… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Işık… ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Sayın İbrahim Çeçen’le 2/7/2007 tarihinde imzaladığınız protokolde yapılacak
yatırımın nitelikleri, özellikleri, inşaata başlama ve bitirilme tarihleri,
karşılıklı haklar, yükümlülükler ve benzeri gibi konuların ek bir protokolle
tesis edileceği belirtilmektedir. Bu protokolü yaklaşık bir yıl önce imzalamış olmanıza
rağmen arada geçen sürede ek protokol konusunda bir gelişme sağlanmış
mıdır? Ek protokol ne zaman
imzalanacaktır? Bu protokolün içeriği konusunda bilgi verebilir misiniz? İkinci sorum da:
Aynı iş adamına ismini vermeden de yardım yapması konusunda bir ricada
bulunulmuş mudur? Bulunulduysa nasıl bir cevap alınmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Akkuş… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ ile
imzaladığınız protokolde adı geçen üniversite için gerekli tüm fiziki yapıyı
yapma taahhüdü yer almıştı. Bu taahhütlerin boyutu ve bedeli hangi
mertebededir, bir hesap yapılmış mıdır? İkinci soru:
Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde fevkalade
ağır maddeler bulunmaktadır. Mesela, fakülte yönetim kurulu kararıyla göreve
son verilebilmektedir. Bu Yönetmelik ile ilgili bir değişiklik düşünülmekte
midir? Bir üçüncü soru
da: Yardımcı doçentlerin doçentliğe müracaatı için gerekli olan yabancı dil
sınavı başarı puanlarında bir düzeltme öngörülmekte midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bulut… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, beş yıldan beri uygulanan ücret politikaları
nedeniyle üniversitelerin tıp fakültelerinden ayrılarak büyük bölümü Sağlık
Bakanlığı kadrolarına ve özel hastanelere geçen öğretim üyesi sayısı ne
kadardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın
arkadaşlarımın sorularına, sorulma sırasına göre cevap vereceğim. Sayın Öztürk der
ki: “Hükûmet, niçin, bağışçılardan bağış alma yerine vergilendirme yoluna
gitmiyor, doğrudan kaynak sağlamıyor?” Değerli
arkadaşlar, dünyanın her yerinde üç sektör vardır: Devlet sektörü vardır, özel
sektör vardır, bir de “üçüncü sektör” dediğimiz bir sektör vardır. Bütün
kalkınmış medeni ülkelerde bu üçüncü sektör çok güçlüdür; bu, vakıf sektörüdür.
Bu, dediğim gibi, özellikle sivil toplum örgütlerinin oluşturmuş olduğu bir
sektördür. Bu sektörden destek almak, her ülkede, özellikle kalkınmış medeni bütün
ülkelerde cari olan bir şeydir. Ayrıca, biz bütün
işi bu sektöre havale etmiş değiliz. Bakın, son rakamları açıklıyorum: Biz,
iktidarımız döneminde 122 bin adet derslik yaptık, bunların sadece 28 binini
hayırseverler yaptı, diğerlerini de kamu kaynaklarıyla yaptık. Bir
hayırseverimiz, diyelim ki bir ilköğretim okulu, bir lise yaptığı zaman da
adını veriyoruz. Biraz önce
arkadaşlar “İşte, uygunsuz bir şey yaparsa ne yapacağız?” dediler. Sayın Kaya
da bir parça cevap verdi. Arkadaşlar, aleni
uygunsuzluk söz konusu olduğu zaman… Diğer arkadaşlarımın da sorularına cevap
mahiyetinde olacak. Efendim taahhüdünü yerine getirmezse… Biz diyoruz ki zaten
buradaki protokolde, Sayın İbrahim Çeçen eğer taahhüdünü yerine getirmezse isim
hakkından sarfınazar etmiş olacak. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu ismi nasıl
verdiyse o ismi geri de alacak yani. Dolayısıyla burada bir anormallik söz
konusu değil. Sayın Taner’in,
efendim, laboratuvarlara verme fakültelere verme yerine niye kampüse veriliyor?
Kampüsü bir bütün olarak değil de bir laboratuvar, bir fakülte yapsaydı, sizin
dediğiniz yolu tercih ederdik. YÖK Başkanının
sözleriyle ilgili olarak ben kürsüden Hükûmetimizin ve Bakanlığımızın ne
düşündüğünü ifade ettim, burada ilave edecek bir şey yok. Efendim, hangi metotla
değiştirilecek? Yasama metoduyla değiştirilecek. Sayın Kaplan’ın
Ahmedi Hani’yle ilgili bir sorusu var. Ahmedi Hani, gerçekten, bu toprakların
yetiştirdiği büyük bir edebiyatçı ve büyük bir düşünce adamıdır. Yani şu anda
eğer Doğubeyazıt’ta bir yüksekokul yapılır da ismi verilirse bence de bu şık
düşer ama bu, üniversitelerin kendi verecekleri kararlarla oluyor bildiğiniz
gibi. Biz kanunla üniversite kuruyoruz. Ama fakültelerin, birimlerin,
yüksekokulların vesairenin isimleri senatolar tarafı veriliyor. Diğer taraftan,
Sayın Uslu’nun bir sorusu var: Efendim, bir yıl geçmiş, bir yıldan beri
herhangi bir işlem, herhangi bir bağışta bulunmuş mudur? Değerli arkadaşlar, bu
Ağrı Üniversitesinin henüz rektörü bile mevcut değildir. Sayın Çeçen, aslında,
yasama Meclisini, yani bizi bekliyor. Uzun zamandır, komisyondan geçmesine
rağmen, gündemdeki yoğunluk sebebiyle bir türlü bu kanunu görüşemedik. Bu kanun
geçtikten sonra sözü edilen ek protokol kendisiyle imzalanacak. Malumunuz,
rektörlerin atamasıyla ilgili kanunu dün birlikte kabul ettik ve rektörler de
atandıktan sonra oturulup Sayın Çeçen’le bu mesele bağlanacaktır. Bir de “Bu
protokolde ‘100 milyon dolar’ ifadesi geçmiyor.” dendi arkadaşlarım tarafından.
Biz bu protokolü imzalarken, Sayın Çeçen, bütün kamuoyuna açık bir şekilde bunu
deklare etti, ifade etti, bütün televizyon kayıtlarında var. Bu,
arkadaşlar, 120 de olabilir, 110 da
olabilir, 80 de olabilir, 70 de olabilir. Netice itibarıyla, bu iş adamımızın
bütün kampüsü tek başına yapmayı taahhüt etmesidir esas olarak. Yani netice
itibarıyla metrekare hesabı yapacak değiliz burada. Efendim,
“Hükûmetten hangi işleri almıştır?” Değerli arkadaşlar, ben hangi iş adamının,
altı yıldan beri, Hükûmetten hangi işleri aldığını buradan bilemem ve bununla
da bir ilgisinin olduğu kanaatinde değilim. Netice itibarıyla, eğer sizin
bildiğiniz, Sayın Çeçen’le ilgili olumsuzluk varsa, bir iş adamı olarak bir
yolsuzluktan eğer söz ediyorsanız, bir yanlışlıktan söz ediyorsanız, Meclisin
huzurunda bunları söyleyin. Yani bunları ima etmenin de bence bir anlamı yok. Sayın Özdemir
“Ağrı Dağı” ismine sevindiğini, daha sonra bu ismin alındığına üzüldüğünü ifade
ediyor. Değerli arkadaşlar, Ağrı Dağı, birileri bir başka şekilde ifade etse
de, üzerinde hak sahibi olduğunu iddia etse de
-malumunuz Ermeniler, özellikle diaspora, Ağrı Dağı’nın kendi sembolleri
olduğunu söylüyorlar- bu, bizim topraklarımızdadır, bize aittir. Ağrı Dağı,
zaten biliyorsunuz, Ağrı’nın merkezinde de değil, Değerli
arkadaşlar, öte taraftan… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Türk toprağının her karışı kutsaldır Sayın Bakan! Bu ne demek ya! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, çarpıtmayın lütfen! Ne dediğimi ben
çok iyi biliyorum. Araştırma
görevlileriyle ilgili olarak, araştırma görevlilerinin daimî kadroya atanması … OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Allah Allah! Yeni mi çıktı bu yani! Ağrı Dağı kutsaldır! OKTAY VURAL
(İzmir) – Birileri rahatsız oldu herhâlde! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, çarpıtmayalım. Bu memleketin her karış
toprağı bu vatan çocukları için, herkes için elbette kutsaldır. Benim
“kutsal”dan neyi kastettiğimi siz çok iyi biliyorsunuz. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Ama çok iyi çarpıtıyorlar. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Yaman’ın Muş Alparslan Üniversitesiyle
ilgili olarak sorduğu bir soru var. Muş’a Tekrar, Sayın
Işık’ın yine ek protokolle ilgili soruları var. Bu sorulara cevap verdiğimi
sanıyorum. Sayın Akkuş’un
farklı olarak disiplin yönetmeliğiyle ilgili bir sorusu var. Değerli
Milletvekilim, bununla ilgili yazılı bir soru önergeniz olursa ben bunu YÖK’e
havale ederim; gördüğünüz eksiklikleri, yanlışlıkları, varsa çarpıklıkları
ifade edersiniz; onlardan gerekli şeyi sorarız, gerekli düzenlemeler varsa
yapılır. Yabancı dil
sınavının, özellikle “ÜDS” dediğimiz, akademik personelin girmiş olduğu yabancı
dil sınavının gerek formatı gerekse içeriği bence de doğru değildir. Bunun
değiştirilmesi gerekiyor. Biz bunu YÖK’le de müzakere ettik. Her insanın,
bildiğiniz gibi, aynı sorulardan sınava tabi tutulması, tıpçıların da,
ziraatçıların da, mühendislerin de, sosyal bilimcilerin de aynı tür sorulara
muhatap tutulması ve gramer ağırlıklı bir sınav yapılmasının doğru olmadığını
ben de ifade ediyorum. Gerek içerikle ilgili olarak gerekse de bu sınavın
formatıyla ilgili olarak bir değişiklik yapılması gerektiği yönünde YÖK’e bir
yazı yazdığımı da… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Önerdik, reddettiniz. OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Önerimize katılmadınız Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ama sizin dediğiniz o değildi. Arkadaşlar,
bakın, her ana bilim dalından sınav yapılmasını istiyorsunuz. Tıpta
kulak-burun-boğazdan tutun ürolojiye kadar kimse… OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır, hayır… O değil. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Veya tıp,
mühendislik… Bu şekilde bir sınav yapılamaz, merkezî bir sınav yapılamaz. Bunun
ne kadar zor olduğunu akademisyenler çok iyi bilir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Biz de akademisyeniz. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sizin sorduğunuz soru, yalnız, bu benim söylediğim
mahiyette bir soru değildi değerli arkadaşlar. Evet, ben Değerli
Başkan, arkadaşlarımın bütün sorularına cevap verdiğimi sanıyorum. Saygıyla arz
ediyorum. BAŞKAN - Teşekkür
ederim. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Daha bir
şey yapmadım Sayın Öztürk. Henüz soru-cevap faslı bitmedi. Sayın Durmuş… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, üniversite isminde “Ağrı Dağı” ibaresinin
bulunmasının tarihi önemi ve stratejik
anlamı vardır. Tıpta ağrı ile ilgili ağrı merkezleri var. Siz Ağrı
Dağı’nı baş ağrısı olarak mı görüyorsunuz? Başkalarını kutsal olarak
görüyorsunuz da Türk milletini kutsal olarak niçin görmüyorsunuz? Bizim her
karış toprağımız kutsaldır. Mayınlı araziyi de o şekilde veriyorsunuz. Neden
kaçınıyorsunuz? Birilerinin sizi daha hoş göreceğini mi düşünüyorsunuz? Bu soruma cevap
istiyorum efendim. BAŞKAN – Sayın
Yaman… M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanımdan
Malazgirt Merkez Yatılı İlköğretim Bölge Okulunun geçen yıl 2007-2008 yılı
eğitim öğretim yılında açılacağını mahallinde de beyan ettiler fakat
yanılmıyorsam hâlen çok düşük kapasiteyle bu yatılı bölge okulu görev
yapmaktadır. Acaba bu önümüzdeki yılda eksiklikler tamamlanarak Malazgirt
Merkez Yatılı Bölge Okulunun hizmete açılmasını düşünüyorlar mı? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Durmuş’un sorduğu bir soru değil; kendi
görüşlerini, hamasi duygularını ifade etti. Elbette bütün memleket… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – “Hamasi” sözünü size iade ediyorum Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Memleketin her karış toprağı… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ermeni savunuculuğunu da size iade ediyorum. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Durmuş, lütfen… Sizi nezakete davet
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Durmuş… Sayın Bakan,
devam edin lütfen. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bütün memleket toprakları, 780 bin
kilometrekarelik topraklar, doğusu batısıyla, güneyi kuzeyiyle hepimiz için
değerlidir, kutsaldır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bundan ne kastettiğimi
herkes çok iyi biliyor. Sayın Yaman’ın… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ben de sizi alkışlıyorum! (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Durmuş, lütfen! Sayın
milletvekilleri! Sayın Aydemir! OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Alkışlama hakkımı kullanıyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen devam edin. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Yaman’ın, Malazgirt Yatılı İlköğretim Bölge
Okulunun inşaatıyla, sorduğu soruyla ilgili olarak kendisine daha sonra cevap
vereceğim Sayın Başkan çünkü şu anda ezbere, inşaatın gerçekleşme yüzdesini
bilmiyorum, kendisiyle paylaşacağım. Arz ederim
efendim. BAŞKAN – Sayın
Susam… MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Bakanım, bugün, burada, Ağrı Üniversitesinin, İbrahim Çeçen
Üniversitesi olarak değiştirilmesiyle ilgili tartışmalarda bir sürü şey
birbirine karıştırılma noktasına geldi. Bir hayırseverin yapmış olduğu yardımı
takdirle, saygıyla karşılarız. Eğitim camiasına bu anlamıyla yapılan her türlü
yardım takdire şayan yardımlardır. Ancak bu tartışmaların çıkmasında,
Komisyonda bu konu konuşulurken yardımseverle Bakanlık arasında, YÖK arasında
yapılan protokoller net bir şekilde açıklanmış olsaydı, tüm bu tartışmaların
ortadan kalkacağı çok açıktı. Burada bulunan
bütün milletvekilleri, bütün parti grupları açıktır ki, Ağrı gibi bir ile
üniversite kazandırılmasında bir hayırseverin yapacağı katkıya hiç kimse bir
şey söyleyemez. Bu işleri yapmış bir hayırsever olarak da söylüyorum. Bu işin
kutsallığına herkes inanır ve gereğini yapar. Ama maalesef burada bazı şeyler… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakan… MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Bir şeyi tamamlayayım… BAŞKAN – Sayın
Susam, 1 dakika 21 saniye kaldı. Devam edeceğiz. Anladı zaten sorunuzu. Evet, buyurun
Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Değerli
arkadaşlar, ben, Millî Eğitim Komisyonunda bu mesele görüşülürken, Sayın
İbrahim Çeçen’in ne yapmak istediğini, ne kadar kaynak tahsis etmek istediğini,
bunu kendisinin hangi ortamda, kendisi tarafından nasıl ifade edildiğini
söylemekle kalmadım; bu protokolün, aslında, bizim kamuoyu, kamu adına yapılmış
sağlam bir iş olduğunu, ancak bu protokolün yürürlüğe girme şansının Türkiye Büyük
Millet Meclisinden bu yasanın çıkmasıyla olduğunu, bu yasa çıktıktan sonra bu
protokolün bir anlam ifade edeceğini söyledim ve bunu yapmasaydım aslında beni
tenkit etmiş olmanızdı. Protokolün mahiyetini de içeriğini de Sayın İbrahim
Çeçen’in isminin verilmesiyle ilgili olarak ne yapmak istendiğini de ben
Komisyonda da net bir şekilde ifade ettim. Ama bazı arkadaşlarımızın hâlâ
kafası netleşmemişse, onlarla da konuşacağız. Daha müzakereler devam ediyor.
Ümit ediyorum bu konularda da netliğe kavuşacağız. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı istiyor musunuz? Demin
istemiştiniz. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Hayır. BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… (AK Parti
sıralarından “Hayret bir şey, nereden çıktı!” sesi) BAŞKAN – Kabul
edilmiştir. Bu “Hayret bir
şey” nereden çıktı? AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Yeni bir usul mü Sayın Başkan? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hayır, istendi daha önce. Daha önce istendi. BAŞKAN – Şimdi,
bakın, gayet adaletli, sakin bir şekilde bu Meclisi yönetip bu kanunu da
çıkarmaya gayret ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama oturduğunuz
yerden taciz, tahkir, tezyif gibi, bir de akıl öğretmeye yönelik tavır ve
tarzınız olduğu zaman benim tavrım da tersleşir ve farklılaşır Sayın
Milletvekili. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Siz demin burada yoktunuz,
Sayın Öztürk yerinden kalktı ve karar yeter sayısı istedi. Ama ben henüz
oylamaya geçmemiştim, soru-cevap işlemi devam ediyordu. Onun için, oturduğunuz
yerden saygısız tavırlarınızı ortadan kaldırın. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar) AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Saygısızlık yapmıyorum. BAŞKAN – Evet. AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sizin yaptığınız saygısızlık. BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum… OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, 1’inci maddeye geçerken şimdi bu 1’inci maddede
“2809’un Ek FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan ara verelim. OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Sayın Başkan ara verelim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bakın, böyle bir üniversite 78’de yok. İsim de yok. Yani Kilis’in mi
ismini değiştiriyorsunuz? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ara verelim Sayın Başkanım, ara verelim. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İbrahim Çeçen Kilis üniversitesi! OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, Kanun burada. BAŞKAN – Sayın
Vural, ben anladım sizi. Şimdi, ben burada anlamaya çalışıyorum, size cevap
vereceğim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yarım saat ara verelim efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani böyle bir madde yok! BAŞKAN – Sayın
Vural, işlenmiş olan ek madde 78’de “Ağrı’da Ağrı Dağı Üniversitesi adıyla bir
üniversite kurulmuştur.” diye geçiyor, “Kilis Üniversitesi” diye geçmiyor. Bir
yanlışlık yok. OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, gelen not böyle gösteriyor. Bakın, 5662 sayılı Kanun burada.
Bu Kanun’da “ek madde BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Görüşme devam etsin, bakalım. BAŞKAN – Sayın
grup başkan vekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum. Sizi de arka tarafa
çağırıyorum. Kapanma
Saati: 16.18 BEŞİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 16.43 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 93 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine
devam edeceğiz. Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada. Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulun 9 Mayıs 2007 tarihli 104’üncü Birleşiminde kabul
edilen 5656 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’na ek 72
ile ek 76 maddeler eklenmiştir. Bu Kanun, henüz yürürlüğe girmeden 17 Mayıs
2007 tarihli 108’inci Birleşimde kabul edilen 5662 sayılı Kanun’la aynı Kanun’a
ek 72 ile ek 88’inci maddeler eklenmiştir. Bu nedenle, 5662 sayılı Kanun’la
eklenen ek maddelerin numaraları ek madde 77’den başlatılarak metne işlenmiş
olduğundan Ağrı Dağı Üniversitesinin kurulmasına ilişkin ek madde numarası
78’dir. Bu teknik
açıklamayı bilgilerinize sunuyorum. 1’inci maddeyi
okutuyorum: YÜKSEKÖĞRETİM
KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1-
28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek
78 inci maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında yer alan “Ağrı Dağı
Üniversitesi” ibareleri “Ağrı İbra-him Çeçen Üniversitesi” olarak
değiştirilmiştir. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Nur Serter’de. Buyurun Sayın
Serter.(CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ağrı Dağı
Üniversitesinin adının “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak
değiştirilmesine ilişkin yasa tasarısının 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak söz almış bulunuyorum ve sizleri saygıyla
selamlıyorum. Ağrı Dağı
Üniversitesi, bilindiği gibi, 2007 yılında kurulmuş bir üniversitemizdir ve
Ağrı Dağı Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesinden ayrılan 1 eğitim
fakültesi, 1 sağlık bilimleri yüksekokulu, 1 de meslek yüksekokulundan temelde
kurulmuş bir üniversitedir. Şu anda 2.200 öğrenci “Ağrı Dağı Üniversitesi” adı
altında Ağrı’da eğitim görmekte, rektörü henüz atanmamış olan bu
üniversitemizde 1 profesör rektörlüğe ve aynı zamanda da dekanlığa vekâlet
etmektedir. Ağrı Dağı
Üniversitesinin toplam öğretim kadrosu bugün sadece 16 yardımcı doçentten
ibarettir, akademisyen olarak. Bu 16 yardımcı doçentin dışında 103 adet de
öğretim elemanıyla, 2.200 öğrencimiz burada eğitim görmektedir. Şimdi biz bu
üniversitemizin ismini değiştirmeye çalışıyoruz. Biz çalışmıyoruz da, iktidar
partisi böyle bir öneride bulunuyor. Şu anda, 2.200 öğrenci, bu yıl içinde
diploma alanlar da dâhil olmak üzere, Ağrı Dağı Üniversitesi diplomasını almış
bulunmaktadırlar, ama önümüzdeki yıldan itibaren, bu değişiklik kabul edilirse,
farklı bir isimde diploma almaya başlayacaklardır. Ağrı Dağı
Üniversitesiyle ilgili bu teklifin bugüne kadar Genel Kurula inmemesi,
zannediyorum sadece gündemin yoğun olmasından da kaynaklanmamaktadır; henüz bu
üniversite için bir arazi tahsisi sonuçlandırılmamıştır, yapılmamıştır. Şeker
fabrikası arazisinin bu üniversitemize kampüs inşaat alanı olarak verilmesi
istenmektedir, ama bugüne kadar bu konuda sonuçlanmış bir tahsisin de olmadığı
bana bildirildi, eğer son günlerde olduysa bundan da tabii ki memnuniyet
duyarız. Şimdi, efendim,
Ağrı Dağı, Ağrı Dağı’nın eteklerinde kurulmuş, Ağrı ilinde kurulmuş bir
üniversite için son derece güzel ve anlamlı bir isimdir. Çünkü Ağrı Dağı,
sadece Türkiye’nin en yüksek dağı, Avrupa’nın en yüksek dağı değil, dünyanın
ikinci büyük volkanı değil, aynı zamanda, hem bütün dinlerde yeri olan hem
bütün efsanelere konu olan, turistik açıdan son derece önemli kültürel birtakım
özellikler içeren çok önemli bir kültürel değerimizdir ve bir üniversitemize
böyle bir ismin verilmiş olması sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası
bakımdan da çok anlam ifade etmektedir. Çünkü bütün dünya Ağrı Dağı’nı bilir,
Ağrı Dağı’na turist gelir, Ağrı Dağı’nda Nuh’un Gemisi’yle ilgili bilim
adamları araştırmalar yapar. Bu kadar anonim, tanınan ve bilinen bir üniversite
ismi yerine, sadece bir bağış karşılığı bir hayırsever iş adamının adının bir
üniversiteye verilmiş olması, hem ülkemizdeki akademik teamüllere hem de
dünyadaki akademik teamüllere açıkça aykırıdır. Biliyorsunuz,
1938 yılına kadar, şu anda Ağrı’nın bulunduğu yerde kurulmuş bulunan ilimizin
adı Karaköse’ydi, yani Ağrı Dağı, Karaköse ilinin isminin Ağrı olarak değişmesini
sağlamıştır ama bir üniversitemize adını vermeyi, bu teklif yasalaşırsa, ne
yazık ki başaramamış olacaktır. Öncelikle bu konuda büyük üzüntü duyduğumuzu
ifade etmek istiyorum. AKP döneminde 41
yeni üniversite kuruldu değerli milletvekilleri. Bırakalım son kurulan 9
üniversiteyi, Bütçe Kanunu itibarıyla baktığımızda, 2008 bütçesi çıktığında 32
üniversitemiz kurulmuş bulunmaktaydı. Peki, yeni üniversite kurmak ne demektir?
Yeni üniversite kurmak, yeni yatırım bütçelerini üniversitelere vermekle ancak
mümkün olur. Bu üniversiteler birdenbire gökten inmiyor, bu üniversiteler için
bir yatırım bütçesi ayrılması gerekiyor ki yeni üniversiteler kurulabilsin. Şimdi, Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesi içinde üniversitelere ayrılan yatırım bütçelerine bir
bakalım: Bu yatırım bütçesi 2006 yılında yüzde 17,18 -yine sizin iktidarınız
döneminde, 2006’da yüzde 17,18- Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine üniversite
yatırım bütçesinin oranı. 2008’e geliyoruz yüzde 7,49’a iniyor. Tuhaf değil mi?
32 yeni üniversite kuruyorsunuz, 9 tanesini daha kurma kararı alacaksınız
-bununla ilgili hazırlıklar var- yatırım bütçesini indiriyorsunuz. Bu ne anlama
geliyor? Bu bir tek anlama geliyor: Biz üniversitelerle ilgili kuruluş
yasalarını bu Meclisten çıkarırız ama sonra üniversitelerin isimlerini satışa
çıkarırız ve üniversite kampüslerini hiç yatırım bütçesi ayırmadan inşa eder,
bitiririz. Bunun başka bir anlamı yoktur. Bu son derece açıktır ve sizler bunu
kabul etseniz de, hoş görseniz de hatta “Ne güzel, hayırsever iş adamlarının isimlerini
veriyoruz, üniversiteler kuruyoruz.” deseniz de bu sadece ülkemizdeki değil ama
bütün dünyadaki akademik geleneklere aykırı bir uygulamadır değerli
milletvekilleri, böyle bir şey olmaz. Siz özel üniversite kurmuyorsunuz, siz
hatta vakıf üniversitesi de kurmuyorsunuz, devlet üniversitesi kuruyorsunuz.
Başbakan çıkıyor “Türkiye’ de bir
Harvard, bir Oxford, bir Princeton yok.” diyor ama bir İbrahim Çeçen, bir Koç,
bir vesaire gibi isimler söylemiyor gördüğünüz gibi. Oranın iş adamları kendi
isimlerini üniversitelere vermiyorlar. Para karşılığı, bu üniversitelere
isimlerini verme karşılığı bu üniversite kampüslerini inşa etmiyorlar. Yok
böyle bir şey. Yok böyle bir alışkanlık. Bırakın devlet
üniversitelerini, koyalım onları bir kenara, vakıf üniversitelerine bakalım.
Vakıf üniversitelerinin isimlerini ben size hatırlatayım: Acıbadem, Atılım,
Bahçeşehir, Başkent, Beykent, Bilkent, Çağ, Çankaya, Doğuş, Haliç, Fatih, Işık,
Bilgi, Kültür, Ticaret, Ekonomi, Yeditepe, Ufuk, Maltepe. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Sabancı, Koç, Kadir Has… FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Bakın, vakıf üniversitelerinin çok büyük kısmında bile, hepsinde
demiyorum, kuruldukları yerlerin ismi ya da anlam ifade eden isimler
verilmiştir. Bir şahsın adıyla soyadının verildiği vakıf üniversitesi sayısı
bile azdır ki vakıf üniversiteleri konumuz dışındadır. Biz, devlet
üniversitelerinden burada söz ediyoruz. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Sonuçta verilmiş ama. FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Şimdi, Sayın İbrahim Çeçen, hiç kuşkusuz, bölgesinde çok saygı
duyulan, değerli ve hayırsever bir iş adamı, bugüne kadar eğitimle ilgili
yatırımlar yapmış, bugüne kadar birçok okul da yaptırmış, ismini bu okullara da
vermiş ama değerli milletvekilleri, ben size bizim kendi geleneğimizi,
örfümüzü, kültürümüzü, inançlarımızı hatırlatmak istiyorum. Bizim kendi
inançlarımızda ve örfümüzde hayırseverliğin nasıl tanımlandığını bir saniye
olsun hatırlamanızı rica ediyorum. Hayırseverlik, karşılık beklemeden yapılan
yardımdır. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Bunun bir karşılığı yok. FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Siz, hayırseverliğin karşılığında eğer isminizin bir yere
verilmesini şart koşuyorsanız elbette, yine bir katkı yaparsınız ama gerçek
anlamdaki hayır anlayışından uzaklaşmış olursunuz. Şimdi, ben size
bunun örneklerini vereceğim. Türkiye’de bu olay ilk defa olmuyor. Muğla
Üniversitesi: Sayın Koçman, Muğla Üniversitesinin kampüsünü baştan başa inşa
etti. Ne oldu? Adı mı verildi? Böyle bir dayatması mı oldu? Olmadı. Sayın Şahenk
Niğde Üniversitesine çok büyük katkılar yaptı, ismi mi verildi? Hatta kendisine
“Bir fakültenin üstüne ismini verelim.” diyenlere, bunu kesinlikle kabul
etmeyeceğini söyledi. Bir başka örnek
size, tersinden örnek: Sayın Aydın Doğan iletişim fakültesi kurmak istedi
adının verilmesi koşuluyla. YÖK bunu kabul etmedi geçmişte, reddetti ve bu
konuda yayınlanmış genelgeleri vardır. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Türk
yükseköğretiminin -beğenin
beğenmeyin- sizin değiştirmeye bile ne yazık ki muvaffak olamayacağınız
birtakım gelenekleri vardır, birtakım değerleri vardır. Bu değerlerine de sahip
çıkma adına üniversitelere parayı bastıranın adını tabela olarak asmak bu
geleneklerin dışındadır. O zaman ben şunu sormak istiyorum: Yarın öbür gün bir
iş adamı çıktı, dedi ki: Ben 1 milyar dolar veriyorum, hadi gelin İstanbul Üniversitesinin
adını da değiştirelim, Marmara’nın adını değiştirelim, Ankara Üniversitesinin
adını değiştirelim… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Kilis) – Ne alakası var? BAŞKAN – Sayın
Serter, bir dakika ek süre veriyorum. FATMA NUR SERTER
(Devamla) – “Ne alakası var” değil değerli milletvekilleri… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Satarlar, satarlar, baba baba satarlar. FATMA NUR SERTER
(Devamla) – …burada yeni kurulan bir üniversiteden bahsetmiyoruz, kurulmuş ve
adı verilmiş bir üniversitenin adını para karşılığı değiştirmekten
bahsediyoruz. MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Bağırmanıza gerek yok, bağırmadan da konuşabilirsiniz. FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Siz bağırmazsanız ben de bağırmam. Bakınız, Millî
Eğitim Komisyonunda Sayın Bakana sorduk, dedik ki: “Şu protokol nedir,
görelim.” Sayın Bakan bize ısrarla protokolü göstermedi. Niye göstermediğini de
şu anda çok iyi anlıyoruz. Çünkü o protokolde zikredilmiş bir rakam da yok,
yani bu bağışın şu kadar para karşılığında yapıldığına ilişkin bir rakam da
yok. Olsa da olmasa da hiçbir şey fark etmez, o protokolde bütün ayrıntıları
yazılı olsa da bir devlet üniversitesine, tekrar altını çiziyorum, kurulmuş
bulunan bir devlet üniversitesine, adını Ağrı Dağı’ndan alan bir devlet
üniversitesine para karşılığı, bağış karşılığı isminin verilmesine biz -kusura
bakmayın değerli milletvekilleri- bağış demiyoruz ticaret diyoruz, satış
diyoruz. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Hizmet karşılığı. FATMA NUR SERTER
(Devamla) - Bu kârlı bir satıştır, çok kârlı bir satıştır. (CHP sıralarından
alkışlar) MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Hiç alakası yok! BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Serter. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş. Buyurun Sayın
Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sabahtan beri
tartışılıyor, Ağrı Dağı Üniversitesinin isminin “Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi” olarak değiştirilmesi isteniyor. Ben de bu konu üzerinde biraz
bilgiler vermek istiyorum. Vakit kalırsa da Ağrı ve Ağrı ilinin güzellikleri
hakkında -gerçi Ağrılı arkadaşlarımız bu bilgileri verdiler ama- ben bir
coğrafyacı, bir tabii bilimci olarak onlara değineceğim fırsat kalırsa,
kalmazsa bunlar üzerinde konuşacağım. 93 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, 5662 sayılı Kanun’a eklenen 73’üncü maddeyle Ağrı’da Ağrı Dağı
Üniversitesi adıyla kurulmuş olan üniversite, Atatürk Üniversitesine bağlı iken
adı ve bağlantıları değiştirilerek oluşturulan Eğitim Fakültesi, Sağlık
Yüksekokulu, Meslek Yüksekokulu, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ve yeni
kurulan Fen-Edebiyat Fakültesi ile İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden
oluşmuştur. Yani burada, demek ki 3 tane fakültesi olan, birkaç tane de
yüksekokulu bulunan bir üniversitemiz olacak. 2809 sayılı Kanun’a eklenen ek
34’üncü madde ile daha önce başka üniversitelere bağlı iken Ağrı Üniversitesine
bağlanan fakülte ve yüksekokullara ait her türlü araç ve gereç, malzeme ve
taşıtların başka bir işleme gerek kalmaksızın Ağrı Üniversitesine bağlanacağı
belirtilmektedir. Ancak, özellikle bu araç ve gereçler ile taşıtlar önceki
üniversitenin ödenek ve gayretleriyle alınmış olup, o üniversitenin ihtiyaç
duyduğu hizmetin aksamasına sebep olabilir. Bu yüzden araç ve gereç ile
taşıtların eski üniversitede kalması daha adil ve uygun olacaktır diye
düşünüyorum. Ayrıca, yine,
2809 sayılı Kanun’a eklenen geçici 25’inci madde ile “Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte mevcut üniversitelerde kayıtlı bulunan … öğrencilere verilecek
mezuniyet belgeleriyle diplomaları, istekleri halinde fakülte veya
yüksekokulların bağlandığı yeni üniversitelerin adına bakılmaksızın kayıt
tarihlerinde bağlı bulundukları üniversitelerin adıyla eski üniversitelerince
verilir.” denmektedir ki bu da çok uygun bir uygulama olmasa gerek. Yeni
kurulan üniversitelerin popülaritesinin azalmasına sebep olabilir bu. Yani,
siz, elbette, daha önce Atatürk Üniversitesi Ağrı Eğitim Fakültesine öğrenci
oldunuz, ancak bu Yasa ile Ağrı Üniversitesine bağlandı Ağrı Eğitim Fakültesi.
O zaman çocuklarımızın da bu bağlanmanın başladığı andan, zamandan itibaren
diplomalarının Ağrı Üniversitesi tarafından verilmesi uygun olacaktır diye
düşünüyorum. Öğrencinin yeni üniversite adıyla diploma veya belge almasının
temini daha anlamlı olacaktır. Aksi takdirde aynı tarihte aynı üniversiteye
kaydolmuş olanların bir kısmının A, bir kısmının da B üniversitesinden mezun
olmaları gibi bir garabet ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum. Bu, demek ki
bunun da önlenmesini sağlayacaktır. Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan bu yasa tasarısı ile Ağrı’da kurulmuş olan
Ağrı Dağı Üniversitesinin adı “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak
değiştirilmek istenmektedir. Buna gerekçe olarak da İbrahim Çeçen Yatırım
Holding AŞ ile yapılan bir protokol gündeme getirilmektedir. Bu protokolün
2’nci maddesine göre, Ağrı Dağı Üniversitesinin kampüs alanında yer alması
gereken binaların İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ grup şirketleri tarafından
bağış yoluyla yapılarak Ağrı Dağı Üniversitesine devredileceği belirtilmekte;
3’üncü maddede, adı geçen üniversite için gerekli tüm fiziki yapıyı yapma
hususunda taahhütte bulunulmaktadır. 4’üncü maddede İbrahim Çeçen Yatırım
Holding AŞ grup şirketlerinin bağış taahhüdü “Ağrı Dağı Üniversitesi” adının
“Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirilmesi şartına bağlanmıştır. Tabii, elbette ki
bu bağışı yapan kişinin birtakım haklar talep etmesi mümkün olabilir. Bütün
bunlardan hayırsever bir iş adamının bağışlarının yükseköğrenim alanına
çekilmesi, onun onore edilerek özendirilmesi, böylece üniversite kapılarını
zorlayan gençlerin üniversite eğitimi arzusuna katkıda bulunacağı dile
getirilmekte ve üniversiteye hayırseverin isminin verilmesinin uygun olacağı
mütalaa edilmektedir. Bir üniversitenin
kurulması için, yetişmiş öğretim elemanlarına ihtiyaç duyulmasının yanında,
bina, laboratuvar, derslik, spor ve dinlenme yerlerine de ihtiyaç duyulmakta ve
bu ihtiyaçlar genel bütçeden ayrılan ödeneklerle giderilmeye çalışıldığı gibi,
hayırseverlerin katkıları da bu konuda önemli bir yer tutmaktadır. Sayın
İbrahim Çeçen’in de bu üniversitenin kuruluşunda önemli bir eksiği tamamlayacak
olan kampüsün fiziki altyapısını yapmaya talip olması ve Sayın Bakanın
belirttiğine göre, 100 milyon dolara kadar harcamayı taahhüt etmesi takdire
şayan bir harekettir, kendilerini kutluyorum. Ancak bir üniversitede sadece
binalar yeterli olmayıp birçok kişinin maddi ve manevi gayretleri bu eserin
meydana gelmesini sağlamaktadır. Biraz önce
Beytullah arkadaşımız belirtti, ben de belirtmek istiyorum: Burada Ağrı Dağı
Üniversitesinin kurulması için büyük gayretler sarf eden 21’nci Dönem Milletvekili
Sayın Nidai Seven’i takdirle anıyor, dileğinin bu dönemde yerine gelmesinden
dolayı kendisini ve Ağrılıları kutluyorum. Bu yüzden bu üniversitemizin isminin
“Ağrı Dağı Üniversitesi” olarak kalması uygun olacaktır. Ancak bu hayırsever iş
adamımızın bu gayretlerinin gözden ırak kalmaması için kampüse “Ağrı Dağı
Üniversitesi İbrahim Çeçen Kampüsü” adının verilmesi uygun olur diyorum.
Ayrıca, Meclis Başkanlığı tarafından kendisine bir de üstün hizmet madalyası
verilerek onurlandırılması söz konusu olabilir. Değerli
milletvekilleri, bugün ülkemizde bulunan doksan dört devlet üniversitesinin
birçoğuna hayırsever vatandaşlarımız tarafından büyük oranda bağış yapılmış ve
bağışların karşılığı bu hayırseverlerin isimleri, dersliklere, laboratuvarlara,
yüksekokullara, fakültelere, yurtlara ve kampüs alanlarına verilmiştir.
Dolayısıyla, “Ağrı Dağı Üniversitesi” adının korunması bu geleneği de korumuş
olacaktır. Biraz önce konuşmacı sayın vekilimiz Muğla Üniversitesinde ve
Türkiye’nin diğer birçok üniversitesinde hayırseverlerin katkılarının
bulunduğunu, ancak bunların belirli bölümlere isimlerinin verildiğini belirtti
ki bu doğru bir hareket. Sonuç olarak,
ülkemiz ve Ağrı ili için sembol hâline gelmiş Ağrı Dağı, bu yeni
üniversitemizin adında mutlaka bulunmalıdır. Bu üniversitenin isminin “Ağrı
Dağı Üniversitesi” olarak korunması, binlerce yıldır Türk’e vatan olmuş
Anadolu’daki bir tabii değerimizin daima anılmasına da vesile olacaktır. Tabii burada bir
şeyi daha belirtmek istiyorum: Bu bütün temennilerime, Ağrı Dağı
Üniversitesinin Ağrılılara, milletimize, memleketimize ve bilim hayatına
hayırlı olmasının yanında il diye üniversite kurulmasını çoktan hak etmiş
olmasına rağmen bir üniversitesi olmayan, tabela nüfusu 229 bin olan Tarsus’a
bir üniversite kurulması gerektiğini bir defa daha hatırlatıyorum. Sözlerimin
başında Ağrı’dan da kısaca bahsedeyim demiştim ama fazla da vakit kalmadı.
Şunları belirtmek istiyorum: Ağrı, benim birkaç defa gördüğüm, öğrencilerimizi
gezdirmek üzere götürdüğüm şehirlerimizden birisi, gerçekten kendine has
özellikleri olan bir yer. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ekliyorum Sayın Akkuş, tamamlayın lütfen. AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Teşekkür ederim efendim. Tabii burada
konuşan arkadaşlarımız, genellikle olayı, üniversite kurulması olayını ekonomik
olarak değerlendirdiler. Yani Ağrı’ya bir üniversite kurulacak, 20 bin tane
öğrenci Ağrı Üniversitesinde okuyacak. Bu, elbette ki şehre hem ekonomik olarak
hem de sosyal olarak bir hareketlilik sağlayacak. Bunun sonucunda da Ağrılılar
ekonomik olarak sıkıntıdan kurtulacaklar diyor arkadaşlar. Ben de diyorum ki
Ağrı’nın güzellikleri var, Ağrı Dağı, İshak Paşa Sarayı, bunun yanında dünyanın
ikinci büyük gök taşı çukuru. Buraların gündeme
getirilerek turizme kazandırılmasıyla da Ağrı önemli bir ekonomik etkinliğe
kavuşacaktır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş. Şahıslar adına
iki kişi konuşacaktır. İlk konuşmacı Ağrı Milletvekili Sayın Fatma Kotan,
ikinci konuşmacı Ağrı Milletvekili Mehmet Hanifi Alır. Buyurun Sayın
Kotan. (AK Parti sıralarından alkışlar) FATMA SALMAN
KOTAN (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle selam ve saygılarımı sunarım. Bilim yuvaları
olan üniversitelerimiz ülkemizin en önemli varlıklarındandır. Üniversitelerimiz
gençlerimizin ufkunu geliştirip onların meslek edinmelerini sağlamaktadır.
Dünyada tüm ülkelere baktığımızda, gelişmişliklerinin bilim yuvası olan
üniversitelerin zenginlikleriyle doğru orantılı olduğunu görmekteyiz. Ülkemizde de
üniversitelerimizin gelişmesi için elimizden geleni iktidarıyla muhalefetiyle
yapmak zorundayız. Hükûmetimiz, iktidarda bulunduğu süre boyunca eğitime büyük
destek verirken, eğitim ve öğretimin önemini bilerek ve buna göre hareket
etmiştir. Hükûmetin olduğu
kadar vatandaşlarımızın da eğitime büyük katkıları bulunmaktadır. Burada, eğitime
katkısı olan tüm vatandaşlarımıza teşekkürü bir borç bilirim. Ülkemizde çoğu
gencimiz yükseköğrenim görmek istemekte ve bu taleplerle sınavlara
girmektedirler. Biz de bu gençlerimizin taleplerini karşılamak için elimizden
geleni yapmak durumundayız. Ülkemizde hayırsever birçok iş adamımız eğitime ve
üniversitelerimize destek vermektedirler. Yaptıkları bağışlar ve yardımlarla
yükseköğrenim alanının genişlemesi ve gelişmesini sağlamaktadırlar. Değerli iş
adamlarımız yaptıkları yardım dolayısıyla onore edilmiş. Buna en güzel
örneklerden biri olarak İzzet Baysal’ı verebiliriz. Yaptığı yardımlardan ötürü
“İzzet Baysal Üniversitesi” adını alarak, çok güzel bir üniversiteye kendi ili
kavuşturulmuştur. Ne mutlu ki,
ülkemizin güzide şehirlerinden biri olan Ağrı’da da 2007 yılında, önceki dönem
vekillerimizin de ciddi katkısı ve Sayın Bakanımızın, Sayın Başbakanımızın ve
İktidarımızın katkısı ile “Ağrı Dağı Üniversitesi” adı altında bir üniversite
kurulmuştur. Üniversitemizde birçok eksiklikler mevcuttur. Sayın İbrahim
Çeçen de Ağrı’nın çok önemli iş adamlarından birisi. En önemli iş adamı demek
istiyorum huzurlarınızda. Çünkü Ağrı’da büyük bir kampüse sahip bir
üniversitenin yapılması için Sayın Bakanımızla beraber bir protokol
imzalamışlardır. Sayın İbrahim Çeçen, bugüne kadar ülkemizde ve ilimizde eğitim
alanında birçok hizmet, yatırım ve yardımlarda bulunmuştur. Ağrılı Sayın
İbrahim Çeçen, vakfı aracılığı ile yüzlerce çocuğumuza eğitimlerini
tamamlayabilmeleri için burs vermekte, ayrıca eğitimle birlikte spor ve sanata
da destek vermektedirler. Güzide iş
adamlarımızın onore edilmesi ve bu sayede diğer iş adamlarımızın da teşvik
edilmesi kanaatindeyim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yeni kurulan bir üniversitemiz olan Ağrı Dağı
Üniversitemizin kampüsünün akademik, idari, sosyal tesis binalarının İbrahim
Çeçen Yatırım Holding Anonim Şirketi grubu tarafından bağış suretiyle yapılarak
Üniversite Rektörlüğüne devri konusunda Millî Eğitim Bakanımız ile İbrahim
Çeçen Holding arasında bir protokol imzalanmıştır. Bu şekilde Sayın İbrahim
Çeçen yapacağı bağış ile üniversitemizin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve
sağlıklı bir yükseköğrenim hizmeti verilmesine büyük bir katkı sağlayacaktır.
Böyle onurlu bir harekette bulunarak ülkemiz gençlerine ve ülkemiz eğitimine destek
veren Sayın İbrahim Çeçen isminin üniversiteye verilmesinin doğru bir hareket
olduğu kanaatindeyim. Ben konuşma
süremi aşacağımı düşünerek, burada Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili
Fatma Hanım’a bir şey söylemek istiyorum. Az önce, İstanbul’da kurulan birçok
üniversiteden, vakıf üniversitelerinden bahsetti. Burada bize muhalif olan
arkadaşlarım, keşke yıllar önce Ağrı gibi geri kalmış illerde üniversite olmaz
iken büyük illerimizde üniversite yapıldığı zaman bu muhalefetliklerini
göstermiş olsalardı, Ağrı’da keşke yıllar önce üniversite kurulmuş olsaydı,
keşke Ağrı’da benim arkadaşım birçok kadının üniversite okumuş olmalarına
vesile olmuş olsalardı, ben de burada onlara saygıyla selam verecektim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Üniversiteye karşı çıkan var mı? FATMA SALMAN
KOTAN (Devamla) – Benim gibi birçok bayan… Maalesef ailelerinden dolayı ya da
farklı nedenlerden dolayı –bunu derken ilimi kötülemek ya da ilimin gelenek
göreneklerini kötülemek istemiyorum, saygı duyuyorum- bazı nedenlerden dolayı
üniversiteyi okuyamayan kızlarımız, maalesef şu anda çok ciddi sıkıntılarla
karşı karşıyadır. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Her yerde var üniversite okumamış kızlarımız. FATMA SALMAN
KOTAN (Devamla) - Keşke bir kadın olarak, keşke bir bayan olarak yıllar önce
Ağrı’da bir üniversitenin kurulması… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süreniz var. Buyurun. FATMA SALMAN
KOTAN (Devamla) – Keşke yıllar önce birçok büyük şehirde kurulan vakıf
üniversitelerinin bir tanesi de Ağrı’da kurulmuş olsaydı da burada benden önce
de bayan vekiller bizi temsil etmiş olsaydı ve birçok bayanımızın önü açılmış
olsaydı ve keşke diyorum bu desteği, evet… OKTAY VURAL
(İzmir) – Keşke altı yıldır yan gelip yatmasaydınız! FATMA SALMAN
KOTAN (Devamla) – …hep beraber vermiş olsaydık ve iş adamımızın… Sadece ticaret ile üniversitenin kurulduğunu
söylemesi beni çok üzmüştür. Burada iş adamamız oraya ciddi bir yatırım
yapmaktadır. Bu yatırımı kendi şirketinin kasasından çıkarmaktadır. Ticaret ile
yapmış olsa idi başka bir şekilde ihale söz konusu olacaktı. Sayın İbrahim
Çeçen altmış yıllık ticaretine ve holdingine sahip, ciddi bir iş adamımızdır ve
Hükûmet ile de hiçbir bağlantısı söz konusu değildir. AK Parti Hükûmeti altı
yıl önce vardı, İbrahim Çeçen altmış yıldan beri holdingleriyle uluslararası
alanda iş yaratan bir iş adamımızdır. OKTAY VURAL
(İzmir) – Reklamlara giriyor Sayın Başkan, reklamlara! İnsaf ya! İnsaf ya! FATMA SALMAN
KOTAN (Devamla) – Ne mutlu bize İbrahim Çeçen gibi bir iş adamımız var. Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kotan. Şahısları adına
ikinci söz, Ağrı Milletvekili Sayın Mehmet Hanifi Alır’ın. Buyurun Sayın
Alır. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET HANİFİ
ALIR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Altmış yıldır niye yapmadı üniversiteyi oraya? Altmış yıldır
holdingleri vardı da niye yapmadı? ALİ KUL (Bursa) –
Keyfi istedi şimdi yaptı. Keyfinin kâhyası mısın sen? ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Niye yapmadı? BAŞKAN – Sayın
Uzunırmak… ALİ KUL (Bursa) –
Allah, Allah… “Niye yapmadınız?” Canı şimdi istemiş, yapmış adam! ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Senin görevin ne orada, avukatı mısın? BAŞKAN – Sayın
Uzunırmak… Sayın Uzunırmak… (AK Parti ve MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın Tuna… HÜSNÜ TUNA
(Konya) – Altmış yıldır siz niye yapmadınız? BAŞKAN – Sayın
Tuna… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kadrolu bir adam var orada! ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Siz niye bağırıyorsunuz? FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) – “Adam mısın?” diyenler orada, onları uyarın. BAŞKAN – Sayın
Uzunırmak’a üç kere söyledim, iki kere de Sayın Tuna’ya söyledim; kendi
arkadaşınızı dinlemiyorsunuz. Buyurun Sayın
Alır, başlayın lütfen. MEHMET HANİFİ
ALIR (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri … ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Görmüyor musunuz? BAŞKAN – Sayın
Uzunırmak… MEHMET HANİFİ
ALIR (Devamla) – …Ağrı Dağı Üniversitesinin isminin “Ağrı İbrahim Çeçen” olarak
değiştirilmesiyle ilgili kanun tasarısının 1’inci maddesiyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Değerli
milletvekilleri, Ağrı gibi bir yer efsanelere göre, dünya literatürüne göre
insanoğlunun ilk yaratıldığı bir yer, Âdem’in ilk yaratıldığı, efsanelerin
geçtiği bir yer. Ve gene efsanelere göre, literatürlere göre insanoğlunun ve
doğanın ikinci sefer dizayn edildiği bir yer. Ve yıllarca İshak Paşa Sarayı’yla
önemli bir yönetim merkezi olmuş olan bir yer. Ve her şeyden
önemlisi gene büyük bir şair, büyük mutasavvıf, büyük filozof Ahmedi Hani gibi
büyük bir zatın bulunduğu bir yerin ve yıllarca ilim, irfanın öğretildiği bir
yerin, son yıllarda, beş yıl önceye kadar gerçekten ciddi bir şekilde
eğitimden, ilimden ve irfandan mahrum bırakılması düşünülemezdi. Ve bunun için
bize, ilimize bir üniversiteyi bağışlayan 59’uncu Hükûmete, 60’ıncı Hükûmete ve
bilhassa Sayın Millî Eğitim Bakanımız Hüseyin Çelik Bey’e teşekkür etmeyi bir
borç biliyorum. Ve aynı zamanda
son beş yıla kadar bütün Ağrı’da bin beş yüz derslik varken son beş yıl içinde
bin dersliği ilave ederek eğitimde büyük hamle yapan Sayın Bakanımıza gene
teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Ve ne yazık ki bu
ilimiz yıllarca eğitimden mahrum kalmıştır. Bunca çabaya rağmen, hâlen,
maalesef Ağrı’nın Patnos ilçesinde 7 bin öğrenci hiç okula gitmemiştir. İnşallah
bu dönemde bu da telafi edilecektir. Değerli
arkadaşlar, biliyoruz ki bir zamanlar Türkiye yarım kalmış inşaatların
mezarıydı. On sene devam eden, on beş sene devam eden, yirmi sene devam eden,
on yıllarca devam eden yarım kalmış barajların olduğunu, havaalanlarının
olduğunu ve yıllarca parasızlıktan bitirilemeyen üniversitelerin binalarının
olduğunu biliyoruz ve buna rağmen bu son dönemde büyük bir atılım yapılmıştır,
artık, Türkiye bu mezarlıktan kurtulmuştur. Ve şartlar böyleyken, işleri
bitirmek, para bulmak o kadar zorken, bir hemşehrimiz ve bizim gurur
kaynağımız, vefalı bir Ağrılı, iyi bir Türkiyeli iş adamı elini taşın altına
koymuş, bin dolarını gözden çıkarmıştır, 100 bin dolarını gözden çıkarmıştır ve
eğer 100 bin dolarla bitmezse, 100 milyon dolarla bitmezse bunun üstüne telafi
edeceğini de taahhüt etmiştir. Biz sadece ve sadece ancak buna teşekkür ederiz.
Buna ne denilebilir? Ve biz Ağrılılar olarak bu iyi hemşehrimizin ismini
üniversitemize vermekten de gurur duyarız. Demin bir arkadaş
hayır işlerinden söz etti. Hayır işlerinin birtakım -nedense- kuralı, kanunu
olacak! Efendim, hiç
kimse hiç kimsenin hayrının avukatı değildir. Ben hayrımı yaparım nasıl
yaparsam, o beni bağlar. Siz yapın, siz de gelin Ağrı’da bir tane enstitü
kurun, ismini de verelim, var mısınız? (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Verelim, bin dolar da biz verelim, bizim ismimizi de verin! MEHMET HANİFİ
ALIR (Devamla) – Ve “Aydın Doğan” ismi demin geçti. Benim bildiğim kadarıyla,
Gümüşhane’de… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın. MEHMET HANİFİ
ALIR (Devamla) – …Gümüşhane Aydın Doğan Yüksekokulu vardır. “Hiçbir okula isim
verilmemiştir.” denildi. İsmi vardır, Gümüşhane’de Aydın Doğan Yüksekokulu
vardır. FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Sonradan, sonradan o! K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Üniversite o, üniversite! MEHMET HANİFİ
ALIR (Devamla) – Hayırlı olsun. Teşekkür ederim.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Alır. Soru-cevap
faslına geçiyoruz. Sayın Enöz... MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana iki
sorum var. 1) Hükûmetinizin
kurulmuş devlet üniversitelerinin adlarının iş adamlarının adlarıyla para
karşılığı değiştirilmesi konusunda bir politikası var mı? 2) Eğer böyle bir
politikanız varsa bu uygulamayı açık arttırma yöntemiyle yapmayı düşünür
müsünüz? Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Asil, buyurun. BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Bakan, Yükseköğretim Kurulunun topluma sunduğu çok yönlü,
özenle çalışılmış, üzerinde fikir birliği sağlanmış bir strateji planının
olmaması yükseköğretim üzerindeki sorunları tartışırken bu tartışmalar yapıcı
bir nitelik kazanmamakta, enerji ve zaman kaybının ötesinde bir sonuç
doğurmamaktadır. Bunu bugün net olarak bir kez daha gördük. Yükseköğretim
Kurulunun kendisine yasalarla verilmiş olan yükseköğretim sistemini
yönlendirmek görevini yerine getirebilmesi için müzakere edilmiş ve üzerinde
fikir birliği sağlanmış bir stratejik plan geliştirmesi için ne gibi bir
çalışmanız olacaktır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyokimya Bölümü Türkiye’de lisans düzeyinde
dört yıllık eğitim veren bir bölüm olarak faaliyetini sürdürmekte ve 1996
yılından beri mezun vermektedir. Söz konusu mezunlar gıda, ilaç, tıbbi ve
kimyasal maddeler, tarım ilaçları, kozmetik ve deterjan sanayileri kollarında
çalışmaktadır ancak Devlet Personel Başkanlığı tarafından tanınmamaktadır. Bu
fakülteden mezun öğrencilerimizin teknik hizmetler, sağlık hizmetleri ve
yardımcı sağlık sınıfında biyokimyager olarak belirlenmesiyle mağduriyetleri
giderilecektir. Yoksa bu bölümü kapatıp bundan sonra okuyacak öğrencileri
mağdur etmeyelim diyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Dibek… TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ederim Başkanım. Ben de Sayın
Bakana şunu sormak istiyorum: Bu uygulama yani Ağrı için yapılacak olan bu
uygulama diğer devlet üniversiteleri için de geçerli olacak mıdır, yeni kurulan
üniversiteler için özellikle, Sayın Milletvekili arkadaşımın sorduğu gibi? Eğer
geçerli olacaksa bunun ölçütü Sayın İbrahim Çeçen’le yapılan protokol mü
olacaktır? Ya da bu protokole yeni ilaveler olacak mıdır? Ve yine şunu sormak
istiyorum: Hükûmetin ve Sayın Bakanın bu konuda bir kampanya açmak gibi bir
düşüncesi var mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Gök… İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Ağrı Milletvekili
arkadaşımız “Yarım kalan inşaatları biliyoruz biz.” dedi. Ben size bir
inşaattan bahsedeyim. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi,
600 yataklı, altı yıldır buraya doğru dürüst ödenek verilmiyor ve inşaat yarım
duruyor. Acaba, Bakanlık burayı desteklemeyi düşünüyor mu? Diğer bir sorum,
az önce sorulan “İhaleyle isimleri satmayı düşünüyor musunuz?” lafına devamla
sormak istiyorum ben. İhale yapmayı düşünürse isim satma konusunda, Kamu İhale
Kanunu’nu da kullanacak mısınız, uygulayacak mısınız? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Öztürk… HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Tekrar hayırsever
vatandaşımıza teşekkür ettikten sonra, bir bilgiyi Genel Kurulun, milletimizin
ve Sayın Bakanın dikkatine sunmak istiyorum. Bir hayırsever, bin liralık bir
geliri var, hiçbir hayır yapmadı, yüzde 25’ten 250 lira vergi ödüyor. 200
lirasını hayır olarak yaptı, kalan 800 üzerinden vergi ödüyor, dolayısıyla 200
lira vergi ödüyor. Devletin vazgeçtiği vergi, hayır nedeniyle, 50 lira.
Dolayısıyla, 200 liralık bağışın dörtte 1’inin devletin vazgeçtiği vergilerden
oluştuğunu Sayın Bakan biliyor mu? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Çakır… OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Sayın Bakan, yasalarımıza göre vakıflar kâr amaçlı yükseköğretim
kurumları kuramazlar, ancak alınan bilgilere göre, İstanbul’da bulunan vakıf
üniversitesi Bilgi Üniversitesinin Loreal International Corporation adında bir
Amerikan şirketine satıldığı ve mütevelli heyetinin ve üniversite yönetim
kurulunun bir gecede değiştiği iddia edilmiştir. Bu konudaki
düşüncelerimizi Plan ve Bütçe Komisyonunda üniversitelerin bütçelerinin
görüşülmesi sırasında dile getirmiş ve bu sorularımızı cevaplandırmanızı
istemiştik, ancak bugüne kadar hâlâ cevap alamadık. Bu konuda cevap vermeyi
düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Sayın
Bakan… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ederim. Değerli
arkadaşlar, bakın, bu, özellikle iş adamlarımızın eğitim kurumlarına, sağlık
kurumlarına destek sağlaması, sosyal sorumluluk projelerine imza atmaları bugün
icat olmuş bir şey değildir. Merhum Vehbi Koç tarafından kurulan vakıf
marifetiyle, Sabancı ailesinin kurmuş olduğu vakıf marifetiyle yapılmış olan
Türkiye'nin bir başından bir başına birçok hayır kurumu vardır, birçok okul
vardır, hastane vardır, sağlık ocağı vardır vesaire. Kadir Has’ın, İzzet
Baysal’ın, vesairenin yapmış oldukları okullar vardır. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Vakıf üniversitesi statüsünde değil Sayın Bakan, devlet üniversitesi
bu. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Daha birçok iş adamımızın, bizim dönemimizde,
özellikle “Eğitime Yüzde Yüz Destek” kampanyası çerçevesinde yapmış oldukları
yatırımlar vardır. Bakın, şu anda,
Mehmet Yıldız isimli bir vatandaşımız, bir iş adamımız Bursa İnegöl’de 30
milyon dolar değerinde bir ilk ve ortaöğretim kampüsü inşa etmektedir ve eşinin
adını oraya verecektir ve biz de zevkle bu okullara eşinin adını
veriyoruz. Değerli iş
adamlarımız eğitime katkı sağladıkları sürece, onların bu sosyal sorumluluk
anlayışını, onların bu hayırseverlik anlayışını ödüllendirmek, yapmış oldukları
jeste jestle karşılık vermek, bu gösterdikleri alicenaplığa Hükûmetimizin de
alicenap bir tavırla karşılık vermesi sürecektir. Bu konudaki sizin anlayışınız
farklı olabilir. İşi… Böyle
alayvari bir şekilde “İhaleyle vermeyi düşünüyor musunuz?”, “Açık artırmaya
çıkarmayı düşünüyor musunuz?” Bunu milletvekilliği ciddiyetiyle
bağdaştırmıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne demek? Siz mi tayin edeceksiniz? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Değerli arkadaşlar, stratejik plan meselesine
gelince… OKTAY VURAL
(İzmir) – İsim değiştirmeyi kendinize yakıştırıyorsunuz da… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bu memlekette Dokuzuncu Plan çerçevesinde
yükseköğretimle ilgili yapılmış bir stratejik plan vardır. Yükseköğretim Kurulu
tarafından hazırlanmış bir stratejik plan vardır. Bu planlar çerçevesinde,
Türkiye de yükseköğretim yoluna devam etmektedir. Sayın Paksoy’un
sorduğu “Devlet Personel Başkanlığı bir yükseköğretim kurumundan mezun olan
insanların mezuniyetini tanımıyor.” şeklinde bir sorusu var. Bununla ilgili
olarak bize veya ilgili bakanlığa yazarsanız, bu konuyla ilgili, niçin kabul
etmediklerini zatıalinizle paylaşırlar. Efendim “Diğer
üniversiteler için de geçerli midir?” Evet “Hakkâri Üniversitesini ben tepeden
tırnağa yapacağım. Şırnak Üniversitesini tepeden tırnağa yapacağım.
Tunceli’deki üniversiteyi, Bayburt’taki, Gümüşhane’deki veya Bartın’daki veya
Yalova’daki üniversiteyi tek başıma yapacağım.” diyen bütün iş adamları bu
şekilde bize müracaat ederse İbrahim Çeçen Bey’in adını buna verdiğimiz gibi
zevkle ona da veririz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, Sayın Gök
Mersin Üniversitesi ile ilgili bir soru sordu. Değerli
arkadaşlarım, bakın, Mersin Üniversitesi Hastanesinin dört yılda bitirilmesi
planlanmıştır. 60 trilyonluk, aşağı yukarı, bir yatırımdır. Ben daha kısa bir
süre önce 2886 sayılı Kanun’a göre yüzde 60’lık keşif artışını imzaladım. “Bir
şey yapmayı düşünüyor musunuz?” diyorsunuz ya, yaptım ve yine değerli bir
milletvekilimiz dün bana aynı soruyu sordu: “Efendim, dört yılda nasıl…”
Arkadaşlar “Dört yılda biter bizim dönemde.” dedim. Daha önce on dört yılda
bitiyordu, yirmi dört yılda bitiyordu. Bu hâlimize şükredelim. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Bitmiyordu bile. MİLLİ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Neyse… Şimdi, Sayın
Öztürk’ün vergiyle ilgili sorduğu soruyla ilgili olarak, değerli arkadaşlar,
bakın, hepimizin bilmesi gereken bir şey var: Biz, iş adamlarımızın yaptıkları
bu güzellikleri göz ardı etmeyeceğiz. Bir uçta bulunan bir televizyon kanalı da
bunu söylüyordu. “Ne âlâ hayırseverlik, devletin vergisinden kesip yatırım
yapacaksınız, hayırseverlik yapacaksınız!” Bizim
çıkardığımız kanun doğru değil. Bizim çıkardığımız kanuna göre, değerli arkadaşlar,
bakın, eğer kurumlar vergisine tabi iseniz -ki kurumlar vergisi yüzde 30 idi
yüzde 20’ye indirildi- 1 trilyon lira harcama yaparsanız, yaptığınız 1
trilyonluk harcamanın 200 milyarını vergiye esas olan matrahtan düşebilirsiniz.
Bakın, vergiden düşmek diye bir şey yok. Vergiye esas olan matrahtan
düşersiniz. Kaldı ki İbrahim Çeçen Bey bu yardımı bir vakıf aracılığıyla
yapıyor. Vakıflar vergiye tabi olmadığı için, vakıflar kurumlar vergisine tabi
olmadığı için bunu vergiden düşmesi de söz konusu değildir. Bunun herkes
tarafından bilinmesi lazım değerli arkadaşlarım. Yani meseleyi bilerek
konuşalım lütfen. (AK Parti sıralarından alkışlar) HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Vergi esasını söyle bize. MİLLİ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Şimdi, Sayın Çakır’ın özellikle bu, kâr amaçlı
vakıf olamaz… Doğrudur, vakıflar kâr amaçlı da kurulmamalıdır. Bir şey daha
söyleyeyim arkadaşlarım: Dediler ki bakın “Vakıf üniversitelerinde kişilerin
isimleri var.” Değerli arkadaşlar, vakıflara isimlerini veren insanlar, orada,
oranın mütevelli heyeti başkanıdır. Evet, “Resmiyette kâr amaçlı değildir.”
diyoruz ama orada öğrenciler ona para veriyor, devlet kaynaklarından
yararlanıyorlar. Bu insan bu yatırımı yapıyor ve kendisi bundan zerre kadar
yararlanmayacağı gibi bunu tamamen kamuya veriyor. Bundan daha ne istiyoruz
biz? Şimdi, öte
taraftan Bilgi Üniversitesi satılmış mıdır? Bilgi Üniversitesinin satıldığıyla
ilgili önümüzde bir belge yoktur. Eğer bu konuda elinde bir belge, bilgi olan
bir arkadaşımız varsa bize iletirse gerekeni yaparız. Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan, milletvekilimizin sorusuna milletvekili
ciddiyetiyle bağdaştırmadığını ifade edecek kadar (AK Parti sıralarından
“Doğru” sesleri) maalesef bu Meclisin mehabetine yakışmayan bir ifadede
bulunmuştur. Milletvekillerinin soruları ciddidir. Bizim tavsiyemiz Sayın
Bakanın milletvekillerini ciddiye almasıdır, milleti ciddiye almasıdır. (AK
Parti sıralarından “Almazsa ne olur!” sesleri) Milleti ve milletvekillerini
ciddiye almayan bir bakanın bakanlık koltuğunda oturması söz konusu olamaz!
Kendisi nasıl bu protokolü ciddiye alıyor? (AK Parti sıralarından gürültüler) NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, lütfen… OKTAY VURAL
(İzmir) – Biraz önce Sayın Bakan dedi ki: Vakıf aracılığı yapıyor. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Vural eğer soru soran arkadaşımızın… Burada
bütün milletimiz bizi izliyor. Öyle bir soru sorulur mu gerçekten? OKTAY VURAL
(İzmir) – Sorar sorar. Yani siz mi tayin edeceksiniz? (AK Parti sıralarından
gürültüler) NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Son derece hayırlı bir iş yapılıyor… BAŞKAN – Evet,
Sayın Vural, meramınızı anladım. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan, bunu vakıf aracılığıyla yaptığını
söylüyor. Bu protokolde vakıf yoktur. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Bu şekilde soru sorulur mu Sayın Başkan? OKTAY VURAL
(İzmir) – Vakıf yoktur. Şirketlerle protokol düzenlemiştir. BAŞKAN – Sayın
Vural… OKTAY VURAL
(İzmir) – Vakıf yoktur. Bu nasıl ciddiyettir? Böyle gayriciddi bir bakan olursa
böyle olur. BAŞKAN – Sayın
Vural, meramınızı anladım. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. On dakika ara
veriyorum. Kapanma
Saati: 17.34 ALTINCI
OTURUM Açılma
Saati: 17.45 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. 93 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine
devam edeceğiz. Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada. 1’inci maddenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- 2809
sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. “GEÇİCİ MADDE 36
– 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu,
14/12/2007 tarihli ve 5724 sayılı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu,
02/09/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 13/12/1983 tarihli ve 190
sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de Ağrı Dağı
Üniversitesine yapılmış olan atıflar Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesine yapılmış
sayılır.” BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Nur Serter’e aittir. Buyurun Sayın
Serter. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, “Ağrı Dağı Üniversitesi” adının “İbrahim Çeçen Üniversitesi”
olarak değiştirilmesine ilişkin yasa teklifinin 2’nci maddesiyle ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Değerli
milletvekilleri, yüce Meclisin çatısı altında yapılan konuşmaları, gerçekten
ibretle ve acı içerisinde izliyoruz. ALİ KUL (Bursa) –
Siz tahrik ediyorsunuz! Sen yapıyorsun! FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Bu konuda son derece samimiyim bunları söylerken. Çünkü biz burada
bir üniversitemize büyük ölçüde bağış yapan değerli bir iş adamını
eleştirmiyoruz, onunla ilgili herhangi şaibeli sözlere yer vermiyoruz, ona
şükranlarımızı, teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bizim burada söylediğimiz şey
bambaşka bir şey. Onun için burada bana cevap vermek için söz alan bazı AKP’li
milletvekillerinin sözlerine cevap verme ihtiyacını kesinlikle duymuyorum. MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – AK Parti… AK Parti… FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Ne söylemek istediğimizi anlamamış oldukları söyledikleri sözlerden
açıkça belli. Biz “Ağrı’da
üniversite yapılmasın.” demiyoruz. Her ilimizde üniversite yapılmasına destek
veriyoruz. Bunları açıkça defalarca ifade ettik. Onun için bununla zaman
harcamak istemiyorum. Biz burada başka bir şey söylüyoruz. Biz burada
Türkiye’deki devlet üniversitelerinin bir ciddi geleneği olduğunu, Türkiye’ye
hizmet etmiş Türk büyüklerinin ve yer isimlerinin, kent isimlerinin bugüne
kadar bu üniversitelerimize verilmiş olduğunu ve bu geleneğin bozulmasından
duyduğumuz rahatsızlığı dile getiriyoruz. Ha sizin vicdanlarınız bundan dolayı
rahatsa elbette sizlere söyleyecek bir şeyimiz yok ama bizim vicdanlarımız
rahat değil. Bizim vicdanlarımız bu bir tür ticaretleşmiş, ticarileşmiş siyaset
anlayışını kabul etmiyor. Bizim vicdanlarımız üniversitelerimizin ismini belli
paralar karşılığında satmaya dönük anlayışı kabul etmiyor. Biz bunu hakkımız
olan şu Meclis kürsüsünde konuşarak ifade etmek zorundayız. Bundan dolayı bize
hakaret etmek sadece sizi küçültür. Millet bizim ne demek istediğimizi çok açık
olarak anlıyor. Biz şunu söylemek istiyoruz: Bakınız, bu sadece bir
üniversitenin adının değiştirilmesi olayı değildir. Bir diplomanın üzerine siz
bir iş adamının adını yazıyorsunuz ve çocuğun eline, üzerinde o iş adamının
adının yazılı olduğu diplomayı veriyorsunuz. Onun geleceğiyle, onun kimliğiyle,
onun kişiliğiyle bu ismi özdeşleştiriyorsunuz ve bu diploma, sadece Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde değil, bütün dünyada uluslararası
dolaşıma giriyor. Öğrenci, mezun olduktan sonra bu diplomayla yüksek lisans ya
da doktora yapmak için Amerika’ya, Avrupa’ya gidiyor. Bu diplomaya sahip olan
insanlar gelecekte öğretim üyesi olduklarında yapmış oldukları yayınlar
uluslararası atıf endekslerine bu diploma adıyla, bu diplomanın önemi
belirtilerek kaydediliyor. Biz, burada bütün bu konulara dikkat çekmek
istiyoruz ve diyoruz ki: “Şu güzel geleneğimizi bozmayın, Ağrı Dağı gibi
gerçekten sembol olan bir önemli değerimizin adını vermiş olduğunuz bir
üniversitenin adını değiştirmeyin.” Söylediğimiz bu, yoksa ne hayırsever iş
adamının yaptığı hayrı küçümsüyoruz ne Ağrı’da bir üniversite açılmasına karşı
duruyoruz. Bütün bunlar yok. Onun için, boşuna zahmet edip de bu konularda bize
cevap vermeye kalkışmayın. Şimdi “diploma”
dediğinizde, diplomanın önemi çok büyüktür değerli milletvekilleri. Bakınız,
burada birçok akademisyen de var. Bu diplomayı almış olduğunuz üniversitenin
ismi, aynı zamanda sizin için bir saygınlık, bir prestij unsurudur. Gerçi artık
Türkiye’de, diplomaların da çok fazla anlamının kalmadığı bir sürece ne yazık
ki girilmiştir. Bakın, bu kadar üniversite açıyorsunuz -kırk bir tane yeni üniversite
açıldı- 1 milyona yakın gencimiz üniversite okuma şansından yararlanamıyor diye
bundan üzüntü duyuyoruz ve yeni açılan üniversitelere destek veriyoruz ama bu
gençlerimizin bu üniversitelerden mezun olduktan sonra acaba kaç tanesinin
işsizliğin resmî istatistiklerle yüzde 10,7’ye yükseldiği ülkemizde iş bulup da
o diplomalarının gereğini yerine getireceğinden de endişe duyuyoruz. Hepiniz
duyuyorsunuz, duymayanınızın olduğunu zannetmiyorum. Onun için, sadece
üniversiteden mezun edip eline bir diploma tutuşturmak o üniversitenin
altyapısı eksikse, o üniversitenin öğretim elemanı kadroları yeterli değilse, o
üniversitede bilimsel araştırma yapma olanakları sağlanmamışsa diplomayı
verdiğiniz öğrenci açısından da bir anlam ifade etmiyor. Geçtiğimiz gün
burada Sayın Millî Eğitim Bakanına bir soru sordum ve her zamanki gibi siyasi
üslubuyla bir yanıt aldım. Kendisine “Türkiye'de 2002 yılından beri 2
üniversitemiz, günümüzde de 5 üniversitemiz dünyanın en saygın, en fazla
bilimsel yayın yapan 500 üniversitesi arasına girmeyi başarmıştır. Sayın Bakan,
niye bu konuda sorulan sorulara cevap vermiyorsunuz?” dedim. Kendisi bana “Bana
bu konuda hiç soru sorulmadı ki.” diye gayet ilginç bir yanıt verdi. Oysa biz
hepimiz çok iyi biliyoruz ki Bakan, hiç sorulmadığı hâlde pek çok konuda
fikrini rahatlıkla beyan edebiliyor. Burada söylemek
istediğimiz şey şuydu değerli milletvekilleri arkadaşlarım: Eğer bu ülkede 2002
yılında 2 üniversite, İstanbul Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi; 2003’te
2 üniversite, İstanbul Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi; 2004’te 2
üniversite, İstanbul Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi ve ondan sonra da
vakıf üniversitelerinin katılımıyla 5 üniversitemiz dünyada ilk 500 üniversite
arasına girmişse bir ülkenin Millî Eğitim Bakanının bundan gurur duyması
gerekir. Sayın Başbakanın bu konuda bilgisinin olmadığı açıktır. Kendisine bu
konuda sorulan sorularda sürekli olarak “Türkiye'de ilk 500’e giren üniversite
yok.” diyor. Bir ülkenin Millî Eğitim Bakanının bu konuda Başbakanı uyarması gerekmez
mi? Bu üniversitelerle övünç duyduğunu söylemesi gerekmez mi? Bu üniversiteleri
Türk yükseköğretimine bir örnek olarak göstermesi gerekmez mi? Ama göstermez,
göstermiyor. Niye? Çünkü bu üniversitelerin yönetimleriyle uyuşamıyor,
anlaşamıyor yıllardır. Bu üniversitelerin Türkiye için ifade ettiği değerler
kendi ideolojisine ters geliyor. Onun için, bu üniversitelerin başarısının
üstünü örtmeye çalışıyor. Millî Eğitim Bakanlığı yapan bir kişinin önce
objektif olması lazım, Türkiye'yi kucaklaması lazım, eğitimde başarılı
olanların başarılarını da örnek olarak göstermesi lazım. Burada kırk bir
tane yeni üniversitenin kurulduğunu sıkça söylüyoruz ve bundan da gerçekten
övünç duyuyoruz. Ben de bir üniversite öğretim üyesi olarak, geçmişte
üniversite öğretim üyeliği yapmış bir kişi olarak daha fazla gencimizin diploma
alabilme fırsatından yararlanacağından dolayı büyük mutluluk duyuyorum. Ancak
bunu yaparken, değerli milletvekilleri, bir başka şeyi zannederim göz ardı
ediyoruz. Eğitim, çok pahalı bir yatırım. Bunu hepimiz biliyoruz. Çok büyük
fedakârlıklar gerekiyor. Millî Eğitim Bakanlığının, devletin eğitime ciddi
yatırımlar yapması gerekiyor kaliteyi yakalayabilmek için. Çocuklarımızı bin
bir zorlukla üniversite giriş sınavlarından geçiriyoruz, üniversitelere
sokuyoruz ve onların üniversitelerden mezun olması için de tekrar tekrar yeni
yatırımlara gereksinim duyuyoruz. Bu arada, on binlerce gencimiz –kimisi
fakültelerin üçüncü sınıfında, kimisi dördüncü sınıfında, özellikle tıp
fakültesi öğrencileri beşinci sınıfta- çeşitli nedenlerle üniversitelerde
başarısız oldukları için üniversitelerden atılıyorlar ve bu öğrenciler, uzunca
bir süredir bir öğrenci affı beklentisini, zannediyorum, bizlere olduğu kadar,
en az bizlere olduğu kadar sizlere de çeşitli şekillerde ifade ediyorlar. Eğitim, pahalı
bir yatırım, çok pahalı bir yatırım. Eğitimde israfa bu ülkenin tahammülü yok.
Bir üniversitede, bir tıp fakültesinde özellikle beşinci sınıfa gelmiş bir
öğrenci, devamsızlık, öğrenci katkı payını ödeyememe ya da başka çeşitli
nedenlerle üniversiteden uzaklaştırılmışsa, eğitim hakkı engellenmişse, bu
öğrencilerimize yeni bir fırsat tanımayı, onları öğrenci affından
yararlandırarak yeniden, en azından beş yıl devletin para ödediği bir
fakülteden mezun edecek diplomayı ikinci bir kere hak etme hakkına kavuşturmayı
neden acaba iktidar partisi olarak uygun görmemektesiniz? Ben, bu konuda Sayın
Bakanın cevap vermesini rica ediyorum. Değerli
milletvekilleri, bir şeyi hatırlatmak istiyorum: İnsanın her zaman ikinci bir
şansa, ikinci bir fırsata ihtiyacı vardır. Sizlerin içinden üniversiteden
çeşitli nedenlerle ilişiği kesilip de sonra aftan yararlanan acaba hiç olmadı
mı? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Serter, bir dakika ek süre veriyorum; tamamlayın lütfen. FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Hiç böyle bir
fırsatın peşinde koşanınız olmadı mı ya da yakınlarınızdan, çocuklarınızdan,
çevrenizdeki kişilerden hiç ikinci kez “Bir fırsat daha benim elime geçse de
bir af çıksa da şu üniversite eğitimimi tamamlasam.” diyeniniz yok mudur? Yeni
üniversiteler açarken, yeni kaynaklar ayırırken, üniversiteye girme şansına
sahip olmayan öğrencilere yeni olanaklar yaratmaya çalışırken, bu hakkı elde
etmiş, iyi, kaliteli üniversitelere girme şansını yakalamış ama genç olmanın
yarattığı çeşitli şaşkınlıklarla, gelir yetersizliğiyle, hem çalışmak hem
okumak zorunda kaldığı için devamsızlık yaparak ya da maddi olanaksızlığı
nedeniyle katkı payını yatırmadığı için üniversiteden ayrılmak mecburiyetinde
bırakılan bu öğrencilere bir öğrenci affı tanımayı neden bugüne kadar
düşünmediğinizi sormak istiyorum ve umuyorum ve diliyorum ki -herkesin bir
şansa daha ihtiyacı var- kapıda bekleyen… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FATMA NUR SERTER
(Devamla) - …her gün bizlere bu taleplerini ileten öğrencilere bu fırsatı bu
Meclis tanır. Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Serter. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Osman Çakır. Buyurun Sayın
Çakır. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
2’nci maddesinde söz almış bulunuyorum. Değerli
milletvekilleri, AKP Seçim Beyannamesi’nde “Yaşadığımız sıkıntıların çoğunun
kaynağı ve çözümü eğitimde saklıdır. Partimizin eğitimde temel hedefi, fikri
hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmektir. Bu amaçla ülkemiz
insanının, özgür düşünen ve bağımsız karar verebilen, yeniliklere açık, öz
güven sahibi, hayata olumlu bakan, problem çözme yeteneği gelişmiş, bilim ve
teknoloji üretebilen bireyler olarak yetiştirilmelerini sağlayacak önlemler
alınacaktır.” denmektedir. Şimdi soruyorum:
Aradan altı yıl geçmiş. Bu hedefler ne ölçüde gerçekleştirilmiştir ve bu konuda
neler yapılmıştır? Yine aynı
beyannamenin “Üniversiteler” başlığında “Temel görevi, özgürce bilgi üretmek,
yaymak, ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel araştırma ve incelemeler yapmak
ve nitelikli bir eğitim-öğretim vermek olan üniversitelerimiz, son yıllarda
uygulanan yanlış politikalar nedeniyle problem yumağı hâline gelmiştir. Öğretim üyesi
başına düşen öğrenci sayısındaki artış, üniversite-sanayi işbirliğinin
yeterince sağlanamaması, akademik özgürlüklerin kullanılmasında karşılaşılan
güçlükler de üniversitelerimizin bilimsel araştırma potansiyelini açığa
çıkarmalarına engel olmuştur. Biriken bu sorunların çözümü için köklü bir
reforma ihtiyaç vardır. Partimiz,
üniversitelerin çağdaş anlamda öğretim ve araştırma kurumu olmalarını
sağlayacak düzenlemeleri gerçekleştirecektir.” Şimdi soruyorum:
Aradan altı yıl geçti, Adalet ve Kalkınma Partisi, üniversitelerin çağdaş
anlamda öğretim ve araştırma kurumu olmalarını sağlayacak hangi düzenlemeleri
gerçekleştirmiştir, hangi başarıların altına imza atmıştır? Takdirlerimizi yüce
milletimizin takdirine bırakıyorum. Değerli
arkadaşlarım, yine, Hükûmet Programı’nda “Hükûmetimiz, üniversitelerin çağdaş
anlamda öğretim ve araştırma kurumu olmalarını sağlayacak düzenlemeleri
gerçekleştirecektir. Yükseköğretim
Kurumu, üniversiteler arasında koordinasyon sağlayan, standartlar belirleyen
bir yapıya kavuşturulacak; üniversiteler, idari ve akademik özerkliği olan,
öğretim elemanları ve öğrencilerin serbestçe bilimsel faaliyette bulunduğu
araştırma ve öğretim kurumları düzeyine çıkarılacaktır.” Şimdi,
Hükûmetimiz, aradan geçen altı yıl sürede YÖK Kanunu’yla ilgili bir değişiklik
yapmış, bu Kanun’un Cumhurbaşkanınca geri gönderilmesinden sonra “Bunu buzdolabına
koyduk, dondurduk” diye Sayın Başbakan ifade etmiş ve o günden bugüne bir türlü
bu buzdolabından bu kanun çıkarılarak hiçbir gelişme sağlanamamıştır. Değerli
milletvekilleri, yükseköğretim sistemimizin küresel yarışa uyum sağlayabilmesi,
Türk milletine ve insanlığa daha çok hizmet edebilmesi için yükseköğretime
ayrılan kamu ve özel kaynakların artırılması, üniversitelerin kaynak
çeşitlendirme ve kaynak yaratmasının önündeki yasal ve bürokratik engellerin
kaldırılması elbette ki şarttır. Çünkü, bilim, Türk insanının günlük yaşamına,
sağlık, mutluluk ve refahına katkı yapacaktır. Bilimin yapıldığı yerler olan
üniversitelerimiz de sorumluluklarının bilincinde olmalıdır. Evimizdeki bir
bilgisayar vasıtasıyla her türlü hizmete ve binlerce derse, kursa ulaşmanın
mümkün olduğu, hatta binlerce dersi okuyup sertifika ve diploma alma imkânının
bulunduğu bir süreçte üniversitelerimizin kendilerini süratle çağa uydurması
gerekmektedir. Bu nedenle kurulan ve kurulmakta olan yeni üniversitelerin araç,
gereç ve altyapı problemlerinin en kısa zamanda çözülmesi çok önemli bir
husustur. Bunun kadar
önemli bir husus da üniversitelerdeki sınıfların, laboratuvarların, konferans
salonlarının ve hizmet binalarının ekonomi, ekoloji ve estetik özellikleri
bakımından çağdaş mimarinin ve Türk mimarisinin en iyi örnekleri olması ve
gelecekteki ihtiyaçlara göre geliştirilebilir nitelik içermesidir. Bu nedenle
daha işin başında, projelendirme ve planlama safhasında olan kırk bir tane yeni
üniversitenin kuruluşunda bu hususlara büyük dikkat sarf edilmelidir. Bunun yanında
üniversite sadece fiziki binalar değildir. Üniversiteyi oluşturacak en önemli
unsur olan öğretim elemanlarının yetiştirilmesi üniversite binalarının yanında
fevkalade önemlidir. En iyi elemanları, iyi öğretici ve araştırıcıları
üniversiteye çekebilmek gereklidir. Bunun için de bunlara daha iyi imkânlar
sunulmalıdır. Öğretim
elemanlarının özlük hakları çok önemli ölçüde iyileştirmeyi beklemektedir. Son
yıllarda öğretim elemanlarının maaşlarında diğer bazı meslek mensuplarına
oranla azalma olmuştur. Her alanda en yeteneklilerin bilim yoluyla
yönlendirilmeleri gerekirken, akademisyenlik çekiciliğini yitirmiş ve daha iyi
bir iş bulamayanların tercih ettiği bir alan hâline gelmiştir. Suyu getiren ile
testiyi kıranın aynı maaşı aldığı, hatta ikinci tiplerin bir şekilde
yöneticiler tarafından ödüllendirildiği bir kurumda en iyi olanlar
barınamamaktadır. Gelişmiş
ülkelerde araştırma geliştirme faaliyetlerine özel kesimin ve üniversite dışı
sektörün ağırlığı çok fazladır. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler
maalesef bu konularda fazla yatırım yapmamaktadır. Dünya bilimine katkı yapmak,
bilimdeki gelişmelere yetişmek artık gittikçe çok daha zorlaşmaktadır. Mükemmel
bir altyapı, teknolojik ihtiyaçların temini, kütüphane ve diğer altyapı
imkânlarının gerçekleştirilmesi çok pahalıya mal olmaktadır. Bu vesileyle de
olsa, özel sektörün üniversiteye yatırım yapması aslında çok önemli, yararlı
bir husustur. Ancak Ağrı Dağı Üniversitesinin adı değiştirilmeyip binalara veya
kampüse bir ad verilmesi daha iyi olurdu. Örneğin, Ağrı Dağı Üniversitesi
İbrahim Çeçen kampüsü gibi bir isim olabilirdi. Ancak burada şunu
özellikle ifade etmek istiyorum geçmişte üniversite yöneticiliği yapmış bir
kişi olarak: Daha 1975 yılında kurulmuş olan üniversitelerimizin aradan otuz üç
yıla yakın zaman geçtiği hâlde daha altyapılarındaki eksikleri tamamlanmadığı
da bir gerçektir. Devletin yatırım yapma imkânları fevkalade kısıtlıdır ve
ihale sistemi ve inşaatların bir türlü bitirilememesi maliyetleri büyük ölçüde
giderek daha fazla artırmaktadır. Bu nedenle, özel sektörün yapacağı
yatırımların çok kısa sürelerde gerçekleştirildiği takdirde eğitim-öğretime ve
bilime büyük bir katkı yapacağı hiçbir şekilde tartışılmaz bir gerçektir. Ben inanıyorum ki
Sayın İbrahim Çeçen bu bağışını -şartlı değil de- bu ismin konulması şartını
koşmadan yapsaydı, herhâlde, daha sonra, kadirşinas milletimizin temsilcisi
olan bu Büyük Millet Meclisi bunu gerekli şekilde onurlandırırdı. Kırk bir tane
yeni üniversite kuruldu. Bunların büyük yatırımlara ihtiyacı var. Devletin bu
kampüslerin tümünün yapılmasını temin etmesi en az yirmi beş-otuz seneyi
alacaktır. Özel sektörün gerçek ve samimi gayretle hareket etmesi hâlinde, bu
kampüslerin beş yıl içerisinde bitirilmesi mümkündür. Bu nedenle, konu,
vicdani açıdan da son derece kritik bir konudur. Burada karar vereceğimiz
husus, bu bağışın kabul edilmesi veya edilmemesiyle ilgili bir şarta bağlı
olmuş olmasıdır. Ortadaki sıkıntı bunun çözülmesindendir. Değerli İbrahim
Çeçen’in, adının kampüse verilmesini kabul etmesiyle konunun daha uygun bir
çözüme kavuşturulacağına inanıyorum. Ayrıca, buradaki
hassasiyetlerimizi ifade etmemizin bir nedeni de Ağrı Dağı Üniversitesinin
kampüs alanında yapılacak akademik, idari ve sosyal binaların inşasına dair
protokolün gerçek bir hukuki belge niteliği taşımamasıdır. Çünkü, yapılan
protokolde birçok açıklıklar bulunmaktadır. Hatta, bu protokol Ağrı Dağı
Üniversitesinden bahsetmektedir ve Ağrı Dağı Üniversitesiyle ilgili terimler
içermektedir. Halbuki bugün bu üniversitenin adı değiştiği takdirde, ileride bu
protokol de adı olmayan bir üniversite ile İbrahim Çeçen arasında yapılmış bir
protokolden ibaret olacaktır. Bu nedenle, bu protokolün yeniden gözden
geçirilerek taahhütlerinin daha sağlama bağlanması ve İbrahim Çeçen’in de onore
edilerek, bir başka şekilde bu yatırımın gerçekleştirilmesinde fayda vardır. Tabii ki, Ağrı’da
yapılacak bu yatırımın o bölgedeki insanlarımıza, o bölgedeki gençlerimize,
çocuklarımıza çok büyük imkânlar getireceği ve onlar için yeni ufuklar açacağı
büyük bir gerçektir. Hepimizin, böyle yatırımların yanında olması gerektiği,
desteklemesi gerektiği de önemli bir husustur. Herkesin bunun sorumluluğunda,
bunun bilincinde olduğunu da biliyorum. Ancak, bir orta yolun bulunarak, konunun
çözüme kavuşturulması konusunda da Sayın Millî Eğitim Bakanımıza çağrıda
bulunuyorum. Hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çakır. Şahıslar adına
iki kişi konuşacaktır. İlk konuşmacı
Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir, ikinci konuşmacı Ağrı Milletvekili
Sayın Cemal Kaya’dır. Buyurun Sayın
Aydemir. (AK Parti sıralarından alkışlar) ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 93 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. Eğitim bir
ülkenin gelişmesi için önemli bir araçtır. Biz AK Parti olarak, eğitimi,
insanımızın yaşam kalitesini yükselten, ülkemizin refah, istikrar ve rekabet
gücüne katkıda bulunan ve hayat boyu süren bir faaliyet olarak görmekteyiz. Eğitim alanı,
ülkemizin muasır medeniyet seviyesine ulaşması için bir fırsat ve ivme
merkezidir. Yükseköğrenimin de eğitim alanı içerisinde çok önemli bir yeri
bulunmaktadır. Çünkü, üniversiteler, yenilikçi ve çağdaş bir şekilde bilgi
üreten, bilgiyi yayan ve kaliteli gençler, kaliteli insan gücü yetiştiren
kurumlardır. AK Parti, üniversitelerin sağlık, eğitim, çevre, enerji, kentsel
gelişim, uluslararası ilişki, ekonomi, savunma ve ulusal güvenlik gibi
alanlarda stratejik öneme sahip olduğuna inanmaktadır ve iktidarda olduğu
sürece üniversitelere gereken önemi vermiş, bilim yuvası olan üniversitelerimizin
ve yükseköğretimin gelişmesi için elinden geleni yapmıştır ve yapmaya da devam
edecektir. Bunu birkaç örnekle pekiştirmek isterim. AK Parti İktidarı
döneminde üniversitelerimizin nitelikli insan ve uzman ihtiyacımızı karşılamak
üzere her yıl yüksek lisans ve doktora yapmaları için bin öğrencinin yurt
dışına gönderilmesine karar verilmiştir. Erasmus programı kapsamında binlerce
öğretim üyesi, araştırmacı ve öğrenci, değişim programları çerçevesinde Avrupa
üniversitelerinde bilgi ve becerilerini artırma fırsatından yararlanmış ve bu
programdan 11 bin üniversite öğrencimiz faydalanmıştır. Üniversite
araştırma fonlarına ayrılan tahsisat 2002 yılında 70 milyon YTL iken bu tutar
2007 yılında 370 milyon YTL’ye ulaşmıştır. Ülkemizdeki öğrenim talebini
karşılamak için onlarca yeni üniversite açılmış ve ülkemize AK Parti döneminde
kazandırılmıştır. Öğrencilerimizin
eğitim giderlerine katkıda bulunmak için yükseköğretimde 45 YTL olan aylık
kredi ve burs miktarı 150 YTL’ye çıkartılmıştır. Müracaat eden her öğrenciye
kredi veya burs verilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ilimiz Ağrı’da açılan üniversitemiz AK Parti
Hükûmetimizin ülkemize ve ilimize kazandırdığı bir değerdir. Ülkemizde
hayırsever birçok iş adamımız eğitime destek vermektedir. Yaptıkları bağışlarla
ve yardımlarla yükseköğretim alanının genişlemesini ve gelişmesini
sağlamaktadırlar. Bu kişilerin de onore edilmesi onların tabii hakkıdır diye
düşünüyorum. Sayın İbrahim
Çeçen de çok önemli ve hayırsever bir iş adamımızdır. İbrahim Çeçen günümüze
dek ülkemize eğitim alanında birçok hizmet ve yardımda bulunmuştur. Onore
edilmesi gereken saygıdeğer bir iş adamımızdır. Sayın İbrahim Çeçen gibi
saygıdeğer eğitim gönüllüsü bir iş adamının isminin üniversiteye verilmesinin
onore edici, güzel bir hareket olduğu kanaatindeyim. Sözlerime burada
son verirken tasarının memleketimize, milletimize ve Ağrılılara hayırlı
olmasını diliyor, yüce Parlamentoyu bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. Teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Ağrı Milletvekili
Sayın Cemal Kaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) CEMAL KAYA (Ağrı)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasa
tasarısının 2’nci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Değerli
arkadaşlar, bu isim verme olayına takılmış gidiyoruz. Bu ismi İbrahim Çeken
falan istemiyor, böyle bir arzusu, böyle bir isteği, böyle bir zorlaması falan
yok. Bu ismi Ağrılılar istiyor. Eleşkirtliler, Doğubeyazıtlılar, Hamurlular, Patnoslular,
Diyadinliler ve Ağrı merkezindekiler istiyor, millet istiyor yani Ağrılılar
istiyor. Kendi içinden çıkmış öz evlatlarının onları unutmadığını görünce onlar
da o ismi vermek istiyorlar. Yani bundan ne çıkabilir? Biz, isme takılmış
gidiyoruz. OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Ama belge öyle söylemiyor. CEMAL KAYA
(Devamla) – Bakın, değerli milletvekili arkadaşlarım, 530 bin Ağrılı, 600 bin
de dışarıda olan Ağrılılar istiyor. İSA GÖK (Mersin)
– Protokolü imzalayan halk değil, Sayın Çeçen imzaladı o protokolü. CEMAL KAYA
(Devamla) – CHP’liler, Milliyetçi Hareket Partililer, AK Partililer, DTP’liler,
DSP’liler ve daha nice ismini saymadığım partililer istiyor bunu. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bugüne kadar Ağrılıların İbrahim Çeçen ismini verdiği bir tesis var
mı? CEMAL KAYA
(Devamla) – Bir sorun kendi seçmeninize. Size oy vermiş olan… OKTAY VURAL
(İzmir) – Üniversitenin kurulmasını Türk milleti istiyor be! CEMAL KAYA
(Devamla) – Size oy vermiş olan 6.900 Milliyetçi Hareket Partiliye, size oy
vermiş 3.800 Cumhuriyet Halk Partiliye, size oy vermiş 104 bin AK Partiliye ve
DTP’ye oy vermiş olan 37 bin kişiye “Siz istiyor musunuz, istemiyor musunuz bu
ismi?” diye bir sorun bakalım; bir halka sorun, bir millete sorun. Sakıntı
buradan kaynaklanıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) M. NURİ YAMAN
(Muş) – Biz de istiyoruz. CEMAL KAYA
(Devamla) – Dolayısıyla, milletle bağlarınızı koparmamanız bizim en büyük
temennimizdir. Ağrılılar bütün partileri de seviyor, sizi de seviyor bizi de
seviyor. Buraya gidecek olan öğrenciler bize oy vermiş olan her seçmenin
çocuklarıdır, sadece bizim, burada savunan milletvekillerinin çocukları değil
ki buna bu kadar karşı çıkıyoruz! Bakın, değerli
milletvekili arkadaşlarım, İbrahim Çeçen’in ismi çok fazla geldi ama ben size
bir şey söylüyorum. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar… Rivayetlere
göre Nuh Peygamberin gemisi Ağrı Dağı’ndadır. Nuh Peygamberden bugüne kadar
Ağrı’ya yapılmış olan derslik sayısı 2.370’tir, Nuh Peygamberden bugüne kadar.
(AK Parti sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL
(İzmir) – Bugüne kadar [!] CEMAL KAYA
(Devamla) - Bakın, 2002’den bugüne kadar da AK Parti Hükûmeti döneminde
yapılmış olan derslik sayısı da 1.700’dür. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yani yüzde 70 derslik artmış; Ağrı’da Nuh Peygamberden bugüne kadar artışımız
yüzde 70. İsteseniz de
istemeseniz de bize destek verseniz de gönlümüz yine sizinle beraberdir, destek
vermeseniz de saygıda kusur etmeyiz, muhalefet olarak görevinizi yapıyorsunuz
ama bu üniversitenin ismi “İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak Ağrılılara
hayırlı uğurlu olsun. Bakın, bu
televizyonun başında… OKTAY VURAL
(İzmir) - Bu üniversitenin ismi “İbrahim Çeçen Üniversitesi” değil, “Ağrı
İbrahim Çeçen Üniversitesi”dir. CEMAL KAYA
(Devamla) - Ağrı İbrahim Çeçen
Üniversitesi… OKTAY VURAL
(İzmir) – Öyle “İbrahim Çeçen” değil, “Ağrı İbrahim Çeçen” “Ağrı”yı unutma! CEMAL KAYA
(Devamla) – Efendim, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi… Sayın Başkanım,
lütfen… OKTAY VURAL
(İzmir) – “Ağrı”’yı unutma. “Ağrı”yı unutursan Ağrılılar da seni unutur. CEMAL KAYA
(Devamla) – Bu vesileyle… “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi”dir,
söylediğimi düzeltiyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Düzelt. CEMAL KAYA
(Devamla) – Bakın, bu sayede, sizin sayenizde, Ağrı’da kimler derslik yapmış,
okul yapmış onu bir anlatayım: Bakın, Sayın İbrahim Çeçen, Sayın İbrahim
Yassıboğa, Sayın Hayrettin Atmaca, Sayın Sabahattin Yıldız -beş okul yapmış-
Sayın Kasım Bayram, Sayın Cemalettin Öztürk, Sayın Türkmen ailesi, Sayın Hüsnü
Özyeğen, Sayın Kadir Has, Sayın Adalet Turan ve Sayın Ertuğrul Eryılmaz.
Kendimi de saymıyorum. EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – İyi ki saymıyorsun. CEMAL KAYA
(Devamla) - Bunların hepsi… HİKMET ERENKAYA
(Kocaeli) – Cemal Kaya yok mu? CEMAL KAYA
(Devamla) – Ben de yaptım, Cemal Kaya, iki tane. TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Kaç tane? CEMAL KAYA
(Devamla) – İki… Bir yurt, bir lise. İSA GÖK (Mersin)
– İsmi ne? CEMAL KAYA
(Devamla) - Merak etme, Diyadinlilere gidip sorabilirsiniz. Bunların hepsine
ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. İSA GÖK (Mersin)
– Okula adınızı verdiniz mi? Sayın CK…
Sayın CK… Adınız var mı? CEMAL KAYA
(Devamla) - Televizyonlarının başında bizi dinleyen Ağrılılara şöyle seslenmek
istiyorum: Sevgili Ağrılılar, değerli hemşehrilerim; sabahtan beri siz bizi bu
televizyonda görüyorsunuz, arkadaşlarımızın nasıl karşı çıktığını da
görüyorsunuz. Lütfen, sandık geldiği zaman onlara da siz karşı çıkın. Teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL
(İzmir) – Daha üniversitenin adını söyleyemiyorsun, “Ağrı”yı unutuyorsun. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaya. Soru-cevap
işlemine geçiyorum. Sayın Çelik… Yok. Sayın Demir… MEHMET HALİT
DEMİR (Mardin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
cumhuriyetin ilk yıllarında bir tek üniversitemiz olmasına rağmen, AK Parti
döneminde kırk dokuz tane üniversite daha kurulmasının ülkemizin aydınlık
geleceğine büyük bir katkı sağladığını biliyoruz. Bu üniversitelerin isimleri
öğrencileri yetiştirme esnasında okutulan müfredat üzerinde herhangi bir etki
yaratıyor mu? Yaratmıyorsa başarıyı, emeği ve fedakârlığı kendine hedef almış
ve bu anlayışla Ağrı’yı Ağrı yapan Ağrılılara; dağa taşa değil, Ağrılılara ve
ülkemize hizmet verecek bir aydınlık yuvasını inşa eden saygın bir iş adamına
teşekkür etmek, bu yapıya bu kadar emek verdiği için ismini bu yapıya vermek,
onure etmek diğer iş adamlarımızı da bu yönde teşvik eder mi? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Sakık… SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de bu konuda
emeği olan Sayın Çeçen’e teşekkür ediyorum. Keşke bizim illerimizden de böyle
iş adamları çıksaydı, bu noktada öncülük etmiş olsaydı. Bir şeyi de
anlamakta zorluk çekiyorum. Yani İzzet Baysal’dan Kadir Has’a kadar birçok
hayırsever insanımıza şükranlarımızı yâd ederken, neden bu kadar İbrahim Çeçen
ismi üzerinde fırtınalar koparılıyor? Neden Ağrı’ya bu kadar haksızlık
ediliyor? Onu anlamakta zorluk çekiyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Hıdır… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sayın Başkanım, Değerli Bakanım; hayır sahipleri… OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir kere birisi devlet üniversitesi, diğerleri vakıf üniversitesi, ne
alakası var! NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Bu farklılığı siz yaptınız! Bakın, söylediğine dikkat edin, konuyu
çok ayrı bir yere getirdi. Tebrik ederim. BAŞKAN – Sayın
Birinci… NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, tahammül artık buraya geldi. BAŞKAN – Sayın
Birinci, lütfen… NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Benden önce müdahale edenlere de ismen hitap edin. Ben size Sayın
Vural’ı birkaç defa işaret ettim, bir defa ismiyle söylemediniz. BAŞKAN – Bakalım
tutanaklara Sayın Vural’ı kaç defa söyledim? OKTAY VURAL
(İzmir) – Neyi ifade ettin sen ya! Sen kimsin! NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Lütfen! Ben sizi muhatap bile almam! “Sen” diyemezsiniz bana! (MHP
sıralarından “Sen kimsin!” sesleri, gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir)
– Ya, sen sabıkalısın bir kere! Mahkeme kararı var senin hakkında! NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Lütfen, Sayın Başkan “sen” diyemez! MEVLÜT COŞKUNER
(Isparta) – Samimiyetin ifadesi o ya! NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Hayır! BAŞKAN – Sayın
Vural… Buyurun Sayın
Hıdır. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sayın Başkanım, Saygıdeğer Bakanım; özellikle “hayır sahipleri”
deyince, Değerli Komisyon Başkanımızın döneminde -ve sizin döneminizde-
Muğla’ya yapılmış olan, rahmetli Sıtkı Koçman’ın 55 trilyon liralık yapmış
olduğu yatırımlar neticesinde şu anda 20 bin tane vatan evladımız burada
eğitimlerine devam ediyor, Komisyon Başkanımıza teşekkür ediyorum. Keza, sizin üstün
gayretlerinizle, Kazım Yılmaz isimli hayırsever vatandaşımız da meslek
yüksekokullarıyla, liseleriyle, fakülteleriyle, Datça’da gençliğimize, Türk
milletine, insanımıza hizmetlerine devam ediyor. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Onun adı Muğla Üniversitesi! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Bu tür gayretlerinizin devam etmesini canıgönülden temenni ediyorum. Saygılar sunuyorum
Sayın Bakanım. BAŞKAN – Sayın
Korkmaz… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana sormak istiyorum. Biraz önceki
konuşmacı arkadaşımız “Bu protokolü Ağrılılar istiyor, İbrahim Çeçen’in böyle
bir talebi yoktur.” dedi. Sayın Millî Eğitim Bakanımızdan bu protokolü kiminle
yaptığını öğrenmek istiyorum, İbrahim Çeçen’le yahut Ağrı halkıyla. Bu protokolde
acaba yatırım karşılığında isminin verilmesi şartı var mıdır, yok mudur? Ayrıca öğrenmek
istediğim bir husus şu: Madem bunu bütün Ağrılılar istiyor, bugüne kadar
Ağrılıların ismini verdiği, örneğin “İbrahim Çeçen Caddesi”, “İbrahim Çeçen
Meydanı” gibi bir cadde veya meydan var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Helvacıoğlu… M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın İbrahim Çeçen, Ağrı’nın ve Türkiye’mizin önemli ve
hayırsever bir iş adamıdır. Kendisini yıllardan beri yakinen tanımaktan
mutluyum. Yıllardır, kurdurduğu vakıf aracılığıyla memleketi Ağrı’ya böyle
önemli bir eseri kazandırdığı için kendisine teşekkür ediyorum. Ağrı İbrahim
Çeçen Üniversitesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, ülkemizde nice İbrahim
Çeçenlerin sayısının artmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, bir temennide de ben bulunabilir miyim? Bir temennide
de ben bulunmak istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Bakan, ülkemizin büyüklerinin isimleri okullara verilir,
biliyoruz. Ben 1651-1707 yıllarına biraz tekrar dönmek istiyorum. Ağrı
denilince, İshakpaşa Sarayı’nın hemen yanında Ahmedi Hani’yi anmamak olmuyor.
Bu toprakların hüznü ve kederi, yüzyıllar öncesinden yüzyıllar sonrasına
yankılanan sesi, sözü, canlı hafızası ve gelecek umudu, ortak değerimiz. O,
buraya mahsus, bu güneşin altında, bu iklimde, bu toprakta yetişen büyük
mutasavvıf. O, buranın yerlisi, haysiyeti, asaleti. Hiçbir okula ismi verildi
mi bugüne kadar, onu merak ediyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri -teşekkür
ediyorum Sayın Başkan- Sayın Demir bu dönemde 49 üniversite kurulduğunu
söyledi. Orada bir hatayı düzeltmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, 22’nci ve
23’üncü Dönem Parlamentosunda şimdiye kadar görüşülüp kanunlaşan üniversite
sayısı 51’dir. MEVLÜT COŞKUNER
(Isparta) – 50 olsa, 60 olsa ne yazar yahu? Araştırma yapamıyor Isparta
Üniversitesi. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bunun 10 tanesi vakıf üniversitesidir, 41 tanesi
devlet üniversitesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal etmiş olan 2
vakıf üniversitesi tasarısı daha vardır. Ümit ediyorum ki, bu yaz aylarında
bunların da kanunlaşmasıyla birlikte 53 olacaktır ve değerli arkadaşlar,
özellikle şunun altını çizmem gerekiyor: Burada konuşan her konuşmacı
arkadaşımız, binlerce gencin üniversite için, üniversite kontenjanı için arayış
içerisinde olduğunu söylüyor. Biz de bunun gereğini yapıyoruz. Bakın, bu dönem
kontenjanlar da artırılmıştır ve bu sene üniversitelere kayıt yaptıracak
üniversite öğrenci sayısı 990 bin kişi olacaktır. Bunun 550 bini örgün eğitime
kayıt yaptıracaktır, 440 bini de açık öğretime kayıt yaptıracaktır. Yapılan
çalışmalarla da önümüzdeki yıl açık öğretimdeki sınırlamaları tamamen ortadan
kaldıracak özellikle yeni bir sistem getirme çabası içerisindeyiz. Dolayısıyla,
örgün öğretime geçmemiş, geçememiş olan herkesin istemesi hâlinde açık öğretimi
okuyabileceği bir yapıyı getirmek, sanırım, üniversite kapısında yığılan
öğrencilerimiz için de büyük bir imkân olacaktır. Sayın Sakık’ın
“Neden diğer isimler üzerinde bu fırtınalar koparılmıyor, İbrahim Çeçen Bey
üzerinde koparılıyor?” sorusuna herhâlde yeteri kadar cevap verilmiştir. Buna
tekrar dönmem gerekmez değerli arkadaşlar. Sayın Hıdır
özellikle Sırrı Koçman Beyin Muğla Üniversitesine yapmış oldukları katkılardan
söz etti. Gerçekten, kendisini rahmetle yâd ediyoruz. Dün kızı beni ziyarete
geldi. Aslında, kızı da babasının isminin Muğla’daki üniversiteye verilmesini
istiyor. Biz kendilerine bunu yapabileceğimizi söyledik. Yine, kendisi dün
buraya geldi, milletvekillerimizle görüştü ancak “Bu sefer kalsın, aile
içerisinde bir görüşme yapacağız, bazı yeni tekliflerle geleceğiz.” dediler ve
ayrıldılar. Yani Sırrı Koçman’ı da bu vesileyle rahmetle anıyoruz. Bugüne kadar
Sırrı Koçman da Muğla Üniversitesine 40 milyon dolar katkıda bulunmuştur. Bunu
da buradan şükranla yâd etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, biz protokolü kiminle yaptık diye soruyor Sayın Korkmaz. Değerli
arkadaşlarım, evet, biz Sayın İbrahim Çeçen’le yaptık. Bakın, yapılan bir jest
vardır. Ben şimdi İbrahim Çeçen’in yerinde olsam, Parlamentodaki bu görüşmeleri
seyretsem, kendi kendime derim ki… Ya, bazı insanlar, kendi paranızı
veriyorsunuz ve sizin taşlanmanıza, sizin burada olumsuz bir şekilde gündeme
gelişinize eğer yol açıyorsa, bu çok garip bir durumdur. Şimdi, İbrahim
Çeçen Bey… Dediğim gibi, bugüne kadar ilkokul yaptırana, anaokulu yaptırana,
lise yaptırana, meslek lisesi yaptıran gerek tüzel gerekse özellikle gerçek
şahısların isimleri bu okullara verilmiştir ve insanların, dediğim gibi,
sergilediği asil davranışlara, jestlere karşı bizim jest yapan… Marifet
iltifata tabidir değerli arkadaşlarım. Bu bizim terbiyemizde vardır, bu bizim
geleneğimizde vardır. Ben biraz önce de
söyledim, Kayseri Üniversitesindeki fakültelerin hemen hemen hepsinin
isimlerinde birer hayırseverin adı vardır. Şimdi, niye? Çünkü bütün kampüsü bir
hayırsever yapmamıştır. Bir fakülteyi bir hayırsever, bir fakülteyi bir
hayırsever yapmıştır ve ismi oraya verilmiştir ama bir insan çıkıp diyor ki:
“Ben burayı tek başıma yapacağım.” Sayın Çeçen’in
ismi caddede var mı, sokakta var mı? Ben Ağrı’yı bu manada araştırmış değilim. EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) - Ağrılılar bilir. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Neyse arkadaşlar… MEVLÜT COŞKUNER
(Isparta) – Sayın Bakanım, siz sattınız savdınız, özelleştirdiniz, o paralardan
bahsedin. BAŞKAN – Sayın
Milletvekili… MEVLÜT COŞKUNER
(Isparta) – Hayır için mi kaldırdınız… BAŞKAN – Sayın
Milletvekili… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bizim ne yaptığımızı halkımız çok iyi biliyor. MEVLÜT COŞKUNER
(Isparta) – Ne yaptığınızı biz de biliyoruz. BAŞKAN – Sayın
Coşkuner… Sayın Coşkuner… Lütfen. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Biz de çok iyi biliyoruz. Oturduğunuz yerden,
lütfen, konuşacağınıza, soru sorun, cevap vereyim ben size. BAŞKAN - Sayın Bakan, bitirin. MEVLÜT COŞKUNER
(Isparta) – Ayağa kalkarak mı konuşacağım? BAŞKAN – Sayın
Coşkuner… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Kaplan’ın yine, Ahmedi Hani’yle ilgili
olarak sorduğu soruya şunu söyleyeyim: Ben şu anda... YAŞAR ERYILMAZ
(Ağrı) – Doğubeyazıt’ta “Ahmedi Hani İlköğretim Okulu” diye bir okulumuz
takriben altı ay evvel öğretime açıldı Sayın Kaplan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hayır, ben tam onu söyleyecektim. Şimdi, değerli
arkadaşlar, vardır ve ben Ahmedi Hani’nin de bu toprakların yetiştirdiği büyük
bir değer olduğunu söyledim, bunu tekrar etmenin herhâlde çok fazla bir anlamı
yok. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Akkuş, hızlıca sorun. Bir dakika beş saniyemiz var. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; bütün konuşmalarda konuşan hiçbir
milletvekili “İbrahim Çeçen” adı üzerine konuşma yapmamıştır. “Ağrı Dağı
Üniversitesi” adının değiştirilip “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” yapılmasına
karşı çıkmış ve “Ağrı Dağı” ibaresinin mutlaka üniversite adında bulunmasını
istemiştir. Sayın Bakan bütün konuşmaları dinledi, olayı yanlış anlayan
milletvekillerine doğruları anlatabilir mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan... MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Doğruları anlattığımı sanıyorum, arkadaşlarımın da
yeteri kadar anladığını zannediyorum. Teşekkür ederim
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Madde
üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 93 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 2 nci maddesine bağlı geçici 38 inci maddeye aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz. “IC İbrahim Çeçen
Yatırım Holding A.Ş., Millî Eğitim Bakanlığı ile 2/7/2007 tarihinde imzaladığı
protokoldeki taahhütlerini, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 4
yıl içerisinde yerine getirir.” Dr. Oktay
Vural Prof. Dr. Osman Çakır Hasan Çalış İzmir Samsun Karaman Recep
Taner Ertuğrul Kumcuoğlu Hasan Özdemir Aydın Aydın Gaziantep BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılamıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. OKTAY VURAL (İzmir)
– Gerekçe. BAŞKAN –
Gerekçeyi buyurun. Gerekçe:
Tasarının genel gerekçesinde belirtildiği üzere, IC İbrahim Çeçen Yatırım
Holding A.Ş., üniversite kampusünde yer alması gereken akademik, idari ve
sosyal tesis binalarını bağış suretiyle yaparak üniversiteye devretmeyi taahhüt
etmiştir. Bu taahhüdün yasal bir güvenceye bağlanması ve zamana fazlasıyla
yayılmasının önlenmesi amacıyla bu önerge verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Sayın milletvekilleri,
2’nci maddeyi oylarınıza sunmadan önce Komisyonun bir düzeltme talebi vardır. Buyurun Sayın
Sağlam. MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
“Madde BAŞKAN –
Komisyonun bu düzeltmesiyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz’da. Buyurun Sayın
Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar) CEMAL KAYA (Ağrı)
– Esfender Ağabey, şikâyet edeceğiz bak akrabalarına. Ağrı’da akrabaların var,
onların hepsine şikâyet edeceğiz. CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Efendim, çok teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; saygılar sunuyorum. Merak etmeyin,
Doğubeyazıt’ın İshakpaşa Sarayı’nın kapısında “Bu saray Çıldır Atabeyi İshak
Paşa tarafından yapılmıştır.” diye yazar. Onun için, biz sizi daha fazla
düşünüyoruz, hiç merak etmeyin. Türkiye, bütün Türkiye gibi, elbette Ağrı’yı da
düşünüyoruz. Değerli
arkadaşlar, Ağrı’da üniversite zaten var, yapılmış. Elbette ki bir bölgeye, bir
ile üniversite yapılmasına hiç kimse itiraz etmez. Dolayısıyla şimdiye kadar
yapılan üniversiteler de bölgelerinin gelişmesi açısından çok önemli görevler,
işlevler yapmıştır. Değerli
arkadaşlar, ben, yalnız prensip bazında bazı konularda dikkatinizi çekeceğim.
Benim tartışmam, “üniversite kurulsun-kurulmasın, adı değişsin-değişmesin”
değil; Hükûmetin yaptığı, Sayın Millî Eğitim Bakanının başında olduğu Millî
Eğitim Bakanlığının yaptığı bazı yanlışları, prensip bazında yanlışları ifade
etmeye çalışacağım. Değerli
arkadaşlar, bir defa, protokolle bir üniversitenin bir kişiye verilmesi şık
değil. Hem devlet açısından şık değil hem o kişi açısından şık değil. Keşke o
üniversite yapılsaydı, bitseydi, sonra yüce Meclisin böyle bir takdiri olsaydı
daha şık olurdu. Arkadaşlar,
zannediyorum 2.200 öğrenci var değil mi Ağrı Üniversitesinde? CEMAL KAYA (Ağrı)
– Eğitim fakültesi… ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Şimdi, bu 2.200 öğrenci tercihlerini yaparken ne diye yaptı? Ağrı
Dağı Üniversitesi diye yaptı değil mi arkadaşlar? Peki, siz, şimdi, ismini
değiştirirseniz, bunların, bu açıdan hukuki sorun çıkmaz mı? Yani eğer Ağrı
Dağı Üniversitesi olmasaydı öğrenci ben bu tercihi yapmayacaktım diyebilirdi.
Şimdi, bu hukuki sorunu… Önemli bir hukuki sorun çıkacak. Dolayısıyla bunu
düşünmeniz gerekiyor. Değerli
arkadaşlar, mevcut yatırımlar var, değil mi? Üniversitede mevcut yatırımlar
var. Peki, şimdi, bu mevcut yatırımlar ne olacak? Yani mevcut yatırımların
adına da bağış yapanın ismini vereceğiz. Bu da önemli bir soru işaretidir. Değerli
arkadaşlar, bu üniversiteye hayat boyu ödeneği devlet verecek, milletin
vergileriyle vereceğiz. Peki, o zaman, madem adını veriyoruz, İbrahim Çeçen
Vakfı –kendisini takdir ediyoruz, böyle bir katkı yapıyor- hayat boyu da o
ödeneğini versin madem. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Bina yapımını o yapıyor zaten. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Arkadaşlar, bakın, eğitime yapılan hibelerin vergi matrahından
düşülmesi de –bu örnek için demiyorum, genel anlamda- şık değil. Neden değil?
Bu hem devleti sıkıntıya sokar hem de bağış yapanı sokar çünkü eğer gelir
vergisi matrahından düşerse, bu yüzde 35 ediyor. Yani, 100 milyon doların 35
milyon dolarını… Bu örnek için vermiyorum, burada vakıfsa, yoktur muhakkak. Ama
100 milyon dolarlık bir yatırım yapıp ismini alan bir hayırseveri biz burada
rencide etmiş oluyoruz. 35 milyon dolarını da yahut YTL’sini de fakir fukaranın
vergisinden karşılıyoruz. Yani, şimdi olacak mı arkadaşlar, yüzde 65’ini ben
vereceğim, benim adım olacak, yüzde 35’ini fakir fukaranın vergisiyle oraya
verecek devlet yahut da vergi muafiyeti, vergi istisnası nedeniyle, 35 milyon,
devlet, gelirinden olacak. Yani, bir defa bu hayrı yapan açısından, bu hibeyi
yapan açısından bu doğru değil. Bu, bence hibeyi yapanı rencide eder. Yani
yapacaksa cebinden yapsın, vakfından yapsın. Dolayısıyla, eğitime katkı
yapanlar, yardım yapanları biz bu vergi istisnasından çıkaralım. Değerli
arkadaşlar, devlet vergi alır, borç alır, hibe alır ama hepsi bir bütçede
toplanır, oradan kaynak aktarır çeşitli üniversitelere, çeşitli kamu
kurumlarına. Şimdi, siz düşünün, burada, yani bir yerde bütçe dışında, bir
yerde kamu dışında bir yatırım yapılıyor. Bunun doğrusu, bunun bütçeye gelir
kaydedilmesi, ondan sonra oraya yatırım yapılmasıdır. Yani, devlet açısından
böyle bir uygulama şarttır. Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan diyor ki: 2002’deki yükseköğrenime ayrılan bütçenin
gayrisafi millî hasıladaki payı 0,9 veya 0,8’di -çok anlayamadım- ama bugün
1,2’ye çıktı gayrisafi millî hasıla içinde. Arkadaşlar,
bakın, birçok ülkede yalnızca araştırma-geliştirmenin gayrisafi millî
hasıladaki payı yüzde 2-2,5’tur. Nerelerde kaldığımızı düşünün! Ne kadar geri
kaldığımızı düşünün! “Bütçede kaynak yok” diye bir sorun olamaz. O bir tercih
meselesidir. Neresi verimliyse oraya kullanırsınız. Eğer üniversite verimliyse
üniversiteye kullanacaksınız. Değerli
arkadaşlar, biz şimdi 100 milyon dolar için burada bakın bir kanun görüşüyoruz,
bir tasarı görüşüyoruz. Peki, arkadaşlar ben size soruyorum: Devlet 100 milyon
dolar kazandı, Ağrı 100 milyon dolar kazandı. Arkadaşlar, 2002 yılından bugüne
kadar bu ülke 120 milyar dolar cari açık verdi. 2002 yılından bugüne kadar bu
ülke 120 milyar dolar cari açık verdi. Gelin bunun hesabını soralım, bu cari
açığı niye verdi? Uyguladığı yanlış politikalarla verdi. Niye bunun hesabını
sormuyoruz? Yani, 100 milyon dolar geliri övüyoruz da 120 milyar dolar cari
açık verdiren, ülkeye bu kadar kan kaybettiren bir Hükûmete niye bunu
sormuyoruz? Sayın Bakan diyor
ki: Efendim, biz dünyaya uyduk yahut dünyaya açıldık. Yani, 120 milyar doları
kime versen açılırsın. Peki, IMF’ye 6 milyar dolar faiz verdik arkadaşlar.
Yani, 100 milyon dolar var, bir yandan da IMF’ye 6 milyar dolar faiz var. BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, yürürlük maddesini konuşuyorsunuz… ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Sayın Bakanın söylediği… O zaman Sayın Bakana da söyleyin. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Bütçeye Ağrı’yı alet etme ağabey! BAŞKAN – Buyurun. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Arkadaşlar, şimdi, 100 milyon doları konuşurken kamu borcu için
senede 10 milyar dolar ödüyoruz, onu konuşuyor muyuz? Senede 5-6 milyar dolar
kâr transfer etmeye başladı yabancı yatırımcılar, onu konuşuyor muyuz? Özel
sektör senede 15-20 milyar dolar faiz ödüyor, onu konuşuyor muyuz? Değerli
arkadaşlar, burada mesele şudur: Mesele, devlet devlettir, özel sektör özel
sektördür. Hani, 100 milyon dolar verdi diye bunu övmenin, bunu havalara
çıkarmanın bir anlamı yoktur. Şimdi, millî
eğitimle ilgili başka bir gerçeği söyleyeyim size. Şimdi, millî eğitim
şehirdeki okullarını satacaktı, öğrencileri kenar mahallelere taşıyacaktı. O
iptal edildi ama yenisi geliyor. Şimdi, arkadaşlar, bunun bir sosyal maliyeti
var. Yani, siz şehir içindeki okulu satarsanız eğitim aksar, öğrencinin yol
parası var, verimlilik düşer. Yani, apartman dikeceksiniz satacaksınız diye
nasıl olur da toplumun eğitimini baltalarsınız? Değerli
arkadaşlar, size, Sabancı Üniversitesinden iki arkadaşın geçen sene yaptığı
kamuoyu araştırmasını veriyorum: Kızlar neden
üniversiteye gitmiyor? Ailesi izin
vermiyor: Yüzde 10,5 Evlendiği için
gitmiyor: Yüzde 14,6 (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ekliyorum, tamamlayın lütfen. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Çalışmak zorunda,
onun için gitmiyor: Yüzde 14,0 Ailesinin maddi
durumu bozuk: Yüzde 6,3 Türban yasağı
nedeniyle gitmiyor: Yüzde 1 Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu tabloda siz Hükûmet olarak önce neye bakarsınız? Önce,
çalışmak zorunda olup da üniversiteye gitmeyene bu imkânı verirsiniz yani
üniversitede okuma imkânını verirsiniz. Hükûmet buna bakıyor mu? Bu anketteki
çalışmak zorunda olup da üniversiteye gitmeyen kız öğrenciler için hiç bugüne
kadar bir önlem aldı mı? Poşet dağıtmaktan başka bir önlem aldı mı? Yani, iş
bulmak için yahut işte onun eğitimi için yardım etti mi? Ama, neye etti? Biz
senelerdir türbanı tartışıyoruz; oranı yüzde 1. Demek ki Hükûmet yanlış… Yani,
iş konusunu, gelir konusunu, fakirlik konusunu tartışmıyor, türbanı tartışıyor;
Hükûmet yanlış, Milli Eğitim Bakanlığı yanlış bir şekilde… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) - Teşekkür eder, saygılar sunarım.(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –Teşekkür
ederim Sayın Korkmaz. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif
Paksoy… (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 93 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü
maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Üniversitelere
kişi adlarının verilmesi, sıradan bir eğitim kurumuna isim verilmesi olayının
çok çok üzerinde anlamlar taşımaktadır. Hayırsever insanlarımızın isimlerinin
üniversite bünyesindeki fakültelere verilmesinin daha etik olacağı
kanaatindeyim. Yine hayırseverlerimizin teşvik edilmesiyle ilgili benzer
çalışmalar yapılabilir. Konu üniversite
olunca ben de Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinin sorunlarından bahsetmek istiyorum.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi 11/7/1992 tarih ve 21261 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan 3837 sayılı Yasa’yla kurulmuş ziraat, orman, fen-edebiyat
ve iktisadi ve idari bilimleri fakülteleri, fen bilimleri ve sosyal bilimler
enstitüleriyle Kahramanmaraş Meslek Yüksekokulu ile eğitim-öğretime
başlamıştır. 1995-96 Eğitim-Öğretim Yılında 4/7/1995 tarih ve 7044 sayılı
Bakanlar Kurulu kararıyla mühendislik ve mimarlık fakültesi, teknik eğitim
fakültesi ve ilahiyat fakültesi, kadro kanunu olmaksızın açılmış, 9/5/1996
tarih ve 8176 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla teknik eğitim fakültesi
kapatılarak yerine kadrosu olmaksızın tıp fakültesi açılmıştır. Kısaca
üniversitemiz on altı yıllık bir geçmişi olan 9 fakülte, 2 yüksekokul, 8 meslek
yüksekokulu, 3 enstitü, rektörlüğe bağlı 6 bölüm, 12 araştırma ve uygulama
merkezinde 811 akademik personel, 378 idari personel ile yaklaşık 16.359
öğrencisini geleceğe hazırlamaktadır. Üniversitemizde öğretim üyesi başına
düşen öğrenci sayısı 17 olup dünya standardı kabul edilen 10-15 değerlerine
yakındır. Üniversitede araştırma-geliştirme projelerine özel bir önem
verilmekte olup, hâlen TÜBİTAK destekli 41, Devlet Planlama destekli 4,
üniversitece desteklenen 97 proje olmak üzere toplam 142 proje yürütülmektedir.
Ayrıca, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, YÖK tarafından yayınlanan
öğretim üyesi başına uluslararası yayın sıralamasında ülkemizdeki yüz yirmi
altı üniversite arasında on dördüncü bulunmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; üniversitemizin on altı yıllık geçmişine rağmen acil
çözüm bekleyen birçok sorunu bulunmaktadır. Üniversitemizin
en önemli sorunlarından birisi yurt sorunudur. Avşar Kampüsü’nde 3 bin kişilik
kız ve 3 bin kişilik erkek olmak üzere toplam 6 bin kişi kapasiteli iki öğrenci
yurdunun yapımına YURTKUR tarafından başlanması gerekmektedir. Ev kiraları
hepimizin malumu. Üstelik gençlerimizin sağlıklı ortamlarda barınma ve beslenme
sorunlarının çözümlenmesi gerekmektedir. Çünkü o çocuklarımız derslerine
çalışabilsin, birtakım olumsuz ortamlara düşmesin. Diğer önemli bir
sorun da üniversitenin lojman ihtiyacının karşılanmasıdır. Önceki yıllarda
yatırım programına alınan üniversitemizin kırk sekiz derslik ile lojman inşaatı
Devlet Planlama Teşkilatınca revize edilerek ilgili müsteşarlıkça onaylanmasına
rağmen 2002 yılı yatırım programından çıkarılmıştır. Üniversiteye gelmek
isteyen özellikle profesör ve doçent gibi akademik personel lojmanı bir ön şart
olarak sunmaktadır. Üniversitemizin yaşaması ve güçlenmesi için lojman
yapımının mutlaka programa alınması gerekmektedir. Öte yandan, dört
yüz sekiz yataklı, 99 bin metrekarelik tıp fakültesi inşaatına 1997 yılında
başlanmış olmasına rağmen, ödenek yokluğu sebebiyle bugüne kadar yüzde 45
fiziki gerçekleşme sağlanabilmiştir. Hastane inşaatının 2008 yılı ödeneği 13
milyon 150 bin YTL olup, bu rakam tüm yatırım ödeneğinin yaklaşık yüzde 50’sini
oluşturmaktadır. Avşar Kampüsü’nde inşaatı devam eden hastane inşaatının bir an
önce tamamlanabilmesi için gerekli olan ödeneklerin bir an önce sağlanması
büyük önem arz etmektedir. Ayrıca,
üniversitemizin altyapı inşaatı kapsamında devam eden merkezî ısıtma santrali
inşaatı, çevre düzenleme, henüz başlanamayan ancak acil olarak ihtiyaç duyulan
arıtma tesisi… BAŞKAN – Sayın
Paksoy, Ağrı Üniversitesinin yürürlük maddesiyle ilgili söz aldınız... MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım. … çevre ihata
duvarı ve doğal gaz için 2008 yılı ödeneğine ilave ödenekler sağlanması
gerekmektedir. Öte yandan, günümüzde artan kamulaştırma maliyetleri nedeniyle
kamulaştırmaları henüz tamamlanamamış olan arazilerin kamulaştırılabilmeleri
için ek ödenek sağlanmalıdır. 1992 yılında 4
fakülte, 2 enstitü, 1 yüksekokul olarak kurulan üniversitemiz, Bakanlar Kurulu
kararı ve Yükseköğretim Kurulu kararıyla kurulan fakülte ve yüksekokullarla, 9
fakülte, 3 enstitü, 2 yüksekokul ve 8 meslek yüksekokuluna ulaşmıştır. Bu
bağlamda, üniversitemizin Tıp Fakültesi ile Araştırma ve Uygulama Hastanesi
için, Maliye Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı üyelerinden oluşan komisyonca, 350 akademik,
140 idari kadronun ihdası uygun görülmüştür. 1998 yılında kanun tasarısı hâline
getirilen bu kadro ihdası teklifleri önce Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul
edilmiş, bugüne kadar yasalaşmayarak kadük olmuştur. Bu yasanın bir an önce
çıkarılması üniversitemizin gelişmesi açısından çok önemlidir. Bu konuda
yapılan çalışmalar neticesiz kalmıştır. Halkın sağlığı için ihtiyaç duyulan
kadrolar on iki seneden beri verilemez mi? Ülkemizde, kadrosu on iki senede
verilmeyen fakülte kalmamıştır. Sayın Bakanımız
ve Millî Eğitim Komisyonu Başkanımızın, üniversitemizin sorunlarının çözümüne
sağlayacağı katkı ve destekten dolayı şimdiden teşekkür eder, hepinize saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paksoy. Şahıslar adına
iki kişi söz alacaktır. İlk söz Ağrı Milletvekili Sayın Yaşar Eryılmaz’a,
ikinci söz Ağrı Milletvekili Sayın Mehmet Hanifi Alır’a aittir. Buyurun Sayın
Eryılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) YAŞAR ERYILMAZ
(Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 93 sıra sayılı Yasa Tasarısı
hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinize saygılar
sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, bu kavram ve üslup kargaşası arasında bizi izleyen milletimiz,
Ağrılılar ve özellikle Sayın İbrahim Çeçen “Ya, ben ne yapıyorum? Acaba Millî
Eğitim Bakanıyla bir ticari sözleşme mi imzalıyorum?” diye kendi kendini
sorgulama durumunda. Yani bir iş adamı çıkıyor “Ben kendi ilime bir üniversite
yapmak istiyorum.” diyor. Devletin kıt imkânları ortada. Bunu devletin
bütçesine bıraktığımız takdirde muhtemelen yirmi seneye kadar bir kampüs değil,
bir fakülte binası bile inşa edilemeyecek. Şimdi, bu aşamada ayrıntıya girmek
istemiyorum. Daha Ağrı Dağı Üniversitesi Yasası çıkmadan, muhtemelen 2003
yılında, dönemin YÖK Başkanı Sayın Teziç’e Sayın İbrahim Çeçen iki defa mektup
yazdı. Bu mektuplardan yanıt alamayınca, ben devreye girerek Sayın Teziç’ten
randevu aldım ve Sayın Çeçen ile birlikte 2003 yılında Sayın Teziç’i ziyaret
ettik. O zaman Ağrı Dağı Üniversitesi olayı yok ortada, böyle bir yasa yok ve
Sayın Çeçen dedi ki: “Ben kendi ilime bir üniversite yapmak istiyorum, bunun
için lütfen benim yasal yolumu açın.” Başka bir beklentisi yok. Şu gün için
bile ne isim dayatması var ne de bir başka beklentisi. Ben bunu anlamakta
doğrusu güçlük çekiyorum. Yani, Ağrı ilinin fert başına düşen millî gelirini
sizlere biraz evvelki konuşmamda izah ettim. Ne olursunuz,
değerli arkadaşlar, bize yardımcı olun. Biz oraya bu yatırımı yaptırmakla
-oradaki insanlarımıza- bırakın sadece akademik bazdaki yardımları, biz
ekonomik bazdaki yardımlara muhtacız. Bu gerçeği hepinizin bilmesi lazım.
Türkiye'nin her tarafı bizim için aynı önemi haizdir ama Ağrı geri kalmış ve
sınır bekçiliği yapan bir ildir. Orada yaşayan insanlara bırakın devletin
imkânlarını, özel sektörün de imkânlarına hep beraber destek verelim. Yine
iddia ediyorum, yine ifade ediyorum: Gelin, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesini
beraber kuralım, beraber yaşatalım. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Ağrı Milletvekili
Sayın Mehmet Hanifi Alır, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET HANİFİ
ALIR (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ağrı Dağı Üniversitesinin
isminin Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi olarak değiştirilmesine dair tasarının
3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, demin, arkadaşlar üniversitelerimizin ve eğitimimizin geleneğinden
söz ettiler ve eğitim geleneğimiz, üniversite geleneğimiz için tabelanın ne
kadar önemli olduğunu, neredeyse, ifade ettiler. Ben, Türkiye’nin iyi
üniversitelerinde okumuş bir birey olarak, gerçekten buna hayret ettim, biraz
da üzüldüm ve eminim ki üniversitelerde hocalık yapmış arkadaşlarımız daha da
üzülmüşlerdir. Zira biliyorum ki bizim üniversitelerimiz dünyadaki
üniversitelerle rekabet edecek düzeydedir. Bugün, Orta Doğu Teknik
Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi bu düzeyde olan üniversitelerdir. Eğitim
geleneğimiz tabeladan ibaret değildir. Eğitim geleneğimiz bilimsel çalışma
geleneğidir. Eğitim geleneğimiz evrensel çalışma geleneğidir. Eğitim
geleneğimiz bağımsız, demokratik çalışma geleneğidir. Dolayısıyla, şunu bilmek
lazım ki: Eğitim geleneğimiz asla ve asla tabeladan ibaret değildir, içerikten
ibarettir. Asıl içeriğe bakmak lazım. Bir de şu akla
geliyor ki… Yani, arkadaşlar nedense bir insanın o kadar üstüne geldiler ki
neredeyse şunu demek insanın içinden geliyor: Parasıyla başına bela açmak. Bu aşamaya
getirdiler. Bir arkadaşımız
gene Mersin Üniversitesinin yıllardır ödeneksizlikten beklediğini ve bir türlü
bitmediğini söylüyor. Mersin gibi gelişmiş bir yerde üniversite yıllarca
bitmiyorsa ben size sorarım: Acaba, bu üniversite Ağrı’da kaç senede biterdi?
Yıllarca devam ederdi. Bu arkadaşlara da tavsiyemiz, Mersin’e de bir İbrahim
Çeçen bulsunlar. Üniversitemizin
toplumumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Alır. Madde üzerinde
bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 93 sıra sayılı
tasarının 3. maddesinin “Bu kanun yayımı tarihinden 5 yıl sonra yürürlüğe girer
“ şeklinde değişmesini teklif ediyoruz. Saygılarımızla. Erkan
Akçay Ali Uzunırmak Emin Haluk Ayhan Manisa Aydın Denizli Kamil
Erdal Sipahi Osman Ertuğrul İzmir Aksaray BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet
katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Söz istiyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar) ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 93 sıra sayılı Tasarı’nın
yürürlük maddesinde söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, her şeyden önce bugüne kadar fedakârlık yapmış, hizmetler
yapmış bütün hayırseverlerden özür dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Neden dolayı özür diliyorum? Kıymetli milletvekilleri, burada tartışırken
maalesef esası şekil, şekli metot, metodu esasla karıştıra karıştıra birçok
insanı hiç ama hiç layık olmadıkları şekilde isimleriyle üzüntü yaratan -fedakârlıklarına rağmen- bir duruma
getirdik. Değerli
arkadaşlar, keşke bu işler oldubittiye getirilmese, usulüne, metoduna, esasına,
şekline uygun yapılsa da Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım olarak Ağrı’mıza
veya ülkemizin herhangi bir noktasındaki ilimize, ilçemize, beldemize, köyümüze
yapılan bütün yatırımları -devlet veya kişi kanalıyla- burada öve öve, takdir
ede ede, yüce Meclisin iradesiyle bunları teşekkül ettirsek. Kıymetli
arkadaşlar, lafa başladığımızda, Türkiye’nin yüzde 95’inin Müslüman olduğundan
söz ederek söze gireriz ve inanıyorum ki Kıymetli İbrahim Çeçen de İslam inanç
çemberine dâhildir ve bu protokolü imzalayan taraflar da İslam inanç çemberine
dâhildir. Kıymetli
arkadaşlar, İslam inanç çemberinde, bazı insanlar öldükten sonra amel
defterleri açık kalır. Bu amel defterlerindeki hayır kısmı açık kalan insanlar,
mutlaka ki daha farklı muamele gören ve sağlığında veya öldükten sonra
evlatları tarafından hayırla yâd edilecek, onların adına işler yapan evlatları
yetiştirmiş insanlardır. Dolayısıyla, burada böyle güzel bir hayır işi
yapılırken, hele hele ki bir ilim yuvası yapılırken, bir iş adamının ismini
överken bile çok değişik tartışmalar meydana getirecek bir şekilde, hatta ve
hatta, devleti küçültüp kişiyi yükseltecek şekle varan birtakım davranışlarla,
hayrından dolayı âdeta adamı isyan ettiren bir duruma getirdik. Bunu, yapanlar
için doğru bir davranış olarak görmüyorum. İnşallah, hayırsever kardeşimiz bir
çıkış yolu bulur. Değerli
arkadaşlar, burada, tabii ki insana yol gösterirken usul ve şekil olarak bunlar
baştan düzgün yapılsaydı. Keşke Sayın Millî Eğitim Bakanımız -sıralarda
oturuyor- İbrahim Çeçen Bey’le bu protokolü yaparken… (AK Parti sıralarından
“Yerine geçti.” sesleri) Oraya mı geçti? Tamam, ben kalkarken oradaydı. Keşke Sayın Millî
Eğitim Bakanımız, İbrahim Çeçen Bey’le bu protokolü yaparken -inanıyorum ki o
da inanç değerleri olan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı- uyarsaydı, “İbrahim
Bey, İslam ahlakında, İslam ahkâmında, Türk töresinde bu isimler, öldükten sonra
verilir. Bunu babanızın adına, dedenizin adına, ailenizin geçmişte millete mal
olmuş daha büyük isimler varsa onların adına yapalım.” deseydi ve hiç bu
tartışmaları yapmasaydık. Şimdi Sayın
Bakanımıza bir şey teklif ediyorum: Eğer mümkünse kanunu geri çeksin, Sayın
İbrahim Çeçen’le tekrar otursun ve desin ki: “İbrahim Bey, biz bu işi
yapabiliriz, ama ahkâm, eğer inanç değer sistemimizde böyle bir şey olursa bu
daha mümkün olur mu?” diye kendileriyle bir daha görüşsün ve… CEMAL KAYA (Ağrı)
– Hemen öldürelim, ismini verelim o zaman! ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Kıymetli Cemal, sen o işleri bilirsin. Sen öldür o zaman; yani
“Öldürelim, verelim.” diyorsan, sen öldür! O işlerle herhâlde ilgilisin. Ayıp
bir şey! Böyle laf atmayın burada. BAŞKAN – Sayın
Uzunırmak, önergeniz hakkında söz aldınız. Sayın Kaya… ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Burada kürsü ahkâmını, insicamı bozacak şeyler yapmayın. Siz
konuştunuz burada. Dolayısıyla,
Sayın Bakanım, eğer mümkünse kendileriyle bir daha görüşülsün. Böyle bir yol
bulunabiliyorsa, inanıyorum ki hem inanç değerlerimiz açısından hem hayırsever
açısından daha uygun bir yol olacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız. ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Burada, gerek Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerek muhalefet
milletvekili olan bazı arkadaşlarımızın yaptıkları konuşmalarda maksat hiç
kimseyi incitmek, yapılacak olan yatırımların önünü kesmek, bir iş adamının
hayrına engel olmak değildir. Mesele, bir düzen içerisinde, usule uygun en iyi
şekilde ülkemizin imkân ve kabiliyetlerini halkımıza sunmaktır. Ama bu, devlet
imkânlarıdır, ama bu, fedakâr iş adamlarının veya gariban insanların
biriktirdikleri vakfa, başka bir yere vakfettikleri hayırlardır. Dolayısıyla,
bu üzüntülü bir durumdur. Eğer düzeltilebilirse, Sayın Bakanımızdan bunu rica
ediyorum. Kendilerine, bu ülkeye çivi çakan, hele hele, yolda para bulduğu
hâlde ülkeye feda edemeyecekleri hâlde edenleri eleştirenlere çok da farklı
baktığımı bizzat ifade ederek saygılarımı sunuyorum. Hayırlı uğurlu olsun
Ağrılılara. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan
kanun teklifinin 4’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Efendim, Ağrı’ya
üniversite kurulması hepimiz için bir onur, bir gurur. Bugün Ağrı tarihî bir
gün yaşıyor. Ben, kutluyorum. Ben, bölge milletvekili olarak bu üniversitenin
kurulmasını da destekliyorum ve o bölgeye, keşke Ağrı’ya da, Kars’a da, Iğdır’a
da, Ardahan’a da, Van’a da, Doğu ve Güneydoğu’ya, bütün Türkiye’nin her
tarafının kalkınması için daha önce bu tip yatırımlar yapılsaydı; göç olmazdı,
yoksulluk olmazdı ve en önemlisi, terör de olmazdı. Ama insanların egosu,
biliyorsunuz, kendisini bazen tatmin etmeyebilir. Herkes kendine göre birtakım
varyasyonlar içerisine girebilir. Evet, kimisinin parası çoktur, kimisinin aklı
çoktur, kimisi yoksuldur ama vatanseverdir, yurtseverdir. O bölgede yaşayan
insanların hepsi bizim onurumuzdur, gururumuzdur. Ağrı’ya bu
üniversite kurulurken… Sayın İbrahim Çeçen benim dostumdur, tanıyorum; hayırlı
olsun. Biz ne kadar burada muhalefet yaparsak yapalım bu kanun geçecektir.
İbrahim Ağabeye de hayırlı olsun kardeşim. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Ağrı’ya hayırlı olsun. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Ağrı’ya da hayırlı olsun, Kars’a da hayırlı olsun, Ardahan’a da,
Iğdır’a da. Şunu söyleyeyim
yalnız; İbrahim Bey’den, İbrahim Çeçen’den -beni dinliyorsa- bir istirhamım
var: Ardahan’a üniversite kuruluyor, bir fakültemizi de İbrahim Ağabey yapsın
Ardahan’a. Bu baba büyüklüğü yapsın. Şimdi, Ağrı’nın
bugünkü konumuna geldiğimiz zaman değerli arkadaşlar, Ağrı’nın ilçelerinde çok
büyük yoksulluk var, ilinde çok büyük yoksulluk var. İsim, Ahmet’in olur,
Mehmet’in olur, ama şunu söyleyeyim: Ağrı’daki aldığım notlara göre ve bugün,
Merkez Yürütme Kurulu üyemiz Sayın Savcı Sayan -telefonla görüştük- şunu
söyledi: “Kalkınmada bazı ilçelerde dengesizlikler var.” Yüksekokullar farklı
ilçelere kuruluyor, bazı ilçelere kurulmuyor. Onun için Ağrı iline kurulacak
fakültelerin mutlak surette ilçelerdeki yoğunluk dengeleri düşünülerek
kurulması gerektiğine inanıyorum ve bunu Ağrı İl Başkanımız da söyledi. Bu konuya Bakanlığın dikkat edeceğini
umuyorum. (AK Parti sıralarından “Bakandan iste, Bakandan” sesleri.) Tabii
Bakandan istiyoruz. Bakan da bizim Bakanımız. Değerli
arkadaşlar, burada, bölgemizde, Kars’ta Kafkas Üniversitesi var. Kars Kafkas
Üniversitesinde eğitim fakültesi var ve tıp fakültesi var. Bugün tıp
fakültesinde doğru dürüst bir ameliyat olmuyor; doktorlarımız, uzman
doktorlarımız eksik; tıbbi malzemelerimiz eksik. Kars İl Başkanı Çetin
Bilgir’le de görüştüm buraya gelmeden önce, “Aman ne olur radyoloji ihtisas
hastanesi kurulsun.” diyor. Çünkü hâlen daha Çernobil’in kalıntıları o bölgede
var. Bunu da Sayın Bakandan istirham ediyorum. Yani, o bölgeye radyoloji
ihtisas hastanesinin kurulmasını istirham ediyoruz. Şimdi, Ardahan’a
üniversiteye gelince: Bölgemizin kalkınması için Ardahan’da üniversite için
karar çıktı, hepinize teşekkür ediyorum ancak yer yok. Daha önce, “Aziziye
Kışlası verildi.” diye bir açıklama yapıldı. Millî Savunma Bakanı ile görüştüm,
böyle bir şey olmadığını söylediler ama nereden çıktı, onu da bilemiyorum. Şimdi, Ardahan’a
üniversite kurulmasıyla ilgili yer arıyoruz, yerimiz yok. Ardahan Et var,
Ardahan Et’in 770… BAŞKAN – Sayın Öğüt,
bir saniye. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Evet, Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Öğüt, Ağrı Dağı Üniversitesiyle ilgili söz aldınız. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Ağrı Dağı Üniversitesi Ardahan’a yakındır Sayın Başkanım; peki. BAŞKAN –
Ardahan’ı konuşturdum ben size ama bakın, tam beş dakikayı onunla geçirdiniz,
şimdi konuya gelelim. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Ben de bağışla ilgili konuşacağım efendim, müsaade eder misiniz.
Herkes bağış yapıyor ya, bağışla ilgili konuşacağım. BAŞKAN – Lütfen… ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Şimdi, ben, Ardahan Et’in ortağıyım. 770 dönüm yerimiz var. Hemen
bitişiğinde de insani bilimler ve edebiyat fakültesi kurulmasıyla ilgili köy
hizmetleri binamızı bağışladık Kafkas Üniversitesine. Şimdi, 770 dönüm yerimiz
var, o yerin ben ortağıyım. Ben buradan açıklıyorum, tutanaklara da geçsin diye
açıklıyorum: O yerdeki hissemi ben Ardahan Üniversitesine bağışlıyorum ve
ismimin de konulmasını istemiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Burada
tutanaklara da geçsin. Şimdi, diğer
arkadaşlarım da burada, o Ardahan Et’in kuruluşunu yapan Hacı Naim Dursunoğlu
var. Bugün beni ziyaret etti. O da “Benim ismimi söylersen, ben de
bağışlıyorum; yeter ki Ardahan’a üniversite kurulsun ama ismimin yazılmasını da
istemiyorum” dedi. Değerli
arkadaşlar, 770 dönüm yerdir; 5 bin metre kapalı alan vardır. Bugün o tesisi
kursanız, 5 milyonla kuramazsınız, arsası hariç. Şimdi, burada,
değerli arkadaşlar, bölge için bağış yapmak, bölgeyi kalkındırmak güzel, kim
yaparsa yapsın teşekkür ederim ama bölgenin kalkınması lazım. Bölgenin kalkınması
için devletin altyapı, su götürmesi lazım; devletin ek ödemeler yapması lazım. Şimdi, Iğdır’da
Ziraat Fakültesi var, yani doğru dürüst işlev görmüyor. Iğdır da aynı durumda.
Nahçıvan’ı desteklememiz lazım. Ben Azerbaycan’daydım, bugün geldim. Azerbaycanlı
kardeşlerimizin selam ve saygılarını getirdim. Sayın Cumhurbaşkanı İlhan
Aliyev’le görüştük, Meclis Başkanı ile görüştük. Bugün de Azerbaycan Millî
Meclisinin doksanıncı yıl dönümü; onu da buradan kutluyorum, nice doksanıncı
yıllara diyorum. O bölgenin
kalkınması için, Iğdır’ın kalkınması için, Nahçıvan’ın güçlenmesi için
Iğdır’daki fakültelerin de yaygın olması lazım. Şimdi Ardahan’a üniversite
kurulacak ama Göle ilçemiz fakülte istiyor -kampanya başlattılar- diğer
ilçelerimiz yüksekokullar istiyor. Bunları da gözetmemiz lazım ama, bakıyorum
bütçeye, çok fazla bir para ayrılmamış. Bu nasıl olacak? Sayın Bakanın bunu
açıklamasını istiyorum. Yani, bunların tabela üniversitesi olmaması lazım. Bir de bu sene
biz İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesine öğrenci alacaktık, alamıyorlarmış.
YÖK’le konuştum bugün: “Niye alamıyorsunuz?” “Efendim, bize bildirmediler.”
dediler. Şimdi rica ediyorum Sayın Bakanımdan, 25 Ağustosa kadar başvurulursa,
ek olarak, bu başvurular değerlendirilecek, belki bu sene İnsani Bilimler ve
Edebiyat Fakültesine öğrenci alınacaktır. Sayın Bakanım, bunu sizden rica
ediyorum. Ardahan hakikaten
çok mağdur oldu. 170 bindi nüfusu 1992’de, 112 bine düştü. Yoksullaştı,
fakirleşti. Bölgemiz stratejik anlamda çok önemli. Hele en önemlisi, o bölgeden
bir doğal gaz geçti, inanın doğal gaz kanallarının üstü kapatılmadığı için
kanallara hayvanlar düşüyor, hayvanlar
telef oluyor. Doğal gaz kanallarının üstünün kapatılması lazım. Yukarı
Kurtoğlu köyüne gittim, su için vana koymuşlar… BAŞKAN – Sayın
Öğüt, bir gündem dışı söz isteyin... ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Kapatıyorum. Yani orada bir
yangın çıksa, üniversite kurulsa, üniversiteyi yakar doğal gaz. Ben onu demek
istiyorum. Yani, şimdi, doğal gaz geçmiş de bize ne faydası var? Ama doğal
gazın borusu patladığı zaman… Üniversitenin
kurulacağı yerden geçiyor. Onun için, hepsi birbirine bağlı Sayın
Başkanım. (AK Parti sıralarından “Ağrı’ya gel” sesleri) MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan sizi iki defa uyardı Sayın Öğüt. BAŞKAN – Daha
oraya gelmedik. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Ben Ağrı’ya canımı veririm. Ardahan’a da canımı veririm,
memleketime de canımı veririm. (AK Parti sıralarından “Kabul, kabul” sesleri) Ben oyumu da
kabul veririm. Ya ne zannediyorsunuz? Ben Ağrı’ya kaç defa gittim, benim Ağrı’da
bir sürü akrabam var. Akrabam olsun olmasın, benim bölgem. Arkadaşlar,
burada esnaf perişan, tüccar perişan, köylü perişan, herkes icralık. O bölgeye
üniversitenin gitmesi hepimiz için, bölgemiz için çok önemlidir. Sayın Başkan,
bakın, affınıza sığınarak şunu söyleyeceğim: Ardahan Esnaf Kefalet
Kooperatifinin 510 tane üyesi var. Bu üyeler üniversite kurulması için kampanya
başlattılar ve dediler ki “Bizim devlete borcumuz var, 1 trilyon 200 milyar
lira, bu parayı biz devlete vereceğiz ama devlet gelsin Ardahan’a üniversiteyi
kursun.” On yıl önce bu kampanyayı başlattılar. Ben huzurunuzda teşekkür
ediyorum Erol Kayatürk’e. O bakımdan, bu esnaf sanatkârların da borcunun
faizinin silinmesini… AK Parti faize karşısın değil mi Cemal’ciğim? CEMAL KAYA (Ağrı)
– Efendim? ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Faize karşı mısınız AK Parti? BAŞKAN – Sayın
Öğüt, lütfen Genel Kurula hitap edin. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Karşıysan, şu Ardahan’ın 1 trilyon 200 milyarlık esnaf borcunu
silin, 300 milyarı da hemen, derhal ödeyelim. Efendim, ben çok
fazla başınızı ağrıtmak istemiyorum ama konular birbirine bağlı. Üniversite
dediğin zaman eğitimli toplum geliyor. Eğitimli toplum olduğu zaman insanlar
daha çok, daha iyi gelişmiş oluyor, ülkesini daha iyi geliştirmiş oluyor. Bu nedenle, ben,
Ağrı’ya kurulacak üniversitenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Kars’a,
Ardahan’a, Iğdır’a, Van’a, bütün bölgeye Doğu ve Güneydoğu’ya, bütün Türkiye’ye
hayırlı olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Osman Çakır, buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, Ağrı
Üniversitesi 17 Mayıs 2007 tarihinde kuruldu. Yani, aradan bir yıldan daha
fazla bir zaman geçti ve “Ağrı Dağı Üniversitesi” adıyla da kanunlaşmıştı.
Keşke, o tarihte bu konu halledilmiş olsaydı. Çünkü, burada öğrendiğime göre,
bu tür faaliyetlere 2003 yılından beri başlanmış ve o tarihten bu yana Sayın
İbrahim Çeçen’in böyle bir arzusu, isteği olduğu ifade edildi. Keşke, o zaman
kurulurken diğer üniversite kanunlarıyla birlikte, bu birlikte geçirilmiş
olsaydı da bu tartışmalar burada yaşanmasaydı. Bu yatırımı
fevkalade önemsediğimizi belirtmek istiyorum. Yapacak olanları da takdir
ediyoruz. Ülkemiz için kim böyle yatırımlar yapacaksa, bu yatırımları
gerçekleştirecekse hepsine de şükranlarımızı ifade etmek istiyoruz bu kürsüden.
Amacımız kimseyi
rencide etmek veya bu yatırımı engellemek ve bu üniversitenin gelişmesine,
büyümesine ve burada böyle bir yatırımın gerçekleşmesine karşı çıkmak değildir.
Amacımız her şeyin, yapılan bütün işlerin, devletin önemi, adabı, usulü ve
duyarlılıkları dikkate alınarak, yapılan protokollerin, sözleşmelerin, kanunların
hükümlerine uygun olarak bir hukuki belge niteliği teşkil edecek bir şekilde
gerçekleştirilmesini sağlamaktır. Yani olayın daha net, açık bir biçimde,
tarafların bütün çıkarlarını ve düşüncelerini garantiye alan bir şekilde
tamamlanmasından ibarettir. Ancak, burada
fevkalade önemli bir hususu da belirtmek istiyorum: Bu üniversite bir yıldan beri kurulmuş olmasına
rağmen, 2 bin civarında da öğrencisi ve fakülteleri, yüksekokulları olmasına
rağmen burada önemli yatırımların bugüne kadar -gerek özel sektörün
bağışlarıyla gerekse devletin yatırımlarıyla- gerçekleştirilmemiş olmasını da
büyük eksiklik olarak görüyorum. Ben, tam tersine, batıda kurulmuş bulunan
üniversitelerin bütçelerinden kesilerek bu bölgelerde kurulan üniversitelere
daha fazla destek ve teşvik verilmesinin doğru olacağını, bu konuda
Türkiye’nin, cumhuriyetimizin çok büyük çıkarları bulunduğunu burada bir
vesileyle ifade etmek istiyorum. Ancak şunu da
merak ediyorum: Kırk bir tane devlet üniversitesi kurduk. Bunun önemli bir
bölümü şu anda Ağrı Dağı Üniversitesinin durumunda. Acaba Hükûmet bu
üniversitelerin eksikliklerini ve ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaktır? Bunların
büyümesi, kurulması, gelişmesi için gerekli yatırımları nasıl yapacaktır?
Bunlara kaynakları nasıl aktaracaktır? Bu konuda burada somut bilgiler
edinememiş olmanın da üzüntüsünü yaşıyorum ve bu üniversitelere süratle önemli
kaynakların tahsis edilmesi gerektiğini ve uzun yıllara yaymadan, çok kısa
sürede bu yatırımların gerçekleştirilmesini talep ediyoruz ve Hükûmetten de bu
konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuyu izleyeceğimizi ve takipçisi
olacağımızı da burada bildirmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, bu üniversitenin, bugünkü aldığımız kararla, bu yeni
kuruluşunun hayırlı olmasını diliyorum. Bu yatırımın gerçekleşip
gerçekleşmeyeceğinin de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak takipçisi
olacağımızı, Sayın İbrahim Çeçen’in taahhütlerini yerine getirmesini destek ve
teşvik edeceğimizi ama taahhütlerini yerine getirmediği takdirde de konunun
hükûmet nezdinde de takipçisi olacağımızı burada belirtmek istiyorum. Hepinize hayırlı
olsun dileklerimle, iyi günler diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çakır. Şahısları adına
ilk söz Ağrı Milletvekili Sayın Fatma Kotan’da. Buyurun Sayın
Kotan. (AK Parti sıralarından alkışlar) FATMA SALMAN
KOTAN (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz
almış bulunuyorum. Hepinize selamla, saygıyla merhaba diyorum. Öncelikle şunu
belirtmek istiyorum: Sabahtandır Ağrı’yı dile getirdik; bugün Türkiye’nin
gündemine Ağrı’yı çok güzel, iktidarıyla muhalefetiyle dile getirdik, Ağrı’nın
farklı sorunlarını da dile getirdik. Bu vesileyle hepinize teşekkürü bir borç
biliyorum. Sayın Millî
Eğitim Bakanımızın Türkiye’de özellikle geri kalmış illerde eğitime verdiği
destekten ve kız çocuklarımızın okutulması için vermiş olduğu çaba ve
katkılardan dolayı özellikle bir bayan olarak, Ağrılı bir bayan olarak
teşekkürü bir borç bilirim. Bu vesileyle Sayın Bakanımızın daha çok bizim
bölgelere destek vermesini bekliyoruz. Sayın İbrahim
Çeçen’e yapmış olduğu yatırımdan dolayı teşekkürü bir borç biliyorum. Bu vesileyle,
muhalefetiyle iktidarıyla bütün milletvekillerine teşekkürlerimi arz ederim ve
bütün herkesin desteklerini bekliyorum. Saygılarımı
sunarım. Teşekkürler. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kotan. Şahısları adına
ikinci söz Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir’in. Buyurun Sayın
Aydemir. (AK Parti sıralarından alkışlar) ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 93 sıra sayılı
kanunla ilgili olarak görüşmelerimiz uzun süredir devam etti ve bu saate kadar
geldi. Bu arada, bize
katkı sağlayan gerek muhalefet grubundaki milletvekillerimize gerek AK Partili
milletvekillerimize ve kanunun yapımında da katkı sağlayan Millî Eğitim
Bakanımıza çok teşekkür ediyorum. Kanunun,
milletimize, memleketimize ve Ağrılılara hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. 4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümünün
oylanmasından önce oyunun rengini belirtmek üzere aleyhte Çanakkale
Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Cengiz. Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 93 sıra sayılı
Tasarı üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Tabii, bu söz
alma noktasında böyle bir yol izledik. Özellikle, ben, bugün, bu tasarı
üzerinde değil, geçmişte kurduğumuz 11 adet üniversitemiz ve bugün Ağrı’da
kurulacak olan yeni üniversitemiz, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitemizin de
hayırlı olmasını temenni ediyorum. Tabii, ben, bu
bilim yuvalarının ülkemize gerçekten büyük ivme kazandırması ve bu yuvalardan
da bilim adamı üretilmesi ve bilim adamı çıkması konusunda, özellikle bilim
adamları üzerinde bir iki söz söylemek üzere söz aldım. BAŞKAN – Sayın
Cengiz, siz, bu tasarının aleyhinde oyunuzu belli etmek için söz aldınız,
lütfen, ona göre konuşun. MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) – Sözümün sonunda oyumu belirteceğim. Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii, ülkemiz bir çekirge sürüsü, kene sürüsüyle karşı
karşıya. Çanakkale’den geldik, afetler var, dolular var ve biz bir isim
üzerinde tartışıyoruz. Bir bilim için çok olmamalı, yani bu tartışılmamalı.
Gerçekten bir yere bir üniversite kuruluyorsa bunu hepimiz desteklemeliyiz.
Bunu mutlaka… Bir bilim yuvasından bu ülkemize gerçekten bilim adamları
yetişecek, ülkemizin genç nesilleri yetişecektir. Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk diyor ki: “Öğretmenler, muallimler genç nesil sizin eseriniz
olacaktır.” Bunun yanında yüce Peygamberimiz de diyor ki: “Benim ümmetimin
kurtuluşu iki sınıfa bağlıdır. Bu iki sınıf düzgün olursa ümmetim de düzgün
olur, bu iki sınıf bozulursa ümmetim de bozulur. Bu iki sınıf amirler ve
âlimlerdir.” Şimdi, geldiğimiz nokta itibarıyla böyle bir durumla da karşı
karşıyayız. İşte, ülkemizin geleceği amirlere ve âlimlere bağlı. Şimdi, bunun
yanında, üniversitelerimizin yaşaması, üniversitelerimizin bilim üretmesi adına
YÖK’ümüze, bilim adamlarımıza, rektörlerimize gerçekten önemli görevler
düşmektedir ve ben özellikle bilim adamlarımızın buradan film adamı değil bilim
adamı yetiştirmesini istirham ediyorum. Bu bağlamda, bizim bilim dünyasından,
bilim çevrelerimizden siyasetçilere ve ülkemizi yönetenlere yol göstermesi ve
onları yönlendirmesi… Ve ilmin, fennin, Kur’an’ın ışığında dosdoğru olmayı,
emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmayı becerebilen insanlar olmalıyız. Kurtuluşun
yegâne temeli budur. Ben sizlere hemen
iki örnek anlatmak istiyorum: YÖK Başkanı yeni atanmış, YÖK Başkanımız
atandıktan sonra Cumhurbaşkanlığı görevi tevdi etmiş, koşa koşa YÖK binasına
gelmiş, koşa koşa YÖK binasına çıkıyor ve hemen öğleden sonraki süreçte koşa
koşa iniyor Cumhurbaşkanımıza, ertesi sabah Başbakanımıza, ertesi sabah Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, ertesi gün Maliye Bakanlığımıza koşa koşa
gidiyor. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Bunları CHP’liler söylesin de siz söylemeyin! MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) – Şimdi, müsaade ederseniz, burada bir şey anlatacağım,
burasını dinleyin. Bakın, burada bir
şey var. Bugün gelinen nokta itibarıyla bu bir bilim adamıdır. Şu Meclis içinde
de bilim adamları var; profesörlerimiz var, gerçekten bilim adamlarımız var.
Şimdi, şunu ifade etmek istiyorum: YÖK Başkanımız oturur, sağına soluna bakar,
eksilerini, artılarını tamamlar, YÖK’le ilgili gerekli çalışmaları yapar ve
teklifi neyse, Hükûmetten istekleri neyse hazırlıklarını yapar, çantasını alır
Sayın Cumhurbaşkanına öyle çıkar. 13’üncü yüzyıl
ortasında yaşayan Nişaburlu âlim Ali Bin Sandali ve o dönemde de daha sadarete
gelmemiş Gıyasettin Keyhüsrev… Ve Gıyasettin Keyhüsrev sultan olmadan önce 2
âlim ve sultan birbirleriyle sık sık görüşürler, sık sık istişare ederler ve
ülke meselelerinde ve dünya meselelerinde de görüş alışverişi yaparlar. Ben buradan bilim
adamlarımıza şu mesajı vermek istiyorum: Gıyasettin Keyhüsrev sultan olarak
kendisine görev tevdi edildikten sonra -altı yedi ay geçmiş- Nişaburlu âlim Ali
Bin Sandali kendisini ziyaret etmek, hayırlı olsun veya herhangi bir dilek için
sadarete çıkmamıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) - Altı ay sonra cuma namazı çıkışında Gıyasettin Keyhüsrev ve
Nişaburlu âlim Ali Bin Sandali karşılaşırlar ve bunun üzerine göz göze gelirler
ve Gıyasettin Keyhüsrev “Büyük âlimim, değerli âlimim, sadarete
getirildiğimizden beri ziyaretimize gelmezsiniz; efendim, değerli görüşlerinizden
yararlanamayız, acaba size karşı bir suç mu işledik, size karşı bir hatamız mı
oldu? Acaba niye bizi ziyaret etmezsiniz, niye bizi arayıp sormazsınız, değerli
görüşlerinizden mahrum bırakırsınız?” dediğinde Nişaburlu âlim Ali Bin Sandali
Gıyasettin Keyhüsrev’e şöyle bir cevap verir, der ki: “Büyük sultanım, büyük
hükümdarım, değerli sultanım, sultanların en hayırlısı âlimleri sık sık ziyaret
edendir, âlimlerin de en kötüsü saltanatın ayağına koşandır.” Bu vesileyle, bu
üniversitelerden de bizim bilimsel ağırlıklı ve bilim adamlarının yetişeceği ve
bugün ülke gerçeklerinden uzak Kyoto Protokolü imzalıyoruz… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Cengiz, Teşekkür ediyorum. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, oyunun rengini öğrenemedik. MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) – Sonunda vereceğim niye acele ediyorsun. (Gülüşmeler) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Cengiz. MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) – Tamam belirtiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Lehte
oyunun rengini belli etmek üzere… MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) – Bir dakika… BAŞKAN – Bir
dakikayı verdim efendim ben size. MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar… BAŞKAN – Sayın
Cengiz, teşekkür ederim. MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, oyumuzun rengi, bilime evet, bilime
müdahale eden siyasete hayır. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Van
Milletvekili Sayın Kayhan Türkmenoğlu. Buyurun Sayın
Türkmenoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oyumun rengini belli
etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Ağrı ilimiz de
Doğu Anadolu Bölgemizin en nadide, en müstesna illerinden birisidir. Seksen beş
yıldır mahrumiyet çekmiştir; seksen beş yıldır eğitime, sağlığa, ekonomiye
susamıştır. Tabii “eğitim”
derken, çok önemli bir hadiseyi burada bugün tartıştık ve Ağrı ilimize çok
mükemmel bir eser kazandırdık. Mevlânâ şöyle der: “Yoksa yeryüzünde bıraktığın
bir eser, yarın gelir yerinde yeller eser.” “İlim, kendisine değer vermeyen
yerden göç eder.” Bunlar, güzel sözlerdir. Şimdi, hayır
yapmak, hayır işiyle uğraşmak, hakikaten çok önemli bir hadisedir, bu bir
meziyettir. Bu meziyeti sağlayan, bana göre Ağrı’da seksen beş yıldır
yapılabilmiş bütün sanayi tesislerinin toplamı üzerinde büyük bir yatırımı olan
böyle bir eğitim gönüllüsünü gönülden kutluyorum ve o eğitim gönüllüsünü,
gerçekten, eğitim adına hizmet ve şükranla anıyorum. Ağrı ilinin yanı
başında olan ilimle de onur duyuyorum ve onun da yanında, yanı başında bulunan
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinin bölgemize, ülkemize hayırlı olmasını temenni
ederken, şahsım adına, özellikle İbrahim Çeçen kardeşime şükranlarımı bir daha
ifade etmek istiyorum ve oyumun rengini de “Kabul” olarak ifade ediyor, bu yasada,
bu tasarıda emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı
kanunlaşmıştır, hayırlı, uğurlu olsun. 3’üncü sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat
Ergün ve 16 Milletvekilinin; il Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün
ve 16 Milletvekilinin; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/241) (S. Sayısı: 248) BAŞKAN –
Komisyon? Yok Ertelenmiştir. 4’üncü sırada yer
alan, Avrupa Yatırım Bankasının Türkiyede Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 4.-
Avrupa Yatırım Bankasının Türkiyede Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/592) (S.Sayısı: 247) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 24 Haziran 2008
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 19.31 |
|