DÖNEM: 23                            CİLT: 23                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

120’nci Birleşim

19 Haziran 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.-  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Zonguldak’ta taş kömürünün bulunuşu ve ilin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Adana Milletvekili Mustafa Vural’ın, 10 Mayıs günü Adana’nın Karataş ilçesinde meydana gelen sel baskınına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov’un ölümü nedeniyle yazarın edebî ve fikrî kişiliğine ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 21 milletvekilinin, TOKİ’nin kurumsal yapısı ve faaliyetleri ile bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/223)

2.-Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 35 milletvekilinin, Saros Körfezi’ndeki doğa tahribatının araştırılarak sürdürülebilir koruma için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/221)

3.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 34 milletvekilinin, inşaat sektöründeki durgunluk ve daralmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/222)

B) Çeşitli İşler

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Gönül Köprüsü Projesi çerçevesinde Genel Kurulu ziyaret eden öğrencilere Başkanlıkça “Hoş Geldiniz” denilmesi

C)Tezkereler

1.- Slovenya Ulusal Meclisi ile Avrupa Parlamentosu tarafından 26 Haziran 2008 tarihinde Brüksel’de düzenlenecek olan “Avrupa Birliği ve Genişleme” konulu “Karma Komisyon Toplantısı”na davet edilen Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy ve AB Uyum Komisyonu Üyesi Mustafa Öztürk’ün davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/473)

2.- İran’a resmî ziyarette bulunan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e refakat eden heyetlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/474)

3.- Kuveyt’e resmî ziyarette bulunan Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’na refakat eden heyetlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/475)

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223)

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93)

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu  Raporu (2/241) (S. Sayısı: 248)

4.- Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S. Sayısı: 247)

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Başkanlığa verilen önergelerde kullanılan dile ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/3388)

2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’ye personel alımına ve bazı programlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/3397)

3.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Türk Telekom’un kamu hisselerinin halka arzına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3431)

4.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türk Telekom’la ilgili bazı hususlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3471)

5.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un yönetici konumundaki kadın personele ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3565)

6.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, bir müşavir atamasına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3566)

7.-İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in, TRT Genel Müdürünün yönetim kurulu üyeliklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/3580)

8.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Genel Müdürü ve bir bürokratın katıldığı yurt dışındaki bir toplantıya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/3597)

9.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Taşucu SEKA Fabrikasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı  Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3607)

10.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının eğitimlerine ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3613)

11.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Anadolu liselerine yapılan öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3614)

12.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, bir köyün ilave derslik ihtiyacına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3615)

13.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir lisede dini içerikli bazı uygulamalar yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/3618)

14.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Bakanlığın bir cenaze töreninde temsil edilmemesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/3667)

15.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Erzurum’daki belediyelerin elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı    Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3670)

16.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, bazı yönetmeliklerdeki düzenlemelere ilişkin sorusu ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı  (7/3674)

17.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, “Sınırlar Arasında” programının sonlandırılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/3728)

18.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, fındık piyasasındaki gelişmelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/3784)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak beş oturum yaptı.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilinin sorunlarına,

İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya’nın, çevre bilincinin geliştirilmesinde bisiklet ve bisiklet yolları yapımına,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, yerel basının sorunlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay Asadov’un resmî davetine icabet edecek olan Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın (6/668) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

(10/3, 8, 12, 28, 31, 33, 38, 42, 47, 56, 59, 62, 64, 65, 68, 71, 84, 87, 89, 98, 101, 119, 145, 146) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 34 milletvekilinin, Ankara’ya verilen Kızılırmak suyuyla ilgili iddiaların (10/218),

Bursa Milletvekili Abdullah Özer ve 33 milletvekilinin, Bursa Karacabey sahillerinden kaçak kum çekilmesinin (10/219),

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 34 milletvekilinin, İstanbul’daki su havzalarının durumunun (10/220),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/568) (S. Sayısı: 223) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddeye ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;

3’üncü sırasında bulunan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/478) (S. Sayısı: 93),

4’üncü sırasında bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin, İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/241) (S. Sayısı: 248),

İlgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;

Ertelendi.

2’nci sırasında bulunan Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/591) (S. Sayısı: 238) görüşmeleri tamamlanarak kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

19 Haziran 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 19.02’de son verildi.

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Fatoş GÜRKAN

 

Bingöl

 

Adana

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

 

 

Bursa

 

 

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                        Dönem:    23

                                                                                                                                Yasama Yılı:      2

                                                                                                                                               No.:  171

II.- GELEN KÂĞITLAR

19 Haziran 2008 Perşembe

Tasarılar

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/609) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.6.2008)

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/610) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.6.2008)

Teklifler

1.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in; Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/284) (Adalet ile  Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.6.2008)

2.- İstanbul Milletvekili Mesude Nursuna Memecan ve Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün, 5664 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanun ile 5084 Sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/285) (Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.6.2008)

Raporlar

1.- İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/102) (S. Sayısı: 139’a 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

2.- Amasya Milletvekili Akif Gülle’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Burdur Milletvekili R. Kerim Özkan ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/103) (S. Sayısı: 140’a 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

3.- Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Burdur Milletvekili R. Kerim Özkan ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/104) (S. Sayısı: 141’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

4.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Ordu Milletvekili Rahmi Güner ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/105) (S. Sayısı: 142’ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

5.- Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/106) (S. Sayısı: 143’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

6.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Konya Milletvekili Atilla Kart’ın İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/107) (S. Sayısı: 144’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

7.- Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/108) (S. Sayısı: 145’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

8.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Koca’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/109) (S. Sayısı: 146’ya 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

9.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/110) (S. Sayısı: 147’ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

10.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/111) (S. Sayısı: 148’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

11.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/112) (S. Sayısı: 149’a 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

12.- Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/113) (S. Sayısı: 150’ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

13.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/114) (S. Sayısı: 151’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

14.- Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün ve Osman Pepe’nin Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporlarına İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazları (3/115) (S. Sayısı: 152’ye 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

15.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Sarı’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun Kovuşturmanın Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesine Kadar Ertelenmesine Dair Raporuna İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 4 Milletvekilinin İçtüzüğün 133 üncü Maddesine Göre İtirazı (3/116) (S. Sayısı: 153’e 1 inci Ek) (Dağıtma tarihi: 19.6.2008) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 35 Milletvekilinin, Saros Körfezi’ndeki doğa tahribatının araştırılarak sürdürülebilir koruma için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/221) (Başkanlığa geliş tarihi:12.06.2008)

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 34 Milletvekilinin, İnşaat sektöründeki durgunluk ve daralmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/222) (Başkanlığa geliş tarihi:12.06.2008)

3.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 21 Milletvekilinin, TOKİ’nin kurumsal yapısı ve faaliyetleri ile bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/223) (Başkanlığa geliş tarihi:12.06.2008)

 

19 Haziran 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşimini açıyorum.

 

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.05

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. (Gürültüler.)

Sayın milletvekilleri, lütfen… Çok büyük bir uğultu var. Sohbet etmek isteyenler, çay içmek isteyenler dışarıda çaylarını içebilir, sohbetlerini yapabilirler. Evet, hoşça kalın! (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Gündem dışı ilk söz, Zonguldak’ta kömürün bulunuşu ve ilin sorunları hakkında söz isteyen Zonguldak Milletvekili Sayın Ali Koçal’a aittir.

Buyurun Sayın Koçal. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.-  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, Zonguldak’ta taş kömürünün bulunuşu ve ilin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; taş kömürünün bulunuşu ve Zonguldak ilinin sorunlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin sanayileşmesine katkıda bulunmuş, şehirlerin ve hızlı büyüyen sanayi kapasitesinin enerji ihtiyacını karşılamış olan taş kömürü, 1829 yılında Uzun Mehmet tarafından Zonguldak’ta bulunmuş ve 1848 yılından itibaren de üretilmeye başlanmıştır. Bu paha biçilmez madeni bularak kalkınmamız ve ekonomik bağımsızlığımıza kavuşmamız yolunda bize ışık tutan Uzun Mehmet’i saygıyla anıyorum.

Cumhuriyet dönemine kadar daha çok yabancı şirketler, özellikle de İngiliz ve Fransızlar tarafından işletilen kömür ocakları cumhuriyetten bu yana devletin gözetim ve denetiminde işletilmiştir. 2004 yılından itibaren de Maden Yasası çerçevesinde birtakım kömür sahaları özel işletmelere verilmiştir. Enerji sektöründe yaşanan dar boğaz ve demir-çelik üretimindeki rekabet ve yükseliş, kömürün, hem sanayinin hem de elektrik üretiminin vazgeçilmez bir kaynağı olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya koymuştur. Nitekim, Sayın Enerji Bakanının “Petrol ve doğal gaz fiyatları böyle giderse çok eski bir buluş olan kömürü yeniden keşfedeceğiz. Buraya doğru bir gidiş var.” demesiyle kömürün önemi ve değerini kavradığı anlaşılmaktadır.

Ülkemizin yıllık taş kömürü ihtiyacı 20-21 milyon ton civarındadır, üretilen ise özel sektörle birlikte yaklaşık 2,5 milyon tondur. İthal edilen taş kömürüne geçen yıl 2 milyar dolar civarında para ödedik. Bu yıl da yaklaşık 3 milyar dolar ödeyeceğimiz görülüyor çünkü hem taş kömürü fiyatları yükseliyor hem de Türkiye’nin ihtiyacı giderek artıyor. Zonguldak bölgesi maden ocakları 1970’li yıllardan itibaren Türkiye'nin taş kömürü ihtiyacının neredeyse tamamını karşılıyordu ama 1980  ve özellikle de 1990 sonrasında izlenen ekonomik politikalar taş kömürü üretimini sürekli geriletti ve Türkiye Taşkömürü Kurumu küçültüldü. Şimdi de öldürücü darbeyi AKP Hükûmetinin vurduğunu hep birlikte gözlemliyoruz.

Bu Hükûmet geldiğinde yılda 2,5 milyon ton üretim yapan TTK, geçen yıl 1,7 milyon ton üretim yapmıştır. Oysa, Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler, 24 Haziran 2004 tarihinde Zonguldak’ta yaptığı açıklamada, TTK’yı canlandıracaklarını ve yılda 5 milyon ton kömür üreterek tam kapasite çalıştıracaklarını söylemiş, ama bugün de tam tersini yapmışlardır.

Yine, bu Hükûmet kurulduğunda TTK’da 15.760 işçi çalışırken, günümüzde 9.760 işçi çalışmaktadır. Böylece 7.200 işçi emekli edilerek üretim düşürülmüştür.

Sayın Bakan, Zonguldak’ta TTK’nın çalışmadığı sahaları özel sektöre açarak, yılda 5 milyon ton oralardan da üreteceklerini ifade etmiş, ama bu da gerçekleşmemiştir, çünkü ihaleye giren firmalardan bazıları geri çekilmişler, bazıları da sözleşmeleri gereğini yerine getirmemişlerdir.

Anlaşılan o ki bu Hükûmet Zonguldak’ı gözden çıkarmıştır, ama şunu söylememiz gerekiyor, yüz altmış yıllık üretim kültürüne sahip olan ve bu uğurda 4.500 madenci şehidi veren Türkiye Taşkömürü Kurumunu gözden çıkarmak, ülkemiz ve bölgemize yapılabilecek en büyük kötülüktür ve ihanettir.

5 milyon ton üretim kapasitesine sahip olan TTK’yı kapasitesinin üçte 1’iyle çalıştırıp zarara mahkûm etmek ve sonra da çalışanları suçlamak son derece yanlıştır. TTK hiçbir zaman işçilikten zarar etmemiştir, bunun bilinmesi gerekiyor.

TTK’da yılda 5 milyon ton taş kömürü üretmek mümkündür. Bunun için derhâl işçi alınmalı, üretim artırılmalıdır, çünkü kömür, geçmişimiz değil geleceğimizdir, geleceğimiz olacaktır; önümüzdeki yıllarda yerdeki kömür tozunu bile süpüreceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. O nedenle, Zonguldak’ta en kısa zamanda bir kömür enstitüsünün de kurulması gerekmektedir. Bu enstitü kurulursa, ülkemiz kömürleriyle ilgili kapsamlı bir araştırmanın yapılması ve buna ortam hazırlanması söz konusu olacaktır.

Değerli milletvekilleri, tabii Zonguldak’ta sadece kömür yok, bunun dışında da bir sürü kurumlar var. Örneğin Çatalağzı Termik Elektrik Santralı vardır. Termik elektik santralıyla ilgili bir sürü sorunlar vardır. Bu sorunlardan bazılarını ifade etmem gerekirse, burada çevreye olan olumsuz etkilerinin giderilmesini sağlayacak elektrofiltre ve baca gazı arıtma tesislerinin hâlâ yapılmamış olduğunu görüyoruz. Bölge insanlarının sağlığı çok büyük tehdit altındadır ve burada kazan ve yardımcı tesislerin bakım ve rehabilitasyonu da yapılmamıştır. Ayrıca, verim kaybının önlenmesi ve yakılan  fuel-oil miktarının azaltılması için gerekli çalışmalar sürekli ertelenmek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen.

ALİ KOÇAL (Devamla) - … ve daha da önemlisi bir türlü tamamlanamayan atık kül ve cürufunun uzaklaştırılması ve depolanması işinin hâlen bitmemiş olması düşündürücüdür. Bu anlamda, Çatalağzı’na mutlaka bakmak gerekiyor ve oradaki sorunları da çözmek gerekiyor.

Diğer taraftan, çok değerli milletvekilleri, Zonguldak’ın Hisarönü Filyos Vadisi Geliştirme Projesi vardır ve bu proje hâlâ beklemektedir. Hükûmet yetkilileri bu konuda verdikleri hiçbir sözü yerine getirmemişlerdir. Hatta, Rusya Federasyonu ve Kazakistan’ın bu bölgeye yapmayı önerdikleri rafineri ve depolama tesisleri projelerine anlaşılamayan nedenlerle izin verilmemiş ve bu rota Burgaz’a yönlendirilmiştir. Zonguldak Filyos Projesi Hükûmetin ilgisini çekmemektedir veya bu konuda istediği yandaş firmalar oluşmamıştır. Oysaki, Filyos, Türkiye'nin Karadeniz’e açılan önemli bir kapısıdır. Buranın değerlendirilebilmesi için, Hükûmet öncelikle kendine düşen görevleri yerine getirmeli, EPDK’da bulunan başvuru dosyalarını inceleyerek sonuçlandırmalıdır.

Filyos yatağının ıslah çalışmaları yapılmalı, buna bağlı olarak da Devrek’te Çay ve Kemerköprü Barajları öncelikle ele alınmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçal.

Gündem dışı ikinci söz, Adana’nın Karataş ilçesindeki sel felaketiyle ilgili söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Mustafa Vural’a aittir.

Buyurun Sayın Vural.

2.- Adana Milletvekili Mustafa Vural’ın, 10 Mayıs günü Adana’nın Karataş ilçesinde meydana gelen sel baskınına ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA VURAL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce şahsım ve Demokratik Sol Parti adına hepinize saygılarımı sunarım.

10 Mayıs günü Karataş ilçemiz şiddetli sel baskınına uğramıştı. Aralıksız dört saat süren yağmur ve kısmen dolu yağışı sonucu kent içinde dört mahallede 160 ev ve iş yeri sular altında kaldı; 60’ında maddi hasar var. Kentin altyapısı kısmen çöktü. Ekili 36 bin dekar tarım alanı zarar gördü, etkilenen aile sayısı 243.

Yağışların dinmesinden sonra Adana Valililiğinin, Karataş Kaymakamlığı ve Belediyesinin tarım ve bayındırlık il ve ilçe müdürlüklerinin yoğun çalışmaları sonucu kısa sürede yaralar sarılmaya başlandı, hasar tespit çalışmaları hızla sonuçlandırıldı. Bu arada Kaymakamlıkça, hasar gören ev ve iş yerleri sahiplerine Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan bir miktar nakit para yardımı yapıldı, yardımların devamı için ödenek talebinde bulunuldu. Bu bağlamda, emeği geçen tüm kurum yöneticilerine, başta Adana Valisi olmak üzere şükranlarımı sunarım. Ancak, şimdi durum ne?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçen hafta oradaydım. Selden etkilenen ev ve iş yeri sahipleri yardımın devamını, özellikle de ürünleri tamamen zarar gören çiftçi çaresiz durumda devletin kendilerini hatırlamasını bekliyor. Birkaç gün sonra pazara götürmeye başlayacağı karpuzu, yine birkaç gün sonra hasadına başlayacağı buğdayı -Allah bir daha göstermesin- bir anda yok olmuş. Toprağını işlemiş, ürününü ekmiş, para harcamış, kredi almış, borçlanmış. Tam ürününü satıp para kazanacak, bir anda felaket her şeyini almış götürmüş. Hayalleri suya düşmüş, umutları tükenmek üzere. Bugünlerde tarımda yeni ekim dönemi başlıyor. Toprağını işleyecek parası yok, ama borçlarıyla baş başa.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yöre çiftçisinin ne yazık ki tarım sigortası da yok. Aslında, tarım sigortası konusunda Hükûmetin daha gerçekçi olması gerekiyor. Öyle anlaşılıyor ki mevcut yasaya göre yarısını devletin, yarısını da çiftçinin ödediği sigortalama sistemi özellikle küçük ve orta boy çiftçi için cazip görünmüyor. Zaten çiftçinin bugünkü ekonomik koşullarla üretim yapacak gücü yok. Bu nedenle, mevcut sigorta yasasının devletin ödediği payın daha da artırılarak yeniden düzenlenmesinde yarar var.

Sel baskınının üzerinden neredeyse bir buçuk ay geçmiş, Belediye Başkanlığınca zarar gören altyapının onarımı ve sosyal problemlerin çözümü için Acil Destek Fonu’ndan yardım talebi var; henüz cevap yok. Hasar tespit çalışmaları zamanında, baştan da belirttiğim gibi, hızla tamamlanmış ve ilgili bakanlıklara, Tarım Bakanlığı ile Bayındırlık Bakanlığına gönderilmiş, hâlâ Bakanlar Kurulundan söz verildiği hâlde afet kararnamesi hazırlanıp çıkmış değil.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çaresiz durumdaki, afetten zarar görmüş Karataş çiftçisi yeni ekim dönemine hazırlanabilmek için tohumluk, gübre ve mazot yardımıyla kredi faizlerinin ertelenmesi, nakit yardımı gibi olanakları kendisine sağlayacak afet kararnamesinin bir an evvel imzalanmasını bekliyor.

Buradan, bu kürsüden ilgili bakanlara, Hükûmete sesleniyorum: Artık sadece atama kararnameleri hazırlamaktan vazgeçin, yaşama kararnamelerine öncelik verin. Vatandaşın sizden beklentisi bu.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Gündem dışı üçüncü söz, ünlü yazar Cengiz Aytmatov hakkında söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun’a aittir.

Buyurun Sayın Ergun. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov’un ölümü nedeniyle yazarın edebî ve fikrî kişiliğine ilişkin gündem dışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı

METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir hafta önce kaybettiğimiz büyük yazar Aytmatov’la ilgili düşüncelerimi paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Bu vesile ile hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hitap ettiğim kürsünün bir edebiyat kongresi kürsüsü olmadığını bilerek Aytmatov’un edebî kişiliğinden ziyade fikrî yapısı hakkında söz etmek istiyorum. Yalnız birkaç cümle ile Aytmatov’un edebî kişiliğinden de bahsetmek istiyorum.

Son elli yıldır dünyanın en fazla okunan 5 yazarından biri. Eserleri yüz elli yedi dile çevrilmiş olan bir yazar. Aynı zamanda edebî kişiliğini ortaya koymak için sadece ve sadece Fransız şair Aragon’un bir cümlesi bile yeterlidir. Aragon, Aytmatov’un “Cemile” adlı hikâyesiyle ilgili olarak “Dünyanın en güzel aşk hikâyesidir.” diyor.

Aytmatov yetim bir çocuktur, yetim büyümüştür. Yetim kalmasının sebebi, babasının öldürülmesidir. Babasının öldürülme sebebi, millî, manevi değerlere bağlı olduğu için, Kırgız kültürüne bağlı olduğu için, bir milliyetçi olduğu için, Stalin tarafından, 137 aydınla birlikte öldürülmüş, kurşunlanmış ve bir kuyuya atılmıştır. Aytmatov ancak babasının kemiklerini “Babacığım, elli bir yıldır seni arıyorum, neredeydin?” diyerek 1991 yılında bulmuştur.

Bu coğrafya kanlı bir coğrafyadır, ıstıraplı bir coğrafyadır. Rusların bu coğrafyayı ele geçirdiği günden itibaren kan akmaktadır.

Öncelikle Aytmatov’un fikrî yapısında, Gaspıralı İsmail, Mehmet Emin Resulzade, Molla Nur Vahidov, Mir Seyid Sultan Galiyev, Behbubi, Münevver Kari, Turar Rızkılov, Halil Dosmuhammetov, Ahmet Baytursunov gibi isimler etkili olmuştur ama en önemlisi, Kırgız kültürü, babaannesinin kendisine aktardığı Kırgız kültürü etkili olmuştur.

Rusların milliyetsizleştirme politikası yani “milliyetler politikası” adını verdiğimiz, aslında milliyetsizleştirmek, kimliksizleştirmek, kişiliksizleştirme politikasına karşı âdeta tek başına bir mücadele vermiş, bütün Sarı Özek bozkırlarında, yani eski Deşti Kıpçak bozkırlarında kimliksiz hâle getirilen Türk boylarına bir kimlik vermeye gayret sarf etmiştir, bir vatan duygusu vermeye gayret sarf etmiştir. Toprak ana budur.

Yine “Kopar Zincirlerini Gül Sarı” adlı eseri, bir bağımsızlık ideali vermeye çalışmıştır ama en önemlisi ve bütün Doğu blokunu dağıtan en önemli eseri, dağılımına sebep olan en önemli eseri “Gün Uzar Yüzyıl Olur” adlı eseridir. Bu eserindeki anlatmış olduğu Mankurt Efsanesi -ki Sarı Özek Bozkırı’ndadır- bu “Sarı Özek Bozkırı” dediğimiz Kazak bozkırlarıdır. Burada Sovyetler “insanlık laboratuvarı” adında bir laboratuvar kurmuşlardır. Sovyet vatandaşı yaratma laboratuvarı oluşturmuşlardır. Burada millî kimlikten arınmış, sadece ve sadece Sovyet vatandaşı olma duygusu verilmeye çalışılmıştır. Her cinsten, her ırktan, her dinden insanlar buraya devşirilmiş, toplanmış ve bir model oluşturmaya çalışılmıştır.

Juan Juanlar döneminde cereyan eden bu Mankurt Efsanesi’ni -hepinizin bildiğine inandığım- Aytmatov Sarı Özek Bozkırı’nda geçen bir efsane olarak anlatır ve bu efsane sosyalist fikrin kimyasını bozmuştur. O kimya, Doğu blokunu bozmuştur ve Sovyetler Birliği’ni dağıtmıştır. Bu dönem öyle kanlı bir dönemdir ki, Aytmatov’un fikrî kişiliğinin, edebî kişiliğinin, kimliğinin oluştuğu dönemde, muhterem milletvekilleri destanlar bile yargılanmıştır. Mesela Manas Destanı mahkemede yargılanmıştır. Hepimizin bildiği Dede Korkut Destanı mahkemede yargılanmıştır. Türkmen edibi Berdiyev diye bir şahıs vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum Sayın Ergun, tamamlayın.

METİN ERGUN (Devamla) - Sadece ve sadece Dede Korkut üzerinde çalıştığı için kurşuna dizilmiştir. Yine aynı şekilde Abdul Rauf Fıtrat, Abdülhamid Süleyman Çolpan, Abdullah Kadiri, Mir Yakub Dulatov, Mağcan Cumabayev -ki Mağcan Cumabayev bizim için, bu Meclis için son derece önemli bir şahıstır. Ateşten gömlek giydiğimiz günlerde, yani İstiklal Harbi’miz için “Alısta avır azap çekken bavırım” diye başlayan “Alıstaki Bavırıma” yani “Uzaktaki Kardeşime” adlı bizim İstiklal Harbi’miz için yazdığı bir şiirden dolayı kurşuna dizilmiş olan Mağcan Cumabayev- Kasım Tınıstanov, Ksenofantov, Mikail Müşfig ve benzeri binlerce -evet, mübalağasız söylüyorum, binlerce- şairin, edibin, Türk aydınının öldürüldüğü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

METİN ERGUN (Devamla) – Çok teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ergun.

Ben de tanıma ve tanışma bahtiyarlığına eriştiğim, dünyadaki Türk ziyalılarının tamamının “Çingiz Aga” dedikleri rahmetli Aytmatov için herkese, ailesine, tüm Türk dünyasına başsağlığı diliyorum.

Şimdi, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik. (AKP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle Muğla Milletvekilimiz, değerli meslektaşım Sayın Metin Ergun Bey’e, merhum Cengiz Aytmatov’la ilgili olarak bir gündem dışı konuşma yaptığı için, onu anmamıza vesile olduğu için teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Aytmatov, sadece Kırgız edebiyatının, sadece Türk edebiyatının değil dünya edebiyatının çok önemli şahsiyetlerinden birisi idi. Ben de kendisine Allah’tan rahmet diliyorum ve tüm sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum.

2005 yılında, UNESCO’nun bir toplantısı dolayısıyla UNESCO Genel Direktörü Sayın Matsuura tarafından Kırgızistan’a davet edilmiştim. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, devletini temsilen bu toplantıya katıldım. Aynı etkinlikler çerçevesinde Cengiz Aytmatov’un doğum günü kutlamaları vardı, devlet başkanlığı düzeyinde doğum günü kutlamaları vardı. Sayın Başbakanımızın bizatihi kendisine gönderdiği mütevazı hediyeyi kendisine takdim ettim ve milletimizin kendisine olan sevgisini, sempatisini ifade ettim, Türkiye’de ne kadar okunduğunu ve takdir edildiğini kendisine ifade ettim; gözleri yaşardı.

Merhum Aytmatov, ömrü boyunca Beyaz Gemi’deki kayıp çocuğu aradı. Onun Cemile’si aslında bütün insanlığa bir cemile idi. Selvi Boylum Al Yazmalım’daki lirizme -bildiğiniz gibi, lirizm daha çok şiirde olur, ama romanda lirizmi yakalayabilmiş olan gerçekten çok değerli bir romancıydı- o lirizme henüz ulaşılabilmiş değildir. Biz, Cengiz Aytmatov merhumun ardından kendisine ve Kırgız halkına nasıl bir cemilede bulunabiliriz diye düşünürken… Türkiye'de 15’inci sosyal bilimler lisemizi, bildiğiniz gibi, İzmir’de açıyoruz. Sadece metropol şehirlerde açtığımız sosyal bilimler lisesi Türkiye'de devlet okulu olup da bakalorya programı uygulayan tek lise türüdür ve İzmir Urla’da açacağımız lisenin adını “Cengiz Aytmatov Sosyal Bilimler Lisesi” koyduk. (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar) Sayın Başbakanımız, geçen pazar günü İzmir seyahatimiz esnasında bunu da İzmir kamuoyuyla paylaştı.

Ben, dediğim gibi merhuma bir kez daha rahmet diliyorum. Metin Ergun Bey arkadaşıma teşekkür ediyorum. Cengiz Aytmatov şüphesiz ki aramızdan ayrıldı, ama o, eserleriyle aramızda yaşıyor; o, güzellikleriyle aramızda yaşıyor. Malumunuz, büyük düşünürümüz Mevlânâ der ki: “Eğer yoksa sana ait yeryüzünde bıraktığın bir eser, yarın gelir yerinde yeller eser.” Eseri olmayanın yerinde yeller eser ama Cengiz Aytmatov bizim gök kubbemizde gerçekten sadece hoş bir sada değil, hoş sadalar bırakarak ebedî âleme intikal etti. Kendisini, ben bir kez daha rahmetle ve saygıyla anıyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 21 milletvekilinin, TOKİ’nin kurumsal yapısı ve faaliyetleri ile bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/223)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasanın 57. maddesinde, konut ihtiyacı ile ilgili tedbirleri almak ve toplu konut teşebbüslerini desteklemek devlete görev olarak verilmiştir. Konut yapımının temel unsuru arsadır. Özellikle gelişen büyük şehirlerde arsa sağlanmasının zorluğu ve imkânsızlığı göz önünde bulundurulduğunda gerçek ihtiyaç sahiplerine arsa sağlanmasının devletin sosyal bir görevi olduğu açıktır.

Devletin bu görevini yerine getirmek için kurulmuş bulunan Toplu Konut İdaresinin dar gelirliyi konut ve arsa sahibi yapma amacından uzaklaştığı, lüks konut veya kâr amaçlı yatırımlara yöneldiği, bunları yerine getirirken de zaman zaman Devleti önemli ölçülerde zarara uğrattığı birçok teftiş ve denetim raporlarında da yer almıştır.

Toplu Konut İdaresi (TOKİ) ve Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı'nca "hasılat paylaşımı" ile yaptırılan yedi adet toplu konut projesinde, 773 trilyon lira tutarındaki kaynağın müteahhitlere aktarılarak, kamunun zarara uğratıldığı müfettişlerce saptanırken, konut şantiyeleri için müteahhitlere aldırılan taşıtların da makam aracı olarak kullanıldığı belirlenmiştir.

2985 sayılı yasaya eklenen kurallarla Kurumun görev alanı genişletilmiştir. Birçok yetki ve görevin bir arada yürütülmesi, başta finansman olmak üzere çeşitli sorunları beraberinde getirdiği gözlenmektedir. Başbakanlığa bağlı olan TOKİ'nin, Başbakanın yapmış olduğu açılışları siyasi miting haline dönüştürdüğü ve miting sponsoru haline geldiği görülmektedir.

Bu durum "Denetimsiz güç, güç değildir" deyimini doğrulamaktadır.

Konut yapımı konusunda, kurumun nesnel ölçütler ve bilimsel araştırmalara dayalı bir stratejisi bulunmadığından plansız bir şekilde konut yapımı inşa edilmekte bununda, satış sorunlarına yol açtığı TOKİ'nin vermiş olduğu ilanlardan anlaşılmaktadır.

Bazı yüklenicilerin belgelerinde çeşitli eksiklik ve aykırılıklar bulunmasına karşın tekliflerin değerlendirilmeye alındığı, buna karşın belgeleri tamam olan bazılarının ise eksiklik gerekçesiyle değerlendirme dışı tutulduğu, ihale konusu işlerinin duyurusuyla ilgili konularda yanlışlar yapıldığı, hasılat paylaşımlı ihalelerde farklı sözleşmeler yapılarak yükleniciler arasında farklılık yaratıldığı, ihale bedelleri eşik değerin üzerinde olduğu halde eşik değerin altındaymış gibi işlem yapıldığı, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan gecikme cezalarının tahsil edilmediği, yapı ruhsatı alınmadan işe başlandığı, inşaatların sigorta sürelerinin kesin kabul tarihine kadar olan dönemi kapsamadığı iddia edilmektedir,

Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı'nın sermayesinin yüzde 61’i 'Konut Edindirme Yardımı' (KEY) adı altında milyonlarca kamu çalışanından kesilen paralardan oluşuyor. 2003 yılının başlarında Türkiye genelinde 65 bin kooperatif konutu TOKİ'den 300 milyon YTL kredi bekliyordu. Maalesef, TOKİ bu tamamlama kredisini vermedi. Kendi yöntemleriyle 300 milyon YTL ile tamamlanması mümkün olan 65 bin konutu, AKP iktidarı tam 11 kat daha yüksek bir para harcayarak 3,5 milyar YTL'ye mal etti.

İstanbul Ataşehir'de mülkiyeti Emlak Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı’na ait olan binlerce daire, tapuda satış fiyatlarının ortalama 8 kat altında gösterilerek yaklaşık 20 milyon YTL vergi kaybı yaratıldı. Bu işlemlerde daireler ortalama 250 bin YTL'ye satılırken, tapu kayıtlarına satış bedelleri 25 bin ile 35 bin YTL arasında gösterildi. Bu işlemlerden yüklenici yandaş firmalara büyük maddi çıkar sağlanırken devlet de çok büyük miktarlarda vergi kaybına uğratılmıştır.

Ayrıca basından takip ettiğimiz kadarı ile AKP iktidarına yakın olan müteahhitlerin TOKİ tarafından ihale ile ödüllendirildiğini görüyoruz.

TOKİ den toplam bedeli 4 milyar 200 milyon YTL ihale alan ilk 20 firma açıklanırken aslan payının AKP’ye yakınlığı ile kamuoyuna yansıyan belirli bir şirketin alması dikkat çekicidir.

TOKİ’nin ülkemiz genelinde yapmış olduğu faaliyetlerinde yaşanan sorunların ve kurumsal yapısının araştırılarak alınması gereken önlemlerin ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacı ile anayasanın 98, TBMM iç tüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Yaşar Tüzün                               (Bilecik)

2) Ahmet Küçük                             (Çanakkale)

3) Rasim Çakır                               (Edirne)

4) Ahmet Ersin                               (İzmir)

5) Atila Emek                                 (Antalya)

6) Ali Koçal                                    (Zonguldak)

7)  Şahin Mengü                             (Manisa)

8) Muharrem İnce                           (Yalova)

9) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

10) Hikmet Erenkaya                      (Kocaeli)

11) Ali Oksal                                  (Mersin)

12) Osman Kaptan                         (Antalya)

13) Oğuz Oyan                               (İzmir)

14) Kemal Kılıçdaroğlu                  (İstanbul)

15) Rahmi Güner                            (Ordu)

16) Vahap Seçer                             (Mersin)

17) Nesrin Baytok                          (Ankara)

18) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

19) Tekin Bingöl                            (Ankara)

20) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

21) Tansel Barış                             (Kırklareli)

22) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

2.-Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 35 milletvekilinin, Saros Körfezi’ndeki doğa tahribatının araştırılarak sürdürülebilir koruma için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/221)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ege Denizi'nin kuzeydoğusunda yer alan Saros Körfezi'ni, güney ve doğusundan Çanakkale ilinin Gelibolu ve Eceabat ilçeleri, kuzeyini ise Edirne ilinin Keşan ve Enez ilçeleri çevreler. Saros Körfezi, 144 çeşit balık, 78 tür deniz bitkisi ve 34 tür süngere ev sahipliği yapan, su altı zenginlikleri ile dolu ve sualtı etkinlikleri ile ilgilenenler için çok önemli bir bölgedir. Saros körfezindeki balık çeşitliliğinin tükenmesi ve yerli balık türlerinin artık avlanamaz noktaya gelmesi nedeniyle Saros körfezindeki balık kaynaklarının ve balıkçılık faaliyetlerinin sürdürülebilir yönetimi ve bu konudaki sorunların boyutlarının araştırılarak, çözümleri için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Rasim Çakır                               (Edirne)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu              (Malatya)

3) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

4) Bayram Ali Meral                      (İstanbul)

5) Selçuk Ayhan                             (İzmir)

6) Mehmet Ali Susam                    (İzmir)

7) Canan Arıtman                           (İzmir)

8) Ahmet Küçük                             (Çanakkale)

9) Tekin Bingöl                              (Ankara)

10) Ali Oksal                                  (Mersin)

11) Oğuz Oyan                               (İzmir)

12) Tacidar Seyhan                         (Adana)

13) Atila Emek                               (Antalya)

14) Sacid Yıldız                              (İstanbul)

15) Orhan Ziya Diren                     (Tokat)

16) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

17) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

18) Nesrin Baytok                          (Ankara)

19) Metin Arifağaoğlu                    (Artvin)

20) Ergün Aydoğan                        (Balıkesir)

21) Fatma Nur Serter                      (İstanbul)

22) Muhammet Rıza Yalçınkaya    (Bartın)

23) Bülent Baratalı                          (İzmir)

24) Ahmet Ersin                             (İzmir)

25) Necla Arat                                (İstanbul)

26) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

27) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

28) Abdullah Özer                          (Bursa)

29) Şevket Köse                             (Adıyaman)

30) Zekeriya Akıncı                        (Ankara)

31) Vahap Seçer                             (Mersin)

32) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

33) Atilla Kart                                (Konya)

34) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

35) Gökhan Durgun                       (Hatay)

36) Gürol Ergin                              (Muğla)

Genel Gerekçe

Saros körfezindeki balık kooperatifleri, amatör balıkçılar ve bölgede uzun zamandır dalış yapan su altı fotoğrafçıları ortak bir noktaya değinmektedir. Saros körfezindeki yerli balık türleri hızla tükenmektedir. Uskumru, sinarit, mercan, orkinos, kılıç balığı ve karagöz türleri kontrolsüz avlanma nedeniyle tükenme noktasına gelmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda Saros körfezinde dip uzatma ağları ile avcılık yapan 250 adet balıkçı teknesi tespit edilmiştir. Yakalanan balık türleri aynı olmasına rağmen 44 farklı özellikte dip ağ çeşidi vardır ve bu konuda herhangi bir standart yoktur. Balık av yasağı sürmekte iken çok sayıda ağ teknesi marye, dip ağı atanlar, ağlarını 60 göz yüksekliğine kadar çıkararak bölgeyi tüketmektedirler ve ağlarını denizin en derin bölgelerine (200-300 m) ve çok uzun kilometrelere varan düzeyde talan etmektedirler. Bu ağların kalıcı zararları son derece büyük olup ağın bir kısmı bile dipte kalsa o bölgedeki taşlarda bir daha canlı yaşamaz hale gelmektedir. Saros Körfezinde her gün denize on binlerce iğneli, uzunluğu binlerce metreye varan parakete takımları atılmaktadır. Bu iğnelerin bazıları yerde takılı kalmaktadır ve bu sonsuza kadar o bölgedeki balık sahasını yok etmektedir.

10-15 yıl önce bölgede çekilen su altı fotoğraflarıyla günümüzdekiler karşılaştırıldığında yaşanan katliam açıkça görülmektedir. Daha önce görülen canlıların birçoğundan artık eser yoktur ve denizin dibi adeta balçık ve kumla kaplıdır. Ülkemizin cennet köşelerinden olan ve bir zamanlar yabancı televizyon kanallarının gelip bölgede su altı belgesellerinin çekildiği yurt içinden ve yurt dışından bölgeye dalış için gelen insanları kendine çeken sayılı doğa harikalarından biri olan Saroz körfezinin durumu acil olarak düzeltilmelidir.

Yukarıda gerekçesi sunulan sorunların varlığının ve boyutlarının tespiti ve bunların çözümü hususunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi için, Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

3.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 34 milletvekilinin, inşaat sektöründeki durgunluk ve daralmanın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri (10/222)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İnşaat sektörü, ağırlıklı olarak yerli sanayiye dayanması, yarattığı istihdam genişliği ve katma değerle ekonominin ve sanayinin bel kemiği durumundadır. Bu sektörümüz demir-çelik, çimento, cam, seramik ve boya gibi sektörleri doğrudan diğer pek çok sanayi kolunu da dolaylı olarak etkilemektedir.

İnşaat sektöründe yaşanan daralmanın ve durgunluğun araştırılarak, bu sektörümüzün ve bağlı sektörlerin yeniden ayağa kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması amacıyla, Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Yılmaz Ateş                               (Ankara)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu              (Malatya)

3) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

4) Bayram Ali Meral                      (İstanbul)

5) Selçuk Ayhan                             (İzmir)

6) Mehmet Ali Susam                    (İzmir)

7) Canan Arıtman                           (İzmir)

8) Tekin Bingöl                              (Ankara)

9) Ahmet Küçük                             (Çanakkale)

10) Ali Oksal                                  (Mersin)

11) Zekeriya Akıncı                        (Ankara)

12) Oğuz Oyan                               (İzmir)

13) Tacidar Seyhan                         (Adana)

14) Nesrin Baytok                          (Ankara)

15) Sacid Yıldız                              (İstanbul)

16) Orhan Ziya Diren                     (Tokat)

17) Atila Emek                               (Antalya)

18) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

19) Metin Arifağaoğlu                    (Artvin)

20) Ergün Aydoğan                        (Balıkesir)

21) Fatma Nur Serter                      (İstanbul)

22) Muhammet Rıza Yalçınkaya    (Bartın)

23) Bülent Baratalı                          (İzmir)

24) Rasim Çakır                             (Edirne)

25) Necla Arat                                (İstanbul)

26) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

27) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

28) Abdullah Özer                          (Bursa)

29) Vahap Seçer                             (Mersin)

30) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

31) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

32) Atilla Kart                                (Konya)

33) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

34) Gökhan Durgun                       (Hatay)

35) Gürol Ergin                              (Muğla)

Gerekçe:

İnşaat sektörü yerli sanayiye dayanması, yarattığı istihdam genişliği ve katma değerle ekonominin ve sanayinin bel kemiği durumundadır. Bu sektörümüz, demir-çelik, çimento, cam, seramik ve boya gibi sektörleri doğrudan diğer pek çok sanayi kolunu da dolaylı olarak etkilemektedir. Öyle ki inşaat sektöründeki gelişmeler ve değişmeler ülke ekonomimizi hissedilir şekilde etkilemektedir.

Son bir yıldır kendini iyice hissettiren ekonomik kriz, her sektörü olduğu gibi inşaat sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir. 2006 yılında yüzde 18-19 olan inşaat sektöründeki büyüme hızı, 2007 yılında ise yüzde 5'e kadar gerilemiştir. Bu gerileme sonucunda işsizlik artmış, yatırımlar azalmış ve inşaat sektörüyle ilgili pek çok sektör durgunluğa girmiştir.

İnşaat sektörünün, ülke ekonomisindeki payı % 10'lar düzeyinde olup, GSMH'daki doğrudan ve dolaylı payı toplamı yaklaşık % 30 seviyesindedir. Emek-yoğun bir sektör olan inşaat sektörünün istihdam içindeki payı ise (etkilediği yan sektörlerle beraber) yüzde 15 dolayındadır. Bu istihdamın önemli bir kısmını da vasıfsız işçi istihdamı oluşturmaktadır. Dolayısıyla inşaat sektöründeki durgunluk vasıfsız işsiz sayısını olağan üstü artırmaktadır. İşsizliğin yarattığı sosyal ve toplumsal tahribat göz önüne alındığında sektördeki durgunluğun bir an önce çözülmesi gerekmektedir. İnşaat sektörünü etkileyen bir diğer olumsuzluk da inşaat girdilerinde yaşanan aşırı fiyat artışlarıdır. Örneğin inşaat sektörünün üst yapı kısmının en önemli kalemi olan nervürlü demirin fiyatı fabrikada; 03.12.2003 yılında 310 YTL + KDV iken, 26.12.2007 tarihinde 920 YTL'ye ve 05.05.2008 tarihinde ise 1605 YTL yükselmiştir. Yani diğer bir ifadeyle sadece demirde yaşanan artış son altı ayda yüzde 70'lere ulaşmıştır.

İnşaat sektöründe yaşanan daralma hem istihdamda hem de inşaat sektörü ile bağlı sektörlerde ciddi sıkıntılara neden olmuştur. İnşaat sektörünün canlanması ve bu sektörde yaşanan sorunların çözümü, ekonomik durgunluğun aşılmasına da önemli katkı sağlayacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

C) Tezkereler

1.- Slovenya Ulusal Meclisi ile Avrupa Parlamentosu tarafından 26 Haziran 2008 tarihinde Brüksel’de düzenlenecek olan “Avrupa Birliği ve Genişleme” konulu “Karma Komisyon Toplantısı”na davet edilen Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy ve AB Uyum Komisyonu Üyesi Mustafa Öztürk’ün davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/473)

                                                                                                                        18 Haziran 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Slovenya Ulusal Meclisi ile Avrupa Parlamentosu tarafından 26 Haziran 2008 tarihinde Brüksel’de düzenlenecek olan “Avrupa Birliği ve Genişleme” konulu “Karma Komisyonu Toplantısı”na Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy ve AB Uyum Komisyonu Üyesi Mustafa Öztürk ismen davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 9 uncu Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                              Meral Akşener

                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                              Başkanı Vekili

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.58

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

B) Çeşitli İşler

1.- Millî Eğitim Bakanlığının Gönül Köprüsü Projesi çerçevesinde Genel Kurulu ziyaret eden öğrencilere Başkanlıkça “Hoş Geldiniz” denilmesi

BAŞKAN - Oylarınıza sunmadan önce, Millî Eğitim Bakanlığının Gönül Köprüsü Projesi çerçevesinde Bingöl’den ve Burdur’dan Ankara’ya gelen 500 evladımız dinleyici locasındadır. Kendilerine hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

C) Tezkereler (Devam)

1.- Slovenya Ulusal Meclisi ile Avrupa Parlamentosu tarafından 26 Haziran 2008 tarihinde Brüksel’de düzenlenecek olan “Avrupa Birliği ve Genişleme” konulu “Karma Komisyon Toplantısı”na davet edilen Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Soner Aksoy ve AB Uyum Komisyonu Üyesi Mustafa Öztürk’ün davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/473) (Devam)

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.12

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, oylamadan önce yoklama istiyoruz efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – 20 kişi yok, 20 kişi gözükmüyor Başkan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylama öncesinde karar yeter sayısı istendiği için ara vermiştik.

Şimdi oylamayı elektronik cihazla yapacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Toplantı yeter sayısı Sayın Başkan…

BAŞKAN – Üç dakika süre veriyorum ve oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir.

Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş iki tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

2.- İran’a resmî ziyarette bulunan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e refakat eden heyetlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/474)

                                                                                                                        18/6/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 6-8 Mayıs 2008 tarihlerinde İran’a yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                              Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                        Başbakan

Liste

                Akif Ekici                                                Gaziantep Milletvekili

                Süleyman Nevzat Korkmaz                     Isparta Milletvekili

                Mahmut Mücahit Fındıklı                       Malatya Milletvekili

                Hasan Ali Çelik                                       Sakarya Milletvekili

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Sayın Okay, toplantı yeter sayısı istiyor musunuz?

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – İstiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Okay, Sayın Arıtman, Sayın Çakır, Sayın Korkmaz, Sayın Altay, Sayın Keleş, Sayın Güvel, Sayın Serter, Sayın Özer, Sayın Erenkaya, Sayın Baytok, Sayın Barış, Sayın Coşkuner, Sayın Yalçınkaya, Sayın Ünsal, Sayın Arat, Sayın Tüzün, Sayın Özkan, Sayın Mengü, Sayın Dibek.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

V.- BAŞKANLIĞIN GENELKURULA SUNUŞLARI (Devam)

C)TEZKERELER(Devam)

2.- İran’a resmî ziyarette bulunan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’e refakat eden heyetlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/474) (Devam)

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Kuveyt’e resmî ziyarette bulunan Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’na refakat eden heyetlere iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/475)

                                                                                                                        18/6/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Prof. Dr. Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 16 Mayıs 2008 tarihinde Kuveyt’e yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                              Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                        Başbakan

Liste

                  Celal Erbay                                             Düzce Milletvekili

                  Cemal Yılmaz Demir                              Samsun Milletvekili

                  Yılmaz Helvacıoğlu                                Siirt Milletvekili

                  Necip Taylan                                          Tekirdağ Milletvekili

                  Mustafa Çetin                                         Uşak Milletvekili

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, AKP’li belediye meclisi… Başbakan ve bakanlar hep AKP’li milletvekillerini getirip gezdiriyorlar. Devletin parasıyla… (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sen mi veriyorsun parayı!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223)

BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın komisyona geri verilen maddesiyle ilgili komisyon raporu Başkanlığımıza henüz verilmediğinden tasarının görüşmeleri ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 93 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 93 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla, geçtiğimiz aylarda Meclisimizce kurulan Ağrı Dağı Üniversitesinin adını, Hükûmet, “İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirmeyi Meclisimize teklif ediyor. Ancak talihsizlik şuradadır ki bu tekliften önce Sayın Hükûmet, Sayın İbrahim Çeçen’le, onun sahip olduğu holdingle, 2 Temmuz 2007’de yani 22 Temmuz seçimlerinden tam yirmi gün önce bir protokol yapmış.

Sayın İbrahim Çeçen’in eğitime yaptığı, yapacağı katkılardan dolayı, ben bir eğitimci olarak, kendisine huzurunuzda, milletimizin huzurunda da teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Ancak Sayın Millî Eğitim Bakanımız, Meclisin yetkisini, Meclisin uhdesinde olan bir hususu bundan bir yıl önce 2/7/2007’de bir protokolle elimizden almıştır. Şimdi, tam tabirle, Meclisin yetkisini, elimizden aldığı yetkiyi bize tasdik ettirmek istemektedir.

Sayın milletvekilleri, tasarıda, sıra sayıya bakarsanız karşı oy yazımızda buna niye karşı olduğumuzu bütün gerekçeleriyle anlattık. Şimdi, yürütme, yasama adına taahhütte bulunamaz. Bu yanlıştır. Son günlerde Türkiye’de yasama, yürütme, yargı üçgeninde, zaten hiç olmaması gereken yoğun bir trafiği yaşıyoruz ama bu vesileyle söylemek isterim ki yürütmenin, şu yüce Meclisin uhdesinde bulundurduğu yasama yetkisini bu şekilde gasp etmesini doğru bulmuyorum. Şimdi, Sayın Bakanıma soruyorum: Sayın Bakan, ola ki bu Mecliste bu tasarınız reddedilirse ne yapacaksınız? Hükûmet mahcup olacak, attığı imzanın altında kalacak. Bu doğru değildir değerli milletvekilleri. Kaldı ki protokolle, üniversitenin kampüs alanında yer alması gereken akademik, idari ve sosyal tesis binalarının şirket tarafından yaptırılıp rektörlüğe devri öngörülmüştür. Bahse konu rakam 100 milyon dolardır.

Şimdi, değerli milletvekilleri -komisyonda da belirttik- bu konuya çok makul bakmıyoruz, çok makul değil, hiç makul bakmıyoruz. Üniversiteler yerel değildir. Esasen ulusal bile denemez. Üniversite, uluslararası bir pozisyondadır. Nitelik ve işlevi böyle algılanmalıdır. Üniversite diplomasıyla ilköğretim okulu diplomasını, ortaöğretim kurumları diplomasını bir tutmak kabul edilemez. Bir ilköğretim okuluna bir hayırseverin adını verelim, bir ortaöğretim kurumuna bir hayırseverin adını verelim, bunda bir engel yok ama bir üniversiteden bahsediyoruz: “İbrahim Çeçen Üniversitesi.” Bakın, Türkiye’de bu konuda iki örnek vardır, yaşarken üniversitelere ismi verilen iki örnek vardır. Bunlardan birisi hâlen yaşayan -Allah uzun ömür versin- Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’dir, birisi de merhum İzzet Baysal’dır. Ama İzzet Baysal her şeyini Bolu’ya ve oradaki üniversiteye vakfetmiştir, teslim etmiştir, feda etmiştir. Bolu’da doğan bir insan doğarken İzzet Baysal’ın kurduğu doğumevinde doğar, onun kurduğu üniversiteden hayata atılır.

Şimdi, Sayısal Loto 14 trilyon verdi. Bana çıksa, al şu parayı Sinop Üniversitesinin adını Engin Altay üniversitesi yap… Doğru değil.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Siz de kurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Doğru değil… Doğru değil…

Şimdi, bunun dünyada çok örneği yok. Kaldı ki Türkiye’de de söylediğim iki istisna dışında örneği yok. Daha yatırımları yapılmamış, yapıldıktan sonra… Bakın, ben Sayın Bakana, sayın Hükûmete, yüce Meclise teklif ediyorum, bu işte şöyle bir makuliyet bulunabilir: Sayın Çeçen kampüsü yapsın, fakülte binasını, sosyal tesisini yapsın ve nasıl ODTÜ’nün girişi varsa, Hacettepe’nin, Beytepe’nin girişi varsa Ağrı Dağı Üniversitemizin kampüs girişine de “İbrahim Çeçen kampüsü” densin, bunda bir engel yok.

İbrahim Çeçen üniversitesi… Yarın birisi derse ki, Ağrılı bir iş adamı derse ki: “Kardeşim, ben 150 milyon dolar vereceğim.” Onun adını mı vereceksiniz?

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Başka bir üniversite kurarız.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Başka üniversite kuralım.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hayır, birisi de çıktı dedi ki: Kardeşim benimki… Yahu böyle bir şey olabilir mi? Yükseköğretim bu kadar sulandırılamaz!

Sayın Çeçen’e Allah uzun ömür versin, sağ. Kaldı ki yani insan hayatında -insan beşer, şaşar- toplumca çok tasvip edilmeyecek bir iş ve eylemin içine girdiğini varsayalım. İsmi geri mi alacağız?

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Geri alalım.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Böyle şey olur mu değerli arkadaşlar? Ciddi bir iş konuşuyoruz sayın milletvekilleri, bir üniversitemizden, bir ilimizden bahsediyoruz.

Şimdi, devlet üniversitelerinde tarihimize ve kültürümüze mal olmuş kimselerin isimleri verilmiştir. İşte İsmet İnönü Üniversitesi, Celal Bayar Üniversitelerimiz vardır. Ancak parayı basana üniversite ismi vermek, üniversitenin ruhuna, misyonuna da uygun değildir.

Şimdi, buradan anlaşılıyor ki AKP’nin yükseköğretime bakışı biraz sağdan, biraz da sığ bir bakıştır. Yükseköğretim ciddi bir iştir. Yükseköğretimi de imam hatipleştirme arzusu içinde olduğunuzu zaten biliyoruz. Bu konuda Meclisimizce yapılan Anayasa’nın 10’uncu ve 42’nci maddelerindeki değişikliğin ülkeyi nasıl bir kaos ortamına soktuğunu biliyoruz. Türbanı üniversiteye sokmanız, sayın milletvekilleri, sokma çabanız Türkiye’yi germiştir. Bu gündeminizle milletin, vatandaşın ve devletin gündemi düşmüştür. Yargı, yürütme ve yasama organları arasında bir savaş, bir kaos ortamı yaşanır hâle gelmiştir. Bunlar doğru şeyler değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Meclisimizce yaptığımız, hep beraber yaptığımız kanunlarla bugün 94’ü devlet, 33’ü vakıf olmak üzere 127 tane üniversitemiz var. Ancak son on yılda lise mezunları sayısında yüzde 100’lük bir artış var, üniversite sayımızda da ciddi bir artış var ama kontenjan artışlarında yüzde 20’lerdeyiz. Kaldı ki o da tartışmalı bir konudur.

Şimdi, tabii bu neyle ilgili? Bu iki şeyle ilgili: Yükseköğretime ayırdığınız bütçeyle ilgili ve bu bütçeye de dayalı olarak hem fiziki kapasite, ekipman, donatım bakımından büyük bir zafiyet içinde yükseköğretim sistemimiz hem de akademik kadro bakımından büyük bir zafiyet içinde.

AKP zihniyetine göre yeni üniversite deyince, yeni fakülte, yeni idari kadro, yeni akademik kadro, yeni kampüs, yeni yurt değil, size göre, akla gelen sadece tabela çakmaktır. Bu anlayış doğru bir anlayış değildir. Bu anlayışla Türkiye’de yükseköğretim sistemimiz kesinlikle istenilen bir noktaya getirilemez.

Bakın, dün rektör seçimleri vardı, sonuçlandı. Tabii, mevcut sisteme göre bu süreç yürüyecektir. Bundan çok kuşku duymuyorum ama çok Müslüman rektörlerle…

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Hıristiyanı da mı var?

ENGİN ALTAY (Devamla) - …yeni arka bahçeler yaratma arzusu içinde yanıp tutuşan bir YÖK Başkanı… Bugün burada yok. Herhâlde YÖK Başkanı zakkum çiçeği toplamaya mı gitti, ne yaptı? Daha önce ben bu Parlamentoda “Evlere şenlik bir YÖK Başkanımız oldu.” demiştim. Şimdi anlaşılıyor ki YÖK Başkanımız sadece evlere şenlik değil, kulislere şenlik. İbretiâlem bir YÖK Başkanıyla karşı karşıyayız. Biraz sonra niye böyle söylediğimi söyleyeceğim. Ama Yükseköğretim Kuruluyla ilgili bir kanun görüşüyoruz. Eski YÖK Başkanı olmadığı zaman kıyameti koparıyordunuz, şimdi bakıyorum hiç sesiniz çıkmıyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, yeni üniversitelere ödenek vermediniz. Küçük illerin, Sinop dâhil, Hakkâri dâhil, Bayburt, Gümüşhane, Yalova dâhil bütün küçük illerin umutlarıyla oynadınız. Sizin yaptığınız umut tacirliğidir. Hele bunu eğitim üzerinden yapmak, ayrıca bir gaflettir, belki dalalettir.

Şimdi bakın, 2008 bütçesinde, burada hep beraber yaptığımız bütçede on yedi yeni üniversiteye bu Meclis 150 trilyon ödenek ayırdı. Sayın milletvekilleri, daha çok olmasını isterim, ama Uludağ Üniversitesinin, sadece, bütçesi 166 trilyon! Şimdi, bu, Allah’tan reva mı?

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Reva tabii. Onun öğrenci nüfusu kaç?

ENGİN ALTAY (Devamla) -  Allah’tan reva mı? Bu adalet mi? Böyle bir adalet anlayışı olabilir mi?

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Onun öğrenci sayısı kaç, ona bakın.

ENGİN ALTAY (Devamla) -  Yani, bir partinin tabii adında “adalet” kelimesinin geçmesi, o partinin adaletle ilintili olduğu anlamına gelmez.

Millî Eğitim bütçesi içinde yükseköğretim payı, bakın, devraldığınız Türkiye’de yüzde 25. Size bu millet Türkiye’yi teslim ederken Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin içinde yükseköğretimin payı yüzde 25. Aradan geçen altı yıl sonra geldiğiniz bu noktada, otuz iki de yeni üniversite ilave etmişken, sizin Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi içinde YÖK payınız, sayın milletvekilleri, maalesef yüzde 25’ten yüzde 19’a düşmüştür. Bu caiz midir, doğru mudur, mantıklı mıdır? Hangi matematik kuralıyla ya da eğitim kuralıyla ya da -Muharrem burada- fizik kuralıyla falan bu açıklanabilir mi, böyle bir şey olabilir mi? Orantı diye bir şey var. Ama orantıdan anladığınız, 1 Mayısta İstanbul Valisinin orantı anlayışıysa ben ona bir şey diyemem!

Sayın milletvekilleri, ülkemizdeki seçilmiş ve atanmış yöneticilerde aranması gereken nitelik ve vasıflar, maalesef, iktidarınızla birlikte yok sayılmıştır. Nitelik, vasıf, ehliyet, liyakat, AKP hükûmetlerinin yok saydığı, ortadan kaldırdığı ama devlette esas ve temel olan unsurlardır. Şimdi bu Hükûmetin bir tane aradığı şey var, o da zihniyet birliği. Zihniyet birse mesele yok, ona devletin her türlü kurumu, kademesi teslim edilebilir! Yok, zihniyet bir değilse, sen dur! Nerede dur? Bana yakın değilsen yani benim sempati duyduğum tarikata yakın değilsen, başka bir tarikata yakınsan örneğin, şurada dur; yok sen benim bütün olarak partime yakın değilsen ta orada dur; yok bana karşıysan, ananı, yedi sülaleni de al, nereye gidersen git anlayışı, sizin hükûmet etme anlayışınızın temelidir sayın milletvekilleri!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ayıp oluyor ayıp! Sana hiç yakışmıyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunlar realite.

Şimdi, geçen dönemde ben… (AK Parti sıralarından gürültüler) Efendim, ben bu partide herkes böyle demiyorum. Bu partide inanıyorum ki benim gibi düşünen, Türkiye’nin çağdaş yüzünün değişmesini istemeyen de çok değerli milletvekilleri vardır.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Senin gibi düşünenlerden Allah korusun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ama benim gibi düşünmeyen sayın milletvekillerimizin olduğunu ben biliyorum.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sevgi tarikatına bağlı milletvekilleriniz var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sevgi tarikatından bahset.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bizim İç Tüzük’ün 157’nci maddesi şimdi Sayın Başkanın size işlem yapmasını gerektirir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu Türkiye’nin bir çizilmiş rotası vardır. Hiçbir koşulda bunun değişeceğine ben ihtimal vermek istemiyorum. Böyle arzular taşıyanlar olabilir.

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Kimsenin değiştirmeye niyeti yok.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Söylemleriyle, eylemleriyle bu konuda bir yol haritası kendine çizmiş olanlar olabilir, gizli ajandaları olanlar olabilir ama bu cumhuriyet, laik, demokratik nitelikleriyle; bu devlet, sosyal ve üniter yapısıyla, bu millet, böyle ayakta durdukça bir ve beraber olarak, hiç şüpheniz olmasın, hep beraber sonsuza kadar bunu yaşatacağız ve Türkiye’nin çağdaş yüzünü kesinlikle ve kesinlikle karartmayacağız.

Bugünlerde bir güneş modasıdır gidiyor. Elbette güneş birçok şeyin sembolüdür ama değişme ve yenileşme birbirine karıştırılmamalıdır. Her değişim doğru değişim değildir, değişme geriye dönük de olabilir. “Biz değişim partisiyiz.” diyerek ileriyi hedef göstermiyor olabilirsiniz ya da “Ben değişimden yanayım.” diyen birisine, o insana “Evet, bu ileriye, çağdaşlaşmaya, aydınlanmaya gidiyor.” diyemeyiz, değişim geriye de dönük olabilir. Onun için, biz yenileşmeden tarafız. Yenileşme her zaman ileriye, aydınlığadır.

Sayın milletvekilleri, şimdi bakın, değerli arkadaşlar, üniversiteleri konuşuyoruz. Bu Meclis üniversiteye türbanı sokmaya kalktı. Şimdi ben soruyorum: Bin yıldır…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Türbanda ne var bu kadar?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ben şimdi söylüyorum: Bin yıldır bu topraklarda yaşayan insanlar Müslüman değil mi?

HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Kilis) – Takiye yapma.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Müslüman mı? Şimdi, 1969’a kadar Türkiye’de birisi gelip de -iktidar partisinden ya da başka partilerden- burada “Ey ahali, ey milletvekilleri! Biz 1969’a kadar Müslümanlığı yanlış yaşamışız, Allah bizi affetsin. Şimdi bunun doğrusunu bulduk. Bu türban olmazsa İslam olmaz, Müslüman olunmaz.” diyecek bir babayiğit varsa gelsin, burada söylesin, biz dahi hepimiz onu kabullenelim.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Onu Deniz Baykal söyler!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, şunu söylüyorum…

HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Kilis) – Konuya gel, konuya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, konunun tam içindeyim. Üniversite ve türban Türkiye'nin temeli, temel konusu, gündem!

Şimdi, bakın beyler…

SELAMİ UZUN (Sivas) – Başsavcı seni dâhil etti galiba!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, baş örtüsüyle türbanı bir görmek doğru değildir. Bana göre bu bizim geleneklerimizde, bin yıllık geleneğimizde var olan baş örtüsüne de yapılabilecek en büyük hakarettir.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Baş örtüsü üzerinden siyaset yapma!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, burada olması gerekip olmayan Yükseköğretim Kurulu Başkanımız Sayın Yusuf Ziya Özcan’dan biraz bahsetmek istiyorum çünkü öyle anlaşılıyor ki dün burada söyledikleri Türkiye’de epey tartışılacak. İnsan, kasdını aşan ifade kullanabilir, sürçülisan edebilir ama bunun Yükseköğretim Kurulu Başkanı olmuş bir profesör, Türkiye'nin yükseköğretimini tanzimden, koordinasyondan sorumlu bir profesör, devlet protokolünde -yanlış bilmiyorsam- ilk 10’da olan bir profesör yapıyorsa sizin de bir şeyi düşünmeniz lazım. Bu aslında atamadan hemen sonra görülmüş. Bir bürokrat, Maliye Bakanımıza “YÖK’te ne güzel şeyler oluyor. YÖK Başkanı iyi konuşuyor. Hava değişti.“ diyor. Maliye Bakanından cevap: “İsterse söylemesin!” Sayın YÖK Başkanı atandıktan on beş gün sonra Sayın Başbakan YÖK Başkanına -bir demecinden sonra uyarmak zorunda kalıyor Sayın Başbakan- diyor ki: “Aman Hocam, dikkatli ol. İpimizi çekerler.” Bir ülkenin Başbakanı Yükseköğretim Kurulu Başkanına bunu söylüyor. Şimdi, ne demek bu? Bu ne demek? “İpimizi çekerler.” ne demek? Başbakan nerede? Yükseköğretim Kurulu Başkanı nerede? Bu ne demek sayın milletvekilleri? Bu kabul edilebilir mi?

Şimdi, aynı YÖK Başkanı, bakın, 2008’in Ocağında bir demeç veriyor, “Üniversitelerimizin önündeki yığılmanın nedeni lisans eğitiminin parasız olmasıdır.” diyor. Pes! Yüz kere pes! Türkiye’de parasız yükseköğretim var mı? Yok. Bunu en iyi bilmesi gereken kim? YÖK Başkanı. Adamın Türkiye’de lisans eğitiminin, hatta ön lisans eğitiminin paralı olduğundan, bir harç alındığından ve kendisi atanana kadar bu harcın tam yüzde 400 artırıldığından haberi yok. Sizin teslim aldığınız Türkiye’den bugün getirdiğiniz Türkiye’ye, yükseköğrenim öğrenci harçları yüzde 400 artmıştır.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Kim artırdı? Biz mi artırdık?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hayalî başbakan artırmadı! Hayalî Hükûmet… Siz artırdınız. Hükûmetiniz artırdı. Ben mi artırdım?

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Öyle mi zannediyorsun?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri, Sayın YÖK Başkanı Özel Kalem Müdürü alsın, güzel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum.

Tamamlayın lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bakın, 21-28 Nisan Ebeler Haftası. Ben de seçim bölgem Sinop’taki bütün ebe hemşirelere tebrik yazdım. Onlara minnettarız. Ebeler kutsaldır, ebelik kutsaldır ama Yükseköğretim Kurulu Başkanının Özel Kalem Müdürlüğünü, Allah aşkına -soruyorum- bir ebe yapabilir mi? Olabilir mi bu? Eh, yani “Zina yapan hapisle cezalandırılsın.” diye teklif eden bir profesör Danışma Kurulu Üyesi. Yani bunları saymakla bitiremeyiz ama bir şey var ki Basın Müşavirinin görevine son vermeseydi YÖK Başkanı, dün, buralarda bu bu “zıkkım, zakkum” hatalarını yapmazdı. Hülya Aydoğan’ın görevine son vermeseydi, dün yaşanan trajedi, rezalet burada yaşanmazdı. Bunu da belirtmek istiyorum.

Sayın Milletvekilleri, bu tasarıya karşıyız. Süre bittiği için kalan kısımları inşallah bir başka sefere konuşuruz.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısıyla ilgili olarak Hükûmetimiz adına görüşlerimizi ifade etmek ve değerli muhalefet sözcüsünün itiraz ettiği bazı konulara da açıklık getirmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gerek 22’nci Dönemde gerek 23’üncü Dönemde yaptığımız yasama çalışmalarıyla Hükûmetimizin getirmiş olduğu tasarılar kabul edildi ve üniversite bulunmayan 41 vilayetimize üniversite kuruldu; 15 bir kurduk, 17 bir kurduk ve son olarak da 9 ilimizde üniversite yoktu, bunları da kurduk. Bu 41 üniversitemizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Ancak hatırlayacaksınız, Bitlis’e üniversite kurduğumuz zaman Eren Holdingin sahibi Sayın Ahmet Eren kendi memleketi olan Bitlis’e üniversiteyi kendisinin yapmak istediğini, binaları kendisinin yapmak istediğini ifade etti, taahhütte bulundu. Milletvekili arkadaşlarımızla birlikte görüştük kendisiyle ve burada yaptığımız yasama çalışması esnasında Bitlis Üniversitesinin adını “Bitlis Eren Üniversitesi” koyduk. Kendi adını vermek istemedi “Bütün aile olarak yaptığımız için sadece benim ismimi taşıması doğru olmaz.” dedi, ailesinin ismini verdi; biz de kendisini takdir ettik, tebrik ettik ve ismini verdik.

Değerli arkadaşlarım, yasama, yürütme ve yargı, malumunuz üç ayrı güçtür, erktir. Herkesin bir sınırı vardır. Biz, yürütme olarak hiçbir zaman için Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini almayız. Değerli milletvekili arkadaşımız hiç yakışmayan biçimde ifade ettiği için, gasbetmek hiç aklımızın köşesinden geçmez.

Değerli arkadaşlar, Sayın İbrahim Çeçen’le benim yaptığım protokolde der ki –hatta, protokol burada, bütün arkadaşlarıma dağıtabilirim, muhalefetin elinde zaten var- diyoruz ki: İbrahim Çeçen, Ağrı Üniversitesinin bütün binalarını, bütün müştemilatını yapmayı taahhüt ediyor. Millî Eğitim Bakanlığı da yasal süreci başlatmayı taahhüt ediyor. Eğer iyi okursanız, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yasal prosedür başlatılacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi buna yetki vermediği zaman, Türkiye Büyük Millet Meclisinden kanun çıkmadığı zaman bu ismin değişmeyeceğini ilkokul çocukları bile bilmez mi?

Dolayısıyla, peki, ben niye bu protokolü Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeden önce yaptım? Millî Eğitim Komisyonunda da arkadaşlarım sordular, dedim ki: “Siz hep meseleye eğer sağlamcı açıdan bakıyorsanız, biz işi sağlama aldıysak bize teşekkür etmeniz lazım.” Diyelim ki biz bu kanunu çıkardık. Biz bu kanunu çıkardıktan sonra adı geçen değerli iş adamı derse ki “Ben bu üniversiteyi yapmıyorum.” sizin elinizde onu bağlayan herhangi bir metin, herhangi bir protokol olmadığı zaman sizin söyleyecek sözünüz olur mu? Dolayısıyla, biz, meseleyi garantiye alan, sayın iş adamının taahhüdünü bir protokole bağlayan bir çalışma yaptık ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna da bu kanunu getirdik. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini gasbetmek, yetkisini almak aklımızın köşesinden geçmez.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Siz hep böyle yapıyorsunuz zaten, anlaşmaları iş adamlarıyla yapıp kanunları geçiriyorsunuz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Gelelim diğer tarafa değerli arkadaşlar. Yine değerli milletvekili arkadaşımız der ki: “Biz sadece tabela üniversitesi kurduk ve buralara bütçe tahsis edilmedi. Bunlar, işte biz, özellikle ümit tacirliği, umut tacirliği yapıyoruz.” Bunları da yakıştırmıyorum. Sayın Milletvekilinin kendi iline üniversite kuruldu. Üniversite kurulması için kendisi de hararetle bunu istiyordu. Eğer tabela üniversitesiyse, bir işe yaramayacaksa niçin siz istiyorsunuz?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ödenek istiyoruz Sayın Bakanım, işte, ödenek istiyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır, niçin yıllar yılı bunu yapmadınız?

Değerli arkadaşlarım, bakın, Milletvekilinin söylediği bu söz de doğru değil. Ben size şimdi rakamlar vereceğim: Otuz iki üniversiteye verilen bütçeden söz ediyorum. Son dokuz üniversite yeni kuruldu, henüz onlara bütçe falan tahsis edilmiş değil. Geçen sene 201 trilyon TL, bu sene de 522 trilyon TL olmak üzere toplam 766 trilyon Türk lirası buralara kaynak tahsis edilmiş. Sayın Milletvekilinin söylediği 150 trilyon, yatırım bütçesidir.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Onu söylüyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – İki: Değerli arkadaşlar, 32 vilayetin 29’unda kampüs alanları belirlenmiştir. Maliye Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında bir heyet ilgili bütün kurumları da yanına alarak, rasyonel yatırım neresidir, nerede kampüs alanı olmalıdır, diyelim ki Bitlis’te, diyelim ki Siirt’te, diyelim ki Muş’ta, Bingöl’de, Ağrı’da, Adıyaman’da veya Burdur’da kampüs alanı neresi olacak, bizatihi oraya gitmiş, kayıt altına almış ve kampüs alanlarını belirlemiştir hazine arazisi öncelikli olmak üzere. Yoksa kamulaştırma yoluyla 29’unun kampüs alanı belirlenmiştir değerli arkadaşlarım.

Daha önce bu Mecliste ben huzurunuzda söyledim. Konsolide bütçeden kendisine aktarılan, verilen bütçenin dışında, biz, Millî Eğitim Bakanlığına tahsis edilen bir kaynaktan, bu yeni kurduğumuz on iki üniversiteye ayrıca rektörlük birimlerini, bütün unsurlarını içine alacak şekilde rektörlük binaları yapıyoruz.

Şimdi, bütün bunlar ortadayken “Tabela üniversitesi kuruldu.” deyip durmak aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetine de haksızlıktır.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ne alaka?

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Ne alaka?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu irade, kendi halkını kandırmaz. Bakın, bu üniversitelerin kuruluşuna siz de Milliyetçi Hareket Partisi de DTP Grubu da destek verdiniz. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle kuruldu.

Arkadaşlar, şunu söylerseniz anlarım: “Daha çok kaynak verelim, daha çok kaynak üretelim.” Bunu anlarım.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Söyledi; ödenek istiyor, kadro istiyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Gelelim, değerli arkadaşlar, birkaç günden beri arkadaşlarımız hep şu itirazda bulunuyorlar: “Yükseköğretime ayrılan bütçe Millî Eğitim Bakanlığının bütçesiyle orantılandığı zaman düşme var.” diyorlar. Burada aslında hangi bazda düşme vardır? Ben rakamsal artışı söyleyeyim size: 2002 yılında bütün üniversitelere, elli üç devlet üniversitesine ve YÖK’e ayrılan para 2 katrilyon 450 trilyon Türk lirasıydı. Bakın, 2008 bütçesinde YÖK’e ve üniversitelere ayrılan para 7 katrilyon 300 trilyon Türk lirasıdır. Rakamsal…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yüzde, yüzde…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, gelelim…

Gayrisafi millî hasılaya olan oranından söz ediyorum. Gayrisafi millî hasılaya oranına göre hesapladığınız zaman 2002 yılında -dün de bir soru üzerine söylemiştim- yüzde 0,90’dır, yüzde 1 değildir,  bugün yüzde 1,2’dir. Şimdi, oran bu değerli arkadaşlar.

Gelelim, diğer taraftan Millî Eğitim Bakanlığı… Bakın, okul öncesi eğitimde yüzde 150’lik bir artış meydana gelmiştir. Türkiye’de “bilim sanat merkezi” diye neredeyse bir kavram bilinmiyordu, bugün Türkiye’de üstün zekâlı, kabiliyetli çocukları bilim insanı ve sanat insanı yetiştirmek üzere Türkiye çapında 50 tane bilim sanat merkezi açılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de 103 Anadolu öğretmen lisesi vardı, şu anda 188 Anadolu öğretmen lisesi vardır. Fen lisesi olmayan il bırakılmamıştır. Okul öncesi eğitimde, ilköğretimde, ortaöğretimde 750 tane sadece meslek lisesi açılmıştır.

Millî eğitimdeki büyümeyi eğer siz otomatikman YÖK’ün ve yükseköğretimin küçülmesi olarak ele alırsanız, bu yanlış olur. İlköğretimde olduğu gibi hedef ortaöğretimde de yüzde 100’e ulaşmaktır. Şimdi, orada yüzde 100’e ulaştığınız zaman siz “Türkiye’de ilk ve ortaöğretim” dendiği zaman 15 milyonluk bir kitleden söz ediyorsunuz demektir. Bir ülkenin hükûmeti ilk ve ortaöğretime farklı muamele, yükseköğretime farklı muamele yapar mı? Böyle bir hakkı var mı? Böyle bir şey olabilir mi?

Dolayısıyla, bakın, bu öğretim üyesi meselesinde de sürekli olarak istismarlar yapılıyor. 1996 yılından -arkadaşlar, rakam veriyorum- 2007 yılına kadar öğretim elemanında meydana gelen artış yüzde 97’dir. 1996’dan 2007’ye yüzde 97’lik bir artış vardır; hesaplar kitaplar, istatistikler ortadadır. Fakat, kontenjan artışında, öğrenci kontenjanı artışında yüzde 40’lık bir artış meydana gelmiştir. Bakın, son olarak YÖK kontenjanları artırırken yine bu eleştiriler geldi. Yapmayın bunları.

Öte taraftan, ben, şunun da altını çizmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'nin…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, öğrenci fizik alan ister, sadece öğretim üyesiyle olmaz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Sevgili milletvekili arkadaşlarım, Türkiye'nin çizilmiş bir rotası var, elbette Türkiye'nin çizilmiş bir rotası var ve biz bu ülkenin insanları ve insanlarının temsilcileri olarak, elbette hepimiz bu rotanın sahipleriyiz ve bu rotanın kesinlikle olumsuz anlamda değişmemesi için aynı hassasiyeti gösteririz. Ancak bu rotanın trafik polisliğini Cumhuriyet Halk Partisi yapmayacaktır. Bu, millete ait bir rotadır, kimse bunu kendi tekelinde falan zannetmesin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakın, sevgili milletvekilleri, biz, elbette değişimin tarafında olan bir partiyiz. Statik kalanlar, değişmeyenler, sadece ölüler ve delilerdir. Hayat ancak değişimle ayakta kalabilir. Elbette olumsuz yönde de… Biz hiçbir zaman Türkiye’yi geriye götürmeye, Türkiye’yi arkaya baktırmaya hiçbir zaman tevessül etmedik, böyle bir niyetimiz de olmadı. Biz, demokrat, muhafazakâr bir partiyiz.

Değerli arkadaşlarım, bizim muhafazakârlığımız, geçmişte kalmış, pörsümüş, eskimiş, bugünün ihtiyaçlarına cevap vermeyen, demode olan şeylerin korunmasına yönelik bir hassasiyet değildir. Bizim muhafazakârlığımız, kültürel ve moral alanla sınırlı olan bir muhafazakârlıktır ve bizim muhafazakârlığımız, bizi biz yapan, bize ait, bize has özelliklerin ve güzelliklerin korunmasına yönelik bir duyarlılığın adıdır. Biz, ekonomide, Türkiye'nin dünyayla entegre edilmesinde, Türkiye'nin dünyaya taşınmasında, evrensel değerlere ulaşmada, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmada herkesten daha çok değişimciyiz. Kendisine “devrimci” ve “değişimci” diyenler de bu konuda bizimle yarışamazlar. Onu da özellikle ifade etmek isterim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Gelelim bugün gazetelerde Sayın YÖK Başkanının söylediği bir söz. Ben, tabii bunu duymadım. YÖK Başkanının, bir grup okulla ilgili, bir camiayla ilgili bir söz söylediği ifade edilir. Hangi niyetle, hangi ortamda söylenmiş olursa olsun, değerli arkadaşlar, bir kişiyi, bir camiayı, bir grubu tahkir ve tezyif etmeye yönelik, onu rahatsız eden, onu rencide eden söz kime ait olursa olsun o kem söz sahibine aittir ve bunu onaylamak, bu üslubu kabul etmek kesinlikle mümkün değildir. Herkes, bakın, herkes söylediği sözünü bilecek.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – CHP’li söyleseydi ne olurdu Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Herkes söylediği sözü bilecek, herkes hakkını da bilecek, haddini de bilecek. Bu, YÖK Başkanı da olsa hakkını, haddini bilecek. Ama bu, Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Sekreteri de olsa, yüce İslam Peygamberini tahkir ve tezyif ederken de hakkını ve haddini bilecek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz beklerdik ki, Sayın YÖK Başkanı da Sayın Önder Sav da Türk halkının karşısına çıksın, desin ki “Ben konumumla ve pozisyonumla mütenasip olmayan, uyuşmayan bir sözü, boş bulundum, söyledim. Bundan dolayı pişmanlık duyuyorum ve halkımdan özür diliyorum.” demesini bekleriz biz. Bunu Sayın Önder Sav’ın da yapması lazım, bunu Sayın YÖK Başkanının da yapması lazım. (CHP sıralarından gürültüler)

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Biri siyasidir, biri bürokrattır.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Siz YÖK Başkanıyla ilgili konuşun!

OKTAY VURAL (İzmir) – Ali Babacan’ı da ekle!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar… Bakın, müsaade edin…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bize akıl vermeyin, siz YÖK Başkanıyla ilgili konuşun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar… Değerli arkadaşlar, müsaade edin…

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Siz YÖK Başkanı için gerekeni söyleyin!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ben, sevgili arkadaşlar, şunun altını çizmek istiyorum: Sayın Arkadaşım dedi ki: “Türkiye’de bir gerginlik yaşanıyor.”

Değerli arkadaşlar, ben şunu açıklıkla ifade etmek istiyorum: Değerli bazı muhalefet sözcülerimizin, özellikle -sağ olsunlar- sayın Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın pozisyonu, yangın çıkaran ama “Yangın var!” diye bağıran insanın konumuna benziyor. Arkadaşlar, gerginliği ve gerilimi siz çıkarıyorsunuz, kusura bakmayın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ortalığı yangın yerine çeviren sizsiniz Sayın Bakan!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, dünden beri biz burada müzakere yapıyoruz. Gayet münasip bir lisanla, bütün arkadaşlarımız, milletvekillerimiz buraya kalkıp geliyorlar, nezih bir üslupla, varsa eleştirilerini söylüyorlar. Biz eleştirilere sonuna kadar açığız. Bizim yaptıklarımızı elbette benimsemek, tasdik etmek durumunda, zorunda değilsiniz. Bu sizin muhalefet görevinizdir, buna saygı duyuyorum. Ancak bunu yaparken gerçekleri çarpıtmanın, karşı tarafı tahkir ve tezyif etmenin bir anlamı yok. Birbirimize karşı daha saygılı olmak zorundayız.

Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil’de.

Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 93 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, böyle bir konuda Türk yükseköğretiminin bir stratejik planı olmalı ve bu plan çerçevesinde de yapılması gerekenler tüm kamuoyu tarafından benimsenerek, bugün böyle bir konuyla karşı karşıya kaldığımızda hangi yolu, hangi tutumu izleyeceğimizi bilmeli ve bizlere bir tavsiye kararı olmalıydı.

Günümüzde Türkiye’nin yükseköğretim sistemi gelişerek 94 devlet, 32 vakıf üniversitesinden oluşan 126 üniversiteyle çok daha karmaşık bir hâle gelmiştir.

Türkiye’nin yükseköğretiminin bu kadar büyümüş ve karmaşıklaşmış olması gerçeği karşısında, Yükseköğretim Kurulunun kendisine yasalarla verilmiş olan yükseköğretim sistemini yönlendirmek görevini yerine getirebilmesi için müzakere edilmiş ve üzerinde fikir birliği sağlanmış bir stratejik planı geliştirmiş olması gerekirdi. Oysa, kuruluşundan bu yana geçen yirmi yedi yıla varan sürede maalesef sadece bir kez, 1991 yılında yükseköğrenimi yönlendirmek için bir gelişme planı hazırlanabilmiş, bu plan yükseköğrenimin 1992’deki genişlemesini yönlendirmiş, ancak daha sonraki yıllarda yenilenmemiş ve gündemden kalkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurulunun topluma sunduğu çok yönlü ve özenle çalışılmış bir stratejik plan önerisinin olmadığı bir durumda yükseköğretim üzerindeki sorunları tartışırken bu tartışmalar yapıcı bir nitelik kazanamamakta, enerji ve zaman kaybının ötesinde bir sonuç maalesef doğurmamaktadır.

Gönül isterdi ki, üniversite kapılarında yükseköğrenim yapma talebiyle bekleyen öğrenci sayısının milyonları bulduğu günümüzde, bu taleplerin karşılanmasına katkı ve yatırımların daha hızlı bir şeklide karşılanabilmesi amacıyla hayırsever insanlarımız destek verme arzularını ortaya koyduklarında, hayırsever iş adamlarımızın bağışlarının yükseköğretim alanına çekilmesi hususunda izlenecek yol ve yöntemler üzerinde Yükseköğretim Kurulunun fikir birliğine varmış bir stratejik planının olması ve bu plan çerçevesinde de yasal düzenlemelerin oluşturulması ve bu yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesiydi.

Biz bugün, yükseköğretim yapma talebiyle üniversite kapılarını zorlayan gençlerimizin bu taleplerinin karşılanmasına katkı ve yatırımların daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacağı düşüncesiyle, Ağrı Dağı Üniversitesinin adının Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi olarak değiştirilmesiyle ilgili kanun tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nu görüşüyoruz.

İş adamı İbrahim Çeçen, Ağrı Dağı Üniversitesinin kendi kampüs alanında hizmet verebilmesi için yapılması gerekli binaların İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ grup şirketleri tarafından bağış suretiyle yapılarak Ağrı Dağı Üniversitesi Rektörlüğüne devredebileceğini taahhüt etmiş ve taahhüdü de Ağrı Dağı Üniversitesinin adının Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi olarak değiştirilmesi koşuluna bağlamıştır.

Gönül isterdi ki bu hayırsever iş adamımız kendi üzerine düşen gereğini yapsın, Ağrılı vatandaşlarımız da Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla bu kadirşinaslığı kendisine göstersin arzu ederdik. Ancak bugüne kadar ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarında yoğunlukla izlediğimiz bu metodu, yani binayı yap adını verelim uygulamasını, uluslararası alanda yeri olan üniversitelerimizde de aynen uygulamak ne derece doğrudur?

Değerli milletvekilleri, kaynakları kıt ve bu kaynakların en verimli şekilde kullanılması gereken bir ülkede yaşıyoruz. Böyle bir ülkede yaşayan, böyle bir ülkenin yönetiminde söz sahibi olan bizlerin böyle büyük bir kaynağı elimizin tersiyle itme lüksümüz maalesef yoktur. O nedenle yapılması gerekenler konusunda eksikliklerimizi de dile getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı Millî Eğitim Komisyonunda görüşülürken maalesef biz komisyon üyelerine bu protokol dağıtılmamıştır. Biz  bu protokolden Sayın Bakanın… Elinizdeki 93 sıra sayılı Yasa Tasarısı ve Millî, Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’ndaki Millî Eğitim Bakanının sözlerinden vâkıf olduk. Bu sözleri de size şu anda aynen okuyorum, elinde olmayan milletvekillerini düşünerek: “İş adamı İbrahim Çeçen’in hayırsever bir iş adamı olduğunu ve eğitime çok büyük hizmetlerinin olduğunu ve İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ ile protokolün yapıldığını, bu protokolde Ağrı Dağı Üniversitesinin kampüsü içinde yer alacak akademik, idari ve sosyal tesis binalarının söz konusu holdingin grup şirketlerince 100 milyon dolara kadar, üzerini tekrar çiziyorum, 100 milyon dolara kadar bağış suretiyle yapılarak Üniversite Rektörlüğüne devredilmesi konusunda protokol imzalandığını, marifetin iltifata tabi olduğunu, hayırseverleri yükseköğretim yatırımlarında teşvik etmek amacıyla, daha önce Abant İzzet Baysal Üniversitesi örneğinde olduğu gibi, Ağrı Dağı Üniversitesinin ismini “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirmeyi uygun gördüklerini…” diye devam ediyor. Bu sözler -Komisyon tutanaklarından okuyorum- Sayın Millî Eğitim Bakanına aittir, Hüseyin Çelik’e aittir. Tasarıyı sunuş konuşmasında Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik ifade etmiştir. Şimdi elimde protokol var. Bu protokolde madde 3: “Ağrı Dağı Üniversitesinin kendi kampüs alanında hizmet verebilmesi için yapılması gerekli binaların nitelik ve nicelikleri, inşaata başlama ve bitirilme tarihleri, karşılıklı haklar, yükümlülükler ve konuya ilişkin sair hususlar, Millî Eğitim Bakanlığı, Ağrı Dağı Üniversitesi Rektörlüğü ile bağışı gerçekleştirecek olan İbrahim Çeçen Yatırım Holding A.Ş. grup şirketi veya şirketleri arasında bu protokole dayalı olarak yapılacak ek bir protokolde ayrıca tespit edilecektir. Ancak İbrahim Çeçen Yatırım Holding adı geçen üniversite için gerekli tüm fiziki yapıyı yapma hususunda taahhütte bulunmuştur.”

Değerli milletvekilleri, bu protokolün hiçbir yerinde “100 milyon dolar” ifadesi geçmemektedir. Sayın Bakanın Komisyonu hangi amaçla yanılttığı konusunda burada çıkıp bu izahı mutlaka vermesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türk milleti adına iş ve işlem yapıyoruz. O hâlde, hiç kimsenin Türk milletini yanıltma hakkını kendisinde bulmaması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yükseköğretim günümüze dek genellikle bir kamu hizmeti olarak görülmüş ve giderleri birkaç ülke dışında hemen hemen tümüyle kamusal kaynaklardan karşılanmıştır. Bu, bizim ülkemiz için de geçerlidir. Ancak yükseköğretimde gözlenen ve önümüzdeki yıllarda da sürmesi beklenen talep artışı nedeniyle yükseköğretimin sadece kamu kaynaklarıyla sürdürülebilirliği sorgulanmaya başlanmıştır. Bu bağlamda yükseköğretim giderlerinin kamu kesimi yanında diğer paydaşlar tarafından da karşılanması ilkesi benimsenmektedir. Yükseköğretim kurumlarının gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesi için gerekli çalışmalar tüm dünyada yapılmaktadır. Kamu kaynaklarının daha verimli dağıtılması ve kullanılması için yeni yöntemler geliştirilmesi doğrultusunda tüm dünyada arayışlara gidilmiştir. Ancak bizim ülkemizde maalesef böyle bir durumla karşı karşıya kaldığımızda ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı hiç kimse -Sayın Millî Eğitim Bakanı da başta olmak üzere- bilmemektedir.

Değerli milletvekilleri, Ağrı’ya bir üniversite kurulmasını, tüm ülkemizin her şehrine kurulmasını arzu ettiğimiz gibi Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Milliyetçi Hareket Partililer olarak ve şahsım olarak bizler de arzu ediyoruz. Bu konuda, 57’nci Hükûmet döneminde değerli Ağrı Milletvekilimiz Nidai Seven’in de bu konuda bir kanun teklifi vermiş olması, Milliyetçi Hareket Partisinin bu arzusunu ifade etmektedir.

Değerli milletvekilleri, ancak, üniversite kurduğumuz bu ilimizin nasıl bir coğrafyada olduğunu, hangi imkânsızlıklar içerisinde oradaki hayatın idame ettirilmeye çalışıldığını da hepimiz biliyoruz. O hâlde, bu protokolle orada yapılmak istenenler, bu iş adamının yapması gerekenler daha belirgin olarak ortaya konulması gerekmez miydi? Veya bugün üzerinden, yasa tasarısı görüşülmesi gereken bugünler öncesinde, Sayın Millî Eğitim Bakanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu iradeyi ortaya koyduktan sonra, bu konuda protokolde söz edilen genişlemeyi sağlaması gerekmez miydi? Ama, maalesef, bugün, Ağrı Dağı Üniversitesi, biz bu yasa tasarısını Komisyonda görüştüğümüzde, protokolün imzalanmasının üzerinden yedi ay geçmişti. Biz Millî Eğitim Komisyonu üyelerinin bu protokolden haberi olmadığı gibi, Ağrı Dağı Üniversitesi Sayın Rektörünün de o günlerde haberi yoktu. Böyle bir devlet yönetimi olur mu değerli milletvekilleri? Bir üniversitenin ismini değiştirmek için, bir üniversitenin fiziki mekânlarına ne gerekip ne gerekmediği konusuyla ilgili bir iş adamıyla görüştüğünüz bir dönemde, bu üniversitenin rektörünün, maalesef, bu görüşmelerden de, bu protokolden de haberi olmuyor.

Değerli milletvekilleri, Ağrı ili, Doğu Anadolu Bölgesi’nde 1.500 ile 2.400 metre arası değişen yükseklikteki yayla ovalarından oluşan, denizden 1.632 metre yükseklikte kurulmuş, 97 bin nüfuslu bir şehrimizdir. Başkent Ankara’ya uzaklığı 1.057 kilometredir. Antalya’ya uzaklığı 1.430 kilometre, İstanbul’a uzaklığı da 1.405 kilometredir. Bunları niçin ifade ediyorum? Bunları, sizlere Ağrı hakkında ansiklopedik bilgi vermek için ifade etmiyorum. Değerli arkadaşlarım, bir üniversiteyi kurmanın sadece giriş kapısı, bahçe duvarı ve derslikleri yapmaktan ibaret olmadığını, buranın kendine has şartlarının olduğunu, burada bu tür iş ve işlemler yapılırken daha hassas davranılması gerektiğini ifade için belirtiyorum.

Değerli milletvekilleri, orada, Erzurum Atatürk Üniversitesine bağlı olarak Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Fen Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ve Sağlık Yüksekokulundan oluşan bir okullaşma olmuştur. Ancak, bu coğrafyada üniversitelerin fiziki mekânlarını  kurmakla iyi bir üniversite kurmuş olamayacağımızı da ifade ettim. Bu coğrafyaya yetişmiş öğretim üyelerini getirebilmenin şartlarını da hazırlamak zorundayız. Şu anda Ağrı’da bulunan, bu az önce saydığım okulların öğretim üyelerinin en kıdemlisi yardımcı doçenttir.

Üniversitenin tercih edilen bir okul olabilmesi için, öğrencilerinin barınma ihtiyaçları başta olmak üzere, araştırma faaliyetlerinin olmazsa olmazı olan kütüphanesinin, sosyal tesislerinin üniversite bünyesinde mutlaka oluşturulması gerekmektedir.

İzzet Baysal Üniversitesi örneğini verdi Sayın Bakan. İzzet Baysal Üniversitesi örneğinde olduğu gibi, üniversitenin öğretim üyesi temini konusunda İbrahim Çeçen Eğitim Öğretim Vakfının desteği olacak mıdır? Bunlar niçin protokolde yoktur?

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Gayet tabii.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Sizin “Gayet…” demenizle olmuyor Sayın Milletvekili, bunların bu protokolde belirtilmiş olması gerekirdi.

Değerli milletvekilleri, şimdi burada bir hususun üzerinde daha durmak istiyorum: Ben bu sorulara cevaben Sayın Millî Eğitim Bakanının da burada çıkıp, bunları, her şeyi kâğıda dökmenin bir anlamı olmadığını ifade edeceğini de biliyorum. Ama, bakın şurada, bu protokolün devamında diyor ki: “İbrahim Çeçen Yatırım Holdingin taahhütlerini yerine getirmemesi isim hakkından sarfınazar ettiği anlamına gelecektir.”

Değerli milletvekilleri, nedir, bunun ölçüsü nedir? Yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kanun daha değiştirip “Taahhütlerini yerine getirmedin, senin adını alıyorum, başka bir isim veriyorum” mu diyecek.

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Diyebilir…

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Niye, nasıl diyeceksiniz?

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Bu irade söyler.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) - Eğer, bakın, burada neyin ölçüsü, neye göre bu sözü geri alacaksınız? Bunun ölçüsü nedir? Yaptıkları bina, ne yapacaktır? Eğer bir bina yapıp, bu binayı size teslim ettiğinde “Ben bu taahhüdü yerine getiriyorum.” dediğinde bunu kabul mü edeceksiniz?

Değerli arkadaşlarım, bunları, böyle bir çalışmayı devlet ciddiyetiyle bağdaştırmak maalesef mümkün değildir. Biz bağdaştırmıyoruz, ama sizler bağdaştırıyorsanız o konuda söyleyecek fazla bir şeyim yok. O nedenle… Konuşmamın başında da ifade ettim, kıt kaynakları olan bir ülkede yaşıyoruz ve üniversite kapılarında milyonlarca gencimiz sıra beklemektedir. Bizlere sunulan bu tür paydaşların, bu işin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – … ortak sahiplerinin, iş adamlarının, sanayinin üniversitelerimize verdiği bu desteği elimizin tersiyle itme lüksümüz maalesef yoktur. Ancak yaptığımız bu işleri de devlet ciddiyetiyle bağdaşır bir şekilde yapmak zorunda olduğumuzu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına üçüncü söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Sayın Yaşar Eryılmaz’a aittir.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile şahsım ve grubum adına yüce heyetinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kürsü zaman zaman Türkiye genelinde, iller özelinde sevimsiz, üzücü olaylar için paylaşılmaktadır. Örneğin bir terör meselesi, tabii, bir doğal afet veya bir ekonomik kriz misali. Zaman zaman da, benim şu anda sahip olduğum ruh hâli gibi, yine Türkiye genelinde veya iller özelinde olumlu, sevindirici, haz verici olaylar için de paylaşılmaktadır. Bu aşamada ben ve Ağrı halkı bir hayırsever, bir yiğit Ağrılının, ticari birikimlerini ve donanımlarını doğup büyüdüğü memleketine bir eğitim yatırımına dönüştürmesine ilişkin kararını, onurla, zevkle, teşekkür ve şükranla karşılıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, hepinizin malumu olduğu üzere, Ağrı Dağı Üniversitesi 22’nci Dönem Parlamentosunda yasalaşmıştır. 22’nci Dönem Parlamentosuna, parlamenterlerine, Sayın Başbakanın şahsında Hükûmete ve ciddi katkıları dolayısıyla Sayın Bakan Hüseyin Çelik Beyefendi’ye de huzurunuzda, Ağrı adına teşekkür etmeyi borç biliyorum.

Hepinizin çok iyi bildiği gibi, günümüzde bilgi, baş döndürücü bir hızla ilerlemektedir. Yüksek düzeyde bilginin üretildiği ve aktarıldığı kurumlar üniversitelerdir. Günümüz dünyasında, iletişim teknolojisinin ilerlemesi sayesinde insan, bilgiyle büyümekte ve âdeta bilgiyle şekillenmektedir. Temel işlevi eğitim ve öğretim olan üniversitelerimiz, aynı zamanda, araştırmalar yapan, toplumun sorunlarına evrensel ve ulusal boyutta çözümler arayan, yol gösteren kurumlardır.

Bazı bilimsel araştırmalar, üniversitenin ya da benzeri bir hizmet biriminin yerel ekonomi üzerindeki olumlu etkilerini, direkt, dolaylı ve uyarılmış olarak üç grupta toplamaktadır. Bir bölgede üniversite kurulması, üniversiteye mal ve hizmet sunan işletmelerin faaliyet alanlarını genişletir. Üniversitenin yerel ekonomi üzerindeki direkt etkileri ve bazı etkilerini de uyarılmış etkiler olarak tarif etmektedir bazı bilimsel araştırmalar. Aynı zamanda üniversiteler yaptıkları harcamalar ve istihdam ettikleri personel sayıları bakımından da kuruldukları bölgelerin en önemli ekonomik birimlerinden biri hâline gelmişlerdir. Yükseköğretim kurumları ve üniversiteler, taşıdıkları evrensellik nitelikleri dolayısıyla da tüm dünyanın ortak kurumlarıdır. Bu açıdan, üniversite, sadece ulusal boyutta bir ülkenin değil, aynı zamanda uluslararası bütün dünyanın malı sayılır.

Değerli milletvekilleri, Ağrı özeline inmek durumundayım şu aşamada. Ağrı, hepinizin bildiği gibi, fert başına düşen millî gelir hesabıyla Türkiye’de sonuncu veya sondan bir önceki ilimizdir. Aslında bunu ifade etmekten ciddi rahatsızlık duymaktayım. Dolayısıyla, daha bir ay önce kurulan dokuz yeni üniversite kararını da göz önüne aldığım zaman, inanıyorum ki bu üniversitelerimizin henüz kurulmuş bir altyapıları yoktur. Bir kişinin bütün Türkiye’ye mesaj olması bakımından kendi mal varlığını, kendi eğitim ve öğretim vakfı marifetiyle, 100 milyon dolar veya daha fazlasını bir eğitim kurumuna harcaması, bu, Türkiye için önemli bir mesajdır. Aslında bunu herkesin desteklemesi lazım. İnanıyorum Sinop’ta da bir iş adamı, inanıyorum Bayburt’ta da bir iş adamı, inanıyorum Tunceli’de de bir iş adamı… Keşke 50 tane İbrahim Çeçen çıksa da Türkiye'nin bu kurumuna, bu meselesine bu bakımdan çözüm bulabilse. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Ağrı ili, bu üniversiteyle inanıyorum geri kalmışlık kabuğunu yırtacaktır. Ben üniversite kökenli bir milletvekiliyim. Bir üniversitenin bulunduğu mahalle, bulunduğu şehre, bulunduğu bölgeye ciddi hayat verdiğinin en canlı tanıkları arasındayım. Gelin, İbrahim Çeçen Üniversitesini hep beraber kuralım, hep beraber yaşatalım. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Eryılmaz.

Şimdi, şahıslar adına ilk söz Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir’de, ikinci söz Ağrı Milletvekili Sayın Cemal Kaya’da olacak.

Buyurun Sayın Aydemir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 93 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, dünyada en pahalı, aynı zamanda en büyük güç bilgidir. Bugün küreselleşmenin ve teknolojinin artmakta olan ve önlenemez etkisi, bilgi ve bilginin kullanılabilmesinden kaynaklanmaktadır. Dünyada amaçsızca süren teknolojik yarışta, ülkemizi Ata’mızın işaret ettiği çağdaş medeniyet düzeyinin üzerine ulaştırabilmek için en önemli aracın insan, eğitim ve araştırma yapmak olduğuna daima dikkat etmeliyiz. Ülke kalkınmasında hedeflenen düzeye ulaşmak ancak bilgi üretilmesi veya mevcut bilginin geliştirilmesi, genç nesillere aktarılması, yayılması ve yeni ürünlere dönüştürülmesiyle mümkün olacaktır.

Bilindiği gibi, bir ülkenin toplumsal, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimini etkileyen temel göstergelerden biri de yükseköğretimin o ülkede yaygın ve kolay erişilebilir bir kamu hizmeti niteliğine sahip olmasıdır. Kalkınma sürecinde ihtiyaç duyulan nitelikli elemanların ülke genelinde dengeli bir şekilde dağılımında üniversiteler etkin bir rol üstlenmektedirler. Bunun açık kanıtı, gelişmiş ülkelerde her yarım milyon nüfusa bir üniversite düşmektedir. Hatta geçmiş çağlarda bile medeniyetlere beşiklik eden ve insanlığın önünü aydınlatan gelişmelere gebe olan yerlerin temel benzerliği, içinde ilim ve irfanı barındıran üniversite benzeri bir kurumun bulunmasıdır. Geçmişte olduğu gibi bugün de üniversiteler, gelişmenin bir kıvılcımı ve ateşleyicisi olmuştur. İçinde bir, hatta birden fazla üniversite barındıran bir il ile bir üniversitesi dahi olmayan ilin arasındaki farkı tartışmaya gerek yoktur. Çünkü bu konuda, herkesin malumudur, Ağrı’da bir üniversitenin kurularak bölgeler arasında, hatta iller arasında mevcut olan farklılıkları ortadan kaldırmanın bir yolu da üniversitelerimizin yaygınlaştırılmasıdır.

Anadolu’da her ilde kurulan ve kurulacak olan üniversiteler ile yükseköğretim hizmeti bölge gençlerinin ayağına kadar götürülmüş olacaktır. Böylelikle, üniversite okumak için ilden ile, büyük kentlere gelme zorunluluğu da ortadan kaldırılmış olacaktır. Gençlerimize bulundukları yerde eğitim fırsatının tanınması hepimizin haklı talebi olmalıdır. Ağrı gibi az gelişmiş bir ilin gençleri açısından bunun önemi açık ve büyüktür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17/5/2007 tarih ve 5662 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la kurulan Ağrı Dağı Üniversitesinin kampüs alanında yer alması gereken akademik, idari ve sosyal tesis binaları IC İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ grup şirketleri tarafından bağış suretiyle yapılarak üniversite rektörlüğüne devredilmesi konusunda Millî Eğitim Bakanlığı ile IC İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ arasında 2 Temmuz 2007 tarihinde bir protokol imzalanmıştır. Pırıl pırıl genç beyinlere, imkânsızlıklardan dolayı mahrum kalabilecekleri eğitim imkânını sunmaktadır. Onların, kendilerine yeten, Türkiye'nin geleceğinde söz sahibi bireyler olarak yetişmelerini hedef edinmiştir. Bu hedefini gerçekleştirmek amacıyla eğitim, sağlık, spor ve sanat alanında yaptığı hizmetler sonucunda, 2007 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Üstün Hizmet Ödülü”ne layık görülmüştür Sayın İbrahim Çeçen. Ağrı’ya yaptığı yatırımların yanında, kurulacak üniversite için de 100 milyon dolar kaynak aktaran IC Holding Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Çeçen’in bu durumunun, diğer yatırımcılar için teşvik olacağına olan inancım tamdır. Böylelikle, hayırsever iş adamlarımızın bağışlarının yükseköğretim alanına çekilerek, bu tür sosyal sorumluluk faaliyetlerinin onore edilmesi gerekmektedir. Yükseköğretim yapma talebiyle üniversite kapılarını zorlayan gençlerimizin bu taleplerinin karşılanmasına katkı ve yatırımların daha hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlayacağına olan inancım da tamdır.

Bu, büyük bir yolun başlangıcıdır. Ağrı’nın çehresini değiştireceğine, kalkınmasına ivme kazandıracağına inandığımız üniversitemizin kurulmasına emeği geçen herkese gönülden teşekkür ediyorum.

Üniversitelerin kuruldukları bölgelere, özellikle sosyokültürel ve ekonomik açıdan birçok katkı yaptığı görülmüştür. Bu yapı itibarıyla üniversiteler, yerel bir ekonomi için son derece önemli iktisadi bir aktör olarak rol almaktadır. Yükseköğretim kurumları hem yaptığı harcamalar hem de istihdam ettiği personel sayesinde yöre ekonomisine büyük katkılar sağlamaktadır.

Ağrılı hemşehrilerimizin bu üniversiteden beklentilerinin büyük olduğunu, bu eğitim kurumunun, kendisiyle barışık bu güzel insanlarımızın beklentilerine cevap vereceğine olan inancımı bir kez daha yinelemek istiyorum.

Hiç şüphesiz, gençlerini iyi yetiştiren toplumlar geleceğe güvenle bakabilirler. Ağrı’nın içinde uyanmamış bir dev vardır. Yetiştirdiği insan malzemesi oldukça zengindir. Bundan yola çıkarak, ben, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinin birçok alanda başarılara imza atacağına inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitime Ağrı ilimize yaptıkları ve bundan sonra yapacakları, demin belirttiğim üzere 100 milyon dolar mertebesinde, Sayın Çeçen, kendisinin daha büyük katkılar da sağlayacağını hem ilgili makamlara hem de bizlere söylemiştir. Bu nedenle, İbrahim Çeçen’e, hem şahsım hem de Ağrılılar adına teşekkür ediyorum.

Bu kanunun yapımında, gerek komisyonlarda gerekse Bakanlıkta katkı veren çok değerli bürokratlarımıza da teşekkür ediyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi, bir kez daha, en derin saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydemir.

Ağrı Milletvekili Sayın Cemal Kaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEMAL KAYA (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasayla ilgili görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepinize şimdiden teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, İbrahim Çeçen Ağrılı bir iş adamı. Yokluklardan gelmiş, 1968 yılında üniversiteden mezun olmuş bir inşaat mühendisi. Türkiye’nin de sayılı iş adamları arasında sayılır. Ne mutlu ki böyle bir insan yokluklardan geldiği Bitlis Mahallesi’nden Ankara’ya, Ankara’da da Türkiye’nin ve dünyanın sayılı iş adamları arasına girmiş. Kendisi gibi hâlâ yoksulluklarla boğuşan, hâlâ parası olmadığı için, fiziki şartları olmadığı için okula gidemeyen çocukları düşündüğü için bu güzel üniversiteye 100 milyon dolar kaynak aktararak Ağrılılara hizmet ediyor, bütün Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet ediyor.

Şimdi, ben bu günün bütün Ağrılılara doğum günü hediyesi olmasını temenni ediyorum. Böyle bir iş adamı aramızdan çıkmıştır ve 100 milyon dolar civarında bir kaynağı kendisinin ve ailesinin de başında olduğu bir vakfa aktararak burada bir üniversite yapmaktadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz niye isimlere takılıp kalıyoruz? İsimler İbrahim Çeçen olabilir, bilmem başkası olabilir…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – O zaman niye değiştiriyoruz?

CEMAL KAYA (Devamla) – Ne değişir? Ama şunu değiştirmek istiyoruz: Efendim, böyle isimleri üniversitelere, hastanelere, diğer ilköğretim okullarına vererek hayırsever iş adamlarımızın ülkelerine, ilçelerine, illerine daha fazla katkı sağlamalarını sağlıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi diyorlar ki: “100 milyon dolar hangi protokolde yazılıdır?”

Değerli arkadaşlar, bu üniversitenin kuruluşu belli, içerisinde var olan ve olacak olan fakülte binalarının fiziki yapıları da belli. Üniversite binaları normal bir konut değildir. Üniversite binaları, teknolojik altyapılarında olduğu ve metrekare yaklaşık maliyetlerinin -takribi- 100 bin dolar civarında olduğu yapılardır. Bunu herkes bilir. Şimdi, 100 bin metrekare civarında bu fiziki okulların olduğunu düşünürsek, zaten bunun maliyeti 100 milyon dolardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – 1.000 metrekare ha!.. 100 bin dolar metrekaresi, 1.000 metrekarelik bir yer!..

BEKİR AKSOY (Ankara) – Hesap yanlış.

CEMAL KAYA (Devamla) – 1.000 dolardır efendim, özür dileriz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen hesap bilmiyorsun!

CEMAL KAYA (Devamla) – Sayın Başkan, 1.000 dolar dedim, yanlış anlamayın.

Şimdi, diyorlar ki: Ağrı ili deniz seviyesinden bu kadar yükseklikte; olabilir. İstanbul’a da 1.430 kilometre uzaklıkta; olabilir. Ankara’ya da 960 kilometre uzaklıkta; olabilir. Bu suç mu? Yani, deniz seviyesinden 1.600 metre yükseklikte oluşumuz, İstanbul’a uzak oluşumuz, Ankara’ya uzak oluşumuz suç mu?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Tabiat şartlarını ortaya koymak için!

CEMAL KAYA (Devamla) – Biz bu vatanın doğusunu savunuyoruz, sınırını savunuyoruz ve orada olmaktan da gurur duyuyoruz! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yüksekliğimiz de uzaklaşmamız da…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bütün milletvekilleri Türkiye’nin her tarafıyla gurur duyuyor!

CEMAL KAYA (Devamla) – …uzak oluşumuz da, Türkiye’nin, Anadolu’nun ortasıdır ve ülkemizle ve Ağrı’yla gurur duyuyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hepimizin gurur kaynağıdır, biz gurur duyuyoruz, Eskişehir’i de Trabzon’u da, İstanbul’u da, İzmir’i de…

CEMAL KAYA (Devamla) – Şimdi, bir milletvekili arkadaşımız diyor ki: “Efendim, belki İbrahim Çeçen, daha sonra, olur ya, başka bir şey işledi, bir suç işledi, ne olacak?”

Bir çocuk doğar, ismini, ismi gibi yaşasın diye Alim koyarsın ve sonra Alim çıkar, katil olur. Savcılık şimdi bu ismi koyana dava mı açacak?

OKTAY VURAL (İzmir) – Vallahi bravo ya!

CEMAL KAYA (Devamla) – Böyle bir şey olabilir mi? Böyle mantık, böyle bir niyet okuması olabilir mi?

Değerli arkadaşlar, bakın, rahmetli İzzet Baysal Bolu için neyse, İbrahim Çeçen de Ağrılılar için odur. (AK Parti sıralarından alkışlar) İbrahim Çeçen’in şu anda burs olarak vermiş olduğu Ağrılı üniversiteli öğrenci 1.500 kişi. Şimdi, İbrahim Çeçen’in de, spor tesislerinde, okullarda, ilköğretimlerde, Ağrı’da bundan önce yapmış olduğu bir sürü yatırım var. Dolayısıyla, elbette ki, İbrahim Çeçen de bizim için önemlidir, Ağrılılar için de önemlidir.

Değerli arkadaşlar, bu üniversite elbette devlet tarafından yapılabilir. Beş yıl sürer, on yıl sürer, on beş yıl sürer, ülkemizin kaynakları ölçüsünde para gelir, bunlar yapılır. Ama biz Ağrılıların on yıl süreli bir üniversiteye tahammülü yok. Çünkü biz Türkiye’nin en fakir iliyiz. Bu üniversite bize bir katma değer getiriyor, sosyolojik bir değişimi gerçekleştiriyor, feodalizmi yıkıyor ve her şeyden önce terörün önüne geçiyor. Her gün bağırıyoruz ya “terör, terör” diye, onun önüne geçiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Elim titriyor, heyecanlıyım bugün, insan yeni doğunca heyecanlı oluyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu üniversite bize ne getiriyor? 20 bin kişinin olduğu bir üniversiteyi bir düşünün, bunun 10 bin kişisinin yurtlarda kaldığını düşünün, 10 bin kişinin de evlerde kaldığını düşünün, 4 kişinin de bir evde kaldığını düşünün; 2.500 konut eder, 500 milyon da kira geliri getirse, ayda 1 trilyon 250 milyar lira o bölgeye katkı sağlar.

Onu bırakalım…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ağrı’da o kadar ev var mı?

CEMAL KAYA (Devamla) – Efendim, Allah’ın izniyle, bir Ağrılı daha büyüyecek, dünyanın sayılı iş adamlarından bir tanesini daha çıkaracak, o zaman Ağrı Dağı Üniversitesini de kuracağız, ikincisini de kuracağız, merak etmeyin.

Şimdi, bu öğrenciler 10 bin kişilik, 20 bin kişilik öğrenci grubu; 500 milyon lira ayda para harcasa, bize ayda milyonlarca lira, trilyonlarca lira katkı sağlar.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz de bir market açarsınız!

BAŞKAN – Sayın Akkuş, lütfen…

CEMAL KAYA (Devamla) – Bizim bölgemize, biraz evvel arkadaşlarım bahsettiği şartlardan dolayı, ortamın da müsait olmamasından dolayı çok fazla yatırım gelmiyor. Ama bize böyle katma değerleri bir an önce hayata geçirecek üniversiteler, okullar ve yüksekokullar lazım.

Biz, İbrahim Çeçen’in yaptığı hizmetlerden dolayı, bugüne kadar, bundan sonra da yapacağı hizmetlerden dolayı; bütün Ağrılılar, İbrahim Çeçen’e ve onun gibi bütün hayırseverlere; Kadir Haslara, İzzet Baysallara, bunun gibi değerli iş adamlarının hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz; ölenlere Allah’tan rahmet diliyoruz; diğerlerine de Allahuteala uzun ömürler versin diyoruz.

Biz, bu ülkede, artık, herkesin isimlere takılarak hizmet yapmasından bıkmışız; halk bıkmış, millet bıkmış. Millet, hizmeti kim daha erken, kim daha iyi, kim daha zamanında yaparsa ona oyunu veriyor zaten. Dolayısıyla, bu millet, İbrahim Çeçen gibileri içerisinden daha çok çıkaracak ve bu millete…

22’nci Dönemde bu kanunun çıkışında katkısı olan, şu anda aramızda olmayan bütün milletvekillerine, bu dönemde komisyonlarda ve bugüne kadar bize destek vermiş olan ve gönülleri gereği destek veren herkese, muhalefet dâhil olmak üzere, Sayın Bakan Hüseyin Çelik’e, Sayın Başbakana, bütün herkese, katkısı olan, emeği olan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Allahuteala bu millete nice İbrahim Çeçenler nasip eylesin.

Teşekkür ederim. (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Öztürk…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, 2/7/2007 tarihli protokolle şartlı bir bağışa imza attığınız anlaşılıyor. Öncelikle hayırsever vatandaşlarımıza şükran duyduğumuzu ifade etmeyelim. Onlara her zaman ihtiyacımız olacaktır. Ancak kamu hizmetlerini yerine getirme işini hayırsever vatandaşlara havale etmek yerine, sağlam vergi kaynaklarına dayandırmak daha doğru ve devlete yakışan bir davranış olmaz mı? Hükûmet, bunun gereği olarak, kayıt dışı ekonomi üzerine giderek vergi gelirlerinden elde edilen sağlam bütçe kaynaklarını artırmayı ve bu tür çarpıklıkları önlemeyi düşünüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Bir devlet üniversitesi olan “Ağrı Dağı Üniversitesi” adını değiştirmeniz yerine, bu adı muhafaza ederek, bağışçıların adlarını bina, laboratuvar ve fakültelere verseniz daha uygun olmaz mıydı?

İkinci bir soru: Bugün basına yansıyan YÖK Başkanının imam-hatip liseleriyle ilgili söylediği “Kapatalım bu zıkkımları.” veya “Düz lise yapalım.” şeklindeki görüşleri hakkında Bakanlığınızın görüşü nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Binalar henüz yapılmamış iken bu hayırsever vatandaşımızın adını üniversiteye veriyoruz. Bir teknik eksiklik olabilir, hata olabilir, yetiştiremeyebilir; o takdirde, bu isim konusunu hangi metotla tekrar düzelteceksiniz veyahut da devam mı edecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, filozof ve büyük düşün adamı Ahmedi Hani üzerinde son yıllarda çok önemli çalışmalar yapılıyor, üniversitelerde de yapılıyor, filmler, kitaplar, festivaller... 90’lı yıllarda üniversiteye gidip aydınlanan ve Hani’yi sahiplenen Doğubeyazıtlı gençlerin hayali Hani üniversitesinin kurulmasıydı. 1995’li yıllar Hani yılı ilan edildi.

Bugün bir üniversite kuruldu, hayırsever iş adamı Sayın Çeçen’e şüphesiz teşekkür ediyoruz, bu tür örnek davranışların yaygınlaşmasını bekliyoruz. Sizler de Ahmedi Hani için, Doğubeyazıt’ta, bu ortak mirasımız düşün adamı için bir şeyler düşünüyor musunuz, böyle bir tasarım, programınız var mı; onu merak ediyoruz. Bu da, Doğubeyazıtlı gençlerin ve Ağrılı gençlerin hayali. Ahmedi Hani üniversitesi düşünüyor musunuz? Ayrıca onu sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bakıyoruz, protokolün imza tarihinden itibaren bir yıl geçmiş. Bu süre zarfında İbrahim Çeçen şirketlerinin bu üniversite için yapmış olduğu herhangi bir bağış veya yatırım olmuş mudur? Son altı yıl içerisinde bu şirketler Hükûmetten hangi işleri almışlardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuş… Yok.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: 1985-88 yıllarında il emniyet müdürü olarak görev yaptığım serhat şehrimiz Ağrı’ya bir üniversite kurulması ve bunun adının da Ağrı Dağı Üniversitesi olmasına çok sevinmiştim. Bu üniversitenin Ağrı ilimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

İbrahim Çeçen hayırsever bir iş adamıdır, ancak, İbrahim Çeçen Holding bu yatırımı yaptığı taktirde bu konuda devletin hangi desteklerinden ve vergi muafiyetinden yararlanacaktır? İbrahim Çeçen adı bir kampüse verilse daha iyi olmaz mıydı?

İkinci sorum: 50/d kadrosunda görev yapan ve lisansüstü çalışmaları sona erdiğinde kapı dışarı bırakılan araştırma görevlilerinin daimî kadroya geçmesi için bir çalışma düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma soruyu sormadan önce, komşu ilimiz Ağrı’da, benim de yakından tanıdığım Ağrı’nın değerli evladı, başarılı iş adamı İbrahim Çeçen adının da yaşatılarak Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinin tüm Ağrılı hemşehrilerime hayırlı olmasını diliyorum.

Bu arada, bu dileğin dışında da, bu üniversitede de, o coğrafyanın yetiştirdiği değerli büyük şair ve düşünür Ahmedi Hani adına da ileride Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinde bir enstitünün kurulması dileklerimi de belirtirken Sayın Bakanıma şu soruyu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, yaptığınız konuşmanızda otuz iki üniversiteyle ilgili yer seçimlerinde yirmi dokuz ilin yer seçiminin tamamlandığını belirtiniz. Muş Alparslan Üniversitesiyle ilgili olarak da bir sürü spekülasyonlar yapılmakta ve yer seçimiyle ilgili birtakım haberler dolaşmaktadır. Bir önceki yine bir konuşmasında da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Sayın İbrahim Çeçen’le 2/7/2007 tarihinde imzaladığınız protokolde yapılacak yatırımın nitelikleri, özellikleri, inşaata başlama ve bitirilme tarihleri, karşılıklı haklar, yükümlülükler ve benzeri gibi konuların ek bir protokolle tesis edileceği belirtilmektedir. Bu protokolü yaklaşık bir yıl önce imzalamış olmanıza rağmen arada geçen sürede ek protokol konusunda bir gelişme sağlanmış mıdır?  Ek protokol ne zaman imzalanacaktır? Bu protokolün içeriği konusunda bilgi verebilir misiniz?

İkinci sorum da: Aynı iş adamına ismini vermeden de yardım yapması konusunda bir ricada bulunulmuş mudur? Bulunulduysa nasıl bir cevap alınmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ ile imzaladığınız protokolde adı geçen üniversite için gerekli tüm fiziki yapıyı yapma taahhüdü yer almıştı. Bu taahhütlerin boyutu ve bedeli hangi mertebededir, bir hesap yapılmış mıdır?

İkinci soru: Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde fevkalade ağır maddeler bulunmaktadır. Mesela, fakülte yönetim kurulu kararıyla göreve son verilebilmektedir. Bu Yönetmelik ile ilgili bir değişiklik düşünülmekte midir?

Bir üçüncü soru da: Yardımcı doçentlerin doçentliğe müracaatı için gerekli olan yabancı dil sınavı başarı puanlarında bir düzeltme öngörülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, beş yıldan beri uygulanan ücret politikaları nedeniyle üniversitelerin tıp fakültelerinden ayrılarak büyük bölümü Sağlık Bakanlığı kadrolarına ve özel hastanelere geçen öğretim üyesi sayısı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın arkadaşlarımın sorularına, sorulma sırasına göre cevap vereceğim.

Sayın Öztürk der ki: “Hükûmet, niçin, bağışçılardan bağış alma yerine vergilendirme yoluna gitmiyor, doğrudan kaynak sağlamıyor?”

Değerli arkadaşlar, dünyanın her yerinde üç sektör vardır: Devlet sektörü vardır, özel sektör vardır, bir de “üçüncü sektör” dediğimiz bir sektör vardır. Bütün kalkınmış medeni ülkelerde bu üçüncü sektör çok güçlüdür; bu, vakıf sektörüdür. Bu, dediğim gibi, özellikle sivil toplum örgütlerinin oluşturmuş olduğu bir sektördür. Bu sektörden destek almak, her ülkede, özellikle kalkınmış medeni bütün ülkelerde cari olan bir şeydir.

Ayrıca, biz bütün işi bu sektöre havale etmiş değiliz. Bakın, son rakamları açıklıyorum: Biz, iktidarımız döneminde 122 bin adet derslik yaptık, bunların sadece 28 binini hayırseverler yaptı, diğerlerini de kamu kaynaklarıyla yaptık. Bir hayırseverimiz, diyelim ki bir ilköğretim okulu, bir lise yaptığı zaman da adını veriyoruz.

Biraz önce arkadaşlar “İşte, uygunsuz bir şey yaparsa ne yapacağız?” dediler. Sayın Kaya da bir parça cevap verdi.

Arkadaşlar, aleni uygunsuzluk söz konusu olduğu zaman… Diğer arkadaşlarımın da sorularına cevap mahiyetinde olacak. Efendim taahhüdünü yerine getirmezse… Biz diyoruz ki zaten buradaki protokolde, Sayın İbrahim Çeçen eğer taahhüdünü yerine getirmezse isim hakkından sarfınazar etmiş olacak. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu ismi nasıl verdiyse o ismi geri de alacak yani. Dolayısıyla burada bir anormallik söz konusu değil.

Sayın Taner’in, efendim, laboratuvarlara verme fakültelere verme yerine niye kampüse veriliyor? Kampüsü bir bütün olarak değil de bir laboratuvar, bir fakülte yapsaydı, sizin dediğiniz yolu tercih ederdik.

YÖK Başkanının sözleriyle ilgili olarak ben kürsüden Hükûmetimizin ve Bakanlığımızın ne düşündüğünü ifade ettim, burada ilave edecek bir şey yok. Efendim, hangi metotla değiştirilecek? Yasama metoduyla değiştirilecek.

Sayın Kaplan’ın Ahmedi Hani’yle ilgili bir sorusu var. Ahmedi Hani, gerçekten, bu toprakların yetiştirdiği büyük bir edebiyatçı ve büyük bir düşünce adamıdır. Yani şu anda eğer Doğubeyazıt’ta bir yüksekokul yapılır da ismi verilirse bence de bu şık düşer ama bu, üniversitelerin kendi verecekleri kararlarla oluyor bildiğiniz gibi. Biz kanunla üniversite kuruyoruz. Ama fakültelerin, birimlerin, yüksekokulların vesairenin isimleri senatolar tarafı veriliyor.

Diğer taraftan, Sayın Uslu’nun bir sorusu var: Efendim, bir yıl geçmiş, bir yıldan beri herhangi bir işlem, herhangi bir bağışta bulunmuş mudur? Değerli arkadaşlar, bu Ağrı Üniversitesinin henüz rektörü bile mevcut değildir. Sayın Çeçen, aslında, yasama Meclisini, yani bizi bekliyor. Uzun zamandır, komisyondan geçmesine rağmen, gündemdeki yoğunluk sebebiyle bir türlü bu kanunu görüşemedik. Bu kanun geçtikten sonra sözü edilen ek protokol kendisiyle imzalanacak. Malumunuz, rektörlerin atamasıyla ilgili kanunu dün birlikte kabul ettik ve rektörler de atandıktan sonra oturulup Sayın Çeçen’le bu mesele bağlanacaktır. Bir de “Bu protokolde ‘100 milyon dolar’ ifadesi geçmiyor.” dendi arkadaşlarım tarafından. Biz bu protokolü imzalarken, Sayın Çeçen, bütün kamuoyuna açık bir şekilde bunu deklare etti, ifade etti, bütün televizyon kayıtlarında var. Bu, arkadaşlar,  120 de olabilir, 110 da olabilir, 80 de olabilir, 70 de olabilir. Netice itibarıyla, bu iş adamımızın bütün kampüsü tek başına yapmayı taahhüt etmesidir esas olarak. Yani netice itibarıyla metrekare hesabı yapacak değiliz burada.

Efendim, “Hükûmetten hangi işleri almıştır?” Değerli arkadaşlar, ben hangi iş adamının, altı yıldan beri, Hükûmetten hangi işleri aldığını buradan bilemem ve bununla da bir ilgisinin olduğu kanaatinde değilim. Netice itibarıyla, eğer sizin bildiğiniz, Sayın Çeçen’le ilgili olumsuzluk varsa, bir iş adamı olarak bir yolsuzluktan eğer söz ediyorsanız, bir yanlışlıktan söz ediyorsanız, Meclisin huzurunda bunları söyleyin. Yani bunları ima etmenin de bence bir anlamı yok.

Sayın Özdemir “Ağrı Dağı” ismine sevindiğini, daha sonra bu ismin alındığına üzüldüğünü ifade ediyor. Değerli arkadaşlar, Ağrı Dağı, birileri bir başka şekilde ifade etse de, üzerinde hak sahibi olduğunu iddia etse de  -malumunuz Ermeniler, özellikle diaspora, Ağrı Dağı’nın kendi sembolleri olduğunu söylüyorlar- bu, bizim topraklarımızdadır, bize aittir. Ağrı Dağı, zaten biliyorsunuz, Ağrı’nın merkezinde de değil, 100 kilometre ötededir, Doğubeyazıt’tadır. Ama Ağrı Dağı’nın bir kutsallığı falan söz konusu değildir. Dolayısıyla, buraya takılmanın bir anlamı yok.

Değerli arkadaşlar, öte taraftan…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Türk toprağının her karışı kutsaldır Sayın Bakan! Bu ne demek ya!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, çarpıtmayın lütfen! Ne dediğimi ben çok iyi biliyorum.

Araştırma görevlileriyle ilgili olarak, araştırma görevlilerinin daimî kadroya atanması …

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Allah Allah! Yeni mi çıktı bu yani! Ağrı Dağı kutsaldır!

OKTAY VURAL (İzmir) – Birileri rahatsız oldu herhâlde!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Arkadaşlar, çarpıtmayalım. Bu memleketin her karış toprağı bu vatan çocukları için, herkes için elbette kutsaldır. Benim “kutsal”dan neyi kastettiğimi siz çok iyi biliyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama çok iyi çarpıtıyorlar.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Yaman’ın Muş Alparslan Üniversitesiyle ilgili olarak sorduğu bir soru var. Muş’a 8 kilometre uzaklıkta, geniş bir arazi üzerinde Muş Alparslan Üniversitesi için gerekli araziler tahsis edilmiştir. Bu tahsis işlemi tamamlanmıştır.

Tekrar, Sayın Işık’ın yine ek protokolle ilgili soruları var. Bu sorulara cevap verdiğimi sanıyorum.

Sayın Akkuş’un farklı olarak disiplin yönetmeliğiyle ilgili bir sorusu var. Değerli Milletvekilim, bununla ilgili yazılı bir soru önergeniz olursa ben bunu YÖK’e havale ederim; gördüğünüz eksiklikleri, yanlışlıkları, varsa çarpıklıkları ifade edersiniz; onlardan gerekli şeyi sorarız, gerekli düzenlemeler varsa yapılır.

Yabancı dil sınavının, özellikle “ÜDS” dediğimiz, akademik personelin girmiş olduğu yabancı dil sınavının gerek formatı gerekse içeriği bence de doğru değildir. Bunun değiştirilmesi gerekiyor. Biz bunu YÖK’le de müzakere ettik. Her insanın, bildiğiniz gibi, aynı sorulardan sınava tabi tutulması, tıpçıların da, ziraatçıların da, mühendislerin de, sosyal bilimcilerin de aynı tür sorulara muhatap tutulması ve gramer ağırlıklı bir sınav yapılmasının doğru olmadığını ben de ifade ediyorum. Gerek içerikle ilgili olarak gerekse de bu sınavın formatıyla ilgili olarak bir değişiklik yapılması gerektiği yönünde YÖK’e bir yazı yazdığımı da…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Önerdik, reddettiniz.

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Önerimize katılmadınız Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ama sizin dediğiniz o değildi.

Arkadaşlar, bakın, her ana bilim dalından sınav yapılmasını istiyorsunuz. Tıpta kulak-burun-boğazdan tutun ürolojiye kadar kimse…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, hayır… O değil.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) –  Veya tıp, mühendislik… Bu şekilde bir sınav yapılamaz, merkezî bir sınav yapılamaz. Bunun ne kadar zor olduğunu akademisyenler çok iyi bilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de akademisyeniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sizin sorduğunuz soru, yalnız, bu benim söylediğim mahiyette bir soru değildi değerli arkadaşlar.

Evet, ben Değerli Başkan, arkadaşlarımın bütün sorularına cevap verdiğimi sanıyorum.

Saygıyla arz ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Daha bir şey yapmadım Sayın Öztürk. Henüz soru-cevap faslı bitmedi.

Sayın Durmuş…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, üniversite isminde “Ağrı Dağı” ibaresinin bulunmasının tarihi önemi ve stratejik  anlamı vardır. Tıpta ağrı ile ilgili ağrı merkezleri var. Siz Ağrı Dağı’nı baş ağrısı olarak mı görüyorsunuz? Başkalarını kutsal olarak görüyorsunuz da Türk milletini kutsal olarak niçin görmüyorsunuz? Bizim her karış toprağımız kutsaldır. Mayınlı araziyi de o şekilde veriyorsunuz. Neden kaçınıyorsunuz? Birilerinin sizi daha hoş göreceğini mi düşünüyorsunuz?

Bu soruma cevap istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Yaman…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımdan Malazgirt Merkez Yatılı İlköğretim Bölge Okulunun geçen yıl 2007-2008 yılı eğitim öğretim yılında açılacağını mahallinde de beyan ettiler fakat yanılmıyorsam hâlen çok düşük kapasiteyle bu yatılı bölge okulu görev yapmaktadır. Acaba bu önümüzdeki yılda eksiklikler tamamlanarak Malazgirt Merkez Yatılı Bölge Okulunun hizmete açılmasını düşünüyorlar mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Durmuş’un sorduğu bir soru değil; kendi görüşlerini, hamasi duygularını ifade etti. Elbette bütün memleket…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – “Hamasi” sözünü size iade ediyorum Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Memleketin her karış toprağı…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ermeni savunuculuğunu da size iade ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Durmuş, lütfen… Sizi nezakete davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuş…

Sayın Bakan, devam edin lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bütün memleket toprakları, 780 bin kilometrekarelik topraklar, doğusu batısıyla, güneyi kuzeyiyle hepimiz için değerlidir, kutsaldır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bundan ne kastettiğimi herkes çok iyi biliyor.

Sayın Yaman’ın…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ben de sizi alkışlıyorum! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen!

Sayın milletvekilleri! Sayın Aydemir!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Alkışlama hakkımı kullanıyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen devam edin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Yaman’ın, Malazgirt Yatılı İlköğretim Bölge Okulunun inşaatıyla, sorduğu soruyla ilgili olarak kendisine daha sonra cevap vereceğim Sayın Başkan çünkü şu anda ezbere, inşaatın gerçekleşme yüzdesini bilmiyorum, kendisiyle paylaşacağım.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN – Sayın Susam…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Bakanım, bugün, burada, Ağrı Üniversitesinin, İbrahim Çeçen Üniversitesi olarak değiştirilmesiyle ilgili tartışmalarda bir sürü şey birbirine karıştırılma noktasına geldi. Bir hayırseverin yapmış olduğu yardımı takdirle, saygıyla karşılarız. Eğitim camiasına bu anlamıyla yapılan her türlü yardım takdire şayan yardımlardır. Ancak bu tartışmaların çıkmasında, Komisyonda bu konu konuşulurken yardımseverle Bakanlık arasında, YÖK arasında yapılan protokoller net bir şekilde açıklanmış olsaydı, tüm bu tartışmaların ortadan kalkacağı çok açıktı.

Burada bulunan bütün milletvekilleri, bütün parti grupları açıktır ki, Ağrı gibi bir ile üniversite kazandırılmasında bir hayırseverin yapacağı katkıya hiç kimse bir şey söyleyemez. Bu işleri yapmış bir hayırsever olarak da söylüyorum. Bu işin kutsallığına herkes inanır ve gereğini yapar. Ama maalesef burada bazı şeyler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Bir şeyi tamamlayayım…

BAŞKAN – Sayın Susam, 1 dakika 21 saniye kaldı. Devam edeceğiz. Anladı zaten sorunuzu.

Evet, buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, Millî Eğitim Komisyonunda bu mesele görüşülürken, Sayın İbrahim Çeçen’in ne yapmak istediğini, ne kadar kaynak tahsis etmek istediğini, bunu kendisinin hangi ortamda, kendisi tarafından nasıl ifade edildiğini söylemekle kalmadım; bu protokolün, aslında, bizim kamuoyu, kamu adına yapılmış sağlam bir iş olduğunu, ancak bu protokolün yürürlüğe girme şansının Türkiye Büyük Millet Meclisinden bu yasanın çıkmasıyla olduğunu, bu yasa çıktıktan sonra bu protokolün bir anlam ifade edeceğini söyledim ve bunu yapmasaydım aslında beni tenkit etmiş olmanızdı. Protokolün mahiyetini de içeriğini de Sayın İbrahim Çeçen’in isminin verilmesiyle ilgili olarak ne yapmak istendiğini de ben Komisyonda da net bir şekilde ifade ettim. Ama bazı arkadaşlarımızın hâlâ kafası netleşmemişse, onlarla da konuşacağız. Daha müzakereler devam ediyor. Ümit ediyorum bu konularda da netliğe kavuşacağız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı istiyor musunuz? Demin istemiştiniz.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Hayır.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

(AK Parti sıralarından “Hayret bir şey, nereden çıktı!” sesi)

BAŞKAN – Kabul edilmiştir.

Bu “Hayret bir şey” nereden çıktı?

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Yeni bir usul mü Sayın Başkan?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, istendi daha önce. Daha önce istendi.

BAŞKAN – Şimdi, bakın, gayet adaletli, sakin bir şekilde bu Meclisi yönetip bu kanunu da çıkarmaya gayret ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama oturduğunuz yerden taciz, tahkir, tezyif gibi, bir de akıl öğretmeye yönelik tavır ve tarzınız olduğu zaman benim tavrım da tersleşir ve farklılaşır Sayın Milletvekili. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Siz demin burada yoktunuz, Sayın Öztürk yerinden kalktı ve karar yeter sayısı istedi. Ama ben henüz oylamaya geçmemiştim, soru-cevap işlemi devam ediyordu. Onun için, oturduğunuz yerden saygısız tavırlarınızı ortadan kaldırın. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Saygısızlık yapmıyorum.

BAŞKAN – Evet.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sizin yaptığınız saygısızlık.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, 1’inci maddeye geçerken şimdi bu 1’inci maddede “2809’un Ek 78” diyor. 5662 sayılı Kanun’la değiştirildiği zaman Ek 78, Kilis 7 Aralık Üniversitesi. Oysa 72, 73’üncü madde olması gerekiyor. Dolayısıyla, bu konuda doğrusu Hükûmetten ya da Komisyondan gelen kanunun neyin ismini değiştirdiği konusunda tereddüde düştük. 5662, 17 Mayıs 2007’de değiştirilmiş. 2809’da Ağrı Dağı Üniversitesi 73’üncü maddede. Şimdi, Kilis 7 Aralık Üniversitesine gidiyor maddeye atıf yaparak, buradaki “Ağrı Dağı” ifadesini değiştirmeyi istiyoruz. Bu, yok hükmünde olan bir teklif. Yani, dolayısıyla böyle bir teklif nasıl geçiyor, nasıl oluyor bilemiyoruz!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan ara verelim.

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan ara verelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın, böyle bir üniversite 78’de yok. İsim de yok. Yani Kilis’in mi ismini değiştiriyorsunuz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ara verelim Sayın Başkanım, ara verelim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İbrahim Çeçen Kilis üniversitesi!

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Kanun burada.

BAŞKAN – Sayın Vural, ben anladım sizi. Şimdi, ben burada anlamaya çalışıyorum, size cevap vereceğim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yarım saat ara verelim efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani böyle bir madde yok!

BAŞKAN – Sayın Vural, işlenmiş olan ek madde 78’de “Ağrı’da Ağrı Dağı Üniversitesi adıyla bir üniversite kurulmuştur.” diye geçiyor, “Kilis Üniversitesi” diye geçmiyor. Bir yanlışlık yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, gelen not böyle gösteriyor. Bakın, 5662 sayılı Kanun burada. Bu Kanun’da “ek madde 73” diyor. Yani, şimdi hangi kanunun hangi maddesini nasıl değiştirdiğimizi bilelim. Böyle olmaz efendim. Bu konuda Komisyon ile arkadaşlarımız bir araya gelsinler, redaksiyon gerekiyorsa redaksiyon yapılsın; değiştirilsin, öyle müzakere edelim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Görüşme devam etsin, bakalım.

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum. Sizi de arka tarafa çağırıyorum.

Kapanma Saati: 16.18

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 

93 sıra sayılı  Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulun 9 Mayıs 2007 tarihli 104’üncü Birleşiminde kabul edilen 5656 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’na ek 72 ile ek 76 maddeler eklenmiştir. Bu Kanun, henüz yürürlüğe girmeden 17 Mayıs 2007 tarihli 108’inci Birleşimde kabul edilen 5662 sayılı Kanun’la aynı Kanun’a ek 72 ile ek 88’inci maddeler eklenmiştir. Bu nedenle, 5662 sayılı Kanun’la eklenen ek maddelerin numaraları ek madde 77’den başlatılarak metne işlenmiş olduğundan Ağrı Dağı Üniversitesinin kurulmasına ilişkin ek madde numarası 78’dir.

Bu teknik açıklamayı bilgilerinize sunuyorum.

1’inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun ek 78 inci maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında yer alan “Ağrı Dağı Üniversitesi” ibareleri “Ağrı İbra-him Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter’de.

Buyurun Sayın Serter.(CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ağrı Dağı Üniversitesinin adının “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirilmesine ilişkin yasa tasarısının 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak söz almış bulunuyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Ağrı Dağı Üniversitesi, bilindiği gibi, 2007 yılında kurulmuş bir üniversitemizdir ve Ağrı Dağı Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesinden ayrılan 1 eğitim fakültesi, 1 sağlık bilimleri yüksekokulu, 1 de meslek yüksekokulundan temelde kurulmuş bir üniversitedir. Şu anda 2.200 öğrenci “Ağrı Dağı Üniversitesi” adı altında Ağrı’da eğitim görmekte, rektörü henüz atanmamış olan bu üniversitemizde 1 profesör rektörlüğe ve aynı zamanda da dekanlığa vekâlet etmektedir.

Ağrı Dağı Üniversitesinin toplam öğretim kadrosu bugün sadece 16 yardımcı doçentten ibarettir, akademisyen olarak. Bu 16 yardımcı doçentin dışında 103 adet de öğretim elemanıyla, 2.200 öğrencimiz burada eğitim görmektedir.

Şimdi biz bu üniversitemizin ismini değiştirmeye çalışıyoruz. Biz çalışmıyoruz da, iktidar partisi böyle bir öneride bulunuyor. Şu anda, 2.200 öğrenci, bu yıl içinde diploma alanlar da dâhil olmak üzere, Ağrı Dağı Üniversitesi diplomasını almış bulunmaktadırlar, ama önümüzdeki yıldan itibaren, bu değişiklik kabul edilirse, farklı bir isimde diploma almaya başlayacaklardır.

Ağrı Dağı Üniversitesiyle ilgili bu teklifin bugüne kadar Genel Kurula inmemesi, zannediyorum sadece gündemin yoğun olmasından da kaynaklanmamaktadır; henüz bu üniversite için bir arazi tahsisi sonuçlandırılmamıştır, yapılmamıştır. Şeker fabrikası arazisinin bu üniversitemize kampüs inşaat alanı olarak verilmesi istenmektedir, ama bugüne kadar bu konuda sonuçlanmış bir tahsisin de olmadığı bana bildirildi, eğer son günlerde olduysa bundan da tabii ki memnuniyet duyarız.

Şimdi, efendim, Ağrı Dağı, Ağrı Dağı’nın eteklerinde kurulmuş, Ağrı ilinde kurulmuş bir üniversite için son derece güzel ve anlamlı bir isimdir. Çünkü Ağrı Dağı, sadece Türkiye’nin en yüksek dağı, Avrupa’nın en yüksek dağı değil, dünyanın ikinci büyük volkanı değil, aynı zamanda, hem bütün dinlerde yeri olan hem bütün efsanelere konu olan, turistik açıdan son derece önemli kültürel birtakım özellikler içeren çok önemli bir kültürel değerimizdir ve bir üniversitemize böyle bir ismin verilmiş olması sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası bakımdan da çok anlam ifade etmektedir. Çünkü bütün dünya Ağrı Dağı’nı bilir, Ağrı Dağı’na turist gelir, Ağrı Dağı’nda Nuh’un Gemisi’yle ilgili bilim adamları araştırmalar yapar. Bu kadar anonim, tanınan ve bilinen bir üniversite ismi yerine, sadece bir bağış karşılığı bir hayırsever iş adamının adının bir üniversiteye verilmiş olması, hem ülkemizdeki akademik teamüllere hem de dünyadaki akademik teamüllere açıkça aykırıdır.

Biliyorsunuz, 1938 yılına kadar, şu anda Ağrı’nın bulunduğu yerde kurulmuş bulunan ilimizin adı Karaköse’ydi, yani Ağrı Dağı, Karaköse ilinin isminin Ağrı olarak değişmesini sağlamıştır ama bir üniversitemize adını vermeyi, bu teklif yasalaşırsa, ne yazık ki başaramamış olacaktır. Öncelikle bu konuda büyük üzüntü duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.

AKP döneminde 41 yeni üniversite kuruldu değerli milletvekilleri. Bırakalım son kurulan 9 üniversiteyi, Bütçe Kanunu itibarıyla baktığımızda, 2008 bütçesi çıktığında 32 üniversitemiz kurulmuş bulunmaktaydı. Peki, yeni üniversite kurmak ne demektir? Yeni üniversite kurmak, yeni yatırım bütçelerini üniversitelere vermekle ancak mümkün olur. Bu üniversiteler birdenbire gökten inmiyor, bu üniversiteler için bir yatırım bütçesi ayrılması gerekiyor ki yeni üniversiteler kurulabilsin.

Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi içinde üniversitelere ayrılan yatırım bütçelerine bir bakalım: Bu yatırım bütçesi 2006 yılında yüzde 17,18 -yine sizin iktidarınız döneminde, 2006’da yüzde 17,18- Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine üniversite yatırım bütçesinin oranı. 2008’e geliyoruz yüzde 7,49’a iniyor. Tuhaf değil mi? 32 yeni üniversite kuruyorsunuz, 9 tanesini daha kurma kararı alacaksınız -bununla ilgili hazırlıklar var- yatırım bütçesini indiriyorsunuz. Bu ne anlama geliyor? Bu bir tek anlama geliyor: Biz üniversitelerle ilgili kuruluş yasalarını bu Meclisten çıkarırız ama sonra üniversitelerin isimlerini satışa çıkarırız ve üniversite kampüslerini hiç yatırım bütçesi ayırmadan inşa eder, bitiririz. Bunun başka bir anlamı yoktur. Bu son derece açıktır ve sizler bunu kabul etseniz de, hoş görseniz de hatta “Ne güzel, hayırsever iş adamlarının isimlerini veriyoruz, üniversiteler kuruyoruz.” deseniz de bu sadece ülkemizdeki değil ama bütün dünyadaki akademik geleneklere aykırı bir uygulamadır değerli milletvekilleri, böyle bir şey olmaz. Siz özel üniversite kurmuyorsunuz, siz hatta vakıf üniversitesi de kurmuyorsunuz, devlet üniversitesi kuruyorsunuz. Başbakan çıkıyor  “Türkiye’ de bir Harvard, bir Oxford, bir Princeton yok.” diyor ama bir İbrahim Çeçen, bir Koç, bir vesaire gibi isimler söylemiyor gördüğünüz gibi. Oranın iş adamları kendi isimlerini üniversitelere vermiyorlar. Para karşılığı, bu üniversitelere isimlerini verme karşılığı bu üniversite kampüslerini inşa etmiyorlar. Yok böyle bir şey. Yok böyle bir alışkanlık.

Bırakın devlet üniversitelerini, koyalım onları bir kenara, vakıf üniversitelerine bakalım. Vakıf üniversitelerinin isimlerini ben size hatırlatayım: Acıbadem, Atılım, Bahçeşehir, Başkent, Beykent, Bilkent, Çağ, Çankaya, Doğuş, Haliç, Fatih, Işık, Bilgi, Kültür, Ticaret, Ekonomi, Yeditepe, Ufuk, Maltepe.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Sabancı, Koç, Kadir Has…

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bakın, vakıf üniversitelerinin çok büyük kısmında bile, hepsinde demiyorum, kuruldukları yerlerin ismi ya da anlam ifade eden isimler verilmiştir. Bir şahsın adıyla soyadının verildiği vakıf üniversitesi sayısı bile azdır ki vakıf üniversiteleri konumuz dışındadır. Biz, devlet üniversitelerinden burada söz ediyoruz.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Sonuçta verilmiş ama.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Şimdi, Sayın İbrahim Çeçen, hiç kuşkusuz, bölgesinde çok saygı duyulan, değerli ve hayırsever bir iş adamı, bugüne kadar eğitimle ilgili yatırımlar yapmış, bugüne kadar birçok okul da yaptırmış, ismini bu okullara da vermiş ama değerli milletvekilleri, ben size bizim kendi geleneğimizi, örfümüzü, kültürümüzü, inançlarımızı hatırlatmak istiyorum. Bizim kendi inançlarımızda ve örfümüzde hayırseverliğin nasıl tanımlandığını bir saniye olsun hatırlamanızı rica ediyorum. Hayırseverlik, karşılık beklemeden yapılan yardımdır.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Bunun bir karşılığı yok.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Siz, hayırseverliğin karşılığında eğer isminizin bir yere verilmesini şart koşuyorsanız elbette, yine bir katkı yaparsınız ama gerçek anlamdaki hayır anlayışından uzaklaşmış olursunuz.

Şimdi, ben size bunun örneklerini vereceğim. Türkiye’de bu olay ilk defa olmuyor. Muğla Üniversitesi: Sayın Koçman, Muğla Üniversitesinin kampüsünü baştan başa inşa etti. Ne oldu? Adı mı verildi? Böyle bir dayatması mı oldu? Olmadı.

Sayın Şahenk Niğde Üniversitesine çok büyük katkılar yaptı, ismi mi verildi? Hatta kendisine “Bir fakültenin üstüne ismini verelim.” diyenlere, bunu kesinlikle kabul etmeyeceğini söyledi.

Bir başka örnek size, tersinden örnek: Sayın Aydın Doğan iletişim fakültesi kurmak istedi adının verilmesi koşuluyla. YÖK bunu kabul etmedi geçmişte, reddetti ve bu konuda yayınlanmış genelgeleri vardır. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Türk yükseköğretiminin     -beğenin beğenmeyin- sizin değiştirmeye bile ne yazık ki muvaffak olamayacağınız birtakım gelenekleri vardır, birtakım değerleri vardır. Bu değerlerine de sahip çıkma adına üniversitelere parayı bastıranın adını tabela olarak asmak bu geleneklerin dışındadır. O zaman ben şunu sormak istiyorum: Yarın öbür gün bir iş adamı çıktı, dedi ki: Ben 1 milyar dolar veriyorum, hadi gelin İstanbul Üniversitesinin adını da değiştirelim, Marmara’nın adını değiştirelim, Ankara Üniversitesinin adını değiştirelim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Kilis) – Ne alakası var?

BAŞKAN – Sayın Serter, bir dakika ek süre veriyorum.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – “Ne alakası var” değil değerli milletvekilleri…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Satarlar, satarlar, baba baba satarlar.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – …burada yeni kurulan bir üniversiteden bahsetmiyoruz, kurulmuş ve adı verilmiş bir üniversitenin adını para karşılığı değiştirmekten bahsediyoruz.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Bağırmanıza gerek yok, bağırmadan da konuşabilirsiniz.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Siz bağırmazsanız ben de bağırmam.

Bakınız, Millî Eğitim Komisyonunda Sayın Bakana sorduk, dedik ki: “Şu protokol nedir, görelim.” Sayın Bakan bize ısrarla protokolü göstermedi. Niye göstermediğini de şu anda çok iyi anlıyoruz. Çünkü o protokolde zikredilmiş bir rakam da yok, yani bu bağışın şu kadar para karşılığında yapıldığına ilişkin bir rakam da yok. Olsa da olmasa da hiçbir şey fark etmez, o protokolde bütün ayrıntıları yazılı olsa da bir devlet üniversitesine, tekrar altını çiziyorum, kurulmuş bulunan bir devlet üniversitesine, adını Ağrı Dağı’ndan alan bir devlet üniversitesine para karşılığı, bağış karşılığı isminin verilmesine biz -kusura bakmayın değerli milletvekilleri- bağış demiyoruz ticaret diyoruz, satış diyoruz.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hizmet karşılığı.

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Bu kârlı bir satıştır, çok kârlı bir satıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Hiç alakası yok!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serter.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sabahtan beri tartışılıyor, Ağrı Dağı Üniversitesinin isminin “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirilmesi isteniyor. Ben de bu konu üzerinde biraz bilgiler vermek istiyorum. Vakit kalırsa da Ağrı ve Ağrı ilinin güzellikleri hakkında -gerçi Ağrılı arkadaşlarımız bu bilgileri verdiler ama- ben bir coğrafyacı, bir tabii bilimci olarak onlara değineceğim fırsat kalırsa, kalmazsa bunlar üzerinde konuşacağım.

93 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 5662 sayılı Kanun’a eklenen 73’üncü maddeyle Ağrı’da Ağrı Dağı Üniversitesi adıyla kurulmuş olan üniversite, Atatürk Üniversitesine bağlı iken adı ve bağlantıları değiştirilerek oluşturulan Eğitim Fakültesi, Sağlık Yüksekokulu, Meslek Yüksekokulu, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ve yeni kurulan Fen-Edebiyat Fakültesi ile İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden oluşmuştur. Yani burada, demek ki 3 tane fakültesi olan, birkaç tane de yüksekokulu bulunan bir üniversitemiz olacak. 2809 sayılı Kanun’a eklenen ek 34’üncü madde ile daha önce başka üniversitelere bağlı iken Ağrı Üniversitesine bağlanan fakülte ve yüksekokullara ait her türlü araç ve gereç, malzeme ve taşıtların başka bir işleme gerek kalmaksızın Ağrı Üniversitesine bağlanacağı belirtilmektedir. Ancak, özellikle bu araç ve gereçler ile taşıtlar önceki üniversitenin ödenek ve gayretleriyle alınmış olup, o üniversitenin ihtiyaç duyduğu hizmetin aksamasına sebep olabilir. Bu yüzden araç ve gereç ile taşıtların eski üniversitede kalması daha adil ve uygun olacaktır diye düşünüyorum.

Ayrıca, yine, 2809 sayılı Kanun’a eklenen geçici 25’inci madde ile “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut üniversitelerde kayıtlı bulunan … öğrencilere verilecek mezuniyet belgeleriyle diplomaları, istekleri halinde fakülte veya yüksekokulların bağlandığı yeni üniversitelerin adına bakılmaksızın kayıt tarihlerinde bağlı bulundukları üniversitelerin adıyla eski üniversitelerince verilir.” denmektedir ki bu da çok uygun bir uygulama olmasa gerek. Yeni kurulan üniversitelerin popülaritesinin azalmasına sebep olabilir bu. Yani, siz, elbette, daha önce Atatürk Üniversitesi Ağrı Eğitim Fakültesine öğrenci oldunuz, ancak bu Yasa ile Ağrı Üniversitesine bağlandı Ağrı Eğitim Fakültesi. O zaman çocuklarımızın da bu bağlanmanın başladığı andan, zamandan itibaren diplomalarının Ağrı Üniversitesi tarafından verilmesi uygun olacaktır diye düşünüyorum. Öğrencinin yeni üniversite adıyla diploma veya belge almasının temini daha anlamlı olacaktır. Aksi takdirde aynı tarihte aynı üniversiteye kaydolmuş olanların bir kısmının A, bir kısmının da B üniversitesinden mezun olmaları gibi bir garabet ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum. Bu, demek ki bunun da önlenmesini sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan bu yasa tasarısı ile Ağrı’da kurulmuş olan Ağrı Dağı Üniversitesinin adı “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirilmek istenmektedir. Buna gerekçe olarak da İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ ile yapılan bir protokol gündeme getirilmektedir. Bu protokolün 2’nci maddesine göre, Ağrı Dağı Üniversitesinin kampüs alanında yer alması gereken binaların İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ grup şirketleri tarafından bağış yoluyla yapılarak Ağrı Dağı Üniversitesine devredileceği belirtilmekte; 3’üncü maddede, adı geçen üniversite için gerekli tüm fiziki yapıyı yapma hususunda taahhütte bulunulmaktadır. 4’üncü maddede İbrahim Çeçen Yatırım Holding AŞ grup şirketlerinin bağış taahhüdü “Ağrı Dağı Üniversitesi” adının “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirilmesi şartına bağlanmıştır.

Tabii, elbette ki bu bağışı yapan kişinin birtakım haklar talep etmesi mümkün olabilir. Bütün bunlardan hayırsever bir iş adamının bağışlarının yükseköğrenim alanına çekilmesi, onun onore edilerek özendirilmesi, böylece üniversite kapılarını zorlayan gençlerin üniversite eğitimi arzusuna katkıda bulunacağı dile getirilmekte ve üniversiteye hayırseverin isminin verilmesinin uygun olacağı mütalaa edilmektedir.

Bir üniversitenin kurulması için, yetişmiş öğretim elemanlarına ihtiyaç duyulmasının yanında, bina, laboratuvar, derslik, spor ve dinlenme yerlerine de ihtiyaç duyulmakta ve bu ihtiyaçlar genel bütçeden ayrılan ödeneklerle giderilmeye çalışıldığı gibi, hayırseverlerin katkıları da bu konuda önemli bir yer tutmaktadır. Sayın İbrahim Çeçen’in de bu üniversitenin kuruluşunda önemli bir eksiği tamamlayacak olan kampüsün fiziki altyapısını yapmaya talip olması ve Sayın Bakanın belirttiğine göre, 100 milyon dolara kadar harcamayı taahhüt etmesi takdire şayan bir harekettir, kendilerini kutluyorum. Ancak bir üniversitede sadece binalar yeterli olmayıp birçok kişinin maddi ve manevi gayretleri bu eserin meydana gelmesini sağlamaktadır.

Biraz önce Beytullah arkadaşımız belirtti, ben de belirtmek istiyorum: Burada Ağrı Dağı Üniversitesinin kurulması için büyük gayretler sarf eden 21’nci Dönem Milletvekili Sayın Nidai Seven’i takdirle anıyor, dileğinin bu dönemde yerine gelmesinden dolayı kendisini ve Ağrılıları kutluyorum. Bu yüzden bu üniversitemizin isminin “Ağrı Dağı Üniversitesi” olarak kalması uygun olacaktır. Ancak bu hayırsever iş adamımızın bu gayretlerinin gözden ırak kalmaması için kampüse “Ağrı Dağı Üniversitesi İbrahim Çeçen Kampüsü” adının verilmesi uygun olur diyorum. Ayrıca, Meclis Başkanlığı tarafından kendisine bir de üstün hizmet madalyası verilerek onurlandırılması söz konusu olabilir.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizde bulunan doksan dört devlet üniversitesinin birçoğuna hayırsever vatandaşlarımız tarafından büyük oranda bağış yapılmış ve bağışların karşılığı bu hayırseverlerin isimleri, dersliklere, laboratuvarlara, yüksekokullara, fakültelere, yurtlara ve kampüs alanlarına verilmiştir. Dolayısıyla, “Ağrı Dağı Üniversitesi” adının korunması bu geleneği de korumuş olacaktır. Biraz önce konuşmacı sayın vekilimiz Muğla Üniversitesinde ve Türkiye’nin diğer birçok üniversitesinde hayırseverlerin katkılarının bulunduğunu, ancak bunların belirli bölümlere isimlerinin verildiğini belirtti ki bu doğru bir hareket.

Sonuç olarak, ülkemiz ve Ağrı ili için sembol hâline gelmiş Ağrı Dağı, bu yeni üniversitemizin adında mutlaka bulunmalıdır. Bu üniversitenin isminin “Ağrı Dağı Üniversitesi” olarak korunması, binlerce yıldır Türk’e vatan olmuş Anadolu’daki bir tabii değerimizin daima anılmasına da vesile olacaktır.

Tabii burada bir şeyi daha belirtmek istiyorum: Bu bütün temennilerime, Ağrı Dağı Üniversitesinin Ağrılılara, milletimize, memleketimize ve bilim hayatına hayırlı olmasının yanında il diye üniversite kurulmasını çoktan hak etmiş olmasına rağmen bir üniversitesi olmayan, tabela nüfusu 229 bin olan Tarsus’a bir üniversite kurulması gerektiğini bir defa daha hatırlatıyorum.

Sözlerimin başında Ağrı’dan da kısaca bahsedeyim demiştim ama fazla da vakit kalmadı. Şunları belirtmek istiyorum: Ağrı, benim birkaç defa gördüğüm, öğrencilerimizi gezdirmek üzere götürdüğüm şehirlerimizden birisi, gerçekten kendine has özellikleri olan bir yer.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum Sayın Akkuş, tamamlayın lütfen.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Tabii burada konuşan arkadaşlarımız, genellikle olayı, üniversite kurulması olayını ekonomik olarak değerlendirdiler. Yani Ağrı’ya bir üniversite kurulacak, 20 bin tane öğrenci Ağrı Üniversitesinde okuyacak. Bu, elbette ki şehre hem ekonomik olarak hem de sosyal olarak bir hareketlilik sağlayacak. Bunun sonucunda da Ağrılılar ekonomik olarak sıkıntıdan kurtulacaklar diyor arkadaşlar. Ben de diyorum ki Ağrı’nın güzellikleri var, Ağrı Dağı, İshak Paşa Sarayı, bunun yanında dünyanın ikinci büyük gök taşı çukuru.

Buraların gündeme getirilerek turizme kazandırılmasıyla da Ağrı önemli bir ekonomik etkinliğe kavuşacaktır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Şahıslar adına iki kişi konuşacaktır. İlk konuşmacı Ağrı Milletvekili Sayın Fatma Kotan, ikinci konuşmacı Ağrı Milletvekili Mehmet Hanifi Alır.

Buyurun Sayın Kotan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FATMA SALMAN KOTAN (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle selam ve saygılarımı sunarım.

Bilim yuvaları olan üniversitelerimiz ülkemizin en önemli varlıklarındandır. Üniversitelerimiz gençlerimizin ufkunu geliştirip onların meslek edinmelerini sağlamaktadır. Dünyada tüm ülkelere baktığımızda, gelişmişliklerinin bilim yuvası olan üniversitelerin zenginlikleriyle doğru orantılı olduğunu görmekteyiz.

Ülkemizde de üniversitelerimizin gelişmesi için elimizden geleni iktidarıyla muhalefetiyle yapmak zorundayız. Hükûmetimiz, iktidarda bulunduğu süre boyunca eğitime büyük destek verirken, eğitim ve öğretimin önemini bilerek ve buna göre hareket etmiştir.

Hükûmetin olduğu kadar vatandaşlarımızın da eğitime büyük katkıları bulunmaktadır. Burada, eğitime katkısı olan tüm vatandaşlarımıza teşekkürü bir borç bilirim.

Ülkemizde çoğu gencimiz yükseköğrenim görmek istemekte ve bu taleplerle sınavlara girmektedirler. Biz de bu gençlerimizin taleplerini karşılamak için elimizden geleni yapmak durumundayız. Ülkemizde hayırsever birçok iş adamımız eğitime ve üniversitelerimize destek vermektedirler. Yaptıkları bağışlar ve yardımlarla yükseköğrenim alanının genişlemesi ve gelişmesini sağlamaktadırlar.

Değerli iş adamlarımız yaptıkları yardım dolayısıyla onore edilmiş. Buna en güzel örneklerden biri olarak İzzet Baysal’ı verebiliriz. Yaptığı yardımlardan ötürü “İzzet Baysal Üniversitesi” adını alarak, çok güzel bir üniversiteye kendi ili kavuşturulmuştur.

Ne mutlu ki, ülkemizin güzide şehirlerinden biri olan Ağrı’da da 2007 yılında, önceki dönem vekillerimizin de ciddi katkısı ve Sayın Bakanımızın, Sayın Başbakanımızın ve İktidarımızın katkısı ile “Ağrı Dağı Üniversitesi” adı altında bir üniversite kurulmuştur. Üniversitemizde birçok eksiklikler mevcuttur.

Sayın İbrahim Çeçen de Ağrı’nın çok önemli iş adamlarından birisi. En önemli iş adamı demek istiyorum huzurlarınızda. Çünkü Ağrı’da büyük bir kampüse sahip bir üniversitenin yapılması için Sayın Bakanımızla beraber bir protokol imzalamışlardır. Sayın İbrahim Çeçen, bugüne kadar ülkemizde ve ilimizde eğitim alanında birçok hizmet, yatırım ve yardımlarda bulunmuştur. Ağrılı Sayın İbrahim Çeçen, vakfı aracılığı ile yüzlerce çocuğumuza eğitimlerini tamamlayabilmeleri için burs vermekte, ayrıca eğitimle birlikte spor ve sanata da destek vermektedirler.

Güzide iş adamlarımızın onore edilmesi ve bu sayede diğer iş adamlarımızın da teşvik edilmesi kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni kurulan bir üniversitemiz olan Ağrı Dağı Üniversitemizin kampüsünün akademik, idari, sosyal tesis binalarının İbrahim Çeçen Yatırım Holding Anonim Şirketi grubu tarafından bağış suretiyle yapılarak Üniversite Rektörlüğüne devri konusunda Millî Eğitim Bakanımız ile İbrahim Çeçen Holding arasında bir protokol imzalanmıştır. Bu şekilde Sayın İbrahim Çeçen yapacağı bağış ile üniversitemizin ihtiyaçlarının karşılanmasına ve sağlıklı bir yükseköğrenim hizmeti verilmesine büyük bir katkı sağlayacaktır. Böyle onurlu bir harekette bulunarak ülkemiz gençlerine ve ülkemiz eğitimine destek veren Sayın İbrahim Çeçen isminin üniversiteye verilmesinin doğru bir hareket olduğu kanaatindeyim.

Ben konuşma süremi aşacağımı düşünerek, burada Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Fatma Hanım’a bir şey söylemek istiyorum. Az önce, İstanbul’da kurulan birçok üniversiteden, vakıf üniversitelerinden bahsetti. Burada bize muhalif olan arkadaşlarım, keşke yıllar önce Ağrı gibi geri kalmış illerde üniversite olmaz iken büyük illerimizde üniversite yapıldığı zaman bu muhalefetliklerini göstermiş olsalardı, Ağrı’da keşke yıllar önce üniversite kurulmuş olsaydı, keşke Ağrı’da benim arkadaşım birçok kadının üniversite okumuş olmalarına vesile olmuş olsalardı, ben de burada onlara saygıyla selam verecektim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Üniversiteye karşı çıkan var mı?

FATMA SALMAN KOTAN (Devamla) – Benim gibi birçok bayan… Maalesef ailelerinden dolayı ya da farklı nedenlerden dolayı –bunu derken ilimi kötülemek ya da ilimin gelenek göreneklerini kötülemek istemiyorum, saygı duyuyorum- bazı nedenlerden dolayı üniversiteyi okuyamayan kızlarımız, maalesef şu anda çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıyadır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Her yerde var üniversite okumamış kızlarımız.

FATMA SALMAN KOTAN (Devamla) - Keşke bir kadın olarak, keşke bir bayan olarak yıllar önce Ağrı’da bir üniversitenin kurulması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süreniz var.

Buyurun.

FATMA SALMAN KOTAN (Devamla) – Keşke yıllar önce birçok büyük şehirde kurulan vakıf üniversitelerinin bir tanesi de Ağrı’da kurulmuş olsaydı da burada benden önce de bayan vekiller bizi temsil etmiş olsaydı ve birçok bayanımızın önü açılmış olsaydı ve keşke diyorum bu desteği, evet…

OKTAY VURAL (İzmir) – Keşke altı yıldır yan gelip yatmasaydınız!

FATMA SALMAN KOTAN (Devamla) – …hep beraber vermiş olsaydık ve iş adamımızın…  Sadece ticaret ile üniversitenin kurulduğunu söylemesi beni çok üzmüştür. Burada iş adamamız oraya ciddi bir yatırım yapmaktadır. Bu yatırımı kendi şirketinin kasasından çıkarmaktadır. Ticaret ile yapmış olsa idi başka bir şekilde ihale söz konusu olacaktı.

Sayın İbrahim Çeçen altmış yıllık ticaretine ve holdingine sahip, ciddi bir iş adamımızdır ve Hükûmet ile de hiçbir bağlantısı söz konusu değildir. AK Parti Hükûmeti altı yıl önce vardı, İbrahim Çeçen altmış yıldan beri holdingleriyle uluslararası alanda iş yaratan bir iş adamımızdır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Reklamlara giriyor Sayın Başkan, reklamlara! İnsaf ya! İnsaf ya!

FATMA SALMAN KOTAN (Devamla) – Ne mutlu bize İbrahim Çeçen gibi bir iş adamımız var.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kotan.

Şahısları adına ikinci söz, Ağrı Milletvekili Sayın Mehmet Hanifi Alır’ın.

Buyurun Sayın Alır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET HANİFİ ALIR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Altmış yıldır niye yapmadı üniversiteyi oraya? Altmış yıldır holdingleri vardı da niye yapmadı?

ALİ KUL (Bursa) – Keyfi istedi şimdi yaptı. Keyfinin kâhyası mısın sen?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Niye yapmadı?

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…

ALİ KUL (Bursa) – Allah, Allah… “Niye yapmadınız?” Canı şimdi istemiş, yapmış adam!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Senin görevin ne orada, avukatı mısın?

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak… Sayın Uzunırmak… (AK Parti ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Tuna…

HÜSNÜ TUNA (Konya) – Altmış yıldır siz niye yapmadınız?

BAŞKAN – Sayın Tuna…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kadrolu bir adam var orada!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Siz niye bağırıyorsunuz?

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – “Adam mısın?” diyenler orada, onları uyarın.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak’a üç kere söyledim, iki kere de Sayın Tuna’ya söyledim; kendi arkadaşınızı dinlemiyorsunuz.

Buyurun Sayın Alır, başlayın lütfen.

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri …

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Görmüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – …Ağrı Dağı Üniversitesinin isminin “Ağrı İbrahim Çeçen” olarak değiştirilmesiyle ilgili kanun tasarısının 1’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, Ağrı gibi bir yer efsanelere göre, dünya literatürüne göre insanoğlunun ilk yaratıldığı bir yer, Âdem’in ilk yaratıldığı, efsanelerin geçtiği bir yer. Ve gene efsanelere göre, literatürlere göre insanoğlunun ve doğanın ikinci sefer dizayn edildiği bir yer. Ve yıllarca İshak Paşa Sarayı’yla önemli bir yönetim merkezi olmuş olan bir yer.

Ve her şeyden önemlisi gene büyük bir şair, büyük mutasavvıf, büyük filozof Ahmedi Hani gibi büyük bir zatın bulunduğu bir yerin ve yıllarca ilim, irfanın öğretildiği bir yerin, son yıllarda, beş yıl önceye kadar gerçekten ciddi bir şekilde eğitimden, ilimden ve irfandan mahrum bırakılması düşünülemezdi.

Ve bunun için bize, ilimize bir üniversiteyi bağışlayan 59’uncu Hükûmete, 60’ıncı Hükûmete ve bilhassa Sayın Millî Eğitim Bakanımız Hüseyin Çelik Bey’e teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Ve aynı zamanda son beş yıla kadar bütün Ağrı’da bin beş yüz derslik varken son beş yıl içinde bin dersliği ilave ederek eğitimde büyük hamle yapan Sayın Bakanımıza gene teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Ve ne yazık ki bu ilimiz yıllarca eğitimden mahrum kalmıştır. Bunca çabaya rağmen, hâlen, maalesef Ağrı’nın Patnos ilçesinde 7 bin öğrenci hiç okula gitmemiştir. İnşallah bu dönemde bu da telafi edilecektir.

Değerli arkadaşlar, biliyoruz ki bir zamanlar Türkiye yarım kalmış inşaatların mezarıydı. On sene devam eden, on beş sene devam eden, yirmi sene devam eden, on yıllarca devam eden yarım kalmış barajların olduğunu, havaalanlarının olduğunu ve yıllarca parasızlıktan bitirilemeyen üniversitelerin binalarının olduğunu biliyoruz ve buna rağmen bu son dönemde büyük bir atılım yapılmıştır, artık, Türkiye bu mezarlıktan kurtulmuştur. Ve şartlar böyleyken, işleri bitirmek, para bulmak o kadar zorken, bir hemşehrimiz ve bizim gurur kaynağımız, vefalı bir Ağrılı, iyi bir Türkiyeli iş adamı elini taşın altına koymuş, bin dolarını gözden çıkarmıştır, 100 bin dolarını gözden çıkarmıştır ve eğer 100 bin dolarla bitmezse, 100 milyon dolarla bitmezse bunun üstüne telafi edeceğini de taahhüt etmiştir. Biz sadece ve sadece ancak buna teşekkür ederiz. Buna ne denilebilir? Ve biz Ağrılılar olarak bu iyi hemşehrimizin ismini üniversitemize vermekten de gurur duyarız.

Demin bir arkadaş hayır işlerinden söz etti. Hayır işlerinin birtakım -nedense- kuralı, kanunu olacak!

Efendim, hiç kimse hiç kimsenin hayrının avukatı değildir. Ben hayrımı yaparım nasıl yaparsam, o beni bağlar. Siz yapın, siz de gelin Ağrı’da bir tane enstitü kurun, ismini de verelim, var mısınız? (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Verelim, bin dolar da biz verelim, bizim ismimizi de verin!

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Ve “Aydın Doğan” ismi demin geçti. Benim bildiğim kadarıyla, Gümüşhane’de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın.

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – …Gümüşhane Aydın Doğan Yüksekokulu vardır. “Hiçbir okula isim verilmemiştir.” denildi. İsmi vardır, Gümüşhane’de Aydın Doğan Yüksekokulu vardır.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Sonradan, sonradan o!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Üniversite o, üniversite!

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Hayırlı olsun.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Alır.

Soru-cevap faslına geçiyoruz.

Sayın Enöz...

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana iki sorum var.

1) Hükûmetinizin kurulmuş devlet üniversitelerinin adlarının iş adamlarının adlarıyla para karşılığı değiştirilmesi konusunda bir politikası var mı?

2) Eğer böyle bir politikanız varsa bu uygulamayı açık arttırma yöntemiyle yapmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Asil, buyurun.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, Yükseköğretim Kurulunun topluma sunduğu çok yönlü, özenle çalışılmış, üzerinde fikir birliği sağlanmış bir strateji planının olmaması yükseköğretim üzerindeki sorunları tartışırken bu tartışmalar yapıcı bir nitelik kazanmamakta, enerji ve zaman kaybının ötesinde bir sonuç doğurmamaktadır. Bunu bugün net olarak bir kez daha gördük. Yükseköğretim Kurulunun kendisine yasalarla verilmiş olan yükseköğretim sistemini yönlendirmek görevini yerine getirebilmesi için müzakere edilmiş ve üzerinde fikir birliği sağlanmış bir stratejik plan geliştirmesi için ne gibi bir çalışmanız olacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyokimya Bölümü Türkiye’de lisans düzeyinde dört yıllık eğitim veren bir bölüm olarak faaliyetini sürdürmekte ve 1996 yılından beri mezun vermektedir. Söz konusu mezunlar gıda, ilaç, tıbbi ve kimyasal maddeler, tarım ilaçları, kozmetik ve deterjan sanayileri kollarında çalışmaktadır ancak Devlet Personel Başkanlığı tarafından tanınmamaktadır. Bu fakülteden mezun öğrencilerimizin teknik hizmetler, sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık sınıfında biyokimyager olarak belirlenmesiyle mağduriyetleri giderilecektir. Yoksa bu bölümü kapatıp bundan sonra okuyacak öğrencileri mağdur etmeyelim diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ben de Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Bu uygulama yani Ağrı için yapılacak olan bu uygulama diğer devlet üniversiteleri için de geçerli olacak mıdır, yeni kurulan üniversiteler için özellikle, Sayın Milletvekili arkadaşımın sorduğu gibi? Eğer geçerli olacaksa bunun ölçütü Sayın İbrahim Çeçen’le yapılan protokol mü olacaktır? Ya da bu protokole yeni ilaveler olacak mıdır? Ve yine şunu sormak istiyorum: Hükûmetin ve Sayın Bakanın bu konuda bir kampanya açmak gibi bir düşüncesi var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ağrı Milletvekili arkadaşımız “Yarım kalan inşaatları biliyoruz biz.” dedi. Ben size bir inşaattan bahsedeyim. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi, 600 yataklı, altı yıldır buraya doğru dürüst ödenek verilmiyor ve inşaat yarım duruyor. Acaba, Bakanlık burayı desteklemeyi düşünüyor mu?

Diğer bir sorum, az önce sorulan “İhaleyle isimleri satmayı düşünüyor musunuz?” lafına devamla sormak istiyorum ben. İhale yapmayı düşünürse isim satma konusunda, Kamu İhale Kanunu’nu da kullanacak mısınız, uygulayacak mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tekrar hayırsever vatandaşımıza teşekkür ettikten sonra, bir bilgiyi Genel Kurulun, milletimizin ve Sayın Bakanın dikkatine sunmak istiyorum. Bir hayırsever, bin liralık bir geliri var, hiçbir hayır yapmadı, yüzde 25’ten 250 lira vergi ödüyor. 200 lirasını hayır olarak yaptı, kalan 800 üzerinden vergi ödüyor, dolayısıyla 200 lira vergi ödüyor. Devletin vazgeçtiği vergi, hayır nedeniyle, 50 lira. Dolayısıyla, 200 liralık bağışın dörtte 1’inin devletin vazgeçtiği vergilerden oluştuğunu Sayın Bakan biliyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çakır…

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Bakan, yasalarımıza göre vakıflar kâr amaçlı yükseköğretim kurumları kuramazlar, ancak alınan bilgilere göre, İstanbul’da bulunan vakıf üniversitesi Bilgi Üniversitesinin Loreal International Corporation adında bir Amerikan şirketine satıldığı ve mütevelli heyetinin ve üniversite yönetim kurulunun bir gecede değiştiği iddia edilmiştir.

Bu konudaki düşüncelerimizi Plan ve Bütçe Komisyonunda üniversitelerin bütçelerinin görüşülmesi sırasında dile getirmiş ve bu sorularımızı cevaplandırmanızı istemiştik, ancak bugüne kadar hâlâ cevap alamadık. Bu konuda cevap vermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu, özellikle iş adamlarımızın eğitim kurumlarına, sağlık kurumlarına destek sağlaması, sosyal sorumluluk projelerine imza atmaları bugün icat olmuş bir şey değildir. Merhum Vehbi Koç tarafından kurulan vakıf marifetiyle, Sabancı ailesinin kurmuş olduğu vakıf marifetiyle yapılmış olan Türkiye'nin bir başından bir başına birçok hayır kurumu vardır, birçok okul vardır, hastane vardır, sağlık ocağı vardır vesaire. Kadir Has’ın, İzzet Baysal’ın, vesairenin yapmış oldukları okullar vardır.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Vakıf üniversitesi statüsünde değil Sayın Bakan, devlet üniversitesi bu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Daha birçok iş adamımızın, bizim dönemimizde, özellikle “Eğitime Yüzde Yüz Destek” kampanyası çerçevesinde yapmış oldukları yatırımlar vardır.

Bakın, şu anda, Mehmet Yıldız isimli bir vatandaşımız, bir iş adamımız Bursa İnegöl’de 30 milyon dolar değerinde bir ilk ve ortaöğretim kampüsü inşa etmektedir ve eşinin adını oraya verecektir ve biz de zevkle bu okullara eşinin adını veriyoruz. 

Değerli iş adamlarımız eğitime katkı sağladıkları sürece, onların bu sosyal sorumluluk anlayışını, onların bu hayırseverlik anlayışını ödüllendirmek, yapmış oldukları jeste jestle karşılık vermek, bu gösterdikleri alicenaplığa Hükûmetimizin de alicenap bir tavırla karşılık vermesi sürecektir. Bu konudaki sizin anlayışınız farklı olabilir.

İşi… Böyle alayvari bir şekilde “İhaleyle vermeyi düşünüyor musunuz?”, “Açık artırmaya çıkarmayı düşünüyor musunuz?” Bunu milletvekilliği ciddiyetiyle bağdaştırmıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek? Siz mi tayin edeceksiniz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Değerli arkadaşlar, stratejik plan meselesine gelince…

OKTAY VURAL (İzmir) – İsim değiştirmeyi kendinize yakıştırıyorsunuz da…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bu memlekette Dokuzuncu Plan çerçevesinde yükseköğretimle ilgili yapılmış bir stratejik plan vardır. Yükseköğretim Kurulu tarafından hazırlanmış bir stratejik plan vardır. Bu planlar çerçevesinde, Türkiye de yükseköğretim yoluna devam etmektedir.

Sayın Paksoy’un sorduğu “Devlet Personel Başkanlığı bir yükseköğretim kurumundan mezun olan insanların mezuniyetini tanımıyor.” şeklinde bir sorusu var. Bununla ilgili olarak bize veya ilgili bakanlığa yazarsanız, bu konuyla ilgili, niçin kabul etmediklerini zatıalinizle paylaşırlar.

Efendim “Diğer üniversiteler için de geçerli midir?” Evet “Hakkâri Üniversitesini ben tepeden tırnağa yapacağım. Şırnak Üniversitesini tepeden tırnağa yapacağım. Tunceli’deki üniversiteyi, Bayburt’taki, Gümüşhane’deki veya Bartın’daki veya Yalova’daki üniversiteyi tek başıma yapacağım.” diyen bütün iş adamları bu şekilde bize müracaat ederse İbrahim Çeçen Bey’in adını buna verdiğimiz gibi zevkle ona da veririz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Gök Mersin Üniversitesi ile ilgili bir soru sordu.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Mersin Üniversitesi Hastanesinin dört yılda bitirilmesi planlanmıştır. 60 trilyonluk, aşağı yukarı, bir yatırımdır. Ben daha kısa bir süre önce 2886 sayılı Kanun’a göre yüzde 60’lık keşif artışını imzaladım. “Bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?” diyorsunuz ya, yaptım ve yine değerli bir milletvekilimiz dün bana aynı soruyu sordu: “Efendim, dört yılda nasıl…” Arkadaşlar “Dört yılda biter bizim dönemde.” dedim. Daha önce on dört yılda bitiyordu, yirmi dört yılda bitiyordu. Bu hâlimize şükredelim.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Bitmiyordu bile.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Neyse…

Şimdi, Sayın Öztürk’ün vergiyle ilgili sorduğu soruyla ilgili olarak, değerli arkadaşlar, bakın, hepimizin bilmesi gereken bir şey var: Biz, iş adamlarımızın yaptıkları bu güzellikleri göz ardı etmeyeceğiz. Bir uçta bulunan bir televizyon kanalı da bunu söylüyordu. “Ne âlâ hayırseverlik, devletin vergisinden kesip yatırım yapacaksınız, hayırseverlik yapacaksınız!”

Bizim çıkardığımız kanun doğru değil. Bizim çıkardığımız kanuna göre, değerli arkadaşlar, bakın, eğer kurumlar vergisine tabi iseniz -ki kurumlar vergisi yüzde 30 idi yüzde 20’ye indirildi- 1 trilyon lira harcama yaparsanız, yaptığınız 1 trilyonluk harcamanın 200 milyarını vergiye esas olan matrahtan düşebilirsiniz. Bakın, vergiden düşmek diye bir şey yok. Vergiye esas olan matrahtan düşersiniz. Kaldı ki İbrahim Çeçen Bey bu yardımı bir vakıf aracılığıyla yapıyor. Vakıflar vergiye tabi olmadığı için, vakıflar kurumlar vergisine tabi olmadığı için bunu vergiden düşmesi de söz konusu değildir. Bunun herkes tarafından bilinmesi lazım değerli arkadaşlarım. Yani meseleyi bilerek konuşalım lütfen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Vergi esasını söyle bize.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van)- Şimdi, Sayın Çakır’ın özellikle bu, kâr amaçlı vakıf olamaz… Doğrudur, vakıflar kâr amaçlı da kurulmamalıdır.

Bir şey daha söyleyeyim arkadaşlarım: Dediler ki bakın “Vakıf üniversitelerinde kişilerin isimleri var.” Değerli arkadaşlar, vakıflara isimlerini veren insanlar, orada, oranın mütevelli heyeti başkanıdır. Evet, “Resmiyette kâr amaçlı değildir.” diyoruz ama orada öğrenciler ona para veriyor, devlet kaynaklarından yararlanıyorlar. Bu insan bu yatırımı yapıyor ve kendisi bundan zerre kadar yararlanmayacağı gibi bunu tamamen kamuya veriyor. Bundan daha ne istiyoruz biz?

Şimdi, öte taraftan Bilgi Üniversitesi satılmış mıdır? Bilgi Üniversitesinin satıldığıyla ilgili önümüzde bir belge yoktur. Eğer bu konuda elinde bir belge, bilgi olan bir arkadaşımız varsa bize iletirse gerekeni yaparız.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan, milletvekilimizin sorusuna milletvekili ciddiyetiyle bağdaştırmadığını ifade edecek kadar (AK Parti sıralarından “Doğru” sesleri) maalesef bu Meclisin mehabetine yakışmayan bir ifadede bulunmuştur. Milletvekillerinin soruları ciddidir. Bizim tavsiyemiz Sayın Bakanın milletvekillerini ciddiye almasıdır, milleti ciddiye almasıdır. (AK Parti sıralarından “Almazsa ne olur!” sesleri) Milleti ve milletvekillerini ciddiye almayan bir bakanın bakanlık koltuğunda oturması söz konusu olamaz! Kendisi nasıl bu protokolü ciddiye alıyor? (AK Parti sıralarından gürültüler)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz önce Sayın Bakan dedi ki: Vakıf aracılığı yapıyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Vural eğer soru soran arkadaşımızın… Burada bütün milletimiz bizi izliyor. Öyle bir soru sorulur mu gerçekten?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sorar sorar. Yani siz mi tayin edeceksiniz? (AK Parti sıralarından gürültüler)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Son derece hayırlı bir iş yapılıyor…

BAŞKAN – Evet, Sayın Vural, meramınızı anladım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan, bunu vakıf aracılığıyla yaptığını söylüyor. Bu protokolde vakıf yoktur.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu şekilde soru sorulur mu Sayın Başkan?

OKTAY VURAL (İzmir) – Vakıf yoktur. Şirketlerle protokol düzenlemiştir.

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Vakıf yoktur. Bu nasıl ciddiyettir? Böyle gayriciddi bir bakan olursa böyle olur.

BAŞKAN – Sayın Vural, meramınızı anladım.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.34

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 17.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum. 

93 sıra sayılı  Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

1’inci maddenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 36 – 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 14/12/2007 tarihli ve 5724 sayılı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu, 02/09/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de Ağrı Dağı Üniversitesine yapılmış olan atıflar Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesine yapılmış sayılır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter’e aittir.

Buyurun Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, “Ağrı Dağı Üniversitesi” adının “İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirilmesine ilişkin yasa teklifinin 2’nci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, yüce Meclisin çatısı altında yapılan konuşmaları, gerçekten ibretle ve acı içerisinde izliyoruz.

ALİ KUL (Bursa) – Siz tahrik ediyorsunuz! Sen yapıyorsun!

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bu konuda son derece samimiyim bunları söylerken. Çünkü biz burada bir üniversitemize büyük ölçüde bağış yapan değerli bir iş adamını eleştirmiyoruz, onunla ilgili herhangi şaibeli sözlere yer vermiyoruz, ona şükranlarımızı, teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bizim burada söylediğimiz şey bambaşka bir şey. Onun için burada bana cevap vermek için söz alan bazı AKP’li milletvekillerinin sözlerine cevap verme ihtiyacını kesinlikle duymuyorum.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – AK Parti… AK Parti…

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Ne söylemek istediğimizi anlamamış oldukları söyledikleri sözlerden açıkça belli.

Biz “Ağrı’da üniversite yapılmasın.” demiyoruz. Her ilimizde üniversite yapılmasına destek veriyoruz. Bunları açıkça defalarca ifade ettik. Onun için bununla zaman harcamak istemiyorum. Biz burada başka bir şey söylüyoruz. Biz burada Türkiye’deki devlet üniversitelerinin bir ciddi geleneği olduğunu, Türkiye’ye hizmet etmiş Türk büyüklerinin ve yer isimlerinin, kent isimlerinin bugüne kadar bu üniversitelerimize verilmiş olduğunu ve bu geleneğin bozulmasından duyduğumuz rahatsızlığı dile getiriyoruz. Ha sizin vicdanlarınız bundan dolayı rahatsa elbette sizlere söyleyecek bir şeyimiz yok ama bizim vicdanlarımız rahat değil. Bizim vicdanlarımız bu bir tür ticaretleşmiş, ticarileşmiş siyaset anlayışını kabul etmiyor. Bizim vicdanlarımız üniversitelerimizin ismini belli paralar karşılığında satmaya dönük anlayışı kabul etmiyor. Biz bunu hakkımız olan şu Meclis kürsüsünde konuşarak ifade etmek zorundayız. Bundan dolayı bize hakaret etmek sadece sizi küçültür. Millet bizim ne demek istediğimizi çok açık olarak anlıyor. Biz şunu söylemek istiyoruz: Bakınız, bu sadece bir üniversitenin adının değiştirilmesi olayı değildir. Bir diplomanın üzerine siz bir iş adamının adını yazıyorsunuz ve çocuğun eline, üzerinde o iş adamının adının yazılı olduğu diplomayı veriyorsunuz. Onun geleceğiyle, onun kimliğiyle, onun kişiliğiyle bu ismi özdeşleştiriyorsunuz ve bu diploma, sadece Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde değil, bütün dünyada uluslararası dolaşıma giriyor. Öğrenci, mezun olduktan sonra bu diplomayla yüksek lisans ya da doktora yapmak için Amerika’ya, Avrupa’ya gidiyor. Bu diplomaya sahip olan insanlar gelecekte öğretim üyesi olduklarında yapmış oldukları yayınlar uluslararası atıf endekslerine bu diploma adıyla, bu diplomanın önemi belirtilerek kaydediliyor. Biz, burada bütün bu konulara dikkat çekmek istiyoruz ve diyoruz ki: “Şu güzel geleneğimizi bozmayın, Ağrı Dağı gibi gerçekten sembol olan bir önemli değerimizin adını vermiş olduğunuz bir üniversitenin adını değiştirmeyin.” Söylediğimiz bu, yoksa ne hayırsever iş adamının yaptığı hayrı küçümsüyoruz ne Ağrı’da bir üniversite açılmasına karşı duruyoruz. Bütün bunlar yok. Onun için, boşuna zahmet edip de bu konularda bize cevap vermeye kalkışmayın.

Şimdi “diploma” dediğinizde, diplomanın önemi çok büyüktür değerli milletvekilleri. Bakınız, burada birçok akademisyen de var. Bu diplomayı almış olduğunuz üniversitenin ismi, aynı zamanda sizin için bir saygınlık, bir prestij unsurudur. Gerçi artık Türkiye’de, diplomaların da çok fazla anlamının kalmadığı bir sürece ne yazık ki girilmiştir. Bakın, bu kadar üniversite açıyorsunuz -kırk bir tane yeni üniversite açıldı- 1 milyona yakın gencimiz üniversite okuma şansından yararlanamıyor diye bundan üzüntü duyuyoruz ve yeni açılan üniversitelere destek veriyoruz ama bu gençlerimizin bu üniversitelerden mezun olduktan sonra acaba kaç tanesinin işsizliğin resmî istatistiklerle yüzde 10,7’ye yükseldiği ülkemizde iş bulup da o diplomalarının gereğini yerine getireceğinden de endişe duyuyoruz. Hepiniz duyuyorsunuz, duymayanınızın olduğunu zannetmiyorum. Onun için, sadece üniversiteden mezun edip eline bir diploma tutuşturmak o üniversitenin altyapısı eksikse, o üniversitenin öğretim elemanı kadroları yeterli değilse, o üniversitede bilimsel araştırma yapma olanakları sağlanmamışsa diplomayı verdiğiniz öğrenci açısından da bir anlam ifade etmiyor.

Geçtiğimiz gün burada Sayın Millî Eğitim Bakanına bir soru sordum ve her zamanki gibi siyasi üslubuyla bir yanıt aldım. Kendisine “Türkiye'de 2002 yılından beri 2 üniversitemiz, günümüzde de 5 üniversitemiz dünyanın en saygın, en fazla bilimsel yayın yapan 500 üniversitesi arasına girmeyi başarmıştır. Sayın Bakan, niye bu konuda sorulan sorulara cevap vermiyorsunuz?” dedim. Kendisi bana “Bana bu konuda hiç soru sorulmadı ki.” diye gayet ilginç bir yanıt verdi. Oysa biz hepimiz çok iyi biliyoruz ki Bakan, hiç sorulmadığı hâlde pek çok konuda fikrini rahatlıkla beyan edebiliyor.

Burada söylemek istediğimiz şey şuydu değerli milletvekilleri arkadaşlarım: Eğer bu ülkede 2002 yılında 2 üniversite, İstanbul Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi; 2003’te 2 üniversite, İstanbul Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi; 2004’te 2 üniversite, İstanbul Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi ve ondan sonra da vakıf üniversitelerinin katılımıyla 5 üniversitemiz dünyada ilk 500 üniversite arasına girmişse bir ülkenin Millî Eğitim Bakanının bundan gurur duyması gerekir. Sayın Başbakanın bu konuda bilgisinin olmadığı açıktır. Kendisine bu konuda sorulan sorularda sürekli olarak “Türkiye'de ilk 500’e giren üniversite yok.” diyor. Bir ülkenin Millî Eğitim Bakanının bu konuda Başbakanı uyarması gerekmez mi? Bu üniversitelerle övünç duyduğunu söylemesi gerekmez mi? Bu üniversiteleri Türk yükseköğretimine bir örnek olarak göstermesi gerekmez mi? Ama göstermez, göstermiyor. Niye? Çünkü bu üniversitelerin yönetimleriyle uyuşamıyor, anlaşamıyor yıllardır. Bu üniversitelerin Türkiye için ifade ettiği değerler kendi ideolojisine ters geliyor. Onun için, bu üniversitelerin başarısının üstünü örtmeye çalışıyor. Millî Eğitim Bakanlığı yapan bir kişinin önce objektif olması lazım, Türkiye'yi kucaklaması lazım, eğitimde başarılı olanların başarılarını da örnek olarak göstermesi lazım.

Burada kırk bir tane yeni üniversitenin kurulduğunu sıkça söylüyoruz ve bundan da gerçekten övünç duyuyoruz. Ben de bir üniversite öğretim üyesi olarak, geçmişte üniversite öğretim üyeliği yapmış bir kişi olarak daha fazla gencimizin diploma alabilme fırsatından yararlanacağından dolayı büyük mutluluk duyuyorum. Ancak bunu yaparken, değerli milletvekilleri, bir başka şeyi zannederim göz ardı ediyoruz. Eğitim, çok pahalı bir yatırım. Bunu hepimiz biliyoruz. Çok büyük fedakârlıklar gerekiyor. Millî Eğitim Bakanlığının, devletin eğitime ciddi yatırımlar yapması gerekiyor kaliteyi yakalayabilmek için.

Çocuklarımızı bin bir zorlukla üniversite giriş sınavlarından geçiriyoruz, üniversitelere sokuyoruz ve onların üniversitelerden mezun olması için de tekrar tekrar yeni yatırımlara gereksinim duyuyoruz. Bu arada, on binlerce gencimiz –kimisi fakültelerin üçüncü sınıfında, kimisi dördüncü sınıfında, özellikle tıp fakültesi öğrencileri beşinci sınıfta- çeşitli nedenlerle üniversitelerde başarısız oldukları için üniversitelerden atılıyorlar ve bu öğrenciler, uzunca bir süredir bir öğrenci affı beklentisini, zannediyorum, bizlere olduğu kadar, en az bizlere olduğu kadar sizlere de çeşitli şekillerde ifade ediyorlar.

Eğitim, pahalı bir yatırım, çok pahalı bir yatırım. Eğitimde israfa bu ülkenin tahammülü yok. Bir üniversitede, bir tıp fakültesinde özellikle beşinci sınıfa gelmiş bir öğrenci, devamsızlık, öğrenci katkı payını ödeyememe ya da başka çeşitli nedenlerle üniversiteden uzaklaştırılmışsa, eğitim hakkı engellenmişse, bu öğrencilerimize yeni bir fırsat tanımayı, onları öğrenci affından yararlandırarak yeniden, en azından beş yıl devletin para ödediği bir fakülteden mezun edecek diplomayı ikinci bir kere hak etme hakkına kavuşturmayı neden acaba iktidar partisi olarak uygun görmemektesiniz? Ben, bu konuda Sayın Bakanın cevap vermesini rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bir şeyi hatırlatmak istiyorum: İnsanın her zaman ikinci bir şansa, ikinci bir fırsata ihtiyacı vardır. Sizlerin içinden üniversiteden çeşitli nedenlerle ilişiği kesilip de sonra aftan yararlanan acaba hiç olmadı mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Serter, bir dakika ek süre veriyorum; tamamlayın lütfen.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Hiç böyle bir fırsatın peşinde koşanınız olmadı mı ya da yakınlarınızdan, çocuklarınızdan, çevrenizdeki kişilerden hiç ikinci kez “Bir fırsat daha benim elime geçse de bir af çıksa da şu üniversite eğitimimi tamamlasam.” diyeniniz yok mudur? Yeni üniversiteler açarken, yeni kaynaklar ayırırken, üniversiteye girme şansına sahip olmayan öğrencilere yeni olanaklar yaratmaya çalışırken, bu hakkı elde etmiş, iyi, kaliteli üniversitelere girme şansını yakalamış ama genç olmanın yarattığı çeşitli şaşkınlıklarla, gelir yetersizliğiyle, hem çalışmak hem okumak zorunda kaldığı için devamsızlık yaparak ya da maddi olanaksızlığı nedeniyle katkı payını yatırmadığı için üniversiteden ayrılmak mecburiyetinde bırakılan bu öğrencilere bir öğrenci affı tanımayı neden bugüne kadar düşünmediğinizi sormak istiyorum ve umuyorum ve diliyorum ki -herkesin bir şansa daha ihtiyacı var- kapıda bekleyen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA NUR SERTER (Devamla) - …her gün bizlere bu taleplerini ileten öğrencilere bu fırsatı bu Meclis tanır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serter.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Osman Çakır.

Buyurun Sayın Çakır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP Seçim Beyannamesi’nde “Yaşadığımız sıkıntıların çoğunun kaynağı ve çözümü eğitimde saklıdır. Partimizin eğitimde temel hedefi, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmektir. Bu amaçla ülkemiz insanının, özgür düşünen ve bağımsız karar verebilen, yeniliklere açık, öz güven sahibi, hayata olumlu bakan, problem çözme yeteneği gelişmiş, bilim ve teknoloji üretebilen bireyler olarak yetiştirilmelerini sağlayacak önlemler alınacaktır.” denmektedir.

Şimdi soruyorum: Aradan altı yıl geçmiş. Bu hedefler ne ölçüde gerçekleştirilmiştir ve bu konuda neler yapılmıştır?

Yine aynı beyannamenin “Üniversiteler” başlığında “Temel görevi, özgürce bilgi üretmek, yaymak, ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel araştırma ve incelemeler yapmak ve nitelikli bir eğitim-öğretim vermek olan üniversitelerimiz, son yıllarda uygulanan yanlış politikalar nedeniyle problem yumağı hâline gelmiştir.

Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısındaki artış, üniversite-sanayi işbirliğinin yeterince sağlanamaması, akademik özgürlüklerin kullanılmasında karşılaşılan güçlükler de üniversitelerimizin bilimsel araştırma potansiyelini açığa çıkarmalarına engel olmuştur. Biriken bu sorunların çözümü için köklü bir reforma ihtiyaç vardır.

Partimiz, üniversitelerin çağdaş anlamda öğretim ve araştırma kurumu olmalarını sağlayacak düzenlemeleri gerçekleştirecektir.”

Şimdi soruyorum: Aradan altı yıl geçti, Adalet ve Kalkınma Partisi, üniversitelerin çağdaş anlamda öğretim ve araştırma kurumu olmalarını sağlayacak hangi düzenlemeleri gerçekleştirmiştir, hangi başarıların altına imza atmıştır? Takdirlerimizi yüce milletimizin takdirine bırakıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine, Hükûmet Programı’nda “Hükûmetimiz, üniversitelerin çağdaş anlamda öğretim ve araştırma kurumu olmalarını sağlayacak düzenlemeleri gerçekleştirecektir.

Yükseköğretim Kurumu, üniversiteler arasında koordinasyon sağlayan, standartlar belirleyen bir yapıya kavuşturulacak; üniversiteler, idari ve akademik özerkliği olan, öğretim elemanları ve öğrencilerin serbestçe bilimsel faaliyette bulunduğu araştırma ve öğretim kurumları düzeyine çıkarılacaktır.”

Şimdi, Hükûmetimiz, aradan geçen altı yıl sürede YÖK Kanunu’yla ilgili bir değişiklik yapmış, bu Kanun’un Cumhurbaşkanınca geri gönderilmesinden sonra “Bunu buzdolabına koyduk, dondurduk” diye Sayın Başbakan ifade etmiş ve o günden bugüne bir türlü bu buzdolabından bu kanun çıkarılarak hiçbir gelişme sağlanamamıştır.

Değerli milletvekilleri, yükseköğretim sistemimizin küresel yarışa uyum sağlayabilmesi, Türk milletine ve insanlığa daha çok hizmet edebilmesi için yükseköğretime ayrılan kamu ve özel kaynakların artırılması, üniversitelerin kaynak çeşitlendirme ve kaynak yaratmasının önündeki yasal ve bürokratik engellerin kaldırılması elbette ki şarttır. Çünkü, bilim, Türk insanının günlük yaşamına, sağlık, mutluluk ve refahına katkı yapacaktır. Bilimin yapıldığı yerler olan üniversitelerimiz de sorumluluklarının bilincinde olmalıdır. Evimizdeki bir bilgisayar vasıtasıyla her türlü hizmete ve binlerce derse, kursa ulaşmanın mümkün olduğu, hatta binlerce dersi okuyup sertifika ve diploma alma imkânının bulunduğu bir süreçte üniversitelerimizin kendilerini süratle çağa uydurması gerekmektedir. Bu nedenle kurulan ve kurulmakta olan yeni üniversitelerin araç, gereç ve altyapı problemlerinin en kısa zamanda çözülmesi çok önemli bir husustur.

Bunun kadar önemli bir husus da üniversitelerdeki sınıfların, laboratuvarların, konferans salonlarının ve hizmet binalarının ekonomi, ekoloji ve estetik özellikleri bakımından çağdaş mimarinin ve Türk mimarisinin en iyi örnekleri olması ve gelecekteki ihtiyaçlara göre geliştirilebilir nitelik içermesidir. Bu nedenle daha işin başında, projelendirme ve planlama safhasında olan kırk bir tane yeni üniversitenin kuruluşunda bu hususlara büyük dikkat sarf edilmelidir.

Bunun yanında üniversite sadece fiziki binalar değildir. Üniversiteyi oluşturacak en önemli unsur olan öğretim elemanlarının yetiştirilmesi üniversite binalarının yanında fevkalade önemlidir. En iyi elemanları, iyi öğretici ve araştırıcıları üniversiteye çekebilmek gereklidir. Bunun için de bunlara daha iyi imkânlar sunulmalıdır.

Öğretim elemanlarının özlük hakları çok önemli ölçüde iyileştirmeyi beklemektedir. Son yıllarda öğretim elemanlarının maaşlarında diğer bazı meslek mensuplarına oranla azalma olmuştur. Her alanda en yeteneklilerin bilim yoluyla yönlendirilmeleri gerekirken, akademisyenlik çekiciliğini yitirmiş ve daha iyi bir iş bulamayanların tercih ettiği bir alan hâline gelmiştir. Suyu getiren ile testiyi kıranın aynı maaşı aldığı, hatta ikinci tiplerin bir şekilde yöneticiler tarafından ödüllendirildiği bir kurumda en iyi olanlar barınamamaktadır.

Gelişmiş ülkelerde araştırma geliştirme faaliyetlerine özel kesimin ve üniversite dışı sektörün ağırlığı çok fazladır. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler maalesef bu konularda fazla yatırım yapmamaktadır. Dünya bilimine katkı yapmak, bilimdeki gelişmelere yetişmek artık gittikçe çok daha zorlaşmaktadır. Mükemmel bir altyapı, teknolojik ihtiyaçların temini, kütüphane ve diğer altyapı imkânlarının gerçekleştirilmesi çok pahalıya mal olmaktadır. Bu vesileyle de olsa, özel sektörün üniversiteye yatırım yapması aslında çok önemli, yararlı bir husustur. Ancak Ağrı Dağı Üniversitesinin adı değiştirilmeyip binalara veya kampüse bir ad verilmesi daha iyi olurdu. Örneğin, Ağrı Dağı Üniversitesi İbrahim Çeçen kampüsü gibi bir isim olabilirdi.

Ancak burada şunu özellikle ifade etmek istiyorum geçmişte üniversite yöneticiliği yapmış bir kişi olarak: Daha 1975 yılında kurulmuş olan üniversitelerimizin aradan otuz üç yıla yakın zaman geçtiği hâlde daha altyapılarındaki eksikleri tamamlanmadığı da bir gerçektir. Devletin yatırım yapma imkânları fevkalade kısıtlıdır ve ihale sistemi ve inşaatların bir türlü bitirilememesi maliyetleri büyük ölçüde giderek daha fazla artırmaktadır. Bu nedenle, özel sektörün yapacağı yatırımların çok kısa sürelerde gerçekleştirildiği takdirde eğitim-öğretime ve bilime büyük bir katkı yapacağı hiçbir şekilde tartışılmaz bir gerçektir.

Ben inanıyorum ki Sayın İbrahim Çeçen bu bağışını -şartlı değil de- bu ismin konulması şartını koşmadan yapsaydı, herhâlde, daha sonra, kadirşinas milletimizin temsilcisi olan bu Büyük Millet Meclisi bunu gerekli şekilde onurlandırırdı.

Kırk bir tane yeni üniversite kuruldu. Bunların büyük yatırımlara ihtiyacı var. Devletin bu kampüslerin tümünün yapılmasını temin etmesi en az yirmi beş-otuz seneyi alacaktır. Özel sektörün gerçek ve samimi gayretle hareket etmesi hâlinde, bu kampüslerin beş yıl içerisinde bitirilmesi mümkündür.

Bu nedenle, konu, vicdani açıdan da son derece kritik bir konudur. Burada karar vereceğimiz husus, bu bağışın kabul edilmesi veya edilmemesiyle ilgili bir şarta bağlı olmuş olmasıdır. Ortadaki sıkıntı bunun çözülmesindendir. Değerli İbrahim Çeçen’in, adının kampüse verilmesini kabul etmesiyle konunun daha uygun bir çözüme kavuşturulacağına inanıyorum.

Ayrıca, buradaki hassasiyetlerimizi ifade etmemizin bir nedeni de Ağrı Dağı Üniversitesinin kampüs alanında yapılacak akademik, idari ve sosyal binaların inşasına dair protokolün gerçek bir hukuki belge niteliği taşımamasıdır. Çünkü, yapılan protokolde birçok açıklıklar bulunmaktadır. Hatta, bu protokol Ağrı Dağı Üniversitesinden bahsetmektedir ve Ağrı Dağı Üniversitesiyle ilgili terimler içermektedir. Halbuki bugün bu üniversitenin adı değiştiği takdirde, ileride bu protokol de adı olmayan bir üniversite ile İbrahim Çeçen arasında yapılmış bir protokolden ibaret olacaktır. Bu nedenle, bu protokolün yeniden gözden geçirilerek taahhütlerinin daha sağlama bağlanması ve İbrahim Çeçen’in de onore edilerek, bir başka şekilde bu yatırımın gerçekleştirilmesinde fayda vardır.

Tabii ki, Ağrı’da yapılacak bu yatırımın o bölgedeki insanlarımıza, o bölgedeki gençlerimize, çocuklarımıza çok büyük imkânlar getireceği ve onlar için yeni ufuklar açacağı büyük bir gerçektir. Hepimizin, böyle yatırımların yanında olması gerektiği, desteklemesi gerektiği de önemli bir husustur. Herkesin bunun sorumluluğunda, bunun bilincinde olduğunu da biliyorum. Ancak, bir orta yolun bulunarak, konunun çözüme kavuşturulması konusunda da Sayın Millî Eğitim Bakanımıza çağrıda bulunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Şahıslar adına iki kişi konuşacaktır.

İlk konuşmacı Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir, ikinci konuşmacı Ağrı Milletvekili Sayın Cemal Kaya’dır.

Buyurun Sayın Aydemir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 93 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.

Eğitim bir ülkenin gelişmesi için önemli bir araçtır. Biz AK Parti olarak, eğitimi, insanımızın yaşam kalitesini yükselten, ülkemizin refah, istikrar ve rekabet gücüne katkıda bulunan ve hayat boyu süren bir faaliyet olarak görmekteyiz.

Eğitim alanı, ülkemizin muasır medeniyet seviyesine ulaşması için bir fırsat ve ivme merkezidir. Yükseköğrenimin de eğitim alanı içerisinde çok önemli bir yeri bulunmaktadır. Çünkü, üniversiteler, yenilikçi ve çağdaş bir şekilde bilgi üreten, bilgiyi yayan ve kaliteli gençler, kaliteli insan gücü yetiştiren kurumlardır. AK Parti, üniversitelerin sağlık, eğitim, çevre, enerji, kentsel gelişim, uluslararası ilişki, ekonomi, savunma ve ulusal güvenlik gibi alanlarda stratejik öneme sahip olduğuna inanmaktadır ve iktidarda olduğu sürece üniversitelere gereken önemi vermiş, bilim yuvası olan üniversitelerimizin ve yükseköğretimin gelişmesi için elinden geleni yapmıştır ve yapmaya da devam edecektir. Bunu birkaç örnekle pekiştirmek isterim.

AK Parti İktidarı döneminde üniversitelerimizin nitelikli insan ve uzman ihtiyacımızı karşılamak üzere her yıl yüksek lisans ve doktora yapmaları için bin öğrencinin yurt dışına gönderilmesine karar verilmiştir. Erasmus programı kapsamında binlerce öğretim üyesi, araştırmacı ve öğrenci, değişim programları çerçevesinde Avrupa üniversitelerinde bilgi ve becerilerini artırma fırsatından yararlanmış ve bu programdan 11 bin üniversite öğrencimiz faydalanmıştır.

Üniversite araştırma fonlarına ayrılan tahsisat 2002 yılında 70 milyon YTL iken bu tutar 2007 yılında 370 milyon YTL’ye ulaşmıştır. Ülkemizdeki öğrenim talebini karşılamak için onlarca yeni üniversite açılmış ve ülkemize AK Parti döneminde kazandırılmıştır.

Öğrencilerimizin eğitim giderlerine katkıda bulunmak için yükseköğretimde 45 YTL olan aylık kredi ve burs miktarı 150 YTL’ye çıkartılmıştır. Müracaat eden her öğrenciye kredi veya burs verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilimiz Ağrı’da açılan üniversitemiz AK Parti Hükûmetimizin ülkemize ve ilimize kazandırdığı bir değerdir. Ülkemizde hayırsever birçok iş adamımız eğitime destek vermektedir. Yaptıkları bağışlarla ve yardımlarla yükseköğretim alanının genişlemesini ve gelişmesini sağlamaktadırlar. Bu kişilerin de onore edilmesi onların tabii hakkıdır diye düşünüyorum.

Sayın İbrahim Çeçen de çok önemli ve hayırsever bir iş adamımızdır. İbrahim Çeçen günümüze dek ülkemize eğitim alanında birçok hizmet ve yardımda bulunmuştur. Onore edilmesi gereken saygıdeğer bir iş adamımızdır. Sayın İbrahim Çeçen gibi saygıdeğer eğitim gönüllüsü bir iş adamının isminin üniversiteye verilmesinin onore edici, güzel bir hareket olduğu kanaatindeyim.

Sözlerime burada son verirken tasarının memleketimize, milletimize ve Ağrılılara hayırlı olmasını diliyor, yüce Parlamentoyu bir kez daha saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ağrı Milletvekili Sayın Cemal Kaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEMAL KAYA (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan yasa tasarısının 2’nci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlar, bu isim verme olayına takılmış gidiyoruz. Bu ismi İbrahim Çeken falan istemiyor, böyle bir arzusu, böyle bir isteği, böyle bir zorlaması falan yok. Bu ismi Ağrılılar istiyor. Eleşkirtliler, Doğubeyazıtlılar, Hamurlular, Patnoslular, Diyadinliler ve Ağrı merkezindekiler istiyor, millet istiyor yani Ağrılılar istiyor. Kendi içinden çıkmış öz evlatlarının onları unutmadığını görünce onlar da o ismi vermek istiyorlar. Yani bundan ne çıkabilir? Biz, isme takılmış gidiyoruz.

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Ama belge öyle söylemiyor.

CEMAL KAYA (Devamla) – Bakın, değerli milletvekili arkadaşlarım, 530 bin Ağrılı, 600 bin de dışarıda olan Ağrılılar istiyor.

İSA GÖK (Mersin) – Protokolü imzalayan halk değil, Sayın Çeçen imzaladı o protokolü.

CEMAL KAYA (Devamla) – CHP’liler, Milliyetçi Hareket Partililer, AK Partililer, DTP’liler, DSP’liler ve daha nice ismini saymadığım partililer istiyor bunu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bugüne kadar Ağrılıların İbrahim Çeçen ismini verdiği bir tesis var mı?

CEMAL KAYA (Devamla) – Bir sorun kendi seçmeninize. Size oy vermiş olan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Üniversitenin kurulmasını Türk milleti istiyor be!

CEMAL KAYA (Devamla) – Size oy vermiş olan 6.900 Milliyetçi Hareket Partiliye, size oy vermiş 3.800 Cumhuriyet Halk Partiliye, size oy vermiş 104 bin AK Partiliye ve DTP’ye oy vermiş olan 37 bin kişiye “Siz istiyor musunuz, istemiyor musunuz bu ismi?” diye bir sorun bakalım; bir halka sorun, bir millete sorun. Sakıntı buradan kaynaklanıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

M. NURİ YAMAN (Muş) – Biz de istiyoruz.

CEMAL KAYA (Devamla) – Dolayısıyla, milletle bağlarınızı koparmamanız bizim en büyük temennimizdir. Ağrılılar bütün partileri de seviyor, sizi de seviyor bizi de seviyor. Buraya gidecek olan öğrenciler bize oy vermiş olan her seçmenin çocuklarıdır, sadece bizim, burada savunan milletvekillerinin çocukları değil ki buna bu kadar karşı çıkıyoruz!

Bakın, değerli milletvekili arkadaşlarım, İbrahim Çeçen’in ismi çok fazla geldi ama ben size bir şey söylüyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar… Rivayetlere göre Nuh Peygamberin gemisi Ağrı Dağı’ndadır. Nuh Peygamberden bugüne kadar Ağrı’ya yapılmış olan derslik sayısı 2.370’tir, Nuh Peygamberden bugüne kadar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bugüne kadar [!]

CEMAL KAYA (Devamla) - Bakın, 2002’den bugüne kadar da AK Parti Hükûmeti döneminde yapılmış olan derslik sayısı da 1.700’dür. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani yüzde 70 derslik artmış; Ağrı’da Nuh Peygamberden bugüne kadar artışımız yüzde 70.

İsteseniz de istemeseniz de bize destek verseniz de gönlümüz yine sizinle beraberdir, destek vermeseniz de saygıda kusur etmeyiz, muhalefet olarak görevinizi yapıyorsunuz ama bu üniversitenin ismi “İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak Ağrılılara hayırlı uğurlu olsun.

Bakın, bu televizyonun başında…

OKTAY VURAL (İzmir) - Bu üniversitenin ismi “İbrahim Çeçen Üniversitesi” değil, “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi”dir.

CEMAL KAYA (Devamla) -  Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle “İbrahim Çeçen” değil, “Ağrı İbrahim Çeçen” “Ağrı”yı unutma!

CEMAL KAYA (Devamla) – Efendim, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi…

Sayın Başkanım, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – “Ağrı”’yı unutma. “Ağrı”yı unutursan Ağrılılar da seni unutur.

CEMAL KAYA (Devamla) – Bu vesileyle…

 “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi”dir, söylediğimi düzeltiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Düzelt.

CEMAL KAYA (Devamla) – Bakın, bu sayede, sizin sayenizde, Ağrı’da kimler derslik yapmış, okul yapmış onu bir anlatayım: Bakın, Sayın İbrahim Çeçen, Sayın İbrahim Yassıboğa, Sayın Hayrettin Atmaca, Sayın Sabahattin Yıldız -beş okul yapmış- Sayın Kasım Bayram, Sayın Cemalettin Öztürk, Sayın Türkmen ailesi, Sayın Hüsnü Özyeğen, Sayın Kadir Has, Sayın Adalet Turan ve Sayın Ertuğrul Eryılmaz. Kendimi de saymıyorum.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – İyi ki saymıyorsun.

CEMAL KAYA (Devamla) - Bunların hepsi…

HİKMET ERENKAYA (Kocaeli) – Cemal Kaya yok mu?

CEMAL KAYA (Devamla) – Ben de yaptım, Cemal Kaya, iki tane.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Kaç tane?

CEMAL KAYA (Devamla) – İki… Bir yurt, bir lise.

İSA GÖK (Mersin) – İsmi ne?

CEMAL KAYA (Devamla) - Merak etme, Diyadinlilere gidip sorabilirsiniz.

Bunların hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.

İSA GÖK (Mersin) – Okula adınızı verdiniz mi?  Sayın CK… Sayın CK… Adınız var mı?

CEMAL KAYA (Devamla) - Televizyonlarının başında bizi dinleyen Ağrılılara şöyle seslenmek istiyorum: Sevgili Ağrılılar, değerli hemşehrilerim; sabahtan beri siz bizi bu televizyonda görüyorsunuz, arkadaşlarımızın nasıl karşı çıktığını da görüyorsunuz. Lütfen, sandık geldiği zaman onlara da siz karşı çıkın.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha üniversitenin adını söyleyemiyorsun, “Ağrı”yı unutuyorsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Çelik… Yok.

Sayın Demir…

MEHMET HALİT DEMİR (Mardin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, cumhuriyetin ilk yıllarında bir tek üniversitemiz olmasına rağmen, AK Parti döneminde kırk dokuz tane üniversite daha kurulmasının ülkemizin aydınlık geleceğine büyük bir katkı sağladığını biliyoruz. Bu üniversitelerin isimleri öğrencileri yetiştirme esnasında okutulan müfredat üzerinde herhangi bir etki yaratıyor mu? Yaratmıyorsa başarıyı, emeği ve fedakârlığı kendine hedef almış ve bu anlayışla Ağrı’yı Ağrı yapan Ağrılılara; dağa taşa değil, Ağrılılara ve ülkemize hizmet verecek bir aydınlık yuvasını inşa eden saygın bir iş adamına teşekkür etmek, bu yapıya bu kadar emek verdiği için ismini bu yapıya vermek, onure etmek diğer iş adamlarımızı da bu yönde teşvik eder mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sakık…

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de bu konuda emeği olan Sayın Çeçen’e teşekkür ediyorum. Keşke bizim illerimizden de böyle iş adamları çıksaydı, bu noktada öncülük etmiş olsaydı.

Bir şeyi de anlamakta zorluk çekiyorum. Yani İzzet Baysal’dan Kadir Has’a kadar birçok hayırsever insanımıza şükranlarımızı yâd ederken, neden bu kadar İbrahim Çeçen ismi üzerinde fırtınalar koparılıyor? Neden Ağrı’ya bu kadar haksızlık ediliyor? Onu anlamakta zorluk çekiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, Değerli Bakanım; hayır sahipleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir kere birisi devlet üniversitesi, diğerleri vakıf üniversitesi, ne alakası var!

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Bu farklılığı siz yaptınız! Bakın, söylediğine dikkat edin, konuyu çok ayrı bir yere getirdi. Tebrik ederim.

BAŞKAN – Sayın Birinci…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, tahammül artık buraya geldi.

BAŞKAN – Sayın Birinci, lütfen…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Benden önce müdahale edenlere de ismen hitap edin. Ben size Sayın Vural’ı birkaç defa işaret ettim, bir defa ismiyle söylemediniz.

BAŞKAN – Bakalım tutanaklara Sayın Vural’ı kaç defa söyledim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi ifade ettin sen ya! Sen kimsin!

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Lütfen! Ben sizi muhatap bile almam! “Sen” diyemezsiniz bana! (MHP sıralarından “Sen kimsin!” sesleri, gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, sen sabıkalısın bir kere! Mahkeme kararı var senin hakkında!

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Lütfen, Sayın Başkan “sen” diyemez!

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Samimiyetin ifadesi o ya!

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Hayır!

BAŞKAN – Sayın Vural…

Buyurun Sayın Hıdır.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, Saygıdeğer Bakanım; özellikle “hayır sahipleri” deyince, Değerli Komisyon Başkanımızın döneminde -ve sizin döneminizde- Muğla’ya yapılmış olan, rahmetli Sıtkı Koçman’ın 55 trilyon liralık yapmış olduğu yatırımlar neticesinde şu anda 20 bin tane vatan evladımız burada eğitimlerine devam ediyor, Komisyon Başkanımıza teşekkür ediyorum.

Keza, sizin üstün gayretlerinizle, Kazım Yılmaz isimli hayırsever vatandaşımız da meslek yüksekokullarıyla, liseleriyle, fakülteleriyle, Datça’da gençliğimize, Türk milletine, insanımıza hizmetlerine devam ediyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Onun adı Muğla Üniversitesi!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bu tür gayretlerinizin devam etmesini canıgönülden temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana sormak istiyorum.

Biraz önceki konuşmacı arkadaşımız “Bu protokolü Ağrılılar istiyor, İbrahim Çeçen’in böyle bir talebi yoktur.” dedi. Sayın Millî Eğitim Bakanımızdan bu protokolü kiminle yaptığını öğrenmek istiyorum, İbrahim Çeçen’le yahut Ağrı halkıyla.

Bu protokolde acaba yatırım karşılığında isminin verilmesi şartı var mıdır, yok mudur?

Ayrıca öğrenmek istediğim bir husus şu: Madem bunu bütün Ağrılılar istiyor, bugüne kadar Ağrılıların ismini verdiği, örneğin “İbrahim Çeçen Caddesi”, “İbrahim Çeçen Meydanı” gibi bir cadde veya meydan var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Helvacıoğlu…

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın İbrahim Çeçen, Ağrı’nın ve Türkiye’mizin önemli ve hayırsever bir iş adamıdır. Kendisini yıllardan beri yakinen tanımaktan mutluyum. Yıllardır, kurdurduğu vakıf aracılığıyla memleketi Ağrı’ya böyle önemli bir eseri kazandırdığı için kendisine teşekkür ediyorum.

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, ülkemizde nice İbrahim Çeçenlerin sayısının artmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, bir temennide de ben bulunabilir miyim? Bir temennide de ben bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, ülkemizin büyüklerinin isimleri okullara verilir, biliyoruz. Ben 1651-1707 yıllarına biraz tekrar dönmek istiyorum. Ağrı denilince, İshakpaşa Sarayı’nın hemen yanında Ahmedi Hani’yi anmamak olmuyor. Bu toprakların hüznü ve kederi, yüzyıllar öncesinden yüzyıllar sonrasına yankılanan sesi, sözü, canlı hafızası ve gelecek umudu, ortak değerimiz. O, buraya mahsus, bu güneşin altında, bu iklimde, bu toprakta yetişen büyük mutasavvıf. O, buranın yerlisi, haysiyeti, asaleti. Hiçbir okula ismi verildi mi bugüne kadar, onu merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri -teşekkür ediyorum Sayın Başkan- Sayın Demir bu dönemde 49 üniversite kurulduğunu söyledi. Orada bir hatayı düzeltmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, 22’nci ve 23’üncü Dönem Parlamentosunda şimdiye kadar görüşülüp kanunlaşan üniversite sayısı 51’dir.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – 50 olsa, 60 olsa ne yazar yahu? Araştırma yapamıyor Isparta Üniversitesi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bunun 10 tanesi vakıf üniversitesidir, 41 tanesi devlet üniversitesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal etmiş olan 2 vakıf üniversitesi tasarısı daha vardır. Ümit ediyorum ki, bu yaz aylarında bunların da kanunlaşmasıyla birlikte 53 olacaktır ve değerli arkadaşlar, özellikle şunun altını çizmem gerekiyor: Burada konuşan her konuşmacı arkadaşımız, binlerce gencin üniversite için, üniversite kontenjanı için arayış içerisinde olduğunu söylüyor. Biz de bunun gereğini yapıyoruz. Bakın, bu dönem kontenjanlar da artırılmıştır ve bu sene üniversitelere kayıt yaptıracak üniversite öğrenci sayısı 990 bin kişi olacaktır. Bunun 550 bini örgün eğitime kayıt yaptıracaktır, 440 bini de açık öğretime kayıt yaptıracaktır. Yapılan çalışmalarla da önümüzdeki yıl açık öğretimdeki sınırlamaları tamamen ortadan kaldıracak özellikle yeni bir sistem getirme çabası içerisindeyiz. Dolayısıyla, örgün öğretime geçmemiş, geçememiş olan herkesin istemesi hâlinde açık öğretimi okuyabileceği bir yapıyı getirmek, sanırım, üniversite kapısında yığılan öğrencilerimiz için de büyük bir imkân olacaktır. 

Sayın Sakık’ın “Neden diğer isimler üzerinde bu fırtınalar koparılmıyor, İbrahim Çeçen Bey üzerinde koparılıyor?” sorusuna herhâlde yeteri kadar cevap verilmiştir. Buna tekrar dönmem gerekmez değerli arkadaşlar.

Sayın Hıdır özellikle Sırrı Koçman Beyin Muğla Üniversitesine yapmış oldukları katkılardan söz etti. Gerçekten, kendisini rahmetle yâd ediyoruz. Dün kızı beni ziyarete geldi. Aslında, kızı da babasının isminin Muğla’daki üniversiteye verilmesini istiyor. Biz kendilerine bunu yapabileceğimizi söyledik. Yine, kendisi dün buraya geldi, milletvekillerimizle görüştü ancak “Bu sefer kalsın, aile içerisinde bir görüşme yapacağız, bazı yeni tekliflerle geleceğiz.” dediler ve ayrıldılar. Yani Sırrı Koçman’ı da bu vesileyle rahmetle anıyoruz. Bugüne kadar Sırrı Koçman da Muğla Üniversitesine 40 milyon dolar katkıda bulunmuştur. Bunu da buradan şükranla yâd etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biz protokolü kiminle yaptık diye soruyor Sayın Korkmaz.

Değerli arkadaşlarım, evet, biz Sayın İbrahim Çeçen’le yaptık. Bakın, yapılan bir jest vardır. Ben şimdi İbrahim Çeçen’in yerinde olsam, Parlamentodaki bu görüşmeleri seyretsem, kendi kendime derim ki… Ya, bazı insanlar, kendi paranızı veriyorsunuz ve sizin taşlanmanıza, sizin burada olumsuz bir şekilde gündeme gelişinize eğer yol açıyorsa, bu çok garip bir durumdur.

Şimdi, İbrahim Çeçen Bey… Dediğim gibi, bugüne kadar ilkokul yaptırana, anaokulu yaptırana, lise yaptırana, meslek lisesi yaptıran gerek tüzel gerekse özellikle gerçek şahısların isimleri bu okullara verilmiştir ve insanların, dediğim gibi, sergilediği asil davranışlara, jestlere karşı bizim jest yapan… Marifet iltifata tabidir değerli arkadaşlarım. Bu bizim terbiyemizde vardır, bu bizim geleneğimizde vardır.

Ben biraz önce de söyledim, Kayseri Üniversitesindeki fakültelerin hemen hemen hepsinin isimlerinde birer hayırseverin adı vardır. Şimdi, niye? Çünkü bütün kampüsü bir hayırsever yapmamıştır. Bir fakülteyi bir hayırsever, bir fakülteyi bir hayırsever yapmıştır ve ismi oraya verilmiştir ama bir insan çıkıp diyor ki: “Ben burayı tek başıma yapacağım.”

Sayın Çeçen’in ismi caddede var mı, sokakta var mı? Ben Ağrı’yı bu manada araştırmış değilim.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) - Ağrılılar bilir.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Neyse arkadaşlar…

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Sayın Bakanım, siz sattınız savdınız, özelleştirdiniz, o paralardan bahsedin.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Hayır için mi kaldırdınız…

BAŞKAN – Sayın Milletvekili…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bizim ne yaptığımızı halkımız çok iyi biliyor.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Ne yaptığınızı biz de biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Coşkuner… Sayın Coşkuner… Lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Biz de çok iyi biliyoruz. Oturduğunuz yerden, lütfen, konuşacağınıza, soru sorun, cevap vereyim ben size.

BAŞKAN -  Sayın Bakan, bitirin.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Ayağa kalkarak mı konuşacağım?

BAŞKAN – Sayın Coşkuner…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Kaplan’ın yine, Ahmedi Hani’yle ilgili olarak sorduğu soruya şunu söyleyeyim: Ben şu anda...

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Doğubeyazıt’ta “Ahmedi Hani İlköğretim Okulu” diye bir okulumuz takriben altı ay evvel öğretime açıldı Sayın Kaplan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hayır, ben tam onu söyleyecektim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, vardır ve ben Ahmedi Hani’nin de bu toprakların yetiştirdiği büyük bir değer olduğunu söyledim, bunu tekrar etmenin herhâlde çok fazla bir anlamı yok.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, hızlıca sorun. Bir dakika beş saniyemiz var.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; bütün konuşmalarda konuşan hiçbir milletvekili “İbrahim Çeçen” adı üzerine konuşma yapmamıştır. “Ağrı Dağı Üniversitesi” adının değiştirilip “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” yapılmasına karşı çıkmış ve “Ağrı Dağı” ibaresinin mutlaka üniversite adında bulunmasını istemiştir. Sayın Bakan bütün konuşmaları dinledi, olayı yanlış anlayan milletvekillerine doğruları anlatabilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Doğruları anlattığımı sanıyorum, arkadaşlarımın da yeteri kadar anladığını zannediyorum.

Teşekkür ederim efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

93 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesine bağlı geçici 38 inci maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“IC İbrahim Çeçen Yatırım Holding A.Ş., Millî Eğitim Bakanlığı ile 2/7/2007 tarihinde imzaladığı protokoldeki taahhütlerini, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 4 yıl içerisinde yerine getirir.”

                 Dr. Oktay Vural         Prof. Dr. Osman Çakır              Hasan Çalış

                          İzmir                              Samsun                            Karaman

                    Recep Taner              Ertuğrul Kumcuoğlu             Hasan Özdemir

                         Aydın                              Aydın                             Gaziantep

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi buyurun.

Gerekçe: Tasarının genel gerekçesinde belirtildiği üzere, IC İbrahim Çeçen Yatırım Holding A.Ş., üniversite kampusünde yer alması gereken akademik, idari ve sosyal tesis binalarını bağış suretiyle yaparak üniversiteye devretmeyi taahhüt etmiştir. Bu taahhüdün yasal bir güvenceye bağlanması ve zamana fazlasıyla yayılmasının önlenmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 2’nci maddeyi oylarınıza sunmadan önce Komisyonun bir düzeltme talebi vardır.

Buyurun Sayın Sağlam.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – “Madde 38” olacak. Sadece -bir hata var zannediyorum- onu düzeltmek istedim.

BAŞKAN – Komisyonun bu düzeltmesiyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3-  Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz’da.

Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CEMAL KAYA (Ağrı) – Esfender Ağabey, şikâyet edeceğiz bak akrabalarına. Ağrı’da akrabaların var, onların hepsine şikâyet edeceğiz.

CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Efendim, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılar sunuyorum.

Merak etmeyin, Doğubeyazıt’ın İshakpaşa Sarayı’nın kapısında “Bu saray Çıldır Atabeyi İshak Paşa tarafından yapılmıştır.” diye yazar. Onun için, biz sizi daha fazla düşünüyoruz, hiç merak etmeyin. Türkiye, bütün Türkiye gibi, elbette Ağrı’yı da düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Ağrı’da üniversite zaten var, yapılmış. Elbette ki bir bölgeye, bir ile üniversite yapılmasına hiç kimse itiraz etmez. Dolayısıyla şimdiye kadar yapılan üniversiteler de bölgelerinin gelişmesi açısından çok önemli görevler, işlevler yapmıştır.

Değerli arkadaşlar, ben, yalnız prensip bazında bazı konularda dikkatinizi çekeceğim. Benim tartışmam, “üniversite kurulsun-kurulmasın, adı değişsin-değişmesin” değil; Hükûmetin yaptığı, Sayın Millî Eğitim Bakanının başında olduğu Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı bazı yanlışları, prensip bazında yanlışları ifade etmeye çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, bir defa, protokolle bir üniversitenin bir kişiye verilmesi şık değil. Hem devlet açısından şık değil hem o kişi açısından şık değil. Keşke o üniversite yapılsaydı, bitseydi, sonra yüce Meclisin böyle bir takdiri olsaydı daha şık olurdu.

Arkadaşlar, zannediyorum 2.200 öğrenci var değil mi Ağrı Üniversitesinde?

CEMAL KAYA (Ağrı) – Eğitim fakültesi…

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Şimdi, bu 2.200 öğrenci tercihlerini yaparken ne diye yaptı? Ağrı Dağı Üniversitesi diye yaptı değil mi arkadaşlar? Peki, siz, şimdi, ismini değiştirirseniz, bunların, bu açıdan hukuki sorun çıkmaz mı? Yani eğer Ağrı Dağı Üniversitesi olmasaydı öğrenci ben bu tercihi yapmayacaktım diyebilirdi. Şimdi, bu hukuki sorunu… Önemli bir hukuki sorun çıkacak. Dolayısıyla bunu düşünmeniz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, mevcut yatırımlar var, değil mi? Üniversitede mevcut yatırımlar var. Peki, şimdi, bu mevcut yatırımlar ne olacak? Yani mevcut yatırımların adına da bağış yapanın ismini vereceğiz. Bu da önemli bir soru işaretidir.

Değerli arkadaşlar, bu üniversiteye hayat boyu ödeneği devlet verecek, milletin vergileriyle vereceğiz. Peki, o zaman, madem adını veriyoruz, İbrahim Çeçen Vakfı –kendisini takdir ediyoruz, böyle bir katkı yapıyor- hayat boyu da o ödeneğini versin madem.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Bina yapımını o yapıyor zaten.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, eğitime yapılan hibelerin vergi matrahından düşülmesi de –bu örnek için demiyorum, genel anlamda- şık değil. Neden değil? Bu hem devleti sıkıntıya sokar hem de bağış yapanı sokar çünkü eğer gelir vergisi matrahından düşerse, bu yüzde 35 ediyor. Yani, 100 milyon doların 35 milyon dolarını… Bu örnek için vermiyorum, burada vakıfsa, yoktur muhakkak. Ama 100 milyon dolarlık bir yatırım yapıp ismini alan bir hayırseveri biz burada rencide etmiş oluyoruz. 35 milyon dolarını da yahut YTL’sini de fakir fukaranın vergisinden karşılıyoruz. Yani, şimdi olacak mı arkadaşlar, yüzde 65’ini ben vereceğim, benim adım olacak, yüzde 35’ini fakir fukaranın vergisiyle oraya verecek devlet yahut da vergi muafiyeti, vergi istisnası nedeniyle, 35 milyon, devlet, gelirinden olacak. Yani, bir defa bu hayrı yapan açısından, bu hibeyi yapan açısından bu doğru değil. Bu, bence hibeyi yapanı rencide eder. Yani yapacaksa cebinden yapsın, vakfından yapsın. Dolayısıyla, eğitime katkı yapanlar, yardım yapanları biz bu vergi istisnasından çıkaralım.

Değerli arkadaşlar, devlet vergi alır, borç alır, hibe alır ama hepsi bir bütçede toplanır, oradan kaynak aktarır çeşitli üniversitelere, çeşitli kamu kurumlarına. Şimdi, siz düşünün, burada, yani bir yerde bütçe dışında, bir yerde kamu dışında bir yatırım yapılıyor. Bunun doğrusu, bunun bütçeye gelir kaydedilmesi, ondan sonra oraya yatırım yapılmasıdır. Yani, devlet açısından böyle bir uygulama şarttır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan diyor ki: 2002’deki yükseköğrenime ayrılan bütçenin gayrisafi millî hasıladaki payı 0,9 veya 0,8’di -çok anlayamadım- ama bugün 1,2’ye çıktı gayrisafi millî hasıla içinde.

Arkadaşlar, bakın, birçok ülkede yalnızca araştırma-geliştirmenin gayrisafi millî hasıladaki payı yüzde 2-2,5’tur. Nerelerde kaldığımızı düşünün! Ne kadar geri kaldığımızı düşünün! “Bütçede kaynak yok” diye bir sorun olamaz. O bir tercih meselesidir. Neresi verimliyse oraya kullanırsınız. Eğer üniversite verimliyse üniversiteye kullanacaksınız.

Değerli arkadaşlar, biz şimdi 100 milyon dolar için burada bakın bir kanun görüşüyoruz, bir tasarı görüşüyoruz. Peki, arkadaşlar ben size soruyorum: Devlet 100 milyon dolar kazandı, Ağrı 100 milyon dolar kazandı. Arkadaşlar, 2002 yılından bugüne kadar bu ülke 120 milyar dolar cari açık verdi. 2002 yılından bugüne kadar bu ülke 120 milyar dolar cari açık verdi. Gelin bunun hesabını soralım, bu cari açığı niye verdi? Uyguladığı yanlış politikalarla verdi. Niye bunun hesabını sormuyoruz? Yani, 100 milyon dolar geliri övüyoruz da 120 milyar dolar cari açık verdiren, ülkeye bu kadar kan kaybettiren bir Hükûmete niye bunu sormuyoruz?

Sayın Bakan diyor ki: Efendim, biz dünyaya uyduk yahut dünyaya açıldık. Yani, 120 milyar doları kime versen açılırsın. Peki, IMF’ye 6 milyar dolar faiz verdik arkadaşlar. Yani, 100 milyon dolar var, bir yandan da IMF’ye 6 milyar dolar faiz var.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, yürürlük maddesini konuşuyorsunuz…

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Sayın Bakanın söylediği… O zaman Sayın Bakana da söyleyin.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Bütçeye Ağrı’yı alet etme ağabey!

BAŞKAN – Buyurun.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Arkadaşlar, şimdi, 100 milyon doları konuşurken kamu borcu için senede 10 milyar dolar ödüyoruz, onu konuşuyor muyuz? Senede 5-6 milyar dolar kâr transfer etmeye başladı yabancı yatırımcılar, onu konuşuyor muyuz? Özel sektör senede 15-20 milyar dolar faiz ödüyor, onu konuşuyor muyuz?

Değerli arkadaşlar, burada mesele şudur: Mesele, devlet devlettir, özel sektör özel sektördür. Hani, 100 milyon dolar verdi diye bunu övmenin, bunu havalara çıkarmanın bir anlamı yoktur.

Şimdi, millî eğitimle ilgili başka bir gerçeği söyleyeyim size. Şimdi, millî eğitim şehirdeki okullarını satacaktı, öğrencileri kenar mahallelere taşıyacaktı. O iptal edildi ama yenisi geliyor. Şimdi, arkadaşlar, bunun bir sosyal maliyeti var. Yani, siz şehir içindeki okulu satarsanız eğitim aksar, öğrencinin yol parası var, verimlilik düşer. Yani, apartman dikeceksiniz satacaksınız diye nasıl olur da toplumun eğitimini baltalarsınız?

Değerli arkadaşlar, size, Sabancı Üniversitesinden iki arkadaşın geçen sene yaptığı kamuoyu araştırmasını veriyorum:

Kızlar neden üniversiteye gitmiyor?

Ailesi izin vermiyor: Yüzde 10,5

Evlendiği için gitmiyor: Yüzde 14,6

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum, tamamlayın lütfen.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Çalışmak zorunda, onun için gitmiyor: Yüzde 14,0

Ailesinin maddi durumu bozuk: Yüzde 6,3

Türban yasağı nedeniyle gitmiyor: Yüzde 1

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu tabloda siz Hükûmet olarak önce neye bakarsınız? Önce, çalışmak zorunda olup da üniversiteye gitmeyene bu imkânı verirsiniz yani üniversitede okuma imkânını verirsiniz. Hükûmet buna bakıyor mu? Bu anketteki çalışmak zorunda olup da üniversiteye gitmeyen kız öğrenciler için hiç bugüne kadar bir önlem aldı mı? Poşet dağıtmaktan başka bir önlem aldı mı? Yani, iş bulmak için yahut işte onun eğitimi için yardım etti mi? Ama, neye etti? Biz senelerdir türbanı tartışıyoruz; oranı yüzde 1. Demek ki Hükûmet yanlış… Yani, iş konusunu, gelir konusunu, fakirlik konusunu tartışmıyor, türbanı tartışıyor; Hükûmet yanlış, Milli Eğitim Bakanlığı yanlış bir şekilde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) - Teşekkür eder, saygılar sunarım.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy… (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 93 sıra sayılı  Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üniversitelere kişi adlarının verilmesi, sıradan bir eğitim kurumuna isim verilmesi olayının çok çok üzerinde anlamlar taşımaktadır. Hayırsever insanlarımızın isimlerinin üniversite bünyesindeki fakültelere verilmesinin daha etik olacağı kanaatindeyim. Yine hayırseverlerimizin teşvik edilmesiyle ilgili benzer çalışmalar yapılabilir.

Konu üniversite olunca ben de Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinin sorunlarından bahsetmek istiyorum. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi 11/7/1992 tarih ve 21261 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3837 sayılı Yasa’yla kurulmuş ziraat, orman, fen-edebiyat ve iktisadi ve idari bilimleri fakülteleri, fen bilimleri ve sosyal bilimler enstitüleriyle Kahramanmaraş Meslek Yüksekokulu ile eğitim-öğretime başlamıştır. 1995-96 Eğitim-Öğretim Yılında 4/7/1995 tarih ve 7044 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla mühendislik ve mimarlık fakültesi, teknik eğitim fakültesi ve ilahiyat fakültesi, kadro kanunu olmaksızın açılmış, 9/5/1996 tarih ve 8176 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla teknik eğitim fakültesi kapatılarak yerine kadrosu olmaksızın tıp fakültesi açılmıştır. Kısaca üniversitemiz on altı yıllık bir geçmişi olan 9 fakülte, 2 yüksekokul, 8 meslek yüksekokulu, 3 enstitü, rektörlüğe bağlı 6 bölüm, 12 araştırma ve uygulama merkezinde 811 akademik personel, 378 idari personel ile yaklaşık 16.359 öğrencisini geleceğe hazırlamaktadır. Üniversitemizde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı 17 olup dünya standardı kabul edilen 10-15 değerlerine yakındır. Üniversitede araştırma-geliştirme projelerine özel bir önem verilmekte olup, hâlen TÜBİTAK destekli 41, Devlet Planlama destekli 4, üniversitece desteklenen 97 proje olmak üzere toplam 142 proje yürütülmektedir. Ayrıca, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, YÖK tarafından yayınlanan öğretim üyesi başına uluslararası yayın sıralamasında ülkemizdeki yüz yirmi altı üniversite arasında on dördüncü bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitemizin on altı yıllık geçmişine rağmen acil çözüm bekleyen birçok sorunu bulunmaktadır.

Üniversitemizin en önemli sorunlarından birisi yurt sorunudur. Avşar Kampüsü’nde 3 bin kişilik kız ve 3 bin kişilik erkek olmak üzere toplam 6 bin kişi kapasiteli iki öğrenci yurdunun yapımına YURTKUR tarafından başlanması gerekmektedir. Ev kiraları hepimizin malumu. Üstelik gençlerimizin sağlıklı ortamlarda barınma ve beslenme sorunlarının çözümlenmesi gerekmektedir. Çünkü o çocuklarımız derslerine çalışabilsin, birtakım olumsuz ortamlara düşmesin.

Diğer önemli bir sorun da üniversitenin lojman ihtiyacının karşılanmasıdır. Önceki yıllarda yatırım programına alınan üniversitemizin kırk sekiz derslik ile lojman inşaatı Devlet Planlama Teşkilatınca revize edilerek ilgili müsteşarlıkça onaylanmasına rağmen 2002 yılı yatırım programından çıkarılmıştır. Üniversiteye gelmek isteyen özellikle profesör ve doçent gibi akademik personel lojmanı bir ön şart olarak sunmaktadır. Üniversitemizin yaşaması ve güçlenmesi için lojman yapımının mutlaka programa alınması gerekmektedir.

Öte yandan, dört yüz sekiz yataklı, 99 bin metrekarelik tıp fakültesi inşaatına 1997 yılında başlanmış olmasına rağmen, ödenek yokluğu sebebiyle bugüne kadar yüzde 45 fiziki gerçekleşme sağlanabilmiştir. Hastane inşaatının 2008 yılı ödeneği 13 milyon 150 bin YTL olup, bu rakam tüm yatırım ödeneğinin yaklaşık yüzde 50’sini oluşturmaktadır. Avşar Kampüsü’nde inşaatı devam eden hastane inşaatının bir an önce tamamlanabilmesi için gerekli olan ödeneklerin bir an önce sağlanması büyük önem arz etmektedir.

Ayrıca, üniversitemizin altyapı inşaatı kapsamında devam eden merkezî ısıtma santrali inşaatı, çevre düzenleme, henüz başlanamayan ancak acil olarak ihtiyaç duyulan arıtma tesisi…

BAŞKAN – Sayın Paksoy, Ağrı Üniversitesinin yürürlük maddesiyle ilgili söz aldınız...

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

… çevre ihata duvarı ve doğal gaz için 2008 yılı ödeneğine ilave ödenekler sağlanması gerekmektedir. Öte yandan, günümüzde artan kamulaştırma maliyetleri nedeniyle kamulaştırmaları henüz tamamlanamamış olan arazilerin kamulaştırılabilmeleri için ek ödenek sağlanmalıdır.

1992 yılında 4 fakülte, 2 enstitü, 1 yüksekokul olarak kurulan üniversitemiz, Bakanlar Kurulu kararı ve Yükseköğretim Kurulu kararıyla kurulan fakülte ve yüksekokullarla, 9 fakülte, 3 enstitü, 2 yüksekokul ve 8 meslek yüksekokuluna ulaşmıştır. Bu bağlamda, üniversitemizin Tıp Fakültesi ile Araştırma ve Uygulama Hastanesi için, Maliye Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı üyelerinden oluşan komisyonca, 350 akademik, 140 idari kadronun ihdası uygun görülmüştür. 1998 yılında kanun tasarısı hâline getirilen bu kadro ihdası teklifleri önce Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilmiş, bugüne kadar yasalaşmayarak kadük olmuştur. Bu yasanın bir an önce çıkarılması üniversitemizin gelişmesi açısından çok önemlidir. Bu konuda yapılan çalışmalar neticesiz kalmıştır. Halkın sağlığı için ihtiyaç duyulan kadrolar on iki seneden beri verilemez mi? Ülkemizde, kadrosu on iki senede verilmeyen fakülte kalmamıştır.

Sayın Bakanımız ve Millî Eğitim Komisyonu Başkanımızın, üniversitemizin sorunlarının çözümüne sağlayacağı katkı ve destekten dolayı şimdiden teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Şahıslar adına iki kişi söz alacaktır. İlk söz Ağrı Milletvekili Sayın Yaşar Eryılmaz’a, ikinci söz Ağrı Milletvekili Sayın Mehmet Hanifi Alır’a aittir.

Buyurun Sayın Eryılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YAŞAR ERYILMAZ (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 93 sıra sayılı Yasa Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kavram ve üslup kargaşası arasında bizi izleyen milletimiz, Ağrılılar ve özellikle Sayın İbrahim Çeçen “Ya, ben ne yapıyorum? Acaba Millî Eğitim Bakanıyla bir ticari sözleşme mi imzalıyorum?” diye kendi kendini sorgulama durumunda. Yani bir iş adamı çıkıyor “Ben kendi ilime bir üniversite yapmak istiyorum.” diyor. Devletin kıt imkânları ortada. Bunu devletin bütçesine bıraktığımız takdirde muhtemelen yirmi seneye kadar bir kampüs değil, bir fakülte binası bile inşa edilemeyecek. Şimdi, bu aşamada ayrıntıya girmek istemiyorum. Daha Ağrı Dağı Üniversitesi Yasası çıkmadan, muhtemelen 2003 yılında, dönemin YÖK Başkanı Sayın Teziç’e Sayın İbrahim Çeçen iki defa mektup yazdı. Bu mektuplardan yanıt alamayınca, ben devreye girerek Sayın Teziç’ten randevu aldım ve Sayın Çeçen ile birlikte 2003 yılında Sayın Teziç’i ziyaret ettik. O zaman Ağrı Dağı Üniversitesi olayı yok ortada, böyle bir yasa yok ve Sayın Çeçen dedi ki: “Ben kendi ilime bir üniversite yapmak istiyorum, bunun için lütfen benim yasal yolumu açın.” Başka bir beklentisi yok. Şu gün için bile ne isim dayatması var ne de bir başka beklentisi. Ben bunu anlamakta doğrusu güçlük çekiyorum. Yani, Ağrı ilinin fert başına düşen millî gelirini sizlere biraz evvelki konuşmamda izah ettim.

Ne olursunuz, değerli arkadaşlar, bize yardımcı olun. Biz oraya bu yatırımı yaptırmakla -oradaki insanlarımıza- bırakın sadece akademik bazdaki yardımları, biz ekonomik bazdaki yardımlara muhtacız. Bu gerçeği hepinizin bilmesi lazım. Türkiye'nin her tarafı bizim için aynı önemi haizdir ama Ağrı geri kalmış ve sınır bekçiliği yapan bir ildir. Orada yaşayan insanlara bırakın devletin imkânlarını, özel sektörün de imkânlarına hep beraber destek verelim. Yine iddia ediyorum, yine ifade ediyorum: Gelin, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesini beraber kuralım, beraber yaşatalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ağrı Milletvekili Sayın Mehmet Hanifi Alır, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET HANİFİ ALIR (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ağrı Dağı Üniversitesinin isminin Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi olarak değiştirilmesine dair tasarının 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, demin, arkadaşlar üniversitelerimizin ve eğitimimizin geleneğinden söz ettiler ve eğitim geleneğimiz, üniversite geleneğimiz için tabelanın ne kadar önemli olduğunu, neredeyse, ifade ettiler. Ben, Türkiye’nin iyi üniversitelerinde okumuş bir birey olarak, gerçekten buna hayret ettim, biraz da üzüldüm ve eminim ki üniversitelerde hocalık yapmış arkadaşlarımız daha da üzülmüşlerdir. Zira biliyorum ki bizim üniversitelerimiz dünyadaki üniversitelerle rekabet edecek düzeydedir. Bugün, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi bu düzeyde olan üniversitelerdir.

Eğitim geleneğimiz tabeladan ibaret değildir. Eğitim geleneğimiz bilimsel çalışma geleneğidir. Eğitim geleneğimiz evrensel çalışma geleneğidir. Eğitim geleneğimiz bağımsız, demokratik çalışma geleneğidir. Dolayısıyla, şunu bilmek lazım ki: Eğitim geleneğimiz asla ve asla tabeladan ibaret değildir, içerikten ibarettir. Asıl içeriğe bakmak lazım.

Bir de şu akla geliyor ki… Yani, arkadaşlar nedense bir insanın o kadar üstüne geldiler ki neredeyse şunu demek insanın içinden geliyor: Parasıyla başına bela açmak. Bu aşamaya getirdiler.

Bir arkadaşımız gene Mersin Üniversitesinin yıllardır ödeneksizlikten beklediğini ve bir türlü bitmediğini söylüyor. Mersin gibi gelişmiş bir yerde üniversite yıllarca bitmiyorsa ben size sorarım: Acaba, bu üniversite Ağrı’da kaç senede biterdi? Yıllarca devam ederdi. Bu arkadaşlara da tavsiyemiz, Mersin’e de bir İbrahim Çeçen bulsunlar.

Üniversitemizin toplumumuza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Alır.

Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

93 sıra sayılı tasarının 3. maddesinin “Bu kanun yayımı tarihinden 5 yıl sonra yürürlüğe girer “ şeklinde değişmesini teklif ediyoruz. Saygılarımızla.

                    Erkan Akçay                  Ali Uzunırmak              Emin Haluk Ayhan

                        Manisa                             Aydın                               Denizli

                                    Kamil Erdal Sipahi               Osman Ertuğrul

                                               İzmir                                Aksaray

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Söz istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 93 sıra sayılı Tasarı’nın yürürlük maddesinde söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, her şeyden önce bugüne kadar fedakârlık yapmış, hizmetler yapmış bütün hayırseverlerden özür dileyerek sözlerime başlamak istiyorum. Neden dolayı özür diliyorum? Kıymetli milletvekilleri, burada tartışırken maalesef esası şekil, şekli metot, metodu esasla karıştıra karıştıra birçok insanı hiç ama hiç layık olmadıkları şekilde isimleriyle üzüntü yaratan    -fedakârlıklarına rağmen- bir duruma getirdik.

Değerli arkadaşlar, keşke bu işler oldubittiye getirilmese, usulüne, metoduna, esasına, şekline uygun yapılsa da Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım olarak Ağrı’mıza veya ülkemizin herhangi bir noktasındaki ilimize, ilçemize, beldemize, köyümüze yapılan bütün yatırımları -devlet veya kişi kanalıyla- burada öve öve, takdir ede ede, yüce Meclisin iradesiyle bunları teşekkül ettirsek.

Kıymetli arkadaşlar, lafa başladığımızda, Türkiye’nin yüzde 95’inin Müslüman olduğundan söz ederek söze gireriz ve inanıyorum ki Kıymetli İbrahim Çeçen de İslam inanç çemberine dâhildir ve bu protokolü imzalayan taraflar da İslam inanç çemberine dâhildir.

Kıymetli arkadaşlar, İslam inanç çemberinde, bazı insanlar öldükten sonra amel defterleri açık kalır. Bu amel defterlerindeki hayır kısmı açık kalan insanlar, mutlaka ki daha farklı muamele gören ve sağlığında veya öldükten sonra evlatları tarafından hayırla yâd edilecek, onların adına işler yapan evlatları yetiştirmiş insanlardır. Dolayısıyla, burada böyle güzel bir hayır işi yapılırken, hele hele ki bir ilim yuvası yapılırken, bir iş adamının ismini överken bile çok değişik tartışmalar meydana getirecek bir şekilde, hatta ve hatta, devleti küçültüp kişiyi yükseltecek şekle varan birtakım davranışlarla, hayrından dolayı âdeta adamı isyan ettiren bir duruma getirdik. Bunu, yapanlar için doğru bir davranış olarak görmüyorum. İnşallah, hayırsever kardeşimiz bir çıkış yolu bulur.

Değerli arkadaşlar, burada, tabii ki insana yol gösterirken usul ve şekil olarak bunlar baştan düzgün yapılsaydı. Keşke Sayın Millî Eğitim Bakanımız -sıralarda oturuyor- İbrahim Çeçen Bey’le bu protokolü yaparken… (AK Parti sıralarından “Yerine geçti.” sesleri) Oraya mı geçti? Tamam, ben kalkarken oradaydı.

Keşke Sayın Millî Eğitim Bakanımız, İbrahim Çeçen Bey’le bu protokolü yaparken -inanıyorum ki o da inanç değerleri olan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı- uyarsaydı, “İbrahim Bey, İslam ahlakında, İslam ahkâmında, Türk töresinde bu isimler, öldükten sonra verilir. Bunu babanızın adına, dedenizin adına, ailenizin geçmişte millete mal olmuş daha büyük isimler varsa onların adına yapalım.” deseydi ve hiç bu tartışmaları yapmasaydık.

Şimdi Sayın Bakanımıza bir şey teklif ediyorum: Eğer mümkünse kanunu geri çeksin, Sayın İbrahim Çeçen’le tekrar otursun ve desin ki: “İbrahim Bey, biz bu işi yapabiliriz, ama ahkâm, eğer inanç değer sistemimizde böyle bir şey olursa bu daha mümkün olur mu?” diye kendileriyle bir daha görüşsün ve…

CEMAL KAYA (Ağrı) – Hemen öldürelim, ismini verelim o zaman!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Kıymetli Cemal, sen o işleri bilirsin. Sen öldür o zaman; yani “Öldürelim, verelim.” diyorsan, sen öldür! O işlerle herhâlde ilgilisin. Ayıp bir şey! Böyle laf atmayın burada.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, önergeniz hakkında söz aldınız.

Sayın Kaya…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Burada kürsü ahkâmını, insicamı bozacak şeyler yapmayın. Siz konuştunuz burada.

Dolayısıyla, Sayın Bakanım, eğer mümkünse kendileriyle bir daha görüşülsün. Böyle bir yol bulunabiliyorsa, inanıyorum ki hem inanç değerlerimiz açısından hem hayırsever açısından daha uygun bir yol olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Burada, gerek Milliyetçi Hareket Partisi olarak gerek muhalefet milletvekili olan bazı arkadaşlarımızın yaptıkları konuşmalarda maksat hiç kimseyi incitmek, yapılacak olan yatırımların önünü kesmek, bir iş adamının hayrına engel olmak değildir. Mesele, bir düzen içerisinde, usule uygun en iyi şekilde ülkemizin imkân ve kabiliyetlerini halkımıza sunmaktır. Ama bu, devlet imkânlarıdır, ama bu, fedakâr iş adamlarının veya gariban insanların biriktirdikleri vakfa, başka bir yere vakfettikleri hayırlardır. Dolayısıyla, bu üzüntülü bir durumdur. Eğer düzeltilebilirse, Sayın Bakanımızdan bunu rica ediyorum. Kendilerine, bu ülkeye çivi çakan, hele hele, yolda para bulduğu hâlde ülkeye feda edemeyecekleri hâlde edenleri eleştirenlere çok da farklı baktığımı bizzat ifade ederek saygılarımı sunuyorum. Hayırlı uğurlu olsun Ağrılılara.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan kanun teklifinin 4’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Efendim, Ağrı’ya üniversite kurulması hepimiz için bir onur, bir gurur. Bugün Ağrı tarihî bir gün yaşıyor. Ben, kutluyorum. Ben, bölge milletvekili olarak bu üniversitenin kurulmasını da destekliyorum ve o bölgeye, keşke Ağrı’ya da, Kars’a da, Iğdır’a da, Ardahan’a da, Van’a da, Doğu ve Güneydoğu’ya, bütün Türkiye’nin her tarafının kalkınması için daha önce bu tip yatırımlar yapılsaydı; göç olmazdı, yoksulluk olmazdı ve en önemlisi, terör de olmazdı. Ama insanların egosu, biliyorsunuz, kendisini bazen tatmin etmeyebilir. Herkes kendine göre birtakım varyasyonlar içerisine girebilir. Evet, kimisinin parası çoktur, kimisinin aklı çoktur, kimisi yoksuldur ama vatanseverdir, yurtseverdir. O bölgede yaşayan insanların hepsi bizim onurumuzdur, gururumuzdur.

Ağrı’ya bu üniversite kurulurken… Sayın İbrahim Çeçen benim dostumdur, tanıyorum; hayırlı olsun. Biz ne kadar burada muhalefet yaparsak yapalım bu kanun geçecektir. İbrahim Ağabeye de hayırlı olsun kardeşim.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Ağrı’ya hayırlı olsun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ağrı’ya da hayırlı olsun, Kars’a da hayırlı olsun, Ardahan’a da, Iğdır’a da.

Şunu söyleyeyim yalnız; İbrahim Bey’den, İbrahim Çeçen’den -beni dinliyorsa- bir istirhamım var: Ardahan’a üniversite kuruluyor, bir fakültemizi de İbrahim Ağabey yapsın Ardahan’a. Bu baba büyüklüğü yapsın. 

Şimdi, Ağrı’nın bugünkü konumuna geldiğimiz zaman değerli arkadaşlar, Ağrı’nın ilçelerinde çok büyük yoksulluk var, ilinde çok büyük yoksulluk var. İsim, Ahmet’in olur, Mehmet’in olur, ama şunu söyleyeyim: Ağrı’daki aldığım notlara göre ve bugün, Merkez Yürütme Kurulu üyemiz Sayın Savcı Sayan -telefonla görüştük- şunu söyledi: “Kalkınmada bazı ilçelerde dengesizlikler var.” Yüksekokullar farklı ilçelere kuruluyor, bazı ilçelere kurulmuyor. Onun için Ağrı iline kurulacak fakültelerin mutlak surette ilçelerdeki yoğunluk dengeleri düşünülerek kurulması gerektiğine inanıyorum ve bunu Ağrı İl Başkanımız da söyledi.  Bu konuya Bakanlığın dikkat edeceğini umuyorum. (AK Parti sıralarından “Bakandan iste, Bakandan” sesleri.) Tabii Bakandan istiyoruz. Bakan da bizim Bakanımız.

Değerli arkadaşlar, burada, bölgemizde, Kars’ta Kafkas Üniversitesi var. Kars Kafkas Üniversitesinde eğitim fakültesi var ve tıp fakültesi var. Bugün tıp fakültesinde doğru dürüst bir ameliyat olmuyor; doktorlarımız, uzman doktorlarımız eksik; tıbbi malzemelerimiz eksik. Kars İl Başkanı Çetin Bilgir’le de görüştüm buraya gelmeden önce, “Aman ne olur radyoloji ihtisas hastanesi kurulsun.” diyor. Çünkü hâlen daha Çernobil’in kalıntıları o bölgede var. Bunu da Sayın Bakandan istirham ediyorum. Yani, o bölgeye radyoloji ihtisas hastanesinin kurulmasını istirham ediyoruz.

Şimdi, Ardahan’a üniversiteye gelince: Bölgemizin kalkınması için Ardahan’da üniversite için karar çıktı, hepinize teşekkür ediyorum ancak yer yok. Daha önce, “Aziziye Kışlası verildi.” diye bir açıklama yapıldı. Millî Savunma Bakanı ile görüştüm, böyle bir şey olmadığını söylediler ama nereden çıktı, onu da bilemiyorum.

Şimdi, Ardahan’a üniversite kurulmasıyla ilgili yer arıyoruz, yerimiz yok. Ardahan Et var, Ardahan Et’in 770…

BAŞKAN – Sayın Öğüt, bir saniye.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet, Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Öğüt, Ağrı Dağı Üniversitesiyle ilgili söz aldınız.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ağrı Dağı Üniversitesi Ardahan’a yakındır Sayın Başkanım; peki.

BAŞKAN – Ardahan’ı konuşturdum ben size ama bakın, tam beş dakikayı onunla geçirdiniz, şimdi konuya gelelim.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ben de bağışla ilgili konuşacağım efendim, müsaade eder misiniz. Herkes bağış yapıyor ya, bağışla ilgili konuşacağım.

BAŞKAN – Lütfen…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, ben, Ardahan Et’in ortağıyım. 770 dönüm yerimiz var. Hemen bitişiğinde de insani bilimler ve edebiyat fakültesi kurulmasıyla ilgili köy hizmetleri binamızı bağışladık Kafkas Üniversitesine. Şimdi, 770 dönüm yerimiz var, o yerin ben ortağıyım. Ben buradan açıklıyorum, tutanaklara da geçsin diye açıklıyorum: O yerdeki hissemi ben Ardahan Üniversitesine bağışlıyorum ve ismimin de konulmasını istemiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Burada tutanaklara da geçsin.

Şimdi, diğer arkadaşlarım da burada, o Ardahan Et’in kuruluşunu yapan Hacı Naim Dursunoğlu var. Bugün beni ziyaret etti. O da “Benim ismimi söylersen, ben de bağışlıyorum; yeter ki Ardahan’a üniversite kurulsun ama ismimin yazılmasını da istemiyorum” dedi.

Değerli arkadaşlar, 770 dönüm yerdir; 5 bin metre kapalı alan vardır. Bugün o tesisi kursanız, 5 milyonla kuramazsınız, arsası hariç.

Şimdi, burada, değerli arkadaşlar, bölge için bağış yapmak, bölgeyi kalkındırmak güzel, kim yaparsa yapsın teşekkür ederim ama bölgenin kalkınması lazım. Bölgenin kalkınması için devletin altyapı, su götürmesi lazım; devletin ek ödemeler yapması lazım.

Şimdi, Iğdır’da Ziraat Fakültesi var, yani doğru dürüst işlev görmüyor. Iğdır da aynı durumda. Nahçıvan’ı desteklememiz lazım. Ben Azerbaycan’daydım, bugün geldim. Azerbaycanlı kardeşlerimizin selam ve saygılarını getirdim. Sayın Cumhurbaşkanı İlhan Aliyev’le görüştük, Meclis Başkanı ile görüştük. Bugün de Azerbaycan Millî Meclisinin doksanıncı yıl dönümü; onu da buradan kutluyorum, nice doksanıncı yıllara diyorum.

O bölgenin kalkınması için, Iğdır’ın kalkınması için, Nahçıvan’ın güçlenmesi için Iğdır’daki fakültelerin de yaygın olması lazım. Şimdi Ardahan’a üniversite kurulacak ama Göle ilçemiz fakülte istiyor -kampanya başlattılar- diğer ilçelerimiz yüksekokullar istiyor. Bunları da gözetmemiz lazım ama, bakıyorum bütçeye, çok fazla bir para ayrılmamış. Bu nasıl olacak? Sayın Bakanın bunu açıklamasını istiyorum. Yani, bunların tabela üniversitesi olmaması lazım.

Bir de bu sene biz İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesine öğrenci alacaktık, alamıyorlarmış. YÖK’le konuştum bugün: “Niye alamıyorsunuz?” “Efendim, bize bildirmediler.” dediler. Şimdi rica ediyorum Sayın Bakanımdan, 25 Ağustosa kadar başvurulursa, ek olarak, bu başvurular değerlendirilecek, belki bu sene İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesine öğrenci alınacaktır. Sayın Bakanım, bunu sizden rica ediyorum.

Ardahan hakikaten çok mağdur oldu. 170 bindi nüfusu 1992’de, 112 bine düştü. Yoksullaştı, fakirleşti. Bölgemiz stratejik anlamda çok önemli. Hele en önemlisi, o bölgeden bir doğal gaz geçti, inanın doğal gaz kanallarının üstü kapatılmadığı için kanallara hayvanlar düşüyor, hayvanlar  telef oluyor. Doğal gaz kanallarının üstünün kapatılması lazım. Yukarı Kurtoğlu köyüne gittim, su için vana koymuşlar…

BAŞKAN – Sayın Öğüt, bir gündem dışı söz isteyin...

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Kapatıyorum.

Yani orada bir yangın çıksa, üniversite kurulsa, üniversiteyi yakar doğal gaz. Ben onu demek istiyorum. Yani, şimdi, doğal gaz geçmiş de bize ne faydası var? Ama doğal gazın borusu patladığı zaman… Üniversitenin  kurulacağı yerden geçiyor. Onun için, hepsi birbirine bağlı Sayın Başkanım. (AK Parti sıralarından “Ağrı’ya gel” sesleri)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan sizi iki defa uyardı Sayın Öğüt.

BAŞKAN – Daha oraya gelmedik.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ben Ağrı’ya canımı veririm. Ardahan’a da canımı veririm, memleketime de canımı veririm. (AK Parti sıralarından “Kabul, kabul” sesleri)

Ben oyumu da kabul veririm. Ya ne zannediyorsunuz? Ben Ağrı’ya kaç defa gittim, benim Ağrı’da bir sürü akrabam var. Akrabam olsun olmasın, benim bölgem.

Arkadaşlar, burada esnaf perişan, tüccar perişan, köylü perişan, herkes icralık. O bölgeye üniversitenin gitmesi hepimiz için, bölgemiz için çok önemlidir.

Sayın Başkan, bakın, affınıza sığınarak şunu söyleyeceğim: Ardahan Esnaf Kefalet Kooperatifinin 510 tane üyesi var. Bu üyeler üniversite kurulması için kampanya başlattılar ve dediler ki “Bizim devlete borcumuz var, 1 trilyon 200 milyar lira, bu parayı biz devlete vereceğiz ama devlet gelsin Ardahan’a üniversiteyi kursun.” On yıl önce bu kampanyayı başlattılar. Ben huzurunuzda teşekkür ediyorum Erol Kayatürk’e. O bakımdan, bu esnaf sanatkârların da borcunun faizinin silinmesini… AK Parti faize karşısın değil mi Cemal’ciğim?

CEMAL KAYA (Ağrı) – Efendim?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Faize karşı mısınız AK Parti?

BAŞKAN – Sayın Öğüt, lütfen Genel Kurula hitap edin.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Karşıysan, şu Ardahan’ın 1 trilyon 200 milyarlık esnaf borcunu silin, 300 milyarı da hemen, derhal ödeyelim.

Efendim, ben çok fazla başınızı ağrıtmak istemiyorum ama konular birbirine bağlı. Üniversite dediğin zaman eğitimli toplum geliyor. Eğitimli toplum olduğu zaman insanlar daha çok, daha iyi gelişmiş oluyor, ülkesini daha iyi geliştirmiş oluyor.

Bu nedenle, ben, Ağrı’ya kurulacak üniversitenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Kars’a, Ardahan’a, Iğdır’a, Van’a, bütün bölgeye Doğu ve Güneydoğu’ya, bütün Türkiye’ye hayırlı olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Osman Çakır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, Ağrı Üniversitesi 17 Mayıs 2007 tarihinde kuruldu. Yani, aradan bir yıldan daha fazla bir zaman geçti ve “Ağrı Dağı Üniversitesi” adıyla da kanunlaşmıştı. Keşke, o tarihte bu konu halledilmiş olsaydı. Çünkü, burada öğrendiğime göre, bu tür faaliyetlere 2003 yılından beri başlanmış ve o tarihten bu yana Sayın İbrahim Çeçen’in böyle bir arzusu, isteği olduğu ifade edildi. Keşke, o zaman kurulurken diğer üniversite kanunlarıyla birlikte, bu birlikte geçirilmiş olsaydı da bu tartışmalar burada yaşanmasaydı.

Bu yatırımı fevkalade önemsediğimizi belirtmek istiyorum. Yapacak olanları da takdir ediyoruz. Ülkemiz için kim böyle yatırımlar yapacaksa, bu yatırımları gerçekleştirecekse hepsine de şükranlarımızı ifade etmek istiyoruz bu kürsüden.

Amacımız kimseyi rencide etmek veya bu yatırımı engellemek ve bu üniversitenin gelişmesine, büyümesine ve burada böyle bir yatırımın gerçekleşmesine karşı çıkmak değildir. Amacımız her şeyin, yapılan bütün işlerin, devletin önemi, adabı, usulü ve duyarlılıkları dikkate alınarak, yapılan protokollerin, sözleşmelerin, kanunların hükümlerine uygun olarak bir hukuki belge niteliği teşkil edecek bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamaktır. Yani olayın daha net, açık bir biçimde, tarafların bütün çıkarlarını ve düşüncelerini garantiye alan bir şekilde tamamlanmasından ibarettir.

Ancak, burada fevkalade önemli bir hususu da belirtmek istiyorum: Bu  üniversite bir yıldan beri kurulmuş olmasına rağmen, 2 bin civarında da öğrencisi ve fakülteleri, yüksekokulları olmasına rağmen burada önemli yatırımların bugüne kadar -gerek özel sektörün bağışlarıyla gerekse devletin yatırımlarıyla- gerçekleştirilmemiş olmasını da büyük eksiklik olarak görüyorum. Ben, tam tersine, batıda kurulmuş bulunan üniversitelerin bütçelerinden kesilerek bu bölgelerde kurulan üniversitelere daha fazla destek ve teşvik verilmesinin doğru olacağını, bu konuda Türkiye’nin, cumhuriyetimizin çok büyük çıkarları bulunduğunu burada bir vesileyle ifade etmek istiyorum.

Ancak şunu da merak ediyorum: Kırk bir tane devlet üniversitesi kurduk. Bunun önemli bir bölümü şu anda Ağrı Dağı Üniversitesinin durumunda. Acaba Hükûmet bu üniversitelerin eksikliklerini ve ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaktır? Bunların büyümesi, kurulması, gelişmesi için gerekli yatırımları nasıl yapacaktır? Bunlara kaynakları nasıl aktaracaktır? Bu konuda burada somut bilgiler edinememiş olmanın da üzüntüsünü yaşıyorum ve bu üniversitelere süratle önemli kaynakların tahsis edilmesi gerektiğini ve uzun yıllara yaymadan, çok kısa sürede bu yatırımların gerçekleştirilmesini talep ediyoruz ve Hükûmetten de bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuyu izleyeceğimizi ve takipçisi olacağımızı da burada bildirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu üniversitenin, bugünkü aldığımız kararla, bu yeni kuruluşunun hayırlı olmasını diliyorum. Bu yatırımın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak takipçisi olacağımızı, Sayın İbrahim Çeçen’in taahhütlerini yerine getirmesini destek ve teşvik edeceğimizi ama taahhütlerini yerine getirmediği takdirde de konunun hükûmet nezdinde de takipçisi olacağımızı burada belirtmek istiyorum.

Hepinize hayırlı olsun dileklerimle, iyi günler diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Şahısları adına ilk söz Ağrı Milletvekili Sayın Fatma Kotan’da.

Buyurun Sayın Kotan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FATMA SALMAN KOTAN (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinize selamla, saygıyla merhaba diyorum.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Sabahtandır Ağrı’yı dile getirdik; bugün Türkiye’nin gündemine Ağrı’yı çok güzel, iktidarıyla muhalefetiyle dile getirdik, Ağrı’nın farklı sorunlarını da dile getirdik. Bu vesileyle hepinize teşekkürü bir borç biliyorum.

Sayın Millî Eğitim Bakanımızın Türkiye’de özellikle geri kalmış illerde eğitime verdiği destekten ve kız çocuklarımızın okutulması için vermiş olduğu çaba ve katkılardan dolayı özellikle bir bayan olarak, Ağrılı bir bayan olarak teşekkürü bir borç bilirim. Bu vesileyle Sayın Bakanımızın daha çok bizim bölgelere destek vermesini bekliyoruz.

Sayın İbrahim Çeçen’e yapmış olduğu yatırımdan dolayı teşekkürü bir borç biliyorum.

Bu vesileyle, muhalefetiyle iktidarıyla bütün milletvekillerine teşekkürlerimi arz ederim ve bütün herkesin desteklerini bekliyorum.

Saygılarımı sunarım.

Teşekkürler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kotan.

Şahısları adına ikinci söz Ağrı Milletvekili Sayın Abdulkerim Aydemir’in.

Buyurun Sayın Aydemir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 93 sıra sayılı kanunla ilgili olarak görüşmelerimiz uzun süredir devam etti ve bu saate kadar geldi.

Bu arada, bize katkı sağlayan gerek muhalefet grubundaki milletvekillerimize gerek AK Partili milletvekillerimize ve kanunun yapımında da katkı sağlayan Millî Eğitim Bakanımıza çok teşekkür ediyorum.

Kanunun, milletimize, memleketimize ve Ağrılılara hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylanmasından önce oyunun rengini belirtmek üzere aleyhte Çanakkale Milletvekili Sayın Mustafa Kemal Cengiz.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 93 sıra sayılı Tasarı üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Tabii, bu söz alma noktasında böyle bir yol izledik. Özellikle, ben, bugün, bu tasarı üzerinde değil, geçmişte kurduğumuz 11 adet üniversitemiz ve bugün Ağrı’da kurulacak olan yeni üniversitemiz, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitemizin de hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Tabii, ben, bu bilim yuvalarının ülkemize gerçekten büyük ivme kazandırması ve bu yuvalardan da bilim adamı üretilmesi ve bilim adamı çıkması konusunda, özellikle bilim adamları üzerinde bir iki söz söylemek üzere söz aldım.

BAŞKAN – Sayın Cengiz, siz, bu tasarının aleyhinde oyunuzu belli etmek için söz aldınız, lütfen, ona göre konuşun.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Sözümün sonunda oyumu belirteceğim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, ülkemiz bir çekirge sürüsü, kene sürüsüyle karşı karşıya. Çanakkale’den geldik, afetler var, dolular var ve biz bir isim üzerinde tartışıyoruz. Bir bilim için çok olmamalı, yani bu tartışılmamalı. Gerçekten bir yere bir üniversite kuruluyorsa bunu hepimiz desteklemeliyiz. Bunu mutlaka… Bir bilim yuvasından bu ülkemize gerçekten bilim adamları yetişecek, ülkemizin genç nesilleri yetişecektir.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: “Öğretmenler, muallimler genç nesil sizin eseriniz olacaktır.” Bunun yanında yüce Peygamberimiz de diyor ki: “Benim ümmetimin kurtuluşu iki sınıfa bağlıdır. Bu iki sınıf düzgün olursa ümmetim de düzgün olur, bu iki sınıf bozulursa ümmetim de bozulur. Bu iki sınıf amirler ve âlimlerdir.” Şimdi, geldiğimiz nokta itibarıyla böyle bir durumla da karşı karşıyayız. İşte, ülkemizin geleceği amirlere ve âlimlere bağlı.

Şimdi, bunun yanında, üniversitelerimizin yaşaması, üniversitelerimizin bilim üretmesi adına YÖK’ümüze, bilim adamlarımıza, rektörlerimize gerçekten önemli görevler düşmektedir ve ben özellikle bilim adamlarımızın buradan film adamı değil bilim adamı yetiştirmesini istirham ediyorum. Bu bağlamda, bizim bilim dünyasından, bilim çevrelerimizden siyasetçilere ve ülkemizi yönetenlere yol göstermesi ve onları yönlendirmesi… Ve ilmin, fennin, Kur’an’ın ışığında dosdoğru olmayı, emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmayı becerebilen insanlar olmalıyız. Kurtuluşun yegâne temeli budur.

Ben sizlere hemen iki örnek anlatmak istiyorum: YÖK Başkanı yeni atanmış, YÖK Başkanımız atandıktan sonra Cumhurbaşkanlığı görevi tevdi etmiş, koşa koşa YÖK binasına gelmiş, koşa koşa YÖK binasına çıkıyor ve hemen öğleden sonraki süreçte koşa koşa iniyor Cumhurbaşkanımıza, ertesi sabah Başbakanımıza, ertesi sabah Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, ertesi gün Maliye Bakanlığımıza koşa koşa gidiyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bunları CHP’liler söylesin de siz söylemeyin!

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Şimdi, müsaade ederseniz, burada bir şey anlatacağım, burasını dinleyin.

Bakın, burada bir şey var. Bugün gelinen nokta itibarıyla bu bir bilim adamıdır. Şu Meclis içinde de bilim adamları var; profesörlerimiz var, gerçekten bilim adamlarımız var. Şimdi, şunu ifade etmek istiyorum: YÖK Başkanımız oturur, sağına soluna bakar, eksilerini, artılarını tamamlar, YÖK’le ilgili gerekli çalışmaları yapar ve teklifi neyse, Hükûmetten istekleri neyse hazırlıklarını yapar, çantasını alır Sayın Cumhurbaşkanına öyle çıkar.

13’üncü yüzyıl ortasında yaşayan Nişaburlu âlim Ali Bin Sandali ve o dönemde de daha sadarete gelmemiş Gıyasettin Keyhüsrev… Ve Gıyasettin Keyhüsrev sultan olmadan önce 2 âlim ve sultan birbirleriyle sık sık görüşürler, sık sık istişare ederler ve ülke meselelerinde ve dünya meselelerinde de görüş alışverişi yaparlar.

Ben buradan bilim adamlarımıza şu mesajı vermek istiyorum: Gıyasettin Keyhüsrev sultan olarak kendisine görev tevdi edildikten sonra -altı yedi ay geçmiş- Nişaburlu âlim Ali Bin Sandali kendisini ziyaret etmek, hayırlı olsun veya herhangi bir dilek için sadarete çıkmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) - Altı ay sonra cuma namazı çıkışında Gıyasettin Keyhüsrev ve Nişaburlu âlim Ali Bin Sandali karşılaşırlar ve bunun üzerine göz göze gelirler ve Gıyasettin Keyhüsrev “Büyük âlimim, değerli âlimim, sadarete getirildiğimizden beri ziyaretimize gelmezsiniz; efendim, değerli görüşlerinizden yararlanamayız, acaba size karşı bir suç mu işledik, size karşı bir hatamız mı oldu? Acaba niye bizi ziyaret etmezsiniz, niye bizi arayıp sormazsınız, değerli görüşlerinizden mahrum bırakırsınız?” dediğinde Nişaburlu âlim Ali Bin Sandali Gıyasettin Keyhüsrev’e şöyle bir cevap verir, der ki: “Büyük sultanım, büyük hükümdarım, değerli sultanım, sultanların en hayırlısı âlimleri sık sık ziyaret edendir, âlimlerin de en kötüsü saltanatın ayağına koşandır.”

Bu vesileyle, bu üniversitelerden de bizim bilimsel ağırlıklı ve bilim adamlarının yetişeceği ve bugün ülke gerçeklerinden uzak Kyoto Protokolü imzalıyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Cengiz, Teşekkür ediyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, oyunun rengini öğrenemedik.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Sonunda vereceğim niye acele ediyorsun. (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cengiz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Tamam belirtiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lehte oyunun rengini belli etmek üzere…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Bir dakika…

BAŞKAN – Bir dakikayı verdim efendim ben size.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın Cengiz, teşekkür ederim.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, oyumuzun rengi, bilime evet, bilime müdahale eden siyasete hayır.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Van Milletvekili Sayın Kayhan Türkmenoğlu.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oyumun rengini belli etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Ağrı ilimiz de Doğu Anadolu Bölgemizin en nadide, en müstesna illerinden birisidir. Seksen beş yıldır mahrumiyet çekmiştir; seksen beş yıldır eğitime, sağlığa, ekonomiye susamıştır.

Tabii “eğitim” derken, çok önemli bir hadiseyi burada bugün tartıştık ve Ağrı ilimize çok mükemmel bir eser kazandırdık. Mevlânâ şöyle der: “Yoksa yeryüzünde bıraktığın bir eser, yarın gelir yerinde yeller eser.” “İlim, kendisine değer vermeyen yerden göç eder.” Bunlar, güzel sözlerdir.

Şimdi, hayır yapmak, hayır işiyle uğraşmak, hakikaten çok önemli bir hadisedir, bu bir meziyettir. Bu meziyeti sağlayan, bana göre Ağrı’da seksen beş yıldır yapılabilmiş bütün sanayi tesislerinin toplamı üzerinde büyük bir yatırımı olan böyle bir eğitim gönüllüsünü gönülden kutluyorum ve o eğitim gönüllüsünü, gerçekten, eğitim adına hizmet ve şükranla anıyorum.

Ağrı ilinin yanı başında olan ilimle de onur duyuyorum ve onun da yanında, yanı başında bulunan Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinin bölgemize, ülkemize hayırlı olmasını temenni ederken, şahsım adına, özellikle İbrahim Çeçen kardeşime şükranlarımı bir daha ifade etmek istiyorum ve oyumun rengini de “Kabul” olarak ifade ediyor, bu yasada, bu tasarıda emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kanunlaşmıştır, hayırlı, uğurlu olsun.

3’üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin; il Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/241) (S. Sayısı: 248)

BAŞKAN – Komisyon? Yok

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Avrupa Yatırım Bankasının Türkiyede Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Avrupa Yatırım Bankasının Türkiyede Temsilcilikler Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/592) (S.Sayısı: 247)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için 24 Haziran 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.31

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.