DÖNEM: 23                            CİLT: 22                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

117’nci Birleşim

12 Haziran 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, 2008 yılı hasat dönemine ve fındık üreticilerinin beklentilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, İşkenceye Karşı Mücadele Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana’daki karpuz ve buğday üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Toprak Mahsulleri Ofisinin fındık alım satım politikasına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, kuraklık nedeniyle üreticilerin yaşadıkları sorunlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, Mersin ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/214)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223)

2.- Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/591) (S. Sayısı: 238)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Tokat Milletvekili Osman Demir’in, daha önce yapmış olduğu konuşmada geçen sözlerini çarpıttığı gerekçesiyle konuşması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, yerli işletim sistemi kullanımının teşvikine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/2983)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesinin TSK’ya verilmemesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3408)

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özelleştirme gelirlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3409)

4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, bazı kamu harcamalarının kaydına ve akaryakıttan tahsil edilen vergilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3450)

5.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Türk Telekom’un halka arz edilen hisselerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3451)

6.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, özel iletişim vergisi gelirlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3452)

7.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Türk Telekom hisselerinin satışına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3509)

8.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Türk Telekom hisselerinin halka arzına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3577)

9.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Türk Telekom hisselerinin satışına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3608)

10.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, bir ödül çerçevesindeki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3610)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak dört oturum yaptı.

 

Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere,

Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’da görülen kuraklığa bağlı olarak hububat üretiminde ortaya çıkan zarara ve çiftçilerin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

 

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi, yeni kurulan üniversitelerin sorunlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un (6/693) ve (6/694) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

 

Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 39 milletvekilinin, medyadaki cinsiyetçi anlayış ve uygulamaların (10/213),

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 39 milletvekilinin, sağlık hizmeti alımında yaşanan bazı sorunların (10/212),

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 39 milletvekilinin, doktorların ve diğer sağlık personelinin güvenlik sorunlarının (10/211),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/541) (S. Sayısı: 219) görüşmeleri tamamlanarak, yapılan açık oylamadan sonra;

2’nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 4 Milletvekilinin, Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 35 inci Maddesinin (E) Bendinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifi’nin (2/257, 2/252) (S. Sayısı: 240),

8’inci sırasında bulunan, Askerlik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/503) (S. Sayısı: 128),

9’uncu sırasında bulunan, Çavuş ve Uzman Çavuş Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/508) (S. Sayısı: 129),

10’uncu sırasında bulunan, Harp Akademileri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/511) (S. Sayısı: 130),

Yapılan görüşmelerden sonra;

Kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.

3’üncü sırasında bulunan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/568) (S. Sayısı: 223) görüşmelerine başlanılarak tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, maddelerine geçilmesi kabul edildi; verilen aradan sonra,

4’üncü sırasında bulunan, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/591) (S. Sayısı: 238),

5’inci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/478) (S. Sayısı: 93),

6’ncı sırasında bulunan, Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin, 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/182) (S. Sayısı: 214),

7’nci sırasında bulunan, Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı (1/458) (S. Sayısı: 90),

11’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belarus Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Veterinerlik Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/296) (S. Sayısı: 69),

12’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Litvanya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/278) (S. Sayısı: 19),

İlgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

12 Haziran 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 19.32’de son verildi.

 

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Konya

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                             No.:    166

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

12 Haziran 2008 Perşembe

Raporlar

1.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/167) (S. Sayısı: 203) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

2.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/168) (S. Sayısı: 204) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/188) (S. Sayısı: 205) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

4.- Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/189) (S. Sayısı: 206) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

5.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/209) (S. Sayısı: 207) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

6.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/215) (S. Sayısı: 208) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

7.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/217) (S. Sayısı: 209) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

8.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/219) (S. Sayısı: 210) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

9.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/220) (S. Sayısı: 211) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

10.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/221) (S. Sayısı: 212) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

11.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/234) (S. Sayısı: 213) (Dağıtma tarihi: 12.6.2008) (GÜNDEME)

Genel Görüşme Önergesi

1.- Malatya Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 Milletvekilinin, kuraklık nedeniyle üreticilerin yaşadıkları sorunlar konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.06.2008)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 Milletvekilinin, Mersin İlinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/214) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.06.2008)

 

12 Haziran 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117’nci Birleşimini açıyorum.

III.-Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama süresi üç dakikadır.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN -  Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.06

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.16

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.-Y O K L A M A

BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 2008 yılı hasat dönemi ve fındık üreticilerinin beklentileri hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili Rahmi Güner’e aittir.

Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, 2008 yılı hasat dönemine ve fındık üreticilerinin beklentilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir aydır Karadeniz Bölgesi’nde geziyorum. Karadeniz Bölgesi’nin tek geçim kaynağı olan fındıkla ilgili gelişmeler konusunda görüşlerimi arz edeceğim.

Değerli arkadaşlarım, fındık, Karadeniz Bölgesi’nin tek geçim kaynağıdır; Karadeniz Bölgesi’nin arıdır, namusudur, şerefidir.

Değerli arkadaşlarım, fakat, AKP Hükûmeti iktidara geldikten sonra fındık üzerine çok ağır uygulamalar yapılmış, fındık üreticisinin alın teri, emeği hiçbir zaman verilmemiştir. Hükûmet üreticiye sahip çıkmamıştır. Yine, üreticinin tek kuruluşu olan FİSKOBİRLİK Hükûmet tarafından desteklenmemiş ve FİSKOBİRLİK’in faaliyet sahası, FİSKOBİRLİK’in alımları önlenmiş ve Toprak Mahsulleri Ofisi gündeme gelmiştir. Toprak Mahsulleri Ofisi hiçbir zaman üreticinin bir kuruluşu değildir, fındık üreticisiyle hiçbir ilgisi yoktur. Öyle olmasına rağmen Toprak Mahsulleri Ofisi fındık alımlarında öne çıkarılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, üretici, hiçbir zaman alın terini almamıştır ancak 2005, 2006 yıllarında üreticinin gerçek alın teri verilmiş, devlet fındıktan 2 milyar dolar kâr etmiştir ve girdi sağlanmıştır. Fakat TMO devreye girdikten sonra fındık üzerinde öyle oyunlar oynanmış ki fındıktan Türkiye’ye girdi 800-900 milyon dolar civarında olmuştur. Bu 1 milyar küsurun nereye gittiği, kimlerin kasasına gittiği de belli değildir. Şimdi, yine fındık hasadına elli altmış gün kalmasına rağmen, fındık üreticisinin üretmiş olduğu fındığın, alın terinin en iyi şekilde değerlendirilmesi için hiçbir faaliyette bulunulmamaktadır.

Değerli arkadaşlarım, daha fındık rekoltesinin tespit zamanı olmamasına rağmen -fındık fiyatını, yani 2008 yılı fındığını daha düşük, daha az miktarda bir parayla üreticiden almak için- 800-900 milyon kilo civarında fındık ürününün olacağı tespiti ileri sürülmüştür; bu, gerçekle bağdaşmamaktadır. Rekolteyi çok gösterip talebi az göstermek suretiyle fındık fiyatlarında büyük oyun oynanmıştır. Kaldı ki Toprak Mahsulleri Ofisi hiçbir zaman fındık satmayacağını taahhüt etmesine rağmen 2005, 2006, 2007 yıllarının fındığını piyasaya sürmüştür. Avrupa’da fındığın satımı bu şekilde yapılınca, 2008 yılı fındık rekoltesinin 2,5 milyon, 3 milyon civarında olacağı tespiti ileri sürülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu, Ordu Ticaret Borsası Başkanlığı, Ünye Ticaret Odası Başkanlığı, Fatsa Ticaret Odası Başkanlığı, ziraat odası, esnaf odaları, muhtarlar ve Ordu Ziraat Mühendisleri Odası tarafından büyük bir endişe ve sıkıntı olarak rapor hâlinde bildirilmiştir. 

Fındık maliyet fiyatları yükselmiş, gübre fiyatları yüzde 150 olmuş, ilaç fiyatları yükselmiş, işçi ücretleri yükselmiş, akaryakıt fiyatları yükselmiş, maliyet 4-5 milyon civarındadır.

Değerli arkadaşlarım, 2008 yılı fındığının da üreticiden ancak 2,5-3 milyon liraya alınacağı bu kuruluş tarafından açık ve net olarak belirtilmiştir. Biz, devletin ve Hükûmetin müdahale fiyatı olarak üreticinin yanında olmasını istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Eğer gerçek değeri verilirse, fındığın 2,5 milyar doların üzerinde gelir getireceği görüşündeyiz.

Değerli arkadaşlarım, hiçbir maliyeti, masrafı olmadan bu şekilde gelir getiren fındık için üreticiye neden 300, 400, 500 trilyon gibi bir parayla destek verilmiyor?

Değerli arkadaşlarım, açıkça şunu söylemek istiyorum: Eğer durum bu şekilde devam ederse üretici, toprağında köle olarak kullanılacaktır, köle durumuna düşecektir. Bunu önlemek Hükûmetin elindedir. Üreticinin alın terini verin. Üreticinin alın terini verirseniz esnaf da kurtulur, Karadeniz Bölgesi’ndeki 8 milyon civarındaki vatandaş da kurtulur.

Göç başlamıştır, Karadeniz boşalmaktadır. Tek geçim kaynağı fındıktır. İnşallah, bu anlattığım konular Sayın Hükûmet tarafından ve Parlamento tarafından gündeme alınır ve bir çözüm getirilir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güner.

Gündem dışı ikinci söz, Uluslararası İşkenceye Karşı Mücadele Haftası münasebetiyle söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’a aittir.

Buyurun Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)

2.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, İşkenceye Karşı Mücadele Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görülüyor ki, gerçekten, örneğin Sayın Başbakan “İşkenceye tolerans sıfır” demişti. AKP üyesi arkadaşlar, gerçekten bu işkence toleransı sıfır mı değil mi hiç merak da etmiyorlar, ne sayın Hükûmet üyeleri var ne de sayın milletvekilleri var. Ben, Birleşmiş Milletlerce kabul edilen 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü için Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum, saygıyla selamlarım.

Hükûmet, ister bu söylediklerinin arkasında olsun ister olmasın, biz, insanlık onurunun ve öznesi herkes olan hak ve özgürlüklerin herkesçe kullanılmasının takipçisi olacağız, çünkü bu demokrasinin bir gereğidir, yalnızca insan hakları ya da hukuk sorunu değildir. O nedenle, gerçekten, sırası geldiği zaman hukuk akla gelmemeli, sırası geldiği zaman demokrasi akla gelmemeli ve sırası geldiği zaman barış akla gelmemeli. Bu, bir canlı organizmadır. Gerçekten, soluk alıp verdiğimiz hava gibi, yediğimiz ekmek gibi insanlığın olmazsa olmazlarıdır demokrasi, barış ve insan hakları.

Biliyorsunuz, işkence insanlığa karşı bir suçtur ama ne yazık ki, bu suç hâlâ işlenmektedir. Ki bu suç, gerek Anayasa’mızın 17’nci maddesinde gerekse Türk Ceza Yasamızın 94, 95 ve 96’ncı maddelerinde, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 5’inci maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesinde işkence yasaklanmıştır ve Türkiye, işkenceye karşı bu ulusal ve ulusal üstü belgelerle birlikte yine işkenceye karşı iki önemli sözleşmeyi imzalamış ve onaylamıştır. Birincisi, İşkenceye Karşı Avrupa Sözleşmesi, ikincisi de Birleşmiş Milletlerce kabul edilen İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Aşağılayıcı Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşme.

Şimdi, bu sözleşmelere karşı, ne yazık ki, işkence sistematik olarak sürmektedir. Bakın, bugün, gazetelerde hepinizin dikkatini çekmiştir. İnsan Hakları Derneğimizin dün yaptığı bir acil eylem çağrısından biz de bilgi sahibi olduk ve bugün de bütün gazetelerde vicdani retçi Mehmet Bal’ın nasıl işkenceye tabi tutulduğu gözaltında ve nasıl bir kötü muameleye maruz bırakıldığı görülüyor. Daha dün Nevroz’da, dün 1 Mayısta ve bugün de vicdani retçi Mehmet Bal’ın uğradığı durum…

Şimdi, vicdani ret bir insan hakkıdır. Önümüzdeki günlerde bu hakkın, gerçekten, Avrupa Birliği hukukuna bağlı olarak da bir hak olduğunu gündeme getireceğiz. Ama şimdi, dün olduğu için Mehmet Bal’ın uğradığı bu durum, burada bunu göz ardı edemeyiz. Oysa Osman Murat Ülke -Mehmet, biliyorsunuz, vicdani retçi- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuştu ve dostane çözüm bulundu. Millî Savunma Bakanı da ve Türkiye Cumhuriyeti devleti de, 2007 Ekim ayına kadar vicdani reddin insan hakkı olarak kabul edileceğine dair çalışmalar yapıldığını söylediler. 2007 geçti. Peki, ne oluyor şimdi uluslararası platformlarda Türkiye Cumhuriyeti devleti adına verilen söz? Bunun karşılığı yok.

Türkiye İnsan Hakları Vakfımız 1990 yılında, işkence görenlerin tedavisi ve rehabilitasyonu için kurulmuş bir örgüttür, vakıftır. Onun rakamlarını zaman darlığı nedeniyle ne yazık ki verme olanağım yok, ama burada dikkatinizi bir şeye çekmek istiyorum: Şimdi, bu Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Uluslararası Sözleşme’nin bir sözleşme protokolü, ek protokolü var. Şimdi, bu protokol uyarınca, işkenceyi yapıldıktan sonra değil, işkencenin önlenmesini sağlayıcı seçmeli bir protokol, ulusal ve uluslararası komite tarafından, işkence yapılacağı varsayılan yerlere gidip daha önceden, gerçekten işkencenin nasıl önlenebileceğine dair bir izleme kuruludur. Ne yazık ki bu protokol daha önce… Türkiye tarafından 14 Eylül 2005 yılında bu protokol, seçmeli protokol imzalanmıştır ama ne yazık ki, üç yıl geçmiş olmasına karşın, bu protokol hâlâ onaylanmamıştır.

Ben, gerçekten, Parlamentoda, bu, insanlığa karşı işlenen işkence suçunun hiçbir sayın milletvekili tarafından kabul göreceğini, onaylanacağını düşünemem.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

O nedenle, hep birlikte, önleyici bu protokolü de Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylayalım.

Ayrıca, başka bir şeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Çalışma yaşamı, sistematik işkenceye, zulme, baskıya ve ölüme dönüşen Tuzla grevleri, Tuzla’daki yaşam koşulları. İnsan Hakları Komisyonumuzun yaptığı çalışmadan hiçbir sonuç elde edilemedi, önleyici hiçbir yaptırım olmadı. Meclisimizin araştırma komisyonu da bu yolda daha hiçbir adım atamadı, ne yazık ki, ölümler sürmektedir. Limter-İş Sendikası, çalışanların haklarını ve özgürlüklerini koruyucu ve buradaki gerçekten sistematik, yaşam hakkını yok eden duruma dikkat çekmek için 16’sında da greve gidiyorlar ve bu grev hepimiz için umarım uyarıcı olur ve Tuzla’daki cinayetler de son bulur.

Bu umutla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, izin verirseniz, ben de Hükûmet adına bir değerlendirme yapmak istiyorum gündem dışı konuşmaya.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Birdal’ın gündem dışı yapmış olduğu konuşmayla ilgili, ben de Hükûmet adına, düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Birdal’ın da ifade ettiği gibi, gerçekten, işkence, kötü muamele bir insanlık suçudur. Özellikle geçtiğimiz yüzyıl iki dünya savaşı yaşamış olan insanlık, Birleşmiş Milletleri kurduğunda, 10 Aralık 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini kabul ettiğinde, üzerinde durduğu en önemli hususlardan bir tanesi de 5’inci maddesinde düzenlenmişti. 5’inci madde aynen şu şekildedir: “Hiç kimse işkenceye maruz bırakılmamalı, kimseye zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele edilmemelidir.” Başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere uluslararası hemen hemen birçok sözleşmeye taraf olmuş olan Türkiye, bu konuda Avrupa Konseyi tarafından kabul edilmiş olan İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Davranışların veya Cezalandırmaların Önlenmesine Yönelik Avrupa Sözleşmesi’ni de kabul etmiştir. Ayrıca, iç hukukumuza da altına imza koyduğu uluslararası sözleşmelerdeki bu hükümleri taşıyarak uygulama konusunda da kararlılığını büyük bir açıklıkla ortaya koymuştur. Anayasa’mızın 17’nci maddesi “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.” demektedir.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi geçtiğimiz Parlamento döneminde Türk Ceza Kanunu yeniden düzenlendi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden yeni Ceza Kanunu geçerek 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren uygulamaya geçildi. Bunları şunun için söylüyorum: İşkenceye karşı önlem konusunda Türk Ceza Kanunu’yla nelerin getirildiğini birkaç cümleyle sizlerle paylaşmak için bunları söylüyorum. Biraz önce Sayın Birdal da kısmen Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerine atıfta bulundu. Türk Ceza Kanunu’nun 94, 95 ve 96’ncı maddelerinde ayrıntılı olarak işkence ve kötü muamele suçları düzenlendi. Bu suçlardan mahkûm olunması hâlinde Türk Ceza Kanunu’nun 53’üncü maddesine göre ilgili kamu görevlisinin, sürekli, süreli veya geçici olarak görevinden yoksun bırakılmasına yargılamayı yapan mahkemece karar verilebileceği hükme bağlandı.

Bilindiği gibi kamu görevlilerinin yargılanabilmeleri için -görevi esnasında ve görevi nedeniyle bir suç işlediğinde- izin şartı vardır ama 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yürürlüğe giren yeni Ceza Kanunu’yla, bir kamu görevlisi, bir güvenlik görevlisi eğer işkence suçu işlemişse bunun için izin şartı aranmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve bizim hükûmetlerimizin işkenceye karşı almış olduğu bu tedbirlerin bir tanesini sizlere ifade ediyorum.

Ayrıca, demin ifade ettiğim Türk Ceza Yasası’nın 94’üncü maddesi çok açık bir şekilde “Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde daha da ağırlaştırıcı bir düzenleme getirmiştir.

Yine demin ifade ettiğim, işkence yaptığı iddia edilen kamu görevlileriyle ilgili izin prosedürünü devre dışı bırakan bir düzenleme de 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasa’da ortaya konmuş ve yürürlüğe girmiştir.

Ayrıca, değerli arkadaşlarım, yine 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren, Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği’nin “Sağlık kontrolü” kenar başlıklı 9’uncu maddesiyle, yakalanan kişinin göz altına alınacak olması veya zor kullanılarak yakalanması hâllerinde hekim kontrolünden geçirilerek yakalanma anındaki sağlık durumunun belirlenmesi çok açık şekilde ifade edilmek suretiyle işkenceye karşı önlem amaçlı bu düzenlemeler yapılmıştır.

Ayrıca, değerli arkadaşlarım, 2001 yılında 4681 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu çıktı ve ceza infaz kurumlarında yasalara aykırı eğer birtakım muameleler olursa oradaki tutuklu ve hükümlüler bunları hangi şekilde ilgililere duyuracaklar, eğer orada, demin ifade ettiğim işkence ve kötü muameleye maruz kalırlarsa bunlarla nasıl mücadele edilecek… İşte, bu önlemler babında, bu Kanun’la ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları kuruldu.

Biz, aşağı yukarı bir sene olmadı, bundan altı veya yedi ay kadar önce bu Kanun’da da burada değişiklik yaptık hep birlikte. Bilindiği gibi, bu kurulların görev yapmasıyla ilgili uygulamadan kaynaklanan -yeni olduğu için- bazı sorunları giderici değişiklikler yaptık. Bu kurulların raporları Adalet Bakanlığına gönderilirdi. Biz, daha ciddi bir denetim olsun ve bu denetimde Parlamento ayağı da bulunsun diye, bu kurulların raporlarının aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonuna da gönderilmesini yasayla düzenledik. Böylece, gerçekten, kötü muamele, işkence konusunda yasal olarak tedbirlerimizi aldık. Tabii ki yasa yapmak önemli ama ondan çok daha önemlisi, takdir edersiniz ki bu yasaları başarıyla uygulayabilmektir.

Hemen şunu ifade edeyim: Türkiye, 2003 yılına kadar, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin “Sistematik işkence uygulayan ülkeler” listesindeydi ama o tarihten sonra, 2003 yılından sonra Türkiye, artık bu listeden çıktı yani dünyada sistematik şekilde işkence uygulayan ülkeler listesinde Türkiye yok çok şükür. Alınmış olan bu tedbirlerin de tabii ki bunda önemli payı vardır. Ama biraz önce Sayın Birdal bazı örnekler verdi. “Yüzde 100 -‘sıfır tolerans’ tabirini de kullandı Sayın Birdal- bunu Türkiye önlemiş midir diyebilir misiniz?” diye bana bir soru sorabilirsiniz. Yüzde 100 önlendiğini burada iddia edemem. Çok büyük bir ülkeyiz, kurumlarımız var ve bize intikal etmemiş, yetkili mercilere intikal etmemiş, edememiş eğer birtakım durumlar varsa, tabii ki, bunların yetkililere bildirilmesi hâlinde şiddetle üzerine gidileceğini herhâlde takdir edersiniz.

Bir isimden bahsetti Sayın Birdal, “Mehmet Bal” diye bir kişinin işkenceye maruz kaldığını ifade etti. Tabii, bu beyanını biz bir ihbar kabul ederiz. Ben, hemen ilgili arkadaşlarımı bu konuda uyaracağım, nerede kötü muameleye maruz kalmış… Düşüncesi ne olursa olsun, işlediği iddia edilen suç ne olursa olsun hiç kimse kötü muameleye maruz kalamaz, kalmamalıdır. Demin söylediğim, altına imza koyduğumuz uluslararası anlaşmalar, iç hukukumuz bütün bunları yasaklamaktadır. Bunlarla ilgili, ayrıca, cezalar da artırılmıştır. Bu tür durumlarla karşılaşıldığı takdirde, mutlaka yetkili merciler üzerlerine düşeni en kısa sürede yerine getirmeliler ve yasaları harfiyen uygulamak mecburiyetindedirler. O bakımdan, Sayın Birdal’ın biraz önce ifade ettiği bu özel konuyla ilgili -basına da intikal ettiğini ifade etti- ben henüz inceleme imkânı bulamadım. Bu konuyla ilgileneceğimi ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, Sayın Birdal bir protokolün imzalandığını, ama sürecin Türkiye açısından henüz tamamlanmadığını ifade ettiler. Ek ihtiyari protokolün 14 Eylül 2005 tarihinde imzalanmasına rağmen, henüz onaylamanın gerçekleşmediğini ifade ettiler. Bu konu, daha çok, sanıyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunu ilgilendirir ve Dışişleri Bakanlığımızı ilgilendirir. Bununla ilgili, Dışişleri Bakanlığımızla ve Dışişleri Komisyonuyla da temasa geçmek suretiyle onaylama sürecinin hangi aşamada olduğunu da takip ederek ilgili milletvekili arkadaşımıza ve gerekirse muhterem Genel Kurula bilgi verme hakkımı mahfuz tutuyorum.

Bir gündem dışı konuşma üzerine, Türkiye'nin gerçekten üstünde ciddiyetle durduğu, bu konuda yasal önlemler aldığı ve uygulamada da başarılı olmak için gerçekten ciddi bir çalışma yaptığı konuda düşüncelerimi sizlerle paylaşma imkânı buldum.

Hepinize yeniden saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

Gündem dışı üçüncü söz, Adana ilindeki karpuz ve buğday üreticilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Adana Milletvekili Muharrem Varlı’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana’daki karpuz ve buğday üreticilerinin sorunlarına ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buğday ve karpuz üreticilerinin problemleri hakkında gündem dışı söz istedim. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, dün millî takımımızın İsviçre’ye karşı almış olduğu galibiyeti gönülden kutluyorum. İnşallah bundan sonraki maçlarda da bu sevinci Türk milletine yaşatırlar ümidiyle sözlerime devam ediyorum.

Değerli milletvekilleri, buğday çok stratejik bir üründür, diğer ürünlere benzemez. Diğer ürünlerin yokluğu belki insanlarımızı çok fazla etkilemez ama buğday insanlığın gereği bir üründür. Savaşta ve barışta insanlığa lazım olan bir üründür. Onun için çok stratejik bir üründür. Eğer buğdayınız yok ise evinizde ekmeğiniz, bulgurunuz, dövmeniz yok demektir. Bunlar da sofralarımızın temel gıdalarıdır.

Ülkemizin buğday ihtiyacı 20 milyon ton civarındadır. Bu yılki beklenen rekolte ise 14-15 milyon ton civarında olacaktır. Yani 5 milyon ton yine buğday açığı oluşacak ülkemizde. Tabii bunların birçok sebebi var. İşte, Sayın Bakan burada, buğdayla ilgili rekolte düşüklüğünü kuraklığa bağlayabilir veya başka sebeplere bağlayabilir ama esas sebep, çiftçi, buğday ektiği zaman elde ettiği üründen para kazanamıyor değerli hemşehrilerim, değerli milletvekili arkadaşlarım. Çünkü, mazot, gübre, kimyasal ilaçlar ve tohumlar o kadar pahalı ki, çiftçi bunları karşılamakla meşgulken, elde ettiği ürünü de pazarda yeterince bir fiyat bulup satamayınca buğday ekiminden vazgeçiyor, terk ediyor. Kendi bölgemden çok iyi biliyorum, geçen yıl, evvelki yıl 3 bin dönüm, 2 bin dönüm,  bin dönüm eken çiftçilerimizin birçoğu yüzde 50’sini terk etmiştir buğday ekiminin. Buğday mutlaka desteklenmeli, buğday çiftçisi mutlaka desteklenmeli, buğday ekim alanları mutlaka genişletilmelidir.

Yine, buğday fiyatları hasat başladığı günden sonra 600 bin lira, 620 bin lira civarında serbest piyasada değer bulurken, gün geçtikçe fiyat düşmeye devam etmektedir. Hükûmet TMO’yu mutlaka devreye sokmalıdır, yoksa fiyat düşüşünü engellemek mümkün değildir. Serbest piyasayla rekabet edecek şartlarda TMO’yu devreye sokmalı ve alım gerçekleştirmelidir. Yakın zamanda hep birlikte yaşadık, bir hububat sıkıntısı ülkede meydana geldi. İşte, bunu spekülatörlere bağladılar. Ama şu anda Ofiste savaş hâlinde kullanılacak buğday bile yok. Onun için Ofis mutlaka devreye sokulmalı ve hem çiftçinin hakkı hem de tüketicinin hakkı korunmalıdır. Eğer bu yapılmaz ise yarın bir gün yine spekülatörlere bağlarız işi ve kışın ortasında insanlarımız evlerine ekmek götüremeyecek hâle gelirler.

Değerli milletvekilleri, TMO tarihinde ilk defa hasat döneminde ithalat gerçekleştirdi. Böyle bir uygulama olur mu? Karadeniz limanlarına gidin, şu anda buğdayın tonu 450 dolar. Tam hasat dönemi. Çukurova bitti, Hatay, Maraş, Adıyaman bölgesi başlıyor, yakında İç Anadolu Bölgesi başlayacak, ama limanlarımız buğdayla dolmuş. Böyle yanlış bir uygulama olmaz. Siz çiftçiye “Üretmeyin, biz ithal edelim.” mi diyorsunuz? Çiftçiyi üretimden vazgeçirtmeye mi çalışıyorsunuz? İlk defa tarihinde buğday üreticisi para kazanacaktı dünyadaki kuraklıktan dolayı, dünyadaki buğday azlığından dolayı; onu da siz böylece engellemiş oldunuz.

Değerli milletvekilleri, yine, karpuz, bizim bölgede oldukça çok yetiştirilen bir meyvedir ve yaz gününde de insanlarımızın severek yediği bir meyvedir. Ama ne yazık ki şu anda karpuz da tarlada kaldı. Karpuz üreticileri bas bas bağırıyor: “Ürünümüzü satamıyoruz; traktörümüzü, evimizi, tarlamızı satsak da bu masrafı karşılayamayız.” diyorlar. Çünkü tarlada kaldı, satamıyorlar. Sebep, işte, Rusya’ya yapılan yaş sebze, meyve ihracatının durması, Rusya’nın bizden almaması. Bugün bununla ilgili basın toplantısı da yaptık, grup başkan vekilimiz ve milletvekili arkadaşlarımızla birlikte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUHARREM VARLI (Devamla) – İşte, sebep nedir? Sebep, kimyasal atık. Bugün Almanya’nın, İtalya’nın laboratuvarlarının vermiş olduğu raporu bütün dünya kabul ediyor. Biz niye böyle bir laboratuvar kurmuyoruz,  bütün dünyanın kabul edeceği? Ondan sonra da çiftçinin elinde, tarlasında kalıyor. Gözyaşları, dert, sıkıntı…

İşte, ihracattan bahsediyorsunuz çıktığınız zaman buraya Hükûmet sözcüleri. Avrupa’da futbol şampiyonası var. Milyonlarca insan Avrupa’da. Niye karpuz ihraç etmiyorsunuz Avrupa’ya o zaman? Hadi yapın da, görelim de biz de alkışlayalım sizi. İşte, şimdi bunları çok iyi hesap etmemiz lazım. Rusya’yla ne yapıp yapıp yeniden ihracat anlaşmasını yapmalı ve karpuz üreticimizi, domates üreticimizi korumak, kollamak zorundayız. Bunlar bizim insanlarımız.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.

Gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.

Buyurunuz Sayın Eroğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum efendim.

Ben, özellikle Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner Beyefendi’nin fındık üreticilerinin meseleleri hakkındaki yaptığı konuşmaya cevap vermek, aynı zamanda, Adana Milletvekili Muharrem Varlı Beyefendi’nin de Adana’nın buğday ve karpuzla ilgili sorunlarına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.

Önce fındıktan başlayayım müsaade ederseniz. Bir kere şunu açıkça belirtmemde fayda var: Fındık üreticileri en iyi dönemlerini Hükûmetimizin döneminde yaşamışlardır. Tabii ki, iyinin daha iyisi mutlaka vardır fakat elbette, piyasa şartları, ülkemizin ekonomik durumunu dikkate alarak bir denge gözetmemiz gerekiyor. Bu denge dikkate alınarak, fındık üreticilerinin mağdur edilmemesi için gereken her şey yapılmıştır, yapılmaya da devam edilecektir.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Bakan, Karadeniz’e bir git de gör durumu.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Esasen şunu da ifade edeyim: Tabii, fındık gerçekten çok önemli bir ürün. Esasen, bunun faydalarını burada zikretmeye gerek yok. Ben sadece çevre açısından ele aldığım zaman, bilhassa çok dik, eğimli alanlarda erozyonu önlemesi açısından da fevkalade çevreci olarak görüyorum fındığı. O bakımdan, teşvik edilmesi, desteklenmesini de bir Çevre ve Orman Bakanı olarak, bir de o açıdan da desteklediğimi ifade etmek istiyorum. Ama müsaade ederseniz ben, fındıkla ilgili, ne kadar üretiliyor, Hükûmetimiz ne yaptı, onları kısaca özetleyeyim müsaade ederseniz.

Efendim, bir kere, dünyada her yıl ortalama 800 ilâ 850 bin ton kabuklu fındık üretimi yapılmakta. 2008 yılı içinde bunun 1 milyon ton civarında olacağı tahmin edilmektedir. Dünyada ise fındık tüketiminin, yapılan istatistiklere göre 700 ilâ 750 bin ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde ise yılda yaklaşık 642 bin hektar alanda, gene takriben 600 bin ton fındık üretimi gerçekleştirilmektedir. 2008 yılı için 800 bin ton fındık üretiminin yapılacağı tahmin edilmektedir.

RAHMİ GÜNER (Ordu) - Daha zamanına çok var Sayın Bakan, çok erken bir tespit bu.

ÇEVRE VE ORMAN  BAKANI  VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani tahmin bu.

Bildiğiniz gibi dünyadaki fındık üretiminin büyük bir kısmı da -burada diğer Ordu milletvekillerimiz de var- Türkiye’de gerçekleşmektedir. Esasen dünya üretiminin büyük bölümünü elinde bulunduran Türkiye aynı oranda da ticaretini yapmaktadır. Dünya fındık ihracatının son yıllardaki gelişmelerle birlikte yaklaşık yüzde 75’ini Türkiye yapmaktadır, gerçekleştirmektedir. Fındıkta geçen yıl 100 ile 150 bin tonluk bir arz fazlası ortaya çıkmıştır bilindiği üzere. Bu miktar ise genellikle ihraç edilemediğinden, bu kadar miktar, ülkemizde kalmaktadır. 2008 yılında ise bunun biraz daha artarak 250 ile 300 bin ton arz fazlası olacağını tahmin ediyoruz. Bu yüzden, Toprak Mahsulleri Ofisinin mevcut stokları da dikkate alındığında, bu stoklarla birlikte bu seneki arzı, ihracat fazlası diyeyim, yaklaşık 550 ile 600 bin tona ulaşacağı öngörülmektedir.

Şimdi, bilindiği üzere 2006-2007 sezonunda rekolte beklentisinin yüksek olması ve FİSKOBİRLİK’in  içinde bulunduğu mali sıkıntılar sebebiyle fındık alımı yapma imkânına sahip olmaması dikkate alınarak üreticilerin mağdur olmaması açısından bildiğiniz gibi Bakanlar Kurulu kararı ile Toprak Mahsulleri Ofisi fındık alımıyla görevlendirilmiştir. Bakın, ne kadar alındı fındık: Toprak Mahsulleri Ofisi fındık alımlarını 31 Ağustos 2006 tarih ve 26275 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2006/10865 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na istinaden gerçekleştirmektedir. Toprak Mahsulleri Ofisi 2006-2007 alım sezonunda 59.388 üreticiden –bakın, neredeyse 60 bine yakın- toplam 162.489 ton ürün satın almış, bunun karşılığında 585 milyon YTL yani 585 trilyon ödeme yapmıştır. Giresun kalite fındık fiyatı 4 YTL/kilogram yani kilogram başına 4 YTL verilmiştir.

Peki, 2007-2008 sezonunda ise toplam 44.858 üreticiden 95.450 ton ürün alınmış, karşılığında 464 milyon YTL ödenmiştir. Burada da Giresun kalite fındık fiyatı olarak 5,15 YTL/kilogram olarak dikkate alınmıştır.

Şimdi, biraz da FİSKOBİRLİK’ten, yapılan alımlardan kısaca bilgi vermek istiyorum: FİSKOBİRLİK, üyesi olan üreticilere borçlarını ödemesini teminen Bakanlar Kurulu gene 31/10/2007 tarih ve 2007/12757 sayılı Kararı ile 2007 yılında FİSKOBİRLİK’ten -bakın- 67.373 ton…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Bakan, 2006 yılının borcu daha hâlâ ödenmedi.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin Sayın Vekilim.

…fındık alınmış, karşılığında 247 milyon YTL yani 247 trilyon ödeme yapılmıştır. FİSKOBİRLİK’ten satın alınan ürünlerin 40.742 tonu 2005 yılı mahsulü, geri kalan 26.631 tonu ise 2006 mahsulüdür. Bakın, eski mahsuller.

Şimdi, genel alım ve ödeme durumuna baktığımızda toplam olarak 325.488 ton alınmış olup bunun 258 bin tonu üreticiden doğrudan, 67 bin tonu ise FİSKOBİRLİK’ten alınmış. Toplam ödemeye baktığımız zaman sayın milletvekillerimiz, bakın, Hükûmetimiz toplam olarak 1 milyar 296 milyon YTL ödemiş yani 1 katrilyon 296 trilyon ödemiş. Üretici için, üreticiye ödenen miktar ise 1 milyar 49 milyon YTL yani yaklaşık 1 katrilyonu aşıyor. FİSKOBİRLİK’e ise 247 milyon YTL ödemiştir. Alımlar, tabii, varlığa dayalı kredi yöntemiyle, Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından sağlanan kredilerle finanse edilmiştir.

Şimdi, Sayın Vekilim bir de TMO’nun fındık satışlarından bahsetti.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Şu anda 3,600-3,5 fiyat.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Onun gerekçesini…

Bakın, onunla da ilgili bilgi ben müsaadenizle sizlere sunayım, arz edeyim: Şimdi, yapılan bütün bu alımlar neticesinde toplam 324 bin ton stok oluşmuştur sayın vekiller, 324 bin ton ve stokların öncelikle ihaleli satış yöntemiyle değerlendirilmesi planlanmıştır. Bu maksatla ihaleli satışlar gerçekleştirilmiş.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Yanlış bilgiler veriyorsunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, 2 Nisan 2008 ve 13 Mayıs 2008 tarihlerinde 2 kez fındık satış ihalesine çıkılmıştır. İki ihalede toplam ancak, bakın, 45 bin ton ürün satışa sunulmuş, gelen teklif ise 10.938 tonla sınırlı kalmış ve gelen en yüksek teklif de 3,80 YTL/kg olmuştur. Yani buradan zarar edilmektedir.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Bakan, sizi yanlış yönlendirmişler. Doğrusunu istiyorsanız, ben size söyleyeyim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayır efendim. Bilgiler böyle. Bu çok net yani. TMO’dan aldığımız bilgiler bu, şu anda.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Yanlış almışsınız. Bilgi doğru değil.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Verilen teklifler…

Doğru değilse tahkik ederiz. TMO’dan şu anda gelen resmî bilgiler. Yani sizdeki bilgiler daha doğruysa verin, onu tahkik edelim. Ona da açığız.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Bir Türkiye Cumhuriyeti bakanını düzeltmeye çalışıyoruz. Gönlümüz razı olmuyor.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Önümüzdeki sezona ilişkin rekolte beklentisinin 800 bin ton gibi yüksek seviyede olması, özellikle Toprak Mahsulleri Ofisinin stoklarında 323 bin ton kabuklu fındık bulunması ve yeni alımla birlikte oluşacak tahminî devir stokunun 550 ile 600 bin tona ulaşacağının öngörülmesi dikkate alınarak ikinci bir ihale sonucunda 670 bin ton fındık satışı gerçekleştirilmiş. Bununla ilgili satış bilgileri var, onların detayına girmek istemiyorum.

Özellikle şunu belirtmek istiyorum: 2008-2009 kampanya dönemi hazırlıklarına devam ediyor. Bu dönem için hem üreticileri mağdur etmeyecek hem de ülkemiz için önemli ihraç kalemi olan fındığın badem ve fıstık gibi ikame ürünler karşısında rekabet edebilmesini temin edecek tedbirleri de içine alan bir destekleme modeli üzerinde çalışılmaktadır. Onu özellikle belirteyim.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Bakanım, fındıkla ilginiz nedir sizin Bakanlığın?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şu anda özetle –tabii söylenecek çok şey var ama- şunu ifade edeyim: Hükûmetimiz, fındık üreticilerinin mağdur olmaması için, eldeki imkânlar çerçevesinde, yapılması gereken her şeyi yapmıştır, yapmaya devam edecektir sayın vekillerim.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Bakanım, ihraç durumuna göre şu anda bütün kuruluşlar, ihracatçılar, borsacılar 2008 yılının 3 milyon lirayı geçmeyeceğini söylüyorlar efendim...

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Evet, Sayın Vekilim, onu…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – …eğer müdahale edilmezse.

BAŞKAN – Lütfen…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Onu değerlendiriyoruz Sayın Vekilim. Zaten onu açıklamak için söz aldım.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız lütfen.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir de müsaade ederseniz, Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı’yla ilgili, Adana’daki buğday ve karpuz üreticilerinin problemleri üzerine birtakım bilgiler arz etmek istiyorum.

Şimdi, özellikle efendim, tabii ki 2005 yılındaki buğday üretimine bakarsak -bütün ülke için söylüyorum, elimde rakamlar var- 2005 yılında ülkemizde 21,5 milyon ton buğday üretilmiş; 2006’ya gelince bu biraz azalmış, 20 milyon ton; 2007’de ise 17,3 milyon ton. Yani, genelde tabii ki bunun kuraklıkla alakası var. Yani 2006 ile 2007’ye baktığımız zaman yaklaşık olarak 2,7 milyon tonluk bir eksiklik var. Bunu kabul ediyoruz. Keza, siz Avrupa’dan bahsetmediniz ama Avrupa’da da aynı şekilde bir miktar azalma var. Geçmiş yıllarda, 2005 ve 2006 yılında 9,5 milyon tonluk bir arpa istihsali, üretimi söz konusuyken 2007 yılında bu 7,3 milyon tona inmiştir.

Şimdi, tabii ki bunda, 2006 ve 2007 yıllarında ülkemizde yaşanan ülke genelindeki kuraklığın etkisi büyük olmuştur. Bunu kabul etmek lazım. Ancak, şunu, özellikle buraya gelmeden önce, Çukurova bölgesindeki hububat üretimi açısından bir eksiklik var mı diye özenle bu bilgileri aldım.

Esasen şunu ifade edeyim: Bildiğiniz gibi her ne kadar bazı bölgelerde bir kuraklık yaşanmasına rağmen Çukurova bölgesinde suya ihtiyaç olan zamanlarda hakikaten yağmur yağmış. Mesela, biz ekim ayında acaba çimlenme problemi olur mu diye beklerken, bildiğiniz gibi 14-15 ekimde yağmurlar yağmış ve arkasından da belki barajları dolduracak kadar değil ama ihtiyacı karşılayacak kadar zaman zaman yağmur yağmış. Özellikle güzlük hububat ekimlerinde iklim şartlarının elverişli olması buğday ve arpanın gelişimini olumlu etkilenmiştir Adana’da. Alınan yağışlar bitkiye faydalı olmuş, kuraklığın Adana bölgesinde çok fazla bir etkisi olmamıştır.

Bakın, bu rakamları veriyorum şu anda Sayın Vekilim: 2006 yılında Çukurova’da 855 bin ton olan buğday üretimi, 2007 yılında yüzde 5,6 artışla 903 bin tona ulaşmıştır, yani Adana’da artış var.

2006-2007 döneminde dekar başına verim 479 kilogram iken –bakın, dikkat buyurun- 2007-2008 döneminde dekar başına verimin yine bir miktar artarak yaklaşık 500 kilogram civarında olacağını da tahmin ediyoruz.

Çukurova bölgesinde hasadın erken başlaması, diğer bölgelerimizde bulunan alıcıların bu bölgede üretilen hububat ürünlerine olan talebinin fazla olması ve Ofis fiyatlarının üzerinde fiyat vermesi sebebiyle son iki yılda gerçekleşen Toprak Mahsulleri Ofisi hububat alımları diğer yıllara göre düşük seyretmiştir. Elbette piyasada alım fiyatı daha fazlayken piyasaya verecektir, bu gayet tabiidir.

2008-2009 döneminde Toprak Mahsulleri Ofisi müdahale alım fiyatları açıklanıncaya kadar yani 21/5/2008 tarihinden itibaren taahhütnameyle alımlara başlanmış olup Çukurova bölgesinde bugüne kadar 827 bin ton buğday alımı gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda Toprak Mahsulleri Ofisine ürün bırakan üreticiler, müdahale alım fiyatlarının açıklanmasını müteakip, bakın, talepleri hâlinde ürünlerini Ofise peşin satabilecekleri gibi, bırakabilecek veyahut da geri alabileceklerdir. Yani böyle bir imkân sağlanmıştır. Dışarıda fiyat daha fazla ise Ofise bıraktığı buğdayını alarak piyasada satma imkânı vardır. Hükûmetimiz böyle bir esneklik tanımıştır.

Sayın Vekilim, esasen şunu da ifade edeyim: Tarım sektöründe ülke çapında, biliyorsunuz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı büyük destekler veriyor. Buna da devam edeceğiz. Bu kapsamda sadece Adana ilinde verilen tarımsal desteklere bakarsak 2002 yılına göre 56,9 milyon YTL olan destekler 2007 yılında 237 milyon YTL’ye ulaşmıştır. Yine, 2003-2008 yılları arasında Adana’ya toplam 719 milyon YTL tarımsal destek verilmiştir. 2008 yılı Mayıs ayı sonu itibarıyla da şu ana kadar destek miktarları yaklaşık olarak 65 milyon YTL’dir.

Özellikle şunu da belirtmemde fayda var: Ben daha geçenlerde Adana’da idim. Hatta Adana’ya gittiğimizde Bakanlığıma bağlı bütün birimleri toplayarak orada koordinasyon toplantısı gerçekleştirdik. Tabii Adana’da sulamanın çok önemli olduğunu biliyorum. Bilhassa Aşağı Seyhan Ovası sulaması, bildiğiniz gibi Kılıçlı Göleti’nin bitirilmesi ve bu konuda Kılıçlı Göleti sulaması, hatta bunun borulu sulamaya çevrilmesi.

Ayrıca, biliyorsunuz, Adana için çok önemli olan 75 bin hektarlık İmamoğlu sulaması. Bu konuda, hakikaten, zaten bildiğiniz gibi, bu GAP, KOP bölgesel sulamalarla ilgili Başbakanın açıkladığı muhteva içinde Çukurova bölgesi de var. Bu maksatla Aşağı Seyhan Ovası sulamasına ve drenajına büyük destek vereceğiz. Ayrıca, Yedigöze’yle ilgili baraj inşaatı başladı, biliyorsunuz. Bununla ilgili sulama projelerinin bir an önce tamamlanması, baraj inşaatına paralel olarak da sulamalarının yapılması için gerekli talimatı verdim. Burada Adana için gerekli titizliği gösteriyoruz, onu özellikle belirteyim.

Bir de karpuzdan bahsedeyim müsaade ederseniz. Karpuz, esasen gerçekten benim de çok sevdiğim bir ürün. Hakikaten karpuzun o kadar çok büyük faydaları var ki tesadüfen dün akşam bana elektronik postayla karpuzun faydalarına dair bir -bugün böyle bir konuşma yapacağımı bilmiyordum- elektronik posta aldım. Arzu eden olursa, çok muhteşem bir bilgi, dolayısıyla, isterlerse bunu da sayın vekillerime yönlendireceğim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bütün vekillere gönderin Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -  Tabii bu konuda, hakikaten, sizin dediğiniz gibi, başlangıçta karpuz fiyatları yüksekti. Yani dekar başına, verilen bilgilere göre, 2.000 YTL’den başlıyordu ama son zamanlarda bilhassa bu yağışlar, mevsimdeki değişiklikler vesaire dolayısıyla karpuzla ilgili fiyatların düştüğü bir gerçek, onu biliyoruz. Hatta dekar başına, son aldığım bilgilere göre -Adana’daydım- 500 YTL’ye kadar düşmüş. Tabii bu konuyla birlikte, biz karpuz üreticilerinin de mağdur olmasını istemiyoruz ama Hükûmetimizin böyle bunu alarak bir şekilde ticaret yapması diye bir durum söz konusu değil.

MUHARREM VARLI (Adana) – İhracat?

 ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) -  Ancak ben de size aynen iştirak ediyorum, bu karpuzun mutlaka ihracatını kolaylaştırıcı birtakım tedbirler almak lazım. O konuda da Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanına da bilhassa pazartesi günü Bakanlar Kurulunda bilgi sunacağım. Birlikte, hep beraber yüce Meclis, bu konuda ne yapılabilecekse tanıtalım; karpuz önemli. Üstelik Türkiye’de ilk çıkan karpuz da Adana karpuzudur. Yani her yerde “Adana, Adana” diye satılır. Gerçekten lezzetli bir karpuz.

Bir de şunu söyleyeyim: Nisan ayından itibaren Hükûmetimiz ithalatı da önlemiştir. Onun da büyük faydası var ama mutlaka bunun Türkiye’de kullanımının yaygınlaştırılması ve aynı zamanda yurt dışına ihracatıyla ilgili birtakım düzenlemelerin acilen alınması gerekir. Bu konuyu ben Bakanlar Kuruluna götüreceğim. Sizlerin de bu konuda tavsiyeleri varsa lütfen onları yazılı olarak verin. Maksadımız vatandaşımıza her bakımdan yardımcı olmaktır.

Sürem dolduğu için ben burada sözlerimi noktalıyorum. Hepinizi hürmetle selamlıyorum. Ayrıca, çiftçilerimize de bereket diliyorum efendim.

Saygılarımı sunarım efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Bakanla ilgili olarak, yerimden.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yazılı olarak cevaplayayım.

BAŞKAN – Sayın Özkan, Sayın Bakan yazılı olarak cevaplayacağını söyledi.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Soru sormadım ben Bakana. Bir açıklama yapmak istiyorum sadece.

BAŞKAN – Buyurunuz, çok kısa.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Toprak Mahsulleri Ofisinin fındık alım satım politikasına ilişkin açıklaması

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Evet, bir dakikayı alacak.

Efendim, benim sözlerim Sayın Bakana yönelik değil, kendisini tenzih ederim. Bakan Bey, görevi itibarıyla fındıkla ilgili bir kurumun başında değil. Aynı zamanda, fındık tarımı yapmadığı için de konuyla ilgili bilgisi yoktur. Sadece Sayın Bakan kendisine verilenleri okuyor. Üzüntüm, bir Türkiye Cumhuriyeti bakanının yanlış ve yalan beyanda bulundurulmasıdır.

Bakın şöyle söyleyeyim: Destekleme alımları arz fazla olduğu zamanlar yapılır. Niçin? Piyasadaki fazla ürünü alıp piyasa fiyatlarını yükseltmek için. Ne zaman satılır? Piyasada ürün arzı düşük olduğu yıllarda, yani hasadın kıt olduğu dönemlerde de piyasaya sürülür. Görev, regüle etmektir. Toprak Mahsulleri Ofisinin 4 Aralık 2007 tarihindeki açıklamasında “Asla satış yapılmayacaktır. Piyasada 2008 yılı ürünü fazladır.” beyanı vardır. Bu beyan karşılığında, sezonun kapandığı dönemde, piyasanın kapandığı dönemde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Bitirmek üzereyim, bir cümlem var. Lütfen…

BAŞKAN – Yeniden girmeniz lazım, bir dakikaydı süreniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Fındıkla ilgili konuşuyor herhâlde Sayın Özkan.

BAŞKAN – Evet.

Buyurun.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Piyasanın kapandığı dönemde Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürünün “Satmayacağız.” sözüne karşılık, resmî basın açıklamasına karşılık, aradan iki buçuk ay geçer geçmez piyasaya ürün arz etmesi, hem de maliyetinin altında, maliyetinin yarısında ürün arz etmesi sadece alivreci satış yapan üç beş ihracatçının işine gelmiştir. Fiyatları düşürme çabalarına alet edilmişlerdir. Fındıktan geçinen 8 milyon insanı resmen Avrupa’daki üç beş alıcıya ve Türkiye’deki insanlara ezdirme ve fiyatı düşük tutturma politikasının bir sonucudur.

Sayın Bakan fındık konusunda açıklama yaptı, alanı değil ama ilgilenirse çok memnun olurum ve istirham ediyorum: Toprak Mahsulleri Ofisinin “Fındık satmayacağız.” açıklamasından iki buçuk ay sonra fındık sattıran faktör, etki, sebep nedir? Arasın Sayın Genel Müdürü ve bunu sorsun.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, buyurun, çok kısa lütfen.

MUHARREM VARLI (Adana) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii Sayın Bakanımın ilgi alanı farklı, kendi alanında başarılı. Tebrik ediyorum, benim Sayın Bakanıma bir sözüm yok da karpuzla ilgili bir şeye daha dikkat edilmesi lazım, Hükûmette eğer gündeme getirecekseniz. Kabaktan aşı şitille karpuz ekimi yaptırılıyor. Onu da ne yazık ki tüketici fazlaca tercih etmiyor. Bir de İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde karpuz sergenleri yasaklanmış. Onun da çok büyük etkisi var karpuz üreticilerinin sıkıntısında.

Bir de benim buğday üretimiyle ilgili sözüm Adana ve Çukurova için değildi. Bu yıl, Allah’a çok şükür, verim çok iyi oldu, fiyatlar da normal seyrinde gidiyor ancak Ofisin mutlaka devreye girmesi lazım, gün geçtikçe fiyat düşüyor. Ofis serbest piyasayla rekabet ederek ürün almalı, yani “Taban fiyatımız şudur.” deyip de piyasayı düşürmemeli, serbest piyasayla rekabet ederek ürün almalı ki hem üreticinin hem de tüketicinin haklarını korumalı.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Genel görüşme açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 20 milletvekilinin, kuraklık nedeniyle üreticilerin yaşadıkları sorunlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/5)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin içinde bulunduğu iklim koşulları nedeniyle yağmur ve kar yağışlarının yeterince olmaması, oluşan yağışların mevsimsel olarak dengeli yağmaması su kaynaklarında aşırı derecede eksilmelere yol açmış, özellikle tarımsal ürünlerde, oldukça önemli rekolte düşüşü oluşmuş ve oluşmaktadır.

Ülkemizde, özellikle kırsal kesimlerde yaşanan kuraklık nedeniyle, birçok tarım ürünü yeşermemiş, oluşan sıcaklardan kavrulmuştur. Yine meyve ağaçlarında, çiçek dönemi içerisinde çiçeklerini veya çiçek sonrası oluşan ham meyveleri dökülmüştür. Ülkemizin çok büyük kısmında oluşan bu tabii afet nedeniyle üreticilerimiz çok güç durumlarda kalmış, elektrik, gübre, mazot ve işçilik borçlarını ödeyemez duruma düşmüşlerdir. Ayrıca, çiftçilerimizden alacaklarını tahsil edemeyen gübre, ilaç, akaryakıt satıcıları da yine çok önemli sorunlar yaşamaktadır.

Ülkemizde yaşanan bu sorunlara karşı, ürünlerini sigorta eden üreticilere "TARSİM" tarafından olumsuz yanıt verilmektedir. Yaşanan mevsimsel sorunlar açık ve net görülmesine rağmen, oluşan bu tabii afetlerin sigorta kapsamı içerisinde olmadığı belirtilmektedir.

Ülkemizin içerisinde bulunduğu bu koşulların irdelenmesi, üreticilerin sorunlarına çözüm bulmak, kuraklık riskine karşı alınacak önlemlerin açık ve net olarak belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. İçtüzüğün 102. ve 103. Maddeleri uyarınca Genel Görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu       (Malatya)

2) Muharrem İnce                    (Yalova)

3) Enis Tütüncü                       (Tekirdağ)

4) Bülent Baratalı                     (İzmir)

5) Faik Öztrak                         (Tekirdağ)

6) Ramazan Kerim Özkan       (Burdur)

7) Ali Koçal                             (Zonguldak)

8) Metin Arifağaoğlu               (Artvin)

9) Ali Oksal                             (Mersin)

10) Bayram Ali Meral             (İstanbul)

11) Hikmet Erenkaya               (Kocaeli)

12) Mevlüt Coşkuner              (Isparta)

13) Abdullah Özer                   (Bursa)

14) Yaşar Tüzün                      (Bilecik)

15) Ahmet Küçük                    (Çanakkale)

16) Ergün Aydoğan                 (Balıkesir)

17) Atila Emek                        (Antalya)

18) Oğuz Oyan                        (İzmir)

19) Eşref Erdem                      (Ankara)

20) Derviş Günday                  (Çorum)

21) Orhan Ziya Diren              (Tokat)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemde yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, Mersin ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/214)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mersin ilinin genel sorunlarını araştırarak, alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasamızın 98. ve İç Tüzüğün 104. ve 105. inci maddeleri gereğince bir meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır                         (Mersin)

2) Akif Akkuş                              (Mersin)

3) Behiç Çelik                                  (Mersin)

4) Münir Kutluata                         (Sakarya)

5) Mustafa Cihan Paçacı               (Ankara)

6) Kadir Ural                                (Mersin)

7) Süleyman Nevzat Korkmaz      (Isparta)

8) İzzettin Yılmaz                          (Hatay)

9) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

10) Hüseyin Yıldız                       (Antalya)

11) Gürcan Dağdaş                       (Kars)

12) Bekir Aksoy                           (Ankara)

13) Zeki Ertugay                           (Erzurum)

14) Alim Işık                                   (Kütahya)

15) Ahmet Orhan                          (Manisa)

16) Mustafa Kemal Cengiz           (Çanakkale)

17) Cemaleddin Uslu                    (Edirne)

18) Süleyman Turan Çirkin          (Hatay)

19) Mümin İnan                            (Niğde)

20) Yılmaz Tankut                        (Adana)

21) Mehmet Günal                        (Antalya)

22) Recep Taner                            (Aydın)

23) Erkan Akçay                           (Manisa)

Gerekçe:

Mersin ili, 1.595.938 kişilik nüfusu, stratejik konumu, doğal güzellikleri ve tarihî değerleri ile dünya ölçeğinde öneme sahip yerleşim yeri olarak geçmişi M.Ö. lere dayanan büyük şehirlerimizden biridir.

Yüzölçümü 15.952 km2, kara sınırı 608 km, deniz sınırı 321 km’dir. Akdeniz havzasının içinde yer alan Mersin ili 1.585.300 hektarlık yüzölçümü ile Türkiye'nin yaklaşık % 2'sini oluşturmaktadır. İl yüzölçümünün % 53'ünü orman ve fundalık alan, % 26'sını tarım arazisi oluştururken, % 4'ünü de çayır ve mera arazisi oluşturmaktadır.

Mersin ili arazi yapısı tarımsal çeşitlilik sunan, özellikle meyve üretiminde ülke ekonomisine önemli katkısı olan illerimizden biridir. Türkiye narenciye üretiminin % 25'ini, sebze üretiminin % 6'sını, meyve üretiminin % 9'unu toplamda ise Türkiye tarım ürünlerinin % 3'ünü Mersin sağlamaktadır.

Mersin ili 330 km'lik sahil şeridiyle, Türkiye'nin en uzun sahil şeritlerinden birine sahiptir. Tarsus'tan Anamur'a kadar, antik kentleri, tarihî ve doğal değerleri, ören yerleri ile Mersin, bir turizm kenti potansiyeline sahiptir. Ancak, Mersin, sahip olduğu bu potansiyeli yeteri kadar verimli değerlendirememiştir.

2008 yılının Ocak-Şubat aylarında, ilimiz deniz sınır kapılarından giriş yapan ziyaretçilerin sayısı geçen yılın aynı dönemine göre % 19, çıkış yapan ziyaretçilerin sayısı ise % 33 oranında azalmıştır. 2008 yılının Şubat ayında tesislerdeki ortalama doluluk oranı önceki yılın aynı ayına göre 5,6 puan azalış göstererek % 41,1 seviyesine gerilemiştir.

1995-2000 yılları arasında toplam 117 bin 894 kişi farklı bölgelerden göç ederek Mersin'e yerleşmiştir. Mersin ili nüfusunun % 68'ini Mersin doğumlular oluşturuyordu. Buna karşılık 2000 yılı nüfus sayımı sonuçları 1980 yılına göre % 142,4 arttığını gösteriyor. Araştırmalar Mersin'e göçle gelenlerin % 85'inin yaşanan ekonomik zorluklar ve terör nedeniyle göç ettiğini göstermektedir. Nüfusun % 48'i, özellikle gelir düzeyi düşük illerden göçle gelenlerden oluşmaktadır. Göçün en yoğun yaşandığı Mersin merkezde, mevcut 66 mahallenin 34'ü, Tarsus'ta ise, 45 mahallenin 12'si göçle gelenlerden oluşmuştur. Yoğun göç sonucu; işsizlik, çarpık kentleşme, eğitim ve sağlık hizmetlerinde yetersizlik ve aile bütünlüğünün bozulması gibi sosyal sorunlarla birlikte, göçle gelen nüfusun büyük bölümünün eğitim düzeyinin düşüklüğü ve vasıfsız iş gücü durumunda olması kentle uyumlarını zorlaştırmış, bunun sonucunda kutuplaşmalar yaşanmıştır. İzlenen yanlış politikalar karşısında bugün Mersin bir göç kenti haline gelmiştir. Kente gelen göçle birlikte asayiş olaylarında da hızlı bir yükseliş meydana geldiği görülmektedir.

Kentteki işsizlik %16,2 ile Türkiye'deki şehirler arasındaki en yüksek seviyeye ulaşmıştır.

2008 yılının ilk iki ayında Türkiye İş Kurumu Mersin İl Müdürlüğüne yapılan iş başvurularının sayısı 2007 yılına göre %68 oranında artarak 4.257 kişiye yükselmiştir.

Mersin ilinden komşu illere ulaşım artık tahammül sınırlarını zorlar hale gelmiş, her yıl insanlarımız standartlara uygun olmayan bu yollarda ölümlü ya da hasarlı kazalarla karşı karşıya kalmaktadırlar.

Mersin'in tarım, ticaret, sanayi veya turizm kenti mi olduğuna karar verilemiyor. Her sektör kendi talebini dile getiriyor. Mersin'in lokomotif sektörünü tespit ederek bir makro plan çerçevesinde Mersinlilere sunmanın zamanı gelmiş geçmektedir.

Mersin, Tarsus'tan Anamur'a kadar Akdeniz'in sıcak kumsalları ile Toros Dağlarının serin yaylaları arasında bir dünya cenneti olan ilimizin sorunlarından arındırılması adına gereken hukuki ve idari tedbirlerin belirlenmesi için Anayasamızın 98 ve İç Tüzüğün 104. ve 105. inci maddeleri gereğince bir meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı:223) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TAPU KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin yedinci ve sekizinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin; sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak edinemeyecekleri alanları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tescile esas koordinatlı harita ve planları içeren teklifi üzerine belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında, uygulama imar planı ve mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümünün yüzde onuna kadar kısmında taşınmaz ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı aynî hak edinebilirler. Bakanlar Kurulu, merkez ilçe ve ilçelerin altyapı, ekonomi, enerji, çevre, kültür, tarım ve güvenlik açısından önemlerini dikkate alarak, bu orandan fazla olmamak kaydıyla farklı oran belirmeye yetkilidir. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık bünyesinde, ilgili idare temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından, bu madde uyarınca Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler dâhilinde çalışmalar yapılmak suretiyle kamu kurum ve kuruluşlarının bu kapsamdaki teklifleri incelenip değerlendirilerek Bakanlar Kuruluna sunulur. Valiliklerce, merkez ilçe ve ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümünde meydana gelen değişiklikler takip eden yılın Ocak ayı sonuna kadar komisyona bildirilir.

Askerî yasak bölgeler, askerî güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ve değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat değerleri Millî Savunma Bakanlığınca, özel güvenlik bölgeleri ve değişiklik  kararlarına ait harita ve koordinat değerleri ise İçişleri Bakanlığınca geciktirilmeksizin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa verilir.”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’a ait.

Buyurunuz Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

                                

(x) 223 S. Sayılı Basmayazı 11/6/2008 tarihli 116’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de yabancılara taşınmaz satışının kapsamını genişletme konusunda 1984, 1986 ve 2003 yıllarında üç kez düzenleme yapılmış ancak bu düzenlemeler “kısa erimli ticari çıkarlar uğruna ulusal güvenliğin tehlikeye atılamayacağı” gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin söz konusu 1985 tarihli kararında “ülkede yabancının arazi ve emlak edinmesinin salt bir mülkiyet sorunu gibi değerlendirilemeyeceği; toprağın devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenliğin ve bağımsızlığın simgesi olduğu; toprak ile alakalı konuda insan haklarına saygılı, ölçülü, adil bir sınırlama, devlet için bir nefsi müdafaa tedbiri niteliğinde olduğu; böyle bir tedbirden vazgeçmenin çoğu kez olası olmadığı” hatırlatılmıştır. Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararına karşın 59’uncu AKP Hükûmetince 29/12/2005 tarihinde Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesi yeniden düzenlenmiş ancak bu düzenlemede Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının gereklerine uyulmamıştır.

Tapu Yasası’nda 29/12/2005 tarihli 5444 sayılı Yasa’yla yapılan değişiklikle Yasa’nın 35’inci maddesinin birinci fıkrasında “Yabancı gerçek kişilerin Türkiye’de ancak iş yeri ve mesken olarak kullanmak üzere uygulamada imar planı ve mevzi imar planı içinde bu amaçlarla ayrılıp tescil edilen taşınmazları edinebilecekleri” öngörülür iken maddenin ikinci fıkrasında birinci fıkrada yer alan kanuni sınırlamalar, ticari şirketler yönünden sınırlama getirilmemiştir. AKP Hükûmetince hazırlanan bu Yasa’yı ulusal güvenliğe ve ulusal çıkarlara uygun bulmayan Anayasa Mahkemesi 11/4/2007 tarihinde Yasa’nın bazı maddelerinin yürürlüğünün durdurulmasına karar vermiştir.

Değerli milletvekilleri, “beş yılda 1 milyon mülk satışı” iddiasıyla hareket eden AKP Hükûmeti, yabancılara satışı öngören bu yasa tasarısında da Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarını göz ardı etmiştir. Söz konusu değişiklikle 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarını yeniden düzenlemiştir. 5444 sayılı Kanunla değişik Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinin yedinci fıkrasıyla getirilen düzenlemede kullanılan bazı kavramların tanımı yapılmamıştır. Bunlardan “stratejik yer” ve “özel koruma alanları” ile hangi tür alanların kastedildiğinin açıklanması gereklidir. “Stratejik yer” kavramı “askerî yasak ve güvenlik bölgesi” kavramından ayrı gibi görülmektedir. Zira kanunda ayrıca “askerî yasak ve güvenlik bölgesi” kavramı kullanılmıştır. “Özel koruma alanı” kavramı ile 5419 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nun 20/a maddesinde geçen “özel güvenlik bölgesi”nin kastedilip kastedilmediği tam olarak anlaşılmamaktadır.

Tasarıda “…sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı aynî hak edinemeyecekleri alanları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tescile esas koordinatlı harita ve planları içeren teklifi üzerine belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.” denilmektedir. Ancak bu alanların birçoğunun sınırları belli olmadığı gibi koordinatları da mevcut değildir. Örneğin, doğal sit, su havzaları, tarım alanları, flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken birçok özel koruma alanlarının sınırları sayısal bir değere sahip değildir. Söz konusu alanların valiliklerce yapılan stratejik il planlarında belirtilmesi gerekmektedir. Ancak bu tür bilgilere Bayındırlık ve İskân Bakanlığının sahip olmadığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının 27 Şubat 2008 tarihli yazılarıyla belgelenmiştir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın yazısında bu bilgilerin İçişleri Bakanlığından alınması gerektiğini ifade etmesi üzerine 5444 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinin yedinci fıkrasında ayrıntılı olarak belirtilen yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin; sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanların valiliklerce yapılan stratejik il planlarında belirlenip belirlenmediğine ilişkin İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay’a yönelttiğim soru önergem de yanıtlanmamıştır.

Yeniden düzenlenen 35’inci maddenin yedinci fıkrasının ikinci cümlesinde “Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında, uygulama imar planı ve mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümünün yüzde onuna kadar kısmında taşınmaz ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı aynî hak edinebilirler.” denilmektedir.

Görüleceği üzere, yabancı gerçek kişiler için getirilen uygulama imar planı, mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümünün yüzde 10’u koşulu da yabancı ticaret şirketlerini kapsamamaktadır. Tasarıyı hazırlayanların ülke topraklarının pazarlanması konusunda yabancı ticaret şirketlerine miktar sınırlaması getirmemesiyle, kimi yabancı şirketlere dilediği kadar arsa ve arazi edinebilmesinin yolu açılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarıda yer alan yüzde 10 konusunu kendi bölgemden bir örnekle açıklamak istiyorum. Muğla merkez ilçenin imar planı alanı 3.965 hektardır, yani 39.600 dönümdür. Buranın imar planının sadece 639 hektar yani 6.300 dönümü konut ve ticari alandır. Diğer alanlar, kamuya ait yeşil alan, yol, park, otopark, eğitim ve sağlık alanı, maden rezerv alanı, orman, fuar ve rekreasyon ve askerî tesis alanlarını içermektedir. Eğer yasa tasarısında yer aldığı gibi imar planının yüz ölçümü üzerinden yüzde 10’u alındığında, bu miktar 397 hektar, yani 3.970 dönüme karşılık gelmektedir. Bu da İmar planında konut ve ticari olarak ayrılmış alanların yüzde 63’ü demektir. Özetle, tasarıyla konut ve yerleşim alanının yüzde 63’ünün yabancılara satılabileceği ortaya çıkmaktadır. Söz konusu bu oranın uygulanması hâlinde Bodrum, Marmaris, Fethiye, Dalaman, Milas başta olmak üzere Muğla ilimizin diğer ilçelerinde aynı sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bu oran karşılıklılık ilkesi olan hiçbir ülkede bulunmayan bir yaklaşımdır.

Yasa henüz Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanmadan, ülkemizle karşılıklılık ilişkisi olmayan bazı Arap ülke şeyhlerinin Ege kıyılarımızda özellikle Bodrum koylarında şimdiden arazi aramaya başlamaları boşuna değildir.

2 Nisan 2008 günü TOKİ ile Kuveyt Yatırım İdaresi arasında Türkiye’de Arazi Geliştirme Projesi kapsamında stratejik ortaklığı öngören mutabakat muhtırası imzalanmıştır. İstanbul’da Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ile Kuveyt Emiri El Sabah’ın huzurunda imzalanan bu anlaşmadan bir gün sonra, 3 Nisan 2008 tarihinde Kuveyt Emirinin Bodrum kıyılarında ve koylarında 60 ila 300 dönüm arasında arazi araması dikkat çekicidir.

21 Nisan 2008 tarihinde Anadolu Ajansında Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğünün hazırladığı rapora yer verilmiş ve “Türkiye Gayrimenkul Zengini: Devletin 2 Milyon Taşınmazı Var” başlığıyla kamuoyuna duyurulmuştur. Türkiye'nin gayrimenkul zengini ilan edildiği raporda söz konusu kamu mallarının büyük bir bölümünün mera, yaylak, kışlak, harman yeri, panayır yeri gibi kamunun yararlanmasına tahsis edilen orta malları, su ve su ürünleri alanları, maden alanları, tarihî ve kültürel alanlar, orman ve kıyılardan oluştuğu görülmektedir. Anlaşılan AKP Hükûmeti ülkemizde toprağa, ulusumuza ve ulusal değerlere ait ne varsa satıp savmak istemektedir. “Türkiye Gayrimenkul Zengini ve Devletin 2 Milyon Taşınmazı Var” başlığıyla kamuoyuna yapılan açıklamadan bir gün sonra, 22 Nisan 2008 tarihinde yabancılara mülk satışını öngören bu yasa tasarısının gelmesi düşündürücüdür.

Türk yabancılar hukukunun temel ilkelerinden ve en önde geleni karşılıklılıktır. Anayasa’nın başlangıç kısmının ikinci paragrafında yer alan  “Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak” deyimi de yabancılar hukukunda karşılıklılık ilkesinin uygulanmasını gerekli kılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülkemiz topraklarının korunması, gerekli hassas alanlara ve kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından stratejik yerlere ait haritalar yapılmadan, arazi yönetimi planları oluşturulmadan, taşınmaz bilgi sistemi kurulmadan, bu bölgelerle ilgili tespitler yapılmadan satış yapılmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, tasarı, Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda düzenlemeler yapmak yerine, yabancılara taşınmaz satışı konusunda bütçe açıklarını kapatmak gibi dar anlamda bir finansman sorununun çözümüne indirgenmemelidir.

Ülke topraklarımızın satışı konusunda benzeri sorunlar yaşamış olan bir Afrikalı şefin sözleriyle konuşmamı tamamlamak istiyorum: “Beyazlar Afrika’ya geldiklerinde bizim topraklarımız, onların İncilleri vardı. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Uyandığımızda gördük ki onların toprakları, bizim İncillerimiz vardı.” Bunu, aynı şeyi yaşamamak üzere, bu kararı alırken ve mallarımızı satarken dikkatli olmamız gerekiyor.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Topuz.

1’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Çelik.

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Tasarı hakkında konuşma yapmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bu tasarı ne getiriyor, ona bakmak gerekiyor. Bu tasarı aslında 2005 tarihli 5444 sayılı Kanun’la, 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesini düzenlemekte. Fakat bu, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilince, Hükûmet, bir yıl geçtikten sonra yabancıya toprak peşkeşini tekrar yüce Meclisin gündemine getirmektedir.

1’inci maddeyle ilgili hatipler birçok ifadelerde bulundular. 1’inci madde ölçüt getiriyor ve sınırları belirleme yetkisini Bakanlar Kuruluna tevdi ediyor, yabancı gerçek kişilerin uygulama ve mevzi imar planı kapsamında toplam yüz ölçümünün yüzde 10’una kadar alanda taşınmaz edinebilmesini düzenliyor ve bunu da, farklı oranlar belirleyebilmeyi Bakanlar Kuruluna terk ediyor ve diğer haritalarla ilgili özel düzenlemeler var ve enteresan olan, askerî yasak bölgeler, askerî güvenlik bölgeleri ile anlamı ne olduğu hâlâ belli olmayan stratejik bölgelere ve değişiklik kararlarına ait haritalarla ilgili düzenlemeler var.

Tasarının içeriği böyle, ama sayın milletvekilleri, böyle bir tasarı olamaz. Dili bozuk, özü bozuk. Lafzı ve ruhu ile mütenasip değil. AKP’nin yüce Meclise her getirdiği metin milletimizin ortak özlemine, ortak ihtiyaçlarına hizmet etmiyor. Bazı metinler İngilizce orijinalinden tercüme, bazıları malum egemenlerin direktifleriyle hazırlanan belgeler, bazıları da AKP korku diktatörlüğüne giden yola taş döşeyen belgeler. Genel Kurula her getirilen metin Türkiye’mizin geleceğine ipotek koymakta, gittikçe vahimleşen sömürgeleşme ve ayrışma zemini hazırlamaktadır. Elbette bunun hesabı sorulacaktır. Vakıflar Kanunu çıkarılıyor, 301’inci madde düzenleniyor, hemen 22 Temmuz seçimlerinden sonra yeni anayasa tartışmaları açılıyor, alabildiğine inanç hortumculuğu yapılıyor, yolsuzluk ve talan had safhada ve baş örtüsü istismarı yapılıyor, kendi devletini suçlayan bakanlarla Türkiye Cumhuriyeti karşı karşıya kalıyor. Böyle bir ortamda yine geliyor ve küresel sermayenin ve güç odaklarının önünü açmak için, yabancılara topraklarımızı peşkeş çekmek için böyle bir yasa ne yazık ki iktidar tarafından tasarı hâline getirilip yüce Meclisin önüne sunuluyor. Onun için bilumum Türklük düşmanlarının Türkiye'nin her yanını istila etmesine, istila iradesine ortak olmanız millî ve manevi değerlerinize, vicdanınıza da sizlerin yabancılaştığını göstermektedir.

Bu tasarı karşılıklılık ilkesi düşünülmeden hazırlanmıştır. Bu tasarı…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Karşılıklılık var.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Karşılıklılık ilkesi yok.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Var var.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Var ama başka anlamda, onu izah edeceğim daha sonra.

Köy Kanunu, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu gibi kanunlarda yapılan düzenlemelerle aslında karşılıklılık ilkesi ortadan kaldırılmış, kanunda zaten yabancıların mal edinimiyle ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Ve ne kadar, yabancıların Türkiye'de gayrimenkul edindiklerine dair bir envanter çalışması da söz konusu değildir. Varsa da bu sağlıklı değil. Ayrıca hâlâ kadastral bilgi sistemi kurulmamıştır. O nedenle bu yasanın, bu tasarının geri çekilip eksikleri giderildikten sonra getirilmesinde yarar var.

Burada bir hususu özellikle vurgulamak istiyoruz. Yabancıların Türkiye'de mal edinimi ayrı bir konudur. Bunun yasal dayanaklarını mütekabiliyet esası gözetilerek düzenlemek mümkündür ama bunu sistematik olarak devletin takip etmesi ve bağımsızlık ve egemenliğimize asla zarar vermemesi öncelikle ele alınması gereken bir husustur.

Şimdi, düşününüz -size bir hususu belirtmek istiyorum- borsanın yüzde 70’ten fazlası yabancıların eline geçmişken ve zilyetlik kurumu, Anadolu’nun hâlâ kadastrosu tamamlanmadığı için, alabildiğine Türkiye'nin genelinde uygulanırken, yabancılar adına yerli vatandaşlarımızın satın aldıkları mülkler söz konusu iken ve yabancı bankalara ipotekli geniş araziler söz konusu iken, böyle bir ortamda, siz, Türkiye'nin ne kadarının acaba yabancıların eline geçtiğini düşünüyorsunuz? Bu konuda bir hazırlığınız var mı İktidar olarak? Böyle bir çalışmanız var mı? Borsanın yüzde 72’sinin yabancıların eline geçmiş olması demek, şirketler eliyle, Türkiye’de geniş alanların, tesislerin ele geçirildiğini göstermiyor mu?

Burada, Tapu Kadastroda çalışmış üst düzey bir bürokratın söyledikleri çok enteresan, diyor ki bu bürokrat: “Bütün bu yapılanlar anayasal suç niteliği taşımaktadır. Ülkemizin anahtar teslimi satışı ve tasfiyesi inatla sürdürülmek isteniyor yani 80 bin kilometrekarelik bir toprak parçası, hem de imar planlı olarak yabancıların eline geçmiş olacak ki, bu miktar, Türkiye yüz ölçümünü ham olarak düşündüğümüzde onun miktarıdır.” diyor. “Bütün zenginlikler, ormanlar, madenler, fabrikalar, tersaneler, bankalar, ne varsa, arazisi, tesisi, malzemesi ve çalışanlarıyla yabancılara devrediliyor. Satılan yerlerin tespiti yerine kalanların tespiti artık daha kolay yapılır hâle geldi.” diyor.

Şimdi borsaya dönersek, borsa kanalıyla yabancı şirketler geniş yerler alıyor. Zilyetlik kurumu var. Türkiye üzerinde hesaplar var. Dün, AKP’nin sayın hatiplerinin konuşmasında, burada, özellikle “Mülk satışıyla egemenlik ilişkisi arasında bir ilişki kurmayalım.” diye ifade ettiler. Fakat Türkiye -verdikleri örnekteki gibi- bir Dubai değil arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri, Dubai değil burası; burası İspanya da değil, İrlanda, İzlanda da değil, İngiltere de değil, burası Türkiye. Burası, her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış ve emperyalizmin özellikle sürekli olarak takip ettiği bir kutsal vatan parçası. Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyet yoktan var edilmiş bir cumhuriyet ve devlet öylesine kutlu bir devlet. Bu devletin, bu vatanın topraklarını “Vatan sevgisi imandandır.” ilkesince en iyi şekilde korumak, kollamak ve bu konuda fevkalade şuurlu olmak hepimizin en asli görevidir diye düşünüyorum. AKP’nin bu aymazlığını burada şiddetle kınıyorum.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Biz de bu düşüncenizden dolayı sizi kınıyoruz.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye’yi satış projesinin bir diğer ayağı olan bu tasarı yüce Meclisten geçmesin. AB istemiş, Batı istemiş, onların Türkiye şubesi istemiş olabilir. Lütfen Türkiye’yi parselleyip satmayın. Toprak ve mülk satarak açık kapatılmaz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz de sattınız.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Size Oğuz Kağan Destanı’nı hatırlatmak isterim. Toprak demek vatan demektir, vatan sevgisi de imandandır. Bakınız, Osmanlı, Balkanlarda, Orta Doğu’da, Anadolu’da imtiyazlar ve mülkiyet satışıyla topraklarını elden çıkarırken “Toprak bir yere mi gidiyor, işte orada duruyor.” diyorlardı. Malumunuz Balkanlar da, Orta Doğu da elimizden çıktı ve İstiklal Harbi’yle ancak geri alabildik. O zaman Maliye Nazırı Cavit de satıcıydı. Fakat 60’ıncı Hükûmetin Maliye Bakanı Unakıtan da “Yabancıya toprak satılmışsa ne oldu, adamlar ceplerine koyup da götürdüler mi? Bak, olduğu yerde duruyor.” diyebiliyor. Yüzyıl önce de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Tamam, Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Aynı sözleri bugüne uyarladığımızda Unakıtan’ın da gaflet uykusundan uyanmasını beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum. Karşılıklılık ilkesi düşünülerek sadece devletimizce meşru kabul edilecek bir amaçla yabancılara taşınmaz veya sınırlı ayni hak devri mümkün olabilmeli. Bu amacın çiğnenmesi hâlinde uygulanacak tasarruflar baştan tespit edilerek gereği yapılmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu zilleti asla kabul etmiyoruz. Eğer bu tasarı yasalaşırsa 72 milyon size her iki cihanda da hesap soracaktır, biz de hesap soracağız. Vatan toprağını peşkeş çekenleri büyük bir azap beklemektedir.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

Madde üzerinde, şahsı adına Tokat Milletvekili Osman Demir.

Buyurunuz Sayın Demir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Yabancı gerçek kişilerin karşılıklılık ilkesine göre ülkemizde taşınmaz edinimleri Lozan Anlaşması’na kadar dayanmaktadır. İlk yasal düzenleme de 1934 yılında 2644 sayılı Tapu Kanunu’yla yapılmıştır. Bu düzenlemeyle, yabancıların 30 hektara kadar toprak almasının yolu açılmıştır. Daha sonra ikinci düzenleme, 29/12/2005 tarih ve 5444 sayılı Kanun’la yapılmıştır. Bu Kanun ile 30 hektar olan toprak alma sınırı 2,5 hektara düşürülmüştür. Ancak, bu Kanun’un içerdiği iki düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. İptal edilen düzenlemelerden birisi: 2,5 hektar alanı 30 hektara kadar çıkarma yetkisi Bakanlar Kuruluna verilmişken Anayasa Mahkemesi bunu orantısız bulmuştur, bunu iptal etmiştir. İkinci iptal ettiği düzenleme de “İllerin yüzölçümünün binde 5’i kadar alan satılabilir.” şeklindeki kısmıdır. Burada iptal gerekçesi bazı illerin yerleşim alanlarının son derece küçük olduğu, hatta binde 5’i bile bulmadığıdır. İptal gerekçesi budur.

Şimdi yaptığımız düzenleme, aslında Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bu kısımları olgunlaştırmak ve doldurmaya yönelik düzenlemedir. O zaman, ne yapıyoruz 1’inci maddeyle, buna bir bakmamız gerekiyor.

1’inci maddede, yabancı uyruklu gerçek kişilerin, merkez ilçe de dâhil ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar planı sınırları içinde kalan toplam alanın yüzde 10’una kadar taşınmaz mal alabileceğini düzenliyoruz. Birincisi budur.

İkincisi, altyapı, ekonomi, enerji, çevre, kültür, tarım ve güvenlik açısından stratejik öneme sahip merkez ilçe ve ilçelerde satılabilir alanı, bu saydığımız imar alanı ve mevzi imar alanının yüzde 10’unun da altına indiriyoruz. Bu yetkiyi de Bakanlar Kuruluna veriyoruz. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin arzu ettiği tarzda sınırlandırmayı getirmiş oluyoruz.

Üçüncü olarak, tabii, yıldan yıla imar alanları değiştiği için, bu değişimlerin, takip eden yılın ocak ayına kadar ilgili birim amirlerinden oluşan komisyona bildirilmesini öngörüyoruz. Yine, stratejik alanın nereler olduğunun da aynı şekilde Tapu Kadastronun bağlı olduğu Bakanlığa bildirilmesini öngörüyoruz.

Gördüğünüz gibi, Anayasa Mahkemesinin arzusu doğrultusunda gerekli düzeltmeler bu şekilde yapılmış oluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir Sayın Milletvekili dünkü konuşmasında, Yahudilerin II. Abdülhamid Han’a gelerek Filistin’de kendilerinin devlet kurması amacıyla Osmanlı borçlarının ödenmesine karşılık bir arazi verilmesini talep ettiklerini, Abdülhamid Han’ın da kanla alınan toprağın parayla satılamayacağını kendilerine ifade ettiklerini söylemiştir. Ancak, Sayın Milletvekilinin konu ettiği toprak satışıyla bugün bizim düzenlediğimiz toprak satışı arasında uzaktan yakından bir alaka yoktur.

FARUK BAL (Konya) – Var, var.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Bunu şu şekilde açıklamak isterim: Birincisi, yabancılara mülk satışını biz bugün ilk defa düzenlemiyoruz. Eğer buna siz “Aynıdır.” diyorsanız, Atatürk’ün sağlığında yapılan düzenlemenin de aynı olduğunu iddia etmiş olursunuz; bu, kabul edilebilir bir davranış tarzı değildir.

İkincisi: Yine, geçmişte böyle bir düzenleme yapmamış olsak dahi, zamanla şartlar değiştiğinden dolayı, böyle bir düzenlemenin yapılmasında bir mahzur yoktur. Çünkü yabancılar bizim ülkemizde nasıl taşınmaz satın alıyorlarsa, biz de yabancıların ülkesinde taşınmaz satın alıyoruz. Aksi hâlde “Biz satın alalım, yabancılar bizim ülkemizde satın almasın.” demenin tutarlı bir mantıki açıklaması olmamalıdır. Kaldı ki 2007 yılı sonuna kadar yabancıların bizim ülkemizde satın aldıkları alan 36 milyon metrekaredir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Oysa, Türk vatandaşlarının sadece Avrupa’da satın aldıkları alan 48 milyon metrekaredir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Onlar çifte vatandaş.

OSMAN DEMİR (Devamla) – Dolayısıyla, İkinci Abdülhamid Han örneğindeki toprak satışıyla bugün yasalaştırmaya çalıştığımız toprak satışını bire bir örtüşüyor görmek doğru değildir.

Bizim ülkemize gelen yabancılar bizim ülkemizde toprak satın alabiliyor ve yerleşebiliyorlarsa, bu, bizim ülkemizin güvenilir olduğunu, istikrarlı olduğunu gösterir. Kaldı ki düşünün, bir yabancı ülkede toprak aldınız, üzerine bina yaptınız ve oturuyorsunuz, kendinizi kendi ülkemizdeki kadar güvenli hissedebilir misiniz? Demek ki yabancılar da bizim ülkemizde toprak aldıklarında bizim öz vatandaşlarımıza göre daha zayıf konumdadırlar. Bunlar güvenle toprak satın alabiliyor ve üzerinde oturabiliyorlarsa, bu, bizim ülkemizin büyüklüğünü, güçlü olduğunu, güvenilir olduğunu gösterir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle ben, çıkarmakta olduğumuz kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Size hayırlı olsun!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demir.

1’inci madde üzerine şahsı adına Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinin yedinci fıkrasına eklenen “Yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre binde beşi geçmemek üzere oranını tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir.” şeklindeki fıkranın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi üzerine Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinde belirtilen Bakanlar Kuruluna verilecek yetkinin çerçevesi bu tasarıyla net bir şekilde belirlenmiştir.

Tasarıyla “Yabancı uyruklu gerçek kişilerin ilçe ve merkez ilçe bazında, ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümünün yüzde onuna kadar kısmında taşınmaz edinebileceği…” hükmü getirilerek Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen gerekçeye uygun sınırlar çizilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz tasarı Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir fıkranın iptal gerekçesi doğrultusunda yeniden düzenlenmesinden ibaret olmasına rağmen, muhalefete mensup bazı milletvekillerinin, yine tasarının görüşmelerini fırsat bilerek, kamuoyuna yanlış bilgiler aktararak iktidar partisini ve Hükûmeti yıpratma çabası içerisinde olduklarını görüyoruz. Mevzuatımızda 1934 yılından bu yana yabancılar ülkemizde zaten taşınmaz edinebiliyorlar. Yabancıların taşınmaz edinimini düzenleyen Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesi 1934 yılında yazılırken AK Parti yoktu. CHP’li, DSP’li ve MHP’li iktidarlar döneminde bu ülkede 12 milyon metrekare taşınmaz yabancılara satıldı.

FARUK BAL (Konya) – Yalan!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – AK Parti İktidarında önceki iktidarlar döneminden daha fazla taşınmaz satışının sebebi, önceki iktidarların taşınmazları satmak istememesi ya da burada ifade ettikleri gibi “Vatan toprakları kutsaldır.” anlayışından kaynaklanmıyordu. Eğer öyle olsaydı MHP ve CHP döneminde kutsal toprakların 12 milyon metrekaresi satılır mıydı?

FARUK BAL (Konya) – Rakam yalan!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Geleceğe güvenin olmadığı, istikrarın olmadığı, demokrasisi zayıf, ekonomisi çökmüş, krizlerle boğuşan, bankaları hortumlanan bir ülkede siz olsanız taşınmaz mal alır mısınız? İşte, AK Parti İktidarında satışların artmasının nedeni, ülkemizin istikrarlı bir şekilde büyümesi, turizmde ve sanayide kalkınması, yabancı yatırımcı için güvenli bir liman olmasından kaynaklanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kürsüden, denetimsiz bir şekilde, hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın yabancıların mülk edinebildiği şeklinde ifadeler kullanıldı. Konuları bu şekilde çarpıtarak milletimize aktardıkça inandırıcılığınızı kaybediyorsunuz.

Yabancılara taşınmaz satışıyla ilgili “millî devlet, üniter yapı, karşılıklılık” ilkeleri gibi sınırlamaları bu kanuna koyalım diyen tecrübeli milletvekillerimizi dinlerken hayretler içinde kalıyoruz. Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinin daha birinci cümlesinde karşılıklılık ilkesi belirtiliyor. Bir ülkede vatandaşımıza taşınmaz edinme hakkı tanınıyorsa, ülkemizde de aynı haklar tanınmakta. Türk vatandaşlarına bu hakkı tanımayan ülkelere bu hak tanınmamaktadır. Yabancı bir kişinin ülke genelinde edinebileceği taşınmaz miktarının toplamının 2,5 hektarı geçemeyeceği 35’inci maddenin birinci fıkrasında mevcuttur.

Satışları, iş yeri ve mesken olarak sınırlandıralım diyen hukukçu milletvekillerimizi duyunca onlar adına üzülmemek elde değil.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kendi adına üzül!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İş yeri ve mesken olarak kullanma şartı zaten kanunda var.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bu konuşmayı yaptığın için kendi adına üzül!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yabancı gerçek ve tüzel kişiler, sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz edinememektedirler. Sanki tüm bu sınırlamalar yokmuş gibi, bu kürsüden gerçekleri saptırarak iktidarı bu şekilde yıpratacağınızı ve milletimizin size inanacağını mı zannediyorsunuz? Yabancı ülkelerde 4 milyon vatandaşımız var ve yüz binlerce vatandaşımız yabancı ülkelerde taşınmaz mal edinebiliyorlar. Yoksa siz, Türk vatandaşlarının yabancı ülkelerde taşınmaz edinmesine de mi karşı çıkıyorsunuz?

Değerli milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Anayasa Mahkemesinden kaç kez döndü Sayın Milletvekili?

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Tapusu yabancıda da olsa satılan taşınmaz Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindedir. Tapusu yabancıda da olsa, yabancı sermayeye ait bir fabrikada Türk vatandaşları çalışmaktadır. Yabancı şirketler Türk şirketleriyle ortaklıklar kurmaktadır, ülkemize katma değer sağlamaktadır. Lütfen mülkiyet hakkı ile devletin egemenlik hakkını birbirine karıştırmayalım. Gerçeklerle hiçbir ilgisi olmayan, “Vatan toprakları satılıyor.” propagandasının seçimlerde tutmadığını, vatandaşlarımızın bu tür sloganlara itibar etmediğini artık görmüş olmanız gerekir.

Tasarının yasalaşması ve ülkemize hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, Sayın Hatip, dün benim yaptığım konuşmayı referans göstererek gerçek dışı bilgiler ileri sürmüştür. Açıklamak üzere, lütfen, söz talep ediyorum.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Öyle bir isim vermedi ki.

BAŞKAN – İsmen size bir şey söylemedi ama.

FARUK BAL (Konya) – İsmen söylemedi efendim. Dün Abdülhamid Sultan’ın, Hakan’ın ismini ben kullandım, Filistin topraklarını ben ifade ettim.

BAŞKAN – Evet, yerinizden lütfen söz isterseniz…

FARUK BAL (Konya) – Lütfen orada konuşayım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam, buyurun, kürsüye geliniz.

İki dakika süre veriyorum.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Tokat Milletvekili Osman Demir’in, daha önce yapmış olduğu konuşmada geçen sözlerini çarpıttığı gerekçesiyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Aslında bugün sesim nedeniyle konuşma düşüncesinde değildim, ancak Sayın Milletvekili biraz önce gerçek dışı beyanlarda bulununca, bunları açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Bir, bu Tapu Kanunu’nda yapılan değişiklik iki temel kavramı birbirinden ayırıyor; biri gerçek kişiler, diğeri ticaret şirketleri. Gerçek kişilerle ilgili dediğiniz doğru ancak ticaret şirketleriyle gösterin bana burada mütekabiliyet ilkesini. Yok.

Değerli arkadaşlarım, gerçek kişilerin almış olduğu iş yerleriyle ve binalarla, meskenlerle ilgili kimsenin itirazı yok. Buraya çıkan herkes itirazsız bir konuyu anlatıyor ve milleti kandırıyor. İtirazımız, mesken ve iş yeri dışındaki ticaret şirketlerinin, mütekabiliyet ilkesine uymadan, sınırsız bir şekilde gayrimenkul edinmesinin önündeki engeli kaldırmaktır. Bizim derdimiz budur. Bu toprak elbet vatandır. Kim diyor bunu mülkiyet hakkıyla karıştırmasın diye?

Size ben okuyayım, dinleyin, başka hikâyeler okuyayım, bunlar tarihî hikâyeler: Abdülhamid Han satmadı o toprağı, Filistin toprağını. Ancak Abdullah Paşa’nın orduları Filistin’den çekildikten sonra, oranın yerel halkı, çil çil dolar karşısında, bu toprakları sattı ve kurulan devlet, o satılan mülkiyet hukuku üzerine kuruldu. Bunu öğrenin, öğrenin bunu.

Değerli arkadaşlarım, ben, elbette ki ülkemi ve milletimin hukukunu korumak zorundayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, süreniz doldu, lütfen…

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, bir cümle okuyup bitireceğim.

BAŞKAN - Tamam.

FARUK BAL (Devamla) – Bakın, size, Kenya’nın Kurucu Devlet Başkanının, belki kıssadan hisse alınabilecek bir beyanını okuyorum: “Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde de topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmemizi öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda, bizim elimizde İncil, onların elinde topraklar vardı. O topraklar bizim.” Gözünüzü açın güzel kardeşlerim. Bu topraklar bizim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bal.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri(Devam)

1.- Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/568) (S. Sayısı: 223) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz 1’inci madde üzerinde.

Bir tek soru görünüyor burada, Sayın Süner’in.

Buyurunuz Sayın Süner.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Daha önceki düzenlemelerin sakıncaları giderilmeden alelacele hazırlanan taşınmazlarımız konusunda gerekli bilgi envanteri oluşturulmadan, yerleşim yeri esasına göre değil, imar planı ve mevzi imar planı üzerinden yüzde belirlemek suretiyle yapılan düzenleme Anayasa’mızın temel ilkelerine aykırı değil midir? Bu durum, konut ve ticari alanlarımızın büyük bir bölümünün yabancıların eline geçmesi gibi ciddi sakıncaları içermekte değil midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Süner.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Süner’in sorusuna kısaca cevap vermek istiyorum.

Kürsüde de söz alan milletvekili arkadaşlarımızın da ifade ettikleri gibi, şu anda, Tapu Kanunu’nda yapılan değişiklik, anayasal denetimin sonucunda, bu denetim sonucu iptal edilen hükümlerin yerine, anayasal denetimde ortaya konan yeni yaklaşıma paralel bir düzenlemedir. Dolayısıyla, yapılan işlem, Anayasa Mahkemesinin denetiminden geçmiş ve burada ortaya konan görüş ve değerlendirmelere göre yeniden düzenlenmiştir. O bakımdan, Anayasa’ya uygunluğu konusunda herhangi bir tereddüdün olmaması gerektiği kanaatindeyim.

Biraz önce kürsüde kendilerini dinlediğimiz arkadaşlarımız da açıkça ifade ettiler. Yabancıların, özellikle yabancı gerçek kişilerin ülkemizde mülk edinmeleriyle ilgili konu yeni başlamamıştır, ta 1934’lerde başlamıştır ve hatta o zaman bir gerçek kişi Türkiye’de 300 dönüme kadar mülk edinme imkânına sahipti, şimdi sadece 25 dönüme kadar mülk edinebiliyor.

Şimdi, söz alan arkadaşlarımız, biraz önce muhalefete mensup arkadaşlarımızdan bir değerli arkadaşımız “Vatan topraklarını satanları büyük bir azap beklemektedir.” diye bir ifade kullandılar. Tabii, yerimde otururken son derece üzüldüm. Şimdi, o zaman, 1934 yılında başlayan bu uygulamayı yapanlar şu anda büyük bir azap içerisindeler mi? Böyle bir şey söyleyebilir misiniz? O sırada Cumhurbaşkanlığı makamında Gazi Mustafa Kemal Atatürk oturuyor, Başbakan rahmetli İsmet İnönü. Yani bunlar, vatan topraklarını satan, büyük bir azap içerisinde olan kimseler midir? Böyle mi değerlendireceğiz? Bu ne kadar talihsiz bir beyandır. Vatanı kurtaranları siz o cümlelerinizle vatan satan insanlar gibi nitelemiş olmuyor musunuz?

Değerli arkadaşlar, kürsüyü kullanırken lütfen ağzımızdan çıkanları kulaklarımız duysun.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Madde üzerinde üç önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

T. B. M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin 2. cümlesinde geçen (kalan toplam alanların) ifadesinin (kalan toplam imar alanlarının) biçiminde değiştirilmesini arz ederim.

 

 

 

Kamer Genç

 

 

 

Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1’inci maddesinde yer alan 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinin 7’nci fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Behiç Çelik

Ali Torlak

 

Konya

Mersin

İstanbul

 

Hasan Özdemir

Ahmet Duran Bulut

Akif Akkuş

 

Gaziantep

Balıkesir

Mersin

“Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında, “Tapu Siciline tescil edilmiş alanların yüzölçümünün binde 5’ine kadar kısmında mesken ve işyeri olarak kullanılmak üzere taşınmaz edinebilirler.”

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, son önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1’inci maddesinde yer alan 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinin 8’inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Recep Taner

Behiç Çelik

 

Konya

Aydın

Mersin

 

Ali Torlak

Hasan Özdemir

 

 

İstanbul

Gaziantep

 

“Askeri yasak bölgeler, Askeri güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgeler ve değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat değerlerine ait bilgiler ile belge suretleri Millî Savunma Bakanlığınca, özel güvenlik bölgeleri ve değişiklik kararlarına ait bilgi ve belge suretleri İçişleri Bakanlığınca talep edilmesi halinde geciktirilmeksizin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu bakanlığa gönderilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

FARUK BAL (Konya) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Değerli arkadaşlarım, bu önerge… Birtakım sınırlamalar getirilen sekizinci fıkrada ifade edilen askerî yasak bölgeler, askerî güvenlik bölgeleri, stratejik bölgeler ve bunların değiştirilmesine ilişkin kararlar ile bu bölgelerin koordinatlarını içeren devletin gizli bilgileriyle ilgili haritalardır. Bu haritaların elbette ki tanzim eden makamda muhafaza edilmesi tanzim ediliş sebebine uygun bir davranış olur. Tanzim eden makam eğer bunları gizlilik dereceli görüyor ise o gizlilik derecesine de riayet etmek gibi kuralları kendi içerisinde gerçekleştirebilir.

Kanun tasarısı, bu belgelerin, haritaların, stratejik değeri haiz olan bilgilerin olduğu gibi Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Bakanlığa naklini öngörmektedir. Burada aynı nitelikte, aynı gizlilik derecesinde muhafaza edilip edilmeyeceği konusunda bir tereddüt vardır. Bu tereddüdün izalesi için, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün talebi üzerine, bu kanun ile Millî Savunma Bakanlığının ve İçişleri Bakanlığının derhâl ve gecikmeksizin izin verme, belge verme, bilgi verme imkânını eğer sağlayabilirsek maksat hasıl olmuştur düşüncesiyle bu önergeyi verdik. Yüce kurulun vicdanlı bir muhakemeyle değerlendirmesini yaparak destek vereceğine inanıyoruz.

Diğer taraftan, değerli arkadaşlarım, biraz önce AKP milletvekili arkadaşımız çıktığında, kürsüden, doğru olmayan bilgi verdi. Cevap vermek için zaman yetmediği için, kalan süreyi onunla ilgili değerlendireceğim.

Yanlış hatırlamıyorsam, Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarda olduğu sürede 12 milyon metrekare gibi, benim aklımda kalan rakam…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 1934 yılından 2002 yılına kadar…

FARUK BAL (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisinin ifadesini kullanarak…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – CHP’li, MHP’li, DSP’li,  hepsini saydım.

FARUK BAL (Devamla) – Evet, o zamandan “12 milyon” gibi benim aklımda kalmıştır. Eğer bu rakamı telaffuz etmişse Sayın Milletvekili, bu rakam doğru değildir. Bu rakamı ben size şimdi yıl yıl ifade ediyorum: 1999 yılında 2 milyon 244 milyon metrekare, 2000 yılında 2 milyon 743 bin metrekare, 2001 yılında 1 milyon 32 bin metrekare, 2002 yılında 1 milyon 732 bin metrekare; toplam 7 milyon 731 bin metrekare dört yıl içerisinde satılmıştır. Bu satışların tamamı meriyette bulunan Tapu Kanunu’nun yürürlüğündeki binde 5’lik sınırlar dâhilî içerisinde gerçekleştirilmiştir. Birinci gerçek budur.

İkinci gerçek: Bu rakam MHP’nin koalisyon ortağı olarak iktidarda bulunduğu dört yılı kapsayan rakamdır. Oysa, MHP, 99 yılında güvenoyu aldığı tarih itibarıyla bir beş aylık zaman geçmişti. 2002 yılında kasım ayında seçime gidildiğinde, yedi aylık demek ki, iktidarda bulunmadığı dönemdeki satışları da kapsamaktadır. Burada bilgileri doğru vermemiz lazım. AKP döneminde ise, bir, iki, üç, dört, beş yıl içerisinde, bu rakamın tam 3 katı, 21 milyon 684 bin 239 metrekarelik bir satış gerçekleştirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu satışların hepsini vatan toprağının satışı şeklinde anlamıyoruz elbette. Biz de vatanın ne olduğunu biliyoruz, biz de toprağın ne olduğunu biliyoruz. Şunu da biliyoruz: Bu toprakların vatanlaşması, toprağın kara bağrına verdiğimiz şehitlerle mümkün olmuştur. İşte burada onun hukukunu koruyoruz. Onun hukukunu koruduğumuz için hassasiyetimizi ortaya koyuyoruz.

AKP’nin beş yıllık iktidar süreci içerisinde 3 katlık bir artışın olması, aynı zamanda defalarca Tapu Kanunu’nun bu sınırlamalarını genişletmek üzere Meclise müracaat etmesi ve her defasında konunun Anayasa Mahkemesinden dönmüş olması dikkatimizden kaçmıyor.

Şimdi son bir değişiklik önergesi var. Umarız o değişiklik önergesinden vazgeçilir. Aksi takdirde şu anda mevcut olan sınırlar bile, kısıtlamalar bile sınırsız ve kısıtlamasız bir noktaya doğru götürülmek istenmektedir. Biz bunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FARUK BAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Sayın Milletvekilinin ifade ettiği, dünkü konuşmamızda “Vatan toprağıdır.” dedik; doğrudur. “Vatan toprağı olarak devletin hükümranlık hakkıyla ilgilidir toprak satışı.” dedik; doğrudur, ısrar ediyoruz. Bunların hepsini ta kapitülasyonlara kadar götürerek, iyi niyetle verilmiş olan kapitülasyonların, Ümit Burnu’nun keşfinden sonra doğudaki zenginliğin ekonomik olarak Osmanlı topraklarında kalması amacıyla verilmiş olan kapitülasyonların, giderek borçlanma nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde ne kadar zararlı hâle geldiğini ifade etmiştik. Arkadaşımız o ifadeden eğer birazcık hisse çıkarabilecek durumda olsa bugünkü Filistin topraklarının satışı ile kurulan devletin ve diğer toprak satışlarıyla gelen risklerin ne anlama geldiğini algılayabilecek nitelikte olacaktır.

Bu düşüncelerle bütün heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1’nci maddesinde yer alan 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’nci maddesinin 7’nci fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

“Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında, “Tapu Siciline tescil edilmiş alanların yüzölçümünün binde 5 ine kadar kısmında mesken ve işyeri olarak kullanılmak üzere taşınmaz edinebilirler.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz efendim.

FARUK BAL (Konya) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önceki önergemizin ne kadar makul ve masum bir dileği dile getirdiğini, yüce Meclisin takdirine sunduğunu hep birlikte izlemiştik, ben de gerekçesini anlatmıştım. Ancak anlaşılıyor ki “parmak demokrasisi” olarak nitelendirdiğimiz çoğunluğun üstünlüğü çoğunluğun her zaman haklı olduğunu göstermiyor.

Şimdi, bu önerge de yine biz doğru olanı ifade edeceğiz ve bu doğru olanın Anayasa Mahkemesinin almış olduğu karar ile nasıl arkadan dolanılarak daha farklı bir zemine çekilmek istendiğini hissettiğimiz için bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Yapılacak olan yanlışlığın tekrar Anayasa Mahkemesinden dönme ihtimali vardır. Dolayısıyla, orada bir düzeltmeye ihtiyaç hasıl olmadan burada düzeltme imkânı vardır. Eğer “parmak demokrasisi” olarak nitelenen çoğunluk hükümranlığını bir kenara bırakıp, milletin sesi olarak buraya gelen milletvekilleri kendi vicdanlarını dinleyebilecek durumda olursa böyle bir riski bertaraf edebiliriz.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi bu maddeyi bozarken “Anayasa’da yasayla düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin düzenleme yetkisi yasayla sınırlandırılmıştır. Tamamlayıcı bir yetkidir.” diyor ve Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin belirli bir sınır ihtiva etmemiş olması nedeniyle, toprak satışı gibi çok önemli bir konuda sınırsız bir yetkinin Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade ediyor. Şimdi, “Anayasa’ya uydurduk, Anayasa Mahkemesinin bozma kararının gerekçesine göre bu kanunu hazırladık.” denilerek yüce Meclise sunulan tasarıya baktığımızda, bu tasarı, ağırlıklı olarak imar planı ve mevzi imar planı çizilen yerlerde gayrimenkullerin yabancılara satışına ilişkin düzenlemesinde, Bakanlar Kurulunun da altında, yerel yönetimlere bu yetkiyi verdiğini anlamaktayız.

Değerli arkadaşlarım, yerel yönetimlerde özellikle mevzi imar planı çizilmesiyle ilgili ben bir araştırma yaptım. Burada o araştırmanın neticesini de değerli milletvekilleriyle paylaşmak istiyorum. Mevzi imar planı yaptırmak için belirli miktardaki bir tarlayı temin ettiğiniz ve o tarla da eğer imarlaşma şartlarına uygun ise yapacağınız tek iş vardır, parasını bastırıp bunun bir serbest mühendise imar planını çıkartmaktır. Bu imar planıyla belediye meclisine müracaat ediyorsunuz ve belediye meclisi de size imar yetkisini veriyor. Böyle bir prosedürden geçen, belediye meclisinin takdirine tabi olmuş mevzi imar planı ve imar planıyla ilgili alanlarda yabancılara verilecek olan, satılacak olan gayrimenkulleri yüzde 10 ile sınırlamak, sınırsız bir sınırlama yapmak anlamına gelmektedir. Şu açıdan: Özellikle göl ve akarsu havzalarında zaten imar planı belirli sınırlar dâhilinde verilmektedir. Örneğin yüzde 5’i geçmeyen bir imarlaşma verilmektedir veya yüzde 10’u geçmeyen. En basitinden, değerli milletvekilleri bilirler ki, Gölbaşı civarındaki arazilerin, arsaların üzerine ancak yüzde 10’luk bir inşaat yapabiliyorsunuz. Şimdi, yüzde 10’luk bir inşaat dediğimiz zaman 10 dönümlük bir arazinin üzerine 1.000 metrekarelik bir inşaatı, yani, bu kanunla getirilen sınırlamaya tabi olduğunu hesaplarsak, mevzi imar planı yapıldığı takdirde tamamını yabancılar edinebileceklerdir, gayrimenkul edinebileceklerdir bu şekilde. Bu, doğru olmayan, haklı olmayan ve Anayasa Mahkemesinin kararını da arkadan dolanan bir mantıktır. Yanlış bir mantıktır. Tekrar bunun Mahkemeden dönmemesi için, burada, değerli milletvekillerinin oylarıyla, düşünceleriyle düzeltilmesi ve yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Aksi hâlde, güney belediyelerimizde gördüğümüz gibi, değerli arkadaşlarım, imar planı ve mevzi imar planlarının belirli havzalarda, yüzde 10’u geçmeyecek yerlerde tamamen yabancılardan müteşekkil kolonilerin tesis edileceği toprak parçaları oluşacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Bu toprak parçalarında, değerli arkadaşlarım, güney ilçelerimizden birisinde olduğu gibi, elektrik ve su faturaları Türkçe ve İngilizce olarak gönderilmektedir. Devletin hükümranlık anlayışı ile toprak satışını ilişkilendiremeyen değerli milletvekillerinin takdirine bu bilgileri sunuyorum.

Diğer taraftan, bu, sadece güney sahillerimizle ilgili değildir. Malum, bu Meclis ikiz yasaları da kabul etmiştir. Netice itibarıyla, güneydoğuda oluşabilecek, gelişebilecek riskler ve GAP projesinin nerelere doğru sürüklenebileceğini de değerli milletvekillerinin yüksek takdirine, parmak demokrasisinin bu defa hâkim olmaması dileğiyle sunuyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Bakacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur efendim.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.27

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.42

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

223 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 1’inci maddesi üzerine verilen Konya Milletvekili Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet  Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin 2. cümlesinde geçen (kalan toplam alanların) ifadesinin (kalan toplam imar alanlarının) biçiminde değiştirilmesini arz ederim.

 

 

 

Kamer Genç

 

 

 

Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesinin ikinci fıkrasında verdiğim bir önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, önergemizin mahiyeti şu: “Yabancı uyruklu gerçek kişiler merkez ilçe ve ilçeler bazında, uygulama imar planı ve mevzi imar planı sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzde onuna  kadar” demişiz. “Toplam imar alanının” diyoruz yani “imar alanının” diye belirtmemizden maksat aynı belediye sınırları, merkez ilçe ve ilçe sınırları içinde, o sınırlar içinde olup da imar görmemiş alanlarda -kanunun yazılış biçiminde alanların da- yüzde 10’u dersek…

Mesela, öyle bir ilçe düşünebilirsiniz ki o ilçe sınırları içinde 10 bin metrekarelik bir yüz ölçümü var farz edelim. Onun yüz ölçümünün ancak bin metrekarelik alanında imar planı yapılmıştır. Biz diyoruz ki “Bin metrekarenin yüzde 10’u” şeklinde bir değişiklik getirirsek yabancılar imar alanlarının hepsini satın almazlar, hiç olmazsa imara açılan alanların belli bir kısmını alırlar.

Aslında, değerli milletvekilleri, tabii bir ülkenin toprakları en kıymetli varlıklardır. Topraklar can ve kan verilerek alınan vatan parçasıdır. Bu vatan parçasının üzerinde işlem yaparken, tasarrufta bulunurken çok hassas davranmamız lazım. Osmanlı Devleti gibi bir devlet örneği var karşımızda. Acaba bu Osmanlı Devleti’nde hangi oyunlarla… Türkiye’de belli coğrafi parçaların kimlerin eline geçtiği bilinen gerçeklerdir. Bunun için, bu alanların geçmişten ders alınarak iyi korunması lazım.

Yine, mesela Batı Trakya’da, oradaki Türklerin ellerindeki arazilerin hangi şartlarla büyük bir kesiminin alındığı bilinmektedir.

Ayrıca, Türkiye üzerinde tabii çok büyük oyunlar oynanmaktadır. Bizim amacımız, vatan toprağının kolay kolay yabancılara verilmemesi, verilirse de satılırsa da çok belirgin, zor şartlarla satılması gerekir. Bunu herkesin kavraması lazım ama para her şey değildir. Maalesef iktidarların büyük bir kısmı para uğruna her şeyi göze alıyorlar. Paralar çabuk gidebilir, çabuk harcanabilir ama  o topraklar kolay kolay bir daha elde edilmez. Bu kanunu çıkarırken de çok hassas davranmamız gerekir.

Bugün büroma arkadaşlar geldi Isparta’dan. Sümer Halıda çalışan 20 tane işçi. Bunların hepsi de Tuncelili aşağı yukarı. Sümer Halı kapanmadığı hâlde bu işçilerin, tutmuşlar, “Fabrikayı özelleştirme kapsamına aldık.” diye görevlerine son vermişler ve işten atmışlar.

Yani işte AKP’lilere söylediğimiz zaman diyorlar ki: “Biz ayrımcılık yapmıyoruz.” İşte, söylüyorum size: Isparta’da Sümer Halı İplik Fabrikası hâlâ faaliyette. Bu fabrikanın işçileri… Eskiden Pertek’te Sümer Halının bir fabrikası vardı, maalesef orası özelleştirildi, fabrika kapatıldı, binası askerî birliklere verildi ve onlardan aşağı yukarı 45 kişi Isparta’ya gönderildi. Ama bu fabrika hâlâ faaliyette!

Arkadaşların bana anlattıklarına göre 1 kilo ipliği o işçiler 1 liraya mal ediyor, fakat bunların görevine son verilince de dışarıdan alıyorlar, 1 kilo ipliği 7 liraya alıyorlar ve fabrika 7 trilyon zarara uğratılıyor! Bir genel müdür burada, istedikleri kadar keyfî işlemleri yapıyorlar.

Tabii, bunu, AKP’li arkadaşlar, milletvekilleri de biliyorlar. Bize intikal ettirdiklerine göre, dediler ki: “Biz bunu çözeceğiz, bu arkadaşları mağdur etmeyiz.” Ama son anda işte getirilmediler, dışarıya atıyorlar. Yani o kırk, kırk iki yaşında insanları, çoluk çocuğunu aç bırakarak, sefalet içinde bırakarak, sırf bunların doğum yerinden dolayı cezalandırma politikalarının ne kadar vahşet bir politika olduğunu artık herkesin bilmesi lazım. Burada kendi ilgililerini özellikle ikaz ediyorum.

Hele burada yöneticilerin çok büyük bir keyfîlikleri var. Düşünebiliyor musunuz en kıymetli halıları lağımlara atıyorlarmış, öyle kaçırıyorlarmış! Müfettişler gidiyorlarmış, diyorlarmış ki: “Efendim, burada halılar lağımdan gidebilir.” Ve 7 trilyon, fabrikayı zarara uğratıyorlar! Yani Türkiye böyle yönetiliyor. Bu kadar, o bürokratların keyfîliği üzerinde yönetiliyor. Tabii, teftiş de olmayınca veya giden teftiş elemanları da onları koruduğu için, maalesef insanlarımız, mahzun insanlarımız, suçsuz insanlarımız bu derece haksızlığa, hukuksuzluğa uğruyorlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – …ama bu zulmün sonunda, herhâlde bu zulüm yapanların çok büyük acı çekerek bunları çekeceğine inanıyorum.

Ben ilgililere, tabii, buradan, bunu da özellikle belirtmek de istiyorum. Lütfen şu memlekette artık bölücülük, özellikle siyasi iktidar bölücülük ve ayrımcılık yapmasın. Bölgeye göre, inanca göre, insanlarımızı kırk yaşında, kırk iki yaşında ailesiyle, çoluk ve çocuğuyla aç bırakarak, sokağa atarak bu memlekete huzur gelir mi, barış gelir mi değerli milletvekilleri? Bunu özellikle ilgililere şey ediyorum.

Benim önergem, burada “imar” kelimesini ilave edersek daha sınırlayıcı ve belirleyici olur. Ama, tabii bizden geldiği için o önergeyi reddediyorsunuz. Ama hiç olmazsa, ileride bu tutanakları inceleyenler, bu kanunun hiç olmazsa ülke gerçeklerine, yararına uygun bir şekilde çıkması için tarafımızdan gerekli gayretin sarf edildiğini tarih yazsın diye yazıyorum.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yine karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arıyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır.

Bildiğiniz üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla, yani 13 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 223 Sıra Sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısına çerçeve 1 inci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Ali Bayramoğlu

Osman Demir

 

Kayseri

Rize

Tokat

 

Nurettin Akman

Abdülhadi Kahya

 

 

Çankırı

Hatay

 

Madde 2- 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 36 ncı maddesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Madde 36: Yabancı yatırımcıların Türkiye’de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketler, ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konularını yürütmek üzere, taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinebilir ve kullanabilirler. Bu şekilde edinilen taşınmazların bir başka yabancı sermayeli şirkete devrinde ve taşınmaz maliki yerli sermayeli bir şirketin hisse devri yoluyla yabancı sermayeli hale gelmesi halinde de aynı esas geçerlidir.

Bu şirketlerin 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda belirtilen askeri yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri ve aynı Kanunun 28 inci maddesi çerçevesinde belirlenen stratejik bölgelerdeki edinimleri, taşınmazın bulunduğu yerdeki valiliğin iznine tabidir. İzin talebi, valilik bünyesinde ilgili idare temsilcilerinin katılımıyla oluşan komisyonda, edinimin ülke güvenliği ve faaliyet konusuna uygunluğu değerlendirilerek karara bağlanır.

Bu madde hükümlerine aykırı edinildiği veya kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ve sınırlı aynî haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin esas ve usuller, ilgili bakanlıkların görüşlerinin alınmasını müteakip Hazine Müsteşarlığı, İçişleri Bakanlığı ve Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Türkiye'de taşınmaz rehni tesisinde, hisseleri menkul kıymet borsalarında işlem gören şirketlerin ediniminde ve kanuni miras yoluyla gerçekleşen intikallerde bu maddede yer alan kayıt ve sınırlamalar aranmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, efendim, yani biz bu önergeyi anlamadık. Bu, acaba yabancı şirketlerin buradaki uzantıları, yabancı şirketler eliyle Türkiye topraklarını mı satmak istiyorlar? (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Görüşme açacağız Sayın Başkan şimdi, görüşme açılacak, orada konuşsun.

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Terbiyeli konuş! Terbiyeli konuş ya!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu topraklar böyle satılmaz ki!

BAŞKAN -  Sayın Genç, böyle bir usul yok, biliyorsunuz.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Sayın Başkan, müdahale edin.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Biraz önce kürsüye gelmiş burada mezhepçilik yapıyorsun, şimdi de “vatan satılıyor” diyorsun!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan böyle bir usul var mı? Yabancı şirket ortaklıkları… (Gürültüler)

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, usul ne ise, bu arkadaş Meclise yakışır şekilde davransın.

BAŞKAN -  Sayın Genç, böyle bir usul yok, madde ihdası olduğu zaman gelir konuşursunuz. (Gürültüler)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yabancı şirket ortaklığıyla toprakları satıyorlar!

BAŞKAN -  Sayın Genç, böyle bir usul yok, önerge madde olarak açıldığı zaman siz gelir görüşünüzü bildirirsiniz.

Şimdi, Sayın Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Başkanım, salt çoğunluğumuz vardır ve önergeye katılıyoruz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç milletvekili var efendim? Sayalım efendim, bürokratlar da var.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – 14.

BAŞKAN -  Sayın Komisyon üyelerimiz… Sayınız lütfen.

Şimdi, Komisyon önergeye…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, tabii önerge bir ek madde; önemli anlaşılan. Sayın Bakan bu önergenin amacıyla ilgili, hedefiyle ilgili biraz daha ayrıntılı bir açıklama yaparsa, biz de… (AK Parti sıralarından gürültüler)

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Önerge sahibi açıklar!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Vereceğiz efendim, görüşme açılınca vereceğiz.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Vural, bu, madde olarak ihdas edileceği için…

OKTAY VURAL (İzmir) – Görüşmeye açılmak üzere… Komisyon raporunda yok, bilgi istiyoruz Komisyondan ve Bakandan.

BAŞKAN -  Madde üzerinde görüşme açılacak, o zaman izah ederler herhâlde.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, görüşme sırasında Sayın Bakan, bu konuda, neden arzu edildiğini, ne sonuçlar doğuracağı konusunda bilgilendirsin, biz de görüşlerimizi ortaya koyalım.

BAŞKAN -  Madde üzerinde görüşlerini bildirirler herhâlde efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Komisyona soracaksınız, görüşmeye açtığınızda bu olur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Açıklasın efendim, gerekçesi nedir?

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz Sayın Bakandan bilgi istiyoruz, yani bir bilgi istemeye itiraz etmenin anlamı nedir bilemiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Görüşme açılmadan ne bilgisi verecek Sayın Bakan size?

BAŞKAN -  Biz bilgiye itiraz etmiyoruz Sayın Vural, zaten madde görüşmeye açılacak, o zaman izah ederler diyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, komisyonlarda görüşülen metin, Genel Kurulda görüşülmeden önce bütün milletvekillerine dağıtılıyor. Bu önergenin de görüşme açılmadan önce bütün milletvekillerine dağıtılması lazım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Yeni bir iç tüzük ihdas ediyorsunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, olur mu, İç Tüzük zaten öyle. Yani, şunu bütün milletvekillerine dağıtacaksınız, yeni bir madde geliyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır İç Tüzük’te “dağıtılır” demiyor, dağıtımla ilgili böyle bir şey yok.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şart değil ki olması, iki dakikalık iş zaten!

BAŞKAN – Şimdi önerge dağıtılmış efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, tabii, bakın burada 2565…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, hiçbir parlamenterin bu önerge üzerinde bilgisi yoktur.

BAŞKAN – Şimdi, sayın grup başkan vekilleri, Komisyon önergeye…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, parlamenterlerin asli görevi, bildikleri konuda düşünceleri açıklamaktır. Hiçbir parlamenterin bu önerge üzerinde bilgisi yoktur. Lütfen ara verin, bu önerge dağıtılsın. Makul bir süre verilsin…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Tüzük’te olmayan bir şeyler ifade ediyorlar sayın milletvekilleri. Burada herkes İç Tüzük yapar oldu!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hayır, ihdas değil. Sayın Başkan, parlamenterin asli görevidir bu. Bunu Başkanlık Divanı olarak sağlamak zorundasınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yeni usuller ihdas etmeyelim lütfen. İç Tüzük son derece açık ve net.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, ihdas etmiyorum. Sayın Başkan, Genel Kurula bilmediğimiz bir konuyu niçin sunuyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, önergeyi dağıttıklarını söylüyorlar gruplara.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, “gelmedi” diyoruz biz de.

BAŞKAN – Ve de okuttuk efendim.

Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Hükûmete sormadınız!

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Yahu müsaade etmediniz ki!

BAŞKAN – Siyasi parti grupları adına söz isteyen?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Hükûmet bu önergeye katıldığını gerekçeli açıklasın, neden katıldığını açıklasın efendim, Parlamentoya bir açıklama yapsın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Komisyona sormanız kâfi efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 87’nci madde “Komisyona ve Hükûmete” diyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Genç, “Sadece komisyona sorar.” diyor.

BAŞKAN – Siyasi parti grupları adına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Bal.

Buyurunuz efendim.

Yeni madde olarak…

On dakika süreniz vardır. (Gürültüler)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de kişisel söz istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Lütfen konuşmacıyı dinleyelim.

Buyurunuz Sayın Bal.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Daha önce yapmış olduğumuz konuşmalarda Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekillerinin bizim konuşmalarımızı anlamamakta ısrar etmelerinin sebebini ben anlayamamıştım. Ancak bizim konuşmalarımızı anlayamamış olan arkadaşlarımızın, şu önümüzdeki, komisyonlarda görüşülmeyen, Hükûmet tasarısı içerisinde bulunmayan, yeni bir madde ihdasıyla ilgili önergeyi dikkatlice okumaları herhâlde kendileri için faydalı olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, biz diyorduk ki, yabancılara satılacak olan mülkler vatan toprağıdır, bu toprakların satışında devletin ve milletin yüksek menfaatleri korunmalıdır, bunun için mütekabiliyet ilkesi aranmalıdır, bunun için mesken ve iş yeri dışındaki alanlar yabancılara açılmamalıdır ve bu çerçeve içerisinde de ülkenin gelecek nesillere bırakacağımız bu topraklar üzerindeki hukuku yüce Meclis tarafından korunsun. Bunu yüce Meclisten talep etmemizin en büyük haklı nedeni, bu Meclis, bu topraklar üzerinde bu devleti kurmuş olan gazi bir Meclistir. Bu Meclis, bu topraklar üzerinde bu devleti kurmuş gazi bir Meclis olarak bu devletin hükümranlık haklarını da korumakla mükellef bir Meclistir. O zaman hepimizin, bu Meclisin birer üyesi olarak bu sorumluluğumuzun idraki içerisinde bulunmamız gerekmektedir.

Şimdi, size, alelacele gündeme getirilen ve… İnanıyorum ki burada bulunan -şu anda sanıyorum 70-80 milletvekili vardır yüce Mecliste- 70-80 milletvekilinin 10 tanesi bunu okumamıştır, 10 tanesi gerekçesini dahi okumamıştır. Gerekçesini dahi okumadığınız, metninin dahi ne olduğunu bilmediğiniz bir tasarıyı kanun hâline getireceksiniz. Ne adına? Türk milleti adına karar alacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, gerekçenin son paragrafını ben size okuyayım, ne kadar vahim bir şey içerisinde olduğunuzu anlayın ya da ne kadar vahim üslup içerisinde AKP milletvekilleri tarafından gerçeğin gizlenmediğini anlayın. Bakın diyor ki gerekçenin son paragrafında: “Sermayenin serbest dolaşımının önüne gerekmedikçe hukuki engeller konulmamalıdır.” İşte bütün ikrar buradadır. Zaten bu tasarının, Anayasa Mahkemesince, kanunlaşmasının önüne geçilmesinin sebebi de budur. Küreselleşmenin getirdiği bir rüzgâr ile küresel güçlerin Türkiye üzerindeki hesaplarının önüne geçilebilmesi için millî bir direnç noktası oradaydı, orası kırıldı. Siz şimdi bunu genişleterek getirmek istiyorsunuz, siz şimdi bunu anlaşılmaz bir kelime kargaşası içerisinde sunuyorsunuz.

Bakın, bu kanunun son paragrafındaki ifadelerle başa doğru yürüyelim. Diyorsunuz ki: “Türkiye’de taşınmaz rehni tesisinde, hisseleri menkul kıymet borsalarında işlem gören şirketlerin ediniminde ve kanuni miras yoluyla gerçekleşen intikallerde bu maddede yer alan…” Tekrar ifade ediyorum, ey milletvekili uyan! Uyanının lütfen! “… bu maddede yer alan kayıt ve sınırlamalar aranmaz.” Bu maddede zaten kayıt ve kısıt yok arkadaşlar! “Var.” diyen babayiğit gelsin, göstersin! Kayıt ve kısıt 1’inci maddedeki şirketin ana sözleşmesinden ibarettir. Ana sözleşmeyi de ben bir şirket kuracaksam istediğim şekilde tesis ederim, kurduğum şirketin ana sözleşmesini istediğim şekilde değiştiririm. Bu, bir ülkede gayrimenkul edinmek için kayıt ve kısıt olarak algılanıyorsa “aferin” demek lazım. Yüce Meclis -gencecik bedenlerini kara toprağa vererek- “Bu vatan kimindir?” diyen Orhan Şaik’in, ifadesiyle sahiplendirdiği şehitlerin hakkını burada korumayacak mı? Yabancının kuracağı şirketin ana sözleşmesini bu kanun içerisinde kayıt ve kısıt olarak mı anlayacaksınız? Bu nasıl bir millî irade olacak? Bu nasıl gazi Meclisin iradesi olacak arkadaşlar?

OKTAY VURAL (İzmir) -  Böyle bir şey olur mu yahu? Şirket sözleşmesine bağlı kanun yapıyoruz. 

FARUK BAL (Devamla) -  Değerli arkadaşlarım, yabancı bir şirketin sözleşmesine bir toprağın mülkiyetini nasıl terk edebilirsiniz? Yabancı bir şirketin iradesiyle bu toprakların yabancılaştırılmasına ilişkin, mülkiyeti anlamında, nasıl kanunu teslim edebilirsiniz, kanuni kısıtlamayı?

Değerli arkadaşlarım, birinci fıkradaki hükme devam ediyoruz: “Yabancı sermayeli hale gelmesi halinde de şirketin -daha sonradan- aynı esaslar geçerlidir.” diyor. “Aynı esas” dediğin esas ne kardeşim? Sayın Bakan, bir çık da anlat gözünü seveyim! Niçin Sayın Bakan bu konuda bilgi vermiyor yüce Meclise? Milletvekillerinin haberi yok bu işten. Var mı kardeşim haberiniz? Yok kardeşim. Bu ülke bu kadar pespaye bir ülke değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Biri anlatsın bunu arkadaşlar.

Sayın Bakan, bu önergeyi birisi anlatsın; imza sahiplerinden biri çıksın, anlatsın.

ATİLA EMEK (Antalya) – Öyle şey olur mu Sayın Bakan? Tasarıya niye koymadınız da buraya getiriyorsunuz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani ne getiriyor?

FARUK BAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim hazırlamışsa çıksın, anlatsın burada.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hangi bürokrat?

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

BAŞKAN – Lütfen, konuşmacıyı dinleyelim. Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle şey mi olur? Gözümüzün içine baka baka

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, müsaade edin…

BAŞKAN – Lütfen, sakin olun. Konuşmacıyı dinleyelim.

Buyurunuz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kardeşim Hükûmetten daha mı akıllısınız siz yani?

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşlar, neyi tartışıyorsunuz siz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kolay mı bu işler, hemen oldubitti yapmak yani?

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, benim konuşma süreme ilave edeceksiniz herhâlde?

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri, konuşmacıyı dinleyelim. Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşımız anlatsın bir, Hükûmetten de…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çıkın anlatın arkadaş, nedir bu hadisenin aslı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Konuşmacıyı dinleyelim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Her defasında böyle bir kanun tasarısı getiriyorsunuz, komisyonda değiştiriyorsunuz, Genel Kurulda değiştiriyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Şandır, Sayın Bal’ın sözüne engel olmayın, konuşuyor; ona itimat etmiyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Şandır, Sayın Bal konuşsun…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bal’ı dinleyen mi var?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dinliyoruz. Siz dinlemiyorsanız bilmiyoruz ama biz dinliyoruz; dikkatle dinliyoruz Sayın Bal’ı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Allah aşkına ya! Böyle şey mi olur ya!

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen, sakin olunuz.

Sayın Bal, buyurunuz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu biri anlatsın ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, Sayın Bal’ı siz dinlemiyorsanız biz dinliyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öyle şey mi olur ya?

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, lütfen, kesilen bölümü konuşma süreme eklerseniz memnun olurum efendim.

BAŞKAN – Merak etmeyin.

Buyurunuz.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ikinci fıkraya geliyoruz. Sayın Bakan, yanınızda hukukçu arkadaşlarımız var, Komisyonun değerli üyeleri var, milletvekilleri var.

Bakınız, üçüncü fıkrada ne diyor değerli arkadaşlarım: Askerî bölgelerle ilgili yabancıların mülk edinmesi izni valiliğe bırakılıyor. Bakanlar Kurulu niye var arkadaşlar bu ülkede? Millî Savunma Bakanlığı niye var bu ülkede? Ülkenin iç ve dış güvenliğini tesis edecek kurum ve kuruluşlar niye var arkadaşlar?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ayrıca, bir başka kanun var yahu!

FARUK BAL (Devamla) - Ülkenin her vilayetindeki, vilayet nezdindeki birimler millî güvenliğin, iç ve dış güvenliğin ne anlama geldiğini, nasıl korunacağını tam, kâmil olarak bilebilir mi?

Değerli arkadaşlar, lütfen aklınızı başınıza toplayın. Şimdi, üçüncü fıkrasında bir başka husus “Bu madde hükümlerine aykırı olursa…” Bu madde hükümlerinde bir aykırılık yok ki. Aykırılığı olursa neymiş? Şimdi, çıkacak bir AKP’li, size: “Ceremesi var bunun bak o maddede geri alıyoruz haa.” diyecek. Bu, tam saçma bir madde arkadaşlar. Saçmalığını ben size anlatıyorum: “Bu madde hükümlerine aykırı edinildiği...” Nasıl aykırı edinecek? Yani şirketin ana sözleşmesindeki kurallara aykırı olursa bu maddeye aykırı hâle gelecek.

Arkadaşlar, böyle saçma bir şey olabilir mi? Böyle işe, değerli arkadaşlarım, hukukta bu gibi yasa tekliflerine bir ad verilir, bu tanımın adı: “Evrakı müsbitei şartı iadeye tabi evrak.” Biraz Türkçeleştirerek anlatayım: Dikkate alınmadan bir köşeye atılacak evrak demektir. İşte, bu kanun bu muameleye tabi tutulmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, lütfen parti disiplinini bir kenara bırakın. Bu vatan hepimizin. Bu vatanı korumayı sadece Milliyetçi Hareket Partisinin omuzlarının üzerine yükleyip kendiniz bir tarafta durmayın. Çünkü bu vatanın hepsi… (AK Parti sıralarından “Yok öyle bir şey” sesleri) Bir gemideyiz, biz batarsak siz de batacaksınız, siz de batacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Yok öyle bir şey. Siz kendi görevinizi yapın.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FARUK BAL (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım, size bir hikâyeyle… (AK Parti sıralarından gürültüler)

Dinleyin beni.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Maddeye dönelim, maddeye!

FARUK BAL (Devamla) - Maddeyi anlattım ben size.

Size örnek verdim, anlamadınız; tarihten örnek verdim, anlamadınız; Düyun-u Umumiye’den örnek verdim, anlamadınız; kapitülasyonları anlattım, anlamadınız; Ümit Burnu’nun keşfinden sonraki hikâyeyi anlattım, anlamadınız; 17’nci, 18’inci yüzyıldaki Osmanlının toprak satışının nasıl dayatmalarla bir hâle geldiğini anlattım, anlamadınız. Şimdi, bir hikâye anlatıyorum, onu umarım anlarsınız.

Doğu illerimizden bir vilayetimizin bir seyahat şirketi, otobüsü doldurmuş geliyor bu tarafa doğru. 60’lı yıllardaki bir seyahat şirketi bu, ismini vermiyorum. Gelirken, virajlı yollardan inilirken, şoför basmış frene, fren tutmuyor; debriyaj, debriyaj tutmuyor; el freni, el freni tutmuyor. Şoför, muavinini çağırır yanına “Şu arabanın içine sen bin, bu arabayı dağlardan aşağıya indir.” der, kendisi atlar. Muavin bakar, el frenini çekecek, tutmuyor; frene basıyor, tutmuyor; gaz, hiçbirisi çare değil. Dönüyor arkaya “Ey yolcular, filanca şirket size hayırlı yolculuklar diler.” diyor ve atlıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu otobüsün gideceği yer uçurumdur. Türkiye’yi böyle bir temenniyle uçuruma atmayın. Pek çok konuda denediniz, yaptınız. Teslimiyetin sınırı yoktur, işte, burada toprak satışında tam teslim oluyorsunuz. Lütfen, lütfen, bu toprakların AKP’nin malı olduğu, o malı satar bir anlayışla satmayın. Artık, babalığın anlamı yok! “Babalar gibi” satıyorsunuz her şeyi ama hiç olmazsa ecdat yadigârı toprakları satmayın.

Hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bu maddenin içerisinde, 2565 sayılı askerî bölgelerle ilgili Kanunda bir maddenin değiştirilmesi de vardır. Bu -bir başka kanunda da değişiklik yapan ve- Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca yabancıların mülk edinip edinmemesine karar verileceğine dair bir maddeyi de değiştiriyor. Bu bakımdan, bu açıdan da bu maddenin, bu tapu kanununda geçerek değiştirilmesi mümkün değil.

ATİLA EMEK (Antalya) – Öyle bir görüşmenin yapılması mümkün değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – O kanunun o maddesi burada, 28’inci madde burada. 28’inci maddeyi değiştiren bir kanun değil ki! Biz tapu kanununa koyuyoruz. Böyle bir şey olmaz!

ATİLA EMEK (Antalya) – Olmaz böyle bir şey ya!

OKTAY VURAL (İzmir) – Olmaz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 87’nci maddeye aykırı efendim önerge.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.12

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.40

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

223 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkanım, bir talebimiz var efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkanım, tasarıya 2’nci madde olarak ilave edilmesi istenen ve Tapu Kanunu’nun 36’ncı maddesinde değişiklik yapan, daha doğrusu 36’ncı maddeyi yeniden düzenleyen maddeyi -ihdas edilmek üzere verilen maddeyi- bir defalık, İç Tüzük’ün 88’inci maddesi gereğince Komisyona geri alıyoruz. Bu talebimizin kabulünü arz ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Peki efendim.

İç Tüzük’ün 88’inci maddesi uyarınca ihdas edilmek istenen yeni 2’nci madde Komisyona geri verilmiştir.

Şimdi, tasarının diğer maddelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Mevcut 2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 2644 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 3- İlgili kurum ve kuruluşlar, bu Kanunun 35 inci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca, yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliği sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanların yüzölçümlerini ve valilikler bu fıkrada belirtilen ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar plan sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümlerini bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren en geç üç ay içinde komisyona bildirilir.

Yabancı uyruklu gerçek kişilerin merkez ilçe ve ilçeler bazında edinebilecekleri taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte ayni hakların miktarı tespit edilinceye kadar geçecek süre içinde, yabancı uyruklu gerçek kişiler bu Kanunun 35 inci maddesi hükümlerine göre taşınmaz ve sınırlı ayni hakları edinebilirler.”

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e aittir.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Atila Emek konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Atila Emek, buyurunuz efendim.

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken grubum adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, tasarının 2’nci maddesiyle 2644 sayılı Tapu Kanunu’na geçici 3’üncü madde eklenmesi istenmektedir. Yabancılara mülk satışını düzenleyen ve Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinde değişiklik yapan, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarına konu olan hususlarda ve kamuoyunda tartışılan konularda tasarının 2’nci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin tutum, görüş ve değerlendirmelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’nin iktidarları döneminde yabancılara mülk satışı ile ilgili üçüncü tasarı yüce Parlamentonun gündeminde şu anda görüşülmektedir. Şimdi üçüncü tasarıyı görüşüyoruz ama ne acıdır ki bugün, biraz önce Komisyonun geri çektiği bir durum, Mecliste bir oldubitti yaratılmak istenmiştir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Öyle şey olur mu! Ne oldubittisi!

ATİLA EMEK (Devamla) – Bunu açıkça milletimize ifade ediyorum. Böylesi bir durumun bedelini millet ödemektedir, siz de yanlış yapmaya devam ediyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne oldubittisi! Konuştuk, anlaştık, yeniden incelenecek.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oldubitti yapsak geçerdi.

ATİLA EMEK (Devamla) – 3 Temmuz 2003 tarihli ve 4916 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesini değiştiren ve yabancılara mülk satışını düzenleyen yasa tasarısında, kişi başına 30 hektar (300 dönüm) toprak satılabileceği, Bakanlar Kuruluna da sınırsız miktarda toprak satış yetkisinin verildiği düzenleme yapılmıştı. Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, bu miktarda toprak satışı ve Bakanlar Kuruluna sınırsız yetki veren yasa hükümlerinin iptali için Anayasa Mahkemesine iptal davası açılmıştır. Yüksek Mahkeme, 14 Mart 2005 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin talebini haklı bulmuş, yasayı bu noktalardan iptal etmiştir.

AKP İktidarı, 29 Aralık 2005 tarih ve 5444 sayılı Yasa ile yabancılara mülk satışını yeniden düzenlemiştir. Bu düzenlemeye göre, kişi başına 2,5 hektar (25 dönüm) toprak satışı yapılabilecek. Bakanlar Kuruluna da 30 hektar (300 dönüm) kadar toprak satışına izin verebilecektir. Anayasa Mahkemesi 11 Mart 2007 tarihli kararıyla, Bakanlar Kuruluna tanınan 30 hektara kadar satış yetkisi ile “il bazında yabancı kişilerin, illere ve il yüz ölçümüne göre binde beşi geçmemek üzere oranını tespite” ibaresinin de iptaline karar vermiştir.

Yüksek Mahkeme, iptal kararlarının sonunda, mahkeme kararına uygun düzenleme yapılması için üç aylık süre tanımıştır. Ancak AKP İktidarı, bu süre içinde karara uygun yeni bir düzenlemeyi getirmemiş, bu nedenle uygulamada boşluk doğmuş ve iptal kararlarına konu olmadığı hâlde daire satışları da bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Buna bağlı olarak piyasa ve inşaat sektörü büyük zarara uğramıştır. Her bölgede olduğu gibi seçim bölgem Antalya ve ilçelerinde de bu sıkıntı yaşanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasal düzenlemeler sırasında Cumhuriyet Halk Partisi olarak, gerek komisyon çalışmalarında gerekse Genel Kurul görüşmelerinde, bugün olduğu gibi, ülkemiz inşaat sektörüne canlılık kazandıran Çanakkale ilimizden Hatay ilimize kadar uzanan sahil şeridinde ve ülkenin başka yörelerinde “yap-sat” şeklinde satışa sunulan mesken ve iş yeri cinsinden taşınmazların satışıyla ilgili mütekabiliyet, karşılık kuralına göre yabancıların Türkiye’de mülk edinmelerine, tıpkı Türklerin yabancı ülkelerde mal edindiği gibi yabancıların da ülkemizde mülk sahibi olmalarına destek verdik, destek vermeye de devam ediyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşı çıktığımız husus: Bakanlar Kurulunu, sınırsız miktarda -300 dönüm veya 25 dönüm de olsa- yabancı kişilere vatan topraklarının satışı konusunda yetkili kılması uygun değildir.

Sayın milletvekilleri, AKP iktidarları sırasında üçüncüsünü görüştüğümüz yabancılara mülk satışıyla ilgili bu tasarıda -yasa yapma tekniğine uygun olmadığı gibi- yapılan düzenlemeler Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarına rağmen sakıncaları ortadan kaldırmamıştır.

Tasarının 2’nci maddesiyle 2644 sayılı Tapu Kanunu’na eklenmesi düşünülen geçici 3’üncü maddeyle getirilen düzenleme Anayasa Mahkemesinin kararındaki gerekçesinde belirtilen hususlara uygun değildir.

Tasarı ile yabancı uyruklu gerçek kişilerin ilçe ve merkez ilçe bazında ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar planı sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüz ölçümünün yüzde 10’u kadar olan kısmında taşınmaz ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı ayni hak edinecekleri ve oranların farklı olarak verilmesi için Bakanlar Kurulunun yetkili olduğuna yönelik bir düzenleme getirmektedir. Ancak bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki sakıncaları ortadan kaldırmamıştır. İmar planı ve mevzi imar planı içinde kalan alanların yüzde 10’u çoğu yerlerde neredeyse konut ve ticaret alanı olarak görülen kısımların tümüne ve büyük bir bölümüne tekabül etmektedir. Bu durum “egemenlik” ilkesiyle bağdaşmayacak bir şekilde topraklarımızın büyük bir bölümünün yabancıların eline geçmesine neden olabilecektir.

Mevzi imar planı veya imar planının belli bir yüzdesi üzerinden olan oran belirlemek doğru değildir. Ancak yerleşim alanı yani konut ve iş yeri alanları üzerinden belli bir oranın belirlenmesi hâlinde yukarıda bahsettiğimiz sakıncaları ortadan kaldıran ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin kararına uygun olan düzenleme yapılmış olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önceki iki tasarıda olduğu gibi bu tasarı da aceleye getirilmiş, kanun yapma tekniğine uygun olmayan, her şeyin birbirine karıştığı, sorun çözmekten öte yeni sıkıntılara ve vatan topraklarının kaybına neden olacaktır. Getirdiğiniz önergede hemen şimdi devreye sokmak istediğiniz de bunun daha beter acı bir örneğidir.

Altyapısı oluşturulmadan, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınmadan, toplumun beklentileri ve hassasiyetleri gözetilmeden sadece AKP anlayışı ve beklentileri doğrultusunda ve birilerinin de telkin ve talepleri doğrultusunda yapılan düzenlemelerin ülke ve millet yararına olmadığı açıkça görülmektedir. Önceki iki tasarı bunun açık örneğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP olarak yaptığınız yanlışların bedelini millete ödettiriyor, sorumluluğunu da Cumhuriyet Halk Partisine yüklemeye çalışıyorsunuz. Yabancılara mülk satışıyla ilgili yaptığınız yanlışlardan bir türlü kendinizi kurtaramadınız. Şimdi bizim çabamızla, muhalefetin çabasıyla büyük bir yanlıştan da dönmüş oldunuz. Konuyu istismar etmekten ve Cumhuriyet Halk Partisini suçlamaktan da geri kalmıyorsunuz. Bunun en son örneği, Maliye Bakanını, Antalya’da katıldığı bir toplantıda, yabancılara mülk satışıyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisini ve Sayın Genel Başkanını iş adamlarına şikâyet ederken görüyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı uyarılara uysaydınız, vatan topraklarının sınırsız satışı gibi bir yanlışa sürüklenmez, daire satışları konusunda da sıkıntı yaratmazdınız. Maliye Bakanına da dünyada emsali görülmemiş biçimde siyaset öncesi yaptıklarıyla ilgili cezai kovuşturmalara konu olan eylemlerinden dolayı AKP çoğunluğunun kararıyla 4 defa bu yüce Meclisten af kanunu çıkarmazdınız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak yabancılara yasal ve hukuki çerçevede daire, mesken ve iş yeri satışlarına karşı olmadığımızı ancak vatan topraklarının satışına karşı olduğumuzu ve bu konudaki hassasiyetimizin devam ettiğini ifade eder, yüce Meclise sevgiler, saygılar sunarım.

Teşekkür ederim Başkanım.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Emek.

2’nci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu.

Buyurunuz Sayın Serdaroğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Tasarının gerekçesinde Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda değişiklikler yapıldığı ifade edilse de bu düzenleme sakıncaları ortadan kaldırmamaktadır. İmar planı ve mevzi imar planı üzerinden yüzde belirlemek üzere yapılan düzenleme son derece hatalıdır, çünkü bu planlar içerisinde yer alan taşınmazların tamamı konut ve iş yeri, yani yerleşim alanı değildir. Hele hele kesinlikle tasvip etmediğimiz bu yasanın altyapı çalışmaları tamamlanmadan, bilgi envanteri oluşturulmadan, ülke güvenliği bakımından stratejik yerlere ait haritalar yapılmadan, arazi yönetim planları oluşturulmadan, AKP’nin, çoğunluğuna güvenerek bu tasarının yasalaşması son derece yanlıştır.

Anlaşılan, Hükûmetimiz ekonomiyi içine düştüğü zor durumdan kurtarmak için ülke değerlerini satıp savmaktan başka bir plan ve program üretemiyor. Hükûmet, devasa boyutlara yükselttiği ekonomik sorunlara çare için ülkemizin arkeolojik, kültürel, turistik konut ve ticari alanlarının yabancıların eline geçmesine imkân tanıyıp günü kurtarmaya çalışırken geleceğimiz için ciddi sıkıntılar doğuracak işler peşindedir.

Değerli milletvekilleri, toprak, Anadolu insanı için candır, kandır, evlattır; hayatın olmaz ise olmazı, geçim kaynağıdır. Anadolu insanı çok çaresiz kalmadıkça, bıçak kemiğe dayanmadıkça tarlasını ve toprağını satmaz. Şimdi soruyorum: Devletimizin ve ülkemizin varlığını koruyup sürdürebilmesi için son çare olarak toprak satma noktasına mı gelinmiştir? Para sağlamak için topraklarımızın satışından medet umar hâle gelinmişse bu Hükûmetin başarısızlığının en belirgin bir göstergesidir. İnsanlık tarihi boyunca bütün savaşlar toprağı korumak için yapılmıştır. Ülke toprağı namustur, şehit kanıdır; ecdadın kanıyla, canıyla bizlere emanetidir. Emanete ihanet etmenin bedeli ise çok ağırdır.

Değerli milletvekilleri, iktidar, yabancılara mülk satışı konusunda anlaşılmaz bir telaş içinde, gereken düzenleme ve altyapıyı oluşturmadan, tabiri caizse yangından mal kaçırırcasına bina ve arazi satma çabasındadır. Tasarının 2’nci maddesi, ilgili kurum ve kuruluşlarca yabancıların taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanların yüz ölçümlerini, ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar planı sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüz ölçümlerinin kanunun yürürlük tarihinden itibaren üç ay içinde valiliklerce komisyonlara bildirilmesini hükme bağlamaktadır. Yani önceden belirlenmesi gereken kriterler ve bu kriterlere göre çıkarılması gereken yasa, ne hikmetse, önce çıkarılıp sonra düzenleme yapılmasını içermektedir.

Değerli milletvekilleri, 2002-2007 yılları arasında, beş yıllık AKP İktidarı döneminde 48 bin yabancıya 25 milyon metrekare alan ile 40 bin taşınmaz mal satılmıştır. Bu rakamlar Sayın Maliye Bakanının resmî açıklamalarıdır. En çok taşınmazın satıldığı iller arasında Antalya, İstanbul, Muğla, Aydın, Hatay ve İzmir dikkati çekmektedir.

Eskiden turizm bölgelerimize gelen ve tatil anısı olarak fotoğraf çeken turistlerin yerine, şimdilerde satılık arazilerin ve gayrimenkullerin fotoğraflarını çeken girişimci turistler yer almıştır. Yabancılara yapılan mülk satışının yanı sıra son dönemlerde yabancı girişimcilerin emlak ve inşaat sektörüne el attıklarını da görmekteyiz. Yabancılar aldıkları arazilere kendileri inşaat yapıyor, emlak büroları açarak da satışlarını gerçekleştiriyorlar. Ayrıca toplu hâlde yaşam alanları kurmaya çalıştıkları da göz ardı edilmemesi gereken son derece tehlikeli bir gelişmedir. Yakın geçmişte Orta Doğu’da toprak satın alınarak kurulan bir devlet örneği olduğu da yüce Meclisimizce unutulmamalıdır.

Bu arada, vatandaşlarımıza ucuz ve toplu konut üretmek üzere kurulan TOKİ’nin yabancılara toplu konut yapıp satmayı planlaması ise fevkalade anlamlı, fevkalade dikkat çekicidir değerli milletvekilleri. Devletin resmî rakamlarına göre 2007 yılında yabancılara 2 milyar 952 milyon dolarlık net gayrimenkul satışı yapılmıştır ve bunun adı “Türkiye’ye yabancı sermaye girdi.” oluyor ve Hükûmet bunu övünç kaynağı olarak kullanıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinin dayatmaları sonucu yabancılara mülk ve toprak edinme hakkı tanınırken yabancı ülkelerde mülk satışlarına süre kısıtlamaları getirilmektedir. Stratejik öneme sahip alanların satışı konusunda ise tavırları net ve kesindir. Örneğin, Rusya Federasyonu’nda yabancıların satın almak istedikleri taşınmazın büyüklüğüyle ilgili sınırlama bulunurken yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ticaret şirketlerine ulusal sınırlara  bitişik yerlerde ve tarım arazilerinde mülk edinme hakkı tanınmamaktadır. İspanya ve Avusturya’da sadece AB üyesi ülkelerin vatandaşlarına mülk edinme hakkı verilirken Estonya’da yabancı tüzel kişilere mülk satışı resmî izne tabidir. Danimarka’da ise yabancıların mülk edinebilmesi için beş yıllık ikamet zorunluluğu bulunmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkeler Türkiye’de yabancıya toprak satışına sıcak bakarken, kendileri birliğe üye olmayan ülke vatandaşlarına toprak satışı yapmamaktadırlar. Fransızların bu soruna bulduğu çözüm ise yabancılara mülk satışında yüksek oranda vergi almalarıdır. İsrail’de yabancılara toprak satışı kesinlikle yasaktır. Yunanistan, adalarda ve sınıra yakın yerlerde mülk ve toprak satışını yasaklamıştır. Türkiye’de ise sınırlara yakın yerlerin satılmasına engel olunması bir yana, satışa çıkarılan yerler yoğun olarak kıyı ve sınır bölgelerindedir.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi Sayın Süheyl Ünver’in “İstanbul Risaleleri” adlı eserinden bir alıntı ile bitirmek istiyorum. Dikkatinize sunacağım bu eser, 1995 yılında Sayın Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yayınlanmıştır.

“İstanbul Risaleleri” adlı eserde şöyle deniliyor: “Fatih İstanbul'u alıp Ayasofya önüne geldiği zaman derinden bir inilti sesi duyar. Sesin geldiği tarafa bir adamını gönderir. Hâli perişan olarak huzura getirilen keşişe neden hapsedildiğini sorar. Keşiş ise, kuşatma sırasında Bizans İmparatoru Konstantin’in kendisini çağırıp, İstanbul'u Türklerin alıp almayacağını bildirmesi için remil atmasını -yani fal bakmasını- istediğini söyler. Remil atan keşiş İstanbul'un Türklerin eline geçeceğini bildirmesi üzerine Konstantin'in ona kızarak zindana attığını söyler.

Bunun üzerine Fatih de keşişten İstanbul'un Türklerin elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ister ve eğer doğruyu söylerse mükâfatlandıracağını bildirir.

Keşiş remil atar ve şöyle der: ‘İstanbul Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak, ancak öyle bir zaman gelecek ki, elinizdeki emlak ve arazi satılacak, bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak.’ Bu sözler üzerine Fatih ellerini havaya kaldırarak ‘Fethettiğim yerleri ecnebilere satanlar Allah’ın gazabına uğrasın.’ der.” (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bu 23’üncü Dönemde iktidarın yaptığı yanlışları gördükçe, apar topar, ülke menfaatlerini düşünmeden çıkarılan yasaları gördükçe gelecek ile olan kuşkularım artmaktadır. Vakıflar Yasası, 301 ile Türklüğe hakaret yasası, TRT’de farklı dillerden yayın yapılarak devlet eliyle kendi bölücülüğümüzü kendimizin yapar hâle gelmesi, vatan topraklarının satılması ve daha neleri neleri

Bu duygu ve düşüncelerle bu hayırsız ve bedduaya mazhar yasanın çıkmamasını diler, “Allah yanlış yapanları ıslah etsin.” der ve “Büyük Türk milletinin yâr ve yardımcısı olsun.” der, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, madde üzerinde AK Parti Grubu adına söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

223 sıra sayılı, Tapu Kanunu’nda değişiklik yapılan kanun üzerinde görüşmelerimize devam ediyoruz. Değerli milletvekillerimizin yaptıkları katkılar, eleştiriler, ilave ettikleri, gerçekten bugün yapılan kanun konuşmalarına baktığımızda esas itibarıyla eğer siyaset yapmazlarsa, politika yapmazlarsa çok teknik bilgilendirme yaptıklarını görüyoruz ve yapılan kanundan hem değerli milletvekillerimizin hem de kamuoyunun çok büyük fayda sağladığı kanaatindeyim. İktidar tarafındaki arkadaşlarımız yapılan kanunun doğruluğu çerçevesinde, diğer arkadaşlarımız da yapılan kanunun şu eksiklikleri var diye ifade ederken açıkçası hamaset yapmadıkları çerçevede bazı şeylerin daha iyi anlaşılır noktaya geldiğini görüyorum.

Biraz önce benim verdiğim bir önergeyle, 2’nci madde ilave edilmesi konusunda, muhalefet partisinden değerli milletvekili arkadaşlarımızın bu konuda ortaya koydukları tepkileri değerlendirip en azından hem milletimizin rahatlaması hem değerli milletvekillerinin bu konuda daha etkin fikir sahibi olabilmeleri amacıyla, Komisyona bu maddenin geri çekilmesini arzu ettik.

Bizim bu 2’nci maddedeki niyetimiz, Anayasa Mahkemesince, yabancılara gayrimenkul satışıyla ilgili yapılan kanunun 3’üncü maddesindeki düzenlemenin iptal edilmesiyle alakalı bir durum. Anayasa Mahkemesi iptal gerekçesinde ifade ediyor, diyor ki: “Yabancı uyruklular tarafından kurulmuş Türk şirketlerinin Türkiye’de herhangi bir şekilde gayrimenkul edinimleri sınırsız bir şekilde ortaya çıkarıldığından dolayı, bunun sınırlarının tayin edilmesi gerekir.”

Anayasa Mahkemesi, yabancılara, yabancıların ortak olduğu, Türk hukukuna göre, Türk Ticaret Kanunu ilkelerine göre, kurallarına göre kurulmuş şirketlerle ilgili herhangi bir çekincesini veya sakıncasını ortaya koymuyor. Bunun, sınırsız olarak ortaya çıktığından dolayı, Türk şirketi de olsa, yabancılar ortaksa, bunlara bir sınırlama getirilmesi lazım diyor. Yine, Anayasa Mahkemesinin itiraz gerekçeleri içerisinde “Şirket konusu içerisinde bulunmayan bir şekilde faaliyette bulunan yabancılar tarafından kurulmuş Türk şirketlerinin, şirket konusunu ana sözleşmelerinde yazmaları şartının aranması gerekir.” diyor. Aslında, herhâlde daha önceki süreçlerde, bununla ilgili yasal düzenleme çerçevesinde iktisap etmiş, gayrimenkul edinimlerini sağlamış, şirketlerini faaliyete geçirmiş şirketlerle ilgili, ana sözleşme değişikliğinin geçmişe dönük olmayacağı varsayımıyla bu düzenleme yapılmaya gidilmiş. Niye? Tamamen samimi bir niyet var, tamamen halisane bir niyet var.

Bir de, değerli milletvekilleri, askerî yasak bölgelerle ilgili, bu kanun teklifinin, benim imzamın olduğu, ek madde ilavesi verdiğimiz kanun teklifinin, 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kanunu’yla ilgili bir düzenleme yapıyoruz.

Şimdi, bu 2565 sayılı Kanun’un 28’inci maddesi askerî yasak bölgelere yakın yerlerdeki satışlarla ilgili herhangi bir sınırlama getirmemiş. Bakınız, 2565 sayılı Kanun’un 28’inci maddesini okuyorum: “Genelkurmay Başkanlığının teklifi üzerine askeri yasak bölgelere yakınlığı veya diğer stratejik nedenlerle tespit edilecek bölgelerde yabancıların taşınmaz mal edinemeyeceklerine ve izin alınmadıkça kiralayamayacaklarına, Bakanlar Kurulunca karar verilebilir.” Genelkurmay teklif edecek. Askerî stratejik bölgeleri Genelkurmay teklif edecek, Bakanlar Kurulu da buna karar verebilecek. Şu anda 28’inci maddede herhangi bir sınırlama söz konusu değil. Bizim buradaki…

HARUN ÖZTÜK (İzmir) – Var, var, var!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Harun Bey, önceki maddeleri de okuyacağım, müsaade edin.

HARUN ÖZTÜK (İzmir) – Mücavir alanda Bakanlar Kurulu yetkisi var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Harun Bey, müsaade edin. Bakın ben madde içeriğini okuyorum. Sayın Öztürk, bakın, kara askerî yasak bölgeleri, Kanun’un 5’inci maddesi, birinci derecede kara askerî yasak bölgeleri, Kanun’da nasıl olacağı sayılmış, diyor ki:

“Yurt savunması bakımından hayati önem taşıyan askeri tesis ve bölgelerin, çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen dış sınırlarının en az yüz, en fazla dörtyüz metre uzağından alınan noktaların birleştirilmesi suretiyle meydana gelen alanlarda,

Kara sınır hattı boyunca ve lüzum görülen kıyılarda otuz ila altıyüz metre derinlikteki sahalarda,

Tesis edilir.”

Ancak, Genelkurmay Başkanlığı, bu sahaların genişletilmesiyle ilgili bir düşüncesi ortaya çıktığında Bakanlar Kurulundan bu konuda genişletmekle ilgili talepte bulunabilir. Kim yetkili? Bakanlar Kurulu yetkili. Kim isteyecek? Genelkurmay Başkanlığı isteyecek. İşte, burada 28’inci madde, değerli arkadaşlar bakınız, “… Bakanlar Kurulunca karar verilebilir.” diyor, “verilir” diye bir hüküm yok. Bizim buradaki amacımız, niyetimiz, 28’inci maddedeki, tamamen sınırsız bir şekilde, 28’inci maddede sayılan askerî yasak bölgeler ve stratejik önemi haiz olduğu ifade edilen bölgelerde, kanunlar gereğince mahkemeye müracaat eden bir şirketin bu sınırsızlıktan faydalanmamak ve bunun önündeki engeli ortaya koyabilmek ve Anayasa Mahkemesinin iade gerekçesini gerçekleştirebilmek amacıyla Bakanlar Kurulunca –bakın, tekrar altını çiziyorum bu 28’inci maddenin- bu bölgelerde, Genelkurmay Başkanlığının isteyip veya istememesi… Çünkü, isteyip istememesi diye bir durum söz konusu değil. Bu bölgelerde herhangi bir şekilde yatırım yapan yabancı uyruklular tarafından kurulmuş Türk şirketlerinin burada mal edinimlerinin ortaya çıkması durumunda, Bakanlar Kurulu izin vermek zorunda. Önce, Bakanlar Kurulu “Bu stratejik bölgelerde izin verdim.” diyor. İzin vermediği bölgelerde zaten herhangi bir kişinin, yabancı uyruklu şirketin veya kişilerin mal edinmeleri mümkün değil. İzin verdi Bakanlar Kurulu, o yolu açtı. Arkasından, izin verilen bölgelerde ildeki yetkili kurullar… Kimler bunlar? Yazmışız: Valilik…

OKTAY VURAL (İzmir) – Zabıta…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Lütfen Sayın Başkanım, lütfen Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – İdari şeyler…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Lütfen Sayın Başkan… Bakın, hakikaten inanarak bunu ifade etmeye çalışıyorum. Sayın Bal’ın ifadelerini, gerçi Sayın Şandır “durdurun” diye ifade etti ama biz Sayın Bal’ı ilgiyle dinledik. İnanarak söylüyorum, Sayın Bal’ın da burada muhakkak ki bu çekincelerini inanarak söylediğini ifade ediyorum.

Bakınız, burada, bu valilik bünyesinde ilgili idare temsilcilerinin katılımıyla oluşan komisyonda, edinim, ülke güvenliği ve faaliyet konusu uygunluğu değerlendirilerek karara bağlanır. Şimdi, 28’inci maddeye göre, öncelikle Bakanlar Kurulu, o bölgelerde yabancı uyruklular tarafından kurulmuş Türk şirketlerine bir izin verme konusunda bölgeyi izne açacak, izne açtıktan sonra vali başkanlığında… Neresi? İzmir. Neresi? Konya. Neresi? Kayseri. Bu bölgelerde izne açılan bölgeler varsa, bu bölgelerde vali başkanlığında ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte izin verilip verilmeyeceği konusunda valilik yetkili kılınmış, ama önce Bakanlar Kuruluna bu yetki verilmiş.

Değerli arkadaşlar, belki maddenin düzenlenmesinde teknik olarak bazı farklılıklar, bazı yanlış anlamalara meydan verecek problemler çıkabilir. Bunu Komisyonda değerli üyelerimiz, değerli arkadaşlarımız tartışabilirler, bakabilirler, değerlendirirler. Muhtemelen, Adalet Komisyonumuz herhâlde önümüzdeki hafta bu görüşmelerini tamamlayacak. Hem muhalefetten milletvekilleri hem değerli milletvekillerimiz hem de ilgili bürokrasi ve ilgili Bakanlığımız bu konuda gerekli tartışmaları yaparlar.

Biz, açık yüreklilikle AK Parti Grubu olarak şunu diyoruz: Yaptığımızın tamamen şu andaki anlattıklarımız çerçevesinde olmasını arzu ediyoruz. Bu kanun metni nasıl düzenlendi? Bu kanun metni İçişleri Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanlık ve askerî yetkililerle birlikte düzenlendi. Onlardan alınan görüş çerçevesinde bu kanun metni düzenlendi. Samimiyetle, iyi niyetle getirilmiş bir düzenlemedir. İnşallah, değerli milletvekillerimizin Komisyonda verecekleri katkılarla birlikte, madde metninde maddi hata varsa, madde metninde ortaya çıkacak maddi hatalar ve farklı anlamalara meydan verecek kelimelerle ilgili, cümlelerle ilgili düzenlemelerde katkı yapacaklarını ve ülkemize önemli bir maddeyi de tekrar ihdas edeceğimizi ümit ediyor, değerli milletvekillerine saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.

2’nci madde üzerine şahsı adına Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın.

Buyurunuz Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan 2’nci maddeyle 2644 sayılı Tapu Kanunu’na geçici bir madde eklenmiş durumdadır. Bu maddeyle, Kanun’un 35’inci maddesinin yedinci fıkrası, yabancı uyruklu olan gerçek kişiler ve yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanların yüzölçümleri ile bu yüz ölçümlerle ilgili kurum ve kuruluşlarca ve valiliklerce maddenin yürürlük tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde komisyona bildireceklerine dair bir fıkra hükmüdür, madde hükmüdür. Ve bu süre tespit edilinceye kadar da geçecek süre içerisinde yabancı uyruklu gerçek kişiler, bu Kanunun 35’inci maddesi hükümlerine göre merkez ilçe ve ilçeler bazında taşınmaz ve sınırlı ayni haklar edinebilirler. Burada tekrar yenilemekte ve hatırlatma fayda gördüğüm birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 1934 yılından AK Parti İktidarına kadar, yani bu süreye kadar geçen süre içerisinde Türkiye’de, özellikle 2005’e kadar 30 hektara kadar yabancı kişilere toprak zaten satılabiliyordu -bunu biz getirmedik- 30 hektardan daha fazla olan alanlar için de Bakanlar Kurulu kararıyla satış gerçekleştirilebiliyordu. Hatta bu 30 hektara kadar olan serbest satışı -AK Parti İktidarıyla birlikte- 2,5 hektara yine bizler düşürdük. Bunun da göz ardı edilmeden ayrıca dikkat edilmesi gerektiği kanaatindeyim ki hassasiyetimizi anlamanız açısından bunu ifade ediyorum.

Yine, bu satın almalar mütekabiliyet esasına göre gerçekleştirilmektedir yani karşılıklı, onlardan biz nasıl alıyorsak, aynı şekilde satışla alakalı… Diğer ülkelerde vatandaşlarımıza taşınmaz mal edinme hakkı tanınıyorsa, ülkemizde de aynı haklar tanınmaktadır. Bu durum, her ülkede büyükelçiliklerimizce de takip edilmekte ve Dışişleri Bakanlığına bildirilmektedir.

Değerli arkadaşlar, sadece konut ve iş yeri olabilen, planlı, programlı alanlarda yapılan satışlarda kati surette tarım alanları, köyler bulunmadığı gibi askerî güvenlik bölgeleri ve stratejik bölgelerin satışı da mümkün görülmemektedir, yani planı olmayan bir durum söz konusu değildir.

Burada daha önce de tekrar tekrar bahsedildi ve bu kürsüden çok konuşuldu. Yapılan tüm bu satışlar, miktarları, alanları, yüz ölçümleri, nerede olduğu, hepsi kayıtlı ve resmî belgelerde mevcuttur. Benim de bölgem olan GAP bölgesinde İsraillilere ve Yunanlılara satışlar yapıldığı söylendi maalesef. Ama bu gerçek dışıdır. Bu bölgede İsraillilere ve Yunanlılara tek bir satışın yapılmadığı gayet açıktır. Diğer bölgedeki satışlar da hakeza böyle.

Peki, yabancılara satışlar bu dönemde mi başladı, yeni mi başladı? Hayır. Bunlar cumhuriyetten önce de belki vardı ama yasal düzenleme olarak Atatürk döneminde 1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanunu ile karşılıklı olmak ve yasal sınırlamalara uymak kaydıyla yabancı gerçek kişiler mal satın alabiliyor ve miras yoluyla 30 hektara kadar mülk edinebiliyordu. Az önce de ifade ettiğim gibi, yine bu 30 hektarı biz 2,5 hektara düşürmüş bulunuyoruz. Yani, anlaşılan yetmiş dört yıldan beri yabancılara mülk satışı var ve AK Parti döneminde yapılan satışlar bu yetmiş dört yıllık ortalamanın dahi altındadır ve yine kaldı ki bu hektar sınırlamasını da getirmiş bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, nihayetinde, ülkemizin, vatanımızın, topraklarımızın menfaatini koruma hususunda en az muhalefetteki arkadaşlarımız kadar bizim de hassasiyetimiz en ciddi şekilde devam etmektedir ve edecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Halkımız da bunu en iyi şekilde bilmektedir. Lütfen bu kürsüden halkımızı yanlış yönlendirmeyelim. Hamasetten vazgeçerek, istismarcılık da yapmayalım.

Değerli milletvekilleri, bu duygu ve düşüncelerle, 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.

Şahsı adına ikinci söz Van Milletvekili Gülşen Orhan’a ait.

Buyurunuz Sayın Orhan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 223 sıra sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yabancılara taşınmaz satışının tarihi 1868 yılına kadar gitmektedir. 1914’te bu uygulama kaldırılmıştır. Ancak, Lozan Anlaşması’yla mütekabiliyet esası çerçevesinde taşınmaz edinme hakkı yeniden kabul edilmiştir. Bugünkü anlamda yasal düzenleme de 1934 yılında 2644 sayılı Tapu Kanunu’yla yapılmıştır. Ardından değişik tarihlerde yeni yasal düzenlemeler olagelmiştir.

Değerli arkadaşlar, işaret ettiğim gibi, yüz yılı aşkın süredir yabancılara taşınmaz ya da mülk satışı gerçekleşmektedir. Bu uygulama ilk defa bizim iktidarımız döneminde gündeme gelmiş değildir. Geçmişte bu satışlar az da bugün çoğaldıysa, bunun ardında komşularımıza ve dünyaya kapılarımızı kapatacak art niyetler mi aramamız gerekiyor? Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bize bıraktığı “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışını dünyayla aramızda duvarlar örerek mi gerçekleştireceğiz?

Değerli milletvekilleri, ülkemizi geçmişin, yüz yıl öncesinin şartlarına hapsederek dünyayla rekabet edecek seviyeye, güce eriştiremeyiz. Bizim yurttaşlarımız da yurt dışında gayrimenkul ediniyorlar, tesisler kuruyorlar, peki bu nasıl oluyor? Bugün her açıdan rekabet hâlinde olan dünya ülkeleri arasında güçlü bir konuma sahip olabilmek için elimizdeki tüm fırsatları değerlendirmek durumundayız. Yurdumuza büyük bir girdi sağlayacağı inkâr edilemeyecek olan yabancı sermayeyi göz ardı edemeyiz. Bu insanların ülkemize gelip yatırım yapmaları, piyasaları hareketlendirmeleri, yeni projeler üretmeleri bizi artık ürkütmemelidir.

Türkiye’de yabancıların ilgi gösterdiği en önemli bölgeler kıyılarımızdır. Bir turizm cenneti olan ülkemizin bu illerinde mülk edinen bu insanların amaçlarında bir art niyet aramak ne derece doğrudur? Özellikle Ege ve Akdeniz Bölgelerine yönelik bu talep, bölge insanımızın yüzünü güldürmüş ve ekonomik açıdan çok ciddi hareketliliğe imkân tanımıştır. İkinci sıradaysa birkaç büyük ilimiz geliyor ki, buralarda da ekonomik hareketlilikten başka bir sonuç çıkmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu konunun sıklıkla tartışılması, il tapu ve kadastro müdürlüklerini araştırmalar yapmaya sevk etmiştir. Neticede yabancıların edindikleri taşınmazların nitelikleri ve boyutları hakkında elde edilen verilerin hiçbir endişeye yer vermediğini ve güvenlik açısından da herhangi bir sorun teşkil etmediğini ortaya koymuştur.

Bir asırdan beridir uygulanmakta olan, bugün ise mütekabiliyet esası göz önünde bulundurularak ve kanuni sınırlamalar çerçevesinde gerçekleştirilen uygulamanın yine de belli bir büyüklüğü geçmeyeceğini, bunun yasayla sınırlandırıldığını da hatırlatmak istiyorum.

Düzenlemeyle Anayasa Mahkemesinin kararından sonra ortaya çıkan belirsizlik giderilmektedir. Geçici 2’nci madde yabancı gerçek kişiler ile tüzel kişiliğe sahip yabancı ticaret şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanların yüz ölçümlerini ilçelerin imar planları itibarıyla valiliklerin belirleyeceğini de öngörmektedir.

Değerli milletvekilleri, evet, ülkemiz stratejik bir coğrafyadadır ancak Türkiye bugün bunu bir avantaj olarak kendi lehinde kullanabilecek beyne de güce de sahiptir.

Tasarının hazırlanmasında emeği geçenleri, eleştirileriyle katkıda bulunan iktidar ve muhalefet milletvekillerini kutlar, tekrar saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Kaptan, Sayın Öztürk, Sayın Sipahi ve Sayın Genç…

Buyurunuz Sayın Kaptan.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, sizi görünce Antalya ile ilgili sorayım dedim, yani domatesle ilgili sorayım dedim. Çünkü ben sorularımı ilgili bakana hazırlamıştım.

Birincisi, Sayın Bakanım, çiftçilerimizin elindeki araziyi alıp yabancılara satacağımıza, çiftçimizin elinde kalan domatesi Rusya’ya satmayı niye sağlamıyoruz?

İkinci soru: Daireler ve Hatay ilindeki durum dışında cumhuriyet tarihi boyunca 2002 Kasımına kadar yabancılara kaç dönüm arazi satılmıştır? 2002 Kasımından sonra, yani İktidarınız döneminde yabancılara kaç dönüm arazi satılmıştır?

Üçüncü ve son sorum: Yabancılara sattığınız bankalara çiftçilerimizin ipotekli arazi miktarının 165 bin dönümü geçtiği basında yazılmaktadır. Bu 165 bin dönüm arazi ileride borçlarını ödeyemeyen çiftçilerimizin elinden alınıp yabancı bankaların malı olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaptan.

Sayın Öztürk

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanın, biraz önce Sayın Elitaş’ın Genel Kurula eksik bilgi vermesi nedeniyle ilgili madde hükmünü bir kez daha değerlendirmesi ve Genel Kurulun doğru bilgilendirilmesi için söz aldım.

Bir kere, askerî yasak bölgeler, mutlak surette yabancılara satışı yasak olan bölgelerdir. Dolayısıyla, mevcut Kanun’da, Elitaş’ın sözünü ettiği Kanun’da Bakanlar Kuruluna verilen yetki, askerî yasak bölgelere mücavir sahalarla ilgili verilen bir yetkidir. Dolayısıyla burada biraz önce verilen ve geri çekilen önergede, askerî bölgeler de dâhil, valilerin izniyle yabancılara satış iznine imkân getiren bir düzenleme yapılmıştır. Konuyu düzeltir ve Genel Kurulun bilgilerine arz ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Sayın Sipahi…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ben bir konuyu bilgilerinize sunmak istiyorum. Biraz önce bu 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler Kanunu ile bu yasa tasarısı arasında bir bağlantı kurulmaya çalışıldı.

Önce, birinci yasak, özellikle kara yasak bölgeleri için: Buralara yabancıların girmesi kesinlikle yasaktır. Mümkünse kamulaştırılır. Türk vatandaşlarının girmesi ise sadece gündüz saatlerine inhisar etmek üzere izne tabidir.

Gelelim ikinci yasak bölgelere: Bunlar 5 kilometreye kadar uzanır. Ben, bırakın yabancılara satmayı, bununla ilgili… Hatırlarsanız sizin de bulunduğunuz bir toplantıda -27-28 Şubattı zannediyorum- burayla ilgili bir fotoğraf çekilmesi konusunda Hükûmetinizin getirdiği bir tasarıyı oylamıştık, onu aynen okuyorum, ikinci askerî yasak bölgeler için: “Bölge içindeki askerî tesislerin ve bölgeden birinci derece kara askeri yasak bölgenin dürbünle gözetlenmesi, bölgenin fotoğraf ve filminin çekilmesi, harita, resim ve krokisinin yapılması, not alınması veya harita uygulaması gibi faaliyetlerde bulunulması ve bölgenin savunma ve güvenlik tedbirlerini aksatacak, bozacak ve açıklayacak cihazlar kullanılması, bu amaçla görevlendirilmiş olanlar ile Genelkurmay Başkanlığı tarafından izin verilmiş olanlar hariç, yasaktır.” Yani, fotoğraf çekmeyi yasaklıyoruz ve bu bölgeyi şimdi satmaya çalışıyoruz. Bu tenakuzu takdirlerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu maddenin son fıkrasında diyor ki: “…valilikler bu fıkrada belirtilen ilçelerin uygulama imar planı ve mevzi imar planı sınırları içerisinde kalan toplam alanların yüzölçümlerini bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren en geç üç ay içinde komisyona bildirir.” Bu komisyona bildirme tarihine kadar, yani, bu üç ay içinde, yabancı uyruklu kişiler yine taşınmaz almaya devam edecekler. Peki, bu üç ay içinde taşınmaz almaya devam ederlerken, valiliklerce bildirilen alan, yani yüzde 10’u aşarsa, bu fazla alınan, yabancıların fazla aldıkları şey nasıl bir işleme tabi tutulacak? Bunlar iptal mi edilecek? Tapuları mı iptal edilecek? Yoksa kazanılmış hak olarak bunların üzerine tescil mi edilecek?

Biraz önce Mustafa Elitaş, tabii, verdiği önergeyi, suçluların telaşı içinde, yanlış izah etti. Keşke bizim de imkânımız olsaydı da o Mustafa Elitaş’ın verdiği önergenin Türkiye’ye ne kadar sıkıntılar getirdiğini belirtebilseydik. Zamanımız da olmadığı için kendisine şey etmedik, ama biraz suçluların telaşı içinde çıktı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Barış…

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Dışişleri Bakanımız Ali Babacan katıldığı bir TV programında “Dış açık büyüyor, cari açığımız büyüyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna “Yabancılara Mülk Satışı Kanunu yakında çıkacaktır, buradan gelecek parayla biz bu açığı kapatacağız.” demiştir. Bu doğru mudur? Doğru ise siz buna katılıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Barış.

Sayın Ekmen…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Bakanım, yasaya ilişkin değerlendirme yapan bir arkadaşımız “İstanbul Risaleleri” isimli bir kitaptan anekdot alarak, Fatih Sultan Mehmet zamanında bir keşişin yapmış olduğu bir kehanet ve buna karşı Fatih Sultan Mehmet’in bir bedduasını dile getirerek yasaya karşı olduğunu dile getirdi.

Ben şu hususu merak ediyorum: Hükûmetiniz yapmış olduğu yasama çalışmalarının hazırlık aşamalarında başta Nostradamus olmak üzere farklı kâhinlerin günümüze ilişkin kehanetlerini incelemekte midir? Bu yasada bu noktada bir sıkıntı bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ekmen.

Buyurunuz Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Fatih’in bedduasını gidip Nostradamus’a şey yapıyor ya! Bu mukayese bile haksızlık ecdadımıza ya! Böyle bir mukayese olur mu ya! Yani Fatih’in bedduasını şey yapıyoruz, bu kalkıp bize Nostradamus’u… Böyle bir şey olur mu ya! Ecdadınıza bari sahip çıkın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Kaptan, değerli Antalya Milletvekili arkadaşımız, benim de kendisi gibi Antalya Milletvekili olmam dolayısıyla, pek görev alanıma girmemekle birlikte domates ihracatıyla ilgili bir soru bana yönelttiler. Kendileri buyurdular ki “Çiftçilerimizin elindeki arazileri yabancılara satacağınıza domateslerini Rusya’ya satsanız daha iyi olmaz mı?” dediler.

Sayın Kaptan, bir defa, tarım alanlarının satışı mümkün değil biliyorsunuz. Yani Tapu Kanunu’nda tarım alanlarının yabancılara satışı yasaktır. Önce bunu belirteyim.

Tabii, domates satışlarıyla ilgili, ihracatıyla ilgili bir sorun yaşanıyor. Geçtiğimiz yıllarda da yaşanmıştı başka ürünlerle ilgili, özelikle Rusya açısından. Sanıyorum kontrol belgeleriyle ilgili bir sorun yaşanıyor. Daha önce olduğu gibi Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız Rusya’daki muadilleriyle bu konuyu kısa sürede görüşecek, çözeceklerine inanıyorum. Çünkü konu bizden kaynaklanmıyor, bu ihracatı yaptığımız ülkelerin tutumundan biraz da kaynaklanıyor. Bunun sebepleri kısa sürede temin edilerek, bulunarak bu sorunu geride bırakacağımıza inanıyorum.

Sayın Öztürk ve Sayın Sipahi bana soru sormadılar. Özellikle Sayın Öztürk, komisyona geri çekilen önergeyle ilgili Sayın Elitaş’ın açıklamalarına yönelik mukabil açıklamalarda bulundular. O nedenle, kendilerine benim söyleyeceğim herhangi bir şey yok.

Sayın Sipahi de aşağı yukarı, bir konuyla ilgili, askerî bölgelerle ilgili -kendisi de emekli bir asker olması dolayısıyla- görüşlerini bizimle paylaştılar. O nedenle onun söylediklerine de bir ilavem olmayacak.

Sayın Genç’in bir değerlendirmesi oldu. “Üç ay içerisinde komisyona bildirilecek ancak üç ay içerisinde almaya devam edilecek, en azından, mülk alımı uygulanmaya devam edilecek. Acaba buradan bir sorun çıkmaz mı?” dediler.

Tapu Kadastro Genel Müdürümüzün bu konuyla ilgili değerlendirmesini, benim de katıldığım değerlendirmesini sizlerle paylaşmak istiyorum: Üç ay içerisinde valilikler tarafından bildirilene kadar yüzde 10 üzerinden satışlar devam edecek. Şu an için bu orana yaklaşan bir ilçemiz bulunmamaktadır.

Sayın Barış, Sayın Babacan’ın söylediğini iddia ettiği bir cümleye katılıp katılmadığımı bana sordu. Sayın Babacan’ın, hangi amaçla hangi cümleyi kullandığı konusunda bir malumat sahibi değilim, kendisiyle de görüşmüş değilim. O nedenle, bu konuda bir değerlendirme yapamayacağım.

Sayın Başkanım, arkadaşlarımızın değerlendirmeleriyle ilgili cevaplarım bu.

Sayın Kaptan’ın başka soruları da oldu. Ancak bunların tamamını tespit edemedim Sayın Kaptan. Cevaplandıramadığım sorularınıza yazılı cevap vereceğim çünkü çok hızlı konuştunuz, tespit edemedim. Domatesin dışında üç tane sorunuz daha oldu, onlara yazılı cevap vereceğim efendim.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Tekrar sorayım Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Onlara yazılı cevap vereceğim.

Çok teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

2’nci madde üzerinde önerge yok.

2’nci maddeyi oylarınıza…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Peki, karar yeter sayısı arayacağım.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.36

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.50

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

223 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

 2’nci maddenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerine, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Ünlütepe.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; bugün, Tapu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair -223 sıra sayılı- Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, Tapu Yasası’na bir madde ilave edilmesi konusunda bir önerge verilmişti. Bu önergeyle ilgili biraz önce önerge sahipleri adına konuşan Sayın Elitaş, bunu Genel Kurulda izah etme ihtiyacı duydu. Hâlbuki, bu yasa, bu kanun teklifi geri çekilmişti. Benim düşünceme göre bu bir suçüstü yakalanmaydı. Zaten Sayın Elitaş hukukçu değil. Adalet Komisyonundaki değerli üyeler yaptıkları hatanın farkına vararak verilen arada bu kanun maddesini geri çekme ihtiyacı duymuşlardır. Sayın Elitaş da biraz önce yaptığı konuşmada bunu açıklama ihtiyacı duymuştur. Sayın Elitaş, Komisyona gelir, bu kanun teklifini savunur, dilerim bizi ikna eder ama bu bir suçüstü yakalanmadır ve bundan da kaçış yoktur. Niçin bunu söyleme ihtiyacı duydum? Sayın Elitaş eğer öyle bir açıklama yapma ihtiyacı duymasaydı, komisyonda bu konudaki düşüncelerimizi paylaşacaktık.

Değerli arkadaşlar, Tapu Kanunu’ndaki bu madde üzerindeki değişiklik 1980’li yıllardan beri Türkiye'nin gündemindedir. Önce Özal’la başladı yabancılara mülk satışı. “Yabancıların parası gelsin, yatırımlara dönelim, ülke cennete dönüşecektir.” gibi birtakım açıklamaları gördük. “Sevda Tepesi” çıktı ortaya, İstanbul’un boğazındaki en güzel yerlerin parası olanlara satılması Türkiye'nin gündemine getirildi. O dönemde çıkan yasayla ilgili, değerli milletvekilleri tarafından, Anayasa Mahkemesinde dava açıldı ve açılan davanın sonucunda Anayasa Mahkemesi, hepinizin de bildiği gibi, şöyle bir kararı alma ihtiyacı duydu: “Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlığın simgesidir.” Bu, 80’li yıllardan beri, 85 yılında verilen Anayasa Mahkemesinin bu kararına rağmen, devam eden Toprak Kanunu’nda bir değişikliği yaratmaya yönelik çalışmalar hep devam etmiştir. Bu çalışmalar bir yerde devam edebilir, buna ben saygı duyarım ama niçin Anayasa Mahkemesinin uyardığı doğrultuda yeni bir yasa yapmayı, bu konuda bir düzenleme yapmayı yüce Meclis düşünmedi? Bu bir iddialaşma: “Benim düşündüğüm doğrultuda olacak.” Sizin düşündüğünüz doğrultuda olmaz. Erkler ayrılığı sisteminde yasamanın düşündüğü doğrultudaki işlemler yargı denetimine tabidir. Yargı denetiminden sonraki olan aksaklıklara göre yeni bir yasal düzenlemeye gidebiliriz.

Bir düşünür şöyle diyor: “Yargının küçümsendiği yerde diktatörlük kapıdadır.” Katılırsınız ama katılmazsınız, yargı önemli bir faktör, kararı beğeniriz veya beğenmeyiz.

Bunun akabinde, değerli Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonra, 2003 yılından itibaren, yeniden toprak satışını düzenleyecek olan Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinde değişikliklere gitti. O dönemde, 22’nci Dönemde de Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak bizler, AKP milletvekillerinin aklına koyduğu ve hukuksal gerekçeden yoksun düşüncelerini çoğunluğun iradesine dayalı olarak sonuçlandırma çabalarına Cumhuriyet Halk Partisi olarak direnç gösterdik ve bunda da başarı sağladığımız yadsınamaz bir gerçektir. Bu konudaki çalışmalarımızı komisyonlarda yürüttük, Genel Kurul çalışmalarında yaptık. Hukuken korunması mümkün olmayan ve ülke gerçekleriyle bağdaşmayan görüşlere karşı itirazlarımız, iktidar partisi üyelerinin çoğunluk içgüdüsüyle dikkate alınmamıştır.

Saygıdeğer arkadaşlarım, 2003 yılında yapılan yasa değişikliği, sizin de bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Ama 2005 yılında Anayasa Mahkemesinin gösterdiği kriterlere gene riayet etmeden “Ben güçlüyüm, benim dediğim olacaktır…” çoğunluğun diktatörlüğüne yol açacak, hukuk kurallarını çiğneyecek o tür davranışlar 2005’te de gündeme gelmiştir. Peki, 2003 yılında ve 2005 yılında hazırlanan yasa tasarılarında uyarılara dikkat edildi mi, yeterli çalışmalar yapıldı mı? Bakın arkadaşlar, 2005 yılındaki yasa 2007 yılında iptal oldu. Birincisi şu: “Bu fıkrada belirtilen koşullarla yüz ölçümü miktarını otuz hektara kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.” hükmü. Bu iptal oldu. Şimdi yeni dönemde getirilmemesi doğru bir iştir. Bu nedenle kutluyorum. Ama, Anayasa Mahkemesinin orada bir ikazı var. Anayasa’nın 7’nci maddesi “Yasama yetkisi devredilemez.” diyor. Yasamanın yürütmeye devri yönündeki uzun o dönemdeki ikazlarımız değerli çoğunluk iradesi tarafından ilgi görmemişti. Eğer o gün o uyarılarımız hukuk bazında ilgi görseydi, bugün tekrar bu kanunu belki görüşme ihtiyacı duymayacaktık. Hızlı çalışmak yararlıdır ama hukukun içinde kalarak. Eğer onu iyi frenleyemezseniz, arabayı duvara toslarsınız. 2003 yılından beri bu yasayla ilgili çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bunun müsebbibi, çoğunluğa sahip olan Adalet ve Kalkınma Partisidir.

Örneğin… Peki, bu yasada bu tür değişikliklere riayet edildi mi? Adalet ve Kalkınma Partisinin zaman zaman… Örneğin, bakın, 2005 yılında çıkan yasayla ilgili bir konudaki düşüncemi sizinle paylaşacağım. Komisyon zabıtlarından okuyorum, Millî Savunma Bakanlığı temsilcisi söylüyor: “Yunanistan’ın, Avrupa Birliğine üye olduktan sonra Adalet Divanının kararları üzerine yabancılara taşınmaz satışının önünü açtığını kaydeden Millî Savunma Bakanlığı temsilcisi adalarda hâlâ sınırlamaların olduğunu ileri sürdü. Yabancı ortaklı Türk şirketlerin taşınmaz alımında sınır olmadığını kaydeden Millî Savunma Bakanlığı temsilcisi, ülke güvenliği açısından bu şirketlerin ortaklık yapısının ve nerelerde taşınmaz aldıklarının önemli olduğuna dikkat çekti.” Millî Savunma Bakanlığının uyarılarına dahi o dönemde çoğunluk iradesiyle komisyonda dikkat edilmedi, Parlamentoda dikkat edilmedi.

Peki, bugün dikkat edildi mi önerdiğimiz bu yasa tasarısında? Hayır arkadaşlar. Örneğin, bununla ilgili, sivil toplum örgütlerinden harita ve kadastro mühendislerinin bir raporu var. Aynen şu: İmar planı sınırı içerisinde kalan alan üzerinde yüzde 10 satış uygulaması yapılması hâlinde, bu oranın konut ve ticaret alanları üzerinden yüzde 30-40 düzeyine denk geleceği belirtiliyor.

Peki, sivilleşmede, demokratikleşmede çoğulculuğa uyum sağlamak sizin öne aldığınız konulardan birisiydi fakat sizin düşüncelerinizle farklı çıkıyorsa sivil toplum örgütlerinin düşüncesi, hiç dikkate almaya gerek yok. Bu tür bir uygulama size puan kazandırmaz. Peki bununla ilgili bu yasal düzenlemede hakikaten ciddi şeyler yapıldı mı? Bana göre eksiklikler fazla. Nedir bunlardan bir tanesi? Sayın Bakana sorduk: “Bu yüzde 10’a düşürdüğünüzde nedir bu iller bazındaki tahminî rakamlar?” Sayın Bakan Genel Müdürün verdiği rakamları okudu “Yalnız bunlar tahminî rakamlar.” diyor.

Değerli milletvekilleri, sizler milletin adına iş gören kişilersiniz. Tahminî birtakım varsayımlara göre burada kanun yaparsanız bu kanun tasarısı gene yukarıdan geri döner. Bir altyapısı… Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü o tahminî raporları kesin rapora dönüştürecektir ve daha sonra da Sayın Bakanlık komisyonda olsun, Mecliste olsun bu yasanın arkasında olacaktır. Tahminî raporlara göre hazırlayacaksınız ve ondan sonra “Ee, iptal ediliyor.” Ha, oradaki düşündüğünüz şu: Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümüyor bu sırada ben satabildiğim kadar satarım. Satarsınız ama  hukuku aksatarak tamamladığınız şeyler size meşruiyet tanımaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bir şeyi okuyarak huzurunuzdan ayrılacağım. Zaman zaman, değerli arkadaşlarımız, işte, yurt dışında karşılıklılık ilkesi olduğunu söylediler. Gerçi benim hemşehrim, Sayın Bakanım burada ama o bilemeyecektir. Bir şeyi soruyorum: Yunanistan’da Türklere ne kadar,  kaç kişiye ne kadar mülk satılmıştır? Bunun rakamını verebilecek misiniz? Yok, veremezsiniz. Niçin veremezsiniz? Geçen dönem ilgili bakana sorduğumda aldığım yanıt şuydu: “Efendim, Avrupa’da istatistik tutmuyorlar.” Peki, benden önce burada konuşan değerli milletvekilleri devletin birimlerinin verdiği rakamlara göre mi konuştu? Hayır. Bir vakfın verdiği rakamları Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanıt olarak gösterdi. Bu Meclis öncelikle bakanlığın, devletin verdiği verilere göre bir yasa yapmaya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – …ortam doğurursa o zaman çok şeylerin hakkından geliriz diye düşünüyorum.

Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu…

Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Konuşmayacak.

BAŞKAN – Peki.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Rahmi Güner konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesi üzerindeki değişim üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, siyasi partilere mensup birçok arkadaş bu kanunun kapsamından, teklifin kapsamından rahatsızlıklarını ve Türkiye’de nasıl sorunlar yaratacağını değişik görüşlerle açıkladılar.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye üzerinde büyük oyunlar oynanmaktadır. Zaman zaman, yabancı ülkeler tarafından Türkiye’nin Misakımillî hudutlarının nasıl parçalanmış, nasıl başkaları tarafından verilmiş, Sevr Anlaşması’nın belirttiği haritalarla gündeme geldiğini görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bundan dört beş ay önce bir kanun geçti, Vakıflar Yasası. Azınlık vakıflarına büyük hak tanıyan ve Lozan’da bunların hakları, bu durumlar hâlledilmesine rağmen, Lozan Anlaşması’nın delinmek suretiyle bu azınlık vakıflarının, Anadolu’daki eski kiliseleri, ruhban okullarının ve bazı taşınmazların iadesi yönünde bir kanundu.

Değerli arkadaşlarım, hem Avrupa Birliği hem Yunanistan Başbakanı, Yunanistan Dışişleri Bakanı, zaman zaman, bu taşınmazların, bu mülklerin ne zaman iade edileceğine dair sorular sormakta. Daha bundan on beş-yirmi gün önce Sayın Dışişleri Bakanımıza, Yunanistan Dışişleri Bakanı bu konuda soru tevcih etmişti ve şunu belirtmek istiyorum: Bu, Anadolu’daki yabancıların yerleşimleri için açılmış bir yoldu.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, ikinci bir konu da, Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesi değişimi olarak gündeme gelmiş bulunmaktadır. Şimdi, kendi yöremizde ve birçok yerlerde yapmış olduğumuz araştırmalarda, Türkiye’de faaliyet gösteren, Türkiye’de yerli bankaların tamamen yerini alan yabancı bankalar bulunmaktadır. Üreticiye, esnafa kredi sağlayan bu bankalar, taşınmazları da ipotek olarak almaktadırlar.

Şimdi, bugün bir kanun teklifi sunuldu ve geri alındı. Değerli arkadaşlarım, bu kanunu inşallah komisyonda görüşeceğiz. Şimdi, bu Vakıflar Yasası’ndan sonra gelen Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesi ve bu yabancı şirketlerin Türkiye’de, gerçek ve tüzel kişilerin nasıl mal alacakları, nasıl gayrimenkul, taşınmaz edineceklerine dair bir yol açılmış bulunmaktadır. Üreticiye, esnafa dağıtılan bu paraların, esnaf ve üretici tarafından ödenmesine imkân yoktur. Elbette ipotek verilen taşınmazların o şirket tarafından, bankalar tarafından mülkiyeti üzerine alınacaktır.

Şimdi, şunu belirtmek istiyorum: Mütekabiliyet sistemi olduğu ileri sürülüyor. Benim bölgemde kesinlikle şu ana kadar yabancı bir mülk alımı olmadı, fakat bu kanun çıktıktan sonra olmayacak diye de bir durum yok, tamamen açılım durumu gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, mütekabiliyet sistemi söyleniyor. Hangi vatandaşımız, Türk vatandaşı gidip de Yunanistan’da mülk alabilecek? Var mı? Ben araştırmalarımızda görmedim. Yalnız, Yunanlıların, Ege, Marmara Bölgelerinde mülk aldığı tespit edilmiş. Bu, istatistiklerde belli. Yalnız şunu söylüyorum: En hassas bölge olarak üzerinde durdukları Karadeniz Bölgesi’dir. Artık bundan sonra Karadeniz Bölgesi’nde bu şekilde mülk alımlarına başlayacaklardır. Kim düşünürdü ki, bundan on sene, on beş sene önce, Karadeniz’deki benim ilimde, birçok illerde, İngiliz bankaları, Fransız bankaları, Yunan bankaları, Finansbank ve Denizbankın kesinlikle iş yapacağı şeklinde bir görüş olur muydu, bir görüş belirtilir miydi değerli arkadaşlarım? Şu anda bu bankalar, bütün kredi mekanizmalarını, üreticilere kredi vermeleri eline almış bulunmaktadırlar.

Şimdi, Türkiye çok hassas bir bölge. Tamamen küreselleşen ekonominin baskısı altında kalmış; ekonomi gittikçe bozulmakta, halk topraklarından göç etmeye başlamış; benim bölgemde, Karadeniz Bölgesi’nde kendi ilimde 200 bine yakın göç yapılmıştır. Değerli arkadaşlarım, bu göç dört beş sene içinde yapıldı. Tesis yok, yatırım yok. Yabancı bankalar yatırıma teşvik vermiyorlar, verdikleri para tamamen faize dayalı paralar, faiz karşılığı verilen paralar ve bu şekilde mülk edinmek suretiyle belki bölgelerimizde tamamen ekonomiye de hâkim olacaklar, gayrimenkullerde ağırlık kazanacaklar.

Şimdi, kanun tasarısında “Uygulama imar planı ve mevzi imar planı dâhilindeki taşınmazların yüzde 10’u.” diyor değerli arkadaşlarım. Bu, çok büyük bir rakam. Hesap ettiğimiz zaman… Yine bir kaynaktan edindiğim bilgiye göre “Türkiye’de, Türk topraklarında yabancıların bu şekilde elde edecekleri gayrimenkuller 80 bin kilometrekare.” deniyor.

Değerli arkadaşlarım, yabancı ülkelere bakıldığı zaman, İspanya, Danimarka, İsveç, İsviçre, Rusya, Ukrayna, Slovenya gibi ülkelerde bizim kadar cömert davranma, bizim kadar yabancılara şartsız ve hiçbir mükellefiyet yüklemeden toprak verme durumu, toprak mülkiyeti tanıma durumu yok.

Burada konuşmacı arkadaşımız bir konuyu belirtti İngiltere’de de aynı şekilde gayrimenkul verildiği şeklinde. Yalnız, İngiltere’de taşınmazlarda mülkiyet kraliçenindir, krallığındır, ancak kullanım hakkı verilir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de bu durumlar varken bizim… Açıkça bir konuyu daha söylemek istiyorum: Dün burada bir arkadaşımız Türkiye’nin ikinci adamı, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın batı cephesi komutanı, büyüğümüz İsmet Paşa’ya laf attı.

Şunu açıkça söylemek istiyorum: Bu vatanperver ve kahraman kişilere karşı bu lafı hiçbir zaman hazmedemedim. Çünkü, ben o kişinin genel başkanlığında bu siyasi partide görev yaptım.

Değerli arkadaşlarım, 1950-1960 yıllarındaki bir iktidar döneminde Türkiye’nin bazı kaynakları Amerika’ya peşkeş çekilirken, Amerika’ya ikili anlaşmalarla verilirken çok değerli bu büyüğümüz bir laf söylemiştir. Bunu burada bilenler vardır. Bu kürsüden şunu haykırmıştır: “Amasya’nın elma bahçelerini Amerika’ya ipotek etmeyin.” demiştir değerli arkadaşlarım.

İşte, bakın, o büyüğümüzün ne kadar vatanperver ne kadar bu toprakları, bu insanları sevdiğinin açıkça bir sözüdür. Arşivden arayıp bulabilirsiniz. Ve açık olarak söylemiştir: “Amasya’nın elma bahçelerini yabancılara, Amerika’ya peşkeş çekmeyin, teminat vermeyin.” demiştir.

Değerli arkadaşlarım, biz Türk milleti olarak kendi topraklarımıza, kendi kültürümüze ve bu topraklar üzerindeki medeniyete o kadar bağlıyız ki, bizi… Biz, ne Amerika Birleşik Devletleri’nin ne Avrupa emperyalizminin çizdiği hudutlarda biz toprak sahibiyiz. Biz bu toprağın hudutlarını kanımızla çizdik. Çok şehit verdik, sadece benim ilimden söylüyorum, Duatepe’de anıtları var; benim büyüklerim, Türkiye’de bu toprakları korumak için gemilerle, sandallarla silah taşımış, Kuvayımilliye’ye getirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz:

RAHMİ GÜNER (Devamla) - Biz, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu bir siyasi partinin üyesi olarak, topraklarımızın bu şekilde yabancılara hiçbir karşılığı olmadan verilmesini… Sadece “Medeniyet getirecek bize, bize uygarlık getirecek.” diye dün söyleyen bir sözcünün sözünün de yerinde olmadığını söylüyorum. Medeniyet de kültür de bizdedir. O gelen kişiler kültürü ve medeniyeti bizde öğrenmektedirler.

Değerli arkadaşlarım, Meclisin bu şekildeki bir kanunu çıkarmasının vebalini, sıkıntısını belki ileride çok çekeceğiz. Ben Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü olarak böyle bir kanunun burada görüşülmesinden gerçekten rahatsız oldum. İnşallah hayırlı olur. Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Sağ olun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güner.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, rakamlarda bir düzeltme yapabilir miyim?

BAŞKAN – Tabii, buyurunuz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Milletvekili özellikle 80 bin kilometrekareden bahsetti ama şu anda bir hesap yaptık. Biliyorsunuz Türkiye’nin yüz ölçümü takriben 780 bin kilometrekare; bunun yüzde 3’ü imarlı, yüzde 3’ünü çarptığımız zaman 23.400 kilometrekare yapıyor. Bunun da yüzde 10’u ancak, hepsi satılırsa o da yüzde 10’u, o da 2.340 kilometrekare yapıyor ki, bu rakamları düzeltmek maksadıyla söz aldım. Teşekkür ediyorum. Şu ana kadar da satılan zaten 39 kilometrekaredir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen 2 kişi de konuşmak istemiyorlar.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Barış ve Sayın Genç soru işlemine girmişler.

Buyurunuz sayın Barış.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Trakya’yı iyi biliyorsunuz, Trakya’nın topraklarını da çok iyi bilirsiniz. Son yıllarda birçok Türk bankası yabancı bankaların eline geçmiş durumda. En azından çoğunluk hisseleri yabancı bankalarda ve bu bankalar -isimlerini zikretmek istemiyorum- Trakya çiftçisine çok uygun koşullarda, çok özel koşullarda ve istemeden kredi açar durumdalar. Bilmem, bunu biliyor musunuz? Eğer bu doğruysa, bu bankalar tarlaları ipotek ederek bu kredileri veriyor, acaba ipotek edilen arazi miktarı ne kadardır?

Sayın Bakanım, ikinci bir sorum şuydu: Bu yasa çıktığı zaman -veya çıkarsa tabii- yabancılara satılacak olan bu gayrimenkullerden, bu mülk satışlarından ülkemizin elde edeceği geliri ne kadar tahmin ediyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Barış.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biraz önce 2’nci maddeyle ilgili sorduğum soruda tabii Hükûmet sırasında oturan zat pek konuyu kavramadı. Tabii, “Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı” biçiminde bir yanıt verdi. Benim sorum çok açık. 2’nci maddede diyor ki: “Bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren valiler o il içinde satılacak imar alanı içine girecek arazilerin yüz ölçümünü üç ay içinde komisyona bildirecek.” Sorum şu: Eğer vali bu üç ay içinde bunu bildirmezse müeyyidesi nedir?

İki: Bu üç aya kadar süre içinde -veya daha sonra bildirdi- yabancı uyruklu gerçek kişiler burada taşınmaz aldılar. Bu aldıkları taşınmazlar yüzde 10’u aştı. Peki, ne olacak yani geç bildirmekten dolayı? Veyahut da yani üç ay içinde de bildirmeyebilir. Çünkü bazı art niyetli davranışlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Tamam, sorunuzu tamamlayın.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu üç ay içinde aldı… Yüzde 20 aldılar yabancılar o imar alanı içinde kalan alanlarda. Bu fazlasını iptal mi edeceksiniz? Çünkü, Türkiye’de… İşte görüyoruz, burada korsan önergeler veriliyor, hep böyle, ülke topraklarının yabancılara peşkeş çekilmesi için birtakım şirketlerle anlaşılıyor.

Yani burada açık, net cevap almak istiyorum Sayın Bakan. Birincisi, vali üç ay içinde bildirecek mi? Bildirecek kanuna göre. Bildirmediği zaman müeyyidesi ne olacak? Ayrıca, bu üç ay içinde yüzde 10’unu aşan gayrimenkul alındığı takdirde siz bu yabancılara ne gibi işlem yapacaksınız? Onu öğrenmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN- Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Barış’ın sorularına şu anda cevap vermek mümkün değil, bilgileri almamız lazım, dolayısıyla buna yazılı olarak cevap vereceğiz.

Kanun çıktığı zaman yabancılara satılacak gayrimenkullerle ilgili bir soru daha sormuştu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, açık, anlaşılıyor, yani net konuşun da biz de duyalım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Barış’ın sorduğu sual birtakım bilgilerin ilgili bankalardan alınmasına dairdir, o bakımdan o konuya yazılı olarak cevap vereceğiz.

İkinci husus da, Sayın Genç sordu… Evvela, kendisi “Hükûmet sırasında oturan zat” şeklinde hitap etti. Ben bunu doğrusu kendisine yakıştıramadım yani.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, sizi kastetmedim, sizden öncekine dedim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ama olsun yani, neticede o da sayın bir bakanımızdır. Ben kendi üzerime alınmadım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyse.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Genç, özellikle şunu belirteyim ben, sizin sualinize net olarak cevap veriyorum.

Tapu, Kadastro Genel Müdürlüğünde günbegün bu yapılan satışların kaydı tutuluyor. Yüzde 10 sınırına geldiği zaman, zaten bu konuda sadece valilikler değil, Tapu-Kadastro da tedbir alıyor, herhangi bir şekilde yüzde 10 sınırı aşılmayacak şekilde gerekli tedbirler alınıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman geçici 2’nci maddeye ne gerek var? Yani “üç ay içinde bildirir” demenin ne anlamı var?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hatta efendim…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz kanunun anlamını biliyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Genç, sorularınıza cevap veriyor Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış bilgi veriyor Sayın Başkan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yok, değil efendim, bilgi doğru; şöyle: Yüzde 10’a yaklaştığı zaman işlem tamamen durdurulacak. Yani biliyorsunuz, belli bir rakama ulaşınca ona göre tahkik edilip aşmaması için Tapu-Kadastro tarafından da bu konuda -ön tedbir olarak- gerekli işlemler yapılacak.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

İki soru daha var.

Sayın Dibek, buyurunuz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Bakanım, ben de bir soru sormak istiyorum.

Tasarıda “Yabancı uyruklu gerçek kişilerin merkez ilçe ve ilçeler bazında edinebilecekleri taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte ayni hakların miktarı tespit edilinceye kadar geçecek süre içinde, yabancı uyruklu gerçek kişiler bu Kanunun 35 inci maddesi hükümlerine göre taşınmaz ve sınırlı ayni hakları edinebilirler.” hükmü var.

Ben şunu sormak istiyorum size: Yani bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin iptal kararına açıkça aykırılık oluşturmuyor mu? Bilmiyorum anlaşılabildi mi?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Konuyu biraz daha açabilir misiniz bir zahmet?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Tasarıda: “Yabancı uyruklu gerçek kişilerin merkez ilçe ve ilçeler bazında edinebilecekleri taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikteki ayni hakların miktarı tespit edilinceye kadar geçecek süre içinde, yabancı uyruklu gerçek kişiler bu Kanunun 35 inci maddesi hükümlerine göre taşınmaz ve sınırlı ayni hakları edinebilirler.” diyor. Anayasa Mahkemesinin iptal kararına aykırılık oluşturmuyor mu bu hüküm?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Sayın Ekici...

Son sual...

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan sorulan sorulara bir türlü net cevap vermiyor. Anlaşılmasın ister gibi cevaplar veriyor. Ben farklı bir soru soracağım: Seksen beş yıllık cumhuriyet tarihi döneminde Anadolu insanının kanı, canı pahasına oluşan birikimlerini, yatırımlarını özelleştirme adı altında peşkeş çektiniz Sayın Bakan. Şimdi de verimli Anadolu arazilerini mi satmayı hedefliyorsunuz? Kentlerimizde konut, yazlık daire, villa veya büro, ofis, iş yeri gibi satış olabilir ama Anadolu’nun verimli arazilerini satmak vatana ihanetle eş anlama gelmez mi? Siz aynı düşüncede misiniz?

İkincisi, biraz önce oranla ilgili bilgi verdiniz. Verdiğiniz bilgi sadece imarlı bölgelerle ilgili yüzde 10’du. Tarım arazilerinde de bir oran var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ekici.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet efendim, özellikle şunu ifade edeyim: Sayın Ekici, tarım alanlarıyla ilgili satış zaten yasak, bu belirtilen imarlı alanlardaki satış. Tarım alanlarının satışı diye bir şey söz konusu değil.

Bir de Sayın Dibek’e cevap vermek istiyorum: Anayasa Mahkemesi ile bir çelişki teşkil etmiyor yani o konuda sınırlamayı özellikle Hükûmetimiz getiriyor, imarı olan yerlerin yüzde 10’uyla sınırlamayı özellikle Hükûmetimiz getirmiş. Anayasa’nın iptal kararıyla bir çelişkisi de yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Bakanım, bu arada, bilgi gelinceye kadar satış devam ediyor. Bu oran aşılırsa ne olacak? Yüzde 10 aşılırsa ne olacak? Onu merak ediyorum. Bu bilgi gelene kadar ne olacak, devam ediyor çünkü? Bu yüzde 15 olursa ne olacak?

BAŞKAN – Soru-cevap süremiz sona ermiştir.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Daha önce oylamaya geçtik.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.25

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.41

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

223 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Şimdi, 2’nci sırada yer alan, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/591) (S. Sayısı: 238)(x)

BAŞKAN – Komisyon?

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 238 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş söz istemiştir.

Sayın Akkuş, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 238 sıra sayılı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gelişmiş bir ülkede yükseköğretim en önemli vazgeçilmez unsurların başında gelmektedir. Üniversiteler, yeni nesilleri, genç nüfusu, çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin ortakları hâline getirmede en önemli kurumlarımızdandır. Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunan ve hızlandıran programlar bu kurumlarda gerçeğe dönüştürülecektir. Üniversitelerimiz, yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırmaların yapılması, bilgi ve teknolojinin üretilmesi, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunması bakımından da büyük bir öneme sahiptir. Elbette, böyle bir kurum dinamik bir yapıda olmalı ve daima değişim ve gelişmelere açık olmalıdır. Bunun bir sonucu olarak da gerek akademik gerek idari ve gerekse özlük hakları bakımından teknolojik ve bilimsel gelişmelere meydan verilmelidir. Bu tasarı ile daha çok, yeni açılmış olan üniversitelerin kadro temini başta olmak üzere birtakım ilave yenilikler getirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2547 sayılı Kanun hükümlerine göre üniversitelerimize idareciler ve akademik personel atanmaktadır. Kanun’un 13’üncü maddesi (a) fıkrasına göre seçilmesi gereken rektörler bu uygulama ile yeni üniversiteler için değiştirilmekte ve YÖK Yönetim Kuruluna müracaat edenler arasından 3 kişi belirlenip Cumhurbaşkanına takdim edilmekte ve bu 3 adaydan 1’i rektör olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır.

                                

(x) 238 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu tasarı ile o üniversitede çalışmakta olan öğretim üyelerinin inisiyatifi dikkate alınmamaktadır. Buna gerekçe olarak da “yeterli öğretim üyesinin bulunmaması hâlinde” denmektedir. Ancak, yeterli olmayan veya yeterli olan öğretim üyesi sayısı belirtilmemektedir. Yani muğlak bir ifade olarak karşımıza çıkmakta, bu 30 mu olacak, 40 mı olacak, 10 mu olacak, 5 mi olacak, bu belirtilmemektedir. Bu yüzden, bunu belirleyecek makul bir sayının ortaya konması gerekmektedir. Aksi takdirde farklı uygulamalar söz konusu olacaktır.

Aslında bütün üniversitelerde rektör atamasının yeni bir anlayışa ihtiyacı bulunduğu da bir gerçektir. Çünkü rektör seçimleri üniversite öğretim üyeleri arasında bazı tatsızlıklara ve husumetlere sebep olabilmektedir. Tabii, şu denilebilir: Bu ilim, irfan yuvasında niçin insanlar seçimi ele alarak birtakım husumetler ortaya koysunlar, birtakım husumetler çıksın, diye düşünebilirsiniz, ama maalesef bu bir gerçek. Çünkü ben bunları üniversitede defaatle yaşamış olan birisiyim.

Bakıyoruz, şöyle bir, bunu örnekleyecek olursak: Rektör adayı sizden oy istiyor. Farklı bir adaya angaje olduğunu anladığı kişiye, rektör atandıktan sonra despotça tavırlar içerisine girebiliyor. Hatta o kişiye, doktorasını bitirmiş, asistanlarına gerekli şartları sağladığı hâlde, yardımcı doçent kadrosu bile vermiyor. Yani, bırakın kendisine oy vermeyen öğretim üyesini, onun yanında çalışan, yetiştirdiği, doktora yaptırttığı, öğretim üyesi olmaya hak kazanmış, şartları yerine getirmiş kişilere bile bu kadroyu vermekten imtina ediyor. Bunun birçok örnekleri bulunmaktadır.

Ancak, atanacak rektör adayları mutlaka o üniversiteyle ilintili olmalıdır. Yani, diyoruz ki, burada sayı yeterli değil. Ancak, yeni açılan üniversitelere, mesela Ağrı Üniversitesine Antalya’da çalışan bir kişi müracaat ediyor, Balıkesir’de çalışan birisi, Edirne’de çalışan, İstanbul’da çalışan birileri müracaat ediyor ve bunların içerisinden birisi rektör oluyor. Belki de o güne kadar orayı hiç görmemiş, oraya hiç emek vermemiş birisi olabiliyor. Bu yüzden, diyorum ki, bunun da düzeltilmesi faydalı olacaktır ve o kişinin o üniversiteyle bir şekilde ilintili olması gerekir. Yani, orada daha önce hocalık yapmış olabilir, o bölgenin insanı olabilir, o bölgede yaşamış olabilir. Bunların dikkate alınması gerekir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversiteye giriş imtihanları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılmaktadır. Bu vesileyle, önümüzdeki pazar günü yapılacak olan üniversite imtihanına girecek olan öğrencilerimize başarılar diliyorum, hepsi inşallah istediklerine kavuşurlar diye düşünüyorum.

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi bu imtihanlar ve başka kurumlar için verdiği imtihan hizmetleri karşılığı aldığı paraların tamamını kullanamıyor ve yıldan yıla bir miktar para birikmesi söz konusu oluyor. Bu yasa tasarısıyla, önceki yıldan devreden finansman fazlasının yüzde 25’i her yıl şubat ayı sonuna kadar Yükseköğretim Kurulu hesabına aktarılmak isteniyor. Ödenek kaydedilen tutarlar, bilimsel araştırma projeleri ile yurt dışı ve yurt içi öğretim elemanı ve öğrenci değişim programlarının desteklenmesi, öğretim üyesi ve araştırmacı yetiştirilmesiyle, Yükseköğretim Kurulunun fiziki ve beşerî altyapısının güçlendirilmesi amacıyla kullanılır hâle getirilmektedir. Ancak bu gelirin münhasıran yükseköğretim kurumlarının bilimsel araştırma projelerine ayrılması çok daha uygun olacaktır. Çünkü ülkemize binadan çok bilimsel çalışma sonuçları gereklidir. Ülkemizin bu şekilde çağdaş medeniyet içerisinde daha önemli bir yere sahip olması söz konusu olabilecektir diyorum.

Sayın milletvekilleri, üniversitelerimizde yarının doçent kadrosunda çalışmakta olan akademik personel, onların bilimsel aktivitesini düşüren birçok sıkıntıyla karşı karşıyadır. Yardımcı doçentlerin, 2547 sayılı Kanun’un çıkması ve üniversite sayısının birdenbire artmasıyla yeni üniversitelerimizde eğitim ve öğretimin sürdürülmesinde birinci dereceden katkıları olmuş ve olmaktadır.

Şöyle düşünelim: Türkiye’de birkaç tane üniversite varken birdenbire üniversite sayısı on dokuza çıktı, ancak bu üniversitelerde ders verecek öğretim üyesi bulunamadı. Bunun için 2547 sayılı Kanun’un hemen akabinde yardımcı doçentlik kadroları ihdas edildi. O güne kadar yardımcı doçentlik müessesesi bulunmamaktaydı. Doktorasını bitiren dört sene beklerdi ve o dört senenin sonunda doçentlik başvurusunda bulunur idi. Ama bu yükü hafifletebilmek, bu yükün üstesinden gelmek üzere üniversitelerimiz için demek ki böyle bir kadro ihdas edildi ve bu kadro bugün hâlâ varlığını sürdürmekte. Tabii ki yeni üniversiteler açıldıkça bunların sayısı da günbegün artacak ve bunlar hâlâ üniversitelerde bir görev üstlenmekte, bihakkın işlerini yapmaktadır. İnanıyorum ki, yeni açılan üniversitelerimizin akademik kadroları da yardımcı doçentler tarafından karşılanacaktır. Bu yüzden, bu akademik kadrolarda bulunanların sıkıntılarının giderilmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. Gerçekten çok büyük sıkıntı içerisindeler.

1998 yılında çıkan bir af yasasına eklenen maddeyle yardımcı doçentlerin en çok on iki yıla kadar çalışabilecekleri kısıtlaması kaldırılmış ve bugün yirmi yıldan beri yardımcı doçent olarak çalışanlar bulunmaktadır. Tabii, bizim şimdi aklımıza bu on iki yıl içerisinde yardımcı doçent, niçin doçent olamadı diye bir soru gelebilir. Tabii bunun da çeşitli sıkıntıları var. Özellikle bu arkadaşlarımızdan bu şekilde, on iki yılını doldurup yirmi yıla kadar veya daha fazla yıla kadar yardımcı doçent olarak kalan arkadaşlarımızın birçoğu bu kadroya ileri yaşlarda geçti. Yani, bunlar liselerimizde yahut eğitim enstitülerinde hocalık yaptılar, öğretmenlik yaptılar, sonraki dönemde YÖK Yasası’nın çıkmasıyla da bulundukları yerde bunlar öğretim görevlisi oldular. Sonra birtakım kolaylıklar sağlandı. Bu kolaylıklar sonucunda yardımcı doçent kadrosunu aldılar ama bunlar ileri yaşta bu işe başladıkları için gerek yayın yapma -hepsine demiyorum tabii, bunların bir kısmı- gerekse dil açısından büyük sıkıntılarla karşılaştılar ve bunu, bu aşamayı bir türlü aşamadılar.

Ayrıca bu arkadaşlarımız yoğun bir ders yükü altındadırlar. Şimdi, yeni üniversiteler kurduk. Bu üniversitelerimizde, itimat edin, bu yardımcı doçentler yahut orada görev alacak hocalar haftada kırk saate kadar derse gireceklerdir. Çünkü, ben Selçuk Üniversitesine geldiğim zaman yardımcı doçenttim ve haftada otuz dokuz saat derse girerdim. Diyeceksiniz ki, bu çok fazla değil mi, nasıl yapıyordunuz? İşte, büyük gayretlerle bunu yapmaya çalışıyor idik.

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Elli saat giriyorduk.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Mesela, doğrudur.

Dolayısıyla, bu arkadaşlarımız hakikaten yoğun bir ders yükü altında bulunuyorlar.

1998’de çıkan Af Kanunu’yla kaldırılan on iki yıllık süre maalesef bazı üniversitelerde hâlâ uygulanmakta ve on iki yılı dolan yardımcı doçentin görevinin sona erdiği belirtilmektedir. Bu aksaklık ancak mahkemeler tarafından çözülmekte ve hakları iade edilmektedir. Bu yüzden bu on iki yıllık sürenin mutlaka kaldırılması ve buna bağlı olarak da bir diğer sıkıntı olan yardımcı doçentlerin 3’üncü dereceden aşağı inememeleri yeniden düzenlenmelidir. Malumunuz, 657 sayılı Kanun’a tabi memurlar 1’inci derecenin 4’üncü kademesine kadar inebilmekte ve bir hak kaybı, hak gaspı söz konusu olmamaktadır. Ama yardımcı doçente bakıyorsunuz, aşağı yukarı on senedir 3’üncü derecenin 4’üncü kademesinde görev yapıyor. Dolayısıyla, bunun önlenmesi gerekiyor. Bu şekilde, 1’inci derecenin 4’üncü kademesine kadar inebilmelerinin sağlanması bu hak gaspını önleyecektir diye belirtiyorum.

Doçentlik sınavlarının yılda birden ikiye çıkartılması uygun bir karar olacaktır. Ancak doçentliğe başvuru şartları arasında yer alan yabancı dil başarı notunun 5 puan kadar aşağı çekilmesi daha uygun olurdu, daha uygun olabilir diyorum.

Ayrıca 4’üncü maddeyle getirilen doçentlik yabancı dil imtihanına açıklık getiren b/(3) bendinde ”Bu sınavın, adayın bilim dalı ile ilgili olması şartı aranmaz.” denilmektedir. Yani -atıyorum- bir coğrafyacı imtihana girdiğinde karşısına tıptan bir konu çıkabilir. O konuyu bir tıp adamının bile kolayca anlayıp kavraması zor iken bir coğrafyacının bunu anlaması hiç mümkün olmaz. Dolayısıyla, bu bir sıkıntı olarak, dilin başarısızlığında, başarılamamasında bir sıkıntı olarak karşımızda durmaktadır. Zorluk derecesi yüksek olan bu imtihanların imtihanlara gireceklerin tercihine göre fen, sosyal ve sağlık bilimleri alanında ağırlıklı olması daha uygun olacaktır.

Öte yandan “Yardımcı doçent, doçent ve profesörlük atamalarında üniversiteler bilimsel kaliteyi artırmak maksadıyla ek koşullar belirleyebilirler.” diyerek üniversiteler arasında atama farklılıklarının doğmasına ve bu ek koşullar bazı olumsuzlukların meydana gelmesine de sebep olabilecek. Şöyle düşünün şimdi: Bu ek koşulu üniversite koyduğu için (A) üniversitesi farklı birtakım koşullar, (B) üniversitesi farklı birtakım koşullar koyacak, bu da üniversiteler arasında farklılıkların doğmasına sebep olacaktır diye belirtiyorum. Bu yüzden kriterlerin ortak ve uygulanabilir olmasında fayda mülahaza edilmektedir.

Ancak, profesörlük atamaları herhangi bir imtihan içermemektedir, dolayısıyla profesörlük atamasında kişinin uygun olup olmadığı, belirlenen bir jürinin raporuna istinaden tayin edilmektedir. Bu yüzden “Yardımcı doçent ve doçentlerde objektif ve denetlenebilir nitelikte ek koşullar belirleyebilir.” ibaresi askıda kalmaktadır profesörler için.

Bunun yanında, bir üniversitede yıllarca profesörlük kadrosunda bulunmuş birisinin başka bir üniversiteye geçmek istemesi durumunda, madde 6 ile değiştirilen 2547 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesi (a) ve (b) bentlerinde belirtilen şartların tekrar istenmesi kırtasiyeciliği artıracaktır diyorum. Çünkü bu (a) ve (b) bentlerindeki şartları yerine getirerek birisi profesör oldu, yıllarca orada çalıştı ama daha sonra şartlar değişti -atıyorum- Konya’dan Ankara’ya gelmek istiyor, aynı şartlar yeniden isteniyor. Bu bakımdan bu bir kırtasiyecilik diye belirtiyorum. Bu yüzden bir profesörün başka bir yere atanmak istenmesi hâlinde “Kadrosu ile ilgili bilim alanında çalışmış olmak ve üniversite yönetim kurulunun alacağı kararla rektör tarafından atanması.” ibaresi daha uygun olur diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla, bir üniversiteye bağlı olmaksızın vakıfların meslek yüksekokulu kurabilmesine imkân tanınmaktadır. Bunların kuruluşuna gerekçe olarak da “Meslek ve teknik eğitim bölgesinde gereksinim duyulması esastır.” denilmektedir. Bu ihtiyacı kim belirleyecek? Yani, burada ihtiyaç var… Diyelim ki piyasadan bu insanlara “Burada bir meslek yüksekokulu kurun ve bu meslek yüksekokulunda bize adam yetiştirin.” mi diyecekler? Yani, Türkiye'nin başka yerinde yetişen meslek yüksekokulları mezunlarını beğenmeyerek böyle bir istekte mi bulunacaklar, bunu bilemiyorum tabii. Bugün ihtiyaç olabilir, yarın olmazsa bu okul kapatılacak mı? Yani şöyle düşünelim: Bir yerde bir sanayi bölgesi var, o sanayi bölgesinin bulunduğu yerde böyle bir okul açıldı, birkaç sene mezun verdi, onlar da çalıştı, falan filan. Sonra, çevresel şartlar bakımından o sanayi bölgesi oradan kalktı, okulu götürecekler mi yahut da kapanacak mı? Bu da muallak bir şekildedir.

Yasa tasarısına eklenen geçici maddeyle, altmış yedi olan emeklilik yaş sınırı, yeni üniversitelerde uygulanmak üzere, yetmiş ikiye çıkartılmaktadır. Ömrünün son yıllarını tamamlamakta olan bu akademik kadronun evinden, ailesinden uzaklaşması anlamını da taşıyan bu karar bütün üniversitelerde uygulanmalı, çalışmak isteyen yaşlı hocalarımızın evi ve ailesiyle birlikte yaşaması sağlanmalıdır diyorum. Yani, bunlar buradan uzaklaştırılmasın.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizde öğretim üye ve yardımcılarının önemli sorunlarından birisi de onların özlük hakları ve ders ücretlerinin artırılmasıdır. Bugün, bir profesörün ders ücreti 10 YTL, bir doçentin 8,5 YTL, bir yardımcı doçentin 7 YTL, bir öğretim görevlisinin de 6 YTL’dir. Bunların acilen en az 4 katına çıkarılması, bir çoğu yoksulluk sınırı altında yaşayan öğretim üye ve yardımcılarını rahatlatacaktır diyorum.

Ayrıca, prof ve doçent maaşlarında 2000 yılında yapılmış olan iyileştirmenin, yardımcı doçent, öğretim görevlisi ve araştırma görevlilerine de uygulanması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

Buyurunuz.

AKİF AKKUŞ (Devamla) -…kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimize sahip çıkalım, bilim ipini bırakmayalım. Ülkenin kalkınması, insanlarımızın ruh ve beden sağlığının temin edilmesi, karnının tok, sırtının pek olması için mutlaka ilim ipini her zaman elimizde bulundurmamız gerektiğini belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.

Tasarının tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yalova Milletvekili Muharrem İnce.

Buyurunuz Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, evvelsi gün burada bir tartışma olmuştu. Tartışmaya yeniden dönecek değilim fakat söz konusu yazarın bugünkü bir marifetini sizinle paylaşmış olayım.

Değerli arkadaşlar, ben, bu kürsüden, cumhuriyetimizin İkinci Cumhurbaşkanı rahmetli İnönü’ye “Millet düşmanı” diyen bir köşe yazarından söz etmiştim, sonra bir tartışmalar silsilesi devam etmişti. Bugün Nevşehir’den bir vatandaşımız, bu köşe yazarına, Yeni Şafak gazetesi Köşe Yazarı Tamer Korkmaz’a bir e-mail atmış. “Sayın Korkmaz, sıcak koltuğunuzda, devletin kanalından, gerçek vatan sevdalılarına laf atıyorsunuz.” diye onu kınayan bir e-mail atmış. Hiçbir hakaret yok, elimde bunlar. Sayın yazarın, yani sizlerin desteklediği yazarın o vatandaşa gönderdiği cevabın bir paragrafını okuyorum: “Bu gerçekleri yazmama rağmen bana iftira eden CHP’li vekiller şerefsizdirler.” Yarın suç duyurusunda bulunuyorum, mahkemeye gidiyorum, o ayrı mesele. Ben sadece şunu söylemek istiyorum size: AKP’den bir milletvekili şu kürsüye gelip bir köşe yazarından söz etseydi, o köşe yazarı da şöyle yazsaydı,  işte “Bütün AKP’li vekiller şerefsizdir.” diye bir yazı yazsaydı, size samimiyetimle söylüyorum, asla o köşe yazarının yanında olmazdım, sizin yanınızda olurdum. (CHP sıralarından alkışlar)

SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Öyle yazmışsa biz de onun yanında değiliz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Evet.

Ben bu köşe yazarına hep birlikte bu Büyük Millet Meclisinin ders vermesini istiyorum. İnanın, bunu samimiyetimle söylüyorum, eğer bir gün bir köşe yazarı “AKP’li vekiller…” Burada bize “CHP’li vekiller şerefsizdir.” dediği gibi, bir gün bir köşe yazarı böyle bir yazı yazarsa, emin olmalısınız ki, ben sizin yanınızdayım.

SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Muharrem Bey, yalnız e-mail’den bakarak söylüyorsunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Konuşmayı sonra yaparız Sayın Bakanım. Yarın suç duyurusunda bulunacağız. Bunu sizin bilgilerinize sunuyorum. Bunu siz tasvip ediyorsanız, bunu destekliyorsanız diyecek bir şeyim yok. Ama, bu, Meclisin onurudur, bu Büyük Millet Meclisinde hiçbir tane şerefsiz milletvekili yoktur.

SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Elbette.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Buna haddini bildireceğiz, bize yardımcı olmanızı istiyorum.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Kendin hallet kardeşim!

MUHARREM İNCE (Devamla) – İşte, destekçisi çıktı, “Kendin hallet.” diyor.

Yarın sana da birisi böyle “şerefsiz” derse ben sana yardımcı olacağım, merak etme; ben sana yardımcı olacağım! Gerçi, sana kimse bir şey demez zaten.  Bir şey yaptığın yok ki, altı senedir yatıyorsun burada! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İnce, konunuza geliniz lütfen.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Bak, devamını oku, devamını oku.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gelelim tasarıya. Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamadan önce ÖSS’ye girecek olan bütün öğrencilerimize Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına yürekten, içten başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi, tasarının gerekçesine baktığımızda -biliyorsunuz, kanunlar gerekçeleriyle bir bütündür- aynen şöyle yazıyor. Genel gerekçesinin birinci paragrafını aynen okuyorum: “Yani, devlet üniversitelerinin kuruluşuna dair 5467 sayılı Kanun’un, kurulan yeni üniversitelerde kurucu rektörün atanmasına ilişkin usul hükümlerinin Anayasa’ya uygunluk sorunu nedeniyle…” Bakınız “…Anayasa’ya uygunluk sorunu nedeniyle yeni kurulan devlet üniversitelerine rektör atanmasına ilişkin usulün kalıcı bir şekilde düzenlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır.” Yani diyor ki tasarının genel gerekçesi, Anayasa’ya uygunlukla ilgili bir sorun var. Evet, doğru söylüyor. Peki, bu duruma nasıl geldik buna bakacağız. 22’nci Dönemden bu yana kaç kez görüşüldü bu? Dört kez. Bu kaçıncı? Beş. İki kez Anayasa Mahkemesi iptal etmiş, iki kez Cumhurbaşkanı veto etmiş. Şu süreci hep birlikte, kayıtlara düzgün bir şekilde geçsin diye sizlerle paylaşmak istiyorum:

İlk yeni kurulan üniversitelere rektör ataması geçen dönemde geldi 30/12/2005 tarihinde. Diyor ki bu tasarıda: “Kurulan üniversitelerin kurucu rektörleri iki yıl için -2005’tekini söylüyorum- Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanın önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanınca atanır” diyor. Millî Eğitim Bakanı ve Başbakan önerecek, bunların arasından Cumhurbaşkanı da bu üç isimden birini atayacak. Sayın Cumhurbaşkanı bunu veto etti. Hani sürekli eleştirdiğiniz Cumhurbaşkanı! Hani rektör seçimlerinde ikinci sırada oy aldı diye şunu nasıl atarsın diye eleştirdiğiniz Cumhurbaşkanı! Sonra Eskişehir’e, Sayın Abdullah Gül, Sayın Cumhurbaşkanı da ikinci sıradakini atayınca hiç ses çıkarmıyorsunuz ya, o Cumhurbaşkanı! Geçmişte hep eleştirdiniz…

Mesela bir başka konu: “YÖK Başkanı nerede” diye hep hesap sorardınız burada altı senedir. YÖK Başkanı yine yok! Geçenlerde komisyonda Sayın Bakana sordum, “YÖK Başkanı nerede?” dedim. “Bu, YÖK’ü ilgilendiren bir tasarı değil, onun için burada yok. Bak göreceksin, YÖK’le ilgili bir konu geldiğinde Genel Kurula gelmezse o zaman hesabını veririm.” demişti ama YÖK Başkanı gene yok!

Cumhurbaşkanı veto edince, aynı hükmü, noktasına, virgülüne dokunmadan 1/3/2006 tarihinde yeniden getirdiniz. Bunu da Anayasa Mahkemesi kurucu rektör adaylarının seçiminde Yükseköğretim Kurulunu devre dışı bıraktığı için iptal etti biliyorsunuz.

Sonra ne oldu? 15/11/2006 tarihinde bir tasarıyla geldiniz. Bunda da şöyle dediniz: "Bu Kanunla kurulan üniversitelerin kurucu rektörleri, iki yıllığına Yükseköğretim Genel Kurulu tarafından, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde üye tam sayısının 3/4 çoğunluğuyla…” Yani hem bir ay içerisinde hem 3/4 çoğunlukla! Bu, şu demek, YÖK’e, sen seçeme demek.

Bakın, Türkiye’de hiçbir kimse 3/4 çoğunlukla seçilmez. 3/4 mü daha büyük bir çoğunluktur, 2/3 mü? Eğer matematik biliyorsak, ki hepimiz biliyoruz, Cumhurbaşkanının seçiminde bile 2/3 çoğunluğun olmayacağını öne sürüyorsunuz, ama rektör atamasında 3/4 çoğunluk dediniz. Yani 21 üyeli YÖK’te, YÖK’ün bir ay içerisinde dörtte 3 çoğunluk bulma şansı yok. Böyle bir şey yok. Türkiye’de hiç kimse…

Bakın, size şunu söyleyeyim: Hükûmet kaçla kuruluyor? 550’nin yarısının 1 fazlası. 276’yla. Eğer YÖK’te rektör adayı atamasındaki 3/4 çoğunluk şartı olsa, hükûmet kuramıyorsunuz siz; 415 civarında milletvekili lazım o zaman. Böyle bir şey olamaz. YÖK’te bunu getirdiniz. Yani diyor ki… Yani bu bir Ali Cengiz oyunu. Hukukla kanunla hiç alakası yok bunun. Sıradan, zeki bir ilkokul beşinci sınıf öğrencisi bile bunu anlayabilir. “3/4 çoğunlukla bir ay içinde seçecek, seçemezse, Millî Eğitim Bakanı bildirir” diyor. Yani amaç, geçmişte YÖK’ü baypas etmek burada. Sonra diyor ki… Ardından, bir kanun teklifi hazırlandı. Kanun teklifinde… Çok güldüğümüz bir kanun teklifiydi bu, şurada çok güldük. O zamanki Komisyon Başkanımız, kulakları çınlasın, Sayın Tayyar Altıkulaç’tı ve yanılmıyorsam kanun teklifi de ona aitti. Çok takdir ettiğim, Komisyonumuzu çok demokratça yöneten Sayın Altıkulaç’a aitti yanılmıyorsam. Şöyle diyordu onda da: “Rektörlerin, iki yıllığına, Millî Eğitim Bakanlığınca belirlenen 4 profesör adaydan YÖK’ün on beş gün içinde Cumhurbaşkanına sunduğu 2 aday arasından Cumhurbaşkanı atayacak.” Yani, Millî Eğitim Bakanlığı YÖK’e öneriyor. Dedim ki ben şu kürsüden, şuradan: Ne yapıyorsunuz, yani -tutanaklarda vardır bu- YÖK, Millî Eğitim Bakanlığının üstünde bir kurum mu da Millî Eğitim Bakanlığı YÖK’e öneriyor? Hemen bir önerge verildi geçen dönemde. O önergede de bu sefer, YÖK, Millî Eğitim Bakanlığına önerdi… Çocuk oyuncağı gibi! Bütün bunlar…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Aceleye gelmiş!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yanlışım varsa, Sayın Bakan gelsin buraya, “Muharrem İnce bunları çarptırarak anlatıyor” desin, diyebilirse. Yani, aynen böyle oldu bakınız; tarihi tarihine söylüyorum bunları.

Değerli arkadaşlarım, yine bu 3/4 çoğunluk olayı burada da vardı ve sonra ne oldu? Bu düzenlemeden sonra, Cumhurbaşkanı tarafından yasanın… YÖK Genel Kurulunun kurucu rektör adayı seçimini sonuçlandırmasının neredeyse imkânsız hâle geldiği gerekçesiyle bunu veto etti, yani “Böyle bir şey olamaz.” dedi Sayın Cumhurbaşkanı ki çok doğru söyledi. Dörtte 3 çoğunluk…

Değerli arkadaşlar, yine, AKP, oy çoğunluğuna dayanarak, bunların hiçbirisini, veto gerekçelerini, Cumhuriyet Halk Partisinin eleştirilerini, Anayasa Mahkemesinin kararlarını, hiçbirini dikkate almadan tasarıyı aynen kabul etti, kabul ediş tarihi 11/1/2007. Bu düzenleme de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. İşte, bugün, Bakanlar Kurulunun “Anayasa’ya uygunluk sorunu var” dediği tasarı budur, bunun macerası budur. Bakın, arkadaşlar, beşinciye görüşüyoruz bunu. Bugün yaptığınız doğru ise, tam 2005’ten bu yana üç buçuk yıldır ne diye bu Meclisi uğraştırıyorsunuz?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Siz uğraştırıyorsunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Niye Cumhuriyet Halk Partisinin eleştirilerini dinlemediniz Sayın Ahmet Necdet Sezer’in eleştirilerini dinlemediniz Anayasa Mahkemesinin eleştirilerini dinlemediniz? Bugün geldiğiniz nokta bu.

Değerli arkadaşlarım, bugün, hukuken çözülüyor konu. Nasıl çözülüyor biliyor musunuz? Şundan çözülüyor: “YÖK bizde, Cumhurbaşkanlığı da bizde, onun için fark etmiyor artık.” İşte mantık bu. Mantık bu. Başka hiçbir açıklaması yok bunun. Yani, tam üç buçuk yıldır, dört yıldır sürüncemede bırakarak, yok 3/4 çoğunluk yok, YÖK Millî Eğitime bildirdi, Millî Eğitim YÖK’e bildirdi… Şimdi korkunuz kalmamış artık. Diyorsunuz ki: Cumhurbaşkanı bizden zaten, ne göndersek imzalıyor. Hatta, daha komisyondayken inceliyormuş, gece üçte gelip, üçü on geçe imzalıyor. Böyle bir durum. YÖK Başkanı zaten sesini çıkaramıyor. Maliye Bakanı diyor açık mikrofondan: “İsterse sesini çıkarsın.” Bunları dinliyoruz biz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, işte, artık, Millî Eğitim Bakanına da gerek kalmadı. Israrla rektör atamasında Millî Eğitim Bakanını devreye sokmalarının nedeni şuydu: İstediğimiz doğrultuda rektör atamak için Millî Eğitim Bakanı devreye sokuluyordu. Şimdi niye bu durum yok? Nasıl olsa YÖK Başkanı ne söylersen onu yapıyor. Emir eri pozisyonuna gelmiş, her söyleneni yapan… Neden bu pozisyona gelmiş? Çok basit arkadaşlar, çok basit.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – YÖK Başkanı nereden geldi Allah aşkına?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Yusuf Ziya Özcan… Şu andaki YÖK Başkanından önceki Başkan “on beş yıldır bu makam otomobiline biniyorum, bunu değiştirin, yolda kalıyorum.” dediğinde “Para yok.” denildi. Kendi adamınız Yusuf Ziya Özcan YÖK Başkanı olunca ilk iş ne yaptınız biliyor musunuz! Belki haberiniz yok…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Araba aldınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Aylık 10 bin avroya araba kiraladılar.(CHP sıralarından “Yaa” sesleri) Evet, maaşa zam. Nasıl olsa bizim adam geldi.

Bakın, TÜBİTAK Başkanını görevden alınca, istediğiniz gibi bir TÜBİTAK Başkanı getirince hemen 1,5 milyar lira lojman parası, makam otomobili, tadilat-tamirat paraları gırla gidiyor, uçuşuyor havada! Futbol Federasyonunu ele geçirdik, yap istediğini; YÖK’ü ele geçirdik, yap istediğini; TÜBİTAK’ı ele geçirdik, yap istediğini ve getirdiklerinize de ne yazık ki güzel bir otomobil, maaşa üç beş kuruş zam, ondan sonra istediklerini yapıyor. Nasıl bir devlet geleneği oluşmuş, nasıl bir devlet geleneği oluşuyor, doğrusu bunlara çok üzülüyorum ben. Gerçekten üzülüyorum yani. Yürüyerek gitsin, belediye otobüsüyle gitsin. 10 bin avroya araba kiralayacağız, iktidarın her söylediğini yapan YÖK Başkanına ve bir bilim adamı ve üniversiteler arası koordinasyonu sağlayacak, üniversiteleri bir anlamda düzenleyecek, yönetecek, onların eş güdümünü sağlayacak birisi. Doğrusu bunlara üzülmemek mümkün değil.

Yine bir başka konu arkadaşlar: ÖSYM’de birikmiş büyük miktarda para var, doğru. Tasarının 1’inci maddesiyle diyorsunuz ki… ÖSYM’nin önceki yıldan devreden finansman fazlasının yüzde 25’ine el koyuyorsunuz. Hiç itirazım yok.

Bakın, şimdi ben size bir şey öneriyorum yıllarca çocukları, gençleri üniversite sınavına hazırlamış birisi olarak: Bu ülkede yurt kapasitemiz, devletin yurt kapasitesi şu anda 207 bindir, yapılmakta olan yurdumuz da 8 bin dolayındadır, yani 207 bin kapasitemiz var şu anda. Siz de iktidar olsanız, biz de iktidar olsak olay bu. Şu anda üniversitelerde okuyan çocuk sayımız da -küsuratları olabilir- 1 milyon 200 bin. Yani 1 milyon açığımız var. Bu çocuklar üniversitelerde okurken fuhuş tüccarlarının eline düşüyor mu? Düşüyor. Uyuşturucu kaçakçılarının eline düşüyor mu? Düşüyor. Cumhuriyet düşmanlarının eline düşüyor mu? Düşüyor. Beğenmediğimiz, tasvip etmediğimiz tarikatların eline düşüyor mu? Düşüyor. Hadi, hep birlikte bir önergeyle Türkiye Büyük Millet Meclisi bu ülkenin gençlerinin barınma sorununu çözsün. Diyelim ki: “ÖSYM’nin önceki yıldan devreden finansman fazlasının yüzde 25’ini bir tek şey için kullansın, yurt yapımı için kullansın.” Var mısınız buna, var mısınız buna? (CHP sıralarından alkışlar)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Katılıyoruz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Hiç kimsenin ideolojik bir saplantısı olmayacak, YÖK Başkanının inisiyatifine bırakmayacağız. “Bu rektör bizden, bizim gibi düşünüyor, o üniversiteye verelim; bu rektör bizden değil, onu cezalandıralım…” Hiç fark etmesin.

Bakın, siz hükûmet olsanız ya da olmasanız, başkası olsa ya da olmasa, kim olursa olsun, kanuna koyalım bunu, kimse değiştiremesin. Kanuna koyalım bunu.

SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Oranı artıralım, kanuna koyalım.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın “On yıl boyunca sadece ve sadece yurt yapılır.” diyelim.

Bir insanın en insani ihtiyaçlarından birisi, en yaşamsal konusu barınma ihtiyacını çözemeyen bir öğrencinin mühendislik, tıp, ilahiyat, fizik, kimya, matematik öğrenmesini nasıl düşünebilirsiniz? Eğer bu ülkede 1 milyon 200 bin çocuğun 207 binine yurt bulmuşsak, 1 milyonuna yurt bulamamışsak, işte, bu hepimizin ortak önergesiyle olsun, hiç kimse bunu yıkamasın. Diyelim ki: “On yıl boyunca…” Bu böyle yapılır. “On yıl boyunca, kim iktidar olursa olsun, ÖSYM’nin bir önceki yıldan kalan finansman fazlasının yüzde 25’i bu ülkede yükseköğretimde yurt yapımı için harcanır.” diyelim. Hadi, var mısınız? Hadi, varsanız bunu yapalım.

Değerli arkadaşlarım, yurt yapalım…

SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Biraz önce söyledim: “Oranı artıralım, kanuna koyalım.” dedim. (CHP sıralarından “Hazırlayın önergeyi, tamam, katılalım.” sesleri)

MUHARREM İNCE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, ben sadece eleştiri getirmiyorum, öneri de getiriyorum. Eğer elimizi vicdanımıza koyarsak, bu önerimin ne kadar mantıklı ne kadar ülkenin geleceğini ilgilendiren… Ve bu ülkenin çocukları, bu gerçekleştiği takdirde, karanlık güçlerin eline geçmeyecek. Bundan daha sağlıklı ne olabilir? Bunun onuru, gururu sizin olsun, sizin Hükûmetiniz döneminde yapılmış olsun, biz size sadece destek olmuş olalım.

Değerli arkadaşlarım, yine, bu ülkenin devlet hastaneleri ile üniversite hastaneleri arasındaki bir farkı anlayabilmiş değilim. Tamam, bir miktar düşürüldü. Üniversite hastanelerinin döner sermaye gelirlerinden kesilen hazine payı yüzde 15’ti; yüzde 5 başladı herhâlde.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Başladı.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Devlet hastanelerinde bu oran yüzde 1. Ben, bu aradaki yüzde 4’lük farkı anlayabilmiş değilim. Bana birileri bunu anlatsın, neden bu fark? Bu fark neden var, bunu doğrusu anlayabilmiş değilim. Bu, üniversiteleri cezalandırmak mı? Bunu gerçekten çözemiyorum. Bunu gerçekten iyi bilen birisi, Millî Eğitim Bakanı mı YÖK Başkanı mı Maliye Bakanı mı, kimse bu yetkili, lütfen, bunu bu milletin Meclisinde anlatsın.

Değerli arkadaşlarım, yine üniversitelerde bir vekâlet dönemidir gidiyor. Bakın, şu anda üniversitelerimizde 137 üst düzey yönetici vekâleten görevini yürütüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunlardan 70’i dekan, 46’sı yüksekokul müdürü, 16’sı enstitü müdürü, 3’ü konservatuvar müdürü, 1’i rektör yardımcısı, 1’i araştırma merkezi müdürü.

Neden biliyor musunuz? “Rektör seçimlerine kadar bu atamalar durdurulmuştur.” diyor YÖK Başkanı. Böyle bir hakkı yok, hiçbir yasadan böyle bir gücü alamaz. Yani Anayasa Mahkemesi kararına rağmen, Danıştay kararına rağmen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen üniversitelere “Bu kararları görmezden gelin.” diyen, hukuk tanımayan bir YÖK Başkanı.

Ee, yardımcılarına, vekillerine bakıyoruz, sanki İstanbul Belediye Meclisi! Sayın Başbakanın Belediye Başkanlığı döneminde hukuk danışmanlığını yapan, belediye şirketlerinin yönetim kurulunda olan profesörlerimiz şu anda YÖK Başkan Vekili, onlar bakıyor bu kadrolaşma işine.

Değerli arkadaşlar, bunlar, gerçekten, Türkiye’ye yakışmayan durumlar oluyor.

Yine bakıyoruz… Bakın, yine bir başka durum…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Onlar da Türk vatandaşı değil mi ya?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bak ben sana bir Türk vatandaşı örneği anlatayım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – O da bu ülkenin üniversitelerinde eğitim almamış mı? 

MUHARREM İNCE (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakikanızı alayım, bir dakika…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın İnce, sürenizi aştınız. Lütfen tamamlayınız ve selamlayınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın, size... Bakın, işi ehline vermek lazım değil mi,  işi ehline vermek lazım.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sana mı soracağız?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bu, dinî bir söylemdir aynı zamanda. Bakın, koca Türkiye’de Avrupa Bilimler Akademisine üye 3 kişi var. Biri, Namık Kemal Pak; biri, Celal Şengör; biri, Erdoğan Şuhubi.  Namık Kemal Pak TÜBİTAK Başkanıyken anasından doğduğuna pişman edildi. 3 üyesi var Avrupa Bilimler Akademisinde.

SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Muharrem Bey, bunları başta da anlattın TÜBİTAK Kanunu’nda.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Celal Şengör, seçilmiş olmasına rağmen göreve başlatılmadı. Allah’tan, Erdoğan Şuhubi emekli olmuştu! Siz, Türkiye'nin en değerli 3 bilim adamına eziyet çektirdiniz burada. Şimdi diyorsunuz ki: “Bunların yetenekleri tartışılır.” Ama benim söylediğim kişilerin yetenekleri tartışılmaz. Dünya çapında isimler bunlar. Dünya çapında isimleri kenara bırakıyorsunuz, yetenekleri tartışılır insanları yönetici yapıyorsunuz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnce.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sizin yöneticileriniz iyi, bizim yöneticilerimiz kötü! Böyle bir şey olamaz ya!

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sen bir laf atma ya!

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşmak isteyen var mı?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bir kere de çık konuş ya!

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Çıkarım da konuşurum da…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir kere de konuş!

BAŞKAN – Sayın İnce…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sanki YÖK Başkanı…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın İnce…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, ben maddeler üzerindeki bir konuşmamı Sayın Milletvekiline veriyorum. Gerçekten istiyorsa, buradan kendini anlatsın.

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen yerinize geçer misiniz.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – O, benim bileceğim iş, senin bileceğin iş değil!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sen ancak laf atarsın!

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Ben sana soracak değilim oraya çıkarken.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Oraya çıkmak için yetenek lazım.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşmadan önce, Sayın Bakan kısa bir söz istemiştir.

Buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerinde Hükûmetimizin görüşlerini ifade etmek ve biraz önce konuşan değerli sözcülerin bazı eleştirilerine cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, daha önce, özellikle yeni kurulan üniversitelere rektör atanmasıyla ilgili birkaç teşebbüs oldu. Sayın İnce bunları ifade etti burada. Bunun bir kısmı Sayın Cumhurbaşkanından -dönemin Cumhurbaşkanından- bir kısmı da Anayasa Mahkemesinden döndü.

Bakın, yalnız, bir şeyin altını çizmek istiyorum: Bildiğiniz gibi 1992’de yirmi iki üniversite kuruldu; 1992’de kurulan yirmi iki üniversitenin rektörü Millî Eğitim Bakanının ve Başbakanın teklifi ve Sayın Cumhurbaşkanının onayıyla atandı. Arkasından, Galatasaray Üniversitesi kuruldu; Millî Eğitim Bakanının ve Başbakanın önerisi ve Sayın Cumhurbaşkanının onayıyla atandı. Sonra, ardından, Eskişehir’de Osmangazi Üniversitesi kuruldu; Millî Eğitim Bakanı ve Başbakanın teklifi ve Sayın Cumhurbaşkanının onayıyla atandı. Yani Türkiye’de bizden önce yirmi dört üniversitenin rektörlüğüne atamalar bu şekilde yapıldı. Biz, aslında değişiklik falan yapmadık. Biz, bu tasarıyı gönderdiğimiz zaman Sayın Cumhurbaşkanı bunu Anayasa Mahkemesine götürdü; Anayasa Mahkemesi de bunu, bir hukuk doçentine, bir raportöre gönderdi. Raportör, yüz altmış yedi sayfa boyunca, Hükûmetin tasarısında Anayasa’ya kesinlikle aykırılık bulunmadığına, Sayın Cumhurbaşkanının yürürlüğün durdurulması ve kanunun iptali yönündeki talebinin reddedilmesi gerektiğine dair -yüz altmış yedi sayfa boyunca- kesinlikle tasarının lehinde görüş bildirmesine rağmen, Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya aykırı buldu, oylamada oy çokluğuyla geri çevrildi.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin kararları hepimizi bağlar. Bütün  mahkemelerin kararları bizi bağlar. Ama bu, mahkemelerin verdiği kararların hepimiz tarafından doğru kabul edileceği anlamına gelmez. Bizi bağlar, biz bunu uygularız ama ona yönelik eleştiri hakkımız her zaman saklıdır. Anayasa Mahkemesinin bunları iptal etmesi, bunların yanlış olduğu, bizce yanlış olduğu anlamına gelmez. Raportörün verdiği karar hukuktu, onun ortaya koyduğu görüşler hukuktu, alınan karar siyasi bir karardı. Kimse kendini aldatmasın.

Gelelim, Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili olarak… Bakın, Sayın Ahmet Necdet Sezer bu ülkede yedi küsur yılı aşan bir sürede Cumhurbaşkanlığı yaptı. Gerek Hükûmet mensupları olarak gerekse iktidar kanadının milletvekilleri olarak değerli arkadaşlarımız bu kürsüye çıktığı zaman, Türkiye Cumhuriyeti devletine Cumhurbaşkanlığı yapmış bir insandan söz ederken kesinlikle şahsını tezyif eder manada, kesinlikle onu rencide edecek şekilde asla bir üslup kullanmamıştır. Bu, kesinlikle yapılmamıştır. Bütün tutanaklar ortadadır. Sayın Cumhurbaşkanımız daha komisyondayken inceliyormuş, önüne gelen her şeyi imzalıyormuş, her atamayı imzalıyormuş şeklindeki yaklaşım…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yanlış mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanının imzalamadığı çok şey vardır arkadaşlar. Bir iddiada bulunurken iddianızı ispatlayamazsanız müfteri olursunuz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir sizin genel müdürü imzalamadı, bir tanesini.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Netice itibarıyla, burada Sayın Cumhurbaşkanına yönelik olarak bu üslubu kullanmak bir milletvekiline kesinlikle yakışmaz.

Şimdi, bakın bir şey daha… Efendim, üniversitelerde vekâlet dönemi başlamış! Burada akademisyen arkadaşlarım var, rektörlük yapmış değerli milletvekilleri var, bilirler; bir meslek yüksekokulunun müdürünün atanması, bir yüksekokul müdürünün atanması, bir enstitü müdürünün atanması kesinlikle YÖK ile ilgili bir olay değildir. Rektörler kendisi tayin eder. Orada, yüksekokulda vekâlet varsa, enstitüde vekâlet varsa, meslek yüksekokulunda vekâlet varsa…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Rektörler “Atama yapmayın.” dedi zaten. YÖK “Yapmayın.” dedi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Yapmayın arkadaşlar. Yok böyle bir şey.

MUHARREM İNCE (Yalova) – YÖK “Yapmayın.” dedi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Yapmayın, böyle bir şey, yok böyle bir şey.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Yeni rektör seçimine kadar “Yapmayın.” dediler.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, dekanların atamasına gelince: Diyelim ki Siirt Üniversitesinin şu anda rektörü yok. Bir başka üniversitenin rektörü üç üniversiteye, dört üniversiteye birden bakıyor. Bakın, biz kanun çıkarıyoruz, bu üniversitelere rektör atanacak ve o atanan rektörler, yeni rektörler o dekanlarla çalışacak. Şu anda rektörü bulunmayan, asaleten rektörü atanmamış olan üniversitelerde dekan atamalarının yapılmamasından daha tabi bir şey olamaz ama bunun dışında da bir engelleme söz konusu değil.

Bir şey daha… Ben çok fazla vakitlerinizi almayacağım, huzurunuzu işgal etmeyeceğim. Değerli arkadaşımız dedi ki: “Üniversitelerimizde 1 milyon 200 bin öğrenci var.” Bu doğru bir bilgi değil. Üniversitelerimizde 2 milyon 400 bin öğrenci var, 2 milyon 400 bin öğrenci var üniversitelerde. Bunun, arkadaşlar, örgün öğretimde okuyan kısmı 1,5 milyondur.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Beyefendi, yurttan yararlanması gerekenleri söyledim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan, demagoji yapmayın!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin. Müsaade edin.

MUHARREM İNCE (Yalova) – O rakamları en az sizin kadar ben de biliyorum. 207 bin yurt kapasitesi var dedim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Başkanım, müdahale eder misiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın İnce, burada yirmi dakika konuştunuz. Sayın Bakanın sözünü…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama yanlış bilgi söylüyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

MUHARREM İNCE (Yalova) - Yurtta kalması gereken…

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…

MUHARREM İNCE (Yalova) - Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürünü aradım, sordum bugün, “Ne kadar?” dedim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – O da doğru değil, o da doğru değil, doğru değil.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Elimde resmî sayılar var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen müdahale edin.

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, 1,5 milyon öğrencinin yaklaşık 800 bini kendi ailesinin oturduğu, kendisinin ikamet ettiği ildeki bir üniversiteye gidiyor. Üniversite öğrencisi kitlemizin çok büyük bir kısmı, biliyorsunuz, Ankara, İstanbul ve İzmir’dedir ve şu anda seksen bir vilayette üniversite var. Yeni kurulan üniversiteleri bir tarafa bıraksanız bile, kırk vilayette, çok eskiden kurulmuş, kökleşmiş, müesses üniversiteler var. Dolayısıyla, 1,5 milyonun 800 bini kendi ikamet ettiği ildeki bir üniversiteye gittiği için bunların yurt ihtiyacı yok. Yurttan yararlanması gereken öğrenci sayısı 700 bindir. Bizim 230 binlik bir kapasitemiz var ve şu anda on altı ayrı yurdumuz inşa edilmektedir ki bunun asgarisi 500  kişilik yurtlardır. Yirmi üçü ihale aşamasındadır. Yani, 2008 yılı içerisinde, değerli arkadaşlarım, otuz dokuz yeni yurt yapılacaktır, yapılmaktadır. Biz iktidara geldiğimizde Kredi Yurtlar Kurumunun bütçesi 450 trilyondu, bugün Kredi Yurtlar Kurumunun bütçesi 2 katrilyondur.

Tekrar söylüyorum: Türkiye’de çok acil olarak 200 bin kişilik, 300 bin kişilik, tekrar, yurda ihtiyaç yok ki. Bakın değerli milletvekilleri, birçok yurdumuz yüzde 60-70 kapasiteyle çalışıyor. Yurda ne zaman ihtiyaç oluyor biliyor musunuz? Eğitim-öğretim yılının başında, üniversiteler açıldığı zaman özellikle birinci sınıfa kaydolan öğrenciler, çevreyi tanımadıkları için, yabancılık çektikleri için onlar yurtlara çok büyük çapta rağbet gösteriyorlar. Bizim, eğitim-öğretim yılının başında yurtlardaki doluluk oranı yüzde 110’a kadar çıkıyor. Fakat daha sonra, çevreyi tanıdıktan sonra, Türkiye’de de çok sayıda konut yapıldığı için… Diyelim ki, Elâzığ ilini ele alın: Elâzığ’da elle tutulur kaloriferli bir dairenin kirası 400 YTL’dir, bilemediniz 500 YTL’dir. 3 arkadaş bir araya geliyorlar ev tutuyorlar ve eve çıkıyorlar.

Şimdi, tekrar altını çiziyorum, büyük şehirlerimizdeki birçok yurdumuz yüzde 70, yüzde 80, yüzde 65 kapasiteyle çalışıyor. Şimdi, netice itibarıyla da, biz, Türkiye’nin neresinde yurda ihtiyaç varsa bu yurtları inşa etmek için de seferber olmuş vaziyetteyiz. Bakın, son olarak dokuz üniversite kurduk, dokuz devlet üniversitesi kuruldu dokuz vilayette. Şırnak’ta yurdumuz yok, Tunceli’de yurdumuz yok -ki Tunceli’deki yurt da Millî Savunma Bakanlığı tarafından kullanılıyor- onun dışında bütün vilayetlerde yurdumuz var yeni kurulan iller dâhil olmak üzere. Dolayısıyla “Efendim, aman aman, barınma problemi en büyük problemdir. Gelin, Hükûmet olarak; gelin, Meclis olarak bunu çözelim.” gibi bir sıkıntı söz konusu değil.

Bir şey daha değerli arkadaşlar: Kredi-Yurtlar Kurumu 1962 yılında kurulmuş. 1962’yle 2002 yılı arasında Kredi-Yurtlar Kurumuna geri dönen kredi miktarı 27 trilyondur. Yani insanlar kredi almışlar, mezun olmuşlar, üzerinden beş yıl, on yıl, yirmi yıl geçmiş, kimse onları arayıp sormadığı için onlar da aldıkları kredilerin geri ödemesini yapmamışlar.

Devlet ciddiyet ister, devlet yönetimi ciddiyet ister. Bakın, 1962-2002 arasındaki kırk yıllık süre içerisinde 27 trilyon tahsilat yapılmışken 2003-2008 arasında yapılan tahsilat -ben 27 trilyonu da eskale edilmiş rakamlar olarak söylüyorum- 1 katrilyon Türk lirasıdır değerli arkadaşlar, 1 katrilyon. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, bunlar hesap kitap işidir değerli arkadaşlarım.

Öte taraftan, bakın, YÖK’e üye olarak atanan YÖK  Başkan Vekilinin,  Sayın Başbakanımızın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken danışmanı olan, profesör olduğu ifade ediliyor. Yani şimdi, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu Sayın Başbakanımız İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken İSKİ Genel Müdürüydü. Bu, Sayın Veysel Eroğlu’na bir nakisa mı getirir? Kendisi İstanbul Teknik Üniversitesi gibi saygın bir üniversitenin öğretim üyesiydi ve bu konunun uzmanı olan bir insandı.

Bakın, Sayın Milletvekilinin beğenmediği arkadaşımız Profesör Doktor İzzet Özgenç –şu anda da burada oturuyor- kendisi bir hukuk profesörüdür. O önünüze gelen şu bin küsur maddelik Ceza Kanunu’nda en büyük pay kendisine aittir, en büyük emek kendisine aittir; kendisi saygın bir hukukçudur, Gazi Üniversitesinde hukuk profesörü.

Şimdi, Hükûmet birini YÖK’e atadığı zaman… Ha, profesör de olsa… Çünkü bu profesörlük unvanlarını, değerli arkadaşlar, partiler vermiyor; CHP de vermiyor, MHP de vermiyor, AK Parti de profesörlük unvanını vermiyor, profesörlük unvanı üniversiteler tarafından… Üniversitelerarası Kurul tarafından oluşturulan jüriler doçent yapar, daha sonra üniversiteleri tarafından eserleri incelenir ve onlar profesörlük kadrolarına tayin edilirler. Dolayısıyla, eğer bizim tasvip ettiğimiz bir adamsa “Şu profesör iyi profesördür. TÜBİTAK’ın Başkanlığını yapan geçmişteki profesör dünya çapında saygın bir profesördü, dünya çapında eserleri vardı ama Profesör Doktor Nükhet Yetiş Hanımefendi eğer TÜBİTAK’ın Başkanı olursa… Hayır, o tasvip ettiğimiz birisi değildir.” Arkadaşlar, esas partizanlık budur.

Şimdi, kadrolaşmadan falan filan söz ediliyor. Şimdi, son meydana gelen gelişmelerden sonra şöyle sağımıza solumuza baktığımız zaman esas kadrolaşmanın nerelerde olduğu ve kimler tarafından yapıldığı çok iyi anlaşılır. Dolayısıyla, liyakat esasına göre bu iş yapılmaktadır.

Komisyonda da değerli CHP’li arkadaşlar da MHP’li arkadaşlar da dediler ki: “Bizim burada itiraz edeceğimiz bir şey yoktur.” Nitekim değerli muhalefet sözcüleri de zaten kanunun özüne, esasına itiraz etmediler, “Anayasa’ya uygunsuzluktan dolayı” dediler. Evet, Anayasa Mahkemesi böyle bir karar vermiştir. Bana göre, ben şimdi de söylüyorum, Anayasa Mahkemesinin verdiği karar doğru bir karar değildir ama biz mahkeme kararını uygulamak durumunda olduğumuz için bunu uyguluyoruz. Benim mahkeme kararını uygulamam başkadır, uygulamak durumunda olmam başkadır ama o mahkeme kararına katılmam başka bir şeydir.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Yüksel Özden konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Özden. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Üniversite konusunu bu kadar tartıştığımız bir günde, ben, üniversiteyi içlerinde en çok hisseden, bugünlerde üniversiteye girme aşkı, azmi, gayretiyle çalışan, son günlerine gelen ve bu hafta sonu bir yıllık, iki yıllık çalışmalarının, anne-babalarının emeklerinin, hayallerinin, kendi vizyonlarının gerçekleşmesi için ter dökecek olan yaklaşık 1 milyon 700 bin gencimize başarılar dileyerek başlamak istiyorum.

1 milyon 700 bin genç neden üniversiteli olmak istiyor? Neden kendini feda edercesine bir üniversite programına yerleşmek istiyor? Çünkü bugünkü dünyada prestij kazanmanın, itibar kazanmanın, güç elde etmenin, toplumda mevki sahibi olmanın yegâne yolu, en önemli yolu –özür dilerim- ve bunun en büyük aracı üniversite eğitimidir ve bundan dolayı bu kadar gencimiz üniversite için uğraşıyor ve biz de burada üniversitelerimizin sayısını artırmak, üniversitelerimizin daha iyi işlemesini sağlamak ve yurdumuzun her yerinde üniversite hayali içinde olan öğrencilerimize, lise mezunu, lise öğrencisi gençlerimize bu imkânı sunma çabasındayız.

Her ile üniversite açılması, şu veya bu şekilde eleştirilebilir, eksik bulunabilir; önce şunları tamamlayın, sonra bunları tamamlayın denebilir. Ama ben bir eğitimci olarak, okuduğu şehirde her gün üniversitenin önünden geçerken, okuluna giderken bir üniversite binasını gören, tabelasını gören, üniversite öğrencisi gören lise öğrencisinin, daha büyük bir azimle, gayretle ve şevkle üniversiteye hazırlanacağını düşünüyorum ve bu doğrultuda, biz, seksen bir ilimizde üniversite açılması işini tamamladık. Ama bunu yaparken -çok iyi hatırlayın- burada şunu konuştuk dendi ki haklı olarak: “Bu kadar yere üniversite açılıyor, kiminde bina var-yok, kiminde az-çok ama öğretim üyesi eksiği had safhada. Yeterli öğretim üyesi sayısı olmadığında buralarda üniversite açmanın anlamı ne?” Biz de bunu görmüyor, bilmiyor değildik ve şu ana kadar ÖSYM bütçesinde birikmiş olan yaklaşık 300 trilyonluk parayı da öncelikle ve özellikle, öğretim üyesi yetişmesi için, öğretim elemanlarının yurt içi ve yurt dışı değişimi için kullanalım diyoruz. Geçen hafta, daha önceki haftalarda bize “Üniversite açıyorsunuz, öğretim üyesini nerede bulacaksınız?” diyenler, bu sefer öğretim üyesi yetiştirmek için ayırdığımız kaynağı, öncelikle ve özellikle orası için kullanalım dediğimiz parayı “Niye bir daha yapmıyorsunuz?” diyorlar. Burada ben şunu çıkarıyorum: Hangisini yapsak bir şeyler söylenecek ama ben, özellikle neyi, niçin yaptığımızın bir kez daha anlaşılmasını, bilinmesini istiyorum.

“Üniversite” derken biz, gençlerimizin düzleşen bir dünyada rekabet edebilmesini düşünüyoruz. Düzleşen diyorum çünkü rekabet anlamında mesafeler engel olmaktan çıktı bugün. Bilişim teknolojilerinde ve İnternet’te elde edilen gelişmelerle, bugün dünyanın neresinde olursanız olun dünyanın herhangi başka bir yerinde bir şirkette çalışabilirsiniz ve bunun yolu da üniversite eğitimidir. Biz üniversite eğitimimizin niteliğini artırmazsak, yaygınlaştırmazsak bırakın kendi gençlerimizin dünyanın başka yerlerinde büyük şirketlerde çalışmasını, gençlerimiz kendi ülkemizde bile çalışamayacak, iş bulamayacak hâle geleceklerdir. Bu vizyonla, bu düşünceyle hareket ediyoruz.

Ayrıca, Türkiye, üniversite deneyimiyle, öğretim üyesi potansiyeli ve öğretim üyesi yetiştirme imkânıyla bölgenin bir eğitim merkezi olabilecek kapasiteye sahip bir ülkedir. Biz, yaklaşan dönem içerisinde Türkiye’deki öğrencilerimizin eğitim ihtiyacını karşıladığımız gibi, Türkiye’de her ilde bir üniversitenin olmasıyla, vakıf üniversitelerinin sayısının artmasıyla üniversiteler arasındaki rekabetin de artacağından dolayı dünya çapında yeni üniversitelerimizin oluşacağına ve… bölgedeki eğitim merkezi pozisyonuna da hızla ilerlemesini arzuluyoruz ve ilerleyeceğine de inanıyoruz.

Bunu yaparken, ben, bugünkü kanun tasarısının ayrıntılarına geçmeden önce bir hususu da paylaşmak istiyorum. Vakıf üniversitelerimizin sayısı otuzu geçti. Vakıf üniversiteleriyle ilgili bir değişikliği daha yakın bir zamanda konuştuk ama bunlar tartışılırken Türkiye’de biz eğer yirmi beş- otuz iki yaş grubu içindeki üniversite mezunu oranını şu an sahip olduğumuz yüzde 12’lerden yüzde 32’ye çekeceksek bunlar yetmiyor daha. Biz, bir yandan hızla devlet üniversiteleri açarken, niteliklerini artırırken vakıf üniversitelerin açılmasını kolaylaştırır ama aynı zamanda akreditasyonu etkin bir şekilde kullanırken, ben inanıyorum ki, yakın bir zaman içerisinde özel üniversitelerin kurulması da gündeme gelecektir.

Üniversite konusu konuşulurken sık sık gündeme gelen bir başka konu da üniversite mezunlarının iş bulup bulmadığı. Değerli milletvekilleri, üniversite bir meslek okulu değildir. Üniversitelerde meslek yüksekokulları vardır ve bir meslek okuluna insan hazırlaması önemlidir, gençlerimizi oraya yetiştirmesi önemlidir ama daha da önemli olan: Biz, üniversitelerimizde evrensel değerler kazanmış, girişken, üretken, dünyanın sorunları hakkında bilgi sahibi, öneri sahibi, onlar üzerine kafa yoran, geleceğin dünyasının şekillenmesinde rol alacak gençlerin yetişmesini arzuluyoruz ve bundan dolayı da üniversite dediğimizde de illa bir meslek mezunu olmaya bakmamak gerekiyor.

Şimdi, bugünkü kanun tasarısıyla yaptığımız birinci değişiklik, biraz önce bahsettiğimiz gibi, ÖSYM bütçesinde biriken kaynağın öncelikle ve özellikle üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak için kullanılmasıdır. Diğer yanda, yeni kurulan üniversitelerin ve kurulacak olan üniversitelerin rektörlerinin atanması konusunda bir düzenleme var, onu konuştuk. Ama üzerinde çok fazla değinilmeyen bir başka konu daha var: Üniversite içerisinde rekabetin artması. Biraz önce de konuştuğumuz dünya ile rekabet edebilen üniversitelerin ortaya çıkması için üniversitenin kendi içerisinde kriterlerini belirlemesi ve öğretim üyelerinin yarışması gerekiyor. Ama bunu yaparken seksen yıllık cumhuriyetin başından itibaren görevde olan veya 1982’ye geldiğimizde bizim on dokuz üniversitemiz vardı. O on dokuz üniversiteyle geçen yıl kurduğumuz on yedi üniversitedeki, ondan önceki on beş üniversitedeki ve şimdi, geçen hafta kurduğumuz yine dokuz üniversitedeki yarışma kriterlerinin aynı olmaması lazım. İmkânları farklı, yetenekleri farklı, bir tarafta öğretim üyeleri tamamen ders yüküyle uğraşırken, vakitlerinin çoğunu derse girerek geçirirken diğer tarafta, üniversite öğretim üyeleri araştırmaya, geliştirmeye, makale üzerinde çalışmaya biraz daha zaman ayırabiliyor.

Bununla ilgili her üniversitenin kendisinin, kriterlerini belirleyebilmesi lazım. Ancak böyle bir düzenleme daha önceki yıllarda oldu, kanunla düzenlenmediği için iptal edildi. Şimdi yaptığımız değişiklikle farklı üniversitelerin kendi özgün koşullarına göre yardımcı doçentliğe atanmada, doçentliğe atanmada, profesörlüğe atanmadaki kriterlerini geliştirebilmesinin yolunu açıyoruz. İşte, bölgenin eğitim merkezi olmamızı sağlayacak; işte, dünyayla rekabet edebilmemizi, dünyayla yarışabilmemizi sağlayacak olan üniversitenin önünü açmanın oradaki rekabeti artırmanın, oradaki yarışmanın önünü açmanın, geliştirmenin bir başka yolu.

Gene, bu tasarıda doçentlik sınavının yılda iki kez açılması teklif ediliyor. Şimdi, öğretim üyesi olarak daha öncekinde yılda bir defa bu şans vardı. Şimdi, siz makalelerinizi hazırlıyorsunuz, onları işte, çeşitli yayın organlarına gönderiyorsunuz ve uluslararası yüksek nitelikteki birçok bilimsel yayındaki kabul süresi, inceleme süresi aylar, yıllar sürüyor. İki yıl sonra, üç yıl sonra makalenizin kabul edilip edilmediği, daha yayınlanması değil, makalenizin kabul edilip edilmediğine dair yazı geliyor ve bunu yaparken de siz şunu söyleyemiyorsunuz: Bizim ülkemizde doçentlik sınavına girmenin bir tane tarihi var, o tarihe kadar bana verin. İşte, o tarih, o yazının bizde, öğretim üyelerinde olması lazım. O zamana kadar yetişmezse benim doçentliğim bir yıl daha ertelenecek diyemiyorsunuz, demek de ağrınıza gidiyor zaten. Nerede yaşıyorsunuz siz, bunlar ne biçim kriterler, gibi sözlerle karşılaşıyoruz. Şimdi yaptığımız ve Komisyonumuzda da büyük mutabakatla, büyük bir uzlaşıyla, anlaşarak geçirdiğimiz bu teklifte de yılda 2 kez doçentliğe yükselme, başvuru almanın yolunu açmış oluyoruz.

Bir başka değişiklik teklifi: Şimdiye kadar bir yerde bir meslek yüksekokulu açabilmek için… Ki hepimiz çok iyi biliyoruz, bu ülkede şu an en çok ihtiyaç duyduğumuz insan gücü, “ara insan gücü” dediğimiz -daha çok meslek yüksekokullarında iki yıllık veya dört yıllık programlarda yetişen- belirli, özgün bir mesleğe hazırlamaya yönelik programlardır. Mevcut Kanunda bu yüksekokulların açılabilmesi, bir üniversiteye veya yüksek teknoloji, ileri teknoloji enstitüsüne bağlı olmayı gerektiriyor. Oysa siz bir vakıf olarak, eğitime gönül vermiş bir kuruluş olarak ülkenin bu ihtiyacına cevap vermek istiyorsunuz, bu ihtiyacı karşılamak istiyorsunuz; bölgeniz için, ülke için bu ihtiyacı karşılamak istiyorsunuz. Şimdi yaptığımız değişiklik teklifiyle bir vakıf bir yüksekokul açabilecek. İlla bir fakültenin olması, o vakfın yüksekokul açması için önce bir üniversite kurması gerekmiyor ve bunu yaparken de kanundaki düzenleme, bölgenin ihtiyaçları doğrultusunda. Tabii ki bölgenin ve ülkenin ihtiyaçları değişir, gelişir. Yani buradaki kriterleri, belki… Biraz önce konuşan milletvekili arkadaşım “Bunları kim belirleyecek, nasıl belirleyecek, bunlar değiştiğinde ne olacak?” gibi hususları dile getirdi. Şimdi, bu programları açtığımızda, tabii ki ihtiyaçlar değişir, ihtiyaçlar değişirse biz de o okullardaki programları değiştiririz. Yani ilgili vakıf, ilgili kuruluş (A) programını kapatır (B) programını açar. (A) programından mezun olanlar bölgede, ülkede iş bulamıyorsa oraya gelen olmaz zaten. Yani burada şu derdi taşımamız belki doğru ama o kadar dert etmemize gerek yok. Çünkü bu programlar mezunları iş bulabildiği müddetçe açık kalır, iş bulamadığında zaten kimse o programlara başvurmaz ve onun için böyle bir endişeyi taşımaya gerek olmadığını düşünüyorum.

Son olarak, Kanun tasarımızda teklif ettiğimiz bir husus daha var, o da: Son, yeni kurduğumuz üniversitelerde ve bu sefer, kabul edilirse bu tasarıyla kurulacak olan üniversitelerde görev alacak olan üniversite öğretim üyelerinin emeklilik yaşını yetmiş ikiye yükseltmektir.

Ben, bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen tüm ilgilileri, yetkilileri, ilgili birimleri canıgönülden kutluyorum ve çıkacak olan bu kanunun, hazırlanan bu kanun tasarısının, Türk üniversitelerinin bir adım daha ileriye gitmesine katkıda bulunmasını ümit ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özden.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde şahıslar adına konuşma yok.

Soru-cevap yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma saatimiz dolduğundan, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 17 Haziran 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.57

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.