DÖNEM: 23 CİLT:
21 YASAMA
YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 107’nci
Birleşim 21 Mayıs 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.
- GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Bursa
Milletvekili Ali Koyuncu’nun, Dünya Süt Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Trakya köylüsünün durumuna ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, tütün
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması V.-
AÇIKLAMALAR 1.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay’ın, gündem dışı
konuşmaların yapıldığı oturumlarda ilgili bakanların bilgilendirmek üzere Genel
Kurulda bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması 2.- Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanının bu birleşimde Bakanlığıyla ilgili
yapılan gündem dışı konuşmaları sonraki birleşimlerde cevaplandıracağına
ilişkin açıklaması 3.- Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bir önceki oturumda
başlanmış bir kanun tasarısının görüşmelerine, birleşime verilen aradan sonra
devam edilmek üzere tekrar başlanırken Hükûmetin
yerinde olmaması hâlinde, tasarının görüşmelerinin bir sonraki birleşime
ertelenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması 4.- Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bir önceki oturumda
başlanmış bir kanun tasarısının görüşmelerine, birleşime verilen aradan sonra
devam edilmek üzere tekrar başlanırken Hükûmetin
yerinde olmaması hâlinde, tasarının görüşmelerinin bir sonraki birleşime
ertelenmesi gerekirken ertelenmeyip usul hatası yapıldığına ilişkin açıklaması VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Trabzon
Milletvekili Asım Aykan’ın yasama dokunulmazlığının
kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/121) (S. Sayısı: 158) 2.- Mersin
Milletvekili Ali Er’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/122) (S. Sayısı: 159) 3.- İstanbul
Milletvekili İdris Naim Şahin’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/123) (S. Sayısı: 160) 4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sekmen’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/124) (S. Sayısı: 161) 5.- Şanlıurfa
Milletvekili Müfit Yetkin’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/125) (S. Sayısı: 162) 6.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe’nin yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/126) (S.
Sayısı: 163) 7.- İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması
hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/127)
(S. Sayısı: 164) 8.- Eskişehir
Milletvekili Kemal Unakıtan’ın yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/128) (S.
Sayısı: 165) 9.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/129) (S. Sayısı: 166) 10.- Burdur
Milletvekili Bayram Özçelik’in yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/130) (S.
Sayısı: 167) B)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Türkiye Radyo
ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219) 2.- Müşterek
Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli İyileştirilmesine İlişkin
Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/533) (S. Sayısı: 133) 3.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in; Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ve 29 milletvekilinin;
Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü
Güney’in; Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; Ardahan Milletvekili Saffet
Kaya’nın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın;
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul
Milletvekili Şinasi Öktem’in; Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve Kemalettin
Aydın’ın; Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili İlhan Evcin’in;
Hakkâri Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in; Iğdır Milletvekili Ali Güner’in; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun;
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560,
1/540, 1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179, 2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209,
2/214, 2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221, 2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226) VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER 1.- Fransız
Senatosu Avrupa Birliği Komisyonundan bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/435) 2.- Cezayir
Ulusal Halk Meclisi Başkanı Abdelaziz Ziari ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/436) 3.- Avrupa
Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilik Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/437) B)
ÖNERGELER 1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın (6/626) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/49) VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Milletvekili
Saffet Kaya’nın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir şirketin Güllük Körfez’inde yaptığı deniz
dolgusuna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/2707) 2.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, II. Ulusal Sağlık
Kurultayının finansmanına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/2797) 3.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/2909) 4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, TRT personel ve yayın politikasıyla ilgili bazı
hususlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/3021) 5.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, TRT’deki atama ve görevlendirmeler ile bir
programa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/3081) 6.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, kuru gıda
fiyatlarındaki artışla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (7/3091) 7.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Milas’ta kiralanan
hazine arazisindeki ağaç kesimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3121) 8.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, merkez teşkilatı kadrolarına yapılan
atamalara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/3152) 9.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT haber müdürlüklerinde sözleşmeli olarak
göreve başlatılan kişilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın
cevabı (7/3153) 10.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, hac organizasyonunda
meydana gelen aksaklık ve mağduriyetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı (7/3169) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı. Birinci ve İkinci Oturum Oturum Başkanı ve
TBMM Başkanı Köksal Toptan, 19 Mayısta başlayan, kanununda belirtilen yerlerde
sigara içme yasağına uyan milletvekillerine teşekkür eden bir konuşma yaptı. Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, 2008 yılı hasat döneminin
başlamasına ve üreticilerin beklentilerine, Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahya ilinin ulaşım ve
istihdam sorunlarına, Van Milletvekili
Kayhan Türkmenoğlu, Doğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve ekonomik yapısına, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. 15/5/2008 tarihinde dağıtılan
ve Genel Kurulun 15/5/2008 tarihli 105’inci Birleşiminde okunan Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan hakkındaki (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin
"Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına; Anayasa’nın
99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin
Genel Kurulun 20/5/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 72 ve 65’inci sıralarında yer alan 226 ve 214 sıra sayılı Kanun Tasarı
ve Tekliflerinin bu kısmın 3 ve 5’inci sıralarına alınmasına ve diğer kanun
tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel
Kurulun 20/5/2008 Salı ve 21/5/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü
sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesine; Genel Kurulun 20/5/2008 Salı günkü birleşiminde
15.00 - 21.00, 22/5/2008 Perşembe günkü birleşiminde 13.00–21.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesine ve 21/05/2008 Çarşamba günkü birleşimde ise
Genel Kurulun saat 13.00'te toplanarak gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının üçüncü sırasına
alınan 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildi. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Sabah gazetesi ile
ATV televizyonunun satış ihalesinde ve ihale bedelinin finansmanında bir grubun
lehinde etkin rol alarak yetkisini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/3) gündeme
alınıp alınmamasına ilişkin ön görüşmesi tamamlandı; istem üzerine yapılan açık
oylama sonucunda, önergenin gündeme alınması kabul edilmedi. İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin yapmış olduğu konuşmada geçen
bir ifadesini, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, yapmış olduğu
konuşmada geçen bir ifadesini, yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle, Düzeltmek için
birer açıklamada bulundular. Rize Milletvekili
A. Mesut Yılmaz, Giresun Milletvekilleri Nurettin Canikli
ve Murat Özkan’ın, konuşmalarında şahsına sataştıkları iddiasıyla bir konuşma
yaptı. Saat 18.58’de
toplanmak üzere ikinci oturuma 18.45’te son verildi.
Üçüncü Oturum Sayıştayda boş bulunan
üyelikler için yapılan seçimler sonucunda Sema Ertem, İsmail Gever, Zekeriya Yalçınkaya, Halil İbrahim Düzenli, Mehmet Bağcaz, Burhan Tokcan, H. Cavit
Erdoğan, Erol Akbulut, Mustafa Çiçek, Rafet Doğan, Basri
Yılmaz ve Yakup Güneri’nin seçildikleri açıklandı. 21 Mayıs 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te
toplanmak üzere birleşime 20.51’de son verildi.
No.:150 II.- GELEN KÂĞITLAR 21
Mayıs 2008 Çarşamba Teklifler 1.- Çorum
Milletvekili Agah Kafkas ve 6 Milletvekilinin; 2821
Sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/240) (Avrupa Birliği
Uyum ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.5.2008) 2.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16
Milletvekilinin; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/241) (İçişleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.5.2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 Milletvekilinin,
demir-çelik fiyatlarındaki artışın inşaat ve imalat sektörlerine etkisinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/185) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/05/2008) 2.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 Milletvekilinin,
Ergene Çevre Düzeni Havza Planı çerçevesinde yaşanan gelişmelerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/186) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/05/2008) 3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Tokat ilinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/187) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/05/2008) 21
Mayıs 2008 Çarşamba BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 13.00 BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşimini açıyorum. III.-
YOKLAMA BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 13.05 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 13.18 BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. III.-
Y O K L A M A BAŞKAN – Açılışta
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. Yoklamayı
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Dünya Süt Günü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu’ya aittir. Buyurun Sayın
Koyuncu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALARI 1.-
Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, Dünya Süt Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi
sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum. Beslenmemize,
sağlıklı nesillerin büyümelerine, istihdama, sanayiye kaynak olan sütün oldukça
meşakkatli şartlarda üretimini yapan, bizlere ulaştıran değerli
üreticilerimizin ve milletimizin Dünya Süt Günü’nü kutluyorum. Süt, hayvancılık
faaliyetinin en önemli ürünü olup sadece üreticilerin değil, tüm insanların
yaşamının temel taşıdır. Özellikle hayvansal protein kaynağının ana maddesi
olan sütün yaşamın her devresinde düzenli tüketilmesi sağlıklı bir toplumun
oluşmasının garantisidir. Bugün gelişmiş
tüm ülkeler, 0-12 yaş grubu çocukların süte ulaşmasının önündeki tüm engelleri
kaldırmış ve bu politikaların sürdürülebilirliğini kamu görevi kabul etmiştir.
Süt üretimi ve tüketimi sadece gelişmiş ülkelerde değil, gelişmekte olan tüm
ülkelerde de özel önemde ele alınmaktadır. Son yıllarda sektöründe Çin yüzde
18, Arjantin yüzde 7, Brezilya yüzde 8 büyümüştür. Rusya Federasyonu ve Çin,
ülkedeki 0-2 yaş arasında her çocuğun düzenli süt tüketimini zorunlu hâle
getirmiştir. Dolayısıyla, süt ve gıda
maddelerine güvenli erişim her ülkenin ulusal politikası hâline gelmiştir.
Gelişmiş ülkelerin güvenli gıdaya erişim noktaları, politikaları uluslararası
ticaret kavgalarına, hatta savaşlara bile neden olmaktadır. Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bu gerçekler sonucu önümüzdeki yıllarda
tarımsal ve hayvansal besin maddelerinin stratejik konumları daha fazla
hissedilecek ve ülkeler arasında karşı politik ve ekonomik bir silah olarak
kullanılabilecektir. Ülkemiz ulusal
politikalarını, özellikle süt sektöründeki politikalarını bu çerçevede
değerlendirmiş, üretici, tüketici ve sanayici gibi tarafları bir araya
getirerek uluslararası politikalardan daha az etkilenecek bir hayvancılığın
geliştirilmesi modelini ortaya koymuştur. Bu model ile daha fazla süt üretmek
için hayvan ıslahını, hayvanlarla mücadeleyi, kaliteli kaba yem bitkileri
ekilişini, elde edilen ürünlerin hijyenik koşullarda
pazarlanmasını ve kayıt altına alınmasını, ürünlerine maliyetlerine göre teşvik
primi verilmesini sağlamıştır. Son altı yılda
uygulanan politika ile kayıtlı süt miktarı 2,8 milyon tondan 5,4 milyon tona
çıkarılmıştır. Süt üretimini arttırmaya yönelik yeni işletmelerin açılmasının
önündeki faiz yükü de azaltılmıştır. Elbette on yıllar boyunca sürekli geriye
giden, sürekli bozulan, sürekli tahrip edilen hayvancılığın geliştirilmesi ve
elde edilen ürünlerde artış sağlanması, kuşkusuz belli bir zaman dilimi
içerisinde olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; süt sektöründe zaman zaman
sorunlar yaşanmakta ve üretici artan yem fiyatları karşısında süt fiyatlarının
düşmesinin önüne geçilmesini, sanayici her dönemde hijyenik
koşullarda süt temin etmeyi talep etmektedir. Bu sorun ciddi bir sorundur.
Çözümü noktasında Hükûmetimiz önemli çalışmaları
ortaya koymaktadır. Mevsimsel
faktörlere bağlı olarak süt üretiminin artışıyla azalan süt fiyatlarının
dengelenebilmesi için mutlaka üretim planlamasının yapılması şarttır. Bakanlıkça
üzerinde çalışılan ve önümüzdeki günlerde yönetmeliği yayınlanacak olan ve
yönetiminde tüm kesimleri eşit temsil eden Süt Konseyinin kurulmasıyla, süt arz
fazlalığı ve azlığı durumunda konseyin alacağı kararlarla süt fiyatlarına bir
denge gelecektir. Ayrıca, Bakanlık,
bundan önce hayvancılık kararnamesi yayınlamıştı ve bu hayvancılık
kararnamesinde süt teşvik primi ortadan kaldırılmıştı. Bugünlerde yapılan bir
son değişiklikle -Bakanlar Kurulunda şu anda değişiklik gerçekleşiyor- süt
teşvik primine de devam edileceğini buradan hem değerli üreticilerimize hem de
değerli milletvekili arkadaşlarımıza bilgilendirmek istedim. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Ülkemizin sahip olduğu potansiyelleri harekete geçirmek ve bu
imkânları milletimize sunmak bizim görevimizdir. Üreticimiz, üzerine düşen her
görevi yapmakta, yaşadığı sorunlara rağmen üretimden vazgeçmemektedir. Süt
üretimi yapmak, onu bozulmadan pazara arz etmek ciddi bir iştir. Sütün, sadece
üretilmesi değil, aynı zamanda içme sütü olarak tüketilmesini teşvik etmek, bu
yönde kamunun karar almasını sağlamak gerekir. Dünya Süt Günü
nedeniyle, bizlere, çocuklarımıza, gençlerimize her gün taze süt içirilmesini
sağlayan üreticilerimizi kutlamak, onun sorunlarını bu yüce Mecliste tartışmak
ve çözüm üretmeye yönelik politika oluşturmak benim için bir onurdur. Bu onuru
paylaştığınız, onların sorunlarına sahip çıktığınız için Değerli Başkanıma ve
yüce Meclise saygılarımı ve muhabbetlerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Koyuncu. Gündem dışı
ikinci söz, Trakya köylüsünün durumu hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili
Sayın Kemalettin Nalcı’ya
aittir. Buyurun Sayın
Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. 2.-
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Trakya köylüsünün durumuna ilişkin gündem dışı konuşması KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye’de tarım
sorunlarının ihmal edildiğini görüyoruz. Maalesef, çeşitli nedenlerle çiftçi
yok sayılıyor, tarımın sorunlarına gerekli ilgi ve destek verilemiyor.
Özellikle kendi bölgemde çiftçilik yapan Trakya çiftçisi kan ağlamaktadır.
Hiçbir yılda bu dönemdeki manzara görülmemiştir. İcra takipleri birdenbire
artmış, çiftçiler borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir. Değerli
milletvekilleri, bundan iki hafta önce Sayın eski Bakanımız ve şimdiki Meclis
Başkan Vekilimiz Meral Hanım’la konuştuğumuz zaman, Trakya’daki, Binkılıç tarafındaki köylerden bahsetti. Bu köylerin… Yani,
eskiden, biz, Trakya’yı, gerçekten Trakya çiftçisini zengin bilirdik. Şu anda
inanın ki insanların -ki o tarafına hiç alışık olmadığımız- pantolonlarını iple
bağlamadan tutun, çay parasını veremeyecek durumda bulunan çiftçilerimiz var. Artı, bunların
yanında, bir olayı size örnek vermek istiyorum: O akşam, bulunduğu zamanki
akşam sütü almaya tüccar gelmemiş. Demin, burada, Sayın Koyuncu, Dünya Süt
Günü’nden çok güzel bahsetti, sütün faydalarından bahsetti fakat sütü üreten
çiftçinin veya hayvancılık yapan kişilerin sorunlarından bahsetmedi. Süt 450
bin lira. Sayın Milletvekilim, soruyorum: Yani, burada sudan ucuz süt olması
doğru mudur? Bu ne biçim politika? Sayın Milletvekilimiz, çıktı, burada, çok
güzel, desteklememiz gerektiğini söyledi, her şeyi söyledi ama çiftçinin içinde
bulunmuş olduğu hiçbir problemden bahsetmedi. Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz yıl Trakya çiftçisinin kaybı yaklaşık yüzde 50
olmuştur. Trakya çiftçisi bu kaybını kanola ekerek
telafi etmeye çalışıyor. 2006 yılında 27 bin dönüm ekilen kanola,
bu yıl 200 bin dönüm, önümüzdeki sene de 1 milyon dönüm ekilmesi tasarlanıyor.
Bu büyümeyle, Trakya’nın ekilebilir topraklarının yüzden 10’dan fazlasında kısa
bir süre sonra kanola görülebilir. Buğday üretimini
artırmak için, üretim maliyetlerinin büyük bir bölümünü oluşturan gübre, tohum
ve mazottaki destek miktarları artırılmalıdır. Saygıdeğer
arkadaşlarım, Türkiye’de yabancılara satılmış… Bakın, bu çok önemli. Trakya ve
diğer yerlerdeki çiftçilerimiz, ne yazık ki -burada isim vermeden bahsedeyim-
iki tane bankanın kıskacı altında. Bunlar, çiftçimizi, köylümüzü tarlasının
başında bularak, kredi adı altında tarlalarını kendilerine ipotek etmektedirler
ve hiçbir zaman için, zaten çiftçimiz, köylümüz kendi borçlarını ödeyebilecek
rakamda, hükûmetlerden bu ürettiği malların değerini
alamadığı için ve şu andaki Trakya’da yaklaşık olarak -korkunç bir rakam ama-
65 bin dönüm yer bu şekilde. Değerli
milletvekilleri, buradan şu çıkıyor: Kanla aldığımız toprakları galiba parayla
geri vereceğiz. Bugün Türk
çiftçisi, mazotu, gübreyi ve sulama elektriğini dünyada en pahalı kullanan
çiftçi konumundadır. 2007 yılıyla bugünü karşılaştırdığımızda gübreye yüzde 100
zam gelmiş, ayçiçeği eken çiftçimiz hasat zamanı acil paraya ihtiyacı olduğu
için ayçiçeğini bekletememekte ve hemen elinden çıkartmak zorundadır. Bugün, sulamanızı
yapamazsanız attığınız gübrenin de hiçbir önemi yok. Ben, o gün Tekirdağ Ziraat
Odası Başkanıyla görüşüyorum… Biliyorsunuz Trakya ve çevresindeki köylerde sulu
tarım fazla yapılmıyor. Gübreyi attığınız zaman buna su lazım ve Trakya’daki su
politikalarından ve küresel ısınmadan kaynaklanan sorunlardan dolayı ve bunlara
eğilmemekten dolayı üretimi artırıcı hiçbir önlem alınamamaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum. KEMALETTİN NALCI
(Devamla) – Türkiye, buğday üretim potansiyelini daha iyi değerlendirmek üzere
öncelikle üreticilerin gelir istikrarını koruyacak bir hububat piyasa düzeni
oluşturmak zorundadır. Verimin artırılmasında çok önemli etkisi olan
sertifikalı tohumluk kullanımı daha fazla yaygınlaştırılmalıdır. Kuraklığa
dayanıklı tohum çeşitlerinin üretim ve dağıtımı sağlanmalıdır. Ayrıca,
Türkiye’de lisanslı depoculuk sistemi kurarak altyapının oluşturulması
gerekmektedir. Değerli
milletvekilleri, buradan çıkartmış olduğumuz sonuç şudur: Köylüye, çiftçiye
-özellikle kendi bölgemdeki Trakya çiftçisine- odun, kömür, ekmek, yağ yerine
lütfen suyunu temin edelim. Suyunu bulamadığımız sürece hiçbir zaman için
tarımda gerekli gelişmeyi ve ürün artırıcı tedbirleri bulamayacağız. Toprak Mahsulleri
Ofisinde de görev ve alım politikasında görülen değişiklikler sonucu Toprak
Mahsulleri Ofisi, alımlarını düşürmüş, alım merkezlerini kapatarak küçültmeye
başlamış ve üç yüzün üzerinde sabit iş yeri ve alım birliklerinin yaklaşık
yarısını da kapatmıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KEMALETTİN NALCI
(Devamla) - Bunların çözümleri gerekmektedir sayın milletvekilleri. Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Nalcı. Sayın Ertugay, sisteme girmişsiniz… ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz bu iki gündem dışı konuşmayla
ilgili olarak bir katkıda bulunmak istiyorum önemli gördüğüm için. İki dakika
istirham ediyorum. BAŞKAN – Peki,
pek kısa söz talebiniz var. Bir dakikalık bir
süreniz var. Buyurun. V.-
AÇIKLAMALAR 1.-
Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, gündem dışı
konuşmaların yapıldığı oturumlarda ilgili bakanların bilgilendirmek üzere Genel
Kurulda bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Teşekkür ederim. Efendim, bu iki
önemli konuyu gündeme getirdikleri için arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
Birisi, köyün ve köylünün gerçekten çok hayati hâle gelmiş önemli sorunlarını
dile getirdi. Bir diğeri, süt, insanlığın temel gıda maddesi ve bugün Dünya Süt
Günü ve Türkiye’de süt üreticisi gerçekten perişan, bu hayati temel gıdayı
üreten insanlar çok mutsuz, perişan, ağır bir maliyet yükünün altında ve
ürününü satamıyor. Sayın Bakanın,
böyle bir günde, bu iki önemli konunun gündeme getirildiği bu oturumda bu
Mecliste olmasını çok isterdim ve bu yüce Meclisi en azından bu konuda
bilgilendirmesi gerekiyordu. Bir diğer önemli
husus: Son günlerde özellikle İstanbul’da hastanelere başvuran beş yüz
civarında vakanın görüldüğü, en son Numune Hastanesinde 2 kişinin hayatını
kaybettiği kene ısırması sonucu ortaya çıkan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi
hastalığının âdeta tehdit eder boyutlara geldiği gibi sinyaller var, bu konuda
basında haberler var ve baharla birlikte 18 kişinin hayatını kaybettiği ifade
ediliyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Otuz saniyede tamamlıyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Bir
dakikaydı, kusura bakmayın. ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Öyle mi? Sayın Tarım
Bakanının ve Sayın Sağlık Bakanının, bakanlıklarımızın bir kriz masası
oluşturarak şimdiden tedbir almalarını, kuş gribinde olduğu gibi sıkıntıların
yaşanmamasını, özellikle ikazen burada ifade
ediyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Sayın
Ergin… SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Başkanım, bir cümleyle yerimden bir açıklama yapabilir miyim? BAŞKAN – Evet,
bir dakika size de veriyorum. Buyurun. 2.-
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanının bu birleşimde Bakanlığıyla ilgili
yapılan gündem dışı konuşmaları sonraki birleşimlerde cevaplandıracağına
ilişkin açıklaması SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Tabii, bugün
gündem dışı konuşmalar Tarım Bakanlığının görev alanıyla ilgili konulara
dairdir, doğrudur. Sayın Tarım Bakanımız Antalya’da uluslararası bir toplantıda
bulunduğundan bizleri arayarak bundan sonraki günlerdeki toplantılarda -yarın
da Tarım Bakanlığını ilgilendiren gündem dışı konuşmalar var- bunlara birlikte
cevap vereceklerini ifade ettiler. Genel Kurulun
bilgilerine arz ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ergin. Gündem dışı
üçüncü söz, tütün üreticilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Denizli
Milletvekili Sayın Ali Rıza Ertemür’e aittir. Buyurun Sayın Ertemür. Süreniz beş
dakika. IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam) 3.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, tütün
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tütün üreticilerimizin ve tarımımızın içinde bulunduğu
sorunları dile getirmek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımı saygılarımla
selamlıyorum. Tabii, bugün
Dünya Süt Günü. Tütün konusuna
girmeden önce ben de Dünya Süt Günü’nü kutluyorum. Ama ne acı ki bugün süt
üretici birliklerinin içinde bulunduğu durum gözler önünde. Dün, değişik
illerden süt üretici birlikleri ziyaretime gelmişti. Biliyorsunuz, nisan
ayında, Bakanlar Kurulu kararıyla, sütün üzerinde bulunan teşvikin kaldırılması
konusunda çok büyük mağdur olmuşlardı. Sadece hayvan başına bir teşvik
gelmişti. Bu konuda kendilerinin ne kadar mağdur olduklarını bize bildirdiler
ve ben bu konunun bugün -dilerim- Bakanlar Kurulu tarafından göz önüne alınması
ve bu konunun ivedilikle çözülmesi ve Dünya Süt Günü’nde süt üreticilerimize
böyle mutlu bir haberi iletmemiz gerekir diye düşünüyorum. Değerli
milletvekilleri, ülkemizin tarihinde tütün kadar kültürel, sosyal, ekonomik ve
politik alanda derin izler bırakan başka bir ürün hemen hemen
yok gibidir. Ne yazık ki yaklaşık dört yüz yıldır ürettiğimiz, geleneksel
ürünlerimizin başında gelen tütünün adım adım yok
edildiğine tanıklık etmekteyiz. Değerli
milletvekilleri, dünyanın neresine giderseniz gidin, Türk tütününü bilmeyen
yoktur. Türk tütünü, Anadolu toprağına has tat ve kokusuyla tiryakilerin
aradığı önemli ürünlerden biridir. Öyle ki uluslararası dev sigara şirketleri
bile ürettikleri sigaraların harmanlarında tatlılık, yumuşaklık gibi ıslah
edici özellikler kazandıran Türk tütününü kullanmaktadırlar. Ama yanlış
politikalar sonucunda, gerek iç tüketimde gerekse dünya piyasalarında tütünümüz
uzun yıllarda elde ettiği pazarı yavaş yavaş yitirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bugün ülkemizde yaklaşık 1 milyon aile tütün üretiminden
geçimini sağlamaktadır. Tütün üretimi, kıraç, verimsiz ve genellikle eğimli
topraklarda yapılmaktadır. Tütünün yetiştiği topraklarda çiftçilerimizin
alternatif olarak yetiştireceği başka bir ürün de hemen hemen
yok gibidir. Alternatif ürün üretme şansına sahip olan çiftçilerimiz ise çoktan
tütün üretmekten vazgeçmişlerdir. Hâlen üretimde kalanlar ise mecburiyetten
tütün ekmektedirler. Değerli
milletvekillerimiz, yaşanan bu olumsuzluklar ve kotalar nedeniyle tütün üretimi
son yıllarda yarı yarıya azalmıştır. Sahipsiz tütün köylüsü ne yapsın? Elinde
tutunacak bir dalı var, o da tütün. Onu da ekmezse aç kalacaktır. Rakamlar,
2001 yılında 157 bin ton olan üretimin 2007’de 90 bin tona düştüğünü
gösteriyor. Değerli
milletvekilleri, yaşanmakta olan bu olumsuz tabloyu yalnız tütünde değil,
pamukta, üzümde, buğdayda, çeltikte, mısır ve başka ürünlerde de görmekteyiz.
Türk tarımı âdeta bir çöküş dönemine girmiştir. Çiftçimiz AKP döneminde
tarihinde hiç olmadığı kadar kaderine terk edilmiştir. Hükûmet
ne yazık ki bu olumsuz tabloyu sadece seyretmekle yetinmektedir. Değerli
milletvekilleri, tarım girdilerinde yaşanan artışlar almış başını gidiyor ve bu
artışlardan birileri de nemalanıyor. Bir bakanımızın oğlunun kurduğu şirket
gübrenin ham maddesi olan fosforik asidi ithal ediyor ve bu alanda tekel
durumuna geliyor. Bu konuda soru önergeleri dahi dikkate alınmadan cevap bile
verilmiyor. Bunu kamuoyunun dikkatine sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, mazot ve tarım ilaçlarında yaşanan artışlar, artık, çiftçiyi
tarlasını ekemez duruma getirmiştir. Peki, desteklemelere yapılan artışlar
nedir? Pamuk primlerinin açıklanmasını üreticiler umutla bekledi ama sonuç ne
oldu? Tam bir fiyasko! Girdi fiyatlarında yüzde 100’leri bulan artışlara
rağmen, Hükûmet pamuğa geçen yılın destek primi olan
29 kuruşu reva gördü. Bunun anlamı şudur değerli milletvekilleri: Çiftçiye
diyorsunuz ki “Tarlanı ekme, üretme, ne hâlin varsa gör.” Tarımdaki bu acı
tablonun adı şudur: Ya karın tokluğuna tarlanı ekeceksin ya da tarlanı tapanını
satarak, büyük şehirlere göç ederek yoksulluğun ve işsizliğin içine
sürükleneceksin. Değerli
milletvekilleri, tarımdaki çöküşün derinden etkilediği alanlardan biri de üzüm
üreticilerimizdir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ALİ RIZA ERTEMÜR
(Devamla ) – Teşekkür ederim Başkanım. Bakınız, seçim
bölgem olan Denizli ilinde geçen yıl Güney, Çal, Bekili
ilçelerinin üzümü bağda kaldı. Çiftçilerimiz yılların emeği olan bağlarını
bozmak zorunda bırakıldı. Üzümünü satabilenler ise bir önceki fiyatın yarısına
ancak satabildi. Değerli
milletvekilleri, bu kürsüden çiftçinin gözünün içine baka baka
haktan ve adaletten söz edeceksiniz, sonra da pamuğa 29, ayçiçeği için 20,
mısıra 2 yeni kuruş prim ödeyeceksiniz. Çiftçiyi açlığa ve yoksulluğa mahkûm
edeceksiniz, sonra da adaletten ve kalkınmadan bahsedeceksiniz. Herhâlde,
AKP’nin adalet ve kalkınması bu olsa gerek. Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin, aldığı yüzde 47 oy
nedeniyle takındığı tavır ortadadır. Eleştirilere kulağını tıkayan Hükûmet âdeta toplumun bütün kesimlerinden yükselen feryadı
duymazlıktan gelmektedir. Bugüne kadar Hükûmeti hangi
konuda uyardıysak haklı olduğumuz ortaya çıktı. AKP Hükûmeti -tarım konusunda karnesi kırıklarla doludur- umut
ediyorum ki bu uyarılarımızı dikkate alır, bundan sonraki tarımla ilgili
çalışmalarını, çözümü çiftçimize elini uzatarak… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ RIZA ERTEMÜR
(Devamla) - …çiftçimizin gelirlerini sağlıklı bir şekilde değerlendirerek katkı
verir. Hepinize teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ertemür. Gündeme
geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin
yasama dokunulmazlıkları hakkında on adet raporu vardır. Raporların
muhalefet şerhleri aynı olduğundan, ortak muhalefet şerhi son raporun ardından
okunacaktır. Şimdi, raporları
sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A)
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER 1.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan’ın
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/121) (S.
Sayısı: 158) (x) 2.-
Mersin Milletvekili Ali Er’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakan-lık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/122) (S. Sayısı: 159)
(x) 3.- İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin’in
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkın-da Başbakanlık Tezkeresi ve
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/123)
(S. Sayısı: 160) (x) 4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkın-da Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/124) (S. Sayısı: 161) (x) 5.-
Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/125) (S. Sayısı: 162) (x) 6.-
Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/126) (S. Sayısı:
163) (x) 7.-
İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan’ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Ko-misyon
Raporu (3/127) (S. Sayısı: 164) (x) 8.-
Eskişehir Milletvekili Kemal Unakıtan’ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkın-da Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/128) (S.
Sayısı: 165) (x) 9.-
Konya Milletvekili Atilla Kart’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başba-kanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/129) (S. Sayısı: 166)
(x) 10.-
Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/130) (S.
Sayısı: 167) (x) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Mahkeme kararı
doğrultusunda gerekli yasal işlemlerin yapılmasını sağlamamak ve İmar Kanunu
hükümlerine aykırı yapının korunmasına yönelik çaba göstermek suçunu işlediği
iddia olunan Trabzon Milletvekili Asım Aykan hakkında
düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi
ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart
2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Trabzon
Milletvekili Asım Aykan hakkındaki kovuşturmanın
Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul Komisyon
Başkanı ve üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına İzinsiz
propaganda yapmak suçunu işlediği iddia olunan Mersin Milletvekili Ali Er
hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık
Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun
19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Mersin
Milletvekili Ali Er hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona
ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul Komisyon
Başkanı ve üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına İhaleye fesat
karıştırmak suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin
hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık
Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun
19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul
Milletvekili İdris Naim Şahin hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği
sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul Komisyon
Başkanı ve üyeler (x) 158, 159,
160, 161, 162, 163, 164, 165, 166 ve 167 S. Sayılı Basmayazılar
tutanağa eklidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Bir kısım
kooperatiflere usulsüz arsa tahsis etmek suçunu işlediği iddia olunan İstanbul
Milletvekili Mehmet Sekmen hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık
Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında
görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul
Milletvekili Mehmet Sekmen hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının
sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Evrakta
sahtekârlık ve kamu kurumunu dolandırmak suçunu işlediği iddia olunan Şanlıurfa
Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin hakkında
düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi
ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart
2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Şanlıurfa
Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin hakkındaki
kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar
vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Tedbirsizlik ve
dikkatsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermek suçunu işlediği iddia olunan
Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe hakkında
düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi
ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart
2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe hakkındaki kovuşturmanın
Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul
Komisyon
Başkanı ve üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görevi ihmal
suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan
hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık
Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun
19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği
sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığı saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul Komisyon
Başkanı ve üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 213 Sayılı Vergi
Usul Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Eskişehir Milletvekili
Kemal Unakıtan hakkında düzenlenen Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya
hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli
toplantısında görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Eskişehir
Milletvekili Kemal Unakıtan hakkındaki kovuşturmanın
Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul Komisyon
Başkanı ve üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görevli memura
hakaret suçunu işlediği iddia olunan Konya Milletvekili Atilla Kart hakkında
düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi
ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart
2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür. Konya
Milletvekili Atilla Kart Komisyonumuza sözlü olarak dokunulmazlığının
kaldırılması talebini iletmiştir. Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Konya Milletvekili
Atilla Kart hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine
kadar ertelenmesine karar vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul Komisyon
Başkanı ve üyeler Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Yayın yolu ile
Cumhurbaşkanına hakaret suçunu işlediği iddia olunan Burdur Milletvekili Bayram
Özçelik hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık
Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında
görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Burdur
Milletvekili Bayram Özçelik hakkındaki kovuşturmanın
Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul Komisyon
Başkanı ve üyeler “Muhalefet Şerhi Karma
Komisyon’un, kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine dair kararına aşağıda
yazılı gerekçelerle muhalefet ediyoruz; (1)
Dokunulmazlıklar konusunda, 22. Yasama Dönemindeki temel sorun; mevcut Anayasanın
76. maddesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 131 ve devamı
maddelerinin, düzenleniş amacına aykırı olarak ve çoğunluk diktasına dayalı bir
anlayışla uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Aynı anlayış ve
uygulamanın 23. Yasama Döneminde de devam edeceği görülmektedir. Bilindiği gibi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 131 ve müteakip maddelerindeki
hükümlere göre; Karma Komisyon,
olayın ve suçlamanın niteliğine göre; ya dokunulmazlığın kaldırılmasına ya da
kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine karar verecektir. Elbette bu
değerlendirmeyi yaparken, önüne gelen dosya kapsamını da göz önünde
bulunduracaktır. Dosyanın geldiği safahat, suçlamanın niteliği gibi hususları
genel olarak göz önüne alıp, keza Anayasanın 76. maddesinde düzenlenmiş olan
“Milletvekili seçilme engeli” teşkil eden bir suçlamanın söz konusu olup
olmadığını da değerlendirerek; buna göre karar verecek ve rapor
hazırlayacaktır. Bunu yaparken,
bir yargıç gibi davranmamak gerektiği açıktır. Delillerin tartışmasından özenle
kaçınmak gerekmektedir. Bu âdil ve
objektif yaklaşım içinde hazırlanacak olan raporun, 2 ayrı sonucu olacaktır. Karma Komisyon
ise, hiçbir objektif ölçü arayışına girmeden, Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar
doğrultusunda karar vermiştir. (2) 22. Yasama
Döneminde, kişisel kaygı ve siyasi hesaplarla Meclis iradesine tahakküm eden
siyasi iktidarın, aynı anlayış ve uygulamayı bu dönemde de devam ettirmek
istediğini, demokrasi adına endişeyle gözlemliyoruz. Bu endişe sebebiyledir ki,
her zeminde demokrasi ve hukuk adına, AK Parti Grubunu uyarmak gereğini
duyuyoruz. Hükümet kaynaklı
olarak sürdürülen bu hukuk tanımaz uygulamalar sebebiyle; Anayasa ve İçtüzük
açık bir şekilde ihlâl edilmektedir. Hukuka aykırı olan,
çoğunluk diktasına dayalı olan bu yanlış uygulamalar sebebiyledir ki; kişiler
yargılanamamakta, bu durum gelişen süreçte tıkanmalara yol açmaktadır. Bu yanlış
uygulamalar ve dayatmalar sebebiyle; kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi mümkün
olamamakta ve adli denetim süreci ihlâl edilmektedir. Dokunulmazlık
kurumu ve keza soruşturma izni kavramları, Siyasi İktidar tarafından hukuk
tanımaz bir anlayışla yozlaştırıldığı ve kötüye kullanıldığı içindir ki;
Türkiye Büyük Millet Meclisi belli bir süreçten sonra bazı bürokratlar ve kanun
kaçakları (58 ve 59. Hükümetler Dönemindeki Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı
gibi) için bir sığınma mercii haline getirilebilmiştir. Anılan kişi
hakkında, yargı kararlarını uygulamamaktan dolayı Yargıtay 4. Ceza Dairesine
intikal eden 20’ye yakın dosya mevcuttur. Bu dosya sayısının daha da artacağı
anlaşılmaktadır. Keza, AK Parti
Mersin Milletvekili Ali Er hakkındaki dosya da üzerinde önemle durulması
gereken bir dosyadır. Anılan Milletvekili hakkında, oğlunun yol açtığı ve ölümle
sonuçlanan trafik kazasıyla ilgili olayda, sanık konumuna girerek olayı
üstlendiği iddia edilmektedir. Bu çok ağır bir iddiadır. Bir Milletvekilinin
böylesine nitelikli bir iddiayla görevini sürdürmesi ve zan altında kalması,
Milletvekilliği sıfatı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığıyla
bağdaşmaz. Ancak Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar sebebiyledir ki, çoğunluk
diktası uygulaması sonucunda, adı geçen Milletvekili de ‘âdil yargılanma
hakkını’ kullanamamaktadır. Öte yandan;
haklarında zimmet, dolandırıcılık, çete kurmak, kamu taşıma biletlerinde
kalpazanlık yapmak gibi suçlamalar bulunan Milletvekilleriyle ilgili
yargılamaların yapılamaması; kamuoyunun denetim yapması ve bilgi alması
süreçlerini olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Türkiye’nin “karanlık suç
ilişkileri” dönemini teşkil eden Susurluk ve bağlantılı dosyaların yargılaması
bu yüzden uzun yıllar yapılamamıştır. Faili meçhul cinayetlerin yoğun olarak
işlendiği bir dönemi kapsayan bu olayların gerçek boyutlarının ortaya
çıkarılmamış olması sebebiyledir ki; aradan geçen 8-10 yıldan sonra benzer nitelikte olan Hrant
Dink, Malatya cinayetleri, Rahip cinayetleri ve
eylemleri karşımıza çıkmıştır. Ergenekon ismiyle adlandırılan, ancak hazırlık
tahkikatı aşamasından itibaren Hükümet sözcüsü medya yapılanmasına Emniyet
tarafından servislerin yapıldığı bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz
görülmektedir. Acz ifade eden ve ibret verici olan bir diğer gelişme ise; henüz iddianamesi dahi düzenlenmemiş olan bir soruşturma; Başbakan ve
Kültür Bakanı tarafından, AK Parti aleyhine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
tarafından açılan davayla irtibatlandırılabilmiştir. Böyle bir tablo
ve sunuş, demokrasiler için utanç verici olmanın ötesinde, demokrasinin
geleceği bakımından da endişe vericidir. (3) Hükümet, dokunulmazlıklar
konusunda sıkışmış durumdadır. 22. Yasama Döneminde yarattığı hukuk dışı
uygulamalar Hükümet’i esir almıştır. Bu esaret, 23. Yasama Döneminde yeni
hukuksuzlukları beraberinde getirmektedir. Hükümet, 23.
Yasama Döneminde PKK terörü sebebiyle gelişen toplumsal ve siyasi süreci, popülist bir anlayışla istismar etme girişimi içindedir. Çoğunluk
diktasına dayalı hukuk tanımaz uygulamalar 23. Yasama Döneminde, Meclis
bünyesinde giderek tırmanmaktadır. Gelinen süreçte,
kamuoyunda doğmuş olan tepki sebebiyle; AK Parti Hükümeti, kendi suçluluğunu ve
sorumluluğunu bertaraf edebilmek amacıyla, bilgi kirliliği ve karartma
yaratarak...” KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşımız bu metni aynen
okumamaktadır efendim. Bu metin değiştirilerek Meclis kürsüsünden okunamaz.
Arkadaşımız bu metni değiştirerek Meclis kürsüsünden okumaktadır. Başkan olarak
dikkatinizi çekiyorum efendim. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Aynı metin. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bu metin… SADULLAH ERGİN
(Hatay) - Aynı metin. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Aynı metin. Özellikle baktım, aynı metin. Aynı
metinde “AKP” yazan yerler “AK Parti” diye okunuyor. Ya bu metni
düzelteceksiniz veya arkadaşımız doğruyu okuyacak. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Yapma sevgili Başkan ya! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim. MEHMET ÇİÇEK
(Yozgat) – Doğrusunu okuyor, doğrusu o. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, bu yazılan metni okuyacak.
Kendisinin değiştirme yetkisi yok ki. Dikkatinizi çekerim. Ben yanlıştır
doğrudur, tartışmıyorum. Ama bu metin burada doğru okunmak zorundadır. BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, tamam. “Gelinen süreçte,
kamuoyunda doğmuş olan tepki sebebiyle; Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, kendi suçluluğunu ve sorumluluğunu bertaraf
edebilmek amacıyla, bilgi kirliliği ve karartma yaratarak…” KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yine yanlış okuyor efendim. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Açılımını okuyor. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Orada açılımı okuyamaz efendim. Olur
mu açılım? Beyefendi, doğrusu neyse onu okuyacak. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Böyle bir isim mi var ya, böyle bir isim mi var! HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Tüzüğe göre “AKP” diye bir parti yok efendim. Bizim Parti Tüzüğü’müze göre “AK Parti.” KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olduğu gibi okuyacak, bunu Meclis basıyor, ben
basmıyorum. HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – O muhalefet şerhi. “AKP” diye bir parti yok. Hangi tüzüğe göre siz
“AKP” diyorsunuz? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Beyefendi, ben bunun doğruluğunu yanlışlığını
tartışmıyorum. Benim tartıştığım nokta, şurada yazılı olan metnin okunması
gerektiği, ben bunu söylüyorum, ben başka bir şey söylemiyorum. MEHMET ÇİÇEK (Yozgat)
– Doğru söylüyor. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Eğer bu metin yanlışsa, metni işleme koymazsınız,
dersiniz ki: “Bu yanlıştır. Böyle bir şey yoktur.” MUHARREM İNCE
(Yalova) – Hanımefendinin keyfine göre olmaz. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ama eğer oraya gelmişse… HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – O zaman itiraz edelim, yani buna itiraz edilecekse biz de
itirazımızı bu şekilde yapalım. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ama itirazı burada değil, itiraz yukarıda yapılır. HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Yalnız burada, lütfen ya! Koskoca Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekilisiniz, biz de bir şey var zannettik Sayın Kılıçdaroğlu. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim, rica ederim. MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – “AK Parti” olarak değiştirsinler. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bugün bu değişirse, yarın başka bir şey değişebilir. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Sayın Kılıçdaroğlu, açık, şimdi
nasıl “CHP” yazıldığı zaman “Cumhuriyet Halk Partisi” diyorsak, “MHP” dendiği
zaman “Milliyetçi Hareket Partisi” diyorsak, “AKP” denildiği zaman “Adalet ve
Kalkınma Partisi” şeklinde açılımını okuyabilir, o şekilde okuyacak. (AK Parti
sıralarından alkışlar) HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Evet. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, “CHP” dendiği zaman açılımını orada
okuyamaz efendim, bu metni okuyacak çünkü, açılımını
okuma yetkisi yoktur orada. HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Sayın Başkanım, psikolojik olarak bir AK Parti milletvekili hiçbir
zaman “AKP” diye partisini ifade etmez. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, bu muhalefet şerhi. HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Psikolojik olarak bir baskıdır Sayın Başkanım. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ayrıca bir şey daha söyleyeyim. HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Bu, milletvekilimizin tercihidir. “AKP” olarak bir parti de yoktur. BAŞKAN – Evet,
sayın milletvekilleri, kalındığı yerden ben okuyacağım. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İktidar partisinin değil, bu muhalefet şerhi,
muhalefet şerhini okumak zorunda. HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Psikolojik olarak, bir AK Parti milletvekili kendi partisine “AKP”
demek istemez. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Beyefendi, o ayrı bir şey. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bir başka Kâtip Üye de olabilir, muhalefet şerhinde yazılanı
okuyacak. BAŞKAN – “Gelinen
süreçte, kamuoyunda doğmuş olan tepki sebebiyle; AKP Hükümeti, kendi
suçluluğunu ve sorumluluğunu bertaraf edebilmek amacıyla, bilgi kirliliği ve
karartma yaratarak; DTP’li Milletvekillerinin
şahsında, dokunulmazlıkların kaldırılması uygulamasını gerçekleştirmek
suretiyle, kürsü sorumsuzluğuna müdahalenin yolunu açmaktadır. Böyle bir
süreçte, Hükümet’in bazı kavramları istismar ederek bir oldu-bitti, bir
emrivaki yaratmak istediği görülmektedir. Bu girişimlere,
demokrasi ve hukuk adına engel olunması gerekmektedir. Böyle bir girişim
kaçınılmaz olarak, kürsü sorumsuzluğunun ihlâli sonucunu doğuracaktır. “Faşizan yapılanmayı ve Parti Devleti
yapılanmasını kurumsallaştırma yolunda ciddi bir mesafe sağlayan siyasi
iktidar; bu yolla, yasama sorumsuzluğunun da ihlâli sürecini başlatacaktır. Anayasa’nın 83/2
ve 14. maddesiyle bağlantılı olan suçlamalar yönünden, TBMM Başkanlığına
intikal eden dosyaların akıbeti hakkında karar verme yetkisi TBMM-Karma
Komisyonuna aittir. Bu süreçte artık geçerli olan irade, Komisyonun iradesidir.
Komisyon, dosya kapsamı ve yukarıda sözü edilen maddeler çerçevesinde
değerlendirmesini yapacaktır. TBMM Başkanlığına
intikal eden bazı dosyaların, Karma Komisyonda görüşülmesine fırsat verilmeden,
Hazırlık Komisyonu veya TBMM Başkanlığı aşamasında, Mahkemelerine veya Savcılıklara
iade edilmesini; Karma Komisyon ve Meclisin iradesine müdahale olarak
gördüğümüzü önemle ifade ediyoruz. (4) Açıklanan
sebeplerle; AKP Grubunun,
çoğunluk diktasına dayalı olarak, keyfi ve sorumsuz bir şekilde tesis ettiği
bir Komisyon iradesi söz konusudur. Demokrasi ve kurallarla böylesine sorumsuz
bir şekilde oynanması kaçınılmaz olarak adalet kavramını zedelemektedir. Bu anlatımlarımız
çerçevesinde, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda “ilkeli ve tutarlı”
davranılmasının önemini bir kez daha vurguluyoruz. Hukuk, kurallarla
çalışır ve işler. Toptan veya götürü usulün, hukukta yeri yoktur. Dokunulmazlıklar
konusundaki temel ve objektif ölçü ise, Anayasanın 76 ncı
maddesidir. Bu madde
kapsamında kalan suçlar yönünden ayrım yapılmadan, yargılama sürecinin devam
etmesi gerekir. Çünkü bu suçlar sübut bulduğu takdirde, nitelikleri itibariyle
Milletvekilliği göreviyle bağdaşmamaktadır. Sübut halinde sürdürülmesi mümkün
olmayan Milletvekilliği görevinin devam etmesinin hiçbir hukuki açıklaması ve tutarlılığı
söz konusu olamaz. Böyle bir durum,
Anayasa ve İçtüzüğün ilgili hükümlerinin ihlali anlamına gelir. 76 ncı madde ölçütünün dışında kalan suçlar yönünden ise;
dosyası bulunan Milletvekilinin talep ve savunması da değerlendirilerek, dosya
safahatına ve içeriğine göre karar verilmelidir. Bu aşamada, diğer
kamu görevlilerinin de dokunulmazlıklarının bulunduğu yolundaki AKP görüşlerini
değerlendirmekte yarar görüyoruz. Önemle ifade ediyoruz; diğer kamu görevlileri
hakkında dokunulmazlık söz konusu değildir. Kamu görevlileri hakkında
“soruşturma izni” kavramı söz konusudur. Soruşturma izni ilgili amir tarafından
verilmediği takdirde, idari yargı prosedürü içinde,
adli kovuşturma ve yargılama süreci başlayabilmekte, daha doğrusu yargı
denetimi süreci işlemektedir. Bu sebeple, kamu görevlilerinin dokunulmazlığı
değil, belli usul dairesinde yargılanması söz konusudur. Nitekim, yakın tarihte rektörler, kuvvet komutanları görevde iken
yargılanmışlar, tutuklu kalmışlar, beraat etmişler veya mahkum olmuşlardır.
Salt bu süreç dahi; AKP sözcülerinin söylemlerinin gerçeklerle ve mevzuatımızla
ilgisi olmadığını göstermeye yeterlidir. Öte yandan; kamu görevlileriyle ilgili
olarak bu adli sürecin dışında; görev yeri değişikliği, disiplin uygulamaları
ve tazmin sorumluluğunun varlığı da ayrı bir gerçektir. Bir kez daha
ifade ediyoruz; soruşturma izni kavramı, görevin mahiyeti gereği uygulanan bir
hukuksal durumdur. En nihayet,
soruşturma izni düzenlemesinden Hükümet rahatsız ise veya gerçekten
düzeltilmesine gerek görüyor ise yahut daha seri hale getirmek istiyorsa; bu
yöndeki yasal değişiklikleri her zaman değerlendirmeye açık olduğumuzu hep
ifade ettik. Ancak burada da, Hükümetin gayri ciddi ve tutarlı olmayan tavrı
hemen ortaya çıkmıştır. Çünkü; Hükümet, soruşturma izni
kavramını ve yetkisini kendi tekelinde tutarak; siyasi ve kişisel yaklaşımına
göre, soruşturma iznini kaldırmakta ya da reddetmektedir. Soruşturma
izninin kısıtlanması veya kaldırılması yönünde 22. Yasama Döneminde başta Bursa
Milletvekili Sn. Ertuğrul Yalçınbayır tarafından
sunulan kanun tekliflerinin, AKP’nin oylarıyla reddedildiğini de önemle ifade
ediyor ve vurguluyoruz. Görüldüğü gibi;
Hükümet, demokrasi arayışı içinde olmayıp, dayatmacı bir anlayışla, kişisel
çıkar ilişkileri ve siyasi kaygılarla; dokunulmazlıkların kaldırılması sürecini
toptan bir anlayışla engellemektedir. Böyle bir anlayış
ve uygulamanın, hukukta ve anayasada yeri yoktur. Tüm bu
sebeplerle; Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar doğrultusunda, kişisel
çıkarlar ve siyasi kaygılarla, TBMM Karma Komisyonu’nun AKP’li üyelerinin
çoğunluk diktası yoluyla tesis ettikleri erteleme kararına muhalefet ettiğimizi
beyan ediyoruz. 20.03.2008
“Muhalefet Şerhi Milletvekili
dokunulmazlığı birçok modern ülkede bulunduğu gibi ülkemizde de anayasal bir
hukuki müessese olarak yer almaktadır. Milletvekillerinin görevlerinin niteliği
gereği birçok haksız ve uydurma isnatla karşılaşmaları muhtemeldir. Nitekim bu
nedenle birçok suç tipi bakımından diğer kamu görevlileri de benzer korumalara
sahiptir. Ancak
dokunulmazlıkla amaçlanan esas gaye milletvekillerinin meclis kürsüsündeki
konuşmaları sebebiyle sınırsız yargılanmazlık güvencesine sahip olmaları
yanında esas itibariyle iftira niteliğinde olacak ithamlardan korunmalarını
temin etmektir. Bu gün ise komisyon önüne gelen dosyalardan anlaşıldığı üzere
sayın Başbakanımız hakkında zimmet, evrakta sahtecilik, cürüm işlemek için
teşekkül oluşturmak, bazı bakanlarımız hakkında vergi usul kanununa muhalefet
ve yine partilerinde önemli görevlerinde bulunan bazı milletvekilleri hakkında
sahtecilik, halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek açıkça
tahrik etmek, ihaleye fesat karıştırmak, kamu kurumlarını dolandırmak, suçu ve
suçluyu övmek gibi ağır toplumca yoğun antipati
duyulan mahkûmiyetleri halinde bırakınız bakan olmayı milletvekili olmayı kamu
görevi bile yapamayacak olan insanların dokunulmazlık zırhına bürünerek bu
müessesenin istismarına neden oldukları anlaşılmaktadır. Bu durum kamu
vicdanında, demokratik sisteme, siyaset kurumuna, meclisin üstünlüğüne gölge
düşürmekte, derin yaralar açmaktadır. Çağdaş
demokrasilerde bırakınız mahkûm olmayı bu tür isnatlarla karşılaşan
siyasetçiler ve kamu görevlilerinin görevden ayrılmaları neredeyse yazısız bir
kural haline gelmiştir. Dokunulmazlıkların
kaldırılma isteğine AKP’li üyeler yargının siyasallaştığı hâkim savcıların
bağımsızlığını kaybettiği kamu görevlilerinin de dokunulamazlığının bulunduğu,
milletvekillerinin itibarının bu şekilde korunduğu gerekçeleri ile karşı
çıkmaktadırlar. Bu gerekçelerin hiç birisi gerçekçi bulunmamaktadır. Her kurum
içerisinde hatalar yapıldığı gibi kasıtlı yanlışlar da yapılabilmektedir. İşine
geldiğinde hukuka saygı talep eden yargı kararlarını kendisine referans
gösteren iktidar hatta zaman zaman ana muhalefetin bu
tavrı bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Bu tavrın devamı
halinde hakkındaki yargı kararını beğenmeyen bütün vatandaşlarımıza “yargı
siyasallaşmıştır ben bu kararı tanımıyorum” deme imkânı getirecektir ki bu
durum kaosa yol açacaktır. AKP’nin diğer
kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı bulunduğu gerekçesi samimiyetten uzaktır.
Bahsedilen kamu görevlilerinin dokunulmazlığını AKP kaldırmak istemiştir de
engel olan mı
olmuştur. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak yukarıda belirtilen suçlardan yargılanan
milletvekillerinin dokunulmazlıklarının devamı ile meclisin itibarının
korunacağını düşünmüyoruz. Tam tersine bir kurum varsa içindeki sıfatını
istismar edenleri ayıklayarak itibar kazanacağına inanmaktayız. Bu sayede
haklarında uydurma isnatlardan milletvekillerinin aklanmalarının önü açılmış olacaktır. Bütün bu
nedenlerle MHP olarak dokunulmazlığın anayasamızda kürsü dokunulmazlığı
şeklinde yeniden düzenlenmesinin yerinde olacağına mevcut hal itibariyle de
haklarında fezleke olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak
adaletin tecellisine tevdilerine karar verilmesi gerektiği inancıyla muhalefet
şerhimizi arz ediyoruz.
Bilgilerinize
sunulmuştur. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı
okutup bilgilerinize sunacağım. VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER 1.-
Fransız Senatosu Avrupa Birliği Komisyonundan bir heyetin ülkemizi ziyaret
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/435) 16
Mayıs 2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 14 Mayıs 2008 tarih ve 27 sayılı Kararı ile
Fransız Senatosu Avrupa Birliği Komisyonu’ndan bir heyetin ülkemizi ziyareti
uygun bulunmuştur. Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un
7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı 2.-
Cezayir Ulusal Halk Meclisi Başkanı Abdelaziz Ziari ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/436) 16
Mayıs 2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 14 Mayıs 2008 tarih ve 27 sayılı Kararı ile
Cezayir Ulusal Halk Meclisi Başkanı Abdelaziz Ziari ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi
uygun bulunmuştur. Sözkonusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince
Genel Kurul’un bilgilerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Başbakanlığın bir
tezkeresi vardır, okutuyorum: 3.-
Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilik Açmasına Dair Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avrupa Yatırım Bankası
Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/437) 12/5/2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına İlgi: 23/1/2008 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-1500/303 sayılı
yazı. İlgide kayıtlı
yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan “Avrupa Yatırım Bankasının Türkiyede Temsilcilik Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı”nın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75
inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN –
Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı Hükûmete geri
verilmiştir. Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum: B)
ÖNERGELER 1.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/626) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/49) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Gündemin sözlü
sorular kısmının 264’üncü sırasında yer alan (6/626) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum. Gereğini
saygılarımla arz ederim. Alim Işık Kütahya BAŞKAN – Sözlü
soru önergesi geri verilmiştir. Alınan karar
gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) B)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.-
Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer
alan, Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli
İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim
Esasları Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 2.-
Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli İyileştirilmesine
İlişkin Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/533) (S. Sayısı: 133) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 3’üncü sırada yer
alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları
Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in; Yalova Milletvekili
Sayın Muharrem İnce’nin; Ardahan Milletvekili Sayın Ensar
Öğüt ve 29
Milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Sayın Fetani
Battal ve Sayın Ülkü Güney’in; Bartın
Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç’un; Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya’nın;
Bartın Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın;
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’ün; İstanbul
Milletvekili Sayın Şinasi Öktem’in; Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Sayın Yahya Doğan
ve Kemalettin Aydın’ın; Şırnak Milletvekili Sayın
Abdullah Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili Sayın İlhan Evcin’in;
Hakkari Milletvekilleri Sayın Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in; Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner’in; İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye
Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin; Ardahan Milletvekili Ensar
Ögüt ve 29 Milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü Güney’in; Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç’un; Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın; Bartın Milletvekili Muhammet
Rıza Yalçınkaya’nın; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Şinasi Öktem’in;
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve
Kemalettin Aydın’ın; Şırnak Milletvekili Abdullah
Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili İlhan Evcin’in;
Hakkâri Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in; Iğdır Milletvekili Ali Güner’in; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun;
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560,
1/540, 1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179, 2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209,
2/214, 2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221, 2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226) (x) (x) 226 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir. BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
226 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Nur Serter. Buyurun Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının
Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın bütünü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu yasayla
Türkiye’de üniversite bulunmayan dokuz ilimizde daha üniversite kurulması
amaçlanmaktadır. Türkiye'nin yükseköğretimle ilgili profilini
incelediğimizde ortaya çıkan tablo, Türkiye'nin yeni üniversitelere ihtiyacı
olduğunu açık bir biçimde ortaya koymaktadır. 2007 yılında
üniversite giriş sınavına başvuran öğrencilerin sayılarına baktığımızda
başvuran sayısının 1 milyon 641 bin 403 öğrenci olduğunu, buna karşılık
üniversitelerde lisans, ön lisans, sınavsız geçişle meslek yüksekokulları ve
açık öğretim dâhil toplam 626 bin öğrenciye yükseköğretimden yararlanma
imkânını ancak sunabildiğini ortaya koymaktadır. Bu rakamlar üniversitelerde
okumak isteyen 1 milyon öğrencinin bu haklardan yararlanamadığı acı tablosuyla
bizleri karşı karşıya bırakmaktadır. Bu, üniversitede okuma hakkını elde eden
626 bin öğrencinin ise dört ve üstü yıllardaki lisans eğitimine, fakültelere
yerleşebilme oranları daha da düşüktür. 2007 eğitim
öğretim yılında lisans eğitiminden yararlanan öğrenci sayısı, örgün lisans
eğitiminden yani fakültelerde okuma imkânına kavuşan öğrenci sayısı sadece
193.524’tür. Değerli milletvekilleri,
sadece bu rakamlar bile Türkiye’de yükseköğretime olan bu büyük talebi
karşılamaya dönük ciddi önlemlerin alınması gerektiğini ve elbette ilk sırada
da yeni üniversitelerin açılması ve mevcut üniversitelerin kontenjanlarının
artırılmasını bir zorunluluk olarak karşımıza çıkarmaktadır. Bütün bu
gerçekler bir başka konuya da dikkat çekme zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
“Cumhuriyet üniversiteleri” dediğimiz devlet üniversitelerimizin Anadolu’nun
çeşitli illerinde açılmaya başladığı ilk yılları ben gayet net olarak
anımsıyorum. Son derece önemli yetersizliklerle karşı karşıya kalan bu
üniversitelerimiz, yıllarca, nitelikli eğitim verme, bilimsel araştırma yapma
olanaklarına ne yazık ki sahip olamadılar. Burada zannediyorum çok sayıda
öğretim üyesi milletvekili arkadaşlarımız var. Hepimiz bu acıları paylaştık. Bu
üniversitelerde biz öğrencilerimize belki bir üniversite diploması verdik ama o
diplomayı verirken içimiz sızladı. Yeterli öğretim kadrosundan yoksunduk,
yeterli bütçe olanaklarından yoksunduk, idari kadrolar yoktu, bilimsel
araştırma yapılabilecek altyapı eksiklikleri son derece yüksek düzeylerdeydi ve
en azından bir on yılı bu üniversitelerde boşuna harcadık. O nedenle, dokuz
yeni üniversiteyi kurarken ben geçmişte yaşanmış olan bu yoksunlukların, bu
sıkıntıların bundan böyle yeni kurulacak üniversitelerimizde yaşanmamasını
diliyorum. Diliyorum ama şöyle hemen bir iki yıl geriye gittiğimde, ne yazık
ki, AKP İktidarı döneminde kurulan otuz iki üniversiteye baktığımda, çok ciddi
eksikliklerin bu süreç içinde yaşanmakta olduğunu görüyorum. Zannediyorum,
değerli milletvekilleri, kendi bölgelerinizde kurulan üniversitelerdeki durumu
sizler de en az benim kadar gözlemişsinizdir. Burada bir
konunun önemle altını çizmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, üniversite kurmak ciddi bir iş, sorumluluk gerektiren bir iş
ve üniversiteleri yüksekokullardan ayıran birtakım özellikler var: Bir
yüksekokul belirli bir mesleğin altyapısını ve o meslekle ilgili mesleki
bilgileri öğretir ama bir üniversite sadece mesleki bilgileri öğretmekle
kalmaz, bir üniversite bilimsel araştırmayı, araştırma metotlarını, bilimsel
düşünmeyi, geleceğe dönük çözüm yolları üretmeyi, analitik düşünmeyi, vizyon kazandırmayı ve ulusal çıkarlara sahip çıkma
bilincini de gençlere verir. O zaman üniversite kurmak gerçekten ciddi bir iştir.
Üniversiteyi kurduğunuz zaman bu kadroları mutlaka ayırmak zorundasınız, bu
kadro tahsislerini yapmak zorundasınız, bütçeden ciddi kaynaklar aktarmak
zorundasınız, üniversitelerin idari personel ihtiyaçlarını karşılamak
zorundasınız. Bunları yapmadığınız zaman karşımıza çıkan tablo “gecekondu
üniversiteler” kurmaktan ibarettir. Şimdi,
üniversitelerimizde, bugün itibarıyla 2,5 milyon öğrenci eğitim görüyor. Buna
karşılık öğretim kadrolarına bakıyoruz: Akademik unvana sahip olan “öğretim
üyesi” diye adlandırdığımız profesör, doçent ve yardımcı doçentlerin sayısı
ülkemizde 38.435; 2,5 milyon öğrenciden bahsediyoruz, 38.435, akademik dereceye
sahip öğretim üyemiz var. Öğretim üye yardımcılarını da buna kattığımızda yani
akademik unvanı olmayan ama üniversitelerde öğretim elemanı olarak faaliyet
gösteren araştırma görevlilerini de eklediğimizde rakam 98.766 yani 2,5 milyon
öğrenciyi yetiştirmek için gerçekten son derece yetersiz bir rakam. O zaman ne
yapacağız? O zaman yeni açılan üniversitelerimize ciddi kadro tahsisleri
yapacağız ve yeni öğretim üyelerinin yetişmesi için gerekli altyapıyı da
hazırlayacağız. Şimdi 2006
yılında kurulan on beş yeni üniversiteye bir bakalım: Bu on beş yeni
üniversiteye rektörleri atanmış ancak bunlar henüz kuruluş aşamasında üniversiteler.
Yani, rektörlerin bu üniversitelerde işi çok, kurulmuş bir üniversitenin
rektöründen çok daha fazla yükümlülükleri var oysa. İsimlerini vermeyeceğim,
bazı örnekler sunacağım: Bir üniversitemizde bir rektör aynı zamanda bir
fakültenin dekanı ve bir meslek yüksekokulunun da müdürlüğünü birlikte yapıyor.
Yani, hem üniversitesini kuruyor hem yeni bir fakülte kuruyor, onun dekanlığını
yapıyor hem de bir meslek yüksekokulunun müdürlüğünü yapıyor. Bir başka üniversitemizde, rektör iki fakültenin birden dekanı. Bir
başkasında, yine iki fakülte ve bir meslek yüksekokulu müdürlüğünü birlikte
yürütüyor. Bir rektör yardımcısı iki fakültenin birden vekâleten dekanlığını
yürütüyor. Bir diğer rektör yardımcısı hem dekan hem meslek
yüksekokulu müdürü. Bir başka üniversitemizde, iki dekanlığı birden
üstlenmiş rektörün hiç rektör yardımcısı yok yanında. Bir başkasında, bir
meslek yüksekokulu müdürüne bakıyoruz, öğretim görevlisi, akademik bir unvanı
bile yok; koskoca bir meslek yüksekokulunun başına getirilmiş. Bir diğerine
bakıyoruz, bir yardımcı doçent enstitü müdürü; yani, lisansüstü eğitim veren
kurumun başında yeni doktorasını tamamlamış birisi. Şimdi, bu, neden
oluyor? Çünkü, kadrolar verilmiyor, yeterli kadrolar
verilmiyor. Değerli
milletvekilleri, yeni bir üniversite kurulduğunda ne oluyor? Bu üniversitenin
içinden çıktığı üniversiteden bazı kadrolar da bu yeni üniversiteye
aktarılıyor. Zaten bütün üniversitelerin kadro sorunu var. Hiç kimse kendi
kadrolarından fedakârlık yapmak istemiyor. Yeni bir üniversite kuruyorsunuz,
bilimsel çalışmaların yapılması gereken bir üniversite, araştırma görevlisi
kadrosu neredeyse hiç vermiyorsunuz. Şimdi, 2007’de
kurulan üniversitelerden bazı rakamlar vereyim size: Batman Üniversitesi, 1.656
tane öğrencisi var. Nasıl var bu öğrenci? Çünkü, daha
önce İnönü Üniversitesinin içinden çıkmış Batman Üniversitesi; dolayısıyla
meslek yüksekokullarındaki öğrencileri var. Bu üniversitedeki öğretim kadrosunu
söylüyorum size: 4 yardımcı doçent, 1 araştırma görevlisi. Yani siz, 4 yardımcı doçent,
1 araştırma görevlisiyle bir üniversite kuruyorsunuz. Ha bu arada, değerli
milletvekilleri, 2007’de 17 üniversite kurdunuz, bu 17 üniversiteden sadece
2’sinin şu anda rektörü var. Diğer üniversitelerin rektörleri, kurulan yeni
üniversitelerin rektörlükleri o içinden çıktıkları eski üniversitelerin
rektörleri tarafından tedviren yürütülüyor. Böyle bir şey olabilir mi? Siz 2007
yılında 17 yeni üniversite kuruyorsunuz, 15’ine rektör atayamıyorsunuz. Niye? Çünkü, kadro vermiyorsunuz. Kadro vermediğiniz bir
üniversite kendi içinde rektörünü seçemiyor ve 2007’den beri rektörü olmayan,
tedviren rektörlüğü yürütülen bu üniversitelerin öğrenci sayılarını ben size
şimdi söylüyorum işte: Bitlis; 2.809
öğrenci okuyor, 1 profesör var, 9 tane yardımcı doçent, 1 tane araştırma
görevlisi. Muş; 1.380 öğrenci, 1 yardımcı doçent, sıfır araştırma görevlisi
tahsis edilen. Siirt; 2.310 öğrenci, 1 profesör, 7 yardımcı doçent, sıfır
araştırma görevlisi. Osmaniye; 3.877 öğrenci, 9 yardımcı doçent, sıfır araştırma
görevlisi. Böyle, liste uzayıp gidiyor. Şimdi, bunun adı
üniversite kurmak değil, bunun adı oralardaki öğrencileri eline bir diploma
tutuşturup sözüm ona üniversite mezunu saymak. O zaman bırakın bu öğrencileri
eski üniversitelerinde okusun. Bunlara “yeni üniversite kuruyoruz” demeyelim. Değerli
milletvekilleri, bakınız tablo gerçekten çok hazin. Şimdi “yeni bir üniversite
kuruyoruz” dediğinizde, normal olarak insanın zihninde canlanacak tablo şudur:
Yeni bir kampüs kuruluyor, yeni binalar inşa
ediliyor, buna bütçeden yeni kaynaklar aktarılıyor, yeni kadrolar tahsis
ediliyor, bu binalar dayanıyor döşeniyor, araç tahsisleri vesaire yapılıyor.
Hâlbuki böyle bir şey yok, böyle bir şey yok. Elinizdeki yasanın içinde zaten
böyle olmadığına ilişkin madde, sırası gelince burada tartışılacaktır. Şimdi, kurulan
son dokuz üniversiteye bakalım. Aslında ortada dokuz üniversite filan yok, on
sekiz tane fakülte var. Çünkü bu üniversiteler, içinden çıktıkları
üniversitelerin meslek yüksekokulu binaları üzerine asılacak üniversite
tabelalarıyla yeni üniversite olarak kurulmuş sayılacaklar. Öğretim elemanları
içinden çıktıkları üniversiteden tahsis edilecek. Bütçe kaynakları oradan
aktarılacak. Araç gereç, taşıt, personel, sözleşmeli personel dâhil idari
personel o üniversitelerden buraya aktarılacak. Peki, affedersiniz, bunun adı
nasıl oluyor da yeni üniversite kurmak oluyor? Siz bir üniversitenin içine…
Üniversitelerimiz amip gibi bölünerek çoğalıyorlar. Bir üniversitenin içinden
beş tane üniversite çıkarıyorsunuz, farklı tabelalar koyuyorsunuz o üniversitelerin
kapısına; oldu beş üniversite kurma. Bu kanunla birlikte AKP kırk bir tane yeni
üniversite kurmuş mu oluyor şimdi? Bu üniversitelerin hangi üniversitenin
içinden çıktığını açın, bakın, okuyun; göreceksiniz. Bilmem, İnönü
Üniversitesinin içinden beş tane üniversite çıkmış, Atatürk Üniversitesinden
dört tane çıkmış, Fırat’tan dört tane çıkmış. Yani bölüyoruz, bölüyoruz,
kapılarına birer tabela asıyoruz, yanına da ayıp olmasın diye iktisadi idari
bilimler fakültesiyle bir tane de mühendislik fakültesinin iki bölümünü açıp
iki bina koyuyoruz; oluyor yeni üniversite kurmak. Bu,
yükseköğretimin temel yapısına aykırıdır. Çünkü bu üniversitelerden öğrenciler
üniversite diplomasıyla mezun olacak, iş hayatına atılacak, gerektiğinde
lisansüstü eğitim almak için yurt dışına gidecek ve Türk üniversitelerini
temsil edecek. Bu diploma Türk üniversitelerinin onurunu, kalitesini temsil
edecek. Değerli
arkadaşlar, hiçbir zaman yeni üniversitelerin kurulmasına karşı değiliz. Bu
yasa tekliflerinin bir kısmını da zaten Cumhuriyet Halk Partisinden bizim
arkadaşlarımız verdi. Üniversitelerin açılmasından yanayız ama bu koşullarda
açılan üniversitelerin Türk yükseköğretimine ne kazandıracağını da burada, bir
kere daha, sizleri düşünmeye davet ediyorum. Şimdi, bu yasa
tasarısıyla beş iktisadi idari bilimler fakültesi, sekiz mühendislik fakültesi,
bir su ürünleri fakültesi Tunceli’de- bir iletişim fakültesi -Gümüşhane’de- ve
iki ilahiyat fakültesi açılıyor; aslı bu. Diğerleri, eskiden var olanlar başka
bir üniversite tabelası altında birleştiriliyor. Şimdi, şunu ben
sormak istiyorum: Türkiye’de dokuz yeni üniversite kurulurken ve bu
fakültelerin açılmasına karar verilirken acaba bu konu, neden Türkiye’de, Millî
Eğitim Komisyonunda hiç müzakere edilmez, görüş alınmaz? Niye bir alt komisyon
kurulmaz? Niye bu fakültelere neye göre karar verildiği konusuna Millî Eğitim
Komisyonu üyelerinin hiçbirisinin katkısı aranmaz? Bu, gerçekten anlaşılabilir
bir şey değildir. Plan ve Bütçe Komisyonunun kaynak ayırmasıyla ve orada
alınacak kararlarla üniversite kurulması ve Millî Eğitim Komisyonunun bu
süreçten tümüyle dışlanması, gerçekten, izahı mümkün bir durum değildir. Şimdi “Türkiye’de
bu fakültelere, gerçekten o bölgelerde çok mu ihtiyaç var?” diye ya da “Bu
fakültelerin o bölgelerde kurulmasına hangi kriterlere
göre karar verildi?” diye sormak, hem bir komisyon üyesi olarak hem bir
milletvekili olarak benim hakkım ve ben partim adına bunu soruyorum, diyorum
ki: Türkiye’de diplomalı işsizliğin en yüksek boyutlara ulaştığı bir süreçte,
iktisadi idari bilimler, iktisat fakültesi mezunlarının, mühendislik fakültesi
mezunlarının işsiz kaldığı, diplomaları ellerinde iş aradığı bir süreçte,
bölgesel özellikleri hiç dikkate almadan, bu fakültelerin, özellikle iktisadi
idari bilimler ve mühendislik fakültelerinin o bölgelerde kurulmasına kim ve
neden karar verdi? Acaba, Tunceli’de neden, Şırnak’ta neden bir mühendislik
fakültesine -Tunceli’de var mı bilmiyorum ama Şırnak’ta var- ihtiyaç duyuldu?
İktisadi idari bilimler fakültesi neye göre bu bölgelere paylaşıldı? İlahiyat
fakültelerine hangi gerekçelerle acaba ihtiyaç duyuldu? Bunları bilmek, bunları
sorgulamak bizim hakkımız. İşte, Millî
Eğitim Komisyonunun hiçbir görüşü alınmaksızın sadece Plan ve Bütçe
Komisyonunda bu fakültelerle ilgili karar almanın yanlışlığına bir kez daha
dikkat çekiyorum. Gerçi bundan sonra üniversite kurulacak ilimiz kalmadı ama
herhâlde bundan sonra da ilçelerde üniversite kurmaya başlarız. Umarım
ilçelerde üniversite kurma sürecine geçildiğinde Millî Eğitim Komisyonunun da
en azından bir görüşü alınır. Bakınız, AKP
İktidarından bu yana, bu son dokuz üniversiteyle birlikte kırk bir tane yeni
üniversite kurulmuş olacak. Dokuzunu çıkalım, otuz iki yeni üniversite
kurulduğu sürece bir bakalım. Otuz iki üniversite demek, çok ciddi yeni
kaynakların yükseköğrenime transferi demektir. Peki, Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesi içerisinde Yükseköğretime ayrılan pay acaba -bu kadar yeni üniversite
kurulduğuna göre- yüzde kaç artmıştır? Önemli, merak edilmesi
gereken bir konu. Hemen söyleyeyim: 2002’de Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesi içinde Yükseköğretime ayrılan pay yüzde 25, 2008’de yüzde 19,7 değerli
arkadaşlar; artmamış, azalmış. Yeni üniversite demek yatırım bütçelerinin
arttırılması demektir. Bu üniversiteler büyüyecekler, yatırım bütçelerine
ihtiyaç var. Peki, yatırım bütçeleri ne olmuş? 2006’da yüzde 17’den 2008’de
yüzde 7,5’a düşmüş. Böyle üniversite kurulmaz. Bakınız, böyle üniversite kurmak
gibi bir yöntem seçerseniz buradan çıkarılacak bir tek sonuç vardır: Bu, siyasi
ranttır değerli arkadaşlar. Bunun başka bir amacı
yoktur. “Ben o üniversiteleri o bölgelere de açtım, aman da ne kadar iyi ettim,
çok büyük iş yaptım.” Bundan çıkacak yorum budur. Eğer, gerçekten Türkiye’deki yükseköğretime … (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Serter, tamamlayınız. FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. …katkıda bulunmak
istiyorsanız, bunda samimiyseniz, üniversiteye giden öğrencilerimizin
üniversiteye yaraşır diplomalarla mezun olmalarını istiyorsanız, o zaman
üniversitelere daha fazla kaynak ayırırsınız. Bir örnek… Bırakalım yeni
üniversiteleri, bir de eski üniversitelere bakalım, size bir örnek vereyim:
1975’te 5.600 öğrencisi olan, 2007’de 17.280 öğrenciye çıkan, yani öğrenci
sayısı yüzde 380 artan bir üniversitemizin akademik kadro artışı bu süreç
içinde yüzde 27 değerli arkadaşlar, yüzde 27. Bir büyük tıp merkezi var. Bu
büyük tıp merkezi 100 yataklı işe başlamış, şimdi 900 yatağa çıkmış. 300 bin
hastası ayakta, 35 bin hastası yatarak tedavi ediliyor. 150 yataklı servisi
hizmete açılamıyor; hemşire vermiyorsunuz, kadro vermiyorsunuz. Beş
ameliyathanesi hazır, hizmet veremiyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Bu, Malatya İnönü Üniversitesidir. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Serter. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş. Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli
arkadaşlar, 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Toplum
Partisinin görüşlerini paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla
selamlayarak başlamak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, sanıyorum, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak bugün kürsüye
çıkacak her vicdanlı arkadaşımız, az önce Sayın Serter’in
yaptığı konuşma mahiyetinde bir konuşma yapmak mecburiyetindedir. Neden? Çünkü, evet, ülkenin üniversiteye ihtiyacı var,
gençlerimizin üniversitelere ihtiyacı var, ancak üniversitelerin de inanılmaz
sorunları var. Dolayısıyla, bir yandan yapılacak düzenlemeyle
dokuz kentte daha üniversite kurulmasıyla birlikte Türkiye’nin bütün kentlerine
üniversite açılmış olacak ama aynı zamanda hem yeni kurulacak üniversitelerde
hem son dönemde AK Parti Hükûmeti döneminde kurulmuş
otuz iki üniversitede, hatta daha eski üniversitelerde dahi çok ciddi
sorunların devam ettiğini de bugün bu yasa tasarısı vesilesiyle tartışmak
durumundayız. Değerli
arkadaşlar, aslında sistematik eğitim yapan toplumlarda, daha doğrusu
insanlığın sistematik eğitim ihtiyacı çıktığından bu yana, eğitim ihtiyacında
sınırsız bir şekilde kendini dayatan, toplumun, bireyin, grupların ihtiyacını
karşılamaya yönelik sürekli talepler olmuş, bundan sonra da olacaktır. Şimdi, ülkemizde
daha belki on beş yirmi yıl öncesine kadar üniversite neredeyse bir lüks olarak
görülürken bugün artık Türkiye’de her gencin üniversite mezunu olması olağan
olarak, hatta bir şart olarak görülmekte. Tabii ki bununla yetinilmemekte,
bununla birlikte yüksek lisans, doktora, yabancı dil vesaire gibi niteliklerle
üniversite mezunlarının artık daha nitelikli bir eleman olması için çaba sarf
edilmekte. Dolayısıyla, insanoğlunun eğitimle ilgili ihtiyaçları elbette ki
sınırsızdır. Fakat üniversiteler eğitim periyotları
içerisinde çok ayrı, çok farklı konuma, çok farklı niteliğe sahiptir. Sadece
bireysel eğitimle ilgili bir mesele değildir üniversite konusu, aynı zamanda
toplumların gelişmesi, o kurulu olduğu kentin kültürünün, yapısının değişmesi,
ilerlemesi konusunda da önemli rollere, görevlere sahip kurumlar olarak, ta
kuruluşundan beri üniversiteler önemli aktiviteler yürütmüşlerdir. Şimdi,
Türkiye’de de aslında üniversitelerden beklenen şey, toplumda daha ileriyi,
daha ileri düşünceleri, daha ileri projeleri, daha ileri politikaları
üretebilecek, hem bu zihniyete sahip gençleri yetiştirmek hem de üniversite,
kurum olarak yapacağı faaliyetlerle toplumun bu yönlü olarak önünü açmak ve
geliştirmek gibi misyonlara sahip. Bu, elbette ki,
teorik düzeyde bu şekilde rahatlıkla ifade edilebilir ama Türkiye’de pratikte
üniversitelerin toplumda ön açıcı olduğu, toplumda her fikrin, her düşüncenin
rahatlıkla tartışılmasının önünü açan projelere ve eğitim politikalarına hizmet
ettiği yönünde bir tespiti yapmak maalesef ki mümkün değil. Bunun çok çeşitli
nedenleri olabilir. Elbette ki siyasi iktidarların yaklaşımlarından, siyasi
kadrolaşmalardan, üniversitelerin yöneticilerinin belirlenme usulü ve
yöntemlerinden tutalım da, üniversitelerin idari ve mali özerkliğe sahip
olmamasına kadar çok sayıda etken, çok sayıda neden sayılabilir. Bugün, 2008 yılı
itibarıyla Türkiye’deki üniversite sorunlarına özellikle bu yönlü baktığımız
takdirde, yani, toplumun geneline ne tür katkılar sunuyor diye üniversitelere
bir baktığımızda, eğer üniversiteler bu konuda yetersiz ve eksikse, hatta yeri
geldiğinde toplumdan daha geri durumdaysa, bunun en önemli nedeni 12 Eylül
askerî darbesidir. Çünkü, 12 Eylül askerî darbesine
Türkiye’yi götüren sürecin en büyük nedenlerinden biri olarak üniversite
görülmüş ve askerî darbe yapılır yapılmaz da, cunta, darbeciler tarafından ilk
ayar üniversitelere verilmiştir ve tırnak içerisinde ifade ediyorum, o gün
bugündür o verilen ayar, maalesef ki, demokratik bir ayara veya üniversiteler
açısından idari özerklik ya da ekonomik özerklik içerecek bir ayara henüz
dönüşmüş değil. Bu nedenle, 12 Eylül darbesinin kendi
yarattığı hukukunu koruma, meşrulaştırma, yine 12 Eylül darbesinin yarattığı
ideolojiyi topluma yayma kurumları ve aracı olarak görülmeye devam edilmekte;
eğer üniversiteler bu yönlü hizmetler sunuyorlarsa takdir edilmekte, bunun
dışına çıkıldığı durumlarda da o kurum nezdinde, üniversite nezdinde, çok da
topluma hissettirilmeden, değişik yaptırımlara tabi tutulabilmektedir. Ya
akademisyenler ya rektör ya dekan ya da öğrenciler bu baskıdan veya bu bilinçli
bir şekilde bastırma politikasından nasibini şu veya bu şekilde almaktadır
değerli arkadaşlar. Bunun sonucunda da Türkiye’de, aslında, toplumu
değiştirmek, üst düzeyde teknik imkânlarla donatılmış, örgütlenmiş ve bu misyon verilmiş üniversiteler bu baskılar nedeniyle, işte,
bir yerde “salla başını al maaşını kadroları”nın
doldurduğu, teknik, sıradan, lise düzeyinde -hatta birazdan örnekler vereceğiz-
belki lise düzeyini dahi yakalayamamış eğitim kurumları olarak kalabilmektedir.
Elbette ki bu
genellemeyi yaparken, Türkiye’de köklü, kurumsallaşmış çok büyük
üniversitelerin varlığını göz ardı etmiyorum. Ankara Üniversitesi gibi, ODTÜ
gibi, Gazi Üniversitesi gibi, İTÜ gibi ve benzeri çok sayıda köklü,
kurumsallaşmış üniversite, bu baskılara rağmen, 12 Eylülün yarattığı bu hukuka
rağmen, kendi içinde, dinamik kadrolarıyla, öğrencileriyle, yine, kendi
demokratik mücadelesini yürüten, toplumu değiştirmeye, dönüştürmeye çalışan
çabalar içerisinde elbette ki olmuşlardır. Değerli
arkadaşlar, bugün kanunlaşacak olan bu tasarıyla birlikte, AK Parti Hükûmeti döneminde kurulan 32 üniversiteye ek olarak 9
üniversiteyle birlikte toplam 41 üniversite bu Hükûmet
döneminde veya önceki Hükûmetle birlikte bu Hükûmetin iktidar olduğu dönemde kurulmuş olacak ve ne
mutlu ki ülkemizde, artık, her şehrin bir üniversitesi olmuş olacak. Yine, az önce
değerli konuşmacının ifade ettiği gibi, aslında, bir yerde gururumuzu okşayan
bu tablo, madalyonun öbür yüzüne baktığımızda sadece buruk bir sevinçle
karşılayacağımız, karşılayabileceğimiz bir durumu bizler açısından ifade
ediyor. Bu son dönemde
kurulan üniversitelerin, hem içeriği itibarıyla hem teknik kadrosu, idari
kadrosu, altyapısı, binasıyla, teçhizatlarıyla birlikte incelendiğinde, değerli
arkadaşlar, gerçekten de, AK Parti döneminde kurulmuş olacak olan -bunlarla
birlikte- kırk bir üniversitenin hiçbiri aslında yeni kurulmuş olmayacak. Şu
veya bu vesileyle, diğer üniversitelerin bölünmesiyle, parçalanmasıyla, zaten
kurulu olan, değişik kentlerde kurulu olan yüksekokulların veya fakültelerin
üniversite tabelası altında birleştirilmesiyle, ismi yeni üniversite olan ve o
kentte yeni kurulmuş gibi addedilen kurumlar oluşturmak dışında herhangi bir
işlem, maalesef ki, yapılmıyor değerli arkadaşlar. Eğer üniversite
meselesine, konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, sadece bireyin eğitimiyle
ilgili değil, ama toplumun bütünlüklü olarak gelişimi, ileriye doğru gidişiyle
ilgili bir perspektifle bakılmış olsa, herhalde, bugün, bu kadar üniversite, bu
kadar olanaksızlıklar içinde bu kadar üniversite kurmak konusunda Hükûmet aceleci davranmazdı. Elbette ki, aceleci
davranmasının siyasi nedenleri, siyasi çıkar nedenleri mutlaka ki vardır, bu
göz ardı edilemez. Bu, Hükûmet açısından da böyle
düşünülebilir, o kentin milletvekilleri açısından da böyle düşünülebilir. Bu,
hatta, bir yere kadar makul, anlaşılır dahi karşılanabilir, ama bunun bir tek
şartı vardır; orada kurulacak üniversitelerin içinin doldurulması. Bunun
dışındaki her türlü yaklaşım, değerli arkadaşlar, o kente iyilik yapalım derken
zarar vermiş olacağız, o kentin gençlerine iyilik yapalım derken zarar vermiş
olacağız ve en nihayetinde toplumun tümünü negatif yönde etkileyen
düzenlemelere hep birlikte, maalesef ki, imza atmış olacağız. Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de üniversitelileşme oranlarına bakıldığında, üniversiteye
giren gençlerin yüzde 88’ine yakını şehir merkezli veya ilçe merkezli
gençlerdir, ya bir şehirde ya bir ilçede doğmuş, orada büyümüştür. Dolayısıyla,
Türkiye’de kır kökenli gençlerin üniversitelileşme oranı yüzde 12 civarında
kalmakta. Bu nedenle, Türkiye'nin her yerinde üniversite açılması, üniversite
eğitimine erişim açısından, bu olanağın herkese eşit şekilde götürülmesi
açısından önemlidir. Türkiye'nin Hakkâri’sine de Şırnak’ına da Ağrı’sına da
üniversite götürülmesi bu açıdan çok önemlidir çünkü özellikle kırsal
yerleşimin, kırsal nüfusun yoğun olduğu o bölgelerde üniversite açılması, kır
kökenlilerin de üniversiteye girme şansını -tırnak içerisinde belirtiyorum- belki
artıracaktır. Çünkü, az sonra vereceğim verilerden de
anlaşılacağı üzere, bu kadar üniversite olmasına rağmen, Türkiye’de
üniversiteye girebilmek hâlen ciddi bir lükstür, bir külfet gerektirir. Yani
Türkiye’de eğitim, Anayasa gereği her vatandaş için parasızdır, eşittir ancak
az sonra vereceğim verilerden de anlaşılacağı gibi, Anayasa’nın bu hükmü
pratikte bugüne kadar asla işlemedi, bu Hükûmet
döneminde de maalesef ki işlemedi değerli arkadaşlar. Bakın, değerli
arkadaşlar, 1975’te özellikle üniversiteye girmek için dershaneyi tercih etme…
Yani bir devlet okulunda veya bir özel lisede okuyan öğrenciler orada verilen
eğitimle yetinmediği için, bu eğitimi üniversiteye girme açısından yetersiz bir
eğitim olarak değerlendirdiği için, alternatif özel eğitim olarak
dershaneciliği tercih etmişlerdir. 1975-1976 yıllarında 45 bin olan öğrenci
sayısı 2006-2007 yılında 1 milyonu aşmıştır. Bugün, geçen yılın rakamlarıyla 1
milyon 72 bin öğrenci Türkiye’de dershaneye devam etmek zorunda kalmıştır.
Neden değerli arkadaşlar? Bu öğrencilerin önemli bir kısmı da Anadolu lisesi, fen lisesi gibi okullarda okuyor olmalarına
rağmen ayrıca dershaneleri tercih etmek zorunda kalmışlardır. Neden? Çünkü, ortaöğretimdeki, lisedeki eğitim üniversiteye giriş
açısından yetersizdir. Bakınız, aynı
millî eğitim sistemine tabi, aynı güzergâhta ilerleyen bir öğrenci, ilkokuldan
başlayarak devlet okulunda okuyan bir öğrenci, ortaokulunu, lisesini yine
devlet kurumlarında okuyan bir öğrenci, aynı devletin üniversitesine girmek
için parayla eğitim satın almak zorunda kalıyor. Çünkü,
değerli arkadaşlar, bu beğenmediğimiz, eksik bulduğumuz üniversitelere giriş
dahi Türkiye’de hâlen maalesef ki bir lükstür. Neden lükstür diyorum değerli
arkadaşlar? Çünkü, bugün rakamlar gösteriyor ki, ortalama olarak bir öğrenci, Türkiye’de,
yirmi ay dershaneye devam ediyor; lise 1’den, 2’den başlıyor, lise 3’te veya
bittikten sonra devam ediyor, ama ortalaması yirmi ay. Bakın, iki yıllık
meslek yüksekokulunun süresinden daha fazla. Yani yirmi ay ortalama dershaneye
gidiyor öğrenciler, ya iki yıllık bir fakülteye girebiliyor ya da giremiyor ve
bu ortalama yirmi aylık dershaneye gidebilmek için, yine, ortalama, değerli
arkadaşlar, 2.500 YTL ödüyor her öğrenci. Dolayısıyla, Anayasa’daki “eğitimin
eşitliği, her vatandaş için eşit olduğu, erişilebilir olduğu” vesaire gibi
ilkelerin pratikte hâlen işlemediği ve bundan sonra da işlemeyeceği rakamlar
tarafından son derece net bir şekilde, arkadaşlar, ortaya çıkıyor. Yine,
üniversiteye giren öğrencilerin sadece yüzde 46’sı ilk girişlerinde
kazanabiliyor ve bu öğrencilerin sadece yüzde 15’i ilk tercihlerini
kazanabiliyor. Yani, Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin yüzde 15’i
istedikleri bölümde, yani ilk tercihlerinde okumuşlar veya okuyorlar, yüzde
85’i, aslında istemediği, aslında tercih etmediği fakat kazanamazsa işsiz
kalmamak için ya da işte puanı ancak ona yettiği için diğer bölümlerde okumakta
ve yaşamının geri kalanının tamamını bunlara göre planlamaktadır. Bu da neden
kaynaklanmakta değerli arkadaşlar? Yine ilkokuldan başlayarak eğitimin
yetersizliğinden, ortaöğretimdeki eğitimin yetersizliğinden kaynaklanıyor. Bu
nedenle, Türkiye’deki gençlerin yüzde 85’i, değerli arkadaşlar, aslında
yaşamını dilediği gibi planlayamamakta, dilediği mesleği seçememekte, dilediği
bölümü kazanamamakta ve dilediği mesleği gelecekte tercih edememekte. Şimdi, yeni
açılan üniversitelerle ilgili, bakın değerli arkadaşlar, 17 Mayıs 2007
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda CHP Kırklareli
Milletvekili Yavuz Altınorak, yeni açılan
üniversitelerle ilgili “Tabela üniversite olmamasını dilerim.” demiş ve yine
Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik yanıt vermiş kendisine, demiş ki:
“İddia edildiği gibi tabela üniversitesi kursaydık diğer dokuz ilde daha
üniversite kurardık olur biterdi.” Şimdi, bugün bu
“olur biter” kısmını tamamlıyoruz arkadaşlar. Bugün oluyor ve bitiyor, dokuz
üniversiteyle birlikte Türkiye'nin her kentinde üniversite kurulmuş oluyor.
Tabela üniversitesi olmayacak değerli arkadaşlar bunlar ama Sayın Bakan 2007’de
“Eğer tabela üniversitesi kurmak isteseydik bu dokuz ilde de kurardık.” demiş! SAFFET KAYA
(Ardahan) – Dokuz il zorunludur ve üniversite kurulması mecburidir. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – İşte, Sayın Bakan o dönem bilmiyor muydu, bilmiyorum; dokuz il
zorunludur vesaire ama… SAFFET KAYA
(Ardahan) – Yani, geliştiği için, değiştiği için, öyle bir zorunluluk olduğu
için… SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Evet, tabii, 2007’den 2008’e bayağı Türkiye değişti,
gelişti arkadaşlar! O konuda itirazımız yok tabii ki! Şimdi, bakın,
Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Profesör Kadri Balcı “Yeni açılan üniversiteyi tabela görünümünden kurtarmak
için Bill Gates kadar zengin olmayı hayal ediyorum” demiş. Yani o kadar yokluk
içerisinde ki ancak hayallerle üniversiteyi ayakta tutabiliyor. 5 öğretim
görevlisi var bu kentteki üniversitede değerli arkadaşlar. Öğretim üyeleri daha
çok Malatya ve Diyarbakır’dan geliyor, Mardin’de eğitim verip gidiyorlar. On
yedi üniversite, yeni açılan, geçen dönem içerisinde yeni açılan o
üniversitelerden en düşük bütçeye sahipmiş Mardin’deki Artuklu
Üniversitesi. 2008 yatırım bütçesi yok, sıfır ve şu anda bir rektör yardımcısı
ve bir mühürden ibaret olarak tanımlıyor Rektör Yardımcısının kendisi,
üniversiteyi bir rektör yardımcısı ve bir mühürden ibaret olarak tanımlıyor.
“Meclisten çıkması hiçbir şeyi değiştirmiyor, burası üniversite değil.” diyor
Mardin Artuklu Üniversitesinde okuyan öğrenciler.
“Bilgisayar laboratuvarı var, var ama çalışmıyor. Ben
lisedeyken dahi haftada dört saat bilgisayar görüyordum, bilgisayar laboratuvarına giriyordum, şimdi üniversitedeyim,
bilgisayar görmüyorum.” demiş bir üniversite öğrencisi. Yine, Muş’ta
durum farklı değil değerli arkadaşlar. Yeni kurulan üniversitelerimizden Muş
Alparslan Üniversitesinin, rektörlük binası da yok, öğretim üyesi de
bulunmuyor. 1.346 öğrencinin okuduğu üniversitede yardımcı doçent düzeyinde 4
öğretim üyesi var. Muş akademik kadrosunda profesör yok. “Yeni bölüm açmak, Muş
Alparslan Üniversitesi için şu an hayal.” gibi bir değerlendirme yapmışlar.
“Hiçbir öğretim üyesi Bitlis, Muş, Bingöl ya da Batman gibi kentlerde
üniversite hocalığı yapmak istemiyor.” tespitini yapmış oradaki görevliler. Bilecik
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi son sınıf öğrencisi İsmail Yetişkin,
“Burası üniversite değil.” demiş. O üniversitenin öğrencisi bu. Bilecik’teki
üniversitenin bir meslek yüksekokulu bir de fakültesi var. Kâğıt üzerinde
fen-edebiyat ve mühendislik fakülteleri var ama öğrencileri yok. Kırklareli
Üniversitesinde “Ben buraya üniversite demem.” diyen bir rektör var. Bir
öğretim üyesine bu üniversitede 450 öğrenci düşüyor. Türkiye ortalamasının tam
18 katı Kırklareli Üniversitesinde. Bu, Avrupa ortalamasının da 30 katıymış
değerli arkadaşlar. Bingöl
Üniversitesi Rektör Yardımcısı Profesör Doktor Aydın Girgin: “Biz aylardır
arıyoruz, gazeteye ilan da verdik…” Bakın, bir rektör gazete ilanıyla öğretim
görevlisi arıyor. “…ama Bingöl’e gelmek isteyen öğretim üyesi bulamıyoruz.”
Gazete ilanıyla dahi, değerli arkadaşlar, Bingöl Üniversitesi öğretim görevlisi
bulamıyor. Bu da yeni açılan üniversitelerimizden. 2007’de açılan on
yedi üniversitenin toplam bütçesi tek başına İstanbul Üniversitesinin bütçesine
yetişemiyor. Bu on yedi üniversiteye ayrılan bütçeyle, İstanbul Üniversitesinin
bütçesi dahi denk değil. İstanbul Üniversitesinin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Demirtaş, tamamlayın
lütfen. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Bingöl
Üniversitesi bir yıl öncesine kadar bir liseydi, şimdi ise kapısında üniversite
tabelası var. Üniversitenin dört yıllık eğitim programı dahi yok. Burası da
üniversite! Son iki yılda
üniversite sayısı yüzde 49 oranında artmış ama öğretim elemanı sayısındaki
artış yüzde 12. Araştırma görevlilerindeki artış ise yüzde 7’de kalmış değerli
arkadaşlar. Bugün Türkiye’de bir öğretim üyesi başına düşen ortalama öğrenci
sayısı 28 iken yeni açılanlarda bu sayı 300-350 arası, Avrupa’da ise 1 öğretim
üyesine sadece 15 öğrenci düşüyor. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bugün burada elbette ki bu yeni kurulan üniversitelerimiz hem
ülkeye hem o kentlere hayırlı uğurlu olsun diyeceğiz ama bu sorunları da, bu
sıkıntıları da unutmayacağız, takipçisi olacağız. Bu yasayı bir yandan
desteklerken, ama aynı zamanda, yeni kurulan üniversitelerin bugün
kurulacaklarla birlikte akademik kadrosunun, idari kadrosunun tamamlanması,
bütçelerinin tamamlanması ve üniversitelerin özerklikleriyle ilgili takibimizi
muhalefet olarak sürdüreceğiz. Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demirtaş. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 15.01 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 15.15 BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 226 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Beş dakika ara verin Sayın Başkan. BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 15.16 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 15.21 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 226 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada.
Hükümet? Burada. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 62’nci maddesi gereğince söz
talebinde bulunuyorum. BAŞKAN – Konu
nedir? H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Konu: Biraz evvel, birleşimi kapatmadan evvel Hükûmet
yerinde yoktu. İç Tüzük’ün 62’nci maddesi gereğince ertelenir bir sonraki
birleşime kadar. O oturumdur, kapattınız, Hükûmet
yoktu. O konuda görüşmek istiyorum. BAŞKAN – Ben size
beş dakikalık bir söz veriyorum, buyurun. V.-
AÇIKLAMALAR (Devam) 3.-
Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bir önceki
oturumda başlanmış bir kanun tasarısının görüşmelerine, birleşime verilen
aradan sonra devam edilmek üzere tekrar başlanırken Hükûmetin
yerinde olmaması hâlinde, tasarının görüşmelerinin bir sonraki birleşime
ertelenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın
milletvekilleri, biraz evvel Sayın Başkan oturumu tatil etti. Gerekçesi, Hükûmet hükûmet sırasında
bulunmuyordu. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi 107’nci Birleşimi
gerçekleştiriyor. İç Tüzük’ümüzün 62’nci maddesine göre, her görüşmenin
başından sonuna kadar, hükûmet adına görüş bildirmek
üzere başbakan veya ilgili bakan veya zorunlu hâllerde yetkilendirilmiş birinci
derecede sorumlu daire amirlerinden biri, yani hükûmet
oturmak zorunda. “Bu kimseler görüşmenin
başında hazır değillerse, o konudaki görüşme bir defalık gelecek birleşime
bırakılır.” şeklinde hüküm bulunmaktadır.
Bir önceki oturumda Hükûmet yerinde değildi.
Bu nedenle, İç Tüzük’ün 62’nci maddesi gereğince, bu görüşülmekte olan kanunun
bir sonraki birleşime bırakılmasını düşünüyorum. Bu şekilde uygulama
yapılmasını talep ediyorum Değerli Başkanım. Çok teşekkür
ederim. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, biraz evvel birleşimin başında, Komisyonu sordum “Burada”
dendi, Hükûmeti sordum “Yok” dendi, ben birleşime ara
verdim. “Ertelenmiştir” deseydim Sayın İçli’nin
dediği doğru olacaktı. “Ertelenmiştir” demediğim için, birleşime ara vermek
Başkan Vekilinin kendi inisiyatifindedir, onun
takdiridir. Dolayısıyla, yapılan işlemde bir yanlışlık söz konusu değil. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Doğru. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Efendim, tutanağı getirirseniz öyle demediniz. İsterseniz,
tutanakları getirtin… BAŞKAN –
“Ertelenmiştir” demedim. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Bakın efendim “Hükûmet” dediniz
beklediniz, Hükûmet, sırasında değildi. Bakın, Hükûmet yoktu. Birleşim ayrı,
oturum ayrı, siz oturuma ara verdiniz, birleşime ara vermediniz. Oturuma ara
verdiniz, oturumlar sıra sıra… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, arkanızdakiler yanıltabilir
sizi. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Yani, memur arkadaşlar farklı şey söylüyor ama,
İç Tüzük’ün 62’nci maddesi keyfe göre, yoruma göre değil. Hükûmet
başından sonuna kadar oturacak, yoksa bir sonraki birleşim, bir sonraki
birleşim… Bugün günlerden çarşambaysa, perşembe günü. Oturum
ayrı, birleşim ayrı. Bakınız, elimizde, dağıtılan gündemde 107’nci
Birleşim… BAŞKAN –
“Ertelenmiştir” demiş olsaydım, siz haklısınız. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Hükûmet oturmak durumunda, oturmadıysa… BAŞKAN – Hükûmetin oturmak durumunda olduğunu biliyorum. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Değerli Başkanım, bakın, lütfen, ben sizin takdirinizi bir
değerlendirmeye tabi tutmuyorum. Ben, İç Tüzük’ün, biraz evvel okuduğum amir
hükmünü… Hükûmet başından sonuna kadar oturacak. “Hükûmet yerinde yoksa bir sonraki birleşime ertelenir.”
diyor. Sizin takdirinize bağlı değil, ertelenecek o. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ara verdi. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Ara verme değil. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 55’e göre ara verdi. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Bakın, ara vermedi. Tutanaklara bakın, ara vermedi. Ara verse…
Bakın, tutanaklar gelsin. “Hükûmet? Yok.” dediniz,
zapta geçti. Bakın, zaptı getirin, bakalım. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Hükûmet? Yok.” demedi orada. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Zaptı getirin, tutanakları getirin, bakalım. YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Birleşimin başında Hükûmet vardı zaten. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Getirin tutanakları, görelim efendim tutanakları. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Tabii canım. H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir)
– Başkanlık Divanının yorumuna açık bir olay değil, İç Tüzük amir. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Hükûmet
olmadığı zaman, zaten siz ara veremezsiniz efendim. Hükûmet
yok zaten. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Bitti… Sizin takdirinize bağlı değil. Başkanlık Divanının
takdirine bağlı değil. Hükûmet oturacak orada. MUTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – İç Tüzük 55’e göre… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Her görüşmenin başından sonuna kadar, Hükûmet adına görüş bildirmek üzere Başbakan veya ilgili
bakan yerinde olur.” diyor. Bu kadar açık ve net. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Bu kadar. “Olmazsa bir sonraki birleşime ertelenir.” diyor. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – 55’e göre… H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Hayır. Bak takdir yok. “Olmazsa bir sonraki birleşime ertelenir.”
diyor. Hiç öyle yoruma tabi değil. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, hayır, görüşmenin başında hazırdı ama. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sonuna kadar oturur. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, 62’ci maddeye bakarsanız “Görüşmenin başında.” diyor. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Oturacak… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Görüşmelere başladığımız anda var. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Görüşmenin başından sonuna kadar…” H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – “Hükûmet? Yok.” dedi. Tutanaklara
geçti. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Diyelim ki ertelendi, söylediğiniz doğru, ertelendi. Ne olacak? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Zaten yoksunuz ki! Yarın devam edecek. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Buradayız ama. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Zaten yoksun burada. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Efendim, hukuka uymak durumundayız. Olur
mu “Ne olacak?” Bu, bizim çalışma esaslarımızı belirleyen… BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) – Yani, Meclis çalışmasına ne faydası olacak? H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Efendim, çalışacaksa arkadaşlarınıza söyleyin gelsinler,
otursunlar burada. Burada 5 kişiyle, 10 kişiyle yasa çıkarılmaz. Gelin, 340
milletvekili oturun burada. Hükûmet de burada
otursun, siz de oturun. Hükûmet yerinde yok, AKP’li
milletvekilleri yok, 10 kişiyle Meclisi çalıştıracaksınız! Var mı öyle bir şey?
Biz gereğini yapıyoruz, görüyorsunuz. BAŞKAN – Birleşime
beş dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 15.29 BEŞİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 15.34 BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 107’nci Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum. Sayın
milletvekilleri, birleşimin başında Komisyon ve Hükûmeti
sordum. Bu tespiti yaparken Komisyonun burada olduğunu gördüm, Hükûmetin burada olup olmadığını tespit ederken birleşime
ara verdim ancak “Ertelenmiştir.” ifadesini kullanmadım. Bu durum tutanakla
sabittir. Dolayısıyla, görüşülen işin ertelenmesi söz konusu değildir, önceki
uygulamalar da bu yöndedir. Komisyon? H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, usul tartışması açmak istiyorum efendim 63’e
göre. O bir görüşümdü… BAŞKAN – Ben size
söz verdim. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Siz verdiniz, sonra içeri geçtiniz. Bu görüşünüzle ilgili usul
tartışması açmak istiyorum efendim. BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) – Aynı görüş, görüş değişmedi. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – O ayrı… Ayrı konular efendim. Bakın, ben talep ettim, görüştüm,
siz içeride değerlendirdiniz, bana bir görüş açıyorsunuz. BAŞKAN – O zaman,
ben sizin… Daha evvel söz verdim size, onun üzerine bir yeni görüşme yaptık ve
sonuçta tutanakları getirttim, böyle bir sonuç çıktı. Şimdi… H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Bu yeni bir işlemdir. Bu yaptığınız yeni işleme karşı usul… BAŞKAN – Peki, o
zaman ben sizin tutumunuzu oya sunayım, ondan sonra şey yapılması… H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Ama görüştükten sonra isterseniz sunun. BAŞKAN – Yok,
önce… H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Ben görüşümü, ne söyleyeceğimi size söylemedim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, sizin tutumunuz yani uygulamanız doğru çünkü İç
Tüzük’te diyor ki: “Görüşmenin başında hükûmet yoksa
ertelenir.” Dolayısıyla, başta hükûmet varsa
ertelenmez. Bu manada uygulamanız doğru efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Sayın
İçli, şimdi, siz ısrar ediyorsanız konu üzerinde ben -benim tutumum,
Başkanlığın tutumu değişmemiştir- Başkanlığın tutumunu oya sunacağım. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, daha önce siz bana söz verdiniz, ben kendi
görüşümü belli ettim. BAŞKAN – Evet. H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir)
– Sonra, Başkanlık olarak bir değerlendirmede bulundunuz ve yeni bir… BAŞKAN – Evet,
tutanaklardan bahsettiğiniz için ben de tutanakları getirttim. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Evet, elimde tutanak. Ben de bu konuda… BAŞKAN – Size de
gönderdim. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Evet. Siz bu konuda görüşünüzü bildirdiniz. Bana izin verin, bir
dakika konuşayım. Demin “Beş dakika.” dediniz, otuz saniyede konuştum. Ben
Başkanlığın uygulamasını… BAŞKAN – Şimdi,
bakın, bu tarzda bir konuşma usulümüz yok. Ben size söz verdim, görüşlerinizi
dinledim. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Değerli Başkanım, Başkanlığın uygulamasını suistimal
etmek… BAŞKAN -
Dolayısıyla, o konuda bir tartışmayı beraberce tamamladık ve “tutanaklarda
göreceksiniz” dediğiniz için ara verdim; gittik, tutanakları getirttik,
üzerinde düşündük, baktık ve sonuç olarak eski uygulamalarla birlikte konuyu bu
şekilde kararlaştırdık. Teşekkür
ediyorum. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkanım… BAŞKAN - Şimdi
devam ediyorum. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, bakın, böyle bir uygulama yok. YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – 62’nci madde açık. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Bana milletvekili olarak demin beş dakika verdiniz, otuz saniyede
konuştum geri çekildim. Bu tutanaklarla ilgili -yeni getirttirdiniz- yeni bir
görüş belirtiyorsunuz. Bu tutanak da benim elimde. Ben bu konuda görüşümü bir
dakikada sunarım, yine değerli milletvekillerinin oyuna sunarsınız. Takdir
sizindir. Milletvekilinin bir dakika şurada kendini ifade etmesi… BAŞKAN – Yeni
olan şey nedir? H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Efendim? BAŞKAN - Yeni
olan nedir? H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Bakın efendim, tutanak da benim elimde “Komisyon? Burada.”
diyorsunuz. BAŞKAN – Evet. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – “Hükûmet?” diyorsunuz. Bakın yoklama
yapıyorsunuz, Hükûmet yok. Mustafa Elitaş… Bir de ben böyle
bir usulü de şey yapmıyorum. Ben size karşı bağırmak durumunda mıyım Sayın
Başkanım? Şurada mikrofon varken şurayı açın, teknolojik olarak ben böyle
konuşayım. BAŞKAN – Peki,
demin üç dakika konuşmuştunuz, size iki dakika daha veriyorum. Buyurun. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) - Teşekkür ederim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Usul tartışması mı açtınız? BAŞKAN – Hayır,
beyefendiye söz verdim. 4.-
Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bir önceki
oturumda başlanmış bir kanun tasarısının görüşmelerine, birleşime verilen
aradan sonra devam edilmek üzere tekrar başlanırken Hükûmetin
yerinde olmaması hâlinde, tasarının görüşmelerinin bir sonraki birleşime
ertelenmesi gerekirken ertelenmeyip usul hatası yapıldığına ilişkin açıklaması H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Değerli Başkanım, sizi incitmek istemiyorum. Ortada bir uygulama
var. Bakın, biraz evvel İç Tüzük’ün 62’nci maddesini okudum “Hükûmet, görüşmenin başında hazır değilse…” diyor, doğru.
Bu birleşimdir, doğru, hazır. Ara verdiniz, aradan sonra yoklama yaptınız.
Yoklamada komisyonu sordunuz “Komisyon? Burada.” dediniz. “Hükûmet?”
dediniz, Hükûmet yok. Oradan bağırdık “Hükûmet yok.” dedik. AKP Grup Başkan Vekili “Beş dakika ara
verin.” dedi. Bakın, tutanakta Sayın Başkan. Siz de “Birleşime beş dakika ara
veriyorum.” dediniz. YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Görüşmenin başı neresi, görüşmenin başı? H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – İzin verir misiniz, ben Sayın Başkana hitap ediyorum. Benim görüşüme
göre, hükûmet burada yoksa İç Tüzük’e göre “…o konudaki
görüşme bir defalık gelecek birleşime bırakılır.” diyor, bir defalık gelecek
birleşime… Benim görüşüm bu. Bakın, tutanak
geldiği zaman, tutanakta ara veriyorsunuz, birleşime ara veriyorsunuz. Bunu
ifade ediyorum Değerli Başkan. Onun için, uygulamanız İç Tüzük hükümlerine
aykırıdır. Şimdi, benim bu görüşümü değerli milletvekillerinin oyuna
sunabilirsiniz. Kabul ederler etmezler, o ayrı konu. Çok teşekkür
ederim. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Ben
teşekkür ederim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, muhtemelen bu, siz ara verdiğiniz zaman Sayın Bakanın
o ara vermeyle ilgili sürenin uzatılmasından ve sehven olmuştur. Dolayısıyla,
bu, Hükûmetin olmadığı bir zamanda birleşime ya da
oturuma başlanacağı anlamında değildir. Ama Sayın Bakan belki de o zaman
süresini geçirmiş olduğu ve o süre de anlaşılmadığı için sehven bir uygulama
olmuştur. Dolayısıyla biz yapacağımız uygulamayı bu yönde anlıyoruz. Arz ederim
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Bakan gelişmeleri biraz geç takip ediyor. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer bu konuda Hükûmetin
dikkatini çekerseniz bundan mutluluk duyarız. BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bu konuda çok dikkatli olacağımı, bundan
sonra… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, Hükûmetin dikkatini
lütfedip çekerseniz… BAŞKAN – Hükûmeti takip konusunda çok dikkatli olacağımı beyan
ediyorum. Ben Sayın Elitaş’ın “Beş dakika ara verin.” sözünü duymamıştım. Çünkü
“Şimdi geliyor.” denilmişti Sayın Bakan için, o arada ona bakınırken, o arada
beş dakikalık ara verdim. Teşekkür ederim. 226 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) B)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ve 29 milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü Güney’in; Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç’un; Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Şinasi Öktem’in;
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan
ve Kemalettin
Aydın’ın; Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili
İlhan Evcin’in; Hakkâri Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in;
Iğdır Milletvekili Ali Güner’in; İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun; Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560, 1/540,
1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179, 2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209, 2/214,
2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221, 2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226) (Devam) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Bütün azametiyle orada. BAŞKAN – Gruplar
adına söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Akif Akkuş’ta. Buyurun Sayın
Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, şimdi 9 tane devlet üniversitesi, 2 tane de vakıf üniversitesi
olmak üzere bu yasa ile 11 tane yeni üniversite kuruluyor. Elbette ki
üniversiteye girmek isteyen öğrencilerin sayısına, miktarına baktığımız zaman
bunların 1,5 milyon civarında olduğunu görüyoruz. Üniversitelerimize, özellikle
devlet üniversitelerine girebilen öğrenci sayısı ise 125 bin civarında. Tabii,
bu açık öğretimi ayrı tutuyorum bundan. Dolayısıyla üniversiteye girmek için
büyük gayretler sarf eden, üniversiteye girmek arzusunda olan Türkiye’nin genç
nüfusuna bu yeni açılan üniversiteler bir imkân sağlayacaktır diye düşünüyorum. Bu yeni
üniversiteler kurulurken, biz üniversite eğitimi için sadece üniversite açmanın
yeterli olmadığını biliyoruz. 1993 yılında açılan, böyle küçük illerimizden
birine açılan bir üniversite, on beş sene geçmiş olmasına rağmen hâlâ bocalama
döneminde, bocalama dönemini yaşıyor. Bu da şunu gösteriyor: Üniversitelerin
sayısını açarken bazı konuları dikkate almamız gerektiğini gösteriyor. Tabii, genellikle
bu açılan yeni üniversiteler, bütün illere üniversite açmış olmanın yahut açmış
olma düşüncesinin bir sonucu gibi gözüküyor. Belki bundan rant
elde etmek de isteniyor olabilir ama bizim temennimiz, bu ranttan çok
üniversiteye ihtiyacı olan gençlerimizin buralarda eğitim göreceğini düşünerek,
bunu olumlu bir gelişme olarak gördüğümüzü belirtiyorum. Ama dediğim gibi araç
gerecin hazırlanması, üniversitelerimizin karşısına çıkacak en önemli
sorunlardan birisidir. Yine öğretim üyesi sayısı yahut öğretim üyesinin
yetiştirilmesi önemli sıkıntılardan birisi olacaktır çünkü o üniversitelerde ders
verecek öğretim elemanlarının bulunması, oralara onların gitmesi kolay
olmayacaktır. Benden önce
konuşan bazı vekil arkadaşlarımız belirtti. Mesela, Bingöl Üniversitesine
öğretim elemanı bulmanın güç olduğunu, kurulmuş olan Bingöl Üniversitesinde
mevcut öğretim üyesinin yok denecek kadar az olduğunu belirtti ki doğru
söylüyor. Yarın, biz, Şırnak’a, Hakkâri’ye, Ardahan’a, buralara öğretim üyesini
kolay bir şekilde getiremeyeceğiz çünkü onları cezbedecek,
onların oraya gitmesini arzu edecek birtakım imkânları sunmamız söz konusu
olmayacaktır. Ancak her şeye rağmen bu üniversitelerin kuruldukları merkezlere
ekonomik ve sosyal katkılar sağlayacağı ümidiyle yine belirtiyorum, hayırlı
olsun diyorum. Değerli
milletvekilleri, üniversite, bilim ve öğretim fakültelerinden oluşan,
öğrencilerine ihtisas kazandıran, yükseköğretim ve bilim kuruluşlarıdır.
Üniversitelerin temelinin Roma İmparatorluğu döneminde atıldığı kabul edilir. Başlangıçta
üniversiteler, daha çok hukuk alanında çalışmalar yapmakta ve bu konularda
bilgi vermekteydi. Günümüzde ise üniversiteler, insanoğlunun bütün uğraşlarını
içine alan bilim kurumları hâlinde gelişmişlerdir. 2’nci ve 3’üncü
yüzyıllarda Roma hukukunun öğretildiği ilk fakülteler ortaya çıkmıştır. Bugün
üniversitelerimizde hukuk fakültelerinde hâlâ Roma hukuku diye bir dersin
olduğunu da hatırlatırım. İlk gerçek
üniversite Roma İmparatorluğu’nun ikinci merkezi olan İstanbul’da kurulmuştur.
Dikkatinizi çekiyorum, 425 yılında kurulmuş bu üniversite. 11’inci yüzyılda
daha çok hukuk konularına dayanmak üzere bunu takiben Bologna, Pavia, Ravenna ve Paris
üniversitelerinin kurulduğunu görüyoruz. Üniversiteler bu
aşamada ilahiyat, kilise hukuku, tıp ve genel meslekler olmak üzere dört
fakülteden meydana gelmekte idi. Bugün de çok fazla değiştiğini söyleyemeyiz
üniversal anlayışın çünkü üniversitelerimizde diyoruz ki bir fen-edebiyat
fakültesi mutlaka bulunmalı ki burada temel bilimler veriliyor. Bu dönemde
üniversiteler piskoposluğa bağlı, kançılar denilen yöneticilere sahipti yani
kilisenin etkisi altında faaliyet göstermekte idiler. 1245’ten sonra her
fakülteyi temsil eden 4 dekan 1 rektörün başkanlığını kabul etti ve
üniversiteler piskoposluktan koparak özerk kurumlar hâline geldi. Değerli
milletvekilleri, üniversiteler gelişmenin, değişmenin ve ilerlemenin kaynağı
olan yerlerdir. Bu açıdan baktığımız zaman ilk üniversitelerin Rönesans çağının
gelişmesinde büyük bir rol oynadığını görüyoruz. Millî devletlerin doğması ve
Latince yerine millî dillerin kullanılmasında önemli etkileri olmuştur. Bu da
bu kurumların millî eğitim veren yüksek eğitim kurumları hâline gelmesini
sağlamıştır. 18’inci yüzyıl
sonunda ve 19’uncu yüzyılda üniversiteler gittikçe gelişti ve devlete bağlı
millî kuruluşlar hâline geldiler. Bugün çağın gerçeklerine uygun eğitim ve
öğretim veren aynı zamanda birer araştırma kurumlarıdır. Ülkemiz
üniversitelerinin kuruluş ve gelişmesine de kısaca bakacak olursak,
değerlendirecek olursak: Türkiye’de üniversite eğitimi darülfünunla başlar. Bu
eğitim kurumu Darülfünun-u Osmani, Sultani, Şahane ve
İstanbulluların Darülfünunu adlarıyla dört aşama geçiren bir eğitim kurumudur.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti 21 Nisan 1924 tarih ve
493 sayılı Kanun’la bu eğitim kurumunun tüzel kişiliğini kabul etmiştir. 7 Ekim
1925’te ise bilimsel ve idari özerklik tanındı. 15 Mart 1933 tarihli toplantıda
Hükûmet, Millet Meclisine arz edilen bir kanunla
darülfünunu kaldırma kararını onayladı. Böylece 31 Mayıs 1933 tarih ve 2252
Sayılı Kanun ile darülfünun tarihe karışmış oldu. Değerli
milletvekilleri, bunları şunun için belirtmek istedim: Yani bu tarihî sürece
girişimin sebebi, üniversitelerin Orta Çağlardan günümüze kadar basamak basamak bir gelişmenin sonucu olarak ortaya çıktığını
göstermekti. Biz şimdi ne
yaptık? Biz, dokuz tane devlet üniversitesini bir çırpıda kuruveriyoruz. Bunun
ne gibi eksikleri olacak? Hangi aksaklıklarla karşılaşacağız? Herhâlde bunları
bu kuruluş aşaması gerçekleştikten ve uygulama başladıktan sonra göreceğiz diye
düşünüyorum. Türkiye'nin ilk
üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi, ülkemizin bugün de en büyük
üniversitelerinden birisidir. Üniversiteye bilimsel ve idari özerklik 13
Haziran 1946 tarih ve 4913 sayılı Kanun’la tanındı. Bu Kanun, 1960 ve 1963
yıllarında 115 ve 345 sayılı Kanunlarla değiştirildi. Ankara’da 1935
yılında Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi kuruldu. Daha sonra, sırasıyla Hukuk,
Fen Fakültesi, Tıp Fakültesi, Ziraat ve Veteriner Fakülteleri ile İlahiyat
Fakültesi kurulmuştur. 1950’den önce kurulan bu fakülteleri Siyasal Bilgiler
Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Eğitim Fakültesi ve Diş Hekimliği Fakültesinin
kuruluşu takip ederek, Ankara Üniversitesi tamamlanmış oldu. Bunlara daha
sonra, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi
gibi yeni üniversiteler eklendi ve üniversitelerimiz tüm ülke sathına yayıldı.
Bugün görüşmekte olduğumuz bu yasayla üniversitelerimizin sayısı 33’ü vakıf
olmak üzere 127’ye ulaşacaktır. Değerli
milletvekilleri, üniversiteler evrensel kurumlar olup geçmişten günümüze
otoriteden bağımsız olarak bilgi üretmek ve yaymak konusunda sabırlı ve kararlı
bir mücadeleden geçerek, hâlen de bunun içinde olarak bugünlere kadar geldiler.
Üniversiteler, karşılıklı tartışma ortamında herkesin kendisini ifade edebilme
şansını bulmasının arzulandığı bir irade ve fikir ortamı olmalıdır. Tabii, bunların
bugün bu şekilde olduğunu kabul etmemiz yahut da bunlara “Doğrudur, evet
öyledir.” dememiz çok da söz konusu değil. Çünkü üniversitelerimizde maalesef
YÖK Kanunu ile, her yerde olmasa bile, her
üniversitede olmasa bile, oldukça despotik birtakım tutumlar hâlâ
sergilenmektedir ve buna da maalesef hiç kimse mâni olmak gibi bir tutum
içerisinde bulunmamaktadır. Türk
üniversitelerinden istenen ve beklenen “Türk milletinin bütün fertlerini
Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini
bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin millî, ahlaki, insani,
manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini,
vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve
Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını
bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmektir.”
diye belirtiyoruz. Böylece, bir
yandan, Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak,
öte yandan, millî birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel
kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk milletini çağdaş
uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir örneği yapmak ve dünya medeniyetine
katkılar sağlayacak şekilde gençlerimizi yetiştirmeye yönelik üniversiteler
kurmak mecburiyetindeyiz. Anayasa’mızın
yükseköğretimle ilgili 130’uncu maddesinde “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli
düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak,
ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından
kanunla kurulur.” hükmü bulunmaktadır ancak daha sonra bunlara vakıfların da
üniversite kurabileceği ilavesi yapılmış bulunmaktadır. Değerli
milletvekilleri, üniversitelerimizin sayısını yüz yirmi yedi olarak belirttik.
Bunlar yeterli mi? Hızla artan nüfusumuzun üniversite okuma, üniversite eğitimi
alma ihtiyacını henüz karşılamaktan uzak ve bakıyoruz, ortaöğretimi bitiren her
100 öğrenciden ancak yüzde 15’i üniversitelere girebilmektedir. Üniversitelerimizde
eğitim öğretim için gerekli olan araç gereç, laboratuvar,
hatta derslikler bile hâlâ yetersizdir. Eğitim ve öğretimin temelini oluşturan
öğretim elemanlarının sayısı plansız programsız üniversite açılmasından dolayı
yine yetersiz. Mesela bakıyoruz, OECD ülkelerinde öğretim üyeleri başına düşen
öğrenci sayısı 14,8; ülkemizde ise bu rakam 23’tür. Hâl böyle iken
yeni üniversiteler sadece kurulduğu yörenin veya şehrin ekonomisine katkıda
bulunsun diye kurulmamalı, ülkeye ve bilime katkısı ön plana alınmalıdır.
Tabii, başta belirttim yani bu üniversitelerin kurulması buralara mutlaka
ekonomik ve sosyal katkılar sağlayacak, bu da o şehirlerimiz için, o
yörelerimiz için faydalı olacaktır, bunu bir kenara koyuyorum. Ama bu, sadece
kurulsun diye üniversite kurulmaması gerektiğini belirtiyorum. Maalesef bugünkü
görüntü bunu gösteriyor ve bunu, önümüzdeki yıllarda göreceğiz, önümüzdeki
yıllarda hep birlikte yaşayacağız. Buralara öğretim elemanı bulma sıkıntısı
olacak, bina sıkıntısı olacak, maddi kaynak aktarma sıkıntısı olacak ve
buralar, maalesef, gereken derecede bir yükseliş trendini
yakalayamayacaklar diye belirtiyorum. Bir cadde ve
birkaç sokaktan mürekkep şehirlerimize üniversite kurulurken o şehre gelecek
gence bir şeyler verecek ancak il olamamış fakat birçok ilden daha fazla
ekonomik, sosyal ve kültürel etkinliği olan ilçelere de üniversite kurulması
gereği dikkate alınmalıdır diyorum. Buralara kurulacak üniversiteler daha hızlı
gelişecek ve Türkiye'nin ekonomik, sosyal, kültürel ve bilimsel seviyesine daha
fazla katkıda bulunacaktır diye belirtiyorum. Tabii, bir de şu
açıdan olayı ele alıyorum: Bakıyoruz, niçin (A) şehrimizde nüfus toplanmamış da
(B) şehrimizde nüfus toplanmış? Ama bu nüfusun toplanmadığı şehrimiz il olmuş,
nüfusun toplandığı şehrimiz ise maalesef ilçe olarak kalmış. Burada, elbette ki
insanların kolay yaşaması, karnının kolay doyması, iklimin müsait olması gibi
birçok faktör etkili olmaktadır. Ee, şimdi biz,
gençlerimizi, çocuklarımızı “bu ilçe” diye, üniversite açmayarak bu imkânlardan
neden uzak tutuyoruz, niçin uzak tutuyoruz? Bereketli, insanların daha kolay
yaşayabileceği çevre şartlarına, çevre özelliklerine, sosyal özelliklere ve de
ekonomik faktörleri yeterli olan buralara da mutlaka birer üniversite
düşünülmeli diye bakıyorum. Evet, değerli
milletvekilleri, buralara akademik personel bulmakta zorlanacağımızı belirttim.
Akademik personelin en önemli sıkıntılarının başında kadro yetersizliği ve bu
kadroların, yöneticilerinin himmetine bırakılmış olması da etkilidir diyorum. Rektörlerin üç
aşamalı olarak atanmalarına rağmen, özellikle öğretim üyeleri üzerinde rektör
seçimleri son derece büyük olumsuzluklar içermektedir. Rektör, kadroları
seçimde bana oy verip vermeyecek anlayışına göre kullanmaya çalışıyor. Bu, hak
edenin her zaman hakkını almasına mâni olduğu gibi, geleneksiz, bilimsel seviye
ve anlayıştan uzak kişilerin kadrolara daha kolay atanmasını sağlıyor. Bunun da
mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Bu bakımdan diyorum ki: Mutlaka çok zor
şartlarda bulacağız, belki bulamayacağız ama bulursak da ufku geniş, gönlü bol
hocalarımızı bu yeni kurulan üniversitelerin başına getirerek bu sıkıntılara
buralara gitmek isteyenlerin düşmemesini sağlamalıyız diye belirtiyorum. Değerli
milletvekilleri, şimdi, tabii, burada bu yeni kurulacak üniversite
şehirlerimizin insanlarının affına sığınarak ve de onların buradaki
temsilcileri sayın milletvekillerimizin affına sığınarak şunları belirtmek
istiyorum: Yeni üniversite kurulacak il merkezlerinin nüfusları ile ilçelerin
nüfuslarını karşılaştırmanızı istirham ediyorum ve bunu burada veriyorum.
Mesela bakıyoruz: Ardahan 17 bin nüfusu var, Şırnak 54 bin nüfusu var, Artvin
24 bin, Gümüşhane 28 bin, Sinop 34 bin, Iğdır 75 bin, Hakkâri 57 bin, Bartın 47
bin, Bayburt 32 bin. Geliyoruz şimdi ilçe diye üniversite kurulmayan, bu haktan
mahrum edilen yerlere: Tarsus 229 bin, İskenderun 177 bin, Söke 115 bin,
Bandırma 110 bin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Bir dakikam daha yok mu? BAŞKAN – Verdim
ben size bir dakika. Teşekkür ederim. AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sağ olun
Sayın Akkuş. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Necat Birinci. Buyurun Sayın
Birinci. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün üzerinde görüşmeler yapmakta olduğumuz bu kanun,
Türkiye'nin, artık, her ilinde bir üniversite olmasını sağlayacak bir
düzenlemeyi getiriyor. Bu yasa ile -alfabetik olarak sayarsak- şu sıraya göre:
Ardahan, Bartın, Bayburt, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Şırnak, Tunceli ve Yalova
illerimiz kendi üniversitelerine kavuşacaklar. Bu, kutlu bir olaydır. Bu durumu
sağlayan bu yüce Parlamento, iktidarı ve muhalefeti ile bütün parti grupları
ile bu ortak sevinci paylaşıyorlar şüphesiz, her ne kadar tenkit ediyorlarsa
da. Türkiye’nin her
iline bir üniversite kazandırma çalışmasını yapan yüce heyetinizi şahsım adına
kutlar ve yasa kutlu olsun diyorum. Bu sonucun
alınmasında Sayın Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, eğitimi toprakta
tohum, buğdayda başak, hamurda maya olarak nitelemesinin ve eğitimi hükûmet politikalarında birinci sıraya oturtmasının büyük
rolü ve yeri vardır. Ama toprakta tohumun ne anlama geldiğini, buğdayda başağın
neyi ifade ettiğini hatta hamurun nasıl mayalandığını ve sürecini takip
edemeyen arkadaşlar bunu tenkit etmekte serbesttirler ve gayet de tabiidir ama
bu süreci iyi bilmek gerekir. Bunu da göz ardı
edemeyiz. Bu yasayla üniversiteye kavuşan dokuz ilimiz sadece üniversitelerine
kavuşmuyorlar, o ilin kültürüne, ekonomisine, sosyal hayatına, kalkınmasına,
çağın gerektirdiği yaşama düzeyine, düşünme ve uygulama şekli ve çeşitliliğine
etki edecek değişim ve dönüşümün öncüsü olacak kurumlara da kavuşmuş
olacaklardır. Yani üniversiteler, kuruldukları illerin çimentosu, vatan
bütünlüğüne bağlanması, insanlarımızın millet olma bilincinin gelişmesini
sağlayacak en üst kuruluşlardır. Bu yönde hizmeti dahi takdire değerdir ve
önemlidir. Hiç şüphesiz,
eğitim, bireyin ve toplumun gelişmesini sağlayan, ekonomik kalkınmayı
destekleyen, maddi ve manevi kültür değerlerini koruyup geliştiren ve gelecek
nesillere aktarılmasını sağlayan, varlığı ve geliştirilmesi ihmal edilemez
kavrayıcı, kuşatıcı bir alandır. Eğitim, durağanlığı kıran, değişimi ve
gelişimi sağlayan bir disiplindir. Değerli
milletvekilleri, bu dokuz ile tesadüfen, gelişigüzel üniversite açılmıyor. Biz
eğitimi bütün olarak gördüğümüz için bu illere 2003 yılından 2007 sonuna kadar
eğitimde yapılanların bazı örneklerini size vermek istiyorum ve göreceğiz ki
tıpkı üniversitelerde olduğu gibi, AK Parti Hükûmeti ve onun grubu nasıl üniversite
sayısını mevcuda yakın bir şekilde geliştirmişse, oralarda okul öncesinden
bütün ortaöğretim içinde de aynı gelişmeyi sağlamıştır. Mesela Ardahan’da
-alfabetik olarak söyledik- 2002’de 130 derslik vardı ortaöğretimde, bugün 216.
Yani Ardahan için yüzde 80 artış. Bu, bütün iller için… Ben sadece illeri
söylüyorum, yani şu dokuz ilde ne yapılmıştır, onu söylemek istiyorum.
İlköğretimde 903 derslik vardı, bugün 1.002 derslik. Belki nüfus biraz
kaymıştır ama okul öncesi sadece 31 derslik varken, bugün 102 derslik var. Yani
lütfen kalemi defteri alın, bir bölün, yüzde kaç artış olmuş, nüfusuna bağlayın
ve bir karara bağlayın. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Kafadan böleriz Hocam onu. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Siz fizikçisiniz bölersiniz; ben edebiyatçıyım, kalemle uğraşırım.
Ben kendim için söylüyorum. Ortaöğretim,
Iğdır: 105 derslik 221 dersliğe çıkmış. Yani yüzde 100’ün üzerinde bir artış
Iğdır’da. İlköğretimde derslik 869, 2007’de 1.041. BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Hocam, üniversitelere gelin. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Geleceğim, sabrediniz. Üniversite gökten zembille inmiyor, aşağıdan
yukarıya doğru çıkıyor. Oraya da geleceğim. Zaten gelmeye değil… Malum benden
önceki muhalefet sayın sözcüleri neler yapıldığını kendileri anlattı, benim
söyleyecek fazla sözüm yok. Ne kadar üniversite açıldı, nasıl açıldı diye. Biz,
o tenkitleri karşılayacağız. Okul öncesi 55
derslikti 109 derslik. Hakkâri 173 derslik ortaöğretimde, 307 derslik;
ilköğretimde 971 derslik, 1.216 derslik bugün. Okul öncesinde 33 derslik, bugün
86 derslik. Evet, geçiyorum, böyle devam ediyor. Yani AK Parti Hükûmeti, meseleyi, sadece üniversite açmakla, yani bir
tabela koyarak üniversite açmakla değil, vatanın bütünlüğünü sağlayacak, okul
öncesinde yüzde 11’le aldığı sayıyı bugün yüzde 30’a çıkararak… Yani beş buçuk
sene içinde ki, hedef yüzde 50’dir, o da sağlanacaktır. Vatanın bütünlüğüne
birey böyle katılır, eğitimle katılır. Evet, kaldığımız
yerden devam ediyoruz. Bir ülkenin
kendisini nasıl tanımladığının ve kendisine nasıl bir gelecek hazırladığının en
belirleyici göstergesi, o ülkenin eğitim sistemi ve bu sistemin de ne ölçüde
olduğudur. Bir şeyi daha
sizinle paylaşayım, yine, eksik olmasın, donanım açısından: Bakınız, aynı
illerde 2002 senesinde, Şırnak’ta 507 bilgisayar varmış bütün okullarda, bugün
3.206; Hakkâri’de 427 bilgisayar varmış bugün -bugün değil, 2007 sonu- 1.813.
İstatistikleri takip etmekte biz başarısız oluyoruz, çünkü biz burada rakamı
söylerken oraya yüz tane daha, ikiyüz tane daha
gitmiş oluyor. Bunun için, son derece önemli istihbari bizim örgütlenmemiz lazım Sayın Bakanım.
Bilgisayara hemen bunun geçmesi lazım. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İnternet sitesine koyarsanız… NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Iğdır’da 311 bilgisayar varmış, 1.577… İşte gecikiyor
İnternet’te… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gecikmesin işte Hocam. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Siz tuşa vuruncaya kadar yenileri geliyor Sayın Kılıçdaroğlu. Ardahan, 457
bilgisayar varmış 1.202 bilgisayar olmuş. Yine, böyle devam ediyor. Bilgi teknolojisi
sınıflarında da aynı şeyi görüyoruz. Şırnak’ta 48 bilgi teknolojisi sınıfı
varmış, bugün 143; Hakkâri’de 38 imiş, 73; Iğdır’da 18 imiş, 75; Ardahan’da 18
imiş, 52; Gümüşhane’de 26 imiş, 73… Şimdi, görüyoruz
ki, AK Parti Hükûmetinin millî eğitim politikası,
konuyu, hem donanım açısından hem de mekân açısından hem de müfredat açısından
-ki müfredatın değişmesini burada bahsetmiyorum, konumuz dışında, bunu
söylediğiniz gibi- kökten değiştiren bir yapının içine gelmiştir ve düşünen,
düşündüğünü söyleyen, söylediğinin peşinde olan ve uygulamaya geçiren
bireylerin yetişmesinde ve onların üniversal hayata hazırlanmasında okul
öncesinden ortaöğretim sınırlarına kadar üniversiteye bir hazırlığın içinden
geliyorlar. Dünya, her geçen
gün, eğitim, bilim ve teknoloji alanında baş döndürücü değişime ve gelişime
sahne olmaktadır. İçinde bulunduğumuz çağa, haklı olarak, bilim ve hürriyetler
çağı deniyor. Akıl ve bilimi rehber alıp hür ortamlarda eğitim ve teknolojiye
yatırım yapanlar yükselmekte, akıl ve bilime sırtını dönüp dar kalıplar içinde
zihinlerini ideolojik saplantılara teslim edenler ise yerinde saymakta, hatta
bu hızlı yürüyüşün gerisine düşmekte, kendi ezberlerini tekrar etmekte baş başa
kalmaktadır. Burada bir sayın
konuşmacıyı dinlerken, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”
isimli romanı hatırıma geldi. Tavsiye ederim, okuyunuz. Orada bir enstitü
anlatılır. Hiçbir işe yaramaz. Ama öyle teçhiz edilmiştir, öyle donanımlı bir
enstitüdür ki yaptığı hiçbir şey yoktur. Bunun için, değerli tenkitçiler -ve
Türk romanının en güzel tenkidî eseridir- tenkitte
örnek olması bakımından -tenkitlerimizi yönelteceğimiz dönemde, o gece-
“Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nden birkaç sayfa okuyalım ve tenkitlerimizi ona
göre yapalım, Hayri İrdal’ı hatırlayalım ve onun
durumuna düşmeyelim. Ben isim vermeden söylüyorum: “Türkiye bu son söylenen
duruma asla layık değildir. Dar kalıplar içinde üniversitelerini
kemikleştirmiş, hür düşüncenin kaleleri olması gereken üniversiteler belli
ideolojilerin kaynağı, savunucusu hâline gelmiş şekliyle. Bunu gören ve çağın
ölçülerine göre değerlendiren AK Parti Grubu ve onun içinden çıkan Hükûmetimiz, insanın refah ve mutluluğa zemin olan eğitim,
sağlık, adalet ve güvenlik üzerindeki çalışmalarının payandalarını
oluşturmuştur toplumda. Bu dört çalışma alanında da eğitim ve öğretimi dünya
standartlarına uygun hâle getirebilmek için yoğun bir çaba içine girmişlerdir. Dünyadaki
değişimin motoru hürriyettir. Değişimin ve gelişmenin lokomotifliğini yapan ve
onun yönünü belirleyen ülkelerin hürriyetlerini en geniş tutan ülkeler olduğu,
en gerideki vagonlarda da en bağnaz ve yasakçı ülkelerin doluşmuş bulunduğunu
gözden uzak tutmayalım. Öyleyse, yeniden tekrar ediyoruz: Üniversiteler hür
düşüncenin ve demokrasinin kaleleri olmalıdırlar. Yoksa,
filanca görüşteki bir öğretim üyesi adayı, bir yardımcı doçent adayı kadroya
başvurur, başarır diye kadroları ilan etmeyip, onları aylarca, yıllarca
çekmecesinde hapis tutan rektörlerimizin de olduğunu sizler de biliyorsunuz biz
de biliyoruz, isimler verebiliriz. Çünkü burada kadroların yetersizliğinden
bahsedildi, rektörlerimizin çoğu elindeki kadroları kullanmıyorlar ve lütfen
sorunuz “cetvellerinizde hangi kadrolar vardır ve siz hangilerini kullandınız?”
diye sorunuz ve buradan birlikte onu tartışalım, ondan sonra
üniversitelerimizin kadrosuzluğunun çaresini birlikte arayalım. Türkiye dünyada
yaşanan gelişmelere karşı duyarlılığını artırırken demokratikleşme ve kalkınma
süreçlerini birlikte yaşamaktadır. Bu süreç içinde yaşanan olumlu gelişmeler
toplumumuzun sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal sistemini olduğu kadar,
eğitim sistemini de etkilemeye devam etmektedir. Giderek eğitime olan talebin
artması, kaynakların en etkili ve verimli şekilde kullanmasını gündeme
getirmektedir. Şüphesiz eğitimdeki sorunların çözülmesi, eğitime yeteri kadar
kaynak ayrılması ve o kaynakların verimli bir biçimde kullanılmasıyla
mümkündür. Bunu gören AK Parti Hükûmeti, 2003’ten bu
yana bütçeden en büyük payı Millî Eğitime ayırmıştır. Yeterli midir? Bütçe
büyüdükçe bu pay da büyüyecektir ve Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi, görünen
gelecekte yine daima birinci sırayı almış olacaktır. Toplumsal
dönüşümü sağlamak, çağdaş uygarlık seviyesine çıkmak ve onu aşmak yolunda
toplumumuzun eğitim ihtiyacını karşılamak amacıyla, okul öncesi eğitimden
yükseköğretime, çıraklık eğitiminden yaygın eğitime ve uzaktan eğitime kadar
eğitimi geliştirme çalışmaları sürmektedir. Eğitimde yaşanan ve elde edilen
gelişme ve değişmeyi okul öncesinden başlayıp yükseköğretime gelmek suretiyle
anlatmak gerekir ama bizim bugün konumuz, dokuz ilimizde dokuz yeni
üniversitemizin açılması, yine yasaya bağlı olarak İstanbul’da iki vakıf
üniversitesi açılması. Yine, sayın hatiplerin ihmal ettiği bir konu yasada yer
alan: Altı ilimizin üniversitelerine ve üniversite hastanelerine tahsis edilen
kadroların listeleri bu yasada yer alıyor. Şimdi, değerli
arkadaşlar, yeni üniversiteler açılmasının iyi olduğu, kontenjanların
artırılması da gerektiği… Ve en tehlikesi ve gerçekten insanı dehşete düşürten
bir ifade, Anadolu üniversiteleri niteliğinin inkâr edilmesi, kabul edilir bir
olgu değildir. Arkadaşlar, şu
550… 549, 1’i rahmetli oldu bir arkadaşımız, henüz mazbatasını aldığı gün… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – 1 tanesi de Çankaya’ya gitti. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) - 549 milletvekilinden kaçı Anadolu üniversitelerinden mezun
olmuştur? Bütün onlara bu hakarettir, mühendislerine hakarettir, siyasal
bilimcilerine hakarettir, öğretmenlerine hakarettir, yetişmelerine hakarettir,
Türkiye üniversitelerine hakarettir. Değerli dostlar,
Orta Doğu Üniversitesi bir barakada kuruldu, Karadeniz Teknik Üniversitesi de
öyleydi. Şimdi, doğum olmadan gelişmeyi takip edemezsiniz. Önce tohum rahme
düşecek, tohum rahme düştü. Bu dokuz ilde yaşayanlar ihtiyaçlarını bölge
temsilcilerine, kendi milletvekillerine ilettiler. Bu yetmedi, oralara yapılan
ziyaretlerde vatandaşla beraber bu konular görüşüldü. Vatandaştan soyutlanarak
bu üniversiteler buralarda açılmadı ve hepsine soruldu ve burada tekrar
ediyorum: Kendisi -sadece Sayın Serter’in ismini
vereceğim, üniversiteden de arkadaştır; keşke, Kamer Genç de burada olsaydı-
Tunceli Üniversitesine bir su bilimleri fakültesinin açılmasını tenkit ettiler.
Değerli dostlar,
dünyanın en lezzetli alabalığı oradadır. Sayın Serter’i
davet ediyorum, bir gün gidelim Munzur Gözesi’nde -ki ben yedim, ben orayı iyi
bilirim- alabalık yiyelim. Dünyada, orada, sadece Tunceli’nin ekonomisini
düzeltebilecek bir yatırım olabilir. İçinizde Tunceli milletvekili bir tane
daha olması lazım....
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
– Kemal Kılıçdaroğlu var. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Evet, yanlış mı söylüyorum? SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Doğru Hocam, doğru da… NECAT BİRİNCİ
(Devamla) - Munzur, dünyanın en güzel yerlerinden birisidir. ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Kemal Bey Tuncelili Hocam. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Hayır, o Trabzonlu, o benim hemşehrim. ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Köken Tunceli. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) - Tunceli’de bulunmuştur belki. Evet, neyse… Yani arkadaşlar,
doğum olmadan büyümeyi sağlayamazsınız. Uludağ Üniversitesinin kuruluşunu ben
hatırlıyorum, Kayseri Üniversitesinin kuruluşunu ben hatırlıyorum ve yine
içimizden pek çoğu, 1992 yılında açılmış üniversitelerden gençlerimiz mezun
olabilmiştir. Eğer onlar o gün kurulmamış olsa idi, acaba bugünkü gelişmelerini
sağlayabilirler miydi? Hiç böyle mantık olabilir mi? Evet, Sayın DTP’li Milletvekili Arkadaşıma da bunu söylüyorum:
Diyarbakır Üniversitesi, Dicle Üniversitesi açılmamış olsaydı, Harran
Üniversitesi açılmamış olsaydı, Diyarbakır bu potansiyeli taşıyabilecek miydi?
Niçin bunu Şırnak’tan esirgiyorsunuz, niçin Ardahan’dan esirgiyorsunuz, niçin
diğer illerden esirgiyorsunuz? Buna ne hakkınız var? SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Kuruluşuna itiraz etmiyoruz Hocam. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Ediyorsunuz, zımnen ediyorsunuz. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Siz çocuğunuzu Bingöl Üniversitesine gönderir misiniz?
Takip edeceğim, çocuğunuzu Bingöl Üniversitesine gönderin bakalım, içiniz rahat
edecek mi? Hoca yok, bina yok… NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Arkadaşlar…Arkadaşlar… SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Çok övüyorsanız gönderin bakalım. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Torunumu gönderirim, çünkü benim çocuğum otuz beş yaşında, sizden
yaşlı. Benim çocuğum sizden yaşlı. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Torununuzu gönderin bakalım, içiniz rahat ediyor mu? NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Torunumu gönderirim tabii, gönderirim. Benim torunum bir devlet
okulunda okuyor. Devletin… SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Başbakan Amerika’ya göndersin çocuklarını… NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Başbakanıma laf söylemeyin! Yerinizden konuşmayın! Yerinizden
konuşmayın! (CHP ve MHP
sıralarından “Allah, Allah” sesleri) Evet. Sizin de Başbakanınız
değil mi yahu! Niye laf atıyorsunuz? Başbakanın oğlundan size ne, bana ne! (CHP
ve MHP sıralarından gürültüler) ATİLA EMEK
(Antalya) – Ne demek yani, ne demek? Amerika’da okutmuyor mu? NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Ben sinirlenirim. BAŞKAN – Sayın
Birinci, Genel Kurula hitap edin. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Arkadaşlar “Üniversite kurmak ciddi bir iştir.” dedi bir sayın
hatip. Evet… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Birinci, bir dakika ek süre veriyorum. Buyurun. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Lütfen sükûneti sağlar mısınız. BAŞKAN – Siz
buyurun, lütfen. Sayın
milletvekilleri… Buyurun Sayın
Birinci. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Arkadaşlar “Üniversite kurmak ciddi bir iştir.” dedi bir sayın
hatip. Çok doğru, gerçekten ciddi bir iş. Ciddi işler
AK Partide yapılır burada. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve MHP
sıralarından “Ooo!” sesleri, gürültüler) Türkiye'nin
en ciddi meseleleri
AK Partide görülür. Çözüm orada vardır. Onun için, Türkiye'nin
dokuz ili üniversitesine kavuşmuştur. Yine de size söyleyeyim, mesela bundan
önce kurulan Bitlis Üniversitesinin bütün kampusunu
bir hayırsever şekillendirecek. Arkadaşlar, bu
milletin hamiyet duygusunu imtihan etmeyelim, bu millet gönlü zengin millettir.
Nasıl Kayseri Üniversitesini yirmi beş senede Türkiye'nin büyük
üniversitelerinden birisi hâline getirdiyse, Tunceli Üniversitesini de… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birinci… NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – … Ardahan Üniversitesini de, Bartın’ı da, Yalova’yı da mutlaka aynı
seviyeye getirmesini, diğerlerini de bilecektir. Bundan sonra herhâlde nüfusu
200 binin üzerinde olan ilçelere de… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Süre bitti. BAŞKAN – Bitti,
teşekkür ederim. Bir dakika daha ekledim. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Eklediniz mi? BAŞKAN – Tabii,
ekledim. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – O zaman, hepinizden tek tek özür dilerim. METİN ERGUN
(Muğla) – Zamanı ayarlayamıyorsun daha, nasıl üniversite hocasısın! NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Ben vaktinizi çalmak istemem. AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Ayıp ediyorsun, çal be Hocam. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) - Hepinize saygılar sunar, bu Meclisin bu yasayı geçirmesiyle onur
kazandığını belirtmek ister, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birinci. Şahıslar adına 26
kişi aynı anda söz talebiyle müracaat etmiştir. Şimdi kura
çekeceğim: Faruk Koca, Ankara Milletvekili; Ayhan Sefer Üstün. Şimdi, maddeler
üzerinde çekiyorum: 1’inci madde: 19,
Cumali Durmuş; 3, Mehmet Emin Tutan. Ek madde 96: 18,
Mustafa Enöz; 16, Yıldırım Tuğrul Türkeş. Ek madde 97: 25, Alim Işık; 14, Turan Kıratlı. Ek madde 98: 22,
Behiç Çelik; 1, Kerim Özkul. Ek madde 99: 7,
Gülşen Orhan; 25, Alim Işık. Ek madde 100: 22,
Behiç Çelik; 1, Kerim Özkul. Ek madde 101: 24,
Reşat Doğru; 15, Ahmet Gökhan Sarıçam. Ek madde 102: 25,
Alim Işık; 15, Ahmet Gökhan Sarıçam. Ek madde 103: 21,
Ahmet Orhan; 17, Ali Uzunırmak. Madde 104: 20, Beytullah Asil; 1, Kerim Özkul. 105’inci madde:
10, Fahrettin Poyraz; 26, Hasan Çalış. Geçici madde 36:
21, Ahmet Orhan; 15, Ahmet Gökhan Sarıçam. Ek geçici madde
37: 8, Ahmet Aydın; 17, Ali Uzunırmak. Madde 4’e bağlı
ek madde 10: 19, Cumali Durmuş; 9, Faruk Koca. Ek madde 11: 8,
Ahmet Aydın; 25, Alim Işık. Madde 5’e bağlı
ek madde 9: 18, Mustafa Enöz; 22, Behiç Çelik. 5’inci maddeye
bağlı ek madde 10: 14, Turan Kıratlı; 21, Ahmet Orhan. Geçici madde 1:
20, Beytullah Asil; 2, Ayhan Sefer Üstün. Madde 6: 15,
Ahmet Gökhan Sarıçam; 19, Cumali Durmuş. Madde 7: 10,
Fahrettin Poyraz; 6, Ramazan Başak. İç Tüzük madde
86’ya göre lehinde 15 kişi söz istedi, onlar arasından çekiyorum:1, Kerim Özkul; 15, Ahmet Gökhan Sarıçam. Hükûmet adına Sayın Bakan buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde Hükûmet
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, 2003 yılının başında Türkiye’nin 81 vilayetinin 40’ında
malumunuz üniversite vardı, 41’inde üniversite yoktu ve Sekizinci Beş Yıllık
Kalkınma Planı’na göre Türkiye’de yaygın öğretimi, yani açık öğretimi bir
tarafa bırakıyorum sadece örgün öğretimde yüzde 28’lik bir okullaşma oranı
yükseköğretimde hedeflenmişti ama maalesef bizim ilk etapta kurduğumuz 15
üniversite, ardından kurduğumuz 17 üniversiteye rağmen, Türkiye’de 2007 yılında
örgün öğretimde, yani dört yıllık fakülteler, meslek yüksekokullarıyla
birlikte, Türkiye’deki yüksek öğretimdeki okullaşma oranı sadece yüzde 24’e
ulaşmıştır. Hedeflenenin 4 puan gerisinde
kalmıştır yeni kurulan 32 üniversiteye rağmen. Dokuzuncu
Kalkınma Planı’nın hedefine göre ise bizim örgün öğretimde yüzde 33’lük bir
orana ulaşmamız gerekiyor. 2012-2013 öğretim yılında örgün öğretimde yüzde
33’lük bir okullaşma oranına, genel yükseköğretimde de yüzde 48’lik bir
okullaşma oranına ulaşmamız gerekiyor. Peki, bütün
değerli milletvekili arkadaşlarım burada şunu ifade ettiler: Üniversite
kapılarına her yıl 1,5 milyon ile 2 milyon arasında öğrencimiz yükseköğretim
imkânı bulabilmek için yığılıyor, ÖSS sınavlarına 1,5 milyon ile 2 milyon
arasında öğrenci giriyor. Bunların ancak yüzde 10 kadarı, bilemediniz yüzde 15
kadarı lisans programlarına girebiliyor. Diğer arkadaşlarımız ya iki yıllık
meslek yüksekokullarına ya da açık öğretime gidiyorlar ki, bu miktar da 600
küsur bindir. Yükseköğretim imkânı hiç bulamayan yüzde 65’lik-70’lik bir oran
oluşturuyor. Liseyi bitiren
gençlerimize, ortaöğretim kurumlarını bitiren gençlerimize yükseköğretim imkânı
sağlayabilmek için yapılacak iki şey var: Birincisi, mevcut üniversitelerimizin
kapasitelerini artırmaktır. İkincisi, yeni üniversiteler kurmaktır. Değerli
arkadaşlarım, üniversitelerimizin kapasitesini artırmaktan kastım, daha önce 25
kişi alınan, 50 kişi alınan bölüme 30 kişi veya 60 kişi almaktan ibaret
değildir. Burada değerli bazı milletvekilleri yaptıkları konuşmalarda dediler
ki: “Zaten mevcut eski fakülteler vardı, siz bu fakülteleri bir araya
getirdiniz, bunun adını da ‘üniversite’ koydunuz, bu kadar da basit.” dediler.
Ben kurduğumuz 32 üniversiteyi, şu anda kurmakta olduğumuz 9 devlet üniversitesini
bir tarafa bırakıyorum değerli milletvekilleri. Bu 40 üniversitenin dışında
bizden önce kurulmuş olan üniversitelerin bünyesinde bizim kurduğumuz yeni
fakülte sayısı 114 adettir. 114 yeni fakülte, 46 yüksekokul ve 20 adet enstitü
kurmuşuz. Bu, dediğim gibi, şu anda kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz 9
üniversite, daha önce kurduğumuz 32 üniversitenin dışında eskiden kurulmuş
üniversiteler bünyesinde açtığımız yüksekokul, fakülte ve enstitü sayımızdır.
Ayrıca, şu anda kontenjanlar artırılıyor ve yeni yeni
üniversiteler kuruyoruz. Peki, gerçekten
arkadaşlarımızın iddia ettiği gibi, sadece eskiden var olan bazı yüksekokullar,
fakülteler bir araya getirilerek bunların adına üniversite mi denmiştir?
Arkadaşlar, bunun da gerçekle alakası yoktur. Nedir? Bakın, son kurduğumuz 17
üniversiteyi söyleyeyim size. Son kurduğumuz 17 üniversitede fakülte, enstitü, ve sair birim olarak 27 birim vardı, bunların da
önemli bir kısmı gayrifaaldi, yani kâğıt üzerinde
kurulmuş fakat öğrenci alınmamış olan, hayata geçmemiş olan, dekanı bulunmayan
ve sair türünden fakültelerdi. Peki, 17 üniversite kurulmasıyla birlikte
bunlara kaç yeni birim ilave edilmiş, fakülte, enstitü, vesair?
67 yeni birim ilave edilerek bu üniversiteler kurulmuştur değerli arkadaşlarım.
Peki, bunlara
personel vermiyorsunuz, kadro vermiyorsunuz, efendim bunlar elemansızlıktan
kırılıyor şeklinde eleştiriler yapılıyor. Değerli arkadaşlarım, bu 9
üniversiteyle birlikte -ki bakın bu 9 üniversiteye 16.900 yeni kadro ihdas
ediyoruz, 16.900 yeni kadro veriyoruz- toplamda, AK Parti Hükûmeti
döneminde tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirilen 40
üniversite için toplam 76 bin adet kadro ihdas edilmiştir. Peki, bugün
kurduğumuz 9 üniversite, gerçekten, biraz önce yine söylediğim gibi, iddia
edildiği gibi mevcut fakülteler bir araya getirilmiş, zaten var olan, işleyen
bir mekanizmaya isim mi verilmiştir? Bu da doğru değil değerli arkadaşlarım.
Bakın, sırayla bakıyorum: Ardahan’da,
Ardahan İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi adı altında şu anda kâğıt
üzerinde kurulmuş olan bir fakülte vardır, ama öğrencisi yoktur. Biz buna 2
yeni fakülte ilave ediyoruz, 2 yeni enstitü ilave ediyoruz ve Ardahan
Üniversitesini kuruyoruz. Bartın’da orman
fakültesi işleyen bir fakülte, Bayburt’ta eğitim fakültesinin öğrencisi var. Bakın, Hakkâri’de
eğitim fakültesi 1999 yılında kanunla kurulmuştur değerli milletvekilleri,
kâğıt üzerinde kurulmuştur; fakat Hakkâri’deki eğitim fakültesine öğrenci
alınmamıştır, gayrifaaldir -siz buna eylemsizdir
deyin, ne derseniz deyin- yok böyle bir şey ortada. Sonra Iğdır Üniversitesinde
ziraat fakültesi vardır, öğrencisi yoktur. Şırnak’ta hiçbir şey yoktur.
Tunceli’de iktisadi ve idari bilimler fakültesi kurulmuştur, yıllardır
faaliyete geçirilmemiştir. Yalova’da iktisadi ve idari bilimler fakültesini
yine biz kurduk, fakat orada henüz öğrenci mevcut değildir. Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, herkes şunu söylüyor: “Efendim, siz üniversite
kuruyorsunuz. Bu üniversiteler…” “Üniversite kuruyoruz derken birileri şöyle
zannedecek.” Keşke Sayın Serter burada olsaydı
“Herkes sizin oraya böyle büyük büyük kampuslar kurduğunuzu, binalar kondurduğunuzu zannedecek.”
diyordu biraz önce. Değerli
milletvekilleri, hiçbir üniversite ilk günden itibaren bütün binalarıyla,
fiziki altyapısı, teknolojik altyapısı, insan kaynaklarıyla hazır bir yerden
portatif olarak getirilip bir yere kurulmaz. Biraz önce Değerli Birinci ifade
etti: Orta Doğu Teknik Üniversitesi kurulduğu zaman, Hacettepe Üniversitesi
kurulduğu zaman, İstanbul Üniversitesinin, Ankara Üniversitesinin birçok hocası
“Buralar baraka üniversitesidir, buradan bir şey olmaz.” diye itiraz
etmişlerdir değerli arkadaşlarım. Peki, bakın biraz önce bazı milletvekili arkadaşlarım
rakamlar verdiler, dediler ki: “Bu kurulan on yedi üniversitenin, son olarak
kurulan on yedi üniversitenin toplam bütçesi İstanbul Üniversitesinin bütçesi
kadar yoktur.” dediler. Bu doğrudur. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Üçte 1’i kadar. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bir dakika… Bu doğrudur. SAFFET KAYA
(Ardahan) – 37’de kurulmuş. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim size:
Bakın şapla şekeri kimse birbirine karıştırmasın. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının bütçesi 332 trilyon Türk lirasıdır. Millî Eğitim Bakanlığının
bütçesi, Sanayi Bakanlığının bütçesinden 75 kat daha büyüktür, bakın 75 kat
daha büyüktür. Peki, bu da bakanlıktır, o da bakanlıktır, hesabı böyle mi
yapacağız? İstanbul
Üniversitesine bağlı iki tane tıp fakültesi vardır. Değerli
milletvekilleri, bakın, Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinde, sadece bu iki
fakültede toplamda 820 tane profesör vardır. Çapa ve Cerrahpaşa Tıp
Fakültelerinde, sadece iki fakültede 820 adet profesör vardır. Peki, AK Parti
iktidara gelmeden de var mıydı? Diyelim ki 750 vardı da, bu arada ilave
edilmiştir. Netice itibarıyla, hesaplamaları yaparken bu tür karşılaştırmalar
kesinlikle sizi doğru sonuca götürmez. Şimdi, Fırat
Üniversitesinde, İnönü Üniversitesinde, Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesinde,
Yüzüncü Yıl Üniversitesinde, Kars Kafkas Üniversitesinde, Karadeniz Teknik
Üniversitesinde, on tane üniversite daha ilave edin, bunların toplamında
Cerrahpaşa ve Çapa’daki profesör kadar profesör yoktur. Bu, bu üniversitelerin
üniversite olmadığı, bunların kurulmaması gerektiği anlamına mı gelir değerli
arkadaşlarım? Hesabımızı doğru yapalım. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Kurulmaması gerekir demedik Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, bir şey daha: 2008 yılında, toplam 32
üniversiteye bütçeden ayrılan para 522 trilyon Türk lirasıdır, 523 trilyon Türk
lirasıdır. Sevgili
arkadaşlarım, bir çocuk doğmadan o çocuğun büyümesi söz konusu olmaz. Bir çocuk
doğmazsa büyümez. Bir ağaç dikilmeden, bir fidan dikilmeden o fidanın büyümesi,
ağaç olması ve meyve vermesi de söz konusu olmaz. Eğer bir ağacın meyve ağacı
olmasını istiyorsanız önce bir fidan olarak onu dikmeniz lazım. Şimdi, buraya
çıkıp aslında hepiniz şunu söyleseniz: “Evet, bu üniversiteler kurulmalıdır. Bu
üniversitelerin kurulmasına biz destek veriyoruz. Bu üniversiteler Türkiye’nin
ihtiyacıdır. Seksen bir vilayette bu üniversitelerin bulunması hem
sosyokültürel açıdan hem sosyoekonomik açıdan, Türkiye’nin gelişmesi açısından
bir gerekliliktir, bir zarurettir, geç kalmış bir teşebbüstür.” Bunu
söyleyebilirsiniz. Bunu söylediğiniz zaman, siz bu güzelliğe ortak olursunuz.
Bir taraftan “Bunun kuruluşuna biz taraftarız, aslında biz de destekliyoruz
ama…” “Ama”dan sonra bazı milletvekili arkadaşlarım
şunu söylediler: “Seksen bir ile de üniversite kurmak orada öğrencilere diploma
vermek anlamına gelir fakat daha büyük ilçeler vardır. Buralara üniversite
kurmamak hangi vicdana, insafa sığar?” Bakar mısınız arkadaşlar, bu çelişki
değil mi? Bakın, bir şeyi
karıştırmayalım değerli arkadaşlarım, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi 1982 yılında
kuruldu. Şu anda Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinin 1.500 öğretim elemanı vardır
ve şu anda Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde 20 bine yakın öğrenci vardır. Kars
Kafkas Üniversitesine bakın, orada da aynı durum söz konusudur. Elâzığ’a bakın,
orada da aynı durum söz konusudur. Bu yeni üniversitelerin hangisi kurulmuşsa
netice itibarıyla, başlangıçta, dediğim gibi bir fidan olarak dikilmiştir,
gelişmiştir, serpilmiştir, fakülte sayısını artırmıştır, öğrenci, öğretim
elemanı sayısını artırmıştır ve bugüne gelmiştir. “Öğretim üyesi
Bingöl’e gitmez.” Şimdi, siz bu anlayıştan hareket ettiğiniz zaman Bingöl’ü,
Muş’u, Bitlis’i ilanihaye kaderine terk ediyorsunuz
demektir. AK Partinin bu geri kalmış yöreleri kendi kaderine terk etmek gibi
bir tavrı kesinlikle olamaz. Biz bunları topyekûn ayağa kaldırmak için
yapıyoruz değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, bakın
değerli arkadaşlarım, kamu kaynaklarının dışında, biz Türkiye'nin potansiyelini
aslında harekete geçirmek zorundayız. Millî servet dediğimiz zaman, Türkiye'nin
millî geliri dediğimiz zaman biz sadece kamu gelirinden söz etmiyoruz, bütün
milletimizin, 70 milyon insanın sahip olduğu katma değerden söz ediyoruz. Biraz
önce Sayın Birinci ifade etti, bakın, Bitlis’teki üniversitesini Eren Holding
tek başına üstlendi, adı da Bitlis Eren Üniversitesi oldu. Biraz sonra ümit
ediyorum onu birleştirerek görüşeceğiz. Ağrı’da İbrahim Çeçen dediğimiz iş
adamımız, İbrahim Çeçen Vakfı “Ağrı Üniversitesini tek başıma yapacağım. Bütün
binalarını, fiziki altyapısını ben yapacağım.” dedi. Bizimle bir protokol
imzaladı, adını Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi olarak değiştiriyoruz. Değerli
arkadaşlar, Siirt Üniversitesini Hedef grubu üstlendi. Hedef grubu Siirt
Üniversitesini inşa edecek, isim hakkı talebinde de bulunmuyor. Bu da bir
erdemdir, kendisine teşekkür ediyoruz. Öte taraftan, Erzincan Üniversitesi
kuruldu. Bakın, daha birkaç gün önce, birçok eski birimi kendisi yapmış
olmasına rağmen, fakülte, yüksekokulu yapmış olmasına rağmen, Hacı Ali Akın
Bey, Erzincanlı bir iş
adamımız, hayırseverimiz kendi ayaklarıyla geldi bana, rica etti. “Ben bir
fakülte, bir yüksekokul daha yapmak istiyorum.” Protokol imzaladık, bir
yüksekokul, bir fakülte daha yapılacak değerli arkadaşlar. Şimdi, bakın,
Rize’de… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sadece binadan mı ibaret? M. NURİ YAMAN
(Muş) – Fazlalarını bize gönderin. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin. Rize’de… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakanım, sadece binadan mı ibaret üniversite? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ben öyle bir şey demedim. Oraya da geleceğim. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Öyle diyorsunuz. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Öyle de demedim, geleceğim oraya. Bakın, Rize’de,
değerli arkadaşım, arkadaşlar, Yardımcı ailesi Rize Üniversitesine çok ciddi
kaynaklar aktardı ve aktarmaya devam ediyor. Nevşehir halkı üniversitesini
kucakladı, götürüyor. Öte taraftan, bakın, Karaman’da, Düzce’de halkın ve
devletin katkılarıyla üniversitelerimiz belli bir şekle geldi. Bakın, değerli
milletvekilleri, bunların dışında, bu sene biz İstanbul Menkul Kıymetler
Borsasından, yaptığımız bir protokolle, Millî Eğitim Bakanlığı olarak 300
trilyon Türk lirası destek alıyoruz. Sayın Başbakanımızın talimatıyla bu sene
yeni kurulmuş olan on iki üniversitemize ciddi manada fiziki mekân katkısında
bulunacağız. Ya muhteşem bir rektörlük binası yapacağız veyahut da buralara
fakülteler yapacağız. Bakın, Yalova
Üniversitesi daha kurulmadı. Yalova Üniversitesiyle ilgili olarak Dinçkök ailesini aradım. Dinçkök
ailesi Yalova Üniversitesinin rektörlük binasına, yani bütün birimleri içine
alacak şekilde, yaklaşık 5-6 trilyonluk bir katkıda bulunacak. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ama termik santral yapma karşılığında rüşvet olmasın sakın, aman ha! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Geç bunları. Geliyorum… MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederiz Dinçkök ailesine ama, termik santrale izin vermeyin sakın onun karşılığında. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, Çankırı’da, bakın, biz, Millî
Eğitim Bakanlığının bu EFİKAP projesi çerçevesinde hangi üniversitelerimize
neler yapacağız? Çankırı Üniversitesine, Ordu Üniversitesine bunlar yeni
kurduğumuz üniversiteler- Giresun’a, Muş’a, Batman’a, Bingöl’e, Mardin’e,
Adıyaman’a, Burdur’a, Amasya’ya, Karaman’a ve Osmaniye’ye, o üniversitenin
çekirdeğini oluşturan, yöresel mimariyi de hesaba katan muhteşem eserler yapacağız
ve o illerimize, o illerimizin üniversitelerine bir başlangıç yapacağız. Değerli
arkadaşlarım, kimse yapılan işi küçümsemesin. Bakın, bir milletvekilimiz şunu
söyledi: Birçok işi bir arada yapan rektörler varmış. Bunun da temel sebebi
şudur arkadaşlar: O üniversitelere bu kadrolar verilmiştir. Bir arkadaşımız
da -Sayın Demirtaş- dedi ki: “Üniversite ilanla
eleman arıyor.” Sayın Demirtaş, bütün üniversitelere
ilanla eleman aranır. Bunun usulü budur. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Bulamıyorlar Sayın Bakan, bulamıyorlar… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Üniversiteler ilan verir, gazete ilanıyla
öğretim elemanı bulunur. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – “Bulamıyorlar.” kısmına cevap verin Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, öte yandan, arkadaşlar, Danıştay
doçent, profesör, yardımcı doçent atamalarıyla ilgili olarak Üniversitelerarası
Kurulun hazırlamış olduğu yönetmeliği iptal etti. Bu yönetmelik iptal edilince
bu adı geçen öğretim üyelerinin atamalarına esas teşkil eden mevzuat ortadan
kalkmış oldu. Şimdi -birkaç gün sonra Millî Eğitim Komisyonunda görüşülecek ve
huzurlarınıza getireceğiz- 2547 sayılı Yasa’da bunları düzenleyen bazı maddeler getiriyoruz ve
böylelikle üniversitelerdeki bu atamalar da hızlanacak ve o dediğiniz rektör
yardımcısı hem meslek yüksekokulu müdürü hem rektör hem bir fakültenin
dekanlığını yapmamış olacak. Öte taraftan,
biraz önce Sayın Serter söyledi, “Bu dokuz
üniversiteye öğretim elemanları içinden çıktıkları üniversiteden atanacaklar,
oradan öğretim elemanı kadrosu verilecek.” dedi. Bu kesinlikle doğru değil
arkadaşlar, arkadaşımız kesinlikle yanlış bilgi içerisindedir. Bunlara biz yeni
kadro tahsis ediyoruz. Dokuz üniversiteye toplam 16.900 adet kadro tahsis
ediyoruz. Şimdi, bunu
söyleyen bir arkadaşımızın da aynı zamanda akademisyen olması meseleyi daha
vahim bir hâle
getiriyor. Bir üniversite kurduğunuz zaman… MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sizin de hocanız değil mi Sayın Serter? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, önünüzdeki kanun tasarısında kadro
cetvelleri var. Saklı kadrolar var, serbest bırakılan kadrolar var.
Dolayısıyla, bunları incelemeden burada gerçek olmayan beyanlarda bulunmak
kesinlikle doğru değil. Yine Değerli
Milletvekili dedi ki: “Buralarda mühendislik fakültesi, iktisadi idari bilimler
fakültesi gibi fakülteler kurulmuş. Hangi hesaba göre kurulmuş? Niçin bunlar
kurulmuş?” Değerli
milletvekilleri, şimdi, bakın ben huzurunuzda söylüyorum: Bu dokuz ile hangi
fakülteler gider, buyurun söyleyin bakayım. ENGİN ALTAY
(Sinop) – İşletme. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Netice itibarıyla Türkiye özel sektör eksenli
bir büyüme modeli benimsemiştir, özel sektör eksenli bir istihdam modeli
benimsemiştir. Türkiye’de toplam 23 milyon istihdam vardır değerli
milletvekilleri, istihdam edilen insan vardır 23 milyon. Bunun 2,5 milyonu
devlette çalışıyor, 20,5 milyonu özel sektörde çalışıyor. Dolayısıyla,
üniversiteleri kurarken de bunu göz önünde bulundurmak zorundasınız. Bütün
illerde eğitim fakültesi kurdunuz, buradan elemanlar mezun oldu, ertesi gün
“Bizi niye öğretmen atamıyorsunuz?” diye kapınıza gelip yığılacaklar.
Dolayısıyla, yeni illerde üniversiteler kurarken de bütün bunlar kesinlikle göz
ardı edilmemiştir, göz önünde bulundurulmuştur. Değerli
arkadaşlarım, bir şeyin tekrar altını çizmek istiyorum, sürem bitti: Şu anda
üniversitelerimizde araştırma görevlilerinin haricinde 35 bin küsur doktora
yapan doktora öğrencisi var değerli arkadaşlar. Doktora yapan araştırma
görevlileriyle birlikte bu sayı neredeyse 45 bin, 50 bine varmaktadır.
Türkiye’de 100 bin küsurun üzerinde yüksek lisans yapan insan var. Hepsi
elbette üniversitede öğretim üyesi olmayacak. Bizim yurt dışına gönderdiğimiz
insanlar var. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – TÜBİTAK’ın öğretim üyesi yetiştirme programı
çerçevesinde masterde ve doktorada desteklediği genç
bilim adamı adayları var. Bütün bunları bir araya getirdiğiniz zaman elbette
istikbalde şu anda kurduğumuz üniversiteler yavaş yavaş
gelişecekler, kadrolarını oluşturacaklar ve yollarını devam edecekler. Bir şey daha
sorayım değerli arkadaşlarıma: Olmayan bir üniversitenin, değerli
arkadaşlar, bütçesi olur mu? Olmayan bir
üniversiteye kimse bütçe vermez. Hakkâri’deki eğitim fakültesi, orada yıllarca
kâğıt üzerinde bulunuyor. Bütçeden ona cüzi bir para ayrılıyor, gayrifaal olduğu için bağlı bulunduğu üniversite tarafından
başka amaçlarla kullanılıyor. Dolayısıyla, bütçesi olmayan, rektörü olmayan,
senatosu olmayan, yönetim kurulu olmayan… Bir ilde bir iki tane yüksekokul vardır veya fakülte vardır,
uzaktan kumandayla idare ediliyorlar. Onların faydalı olması mümkün değildir.
Dolayısıyla AK Parti Hükûmeti döneminde 11’i bugün
-bu, kanunlaşırsa- 2 tane de çünkü vakıf üniversitesi var… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – 11’i vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 51
üniversite kurulmuş olacaktır. Kimse bunu küçümsemesin ve bunların ülkemizin
sosyoekonomik ve sosyokültürel hayatında çok önemli etkileri olacaktır diyorum
ve yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Şimdi, şahıslar
adına Mersin Milletvekili Sayın Ömer İnan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun. ÖMER İNAN
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 226 sıra sayılı
Kanun Tasarısı ile ilgili olarak şahsi görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, yeni üniversitelerin açılması güzel bir olay. Şu andaki
üniversitelere ilaveten 11 yeni üniversite kuruluyor. Bunlardan
2’si vakıf, 9’u devlet üniversitesi. Toplam sayı, tahminim, 127’ye
çıkıyor. Türkiye gibi bir ülke için bu rakam az. Tabii, üniversiteyi kurmak,
sadece Meclisten bu kanunu geçirmekle olmuyor. Elbette kanun çıkarmak şart ama
kanun çıkardıktan sonra bir binaya tabelayı asmak suretiyle üniversite
kurulmaz. Bu herkesin bildiği bir gerçek. Fakat öte
yandan bütün kurulan üniversitelere baktığınız zaman, emekleyerek büyük hâle
gelmişler. Demin Bakanımız misal verdi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ilk
kurulduğunda bu Meclisin sahası içerisinde barakalarda ders yapıyordu, ilk
orada başladı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, bugün dünya çapında devasa bir
üniversite ama ilk başlangıcı barakadır. Dolayısıyla, bütün binaları tam tekmil
oluşturduktan sonra, hocalarını temin ettikten sonra üniversiteyi kuralım
demek, bugüne kadar uygulanan bir yol değil. Bugüne kadar uygulanan, eldeki
imkânlarla basit bir şekilde üniversiteyi kurmaktır. Ondan sonra o üniversiteyi
geliştiren oranın halkıdır ve oradaki öğretim elemanlarıdır. Oradaki öğretim
elemanları iyi çalıştığı takdirde, halk buna sahip çıktığı takdirde o ildeki
üniversite büyür. Bunun misalleri var. Benim çalıştığım üniversitelerde böyle
olmuştur. Mesela Sakarya Üniversitesi bugün çok güzel bir kampüse
sahip devasa bir üniversite hâline gelmiştir. Kırıkkale Üniversitesi öyledir,
Mersin Üniversitesi öyledir. Bunlar, bir bina bile yoktu ilk kurulduğunda.
Bırakın barakayı, kendinin sahip olduğu binası bile yoktu. Dolayısıyla yani
“Bütün binayı, teçhizatı, öğretim elemanlarını, idari personeli tamamlayalım,
ondan sonra üniversiteyi kuralım.” demek uygun değil. Benim size
bahsetmek istediğim bir konu var burada: Üniversiteyi üniversite yapalım. Yani
Türkiye’de üniversitelerin artık kesinlikle bir reforma ihtiyacı var. Üniversitelerin yeniden yapılandırılması şart. Üniversite
kendini idare edecek duruma gelmeli, kendi kararını kendi vermelidir nihai
durumda. Ama şu anda bütün üniversiteler standart hâldedir. Orta Doğu Teknik
Üniversitesi de öyledir, küçük bir ildeki üniversite de öyledir. Hepsi standart
eğitim yapıyor. Bunu çeşitlendirmek lazım. Bugünkü
mevcut Anayasa’ya göre sadece devlet üniversitesi kurulur, bir de kâr amacı gütmemek
şartıyla vakıf üniversitesi kurulur ve bu üniversitelerin özerkliği yoktur. Ben şöyle bir
hususu sizlerin düşüncelerinize, belki katkı sağlar diye sunmak istiyorum:
“Üniversiteleri çeşitlendirelim.” derken evvela devlet üniversitelerini ikiye
ayırmamız lazım. Bunlardan rüştünü ispat etmiş olanlara, yayın sayısıyla,
öğretim elemanı sayısıyla çok ileri düzeyde bazı büyük üniversitelere, yurt
dışındaki büyük üniversitelerle boy ölçüşebilecek üniversitelere ayrı bir statü
vermek lazım. Belki doktora ve master yaptırma
imkânını sadece bu üniversitelere tahsis etmek lazım. Yeni kurulan bir
üniversiteye, doğrusu doktora ve master yaptırma
yetkisini vermemek gerekir kanaatindeyim. Daha rüştünü ispat
etmemiş, yeni yeni gelişmekte olan bir üniversite
ancak lisans veya ön lisans düzeyinde öğretim yaptırabilmeli ama Orta Doğu
Teknik Üniversitesi gibi -ben oradan mezun olduğum için ha bire onu söylüyorum-
onun gibi üniversiteler, Bilkent gibi, efendim İstanbul Teknik gibi
üniversitelere de doktora ve master yaptırma imkânı
tanınmalı ve bunlara idari ve mali özerklik verilmelidir arkadaşlar. Bu
üniversitelere, büyük üniversitelere idari ve mali özerklik verilmelidir. Kendi
kendini yönetebilmelidir, bunlar artık rüştünü ispat etmiştir. Dolayısıyla
devlet üniversitelerini ikiye ayırmak lazım: Bir, idari ve mali özerkliği olan,
doktora ve master yaptırma yetkisine sahip devlet
üniversiteleri, ikincisi de idari ve mali özerkliği olmayan, lisans ve ön
lisans düzeyinde öğretim yaptırabilecek olan devlet üniversiteleri. İkiye
ayırmak lazım ve idari, mali özerklik verdiğimiz üniversitelerin kendi
kaynaklarını kendilerinin temin etme hakkını da vermemiz lazım. Öyle bir şey
yapılmalı ki devlet bu üniversitelerin bütçesini doğrudan değil, talebelere
burs vermek suretiyle dolaylı olarak temin etsin ve böylelikle yüz kalem, iki
yüz kalem, üç yüz kalemini kendisi belirlesin üniversiteler, kaç tane asistan
alacağına kendi karar versin. Masa mı alacak, bilgisayar mı alacak, buna kendi
karar versin. İdari ve mali özerkliği bu üniversitelere tanımamız lazım ve
kendi kaynağını da meydana getirme imkânını vermemiz lazım. Şu anda mevcut
Anayasa’mızda, biliyorsunuz, özel üniversite kurulamaz. “Niye kurulamaz”ı ben çok düşündüm. Orada, Anayasa’da geçen
ifadelere baktığım zaman bir türlü bunun sebebini anlayamadım. Yani bir
ilkokulu… Hükûmet tarafı, niye öyle konuşuyorsunuz, insicamı bozuyorsunuz,
bilmiyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan, Sayın Sakık… ÖMER İNAN
(Devamla) – Bir özel üniversite imkânı da getirmenin şart olduğu kanaatindeyim
ben çünkü ilkokulu özel kurabiliyorsunuz. Özel ilkokul oluyor, ortaokul oluyor,
lise oluyor, üniversite niye olmasın? Kâr amacı gütmemek şartıyla… Gütsün, bir
zarar mı gelir ondan? Yani bunu da düşünmemiz gerektiği, artık bunun vaktinin
geldiği kanaatindeyim ben. Zaten kurulan
mevcut vakıf üniversitelerinin gayesi şu: Niye kuruldu? Hileişeriye
diyeceğiz belki. Özel üniversite kurulmadı, kurulamadığı için vakıf
üniversiteleri var. Niye kendimizi aldatıyoruz? Denetlemeyi yaptıktan sonra
özel üniversiteye de pekâlâ imkân verilebilir. Bunu da düşünmemiz gerekir
kanaatindeyim. Son olarak bu
tasarıyla gelen 9 ildeki üniversitelerden bahsetmek istiyorum. Tabii bu 9 ilde
üniversiteler kurulmak suretiyle bütün illerde, 81 ilde üniversitemiz olacak.
Güzel bir şey ama bir de şöyle düşünüyorum ben: Bu 9 ilin nüfusunun toplamı 1,5
milyon civarında
tahminen, 1,5 milyon 9 ilin toplam nüfusu. Mersin’e bakıyorum,
Mersin nüfusu tek başına 1,5 milyondan fazla. 1,5 milyon nüfus olan yere 9
üniversite kuruyorsun, 1,5 milyonluk bir şehre sadece 1 üniversite. Niye öyle
olsun? Pekâlâ Tarsus gibi büyük ilçelerimizde,
Silifke, Tarsus gibi ilçelerimizde de üniversite kurulabilir, bunun altyapısı var çünkü. Tarsus’ta bir
teknik fakülte var, bir meslek yüksekokulu var, bir de yüksekokul var. Toplam
öğrenci sayısı da 1.700 civarında. Binaları var, öğretim elemanı var. O hâlde
bir dahaki tasarıda… Burada Sayın
Bakanla görüştüm “Kesinlikle olmaz.” dedi. Tarsus’a bir üniversite talep ettik
“Olmaz” diyor ama bir dahaki tasarıda bunun da dikkate alınması gerekiyor
kanaatindeyim. Büyük ilçelerimizde… Nüfusu 200 binin üzerinde, 230 bin
civarında bir nüfusa sahip Tarsus. Böyle büyük ilçelerde de üniversite
kurulabilmeli. Zaten Tarsus’ta şu anda bir özel üniversite var. Bayağı vakıf üniversitesi. İSA GÖK (Mersin)
– Çağ Üniversitesi. ÖMER İNAN
(Devamla) – Var, Çağ Üniversitesi var. Yani üniversiteye sahip çıkacak halk da
var orada. Bu da önemli bir şey. Üniversite tek başına
büyümüyor. Dediğim gibi, halkın yardımları, katkıları da söz konusu burada. Bu
üniversiteye sahip çıkacak halk da var Mersin’de. Dolayısıyla Mersin gibi büyük
illerde birden fazla üniversite kurulmasına izin verilmeli ve büyük ilçelerimiz
de dikkate alınmalı diye düşünüyorum. Vaktimi tam kullandım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür
ederim Sayın İnan. Şahısları adına
ikinci söz hakkı Konya Milletvekili Sayın Sami Güçlü’nün.
Buyurun Sayın
Güçlü. (AK Parti sıralarından alkışlar) SAMİ GÜÇLÜ
(Konya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yeni üniversitelerin
kurulmasıyla ilgili konuda ben de düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu konuda
söylenmesi gereken hususlar gerçekten çok geniş bir alana yayılıyor ve benden
önceki konuşan arkadaşlarım da bu önemli konulara, alanlara değindiler. Ben de
kendi anlayışım çerçevesinde bunları ifade etmek istiyorum. Evvela, içinde
yaşadığımız zaman dilimi üç önemli kuvvetin etkisini bütün dünya ülkelerinde
gösteriyor. Küreselleşme, teknoloji ve rekabet. Bu, hayatın reel alanlarında
olduğu kadar, sosyal alanlarında ve bir bakıma ülkelerin esas dinamik gücü olan
nesillerin yetiştirilmesiyle ilgili konular, yani daha alt başlıkla söylemek
gerekirse üniversiteleri de etkiliyor. Dünyada, özellikle
Batı dünyası -Batı Avrupa’yı kastederek söylüyorum-
uzun yıllar öncülüğünü yaptığı yükseköğretim konusundaki avantajını geçen elli
yıl içerisinde Amerika Birleşik Devletlerine kaptırmış ve dolayısıyla eski
dinamik gücünü bir ölçüde kaybetmiştir ama son on-on beş yıldır yine dünyanın
en başta gelişmiş ülkesi olan Amerika dâhil olmak üzere Batı Avrupa ülkeleri,
kendi yüksek öğrenimleriyle ilgili konularda büyük bir arayışın içerisine
girmişler ve çeşitli anlaşmalarla Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında
yaptıkları yeni organizasyonlarla -bunların en sonuncusu Bologna sürecidir- bu
çerçeve içerisinde dünyada bilimin tekrar Avrupa merkezli olması ve kendi
gelişmelerinin ana dinamiğinin de bilgiye dayalı, teknoloji üretir bir sistem
kurulması yönünde büyük bir gayreti ortaya koymuşlardır. Üniversiteler,
bu açıdan bakıldığında toplumların ne kadar önem vermesi gereken bir kurum
olduğunu çok net bir şekilde ifade eder. Nitekim, cumhuriyetimiz kurulduğu yıllardan itibaren üniversitelere önem
verilmiş. En başta 1933’teki reform, daha sonraki yıllarda, 1957’lerde, 1961 ve
1982 yıllarında benzer, üniversitelere yönelik düzenlemeler yapılmış ve Türkiye
kendi sınırlı kaynakları içerisinde yükseköğretimde çok önemli sayılabilecek
gelişmeler de ortaya koymuştur. Bunu söylerken içinde bulunduğu sorunları ihmal
etmek ve onları göz ardı etmek doğru değildir. Üniversitelerimizin
çok önemli sorunları vardır. Bu sorunları şöyle birkaç ana
noktada belirtmek gerekirse en baştaki sorunu yükseköğretimde okullaşma
oranıdır -bu konuya biraz sonra geleceğim- ama daha sonra nitelikle ilgili
konular ve özellikle yükseköğretimde öğrenci başına yapılan harcamaların
gelişmesine rağmen, bugünkü seviyesiyle gelişmiş ülkelerdeki farkın büyüklüğü
ve üniversitelerdeki akademik yükseltmelerle ilgili sorunlar, küreselleşme
hadisesine karşı gerekli adımların atılamaması, yönetimle ilgili sorunlar,
öğrenci seçmeleriyle ilgili sorunlar, finansman sorunu gibi ana başlıklar
durmaktadır. Ama ülkemizin, kabul etmemiz lazım gelir ki üniversitelerle
ilgili hadiseye baktığımızda, genellikle olumsuz olanlarını görürüz ama esas
çok kıymet ifade eden, hepimizi de büyük ölçüde sevindirecek olan iki önemli
gelişme yönüne çok az dikkat çekeriz. Ben, bunları ifade etmek istiyorum ilk
önce. Bunlardan bir
tanesi şudur: Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu anda, bir bakıma verilen en önemli
kararlardan bir tanesi ve o karardan sonra da bugüne kadar ısrarla yürütülen
bir önemli gelişme, kendi dilinde gelişmekte olan ülkeler içerisinde sosyal
bilimler, mühendislik bilimleri ve sağlık alanlarında yükseköğretim yapan tek
ülke, bir bakıma, Türkiye’dir. Bu, Türkiye’ye o kadar önemli bir avantaj
sağlamaktadır ki âdeta bir hamle yapmayı hedeflediği anda, gerek öğrenci
sayısını gerek yükseköğretim kapasitesini hızla artırabilecek durumdadır. Çünkü, en kritik faktörü aşmıştır, kendi dilinde
yükseköğretimi gerçekleştirecek bir öğretim kadrosuna ulaşmıştır. Dolayısıyla,
bununla ilgili ulaştığımız seviye, mevcut durum her birimiz açısında çok kıymet
ifade eden bir hâldir. Bu, bir başka gelişmekte olan ülkenin sahip olduğu bir
zenginlik değildir. Bunun kadar ve
buna bağlı olarak ortaya çıkan ikinci önemli bir güzel gelişme, olumlu gelişme,
Türkiye’deki yükseköğretimin özellikle teorik alanlarda, gerek sosyal bilimler
gerek sağlık gerekse fen bilimlerinde dünyanın gelişmiş ülkelerindeki teorik
seviyeye çok yakındır. Bunun çok mukayese edilebilir, izah edilebilir bir
göstergesi vardır. Lisansüstü çalışmalar
için yurt dışına gönderdiğimiz öğrencilerimizin yüzde 90’ı -yani, çok yüksek
bir oranda- başarılı olarak geri dönmektedir. Bu yüksek oran da yurt dışında
lisansüstü çalışmalarında -yani master ve doktora
çalışmalarında- bu çapta yüksek bir başarı elde etmek, ancak teorik eğitimin
kabul edilebilir bir seviyede olduğunu gösterir. Şimdi, bu iki
önemli avantaj: Kendi dilinde her alanda eğitim yapabilecek yani felsefeden
mühendislik alanlarına kadar, sağlık alanlarına kadar eğitim yapabilecek bir
öğretim elemanı kadrosuna sahip olmak; ikincisi, bu eğitim seviyesini kabul
edilebilir bir seviyede yapmak. Elbette üniversitelerimiz arasında fark vardır
ama ortalaması kabul edilebilir sınırlar içerisindedir. Dolayısıyla Türkiye'de
üniversiteleri kurarken elbette sınırlı kaynaklar içerisinde ayırabileceğimiz
miktarlar bizi zorlamaktadır ancak bu iki önemli özellik, kendi dili ve
yetişmiş öğretim elemanı kadrosunun varlığı bir bakıma yeni kurulan
üniversitelerimizi de beslemektedir. Nitekim
cumhuriyet tarihi içerisinde yükseköğretimde en önemli hamlelerden bir tanesi
92 yılında atılmıştır, yirmi bir yeni üniversite kurulmuştur. O günkü tarih
itibarıyla bu çok önemli bir sayıdır. O gün kurulan
üniversitelerimize baktığımızda yaklaşık 100 kadar öğretim üyesi, öğretim
elemanı olan bu üniversitelerimizde bugün rakamlar bine ulaşmıştır ve çok
sayıda bölüm, onun üst kurulu olarak fakülte, meslek yüksekokullarının açıldığı
ve eğitim seviyesi, niteliği itibarıyla yapılan sıralamalara baktığımızda da
Türkiye'nin 92’den önce kurulmuş birçok üniversitesini geçen, özellikle
uluslararası yayınlar bakımından çok önlere çıkan üniversiteler vardır. Anadolu’nun her
yerinde -biraz önce konuyla ilgili konuşan Sayın Bakanımız Kars’tan, Erciyes
Üniversitesinden ve başka üniversitelerle ilgili misaller verdiler, bu konuda
hepimiz bilgi sahibiyiz- gerçekten üniversiteler sadece bir bakıma bütçeden
aldıkları kaynaklarla gelişme göstermiyorlar. Bir şehrin hem potansiyelini
harekete geçiriyorlar, aynı zamanda o şehrin imkânlarından da büyük ölçüde
faydalanıyorlar. Nitekim bununla ilgili konularda benim de yaşadığım örnek,
Sakarya Üniversitesi örneğidir. Sakarya Üniversitesi
kurulduğunda kampüste sadece yükseköğretim
öğrencilerinin kalabileceği baraka niteliğindeki öğrenci yurdu vardı, başka bir
binası da yoktu ama bugün gelinen noktada, belki Türkiye'nin kampüs itibarıyla en zengin, en gelişmiş ve coğrafi
şartları itibarıyla da en güzel kampüslerden birisine
kavuşmuştur ve Türkiye’deki diğer üniversitelerle mukayese ettiğimizde, bu
husustaki gösterdiği performans da çok takdire değer. Ben, özellikle
yükseköğretimde okullaşma oranıyla ilgili sizlere birkaç husus ifade etmek
istiyorum. Onlardan birincisi şudur: Dünyanın gelişmiş ülkeleri ve diğer
ülkeleriyle yapılan bir mukayesede, bu küreselleşme, rekabet ve verimlilikle
ilgili gelişmenin ana dinamiği olan bu konular içerisinde üniversiteler önemli
bir fonksiyonu görüyorlar demiştim. 1998-1999’la 2003 yılları arasında bir
mukayese var. Bu mukayesede şöyle bir husus ortaya çıkıyor… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Güçlü. Tamamlayın lütfen. SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) – Yükseköğretimde okullaşma oranı, dünyanın düşük gelirli ülkelerinde
yüzde 5, orta gelirli ülkelerde yüzde 13, yüksek gelir grubundaki ülkelerde
yüzde 47, dünya ortalaması ise yüzde 16’dır. Yaklaşık bir altı yedi yıl
içerisinde, gelişmekte olan ülkeler, az gelişmiş ülkeler yükseköğretimde
okullaşma oranını yüzde 100 artırmışlar, gelişmekte olan ülkeler ise yüzde 50
artırmışlardır. Türkiye’de bu rakam yüzde 38’dir. Bunun anlamı şu:
Yükseköğretim çağındaki nüfusumuzun biz ancak yüzde 38’ine, yaygın öğretim
dâhil, örgün öğretimle birlikte baktığımızda yüzde 38 oranında bir okullaşma
imkânı veriyoruz. Eğer Türkiye'nin geleceğini rekabet, teknoloji ve
küreselleşme çerçevesi içinde düşündüğümüzde, yetişmiş insan gücünü
artırmaktır. Türkiye, giderek kaynaklarından daha fazlasını yükseköğretime ve
yükseköğretimle birlikte okullaşma oranını artırarak, gelecekte ihtiyaç
duyacağı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SAMİ GÜÇLÜ
(Devamla) - …yetişmiş, nitelikli insan
gücünü artırmak durumundadır. Dolayısıyla, yeni üniversitelerin açılmasını,
vakıf üniversitelerinin sayısının artmasını doğru buluyor, bu konuda emeği
geçenleri kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güçlü. İç Tüzük’ün 81 ve
60’ıncı maddelerine göre yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sözlerimin
başında yeni kurulan üniversitelerimizin başta ülkemize ve ilgili illerimize
hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
iki sorum var. Bilindiği gibi yeni kurulan üniversitelerimizin bir an önce
eğitim, öğretim ve yayın hizmetlerine geçebilmesi, şüphesiz ki nitelikli ve
yeterli sayıda akademik ve idari personelin temin edilmesiyle, bu da üniversite
personelinin özlük haklarıyla yakından ilgilidir. Ancak, son yıllarda
üniversite öğretim elemanı ve idari personel maaşları ile ek ders ücretlerinin
hızla eridiği bir ortamda nitelikli eleman bulmak da zorlaşmıştır. Bu bağlamda:
1) Üniversite
personelinin özlük haklarının iyileştirilmesi ne zaman gerçekleştirilecektir?
Bu konuda Bakanlığınızca hangi çalışmalar yürütülmektedir? 2) Yeni kurulan
ve daha önce Anadolu’da kurulmuş, ancak henüz gelişmesini tamamlayamamış çok
sayıda üniversitemizde gelişme ödeneği payları nedir, bunların artırılması
düşünülmekte midir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Uluslararası Öğrenci Başarılarını Değerlendirme Programı olan PISA, OECD
ülkelerindeki on beş yaş grubu öğrencilerinin eğitim kazanımlarını belirlemeyi
hedeflemektedir. PISA projesi üçer yıllık periyotlar
hâlinde planlanır; matematik, fen bilimleri ve okuma becerilerini kapsar. PISA
2006 sonuçlarına göre Türkiye fen bilimleri ve matematikte OECD ülkeleri
arasında sondan ikinci, okuma becerilerindeki yerimiz ise 2003’te sondan
üçüncü, 2006’da sondan ikinci sıradadır. Beş yılı aşkın bir süredir Millî
Eğitim Bakanı olan siz, bu sonucu içinize sindirebiliyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana
sormak istiyorum: Tokat’ta bulunan Gaziosmanpaşa Üniversitesi yıllardan beri
başarılı bir şekilde eğitim ve öğretim yapmaktadır. Ancak, Tokat halkı da
yıllardan beri mimarlık mühendislik fakültesi ve güzel sanatlar fakültesi
kurulmasıyla ilgili beklenti içerisindedir. Tokat Milletvekili olarak bu
kanunda bu gibi konulara yer verilebileceğini düşünüyorduk, ancak bu konuda bir
çalışma olmamıştır. Bugün sevinen illerimiz gibi Tokatlılara da bir müjde
vermeyi düşünüyor musunuz? İkinci soru
olarak, üniversitelerimizin Bologna süreci içerisinde 2007’yle ilgili son
durumu nedir, bunu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Süner... TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Akdeniz
Üniversitesinin eğitim, hukuk, mühendislik, su ürünleri, sağlık meslek
yüksekokulu, iletişim fakültesi ile konservatuarının hâlihazırda binaları
yoktur ama mezunlarını vermeye devam etmektedirler. Burada okuyan
öğrencilerimiz başka binalarda zor şartlarda öğrenimlerini sürdürmektedirler.
Bu binaların projeleri hazırlanmış, ancak yeterli ödenek olmadığı için
inşaatları başlamamıştır. Bu konuda Bakanlığınızca bir çalışma yürütülmekte
midir? İkinci sorum:
Antalya’daki Akdeniz Üniversitesine bağlı olarak kurulan Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Hastanesi gerekli kadrolar verilmediği için sağlıklı faaliyet
gösterememektedir. Tıp Fakültesi olarak yeterli personel bulunmadığı için
hizmetler de yeterli olamamaktadır. Bu konuda üniversitemize yeterli kadro
tahsisi için çalışmalar yapılmakta mıdır, en kısa takvim ne şekildedir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bal... ŞENOL BAL (İzmir)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakana
sormak istiyorum: Muhtelif üniversitelerden ve fakültelerden çeşitli
sebeplerden dolayı ilişikleri kesilmiş ve sayıları 800 bin-1 milyon olduğu
bilinen öğrenciler için bir af düşünüyor musunuz? İkinci sorum:
Yine üniversitelerimizde birçok çalışmayı sırtlanmış, vefakâr ve cefakârca
çalışan yardımcı doçentlerin -ki sayıları 14 bin civarında- yabancı dilden
mağdur oldukları bilinmektedir. Öğretim kadrosunun bu kadar açık olduğu bir
dönemde ve yabancı dilin amaç hâline geldiği bir durumda ne düşünüyorsunuz?
Bilim mi amaçtır, yoksa yabancı dil mi? Bunu sormak istiyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım, az
önceki konuşmacı arkadaşlarımız da değindiler, bu yasayla nüfus oranı çok düşük
illerimize de üniversite kuruluyor ancak nüfusu 200 bini bulan, 150 bin
nüfuslu, 100 bin nüfuslu büyük ilçelerimiz var. Ceyhan da
bunlardan bir tanesi. Ceyhan’da şu anda iki tane yüksekokul var ve
Ceyhan enerji merkezi. Petrol üzerine kurulacak birçok tesis yapılacak Ceyhan’a.
Ceyhan’a bir üniversite kurmayı planlıyor musunuz? Planlıyorsanız teknik
üniversite olması üzerinde çalışma yapar mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
sizin de malumunuz olduğu üzere bugün 2 milyonu aşan nüfusuyla Adana güney ve
Akdeniz Bölgemizin en yüksek nüfusuna sahip olan metropol
bir kentidir; tarımı, sanayisi, ticareti, turizm, liman ve hava yolları
imkânlarıyla, enerji terminal noktalarıyla ülkemizin en stratejik kentlerinden
birisi olma özelliğindedir. Adana’da otuz yılı aşkın bir zamandır eğitim ve
öğretime büyük hizmet veren Çukurova Üniversitesi hem bölgemizin hem de
ülkemizin ve de dünyanın da gelişmiş sayılı üniversiteleri arasındadır.
Adana’nın, bu özellikleri çerçevesinde, mevcut Çukurova Üniversitesinin yanına
mutlaka ikinci bir devlet üniversitesine ihtiyacı olduğu son yıllarda haklı
olarak sık sık gündeme getirilmektedir. Şimdi buradan
sormak istiyorum: Bu bilgiler ışığında, Adana’da ikinci bir devlet üniversitesi
kurulması lazım geldiğine siz de inanıyor musunuz? Bu konuyla ilgili olarak
herhangi bir çalışmanız var mıdır? Şayet yok ise Adana’ya ikinci üniversitenin
kurulmasını ne zaman gündeminize alarak gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz? Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Yeni kurulan üniversitelerle kısa bir dönem önce
kurulmuş, gelişmekte olan üniversitelerin en önemli sorunu öğretim elemanı
sorunudur. Kaliteli ve sağlıklı bir eğitimin verilebilmesinde öğretim elemanı
altyapısının sağlam olması gerekir. Ancak yeni kurulan üniversitelerin sosyal
gelişmişlik düzeyinin düşüklüğü de göz önüne alınırsa buralara eleman temin
etme bakımından da önem arz ettiği için soruyorum: Öğretim elemanlarının mali
durumlarının düzeltilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Yaman... M. NURİ YAMAN
(Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Evvela, geçen yasama döneminde Muş Alpaslan
Üniversitesinin yasalaşmasındaki gayretlerinden dolayı bölge halkı adına da
kendisine teşekkür ediyorum. Tabii şimdi, Muş Alpaslan Üniversitesinin yer
seçimi komisyonu çalışmalarına başlamıştır. Yalnız, halktan bize iletilen
duyumlarda, ilin gelişmesinde, ekonomik ve sosyal gelişmesinde önemli etkisi
olacak yer seçiminin 30- (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Çalık… ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; Malatya İnönü Üniversitesi,
Malatya’mızın göz bebeklerinden, bütün üniversitelerimiz olduğu gibi ve iki
cumhurbaşkanımızın ismini taşıyan -hem İsmet İnönü’nün hem de Turgut Özal’ın
ismini taşımaktadır- ve Malatya, özellikle Turgut Özal Tıp Merkezimiz kadro
konusunda sıkıntı yaşamaktadır. Bu konuyu sizin de -diğer üniversitelerimizin
yaşamış olduğu sorunlar gibi- takip ettiğinizi biliyorum. Bu konuda bu sene
yapılacak çalışmalar hakkında sizden bilgi almak istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Akkuş. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; bu yasayla geri kalmış yörelere üniversitel hizmet götürüldüğü belirtilmektedir. Nüfus
bakımından kalabalık ve sosyal, kültürel bakımdan eğitici olabilecek ilçelere
de hizmet götürmeyi, böylece buraların gelişme sürecinin kesilmeyip devam
etmesine katkıda bulunmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli
milletvekili arkadaşlarıma soru sorma sıralarına göre cevap vereceğim. Sayın Işık
öğretim üyelerinin özlük haklarıyla ilgili olarak bir soru sordu. Malumunuz,
ülkemizdeki tüm kamu çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesi şüphesiz
ki Hükûmetimizin arzusudur, hedefidir.
Çalışanlarımızın ihtiyaçlarıyla ülkemizin imkânlarını şüphesiz ki birleştirmek
zorundayız. Son yapılandan bir önceki Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda
mesele Sayın Başbakanımızla da paylaşılmıştır. Sayın Başbakanımız Maliye
Bakanına bu yönde detaylı bir çalışma yapması talimatı vermiştir. Bu çalışmalar
sonuçlandığında bütün kamuoyunun bundan haberi olacaktır. Yine bazı
milletvekili arkadaşlarım özellikle geri kalmış yörelerde, taşrada bulunan
üniversitelere öğretim üyesi temin etmenin zorluğundan söz ederek buradaki
ücretlerin daha iyi olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Doğrudur. Değerli
arkadaşlar, şu anda Kars Kafkas Üniversitesinde bulunan bir yardımcı doçent
Ankara Üniversitesindeki bir profesör kadar maaş almaktadır. Bu zaten
yapılmaktadır. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Niye Hocam öyle? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bu zaten yapılmaktadır. Geri kalmış yörelerde
eleman teminindeki güçlükten dolayı bu yapılmaktadır, öyle olması gerektiği
için öyle. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – O da ders veriyor Sayın Bakanım, başka bir şey mi yapıyor? BAŞKAN – Sayın
Akkuş, lütfen… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Paksoy’un PISA
sınavıyla ilgili bir sorusu var. Bu Yükseköğretim Yasası’yla ilgili olmasa da
değerli milletvekili sorduğu için söylüyorum. Değerli
milletvekilleri, PISA Programı’na ilk defa Türkiye AK Parti Hükûmeti
döneminde, benim Bakanlığım döneminde dâhil olmuştur ve biz buna para vererek
dâhil olduk. Sebep şudur: Uluslararası bir ölçme değerlendirme müessesesi bizim
başarımızı ve bizim eğitimdeki niteliğimizi ölçsün diye bu yapılmıştır. Ancak
PISA Programı bizim eski müfredatımıza değil, bizim yeni müfredatımızın
mantığına dayanmaktadır. 2006’da yapılan son PISA sınavı da, yine, dediğim
gibi, soru şekli, soru stili itibarıyla eski müfredatımızla uyumlu olmadığı
için öğrencilerimiz yeterli başarı göstermemişlerdir. Pratik bir örnekle ifade
etmem gerekirse, siz öğrencilere Fransızca ders verip, soruları Almanca
sorarsanız onlardan doğru cevap alamazsınız. Esas, öğrencilerimizin başarısı yeni
müfredatımız yürürlükteyken yapılan sınavlarla ölçülecektir. Kaldı ki,
sekizinci ve dokuzuncu sınıf öğrencileri bu sınava girmektedir ve özellikle
dokuzuncu sınıflardan, yani, lise öğrencilerinden öğrenci seçerken, OECD, 71
genel liseden, 17 Anadolu lisesinden öğrenci seçmiştir. 71 genel lise,
genellikle genel liselere giden öğrencilerimizin başarı düzeyi düşüktür.
Anadolu liselerine giden öğrencilerin başarısı çok daha yüksektir. Örneklemeyle
bunu aldıkları için bu da başarıyı düşüren etkenlerden birisidir. Evet, bu benim
içime sinmektedir. Çünkü, biz zaten böyle bir sonucun
ortaya çıkacağını biliyorduk. Müfredat değişikliği yapmamızın ne kadar sağlam
bir zemine ve nedene dayandığını da bu ortaya koymuştur. Sayın Doğru’nun,
“Tokat’taki Gaziosmanpaşa Üniversitesine, mimarlık ve mühendislik fakültesi ile
güzel sanatlar üniversitesi kurulması için bir çalışma var mıdır, ne zaman
kurulacaktır?” şeklinde bir sorusu var. Güzel sanatlar fakültesiyle ilgili
Maliye Bakanlığından görüş beklenmektedir. Daha önce de ben arkadaşlarıma
söyledim, kuruluş çalışmaları sürüyor ve bu kurulacaktır. Kurulması gereken bir
fakülte varsa Hükûmetimiz döneminde mutlaka kurulur,
kimsenin bundan endişesi olmasın. Sayın Sümer,
Akdeniz Üniversitesinde binası olmayan fakültelerden söz etmektedir, “Bunlara
ne zaman daha fazla kaynak aktarılıp bunlar bitirilecektir?” diye soru
sormaktadır. Değerli arkadaşlarım, netice itibarıyla bütün üniversitelerimizin
bir gelişme seyri vardır. İstanbul Üniversitesi 1453’te kurulmuş olmasına
rağmen, İstanbul Üniversitesinin hâlâ fiziki altyapıya ihtiyacı vardır, hâlâ
bina yapılmaktadır. Dolayısıyla bir üniversitenin tüm binalarının bir anda, bir
günde, bir yılda yapılması söz konusu değildir. Bütçe imkânlarına göre bunların
hepsi yapılacaktır. Sayın Bal’ın
öğrenci affıyla ilgili bir sorusu vardır. Ben, olabildiğince bütün
arkadaşlarıma cevap vermeye çalışıyorum. Şu anda, değerli arkadaşlar, biz,
kapsamlı bir araştırma yapmaktayız. Sadece popülizm
olsun diye öğrenci affı çıkarmak, aslında eğitimdeki niteliği düşürmektedir.
Eğer gerekiyorsa gerçekten, bunu yapacağız. O 800 bin, 1 milyon rakamları son
derece afaki rakamlardır. Bu, sağlam, doğru bir
bilgiye dayanmamaktadır. Gerekirse yaparız ama sadece popülizm
olsun diye böyle bir af bugün itibarıyla gündemimizde değil. Yardımcı
doçentlerin yabancı dil problemini dile getirdi Sayın Bal. Değerli arkadaşlar,
yabancı dil elbette amaç olmamalıdır, elbette araç olmalıdır. Ama bir bilim
adamı bilimsel araştırmalarında şüphesiz ki yabancı dili bir araç olarak
kullanabilmek için de buna sahip olmalıdır. Onun için, bütün yardımcı
doçentleri yabancı dil sınavından muaf kabul etmek gibi bir tavır olamaz. Bu,
öğretim üyeliği mesleğine de aykırı bir durum teşkil eder. Böyle bir şey söz
konusu değildir. Sayın Varlı’nın ve Sayın Akkuş’un benzer soruları vardır. Biraz
önce Sayın İnan’ın da Tarsus için “Tarsus’ta niye bir devlet üniversitesi
kurulmasın.” şeklinde bir talebi var. Değerli
arkadaşlarım, sadece nüfus kriterine göre üniversite
kurulmaz. Efendim, İskenderun’un, Tarsus’un, İnegöl’ün nüfusu belki birçok
vilayetten daha büyüktür ama mesele bu değildir değerli arkadaşlar. Bakın,
Oxford Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi kurulduktan sonra Oxford ve Cambridge
şehirleri kurulmuştur. Yani orada önce üniversite kurulmuştur, üniversite
etrafında bir şehir oluşmuştur. Bayburt’un nüfusu küçüktür diye, Gümüşhane’nin
nüfusu, Yalova’nın, Bartın’ın nüfusu küçüktür diye “buralarda üniversite olmaz”
diye bir yaklaşım doğru değildir. Kaldı ki bu sözünü ettiğiniz yerlerde de
fakülteler vardır. Tarsus’ta bir vakıf üniversitesi vardır. “Adana’da yeni
bir devlet üniversitesi kurmayı düşünüyor musunuz?” diye soruyor arkadaşlarım.
Aslında, Kayseri’de de, Bursa’da da, Adana’da da, Samsun’da da, Diyarbakır’da
da, birçok metropol şehirde de ikinci bir devlet
üniversitesi elbette kurulabilir. Ama bugün itibarıyla seksen bir
vilayetimizdeki üniversiteleri gerçekleştirmeden -buna Konya’yı da, Mersin’i
de, on altı metropolü de dâhil edebilirsiniz- böyle
bir şey söz konusu değil ama vakıf üniversitesi kurmak isteyen insanlar var.
Biz onları teşvik ediyoruz ve onlara destek olacağız. Öte taraftan,
Sayın Akcan’ın, yine, öğretim üyelerinin özlük haklarıyla ilgili sorusunda da
cevap verdiğim için buna tekrar dönmeyeceğim. Sayın Yaman, Muş
Alparslan Üniversitesinin kampüs alanı için uzakta
bir mekân seçildiğini duyduğunu ifade ediyor. Bir heyet gitmiştir, Maliye
Bakanlığı Müsteşarının Başkanlığında bir heyet gitmiştir. Ancak 30 - Sayın Çalık’ın
Turgut Özal Tıp Merkezinin kadrolarıyla ilgili sorusu var. Değerli arkadaşlar,
sadece Turgut Özal Tıp Merkezinin değil, biraz önce Maraş Milletvekilimiz
Değerli Mehmet Sağlam ki, Millî Eğitim Komisyonu üyesidir- “1996’da Maraş’ta
tıp fakültesi kurulmuş, hâlâ kadroları yok.” Biz son bizim dönemde kurduğumuz
beş üniversite bünyesindeki tıp fakültesinin kadrolarını bu kanunda
getiriyoruz. Ama Türkiye’de daha kadro ihdas edilmesi gereken, kadro verilmesi
gereken birçok fakülte ve üniversite var. Turgut Özal Tıp Merkezini de bu
çerçevede değerlendireceğiz. Ümit ediyorum ki, 2008 yılı içerisinde bunu da
çözmüş olacağız. Değerli Başkan,
milletvekili arkadaşlarımızın birçoğunun birbirine benzer soruları vardı, ama
sanırım cevaplarımda hepsine cevap vermiş oldum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. ATİLA EMEK
(Antalya) – Süremiz var daha Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
bizim gençlerimiz PISA sınavlarına ilk girdiklerinde siz şöyle bir açıklama
yapmıştınız: “İki yıl sonra göreceksiniz, daha yeni giriyoruz.” Sonra bu
söyleminizi değiştirdiniz. Şimdi “Eski müfredat, yeni müfredat” söylemi
geliştirdiniz. Ne zaman göreceğiz bu müfredatın meyvelerini? Bir tarih
verebilir misiniz? BAŞKAN – Sayın
Emek… ATİLA EMEK
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
yasayla üniversite kurmak esas olduğuna göre, üniversitenin faaliyete geçmesi
ve öğrenci kabulünün YÖK iznine bağlanmasını doğru buluyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; ben,
hiçbir dönemde “İki yıl sonra göreceksiniz.” PISA sınavı için demedim, “İki yıl
sonra, müfredat uygulamaya girdikten sonra öğrencilerdeki değişimi
göreceksiniz.” dedim ve görüyoruz. PISA Programı,
değerli arkadaşlar, tekrar altını çiziyorum, bugünkü yeni müfredatımızın
öğretim yöntemine ve mantığına dayanmaktadır. Şu anda Türkiye’de üçüncü
yılındayız. Müfredat tüm ilköğretim okullarında uygulandığı zaman ve bu
müfredatta yetişmiş sekizinci ve dokuzuncu sınıf öğrencilerimiz PISA
Program’ına girdiği zaman Avrupa ülkelerindeki başarıyı yakalayacaklarından
eminim. Bunu buradan ifade etmek istiyorum. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ne zaman? Kaç yılında? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hesap kitabı yapın siz. Öte taraftan,
Değerli Milletvekilimizin, Atila Emek Bey’in bir
başka sorusu var. Üniversiteler kurulduktan sonra… Üniversitelerin kurulması
şüphesiz ki kanunla olur, ama bir üniversitede yeteri kadar öğretim üyesi,
öğretim elemanı olmadan o üniversitenin ilgili fakültesinin bölümlerine öğrenci
alınması YÖK’ün iznine tabidir. Bu, doğru bir şeydir. Çünkü,
eğer öğretim üyesi yoksa, öğretim elemanı yoksa, orada altyapı yoksa, biz
kanunu kuruyoruz, ama kanunu kurmamız yarın akşam bunların bütün bölümlerine
öğrenci alınacak anlamına gelmiyor. Bakın, birçok tıp fakültesi kurduk, oralara
öğrenci alınabilmesi için orada bir altyapının oluşması lazım. Dolayısıyla, bu
mantık, bu yaklaşım doğrudur Değerli Milletvekilim. ATİLA EMEK
(Antalya) – Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, yeni 1’inci madde ilavesine dair bir önerge vardır. Malumları olduğu
üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin
dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım.
Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 21 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması
hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım. Şimdi önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 226 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısına aşağıdaki çerçeve maddenin 1 inci madde olarak eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Madde 1 - 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununun “Gaziosmanpaşa Üniversitesi” başlıklı ek 24 üncü maddesinin
(b) bendine “Fen-Edebiyat Fakültesi” ibaresinden sonra gelmek üzere
“Mimarlık-Mühendislik Fakültesi ve Güzel Sanatlar Fakültesi” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz. BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET BUDAK (Edirne) – Salt çoğunluğumuz yoktur,
katılmıyoruz. BAŞKAN – Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum. Sayın Oktay Vural
ve arkadaşlarının benzer bir önergesi vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
226 sıra sayılı kanun teklifleri ve tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz. Saygılarımızla.
Madde 1 - 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununun Ek 82. maddesinde yer alan “Karabük üniversitesi” ibaresi
“Karabük Kardemir Üniversitesi” olarak değiştirilmiş ve aşağıdaki ek maddeler
eklenmiştir. BAŞKAN – Sayın
Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET BUDAK (Edirne) – Çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz. BAŞKAN – Komisyon
önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum. Şimdi, madde 1’e
bağlı ek madde 95’i okutuyorum: YÜKSEKÖĞRETİM
KURUMLARI TEŞKİLÂTI KANUNUNDA VE YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI ÖĞRETİM ELEMANLARININ
KADROLARI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE EKLİ CETVELLERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TASARISI MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilâtı Kanununa aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir. “Ardahan
Üniversitesi EK MADDE 95-
Ardahan’da Ardahan Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite; a) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik
Fakültesi ile Kafkas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı
değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Ardahan İnsani Bilimler ve
Edebiyat Fakültesinden, b) Kafkas
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Ardahan Meslek Yüksekokulu ile Ardahan
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan, c) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri
Enstitüsünden, oluşur. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan
Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e aittir. Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ardahan iline Ardahan
isimli üniversite kurulması için vermiş olduğum kanun teklifi adına
konuşuyorum. Öncelikle, Sayın Bakana ve Hükûmete
teşekkür ediyorum. Bu teşekkürlerimi… Ardahanlı tüm halkımıza, Ardahan ili
derneklerine, ilçe derneklerine, köy derneklerine ve kampanyayı başlatan
Ardahan’ı Sevenler Derneğine teşekkür ediyorum. Ayrıca, en önemlisi, Ardahan’da
üniversite kampanyasını başlatan Gazeteci Fakir Yılmaz’a, Gazeteci Kasım Tırpancı’ya, Gazeteci Sürmeli Kılıç’a, Deniz Başlı’ya, Günay Nuh’a ve Alper
Turgut’a, bütün belediye başkanlarına, bütün partilerin il ve ilçe
başkanlarına, bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bu önemli, tarihî
gün, arkadaşlar, hepimiz için çok önemlidir. Ancak şunu söyleyeyim: Bu tarihî
günde, Ardahan ve geri kalmış, kalkınmamış iller için daha önceden kurulması
gereken üniversite, bugün bir tarihî günde kuruluyor. Ben tekrar teşekkür
ediyorum. Ancak,
arkadaşlar, keşke bu üniversite daha önceden milletvekilliği yapmış
arkadaşlarımızın veya Büyük Millet Meclisinde görev yapmış arkadaşlarımızın
zamanında gündeme gelip kurulmuş olsaydı, bugün Ardahan göç vermemiş olacaktı,
yoksullaşmamış olacaktı. Ardahan’da
1992’de 176 bin nüfus varken, bugün 112 bine düşmüştür. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Doğru. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Doğru değil mi efendim? SAFFET KAYA
(Ardahan) – Ben sizinle muhatap olmuyorum, arkadaşla konuşuyorum. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Şimdi, 112 bine düşen nüfus yoksullaşmış, çekini, senedini
ödeyemeyen esnaf, kirasını ödeyemeyen esnaf, vergisini ödeyemeyen esnaf,
hayvanı elinden gitmiş, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından
evine haciz gönderilen, perişan olan bir köylü var. Bu bölgede yaşayan insanlar
kırk üç yıl Rus işgali altında kalmış ama yılmamış, 3 ve 9 Ocak tarihinde
Ardahan’da Millî Şûra Hükûmetini kurmuş, daha sonra
cumhuriyetin kurulmasında, Erzurum’da yapılan kongrede Mustafa Kemal Atatürk’e
destek vererek cumhuriyetin kurulmasına büyük destek vermiştir. Bu bölgemiz göçe
zorlanmış, boşalmış, toplum yoksullaşmış, esnaf, sanatkârlar ve diğer kurumlar
hakikaten perişan durumda. Şimdi bir örnek vereceğim: Ardahan’da kurulmuş olan
Esnaf ve Sanatkârlar Kooperatifimiz var. Halk Bankası bu
kooperatifimize 300
milyar kredi vermiyor. Bu kooperatifimize yaklaşık bin kişi
ortak. Ama aynı Halk Bankası, ne yazık ki, Çalık Grubuna 500 milyar lira bir
anlamda kredi veriyor, 500 milyon YTL. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi, burada, bakın… MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) – Ayıp ya! ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Müsaade eder misiniz. Bu üniversiteyle
ilgili… Bu üniversite eğer önceden kurulmuş olsaydı, ben inanıyorum, o insanlar
perişan olmayacaktı, yerlerinden göç etmeyecekti, sıkıntıya düşmeyecekti ve
bugün Ardahan Esnaf ve Sanatkârlar Kooperatifi de kapanmamış olacaktı, Ardahan
halkı göç etmemiş olacaktı, nüfus 112 bine düşmemiş olacaktı. Şimdi, umuyorum
ve diliyorum Sayın Bakandan, bu üniversite kurulması bugün bittikten sonra,
hızlı bir şekilde arazi kamulaştırması yapılır, binalar kurulur ve binaların
yanı sıra mutlak surette kadro gelerek, üç beş yıl içerisinde Ardahan
üniversitesine kavuşmuş olur. Değerli
arkadaşlar, Ardahan’ımızın tabii, sıkıntıları çok. Nedir sıkıntıları? Sayın Bakanım,
teşekkür ediyorum, yaklaşık bir beş altı ay önce Ardahan’a 20 kişi veya 25 kişi
genel müdürleriyle beraber geldi, yerinde bir tespit yaptı, çalışma yaptı, çok
teşekkür ediyorum. Ama o çalışmalar hâlen bitirilmedi, hâlen eksiklerimiz var.
Şimdi burada ben zaman zaman konuştuğum zaman “Ya bu
acaba doğru mudur? Yani Ardahan’da bu kadar sıkıntı var mıdır? Nedir?” diye
bunu tartışan arkadaşlarımız var. Şimdi, Ardahan’da
23 Şubat Okulumuz var. En eski okullarından birisidir. Yaklaşık 700 öğrenci
yaşıyor. Bu 700 öğrenci eski bir binada yaşıyor. Bugün çekilen bir resmi size
gönderiyorum. Bu resmi gazeteci arkadaşımız gönderdi, İnternet yoluyla aldık ve
şey yaptık. Sayın Bakanım, bunu gösteriyorum size. Binanın çatlak olduğunu
gösteriyor çocuklar. Evet, binanın çatlak olduğunu gösteriyor, bina çöküyor, 23
Şubat Okulu. 700 tane öğrenci var. Şimdi bunu niçin
söyledim? Tenkit için değil. Eleştirmek için tabii ki söyleyeceğiz,
muhalefetiz. Sayın Bakanım buradayken rica ediyorum. Bunu tedbir alsın, bu
okulu derhâl yenilesin. Onun dışında,
değerli arkadaşlar, en önemlisi, Çıldır Lisesinde okulda duvar açıldığı için -o
kadar açılmış ki- okulun içine kediler giriyor o duvarın yıkıldığı yerden.
Bakın, 19 tane norm kadroda öğretmenimiz olması lazımken Sayın Bakanım, 8 tane
var, 11 tane açığımız var. Şimdi burada Göle’de YİBO aynı durumda, Ardahan Fen
Lisesi aynı durumda. En önemlisi, Ardahan Anadolu Lisesinde temelinde su
oluşuyor ve karların hızlı erimesinden dolayı orası bir göle dönüşüyor. Göle
dönüştüğü zaman da bina oturuyor. Bina oturunca duvarlar çatlıyor şu anda. Bunu
sizden istirham ediyorum. En kısa zamanda drenajları yapılsın, okulu su
basmasın. Hatta bu aynı konu Posof’un Süngülü köyünde de var. Yamaçtadır o köy.
Sel geldiği zaman okulun içine sel giriyor. Sizden istirham ediyorum. Bu
notları alarak bunları yapalım. Bunlar bizim eksiklerimiz, değerli arkadaşlar. Evet, son olarak,
değerli arkadaşlar… (AK Parti sıralarından “Tezek…” sesi) Tabii, tezeği de
konuşuruz, ama tezeğin yeri değil. Doğu Anadolu’da hâlen daha okullarda tezek
yanıyorsa, bu, Türkiye’nin yüz karasıdır. Bunlar da inşallah Sayın Bakanım…
Canlı yayında- yine
söyleyeyim- Show TV’nin canlı yayınında, Siyaset Meydanında Ali
Kırca da kendisi de gördü, okulda çocuklar konuştu. Ben konuşmuyorum. O çocukların
ihtiyacını karşılayalım yeter. Değerli
arkadaşlar, Ardahan, Iğdır, Bartın, Gümüşhane, Şırnak, Tunceli, Hakkâri, Yalova
illerinde kurulacak üniversitelerin ülkemize ve bölgelerimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt. Gruplar adına
ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın
Selahattin Demirtaş’ta. Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli
arkadaşlar, 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 1’inci maddesi üzerinde
DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlayarak
başlamak istiyorum. Şimdi, tümü
üzerinde gruplar adına görüşler belirtilirken, biz de görüşümüzü belirtirken,
öncelikle, bu dokuz ille birlikte Türkiye’nin bütün illerinde üniversite
kuruluyor olmasından memnuniyet duyduğumuzu ifade ederek başladık. Dolayısıyla,
gerek AK Parti Grubu adına sözcülerin yapmış olduğu konuşmalarda gerekse Sayın
Bakanın bu grup konuşmalarına cevap mahiyetindeki konuşmasında, sanki muhalefet
sözcüleri üniversite kurulmasına karşıymış, desteklemiyormuş gibi bir söylemde
bulundular. Bunu düzelterek başlamak istiyorum. Biz, bu yeni
kurulacak, dokuz ildeki üniversite ve iki vakıf üniversitesi de dâhil olmak
üzere, bütün kentlerde üniversite kurulmasından mutluluk duyarız dedik. Hatta, Türkiye’nin bütün şehirlerinde artık üniversitenin
var olduğu, teorik olarak bu söylem bile gururumuzu okşar dedik ama, amasını
koyarak, içi doldurulmalıdır, üniversitelerin içi boş olmamalıdır; kadro
yapısıyla, teknik olanaklarıyla, malî yapısıyla, idari, ekonomik özerkliğiyle
üniversiteler güçlendirilmelidir, ancak bu şekilde üniversite gerçek üniversite
mahiyetinde olur, bireye ve topluma ancak bu şekilde katkı sunar diye
eleştirilerimizi ekledik. Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, Demokratik Toplum Partisi olarak da, bu dokuz yeni kentte
yeni üniversite kuruluyor olmasından mutluluk duyduğumuzu bir kez daha ifade
etmek istiyorum. Bu üniversitelerin kuruluşuna karşı olmadığımızı belirterek
başlamak istiyorum. Şimdi,
üniversitelerin çok girift sorunları var, aslında hepsi birbiriyle bağlantılı
çok sayıda sorunu var. Millî eğitim sisteminin çok sayıda sorunu var fakat
gündemimiz üniversite olduğu için değerli arkadaşlarım, üniversitelerle ilgili
sorunları konuşmaya devam edeceğiz elbette ki. Bize göre, bugün
Türkiye’deki üniversitelerin temel sorunlarından biri YÖK problemidir. 12 Eylül
askerî darbesinin önemli kurumlarından, darbe kurumlarından biri olarak YÖK’ün
işleyişi, mantalitesi, kafa yapısı değiştirilmediği
müddetçe, değerli arkadaşlar, üniversitelerde sorunlar yaşanmaya devam edecek.
Neden? Çünkü üniversitelerin bilimsel bilgiyi üretebilmesi için özerk olması
gerekir, özgür olması gerekir. Hem idari açıdan, hem mali açıdan bu
özerkliklerine kavuşması gerekir. Aksi takdirde, YÖK gibi, bütün üniversiteler
üzerinde vesayet yetkisi kullanan, gereksiz-gerekli denetim yetkisini kullanan,
atama yetkisini sınırsız bir şekilde kullanan bir kurum var oldukça
üniversitenin özerkliğinden, üniversitenin bağımsızlığından ya da
üniversitelerin bilim yuvası olmasından söz etmek mümkün olmayacaktır. Şimdi, özgür
düşünce için, bilimsel bilgiyi üretmek ve yaymak için üniversitede görev yapan
profesöründen, rektöründen, dekanından, öğretim görevlisinden öğrencisine kadar
herkesin, kendini ifade özgürlüğü konusunda, örgütlenme özgürlüğü konusunda
rahat hissetmesi lazım. Yani, bir üniversite rektörü ya da bir
dekan ya da bir öğretim görevlisi bir konuşma yapmadan önce kırk defa düşünerek
konuşmasını yapıyorsa “Ya YÖK bu konuda ne der, ya savcı bu konuda ne der, ya
rektör bu konuda ne der?” diye kaygı duyarak ders anlatıyor ya da konuşmasını
yapıyorsa ya da yazısını bu kaygılarla yazıyorsa orada bilimden söz edilemez,
özgür düşünce yoktur her şeyden önce. Neden peki üniversite öğretim görevlileri
çekinirler? Çünkü atama sistemi, seçim sistemi siyasi otoriteden bağımsız
değildir. Bütün öğretim görevlileri, özellikle akademik kariyer düşünen öğretim
görevlileri, iktidarla, egemenlerle çatışmak istemezler, YÖK’le karşı karşıya gelmek
istemezler. Bunu yapanlar yok mudur? Elbette ki vardır. Bedelini ödeye ödeye bugüne kadar yapmışlardır; yapanlar elbette ki olmaya
devam edecektir. Ama eğer bir profesör, rektör olmayı
planlayan ya da akademik kariyerini sürdürmeyi planlayan bir profesör, ileride
yapılacak rektörlük seçimlerinde ilk altıya girse bile, YÖK tarafından ilk üçe
konulmamayı, Cumhurbaşkanı tarafından atanmamayı göze alarak inandığı şeyleri
üniversitede savunursa, onun bu ülkede rektör olma, dekan olma veya işte,
doçentse profesör olma şansı çok zayıftır çünkü siyasi ilişkiler, özellikle
YÖK’ün siyasetten aldığı güçle üniversiteler üzerinde kurmuş olduğu bu denetim
yetkisi, üniversitelerdeki bilimsel üretimi maalesef zayıflatmaktadır. Bu
da üniversitenin temel sorunlarından biridir. Bu nedenle,
YÖK’ün, YÖK sisteminin üniversiteler arası sadece koordineyi sağlayacak bir
kurula dönüştürülmesi, bunun dışındaki yetkilerin kesinlikle üniversitelere
devredilmesi, üniversitelerdeki rektör seçimlerinin demokratik yollarla,
öğrencilerin de katılımıyla yapılması, hakeza dekanların ve diğer yöneticilerin
de demokratik yol ve yöntemlerle kendi yöneticilerini seçebilecekleri bir
formata kavuşturulması, üniversitelerin bilimsel bilgiyi üretebilmesi açısından
olmazsa olmazıdır. Bunlar var olduğu
müddetçe, dokuz üniversite daha kurarız, dokuz yüz daha kurarız ama
üniversitelerimiz bilimsel bilgi üretemezler, şartlanmış, verili olan, belli
kalıplara uygun bilgiler dışında, aslında birçoğu inanmadığı, bilime de aykırı
olan bilgileri öğretme ve yayma konusundaki çabalarını, faaliyetlerini
sürdürmeye devam etmiş olacaklardır. Şimdi, Sayın
Bakan “Bingöl’e öğretim üyesi gitmez.” dediğimizi ifade etti. Yani sanki biz gitmesini istemiyoruz, Bingöl’e, Şırnak’a,
Hakkâri’ye öğretim üyesi gitmesin, dolayısıyla öğretim üyeleri de çok istekli
değil, gitmeyecek, bu nedenle de oraya üniversite açmaya gerek yok demişiz gibi
ifade etti ama bizim anlatmaya çalıştığımız şuydu: Bingöl’e elbette ki İstanbul
Üniversitesi gibi 800 profesör gitmeyecek, elbette ki o on yedi üniversitenin
her birine İstanbul üniversitesi kadar bütçe ayrılmayacak. Bu reel de
değil. Bunu talep etmek, bunu istemek reel de değil. Fakat,
en azından dört yılını Bingöl’de geçirecek bir üniversite öğrencisinin, en
azından dört yıl içerisinde bir defa profesörün yüzünü görme hakkı da
olmalıdır. Tamam, 800 profesörü olmamalı Bingöl’ün, Şırnak’ın, Hakkâri’nin,
Yalova’nın ama üniversite hayatı boyunca bir öğrenci bir profesörü de canlı
olarak görebilmelidir. Bu da mı fazladır yani! Anlatmaya çalıştığımız budur.
Dolayısıyla profesörün, doçentin oraya gitmesi için Bakanlığa düşen şey orayı
cazip hâle getirmektir. Sosyal imkânlarıyla, lojmanıyla, ekonomik imkânlarıyla
cazip hâle getirmektir. Yoksa, profesör oraya gitmiyor
diye, doçent gitmiyor diye oraya üniversite açılmasın demedik. Madem açılıyor,
madem yeni üniversiteler de kuruluyor, o hâlde oradaki imkânlar, olanaklar
artırılsın, bütçeleri artırılsın; İstanbul kadar bütçe ayrılmasın, 800 profesör
de verilmesin ama en azından oradaki insanların da daha nitel eğitim
alabilmeleri için eğitim kadrosu güçlendirilsin. Anlatmaya çalıştığımız buydu. Şimdi, bazı
yerlerde isim var, tabela var, bina yok; bazılarında bina var, öğrenci yok;
bazılarında bina var, öğrenci var, hoca yok; hepsi var, para yok. Yani, bütün
bunların bir araya geldiği, özellikle bu yeni üniversitelerde bütün bunların
bir araya geldiği üniversite sayısı çok az. Bunun için, bugünden yarına bir
üniversitenin gelişmesi, köklü üniversitelerle en azından rekabet edebilecek
hâle gelmesi beklenemez. Fakat, üniversite kuruldu
diye, fidan ekildi diye unutmak da doğru değil. Bizim eleştirdiğimiz nokta bu.
Bir üniversite kuruluyor bir kente ama yıllarca o üniversite mali açıdan
desteklenmediği, kadro açısından desteklenmediği için gelişmiyor. Eleştirdiğimiz
nokta budur. Bakın, birçok yerde bina yokken, kadro yokken -yine seçildiğim
şehirden, Diyarbakır’dan bir örnek vereyim- Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde Şükrü
Ayna Meslek Yüksekokulunun binası var, 2000 yılında tamamlanmış, sekiz yıldır
öğretime açılmıyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun,
bir dakika ek süre verdim. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – Bu bina sekiz yıldır tamamlanmış olmasına rağmen hâlen
öğrenci almış değil, kadrosu tamamlanmadığı için çürümeye terk edilmiş durumda.
Dolayısıyla, bir yandan yeni üniversiteler, yeni fakülteler açılırken bir
yandan da bu tür olanakların heba edilmesi de elbette ki doğru değil. Özellikle
bu Dicle ilçesindeki Şükrü Ayna Meslek Yüksekokuluyla ilgili, Bakanlığın da
sanıyorum bilgisi var, YÖK’le rektörlük arasındaki bir problemden kaynaklı,
orası bir türlü açılmıyor. Bakanlığın bu konuda duyarlı olduğunu, izin
vereceğini veya açılması için en azından gerekenleri yapacağını bir soru
önergesiyle öğrendik, buradan bir kez daha hatırlatmak istedim. Sayın Bakanın
özellikle bu bina konusunda, hazır binaların işletilmesi konusunda hassas,
duyarlı olduğunu bildiğim için bunu dile getirerek bitirmek istedim. Hepinize bir kez
daha teşekkürlerimi, saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demirtaş. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan söz istiyorum? BAŞKAN – Şimdi mi
konuşacaksınız? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi. BAŞKAN - Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) MİLLİ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
özellikle bundan sonraki konuşmacıların belki tekrar etmemesi için, aynı
hatalara, aynı yanlışlara düşmemeleri için bazı konuları açıklamam gerekiyor. Bildiğiniz gibi,
meslek yüksekokulları üniversite senatolarının almış oldukları karar sonucu
YÖK’e bildirilir, Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulunda görüşülür ve bu
yüksekokullar kurulmuş olur. Ancak, biz Millî Eğitim Bakanlığı olarak, gerek
kanunla gerek Bakanlar Kurulu kararıyla hiçbir meslek yüksekokuluna, bir
yüksekokula veya bir fakülteye… Hassaten, şimdi, dediğim gibi, bugün beş tane
tıp fakültesi var; tıp fakültelerinin çok büyük kadroları olduğu için ona
ayrıca kanunla kadro ihdas edilebilir. Üniversitesi kurulmuş, diyelim ki bütün
üniversitede 2 bin kadro var, tek başına bir tıp fakültesi kurduğunuz zaman
1.500’e yakın bir kadro vermeniz gerekiyor, bu tamam. Ancak, üniversitelerin
kadroları havuz şeklinde üniversitelere verilir ve bu kadrolar da rektörlerin
tasarrufundadır. Bizim
ilkokullarımızda bile norm kadro uygulaması vardır, fakat maalesef
üniversitelerde norm kadro uygulaması yoktur. Yine, rektör isterse ziraat
fakültesine 100 kadro verir, fen-edebiyat fakültesine 20 kadro verir, bir başka
fakülteye de hiç kadro vermez; maalesef bunun da uygulamaları var. Dolayısıyla,
meslek yüksekokuluna eğer kadro verilecekse, rektörlüğe tahsis edilmiş olan…
Örnek olarak Dicle Üniversitesi verildi. Diyelim ki Dicle Üniversitesine tahsis
edilmiş olan kadrolardan rektör isterse doçent kadrosu, isterse profesör
kadrosu, öğretim görevlisi kadrosu, yardımcı doçent kadrosu oralara tahsis
edebilir değerli arkadaşlar. Bir başka şey:
Yine aynı hataya düşülmemesi için söylüyorum; bir değerli milletvekili
arkadaşım dedi ki: “Hükûmet döneminde, yani AK Parti Hükûmeti döneminde üniversitelerin sayısında yüzde 49’luk
bir artış olmasına rağmen, öğretim üyesinde yüzde 12’lik bir artış olmuştur.”
Şimdi, eğer sayı olarak meseleyi değerlendirirseniz çok büyük yanlışlara
ulaşırsınız. Niçin? Çünkü, bakın, vakıf
üniversiteleri, şu anda bu kuracağımız iki vakıf üniversitesiyle birlikte
Türkiye’de toplam otuz üç vakıf üniversitesi bulunmuş olacak ama vakıf
üniversitelerindeki toplam öğrenci yüzdesi yüzde 6’dır. Otuz üç üniversitede
toplam yüzde 6 öğrenci vardır, yani üniversite sayısına göre hesap yapılmaz.
Devlet üniversiteleri de… Zaten otuz iki üniversiteyi yeni kurduk; bunlar daha,
ayakları üzerinde durmaya çalışan, yeni şekillenmeye çalışan üniversitelerdir.
Tabii ki İstanbul Üniversitesinde, Marmara Üniversitesinde veya Gazi
Üniversitesindeki öğretim üyesi sayısı, bütün bu sözünü ettiğim toplam otuz iki
üniversitedeki öğretim elemanı sayısına belki eş değerdir. Bu da işin tabiatı
gereğidir. Dolayısıyla, bu hesapları yaparken, bence yanlışlık yapmayalım değerli
arkadaşlarım. Bir başka şey:
Tekrar bunun arkadaşlarım tarafından bilinmesi gerekiyor; öğretim üyesi
kadroları tahsis edildikten sonra, bunların bir kısmı serbest kadrolardır, bir
kısmı saklı kadrolardır. Diyelim ki, Bingöl Üniversitesi veya Muş Üniversitesi
veya Bitlis Üniversitesi veya Mardin Üniversitesi bu kadrolarını ilan eder,
oraya birileri müracaat eder ve onlar kadroya tayin edilir. Peki
bunların cazibesini artırmak için, geri kalmış yörelerin cazibesini artırmak
için ne yapmamız gerekiyor? “Gelişme güçlüğü zammı” adı altında öğretim
üyelerine ekstra bir para ödeniyor. Mahrumiyet derecesinin yüksekliğine göre bu
“mahrumiyet zammı” dediğimiz gelişme güçlüğü zammı da artmaktadır. Bir de, “Fidan
diktikten sonra onları unutmamak lazım.” diyor arkadaşlarım. Elbette
unutmamak lazım. Bir kimse unutmak üzere fidan dikmez. Bir de biz
siyaset yapıyoruz değerli arkadaşlar. Bir üniversiteyi kurduk, kendi hâline
terk ettik, tabela hâlinde kaldı; o ilin, o yörenin halkı bunun hesabını bizden
sormaz mı? Biraz önce huzurunuzda bu üniversitelere toplam 532 trilyon Türk
lirası para aktarıldığını söyledim, bütçe verildiğini söyledim. Bu artarak
devam edecek. Artı, yine, dediğim gibi, hangi üniversiteye bizim neler
yapacağımızı ifade ettim. Dolayısıyla bazı üniversitelerin kampüs
alanlarının yerleri belirlendi, bazı üniversitelerde yeni binalar yapılması
için ihale yapıldı, inşaatları devam ediyor, bazıları planlama aşamasındadır.
Ve herkes şundan emin olsun, bakın, bugün itibarıyla bu üniversiteleri inşallah
bu akşam kurmuş olacağız, Türkiye yüz yirmi yedi adet üniversiteye kavuşmuş
olacak, Türkiye’de yüz yirmi yedi tane üniversitemiz olacak. Cumhuriyetin
başında sadece İstanbul Darülfünunu vardı, şimdi yüz yirmi yedi üniversiteye
ulaşacağız ve elbette bunları hep birlikte geliştirip ülkemiz için anlamlı bir
katma değer hâline getireceğiz. Bu vesileyle
hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Atila
Kaya, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ek 95’inci maddesiyle Ardahan ilimizde
kurulması öngörülen Ardahan Üniversitesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Ardahan’la
beraber diğer dokuz ilimizde kurulacak üniversitelerimizin ülkemiz için ve bu
bölgelerimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ederek sözlerime başlamak
istiyorum. Değerli
milletvekilleri, Ardahan ilimiz, önemli bir konuma sahip, Gürcistan ve
Ermenistan’a komşu olması nedeniyle jeopolitik bakımdan da önem taşıyan bir
ilimizdir. Bu önemli konumuna rağmen Ardahan’ımız ne yazık ki sosyal ve
ekonomik yönden oldukça zayıf bir görüntü vermektedir. İklim şartlarının çok
çetin olduğu şehrimizde sağlık alanındaki yetersizlikler, eğitim hizmetleri
alanında yaşanan sıkıntılar ve işsizliğin önlenememiş olması, ilden çok yoğun
bir şekilde göç yaşanmasına sebebiyet vermektedir. Değerli
milletvekilleri, işte böyle şartlara sahip bir ilimiz olan Ardahan’da
üniversite kurulması elbette ki sevindirici bir gelişmedir ve aynı zamanda,
bütün diğer bölgelerde olduğu gibi Ardahan’da da, ilimizin sosyoekonomik ve
sosyokültürel gelişimine yapacağı katkılar bakımından da bu üniversitenin
kurulması son derece önemlidir. Yine, hepimizin
bildiği gibi, illerimizin gelişmesinde üniversitelerimizin önemini belirtmemize
gerek yoktur diye düşünüyorum. Bir ilin çehresini değiştirecek, gelecekte o ili
daha yaşanır, daha modern, daha kıymetli bir hâle getirecek en değerli yatırım
üniversitemizdir. Dolayısıyla, bu anlamda, Ardahan ilimizde bu üniversitenin
kurulması son derece önemlidir. Değerli milletvekilleri,
burada, ülkemiz bakımından üniversitelerin toplum hayatımızda işgal ettiği yeri
ve önemi dile getirildi ve aynı zamanda, hem üniversitelerimizin hem de bu yeni
kurulan üniversitelerimizin karşı karşıya kaldıkları sıkıntılar, fiziki altyapı
bakımından, eleman bakımından ve mali imkânlar bakımından karşı karşıya
kaldıkları sıkıntılar dile getirildi. Ben bu konuları
tekrarlamadan, bu konularda bir tekrara düşmeden, bir üniversitenin herhangi
bir ilimizde kurulmasının o il ve çevresinde bulunan gençlerimizin okuma
ihtiyacını gidereceğini, gidermesi yanında elit insan yetiştirmek, eğitim
düzeyini en üst seviyeye çıkarmak, araştırıcı ve ilim adamı yetiştirmek
yanında, o bölgenin sosyal hayatını, ekonomik durumunu geliştirmek, iş ve aş
bulmak bakımından bir önemi olduğunu bir kere daha dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Bu yönüyle,
değerli milletvekilleri, Ardahan’a üniversite kurulması kararından duyduğumuz
memnuniyeti dile getirmek istiyorum. Ardahan ilimize üniversitenin kurulmuş
olması -biraz önce konuşmanın başında ifade ettiğim- bu ilimizden yaşanan yoğun
göçlerin önüne geçecek, bir anlamda bölgelerimiz boşalmayacak, köylümüzün,
esnafımızın ve tüm Ardahan’ımızın ekonomisinde -biraz önce ifade ettiğim gibi-
önemli katkıları olacaktır. Ancak burada bu üniversitenin kurulmasından duymuş
olduğumuz memnuniyeti dile getirirken, bir hususa da dikkat etmek istiyorum,
dikkatinizi çekmek istiyorum. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bilindiği gibi, gelişmiş ülkelerdeki kıstaslar ve
ülkemizde üniversite önündeki yığılmalar göz önüne alındığında yeni
üniversitelerin açılması kaçınılmazdır, fakat burada çağdaş beklentiler
doğrultusunda yeni politikalar oluşturulması da gerekmektedir kanaatindeyim.
Ülkemizin Ardahan gibi merkezden uzak yörelerinde açılması düşünülen akademik
kurumların yapıları yeniden ele alınmalıdır. Buralarda açılacak bir
üniversitenin merkezdekiler ile aynı hedeflere yönelmesi kaynak israfına da
neden olabilir. Taşradaki üniversitelerin yöre problemlerini çözecek ve yörenin
sorunlarını ilgili platformlara taşıyacak lisans, hatta meslek yüksekokulu
ağırlıklı yapılanması herhâlde öncelikli olarak ele alınmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekillerim; bu duygu ve düşünceler içerisinde, yurdumuzun
mahrumiyet bölgelerinden birisi olan ve yine biraz önce ifade ettiğim gibi, çok
zor doğa şartları ve sosyal ve ekonomik şartlar içerisinde bulunan Ardahan
ilimizde bir üniversite kurulmasından duyduğum memnuniyetimi ifade ederken, bir
kere daha bu üniversitemizin hem Ardahan’a hem bölgede yaşayan insanlarımız
açısından hayırlara vesile olması dileklerimle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaya. Madde üzerinde
şahısları adına ilk söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı’ya aittir. Buyurun Sayın
Pazarcı. HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve
şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şahsım adına bu sözü kullanmayı
bana devreden Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna da müteşekkir olduğumu ifade
etmek istiyorum. Demokratik Sol
Parti olarak yeni üniversiteler kurulmasını Türkiye’nin eğitimine büyük katkı
sağlayacağından dolayı mutlaka ve kesin olarak destekliyoruz çünkü biliyoruz ki
yeni üniversitelerin kurulmasının birçok yararı var. En başta daha çok
öğrencimizin üniversiteye girmesi olanakları açılmış oluyor, bu olanaklar
artırılmış oluyor; bu, kendi başına bir olumlu sonuçtur. Bunun dışında
üniversitenin kurulduğu kentte ekonomik katkılarının olacağı çok açık ancak
sadece ekonomik katkıyla kalmayacağını, bunun toplumsal, kültürel alanda da o
bölge ve yöre insanıyla Türkiye'nin değişik yörelerinden gelen çocuklarımızın
kaynaşması yoluyla çok daha olumlu birtakım etkileri olacağını da düşünüyoruz. Bunun dışında, o
yörenin sorunlarına ilişkin yeni çözümler üretmek suretiyle, kurulan
üniversiteler bu bölgelere çok büyük olanaklar sağlayacaklardır. Özellikle bu
üniversitelerin Ardahan, Bartın, Bayburt, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Şırnak,
Tunceli, Yalova gibi büyük çoğunluğu gelişmekte olan bölgelerde kurulmasının da
çok olumlu bir hareket olduğunu burada belirtmek istiyoruz. Ancak, bu yeni
üniversitelerin belirli bir standartta olması da mutlaka sağlanmalı çünkü
kurulacak fakülteler hem öğrencilerin bilimsel standartlara uygun bir biçimde
yetiştirilmesini sağlamalı hem de orada görev yapacak öğretim üyesi ve
yardımcılarının alanlarında giderek kendilerini geliştirmesine olanak verecek
biçimde gerçekleştirilmelidir. Sadece bir tohum atma şeklinde –biliyorum, amaç
bu değil- başlangıçtır şeklinde ifade edildi ama tohum atma aşamasıyla
kalınmaması gerektiğini, hepimizin bilinçli olduğu şeklinde değerlendiriyorum
ve bu anlayışın daha da ötesine gitmek için her türlü gerekli olanağın bu
üniversitelerimize sağlanmasının bir önemli koşul olduğunu belirtmek istiyorum.
Bu çerçevede, o
bölgede bir dönemde, örneğin Dicle Üniversitesinde, Diyarbakır’da geçici de
olsa görev yapmış bir arkadaşınız olarak tecrübeyle biliyorum ki, bir kere en
başta gerekli kadroların mutlaka sağlanması lazım. İkincisi, bilim adamının
yetişebilmesi ve bilim adamı olan gençlerimizin kendilerini geliştirebilmeleri
için mutlaka kütüphanelerin de daha başından kurulması gerekiyor. Bunun
dışında, biliyorum ki bugünün olanaklarıyla artık eğer bilgisayar ve İnternet
olanakları öğretim üyelerine, yardımcılarına ve araştırma görevlilerinin her
birine verilirse onlar bu konuda çok başarılı olma yoluna gireceklerdir. Ancak,
bütün bunların yanında, mutlaka üzerinde durulması gereken bunlar kadar önemli
bir sorun da oraya gidecek öğretim üyelerine, en azından ilk başlarda lojman
sağlanması ve bundan dahi daha önemli, çocuklarımıza kalabilecekleri yurtların
mutlaka sağlanması gerekmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika veriyorum, buyurun, tamamlayın. HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Çünkü, biliyorum ki sadece böyle gelişmekteki yörelerimizde bu yurtlar
noksan değiller, ayrıca, gelişmiş bölgelerimizde dahi bunların yokluğu,
yoksunluğu çekiliyor. Örneğin, milletvekili olduğum Balıkesir’in Bandırma
ilçesinde iktisadi ve idari bilimler fakültesi kurulmuştur ama gerekli yurt
bulunmamaktadır ve bu olanakları da çocuklarımıza sağlamadığımız takdirde çok
büyük olumsuz neticeler alınması söz konusu olacaktır. Bütün bu
üniversitelerimizin hayırlı olması dilekleriyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Pazarcı. Şahısları adına
ikinci söz, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya’ya ait. Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) SAFFET KAYA
(Ardahan) – Değerli Başkan, çok teşekkür ediyorum. Yüce heyeti en
derin, en kalbî muhabbetlerimle selamlıyorum. Bugün gerçekten
tarihî bir gün. Bu tarihî günü
yüce Parlamentoda paylaşmak, naçizane, bir siyasetçi olarak şereflerin en
büyüğü ve bu şerefi de özellikle Hükûmetime,
özellikle iktidarıma, özellikle Başbakana, özellikle Sayın Bakana ve Bakanlar
Kuruluna ve muhalefetiyle iktidarıyla burada çok değerli parlamenterlere borçlu
olduğumu huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Serhat ili
Ardahan’ımızla ilgili bir üniversite kararının bugün burada yasalaşmasıyla
ilgili tarihî bir süreci yaşıyoruz. Evet, Ardahan ilimiz, çok değerli
Milliyetçi Hareket Partisinin temsilcisinin de söylediği gibi, göçte en
başlarda, eğitimde en sonlarda olan bir ilimiz. Bunu söylerken hiç şüphesiz ki
üzüntümü ifade ederek söylüyorum. Ama, işte, bunun
sosyoekonomik ve sosyokültürel yanıyla ilgili, üniversite kurulması, bir kampüs yeri olması, öğrenci şehri olmasının kültürel
anlamda, eğitsel anlamda çok ciddi bir katkısının olacağını hiç kimse
yadsıyamaz. Bununla birlikte,
ikinci müjdeyi ben dün Ardahan halkına, özellikle Genelkurmaya, özellikle Millî
Savunma Bakanımıza teşekkürle ifade ettiğim, Aziziye Kışlası’nın kışlalıktan
çıkarılıp, Maliye Bakanlığı uhdesine verilip, Maliye Bakanlığı uhdesiyle
birlikte zaman içindeki protokolle üniversiteye kavuşturulması anlamında, çok
ciddi manada bir altyapı imkânını Ardahan’ımıza sunmuş olacağız. Yani, ek bir
ödenek fazla aramayacağız, Millî Eğitim Bakanımızı bu konuda fazla
yormayacağız, çünkü mevcut bir kışlamız var. O kışla üniversiteye açılacak
inşallah, Millî Eğitim Bakanımızın bu konuda gayretleri olacak. Evet, doğrudur,
Ardahan ilimiz bu anlamda, bir üniversiteyi yaşayacak ve bu üniversitenin
gelmesi de hiç şüphesiz ki iktidarın bu anlamdaki bakışıyla çok ilgilidir. Ben
geçmişte, burada, 1995 yılında muhalefet milletvekiliydim, iktidar
milletvekilliği de yaptım. O gün ben muhalefet milletvekili olarak bu yüce
Parlamentoda kanun teklifi verdim Ardahan’a üniversite çıkmasıyla ilgili. Fakat
o kanun teklifimi çok ciddi ısrarlara rağmen çıkartamadım bu Parlamentodan, o
günkü iktidardan çıkaramadım. Eleştirmek, tenkit etmek için de söylemiyorum,
ama eğer yorumumu eleştiri ve tenkit olarak kabul eden varsa da edebilir. Ama seçim öncesi şerefle, partisi olarak geldiğim ve hakikaten onur
duyduğum bu partide -AK Partide- 22 Temmuz seçimleri öncesi dokuz ilimiz
üniversiteye kavuşmamıştı ve bu dokuz ilin üniversiteye kavuşması konusunda
gerek Sayın Başbakanımıza gerek Millî Eğitim Bakanımıza bu illerin de
üniversiteye kavuşması konusundaki ısrarlı talebimizi, ısrarlı talebimi
kendilerine arz ettim ve kendilerinin de bu anlamdaki bakışı nedeniyle, dokuz
ilin de -seksen bir ile de- üniversiteye kavuşması anlamında bir bakışla,
insana, eğitime yatırım anlamındaki bir perspektifle, Türkiye, gerçekten, cumhuriyet
tarihinde ilk kez, kırka yakın üniversitenin kavuştuğu 58’inci, 59’uncu,
60’ıncı Hükûmetinin tarihî harfleriyle bu
Parlamentodan geçebilecek bir süreci yaşamıştır. İyi ki AK Parti
iktidardadır, iyi ki AK Partinin verdiği böyle doğru bir karar vardır, iyi ki
bu üniversiteler kurulması konusunda bu değerli iktidar ve onun mensubu
insanlarımızın bu konuda katkısı olmuştur. (AK Parti sıralarından alkışlar) S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Başbakan seninle gurur duyuyor! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu kadar yağ çok fazla! AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Bir hedefin mi var? SAFFET KAYA
(Devamla) - Ve bu anlamda gerçekten Ardahan adına minnettarım, tüm diğer iller
için de minnettarım. Bunu iktidar ve muhalefet anlayışıyla söylemiyorum, çünkü
insana ve eğitime yatırımın çok kutsal bir olgu olduğunu çok çok iyi biliyoruz. Şunu da çok çok
iyi biliyoruz ki, gelişmiş demokrasilerde, gelişmiş ülkelerde toplumun yüzde
92’si branşlaşmış noktadadır ama Türkiye’de
branşlaşmış toplum oranı yüzde 30, yüzde 40 noktasındadır. Bu Türkiye için
ciddi bir handikaptır, bunun da tek çözüm yolu fakültedir,
meslek okuludur, üniversitedir. Ve Ardahan’ımızla
ilgili, kurulacak olan üniversitemizde iktisadi bilimler var, mühendislik var,
edebiyat fakültesi var ve bunların o bölgenin gerçekten kalkınmasına, göç veren
bir ilin göç alan bir il hâline gelmesine, iktisadi anlamda kalkınmasına çok ciddi
sebebiyet vereceği bir gerçeğini de görmemek mümkün değildir. Yani, tabii,
burada bir konuşmacı arkadaşımız -isim vermek istemiyorum- altı yıldan beri
Ardahan iliyle ilgili çalışmalarının olduğunu mesajla Ardahan iline gönderiyor.
Diyor ki: “Altı yıldan beri, üniversite kurulmasıyla ilgili katkılarım oldu.”
Bir muhalefetin hiçbir zaman için üniversite kurmayla ilgili burada gücünün
olmadığını herkes çok iyi bilir. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Siyasi bir karar mı bu? AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Hedefi var, hedefi… SAFFET KAYA
(Devamla) - Ama halkın gözüne baka baka, inatla, bir
amaç gereği, kesinlikle maalesef… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SAFFET KAYA
(Devamla) - …bu konuda yanlış bir şekilde halka yanlış şeyler söylediğini
buradan ibretle izliyorum. TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – İyi söylemedi mi? SAFFET KAYA
(Devamla) – Üzülerek söylüyorum kesinlikle. TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – İyi söylemedi mi? SAFFET KAYA
(Devamla) – Netice itibarıyla ben geçmişte muhalefetteydim, ama buradan
geçiremedim bunu. İşte burada iktidara borçluyuz bunu. Bunu bir kabul edelim
lütfen. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu İktidara borçluyuz. İktidar olmazsa
üniversitenin kurulması mümkün değil. OKTAY VURAL
(İzmir) – Kim yapacak? SAFFET KAYA
(Devamla) – Mümkün değil, bu bir gerçek. TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – O zaman biz çıkalım buradan ya! Çıkalım buradan! SAFFET KAYA
(Devamla) – Efendim, çıkmayın oturun canım. Sizin çıkmanıza siz karar
vereceksiniz. TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Allah Allah, böyle bir
şey olur mu ya! SAFFET KAYA
(Devamla) – Sizin muhalefet olarak üniversiteleri desteklemenize teşekkür
ediyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Daha ne ya! SAFFET KAYA
(Devamla) – Konuşmamın başlangıcında söyledim, söyledim; muhalefet olarak,
iktidar olarak bunu desteklememiz lazım. Ama birilerinin… TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Yakışmıyor size, yakışmıyor! SAFFET KAYA
(Devamla) – Bakın efendim, birilerinin
çıkıp da “Altı yıldan beri ben emek ediyorum, işte bu böyle yapıldı.” demesini
asla ve asla tasvip etmem mümkün değil. Siz kendi üzerinize alınmayın canım,
benim söylediğim kişi bu işin muhatabıdır. Kaldı ki, burada üniversitenin
kurulması konusunda… Üniversitenin
kurulması konusunda netice itibarıyla şunu söylemek doğru değildir: Efendim,
dernekler, vakıflar elbette ki onlar istemiştir ama onların büyük bir
katkısıyla burada bir kamuoyu oluşmamıştır arkadaşlar. Kimse toplumu yanıltmaya
filan kalkmasın. Herkes haddini bilsin kesinlikle. (AK Parti sıralarından
alkışlar) S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Efendim, Meclis kürsüsü Ardahan siyaseti yapılacak bir yer değil! SAFFET KAYA
(Devamla) – Netice itibarıyla bunu, bunu
çok çok iyi bilmek lazım ki… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaya. SAFFET KAYA
(Devamla) – Evet, bir dakikamı alabilir miyim Başkan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir dakika bitti. SAFFET KAYA
(Devamla) – Aldım mı Başkanım? BAŞKAN – Onu
verdim. SAFFET KAYA
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Evet, hayırlı
olsun diyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Rekabetin ağırlığı altında fark etmediniz! Evet, şimdi madde
üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; geri kalmış üniversiteler de gelişme
güçlüğü çeken bölgelerde olduğu için yüzde 100’e varan ücret fazlalığının
olduğu ve bir yardımcı doçentin, bir profesör kadar ücret aldığı malumunuzdur.
Bu da, bu üniversitelere kolayca öğretim üyesi bulunamadığının bir delili değil mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
üniversitelerde görevli daire başkanları ve genel sekreter yardımcılarının,
diğer kamu kurumlarında çalışan eş değerlerine göre daha düşük ücret aldıkları
bilinmektedir. Söz konusu personelin özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda
herhangi bir çalışma yürütülmekte midir, yürütülmekte ise bu mağduriyetin
giderileceği tarihi verir misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana da
sormak istiyorum: Okulunu bitiren öğrenciler, mesleğini daha iyi öğrenip
geliştirmekten dolayı yüksek lisans ve doktora yapmak istemektedirler. Yeni
kurulan üniversiteler de dâhil olmak üzere öğretim üyesi elemanına büyük
ihtiyaç olduğu düşünülürse, LES puanı ve ALES puanları düşürülüp bu gençlerin
önlerinin açılması düşünülemez mi? LES ve ALES puanları çok yüksektir. Bu
konuda bilgi almak istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Süner… TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Akdeniz
Üniversitesi yirmi altı yıl önce kurulmasına rağmen hâlen eğitim ve araştırma laboratuvarlarının altyapısı mevcut değildir. Geçen sene
verilen 29 uzman, öğretim görevlisi ve okutman kadrosu bu sene sadece 3’tür. Bu
sadece Akseki’de bulunan yüksekokulun talebini karşılamaktadır. Öğrenci
sayısının 15 bin arttığı üniversitemizde emekli olan öğretim görevlileri yerine
yarısı kadar öğretim görevlisi yerleştirilmektedir. Bu, öğrenci sayısıyla ters
orantı değil midir? Bina, laboratuvar ve eğitim
kadrolarında eksiklik bulunan üniversitemizde sağlıklı eğitim verileceğine
inanıyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Hıdır… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sayın Bakanım, özellikle fakültelerde rektörlerin ve dekanların inisiyatifiyle yardımcı doçentlikte süre uzatımı ya da
doçentlik sınavlarına geçiş hakkı engellenmektedir. Bu konuda merkezî bir sınav
yapılması düşünülüyor mu? Öyle arkadaşlarımız var ki süresi uzatılamadığı için
intihar etmiş 2 tane çok değerli öğretim üyesi vardı. Bu konuda acil bir çözüm
getirmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
İnan… MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum. Sayın Bakanım,
Niğde Üniversitesi 1992 yılında kuruldu ama fiziki mekânlarının çok büyük bir
bölümü hâlâ tamamlanamadı. Bundan dolayı ek, ilave ödenek göndermeyi düşünüyor
musunuz yeni binaların tamamlanması için? Teşekkür ediyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın
Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
sizin de bildiğiniz gibi, yarın, doçent kadrosunda görev yapan öğretim üyeleri
emeklilik dönemleri geldiğinde üçüncü derecenin altına inememekteler. Bunların
okuttuğu lisans mezunları birinci dereceden emekli olabilirken, hocalarının
üçüncü derecenin altına inememeleri gerçekten üzücü bir durumdur. Bu teknik
düzenleme konusunda Bakanlığınız bir çalışma yapmakta mıdır? Bu arkadaşlarımıza
buradan nasıl bir haber verebilirsiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Dibek… TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Başkanım, teşekkür ediyorum. Ben Sayın
Bakanıma bir şey sormak istiyorum. Az önce Sayın Kaya’nın konuşmasında şöyle
bir anlatım vardı: “Bu üniversite kurulurken, Ardahan’daki -ki Ardahan’ı tabii az
önce konuşuyoruz- vatandaşların, oradaki sivil toplumun, oradaki kanaat
önderlerinin çok da önemi yoktur. Onlar ne söylerlerse söylesinler nihayetinde
son kararı İktidar verir.” anlamında bir cümle kullandı burada. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Öyle bir şey söylemedim ben. TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Bakanım, siz bu beyanlara katılıyor musunuz? Ben sadece
bunu öğrenmek istiyorum. BAŞKAN – Sayın
İnce… MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Elimde Millî
Eğitim Bakanlığının basın bildirisi var. Oradan özetliyorum: “2003 PISA
Projesi’nde Türkiye başarısız oldu. 2003’ün sorumlusu Sayın Bakan değil. Ancak
2006 sonuçları Sayın Bakanın karnesini net bir şekilde ortaya koymaktadır.”
diyor. Basın bildirisi elimde Sayın Bakan. Sözlerimin arkasındayım, lütfen
düzeltme yapınız. Bir ikincisi de,
burada geçen dönemde YÖK Başkanı bu toplantılara gelmiyordu ve AKP
milletvekilleri sürekli bunu eleştiriyordu. Sayın Bakan, YÖK Başkanı nerede?
Neden yok burada? On bir tane üniversite kuruluyor, YÖK Başkanı nerede Sayın
Bakan? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakan… SAFFET KAYA
(Ardahan) – Sayın Başkanım, bir yanlış anlaşılmayı düzeltebilir miyim? BAŞKAN – Bir
saniye, devam etsin Sayın Bakan. Öyle bir usulümüz yok. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Akkuş’un sorusuna cevap veriyorum. Şüphesiz ki, özellikle geri kalmış olan
vilayetlerimizde öğretim üyesi temininde güçlük çekilmektedir. Bunun aksini
iddia eden yok zaten. Orada Karayollarına mühendis bulmakta da güçlük
çekilmektedir, nitelikli her elemanda güçlük çekilmektedir. Bu zaten bilindiği
için orada “gelişme güçlüğü ödeneği” diye bir ödenek ihdas edilmiştir. Bunda
garipsenecek bir şey yok. Sayın Paksoy, üniversitelerdeki daire başkanlarının emsali daire
başkanlarından daha düşük ücret aldığını ifade etmektedir. Değerli
arkadaşlar, devlet personel rejimimizin aslında tepeden tırnağa yenilenmesi
gerekiyor, aynı işe aynı ücret mantığıyla yenilenmesi gerekiyor. Son Bakanlar
Kurulunda Sayın Başbakanımızın personelden sorumlu Devlet Bakanımıza bu yönde
bir talimat verdiğini biliyorum. Aslında bu tür benzeri anormallikler maalesef
her birimde ve kurumda mevcuttur. Ümit ederim ki, topyekûn bir çalışma
yapılarak bunlar düzeltilir. Sayın Doğru’nun
“Özellikle ALES ve LES puanları düşürülerek yeni üniversitelere eleman temini
kolaylaştırılamaz mı?” yönündeki sorusu var. Ben şahsen buna katılmıyorum. ALES
ve LES’i düşürerek taşra üniversitelerine daha düşük
puan almış insanları göndermek oradaki kaliteyi düşürür. Bu, akademik olarak
doğru bir şey olmaz. Ben, Sayın Süner’in Akdeniz Üniversitesiyle ilgili sorularına, geneli
üzerindeki açıklamalarım esnasında sorulara cevap verirken söylemiştim. Her
üniversitemizde eksiklikler vardır. Eksiklikler zamanla, bütçe imkânları
çerçevesinde giderilmektedir. Özellikle
üniversitelere araştırma görevlilerinin, tıpkı TUS sınavında olduğu gibi -Sayın
Hıdır’ın sorusuna cevap veriyorum- merkezî sınavla
alınması yönünde çalışmalarımız vardır. Sayın İnan, Niğde
Üniversitesinin 1992 yılında kurulduğunu, hâlâ eksikliklerinin olduğunu
söylüyor. Doğrudur, orada da eksiklikler vardır. Yalnız Niğde için
bir şey söyleyeyim arkadaşlar: Eğer Niğde Üniversitesi olmamış olsaydı, bugün
belki Niğde’deki insanların çok önemli bir kısmı oradan göçmüş olacaktı. Sayın
İnan oranın belediye başkanı olarak bunu daha iyi bilir. Bir üniversitenin bir
şehrin hayatında ne kadar önemli rol ve fonksiyon üstlendiğini belki göstermek
açısından en iyi örneklerden birisi Niğde Üniversitesidir. Yardımcı
doçentlerin birinci dereceye inmediğinden Sayın Işık şikâyet etmektedir,
şikâyetinde haklıdır. Biz bununla ilgili bir yasal düzenleme getireceğiz.
Yardımcı doçentlerin birinci dereceden emekli olmasını sağlayacağız. Bu bence
büyük bir yanlışlık ve haksızlıktır. Sayın Dibek,
Sayın Kaya’nın konuşması üzerine “Sivil toplum örgütlerinin, vakıfların,
derneklerin etkisi olmamıştır. Siz de buna katılıyor musunuz?” diye bir soru
soruldu. Değerli
arkadaşlar, şüphesiz ki üniversite kurulması için yıllardır birçok ilde
dernekler faaliyet göstermektedir, kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadırlar. Şimdi,
şüphesiz ki kamuoyu oluşturmak elbette çok önemlidir. Ancak eğer bir iktidar
bir kanun tasarısını getirmezse veya bir teklif olarak bu iş gelmezse bunun
gerçekleşme şansı yoktur anlamında söylediğini kabul ediyorum Sayın Kaya’nın.
Onların etkisi yoktur, fonksiyonu yoktur, faydası olmamıştır gibi bir
açıklaması yoktur, ben de böyle anlamadım zaten. Ben PISA’yla ilgili gerekli açıklamayı yaptım. Ancak Sayın
İnce’nin “YÖK Başkanı niye burada değil?” sorusuna şunu söyleyeyim arkadaşlar:
Genellikle her dönemde YÖK’ün bütçesi, üniversitelerin bütçesi konuşulurken o
sorular burada soruluyordu. İktidar ve muhalefet olarak biz hepimiz burada
bulunması gerektiğini söylüyorduk. Plan ve Bütçe Komisyonuna YÖK Başkan Vekili
geldi. YÖK’ün de bu on bir üniversitenin kurulmasında uygun görüşü var.
Dolayısıyla bir ihtilaf da söz konusu değil. Israrla YÖK Başkanının gelip
buraya oturmasını da biz istemiş değiliz ama bütçe esnasında YÖK Başkanının
veya kendisini temsilen bir başkan vekilinin mutlaka gelip burada üniversiteleri
temsil etmesi, YÖK’ü temsil etmesi olması gereken şeydir. O konuda, yani bütçe
esnasında YÖK Başkanı gelmezse ben de sizin gibi herkesten önce onu
eleştiririm. Ama dediğim gibi bu konuda zaten partilerin de bir ihtilafı yok.
Bu, olması gereken bir şeydir. Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Ek madde 95’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ek madde 96’yı
okutuyorum: Bartın
Üniversitesi EK MADDE 96-
Bartın’da Bartın Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite; a) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik
Fa-kültesi ile Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve
bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Bartın Orman
Fakültesinden, b) Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Bartın Meslek Yüksekokulu, Beden Eğitimi ve
Spor Yüksekokulu ile Bartın Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan, c) Rektörlüğe bağlı
olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden, oluşur. BAŞKAN – Ek madde
96’ı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Sayın
Muhammet Rıza Yalçınkaya. Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
226 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın “Bartın Üniversitesi”
kurulmasıyla ilgili ek 96’ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bilindiği üzere üniversiteler halkımızın siyasi, iktisadi, sosyal
ve kültürel açıdan gelişmesine öncülük eden, toplumsal ihtiyaçların
karşılanmasında, insan gücü yetiştirilmesinde, yeni bilgiler üretilmesinde ve
teknolojik gelişmeler karşısında topluma büyük hizmetler sunan cumhuriyetimizin
temel kurumlarıdır. Üniversiteler eğitim ve öğretim, araştırma, geliştirme ve
topluma hizmet yönüyle ülke ekonomisine katkıda bulunmakta ve bilgi toplumunun
yetişmesine büyük katkılar sağlamaktadır. Üniversitesi bulunmayan illerimizde
yükseköğretime olan talepler nedeniyle bugün Bartın, Ardahan, Bayburt,
Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Şırnak, Tunceli ve Yalova illerimizin de
üniversitelerine kavuşması bizleri ve bu illerimizde yaşamını sürdüren tüm
vatandaşlarımızı mutlu etmiştir. Değerli
arkadaşlar, 1991 yılında il olan Bartın, Karadeniz Bölgesi’nin Batı Karadeniz
bölümünde yer alan, doğuda Kastamonu, güneyde Karabük, batıda Zonguldak illeri
ve kuzeyde Karadeniz’le çevrilidir. Ormanlarla örtülü dağ ve yaylalarla yeşil
bir cennet olmanın yanı sıra, tertemiz deniziyle de mavi bir dünya
görünümündedir. Amasra, Çakraz, Kurucaşile, Kızılkum, Mogada, Güzelcehisar ve Bozköy
plajlarıyla bir cennet parçasıdır. Nüfusu 182.131 olan ilimizin ekonomisi
tarıma, sanayiye ve turizme dayalıdır. Belediye sayısı 9, köy sayısı 264’tür.
Madenler, tarihî ve turistik yerleri ve doğal koruma alanları açısından oldukça
zengin bir ildir. Sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında 55’inci sırada yer
almaktadır. Kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasında bulunan
Bartın’da da Amasra Taş Kömürü Kurumuyla başlayan ve özel sektörün de
öncülüğünde gelişen sanayi son yıllarda yeni yatırımlarla ivme kazanmıştır. Gelişmekte olan
ilimizde okullaşma oranı ilköğretimde yüzde 99,9; ortaöğretimde yüzde 73’tür.
112 ilköğretim okulunda 23 bin, 22 ortaöğretim kurumunda ise 7 bin öğrenci
bulunmaktadır. Bartın’da Zonguldak Karaelmas Üniversitesine bağlı Bartın Orman
Fakültesi 1992 yılında kurulmuş, fakülte Orman Mühendisliği, Orman Endüstri
Mühendisliği ve Peyzaj Mimarlığı bölümlerinden oluşmuştur. 1994-1995 yılında
Bartın Meslek Yüksekokulu eğitime başlamış, şu anda on sekiz program ile
eğitimini sürdürmektedir. Bu okullarda yaklaşık 1.700 öğrenci eğitim görmekte
ve 100’e yakın öğretim görevlisi görev yapmaktadır. Ayrıca, Bartın’da
2007 yılında Bartın Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu kurulmasıyla ilgili
Bartın Valiliği, Bartın Belediyesi, Bartın Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı
ile Zonguldak Kara Elmas Üniversitesi Rektörlüğü arasında ders araçları, ders
alanlarının tanzimi, yüksekokula tahsis edilecek binanın bakımını yapacaklarını
taahhüt eden ortak protokol imzalanmış ve okulumuz 2008-2009 eğitim öğretim
yılında öğretime başlayacaktır. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, yıllardır üniversite kurulacağı hayaliyle yanıp tutuşan
illerimiz bazı gerekçelerle mahrum edildiler, bazıları ise hayallerinde bile
olmadığı hâlde üniversitelerine kavuştular. Bartın ilimizde yıllar önce geniş
kampus alanı, hazır binalarıyla, kız ve erkek öğrenci yurtlarıyla, akademik
personeliyle üniversitesini hak etmiş ancak bir türlü üniversitesine kavuşamamıştır.
Parlamentoda her dönem olduğu gibi bu dönem de diğer Bartın Milletvekili
Arkadaşımla birlikte konunun gündeme getirilmesiyle ilimiz, nihayet, gecikmeli
de olsa, üniversitesine kavuşmuştur. Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak Bartın’da eğitim ve öğretim
veren Bartın Orman Fakültesi, Bartın Meslek Yüksekokulu ile Bartın Sağlık
Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, yeni kurulan İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Fen Bilimleri
Enstitüsünün bağlandığı Bartın Üniversitesinin kurulması ilimize birçok katkı
sağlayacak ve ilimizde faaliyetlerini sürdüren yükseköğretim kurumlarının başka
bir ilde bulunan rektörlüğe bağlı olarak yönetilmelerinde yaşanan sıkıntılar
böylece giderilmiş olacaktır. Temennimiz,
Bartın Üniversitemizde fen-edebiyat Fakültesinin, gemi inşa fakültesinin, tıp
fakültesinin, hukuk fakültesinin, eczacılık fakültesinin, veteriner
fakültesinin, su ürünleri fakültesinin, Kurucaşile, Amasra ve Ulus’ta
yüksekokulların faaliyete geçmesiydi. İnşallah, ilerleyen zamanlarda da bu
temennilerimizin gerçekleşmesini diliyorum. İlimizin İstanbul
ve Ankara gibi iki büyük metropolün ortasında
konumlanması ve buralara fiziki yakınlığı büyük bir avantaj olup, Bartın
Üniversitesinin kurulması toplumun moralini yükseltecek, ekonomik ve sosyal
hayatın canlanması sağlanarak yöre halkının memleketinde ikamet etmesi
sağlanacak, yani, göç engellenmiş olacak. Maddi yetersizlikler nedeniyle başka
illere eğitim için gidemeyen birçok gencimiz memleketinde okuma fırsatı elde
etmiş olacaktır. Bölgenin
kalkınmasında ve göçlerin önlenmesinde Bartın Üniversitesinin elbette çok büyük
katkısı olacaktır. Ama, Bartın, üniversitenin
kurulmasıyla da hak ettiği o ekonomik kalkınmayı, maalesef, şimdi
sağlayamayacaktır. Gerçekten, Bartın halkının, esnafın, çalışanların büyük
mağduriyetleri vardır. Üniversitenin kurulması yanı sıra, Bartın’a turizmde,
sanayide ve tarımcılıkta Hükûmetin gerekli
desteklerini vermesi halk tarafından beklenmektedir. Bölgemizde
kurulacak bu üniversite sanayici ve iş adamlarımızın da bölgeye yatırım
yapmasını teşvik edecektir. Değerli
arkadaşlarım, üniversiteler kurulduktan sonra üniversitelerimizin tabela
üniversitesi olarak kalmasını da istemiyoruz. Biliyoruz ki, Hükûmet
“her yere üniversite kurduk, üniversitesi olmayan il bırakmadık” diye
övünecektir. Ama, “yaptık” diye övünülen şeylerin
yarım bırakılması karşısında muhalefet partisi milletvekilleri olarak
eleştirilerimizi de sürdürmeye devam edeceğiz. Üniversitelerimiz
kurulduktan sonra kadro tahsislerinin hemen yapılması, altyapılarının
oluşturulması çok önemlidir. Bütçe ödeneklerinin yeterli miktarda gönderilmesi
ihtiyaçlarının karşılanması açısından da oldukça önemlidir. Yani, üniversite
sayısının çokluğundan daha öte, üniversitelerin akademik, idari ve mali
özerkliğe sahip olması önemlidir. Bu nedenle, yeni kurulan üniversitelere
aktarılacak kaynak çok önemli olup, iyi bir şekilde planlanması gerekmektedir.
Üniversitelerin mekân ve kadro sorunları acil çözümlenmelidir. Yeni
üniversiteler kuruldu diye diğer üniversitelerin bütçeleri ortaöğretim,
ilköğretim ve okul öncesi eğitime yönelik bütçeler kısıtlanmamalıdır. Yani,
eğitimin kalitesi düşürülmemelidir. Daha çağdaş, daha mutlu bir Türkiye için
nitelikli eğitime daha fazla önem verilmelidir. Ayrıca, Hükûmet gelişmekte olan ilimizin ekonomik, sosyal,
kültürel, turizm yatırımlarına da gereken desteği her zaman sağlamalıdır. Değerli
arkadaşlarım, bu düşüncelerimle Bartın Üniversitemizin ve yeni kurulacak olan
diğer üniversitelerimizin ülkemize, yöre insanına hayırlı olmasını diliyorum.
Konuyla ilgili geçmiş dönemlerde ve 23’üncü Dönemde Parlamentoda çalışmalar
yürüten ve konuya emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yalçınkaya. Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Süleyman
Nevzat Korkmaz. Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; ben 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda yer alan ve Bartın’da
üniversite kurulmasıyla ilgili, hem partimizin hem de şahsımın görüşlerini
açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Yalnız, konuşmama
başlamadan önce değerli milletvekili arkadaşlarım, bugünkü oturumun ilk
dakikalarında söz alan Erzurum Milletvekilimiz Sayın Zeki Ertugay
Bey’in önerisini yeniden dillendirip kayıtlara geçirmek istiyorum çünkü konuşma
süresi yetmemiş idi. Tüm dünyada bir anda baş gösteren kuş gribiyle ilgili
olarak ilgili bakanlıklar ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin de yer
aldığı bir kriz komitesi oluşturulması gibi son günlerde ülkemizin birçok
şehrinde, özellikle havaların ısınmasıyla birlikte sıkça görülen Kırım Kongo
kanamalı kene ısırması olayında da bir kriz komitesi kurulması ve vakit
geçirilmeksizin kurulması yönünde önerimizi tekrarlamak istiyoruz. Ümit ediyoruz, Hükûmetin de bu önerimizi
dikkate almasını bekliyoruz. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, üniversiteler bir kentin aydınlık yüzüdür. Sadece,
üniversitede okuyan öğrencilere, istihdam edilen çalışanlarına değildir
katkısı. Bunlarla birlikte, bulunduğu şehrin sosyal, ekonomik, kültürel,
sanatsal, hatta siyasal hayatına da çok büyük artı değerler, önemli avantajlar
sunarlar. Cemiyetin olgunlaşmasına, fikrî anlamda olgunlaşmasına hizmet
ederler. Hele hele Türkiye gibi gelişmekte olan
ekonomilerde hizmet sektörünün ekonomik hayatın lokomotifi olduğunu düşünürsek
bir ilde üniversite açmak, öğretim üyeleri ve binlerce öğrencinin iktisadi
hayata tüketici olarak girmesi anlamına gelmektedir. Esnaf ve sanatkârın
siftahsız kepenk açıp kapattığı Bartın gibi küçük illerde sıcak para girişi
demektir il ekonomisine. 1991 yılında,
Zonguldak’a bağlı olan Bartın il statüsüne kavuşturulmuştur. Merkez ilçeyle
birlikte 3 ilçesi, 9 beldesiyle birlikte 264 köyü vardır. İlin nüfusu 2007
rakamlarına göre 182 bin civarındadır. Nüfusun yüzde 25’i kentte, yüzde 75’i de
kırsal kesimde yaşamaktadır. 59 kilometrelik sahil şeridiyle birlikte
ormanları, önemli bir turizm potansiyeli olduğunun göstergesidir. Bartın,
kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasındadır, gelişme eğilimindedir.
Bartın il olduktan sonra, özel sektör yatırımlarında hız verilen iller arasında
yer almıştır. Eğitim açısından
altyapısına baktığımızda, 1 adet fen lisesi, 4 Anadolu lisesi, 4 genel lise, 9
adet çok programlı lise ve 6 adet meslek lisesi vardır. Tüm okullardaki öğrenci
sayısı 31.500, öğretmen sayısı 1.815’tir. Üniversitesi
olmayan dokuz ilden birisidir. Mevcut fakülte ve yüksekokul binalarıyla, sosyal
tesisleriyle, lojmanlarıyla, kütüphaneleri ve spor salonlarıyla, üniversite
altyapısı göreceli olarak diğer illere göre hazır olan bir ilimizdir. Mevcut kampüsün büyüme için elverişli olması da önemli bir
avantajdır. Hâlen Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait 500 kişilik kız ve erkek
öğrenci yurdu faaliyet göstermekte olup 500 kişilik yükseköğrenim öğrenci yurdu
da temelinin atılması aşamasındadır. Yine işletmeciliğini Bartınlı
vatandaşlarımızın yaptığı, öğrenci barınmasını sağlayacak kız ve erkek öğrenci
yurtları da bulunmaktadır. Görüldüğü gibi Bartın’ın hem okullaşma hem de
öğrenci barınması için altyapısı, üniversitesi olan birçok ile göre daha hazır
durumdadır. Bartın’da
kurulacak olan üniversitenin, 2008 yatırım programında da değinilen
Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesel Gelişim Projesi ve diğer gelişim projelerine
önemli katkıları olacaktır. Her türlü altyapısıyla şehir, üniversite için hazır
olup Bartın üniversitesinin kurulması yönünde ilde çok büyük bir beklenti
oluşmuştur. Bölgenin kalkınması, üniversiteyle birlikte bir ivme kazanacaktır.
Bu ilimizin İstanbul, Ankara gibi büyük metropollere
yakın olması da çok tercih edilen bir üniversite olacağının da göstergesidir. Zonguldak
Karaelmas Üniversitesine bağlı olarak 1993-1994 öğretim yılında hizmete açılan
Orman Fakültesinin bünyesinde, peyzaj mimarlığı, orman mühendisliği ve orman
endüstri mühendisliği bölümleri bulunmaktadır. Ardından 1994-1995 yılında
öğretime başlayan Bartın Meslek Yüksekokulu, on sekiz programıyla öğretime
devam etmektedir. 2007 yılında beden eğitimi ve spor yüksekokulu kurulmuş,
ancak henüz faaliyete geçmemiştir. Bu okulun hem Bartın’da mevcut olan spor
potansiyeline büyük hizmetleri olacaktır hem de Birinci Lig’i hak eden bir
futbol takımına, Bartınspor’a sahip Bartınlılara da
altyapı ve bilgi desteği verecektir. Bartın kampüsünde toplam yaklaşık 1.700 öğrenci öğrenim görmekte,
100 öğretim görevlisi görev yapmaktadır. Orman
fakültesinin bulunduğu kampüsün çevresindeki
arazilerin 1/5.000’lik imar planı yapılmış, bu planda bölge üniversite gelişim
sahası olarak yer ayrılmıştır. Bartın’ın Ulus, Kurucaşile ve Amasra ilçelerinde
de üniversiteye tahsis edilebilecek arsa ve binaları mevcut olup, bu ilçelerimizin
özelliklerine göre Bartın Meslek Yüksekokulundaki programları
çoğaltılabilecektir. Kurucaşile ilçesi, ki bu ilçeye dikkatinizi çekmek istiyorum
arkadaşlar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde padişahların kayık ve gemilerinin
yapıldığı yer olarak bilinmektedir. Kurucaşile ilçesinde ahşap yat inşa
programı, su ürünleri; Amasra ilçesinde turizm ve otel işletmeciliği, el
sanatları programları; Ulus ilçesinde de tarım, hayvancılık, arıcılık, orman
ürünleri ve el sanatlarıyla ilgili programlar açılabilecektir. İl yetkilileri ve
ilgililerden edindiğimiz bilgiler ışığında diyebiliriz ki, mühendisliğin,
özellikle Bartın’ın demir ve kömür ile ilişkisi dolayısıyla metalürji ve maden
mühendisliği, bölgedeki göğüs hastalıklarının sıkça görülmesi dolayısıyla tıp
fakültesi, Türkiye’de sadece bir yerde eğitim veren ve ikincisinin Bartın’da
açılmasında fayda mülahaza edilen iklimlendirme mühendisliği, yine Bartın’ı
ayakta tutan hemen hemen tek sanayi sektörü olan
tekstilin desteklenmesi ve ihtiyaç duyduğu eleman ihtiyacını karşılaması için
tekstil mühendisliği ve ara eleman yetiştirme eğitimini veren meslek
yüksekokulunda bir bölüm açılması, fen-edebiyat fakültesi; Mengen, Devrek,
Çaycuma ve Ulus ilçelerinden yetişen aşçıların ve bölge yemeklerinin sadece
ülkemizde değil, tüm dünyada tanınıyor olması sebebiyle bu alana ve Türk
mutfağı kültürüne hizmet edecek meslek yüksekokulu bünyesinde açılacak gurmelik bölümünün, hem eğitim hem de üniversite sonrası
mezunlarının istihdamı açısından faydalı olacağını söyleyebiliriz. Yine üniversite
kurulmasıyla ilgili çevreler, özellikle ihtiyaçtan fazla mezun veren -Türkiye
çapında- okulların açılmasını ülke ve insan kaynağımız açısından uygun
bulmadıklarını da ifade etmektedirler. Bartınlı
vatandaşlarımızın illerinde bir üniversite istemesi en doğal istekleri,
hakları. Kaldı ki, görülmüştür ki her arzın kendi
talebini yaratması gibi üniversiteler de kendi ihtiyaçlarını karşılayacak
yatırımların yapılmasını da beraberinde getirmektedir. Fakat tam bu noktada şu
hususu da vurgulamamız lazımdır: Bir üniversite açmak son derece dikkatli bir
planlamayı ve yüksek meblağda bir yatırımı gerektirmektedir. Bu yüzden, bir
üniversite açarken çok boyutlu ve detaylı bir planlama yapmak, geleceği
öngörmek, geleceği hesap etmek, ilgili her kesimin, her tarafın görüşünü almak,
gösteriş yatırımlarından ve popülist davranışlardan
kaçınmak zarureti vardır. Çok sıkça dile getirilen “bir tabela, bir müdür, bir
mühür” anlayışından uzak durmak sorumlu siyaset anlayışının dile getirmesi
gereken bir husustur. Bu kararı verecek
Meclis üyelerimizin, sizlerin, açılacak üniversitelere çocuğunu gönderip
okutacak bir altyapı ve donanıma sahip bulunduğunu görmek isteyecekleri
açıktır. Gönül
rahatlığıyla söyleyebiliriz ki Bartın, hem öğretim üyeleri hem de öğrenciler,
yine eğitim ortamı açısından uygun bir altyapı ve donanıma sahiptir. Her şeyden
önce üniversitesi olmayan dokuz ilden biri olan Bartın ve Bartınlılar
Meclisimizin vereceği bu kararı, müjdeyi sabırsızlıkla beklemektedir.
Bartınlılar bu hususta devletiyle iş birliği yapmak için ellerinden gelen tüm
katkıyı vermeye hazır olduklarını da beyan etmektedirler. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak sekiz ilimizle birlikte Bartın’da da bir üniversite
açılmasını desteklediğimizi, şimdiden bu üniversitelerin bulunduğu illere
hayırlar getirmesi, kalkınmalarında yardımcı olması dileklerimizi belirtiyor,
tüm grupların da bu tasarıyı destekleyeceklerine olan inancımızı ifade ediyor,
tüm Bartınlıların beklediği müjdeyi yüce Meclisimiz olarak vakit geçirmeksizin
verelim diyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Korkmaz. Birleşime bir
saat ara veriyorum. Kapanma
Saati: 19.02 ALTINCI
OTURUM Açılma
Saati: 20.00 BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. 226 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Şimdi, ek madde
96’da şahıslar adına söz sırası Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok efendim. BAŞKAN – Bartın
Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç… Buyurun. YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısının Bartın Üniversitesinin kurulmasını öngören ek 96’ncı maddesinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Bugün, bizler
için oldukça anlamlı ve mutlu bir gün. Bartın Üniversitesinin kurulmasını
heyecanla bekleyen Bartın halkı için çok anlamlı ve tarihî bir gün. Bizlere bu
tarihî günü yaşatan, başta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, Millî
Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik’e, komisyonlarda ve Genel Kurulda
desteğini esirgemeyen değerli milletvekillerimize ve emeği geçen herkese
şükranlarımı sunuyorum. Bartın ilimiz,
Batı Karadeniz Bölgesi’nde 182 bin nüfuslu, merkez ilçeyle birlikte 4 adet
ilçesi, 5 adet beldesi ve 266 tane köyü bulunan, Ankara’ya iki buçuk saatlik
mesafede olan bir ilimizdir. Bartın, üç bin yıllık geçmişinden günümüze
taşıdığı seçkin tarihî, kültürel ve folklorik değerleri, olağanüstü güzellikler
sergileyen doğal turizm kaynaklarıyla önemli bir cazibeye sahiptir. 59 kilometrelik
sahil şeridindeki İnkumu, Çakraz,
Bozköy, Kızılkum, Mogada, Güzelcehisar gibi deniz
turizmine elverişli bölgeleriyle; Fatih Sultan Mehmet’in 1461 yılında
fethederken “Çeşm-i Cihan” olarak nitelendirdiği
“Dünyanın gözbebeği herhâlde burasıdır.” dediği eşsiz manzara ve tarihî
dokusuyla görenleri büyüleyen Amasra ilçesiyle; Küre Dağları Millî Parkı, Ulukaya Şelalesi, Uluyayla ve
eşsiz doğa harikalarının yer aldığı Ulus ilçesiyle; ahşap yat yapımcılığıyla
temayüz etmiş Kurucaşile ilçesiyle; gemilerin ve sandalların şehrin içerisine
kadar yüzebildiği Bartın Irmağıyla, Safranbolu’yu aratmayacak yüzlerce tarihî
eviyle görülmeye değer bir ilimizdir. MHP adına konuşan
milletvekilimiz ve CHP Milletvekilimiz Sayın Yalçınkaya’nın
da ifade ettiği gibi, Bartın’ın gelişmesi ve kalkınması, son yıllardaki
yatırımlarla giderek artmıştır. Duble yol çalışmalarıyla Bartın’ın büyük
şehirlere ulaşımı kolaylaşmış, sürekli göç veren bir il olan Bartın, sanayide
teşvik kapsamına alındıktan sonra açılan yeni fabrikalarla istihdamda da önemli
artışlar sağlamıştır. TOKİ’nin gerçekleştirdiği toplu konut çalışmalarıyla Bartın’a çağdaş bir
kent eklenmiş, şehrin büyümesi sağlanmıştır. Bartın’a doğal gazın getirilmesi
çalışmaları da hızla devam etmektedir. Adapazarı-Bartın
demiryolu 2008 yatırım programına alınmış, Bartın il merkezine on beş dakikalık
mesafede bulunan Saltukova Havaalanı hizmete açılmış,
yakında uçak seferleri başlayacaktır. Bartın’da, ilk ve
ortaöğretimde yüz kırk iki okulda 31.500 öğrenci öğrenim görmektedir. Hükûmetimiz döneminde fen lisesi açılmış, Anadolu
liselerinin sayısı artırılmış, okullarımızda bilgisayar sınıfları oluşturulmuş
ve eğitimin kalitesi giderek artmıştır. Bartın’da,
Zonguldak Karaelmas Üniversitesine bağlı olarak faaliyet gösteren Orman
Fakültesi mevcut olup bu fakültede Peyzaj Mimarlığı, Orman Mühendisliği ve
Orman Endüstri Mühendisliği Bölümleri bulunmaktadır. Bartın Meslek
Yüksekokulu da on sekiz programla faaliyetine devam etmektedir. Kamuya ait bir
adet yükseköğrenim öğrenci yurdu bulunmakta, ikinci yükseköğrenim öğrenci yurdu
da 2008 yatırım programına alınmıştır. Mevcut kampüs alanıyla, fakülte ve yüksekokul binalarıyla, sosyal
tesisleriyle, lojmanlarıyla, kütüphanesiyle, spor salonuyla ve kampüsü çevreleyen ve imar planında üniversite gelişim
sahası olarak belirlenen alanlarıyla üniversite kurulması için en uygun
illerden birisi olan Bartın ilimizin ilçelerinde ve beldelerinde de,
üniversitemiz kurulduktan sonra, senato kararıyla tespit edilecek uygun
yerlerde yeni fakülte ve yüksekokullar kurularak üniversitemizin kısa süre
içerisinde gelişmesi ve üniversiteyle birlikte ilçelerimizin de gelişmesi
sağlanmış olacaktır. Ek madde 96’yla,
Bartın Üniversitesi bünyesinde kurulması öngörülen Mühendislik Fakültesi,
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu,
Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu ve iki adet enstitüyle birlikte üniversitenin
kurulması ve gelişmesi, ilimizin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına ve
Bartın’ın modern bir kent hâline gelmesine önemli katkı sağlayacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın. YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – Teşekkür ederim. Bartın halkı
üniversiteyi büyük bir heyecan ve mutlulukla beklemektedir. Sizlerin
destekleriyle kurulacak üniversitemize halkımız sahip çıkacak, onu kısa süre
içerisinde geliştirecek, büyütecek ve ülkemizin önemli üniversitelerinden
birisi hâline getirmek için katkı verecektir. Ankara’ya çok
yakın, ulaşım imkânları rahat, tarihî ve doğal güzelliklere sahip Bartın’da
kurulacak olan Bartın Üniversitesi, inanıyoruz ki bir tabela üniversitesi
olmayacaktır. Ben, tekrar,
Bartın halkı adına, bize bu şerefi tattıran, bu tarihî günü yaşatan ve ilimizin
kalkınmasında lokomotif rol üstlenecek üniversitenin kurulmasında büyük katkısı
olan Başbakanımıza, Millî Eğitim Bakanımıza ve Komisyonun değerli üyelerine,
milletvekillerimize huzurlarınızda şükranlarımı sunuyor ve Bartın
Üniversitesinin hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tunç. Madde üzerinde
soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Kaya… Sayın Özdemir… Buyurun. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: 1 milyon 300 bini aşkın
nüfusuyla Güneydoğu Anadolu Bölgemizin en büyük sanayi ve ticaret merkezi olan
Gaziantep ilimizdeki Gaziantep Üniversitesinin yaklaşık 13 bin civarında
öğrencisi bulunmaktadır. Bu sayı, malumları olduğu gibi son derece azdır.
Üniversiteyi cazip hâle getirici, öğrenci sayısını artırıcı ek programlar
düşünüyor musunuz? İkinci sorum:
Gaziantep, Orta Doğu’ya açılan serhat bir ilimizdir. İlimizde bulunan Gaziantep
Üniversitesine Orta Doğu araştırma enstitüsü kurup bu ülkelerle olan
ilişkilerimizi bu enstitü tarafından yürütmeyi düşünüyor musunuz? Üçüncü sorum:
GAP’la birlikte bölgede yaşanan ve yaşanacak olan değişim ve gelişime paralel
olarak Gaziantep Üniversitesine ne gibi bir misyon
yüklemeyi düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakan… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, Sayın Özdemir’in son sorusunu
anlamadım. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Söyleyeyim isterseniz, çok kısa… BAŞKAN – Sisteme
girer misiniz tekrar. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ben diğerlerine cevap verirken… BAŞKAN – Tamam,
siz işlemi tamamlayın. Buyurun Sayın
Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep
Üniversitesi, biliyorsunuz, senatosu marifetiyle yeni fakültelerin kurulması
için eğer karar alır bunu Yükseköğretim Kuruluna gönderir, Yükseköğretim
Kurulundan da bize bu yönde görüş gelirse Bakanlar Kurulu kararıyla yeni
fakültelerin kurulması her an mümkündür. Gaziantep’te şu ana kadar bize iki
vakıf üniversitesi kurulması için bir başvuruda bulunulmuştur. Gaziantep metropol bir şehirdir, orada birden fazla üniversite
olabilir. Dediğim gibi, bir devlet üniversitesi vardır, bu daha da gelişecektir.
Ayrıca, iki vakıf üniversitesinin kurulması için de teşebbüste bulunulmuştur. “Ortadoğu
Araştırmaları Enstitüsü aracılığıyla Orta Doğu’yla ilgili politikalar
geliştirilebilir mi?” Şüphesiz ki bütün üniversitelerimiz, özellikle siyasi
iradenin oluşturacağı politikalarda katkıda bulunabilir. Bu yönde bir katkı
olursa buna da ayrıca seviniriz. Üçüncü sorunuzu
anlamadım. BAŞKAN – Şimdi
hemen açıyorum. Buyurun. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Çok kısa arz ediyorum. BAŞKAN – Yok,
zamanımız var. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – GAP’la birlikte bölgede yaşanan ve yaşanacak olan değişim ve
gelişime paralel olarak Gaziantep Üniversitesine ne gibi misyon
vermeyi düşünüyorsunuz? Şu anda
Gaziantep’in yıllık nüfus artışı yüzde 6’dır ve bu göçledir. Gaziantep
Üniversitesine buna benzer misyonlar vermeyi düşünüyor
musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP
sınırları içerisine giren dokuz vilayetimizden, malumunuz, Diyarbakır,
Gaziantep ve Şanlıurfa Üniversiteleri diğerlerine göre daha eski
üniversitelerdir. Şüphesiz ki bu üniversitelerimiz, gerek sanayi gerek ticaret
gerek tarım açısından o bölgede hayati fonksiyonları olan üniversitelerdir.
Gaziantep Üniversitesinin de bu yönüyle her geçen gün daha bir gelişen, şehirle
bütünleşen bir üniversite olduğunu yakından biliyorum, takip ediyorum. Dediğim gibi,
süreç içerisinde Gaziantep Üniversitesinin de bu anlamda, en büyük sanayi kenti
olan Gaziantep’te çok önemli bir fonksiyon üstleneceği aşikârdır. Üniversite,
biraz da misyonu, fonksiyonu kendisi ortaya koyar ve
yüklenir. Bu manada onların talebi olduğu sürece, biz onların taleplerine cevap
ve karşılık vermekten zevk duyarız. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
226 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. maddesine bağlı Ek 96.
maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ek Madde 96 –
Bartın’da Bartın Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu üniversite; a) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik
Fakültesi, Tıp Fakültesi, Kurucaşile Gemi İnşa Fakültesi ile Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Bartın Orman Fakültesinden, b) Rektörlüğe
bağlı olarak kurulan Amasra Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu ile
Ulus Mobilya ve Dekorasyon Yüksekokulundan, c) Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Bartın Meslek Yüksekokulu, Beden Eğitimi ve
Spor Yüksekokulu ile Bartın Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan, d) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,
oluşur. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, katılmıyoruz. Adım adım merdivenleri çıkmak lazım. Yeni bir üniversite
kuruyoruz. Zamanla şüphesiz ki bunlar da olabilir ama bu şekliyle katılmıyoruz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Rıza Yalçınkaya… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yalçınkaya. MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
Bartın ilinin genelinde sağlık sorunları giderek artmakta, özellikle yörede
mevcut çalışma şartlarının ortaya çıkardığı meslek hastalıklarının tedavisinde
büyük zorluklar yaşanmaktadır. Bartın,
Türkiye’de en çok verem vakasının görüldüğü yerlerin başında gelmektedir. Yer
altındaki “kara elmas” denilen cevheri canları pahasına, zor şartlar altında
çıkararak ülke ekonomisine katkı sağlayan madencilerimiz yaşamlarının sonuna
kadar akciğer hastalıklarıyla yaşamak zorunda kalmaktadır. Hastalıkların
yöre içindeki sağlık kuruluşları ile kontrol altına alınması ve
vatandaşlarımızın diğer illere gitmeden Bartın’da sağlık hizmeti almaları
açısından tıp fakültesi kurulması son derece önemlidir. Bu, aynı zamanda,
canları pahasına kömürü yer altından çıkararak ülke ekonomisine kazandıran
madencilere Türkiye'nin ve Hükûmetin vefa borcunu
ödemesinin de fırsatı olacaktır. Ayrıca, ilimizde
son yıllarda kanser ve kalp hastalıkları artmıştır. Tedavi olanaksızlıkları nedeniyle Bartın
halkı maddi ve manevi büyük sıkıntı yaşamaktadır. Tıp fakültesinin kurulmasıyla
bu sıkıntılar da sona erecektir. Ayrıca Kurucaşile, Amasra ve Ulus ilçelerinde
yüksekokul kurulması ilimize ve yöremize büyük katkı sağlayacaktır. Kurucaşile
ilçemiz ile Tekkeönü köyünde yüzyıllardır geleneksel
ahşap tekne inşası yapılmakta ve günümüzde de bu yörede geleneksel ahşap tekne
ve yat yapımcılığı yeni teknolojiyle birleştirilerek Avrupa standartlarında
ahşap tekne ve yat üretimi devam etmektedir. Ayrıca Kurucaşile’de Türkiye’de bu
konuda ahşap tekne yapımına ilişkin meslek lisesi de ilk olarak bu yöremizde
açılmıştır. Bölge insanının deneyiminin bilimsel yöntemlerle desteklenmesi
durumunda hem yöre hem de ülke ekonomisine büyük katkı sağlanacaktır. Bununla
birlikte, emek yoğun bir sektör olan gemi inşa sanayisi Karadeniz yöremizdeki
istihdam sorununun çözümüne de olumlu katkı sağlayacaktır. Amasra ilçemiz üç
bin yıllık tarihî geçmişi, coğrafi konumu ve doğal güzellikleri açısından da
Karadeniz Bölgesinin turizm potansiyeli en yüksek yörelerindendir. Amasra’nın
tarihî ve doğal güzelliklerinin yöre ekonomisine katkı sağlayacak şekilde
genişletilmesini sağlamaya yönelik olarak bu yöremizde bir turizm işletmeciliği
ve otelcilik yüksekokulu kurulması amaçlanmıştır. Ayrıca, Ulus ilçemizde
mobilya sektörünün gelişmesine katkı sağlanması amacıyla mobilya ve dekorasyon
yüksekokulu kurulması amaçlanmıştır. Yüzde 65’i ormanlarla kaplı ilimizde, Ulus
ilçesinde kurulacak bu yüksekokul, bu alanda yörenin kalkınmasına, istihdam
sorununun çözümüne, ülke ekonomisine katkısı büyük olacaktır. Bartın merkezi ve
Ulus, Kurucaşile, Amasra ilçelerimiz yükseköğrenim için gerekli altyapılara
sahip olması nedeniyle üniversitemizin ihtiyaçlarına cevap verebilecek
düzeydedir. Ayrıca, bu
okullarımızın kurulması, ilçelerimizin gelişmesine katkı sunacak ve
öğrencilerimiz eğitimlerini teorik ve pratik olarak geliştirme imkânı yakalamış
olacaklardır. Bu nedenle kanun
tasarısında Bartın’da kurulması düşünülen üniversitenin mühendislik
fakültesinin gerisine, Bartın tıp fakültesinin kurulması; Amasra, Ulus ve
Kurucaşile ilçelerine de yüksekokulların açılması konusunda Komisyonun, Hükûmetin ve siz değerli milletvekillerimin destek ve
katkılarını bekliyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Ek 97’nci maddeyi
okutuyorum: Bayburt
Üniversitesi EK MADDE 97-
Bayburt’ta Bayburt Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite; a) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik
Fakültesi ile Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı
değiştirilerek oluşturulan ve Rektör-lüğe bağlanan
Bayburt Eğitim Fakültesinden, b) Atatürk
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rek-törlüğe
bağlanan Bayburt Meslek Yüksekokulu ile Bayburt Sağlık Hizmetleri Meslek
Yüksekokulun-dan, c) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri
Enstitüsünden, oluşur. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse’ye aittir. Buyurun Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurulacak olan
Bayburt Üniversitesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Konuşmamın başında yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. Bütün toplumların
en yüksek uygarlık düzeyini temsil eden üniversite, insanlığın hep daha iyi
yaşam koşullarına ulaşması için çabalar. Bilimsel özerkliğe ve tüzel kişiliğe
sahip olan üniversiteler, insanlığın karşılaştığı bütün sorunların hem
belirleyicisi hem de çözüm önerilerinin geliştirilmesinden sorumludur.
Üniversiteler sadece dünya, ülke bazında değil, bulunduğu yerleşim yerlerinin
ve bölgenin sorunları için de çözüm üretir. Sayın
milletvekilleri, Bayburt ilimizin bilinen tarihi beş bin yıl öncesine kadar
gitmektedir. Bu tarihlerde dahi bölgede yerleşim olduğu bilinmektedir. Ayrıca
Bayburt, doğu ve güneydoğusunda Erzurum, batısında Gümüşhane, kuzeyinde Trabzon
ve Rize, güneyinde Erzincan illeri ile çevrili, Anadolu’nun kuzey doğusunda
Çoruh Nehri kenarında ve denizden Değerli
arkadaşlar, Bayburt’ta daha il olmadan 160 bini bulan nüfus günümüzde 76 bine
kadar gerilemiştir. Bu nüfusun 37 bin kadarı şehirde yaşıyorken, 39 bin kadarı
ise köyde yaşamaktadır. Rakamların gösterdiği bir gerçek bulunmaktadır. Bayburt
ilimiz kentleşme anlamında istenen düzeye erişememiştir. Bu durum ilin ekonomik
yapısını da olumsuz etkilemektedir. Türkiye’de nüfus bakımından en küçük il
olan Bayburt’un nüfusu erimeye devam etmektedir çünkü ekonomik nedenlerle Bayburt’tan
göç sürmektedir. Değerli
milletvekilleri, geçmişte Bayburt’ta ticaret önemli bir etkinlikti. İpek ve
baharat yollarının bir durağı olan Bayburt, ticarette önemli bir potansiyel
taşımaktaydı ancak Bayburt bu özelliğini koruyamamıştır. Günümüzde ise tarım,
ticaret ve sanayi yeterli yatırımları alamamaktadır. Bayburt ilimizde tarım ve
hayvancılık başlıca geçim kaynağıdır. Özellikle hayvancılık, arazinin de bu
sektöre uygun olmasından dolayı çok önemlidir ama bu önemin farkına
varılamamıştır. Yanlış ekonomi politikalarından darbe yiyen şehirlerden biri de
Bayburt ilimiz olmuştur. Tarım ve hayvancılık yanlış ekonomi politikaları
sonucunda can çekişmektedir. Tarım ve hayvancılığa dönük olarak uygulanan kimi
projeler de tek başına yetersiz kalmaktadır. Bayburt’un bu konuda desteğe
ihtiyacı bulunmaktadır. Son yıllarda arıcılık alanında kimi gelişmeler gözlense
de yeterli olduğunu söylemek olanaksızdır. Bayburt ilimiz
sulama konusunda büyük sorunlar yaşamaktadır. Üstelik bu suyu da büyük
maliyetlerle kullanmaktadır. Mazot ve gübre fiyatının artması ve tarımda
destekleme, koyun fiyatlarının neredeyse 3 katına düşmesi Bayburt’lu
çiftçilerimizin belini bükmüştür. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dede Korkut’un memleketi olarak anılan Bayburt’un
gelişmesinin bir tarihi yapısı bulunmaktadır. Bunun yanında yayla ve kış
turizmi açısından doğal kaynaklara sahip olan ilimizde bu konuda da yeterli
çalışmalar yapılmamıştır. Bayburt ilimiz
sağlık konusunda da yaşadığı sıkıntılardan kurtulmak istiyor. Merkezde yer alan
hastanenin yetersiz olması bir yana merkezde bir doğum hastanesinin bulunmaması
Bayburtlu yurttaşlarımızın yaşadığı sağlık sorunlarının göstergesidir. Aynı
sorunlar Aydıntepe ve Demirözü ilçelerinde de yaşanmaktadır. Türkiye’nin
başlıca sorunu olan işsizlik Bayburt için daha vahim oranda kendisini
hissettirmektedir. Bayburtlu yurttaşlarımız Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası’nı illerinde görmekten memnuniyet duyuyorlar. Orkestranın gelmesini
de istiyor yalnız Bayburtlular işin, aşın ve yardımın da illerine gelmesini
istiyorlar. Bayburt’ta kahvehaneler ağzına kadar dolu çünkü işsizlik çok büyük
boyutlara erişmiştir. Değerli
arkadaşlar, işte tam bu noktada Bayburt ilimize kurulacak üniversite büyük
anlam taşımaktadır. İlimizde Erzurum Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı
olarak eğitim öğretime devam eden Bayburt Eğitim Fakültesi ve Bayburt Meslek
Yüksekokulu bulunmaktadır. Şüphesiz bu fakülte ve yüksekokul yeterli değildir.
Bayburt’ta eğitim ve öğretimin bir üniversiteyle desteklenmesi, ilimizin sosyal
gelişimi açısından etkili olacaktır. Bu etki ekonomiye de yansıyacaktır ve
Bayburt’un kalkınmasına katkı sağlayacaktır. Demek ki Bayburt ilimize kurulacak
bir üniversite ekonomik kalkınmada, göçün durdurulmasında, ilin sosyal
gelişmesinde ve sağlıkta ilerleme yaşanmasında etkili olacaktır. İlimize başka
illerden gelen öğrenciler ve Bayburt’tan başka illere üniversite okumaya
gidenlerin sayısında azalma ekonomiyi besleyecektir. Bayburt’a eğitim için
yerleşen nüfusun, konut, yiyecek, içecek, giyecek ve çeşitli hizmetlere olan
ihtiyacı, ekonominin hareketlenmesini getirecektir. Bu ekonomik gelişme sosyal
gelişmeyi de doğuracaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; unutmamamız gereken en önemli konu, üniversite
açılmasının bir amaç değil, araç olduğudur. Yeni üniversiteler Bayburt’un ve
diğer illerimizin kalkınması yolunda bir araçtır. Bu araç tek başına bir anlam
ifade etmeyecektir, Hükûmetin yeni üniversite açılan
illere yönelik kamu yatırımları yoluyla destek olması gerekmektedir. Ancak yeni
üniversite açılması çok hassas bir konudur. Şu anda, yıllardan beridir hizmet
veren üniversitelerimizin dahi birçok eksiği vardır. Yeni kurulan
üniversitelerin başarılı olabilmesi için onları açmak yetmeyecektir, açılan
üniversiteler mutlaka yeterli akademik kadroyla desteklenmelidir. Başka
illerden gelen öğrencilerin barınması amacıyla yurt olanakları yaratılmalıdır. Son olarak,
üniversite açmanın nedenlerinden biri üniversite önünde yığılan gençlerimizin
sayısının artmasıdır. Bu gençlerimize üniversite okuduktan sonra iş verebilecek
miyiz? Üniversite önünde yığılmayı belki azaltabiliriz, yalnız bu yolla işsiz
sayısını azaltamayız. Üniversiteler önünde yığılmayı azaltırken, iş yerleri
önünde diplomalı işsizlerin yığılmasının da azaltmasını sağlamak gerekir diye
düşünüyorum. Değerli üyeler, anlaşıldığı gibi, üniversiteyi açmak değil, onu
yaşatmak, sosyoekonomik kalkınmaya katkı sunmasını sağlamak marifettir. Değerli
milletvekilleri, Bayburt ilimize ve diğer illerde kurulacak olan
üniversitelerimiz hayırlı ve uğurlu olsun. Bu arada,
Adıyaman Üniversitesine sağlanmış olan kadrolardan dolayı, aynı zamanda -çok
önemli olan- Adıyaman Üniversitesine bağlı Tıp Fakültesinin kadro sayısını
temin ettiğinden dolayı Sayın Bakanımıza burada teşekkür ediyorum. Çok sağ
olun. Teşekkür ederim.
(CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köse. Gruplar adına
ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
Şenol Bal’da. Buyurun Sayın
Bal. (MHP Sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 226 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesi, ek 97’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Evet, sayın
milletvekilleri, Bayburt ili hem coğrafi konumu hem de tarihi itibarıyla çok
eski dönemlerden beri bir kültür şehridir. Tarihi beş bin yıl öncesine kadar
gidiyor. İpek ve baharat yollarının bir durağı Bayburt. Aynı
zamanda, Dede Korkut’un türbesi de Bayburt’ta bulunuyor. Keşke teklif veren
arkadaşlarımız “Bayburt Dede Korkut üniversitesi” deselerdi, ben buradan
teklifimi yapıyorum. Bayburt ili
eğitim ve öğretim açısından köklü bir geçmişe sahip. Osmanlı döneminde,
Yakutiye ve Mahmudiye gibi medreselerden çok kişi mezun olmuş, çok kişi
yetişmiş. Yine, bugünkü şartlarda, ilk ve ortaöğretim hizmetlerinin
kapasiteleri de hep güçlendirilmiş, artırılmış. İşte, bakıyoruz, Bayburt Lisesi
var, Teknik Lise, Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu İmam-Hatip Lisesi, Rekabet
Kurumu Anadolu Lisesi, Öğretmen Lisesi, Anadolu Lisesi 1999 yılından beri
öğrenci yetiştiriyor ve ikili eğitim de bırakılmış, ikili eğitim de artık
yapılmıyor ve normal eğitime geçilmiş durumda. Yine Çıraklık Eğitim Merkezinde
hizmet veriliyor ve Bayburt’a baktığımızda, okullaşma oranı benzer büyüklükteki
illere göre çok daha yüksek. Yine, 57’nci Hükûmet
döneminde açılan üstün ve özel yetenekli öğrenciler için Bilim ve Sanat Merkezi
faaliyetlerine devam ediyor. Yine, 57’nci Hükûmet
döneminde, Atatürk Üniversitesine bağlı olarak Bayburt Meslek Yüksekokulu ve
Bayburt Eğitim Fakültesi de faaliyetlerini sürdürüyor. Bayburt’ta
ekonominin daha çok tarım ve hayvancılıkta olduğunu biraz önceki hatip
arkadaşımız da söyledi. Yine arazi hayvancılık yapmaya çok uygun, çok
elverişli, arıcılık da son zamanlarda artış gösteriyor. Keşke teklif içinde
ziraatla ilgili, hayvancılıkla ilgili de fakülteler ve ona bağlı olan bölümler
de olabilse, inşallah olacak. Bayburt’ta
kurulacak üniversitenin hem sosyal hem kültürel hem de ekonomik açıdan Bayburt
şehrine çok büyük faydası olacağı tartışılmaz bir konu. İşte, biz de Milliyetçi
Hareket Partisi olarak tabii ki canıgönülden bu
Bayburt’ta ve diğer illerimizde üniversite açılmasını destekliyoruz. Tabii buradan tüm
Bayburtlu değerli hemşehrilerimize, kardeşlerimize de
seslenmek istiyorum: Buradan bugün çıkacak olan karara sahip çıkınız ve peşini
bırakmayınız. Biliyorsunuz, zaman zaman davullarla ve
zurnalarla açılışlar yapılır ama ortada bir şey olmayabilir. Onun için lütfen
gelişmeleri bizatihi takip ediniz diyoruz. Sayın
milletvekilleri, hepimiz, yeni üniversiteler açmayı, Türkiye’nin geleceği için
çok önemli yatırımlar olarak görmeliyiz. Acaba görüyor muyuz, bunu da
sorgulamak lazım. Yoksa seçmene selam vermek için alınacak kararların nelere
mal olduğunu hepimiz çok eski dönemlerden beri gayet iyi yaşadık. Biliyorsunuz,
günümüzde zenginlik ölçütü olarak, artık, kişi başına düşen -her gün rakamlarla
oynanarak, istatistiki olarak rakamlar yükseltilerek-
dolarlardan daha çok, kişi başına düşen ortalama eğitim süresine bakılıyor. Son
on yılda, üniversite sayısı, biliyorsunuz 3 katına çıktı ama nedense yeterli
kontenjan oluşamadı. Son on yılda, liseden mezun olan öğrenci sayısı 400
binlerden 1 milyonlara yaklaştı. Bu çok güzel aslında, genç bir nüfusa sahibiz,
18 milyon öğrencimiz var ilk, orta ve yükseköğretimde. Her zaman, yeni
üniversiteler, yeni fakülteler yani yeni kampüsler,
yeni kontenjanlar anlamına gelmiyor. Değişen sadece tabelalar oluyor yani
fakülte tabelası yerine üniversite tabelası takılıyor, dekanlar da rektör
olabiliyor. Yeni
üniversiteler konusunda devlet kadar tabii ki yerel yönetimler, şehirde yaşayan
insanlar aynı gayret içinde olmalı. Arazi tahsisinden binalara, yurt ve
lojmanlardan öğrencilere verilecek burslara kadar hemen her konuda taşın altına
el koyulmalı. Çünkü, biliyorsunuz öğrenci yurtları çok
önemli. Belli kesimlerin, belli ideolojilerin, belli cemaatlerin eline
öğrenciler düşmemeli. Öğrencilerin dört yıl boyunca bir kampüsün
nasıl bir şey olduğunu bilmediği üniversiteler var, hepiniz biliyorsunuz. Yani
lise ya da ortaokul binalarından bozma taş yapılarda öğrenciler ders görüyor ve
kantin diye, hiçbir sosyal ortamın oluşmadığı ufak, izbe yerlerde günlerini
geçirebiliyorlar. Yani, değerli
milletvekilleri, üniversiteler açıyoruz ama “Kervan yolda tamamlanıyor.”
mantığıyla veya anlayışıyla üniversiteleri açıyoruz. Bu mantıkla bu durum
binlerce öğrencinin vebalini de üzerimize yüklüyor. Yani bundan sonra yapılacak
olan çalışmalarda bu konulara dikkat edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Sayın
milletvekilleri, biliyorsunuz fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister
cumhuriyet. İşte bu nesilleri de üniversiteler yetiştirmelidir. Ama, baktığımızda bu neslin, yani fikri hür, vicdanı hür,
irfanı hür neslin yetişmesi neye bağlıdır değerli milletvekilleri?
Üniversitelerin siyasete entegre olmamasıyla
mümkündür. Ama, bakıyoruz YÖK’ün yükseköğretim
kurumlarını planlama, koordinasyon ve denetim görevlerini yerine getirmek
görevi varken, YÖK Başkanı için, bir bakanımız “Hadi yapmasın da görelim.”
diyebiliyor. Demek ki siyasete alet edilmesinin sonucunda öyle fikri hür,
vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek mümkün değil. Evet,
üniversiteler, bilimsel bilgiyi araştırma yoluyla öğreten, üreten ve yayan
kuruluşlardır. İçinde bulunduğumuz bilgi toplumu sürecinde, bilgi, ekonomik
gelişmenin ve dolayısıyla ekonomik refahın ana kaynağı ve dinamosudur.
Üniversitelere, bilgi toplumuna ulaşılmasında diğer bütün kurumlardan ve
organizasyonlardan daha fazla görev ve sorumluluk düşmektedir. Evet, yeni
üniversiteler ve bünyelerindeki fakülteler açılırken ekonominin ihtiyacı olan
iş gücünün dikkate alınması mutlaka gerekiyor. Mezunlarının istihdam oranı
düşük olan fakülteler veya bölümlerin açılmasının yararlı olamayacağı da
ortadadır. Yeni üniversiteler, artık bilinen klasik bölümlerden çok, teknolojik
gelişmeye yönelik birimlere ağırlık vermelidir. Yani üniversiteler, ülkemizin
ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, araştırma yapan, toplumsal gelişmeye
önderlik eden, bilimsel yöntemlerle meselelere çözüm üreten, sanayicilerle,
esnaf ve sanatkârlara bilimin ışığında iş birliği sunan ve dünya
üniversiteleriyle yarışan eğitim kurumları hâline gelmelidir diyorum. İnşallah hayırlı
uğurlu olur. Bayburt’taki bütün yaşayan kardeşlerimize de saygılar sunuyorum
buradan. Hayırlı uğurlu olsun. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. Şahıslar adına
ilk söz Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ın. Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar) ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri;
öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Görüşülmekte olan
226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, söz konusu olan Bayburt Üniversitesi başta
olmak üzere diğer sekiz ilimizde kurulan devlet üniversitesi ile İstanbul’da
kurulacak olan iki vakıf üniversitesinin hem bu illerimize hem yükseköğretim
camiasına hem de ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, bu konuda emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum. Bilindiği gibi
üniversiteler toplumların geleceğini ve rotasını belirleyen önemli ve aynı
zamanda öncü kurumlar olup eğitim öğretim, araştırma ve yayım faaliyetlerini
yürütmekle yükümlüdürler. Diğer eğitim öğretim kurumlarından olan en önemli
farkı da, eğitim öğretim faaliyetlerinin yanında araştırma ve yayım
faaliyetlerini yürütüyor olmasıdır. İşte bu üniversiteler sadece eğitim öğretim verdikleri
öğrencilerin o illere ya da ile olan sosyal, kültürel, ekonomik katkısıyla
yetinmeyecek, bunun yanında o ilin ve çevresinin çözüm bekleyen sorunlarına
yönelik araştırmalar ve bu araştırmalardan elde edilecek sonuçların
yayınlandığı faaliyetleri de beraberinde yürüteceklerdir. Bu nedenle,
üniversiteler kuruldukları iller için çok önemli kurumlardır. Ancak Bayburt
ilimizin de diğer illerde olduğu gibi, üniversitelerden olan beklentilerinin
yanında bu üniversitelerde çalışacak olan personelin, eğitim öğretim görecek
olan öğrencilerin ve bunların velilerinin de o illerden doğal olarak
beklentileri olacaktır. Üniversite kavramını bir sistem kavramı olarak ele alıp
değerlendirdiğimizde, öğrenciler kadar bu öğrencilerin velileri, bu öğrencilere
eğitim öğretim verecek olan akademik ve idari personel, fiziki donanım, eğitim
öğretim programları ve bu üniversiteyi destekleyecek olan o ilin yaşayanları bu
sistemin temel bileşenlerini oluşturacaklar. İşte bu temel bileşenler
birbiriyle uyum içerisinde çalışırlar ise ancak o zaman bu üniversitelerden
beklenen faydalar elde edilebilecektir. O açıdan ben, üniversitelerimize
gidecek olan öğrencilerimizin hayal kırıklığına uğradıkları anda mutlaka
mücadeleye devam edip o ille ve çevreyle kısa sürede uyumu aramalarını
önereceğim. Diğer taraftan,
bu üniversitelerimizde görev yapacak olan gerek akademik gerekse idari
personelin özellikle üniversitenin kuruluş yılları olan ilk yıllarda daha
fedakârca çalışıp bu illere katkı sağlamaları gerekecektir. Seçilecek olan
programların mutlaka, öncelikle o ilin ve çevresinin isteklerine cevap verecek
programlar olması gerekiyor. Diğer yandan, oradan mezun olacak öğrencilerin de
hiç olmazsa kendi ayakları üzerinde durabilecek bir meslek edinmesine uygun
programlar olması gerekmekte. Fiziki
donanımların mümkün olan en kısa sürede tamamlanması gerekir ve şehrin –benden
önceki değerli konuşmacımız da ifade etti- mutlaka bu üniversiteye sahip
çıkması gerekir. İşte burada da şehrin yöneticilerine, kamu kurum ve
kuruluşlarının değerli idarecilerine çok büyük görev düşecektir. Bunların da bu
konularda şimdiden hazırlıklı olmalarının ülkemiz için önemli katkılar
sağlayacağına inanıyorum. Gerek
öğrencilerin gerekse personelin sosyal ihtiyaçlarının karşılanması için
özellikle o çevrede yaşayan halkımıza, esnaf ve iş adamlarımıza ilk yıllarda
büyük fedakârlıklar düşeceği unutulmamalıdır. Üniversitelerin
kurulması kadar bunların gelişerek yaşatılması da çok büyük önem taşımaktadır. Bu duygu ve
düşüncelerle, kurulacak olan yeni üniversitelerimizin tekrar illerine ve
ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Şahıslar adına
ikinci söz, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Gökalp Güney’e aittir. Buyurun Sayın
Güney. (AK Parti sıralarından alkışlar) ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Aslında ben grup
adına konuşacaktım. Zannediyorum, sehven, grup adına konuşmam şahsı adına
olarak oraya geçti. Grup Başkan Vekilimizden rica ettim, Değerli Başkan sizden
de rica ediyorum: Kendi memleketime kurulan bir üniversitede AK Partiye mensup
bir milletvekili olarak grup adına konuşmama izin vermenizi rica ediyorum. Ben
deneyimli bir parlamenterim, bu Parlamentoda on yıldan fazla grup başkan
vekilliği yaptım, kuralları çok iyi bilirim. Ama bazı kurallar vardır ki temeli
hakkaniyete dayanırsa o kurallarda takdir hakkınızı kullanabilirsiniz. Takdir
sizin. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Bayburt’a üniversitenin kurulmasına biz yıllardan
beri uğraştık, yıllardan beri mücadele ettik ve bunun altyapısını hazırlamak
için de çok özveride bulunduk. Bugün kurulan üniversitelerin, dokuz üniversitenin
belki de altyapısı hazır olan bir numaradaki yer Bayburt’tur. Şöyle ki:
Rektörlük binamız, dekanlık binalarımız, fakülte binalarımız ve yurtlarımız
hazırdır. Biz bunları çok küçük bir vilayet olmamıza rağmen, kıt imkânlarımızla
yaptık. Bugün geldiğimiz noktada bir üniversitenin Bayburt’a kurulması -inanın-
altyapısıyla ve mevcut öğretim üyeleri, elemanlarıyla Türkiye'de örnek
gösterilebilecek bir konumdadır. Başbakanımız 20
Temmuz’da Bayburt’a geldiğinde Bayburt Üniversitesinin kurulacağına dair söz vermişti.
Bu sözünü tuttu ve bugün Bayburt Üniversitesinin kuruluş kanununu görüşüyoruz.
Ben tüm Bayburtlular adına, şahsım adına Sayın Başbakanımıza, Hükûmetimize, Millî Eğitim Bakanımıza içten teşekkürlerimi
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlarım, biraz önce çok değerli milletvekili arkadaşlar Bayburt’la ilgili
konuşma yaptılar, kendilerine teşekkür ediyorum. Bayburt çok küçük bir
vilayettir, ama dinamik ve aysberg gibi bir vilayettir Bayburt. O
arkadaşlarımızın, Bayburt’u tanısalar da tanımasalar da teorik de olsa, hangi
şekilde olursa olsun, böyle, Bayburt için kurulan bir üniversiteye katkıda
bulunmalarını, konuşmalarını memnuniyetle karşıladım. Ama konuşmalarında, tabii ne de olsa yöreyi
çok yakın bilmedikleri için bazı ifadeler kullandılar. Onları düzeltmek de
istemiyorum, pek işime de gelmiyor, zamanım çok kısa. Biz, o memleketin
içindeyiz. Biz, o memleketle beraber yoğrulmuşuz. O memleket, gece ve gündüz,
nabzı hiçbir zaman elimizden çıkmayan bir memleketimizdir. Burada, örneğin
“Tabela üniversitesi mi kuruluyor?” deniyor. Hayır. Ben, bir akademisyenim, ben
öğretim üyesiyim, size şunu açıkça ifade edeyim ki, Bayburt Üniversitesi tabela
üniversitesi olarak değil, o bölgede çok önemli bir bilim merkezi olarak
kuruluyor ve kurulacaktır. Şunu hiçbir zaman
unutmayalım: Efendim, biz her şeyi hazırlayalım, altyapıyı hazırlayalım,
hocaları bulalım. Ee, peki. İşte, yolu yapalım, okul
yapalım, yurdu yapalım ondan sonra üniversite yapalım. Böyle bir şey olur mu?
Böyle bir şey düşünülebilir mi? O insanlar, Bayburt’ta bu işi yapmak için
yardım eden insanlar -tek başına, Bayburt’taki bir iş adamımız Kâzım Erdem bir
fakülte yapıyor, yurt yapıyor- bunlar neye güveniyorlar? Bunlar üniversitenin
olduğuna, olacağına inandıkları için bu yardımları yapıyorlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Üniversite -Sayın
Bakan çok güzel ifade etti- bir yüksekokul değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Güney. ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – Üniversite bir enstitü kurmak değildir. Üniversite devamlı gelişen
bir olgudur; devamlı büyüyen, o yöreye sosyoekonomik çok büyük katkıları
bulunan bir müessesedir. O bakımdan, üniversiteyi siz kurarken “Efendim, biz bu
üniversiteyi kurduk da ne olduk?” diyemezsiniz. “Üniversite daima gelişen,
büyüyen bir olgu.” dedim. Bir yüksekokul kurarsınız, işte Hakkâri’de olduğu
gibi, işte kurulur, 300 öğrencisi vardır, 500 öğrencisi vardır; bu ne uzar ne
kısalır, on yıl böyle gider. Hâlbuki üniversite devamlı gelişir, devamlı büyür,
çevreye büyük katkısı olur. Atatürk
Üniversitesine biz bağlıydık, oranın bütçesindeydi bizim Bayburt’un yüksekokulu
ve eğitim fakültesi. İnanın ki oradan istediğimiz maddi imkânları hiç alamadık
çünkü Üniversite Kanunu… Biliyorsunuz ki üniversitelerin bütçeleri kanunla
burada geçiyor. Efendim, Atatürk Üniversitesiyle ilgili burada kanun geçtikten
sonra zaten çıkan parayı Atatürk Üniversitesi kendi kampüslerinde
kullanıyor, bize bir şey düşmüyor. Ama bugün biz artık “Bayburt Üniversitesi”
olduk. Bayburt Üniversitesi müstakil olarak bütçeden payını alacaktır ve öyle
gelişecektir. Bu bakımdan bu dokuz üniversitenin kurulması bana göre son derece
önemlidir. Muhterem
milletvekilleri, üniversitelerde öğretim üyesi azlığı var ama buradan ben size
Bayburt’la ilgili bir bilgi vereyim: Şu anda, bugün için, bu üniversitede
çalışmak için bana müracaat eden öğretim üyesi, öğretim elemanı değil… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Ekstradan iki dakika vermiştim ben size Sayın Güney. ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – Bir dakika… BAŞKAN – Hiç
yapmadığım bir şeyi yaptırıyorsunuz. Buyurun. ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – Sağ olun. Meslektaşız efendim, o kadar olacak! Şimdi, 100’ün
üzerinde öğretim üyesi bana müracaat etti ve Bayburt’a, kanun çıktıktan ve
diğer fakülteler kurulduğu zaman geleceklerini ifade ettiler. Bunlar güzel
şeyler. Değerli
milletvekilleri, bu üniversitelerin kurulması ülkemiz için çok önemlidir.
Bardağın hep dolu tarafına bakalım böyle hayırlı işlerde. Bunları tenkit
etmekten, bir şey çıkarmaktan hiç sonuç çıkmadı. Yıllarca muhalefet partileri
bunları yaptı. Zaman geldi biz de yanlış yaptık. Ama bu hayırlı bir iştir, çok
önemli bir iştir. Emeği geçen
herkese ve bu kanuna oy verecek hepinize içtenlikle teşekkürlerimi, saygılarımı
sunuyorum. Bu üniversitenin Bayburt’a, ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güney. BAŞKAN – Madde
üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: Başta Ardahan olmak
üzere, Hakkâri, Tunceli, Iğdır, Gümüşhane gibi mahrumiyet illerimize üniversite
kurulurken, üniversiteler açıldığı anda öğretim üyelerine lojman ve sosyal
yaşam alanları ile öğrencilere de yurt yaptırmayı düşünüyor musunuz? İkinci sorum:
Kurulacak olan 9 devlet üniversitesinin 7’sinde iktisadi ve idari bilimler
fakültesi açılmaktadır. Bu durum bu fakültelerin derslik, sıra ve tahtalardan
ibaret olmasından dolayı açılıyor gibi bir intiba bırakıyor. Buralardan mezun
olacak öğrencilere iş imkânı konusunda herhangi bir çalışmanız var mı? Bu
konuda bir plan ve proje yaptırıyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
kamuoyunda büyük bir beklentiye yol açan öğrenci affına yönelik çalışmalar ne
zaman sonuçlanabilir? Bunun içeriği ve takvimi konusunda bir açıklama yapabilir
misiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
fen-edebiyat fakültesi fizik, kimya, matematik bölümü mezunu olup formasyonlarını da almış olmalarına rağmen öğretmen
adaylarının ataması maalesef yapılamamaktadır. Bu çerçevede, formasyon
almış öğretmen adaylarından bugüne kadar ataması yapılmış olanların sayısı
nedir? Bu sayı sizce yeterli midir? Önümüzdeki dönemlerde formasyonunu
almış fen-edebiyat mezunlarının atamaları yapılabilecek midir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Özdemir’in
sorusuna cevap veriyorum: Öncelikle iktisadi ve idari bilimler fakülteleri
sıradan, duvardan ibaret fakülteler değildir. Bu fakültelerin hocaları,
öğrencileri bunu duyarlarsa üzülürler Sayın Özdemir. Mesele şudur: Biraz önce zatıaliniz Genel Kurulda yoktunuz, ben açıkladım, dedim ki:
Türkiye özel sektör eksenli bir büyüme modeli tercih etmiştir. Türkiye dış
ticaret açısından dünyada atılım yapan bir ülkedir. Özellikle iktisat, maliye
gibi konularda, işletme gibi konularda çokça istihdama ihtiyaç vardır.
Dolayısıyla bu, özel sektörde çalışmak üzere eleman yetiştirme amaçlıdır.
Mühendislik fakültesi, iktisadi idari bilimler vesaire bu amaçla tercih
edilmiştir. Bu üniversite açtığımız illerde, arkadaşlarımın bilgisi olsun diye
söylüyorum… Değerli milletvekilleri, Ardahan’da şu anda 500 kişilik bir
yurdumuz yapılmaktadır -ki yaklaşık maliyeti 10 trilyon civarındadır- Bartın’da
360 kişilik yurt kapasitemiz vardır. Bayburt’ta 620 kişilik yurt kapasitemiz
vardır. Gümüşhane’de 682 kişilik yurt kapasitemiz var. Yurdumuzun, Kredi Yurtlar
Kurumunun yurdunun olmadığı tek vilayet -bu dokuz il içerisinde- Şırnak’tır,
Şırnak’ta hiç yurt yok. Orada bir yükseköğretim kurumu da yok. (DTP
sıralarından “Tunceli’de” sesleri) HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Hakkâri’de… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin, geleceğim. Hakkâri’de 252
kişilik bir yurt kapasitemiz var. Iğdır’da 524 kişilik, Tunceli’de 500 kişilik
yurdumuz var; zamanında kullanılmadığı için Millî Savunma Bakanlığına
devredilmiş, onlar tarafından kullanılmaktadır. Biz kendilerinden talep
edeceğiz, kendileri, kendilerine bir
bina yapıp geçerlerse bu isabetli olacak, değilse şüphesiz ki üniversite
kurulduktan sonra bu imkân da oraya taşınacaktır. Yalova’da da 186 kişilik
yurdumuz vardır. Yani işte, üniversite kuruyoruz fakat orada yurt yok gibi
kesinlikle bir argüman doğru değil. Ayrıca, bu
üniversiteler kurulduktan sonra, şüphesiz ki kampüs
binaları oluşacak, bunun içinde yurtlar da olacak. Doğu ve Güneydoğu’daki,
özellikle gelişmemiş olan illerimizin hepsinde bulunan üniversitelerimizde
öğretim üyelerine çok sayıda lojman yapılmaktadır, bu çerçevede de
yapılacaktır. Sayın Işık, siz
yokken ben öğrenci affıyla ilgili gerekli açıklamayı yaptım. Tutanaklardan onu
alırsanız çok makbule geçer, tekrara düşmek istemiyorum. Fen-edebiyat
fakültesi fizik, kimya, biyoloji mezunları eğer pedagojik formasyon
alırlarsa, biz diğer eğitim fakültesi mezunları gibi onların atamasını
yapıyoruz ancak fizik, kimya, biyoloji bölümlerinde, daha doğrusu lise fizik,
kimya, biyoloji derslerinde çok fazla öğretmen ihtiyacı olmadığı için, hatta şu
anda bazı branşlarda fazlamız olduğu için atama yapılmıyor. Ama fen-edebiyat
fakültesi mezunları eğer pedagojik formasyon
almışlarsa, onları da diğer eğitim fakültesi mezunları gibi atamaya devam
edeceğiz. Sayın Başkanım,
arz ederim. BAŞKAN – Sayın
Hıdır… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sayın Bakanım, özür diliyorum, en son düğmeye bastığım için Başkanım
bağladı. Yeni kurulan
üniversitelerin bünyesinde kurulacak olan fakülte ve meslek yüksekokullarının
kurulduğu ilin tarımsal, sosyal, coğrafi ve fennî özelliklerine göre
projelendirilmesi yapılacak mıdır? Bu yapılanmayla bölgesel istihdamın
artırılması hedeflenmiş midir? BAŞKAN – Sayın
Işık, çok hızlıca… ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, ben kısa bir açıklamada bulunmak
istiyorum. BAŞKAN – Çok
hızlıca… ALİM IŞIK (Kütahya) – Biraz önce ben dinledim, araştırma
yaptırdığınızı ifade ettiniz. Ben de dışarı çıkınca telefon geldi, onun için
soruyorum: “Ne zaman sonuçlanabilir?” diyorlar. Bir de, içeriği konusunda bilgi
verebilirim diye gelen telefon üzerine sordum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan.... MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Hıdır’ın sorusuna
öncelikle cevap vereyim: Değerli
arkadaşlar, şüphesiz ki bir ilde üniversite kurulurken o ilin şartları göz
önünde bulundurularak kuruluyor. Genellikle şöyle bir beklenti var: Bir yerde
hayvancılık varsa, bir yerde tarım varsa, orada ille de bir ziraat fakültesi
kuralım gibi bir beklenti var, bu doğru bir beklenti değil. Çünkü şu anda
Türkiye’de çok sayıda ziraat fakültesi var ve ziraat fakültelerinden mezun olan
çok sayıda ziraat mühendisi, yüksek ziraat mühendisi maalesef istihdam alanı
bulamamaktadır, iş bulamamaktadır. Çok sayıda veteriner fakültesi vardır,
buradan mezun olan insanlar, sadece kendilerini kamuya bağımlı hissettikleri
için, böyle şartlandıkları için iş bulamıyorlar ama biz, bu üniversiteleri
kurarken bu planlamayı yapmış durumdayız. Kısa vadede, çok
kısa bir sürede, Sayın Işık, bizim, öğrenci affı gündemimizde değil. Şu anda
bir araştırma yapıyoruz, o araştırmanın sonuçları, eğer talip olan kişileri çok
haklı çıkarırsa böyle bir şey olabilir. Bunu büsbütün reddediyorum anlamına
gelmez, ama şu kısa sürede gündemimizde böyle bir şey yok. ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Ek Madde 98’i
okutuyorum: Gümüşhane
Üniversitesi EK MADDE 98-
Gümüşhane’de Gümüşhane Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite; a) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan İletişim Fakültesi ile Karadeniz Teknik Üniversitesi
Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve
Rektörlüğe bağlanan Gümüşhane Mühendislik Fakültesi ile Gümüşhane İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesinden, b) Karadeniz
Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Gümüşhane Sağlık Yüksekokulundan, c) Karadeniz
Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Gümüşhane Meslek Yüksekokulu, Şiran Meslek
Yüksekokulu, Gümüşhane Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ile Erzincan
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Kelkit Aydın Doğan Meslek Yüksekokulundan, d) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri
Enstitüsünden, oluşur. BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Şinasi Öktem’de. Buyurun Sayın Öktem. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ŞİNASİ ÖKTEM (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile
Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’mle
ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ülkemizde her
geçen yıl katlanarak artan talep, üniversite kapılarında yığılmalara neden
olmaktadır. Genç nüfusun yoğunluğundan ve yükseköğretim kurumlarımızın
yetersizliğinden kaynaklanan bu durum, her yıl milyonlarca gencimizin daha iyi
bir gelecek umudunu bir sonraki yıla ertelemesine ya da tamamen yitirmesine yol
açmaktadır. Devlet
üniversitelerinin yetersiz kaldığı noktada devreye giren vakıf üniversiteleri
ise yüksek maliyetleri nedeniyle sınırlı sayıda gencimize hizmet
verebilmektedir. Bu da eğitimde fırsat eşitliğini zedeleyici bir unsur olarak
karşımızda durmaktadır. Sosyal devlet ilkesi gereği, bu eşitsizliği ortadan
kaldırma görevi de gene devletindir. Mevcut seksen beş
devlet üniversitesinin yükseköğrenim görmek isteyen gençlerimizin talebini
karşılayamadığı gerçeği karşısında yeni üniversitelere duyulan ihtiyaç inkâr
edilemez bir konumdadır. İktidarın son
altı yılda üniversite açma noktasındaki gayreti gözlerden kaçmıyor. Ancak
üniversite kurulacak kentlerin belirlenmesinde etkili olan kıstaslardaki
çelişkiler, birçok soru işaretini de bugüne kadar birbirinin içerisinde
taşımıştır. İktidarların bu noktada ortaya koyduğu uygulamalar, üniversitelerin
büyük iller başta olmak üzere, belirli bölgelerde toplanması yönünde oldu hep.
Kuşkusuz bu uygulama birçok soruna neden olmuştur, olmaktadır. Yeni
üniversiteler kurulurken önceliğin ekonomik anlamda hızla gelişen illere
tanınması ciddi bir stratejik hataydı. Özellikle ekonomik anlamda gelişmiş
illerin öncelik tercih ediliyor olması, sosyoekonomik ve kültürel açıdan bir
eşitsizliği de beraberinde getirmekteydi. Yeni üniversiteler kurulurken
bölgeler arası dengelerin korunması, hedeflerin bu doğrultuda belirlenmesi
gerekiyordu. Üniversitelerin bulundukları kente sağladıkları ekonomik, sosyal
ve kültürel katkılar dikkate alındığında üniversite dağılımındaki eşitsizliği
ortadan kaldıracak adımların bir an önce atılması zorunluluğu da
anlaşılacaktır. Böyle bir uygulamayla, sanayi ve tarım alanları sınırlı
kentlerimizin üniversiteler aracılığıyla gelişmesi sağlanabilir. Bu da
ülkemizin doğusunda yaşanan ekonomik çıkmazın batıya doğru yol açtığı göçü
önleyici bir çözüm olacaktır. Bir başka ifadeyle, ülkemizde bölgeler arasındaki
ekonomik dengeyi sağlamak, uçurumu kapatmak için mutlak surette gelişmemiş ve
kalkınmamış bölgelere üniversiteler kurulması da bir zorunluluktur. Doğu Karadeniz
Bölgemizde yer alan Gümüşhane ilimiz de istihdam sorunları nedeniyle son otuz
yılda büyük kentlere yoğun göç vermiştir. Zengin yer altı kaynaklarına rağmen
tarım alanlarının yetersizliği ve sanayinin gelişememesi nedeniyle kaderine
terk edilen Gümüşhane’de kurulacak bir üniversite, bölgede yaratacağı canlılık
bakımından büyük önem taşımaktadır. Hâlihazırda faaliyet göstermekte olan
Karadeniz Teknik Üniversitesi ile Erzincan Üniversitesine bağlı fakülte ve
meslek yüksekokullarının kentte yarattığı değişim göz önüne alındığında
üniversitenin gerekliliği çok daha iyi anlaşılacaktır. Son yedi yılda 56
bin göç veren Gümüşhane’nin toplam nüfusu, 2007 adrese dayalı nüfus sayımı
sonuçlarına göre 130.825’e gerilemiştir. Doğdukları kentte eğitim, iş, yaşama
ve gelişme imkânını bulamayan insanların bu temel ihtiyaçlarını bir başka
kentte karşılamak istemeleri doğal ve kaçınılmaz bir sonuçtur. Sadece
İstanbul’un muhtelif ilçelerinde yaşayan Gümüşhane doğumlu seçmen sayısı ise
76.550’dir. Gümüşhane’nin merkez nüfusu köyleriyle birlikte 130.825, sadece
İstanbul’da yaşayan Gümüşhane doğumlu seçmenlerin sayısı da 76.550 kişidir. Ben, çocuklarını
okutabilmek için Gümüşhane’den İstanbul’a göç eden bir ailenin çocuğuyum.
Anadolu’nun yoksul illerinin üniversite ihtiyacını, toprağından kopmanın, büyük
kentlerin varoşlarında tutunmanın ne demek olduğunu yaşayan, bilen bir insan
olarak konuşuyorum. Son otuz yılda
göçe teslim olan Gümüşhane’nin gelişimi için öncelikle nüfusa ihtiyacı vardır,
nüfusunu Gümüşhane’de tutmaya ihtiyacı vardır. Bu da ancak yaratılabilecek
istihdam ve üniversite ile sağlanabilir. İstatistiki
rakamlara baktığımızda oluşan tablo, Gümüşhane’ye neden üniversite kurulması
gerektiğini fazlasıyla anlatmaktadır. Millî gelir
bakımından 62’nci sırada, sosyoekonomik gelişmişlik bakımından 71’inci sırada,
gayrisafi millî hasıladan aldığı pay bakımından ise
74’üncü sıradadır, yani en fakir, en yoksul 10’uncu il konumundadır. Gümüşhane
Üniversitesinin kente ne katacağını görmek içinse öyle uzaklara gitmeye gerek
yok. Sınır komşusu Trabzon’da 1955 yılında kurulan Karadeniz Teknik
Üniversitesinde bugün öğrenci sayısı 48 bindir. Ünye’den Artvin’e kadar Doğu
Karadeniz’in her ilinde ve ilçesinde fakültesi ve yüksekokulu bulunmaktadır.
Bünyesinden üç üniversite doğmuştur. Ordu, Giresun ve Rize’deki üniversiteler,
Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı fakülte ve yüksek okulların kentlerinde
sağladığı büyümenin sonucu olarak zaman içinde bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Bu zorunluluğun sonucunda birkaç yıl önce bu üniversiteler de hayata
geçirilmiştir. Üniversitelerle birlikte öğrenci sayısında yaşanan artış, bu
illerimizdeki ekonomik canlılığı da artırmıştır. Üniversite kentlerinin
geçmişleriyle bugünlerini kıyasladığımız zaman, okumak üzere gelen gençlerin
yarattığı talep, esnafından inşaat sektörüne kadar pek çok alanda gelişimi de
beraberinde getirmiştir. Biraz önce verdiğim Trabzon örneğinde olduğu gibi,
küçük bir Anadolu kentinden büyük şehre dönüşen Trabzon için üniversitenin
taşıdığı anlam Gümüşhane’nin gelişimi için de tek çaredir. Bir başka örnek
Eskişehir. Bir dünya kenti hâline gelen
Eskişehir’in de gelişiminin altında üniversitenin yattığını inkâr etmek
olanaklı değildir. Üniversite,
Gümüşhane’ye sadece “üniversite kenti” olma özelliğini katmayacak, aynı zamanda,
kentin ihmal edilmiş pek çok kaynağını gün ışığına çıkartarak
değerlendirilmesinde de önemli rol oynayacaktır. Tarih boyunca
birçok medeniyete ev sahipliği yapan kentin sahip olduğu doğal ve tarihî doku
âdeta keşfedilmeyi beklemektedir. Gümüşhane’nin aynı zamanda turizm kenti
olmasında da üniversitenin etkin rol üstleneceğine inanıyorum. Böylelikle
sanayi ve ticarette geri kalan kentte hizmet sektörünün gelişmesi sağlanabilir.
Okuma yazma oranı
çok yüksek olan Gümüşhane’de, yükseköğrenimde okuyan 3.217 öğrenciyle toplam
öğrenci sayısının il nüfusuna oranı yüzde 21 gibi çok yüksek bir rakamdır. İl
genelinde 7 bağımsız anaokulu, 171 ilköğretim millî eğitim uygulama okulu ve iş
eğitim merkezi, 6 genel lise, 3 Anadolu lisesi, 2 çok programlı lise, 9 meslek
lisesi, 1 fen lisesi ve 1 Anadolu öğretmen lisesi bulunmaktadır. Bu yapıyı
taçlandıracak tek eksik ise bir üniversitedir. Böylelikle kentlerinde temel
eğitimlerini alan gençlerimiz yükseköğrenimlerini tamamlamak için başka
kentlere gitme ihtiyacını artık duymayacaklardır. Altyapı
hazırlıkları açısından da gerek Gümüşhane Belediye Başkanlığımız gerekse de
Gümüşhaneli yurttaşlarımız yörenin üniversiteye kavuşturulmasına yönelik
gerekli planlamaları ve hazırlıkları yapmışlardır. Gümüşhane Belediye Başkanlığı
1 milyon metrekare alanı imar planında üniversite alanı olarak hazırlamış,
ayrıca Özel İdare ve Belediye Başkanlığındaki mevcut tüm arsalarını
üniversiteye vermişlerdir. Bu destek ve katkılarından dolayı Gümüşhane halkının
tümüne, Belediye Başkanı nezdinde teşekkür etmeyi de bir Gümüşhaneli olarak
borç kabul ediyorum. Bunun yanı sıra,
yine, yatılı ilköğretim bölge okuluna ait iki bina ve yirmi dört lojman da
üniversiteye verilmiştir. Görülmektedir ki
Gümüşhane Üniversitesi kurulmalıdır. Çünkü Gümüşhane üniversiteye hazırdır,
çünkü Gümüşhane üniversiteyi çok eskiden beri hak etmiştir. Bu vesileyle
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öktem. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru. Buyurun Sayın
Doğru. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı
kanunun 1’inci maddesinde getirilen ek madde 98 hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. Bu maddeyle
Gümüşhane vilayetine üniversite kuruluyor. Gümüşhane’yle birlikte ayrıca diğer
maddelerle de Bartın, Ardahan, Bayburt, Hakkâri, Iğdır, Şırnak, Tunceli ve
Yalova vilayetlerine de üniversite kuruluyor. Bütün bu vilayetler ve
insanlarımızı tebrik ediyor, hayırlı olmasını temenni ediyorum. Gümüşhane’miz
Anadolu’muzun en güzel bölgelerinden birisidir. Bugün Gümüşhane ilinde 350
kişilik kız, 700 kişilik erkek öğrenci yurtları bulunmaktadır. Mühendislik
fakültesi, iktisadi idari bilimler fakültesi, meslek yüksekokulları, sağlık
yüksekokulu gibi eğitim kurumlarını sayabiliriz. Bunların bir kısmı aktiftir,
bir kısmı da aktif hâle gelecektir. Yıllardan beri halkın beklentisi olan
üniversitenin kurulması büyük bir motivasyon
yaratacaktır. Bu motivasyona çok ihtiyacımız vardır.
Gümüşhane halkı esnafından çiftçisine, emeklisinden çalışanına kadar ayakta
kalma, yaşama mücadelesi veriyor. Şartların çok zor olduğu bu ortamda böyle
güzel bir haberle yeni bir umutla, heyecanla karşılaşmaları çok önemlidir. Sayın
milletvekilleri, Gümüşhane halkının güvenini kazanarak üniversite kurulmasını candan destekleyen,
Belediye Başkanlığını yürüten Sayın Mustafa Canlı’nın
ilini 21’inci yüzyıla hazırlamasındaki gayretlerinden dolayı tebrik ediyor,
başarılarının devamını diliyorum. Gümüşhanelilerin
üniversite açılmasıyla beraber istekleri olarak öğretim üyesi açığı
giderilmesi, kampus alanı içerisindeki sosyal altyapı
tesislerinin tamamlanması, öğretim üyeleri için gerekli teşvik tedbirleri
alınması, kamu imkânları yanında hayırsever işadamlarından da bu noksanlıkların
giderilmesinde destek beklenmektedir. Ayrıca yeni üniversite olarak
bünyelerinde fen edebiyat fakültesi kurulmasını da istemektedirler. Kurulmakta olan
üniversitelerle ülkemiz daha sağlıklı, daha çağdaş, daha özgür, daha katılımcı
insanların yaşadığı ülke olacaktır. Bu üniversiteyle de Gümüşhane’nin
kalkınmasına, gelişmesine çok büyük katkı olacağı da bir gerçektir. Değerli
milletvekilleri, bu üniversitelerin her birinin açılışıyla gençler okuma hakkı
kazanırken aynı zamanda eğitim seviyesi yükselecek, terör duracak, insanlar
istismar edilmeyecek, çocuklarımız üniversiteli olacaklardır. Ülkemizde yeterli
üniversite olmalı, gençlerimizin hepsi okumalı, kendisini en iyi şekilde
geliştirmelidir. Bugün Amerika
Birleşik Devletleri’nde 4 binin üzerinde üniversite vardır. Ancak bu ülkede
kişi başına gelir 40 bin dolar civarında bir rakam düşmektedir. Nüfus olarak
düşünülürse bizim ülkemizde 400 üniversite olmalıdır. Bizim gelirimiz kişi
başına, Sayın Başbakanın dediği gibi 9 bin dolar değil ama bizim çocuklarımız
da üniversite mezunu olarak iş sahibi olmak istiyorlar. Üniversite kavramı
toplumun gelişmesini, güçlenmesini ve bölgesinde ARGE çalışması ve buluşlarıyla
gücünü dünyaya ispat etme yerleridir. Bu güç yerleri çok iyi korunmalı,
kollanmalı ve gelişmesine destek olunmalıdır. Geçmişte YÖK ve hükûmetler arasında birçok problemler olmuş, bu önemli
kurumumuz çok zarar görmüştür. Hükûmetler bizim
dediğimiz olacak diye her türlü dayatmayı ortaya koyarken YÖK de buna karşı
eylemler yapmıştır. Ancak yeni bir YÖK Başkanı atanmıştır. Yeni YÖK Başkanına
çok önemli görevler düşmektedir. Kurulu toparlamalı ve Türk milletinin
beklediği, demokratik, katılımcı, güçlü bir üniversite yapısını oluşturmalıdır.
Türk milleti kendisinden çok şeyler bekliyor. Artık ayrımcılık olmamalı, herkes
üniversitede okumalı, eğitimlerini tamamlamalıdır. İşte o zaman milletimizin
gücünü dünyaya gösterme şansını yakalamış oluruz. Ayrıca, yüksek
lisans ve doktora yapmak isteyen öğrenciler teşvik edilmeli, önleri
açılmalıdır. Seksen bir vilayette üniversitelerimiz oluyor, bunlara öğretim
üyesi, öğretim görevlisi gerekmektedir. Üniversiteyi teşvik ederek onları bu
kurumlara özendirmeliyiz. Bugün öğretim elemanlarımız geçinemiyor, ücretleri
çok düşük. Bu konular da gündeme getirilmeli ve çözüm üretmek için çalışmaları
da çok süratli yapmalıyız. Ancak
üniversiteleri bitiren gençlerimizi de unutmamak lazımdır. Bugün üniversiteyi
bitiren genç çocuklarımızın yüzde 4’ü ve 5’i ancak iş bulabiliyor. Genç
işsizler ordusu gün geçtikçe büyüyor. Dış ülkelere giden gençlerimize de, genç
beyinlerimize de ayrıca sahip çıkılmalıdır. 21’inci yüzyılda genç nüfusumuza
sahip çıkar, onlara aş ve iş temin edebilirsek 21’inci yüzyıl o zaman Türk asrı
olacaktır. Sayın
milletvekilleri, bugün üniversite gençliğinin birçok sorunu vardır. Bunları
sıralarsak: Okulu bitirince ne yapacağım korkusuyla işsizlik, barınma ve yurt
bulamama, ulaşım, hayat pahalılığı, bursların azlığı ve harçların yüksek
olması, kitapların pahalı olması, medikososyal
tesislerin yetersizliği, fikirlerin rahatça ifade edilememesi, türban yasağı,
okullarını bitirenlerin gelecek kaygısı. Ayrıca bu sorunların yanında,
üniversiteyi bitirdikten sonra da eğitim süresince almış oldukları öğrenim ve
katkı kredisi paralarının geri ödenmemesi sorunu da artık kangren olmuştur. Bu
konuda iki milletvekili arkadaşımla birlikte vermiş olduğum kanun teklifi,
sizlerin desteğiyle Genel Kurulun gündemine alınması kararlaştırılmış ve 106
sıra sayısıyla gündemde bulunmaktadır. Sayın
milletvekilleri, kredi borçlarının geri ödenmesinde üniversite mezunlarının
ciddi olarak sıkıntıları vardır. Bu konuyu ihmal edemeyiz. Artık gizlenemeyecek
durumda olan üniversite mezunları işsizlik oranı bu konuya öncelik verilmesi
gerektiğini ortaya koymaktadır. Bunlara kolaylık sağlamak mecburiyetindeyiz. Bu
Meclis yakın tarihte SSK ve BAĞKUR prim borçları için kolaylık sağlamıştır. Bu
konuda, aynı durumu, bu çocuklarımız için de yapmak mecburiyetinde olduğumuzu
ifade etmek istiyorum. Ülkemiz artık
gençlere yönelik politikaları tespit etmeli ve de buna çözüm üretmelidir.
Üniversiteyi her ilde kurmakla çözüm bulmuş olmuyoruz. Bugün ülkemizde on
beş-yirmi dört yaş arasında 15 milyon genç bulunuyor. Ülkemiz 12 milyon genç
nüfusun yüzde 30’u öğrencidir. Türkiye’de işi olmayan her 100 kişiden 35’i
genç, iş arama ümidini yitirenlerin sayısı ise 300 bin civarındadır. Bugün
ülkemiz genç nüfusuyla bir fırsat penceresi yakalamış olup, bu pencere
kapanmadan harekete geçmek mecburiyetindeyiz. İşte o zaman, lider ülke Türkiye
ideali de beraberinde gerçekleşmiş olacaktır. Gençlik dönemi
insan hayatında en verimli en hareketli en ilginç ve en sorunlu geçen zamanı
içerir. Bu dönemde insan yoğun bir sorunla karşılaşır. Sosyal, kültürel,
ekonomik gücü yetersiz bir gençlik yaşam savaşında çok ama çok büyük
sıkıntılarla karşılaşır. Bundan dolayı iyi
bir eğitim ve istihdam politikası diyoruz. Hükûmet
çok acil bu konuda çözüm üretmelidir, aksi takdirde gençler gelecekte sosyal ve
ekonomik gerginliklerin kaynağı olabilir. Bu da yavaş yavaş
ortaya çıkmaya başlamıştır. Son yıllarda madde bağımlılığının artması,
gençlerin uyuşturucuya yönelmesi, cezaevlerinin gençlerle dolması, terör
örgütlerinin gençleri kullanması bunun en açık göstergesidir. Yakın bir zaman
diliminde 12 milyon, çalışma yaşına erişecek genç insanımıza ülkemizin hedeflerini
ortaya koymak ve ideallerini gerçekleştirmek durumundayız. İşte, lider ülke
Türkiye önce bölgesinde sonra dünyanın her tarafında etkili, belirleyici ve
güçlü olur. Gençliğine her
türlü imkânı hazırlamayan ve hür türlü kötü alışkanlıktan korumayan, okulunu
bitirdiği zaman iş bulamayan iktidarın zararını yüce Türk milleti çeker. Kurulan tüm
üniversitelerin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin
Aydın. Buyurun Sayın
Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226
sıra sayılı yükseköğretim ve kurulmamış illerdeki üniversitelerin kurulması
üzerine değişik arkadaşlarımızın vermiş olduğu teklifi, bizim de il
milletvekilleri olarak ve ilimizden yetişmiş olup Türkiye’nin başka yerlerinde
milletvekilliği yapan arkadaşlar olarak vermiş olduğumuz ve Hükûmet
tasarısı olarak Meclise gelmiş olan tasarı hakkında, özellikle Gümüşhane
Üniversitesi hakkında grubumuz adına, AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Kentlerin
üniversite sahibi olmaları ve üniversel anlamda
gençliğini yetiştirmesi, globalleşen ve eğitimin
birinci sırada, bilgi teknolojisinin de kaçınılmaz unsur olduğu dünyada yer
alabilmesi için, üniversiteye kadar yetiştirmiş olduğu gençlerini üniversitede
de yetiştirebilecek altyapı imkânına sahip olması, bugünün dünyasında
kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu zorunluluğu ve kurulacak olan, Türkiye’nin
seksen bir ilinde var olacak üniversiteleri sayarken, bir kısım geleceğinin planlanması
amaçlı konuşuluyor. İlimizde mutlaka geleceğin planlanması amacıyla
üniversiteye ihtiyaç varken, Gümüşhane ilinin tarihsel geçmişiyle ve yetişmiş
insan kapasitesiyle bugün değil dün, dün değil geçmiş günlerde de üniversiteyi
hak etmiş olan bir il olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. 1975-76 yılında
Erzurum Mareşal Fevzi Çakmak Eğitim Enstitüsüne bağlı olarak eğitimine
başlamış, yani otuz beş yıl önce yüksekokulu olan bir kentin, 12 Eylül
olaylarıyla beraber ara verilen eğitimi, daha sonra yeniden Karadeniz Teknik
Üniversitesine bağlı olarak devam eden eğitimi, bugün, 1 milyon metrekare
kapasiteli, şimdi kurulmakta olan üçüncü fakültesiyle üç fakülte ve iki
ilçesinde meslek yüksekokulu, il merkezinde meslek yüksekokulu, mevcut
öğrencilerin de yurt ihtiyacı olmayan, kapalı alanlarıyla üniversite olmayı hak
eden, kent yapısı ve dokusu ile de ilin yüzde 21’ini oluşturan öğrenci
kapasitesiyle, demografik yapısında değişim olmadan, ille barış içerisinde
yaşayan ve bu üniversite öğrencilerini kendi evlatları olarak kabul ederek
yürüyen bir kent, aslında bugün değil, taa cumhuriyet
tarihinin ilk yıllarından beri üniversiteyi hak etmiş bir kenttir. Üniversitesi
olmadan, üniversitede birçok öğretim üyesi olan, şu anda mevcut 2
milletvekiliyle de, akademik kariyerlerini en üstte tamamlamış
milletvekillerine sahip olan bir kent, sadece bu anlamda değil, kentin
dokusundaki yetişmiş edep, adap ve kaliteli bir neslin varlığıyla, bugün
Türkiye'de, asayiş olayları içerisinde Türkiye’nin ilk üç şehri içindedir. Gelişmişlik,
millî gelirden pay alması ve kalkınmışlığında ülkenin arka sıralarında olmakla
beraber, paradoks hâlinde sizlere gelecek olan asayiş olaylarındaki ilk
sıralarda oluşu bütün yüce Meclis tarafından kanaatimce tebrik edilmelidir.
Ülkelerin sosyoekonomik durumunda pay alma oranı kentlerde düştükçe veya metropol kentlerin varoşlarına gittikçe asayiş olaylarının
en üst düzeye çıktığı bir yerde, Gümüşhane bunun tersini Türkiye’ye ispatlamış,
en huzurlu yaşanan, misafirperver, oraya gelen yabancı öğrencilere -ki yaklaşık
3.127 öğrenciye- anne babalık yapan bir kenttir. Bu nedenle de sadece
coğrafyası, sadece tarihî özellikleri ve sadece bu kalitesiyle değil, her
noktasıyla o kent düne kadar, şu ana kadar üniversiteyi hak etmişti. O kente 22 Temmuz seçimlerinden önce Sayın Başbakanımızın kent
meydanında vermiş olduğu sözü bu kadar kısa sürede Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanları içerisinde yerine getirmesinden dolayı, bu konuda Sayın Millî
Eğitim Bakanımıza ve kadrolarına ve yine bugüne kadar Gümüşhane’ye üniversite
kurulması için Mecliste görev ifa eden milletvekili büyüklerimizin vermiş
oldukları ve bugün de yine Gümüşhane Üniversitesi için Gümüşhane milletvekili
olarak, olmayarak vermiş oldukları teklifleri dolayısıyla herkese,
Gümüşhane’nin yeni doğmuşundan, biraz sonra hayatını sonlandıracak en yaşlısına
kadar şükranlarımızı sunmak istiyoruz. Gümüşhane halkı
buna layık olduğunu geçmiş dönemde üniversitesinde sağlamış olduğu başarılarla
göstermiştir. Bugün mevcut olan mühendislik fakültesiyle -bölgenin en güzel, en
kaliteli mühendisliği- yine Kelkit’te mevcut olan ve Gümüşhane Üniversitesine
bağlanacak olan Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu bugün Orta Doğu ve Balkanların
mezuniyetinde yüzde 60 oranında iş bulma kapasitesine sahip, İngilizce eğitimli
meslek yüksekokulu olarak da gururla yerinde bulunmaktadır. Bu nedenle,
sözlerimin sonuna gelirken, Gümüşhane Üniversitesine el kaldıracak olan yüce
Meclisteki tüm milletvekili arkadaşlarımızın, Gümüşhane Üniversitesinin
kuruluşunda emeği geçen Sayın Başbakanımıza ve diğer kadrolara Gümüşhane
halkının şükranlarını sunup Gümüşhane’nin, oraya gelecek tüm gençliğe yapacağı
ev sahipliğinde Gümüşhane kimliğinin bir garantisi doğrultusunda hürmet ve
saygıyla huzurlarınızdan ayrılıyorum, hayırlı uğurlu olsun bütün şehirlerimize.
Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aydın. Şahıslar adına
ilk söz Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik’te… OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok efendim. BAŞKAN – İkinci
söz hakkı, Bayburt Milletvekili Sayın Fetani Battal’da. Buyurun Sayın
Battal. (AK Parti sıralarından alkışlar) FETANİ BATTAL
(Bayburt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; böylesine güzel bir akşamda
sizleri selamlamaktan büyük bir kıvanç duyuyorum. Üniversitenin ne
anlama geldiğini, biz Bayburt olarak, Gümüşhane olarak çok iyi biliriz.
Yıllardır bu hususta arzuladığımız, uğraştığımız ve bu akşam AK Parti Hükûmetinin çok çok önemli
adımlarıyla kurduğumuz bu üniversiteleri milletimizle paylaşmaktan büyük bir
sevinç duyuyoruz. Biz, üniversite
kurmanın bir kente neler getirebileceğini çok iyi biliyoruz. Bunu yakinen
hissettiğimiz için, Bayburtlular olarak, Gümüşhaneliler olarak yıllar önce
yollara düştük, uğraştık, çaba sarf ettik, temel attık, bina yaptık. 2005
yılında, ta bugünleri görerek, arzulayarak, özleyerek, Sayın Başbakanımızın
başkanlığında bir toplantı düzenledik. Bayburtlu iş adamlarımız orada
“Ellerimiz bu iş için açılmıştır.” diye ortaya gönüllerini koydular. Bir iş
adamımız Kazım Erdem –buradan kendisine sevgi ve saygılarımı sunuyorum- bir
fakülte binası yaptı. Başka bir iş adamımız Mustafa Köseoğlu, başka bir fakülte
binası yaptı. Ankara’daki iş adamlarımız, parça parça
paraları toplayarak gittiler, rektörlük binasını yaptılar, bitirdiler ve devlet
olarak da yüksekokulumuzun binası yapıldı, bitirilmek üzere. Bütün bu çabalara
ilaveten Bayburtlular, İstanbul’daki dernekler piyango düzenlediler. Bütün
hedefleri, üniversite altyapısına katkı sunmaktı. Az önce
muhalefetten arkadaşlar konuşurken tabela üniversitesinden falan bahsettiler ve
bazıları dediler ki: “Falanca üniversitenin rektörü ‘benim üniversitem tabela
üniversitesi.’ diye ağlıyor.” Öyle ağlayan bir rektör varsa buradan kendisine
ikazda bulunuyorum: Derhâl istifa etsin! Çünkü, tıpkı
muhalefet gibi o da millet faktörünü unutmuş demektir. Milletiyle kol kola
girerek bu tür adımların nasıl atılabileceğinin ispatını görmek isteyenler
Bayburt’a gidebilir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu yıl sezonu itibarıyla
Bayburt gibi bir kent kendi imkânlarını maksimum ortaya koyarak 5 bin kişilik,
6 bin kişilik öğrenciyi okutacak altyapıyı yapmış ve bitirmiş olacak. Onun
için, Bayburt’a üniversite açmanın, bunu bizlerle paylaşmanın kıvancını yaşayan
Sayın Başbakanımıza, Sayın Bakanımıza, onun bürokratlarına ve buna destek veren
hepinize canıgönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Değerli
arkadaşlar, Bayburt’a üniversite açılması demek -şu an için sadece bir Eğitim
Fakültemiz ve bir yüksekokulumuz var- artı, ilaveten İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültemiz, Mühendislik Fakültemiz, Bayburt Meslek Yüksekokulumuz, Bayburt
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulumuz, Sosyal Bilimler Enstitümüz ve Fen
Bilimleri Enstitümüzün hayata geçmesi demektir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Gümüşhane’ye gel. FETANİ BATTAL
(Devamla) – Şu kaynaklara baktığımız zaman görüyoruz ki, bu altyapı hayata
geçtiği zaman Bayburt Üniversitesinde öğretim görevlisi sayısı tam 2.300
civarında bir sayıya kavuşmuş olacak. REŞAT DOĞRU (Tokat)
– Sayın Vekilim, Gümüşhane’ye gel. FETANİ BATTAL
(Devamla) – Bunun ne demek olduğunu biz biliriz. Sadece şu andaki Eğitim
Fakültesiyle… BAŞKAN – Sayın
Battal, Gümüşhane Üniversitesi için konuşuyorsunuz. Gümüşhaneliler çok
üzülecek. HASAN KARA
(Kilis) – Bayburt, Gümüşhane aynı. FETANİ BATTAL
(Devamla) – Burada şükran duygularımı en sona eylemiştim Sayın Başkanım ama siz
madem bu araya girdiniz ben de söyleyeyim. Ben yer sıkıntısından dolayı Bayburt
Üniversitesi konuşulurken konuşamadım. Üniversite konusunda, Gümüşhane
Üniversitesi konusunda Yahya Doğan Bey’in çok önemli bir komisyon
toplantısından dolayı yurt dışında olduğunu biliyorum. Onun Gümüşhane
Üniversitesine ne kadar titizlendiğini, ne kadar arzu ettiğini de biliyorum,
onun yerine söz almış bulunuyorum ben. (Alkışlar) Onun için, hem Bayburt hem de
Gümüşhane Üniversitesi adına konuşmak benim için en büyük zevk. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Buradan Bayburt’a
demeden Gümüşhane’ye, oradaki dostlarımıza, bütün Gümüşhaneli kardeşlerimize
diyorum ki: Üniversiteniz hayırlı olsun. Şuradan, şu milletin kürsüsünden arzu
ederdim ki o üniversite de kurulsun, iyi olur ama,
ancak, fakat diye bir sürü mazeretler süren muhalefetten milletvekili
arkadaşlarımız şöyle ağızlarını doldura doldura
deselerdi ki Bayburt’a üniversite helal olsun, helal olsun, üniversiteye
Bayburt da sahip oldu diyebilsin. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından “helal olsun” sesleri) ALİ KUL (Bursa) –
Gümüşhane’ye de helal olsun! KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Gümüşhane’ye de helal olsun! ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Hem Bayburt’a hem Gümüşhane’ye helal olsun! MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Tüm Türkiye’ye helal olsun! FETANİ BATTAL
(Devamla) – Bütün yüreğimle söylüyorum… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Battal,
son bir dakikanız. FETANİ BATTAL
(Devamla) - …helal olsun Gümüşhane’ye üniversite. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Tunceli’ye de helal olsun, Yalova’ya da… FETANİ BATTAL
(Devamla) – Tunceli’ye de helal olsun, Ardahan’a da helal olsun. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Şırnak, Hakkâri… FETANİ BATTAL
(Devamla) - Şırnak’a da helal olsun, Hakkâri’ye de helal olsun. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Tarsus’u da söyle! FETANİ BATTAL
(Devamla) - Arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Bayburt’un üniversite hayali, bizim
için bir kızıl elma gibiydi. Buna bizim ulaşmamız demek, aslında Türkiye'nin de
hayaline ulaşması demek. Neden böyle? Çünkü her hükûmet,
programına, miting meydanlarına bütün illere üniversite açacağı sözüyle
çıkmıyor muydu? Bu bizim AK Parti Hükûmetine, bize
nasip olduysa biz bundan dolayı da ayrıyeten Allah’a hamdeder ve şükrederiz. Onun için, üniversite demek, ilim
demektir, irfan demektir, gönül demektir. Onun için, üniversitelerimize,
oradaki öğrencilerimize ben Türkiye'nin hem çiçek bahçesi hem de lokomotifleri
gözüyle bakıyorum. Onlara bakışımız, yarınlara bakışımız demektir. Çünkü
üniversite demek, bir milletin lokomotifi… (AK Parti sıralarından alkışlar) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Battal. FETANİ BATTAL
(Devamla) – Bir dakika daha Sayın Başkan, bir dakika daha. BAŞKAN – Mümkün
değil. Teşekkür ederim,
sağ olun. FETANİ BATTAL
(Devamla) – Ama bir dakikayı bana çok görmenizi… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Verdi, verdi. BAŞKAN – Bir
dakika verdim size ben. Aa tabii. Mümkün değil. Yani
herkesin bir dakikası zaten otomatik var. FETANİ BATTAL
(Devamla) – Fark etmedim. BAŞKAN – Çok
heyecanlıydınız. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Biraz sessiz
olursanız birbirimizi duyarız. Ek madde 99’u
okutuyorum: Hakkari Üniversitesi EK MADDE 99- Hakkari’de Hakkari Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite
kurulmuştur. Bu Üniversite; a) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik
Fakültesi ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve
bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Hakkari
Eğitim Fakültesinden, b) Yüzüncü Yıl
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Hakkari Meslek
Yüksekokulu, Yüksekova Meslek Yüksekokulu ile Hakkari Sağlık Hizmetleri Meslek
Yüksekokulundan, c) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri
Enstitüsünden, oluşur. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse’ye aittir. Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurulacak olan
Hakkâri Üniversitesi hakkında görüşlerimi dile getirmek üzere söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım. Değerli
arkadaşlar, ülkemiz ekonomik olanakları, tarihsel geçmişi, doğal varlıkları,
kültürel zenginlikleri ve insan nüfusu ile kıskanılacak bir potansiyele
sahiptir. Maalesef bu potansiyel yeterince değerlendirilememiş ve bölgesel
gelişmişlik düzeyleri arasında derin farklar doğmuştur. Devletin
ekonomiye müdahale araçları iyi seçilmeli ve bölgesel dengesizliklerin ortadan
kaldırılması için en etkin yöntemler kullanılmalıdır. Devletler bazı alanları
mutlaka doğrudan destekler. Bu alanların başında ise eğitim gelmektedir. Her ne
kadar eğitime devlet desteği tartışılsa da sosyoekonomik, siyasal ve kültürel
birçok unsura bağlı olarak devletin eğitime katkısı beklenmektedir. Bu katkı
içerisinde yükseköğretim kurumları ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Eğitime yapılan
yatırımlar ekonomik yatırımlardan farklılık göstermektedir. Eğitim uzun vadede
sonuç alınan bir alandır. Ayrıca eğitim nicel göstergelere dayalı olarak
değerlendirilmeyecek bir alandır. Toplumun tüm
kesimleri eğitimin yararlarını uzun vadede de olsa mutlaka görür ve gelişmişlik
düzeyleri içerisinde eğitimin ne derece önemli olduğunu hisseder. Bu nedenler
eğitimin başlıca yatırım alanı olması için gerekçedir ve Hükûmet
genel bütçeden eğitime ayırdığı payı artırmalıdır. Değerli üyeler,
Türkiye topraklarının yaklaşık yüzde 1,2’sini kaplayan Hakkâri ilimiz tarih
öncesi çağlardan beri yerleşim yeri olmuştur. Hakkâri’ye bağlı olarak merkezle
birlikte Yüksekova, Şemdinli, Çukurca ilçeleri bulunmaktadır. İlin elverişsiz
coğrafi yapısı nedeniyle kullanılan arazi miktarı oldukça azdır. Engebeli ve
dağlık alanı ilin ekonomisini de doğrudan etkilemektedir. Tarım, sanayi ve
hizmet sektörü göstergelerinde genellikle Türkiye ortalamasının altında olan
Hakkâri ilimizin sosyal göstergeleri de maalesef bu olumsuz yapıyı
desteklemektedir. İlin en önemli
ekonomik faaliyeti olan sınır ticaretinin Irak Savaşı olunca olumsuz gidişi hızlanmıştır.
Bu durum ilden göçün giderek artmasına neden olmaktadır. Değerli
arkadaşlar, Hakkâri güvenlik nedeniyle çok zor günler yaşamış, olağanüstü hâl
yönetiminin birçok olumsuzluğunu hâlâ atlatamamıştır. 1984-1998 yılları
arasında terör nedeniyle daha iyi yaşam koşulları arayışları, GAP kapsamındaki
geniş ölçekli kalkınma projeleri ve doğal afetler gibi diğer nedenlerle çok
sayıda köy ve mezra boşalmıştır. Türkiye içinde yer değiştirmiş olan nüfusa
yönelik olarak 1994 yılında geliştirilen Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi
maalesef istenen sonuca ulaşmamıştır. Proje kapsamında yer alan on dört ilden
biri olan Hakkâri’de Köye Dönüş Projesi etkili olamamıştır. 27 Temmuz 2007
tarihinde yürürlüğe giren Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun’un uygulamaya konulmasıyla köylerini terk etmek zorunda kalmış
olan vatandaşlarımızın sıkıntılarının giderilmesine yönelik olarak yeni bir
adım atılmamıştır. Ancak on binlerce dosya çözülmeyi beklemeye devam ediyor.
Temennimiz, bu bekleyişin daha uzun süreli olmamasıdır. Hakkârili
yurttaşlarımız bu konuda acilen çözüm beklemektedirler. Sayın
milletvekilleri, bu ilimizde sağlıktan eğitime, tarımdan sanayiye kadar hemen
her alanda sorunlar baş göstermektedir. Hakkârili yurttaşlarımız kendilerini
sahipsiz hissediyorlar, Hakkâri’nin unutulduğunu ve il için de daha çok şey
yapılması gerektiğini ifade ediyorlar. İlimizden sürekli telefon alıyorum,
insanlarımızın dertlerini dinlemeye çalışıyorum. Hakkârililerin isteklerini
size şöyle özetleyebilirim: Üvey evlat muamelesi görmek istemiyorlar. Hakkâri
Üniversitesi için yasa teklifi hazırlarken tüm bu şartları göz önünde
bulundurmaya çalıştım. İlimiz yükseköğretim anlamında fazla olanağa sahip
değil. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı olarak eğitim öğretime devam eden
Hakkâri Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır. Aynı zamanda olanaksızlıklar nedeniyle
faaliyette bulunmayan Yüksekova Meslek Yüksekokulu da Hakkâri sınırları
içerisindedir. Hakkâri’ye
yapılacak olan bir üniversite kentin ekonomik olanakları daha iyi olanaklara
kavuşmasıyla birlikte sosyal anlamda atılımlar sağlanmasının ilk uygulaması olacaktır.
Hakkâri Üniversitesinin sosyal anlamda oynayacağı rolü üzerinde önemle durmakta
yarar olacaktır. Hakkâri’ye başka illerden gelen öğrenciler ile Hakkârili
öğrencilerin bir arada yaşaması kültürel kaynaşmanın da doğmasına neden
olacaktır. Sosyal barışın pekişmesinde üniversitenin yapacağı katkı
düşünülenden de daha büyük olacaktır. Barışın, kültürel dayanışmanın ve huzurun
olduğu yerde ekonomi de yoluna girer, kalkınma da sağlanır. Bu nedenle,
Hakkâri’ye kurulacak olan üniversitenin ayrı bir anlamı olacaktır. Değerli üyeler,
üniversiteler yeni alışkanlıkların ve yeni açılımların peşinden geleceği birer
kurumdur. Kentleşmenin önünü açacak olan kurumlardan biridir üniversiteler.
Şehir yaşantısının her türlü olanakları üniversite sayesinde artırılabilir.
Hakkâri’ye açılan bir üniversitenin yararları elbette bunlarla sınırlı
değildir. Sayın
milletvekilleri, Hakkâri’ye kurulacak olan bir üniversite sayesinde
yurttaşlarımız bu ülkenin her türlü mutluluğunu paylaşacaklardır, her türlü
mihnetine ortak olmak, diğer etnik kesimlerle eşitlik içerisinde, kardeşçe
yaşamak ve demokrasi, özgürlük haklarından alabildiğince yararlanma fırsatını
bulacaklardır. Dolayısıyla, değişik kültürlere tabi olan öğrencilerimizin
burada okuması… Bunlar kaynaşacak, bütünleşecek ve ülkenin sosyal demokrasisine
büyük katkıları olacaktır. Sayın
milletvekilleri, üniversitenin daha etkin olarak ilin yaşamına girebilmesi için
iktidar, tarım, sanayi ya da hizmet sektörlerine dönük yatırımlar yapmalı,
ayrıca çeşitli yöntemlerle özel yatırımlara kolaylıklar da sağlamalıdır. Sayın Başkan,
değerli üyeler; bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak
için Hakkâri’ye kurulacak olan bir üniversite önemli işlevler ve sorumluluklar
yüklenecektir. Bu ilimize
kurulacak olan üniversitenin Hakkârililere ve ülkemize hayırlı olmasını diler,
sözlerime son verirken bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunarım.
(Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köse. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir. Buyurun Sayın
Özdemir. MHP GRUBU ADINA
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısının Hakkâri ilimizde bir üniversite kurulması ve bu
üniversitenin hangi fakülte, yüksekokul ve enstitülerden oluştuğuna dair
Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu’na eklenecek ek madde 99 üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Hakkâri ilimiz,
yüksek ve görkemli dağları, binlerce yıllık buzulları, yayla ve platolarıyla,
derinden akan Zap Suyu ve coşkun sularıyla, ceviz ve
ballarıyla, yöresel kilimleriyle, misafirperver insanlarıyla, geçmişte pek çok
uygarlığın ilgi odağı olmuş serhat bir ilimizdir. Hakkâri ilimizin
yüz ölçümü 7.121 kilometrekaredir. Merkez, Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca olmak
üzere dört ilçesi bulunmaktadır. Adrese dayalı son nüfus sayımına göre 246.469
nüfusu bulunmaktadır. Hakkâri ilimizde çalışan kişi sayısı 76.872 olup bunun yüzde
52’si tarımla uğraşmaktadır. İşsizlik oranı yüzde 11,8’dir. Okul öncesi
öğrenciler de dâhil olmak üzere öğrenci sayısı 68.681’dir. Elverişsiz coğrafi
yapısı nedeniyle kullanılabilir arazi alanının az olması büyük çoğunluğu
tarımla uğraşan il halkının düşük gelirli olmasına yol açmakta ve bu durum da
ilin ekonomisini son derece olumsuz etkilemektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçim kaynağının başında gelen hayvancılık bölgede
yoğun olarak yaşanan PKK terörü nedeniyle, sınır ticareti ise Irak Savaşı
nedeniyle darbe yemiştir. Sağlık ve eğitim alanında da çok ciddi yetersizlikler
vardır. İşsizlik çok yüksek düzeylerdedir. Kişi başına düşen millî gelir
seviyesi diğer illerimizin çok çok altındadır. Bu
durum ilden göç edenlerin sayısının giderek artmasına neden olmuş, Hakkâri
ilimiz başta İstanbul, Adana, Mersin, Gaziantep, İzmit gibi metropol
şehirlerimize yoğun bir şekilde göç vermeye devam etmektedir. Tarım, sanayi ve
hizmet sektörü göstergesinde Türkiye ortalamasının altında olan Hakkâri ilimiz
sosyal göstergeleri de maalesef bu olumsuz yapıyı desteklemektedir. Terörün,
işsizliğin, yoksulluğun ve eğitimsizliğin kuşattığı kent, desteklenir ve
sorunlarına çözüm üretilirse ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişimine katkıda
bulunabilecek potansiyele sahiptir. Hakkâri’nin
coğrafi durumu nedeniyle yaşamakta olduğu sosyal ve ekonomik sorunlardan
kurtulabilmesi, bölgesel ekonomik kaynakları daha verimli kullanabilmesi,
ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücüne sahip olabilmesi için üniversiteye
ihtiyaç vardır. Hakkâri Üniversitesinin kurulmasıyla birlikte bölge halkının
yıllardır ihtiyaç duyduğu kültürel ve sosyal gelişim sağlanacak, tarım,
hayvancılık ve özellikle zengin maden yatakları bilimsel olarak işlenebilecek,
ilim ve ülkemizin ekonomisine de büyük katkı sağlayacaktır. Ayrıca, büyük
illerimize devam eden göç önlenecektir. Türkiye'nin çeşitli illerinden kente
gelecek üniversite öğrencileriyle birlikte kentin sosyal hayatı değişecek,
başta kültür ve sanat merkezleri olmak üzere yeni projelerin yaşama geçirilmesi
mümkün olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğitim düzeyi yüksek, mesleki olarak yetiştirilmiş
kalifiye insanların, ülke kaynaklarının daha etkili ve bilinçli şekilde
değerlendirilmesini sağladıkları bilinen bir gerçektir. Asıl olan insanların
temel kapasite ve yetenekleri doğrultusunda her yerde ve her düzeyde eşit
eğitim imkânına sahip olmasıdır. 21’inci yüzyılın
bilgiyi üreten ve etkin kullanan saygın ülkeleri arasında yer alabilmemiz
özellikle yükseköğretimde nicelik ve nitelik açısından başlayacağımız başarıyla
mümkün olacaktır. Anayasa’mızın 130’uncu maddesi, üniversitelerin kanunla
kurulmasını ve ülke genelinde dengeli bir şekilde dağılımının sağlanmasını
öngörmektedir. Çağdaş eğitim ve öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde
ülkemizin ve milletimizin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile
çeşitli düzeyde eğitim öğretim, bilimsel araştırmalar yapmak, ülke ve insanlığa
hizmet etmek üzere kamu tüzel kişiliği bulunan ve bilimsel özerkliğe sahip
üniversiteler kurmak devletimizin anayasal görevidir. Yukarıda ifade
ettiğim nedenlerden dolayı Hakkâri ilimize üniversite kurulması son derece
önemlidir. Çünkü Hakkâri ilimiz ülkemizin en uç serhat ilidir. PKK terör
örgütünün bölge halkına yaptığı “Devlet bu bölgeye yatırım yapmıyor.” şeklinde
olumsuz propagandayı da büyük ölçüde bu üniversite önlemiş olacaktır. Sözlerime son
verirken Hakkâri ilimizin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısına büyük katkılar
sağlayacağını düşündüğümüz bu kanun tasarısına Milliyetçi Hareket Partisi
olarak olumlu oy vereceğimizi bildirir, Hakkâri ile birlikte dokuz ilimizde
kurulacak olan devlet üniversitelerinin ve iki vakıf üniversitesinin üniversite
kurulacak illerimize ve ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdemir. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Abdulmuttalip
Özbek. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın
Özbek. AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ek 99’uncu maddesi üzerinde grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
başlarken benden önceki Değerli Hatip arkadaşım Hakkâri’nin sahipsiz olduğunu,
üvey evlat muamelesi gördüğünü belirttiler. Tabii ki ben asla buna
katılmıyorum. Hakkâri asla sahipsiz değildir Sayın Vekilim. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Sahipsiz değil, sahipsiz değil, DTP var. ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Hakkâri üvey evlat muamelesi görmemektedir. Köy tazminatları
hızla ödenmektedir. Daha geçen hafta Hükûmetimiz
tarafından 22 trilyon para Valiliğin hesabına geçmiştir. Bunu isterseniz
sorabilirsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL
(İzmir) – Durum iyi Hakkâri’de yani. ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Bütün bölgeye gönderiliyor ama ben sadece Hakkâri ile
ilgilendiğim için bir hafta önce valiliğin hesabına 22 trilyon aktarılmıştır. OKTAY VURAL
(İzmir) – Hakkârililerin durumu iyi yani! ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Hakkârililer çok eziyet çekti, bunun da karşılığını alıyorlar
efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Eziyet çektiği için karşılığını alıyor! MUHARREM İNCE
(Yalova) – Parayı nereden yolluyorlar? ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Köy tazminatlarından efendim. Köylerinden göç etmek zorunda
kalan insanların köy tazminatlarının ödenmesi için bu paraların kendi
hesaplarına yatırıldığını valilikten sorabilirsiniz. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sanki cebinizden çıkmış gibi
anlatıyorsunuz. ABDULMUTTALİP
ÖZBEK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, bir milletin geri kalmışlığı veya
gelişmişliği o milletin uygulamakta olduğu eğitim sistemiyle doğru orantılıdır.
Bir milletin, bir devletin ekonomik ve sosyal anlamda kalkınması, gelişmesi,
çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi ancak eğitimle mümkündür. Eğitim
düzeyi yüksek, mesleki olarak geliştirilmiş kalifiye insanlar, ülke
kaynaklarının daha etkili ve bilinçli bir şekilde değerlendirilmesini sağlar.
Asıl olan, insanların temel kapasite ve yetenekleri doğrultusunda her yerde ve her
düzeyde eşit eğitim imkânlarına sahip olmasıdır. Bu nedenle Hakkârili gençlerin
sosyal hayata katılması, dünyaya entegre olmasının tek
yolu üniversite eğitimidir. Ayrıca, Hakkârili gençlerin kendi illerinde
okuyabilecekleri bir üniversite özlemi nesillerdir devam etmektedir. Bu bölgenin
geleceğine yapılacak en önemli yatırım ve hayırlı yatırım üniversite yapılması
ve eğitim yatırımıdır. Bölgemize yaptığı bütün yatırımlarından dolayı Sayın
Millî Eğitim Bakanımıza, değerli bürokratlarına şahsım ve Hakkârililer adına
teşekkür ediyorum. Değerli
milletvekilleri, üniversite, girdiği ile sadece eğitimi getirmez, o ilin
sosyal, kültürel, ekonomik gelişimi yanında evrensel bir bakış açısı da
getirir. Hakkâri Üniversitesi, Hakkârililer için coğrafi zorlukları, yüksek
dağları aşıp dünyaya bağlanma kapısı olacaktır. Yıllardır kâğıt üzerinde kurulu
bulunan Hakkâri Eğitim Fakültesi, Yüksekova Meslek Yüksekokulu Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesine bağlı olarak kurulmuş, yasal süreç tamamlanmasına ve Hakkâri
Eğitim Fakültesinin dekanı atanmasına rağmen kadro tahsisi yapılmadığı için
fakülte ve yüksekokul öğretimi açılamamıştır. Hakkâri
Üniversitesinin kurulmasıyla birlikte, bölge halkının yıllardır ihtiyaç duyduğu
kültürel, sosyal gelişiminin de sağlanmasının yanında, tarım, hayvancılık ve
özellikle zengin maden kaynaklarının bilimsel olarak işletilmesi, ilimizin ve
ülkemizin ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır. Nüfusu, coğrafik
şartları, yaşamakta olduğu ekonomik ve sosyal sorunları dikkate alındığında
Hakkâri’de üniversite kurulması büyük önem arz etmektedir. Bu kanun
teklifiyle, Hakkâri ilinde, Eğitim Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, İktisadî
ve İdarî Bilimler Fakültesi, Sağlık Meslek Yüksekokulu, Şemdinli Meslek
Yüksekokulu, Yüksekova Meslek Yüksekokulundan oluşan Hakkâri Üniversitesi
kurulması öngörülmüştür. Günümüzde
toplumların en etkili sosyal, kültürel iletişim merkezleri üniversitelerdir.
Birçok alanda geri kalmış illerimize üniversite kurulmasının kalkınmada ve
kültürel gelişimde çok fayda sağlayacağı açıktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugüne kadar gelen bütün iktidarlardan Hakkârililerin
bir üniversite talebi olmuştur. Her ile bir üniversite parolasıyla yola çıkan
AK Parti Hükûmeti, Hakkârililerin bu talebini duymuş
ve haklı bulmuştur. Hakkâri Milletvekili olarak bütün Hakkârili hemşerilerim
adına Hükûmetimize teşekkür ediyorum. Bu kararla,
Hakkâri’de bir üniversite kurulmasıyla beraber, Hakkârililerin eğitim, kültür
ve sosyal hayatı yeniden canlandırılacak ve gençlerimizin önü açılacaktır. Öyle
inanıyorum ki bu üniversitenin kurulmasıyla, ülkemizin diğer illerinden
üniversitemize gelecek olan öğrencilerin bir arada bulunmaları, eğitim
görmeleri, bölgemizde barışın, kardeşliğin ve hoşgörünün çimentosu olacaktır. Üniversitemizin
Hakkâri’ye hayırlı olmasını diliyor, bu üniversitenin kurulmasında, başta Sayın
Başbakanımız olmak üzere, iktidarıyla, muhalefetiyle, bürokratıyla emeği geçen
herkese teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özbek. Şahısları adına
ilk söz Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani’ye
aittir. Buyurun Sayın Geylani. (DTP sıralarından alkışlar) HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Öncelikle Hakkâri
ilimize de bir üniversitenin kurulacak olmasından mutluluk duyduğumu belirtmek
isterim. Ne var ki her şeyden önce ve her bakıma geri bırakılmış Hakkâri
ilimizin bir üniversiteden önce, öncelikli devasa sorunları bulunmaktadır. İl ve ilçelere
bağlı köylerin tümüne yakınının yakılıp yıkılmasıyla vatandaşlarımız, bütün
üretim ilişkilerinden koparılmış, göçe zorlanmış ve kaynağı olmayan tüketim
toplumu konumuna getirilmiştir. Hakkâri ilinin
tek geçim kaynağı ilkel tarım, hayvancılık, arıcılık olmasına karşın, bu kıt
olanaklar da sıfırlanmıştır. İran ve Irak’la yapılan oldukça küçük ölçekli
sınır ticareti de devletin keyfî ve iktidarın siyasi tutumu nedeniyle yapılmaz
duruma gelmiştir. Değerli üyeler,
eğitim sisteminin yapısal sorunları köklü ve kalıcı projelerle çözüm bulmazsa
bu denli yasal düzenlemelerin içi boş kalacağı kaygısını taşıyoruz. Çünkü bugün
var olan üniversitelerde bile idari yapılanma, kadro açığı, mali kaynak, can
güvenliği, kredi, burs, sağlık, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğü, baş örtüsü sorunu gibi önemli konular çözüm beklemektedir. Bozuk sistemin
yansıması sonucunda, Hakkâri ilimiz, eğitim olanaklarından en az yararlanan, bu
nedenle üniversite giriş sınavlarında da ne yazık ki başarı oranı oldukça düşük
olan -başta gelen- ilimizdir. Zira Hakkâri’nin ilk ve ortaöğretim okulları,
altyapı, öğretim kadrosu, mali kaynak, araç ve gereç noktasında ifade
edilmeyecek derecede ihmal edilmiştir. Bu nedenlerle, liseyi bitiren
öğrencilerimiz de sıfır maddi olanaklarla özel dershanelerin insafına terk
edilmiştir. Değerli
milletvekilleri, ilde son yaşanan talihsiz olaylarda da açığa çıktığı gibi,
dershane öğrencileri de güvenlik güçlerinin biber gazıyla zehirlenmekte,
coplanmakta, gözaltı ve tutuklamalardan kurtulamamaktadırlar. Üniversite
bitiren az sayıdaki gençlerimiz de ne yazık ki iş bulamamaktadırlar. Onun için,
üniversitelerin çokluğundan ve yenilerinin eklenmesinden önce eşit olanaklar
dâhilinde eğitim sisteminin çağcıl sorunlarıyla birlikte istihdam probleminin
de çözülmesi kaçınılmazdır. Bakınız,
Türkiye’de bugün otuzu aşkın hukuk fakültesi ve mezunlarının iş arama durumu
ortadayken hâlen savcı ve hâkim açığının bulunması, bazı davaların ancak bir
yıla yakın sürede açılıyor olması ve tutuklulara da yılda iki üç kez duruşma
gününün verilebilmesi ayrı bir çelişki değil midir? Hükûmet
bunu nasıl açıklayabilir! Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özünde, eğitim hadisesinin temelinde yatan neden
demokrasi, eşitlik, toplumsal barış gerçeğidir. Demokrasiyi uygulayan ve
demokrasiye geçiş iradesi gösteren ülkelerde, farklı kültürlere sahip
toplulukların dillerini özgürce kullanma, ana dilde eğitim ve kültürlerini
geliştirme hakları sağlanmıştır. Artık çağımızda ana dil eğitimi yükümlülük
olmaktan çıkmış bir vazgeçilmezlik olmuştur. Uluslaşmış hiçbir halk topluluğu
homojen ve tek kültürlü değildir. Bu nedenle, çok kültürlü toplum dil, din,
etnik köken ve ulusal kültür bakımından farklı toplulukların bir arada yaşadıkları
yapıdır ve bu yapının ortak mirasıdır. Her ülke kendi toplumsal dokusu, siyasi
rejimi ve uygar dünyadaki konumu gereği… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HAMİT GEYLANİ
(Devamla) - …belirlediği yöntemlerle dil farklılığını ve buna yönelik eğitim
sorununu çözmüştür. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı
demokrasilerinde vazgeçilmeyen yöntem, çok kültürlülüğün eşit haklar temelinde
çözülmesi olmuştur. Türkiye'nin de imzalamış ve uymak zorunda olduğu, çok
kültürlülük ve ana dil sorununu çözüme kavuşturan uluslararası temel belgeler
bulunmaktadır. Öncelikle, Türkiye'nin de bu belgeleri içselleştirmesi ve
uygulaması iradesini göstermesi gerekiyor, çağcıl, bilimsel eğitimi açacak tek
anahtarın da bu olduğunu düşünüyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekiller; bu anahtarın daha fazla
paslanmaması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Geylani. Şahıslar adına
ikinci söz, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak’a
ait. Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar) ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize en derin saygılarımı
sunarak konuşmama başlamak istiyorum. Kıymetli
arkadaşlar, üniversal eğitim, zihinsel alanda, düşünce alanında, teknoloji alanında
aydınlanmanın kaynağıdır. Ülkemiz için böyle bir kanun, önemli bir kanun, gönül
ister ki bir parti taassubunu, bir parti düşüncesini öne almadan, burada bütün
grupların mutabakatıyla, bir uzlaşı içerisinde, karşılıklı sevgi, saygı ve
ihtiyaçları en iyi şekilde tespit eder şekilde çıkmalıdır ve böyle başlamıştır.
Ama kürsüye gelen arkadaşlarımız -iktidar olabilirler, iktidar grubunun
temsilcileri olabilirler- ülke kaynaklarını ve ihtiyaçları doğru algılayarak,
doğru tespit ederek ve konunun nezaketini anlamış, kavramış bir izah tarzında
bulunmazlarsa bu işin doğru tarafını görmemiş oluruz. O zaman, başka şeyler
konuşulur, denilir ki “Ey, kıymetli arkadaşlar, biz üniversiteye karşı
değiliz…” Hakkâri -en basitinden- ülkemizin en ücra köşesinde, üniversiteyi hak
etmiş, aydınlanmayı hak etmiş bir ilimizdir. Üniversiteler, aydınlanma
açısından, oralara öğretim üyelerimizin, bilim insanlarımızın gitmesi,
aydınlanmayı sağlaması, öğrencilerimizin gitmesi, yörenin aydınlanması, aynı
zamanda öğrencilerimizin ekonomik katkılarının ve toplumla iç içe üniversite
öğrencisinin olmasının toplumun gelişmesine katkılarının inkâr edilemeyeceği
gerçeği çerçevesinden ihtiyaç olan bir konudur. Ama bu, bir parti taassubu
içerisinde, buradan birtakım teşekkürlerle geçiştirilmeye çalışıldığında ben
derim ki “Ey, arkadaşlar, oraya üniversiteyi kuruyoruz ama bu üniversiteyi
kurarken, öğrencilerin kalacağı yurt ne alemde?
Gidecek öğretim üyelerinin oradaki sosyal hayatı nasıl temin edilecek, ne
olacak?” ve derim ki “Seçimlerden önce fakir fukaraya dağıtılan kömürün daha
110 trilyon lira parasını ödemeden bu üniversiteleri kaç yıl içerisinde
tamamlayacaksınız? Buradaki insanların umutlarını istismar etmiyor musunuz?” ve
o zaman particilik yapılmaya başlandığında, burada karar yeter sayısı isterim,
toplantı yeter sayısı isterim, başka şeyler istemeye başlarım. Dolayısıyla,
buraya çıkan arkadaşlarımız şu saygıyı ve karşılıklı nezaketi göstermeliler.
Ülkenin gerçekten ihtiyacı olan, mutabakat içinde olan konularda bütün
muhalefet grubu, hatta bağımsız arkadaşlarımız dâhil, bunlara muhalefet etmeden
iyi dilek ve temenniler içerisinde katkıda bulunmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla,
ben Hakkâri’ye ve diğer bütün şehirlerimize ülkemizin aydınlanması yolunda
katkı sağlayacağına inanıyorum ve bu üniversitelerin hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. Çıkan iktidar grubundaki arkadaşlarımızın teşekkür ederken, hiç
olmazsa, bu kanuna katkı veren, imza koyan ve olumlu görüş beyan eden bütün
arkadaşlarımıza da teşekkür etmelerinin bir nezaket, hatta hatta, memleketin ihtiyacı
olan konularda birlik görüşünün tesis edilmesi açısından önemli olacağı
kanaatini taşıyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum, hayırlı uğurlu olsun. Teşekkür
ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uzunırmak. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Ek madde 100’ü
okutuyorum: Iğdır
Üniversitesi EK MADDE 100-
Iğdır’da Iğdır Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite; a) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan İlahiyat Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ile Kafkas
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Iğdır Ziraat Fakültesinden, b) Kafkas
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Iğdır Meslek Yüksekokulu ile Iğdır Sağlık
Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan, c) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü
ile Sağlık Bilimleri Enstitüsünden, oluşur. BAŞKAN –
Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 22.06 YEDİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 22.20 BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum. 226 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon burada. Hükûmet burada. Şimdi, ek madde
100’de gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan
Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’te. Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Iğdır’a “Iğdır” adlı
üniversite kurulması için vermiş olduğum kanun teklifi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, Iğdır’a ilahiyat fakültesi, mühendislik fakültesi, Iğdır ziraat
fakültesi kuruluyor. Bunun yanı sıra ayrıca Iğdır meslek yüksekokulu, Iğdır
sağlık hizmetleri meslek yüksekokulu, fen bilimleri, sosyal bilimler, sağlık
bilimleri enstitüsünden oluşmaktadır. Iğdır, İran,
Azerbaycan yani Nahcivan’a ve Ermenistan’a komşu küçük
bir ilimizdir. Bu ilimizin Merkez dâhil dört tane ilçesi vardır, Tuzluca,
Aralık, Karakoyunlu. İlimizde, coğrafi yapı olarak, ovaları geniş olduğu için
çok kaliteli kayısımız vardır. Iğdır kayısısı hakikaten Malatya kayısısını üçe
katlar diyebilirim, Malatyalılar alınmasın ama ciddi diyorum. Sayın Iğdır
milletvekilimiz de burada. Hakikaten Iğdır kayısısını da yemenizi tavsiye
ediyorum. MUHARREM İNCE
(Yalova) - Getirirsen yeriz. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ama getirmeniz lazım. ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Bir kalitesine bakalım. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Tabii getireceğim, derhâl. Şimdi, Iğdırlı hemşehrililerim beni duyuyor, hemen Iğdır’dan kayısı çıkar
çıkmaz Iğdır milletvekillerimiz -eski milletvekillerimiz, yeni
milletvekillerimiz- gönderecek merak etmeyin. Büyük Millet Meclisine
Malatya’nın kayısısını da getireceğiz. Yarış yapacağız kayısılarımızla tamam mı
Hanımefendi? ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Öncelikle dünyanın yüzde 80’ini karşılayan Malatya’dır. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Evet, bizim sayımız azdır ama kalitemiz çok iyidir. MUHARREM İNCE
(Yalova) – İkisini de görelim, bir komisyon kuralım. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Tabii, olabilir. Değerli
arkadaşlar, Iğdır Ovası çok verimli bir ova ama Iğdır’da göç olması, işsizliğin
had safhaya çıkması, Iğdır’ın yoksullaşması, Iğdır’ı hakikaten çok zor durumda
bıraktı. Bizim Iğdır’ın Ağrı Dağı’na bir tarafının yansıması, hatta Ağrı
Dağı’nın belli bölümünün Iğdır sınırları içinde olması ayrıca bir turizm alanı
önemi taşımaktadır. Şimdi, Iğdır’da
üniversite kurulması ve özellikle Ermenistan bölgesine sınır ilimiz olan Iğdır
ve Nahcivan’a sınır olan Iğdır’ımızın
güçlendirilmesi, göçün önlenmesi ve Iğdır’ın gelişmesi için üniversite
hakikaten zaruri bir hâle gelmiştir. Ben, üniversite kurulması için geçen dönem
Iğdır Milletvekilimiz Sayın Yücel Artantaş’a çok
teşekkür ediyorum, kanun teklifi vermişti Iğdır’a üniversite kurulması için ama
ben bugün ona vekâleten burada Iğdırlılara sesleniyorum. Ayrıca, geçen dönem
yine Profesör Doktor Dursun Akdemir arkadaşımız kanun teklifi vermişti, ona da
teşekkür ediyorum. Daha önce de milletvekillerimiz kanun teklifi vermişti.
Şimdi de Ali Bey kanun teklifi vermişti, Ali Bey’e de çok teşekkür ediyorum. Hep beraber, bir
bütün olarak, Iğdır’a kurulacak üniversite, doğunun en ücra köşesinde,
Türkiye’de ilk güneş doğduğu yer olan Iğdır’ımızın gelişmesine vesile
olacaktır. Bu nedenle, Hükûmetimize ve Sayın
Bakanlığımıza teşekkür ediyorum. Burada, ancak ziraat fakültesinin kurulması ve
bazı yerlerin kaydırılması olayları vardır. Üniversitenin kurulmasıyla beraber,
Iğdır’da bir an evvel üniversite kurulması ve Iğdır’ın gelişmesini sağlamamız
lazım. Ayrıca, geçen
dönem burada milletvekilliği yapan Yücel Artantaş ve
diğer arkadaşlarımız Iğdır’ın kalkınmasıyla ilgili çeşitli kanun teklifleri ve
soru önergeleri verdiler ve buradan da, ben buraya gelmeden önce konuştum,
Iğdır halkının kendilerine selamları var. Biz, bir bütün olarak bugün Büyük
Millet Meclisi, serhat Iğdır’ımıza, serhat Ardahan’ımıza, Hakkâri, Şırnak,
Bayburt, Gümüşhane ve Tunceli gibi illerimize de üniversite kurulması hepimizin
sevincidir. Üniversite, evet,
belki ilk etapta “Tabela üniversitesi mi olacak, nasıl olacak?” denebilir, ama
arkadaşlar, bu bir ilk adımdır. Yıllarca düşman işgali altında kalmış Iğdır,
Kars, Ardahan, o bölge, inanın kırk üç yıl işgal altında kalmasına rağmen,
hiçbir zaman ana vatandan kopmamış, devamlı ana vatanda kalmış; Iğdır’da
yaşayan insanlar, vatanımıza, milletimize, bayrağımıza, devletimize bağlı
kalmışlardır. Böyle bir topluma hizmet etmek de bana göre en büyük hizmettir,
en büyük ibadettir. O anlamda, Iğdır’ımızın gelişmesi ve kalkınması için
üniversitelerin yerlerinin kamulaştırılıp, binalarının kurulması ve bir an evvel
Iğdır’a hizmet etmesi ve Iğdır’a öğrencilerin gitmesi şarttır. Ama, onun yanı sıra, yetmiyor, devletin oraya altyapı
götürmesi lazım, yurt götürmesi lazım, lojman götürmesi lazım. Lojman ve yurt
Doğu Anadolu’da zaruridir arkadaşlar. O bakımdan bunu esirgemeyelim, Sayın
Bakanımızdan da rica ediyorum, Iğdır’a, Ardahan’a, Hakkâri’ye, Şırnak’a,
Tunceli’ye ve diğer illerimize kurulurken, mutlak surette devlet tarafından
yurtlar yapılması lazım, tarikatlar tarafından değil. Tarikatların yurduna
karşı devletin yurdu olması lazım değerli arkadaşlar. Şimdi, biraz önce
Ardahan Milletvekili değerli arkadaşım burada konuşurken dedi ki: “Ben o dönem
Ardahan’a üniversite kurulması için kanun teklifi verdim.” Ben de tutanakları
çıkarttırdım. Arkadaşımız, Ardahan’a üniversite kurulmasıyla ilgili kanun
teklifi vermemiş. 23 Ocak 2001 tarihinde, Ardahan’a zootekni, dericilik meslek
yüksekokulu kurulması için bir kanun teklifi vermiş, bir de 31 Ağustos 1999’da
Erzincan’a üniversite kurulması için imza atmış yirmi sekizinci sırada. Yani
Ardahan’a üniversite kurulması için kanun teklifi vermemiş. Bir milletvekilinin
bu kürsüde konuşurken daha dikkatli konuşmasını tavsiye ediyorum, yoksa böyle
belgeyi getirir önüne koyarlar. İkincisi, ben ve
sizler, hepimiz, vatandaşımızla, halkımızla bütünleşmek için, buradaki
konuşmalarımızı, çalışmalarımızı bildirmek için mesaj geçiyoruz,
bilgilendiriyoruz. İnsanlar dinliyor, milletvekili ne yapıyor, ne ediyor… Bu da
benim doğal hakkım, bundan niye rahatsız oluyoruz arkadaşlar? Hepimiz siyaset
yapıyoruz, hepimiz hizmet yapıyoruz. Ben altı yıldır milletvekiliyim, üç defa
kanun teklifi vermişim, üçü de reddolmuş, dördüncüsünü de Hükûmet
getirmiş, teşekkür ediyorum Sayın Başbakana da Hükûmete
de. Bundan güzel bir şey var mı? İşte bu, mesele burada. Türkiye’nin
bütünlüğü, birliği, beraberliği, kalkınması budur arkadaşlar. Birbirimizi
karalayarak, kötüleyerek hiçbir yere varamayız değerli arkadaşlar. Bu nedenle… Bir de, yani
burada “Vakıf, dernekler ne ki, biz burada AK Parti olarak çıkarttık bu kanunu.”
Tabii doğrudur. Yani Hükûmet getirecek, biz de hep
beraber, burada DTP de, MHP de, CHP de, AKP de, bağımsızlar da bir bütün olarak
destekliyoruz. Burada üniversite kurulmasını desteklemeyen kimse var mı? Yok,
herkes destekliyor; o zaman herkese teşekkür etmek lazım. Büyük Millet
Meclisinde herkes oy verecek şimdi gecenin bu saatinde. Ardahan’da
kamuoyu oluşturmak için dernekler, vakıflar, herkes seferber oldu, imza
topladılar, imza kampanyası başlattılar, toplantılar yaptılar, illeri
dolaştılar; ee bu, kamuoyudur. Ben teşekkür ettim,
teşekkür etmekten… O da teşekkür etsin, herkes teşekkür etsin. Birbirimize
sarılalım hangi partiden olursa olsun. AK Partili il başkanı da toplantıya
katıldı üniversite istedi, CHP’li de DTP’li de,
hepsi. O zaman, şunu söylüyorum arkadaşlar: Büyük Millet Meclisinde bizim örnek
olmamız lazım, örnek davranış içerisinde olmamız gerekiyor, gerektiğine
inanıyorum. Başta, Iğdır ve
Ardahan’a, Tunceli’ye, Şırnak’a, Hakkâri’ye, Bayburt’a, Gümüşhane’ye,
Yalova’ya, her yere üniversite kurulmasını… VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Bartın’a… ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bartın’a… Tabii, özür diliyorum; ki,
Bartın benim memleketim sayılır. Kusura bakmayın. Bartın’a üniversite
kurulmasını tebrik ediyorum, hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öğüt ama Iğdır kayısısının sözünü verdiğinizi de unutmayın lütfen.
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Tamam, başüstüne. ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Malatya kayısısı da söz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Evet,
yarışma yapacağız! ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Tamam, getireceğim Iğdır kayısısını. BAŞKAN – Sayın
Çalık da Malatya kayısısı getirecek. Gruplar adına
ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Atila Kaya. Buyurun Sayın
Kaya. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ek 100’üncü maddesiyle kurulması
öngörülen Iğdır Üniversitesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2000’li yılların başlangıcında hem ülkemizde hem de
yakın coğrafyamızda çok önemli değişmeler olmaktadır. Bu değişimler beraberinde
büyük sorunları da getirmektedir. Kısacası, bu değişim ve sorunları her yönüyle
gelişmiş bir toplum olma gayretlerine dönüştüremez, ilmî alanda gelişmeyi
tamamlayamaz isek milletlerarası ekonomik, kültürel, askerî, siyasi, sosyal tüm
alanlarda yarışı kaybetmek durumuyla karşı karşıya kalırız. Bu sebeple, küresel
tehdit ve risklerin toplumsal birlik ve beraberliğimizi ortadan kaldırmak
istediğini göz önüne getirdiğimizde, ilim ve kültürün aydınlatıcı ve yol
gösterici rehberliğinde gelişmeyi tamamlamaya mecbur olduğumuzu buradan bir
kere daha vurgulamak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, toplumsal huzur, refah ve uzlaşma, ekonomik ve ilmî
kalkınmışlık düzeyi yüksek ülkelerde daha kolay ve kalıcı bir şekilde
sağlanmaktadır. Bunu sağlamak etkin ve verimli bir eğitime bağlıdır. Bu
anlamda, üniversitelerin yaygınlaştırılması, bir taraftan milletlerarası
rekabet gücümüzün artmasına, diğer taraftan da toplumsal birlik, huzur ve
uzlaşma kültürünü sağlamaya yardımcı olacaktır. Zira,
üniversiteler toplumumuzu daha ileri düzeye taşımak için doğru bilgiye
ulaşmayı, daha çok üretmeyi, bilgiyi doğru uygulamayı ve topluma yaymayı,
öğrencilerimizi bu bilgilerle donatılmış çağdaş bireyler olarak yetiştirmeyi
amaç edinen en yüksek eğitim kurumlarıdır. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Iğdır ili gibi, Ermenistan, Azerbaycan ve İran’a
sıfır kilometrede sınır olarak bulunan bir serhat şehrimizde üniversite
açılması demek, hem sosyoekonomik ve hem sosyokültürel açıdan hem de stratejik
açıdan son derece önemlidir. Her şeyden önce, bu üniversitelerin açılması,
gerek eğitim gerekse ekonomik açıdan büyük şehirlere yapılan göçü önleyecektir.
Sosyoekonomik gelişimini sağlayamamış, fert başına düşen millî gelir bakımından
en alt sıralarda yer alan Iğdır gibi illerin kalkınmasında üniversitelerin
açılması büyük bir rol oynayacaktır. Bugün Iğdır ilimizde mevcut olan ve on üç
bölümde eğitim veren Kars Kafkas Üniversitesine bağlı yüksekokulda yani meslek
yüksekokulunda yaklaşık 1.500 öğrenci okumaktadır. 3 bin civarında açık öğretim
öğrencisi mevcuttur. Yılda 5 bin öğrenci de üniversite sınavlarına girmektedir.
500 öğrenci kapasiteli Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı bir öğrenci yurdu vardır
ve fiziki iyileştirme yapıldığı takdirde bu oranın 1.500 kişiye çıkarılması da
mümkün gözükmektedir. Dolayısıyla, Iğdır’ın sosyoekonomik ve kültürel şartları
göz önüne alındığında bu ilimize, içinde ilahiyat fakültesi, ziraat fakültesi,
mühendislik fakültesi ve çeşitli enstitülerin bulunduğu bir üniversitenin
açılması yerinde ve uygun olacaktır. İnanıyorum ki, bu fakültelerin açılmasıyla
Iğdır ilimiz, başta ekonomik gelişim olmak üzere birtakım sıkıntıları aşacak
bir kaynağa da kavuşmuş olacaktır. Özellikle burada,
Iğdır’da açılan bu üniversitenin bünyesinde kurulan fakülteler hususunda bir
hususa Sayın Millî Eğitim Bakanının dikkatini çekmek istiyorum. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, biraz önce ifade ettiğim üzere, Iğdır ilimiz konumu
itibarıyla hem Ermenistan’la uzun bir sınırı olan hem Nahcivan’la
sınırı olan hem de İran’la sınırı olan son derece stratejik konuma sahip bir
ilimizdir. Dolayısıyla, bu üniversite kurulurken ilimizin
potansiyelinin ve ihtiyaçlarının dikkate alınarak çeşitli fakültelerin
kurulması gerekir diye düşünüyorum ve bu anlamda, Iğdır’ın hemen sınırdaş
olduğu İran’da yaşayan ve Türkçe konuşan 35 milyon soydaşımızın olduğu
gerçeğini dikkate alırsak, Nahcivan’la beraber
Azerbaycan’ı dikkate aldığımızda -8 milyonluk bir nüfusu dikkate aldığımızda-
hemen Iğdır’ın yanı başında 40 milyonluk, Türkçe konuşan, aynı kültür dairesine
mensup olduğumuz soydaşlarımızın yaşamakta olduğu gerçeği karşımıza
çıkmaktadır. Dolayısıyla, değerli milletvekilleri arkadaşlarım, Iğdır bu
yönüyle Türk dünyasına açılan bir kapı özelliğini taşıyan bir ilimizdir.
Dolayısıyla, bu ilimizde kurulacak üniversitenin bünyesine en azından bu Türk
dünyasının ortak tarih, kültür ve medeniyetini araştıran bir enstitü ya da bir
Türkoloji enstitüsünün alınmamasını bir eksiklik olarak gördüğümü burada ifade
etmek istiyorum ve bu eksikliğin giderilmesi hususunu da Sayın Bakanın ve
iktidarın dikkatlerine sunmak istiyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, biraz önce ifade ettiğim gibi, Iğdır’da kurulacak bu
üniversitemiz aynı zamanda komşu ve kardeş Nahcivan
ve Azerbaycan’dan ve diğer ülkelerden de öğrencilerin gelip öğrenim
görebileceği, aynı zamanda öğretim görevlisi bakımından da bu ülkelerden destek
ve yardım alınabilecek konumda olan bir ilimizdir. Dolayısıyla, Iğdır’da böyle
bir üniversitenin kurulmuş olmasının, hem İran’la hem Azerbaycan’la olan,
turizm ilişkileri başta olmak üzere diğer ekonomik ve kültürel ilişkilerimizin
gelişimine de önemli katkısı olacaktır. Daha önce
Ardahan’da üniversite kurulması konusunda ifade ettiğim gibi, burada da
kurulacak üniversitenin hem fiziki hem de diğer hususlardaki eksiklerinin
giderilmesi, özellikle öğrencilerimizin tercihte bulunurken bu gibi illerimizi
tercih etmelerinde önemli bir faktör olacağını da burada yine dikkatlerinize
getirmek istiyorum. Bu vesileyle,
Ardahan ve Iğdır başta olmak üzere, diğer yedi ilimizle beraber bugün dokuz
ilimizde kurulmuş olan üniversitemizin hayırlı çalışmaları gerçekleştirmesini
ve bu illerimizde yaşayan bütün vatandaşlarımız için hayırlı olmasını bir kere
daha Cenabıhak’tan niyaz ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP,
AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaya. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan, buyurun. (DTP
sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında konuşmak üzere
Demokratik Toplum Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Divanı ve sizleri saygıyla selamlarım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin ek 100’üncü
maddesiyle, seçim bölgem olan Iğdır’a Iğdır Üniversitesi adında yeni bir
üniversite kurulmaktadır. Değerli üyeler,
hiç kuşku yok ki eğitim, ülkemizde yaşayan her bireyin herhangi bir maddi bedel
ödemeksizin eşit koşullarda yararlanması gereken en temel haklardan birisidir. Genç nüfus oranı
yüksek olan ülkemizde gençlerimiz için en erişilebilir şekilde eğitim
hizmetinin verilmesi ve bu olanakların sağlanması hepimizin en büyük
temennisidir. Bu açıdan baktığımız zaman, Iğdır’da üniversite kurulması
memnuniyetle karşıladığımız ve sevgili Iğdır halkının da yıllardan beridir
istediği bir durumdur. Ne var ki gençlerimize erişilebilir eğitim olanakları
yaratırken, aynı zamanda verilecek olan eğitimin kalitesi konusunda da aynı
hassasiyetlerin gözetilmesi gerekmektedir. Yani Iğdır’da ve diğer birçok
ilimizde üniversite kurma çalışmaları yürütülürken, buralarda verilecek olan
eğitim öğretimin en yüksek verimi sağlayacak standartlara sahip olması oldukça
kritik bir önem arz etmektedir. Kalite
standartları yüksek eğitim öğretim için, öncelikli olarak mutlak suretle
gerekli standartlar oluşturulmalıdır. Üniversite binaları yapmadan önce esas
olarak yerine getirilmesi gereken en önemli kriter
budur. Nitekim ülkemizde alt birimlerde olduğu kadar yükseköğrenim
kademelerinde de eğitim öğretimin ne kadar sorunlu bir durumda olduğu açıkça
ortadadır. Dünya çapında her
yıl geleneksel olarak yapılan dünyadaki en iyi ilk 500 üniversite arasına
ülkemizden sadece 3 üniversitemizin son sıralarda yer alarak girebilmesi, dünya
standartlarında üniversitelerimizin sahip olduğu konumun göstergesi açısından
çarpıcıdır. Bu nedenle şunu
önemle tekrar belirtmek isterim: Ülkemizin bütün illerine üniversite binaları
yapmanın hiç de zor olmadığı aşikârdır. Ancak “Üniversite olsun, torba dolsun.”
mantığıyla inşa edilen binalar eğitim öğretim sorunumuzu çözmeyecektir. Bunun
için, genel olarak var olan ve yeni kurulacak bütün üniversitelerimizde
öncelikli olarak eğitim öğretim bilimsel ve özerk bir yapıya kavuşturulmalı ve
bilimsel çalışmalara gerekli kaynaklar aktarılarak, üniversitelerimiz bilimsel
bilginin üretildiği kurumlar hâline getirilmelidir. Değerli
milletvekilleri, Iğdır’da üniversite kurulması amacıyla verilen yasa teklifinde
gerekçe olarak Iğdır’da üniversite kurulmasının işsizliği azaltacağı, istihdamı
geliştireceği ve göçü önleyeceği şeklinde belirtilmiştir. Iğdır’da üniversite
kurulması, gerçekten de şehre bir hareketlilik kazandıracak, Iğdır’da yaşayan
ve başka illerde okumak için gerekli imkânlara sahip olmayan birçok gencimize
eğitim imkânı sağlayacaktır. Bu nedenle Iğdır’da bir üniversitenin kurulmasını
arzu etmekteyiz ancak yasa teklifinin gerekçesi ülkemizin ve bölgenin
gerçekliğinden uzaktır. İlk olarak,
bölgeden büyük çoğunluğu zorunlu olmak üzere Batı metropollerine
yoğun göç gerçekleşmiştir ve bu hareketlilik devam etmektedir. Fakat bu
göçlerin öncelikli olarak ekonomik ve sosyal nedenleri vardır. Iğdır’da göçler,
eğitim nedenli olmaktan çok yoğun ekonomik sorunlardan, işsizlikten,
çiftçilerin ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın yanlış devlet
politikaları nedeniyle geçimlerini sağlayamamalarından, boşaltılan köylerden
kaynaklanmaktadır. Iğdır’a
üniversite kurulması arzumuzdur ancak Iğdır’ın çok daha acil ve ağır çözüm
bekleyen sorunları vardır. Eğitim ile ilgili sorunlara baktığımızda Iğdır’da
Karakoyunlu, Aralık ilçesi ve merkez Halfeli
beldesinde okul öncesi eğitim kurumu bulunmamaktadır. İl genelinde,
merkez ilçede 3 ve Tuzluca’da 1 olmak üzere toplam olarak sadece 4 anaokulu
mevcuttur. İlde 50 bine yakın eğitim çağında çocuk mevcuttur fakat bunların bir
kısmı maddi yetersizlikler nedeniyle ve bir kısmı da eğitim-öğretim şartlarının
yetersizliğinden dolayı eğitim alamamaktadırlar. Bundan dolayı Iğdır’da okul
sayısı, yurt sayısı, derslik sayısı ve öğretmen sayısı acilen artırılmayı
beklemektedir. Iğdır’ın
ilçelerinde ise müstakil halk eğitim merkezi binaları bulunmamaktadır. Bu da il
genelinde yaygın eğitimi engellemektedir. Yine, il genelinde sadece otuz dört
adet bilgi teknolojileri sınıfı mevcut olup bu sınıflar da teknolojik ömrünü
tamamlamış durumdadır. Kısacası Iğdır’da eğitim alanında yıllardır çözülmeyi
bekleyen çok acil sorunlar bulunmaktadır. Bunun dışında
ilde sağlık alanında ciddi anlamda altyapı sorunları mevcut olmakta ve hemen
bütün uzmanlık alanlarından uzman hekim açığı bulunmaktadır. Geçmişten beri
geçimini büyük oranda tarım ve hayvancılıktan sağlayan bölge halkının tarım ve
hayvancılıkla ilgili ihtiyaç ve sorunları halkın altından kalkamayacağı bir
duruma gelmiştir ve bir an önce çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Köyleri
boşaltılan binlerce yurttaşımız işsizlik ve yoksullukla mücadele etmektedir ve
bugüne kadar devletten zararlarının tazmini konusunda en ufak bir destek
alamamışlardır. Yine, ayrıca
yıllardan beridir bölgede yaşanan fuhuş problemi bir türlü çözülememiştir ve
toplumsal yaşamın yozlaşmasında büyük rol oynamaktadır. Değerli
milletvekilleri, Iğdır bugüne kadar gelmiş geçmiş hiçbir siyasetçinin ve
iktidarın ilgilenmediği sorunlarıyla baş başa bırakılmış, ülkemizin belki de
sesi en az duyurulan ilidir. Bugün bu yasa teklifiyle Iğdır’da bir
üniversitenin kurulacağının öngörülmesi bizim açımızdan memnuniyet vericidir.
Ancak Iğdır ilimiz burada kısıtlı süreden dolayı ancak çok kısıtlı bir bölümünü
ifade edebildiğim sorunlarla mücadele etmektedir. Biz sadece
üniversite kurularak Iğdır’da sorunların tümünün çözülemeyeceğinin
bilincindeyiz. Iğdır’da kurulacak üniversiteyi de Iğdır’a yapılacak yatırımlar
konusunda atılacak adımların küçük bir başlangıcı olarak algılamak istiyoruz. Parlamentonun
ilimizin diğer sorunlarına da duyarlılık göstermesini umut ederek hepinizi
grubum Demokratik Toplum Partisi adına saygıyla selamlarım. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Buldan. Madde üzerinde
şahıslar adına ilk söz Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik… Yok. İkinci söz Iğdır
Milletvekili Sayın Ali Güner. Buyurun Sayın Güner. (AK Parti sıralarından alkışlar) ALİ GÜNER (Iğdır)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
Iğdır Üniversitesiyle ilgili ek 100’üncü maddesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama
başlamadan önce, muhalefet milletvekillerinin temennilerinden dolayı
kendilerine teşekkür ediyorum. Şimdi, özellikle Ensar Ağabey’imiz bir önceki dönemde milletvekilliği yapan
Yücel Kardeş’imizin kanun teklifiyle ilgili Iğdır halkına selamlarını söylemişti.
Ensar Ağabey’imiz Ardahan için de aynı şeyi söyledi.
Ben de 21’inci Dönemde vekillik yaptım Iğdır adına. Şimdi, bir şeyi
istemek ayrı. Keşke, istenen her şey alınsa. Bunu herkes biliyor ki -ben de yaşadım muhalefette- yazarız,
çizeriz, ama, karşılık yok. Ama,
bir gerçek var Türkiye’de: İktidarda olursan, eğer güçlüysen istediğini belki
yüzde yüz elde edemezsin, ama, belli bir seviyeden sonra istediğine nail
olabilirsin. Bizden önceki kardeşlerimiz de -kendilerine teşekkür ediyorum-
mutlaka Iğdır’la ilgili bir şeyler istemişlerdir. Keşke olsaydı. Keşke
olsaydı. Şimdi, tabii,
konuşmama başlamadan önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Iğdır göç
veren il değildir. Doğu Anadolu’da tek göç alan il Iğdır’dır. Çünkü, son nüfus sayımında Iğdır’da nüfus yüzde 13
artmıştır. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Diyarbakır yüzde 30 arttı. ALİ GÜNER
(Devamla) – Şimdi, tabii, biz, burada, hepimiz, kendi bölgemizle, özellikle
ülkemizle ilgili güzel bir şeyler olmasını arzu etmekteyiz. Fakat,
hiç kimse unutmasın… Peki, konuşmamın dışına çıkacağım. 1990 ve 91 döneminde,
Kuveyt’in işgalinde, Körfez Savaşı’nda Amerika’nın Dışişleri Bakanı Colin Powell zenci asıllı, harbi
yöneten komutan Schwarzkopf Yahudi asıllı. İkisi bir
şey söylüyorlardı, ne o diyordu ben zenciyim ne öteki diyordu ben Yahudi’yim.
“Biz Amerikalıyız, Amerika’nın menfaati için buradayız.” diyorlardı. Kardeşlerim, şu
etnik kökenden olabiliriz. Ben de Kürt’üm. Ben Kürtlüğümle gurur duyuyorum. Siz
Diyarbakır’da olsanız size de “Kürt” diyecekler. Ben Karadeniz’de doğsam bana
“Laz” diyecekler. Bu bizim elimizde değil. Benim elimde olsa -ki misal
söylüyorum- diyeceğim ki: “Beni Japon yazın.” Olmuyor ki. Ama, önemli olan, herkes, duygu sömürüsü yapmadan… Ben huzurunuzda
Bakanıma çok çok teşekkür ediyorum. Iğdır gerek
ilkokul düzeyinde gerek ortaokul düzeyinde en az problemi olan illerden bir
tanesidir. PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Gerçekten Iğdır’da hiçbir sorun yok, güllük gülistanlık! ALİ GÜNER
(Devamla) – Evet, evet. Kim “Bu vatan
benim.” kim “Bu Bayrak benim, ben ülkemi seviyorum.” diyorsa benim kardeşimdir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Önce bu
konuda birleşelim. Duygu sömürüsü yapmayalım. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ne alakası var! PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Iğdır’ın sorunlarını dile getirmek duygu sömürüsü yapmak değildir! ALİ GÜNER
(Devamla) – Iğdır’la ilgili en çok ben acı çekiyorum. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Niye? Hiçbir sorun yok, niye acı çekiyorsunuz? PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Hiçbir sorun yoksa niye acı çekiyorsunuz? ALİ GÜNER
(Devamla) – Tamam, Sayın Bakanım Hakkâri’den geldi. Siz Hakkâri’den geldiniz.
Duygu sömüre sömüre buraya geldiniz. Doğru mudur? SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Konuyla ilgili konuşun lütfen ya! ALİ GÜNER
(Devamla) – Evet, evet. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Konuşmanıza gelin konuşmanıza! PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Hakkâri’den gelmiş olabilir… ALİ GÜNER
(Devamla) – Şimdi, benim size bir sözüm vardı… BAŞKAN – Sayın Güner, Genel Kurula hitap edin lütfen. ALİ GÜNER
(Devamla) – Geleceğim efendim. Demin arkadaşlar
bir şey söylediler -esas, asıl sadede gelelim- Iğdır’ın kayısısından
bahsettiler. Ben de Iğdır kayısısının yanına al elmayı koyuyorum. Iğdır’ın al
elması meşhurdur. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Onu da yiyeceğiz herhâlde. ALİ GÜNER
(Devamla) - Huzurunuzda söz veriyorum hem kayısıyı hem elmayı bütün milletvekili
kardeşlerimize inşallah vereceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sadece grubunuza değil, bize de geliyor değil mi? ALİ GÜNER
(Devamla) – Tabii, herkese, herkese. PERVİN BULDAN
(Iğdır) - Ne anlattınız, hiçbir şey anlamadık. BAŞKAN – Bir
dakika ekledim, tamamlayın lütfen. ALİ GÜNER
(Devamla) – Seçim bölgem Iğdır, dünyada ve ülkemizde örneği olmayan ekolojik öneme sahiptir. Yani, hemen yanımızda Kars ilimiz
Türkiye'nin en soğuk ilidir. Iğdır ise Akdeniz iklimini gösteren en sıcak
ilimizdir. Coğrafi olarak Ermenistan, Nahcivan ve
İran ile komşudur. Üniversitemizin
kurulmasından dolayı bölgem adına çok sevinçliyim. Bu sevincimi burada sizlerle
ve bölgemle paylaşmak istiyorum. İlimiz, tarihten
beslenen bir kültür şehridir. Anıtları, tarihî mezarları, tarihî kalıntıları ve
geçmişten taşıdığı yapıları bunun en önemli göstergesidir. Halkımız eğitim
ve öğretime çok önem vermektedir. Halkımız da bu konuda beklenti içindedir.
Çocuklarını diğer illerde okutmak zorunda kalan ve hatta bu nedenle okutmayan
pek çok vatandaşlarımız bulunmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güner. (AK Parti sıralarından alkışlar) Soru-cevap
faslına geçtik. Sayın Gök,
buyurun. İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Şimdi, tabii,
eğitim ve öğretimin bilimsel bir yanı vardır, bir de üretime katkı olması
vardır; burada asıl amaç da odur. Ama anladığım kadarıyla bizim, Türkiye'nin
asıl sorunu olan ara eleman ihtiyacını giderme değil, işsizliği dört beş yıl
sonraya öteleme niyetimiz var. O noktada da meslek okullarının önünü açmak ve
daha sonra esnaf, küçük ve orta ölçekli sanayinin önünü açmak, KOBİ’lerin önünü
açmak gibi bir şey düşünülmüyor da, üniversite eğitimiyle dört beş yıl sonraya
ötelemek düşünülüyor. Şimdi, Iğdır
Üniversitesinde Sayın Başkan iki yeni fakülte açılıyor. Birisi
ilahiyat fakültesi, diğeri mühendislik. Ardından Şırnak’ta yine üç yeni
fakülte, birisi ilahiyat fakültesi İlk sorum:
Türkiye'de ilahiyat mezunları için, çalışabilecekleri boş kadro mu var?
Türkiye'de kaç ilahiyat fakültesi var? Kontenjanları ne, okuyan öğrenci ne? Diğer sorum:
Yalova’da ve İstanbul Kemerburgaz Üniversitelerinde yeni hukuk fakülteleri
açılıyor. Hukuk fakültesi, iki tane daha yeni açılıyor. Türkiye'de 77 bin
avukat var. Barolar Birliği her yıl 5.500 stajyere ruhsat veriyor. Otuz
beş-otuz altı tane -çift öğretimler dâhil- hukuk fakültesi var. Bu kadar hukuk
fakültesi var iken Türkiye'nin yeni hukukçulara ihtiyacı mı var da iki yeni
fakülte daha açılıyor? Bu kadar hukukçu
nerede istihdam edilecek? Yoksa amaç işsizler ordusunu dört beş yıl öteleyip,
bari hukuk mezunları diye bir kenarda saklı tutmak, sayıya dâhil etmemek mi? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Meslek
okullarının açılmasından söz etti Sayın Gök, açılması gerektiğinden söz etti.
Değerli Milletvekili arkadaşım, bizim dönemimizde yedi yüz elli yeni meslek
okulu açılmıştır, yani ortaöğretim düzeyinde meslek okulu açılmıştır. Bunlar
sektöre ara eleman yetiştiren meslek okullarıdır, 2.690 yeni bölüm açılmıştır.
Bu ihmal edilmemektedir. Türkiye'de
ilahiyat fakültelerinin kontenjanı, sayısı size ayrıca yazılı olarak
bildirilecektir, istatistiki bir döküm gerektirir. “Bunca hukuk
fakültesi varken burada iki hukuk fakültesi daha kurulmaktadır.” diyorsunuz.
Türkiye'de, ona bakarsanız, iktisadi idari bilimler mezunu da çok insan var,
mühendislik mezunu çok insan da var, veteriner fakültesi mezunu da çok insan
var, ziraat fakültesi mezunu çok insan da var. Burada, özellikle
Batı Avrupa ülkelerine baktığınız zaman, gelişmiş ülkelere baktığınız zaman
üniversiteye giriş aslında kolaydır, üniversitelerden mezun olduktan sonra
öğrenciler ciddi sınavlarla özellikle istihdam edilmektedir. Şimdi, Türkiye'de
iktisadi idari bilimler fakülteleri, işletme fakülteleri, açık öğretim dâhil,
siyasal bilgiler fakültesi mezunları kaymakamlık sınavlarına girer ama kim en
iyiyse o alınır, istihdam edilir, diğerleri özel sektörde çalışır. Burada
sadece bu iki vakıf üniversitesi bünyesinde hukuk fakültesi kurulmuyor. Ben
size bir müjde daha vereyim: Bakanlar Kurulu kararıyla daha birkaç gün önce beş
tane daha kurduk, duymanızı isterim. Teşekkür ederim. İSA GÖK (Mersin)
– Efendim, sürem var... BAŞKAN – Sayın
Gök, buyurun. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakan, dediniz ki: “Avrupa’da üniversitelere giriş kolay, daha sonra
ciddi sınavlar ile mesleğe başlıyorlar.” Çok güzel. Madem öyle, Bakanlar
Kurulunuz, geçen dönem avukatlık sınavını neden kaldırdı? Kendi Hükûmetiniz döneminde gelen avukatlık sınavını -ki tüm
dünyada bu sistem vardır- neden kaldırdınız? Bu mesleğe girişi bu kadar kolay
hâle getirdiniz. Profesörü olmayan, hocası olmayan, ne yazık ki barolara
kayıtlı avukat arkadaşlarımın ders verdiği hukuk fakültesinden mezun olan gencecik
çocukları avukat olarak, ruhsat alma imkânıyla piyasaya sürdünüz. Bu, dediğiniz
cümleyle çelişmiyor mu? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Çelişmiyor Sayın Gök. Önce son sorunuzdan
başlayayım. Değerli arkadaşım,
Yükseköğretim Kuruluyla da bu konuda bir mutabakata varılmıştır. Bir hukuk
fakültesi kurulabilir. Niçin vakıf üniversiteleri bünyesinde hukuk fakültesi
kuruyoruz? Çünkü vakıf üniversiteleri şunu söylüyorlar: “Bize, diyelim ki tıp
fakültesi kurmadan, hukuk fakültesi kurmadan bizim eleman temin etmemizi
istiyorsunuz. Önce bizim fakültemiz olacak ki bunun altyapısını oluşturalım, bu
konuya yatırım yapalım.” Oraya bir sermaye aktarımı gereklidir. Dolayısıyla, bu
fakülteler kurulduktan sonra onlar öğretim elemanlarını temin edecekler,
binalarını yapacaklar, altyapı, fiziki altyapı, teknolojik altyapı, donanım,
dokümantasyon, neyse, temin edecekler, o standartlara ve şartlara ulaştıkları
zaman Yükseköğretim Kurulu onlara öğrenci kontenjanı verecek, öğrenci
alacaklar. Size şurada katılırım: Eğer bir hukuk fakültesi (A) veya (B)
üniversitesi bünyesinde kurulmuşsa, yeteri kadar, asgari düzeyde de olsa
öğretim üyesi yoksa oraya öğrenci kontenjanı verilmemelidir ve öğrenci
alınmamalıdır ve mesleki yeterlilik konusunda, biliyorsunuz, biz, şu anda
“Mesleki Yeterlilikler Kurumu” diye bir kurum kurduk. Ümit ediyorum ki bu
yükseköğretim ayağı da oluşturularak bütün mezunların bu çemberden geçerek
meslek hayatına atılmasını temin edeceğiz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Gök. İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Bakan, bu, sınavı kaldırma gerekçenizi ortaya koymadı. Sınavı
kaldırmanız son derece büyük hataydı. Diğer taraftan,
beş okul müjdesi verdiniz; hakikaten tüm hukukçular adına teşekkür ediyorum,
meslek nasıl, nasıl, nasıl bitiriliyor bunu görüyoruz! O, “mesleki
yeterlilik” diyorsunuz ya, biz onu yıllardır savunuyoruz ama getirmiyorsunuz.
Biz onu yıllardır savunuyoruz, yıllardır. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Söyleyecek bir şey yok, teşekkür ederim. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Ek 101’inci
maddeyi okutuyorum: Şırnak
Üniversitesi EK MADDE 101-
Şırnak’ta Şırnak Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite; a) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik
Fakültesi ile İlahiyat Fakültesinden, b) Dicle
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Şırnak Meslek Yüksekokulu ile Cizre Meslek
Yüksekokulundan, c) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri
Enstitüsünden, oluşur. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman
Milletvekili Sayın Şevket Köse’ye aittir, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı
Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesinde düzenlenen çerçeve 101’inci maddeyle
kurulacak olan Şırnak Üniversitesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinize en içten saygılar sunarım. Değerli
arkadaşlar, düşük gelir düzeyi, yüksek işsizlik oranı, altyapı yetersizliği,
ekonomisi çok gelişkin olmayan tarıma dayalı ve ulaşım olanaklarının azlığıyla
bilinen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bölgesel kalkınma politikası
içerisinde üniversite kurulması önemli bir yere sahiptir. Bu bölgelerdeki
potansiyelin keşfedilmesi ve kullanılması, sağlanacak gelişmelerin
sürdürülebilmesi ve kendi başına sosyal, ekonomik ve kültürel dönüşümü
sağlayacak değerler yaratılması üniversiteleri gerekli kılmaktadır. Çünkü
üniversiteler en üretken kamu yatırımlarıdır. Bu nedenle Doğu ve Güneydoğu’da
açılacak yeni üniversiteler, bu bölgenin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel
bakımdan dönüşümünü sağlayabilir; üniversite-halk-sanayi-tarım ilişkisi
gelişebilir. Sayın Başkan,
değerli üyeler; toprakların dörtte 1’i Doğu Anadolu Bölgesi’nde, dörtte 3’ü
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olan, yani Yukarı Mezopotamya’da yer alan Şırnak
ilimizin tarihi, Evliya Çelebi’nin 17’nci yüzyılda yazdığı “Seyahatname” isimli
esere göre, Nuh Tufanı öncesine kadar gitmektedir. Şırnak, kuzeyde
Siirt, batıda Mardin, kuzeydoğuda Van, doğuda Hakkâri, güneyde Irak ve Suriye
devletleriyle komşudur. İlçeleri Beytüşşebap, Cizre, İdil, Güçlükonak, Silopi
ve Uludere’dir. Şırnak ilimize bağlı 6 ilçe, 137 köy ve 64 mezra olmak üzere
toplam 221 yerleşim birimi mevcuttur. Şırnak’ta iklim
koşulları ve dağlık arazi nedeniyle yerleşim birimleri oldukça dağınık ve son
derece elverişsiz bir durumdadır. Şırnak’ın 2008
yılına göre nüfusu 416 bindir. 2000 ve 2008 dönemindeki yıllık nüfus artışı yüzde
1,7’dir. İlde tarımsal ve
hayvansal ürünlerden elde edilen katma değerin düşük olması, ayrıca
sanayileşmenin gerçekleşememesi, millî gelirden alınan payın çok az olması ve
güvenlik gibi nedenlerle özellikle kırsal kesimden ilçe merkezlerine ve diğer
illere göç söz konusudur. Şırnak ilimizin
geçim kaynakları madencilik, sınır ticareti, küçük esnaflık ve kısmen de olsa
hayvancılıktır. Değerli
milletvekilleri, Şırnak, sosyoekonomik gelişme açısından maalesef geri kalmış
illerimizden biridir. Bu durumun önüne geçebilmek için yeterli çalışmanın
yapıldığını söylemek olanaklı değildir. İlimiz terör olayları nedeniyle oldukça
zarar görmüş, boşaltılan köylere dönüşte yeterli başarı sağlanamamış, verilen
göçle birlikte sosyoekonomik değerleri iyice gerilemiştir. Bir ülkenin
sosyal ve ekonomik gelişimi için illerinin gelişmişlik düzeyinin yükselmesi
gerekir. Sosyal gelişmişlik ile ekonomik gelişmişlik iç içe geçmiş unsurlardır.
Sosyal gelişmenin sağlanabilmesi için ekonomik, ekonomik gelişmenin
sağlanabilmesi için de sosyal gelişime ihtiyaç vardır. Sosyal gelişmenin
en önemli unsurlarından biri de eğitimdir. Şırnak ili eğitim ve öğretim
konusunda oldukça büyük sorunlarla uğraşmaktadır. 112.597 öğrenciye 2.556
derslik düşmekte ve hâlihazırda binden fazla öğretmene ihtiyaç bulunmaktadır. Geçici
görevliler ya da henüz görevinin ilk döneminde olan, uzmanlığı olmayan, bölgeyi
daha çok tanımayan kişilerin bu bölgelerde görevlendirilmesi verimi iyice
düşürmektedir. Yükseköğretimde
de benzer sorunlar, tablo aynı şekildedir. Şırnak’ta, Dicle Üniversitesine
bağlı biri Şırnak merkez ilçede, diğeri Cizre ilçesinde olmak üzere iki meslek
yüksekokulu bulunmaktadır. Bazı öğrenciler ise yükseköğrenim görebilmek
amacıyla başka şehirlere gitmektedirler. Şırnaklılar bu durumun önüne
geçebilmek için yoğun çaba sarf etmektedirler. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Şırnak Üniversitesi -daha önce Hakkâri Üniversitesiyle
ilgili konuşmamda da belirttiğim gibi- sosyal barış ve kültürel kaynaşma için
büyük bir adım olacaktır. Ayrıca, üniversitenin sosyal katkısı bununla da
sınırlı değildir. Örneğin tıp fakültesinin açılmasıyla sağlık konusunda önemli
gelişmeler görülecektir. Yine, aynı şekilde eğitim düzeyi yüksek üniversiteli
öğrenci ve akademik kadronun Şırnak’a sosyal, kültürel ve ekonomik katkıları
olacaktır. Hep Şırnak’a sunulabilecek katkı ile içinde sadece yeterli kısımlara
değindim. Tabii ki iş sadece yerelde yaşanan gelişmeyle kalmayacak, topyekûn
ulusal alana da yansıyacaktır. Bölgelerde yaşanacak ekonomik ve sosyal gelişme
aynı oranlarda ülke çapına yansıyacak, ülkenin sosyal ve ekonomik gelişmesine
de büyük rol verilecektir. Değerli üyeler,
Şırnak’a bir üniversite kurulması ile hemen bütün sosyal ve ekonomik sorunların
çözülmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Özellikle vurguluyorum: Üniversite kurulması
sadece bir amaçtır. Her şeyden önce üniversitelerimize yeterli mali destek
sağlanmalıdır. Akademik kadro, yurt ve teknik donanım gibi olanaklar verilmeli,
çalışacak düzeyde tutulmalıdır. Şırnak’a bir üniversite kurulmasıyla birlikte
Şırnak’a, ekonomik ilerlemenin sağlanacağı ortamlar için Hükûmet
gerekli zemini hazırlamalıdır. Genel olarak şunu
söyleyebilirim: Üniversitelerle ilgili politikalar, yalnız bir eğitim ya da tek
başına ilin kalkınması gözüyle görülmemelidir. Konuya bütüncül açıdan bakılmalı
ve herkes böylece harekete geçirilmelidir. Bütüncül açıdan bir girişim için ise
eğitimde planlama konusuna özellikle önem verilmelidir. Bakınız,
işsizlerimizin çok büyük bir bölümünü “diplomalı işsizler” dediğimiz üniversite
mezunları oluşturmaktadır. Bu üzücü durum, üniversite eğitimi konusunda da
sorunlara neden olmaktadır. Hükûmetin 2006 ve
2007’deki girişimleriyle ülkemizdeki devlet üniversitelerinin sayısı seksen beş
olmuştur. Oysa artan oranda da üniversite mezununa iş sahası açıldı mı? Tabii ki hayır. Yine ilginç bir
örnek olacaktır: Ülkemizde tarım oldukça zor yıllar yaşamaktadır. Tarımımız gün
geçtikçe ithalata dayalı hâle gelmektedir. Bu durum, ziraat fakültelerinden
mezun olan öğrencilerin boşa çıkması demektir. Demek ki iyi bir planlamayla,
ortaya çıkan “mezun ve istihdam” ilişkisi ayarlanmalıdır. Ayrıca,
üniversitelerle ilgili bir konuda ciddi endişelerimiz bulunmaktadır. O da,
ülkemizde süren özelleştirme girdabına üniversitelerin de katılmasıdır. Yani
öğrenciyi “müşteri” zihniyetine sokarak tüm üniversitelerin paralı hâle
getirilmesi konusu, YÖK Başkanı da dâhil devletin üst kademesindekiler
tarafından çok sık vurgulanmaktadır. Eğitim öğretim
haklarının ve fırsat eşitliğinin önüne geçecek bu ve bunun gibi düzenlemeler,
hele bizim gibi gelir adaletsizliğinin had safhada olduğu ülkelerde yıkıcı etki
doğuracaktır. Tüm devlet üniversitelerinde “hizmet alma”yı
“hizmet satın alma” hâline getirmek sosyal anlamda tehlikeli olabilir. Değerli
arkadaşlarım, bundan bir buçuk ay önce İstanbul’daydım. Kilis lokantasına
gittim, orada garsonlarla tanıştım. Garsonun birine sordum: “Nerelisin?” Dedi
ki: “Ben, Urfa’nın Siverek ilçesindenim.” Diğerine sordum: “Nerelisin?”
“Malatya’nın Hekimhan ilçesindenim.” Bir diğerine sordum: “Nerelisin?” Dedi ki:
“Kahramanmaraşlıyım.” Aynı şekilde Diyarbakır’a, Hakkâri’ye, Muş’a, Bitlis’e
giderseniz bir lokantaya giriniz. Acaba, orada bir Trakyalı, bir Karadenizli,
bir İzmirli garson bulabilecek misiniz? Ne zaman batıdan doğuya bir iş bulma
hareketi olursa o zaman ülkede bir kalkınmadan bahsedebilirsiniz. Bu kurulacak
olan üniversitelerimiz, doğudan, batıdan, her kültürden, değişik kültürlerden
olan insanlarımızı kaynaştıracak, birleştirecek ve kardeşçe bir arada yaşamayı
sağlayacaktır. Onun için, üniversiteler birer kültür yuvasıdır, birer aydınlık
yuvasıdır diye düşünüyorum. Sayın Başkan,
değerli üyeler; kurulacak olan Şırnak Üniversitesinin Şırnaklılara ve ülkemize
hayırlı olmasını dilerken, üniversitelerin, hem illerimize hem de ülkemize
sosyoekonomik olarak çok şey katması için Hükûmetin
gerekli çalışmaları yapmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP, MHP ve
DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Köse. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah
Asil. Buyurun Sayın
Asil. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı Yasa
Tasarısı ile 28 Mart 1983 tarihli, 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Kanunu’na eklenen Ek Madde 101 ile Şırnak’ta “Şırnak Üniversitesi” adıyla
üniversite kuruyoruz. Şırnak iline, Şırnaklılara, ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah, mevcut
üniversitelerimizden, bugün kurulmakta olan üniversitelerimizden ve Şırnak
Üniversitemizden gençlerimiz Atatürk inkılapları ve
ilkeleri doğrultusunda, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin millî,
ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve
mutluluğunu duyan, toplum yararını kişisel çıkarlarının üstünde tutan, aile,
ülke ve millet sevgisiyle dolu, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı görev ve
sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getiren, hür ve bilimsel
düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı; beden,
zihin, ruh, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı bir şekilde gelişmiş,
ilgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek,
aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri,
davranış ve genel kültürüne sahip vatandaşlar olarak yetişirler; Türk
devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak refah ve mutluluğunu
artırmak amacıyla ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunacak
ve hızlandıracak programlar uygulayarak çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve
seçkin bir ortağı hâline gelmesini sağlarlar. Şırnak
Üniversitesini, öğretim üyeleri ve öğrencileri olarak yüksek düzeyde bilimsel
çalışma ve araştırma yapan, bilgi ve teknoloji üreten, bilim verilerini yayan,
ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olan, yurt içi ve yurt dışı
kurumlarla iş birliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi hâline
getirirler, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunurlar. Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının genel gerekçesinden bir
paragrafta aynen şöyle denilmektedir: “Yükseköğretime olan ve her yıl artan
talepler, ortaöğretimde ve yükseköğretimde okullaşma oranlarının
yükseltilmesiyle ilgili hedefler, bazı üniversitelere bağlı olarak üniversite
bulunmayan illerde kurulmuş olan birim sayıları, fiziki yapılanma, öğrenci ve
öğretim elemanı sayıları, başka üniversitelere bağlı birimlerin üniversiteye
dönüştürüldüğünde yönetim ve işleyişe getireceği kolaylıklar,
üniversitelerin ülke genelinde yaygınlaştırılarak dengeli bir şekilde
dağılımının sağlanması; halk, gönüllü kuruluşlar ve il yönetimlerinden gelen
talepler, yükseköğretime olan yoğun talep nedeniyle birçok vatandaşımızın yurt
dışında öğrenim görmekte olması gibi hususlar değerlendirerek kamu maliyesine
fazla yük getirmeksizin üniversite bulunmayan dokuz ilimizde üniversite kurulabileceği
ve kurulacak üniversitelerin zaman içinde gelişmelerini tamamlayacağı sonucuna
varılmıştır.” Değerli
milletvekilleri, “Kurulacak üniversitelerin zaman içinde gelişmelerini
tamamlayacağı sonucuna varılmıştır.” denilmektedir. Peki, gelişmelerini
tamamlayıncaya kadar oraya büyük umutlarla gelen öğrencilerin durumu ne olacak?
Üniversite kapılarında yükseköğrenim yapma talebiyle bekleyen öğrenci sayısının
milyonları bulduğu günümüzde bu gençlerimizin duyguları sömürülmeyecek midir,
onları hayal kırıklığına uğratmayacak mıdır? Tasarının gerekçesine bu cümleleri
yazmak işe ne denli ciddiyetsizce yaklaşıldığını göstermektedir. Bu gerekçede
bunların yerine bu zor coğrafyaya yetişmiş öğretim elemanlarını göndermek için
gerekli şartların nasıl hazırlanacağı, öğrencilerin barınma ihtiyaçları başta
olmak üzere araştırma faaliyetlerinin olmazsa olmazı olan kütüphanesi, sosyal
tesisleri, üniversite bünyesinde nasıl oluşturulacağı yazılması gerekmez miydi?
Üniversiteyi
kuralım da zaman içinde gelişmesini tamamlar gerekçesiyle kurduğumuz, Şırnak
ilinin son durumu hakkında heyetinizi bilgilendirmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, sınırlarının dörtte 1’i Doğu Anadolu Bölgesi, dörtte 3’ü
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan ilimiz; kuzeyde Siirt, batıda Mardin,
kuzeydoğuda Van, doğuda Hakkâri, güneyde Irak ve Suriye devletleriyle komşudur.
Yüzölçümü 6.904 kilometrekare, rakımı ise 1.400 metredir. Şırnak ilinin
2008 yılı nüfusu 416.001; 2000 ve 2008 dönemindeki yıllık nüfus artışı 1,7’dir.
İlimizin dışarıdan aldığı büyük göç ile nüfus yoğunluğu artmış ve ciddi bir
konut sorununu da beraberinde getirmiştir. İlimizde derslik başına düşen
öğrenci sayısı 40’tır. Beytüşşebap ilçesinde 31, Cizre ilçesinde derslik başına
düşen öğrenci sayısı 64, Silopi’de 65, Uludere’de ise 51’dir. İlimizde öğretmen
norm kadro sayısı 4.928 olmasına rağmen mevcut öğretmen, kadrolu ve sözleşmeli
olmak üzere, toplam 2.834’tür. Asker öğretmen, vekil öğretmen ve ücret
karşılığı çalışan öğretmen sayısı 993’tür. Buna rağmen açık öğretmen sayısı
1.101’dir. Şırnak içme suyu Toptepe kaptajının kirli olması,
içme suyu dağıtım şebekesinin eskimesi ve göç nedeniyle oluşan kenar mahallelerde
hiç şebeke bulunmaması gibi nedenlerden dolayı Şırnak merkezde içme suyu
sıkıntısı yaşanmaktadır. Değerli
milletvekilleri, böyle bir ile üniversite kurarken “Kamu maliyesine fazla yük
getirmeksizin üniversite bulunmayan dokuz ilimizde üniversite kurulabileceği ve
kurulacak üniversitelerin zaman içinde gelişmelerini tamamlayacağı sonucuna
varılmıştır.” cümlesini yazmayı sizlerin takdirlerine arz ediyorum. Bugün kuruluş
kanununu çıkardığımız üniversitelerimiz Ardahan, Bartın, Bayburt, Gümüşhane,
Hakkâri, Iğdır, Şırnak, Tunceli ve Yalova ile vakıf üniversitelerimiz de
İstanbul’a ve ülkemize hayırlı olsun diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil. Şahıslar adına
ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi. Buyurun Sayın
Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar) KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 226 sıra sayılı
yasada ek madde 101, Şırnak üniversitesiyle ilgili bazı özet konulara değineceğim.
Bu arada, 90’lı yılların başlarında yeni bir il olarak henüz çok basit devlet
teşekküllerine bile yer bulmakta zorlanan Şırnak’ın, bugün üniversite kurulma
aşamasına gelmesi, her şeyden önce, en az Şırnaklılar kadar beni de
heyecanlandırmakta ve sevindirmektedir. Bu vesileyle, değerli Şırnaklı
dostlarıma partim ve şahsım adına en iyi dileklerimi, selamlarımı iletiyorum. Sayın Bakan, çok
iyi bildiğim bölge hakkında bir iki konuyu size hatırlatmakta yarar görüyorum.
Hatırlatacağım üç konudan ilk ikisi Şırnak ve Hakkâri için ortak konulardır,
üçüncüsü ise kısmen Hakkâri’ye de taşınabilir. Şırnak ve
Hakkâri’de kurulacak üniversitelerle ilgili olarak işin güvenlik boyutu
muhakkak öncelikle ele alınması gereken bir konudur. Eğer güvenlik boyutuyla
ilgili bir sıkıntı başlangıçtan itibaren söz konusu olur ise, daha üniversite
kurulması aşamasında akim kalır ve korkarım bir tabela üniversitesi olmanın
dışına çıkamaz. Dolayısıyla güvenlik boyutuyla ilgili kaygılar muhakkak
giderilmelidir ve üniversitelerin kurulmasına öyle başlanmalıdır. İkincisi: Sayın
Bakanım bazı üniversitelerle ilgili güzel bir örnek verdiniz: “Efendim,
üniversitelerimizde hiçbir şey bütün donanımları tamam olarak kurulmaz; zamanla
gelişir. Hiçbir üniversite tüm tesisleriyle şimdiye kadar kurulmadı; altyapı
kuruldu, tesisler zamanla gelişti.” şeklinde bir ibarede bulundunuz. Doğrudur,
buna katılıyorum. Ancak, bu söylediğiniz konu Şırnak ve Hakkâri için geçerli
değildir. Eğer bu üniversiteleri, öğretim üyelerinin
kalacakları, sosyal ihtiyaçlarını karşılayacakları; öğrencilerin kalacakları,
sosyal ihtiyaçlarını karşılayacakları; aynı şekilde yerleşim yeri, bütün çevre
güvenliği -emniyeti dâhil- başlangıçtan itibaren en iyi şekilde tamamlayıp, bu
üniversiteleri o şekilde açmazsanız ve bu üniversiteleri, tekrar ediyorum,
Şırnak ve Hakkâri üniversitelerini başlangıçtan itibaren güvenli bir yer, bir
cazibe ve çekim merkezi hâlinde, bir örnek üniversite hâlinde tesis etmezseniz,
korkarım ki, bu üniversitenin kurulması başlangıçtan itibaren akim kalır ve bir
tabela üniversitesi olmanın dışına çıkamaz. Size bu konuyu hatırlatmayı
gerek gördüm. Bir üçüncü
konudan bahsedeceğim: Kurulan üniversiteler, kuruldukları illerin
özellikleriyle birtakım ortaklıklar taşımalıdır. Yani, Orta Anadolu’da bir ile
kurulacak bir su ürünleri fakültesi ne kadar gereksizse, bu bölgede kurulacak
üniversiteler için de bölge özellikleri dikkate alınmalıdır. Ben, üç fakülte, ki bu fakülteler iktisadi ve idari bilimler
fakültesi, mühendislik, ilahiyat fakülteleri, ayrıca Dicle Üniversitesine bağlı
iki meslek yüksekokulu ve iki enstitü kuruluyor, bunlarla ilgili konuyu gündeme
getireyim. İlin güney kesimi
Mezopotamya Ovası’nın devamıdır, yani İdil, Cizre, Silopi bölgesi. Bu bölge,
Silopi kesiminde zaten bir yarımada hüviyetindedir ve çok bereketli bir ovadır.
Cizre ve İdil bölgeleri ise, Ilısu ve Cizre
Barajlarının yapılmasıyla -ki GAP kapsamında gerçekleştirilecektir- gerçekten
eski Mezopotamya Ovası’nın verimliliğini katbekat aşacak özellikler
sergileyeceklerdir. Dolayısıyla ilin güneyindeki bu tarım potansiyeli, bu
gelişmeye son derece müsait tarım potansiyeli muhakkak değerlendirilmelidir.
İlin Doğu Anadolu sınırları içerisinde kalan, kuzeyindeki Uludere, Şenoba, Beytüşşebap kesimi ise eskiden 100 binlerce
küçükbaş hayvanın beslendiği, Türkiye'de hayvancılığın temelini teşkil eden ve
Şırnak’tan diğer ülkelere hayvan kaçakçılığının merkezi olan yerlerdi. Şimdi
bunun tersi bir trafiğin gerçekleşmiş olması, yani diğer ülkelerden Şırnak’a ve
oradan yurt içine yapılan kaçakçılık gerçekten insanı üzmektedir. Çok büyük bir
hayvancılık potansiyeli vardır, dolayısıyla Şırnak’ın bu özelliği de dikkate
alınmalıdır. Diğer taraftan,
bölge, başta Cudi Dağı olmak üzere çok önemli maden
rezervlerinin bulunduğu bir bölgedir, petrol rezervlerinin olduğu bir bölgedir.
Ancak, bu özelliklere uygun olarak, dikkat ediyorum, ne ziraat ne tarımla
ilgili ne hayvancılıkla ilgili ne madencilikle ilgili bir teşekkül bu bölgede
kurulmuyor. Efendim, değişiklik önergesi verseydiniz… Vallahi değişiklik
önergelerinden benim ağzım yandı, hangi değişiklik önergesini verdiysem şimdiye
kadar, komisyon “hayır” Hükûmet “hayır” AKP’li
değerli arkadaşlarım “hayır” dedi. Onun için değişiklik önergesi vermedim ama
bu konuyu gerçekten, Şırnak için, Hakkâri için bilgilerinize sunuyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum. Buyurun Sayın Sipahi. KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Lütfen, ilin
gelecekte çok büyük potansiyel arz edecek bu tarım, hayvancılık ve madencilik
özelliklerini dikkate alacak bir eğitim yapılanmasına gitmenizde yarar
umuyorum, fayda umuyorum. Böyle bir yapılanmaya giderseniz Şırnak Üniversitesi
sağlam temeller üzerine atılmış olur. Diğer bir konu:
Bölgenin en önemli ilçelerinden birisi, özellikle Habur
Kapısının özel nedeniyle Silopi’dir. Silopi’nin muhakkak bir yüksekokul veya
fakülte merkezi olarak düşünülmesinde yarar vardır. Silopi, gerçekten bölgenin
şu anda en önemli ilçesidir, en büyük ilçesi hâline gelmiştir. Silopi’nin
muhakkak dikkate alınmasında, hayvancılık konusunda ise Şırnak merkez veyahut
da Beytüşşebap ve Uludere ilçelerinin dikkate alınmasında yarar umuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclise saygılar sunuyorum ve Şırnaklı dostlara, tekrar, partim ve şahsım adına
en içten dileklerimi sunuyorum. İnşallah, en kısa zamanda, bu güzel
üniversitenin açılışında Şırnaklı dostlarla birlikte olmak kısmet olur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sipahi. Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik. Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
biraz önce burada konuşan bir değerli milletvekilimiz tabii Şırnak’ta kurulan
bir üniversiteyi alkışlamakla birlikte, bunu olumlu bulmakla birlikte,
Şırnak’la ilgili sanki hiçbir şey yapılmamış, çok dramatik bir tablo çizdi.
Bununla ilgili size bir iki şey arz etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, bizim iktidarda olduğumuz dönemde, Şırnak’ta 1.100 derslik
yapılmıştır. Bu, Şırnak’taki mevcut, faal derslik oranının yüzde 70’ine tekabül
ediyor. Bildiğiniz gibi,
Şırnak’ta bir belediye var. Normalde Şırnak’ın içme suyunu belediyenin temin
etmesi gerekiyor. Bildiğiniz gibi, büyükşehir belediyelerinde bu yükümlülük DSİ’ye aittir ancak Sayın Başbakanımız Şırnak Belediyesinin
böyle bir içme suyu tesisini, tesisatını yapamayacağına, böyle bir hizmeti
yerine getiremeyeceğine kanaat getirdiğinden DSİ’ye
bu konuda talimat verilmiştir. Şırnak’ın içme suyu için ihale yapılmıştır ve
DSİ tarafından yapılıp bütün Şırnak halkımız, Şırnaklılar içme suyuna
kavuşturulacaktır. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Neden yapamıyormuş Belediye Başkanı para aldıktan sonra? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Peki, bir dakika… Belediye yapıyor da Hükûmet elini mi tutuyor Değerli Milletvekilim? HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Para yok Sayın Bakanım. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Para veriliyor da mı yapamıyor! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır, para yoksa İller Bankasından her ile, benim milletvekili bulunduğum Van iline de Şırnak’a da
Hakkâri’ye de Iğdır’a da Ardahan’a da Bitlis’e de Karaman’a da veya Muğla’ya da
o ilin nüfusuna göre, İller Bankası belli bir pay ödüyor. Neticede belediyeler
bazı kaynaklarını da kendileri üretiyorlar. Biz, bizim partimizden olmayan, DTP’li olan bir belediye başkanının bulunduğu ilde bu işi Hükûmet olarak üzerimize alıyoruz, DSİ’ye
yaptırıyoruz, Başbakanımız bu konuda hassasiyet gösteriyor. Siz, buna
müteşekkir olmanız gerekirken “Belediye bunu yapamıyor.” dememden niçin
rahatsız oluyorsunuz? OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Bu, siyasi bir tutumdur, hizmet değildir. Siyasi bir tutumdur,
belediyeyi boşa çıkarma girişimidir. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Efendim? OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Kabul etmiyoruz bunu Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır, hepimiz hassasiyet gösteriyoruz değerli
arkadaşlar. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – O zaman niye yapamasın? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bundan dolayı… SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Belediyenin niye yapamadığını da söylesin o zaman! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bundan dolayı niçin rahatsızlık duyuyorsunuz? OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Para gelsin bakalım. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Canım, şimdi, yani biz, kime, nerelere, nasıl
para verildiğini hepimiz milletvekilleri olarak biliyoruz. Para verilmenin bir
usulü vardır. Her ile verilen para miktarı nüfusa göredir, bunu tekrar
ettirmeyin bana. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Hibelere, projelere izin verilmiyor Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, gerek Cizre’ye… Bakın,
bizim dönemimizde, Cizre’de fen lisesi yapılmıştır, gidip görebilirsiniz. Cizre
Fen Lisesi, Türkiye’nin birçok vilayetinde göremeyeceğiniz bir fen lisesidir.
Âdeta, bir üniversite kampüsü gibi bir fen lisesi
yapılmıştır. Anadolu Öğretmen Lisesi, Şırnak merkezinde yapılmıştır, yine bir kampüs olarak yapılmıştır. Yıllarca süründürülen endüstri
meslek lisesi bitirilip hizmete sokulmuştur ve KÖYDES’le
birlikte köy yolları, köy içme suları, vatandaşın haz duyacağı, memnun olacağı
şekilde yapılmıştır. Şırnak vilayeti, Hakkâri vilayeti, özellikle geri kalmış
olan yörelerimiz Hükûmetimizin öncelikleri
arasındadır. Sadece üniversite kurmakla yetinmiyoruz, buraların, başta altyapı
olmak üzere yolları, içme suları, elektrifikasyonu, öte taraftan eğitim
imkânları, sağlık imkânları, sağlık hizmetleri açısından Şırnak’ta yapılanları
dakikalarca size anlatabilirim. Huzurlarınızı
işgal etmek istemiyorum ama tekrar altını çiziyorum, elbette, Hakkâri’deki,
Şırnak’taki veya daha geri kalmış yörelerimizdeki üniversiteleri gelişme
potansiyeli daha rahat olan bir Yalova’daki, Karaman’daki, Düzce’deki
üniversite gibi görmüyoruz. Oralara gerekli destekler şüphesiz ki verilecektir,
bütçe imkânları şüphesiz ki verilecektir, bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Şahıslar adına
son söz Şırnak Milletvekili Sayın Abdullah Veli Seyda’ya aittir. Buyurun Sayın
Seyda. (AK Parti sıralarından alkışlar) ABDULLAH VELİ
SEYDA (Şırnak) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. Esasında birtakım
konulara girecektim ama Sayın Bakanımız sağ olsun onları ifade ettiler, ben çok
kısa keseceğim. Tarih boyunca
bütün Mezopotamya bölgesine ilim ve irfan dağıtan, dünya fizik literatüründe otorite olan İsmail Ebül
İz’i yetiştiren, İbni Esir’i yetiştiren, Ahmedi el Cezeri’yi yetiştiren
bir ilde üniversite kurmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Temenni ederim ki bu ilde
yine öyle bütün dünyaya ilim verecek, insanlık ailesine hizmet edecek
çocuklarımız yetişir. Bu konuda katkısı olan başta Sayın Başbakanımıza, Millî
Eğitim Bakanımıza, iktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekili arkadaşlarımıza
ve bürokratlara şahsım ve ilim adına müteşekkirim, teşekkür ediyorum. Bundan
dolayı şu anda Şırnak mutludur, sevinçlidir. Elbette
eksiklerimiz var. Bakınız, 2002’de iktidara geldiğimizde biz bir çalışma
yaptık. Okuyan kadar okumayan öğrencimiz vardı Şırnak’ta. Şu anda cumhuriyet
tarihinden şu ana kadar yapılanların biz 1,5 mislini geçtik hemen hemen ortaöğretimde, ilköğretimde yüzde 70’ine vardık. Hâlâ
yeterli midir? Değildir. 2002’de ortaöğretimde pansiyonumuz hiç yoktu, şu anda
bin yataklı pansiyonumuz var. Yani yapılanlar hâlâ yetersiz olabilir ama biz
eskiyle mukayese ettiğimizde bugün dünden daha iyidir, yarın bugünden daha iyi
olacak Allah’ın izniyle. Hep beraber el ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz,
güzel hizmetler yapacağız. Bundan dolayı
mutluyum, müteşekkirim. Bu üniversitelerin memleketimize, milletimize, ülkemize
ve tüm insanlık âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Seyda. Sayın Özdemir,
buyurun. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: Metropollerin kenar
semtlerindeki dar gelirli insanlarımızın çocuklarının okudukları devlet liseleri
ile mahrumiyet bölgelerindeki devlet liselerini bitiren dar gelirli
insanlarımızın çocukları, özel kurslara girmeden üniversitelere maalesef
girememektedirler. İktidarlarınız döneminde eğitimde eğitim ve öğretim eşitliği
bozulmuştur. Bu insanlarımızın çocuklarını özel kurslara katılmadan üniversite
sınavlarını kazanacak hâle ne zaman getireceksiniz? İkinci sorum:
Eğer ille de kurs görmeleri gerekiyorsa devlet okullarımızda devlet
öğretmenleriyle ücretsiz ders verdirmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Özdemir’in, doğrusunu isterseniz, sorusuna hayret ettim. Efendim yani bir
manada sanki iktidarımız döneminde dershaneler icat edildi, daha önce
üniversite kontenjanları ve kapasiteleri 3 katıydı da biz azalttık gibi bir
tablo çizdi. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Biz iktidara geldiğimizde kapatacağız yalnız. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Neyse, siz iktidara gelin de kapatın hadi. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Gelip gelmemek önemli değil, onun için söylüyorum. BAŞKAN – Sayın
Özdemir… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bir yerde çok fazla
talep varsa ve arz talebi karşılamıyorsa burada rekabet olur. Kaldı ki şimdi o
sizin dediğiniz metropol şehirlerin kenar semtlerinde
ve kırsal kesimde özellikle dar gelirli aile çocuklarıyla ilgili olarak
bizatihi benim gönderdiğim bir genelgeyle, bütün halk eğitim merkezleri
bünyesinde bu kurslar açılmaktadır. Yani biz, o dar gelirli, sabit gelirli
“Ben, dershaneye para ödeyemiyorum, üniversite sınavında yarışmada geri
kalıyorum.” diyenleri halk eğitim merkezleri bünyesinde ücretsiz kurslara
alıyoruz. Sizin sorunuzun da sanırım cevabı bu olmalı Sayın Özdemir. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Ek madde 102’yi
okutuyorum: Tunceli
Üniversitesi EK MADDE 102-
Tunceli’de Tunceli Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite; a) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Mühendislik Fakültesi ve Su Ürünleri Fakültesi ile
Fırat Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden, b) Fırat Üniversitesi
Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve
Rektörlüğe bağlanan Tunceli Meslek Yüksekokulundan, c) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri
Enstitüsünden, oluşur. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, elbette ki Türkiye için önemli bir yasa çıkarıyoruz. Ama
aslında yasa çıkarmak, bir üniversite kurma sürecinin birinci ayağı ve en basit
ayağı. Asıl önemli olan, yasa çıktıktan sonra üniversitenin üniversite
olabilmesi için hem içinin doldurulması, aynı zamanda yapılarının yapılması
lazım. Sayın Bakan
“Fidan dikilmeden büyümez.” diye bir söz kullandı. Doğrudur, fidan dikilmeden
büyümez ama o fidanı dikmenin de bir yöntemi var, bir usulü var. Dikeceksiniz
usulüne göre, ayrıca can suyunu vereceksiniz ki fidan büyüyebilsin ve sürekli
bakabilesiniz. Şimdi,
üniversiteyi sadece yasa çıkarmakla hemen ertesi gün faaliyete geçecek bir
kuruluş olarak da görmemek lazım. Umuyoruz ve diliyoruz, Sayın Bakan Millî
Eğitim Bakanlığının ve üniversitelerin ödeneklerini daha da artırır. Gerçi
Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları biliyoruz, bütçenin olanaklarını da
biliyoruz. Ama Sayın Bakan bugün toplanan vergilerin bir o kadarının da bu
ülkede kaçırıldığını bilmeniz lazım. Eğer siz vergi kaybını önleyip onları
millî eğitime katarsanız, ki bu konuda gerekirse özel
yasalar çıkarırsanız, şuna kesinlikle emin olmanızı isterim, önce Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ona destek verecektir çünkü eğitime harcanan her kuruşun
toplumun geleceği için önemli bir yatırım olduğunun da altını çizmek isterim. Bir başka önemli
gerçek: Türkiye Cumhuriyeti seksen sekiz yıldır yurt sorununu çözememiştir.
Seksen sekiz yıldır çözülemeyen bir sorun aslında istenilirse altı ayda
çözülebilir. Sayın Bakan size
bir öneri: TOKİ’yi lütfen devreye koyun ve öğrenci
yurdu sorununu bu ülkede bir yıl içinde bitirin. Bir yıl içinde bitirin, biz de
sizi alkışlayalım. Tunceli’ye
üniversite kuracaksınız, gayet güzel, üniversite kurun. Sayın Tunceli
Milletvekilimiz Kamer Genç şu kürsüde, hiç unutmadıysam en az 20 kez öğrenci
yurdu sorununu dile getirmiştir. Nasıl oluyor da altı yıllık iktidarınız
döneminde küçük bir ilde çok kapasiteli olmayan küçük bir öğrenci yurdu
sorununu dahi aşamamışsınız? Bana hiçbir şey
söyleyemezsiniz. “Millî eğitimde şunu yaptım, bunu yaptım.” Millî eğitimde
zaten geriye gidemezsiniz. Bina olarak da geriye gidemezsiniz. Elbette, Türkiye
Büyük Millet Meclisi kaynak ayırıyor elbette ki derslik sayısını
artıracaksınız. Ama nasıl oluyor da bu ülkede öğrenci yurdu sorununu
çözemiyorsunuz? O yurt sorununu çözdüğünüz zaman, şuna kesinlikle inanın, en
azından ailelerin üzerinden önemli bir mali yükü de kaldırmış olacaksınız. Bakın bir şey daha söyleyeyim:
Sayın Bakan, kadrolardan söz ettiniz, kadro verildiğinden söz ettiniz.
Doğrudur, Parlamentodan 1 kişilik kadro bile alsanız yasa çıkması lazım. Ama
şunu yaptınız, Parlamentodan çıkan kadroları Bakanlık emrine tahsis ettiniz.
“Maliye Bakanlığı izin vermeden kadroyu kullanamazsınız.” dediniz
üniversitelere. Ne oldu? Üniversiteler o kadroları kullanmak için Danıştaya
gidip karar almak zorunda kaldılar. Böyle bir anlayış olamaz. Bu anlayışın yıkılması lazım. Üniversitenin özerkliğine
saygı gösteriyorsak, Parlamento kadro verdiyse o kadronun kullanımını da
üniversitenin özerk yapısına terk etmemiz lazım. Burada İnönü
Üniversitesinden söz edildi. Yatak var, işlem bitmiş, bina bitmiş, hasta var
dışarıda bekliyor ama hastayı kabul edecek hemşire yok. Sayın Bakanım söyler
misiniz altı yıldır inşaatı bitmiş, yatırımı bitmiş, yatağı alınmış, yorganı
alınmış, hasta dışarıda bekliyor, tedavi edecek doktor var ama hemşire yok.
Niçin? “Efendim, o rektör gitmeden biz oraya hemşire kadrosu vermeyeceğiz.”
Sayın Bakanım, o rektöre belki saygınız olmayabilir, rektörü
desteklemeyebilirsiniz ama Malatyalı hastalara sizin saygı duymanız lazım, o
insanları perişan etmemeniz lazım. Tunceli’de
üniversite kuruyoruz. Çok güzel, üniversite kuralım. Hiç kimse itiraz etmiyor
zaten, yüce Parlamento oy birliğiyle bu üniversiteleri kuralım diyor. Birinci
nokta şu: Üniversitenin yurt sorununu çözeceksiniz, üniversitenin lojman
sorununu çözeceksiniz, üniversitenin kampüs sorununu
çözeceksiniz. Sayın Bakan bu kürsüye geldi, şunu söyledi: “Bitlis’te Eren
Holding gelecek yatırım yapacak -çok güzel- Ağrı’da Sayın İbrahim Çeçen gelecek
yatırım yapacak.” Çok güzel. Bana söyler misiniz diğer illerdeki iş adamlarını
nereden bulacağız, zengin iş adamı, yatırım yapacak? Yok. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bütün illeri bir iş adamına ipotekleyeceğiz!
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Biz yapacağız biz. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Olmayınca nasıl olacak? Bütçeden ödenek ayıracaksınız.
Eğer bütçeden sağlıklı ödenek ayırır, yeterli ödenek ayırır, bunları sadece
“tabela üniversitesi” olmanın ötesine taşırsanız Sayın Bakanım önce şunu
söyleyeyim: CHP Grubu olarak biz sizi alkışlarız ama bunu yapmazsanız bunun
takipçisi olacağız; “Niçin yeteri kadar ödenek ayırmadınız, niçin binaları
bitirmediniz?” diye doğal olarak biz size soracağız. BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Biz yaparız, merak etmeyin. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar.
Üniversite kurmanın bir diğer temel normu daha vardır. Ben geçen yasama
döneminde Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliği yaptım. Devlet Planlama Teşkilatı
bütçesi görüşülürken Sayın Planlama Müsteşarına şu soruyu sordum: Bu kadar üniversitelerimiz
var, öğrenci alıyorsunuz, öğrenci mezun ediyorsunuz. Belli üniversitelerden
mezunlar işsiz, sadece diploma alıyorlar, bunlar iş bulamıyorlar. Ben şu soruyu
yönelttim: “Siz acaba Devlet Planlama Teşkilatı olarak, YÖK olarak ve Millî
Eğitim Bakanlığı olarak Türkiye'nin gelişme stratejisine paralel bir eğitim
politikası belirlediniz mi? Önümüzdeki otuz kırk yıl içinde hangi üniversiteden
kaç mezuna ihtiyacımız var? Madem Devlet Planlama Teşkilatı var, madem planlama
yapıyorsunuz, Türkiye'nin otuz kırk yıl sonra geleceğini, öncü sektörleri, bu
sektörlerdeki istihdam edilecek elemanları ve onları yetiştirecek
üniversiteleri, onların kontenjanlarını bu çerçevede belirliyor musunuz? Ne
zaman yapılmış bu çalışma, Sayın Bakanım, biliyor musunuz? 1960 yılında bir kez
yapılmış. Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatı, bildiğim kadarıyla, Boğaziçi
Üniversitesinin öncülüğüyle bu çalışmayı başlatmış durumda. Eğer bu çalışma
sağlıklı bir zemine oturtulursa hem daha sağlıklı Türkiye'nin gelişmesi için
öncü sektörleri belirleyeceğiz, üniversitelerimiz ona uygun eleman
yetiştirecek, yetişen elemanlar da iş sahibi olacaklar, öğrenciler gidip
oralarda çalışacaklar. Biz bunu yaptığımız zaman sadece Tunceli Üniversitesi
değil, diğer üniversitelerden yetişen öğrencilerimiz de iyi bir zemine
oturacak, bunlar üniversiteyi bitirdikleri zaman da Türkiye’de sağlıklı çalışma
ortamlarına kavuşmuş olacaklardır. Bir diğer önemli
konu: Sayın Bakanım, yerel yönetimlerden söz ettiniz. Efendim, Şırnak’ın
belediyesi içme suyunu yapamamış. Sayın Başbakanımız talimat vermiş, Devlet Su
İşleri yapmış. Acaba, Sayın Başbakan o belediyenin kaynakları yetersizse,
belediyenin kaynaklarını belediyeye verse de bütçeden belediyeye gerekirse
ödenek verse de o belediye başkanı da içme suyunu yapsa ve siz de gidip yapıp
yapmadığını denetleseniz daha uygun olmaz mı? Orası ayrı bir ülke mi? Ayrı bir
devlet mi? OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Karşılıksız kredi buluyoruz, Bakanlık engelliyor. Avrupa’dan kredi
buluyoruz, Bakanlık engelliyor. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz eğer şunu yaparsanız, biz size saygı duyarız:
Bugün yerel yönetimlerin temel sorunu kaynak yetersizliğidir. Altı yıldır
iktidardasınız. Altı yılı bitirdiniz. Hani yerel yönetimler geliri? Hani yerel
yönetimlerle ilgili yasa tasarısı Parlamentoya gelecekti? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Geliyor, geliyor. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Her seferinde, bir noktaya geliyor, geri çekiliyor.
Geliyor, geri çekiliyor. Bakın, değerli
milletvekilleri, geçen hafta burada SSK affıyla, BAĞ-KUR affıyla ilgili bir
yasa çıkardınız. Hiç acaba şu soruyu merak ettiniz mi: Türkiye'nin SSK’ya borç
takan kuruluşları kimlerdir hiç merak ettiniz mi arkadaşlar? OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Etmez miyiz, paylarını bile merak ediyoruz! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ankara Büyükşehir Belediyesi, Adana Büyükşehir
Belediyesi başta belediyeler olmak üzere, belediyelerin tamamı prim borçlarını
ödemiyorlar. Bunlar keyiften mi ödemiyorlar? Diyor ki: Nasıl olsa bir af
çıkacak, ben ödemeyeyim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Burs veriyor burs! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Onu, ne yapıyor o parayı? Kendi beldesine yatırım
yapmakta kullanıyor eğer hortumlanmıyorsa bir yerlere, bir yerlere gitmiyorsa
bu yanlış para. Peki, bir belediye başkanı götürüp de primi keyfî olarak yatırmamazlık eder mi? Ucunda haciz bile var. Şu anda
AKP’li belediyelere haciz uygulanmıyor onu biliyoruz. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – DTP belediyelerinin hepsi hacizli! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ama şunu da kabul ediyoruz… (AK Parti sıralarından
gürültüler) Haciz uygulanmıyor
efendim, zaten ödenmiyor. Lütfen, gidin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığından alın, kim, ne kadar prim borcu var. Yani bu
belediyeler keyfî olarak borç takmış değiller ama yerel yönetimlerin
gelirleriyle ilgili yasayı ısrarla ama ısrarla Parlamentoya getirmiyorsunuz.
Bunu getirin. Bunu getireceksiniz ki bu sistem yürüyebilsin, belediye başkanı
Ankara’ya gelip birilerine yalvarmak zorunda kalmasın. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, Tunceli Üniversitesinin adının “Munzur
üniversitesi” olmasını çok arzu etmiştik. Bu konudaki teklif de “Munzur
üniversitesi” olsundu. “Munzur” adının Tunceliler için çok özel bir ismi
vardır, tarihsel bir ismi vardır, geleneksel bir ismi vardır, dinsel amaçta bir
ismi vardır. Dolayısıyla “Munzur” adı Munzur Nehri ile beraber Tunceli ile
özdeşleşmiş bir isimdir. Tunceli’de bir “Munzur üniversitesi”nin
kurulması, bu ismin verilmesi Tunceli halkını çok daha fazla mutlu ederdi ama
bu isim verilmedi. Olsun, “Tunceli Üniversitesi” olsun. Umuyorum,
önümüzdeki bütçe döneminde Sayın Bakan bu yeni kurulan üniversitelere ayrılan
ödeneklerin fazlalığından ötürü buraya gelir, ne kadar fazla ödenek ayırdığını
buraya gelir, anlatır, biz de Sayın Bakanı alkışlarız. Hepinize saygılar
efendim. (CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kılıçdaroğlu. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Çankırı Milletvekili Sayın Ahmet Bukan. Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AHMET BUKAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 226 sıra sayılı kanunun ek 102’nci maddesinde, Tunceli’ye üniversite
kurulması hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. Tunceli
Üniversitesi, meslek yüksekokulu, su ürünleri fakültesi, iktisadi ve idari
bilimler fakültesi, sosyal bilimler ve fen bilimleri fakültesinden
oluşmaktadır. Üniversitenin
gelişmesi bakımından Tunceli ilinin tarihini, ekonomisini, sosyal ve kültürel
durumunu, coğrafi konumunu göz önüne almak gerekmektedir. Tunceli, 1071
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da Türklerin egemenliğinin yayıldığı
dönemde kesin olarak Türklerin egemenliği altına girmiş şirin bir şehrimizdir. Bugün, Tunceli
iline bağlı ilçe olan Hozat, cumhuriyet döneminde mutasarrıflık iken
cumhuriyetin ilanıyla Dersim vilayeti hâline getirilmiştir. 25 Aralık 1935
tarih ve 2885 sayılı Kanun’la geçici merkezi Elâzığ ili olmak üzere,
Erzincan’ın Pülümür, Elâzığ’ın Nazımiye, Hozat, Mazgirt, Pertek, Ovacık ve
Çemişgezek ilçeleri bağlanarak Tunceli vilayeti teşkil edilmiştir. 30 Aralık
1946 tarih ve 4993 sayılı Kanun’a göre il merkezi hâlen bugünkü merkezi
durumunda olan Kalan kasabasında nakledilmiştir. Daha önce “Kalan” olan ilin
ismi Mustafa Kemal Atatürk tarafından
“Tunceli” olarak değiştirilmiş olup tunç gibi sağlam insanların yaşadığı
yöre anlamına gelmektedir. Güneyden kuzeye
ve batıdan doğuya yükselen il topraklarının yüzde 70’ini dağlar, yüzde 25’ini
platolar, yüzde 5’ini ovalar ve düzlükler oluşturmaktadır. 2000 yılı nüfusu
93.584 kişi olan Tunceli ili 2007 nüfusunda 84 bin nüfusa düşmüştür.
Türkiye'nin en az nüfuslu ilidir. İlde kilometrekareye 11 kişi olan nüfus
yoğunluğu Türkiye ortalamasına göre çok düşüktür. Dağınık bir yerleşim düzenine
sahip Tunceli’de il nüfusunun yüzde 42’si köylerde, yüzde 58’i il ve ilçe
merkezlerinde yaşamaktadır. Tunceli, ekonomik
faaliyetler açısından Türkiye'nin geri kalmış illerinden biridir. İlde
elverişsiz doğa koşullarına bağlı olarak tarım alanlarının kısıtlı olması ilin
ekonomik gelişmesini engellemiştir. İl topraklarının büyük bir kesiminde
dağların zor geçit veren sıralar hâlinde uzanması 1950’lere kadar Tunceli’nin
çevre illerle olan ulaşım imkânlarının çok sınırlı kalmasına ve uzun yıllar
dışa kapalı ve durağan bir ekonomik yapının hâkim olmasına neden olmuştur. İl
ekonomisi tümüyle tarıma dayanmakla birlikte ne bitkisel üretim ne de
hayvancılık gelişkin değildir. Bu yüzden, ekonominin de gelişmesi için bu
ilimizde kesinlikle bir üniversitenin kurulması gerekmektedir. Tunceli ilimizde
gelenek ve görenekler, günümüzde toplumsal ve ekonomik yapıda meydana gelen
değişikliklere paralel olarak artık kaybolmaya yüz tutmuştur. Kent ve kasaba
merkezinde gelenek ve görenekler büyük ölçüde değişime uğramıştır. Ancak kırsal
kesimde günümüzde az da olsa hâlen birtakım geleneksel unsurlara
rastlanmaktadır. Burada kurulan üniversite tarihî değerlere de sahip çıkmalı ve
yörenin kültürel özelliklerini de yaşatmalıdır. Türkiye’de
aralarında Tunceli ilinin de bulunduğu dokuz il dışında her ilde bir üniversite
kurulmuştur. Tunceli, eğitim ve kültür seviyesi bakımından Türkiye’nin önde
gelen illerinden biridir. Bu ilimizde kamunun veya özel teşebbüslerin istihdam
yaratacak herhangi bir yatırımı yoktur. Burada kurulacak bir üniversite bir
taraftan eğitime çok büyük katkılar sağlamasının yanında, bir taraftan da
üniversitede istihdam edecek öğretim görevlileri ve okuyacak öğrenciler,
dolayısıyla yapılacak kamu ve özel sektör yatırımlarına başlangıç olacaktır.
Önemli sayıda iş alanı ortaya çıkacaktır. Ayrıca bu ilimiz, kamu hizmetleri ve
özellikle de ulaşım ağları bakımından Türkiye’nin en sorunlu illerinden biridir.
Kurulacak yeni üniversite bu yönden ki hizmetlerin gelişmesine de bir katkı
sağlayacaktır. Tunceli’de
geleneksek el sanatları arasında en yaygın olanlar halı, kilim, cicim ve palaz
dokumacılığı, dericilik ve çanak çömlek yapımıdır. Günümüzde halı ve kilim
dokumacılığı ilçe merkezlerinde, çanak çömlek yapımı ise daha çok köylerde
yaygındır. Üniversite kurulurken bunlara da dikkat edilmesi, bu yönden eğitim
veren fakülteler kurulması gerekmektedir. Tunceli, 1968’de
kalkınmada birinci derece öncelikli iller kapsamına alınmış ve ilde 1970’lerin
sonundan başlayarak birkaç kamu yatırımı yapılmıştır. İlde
imalat sanayisi kurulmaktan çok tarımı geliştirmek amacıyla kurulan süt, yem
ile halı ipliği üretimine yönelik olarak kurulan fabrikalar ekonominin dışa
kapalı ve durağan yapısını biraz kırmıştır ancak ilde işlenebilir ham madde
kaynaklarının olmaması, tarımda verimliliğin düşük olması ve sermaye
birikiminin yetersiz olması nedeniyle özel sektör yatırımlarının çok sınırlı
olması sanayi sektöründe de çok geri kalmasına neden olmuştur. Tunceli’de tarım
ve sanayi sektörünün geri kalmasına bağlı olarak ticaret ve hizmet sektörleri
de gelişmemiştir. Ekonomik ilişkiler yönünden büyük bölümü Elazığ’a bağlı olan
ilde hâlen imalat sanayi sektöründe 10 veya daha fazla sayıda işçi çalıştıran
dört adet iş yeri vardır. Bu bakımdan da Tunceli ilinde üniversite kurulması
ticareti de geliştirecektir. Değerli
milletvekilleri, bundan önce kurulan on yedi adet yeni üniversite arasında,
seçim bölgem olan Çankırı’da da Karatekin
Üniversitesi açılmıştır. Bundan dolayı şahsım ve tüm Çankırılılar olarak çok
mutluyuz ve emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Karatekin Üniversitesini yakinen takip ediyoruz. Alınan ödeneklere
bakıldığında, gelişme ve büyüyebilme açısından çok az olduğunu buradan
belirtmek istiyorum. Değerli Bakanımız, buradan biraz önce kendisi ifade etti,
Çankırı’ya da herhâlde binalarımızı yapacak. Sadece bir ilde
üniversite kurmakla oradaki işler bitmiyor. Bu yeni kurulan üniversitelerin
altyapıları, personel giderleri, araç ve gereçlerin en kısa sürede tamamlanması
açısından daha fazla ödenek ayrılmasının uygun olacağını düşünüyoruz. Kurulan üniversitelerin,
hem illerimize hem de ülkemize hayırlar getirmesini Cenabı Allah’tan niyaz
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bukan. Demokratik Toplum
Partisi adına Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis. Buyurun Sayın
Halis. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın ek 102’nci maddesi üzerinde partim DTP Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum. Bu kanun
tasarısıyla beraber, üniversitesi olmayan dokuz ilimizde daha üniversite
kurulmuş olacak. Böyle olunca da Türkiye’de üniversitesiz il kalmamış olacak.
Tabii, bu üniversitelerin kurulduğu iller arasında ilim olan Tunceli’nin de
olması sevindirici bir durum. Tabii, burada kurulacak üniversitenin,
Tunceli’nin sosyal, ekonomik çehresini değiştireceği konusunda hiçbir kuşkumuz
ve şüphemiz yok ve bu sevincimizin, kurulacak üniversitenin nitelikli bir
eğitime kavuşması konusunda kaygılarımızın olduğunu da bildirmek durumundayız. Tabii,
Tunceli’nin sosyal, ekonomik çehresini değiştirecek olan bu üniversitenin
kuruluşunda emeği geçenlere, bu tasarı metninin yasalaşmasında parmak
kaldıracak olanlara Tunceli halkı adına şahsım ve parti grubum adına teşekkür
etmek istiyorum. Ancak biraz önce
eğitimin niteliği konusundaki kaygılarımdan söz ettim. Bu kaygılarımı bugünkü
üniversitelere bakarak izah etmek durumundayım. Benden önceki bütün
konuşmacılar ayrıntılarıyla anlatmaya başladılar ama ben yine de gecenin bu
saatinde çok sıkıcı olmamak kaydıyla, ana başlıklarıyla değinip geçmek
durumunda olacağım. Mevcut hâliyle
üniversitelerimize bakıldığında, ne yazık ki bütün çabalara rağmen ya da
çabasızlıklara rağmen dünya üniversiteleri içinde ilk 200’lük dilime
girememiştir. Yine, bunların nedeni araştırıldığında, asıl sorunun kadro
sıkıntısı ve üniversitelere ayrılan ödeneğin yani parasal payın azlığıdır ki
gelişen duruma göre, üniversiteler bir yandan çoğaldıkça, o oranda bu çoğalmaya
denk düşen bir üniversite ödeneği ne yazık ki yaratılamamıştır. Yine,
üniversitelerin özerklik sorunu: Üniversitelerde özgür, bilimsel araştırma
yapmaya yeterli bir ortam sağlayamamıştır. Özellikle YÖK aracılığıyla
üniversiteler siyasi vesayet altına alınmış durumdadırlar. Böyle olunca da,
ister istemez, üniversiteleri bilim yuvası hâline getirebilecek özerk, özgür
bir çalışmanın da olanağı ortadan kalkmış olacaktır. Bir başka yönüyle
üniversitelerimizde idari baskı ve öğrencilere verilen yersiz cezalar da üniversiteleri
yaralayan bir başka örnek olarak karşımıza çıkıyor. Bunlar
yetmiyormuş gibi, üniversitelerimizi yaralayan bir başka sorun, bir başka
kanayan yara üniversitelerimizdeki güvenlik sorunudur. Bütün üniversitelerde
güvenlik, özel güvenlik olmakla beraber ne yazık ki üniversiteler ciddi bir
koruma altında değil. Sosyal hukuk devleti olmanın gereği bütün hükûmetler ya da devletler üniversitelerde öğrencilerin can
güvenliğini de sağlamak durumundadırlar. Yani öğrencilerin okuması için her
türlü olanağı yaratmak yalnız başına yetmiyor. Eğer can güvenliğini tehdit eden
bir durum varsa devlet ya da hükûmet, üniversitelerde
okuyan öğrencilerin can güvenliğini sağlamak durumundadır. Son kırk beş gün
içinde üniversitelerde çok ciddi saldırılar oldu, çok ciddi yaralanmalar oldu.
Kırk beş gün önce yine başlayan Akdeniz Üniversitesindeki bir saldırıda
dışarıdan üniversiteye giren eli tabancalı, satırlı, bıçaklı sivil gruplar
üniversite öğrencilerine saldırdılar. Hükûmetin bu noktada ciddi bir ilgi göstermesi konusunda vermiş olduğumuz
soru önergesine bir cevap verme durumunda bulunmayan, zahmetinde bulunmayan Hükûmet, böyle üniversitelerin bu sorunuyla ilgilenmemiş
olacak ki ondan sonra da sırasıyla Erzincan Üniversitesinde, Eskişehir Anadolu
Üniversitesinde ve son üç gün önce de Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde yine
dışarıdan gelen eli silahlı ve sopalı saldırganlar öğrencileri darp etme
durumunda oldular. Tabii,
üniversitelerimizin sorunları sadece bunlarla sınırlı değil, çok daha fazla
sıralanabilecek maddeler hâlinde anlatılabilir. İster istemez, böyle olunca da
üniversitelerde bir niteliğin olmadığını söylemek durumunda kalacağız. Tabii
biz üniversitelerde niteliksiz bir eğitimin olduğunu söyleyince kızanlar
olacaktır. Eğer bize kızanlar varsa onlara şunu söylemek durumunda kalacağız:
Eğer, gerçekten üniversitelerde ciddi, nitelikli bir eğitim seviyesi varsa
değerli yönetenlerimizin, yöneticilerimizin çocuklarının Amerika
üniversitelerinde işi ne? Bunu da biz size sormak durumundayız. Değerli
milletvekilleri, gelişen nüfus ve ekonomik gelişmeler, daha çok üniversitelerin
açılmasına bir ihtiyaç doğuruyorlar. Tabii özellikle de Anayasa’mızın 130’uncu
maddesinde belirtildiği gibi, üniversiteler kanunla kurulur, ülke genelinde
dengeli bir dağılımı esas alır. Bu, bir istikrarın adıdır ama ülkemize
baktığımızda istikrarlı bir kurulma ve dağılmanın da olmadığını görüyoruz.
Özellikle 12 Eylülden sonraki ilk beş yıl içinde, birdenbire, dokuz olan
üniversite sayısı yirmi sekize çıkarılıyor. Oysaki üniversite sayısı yirmi sekize
çıkartılırken hiçbir ön hazırlık, hiçbir altyapı hazırlığı yapılmadan
üniversiteler çoğalıyor ve en tehlikelisi, en kötüsü de -12 Eylülün
üniversiteleri bu denli açmasının altındaki tehlike- referanslarla akademik
unvanlar alınmaya başlanıyor, referanslarla alınan akademik unvanlarla
üniversitelere rektörler, dekanlar atanıyor. Tabii, 12 Eylül
sonrasını da yine boş bırakmayan siyasal iktidarlar, siyasal refleks ve siyasal
çıkarlar doğrultusunda her tarafta üniversite temelleri atmaya başladılar,
deyim yerindeyse üniversite binaları kurdular ama o üniversiteleri, üniversite
eğitiminin nitelikli bir şekilde yapılması temelinde donatamadılar,
işletemediler, her şeyden önce, o üniversitelerde eğitim verecek hocaları
bulamadılar. Tabii, böyle olunca da günümüzde niteliksiz bir eğitimin olduğunu
kimse inkâr edemez durumda kalmış olacak. 90’lı yıllarda
mantar gibi biten, oluşan üniversiteler… Ne yazık ki, yine, AKP İktidarı
tarafından da yine siyasi refleks ve siyasi amaçlar uğruna her yere
üniversiteler açılmaya başlandı. Tabii ki biz
üniversitelere karşı değiliz ancak üniversitelerin, mutlaka ve mutlaka,
üniversite olma niteliğini haiz bir fiiliyatının ve pratiğinin de olması
gerekmektedir. Ne yazık ki yine söylüyoruz, üniversitelerimizde biz bu niteliği
göremiyoruz. Üniversiteler
kurulurken bu istikrarsızlığın bir yanı da yine bölgelerarası dengesizlikte
olduğu gibi üniversitelerin kuruluşunda da kendisini gösteriyor. Örneğin, Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’ya kurulan üniversitelerin çok da işlerliği olmayan,
mezunlarının çok da iş bulamadığı fakültelerden ibaret olduğunu herkesin
bilmesi gerekiyor. Örneğin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kurulacak
üniversitelerde iktisadi ve idari bilimler fakültesinin ağırlıklı olarak yer
almasını da anlamış değiliz. Bugün, iktisadi ve idari bilimler fakültesinden
mezun olan gençlerimizin tamamına yakınının iş bulamadığını da hepimiz
biliyoruz. Değerli
milletvekilleri, tabii, ben bu üniversitelerin kuruluşuna karşı olmadığımı,
özellikle de Tunceli ilinin de üniversiteye kavuşuyor olmasının sevincini
sizinle paylaştım. Eski adı “Dersim”
olan Tunceli ilinden bugüne kadar yapılmış üniversite talepleri boşa çıktı.
Ancak altı bölümlük bir yüksekokulumuz var. Bu yüksekokulda okuyan öğrencilerin
kalacağı yurt yok. Bakanımızın da dediği gibi, yurt var, yurt var ama yurtta
öğrenciler yatmıyor, askerler yatıyor. Yine, altı bölümlük yüksekokulumuzda
öğrencilerin ders görecek mekânları yok, ancak bizim, Millî Eğitimin kendi
tasarrufunda olması gereken, kapatılmış eski bir öğretmen okulumuz var. Bunun
eğitim hizmetine sunulması dâhilinde oradaki yüksekokula cevap verecek bir kapasitesinin
olduğunu bilmenizi istiyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Ancak bu okul da askerî tasarruf altında ve askerî hizmette. Bir de 1992 yılında
kurulmuş bir fakültemiz var, fakültemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi.
Biz bu konuda 92’de karara bağlanıp da açılmayan fakültenin akıbetini sorduk on
beş yıl sonra. Sayın Bakanın imzasıyla -ki Sayın Bakan bu konuda yanıltılmıştı-
2000 yılında, iktisadi ve idari bilimler fakültesinin eğitim fakültesi
olduğunu, böyle bir karara varıldığını söylemişlerdi. Şimdi ben Sayın Bakanıma
şunu söylüyorum: Sizi yanıltan bu bilginin altına atmış olduğunuz imzanın
telafisini bugün gidermek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyasınız. Bizim için
var olduğunu iddia ettiğiniz eğitim fakültemizi sizden tekrar istiyoruz. Bu,
sizin Tunceli’ye bir lütfunuzdan ziyade sizin
yanılgınızın bir telafisi olacak. Ayrıca, kendi inisiyatif
ve iradenizi kullanarak da Tunceli Üniversitesine… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika eklemiştim Sayın Halis. ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Şahıslar adına
ilk söz Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir. Buyurun Sayın
Genç. (DSP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dokuz üniversite olmayan
ilde üniversite kurulmasına ilişkin kanun tasarı ve teklifi üzerinde,
Tunceli’de de üniversite kurulmasına ilişkin ek 102’nci madde üzerinde şahsım
adına söz aldım. Esas söz Kütahya Milletvekili Sayın Işık’ındı, kendisi bana
devrettiği için kendisine de teşekkür ediyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Zaten bu kanun
tasarısı Bütçe ve Plan Komisyonunda müzakere edilirken -benim de bu konuda
teklifim var, Hükûmetin de tasarısı var- Tunceli
ilinde üniversite kurulmasını sağlayan Hükûmete
teşekkür ettiğimi orada söylemiştim. Burada da o teşekkürümü devam ettiriyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, 1983 yılında ben yine bu Parlamentodayken -o zaman Danışma
Meclisi üyesiydim- Tunceli’de bir yüksekokul açılması konusunda bir kanun
teklifi vermiştim, o zaman kabul edilmişti. O yüksekokul hâlâ faaliyette
Tunceli’de, 500 küsur öğrencisi var. 1992 yılında Tunceli’de iktisadi ve idari
bilimler fakültesi kurulması konusunda bir kanun teklifim burada kabul
edilmiştir ama maalesef 92’den bugüne kadar o fakülte daha açılmadı, faaliyete
geçmedi. İnşallah bu kanunla getirilen Tunceli Üniversitesi kısa zamanda
faaliyete geçer. Daha önce çeşitli
vesilelerle ben bunları söyledim. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu
-değerli dostum- o da Tuncelilidir, aynı ilçedeniz kendisiyle beraber.
Tunceliler zaten Parlamentoda da zaman zaman
çoğalıyorlar. O da zaten bu konularda gerekli düşüncelerini izah etmişti. MHP
adına konuşan Sayın Çankırı Milletvekilimize de çok güzel… Kendisine teşekkür
ediyorum Tunceli’nin tarihçesini çok iyi ortaya koydu. Bunların üzerinde de
fazla da durmak istemiyorum. Birtakım sıkıntılarımız
var, tabii, ama üniversite açmak bence hayırlı bir iş. Bu hayırlı bir işin
olduğu bir sırada çok fazla konuşmak da istemiyorum. Ben üniversitenin ilimize
hayırlar ve uğurlar getirmesini diliyorum. Yalnız bir önergem var, o önergede
de yine iki üç dakika konuşacağım. Sizlerden rica ediyorum, o önergemi kabul
edin. Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Ardahan
Milletvekili Sayın Saffet Kaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) SAFFET KAYA
(Ardahan) – Değerli Başkanım, gecenin bu geç saatinde yüce heyetinizi en derin
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Tunceli ilimiz
seksen bir ilimizin gerçekten güzide illerinden bir tanesi. Hırçın coğrafyası
var, güzel insanı var. Çok değerli milletvekillerimiz de Tunceli’yle ilgili
güzel görüşlerini serdettiler hiç şüphesiz. Tunceli ilimize iktidarımızın
-burası çok çok önemli- seksen bir ilin sekseninde AK
Partinin milletvekili olmasına rağmen Tunceli’yi de üniversite bağlamında ayrı
tutmaması Hükûmetimizin, partimizin seksen bir ile de
eşit davranması anlamına geldiği çok açık bir gerçektir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu anlamda
burada, tabii, iktidarıyla, muhalefetiyle hiç şüphesiz ki gerçekten tarihî bir
süreci konuşurken Tunceli ilimizin de üniversiteye kavuşmasını hepimiz kadar
bizler de, bir Ardahan Milletvekili olarak ben de, iktidar mensubu bir
milletvekili olarak özellikle ben de gerçekten kutluyorum, tebrik ediyorum.
Biliyorum ki, Tunceli gerçekten bu üniversiteyi kazanmakla, altyapısını en
ciddi bir şekilde kısa bir zamanda bitirmekle hiç şüphesiz ki hak ettiği
noktaya gelecektir. Şimdi, geçmişte,
değerli arkadaşlarım, hükûmetlerin bir yanlışı vardı,
o yanlışı şuydu: Tunceli’de, Ardahan’da, Şırnak’ta, Hakkâri’de göç varsa, o
göçü oranın sorunu olarak görürdük. Terör varsa, o terörü oranın sorunu olarak
görürdük. Lokal mesele olarak görürdük. Aslında o meselenin, Türkiye meselesi
olduğunu AK Parti hükûmetleri döneminde görmeye
başladık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Evet, onun içindir ki, kesinlikle,
Türkiye’nin her noktasında, AK Parti iktidarları büyük bir vizyonla,
özellikle üniversitede olduğu gibi, cumhuriyet tarihinde ilk kez kırk bire
yakın üniversitenin kurulmasına imza atan AK Parti Hükûmetini
herhâlde Türkiye’nin 70 milyonu alkışlıyordur diye düşünüyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Yani bu çok ciddi bir gerçektir. Onun için,
inşallah Türkiye’de terör olmaz, inşallah Türkiye’de göç olmaz. İşte bu
üniversiteler de bunların emniyet supabı olarak inşallah Türkiye’nin, illerimizin
gündemine girecektir ve Tunceli’mize de bu üniversitemiz hayırlı olsun. Ben burada fazla
vaktinizi almadan, CHP milletvekili arkadaşımızın, yüksek müsaadelerinizle,
burada üzülerek söylüyorum, yanlış isnatlarıyla ilgili, geçmişte, benim,
Ardahan üniversitesi noktasında kanun teklifi vermediğimi yüce Parlamentonun
yüzüne baka baka, burada tutanakları da göz önüne
almayarak, görsel basını da göz önüne almayarak çok ciddi bir yalan söyledi
arkadaşlar. Tutanaklar elimde. Değerli arkadaşlar, tutanak burada. Şimdi, geçmişte,
bir fıkra aklıma geldi, müsaade ederseniz, onu bu gecenin geç saatinde
anlatayım. Osmanlıların döneminde kahvelerde nargile içilirmiş. Nargilenin
kömüründen sigara yakmak nargileyi içene çok büyük bir hakaretmiş. Birisi
geliyor, zayıf, sıska bir adam, nargile içenin kömüründen sigara içmek istiyor,
kulağına da bir şeyler söylüyor filan falan. Tabii, bu büyük bir hakaret
sayıldığı için, sigarayı yaktıktan sonra çekip gidiyor. Etrafındaki insanlar
soruyor, diyor ki: “Ya, nargilenin kömüründen sigara içmesine nasıl izin
verdin?” Diyor ki: “Adam bana geldi, kulağıma söyledi ‘ya ben yalancıyım, ben üç kâğıtçıyım, şu sigaramı yakabilir miyim?’ dedi.” Şimdi,
arkadaşlar, bu kürsüde konuşulan her şey çok önemlidir. Yani çıkıp da geçmişte
kanun teklifi vermediğimi söylemek son derece utanç verici bir olaydır. Kaldı ki,
muhalefetin buradaki tutumu gerçekten çok ciddi bir tutumdur. Muhalefet
üniversitelerin kurulmasına karşı değil, olmadı da, elbette ki takdirlik bir
olaydır, kutluyoruz da ama Tunceli Milletvekili arkadaşımız diyor ki:
“Üniversite kurulacak, güzel bir şey ama sorunları da olacak.” Elbette ki
olacak arkadaşlar. Yeni doğmuş bir insanın sorunları olmayacak mı? Olacak.
Elbette ki, bunlar çözülsün diye bu problemleri Hükûmetimiz
ciddi bir şekilde masaya yatırdı. Tarihî bir süreçten geçiyor ve bu tarihî
süreçte de inşallah Türkiye nitelikli topluma kavuşmanın, bilim toplumuna
kavuşmasının en ciddi yolu; Hükûmetimizin koyduğu
bilimde, eğitimdeki bu projeksiyondur, bu ufkiyettir, bu çıkıştır. Bu, hayırlı uğurlu olsun
memleketimize diye ifade ediyorum. Yine, bu konuyla
ilgili, kanun teklifimin kabul edilmemesinden sonra, arkadan 2002 yılının
Haziran ayında Mecliste üniversite kurulması konusunda yine bir teklifim daha
var, ikinci bir kanun teklifim daha var. Burada, tutanaklar burada. Başkanım,
size verebilirim bunları, yazıyorsunuz, burada hemen size vereceğim… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet, tutanakları istiyoruz. SAFFET KAYA
(Devamla) – Hemen size vereceğim, hemen vereceğim efendim size, tutanaklar
burada. Dolayısıyla, bilgisiz, belgesiz, gereksiz bir şekilde ifade edip...
Bende sizin… ENGİN ALTAY
(Sinop) – Siz de eski partinizi çok üzdünüz ama. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakikalık ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. SAFFET KAYA
(Devamla) – … Öyle zannediyorum kesinlikle, sizler de zannediyorum ki, grubunuz
adına konuşan arkadaşımızın yanlış beyanatta bulunmasının yanlış olduğunu
düşünüyorsunuz kesinlikle. Dolayısıyla ben burada isterim ki iktidarıyla muhalefetiyle,
iktidarın gösterdiği bu hoşgörüyü, muhalefetin de gerçekten saygın bir şekilde,
Hükûmeti tebrik etmekle birlikte, Bakanımızı,
Başbakanımızı tebrik etmekle birlikte, gerçekten anlamlı olan bu
üniversitelerin manasına uygun bir davranış Türkiye’ye sergilenir. Evet, doğrudur AK
Parti Hükûmetinin yaptığını başkaları hayallerinde
gerçekleştiremez. AK Parti Hükûmeti işte böyle bir hükûmettir kesinlikle. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Dolayısıyla, inşallah güzel
günler Türkiye’nin yarınları için olacaktır. Ben Başbakanımıza, Sayın
Bakanımıza, huzurunuzda, emeği geçen muhalefete, iktidara şükranlarımı,
saygılarımı arz ediyorum. Hayırlı geceler
diliyorum, hürmetlerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaya. KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Tamam, istiyoruz. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Biz o tutanağı bir alalım lütfen. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Gel vereyim ya. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bir örneğini alalım. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Gelin, vereyim, burada. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, kürsüde daha önce konuşan
milletvekilimizin sözlerini yalan olarak ifade etti… SAFFET KAYA
(Ardahan) – Aynen öyle. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - … ve “yalancı” ifadesini
kullandı. Dolayısıyla ben söz istiyorum efendim. Grubumuza hakaret etti
efendim. Bir milletvekiline kürsüde “yalancı” ifadesini kullandı. BAŞKAN – Şimdi,
grubunuzla ilgili… Sayın Kılıçdaroğlu, gecenin bu
saatinde konuşmakta da zorlanıyorum ben. Şimdi, grubunuzla ilgili bir söz
söylemedi, dikkatle dinledim ben, Sayın Ensar Öğüt’ün
şahsıyla ilgili söyledi, Sayın Öğüt buradaysa hemen söz vereceğim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben CHP Grubunun şu anda başkanlığını
yapıyorum. Bir milletvekiline eğer hakaret edildiyse, izin verirseniz, o
milletvekiline hakaret edilmediğini, Sayın Ensar
Öğüt’ün de doğruları söylediğini, yalan söylemediğini ben kürsüde söylemek
isterim, bu benim doğal hakkım. BAŞKAN – Ama, şimdi, bakın, siz çok tecrübeli bir başkan vekilisiniz.
Yani böyle bir durum yok. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, olur mu Sayın Başkan? BAŞKAN – Böyle
bir durum yok. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Böyle
bir usul yok, yapmayın. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili Ardahan’a üniversite
kurulmasıyla ilgili kanun teklifi verdiğini söyledi az önce kürsüde. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Evet. BAŞKAN – Evet. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ben istirham ediyorum, kanun teklifini ne zaman
vermiş, bir görelim. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Alalım. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Burada, arkadaşına gösterdim, sor arkadaşına. BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, şimdi, bakın, Sayın Başkan... SAFFET KAYA
(Ardahan) – Arkadaşına gösterdim, sor. BAŞKAN – Sayın
Kaya, lütfen susar mısınız! Duyamıyorum Sayın
Kaya. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Ensar
Öğüt Sayın Milletvekilinin bir kanun teklifi verdiğini, meslek yüksekokulu
kurulmasıyla ilgili bir kanun teklifi verdiğini söyledi. BAŞKAN – Evet,
onu da dikkatle izledim ben, dinledim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şimdi bunu söylemek eğer yalancılıksa… Sayın Ensar Öğüt elinde, Sayın Milletvekilimizin yüksekokul
kurulsun diye verdiği kanun teklifini orada gösterdi. Peki, bu kanun teklifini
verdiğini söylemek ne zamandan beri yalan olarak Meclis kürsüsünde ifade
ediliyor? SAFFET KAYA
(Ardahan) – Sayın Başkan, konu o değil, meseleyi çarpıtıyorsunuz. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bir milletvekiline, milletin kürsüsünden “Siz yalan
söylüyorsunuz” demek ne ölçüde doğru olabilir? BAŞKAN – Şimdi,
bir saniye… Bakın, siz zaten
bütün bir konuyu grubunuz adına… SAFFET KAYA
(Ardahan) – Hayır, öyle değil efendim, öyle değil. Üniversiteyle ilgili kanun
teklifi elimizdedir. BAŞKAN – Sayın
Kaya… Sayın Kaya… SAFFET KAYA
(Ardahan) – Arkadaşınız orada, kanun teklifini gördü. BAŞKAN – Sayın
Kaya… Sayın Kaya… SAFFET KAYA
(Ardahan) – Kanun teklifinin verilmediğine dair arkadaşınız kürsüde yanlış
bilgi vermiştir. BAŞKAN – Sayın
Kaya… Sayın Kaya… SAFFET KAYA
(Ardahan) – Dolayısıyla doğru değildir, yanlıştır. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer bana… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) - Mesele hallolmuştur Sayın Başkan. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer lütfedip… BAŞKAN – Şimdi,
bakın, siz tam on dakikadır konuşuyorsunuz, anlattınız zaten. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Zaten, eğer bir dakika verseydiniz, bu kadar şeye
gerek kalmayacaktı. BAŞKAN – Tamam,
konuşuldu. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 00.20 SEKİZİNCİ
OTURUM Açılma
Saati : 00.33 BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Sekizinci
Oturumunu açıyorum. 226 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon burada. Hükûmet burada. Şimdi soru-cevap
işlemi yapacağız. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir söz verebilir misiniz. ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan, benimle ilgili burada ismim geçmiş. Söz alabilir miyim. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öğüt. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Oturum geçmişti Sayın Başkan, aynı oturumda vermeniz gerekirdi. BAŞKAN – Buyurun. VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya’nın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Değerli arkadaşlar, ben evden kalktım geldim. Şimdi, üzüldüm… BAŞKAN – Yeni bir
sataşmaya lütfen mahal vermeden… ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Sataşmaya da mahal vermek istemiyorum. DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) – Niye evdesin? ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Burada, arkadaşlar, bir kanun yapıyoruz. Hayırlı
bir iş, tarihî bir iş, tarihî bir gün. Bu günde herkesin birbirine
teşekkür etmesi gerekirken, herkesin katkısı ve emeği olanlara teşekkür etmesi
gerekirken, yani ne hikmetse arkadaşımız çıkıyor, böyle bir saldırgan şekliyle
herkesin antipatisini kazanmasını yani bir kâr mı
sayıyor kendine anlayamıyorum. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Sen kendine bak, antipati mantipati diye konuşma! ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Şimdi, burada bakın DTP Grubu, MHP Grubu, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu, AK Parti Grubu var. İktidar kanun çıkarıyor, muhalefetin toplamı kadar
milletvekili yok burada, sıralarında. Hani nerede iktidar? Demek ki,
iktidarıyla muhalefetiyle birlikte, el ele bu kanunlar çıkarılıyor. FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Sen niye geldin evinden? ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – O zaman ne yapmak lazım? Burada emeği geçen herkese, Sayın
Başbakana da, Bakana da, Hükûmete de, partilere de,
emeği geçen sivil toplum örgütlerine de, derneklere de, vakıflara da teşekkür
etmek lazım. Ancak, Büyük
Millet Meclisinde, burada -işte tutanaklar burada- diyor ki: “Efendim, o gün
ben muhalefet milletvekili olarak bu yüce Parlamentoda kanun teklifi verdim
Ardahan Üniversitesi açılmasıyla ilgili.” Tamam, ben de araştırdım Ardahan
Milletvekili olarak. Hayır, Sayın Kaya’nın iki tane kanun teklifi var, biri
yüksekokul, zooteknik, teknik… Tam okuyayım ismini,
özür diliyorum: Zooteknik ve denizcilik meslek
yüksekokulu yapılmasıyla ilgili 23 Ocak 2001’de vermiş. Tutanaklardan çıkardım,
Sayın Kaya’nın imzası bu. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Yanlış çıkarmışsın, yanlış çıkarmışsın… ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Ya, bu imza senin değil mi kardeşim? SAFFET KAYA
(Ardahan) – Yanlış çıkarmışsın kardeşim. 30/1/2001’e
bak. Al, tutanaktan… BAŞKAN – Sayın
Öğüt, lütfen… ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Tamam, yani… SAFFET KAYA
(Ardahan) – Bilmeden konuşma! BAŞKAN – Sayın
Öğüt… ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Yani, bu sizin grubun imzası, o dergiden. O Başkanlığa gelmiş hâli
olabilir. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Al, oku! ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Tamam, ver. (Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt kürsüden ayrılarak elindeki
belgeyi Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’ya verdi) BAŞKAN – Sayın
Öğüt… Sayın Öğüt… Sayın Kaya… Sayın
Kaya… Sayın Öğüt… MUSTAFA ENÖZ
(Balıkesir) – Böyle bir üslup yok. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Al! Düzgün konuş! SAFFET KAYA
(Ardahan) – Bu nedir ya? ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Gel buraya… SAFFET KAYA
(Ardahan) – Yeter ya! ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bak, aynı tarih. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Bu kadar ahlaksızlık olmaz ya! ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bu yüksekokul, üniversite değil. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Terbiyesizliğin bu kadarı olmaz ya! ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bakın arkadaşlar, yalancılıkla itham edilmişim. BAŞKAN – Sayın
Öğüt… Sayın Öğüt,
kürsüyü terk ettiniz, lütfen oturur musunuz. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Şimdi, bu yüksekokul… Bakın, okuyorum
şimdi arkadaşlar… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Öğüt…Sayın Öğüt… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, böyle bir usulümüz yok. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Arkadaşlar, bakın, yani burada Ardahan’a üniversiteyle ilgili Sayın
Kaya kanun teklifi vermemiş. BAŞKAN – Sayın
Öğüt, birleşime ara vereceğim. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Ben bunu tenkit ediyorum. Ayıp oluyor yani! Yani, bunu birbirimize… BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 00.37 DOKUZUNCU
OTURUM Açılma
Saati: 00.41 BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Dokuzuncu
Oturumunu açıyorum. 226 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) B)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 3.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ve 29 milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü Güney’in; Bartın Milletvekili Yılmaz
Tunç’un; Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Şinasi Öktem’in;
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan
ve Kemalettin
Aydın’ın; Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili
İlhan Evcin’in; Hakkâri Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in;
Iğdır Milletvekili Ali Güner’in; İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun; Benzer
Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560, 1/540,
1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179, 2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209, 2/214,
2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221, 2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226) (Devam) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Ek madde 102’de
iki önerge vardır, sırasıyla okutacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
226 sıra sayılı yasa tasarısı ve tekliflerinin birinci maddesine bağlı Ek madde
102 nci maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında
geçen “Tunceli” ifadesinin “Munzur” olarak değiştirilmesini arz ederim. Kamer
Genç Tunceli
BAŞKAN – Şimdi en
aykırı olan önergeyi okutup işleme alıyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
226 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1. maddesine bağlı olarak Ek Madde
102’deki “a” bendine “Su Ürünleri Fakültesi” ibaresinden sonra gelmek üzere “eğitim
fakültesinden” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –Katılamıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tunceli’de bir
eğitim fakültesi açılarak ihtiyacın karşılanması hedeflenmiştir. BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
226 sıra sayılı yasa tasarısı ve tekliflerinin birinci maddesine bağlı Ek madde
102 nci maddenin başlığında ve birinci fıkrasında
geçen “Tunceli” ifadesinin “Munzur” olarak değiştirilmesini arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ek madde 102’de geçen
“Tunceli’de Tunceli Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.”
İbaresinde, Tunceli’de “Munzur” adıyla bir üniversite kurulması yolunda bir
önerge verdim. Önergemi izah etmek üzere söz aldım, hepinize saygılar
sunuyorum. Aslında Plan ve
Bütçe Komisyonunda ben Sayın Bakana bunu teklif etmiştim, kendisi “Genel
Kurulda değerlendiririz.” dedi. Şimdi, değerli
milletvekilleri, inanmanızı istiyorum, şu anda Tunceli’de yani “Bu
üniversitenin ismi Tunceli mi olsun veyahut da Munzur mu olsun?” diye bir oylama yapılsa yüzde 95’i Munzur
olarak seçer. Munzur’un
efsanevi, kutsal bir değeri var. Yani yöreden gelen, böyle kutsal, evliya tipi
bir insanın isminden kaynaklanan bir isim. Bundan dolayı da oradan geçen suya
”Munzur Nehri” denilmiş, dağlarına da “Munzur Dağları” denilmiştir. Yoksa başka
hiçbir anlamı yok. Yani böyle geçerse memnun olurum ama takdir sizlerin. Bir de maddenin
üzerinde konuşurken, bu bizim Tunceli’deki o yurt meselesini halletmesini Sayın
Bakandan rica ediyorum. Millî Savunma Bakanlığına verilmiştir 500 kişilik yurt
binası. O zaman TOKİ orada 500 kişilik bir yurt kısa zamanda yaparsa memnun
olurum. Önergemin
kabulünü diliyorum. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. Ek madde 103’ü
okutuyorum: Yalova
Üniversitesi EK MADDE
103-Yalova’da Yalova Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite; a) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Hukuk Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ile Uludağ
Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek
oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Yalova İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesinden, b) Uludağ Üniversitesi
Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve
Rektörlüğe bağlanan Yalova Meslek Yüksekokulundan, c) Rektörlüğe
bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri
Enstitüsünden, oluşur.” BAŞKAN – Madde
hakkında gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yalova
Milletvekili Sayın Muharrem İnce’de. Buyurun Sayın
İnce. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlarken… Normalde bitecekti ama Sayın Başkanımız ve dört partimizin de grup
başkan vekilinin Yalova’nın yarına kalmaması konusunda bu yorgunluklarına
rağmen direnç göstermeleri, kabul etmeleri… Onlara Yalovalılar adına öncelikle
teşekkür ediyorum. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Herkese çiçek getir çiçek. MUHARREM İNCE
(Devamla) – Hepinize çiçek gelecek, söz. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam, tamam. MUHARREM İNCE
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben sadece şunu söylemek istiyorum: Ben bugün
saat 13.00’ten beri buradaki toplantıların daha entelektüel düzeyde olmasını
isterdim. Kusura bakmayın, bu konuda kimseyi incitmeyeceğim bu akşam ama
özellikle akademisyen arkadaşlarımızın burada daha fazla katkı sağlamalarını
isterdim. Yani bir ile
üniversite sadece o ilin ekonomik yaşamı canlansın, ticaret gelişsin diye
üniversite kurulmaz. Dünyanın hiçbir yerinde bir üniversite böyle kurulmaz. Değerli
arkadaşlarım, örneğin şöyle bir tartışma bekledim, onlarca akademisyen arkadaşımız
var burada: Yani bizim üniversite modelimiz ne olacak? Bir yetiştirme ortamı
olarak üniversite bir İngiliz modeli mi? Yani eğitimin ekonomik yaşamda temel
bir görev üstlendiğini kabul eden bir anlayış mı ya da araştırıcılar topluluğu
bir üniversite bir Alman modeli mi? Çünkü Alman modelinde üniversite
araştırıcılar topluluğudur. Ya da toplumun hizmetinde bir üniversite, Amerikan
modeli mi -yani bu modele göre bilim kamu hayatını, kamu hayatı da bilimi
etkiler- ya da entelektüel bir kalıp olarak üniversite, bir Fransız modeli mi
ya da üniversiteyi bir üretim faktörüne dönüştürmek olan bir sosyalist blok
üniversite anlayışı mı? Hangisi, bizim istediğimiz üniversite anlayışı hangisi? OKTAY VURAL
(İzmir) – Türk modeli. MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ben böyle bir tartışmanın bu Mecliste olmasını isterdim. Ne yazık
ki böyle bir tartışma şu ana kadar yapılamadı. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Burada var burada, yarın söyleriz. MUHARREM İNCE
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; üniversiteye girmek isteyen
öğrenci sayısı üniversiteye alınabilecek öğrenci sayısının 3 katıysa ciddi
problemlerimiz var demektir. Neden bu ülkede yükseköğretime talep çok yüksek? Çünkü yükseköğretimin getirisi fazla. Yani burada eğer
gelirin, iş bulma olanaklarının fazla olması söz konusu olmasa, alt gelir
gruplarının istihdamının giderek zorlaşması ya da toplumda masa başı iş
anlayışının gelişmesi olmasa belki bunları tartışmıyor olacaktık. Meslek liselerine
ilgi… Maalesef ideolojik tartışıyoruz: Kat sayı olsun mu olmasın mı? Meslek
liselerinin problemi kat sayı problemi değildir, sizin verdiğiniz diplomanın
değeridir. Diploma ile para arasındaki ilişkiyi diplomanın lehine çekmediğiniz
sürece bu tartışmalar bilimsel olmaktan çıkar, ideolojik tartışmalar hâline
gelir. Yine, bu ülkenin
ne yazık ki bir yükseköğretim politikası yok yani iktidarlar değişince, hatta
iktidarları bırakın bakanlar değiştiğinde aynı partiden, yükseköğretim
politikaları değişebiliyor. Örneğin bu ülke şunu yapmalıydı şu ana kadar: Yeni
bir üniversitenin kurulmasında herkesin üzerinde tartıştığı kriterler
olmalıydı, herkesin üzerinde tartıştığı, herkesin üzerinde anlaştığı ölçütler
olmalıydı, şu şu şu
koşullar sağlandığında üniversite açılır diye. Bunu, AK Partili de CHP’li de
MHP’li de DTP’li de DSP’li de herkes bu kriterleri, bu ölçütleri bilmeliydi. Bunları ortaya
koymalıydık biz. Ne yazık ki bunların hiçbirisi yapılamadı. Değerli
arkadaşlarım, yine bizim tartışmamız gereken bir başka konu, üniversiteye giriş
sistemini tartışmalıydık biz. Yani, şimdi sorun çözülecek mi? Bir elli tane
daha üniversite açsak sorun çözülecek mi? Hayır, çözülmeyecek. Bu, teşekkür
etmiyorum anlamına gelmez. O teşekkürümü konuşmamın sonunda yapacağım. Ama, üniversiteye giriş sistemini, ne yazık ki, altı yıldır
milletvekiliyim ben, bir kez olsun tartışmadık. Değerli
arkadaşlarım, yine, bizim okullarımız bir diploma veriyorsa, mutlaka bunun
toplum yaşamında bir karşılığı olmalıdır, o diplomanın bir karşılığı olmalıdır.
Bana şunu söyler misiniz: Bu ülkede sosyoloji bölümünü bitirenler sosyoloji
öğretmenliğinden başka ne iş yapabilirler? Bunun hangi karşılığı vardır? Ne
yazık ki, bunları biz hiçbir zaman tartışamadık. Türkiye, elli
yıldır vatandaşlarının yükseköğrenim sorunlarını çözemiyor. Ülkemizin geri
kalmışlığı ovalarımızın, madenlerimizin, dağlarımızın, tarlalarımızın,
toprağımızın geri kalmışlığından değil ki; ülkemizin geri kalmışlığının nedeni,
insanımızın yeterince eğitilmemiş oluşudur. Birleşmiş Milletler uzmanlarına
göre bir ülkenin kalkınmışlığının üç tane ölçütü var. Bunlardan
birisi yaşam süreleri. Biz, Avrupa Birliği ülkelerine göre on yıl daha
az yaşıyoruz, 7 kez az kazanıp, 6 kat az tüketiyoruz. Gayrisafi millî hasıladan kişi başına pay bu şekilde. Her kademedeki
okullaşma oranlarımız düşük. Tarımımız verimsiz. Sanayi, vergi oranları ve
enerji maliyetleri yüzünden -çok yüksek- gelişemiyor. Turizm, yeterli yetişmiş
elemanımız olmadığı için ucuza satılıyor. Madenlerimizi, yeterli uzmanımız
olmadığı için, katma değer üretmeden ham olarak ihraç ediyoruz ve bu nedenle vergi
gelirlerimiz düşük. Bugün, Amerika
Birleşik Devletleri’nde 550 bin yabancı öğrenci var ve 160 milyar dolar gelir
sağlıyor ABD. Bizim yurt dışındaki öğrenci sayımız 70 bin, 2 milyar dolar
paramız buraya gidiyor ve yine Dünya Bankası verilerine göre, yurt dışında en
fazla öğrencisi olan on birinci ülkeyiz biz. İşte böyle bir ortamda dokuz
devlet, iki vakıf üniversitesi kuruyoruz. Peki, Türkiye
Batı uygarlığını, Batı’ya çevirdiği yüzünü geçici bir istek olarak mı, yoksa
bir devlet politikası olarak mı belirledi? Köy enstitüleri, öğretim birliği,
karma eğitim, yeni Türk harfleri, 1933’teki üniversite reformu, bütün bunları
cumhuriyeti kuranlar öncelikli sorunun eğitim olduğunu görerek yaptılar.
1923’teki, bu ülkedeki okur oranı 4,7’dir, okuryazar oranı daha da düşüktür.
Yani o gün 5 bin okul, 360 bin öğrenci var; bugün 44 bin okulumuz var, 15
milyonun üzerinde öğrencimiz var ama yüzde 12 de işsizimiz var. 1923’te şark
çıbanı en büyük sorunumuz ama bugün en büyük sorunumuz da yüzde 12 oranındaki
işsizlik. Yani, bu insanlar Haymana’nın buğdayını Sivas’a, Kayseri’ye develerle
taşıyorlardı, 1923’ten sonra yapılan demir yollarıyla onları oraya taşıdılar.
Ülkenin her yanını inşa etmeye çalıştılar. Peki, bugün
geldiğimiz noktada durum nedir şimdi ona bakacağız. Yüksek nitelikli insan
gücünü nasıl oluşturacağız? Yüksek nitelikli insan gücünü oluşturduğumuzda
ülkenin rekabet gücünü nasıl artıracağız? Ben bunların burada gerçekten
entelektüel bir ortamda tartışılmasını isterdim. Ne yazık ki bu eksikliği
görüyorum gecenin bu saatinde. Sıfır nüfus
artışıyla bir Avrupa Birliği var karşımızda. Refahı yüksek insanlar bilime
gerekli değeri vermez. Bilim özveri ve sabır ister. Avrupa Birliği refah düzeyi
çok yüksek olduğu için, işte, bilimden bu yüzden kopuyorlar ve Avrupa Birliği
bunu nereden kapatmaya çalışıyor? Eski Doğu bloku
ülkelerinden bu insan gücünü, bu bilim insanlarını, özveri ve sabır isteyen
işleri buradan kapatmaya çalışıyorlar. Türkiye engellere
karşın bilgi üreten bir toplum. Avrupa Birliği ise bu bilgiyi teknolojiye
çeviren bir toplum. Türkiye
yeteneklerini kaybetmemesi için mutlaka yeni düzenlemeler yapmalıdır. İyi
insan, iyi yurttaş yetiştirmek yetmez. Girişimci, demokrat, gelişimci,
sorgulayan ve ulusal hedefleri olan yurttaşlar yetiştirilmelidir, Türkiye
bunları tartışmalıdır. Yoksa “Şu kadar derslik yaptım, bu kadar bilgisayar
aldım, bu kadar öğretmen aldım.” tartışmasının ötesine geçmelidir. Ulusal
hedefleri olan, demokrat, girişimci, gelişimci yurttaşları nasıl yetiştiririm
diye bunları tartışmalıdır. Nedir bizim
eğitim sistemimizin sorunları? Kaynakların yeterli olmayışı,
bu hepimizin malumu. Okul öncesi ve yükseköğretimde okullaşma
oranlarının düşüklüğü. Öğretmenlere yönelik hizmet içi
eğitimin yetersizliği. Büyük şehir, şehir, kır arasındaki eğitimin niteliğindeki
farklılıklar. Ders araç, gereç, donanım eksikliği, bunları çoğaltmak mümkün,
bunları hepimiz biliyoruz. Peki, bizim
avantajlarımız neler? Amerika’ya göre, Avrupa Birliğine göre, Çin’e göre,
Hindistan’a göre avantajlarımız neler? Bilişim teknolojilerine ve yeniliklere
açık genç bir nüfusumuz var. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız. MUHARREM İNCE
(Devamla) – Yurt dışında çalışmakta olan belli konularda uzmanlaşmış Türk iş
gücü var. Dayanışmacı bir sosyal yapının varlığı var. Bütün bunlar
ortadayken nedir bizim dezavantajlarımız? ARGE’yle
ilgili yetersizlikler, düşük nitelikli meslek eğitimi, altyapı eksikliği, her
yaşta eğitim seferberliğinin olmayışı, uzun vadeli düşünce eksikliği, nüfus
artış hızının yüksekliği, tarımda çalışan nüfusun fazlalığı, beyin göçü, kırdan
kente plansız göç. Bunlar da bizim dezavantajlarımız. Peki, nasıl
olacak 21’inci yüzyılda, yani bizim milletvekilliğinden ayrıldığımız günlerde,
hepimiz emeklilik günlerini yaşarken kim başarılı olacak bu yeryüzünde? Bir:
Hızlı gelişime uyum sağlayabilen, insanını bu şekilde donatan, bilgiyi
üretebilen, erişebilen, kullanabilen ülkeler başarılı olacak. Var olan
kaynaklar değil, yaratılan, üretilen kaynaklar gelişmeyi sağlayacak. Ucuz iş
gücünüzün ya da doğal kaynaklarınızın olması rekabet avantajı size
sağlamayacak. Uzmanlaşan dünya piyasalarına açılan, üretim teknolojilerini
geliştiren bu ülkeler rekabette avantajlı olacaklar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Teşekkür de edemedin daha. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnce. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Teşekkür konuşması diye çıktın... BURHAN KUZU
(İstanbul) – Hükûmete teşekkür et. BAŞKAN – Önergede
edecek. MUHARREM İNCE
(Devamla) – Önergede edeceğim, peki. Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın İnce. Gruplar adına
ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın
Necati Özensoy’da. Buyurun Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 226 sıra sayılı kanunun ek 103’üncü maddesi, Yalova’ya üniversite
kurulmasıyla alakalı konuda grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Yalova
Milletvekilimiz Muharrem Bey konuyu daha çok entelektüel boyutta aldı,
Yalova’dan hiç bilgi vermedi ama ben Bursa Milletvekili olarak biraz Yalova’dan
bilgi vermek istiyorum öncelikle. Yalova,
bildiğiniz gibi daha önce İstanbul’a bağlı bir ilçeydi. İstanbul’a bağlı ilçe
olduğunda hiç kimse İstanbul’la bağlantısını pek kuramıyordu. Yalova’yı
bilmeyenler “Nasıl bir bağlantısı var, niye İstanbul’a bağlı?” diye hep
sormuşlardır. Tabii, Yalova’nın kendine has bir özelliği vardı. Biz Bursalı
olarak hep bunu biliyor idik. Bazıları da “Bursa’ya mı bağlı?” diye
soruyorlardı. Ama il olma noktasındaki en çok hak eden ilçelerden biri olan
Yalova sonunda il oldu, kendi kimliğine böylece kavuşmuş oldu. Tabii ki
Yalova’ya en yakın il olarak sınırı olan Bursa’yla da iç içe olan bir ilimiz.
Bu konuda, kurulan üniversitenin şu andaki mevcut iktisadi ve sosyal bilimler
yüksekokullarının Uludağ Üniversitesine bağlı olması da bunu gösteriyor. Yalova ili de
Bursa gibi devamlı göç alan bir ilimiz. Nüfus yapısı büyük
bir ölçüde Karadeniz kökenli ve Balkan göçmeni vatandaşlarımızdan oluşmakta. Son
dönemde Doğu ve Güneydoğu’dan da göçlerin gelmesiyle hayli kalabalık bir
noktaya geldi ancak yaşadığımız 17 Ağustos depremi, o acı olayla birlikte bu
göç bir ölçüde azaldı. Ancak o acı, Yalova’da ve çevresinde hâlâ unutulmuş
değil. İlin toplam
nüfusu, adrese dayalı son nüfus kayıt sistemi sonuçlarına göre 181.758 olarak
görünmekte. Yine, Yalova’da
bahsettiğimiz İktisadi İdari Bilimler Fakültesi ve Uludağ Üniversitesine bağlı
Yalova Meslek Yüksekokulunda okuyan öğrenci sayısı şu anda 1.527 olarak
gözüküyor. Yine, Yalova’ya
giderseniz orada yeşil, mavi turizm yollarını, Termal’ini, Çınarcık’ını;
yine, özellikle Karamürsel, Gölcük, İzmit yolunda kurulan sanayi tesislerini
görürsünüz, büyük devasa tesisleri görmekte sıkıntı çekmezsiniz. İlde plastik,
tekstil, elyaf, mermer, kimya, dondurulmuş gıda, kâğıt ürünleri, ambalaj ve
otomotiv yedek parçası konusunda üretim yapan tesisleri bulunmakta. Gerçekten,
Termal’e gitmeyenleriniz varsa, Termal’e gitmenizi ve oradaki o doğanın
güzelliğini ve yine o bülbül seslerini dinlemenizi isterim, tavsiye ederim.
Termal’de Meclisin tesisleri de var, oraya da gidebilirsiniz, gayet güzel
konaklayabilirsiniz. Yine, Yalova’nın
yıllık nüfus artışı yüzde 10,8 olarak görünmekte, nüfus yoğunluğu da
kilometrekareye 215 kişi olarak düşmekte. Bu yoğunluk, Türkiye ortalaması 90
kişi olarak düşünüldüğünde, Türkiye ortalamasının 2,5 katına tekabül
etmektedir. Yine, Yalova,
biraz önce ifade edildiği gibi, seracılık yani çiçekçilik ve süs bitkileri
anlamında Türkiye’nin yüzde 25’ini üreten bir ilimiz. Sanayide, tekstilde,
kimya, kâğıt gibi konularda da hayli üretimleri yüksek olan bir ilimiz. Yine, Erciyes
Üniversitesinin yaptığı bir araştırmada “Sosyoekonomik göstergeler açısından
illerin gelişmişlik düzeyinin karşılaştırmalı analizi” adlı makalede, Yalova
ili, eğitim göstergeleri açısından 81 il içinde dördüncü sırada, ilk ve
ortaöğretim okullaşma oranı açısından birinci sırada gözüküyor. Sağlık
göstergeleri açısından da yetmiş yedinci sırada gözüküyor. Şimdi, bu konuya
gelmişken şunu ifade etmek isterim: Burada, Yalova’da kurulacak üniversitede,
görüştüğümüz kanun çerçevesinde, bir tıp fakültesi yok, ancak Yalova
milletvekillerimizin verdiği teklifte, Yalova’nın da ihtiyaçları dikkate
alınarak, tıp fakültesinin de olması söz konusu. Zannediyorum, biraz sonra bir
önerge de Yalova Milletvekilimiz bu konuda verecek. Ben, bu konuyu şu
açıdan değerlendirmek istiyorum: Yani, komşu ilin bir milletvekili olarak,
Bursa’da daha önce de dört yıl il başkanlığı yapmış birisi olarak, Yalova’yla
sürekli ilişkileri olan birisi olarak, Yalova’nın bu konudaki çektiği
sıkıntıları da bizzat yaşayan birisi olarak, tıp fakültesinin gerçekten ne
kadar zaruri olduğunu bilen birisi olarak bu kürsüden ifade etmek istiyorum.
Çünkü, özellikle Yalova’da bir tıp
fakültesinin olmaması, ihtisas hastanelerinin olmaması, sürekli hastaların,
orada iyileşmekte sıkıntı çekenlerin veya acil hastaların sürekli Bursa’daki
hastanelere sevk edildiğini ve bu sevk sırasında da bizlerden yardım talep
ettiklerini bildiğimden dolayı, bu tıp fakültesinin de sağlık hizmetleri
noktasında Yalova’ya hizmetler vermesi açısından da son derece faydalı olacağı
kanaatindeyim. Tabii ki
Yalova’da kurulacak tıp fakültesi veya bu üniversite, sadece bahsettiğimiz 180
bin kişi değil, çevresinde olan İznik, Orhangazi gibi Bursa’nın ilçelerine veya
İzmit’e kadar gidersek Karamürsel, Gölcük’e kadar olan ilçelere de hizmet
edecek konumda olacaktır. Bu noktada da bütün bunların değerlendirilip, eğer
gerçekten böyle bir önerge gelirse, bu önergenin de değerlendirilmesini ve buna
da destek olacağımızı ifade etmek istiyorum. Tabii, burada
bütün bunlar konuşulurken en son konuşmayı yapan Muharrem Bey’in söylediklerine
de katılmamak mümkün değil. Burada yapılan tartışmalar gerçekten sadece iller
bazında değerlendirilip illerin milletvekillerinin teşekkür konuşmalarından
ziyade, biraz daha entelektüel boyutta, üniversitelerin ne durumda olduğunu da
içine alan konuşmalar yapılmalıydı. Yine, geçmişte
yapılan üniversiteler de göz ardı edilmemeliydi. Şimdi baktığımızda, bu kurulan
üniversiteleri, son dönemde bahsedilen üniversitelerin hepsini topladığımızda
bir gerçek var. Herhâlde bir ODTÜ veya bir Hacettepe veya herhangi köklü bir
üniversite kadar şu anda toplamının yerini tutabileceği kanaatinde değilim.
Kaldı ki geçmişte bu üniversiteler, köklü üniversiteler Türkiye’de kurulmamış
olsaydı, bugün bu üniversiteleri kuracak öğretim kadrolarını bulmakta elbette
güçlük çekecektik. Yine, ben, 1946
yılında kurulan Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Mühendisliği bölümünden
mezun olan biri olarak, bu üniversitelerin nasıl kurulduğunu ve hep dershane
isimlerinin de yabancı isimler olduğunu bildiğimden dolayı, o dönemde
üniversitelerin hangi şartlarda kurulduğunu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra
Almanya’dan kaçan bazı bilim adamları tarafından kurulduğunu biliyorum.
Dolayısıyla çok zor şartlarda kurulan üniversitelerin bugünlere gelip,
altyapısı hazırlanıp bugün artık eğitim kadroları da daha rahat bir şekilde
oluşacak. Ancak ciddi anlamda kaynak yetersizliğiyle bu üniversitelerin gerçek
anlamda eğitime, üniversitenin gerçek misyonuna hizmet
etme noktasında sıkıntılar yaşandığını da biliyorum. Ben, yine son
olarak… Üniversiteler kurulur. Elbette, bu üniversitelerin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) - …veya yapılan kanunların hep bir ihtiyaçtan doğduğunu, bir
gerekçesi olduğunu da bilen bir insanım. Belki bilmeyenleriniz vardır ama benim
mezun olduğum fakülte yine bir ihtiyaçtan kaynaklanmış, ama şöyle bir ihtiyaç:
Rahmetli Erdal İnönü fizik mühendisi olmak istediğini söylemiş ailesine. O
günlerde de Ankara’da fizik mühendisliği bölümü yokmuş. Mevhibe Hanım da oğlunu
İstanbul’a göndermek istememiş. Onun da yüzü suyu hürmetine bizim fakültemiz
kurulmuş. Bu da bir ihtiyaçtan ama güzel bir ihtiyaç, iyi bir anekdot. Biz de rahmetli Erdal İnönü’nün sayesinde kurulan
bir fakülteden mezun olduk. Bu anlamda Türkiye’de her türlü üniversitede, her
türlü konuda emeği geçen, bugüne kadar eğitime hizmet eden herkese
teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sağ olun,
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özensoy. Şahıslar adına
ilk söz Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak’a ait. Sayın Uzunırmak… Yok. İkinci söz Yalova
Milletvekili Sayın İlhan Evcin’e ait. Buyurun Sayın
Evcin. (AK Parti sıralarından alkışlar) İLHAN EVCİN
(Yalova) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan 226 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumu Teşkilatı Kanunu Tasarısı’nın Yalova
Üniversitesiyle ilgili ek 103’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Gecenin bu ilerleyen saatinde sizleri saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. Yalova
Milletvekilimiz ve Bursa Milletvekilimiz Yalova hakkında gerekli bilgileri
verdi. Aynı konulara girmeden kısaca bir konuşma yapıp sizlerin daha fazla
vaktini almak istemiyorum. Yalova’mız,
Armutlu Yarımadası’nın kuzeyinde, Marmara Denizi kenarında kurulmuş bir ilimiz.
Kuzeyinde İstanbul, doğusunda Kocaeli, güneyinde Bursa ili bulunmaktadır. Ekonomisi, genel
anlamda temel olaraktan, tarım sektöründe çiçekçilik ve seracılık, sanayi
sektöründe tekstil, kimya, kâğıt gibi alanlar ile turizm sektörüne
dayanmaktadır. İlimizin eğitimle
ilgili bilgilerini biraz önce Bursa Milletvekilimiz verdi, ben aynı konulara
girmeyeceğim. Yalova ilimizde okullaşma oranı yüzde 100 mertebesine yakındır.
Bunun sonucu olarak da okul başarı oranı Türkiye’de yüzde 99 seviyesindedir. Eğitim öğretimde
fiziki altyapısı, okullaşma oranıyla diğer illerle kıyaslandığında üst
sıralardadır. Hâlihazırda
ilimizde, Uludağ Üniversitesine bağlı olarak faaliyet gösteren Yalova İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi ile Yalova Meslek Yüksekokulunda öğrenci
kapasitemiz 1.527’dir. Bu da okullaşma oranı ve ekonomik göstergeler itibarıyla
üst düzeyde olan bir il için arttırılması gereken bir rakamdır. Yalova’da
açılacak üniversite, çevresel özellikler, iklim, ulaşım ve kültürel değerler
dikkate alındığında hızla büyüyüp gelişecek ve bilim hayatına büyük katkılar
sağlayacaktır. Bugün, diğer dokuz ille beraber Yalova’mızda da bir sevinç
vardır. Üniversitemiz, inşallah, birazdan sizlerin oylarıyla hayata geçecektir.
Bu vesileyle,
bizlere bu büyük sevinci yaşatan öncelikle Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan’a, Millî Eğitim Bakanımıza, bakanlarımıza, Komisyonumuzun Değerli
Başkan ve üyelerine ve siz değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkürlerimi ve
saygılarımı sunuyorum. Yalova ve diğer sekiz üniversitenin milletimize ve
ülkemize hayırlı olması temennisiyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Evcin. Bir önerge
vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 1. Maddesine bağlı Yalova Üniversitesi başlıklı Ek Madde
103’te bulunan Hukuk Fakültesi ibaresinden sonra gelmek üzere “Tıp Fakültesi”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
milletvekilleri, evet, bu turda teşekkür edeceğim ve Yalova hakkında birkaç
bilgi vermek istiyorum sizlere. Değerli
arkadaşlarım, Atatürk’ün Yalova’ya geldiği ilk tarih 19 Ağustos 1929’dur, son
ayrıldığı tarih 1 Şubat 1938’dir. Bu süre içinde Yalova’da geçirdiği gün sayısı
330 gündür. Yani dokuz yılın bir yılını Yalova’da geçirmiştir. Yalova’nın önemi
şuradandır: Atatürk’ün yazlık başkentidir Yalova. Cumhuriyetin temel kurumları,
Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu; çok partili yaşama geçişin temelleri,
bunların hepsi Yalova’da atılmıştır. Bugün termal,
tarihtir, doğadır, Bizans’tır, Osmanlıdır, Atatürk’tür, kaplıcadır, şifadır.
Bütün bunları bünyesinde barındırır. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Kaymakamı… MUHARREM İNCE
(Devamla) – Kaymakamı size gönderdik. Üç büyük kente
bir saat mesafededir. Bugün, Yalova Üniversitesinin öğretim üyesi bulma
sıkıntısı yoktur. Bursa’dan, İstanbul’dan, Kocaeli’den
her ile bir saat mesafededir. Değerli
arkadaşlarım, ben öncelikle tabii ki Hükûmete, Sayın
Başbakana, Sayın Millî Eğitim Bakanına, Valimize, geçmiş dönem milletvekilimiz
Sayın Şükrü Önder’e, ondan önceki milletvekilimiz Yaşar Okuyan’a,
Hasan Sunay’a, rahmetli Cevdet Aydın’a, bütün milletvekillerimize, belediye
başkanlarımıza, muhalefete, MHP’ye, DTP’ye, CHP’ye,
AKP’ye, hepsine teşekkür ediyorum, çok teşekkür ediyorum. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Milletvekillerine, grup başkan vekillerine de… MUHARREM İNCE
(Devamla) – Tabii ki. Sizlere, Sayın
İlhan Evcin’in adına da Valimiz adına da benim adıma
da hepinize bir Yalova çiçeği gelecek, ondan yana hiç kuşkunuz olmasın. Artık
Termal’e geldiğinizde de milletvekili tesislerinden gönül rahatlığıyla
yararlanabilirsiniz, oy birliğiyle oy kullandınız. TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) – Her hafta geliriz. MUHARREM İNCE
(Devamla) – Parayı kendiniz ödersiniz. Öyle her hafta uğraşamayız. Değerli
arkadaşlarım, burada yalnız beni korkutan bir şey var. Sayın Millî Eğitim
Bakanı akşamüzerindeki görüşmelerde şöyle bir şey dedi: Rektörlük binasını Dinçkök ailesine yaptıracağını söyledi. Tamam, güzel,
yaptırsın. Fakat Yalova’da bir termik santral kurulmak isteniyor sayın
milletvekilleri. Eğer termik santralin karşılığında rektörlük binası
yapılacaksa vallahi bu rüşvettir, kimse kusura bakmasın. Yüzde 60’ı ormanlarla
kaplı bir kentte termik santral olur mu, bunun takdirini de size bırakıyorum. İLHAN EVCİN
(Yalova) – Sayın Vekilim, termik santral var zaten. MUHARREM İNCE
(Devamla) - Takdiri size bırakıyorum. Yalova’da bu olmamalıdır. TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) – Enerjiye ihtiyaç varsa olur. MUHARREM İNCE
(Devamla) - Ben takdiri size bırakıyorum. Takdiri Yalovalılara bırakıyorum. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yalova’da asla olmamalıdır, o fauna
bozulmamalıdır. MUHARREM İNCE
(Devamla) - Yalova’nın doğası, tarihi bozulmamalıdır. Yalova’ya bu çok büyük
zarar verecektir. Ben bu noktada uyarı yapmak için, Meclis kayıtlarına geçmek
için bunları sizlerle paylaşmak istedim. Değerli
arkadaşlarım, Yalova, cumhuriyetin ilk yıllarından 1950’lere kadar, hatta
1970’li yılların sonuna kadar Türkiye’nin gözbebeği bir kentti. Yalova’nın en
büyük dezavantajı ne oldu biliyor musunuz? Türkiye’de Çınarcık varken Bodrum
yoktu, Marmaris yoktu, Alanya yoktu, Datça yoktu, Çınarcık vardı. Ama Türkiye
en kötü kentleşmesini Çınarcık’ta yaşadı. Çünkü
kentleşme bilinci yoktu, çevre bilinci yoktu. Bunlar yoktu 60’lı, 70’li
yıllarda ve Yalova’nın ne yazık ki bazı konularda canına okuduk, okundu. Biz
çocuktuk o zaman. Başkaları okudu, siz de yoktunuz. Ama,
bugün Yalova’ya yeniden kötülük yapmayalım. Yalova’ya bir rektörlük binası iki
sene geç olsun, rektör bey de biraz kenarda bir yerde otursun. Devlet-millet el
birliğiyle de yapılır bunlar. Bir rektörlük binası yapacağız diye Yalova’ya
termik santrali sokmayalım diyorum. Sabrınızı daha fazla zorlamak istemiyorum. Tekrar tekrar, bu akşam başta Sayın Oktay Vural’a, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, Sayın Mustafa Elitaş’a,
Sayın Demirtaş’a, hepsine çok teşekkür ediyorum.
Gerçekten, aslında 12’de… Sayın Başkanım, tabii ki size, size ısrarla ve
ısrarla teşekkürlerimi sunuyorum. Hayırlı uğurlu olsun. Sayın Bakan, altı
yıldır burada sizi eleştirmeden bu kürsüden ayrılıyorum, biraz üzgünüm ama
bugün hiç eleştirmedim sizi. Sayın Bakana da teşekkür ediyorum. Yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnce. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 01.18 ONUNCU
OTURUM Açılma
Saati: 01.21 BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Onuncu
Oturumunu açıyorum. 226 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için 22 Mayıs 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 01.22 |
|