DÖNEM: 23                                                                                CİLT: 21                                                                                                                                                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

107’nci Birleşim

21 Mayıs 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, Dünya Süt Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya köylüsünün durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, gündem dışı konuşmaların yapıldığı oturumlarda ilgili bakanların bilgilendirmek üzere Genel Kurulda bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanının bu birleşimde Bakanlığıyla ilgili yapılan gündem dışı konuşmaları sonraki birleşimlerde cevaplandıracağına ilişkin açıklaması

3.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bir önceki oturumda başlanmış bir kanun tasarısının görüşmelerine, birleşime verilen aradan sonra devam edilmek üzere tekrar başlanırken Hükûmetin yerinde olmaması hâlinde, tasarının görüşmelerinin bir sonraki birleşime ertelenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bir önceki oturumda başlanmış bir kanun tasarısının görüşmelerine, birleşime verilen aradan sonra devam edilmek üzere tekrar başlanırken Hükûmetin yerinde olmaması hâlinde, tasarının görüşmelerinin bir sonraki birleşime ertelenmesi gerekirken ertelenmeyip usul hatası yapıldığına ilişkin açıklaması

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/121) (S. Sayısı: 158)

2.- Mersin Milletvekili Ali Er’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/122) (S. Sayısı: 159)

3.- İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/123) (S. Sayısı: 160)

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/124) (S. Sayısı: 161)

5.- Şanlıurfa Milletvekili Müfit Yetkin’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/125) (S. Sayısı: 162)

6.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/126) (S. Sayısı: 163)

7.- İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/127)      (S. Sayısı: 164)

8.- Eskişehir Milletvekili Kemal Unakıtan’ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/128) (S. Sayısı: 165)

9.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/129) (S. Sayısı: 166)

10.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/130) (S. Sayısı: 167)

B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219)

2.- Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/533) (S. Sayısı: 133)

3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ve 29 milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü Güney’in; Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza                  Yalçınkaya’nın; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Şinasi Öktem’in; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve Kemalettin Aydın’ın; Şırnak Milletvekili                 Abdullah Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili İlhan Evcin’in; Hakkâri Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in; Iğdır Milletvekili Ali Güner’in; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560, 1/540, 1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179, 2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209, 2/214, 2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221, 2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226)

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- Fransız Senatosu Avrupa Birliği Komisyonundan bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/435)

2.- Cezayir Ulusal Halk Meclisi Başkanı Abdelaziz Ziari ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/436)

3.- Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilik Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/437)

B) ÖNERGELER

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/626) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/49)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir şirketin Güllük Körfez’inde yaptığı deniz dolgusuna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/2707)

2.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, II. Ulusal Sağlık Kurultayının finansmanına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/2797)

3.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/2909)

4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, TRT personel ve yayın politikasıyla ilgili bazı hususlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/3021)

5.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, TRT’deki atama ve görevlendirmeler ile bir programa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/3081)

6.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, kuru gıda fiyatlarındaki artışla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/3091)

7.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas’ta kiralanan hazine arazisindeki ağaç kesimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/3121)

8.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, merkez teşkilatı kadrolarına yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/3152)

9.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT haber müdürlüklerinde sözleşmeli olarak göreve başlatılan kişilere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/3153)

10.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, hac organizasyonunda meydana gelen aksaklık ve mağduriyetlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/3169)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı.

 

Birinci ve İkinci Oturum

Oturum Başkanı ve TBMM Başkanı Köksal Toptan, 19 Mayısta başlayan, kanununda belirtilen yerlerde sigara içme yasağına uyan milletvekillerine teşekkür eden bir konuşma yaptı.

Mersin Milletvekili Vahap Seçer, 2008 yılı hasat döneminin başlamasına ve üreticilerin beklentilerine,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kütahya ilinin ulaşım ve istihdam sorunlarına,

Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu, Doğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve ekonomik yapısına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

15/5/2008 tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 15/5/2008 tarihli 105’inci Birleşiminde okunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki (11/3) esas numaralı gensoru önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına; Anayasa’nın 99’uncu maddesi gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 20/5/2008 Salı günkü birleşiminde yapılmasına; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 72 ve 65’inci sıralarında yer alan 226 ve 214 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin bu kısmın 3 ve 5’inci sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 20/5/2008 Salı ve 21/5/2008 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; Genel Kurulun 20/5/2008 Salı günkü birleşiminde 15.00 - 21.00, 22/5/2008 Perşembe günkü birleşiminde 13.00–21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ve 21/05/2008 Çarşamba günkü birleşimde ise Genel Kurulun saat 13.00'te toplanarak gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının üçüncü sırasına alınan 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Sabah gazetesi ile ATV televizyonunun satış ihalesinde ve ihale bedelinin finansmanında bir grubun lehinde etkin rol alarak yetkisini kötüye kullandığı iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/3) gündeme alınıp alınmamasına ilişkin ön görüşmesi tamamlandı; istem üzerine yapılan açık oylama sonucunda, önergenin gündeme alınması kabul edilmedi.

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin yapmış olduğu konuşmada geçen bir ifadesini,

Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, yapmış olduğu konuşmada geçen bir ifadesini, yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle,

Düzeltmek için birer açıklamada bulundular.

Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz, Giresun Milletvekilleri Nurettin Canikli ve Murat Özkan’ın, konuşmalarında şahsına sataştıkları iddiasıyla bir konuşma yaptı.

Saat 18.58’de toplanmak üzere ikinci oturuma 18.45’te son verildi.

 

 

Köksal TOPTAN

 

 

 

Başkan

 

 

 

 

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Adana

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Üçüncü Oturum

 

Sayıştayda boş bulunan üyelikler için yapılan seçimler sonucunda Sema Ertem, İsmail Gever, Zekeriya Yalçınkaya, Halil İbrahim Düzenli, Mehmet Bağcaz, Burhan Tokcan, H. Cavit Erdoğan, Erol Akbulut, Mustafa Çiçek, Rafet Doğan, Basri Yılmaz ve Yakup Güneri’nin seçildikleri açıklandı.

21 Mayıs 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.51’de son verildi.

 

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Adana

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.:150

II.- GELEN KÂĞITLAR

21 Mayıs 2008 Çarşamba

Teklifler

1.- Çorum Milletvekili Agah Kafkas ve 6 Milletvekilinin; 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/240) (Avrupa Birliği Uyum ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.5.2008) 

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ve 16 Milletvekilinin; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/241) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.5.2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 Milletvekilinin, demir-çelik fiyatlarındaki artışın inşaat ve imalat sektörlerine etkisinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/185) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/05/2008)

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 Milletvekilinin, Ergene Çevre Düzeni Havza Planı çerçevesinde yaşanan gelişmelerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/186) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/05/2008)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Tokat ilinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/187) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/05/2008)

 

21 Mayıs 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

 

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşimini açıyorum.

 

III.- YOKLAMA

 

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                       

 

Kapanma Saati: 13.05

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.18

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklamayı başlatıyorum. 

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Dünya Süt Günü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu’ya aittir.

Buyurun Sayın Koyuncu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, Dünya Süt Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Beslenmemize, sağlıklı nesillerin büyümelerine, istihdama, sanayiye kaynak olan sütün oldukça meşakkatli şartlarda üretimini yapan, bizlere ulaştıran değerli üreticilerimizin ve milletimizin Dünya Süt Günü’nü kutluyorum.

Süt, hayvancılık faaliyetinin en önemli ürünü olup sadece üreticilerin değil, tüm insanların yaşamının temel taşıdır. Özellikle hayvansal protein kaynağının ana maddesi olan sütün yaşamın her devresinde düzenli tüketilmesi sağlıklı bir toplumun oluşmasının garantisidir.

Bugün gelişmiş tüm ülkeler, 0-12 yaş grubu çocukların süte ulaşmasının önündeki tüm engelleri kaldırmış ve bu politikaların sürdürülebilirliğini kamu görevi kabul etmiştir. Süt üretimi ve tüketimi sadece gelişmiş ülkelerde değil, gelişmekte olan tüm ülkelerde de özel önemde ele alınmaktadır. Son yıllarda sektöründe Çin yüzde 18, Arjantin yüzde 7, Brezilya yüzde 8 büyümüştür. Rusya Federasyonu ve Çin, ülkedeki 0-2 yaş arasında her çocuğun düzenli süt tüketimini zorunlu hâle getirmiştir. Dolayısıyla,  süt ve gıda maddelerine güvenli erişim her ülkenin ulusal politikası hâline gelmiştir. Gelişmiş ülkelerin güvenli gıdaya erişim noktaları, politikaları uluslararası ticaret kavgalarına, hatta savaşlara bile neden olmaktadır.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu gerçekler sonucu önümüzdeki yıllarda tarımsal ve hayvansal besin maddelerinin stratejik konumları daha fazla hissedilecek ve ülkeler arasında karşı politik ve ekonomik bir silah olarak kullanılabilecektir.

Ülkemiz ulusal politikalarını, özellikle süt sektöründeki politikalarını bu çerçevede değerlendirmiş, üretici, tüketici ve sanayici gibi tarafları bir araya getirerek uluslararası politikalardan daha az etkilenecek bir hayvancılığın geliştirilmesi modelini ortaya koymuştur. Bu model ile daha fazla süt üretmek için hayvan ıslahını, hayvanlarla mücadeleyi, kaliteli kaba yem bitkileri ekilişini, elde edilen ürünlerin hijyenik koşullarda pazarlanmasını ve kayıt altına alınmasını, ürünlerine maliyetlerine göre teşvik primi verilmesini sağlamıştır.

Son altı yılda uygulanan politika ile kayıtlı süt miktarı 2,8 milyon tondan 5,4 milyon tona çıkarılmıştır. Süt üretimini arttırmaya yönelik yeni işletmelerin açılmasının önündeki faiz yükü de azaltılmıştır. Elbette on yıllar boyunca sürekli geriye giden, sürekli bozulan, sürekli tahrip edilen hayvancılığın geliştirilmesi ve elde edilen ürünlerde artış sağlanması, kuşkusuz belli bir zaman dilimi içerisinde olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süt sektöründe zaman zaman sorunlar yaşanmakta ve üretici artan yem fiyatları karşısında süt fiyatlarının düşmesinin önüne geçilmesini, sanayici her dönemde hijyenik koşullarda süt temin etmeyi talep etmektedir. Bu sorun ciddi bir sorundur. Çözümü noktasında Hükûmetimiz önemli çalışmaları ortaya koymaktadır.

Mevsimsel faktörlere bağlı olarak süt üretiminin artışıyla azalan süt fiyatlarının dengelenebilmesi için mutlaka üretim planlamasının yapılması şarttır.

Bakanlıkça üzerinde çalışılan ve önümüzdeki günlerde yönetmeliği yayınlanacak olan ve yönetiminde tüm kesimleri eşit temsil eden Süt Konseyinin kurulmasıyla, süt arz fazlalığı ve azlığı durumunda konseyin alacağı kararlarla süt fiyatlarına bir denge gelecektir.

Ayrıca, Bakanlık, bundan önce hayvancılık kararnamesi yayınlamıştı ve bu hayvancılık kararnamesinde süt teşvik primi ortadan kaldırılmıştı. Bugünlerde yapılan bir son değişiklikle -Bakanlar Kurulunda şu anda değişiklik gerçekleşiyor- süt teşvik primine de devam edileceğini buradan hem değerli üreticilerimize hem de değerli milletvekili arkadaşlarımıza bilgilendirmek istedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Ülkemizin sahip olduğu potansiyelleri harekete geçirmek ve bu imkânları milletimize sunmak bizim görevimizdir. Üreticimiz, üzerine düşen her görevi yapmakta, yaşadığı sorunlara rağmen üretimden vazgeçmemektedir. Süt üretimi yapmak, onu bozulmadan pazara arz etmek ciddi bir iştir. Sütün, sadece üretilmesi değil, aynı zamanda içme sütü olarak tüketilmesini teşvik etmek, bu yönde kamunun karar almasını sağlamak gerekir.

Dünya Süt Günü nedeniyle, bizlere, çocuklarımıza, gençlerimize her gün taze süt içirilmesini sağlayan üreticilerimizi kutlamak, onun sorunlarını bu yüce Mecliste tartışmak ve çözüm üretmeye yönelik politika oluşturmak benim için bir onurdur.

Bu onuru paylaştığınız, onların sorunlarına sahip çıktığınız için Değerli Başkanıma ve yüce Meclise saygılarımı ve muhabbetlerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koyuncu.

Gündem dışı ikinci söz, Trakya köylüsünün durumu hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Trakya köylüsünün durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye’de tarım sorunlarının ihmal edildiğini görüyoruz. Maalesef, çeşitli nedenlerle çiftçi yok sayılıyor, tarımın sorunlarına gerekli ilgi ve destek verilemiyor. Özellikle kendi bölgemde çiftçilik yapan Trakya çiftçisi kan ağlamaktadır. Hiçbir yılda bu dönemdeki manzara görülmemiştir. İcra takipleri birdenbire artmış, çiftçiler borçlarını ödeyemez hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bundan iki hafta önce Sayın eski Bakanımız ve şimdiki Meclis Başkan Vekilimiz Meral Hanım’la konuştuğumuz zaman, Trakya’daki, Binkılıç tarafındaki köylerden bahsetti. Bu köylerin… Yani, eskiden, biz, Trakya’yı, gerçekten Trakya çiftçisini zengin bilirdik. Şu anda inanın ki insanların -ki o tarafına hiç alışık olmadığımız- pantolonlarını iple bağlamadan tutun, çay parasını veremeyecek durumda bulunan çiftçilerimiz var.

Artı, bunların yanında, bir olayı size örnek vermek istiyorum: O akşam, bulunduğu zamanki akşam sütü almaya tüccar gelmemiş. Demin, burada, Sayın Koyuncu, Dünya Süt Günü’nden çok güzel bahsetti, sütün faydalarından bahsetti fakat sütü üreten çiftçinin veya hayvancılık yapan kişilerin sorunlarından bahsetmedi. Süt 450 bin lira. Sayın Milletvekilim, soruyorum: Yani, burada sudan ucuz süt olması doğru mudur? Bu ne biçim politika? Sayın Milletvekilimiz, çıktı, burada, çok güzel, desteklememiz gerektiğini söyledi, her şeyi söyledi ama çiftçinin içinde bulunmuş olduğu hiçbir problemden bahsetmedi.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıl Trakya çiftçisinin kaybı yaklaşık yüzde 50 olmuştur. Trakya çiftçisi bu kaybını kanola ekerek telafi etmeye çalışıyor. 2006 yılında 27 bin dönüm ekilen kanola, bu yıl 200 bin dönüm, önümüzdeki sene de 1 milyon dönüm ekilmesi tasarlanıyor. Bu büyümeyle, Trakya’nın ekilebilir topraklarının yüzden 10’dan fazlasında kısa bir süre sonra kanola görülebilir.

Buğday üretimini artırmak için, üretim maliyetlerinin büyük bir bölümünü oluşturan gübre, tohum ve mazottaki destek miktarları artırılmalıdır.

Saygıdeğer arkadaşlarım, Türkiye’de yabancılara satılmış… Bakın, bu çok önemli. Trakya ve diğer yerlerdeki çiftçilerimiz, ne yazık ki -burada isim vermeden bahsedeyim- iki tane bankanın kıskacı altında. Bunlar, çiftçimizi, köylümüzü tarlasının başında bularak, kredi adı altında tarlalarını kendilerine ipotek etmektedirler ve hiçbir zaman için, zaten çiftçimiz, köylümüz kendi borçlarını ödeyebilecek rakamda, hükûmetlerden bu ürettiği malların değerini alamadığı için ve şu andaki Trakya’da yaklaşık olarak -korkunç bir rakam ama- 65 bin dönüm yer bu şekilde.

Değerli milletvekilleri, buradan şu çıkıyor: Kanla aldığımız toprakları galiba parayla geri vereceğiz.

Bugün Türk çiftçisi, mazotu, gübreyi ve sulama elektriğini dünyada en pahalı kullanan çiftçi konumundadır. 2007 yılıyla bugünü karşılaştırdığımızda gübreye yüzde 100 zam gelmiş, ayçiçeği eken çiftçimiz hasat zamanı acil paraya ihtiyacı olduğu için ayçiçeğini bekletememekte ve hemen elinden çıkartmak zorundadır.

Bugün, sulamanızı yapamazsanız attığınız gübrenin de hiçbir önemi yok. Ben, o gün Tekirdağ Ziraat Odası Başkanıyla görüşüyorum… Biliyorsunuz Trakya ve çevresindeki köylerde sulu tarım fazla yapılmıyor. Gübreyi attığınız zaman buna su lazım ve Trakya’daki su politikalarından ve küresel ısınmadan kaynaklanan sorunlardan dolayı ve bunlara eğilmemekten dolayı üretimi artırıcı hiçbir önlem alınamamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Türkiye, buğday üretim potansiyelini daha iyi değerlendirmek üzere öncelikle üreticilerin gelir istikrarını koruyacak bir hububat piyasa düzeni oluşturmak zorundadır. Verimin artırılmasında çok önemli etkisi olan sertifikalı tohumluk kullanımı daha fazla yaygınlaştırılmalıdır. Kuraklığa dayanıklı tohum çeşitlerinin üretim ve dağıtımı sağlanmalıdır. Ayrıca, Türkiye’de lisanslı depoculuk sistemi kurarak altyapının oluşturulması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, buradan çıkartmış olduğumuz sonuç şudur: Köylüye, çiftçiye -özellikle kendi bölgemdeki Trakya çiftçisine- odun, kömür, ekmek, yağ yerine lütfen suyunu temin edelim. Suyunu bulamadığımız sürece hiçbir zaman için tarımda gerekli gelişmeyi ve ürün artırıcı tedbirleri bulamayacağız.

Toprak Mahsulleri Ofisinde de görev ve alım politikasında görülen değişiklikler sonucu Toprak Mahsulleri Ofisi, alımlarını düşürmüş, alım merkezlerini kapatarak küçültmeye başlamış ve üç yüzün üzerinde sabit iş yeri ve alım birliklerinin yaklaşık yarısını da kapatmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMALETTİN NALCI (Devamla) - Bunların çözümleri gerekmektedir sayın milletvekilleri.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nalcı.

Sayın Ertugay, sisteme girmişsiniz…

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz bu iki gündem dışı konuşmayla ilgili olarak bir katkıda bulunmak istiyorum önemli gördüğüm için. İki dakika istirham ediyorum.

BAŞKAN – Peki, pek kısa söz talebiniz var.

Bir dakikalık bir süreniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, gündem dışı konuşmaların yapıldığı oturumlarda ilgili bakanların bilgilendirmek üzere Genel Kurulda bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Teşekkür ederim.

Efendim, bu iki önemli konuyu gündeme getirdikleri için arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Birisi, köyün ve köylünün gerçekten çok hayati hâle gelmiş önemli sorunlarını dile getirdi. Bir diğeri, süt, insanlığın temel gıda maddesi ve bugün Dünya Süt Günü ve Türkiye’de süt üreticisi gerçekten perişan, bu hayati temel gıdayı üreten insanlar çok mutsuz, perişan, ağır bir maliyet yükünün altında ve ürününü satamıyor.

Sayın Bakanın, böyle bir günde, bu iki önemli konunun gündeme getirildiği bu oturumda bu Mecliste olmasını çok isterdim ve bu yüce Meclisi en azından bu konuda bilgilendirmesi gerekiyordu.

Bir diğer önemli husus: Son günlerde özellikle İstanbul’da hastanelere başvuran beş yüz civarında vakanın görüldüğü, en son Numune Hastanesinde 2 kişinin hayatını kaybettiği kene ısırması sonucu ortaya çıkan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığının âdeta tehdit eder boyutlara geldiği gibi sinyaller var, bu konuda basında haberler var ve baharla birlikte 18 kişinin hayatını kaybettiği ifade ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Otuz saniyede tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir dakikaydı, kusura bakmayın.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Öyle mi?

Sayın Tarım Bakanının ve Sayın Sağlık Bakanının, bakanlıklarımızın bir kriz masası oluşturarak şimdiden tedbir almalarını, kuş gribinde olduğu gibi sıkıntıların yaşanmamasını, özellikle ikazen burada ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Ergin…

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Başkanım, bir cümleyle yerimden bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Evet, bir dakika size de veriyorum.

Buyurun.

2.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanının bu birleşimde Bakanlığıyla ilgili yapılan gündem dışı konuşmaları sonraki birleşimlerde cevaplandıracağına ilişkin açıklaması

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Tabii, bugün gündem dışı konuşmalar Tarım Bakanlığının görev alanıyla ilgili konulara dairdir, doğrudur. Sayın Tarım Bakanımız Antalya’da uluslararası bir toplantıda bulunduğundan bizleri arayarak bundan sonraki günlerdeki toplantılarda -yarın da Tarım Bakanlığını ilgilendiren gündem dışı konuşmalar var- bunlara birlikte cevap vereceklerini ifade ettiler.

Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Gündem dışı üçüncü söz, tütün üreticilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Denizli Milletvekili Sayın Ali Rıza Ertemür’e aittir.

Buyurun Sayın Ertemür.

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)

3.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, tütün üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tütün üreticilerimizin ve tarımımızın içinde bulunduğu sorunları dile getirmek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımı saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, bugün Dünya Süt Günü. Tütün konusuna girmeden önce ben de Dünya Süt Günü’nü kutluyorum. Ama ne acı ki bugün süt üretici birliklerinin içinde bulunduğu durum gözler önünde. Dün, değişik illerden süt üretici birlikleri ziyaretime gelmişti. Biliyorsunuz, nisan ayında, Bakanlar Kurulu kararıyla, sütün üzerinde bulunan teşvikin kaldırılması konusunda çok büyük mağdur olmuşlardı. Sadece hayvan başına bir teşvik gelmişti. Bu konuda kendilerinin ne kadar mağdur olduklarını bize bildirdiler ve ben bu konunun bugün -dilerim- Bakanlar Kurulu tarafından göz önüne alınması ve bu konunun ivedilikle çözülmesi ve Dünya Süt Günü’nde süt üreticilerimize böyle mutlu bir haberi iletmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin tarihinde tütün kadar kültürel, sosyal, ekonomik ve politik alanda derin izler bırakan başka bir ürün hemen hemen yok gibidir. Ne yazık ki yaklaşık dört yüz yıldır ürettiğimiz, geleneksel ürünlerimizin başında gelen tütünün adım adım yok edildiğine tanıklık etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, dünyanın neresine giderseniz gidin, Türk tütününü bilmeyen yoktur. Türk tütünü, Anadolu toprağına has tat ve kokusuyla tiryakilerin aradığı önemli ürünlerden biridir. Öyle ki uluslararası dev sigara şirketleri bile ürettikleri sigaraların harmanlarında tatlılık, yumuşaklık gibi ıslah edici özellikler kazandıran Türk tütününü kullanmaktadırlar. Ama yanlış politikalar sonucunda, gerek iç tüketimde gerekse dünya piyasalarında tütünümüz uzun yıllarda elde ettiği pazarı yavaş yavaş yitirmektedir.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizde yaklaşık 1 milyon aile tütün üretiminden geçimini sağlamaktadır. Tütün üretimi, kıraç, verimsiz ve genellikle eğimli topraklarda yapılmaktadır. Tütünün yetiştiği topraklarda çiftçilerimizin alternatif olarak yetiştireceği başka bir ürün de hemen hemen yok gibidir. Alternatif ürün üretme şansına sahip olan çiftçilerimiz ise çoktan tütün üretmekten vazgeçmişlerdir. Hâlen üretimde kalanlar ise mecburiyetten tütün ekmektedirler.

Değerli milletvekillerimiz, yaşanan bu olumsuzluklar ve kotalar nedeniyle tütün üretimi son yıllarda yarı yarıya azalmıştır. Sahipsiz tütün köylüsü ne yapsın? Elinde tutunacak bir dalı var, o da tütün. Onu da ekmezse aç kalacaktır. Rakamlar, 2001 yılında 157 bin ton olan üretimin 2007’de 90 bin tona düştüğünü gösteriyor.

Değerli milletvekilleri, yaşanmakta olan bu olumsuz tabloyu yalnız tütünde değil, pamukta, üzümde, buğdayda, çeltikte, mısır ve başka ürünlerde de görmekteyiz. Türk tarımı âdeta bir çöküş dönemine girmiştir. Çiftçimiz AKP döneminde tarihinde hiç olmadığı kadar kaderine terk edilmiştir. Hükûmet ne yazık ki bu olumsuz tabloyu sadece seyretmekle yetinmektedir.

Değerli milletvekilleri, tarım girdilerinde yaşanan artışlar almış başını gidiyor ve bu artışlardan birileri de nemalanıyor. Bir bakanımızın oğlunun kurduğu şirket gübrenin ham maddesi olan fosforik asidi ithal ediyor ve bu alanda tekel durumuna geliyor. Bu konuda soru önergeleri dahi dikkate alınmadan cevap bile verilmiyor. Bunu kamuoyunun dikkatine sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, mazot ve tarım ilaçlarında yaşanan artışlar, artık, çiftçiyi tarlasını ekemez duruma getirmiştir. Peki, desteklemelere yapılan artışlar nedir? Pamuk primlerinin açıklanmasını üreticiler umutla bekledi ama sonuç ne oldu? Tam bir fiyasko! Girdi fiyatlarında yüzde 100’leri bulan artışlara rağmen, Hükûmet pamuğa geçen yılın destek primi olan 29 kuruşu reva gördü. Bunun anlamı şudur değerli milletvekilleri: Çiftçiye diyorsunuz ki “Tarlanı ekme, üretme, ne hâlin varsa gör.” Tarımdaki bu acı tablonun adı şudur: Ya karın tokluğuna tarlanı ekeceksin ya da tarlanı tapanını satarak, büyük şehirlere göç ederek yoksulluğun ve işsizliğin içine sürükleneceksin.

Değerli milletvekilleri, tarımdaki çöküşün derinden etkilediği alanlardan biri de üzüm üreticilerimizdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Devamla ) – Teşekkür ederim Başkanım.

Bakınız, seçim bölgem olan Denizli ilinde geçen yıl Güney, Çal, Bekili ilçelerinin üzümü bağda kaldı. Çiftçilerimiz yılların emeği olan bağlarını bozmak zorunda bırakıldı. Üzümünü satabilenler ise bir önceki fiyatın yarısına ancak satabildi.

Değerli milletvekilleri, bu kürsüden çiftçinin gözünün içine baka baka haktan ve adaletten söz edeceksiniz, sonra da pamuğa 29, ayçiçeği için 20, mısıra 2 yeni kuruş prim ödeyeceksiniz. Çiftçiyi açlığa ve yoksulluğa mahkûm edeceksiniz, sonra da adaletten ve kalkınmadan bahsedeceksiniz. Herhâlde, AKP’nin adalet ve kalkınması bu olsa gerek.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin, aldığı yüzde 47 oy nedeniyle takındığı tavır ortadadır. Eleştirilere kulağını tıkayan Hükûmet âdeta toplumun bütün kesimlerinden yükselen feryadı duymazlıktan gelmektedir. Bugüne kadar Hükûmeti hangi konuda uyardıysak haklı olduğumuz ortaya çıktı.

AKP Hükûmeti -tarım konusunda karnesi kırıklarla doludur- umut ediyorum ki bu uyarılarımızı dikkate alır, bundan sonraki tarımla ilgili çalışmalarını, çözümü çiftçimize elini uzatarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ERTEMÜR (Devamla) - …çiftçimizin gelirlerini sağlıklı bir şekilde değerlendirerek katkı verir.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertemür.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında on adet raporu vardır.

Raporların muhalefet şerhleri aynı olduğundan, ortak muhalefet şerhi son raporun ardından okunacaktır.

Şimdi, raporları sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.-  Trabzon Milletvekili Asım Aykan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/121) (S. Sayısı: 158) (x)

2.- Mersin Milletvekili Ali Er’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakan-lık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/122) (S. Sayısı: 159) (x)

3.-  İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkın-da Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/123) (S. Sayısı: 160) (x)

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkın-da Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/124) (S. Sayısı: 161) (x)

5.- Şanlıurfa Milletvekili A. Müfit Yetkin’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/125) (S. Sayısı: 162) (x)

6.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/126) (S. Sayısı: 163) (x)

7.- İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Ko-misyon Raporu (3/127) (S. Sayısı: 164) (x)

8.- Eskişehir Milletvekili Kemal Unakıtan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkın-da Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/128) (S. Sayısı: 165) (x)

9.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başba-kanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/129) (S. Sayısı: 166) (x)

10.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/130) (S. Sayısı: 167) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Mahkeme kararı doğrultusunda gerekli yasal işlemlerin yapılmasını sağlamamak ve İmar Kanunu hükümlerine aykırı yapının korunmasına yönelik çaba göstermek suçunu işlediği iddia olunan Trabzon Milletvekili Asım Aykan hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Trabzon Milletvekili Asım Aykan hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İzinsiz propaganda yapmak suçunu işlediği iddia olunan Mersin Milletvekili Ali Er hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Mersin Milletvekili Ali Er hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İhaleye fesat karıştırmak suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

 

                          

(x) 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166 ve 167 S. Sayılı Basmayazılar tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bir kısım kooperatiflere usulsüz arsa tahsis etmek suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Evrakta sahtekârlık ve kamu kurumunu dolandırmak suçunu işlediği iddia olunan Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Şanlıurfa Milletvekili Abdurrahman Müfit Yetkin hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermek suçunu işlediği iddia olunan Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevi ihmal suçunu işlediği iddia olunan İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığı saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

213 Sayılı Vergi Usul Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Eskişehir Milletvekili Kemal Unakıtan hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Eskişehir Milletvekili Kemal Unakıtan hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevli memura hakaret suçunu işlediği iddia olunan Konya Milletvekili Atilla Kart hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Konya Milletvekili Atilla Kart Komisyonumuza sözlü olarak dokunulmazlığının kaldırılması talebini iletmiştir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Konya Milletvekili Atilla Kart hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yayın yolu ile Cumhurbaşkanına hakaret suçunu işlediği iddia olunan Burdur Milletvekili Bayram Özçelik hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Burdur Milletvekili Bayram Özçelik hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

“Muhalefet Şerhi

Karma Komisyon’un, kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine dair kararına aşağıda yazılı gerekçelerle muhalefet ediyoruz;

(1) Dokunulmazlıklar konusunda, 22. Yasama Dönemindeki temel sorun; mevcut Anayasanın 76. maddesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 131 ve devamı maddelerinin, düzenleniş amacına aykırı olarak ve çoğunluk diktasına dayalı bir anlayışla uygulanmasından kaynaklanmaktadır.

Aynı anlayış ve uygulamanın 23. Yasama Döneminde de devam edeceği görülmektedir.

Bilindiği gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 131 ve müteakip maddelerindeki hükümlere göre;

Karma Komisyon, olayın ve suçlamanın niteliğine göre; ya dokunulmazlığın kaldırılmasına ya da kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine karar verecektir. Elbette bu değerlendirmeyi yaparken, önüne gelen dosya kapsamını da göz önünde bulunduracaktır. Dosyanın geldiği safahat, suçlamanın niteliği gibi hususları genel olarak göz önüne alıp, keza Anayasanın 76. maddesinde düzenlenmiş olan “Milletvekili seçilme engeli” teşkil eden bir suçlamanın söz konusu olup olmadığını da değerlendirerek; buna göre karar verecek ve rapor hazırlayacaktır.

Bunu yaparken, bir yargıç gibi davranmamak gerektiği açıktır. Delillerin tartışmasından özenle kaçınmak gerekmektedir.

Bu âdil ve objektif yaklaşım içinde hazırlanacak olan raporun, 2 ayrı sonucu olacaktır.

Karma Komisyon ise, hiçbir objektif ölçü arayışına girmeden, Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar doğrultusunda karar vermiştir.

(2) 22. Yasama Döneminde, kişisel kaygı ve siyasi hesaplarla Meclis iradesine tahakküm eden siyasi iktidarın, aynı anlayış ve uygulamayı bu dönemde de devam ettirmek istediğini, demokrasi adına endişeyle gözlemliyoruz. Bu endişe sebebiyledir ki, her zeminde demokrasi ve hukuk adına, AK Parti Grubunu uyarmak gereğini duyuyoruz.

Hükümet kaynaklı olarak sürdürülen bu hukuk tanımaz uygulamalar sebebiyle; Anayasa ve İçtüzük açık bir şekilde ihlâl edilmektedir.

Hukuka aykırı olan, çoğunluk diktasına dayalı olan bu yanlış uygulamalar sebebiyledir ki; kişiler yargılanamamakta, bu durum gelişen süreçte tıkanmalara yol açmaktadır.

Bu yanlış uygulamalar ve dayatmalar sebebiyle; kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi mümkün olamamakta ve adli denetim süreci ihlâl edilmektedir.

Dokunulmazlık kurumu ve keza soruşturma izni kavramları, Siyasi İktidar tarafından hukuk tanımaz bir anlayışla yozlaştırıldığı ve kötüye kullanıldığı içindir ki; Türkiye Büyük Millet Meclisi belli bir süreçten sonra bazı bürokratlar ve kanun kaçakları (58 ve 59. Hükümetler Dönemindeki Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı gibi) için bir sığınma mercii haline getirilebilmiştir.

Anılan kişi hakkında, yargı kararlarını uygulamamaktan dolayı Yargıtay 4. Ceza Dairesine intikal eden 20’ye yakın dosya mevcuttur. Bu dosya sayısının daha da artacağı anlaşılmaktadır.

Keza, AK Parti Mersin Milletvekili Ali Er hakkındaki dosya da üzerinde önemle durulması gereken bir dosyadır. Anılan Milletvekili hakkında, oğlunun yol açtığı ve ölümle sonuçlanan trafik kazasıyla ilgili olayda, sanık konumuna girerek olayı üstlendiği iddia edilmektedir. Bu çok ağır bir iddiadır. Bir Milletvekilinin böylesine nitelikli bir iddiayla görevini sürdürmesi ve zan altında kalması, Milletvekilliği sıfatı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığıyla bağdaşmaz. Ancak Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar sebebiyledir ki, çoğunluk diktası uygulaması sonucunda, adı geçen Milletvekili de ‘âdil yargılanma hakkını’ kullanamamaktadır.

Öte yandan; haklarında zimmet, dolandırıcılık, çete kurmak, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık yapmak gibi suçlamalar bulunan Milletvekilleriyle ilgili yargılamaların yapılamaması; kamuoyunun denetim yapması ve bilgi alması süreçlerini olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Türkiye’nin “karanlık suç ilişkileri” dönemini teşkil eden Susurluk ve bağlantılı dosyaların yargılaması bu yüzden uzun yıllar yapılamamıştır. Faili meçhul cinayetlerin yoğun olarak işlendiği bir dönemi kapsayan bu olayların gerçek boyutlarının ortaya çıkarılmamış olması sebebiyledir ki;

aradan geçen 8-10 yıldan sonra benzer nitelikte olan Hrant Dink, Malatya cinayetleri, Rahip cinayetleri ve eylemleri karşımıza çıkmıştır. Ergenekon ismiyle adlandırılan, ancak hazırlık tahkikatı aşamasından itibaren Hükümet sözcüsü medya yapılanmasına Emniyet tarafından servislerin yapıldığı bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir.

Acz ifade eden ve ibret verici olan bir diğer gelişme ise;

henüz iddianamesi dahi düzenlenmemiş olan bir soruşturma; Başbakan ve Kültür Bakanı tarafından, AK Parti aleyhine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davayla irtibatlandırılabilmiştir.

Böyle bir tablo ve sunuş, demokrasiler için utanç verici olmanın ötesinde, demokrasinin geleceği bakımından da endişe vericidir.

(3) Hükümet, dokunulmazlıklar konusunda sıkışmış durumdadır. 22. Yasama Döneminde yarattığı hukuk dışı uygulamalar Hükümet’i esir almıştır. Bu esaret, 23. Yasama Döneminde yeni hukuksuzlukları beraberinde getirmektedir.

Hükümet, 23. Yasama Döneminde PKK terörü sebebiyle gelişen toplumsal ve siyasi süreci, popülist bir anlayışla istismar etme girişimi içindedir.

Çoğunluk diktasına dayalı hukuk tanımaz uygulamalar 23. Yasama Döneminde, Meclis bünyesinde giderek tırmanmaktadır.

Gelinen süreçte, kamuoyunda doğmuş olan tepki sebebiyle; AK Parti Hükümeti, kendi suçluluğunu ve sorumluluğunu bertaraf edebilmek amacıyla, bilgi kirliliği ve karartma yaratarak...”

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşımız bu metni aynen okumamaktadır efendim. Bu metin değiştirilerek Meclis kürsüsünden okunamaz. Arkadaşımız bu metni değiştirerek Meclis kürsüsünden okumaktadır. Başkan olarak dikkatinizi çekiyorum efendim.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Aynı metin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bu metin…

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Aynı metin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Aynı metin. Özellikle baktım, aynı metin. Aynı metinde “AKP” yazan yerler “AK Parti” diye okunuyor. Ya bu metni düzelteceksiniz veya arkadaşımız doğruyu okuyacak.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yapma sevgili Başkan ya!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Doğrusunu okuyor, doğrusu o.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Değerli arkadaşlarım, bu yazılan metni okuyacak. Kendisinin değiştirme yetkisi yok ki. Dikkatinizi çekerim. Ben yanlıştır doğrudur, tartışmıyorum. Ama bu metin burada doğru okunmak zorundadır.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, tamam.

“Gelinen süreçte, kamuoyunda doğmuş olan tepki sebebiyle; Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, kendi suçluluğunu ve sorumluluğunu bertaraf edebilmek amacıyla, bilgi kirliliği ve karartma yaratarak…”

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yine yanlış okuyor efendim.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Açılımını okuyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Orada açılımı okuyamaz efendim. Olur mu açılım? Beyefendi, doğrusu neyse onu okuyacak.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Böyle bir isim mi var ya, böyle bir isim mi var!

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Tüzüğe göre “AKP” diye bir parti yok efendim. Bizim Parti Tüzüğü’müze göre “AK Parti.”

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olduğu gibi okuyacak, bunu Meclis basıyor, ben basmıyorum.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – O muhalefet şerhi. “AKP” diye bir parti yok. Hangi tüzüğe göre siz “AKP” diyorsunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Beyefendi, ben bunun doğruluğunu yanlışlığını tartışmıyorum. Benim tartıştığım nokta, şurada yazılı olan metnin okunması gerektiği, ben bunu söylüyorum, ben başka bir şey söylemiyorum.

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Doğru söylüyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Eğer bu metin yanlışsa, metni işleme koymazsınız, dersiniz ki: “Bu yanlıştır. Böyle bir şey yoktur.”

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hanımefendinin keyfine göre olmaz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ama eğer oraya gelmişse…

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – O zaman itiraz edelim, yani buna itiraz edilecekse biz de itirazımızı bu şekilde yapalım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ama itirazı burada değil, itiraz yukarıda yapılır.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Yalnız burada, lütfen ya! Koskoca Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilisiniz, biz de bir şey var zannettik Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim, rica ederim.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – “AK Parti” olarak değiştirsinler.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bugün bu değişirse, yarın başka bir şey değişebilir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Kılıçdaroğlu, açık, şimdi nasıl “CHP” yazıldığı zaman “Cumhuriyet Halk Partisi” diyorsak, “MHP” dendiği zaman “Milliyetçi Hareket Partisi” diyorsak, “AKP” denildiği zaman “Adalet ve Kalkınma Partisi” şeklinde açılımını okuyabilir, o şekilde okuyacak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Evet.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, “CHP” dendiği zaman açılımını orada okuyamaz efendim, bu metni okuyacak çünkü, açılımını okuma yetkisi yoktur orada.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkanım, psikolojik olarak bir AK Parti milletvekili hiçbir zaman “AKP” diye partisini ifade etmez.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, bu muhalefet şerhi.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Psikolojik olarak bir baskıdır Sayın Başkanım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ayrıca bir şey daha söyleyeyim.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Bu, milletvekilimizin tercihidir. “AKP” olarak bir parti de yoktur.

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, kalındığı yerden ben okuyacağım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İktidar partisinin değil, bu muhalefet şerhi, muhalefet şerhini okumak zorunda.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Psikolojik olarak, bir AK Parti milletvekili kendi partisine “AKP” demek istemez.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Beyefendi, o ayrı bir şey.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir başka Kâtip Üye de olabilir, muhalefet şerhinde yazılanı okuyacak.

BAŞKAN – “Gelinen süreçte, kamuoyunda doğmuş olan tepki sebebiyle; AKP Hükümeti, kendi suçluluğunu ve sorumluluğunu bertaraf edebilmek amacıyla, bilgi kirliliği ve karartma yaratarak; DTP’li Milletvekillerinin şahsında, dokunulmazlıkların kaldırılması uygulamasını gerçekleştirmek suretiyle, kürsü sorumsuzluğuna müdahalenin yolunu açmaktadır.

Böyle bir süreçte, Hükümet’in bazı kavramları istismar ederek bir oldu-bitti, bir emrivaki yaratmak istediği görülmektedir.

Bu girişimlere, demokrasi ve hukuk adına engel olunması gerekmektedir.

Böyle bir girişim kaçınılmaz olarak, kürsü sorumsuzluğunun ihlâli sonucunu doğuracaktır.  “Faşizan yapılanmayı ve Parti Devleti yapılanmasını kurumsallaştırma yolunda ciddi bir mesafe sağlayan siyasi iktidar; bu yolla, yasama sorumsuzluğunun da ihlâli sürecini başlatacaktır.

Anayasa’nın 83/2 ve 14. maddesiyle bağlantılı olan suçlamalar yönünden, TBMM Başkanlığına intikal eden dosyaların akıbeti hakkında karar verme yetkisi TBMM-Karma Komisyonuna aittir. Bu süreçte artık geçerli olan irade, Komisyonun iradesidir. Komisyon, dosya kapsamı ve yukarıda sözü edilen maddeler çerçevesinde değerlendirmesini yapacaktır.

TBMM Başkanlığına intikal eden bazı dosyaların, Karma Komisyonda görüşülmesine fırsat verilmeden, Hazırlık Komisyonu veya TBMM Başkanlığı aşamasında, Mahkemelerine veya Savcılıklara iade edilmesini; Karma Komisyon ve Meclisin iradesine müdahale olarak gördüğümüzü önemle ifade ediyoruz.

(4) Açıklanan sebeplerle;

AKP Grubunun, çoğunluk diktasına dayalı olarak, keyfi ve sorumsuz bir şekilde tesis ettiği bir Komisyon iradesi söz konusudur. Demokrasi ve kurallarla böylesine sorumsuz bir şekilde oynanması kaçınılmaz olarak adalet kavramını zedelemektedir.

Bu anlatımlarımız çerçevesinde, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda “ilkeli ve tutarlı” davranılmasının önemini bir kez daha vurguluyoruz.

Hukuk, kurallarla çalışır ve işler. Toptan veya götürü usulün, hukukta yeri yoktur.

Dokunulmazlıklar konusundaki temel ve objektif ölçü ise, Anayasanın 76 ncı maddesidir.

Bu madde kapsamında kalan suçlar yönünden ayrım yapılmadan, yargılama sürecinin devam etmesi gerekir. Çünkü bu suçlar sübut bulduğu takdirde, nitelikleri itibariyle Milletvekilliği göreviyle bağdaşmamaktadır. Sübut halinde sürdürülmesi mümkün olmayan Milletvekilliği görevinin devam etmesinin hiçbir hukuki açıklaması ve tutarlılığı söz konusu olamaz.

Böyle bir durum, Anayasa ve İçtüzüğün ilgili hükümlerinin ihlali anlamına gelir.

76 ncı madde ölçütünün dışında kalan suçlar yönünden ise; dosyası bulunan Milletvekilinin talep ve savunması da değerlendirilerek, dosya safahatına ve içeriğine göre karar verilmelidir.

Bu aşamada, diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlıklarının bulunduğu yolundaki AKP görüşlerini değerlendirmekte yarar görüyoruz. Önemle ifade ediyoruz; diğer kamu görevlileri hakkında dokunulmazlık söz konusu değildir. Kamu görevlileri hakkında “soruşturma izni” kavramı söz konusudur. Soruşturma izni ilgili amir tarafından verilmediği takdirde, idari yargı prosedürü içinde, adli kovuşturma ve yargılama süreci başlayabilmekte, daha doğrusu yargı denetimi süreci işlemektedir. Bu sebeple, kamu görevlilerinin dokunulmazlığı değil, belli usul dairesinde yargılanması söz konusudur.

Nitekim, yakın tarihte rektörler, kuvvet komutanları görevde iken yargılanmışlar, tutuklu kalmışlar, beraat etmişler veya mahkum olmuşlardır. Salt bu süreç dahi; AKP sözcülerinin söylemlerinin gerçeklerle ve mevzuatımızla ilgisi olmadığını göstermeye yeterlidir. Öte yandan; kamu görevlileriyle ilgili olarak bu adli sürecin dışında; görev yeri değişikliği, disiplin uygulamaları ve tazmin sorumluluğunun varlığı da ayrı bir gerçektir.

Bir kez daha ifade ediyoruz; soruşturma izni kavramı, görevin mahiyeti gereği uygulanan bir hukuksal durumdur.

En nihayet, soruşturma izni düzenlemesinden Hükümet rahatsız ise veya gerçekten düzeltilmesine gerek görüyor ise yahut daha seri hale getirmek istiyorsa; bu yöndeki yasal değişiklikleri her zaman değerlendirmeye açık olduğumuzu hep ifade ettik. Ancak burada da, Hükümetin gayri ciddi ve tutarlı olmayan tavrı hemen ortaya çıkmıştır. Çünkü; Hükümet, soruşturma izni kavramını ve yetkisini kendi tekelinde tutarak; siyasi ve kişisel yaklaşımına göre, soruşturma iznini kaldırmakta ya da reddetmektedir.

Soruşturma izninin kısıtlanması veya kaldırılması yönünde 22. Yasama Döneminde başta Bursa Milletvekili Sn. Ertuğrul Yalçınbayır tarafından sunulan kanun tekliflerinin, AKP’nin oylarıyla reddedildiğini de önemle ifade ediyor ve vurguluyoruz.

Görüldüğü gibi; Hükümet, demokrasi arayışı içinde olmayıp, dayatmacı bir anlayışla, kişisel çıkar ilişkileri ve siyasi kaygılarla; dokunulmazlıkların kaldırılması sürecini toptan bir anlayışla engellemektedir.

Böyle bir anlayış ve uygulamanın, hukukta ve anayasada yeri yoktur.

Tüm bu sebeplerle; Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar doğrultusunda, kişisel çıkarlar ve siyasi kaygılarla, TBMM Karma Komisyonu’nun AKP’li üyelerinin çoğunluk diktası yoluyla tesis ettikleri erteleme kararına muhalefet ettiğimizi beyan ediyoruz. 20.03.2008

 

Halil Ünlütepe

Turgut Dibek

Atilla Kart

 

Afyonkarahisar

Kırklareli

Konya

 

Şahin Mengü

Ali Rıza Öztürk

İsa Gök

 

Manisa

Mersin

Mersin

 

Rahmi Güner

 

Ali İhsan Köktürk

 

Ordu

 

 Zonguldak”

“Muhalefet Şerhi

Milletvekili dokunulmazlığı birçok modern ülkede bulunduğu gibi ülkemizde de anayasal bir hukuki müessese olarak yer almaktadır. Milletvekillerinin görevlerinin niteliği gereği birçok haksız ve uydurma isnatla karşılaşmaları muhtemeldir. Nitekim bu nedenle birçok suç tipi bakımından diğer kamu görevlileri de benzer korumalara sahiptir.

Ancak dokunulmazlıkla amaçlanan esas gaye milletvekillerinin meclis kürsüsündeki konuşmaları sebebiyle sınırsız yargılanmazlık güvencesine sahip olmaları yanında esas itibariyle iftira niteliğinde olacak ithamlardan korunmalarını temin etmektir. Bu gün ise komisyon önüne gelen dosyalardan anlaşıldığı üzere sayın Başbakanımız hakkında zimmet, evrakta sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, bazı bakanlarımız hakkında vergi usul kanununa muhalefet ve yine partilerinde önemli görevlerinde bulunan bazı milletvekilleri hakkında sahtecilik, halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek açıkça tahrik etmek, ihaleye fesat karıştırmak, kamu kurumlarını dolandırmak, suçu ve suçluyu övmek gibi ağır toplumca yoğun antipati duyulan mahkûmiyetleri halinde bırakınız bakan olmayı milletvekili olmayı kamu görevi bile yapamayacak olan insanların dokunulmazlık zırhına bürünerek bu müessesenin istismarına neden oldukları anlaşılmaktadır.

Bu durum kamu vicdanında, demokratik sisteme, siyaset kurumuna, meclisin üstünlüğüne gölge düşürmekte, derin yaralar açmaktadır.

Çağdaş demokrasilerde bırakınız mahkûm olmayı bu tür isnatlarla karşılaşan siyasetçiler ve kamu görevlilerinin görevden ayrılmaları neredeyse yazısız bir kural haline gelmiştir.

Dokunulmazlıkların kaldırılma isteğine AKP’li üyeler yargının siyasallaştığı hâkim savcıların bağımsızlığını kaybettiği kamu görevlilerinin de dokunulamazlığının bulunduğu, milletvekillerinin itibarının bu şekilde korunduğu gerekçeleri ile karşı çıkmaktadırlar. Bu gerekçelerin hiç birisi gerçekçi bulunmamaktadır.

Her kurum içerisinde hatalar yapıldığı gibi kasıtlı yanlışlar da yapılabilmektedir. İşine geldiğinde hukuka saygı talep eden yargı kararlarını kendisine referans gösteren iktidar hatta zaman zaman ana muhalefetin bu tavrı bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Bu tavrın devamı halinde hakkındaki yargı kararını beğenmeyen bütün vatandaşlarımıza “yargı siyasallaşmıştır ben bu kararı tanımıyorum” deme imkânı getirecektir ki bu durum kaosa yol açacaktır.

AKP’nin diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı bulunduğu gerekçesi samimiyetten uzaktır. Bahsedilen kamu görevlilerinin dokunulmazlığını AKP kaldırmak istemiştir de engel olan     olmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak yukarıda belirtilen suçlardan yargılanan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının devamı ile meclisin itibarının korunacağını düşünmüyoruz. Tam tersine bir kurum varsa içindeki sıfatını istismar edenleri ayıklayarak itibar kazanacağına inanmaktayız.

Bu sayede haklarında uydurma isnatlardan milletvekillerinin aklanmalarının önü açılmış          olacaktır.

Bütün bu nedenlerle MHP olarak dokunulmazlığın anayasamızda kürsü dokunulmazlığı şeklinde yeniden düzenlenmesinin yerinde olacağına mevcut hal itibariyle de haklarında fezleke olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak adaletin tecellisine tevdilerine karar verilmesi gerektiği inancıyla muhalefet şerhimizi arz ediyoruz.

 

Rıdvan Yalçın

Metin Çobanoğlu

Osman Ertuğrul

 

Ordu

Kırşehir

Aksaray

 

Faruk Bal

S. Nevzat Korkmaz

Behiç Çelik

 

Konya

Isparta

Mersin”

Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- Fransız Senatosu Avrupa Birliği Komisyonundan bir heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/435)

                                                                                                            16 Mayıs 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 14 Mayıs 2008 tarih ve 27 sayılı Kararı ile Fransız Senatosu Avrupa Birliği Komisyonu’ndan bir heyetin ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur.

                                                                                                            Köksal Toptan

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

2.- Cezayir Ulusal Halk Meclisi Başkanı Abdelaziz Ziari ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/436)

                                                                                                            16 Mayıs 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 14 Mayıs 2008 tarih ve 27 sayılı Kararı ile Cezayir Ulusal Halk Meclisi Başkanı Abdelaziz Ziari ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.

Sözkonusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                            Köksal Toptan

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

3.- Avrupa Yatırım Bankasının Türkiye’de Temsilcilik Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/437)

                                                                                                                        12/5/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 23/1/2008 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-1500/303 sayılı yazı.

İlgide kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan “Avrupa Yatırım Bankasının Türkiyede Temsilcilik Açmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Avrupa Yatırım Bankası Arasındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı”nın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Dışişleri Komisyonunda bulunan tasarı Hükûmete geri verilmiştir.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

B) ÖNERGELER

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/626) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/49)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 264’üncü sırasında yer alan (6/626) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                Alim Işık

                                                                                                                 Kütahya

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/533) (S. Sayısı: 133)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in; Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce’nin; Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt  ve 29 Milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Sayın Fetani Battal ve  Sayın Ülkü Güney’in; Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç’un; Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya’nın; Bartın Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Sayın Şinasi Öktem’in; Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Sayın Yahya Doğan ve Kemalettin Aydın’ın; Şırnak Milletvekili Sayın Abdullah Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili Sayın İlhan Evcin’in; Hakkari Milletvekilleri Sayın Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in; Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner’in; İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.-  Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ve 29 Milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü Güney’in; Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili  Şinasi Öktem’in; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve Kemalettin Aydın’ın; Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili İlhan Evcin’in; Hakkâri Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in; Iğdır Milletvekili Ali Güner’in; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560, 1/540, 1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179, 2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209, 2/214, 2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221, 2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226) (x)

                          

(x) 226 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 226 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter.

Buyurun Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın bütünü hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasayla Türkiye’de üniversite bulunmayan dokuz ilimizde daha üniversite kurulması amaçlanmaktadır. Türkiye'nin yükseköğretimle ilgili profilini incelediğimizde ortaya çıkan tablo, Türkiye'nin yeni üniversitelere ihtiyacı olduğunu açık bir biçimde ortaya koymaktadır.

2007 yılında üniversite giriş sınavına başvuran öğrencilerin sayılarına baktığımızda başvuran sayısının 1 milyon 641 bin 403 öğrenci olduğunu, buna karşılık üniversitelerde lisans, ön lisans, sınavsız geçişle meslek yüksekokulları ve açık öğretim dâhil toplam 626 bin öğrenciye yükseköğretimden yararlanma imkânını ancak sunabildiğini ortaya koymaktadır. Bu rakamlar üniversitelerde okumak isteyen 1 milyon öğrencinin bu haklardan yararlanamadığı acı tablosuyla bizleri karşı karşıya bırakmaktadır. Bu, üniversitede okuma hakkını elde eden 626 bin öğrencinin ise dört ve üstü yıllardaki lisans eğitimine, fakültelere yerleşebilme oranları daha da düşüktür.

2007 eğitim öğretim yılında lisans eğitiminden yararlanan öğrenci sayısı, örgün lisans eğitiminden yani fakültelerde okuma imkânına kavuşan öğrenci sayısı sadece 193.524’tür.

Değerli milletvekilleri, sadece bu rakamlar bile Türkiye’de yükseköğretime olan bu büyük talebi karşılamaya dönük ciddi önlemlerin alınması gerektiğini ve elbette ilk sırada da yeni üniversitelerin açılması ve mevcut üniversitelerin kontenjanlarının artırılmasını bir zorunluluk olarak karşımıza çıkarmaktadır.

Bütün bu gerçekler bir başka konuya da dikkat çekme zorunluluğunu ortaya koymaktadır. “Cumhuriyet üniversiteleri” dediğimiz devlet üniversitelerimizin Anadolu’nun çeşitli illerinde açılmaya başladığı ilk yılları ben gayet net olarak anımsıyorum. Son derece önemli yetersizliklerle karşı karşıya kalan bu üniversitelerimiz, yıllarca, nitelikli eğitim verme, bilimsel araştırma yapma olanaklarına ne yazık ki sahip olamadılar. Burada zannediyorum çok sayıda öğretim üyesi milletvekili arkadaşlarımız var. Hepimiz bu acıları paylaştık. Bu üniversitelerde biz öğrencilerimize belki bir üniversite diploması verdik ama o diplomayı verirken içimiz sızladı. Yeterli öğretim kadrosundan yoksunduk, yeterli bütçe olanaklarından yoksunduk, idari kadrolar yoktu, bilimsel araştırma yapılabilecek altyapı eksiklikleri son derece yüksek düzeylerdeydi ve en azından bir on yılı bu üniversitelerde boşuna harcadık. O nedenle, dokuz yeni üniversiteyi kurarken ben geçmişte yaşanmış olan bu yoksunlukların, bu sıkıntıların bundan böyle yeni kurulacak üniversitelerimizde yaşanmamasını diliyorum. Diliyorum ama şöyle hemen bir iki yıl geriye gittiğimde, ne yazık ki, AKP İktidarı döneminde kurulan otuz iki üniversiteye baktığımda, çok ciddi eksikliklerin bu süreç içinde yaşanmakta olduğunu görüyorum.

Zannediyorum, değerli milletvekilleri, kendi bölgelerinizde kurulan üniversitelerdeki durumu sizler de en az benim kadar gözlemişsinizdir.

Burada bir konunun önemle altını çizmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversite kurmak ciddi bir iş, sorumluluk gerektiren bir iş ve üniversiteleri yüksekokullardan ayıran birtakım özellikler var: Bir yüksekokul belirli bir mesleğin altyapısını ve o meslekle ilgili mesleki bilgileri öğretir ama bir üniversite sadece mesleki bilgileri öğretmekle kalmaz, bir üniversite bilimsel araştırmayı, araştırma metotlarını, bilimsel düşünmeyi, geleceğe dönük çözüm yolları üretmeyi, analitik düşünmeyi, vizyon kazandırmayı ve ulusal çıkarlara sahip çıkma bilincini de gençlere verir. O zaman üniversite kurmak gerçekten ciddi bir iştir. Üniversiteyi kurduğunuz zaman bu kadroları mutlaka ayırmak zorundasınız, bu kadro tahsislerini yapmak zorundasınız, bütçeden ciddi kaynaklar aktarmak zorundasınız, üniversitelerin idari personel ihtiyaçlarını karşılamak zorundasınız. Bunları yapmadığınız zaman karşımıza çıkan tablo “gecekondu üniversiteler” kurmaktan ibarettir.

Şimdi, üniversitelerimizde, bugün itibarıyla 2,5 milyon öğrenci eğitim görüyor. Buna karşılık öğretim kadrolarına bakıyoruz: Akademik unvana sahip olan “öğretim üyesi” diye adlandırdığımız profesör, doçent ve yardımcı doçentlerin sayısı ülkemizde 38.435; 2,5 milyon öğrenciden bahsediyoruz, 38.435, akademik dereceye sahip öğretim üyemiz var. Öğretim üye yardımcılarını da buna kattığımızda yani akademik unvanı olmayan ama üniversitelerde öğretim elemanı olarak faaliyet gösteren araştırma görevlilerini de eklediğimizde rakam 98.766 yani 2,5 milyon öğrenciyi yetiştirmek için gerçekten son derece yetersiz bir rakam. O zaman ne yapacağız? O zaman yeni açılan üniversitelerimize ciddi kadro tahsisleri yapacağız ve yeni öğretim üyelerinin yetişmesi için gerekli altyapıyı da hazırlayacağız.

Şimdi 2006 yılında kurulan on beş yeni üniversiteye bir bakalım: Bu on beş yeni üniversiteye rektörleri atanmış ancak bunlar henüz kuruluş aşamasında üniversiteler. Yani, rektörlerin bu üniversitelerde işi çok, kurulmuş bir üniversitenin rektöründen çok daha fazla yükümlülükleri var oysa. İsimlerini vermeyeceğim, bazı örnekler sunacağım: Bir üniversitemizde bir rektör aynı zamanda bir fakültenin dekanı ve bir meslek yüksekokulunun da müdürlüğünü birlikte yapıyor. Yani, hem üniversitesini kuruyor hem yeni bir fakülte kuruyor, onun dekanlığını yapıyor hem de bir meslek yüksekokulunun müdürlüğünü yapıyor. Bir başka üniversitemizde, rektör iki fakültenin birden dekanı. Bir başkasında, yine iki fakülte ve bir meslek yüksekokulu müdürlüğünü birlikte yürütüyor. Bir rektör yardımcısı iki fakültenin birden vekâleten dekanlığını yürütüyor. Bir diğer rektör yardımcısı hem dekan hem meslek yüksekokulu müdürü. Bir başka üniversitemizde, iki dekanlığı birden üstlenmiş rektörün hiç rektör yardımcısı yok yanında. Bir başkasında, bir meslek yüksekokulu müdürüne bakıyoruz, öğretim görevlisi, akademik bir unvanı bile yok; koskoca bir meslek yüksekokulunun başına getirilmiş. Bir diğerine bakıyoruz, bir yardımcı doçent enstitü müdürü; yani, lisansüstü eğitim veren kurumun başında yeni doktorasını tamamlamış birisi.

Şimdi, bu, neden oluyor? Çünkü, kadrolar verilmiyor, yeterli kadrolar verilmiyor.

Değerli milletvekilleri, yeni bir üniversite kurulduğunda ne oluyor? Bu üniversitenin içinden çıktığı üniversiteden bazı kadrolar da bu yeni üniversiteye aktarılıyor. Zaten bütün üniversitelerin kadro sorunu var. Hiç kimse kendi kadrolarından fedakârlık yapmak istemiyor. Yeni bir üniversite kuruyorsunuz, bilimsel çalışmaların yapılması gereken bir üniversite, araştırma görevlisi kadrosu neredeyse hiç vermiyorsunuz.

Şimdi, 2007’de kurulan üniversitelerden bazı rakamlar vereyim size: Batman Üniversitesi, 1.656 tane öğrencisi var. Nasıl var bu öğrenci? Çünkü, daha önce İnönü Üniversitesinin içinden çıkmış Batman Üniversitesi; dolayısıyla meslek yüksekokullarındaki öğrencileri var. Bu üniversitedeki öğretim kadrosunu söylüyorum size: 4 yardımcı doçent, 1 araştırma görevlisi. Yani siz, 4 yardımcı       doçent, 1 araştırma görevlisiyle bir üniversite kuruyorsunuz. Ha bu arada, değerli milletvekilleri, 2007’de 17 üniversite kurdunuz, bu 17 üniversiteden sadece 2’sinin şu anda rektörü var. Diğer üniversitelerin rektörleri, kurulan yeni üniversitelerin rektörlükleri o içinden çıktıkları eski üniversitelerin rektörleri tarafından tedviren yürütülüyor. Böyle bir şey olabilir mi? Siz 2007 yılında 17 yeni üniversite kuruyorsunuz, 15’ine rektör atayamıyorsunuz. Niye? Çünkü, kadro vermiyorsunuz. Kadro vermediğiniz bir üniversite kendi içinde rektörünü seçemiyor ve 2007’den beri rektörü olmayan, tedviren rektörlüğü yürütülen bu üniversitelerin öğrenci sayılarını ben size şimdi söylüyorum işte:

Bitlis; 2.809 öğrenci okuyor, 1 profesör var, 9 tane yardımcı doçent, 1 tane araştırma görevlisi. Muş; 1.380 öğrenci, 1 yardımcı doçent, sıfır araştırma görevlisi tahsis edilen. Siirt; 2.310 öğrenci, 1 profesör, 7 yardımcı doçent, sıfır araştırma görevlisi. Osmaniye; 3.877 öğrenci, 9 yardımcı doçent, sıfır araştırma görevlisi. Böyle, liste uzayıp gidiyor.

Şimdi, bunun adı üniversite kurmak değil, bunun adı oralardaki öğrencileri eline bir diploma tutuşturup sözüm ona üniversite mezunu saymak. O zaman bırakın bu öğrencileri eski üniversitelerinde okusun. Bunlara “yeni üniversite kuruyoruz” demeyelim.

Değerli milletvekilleri, bakınız tablo gerçekten çok hazin. Şimdi “yeni bir üniversite kuruyoruz” dediğinizde, normal olarak insanın zihninde canlanacak tablo şudur: Yeni bir kampüs kuruluyor, yeni binalar inşa ediliyor, buna bütçeden yeni kaynaklar aktarılıyor, yeni kadrolar tahsis ediliyor, bu binalar dayanıyor döşeniyor, araç tahsisleri vesaire yapılıyor. Hâlbuki böyle bir şey yok, böyle bir şey yok. Elinizdeki yasanın içinde zaten böyle olmadığına ilişkin madde, sırası gelince burada tartışılacaktır.

Şimdi, kurulan son dokuz üniversiteye bakalım. Aslında ortada dokuz üniversite filan yok, on sekiz tane fakülte var. Çünkü bu üniversiteler, içinden çıktıkları üniversitelerin meslek yüksekokulu binaları üzerine asılacak üniversite tabelalarıyla yeni üniversite olarak kurulmuş sayılacaklar. Öğretim elemanları içinden çıktıkları üniversiteden tahsis edilecek. Bütçe kaynakları oradan aktarılacak. Araç gereç, taşıt, personel, sözleşmeli personel dâhil idari personel o üniversitelerden buraya aktarılacak. Peki, affedersiniz, bunun adı nasıl oluyor da yeni üniversite kurmak oluyor? Siz bir üniversitenin içine… Üniversitelerimiz amip gibi bölünerek çoğalıyorlar. Bir üniversitenin içinden beş tane üniversite çıkarıyorsunuz, farklı tabelalar koyuyorsunuz o üniversitelerin kapısına; oldu beş üniversite kurma. Bu kanunla birlikte AKP kırk bir tane yeni üniversite kurmuş mu oluyor şimdi? Bu üniversitelerin hangi üniversitenin içinden çıktığını açın, bakın, okuyun; göreceksiniz. Bilmem, İnönü Üniversitesinin içinden beş tane üniversite çıkmış, Atatürk Üniversitesinden dört tane çıkmış, Fırat’tan dört tane çıkmış. Yani bölüyoruz, bölüyoruz, kapılarına birer tabela asıyoruz, yanına da ayıp olmasın diye iktisadi idari bilimler fakültesiyle bir tane de mühendislik fakültesinin iki bölümünü açıp iki bina koyuyoruz; oluyor yeni üniversite kurmak.

Bu, yükseköğretimin temel yapısına aykırıdır. Çünkü bu üniversitelerden öğrenciler üniversite diplomasıyla mezun olacak, iş hayatına atılacak, gerektiğinde lisansüstü eğitim almak için yurt dışına gidecek ve Türk üniversitelerini temsil edecek. Bu diploma Türk üniversitelerinin onurunu, kalitesini temsil edecek.

Değerli arkadaşlar, hiçbir zaman yeni üniversitelerin kurulmasına karşı değiliz. Bu yasa tekliflerinin bir kısmını da zaten Cumhuriyet Halk Partisinden bizim arkadaşlarımız verdi. Üniversitelerin açılmasından yanayız ama bu koşullarda açılan üniversitelerin Türk yükseköğretimine ne kazandıracağını da burada, bir kere daha, sizleri düşünmeye davet ediyorum.

Şimdi, bu yasa tasarısıyla beş iktisadi idari bilimler fakültesi, sekiz mühendislik fakültesi, bir su ürünleri fakültesi Tunceli’de- bir iletişim fakültesi -Gümüşhane’de- ve iki ilahiyat fakültesi açılıyor; aslı bu. Diğerleri, eskiden var olanlar başka bir üniversite tabelası altında birleştiriliyor.

Şimdi, şunu ben sormak istiyorum: Türkiye’de dokuz yeni üniversite kurulurken ve bu fakültelerin açılmasına karar verilirken acaba bu konu, neden Türkiye’de, Millî Eğitim Komisyonunda hiç müzakere edilmez, görüş alınmaz? Niye bir alt komisyon kurulmaz? Niye bu fakültelere neye göre karar verildiği konusuna Millî Eğitim Komisyonu üyelerinin hiçbirisinin katkısı aranmaz? Bu, gerçekten anlaşılabilir bir şey değildir. Plan ve Bütçe Komisyonunun kaynak ayırmasıyla ve orada alınacak kararlarla üniversite kurulması ve Millî Eğitim Komisyonunun bu süreçten tümüyle dışlanması, gerçekten, izahı mümkün bir durum değildir.

Şimdi “Türkiye’de bu fakültelere, gerçekten o bölgelerde çok mu ihtiyaç var?” diye ya da “Bu fakültelerin o bölgelerde kurulmasına hangi kriterlere göre karar verildi?” diye sormak, hem bir komisyon üyesi olarak hem bir milletvekili olarak benim hakkım ve ben partim adına bunu soruyorum, diyorum ki: Türkiye’de diplomalı işsizliğin en yüksek boyutlara ulaştığı bir süreçte, iktisadi idari bilimler, iktisat fakültesi mezunlarının, mühendislik fakültesi mezunlarının işsiz kaldığı, diplomaları ellerinde iş aradığı bir süreçte, bölgesel özellikleri hiç dikkate almadan, bu fakültelerin, özellikle iktisadi idari bilimler ve mühendislik fakültelerinin o bölgelerde kurulmasına kim ve neden karar verdi? Acaba, Tunceli’de neden, Şırnak’ta neden bir mühendislik fakültesine -Tunceli’de var mı bilmiyorum ama Şırnak’ta var- ihtiyaç duyuldu? İktisadi idari bilimler fakültesi neye göre bu bölgelere paylaşıldı? İlahiyat fakültelerine hangi gerekçelerle acaba ihtiyaç duyuldu? Bunları bilmek, bunları sorgulamak bizim hakkımız.

İşte, Millî Eğitim Komisyonunun hiçbir görüşü alınmaksızın sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda bu fakültelerle ilgili karar almanın yanlışlığına bir kez daha dikkat çekiyorum. Gerçi bundan sonra üniversite kurulacak ilimiz kalmadı ama herhâlde bundan sonra da ilçelerde üniversite kurmaya başlarız. Umarım ilçelerde üniversite kurma sürecine geçildiğinde Millî Eğitim Komisyonunun da en azından bir görüşü alınır.

Bakınız, AKP İktidarından bu yana, bu son dokuz üniversiteyle birlikte kırk bir tane yeni üniversite kurulmuş olacak. Dokuzunu çıkalım, otuz iki yeni üniversite kurulduğu sürece bir bakalım. Otuz iki üniversite demek, çok ciddi yeni kaynakların yükseköğrenime transferi demektir. Peki, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi içerisinde Yükseköğretime ayrılan pay acaba -bu kadar yeni üniversite kurulduğuna göre- yüzde kaç artmıştır? Önemli, merak edilmesi gereken bir konu. Hemen söyleyeyim: 2002’de Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi içinde Yükseköğretime ayrılan pay yüzde 25, 2008’de yüzde 19,7 değerli arkadaşlar; artmamış, azalmış. Yeni üniversite demek yatırım bütçelerinin arttırılması demektir. Bu üniversiteler büyüyecekler, yatırım bütçelerine ihtiyaç var. Peki, yatırım bütçeleri ne olmuş? 2006’da yüzde 17’den 2008’de yüzde 7,5’a düşmüş. Böyle üniversite kurulmaz. Bakınız, böyle üniversite kurmak gibi bir yöntem seçerseniz buradan çıkarılacak bir tek sonuç vardır: Bu, siyasi ranttır değerli arkadaşlar. Bunun başka bir amacı yoktur. “Ben o üniversiteleri o bölgelere de açtım, aman da ne kadar iyi ettim, çok büyük iş yaptım.” Bundan çıkacak yorum budur. Eğer, gerçekten Türkiye’deki yükseköğretime …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Serter, tamamlayınız.

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…katkıda bulunmak istiyorsanız, bunda samimiyseniz, üniversiteye giden öğrencilerimizin üniversiteye yaraşır diplomalarla mezun olmalarını istiyorsanız, o zaman üniversitelere daha fazla kaynak ayırırsınız. Bir örnek… Bırakalım yeni üniversiteleri, bir de eski üniversitelere bakalım, size bir örnek vereyim: 1975’te 5.600 öğrencisi olan, 2007’de 17.280 öğrenciye çıkan, yani öğrenci sayısı yüzde 380 artan bir üniversitemizin akademik kadro artışı bu süreç içinde yüzde 27 değerli arkadaşlar, yüzde 27. Bir büyük tıp merkezi var. Bu büyük tıp merkezi 100 yataklı işe başlamış, şimdi 900 yatağa çıkmış. 300 bin hastası ayakta, 35 bin hastası yatarak tedavi ediliyor. 150 yataklı servisi hizmete açılamıyor; hemşire vermiyorsunuz, kadro vermiyorsunuz. Beş ameliyathanesi hazır, hizmet veremiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Bu, Malatya İnönü Üniversitesidir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serter.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş.

Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar) 

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, sanıyorum, bu yasa tasarısıyla ilgili olarak bugün kürsüye çıkacak her vicdanlı arkadaşımız, az önce Sayın Serter’in yaptığı konuşma mahiyetinde bir konuşma yapmak mecburiyetindedir. Neden? Çünkü, evet, ülkenin üniversiteye ihtiyacı var, gençlerimizin üniversitelere ihtiyacı var, ancak üniversitelerin de inanılmaz sorunları var. Dolayısıyla, bir yandan yapılacak düzenlemeyle dokuz kentte daha üniversite kurulmasıyla birlikte Türkiye’nin bütün kentlerine üniversite açılmış olacak ama aynı zamanda hem yeni kurulacak üniversitelerde hem son dönemde AK Parti Hükûmeti döneminde kurulmuş otuz iki üniversitede, hatta daha eski üniversitelerde dahi çok ciddi sorunların devam ettiğini de bugün bu yasa tasarısı vesilesiyle tartışmak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, aslında sistematik eğitim yapan toplumlarda, daha doğrusu insanlığın sistematik eğitim ihtiyacı çıktığından bu yana, eğitim ihtiyacında sınırsız bir şekilde kendini dayatan, toplumun, bireyin, grupların ihtiyacını karşılamaya yönelik sürekli talepler olmuş, bundan sonra da olacaktır.

Şimdi, ülkemizde daha belki on beş yirmi yıl öncesine kadar üniversite neredeyse bir lüks olarak görülürken bugün artık Türkiye’de her gencin üniversite mezunu olması olağan olarak, hatta bir şart olarak görülmekte. Tabii ki bununla yetinilmemekte, bununla birlikte yüksek lisans, doktora, yabancı dil vesaire gibi niteliklerle üniversite mezunlarının artık daha nitelikli bir eleman olması için çaba sarf edilmekte. Dolayısıyla, insanoğlunun eğitimle ilgili ihtiyaçları elbette ki sınırsızdır. Fakat üniversiteler eğitim periyotları içerisinde çok ayrı, çok farklı konuma, çok farklı niteliğe sahiptir. Sadece bireysel eğitimle ilgili bir mesele değildir üniversite konusu, aynı zamanda toplumların gelişmesi, o kurulu olduğu kentin kültürünün, yapısının değişmesi, ilerlemesi konusunda da önemli rollere, görevlere sahip kurumlar olarak, ta kuruluşundan beri üniversiteler önemli aktiviteler yürütmüşlerdir. Şimdi, Türkiye’de de aslında üniversitelerden beklenen şey, toplumda daha ileriyi, daha ileri düşünceleri, daha ileri projeleri, daha ileri politikaları üretebilecek, hem bu zihniyete sahip gençleri yetiştirmek hem de üniversite, kurum olarak yapacağı faaliyetlerle toplumun bu yönlü olarak önünü açmak ve geliştirmek gibi misyonlara sahip. Bu, elbette ki, teorik düzeyde bu şekilde rahatlıkla ifade edilebilir ama Türkiye’de pratikte üniversitelerin toplumda ön açıcı olduğu, toplumda her fikrin, her düşüncenin rahatlıkla tartışılmasının önünü açan projelere ve eğitim politikalarına hizmet ettiği yönünde bir tespiti yapmak maalesef ki mümkün değil. Bunun çok çeşitli nedenleri olabilir. Elbette ki siyasi iktidarların yaklaşımlarından, siyasi kadrolaşmalardan, üniversitelerin yöneticilerinin belirlenme usulü ve yöntemlerinden tutalım da, üniversitelerin idari ve mali özerkliğe sahip olmamasına kadar çok sayıda etken, çok sayıda neden sayılabilir.

Bugün, 2008 yılı itibarıyla Türkiye’deki üniversite sorunlarına özellikle bu yönlü baktığımız takdirde, yani, toplumun geneline ne tür katkılar sunuyor diye üniversitelere bir baktığımızda, eğer üniversiteler bu konuda yetersiz ve eksikse, hatta yeri geldiğinde toplumdan daha geri durumdaysa, bunun en önemli nedeni 12 Eylül askerî darbesidir. Çünkü, 12 Eylül askerî darbesine Türkiye’yi götüren sürecin en büyük nedenlerinden biri olarak üniversite görülmüş ve askerî darbe yapılır yapılmaz da, cunta, darbeciler tarafından ilk ayar üniversitelere verilmiştir ve tırnak içerisinde ifade ediyorum, o gün bugündür o verilen ayar, maalesef ki, demokratik bir ayara veya üniversiteler açısından idari özerklik ya da ekonomik özerklik içerecek bir ayara henüz dönüşmüş değil. Bu nedenle, 12 Eylül darbesinin kendi yarattığı hukukunu koruma, meşrulaştırma, yine 12 Eylül darbesinin yarattığı ideolojiyi topluma yayma kurumları ve aracı olarak görülmeye devam edilmekte; eğer üniversiteler bu yönlü hizmetler sunuyorlarsa takdir edilmekte, bunun dışına çıkıldığı durumlarda da o kurum nezdinde, üniversite nezdinde, çok da topluma hissettirilmeden, değişik yaptırımlara tabi tutulabilmektedir. Ya akademisyenler ya rektör ya dekan ya da öğrenciler bu baskıdan veya bu bilinçli bir şekilde bastırma politikasından nasibini şu veya bu şekilde almaktadır değerli arkadaşlar. Bunun sonucunda da Türkiye’de, aslında, toplumu değiştirmek, üst düzeyde teknik imkânlarla donatılmış, örgütlenmiş ve bu misyon verilmiş üniversiteler bu baskılar nedeniyle, işte, bir yerde “salla başını al maaşını kadroları”nın doldurduğu, teknik, sıradan, lise düzeyinde -hatta birazdan örnekler vereceğiz- belki lise düzeyini dahi yakalayamamış eğitim kurumları olarak kalabilmektedir.

Elbette ki bu genellemeyi yaparken, Türkiye’de köklü, kurumsallaşmış çok büyük üniversitelerin varlığını göz ardı etmiyorum. Ankara Üniversitesi gibi, ODTÜ gibi, Gazi Üniversitesi gibi, İTÜ gibi ve benzeri çok sayıda köklü, kurumsallaşmış üniversite, bu baskılara rağmen, 12 Eylülün yarattığı bu hukuka rağmen, kendi içinde, dinamik kadrolarıyla, öğrencileriyle, yine, kendi demokratik mücadelesini yürüten, toplumu değiştirmeye, dönüştürmeye çalışan çabalar içerisinde elbette ki olmuşlardır.

Değerli arkadaşlar, bugün kanunlaşacak olan bu tasarıyla birlikte, AK Parti Hükûmeti döneminde kurulan 32 üniversiteye ek olarak 9 üniversiteyle birlikte toplam 41 üniversite bu Hükûmet döneminde veya önceki Hükûmetle birlikte bu Hükûmetin iktidar olduğu dönemde kurulmuş olacak ve ne mutlu ki ülkemizde, artık, her şehrin bir üniversitesi olmuş olacak.

Yine, az önce değerli konuşmacının ifade ettiği gibi, aslında, bir yerde gururumuzu okşayan bu tablo, madalyonun öbür yüzüne baktığımızda sadece buruk bir sevinçle karşılayacağımız, karşılayabileceğimiz bir durumu bizler açısından ifade ediyor.

Bu son dönemde kurulan üniversitelerin, hem içeriği itibarıyla hem teknik kadrosu, idari kadrosu, altyapısı, binasıyla, teçhizatlarıyla birlikte incelendiğinde, değerli arkadaşlar, gerçekten de, AK Parti döneminde kurulmuş olacak olan -bunlarla birlikte- kırk bir üniversitenin hiçbiri aslında yeni kurulmuş olmayacak. Şu veya bu vesileyle, diğer üniversitelerin bölünmesiyle, parçalanmasıyla, zaten kurulu olan, değişik kentlerde kurulu olan yüksekokulların veya fakültelerin üniversite tabelası altında birleştirilmesiyle, ismi yeni üniversite olan ve o kentte yeni kurulmuş gibi addedilen kurumlar oluşturmak dışında herhangi bir işlem, maalesef ki, yapılmıyor değerli arkadaşlar.

Eğer üniversite meselesine, konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, sadece bireyin eğitimiyle ilgili değil, ama toplumun bütünlüklü olarak gelişimi, ileriye doğru gidişiyle ilgili bir perspektifle bakılmış olsa, herhalde, bugün, bu kadar üniversite, bu kadar olanaksızlıklar içinde bu kadar üniversite kurmak konusunda Hükûmet aceleci davranmazdı. Elbette ki, aceleci davranmasının siyasi nedenleri, siyasi çıkar nedenleri mutlaka ki vardır, bu göz ardı edilemez. Bu, Hükûmet açısından da böyle düşünülebilir, o kentin milletvekilleri açısından da böyle düşünülebilir. Bu, hatta, bir yere kadar makul, anlaşılır dahi karşılanabilir, ama bunun bir tek şartı vardır; orada kurulacak üniversitelerin        içinin doldurulması. Bunun dışındaki her türlü yaklaşım, değerli arkadaşlar, o kente iyilik yapalım derken zarar vermiş olacağız, o kentin gençlerine iyilik yapalım derken zarar vermiş olacağız ve en nihayetinde toplumun tümünü negatif yönde etkileyen düzenlemelere hep birlikte, maalesef ki, imza atmış olacağız.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de üniversitelileşme oranlarına bakıldığında, üniversiteye giren gençlerin yüzde 88’ine yakını şehir merkezli veya ilçe merkezli gençlerdir, ya bir şehirde ya bir ilçede doğmuş, orada büyümüştür. Dolayısıyla, Türkiye’de kır kökenli gençlerin üniversitelileşme oranı yüzde 12 civarında kalmakta. Bu nedenle, Türkiye'nin her yerinde üniversite açılması, üniversite eğitimine erişim açısından, bu olanağın herkese eşit şekilde götürülmesi açısından önemlidir. Türkiye'nin Hakkâri’sine de Şırnak’ına da Ağrı’sına da üniversite götürülmesi bu açıdan çok önemlidir çünkü özellikle kırsal yerleşimin, kırsal nüfusun yoğun olduğu o bölgelerde üniversite açılması, kır kökenlilerin de üniversiteye girme şansını -tırnak içerisinde belirtiyorum- belki artıracaktır. Çünkü, az sonra vereceğim verilerden de anlaşılacağı üzere, bu kadar üniversite olmasına rağmen, Türkiye’de üniversiteye girebilmek hâlen ciddi bir lükstür, bir külfet gerektirir. Yani Türkiye’de eğitim, Anayasa gereği her vatandaş için parasızdır, eşittir ancak az sonra vereceğim verilerden de anlaşılacağı gibi, Anayasa’nın bu hükmü pratikte bugüne kadar asla işlemedi, bu Hükûmet döneminde de maalesef ki işlemedi değerli arkadaşlar.

Bakın, değerli arkadaşlar, 1975’te özellikle üniversiteye girmek için dershaneyi tercih etme… Yani bir devlet okulunda veya bir özel lisede okuyan öğrenciler orada verilen eğitimle yetinmediği için, bu eğitimi üniversiteye girme açısından yetersiz bir eğitim olarak değerlendirdiği için, alternatif özel eğitim olarak dershaneciliği tercih etmişlerdir. 1975-1976 yıllarında 45 bin olan öğrenci sayısı 2006-2007 yılında 1 milyonu aşmıştır. Bugün, geçen yılın rakamlarıyla 1 milyon 72 bin öğrenci Türkiye’de dershaneye devam etmek zorunda kalmıştır. Neden değerli arkadaşlar? Bu öğrencilerin önemli bir kısmı da Anadolu lisesi, fen lisesi gibi okullarda okuyor olmalarına rağmen ayrıca dershaneleri tercih etmek zorunda kalmışlardır. Neden? Çünkü, ortaöğretimdeki, lisedeki eğitim üniversiteye giriş açısından yetersizdir.

Bakınız, aynı millî eğitim sistemine tabi, aynı güzergâhta ilerleyen bir öğrenci, ilkokuldan başlayarak devlet okulunda okuyan bir öğrenci, ortaokulunu, lisesini yine devlet kurumlarında okuyan bir öğrenci, aynı devletin üniversitesine girmek için parayla eğitim satın almak zorunda kalıyor. Çünkü, değerli arkadaşlar, bu beğenmediğimiz, eksik bulduğumuz üniversitelere giriş dahi Türkiye’de hâlen maalesef ki bir lükstür. Neden lükstür diyorum değerli arkadaşlar? Çünkü, bugün rakamlar gösteriyor ki,  ortalama olarak bir öğrenci, Türkiye’de, yirmi ay dershaneye devam ediyor; lise 1’den, 2’den başlıyor, lise 3’te veya bittikten sonra devam ediyor, ama  ortalaması yirmi ay. Bakın, iki yıllık meslek yüksekokulunun süresinden daha fazla. Yani yirmi ay ortalama dershaneye gidiyor öğrenciler, ya iki yıllık bir fakülteye girebiliyor ya da giremiyor ve bu ortalama yirmi aylık dershaneye gidebilmek için, yine, ortalama, değerli arkadaşlar, 2.500 YTL ödüyor her öğrenci. Dolayısıyla, Anayasa’daki “eğitimin eşitliği, her vatandaş için eşit olduğu, erişilebilir olduğu” vesaire gibi ilkelerin pratikte hâlen işlemediği ve bundan sonra da işlemeyeceği rakamlar tarafından son derece net bir şekilde, arkadaşlar, ortaya çıkıyor.

Yine, üniversiteye giren öğrencilerin sadece yüzde 46’sı ilk girişlerinde kazanabiliyor ve bu öğrencilerin sadece yüzde 15’i ilk tercihlerini kazanabiliyor. Yani, Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin yüzde 15’i istedikleri bölümde, yani ilk tercihlerinde okumuşlar veya okuyorlar, yüzde 85’i, aslında istemediği, aslında tercih etmediği fakat kazanamazsa işsiz kalmamak için ya da işte puanı ancak ona yettiği için diğer bölümlerde okumakta ve yaşamının geri kalanının tamamını bunlara göre planlamaktadır. Bu da neden kaynaklanmakta değerli arkadaşlar? Yine ilkokuldan başlayarak eğitimin yetersizliğinden, ortaöğretimdeki eğitimin yetersizliğinden kaynaklanıyor. Bu nedenle, Türkiye’deki gençlerin yüzde 85’i, değerli arkadaşlar, aslında yaşamını dilediği gibi planlayamamakta, dilediği mesleği seçememekte, dilediği bölümü kazanamamakta ve dilediği mesleği gelecekte tercih edememekte.

Şimdi, yeni açılan üniversitelerle ilgili, bakın değerli arkadaşlar, 17 Mayıs 2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda CHP Kırklareli Milletvekili Yavuz Altınorak, yeni açılan üniversitelerle ilgili “Tabela üniversite olmamasını dilerim.” demiş ve yine Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik yanıt vermiş kendisine, demiş ki: “İddia edildiği gibi tabela üniversitesi kursaydık diğer dokuz ilde daha üniversite kurardık olur biterdi.” Şimdi, bugün bu “olur biter” kısmını tamamlıyoruz arkadaşlar. Bugün oluyor ve bitiyor, dokuz üniversiteyle birlikte Türkiye'nin her kentinde üniversite kurulmuş oluyor. Tabela üniversitesi olmayacak değerli arkadaşlar bunlar ama Sayın Bakan 2007’de “Eğer tabela üniversitesi kurmak isteseydik bu dokuz ilde de kurardık.” demiş!

SAFFET KAYA (Ardahan) – Dokuz il zorunludur ve üniversite kurulması mecburidir.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – İşte, Sayın Bakan o dönem  bilmiyor muydu, bilmiyorum; dokuz il zorunludur vesaire ama…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yani, geliştiği için, değiştiği için, öyle bir zorunluluk olduğu için…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Evet, tabii, 2007’den 2008’e bayağı Türkiye değişti, gelişti arkadaşlar! O konuda itirazımız yok tabii ki!

Şimdi, bakın, Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Profesör Kadri Balcı “Yeni açılan üniversiteyi tabela görünümünden kurtarmak için Bill Gates kadar zengin olmayı hayal ediyorum” demiş. Yani o kadar yokluk içerisinde ki ancak hayallerle üniversiteyi ayakta tutabiliyor. 5 öğretim görevlisi var bu kentteki üniversitede değerli arkadaşlar. Öğretim üyeleri daha çok Malatya ve Diyarbakır’dan geliyor, Mardin’de eğitim verip gidiyorlar. On yedi üniversite, yeni açılan, geçen dönem içerisinde yeni açılan o üniversitelerden en düşük bütçeye sahipmiş Mardin’deki Artuklu Üniversitesi. 2008 yatırım bütçesi yok, sıfır ve şu anda bir rektör yardımcısı ve bir mühürden ibaret olarak tanımlıyor Rektör Yardımcısının kendisi, üniversiteyi bir rektör yardımcısı ve bir mühürden ibaret olarak tanımlıyor. “Meclisten çıkması hiçbir şeyi değiştirmiyor, burası üniversite değil.” diyor Mardin Artuklu Üniversitesinde okuyan öğrenciler. “Bilgisayar laboratuvarı var, var ama çalışmıyor. Ben lisedeyken dahi haftada dört saat bilgisayar görüyordum, bilgisayar laboratuvarına giriyordum, şimdi üniversitedeyim, bilgisayar görmüyorum.” demiş bir üniversite öğrencisi.

Yine, Muş’ta durum farklı değil değerli arkadaşlar. Yeni kurulan üniversitelerimizden Muş Alparslan Üniversitesinin, rektörlük binası da yok, öğretim üyesi de bulunmuyor. 1.346 öğrencinin okuduğu üniversitede yardımcı doçent düzeyinde 4 öğretim üyesi var. Muş akademik kadrosunda profesör yok. “Yeni bölüm açmak, Muş Alparslan Üniversitesi için şu an hayal.” gibi bir değerlendirme yapmışlar. “Hiçbir öğretim üyesi Bitlis, Muş, Bingöl ya da Batman gibi kentlerde üniversite hocalığı yapmak istemiyor.” tespitini yapmış oradaki görevliler.

Bilecik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi son sınıf öğrencisi İsmail Yetişkin, “Burası üniversite değil.” demiş. O üniversitenin öğrencisi bu. Bilecik’teki üniversitenin bir meslek yüksekokulu bir de fakültesi var. Kâğıt üzerinde fen-edebiyat ve mühendislik fakülteleri var ama öğrencileri yok.

Kırklareli Üniversitesinde “Ben buraya üniversite demem.” diyen bir rektör var. Bir öğretim üyesine bu üniversitede 450 öğrenci düşüyor. Türkiye ortalamasının tam 18 katı Kırklareli Üniversitesinde. Bu, Avrupa ortalamasının da 30 katıymış değerli arkadaşlar.

Bingöl Üniversitesi Rektör Yardımcısı Profesör Doktor Aydın Girgin: “Biz aylardır arıyoruz, gazeteye ilan da verdik…” Bakın, bir rektör gazete ilanıyla öğretim görevlisi arıyor. “…ama Bingöl’e gelmek isteyen öğretim üyesi bulamıyoruz.” Gazete ilanıyla dahi, değerli arkadaşlar, Bingöl Üniversitesi öğretim görevlisi bulamıyor. Bu da yeni açılan üniversitelerimizden.

2007’de açılan on yedi üniversitenin toplam bütçesi tek başına İstanbul Üniversitesinin bütçesine yetişemiyor. Bu on yedi üniversiteye ayrılan bütçeyle, İstanbul Üniversitesinin bütçesi dahi denk değil. İstanbul Üniversitesinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Demirtaş, tamamlayın lütfen.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bingöl Üniversitesi bir yıl öncesine kadar bir liseydi, şimdi ise kapısında üniversite tabelası var. Üniversitenin dört yıllık eğitim programı dahi yok. Burası da üniversite!

Son iki yılda üniversite sayısı yüzde 49 oranında artmış ama öğretim elemanı sayısındaki artış yüzde 12. Araştırma görevlilerindeki artış ise yüzde 7’de kalmış değerli arkadaşlar. Bugün Türkiye’de bir öğretim üyesi başına düşen ortalama öğrenci sayısı 28 iken yeni açılanlarda bu sayı 300-350 arası, Avrupa’da ise 1 öğretim üyesine sadece 15 öğrenci düşüyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün burada elbette ki bu yeni kurulan üniversitelerimiz hem ülkeye hem o kentlere hayırlı uğurlu olsun diyeceğiz ama bu sorunları da, bu sıkıntıları da unutmayacağız, takipçisi olacağız. Bu yasayı bir yandan desteklerken, ama aynı zamanda, yeni kurulan üniversitelerin bugün kurulacaklarla birlikte akademik kadrosunun, idari kadrosunun tamamlanması, bütçelerinin tamamlanması ve üniversitelerin özerklikleriyle ilgili takibimizi muhalefet olarak sürdüreceğiz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 15.01

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.15

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

226 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Beş dakika ara verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 15.16

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

226 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükümet? Burada.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 62’nci maddesi gereğince söz talebinde bulunuyorum.

BAŞKAN – Konu nedir?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Konu: Biraz evvel, birleşimi kapatmadan evvel Hükûmet yerinde yoktu. İç Tüzük’ün 62’nci maddesi gereğince ertelenir bir sonraki birleşime kadar. O oturumdur, kapattınız, Hükûmet yoktu. O konuda görüşmek istiyorum.

BAŞKAN – Ben size beş dakikalık bir söz veriyorum, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bir önceki oturumda başlanmış bir kanun tasarısının görüşmelerine, birleşime verilen aradan sonra devam edilmek üzere tekrar başlanırken Hükûmetin yerinde olmaması hâlinde, tasarının görüşmelerinin bir sonraki birleşime ertelenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, biraz evvel Sayın Başkan oturumu tatil etti. Gerekçesi, Hükûmet hükûmet sırasında bulunmuyordu. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi 107’nci Birleşimi gerçekleştiriyor. İç Tüzük’ümüzün 62’nci maddesine göre, her görüşmenin başından sonuna kadar, hükûmet adına görüş bildirmek üzere başbakan veya ilgili bakan veya zorunlu hâllerde yetkilendirilmiş birinci derecede sorumlu daire amirlerinden biri, yani hükûmet oturmak zorunda.  “Bu kimseler görüşmenin başında hazır değillerse, o konudaki görüşme bir defalık gelecek birleşime bırakılır.” şeklinde hüküm bulunmaktadır.  Bir önceki oturumda Hükûmet yerinde değildi. Bu nedenle, İç Tüzük’ün 62’nci maddesi gereğince, bu görüşülmekte olan kanunun bir sonraki birleşime bırakılmasını düşünüyorum. Bu şekilde uygulama yapılmasını talep ediyorum Değerli Başkanım.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz evvel birleşimin başında, Komisyonu sordum “Burada” dendi, Hükûmeti sordum “Yok” dendi, ben birleşime ara verdim. “Ertelenmiştir” deseydim Sayın İçli’nin dediği doğru olacaktı. “Ertelenmiştir” demediğim için, birleşime ara vermek Başkan Vekilinin kendi inisiyatifindedir, onun takdiridir. Dolayısıyla, yapılan işlemde bir yanlışlık söz konusu değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğru.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Efendim, tutanağı getirirseniz öyle demediniz. İsterseniz, tutanakları getirtin…

BAŞKAN – “Ertelenmiştir” demedim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Bakın efendim “Hükûmet” dediniz beklediniz, Hükûmet, sırasında değildi. Bakın, Hükûmet yoktu.

Birleşim ayrı, oturum ayrı, siz oturuma ara verdiniz, birleşime ara vermediniz. Oturuma ara verdiniz, oturumlar sıra sıra

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, arkanızdakiler yanıltabilir sizi.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Yani, memur arkadaşlar farklı şey söylüyor ama, İç Tüzük’ün 62’nci maddesi keyfe göre, yoruma göre değil. Hükûmet başından sonuna kadar oturacak, yoksa bir sonraki birleşim, bir sonraki birleşim… Bugün günlerden çarşambaysa, perşembe günü. Oturum ayrı, birleşim ayrı. Bakınız, elimizde, dağıtılan gündemde 107’nci Birleşim…

BAŞKAN – “Ertelenmiştir” demiş olsaydım, siz haklısınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Hükûmet oturmak durumunda, oturmadıysa…

BAŞKAN – Hükûmetin oturmak durumunda olduğunu biliyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Değerli Başkanım, bakın, lütfen, ben sizin takdirinizi bir değerlendirmeye tabi tutmuyorum. Ben, İç Tüzük’ün, biraz evvel okuduğum amir hükmünü… Hükûmet başından sonuna kadar oturacak. “Hükûmet yerinde yoksa bir sonraki birleşime ertelenir.” diyor. Sizin takdirinize bağlı değil, ertelenecek o.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ara verdi.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ara verme değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 55’e göre ara verdi.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Bakın, ara vermedi. Tutanaklara bakın, ara vermedi. Ara verse… Bakın, tutanaklar gelsin. “Hükûmet? Yok.” dediniz, zapta geçti. Bakın, zaptı getirin, bakalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Hükûmet? Yok.” demedi orada.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Zaptı getirin, tutanakları getirin, bakalım.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Birleşimin başında Hükûmet vardı zaten.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Getirin tutanakları, görelim efendim tutanakları.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Tabii canım.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Başkanlık Divanının yorumuna açık bir olay değil, İç Tüzük amir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Hükûmet olmadığı zaman, zaten siz ara veremezsiniz efendim. Hükûmet yok zaten.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Bitti… Sizin takdirinize bağlı değil. Başkanlık Divanının takdirine bağlı değil. Hükûmet oturacak orada.

MUTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük 55’e göre…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Her görüşmenin başından sonuna kadar, Hükûmet adına görüş bildirmek üzere Başbakan veya ilgili bakan yerinde olur.” diyor. Bu kadar açık ve net.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Bu kadar. “Olmazsa bir sonraki birleşime ertelenir.” diyor.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – 55’e göre…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Hayır. Bak takdir yok. “Olmazsa bir sonraki birleşime ertelenir.” diyor. Hiç öyle yoruma tabi değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, hayır, görüşmenin başında hazırdı ama.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sonuna kadar oturur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, 62’ci maddeye bakarsanız “Görüşmenin başında.” diyor.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Oturacak…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Görüşmelere başladığımız anda var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Görüşmenin başından sonuna kadar…”

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – “Hükûmet? Yok.” dedi. Tutanaklara geçti.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Diyelim ki ertelendi, söylediğiniz doğru, ertelendi. Ne olacak?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Zaten yoksunuz ki! Yarın devam edecek.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Buradayız ama.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Zaten yoksun burada.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Efendim, hukuka uymak durumundayız. Olur mu “Ne olacak?” Bu, bizim çalışma esaslarımızı belirleyen…

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Yani, Meclis çalışmasına ne faydası olacak?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Efendim, çalışacaksa arkadaşlarınıza söyleyin gelsinler, otursunlar burada. Burada 5 kişiyle, 10 kişiyle yasa çıkarılmaz. Gelin, 340 milletvekili oturun burada. Hükûmet de burada otursun, siz de oturun. Hükûmet yerinde yok, AKP’li milletvekilleri yok, 10 kişiyle Meclisi çalıştıracaksınız! Var mı öyle bir şey? Biz gereğini yapıyoruz, görüyorsunuz.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 15.29

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.34

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 107’nci Birleşimin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşimin başında Komisyon ve Hükûmeti sordum. Bu tespiti yaparken Komisyonun burada olduğunu gördüm, Hükûmetin burada olup olmadığını tespit ederken birleşime ara verdim ancak “Ertelenmiştir.” ifadesini kullanmadım. Bu durum tutanakla sabittir. Dolayısıyla, görüşülen işin ertelenmesi söz konusu değildir, önceki uygulamalar da bu yöndedir.

Komisyon?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, usul tartışması açmak istiyorum efendim 63’e göre. O bir görüşümdü…

BAŞKAN – Ben size söz verdim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Siz verdiniz, sonra içeri geçtiniz. Bu görüşünüzle ilgili usul tartışması açmak istiyorum efendim.

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Aynı görüş, görüş değişmedi.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – O ayrı… Ayrı konular efendim. Bakın, ben talep ettim, görüştüm, siz içeride değerlendirdiniz, bana bir görüş açıyorsunuz.

BAŞKAN – O zaman, ben sizin… Daha evvel söz verdim size, onun üzerine bir yeni görüşme yaptık ve sonuçta tutanakları getirttim, böyle bir sonuç çıktı. Şimdi…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Bu yeni bir işlemdir. Bu yaptığınız yeni işleme karşı usul…

BAŞKAN – Peki, o zaman ben sizin tutumunuzu oya sunayım, ondan sonra şey yapılması…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ama görüştükten sonra isterseniz sunun.

BAŞKAN – Yok, önce…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ben görüşümü, ne söyleyeceğimi size söylemedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sizin tutumunuz yani uygulamanız doğru çünkü İç Tüzük’te diyor ki: “Görüşmenin başında hükûmet yoksa ertelenir.” Dolayısıyla, başta hükûmet varsa ertelenmez. Bu manada uygulamanız doğru efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İçli, şimdi, siz ısrar ediyorsanız konu üzerinde ben -benim tutumum, Başkanlığın tutumu değişmemiştir- Başkanlığın tutumunu oya sunacağım.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, daha önce siz bana söz verdiniz, ben kendi görüşümü belli ettim.

BAŞKAN – Evet.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sonra, Başkanlık olarak bir değerlendirmede bulundunuz ve yeni bir…

BAŞKAN – Evet, tutanaklardan bahsettiğiniz için ben de tutanakları getirttim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet, elimde tutanak. Ben de bu konuda…

BAŞKAN – Size de gönderdim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet. Siz bu konuda görüşünüzü bildirdiniz. Bana izin verin, bir dakika konuşayım. Demin “Beş dakika.” dediniz, otuz saniyede konuştum. Ben Başkanlığın uygulamasını…

BAŞKAN – Şimdi, bakın, bu tarzda bir konuşma usulümüz yok. Ben size söz verdim, görüşlerinizi dinledim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Değerli Başkanım, Başkanlığın uygulamasını suistimal etmek…

BAŞKAN - Dolayısıyla, o konuda bir tartışmayı beraberce tamamladık ve “tutanaklarda göreceksiniz” dediğiniz için ara verdim; gittik, tutanakları getirttik, üzerinde düşündük, baktık ve sonuç olarak eski uygulamalarla birlikte konuyu bu şekilde kararlaştırdık.

Teşekkür ediyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Şimdi devam ediyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, bakın, böyle bir uygulama yok.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 62’nci madde açık.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Bana milletvekili olarak demin beş dakika verdiniz, otuz saniyede konuştum geri çekildim. Bu tutanaklarla ilgili -yeni getirttirdiniz- yeni bir görüş belirtiyorsunuz. Bu tutanak da benim elimde. Ben bu konuda görüşümü bir dakikada sunarım, yine değerli milletvekillerinin oyuna sunarsınız. Takdir sizindir. Milletvekilinin bir dakika şurada kendini ifade etmesi…

BAŞKAN – Yeni olan şey nedir?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Efendim?

BAŞKAN - Yeni olan nedir?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Bakın efendim, tutanak da benim elimde “Komisyon? Burada.” diyorsunuz.

BAŞKAN – Evet.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – “Hükûmet?” diyorsunuz. Bakın yoklama yapıyorsunuz, Hükûmet yok. Mustafa Elitaş

Bir de ben böyle bir usulü de şey yapmıyorum. Ben size karşı bağırmak durumunda mıyım Sayın Başkanım? Şurada mikrofon varken şurayı açın, teknolojik olarak ben böyle konuşayım.

BAŞKAN – Peki, demin üç dakika konuşmuştunuz, size iki dakika daha veriyorum.

Buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) - Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Usul tartışması mı açtınız?

BAŞKAN – Hayır, beyefendiye söz verdim.

4.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bir önceki oturumda başlanmış bir kanun tasarısının görüşmelerine, birleşime verilen aradan sonra devam edilmek üzere tekrar başlanırken Hükûmetin yerinde olmaması hâlinde, tasarının görüşmelerinin bir sonraki birleşime ertelenmesi gerekirken ertelenmeyip usul hatası yapıldığına ilişkin açıklaması

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Değerli Başkanım, sizi incitmek istemiyorum. Ortada bir uygulama var. Bakın, biraz evvel İç Tüzük’ün 62’nci maddesini okudum “Hükûmet, görüşmenin başında hazır değilse…” diyor, doğru. Bu birleşimdir, doğru, hazır. Ara verdiniz, aradan sonra yoklama yaptınız. Yoklamada komisyonu sordunuz “Komisyon? Burada.” dediniz. “Hükûmet?” dediniz, Hükûmet yok. Oradan bağırdık “Hükûmet yok.” dedik. AKP Grup Başkan Vekili “Beş dakika ara verin.” dedi. Bakın, tutanakta Sayın Başkan. Siz de “Birleşime beş dakika ara veriyorum.” dediniz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Görüşmenin başı neresi, görüşmenin başı?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İzin verir misiniz, ben Sayın Başkana hitap ediyorum.

Benim görüşüme göre, hükûmet burada yoksa İç Tüzük’e göre “…o konudaki görüşme bir defalık gelecek birleşime bırakılır.” diyor, bir defalık gelecek birleşime… Benim görüşüm bu.

Bakın, tutanak geldiği zaman, tutanakta ara veriyorsunuz, birleşime ara veriyorsunuz. Bunu ifade ediyorum Değerli Başkan. Onun için, uygulamanız İç Tüzük hükümlerine aykırıdır. Şimdi, benim bu görüşümü değerli milletvekillerinin oyuna sunabilirsiniz. Kabul ederler etmezler, o ayrı konu.

Çok teşekkür ederim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim. 

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, muhtemelen bu, siz ara verdiğiniz zaman Sayın Bakanın o ara vermeyle ilgili sürenin uzatılmasından ve sehven olmuştur. Dolayısıyla, bu, Hükûmetin olmadığı bir zamanda birleşime ya da oturuma başlanacağı anlamında değildir. Ama Sayın Bakan belki de o zaman süresini geçirmiş olduğu ve o süre de anlaşılmadığı için sehven bir uygulama olmuştur. Dolayısıyla biz yapacağımız uygulamayı bu yönde anlıyoruz.

Arz ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Bakan gelişmeleri biraz geç takip ediyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer bu konuda Hükûmetin dikkatini çekerseniz bundan mutluluk duyarız.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, bu konuda çok dikkatli olacağımı, bundan sonra…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, Hükûmetin dikkatini lütfedip çekerseniz…

BAŞKAN – Hükûmeti takip konusunda çok dikkatli olacağımı beyan ediyorum.

Ben Sayın Elitaş’ın “Beş dakika ara verin.” sözünü duymamıştım. Çünkü “Şimdi geliyor.” denilmişti Sayın Bakan için, o arada ona bakınırken, o arada beş dakikalık ara verdim.

Teşekkür ederim.

226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ve 29 milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü Güney’in; Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın; Bartın Milletvekili               Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Şinasi  Öktem’in; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve                  Kemalettin Aydın’ın; Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili İlhan Evcin’in; Hakkâri Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in; Iğdır Milletvekili Ali Güner’in; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560, 1/540, 1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179, 2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209, 2/214, 2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221, 2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bütün azametiyle orada.

BAŞKAN – Gruplar adına söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş’ta.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi 9 tane devlet üniversitesi, 2 tane de vakıf üniversitesi olmak üzere bu yasa ile 11 tane yeni üniversite kuruluyor. Elbette ki üniversiteye girmek isteyen öğrencilerin sayısına, miktarına baktığımız zaman bunların 1,5 milyon civarında olduğunu görüyoruz. Üniversitelerimize, özellikle devlet üniversitelerine girebilen öğrenci sayısı ise 125 bin civarında. Tabii, bu açık öğretimi ayrı tutuyorum bundan. Dolayısıyla üniversiteye girmek için büyük gayretler sarf eden, üniversiteye girmek arzusunda olan Türkiye’nin genç nüfusuna bu yeni açılan üniversiteler bir imkân sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Bu yeni üniversiteler kurulurken, biz üniversite eğitimi için sadece üniversite açmanın yeterli olmadığını biliyoruz. 1993 yılında açılan, böyle küçük illerimizden birine açılan bir üniversite, on beş sene geçmiş olmasına rağmen hâlâ bocalama döneminde, bocalama dönemini yaşıyor. Bu da şunu gösteriyor: Üniversitelerin sayısını açarken bazı konuları dikkate almamız gerektiğini gösteriyor.

Tabii, genellikle bu açılan yeni üniversiteler, bütün illere üniversite açmış olmanın yahut açmış olma düşüncesinin bir sonucu gibi gözüküyor. Belki bundan rant elde etmek de isteniyor olabilir ama bizim temennimiz, bu ranttan çok üniversiteye ihtiyacı olan gençlerimizin buralarda eğitim göreceğini düşünerek, bunu olumlu bir gelişme olarak gördüğümüzü belirtiyorum. Ama dediğim gibi araç gerecin hazırlanması, üniversitelerimizin karşısına çıkacak en önemli sorunlardan birisidir. Yine öğretim üyesi sayısı yahut öğretim üyesinin yetiştirilmesi önemli sıkıntılardan birisi olacaktır çünkü o üniversitelerde ders verecek öğretim elemanlarının bulunması, oralara onların gitmesi kolay olmayacaktır.

Benden önce konuşan bazı vekil arkadaşlarımız belirtti. Mesela, Bingöl Üniversitesine öğretim elemanı bulmanın güç olduğunu, kurulmuş olan Bingöl Üniversitesinde mevcut öğretim üyesinin yok denecek kadar az olduğunu belirtti ki doğru söylüyor. Yarın, biz, Şırnak’a, Hakkâri’ye, Ardahan’a, buralara öğretim üyesini kolay bir şekilde getiremeyeceğiz çünkü onları cezbedecek, onların oraya gitmesini arzu edecek birtakım imkânları sunmamız söz konusu olmayacaktır. Ancak her şeye rağmen bu üniversitelerin kuruldukları merkezlere ekonomik ve sosyal katkılar sağlayacağı ümidiyle yine belirtiyorum, hayırlı olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversite, bilim ve öğretim fakültelerinden oluşan, öğrencilerine ihtisas kazandıran, yükseköğretim ve bilim kuruluşlarıdır. Üniversitelerin temelinin Roma İmparatorluğu döneminde atıldığı kabul edilir.

Başlangıçta üniversiteler, daha çok hukuk alanında çalışmalar yapmakta ve bu konularda bilgi vermekteydi. Günümüzde ise üniversiteler, insanoğlunun bütün uğraşlarını içine alan bilim kurumları hâlinde gelişmişlerdir.

2’nci ve 3’üncü yüzyıllarda Roma hukukunun öğretildiği ilk fakülteler ortaya çıkmıştır. Bugün üniversitelerimizde hukuk fakültelerinde hâlâ Roma hukuku diye bir dersin olduğunu da hatırlatırım.

İlk gerçek üniversite Roma İmparatorluğu’nun ikinci merkezi olan İstanbul’da kurulmuştur. Dikkatinizi çekiyorum, 425 yılında kurulmuş bu üniversite.

11’inci yüzyılda daha çok hukuk konularına dayanmak üzere bunu takiben Bologna, Pavia, Ravenna ve Paris üniversitelerinin kurulduğunu görüyoruz.

Üniversiteler bu aşamada ilahiyat, kilise hukuku, tıp ve genel meslekler olmak üzere dört fakülteden meydana gelmekte idi. Bugün de çok fazla değiştiğini söyleyemeyiz üniversal anlayışın çünkü üniversitelerimizde diyoruz ki bir fen-edebiyat fakültesi mutlaka bulunmalı ki burada temel bilimler veriliyor. Bu dönemde üniversiteler piskoposluğa bağlı, kançılar denilen yöneticilere sahipti yani kilisenin etkisi altında faaliyet göstermekte idiler. 1245’ten sonra her fakülteyi temsil eden 4 dekan 1 rektörün başkanlığını kabul etti ve üniversiteler piskoposluktan koparak özerk kurumlar hâline geldi.

Değerli milletvekilleri, üniversiteler gelişmenin, değişmenin ve ilerlemenin kaynağı olan yerlerdir. Bu açıdan baktığımız zaman ilk  üniversitelerin Rönesans çağının gelişmesinde büyük bir rol oynadığını görüyoruz. Millî devletlerin doğması ve Latince yerine millî dillerin kullanılmasında önemli etkileri olmuştur. Bu da bu kurumların millî eğitim veren yüksek eğitim kurumları hâline gelmesini sağlamıştır.

18’inci yüzyıl sonunda ve 19’uncu yüzyılda üniversiteler gittikçe gelişti ve devlete bağlı millî kuruluşlar hâline geldiler. Bugün çağın gerçeklerine uygun eğitim ve öğretim veren aynı zamanda birer araştırma kurumlarıdır.

Ülkemiz üniversitelerinin kuruluş ve gelişmesine de kısaca bakacak olursak, değerlendirecek olursak: Türkiye’de üniversite eğitimi darülfünunla başlar. Bu eğitim kurumu Darülfünun-u Osmani, Sultani, Şahane ve İstanbulluların Darülfünunu adlarıyla dört aşama geçiren bir eğitim kurumudur. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti 21 Nisan 1924 tarih ve 493 sayılı Kanun’la bu eğitim kurumunun tüzel kişiliğini kabul etmiştir. 7 Ekim 1925’te ise bilimsel ve idari özerklik tanındı. 15 Mart 1933 tarihli toplantıda Hükûmet, Millet Meclisine arz edilen bir kanunla darülfünunu kaldırma kararını onayladı. Böylece 31 Mayıs 1933 tarih ve 2252 Sayılı Kanun ile darülfünun tarihe karışmış oldu.

Değerli milletvekilleri, bunları şunun için belirtmek istedim: Yani bu tarihî sürece girişimin sebebi, üniversitelerin Orta Çağlardan günümüze kadar basamak basamak bir gelişmenin sonucu olarak ortaya çıktığını göstermekti.

Biz şimdi ne yaptık? Biz, dokuz tane devlet üniversitesini bir çırpıda kuruveriyoruz. Bunun ne gibi eksikleri olacak? Hangi aksaklıklarla karşılaşacağız? Herhâlde bunları bu kuruluş aşaması gerçekleştikten ve uygulama başladıktan sonra göreceğiz diye düşünüyorum.

Türkiye'nin ilk üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi, ülkemizin bugün de en büyük üniversitelerinden birisidir. Üniversiteye bilimsel ve idari özerklik 13 Haziran 1946 tarih ve 4913 sayılı Kanun’la tanındı. Bu Kanun, 1960 ve 1963 yıllarında 115 ve 345 sayılı Kanunlarla değiştirildi.

Ankara’da 1935 yılında Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi kuruldu. Daha sonra, sırasıyla Hukuk, Fen Fakültesi, Tıp Fakültesi, Ziraat ve Veteriner Fakülteleri ile İlahiyat Fakültesi kurulmuştur. 1950’den önce kurulan bu fakülteleri Siyasal Bilgiler Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Eğitim Fakültesi ve Diş Hekimliği Fakültesinin kuruluşu takip ederek, Ankara Üniversitesi tamamlanmış oldu.

Bunlara daha sonra, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi gibi yeni üniversiteler eklendi ve üniversitelerimiz tüm ülke sathına yayıldı. Bugün görüşmekte olduğumuz bu yasayla üniversitelerimizin sayısı 33’ü vakıf olmak üzere 127’ye ulaşacaktır.

Değerli milletvekilleri, üniversiteler evrensel kurumlar olup geçmişten günümüze otoriteden bağımsız olarak bilgi üretmek ve yaymak konusunda sabırlı ve kararlı bir mücadeleden geçerek, hâlen de bunun içinde olarak bugünlere kadar geldiler. Üniversiteler, karşılıklı tartışma ortamında herkesin kendisini ifade edebilme şansını bulmasının arzulandığı bir irade ve fikir ortamı olmalıdır.

Tabii, bunların bugün bu şekilde olduğunu kabul etmemiz yahut da bunlara “Doğrudur, evet öyledir.” dememiz çok da söz konusu değil. Çünkü üniversitelerimizde maalesef YÖK Kanunu ile, her yerde olmasa bile, her üniversitede olmasa bile, oldukça despotik birtakım tutumlar hâlâ sergilenmektedir ve buna da maalesef hiç kimse mâni olmak gibi bir tutum içerisinde bulunmamaktadır.

Türk üniversitelerinden istenen ve beklenen “Türk milletinin bütün fertlerini Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmektir.” diye belirtiyoruz.

Böylece, bir yandan, Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak, öte yandan, millî birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir örneği yapmak ve dünya medeniyetine katkılar sağlayacak şekilde gençlerimizi yetiştirmeye yönelik üniversiteler kurmak mecburiyetindeyiz.

Anayasa’mızın yükseköğretimle ilgili 130’uncu maddesinde “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur.” hükmü bulunmaktadır ancak daha sonra bunlara vakıfların da üniversite kurabileceği ilavesi yapılmış bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerimizin sayısını yüz yirmi yedi olarak belirttik. Bunlar yeterli mi? Hızla artan nüfusumuzun üniversite okuma, üniversite eğitimi alma ihtiyacını henüz karşılamaktan uzak ve bakıyoruz, ortaöğretimi bitiren her 100 öğrenciden ancak yüzde 15’i üniversitelere girebilmektedir.

Üniversitelerimizde eğitim öğretim için gerekli olan araç gereç, laboratuvar, hatta derslikler bile hâlâ yetersizdir. Eğitim ve öğretimin temelini oluşturan öğretim elemanlarının sayısı plansız programsız üniversite açılmasından dolayı yine yetersiz. Mesela bakıyoruz, OECD ülkelerinde öğretim üyeleri başına düşen öğrenci sayısı 14,8; ülkemizde ise bu rakam 23’tür.

Hâl böyle iken yeni üniversiteler sadece kurulduğu yörenin veya şehrin ekonomisine katkıda bulunsun diye kurulmamalı, ülkeye ve bilime katkısı ön plana alınmalıdır. Tabii, başta belirttim yani bu üniversitelerin kurulması buralara mutlaka ekonomik ve sosyal katkılar sağlayacak, bu da o şehirlerimiz için, o yörelerimiz için faydalı olacaktır, bunu bir kenara koyuyorum. Ama bu, sadece kurulsun diye üniversite kurulmaması gerektiğini belirtiyorum. Maalesef bugünkü görüntü bunu gösteriyor ve bunu, önümüzdeki yıllarda göreceğiz, önümüzdeki yıllarda hep birlikte yaşayacağız. Buralara öğretim elemanı bulma sıkıntısı olacak, bina sıkıntısı olacak, maddi kaynak aktarma sıkıntısı olacak ve buralar, maalesef, gereken derecede bir yükseliş trendini yakalayamayacaklar diye belirtiyorum.

Bir cadde ve birkaç sokaktan mürekkep şehirlerimize üniversite kurulurken o şehre gelecek gence bir şeyler verecek ancak il olamamış fakat birçok ilden daha fazla ekonomik, sosyal ve kültürel etkinliği olan ilçelere de üniversite kurulması gereği dikkate alınmalıdır diyorum. Buralara kurulacak üniversiteler daha hızlı gelişecek ve Türkiye'nin ekonomik, sosyal, kültürel ve bilimsel seviyesine daha fazla katkıda bulunacaktır diye belirtiyorum.

Tabii, bir de şu açıdan olayı ele alıyorum: Bakıyoruz, niçin (A) şehrimizde nüfus toplanmamış da (B) şehrimizde nüfus toplanmış? Ama bu nüfusun toplanmadığı şehrimiz il olmuş, nüfusun toplandığı şehrimiz ise maalesef ilçe olarak kalmış. Burada, elbette ki insanların kolay yaşaması, karnının kolay doyması, iklimin müsait olması gibi birçok faktör etkili olmaktadır. Ee, şimdi biz, gençlerimizi, çocuklarımızı “bu ilçe” diye, üniversite açmayarak bu imkânlardan neden uzak tutuyoruz, niçin uzak tutuyoruz? Bereketli, insanların daha kolay yaşayabileceği çevre şartlarına, çevre özelliklerine, sosyal özelliklere ve de ekonomik faktörleri yeterli olan buralara da mutlaka birer üniversite düşünülmeli diye bakıyorum.

Evet, değerli milletvekilleri, buralara akademik personel bulmakta zorlanacağımızı belirttim. Akademik personelin en önemli sıkıntılarının başında kadro yetersizliği ve bu kadroların, yöneticilerinin himmetine bırakılmış olması da etkilidir diyorum.

Rektörlerin üç aşamalı olarak atanmalarına rağmen, özellikle öğretim üyeleri üzerinde rektör seçimleri son derece büyük olumsuzluklar içermektedir. Rektör, kadroları seçimde bana oy verip vermeyecek anlayışına göre kullanmaya çalışıyor. Bu, hak edenin her zaman hakkını almasına mâni olduğu gibi, geleneksiz, bilimsel seviye ve anlayıştan uzak kişilerin kadrolara daha kolay atanmasını sağlıyor. Bunun da mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Bu bakımdan diyorum ki: Mutlaka çok zor şartlarda bulacağız, belki bulamayacağız ama bulursak da ufku geniş, gönlü bol hocalarımızı bu yeni kurulan üniversitelerin başına getirerek bu sıkıntılara buralara gitmek isteyenlerin düşmemesini sağlamalıyız diye belirtiyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, tabii, burada bu yeni kurulacak üniversite şehirlerimizin insanlarının affına sığınarak ve de onların buradaki temsilcileri sayın milletvekillerimizin affına sığınarak şunları belirtmek istiyorum: Yeni üniversite kurulacak il merkezlerinin nüfusları ile ilçelerin nüfuslarını karşılaştırmanızı istirham ediyorum ve bunu burada veriyorum. Mesela bakıyoruz: Ardahan 17 bin nüfusu var, Şırnak 54 bin nüfusu var, Artvin 24 bin, Gümüşhane 28 bin, Sinop 34 bin, Iğdır 75 bin, Hakkâri 57 bin, Bartın 47 bin, Bayburt 32 bin. Geliyoruz şimdi ilçe diye üniversite kurulmayan, bu haktan mahrum edilen yerlere: Tarsus 229 bin, İskenderun 177 bin, Söke 115 bin, Bandırma 110 bin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Bir dakikam daha yok mu?

BAŞKAN – Verdim ben size bir dakika.

Teşekkür ederim.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun Sayın Akkuş.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Necat Birinci.

Buyurun Sayın Birinci. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün üzerinde görüşmeler yapmakta olduğumuz bu kanun, Türkiye'nin, artık, her ilinde bir üniversite olmasını sağlayacak bir düzenlemeyi getiriyor. Bu yasa ile -alfabetik olarak sayarsak- şu sıraya göre: Ardahan, Bartın, Bayburt, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Şırnak, Tunceli ve Yalova illerimiz kendi üniversitelerine kavuşacaklar. Bu, kutlu bir olaydır. Bu durumu sağlayan bu yüce Parlamento, iktidarı ve muhalefeti ile bütün parti grupları ile bu ortak sevinci paylaşıyorlar şüphesiz, her ne kadar tenkit ediyorlarsa da.

Türkiye’nin her iline bir üniversite kazandırma çalışmasını yapan yüce heyetinizi şahsım adına kutlar ve yasa kutlu olsun diyorum.

Bu sonucun alınmasında Sayın Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, eğitimi toprakta tohum, buğdayda başak, hamurda maya olarak nitelemesinin ve eğitimi hükûmet politikalarında birinci sıraya oturtmasının büyük rolü ve yeri vardır. Ama toprakta tohumun ne anlama geldiğini, buğdayda başağın neyi ifade ettiğini hatta hamurun nasıl mayalandığını ve sürecini takip edemeyen arkadaşlar bunu tenkit etmekte serbesttirler ve gayet de tabiidir ama bu süreci iyi bilmek gerekir.

Bunu da göz ardı edemeyiz. Bu yasayla üniversiteye kavuşan dokuz ilimiz sadece üniversitelerine kavuşmuyorlar, o ilin kültürüne, ekonomisine, sosyal hayatına, kalkınmasına, çağın gerektirdiği yaşama düzeyine, düşünme ve uygulama şekli ve çeşitliliğine etki edecek değişim ve dönüşümün öncüsü olacak kurumlara da kavuşmuş olacaklardır. Yani üniversiteler, kuruldukları illerin çimentosu, vatan bütünlüğüne bağlanması, insanlarımızın millet olma bilincinin gelişmesini sağlayacak en üst kuruluşlardır. Bu yönde hizmeti dahi takdire değerdir ve önemlidir.

Hiç şüphesiz, eğitim, bireyin ve toplumun gelişmesini sağlayan, ekonomik kalkınmayı destekleyen, maddi ve manevi kültür değerlerini koruyup geliştiren ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan, varlığı ve geliştirilmesi ihmal edilemez kavrayıcı, kuşatıcı bir alandır. Eğitim, durağanlığı kıran, değişimi ve gelişimi sağlayan bir disiplindir.

Değerli milletvekilleri, bu dokuz ile tesadüfen, gelişigüzel üniversite açılmıyor. Biz eğitimi bütün olarak gördüğümüz için bu illere 2003 yılından 2007 sonuna kadar eğitimde yapılanların bazı örneklerini size vermek istiyorum ve göreceğiz ki tıpkı üniversitelerde olduğu gibi, AK Parti Hükûmeti  ve onun grubu nasıl üniversite sayısını mevcuda yakın bir şekilde geliştirmişse, oralarda okul öncesinden bütün ortaöğretim içinde de aynı gelişmeyi sağlamıştır.

Mesela Ardahan’da -alfabetik olarak söyledik- 2002’de 130 derslik vardı ortaöğretimde, bugün 216. Yani Ardahan için yüzde 80 artış. Bu, bütün iller için… Ben sadece illeri söylüyorum, yani şu dokuz ilde ne yapılmıştır, onu söylemek istiyorum. İlköğretimde 903 derslik vardı, bugün 1.002 derslik. Belki nüfus biraz kaymıştır ama okul öncesi sadece 31 derslik varken, bugün 102 derslik var. Yani lütfen kalemi defteri alın, bir bölün, yüzde kaç artış olmuş, nüfusuna bağlayın ve bir karara bağlayın.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kafadan böleriz Hocam onu.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Siz fizikçisiniz bölersiniz; ben edebiyatçıyım, kalemle uğraşırım. Ben kendim için söylüyorum.

Ortaöğretim, Iğdır: 105 derslik 221 dersliğe çıkmış. Yani yüzde 100’ün üzerinde bir artış Iğdır’da. İlköğretimde derslik 869, 2007’de 1.041.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Hocam, üniversitelere gelin.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Geleceğim, sabrediniz. Üniversite gökten zembille inmiyor, aşağıdan yukarıya doğru çıkıyor. Oraya da geleceğim. Zaten gelmeye değil… Malum benden önceki muhalefet sayın sözcüleri neler yapıldığını kendileri anlattı, benim söyleyecek fazla sözüm yok. Ne kadar üniversite açıldı, nasıl açıldı diye. Biz, o tenkitleri karşılayacağız.

Okul öncesi 55 derslikti 109 derslik. Hakkâri 173 derslik ortaöğretimde, 307 derslik; ilköğretimde 971 derslik, 1.216 derslik bugün. Okul öncesinde 33 derslik, bugün 86 derslik. Evet, geçiyorum, böyle devam ediyor.

Yani AK Parti Hükûmeti, meseleyi, sadece üniversite açmakla, yani bir tabela koyarak üniversite açmakla değil, vatanın bütünlüğünü sağlayacak, okul öncesinde yüzde 11’le aldığı sayıyı bugün yüzde 30’a çıkararak… Yani beş buçuk sene içinde ki, hedef yüzde 50’dir, o da sağlanacaktır. Vatanın bütünlüğüne birey böyle katılır, eğitimle katılır.

Evet, kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bir ülkenin kendisini nasıl tanımladığının ve kendisine nasıl bir gelecek hazırladığının en belirleyici göstergesi, o ülkenin eğitim sistemi ve bu sistemin de ne ölçüde olduğudur.

Bir şeyi daha sizinle paylaşayım, yine, eksik olmasın, donanım açısından: Bakınız, aynı illerde 2002 senesinde, Şırnak’ta 507 bilgisayar varmış bütün okullarda, bugün 3.206; Hakkâri’de 427 bilgisayar varmış bugün -bugün değil, 2007 sonu- 1.813. İstatistikleri takip etmekte biz başarısız oluyoruz, çünkü biz burada rakamı söylerken oraya yüz tane daha, ikiyüz tane daha gitmiş oluyor. Bunun için, son derece önemli istihbari bizim örgütlenmemiz lazım Sayın Bakanım. Bilgisayara hemen bunun geçmesi lazım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İnternet sitesine koyarsanız…

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Iğdır’da 311 bilgisayar varmış, 1.577…

İşte gecikiyor İnternet’te…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gecikmesin işte Hocam.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Siz tuşa vuruncaya kadar yenileri geliyor Sayın Kılıçdaroğlu.

Ardahan, 457 bilgisayar varmış 1.202 bilgisayar olmuş. Yine, böyle devam ediyor.

Bilgi teknolojisi sınıflarında da aynı şeyi görüyoruz. Şırnak’ta 48 bilgi teknolojisi sınıfı varmış, bugün 143; Hakkâri’de 38 imiş, 73; Iğdır’da 18 imiş, 75; Ardahan’da 18 imiş, 52; Gümüşhane’de 26 imiş, 73…

Şimdi, görüyoruz ki, AK Parti Hükûmetinin millî eğitim politikası, konuyu, hem donanım açısından hem de mekân açısından hem de müfredat açısından -ki müfredatın değişmesini burada bahsetmiyorum, konumuz dışında, bunu söylediğiniz gibi- kökten değiştiren bir yapının içine gelmiştir ve düşünen, düşündüğünü söyleyen, söylediğinin peşinde olan ve uygulamaya geçiren bireylerin yetişmesinde ve onların üniversal hayata hazırlanmasında okul öncesinden ortaöğretim sınırlarına kadar üniversiteye bir hazırlığın içinden geliyorlar.

Dünya, her geçen gün, eğitim, bilim ve teknoloji alanında baş döndürücü değişime ve gelişime sahne olmaktadır. İçinde bulunduğumuz çağa, haklı olarak, bilim ve hürriyetler çağı deniyor. Akıl ve bilimi rehber alıp hür ortamlarda eğitim ve teknolojiye yatırım yapanlar yükselmekte, akıl ve bilime sırtını dönüp dar kalıplar içinde zihinlerini ideolojik saplantılara teslim edenler ise yerinde saymakta, hatta bu hızlı yürüyüşün gerisine düşmekte, kendi ezberlerini tekrar etmekte baş başa kalmaktadır.

Burada bir sayın konuşmacıyı dinlerken, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” isimli romanı hatırıma geldi. Tavsiye ederim, okuyunuz. Orada bir enstitü anlatılır. Hiçbir işe yaramaz. Ama öyle teçhiz edilmiştir, öyle donanımlı bir enstitüdür ki yaptığı hiçbir şey yoktur. Bunun için, değerli tenkitçiler -ve Türk romanının en güzel tenkidî eseridir- tenkitte örnek olması bakımından -tenkitlerimizi yönelteceğimiz dönemde, o gece- “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nden birkaç sayfa okuyalım ve tenkitlerimizi ona göre yapalım, Hayri İrdal’ı hatırlayalım ve onun durumuna düşmeyelim. Ben isim vermeden söylüyorum: “Türkiye bu son söylenen duruma asla layık değildir. Dar kalıplar içinde üniversitelerini kemikleştirmiş, hür düşüncenin kaleleri olması gereken üniversiteler belli ideolojilerin kaynağı, savunucusu hâline gelmiş şekliyle. Bunu gören ve çağın ölçülerine göre değerlendiren AK Parti Grubu ve onun içinden çıkan Hükûmetimiz, insanın refah ve mutluluğa zemin olan eğitim, sağlık, adalet ve güvenlik üzerindeki çalışmalarının payandalarını oluşturmuştur toplumda. Bu dört çalışma alanında da eğitim ve öğretimi dünya standartlarına uygun hâle getirebilmek için yoğun bir çaba içine girmişlerdir.

Dünyadaki değişimin motoru hürriyettir. Değişimin ve gelişmenin lokomotifliğini yapan ve onun yönünü belirleyen ülkelerin hürriyetlerini en geniş tutan ülkeler olduğu, en gerideki vagonlarda da en bağnaz ve yasakçı ülkelerin doluşmuş bulunduğunu gözden uzak tutmayalım. Öyleyse, yeniden tekrar ediyoruz: Üniversiteler hür düşüncenin ve demokrasinin kaleleri olmalıdırlar. Yoksa, filanca görüşteki bir öğretim üyesi adayı, bir yardımcı doçent adayı kadroya başvurur, başarır diye kadroları ilan etmeyip, onları aylarca, yıllarca çekmecesinde hapis tutan rektörlerimizin de olduğunu sizler de biliyorsunuz biz de biliyoruz, isimler verebiliriz. Çünkü burada kadroların yetersizliğinden bahsedildi, rektörlerimizin çoğu elindeki kadroları kullanmıyorlar ve lütfen sorunuz “cetvellerinizde hangi kadrolar vardır ve siz hangilerini kullandınız?” diye sorunuz ve buradan birlikte onu tartışalım, ondan sonra üniversitelerimizin kadrosuzluğunun çaresini birlikte arayalım.

Türkiye dünyada yaşanan gelişmelere karşı duyarlılığını artırırken demokratikleşme ve kalkınma süreçlerini birlikte yaşamaktadır. Bu süreç içinde yaşanan olumlu gelişmeler toplumumuzun sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal sistemini olduğu kadar, eğitim sistemini de etkilemeye devam etmektedir. Giderek eğitime olan talebin artması, kaynakların en etkili ve verimli şekilde kullanmasını gündeme getirmektedir. Şüphesiz eğitimdeki sorunların çözülmesi, eğitime yeteri kadar kaynak ayrılması ve o kaynakların verimli bir biçimde kullanılmasıyla mümkündür. Bunu gören AK Parti Hükûmeti, 2003’ten bu yana bütçeden en büyük payı Millî Eğitime ayırmıştır. Yeterli midir? Bütçe büyüdükçe bu pay da büyüyecektir ve Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi, görünen gelecekte yine daima birinci sırayı almış olacaktır.

Toplumsal dönüşümü sağlamak, çağdaş uygarlık seviyesine çıkmak ve onu aşmak yolunda toplumumuzun eğitim ihtiyacını karşılamak amacıyla, okul öncesi eğitimden yükseköğretime, çıraklık eğitiminden yaygın eğitime ve uzaktan eğitime kadar eğitimi geliştirme çalışmaları sürmektedir. Eğitimde yaşanan ve elde edilen gelişme ve değişmeyi okul öncesinden başlayıp yükseköğretime gelmek suretiyle anlatmak gerekir ama bizim bugün konumuz, dokuz ilimizde dokuz yeni üniversitemizin açılması, yine yasaya bağlı olarak İstanbul’da iki vakıf üniversitesi açılması. Yine, sayın hatiplerin ihmal ettiği bir konu yasada yer alan: Altı ilimizin üniversitelerine ve üniversite hastanelerine tahsis edilen kadroların listeleri bu yasada yer alıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yeni üniversiteler açılmasının iyi olduğu, kontenjanların artırılması da gerektiği… Ve en tehlikesi ve gerçekten insanı dehşete düşürten bir ifade, Anadolu üniversiteleri niteliğinin inkâr edilmesi, kabul edilir bir olgu değildir.

Arkadaşlar, şu 550… 549, 1’i rahmetli oldu bir arkadaşımız, henüz mazbatasını aldığı gün…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 1 tanesi de Çankaya’ya gitti.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) - 549 milletvekilinden kaçı Anadolu üniversitelerinden mezun olmuştur? Bütün onlara bu hakarettir, mühendislerine hakarettir, siyasal bilimcilerine hakarettir, öğretmenlerine hakarettir, yetişmelerine hakarettir, Türkiye üniversitelerine hakarettir.

Değerli dostlar, Orta Doğu Üniversitesi bir barakada kuruldu, Karadeniz Teknik Üniversitesi de öyleydi. Şimdi, doğum olmadan gelişmeyi takip edemezsiniz. Önce tohum rahme düşecek, tohum rahme düştü. Bu dokuz ilde yaşayanlar ihtiyaçlarını bölge temsilcilerine, kendi milletvekillerine ilettiler. Bu yetmedi, oralara yapılan ziyaretlerde vatandaşla beraber bu konular görüşüldü. Vatandaştan soyutlanarak bu üniversiteler buralarda açılmadı ve hepsine soruldu ve burada tekrar ediyorum: Kendisi -sadece Sayın Serter’in ismini vereceğim, üniversiteden de arkadaştır; keşke, Kamer Genç de burada olsaydı- Tunceli Üniversitesine bir su bilimleri fakültesinin açılmasını tenkit ettiler.

Değerli dostlar, dünyanın en lezzetli alabalığı oradadır. Sayın Serter’i davet ediyorum, bir gün gidelim Munzur Gözesi’nde -ki ben yedim, ben orayı iyi bilirim- alabalık yiyelim. Dünyada, orada, sadece Tunceli’nin ekonomisini düzeltebilecek bir yatırım olabilir. İçinizde Tunceli milletvekili bir tane daha olması lazım.... 

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Kemal Kılıçdaroğlu var.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Evet, yanlış mı söylüyorum?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Doğru Hocam, doğru da…

NECAT BİRİNCİ (Devamla) - Munzur, dünyanın en güzel yerlerinden birisidir.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Kemal Bey Tuncelili Hocam.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Hayır, o Trabzonlu, o benim hemşehrim.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Köken Tunceli.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) - Tunceli’de bulunmuştur belki. Evet, neyse…

Yani arkadaşlar, doğum olmadan büyümeyi sağlayamazsınız. Uludağ Üniversitesinin kuruluşunu ben hatırlıyorum, Kayseri Üniversitesinin kuruluşunu ben hatırlıyorum ve yine içimizden pek çoğu, 1992 yılında açılmış üniversitelerden gençlerimiz mezun olabilmiştir. Eğer onlar o gün kurulmamış olsa idi, acaba bugünkü gelişmelerini sağlayabilirler miydi? Hiç böyle mantık olabilir mi?

Evet, Sayın DTP’li Milletvekili Arkadaşıma da bunu söylüyorum: Diyarbakır Üniversitesi, Dicle Üniversitesi açılmamış olsaydı, Harran Üniversitesi açılmamış olsaydı, Diyarbakır bu potansiyeli taşıyabilecek miydi? Niçin bunu Şırnak’tan esirgiyorsunuz, niçin Ardahan’dan esirgiyorsunuz, niçin diğer illerden esirgiyorsunuz? Buna ne hakkınız var?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Kuruluşuna itiraz etmiyoruz Hocam.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ediyorsunuz, zımnen ediyorsunuz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Siz çocuğunuzu Bingöl Üniversitesine gönderir misiniz? Takip edeceğim, çocuğunuzu Bingöl Üniversitesine gönderin bakalım, içiniz rahat edecek mi? Hoca yok, bina yok…

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Arkadaşlar…Arkadaşlar

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Çok övüyorsanız gönderin bakalım.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Torunumu gönderirim, çünkü  benim çocuğum otuz beş yaşında, sizden yaşlı. Benim çocuğum sizden yaşlı.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Torununuzu gönderin bakalım, içiniz rahat ediyor mu?

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Torunumu gönderirim tabii, gönderirim. Benim torunum bir devlet okulunda okuyor. Devletin…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Başbakan Amerika’ya göndersin çocuklarını…

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Başbakanıma laf söylemeyin! Yerinizden konuşmayın! Yerinizden konuşmayın! (CHP ve MHP  sıralarından “Allah, Allah” sesleri) Evet. Sizin de Başbakanınız değil mi yahu! Niye laf atıyorsunuz? Başbakanın oğlundan size ne, bana ne! (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) – Ne demek yani, ne demek? Amerika’da okutmuyor mu?

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ben sinirlenirim.

BAŞKAN – Sayın Birinci, Genel Kurula hitap edin.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Arkadaşlar “Üniversite kurmak ciddi bir iştir.” dedi bir sayın hatip. Evet…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birinci, bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Lütfen sükûneti sağlar mısınız.

BAŞKAN – Siz buyurun, lütfen.

Sayın milletvekilleri…

Buyurun Sayın Birinci.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Arkadaşlar “Üniversite kurmak ciddi bir iştir.” dedi bir sayın hatip. Çok doğru, gerçekten ciddi bir iş. Ciddi işler AK Partide yapılır burada. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından “Ooo!” sesleri, gürültüler) Türkiye'nin en ciddi meseleleri   AK Partide görülür. Çözüm orada vardır. Onun için, Türkiye'nin dokuz ili üniversitesine kavuşmuştur. Yine de size söyleyeyim, mesela bundan önce kurulan Bitlis Üniversitesinin bütün kampusunu bir hayırsever şekillendirecek.

Arkadaşlar, bu milletin hamiyet duygusunu imtihan etmeyelim, bu millet gönlü zengin millettir. Nasıl Kayseri Üniversitesini yirmi beş senede Türkiye'nin büyük üniversitelerinden birisi hâline getirdiyse, Tunceli Üniversitesini de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birinci…

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – … Ardahan Üniversitesini de, Bartın’ı da, Yalova’yı da mutlaka aynı seviyeye getirmesini, diğerlerini de bilecektir. Bundan sonra herhâlde nüfusu 200 binin üzerinde olan ilçelere de…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Süre bitti.

BAŞKAN – Bitti, teşekkür ederim. Bir dakika daha ekledim.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Eklediniz mi?

BAŞKAN – Tabii, ekledim.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – O zaman, hepinizden tek tek özür dilerim.

METİN ERGUN (Muğla) – Zamanı ayarlayamıyorsun daha, nasıl üniversite hocasısın!

NECAT BİRİNCİ (Devamla) – Ben vaktinizi çalmak istemem.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Ayıp ediyorsun, çal be Hocam.

NECAT BİRİNCİ (Devamla) - Hepinize saygılar sunar, bu Meclisin bu yasayı geçirmesiyle onur kazandığını belirtmek ister, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birinci.

Şahıslar adına 26 kişi aynı anda söz talebiyle müracaat etmiştir.

Şimdi kura çekeceğim: Faruk Koca, Ankara Milletvekili; Ayhan Sefer Üstün.

Şimdi, maddeler üzerinde çekiyorum:

1’inci madde: 19, Cumali Durmuş; 3, Mehmet Emin Tutan.

Ek madde 96: 18, Mustafa Enöz; 16, Yıldırım Tuğrul Türkeş.

Ek madde 97: 25, Alim Işık; 14, Turan Kıratlı.

Ek madde 98: 22, Behiç Çelik; 1, Kerim Özkul.

Ek madde 99: 7, Gülşen Orhan; 25, Alim Işık.

Ek madde 100: 22, Behiç Çelik; 1, Kerim Özkul.

Ek madde 101: 24, Reşat Doğru; 15, Ahmet Gökhan Sarıçam.

Ek madde 102: 25, Alim Işık; 15, Ahmet Gökhan Sarıçam.

Ek madde 103: 21, Ahmet Orhan; 17, Ali Uzunırmak.

Madde 104: 20, Beytullah Asil; 1, Kerim Özkul.

105’inci madde: 10, Fahrettin Poyraz; 26, Hasan Çalış.

Geçici madde 36: 21, Ahmet Orhan; 15, Ahmet Gökhan Sarıçam.

Ek geçici madde 37: 8, Ahmet Aydın; 17, Ali Uzunırmak.

Madde 4’e bağlı ek madde 10: 19, Cumali Durmuş; 9, Faruk Koca.

Ek madde 11: 8, Ahmet Aydın; 25, Alim Işık.

Madde 5’e bağlı ek madde 9: 18, Mustafa Enöz; 22, Behiç Çelik.

5’inci maddeye bağlı ek madde 10: 14, Turan Kıratlı; 21, Ahmet Orhan.

Geçici madde 1: 20, Beytullah Asil; 2, Ayhan Sefer Üstün.

Madde 6: 15, Ahmet Gökhan Sarıçam; 19, Cumali Durmuş.

Madde 7: 10, Fahrettin Poyraz; 6, Ramazan Başak.

İç Tüzük madde 86’ya göre lehinde 15 kişi söz istedi, onlar arasından çekiyorum:1, Kerim Özkul; 15, Ahmet Gökhan Sarıçam.

Hükûmet adına Sayın Bakan buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2003 yılının başında Türkiye’nin 81 vilayetinin 40’ında malumunuz üniversite vardı, 41’inde üniversite yoktu ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’na göre Türkiye’de yaygın öğretimi, yani açık öğretimi bir tarafa bırakıyorum sadece örgün öğretimde yüzde 28’lik bir okullaşma oranı yükseköğretimde hedeflenmişti ama maalesef bizim ilk etapta kurduğumuz 15 üniversite, ardından kurduğumuz 17 üniversiteye rağmen, Türkiye’de 2007 yılında örgün öğretimde, yani dört yıllık fakülteler, meslek yüksekokullarıyla birlikte, Türkiye’deki yüksek öğretimdeki okullaşma oranı sadece yüzde 24’e ulaşmıştır. Hedeflenenin 4 puan gerisinde kalmıştır yeni kurulan 32 üniversiteye rağmen.

Dokuzuncu Kalkınma Planı’nın hedefine göre ise bizim örgün öğretimde yüzde 33’lük bir orana ulaşmamız gerekiyor. 2012-2013 öğretim yılında örgün öğretimde yüzde 33’lük bir okullaşma oranına, genel yükseköğretimde de yüzde 48’lik bir okullaşma oranına ulaşmamız gerekiyor.

Peki, bütün değerli milletvekili arkadaşlarım burada şunu ifade ettiler: Üniversite kapılarına her yıl 1,5 milyon ile 2 milyon arasında öğrencimiz yükseköğretim imkânı bulabilmek için yığılıyor, ÖSS sınavlarına 1,5 milyon ile 2 milyon arasında öğrenci giriyor. Bunların ancak yüzde 10 kadarı, bilemediniz yüzde 15 kadarı lisans programlarına girebiliyor. Diğer arkadaşlarımız ya iki yıllık meslek yüksekokullarına ya da açık öğretime gidiyorlar ki, bu miktar da 600 küsur bindir. Yükseköğretim imkânı hiç bulamayan yüzde 65’lik-70’lik bir oran oluşturuyor.

Liseyi bitiren gençlerimize, ortaöğretim kurumlarını bitiren gençlerimize yükseköğretim imkânı sağlayabilmek için yapılacak iki şey var: Birincisi, mevcut üniversitelerimizin kapasitelerini artırmaktır. İkincisi, yeni üniversiteler kurmaktır. Değerli arkadaşlarım, üniversitelerimizin kapasitesini artırmaktan kastım, daha önce 25 kişi alınan, 50 kişi alınan bölüme 30 kişi veya 60 kişi almaktan ibaret değildir. Burada değerli bazı milletvekilleri yaptıkları konuşmalarda dediler ki: “Zaten mevcut eski fakülteler vardı, siz bu fakülteleri bir araya getirdiniz, bunun adını da ‘üniversite’ koydunuz, bu kadar da basit.” dediler. Ben kurduğumuz 32 üniversiteyi, şu anda kurmakta olduğumuz 9 devlet üniversitesini bir tarafa bırakıyorum değerli milletvekilleri. Bu 40 üniversitenin dışında bizden önce kurulmuş olan üniversitelerin bünyesinde bizim kurduğumuz yeni fakülte sayısı 114 adettir. 114 yeni fakülte, 46 yüksekokul ve 20 adet enstitü kurmuşuz. Bu, dediğim gibi, şu anda kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz 9 üniversite, daha önce kurduğumuz 32 üniversitenin dışında eskiden kurulmuş üniversiteler bünyesinde açtığımız yüksekokul, fakülte ve enstitü sayımızdır. Ayrıca, şu anda kontenjanlar artırılıyor ve yeni yeni üniversiteler kuruyoruz.

Peki, gerçekten arkadaşlarımızın iddia ettiği gibi, sadece eskiden var olan bazı yüksekokullar, fakülteler bir araya getirilerek bunların adına üniversite mi denmiştir? Arkadaşlar, bunun da gerçekle alakası yoktur. Nedir? Bakın, son kurduğumuz 17 üniversiteyi söyleyeyim size. Son kurduğumuz 17 üniversitede fakülte, enstitü, ve sair birim olarak 27 birim vardı, bunların da önemli bir kısmı gayrifaaldi, yani kâğıt üzerinde kurulmuş fakat öğrenci alınmamış olan, hayata geçmemiş olan, dekanı bulunmayan ve sair türünden fakültelerdi. Peki, 17 üniversite kurulmasıyla birlikte bunlara kaç yeni birim ilave edilmiş, fakülte, enstitü, vesair? 67 yeni birim ilave edilerek bu üniversiteler kurulmuştur değerli arkadaşlarım.

Peki, bunlara personel vermiyorsunuz, kadro vermiyorsunuz, efendim bunlar elemansızlıktan kırılıyor şeklinde eleştiriler yapılıyor. Değerli arkadaşlarım, bu 9 üniversiteyle birlikte -ki bakın bu 9 üniversiteye 16.900 yeni kadro ihdas ediyoruz, 16.900 yeni kadro veriyoruz- toplamda, AK Parti Hükûmeti döneminde tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirilen 40 üniversite için toplam 76 bin adet kadro ihdas edilmiştir.

Peki, bugün kurduğumuz 9 üniversite, gerçekten, biraz önce yine söylediğim gibi, iddia edildiği gibi mevcut fakülteler bir araya getirilmiş, zaten var olan, işleyen bir mekanizmaya isim mi verilmiştir? Bu da doğru değil değerli arkadaşlarım. Bakın, sırayla bakıyorum:

Ardahan’da, Ardahan İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi adı altında şu anda kâğıt üzerinde kurulmuş olan bir fakülte vardır, ama öğrencisi yoktur. Biz buna 2 yeni fakülte ilave ediyoruz, 2 yeni enstitü ilave ediyoruz ve Ardahan Üniversitesini kuruyoruz.

Bartın’da orman fakültesi işleyen bir fakülte, Bayburt’ta eğitim fakültesinin öğrencisi var.

Bakın, Hakkâri’de eğitim fakültesi 1999 yılında kanunla kurulmuştur değerli milletvekilleri, kâğıt üzerinde kurulmuştur; fakat Hakkâri’deki eğitim fakültesine öğrenci alınmamıştır, gayrifaaldir -siz buna eylemsizdir deyin, ne derseniz deyin- yok böyle bir şey ortada. Sonra Iğdır Üniversitesinde ziraat fakültesi vardır, öğrencisi yoktur. Şırnak’ta hiçbir şey yoktur. Tunceli’de iktisadi ve idari bilimler fakültesi kurulmuştur, yıllardır faaliyete geçirilmemiştir. Yalova’da iktisadi ve idari bilimler fakültesini yine biz kurduk, fakat orada henüz öğrenci mevcut değildir.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, herkes şunu söylüyor: “Efendim, siz üniversite kuruyorsunuz. Bu üniversiteler…” “Üniversite kuruyoruz derken birileri şöyle zannedecek.” Keşke Sayın Serter burada olsaydı “Herkes sizin oraya böyle büyük büyük kampuslar kurduğunuzu, binalar kondurduğunuzu zannedecek.” diyordu biraz önce.

Değerli milletvekilleri, hiçbir üniversite ilk günden itibaren bütün binalarıyla, fiziki altyapısı, teknolojik altyapısı, insan kaynaklarıyla hazır bir yerden portatif olarak getirilip bir yere kurulmaz. Biraz önce Değerli Birinci ifade etti: Orta Doğu Teknik Üniversitesi kurulduğu zaman, Hacettepe Üniversitesi kurulduğu zaman, İstanbul Üniversitesinin, Ankara Üniversitesinin birçok hocası “Buralar baraka üniversitesidir, buradan bir şey olmaz.” diye itiraz etmişlerdir değerli arkadaşlarım. Peki, bakın biraz önce bazı milletvekili arkadaşlarım rakamlar verdiler, dediler ki: “Bu kurulan on yedi üniversitenin, son olarak kurulan on yedi üniversitenin toplam bütçesi İstanbul Üniversitesinin bütçesi kadar yoktur.” dediler. Bu doğrudur.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Üçte 1’i kadar.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bir dakika…

Bu doğrudur.

SAFFET KAYA (Ardahan) – 37’de kurulmuş.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim size: Bakın şapla şekeri kimse birbirine karıştırmasın. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi 332 trilyon Türk lirasıdır. Millî Eğitim Bakanlığının bütçesi, Sanayi Bakanlığının bütçesinden 75 kat daha büyüktür, bakın 75 kat daha büyüktür. Peki, bu da bakanlıktır, o da bakanlıktır, hesabı böyle mi yapacağız?

İstanbul Üniversitesine bağlı iki tane tıp fakültesi vardır.

Değerli milletvekilleri, bakın, Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinde, sadece bu iki fakültede toplamda 820 tane profesör vardır. Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinde, sadece iki fakültede 820 adet profesör vardır. Peki, AK Parti iktidara gelmeden de var mıydı? Diyelim ki 750 vardı da, bu arada ilave edilmiştir. Netice itibarıyla, hesaplamaları yaparken bu tür karşılaştırmalar kesinlikle sizi doğru sonuca götürmez.

Şimdi, Fırat Üniversitesinde, İnönü Üniversitesinde, Diyarbakır’daki Dicle Üniversitesinde, Yüzüncü Yıl Üniversitesinde, Kars Kafkas Üniversitesinde, Karadeniz Teknik Üniversitesinde, on tane üniversite daha ilave edin, bunların toplamında Cerrahpaşa ve Çapa’daki profesör kadar profesör yoktur. Bu, bu üniversitelerin üniversite olmadığı, bunların kurulmaması gerektiği anlamına mı gelir değerli arkadaşlarım? Hesabımızı doğru yapalım.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Kurulmaması gerekir demedik Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bakın, bir şey daha: 2008 yılında, toplam 32 üniversiteye bütçeden ayrılan para 522 trilyon Türk lirasıdır, 523 trilyon Türk lirasıdır.

Sevgili arkadaşlarım, bir çocuk doğmadan o çocuğun büyümesi söz konusu olmaz. Bir çocuk doğmazsa büyümez. Bir ağaç dikilmeden, bir fidan dikilmeden o fidanın büyümesi, ağaç olması ve meyve vermesi de söz konusu olmaz. Eğer bir ağacın meyve ağacı olmasını istiyorsanız önce bir fidan olarak onu dikmeniz lazım.

Şimdi, buraya çıkıp aslında hepiniz şunu söyleseniz: “Evet, bu üniversiteler kurulmalıdır. Bu üniversitelerin kurulmasına biz destek veriyoruz. Bu üniversiteler Türkiye’nin ihtiyacıdır. Seksen bir vilayette bu üniversitelerin bulunması hem sosyokültürel açıdan hem sosyoekonomik açıdan, Türkiye’nin gelişmesi açısından bir gerekliliktir, bir zarurettir, geç kalmış bir teşebbüstür.” Bunu söyleyebilirsiniz. Bunu söylediğiniz zaman, siz bu güzelliğe ortak olursunuz. Bir taraftan “Bunun kuruluşuna biz taraftarız, aslında biz de destekliyoruz ama…” “Ama”dan sonra bazı milletvekili arkadaşlarım şunu söylediler: “Seksen bir ile de üniversite kurmak orada öğrencilere diploma vermek anlamına gelir fakat daha büyük ilçeler vardır. Buralara üniversite kurmamak hangi vicdana, insafa sığar?” Bakar mısınız arkadaşlar, bu çelişki değil mi?

Bakın, bir şeyi karıştırmayalım değerli arkadaşlarım, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi 1982 yılında kuruldu. Şu anda Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinin 1.500 öğretim elemanı vardır ve şu anda Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde 20 bine yakın öğrenci vardır. Kars Kafkas Üniversitesine bakın, orada da aynı durum söz konusudur. Elâzığ’a bakın, orada da aynı durum söz konusudur. Bu yeni üniversitelerin hangisi kurulmuşsa netice itibarıyla, başlangıçta, dediğim gibi bir fidan olarak dikilmiştir, gelişmiştir, serpilmiştir, fakülte sayısını artırmıştır, öğrenci, öğretim elemanı sayısını artırmıştır ve bugüne gelmiştir.

“Öğretim üyesi Bingöl’e gitmez.” Şimdi, siz bu anlayıştan hareket ettiğiniz zaman Bingöl’ü, Muş’u, Bitlis’i ilanihaye kaderine terk ediyorsunuz demektir. AK Partinin bu geri kalmış yöreleri kendi kaderine terk etmek gibi bir tavrı kesinlikle olamaz. Biz bunları topyekûn ayağa kaldırmak için yapıyoruz değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakın değerli arkadaşlarım, kamu kaynaklarının dışında, biz Türkiye'nin potansiyelini aslında harekete geçirmek zorundayız. Millî servet dediğimiz zaman, Türkiye'nin millî geliri dediğimiz zaman biz sadece kamu gelirinden söz etmiyoruz, bütün milletimizin, 70 milyon insanın sahip olduğu katma değerden söz ediyoruz. Biraz önce Sayın Birinci ifade etti, bakın, Bitlis’teki üniversitesini Eren Holding tek başına üstlendi, adı da Bitlis Eren Üniversitesi oldu. Biraz sonra ümit ediyorum onu birleştirerek görüşeceğiz. Ağrı’da İbrahim Çeçen dediğimiz iş adamımız, İbrahim Çeçen Vakfı “Ağrı Üniversitesini tek başıma yapacağım. Bütün binalarını, fiziki altyapısını ben yapacağım.” dedi. Bizimle bir protokol imzaladı, adını Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi olarak değiştiriyoruz.

Değerli arkadaşlar, Siirt Üniversitesini Hedef grubu üstlendi. Hedef grubu Siirt Üniversitesini inşa edecek, isim hakkı talebinde de bulunmuyor. Bu da bir erdemdir, kendisine teşekkür ediyoruz. Öte taraftan, Erzincan Üniversitesi kuruldu. Bakın, daha birkaç gün önce, birçok eski birimi kendisi yapmış olmasına rağmen, fakülte, yüksekokulu yapmış olmasına rağmen, Hacı Ali Akın Bey,           Erzincanlı bir iş adamımız, hayırseverimiz kendi ayaklarıyla geldi bana, rica etti. “Ben bir fakülte, bir yüksekokul daha yapmak istiyorum.” Protokol imzaladık, bir yüksekokul, bir fakülte daha yapılacak değerli arkadaşlar.

Şimdi, bakın, Rize’de…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sadece binadan mı ibaret?

M. NURİ YAMAN (Muş) – Fazlalarını bize gönderin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Müsaade edin.

Rize’de…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, sadece binadan mı ibaret üniversite?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Ben öyle bir şey demedim. Oraya da geleceğim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Öyle diyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Öyle de demedim, geleceğim oraya.

Bakın, Rize’de, değerli arkadaşım, arkadaşlar, Yardımcı ailesi Rize Üniversitesine çok ciddi kaynaklar aktardı ve aktarmaya devam ediyor. Nevşehir halkı üniversitesini kucakladı, götürüyor. Öte taraftan, bakın, Karaman’da, Düzce’de halkın ve devletin katkılarıyla üniversitelerimiz belli bir şekle geldi.

Bakın, değerli milletvekilleri, bunların dışında, bu sene biz İstanbul Menkul Kıymetler Borsasından, yaptığımız bir protokolle, Millî Eğitim Bakanlığı olarak 300 trilyon Türk lirası destek alıyoruz. Sayın Başbakanımızın talimatıyla bu sene yeni kurulmuş olan on iki üniversitemize ciddi manada fiziki mekân katkısında bulunacağız. Ya muhteşem bir rektörlük binası yapacağız veyahut da buralara fakülteler yapacağız.

Bakın, Yalova Üniversitesi daha kurulmadı. Yalova Üniversitesiyle ilgili olarak Dinçkök ailesini aradım. Dinçkök ailesi Yalova Üniversitesinin rektörlük binasına, yani bütün birimleri içine alacak şekilde, yaklaşık 5-6 trilyonluk bir katkıda bulunacak.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ama termik santral yapma karşılığında rüşvet olmasın sakın, aman ha!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Geç bunları.

Geliyorum…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederiz Dinçkök ailesine ama, termik santrale izin vermeyin sakın onun karşılığında.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, Çankırı’da, bakın, biz, Millî Eğitim Bakanlığının bu EFİKAP projesi çerçevesinde hangi üniversitelerimize neler yapacağız? Çankırı Üniversitesine, Ordu Üniversitesine bunlar yeni kurduğumuz üniversiteler- Giresun’a, Muş’a, Batman’a, Bingöl’e, Mardin’e, Adıyaman’a, Burdur’a, Amasya’ya, Karaman’a ve Osmaniye’ye, o üniversitenin çekirdeğini oluşturan, yöresel mimariyi de hesaba katan muhteşem eserler yapacağız ve o illerimize, o illerimizin üniversitelerine bir başlangıç yapacağız.

Değerli arkadaşlarım, kimse yapılan işi küçümsemesin. Bakın, bir milletvekilimiz şunu söyledi: Birçok işi bir arada yapan rektörler varmış. Bunun da temel sebebi şudur arkadaşlar: O üniversitelere bu kadrolar verilmiştir.

Bir arkadaşımız da -Sayın Demirtaş- dedi ki: “Üniversite ilanla eleman arıyor.” Sayın Demirtaş, bütün üniversitelere ilanla eleman aranır. Bunun usulü budur.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Bulamıyorlar Sayın Bakan, bulamıyorlar…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Üniversiteler ilan verir, gazete ilanıyla öğretim elemanı bulunur.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – “Bulamıyorlar.” kısmına cevap verin Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi, öte yandan, arkadaşlar, Danıştay doçent, profesör, yardımcı doçent atamalarıyla ilgili olarak Üniversitelerarası Kurulun hazırlamış olduğu yönetmeliği iptal etti. Bu yönetmelik iptal edilince bu adı geçen öğretim üyelerinin atamalarına esas teşkil eden mevzuat ortadan kalkmış oldu. Şimdi -birkaç gün sonra Millî Eğitim Komisyonunda görüşülecek ve huzurlarınıza getireceğiz- 2547 sayılı Yasa’da bunları düzenleyen  bazı maddeler getiriyoruz ve böylelikle üniversitelerdeki bu atamalar da hızlanacak ve o dediğiniz rektör yardımcısı hem meslek yüksekokulu müdürü hem rektör hem bir fakültenin dekanlığını yapmamış olacak.

Öte taraftan, biraz önce Sayın Serter söyledi, “Bu dokuz üniversiteye öğretim elemanları içinden çıktıkları üniversiteden atanacaklar, oradan öğretim elemanı kadrosu verilecek.” dedi. Bu kesinlikle doğru değil arkadaşlar, arkadaşımız kesinlikle yanlış bilgi içerisindedir. Bunlara biz yeni kadro tahsis ediyoruz. Dokuz üniversiteye toplam 16.900 adet kadro tahsis ediyoruz.

Şimdi, bunu söyleyen bir arkadaşımızın da aynı zamanda akademisyen olması meseleyi daha vahim bir hâle  getiriyor. Bir üniversite kurduğunuz zaman…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sizin de hocanız değil mi Sayın Serter?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın, önünüzdeki kanun tasarısında kadro cetvelleri var. Saklı kadrolar var, serbest bırakılan kadrolar var. Dolayısıyla, bunları incelemeden burada gerçek olmayan beyanlarda bulunmak kesinlikle doğru değil.

Yine Değerli Milletvekili dedi ki: “Buralarda mühendislik fakültesi, iktisadi idari bilimler fakültesi gibi fakülteler kurulmuş. Hangi hesaba göre kurulmuş? Niçin bunlar kurulmuş?”

Değerli milletvekilleri, şimdi, bakın ben huzurunuzda söylüyorum: Bu dokuz ile hangi fakülteler gider, buyurun söyleyin bakayım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – İşletme.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Netice itibarıyla Türkiye özel sektör eksenli bir büyüme modeli benimsemiştir, özel sektör eksenli bir istihdam modeli benimsemiştir. Türkiye’de toplam 23 milyon istihdam vardır değerli milletvekilleri, istihdam edilen insan vardır 23 milyon. Bunun 2,5 milyonu devlette çalışıyor, 20,5 milyonu özel sektörde çalışıyor. Dolayısıyla, üniversiteleri kurarken de bunu göz önünde bulundurmak zorundasınız. Bütün illerde eğitim fakültesi kurdunuz, buradan elemanlar mezun oldu, ertesi gün “Bizi niye öğretmen atamıyorsunuz?” diye kapınıza gelip yığılacaklar. Dolayısıyla, yeni illerde üniversiteler kurarken de bütün bunlar kesinlikle göz ardı edilmemiştir, göz önünde bulundurulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bir şeyin tekrar altını çizmek istiyorum, sürem bitti: Şu anda üniversitelerimizde araştırma görevlilerinin haricinde 35 bin küsur doktora yapan doktora öğrencisi var değerli arkadaşlar. Doktora yapan araştırma görevlileriyle birlikte bu sayı neredeyse 45 bin, 50 bine varmaktadır. Türkiye’de 100 bin küsurun üzerinde yüksek lisans yapan insan var. Hepsi elbette üniversitede öğretim üyesi olmayacak. Bizim yurt dışına gönderdiğimiz insanlar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – TÜBİTAK’ın öğretim üyesi yetiştirme programı çerçevesinde masterde ve doktorada desteklediği genç bilim adamı adayları var. Bütün bunları bir araya getirdiğiniz zaman elbette istikbalde şu anda kurduğumuz üniversiteler yavaş yavaş gelişecekler, kadrolarını oluşturacaklar ve yollarını devam edecekler.

Bir şey daha sorayım değerli arkadaşlarıma: Olmayan bir üniversitenin, değerli arkadaşlar,  bütçesi olur mu? Olmayan bir üniversiteye kimse bütçe vermez. Hakkâri’deki eğitim fakültesi, orada yıllarca kâğıt üzerinde bulunuyor. Bütçeden ona cüzi bir para ayrılıyor, gayrifaal olduğu için bağlı bulunduğu üniversite tarafından başka amaçlarla kullanılıyor. Dolayısıyla, bütçesi olmayan, rektörü olmayan, senatosu olmayan, yönetim kurulu olmayan… Bir ilde bir iki tane  yüksekokul vardır veya fakülte vardır, uzaktan kumandayla idare ediliyorlar. Onların faydalı olması mümkün değildir. Dolayısıyla AK Parti Hükûmeti döneminde 11’i bugün -bu, kanunlaşırsa- 2 tane de çünkü vakıf üniversitesi var…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – 11’i vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 51 üniversite kurulmuş olacaktır. Kimse bunu küçümsemesin ve bunların ülkemizin sosyoekonomik ve sosyokültürel hayatında çok önemli etkileri olacaktır diyorum ve yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, şahıslar adına Mersin Milletvekili Sayın Ömer İnan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ÖMER İNAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

226 sıra sayılı Kanun Tasarısı ile ilgili olarak şahsi görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yeni üniversitelerin açılması güzel bir olay. Şu andaki üniversitelere ilaveten 11 yeni üniversite kuruluyor. Bunlardan 2’si vakıf, 9’u devlet üniversitesi. Toplam sayı, tahminim, 127’ye çıkıyor. Türkiye gibi bir ülke için bu rakam az. Tabii, üniversiteyi kurmak, sadece Meclisten bu kanunu geçirmekle olmuyor. Elbette kanun çıkarmak şart ama kanun çıkardıktan sonra bir binaya tabelayı asmak suretiyle üniversite kurulmaz. Bu herkesin bildiği bir gerçek. Fakat öte yandan bütün kurulan üniversitelere baktığınız zaman, emekleyerek büyük hâle gelmişler. Demin Bakanımız misal verdi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ilk kurulduğunda bu Meclisin sahası içerisinde barakalarda ders yapıyordu, ilk orada başladı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, bugün dünya çapında devasa bir üniversite ama ilk başlangıcı barakadır. Dolayısıyla, bütün binaları tam tekmil oluşturduktan sonra, hocalarını temin ettikten sonra üniversiteyi kuralım demek, bugüne kadar uygulanan bir yol değil. Bugüne kadar uygulanan, eldeki imkânlarla basit bir şekilde üniversiteyi kurmaktır. Ondan sonra o üniversiteyi geliştiren oranın halkıdır ve oradaki öğretim elemanlarıdır. Oradaki öğretim elemanları iyi çalıştığı takdirde, halk buna sahip çıktığı takdirde o ildeki üniversite büyür. Bunun misalleri var. Benim çalıştığım üniversitelerde böyle olmuştur. Mesela Sakarya Üniversitesi bugün çok güzel bir kampüse sahip devasa bir üniversite hâline gelmiştir. Kırıkkale Üniversitesi öyledir, Mersin Üniversitesi öyledir. Bunlar, bir bina bile yoktu ilk kurulduğunda. Bırakın barakayı, kendinin sahip olduğu binası bile yoktu. Dolayısıyla yani “Bütün binayı, teçhizatı, öğretim elemanlarını, idari personeli tamamlayalım, ondan sonra üniversiteyi kuralım.” demek uygun değil.

Benim size bahsetmek istediğim bir konu var burada: Üniversiteyi üniversite yapalım. Yani Türkiye’de üniversitelerin artık kesinlikle bir reforma ihtiyacı var. Üniversitelerin yeniden yapılandırılması şart. Üniversite kendini idare edecek duruma gelmeli, kendi kararını kendi vermelidir nihai durumda. Ama şu anda bütün üniversiteler standart hâldedir. Orta Doğu Teknik Üniversitesi de öyledir, küçük bir ildeki üniversite de öyledir. Hepsi standart eğitim yapıyor. Bunu çeşitlendirmek lazım. Bugünkü mevcut Anayasa’ya göre sadece devlet üniversitesi kurulur, bir de kâr amacı gütmemek şartıyla vakıf üniversitesi kurulur ve bu üniversitelerin özerkliği yoktur.

Ben şöyle bir hususu sizlerin düşüncelerinize, belki katkı sağlar diye sunmak istiyorum: “Üniversiteleri çeşitlendirelim.” derken evvela devlet üniversitelerini ikiye ayırmamız lazım. Bunlardan rüştünü ispat etmiş olanlara, yayın sayısıyla, öğretim elemanı sayısıyla çok ileri düzeyde bazı büyük üniversitelere, yurt dışındaki büyük üniversitelerle boy ölçüşebilecek üniversitelere ayrı bir statü vermek lazım. Belki doktora ve master yaptırma imkânını sadece bu üniversitelere tahsis etmek lazım. Yeni kurulan bir üniversiteye, doğrusu doktora ve master yaptırma yetkisini vermemek gerekir kanaatindeyim. Daha rüştünü ispat etmemiş, yeni yeni gelişmekte olan bir üniversite ancak lisans veya ön lisans düzeyinde öğretim yaptırabilmeli ama Orta Doğu Teknik Üniversitesi gibi -ben oradan mezun olduğum için ha bire onu söylüyorum- onun gibi üniversiteler, Bilkent gibi, efendim İstanbul Teknik gibi üniversitelere de doktora ve master yaptırma imkânı tanınmalı ve bunlara idari ve mali özerklik verilmelidir arkadaşlar. Bu üniversitelere, büyük üniversitelere idari ve mali özerklik verilmelidir. Kendi kendini yönetebilmelidir, bunlar artık rüştünü ispat etmiştir. Dolayısıyla devlet üniversitelerini ikiye ayırmak lazım: Bir, idari ve mali özerkliği olan, doktora ve master yaptırma yetkisine sahip devlet üniversiteleri, ikincisi de idari ve mali özerkliği olmayan, lisans ve ön lisans düzeyinde öğretim yaptırabilecek olan devlet üniversiteleri. İkiye ayırmak lazım ve idari, mali özerklik verdiğimiz üniversitelerin kendi kaynaklarını kendilerinin temin etme hakkını da vermemiz lazım. Öyle bir şey yapılmalı ki devlet bu üniversitelerin bütçesini doğrudan değil, talebelere burs vermek suretiyle dolaylı olarak temin etsin ve böylelikle yüz kalem, iki yüz kalem, üç yüz kalemini kendisi belirlesin üniversiteler, kaç tane asistan alacağına kendi karar versin. Masa mı alacak, bilgisayar mı alacak, buna kendi karar versin. İdari ve mali özerkliği bu üniversitelere tanımamız lazım ve kendi kaynağını da meydana getirme imkânını vermemiz lazım.

Şu anda mevcut Anayasa’mızda, biliyorsunuz, özel üniversite kurulamaz. “Niye kurulamaz”ı ben çok düşündüm. Orada, Anayasa’da geçen ifadelere baktığım zaman bir türlü bunun sebebini anlayamadım. Yani bir ilkokulu…

Hükûmet tarafı, niye öyle konuşuyorsunuz, insicamı bozuyorsunuz, bilmiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Sakık

ÖMER İNAN (Devamla) – Bir özel üniversite imkânı da getirmenin şart olduğu kanaatindeyim ben çünkü ilkokulu özel kurabiliyorsunuz. Özel ilkokul oluyor, ortaokul oluyor, lise oluyor, üniversite niye olmasın? Kâr amacı gütmemek şartıyla… Gütsün, bir zarar mı gelir ondan? Yani bunu da düşünmemiz gerektiği, artık bunun vaktinin geldiği kanaatindeyim ben.

Zaten kurulan mevcut vakıf üniversitelerinin gayesi şu: Niye kuruldu? Hileişeriye diyeceğiz belki. Özel üniversite kurulmadı, kurulamadığı için vakıf üniversiteleri var. Niye kendimizi aldatıyoruz? Denetlemeyi yaptıktan sonra özel üniversiteye de pekâlâ imkân verilebilir. Bunu da düşünmemiz gerekir kanaatindeyim.

Son olarak bu tasarıyla gelen 9 ildeki üniversitelerden bahsetmek istiyorum. Tabii bu 9 ilde üniversiteler kurulmak suretiyle bütün illerde, 81 ilde üniversitemiz olacak. Güzel bir şey ama bir de şöyle düşünüyorum ben: Bu 9 ilin nüfusunun toplamı 1,5 milyon civarında  tahminen, 1,5 milyon 9 ilin toplam nüfusu. Mersin’e bakıyorum, Mersin nüfusu tek başına 1,5 milyondan fazla. 1,5 milyon nüfus olan yere 9 üniversite kuruyorsun, 1,5 milyonluk bir şehre sadece 1 üniversite. Niye öyle olsun? Pekâlâ Tarsus gibi büyük ilçelerimizde, Silifke, Tarsus gibi ilçelerimizde de üniversite kurulabilir,  bunun altyapısı var çünkü. Tarsus’ta bir teknik fakülte var, bir meslek yüksekokulu var, bir de yüksekokul var. Toplam öğrenci sayısı da 1.700 civarında. Binaları var, öğretim elemanı var. O hâlde bir dahaki tasarıda…

Burada Sayın Bakanla görüştüm “Kesinlikle olmaz.” dedi. Tarsus’a bir üniversite talep ettik “Olmaz” diyor ama bir dahaki tasarıda bunun da dikkate alınması gerekiyor kanaatindeyim. Büyük ilçelerimizde… Nüfusu 200 binin üzerinde, 230 bin civarında bir nüfusa sahip Tarsus. Böyle büyük ilçelerde de üniversite kurulabilmeli. Zaten Tarsus’ta şu anda bir özel üniversite var. Bayağı vakıf üniversitesi.

İSA GÖK (Mersin) – Çağ Üniversitesi.

ÖMER İNAN (Devamla) – Var, Çağ Üniversitesi var. Yani üniversiteye sahip çıkacak halk da var orada. Bu da önemli bir şey. Üniversite tek başına büyümüyor. Dediğim gibi, halkın yardımları, katkıları da söz konusu burada. Bu üniversiteye sahip çıkacak halk da var Mersin’de. Dolayısıyla Mersin gibi büyük illerde birden fazla üniversite kurulmasına izin verilmeli ve büyük ilçelerimiz de dikkate alınmalı diye düşünüyorum. Vaktimi tam kullandım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın İnan.

Şahısları adına ikinci söz hakkı Konya Milletvekili Sayın Sami Güçlü’nün.

Buyurun Sayın Güçlü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yeni üniversitelerin kurulmasıyla ilgili konuda ben de düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu konuda söylenmesi gereken hususlar gerçekten çok geniş bir alana yayılıyor ve benden önceki konuşan arkadaşlarım da bu önemli konulara, alanlara değindiler. Ben de kendi anlayışım çerçevesinde bunları ifade etmek istiyorum.

Evvela, içinde yaşadığımız zaman dilimi üç önemli kuvvetin etkisini bütün dünya ülkelerinde gösteriyor. Küreselleşme, teknoloji ve rekabet. Bu, hayatın reel alanlarında olduğu kadar, sosyal alanlarında ve bir bakıma ülkelerin esas dinamik gücü olan nesillerin yetiştirilmesiyle ilgili konular, yani daha alt başlıkla söylemek gerekirse üniversiteleri de etkiliyor. Dünyada, özellikle Batı dünyası                      -Batı Avrupa’yı kastederek söylüyorum- uzun yıllar öncülüğünü yaptığı yükseköğretim konusundaki avantajını geçen elli yıl içerisinde Amerika Birleşik Devletlerine kaptırmış ve dolayısıyla eski dinamik gücünü bir ölçüde kaybetmiştir ama son on-on beş yıldır yine dünyanın en başta gelişmiş ülkesi olan Amerika dâhil olmak üzere Batı Avrupa ülkeleri, kendi yüksek öğrenimleriyle ilgili konularda büyük bir arayışın içerisine girmişler ve çeşitli anlaşmalarla Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında yaptıkları yeni organizasyonlarla -bunların en sonuncusu Bologna sürecidir- bu çerçeve içerisinde dünyada bilimin tekrar Avrupa merkezli olması ve kendi gelişmelerinin ana dinamiğinin de bilgiye dayalı, teknoloji üretir bir sistem kurulması yönünde büyük bir gayreti ortaya koymuşlardır. Üniversiteler, bu açıdan bakıldığında toplumların ne kadar önem vermesi gereken bir kurum olduğunu çok net bir şekilde ifade eder.

Nitekim, cumhuriyetimiz kurulduğu yıllardan itibaren üniversitelere önem verilmiş. En başta 1933’teki reform, daha sonraki yıllarda, 1957’lerde, 1961 ve 1982 yıllarında benzer, üniversitelere yönelik düzenlemeler yapılmış ve Türkiye kendi sınırlı kaynakları içerisinde yükseköğretimde çok önemli sayılabilecek gelişmeler de ortaya koymuştur. Bunu söylerken içinde bulunduğu sorunları ihmal etmek ve onları göz ardı etmek doğru değildir.

Üniversitelerimizin çok önemli sorunları vardır. Bu sorunları şöyle birkaç ana noktada belirtmek gerekirse en baştaki sorunu yükseköğretimde okullaşma oranıdır -bu konuya biraz sonra geleceğim- ama daha sonra nitelikle ilgili konular ve özellikle yükseköğretimde öğrenci başına yapılan harcamaların gelişmesine rağmen, bugünkü seviyesiyle gelişmiş ülkelerdeki farkın büyüklüğü ve üniversitelerdeki akademik yükseltmelerle ilgili sorunlar, küreselleşme hadisesine karşı gerekli adımların atılamaması, yönetimle ilgili sorunlar, öğrenci seçmeleriyle ilgili sorunlar, finansman sorunu gibi ana başlıklar durmaktadır. Ama ülkemizin, kabul etmemiz lazım gelir ki üniversitelerle ilgili hadiseye baktığımızda, genellikle olumsuz olanlarını görürüz ama esas çok kıymet ifade eden, hepimizi de büyük ölçüde sevindirecek olan iki önemli gelişme yönüne çok az dikkat çekeriz. Ben, bunları ifade etmek istiyorum ilk önce.

Bunlardan bir tanesi şudur: Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu anda, bir bakıma verilen en önemli kararlardan bir tanesi ve o karardan sonra da bugüne kadar ısrarla yürütülen bir önemli gelişme, kendi dilinde gelişmekte olan ülkeler içerisinde sosyal bilimler, mühendislik bilimleri ve sağlık alanlarında yükseköğretim yapan tek ülke, bir bakıma, Türkiye’dir. Bu, Türkiye’ye o kadar önemli bir avantaj sağlamaktadır ki âdeta bir hamle yapmayı hedeflediği anda, gerek öğrenci sayısını gerek yükseköğretim kapasitesini hızla artırabilecek durumdadır. Çünkü, en kritik faktörü aşmıştır, kendi dilinde yükseköğretimi gerçekleştirecek bir öğretim kadrosuna ulaşmıştır. Dolayısıyla, bununla ilgili ulaştığımız seviye, mevcut durum her birimiz açısında çok kıymet ifade eden bir hâldir. Bu, bir başka gelişmekte olan ülkenin sahip olduğu bir zenginlik değildir.

Bunun kadar ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ikinci önemli bir güzel gelişme, olumlu gelişme, Türkiye’deki yükseköğretimin özellikle teorik alanlarda, gerek sosyal bilimler gerek sağlık gerekse fen bilimlerinde dünyanın gelişmiş ülkelerindeki teorik seviyeye çok yakındır. Bunun çok mukayese edilebilir, izah edilebilir bir göstergesi vardır.  Lisansüstü çalışmalar için yurt dışına gönderdiğimiz öğrencilerimizin yüzde 90’ı -yani, çok yüksek bir oranda- başarılı olarak geri dönmektedir. Bu yüksek oran da yurt dışında lisansüstü çalışmalarında -yani master ve doktora çalışmalarında- bu çapta yüksek bir başarı elde etmek, ancak teorik eğitimin kabul edilebilir bir seviyede olduğunu gösterir.

Şimdi, bu iki önemli avantaj: Kendi dilinde her alanda eğitim yapabilecek yani felsefeden mühendislik alanlarına kadar, sağlık alanlarına kadar eğitim yapabilecek bir öğretim elemanı kadrosuna sahip olmak; ikincisi, bu eğitim seviyesini kabul edilebilir bir seviyede yapmak. Elbette üniversitelerimiz arasında fark vardır ama ortalaması kabul edilebilir sınırlar içerisindedir. Dolayısıyla Türkiye'de üniversiteleri kurarken elbette sınırlı kaynaklar içerisinde ayırabileceğimiz miktarlar bizi zorlamaktadır ancak bu iki önemli özellik, kendi dili ve yetişmiş öğretim elemanı kadrosunun varlığı bir bakıma yeni kurulan üniversitelerimizi de beslemektedir.

Nitekim cumhuriyet tarihi içerisinde yükseköğretimde en önemli hamlelerden bir tanesi 92 yılında atılmıştır, yirmi bir yeni üniversite kurulmuştur. O günkü tarih itibarıyla bu çok önemli bir sayıdır. O gün kurulan üniversitelerimize baktığımızda yaklaşık 100 kadar öğretim üyesi, öğretim elemanı olan bu üniversitelerimizde bugün rakamlar bine ulaşmıştır ve çok sayıda bölüm, onun üst kurulu olarak fakülte, meslek yüksekokullarının açıldığı ve eğitim seviyesi, niteliği itibarıyla yapılan sıralamalara baktığımızda da Türkiye'nin 92’den önce kurulmuş birçok üniversitesini geçen, özellikle uluslararası yayınlar bakımından çok önlere çıkan üniversiteler vardır.

Anadolu’nun her yerinde -biraz önce konuyla ilgili konuşan Sayın Bakanımız Kars’tan, Erciyes Üniversitesinden ve başka üniversitelerle ilgili misaller verdiler, bu konuda hepimiz bilgi sahibiyiz- gerçekten üniversiteler sadece bir bakıma bütçeden aldıkları kaynaklarla gelişme göstermiyorlar. Bir şehrin hem potansiyelini harekete geçiriyorlar, aynı zamanda o şehrin imkânlarından da büyük ölçüde faydalanıyorlar. Nitekim bununla ilgili konularda benim de yaşadığım örnek, Sakarya Üniversitesi örneğidir. Sakarya Üniversitesi kurulduğunda kampüste sadece yükseköğretim öğrencilerinin kalabileceği baraka niteliğindeki öğrenci yurdu vardı, başka bir binası da yoktu ama bugün gelinen noktada, belki Türkiye'nin kampüs itibarıyla en zengin, en gelişmiş ve coğrafi şartları itibarıyla da en güzel kampüslerden birisine kavuşmuştur ve Türkiye’deki diğer üniversitelerle mukayese ettiğimizde, bu husustaki gösterdiği performans da çok takdire değer.

Ben, özellikle yükseköğretimde okullaşma oranıyla ilgili sizlere birkaç husus ifade etmek istiyorum. Onlardan birincisi şudur: Dünyanın gelişmiş ülkeleri ve diğer ülkeleriyle yapılan bir mukayesede, bu küreselleşme, rekabet ve verimlilikle ilgili gelişmenin ana dinamiği olan bu konular içerisinde üniversiteler önemli bir fonksiyonu görüyorlar demiştim. 1998-1999’la 2003 yılları arasında bir mukayese var. Bu mukayesede şöyle bir husus ortaya çıkıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Güçlü. Tamamlayın lütfen.

SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) – Yükseköğretimde okullaşma oranı, dünyanın düşük gelirli ülkelerinde yüzde 5, orta gelirli ülkelerde yüzde 13, yüksek gelir grubundaki ülkelerde yüzde 47, dünya ortalaması ise yüzde 16’dır. Yaklaşık bir altı yedi yıl içerisinde, gelişmekte olan ülkeler, az gelişmiş ülkeler yükseköğretimde okullaşma oranını yüzde 100 artırmışlar, gelişmekte olan ülkeler ise yüzde 50 artırmışlardır. Türkiye’de bu rakam yüzde 38’dir. Bunun anlamı şu: Yükseköğretim çağındaki nüfusumuzun biz ancak yüzde 38’ine, yaygın öğretim dâhil, örgün öğretimle birlikte baktığımızda yüzde 38 oranında bir okullaşma imkânı veriyoruz. Eğer Türkiye'nin geleceğini rekabet, teknoloji ve küreselleşme çerçevesi içinde düşündüğümüzde, yetişmiş insan gücünü artırmaktır. Türkiye, giderek kaynaklarından daha fazlasını yükseköğretime ve yükseköğretimle birlikte okullaşma oranını artırarak, gelecekte ihtiyaç duyacağı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) -  …yetişmiş, nitelikli insan gücünü artırmak durumundadır. Dolayısıyla, yeni üniversitelerin açılmasını, vakıf üniversitelerinin sayısının artmasını doğru buluyor, bu konuda emeği geçenleri kutluyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güçlü.

İç Tüzük’ün 81 ve 60’ıncı maddelerine göre yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sözlerimin başında yeni kurulan üniversitelerimizin başta ülkemize ve ilgili illerimize hayırlı olmasını diliyor, emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, iki sorum var. Bilindiği gibi yeni kurulan üniversitelerimizin bir an önce eğitim, öğretim ve yayın hizmetlerine geçebilmesi, şüphesiz ki nitelikli ve yeterli sayıda akademik ve idari personelin temin edilmesiyle, bu da üniversite personelinin özlük haklarıyla yakından ilgilidir. Ancak, son yıllarda üniversite öğretim elemanı ve idari personel maaşları ile ek ders ücretlerinin hızla eridiği bir ortamda nitelikli eleman bulmak da zorlaşmıştır. Bu bağlamda:

1) Üniversite personelinin özlük haklarının iyileştirilmesi ne zaman gerçekleştirilecektir? Bu konuda Bakanlığınızca hangi çalışmalar yürütülmektedir?

2) Yeni kurulan ve daha önce Anadolu’da kurulmuş, ancak henüz gelişmesini tamamlayamamış çok sayıda üniversitemizde gelişme ödeneği payları nedir, bunların artırılması düşünülmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Uluslararası Öğrenci Başarılarını Değerlendirme Programı olan PISA, OECD ülkelerindeki on beş yaş grubu öğrencilerinin eğitim kazanımlarını belirlemeyi hedeflemektedir. PISA projesi üçer yıllık periyotlar hâlinde planlanır; matematik, fen bilimleri ve okuma becerilerini kapsar. PISA 2006 sonuçlarına göre Türkiye fen bilimleri ve matematikte OECD ülkeleri arasında sondan ikinci, okuma becerilerindeki yerimiz ise 2003’te sondan üçüncü, 2006’da sondan ikinci sıradadır. Beş yılı aşkın bir süredir Millî Eğitim Bakanı olan siz, bu sonucu içinize sindirebiliyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Tokat’ta bulunan Gaziosmanpaşa Üniversitesi yıllardan beri başarılı bir şekilde eğitim ve öğretim yapmaktadır. Ancak, Tokat halkı da yıllardan beri mimarlık mühendislik fakültesi ve güzel sanatlar fakültesi kurulmasıyla ilgili beklenti içerisindedir. Tokat Milletvekili olarak bu kanunda bu gibi konulara yer verilebileceğini düşünüyorduk, ancak bu konuda bir çalışma olmamıştır. Bugün sevinen illerimiz gibi Tokatlılara da bir müjde vermeyi düşünüyor musunuz?

İkinci soru olarak, üniversitelerimizin Bologna süreci içerisinde 2007’yle ilgili son durumu nedir, bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Süner...

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Akdeniz Üniversitesinin eğitim, hukuk, mühendislik, su ürünleri, sağlık meslek yüksekokulu, iletişim fakültesi ile konservatuarının hâlihazırda binaları yoktur ama mezunlarını vermeye devam etmektedirler. Burada okuyan öğrencilerimiz başka binalarda zor şartlarda öğrenimlerini sürdürmektedirler. Bu binaların projeleri hazırlanmış, ancak yeterli ödenek olmadığı için inşaatları başlamamıştır. Bu konuda Bakanlığınızca bir çalışma yürütülmekte midir?

İkinci sorum: Antalya’daki Akdeniz Üniversitesine bağlı olarak kurulan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi gerekli kadrolar verilmediği için sağlıklı faaliyet gösterememektedir. Tıp Fakültesi olarak yeterli personel bulunmadığı için hizmetler de yeterli olamamaktadır. Bu konuda üniversitemize yeterli kadro tahsisi için çalışmalar yapılmakta mıdır, en kısa takvim ne şekildedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bal...

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Muhtelif üniversitelerden ve fakültelerden çeşitli sebeplerden dolayı ilişikleri kesilmiş ve sayıları 800 bin-1 milyon olduğu bilinen öğrenciler için bir af düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Yine üniversitelerimizde birçok çalışmayı sırtlanmış, vefakâr ve cefakârca çalışan yardımcı doçentlerin -ki sayıları 14 bin civarında- yabancı dilden mağdur oldukları bilinmektedir. Öğretim kadrosunun bu kadar açık olduğu bir dönemde ve yabancı dilin amaç hâline geldiği bir durumda ne düşünüyorsunuz? Bilim mi amaçtır, yoksa yabancı dil mi? Bunu sormak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, az önceki konuşmacı arkadaşlarımız da değindiler, bu yasayla nüfus oranı çok düşük illerimize de üniversite kuruluyor ancak nüfusu 200 bini bulan, 150 bin nüfuslu, 100 bin nüfuslu büyük ilçelerimiz var. Ceyhan da bunlardan bir tanesi. Ceyhan’da şu anda iki tane yüksekokul var ve Ceyhan enerji merkezi. Petrol üzerine kurulacak birçok tesis yapılacak Ceyhan’a. Ceyhan’a bir üniversite kurmayı planlıyor musunuz? Planlıyorsanız teknik üniversite olması üzerinde çalışma yapar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, sizin de malumunuz olduğu üzere bugün 2 milyonu aşan nüfusuyla Adana güney ve Akdeniz Bölgemizin en yüksek nüfusuna sahip olan metropol bir kentidir; tarımı, sanayisi, ticareti, turizm, liman ve hava yolları imkânlarıyla, enerji terminal noktalarıyla ülkemizin en stratejik kentlerinden birisi olma özelliğindedir. Adana’da otuz yılı aşkın bir zamandır eğitim ve öğretime büyük hizmet veren Çukurova Üniversitesi hem bölgemizin hem de ülkemizin ve de dünyanın da gelişmiş sayılı üniversiteleri arasındadır. Adana’nın, bu özellikleri çerçevesinde, mevcut Çukurova Üniversitesinin yanına mutlaka ikinci bir devlet üniversitesine ihtiyacı olduğu son yıllarda haklı olarak sık sık gündeme getirilmektedir.

Şimdi buradan sormak istiyorum: Bu bilgiler ışığında, Adana’da ikinci bir devlet üniversitesi kurulması lazım geldiğine siz de inanıyor musunuz? Bu konuyla ilgili olarak herhangi bir çalışmanız var mıdır? Şayet yok ise Adana’ya ikinci üniversitenin kurulmasını ne zaman gündeminize alarak gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Yeni kurulan üniversitelerle kısa bir dönem önce kurulmuş, gelişmekte olan üniversitelerin en önemli sorunu öğretim elemanı sorunudur. Kaliteli ve sağlıklı bir eğitimin verilebilmesinde öğretim elemanı altyapısının sağlam olması gerekir. Ancak yeni kurulan üniversitelerin sosyal gelişmişlik düzeyinin düşüklüğü de göz önüne alınırsa buralara eleman temin etme bakımından da önem arz ettiği için soruyorum: Öğretim elemanlarının mali durumlarının düzeltilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yaman...

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Evvela, geçen yasama döneminde Muş Alpaslan Üniversitesinin yasalaşmasındaki gayretlerinden dolayı bölge halkı adına da kendisine teşekkür ediyorum. Tabii şimdi, Muş Alpaslan Üniversitesinin yer seçimi komisyonu çalışmalarına başlamıştır. Yalnız, halktan bize iletilen duyumlarda, ilin gelişmesinde, ekonomik ve sosyal gelişmesinde önemli etkisi olacak yer seçiminin 30-40 kilometre ötede bir yerlerin arandığı ve hazineye ait, Muş iline çok yakın yerler olmasına rağmen, bu konuda herhangi bir çalışmanın olmadığı iletilmiştir. Orada sivil toplum örgütleri, TEMA Vakfı şubesi gibi diğer vatandaşların kendi çalışmalarıyla gelen raporlar var. Bu komisyonlar acaba hazine arazilerini tercih edecek şekilde ilin ekonomik ve sosyal gelişmesine, deprem kuşağında bulunan Muş’un özelliğini de dikkate alarak gelecekle ilgili nasıl bir çalışma yapıyorlar? Bu çalışmada yörenin sivil toplum örgütlerinden de yararlanacaklar mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalık…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; Malatya İnönü Üniversitesi, Malatya’mızın göz bebeklerinden, bütün üniversitelerimiz olduğu gibi ve iki cumhurbaşkanımızın ismini taşıyan -hem İsmet İnönü’nün hem de Turgut Özal’ın ismini taşımaktadır- ve Malatya, özellikle Turgut Özal Tıp Merkezimiz kadro konusunda sıkıntı yaşamaktadır. Bu konuyu sizin de -diğer üniversitelerimizin yaşamış olduğu sorunlar gibi- takip ettiğinizi biliyorum. Bu konuda bu sene yapılacak çalışmalar hakkında sizden bilgi almak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; bu yasayla geri kalmış yörelere üniversitel hizmet götürüldüğü belirtilmektedir. Nüfus bakımından kalabalık ve sosyal, kültürel bakımdan eğitici olabilecek ilçelere de hizmet götürmeyi, böylece buraların gelişme sürecinin kesilmeyip devam etmesine katkıda bulunmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; değerli milletvekili arkadaşlarıma soru sorma sıralarına göre cevap vereceğim.

Sayın Işık öğretim üyelerinin özlük haklarıyla ilgili olarak bir soru sordu. Malumunuz, ülkemizdeki tüm kamu çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesi şüphesiz ki Hükûmetimizin arzusudur, hedefidir. Çalışanlarımızın ihtiyaçlarıyla ülkemizin imkânlarını şüphesiz ki birleştirmek zorundayız. Son yapılandan bir önceki Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda mesele Sayın Başbakanımızla da paylaşılmıştır. Sayın Başbakanımız Maliye Bakanına bu yönde detaylı bir çalışma yapması talimatı vermiştir. Bu çalışmalar sonuçlandığında bütün kamuoyunun bundan haberi olacaktır.

Yine bazı milletvekili arkadaşlarım özellikle geri kalmış yörelerde, taşrada bulunan üniversitelere öğretim üyesi temin etmenin zorluğundan söz ederek buradaki ücretlerin daha iyi olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Doğrudur.

Değerli arkadaşlar, şu anda Kars Kafkas Üniversitesinde bulunan bir yardımcı doçent Ankara Üniversitesindeki bir profesör kadar maaş almaktadır. Bu zaten yapılmaktadır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye Hocam öyle?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Bu zaten yapılmaktadır. Geri kalmış yörelerde eleman teminindeki güçlükten dolayı bu yapılmaktadır, öyle olması gerektiği için öyle.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – O da ders veriyor Sayın Bakanım, başka bir şey mi yapıyor?

BAŞKAN – Sayın Akkuş, lütfen…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Paksoy’un PISA sınavıyla ilgili bir sorusu var. Bu Yükseköğretim Yasası’yla ilgili olmasa da değerli milletvekili sorduğu için söylüyorum.

Değerli milletvekilleri, PISA Programı’na ilk defa Türkiye AK Parti Hükûmeti döneminde, benim Bakanlığım döneminde dâhil olmuştur ve biz buna para vererek dâhil olduk. Sebep şudur: Uluslararası bir ölçme değerlendirme müessesesi bizim başarımızı ve bizim eğitimdeki niteliğimizi ölçsün diye bu yapılmıştır. Ancak PISA Programı bizim eski müfredatımıza değil, bizim yeni müfredatımızın mantığına dayanmaktadır. 2006’da yapılan son PISA sınavı da, yine, dediğim gibi, soru şekli, soru stili itibarıyla eski müfredatımızla uyumlu olmadığı için öğrencilerimiz yeterli başarı göstermemişlerdir. Pratik bir örnekle ifade etmem gerekirse, siz öğrencilere Fransızca ders verip, soruları Almanca sorarsanız onlardan doğru cevap alamazsınız. Esas, öğrencilerimizin başarısı yeni müfredatımız yürürlükteyken yapılan sınavlarla ölçülecektir. Kaldı ki, sekizinci ve dokuzuncu sınıf öğrencileri bu sınava girmektedir ve özellikle dokuzuncu sınıflardan, yani, lise öğrencilerinden öğrenci seçerken, OECD, 71 genel liseden, 17 Anadolu lisesinden öğrenci seçmiştir. 71 genel lise, genellikle genel liselere giden öğrencilerimizin başarı düzeyi düşüktür. Anadolu liselerine giden öğrencilerin başarısı çok daha yüksektir. Örneklemeyle bunu aldıkları için bu da başarıyı düşüren etkenlerden birisidir.

Evet, bu benim içime sinmektedir. Çünkü, biz zaten böyle bir sonucun ortaya çıkacağını biliyorduk. Müfredat değişikliği yapmamızın ne kadar sağlam bir zemine ve nedene dayandığını da bu ortaya koymuştur.

Sayın Doğru’nun, “Tokat’taki Gaziosmanpaşa Üniversitesine, mimarlık ve mühendislik fakültesi ile güzel sanatlar üniversitesi kurulması için bir çalışma var mıdır, ne zaman kurulacaktır?” şeklinde bir sorusu var. Güzel sanatlar fakültesiyle ilgili Maliye Bakanlığından görüş beklenmektedir. Daha önce de ben arkadaşlarıma söyledim, kuruluş çalışmaları sürüyor ve bu kurulacaktır. Kurulması gereken bir fakülte varsa Hükûmetimiz döneminde mutlaka kurulur, kimsenin bundan endişesi olmasın.

Sayın Sümer, Akdeniz Üniversitesinde binası olmayan fakültelerden söz etmektedir, “Bunlara ne zaman daha fazla kaynak aktarılıp bunlar bitirilecektir?” diye soru sormaktadır. Değerli arkadaşlarım, netice itibarıyla bütün üniversitelerimizin bir gelişme seyri vardır. İstanbul Üniversitesi 1453’te kurulmuş olmasına rağmen, İstanbul Üniversitesinin hâlâ fiziki altyapıya ihtiyacı vardır, hâlâ bina yapılmaktadır. Dolayısıyla bir üniversitenin tüm binalarının bir anda, bir günde, bir yılda yapılması söz konusu değildir. Bütçe imkânlarına göre bunların hepsi yapılacaktır.

Sayın Bal’ın öğrenci affıyla ilgili bir sorusu vardır. Ben, olabildiğince bütün arkadaşlarıma cevap vermeye çalışıyorum. Şu anda, değerli arkadaşlar, biz, kapsamlı bir araştırma yapmaktayız. Sadece popülizm olsun diye öğrenci affı çıkarmak, aslında eğitimdeki niteliği düşürmektedir. Eğer gerekiyorsa gerçekten, bunu yapacağız. O 800 bin, 1 milyon rakamları son derece afaki rakamlardır. Bu, sağlam, doğru bir bilgiye dayanmamaktadır. Gerekirse yaparız ama sadece popülizm olsun diye böyle bir af bugün itibarıyla gündemimizde değil.

Yardımcı doçentlerin yabancı dil problemini dile getirdi Sayın Bal. Değerli arkadaşlar, yabancı dil elbette amaç olmamalıdır, elbette araç olmalıdır. Ama bir bilim adamı bilimsel araştırmalarında şüphesiz ki yabancı dili bir araç olarak kullanabilmek için de buna sahip olmalıdır. Onun için, bütün yardımcı doçentleri yabancı dil sınavından muaf kabul etmek gibi bir tavır olamaz. Bu, öğretim üyeliği mesleğine de aykırı bir durum teşkil eder. Böyle bir şey söz konusu değildir.

Sayın Varlı’nın ve Sayın Akkuş’un benzer soruları vardır. Biraz önce Sayın İnan’ın da Tarsus için “Tarsus’ta niye bir devlet üniversitesi kurulmasın.” şeklinde bir talebi var.

Değerli arkadaşlarım, sadece nüfus kriterine göre üniversite kurulmaz. Efendim, İskenderun’un, Tarsus’un, İnegöl’ün nüfusu belki birçok vilayetten daha büyüktür ama mesele bu değildir değerli arkadaşlar. Bakın, Oxford Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi kurulduktan sonra Oxford ve Cambridge şehirleri kurulmuştur. Yani orada önce üniversite kurulmuştur, üniversite etrafında bir şehir oluşmuştur. Bayburt’un nüfusu küçüktür diye, Gümüşhane’nin nüfusu, Yalova’nın, Bartın’ın nüfusu küçüktür diye “buralarda üniversite olmaz” diye bir yaklaşım doğru değildir. Kaldı ki bu sözünü ettiğiniz yerlerde de fakülteler vardır. Tarsus’ta bir vakıf üniversitesi vardır.

“Adana’da yeni bir devlet üniversitesi kurmayı düşünüyor musunuz?” diye soruyor arkadaşlarım. Aslında, Kayseri’de de, Bursa’da da, Adana’da da, Samsun’da da, Diyarbakır’da da, birçok metropol şehirde de ikinci bir devlet üniversitesi elbette kurulabilir. Ama bugün itibarıyla seksen bir vilayetimizdeki üniversiteleri gerçekleştirmeden -buna Konya’yı da, Mersin’i de, on altı metropolü de dâhil edebilirsiniz- böyle bir şey söz konusu değil ama vakıf üniversitesi kurmak isteyen insanlar var. Biz onları teşvik ediyoruz ve onlara destek olacağız.

Öte taraftan, Sayın Akcan’ın, yine, öğretim üyelerinin özlük haklarıyla ilgili sorusunda da cevap verdiğim için buna tekrar dönmeyeceğim.

Sayın Yaman, Muş Alparslan Üniversitesinin kampüs alanı için uzakta bir mekân seçildiğini duyduğunu ifade ediyor. Bir heyet gitmiştir, Maliye Bakanlığı Müsteşarının Başkanlığında bir heyet gitmiştir. Ancak 30 - 40 kilometre ötede bir yer seçilmesi söz konusu değil değerli milletvekilleri. Muş, kısa sürede çok büyüyecek olan bir metropol değildir. Dolayısıyla, Muş’ta kurulacak bir üniversitenin 6-7 kilometreden daha fazla uzak olması, Muş’a ve o üniversitenin esprisine bence uygun düşmez. Böyle bir şey söz konusu olmayacaktır.

Sayın Çalık’ın Turgut Özal Tıp Merkezinin kadrolarıyla ilgili sorusu var. Değerli arkadaşlar, sadece Turgut Özal Tıp Merkezinin değil, biraz önce Maraş Milletvekilimiz Değerli Mehmet Sağlam ki, Millî Eğitim Komisyonu üyesidir- “1996’da Maraş’ta tıp fakültesi kurulmuş, hâlâ kadroları yok.” Biz son bizim dönemde kurduğumuz beş üniversite bünyesindeki tıp fakültesinin kadrolarını bu kanunda getiriyoruz. Ama Türkiye’de daha kadro ihdas edilmesi gereken, kadro verilmesi gereken birçok fakülte ve üniversite var. Turgut Özal Tıp Merkezini de bu çerçevede değerlendireceğiz. Ümit ediyorum ki, 2008 yılı içerisinde bunu da çözmüş olacağız.

Değerli Başkan, milletvekili arkadaşlarımızın birçoğunun birbirine benzer soruları vardı, ama sanırım cevaplarımda hepsine cevap vermiş oldum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

ATİLA EMEK (Antalya) – Süremiz var daha Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bizim gençlerimiz PISA sınavlarına ilk girdiklerinde siz şöyle bir açıklama yapmıştınız: “İki yıl sonra göreceksiniz, daha yeni giriyoruz.” Sonra bu söyleminizi değiştirdiniz. Şimdi “Eski müfredat, yeni müfredat” söylemi geliştirdiniz. Ne zaman göreceğiz bu müfredatın meyvelerini? Bir tarih verebilir misiniz?

BAŞKAN – Sayın Emek…

ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yasayla üniversite kurmak esas olduğuna göre, üniversitenin faaliyete geçmesi ve öğrenci kabulünün YÖK iznine bağlanmasını doğru buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; ben, hiçbir dönemde “İki yıl sonra göreceksiniz.” PISA sınavı için demedim, “İki yıl sonra, müfredat uygulamaya girdikten sonra öğrencilerdeki değişimi göreceksiniz.” dedim ve görüyoruz.

PISA Programı, değerli arkadaşlar, tekrar altını çiziyorum, bugünkü yeni müfredatımızın öğretim yöntemine ve mantığına dayanmaktadır. Şu anda Türkiye’de üçüncü yılındayız. Müfredat tüm ilköğretim okullarında uygulandığı zaman ve bu müfredatta yetişmiş sekizinci ve dokuzuncu sınıf öğrencilerimiz PISA Program’ına girdiği zaman Avrupa ülkelerindeki başarıyı yakalayacaklarından eminim. Bunu buradan ifade etmek istiyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ne zaman? Kaç yılında?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Hesap kitabı yapın siz.

Öte taraftan, Değerli Milletvekilimizin, Atila Emek Bey’in bir başka sorusu var. Üniversiteler kurulduktan sonra… Üniversitelerin kurulması şüphesiz ki kanunla olur, ama bir üniversitede yeteri kadar öğretim üyesi, öğretim elemanı olmadan o üniversitenin ilgili fakültesinin bölümlerine öğrenci alınması YÖK’ün iznine tabidir. Bu, doğru bir şeydir. Çünkü, eğer öğretim üyesi yoksa, öğretim elemanı yoksa, orada altyapı yoksa, biz kanunu kuruyoruz, ama kanunu kurmamız yarın akşam bunların bütün bölümlerine öğrenci alınacak anlamına gelmiyor. Bakın, birçok tıp fakültesi kurduk, oralara öğrenci alınabilmesi için orada bir altyapının oluşması lazım. Dolayısıyla, bu mantık, bu yaklaşım doğrudur Değerli Milletvekilim.

ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni 1’inci madde ilavesine dair bir önerge vardır.

Malumları olduğu üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 21 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

226 Sıra Sayılı Kanun Tasarısına aşağıdaki çerçeve maddenin 1 inci madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Akif Akkuş

Nevzat Korkmaz

Reşat Doğru

 

Mersin

Isparta

Tokat

 

Yılmaz Tankut

 

Süleyman L. Yunusoğlu

 

Adana

 

Trabzon

Madde 1 - 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun “Gaziosmanpaşa Üniversitesi” başlıklı ek 24 üncü maddesinin (b) bendine “Fen-Edebiyat Fakültesi” ibaresinden sonra gelmek üzere “Mimarlık-Mühendislik Fakültesi ve Güzel Sanatlar Fakültesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET BUDAK (Edirne) – Salt çoğunluğumuz yoktur, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Sayın Oktay Vural ve arkadaşlarının benzer bir önergesi vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 226 sıra sayılı kanun teklifleri ve tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz. Saygılarımızla.

 

Süleyman L. Yunusoğlu

Nevzat Korkmaz

Oktay Vural

 

Trabzon

Isparta

İzmir

 

Beytullah Asil

 

Akif Akkuş

 

Eskişehir

 

Mersin

Madde 1 - 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun Ek 82. maddesinde yer alan “Karabük üniversitesi” ibaresi “Karabük Kardemir Üniversitesi” olarak değiştirilmiş ve aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET BUDAK (Edirne) – Çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Şimdi, madde 1’e bağlı ek madde 95’i okutuyorum: 

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLÂTI KANUNUNDA VE YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI ÖĞRETİM ELEMANLARININ KADROLARI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE EKLİ CETVELLERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununa aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

“Ardahan Üniversitesi

EK MADDE 95- Ardahan’da Ardahan Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ile Kafkas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Ardahan İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesinden,

b) Kafkas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Ardahan Meslek Yüksekokulu ile Ardahan Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ardahan iline Ardahan isimli üniversite kurulması için vermiş olduğum kanun teklifi adına konuşuyorum. Öncelikle, Sayın Bakana ve Hükûmete teşekkür ediyorum. Bu teşekkürlerimi… Ardahanlı tüm halkımıza, Ardahan ili derneklerine, ilçe derneklerine, köy derneklerine ve kampanyayı başlatan Ardahan’ı Sevenler Derneğine teşekkür ediyorum. Ayrıca, en önemlisi, Ardahan’da üniversite kampanyasını başlatan Gazeteci Fakir Yılmaz’a, Gazeteci Kasım Tırpancı’ya, Gazeteci Sürmeli Kılıç’a, Deniz Başlı’ya, Günay Nuh’a ve Alper Turgut’a, bütün belediye başkanlarına, bütün partilerin il ve ilçe başkanlarına, bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Bu önemli, tarihî gün, arkadaşlar, hepimiz için çok önemlidir. Ancak şunu söyleyeyim: Bu tarihî günde, Ardahan ve geri kalmış, kalkınmamış iller için daha önceden kurulması gereken üniversite, bugün bir tarihî günde kuruluyor. Ben tekrar teşekkür ediyorum.

Ancak, arkadaşlar, keşke bu üniversite daha önceden milletvekilliği yapmış arkadaşlarımızın veya Büyük Millet Meclisinde görev yapmış arkadaşlarımızın zamanında gündeme gelip kurulmuş olsaydı, bugün Ardahan göç vermemiş olacaktı, yoksullaşmamış olacaktı.

Ardahan’da 1992’de 176 bin nüfus varken, bugün 112 bine düşmüştür.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Doğru.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Doğru değil mi efendim?

SAFFET KAYA (Ardahan) – Ben sizinle muhatap olmuyorum, arkadaşla konuşuyorum.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, 112 bine düşen nüfus yoksullaşmış, çekini, senedini ödeyemeyen esnaf, kirasını ödeyemeyen esnaf, vergisini ödeyemeyen esnaf, hayvanı elinden gitmiş, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri tarafından evine haciz gönderilen, perişan olan bir köylü var. Bu bölgede yaşayan insanlar kırk üç yıl Rus işgali altında kalmış ama yılmamış, 3 ve 9 Ocak tarihinde Ardahan’da Millî Şûra Hükûmetini kurmuş, daha sonra cumhuriyetin kurulmasında, Erzurum’da yapılan kongrede Mustafa Kemal Atatürk’e destek vererek cumhuriyetin kurulmasına büyük destek vermiştir.

Bu bölgemiz göçe zorlanmış, boşalmış, toplum yoksullaşmış, esnaf, sanatkârlar ve diğer kurumlar hakikaten perişan durumda. Şimdi bir örnek vereceğim: Ardahan’da kurulmuş olan Esnaf ve Sanatkârlar Kooperatifimiz var.

Halk Bankası bu kooperatifimize 300  milyar kredi vermiyor. Bu kooperatifimize yaklaşık bin kişi ortak. Ama aynı Halk Bankası, ne yazık ki, Çalık Grubuna 500 milyar lira bir anlamda kredi veriyor, 500 milyon YTL. (AK Parti sıralarından gürültüler) Şimdi, burada, bakın…

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Ayıp ya!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Müsaade eder misiniz.

Bu üniversiteyle ilgili… Bu üniversite eğer önceden kurulmuş olsaydı, ben inanıyorum, o insanlar perişan olmayacaktı, yerlerinden göç etmeyecekti, sıkıntıya düşmeyecekti ve bugün Ardahan Esnaf ve Sanatkârlar Kooperatifi de kapanmamış olacaktı, Ardahan halkı göç etmemiş olacaktı, nüfus 112 bine düşmemiş olacaktı.

Şimdi, umuyorum ve diliyorum Sayın Bakandan, bu üniversite kurulması bugün bittikten sonra, hızlı bir şekilde arazi kamulaştırması yapılır, binalar kurulur ve binaların yanı sıra mutlak surette kadro gelerek, üç beş yıl içerisinde Ardahan üniversitesine kavuşmuş olur.

Değerli arkadaşlar, Ardahan’ımızın tabii, sıkıntıları çok. Nedir sıkıntıları? Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum, yaklaşık bir beş altı ay önce Ardahan’a 20 kişi veya 25 kişi genel müdürleriyle beraber geldi, yerinde bir tespit yaptı, çalışma yaptı, çok teşekkür ediyorum. Ama o çalışmalar hâlen bitirilmedi, hâlen eksiklerimiz var. Şimdi burada ben zaman zaman konuştuğum zaman “Ya bu acaba doğru mudur? Yani Ardahan’da bu kadar sıkıntı var mıdır? Nedir?” diye bunu tartışan arkadaşlarımız var.

Şimdi, Ardahan’da 23 Şubat Okulumuz var. En eski okullarından birisidir. Yaklaşık 700 öğrenci yaşıyor. Bu 700 öğrenci eski bir binada yaşıyor. Bugün çekilen bir resmi size gönderiyorum. Bu resmi gazeteci arkadaşımız gönderdi, İnternet yoluyla aldık ve şey yaptık. Sayın Bakanım, bunu gösteriyorum size. Binanın çatlak olduğunu gösteriyor çocuklar. Evet, binanın çatlak olduğunu gösteriyor, bina çöküyor, 23 Şubat Okulu. 700 tane öğrenci var.

Şimdi bunu niçin söyledim? Tenkit için değil. Eleştirmek için tabii ki söyleyeceğiz, muhalefetiz. Sayın Bakanım buradayken rica ediyorum. Bunu tedbir alsın, bu okulu derhâl yenilesin.

Onun dışında, değerli arkadaşlar, en önemlisi, Çıldır Lisesinde okulda duvar açıldığı için -o kadar açılmış ki- okulun içine kediler giriyor o duvarın yıkıldığı yerden. Bakın, 19 tane norm kadroda öğretmenimiz olması lazımken Sayın Bakanım, 8 tane var, 11 tane açığımız var. Şimdi burada Göle’de YİBO aynı durumda, Ardahan Fen Lisesi aynı durumda. En önemlisi, Ardahan Anadolu Lisesinde temelinde su oluşuyor ve karların hızlı erimesinden dolayı orası bir göle dönüşüyor. Göle dönüştüğü zaman da bina oturuyor. Bina oturunca duvarlar çatlıyor şu anda. Bunu sizden istirham ediyorum. En kısa zamanda drenajları yapılsın, okulu su basmasın. Hatta bu aynı konu Posof’un Süngülü köyünde de var. Yamaçtadır o köy. Sel geldiği zaman okulun içine sel giriyor. Sizden istirham ediyorum. Bu notları alarak bunları yapalım. Bunlar bizim eksiklerimiz, değerli arkadaşlar.

Evet, son olarak, değerli arkadaşlar… (AK Parti sıralarından “Tezek…” sesi)

Tabii, tezeği de konuşuruz, ama tezeğin yeri değil. Doğu Anadolu’da hâlen daha okullarda tezek yanıyorsa, bu, Türkiye’nin yüz karasıdır. Bunlar da inşallah Sayın Bakanım… Canlı yayında- yine  söyleyeyim- Show TV’nin canlı yayınında, Siyaset Meydanında Ali Kırca da kendisi de gördü, okulda çocuklar konuştu. Ben konuşmuyorum. O çocukların ihtiyacını karşılayalım yeter.

Değerli arkadaşlar, Ardahan, Iğdır, Bartın, Gümüşhane, Şırnak, Tunceli, Hakkâri, Yalova illerinde kurulacak üniversitelerin ülkemize ve bölgelerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Gruplar adına ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş’ta.

Buyurun Sayın Demirtaş. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 1’inci maddesi üzerinde DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.

Şimdi, tümü üzerinde gruplar adına görüşler belirtilirken, biz de görüşümüzü belirtirken, öncelikle, bu dokuz ille birlikte Türkiye’nin bütün illerinde üniversite kuruluyor olmasından memnuniyet duyduğumuzu ifade ederek başladık. Dolayısıyla, gerek AK Parti Grubu adına sözcülerin yapmış olduğu konuşmalarda gerekse Sayın Bakanın bu grup konuşmalarına cevap mahiyetindeki konuşmasında, sanki muhalefet sözcüleri üniversite kurulmasına karşıymış, desteklemiyormuş gibi bir söylemde bulundular. Bunu düzelterek başlamak istiyorum.

Biz, bu yeni kurulacak, dokuz ildeki üniversite ve iki vakıf üniversitesi de dâhil olmak üzere, bütün kentlerde üniversite kurulmasından mutluluk duyarız dedik. Hatta, Türkiye’nin bütün şehirlerinde artık üniversitenin var olduğu, teorik olarak bu söylem bile gururumuzu okşar dedik ama, amasını koyarak, içi doldurulmalıdır, üniversitelerin içi boş olmamalıdır; kadro yapısıyla, teknik olanaklarıyla, malî yapısıyla, idari, ekonomik özerkliğiyle üniversiteler güçlendirilmelidir, ancak bu şekilde üniversite gerçek üniversite mahiyetinde olur, bireye ve topluma ancak bu şekilde katkı sunar diye eleştirilerimizi ekledik.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, Demokratik Toplum Partisi olarak da, bu dokuz yeni kentte yeni üniversite kuruluyor olmasından mutluluk duyduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu üniversitelerin kuruluşuna karşı olmadığımızı belirterek başlamak istiyorum.

Şimdi, üniversitelerin çok girift sorunları var, aslında hepsi birbiriyle bağlantılı çok sayıda sorunu var. Millî eğitim sisteminin çok sayıda sorunu var fakat gündemimiz üniversite olduğu için değerli arkadaşlarım, üniversitelerle ilgili sorunları konuşmaya devam edeceğiz elbette ki.

Bize göre, bugün Türkiye’deki üniversitelerin temel sorunlarından biri YÖK problemidir. 12 Eylül askerî darbesinin önemli kurumlarından, darbe kurumlarından biri olarak YÖK’ün işleyişi, mantalitesi, kafa yapısı değiştirilmediği müddetçe, değerli arkadaşlar, üniversitelerde sorunlar yaşanmaya devam edecek. Neden? Çünkü üniversitelerin bilimsel bilgiyi üretebilmesi için özerk olması gerekir, özgür olması gerekir. Hem idari açıdan, hem mali açıdan bu özerkliklerine kavuşması gerekir. Aksi takdirde, YÖK gibi, bütün üniversiteler üzerinde vesayet yetkisi kullanan, gereksiz-gerekli denetim yetkisini kullanan, atama yetkisini sınırsız bir şekilde kullanan bir kurum var oldukça üniversitenin özerkliğinden, üniversitenin bağımsızlığından ya da üniversitelerin bilim yuvası olmasından söz etmek mümkün olmayacaktır.

Şimdi, özgür düşünce için, bilimsel bilgiyi üretmek ve yaymak için üniversitede görev yapan profesöründen, rektöründen, dekanından, öğretim görevlisinden öğrencisine kadar herkesin, kendini ifade özgürlüğü konusunda, örgütlenme özgürlüğü konusunda rahat hissetmesi lazım. Yani, bir        üniversite rektörü ya da bir dekan ya da bir öğretim görevlisi bir konuşma yapmadan önce kırk defa düşünerek konuşmasını yapıyorsa “Ya YÖK bu konuda ne der, ya savcı bu konuda ne der, ya rektör bu konuda ne der?” diye kaygı duyarak ders anlatıyor ya da konuşmasını yapıyorsa ya da yazısını bu kaygılarla yazıyorsa orada bilimden söz edilemez, özgür düşünce yoktur her şeyden önce. Neden peki üniversite öğretim görevlileri çekinirler? Çünkü atama sistemi, seçim sistemi siyasi otoriteden bağımsız değildir. Bütün öğretim görevlileri, özellikle akademik kariyer düşünen öğretim görevlileri, iktidarla, egemenlerle çatışmak istemezler, YÖK’le karşı karşıya gelmek istemezler. Bunu yapanlar yok mudur? Elbette ki vardır. Bedelini ödeye ödeye bugüne kadar yapmışlardır; yapanlar elbette ki olmaya devam edecektir. Ama eğer bir profesör, rektör olmayı planlayan ya da akademik kariyerini sürdürmeyi planlayan bir profesör, ileride yapılacak rektörlük seçimlerinde ilk altıya girse bile, YÖK tarafından ilk üçe konulmamayı, Cumhurbaşkanı tarafından atanmamayı göze alarak inandığı şeyleri üniversitede savunursa, onun bu ülkede rektör olma, dekan olma veya işte, doçentse profesör olma şansı çok zayıftır çünkü siyasi ilişkiler, özellikle YÖK’ün siyasetten aldığı güçle üniversiteler üzerinde kurmuş olduğu bu denetim yetkisi, üniversitelerdeki bilimsel üretimi maalesef zayıflatmaktadır. Bu da üniversitenin temel sorunlarından biridir.

Bu nedenle, YÖK’ün, YÖK sisteminin üniversiteler arası sadece koordineyi sağlayacak bir kurula dönüştürülmesi, bunun dışındaki yetkilerin kesinlikle üniversitelere devredilmesi, üniversitelerdeki rektör seçimlerinin demokratik yollarla, öğrencilerin de katılımıyla yapılması, hakeza dekanların ve diğer yöneticilerin de demokratik yol ve yöntemlerle kendi yöneticilerini seçebilecekleri bir formata kavuşturulması, üniversitelerin bilimsel bilgiyi üretebilmesi açısından olmazsa olmazıdır. Bunlar var olduğu müddetçe, dokuz üniversite daha kurarız, dokuz yüz daha kurarız ama üniversitelerimiz bilimsel bilgi üretemezler, şartlanmış, verili olan, belli kalıplara uygun bilgiler dışında, aslında birçoğu inanmadığı, bilime de aykırı olan bilgileri öğretme ve yayma konusundaki çabalarını, faaliyetlerini sürdürmeye devam etmiş olacaklardır.

Şimdi, Sayın Bakan “Bingöl’e öğretim üyesi gitmez.” dediğimizi ifade etti. Yani sanki biz gitmesini istemiyoruz, Bingöl’e, Şırnak’a, Hakkâri’ye öğretim üyesi gitmesin, dolayısıyla öğretim üyeleri de çok istekli değil, gitmeyecek, bu nedenle de oraya üniversite açmaya gerek yok demişiz gibi ifade etti ama bizim anlatmaya çalıştığımız şuydu: Bingöl’e elbette ki İstanbul Üniversitesi gibi 800 profesör gitmeyecek, elbette ki o on yedi üniversitenin her birine İstanbul üniversitesi kadar bütçe ayrılmayacak. Bu reel de değil. Bunu talep etmek, bunu istemek reel de değil. Fakat, en azından dört yılını Bingöl’de geçirecek bir üniversite öğrencisinin, en azından dört yıl içerisinde bir defa profesörün yüzünü görme hakkı da olmalıdır. Tamam, 800 profesörü olmamalı Bingöl’ün, Şırnak’ın, Hakkâri’nin, Yalova’nın ama üniversite hayatı boyunca bir öğrenci bir profesörü de canlı olarak görebilmelidir. Bu da mı fazladır yani! Anlatmaya çalıştığımız budur. Dolayısıyla profesörün, doçentin oraya gitmesi için Bakanlığa düşen şey orayı cazip hâle getirmektir. Sosyal imkânlarıyla, lojmanıyla, ekonomik imkânlarıyla cazip hâle getirmektir. Yoksa, profesör oraya gitmiyor diye, doçent gitmiyor diye oraya üniversite açılmasın demedik. Madem açılıyor, madem yeni üniversiteler de kuruluyor, o hâlde oradaki imkânlar, olanaklar artırılsın, bütçeleri artırılsın; İstanbul kadar bütçe ayrılmasın, 800 profesör de verilmesin ama en azından oradaki insanların da daha nitel eğitim alabilmeleri için eğitim kadrosu güçlendirilsin. Anlatmaya çalıştığımız buydu.

Şimdi, bazı yerlerde isim var, tabela var, bina yok; bazılarında bina var, öğrenci yok; bazılarında bina var, öğrenci var, hoca yok; hepsi var, para yok. Yani, bütün bunların bir araya geldiği, özellikle bu yeni üniversitelerde bütün bunların bir araya geldiği üniversite sayısı çok az. Bunun için, bugünden yarına bir üniversitenin gelişmesi, köklü üniversitelerle en azından rekabet edebilecek hâle gelmesi beklenemez. Fakat, üniversite kuruldu diye, fidan ekildi diye unutmak da doğru değil. Bizim eleştirdiğimiz nokta bu. Bir üniversite kuruluyor bir kente ama yıllarca o üniversite mali açıdan desteklenmediği, kadro açısından desteklenmediği için gelişmiyor. Eleştirdiğimiz nokta budur. Bakın, birçok yerde bina yokken, kadro yokken -yine seçildiğim şehirden, Diyarbakır’dan bir örnek vereyim- Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde Şükrü Ayna Meslek Yüksekokulunun binası var, 2000 yılında tamamlanmış, sekiz yıldır öğretime açılmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika ek süre verdim.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Bu bina sekiz yıldır tamamlanmış olmasına rağmen hâlen öğrenci almış değil, kadrosu tamamlanmadığı için çürümeye terk edilmiş durumda. Dolayısıyla, bir yandan yeni üniversiteler, yeni fakülteler açılırken bir yandan da bu tür olanakların heba edilmesi de elbette ki doğru değil. Özellikle bu Dicle ilçesindeki Şükrü Ayna Meslek Yüksekokuluyla ilgili, Bakanlığın da sanıyorum bilgisi var, YÖK’le rektörlük arasındaki bir problemden kaynaklı, orası bir türlü açılmıyor. Bakanlığın bu konuda duyarlı olduğunu, izin vereceğini veya açılması için en azından gerekenleri yapacağını bir soru önergesiyle öğrendik, buradan bir kez daha hatırlatmak istedim. Sayın Bakanın özellikle bu bina konusunda, hazır binaların işletilmesi konusunda hassas, duyarlı olduğunu bildiğim için bunu dile getirerek bitirmek istedim.

Hepinize bir kez daha teşekkürlerimi, saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan söz istiyorum?

BAŞKAN – Şimdi mi konuşacaksınız?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi.

BAŞKAN - Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLİ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; özellikle bundan sonraki konuşmacıların belki tekrar etmemesi için, aynı hatalara, aynı yanlışlara düşmemeleri için bazı konuları açıklamam gerekiyor.

Bildiğiniz gibi, meslek yüksekokulları üniversite senatolarının almış oldukları karar sonucu YÖK’e bildirilir, Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulunda görüşülür ve bu yüksekokullar kurulmuş olur. Ancak, biz Millî Eğitim Bakanlığı olarak, gerek kanunla gerek Bakanlar Kurulu kararıyla hiçbir meslek yüksekokuluna, bir yüksekokula veya bir fakülteye… Hassaten, şimdi, dediğim gibi, bugün beş tane tıp fakültesi var; tıp fakültelerinin çok büyük kadroları olduğu için ona ayrıca kanunla kadro ihdas edilebilir. Üniversitesi kurulmuş, diyelim ki bütün üniversitede 2 bin kadro var, tek başına bir tıp fakültesi kurduğunuz zaman 1.500’e yakın bir kadro vermeniz gerekiyor, bu tamam. Ancak, üniversitelerin kadroları havuz şeklinde üniversitelere verilir ve bu kadrolar da rektörlerin tasarrufundadır.

Bizim ilkokullarımızda bile norm kadro uygulaması vardır, fakat maalesef üniversitelerde norm kadro uygulaması yoktur. Yine, rektör isterse ziraat fakültesine 100 kadro verir, fen-edebiyat fakültesine 20 kadro verir, bir başka fakülteye de hiç kadro vermez; maalesef bunun da uygulamaları var. Dolayısıyla, meslek yüksekokuluna eğer kadro verilecekse, rektörlüğe tahsis edilmiş olan… Örnek olarak Dicle Üniversitesi verildi. Diyelim ki Dicle Üniversitesine tahsis edilmiş olan kadrolardan rektör isterse doçent kadrosu, isterse profesör kadrosu, öğretim görevlisi kadrosu, yardımcı doçent kadrosu oralara tahsis edebilir değerli arkadaşlar.

Bir başka şey: Yine aynı hataya düşülmemesi için söylüyorum; bir değerli milletvekili arkadaşım dedi ki: “Hükûmet döneminde, yani AK Parti Hükûmeti döneminde üniversitelerin sayısında yüzde 49’luk bir artış olmasına rağmen, öğretim üyesinde yüzde 12’lik bir artış olmuştur.” Şimdi, eğer sayı olarak meseleyi değerlendirirseniz çok büyük yanlışlara ulaşırsınız. Niçin? Çünkü, bakın, vakıf üniversiteleri, şu anda bu kuracağımız iki vakıf üniversitesiyle birlikte Türkiye’de toplam otuz üç vakıf üniversitesi bulunmuş olacak ama vakıf üniversitelerindeki toplam öğrenci yüzdesi yüzde 6’dır. Otuz üç üniversitede toplam yüzde 6 öğrenci vardır, yani üniversite sayısına göre hesap yapılmaz. Devlet üniversiteleri de… Zaten otuz iki üniversiteyi yeni kurduk; bunlar daha, ayakları üzerinde durmaya çalışan, yeni şekillenmeye çalışan üniversitelerdir. Tabii ki İstanbul Üniversitesinde, Marmara Üniversitesinde veya Gazi Üniversitesindeki öğretim üyesi sayısı, bütün bu sözünü ettiğim toplam otuz iki üniversitedeki öğretim elemanı sayısına belki eş değerdir. Bu da işin tabiatı gereğidir. Dolayısıyla, bu hesapları yaparken, bence yanlışlık yapmayalım değerli arkadaşlarım.

Bir başka şey: Tekrar bunun arkadaşlarım tarafından bilinmesi gerekiyor; öğretim üyesi kadroları tahsis edildikten sonra, bunların bir kısmı serbest kadrolardır, bir kısmı saklı kadrolardır. Diyelim ki, Bingöl Üniversitesi veya Muş Üniversitesi veya Bitlis Üniversitesi veya Mardin Üniversitesi bu kadrolarını ilan eder, oraya birileri müracaat eder ve onlar kadroya tayin edilir. Peki bunların cazibesini artırmak için, geri kalmış yörelerin cazibesini artırmak için ne yapmamız gerekiyor? “Gelişme güçlüğü zammı” adı altında öğretim üyelerine ekstra bir para ödeniyor. Mahrumiyet derecesinin yüksekliğine göre bu “mahrumiyet zammı” dediğimiz gelişme güçlüğü zammı da artmaktadır.

Bir de, “Fidan diktikten sonra onları unutmamak lazım.” diyor arkadaşlarım. Elbette unutmamak lazım. Bir kimse unutmak üzere fidan dikmez. Bir de biz siyaset yapıyoruz değerli arkadaşlar. Bir üniversiteyi kurduk, kendi hâline terk ettik, tabela hâlinde kaldı; o ilin, o yörenin halkı bunun hesabını bizden sormaz mı? Biraz önce huzurunuzda bu üniversitelere toplam 532 trilyon Türk lirası para aktarıldığını söyledim, bütçe verildiğini söyledim. Bu artarak devam edecek. Artı, yine, dediğim gibi, hangi üniversiteye bizim neler yapacağımızı ifade ettim. Dolayısıyla bazı üniversitelerin kampüs alanlarının yerleri belirlendi, bazı üniversitelerde yeni binalar yapılması için ihale yapıldı, inşaatları devam ediyor, bazıları planlama aşamasındadır. Ve herkes şundan emin olsun, bakın, bugün itibarıyla bu üniversiteleri inşallah bu akşam kurmuş olacağız, Türkiye yüz yirmi yedi adet üniversiteye kavuşmuş olacak, Türkiye’de yüz yirmi yedi tane üniversitemiz olacak. Cumhuriyetin başında sadece İstanbul Darülfünunu vardı, şimdi yüz yirmi yedi üniversiteye ulaşacağız ve elbette bunları hep birlikte geliştirip ülkemiz için anlamlı bir katma değer hâline getireceğiz.

Bu vesileyle hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Atila Kaya, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ek 95’inci maddesiyle Ardahan ilimizde kurulması öngörülen Ardahan Üniversitesi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ardahan’la beraber diğer dokuz ilimizde kurulacak üniversitelerimizin ülkemiz için ve bu bölgelerimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Ardahan ilimiz, önemli bir konuma sahip, Gürcistan ve Ermenistan’a komşu olması nedeniyle jeopolitik bakımdan da önem taşıyan bir ilimizdir. Bu önemli konumuna rağmen Ardahan’ımız ne yazık ki sosyal ve ekonomik yönden oldukça zayıf bir görüntü vermektedir. İklim şartlarının çok çetin olduğu şehrimizde sağlık alanındaki yetersizlikler, eğitim hizmetleri alanında yaşanan sıkıntılar ve işsizliğin önlenememiş olması, ilden çok yoğun bir şekilde göç yaşanmasına sebebiyet vermektedir.

Değerli milletvekilleri, işte böyle şartlara sahip bir ilimiz olan Ardahan’da üniversite kurulması elbette ki sevindirici bir gelişmedir ve aynı zamanda, bütün diğer bölgelerde olduğu gibi Ardahan’da da, ilimizin sosyoekonomik ve sosyokültürel gelişimine yapacağı katkılar bakımından da bu üniversitenin kurulması son derece önemlidir.

Yine, hepimizin bildiği gibi, illerimizin gelişmesinde üniversitelerimizin önemini belirtmemize gerek yoktur diye düşünüyorum. Bir ilin çehresini değiştirecek, gelecekte o ili daha yaşanır, daha modern, daha kıymetli bir hâle getirecek en değerli yatırım üniversitemizdir. Dolayısıyla, bu anlamda, Ardahan ilimizde bu üniversitenin kurulması son derece önemlidir.

Değerli milletvekilleri, burada, ülkemiz bakımından üniversitelerin toplum hayatımızda işgal ettiği yeri ve önemi dile getirildi ve aynı zamanda, hem üniversitelerimizin hem de bu yeni kurulan üniversitelerimizin karşı karşıya kaldıkları sıkıntılar, fiziki altyapı bakımından, eleman bakımından ve mali imkânlar bakımından karşı karşıya kaldıkları sıkıntılar dile getirildi. Ben bu konuları tekrarlamadan, bu konularda bir tekrara düşmeden, bir üniversitenin herhangi bir ilimizde kurulmasının o il ve çevresinde bulunan gençlerimizin okuma ihtiyacını gidereceğini, gidermesi yanında elit insan yetiştirmek, eğitim düzeyini en üst seviyeye çıkarmak, araştırıcı ve ilim adamı yetiştirmek yanında, o bölgenin sosyal hayatını, ekonomik durumunu geliştirmek, iş ve aş bulmak bakımından bir önemi olduğunu bir kere daha dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Bu yönüyle, değerli milletvekilleri, Ardahan’a üniversite kurulması kararından duyduğumuz memnuniyeti dile getirmek istiyorum. Ardahan ilimize üniversitenin kurulmuş olması -biraz önce konuşmanın başında ifade ettiğim- bu ilimizden yaşanan yoğun göçlerin önüne geçecek, bir anlamda bölgelerimiz boşalmayacak, köylümüzün, esnafımızın ve tüm Ardahan’ımızın ekonomisinde -biraz önce ifade ettiğim gibi- önemli katkıları olacaktır. Ancak burada bu üniversitenin kurulmasından duymuş olduğumuz memnuniyeti dile getirirken, bir hususa da dikkat etmek istiyorum, dikkatinizi çekmek istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bilindiği gibi, gelişmiş ülkelerdeki kıstaslar ve ülkemizde üniversite önündeki yığılmalar göz önüne alındığında yeni üniversitelerin açılması kaçınılmazdır, fakat burada çağdaş beklentiler doğrultusunda yeni politikalar oluşturulması da gerekmektedir kanaatindeyim. Ülkemizin Ardahan gibi merkezden uzak yörelerinde açılması düşünülen akademik kurumların yapıları yeniden ele alınmalıdır. Buralarda açılacak bir üniversitenin merkezdekiler ile aynı hedeflere yönelmesi kaynak israfına da neden olabilir. Taşradaki üniversitelerin yöre problemlerini çözecek ve yörenin sorunlarını ilgili platformlara taşıyacak lisans, hatta meslek yüksekokulu ağırlıklı yapılanması herhâlde öncelikli olarak ele alınmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; bu duygu ve düşünceler içerisinde, yurdumuzun mahrumiyet bölgelerinden birisi olan ve yine biraz önce ifade ettiğim gibi, çok zor doğa şartları ve sosyal ve ekonomik şartlar içerisinde bulunan Ardahan ilimizde bir üniversite kurulmasından duyduğum memnuniyetimi ifade ederken, bir kere daha bu üniversitemizin hem Ardahan’a hem bölgede yaşayan insanlarımız açısından hayırlara vesile olması dileklerimle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Madde üzerinde şahısları adına ilk söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Pazarcı.

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şahsım adına bu sözü kullanmayı bana devreden Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna da müteşekkir olduğumu ifade etmek istiyorum.

Demokratik Sol Parti olarak yeni üniversiteler kurulmasını Türkiye’nin eğitimine büyük katkı sağlayacağından dolayı mutlaka ve kesin olarak destekliyoruz çünkü biliyoruz ki yeni üniversitelerin kurulmasının birçok yararı var. En başta daha çok öğrencimizin üniversiteye girmesi olanakları açılmış oluyor, bu olanaklar artırılmış oluyor; bu, kendi başına bir olumlu sonuçtur. Bunun dışında üniversitenin kurulduğu kentte ekonomik katkılarının olacağı çok açık ancak sadece ekonomik katkıyla kalmayacağını, bunun toplumsal, kültürel alanda da o bölge ve yöre insanıyla Türkiye'nin değişik yörelerinden gelen çocuklarımızın kaynaşması yoluyla çok daha olumlu birtakım etkileri olacağını da düşünüyoruz.

Bunun dışında, o yörenin sorunlarına ilişkin yeni çözümler üretmek suretiyle, kurulan üniversiteler bu bölgelere çok büyük olanaklar sağlayacaklardır. Özellikle bu üniversitelerin Ardahan, Bartın, Bayburt, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Şırnak, Tunceli, Yalova gibi büyük çoğunluğu gelişmekte olan bölgelerde kurulmasının da çok olumlu bir hareket olduğunu burada belirtmek istiyoruz. Ancak, bu yeni üniversitelerin belirli bir standartta olması da mutlaka sağlanmalı çünkü kurulacak fakülteler hem öğrencilerin bilimsel standartlara uygun bir biçimde yetiştirilmesini sağlamalı hem de orada görev yapacak öğretim üyesi ve yardımcılarının alanlarında giderek kendilerini geliştirmesine olanak verecek biçimde gerçekleştirilmelidir. Sadece bir tohum atma şeklinde –biliyorum, amaç bu değil- başlangıçtır şeklinde ifade edildi ama tohum atma aşamasıyla kalınmaması gerektiğini, hepimizin bilinçli olduğu şeklinde değerlendiriyorum ve bu anlayışın daha da ötesine gitmek için her türlü gerekli olanağın bu üniversitelerimize sağlanmasının bir önemli koşul olduğunu belirtmek istiyorum.

Bu çerçevede, o bölgede bir dönemde, örneğin Dicle Üniversitesinde, Diyarbakır’da geçici de olsa görev yapmış bir arkadaşınız olarak tecrübeyle biliyorum ki, bir kere en başta gerekli kadroların mutlaka sağlanması lazım. İkincisi, bilim adamının yetişebilmesi ve bilim adamı olan gençlerimizin kendilerini geliştirebilmeleri için mutlaka kütüphanelerin de daha başından kurulması gerekiyor. Bunun dışında, biliyorum ki bugünün olanaklarıyla artık eğer bilgisayar ve İnternet olanakları öğretim üyelerine, yardımcılarına ve araştırma görevlilerinin her birine verilirse onlar bu konuda çok başarılı olma yoluna gireceklerdir. Ancak, bütün bunların yanında, mutlaka üzerinde durulması gereken bunlar kadar önemli bir sorun da oraya gidecek öğretim üyelerine, en azından ilk başlarda lojman sağlanması ve bundan dahi daha önemli, çocuklarımıza kalabilecekleri yurtların mutlaka sağlanması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika veriyorum, buyurun, tamamlayın.

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Çünkü, biliyorum ki sadece böyle gelişmekteki yörelerimizde bu yurtlar noksan değiller, ayrıca, gelişmiş bölgelerimizde dahi bunların yokluğu, yoksunluğu çekiliyor. Örneğin, milletvekili olduğum Balıkesir’in Bandırma ilçesinde iktisadi ve idari bilimler fakültesi kurulmuştur ama gerekli yurt bulunmamaktadır ve bu olanakları da çocuklarımıza sağlamadığımız takdirde çok büyük olumsuz neticeler alınması söz konusu olacaktır.

Bütün bu üniversitelerimizin hayırlı olması dilekleriyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pazarcı.

Şahısları adına ikinci söz, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya’ya ait.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAFFET KAYA (Ardahan) – Değerli Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Yüce heyeti en derin, en kalbî muhabbetlerimle selamlıyorum.

Bugün gerçekten tarihî bir gün. Bu tarihî günü yüce Parlamentoda paylaşmak, naçizane, bir siyasetçi olarak şereflerin en büyüğü ve bu şerefi de özellikle Hükûmetime, özellikle iktidarıma, özellikle Başbakana, özellikle Sayın Bakana ve Bakanlar Kuruluna ve muhalefetiyle iktidarıyla burada çok değerli parlamenterlere borçlu olduğumu huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Serhat ili Ardahan’ımızla ilgili bir üniversite kararının bugün burada yasalaşmasıyla ilgili tarihî bir süreci yaşıyoruz. Evet, Ardahan ilimiz, çok değerli Milliyetçi Hareket Partisinin temsilcisinin de söylediği gibi, göçte en başlarda, eğitimde en sonlarda olan bir ilimiz. Bunu söylerken hiç şüphesiz ki üzüntümü ifade ederek söylüyorum. Ama, işte, bunun sosyoekonomik ve sosyokültürel yanıyla ilgili, üniversite kurulması, bir kampüs yeri olması, öğrenci şehri olmasının kültürel anlamda, eğitsel anlamda çok ciddi bir katkısının olacağını hiç kimse yadsıyamaz.

Bununla birlikte, ikinci müjdeyi ben dün Ardahan halkına, özellikle Genelkurmaya, özellikle Millî Savunma Bakanımıza teşekkürle ifade ettiğim, Aziziye Kışlası’nın kışlalıktan çıkarılıp, Maliye Bakanlığı uhdesine verilip, Maliye Bakanlığı uhdesiyle birlikte zaman içindeki protokolle üniversiteye kavuşturulması anlamında, çok ciddi manada bir altyapı imkânını Ardahan’ımıza sunmuş olacağız. Yani, ek bir ödenek fazla aramayacağız, Millî Eğitim Bakanımızı bu konuda fazla yormayacağız, çünkü mevcut bir kışlamız var. O kışla üniversiteye açılacak inşallah, Millî Eğitim Bakanımızın bu konuda gayretleri olacak.

Evet, doğrudur, Ardahan ilimiz bu anlamda, bir üniversiteyi yaşayacak ve bu üniversitenin gelmesi de hiç şüphesiz ki iktidarın bu anlamdaki bakışıyla çok ilgilidir. Ben geçmişte, burada, 1995 yılında muhalefet milletvekiliydim, iktidar milletvekilliği de yaptım. O gün ben muhalefet milletvekili olarak bu yüce Parlamentoda kanun teklifi verdim Ardahan’a üniversite çıkmasıyla ilgili. Fakat o kanun teklifimi çok ciddi ısrarlara rağmen çıkartamadım bu Parlamentodan, o günkü iktidardan çıkaramadım. Eleştirmek, tenkit etmek için de söylemiyorum, ama eğer yorumumu eleştiri ve tenkit olarak kabul eden varsa da edebilir. Ama seçim öncesi şerefle, partisi olarak geldiğim ve hakikaten onur duyduğum bu partide -AK Partide- 22 Temmuz seçimleri öncesi dokuz ilimiz üniversiteye kavuşmamıştı ve bu dokuz ilin üniversiteye kavuşması konusunda gerek Sayın Başbakanımıza gerek Millî Eğitim Bakanımıza bu illerin de üniversiteye kavuşması konusundaki ısrarlı talebimizi, ısrarlı talebimi kendilerine arz ettim ve kendilerinin de bu anlamdaki bakışı nedeniyle, dokuz ilin de -seksen bir ile de- üniversiteye kavuşması anlamında bir bakışla, insana, eğitime yatırım anlamındaki bir perspektifle, Türkiye, gerçekten, cumhuriyet tarihinde ilk kez, kırka yakın üniversitenin kavuştuğu 58’inci, 59’uncu, 60’ıncı Hükûmetinin tarihî harfleriyle bu Parlamentodan geçebilecek bir süreci yaşamıştır.

İyi ki AK Parti iktidardadır, iyi ki AK Partinin verdiği böyle doğru bir karar vardır, iyi ki bu üniversiteler kurulması konusunda bu değerli iktidar ve onun mensubu insanlarımızın bu konuda katkısı olmuştur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Başbakan seninle gurur duyuyor!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu kadar yağ çok fazla!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bir hedefin mi var?

SAFFET KAYA (Devamla) - Ve bu anlamda gerçekten Ardahan adına minnettarım, tüm diğer iller için de minnettarım. Bunu iktidar ve muhalefet anlayışıyla söylemiyorum, çünkü insana ve eğitime yatırımın çok kutsal bir olgu olduğunu çok çok iyi biliyoruz. Şunu da çok çok iyi biliyoruz ki, gelişmiş demokrasilerde, gelişmiş ülkelerde toplumun yüzde 92’si branşlaşmış noktadadır ama Türkiye’de branşlaşmış toplum oranı yüzde 30, yüzde 40 noktasındadır. Bu Türkiye için ciddi bir handikaptır, bunun da tek çözüm yolu fakültedir, meslek okuludur, üniversitedir.

Ve Ardahan’ımızla ilgili, kurulacak olan üniversitemizde iktisadi bilimler var, mühendislik var, edebiyat fakültesi var ve bunların o bölgenin gerçekten kalkınmasına, göç veren bir ilin göç alan bir il hâline gelmesine, iktisadi anlamda kalkınmasına çok ciddi sebebiyet vereceği bir gerçeğini de görmemek mümkün değildir.

Yani, tabii, burada bir konuşmacı arkadaşımız -isim vermek istemiyorum- altı yıldan beri Ardahan iliyle ilgili çalışmalarının olduğunu mesajla Ardahan iline gönderiyor. Diyor ki: “Altı yıldan beri, üniversite kurulmasıyla ilgili katkılarım oldu.” Bir muhalefetin hiçbir zaman için üniversite kurmayla ilgili burada gücünün olmadığını herkes çok iyi bilir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Siyasi bir karar mı bu?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hedefi var, hedefi…

SAFFET KAYA (Devamla) - Ama halkın gözüne baka baka, inatla, bir amaç gereği, kesinlikle maalesef…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFFET KAYA (Devamla) - …bu konuda yanlış bir şekilde halka yanlış şeyler söylediğini buradan ibretle izliyorum.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – İyi söylemedi mi?

SAFFET KAYA (Devamla) – Üzülerek söylüyorum kesinlikle.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – İyi söylemedi mi?

SAFFET KAYA (Devamla) – Netice itibarıyla ben geçmişte muhalefetteydim, ama buradan geçiremedim bunu. İşte burada iktidara borçluyuz bunu. Bunu bir kabul edelim lütfen. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu İktidara borçluyuz. İktidar olmazsa üniversitenin kurulması mümkün değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim yapacak?

SAFFET KAYA (Devamla) – Mümkün değil, bu bir gerçek.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – O zaman biz çıkalım buradan ya! Çıkalım buradan!

SAFFET KAYA (Devamla) – Efendim, çıkmayın oturun canım. Sizin çıkmanıza siz karar vereceksiniz.

TANSEL  BARIŞ (Kırklareli) – Allah Allah, böyle bir şey olur mu ya!

SAFFET KAYA (Devamla) – Sizin muhalefet olarak üniversiteleri desteklemenize teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha ne ya!

SAFFET KAYA (Devamla) – Konuşmamın başlangıcında söyledim, söyledim; muhalefet olarak, iktidar olarak bunu desteklememiz lazım. Ama birilerinin…

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Yakışmıyor size, yakışmıyor!

SAFFET KAYA (Devamla) –  Bakın efendim, birilerinin çıkıp da “Altı yıldan beri ben emek ediyorum, işte bu böyle yapıldı.” demesini asla ve asla tasvip etmem mümkün değil. Siz kendi üzerinize alınmayın canım, benim söylediğim kişi bu işin muhatabıdır. Kaldı ki, burada üniversitenin kurulması konusunda…

Üniversitenin kurulması konusunda netice itibarıyla şunu söylemek doğru değildir: Efendim, dernekler, vakıflar elbette ki onlar istemiştir ama onların büyük bir katkısıyla burada bir kamuoyu oluşmamıştır arkadaşlar. Kimse toplumu yanıltmaya filan kalkmasın. Herkes haddini bilsin kesinlikle. (AK Parti sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, Meclis kürsüsü Ardahan siyaseti yapılacak bir yer değil!

SAFFET KAYA (Devamla) –  Netice itibarıyla bunu, bunu çok çok iyi bilmek lazım ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

SAFFET KAYA (Devamla) – Evet, bir dakikamı alabilir miyim Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika bitti.

SAFFET KAYA (Devamla) – Aldım mı Başkanım?

BAŞKAN – Onu verdim.

SAFFET KAYA (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, hayırlı olsun diyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Rekabetin ağırlığı altında fark etmediniz!

Evet, şimdi madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; geri kalmış üniversiteler de gelişme güçlüğü çeken bölgelerde olduğu için yüzde 100’e varan ücret fazlalığının olduğu ve bir yardımcı doçentin, bir profesör kadar ücret aldığı malumunuzdur. Bu da, bu üniversitelere kolayca öğretim üyesi  bulunamadığının bir delili değil mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın  Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, üniversitelerde görevli daire başkanları ve genel sekreter yardımcılarının, diğer kamu kurumlarında çalışan eş değerlerine göre daha düşük ücret aldıkları bilinmektedir. Söz konusu personelin özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda herhangi bir çalışma yürütülmekte midir, yürütülmekte ise bu mağduriyetin giderileceği tarihi verir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana da sormak istiyorum: Okulunu bitiren öğrenciler, mesleğini daha iyi öğrenip geliştirmekten dolayı yüksek lisans ve doktora yapmak istemektedirler. Yeni kurulan üniversiteler de dâhil olmak üzere öğretim üyesi elemanına büyük ihtiyaç olduğu düşünülürse, LES puanı ve ALES puanları düşürülüp bu gençlerin önlerinin açılması düşünülemez mi? LES ve ALES puanları çok yüksektir. Bu konuda bilgi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Akdeniz Üniversitesi yirmi altı yıl önce kurulmasına rağmen hâlen eğitim ve araştırma laboratuvarlarının altyapısı mevcut değildir. Geçen sene verilen 29 uzman, öğretim görevlisi ve okutman kadrosu bu sene sadece 3’tür. Bu sadece Akseki’de bulunan yüksekokulun talebini karşılamaktadır. Öğrenci sayısının 15 bin arttığı üniversitemizde emekli olan öğretim görevlileri yerine yarısı kadar öğretim görevlisi yerleştirilmektedir. Bu, öğrenci sayısıyla ters orantı değil midir? Bina, laboratuvar ve eğitim kadrolarında eksiklik bulunan üniversitemizde sağlıklı eğitim verileceğine inanıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Bakanım, özellikle fakültelerde rektörlerin ve dekanların inisiyatifiyle yardımcı doçentlikte süre uzatımı ya da doçentlik sınavlarına geçiş hakkı engellenmektedir. Bu konuda merkezî bir sınav yapılması düşünülüyor mu? Öyle arkadaşlarımız var ki süresi uzatılamadığı için intihar etmiş 2 tane çok değerli öğretim üyesi vardı. Bu konuda acil bir çözüm getirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, Niğde Üniversitesi 1992 yılında kuruldu ama fiziki mekânlarının çok büyük bir bölümü hâlâ tamamlanamadı. Bundan dolayı ek, ilave ödenek göndermeyi düşünüyor musunuz yeni binaların tamamlanması için?

Teşekkür ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, sizin de bildiğiniz gibi, yarın, doçent kadrosunda görev yapan öğretim üyeleri emeklilik dönemleri geldiğinde üçüncü derecenin altına inememekteler. Bunların okuttuğu lisans mezunları birinci dereceden emekli olabilirken, hocalarının üçüncü derecenin altına inememeleri gerçekten üzücü bir durumdur. Bu teknik düzenleme konusunda Bakanlığınız bir çalışma yapmakta mıdır? Bu arkadaşlarımıza buradan nasıl bir haber verebilirsiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben Sayın Bakanıma bir şey sormak istiyorum. Az önce Sayın Kaya’nın konuşmasında şöyle bir anlatım vardı: “Bu üniversite kurulurken, Ardahan’daki -ki Ardahan’ı  tabii az önce konuşuyoruz- vatandaşların, oradaki sivil toplumun, oradaki kanaat önderlerinin çok da önemi yoktur. Onlar ne söylerlerse söylesinler nihayetinde son kararı İktidar verir.” anlamında bir cümle kullandı burada.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Öyle bir şey söylemedim ben.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Bakanım, siz bu beyanlara katılıyor musunuz? Ben sadece bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın İnce…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Elimde Millî Eğitim Bakanlığının basın bildirisi var. Oradan özetliyorum: “2003 PISA Projesi’nde Türkiye başarısız oldu. 2003’ün sorumlusu Sayın Bakan değil. Ancak 2006 sonuçları Sayın Bakanın karnesini net bir şekilde ortaya koymaktadır.” diyor. Basın bildirisi elimde Sayın Bakan. Sözlerimin arkasındayım, lütfen düzeltme yapınız.

Bir ikincisi de, burada geçen dönemde YÖK Başkanı bu toplantılara gelmiyordu ve AKP milletvekilleri sürekli bunu eleştiriyordu. Sayın Bakan, YÖK Başkanı nerede? Neden yok burada? On bir tane üniversite kuruluyor, YÖK Başkanı nerede Sayın Bakan?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Sayın Başkanım, bir yanlış anlaşılmayı düzeltebilir miyim?

BAŞKAN – Bir saniye, devam etsin Sayın Bakan. Öyle bir usulümüz yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Akkuş’un sorusuna cevap veriyorum. Şüphesiz ki, özellikle geri kalmış olan vilayetlerimizde öğretim üyesi temininde güçlük çekilmektedir. Bunun aksini iddia eden yok zaten. Orada Karayollarına mühendis bulmakta da güçlük çekilmektedir, nitelikli her elemanda güçlük çekilmektedir. Bu zaten bilindiği için orada “gelişme güçlüğü ödeneği” diye bir ödenek ihdas edilmiştir. Bunda garipsenecek bir şey yok.

Sayın Paksoy, üniversitelerdeki daire başkanlarının emsali daire başkanlarından daha düşük ücret aldığını ifade etmektedir.

Değerli arkadaşlar, devlet personel rejimimizin aslında tepeden tırnağa yenilenmesi gerekiyor, aynı işe aynı ücret mantığıyla yenilenmesi gerekiyor. Son Bakanlar Kurulunda Sayın Başbakanımızın personelden sorumlu Devlet Bakanımıza bu yönde bir talimat verdiğini biliyorum. Aslında bu tür benzeri anormallikler maalesef her birimde ve kurumda mevcuttur. Ümit ederim ki, topyekûn bir çalışma yapılarak bunlar düzeltilir.

Sayın Doğru’nun “Özellikle ALES ve LES puanları düşürülerek yeni üniversitelere eleman temini kolaylaştırılamaz mı?” yönündeki sorusu var. Ben şahsen buna katılmıyorum. ALES ve LES’i düşürerek taşra üniversitelerine daha düşük puan almış insanları göndermek oradaki kaliteyi düşürür. Bu, akademik olarak doğru bir şey olmaz.

Ben, Sayın Süner’in Akdeniz Üniversitesiyle ilgili sorularına, geneli üzerindeki açıklamalarım esnasında sorulara cevap verirken söylemiştim. Her üniversitemizde eksiklikler vardır. Eksiklikler zamanla, bütçe imkânları çerçevesinde giderilmektedir.

Özellikle üniversitelere araştırma görevlilerinin, tıpkı TUS sınavında olduğu gibi -Sayın Hıdır’ın sorusuna cevap veriyorum- merkezî sınavla alınması yönünde çalışmalarımız vardır.

Sayın İnan, Niğde Üniversitesinin 1992 yılında kurulduğunu, hâlâ eksikliklerinin olduğunu söylüyor. Doğrudur, orada da eksiklikler vardır.

Yalnız Niğde için bir şey söyleyeyim arkadaşlar: Eğer Niğde Üniversitesi olmamış olsaydı, bugün belki Niğde’deki insanların çok önemli bir kısmı oradan göçmüş olacaktı. Sayın İnan oranın belediye başkanı olarak bunu daha iyi bilir. Bir üniversitenin bir şehrin hayatında ne kadar önemli rol ve fonksiyon üstlendiğini belki göstermek açısından en iyi örneklerden birisi Niğde Üniversitesidir.

Yardımcı doçentlerin birinci dereceye inmediğinden Sayın Işık şikâyet etmektedir, şikâyetinde haklıdır. Biz bununla ilgili bir yasal düzenleme getireceğiz. Yardımcı doçentlerin birinci dereceden emekli olmasını sağlayacağız. Bu bence büyük bir yanlışlık ve haksızlıktır.

Sayın Dibek, Sayın Kaya’nın konuşması üzerine “Sivil toplum örgütlerinin, vakıfların, derneklerin etkisi olmamıştır. Siz de buna katılıyor musunuz?” diye bir soru soruldu.

Değerli arkadaşlar, şüphesiz ki üniversite kurulması için yıllardır birçok ilde dernekler faaliyet göstermektedir, kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadırlar. Şimdi, şüphesiz ki kamuoyu oluşturmak elbette çok önemlidir. Ancak eğer bir iktidar bir kanun tasarısını getirmezse veya bir teklif olarak bu iş gelmezse bunun gerçekleşme şansı yoktur anlamında söylediğini kabul ediyorum Sayın Kaya’nın. Onların etkisi yoktur, fonksiyonu yoktur, faydası olmamıştır gibi bir açıklaması yoktur, ben de böyle anlamadım zaten.

Ben PISA’yla ilgili gerekli açıklamayı yaptım. Ancak Sayın İnce’nin “YÖK Başkanı niye burada değil?” sorusuna şunu söyleyeyim arkadaşlar: Genellikle her dönemde YÖK’ün bütçesi, üniversitelerin bütçesi konuşulurken o sorular burada soruluyordu. İktidar ve muhalefet olarak biz hepimiz burada bulunması gerektiğini söylüyorduk. Plan ve Bütçe Komisyonuna YÖK Başkan Vekili geldi. YÖK’ün de bu on bir üniversitenin kurulmasında uygun görüşü var. Dolayısıyla bir ihtilaf da söz konusu değil. Israrla YÖK Başkanının gelip buraya oturmasını da biz istemiş değiliz ama bütçe esnasında YÖK Başkanının veya kendisini temsilen bir başkan vekilinin mutlaka gelip burada üniversiteleri temsil etmesi, YÖK’ü temsil etmesi olması gereken şeydir. O konuda, yani bütçe esnasında YÖK Başkanı gelmezse ben de sizin gibi herkesten önce onu eleştiririm. Ama dediğim gibi bu konuda zaten partilerin de bir ihtilafı yok. Bu, olması gereken bir şeydir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ek madde 95’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ek madde 96’yı okutuyorum:

Bartın Üniversitesi

EK MADDE 96- Bartın’da Bartın Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fa-kültesi ile Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Bartın Orman Fakültesinden,

b) Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Bartın Meslek Yüksekokulu, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu ile Bartın Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Ek madde 96’ı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 226 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın “Bartın Üniversitesi” kurulmasıyla ilgili ek 96’ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bilindiği üzere üniversiteler halkımızın siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel açıdan gelişmesine öncülük eden, toplumsal ihtiyaçların karşılanmasında, insan gücü yetiştirilmesinde, yeni bilgiler üretilmesinde ve teknolojik gelişmeler karşısında topluma büyük hizmetler sunan cumhuriyetimizin temel kurumlarıdır. Üniversiteler eğitim ve öğretim, araştırma, geliştirme ve topluma hizmet yönüyle ülke ekonomisine katkıda bulunmakta ve bilgi toplumunun yetişmesine büyük katkılar sağlamaktadır. Üniversitesi bulunmayan illerimizde yükseköğretime olan talepler nedeniyle bugün Bartın, Ardahan, Bayburt, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Şırnak, Tunceli ve Yalova illerimizin de üniversitelerine kavuşması bizleri ve bu illerimizde yaşamını sürdüren tüm vatandaşlarımızı mutlu etmiştir.

Değerli arkadaşlar, 1991 yılında il olan Bartın, Karadeniz Bölgesi’nin Batı Karadeniz bölümünde yer alan, doğuda Kastamonu, güneyde Karabük, batıda Zonguldak illeri ve kuzeyde Karadeniz’le çevrilidir. Ormanlarla örtülü dağ ve yaylalarla yeşil bir cennet olmanın yanı sıra, tertemiz deniziyle de mavi bir dünya görünümündedir. Amasra, Çakraz, Kurucaşile, Kızılkum, Mogada, Güzelcehisar ve Bozköy plajlarıyla bir cennet parçasıdır. Nüfusu 182.131 olan ilimizin ekonomisi tarıma, sanayiye ve turizme dayalıdır. Belediye sayısı 9, köy sayısı 264’tür. Madenler, tarihî ve turistik yerleri ve doğal koruma alanları açısından oldukça zengin bir ildir. Sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında 55’inci sırada yer almaktadır. Kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasında bulunan Bartın’da da Amasra Taş Kömürü Kurumuyla başlayan ve özel sektörün de öncülüğünde gelişen sanayi son yıllarda yeni yatırımlarla ivme kazanmıştır.

Gelişmekte olan ilimizde okullaşma oranı ilköğretimde yüzde 99,9; ortaöğretimde yüzde 73’tür. 112 ilköğretim okulunda 23 bin, 22 ortaöğretim kurumunda ise 7 bin öğrenci bulunmaktadır. Bartın’da Zonguldak Karaelmas Üniversitesine bağlı Bartın Orman Fakültesi 1992 yılında kurulmuş, fakülte Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Peyzaj Mimarlığı bölümlerinden oluşmuştur. 1994-1995 yılında Bartın Meslek Yüksekokulu eğitime başlamış, şu anda on sekiz program ile eğitimini sürdürmektedir. Bu okullarda yaklaşık 1.700 öğrenci eğitim görmekte ve 100’e yakın öğretim görevlisi görev yapmaktadır. Ayrıca, Bartın’da 2007 yılında Bartın Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu kurulmasıyla ilgili Bartın Valiliği, Bartın Belediyesi, Bartın Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı ile Zonguldak Kara Elmas Üniversitesi Rektörlüğü arasında ders araçları, ders alanlarının tanzimi, yüksekokula tahsis edilecek binanın bakımını yapacaklarını taahhüt eden ortak protokol imzalanmış ve okulumuz 2008-2009 eğitim öğretim yılında öğretime başlayacaktır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, yıllardır üniversite kurulacağı hayaliyle yanıp tutuşan illerimiz bazı gerekçelerle mahrum edildiler, bazıları ise hayallerinde bile olmadığı hâlde üniversitelerine kavuştular. Bartın ilimizde yıllar önce geniş kampus alanı, hazır binalarıyla, kız ve erkek öğrenci yurtlarıyla, akademik personeliyle üniversitesini hak etmiş ancak bir  türlü üniversitesine kavuşamamıştır. Parlamentoda her dönem olduğu gibi bu dönem de diğer Bartın Milletvekili Arkadaşımla birlikte konunun gündeme getirilmesiyle ilimiz, nihayet, gecikmeli de olsa, üniversitesine kavuşmuştur.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak Bartın’da eğitim ve öğretim veren Bartın Orman Fakültesi, Bartın Meslek Yüksekokulu ile Bartın Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, yeni kurulan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Fen Bilimleri Enstitüsünün bağlandığı Bartın Üniversitesinin kurulması ilimize birçok katkı sağlayacak ve ilimizde faaliyetlerini sürdüren yükseköğretim kurumlarının başka bir ilde bulunan rektörlüğe bağlı olarak yönetilmelerinde yaşanan sıkıntılar böylece giderilmiş olacaktır.

Temennimiz, Bartın Üniversitemizde fen-edebiyat Fakültesinin, gemi inşa fakültesinin, tıp fakültesinin, hukuk fakültesinin, eczacılık fakültesinin, veteriner fakültesinin, su ürünleri fakültesinin, Kurucaşile, Amasra ve Ulus’ta yüksekokulların faaliyete geçmesiydi. İnşallah, ilerleyen zamanlarda da bu temennilerimizin gerçekleşmesini diliyorum.

İlimizin İstanbul ve Ankara gibi iki büyük metropolün ortasında konumlanması ve buralara fiziki yakınlığı büyük bir avantaj olup, Bartın Üniversitesinin kurulması toplumun moralini yükseltecek, ekonomik ve sosyal hayatın canlanması sağlanarak yöre halkının memleketinde ikamet etmesi sağlanacak, yani, göç engellenmiş olacak. Maddi yetersizlikler nedeniyle başka illere eğitim için gidemeyen birçok gencimiz memleketinde okuma fırsatı elde etmiş olacaktır.

Bölgenin kalkınmasında ve göçlerin önlenmesinde Bartın Üniversitesinin elbette çok büyük katkısı olacaktır. Ama, Bartın, üniversitenin kurulmasıyla da hak ettiği o ekonomik kalkınmayı, maalesef, şimdi sağlayamayacaktır. Gerçekten, Bartın halkının, esnafın, çalışanların büyük mağduriyetleri vardır. Üniversitenin kurulması yanı sıra, Bartın’a turizmde, sanayide ve tarımcılıkta Hükûmetin gerekli desteklerini vermesi halk tarafından beklenmektedir.

Bölgemizde kurulacak bu üniversite sanayici ve iş adamlarımızın da bölgeye yatırım yapmasını teşvik edecektir.

Değerli arkadaşlarım, üniversiteler kurulduktan sonra üniversitelerimizin tabela üniversitesi olarak kalmasını da istemiyoruz. Biliyoruz ki, Hükûmet “her yere üniversite kurduk, üniversitesi olmayan il bırakmadık” diye övünecektir. Ama, “yaptık” diye övünülen şeylerin yarım bırakılması karşısında muhalefet partisi milletvekilleri olarak eleştirilerimizi de sürdürmeye devam edeceğiz.

Üniversitelerimiz kurulduktan sonra kadro tahsislerinin hemen yapılması, altyapılarının oluşturulması çok önemlidir. Bütçe ödeneklerinin yeterli miktarda gönderilmesi ihtiyaçlarının karşılanması açısından da oldukça önemlidir. Yani, üniversite sayısının çokluğundan daha öte, üniversitelerin akademik, idari ve mali özerkliğe sahip olması önemlidir. Bu nedenle, yeni kurulan üniversitelere aktarılacak kaynak çok önemli olup, iyi bir şekilde planlanması gerekmektedir. Üniversitelerin mekân ve kadro sorunları acil çözümlenmelidir. Yeni üniversiteler kuruldu diye diğer üniversitelerin bütçeleri ortaöğretim, ilköğretim ve okul öncesi eğitime yönelik bütçeler kısıtlanmamalıdır. Yani, eğitimin kalitesi düşürülmemelidir. Daha çağdaş, daha mutlu bir Türkiye için nitelikli eğitime daha fazla önem verilmelidir.

Ayrıca, Hükûmet gelişmekte olan ilimizin ekonomik, sosyal, kültürel, turizm yatırımlarına da gereken desteği her zaman sağlamalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu düşüncelerimle Bartın Üniversitemizin ve yeni kurulacak olan diğer üniversitelerimizin ülkemize, yöre insanına hayırlı olmasını diliyorum. Konuyla ilgili geçmiş dönemlerde ve 23’üncü Dönemde Parlamentoda çalışmalar yürüten ve konuya emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçınkaya.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda yer alan ve Bartın’da üniversite kurulmasıyla ilgili, hem partimizin hem de şahsımın görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Yalnız, konuşmama başlamadan önce değerli milletvekili arkadaşlarım, bugünkü oturumun ilk dakikalarında söz alan Erzurum Milletvekilimiz Sayın Zeki Ertugay Bey’in önerisini yeniden dillendirip kayıtlara geçirmek istiyorum çünkü konuşma süresi yetmemiş idi. Tüm dünyada bir anda baş gösteren kuş gribiyle ilgili olarak ilgili bakanlıklar ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin de yer aldığı bir kriz komitesi oluşturulması gibi son günlerde ülkemizin birçok şehrinde, özellikle havaların ısınmasıyla birlikte sıkça görülen Kırım Kongo kanamalı kene ısırması olayında da bir kriz komitesi kurulması ve vakit geçirilmeksizin kurulması yönünde önerimizi tekrarlamak istiyoruz. Ümit ediyoruz, Hükûmetin de bu önerimizi dikkate almasını bekliyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, üniversiteler bir kentin aydınlık yüzüdür. Sadece, üniversitede okuyan öğrencilere, istihdam edilen çalışanlarına değildir katkısı. Bunlarla birlikte, bulunduğu şehrin sosyal, ekonomik, kültürel, sanatsal, hatta siyasal hayatına da çok büyük artı değerler, önemli avantajlar sunarlar. Cemiyetin olgunlaşmasına, fikrî anlamda olgunlaşmasına hizmet ederler. Hele hele Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde hizmet sektörünün ekonomik hayatın lokomotifi olduğunu düşünürsek bir ilde üniversite açmak, öğretim üyeleri ve binlerce öğrencinin iktisadi hayata tüketici olarak girmesi anlamına gelmektedir. Esnaf ve sanatkârın siftahsız kepenk açıp kapattığı Bartın gibi küçük illerde sıcak para girişi demektir il ekonomisine.

1991 yılında, Zonguldak’a bağlı olan Bartın il statüsüne kavuşturulmuştur. Merkez ilçeyle birlikte 3 ilçesi, 9 beldesiyle birlikte 264 köyü vardır. İlin nüfusu 2007 rakamlarına göre 182 bin civarındadır. Nüfusun yüzde 25’i kentte, yüzde 75’i de kırsal kesimde yaşamaktadır. 59 kilometrelik sahil şeridiyle birlikte ormanları, önemli bir turizm potansiyeli olduğunun göstergesidir. Bartın, kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasındadır, gelişme eğilimindedir. Bartın il olduktan sonra, özel sektör yatırımlarında hız verilen iller arasında yer almıştır.

Eğitim açısından altyapısına baktığımızda, 1 adet fen lisesi, 4 Anadolu lisesi, 4 genel lise, 9 adet çok programlı lise ve 6 adet meslek lisesi vardır. Tüm okullardaki öğrenci sayısı 31.500, öğretmen sayısı 1.815’tir.

Üniversitesi olmayan dokuz ilden birisidir. Mevcut fakülte ve yüksekokul binalarıyla, sosyal tesisleriyle, lojmanlarıyla, kütüphaneleri ve spor salonlarıyla, üniversite altyapısı göreceli olarak diğer illere göre hazır olan bir ilimizdir. Mevcut kampüsün büyüme için elverişli olması da önemli bir avantajdır. Hâlen Kredi ve Yurtlar Kurumuna ait 500 kişilik kız ve erkek öğrenci yurdu faaliyet göstermekte olup 500 kişilik yükseköğrenim öğrenci yurdu da temelinin atılması aşamasındadır. Yine işletmeciliğini Bartınlı vatandaşlarımızın yaptığı, öğrenci barınmasını sağlayacak kız ve erkek öğrenci yurtları da bulunmaktadır. Görüldüğü gibi Bartın’ın hem okullaşma hem de öğrenci barınması için altyapısı, üniversitesi olan birçok ile göre daha hazır durumdadır.

Bartın’da kurulacak olan üniversitenin, 2008 yatırım programında da değinilen Zonguldak-Bartın-Karabük Bölgesel Gelişim Projesi ve diğer gelişim projelerine önemli katkıları olacaktır. Her türlü altyapısıyla şehir, üniversite için hazır olup Bartın üniversitesinin kurulması yönünde ilde çok büyük bir beklenti oluşmuştur. Bölgenin kalkınması, üniversiteyle birlikte bir ivme kazanacaktır. Bu ilimizin İstanbul, Ankara gibi büyük metropollere yakın olması da çok tercih edilen bir üniversite olacağının da göstergesidir.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesine bağlı olarak 1993-1994 öğretim yılında hizmete açılan Orman Fakültesinin bünyesinde, peyzaj mimarlığı, orman mühendisliği ve orman endüstri mühendisliği bölümleri bulunmaktadır. Ardından 1994-1995 yılında öğretime başlayan Bartın Meslek Yüksekokulu, on sekiz programıyla öğretime devam etmektedir. 2007 yılında beden eğitimi ve spor yüksekokulu kurulmuş, ancak henüz faaliyete geçmemiştir. Bu okulun hem Bartın’da mevcut olan spor potansiyeline büyük hizmetleri olacaktır hem de Birinci Lig’i hak eden bir futbol takımına, Bartınspor’a sahip Bartınlılara da altyapı ve bilgi desteği verecektir.

Bartın kampüsünde toplam yaklaşık 1.700 öğrenci öğrenim görmekte, 100 öğretim görevlisi görev yapmaktadır.

Orman fakültesinin bulunduğu kampüsün çevresindeki arazilerin 1/5.000’lik imar planı yapılmış, bu planda bölge üniversite gelişim sahası olarak yer ayrılmıştır. Bartın’ın Ulus, Kurucaşile ve Amasra ilçelerinde de üniversiteye tahsis edilebilecek arsa ve binaları mevcut olup, bu ilçelerimizin özelliklerine göre Bartın Meslek Yüksekokulundaki programları çoğaltılabilecektir.

Kurucaşile ilçesi, ki bu ilçeye dikkatinizi çekmek istiyorum arkadaşlar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde padişahların kayık ve gemilerinin yapıldığı yer olarak bilinmektedir. Kurucaşile ilçesinde ahşap yat inşa programı, su ürünleri; Amasra ilçesinde turizm ve otel işletmeciliği, el sanatları programları; Ulus ilçesinde de tarım, hayvancılık, arıcılık, orman ürünleri ve el sanatlarıyla ilgili programlar açılabilecektir.

İl yetkilileri ve ilgililerden edindiğimiz bilgiler ışığında diyebiliriz ki, mühendisliğin, özellikle Bartın’ın demir ve kömür ile ilişkisi dolayısıyla metalürji ve maden mühendisliği, bölgedeki göğüs hastalıklarının sıkça görülmesi dolayısıyla tıp fakültesi, Türkiye’de sadece bir yerde eğitim veren ve ikincisinin Bartın’da açılmasında fayda mülahaza edilen iklimlendirme mühendisliği, yine Bartın’ı ayakta tutan hemen hemen tek sanayi sektörü olan tekstilin desteklenmesi ve ihtiyaç duyduğu eleman ihtiyacını karşılaması için tekstil mühendisliği ve ara eleman yetiştirme eğitimini veren meslek yüksekokulunda bir bölüm açılması, fen-edebiyat fakültesi; Mengen, Devrek, Çaycuma ve Ulus ilçelerinden yetişen aşçıların ve bölge yemeklerinin sadece ülkemizde değil, tüm dünyada tanınıyor olması sebebiyle bu alana ve Türk mutfağı kültürüne hizmet edecek meslek yüksekokulu bünyesinde açılacak gurmelik bölümünün, hem eğitim hem de üniversite sonrası mezunlarının istihdamı açısından faydalı olacağını söyleyebiliriz.

Yine üniversite kurulmasıyla ilgili çevreler, özellikle ihtiyaçtan fazla mezun veren -Türkiye çapında- okulların açılmasını ülke ve insan kaynağımız açısından uygun bulmadıklarını da ifade            etmektedirler.

Bartınlı vatandaşlarımızın illerinde bir üniversite istemesi en doğal istekleri, hakları. Kaldı ki, görülmüştür ki her arzın kendi talebini yaratması gibi üniversiteler de kendi ihtiyaçlarını karşılayacak yatırımların yapılmasını da beraberinde getirmektedir. Fakat tam bu noktada şu hususu da vurgulamamız lazımdır: Bir üniversite açmak son derece dikkatli bir planlamayı ve yüksek meblağda bir yatırımı gerektirmektedir. Bu yüzden, bir üniversite açarken çok boyutlu ve detaylı bir planlama yapmak, geleceği öngörmek, geleceği hesap etmek, ilgili her kesimin, her tarafın görüşünü almak, gösteriş yatırımlarından ve popülist davranışlardan kaçınmak zarureti vardır. Çok sıkça dile getirilen “bir tabela, bir müdür, bir mühür” anlayışından uzak durmak sorumlu siyaset anlayışının dile getirmesi gereken bir husustur.

Bu kararı verecek Meclis üyelerimizin, sizlerin, açılacak üniversitelere çocuğunu gönderip okutacak bir altyapı ve donanıma sahip bulunduğunu görmek isteyecekleri açıktır.

Gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki Bartın, hem öğretim üyeleri hem de öğrenciler, yine eğitim ortamı açısından uygun bir altyapı ve donanıma sahiptir. Her şeyden önce üniversitesi olmayan dokuz ilden biri olan Bartın ve Bartınlılar Meclisimizin vereceği bu kararı, müjdeyi sabırsızlıkla beklemektedir. Bartınlılar bu hususta devletiyle iş birliği yapmak için ellerinden gelen tüm katkıyı vermeye hazır olduklarını da beyan etmektedirler.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak sekiz ilimizle birlikte Bartın’da da bir üniversite açılmasını desteklediğimizi, şimdiden bu üniversitelerin bulunduğu illere hayırlar getirmesi, kalkınmalarında yardımcı olması dileklerimizi belirtiyor, tüm grupların da bu tasarıyı destekleyeceklerine olan inancımızı ifade ediyor, tüm Bartınlıların beklediği müjdeyi yüce Meclisimiz olarak vakit geçirmeksizin verelim diyor, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 19.02

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi, ek madde 96’da şahıslar adına söz sırası Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok efendim.

BAŞKAN – Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç…

Buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının Bartın Üniversitesinin kurulmasını öngören ek 96’ncı maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, bizler için oldukça anlamlı ve mutlu bir gün. Bartın Üniversitesinin kurulmasını heyecanla bekleyen Bartın halkı için çok anlamlı ve tarihî bir gün. Bizlere bu tarihî günü yaşatan, başta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, Millî Eğitim Bakanımız Sayın Hüseyin Çelik’e, komisyonlarda ve Genel Kurulda desteğini esirgemeyen değerli milletvekillerimize ve emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.

Bartın ilimiz, Batı Karadeniz Bölgesi’nde 182 bin nüfuslu, merkez ilçeyle birlikte 4 adet ilçesi, 5 adet beldesi ve 266 tane köyü bulunan, Ankara’ya iki buçuk saatlik mesafede olan bir ilimizdir. Bartın, üç bin yıllık geçmişinden günümüze taşıdığı seçkin tarihî, kültürel ve folklorik değerleri, olağanüstü güzellikler sergileyen doğal turizm kaynaklarıyla önemli bir cazibeye sahiptir.

59 kilometrelik sahil şeridindeki İnkumu, Çakraz, Bozköy, Kızılkum, Mogada, Güzelcehisar gibi deniz turizmine elverişli bölgeleriyle; Fatih Sultan Mehmet’in 1461 yılında fethederken “Çeşm-i Cihan” olarak nitelendirdiği “Dünyanın gözbebeği herhâlde burasıdır.” dediği eşsiz manzara ve tarihî dokusuyla görenleri büyüleyen Amasra ilçesiyle; Küre Dağları Millî Parkı, Ulukaya Şelalesi, Uluyayla ve eşsiz doğa harikalarının yer aldığı Ulus ilçesiyle; ahşap yat yapımcılığıyla temayüz etmiş Kurucaşile ilçesiyle; gemilerin ve sandalların şehrin içerisine kadar yüzebildiği Bartın Irmağıyla, Safranbolu’yu aratmayacak yüzlerce tarihî eviyle görülmeye değer bir ilimizdir.

MHP adına konuşan milletvekilimiz ve CHP Milletvekilimiz Sayın Yalçınkaya’nın da ifade ettiği gibi, Bartın’ın gelişmesi ve kalkınması, son yıllardaki yatırımlarla giderek artmıştır. Duble yol çalışmalarıyla Bartın’ın büyük şehirlere ulaşımı kolaylaşmış, sürekli göç veren bir il olan Bartın, sanayide teşvik kapsamına alındıktan sonra açılan yeni fabrikalarla istihdamda da önemli artışlar sağlamıştır.

TOKİ’nin gerçekleştirdiği toplu konut çalışmalarıyla Bartın’a çağdaş bir kent eklenmiş, şehrin büyümesi sağlanmıştır. Bartın’a doğal gazın getirilmesi çalışmaları da hızla devam etmektedir.

Adapazarı-Bartın demiryolu 2008 yatırım programına alınmış, Bartın il merkezine on beş dakikalık mesafede bulunan Saltukova Havaalanı hizmete açılmış, yakında uçak seferleri başlayacaktır.

Bartın’da, ilk ve ortaöğretimde yüz kırk iki okulda 31.500 öğrenci öğrenim görmektedir. Hükûmetimiz döneminde fen lisesi açılmış, Anadolu liselerinin sayısı artırılmış, okullarımızda bilgisayar sınıfları oluşturulmuş ve eğitimin kalitesi giderek artmıştır.

Bartın’da, Zonguldak Karaelmas Üniversitesine bağlı olarak faaliyet gösteren Orman Fakültesi mevcut olup bu fakültede Peyzaj Mimarlığı, Orman Mühendisliği ve Orman Endüstri Mühendisliği Bölümleri bulunmaktadır.

Bartın Meslek Yüksekokulu da on sekiz programla faaliyetine devam etmektedir.

Kamuya ait bir adet yükseköğrenim öğrenci yurdu bulunmakta, ikinci yükseköğrenim öğrenci yurdu da 2008 yatırım programına alınmıştır.

Mevcut kampüs alanıyla, fakülte ve yüksekokul binalarıyla, sosyal tesisleriyle, lojmanlarıyla, kütüphanesiyle, spor salonuyla ve kampüsü çevreleyen ve imar planında üniversite gelişim sahası olarak belirlenen alanlarıyla üniversite kurulması için en uygun illerden birisi olan Bartın ilimizin ilçelerinde ve beldelerinde de, üniversitemiz kurulduktan sonra, senato kararıyla tespit edilecek uygun yerlerde yeni fakülte ve yüksekokullar kurularak üniversitemizin kısa süre içerisinde gelişmesi ve üniversiteyle birlikte ilçelerimizin de gelişmesi sağlanmış olacaktır.

Ek madde 96’yla, Bartın Üniversitesi bünyesinde kurulması öngörülen Mühendislik Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Beden Eğitimi Spor Yüksekokulu ve iki adet enstitüyle birlikte üniversitenin kurulması ve gelişmesi, ilimizin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına ve Bartın’ın modern bir kent hâline gelmesine önemli katkı sağlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bartın halkı üniversiteyi büyük bir heyecan ve mutlulukla beklemektedir. Sizlerin destekleriyle kurulacak üniversitemize halkımız sahip çıkacak, onu kısa süre içerisinde geliştirecek, büyütecek ve ülkemizin önemli üniversitelerinden birisi hâline getirmek için katkı verecektir.

Ankara’ya çok yakın, ulaşım imkânları rahat, tarihî ve doğal güzelliklere sahip Bartın’da kurulacak olan Bartın Üniversitesi, inanıyoruz ki bir tabela üniversitesi olmayacaktır.

Ben, tekrar, Bartın halkı adına, bize bu şerefi tattıran, bu tarihî günü yaşatan ve ilimizin kalkınmasında lokomotif rol üstlenecek üniversitenin kurulmasında büyük katkısı olan Başbakanımıza, Millî Eğitim Bakanımıza ve Komisyonun değerli üyelerine, milletvekillerimize huzurlarınızda şükranlarımı sunuyor ve Bartın Üniversitesinin hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Kaya…

Sayın Özdemir…

Buyurun.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: 1 milyon 300 bini aşkın nüfusuyla Güneydoğu Anadolu Bölgemizin en büyük sanayi ve ticaret merkezi olan Gaziantep ilimizdeki Gaziantep Üniversitesinin yaklaşık 13 bin civarında öğrencisi bulunmaktadır. Bu sayı, malumları olduğu gibi son derece azdır. Üniversiteyi cazip hâle getirici, öğrenci sayısını artırıcı ek programlar düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Gaziantep, Orta Doğu’ya açılan serhat bir ilimizdir. İlimizde bulunan Gaziantep Üniversitesine Orta Doğu araştırma enstitüsü kurup bu ülkelerle olan ilişkilerimizi bu enstitü tarafından yürütmeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum: GAP’la birlikte bölgede yaşanan ve yaşanacak olan değişim ve gelişime paralel olarak Gaziantep Üniversitesine ne gibi bir misyon yüklemeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, Sayın Özdemir’in son sorusunu anlamadım.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Söyleyeyim isterseniz, çok kısa…

BAŞKAN – Sisteme girer misiniz tekrar.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Ben diğerlerine cevap verirken…

BAŞKAN – Tamam, siz işlemi tamamlayın.

Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep Üniversitesi, biliyorsunuz, senatosu marifetiyle yeni fakültelerin kurulması için eğer karar alır bunu Yükseköğretim Kuruluna gönderir, Yükseköğretim Kurulundan da bize bu yönde görüş gelirse Bakanlar Kurulu kararıyla yeni fakültelerin kurulması her an mümkündür. Gaziantep’te şu ana kadar bize iki vakıf üniversitesi kurulması için bir başvuruda bulunulmuştur. Gaziantep metropol bir şehirdir, orada birden fazla üniversite olabilir. Dediğim gibi, bir devlet üniversitesi vardır, bu daha da gelişecektir. Ayrıca, iki vakıf üniversitesinin kurulması için de teşebbüste bulunulmuştur.

“Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü aracılığıyla Orta Doğu’yla ilgili politikalar geliştirilebilir mi?” Şüphesiz ki bütün üniversitelerimiz, özellikle siyasi iradenin oluşturacağı politikalarda katkıda bulunabilir. Bu yönde bir katkı olursa buna da ayrıca seviniriz.

Üçüncü sorunuzu anlamadım.

BAŞKAN – Şimdi hemen açıyorum.

Buyurun.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Çok kısa arz ediyorum.

BAŞKAN – Yok, zamanımız var.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – GAP’la birlikte bölgede yaşanan ve yaşanacak olan değişim ve gelişime paralel olarak Gaziantep Üniversitesine ne gibi misyon vermeyi düşünüyorsunuz?

Şu anda Gaziantep’in yıllık nüfus artışı yüzde 6’dır ve bu göçledir. Gaziantep Üniversitesine buna benzer misyonlar vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP sınırları içerisine giren dokuz vilayetimizden, malumunuz, Diyarbakır, Gaziantep ve Şanlıurfa Üniversiteleri diğerlerine göre daha eski üniversitelerdir. Şüphesiz ki bu üniversitelerimiz, gerek sanayi gerek ticaret gerek tarım açısından o bölgede hayati fonksiyonları olan üniversitelerdir. Gaziantep Üniversitesinin de bu yönüyle her geçen gün daha bir gelişen, şehirle bütünleşen bir üniversite olduğunu yakından biliyorum, takip ediyorum.

Dediğim gibi, süreç içerisinde Gaziantep Üniversitesinin de bu anlamda, en büyük sanayi kenti olan Gaziantep’te çok önemli bir fonksiyon üstleneceği aşikârdır. Üniversite, biraz da misyonu, fonksiyonu kendisi ortaya koyar ve yüklenir. Bu manada onların talebi olduğu sürece, biz onların taleplerine cevap ve karşılık vermekten zevk duyarız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 226 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. maddesine bağlı Ek 96. maddenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ensar Öğüt

İsa Gök

M. Rıza Yalçınkaya

 

Ardahan

Mersin

Bartın

 

Ali Koçal

Ahmet Küçük

Bilgin Paçarız

 

Zonguldak

Çanakkale

Edirne

 

 

Halil Ünlütepe

 

 

 

Afyonkarahisar

 

Ek Madde 96 – Bartın’da Bartın Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Tıp Fakültesi, Kurucaşile Gemi İnşa Fakültesi ile Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Bartın Orman Fakültesinden,

b) Rektörlüğe bağlı olarak kurulan Amasra Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu ile Ulus Mobilya ve Dekorasyon Yüksekokulundan,

c) Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Bartın Meslek Yüksekokulu, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu ile Bartın Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,

d) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, katılmıyoruz. Adım adım merdivenleri çıkmak lazım. Yeni bir üniversite kuruyoruz. Zamanla şüphesiz ki bunlar da olabilir ama bu şekliyle katılmıyoruz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Rıza Yalçınkaya

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçınkaya.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Bartın ilinin genelinde sağlık sorunları giderek artmakta, özellikle yörede mevcut çalışma şartlarının ortaya çıkardığı meslek hastalıklarının tedavisinde büyük zorluklar yaşanmaktadır.

Bartın, Türkiye’de en çok verem vakasının görüldüğü yerlerin başında gelmektedir. Yer altındaki “kara elmas” denilen cevheri canları pahasına, zor şartlar altında çıkararak ülke ekonomisine katkı sağlayan madencilerimiz yaşamlarının sonuna kadar akciğer hastalıklarıyla yaşamak zorunda kalmaktadır.

Hastalıkların yöre içindeki sağlık kuruluşları ile kontrol altına alınması ve vatandaşlarımızın diğer illere gitmeden Bartın’da sağlık hizmeti almaları açısından tıp fakültesi kurulması son derece önemlidir. Bu, aynı zamanda, canları pahasına kömürü yer altından çıkararak ülke ekonomisine kazandıran madencilere Türkiye'nin ve Hükûmetin vefa borcunu ödemesinin de fırsatı olacaktır.

Ayrıca, ilimizde son yıllarda kanser ve kalp hastalıkları artmıştır. Tedavi olanaksızlıkları nedeniyle  Bartın halkı maddi ve manevi büyük sıkıntı yaşamaktadır. Tıp fakültesinin kurulmasıyla bu sıkıntılar da sona erecektir. Ayrıca Kurucaşile, Amasra ve Ulus ilçelerinde yüksekokul kurulması ilimize ve yöremize büyük katkı sağlayacaktır. Kurucaşile ilçemiz ile Tekkeönü köyünde yüzyıllardır geleneksel ahşap tekne inşası yapılmakta ve günümüzde de bu yörede geleneksel ahşap tekne ve yat yapımcılığı yeni teknolojiyle birleştirilerek Avrupa standartlarında ahşap tekne ve yat üretimi devam etmektedir. Ayrıca Kurucaşile’de Türkiye’de bu konuda ahşap tekne yapımına ilişkin meslek lisesi de ilk olarak bu yöremizde açılmıştır. Bölge insanının deneyiminin bilimsel yöntemlerle desteklenmesi durumunda hem yöre hem de ülke ekonomisine büyük katkı sağlanacaktır. Bununla birlikte, emek yoğun bir sektör olan gemi inşa sanayisi Karadeniz yöremizdeki istihdam sorununun çözümüne de olumlu katkı sağlayacaktır.

Amasra ilçemiz üç bin yıllık tarihî geçmişi, coğrafi konumu ve doğal güzellikleri açısından da Karadeniz Bölgesinin turizm potansiyeli en yüksek yörelerindendir. Amasra’nın tarihî ve doğal güzelliklerinin yöre ekonomisine katkı sağlayacak şekilde genişletilmesini sağlamaya yönelik olarak bu yöremizde bir turizm işletmeciliği ve otelcilik yüksekokulu kurulması amaçlanmıştır. Ayrıca, Ulus ilçemizde mobilya sektörünün gelişmesine katkı sağlanması amacıyla mobilya ve dekorasyon yüksekokulu kurulması amaçlanmıştır. Yüzde 65’i ormanlarla kaplı ilimizde, Ulus ilçesinde kurulacak bu yüksekokul, bu alanda yörenin kalkınmasına, istihdam sorununun çözümüne, ülke ekonomisine katkısı büyük olacaktır. Bartın merkezi ve Ulus, Kurucaşile, Amasra ilçelerimiz yükseköğrenim için gerekli altyapılara sahip olması nedeniyle üniversitemizin ihtiyaçlarına cevap verebilecek düzeydedir.

Ayrıca, bu okullarımızın kurulması, ilçelerimizin gelişmesine katkı sunacak ve öğrencilerimiz eğitimlerini teorik ve pratik olarak geliştirme imkânı yakalamış olacaklardır.

Bu nedenle kanun tasarısında Bartın’da kurulması düşünülen üniversitenin mühendislik fakültesinin gerisine, Bartın tıp fakültesinin kurulması; Amasra, Ulus ve Kurucaşile ilçelerine de yüksekokulların açılması konusunda Komisyonun, Hükûmetin ve siz değerli milletvekillerimin destek ve katkılarını bekliyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ek 97’nci maddeyi okutuyorum:

Bayburt Üniversitesi

EK MADDE 97- Bayburt’ta Bayburt Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ile Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektör-lüğe bağlanan Bayburt Eğitim Fakültesinden,

b) Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rek-törlüğe bağlanan Bayburt Meslek Yüksekokulu ile Bayburt Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulun-dan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse’ye aittir.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurulacak olan Bayburt Üniversitesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Konuşmamın başında yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bütün toplumların en yüksek uygarlık düzeyini temsil eden üniversite, insanlığın hep daha iyi yaşam koşullarına ulaşması için çabalar. Bilimsel özerkliğe ve tüzel kişiliğe sahip olan üniversiteler, insanlığın karşılaştığı bütün sorunların hem belirleyicisi hem de çözüm önerilerinin geliştirilmesinden sorumludur. Üniversiteler sadece dünya, ülke bazında değil, bulunduğu yerleşim yerlerinin ve bölgenin sorunları için de çözüm üretir.

Sayın milletvekilleri, Bayburt ilimizin bilinen tarihi beş bin yıl öncesine kadar gitmektedir. Bu tarihlerde dahi bölgede yerleşim olduğu bilinmektedir. Ayrıca Bayburt, doğu ve güneydoğusunda Erzurum, batısında Gümüşhane, kuzeyinde Trabzon ve Rize, güneyinde Erzincan illeri ile çevrili, Anadolu’nun kuzey doğusunda Çoruh Nehri kenarında ve denizden 1.550 metre yükseklikte kurulmuş olan bir ilimizdir. Bayburt’ta merkez haricinde Demirözü ve Aydıntepe ilçeleri bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Bayburt’ta daha il olmadan 160 bini bulan nüfus günümüzde 76 bine kadar gerilemiştir. Bu nüfusun 37 bin kadarı şehirde yaşıyorken, 39 bin kadarı ise köyde yaşamaktadır. Rakamların gösterdiği bir gerçek bulunmaktadır. Bayburt ilimiz kentleşme anlamında istenen düzeye erişememiştir. Bu durum ilin ekonomik yapısını da olumsuz etkilemektedir. Türkiye’de nüfus bakımından en küçük il olan Bayburt’un nüfusu erimeye devam etmektedir çünkü ekonomik nedenlerle Bayburt’tan göç sürmektedir.

Değerli milletvekilleri, geçmişte Bayburt’ta ticaret önemli bir etkinlikti. İpek ve baharat yollarının bir durağı olan Bayburt, ticarette önemli bir potansiyel taşımaktaydı ancak Bayburt bu özelliğini koruyamamıştır. Günümüzde ise tarım, ticaret ve sanayi yeterli yatırımları alamamaktadır. Bayburt ilimizde tarım ve hayvancılık başlıca geçim kaynağıdır. Özellikle hayvancılık, arazinin de bu sektöre uygun olmasından dolayı çok önemlidir ama bu önemin farkına varılamamıştır. Yanlış ekonomi politikalarından darbe yiyen şehirlerden biri de Bayburt ilimiz olmuştur. Tarım ve hayvancılık yanlış ekonomi politikaları sonucunda can çekişmektedir. Tarım ve hayvancılığa dönük olarak uygulanan kimi projeler de tek başına yetersiz kalmaktadır. Bayburt’un bu konuda desteğe ihtiyacı bulunmaktadır. Son yıllarda arıcılık alanında kimi gelişmeler gözlense de yeterli olduğunu söylemek olanaksızdır.

Bayburt ilimiz sulama konusunda büyük sorunlar yaşamaktadır. Üstelik bu suyu da büyük maliyetlerle kullanmaktadır. Mazot ve gübre fiyatının artması ve tarımda destekleme, koyun fiyatlarının neredeyse 3 katına düşmesi Bayburt’lu çiftçilerimizin belini bükmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dede Korkut’un memleketi olarak anılan Bayburt’un gelişmesinin bir tarihi yapısı bulunmaktadır. Bunun yanında yayla ve kış turizmi açısından doğal kaynaklara sahip olan ilimizde bu konuda da yeterli çalışmalar yapılmamıştır.

Bayburt ilimiz sağlık konusunda da yaşadığı sıkıntılardan kurtulmak istiyor. Merkezde yer alan hastanenin yetersiz olması bir yana merkezde bir doğum hastanesinin bulunmaması Bayburtlu yurttaşlarımızın yaşadığı sağlık sorunlarının göstergesidir. Aynı sorunlar Aydıntepe ve Demirözü ilçelerinde de yaşanmaktadır.

Türkiye’nin başlıca sorunu olan işsizlik Bayburt için daha vahim oranda kendisini hissettirmektedir. Bayburtlu yurttaşlarımız Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı illerinde görmekten memnuniyet duyuyorlar. Orkestranın gelmesini de istiyor yalnız Bayburtlular işin, aşın ve yardımın da illerine gelmesini istiyorlar. Bayburt’ta kahvehaneler ağzına kadar dolu çünkü işsizlik çok büyük boyutlara erişmiştir.

Değerli arkadaşlar, işte tam bu noktada Bayburt ilimize kurulacak üniversite büyük anlam taşımaktadır. İlimizde Erzurum Atatürk Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı olarak eğitim öğretime devam eden Bayburt Eğitim Fakültesi ve Bayburt Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır. Şüphesiz bu fakülte ve yüksekokul yeterli değildir. Bayburt’ta eğitim ve öğretimin bir üniversiteyle desteklenmesi, ilimizin sosyal gelişimi açısından etkili olacaktır. Bu etki ekonomiye de yansıyacaktır ve Bayburt’un kalkınmasına katkı sağlayacaktır. Demek ki Bayburt ilimize kurulacak bir üniversite ekonomik kalkınmada, göçün durdurulmasında, ilin sosyal gelişmesinde ve sağlıkta ilerleme yaşanmasında etkili olacaktır.

İlimize başka illerden gelen öğrenciler ve Bayburt’tan başka illere üniversite okumaya gidenlerin sayısında azalma ekonomiyi besleyecektir. Bayburt’a eğitim için yerleşen nüfusun, konut, yiyecek, içecek, giyecek ve çeşitli hizmetlere olan ihtiyacı, ekonominin hareketlenmesini getirecektir. Bu ekonomik gelişme sosyal gelişmeyi de doğuracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; unutmamamız gereken en önemli konu, üniversite açılmasının bir amaç değil, araç olduğudur. Yeni üniversiteler Bayburt’un ve diğer illerimizin kalkınması yolunda bir araçtır. Bu araç tek başına bir anlam ifade etmeyecektir, Hükûmetin yeni üniversite açılan illere yönelik kamu yatırımları yoluyla destek olması gerekmektedir. Ancak yeni üniversite açılması çok hassas bir konudur. Şu anda, yıllardan beridir hizmet veren üniversitelerimizin dahi birçok eksiği vardır. Yeni kurulan üniversitelerin başarılı olabilmesi için onları açmak yetmeyecektir, açılan üniversiteler mutlaka yeterli akademik kadroyla desteklenmelidir. Başka illerden gelen öğrencilerin barınması amacıyla yurt olanakları yaratılmalıdır.

Son olarak, üniversite açmanın nedenlerinden biri üniversite önünde yığılan gençlerimizin sayısının artmasıdır. Bu gençlerimize üniversite okuduktan sonra iş verebilecek miyiz? Üniversite önünde yığılmayı belki azaltabiliriz, yalnız bu yolla işsiz sayısını azaltamayız. Üniversiteler önünde yığılmayı azaltırken, iş yerleri önünde diplomalı işsizlerin yığılmasının da azaltmasını sağlamak gerekir diye düşünüyorum. Değerli üyeler, anlaşıldığı gibi, üniversiteyi açmak değil, onu yaşatmak, sosyoekonomik kalkınmaya katkı sunmasını sağlamak marifettir.

Değerli milletvekilleri, Bayburt ilimize ve diğer illerde kurulacak olan üniversitelerimiz hayırlı ve uğurlu olsun.

Bu arada, Adıyaman Üniversitesine sağlanmış olan kadrolardan dolayı, aynı zamanda -çok önemli olan- Adıyaman Üniversitesine bağlı Tıp Fakültesinin kadro sayısını temin ettiğinden dolayı Sayın Bakanımıza burada teşekkür ediyorum. Çok sağ olun.

Teşekkür ederim. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Gruplar adına ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal’da.

Buyurun Sayın Bal. (MHP Sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi, ek 97’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, sayın milletvekilleri, Bayburt ili hem coğrafi konumu hem de tarihi itibarıyla çok eski dönemlerden beri bir kültür şehridir. Tarihi beş bin yıl öncesine kadar gidiyor. İpek ve baharat yollarının bir durağı Bayburt. Aynı zamanda, Dede Korkut’un türbesi de Bayburt’ta bulunuyor. Keşke teklif veren arkadaşlarımız “Bayburt Dede Korkut üniversitesi” deselerdi, ben buradan teklifimi yapıyorum.

Bayburt ili eğitim ve öğretim açısından köklü bir geçmişe sahip. Osmanlı döneminde, Yakutiye ve Mahmudiye gibi medreselerden çok kişi mezun olmuş, çok kişi yetişmiş. Yine, bugünkü şartlarda, ilk ve ortaöğretim hizmetlerinin kapasiteleri de hep güçlendirilmiş, artırılmış. İşte, bakıyoruz, Bayburt Lisesi var, Teknik Lise, Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu İmam-Hatip Lisesi, Rekabet Kurumu Anadolu Lisesi, Öğretmen Lisesi, Anadolu Lisesi 1999 yılından beri öğrenci yetiştiriyor ve ikili eğitim de bırakılmış, ikili eğitim de artık yapılmıyor ve normal eğitime geçilmiş durumda. Yine Çıraklık Eğitim Merkezinde hizmet veriliyor ve Bayburt’a baktığımızda, okullaşma oranı benzer büyüklükteki illere göre çok daha yüksek. Yine, 57’nci Hükûmet döneminde açılan üstün ve özel yetenekli öğrenciler için Bilim ve Sanat Merkezi faaliyetlerine devam ediyor. Yine, 57’nci Hükûmet döneminde, Atatürk Üniversitesine bağlı olarak Bayburt Meslek Yüksekokulu ve Bayburt Eğitim Fakültesi de faaliyetlerini sürdürüyor.

Bayburt’ta ekonominin daha çok tarım ve hayvancılıkta olduğunu biraz önceki hatip arkadaşımız da söyledi. Yine arazi hayvancılık yapmaya çok uygun, çok elverişli, arıcılık da son zamanlarda artış gösteriyor. Keşke teklif içinde ziraatla ilgili, hayvancılıkla ilgili de fakülteler ve ona bağlı olan bölümler de olabilse, inşallah olacak.

Bayburt’ta kurulacak üniversitenin hem sosyal hem kültürel hem de ekonomik açıdan Bayburt şehrine çok büyük faydası olacağı tartışılmaz bir konu. İşte, biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak tabii ki canıgönülden bu Bayburt’ta ve diğer illerimizde üniversite açılmasını destekliyoruz.

Tabii buradan tüm Bayburtlu değerli hemşehrilerimize, kardeşlerimize de seslenmek istiyorum: Buradan bugün çıkacak olan karara sahip çıkınız ve peşini bırakmayınız. Biliyorsunuz, zaman zaman davullarla ve zurnalarla açılışlar yapılır ama ortada bir şey olmayabilir. Onun için lütfen gelişmeleri bizatihi takip ediniz diyoruz.

Sayın milletvekilleri, hepimiz, yeni üniversiteler açmayı, Türkiye’nin geleceği için çok önemli yatırımlar olarak görmeliyiz. Acaba görüyor muyuz, bunu da sorgulamak lazım. Yoksa seçmene selam vermek için alınacak kararların nelere mal olduğunu hepimiz çok eski dönemlerden beri gayet iyi yaşadık.

Biliyorsunuz, günümüzde zenginlik ölçütü olarak, artık, kişi başına düşen -her gün rakamlarla oynanarak, istatistiki olarak rakamlar yükseltilerek- dolarlardan daha çok, kişi başına düşen ortalama eğitim süresine bakılıyor. Son on yılda, üniversite sayısı, biliyorsunuz 3 katına çıktı ama nedense yeterli kontenjan oluşamadı. Son on yılda, liseden mezun olan öğrenci sayısı 400 binlerden 1 milyonlara yaklaştı. Bu çok güzel aslında, genç bir nüfusa sahibiz, 18 milyon öğrencimiz var ilk, orta ve yükseköğretimde. Her zaman, yeni üniversiteler, yeni fakülteler yani yeni kampüsler, yeni kontenjanlar anlamına gelmiyor. Değişen sadece tabelalar oluyor yani fakülte tabelası yerine üniversite tabelası takılıyor, dekanlar da rektör olabiliyor.

Yeni üniversiteler konusunda devlet kadar tabii ki yerel yönetimler, şehirde yaşayan insanlar aynı gayret içinde olmalı. Arazi tahsisinden binalara, yurt ve lojmanlardan öğrencilere verilecek burslara kadar hemen her konuda taşın altına el koyulmalı. Çünkü, biliyorsunuz öğrenci yurtları çok önemli. Belli kesimlerin, belli ideolojilerin, belli cemaatlerin eline öğrenciler düşmemeli. Öğrencilerin dört yıl boyunca bir kampüsün nasıl bir şey olduğunu bilmediği üniversiteler var, hepiniz biliyorsunuz. Yani lise ya da ortaokul binalarından bozma taş yapılarda öğrenciler ders görüyor ve kantin diye, hiçbir sosyal ortamın oluşmadığı ufak, izbe yerlerde günlerini geçirebiliyorlar.

Yani, değerli milletvekilleri, üniversiteler açıyoruz ama “Kervan yolda tamamlanıyor.” mantığıyla veya anlayışıyla üniversiteleri açıyoruz. Bu mantıkla bu durum binlerce öğrencinin vebalini de üzerimize yüklüyor. Yani bundan sonra yapılacak olan çalışmalarda bu konulara dikkat edilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Sayın milletvekilleri, biliyorsunuz fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister cumhuriyet. İşte bu nesilleri de üniversiteler yetiştirmelidir. Ama, baktığımızda bu neslin, yani fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür neslin yetişmesi neye bağlıdır değerli milletvekilleri? Üniversitelerin siyasete entegre olmamasıyla mümkündür. Ama, bakıyoruz YÖK’ün yükseköğretim kurumlarını planlama, koordinasyon ve denetim görevlerini yerine getirmek görevi varken, YÖK Başkanı için, bir bakanımız “Hadi yapmasın da görelim.” diyebiliyor. Demek ki siyasete alet edilmesinin sonucunda öyle fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek mümkün değil.

Evet, üniversiteler, bilimsel bilgiyi araştırma yoluyla öğreten, üreten ve yayan kuruluşlardır. İçinde bulunduğumuz bilgi toplumu sürecinde, bilgi, ekonomik gelişmenin ve dolayısıyla ekonomik refahın ana kaynağı ve dinamosudur. Üniversitelere, bilgi toplumuna ulaşılmasında diğer bütün kurumlardan ve organizasyonlardan daha fazla görev ve sorumluluk düşmektedir.

Evet, yeni üniversiteler ve bünyelerindeki fakülteler açılırken ekonominin ihtiyacı olan iş gücünün dikkate alınması mutlaka gerekiyor. Mezunlarının istihdam oranı düşük olan fakülteler veya bölümlerin açılmasının yararlı olamayacağı da ortadadır. Yeni üniversiteler, artık bilinen klasik bölümlerden çok, teknolojik gelişmeye yönelik birimlere ağırlık vermelidir. Yani üniversiteler, ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, araştırma yapan, toplumsal gelişmeye önderlik eden, bilimsel yöntemlerle meselelere çözüm üreten, sanayicilerle, esnaf ve sanatkârlara bilimin ışığında iş birliği sunan ve dünya üniversiteleriyle yarışan eğitim kurumları hâline gelmelidir diyorum.

İnşallah hayırlı uğurlu olur. Bayburt’taki bütün yaşayan kardeşlerimize de saygılar sunuyorum buradan. Hayırlı uğurlu olsun.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Şahıslar adına ilk söz Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’ın.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, söz konusu olan Bayburt Üniversitesi başta olmak üzere diğer sekiz ilimizde kurulan devlet üniversitesi ile İstanbul’da kurulacak olan iki vakıf üniversitesinin hem bu illerimize hem yükseköğretim camiasına hem de ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, bu konuda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Bilindiği gibi üniversiteler toplumların geleceğini ve rotasını belirleyen önemli ve aynı zamanda öncü kurumlar olup eğitim öğretim, araştırma ve yayım faaliyetlerini yürütmekle yükümlüdürler. Diğer eğitim öğretim kurumlarından olan en önemli farkı da, eğitim öğretim faaliyetlerinin yanında araştırma ve yayım faaliyetlerini yürütüyor olmasıdır. İşte bu üniversiteler  sadece eğitim öğretim verdikleri öğrencilerin o illere ya da ile olan sosyal, kültürel, ekonomik katkısıyla yetinmeyecek, bunun yanında o ilin ve çevresinin çözüm bekleyen sorunlarına yönelik araştırmalar ve bu araştırmalardan elde edilecek sonuçların yayınlandığı faaliyetleri de beraberinde yürüteceklerdir. Bu nedenle, üniversiteler kuruldukları iller için çok önemli kurumlardır.

Ancak Bayburt ilimizin de diğer illerde olduğu gibi, üniversitelerden olan beklentilerinin yanında bu üniversitelerde çalışacak olan personelin, eğitim öğretim görecek olan öğrencilerin ve bunların velilerinin de o illerden doğal olarak beklentileri olacaktır. Üniversite kavramını bir sistem kavramı olarak ele alıp değerlendirdiğimizde, öğrenciler kadar bu öğrencilerin velileri, bu öğrencilere eğitim öğretim verecek olan akademik ve idari personel, fiziki donanım, eğitim öğretim programları ve bu üniversiteyi destekleyecek olan o ilin yaşayanları bu sistemin temel bileşenlerini oluşturacaklar. İşte bu temel bileşenler birbiriyle uyum içerisinde çalışırlar ise ancak o zaman bu üniversitelerden beklenen faydalar elde edilebilecektir. O açıdan ben, üniversitelerimize gidecek olan öğrencilerimizin hayal kırıklığına uğradıkları anda mutlaka mücadeleye devam edip o ille ve çevreyle kısa sürede uyumu aramalarını önereceğim.

Diğer taraftan, bu üniversitelerimizde görev yapacak olan gerek akademik gerekse idari personelin özellikle üniversitenin kuruluş yılları olan ilk yıllarda daha fedakârca çalışıp bu illere katkı sağlamaları gerekecektir.

Seçilecek olan programların mutlaka, öncelikle o ilin ve çevresinin isteklerine cevap verecek programlar olması gerekiyor. Diğer yandan, oradan mezun olacak öğrencilerin de hiç olmazsa kendi ayakları üzerinde durabilecek bir meslek edinmesine uygun programlar olması gerekmekte.

Fiziki donanımların mümkün olan en kısa sürede tamamlanması gerekir ve şehrin –benden önceki değerli konuşmacımız da ifade etti- mutlaka bu üniversiteye sahip çıkması gerekir. İşte burada da şehrin yöneticilerine, kamu kurum ve kuruluşlarının değerli idarecilerine çok büyük görev düşecektir. Bunların da bu konularda şimdiden hazırlıklı olmalarının ülkemiz için önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum.

Gerek öğrencilerin gerekse personelin sosyal ihtiyaçlarının karşılanması için özellikle o çevrede yaşayan halkımıza, esnaf ve iş adamlarımıza ilk yıllarda büyük fedakârlıklar düşeceği unutulmamalıdır.

Üniversitelerin kurulması kadar bunların gelişerek yaşatılması da çok büyük önem taşımaktadır.

Bu duygu ve düşüncelerle, kurulacak olan yeni üniversitelerimizin tekrar illerine ve ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Şahıslar adına ikinci söz, Bayburt Milletvekili Sayın Ülkü Gökalp Güney’e aittir.

Buyurun Sayın Güney. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında ben grup adına konuşacaktım. Zannediyorum, sehven, grup adına konuşmam şahsı adına olarak oraya geçti. Grup Başkan Vekilimizden rica ettim, Değerli Başkan sizden de rica ediyorum: Kendi memleketime kurulan bir üniversitede AK Partiye mensup bir milletvekili olarak grup adına konuşmama izin vermenizi rica ediyorum. Ben deneyimli bir parlamenterim, bu Parlamentoda on yıldan fazla grup başkan vekilliği yaptım, kuralları çok iyi bilirim. Ama bazı kurallar vardır ki temeli hakkaniyete dayanırsa o kurallarda takdir hakkınızı kullanabilirsiniz. Takdir sizin.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Bayburt’a üniversitenin kurulmasına biz yıllardan beri uğraştık, yıllardan beri mücadele ettik ve bunun altyapısını hazırlamak için de çok özveride bulunduk. Bugün kurulan üniversitelerin, dokuz üniversitenin belki de altyapısı hazır olan bir numaradaki yer Bayburt’tur. Şöyle ki: Rektörlük binamız, dekanlık binalarımız, fakülte binalarımız ve yurtlarımız hazırdır. Biz bunları çok küçük bir vilayet olmamıza rağmen, kıt imkânlarımızla yaptık. Bugün geldiğimiz noktada bir üniversitenin Bayburt’a kurulması -inanın- altyapısıyla ve mevcut öğretim üyeleri, elemanlarıyla Türkiye'de örnek gösterilebilecek bir konumdadır.

Başbakanımız 20 Temmuz’da Bayburt’a geldiğinde Bayburt Üniversitesinin kurulacağına dair söz vermişti. Bu sözünü tuttu ve bugün Bayburt Üniversitesinin kuruluş kanununu görüşüyoruz. Ben tüm Bayburtlular adına, şahsım adına Sayın Başbakanımıza, Hükûmetimize, Millî Eğitim Bakanımıza içten teşekkürlerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, biraz önce çok değerli milletvekili arkadaşlar Bayburt’la ilgili konuşma yaptılar, kendilerine teşekkür ediyorum. Bayburt çok küçük bir vilayettir, ama dinamik ve aysberg gibi bir vilayettir Bayburt. O arkadaşlarımızın, Bayburt’u tanısalar da tanımasalar da teorik de olsa, hangi şekilde olursa olsun, böyle, Bayburt için kurulan bir üniversiteye katkıda bulunmalarını, konuşmalarını memnuniyetle karşıladım.  Ama konuşmalarında, tabii ne de olsa yöreyi çok yakın bilmedikleri için bazı ifadeler kullandılar. Onları düzeltmek de istemiyorum, pek işime de gelmiyor, zamanım çok kısa.

Biz, o memleketin içindeyiz. Biz, o memleketle beraber yoğrulmuşuz. O memleket, gece ve gündüz, nabzı hiçbir zaman elimizden çıkmayan bir memleketimizdir. Burada, örneğin “Tabela üniversitesi mi kuruluyor?” deniyor. Hayır. Ben, bir akademisyenim, ben öğretim üyesiyim, size şunu açıkça ifade edeyim ki, Bayburt Üniversitesi tabela üniversitesi olarak değil, o bölgede çok önemli bir bilim merkezi olarak kuruluyor ve kurulacaktır.

Şunu hiçbir zaman unutmayalım: Efendim, biz her şeyi hazırlayalım, altyapıyı hazırlayalım, hocaları bulalım. Ee, peki. İşte, yolu yapalım, okul yapalım, yurdu yapalım ondan sonra üniversite yapalım. Böyle bir şey olur mu? Böyle bir şey düşünülebilir mi? O insanlar, Bayburt’ta bu işi yapmak için yardım eden insanlar -tek başına, Bayburt’taki bir iş adamımız Kâzım Erdem bir fakülte yapıyor, yurt yapıyor- bunlar neye güveniyorlar? Bunlar üniversitenin olduğuna, olacağına inandıkları için bu yardımları yapıyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Üniversite -Sayın Bakan çok güzel ifade etti- bir yüksekokul değildir. 

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güney.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Üniversite bir enstitü kurmak değildir. Üniversite devamlı gelişen bir olgudur; devamlı büyüyen, o yöreye sosyoekonomik çok büyük katkıları bulunan bir müessesedir. O bakımdan, üniversiteyi siz kurarken “Efendim, biz bu üniversiteyi kurduk da ne olduk?” diyemezsiniz. “Üniversite daima gelişen, büyüyen bir olgu.” dedim. Bir yüksekokul kurarsınız, işte Hakkâri’de olduğu gibi, işte kurulur, 300 öğrencisi vardır, 500 öğrencisi vardır; bu ne uzar ne kısalır, on yıl böyle gider. Hâlbuki üniversite devamlı gelişir, devamlı büyür, çevreye büyük katkısı olur.

Atatürk Üniversitesine biz bağlıydık, oranın bütçesindeydi bizim Bayburt’un yüksekokulu ve eğitim fakültesi. İnanın ki oradan istediğimiz maddi imkânları hiç alamadık çünkü Üniversite Kanunu… Biliyorsunuz ki üniversitelerin bütçeleri kanunla burada geçiyor. Efendim, Atatürk Üniversitesiyle ilgili burada kanun geçtikten sonra zaten çıkan parayı Atatürk Üniversitesi kendi kampüslerinde kullanıyor, bize bir şey düşmüyor. Ama bugün biz artık “Bayburt Üniversitesi” olduk. Bayburt Üniversitesi müstakil olarak bütçeden payını alacaktır ve öyle gelişecektir. Bu bakımdan bu dokuz üniversitenin kurulması bana göre son derece önemlidir.

Muhterem milletvekilleri, üniversitelerde öğretim üyesi azlığı var ama buradan ben size Bayburt’la ilgili bir bilgi vereyim: Şu anda, bugün için, bu üniversitede çalışmak için bana müracaat eden öğretim üyesi, öğretim elemanı değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ekstradan iki dakika vermiştim ben size Sayın Güney.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Bir dakika…

BAŞKAN – Hiç yapmadığım bir şeyi yaptırıyorsunuz.

Buyurun.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Sağ olun. Meslektaşız efendim, o kadar olacak!

Şimdi, 100’ün üzerinde öğretim üyesi bana müracaat etti ve Bayburt’a, kanun çıktıktan ve diğer fakülteler kurulduğu zaman geleceklerini ifade ettiler. Bunlar güzel şeyler.

Değerli milletvekilleri, bu üniversitelerin kurulması ülkemiz için çok önemlidir. Bardağın hep dolu tarafına bakalım böyle hayırlı işlerde. Bunları tenkit etmekten, bir şey çıkarmaktan hiç sonuç çıkmadı. Yıllarca muhalefet partileri bunları yaptı. Zaman geldi biz de yanlış yaptık. Ama bu hayırlı bir iştir, çok önemli bir iştir.

Emeği geçen herkese ve bu kanuna oy verecek hepinize içtenlikle teşekkürlerimi, saygılarımı sunuyorum. Bu üniversitenin Bayburt’a, ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güney.

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: Başta Ardahan olmak üzere, Hakkâri, Tunceli, Iğdır, Gümüşhane gibi mahrumiyet illerimize üniversite kurulurken, üniversiteler açıldığı anda öğretim üyelerine lojman ve sosyal yaşam alanları ile öğrencilere de yurt yaptırmayı düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: Kurulacak olan 9 devlet üniversitesinin 7’sinde iktisadi ve idari bilimler fakültesi açılmaktadır. Bu durum bu fakültelerin derslik, sıra ve tahtalardan ibaret olmasından dolayı açılıyor gibi bir intiba bırakıyor. Buralardan mezun olacak öğrencilere iş imkânı konusunda herhangi bir çalışmanız var mı? Bu konuda bir plan ve proje yaptırıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, kamuoyunda büyük bir beklentiye yol açan öğrenci affına yönelik çalışmalar ne zaman sonuçlanabilir? Bunun içeriği ve takvimi konusunda bir açıklama yapabilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, fen-edebiyat fakültesi fizik, kimya, matematik bölümü mezunu olup formasyonlarını da almış olmalarına rağmen öğretmen adaylarının ataması maalesef yapılamamaktadır. Bu çerçevede, formasyon almış öğretmen adaylarından bugüne kadar ataması yapılmış olanların sayısı nedir? Bu sayı sizce yeterli midir? Önümüzdeki dönemlerde formasyonunu almış fen-edebiyat mezunlarının atamaları yapılabilecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir’in sorusuna cevap veriyorum: Öncelikle iktisadi ve idari bilimler fakülteleri sıradan, duvardan ibaret fakülteler değildir. Bu fakültelerin hocaları, öğrencileri bunu duyarlarsa üzülürler Sayın Özdemir. Mesele şudur: Biraz önce zatıaliniz Genel Kurulda yoktunuz, ben açıkladım, dedim ki: Türkiye özel sektör eksenli bir büyüme modeli tercih etmiştir. Türkiye dış ticaret açısından dünyada atılım yapan bir ülkedir. Özellikle iktisat, maliye gibi konularda, işletme gibi konularda çokça istihdama ihtiyaç vardır. Dolayısıyla bu, özel sektörde çalışmak üzere eleman yetiştirme amaçlıdır. Mühendislik fakültesi, iktisadi idari bilimler vesaire bu amaçla tercih edilmiştir. Bu üniversite açtığımız illerde, arkadaşlarımın bilgisi olsun diye söylüyorum… Değerli milletvekilleri, Ardahan’da şu anda 500 kişilik bir yurdumuz yapılmaktadır -ki yaklaşık maliyeti 10 trilyon civarındadır- Bartın’da 360 kişilik yurt kapasitemiz vardır. Bayburt’ta 620 kişilik yurt kapasitemiz vardır. Gümüşhane’de 682 kişilik yurt kapasitemiz var. Yurdumuzun, Kredi Yurtlar Kurumunun yurdunun olmadığı tek vilayet -bu dokuz il içerisinde- Şırnak’tır, Şırnak’ta hiç yurt yok. Orada bir yükseköğretim kurumu da yok. (DTP sıralarından “Tunceli’de” sesleri)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Hakkâri’de…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Müsaade edin, geleceğim.

Hakkâri’de 252 kişilik bir yurt kapasitemiz var. Iğdır’da 524 kişilik, Tunceli’de 500 kişilik yurdumuz var; zamanında kullanılmadığı için Millî Savunma Bakanlığına devredilmiş, onlar tarafından kullanılmaktadır. Biz kendilerinden talep edeceğiz, kendileri,  kendilerine bir bina yapıp geçerlerse bu isabetli olacak, değilse şüphesiz ki üniversite kurulduktan sonra bu imkân da oraya taşınacaktır. Yalova’da da 186 kişilik yurdumuz vardır. Yani işte, üniversite kuruyoruz fakat orada yurt yok gibi kesinlikle bir argüman doğru değil. Ayrıca, bu üniversiteler kurulduktan sonra, şüphesiz ki kampüs binaları oluşacak, bunun içinde yurtlar da olacak. Doğu ve Güneydoğu’daki, özellikle gelişmemiş olan illerimizin hepsinde bulunan üniversitelerimizde öğretim üyelerine çok sayıda lojman yapılmaktadır, bu çerçevede de yapılacaktır.

Sayın Işık, siz yokken ben öğrenci affıyla ilgili gerekli açıklamayı yaptım. Tutanaklardan onu alırsanız çok makbule geçer, tekrara düşmek istemiyorum.

Fen-edebiyat fakültesi fizik, kimya, biyoloji mezunları eğer pedagojik formasyon alırlarsa, biz diğer eğitim fakültesi mezunları gibi onların atamasını yapıyoruz ancak fizik, kimya, biyoloji bölümlerinde, daha doğrusu lise fizik, kimya, biyoloji derslerinde çok fazla öğretmen ihtiyacı olmadığı için, hatta şu anda bazı branşlarda fazlamız olduğu için atama yapılmıyor. Ama fen-edebiyat fakültesi mezunları eğer pedagojik formasyon almışlarsa, onları da diğer eğitim fakültesi mezunları gibi atamaya devam edeceğiz.

Sayın Başkanım, arz ederim.

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Bakanım, özür diliyorum, en son düğmeye bastığım için Başkanım bağladı. 

Yeni kurulan üniversitelerin bünyesinde kurulacak olan fakülte ve meslek yüksekokullarının kurulduğu ilin tarımsal, sosyal, coğrafi ve fennî özelliklerine göre projelendirilmesi yapılacak mıdır? Bu yapılanmayla bölgesel istihdamın artırılması hedeflenmiş midir?

BAŞKAN – Sayın Işık, çok hızlıca…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, ben kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Çok hızlıca…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Biraz önce ben dinledim, araştırma yaptırdığınızı ifade ettiniz. Ben de dışarı çıkınca telefon geldi, onun için soruyorum: “Ne zaman sonuçlanabilir?” diyorlar. Bir de, içeriği konusunda bilgi verebilirim diye gelen telefon üzerine sordum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan....

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Hıdır’ın sorusuna öncelikle cevap vereyim:

Değerli arkadaşlar, şüphesiz ki bir ilde üniversite kurulurken o ilin şartları göz önünde bulundurularak kuruluyor. Genellikle şöyle bir beklenti var: Bir yerde hayvancılık varsa, bir yerde tarım varsa, orada ille de bir ziraat fakültesi kuralım gibi bir beklenti var, bu doğru bir beklenti değil. Çünkü şu anda Türkiye’de çok sayıda ziraat fakültesi var ve ziraat fakültelerinden mezun olan çok sayıda ziraat mühendisi, yüksek ziraat mühendisi maalesef istihdam alanı bulamamaktadır, iş bulamamaktadır. Çok sayıda veteriner fakültesi vardır, buradan mezun olan insanlar, sadece kendilerini kamuya bağımlı hissettikleri için, böyle şartlandıkları için iş bulamıyorlar ama biz, bu üniversiteleri kurarken bu planlamayı yapmış durumdayız.

Kısa vadede, çok kısa bir sürede, Sayın Işık, bizim, öğrenci affı gündemimizde değil. Şu anda bir araştırma yapıyoruz, o araştırmanın sonuçları, eğer talip olan kişileri çok haklı çıkarırsa böyle bir şey olabilir. Bunu büsbütün reddediyorum anlamına gelmez, ama şu kısa sürede gündemimizde böyle bir şey yok.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ek Madde 98’i okutuyorum:

Gümüşhane Üniversitesi

EK MADDE 98- Gümüşhane’de Gümüşhane Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan İletişim Fakültesi ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Gümüşhane Mühendislik Fakültesi ile Gümüşhane İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

b) Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Gümüşhane Sağlık Yüksekokulundan,

c) Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Gümüşhane Meslek Yüksekokulu, Şiran Meslek Yüksekokulu, Gümüşhane Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ile Erzincan Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Kelkit Aydın Doğan Meslek Yüksekokulundan,

d) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şinasi Öktem’de.

Buyurun Sayın Öktem. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞİNASİ ÖKTEM (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’mle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde her geçen yıl katlanarak artan talep, üniversite kapılarında yığılmalara neden olmaktadır. Genç nüfusun yoğunluğundan ve yükseköğretim kurumlarımızın yetersizliğinden kaynaklanan bu durum, her yıl milyonlarca gencimizin daha iyi bir gelecek umudunu bir sonraki yıla ertelemesine ya da tamamen yitirmesine yol açmaktadır.

Devlet üniversitelerinin yetersiz kaldığı noktada devreye giren vakıf üniversiteleri ise yüksek maliyetleri nedeniyle sınırlı sayıda gencimize hizmet verebilmektedir. Bu da eğitimde fırsat eşitliğini zedeleyici bir unsur olarak karşımızda durmaktadır. Sosyal devlet ilkesi gereği, bu eşitsizliği ortadan kaldırma görevi de gene devletindir.

Mevcut seksen beş devlet üniversitesinin yükseköğrenim görmek isteyen gençlerimizin talebini karşılayamadığı gerçeği karşısında yeni üniversitelere duyulan ihtiyaç inkâr edilemez bir konumdadır.

İktidarın son altı yılda üniversite açma noktasındaki gayreti gözlerden kaçmıyor. Ancak üniversite kurulacak kentlerin belirlenmesinde etkili olan kıstaslardaki çelişkiler, birçok soru işaretini de bugüne kadar birbirinin içerisinde taşımıştır. İktidarların bu noktada ortaya koyduğu uygulamalar, üniversitelerin büyük iller başta olmak üzere, belirli bölgelerde toplanması yönünde oldu hep. Kuşkusuz bu uygulama birçok soruna neden olmuştur, olmaktadır.

Yeni üniversiteler kurulurken önceliğin ekonomik anlamda hızla gelişen illere tanınması ciddi bir stratejik hataydı. Özellikle ekonomik anlamda gelişmiş illerin öncelik tercih ediliyor olması, sosyoekonomik ve kültürel açıdan bir eşitsizliği de beraberinde getirmekteydi. Yeni üniversiteler kurulurken bölgeler arası dengelerin korunması, hedeflerin bu doğrultuda belirlenmesi gerekiyordu. Üniversitelerin bulundukları kente sağladıkları ekonomik, sosyal ve kültürel katkılar dikkate alındığında üniversite dağılımındaki eşitsizliği ortadan kaldıracak adımların bir an önce atılması zorunluluğu da anlaşılacaktır. Böyle bir uygulamayla, sanayi ve tarım alanları sınırlı kentlerimizin üniversiteler aracılığıyla gelişmesi sağlanabilir. Bu da ülkemizin doğusunda yaşanan ekonomik çıkmazın batıya doğru yol açtığı göçü önleyici bir çözüm olacaktır. Bir başka ifadeyle, ülkemizde bölgeler arasındaki ekonomik dengeyi sağlamak, uçurumu kapatmak için mutlak surette gelişmemiş ve kalkınmamış bölgelere üniversiteler kurulması da bir zorunluluktur.

Doğu Karadeniz Bölgemizde yer alan Gümüşhane ilimiz de istihdam sorunları nedeniyle son otuz yılda büyük kentlere yoğun göç vermiştir. Zengin yer altı kaynaklarına rağmen tarım alanlarının yetersizliği ve sanayinin gelişememesi nedeniyle kaderine terk edilen Gümüşhane’de kurulacak bir üniversite, bölgede yaratacağı canlılık bakımından büyük önem taşımaktadır. Hâlihazırda faaliyet göstermekte olan Karadeniz Teknik Üniversitesi ile Erzincan Üniversitesine bağlı fakülte ve meslek yüksekokullarının kentte yarattığı değişim göz önüne alındığında üniversitenin gerekliliği çok daha iyi anlaşılacaktır.

Son yedi yılda 56 bin göç veren Gümüşhane’nin toplam nüfusu, 2007 adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına göre 130.825’e gerilemiştir. Doğdukları kentte eğitim, iş, yaşama ve gelişme imkânını bulamayan insanların bu temel ihtiyaçlarını bir başka kentte karşılamak istemeleri doğal ve kaçınılmaz bir sonuçtur. Sadece İstanbul’un muhtelif ilçelerinde yaşayan Gümüşhane doğumlu seçmen sayısı ise 76.550’dir. Gümüşhane’nin merkez nüfusu köyleriyle birlikte 130.825, sadece İstanbul’da yaşayan Gümüşhane doğumlu seçmenlerin sayısı da 76.550 kişidir.

Ben, çocuklarını okutabilmek için Gümüşhane’den İstanbul’a göç eden bir ailenin çocuğuyum. Anadolu’nun yoksul illerinin üniversite ihtiyacını, toprağından kopmanın, büyük kentlerin varoşlarında tutunmanın ne demek olduğunu yaşayan, bilen bir insan olarak konuşuyorum.

Son otuz yılda göçe teslim olan Gümüşhane’nin gelişimi için öncelikle nüfusa ihtiyacı vardır, nüfusunu Gümüşhane’de tutmaya ihtiyacı vardır. Bu da ancak yaratılabilecek istihdam ve üniversite ile sağlanabilir. İstatistiki rakamlara baktığımızda oluşan tablo, Gümüşhane’ye neden üniversite kurulması gerektiğini fazlasıyla anlatmaktadır.

Millî gelir bakımından 62’nci sırada, sosyoekonomik gelişmişlik bakımından 71’inci sırada, gayrisafi millî hasıladan aldığı pay bakımından ise 74’üncü sıradadır, yani en fakir, en yoksul 10’uncu il konumundadır.

Gümüşhane Üniversitesinin kente ne katacağını görmek içinse öyle uzaklara gitmeye gerek yok. Sınır komşusu Trabzon’da 1955 yılında kurulan Karadeniz Teknik Üniversitesinde bugün öğrenci sayısı 48 bindir. Ünye’den Artvin’e kadar Doğu Karadeniz’in her ilinde ve ilçesinde fakültesi ve yüksekokulu bulunmaktadır. Bünyesinden üç üniversite doğmuştur. Ordu, Giresun ve Rize’deki üniversiteler, Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı fakülte ve yüksek okulların kentlerinde sağladığı büyümenin sonucu olarak zaman içinde bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu zorunluluğun sonucunda birkaç yıl önce bu üniversiteler de hayata geçirilmiştir. Üniversitelerle birlikte öğrenci sayısında yaşanan artış, bu illerimizdeki ekonomik canlılığı da artırmıştır. Üniversite kentlerinin geçmişleriyle bugünlerini kıyasladığımız zaman, okumak üzere gelen gençlerin yarattığı talep, esnafından inşaat sektörüne kadar pek çok alanda gelişimi de beraberinde getirmiştir. Biraz önce verdiğim Trabzon örneğinde olduğu gibi, küçük bir Anadolu kentinden büyük şehre dönüşen Trabzon için üniversitenin taşıdığı anlam Gümüşhane’nin gelişimi için de tek çaredir.

Bir başka örnek Eskişehir. Bir dünya kenti hâline gelen Eskişehir’in de gelişiminin altında üniversitenin yattığını inkâr etmek olanaklı değildir.

Üniversite, Gümüşhane’ye sadece “üniversite kenti” olma özelliğini katmayacak, aynı zamanda, kentin ihmal edilmiş pek çok kaynağını gün ışığına çıkartarak değerlendirilmesinde de önemli rol oynayacaktır.

Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan kentin sahip olduğu doğal ve tarihî doku âdeta keşfedilmeyi beklemektedir. Gümüşhane’nin aynı zamanda turizm kenti olmasında da üniversitenin etkin rol üstleneceğine inanıyorum. Böylelikle sanayi ve ticarette geri kalan kentte hizmet sektörünün gelişmesi sağlanabilir.

Okuma yazma oranı çok yüksek olan Gümüşhane’de, yükseköğrenimde okuyan 3.217 öğrenciyle toplam öğrenci sayısının il nüfusuna oranı yüzde 21 gibi çok yüksek bir rakamdır. İl genelinde 7 bağımsız anaokulu, 171 ilköğretim millî eğitim uygulama okulu ve iş eğitim merkezi, 6 genel lise, 3 Anadolu lisesi, 2 çok programlı lise, 9 meslek lisesi, 1 fen lisesi ve 1 Anadolu öğretmen lisesi bulunmaktadır. Bu yapıyı taçlandıracak tek eksik ise bir üniversitedir. Böylelikle kentlerinde temel eğitimlerini alan gençlerimiz yükseköğrenimlerini tamamlamak için başka kentlere gitme ihtiyacını artık duymayacaklardır.

Altyapı hazırlıkları açısından da gerek Gümüşhane Belediye Başkanlığımız gerekse de Gümüşhaneli yurttaşlarımız yörenin üniversiteye kavuşturulmasına yönelik gerekli planlamaları ve hazırlıkları yapmışlardır. Gümüşhane Belediye Başkanlığı 1 milyon metrekare alanı imar planında üniversite alanı olarak hazırlamış, ayrıca Özel İdare ve Belediye Başkanlığındaki mevcut tüm arsalarını üniversiteye vermişlerdir. Bu destek ve katkılarından dolayı Gümüşhane halkının tümüne, Belediye Başkanı nezdinde teşekkür etmeyi de bir Gümüşhaneli olarak borç kabul ediyorum.

Bunun yanı sıra, yine, yatılı ilköğretim bölge okuluna ait iki bina ve yirmi dört lojman da üniversiteye verilmiştir.

Görülmektedir ki Gümüşhane Üniversitesi kurulmalıdır. Çünkü Gümüşhane üniversiteye hazırdır, çünkü Gümüşhane üniversiteyi çok eskiden beri hak etmiştir.

Bu vesileyle tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öktem.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.

Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı kanunun 1’inci maddesinde getirilen ek madde 98 hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Bu maddeyle Gümüşhane vilayetine üniversite kuruluyor. Gümüşhane’yle birlikte ayrıca diğer maddelerle de Bartın, Ardahan, Bayburt, Hakkâri, Iğdır, Şırnak, Tunceli ve Yalova vilayetlerine de üniversite kuruluyor. Bütün bu vilayetler ve insanlarımızı tebrik ediyor, hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Gümüşhane’miz Anadolu’muzun en güzel bölgelerinden birisidir. Bugün Gümüşhane ilinde 350 kişilik kız, 700 kişilik erkek öğrenci yurtları bulunmaktadır. Mühendislik fakültesi, iktisadi idari bilimler fakültesi, meslek yüksekokulları, sağlık yüksekokulu gibi eğitim kurumlarını sayabiliriz. Bunların bir kısmı aktiftir, bir kısmı da aktif hâle gelecektir. Yıllardan beri halkın beklentisi olan üniversitenin kurulması büyük bir motivasyon yaratacaktır. Bu motivasyona çok ihtiyacımız vardır. Gümüşhane halkı esnafından çiftçisine, emeklisinden çalışanına kadar ayakta kalma, yaşama mücadelesi veriyor. Şartların çok zor olduğu bu ortamda böyle güzel bir haberle yeni bir umutla, heyecanla karşılaşmaları çok önemlidir.

Sayın milletvekilleri, Gümüşhane halkının güvenini kazanarak üniversite  kurulmasını candan destekleyen, Belediye Başkanlığını yürüten Sayın Mustafa Canlı’nın ilini 21’inci yüzyıla hazırlamasındaki gayretlerinden dolayı tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.

Gümüşhanelilerin üniversite açılmasıyla beraber istekleri olarak öğretim üyesi açığı giderilmesi, kampus alanı içerisindeki sosyal altyapı tesislerinin tamamlanması, öğretim üyeleri için gerekli teşvik tedbirleri alınması, kamu imkânları yanında hayırsever işadamlarından da bu noksanlıkların giderilmesinde destek beklenmektedir. Ayrıca yeni üniversite olarak bünyelerinde fen edebiyat fakültesi kurulmasını da istemektedirler.

Kurulmakta olan üniversitelerle ülkemiz daha sağlıklı, daha çağdaş, daha özgür, daha katılımcı insanların yaşadığı ülke olacaktır. Bu üniversiteyle de Gümüşhane’nin kalkınmasına, gelişmesine çok büyük katkı olacağı da bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, bu üniversitelerin her birinin açılışıyla gençler okuma hakkı kazanırken aynı zamanda eğitim seviyesi yükselecek, terör duracak, insanlar istismar edilmeyecek, çocuklarımız üniversiteli olacaklardır. Ülkemizde yeterli üniversite olmalı, gençlerimizin hepsi okumalı, kendisini en iyi şekilde geliştirmelidir.

Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde 4 binin üzerinde üniversite vardır. Ancak bu ülkede kişi başına gelir 40 bin dolar civarında bir rakam düşmektedir. Nüfus olarak düşünülürse bizim ülkemizde 400 üniversite olmalıdır. Bizim gelirimiz kişi başına, Sayın Başbakanın dediği gibi 9 bin dolar değil ama bizim çocuklarımız da üniversite mezunu olarak iş sahibi olmak istiyorlar. Üniversite kavramı toplumun gelişmesini, güçlenmesini ve bölgesinde ARGE çalışması ve buluşlarıyla gücünü dünyaya ispat etme yerleridir. Bu güç yerleri çok iyi korunmalı, kollanmalı ve gelişmesine destek olunmalıdır.

Geçmişte YÖK ve hükûmetler arasında birçok problemler olmuş, bu önemli kurumumuz çok zarar görmüştür. Hükûmetler bizim dediğimiz olacak diye her türlü dayatmayı ortaya koyarken YÖK de buna karşı eylemler yapmıştır. Ancak yeni bir YÖK Başkanı atanmıştır. Yeni YÖK Başkanına çok önemli görevler düşmektedir. Kurulu toparlamalı ve Türk milletinin beklediği, demokratik, katılımcı, güçlü bir üniversite yapısını oluşturmalıdır. Türk milleti kendisinden çok şeyler bekliyor. Artık ayrımcılık olmamalı, herkes üniversitede okumalı, eğitimlerini tamamlamalıdır. İşte o zaman milletimizin gücünü dünyaya gösterme şansını yakalamış oluruz.

Ayrıca, yüksek lisans ve doktora yapmak isteyen öğrenciler teşvik edilmeli, önleri açılmalıdır. Seksen bir vilayette üniversitelerimiz oluyor, bunlara öğretim üyesi, öğretim görevlisi gerekmektedir. Üniversiteyi teşvik ederek onları bu kurumlara özendirmeliyiz. Bugün öğretim elemanlarımız geçinemiyor, ücretleri çok düşük. Bu konular da gündeme getirilmeli ve çözüm üretmek için çalışmaları da çok süratli yapmalıyız.

Ancak üniversiteleri bitiren gençlerimizi de unutmamak lazımdır. Bugün üniversiteyi bitiren genç çocuklarımızın yüzde 4’ü ve 5’i ancak iş bulabiliyor. Genç işsizler ordusu gün geçtikçe büyüyor. Dış ülkelere giden gençlerimize de, genç beyinlerimize de ayrıca sahip çıkılmalıdır. 21’inci yüzyılda genç nüfusumuza sahip çıkar, onlara aş ve iş temin edebilirsek 21’inci yüzyıl o zaman Türk asrı olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bugün üniversite gençliğinin birçok sorunu vardır. Bunları sıralarsak: Okulu bitirince ne yapacağım korkusuyla işsizlik, barınma ve yurt bulamama, ulaşım, hayat pahalılığı, bursların azlığı ve harçların yüksek olması, kitapların pahalı olması, medikososyal tesislerin yetersizliği, fikirlerin rahatça ifade edilememesi, türban yasağı, okullarını bitirenlerin gelecek kaygısı. Ayrıca bu sorunların yanında, üniversiteyi bitirdikten sonra da eğitim süresince almış oldukları öğrenim ve katkı kredisi paralarının geri ödenmemesi sorunu da artık kangren olmuştur. Bu konuda iki milletvekili arkadaşımla birlikte vermiş olduğum kanun teklifi, sizlerin desteğiyle Genel Kurulun gündemine alınması kararlaştırılmış ve 106 sıra sayısıyla gündemde bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, kredi borçlarının geri ödenmesinde üniversite mezunlarının ciddi olarak sıkıntıları vardır. Bu konuyu ihmal edemeyiz. Artık gizlenemeyecek durumda olan üniversite mezunları işsizlik oranı bu konuya öncelik verilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bunlara kolaylık sağlamak mecburiyetindeyiz. Bu Meclis yakın tarihte SSK ve BAĞKUR prim borçları için kolaylık sağlamıştır. Bu konuda, aynı durumu, bu çocuklarımız için de yapmak mecburiyetinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Ülkemiz artık gençlere yönelik politikaları tespit etmeli ve de buna çözüm üretmelidir. Üniversiteyi her ilde kurmakla çözüm bulmuş olmuyoruz. Bugün ülkemizde on beş-yirmi dört yaş arasında 15 milyon genç bulunuyor. Ülkemiz 12 milyon genç nüfusun yüzde 30’u öğrencidir. Türkiye’de işi olmayan her 100 kişiden 35’i genç, iş arama ümidini yitirenlerin sayısı ise 300 bin civarındadır. Bugün ülkemiz genç nüfusuyla bir fırsat penceresi yakalamış olup, bu pencere kapanmadan harekete geçmek mecburiyetindeyiz. İşte o zaman, lider ülke Türkiye ideali de beraberinde gerçekleşmiş olacaktır.

Gençlik dönemi insan hayatında en verimli en hareketli en ilginç ve en sorunlu geçen zamanı içerir. Bu dönemde insan yoğun bir sorunla karşılaşır. Sosyal, kültürel, ekonomik gücü yetersiz bir gençlik yaşam savaşında çok ama çok büyük sıkıntılarla karşılaşır.

Bundan dolayı iyi bir eğitim ve istihdam politikası diyoruz. Hükûmet çok acil bu konuda çözüm üretmelidir, aksi takdirde gençler gelecekte sosyal ve ekonomik gerginliklerin kaynağı olabilir. Bu da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır. Son yıllarda madde bağımlılığının artması, gençlerin uyuşturucuya yönelmesi, cezaevlerinin gençlerle dolması, terör örgütlerinin gençleri kullanması bunun en açık göstergesidir.

Yakın bir zaman diliminde 12 milyon, çalışma yaşına erişecek genç insanımıza ülkemizin hedeflerini ortaya koymak ve ideallerini gerçekleştirmek durumundayız. İşte, lider ülke Türkiye önce bölgesinde sonra dünyanın her tarafında etkili, belirleyici ve güçlü olur.

Gençliğine her türlü imkânı hazırlamayan ve hür türlü kötü alışkanlıktan korumayan, okulunu bitirdiği zaman iş bulamayan iktidarın zararını yüce Türk milleti çeker.

Kurulan tüm üniversitelerin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı yükseköğretim ve kurulmamış illerdeki üniversitelerin kurulması üzerine değişik arkadaşlarımızın vermiş olduğu teklifi, bizim de il milletvekilleri olarak ve ilimizden yetişmiş olup Türkiye’nin başka yerlerinde milletvekilliği yapan arkadaşlar olarak vermiş olduğumuz ve Hükûmet tasarısı olarak Meclise gelmiş olan tasarı hakkında, özellikle Gümüşhane Üniversitesi hakkında grubumuz adına, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Kentlerin üniversite sahibi olmaları ve üniversel anlamda gençliğini yetiştirmesi, globalleşen ve eğitimin birinci sırada, bilgi teknolojisinin de kaçınılmaz unsur olduğu dünyada yer alabilmesi için, üniversiteye kadar yetiştirmiş olduğu gençlerini üniversitede de yetiştirebilecek altyapı imkânına sahip olması, bugünün dünyasında kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu zorunluluğu ve kurulacak olan, Türkiye’nin seksen bir ilinde var olacak üniversiteleri sayarken, bir kısım geleceğinin planlanması amaçlı konuşuluyor. İlimizde mutlaka geleceğin planlanması amacıyla üniversiteye ihtiyaç varken, Gümüşhane ilinin tarihsel geçmişiyle ve yetişmiş insan kapasitesiyle bugün değil dün, dün değil geçmiş günlerde de üniversiteyi hak etmiş olan bir il olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

1975-76 yılında Erzurum Mareşal Fevzi Çakmak Eğitim Enstitüsüne bağlı olarak eğitimine başlamış, yani otuz beş yıl önce yüksekokulu olan bir kentin, 12 Eylül olaylarıyla beraber ara verilen eğitimi, daha sonra yeniden Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı olarak devam eden eğitimi, bugün, 1 milyon metrekare kapasiteli, şimdi kurulmakta olan üçüncü fakültesiyle üç fakülte ve iki ilçesinde meslek yüksekokulu, il merkezinde meslek yüksekokulu, mevcut öğrencilerin de yurt ihtiyacı olmayan, kapalı alanlarıyla üniversite olmayı hak eden, kent yapısı ve dokusu ile de ilin yüzde 21’ini oluşturan öğrenci kapasitesiyle, demografik yapısında değişim olmadan, ille barış içerisinde yaşayan ve bu üniversite öğrencilerini kendi evlatları olarak kabul ederek yürüyen bir kent, aslında bugün değil, taa cumhuriyet tarihinin ilk yıllarından beri üniversiteyi hak etmiş bir kenttir.

Üniversitesi olmadan, üniversitede birçok öğretim üyesi olan, şu anda mevcut 2 milletvekiliyle de, akademik kariyerlerini en üstte tamamlamış milletvekillerine sahip olan bir kent, sadece bu anlamda değil, kentin dokusundaki yetişmiş edep, adap ve kaliteli bir neslin varlığıyla, bugün Türkiye'de, asayiş olayları içerisinde Türkiye’nin ilk üç şehri içindedir. Gelişmişlik, millî gelirden pay alması ve kalkınmışlığında ülkenin arka sıralarında olmakla beraber, paradoks hâlinde sizlere gelecek olan asayiş olaylarındaki ilk sıralarda oluşu bütün yüce Meclis tarafından kanaatimce tebrik edilmelidir. Ülkelerin sosyoekonomik durumunda pay alma oranı kentlerde düştükçe veya metropol kentlerin varoşlarına gittikçe asayiş olaylarının en üst düzeye çıktığı bir yerde, Gümüşhane bunun tersini Türkiye’ye ispatlamış, en huzurlu yaşanan, misafirperver, oraya gelen yabancı öğrencilere -ki yaklaşık 3.127 öğrenciye- anne babalık yapan bir kenttir. Bu nedenle de sadece coğrafyası, sadece tarihî özellikleri ve sadece bu kalitesiyle değil, her noktasıyla o kent düne kadar, şu ana kadar üniversiteyi hak etmişti. O kente 22 Temmuz seçimlerinden önce Sayın Başbakanımızın kent meydanında vermiş olduğu sözü bu kadar kısa sürede Türkiye Cumhuriyeti Başbakanları içerisinde yerine getirmesinden dolayı, bu konuda Sayın Millî Eğitim Bakanımıza ve kadrolarına ve yine bugüne kadar Gümüşhane’ye üniversite kurulması için Mecliste görev ifa eden milletvekili büyüklerimizin vermiş oldukları ve bugün de yine Gümüşhane Üniversitesi için Gümüşhane milletvekili olarak, olmayarak vermiş oldukları teklifleri dolayısıyla herkese, Gümüşhane’nin yeni doğmuşundan, biraz sonra hayatını sonlandıracak en yaşlısına kadar şükranlarımızı sunmak istiyoruz.

Gümüşhane halkı buna layık olduğunu geçmiş dönemde üniversitesinde sağlamış olduğu başarılarla göstermiştir. Bugün mevcut olan mühendislik fakültesiyle -bölgenin en güzel, en kaliteli mühendisliği- yine Kelkit’te mevcut olan ve Gümüşhane Üniversitesine bağlanacak olan Aydın Doğan Meslek Yüksekokulu bugün Orta Doğu ve Balkanların mezuniyetinde yüzde 60 oranında iş bulma kapasitesine sahip, İngilizce eğitimli meslek yüksekokulu olarak da gururla yerinde bulunmaktadır.

Bu nedenle, sözlerimin sonuna gelirken, Gümüşhane Üniversitesine el kaldıracak olan yüce Meclisteki tüm milletvekili arkadaşlarımızın, Gümüşhane Üniversitesinin kuruluşunda emeği geçen Sayın Başbakanımıza ve diğer kadrolara Gümüşhane halkının şükranlarını sunup Gümüşhane’nin, oraya gelecek tüm gençliğe yapacağı ev sahipliğinde Gümüşhane kimliğinin bir garantisi doğrultusunda hürmet ve saygıyla huzurlarınızdan ayrılıyorum, hayırlı uğurlu olsun bütün şehirlerimize.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Şahıslar adına ilk söz Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik’te…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok efendim.

BAŞKAN – İkinci söz hakkı, Bayburt Milletvekili Sayın Fetani Battal’da.

Buyurun Sayın Battal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FETANİ BATTAL (Bayburt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; böylesine güzel bir akşamda sizleri selamlamaktan büyük bir kıvanç duyuyorum.

Üniversitenin ne anlama geldiğini, biz Bayburt olarak, Gümüşhane olarak çok iyi biliriz. Yıllardır bu hususta arzuladığımız, uğraştığımız ve bu akşam AK Parti Hükûmetinin çok çok önemli adımlarıyla kurduğumuz bu üniversiteleri milletimizle paylaşmaktan büyük bir sevinç duyuyoruz.

Biz, üniversite kurmanın bir kente neler getirebileceğini çok iyi biliyoruz. Bunu yakinen hissettiğimiz için, Bayburtlular olarak, Gümüşhaneliler olarak yıllar önce yollara düştük, uğraştık, çaba sarf ettik, temel attık, bina yaptık. 2005 yılında, ta bugünleri görerek, arzulayarak, özleyerek, Sayın Başbakanımızın başkanlığında bir toplantı düzenledik. Bayburtlu iş adamlarımız orada “Ellerimiz bu iş için açılmıştır.” diye ortaya gönüllerini koydular. Bir iş adamımız Kazım Erdem –buradan kendisine sevgi ve saygılarımı sunuyorum- bir fakülte binası yaptı. Başka bir iş adamımız Mustafa Köseoğlu, başka bir fakülte binası yaptı. Ankara’daki iş adamlarımız, parça parça paraları toplayarak gittiler, rektörlük binasını yaptılar, bitirdiler ve devlet olarak da yüksekokulumuzun binası yapıldı, bitirilmek üzere. Bütün bu çabalara ilaveten Bayburtlular, İstanbul’daki dernekler piyango düzenlediler. Bütün hedefleri, üniversite altyapısına katkı sunmaktı.

Az önce muhalefetten arkadaşlar konuşurken tabela üniversitesinden falan bahsettiler ve bazıları dediler ki: “Falanca üniversitenin rektörü ‘benim üniversitem tabela üniversitesi.’ diye ağlıyor.” Öyle ağlayan bir rektör varsa buradan kendisine ikazda bulunuyorum: Derhâl istifa etsin! Çünkü, tıpkı muhalefet gibi o da millet faktörünü unutmuş demektir. Milletiyle kol kola girerek bu tür adımların nasıl atılabileceğinin ispatını görmek isteyenler Bayburt’a gidebilir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu yıl sezonu itibarıyla Bayburt gibi bir kent kendi imkânlarını maksimum ortaya koyarak 5 bin kişilik, 6 bin kişilik öğrenciyi okutacak altyapıyı yapmış ve bitirmiş olacak. Onun için, Bayburt’a üniversite açmanın, bunu bizlerle paylaşmanın kıvancını yaşayan Sayın Başbakanımıza, Sayın Bakanımıza, onun bürokratlarına ve buna destek veren hepinize canıgönülden teşekkürlerimi sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Bayburt’a üniversite açılması demek -şu an için sadece bir Eğitim Fakültemiz ve bir yüksekokulumuz var- artı, ilaveten İktisadi ve İdari Bilimler Fakültemiz, Mühendislik Fakültemiz, Bayburt Meslek Yüksekokulumuz, Bayburt Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulumuz, Sosyal Bilimler Enstitümüz ve Fen Bilimleri Enstitümüzün hayata geçmesi demektir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gümüşhane’ye gel.

FETANİ BATTAL (Devamla) – Şu kaynaklara baktığımız zaman görüyoruz ki, bu altyapı hayata geçtiği zaman Bayburt Üniversitesinde öğretim görevlisi sayısı tam 2.300 civarında bir sayıya kavuşmuş olacak.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Vekilim, Gümüşhane’ye gel.

FETANİ BATTAL (Devamla) – Bunun ne demek olduğunu biz biliriz. Sadece şu andaki Eğitim Fakültesiyle…

BAŞKAN – Sayın Battal, Gümüşhane Üniversitesi için konuşuyorsunuz. Gümüşhaneliler çok üzülecek.

HASAN KARA (Kilis) – Bayburt, Gümüşhane aynı.

FETANİ BATTAL (Devamla) – Burada şükran duygularımı en sona eylemiştim Sayın Başkanım ama siz madem bu araya girdiniz ben de söyleyeyim. Ben yer sıkıntısından dolayı Bayburt Üniversitesi konuşulurken konuşamadım. Üniversite konusunda, Gümüşhane Üniversitesi konusunda Yahya Doğan Bey’in çok önemli bir komisyon toplantısından dolayı yurt dışında olduğunu biliyorum. Onun Gümüşhane Üniversitesine ne kadar titizlendiğini, ne kadar arzu ettiğini de biliyorum, onun yerine söz almış bulunuyorum ben. (Alkışlar) Onun için, hem Bayburt hem de Gümüşhane Üniversitesi adına konuşmak benim için en büyük zevk. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buradan Bayburt’a demeden Gümüşhane’ye, oradaki dostlarımıza, bütün Gümüşhaneli kardeşlerimize diyorum ki: Üniversiteniz hayırlı olsun. Şuradan, şu milletin kürsüsünden arzu ederdim ki o üniversite de kurulsun, iyi olur ama, ancak, fakat diye bir sürü mazeretler süren muhalefetten milletvekili arkadaşlarımız şöyle ağızlarını doldura doldura deselerdi ki Bayburt’a üniversite helal olsun, helal olsun, üniversiteye Bayburt da sahip oldu diyebilsin. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından “helal olsun” sesleri)

ALİ KUL (Bursa) – Gümüşhane’ye de helal olsun!

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Gümüşhane’ye de helal olsun!

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Hem Bayburt’a hem Gümüşhane’ye helal olsun!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tüm Türkiye’ye helal olsun!

FETANİ BATTAL (Devamla) – Bütün yüreğimle söylüyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Battal, son bir dakikanız.

FETANİ BATTAL (Devamla) - …helal olsun Gümüşhane’ye üniversite.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Tunceli’ye de helal olsun, Yalova’ya da…

FETANİ BATTAL (Devamla) – Tunceli’ye de helal olsun, Ardahan’a da helal olsun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Şırnak, Hakkâri…

FETANİ BATTAL (Devamla) - Şırnak’a da helal olsun, Hakkâri’ye de helal olsun.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Tarsus’u da söyle!

FETANİ BATTAL (Devamla) - Arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Bayburt’un üniversite hayali, bizim için bir kızıl elma gibiydi. Buna bizim ulaşmamız demek, aslında Türkiye'nin de hayaline ulaşması demek. Neden böyle? Çünkü her hükûmet, programına, miting meydanlarına bütün illere üniversite açacağı sözüyle çıkmıyor muydu? Bu bizim AK Parti Hükûmetine, bize nasip olduysa biz bundan dolayı da ayrıyeten Allah’a hamdeder ve şükrederiz. Onun için, üniversite demek, ilim demektir, irfan demektir, gönül demektir. Onun için, üniversitelerimize, oradaki öğrencilerimize ben Türkiye'nin hem çiçek bahçesi hem de lokomotifleri gözüyle bakıyorum. Onlara bakışımız, yarınlara bakışımız demektir. Çünkü üniversite demek, bir milletin lokomotifi… (AK Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Battal.

FETANİ BATTAL (Devamla) – Bir dakika daha Sayın Başkan, bir dakika daha.

BAŞKAN – Mümkün değil.

Teşekkür ederim, sağ olun.

FETANİ BATTAL (Devamla) – Ama bir dakikayı bana çok görmenizi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Verdi, verdi.

BAŞKAN – Bir dakika verdim size ben. Aa tabii. Mümkün değil. Yani herkesin bir dakikası zaten otomatik var.

FETANİ BATTAL (Devamla) – Fark etmedim.

BAŞKAN – Çok heyecanlıydınız.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar) 

Biraz sessiz olursanız birbirimizi duyarız.

Ek madde 99’u okutuyorum:

Hakkari Üniversitesi

EK MADDE 99- Hakkari’de Hakkari Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Hakkari Eğitim Fakültesinden,

b) Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Hakkari Meslek Yüksekokulu, Yüksekova Meslek Yüksekokulu ile Hakkari Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse’ye aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurulacak olan Hakkâri Üniversitesi hakkında görüşlerimi dile getirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz ekonomik olanakları, tarihsel geçmişi, doğal varlıkları, kültürel zenginlikleri ve insan nüfusu ile kıskanılacak bir potansiyele sahiptir. Maalesef bu potansiyel yeterince değerlendirilememiş ve bölgesel gelişmişlik düzeyleri arasında derin farklar doğmuştur.

Devletin ekonomiye müdahale araçları iyi seçilmeli ve bölgesel dengesizliklerin ortadan kaldırılması için en etkin yöntemler kullanılmalıdır. Devletler bazı alanları mutlaka doğrudan destekler. Bu alanların başında ise eğitim gelmektedir. Her ne kadar eğitime devlet desteği tartışılsa da sosyoekonomik, siyasal ve kültürel birçok unsura bağlı olarak devletin eğitime katkısı beklenmektedir. Bu katkı içerisinde yükseköğretim kurumları ayrıcalıklı bir yere sahiptir.

Eğitime yapılan yatırımlar ekonomik yatırımlardan farklılık göstermektedir. Eğitim uzun vadede sonuç alınan bir alandır. Ayrıca eğitim nicel göstergelere dayalı olarak değerlendirilmeyecek bir alandır.

Toplumun tüm kesimleri eğitimin yararlarını uzun vadede de olsa mutlaka görür ve gelişmişlik düzeyleri içerisinde eğitimin ne derece önemli olduğunu hisseder. Bu nedenler eğitimin başlıca yatırım alanı olması için gerekçedir ve Hükûmet genel bütçeden eğitime ayırdığı payı artırmalıdır.

Değerli üyeler, Türkiye topraklarının yaklaşık yüzde 1,2’sini kaplayan Hakkâri ilimiz tarih öncesi çağlardan beri yerleşim yeri olmuştur. Hakkâri’ye bağlı olarak merkezle birlikte Yüksekova, Şemdinli, Çukurca ilçeleri bulunmaktadır.

İlin elverişsiz coğrafi yapısı nedeniyle kullanılan arazi miktarı oldukça azdır. Engebeli ve dağlık alanı ilin ekonomisini de doğrudan etkilemektedir. Tarım, sanayi ve hizmet sektörü göstergelerinde genellikle Türkiye ortalamasının altında olan Hakkâri ilimizin sosyal göstergeleri de maalesef bu olumsuz yapıyı desteklemektedir.

İlin en önemli ekonomik faaliyeti olan sınır ticaretinin Irak Savaşı olunca olumsuz gidişi hızlanmıştır. Bu durum ilden göçün giderek artmasına neden olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Hakkâri güvenlik nedeniyle çok zor günler yaşamış, olağanüstü hâl yönetiminin birçok olumsuzluğunu hâlâ atlatamamıştır. 1984-1998 yılları arasında terör nedeniyle daha iyi yaşam koşulları arayışları, GAP kapsamındaki geniş ölçekli kalkınma projeleri ve doğal afetler gibi diğer nedenlerle çok sayıda köy ve mezra boşalmıştır. Türkiye içinde yer değiştirmiş olan nüfusa yönelik olarak 1994 yılında geliştirilen Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi maalesef istenen sonuca ulaşmamıştır. Proje kapsamında yer alan on dört ilden biri olan Hakkâri’de Köye Dönüş Projesi etkili olamamıştır. 27 Temmuz 2007 tarihinde yürürlüğe giren Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un uygulamaya konulmasıyla köylerini terk etmek zorunda kalmış olan vatandaşlarımızın sıkıntılarının giderilmesine yönelik olarak yeni bir adım atılmamıştır. Ancak on binlerce dosya çözülmeyi beklemeye devam ediyor. Temennimiz, bu bekleyişin daha uzun süreli olmamasıdır. Hakkârili yurttaşlarımız bu konuda acilen çözüm beklemektedirler.

Sayın milletvekilleri, bu ilimizde sağlıktan eğitime, tarımdan sanayiye kadar hemen her alanda sorunlar baş göstermektedir. Hakkârili yurttaşlarımız kendilerini sahipsiz hissediyorlar, Hakkâri’nin unutulduğunu ve il için de daha çok şey yapılması gerektiğini ifade ediyorlar. İlimizden sürekli telefon alıyorum, insanlarımızın dertlerini dinlemeye çalışıyorum. Hakkârililerin isteklerini size şöyle özetleyebilirim: Üvey evlat muamelesi görmek istemiyorlar. Hakkâri Üniversitesi için yasa teklifi hazırlarken tüm bu şartları göz önünde bulundurmaya çalıştım. İlimiz yükseköğretim anlamında fazla olanağa sahip değil. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı olarak eğitim öğretime devam eden Hakkâri Meslek Yüksekokulu bulunmaktadır. Aynı zamanda olanaksızlıklar nedeniyle faaliyette bulunmayan Yüksekova Meslek Yüksekokulu da Hakkâri sınırları içerisindedir.

Hakkâri’ye yapılacak olan bir üniversite kentin ekonomik olanakları daha iyi olanaklara kavuşmasıyla birlikte sosyal anlamda atılımlar sağlanmasının ilk uygulaması olacaktır. Hakkâri Üniversitesinin sosyal anlamda oynayacağı rolü üzerinde önemle durmakta yarar olacaktır. Hakkâri’ye başka illerden gelen öğrenciler ile Hakkârili öğrencilerin bir arada yaşaması kültürel kaynaşmanın da doğmasına neden olacaktır. Sosyal barışın pekişmesinde üniversitenin yapacağı katkı düşünülenden de daha büyük olacaktır. Barışın, kültürel dayanışmanın ve huzurun olduğu yerde ekonomi de yoluna girer, kalkınma da sağlanır. Bu nedenle, Hakkâri’ye kurulacak olan üniversitenin ayrı bir anlamı olacaktır.

Değerli üyeler, üniversiteler yeni alışkanlıkların ve yeni açılımların peşinden geleceği birer kurumdur. Kentleşmenin önünü açacak olan kurumlardan biridir üniversiteler. Şehir yaşantısının her türlü olanakları üniversite sayesinde artırılabilir. Hakkâri’ye açılan bir üniversitenin yararları elbette bunlarla sınırlı değildir.

Sayın milletvekilleri, Hakkâri’ye kurulacak olan bir üniversite sayesinde yurttaşlarımız bu ülkenin her türlü mutluluğunu paylaşacaklardır, her türlü mihnetine ortak olmak, diğer etnik kesimlerle eşitlik içerisinde, kardeşçe yaşamak ve demokrasi, özgürlük haklarından alabildiğince yararlanma fırsatını bulacaklardır. Dolayısıyla, değişik kültürlere tabi olan öğrencilerimizin burada okuması… Bunlar kaynaşacak, bütünleşecek ve ülkenin sosyal demokrasisine büyük katkıları olacaktır.

Sayın milletvekilleri, üniversitenin daha etkin olarak ilin yaşamına girebilmesi için iktidar, tarım, sanayi ya da hizmet sektörlerine dönük yatırımlar yapmalı, ayrıca çeşitli yöntemlerle özel yatırımlara kolaylıklar da sağlamalıdır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak için Hakkâri’ye kurulacak olan bir üniversite önemli işlevler ve sorumluluklar yüklenecektir.

Bu ilimize kurulacak olan üniversitenin Hakkârililere ve ülkemize hayırlı olmasını diler, sözlerime son verirken bu duygu ve düşüncelerle hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir.

Buyurun Sayın Özdemir.

MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının Hakkâri ilimizde bir üniversite kurulması ve bu üniversitenin hangi fakülte, yüksekokul ve enstitülerden oluştuğuna dair Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu’na eklenecek ek madde 99 üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hakkâri ilimiz, yüksek ve görkemli dağları, binlerce yıllık buzulları, yayla ve platolarıyla, derinden akan Zap Suyu ve coşkun sularıyla, ceviz ve ballarıyla, yöresel kilimleriyle, misafirperver insanlarıyla, geçmişte pek çok uygarlığın ilgi odağı olmuş serhat bir ilimizdir.

Hakkâri ilimizin yüz ölçümü 7.121 kilometrekaredir. Merkez, Yüksekova, Şemdinli ve Çukurca olmak üzere dört ilçesi bulunmaktadır. Adrese dayalı son nüfus sayımına göre 246.469 nüfusu bulunmaktadır. Hakkâri ilimizde çalışan kişi sayısı 76.872 olup bunun yüzde 52’si tarımla uğraşmaktadır. İşsizlik oranı yüzde 11,8’dir. Okul öncesi öğrenciler de dâhil olmak üzere öğrenci sayısı 68.681’dir. Elverişsiz coğrafi yapısı nedeniyle kullanılabilir arazi alanının az olması büyük çoğunluğu tarımla uğraşan il halkının düşük gelirli olmasına yol açmakta ve bu durum da ilin ekonomisini son derece olumsuz etkilemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçim kaynağının başında gelen hayvancılık bölgede yoğun olarak yaşanan PKK terörü nedeniyle, sınır ticareti ise Irak Savaşı nedeniyle darbe yemiştir. Sağlık ve eğitim alanında da çok ciddi yetersizlikler vardır. İşsizlik çok yüksek düzeylerdedir. Kişi başına düşen millî gelir seviyesi diğer illerimizin çok çok altındadır. Bu durum ilden göç edenlerin sayısının giderek artmasına neden olmuş, Hakkâri ilimiz başta İstanbul, Adana, Mersin, Gaziantep, İzmit gibi metropol şehirlerimize yoğun bir şekilde göç vermeye devam etmektedir.

Tarım, sanayi ve hizmet sektörü göstergesinde Türkiye ortalamasının altında olan Hakkâri ilimiz sosyal göstergeleri de maalesef bu olumsuz yapıyı desteklemektedir. Terörün, işsizliğin, yoksulluğun ve eğitimsizliğin kuşattığı kent, desteklenir ve sorunlarına çözüm üretilirse ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişimine katkıda bulunabilecek potansiyele sahiptir.

Hakkâri’nin coğrafi durumu nedeniyle yaşamakta olduğu sosyal ve ekonomik sorunlardan kurtulabilmesi, bölgesel ekonomik kaynakları daha verimli kullanabilmesi, ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücüne sahip olabilmesi için üniversiteye ihtiyaç vardır. Hakkâri Üniversitesinin kurulmasıyla birlikte bölge halkının yıllardır ihtiyaç duyduğu kültürel ve sosyal gelişim sağlanacak, tarım, hayvancılık ve özellikle zengin maden yatakları bilimsel olarak işlenebilecek, ilim ve ülkemizin ekonomisine de büyük katkı sağlayacaktır. Ayrıca, büyük illerimize devam eden göç önlenecektir. Türkiye'nin çeşitli illerinden kente gelecek üniversite öğrencileriyle birlikte kentin sosyal hayatı değişecek, başta kültür ve sanat merkezleri olmak üzere yeni projelerin yaşama geçirilmesi mümkün olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim düzeyi yüksek, mesleki olarak yetiştirilmiş kalifiye insanların, ülke kaynaklarının daha etkili ve bilinçli şekilde değerlendirilmesini sağladıkları bilinen bir gerçektir. Asıl olan insanların temel kapasite ve yetenekleri doğrultusunda her yerde ve her düzeyde eşit eğitim imkânına sahip olmasıdır.

21’inci yüzyılın bilgiyi üreten ve etkin kullanan saygın ülkeleri arasında yer alabilmemiz özellikle yükseköğretimde nicelik ve nitelik açısından başlayacağımız başarıyla mümkün olacaktır. Anayasa’mızın 130’uncu maddesi, üniversitelerin kanunla kurulmasını ve ülke genelinde dengeli bir şekilde dağılımının sağlanmasını öngörmektedir. Çağdaş eğitim ve öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde ülkemizin ve milletimizin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile çeşitli düzeyde eğitim öğretim, bilimsel araştırmalar yapmak, ülke ve insanlığa hizmet etmek üzere kamu tüzel kişiliği bulunan ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler kurmak devletimizin anayasal görevidir.

Yukarıda ifade ettiğim nedenlerden dolayı Hakkâri ilimize üniversite kurulması son derece önemlidir. Çünkü Hakkâri ilimiz ülkemizin en uç serhat ilidir. PKK terör örgütünün bölge halkına yaptığı “Devlet bu bölgeye yatırım yapmıyor.” şeklinde olumsuz propagandayı da büyük ölçüde bu üniversite önlemiş olacaktır.

Sözlerime son verirken Hakkâri ilimizin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısına büyük katkılar sağlayacağını düşündüğümüz bu kanun tasarısına Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu oy vereceğimizi bildirir, Hakkâri ile birlikte dokuz ilimizde kurulacak olan devlet üniversitelerinin ve iki vakıf üniversitesinin üniversite kurulacak illerimize ve ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Abdulmuttalip Özbek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Özbek.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ek 99’uncu maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken benden önceki Değerli Hatip arkadaşım Hakkâri’nin sahipsiz olduğunu, üvey evlat muamelesi gördüğünü belirttiler. Tabii ki ben asla buna katılmıyorum. Hakkâri asla sahipsiz değildir Sayın Vekilim.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sahipsiz değil, sahipsiz değil, DTP var.

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Hakkâri üvey evlat muamelesi görmemektedir. Köy tazminatları hızla ödenmektedir. Daha geçen hafta Hükûmetimiz tarafından 22 trilyon para Valiliğin hesabına geçmiştir. Bunu isterseniz sorabilirsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Durum iyi Hakkâri’de yani.

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Bütün bölgeye gönderiliyor ama ben sadece Hakkâri ile ilgilendiğim için bir hafta önce valiliğin hesabına 22 trilyon aktarılmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hakkârililerin durumu iyi yani!

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Hakkârililer çok eziyet çekti, bunun da karşılığını alıyorlar efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Eziyet çektiği için karşılığını alıyor!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Parayı nereden yolluyorlar?

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Köy tazminatlarından efendim. Köylerinden göç etmek zorunda kalan insanların köy tazminatlarının ödenmesi için bu paraların kendi hesaplarına yatırıldığını valilikten sorabilirsiniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) –  Sanki cebinizden çıkmış gibi anlatıyorsunuz.

ABDULMUTTALİP ÖZBEK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, bir milletin geri kalmışlığı veya gelişmişliği o milletin uygulamakta olduğu eğitim sistemiyle doğru orantılıdır. Bir milletin, bir devletin ekonomik ve sosyal anlamda kalkınması, gelişmesi, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi ancak eğitimle mümkündür. Eğitim düzeyi yüksek, mesleki olarak geliştirilmiş kalifiye insanlar, ülke kaynaklarının daha etkili ve bilinçli bir şekilde değerlendirilmesini sağlar. Asıl olan, insanların temel kapasite ve yetenekleri doğrultusunda her yerde ve her düzeyde eşit eğitim imkânlarına sahip olmasıdır. Bu nedenle Hakkârili gençlerin sosyal hayata katılması, dünyaya entegre olmasının tek yolu üniversite eğitimidir. Ayrıca, Hakkârili gençlerin kendi illerinde okuyabilecekleri bir üniversite özlemi nesillerdir devam etmektedir.

Bu bölgenin geleceğine yapılacak en önemli yatırım ve hayırlı yatırım üniversite yapılması ve eğitim yatırımıdır. Bölgemize yaptığı bütün yatırımlarından dolayı Sayın Millî Eğitim Bakanımıza, değerli bürokratlarına şahsım ve Hakkârililer adına teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, üniversite, girdiği ile sadece eğitimi getirmez, o ilin sosyal, kültürel, ekonomik gelişimi yanında evrensel bir bakış açısı da getirir. Hakkâri Üniversitesi, Hakkârililer için coğrafi zorlukları, yüksek dağları aşıp dünyaya bağlanma kapısı olacaktır. Yıllardır kâğıt üzerinde kurulu bulunan Hakkâri Eğitim Fakültesi, Yüksekova Meslek Yüksekokulu Van Yüzüncü Yıl Üniversitesine bağlı olarak kurulmuş, yasal süreç tamamlanmasına ve Hakkâri Eğitim Fakültesinin dekanı atanmasına rağmen kadro tahsisi yapılmadığı için fakülte ve yüksekokul öğretimi açılamamıştır.

Hakkâri Üniversitesinin kurulmasıyla birlikte, bölge halkının yıllardır ihtiyaç duyduğu kültürel, sosyal gelişiminin de sağlanmasının yanında, tarım, hayvancılık ve özellikle zengin maden kaynaklarının bilimsel olarak işletilmesi, ilimizin ve ülkemizin ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır.

Nüfusu, coğrafik şartları, yaşamakta olduğu ekonomik ve sosyal sorunları dikkate alındığında Hakkâri’de üniversite kurulması büyük önem arz etmektedir.

Bu kanun teklifiyle, Hakkâri ilinde, Eğitim Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Sağlık Meslek Yüksekokulu, Şemdinli Meslek Yüksekokulu, Yüksekova Meslek Yüksekokulundan oluşan Hakkâri Üniversitesi kurulması öngörülmüştür.

Günümüzde toplumların en etkili sosyal, kültürel iletişim merkezleri üniversitelerdir. Birçok alanda geri kalmış illerimize üniversite kurulmasının kalkınmada ve kültürel gelişimde çok fayda sağlayacağı açıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar gelen bütün iktidarlardan Hakkârililerin bir üniversite talebi olmuştur. Her ile bir üniversite parolasıyla yola çıkan AK Parti Hükûmeti, Hakkârililerin bu talebini duymuş ve haklı bulmuştur. Hakkâri Milletvekili olarak bütün Hakkârili hemşerilerim adına Hükûmetimize teşekkür ediyorum.

Bu kararla, Hakkâri’de bir üniversite kurulmasıyla beraber, Hakkârililerin eğitim, kültür ve sosyal hayatı yeniden canlandırılacak ve gençlerimizin önü açılacaktır. Öyle inanıyorum ki bu üniversitenin kurulmasıyla, ülkemizin diğer illerinden üniversitemize gelecek olan öğrencilerin bir arada bulunmaları, eğitim görmeleri, bölgemizde barışın, kardeşliğin ve hoşgörünün çimentosu olacaktır.

Üniversitemizin Hakkâri’ye hayırlı olmasını diliyor, bu üniversitenin kurulmasında, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, iktidarıyla, muhalefetiyle, bürokratıyla emeği geçen herkese teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özbek.

Şahısları adına ilk söz Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani’ye aittir.

Buyurun Sayın Geylani. (DTP sıralarından alkışlar)

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Hakkâri ilimize de bir üniversitenin kurulacak olmasından mutluluk duyduğumu belirtmek isterim. Ne var ki her şeyden önce ve her bakıma geri bırakılmış Hakkâri ilimizin bir üniversiteden önce, öncelikli devasa sorunları bulunmaktadır.

İl ve ilçelere bağlı köylerin tümüne yakınının yakılıp yıkılmasıyla vatandaşlarımız, bütün üretim ilişkilerinden koparılmış, göçe zorlanmış ve kaynağı olmayan tüketim toplumu konumuna getirilmiştir.

Hakkâri ilinin tek geçim kaynağı ilkel tarım, hayvancılık, arıcılık olmasına karşın, bu kıt olanaklar da sıfırlanmıştır. İran ve Irak’la yapılan oldukça küçük ölçekli sınır ticareti de devletin keyfî ve iktidarın siyasi tutumu nedeniyle yapılmaz duruma gelmiştir.

Değerli üyeler, eğitim sisteminin yapısal sorunları köklü ve kalıcı projelerle çözüm bulmazsa bu denli yasal düzenlemelerin içi boş kalacağı kaygısını taşıyoruz. Çünkü bugün var olan üniversitelerde bile idari yapılanma, kadro açığı, mali kaynak, can güvenliği, kredi, burs, sağlık, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğü, baş örtüsü sorunu gibi önemli konular çözüm beklemektedir.

Bozuk sistemin yansıması sonucunda, Hakkâri ilimiz, eğitim olanaklarından en az yararlanan, bu nedenle üniversite giriş sınavlarında da ne yazık ki başarı oranı oldukça düşük olan -başta gelen- ilimizdir. Zira Hakkâri’nin ilk ve ortaöğretim okulları, altyapı, öğretim kadrosu, mali kaynak, araç ve gereç noktasında ifade edilmeyecek derecede ihmal edilmiştir. Bu nedenlerle, liseyi bitiren öğrencilerimiz de sıfır maddi olanaklarla özel dershanelerin insafına terk edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ilde son yaşanan talihsiz olaylarda da açığa çıktığı gibi, dershane öğrencileri de güvenlik güçlerinin biber gazıyla zehirlenmekte, coplanmakta, gözaltı ve tutuklamalardan kurtulamamaktadırlar. Üniversite bitiren az sayıdaki gençlerimiz de ne yazık ki iş bulamamaktadırlar. Onun için, üniversitelerin çokluğundan ve yenilerinin eklenmesinden önce eşit olanaklar dâhilinde eğitim sisteminin çağcıl sorunlarıyla birlikte istihdam probleminin de çözülmesi kaçınılmazdır.

Bakınız, Türkiye’de bugün otuzu aşkın hukuk fakültesi ve mezunlarının iş arama durumu ortadayken hâlen savcı ve hâkim açığının bulunması, bazı davaların ancak bir yıla yakın sürede açılıyor olması ve tutuklulara da yılda iki üç kez duruşma gününün verilebilmesi ayrı bir çelişki değil midir? Hükûmet bunu nasıl açıklayabilir!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özünde, eğitim hadisesinin temelinde yatan neden demokrasi, eşitlik, toplumsal barış gerçeğidir. Demokrasiyi uygulayan ve demokrasiye geçiş iradesi gösteren ülkelerde, farklı kültürlere sahip toplulukların dillerini özgürce kullanma, ana dilde eğitim ve kültürlerini geliştirme hakları sağlanmıştır. Artık çağımızda ana dil eğitimi yükümlülük olmaktan çıkmış bir vazgeçilmezlik olmuştur. Uluslaşmış hiçbir halk topluluğu homojen ve tek kültürlü değildir. Bu nedenle, çok kültürlü toplum dil, din, etnik köken ve ulusal kültür bakımından farklı toplulukların bir arada yaşadıkları yapıdır ve bu yapının ortak mirasıdır. Her ülke kendi toplumsal dokusu, siyasi rejimi ve uygar dünyadaki konumu gereği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAMİT GEYLANİ (Devamla) - …belirlediği yöntemlerle dil farklılığını ve buna yönelik eğitim sorununu çözmüştür. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı demokrasilerinde vazgeçilmeyen yöntem, çok kültürlülüğün eşit haklar temelinde çözülmesi olmuştur. Türkiye'nin de imzalamış ve uymak zorunda olduğu, çok kültürlülük ve ana dil sorununu çözüme kavuşturan uluslararası temel belgeler bulunmaktadır. Öncelikle, Türkiye'nin de bu belgeleri içselleştirmesi ve uygulaması iradesini göstermesi gerekiyor, çağcıl, bilimsel eğitimi açacak tek anahtarın da bu olduğunu düşünüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekiller; bu anahtarın daha fazla paslanmaması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.

Şahıslar adına ikinci söz, Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak’a ait.

Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize en derin saygılarımı sunarak konuşmama başlamak istiyorum.

Kıymetli arkadaşlar, üniversal eğitim, zihinsel alanda, düşünce alanında, teknoloji alanında aydınlanmanın kaynağıdır. Ülkemiz için böyle bir kanun, önemli bir kanun, gönül ister ki bir parti taassubunu, bir parti düşüncesini öne almadan, burada bütün grupların mutabakatıyla, bir uzlaşı içerisinde, karşılıklı sevgi, saygı ve ihtiyaçları en iyi şekilde tespit eder şekilde çıkmalıdır ve böyle başlamıştır. Ama kürsüye gelen arkadaşlarımız -iktidar olabilirler, iktidar grubunun temsilcileri olabilirler- ülke kaynaklarını ve ihtiyaçları doğru algılayarak, doğru tespit ederek ve konunun nezaketini anlamış, kavramış bir izah tarzında bulunmazlarsa bu işin doğru tarafını görmemiş oluruz. O zaman, başka şeyler konuşulur, denilir ki “Ey, kıymetli arkadaşlar, biz üniversiteye karşı değiliz…” Hakkâri -en basitinden- ülkemizin en ücra köşesinde, üniversiteyi hak etmiş, aydınlanmayı hak etmiş bir ilimizdir. Üniversiteler, aydınlanma açısından, oralara öğretim üyelerimizin, bilim insanlarımızın gitmesi, aydınlanmayı sağlaması, öğrencilerimizin gitmesi, yörenin aydınlanması, aynı zamanda öğrencilerimizin ekonomik katkılarının ve toplumla iç içe üniversite öğrencisinin olmasının toplumun gelişmesine katkılarının inkâr edilemeyeceği gerçeği çerçevesinden ihtiyaç olan bir konudur. Ama bu, bir parti taassubu içerisinde, buradan birtakım teşekkürlerle geçiştirilmeye çalışıldığında ben derim ki “Ey, arkadaşlar, oraya üniversiteyi kuruyoruz ama bu üniversiteyi kurarken, öğrencilerin kalacağı yurt ne alemde? Gidecek öğretim üyelerinin oradaki sosyal hayatı nasıl temin edilecek, ne olacak?” ve derim ki “Seçimlerden önce fakir fukaraya dağıtılan kömürün daha 110 trilyon lira parasını ödemeden bu üniversiteleri kaç yıl içerisinde tamamlayacaksınız? Buradaki insanların umutlarını istismar etmiyor musunuz?” ve o zaman particilik yapılmaya başlandığında, burada karar yeter sayısı isterim, toplantı yeter sayısı isterim, başka şeyler istemeye başlarım.

Dolayısıyla, buraya çıkan arkadaşlarımız şu saygıyı ve karşılıklı nezaketi göstermeliler. Ülkenin gerçekten ihtiyacı olan, mutabakat içinde olan konularda bütün muhalefet grubu, hatta bağımsız arkadaşlarımız dâhil, bunlara muhalefet etmeden iyi dilek ve temenniler içerisinde katkıda bulunmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla, ben Hakkâri’ye ve diğer bütün şehirlerimize ülkemizin aydınlanması yolunda katkı sağlayacağına inanıyorum ve bu üniversitelerin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Çıkan iktidar grubundaki arkadaşlarımızın teşekkür ederken, hiç olmazsa, bu kanuna katkı veren, imza koyan ve olumlu görüş beyan eden bütün arkadaşlarımıza da teşekkür etmelerinin bir nezaket, hatta hatta, memleketin ihtiyacı olan konularda birlik görüşünün tesis edilmesi açısından önemli olacağı kanaatini taşıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, hayırlı uğurlu olsun.

Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ek madde 100’ü okutuyorum:

Iğdır Üniversitesi

EK MADDE 100- Iğdır’da Iğdır Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan İlahiyat Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ile Kafkas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Iğdır Ziraat Fakültesinden,

b) Kafkas Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Iğdır Meslek Yüksekokulu ile Iğdır Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ile Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

                       

 

Kapanma Saati: 22.06

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.20

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi, ek madde 100’de gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’te.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Iğdır’a “Iğdır” adlı üniversite kurulması için vermiş olduğum kanun teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Iğdır’a ilahiyat fakültesi, mühendislik fakültesi, Iğdır ziraat fakültesi kuruluyor. Bunun yanı sıra ayrıca Iğdır meslek yüksekokulu, Iğdır sağlık hizmetleri meslek yüksekokulu, fen bilimleri, sosyal bilimler, sağlık bilimleri enstitüsünden oluşmaktadır.

Iğdır, İran, Azerbaycan yani Nahcivan’a ve Ermenistan’a komşu küçük bir ilimizdir. Bu ilimizin Merkez dâhil dört tane ilçesi vardır, Tuzluca, Aralık, Karakoyunlu. İlimizde, coğrafi yapı olarak, ovaları geniş olduğu için çok kaliteli kayısımız vardır. Iğdır kayısısı hakikaten Malatya kayısısını üçe katlar diyebilirim, Malatyalılar alınmasın ama ciddi diyorum. Sayın Iğdır milletvekilimiz de burada. Hakikaten Iğdır kayısısını da yemenizi tavsiye ediyorum.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Getirirsen yeriz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Ama getirmeniz lazım.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Bir kalitesine bakalım.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Tabii getireceğim, derhâl.

Şimdi, Iğdırlı hemşehrililerim beni duyuyor, hemen Iğdır’dan kayısı çıkar çıkmaz Iğdır milletvekillerimiz -eski milletvekillerimiz, yeni milletvekillerimiz- gönderecek merak etmeyin. Büyük Millet Meclisine Malatya’nın kayısısını da getireceğiz. Yarış yapacağız kayısılarımızla tamam mı Hanımefendi?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Öncelikle dünyanın yüzde 80’ini karşılayan Malatya’dır.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet, bizim sayımız azdır ama kalitemiz çok iyidir.

MUHARREM İNCE (Yalova) – İkisini de görelim, bir komisyon kuralım.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Tabii, olabilir.

Değerli arkadaşlar, Iğdır Ovası çok verimli bir ova ama Iğdır’da göç olması, işsizliğin had safhaya çıkması, Iğdır’ın yoksullaşması, Iğdır’ı hakikaten çok zor durumda bıraktı. Bizim Iğdır’ın Ağrı Dağı’na bir tarafının yansıması, hatta Ağrı Dağı’nın belli bölümünün Iğdır sınırları içinde olması ayrıca bir turizm alanı önemi taşımaktadır.

Şimdi, Iğdır’da üniversite kurulması ve özellikle Ermenistan bölgesine sınır ilimiz olan Iğdır ve Nahcivan’a sınır olan Iğdır’ımızın güçlendirilmesi, göçün önlenmesi ve Iğdır’ın gelişmesi için üniversite hakikaten zaruri bir hâle gelmiştir. Ben, üniversite kurulması için geçen dönem Iğdır Milletvekilimiz Sayın Yücel Artantaş’a çok teşekkür ediyorum, kanun teklifi vermişti Iğdır’a üniversite kurulması için ama ben bugün ona vekâleten burada Iğdırlılara sesleniyorum. Ayrıca, geçen dönem yine Profesör Doktor Dursun Akdemir arkadaşımız kanun teklifi vermişti, ona da teşekkür ediyorum. Daha önce de milletvekillerimiz kanun teklifi vermişti. Şimdi de Ali Bey kanun teklifi vermişti, Ali Bey’e de çok teşekkür ediyorum.

Hep beraber, bir bütün olarak, Iğdır’a kurulacak üniversite, doğunun en ücra köşesinde, Türkiye’de ilk güneş doğduğu yer olan Iğdır’ımızın gelişmesine vesile olacaktır. Bu nedenle, Hükûmetimize ve Sayın Bakanlığımıza teşekkür ediyorum. Burada, ancak ziraat fakültesinin kurulması ve bazı yerlerin kaydırılması olayları vardır. Üniversitenin kurulmasıyla beraber, Iğdır’da bir an evvel üniversite kurulması ve Iğdır’ın gelişmesini sağlamamız lazım.

Ayrıca, geçen dönem burada milletvekilliği yapan Yücel Artantaş ve diğer arkadaşlarımız Iğdır’ın kalkınmasıyla ilgili çeşitli kanun teklifleri ve soru önergeleri verdiler ve buradan da, ben buraya gelmeden önce konuştum, Iğdır halkının kendilerine selamları var. Biz, bir bütün olarak bugün Büyük Millet Meclisi, serhat Iğdır’ımıza, serhat Ardahan’ımıza, Hakkâri, Şırnak, Bayburt, Gümüşhane ve Tunceli gibi illerimize de üniversite kurulması hepimizin sevincidir.

Üniversite, evet, belki ilk etapta “Tabela üniversitesi mi olacak, nasıl olacak?” denebilir, ama arkadaşlar, bu bir ilk adımdır. Yıllarca düşman işgali altında kalmış Iğdır, Kars, Ardahan, o bölge, inanın kırk üç yıl işgal altında kalmasına rağmen, hiçbir zaman ana vatandan kopmamış, devamlı ana vatanda kalmış; Iğdır’da yaşayan insanlar, vatanımıza, milletimize, bayrağımıza, devletimize bağlı kalmışlardır. Böyle bir topluma hizmet etmek de bana göre en büyük hizmettir, en büyük ibadettir. O anlamda, Iğdır’ımızın gelişmesi ve kalkınması için üniversitelerin yerlerinin kamulaştırılıp, binalarının kurulması ve bir an evvel Iğdır’a hizmet etmesi ve Iğdır’a öğrencilerin gitmesi şarttır. Ama, onun yanı sıra, yetmiyor, devletin oraya altyapı götürmesi lazım, yurt götürmesi lazım, lojman götürmesi lazım. Lojman ve yurt Doğu Anadolu’da zaruridir arkadaşlar. O bakımdan bunu esirgemeyelim, Sayın Bakanımızdan da rica ediyorum, Iğdır’a, Ardahan’a, Hakkâri’ye, Şırnak’a, Tunceli’ye ve diğer illerimize kurulurken, mutlak surette devlet tarafından yurtlar yapılması lazım, tarikatlar tarafından değil. Tarikatların yurduna karşı devletin yurdu olması lazım değerli arkadaşlar.

Şimdi, biraz önce Ardahan Milletvekili değerli arkadaşım burada konuşurken dedi ki: “Ben o dönem Ardahan’a üniversite kurulması için kanun teklifi verdim.” Ben de tutanakları çıkarttırdım. Arkadaşımız, Ardahan’a üniversite kurulmasıyla ilgili kanun teklifi vermemiş. 23 Ocak 2001 tarihinde, Ardahan’a zootekni, dericilik meslek yüksekokulu kurulması için bir kanun teklifi vermiş, bir de 31 Ağustos 1999’da Erzincan’a üniversite kurulması için imza atmış yirmi sekizinci sırada. Yani Ardahan’a üniversite kurulması için kanun teklifi vermemiş. Bir milletvekilinin bu kürsüde konuşurken daha dikkatli konuşmasını tavsiye ediyorum, yoksa böyle belgeyi getirir önüne koyarlar.

İkincisi, ben ve sizler, hepimiz, vatandaşımızla, halkımızla bütünleşmek için, buradaki konuşmalarımızı, çalışmalarımızı bildirmek için mesaj geçiyoruz, bilgilendiriyoruz. İnsanlar dinliyor, milletvekili ne yapıyor, ne ediyor… Bu da benim doğal hakkım, bundan niye rahatsız oluyoruz arkadaşlar? Hepimiz siyaset yapıyoruz, hepimiz hizmet yapıyoruz. Ben altı yıldır milletvekiliyim, üç defa kanun teklifi vermişim, üçü de reddolmuş, dördüncüsünü de Hükûmet getirmiş, teşekkür ediyorum Sayın Başbakana da Hükûmete de. Bundan güzel bir şey var mı? İşte bu, mesele burada. Türkiye’nin bütünlüğü, birliği, beraberliği, kalkınması budur arkadaşlar. Birbirimizi karalayarak, kötüleyerek hiçbir yere varamayız değerli arkadaşlar. Bu nedenle…

Bir de, yani burada “Vakıf, dernekler ne ki, biz burada AK Parti olarak çıkarttık bu kanunu.” Tabii doğrudur. Yani Hükûmet getirecek, biz de hep beraber, burada DTP de, MHP de, CHP de, AKP de, bağımsızlar da bir bütün olarak destekliyoruz. Burada üniversite kurulmasını desteklemeyen kimse var mı? Yok, herkes destekliyor; o zaman herkese teşekkür etmek lazım. Büyük Millet Meclisinde herkes oy verecek şimdi gecenin bu saatinde.

Ardahan’da kamuoyu oluşturmak için dernekler, vakıflar, herkes seferber oldu, imza topladılar, imza kampanyası başlattılar, toplantılar yaptılar, illeri dolaştılar; ee bu, kamuoyudur. Ben teşekkür ettim, teşekkür etmekten… O da teşekkür etsin, herkes teşekkür etsin. Birbirimize sarılalım hangi partiden olursa olsun. AK Partili il başkanı da toplantıya katıldı üniversite istedi, CHP’li de DTP’li de, hepsi. O zaman, şunu söylüyorum arkadaşlar: Büyük Millet Meclisinde bizim örnek olmamız lazım, örnek davranış içerisinde olmamız gerekiyor, gerektiğine inanıyorum.

Başta, Iğdır ve Ardahan’a, Tunceli’ye, Şırnak’a, Hakkâri’ye, Bayburt’a, Gümüşhane’ye, Yalova’ya, her yere üniversite kurulmasını…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bartın’a…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bartın’a… Tabii, özür diliyorum; ki, Bartın benim memleketim sayılır. Kusura bakmayın. Bartın’a üniversite kurulmasını tebrik ediyorum, hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt ama Iğdır kayısısının sözünü verdiğinizi de unutmayın lütfen.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Tamam, başüstüne.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Malatya kayısısı da söz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Evet, yarışma yapacağız!

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Tamam, getireceğim Iğdır kayısısını.

BAŞKAN – Sayın Çalık da Malatya kayısısı getirecek.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Atila Kaya.

Buyurun Sayın Kaya. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ek 100’üncü maddesiyle kurulması öngörülen Iğdır Üniversitesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2000’li yılların başlangıcında hem ülkemizde hem de yakın coğrafyamızda çok önemli değişmeler olmaktadır. Bu değişimler beraberinde büyük sorunları da getirmektedir. Kısacası, bu değişim ve sorunları her yönüyle gelişmiş bir toplum olma gayretlerine dönüştüremez, ilmî alanda gelişmeyi tamamlayamaz isek milletlerarası ekonomik, kültürel, askerî, siyasi, sosyal tüm alanlarda yarışı kaybetmek durumuyla karşı karşıya kalırız. Bu sebeple, küresel tehdit ve risklerin toplumsal birlik ve beraberliğimizi ortadan kaldırmak istediğini göz önüne getirdiğimizde, ilim ve kültürün aydınlatıcı ve yol gösterici rehberliğinde gelişmeyi tamamlamaya mecbur olduğumuzu buradan bir kere daha vurgulamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumsal huzur, refah ve uzlaşma, ekonomik ve ilmî kalkınmışlık düzeyi yüksek ülkelerde daha kolay ve kalıcı bir şekilde sağlanmaktadır. Bunu sağlamak etkin ve verimli bir eğitime bağlıdır. Bu anlamda, üniversitelerin yaygınlaştırılması, bir taraftan milletlerarası rekabet gücümüzün artmasına, diğer taraftan da toplumsal birlik, huzur ve uzlaşma kültürünü sağlamaya yardımcı olacaktır. Zira, üniversiteler toplumumuzu daha ileri düzeye taşımak için doğru bilgiye ulaşmayı, daha çok üretmeyi, bilgiyi doğru uygulamayı ve topluma yaymayı, öğrencilerimizi bu bilgilerle donatılmış çağdaş bireyler olarak yetiştirmeyi amaç edinen en yüksek eğitim kurumlarıdır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Iğdır ili gibi, Ermenistan, Azerbaycan ve İran’a sıfır kilometrede sınır olarak bulunan bir serhat şehrimizde üniversite açılması demek, hem sosyoekonomik ve hem sosyokültürel açıdan hem de stratejik açıdan son derece önemlidir. Her şeyden önce, bu üniversitelerin açılması, gerek eğitim gerekse ekonomik açıdan büyük şehirlere yapılan göçü önleyecektir. Sosyoekonomik gelişimini sağlayamamış, fert başına düşen millî gelir bakımından en alt sıralarda yer alan Iğdır gibi illerin kalkınmasında üniversitelerin açılması büyük bir rol oynayacaktır. Bugün Iğdır ilimizde mevcut olan ve on üç bölümde eğitim veren Kars Kafkas Üniversitesine bağlı yüksekokulda yani meslek yüksekokulunda yaklaşık 1.500 öğrenci okumaktadır. 3 bin civarında açık öğretim öğrencisi mevcuttur. Yılda 5 bin öğrenci de üniversite sınavlarına girmektedir. 500 öğrenci kapasiteli Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı bir öğrenci yurdu vardır ve fiziki iyileştirme yapıldığı takdirde bu oranın 1.500 kişiye çıkarılması da mümkün gözükmektedir. Dolayısıyla, Iğdır’ın sosyoekonomik ve kültürel şartları göz önüne alındığında bu ilimize, içinde ilahiyat fakültesi, ziraat fakültesi, mühendislik fakültesi ve çeşitli enstitülerin bulunduğu bir üniversitenin açılması yerinde ve uygun olacaktır. İnanıyorum ki, bu fakültelerin açılmasıyla Iğdır ilimiz, başta ekonomik gelişim olmak üzere birtakım sıkıntıları aşacak bir kaynağa da kavuşmuş olacaktır.

Özellikle burada, Iğdır’da açılan bu üniversitenin bünyesinde kurulan fakülteler hususunda bir hususa Sayın Millî Eğitim Bakanının dikkatini çekmek istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, biraz önce ifade ettiğim üzere, Iğdır ilimiz konumu itibarıyla hem Ermenistan’la uzun bir sınırı olan hem Nahcivan’la sınırı olan hem de İran’la sınırı olan son derece stratejik konuma sahip bir ilimizdir. Dolayısıyla, bu üniversite kurulurken ilimizin potansiyelinin ve ihtiyaçlarının dikkate alınarak çeşitli fakültelerin kurulması gerekir diye düşünüyorum ve bu anlamda, Iğdır’ın hemen sınırdaş olduğu İran’da yaşayan ve Türkçe konuşan 35 milyon soydaşımızın olduğu gerçeğini dikkate alırsak, Nahcivan’la beraber Azerbaycan’ı dikkate aldığımızda -8 milyonluk bir nüfusu dikkate aldığımızda- hemen Iğdır’ın yanı başında 40 milyonluk, Türkçe konuşan, aynı kültür dairesine mensup olduğumuz soydaşlarımızın yaşamakta olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, değerli milletvekilleri arkadaşlarım, Iğdır bu yönüyle Türk dünyasına açılan bir kapı özelliğini taşıyan bir ilimizdir. Dolayısıyla, bu ilimizde kurulacak üniversitenin bünyesine en azından bu Türk dünyasının ortak tarih, kültür ve medeniyetini araştıran bir enstitü ya da bir Türkoloji enstitüsünün alınmamasını bir eksiklik olarak gördüğümü burada ifade etmek istiyorum ve bu eksikliğin giderilmesi hususunu da Sayın Bakanın ve iktidarın dikkatlerine sunmak istiyorum.   

Değerli milletvekili arkadaşlarım, biraz önce ifade ettiğim gibi, Iğdır’da kurulacak bu üniversitemiz aynı zamanda komşu ve kardeş Nahcivan ve Azerbaycan’dan ve diğer ülkelerden de öğrencilerin gelip öğrenim görebileceği, aynı zamanda öğretim görevlisi bakımından da bu ülkelerden destek ve yardım alınabilecek konumda olan bir ilimizdir. Dolayısıyla, Iğdır’da böyle bir üniversitenin kurulmuş olmasının, hem İran’la hem Azerbaycan’la olan, turizm ilişkileri başta olmak üzere diğer ekonomik ve kültürel ilişkilerimizin gelişimine de önemli katkısı olacaktır.

Daha önce Ardahan’da üniversite kurulması konusunda ifade ettiğim gibi, burada da kurulacak üniversitenin hem fiziki hem de diğer hususlardaki eksiklerinin giderilmesi, özellikle öğrencilerimizin tercihte bulunurken bu gibi illerimizi tercih etmelerinde önemli bir faktör olacağını da burada yine dikkatlerinize getirmek istiyorum.

Bu vesileyle, Ardahan ve Iğdır başta olmak üzere, diğer yedi ilimizle beraber bugün dokuz ilimizde kurulmuş olan üniversitemizin hayırlı çalışmaları gerçekleştirmesini ve bu illerimizde yaşayan bütün vatandaşlarımız için hayırlı olmasını bir kere daha Cenabıhak’tan niyaz ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP, AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında konuşmak üzere Demokratik Toplum Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Divanı ve sizleri saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa teklifinin ek 100’üncü maddesiyle, seçim bölgem olan Iğdır’a Iğdır Üniversitesi adında yeni bir üniversite kurulmaktadır.

Değerli üyeler, hiç kuşku yok ki eğitim, ülkemizde yaşayan her bireyin herhangi bir maddi bedel ödemeksizin eşit koşullarda yararlanması gereken en temel haklardan birisidir.

Genç nüfus oranı yüksek olan ülkemizde gençlerimiz için en erişilebilir şekilde eğitim hizmetinin verilmesi ve bu olanakların sağlanması hepimizin en büyük temennisidir. Bu açıdan baktığımız zaman, Iğdır’da üniversite kurulması memnuniyetle karşıladığımız ve sevgili Iğdır halkının da yıllardan beridir istediği bir durumdur. Ne var ki gençlerimize erişilebilir eğitim olanakları yaratırken, aynı zamanda verilecek olan eğitimin kalitesi konusunda da aynı hassasiyetlerin gözetilmesi gerekmektedir. Yani Iğdır’da ve diğer birçok ilimizde üniversite kurma çalışmaları yürütülürken, buralarda verilecek olan eğitim öğretimin en yüksek verimi sağlayacak standartlara sahip olması oldukça kritik bir önem arz etmektedir.

Kalite standartları yüksek eğitim öğretim için, öncelikli olarak mutlak suretle gerekli standartlar oluşturulmalıdır. Üniversite binaları yapmadan önce esas olarak yerine getirilmesi gereken en önemli kriter budur. Nitekim ülkemizde alt birimlerde olduğu kadar yükseköğrenim kademelerinde de eğitim öğretimin ne kadar sorunlu bir durumda olduğu açıkça ortadadır.

Dünya çapında her yıl geleneksel olarak yapılan dünyadaki en iyi ilk 500 üniversite arasına ülkemizden sadece 3 üniversitemizin son sıralarda yer alarak girebilmesi, dünya standartlarında üniversitelerimizin sahip olduğu konumun göstergesi açısından çarpıcıdır.

Bu nedenle şunu önemle tekrar belirtmek isterim: Ülkemizin bütün illerine üniversite binaları yapmanın hiç de zor olmadığı aşikârdır. Ancak “Üniversite olsun, torba dolsun.” mantığıyla inşa edilen binalar eğitim öğretim sorunumuzu çözmeyecektir. Bunun için, genel olarak var olan ve yeni kurulacak bütün üniversitelerimizde öncelikli olarak eğitim öğretim bilimsel ve özerk bir yapıya kavuşturulmalı ve bilimsel çalışmalara gerekli kaynaklar aktarılarak, üniversitelerimiz bilimsel bilginin üretildiği kurumlar hâline getirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, Iğdır’da üniversite kurulması amacıyla verilen yasa teklifinde gerekçe olarak Iğdır’da üniversite kurulmasının işsizliği azaltacağı, istihdamı geliştireceği ve göçü önleyeceği şeklinde belirtilmiştir. Iğdır’da üniversite kurulması, gerçekten de şehre bir hareketlilik kazandıracak, Iğdır’da yaşayan ve başka illerde okumak için gerekli imkânlara sahip olmayan birçok gencimize eğitim imkânı sağlayacaktır. Bu nedenle Iğdır’da bir üniversitenin kurulmasını arzu etmekteyiz ancak yasa teklifinin gerekçesi ülkemizin ve bölgenin gerçekliğinden uzaktır.

İlk olarak, bölgeden büyük çoğunluğu zorunlu olmak üzere Batı metropollerine yoğun göç gerçekleşmiştir ve bu hareketlilik devam etmektedir. Fakat bu göçlerin öncelikli olarak ekonomik ve sosyal nedenleri vardır. Iğdır’da göçler, eğitim nedenli olmaktan çok yoğun ekonomik sorunlardan, işsizlikten, çiftçilerin ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın yanlış devlet politikaları nedeniyle geçimlerini sağlayamamalarından, boşaltılan köylerden kaynaklanmaktadır.

Iğdır’a üniversite kurulması arzumuzdur ancak Iğdır’ın çok daha acil ve ağır çözüm bekleyen sorunları vardır. Eğitim ile ilgili sorunlara baktığımızda Iğdır’da Karakoyunlu, Aralık ilçesi ve merkez Halfeli beldesinde okul öncesi eğitim kurumu bulunmamaktadır.

İl genelinde, merkez ilçede 3 ve Tuzluca’da 1 olmak üzere toplam olarak sadece 4 anaokulu mevcuttur. İlde 50 bine yakın eğitim çağında çocuk mevcuttur fakat bunların bir kısmı maddi yetersizlikler nedeniyle ve bir kısmı da eğitim-öğretim şartlarının yetersizliğinden dolayı eğitim alamamaktadırlar. Bundan dolayı Iğdır’da okul sayısı, yurt sayısı, derslik sayısı ve öğretmen sayısı acilen artırılmayı beklemektedir.

Iğdır’ın ilçelerinde ise müstakil halk eğitim merkezi binaları bulunmamaktadır. Bu da il genelinde yaygın eğitimi engellemektedir. Yine, il genelinde sadece otuz dört adet bilgi teknolojileri sınıfı mevcut olup bu sınıflar da teknolojik ömrünü tamamlamış durumdadır. Kısacası Iğdır’da eğitim alanında yıllardır çözülmeyi bekleyen çok acil sorunlar bulunmaktadır.

Bunun dışında ilde sağlık alanında ciddi anlamda altyapı sorunları mevcut olmakta ve hemen bütün uzmanlık alanlarından uzman hekim açığı bulunmaktadır.

Geçmişten beri geçimini büyük oranda tarım ve hayvancılıktan sağlayan bölge halkının tarım ve hayvancılıkla ilgili ihtiyaç ve sorunları halkın altından kalkamayacağı bir duruma gelmiştir ve bir an önce çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Köyleri boşaltılan binlerce yurttaşımız işsizlik ve yoksullukla mücadele etmektedir ve bugüne kadar devletten zararlarının tazmini konusunda en ufak bir destek alamamışlardır.

Yine, ayrıca yıllardan beridir bölgede yaşanan fuhuş problemi bir türlü çözülememiştir ve toplumsal yaşamın yozlaşmasında büyük rol oynamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Iğdır bugüne kadar gelmiş geçmiş hiçbir siyasetçinin ve iktidarın ilgilenmediği sorunlarıyla baş başa bırakılmış, ülkemizin belki de sesi en az duyurulan ilidir. Bugün bu yasa teklifiyle Iğdır’da bir üniversitenin kurulacağının öngörülmesi bizim açımızdan memnuniyet vericidir. Ancak Iğdır ilimiz burada kısıtlı süreden dolayı ancak çok kısıtlı bir bölümünü ifade edebildiğim sorunlarla mücadele etmektedir.

Biz sadece üniversite kurularak Iğdır’da sorunların tümünün çözülemeyeceğinin bilincindeyiz. Iğdır’da kurulacak üniversiteyi de Iğdır’a yapılacak yatırımlar konusunda atılacak adımların küçük bir başlangıcı olarak  algılamak istiyoruz. Parlamentonun ilimizin diğer sorunlarına da duyarlılık göstermesini umut ederek hepinizi grubum Demokratik Toplum Partisi adına saygıyla selamlarım. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Buldan.

Madde üzerinde şahıslar adına ilk söz Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik… Yok.

İkinci söz Iğdır Milletvekili Sayın Ali Güner.

Buyurun Sayın Güner. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ GÜNER (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın Iğdır Üniversitesiyle ilgili ek 100’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, muhalefet milletvekillerinin temennilerinden dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.

Şimdi, özellikle Ensar Ağabey’imiz bir önceki dönemde milletvekilliği yapan Yücel Kardeş’imizin kanun teklifiyle ilgili Iğdır halkına selamlarını söylemişti. Ensar Ağabey’imiz Ardahan için de aynı şeyi söyledi. Ben de 21’inci Dönemde vekillik yaptım Iğdır adına.

Şimdi, bir şeyi istemek ayrı. Keşke, istenen her şey alınsa. Bunu herkes biliyor ki -ben de yaşadım muhalefette- yazarız, çizeriz, ama, karşılık yok. Ama, bir gerçek var Türkiye’de: İktidarda olursan, eğer güçlüysen istediğini belki yüzde yüz elde edemezsin, ama, belli bir seviyeden sonra istediğine nail olabilirsin. Bizden önceki kardeşlerimiz de -kendilerine teşekkür ediyorum- mutlaka Iğdır’la ilgili bir şeyler istemişlerdir. Keşke olsaydı. Keşke olsaydı. 

Şimdi, tabii, konuşmama başlamadan önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Iğdır göç veren il değildir. Doğu Anadolu’da tek göç alan il Iğdır’dır. Çünkü, son nüfus sayımında Iğdır’da nüfus yüzde 13 artmıştır.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Diyarbakır yüzde 30 arttı.

ALİ GÜNER (Devamla) – Şimdi, tabii, biz, burada, hepimiz, kendi bölgemizle, özellikle ülkemizle ilgili güzel bir şeyler olmasını arzu etmekteyiz. Fakat, hiç kimse unutmasın… Peki, konuşmamın dışına çıkacağım. 1990 ve 91 döneminde, Kuveyt’in işgalinde, Körfez Savaşı’nda Amerika’nın Dışişleri Bakanı Colin Powell zenci asıllı, harbi yöneten komutan Schwarzkopf Yahudi asıllı. İkisi bir şey söylüyorlardı, ne o diyordu ben zenciyim ne öteki diyordu ben Yahudi’yim. “Biz Amerikalıyız, Amerika’nın menfaati için buradayız.” diyorlardı.

Kardeşlerim, şu etnik kökenden olabiliriz. Ben de Kürt’üm. Ben Kürtlüğümle gurur duyuyorum. Siz Diyarbakır’da olsanız size de “Kürt” diyecekler. Ben Karadeniz’de doğsam bana “Laz” diyecekler. Bu bizim elimizde değil. Benim elimde olsa -ki misal söylüyorum- diyeceğim ki: “Beni Japon yazın.” Olmuyor ki.

Ama, önemli olan, herkes, duygu sömürüsü yapmadan… Ben huzurunuzda Bakanıma çok çok teşekkür ediyorum. Iğdır gerek ilkokul düzeyinde gerek ortaokul düzeyinde en az problemi olan illerden bir tanesidir.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerçekten Iğdır’da hiçbir sorun yok, güllük gülistanlık!

ALİ GÜNER (Devamla) – Evet, evet.

Kim “Bu vatan benim.” kim “Bu Bayrak benim, ben ülkemi seviyorum.” diyorsa benim kardeşimdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)  Önce bu konuda birleşelim. Duygu sömürüsü yapmayalım.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ne alakası var!

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Iğdır’ın sorunlarını dile getirmek duygu sömürüsü yapmak değildir!

ALİ GÜNER (Devamla) – Iğdır’la ilgili en çok ben acı çekiyorum.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Niye? Hiçbir sorun yok, niye acı çekiyorsunuz?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hiçbir sorun yoksa niye acı çekiyorsunuz?

ALİ GÜNER (Devamla) – Tamam, Sayın Bakanım Hakkâri’den geldi. Siz Hakkâri’den geldiniz. Duygu sömüre sömüre buraya geldiniz. Doğru mudur?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Konuyla ilgili konuşun lütfen ya!

ALİ GÜNER (Devamla) – Evet, evet.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Konuşmanıza gelin konuşmanıza!

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Hakkâri’den gelmiş olabilir…

ALİ GÜNER (Devamla) – Şimdi, benim size bir sözüm vardı…

BAŞKAN – Sayın Güner, Genel Kurula hitap edin lütfen.

ALİ GÜNER (Devamla) – Geleceğim efendim.

Demin arkadaşlar bir şey söylediler -esas, asıl sadede gelelim- Iğdır’ın kayısısından bahsettiler. Ben de Iğdır kayısısının yanına al elmayı koyuyorum. Iğdır’ın al elması meşhurdur.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Onu da yiyeceğiz herhâlde.

ALİ GÜNER (Devamla) - Huzurunuzda söz veriyorum hem kayısıyı hem elmayı bütün milletvekili kardeşlerimize inşallah vereceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sadece grubunuza değil, bize de geliyor değil mi?

ALİ GÜNER (Devamla) – Tabii, herkese, herkese.

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Ne anlattınız, hiçbir şey anlamadık.

BAŞKAN – Bir dakika ekledim, tamamlayın lütfen.

ALİ GÜNER (Devamla) – Seçim bölgem Iğdır, dünyada ve ülkemizde örneği olmayan ekolojik öneme sahiptir. Yani, hemen yanımızda Kars ilimiz Türkiye'nin en soğuk ilidir. Iğdır ise Akdeniz iklimini gösteren en sıcak ilimizdir. Coğrafi olarak Ermenistan, Nahcivan ve İran ile komşudur.

Üniversitemizin kurulmasından dolayı bölgem adına çok sevinçliyim. Bu sevincimi burada sizlerle ve bölgemle paylaşmak istiyorum.

İlimiz, tarihten beslenen bir kültür şehridir. Anıtları, tarihî mezarları, tarihî kalıntıları ve geçmişten taşıdığı yapıları bunun en önemli göstergesidir.

Halkımız eğitim ve öğretime çok önem vermektedir. Halkımız da bu konuda beklenti içindedir. Çocuklarını diğer illerde okutmak zorunda kalan ve hatta bu nedenle okutmayan pek çok vatandaşlarımız bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Soru-cevap faslına geçtik.

Sayın Gök, buyurun.

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, tabii, eğitim ve öğretimin bilimsel bir yanı vardır, bir de üretime katkı olması vardır; burada asıl amaç da odur. Ama anladığım kadarıyla bizim, Türkiye'nin asıl sorunu olan ara eleman ihtiyacını giderme değil, işsizliği dört beş yıl sonraya öteleme niyetimiz var. O noktada da meslek okullarının önünü açmak ve daha sonra esnaf, küçük ve orta ölçekli sanayinin önünü açmak, KOBİ’lerin önünü açmak gibi bir şey düşünülmüyor da, üniversite eğitimiyle dört beş yıl sonraya ötelemek düşünülüyor.

Şimdi, Iğdır Üniversitesinde Sayın Başkan iki yeni fakülte açılıyor. Birisi ilahiyat fakültesi, diğeri mühendislik. Ardından Şırnak’ta yine üç yeni fakülte, birisi ilahiyat fakültesi

İlk sorum: Türkiye'de ilahiyat mezunları için, çalışabilecekleri boş kadro mu var? Türkiye'de kaç ilahiyat fakültesi var? Kontenjanları ne, okuyan öğrenci ne?

Diğer sorum: Yalova’da ve İstanbul Kemerburgaz Üniversitelerinde yeni hukuk fakülteleri açılıyor. Hukuk fakültesi, iki tane daha yeni açılıyor. Türkiye'de 77 bin avukat var. Barolar Birliği her yıl 5.500 stajyere ruhsat veriyor. Otuz beş-otuz altı tane -çift öğretimler dâhil- hukuk fakültesi var. Bu kadar hukuk fakültesi var iken Türkiye'nin yeni hukukçulara ihtiyacı mı var da iki yeni fakülte daha açılıyor?  Bu kadar hukukçu nerede istihdam edilecek? Yoksa amaç işsizler ordusunu dört beş yıl öteleyip, bari hukuk mezunları diye bir kenarda saklı tutmak, sayıya dâhil etmemek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Meslek okullarının açılmasından söz etti Sayın Gök, açılması gerektiğinden söz etti. Değerli Milletvekili arkadaşım, bizim dönemimizde yedi yüz elli yeni meslek okulu açılmıştır, yani ortaöğretim düzeyinde meslek okulu açılmıştır. Bunlar sektöre ara eleman yetiştiren meslek okullarıdır, 2.690 yeni bölüm açılmıştır. Bu ihmal edilmemektedir.

Türkiye'de ilahiyat fakültelerinin kontenjanı, sayısı  size ayrıca yazılı olarak bildirilecektir, istatistiki bir döküm gerektirir.

“Bunca hukuk fakültesi varken burada iki hukuk fakültesi daha kurulmaktadır.” diyorsunuz. Türkiye'de, ona bakarsanız, iktisadi idari bilimler mezunu da çok insan var, mühendislik mezunu çok insan da var, veteriner fakültesi mezunu da çok insan var, ziraat fakültesi mezunu çok insan da var.

Burada, özellikle Batı Avrupa ülkelerine baktığınız zaman, gelişmiş ülkelere baktığınız zaman üniversiteye giriş aslında kolaydır, üniversitelerden mezun olduktan sonra öğrenciler ciddi sınavlarla özellikle istihdam edilmektedir. Şimdi, Türkiye'de iktisadi idari bilimler fakülteleri, işletme fakülteleri, açık öğretim dâhil, siyasal bilgiler fakültesi mezunları kaymakamlık sınavlarına girer ama kim en iyiyse o alınır, istihdam edilir, diğerleri özel sektörde çalışır. Burada sadece bu iki vakıf üniversitesi bünyesinde hukuk fakültesi kurulmuyor. Ben size bir müjde daha vereyim: Bakanlar Kurulu kararıyla daha birkaç gün önce beş tane daha kurduk, duymanızı isterim.

Teşekkür ederim.

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, sürem var...

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, dediniz ki: “Avrupa’da üniversitelere giriş kolay, daha sonra ciddi sınavlar ile mesleğe başlıyorlar.” Çok güzel. Madem öyle, Bakanlar Kurulunuz, geçen dönem avukatlık sınavını neden kaldırdı? Kendi Hükûmetiniz döneminde gelen avukatlık sınavını -ki tüm dünyada bu sistem vardır- neden kaldırdınız? Bu mesleğe girişi bu kadar kolay hâle getirdiniz. Profesörü olmayan, hocası olmayan, ne yazık ki barolara kayıtlı avukat arkadaşlarımın ders verdiği hukuk fakültesinden mezun olan gencecik çocukları avukat olarak, ruhsat alma imkânıyla piyasaya sürdünüz. Bu, dediğiniz cümleyle çelişmiyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Çelişmiyor Sayın Gök. Önce son sorunuzdan başlayayım.

Değerli arkadaşım, Yükseköğretim Kuruluyla da bu konuda bir mutabakata varılmıştır. Bir hukuk fakültesi kurulabilir. Niçin vakıf üniversiteleri bünyesinde hukuk fakültesi kuruyoruz? Çünkü vakıf üniversiteleri şunu söylüyorlar: “Bize, diyelim ki tıp fakültesi kurmadan, hukuk fakültesi kurmadan bizim eleman temin etmemizi istiyorsunuz. Önce bizim fakültemiz olacak ki bunun altyapısını oluşturalım, bu konuya yatırım yapalım.” Oraya bir sermaye aktarımı gereklidir. Dolayısıyla, bu fakülteler kurulduktan sonra onlar öğretim elemanlarını temin edecekler, binalarını yapacaklar, altyapı, fiziki altyapı, teknolojik altyapı, donanım, dokümantasyon, neyse, temin edecekler, o standartlara ve şartlara ulaştıkları zaman Yükseköğretim Kurulu onlara öğrenci kontenjanı verecek, öğrenci alacaklar. Size şurada katılırım: Eğer bir hukuk fakültesi (A) veya (B) üniversitesi bünyesinde kurulmuşsa, yeteri kadar, asgari düzeyde de olsa öğretim üyesi yoksa oraya öğrenci kontenjanı verilmemelidir ve öğrenci alınmamalıdır ve mesleki yeterlilik konusunda, biliyorsunuz, biz, şu anda “Mesleki Yeterlilikler Kurumu” diye bir kurum kurduk. Ümit ediyorum ki bu yükseköğretim ayağı da oluşturularak bütün mezunların bu çemberden geçerek meslek hayatına atılmasını temin edeceğiz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, bu, sınavı kaldırma gerekçenizi ortaya koymadı. Sınavı kaldırmanız son derece büyük hataydı.

Diğer taraftan, beş okul müjdesi verdiniz; hakikaten tüm hukukçular adına teşekkür ediyorum, meslek nasıl, nasıl, nasıl bitiriliyor bunu görüyoruz!

O, “mesleki yeterlilik” diyorsunuz ya, biz onu yıllardır savunuyoruz ama getirmiyorsunuz. Biz onu yıllardır savunuyoruz, yıllardır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Söyleyecek bir şey yok, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ek 101’inci maddeyi okutuyorum:

Şırnak Üniversitesi

EK MADDE 101- Şırnak’ta Şırnak Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ile İlahiyat Fakültesinden,

b) Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Şırnak Meslek Yüksekokulu ile Cizre Meslek Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse’ye aittir, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesinde düzenlenen çerçeve 101’inci maddeyle kurulacak olan Şırnak Üniversitesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize en içten saygılar sunarım.

Değerli arkadaşlar, düşük gelir düzeyi, yüksek işsizlik oranı, altyapı yetersizliği, ekonomisi çok gelişkin olmayan tarıma dayalı ve ulaşım olanaklarının azlığıyla bilinen Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bölgesel kalkınma politikası içerisinde üniversite kurulması önemli bir yere sahiptir.

Bu bölgelerdeki potansiyelin keşfedilmesi ve kullanılması, sağlanacak gelişmelerin sürdürülebilmesi ve kendi başına sosyal, ekonomik ve kültürel dönüşümü sağlayacak değerler yaratılması üniversiteleri gerekli kılmaktadır. Çünkü üniversiteler en üretken kamu yatırımlarıdır. Bu nedenle Doğu ve Güneydoğu’da açılacak yeni üniversiteler, bu bölgenin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel bakımdan dönüşümünü sağlayabilir; üniversite-halk-sanayi-tarım ilişkisi gelişebilir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; toprakların dörtte 1’i Doğu Anadolu Bölgesi’nde, dörtte 3’ü Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olan, yani Yukarı Mezopotamya’da yer alan Şırnak ilimizin tarihi, Evliya Çelebi’nin 17’nci yüzyılda yazdığı “Seyahatname” isimli esere göre, Nuh Tufanı öncesine kadar gitmektedir.

Şırnak, kuzeyde Siirt, batıda Mardin, kuzeydoğuda Van, doğuda Hakkâri, güneyde Irak ve Suriye devletleriyle komşudur. İlçeleri Beytüşşebap, Cizre, İdil, Güçlükonak, Silopi ve Uludere’dir. Şırnak ilimize bağlı 6 ilçe, 137 köy ve 64 mezra olmak üzere toplam 221 yerleşim birimi mevcuttur.

Şırnak’ta iklim koşulları ve dağlık arazi nedeniyle yerleşim birimleri oldukça dağınık ve son derece elverişsiz bir durumdadır.

Şırnak’ın 2008 yılına göre nüfusu 416 bindir. 2000 ve 2008 dönemindeki yıllık nüfus artışı yüzde 1,7’dir.

İlde tarımsal ve hayvansal ürünlerden elde edilen katma değerin düşük olması, ayrıca sanayileşmenin gerçekleşememesi, millî gelirden alınan payın çok az olması ve güvenlik gibi nedenlerle özellikle kırsal kesimden ilçe merkezlerine ve diğer illere göç söz konusudur.

Şırnak ilimizin geçim kaynakları madencilik, sınır ticareti, küçük esnaflık ve kısmen de olsa hayvancılıktır.

Değerli milletvekilleri, Şırnak, sosyoekonomik gelişme açısından maalesef geri kalmış illerimizden biridir. Bu durumun önüne geçebilmek için yeterli çalışmanın yapıldığını söylemek olanaklı değildir. İlimiz terör olayları nedeniyle oldukça zarar görmüş, boşaltılan köylere dönüşte yeterli başarı sağlanamamış, verilen göçle birlikte sosyoekonomik değerleri iyice gerilemiştir.

Bir ülkenin sosyal ve ekonomik gelişimi için illerinin gelişmişlik düzeyinin yükselmesi gerekir. Sosyal gelişmişlik ile ekonomik gelişmişlik iç içe geçmiş unsurlardır. Sosyal gelişmenin sağlanabilmesi için ekonomik, ekonomik gelişmenin sağlanabilmesi için de sosyal gelişime ihtiyaç vardır.

Sosyal gelişmenin en önemli unsurlarından biri de eğitimdir. Şırnak ili eğitim ve öğretim konusunda oldukça büyük sorunlarla uğraşmaktadır. 112.597 öğrenciye 2.556 derslik düşmekte ve hâlihazırda binden fazla öğretmene ihtiyaç bulunmaktadır. Geçici görevliler ya da henüz görevinin ilk döneminde olan, uzmanlığı olmayan, bölgeyi daha çok tanımayan kişilerin bu bölgelerde görevlendirilmesi verimi iyice düşürmektedir.

Yükseköğretimde de benzer sorunlar, tablo aynı şekildedir. Şırnak’ta, Dicle Üniversitesine bağlı biri Şırnak merkez ilçede, diğeri Cizre ilçesinde olmak üzere iki meslek yüksekokulu bulunmaktadır. Bazı öğrenciler ise yükseköğrenim görebilmek amacıyla başka şehirlere gitmektedirler. Şırnaklılar bu durumun önüne geçebilmek için yoğun çaba sarf etmektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şırnak Üniversitesi -daha önce Hakkâri Üniversitesiyle ilgili konuşmamda da belirttiğim gibi- sosyal barış ve kültürel kaynaşma için büyük bir adım olacaktır. Ayrıca, üniversitenin sosyal katkısı bununla da sınırlı değildir. Örneğin tıp fakültesinin açılmasıyla sağlık konusunda önemli gelişmeler görülecektir. Yine, aynı şekilde eğitim düzeyi yüksek üniversiteli öğrenci ve akademik kadronun Şırnak’a sosyal, kültürel ve ekonomik katkıları olacaktır. Hep Şırnak’a sunulabilecek katkı ile içinde sadece yeterli kısımlara değindim. Tabii ki iş sadece yerelde yaşanan gelişmeyle kalmayacak, topyekûn ulusal alana da yansıyacaktır. Bölgelerde yaşanacak ekonomik ve sosyal gelişme aynı oranlarda ülke çapına yansıyacak, ülkenin sosyal ve ekonomik gelişmesine de büyük rol verilecektir.

Değerli üyeler, Şırnak’a bir üniversite kurulması ile hemen bütün sosyal ve ekonomik sorunların çözülmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Özellikle vurguluyorum: Üniversite kurulması sadece bir amaçtır. Her şeyden önce üniversitelerimize yeterli mali destek sağlanmalıdır. Akademik kadro, yurt ve teknik donanım gibi olanaklar verilmeli, çalışacak düzeyde tutulmalıdır. Şırnak’a bir üniversite kurulmasıyla birlikte Şırnak’a, ekonomik ilerlemenin sağlanacağı ortamlar için Hükûmet gerekli zemini hazırlamalıdır.

Genel olarak şunu söyleyebilirim: Üniversitelerle ilgili politikalar, yalnız bir eğitim ya da tek başına ilin kalkınması gözüyle görülmemelidir. Konuya bütüncül açıdan bakılmalı ve herkes böylece harekete geçirilmelidir. Bütüncül açıdan bir girişim için ise eğitimde planlama konusuna özellikle önem verilmelidir.

Bakınız, işsizlerimizin çok büyük bir bölümünü “diplomalı işsizler” dediğimiz üniversite mezunları oluşturmaktadır. Bu üzücü durum, üniversite eğitimi konusunda da sorunlara neden olmaktadır. Hükûmetin 2006 ve 2007’deki girişimleriyle ülkemizdeki devlet üniversitelerinin sayısı seksen beş olmuştur. Oysa artan oranda da üniversite mezununa iş sahası açıldı mı? Tabii ki hayır.

Yine ilginç bir örnek olacaktır: Ülkemizde tarım oldukça zor yıllar yaşamaktadır. Tarımımız gün geçtikçe ithalata dayalı hâle gelmektedir. Bu durum, ziraat fakültelerinden mezun olan öğrencilerin boşa çıkması demektir. Demek ki iyi bir planlamayla, ortaya çıkan “mezun ve istihdam” ilişkisi ayarlanmalıdır.

Ayrıca, üniversitelerle ilgili bir konuda ciddi endişelerimiz bulunmaktadır. O da, ülkemizde süren özelleştirme girdabına üniversitelerin de katılmasıdır. Yani öğrenciyi “müşteri” zihniyetine sokarak tüm üniversitelerin paralı hâle getirilmesi konusu, YÖK Başkanı da dâhil devletin üst kademesindekiler tarafından çok sık vurgulanmaktadır.

Eğitim öğretim haklarının ve fırsat eşitliğinin önüne geçecek bu ve bunun gibi düzenlemeler, hele bizim gibi gelir adaletsizliğinin had safhada olduğu ülkelerde yıkıcı etki doğuracaktır. Tüm devlet üniversitelerinde “hizmet alma”yı “hizmet satın alma” hâline getirmek sosyal anlamda tehlikeli olabilir.

Değerli arkadaşlarım, bundan bir buçuk ay önce İstanbul’daydım. Kilis lokantasına gittim, orada garsonlarla tanıştım. Garsonun birine sordum: “Nerelisin?” Dedi ki: “Ben, Urfa’nın Siverek ilçesindenim.” Diğerine sordum: “Nerelisin?” “Malatya’nın Hekimhan ilçesindenim.” Bir diğerine sordum: “Nerelisin?” Dedi ki: “Kahramanmaraşlıyım.” Aynı şekilde Diyarbakır’a, Hakkâri’ye, Muş’a, Bitlis’e giderseniz bir lokantaya giriniz. Acaba, orada bir Trakyalı, bir Karadenizli, bir İzmirli garson bulabilecek misiniz? Ne zaman batıdan doğuya bir iş bulma hareketi olursa o zaman ülkede bir kalkınmadan bahsedebilirsiniz. Bu kurulacak olan üniversitelerimiz, doğudan, batıdan, her kültürden, değişik kültürlerden olan insanlarımızı kaynaştıracak, birleştirecek ve kardeşçe bir arada yaşamayı sağlayacaktır. Onun için, üniversiteler birer kültür yuvasıdır, birer aydınlık yuvasıdır diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; kurulacak olan Şırnak Üniversitesinin Şırnaklılara ve ülkemize hayırlı olmasını dilerken, üniversitelerin, hem illerimize hem de ülkemize sosyoekonomik olarak çok şey katması için Hükûmetin gerekli çalışmaları yapmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Beytullah Asil.

Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı Yasa Tasarısı ile 28 Mart 1983 tarihli, 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Kanunu’na eklenen Ek Madde 101 ile Şırnak’ta “Şırnak Üniversitesi” adıyla üniversite kuruyoruz. Şırnak iline, Şırnaklılara, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

İnşallah, mevcut üniversitelerimizden, bugün kurulmakta olan üniversitelerimizden ve Şırnak Üniversitemizden gençlerimiz Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan, toplum yararını kişisel çıkarlarının üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisiyle dolu, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getiren, hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı; beden, zihin, ruh, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı bir şekilde gelişmiş, ilgi ve yetenekleri yönünde yurt kalkınmasına ve ihtiyaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin bilgi, beceri, davranış ve genel kültürüne sahip vatandaşlar olarak yetişirler; Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunacak ve hızlandıracak programlar uygulayarak çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı ve seçkin bir ortağı hâline gelmesini sağlarlar. Şırnak Üniversitesini, öğretim üyeleri ve öğrencileri olarak yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapan, bilgi ve teknoloji üreten, bilim verilerini yayan, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olan, yurt içi ve yurt dışı kurumlarla iş birliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi hâline getirirler, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunurlar.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının genel gerekçesinden bir paragrafta aynen şöyle denilmektedir: “Yükseköğretime olan ve her yıl artan talepler, ortaöğretimde ve yükseköğretimde okullaşma oranlarının yükseltilmesiyle ilgili hedefler, bazı üniversitelere bağlı olarak üniversite bulunmayan illerde kurulmuş olan birim sayıları, fiziki yapılanma, öğrenci ve öğretim elemanı sayıları, başka üniversitelere bağlı birimlerin üniversiteye dönüştürüldüğünde yönetim ve     işleyişe getireceği kolaylıklar, üniversitelerin ülke genelinde yaygınlaştırılarak dengeli bir şekilde dağılımının sağlanması; halk, gönüllü kuruluşlar ve il yönetimlerinden gelen talepler, yükseköğretime olan yoğun talep nedeniyle birçok vatandaşımızın yurt dışında öğrenim görmekte olması gibi hususlar değerlendirerek kamu maliyesine fazla yük getirmeksizin üniversite bulunmayan dokuz ilimizde üniversite kurulabileceği ve kurulacak üniversitelerin zaman içinde gelişmelerini tamamlayacağı sonucuna varılmıştır.”

Değerli milletvekilleri, “Kurulacak üniversitelerin zaman içinde gelişmelerini tamamlayacağı sonucuna varılmıştır.” denilmektedir. Peki, gelişmelerini tamamlayıncaya kadar oraya büyük umutlarla gelen öğrencilerin durumu ne olacak? Üniversite kapılarında yükseköğrenim yapma talebiyle bekleyen öğrenci sayısının milyonları bulduğu günümüzde bu gençlerimizin duyguları sömürülmeyecek midir, onları hayal kırıklığına uğratmayacak mıdır? Tasarının gerekçesine bu cümleleri yazmak işe ne denli ciddiyetsizce yaklaşıldığını göstermektedir.

Bu gerekçede bunların yerine bu zor coğrafyaya yetişmiş öğretim elemanlarını göndermek için gerekli şartların nasıl hazırlanacağı, öğrencilerin barınma ihtiyaçları başta olmak üzere araştırma faaliyetlerinin olmazsa olmazı olan kütüphanesi, sosyal tesisleri, üniversite bünyesinde nasıl oluşturulacağı yazılması gerekmez miydi?

Üniversiteyi kuralım da zaman içinde gelişmesini tamamlar gerekçesiyle kurduğumuz, Şırnak ilinin son durumu hakkında heyetinizi bilgilendirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, sınırlarının dörtte 1’i Doğu Anadolu Bölgesi, dörtte 3’ü Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan ilimiz; kuzeyde Siirt, batıda Mardin, kuzeydoğuda Van, doğuda Hakkâri, güneyde Irak ve Suriye devletleriyle komşudur. Yüzölçümü 6.904 kilometrekare, rakımı ise 1.400 metredir.

Şırnak ilinin 2008 yılı nüfusu 416.001; 2000 ve 2008 dönemindeki yıllık nüfus artışı 1,7’dir. İlimizin dışarıdan aldığı büyük göç ile nüfus yoğunluğu artmış ve ciddi bir konut sorununu da beraberinde getirmiştir. İlimizde derslik başına düşen öğrenci sayısı 40’tır. Beytüşşebap ilçesinde 31, Cizre ilçesinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 64, Silopi’de 65, Uludere’de ise 51’dir. İlimizde öğretmen norm kadro sayısı 4.928 olmasına rağmen mevcut öğretmen, kadrolu ve sözleşmeli olmak üzere, toplam 2.834’tür. Asker öğretmen, vekil öğretmen ve ücret karşılığı çalışan öğretmen sayısı 993’tür. Buna rağmen açık öğretmen sayısı 1.101’dir.

Şırnak içme suyu Toptepe kaptajının kirli olması, içme suyu dağıtım şebekesinin eskimesi ve göç nedeniyle oluşan kenar mahallelerde hiç şebeke bulunmaması gibi nedenlerden dolayı Şırnak merkezde içme suyu sıkıntısı yaşanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, böyle bir ile üniversite kurarken “Kamu maliyesine fazla yük getirmeksizin üniversite bulunmayan dokuz ilimizde üniversite kurulabileceği ve kurulacak üniversitelerin zaman içinde gelişmelerini tamamlayacağı sonucuna varılmıştır.” cümlesini yazmayı sizlerin takdirlerine arz ediyorum.

Bugün kuruluş kanununu çıkardığımız üniversitelerimiz Ardahan, Bartın, Bayburt, Gümüşhane, Hakkâri, Iğdır, Şırnak, Tunceli ve Yalova ile vakıf üniversitelerimiz de İstanbul’a ve ülkemize hayırlı olsun diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.

Şahıslar adına ilk söz, İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi.

Buyurun Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

226 sıra sayılı yasada ek madde 101, Şırnak üniversitesiyle ilgili bazı özet konulara değineceğim. Bu arada, 90’lı yılların başlarında yeni bir il olarak henüz çok basit devlet teşekküllerine bile yer bulmakta zorlanan Şırnak’ın, bugün üniversite kurulma aşamasına gelmesi, her şeyden önce, en az Şırnaklılar kadar beni de heyecanlandırmakta ve sevindirmektedir. Bu vesileyle, değerli Şırnaklı dostlarıma partim ve şahsım adına en iyi dileklerimi, selamlarımı iletiyorum.

Sayın Bakan, çok iyi bildiğim bölge hakkında bir iki konuyu size hatırlatmakta yarar görüyorum. Hatırlatacağım üç konudan ilk ikisi Şırnak ve Hakkâri için ortak konulardır, üçüncüsü ise kısmen Hakkâri’ye de taşınabilir.

Şırnak ve Hakkâri’de kurulacak üniversitelerle ilgili olarak işin güvenlik boyutu muhakkak öncelikle ele alınması gereken bir konudur. Eğer güvenlik boyutuyla ilgili bir sıkıntı başlangıçtan itibaren söz konusu olur ise, daha üniversite kurulması aşamasında akim kalır ve korkarım bir tabela üniversitesi olmanın dışına çıkamaz. Dolayısıyla güvenlik boyutuyla ilgili kaygılar muhakkak giderilmelidir ve üniversitelerin kurulmasına öyle başlanmalıdır.

İkincisi: Sayın Bakanım bazı üniversitelerle ilgili güzel bir örnek verdiniz: “Efendim, üniversitelerimizde hiçbir şey bütün donanımları tamam olarak kurulmaz; zamanla gelişir. Hiçbir üniversite tüm tesisleriyle şimdiye kadar kurulmadı; altyapı kuruldu, tesisler zamanla gelişti.” şeklinde bir ibarede bulundunuz. Doğrudur, buna katılıyorum. Ancak, bu söylediğiniz konu Şırnak ve Hakkâri için geçerli değildir. Eğer bu üniversiteleri, öğretim üyelerinin kalacakları, sosyal ihtiyaçlarını karşılayacakları; öğrencilerin kalacakları, sosyal ihtiyaçlarını karşılayacakları; aynı şekilde yerleşim yeri, bütün çevre güvenliği -emniyeti dâhil- başlangıçtan itibaren en iyi şekilde tamamlayıp, bu üniversiteleri o şekilde açmazsanız ve bu üniversiteleri, tekrar ediyorum, Şırnak ve Hakkâri üniversitelerini başlangıçtan itibaren güvenli bir yer, bir cazibe ve çekim merkezi hâlinde, bir örnek üniversite hâlinde tesis etmezseniz, korkarım ki, bu üniversitenin kurulması başlangıçtan itibaren akim kalır ve bir tabela üniversitesi olmanın dışına çıkamaz. Size bu konuyu hatırlatmayı gerek gördüm.

Bir üçüncü konudan bahsedeceğim: Kurulan üniversiteler, kuruldukları illerin özellikleriyle birtakım ortaklıklar taşımalıdır. Yani, Orta Anadolu’da bir ile kurulacak bir su ürünleri fakültesi ne kadar gereksizse, bu bölgede kurulacak üniversiteler için de bölge özellikleri dikkate alınmalıdır. Ben, üç fakülte, ki bu fakülteler iktisadi ve idari bilimler fakültesi, mühendislik, ilahiyat fakülteleri, ayrıca Dicle Üniversitesine bağlı iki meslek yüksekokulu ve iki enstitü kuruluyor, bunlarla ilgili konuyu gündeme getireyim.

İlin güney kesimi Mezopotamya Ovası’nın devamıdır, yani İdil, Cizre, Silopi bölgesi. Bu bölge, Silopi kesiminde zaten bir yarımada hüviyetindedir ve çok bereketli bir ovadır. Cizre ve İdil bölgeleri ise, Ilısu ve Cizre Barajlarının yapılmasıyla -ki GAP kapsamında gerçekleştirilecektir- gerçekten eski Mezopotamya Ovası’nın verimliliğini katbekat aşacak özellikler sergileyeceklerdir. Dolayısıyla ilin güneyindeki bu tarım potansiyeli, bu gelişmeye son derece müsait tarım potansiyeli muhakkak değerlendirilmelidir. İlin Doğu Anadolu sınırları içerisinde kalan, kuzeyindeki Uludere, Şenoba, Beytüşşebap kesimi ise eskiden 100 binlerce küçükbaş hayvanın beslendiği, Türkiye'de hayvancılığın temelini teşkil eden ve Şırnak’tan diğer ülkelere hayvan kaçakçılığının merkezi olan yerlerdi. Şimdi bunun tersi bir trafiğin gerçekleşmiş olması, yani diğer ülkelerden Şırnak’a ve oradan yurt içine yapılan kaçakçılık gerçekten insanı üzmektedir. Çok büyük bir hayvancılık potansiyeli vardır, dolayısıyla Şırnak’ın bu özelliği de dikkate alınmalıdır.

Diğer taraftan, bölge, başta Cudi Dağı olmak üzere çok önemli maden rezervlerinin bulunduğu bir bölgedir, petrol rezervlerinin olduğu bir bölgedir. Ancak, bu özelliklere uygun olarak, dikkat ediyorum, ne ziraat ne tarımla ilgili ne hayvancılıkla ilgili ne madencilikle ilgili bir teşekkül bu bölgede kurulmuyor. Efendim, değişiklik önergesi verseydiniz… Vallahi değişiklik önergelerinden benim ağzım yandı, hangi değişiklik önergesini verdiysem şimdiye kadar, komisyon “hayır” Hükûmet “hayır” AKP’li değerli arkadaşlarım “hayır” dedi. Onun için değişiklik önergesi vermedim ama bu konuyu gerçekten, Şırnak için, Hakkâri için bilgilerinize sunuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun Sayın Sipahi.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Lütfen, ilin gelecekte çok büyük potansiyel arz edecek bu tarım, hayvancılık ve madencilik özelliklerini dikkate alacak bir eğitim yapılanmasına gitmenizde yarar umuyorum, fayda umuyorum. Böyle bir yapılanmaya giderseniz Şırnak Üniversitesi sağlam temeller üzerine atılmış olur.

Diğer bir konu: Bölgenin en önemli ilçelerinden birisi, özellikle Habur Kapısının özel nedeniyle Silopi’dir. Silopi’nin muhakkak bir yüksekokul veya fakülte merkezi olarak düşünülmesinde yarar vardır. Silopi, gerçekten bölgenin şu anda en önemli ilçesidir, en büyük ilçesi hâline gelmiştir. Silopi’nin muhakkak dikkate alınmasında, hayvancılık konusunda ise Şırnak merkez veyahut da Beytüşşebap ve Uludere ilçelerinin dikkate alınmasında yarar umuyorum.

Bu vesileyle yüce Meclise saygılar sunuyorum ve Şırnaklı dostlara, tekrar, partim ve şahsım adına en içten dileklerimi sunuyorum. İnşallah, en kısa zamanda, bu güzel üniversitenin açılışında Şırnaklı dostlarla birlikte olmak kısmet olur. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.

Hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce burada konuşan bir değerli milletvekilimiz tabii Şırnak’ta kurulan bir üniversiteyi alkışlamakla birlikte, bunu olumlu bulmakla birlikte, Şırnak’la ilgili sanki hiçbir şey yapılmamış, çok dramatik bir tablo çizdi. Bununla ilgili size bir iki şey arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bizim iktidarda olduğumuz dönemde, Şırnak’ta 1.100 derslik yapılmıştır. Bu, Şırnak’taki mevcut, faal derslik oranının yüzde 70’ine tekabül ediyor.

Bildiğiniz gibi, Şırnak’ta bir belediye var. Normalde Şırnak’ın içme suyunu belediyenin temin etmesi gerekiyor. Bildiğiniz gibi, büyükşehir belediyelerinde bu yükümlülük DSİ’ye aittir ancak Sayın Başbakanımız Şırnak Belediyesinin böyle bir içme suyu tesisini, tesisatını yapamayacağına, böyle bir hizmeti yerine getiremeyeceğine kanaat getirdiğinden DSİ’ye bu konuda talimat verilmiştir. Şırnak’ın içme suyu için ihale yapılmıştır ve DSİ tarafından yapılıp bütün Şırnak halkımız, Şırnaklılar içme suyuna kavuşturulacaktır.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Neden yapamıyormuş Belediye Başkanı para aldıktan sonra?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Peki, bir dakika… Belediye yapıyor da Hükûmet elini mi tutuyor Değerli Milletvekilim?

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Para yok Sayın Bakanım.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Para veriliyor da mı yapamıyor!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır, para yoksa İller Bankasından her ile, benim milletvekili bulunduğum Van iline de Şırnak’a da Hakkâri’ye de Iğdır’a da Ardahan’a da Bitlis’e de Karaman’a da veya Muğla’ya da o ilin nüfusuna göre, İller Bankası belli bir pay ödüyor. Neticede belediyeler bazı kaynaklarını da kendileri üretiyorlar. Biz, bizim partimizden olmayan, DTP’li olan bir belediye başkanının bulunduğu ilde bu işi Hükûmet olarak üzerimize alıyoruz, DSİ’ye yaptırıyoruz, Başbakanımız bu konuda hassasiyet gösteriyor. Siz, buna müteşekkir olmanız gerekirken “Belediye bunu yapamıyor.” dememden niçin rahatsız oluyorsunuz?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Bu, siyasi bir tutumdur, hizmet değildir. Siyasi bir tutumdur, belediyeyi boşa çıkarma girişimidir.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Efendim?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Kabul etmiyoruz bunu Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hayır, hepimiz hassasiyet gösteriyoruz değerli arkadaşlar.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – O zaman niye yapamasın?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bundan dolayı…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Belediyenin niye yapamadığını da söylesin o zaman!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bundan dolayı niçin rahatsızlık duyuyorsunuz?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Para gelsin bakalım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Canım, şimdi, yani biz, kime, nerelere, nasıl para verildiğini hepimiz milletvekilleri olarak biliyoruz. Para verilmenin bir usulü vardır. Her ile verilen para miktarı nüfusa göredir, bunu tekrar ettirmeyin bana.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Hibelere, projelere izin verilmiyor Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, gerek Cizre’ye… Bakın, bizim dönemimizde, Cizre’de fen lisesi yapılmıştır, gidip görebilirsiniz. Cizre Fen Lisesi, Türkiye’nin birçok vilayetinde göremeyeceğiniz bir fen lisesidir. Âdeta, bir üniversite kampüsü gibi bir fen lisesi yapılmıştır. Anadolu Öğretmen Lisesi, Şırnak merkezinde yapılmıştır, yine bir kampüs olarak yapılmıştır. Yıllarca süründürülen endüstri meslek lisesi bitirilip hizmete sokulmuştur ve KÖYDES’le birlikte köy yolları, köy içme suları, vatandaşın haz duyacağı, memnun olacağı şekilde yapılmıştır. Şırnak vilayeti, Hakkâri vilayeti, özellikle geri kalmış olan yörelerimiz Hükûmetimizin öncelikleri arasındadır. Sadece üniversite kurmakla yetinmiyoruz, buraların, başta altyapı olmak üzere yolları, içme suları, elektrifikasyonu, öte taraftan eğitim imkânları, sağlık imkânları, sağlık hizmetleri açısından Şırnak’ta yapılanları dakikalarca size anlatabilirim.

Huzurlarınızı işgal etmek istemiyorum ama tekrar altını çiziyorum, elbette, Hakkâri’deki, Şırnak’taki veya daha geri kalmış yörelerimizdeki üniversiteleri gelişme potansiyeli daha rahat olan bir Yalova’daki, Karaman’daki, Düzce’deki üniversite gibi görmüyoruz. Oralara gerekli destekler şüphesiz ki verilecektir, bütçe imkânları şüphesiz ki verilecektir, bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şahıslar adına son söz Şırnak Milletvekili Sayın Abdullah Veli Seyda’ya aittir.

Buyurun Sayın Seyda. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDULLAH VELİ SEYDA (Şırnak) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Esasında birtakım konulara girecektim ama Sayın Bakanımız sağ olsun onları ifade ettiler, ben çok kısa keseceğim.

Tarih boyunca bütün Mezopotamya bölgesine ilim ve irfan dağıtan, dünya fizik literatüründe otorite olan İsmail Ebül İz’i yetiştiren, İbni Esir’i yetiştiren, Ahmedi el Cezeri’yi yetiştiren bir ilde üniversite kurmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Temenni ederim ki bu ilde yine öyle bütün dünyaya ilim verecek, insanlık ailesine hizmet edecek çocuklarımız yetişir. Bu konuda katkısı olan başta Sayın Başbakanımıza, Millî Eğitim Bakanımıza, iktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekili arkadaşlarımıza ve bürokratlara şahsım ve ilim adına müteşekkirim, teşekkür ediyorum. Bundan dolayı şu anda Şırnak mutludur, sevinçlidir.

Elbette eksiklerimiz var. Bakınız, 2002’de iktidara geldiğimizde biz bir çalışma yaptık. Okuyan kadar okumayan öğrencimiz vardı Şırnak’ta. Şu anda cumhuriyet tarihinden şu ana kadar yapılanların biz 1,5 mislini geçtik hemen hemen ortaöğretimde, ilköğretimde yüzde 70’ine vardık. Hâlâ yeterli midir? Değildir. 2002’de ortaöğretimde pansiyonumuz hiç yoktu, şu anda bin yataklı pansiyonumuz var. Yani yapılanlar hâlâ yetersiz olabilir ama biz eskiyle mukayese ettiğimizde bugün dünden daha iyidir, yarın bugünden daha iyi olacak Allah’ın izniyle. Hep beraber el ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz, güzel hizmetler yapacağız.

Bundan dolayı mutluyum, müteşekkirim. Bu üniversitelerin memleketimize, milletimize, ülkemize ve tüm insanlık âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seyda.

Sayın Özdemir, buyurun.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: Metropollerin kenar semtlerindeki dar gelirli insanlarımızın çocuklarının okudukları devlet liseleri ile mahrumiyet bölgelerindeki devlet liselerini bitiren dar gelirli insanlarımızın çocukları, özel kurslara girmeden üniversitelere maalesef girememektedirler. İktidarlarınız döneminde eğitimde eğitim ve öğretim eşitliği bozulmuştur. Bu insanlarımızın çocuklarını özel kurslara katılmadan üniversite sınavlarını kazanacak hâle ne zaman getireceksiniz?

İkinci sorum: Eğer ille de kurs görmeleri gerekiyorsa devlet okullarımızda devlet öğretmenleriyle ücretsiz ders verdirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Özdemir’in, doğrusunu isterseniz, sorusuna hayret ettim. Efendim yani bir manada sanki iktidarımız döneminde dershaneler icat edildi, daha önce üniversite kontenjanları ve kapasiteleri 3 katıydı da biz azalttık gibi bir tablo çizdi.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Biz iktidara geldiğimizde kapatacağız yalnız. 

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Neyse, siz iktidara gelin de kapatın hadi.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Gelip gelmemek önemli değil, onun için söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bir yerde çok fazla talep varsa ve arz talebi karşılamıyorsa burada rekabet olur. Kaldı ki şimdi o sizin dediğiniz metropol şehirlerin kenar semtlerinde ve kırsal kesimde özellikle dar gelirli aile çocuklarıyla ilgili olarak bizatihi benim gönderdiğim bir genelgeyle, bütün halk eğitim merkezleri bünyesinde bu kurslar açılmaktadır. Yani biz, o dar gelirli, sabit gelirli “Ben, dershaneye para ödeyemiyorum, üniversite sınavında yarışmada geri kalıyorum.” diyenleri halk eğitim merkezleri bünyesinde ücretsiz kurslara alıyoruz. Sizin sorunuzun da sanırım cevabı bu olmalı Sayın Özdemir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ek madde 102’yi okutuyorum:

Tunceli Üniversitesi

EK MADDE 102- Tunceli’de Tunceli Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Mühendislik Fakültesi ve Su Ürünleri Fakültesi ile Fırat Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

b) Fırat Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Tunceli Meslek Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, elbette ki Türkiye için önemli bir yasa çıkarıyoruz. Ama aslında yasa çıkarmak, bir üniversite kurma sürecinin birinci ayağı ve en basit ayağı. Asıl önemli olan, yasa çıktıktan sonra üniversitenin üniversite olabilmesi için hem içinin doldurulması, aynı zamanda yapılarının yapılması lazım.

Sayın Bakan “Fidan dikilmeden büyümez.” diye bir söz kullandı. Doğrudur, fidan dikilmeden büyümez ama o fidanı dikmenin de bir yöntemi var, bir usulü var. Dikeceksiniz usulüne göre, ayrıca can suyunu vereceksiniz ki fidan büyüyebilsin ve sürekli bakabilesiniz.

Şimdi, üniversiteyi sadece yasa çıkarmakla hemen ertesi gün faaliyete geçecek bir kuruluş olarak da görmemek lazım. Umuyoruz ve diliyoruz, Sayın Bakan Millî Eğitim Bakanlığının ve üniversitelerin ödeneklerini daha da artırır. Gerçi Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları biliyoruz, bütçenin olanaklarını da biliyoruz. Ama Sayın Bakan bugün toplanan vergilerin bir o kadarının da bu ülkede kaçırıldığını bilmeniz lazım. Eğer siz vergi kaybını önleyip onları millî eğitime katarsanız, ki bu konuda gerekirse özel yasalar çıkarırsanız, şuna kesinlikle emin olmanızı isterim, önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ona destek verecektir çünkü eğitime harcanan her kuruşun toplumun geleceği için önemli bir yatırım olduğunun da altını çizmek isterim.

Bir başka önemli gerçek: Türkiye Cumhuriyeti seksen sekiz yıldır yurt sorununu çözememiştir. Seksen sekiz yıldır çözülemeyen bir sorun aslında istenilirse altı ayda çözülebilir.

Sayın Bakan size bir öneri: TOKİ’yi lütfen devreye koyun ve öğrenci yurdu sorununu bu ülkede bir yıl içinde bitirin. Bir yıl içinde bitirin, biz de sizi alkışlayalım.

Tunceli’ye üniversite kuracaksınız, gayet güzel, üniversite kurun. Sayın Tunceli Milletvekilimiz Kamer Genç şu kürsüde, hiç unutmadıysam en az 20 kez öğrenci yurdu sorununu dile getirmiştir. Nasıl oluyor da altı yıllık iktidarınız döneminde küçük bir ilde çok kapasiteli olmayan küçük bir öğrenci yurdu sorununu dahi aşamamışsınız?

Bana hiçbir şey söyleyemezsiniz. “Millî eğitimde şunu yaptım, bunu yaptım.” Millî eğitimde zaten geriye gidemezsiniz. Bina olarak da geriye gidemezsiniz. Elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisi kaynak ayırıyor elbette ki derslik sayısını artıracaksınız. Ama nasıl oluyor da bu ülkede öğrenci yurdu sorununu çözemiyorsunuz? O yurt sorununu çözdüğünüz zaman, şuna kesinlikle inanın, en azından ailelerin üzerinden önemli bir mali yükü de kaldırmış olacaksınız.

Bakın bir şey  daha söyleyeyim: Sayın Bakan, kadrolardan söz ettiniz, kadro verildiğinden söz ettiniz. Doğrudur, Parlamentodan 1 kişilik kadro bile alsanız yasa çıkması lazım. Ama şunu yaptınız, Parlamentodan çıkan kadroları Bakanlık emrine tahsis ettiniz. “Maliye Bakanlığı izin vermeden kadroyu kullanamazsınız.” dediniz üniversitelere. Ne oldu? Üniversiteler o kadroları kullanmak için   Danıştaya gidip karar almak zorunda kaldılar. Böyle bir anlayış olamaz. Bu anlayışın yıkılması lazım. Üniversitenin özerkliğine saygı gösteriyorsak, Parlamento kadro verdiyse o kadronun kullanımını da üniversitenin özerk yapısına terk etmemiz lazım.

Burada İnönü Üniversitesinden söz edildi. Yatak var, işlem bitmiş, bina bitmiş, hasta var dışarıda bekliyor ama hastayı kabul edecek hemşire yok. Sayın Bakanım söyler misiniz altı yıldır inşaatı bitmiş, yatırımı bitmiş, yatağı alınmış, yorganı alınmış, hasta dışarıda bekliyor, tedavi edecek doktor var ama hemşire yok. Niçin? “Efendim, o rektör gitmeden biz oraya hemşire kadrosu vermeyeceğiz.” Sayın Bakanım, o rektöre belki saygınız olmayabilir, rektörü desteklemeyebilirsiniz ama Malatyalı hastalara sizin saygı duymanız lazım, o insanları perişan etmemeniz lazım.

Tunceli’de üniversite kuruyoruz. Çok güzel, üniversite kuralım. Hiç kimse itiraz etmiyor zaten, yüce Parlamento oy birliğiyle bu üniversiteleri kuralım diyor. Birinci nokta şu: Üniversitenin yurt sorununu çözeceksiniz, üniversitenin lojman sorununu çözeceksiniz, üniversitenin kampüs sorununu çözeceksiniz. Sayın Bakan bu kürsüye geldi, şunu söyledi: “Bitlis’te Eren Holding gelecek yatırım yapacak -çok güzel- Ağrı’da Sayın İbrahim Çeçen gelecek yatırım yapacak.” Çok güzel. Bana söyler misiniz diğer illerdeki iş adamlarını nereden bulacağız, zengin iş adamı, yatırım yapacak? Yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bütün illeri bir iş adamına ipotekleyeceğiz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Biz yapacağız biz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Olmayınca nasıl olacak? Bütçeden ödenek ayıracaksınız. Eğer bütçeden sağlıklı ödenek ayırır, yeterli ödenek ayırır, bunları sadece “tabela üniversitesi” olmanın ötesine taşırsanız Sayın Bakanım önce şunu söyleyeyim: CHP Grubu olarak biz sizi alkışlarız ama bunu yapmazsanız bunun takipçisi olacağız; “Niçin yeteri kadar ödenek ayırmadınız, niçin binaları bitirmediniz?” diye doğal olarak biz size soracağız.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Biz yaparız, merak etmeyin.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, bir şey daha söyleyeyim değerli arkadaşlar. Üniversite kurmanın bir diğer temel normu daha vardır.

Ben geçen yasama döneminde Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliği yaptım. Devlet Planlama Teşkilatı bütçesi görüşülürken Sayın Planlama Müsteşarına şu soruyu sordum: Bu kadar üniversitelerimiz var, öğrenci alıyorsunuz, öğrenci mezun ediyorsunuz. Belli üniversitelerden mezunlar işsiz, sadece diploma alıyorlar, bunlar iş bulamıyorlar. Ben şu soruyu yönelttim: “Siz acaba Devlet Planlama Teşkilatı olarak, YÖK olarak ve Millî Eğitim Bakanlığı olarak Türkiye'nin gelişme stratejisine paralel bir eğitim politikası belirlediniz mi? Önümüzdeki otuz kırk yıl içinde hangi üniversiteden kaç mezuna ihtiyacımız var? Madem Devlet Planlama Teşkilatı var, madem planlama yapıyorsunuz, Türkiye'nin otuz kırk yıl sonra geleceğini, öncü sektörleri, bu sektörlerdeki istihdam edilecek elemanları ve onları yetiştirecek üniversiteleri, onların kontenjanlarını bu çerçevede belirliyor musunuz? Ne zaman yapılmış bu çalışma, Sayın Bakanım, biliyor musunuz? 1960 yılında bir kez yapılmış. Şimdi, Devlet Planlama Teşkilatı, bildiğim kadarıyla, Boğaziçi Üniversitesinin öncülüğüyle bu çalışmayı başlatmış durumda. Eğer bu çalışma sağlıklı bir zemine oturtulursa hem daha sağlıklı Türkiye'nin gelişmesi için öncü sektörleri belirleyeceğiz, üniversitelerimiz ona uygun eleman yetiştirecek, yetişen elemanlar da iş sahibi olacaklar, öğrenciler gidip oralarda çalışacaklar. Biz bunu yaptığımız zaman sadece Tunceli Üniversitesi değil, diğer üniversitelerden yetişen öğrencilerimiz de iyi bir zemine oturacak, bunlar üniversiteyi bitirdikleri zaman da Türkiye’de sağlıklı çalışma ortamlarına kavuşmuş olacaklardır.

Bir diğer önemli konu: Sayın Bakanım, yerel yönetimlerden söz ettiniz. Efendim, Şırnak’ın belediyesi içme suyunu yapamamış. Sayın Başbakanımız talimat vermiş, Devlet Su İşleri yapmış. Acaba, Sayın Başbakan o belediyenin kaynakları yetersizse, belediyenin kaynaklarını belediyeye verse de bütçeden belediyeye gerekirse ödenek verse de o belediye başkanı da içme suyunu yapsa ve siz de gidip yapıp yapmadığını denetleseniz daha uygun olmaz mı? Orası ayrı bir ülke mi? Ayrı bir devlet mi?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Karşılıksız kredi buluyoruz, Bakanlık engelliyor. Avrupa’dan kredi buluyoruz, Bakanlık engelliyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Siz eğer şunu yaparsanız, biz size saygı duyarız: Bugün yerel yönetimlerin temel sorunu kaynak yetersizliğidir. Altı yıldır iktidardasınız. Altı yılı bitirdiniz. Hani yerel yönetimler geliri? Hani yerel yönetimlerle ilgili yasa tasarısı Parlamentoya gelecekti?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Geliyor, geliyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Her seferinde, bir noktaya geliyor, geri çekiliyor. Geliyor, geri çekiliyor.

Bakın, değerli milletvekilleri, geçen hafta burada SSK affıyla, BAĞ-KUR affıyla ilgili bir yasa çıkardınız. Hiç acaba şu soruyu merak ettiniz mi: Türkiye'nin SSK’ya borç takan kuruluşları kimlerdir hiç merak ettiniz mi arkadaşlar?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Etmez miyiz, paylarını bile merak ediyoruz!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ankara Büyükşehir Belediyesi, Adana Büyükşehir Belediyesi başta belediyeler olmak üzere, belediyelerin tamamı prim borçlarını ödemiyorlar. Bunlar keyiften mi ödemiyorlar? Diyor ki: Nasıl olsa bir af çıkacak, ben ödemeyeyim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Burs veriyor burs!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Onu, ne yapıyor o parayı? Kendi beldesine yatırım yapmakta kullanıyor eğer hortumlanmıyorsa bir yerlere, bir yerlere gitmiyorsa bu yanlış para. Peki, bir belediye başkanı götürüp de primi keyfî olarak yatırmamazlık eder mi? Ucunda haciz bile var. Şu anda AKP’li belediyelere haciz uygulanmıyor onu biliyoruz.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – DTP belediyelerinin hepsi hacizli!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ama şunu da kabul ediyoruz… (AK Parti sıralarından gürültüler)

Haciz uygulanmıyor efendim, zaten ödenmiyor. Lütfen, gidin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından alın, kim, ne kadar prim borcu var.

Yani bu belediyeler keyfî olarak borç takmış değiller ama yerel yönetimlerin gelirleriyle ilgili yasayı ısrarla ama ısrarla Parlamentoya getirmiyorsunuz. Bunu getirin. Bunu getireceksiniz ki bu sistem yürüyebilsin, belediye başkanı Ankara’ya gelip birilerine yalvarmak zorunda kalmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, Tunceli Üniversitesinin adının “Munzur üniversitesi” olmasını çok arzu etmiştik. Bu konudaki teklif de “Munzur üniversitesi” olsundu. “Munzur” adının Tunceliler için çok özel bir ismi vardır, tarihsel bir ismi vardır, geleneksel bir ismi vardır, dinsel amaçta bir ismi vardır. Dolayısıyla “Munzur” adı Munzur Nehri ile beraber Tunceli ile özdeşleşmiş bir isimdir. Tunceli’de bir “Munzur üniversitesi”nin kurulması, bu ismin verilmesi Tunceli halkını çok daha fazla mutlu ederdi ama bu isim verilmedi. Olsun, “Tunceli Üniversitesi” olsun.

Umuyorum, önümüzdeki bütçe döneminde Sayın Bakan bu yeni kurulan üniversitelere ayrılan ödeneklerin fazlalığından ötürü buraya gelir, ne kadar fazla ödenek ayırdığını buraya gelir, anlatır, biz de Sayın Bakanı alkışlarız.

Hepinize saygılar efendim. (CHP, MHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Çankırı Milletvekili Sayın Ahmet Bukan.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET BUKAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 226 sıra sayılı kanunun ek 102’nci maddesinde, Tunceli’ye üniversite kurulması hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.

Tunceli Üniversitesi, meslek yüksekokulu, su ürünleri fakültesi, iktisadi ve idari bilimler fakültesi, sosyal bilimler ve fen bilimleri fakültesinden oluşmaktadır.

Üniversitenin gelişmesi bakımından Tunceli ilinin tarihini, ekonomisini, sosyal ve kültürel durumunu, coğrafi konumunu göz önüne almak gerekmektedir. Tunceli, 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da Türklerin egemenliğinin yayıldığı dönemde kesin olarak Türklerin egemenliği altına girmiş şirin bir şehrimizdir.

Bugün, Tunceli iline bağlı ilçe olan Hozat, cumhuriyet döneminde mutasarrıflık iken cumhuriyetin ilanıyla Dersim vilayeti hâline getirilmiştir. 25 Aralık 1935 tarih ve 2885 sayılı Kanun’la geçici merkezi Elâzığ ili olmak üzere, Erzincan’ın Pülümür, Elâzığ’ın Nazımiye, Hozat, Mazgirt, Pertek, Ovacık ve Çemişgezek ilçeleri bağlanarak Tunceli vilayeti teşkil edilmiştir. 30 Aralık 1946 tarih ve 4993 sayılı Kanun’a göre il merkezi hâlen bugünkü merkezi durumunda olan Kalan kasabasında nakledilmiştir. Daha önce “Kalan” olan ilin ismi Mustafa Kemal Atatürk tarafından  “Tunceli” olarak değiştirilmiş olup tunç gibi sağlam insanların yaşadığı yöre anlamına gelmektedir.

Güneyden kuzeye ve batıdan doğuya yükselen il topraklarının yüzde 70’ini dağlar, yüzde 25’ini platolar, yüzde 5’ini ovalar ve düzlükler oluşturmaktadır.

2000 yılı nüfusu 93.584 kişi olan Tunceli ili 2007 nüfusunda 84 bin nüfusa düşmüştür. Türkiye'nin en az nüfuslu ilidir. İlde kilometrekareye 11 kişi olan nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasına göre çok düşüktür. Dağınık bir yerleşim düzenine sahip Tunceli’de il nüfusunun yüzde 42’si köylerde, yüzde 58’i il ve ilçe merkezlerinde yaşamaktadır.

Tunceli, ekonomik faaliyetler açısından Türkiye'nin geri kalmış illerinden biridir. İlde elverişsiz doğa koşullarına bağlı olarak tarım alanlarının kısıtlı olması ilin ekonomik gelişmesini engellemiştir. İl topraklarının büyük bir kesiminde dağların zor geçit veren sıralar hâlinde uzanması 1950’lere kadar Tunceli’nin çevre illerle olan ulaşım imkânlarının çok sınırlı kalmasına ve uzun yıllar dışa kapalı ve durağan bir ekonomik yapının hâkim olmasına neden olmuştur. İl ekonomisi tümüyle tarıma dayanmakla birlikte ne bitkisel üretim ne de hayvancılık gelişkin değildir. Bu yüzden, ekonominin de gelişmesi için bu ilimizde kesinlikle bir üniversitenin kurulması gerekmektedir.

Tunceli ilimizde gelenek ve görenekler, günümüzde toplumsal ve ekonomik yapıda meydana gelen değişikliklere paralel olarak artık kaybolmaya yüz tutmuştur. Kent ve kasaba merkezinde gelenek ve görenekler büyük ölçüde değişime uğramıştır. Ancak kırsal kesimde günümüzde az da olsa hâlen birtakım geleneksel unsurlara rastlanmaktadır. Burada kurulan üniversite tarihî değerlere de sahip çıkmalı ve yörenin kültürel özelliklerini de yaşatmalıdır.

Türkiye’de aralarında Tunceli ilinin de bulunduğu dokuz il dışında her ilde bir üniversite kurulmuştur. Tunceli, eğitim ve kültür seviyesi bakımından Türkiye’nin önde gelen illerinden biridir. Bu ilimizde kamunun veya özel teşebbüslerin istihdam yaratacak herhangi bir yatırımı yoktur. Burada kurulacak bir üniversite bir taraftan eğitime çok büyük katkılar sağlamasının yanında, bir taraftan da üniversitede istihdam edecek öğretim görevlileri ve okuyacak öğrenciler, dolayısıyla yapılacak kamu ve özel sektör yatırımlarına başlangıç olacaktır. Önemli sayıda iş alanı ortaya çıkacaktır.         Ayrıca bu ilimiz, kamu hizmetleri ve özellikle de ulaşım ağları bakımından Türkiye’nin en sorunlu illerinden biridir. Kurulacak yeni üniversite bu yönden ki hizmetlerin gelişmesine de bir katkı sağlayacaktır.

Tunceli’de geleneksek el sanatları arasında en yaygın olanlar halı, kilim, cicim ve palaz dokumacılığı, dericilik ve çanak çömlek yapımıdır. Günümüzde halı ve kilim dokumacılığı ilçe merkezlerinde, çanak çömlek yapımı ise daha çok köylerde yaygındır. Üniversite kurulurken bunlara da dikkat edilmesi, bu yönden eğitim veren fakülteler kurulması gerekmektedir.

Tunceli, 1968’de kalkınmada birinci derece öncelikli iller kapsamına alınmış ve ilde 1970’lerin sonundan başlayarak birkaç kamu yatırımı yapılmıştır. İlde imalat sanayisi kurulmaktan çok tarımı geliştirmek amacıyla kurulan süt, yem ile halı ipliği üretimine yönelik olarak kurulan fabrikalar ekonominin dışa kapalı ve durağan yapısını biraz kırmıştır ancak ilde işlenebilir ham madde kaynaklarının olmaması, tarımda verimliliğin düşük olması ve sermaye birikiminin yetersiz olması nedeniyle özel sektör yatırımlarının çok sınırlı olması sanayi sektöründe de çok geri kalmasına neden olmuştur.

Tunceli’de tarım ve sanayi sektörünün geri kalmasına bağlı olarak ticaret ve hizmet sektörleri de gelişmemiştir. Ekonomik ilişkiler yönünden büyük bölümü Elazığ’a bağlı olan ilde hâlen imalat sanayi sektöründe 10 veya daha fazla sayıda işçi çalıştıran dört adet iş yeri vardır. Bu bakımdan da Tunceli ilinde üniversite kurulması ticareti de geliştirecektir.

Değerli milletvekilleri, bundan önce kurulan on yedi adet yeni üniversite arasında, seçim bölgem olan Çankırı’da da Karatekin Üniversitesi açılmıştır. Bundan dolayı şahsım ve tüm Çankırılılar olarak çok mutluyuz ve emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.

Karatekin Üniversitesini yakinen takip ediyoruz. Alınan ödeneklere bakıldığında, gelişme ve büyüyebilme açısından çok az olduğunu buradan belirtmek istiyorum. Değerli Bakanımız, buradan biraz önce kendisi ifade etti, Çankırı’ya da herhâlde binalarımızı yapacak.

Sadece bir ilde üniversite kurmakla oradaki işler bitmiyor. Bu yeni kurulan üniversitelerin altyapıları, personel giderleri, araç ve gereçlerin en kısa sürede tamamlanması açısından daha fazla ödenek ayrılmasının uygun olacağını düşünüyoruz.

Kurulan üniversitelerin, hem illerimize hem de ülkemize hayırlar getirmesini Cenabı Allah’tan niyaz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bukan.

Demokratik Toplum Partisi adına Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis.

Buyurun Sayın Halis. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ek 102’nci maddesi üzerinde partim DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısıyla beraber, üniversitesi olmayan dokuz ilimizde daha üniversite kurulmuş olacak. Böyle olunca da Türkiye’de üniversitesiz il kalmamış olacak. Tabii, bu üniversitelerin kurulduğu iller arasında ilim olan Tunceli’nin de olması sevindirici bir durum. Tabii, burada kurulacak üniversitenin, Tunceli’nin sosyal, ekonomik çehresini değiştireceği konusunda hiçbir kuşkumuz ve şüphemiz yok ve bu sevincimizin, kurulacak üniversitenin nitelikli bir eğitime kavuşması konusunda kaygılarımızın olduğunu da bildirmek durumundayız.

Tabii, Tunceli’nin sosyal, ekonomik çehresini değiştirecek olan bu üniversitenin kuruluşunda emeği geçenlere, bu tasarı metninin yasalaşmasında parmak kaldıracak olanlara Tunceli halkı adına şahsım ve parti grubum adına teşekkür etmek istiyorum.

Ancak biraz önce eğitimin niteliği konusundaki kaygılarımdan söz ettim. Bu kaygılarımı bugünkü üniversitelere bakarak izah etmek durumundayım. Benden önceki bütün konuşmacılar ayrıntılarıyla anlatmaya başladılar ama ben yine de gecenin bu saatinde çok sıkıcı olmamak kaydıyla, ana başlıklarıyla değinip geçmek durumunda olacağım.

Mevcut hâliyle üniversitelerimize bakıldığında, ne yazık ki bütün çabalara rağmen ya da çabasızlıklara rağmen dünya üniversiteleri içinde ilk 200’lük dilime girememiştir. Yine, bunların nedeni araştırıldığında, asıl sorunun kadro sıkıntısı ve üniversitelere ayrılan ödeneğin yani parasal payın azlığıdır ki gelişen duruma göre, üniversiteler bir yandan çoğaldıkça, o oranda bu çoğalmaya denk düşen bir üniversite ödeneği ne yazık ki yaratılamamıştır.

Yine, üniversitelerin özerklik sorunu: Üniversitelerde özgür, bilimsel araştırma yapmaya yeterli bir ortam sağlayamamıştır. Özellikle YÖK aracılığıyla üniversiteler siyasi vesayet altına alınmış durumdadırlar. Böyle olunca da, ister istemez, üniversiteleri bilim yuvası hâline getirebilecek özerk, özgür bir çalışmanın da olanağı ortadan kalkmış olacaktır.

Bir başka yönüyle üniversitelerimizde idari baskı ve öğrencilere verilen yersiz cezalar da üniversiteleri yaralayan bir başka örnek olarak karşımıza çıkıyor.

Bunlar yetmiyormuş gibi, üniversitelerimizi yaralayan bir başka sorun, bir başka kanayan yara üniversitelerimizdeki güvenlik sorunudur. Bütün üniversitelerde güvenlik, özel güvenlik olmakla beraber ne yazık ki üniversiteler ciddi bir koruma altında değil. Sosyal hukuk devleti olmanın gereği bütün hükûmetler ya da devletler üniversitelerde öğrencilerin can güvenliğini de sağlamak durumundadırlar. Yani öğrencilerin okuması için her türlü olanağı yaratmak yalnız başına yetmiyor. Eğer can güvenliğini tehdit eden bir durum varsa devlet ya da hükûmet, üniversitelerde okuyan öğrencilerin can güvenliğini sağlamak durumundadır.

Son kırk beş gün içinde üniversitelerde çok ciddi saldırılar oldu, çok ciddi yaralanmalar oldu. Kırk beş gün önce yine başlayan Akdeniz Üniversitesindeki bir saldırıda dışarıdan üniversiteye giren eli tabancalı, satırlı, bıçaklı sivil gruplar üniversite öğrencilerine saldırdılar. Hükûmetin bu noktada ciddi bir ilgi göstermesi konusunda vermiş olduğumuz soru önergesine bir cevap verme durumunda bulunmayan, zahmetinde bulunmayan Hükûmet, böyle üniversitelerin bu sorunuyla ilgilenmemiş olacak ki ondan sonra da sırasıyla Erzincan Üniversitesinde, Eskişehir Anadolu Üniversitesinde ve son üç gün önce de Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde yine dışarıdan gelen eli silahlı ve sopalı saldırganlar öğrencileri darp etme durumunda oldular.

Tabii, üniversitelerimizin sorunları sadece bunlarla sınırlı değil, çok daha fazla sıralanabilecek maddeler hâlinde anlatılabilir. İster istemez, böyle olunca da üniversitelerde bir niteliğin olmadığını söylemek durumunda kalacağız. Tabii biz üniversitelerde niteliksiz bir eğitimin olduğunu söyleyince kızanlar olacaktır. Eğer bize kızanlar varsa onlara şunu söylemek durumunda kalacağız: Eğer, gerçekten üniversitelerde ciddi, nitelikli bir eğitim seviyesi varsa değerli yönetenlerimizin, yöneticilerimizin çocuklarının Amerika üniversitelerinde işi ne? Bunu da biz size sormak durumundayız.

Değerli milletvekilleri, gelişen nüfus ve ekonomik gelişmeler, daha çok üniversitelerin açılmasına bir ihtiyaç doğuruyorlar. Tabii özellikle de Anayasa’mızın 130’uncu maddesinde belirtildiği gibi, üniversiteler kanunla kurulur, ülke genelinde dengeli bir dağılımı esas alır. Bu, bir istikrarın adıdır ama ülkemize baktığımızda istikrarlı bir kurulma ve dağılmanın da olmadığını görüyoruz. Özellikle 12 Eylülden sonraki ilk beş yıl içinde, birdenbire, dokuz olan üniversite sayısı yirmi sekize çıkarılıyor. Oysaki üniversite sayısı yirmi sekize çıkartılırken hiçbir ön hazırlık, hiçbir altyapı hazırlığı yapılmadan üniversiteler çoğalıyor ve en tehlikelisi, en kötüsü de -12 Eylülün üniversiteleri bu denli açmasının altındaki tehlike- referanslarla akademik unvanlar alınmaya başlanıyor, referanslarla alınan akademik unvanlarla üniversitelere rektörler, dekanlar atanıyor.

Tabii, 12 Eylül sonrasını da yine boş bırakmayan siyasal iktidarlar, siyasal refleks ve siyasal çıkarlar doğrultusunda her tarafta üniversite temelleri atmaya başladılar, deyim yerindeyse üniversite binaları kurdular ama o üniversiteleri, üniversite eğitiminin nitelikli bir şekilde yapılması temelinde donatamadılar, işletemediler, her şeyden önce, o üniversitelerde eğitim verecek hocaları bulamadılar. Tabii, böyle olunca da günümüzde niteliksiz bir eğitimin olduğunu kimse inkâr edemez durumda kalmış olacak.

90’lı yıllarda mantar gibi biten, oluşan üniversiteler… Ne yazık ki, yine, AKP İktidarı tarafından da yine siyasi refleks ve siyasi amaçlar uğruna her yere üniversiteler açılmaya başlandı.

Tabii ki biz üniversitelere karşı değiliz ancak üniversitelerin, mutlaka ve mutlaka, üniversite olma niteliğini haiz bir fiiliyatının ve pratiğinin de olması gerekmektedir. Ne yazık ki yine söylüyoruz, üniversitelerimizde biz bu niteliği göremiyoruz.

Üniversiteler kurulurken bu istikrarsızlığın bir yanı da yine bölgelerarası dengesizlikte olduğu gibi üniversitelerin kuruluşunda da kendisini gösteriyor. Örneğin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya kurulan üniversitelerin çok da işlerliği olmayan, mezunlarının çok da iş bulamadığı fakültelerden ibaret olduğunu herkesin bilmesi gerekiyor. Örneğin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kurulacak üniversitelerde iktisadi ve idari bilimler fakültesinin ağırlıklı olarak yer almasını da anlamış değiliz. Bugün, iktisadi ve idari bilimler fakültesinden mezun olan gençlerimizin tamamına yakınının iş bulamadığını da hepimiz biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, tabii, ben bu üniversitelerin kuruluşuna karşı olmadığımı, özellikle de Tunceli ilinin de üniversiteye kavuşuyor olmasının sevincini sizinle paylaştım.

Eski adı “Dersim” olan Tunceli ilinden bugüne kadar yapılmış üniversite talepleri boşa çıktı. Ancak altı bölümlük bir yüksekokulumuz var. Bu yüksekokulda okuyan öğrencilerin kalacağı yurt yok. Bakanımızın da dediği gibi, yurt var, yurt var ama yurtta öğrenciler yatmıyor, askerler yatıyor. Yine, altı bölümlük yüksekokulumuzda öğrencilerin ders görecek mekânları yok, ancak bizim, Millî Eğitimin kendi tasarrufunda olması gereken, kapatılmış eski bir öğretmen okulumuz var. Bunun eğitim hizmetine sunulması dâhilinde oradaki yüksekokula cevap verecek bir kapasitesinin olduğunu bilmenizi istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Ancak bu okul da askerî tasarruf altında ve askerî hizmette.

Bir de 1992 yılında kurulmuş bir fakültemiz var, fakültemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi. Biz bu konuda 92’de karara bağlanıp da açılmayan fakültenin akıbetini sorduk on beş yıl sonra. Sayın Bakanın imzasıyla -ki Sayın Bakan bu konuda yanıltılmıştı- 2000 yılında, iktisadi ve idari  bilimler fakültesinin eğitim fakültesi olduğunu, böyle bir karara varıldığını söylemişlerdi. Şimdi ben Sayın Bakanıma şunu söylüyorum: Sizi yanıltan bu bilginin altına atmış olduğunuz imzanın telafisini bugün gidermek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyasınız. Bizim için var olduğunu iddia ettiğiniz eğitim fakültemizi sizden tekrar istiyoruz. Bu, sizin Tunceli’ye bir lütfunuzdan ziyade sizin yanılgınızın bir telafisi olacak. Ayrıca, kendi inisiyatif ve iradenizi kullanarak da Tunceli Üniversitesine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika eklemiştim Sayın Halis.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahıslar adına ilk söz Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir.

Buyurun Sayın Genç. (DSP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dokuz üniversite olmayan ilde üniversite kurulmasına ilişkin kanun tasarı ve teklifi üzerinde, Tunceli’de de üniversite kurulmasına ilişkin ek 102’nci madde üzerinde şahsım adına söz aldım. Esas söz Kütahya Milletvekili Sayın Işık’ındı, kendisi bana devrettiği için kendisine de teşekkür ediyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Zaten bu kanun tasarısı Bütçe ve Plan Komisyonunda müzakere edilirken -benim de bu konuda teklifim var, Hükûmetin de tasarısı var- Tunceli ilinde üniversite kurulmasını sağlayan Hükûmete teşekkür ettiğimi orada söylemiştim. Burada da o teşekkürümü devam ettiriyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, 1983 yılında ben yine bu Parlamentodayken -o zaman Danışma Meclisi üyesiydim- Tunceli’de bir yüksekokul açılması konusunda bir kanun teklifi vermiştim, o zaman kabul edilmişti. O yüksekokul hâlâ faaliyette Tunceli’de, 500 küsur öğrencisi var. 1992 yılında Tunceli’de iktisadi ve idari bilimler fakültesi kurulması konusunda bir kanun teklifim burada kabul edilmiştir ama maalesef 92’den bugüne kadar o fakülte daha açılmadı, faaliyete geçmedi. İnşallah bu kanunla getirilen Tunceli Üniversitesi kısa zamanda faaliyete geçer.

Daha önce çeşitli vesilelerle ben bunları söyledim. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu -değerli dostum- o da Tuncelilidir, aynı ilçedeniz kendisiyle beraber. Tunceliler zaten Parlamentoda da zaman zaman çoğalıyorlar. O da zaten bu konularda gerekli düşüncelerini izah etmişti. MHP adına konuşan Sayın Çankırı Milletvekilimize de çok güzel… Kendisine teşekkür ediyorum Tunceli’nin tarihçesini çok iyi ortaya koydu. Bunların üzerinde de fazla da durmak istemiyorum.

Birtakım sıkıntılarımız var, tabii, ama üniversite açmak bence hayırlı bir iş. Bu hayırlı bir işin olduğu bir sırada çok fazla konuşmak da istemiyorum. Ben üniversitenin ilimize hayırlar ve uğurlar getirmesini diliyorum. Yalnız bir önergem var, o önergede de yine iki üç dakika konuşacağım. Sizlerden rica ediyorum, o önergemi kabul edin.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAFFET KAYA (Ardahan) – Değerli Başkanım, gecenin bu geç saatinde yüce heyetinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Tunceli ilimiz seksen bir ilimizin gerçekten güzide illerinden bir tanesi. Hırçın coğrafyası var, güzel insanı var. Çok değerli milletvekillerimiz de Tunceli’yle ilgili güzel görüşlerini serdettiler hiç şüphesiz. Tunceli ilimize iktidarımızın -burası çok çok önemli- seksen bir ilin sekseninde AK Partinin milletvekili olmasına rağmen Tunceli’yi de üniversite bağlamında ayrı tutmaması Hükûmetimizin, partimizin seksen bir ile de eşit davranması anlamına geldiği çok açık bir gerçektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu anlamda burada, tabii, iktidarıyla, muhalefetiyle hiç şüphesiz ki gerçekten tarihî bir süreci konuşurken Tunceli ilimizin de üniversiteye kavuşmasını hepimiz kadar bizler de, bir Ardahan Milletvekili olarak ben de, iktidar mensubu bir milletvekili olarak özellikle ben de gerçekten kutluyorum, tebrik ediyorum. Biliyorum ki, Tunceli gerçekten bu üniversiteyi kazanmakla, altyapısını en ciddi bir şekilde kısa bir zamanda bitirmekle hiç şüphesiz ki hak ettiği noktaya gelecektir.

Şimdi, geçmişte, değerli arkadaşlarım, hükûmetlerin bir yanlışı vardı, o yanlışı şuydu: Tunceli’de, Ardahan’da, Şırnak’ta, Hakkâri’de göç varsa, o göçü oranın sorunu olarak görürdük. Terör varsa, o terörü oranın sorunu olarak görürdük. Lokal mesele olarak görürdük. Aslında o meselenin, Türkiye meselesi olduğunu AK Parti hükûmetleri döneminde görmeye başladık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Evet, onun içindir ki, kesinlikle, Türkiye’nin her noktasında, AK Parti iktidarları büyük bir vizyonla, özellikle üniversitede olduğu gibi, cumhuriyet tarihinde ilk kez kırk bire yakın üniversitenin kurulmasına imza atan AK Parti Hükûmetini herhâlde Türkiye’nin 70 milyonu alkışlıyordur diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani bu çok ciddi bir gerçektir.

Onun için, inşallah Türkiye’de terör olmaz, inşallah Türkiye’de göç olmaz. İşte bu üniversiteler de bunların emniyet supabı olarak inşallah Türkiye’nin, illerimizin gündemine girecektir ve Tunceli’mize de bu üniversitemiz hayırlı olsun.

Ben burada fazla vaktinizi almadan, CHP milletvekili arkadaşımızın, yüksek müsaadelerinizle, burada üzülerek söylüyorum, yanlış isnatlarıyla ilgili, geçmişte, benim, Ardahan üniversitesi noktasında kanun teklifi vermediğimi yüce Parlamentonun yüzüne baka baka, burada tutanakları da göz önüne almayarak, görsel basını da göz önüne almayarak çok ciddi bir yalan söyledi arkadaşlar. Tutanaklar elimde. Değerli arkadaşlar, tutanak burada.

Şimdi, geçmişte, bir fıkra aklıma geldi, müsaade ederseniz, onu bu gecenin geç saatinde anlatayım. Osmanlıların döneminde kahvelerde nargile içilirmiş. Nargilenin kömüründen sigara yakmak nargileyi içene çok büyük bir hakaretmiş. Birisi geliyor, zayıf, sıska bir adam, nargile içenin kömüründen sigara içmek istiyor, kulağına da bir şeyler söylüyor filan falan. Tabii, bu büyük bir hakaret sayıldığı için, sigarayı yaktıktan sonra çekip gidiyor. Etrafındaki insanlar soruyor, diyor ki: “Ya, nargilenin kömüründen sigara içmesine nasıl izin verdin?” Diyor ki: “Adam bana geldi, kulağıma söyledi ‘ya ben yalancıyım, ben üç kâğıtçıyım, şu sigaramı yakabilir miyim?’ dedi.”

Şimdi, arkadaşlar, bu kürsüde konuşulan her şey çok önemlidir. Yani çıkıp da geçmişte kanun teklifi vermediğimi söylemek son derece utanç verici bir olaydır.

Kaldı ki, muhalefetin buradaki tutumu gerçekten çok ciddi bir tutumdur. Muhalefet üniversitelerin kurulmasına karşı değil, olmadı da, elbette ki takdirlik bir olaydır, kutluyoruz da ama Tunceli Milletvekili arkadaşımız diyor ki: “Üniversite kurulacak, güzel bir şey ama sorunları da olacak.” Elbette ki olacak arkadaşlar. Yeni doğmuş bir insanın sorunları olmayacak mı? Olacak. Elbette ki, bunlar çözülsün diye bu problemleri Hükûmetimiz ciddi bir şekilde masaya yatırdı. Tarihî bir süreçten geçiyor ve bu tarihî süreçte de inşallah Türkiye nitelikli topluma kavuşmanın, bilim toplumuna kavuşmasının en ciddi yolu; Hükûmetimizin koyduğu bilimde, eğitimdeki bu projeksiyondur, bu ufkiyettir, bu çıkıştır. Bu, hayırlı uğurlu olsun memleketimize diye ifade ediyorum.

Yine, bu konuyla ilgili, kanun teklifimin kabul edilmemesinden sonra, arkadan 2002 yılının Haziran ayında Mecliste üniversite kurulması konusunda yine bir teklifim daha var, ikinci bir kanun teklifim daha var. Burada, tutanaklar burada. Başkanım, size verebilirim bunları, yazıyorsunuz, burada hemen size vereceğim…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet, tutanakları istiyoruz.

SAFFET KAYA (Devamla) – Hemen size vereceğim, hemen vereceğim efendim size, tutanaklar burada. Dolayısıyla, bilgisiz, belgesiz, gereksiz bir şekilde ifade edip... Bende sizin…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Siz de eski partinizi çok üzdünüz ama.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikalık ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SAFFET KAYA (Devamla) – … Öyle zannediyorum kesinlikle, sizler de zannediyorum ki, grubunuz adına konuşan arkadaşımızın yanlış beyanatta bulunmasının yanlış olduğunu düşünüyorsunuz kesinlikle. Dolayısıyla ben burada isterim ki iktidarıyla muhalefetiyle, iktidarın gösterdiği bu hoşgörüyü, muhalefetin de gerçekten saygın bir şekilde, Hükûmeti tebrik etmekle birlikte, Bakanımızı, Başbakanımızı tebrik etmekle birlikte, gerçekten anlamlı olan bu üniversitelerin manasına uygun bir davranış Türkiye’ye sergilenir.

Evet, doğrudur AK Parti Hükûmetinin yaptığını başkaları hayallerinde gerçekleştiremez. AK Parti Hükûmeti işte böyle bir hükûmettir kesinlikle. (AK Parti sıralarından alkışlar)  Dolayısıyla, inşallah güzel günler Türkiye’nin yarınları için olacaktır. Ben Başbakanımıza, Sayın Bakanımıza, huzurunuzda, emeği geçen muhalefete, iktidara şükranlarımı, saygılarımı arz ediyorum.

Hayırlı geceler diliyorum, hürmetlerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tamam, istiyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Biz o tutanağı bir alalım lütfen.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Gel vereyim ya.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir örneğini alalım.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Gelin, vereyim, burada.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, kürsüde daha önce konuşan milletvekilimizin sözlerini yalan olarak ifade etti…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Aynen öyle.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - … ve “yalancı” ifadesini kullandı. Dolayısıyla ben söz istiyorum efendim. Grubumuza hakaret etti efendim. Bir milletvekiline kürsüde “yalancı” ifadesini kullandı.

BAŞKAN – Şimdi, grubunuzla ilgili… Sayın Kılıçdaroğlu, gecenin bu saatinde konuşmakta da zorlanıyorum ben. Şimdi, grubunuzla ilgili bir söz söylemedi, dikkatle dinledim ben, Sayın Ensar Öğüt’ün şahsıyla ilgili söyledi, Sayın Öğüt buradaysa hemen söz vereceğim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben CHP Grubunun şu anda başkanlığını yapıyorum. Bir milletvekiline eğer hakaret edildiyse, izin verirseniz, o milletvekiline hakaret edilmediğini, Sayın Ensar Öğüt’ün de doğruları söylediğini, yalan söylemediğini ben kürsüde söylemek isterim, bu benim doğal hakkım.

BAŞKAN – Ama, şimdi, bakın, siz çok tecrübeli bir başkan vekilisiniz. Yani böyle bir durum yok.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, olur mu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Böyle bir durum yok.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Böyle bir usul yok, yapmayın.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili Ardahan’a üniversite kurulmasıyla ilgili kanun teklifi verdiğini söyledi az önce kürsüde.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Evet.

BAŞKAN – Evet.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ben istirham ediyorum, kanun teklifini ne zaman vermiş, bir görelim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Alalım.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Burada, arkadaşına gösterdim, sor arkadaşına.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, şimdi, bakın, Sayın Başkan...

SAFFET KAYA (Ardahan) – Arkadaşına gösterdim, sor.

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen susar mısınız! Duyamıyorum Sayın Kaya.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Ensar Öğüt Sayın Milletvekilinin bir kanun teklifi verdiğini, meslek yüksekokulu kurulmasıyla ilgili bir kanun teklifi verdiğini söyledi.

BAŞKAN – Evet, onu da dikkatle izledim ben, dinledim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şimdi bunu söylemek eğer yalancılıksa… Sayın Ensar Öğüt elinde, Sayın Milletvekilimizin yüksekokul kurulsun diye verdiği kanun teklifini orada gösterdi. Peki, bu kanun teklifini verdiğini söylemek ne zamandan beri yalan olarak Meclis kürsüsünde ifade ediliyor?

SAFFET KAYA (Ardahan) – Sayın Başkan, konu o değil, meseleyi çarpıtıyorsunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bir milletvekiline, milletin kürsüsünden “Siz yalan söylüyorsunuz” demek ne ölçüde doğru olabilir?

BAŞKAN – Şimdi, bir saniye…

Bakın, siz zaten bütün bir konuyu grubunuz adına…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Hayır, öyle değil efendim, öyle değil. Üniversiteyle ilgili kanun teklifi elimizdedir.

BAŞKAN – Sayın Kaya… Sayın Kaya…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Arkadaşınız orada, kanun teklifini gördü.

BAŞKAN – Sayın Kaya… Sayın Kaya…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Kanun teklifinin verilmediğine dair arkadaşınız kürsüde yanlış bilgi vermiştir.

BAŞKAN – Sayın Kaya… Sayın Kaya…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Dolayısıyla doğru değildir, yanlıştır. 

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer bana…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) - Mesele hallolmuştur Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, eğer lütfedip…

BAŞKAN – Şimdi, bakın, siz tam on dakikadır konuşuyorsunuz, anlattınız zaten.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Zaten, eğer bir dakika verseydiniz, bu kadar şeye gerek kalmayacaktı.

BAŞKAN – Tamam, konuşuldu.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 00.20

 

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 00.33

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi soru-cevap işlemi yapacağız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir söz verebilir misiniz.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, benimle ilgili burada ismim geçmiş. Söz alabilir miyim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öğüt.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oturum geçmişti Sayın Başkan, aynı oturumda vermeniz gerekirdi.

BAŞKAN – Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Değerli arkadaşlar, ben evden kalktım geldim. Şimdi, üzüldüm…

BAŞKAN – Yeni bir sataşmaya lütfen mahal vermeden…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sataşmaya da mahal vermek istemiyorum.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Niye evdesin?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Burada, arkadaşlar, bir kanun yapıyoruz. Hayırlı bir iş, tarihî bir iş, tarihî bir gün. Bu günde herkesin birbirine teşekkür etmesi gerekirken, herkesin katkısı ve emeği olanlara teşekkür etmesi gerekirken, yani ne hikmetse arkadaşımız çıkıyor, böyle bir saldırgan şekliyle herkesin antipatisini kazanmasını yani bir kâr mı sayıyor kendine anlayamıyorum.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Sen kendine bak, antipati mantipati diye konuşma!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, burada bakın DTP Grubu, MHP Grubu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, AK Parti Grubu var. İktidar kanun çıkarıyor, muhalefetin toplamı kadar milletvekili yok burada, sıralarında. Hani nerede iktidar? Demek ki, iktidarıyla muhalefetiyle birlikte, el ele bu kanunlar çıkarılıyor.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sen niye geldin evinden?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – O zaman ne yapmak lazım? Burada emeği geçen herkese, Sayın Başbakana da, Bakana da, Hükûmete de, partilere de, emeği geçen sivil toplum örgütlerine de, derneklere de, vakıflara da teşekkür etmek lazım.

Ancak, Büyük Millet Meclisinde, burada -işte tutanaklar burada- diyor ki: “Efendim, o gün ben muhalefet milletvekili olarak bu yüce Parlamentoda kanun teklifi verdim Ardahan Üniversitesi açılmasıyla ilgili.” Tamam, ben de araştırdım Ardahan Milletvekili olarak. Hayır, Sayın Kaya’nın iki tane kanun teklifi var, biri yüksekokul, zooteknik, teknik… Tam okuyayım ismini, özür diliyorum: Zooteknik ve denizcilik meslek yüksekokulu yapılmasıyla ilgili 23 Ocak 2001’de vermiş. Tutanaklardan çıkardım, Sayın Kaya’nın imzası bu.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yanlış çıkarmışsın, yanlış çıkarmışsın…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ya, bu imza senin değil mi kardeşim?

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yanlış çıkarmışsın kardeşim. 30/1/2001’e bak. Al, tutanaktan…

BAŞKAN – Sayın Öğüt, lütfen…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Tamam, yani…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Bilmeden konuşma!

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Yani, bu sizin grubun imzası, o dergiden. O Başkanlığa gelmiş hâli olabilir.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Al, oku!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Tamam, ver.

(Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt kürsüden ayrılarak elindeki belgeyi Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’ya verdi)

BAŞKAN – Sayın Öğüt… Sayın Öğüt…

Sayın Kaya… Sayın Kaya…

Sayın Öğüt…

MUSTAFA ENÖZ (Balıkesir) – Böyle bir üslup yok.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Al!  Düzgün konuş!

SAFFET KAYA (Ardahan) – Bu nedir ya?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Gel buraya…

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yeter ya!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bak, aynı tarih.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Bu kadar ahlaksızlık olmaz ya!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bu yüksekokul, üniversite değil.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Terbiyesizliğin bu kadarı olmaz ya!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bakın arkadaşlar, yalancılıkla itham edilmişim.

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

Sayın Öğüt, kürsüyü terk ettiniz, lütfen oturur musunuz.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, bu yüksekokul…

Bakın, okuyorum şimdi arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öğüt…Sayın Öğüt…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, böyle bir usulümüz yok.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, yani burada Ardahan’a üniversiteyle ilgili Sayın Kaya kanun teklifi vermemiş.

BAŞKAN – Sayın Öğüt, birleşime ara vereceğim.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ben bunu tenkit ediyorum. Ayıp oluyor yani! Yani, bunu birbirimize…

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 00.37

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 00.41

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

3.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin; Ardahan Milletvekili Ensar Ögüt ve 29 milletvekilinin; Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü Güney’in; Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın; Bartın Milletvekili                 Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; İstanbul Milletvekili Şinasi  Öktem’in; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Gümüşhane Milletvekilleri Yahya Doğan ve                 Kemalettin Aydın’ın; Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın; Yalova Milletvekili İlhan Evcin’in; Hakkâri Milletvekilleri Rüstem Zeydan ve Abdulmuttalip Özbek’in; Iğdır Milletvekili Ali Güner’in; İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun; Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/560, 1/540, 1/577, 2/7, 2/11, 2/24, 2/160, 2/179, 2/180, 2/205, 2/207, 2/208, 2/209, 2/214, 2/216, 2/218, 2/219, 2/220, 2/221, 2/222, 2/230) (S. Sayısı: 226) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Ek madde 102’de iki önerge vardır, sırasıyla okutacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 226 sıra sayılı yasa tasarısı ve tekliflerinin birinci maddesine bağlı Ek madde 102 nci maddesinin başlığında ve birinci fıkrasında geçen “Tunceli” ifadesinin “Munzur” olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Şimdi en aykırı olan önergeyi okutup işleme alıyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 226 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 1. maddesine bağlı olarak Ek Madde 102’deki “a” bendine “Su Ürünleri Fakültesi” ibaresinden sonra gelmek üzere “eğitim fakültesinden” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şerafettin Halis

Selahattin Demirtaş

Pervin Buldan

 

Tunceli

Diyarbakır

Iğdır

 

Osman Özçelik

 

Hamit Geylani

 

Siirt

 

Hakkâri

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tunceli’de bir eğitim fakültesi açılarak ihtiyacın karşılanması hedeflenmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 226 sıra sayılı yasa tasarısı ve tekliflerinin birinci maddesine bağlı Ek madde 102 nci maddenin başlığında ve birinci fıkrasında geçen “Tunceli” ifadesinin “Munzur” olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ek madde 102’de geçen “Tunceli’de Tunceli Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.” İbaresinde, Tunceli’de “Munzur” adıyla bir üniversite kurulması yolunda bir önerge verdim. Önergemi izah etmek üzere söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum.

Aslında Plan ve Bütçe Komisyonunda ben Sayın Bakana bunu teklif etmiştim, kendisi “Genel Kurulda değerlendiririz.” dedi.

Şimdi, değerli milletvekilleri, inanmanızı istiyorum, şu anda Tunceli’de yani “Bu üniversitenin ismi Tunceli mi olsun veyahut da Munzur mu olsun?”  diye bir oylama yapılsa yüzde 95’i Munzur olarak seçer.

Munzur’un efsanevi, kutsal bir değeri var. Yani yöreden gelen, böyle kutsal, evliya tipi bir insanın isminden kaynaklanan bir isim. Bundan dolayı da oradan geçen suya ”Munzur Nehri” denilmiş, dağlarına da “Munzur Dağları” denilmiştir. Yoksa başka hiçbir anlamı yok. Yani böyle geçerse memnun olurum ama takdir sizlerin.

Bir de maddenin üzerinde konuşurken, bu bizim Tunceli’deki o yurt meselesini halletmesini Sayın Bakandan rica ediyorum. Millî Savunma Bakanlığına verilmiştir 500 kişilik yurt binası. O zaman TOKİ orada 500 kişilik bir yurt kısa zamanda yaparsa memnun olurum.

Önergemin kabulünü diliyorum. Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Ek madde 103’ü okutuyorum:

Yalova Üniversitesi

EK MADDE 103-Yalova’da Yalova Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Hukuk Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ile Uludağ Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Yalova İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

b) Uludağ Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Yalova Meslek Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN – Madde hakkında gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yalova Milletvekili Sayın Muharrem İnce’de.

Buyurun Sayın İnce. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlarken… Normalde bitecekti ama Sayın Başkanımız ve dört partimizin de grup başkan vekilinin Yalova’nın yarına kalmaması konusunda bu yorgunluklarına rağmen direnç göstermeleri, kabul etmeleri… Onlara Yalovalılar adına öncelikle teşekkür ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Herkese çiçek getir çiçek.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Hepinize çiçek gelecek, söz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam, tamam.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben sadece şunu söylemek istiyorum: Ben bugün saat 13.00’ten beri buradaki toplantıların daha entelektüel düzeyde olmasını isterdim. Kusura bakmayın, bu konuda kimseyi incitmeyeceğim bu akşam ama özellikle akademisyen arkadaşlarımızın burada daha fazla katkı sağlamalarını isterdim.

Yani bir ile üniversite sadece o ilin ekonomik yaşamı canlansın, ticaret gelişsin diye üniversite kurulmaz. Dünyanın hiçbir yerinde bir üniversite böyle kurulmaz.

Değerli arkadaşlarım, örneğin şöyle bir tartışma bekledim, onlarca akademisyen arkadaşımız var burada: Yani bizim üniversite modelimiz ne olacak? Bir yetiştirme ortamı olarak üniversite bir İngiliz modeli mi? Yani eğitimin ekonomik yaşamda temel bir görev üstlendiğini kabul eden bir anlayış mı ya da araştırıcılar topluluğu bir üniversite bir Alman modeli mi? Çünkü Alman modelinde üniversite araştırıcılar topluluğudur. Ya da toplumun hizmetinde bir üniversite, Amerikan modeli mi -yani bu modele göre bilim kamu hayatını, kamu hayatı da bilimi etkiler- ya da entelektüel bir kalıp olarak üniversite, bir Fransız modeli mi ya da üniversiteyi bir üretim faktörüne dönüştürmek olan bir sosyalist blok üniversite anlayışı mı? Hangisi, bizim istediğimiz üniversite anlayışı hangisi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Türk modeli.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Ben böyle bir tartışmanın bu Mecliste olmasını isterdim. Ne yazık ki böyle bir tartışma şu ana kadar yapılamadı.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Burada var burada, yarın söyleriz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; üniversiteye girmek isteyen öğrenci sayısı üniversiteye alınabilecek öğrenci sayısının 3 katıysa ciddi problemlerimiz var demektir. Neden bu ülkede yükseköğretime talep çok yüksek? Çünkü yükseköğretimin getirisi fazla. Yani burada eğer gelirin, iş bulma olanaklarının fazla olması söz konusu olmasa, alt gelir gruplarının istihdamının giderek zorlaşması ya da toplumda masa başı iş anlayışının gelişmesi olmasa belki bunları tartışmıyor olacaktık.

Meslek liselerine ilgi… Maalesef ideolojik tartışıyoruz: Kat sayı olsun mu olmasın mı? Meslek liselerinin problemi kat sayı problemi değildir, sizin verdiğiniz diplomanın değeridir. Diploma ile para arasındaki ilişkiyi diplomanın lehine çekmediğiniz sürece bu tartışmalar bilimsel olmaktan çıkar, ideolojik tartışmalar hâline gelir.

Yine, bu ülkenin ne yazık ki bir yükseköğretim politikası yok yani iktidarlar değişince, hatta iktidarları bırakın bakanlar değiştiğinde aynı partiden, yükseköğretim politikaları değişebiliyor. Örneğin bu ülke şunu yapmalıydı şu ana kadar: Yeni bir üniversitenin kurulmasında herkesin üzerinde tartıştığı kriterler olmalıydı, herkesin üzerinde tartıştığı, herkesin üzerinde anlaştığı ölçütler olmalıydı, şu şu şu koşullar sağlandığında üniversite açılır diye. Bunu, AK Partili de CHP’li de MHP’li de DTP’li de DSP’li de herkes bu kriterleri, bu ölçütleri bilmeliydi. Bunları ortaya koymalıydık biz. Ne yazık ki bunların hiçbirisi yapılamadı.

Değerli arkadaşlarım, yine bizim tartışmamız gereken bir başka konu, üniversiteye giriş sistemini tartışmalıydık biz. Yani, şimdi sorun çözülecek mi? Bir elli tane daha üniversite açsak sorun çözülecek mi? Hayır, çözülmeyecek. Bu, teşekkür etmiyorum anlamına gelmez. O teşekkürümü konuşmamın sonunda yapacağım. Ama, üniversiteye giriş sistemini, ne yazık ki, altı yıldır milletvekiliyim ben, bir kez olsun tartışmadık.

Değerli arkadaşlarım, yine, bizim okullarımız bir diploma veriyorsa, mutlaka bunun toplum yaşamında bir karşılığı olmalıdır, o diplomanın bir karşılığı olmalıdır. Bana şunu söyler misiniz: Bu ülkede sosyoloji bölümünü bitirenler sosyoloji öğretmenliğinden başka ne iş yapabilirler? Bunun hangi karşılığı vardır? Ne yazık ki, bunları biz hiçbir zaman tartışamadık.

Türkiye, elli yıldır vatandaşlarının yükseköğrenim sorunlarını çözemiyor. Ülkemizin geri kalmışlığı ovalarımızın, madenlerimizin, dağlarımızın, tarlalarımızın, toprağımızın geri kalmışlığından değil ki; ülkemizin geri kalmışlığının nedeni, insanımızın yeterince eğitilmemiş oluşudur. Birleşmiş Milletler uzmanlarına göre bir ülkenin kalkınmışlığının üç tane ölçütü var. Bunlardan birisi yaşam süreleri. Biz, Avrupa Birliği ülkelerine göre on yıl daha az yaşıyoruz, 7 kez az kazanıp, 6 kat az tüketiyoruz. Gayrisafi millî hasıladan kişi başına pay bu şekilde. Her kademedeki okullaşma oranlarımız düşük. Tarımımız verimsiz. Sanayi, vergi oranları ve enerji maliyetleri yüzünden -çok yüksek- gelişemiyor. Turizm, yeterli yetişmiş elemanımız olmadığı için ucuza satılıyor. Madenlerimizi, yeterli uzmanımız olmadığı için, katma değer üretmeden ham olarak ihraç ediyoruz ve bu nedenle vergi gelirlerimiz düşük.

Bugün, Amerika Birleşik Devletleri’nde 550 bin yabancı öğrenci var ve 160 milyar dolar gelir sağlıyor ABD. Bizim yurt dışındaki öğrenci sayımız 70 bin, 2 milyar dolar paramız buraya gidiyor ve yine Dünya Bankası verilerine göre, yurt dışında en fazla öğrencisi olan on birinci ülkeyiz biz. İşte böyle bir ortamda dokuz devlet, iki vakıf üniversitesi kuruyoruz.

Peki, Türkiye Batı uygarlığını, Batı’ya çevirdiği yüzünü geçici bir istek olarak mı, yoksa bir devlet politikası olarak mı belirledi? Köy enstitüleri, öğretim birliği, karma eğitim, yeni Türk harfleri, 1933’teki üniversite reformu, bütün bunları cumhuriyeti kuranlar öncelikli sorunun eğitim olduğunu görerek yaptılar. 1923’teki, bu ülkedeki okur oranı 4,7’dir, okuryazar oranı daha da düşüktür. Yani o gün 5 bin okul, 360 bin öğrenci var; bugün 44 bin okulumuz var, 15 milyonun üzerinde öğrencimiz var ama yüzde 12 de işsizimiz var. 1923’te şark çıbanı en büyük sorunumuz ama bugün en büyük sorunumuz da yüzde 12 oranındaki işsizlik. Yani, bu insanlar Haymana’nın buğdayını Sivas’a, Kayseri’ye develerle taşıyorlardı, 1923’ten sonra yapılan demir yollarıyla onları oraya taşıdılar. Ülkenin her yanını inşa etmeye çalıştılar.

Peki, bugün geldiğimiz noktada durum nedir şimdi ona bakacağız. Yüksek nitelikli insan gücünü nasıl oluşturacağız? Yüksek nitelikli insan gücünü oluşturduğumuzda ülkenin rekabet gücünü nasıl artıracağız? Ben bunların burada gerçekten entelektüel bir ortamda tartışılmasını isterdim. Ne yazık ki bu eksikliği görüyorum gecenin bu saatinde.

Sıfır nüfus artışıyla bir Avrupa Birliği var karşımızda. Refahı yüksek insanlar bilime gerekli değeri vermez. Bilim özveri ve sabır ister. Avrupa Birliği refah düzeyi çok yüksek olduğu için, işte, bilimden bu yüzden kopuyorlar ve Avrupa Birliği bunu nereden kapatmaya çalışıyor? Eski Doğu bloku ülkelerinden bu insan gücünü, bu bilim insanlarını, özveri ve sabır isteyen işleri buradan kapatmaya çalışıyorlar.

Türkiye engellere karşın bilgi üreten bir toplum. Avrupa Birliği ise bu bilgiyi teknolojiye çeviren bir toplum. Türkiye yeteneklerini kaybetmemesi için mutlaka yeni düzenlemeler yapmalıdır. İyi insan, iyi yurttaş yetiştirmek yetmez. Girişimci, demokrat, gelişimci, sorgulayan ve ulusal hedefleri olan yurttaşlar yetiştirilmelidir, Türkiye bunları tartışmalıdır. Yoksa “Şu kadar derslik yaptım, bu kadar bilgisayar aldım, bu kadar öğretmen aldım.” tartışmasının ötesine geçmelidir. Ulusal hedefleri olan, demokrat, girişimci, gelişimci yurttaşları nasıl yetiştiririm diye bunları tartışmalıdır.

Nedir bizim eğitim sistemimizin sorunları? Kaynakların yeterli olmayışı, bu hepimizin malumu. Okul öncesi ve yükseköğretimde okullaşma oranlarının düşüklüğü. Öğretmenlere yönelik hizmet içi eğitimin yetersizliği. Büyük şehir, şehir, kır arasındaki eğitimin niteliğindeki farklılıklar. Ders araç, gereç, donanım eksikliği, bunları çoğaltmak mümkün, bunları hepimiz biliyoruz.

Peki, bizim avantajlarımız neler? Amerika’ya göre, Avrupa Birliğine göre, Çin’e göre, Hindistan’a göre avantajlarımız neler? Bilişim teknolojilerine ve yeniliklere açık genç bir nüfusumuz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yurt dışında çalışmakta olan belli konularda uzmanlaşmış Türk iş gücü var. Dayanışmacı bir sosyal yapının varlığı var.

Bütün bunlar ortadayken nedir bizim dezavantajlarımız? ARGE’yle ilgili yetersizlikler, düşük nitelikli meslek eğitimi, altyapı eksikliği, her yaşta eğitim seferberliğinin olmayışı, uzun vadeli düşünce eksikliği, nüfus artış hızının yüksekliği, tarımda çalışan nüfusun fazlalığı, beyin göçü, kırdan kente plansız göç. Bunlar da bizim dezavantajlarımız.

Peki, nasıl olacak 21’inci yüzyılda, yani bizim milletvekilliğinden ayrıldığımız günlerde, hepimiz emeklilik günlerini yaşarken kim başarılı olacak bu yeryüzünde? Bir: Hızlı gelişime uyum sağlayabilen, insanını bu şekilde donatan, bilgiyi üretebilen, erişebilen, kullanabilen ülkeler başarılı olacak. Var olan kaynaklar değil, yaratılan, üretilen kaynaklar gelişmeyi sağlayacak. Ucuz iş gücünüzün ya da doğal kaynaklarınızın olması rekabet avantajı size sağlamayacak. Uzmanlaşan dünya piyasalarına açılan, üretim teknolojilerini geliştiren bu ülkeler rekabette avantajlı olacaklar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Teşekkür de edemedin daha.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Teşekkür konuşması diye çıktın...

BURHAN KUZU (İstanbul) – Hükûmete teşekkür et.

BAŞKAN – Önergede edecek.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Önergede edeceğim, peki.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın İnce.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy’da.

Buyurun Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 226 sıra sayılı kanunun ek 103’üncü maddesi, Yalova’ya üniversite kurulmasıyla alakalı konuda grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yalova Milletvekilimiz Muharrem Bey konuyu daha çok entelektüel boyutta aldı, Yalova’dan hiç bilgi vermedi ama ben Bursa Milletvekili olarak biraz Yalova’dan bilgi vermek istiyorum öncelikle.

Yalova, bildiğiniz gibi daha önce İstanbul’a bağlı bir ilçeydi. İstanbul’a bağlı ilçe olduğunda hiç kimse İstanbul’la bağlantısını pek kuramıyordu. Yalova’yı bilmeyenler “Nasıl bir bağlantısı var, niye İstanbul’a bağlı?” diye hep sormuşlardır. Tabii, Yalova’nın kendine has bir özelliği vardı. Biz Bursalı olarak hep bunu biliyor idik. Bazıları da “Bursa’ya mı bağlı?” diye soruyorlardı. Ama il olma noktasındaki en çok hak eden ilçelerden biri olan Yalova sonunda il oldu, kendi kimliğine böylece kavuşmuş oldu. Tabii ki Yalova’ya en yakın il olarak sınırı olan Bursa’yla da iç içe olan bir ilimiz. Bu konuda, kurulan üniversitenin şu andaki mevcut iktisadi ve sosyal bilimler yüksekokullarının Uludağ Üniversitesine bağlı olması da bunu gösteriyor.

Yalova ili de Bursa gibi devamlı göç alan bir ilimiz. Nüfus yapısı büyük bir ölçüde Karadeniz kökenli ve Balkan göçmeni vatandaşlarımızdan oluşmakta. Son dönemde Doğu ve Güneydoğu’dan da göçlerin gelmesiyle hayli kalabalık bir noktaya geldi ancak yaşadığımız 17 Ağustos depremi, o acı olayla birlikte bu göç bir ölçüde azaldı. Ancak o acı, Yalova’da ve çevresinde hâlâ unutulmuş değil. 

İlin toplam nüfusu, adrese dayalı son nüfus kayıt sistemi sonuçlarına göre 181.758 olarak görünmekte.

Yine, Yalova’da bahsettiğimiz İktisadi İdari Bilimler Fakültesi ve Uludağ Üniversitesine bağlı Yalova Meslek Yüksekokulunda okuyan öğrenci sayısı şu anda 1.527 olarak gözüküyor.

Yine, Yalova’ya giderseniz orada yeşil, mavi turizm yollarını, Termal’ini, Çınarcık’ını; yine, özellikle Karamürsel, Gölcük, İzmit yolunda kurulan sanayi tesislerini görürsünüz, büyük devasa tesisleri görmekte sıkıntı çekmezsiniz. İlde plastik, tekstil, elyaf, mermer, kimya, dondurulmuş gıda, kâğıt ürünleri, ambalaj ve otomotiv yedek parçası konusunda üretim yapan tesisleri bulunmakta.

Gerçekten, Termal’e gitmeyenleriniz varsa, Termal’e gitmenizi ve oradaki o doğanın güzelliğini ve yine o bülbül seslerini dinlemenizi isterim, tavsiye ederim. Termal’de Meclisin tesisleri de var, oraya da gidebilirsiniz, gayet güzel konaklayabilirsiniz.

Yine, Yalova’nın yıllık nüfus artışı yüzde 10,8 olarak görünmekte, nüfus yoğunluğu da kilometrekareye 215 kişi olarak düşmekte. Bu yoğunluk, Türkiye ortalaması 90 kişi olarak düşünüldüğünde, Türkiye ortalamasının 2,5 katına tekabül etmektedir.

Yine, Yalova, biraz önce ifade edildiği gibi, seracılık yani çiçekçilik ve süs bitkileri anlamında Türkiye’nin yüzde 25’ini üreten bir ilimiz. Sanayide, tekstilde, kimya, kâğıt gibi konularda da hayli üretimleri yüksek olan bir ilimiz.

Yine, Erciyes Üniversitesinin yaptığı bir araştırmada “Sosyoekonomik göstergeler açısından illerin gelişmişlik düzeyinin karşılaştırmalı analizi” adlı makalede, Yalova ili, eğitim göstergeleri açısından 81 il içinde dördüncü sırada, ilk ve ortaöğretim okullaşma oranı açısından birinci sırada gözüküyor. Sağlık göstergeleri açısından da yetmiş yedinci sırada gözüküyor.

Şimdi, bu konuya gelmişken şunu ifade etmek isterim: Burada, Yalova’da kurulacak üniversitede, görüştüğümüz kanun çerçevesinde, bir tıp fakültesi yok, ancak Yalova milletvekillerimizin verdiği teklifte, Yalova’nın da ihtiyaçları dikkate alınarak, tıp fakültesinin de olması söz konusu. Zannediyorum, biraz sonra bir önerge de Yalova Milletvekilimiz bu konuda verecek.

Ben, bu konuyu şu açıdan değerlendirmek istiyorum: Yani, komşu ilin bir milletvekili olarak, Bursa’da daha önce de dört yıl il başkanlığı yapmış birisi olarak, Yalova’yla sürekli ilişkileri olan birisi olarak, Yalova’nın bu konudaki çektiği sıkıntıları da bizzat yaşayan birisi olarak, tıp fakültesinin gerçekten ne kadar zaruri olduğunu bilen birisi olarak bu kürsüden ifade etmek istiyorum. Çünkü, özellikle Yalova’da bir tıp fakültesinin olmaması, ihtisas hastanelerinin olmaması, sürekli hastaların, orada iyileşmekte sıkıntı çekenlerin veya acil hastaların sürekli Bursa’daki hastanelere sevk edildiğini ve bu sevk sırasında da bizlerden yardım talep ettiklerini bildiğimden dolayı, bu tıp fakültesinin de sağlık hizmetleri noktasında Yalova’ya hizmetler vermesi açısından da son derece faydalı olacağı kanaatindeyim.

Tabii ki Yalova’da kurulacak tıp fakültesi veya bu üniversite, sadece bahsettiğimiz 180 bin kişi değil, çevresinde olan İznik, Orhangazi gibi Bursa’nın ilçelerine veya İzmit’e kadar gidersek Karamürsel, Gölcük’e kadar olan ilçelere de hizmet edecek konumda olacaktır. Bu noktada da bütün bunların değerlendirilip, eğer gerçekten böyle bir önerge gelirse, bu önergenin de değerlendirilmesini ve buna da destek olacağımızı ifade etmek istiyorum.

Tabii, burada bütün bunlar konuşulurken en son konuşmayı yapan Muharrem Bey’in söylediklerine de katılmamak mümkün değil. Burada yapılan tartışmalar gerçekten sadece iller bazında değerlendirilip illerin milletvekillerinin teşekkür konuşmalarından ziyade, biraz daha entelektüel boyutta, üniversitelerin ne durumda olduğunu da içine alan konuşmalar yapılmalıydı.

Yine, geçmişte yapılan üniversiteler de göz ardı edilmemeliydi. Şimdi baktığımızda, bu kurulan üniversiteleri, son dönemde bahsedilen üniversitelerin hepsini topladığımızda bir gerçek var. Herhâlde bir ODTÜ veya bir Hacettepe veya herhangi köklü bir üniversite kadar şu anda toplamının yerini tutabileceği kanaatinde değilim. Kaldı ki geçmişte bu üniversiteler, köklü üniversiteler Türkiye’de kurulmamış olsaydı, bugün bu üniversiteleri kuracak öğretim kadrolarını bulmakta elbette güçlük çekecektik.

Yine, ben, 1946 yılında kurulan Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Mühendisliği bölümünden mezun olan biri olarak, bu üniversitelerin nasıl kurulduğunu ve hep dershane isimlerinin de yabancı isimler olduğunu bildiğimden dolayı, o dönemde üniversitelerin hangi şartlarda kurulduğunu, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’dan kaçan bazı bilim adamları tarafından kurulduğunu biliyorum. Dolayısıyla çok zor şartlarda kurulan üniversitelerin bugünlere gelip, altyapısı hazırlanıp bugün artık eğitim kadroları da daha rahat bir şekilde oluşacak. Ancak ciddi anlamda kaynak yetersizliğiyle bu üniversitelerin gerçek anlamda eğitime, üniversitenin gerçek misyonuna hizmet etme noktasında sıkıntılar yaşandığını da biliyorum.

Ben, yine son olarak… Üniversiteler kurulur. Elbette, bu üniversitelerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) - …veya yapılan kanunların hep bir ihtiyaçtan doğduğunu, bir gerekçesi olduğunu da bilen bir insanım. Belki bilmeyenleriniz vardır ama benim mezun olduğum fakülte yine bir ihtiyaçtan kaynaklanmış, ama şöyle bir ihtiyaç: Rahmetli Erdal İnönü fizik mühendisi olmak istediğini söylemiş ailesine. O günlerde de Ankara’da fizik mühendisliği bölümü yokmuş. Mevhibe Hanım da oğlunu İstanbul’a göndermek istememiş. Onun da yüzü suyu hürmetine bizim fakültemiz kurulmuş. Bu da bir ihtiyaçtan ama güzel bir ihtiyaç, iyi bir anekdot. Biz de rahmetli Erdal İnönü’nün sayesinde kurulan bir fakülteden mezun olduk. Bu anlamda Türkiye’de her türlü üniversitede, her türlü konuda emeği geçen, bugüne kadar eğitime hizmet eden herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Sağ olun, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özensoy.

Şahıslar adına ilk söz Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak’a ait.

Sayın Uzunırmak… Yok.

İkinci söz Yalova Milletvekili Sayın İlhan Evcin’e ait.

Buyurun Sayın Evcin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İLHAN EVCİN (Yalova) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 226 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumu Teşkilatı Kanunu Tasarısı’nın Yalova Üniversitesiyle ilgili ek 103’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Gecenin bu ilerleyen saatinde sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Yalova Milletvekilimiz ve Bursa Milletvekilimiz Yalova hakkında gerekli bilgileri verdi. Aynı konulara girmeden kısaca bir konuşma yapıp sizlerin daha fazla vaktini almak istemiyorum.

Yalova’mız, Armutlu Yarımadası’nın kuzeyinde, Marmara Denizi kenarında kurulmuş bir ilimiz. Kuzeyinde İstanbul, doğusunda Kocaeli, güneyinde Bursa ili bulunmaktadır.

Ekonomisi, genel anlamda temel olaraktan, tarım sektöründe çiçekçilik ve seracılık, sanayi sektöründe tekstil, kimya, kâğıt gibi alanlar ile turizm sektörüne dayanmaktadır.

İlimizin eğitimle ilgili bilgilerini biraz önce Bursa Milletvekilimiz verdi, ben aynı konulara girmeyeceğim. Yalova ilimizde okullaşma oranı yüzde 100 mertebesine yakındır. Bunun sonucu olarak da okul başarı oranı Türkiye’de yüzde 99 seviyesindedir.

Eğitim öğretimde fiziki altyapısı, okullaşma oranıyla diğer illerle kıyaslandığında üst sıralardadır.

Hâlihazırda ilimizde, Uludağ Üniversitesine bağlı olarak faaliyet gösteren Yalova İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Yalova Meslek Yüksekokulunda öğrenci kapasitemiz 1.527’dir. Bu da okullaşma oranı ve ekonomik göstergeler itibarıyla üst düzeyde olan bir il için arttırılması gereken bir rakamdır.

Yalova’da açılacak üniversite, çevresel özellikler, iklim, ulaşım ve kültürel değerler dikkate alındığında hızla büyüyüp gelişecek ve bilim hayatına büyük katkılar sağlayacaktır. Bugün, diğer dokuz ille beraber Yalova’mızda da bir sevinç vardır. Üniversitemiz, inşallah, birazdan sizlerin oylarıyla hayata geçecektir.

Bu vesileyle, bizlere bu büyük sevinci yaşatan öncelikle Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, Millî Eğitim Bakanımıza, bakanlarımıza, Komisyonumuzun Değerli Başkan ve üyelerine ve siz değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. Yalova ve diğer sekiz üniversitenin milletimize ve ülkemize hayırlı olması temennisiyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Evcin.

Bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 1. Maddesine bağlı Yalova Üniversitesi başlıklı Ek Madde 103’te bulunan Hukuk Fakültesi ibaresinden sonra gelmek üzere “Tıp Fakültesi” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Muharrem İnce

Kemal Kılıçdaroğlu

Halil Ünlütepe

 

Yalova

İstanbul

Afyonkarahisar

 

Ahmet Küçük

Özlem Çerçioğlu

Şahin Mengü

 

Çanakkale

Aydın

Manisa

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, evet, bu turda teşekkür edeceğim ve Yalova hakkında birkaç bilgi vermek istiyorum sizlere.

Değerli arkadaşlarım, Atatürk’ün Yalova’ya geldiği ilk tarih 19 Ağustos 1929’dur, son ayrıldığı tarih 1 Şubat 1938’dir. Bu süre içinde Yalova’da geçirdiği gün sayısı 330 gündür. Yani dokuz yılın bir yılını Yalova’da geçirmiştir. Yalova’nın önemi şuradandır: Atatürk’ün yazlık başkentidir Yalova. Cumhuriyetin temel kurumları, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu; çok partili yaşama geçişin temelleri, bunların hepsi Yalova’da atılmıştır.

Bugün termal, tarihtir, doğadır, Bizans’tır, Osmanlıdır, Atatürk’tür, kaplıcadır, şifadır. Bütün bunları bünyesinde barındırır.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Kaymakamı…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Kaymakamı size gönderdik.

Üç büyük kente bir saat mesafededir. Bugün, Yalova Üniversitesinin öğretim üyesi bulma sıkıntısı yoktur. Bursa’dan, İstanbul’dan, Kocaeli’den her ile bir saat mesafededir.

Değerli arkadaşlarım, ben öncelikle tabii ki Hükûmete, Sayın Başbakana, Sayın Millî Eğitim Bakanına, Valimize, geçmiş dönem milletvekilimiz Sayın Şükrü Önder’e, ondan önceki milletvekilimiz Yaşar Okuyan’a, Hasan Sunay’a, rahmetli Cevdet Aydın’a, bütün milletvekillerimize, belediye başkanlarımıza, muhalefete, MHP’ye, DTP’ye, CHP’ye, AKP’ye, hepsine teşekkür ediyorum, çok teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Milletvekillerine, grup başkan vekillerine de…

MUHARREM İNCE (Devamla) –  Tabii ki.

Sizlere, Sayın İlhan Evcin’in adına da Valimiz adına da benim adıma da hepinize bir Yalova çiçeği gelecek, ondan yana hiç kuşkunuz olmasın. Artık Termal’e geldiğinizde de milletvekili tesislerinden gönül rahatlığıyla yararlanabilirsiniz, oy birliğiyle oy kullandınız.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Her hafta geliriz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Parayı kendiniz ödersiniz. Öyle her hafta uğraşamayız.

Değerli arkadaşlarım, burada yalnız beni korkutan bir şey var. Sayın Millî Eğitim Bakanı akşamüzerindeki görüşmelerde şöyle bir şey dedi: Rektörlük binasını Dinçkök ailesine yaptıracağını söyledi. Tamam, güzel, yaptırsın. Fakat Yalova’da bir termik santral kurulmak isteniyor sayın milletvekilleri. Eğer termik santralin karşılığında rektörlük binası yapılacaksa vallahi bu rüşvettir, kimse kusura bakmasın. Yüzde 60’ı ormanlarla kaplı bir kentte termik santral olur mu, bunun takdirini de size bırakıyorum.

İLHAN EVCİN (Yalova) – Sayın Vekilim, termik santral var zaten.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Takdiri size bırakıyorum. Yalova’da bu olmamalıdır.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Enerjiye ihtiyaç varsa olur.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Ben takdiri size bırakıyorum. Takdiri Yalovalılara bırakıyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yalova’da asla olmamalıdır, o fauna bozulmamalıdır.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Yalova’nın doğası, tarihi bozulmamalıdır. Yalova’ya bu çok büyük zarar verecektir. Ben bu noktada uyarı yapmak için, Meclis kayıtlarına geçmek için bunları sizlerle paylaşmak istedim.

Değerli arkadaşlarım, Yalova, cumhuriyetin ilk yıllarından 1950’lere kadar, hatta 1970’li yılların sonuna kadar Türkiye’nin gözbebeği bir kentti. Yalova’nın en büyük dezavantajı ne oldu biliyor musunuz? Türkiye’de Çınarcık varken Bodrum yoktu, Marmaris yoktu, Alanya yoktu, Datça yoktu, Çınarcık vardı. Ama Türkiye en kötü kentleşmesini Çınarcık’ta yaşadı. Çünkü kentleşme bilinci yoktu, çevre bilinci yoktu. Bunlar yoktu 60’lı, 70’li yıllarda ve Yalova’nın ne yazık ki bazı konularda canına okuduk, okundu. Biz çocuktuk o zaman. Başkaları okudu, siz de yoktunuz. Ama, bugün Yalova’ya yeniden kötülük yapmayalım. Yalova’ya bir rektörlük binası iki sene geç olsun, rektör bey de biraz kenarda bir yerde otursun. Devlet-millet el birliğiyle de yapılır bunlar. Bir rektörlük binası yapacağız diye Yalova’ya termik santrali sokmayalım diyorum. Sabrınızı daha fazla zorlamak istemiyorum.

Tekrar tekrar, bu akşam başta Sayın Oktay Vural’a, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, Sayın Mustafa Elitaş’a, Sayın Demirtaş’a, hepsine çok teşekkür ediyorum. Gerçekten, aslında 12’de… Sayın Başkanım, tabii ki size, size ısrarla ve ısrarla teşekkürlerimi sunuyorum. Hayırlı uğurlu olsun. Sayın Bakan, altı yıldır burada sizi eleştirmeden bu kürsüden ayrılıyorum, biraz üzgünüm ama bugün hiç eleştirmedim sizi. Sayın Bakana da teşekkür ediyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 01.18

 

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 01.21

BAŞKAN : Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 107’nci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

226 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 22 Mayıs 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                       

 

Kapanma Saati: 01.22

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.