DÖNEM: 23                                                    CİLT: 20                                              YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

102’nci Birleşim

9 Mayıs 2008 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - ­GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, artan gıda fiyatları ve yoksulluğa ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Denizli Milletvekili Mithat Ekici’nin, Denizli Devlet Hastanesinde bir hastaya bakılmamasına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölüm yıl dönümleri ile Türkiye’de demokrasi ve hukukun gelişim sürecine ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, daha önce yaptığı bir konuşmanın yanlış anlaşıldığı iddiasıyla açıklaması

VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/114) (S. Sayısı: 151)

2.- Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün ve Osman Pepe’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/115) (S. Sayısı: 152)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94)

 

2.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219)

 

VII. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, ülkemizde yaşayan Ahıska Türklerinin sorunları ile ana vatana dönmek isteyenlerin karşılaştıkları problemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/182)

2.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, Van ilinde tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/183)

 

VIII. - ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- 94 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 3’üncü maddesinin, yeniden görüşülmesine dair Hükûmetin isteminin yerine getirilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

IX. - SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

X. - YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, TRT haber bültenleri ile ilgili bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/2245)

2.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, TRT’nin yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/2326)

3.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, TOKİ ihalelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/2878)

4.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki taşocaklarının yol açtığı orman tahribatına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2904)

5.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, bazı arsa ve arazilerin tapularının iptal edilerek Millî Emlak Müdürlüğüne devredildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3042)

6.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Girme Barajı Projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/3044)

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.04’te açılarak altı oturum yaptı.

Niğde Milletvekili Mümin İnan, Niğde ve Bor Organize Sanayi Bölgelerinde üretim faaliyetlerinde bulunan işletmelerin sorunlarına,

Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, 11 Mayıs Anneler Günü’ne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’ın ekonomik sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşmasına, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.

1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi,

Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in (3/112) (S. Sayısı: 149),

Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun (3/113) (S. Sayısı: 150),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/282) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kuraklığın hayvancılık ve tarım üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/181) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı,

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 1 Mayıs kutlamalarının Taksim’de yapılmasını engelleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal ettiği, güvenlik güçlerini orantısız güç kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/2) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki ön görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına sunulacağı,

Açıklandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Lluis Maria De Puig’in davetine icabet etmek üzere Fransa’ya gitmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/480) (S. Sayısı: 94) görüşmelerine devam edilerek 5’inci maddesine kadar kabul edildi, 5’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

İstem üzerine yapılan yoklamalardan sonra, Genel Kurulda toplantı yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından, 9 Mayıs 2008 Cuma günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 20.50’de son verildi.

 

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Murat ÖZKAN

 

Konya

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

 

 

Adana

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

No.: 143

II.- GELEN KÂĞITLAR

Rapor

 1.- Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/561) (S. Sayısı: 225) (Dağıtma tarihi: 9.5.2008) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 Milletvekilinin, ülkemizde yaşayan Ahıska Türklerinin sorunları ile anavatana dönmek isteyenlerin karşılaştıkları problemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/182) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2008)

2.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 Milletvekilinin, Van İlinde tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/183) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/5/2008)

 

 

 

9 Mayıs 2008 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, artan gıda fiyatları ve yoksulluk hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’ye aittir.

Buyurun Sayın Erçelebi. (DSP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, artan gıda fiyatları ve yoksulluğa ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

AKP’nin yönettiği Türkiye’de gıda fiyatlarındaki anormal artışları hepiniz biliyorsunuz. 2002 seçimlerinden önce Sayın Erdoğan meydanlarda çay, simit, asgari ücret hesabı yapıyordu. Bugün halkın gerçek gündeminde çay, simit, asgari ücret çilesi vardır. Halkın gerçek gündemini ilgilendiren bu konularda söz almış bulunuyorum.

Başbakanın aile büyüklüğü 5 kişidir; ana, baba ve 3 çocuk. Bu simidin Ankara’daki fiyatı 50 kuruş; fiyat listesi işte burada. 5 kişilik bir aile, her gün üç öğün 1’er simit yerlerse günde 15 simit yapar, ayda 450 simit, tanesi 50 kuruştan 225 YTL eder. Simidin yanına bir bardak çay koyarsanız, Ankara’da üçüncü sınıf çay ocaklarında bir bardak çay 55 kuruştur. İşte fiyat listesi burada.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Uygulanmıyor, uygulanmıyor.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Uygulanıyor efendim, merak etme.

5 kişilik bir ailenin aylık bir bardak çay gideri 247,5 YTL’dir.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Herkes kıraathanede mi çay içiyor?

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Çay ocağından bahsediyorum Sayın Milletvekili.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen müdahale etmeyiniz.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – 5 kişilik ailenin bir aylık simit ve bir bardak çay gideri 472,5 YTL’dir. Oysa asgari ücret 435 YTL’dir. Aradaki fark 37,5 YTL eksidedir.

Hesaba devam edelim isterseniz. Simidin yanına bir küçük dilim peynir koyarsanız bunun da tanesi 35 kuruştur; işte fişi de burada.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Kahvaltı sofrası kurmuş Sayın Başkan.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – 5 kişilik bir ailenin aylık bir dilim peynir gideri 157,5 YTL’dir. 5 kişilik bir aile sadece bir simit, bir dilim peynir, bir bardak çay ile yaşamını sürdürmeye çalışırsa bir ayda 630 YTL harcamak zorundadır. Asgari ücret ise hâlen 435 YTL’dir. Ben bu çay, simit, peynir hesabını bir türlü denkleştiremedim.

Hükûmet olarak -evet, Sayın Bakanımız burada- “Vatandaş çay içmesin, simit ve peynir yemesin.” diyorsanız, vatandaşın ne yiyeceğini, ne içeceğini de söylemelisiniz. Bu yapılan hesapta ev kirası, elektrik, su parası, ulaşım, giyim, eğitim giderleri yoktur.

Sayın Başbakan ya da onun yerine bir sayın bakan, bu kürsüden, bu hesabı denkleştirecek şekilde yaparlarsa, biz de ve bizi izleyen, AKP’ye yüzde 47 oy veren milletimiz memnun olacaktır. (DSP sıralarından alkışlar)

Sayın Başbakan kişi başına düşen millî gelirin 9.350 dolar olduğunu söylüyor. O hâlde 5 kişilik bir ailenin millî gelirden hakkı 46.750 dolardır. Doları 1,25 YTL’den hesap edersek 58.430 YTL bu ailenin hakkı var demektir. Oysa, asgari ücretle geçinen bir aile 5.220 YTL yıllık gelir elde etmektedir. Peki, aradaki bu 53.217 YTL’lik fark nereye, kimlere gitmektedir?

Aşık Mahsuni diyor ki:

“Yoksulun sırtından doyan doyana,

Bunu gören yürek nasıl dayana?

Yiğit muhtaç olmuş bir kuru soğana,

Söylesem mi söylemesem mi?” (DSP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erçelebi.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Soğan da çıkar!

Başkanım, Zati Sungur’luk yapıyor bu burada. Her tarafından bir şey çıkarıyor.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – AKP Hükûmeti, yiğit Türk milletini bir kuru soğana muhtaç etmiştir. Şimdi simidi, peyniri, soğanı buraya niye getirdim biliyor musunuz?

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Yumurtayı nereye koydun?

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Getireceğim onu da.

Gözü olup da görmeyenler görsün diye, kulağı olup da duymayanlar duysun diye getirdim.

Değerli milletvekilleri, AKP çay, simit hesabıyla Hükûmete gelmişti. Herhâlde çay, simit hesabıyla Hükûmetten gidecek.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erçelebi.

Gündem dışı konuşmaya Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap verecektir.

Buyurun Sayın Eroğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekillerimiz; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum efendim.

Ben az önce Sayın Milletvekilimizin gıda fiyatlarındaki artışla alakalı gündem dışı konuşmasına cevap vermek istiyorum.

Bu maksatla, önce müsaadenizle, dünyada gıda üretimi nedir, Türkiye’de gıda üretimi, dünya ve Türkiye’deki gıda fiyatlarındaki artışlar ve bu konuda Hükûmetimizin aldığı tedbirleri çok kısa bir şekilde özetlemek istiyorum.

Şimdi efendim, tabii, bütün dünyada gıda fiyatları artmıştır. Bunun tabii ki belli başlı sebepleri vardır. Bunlardan birinci sebebi, petrol fiyatlarında bilhassa son yıllardaki artış çok önemli bir unsur olarak rol almıştır. Şöyle ki, bildiğiniz gibi, tarımdaki üretimde petrolün çok önemli bir payı vardır. Dünya petrol fiyatları son beş yılda 5 kat artmıştır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, maaşlarımızı da 5 kat arttırın, maaşlarımızı.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, geçmişte varili 23 Amerikan doları olan petrol bugün 120 Amerikan dolarına yükselmiştir. Dolayısıyla, ister istemez, tarımdaki bu girdi sebebiyle fiyatlar artmıştır.

İkinci sebep de, bilindiği üzere, enerji tarımı son zamanlarda yaygınlaşmıştır. Gıda için üretilen buğday, şeker kamışı ve şeker pancarı ile mısır ve bütün yağlı tohumlar biyoyakıt olarak kullanılmaya başlamıştır. Dolayısıyla, dünyada bu durum arz-talep dengesini bozmuştur. Bu yüzden, fiyatların artmasının bir sebebi de budur; dünyadaki artıştan bahsediyorum.

Misal olarak bu yıl, Amerika Birleşik Devletleri’nin mısır üretiminin 1/3’ü biyoyakıt üretiminde kullanılacaktır, üçte 1’i.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Doğal gaz çevrim santralleri de pahalılığın nedeni.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunun dışında, küresel ısınma ve 2007 yılında yaşanılan kuraklığın da önemli bir etkisi olduğunu burada vurgulamam gerekir. Ayrıca, Çin ve Hindistan’da bilhassa son zamanlardaki tüketimde ve hayat tarzlarındaki değişim de önemli ölçüde gıda fiyatlarının artmasına sebep olmuştur.

Bakın, dünyadaki üretime bakarsak, aslında dünyada üretimde 2006 ve 2007 yılına göre çok büyük bir değişim yok. Misal olarak dünyada 2006 yılında 145 milyon ton şeker ve bitkisel yağ üretilmiş fakat 2007 yılında, bakın, 155 milyon ton; bir miktar yani yüzde 7 daha fazla. Bitkisel yağ üretimi olarak dünyada 107 milyon ton üretilmiş 2006 yılında, 2007 yılında 112 milyon ton üretilmiş; yüzde 5. Et ve sütte ise 2005 yılında 268 milyon ton üretilmiş dünyada, 2006 yılında da 272 milyon ton. Yani, aslında üretimde, buğdayda, dünyada yüzde 2 artış var, mısırda yüzde 10 artış var, pirinçte yüzde 1 artış ve arpada yüzde 4 artış.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, simit hesabına gel, simit hesabına!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, ben bunu şunun için vurgulamak istiyorum: Aslında dünyada 2006 yılına göre 2007 yılında üretimde bir miktar, çok fazla olmasa dahi, yüzde 1’le yüzde 10 arasında artış olmasına rağmen… Bakın dünyadaki fiyatları ben burada sizlere arz etmek istiyorum: Buğdayda 2007 yılındaki fiyatlar 2006 yılına göre yüzde 130 artmış. Arpada yüzde 57, mısırda yüzde 50, pirinçte ise yüzde 100 artmış. Dolayısıyla bunların yansımasının çok önemli olduğunu ben vurgulamak istiyorum. Yani dünyada 2007 yılında 2006 yılına göre üretimde bir miktar artış olmasına rağmen fiyatlar anormal derecede artmıştır.

Buna mukabil -Türkiye’den kısaca, müsaade ederseniz, bahsetmek istiyorum- Türkiye’de hububatla alakalı, 2006 yılında buğday 20 milyon ton üretilmiş ama, maalesef, 2007 yılında kuraklıktan dolayı 17,2 milyon ton yani yüzde 14 bir azalma var. Peki, mısıra bakalım, bakın, 2006 yılında 3,8 milyon ton üretilmiş, 2007’de ise 3,5 milyon ton yani yüzde 8 bir azalma var. Arpada da yüzde 24’lük bir azalma var. 2006 yılında 9,6 milyon ton üretmişiz fakat 2007 yılında maalesef 7,3’e düşmüş, yüzde 24’lük bir azalma var.

Bir de çeltikten bahsedeyim. Çeltikte 2006 yılında 700 bin ton üretmişiz, 2007’de ise 650 bin ton yani yüzde 7 azalma var. Buna rağmen, bakın, kuraklık sebebiyle 2007 yılında 2006 yılına nazaran buğdayda yüzde 14 azalma, arpada yüzde 24 azalma, mısırda yüzde 8 azalma, çeltikte yüzde 7 azalma yaşanmıştır. Buna mukabil, dünyada, gördüğünüz gibi, yüzde 100’e yakın fiyat artışları olmasına rağmen, Türkiye’de ekmeklik buğday fiyatı 2007 yılı hasat sezonundan Nisan 2008’e kadar yüzde 40 artmış, arpa fiyatı yüzde 25, mısır fiyatı yüzde 17, pirinç ise yüzde 78 artmış.

Tabii, bu artışların olduğu bir vakıa. Bu durumda, Hükûmetimiz ne gibi tedbirler alıyor, ben, kısaca, onları sizlere özetlemek istiyorum. Bir kere, bu artışların 2008 ve 2009’da da yaşanmaması için yapılacak şey şudur: Üretimi artırmaktır, üretimi artırmak. Bunun için birinci adım, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız tarafından üretim planlaması ve birim dekardan üretilecek mahsul miktarının artması konusunda şu anda çok geniş kapsamlı çalışmalar yapılmaktadır. Bunlar nedir? Bakın, toplulaştırmadan tutunuz da gübre kullanımına kadar, özellikle ürün planlamasına kadar çok geniş kapsamlı bir çalışma yapılmaktadır. İnşallah, bunların meyvelerini bu yıl sonunda ve 2009’da alacağız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Bakanım, çiftçi gübreyi nasıl atacak? 3 katına çıktı gübre.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz…

Bir diğer ayağı da sulamadır. Bakın, şu anda özellikle şunu söylüyorum: Burada Sayın Bakanımız verilen gübre ve diğer teşvikleri izah ettiği için, ben, burada, tekrar, detaya girmek istemiyorum ama diğer bir ayağı da sulamadır, bakın sulama.

Değerli milletvekillerimiz, özellikle Türkiye’de iklim değişikliği, kuraklık, aynı zamanda yağışın mevsimlere göre miktar ve süre açısından, zaman açısından çok büyük değişim göstermesi dolayısıyla Türkiye’de sulama yapılması bir zarurettir. Maalesef, şu ana kadar 8,5 milyon hektarlık olan toplam ekonomik olarak sulanabilir araziden ancak 5 milyon hektarını sulayabildik, geriye kalan 3,5 milyon hektarın kısa zamanda sulanması gerekir. Bildiğiniz üzere -dün de ben kısaca malumat vermiştim soru üzerine- şu anda Hükûmetimiz GAP’la alakalı çok büyük bir çalışma başlatmıştır. İşte, bütün çalışmalar önümüzdedir. Kısa zaman, beş yıl zarfında GAP’ta, Konya Ovası Projesinde, DAP dediğimiz Doğu Anadolu Projesinde nereden nereye geleceğimizi göreceksiniz. Zaten Sayın Başbakanımız da salı günkü grup konuşmasında ve pazartesi günkü Bakanlar Kurulunda yaptığı konuşmada GAP’la ilgili teşvikleri, ayrılacak ödenek miktarını bizlere açıkladı. Bu parayla, şu anda biz yıldırım hızıyla GAP’ta, KOP’ta çalışmaya başladık. İnşallah, bu sulamalar kısa zamanda tamamlanınca üretimde büyük bir artış olacak.

 Bakın, yaptığımız hesaplara göre, değerli milletvekillerim, bir arazi sulanmadığı veya sulandığı zaman arada çok büyük farkı oluyor. Netice, dekar başına üretim geliri, zirai gelir bazı bölgelerde 4 misli, bazı bölgelerde 14 misline kadar artıyor. Bunun sebebi şu: Çünkü, sulama olunca üretim çeşitliliği olabiliyor, tek tip ürün yerine farklı tipte ürünler ekebiliyorsunuz. Bu bir.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Yılda üç kere.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir de -Sayın Vekilimizin de işaret buyurduğu gibi- bazı yerlerde yılda iki defa, bazı yerlerde üç defa ürün almak mümkün. En azından yıllık alınan ürün artışı dolayısıyla otomatikman 3 misli artıyor. Bu bakımdan, hakikaten, bizim mutlaka Türkiye’yi hep birlikte, sizlerin gayretiyle, bu sulamaları tamamlayarak Türkiye’yi dünyanın gıda üretim merkezi hâline getirmemiz gerektiği kanaatindeyim. Bunun için sadece üretmek yetmiyor. Aynı zamanda bu üretimin mutlaka zirai sanayiyle, tarımsal sanayiyle işlenmesi, aynı zamanda, ülkemizde kullanılmayan kısmın mutlaka ihraç edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu işle ilgili düzenlemeler de yapılıyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hangi destek Sayın Bakan, hangi destek?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunu da özetle sizlere arz etmek istiyorum: Bilhassa GAP’ta Hükûmetimizin verdiği destek gerçekten büyük teşvik -ki şu ana kadar verilen en büyük teşviktir- beni fevkalade heyecanlandırdı.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Mecbur vereceksiniz desteği zaten, yüzde 1 vereceksiniz; kanun var.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Kısa zamanda bu GAP’ı da, Konya Ovası Projesi dediğimiz KOP’u da, Doğu Anadolu Projesi’ni de bitireceğiz.

Tabii, az önceki Sayın Denizli Milletvekili Denizli’den olduğu için -herhâlde Denizli Milletvekilimiz bildiğim kadarıyla- Denizli’yle ilgili büyük yatırımlar yaptığımızı, Baklan Ovası, pek çok ovayı da suladığımızı biliyorsunuz. Tavas Yenidere’yle ilgili de proje başladı, bunu da vurgulamak istiyorum. Sadece GAP, KOP değil, Ege Bölgesi, Çukurova ve Karadeniz Bölgesi’ndeki Çarşamba, Bafra Ovaları, bunları da dikkate alıyoruz.

Bu duygularla, inşallah bol bereketli bir yıl dileyerek vatandaşlarımıza, sizlere hürmetlerimi sunuyorum.

Sağ olun, var olun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Horozları yaktılar, keneleri etrafa saldılar!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Gündem dışı ikinci söz, Denizli Hastanesinde bir hastaya bakılmaması hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Mithat Ekici’ye aittir.

Buyurun Sayın Ekici. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Keneden de bahset, keneden!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Horozları yaktınız, keneleri ortaya saldınız!

2.- Denizli Milletvekili Mithat Ekici’nin, Denizli Devlet Hastanesinde bir hastaya bakılmamasına ilişkin gündem dışı konuşması

MİTHAT EKİCİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; geçenlerde bu kürsüden “Denizli’de sağlık problemleri devam ediyor.” diye bir konuşma yapıldı.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ben yaptım, ben.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Bu konuşmaya cevap vermek için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İlgili bakan cevap versin.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Bakan cevap versin.

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim efendim.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – 19 Nisan Cumartesi günü saat 9.45’te Zühtü Özkan isimli bir vatandaşımız…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Bu Vekil orada yoktu, ben oradaydım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gündem dışı söz almış efendim, dinleyeceğiz.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – …Denizli Devlet Hastanesi acil servisine müracaat eder.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Vallahi görmüş gibi konuşuyor!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bölge Milletvekilimiz açıklama yapıyor.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Görmedi ya, ben oradaydım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama araştırmış Milletvekilimiz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Geldiyse niye görmedik!

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Gözüne yabancı cisim kaçmıştır. Hasta acil servise geldikten sonra, on, on beş dakika içerisinde gözündeki yabancı cisim hemen çıkartılır. Hastanın sigortalı olduğuna, evrakı olup olmadığına bakılmaz. On beş dakika içerisinde hastanın işi bitirilmiştir, bütün tetkikleri yapılmış ve bitmiştir. Ancak, doktorumuz bir de kafa filminin çekilmesini ister kontrol amacıyla, bu hastalıkla ilgili değil, başka bir nedenden dolayı kafa filminin çekilmesini ister. Bu arada bilgisayar kayıtlarına gidildiğinde, hastanın 28 lira 90 kuruş borcu olduğu görülür ve hasta “Ben sigortalıyım.” der ve bu borcun biraz önce göze yapılan müdahaleden ve çekilecek olan filmden olduğu anlaşılır. Hastaya izah edilir. “Sigortalıysanız, ileride, birkaç gün sonra sigorta evrakını getirirsiniz veyahut şu anda sigortalı olduğunuza dair bir evrak imzalarsınız. Eğer bunları yapmazsanız, bu borcu ileride ödemek zorunda kalırsınız.” diye hasta uyarılır, ama hasta bunların hiçbirisini yapmadan -zaten gözündeki yabancı cisim de çıkarılmıştır, hastanede tedavisi bitmiştir- bundan sonra hasta hastaneden ayrılır. Basın mensuplarıyla beraber ve işvereniyle hastaneye geri döner. Bu arada muhalefetten bir milletvekili arkadaşımız da bir hastayı ziyaret etmek amacıyla hastanede bulunur ve basına demeçler verilir.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hangi basına vermişiz?

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Bu yaşanan olaydan iki gün önce Adana’da özel bir hastanede yaşanan olaylara, o yanık vakasına benzetilmek istenircesine, sanki hastaya bakılmamış, müdahale edilmemiş gibi basına demeçler verilir…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hangi beyanatım? Her gün veriyoruz.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Fakat, altını çizerek söylüyorum ki, bu hasta “Bana bakılmadı, benimle ilgilenilmedi.” diyemez…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Dedi… Dedi… Sayın Başkanım, dedi, dedi…

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim lütfen…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, ben orada idim, gördüm.

BAŞKAN – Tamam, tutanaklara geçiyor, sonra konuşursunuz.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Hastaya bakılmıştır, ilgilenilmiştir, gözünden yabancı cisim çıkartılmıştır ve ondan sonra elbette ki mevzuat gereği hastanın kayıt işlemleri yapılacaktır. Fakat, bunların altında ne yatıyor?

Değerli üyeler, bunu ben anlatmak istiyorum. Denizli Devlet Hastanesi bizim dönemimizde oldukça gelişmiş bir hastanedir, referans bir hastanedir. Bütün altyapısıyla, ilave tesisleriyle, ilave birimleriyle…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yeni ilave mi yaptınız? Ben yaptım. Dispanseri de ben yaptım, ameliyathaneyi de ben yaptım.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Sayın Bakan, sizin zamanınızı da biliyoruz. Ne kazandıysa beş yıl içerisinde kazanmıştır. Bunları biliyoruz ve Denizli Devlet Hastanesinin bu başarısı bazı kesimlerce çekilememektedir.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, görmüş gibi anlatıyor, görmedi, ben orada idim, görmüş gibi anlatıyor.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Onun için bunlar yapılmaktadır.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, görmüş gibi anlatıyor ama görmedi!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili doğruları söylüyor, arkadaşlarımız rahatsız oluyor!

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Görmedi, ben oradaydım!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, tamam orada olabilirsiniz, dinleyeceksiniz ama, tamam.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Ama ben de araştırdım.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Görmüş gibi anlatıyor!

BAŞKAN – Tamam, biliyoruz orada olduğunuzu, tamam, orada olduğunuzu biliyoruz. Allah Allah!..

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, kamuoyunun bilgilenmesini arzu etmiyorlar!

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Sayın Üye, yarım saat sonra da ben hastanedeydim, hepsini biliyorum. Hastanemize iftira atmayın. Hastaneye, Denizli’nin o hastanesine bel bağlamış, güvenmiş insanlarının umudunu kırmayın. Denizli Devlet Hastanesi gibi hastane… Denizli Devlet Hastanesinde bir gecede 11 kişi nöbet tutar.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – İftira filan attığım yok. Ben konuşmadım, vatandaş derdini anlattı, kameralarda var.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Eğitim hastanesi olmayan hangi hastanede var?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ben konuşmadım, ben gördüm orada, sen gördün mü? Gördün mü vatandaşın anlattığını?

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Hangi hastanede var? Siz orada kasıtlı davranıyorsunuz! Siz kasıtlı davranıyorsunuz!

Ayrıca, iddia edildiği gibi sendika değiştirmeye yönelik ikna odaları falan hazırlanmış değildir Denizli’de. (MHP sıralarından gürültüler)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hayır!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kırıkkale’de var! Kırıkkale’de hastane saymanı… Var, var…

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Bunu kim uyduruyor? Böyle bir oda falan yoktur. (MHP sıralarından “Var, var!” sesleri)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Her şeyi görmüş gibi anlatıyor ama görmedi!

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – AK Parti sivil toplum örgütlerine önem veren, destek veren bir partidir. Hiçbir sendikaya baskımız yoktur ve sendikalar özgür bir ortamda çalışmalarını yapmaktadır.

Ya şuna ne demeli: Sizin döneminizde…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hâlâ oraya takılmışsın ha!

BAŞKAN – Allah Allah!

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – 112 acil servisinin on tane servisi vardı, şimdi ise on altı tane servisi var. On dört tane ambulans vardı sizin döneminizde, şimdi otuz iki tane ambulans var ve hizmetler yüzde 120’den daha fazla artırılmış, daha fazla artırılmış. Eskiden bir 112 acil servisi 85 bin nüfusa bakarken, bizim dönemimizde 55 bin nüfusa bakar hâle gelmiştir. Bunu görmüyorsanız biz ne yapalım! 85 bin nerede, 55 bin nerede?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Siz başhekim misiniz, vekil mi?

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Altı senedir iktidardasınız!

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Bir de Sayın Vekilimiz, usulsüzlük yapıldığını, Sağlık Müdürlüğünün atamalarda usulsüzlük yaptığını iddia ediyor. El insaf! El insaf!

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Kim söylüyor?

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Siz söylüyorsunuz, kayıtlarda var; el insaf!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Görmediğini görmüş gibi söylüyorsun!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ekici, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Sağlık Müdürlüğü, atamalarını İnternet üzerinden ilan ederek puan sistemine ve personelin tercihine göre şeffaf bir şekilde personelin gözünün önünde yapmaktadır. Yani, bunun neresi kayırmacılıktır!

Değerli üyeler, bu rahatsızlığın sebebi nedir, onu size anlatmak istiyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Aslında, Başkanın söz vermemesi lazım. Yeni Sağlık Bakanı bu mu?

BAŞKAN – Dinleyemiyorum efendim, siz de dinleyemiyorsunuz, müsaade ederseniz dinleyelim. Dinleyemiyorum efendim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ama yeni Sağlık Bakanı buysa dinleyelim!

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Bu rahatsızlığın sebebi nedir? Sayın Başbakanımızın talimatları ve Bakanlığımızın çalışmalarıyla sağlıkta devrim niteliğinde çalışmalar olmuştur.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Talimat vermezse çalışmıyor zaten. Sıkıntı orada.

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Öncesiyle bugünü kıyasladığımız zaman, sizin zamanınızla bugünü kıyasladığımız zaman -daha açıkça, üzerine basarak söylüyorum- siz Denizli Devlet Hastanesinin beş yıl önceki hâline bir gidin bakın.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bakan naibi!

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Sigortalı, BAĞ-KUR’lu, Emekli Sandığı, yeşil kartlı ayrımı yapılmadan bütün vatandaşlarımızın eşit olduğu ve eşit sağlık hizmeti aldığı, sıra alabilmek için gece yarılarında hastanede sıra kuyruğuna geçmediği ve ilaç alabilmek için eczane kuyruklarında beklemediği ve istediği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz eskide kalmışsınız. Biz vardiya başlatmıştık.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Yirmi sene önceden bahsediyor, yirmi sene!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Biz vardiya başlattık, siz kapattınız.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ekici, teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bitti efendim. Sürenizi verdim efendim. Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun efendim.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım, bana sataşma var, söz istiyorum.

BAŞKAN – Müsaade eder misiniz.

Sayın Şandır, buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Milletvekili bir olayı anlatırken Sayın Milletvekilimizi ilzam edici laflar söyledi. Yani vatandaşımız doğru bilgilenmeli.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Adını hiç anmadı ama.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Adını anmadı hiç.

BAŞKAN – Ne dedi efendim? İlzam edip ne söylediler?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ben oradaydım, o yoktu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, vatandaşımızın doğru bilgilenmesi için…

BAŞKAN – Tamam efendim, vatandaşımız takdir eder bunu. Doğru bilgilendirilmemişse vatandaş takdir eder efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Milletvekilimize kısa bir söz verilmesi…

BAŞKAN – Yani her konuşmaya ben böyle cevap hakkı verirsem olmaz efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, tutanaklara bir bakın, ondan sonra.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın Milletvekilimize kısa bir söz verilmesi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, ismini zikretmedi. Geçen haftaki konuşmaya karşı yapılan bir şeydi.

BAŞKAN – Yerinizden bir dakika açıklama yapın efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tutanaklara bakın Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir olay anlatılıyor. Bir yanlış bilgilenme olmasın.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tutanaklara bakalım, ondan sonra.

BAŞKAN – Yanlış anlaşılma varsa düzeltsin efendim, tamam.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yanlış anlaşılma varsa arkadaşımız düzeltsin.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Çok kısa ama.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, daha önce yaptığı bir konuşmanın yanlış anlaşıldığı iddiasıyla açıklaması

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım, Sayın Milletvekilinin bahsettiği hadisede hastanede olan benim. Ben olayları gördüm. Vatandaşların şikâyetleri de vardı. Orada hiçbir televizyona da demeç vermedim. Vatandaş ve işvereni orada televizyonlarda beyanat verdiler, açıklamalarda bulundular. Vatandaşın ıstırabı orada, basın mensuplarının önünde görüldü. Ben orada demeç ve açıklamada bulunmadım. Her şey vatandaşın gözünün önünde oluyor. Vatandaş iş kazası geçirip hastaneye gelmiş. Sigortalı olsun veya olmasın vatandaşa bakmak zorunda. Vatandaştan da parayı almışlar, vatandaşın elinde de makbuzu var. Benim beyanatım yok, vatandaşla hastane arasında. Sayın Vekil ne yapıyor da beni burada ilzam ediyor, itham ediyor? İade ediyorum sözlerini. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, bazı idamların yıl dönümü ile Türkiye'de demokrasi ve hukukun gelişim süreci hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının ölüm yıl dönümleri ile Türkiye’de demokrasi ve hukukun gelişim sürecine ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan otuz altı yıl üç gün önce bir şafak vakti darağacına çıkarılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın ölüm yıl dönümlerinin 36’ncı yılına denk gelen salı günü için konuşma talebinde bulunmuştum ancak bu talebim bugüne denk geldi.

Sayın milletvekilleri, bundan tam kırk yıl önce, dünyada ve Avrupa’da bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi başlamıştı. Avrupa ve Türkiye’nin, insanca bir yaşam, eşitlik, özgürlük, demokrasi, bağımsızlık, halkların kardeşliği, milletlerin barış içinde yaşaması, insanların eşit, özgür, demokratik ve barış ortamında bir dünya, bir Türkiye dileğiyle ayaklandığı, üniversite gençliğinin ayağa kalktığı günlerdi. Avrupa bu süreci, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük tanıyarak barış içerisinde, kimsenin kanını akıtmadan yönetmesini bildi. Ancak, 68’de başlayan bu hareket Türkiye'de diktatörlükle, kanla, işkenceyle sonuçlandırılmaya çalışıldı ve nihayetinde darağaçları kuruldu.

Değerli milletvekilleri, bugün, suç işleyen herkesin suçunu çekmesi en doğal bir olaydır, ancak herkesin tarafsız, bağımsız yargıç güvencesine sahip mahkemelerde yargılanma hakkı vardır. Nedir Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı daha çocukluklarından gençliklerine ilk adımlarını attıklarında idam sehpasına götüren olaylar? Onlar adam mı öldürmüşlerdi? Onlar bu memleketi satmışlar mıydı? Onlar Samsun’dan Ankara’ya bu Anayasa’nın korunması için, 1961 Anayasası’nın korunması için yürüyüş yapmışlar ama Anayasa’yı tağyir, tebdil ve ilgadan yargılanmışlardır. İşlemedikleri bir suçtan dolayı idama mahkûm edilmişlerdir. Nerede edilmişlerdir? 12 Mart darbecilerinden, cuntacılarından emir alan askerî sıkıyönetim mahkemelerinde idam edilmişlerdir. Onlar adil yargılanmamıştır. Askerî sıkıyönetim mahkemeleri, 353 sayılı Yasa’ya göre doğrudan doğruya sıkıyönetim komutanlarından emir ve talimat alan mahkemelerdir ve nitekim daha sonra da devlet güvenlik mahkemeleri içerisindeki askerler çıkartılmıştır.

Değerli milletvekilleri, tarihte bir hata yapılmıştır. O gün idam cezasına onay veren milletvekilleri, bugünlerde verdikleri demeçlerde pişman olduklarını ilan etmektedirler. Nahit Menteşe “Yanlış yaptık.” demektedir. İsmet Sezgin “Yanlış olmuştur.” demektedir. O günlerin siyaset adamı Süleyman Demirel, bunun yanlış olduğunu söylemektedir. Şimdi, bu Meclise düşen geçmişte yapılan bu yanlışı düzeltmektir değerli arkadaşlarım. 12 Mart cunta yönetimi, bu 3 kişinin canından korktuğu gibi ölümünden de korkmuştur. Onların Karşıyaka mezarlığında yan yana gömülmesine bile izin vermemiş, üçer mezarlık arayla gömülmesine izin vermiştir. Onlar, ülkenin emperyalizm tarafından kuşatılmışlığına karşı “tam bağımsız, tam demokratik bir Türkiye” sloganıyla yola çıkmışlardır. Onlar, Dolmabahçe’de Amerika’nın 6’ncı Filosunun subaylarını denize dökmüşler, dikilen Amerikan Bayrağı’nı indirmişler, yerine Türk Bayrağı dikmişlerdir. Dün NATO’suyla, ikili anlaşmalarıyla ülkemizi kuşatan emperyalizm, bugün Afrika’dan Orta Doğu’ya kadar, Çin sınırına kadar daha kudurmuşça yoksul ülkelerin yer altı, yer üstü servetlerine göz dikmektedir. İşte, o nedenledir ki bugün Irak’ı, Afganistan’ı işgal etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bugün uzaktan bakıldığında Denizlerin yaptıkları, Yusuf İnanların yaptıkları tartışılabilir. Bugün baktığımızda onların çaresiz isyanları umutsuz bir çığlık olarak kabul edilebilir. Onlar bütün eksikliklerine rağmen umudu ve idealizmi temsil etmektedirler. Onlar yaşadıkları devrede kıyılarına gelen emperyalistlere karşı mücadele etmişlerdir. Onları asmakla, onları darağacına göndermekle, gençliğin baharında umudu söndürebileceklerini düşündüler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk, devam ediniz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …ama umutlar sönmedi, umutlar yaşıyor. Biz, her dönemde barış içinde, demokrasi içinde yaşamı özleyen, yaşam özlemi olan Türk milleti olarak bu umudu yaşatmak durumundayız. Yüce Meclisimizin yapması gereken, geçmişte yapılan yanlışlığı düzeltmektir. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşlarımızın verdiği yasa teklifi vardır. O yasa teklifinin bir an önce Meclis gündemine gelip bu hukuksal olgunun hukuksal yanlışlığının düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında iki adet raporu vardır.

Raporların muhalefet şerhleri aynı olduğundan, ortak muhalefet şerhi son raporun ardından okunacaktır.

Şimdi, raporları sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/114) (S. Sayısı: 151) (x)

2.- Kocaeli Milletvekilleri Nihat Ergün ve Osman Pepe’nin yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/115) (S. Sayısı: 152) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Hatay Milletvekili Gökhan Durgun hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Hatay Milletvekili Gökhan Durgun hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Açık yerde güneş battıktan sonra toplu olarak sözlü seçim propagandası yapmak suretiyle 298 sayılı Seçim Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Açık yerde güneş battıktan sonra toplu olarak sözlü seçim propagandası yapmak suretiyle 298 sayılı Seçim Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Kocaeli Milletvekili Osman Pepe hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

           

(x) 151 ve 152. S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kocaeli Milletvekili Osman Pepe hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                             Burhan Kuzu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                 Komisyon Başkanı ve üyeler

Muhalefet Şerhi

Karma Komisyon’un, kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine dair kararına aşağıda yazılı gerekçelerle muhalefet ediyoruz;

(1) Dokunulmazlıklar konusunda, 22. Yasama Dönemindeki temel sorun; mevcut Anayasanın 76. maddesiyle TBMM İçtüzüğünün 131 ve devamı maddelerinin, düzenleniş amacına aykırı olarak ve çoğunluk diktasına dayalı bir anlayışla uygulanmasından kaynaklanmaktadır.

Aynı anlayış ve uygulamanın 23. Yasama Döneminde de devam edeceği görülmektedir.

Bilindiği gibi, TBMM İçtüzüğünün 131 ve müt. maddelerindeki hükümlere göre;

Karma Komisyon, olayın ve suçlamanın niteliğine göre; ya dokunulmazlığın kaldırılmasına ya da kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine karar verecektir. Elbette bu değerlendirmeyi yaparken, önüne gelen dosya kapsamını da göz önünde bulunduracaktır. Dosyanın geldiği safahat, suçlamanın niteliği gibi hususları genel olarak göz önüne alıp, keza Anayasanın 76. maddesinde düzenlenmiş olan “Milletvekili seçilme engeli” teşkil eden bir suçlamanın söz konusu olup olmadığını da değerlendirerek; buna göre karar verecek ve rapor hazırlayacaktır.

Bunu yaparken, bir yargıç gibi davranmamak gerektiği açıktır. Delillerin tartışmasından özenle kaçınmak gerekmektedir.

Bu âdil ve objektif yaklaşım içinde hazırlanacak olan raporun, 2 ayrı sonucu olacaktır.

Karma Komisyon ise, hiçbir objektif ölçü arayışına girmeden, Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar doğrultusunda karar vermiştir.

(2) 22. Yasama Döneminde, kişisel kaygı ve siyasi hesaplarla Meclis iradesine tahakküm eden siyasi iktidarın, aynı anlayış ve uygulamayı bu dönemde de devam ettirmek istediğini, demokrasi adına endişeyle gözlemliyoruz. Bu endişe sebebiyledir ki, her zeminde demokrasi ve hukuk adına, AKP Grubunu uyarmak gereğini duyuyoruz.

Hükümet kaynaklı olarak sürdürülen bu hukuk tanımaz uygulamalar sebebiyle; Anayasa ve İçtüzük açık bir şekilde ihlâl edilmektedir.

Hukuka aykırı olan, çoğunluk diktasına dayalı olan bu yanlış uygulamalar sebebiyledir ki; kişiler yargılanamamakta, bu durum gelişen süreçte tıkanmalara yol açmaktadır.

Bu yanlış uygulamalar ve dayatmalar sebebiyle; kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi mümkün olamamakta ve adli denetim süreci ihlâl edilmektedir.

Dokunulmazlık kurumu ve keza soruşturma izni kavramları, Siyasi İktidar tarafından hukuk tanımaz bir anlayışla yozlaştırıldığı ve kötüye kullanıldığı içindir ki; TBMM belli bir süreçten sonra bazı bürokratlar ve kanun kaçakları (58 ve 59. Hükümetler Dönemindeki Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı gibi) için bir sığınma mercii haline getirilebilmiştir.

Anılan kişi hakkında, yargı kararlarını uygulamamaktan dolayı Yargıtay 4. Ceza Dairesine intikal eden 20’ye yakın dosya mevcuttur. Bu dosya sayısının daha da artacağı anlaşılmaktadır.

Keza, AKP Mersin Milletvekili Ali Er hakkındaki dosya da üzerinde önemle durulması gereken bir dosyadır. Anılan Milletvekili hakkında, oğlunun yol açtığı ve ölümle sonuçlanan trafik kazasıyla ilgili olayda, sanık konumuna girerek olayı üstlendiği iddia edilmektedir. Bu çok ağır bir iddiadır. Bir Milletvekilinin böylesine nitelikli bir iddiayla görevini sürdürmesi ve zan altında kalması, Milletvekilliği sıfatı ve TBMM’nin saygınlığıyla bağdaşmaz. Ancak Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar sebebiyledir ki, çoğunluk diktası uygulaması sonucunda, adı geçen Milletvekili de “âdil yargılanma hakkını” kullanamamaktadır.

Öte yandan; haklarında zimmet, dolandırıcılık, çete kurmak, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık yapmak gibi suçlamalar bulunan Milletvekilleriyle ilgili yargılamaların yapılamaması; kamuoyunun denetim yapması ve bilgi alması süreçlerini olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Türkiye’nin “karanlık suç ilişkileri” dönemini teşkil eden Susurluk ve bağlantılı dosyaların yargılaması bu yüzden uzun yıllar yapılamamıştır. Faili meçhul cinayetlerin yoğun olarak işlendiği bir dönemi kapsayan bu olayların gerçek boyutlarının ortaya çıkarılmamış olması sebebiyledir ki;

aradan geçen 8-10 yıldan sonra benzer nitelikte olan Hrant Dink, Malatya cinayetleri, Rahip cinayetleri ve eylemleri karşımıza çıkmıştır. Ergenekon ismiyle adlandırılan, ancak hazırlık tahkikatı aşamasından itibaren Hükümet sözcüsü medya yapılanmasına Emniyet tarafından servislerin yapıldığı bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir.

Acz ifade eden ve ibret verici olan bir diğer gelişme ise;

henüz iddianamesi dahi düzenlenmemiş olan bir soruşturma; Başbakan ve Kültür Bakanı tarafından, AKP aleyhine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davayla irtibatlandırılabilmiştir.

Böyle bir tablo ve sunuş, demokrasiler için utanç verici olmanın ötesinde, demokrasinin geleceği bakımından da endişe vericidir.

(3) Hükümet, dokunulmazlıklar konusunda sıkışmış durumdadır. 22. Yasama Döneminde yarattığı hukuk dışı uygulamalar Hükümet’i esir almıştır. Bu esaret, 23. Yasama Döneminde yeni hukuksuzlukları beraberinde getirmektedir.

Hükümet, 23. Yasama Döneminde PKK terörü sebebiyle gelişen toplumsal ve siyasi süreci, popülist bir anlayışla istismar etme girişimi içindedir.

Çoğunluk diktasına dayalı hukuk tanımaz uygulamalar 23. Yasama Döneminde, Meclis bünyesinde giderek tırmanmaktadır.

Gelinen süreçte, kamuoyunda doğmuş olan tepki sebebiyle; AKP Hükümeti, kendi suçluluğunu ve sorumluluğunu bertaraf edebilmek amacıyla, bilgi kirliliği ve karartma yaratarak; DTP’li Milletvekillerinin şahsında, dokunulmazlıkların kaldırılması uygulamasını gerçekleştirmek suretiyle, kürsü sorumsuzluğuna müdahalenin yolunu açmaktadır.

Böyle bir süreçte, Hükümet’in bazı kavramları istismar ederek bir oldubitti, bir emrivaki yaratmak istediği görülmektedir.

Bu girişimlere, demokrasi ve hukuk adına engel olunması gerekmektedir.

Böyle bir girişim kaçınılmaz olarak, kürsü sorumsuzluğunun ihlâli sonucunu doğuracaktır. Faşizan yapılanmayı ve Parti Devleti yapılanmasını kurumsallaştırma yolunda ciddi bir mesafe sağlayan siyasi iktidar; bu yolla, yasama sorumsuzluğunun da ihlâli sürecini başlatacaktır.

Anayasa’nın 83/2 ve 14. maddesiyle bağlantılı olan suçlamalar yönünden, TBMM Başkanlığına intikal eden dosyaların akıbeti hakkında karar verme yetkisi TBMM-Karma Komisyonuna aittir. Bu süreçte artık geçerli olan irade, Komisyonun iradesidir. Komisyon, dosya kapsamı ve yukarıda sözü edilen maddeler çerçevesinde değerlendirmesini yapacaktır.

TBMM Başkanlığına intikal eden bazı dosyaların, Karma Komisyonda görüşülmesine fırsat verilmeden, Hazırlık Komisyonu veya TBMM Başkanlığı aşamasında, Mahkemelerine veya Savcılıklara iade edilmesini; Karma Komisyon ve Meclisin iradesine müdahale olarak gördüğümüzü önemle ifade ediyoruz.

(4) Açıklanan sebeplerle;

AKP Grubunun, çoğunluk diktasına dayalı olarak, keyfi ve sorumsuz bir şekilde tesis ettiği bir Komisyon iradesi söz konusudur. Demokrasi ve kurallarla böylesine sorumsuz bir şekilde oynanması kaçınılmaz olarak adalet kavramını zedelemektedir.

Bu anlatımlarımız çerçevesinde, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda “ilkeli ve tutarlı” davranılmasının önemini bir kez daha vurguluyoruz.

Hukuk, kurallarla çalışır ve işler. Toptan veya götürü usulün, hukukta yeri yoktur.

Dokunulmazlıklar konusundaki temel ve objektif ölçü ise, Anayasanın 76 ncı maddesidir.

Bu madde kapsamında kalan suçlar yönünden ayrım yapılmadan, yargılama sürecinin devam etmesi gerekir. Çünkü bu suçlar sübut bulduğu takdirde, nitelikleri itibariyle Milletvekilliği göreviyle bağdaşmamaktadır. Sübut halinde sürdürülmesi mümkün olmayan Milletvekilliği görevinin devam etmesinin hiçbir hukuki açıklaması ve tutarlılığı söz konusu olamaz.

Böyle bir durum, Anayasa ve İçtüzüğün ilgili hükümlerinin ihlali anlamına gelir.

76 ncı madde ölçütünün dışında kalan suçlar yönünden ise; dosyası bulunan Milletvekilinin talep ve savunması da değerlendirilerek, dosya safahatına ve içeriğine göre karar verilmelidir.

Bu aşamada, diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlıklarının bulunduğu yolundaki AKP görüşlerini değerlendirmekte yarar görüyoruz. Önemle ifade ediyoruz; diğer kamu görevlileri hakkında dokunulmazlık söz konusu değildir. Kamu görevlileri hakkında “soruşturma izni” kavramı söz konusudur. Soruşturma izni ilgili amir tarafından verilmediği takdirde, idari yargı prosedürü içinde, adli kovuşturma ve yargılama süreci başlayabilmekte, daha doğrusu yargı denetimi süreci işlemektedir. Bu sebeple, kamu görevlilerinin dokunulmazlığı değil, belli usul dairesinde yargılanması söz konusudur.

Nitekim, yakın tarihte rektörler, kuvvet komutanları görevde iken yargılanmışlar, tutuklu kalmışlar, beraat etmişler veya mahkûm olmuşlardır. Salt bu süreç dahi; AKP sözcülerinin söylemlerinin gerçeklerle ve mevzuatımızla ilgisi olmadığını göstermeye yeterlidir. Öte yandan; kamu görevlileriyle ilgili olarak bu adli sürecin dışında; görev yeri değişikliği, disiplin uygulamaları ve tazmin sorumluluğunun varlığı da ayrı bir gerçektir.

Bir kez daha ifade ediyoruz; soruşturma izni kavramı, görevin mahiyeti gereği uygulanan bir hukuksal durumdur.

En nihayet, soruşturma izni düzenlemesinden Hükümet rahatsız ise veya gerçekten düzeltilmesine gerek görüyor ise yahut daha seri hale getirmek istiyorsa; bu yöndeki yasal değişiklikleri her zaman değerlendirmeye açık olduğumuzu hep ifade ettik. Ancak burada da, Hükümetin gayri ciddi ve tutarlı olmayan tavrı hemen ortaya çıkmıştır. Çünkü; Hükümet, soruşturma izni kavramını ve yetkisini kendi tekelinde tutarak; siyasi ve kişisel yaklaşımına göre, soruşturma iznini kaldırmakta ya da reddetmektedir.

Soruşturma izninin kısıtlanması veya kaldırılması yönünde 22. Yasama Döneminde başta Bursa Milletvekili Sn. Ertuğrul Yalçınbayır tarafından sunulan kanun tekliflerinin, AKP’nin oylarıyla reddedildiğini de önemle ifade ediyor ve vurguluyoruz.

Görüldüğü gibi; Hükümet, demokrasi arayışı içinde olmayıp, dayatmacı bir anlayışla, kişisel çıkar ilişkileri ve siyasi kaygılarla; dokunulmazlıkların kaldırılması sürecini toptan bir anlayışla engellemektedir.

Böyle bir anlayış ve uygulamanın, hukukta ve anayasada yeri yoktur.

Tüm bu sebeplerle; Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar doğrultusunda, kişisel çıkarlar ve siyasi kaygılarla, TBMM Karma Komisyonu’nun AKP’li üyelerinin çoğunluk diktası yoluyla tesis ettikleri erteleme kararına muhalefet ettiğimizi beyan ediyoruz.

 

Halil Ünlütepe

Turgut Dibek

Atilla Kart

 

Afyonkarahisar

Kırklareli

Konya

 

Şahin Mengü

Ali Rıza Öztürk

İsa Gök

 

Manisa

Mersin

Mersin

 

Rahmi Güner

 

Ali İhsan Köktürk

 

Ordu

 

Zonguldak

Muhalefet Şerhi

3/115 no ile işlem gören Kocaeli Milletvekili Sn. Osman Pepe’nin dokunulmazlığının kaldırılması isteğinin dönem sonuna kadar ertelenmesine dair çoğunluk kararına muhalefet şerhimiz aşağıda arz edilmiştir.

Milletvekili dokunulmazlığı birçok modern ülkede bulunduğu gibi ülkemizde de anayasal bir hukuki müessese olarak yer almaktadır. Milletvekillerinin görevlerinin niteliği gereği birçok haksız ve uydurma isnatla karşılaşmaları muhtemeldir. Nitekim bu nedenle birçok suç tipi bakımından diğer kamu görevlileri de benzer korumalara sahiptir.

Ancak dokunulmazlıkla amaçlanan esas gaye milletvekillerinin meclis kürsüsündeki konuşmaları sebebiyle sınırsız yargılanmazlık güvencesine sahip olmaları yanında esas itibariyle iftira niteliğinde olacak ithamlardan korunmalarını temin etmektir. Bu gün ise komisyon önüne gelen dosyalardan anlaşıldığı üzere sayın Başbakanımız hakkında zimmet, evrakta sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, bazı bakanlarımız hakkında vergi usul kanununa muhalefet ve yine partilerinde önemli görevlerinde bulunan bazı milletvekilleri hakkında sahtecilik, halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek açıkça tahrik etmek, ihaleye fesat karıştırmak, kamu kurumlarını dolandırmak, suçu ve suçluyu övmek gibi ağır toplumca yoğun antipati duyulan mahkûmiyetleri halinde bırakınız bakan olmayı milletvekili olmayı kamu görevi bile yapamayacak olan insanların dokunulmazlık zırhına bürünerek bu müessesenin istismarına neden oldukları anlaşılmaktadır.

Bu durum kamu vicdanında, demokratik sisteme, siyaset kurumuna, meclisin üstünlüğüne gölge düşürmekte, derin yaralar açmaktadır.

Çağdaş demokrasilerde bırakınız mahkûm olmayı bu tür isnatlarla karşılaşan siyasetçiler ve kamu görevlilerinin görevden ayrılmaları neredeyse yazısız bir kural haline gelmiştir.

Dokunulmazlıkların kaldırılma isteğine AKP’li üyeler yargının siyasallaştığı hâkim savcıların bağımsızlığını kaybettiği kamu görevlilerinin de dokunulamazlığının bulunduğu, milletvekillerinin itibarının bu şekilde korunduğu gerekçeleri ile karşı çıkmaktadırlar. Bu gerekçelerin hiç birisi gerçekçi bulunmamaktadır.

Her kurum içerisinde hatalar yapıldığı gibi kasıtlı yanlışlar da yapılabilmektedir. İşine geldiğinde hukuka saygı talep eden yargı kararlarını kendisine referans gösteren iktidar hatta zaman zaman ana muhalefetin bu tavrı bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Bu tavrın devamı halinde hakkındaki yargı kararını beğenmeyen bütün vatandaşlarımıza “yargı siyasallaşmıştır ben bu kararı tanımıyorum” deme imkânı getirecektir ki bu durum kaosa yol açacaktır.

AKP’nin diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı bulunduğu gerekçesi samimiyetten uzaktır. Bahsedilen kamu görevlilerinin dokunulmazlığını AKP kaldırmak istemiştir de engel olan mı olmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak yukarıda belirtilen suçlardan yargılanan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının devamı ile meclisin itibarının korunacağını düşünmüyoruz. Tam tersine bir kurum varsa içindeki sıfatını istismar edenleri ayıklayarak itibar kazanacağına inanmaktayız.

Bu sayede haklarında uydurma isnatlardan milletvekillerinin aklanmalarının önü açılmış olacaktır.

Bütün bu nedenlerle MHP olarak dokunulmazlığın anayasamızda kürsü dokunulmazlığı şeklinde yeniden düzenlenmesinin yerinde olacağına mevcut hal itibariyle de haklarında fezleke olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak adaletin tecellisine tevdilerine karar verilmesi gerektiği inancıyla muhalefet şerhimizi arz ediyoruz.

 

Rıdvan Yalçın

Metin Çobanoğlu

Osman Ertuğrul

 

Ordu

Kırşehir

Aksaray

 

Faruk Bal

S. Nevzat Korkmaz

Behiç Çelik

 

Konya

Isparta

Mersin

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, ülkemizde yaşayan Ahıska Türklerinin sorunları ile ana vatana dönmek isteyenlerin karşılaştıkları problemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/182)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde yaşayan Ahıska Türklerinin karşılaşmış oldukları problemler ile Anavatana dönmek isteyen Ahıska Türklerinin karşılaşmış oldukları problemlerin tespit edilerek ulusal ve uluslararası alanlarda yapılacak girişimlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. İç tüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve talep ederiz. 07.05.2008

1) Reşat Doğru                               (Tokat)

2) Oktay Vural                               (İzmir)

3) Kamil Erdal Sipahi                     (İzmir)

4) Osman Durmuş                          (Kırıkkale)

5) Ahmet Duran Bulut                    (Balıkesir)

6) Necati Özensoy                          (Bursa)

7) Behiç Çelik                                 (Mersin)

8) Hasan Özdemir                          (Gaziantep)

9) Beytullah Asil                            (Eskişehir)

10) Cemaleddin Uslu                      (Edirne)

11) Kemalettin Nalcı                       (Tekirdağ)

12) Akif Akkuş                              (Mersin)

13) Mustafa Kalaycı                       (Konya)

14) Ahmet Kenan Tanrıkulu           (İzmir)

15) Münir Kutluata                         (Sakarya)

16) Muharrem Varlı                       (Adana)

17) Recep Taner                             (Aydın)

18) İsmet Büyükataman                  (Bursa)

19) Hamza Hamit Hormiş              (Bursa)

20) Mustafa Enöz                           (Manisa)

21) Şenol Bal                                  (İzmir)

22) Durmuşali Torlak                     (İstanbul)

Gerekçe:

Ahıska Türkleri 1500'lü yıllarda Anadolu'dan Gürcistan'ın Mesket Bölgesine yerleşmiş Türk kardeşlerimizdir. 17 Kasım 1944 yılında Rusya yönetimi tarafından yurtlarından edilerek Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan gibi ülkelere tren vagonlarında insan onuruna yakışmayacak bir şekilde ve çok kötü şartlarda sürgün edilmişlerdir.

Ahıska Türkleri sadece bu sürgün esnasında 17 bin vatandaşını kaybetmiştir. Bunun yanında yaşadıkları ülkelerdeki Fergana olayları benzeri olaylarda ise yine kayıpları devam etmiştir.

Ahıska Türkleri bulundukları ülkelerde çok zor şartlarda hayatlarını devam ettirmektedirler. Bazı ülkeler bu kardeşlerimize birtakım haklar vermiş olmakla birlikte özellikle Rusya'da kendilerine hiçbir hak tanınmamaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti olarak bu kardeşlerimize imkânlar ölçüsünde yetersiz de olsa birtakım haklar verilmiş olmasının yanında karşılaştıkları bazı problemleri halen mevcuttur.

Bunun yanında Türkiye Cumhuriyetinin Milletvekilleri olarak katılmış olduğumuz uluslararası toplantılarda yapılan girişimlerin de etkisiyle bu kardeşlerimizin Gürcistan'a dönüşüyle ilgili yasal düzenlemeler Gürcistan Hükümetince yapılmıştır. Ancak bu konuda ciddi sıkıntılar vardır.

Gerek ülkemizde yaşayan kardeşlerimizin sorunlarının giderilmesi gerekse anavatanlarına dönmek isteyenlerin karşılaştıkları sorunların araştırılarak ulusal ve uluslararası alanda yapılacak çalışmaların tespiti amacıyla Meclis Araştırması açılmasını yararlı görmekteyiz.

2.- Van Milletvekili Özdal Üçer ve 19 milletvekilinin, Van ilinde tarım ve hayvancılıkta yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/183)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Van ili ve çevresinde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun geçim kaynağını oluşturan tarım ve hayvancılık ile ilgili sorunların araştırılıp, gereken tedbirlerin alınması amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Özdal Üçer                                 (Van)

2) Ahmet Türk                                (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

4) Fatma Kurtulan                          (Van)

5) Emine Ayna                               (Mardin)

6) Ayla Akat Ata                            (Batman)

7) Sebahat Tuncel                           (İstanbul)

8) Mehmet Nezir Karabaş              (Bitlis)

9) Bengi Yıldız                               (Batman)

10) Sırrı Sakık                                           (Muş)

11) M. Nuri Yaman                        (Muş)

12) Aysel Tuğluk                           (Diyarbakır)

13) Pervin Buldan                          (Iğdır)

14) Gültan Kışanak                        (Diyarbakır)

15) Akın Birdal                              (Diyarbakır)

16) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan                           (Şırnak)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

20) Osman Özçelik                         (Siirt)

Gerekçe:

Van ilinin yüzölçümü toplam 2.100.300 hektardır. Yüzölçümünün 361.781 hektarı (% 18.97) işlenebilir arazi, 1.359.072 hektarı (% 71.27) çayır ve mera, 26.294 hektarı (% 1.38) ormanlık ve fundalık arazi, 159.753 hektarı (% 8.38) tarım dışı araziden oluşmaktadır. Yüzölçümünün % 70'inin çayır ve mera alanlarından oluştuğu ve bu alanın değişik rakımlı (1700-2700) yayla ve otlakları barındırdığı düşünüldüğünde Van ilinin doğal bir hayvancılık merkezi olduğu anlaşılacaktır.

İlin nüfusunun % 60'ı köylerde yaşadığından direk olarak tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlamakta, % 20'si köyle bağlantılı veya şehirde tarımla uğraştığından; ilin ortalama nüfusunun % 80'i tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır.

1980'li yıllara kadar Van ilinin koyun varlığı 4-5 milyon civarındaydı. Türkiye canlı hayvan ihtiyacının % 17'sini Van ili tek başına karşılamaktaydı. Bölge 3 ülkeyi (İran-Irak-Suriye) besleyen bir hayvan potansiyeline sahipken yayla ve mera yasaklamaları, köy boşaltmaları, "dışa açılacağız" denilerek ithalatın kontrolsüz bir şekilde serbest bırakılması, ülkeye Mersin ve Karadeniz limanlarından giren yasak etler, İMF ve Dünya Bankası'nın “tarımı köylülerden kurtararak çok uluslu şirketlere bırakın" politikaları sonucu bu potansiyel yok olma noktasına gelmiştir.

Türkiye'nin 1985 yılında ağırlığı Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri olmak üzere; 70 bin ton ve 141 milyon 300 bin dolar olan küçükbaş hayvan ihracatı 2000'li yıllarda 14 ton ve 22 bin dolar seviyesine düşmüştür. Oysa dünyanın en büyük küçükbaş hayvan talebi yaratan bölgesi olan Ortadoğu, bu ihtiyacının neredeyse tamamını Avustralya ve Yeni Zelanda'dan karşılamaktadır. Hayvancılığın gelişmesi için gerekli tedbirlerin alınması durumunda bu bölgenin ihtiyacı büyük oranda ülkemiz üzerinden karşılanabilecektir.

Hayvansal ürünlerin değerlendirildiği sanayi kuruluşlarının bölgede yeterince bulunmaması, sınır ticareti önündeki engelleme ve yasaklamalar bölgede tarım ve hayvancılığın önemini yitirmesine neden olmuştur.

Bölge; dünya bitki çeşitliliği ve florası yönünden çok avantajlı durumdadır. Burada elde edilen bal hem aroma özellikleri hem de kalite yönünden dünyanın en kaliteli ballarındandır. Ancak bu konuda bölge insanının arıcılık yapması için ciddi bir devlet desteği ve politikası mevcut değildir. Bölge cevizin gen merkezi olmasına rağmen, tıpkı arıcılık gibi yeterli desteği görememiş ve bir kenarda bırakılmıştır.

Yem bitkileri tarımı bölge için hayati önem arz etmektedir. Çünkü hububat tarımına koşullar pek uygun olmayıp mevcut geleneksel çeşitlerin verimi oldukça düşüktür. Yonca, korunga ve silajlık mısır bölgede teşvik edilmelidir. Meyvecilik, yem bitkileri ve tahıl üretiminde de yörede yetişme özelliklerine sahip bitkilerin araştırılması ve tespiti yapılmalıdır.

Van ili ve çevresinin sahip olduğu doğal potansiyelin ciddiyetle değerlendirilmesi halinde tarım ve hayvancılık konusunda bölge ve ülke ekonomisine çok şey katacağı açıktır. Dünyada tüketici tercihinin de doğal ortamda beslenen koyun etine ve doğal ortamda yetiştirilen tarım ürünlerine yöneldiği düşünülürse, bu sorunun Van ve çevresi için ertelenemez şekilde masaya yatırılması ve gereken çözümlerin geliştirilmesi gerekliliği iyice ortaya çıkmaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde mi efendim? Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Geçen birleşimde 5’inci madde üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi söz sırası şahsı adına Karaman Milletvekili Sayın Lutfi Elvan’a aittir.

Buyurun Sayın Elvan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İki günden beri, kamu-özel sektör iş birliğine yönelik olarak hem olumlu hem de olumsuz çok değişik görüşler beyan edildi ve bazı milletvekillerimiz tarafından, kamu-özel sektör iş birliğine yönelik, bu tasarının neden getirildiğine dair bazı sorular soruldu. Bunu anlamamız için, çok değerli milletvekilleri, kamu yatırımlarında neredeydik nereye geldik; mevcut yapı geçmişte ne idi AK Parti İktidarı döneminde ne oldu, bundan sonraki süreçte nasıl devam edecek; buna bakmamız gerekiyor. 1990’lı yıllardan itibaren kamu yatırımları etkinliğini kaybetmeye başlamış ve irrasyonel bir hâle gelmiştir. 2000-2001’li yıllara ulaştığımızda ise kamu yatırım programında binlerce proje, sınırlı ödenek ve bir projenin tamamlanma süresi, örneğin sulamada, enerjide, kırk-elli yıla ulaşmış durumdaydı. Düşünebiliyor musunuz sayın milletvekilleri, bir baraj düşünün, biz bu barajı elli yılda tamamlayacağız ve elli yıl biz bu baraja her yıl ödenek ayıracağız ve elli yılın sonunda belki bu baraj ömrünün önemli bir kısmını tamamlamış olacaktır.

Peki, AK Parti İktidarı ne yaptı? Şunu yaptı değerli arkadaşlar: İktidara geldiği ilk günden itibaren kamu yatırımlarının rasyonelleştirilmesine yönelik çalışmalara ağırlık verdi. 2001 yılında ortalama bir projenin tamamlanma süresi 9,4 yıldı. 2007 yılına geldiğimizde bir projenin ortalama tamamlanma süresi 5,8 yıla düştü değerli arkadaşlar. Bu yeterli midir? Elbette yeterli değildir. Bugün biz sulama yatırımlarına baktığımızda, sulama yatırımlarında bir projenin tamamlanma süresi aşağı yukarı yirmi sekiz yıl. Yirmi sekiz yıl siz üretimden mahrum kalacaksınız, katma değerden mahrum kalacaksınız, ekonomik büyümeye bu yatırımın hiçbir katkısı olmayacak ve diğer taraftan da bu yapmış olduğunuz yatırımın ömrü belki yarı yarıya azalmış olacak. Böyle bir yapıyla karşı karşıyaydık.

Elbette bu yapmış olduğumuz çalışmalar sorunları tam olarak çözmüş değil. Dolayısıyla, bizim sisteme yeni enstrümanlar getirme zorunluluğumuzu arz etmiştir. İşte kamu-özel sektör iş birliği modeli de bu enstrümanlardan bir tanesidir. Bu, dünyada, OECD’de birçok uluslararası kuruluşun çok yoğun olarak tartıştığı bir iş birliği projesidir, bir iş birliği modelidir. Bu model neyi sağlıyor? Bu modelin sağladığı şey şudur değerli arkadaşlar:

Bir: Yirmi sekiz yılda, otuz yılda, kırk yılda bitecek olan projeleri hızlandırmış oluyoruz ve bu projeleri bir an evvel ekonomiye kazandırmış oluyoruz; yatırımları hızlandırıyoruz, bunları ekonomiye kazandırıyoruz. Bunların elbette büyümeye, kalkınmaya, istihdama çok önemli etkileri olacaktır.

                 

(x) 94 S. Sayılı Basmayazı07/05/2008 tarihli 100’üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

Diğer taraftan, kamu-özel sektör iş birliği ile yapılan işin kalitesini artırmış oluyoruz. Neden kalitesini artırmış oluyoruz? Çünkü talebe duyarlı bir katkı payı ödeme sistemi getiriyoruz değerli arkadaşlar. Eğer siz talebe duyarlı bir katkı payı sistemi getirirseniz bu işi yapan şirket, bu işi gerçekleştiren girişimci yapacağı işi kaliteli yapmak zorunda olacaktır. İşte biz bu sorunu çözmek için bu kanunu buraya getirdik, bu değişikliği buraya getirdik.

Bu tür kamu-özel sektör iş birliği mekanizması dünyanın birçok ülkesinde uygulanmıştır. Birçok ülkenin başarı hikâyeleri vardır, bunu hepiniz biliyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elvan, devam ediniz.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Dolayısıyla eğer biz ülkemizin hızla kalkınmasını istiyorsak, yatırımlarımızın hızlandırılmasını istiyorsak, yatırımlarımızın bir an evvel ekonomiye kazandırılmasını istiyorsak bu tasarıya destek vermeliyiz, diyor ve hepinize saygılar sunuyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elvan.

Şahısları adına ikinci söz Bingöl Milletvekili Cevdet Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 5’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce konuşan arkadaşım bu kanunun genel olarak getireceği yararlara değindi. Ben de bu maddeyle ilgili getirilen hususlar konusunda yorumlarımı sizlerle paylaşmak isterim.

Burada 3996 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesindeki fıkraya yeni bir fıkra ilave edilmektedir ve sözleşmelerde idare tarafından ödemelerin geciktirilmesi hâlinde uygulanacak gecikme faizine ilişkin hükümlere yer verilebileceği hükmü getirilmektedir. Öncelikle, bir zorunluluk değil bu, idareye tanınan bir yetki söz konusudur burada.

Burada ne tür bir yarar öngörülmüştür diye baktığımızda ben iki tane temel yararını tespit ediyorum. Birincisi: Bu husus kamuyu disipline edecektir. Eğer biz, özel sektör olarak yaptığımız birtakım ihlallerde bazı cezalarla karşı karşıya kalıyorsak aynı şeyin kamu için de geçerli olması gerekir. Bu, hukuk devletinin gereğidir, kamunun kendisini disipline etmesinin gereğidir. İkinci yararı bu getirilen düzenlemenin: Yatırımcılar için belirsizlikleri azaltacaktır bu düzenleme. Dolayısıyla, muhtemel yatırımcılardan daha uygun şartlarda, daha uygun fiyatlarda teklif almamız söz konusu olabilecektir.

Bu vesileyle, ben, sözleşme hukukunun önümüzdeki yıllarda son derece önemli olacağını düşünüyorum kamu için. Çünkü kamu kaynakları çeşitlenmekte, kamu hizmetleri çeşitlenmektedir ve kamu hizmetleri sunumunda tek bir yöntemi benimsemek artık ne dünyada ne ülkemizde geçerliliğe sahip değildir. Sözleşme hukukunun gelişeceği bu şartlar altında sadece iyi kanunlar çıkarmamız yetmeyecektir. Kamuda, mutlaka, nitelikli eleman sayısını artırmamız, hizmet içi eğitime daha büyük önem vermemiz ve hukuk nosyonu olan birimlerimizi mutlaka geliştirmemiz gerekir diye düşünüyorum. Bu ve benzeri kanunlarımızın etkin bir şekilde uygulanması için idari kapasite geliştirme hususunun da şimdiden altını çizmek istiyorum.

Bütün bu yapacağımız çalışmalarla, mutlaka, altyapı daha hızlı gelişecektir. Aslında, burada getirilen yöntem; daha önce konuşan bazı arkadaşlar, sanki mevcut kamu yatırımlarını ikame ediyor gibi sundular. Hâlbuki mevcut kamu yatırımlarını ikame eden yöntemler değil bunlar, onlara ilave olarak kamu yatırımlarını artırıcı yöntemler. Bu da kalkınma sürecimizi destekleyecek, büyümemizi, rekabet gücümüzü artıracaktır çünkü bu küresel ortamda eksik altyapıyla hareket eden özel işletmelerin dünya ile rekabet etmesi de mümkün değildir. Bizim, mutlaka, süratle altyapımızı geliştirmemiz, altyapı hizmetlerindeki darboğazları aşmamız gerekir. Bu da rekabet gücümüzü artıracaktır ülke olarak.

Ayrıca, bu ilave kaynaklar, ülke genelinde bu hizmetlerin sunumu açısından da kamunun karşılaştığı darboğazları giderme yönünde mutlaka çeşitli faydalar getirecektir. Daha iyi bir bölgesel gelişme, bölgesel dengesizliklerin giderilmesi yönünde de bu kanunun çok hayırlı olacağını düşünüyorum.

Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Tütüncü, buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu tasarıyla, Devlet Su İşlerinin sulama yatırımları da yap-işlet-devret modeliyle özel sektöre açılmaktadır. Şimdi, bilebildiğimiz kadarıyla -Sayın Bakan bu işin kompetanı, yanıt vermesini rica ediyorum- Devlet Su İşlerinin yatırımlarının üçte 2’si sulamaya gidiyor fakat bunlar yetmiyor. 2005 yılında ve 2006 yılında yatırım yaparak, para harcayarak Devlet Su İşlerinin yatırıma aldığı, sulamaya açtığı alanlardan ne kadarı sulanamamıştır su kıtlığı nedeniyle?

Acaba siz bu yap-işlet-devret modeliyle özel sektörün başka yerlerde kullanılması, daha verimli kullanılması gereken kaynaklarını altyapı yatırımlarına yönelterek rasyonel, akılcı bir tavır içinde misiniz?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Sayın Durmuş, buyurun efendim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Kırıkkale-Yeşilyazı ve Hamzalı bölgesini sulayacak olan sulama barajı yıllardır Devlet Su İşlerinde bekler. Bu yap-işlet-devret modeliyle ya da kamu yatırımlarıyla bunu yapmayı düşünüyor musunuz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yeşilyazı ve Hamzalı...

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yeşilyazı, Hamzalı Sulama Barajı. Bu, Sulakyurt, Delice, Yeşilyazı, Hamzalı havalisini sulayacak bir tarım sulama projesidir. Şu mevsimde bütün tarlalarımız sararmış durumdadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Durmuş.

Sayın Bakanım, sorular tamamlandı, cevap verebilirsiniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Tütüncü’nün sualine cevap vermek istiyorum.

Şimdi, problem su eksikliğinden kaynaklanmıyor. Problemin iki temel sebebi var. Bir: Çoğu barajlarda su var sulama maksadıyla fakat sulama şebekesi olmadığı için, yapılamadığı için… Birinci sebep bu.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Olay bu, burada öyle diyor.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İkinci sebep de: Sayın Tütüncü, bildiğiniz gibi, geçmiş dönemde maalesef Devlet Su İşlerinde -ben Devlet Su İşleri Genel Müdürü olmadan önce- hep iptidai sulama sistemleri, “açık sistem” dedikleri sulama sistemleri inşa edilmiş. 2003 yılında bu anlayışı değiştirdik, şu anda tamamen kapalı, yani basınçlı, damlamalı ve yağmurlamaya imkân veren, çok az suyla daha geniş alanı sulayacak olan sulama sistemlerine dönüştürüldü. Hatta Hükûmetimiz bu konuda bir adım daha ileri atarak, biz, şebekeyi, ana sistemi kuruyoruz.

Vatandaşın damlamalı sulamaya geçmesi için de gerek Ziraat Bankası gerekse –bildiğiniz gibi- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, ilk defa Hükûmetimiz döneminde, damlamalı sulamayı teşvik eden, belki kısmen de faizsiz birtakım kredi destekleriyle büyük destekler vermeye başladı. Bu maksatla, şimdi bu Yap-İşlet-Devret Kanunu’yla merkezî yönetim bütçesinden yapmaya devam edeceğiz, ama, birtakım bekleyen, Manyas’ta bu baraj bitmiş, sulaması yok veya da Beydağ Barajı bitti, su tuttu, sulaması yok veya şu anda, dün bahsedildi, Adana’da İmamoğlu Ovası var 75 bin hektarlık, oranın Yedigöze Barajı şu anda inşa edilmeye başlandı, onların sulamaların bir an önce yapılması için, yap-işlet-devret bu maksatla lüzumlu. Bunların suyu var; suyu olan, fakat şebekesi olmayan işlerde bunu kullanacağız. Onu özellikle vurgulamak istiyorum ve bunu yaparken de, artık, iptidai sistemler değil, modern sistemlerle suluyoruz. Nitekim, son beş yılda, Hükûmetimiz, 600 bin hektarlık alanı sulamaya açtı ki, bu, hakikaten en modern sistemlerde… Mesela, Yaylak-Bozova, bu da en güzel örnektir. Bu şekilde açtık, bu şekilde devam edeceğiz.

Sayın Bakanımızın ifade ettiği, Hamzalı Sulama Barajı, bu, özellikle Trakya’daki Hamzalı Barajı var…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hayır efendim, Kızılırmak, Kırıkkale.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ha Kırıkkale’de…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hatta, Delice’ye 30 kilometre boru sistemi döşense o bile yeterli.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Tamam, ben… Bir de Hamzalı Barajı, şu anda Edirne, Trakya’da Hamzalı Barajı adıyla bir barajımız inşa ediliyor…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – O Hamzadere…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – O, Hamzadere Barajı’mız.

Bu, Hamzalı Sulama Barajı’na bakacağız, eğer büyük bir yatırım gerekiyorsa…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 30 kilometre boru sistemi döşense bile ihtiyacımızı görür.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Büyük bir yatırım gerekiyorsa bunu yap-işletle yaparız, ama yatırım küçükse, onu kendi imkânlarımızla yaparız. Onunla ilgili not aldık, bakacağız, Kırıkkale’deki…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kırıkkale Yeşilyazı…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tamam efendim, tamam, ona bakacağım.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Süremiz henüz var.

Sayın Şandır, buyurun, soru sorabilirsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımın, daha önce arz ettiğim bir konuyu burada vatandaşlarımıza duyurma fırsatı olabileceği ümidiyle tekrarlamak istiyorum: Mersin’in Mut ilçesinin yaklaşık yirmi yıldır devam eden ve bir türlü bitmeyen sulama kanalları projesi var. Sayın Bakanım, bunu bitirmemiz gerekiyor. Sizler de takdir buyurdunuz. Devletimiz, Hükûmetimiz yeterli ödenek ayıracak mı? Bu sene bitmesi için ihtiyaç olan ödeneği gönderebilecek miyiz? Birinci sorum bu.

Bu türlü, bir türlü bitirilemeyen, vatandaş açısından da çok önemli olan projeleri bu çıkartmakta olduğumuz kanunun kapsamına almayı düşünür müsünüz? Yani müteahhidi olsa bile yap-işlete dönüştürerek bir an önce bitirilmesini, zaten sulama birliklerini de özelleştirmeyi düşünürken bunu da düşünür müsünüz? Özellikle Mersin’in Mut çiftçisine buradan bir müjdeniz olacak mı?

Bunları sormak için söz aldım, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Sayın Çalış, buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Karaman ilimizde Deliçay Barajı’mız uzun zamandır bitirilemedi, Yeşildere Barajı’mızın inşaatı devam ediyor. Bu modelin içerisinde hızlandırarak bitirebilir miyiz?

Bir diğer sorum: Ayrancı Hışılayık Sulama Suyu Projemiz sekteye uğradı. Bunu hızlandırmak için bir katkınız olabilir mi? Hukuki nedenle sekteye uğradı. Ama gerçekten, bu hafta sonu ben bölgedeydim, çok ciddi kuraklık var, çiftçimiz büyük sıkıntıda.

Bir diğer sorum: Sarıveliler Barajı’mızın ihalesi yapıldı. 1 lira ödenek konuldu. Buna bir hız kazandırma imkânımız olacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, özellikle Kütahya ili Simav ilçesinin Dağardı bölgesinde yirmiye yakın köyümüz içme suyu sıkıntısı çekmekte. Bunların bu probleminin çözümü konusunda buradan onlara bir müjde verebilir misiniz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Neresi dediniz?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Dağardı nahiyesinin çevre köyleri. Yirmiye yakın köy arasında içme suyu problemi var ve birçok köyümüzde gerçekten içme suyu sıkıntısı çok büyük. Yardımcı olunabilirse çok memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Son soru.

Sayın Hıdır, buyurun efendim.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Bakanım, yap-işlet-devret modeliyle yapacağınız bu yatırımlar muhalefet partilerimiz tarafından kabul edilmiş olmalı ki talepler gelmeye başladı. Bu barajlar, DSİ’nin bilimsel raporlarına dayalı olarak mı yapılacak yoksa siyasi kriterlere göre mi yapılacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hıdır.

Sayın Bakanım, cevap verecekseniz herhâlde.

Buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şandır’ın özellikle Mut Ovası sulamasıyla ilgili suali vardı. Esasen ben kendim de gittim gördüm. Çok önemsiyorum. Hakikaten oradaki vatandaşların suya talebi çok fazla. Şu anda ikinci kısım sulama inşaatı devam ediyor. 2008 yılında 2 milyon 320 bin YTL gönderdik. Ayrıca, pompa istasyonu için de ilave bir ödenek gönderdik. Ancak bunların çok kısa zamanda bitmesini önemsiyorum. İlave ödenek geleceğini ümit ediyorum, az önce verdim ama… Müteahhitlere, biz, tam olarak “Çalışın” diye talimat verdik. Kısa zamanda bunu bitireceğiz. Zaten, belki malumatınız vardır. Biz, bu Mut Ovası sulamasına son üç yılda önemli miktarda ilave ödenek temin ederek işin ilerlemesini sağladık ve önemli bir proje, kabul ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu sene bitirin Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bu konuda her türlü desteği vereceğiz.

Şimdi, Sayın Çalış’ın bahsettiği Yeşildere, bir de Ayrancı Hışılayık... Hışılayık, biliyorsunuz, dönemimizde açıldı, ama orada hukuki birtakım problemler var, Sayın Vekilim, onları biliyorum, onları çözmeye çalışacağız.

Sarıveliler’le ilgili de... Biliyorsunuz, biz bu sene yatırım programına koyduk. Esasen, Karaman’da çok büyük yatırımlarımız var biliyorsunuz. Deliçay, iz bedeldi bizden önce, onu süratli bir şekilde tamamlıyoruz biliyorsunuz.

Ayrıca, İbrala Barajı var hatırlarsanız. Ona da çok büyük destek verdik, yıldırım hızıyla ilerliyor. Yani, İbrala, Deliçay, arkasından Sarıveliler; bunlar, gerçekten, Karaman için hayati önemi haiz barajlardır. Deliçay’ı bu sene bitiriyoruz. İbrala, Karaman’a hem içme suyu temin edecek hem de sulama suyu. Onu da hızla tamamlamak için zaten söz verdik hatırlarsanız.

Sarıveliler’le ilgili ihale işlemleri bildiğim kadarıyla yapılıyor. Onun da ödeneğini ayıracağız, mesele kalmayacaktır. Kaldı ki bizim -sadece bu Karaman vilayeti içindeki ihaleler bunlar- yer altı sularıyla ilgili hızlı bir adım attığımızı, Karaman’da, biliyorsunuz.

Ayrıca, Konya kapalı havzası, tabii Karaman da dâhil olmak üzere… Konya civarındaki -kapalı havzadaki- bütün vilayetler için su eksikliğini tamamlamak üzere biliyorsunuz iki tane büyük projemiz var. Birisi, hatırlayacağınız üzere, Derebucak’taki Profesör Doktor Yılmaz Muslu Barajı ve Gembos Derivasyonu. Bunu bitirdik, yılda, şu anda Beyşehir Gölü’ne 130 milyon metreküp su akıyor. Buradan BSA Kanalı’yla Konya Ovası’na, Çumra ve Karaman istikametine su akmaya başladı. Ayrıca, Mavi Tünel’in temeli de 6 Temmuz 2007 tarihinde atıldı. Bunu da müteahhit firmaya “En hızlı şekilde nasıl ilerleyecekse o şekilde ilerlesin.” diye talimat verdik. 17 kilometre uzunluğundaki tüneli de kısa zamanda bitireceğiz ve Mavi Tünel, Konya Ovası’nı kurtaracak.

Bunun dışında, Kütahya Milletvekillimiz Sayın Işık’ın bahsettiği Kütahya’daki köyler… Gerçi Devlet Su İşleri… Bakanlığımın taahhüdünde değil, ancak buna KÖYDES projesi çerçevesinde gerekli para ayrılacak, ben de takip edeceğim. Su kaynakları açısından biz de yardımcı olalım. Arkadaşlarımız not aldı, ben de bizzat takip edeceğim.

Tabii, diğer hususlara gelince, elbette bunlar seçilirken, Sayın Vekilim, bizim bu konuda beş yıldız kriterimiz var. Bunu herkes biliyor. Sulamaların öncelik sıralamasını belirlerken siyasi kriterler söz konusu değil, adalet prensibi ve beş yıldız prensibi geçerlidir. Biz adaletten ayrılmıyoruz, herkes biliyor. Dolayısıyla ta Kars’tan Edirne’ye kadar, Hakkâri’den Muğla’ya kadar her yere hizmet edeceğiz. Onun heyecanını taşıyoruz.

Teşekkür ediyorum efendim, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı Tasarının 5 inci maddesinde yer alan “uygulanacak” ibaresinin “kanuni faiz oranını geçmemek üzere uygulanacak” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Mustafa Özyürek

Gürol Ergin

 

Trabzon

İstanbul

Muğla

 

Rasim Çakır

Faik Öztrak

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Edirne

Tekirdağ

Malatya

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı yasa tasarısının 5. maddesine aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Ancak bu suretle uygulanacak gecikme faizi bankalar arası referans faizini geçemez.

                                                       TBMM Başkanlığına

94 Sıra Sayılı Kanunun 3996 Sayılı Kanunun 5. maddesinin metinden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Reşat Doğru

Mustafa Enöz

Erkan Akçay

 

Tokat

Manisa

Manisa

 

Mehmet Şandır

Cemaleddin Uslu

Hüseyin Yıldız

 

Mersin

Edirne

Antalya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz ama müsaade ederseniz bir izah edeyim efendim.

Efendim, bu konuda, zaten, kanuni faiz ve temerrüt faizine ilişkin kanun var. Zaten, kanuni faizi asla geçemiyoruz ancak sözleşmede, kanuni faizin altında olmak kaydıyla TEFE-TÜFE gibi veyahut karne kat sayısı gibi daha idarenin lehine hususlar konulabilsin diye bu önergeye katılamıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerine vermiş olduğum önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, tüm annelerin, pazar günü kutlayacağımız Anneler Günü’nü de kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, 5’inci maddede, bir yılda sözleşmeye bağlanacak yatırımların toplamına sınır getirilmektedir ancak bu sınırı da merkezî yönetim bütçesine, sermaye giderlerini yüzde 100’e kadar artırma yetkisi vermektedir. Bu kanundaki yap-işlet-devret modeline ilişkin maddelere bakınca, yeni bir borçlanma yöntemi olarak karşımıza çıkmakta olduğu da görünmektedir. Yani peşin olarak bütçeden ödenek koymak yerine, taksitli iş yaptırmak ve bütçeye sonraki yıllarda borç yüklemek anlamına geliyor. Bu durumda yeni yeni şartlar ortaya çıkmakta, devlet yeni yükümlülüklere girmektedir.

Bu maddenin ikinci fıkrasında da bu durum açık bir şekilde görülmektedir. Daha önceki kamu ihalelerinde olmayan, görmediğimiz, ödemelerdeki gecikmelere faiz uygulaması getirilmektedir. Kamunun kendi imkânlarıyla temin edebileceği, iç ve dış kaynaklarla gerçekleştirebileceği yatırım, bu modelle daha pahalıya mal olacaktır. Çünkü bu yatırımı yapan kuruluşlar, hem yatırım aşamasında hem de işletme aşamasında, işletmeci olarak elde edilecek kârı en üst seviyelere çıkarmaya çalışabileceklerdir.

Bu model Türkiye’ye, Türklere yabancı değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında yabancı şirketlerle yapılmış olan çeşitli imtiyaz sözleşmeleri bu model ile büyük benzerlik göstermektedir. Bu imtiyazlı sözleşmelerden devlet çok çekmiştir. Yıllarca bu borçlar ödenmiş ve bir türlü bitmemiştir.

Devletimiz sosyal devlet olduğuna göre, çeşitli kalemlerden tasarruf yaparak kendisi yatırım yapmalıdır, ayrıca, geç de kalınmamalıdır.

Bakınız, Tokat ili Almus Çevreli beldesi göleti yıllardan beri yapılmayı beklemektedir. Çevreli bölgesi, kuraklıkla mücadele edilen ve beraberinde de susuzluğun çok büyük oranda olduğu bir yerdir. Bu gölet, “yapacağız” denilmiş olmasına rağmen, hâlâ, başlama noktasına bile gelmemiştir. Aynı durumu, Tokat ili Avlunlar beldesinde görmekteyiz. Her siyasi gidip oraya söz vermiş ve Avlunlar’da da gölet bir türlü başlamamıştır.

Yine aynı hadiseleri Yeşilırmak Kazova ikinci merhalenin bitirilmemesinde görmekteyiz.

Tokat Niksar Çanakçı Deresi ıslahı yapılmamıştır.

Erbaa Yeşilırmak Islahı Projesi’ne hâlâ başlanmamıştır.

Tokat Pazar Bağlarbaşı tersip bendi bitirilmemiştir.

Yine Tokat Reşadiye ilçesi Yariçi ve Elekçi Derelerine, 2008 yılı yatırım programında 1 YTL para konmuştur. Acaba, 1 YTL’yle nasıl… İz parası konuyor ama bunların ne zaman bitirilmesi gerekmektedir?

Tokat için söylüyorum: Gölet ve sulama çok önemlidir ve insanlar şu an itibarıyla da göletlerin ne zaman yapılacağı, sulama kanallarının ne zaman bitirileceği noktasında da büyük bir beklenti içerisindedir.

Sonuçta, üretimi teşvik ederek yatırımları çok süratli bir şekilde yapmalıyız. Gerçi Sayın Bakan konuşmasında her şeyin iyi olduğunu ve beraberinde de köylülerin durumlarının petrol varil fiyatlarının artmasına bağlı olduğunu ifade ettiler. Ama Sayın Bakanım, bakınız şu anda DAP gübresi dediğimiz taban gübresinin fiyatı 100 YTL’yi geçmiş durumdadır. İlaç fiyatları, mazot fiyatları almış başını gidiyor. Bu durumda çiftçi ne yapacak? Çiftçi çok zor durumdadır. Hayvancılık bitme aşamasına gelmiştir, üretim tamamen düşme noktasıyla karşı karşıyadır, esnaf neredeyse siftah yapamadığı için dükkânını kapatma durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Esnaf sıkıntılı, memur sıkıntılı, emekli büyük sıkıntılar içerisinde. Yani toplum katmanlarının hepsinde çok büyük sıkıntılar vardır.

Demek istiyoruz ki… Yani acil olarak toplumu rahatlatacak ekonomik tedbirlerin çok süratli bir şekilde Hükûmetimiz tarafından alınması gerekir diye düşünüyorum. Ancak, getirilen bu model, iyi niyetli bile olsa, birçok riskleri de beraberinde taşımaktadır. Politik riskten tutun da yapım ve pazarlama riskine, pazar gelir riskine kadar birçok riskle karşı karşıyayız.

Modelin bir diğer dezavantajı, yatırım konusu olan tesis ve tesislerin, süresi sonunda kamuya devredilecek olmasıdır. Bu da bir yandan özelleştirmeyi teşvik edip özendirirken, diğer yandan kamuya devri nedeniyle yeni kamu kuruluşları yaratılmasını da beraberinde getirmiş olmayacak mıdır? Herhâlde burada da kamu bu işletmeleri kendisine devredilirken işletmecilere tekrar geri vereceği düşünülüyor gibi görülüyor.

Yeni bir borçlanmaya sebep olacak bu kanun tekrar düşünülmeli veyahut da beraberinde daha iyi şartlar içerisinde nasıl bunu gündeme getiririz şeklinde değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum. Çünkü Türkiye’mizin birçok yerinde özellikle Devlet Su İşlerinden çok büyük beklentiler vardır. Bu beklentilerin tabii, yap-işlet-devret modeliyle yapılması uygun olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru, devam edin.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Ama bunun daha iyi bir şekilde değerlendirilip ülkemizin şartları da içerisine konarak, ben inanıyorum ki, daha güzel kanun yapılabilir diye düşünüyorum. Ondan dolayı da bu önergeyi verdim. Önergemin desteklenmesini bekliyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı yasa tasarısının 5. maddesine aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Ancak bu suretle uygulanacak gecikme faizi bankalar arası referans faizini geçemez.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahibi? Burada yoklar.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu suretle yapılacak sözleşmelerde devletin daha ağır bir yük altına sokulmaması için üst bir sınır getirilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı Tasarının 5 inci maddesinde yer alan “uygulanacak” ibaresinin “kanuni faiz oranını geçmemek üzere uygulanacak” olarak değiştirilmesini az ve teklif ederiz.

                                                                                                M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)

                                                                                                             ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılamıyoruz. Ancak, ilgili Yasa’da zaten bu ifade var efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz. Gerekçesini az önce arz etmiştim.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurun.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 5’inci madde ile ilgili faiz oranlarının belirlenmesine yönelik bir önerge verdik. Kanun taslağını hazırlayan iktidar milletvekilleri ve bürokratlar, gelecekte yapılacak olan işlerde devletimizin borçlarını ödemekte zorlanacağını öngörerek, böyle bir ihtimalin var olduğunu hesaba katarak, ödeyemediği noktada ne kadar faiz konacağını kanunun 5’inci maddesinde öngörmüşler. Ben diliyorum ki, o günlere gelmeden, Türkiye Cumhuriyeti devleti borcunu ödeyemez, ödeyemediği için faiz öder duruma gelmeden bu ülke devri iktidarınızdan kurtulur, biz kurtarırız.

Değerli arkadaşlarım, yapmış olduğumuz çalışmada, dün ve bugün, iktidar milletvekilleri, sürekli, bu yasa yürürlüğe girdikten sonra ülkede yapılacak olan işlerle ilgili, kazanımlarla ilgili görüş ve düşüncelerini ifade etmeye çalıştılar. Ama, hiç kimse madalyonun öbür tarafından meseleye bakmadı. Yani, eğer bu bir ticaretse, bir alışverişse kazanacaklarımız bu, ama bunun karşılığında kaybedeceklerimiz nedir diye bakmadı, bakmak istemedi.

Yasa’nın gerekçesinde kamu iç ve dış borçlarının yüksekliği, kamunun yatırıma ayıracak yeteri kadar ödeneğinin olmaması ve bu koşullarda yatırımların kırk yıllara, elli yıllara uzaması gerekçe gösterilerek bu yasa tasarısının hazırlandığı ifade edildi. Keşke, böyle bir yasa, kamu borçları bu noktada, yatırımlar bu noktada iken değil de bu noktaya gelinmeden ekonominin gereği olarak hazırlanabilmiş olsaydı. Şunun için söylüyorum: 2002 yılından beri, önce, cumhuriyet tarihinde en fazla iç ve dış borcu alan Hükûmetsiniz. Önce borç aldınız, aşırı borç aldınız; yetmedi. Daha sonra özelleştirdiniz. “Babalar gibi satarım.” dediniz. Sattınız, peşkeş çektiniz, özelleştirdiniz; yetmedi. Şimdi, kaynak yaratmak adına yeni bir açılım yapma zorunluluğu duyuyorsunuz. Bir esnaf bir tüccara mal almaya giderken cebinde peşin parayla o malı almak başkadır, “Bana bir yıl vadeli bu malı sat.” demek başkadır. Bu yasa tasarısıyla kazandıklarımız, kaybettiklerimizden çok daha az olacaktır diye inanıyorum çünkü dün de bir arkadaşımız “eğer bu yasa tasarısı iktidarlar tarafından iyi yönetilirse Türkiye’de yatırımların önü açılır, hizmetlerin önü açılır, zenginliğin önü açılır, ekonominin önü açılır” gibi bir söylemde bulundu. Diliyorum, onun dilekleri gerçek olsun ama bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugüne kadar yaşadıklarımızdan gördük ki, siz, sayısal çoğunluğunuzla bu yasa tasarısını çıkartabilirsiniz ve bunu uygulamaya yönelik birtakım ihaleler yapabilirsiniz; ihaleleri verdiğiniz firmaların maddi kaynakları yetersiz olur, onları devlet bankalarından uygun kredilerle besleyebilirsiniz, yani böyle bir yolu açabilirsiniz ve bunun adı da “hizmet” olur! Bu, Türkiye’nin geleceğine ipotek koymaktır; bu, Türkiye’nin ekonomisini, altyapı yatırımlarını ilerletecek, sıçratacak bir olay değildir; bu, çocuklarımızı, torunlarımızı yarın ödeyemeyecekleri bir borcun altına sokmak demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakır, devam edin.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Hiç olmazsa, faiz oranlarıyla ilgili önergemize evet diyerek, en azından gelecekte uygulanacak faiz oranlarının belirli bir kurala bağlanmasını düşünürsünüz diye umut ediyorum. Önergeme bu sebeple destek istiyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı var, önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 3996 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde yer alan “ücretler” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya katkı payları,” ibaresi ve aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri tarafından sözleşmeye bağlanan katkı paylarının karşılığı, ilgili idarelerin yılı bütçelerine ödenek olarak konulur. Bu fıkra kapsamında bir yılda sözleşmeye bağlanacak yatırımların toplamı, ilgili yıl merkezi yönetim bütçesinin sermaye giderleri toplamının yüzde ellisini geçemez. İlgili yıl bütçelerinden ödenecek katkı paylarının toplamı ise yılı merkezi yönetim bütçesinin sermaye giderleri toplamının yüzde yirmisini geçemez. Bakanlar Kurulu söz konusu oranları iki katına kadar artırmaya veya sıfıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu fıkrada belirtilen oranlar ile uygulanmasına ilişkin esas ve usuller, yılı programının uygulanması, koordinasyonu ve izlenmesine dair kararda belirlenir.

Ücretle ilgili düzenlemeler katkı payı hakkında da uygulanır. Mal veya hizmet türleri veya bunların tüketim veya kullanım miktarları ya da kalite, güvenlik ve diğer değerlendirme kriterleri itibarıyla farklı ücretler uygulanabilir. Ücretler, tüketim veya kullanım miktarlarının alt ve üst sınırlarına göre aralıklar itibarıyla topluca belirlenebilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl.

Sayın Bingöl, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 6’ncı maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, 2001 krizinin ardından uygulamaya konan ekonomi politikalarının temel hedeflerinden birisi, kamu açıklarını azaltmak ve borç stokunun millî gelire olan oranını düşürmek idi. Bu hedef doğrultusunda mali disipline yönelik temel performans ölçüsü ise kamu kesimi faiz dışı fazlası olarak belirlendi. Ayrıca, kamu mali yönetimini ve bütçe uygulamalarını şeffaf kılan, disipline eden pek çok düzenleme de krizin ardından uygulamaya kondu ancak bizim gibi borç yükü yüksek, gelişmekte olan ekonomilerde mali disiplin kadar mali uyumun kalitesi de önemlidir.

Mali uyumun kalitesi, harcamalarda tasarruf ederken verimsiz alanlardan ve etkisi olmayan transferlerden vazgeçebildiğiniz, gelirleri bir defalık önlemler ile değil kalıcı tedbirler ile toplayabildiğiniz, bunları gerçekleştirirken fiziki altyapınızı ve beşerî sermayenizi güçlendiren alanlara kaynak aktarabildiğiniz, üretimi engellemediğiniz ölçüde sağlanabilir.

Bu genel tespit çerçevesinde, Türkiye son beş yılda bir yandan mali disiplini tesis ederken diğer yandan mali uyumun kalitesini artırıp sağlamlaştırabilmiş midir? Bunun cevabı, üzülerek ifade etmeliyim ki, hayırdır. Gelirleri bir defalık önlemlerle artırarak, yatırımları kısarak veya herhangi bir reform yapmadan harcamaları öteleyerek gerçekleştirilen mali uyumun kalitesi kuşkuludur. 2003 yılında başlayan ve özellikle 2006 yılında yoğunlaşan bir defalık tedbirler ile gelirleri artırarak ve yatırımları kısarak faiz dışı denge hedefini tutturmaya çalışmak pek de büyüme dostu tercihler olmasa gerek. Ancak, maalesef, Hükûmet bu yanlış politikaları son beş yıllık dönemde sürdürmeye devam etmiştir.

Değerli milletvekilleri, 1998-2002 dönemi Türkiye ekonomisinde derin krizlerin yaşandığı bir dönemdir. Bu dönem sonrasında sağlıklı kamu yatırımları, son derece parlak küresel koşulları ve likidite bolluğunu arkasına alan 59’uncu ve 60’ıncı Hükûmetler döneminde maalesef yapılamamıştır. Elbette ki bu ülkenin yola, suya, okula, hastaneye, adliye binasına ihtiyacı vardır. Bunların her birinin eksikliği ülkenin büyüme potansiyelinin düşmesi, iş gücü yaratma ve vatandaşların iş ve aş imkânlarının kaybolması anlamına gelmektedir. Büyüme potansiyelinin düşmesi daha az vergi demektir. Kamunun altyapı yatırımlarını yapmaması düşen rekabet gücü demektir. Yani, uzun süre yatırım yapmayarak sağlanan mali disiplin sürdürülemez. Kalıcı ve etkin bir gelir tabanına sahip olmayan, harcamaları yatırımlardan fedakârlık ederek kısan veya öteleyen maliye politikalarının sürdürülemez olduğu artık anlaşılmıştır.

Değerli milletvekilleri, yasa tasarısının mahzurları Hükûmet tarafından da düşünülmüş olacak ki tasarının 6’ncı maddesiyle uygulamaya belirli sınırlar getirilmeye çalışılmaktadır. Bu çerçevede, yasa tasarısının 6’ncı maddesiyle yeni getirilen yöntemle, bir yılda sözleşmeye bağlanacak yatırımların toplamının ilgili yıl merkezî yönetim bütçesinin sermaye giderleri toplamının yüzde 50’sini geçemeyeceği, ilgili yıl bütçelerinden ödenecek katkı payları toplamının ise merkezî yönetim bütçesinin sermaye giderleri toplamının yüzde 20’sini geçemeyeceği şeklinde hükme bağlanıyor. Ayrıca, Bakanlar Kuruluna, söz konusu oranları 2 katına kadar artırma veya sıfıra kadar indirme yetkisi de veriliyor.

Söz konusu oranların ne anlama geldiğini 2008 yılı merkezî yönetim bütçe tahmininin üzerinden yorumlamaya çalışalım; 2008 yılı bütçe tahminlerinde sermaye giderleri için ayrılan ödenek 11,8 milyar yeni Türk lirasıdır. Bu bağlamda, görüşülmekte olan yasa tasarısı çerçevesinde, devlet, 2008 yılında 5,9 ila 11,8 milyar YTL aralığında bir ilave proje paketine başlama imkânını sağlamayı amaçlıyor. Bu uygulamanın mahzuru, devletin yatırım proje stoku üzerinde hâkimiyetini ve esnekliğini kaybetmesi olacaktır. Son yıllarda sayısı azaltılarak rasyonalize edilen kamu proje stoku, bu sefer yatırım programıyla ilişkilendirilmeksizin kayıt dışı olarak şişirilecektir. Yapamadığınız yatırımlara kaynak aktaralım derken hâlihazırda elinizde bulunan projelere aktarılacak kaynaklara da ipotek konulmuş olacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla getirilen yöntemin, borçlanmadan bir farkı bulunmamaktadır. Bu yöntemle bir yandan kamu borç düzeyi olması gerekenin altında gösterilirken diğer yandan kamu yatırım harcamalarının bütçe dışına çıkarılmasının yolu açılacaktır. Hiç de şeffaf olmayan bu yöntemle kamu mali yönetiminde tesis edilmeye çalışılan saydamlık ilkesi tahrip edilecek, gizli kamu borçları oluşturulacaktır.

Ayrıca, bu yasa tasarısıyla devlet yıllara sâri bütçe harcaması yapma yükümlülüğü altına girmektedir. Bu taahhütler bir kez verildi mi, bir daha geri alınması mümkün değildir. Bu uygulamayla bırakın yatırım harcamalarıyla devlete esneklik sağlanmasını, tam tersine, gelecek yıllar ipotek altına alınarak bütçenin harcama esnekliği ortadan kaldırılacaktır.

Hükûmet kanadında son dönemde baş gösteren mali disiplini, saydamlığı baypas ederek yatırım olanakları yaratma yönündeki çabalar bu kaygıları destekler niteliktedir. Ancak bunun da yetmediğini görüyoruz. Son olarak, Hükûmetin ekonomiden sorumlu iki bakanı bir araya gelerek orta vadeli mali çerçeveyi ilan ettiler. Bu çerçevede 2008 yılı için hedeflenen faiz dışı fazlanın yeni millî gelire göre oranı yüzde 4,2’den yüzde 3,5’e çekildi. Hükûmet, yaptığı bu düzeltmeyle, 2008 yılında faiz dışı fazlanın millî gelir içindeki payını, 2007 düzeyinde tutmaya çalışıyor. Ancak, bu arada faiz dışı fazlanın azaltılmasıyla ortaya çıkacak imkânı GAP ve istihdam yaratma projesinde kullanacağını söylüyor.

2007 yılında ekonominin yüzde 4,5 büyüdüğü ve son dönemde vergi gelirlerinde artış sağlayacak herhangi bir yapısal tedbirin alınmadığı düşünüldüğünde, 2008 yılında daha yavaş büyüyecek bir ekonomide revize faiz dışı fazla hedefini sağlayacak bir vergi geliri artışı mümkün görülmemektedir.

Ayrıca, enflasyondaki artış, personel harcamaları başta olmak üzere bazı hususlarda faiz dışı harcamalarda da artışa neden olacaktır.

Tüm bunlar ortadayken, Hükûmet, zaten olmayan bir kaynağı, GAP başta olmak üzere, altyapı yatırımlarına yönlendireceğini ilan ederek ekonomideki bozulmayı örtmeye çalışıyor.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet son dünya ekonomik görünümü raporunda, IMF tarafından yükselen piyasa ekonomileri için önerilen bir programı taklit etmeye çalışıyor. Oysa, IMF, yükselen piyasalar için politika önerdiği bu metnin hemen başlangıcında, cari açık sorunu olmayan, iç ve dış borcu düşük olan, parası aşırı değerli olmayan ve makul bir büyüme hızını hâlen sağlayabilen ekonomiler için bu programı önerdiğini belirtiyor.

Oysa, Hükûmetin 2004 yılından bu yana izlediği hatalı politikalar sonucunda Türkiye ekonomisinin böyle bir esnekliği kalmamıştır. Bu politikaların Türkiye’de uygulanması durumunda makro ekonomik dengelerin daha da kötüleşmesinden başka bir işe yaramayacaktır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet mali disiplini gevşeterek Merkez Bankasını faiz artırma konusunda bilerek sıkıştırıyor. Bu suretle, Hükûmet 2003 yılından bu yana devam eden “yüksek faiz, düşük kur” politikasını sürdürmeye çalışıyor. Böylece, yeniden yüksek büyüme sürecine dönebileceğini sanıyor.

Bu politikaları sürdürmesi durumunda Hükûmet yabancı yatırımcıya dünyanın en yüksek getirisini sunmaya, ithalat yoluyla yabancı ülkelerde iş ve aş yaratmaya devam edecektir. Buna karşılık, zaten değerli olan yeni Türk lirasının daha da değerlenmesi, işçinin, köylünün, sanayicinin, esnafın üretim dışına itilmesine, para kazanamamasına, daha fazla borca batmasına ve sonuçta bu kesimlerin yok olmasına yol açacaktır. Yani, mali disiplinin gevşetilerek sağlandığı zannedilen imkân, yabancıları zengin edecek, bu ülkenin vatandaşlarını ise yoksullaştıracaktır. Büyüme ise daha da düşecektir.

Tüm bu tespitlerin Hükûmetin yanlış ekonomi politikaları sonucunda yaşayacağımız sonuçlar olduğunu belirtir, sözlerimi tamamlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bingöl.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız.

Buyurun Sayın Yıldız. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yap-işlet-devret modelinin temel mantığı, hepimizin bildiği gibi, kamunun sahip olduğu rant hakkının yeni bir tesis, işletme yapma karşılığında yatırım yapmayı taahhüt eden firmalara belli bir süreliğine devredilmesidir. Bu amaçla, bildiğiniz üzere, 1990’lı yıllarda kamu altyapı yatırımlarına finansman bulma sıkıntısının artmasıyla yap-işlet-devret konusunda daha genel bir çerçevede uygulanabilecek bir yasanın çıkarılabilmesi gündeme gelmiş ve 13/6/1994 tarihinde 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun’un çıkarılmasıyla, kamu iktisadi teşebbüsleri de dâhil olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarında ifa edilen ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektiren bazı yatırım ve hizmetlerin yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılması sağlanmıştır. Trafiği yoğun kara yollarının kanun teklifine alınmasıyla görüştüğümüz kanunda bu yolların paralı hâle gelmesine ya da devletin yüksek miktarlarda katılım payı ödemek ve uzun yıllara -kırk dokuz yıla kadar- uzanabilecek bir borçlanmayı getirecek olup ivedilikle yapılması gereken işlerin önünü tıkayabileceğini düşünmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, yoğunluğun kıstasını kim oluşturacaktır? Hükûmet bunun tasarrufunu nereye kadar kullanacaktır? Tasarıyı ayrıca genel bütçe açısından ele almak gerekmektedir. Ülkenin ihtiyaç duyduğu, ancak, kamunun kaynak yetersizliği nedeniyle yapamadığı yatırımların özel sektör tarafından yapılmasını amaçlayan tasarının kapsamı, yapılan değişikliklerle bir hayli genişletilmektedir.

Kamu gelirlerinin, özelde vergi gelirlerinin düzeyinin azaldığı bir süreçte yap-işlet-devret uygulamalarının katkı payı kavramına dayalı olarak genişletilmesi kamu maliyesini ve saydamlığı olumsuz yönde etkileyecektir.

Değerli milletvekilleri, tasarının genel gerekçesinde katkı payı uygulamasına dayalı modelde riskin kamu ve özel sektör arasında paylaşılacağı ifade edilmişse de tasarı maddelerinde buna yönelik bir düzenleme görülememektedir. Katkı payına dayalı uygulamada özel sektörün riski söz konusu değildir. Risk tamamen devletin üzerinde olacak olup, özel sektör risklerini ticari sorumluluk almamak için tamamen devletin üzerine yıkacaktır.

Değerli milletvekilleri, yap-işlet modeline ilişkin değişiklikler içeren bu ilk beş maddeye genel olarak bakıldığında, katkı payı modeli yeni bir borçlanma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısacası, peşin olarak bütçeden ödenek koymak yerine taksitle iş yaptırmak ve taksitler hâlinde bütçeye sonraki yıllarda ödenek koymak tercih edilmekte ve yine koşullu yükümlülükler yaratılmaktadır. Böylece, hem bütçe disiplininden uzaklaşılmakta hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminden kaçınılmaktadır hem de yeni borç yükümlülükleri altına girilmektedir. Ayrıca, köprü, baraj ve otoyollar gibi tesisler de özelleştirileceği için bu çerçevede yeni gelir elde edilemeyeceğinden ya yeni vergilerle ya da yeni borçlanmalarla bu katkı payları finanse edilebilecektir. Değerli milletvekilleri, dolayısıyla bu ödemeler için herhangi bir kaynak ayrılamadığı için borçların da yeni borçlarla ödenmesi kaçınılmaz bir hâle gelecektir.

Sayın milletvekilleri, tasarının 6’ncı maddesiyle getirilen, sulama tesislerinin yapımı için ödenen katkı paylarının tahsiline ilişkin hükümlerde de açıklık maalesef bulunmamaktadır. Katkı paylarının daha sonra sulama birlikleri tarafından ödenmesi, görevli şirket ile sulamadan istifade edenler arasında sözleşme imzalanamaması hâlinde, sulama birliklerinin olmadığı yerlerde muhtarlıklarda ödeme miktarı ve zamanının belirtilerek genel hükümlere göre tahsil edileceği ifade edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, yani, ödemesini yapamayan çiftçilerimizden icra yoluyla alacakların tahsilinin sağlanacağı anlaşılmaktadır. Devlet Su İşlerinin sulama ücretlerinin tahsilatında karşılaştıkları zorlukları dikkate aldığımızda, devlet-vatandaş ilişkilerinin zedelenecek nitelikte olduğu görülebilecektir. Bu hükümler, sulamadan istifade eden çiftçilerimizi şirketlerin insafına terk etmektedir. Oysa, görevli şirket ile sulamadan istifade edenler arasında yapılacak sözleşmeyle sulama ücretlerinin ödenmesine ilişkin esas ve usullerin belirlenmesi için Bakanlar Kurulunun veya ilgili bakanlığın yetkilendirilmesinin daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Yasa, ayrıca, akarsu ve göletlerin yap-işlet-devret modeliyle kırk dokuz yılı geçmemek üzere özel sektöre devredilmesi hükmünü içermektedir.

Değerli milletvekilleri, son günlerde pirinç krizinde yaşadığımız gibi, tarım sektörü insanlarımız için önemlidir, bütün ülkeler için önemlidir. Dünyada doğabilecek bir krizde kendi kendine yetebileceği zaman zaman söylenen ülkemizde tarım ürünlerimizde de maalesef sıkıntılar yaşana gelmektedir, bunların önüne geçilebilmesi için, tarıma verilebilecek desteklerin yabancıların eline ya da onların insaflarına terk edilmemesi gerekmektedir.

Tasarıda yer alan “İlan edilen ücretlerin ödenmemesi hâlinde başka bir ihtara lüzum olmaksızın görevli şirket tarafından sulamadan istifade edenlerden genel hükümlere göre tahsil edilir.” hükmü ise köylünün ve çiftçinin borçlandırılmasından başka bir şey değildir.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak getirilmeye çalışılan söz konusu düzenlemeler ileride ciddi riskler taşıyacaktır, yaratacaktır. Harcama önceliklerini olumsuz etkileyebilecektir. Bu getirmekte olduğunuz düzenleme, harcamaları bütçe dışına çıkarmak suretiyle mali disipline giderek daha fazla ihtiyaç duyulan bir belirsizlik ortamına olumsuz yönde katkı yapabilecek özellik ve içerikte hükümler taşımaktadır. Bu konuda hazırlanan daha geniş kapsamlı bir kanun tasarısı taslağının sonuçlanmasını beklemeden, aceleyle birkaç maddenin değiştirilmesini içeren, muğlak alan “katkı payı” adı altında yeni bir borçlanma yöntemi yaratan ve bütçe disiplinini bozacak yeni yükümlülükler getirecektir.

Değerli milletvekilleri, yaklaşık sekiz aydır Türkiye Büyük Millet Meclisinde pek çok kanun çıkardık. Bu çıkarmış olduğumuz kanunlarda, genellikle yabancı sermayeye çok ciddi avantajlar sağlanan kanunları buradan çıkardık. Bizim anlayamadığımız şeylerden bir tanesi, bu yabancı hayranlığını anlayabilmiş değiliz. Ekonomimizi, yönetimimizin belli noktalarını yabancıya devretmekle ne elde edeceğiz? Yabancılardan böyle bir… Bu noktada bizim çıkardığımız kanunları Avrupa Birliği ülkelerinde görebilmekte miyiz? Herhangi bir karşılıklılık söz konusu mudur burada?

Değerli milletvekilleri, yap-işlet-devret modeli ile getirmeye çalıştığımız ve yabancılara öncelik tanıdığımız teklifte, yabancı şirketlerin en azından Türk ortaklarının bulunması talebini bu yasada görememekteyiz. Hiç olmazsa, ülkemizde yatırım yapacak olan yabancı şirketlerin mutlaka bir Türk ortağının bulunmasının, ileride yaşayabileceğimiz ya da doğabilecek sorunların önlenmesi noktasında bir sınırlama getirebileceğini düşünüyoruz. Sayın Bakanımızın bunları değerlendireceğini düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, borç alan emir alacaktır. Biz son yıllarda daha çok borçlanmayla daha çok emir aldığımızı görüyor ve bundan kaçınılması gerektiğini her fırsatta ifade ediyoruz. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu yasa teklifine karşı olduğumuzu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız.

Şahısları adına ilk söz, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’a aittir.

Sayın Poyraz, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Önce hepinize saygı ve sevgilerimi sunarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, burada ekonomiyle ilgili olarak, ekonominin temel kurallarıyla ilgili olarak saatlerce konuşacak değiliz ama pek çok şey söylendi, özde birtakım şeylerin tekrar hatırlatılması gerekiyor herhâlde.

Prensip olarak bakıldığı zaman, ekonominin bir tarafında mal veya hizmetlerin üretilmesi, bir tarafında da tabii olarak bunun tüketilmesi yatıyor. Dolayısıyla, devletlere, hükûmetlere düşen de bu mal veya hizmet üretimi ile milletin bu mal veya hizmeti tüketimi arasındaki sağlıklı altyapıyı oluşturması ve buna yönelik olarak da tedbirleri almasıdır.

Arkadaşlarımız buraya çıkıp birtakım eleştiriler getiriyorlar. Ben açıkçası bazen hayretle, bazen şaşkınlıkla dinliyorum. Getirilen eleştirilerde elbette haklılık payı da var ama Türkiye’nin reel gerçeğiyle, mevcut durumuyla olayları enine boyuna tartışıp değerlendirdiğimiz zaman, biraz, herhâlde insaf demek de bizim hakkımız oluyor. Bir taraftan milletin sizden beklediği hizmetler, bir taraftan kullanılmayan, heder olan ve sadece bakakaldığımız kaynaklarımız, atıl kapasitelerimiz ve öbür taraftan da mutlaka ve mutlaka bir şeyler yapma sorumluluğumuz, elbette siyasetçi olarak bizi rahatsız ediyor. Dolayısıyla, bu kanun aslında bir yönüyle bakıldığı zaman hizmet bekleyen, hizmete layık olan milletimize bu hizmeti bir an önce götürme, ülkemizin var olan, atıl bırakılan kapasitelerini hızlı bir şekilde hizmete dönüştürme gayretinin, çabasının belki farklı bir modelleme türü olarak algılanması gerekir diye düşünüyorum.

Bu kanun kapsamındaki altyapı yatırımlarına bakıldığı zaman hemen aklıma gelen, özellikle ulaşım altyapısı noktasında bu kanunla sağlanacak olan imkânlar sonucu bu ülkede eğer biz trafik kazalarında bir nebze olsun bir azalma sağlayabileceksek ve bu azalma sonucu olarak da bir vatandaşımızın hayatını kaybetmesini önleyebilmiş olsak bile bence bu önemli bir kazanımdır diye düşünüyorum.

Aynı şekilde milyarlarca metreküp suyumuz var kullanamadığımız, atıl duran, akıp giden. Bunlara ayırabileceğimiz kaynaklar belli. Sayın Bakanım Devlet Su İşlerinin var olan yatırım ödenekleri ile var olan yatırım stoku arasındaki bağlantıyı burada anlattı. Belki onlarca yıl bu atıl kapasiteyi kullanmaksızın bekleme durumundayız. Şimdi burada özel sektörün de kamu sektörünün de var olan kaynaklarını uyumlu bir şekilde, en rantabl şekilde kullanarak, ülkemizin atıl kapasitesini kullanmaya yönelik olarak çıkan bu kanunun ben ülkemize bu anlamda fayda ve yarar getireceğini düşünüyorum.

Dolayısıyla, fazla sözü uzatmayacağım değerli arkadaşlar, kanunumuzun, milletimizin bekleyen pek çok sorununa, bekleyen pek çok hizmete vesile olacağına inanıyorum ve bu olacak olan, yapılacak olan hizmetlerin de şimdiden ülkemize hayırlı olmasını temenni ederek hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Poyraz.

Şahsı adına ikinci söz Karaman Milletvekili Lutfi Elvan’a aittir.

Buyurun Sayın Elvan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle bu tasarıya yönelik eleştirilere baktığımızda, en önemli eleştirilerden bir tanesi, mali disiplinden uzaklaşacağımız, yine, bütçe disiplininden uzaklaşacağımız ve saydamlığın söz konusu olmayacağı şeklinde.

Değerli arkadaşlar, şunu belirtmek istiyorum: Her yıl bütçe yapılırken bu husus, ilgili kurumlarımız tarafından, Maliye Bakanlığımız, Hazine Müsteşarlığımız, Devlet Planlama Teşkilatımız tarafından oturulup tartışılacak ve aynı zamanda, bu bahsettiğiniz hususların tamamı bütçe kapsamında yer alacak. Sanki, bunların hiçbirisi bütçede yer almıyormuş gibi bir hava oluşturulmaya çalışılıyor; böyle bir şey söz konusu değil; ne yapılıyorsa, ne yapılacaksa, yine bütçe kapsamında yapılacak. Dolayısıyla, bütçe disiplininden, mali disiplinden uzaklaşmamız gibi bir şey söz konusu değil.

İkinci husus: “Efendim, bu projeler yatırım programıyla ilişkilendirilmeyecek.” Böyle bir şey söz konusu değil değerli arkadaşlar. Eğer kanuna dikkatli bakacak olursanız, mutlaka ve mutlaka, bu projeler için Yüksek Planlama Kurulu kararı gerekiyor. Ayrıca, mevcut Kanun’a ilave edilen bir husus var, o da ön fizibilite etüdünün mutlaka ve mutlaka Yüksek Planlama Kuruluna sunulması. Daha önce bu yoktu. Yani herhangi bir fizibilite sunulmadan, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla yap-işlet-devret modeli çerçevesinde bir proje gerçekleştirilebiliyordu. Böyle bir şey söz konusu değil.

Bir başka husus: Kamu yatırımlarının azaldığına dair bazı milletvekillerimizin görüşleri, beyanları oldu. Kamu yatırımlarında bir azalma söz konusu değil ama şunu görmemiz lazım: Türkiye’nin büyümesi artık önemli ölçüde özel sektörün dinamizmiyle oluyor. Bakın, özel sektör sabit sermaye yatırımları son beş yılda nereden nereye gelmiş, ne kadarlık bir artış sağlanmış. Elbette kamu yatırımlarımız önemli ama burada özel sektörün yatırımlarını da dikkate almamız gerekir diye düşünüyorum.

Yine bir başka husus, kamu-özel sektör iş birliğini bir borçlanma olarak algılama hususu. Evet, böyle bir algılama söz konusu olabilir, buna yanlış da diyemem. Ama şunu söylemem gerekiyor: Böyle bir yöntemle daha düşük maliyette ve daha hızlı iş yapma imkânı getiriliyor değerli arkadaşlar. Vatandaşın ihtiyaçlarına hızla cevap verme imkânı getiriliyor; yatırımların, atıl olan yatırımların, yıllarca katma değer alamadan beklediğimiz yatırımların bir an evvel ekonomiye kazandırılması getiriliyor.

Şunu da belirtmek istiyorum çok değerli arkadaşlar: Bu -özellikle- küreselleşme sürecinde kıyasıya bir rekabet var dünyada. Biz rekabet gücümüzü artırmak zorundayız. Rekabet gücünün artırılmasında da en önemli faktörlerden bir tanesi kaliteli altyapı sunumudur. Eğer ülkenizde kaliteli altyapı sunamıyorsanız, sizin rekabet gücünüzü artırmanız mümkün değil. Dolayısıyla biz altyapımızı, kamu altyapımızı, kamunun yapması gereken altyapı yatırımlarını bir an evvel tamamlamak zorundayız. Eğer bunu bir borçlanma olarak algılıyorsanız, evet, bir borçlanma diyebilirsiniz. Ama biz şunu yapıyoruz: Kaliteyi artırıyoruz; zamanı yirmi yılda, otuz yılda bitecek olan işleri birkaç yılda bitirme imkânı getiriyoruz. Çünkü o mal ve hizmeti üreten firma, bir anlamda ürettiğiniz mal ve hizmete olan talebe bağlı olarak katkı payı alacaktır.

Bir girişimci veya bir firma düşünün: Herhangi bir yatırım yapıyor, yatırımı tamamlar tamamlamaz “Benim işim bitti.” diyor. Ama buradaki yaklaşım çok daha farklı değerli arkadaşlar. Yatırımı kaliteli yapmak zorunda, hizmeti kaliteli sunmak zorunda. Bunu yapamadığı takdirde, talepte herhangi bir şekilde düşme yaşandığı zaman ne olacaktır? Alacağı katkı payı düşecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elvan, devam ediniz.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Olayın bu yönüne bakmamız gerektiğini düşünüyorum.

Neticede olan şudur değerli arkadaşlar: Kamu-özel sektör iş birliğiyle vatandaşımız kazanıyor. Çünkü, siz hizmeti bir an evvel vatandaşa sunuyorsunuz. Devletimiz kazanıyor. Devletimizin birikmiş yüzlerce, binlerce projesinin çok hızlı bir şekilde tamamlanmasına imkân sağlıyoruz; devletimiz de kazanıyor, firma da kazanıyor. Evet, firma da kazanıyor, ama hepsinden önemlisi ülkemiz kazanıyor değerli arkadaşlar.

Ben bu vesileyle hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elvan.

Soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Tütüncü, ilk soru sizin efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben az önce Sayın Bakanımıza iki soru sormuştum ama ne yazık ki yanıt alamadım ya da doğru yanıt alamadım.

Şimdi, elimde Devlet Planlama Teşkilatının 2008 Yatırım Programı var, burada diyor ki: “2005 yılında 54 bin hektar ve 2006 yılında 47 bin hektar sulama sahası su kaynağı yetersizliği nedeniyle sulanamamıştır.” Su kaynağı yetersizliği; Ki, buradan da su tasarrufunu sağlayan tekniklerin kullanılmasını öneriyor. Oysaki Sayın Bakan “Su kaynağı var ama kanallarımızı yapamadık…” Şimdi, Sayın Bakan mı bu konuda haklı, yoksa Devlet Planlama Teşkilatı mı haklı?

İkinci sorum Sayın Başkanım: Ne yazık ki AKP İktidarı döneminde tarımdaki kamu sabit sermaye yatırımları 2002 seviyesinin sürekli olarak altında kalmıştır. Sabit fiyatlarla da örneğin 2002 yılında 336 milyon YTL iken, 2008 Yılı Programı’nda 257 milyon YTL olarak programlanmıştır.

Şimdi sorumu soruyorum: Tarımdaki bu kamu sabit sermaye yatırımlarının yüzde 75’i Devlet Su İşleri yatırımlarına ayrıldığına göre yap-işlet-devret modeli ile nasıl bir program öngörüyorsunuz? Bildiğimiz kadarıyla sadece Kayseri’de bir uygulama olacak, ama hangi çerçevede bir uygulamayı planlıyorsunuz, programlıyorsunuz?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Sayın Ünsal...

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

Amasya, Çorum, Tokat ve Yozgat illerini de ilgilendiren Aşağı Çekerek Projesi’yle alakalı olarak Süreyyabey Barajı’na ayrılan ödenekle ilgili ilave bir ödenek düşünüyor musunuz? Ayrılan ödeneğin gövde çalışmalarını tamamlamayacağını biliyoruz. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Bir sorum da: Yine, Amasya’nın Merzifon ilçesinde Yakacık Göleti’nde su kaçağı vardır. Bu kaçağın önlenmesi ile ilgili bir çalışma düşünüyor musunuz?

Diğer bir sorum da: Amasya ili Taşova ilçesinde Çaydibi beldesinde bir gölet inşaatı yarım kaldı. 750 bin YTL’lik bir ödeneğe ihtiyacı vardır. Dört yıldır da tamamlanamamaktadır. Aslında bu proje, il özel idaresinin bir projesi olarak sunulmakla birlikte bu konuya bir ilgi duyabiliyor musunuz?

Benim sorularım bunlar. Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünsal.

Sayın Ergin, buyurun.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim de bir tek sorum var: Muğla Yatağan’da Yatağan Projesi Girme Barajı ve sulama planlama raporu 18 Ağustos 1995 tarihinde onanmıştır. Daha sonraki yıllarda Yatağan Birinci Merhale Projesi kapsamında kesin projesi biten Girme Barajı’nın 14 milyon 650 bin yeni Türk lirası keşif bedeliyle 2008 yılı yatırım programına alınması Devlet Su İşleri 21. Bölge Müdürlüğü tarafından Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne 21 Kasım 2007’de önerilmiştir. Ben, şimdi, projede durum nedir onu öğrenmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergin.

Sayın Taner, buyurun.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, Aydın’da inşaatı on altı yıldır devam eden Çine Barajı var. Geçen yıl 71 trilyon ödenek çıkarılan Çine Barajı’na bu yıl ayrılan ödenek 36 trilyon. Bu barajın su tutması için üç yıla, bitmesi için de on yıla ihtiyaç var.

Çine Barajı’nı yap-işlet-devret modeli kapsamına almayı düşünüyor musunuz?

Bir ikincisi, Aydın’da yap-işlet-devret modeliyle düşündüğünüz yatırımlar var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Taner.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Yeşilırmak üzerinde Turhal Şeker Fabrikası ve Amasya’da da maya fabrikaları mevcuttur. Bu iki fabrikanın atıkları dolayısıyla Yeşilırmak bayağı kirlenmektedir. Gerçi bunlar “Arıtma tesislerimiz var.” diyor ama zaman zaman kapatıyorlar. Bu kirlenmeden dolayı da özellikle Taşova ve Erbaa bölgelerinde, Erbaa’nın Çalkara köyü, Çevresu beldelerinde büyük oranda bitkilerde yanıklar meydana gelmektedir. Bu konuyla ilgili bir araştırma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Sayın Çalış, buyurun efendim.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Karaman ilimizde sulama birliği marifetiyle sulanan, Devlet Su İşlerimizin kanallarından sulanan bölgelerde çiftçilerimiz damlama yöntemiyle sulama yapmak istiyorlar. Bu konuda bir yönetmelik veya yasa yönünden bir düzenleme yaparak bir kolaylık getirme imkânımız olacak mı?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Sayın Bakanım, sorular tamamlandı, cevap verebilirsiniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evvela Sayın Tütüncü’nün sualine cevap vereyim efendim.

Şimdi, su kaynağı mı yetersiz, yoksa şebeke mi yetersiz?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – “Su kaynağı” diyor efendim burada.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bakın, şunu belirteyim: Suyumuz aslında yetersiz değil, evvela onu belirteyim. Ülkemizde yılda bizim kullanabileceğimiz su miktarı 112 milyar metreküp. Kuraklık olsa bile, bu inse inse 90’a, 100’e iniyor. 100 milyar metreküp olsa bile şu ana kadar yaptığımız tesislerle bu suyun ancak 40 milyar metreküpünü kullanabiliyoruz. Su kaynağı var ve bunun 30 milyar metreküpü sulamada, geri kalan takriben 6 milyar metreküpü içme suyu ve kullanma suyu temini, 4 milyar metreküp de –rakamları yuvarlayarak söylüyorum- sanayide kullanılıyor. Dolayısıyla, 30 artı 10; 40 milyar metreküp. Yani aslında suyumuz var. Yapılacak şey, bir an önce barajları, göletleri ve sulama tesisleri yapmaktan ibaret. Esasen, yaptığımız ve yapacağımız da budur. Biz, son yıllarda -son beş yılda- 119 tane baraj ve gölet açtık. Bu sene de çok sayıda baraj ve göleti açacağız, ayrıca sulama tesisini de hizmete sokacağız.

Bunun dışında, Sayın Ünsal’ın bahsettiği Aşağı Çekerek Süreyyabey Barajı’nı… Biliyorsunuz, bu baraj da süratli bir şekilde ilerleniyor ve bu konuda teknik olarak problemler giderildi. Geçmişten gelen bazı problemler vardı, heyelan ve geçirimsizlik gibi. Bunların hepsi çözüldü. Şu anda hızla barajın bitmesine hedeflendik. Geçen yıl ve evvelki yıl buraya ilave ödenek de gönderdik. İnşallah bu yıl sonunda ilave ödenek de vererek önümüzdeki yıl bu barajı tamamlamayı hedefliyoruz.

Ayrıca Merzifon’daki gölete bakacağım. Devlet Su İşleri tarafından yapılmışsa, göletin su sızdırmazlığı için gerekli tedbiri alabiliriz.

Ancak Amasya’daki İl Özel İdaresinin yaptığı göletin, tabii Özel İdare yaptığı için onun Özel İdare tarafından tamamlanması gerektiği kanaatindeyim.

Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin Bey’in sualleri vardı Girme Projesi’yle alakalı. Şu ana kadar yatırım programına koyamadık ama önümüzdeki yıllarda bununla ilgili yatırım programına alınmasını…Yani bununla ilgili çalışmalar büyük ölçüde tamamlandı. Yatırım programına önümüzdeki yıllarda imkânlar ölçüsünde koymaya çalışacağız.

Sayın Taner Çine Barajı’ndan bahsetti. Tabii bu Çine Barajı iade edildiği için, tabii ki bunu, yap-işlet-devret ile iade edilen bir şeyi tekrar almak mümkün değil, zaten bitmek üzere. Biliyorsunuz, geçen yıl ilave ödenek yani üç yıldan beri ilave ödenek, Başbakanımızın talimatıyla ilave ödenek veriyoruz. Barajda şu anda hızla seviye yükseldi. Hatta elektromekanik teçhizatlar da sadece sulama maksatlı değil, aynı zamanda taşkın koruma ve hidroelektrik enerji maksatlı biliyorsunuz. Bu baraja çok önem veriyoruz. Yani birinci öncelikli barajlardan birisi. Bu konuda 36 trilyon yani 36 milyon YTL bu yılki ödeneği var ama zaten ilave ödenek gönderirsiniz, müteahhit de ona göre çalışıyor.

Tabii, Aydın’da yap-işlet-devret ile ilgili biliyorsunuz, Aydın’da çok sayıda sulama tesisini bitirdik sizin de bildiğiniz gibi. Eksik kalan kısımları da bu çerçevede tamamlayabiliriz diye düşünüyoruz.

Bunun dışında, Sayın Doğru’nun Yeşilırmak Nehri’nin kirlenmesiyle ilgili suali vardı. Geçen sene oradaki şeker fabrikasından veya maya fabrikasından dolayı birtakım balık ölümleri olması üzerine hemen ekipleri gönderdim ve sıkı takip ediyoruz. Tabii, bazen -o şeker fabrikası için söylemiyorum ama- bazı kurumlar mesai saatleri dışında veya cumartesi, pazar günleri arıtma tesislerini çalıştırmayıp, doğrudan nehre deşarj etmek gibi böyle bir temayül içindeler. Bunu önlemek için şimdi biz yıldırım ekipleri oluşturduk. Gece, hatta cumartesi, pazar dâhil merkezden rastgele bir şekilde denetliyoruz. Dolayısıyla bu şekildeki birtakım yanlış temayüller kesildi, onu da söyleyeyim. Gene herhangi bir şikâyet olursa lütfen bize doğrudan bildirin, gerekli tedbirleri alırız.

Karaman’da ise Sayın Çalış’ın ifade ettiği, damlamalı, sulamayla ilgili sorunuz vardı. Az önce Sarıveliler’in ihalesiyle ilgili konuyu ben bir not olarak göndermiştim. Karaman’daki Sarıveliler Göleti… Esasen, burada Karaman milletvekillerimiz de bunu takip etmişti, onun için teşekkür ediyorum, yâd edildi. İnşaat başlıyor bu sene.

Bir diğer husus da biz, Karaman-Konya’yı özellikle modern sulama, yani damlamalı sulama ve yağmurlamada örnek bir il olarak seçtik. Bizzat ben kendim giderek bunu zaten ilan etmiştim. Şu anda çalışmalar hızla tamamlanıyor. Biz teşvik ediyoruz yani özellikle bu konuda çiftçilerimiz destek isterse, gerek Ziraat Bankasından gerekse Tarım ve Köyişleri Bakanlığından iki türlü destek vermemiz mümkün. DSİ de zaten bu şekilde damlamalı sulamaya geçecek olanlara da ana sistemin çatısının kurulması yani şebekenin ana sistemin kurulması konusunda da gerekli desteği veriyor. Onu da belirteyim.

Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Eroğlu.

Madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı Tasarının 6 ncı maddesinde yer alan “iki katına artırmaya veya” ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Mustafa Özyürek

Gürol Ergin

 

Trabzon

İstanbul

Muğla

 

Faik Öztrak

Enis Tütüncü

Esfender Korkmaz

 

Tekirdağ

Tekirdağ

İstanbul

 

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

 

 

Malatya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı "Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Recai Berber

İsmail Bilen

 

Yozgat

Manisa

Manisa

 

Cüneyt Yüksel

 

Muzaffer Gülyurt

 

Mardin

 

Erzurum

“Madde 6- 3996 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde yer alan "ücretler" ibaresinden sonra gelmek üzere “veya katkı payları," ibaresi ve aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri tarafından sözleşmeye bağlanan katkı paylarının karşılığı, ilgili idarelerin yılı bütçelerine ödenek olarak konulur. Bu fıkra kapsamında bir yılda sözleşmeye bağlanacak katkı payı ödemeli yatırımların toplamı, ilgili yıl merkezi yönetim bütçesinin sermaye giderleri toplamının yüzde ellisini geçemez. İlgili yıl bütçelerinden ödenecek katkı paylarının toplamı ise yılı merkezi yönetim bütçesinin sermaye giderleri toplamının yüzde yirmisini geçemez. Bakanlar Kurulu söz konusu oranları iki katına kadar artırmaya veya sıfıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu fıkrada belirtilen oranlar ile uygulanmasına ilişkin esas ve usuller, yılı programının uygulanması, koordinasyonu ve izlenmesine dair kararda belirlenir.

Yatırım bedelinin idare veya hizmetten yararlananlarca ödenmesinin mümkün olduğu Yap-İşlet-Devret projelerinde, sözleşme tarafı genel bütçeli idarelerin, işletme süresi içinde taahhüt ettikleri garanti kapsamında doğabilecek ödeme yükümlülükleri bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlamalara tabi olmadan idare bütçelerinden ödenir.

Ücretle ilgili düzenlemeler katkı payı hakkında da uygulanır. Mal veya hizmet türleri veya bunların tüketim veya kullanım miktarları ya da kalite, güvenlik ve diğer değerlendirme kriterleri itibarıyla farklı ücretler uygulanabilir. Ücretler, tüketim veya kullanım miktarlarının alt ve üst sınırlarına göre aralıklar itibarıyla topluca belirlenebilir."

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Önergeleri ayrı ayrı okutup birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı “Bazı Yatırım Ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6 ncı maddesinin Kanun Tasarısından çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 08/05/2008

 

Ufuk Uras

Şerafettin Halis

Pervin Buldan

 

İstanbul

Tunceli

Iğdır

 

Osman Özçelik

 

Sevahir Bayındır

 

Siirt

 

Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeleri okutuyorum:

Gerekçe:

Kanuna eklenen “katkı payı” uygulaması, hangi uygulamalarda olacağı belirtilmeyip, hukuksal boşluk yaratmaktadır. “Katkı payı” uygulaması, gizli borçlanmayı sağlayarak bütçe disiplininden ve denetimden uzaklaşılması ile yeni borç yükümlülükleri doğurmaktadır. Ayrıca bu maddede düzenlenen hususlar, idareye geniş bir takdir hakkı tanıdığı için, keyfiliği de beraberinde getirecek, farklı uygulamalara neden olacak içeriktedir.

Gerekçe:

Madde ile getirilen yeni sistem uygulamada suiistimale çok elverişli olduğundan, madde metninden çıkarılması önerilmiştir.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Oylamadan önce toplantı yeter sayısı istenilmiştir.

Şimdi, yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımın isimlerini okuyup salonda bulunup bulunmadıklarını arayacağım:

Sayın Okay? Burada.

Sayın Ersin? Burada.

Sayın Tütüncü? Burada.

Sayın Seçer? Burada.

Sayın Ergin? Burada.

Sayın Ünsal? Burada.

Sayın Erbatur? Burada.

Sayın Mengü? Burada.

Sayın Serter? Burada.

Sayın Coşkuner? Burada.

Sayın Ağyüz? Burada.

Sayın Meral? Burada.

Sayın Güner? Burada.

Sayın Baratalı? Burada.

Sayın Çakır? Burada.

Sayın Hacaloğlu? Burada.

Sayın Paçarız? Burada.

Sayın Mert? Burada.

Sayın Doğru? Burada.

Sayın Akçay? Burada.

Sayın Taner? Burada.

Yeterli sayıda imza vardır, yoklama yapacağım.

Pusula gönderen arkadaşlar Genel Kurul salonunu terk etmesinler.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, pusulaları okumaya gerek kalmadan toplantı yeter sayımız vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94) (Devam)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Her iki önerge de kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

“Madde 6- 3996 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde yer alan "ücretler" ibaresinden sonra gelmek üzere “veya katkı payları," ibaresi ve aynı maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri tarafından sözleşmeye bağlanan katkı paylarının karşılığı, ilgili idarelerin yılı bütçelerine ödenek olarak konulur. Bu fıkra kapsamında bir yılda sözleşmeye bağlanacak katkı payı ödemeli yatırımların toplamı, ilgili yıl merkezi yönetim bütçesinin sermaye giderleri toplamının yüzde ellisini geçemez. İlgili yıl bütçelerinden ödenecek katkı paylarının toplamı ise yılı merkezi yönetim bütçesinin sermaye giderleri toplamının yüzde yirmisini geçemez. Bakanlar Kurulu söz konusu oranları iki katına kadar artırmaya veya sıfıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu fıkrada belirtilen oranlar ile uygulanmasına ilişkin esas ve usuller, yılı programının uygulanması, koordinasyonu ve izlenmesine dair kararda belirlenir.

Yatırım bedelinin idare veya hizmetten yararlananlarca ödenmesinin mümkün olduğu Yap-İşlet-Devret projelerinde, sözleşme tarafı genel bütçeli idarelerin, işletme süresi içinde taahhüt ettikleri garanti kapsamında doğabilecek ödeme yükümlülükleri bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlamalara tabi olmadan idare bütçelerinden ödenir.

Ücretle ilgili düzenlemeler katkı payı hakkında da uygulanır. Mal veya hizmet türleri veya bunların tüketim veya kullanım miktarları ya da kalite, güvenlik ve diğer değerlendirme kriterleri itibarıyla farklı ücretler uygulanabilir. Ücretler, tüketim veya kullanım miktarlarının alt ve üst sınırlarına göre aralıklar itibarıyla topluca belirlenebilir."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge ile, YİD Modeli ile yürütülen projelerde, Kanunun mevcut halinin imkan tanıdığı "idarelerce taahhüt edilen ödeme yükümlülükleri" ile bu Tasarı ile yeni düzenlenen "katkı payı ödemeleri"nin karıştırılmaması için uygulamaya açıklık getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz evvel kabul etmiş olduğumuz ve maddeyi bütünüyle değiştiren önerge sebebiyle son önergeyi işleme koymamız mümkün değildir.

Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- 18/12/1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

“8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Kanun hükümlerine göre meydana getirilen tesislerden katkı payı ödemesi yapılmış olanların; katkı payı ve ortak tesis yatırım harcamalarına tekabül eden kısmı görevli şirketin işletme süresi sona erdikten sonra bu maddede yazılı esaslar dâhilinde tesislerden istifade edebilecekler tarafından ödenir. 3996 sayılı Kanun hükümlerine göre meydana getirilen tesislerden istifade edebilecekler tarafından ödenecek yatırım harcamalarının tespitinde, idarece yapılan kamulaştırma, arazi toplulaştırması ve tarla içi geliştirme hizmet giderleri dikkate alınmaz. 3996 sayılı Kanun hükümlerine göre meydana getirilen tesislerde görevli şirket ile sulamadan istifade edenler arasında sözleşme imzalanmaması halinde; idare ile görevli şirket arasında belirlenen ve sulamadan istifade edenler tarafından ödenecek ücretin miktarı ve ödeme zamanı sulama birliğinin bulunmadığı yerlerde muhtarlıklarda ilan edilir. İlan edilen ücretin ödenmemesi halinde başka bir ihtara lüzum olmaksızın görevli şirket tarafından sulamadan istifade edenlerden genel hükümlere göre tahsil edilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer.

Buyurun Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 Mayıs Pazar Anneler Günü. Hayatımızın her döneminde sevgi, şefkat ve sıcaklıklarını yüreğimizde hissettiğimiz o güzide insanların Anneler Günü’nü kutluyorum. Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum.

Değerli arkadaşlarım, 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım Bakanımız Sayın Mehdi Eker, bugün çay alım fiyatlarını açıkladı, Rize’de açıkladı. Türkiye’de yıllık çay üretiminin yüzde 60’ını, yaklaşık olarak 750 bin tonunu üreten Rize’de bugün bir açıklama yaptı. Geçen yıl 73 yeni kuruştan devletin, ÇAYKUR’un aldığı çay fiyatlarını bu yıl için, 2008 yılı için yüzde 16,4 artış ile 85 yeni kuruştan açıklamış oldu. Sayın Bakanın, bu konudaki fiyatı düşük bulan bazı kuruluşların veya üreticilerin karşısındaki savunması “Türkiye’de yıllık enflasyon oranı yüzde 10’dur, biz enflasyon oranının üzerinde bir fiyat açıklayarak çiftçimize gerekli, yeterli fiyatı verdik.” şeklinde oldu. Gerçekten, bugünkü ortamda bu açıklamaya gülmekten başka bir şey yapamıyorum. Gübre fiyatlarının bir yılda yüzde 150 arttığı, akaryakıt fiyatlarının yüzde 30 seviyelerinde yükseldiği, enerji fiyatlarının arttığı bir dönemde yüzde 16,4 gibi bir fiyat artışı, bu yıl da çay üreticisini maalesef mağdur edecek. Adalet ve Kalkınma Partisi, Rize’den yüzde 50’nin üzerinde oy aldı. Sanıyorum çay üreticisi, bu konuyu önümüzdeki seçimlerde değerlendirecektir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, serbest piyasa savunucuları, hızlı, sürdürülebilir bir kalkınma için, ayrıca kaynakların rasyonel kullanılması için serbest piyasa koşullarının işletilmesi gerektiğini söylerler; ayrıca, bedel ödemeden mal ve hizmetleri elde edenlerin veya elde ettikleri mal ve hizmetlerin değerinden bir ücretle bunu sağlayanların bu mal ve hizmetlerin değerini anlayamayacakları tezini savunurlar. Dolayısıyla piyasaların serbest piyasa koşullarında işlemesi, devletin bu konuda etkinliğini, ağırlığını piyasalardan çekmesi gerektiğini söylerler. AKP İktidarı iş başına geldiği günden bu yana bu ideolojiye, bu görüşe sıkı sıkıya bağlı olduğunu bütün icraatlarında bizlere göstermiş oldu.

Elbette ki bugün değişen dünya düzeninde, ekonominin küreselleştiği, sermayenin sınır tanımadığı bugünkü ortamda sıkı sıkıya, radikal bir şekilde devletçi politikaları savunmak herhâlde abesle iştigal olur. Elbette ki biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bugünkü küresel ekonominin hüküm sürdüğü ortamda ne yabancı sermayeye karşıyız ne özelleştirmelere karşıyız ne de yap-işlet-devret modeline karşıyız. Ancak tabii ki bugün ülkemde uygulanan bu yeni liberal politikaların da ölçüsüzce, fütursuzca yapılmasına burada muhalefet etmek durumundayız.

Özelleştirme veya diğer bir model olan yap-işlet-devret modelinin elbette bazı sektörlerde uygulanabilirliği olabilir, rasyonelliği olabilir. Ama şunu unutmamak lazım ki: Özelleştirmelerde özelleştireceğiniz sektörün veya özel sektör marifetiyle hizmet alacağınız sektörlerin siyasal, sosyal, ekonomik, stratejik boyutlarını irdelemek gerektiğini düşünüyorum. İşte, 7’nci maddenin içeriğini teşkil eden su konusu da böyle bir stratejik konu, stratejik sektör.

 Özellikle son yıllarda hızlı nüfus artışı, küresel ısınma kaynaklı kuraklık, çevre kirliliği gibi sorunlar, sadece Türkiye'de değil dünyada suyu önemli hâle getirdi. Ayrıca, Türkiye'nin üzerinde bulunduğu coğrafya, Orta Doğu coğrafyasında sınır aşan sulara sahip olmamız, dış baskılardan dolayı, dış tazyiklerden dolayı, Türkiye'de suyu… Çevre ülkelere göre, Orta Doğu ülkelerine göre daha su zengini olduğumuz varsayılırsa ki aslında, dünya ortalamasına göre Türkiye bir su fakiri ülkedir veya kendi kendine yetebilen bir ülkedir. Bu konuda, çok stratejik olan bu konuda Türkiye’nin ciddi önlemler alması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’nin su konusunda ulusal bir su politikası olması lazım. Su kaynaklarının daha rasyonel kullanılması için ilke ve yöntemlerini iyi tespit ettiği ve belirlediği, yüce Meclisin, bir su yasası çıkarması gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye gerçeğinde su kaynaklarımızın yaklaşık yüzde 40-50’sini rasyonel olarak kullandığımızı düşünürseniz… Türkiye’nin 40 milyar metreküp gibi bir su tüketimi var. Zaten, bunun üçte 2’lik, 30 milyar metreküp gibi bir kısmı sulama suyuna, tarım suyuna gidiyor. Bunun, tarım ülkesi olan ülkemizin, bir kat daha, su kaynaklarının rasyonel kullanımı anlamında çok daha dikkatli davranması ihtiyacını ortaya çıkardığını düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki çok hızlı ve ivedi şekilde Türkiye’de su kaynaklarının kullanımı konusunda yatırımlara gidilmesi gerekiyor. Ancak bunu ne şekilde yapmamız gerekiyor? Kamu yatırımlarının yapılabilmesi için geçmişten günümüze dünyada değişik yöntemler var; ya radikal birtakım mali tedbirler alırsınız, bunu devlet bütçesinden karşılarsınız ya dış kredi, iç kredi finansman kaynaklarını devreye sokarsınız, bu yatırımları o şekilde yaparsınız ya da bugün görüştüğümüz yap-işlet-devret modeli şeklinde bir uygulamaya gidersiniz ki bu tespiti de yapmak istiyorum: Bu görüştüğümüz yasa tasarısındaki model, yap-işlet-devret modelinden farklı bir modeldir.

Benim ve partimin görüşü, Türkiye’nin su kaynaklarının kullanımı konusundaki yapacağı yatırımlarda, kesinlikle, bu stratejik ürünün devlet bütçesinden karşılanacak şekilde yatırımlarının yapılmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Su İşleri, cumhuriyet kurulduğundan bu yana, 1930’lu yıllardan bu yana Türkiye’de birçok hizmete imzasını atmış; bugün, Türkiye’nin sulanabilir 4,9 milyon hektar tarım alanının 2,8 milyon hektarını sevk ve idare eden bir kurum. Yıllarca projeler üretmiş, çok değerli beyinler, mühendisler, uzmanlar yetiştirmiş. Ancak, bakıyorsunuz, 2002’den bu yana Devlet Su İşleri üzerinde AKP İktidarının yaptığı tasarruflar sonucu Devlet Su İşlerinin bütün organları dumura uğratılmış ve bugün Devlet Su İşleri hizmet yapamaz duruma gelmiştir. Sayın Bakan bu kurumun Genel Müdürlüğünü yaptı. Sanıyorum, o kurumun ne kadar stratejik ve önemli bir kurum olduğunu kendisi de biliyordur.

Tabii, Türkiye’de aslında “özelleştirme” deyince çok kötü şeyler akla geliyor. Vurgunlar, talanlar, özelleştirmeyle eş değer kullanılır cümleler, kelimeler hâline geldi. Son günlerde de sayenizde tek kişilik ihale modelini de öğrendik. İşte ATV-Sabah ihalesi, likör fabrikası arsasının satışı olayı, gerçekten, bu kamuoyunun vicdanını rencide edici birtakım satış şekilleri, özelleştirme şekilleri.

Değerli milletvekilleri, bu konuda muhalefetin gösterdiği hassasiyeti sizlerin de göstermeniz gerektiğini düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, buyurun efendim.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye ne çektiyse kapalı kapılar ardında yapılan birtakım alışverişlerden… Türkiye kamuoyunu dünden bugüne sıkıntıya sokan, Türkiye halkını sıkıntıya sokan, yoksullaştıran, çaresizleştiren, işsizleştiren birtakım uygulamalar ve politikalarla bugünlere geldi.

Ben değerli milletvekilleriyle artık, bugünden sonra ülkemizde bu tip hadiselerin olmaması gerektiğini ve bunlara hep beraber önlem almamız gerektiğini, bunlara hep beraber karşı durmamız gerektiğini düşünüyorum. Eğer, siz bu konulara hassasiyet göstermezseniz, halkın karşısında hesap verirsiniz. Halkın karşısında hesap veremezseniz, ilahi adalet karşısında hesap verirsiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Seçer.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Partim ve şahsım adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, 3996 sayılı Yasa ile 6200 sayılı Yasa’da değişiklik yaparak “yap-işlet-devret modeli” adı altında, kamu kaynaklarının kullanımını, değerlendirilmesini ve işletilmesini düzenlemektedir. Kullanılan kaynak kamu kaynağıdır ve verilecek hizmetler de kamu hizmetidir.

Tasarıda “trafiği yoğun kara yolu”, “gar kompleksi”, “spor kompleksi”, “liman kompleksleri” gibi muğlak ifadeler yer almaktadır ve bu muğlak ifadelerin muhtemel sakıncaları tasarıda düşünülmemiştir.

Tasarı, 3996 sayılı Kanun’la istisna olarak öngörülen bir modelin, mahiyeti değiştirilerek, temel kamu alt yapı yatırımlarının tamamını kapsayacak şekilde genişletilmesi bütçe disiplinini bozacak mahiyettedir. Devletin yapmak zorunda olduğu alt yapı yatırımlarının özel sektöre yaptırılması, bedelinin, ilgili yılı bütçesine konulan ödeneklerle taksitler hâlinde ödenmesi aynı zamanda bir çeşit borçlanma yöntemidir. Kamu gelirlerinin azaldığı bir ortamda yap-işlet-devret uygulamalarının katkı payıyla genişletilmesi, mali yapımızı ve saydamlığı bozacak niteliktedir. Faydası bölünemeyen ve fiyatlandırılamayan kamu hizmet üretimleri de tasarıya dâhil edilmektedir. Katkı payı uygulamasında riskin kamu ve özel sektör arasında paylaşılabileceği öngörülmüşse de buna yönelik bir düzenleme tasarıda mevcut değildir. Özel sektörün bir riski yoktur ancak kamunun riski vardır.

Tasarıyla, istisnai bir durum olan yap-işlet-devret modeli âdeta genel bir kural hâline getirilmektedir. Bu durum, muhtemel suistimallere de kapı aralamaktadır. Yap-işlet-devret modeliyle yapılması gerekmeyen, mutat usulle ihale edilmesi gereken işler de bu kapsamda yapılabilecektir.

Ayrıca 2’nci maddeye “katkı payı” ifadesi eklenmiştir. Katkı payından ne anlaşıldığı da açık değildir. Hangi yatırımlarda ne kadar katkı payı ödeneceği neredeyse takdire bırakılarak istismar ve keyfîliğe de yol açılmaktadır.

Bu tasarı, yeni bir borçlanma yöntemi olarak ortaya çıkmakta, baştan bütçeye ödenek koymak yerine taksitle iş yaptırmak ve taksitler hâlinde bütçeye ödenek koyma usulüyle uygulama yapılacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca, devletin gecikme faizi ödemesi de söz konusudur. Bu durum ise gizli borçlanmanın en açık delilidir.

Bu tasarı, devletin temel fonksiyonu olan altyapı yatırımlarını gerçekleştirme konusunda devleti atalete sürükleyecek bir karakter taşımaktadır. Bütçenin neredeyse dörtte 1’ine yakın kısmının faiz ödemelerine ayrıldığı bir durumda, devleti zorunlu altyapı yatırımlarını dahi yapamaz hâle getirmiştir.

Kamu tarafından sunulması gereken kamu hizmeti yatırımlarının yabancı şirketlere de yap-işlet-devret modeliyle devredilerek 3996 sayılı Kanun’un kapsamı namütenahi geniş tutulmuştur. Sınır kapılarındaki gümrük hizmetlerinin dahi yabancı şirketlerce yerine getirilebileceğini nasıl düşünebiliyorsunuz? Muhtemel sakıncaları hiç mi düşünmediniz? Bu yabancı şirketler sınır kapılarında yabancı personel görevlendirirse bu konuda ne düşünürsünüz? 3996 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinde yer alan “ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektiren” ibaresi “ileri teknoloji veya yüksek maddi kaynak gerektiren” şeklinde değiştirilmiş ve “ve” kelimesini “veya” şeklinde değiştirmek, istisnai bir uygulama olan bu yatırım modelini sınırsız, her yatırıma uygulanabilecek bir modele dönüştürmüştür.

1994 yılından bu yana yürürlükte bulunan kamu kaynaklarının kullanımını, değerlendirilmesini ve işletilmesini düzenleyen 3996 sayılı Yasa’da geniş yeni düzenlemeler getirilen bu tasarının 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kanunu’nun 5’inci maddesinde öngörülen kamu maliyesinin temel ilkelerine ve yine aynı Kanun’un kamu kaynağının kullanılmasının genel esaslarını düzenleyen üçüncü bölümdeki mali saydamlık, hesap verme sorumluluğu ile stratejik planlama ve performans esaslı bütçeleme hükümlerine uygun olmadığını düşünüyoruz. Ayrıca, on dört yıldır yürürlükte bulunan bu Yasa’nın bugüne kadarki uygulama sonuçları hakkında yüce Meclisin ve kamuoyunun da yeterince bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Yine, 5018 sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinde, gelir ve giderleri etkileyecek ve kamu idarelerini yükümlülük altına sokacak kanun tasarılarının getireceği mali yükün orta vadeli program ve mali plan çerçevesinde en az üç yıllık dönem için hesaplanacağı ve tasarılara ekleneceği öngörülmektedir, ancak bu hesaplamalar yapılmamıştır.

Yasanın zayıf yönlerinden birisi de denetimidir. Bu kadar kapsamlı kamu kaynaklarının emanet edildiği düzenlemelerin denetiminin de açık bir şekilde düzenlenmesi gerekirdi.

Değerli milletvekilleri, tasarının 7’nci maddesinde belirtilen sulama tesislerinin yapımı için ödenen katkı paylarının tahsiline ilişkin hükümlerde açıklık bulunmadığı gibi, görevli şirket ile sulamadan istifade eden çiftçiler arasında sözleşme imzalanmaması hâlinde, sulama birliklerinin olmadığı yerlerde muhtarlıklarda ödeme miktarı ve zamanı belirtilerek, sulama ücretlerinin genel hükümlere göre tahsil edileceği ifade edilmektedir. Yani sulama ücretini ödeyemeyen çiftçilerden derhâl icra yoluyla zorla tahsilinin sağlanacağı açıkça ifade edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, kamusal bir değer olması gereken su ne yazık ki özelleştirme kıskacı altındadır. Uluslararası sermaye grupları suyu tahakkümleri altına almak istemektedirler. AKP Hükûmeti, millî tüm varlıklarımızı haraç mezat sattıktan sonra şimdi de sularımızı özelleştirme programı içine almıştır.

Tasarının 7’nci maddesindeki sulama ücretlerinin tahsiline ilişkin hususlar aynen şu şekilde düzenlenmiştir: “3996 sayılı Kanun hükümlerine göre meydana getirilen tesislerde görevli şirket ile sulamadan istifade edenler arasında sözleşme imzalanmaması halinde; idare ile görevli şirket arasında belirlenen ve sulamadan istifade edenler tarafından ödenecek ücretin miktarı ve ödeme zamanı sulama birliğinin bulunmadığı yerlerde muhtarlıklarda ilan edilir. İlan edilen ücretin ödenmemesi halinde başka bir ihtara lüzum olmaksızın -yani çiftçimize köylümüze ihtar edilse, bir uyarı yapılsa; bu da mı çok görülüyor- ihtar görevli şirket tarafından sulamadan istifade edenlerden genel hükümlere göre tahsil edilir.”

Görüldüğü üzere, sulama ücretlerini ödeyemeyen çiftçilerden hiçbir ihtara lüzum olmaksızın icra yoluyla cebren tahsilata geçileceği tasarıda açıkça belirtilmektedir. Bu ifadeyi koymak çiftçimizi acaba biraz rencide etmiyor mu? Bir defa ihtar edilse kıyamet mi kopacak? Mahsul kaldırma zamanı, mahsulünü satma zamanı belli olmayan, eline ne zaman ne miktarda para geçeceği belli olmayan çiftçimizi sulama ücretlerinde özel firmaların insafına terk etmek doğru bir yöntem midir? Bu uygulama sulama ücretlerini artıracaktır. Zaten zor durumda olan çiftçimiz daha da mağdur duruma gidecektir. Sulama ücretini özel firmaların insafına bırakıp çiftçiyi ezdirmek ne derece doğrudur?

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın İnsani Gelişme Raporu’na göre suya erişim bir insan hakkıdır ve suyun, kamu yararı ilkesi doğrultusunda, kâr gözetilmeksizin ve olabildiğince ucuz kullanıma sunulması gerekmektedir.

Bu düzenleme, bize, Osmanlıdaki, vergiyi mültezimler eliyle toplayan iltizam usulünü çağrıştırmaktadır. Bu düzenlemelerden çiftçi zarar görecek ve mağdur olacaktır.

Devlet Su İşleri ve sulama birliklerinin sulama ücretlerinin tahsilatında karşılaştığı zorluklar dikkate alındığında, bu düzenleme devlet-vatandaş münasebetini zedeleyecek mahiyettedir. Bu hükümle çiftçi özel firmanın insafına terk edilmektedir. Oysa sulama ücretlerinin tahsili ile yapılacak sözleşmelerin usul ve esaslarının belirlenmesinde ilgili bakanlığın veyahut Bakanlar Kurulunun yetkilendirilmesinin daha uygun olacağını düşünüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu vesileyle, bundan iki gün evvel, Sayın Bakan, bu yap-işlet-devret modelinin yüz-yüz elli yıldır dünyada uygulanan ve bu arada Osmanlıda da uygulanan bir yöntem olduğunu ifade ettiler.

Değerli arkadaşlar, bu, Osmanlı tarafından uygulanan model yap-işlet-devret modeli değil yap ve işlet modelidir ve maalesef Osmanlıyı iktisaden de çökerten, bütün iktisadi varlıklarını ecnebilerin eline veren bir yöntemdir.

Bu hususu da hatırlatarak muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.06

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet buradalar.

Şimdi, 7’nci madde üzerinde şahısları adına Konya Milletvekili Sayın Hasan Angı.

Sayın Angı, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN ANGI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 7’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu yasa, yap-işlet-devret modeliyle yapılacak yatırımların kapsamının genişletilmesi, kamu-özel ortaklığının geliştirilmesi, yatırımların hızlandırılması, maliyetlerin azaltılması ve kalitenin artırılmasıyla ilgili önemli düzenlemeler içermekte.

Ben, kaynaklarımızın etkin ve verimli kullanılması adına, bu yasanın getireceği düzenlemelerin milletimiz ve ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, heyetinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına ikinci söz, Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün’e aittir.

Buyurun Sayın Özgün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, birkaç günden bu yana Meclisimizde çok önemli bir kanunu görüşüyoruz. Önemli olduğu kadar, milletimiz, memleketimiz için de faydalı olacağına inandığımız bir kanun tasarısını müzakere ediyoruz.

Muhalefetin söylediklerine baktığımız zaman, tabii bunun bir örtülü borçlanma olabileceği, mali disiplini bozabileceği, gelecek yıllarımızı ipotek altına alabileceği gibi bazı gerekçeleri öne sürüyorlar. Hatta bir arkadaşımızın “Özelleştirmeye karşı değiliz, yap-işlet-devret modeline karşı değiliz ama tasarıya karşıyız.” şeklinde burada beyanları oldu.

Değerli arkadaşlar, bu endişeleri yersiz buluyoruz. Bu tasarıyla yapılmak istenen, şu anda beklemekte olan yatırımların bir an evvel yapılması, hızlandırılması ve ekonomiye, üretime kazandırılmasına yönelik bir tasarı olarak burada… Özel sektör ve kamunun iş birliği içerisinde yapacağı bir çalışma.

Şimdi, 7’nci madde özellikle DSİ yatırımlarıyla ilgili bir madde. Benim seçim bölgem olan Balıkesir’in Manyas ilçesindeki Manyas Barajı Hükûmetimiz döneminde gayretli çalışmalarla tamamlandı. Ben bugünkü Sayın Bakanımıza, o günkü Genel Müdürümüze çok teşekkür ediyorum.

Burada bir arkadaşımız “DSİ iş yapamaz hâle geldi.” dedi. Ben hayretle bunu dinledim. Hâlbuki DSİ geçtiğimiz yıllar içerisinde Türkiye’de en güzel yatırımları yapan ve yapmaya devam eden bir kuruluşumuz. Manyas Barajı gibi büyük bir barajı tamamlamışız Hükûmetimiz döneminde. Şimdi Manyas çiftçisi bekliyor ki sulama yatırımı da yapılsın, biz sulu tarıma geçelim. Bunu sizin dediğiniz gibi yapmaya kalkışsak belki on beş sene, belki yirmi senemizi alacak. 600 trilyon, bugünkü, sadece sulamayla ilgili gereken para. Bunu şimdi çiftçi bekliyor, bir an evvel özel sektör-kamu iş birliğiyle yapılsın, bir an evvel sulama işine başlansın, on senede bitecek iş iki senede bitsin. Bu kötü bir şey mi? Yani, bunu çiftçimiz istiyor ve bekliyor. O bakımdan, bu tasarıyı önemsiyoruz. Bu tasarının ülkemize, milletimize, memleketimize çok güzel imkânlar getireceğini biliyoruz. Bu bakımdan da, inşallah, en kısa süre içerisinde bu kanun buradan geçmek suretiyle, uzun yıllara sâri olarak devam eden yatırımlarımız, özellikle sulama yatırımlarımız kısa sürede tamamlanır ve bundan hem çiftçimiz hem üreticimiz yararlanır diye düşünüyoruz.

Yap-işlet-devret modeli bu tasarıyla biraz genişletiliyor. Yani kapsam biraz daha genişliyor ve yine bütçelerimizde bu yatırımlarla ilgili olarak her yıl gerekli ödenekler, karşılıklar konacak ve mali disiplin de kesinlikle -söylendiği gibi- bozulmamış olacak.

Burada biraz önce söylediğim gibi, özellikle sulama yatırımları açısından Türkiye’mizde sadece Manyas Barajı değil, birçok bölgemizde sulama yatırımları beklemektedir. Bunların hepsi bu usulle, yap-işlet-devret modeliyle kısa sürede inşallah tamamlanacak ve hem ekonomimiz bundan kazançlı çıkacak hem çiftçimiz, üreticimiz kazançlı çıkacak hem devletimiz kazançlı çıkacak.

Katkı payı bu sisteme getiriliyor. Katkı payları da zaten her sene bütçede karşılığı konmak suretiyle güzel bir çalışma olacak diye düşünüyorum.

Netice itibarıyla, bu tasarının gerçekten ekonomimiz için, çiftçimiz için, tarımımız için önemli olduğunu düşünüyorum.

Hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özgün.

Soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Tütüncü, buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yıllar önce Türkiye’de Trakya’nın sulanması ve Trakya’da hayvancılığın atağa kaldırılması açısından bin yüz adet gölet yapımı projesi hazırlanmıştı. Daha sonra bu bin yüz gölet projesini -o zaman Devlet Planlama Teşkilatında bulunuyordum- dokuz yüz gölete indirdik günün koşullarında. Fakat daha sonra bu Trakya’daki bin yüz gölet projesinin izine rastlayamadık. Ben geçen dönem Plan ve Bütçe Komisyonunda da bu projenin akıbetinden sorgu sual eyledim ancak bir yanıt alamadım. Sayın Bakan, Sayın Başkan, aracılığınızla, bu projenin akıbeti nedir? Trakya’nın geleceği açısından yaşamsal önemde bir projedir.

İki: Sayın Başkan, Devlet Su İşlerinin yatırım programında mevcut proje paketinin bitiş süresi yanlış anımsamıyorsam yirmi altı yıl. Bu durum bize proje paketinde nasıl bir önceliklendirmeyi zorunlu kılıyor? Bu çerçevede yap-işlet modelini ne şekilde kullanmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Sayın Akgün, buyurun.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, küresel ısınmanın etkileri ve kuraklığın artması sebebiyle sulama yatırımları önem kazanıyor. Bu anlamda, Genel Müdürlüğünüz döneminde ve hâlen Bakanlığınız evresinde Karaman ilindeki yatırımlara büyük katkıda bulundunuz. Ben teşekkür ediyorum. Özellikle iz bedele düşen Deliçay Barajı, İbrala Barajı, Sarıveliler Göleti gibi yatırımlara önemli katkılarınız oldu. Bunun dışında, Karaman ve Konya için hayati öneme sahip Mavi Tünel Projesi’nin hayata geçmesi, ihale edilmesi çok önemli bir adımdı. Mavi Tünel Projesi’ni kaç yılda bitirmeyi hedefliyorsunuz? Bunu sormak istiyorum.

Aynı zamanda, sulama birliklerinin sahalarına, sulama sahalarına devlet olarak yatırım yapamıyoruz. Ancak bu kanunda yap-işlet-devret modelinde kooperatiflerin ve sulama birliklerinin sahalarında da yap-işlet-devret modeli geliştirilebilecek mi?

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akgün.

Sayın Bakanım, sorular tamamlandı, cevap verebilirsiniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Tütüncü’nün sualine cevap vermeye çalışayım.

Tabii dokuz yüz göletle ilgili, geçmişte bu göletler ele alınmış ama ben geldiğimde DSİ’ye böyle bir proje yoktu. Keşke sizin zamanınızda yapılsaydı, biz de fazla iş yapmak durumunda kalmazdık Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Siyasi sorumluluk üstlenmemiştim, yani ben o zaman uzmandım daha.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ancak şunu ifade edeyim: Şu anda biz İpsala ikinci merhale çerçevesinde, çok büyük bir sulama projesi… Bakın, büyük işler planladık Trakya’da, siz de biliyorsunuz. Orada Yenikarpuzlu sulamasını hızla bitiriyoruz. Ayrıca, Sultanköy sulamaları, bunlar gerçekten büyük projeler. Bir de, bildiğiniz üzere, yeni, Çakmak Barajının ihalesini yapıyoruz. Hatırlayacağınız üzere, ayrıca Hamzalı Barajının da inşaatını süratle yürütüyoruz. Göletleri yapmak kolay. Büyük projelerle Trakya’yı baştan sona kadar sulayacağız, o bakımdan endişeniz olmasın. Büyük bir planlama yaptık.

İkinci husus da, DSİ yatırımlarıyla ilgili, bitiş süresini sormuştunuz. Yani, ilk önce biz 2003 yılında bunun yirmi altı yıl olduğunu ilan etmiştik, doğru ancak, o zaman yatırım portföyümüzdeki miktar, yatırım bedeli 52 katrilyondu. 2003 yılında 2 katrilyonluk yatırım miktarı vardı o bütçede. Dolayısıyla, elli iki bölü iki, yirmi altı yıldı ancak, geçmiş dönemde bazı yatırımlarda ihale edilen işlerde, geçmişte ihale edilmiş işlerde -özellikle belirtiyorum- keşif bedelleri küçük tutulmuş, yani daha çok sayıda ihale yapılsın diye. 52 katrilyonun altında, bir de görünmeyen kısım varmış geçmişte ihale edilen işlerde. Dolayısıyla, bunları dikkate aldığımız zaman 80 katrilyon yapıyordu. Yani ortalama kırk yıl. Ama şu anda biz, öncelik sıralaması yaptık. Ben dünkü konuşmamda bunu çok geniş şekilde izah ettim ama size de ben ifade edeyim, öncelik sıralamasını şu şekilde yaptık: Birinci husus, faydası azami olacak, kısa sürede fayda sağlayacak, ekonomik katkı sağlayacak olan, fiziki gerçekleşmesi yüzde 80-85’in üzerinde olanlara öncelik verdik. Yeni ihale edilmiş işler var, fiziki gerçekleşmesi yüzde 5-10 gibi. Yeni başlamış işlerde, iz bedel diye onları da durdurduk belli bir süre. Önce, birdenbire ülkemize katkı sağlayacak sulama veya hidroelektrik enerji, içme suyu olarak, bunları tamamladık biliyorsunuz. Şu anda 400 tane yatırımı işletmeye, ekonomiye kazandırmış bulunuyoruz 2003 yılından bu yana. Geri kalanları da peyderpey şu anda tamamlamak üzereyiz. Şu anda kırk yılı on sekiz yıla indirdik, kırk yıllık süreyi. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum, yani öncelik sıralaması yaparak.

Bir diğer husus da, bildiğiniz gibi Devlet Su İşleri 2004 ve 2005 yılında kamu kurumları arasında kaynaklarını en etkin kullanan kurumlar arasında dereceye girdi ve ödül aldı. Bunu nasıl yaptık? Yaklaşık, o tarihte, 3,3 katrilyon Türk lirası bir tasarruf sağladık. Bunu nasıl gerçekleştirdik? Geçmişteki bütün projeleri, aşağı yukarı 1.500 tane ihale edilmiş işin tamamının projelerini yeni baştan ele aldık. Bunlardan lüzumsuz olanlarını tamamen kaldırdık projeden, yapılacak olanları tamamen, yapılması gerekenleri yani fuzuli olanları tamamen sildik. Ayrıca fazla ödemelerin tamamını da kesmek suretiyle 3,3 katrilyon Türk lirası kazandık, böylece yatırımlar kısa zamanda ekonomiye kazandırıldı.

Yap-işlet-devrette de yapacağımız husus şudur: Yap-işlet-devrette özellikle mümbit araziler, toplulaştırılması yapılmış, su kaynağı hazır olan, mümbit olan ve aynı zamanda talep olan yerlere ağırlık vereceğiz. Çünkü, burada, sulama birlikleriyle birlikte gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Talep olması hâlinde ve arazinin mümbit olması, su kaynağı hazır olması yani barajın hazır olması hâlinde bu gibi yerleri öncelikli olarak yapmayı planlıyoruz. Onu da özellikle belirteyim.

Sayın Mevlüt Akgün’ün sorusuna gelince, az önce Sayın Vekilim, diğer Karaman Milletvekilimiz sorduğu zaman, ben Deliçay, İbrala ve Sarıveliler’le ilgili bilgiyi sundum. Orada, tabii, sizinle Sayın Lutfi Elvan’ın büyük gayretleri oldu, onu da burada ben takdirle zikretmemde fayda var. Mavi Tünel’le ilgili, biliyorsunuz, inşaat geçen yıl başladı. Bu konuda şunu özellikle belirteyim: Biz, tabii -bu tüneldeki tünel açma makinesinin hızına bağlı- müteahhide herhangi bir şekilde tahdit koymadık. Ne kadar hızlı gidebiliyorsa git diye böyle bir planlama yaptık. Parası hazırdır. Herhangi bir problem yoktur. Dolayısıyla, bizim bunu en geç üç yıl içinde bitirmek şeklinde bir hedefimiz var ki, bu gerçekten çok büyük hedeftir. 17 kilometre tünel açılacak orada. Ayrıca, biliyorsunuz, Bağbaşı Barajı yapılacak. Bunun dışında hidroelektrik santraller vesaire… Bunu gerçekleştirmek gerçekten çok büyük hedeftir. Oradan, nihayette, 414 milyon metreküp, yılda, denize akan, boşa akan su, Konya Ovası’na akacak. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Efendim, süremiz tamamlanmadı.

Sayın Tunç, buyurun sorunuzu sorabilirsiniz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Bakanım, Bartın’da yapımı devam eden Kirazlıköprü Barajı’nda geçen hafta yaptığınız ziyaret ve incelemelerden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.

Kirazlıköprü Barajı için bu yıl ayrılan 13,5 trilyon ödeneğin bitirilmesi durumunda ek ödenekle baraj inşaatının hızlandırılacağı müjdesini verdiniz. Sizlere, Bartınlılar adına teşekkür ediyorum.

Yine, Bartın’da projelendirilmiş Kozcağız ve Arıt Barajları da Bartın’ın içme suyu probleminin çözümü, taşkın koruma, sulama ve enerji açısından önem arz etmektedir. Kozcağız ve Arıt Barajlarının yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasını düşünüyor musunuz?

Tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tunç.

Cevap verecek misiniz Sayın Bakan?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Zaten açıklama oldu ama kısaca izah edeyim.

Kirazlıköprü Barajı’nın kısa zamanda bitirilmesi için, biliyorsunuz, geçtiğimiz pazar günü ben Bartın’daydım. Orada gerek Kirazlıköprü Barajı gerekse diğer iki barajla ilgili incelemeler yaptık. Kirazlıköprü Barajı’nı hızlandıracağız ama diğer projelerin planlaması ve projeleri hazırlanacak.

Biliyorsunuz, bizim hedefimiz şu DSİ olarak: Bunları yap-işlet-devretle ihale etmeden önce tatbikat projeleri hazırlamak yani kim, ne yapacak, nasıl yapılacak, kalitesine kadar her şeyi belirlemek. Bu şekilde, şu anda, onların planlaması ve tatbikat projelerinin hazırlanmasından sonra ona karar verilecek.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 7 inci maddesi ile 18/12/1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunun 24 üncü maddesinde yapılan değişikliğin ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesi ve bu değişikliğin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nurettin Canikli

Ali Koyuncu

Ahmet Aydın

 

Giresun

Bursa

Adıyaman

 

Rüstem Zeydan

F. Hüsrev Kutlu

Turan Kıratlı

 

Hakkâri

Adıyaman

Kırıkkale

"Sulamadan faydalanacakların arazi toplulaştırma bedelini ödemeyi kabul etmeleri halinde görevli şirketin yapacağı toplulaştırma bedeli, yatırım harcamalarının tespitinde dikkate alınır."

"3996 sayılı Kanun hükümlerine göre gerçekleştirilecek sulama projelerinde görevli şirket tarafından inşa edilecek sulama kanallarının geçeceği alanlara isabet eden Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, Genel Müdürlüğe tahsisli veya bu amaçla tahsis edilecek taşınmazlar, kullanım esasları sözleşmede belirtilmek suretiyle, sözleşme süresi boyunca bedelsiz olarak görevli şirketin kullanımına bırakılır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 7’inci maddesinin son iki cümlesinin madde metninden çıkarılmasını, yerine aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Erkan Akçay

Kemallettin Nalcı

Beytullah Asil

 

Manisa

Tekirdağ

Eskişehir

 

Recep Taner

 

Cemaleddin Uslu

 

Aydın

 

Edirne

“3996 Sayılı Kanun Hükümlerine göre meydana getirilen tesislerde görevli şirket ile sulamadan istifade edenler arasında imzalanacak sözleşme ile sulamadan istifade edenler tarafından ödenecek ücretlerin ödeme esas ve usullerini belirlemeye ilgili Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir."

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı "Bazı Yatırım Ye Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Ye Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 7 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 08.05.2008

 

Ufuk Uras

Şerafettin Halis

Pervin Buldan

 

İstanbul

Tunceli

Iğdır

 

Osman Özçelik

 

Sevahir Bayındır

 

Siirt

 

Şırnak

Madde 7- 18/12/1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunun 24 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

"8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Kanun hükümlerine göre meydana getirilen tesislerden katkı payı ödemesi yapılmış olanların; katkı payı ve ortak tesis yatırım harcamalarına tekabül eden kısmı görevli şirketin işletme süresi sona erdikten sonra bu maddede yazılı esaslar dahilinde tesislerden istifade edebilecekler tarafından "küçük ve orta ölçekli çiftçilerin ihtiyacı olan suyun bedeli ise kamu tarafından" ödenir. 3996 sayılı Kanun hükümlerine göre meydana getirilen tesislerden istifade edebilecekler tarafından ödenecek yatırım harcamalarının tespitinde, idarece yapılan kamulaştırma, arazi toplulaştırması ve tarla içi geliştirme hizmet giderleri dikkate alınmaz. 3996 sayılı Kanun hükümlerine göre meydana getirilen tesislerde görevli şirket ile sulamadan istifade edenler arasında sözleşme imzalanmaması halinde; idare ile görevli şirket arasında belirlenen ve sulamadan istifade edenler tarafından ödenecek ücretin miktarı ve ödeme zamanı sulama birliğinin bulunmadığı yerlerde muhtarlıklarda ilan edilir. İlan edilen ücretin ödenmemesi halinde başka bir ihtara lüzum olmaksızın görevli şirket tarafından sulamadan istifade edenlerden genel hükümlere göre tahsil edilir."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasa'nın 168. maddesi hükmü ile doğal servet ve kaynakların "devletin hüküm ve tasarrufu altında" olduğu, 166. maddesinde de, kaynak kullanımında planlama ve verimliliğin esas olduğu ve yatırımlarda toplum yararları ve gereklerinin gözetileceği belirtilmektedir. Bu doğrultuda doğal servet ve kaynağımız olan su kaynaklarının YİD kapsamına alınması hem 168. maddeye hem de 166. maddeye aykırılık taşır. Ayrıca küçük ve ortak ölçekli çiftçilerin ihtiyacı olan su, Devlet tarafından ücretsiz karşılanması gerekir.”

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 7’nci maddesinin son iki cümlesinin madde metninden çıkartılmasını, yerine aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

“3996 Sayılı Kanun Hükümlerine göre meydana getirilen tesislerde görevli şirket ile sulamadan istifade edenler arasında imzalanacak sözleşme ile sulamadan istifade edenler tarafından ödenecek ücretlerin ödeme esas ve usullerini belirlemeye ilgili bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Akçay konuşacaklar.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım üretiminde sulamanın ne kadar önemli olduğu hepimizin malumudur. Çiftçimiz ve milletimiz gökyüzünden yağan yağmura “rahmet” diyerek suya kutsiyet atfetmiştir ve insanımız kendisine su verene “Su gibi aziz ol” diye iltifat etmektedir.

Su ve sulama hizmetleri tarımsal üretimin ve çiftçilerimizin önemli bir girdisi ve maliyet unsurudur. Sulama sisteminde kullanılan kaynak bir kamu kaynağıdır ve sulama hizmeti de bir kamu hizmetidir. Ancak, kamusal bir değer olan su ne yazık ki özelleştirilme hatta yabancılaştırılma tehdidi altındadır. AKP Hükûmetinin getirdiği bu kanun tasarısı uygulanacak olursa, olacakları iki başlık hâlinde yüce Meclisimize ve aziz milletimize ve çiftçilerimize hatırlatmak istiyorum:

Öncelikle, sulama ücretleri çok daha pahalı hâle gelecektir. Gübre kullanamaz, ilaç kullanamaz hâle gelen çiftçi artık su da kullanamaz hâle gelecektir. Çiftçimizin şu anda sulama kooperatiflerine, belediyelere ve Devlet Su İşlerine tarımsal sulama nedeniyle 1,5 milyar YTL civarında borcu bulunmaktadır. Sulamanın özelleştirilmesi hâlinde, 7’nci maddeye göre, çiftçi ile özel şirket arasında sulama ücreti sözleşmesi yapılacak, sözleşme yapılmaz ve sulama ücreti zamanında ödenmez ise, başka bir ihtara lüzum olmaksızın, görevli şirket tarafından, genel hükümlere göre, suyu kullananlardan tahsil edilecektir denilmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu uygulamayla sulamanın ülkemizin tarım politikasındaki önemi ile çiftçinin sosyal ve ekonomik şartları göz ardı edilmektedir. Çiftçiler özel firmaların insafına terk edilecektir. Sulama borcu olan çiftçimiz zaten perişan bir hâldedir. Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş ülkeler tarımını, çiftçisini var gücüyle desteklerken, AKP Hükûmeti çiftçiyi üretemez ve kazanamaz hâle getirmektedir. Çiftçinin başlıca girdi maddelerini oluşturan mazot, gübre, tohum ve ilaçtaki fiyat artışları bir önceki yıla göre, neredeyse, bazı kalemlerde yüzde 100’e ulaşmaktadır. Çiftçimiz gübre ve ilaç kullanamaz hâle gelmiştir. Çiftçi üretemez ve ürettiğini de fiyatıyla satamaz hâle gelmiştir.

Çiftçinin bankalara, kooperatiflere, BAĞ-KUR’a, çeşitli firmalara olan borçları gittikçe artmaktadır. Çiftçimizin yüzde 65’i borçlu durumdadır. Tarlası, traktörü haciz tehdidi altındadır. Bunca sıkıntının üzerine şimdi de sulama sistemleri özelleştirilerek sulama hizmetleri daha da pahalı hâle getirilmektedir. Teklifimizle, sulama ücretlerinin belirlenip ödeme ve tahsile ilişkin usul ve esasların Bakanlar Kurulunca veya ilgili bakanlıkça belirlenmesi çiftçimizin yararına olacaktır.

Önergemizin desteklenmesini bekler, muhterem heyetinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve 7 inci maddesi ile 18/12/1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunun 24 üncü maddesinde yapılan değişikliğin ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesi ve bu değişikliğin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Nurettin Canikli (Giresun) ve arkadaşları

"Sulamadan faydalanacakların arazi toplulaştırma bedelini ödemeyi kabul etmeleri halinde görevli şirketin yapacağı toplulaştırma bedeli, yatırım harcamalarının tespitinde dikkate alınır."

"3996 sayılı Kanun hükümlerine göre gerçekleştirilecek sulama projelerinde görevli şirket tarafından inşa edilecek sulama kanallarının geçeceği alanlara isabet eden Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, Genel Müdürlüğe tahsisli veya bu amaçla tahsis edilecek taşınmazlar, kullanım esasları sözleşmede belirtilmek suretiyle, sözleşme süresi boyunca bedelsiz olarak görevli şirketin kullanımına bırakılır."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutacağız?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Merkezi Yönetim Bütçesinden toplulaştırma için ayrılan ödeneklerin az olması ve bu Kanun kapsamında yapılacak sulama yatırımlarına paralel olarak toplulaştırma yapılmasında yaşanacak sıkıntıları gidermek üzere, yöre çiftçilerinin toplulaştırma bedelinin yatırım maliyeti içerisinde yer almasını kabul etmesi halinde, görevli şirket tarafından yapılacak toplulaştırma giderleri yatırım harcamalarının tespitinde dikkate alınacaktır.

Diğer taraftan 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanuna göre yaptırılacak sulama projelerinde görevli şirket tarafından yapılacak harcamalar kar payı da eklenmek suretiyle teklife yansıtılmaktadır. Görevli şirket tarafından gerçekleştirilecek proje kapsamında sulama kanallarının geçirilmesi amacıyla kullanılacak Hazinenin özel mülkiyetindeki taşınmazlar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler için bedel ödenmesi halinde, söz konusu bedeller maliyet unsuru olarak teklife yansıtılacağından yatırımın Devlete geri dönüş süresi uzayacağı gibi, tesislerden yararlanacakların ödeyeceği katkı paylarının da artmasına neden olacaktır. Bu nedenle yapılan değişiklikle Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, Genel Müdürlüğe tahsisli ve yap işlet devret yöntemine göre gerçekleştirilecek sulama projelerinde görevli şirket tarafından inşa edilecek sulama kanallarının geçeceği alanlara isabet eden taşınmazlar için görevli şirketten sözleşme süresi boyunca herhangi bir bedel alınmaması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

Geçici madde ilavesine dair bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı kanun tasarısına aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Osman Durmuş

Abdülkadir Akcan

Necati Özensoy

 

Kırıkkale

Afyonkarahisar

Bursa

 

Mustafa Enöz

 

Beytullah Asil

 

Manisa

 

Eskişehir

Geçici Madde 1.-

“Halen yükleniciler tarafından yapılmakta olan işlerin 2008 yılına isabet eden dönem ve hakedişleri ile ilgili olarak 1 Ocak 2008’deki girdi fiyatlarına göre yılın ilk 6 ayında gerçekleşen fiyat artışlarının ortalaması göz önüne alınarak fiyat farkı kararnamesi düzenlenir. Ayrıca, başta Karadeniz sahil yolu olmak üzere Türkiye’de yüklenicilere hakedişleri bütçeden ödenmek üzere yaptırılan işlerin 2004 yılından itibaren hakedişleri yapılıp tahakkuka bağlandığı halde ödenmeyen kısımlarına ödenmeyen süreler göz önüne alınarak kanuni faiz tahakkuk ettirilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMANI BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz, yap-işletle alakası yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Akcan konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici madde hâlinde önerdiğimiz ve Başkanlık Divanı tarafından okunmuş olan metin ilavesi, 6’ncı maddede AKP Grubunun maddenin değiştirilmesine dair olarak vermiş olduğu önergenin kabul edilmesinden sonra, paragraf hâlinde eklenmeler hâli ve diğer önergeler kadük duruma düştüğü için, geçici madde hâlinde aynı hususu önermeyi uygun bulduk. Bu şekilde huzurlarınıza geldik. Hepinizi saygıyla selamlayarak konuyu ifade etmeye çalışacağım.

Yap-işlet-devrette orijinal kanunda olmayan bir katkı payı kavramı var. Bu katkı payında risklerin yüklenici ile devlet arasında paylaşılması esas alınmıştır. Riskler nasıl tahakkuk eder? Eserin yapımı sırasında önceden öngörmeyen… Biraz önce Sayın Bakanın uygulama projesi olarak -Bartın’da zannediyorum- ifade ettiği, kesin uygulama projesinde öngörülen maliyeti aşan, aşmasına sebep olan ekonomik gelişmeleri göz önüne aldığımızda yatırımcının veya yüklenicinin işi mal etme külfeti artar. Bu beklenmeyen bir durumdur. Bunu devletin katkı payıyla telafi etmesi söz konusu olduğu gibi, benzer durumlar işletme sırasında da ortaya çıkar. İşte bu taahhütler zamanında yerine getirilmezse faiz ödenir. Bu, tasarının hükmüdür. Dolayısıyla yap-işletin bununla ilişkisi varsa Sayın Bakanın ifade ettiği gibi yap-işletle ilişkisi yoktur diye bir durum söz konusu değildir.

 Nitekim geçenlerde yapılan bir düğünde, bir misafir altın yerine demir bilezik takma durumunu kamuoyunun gözü önünde sergilemiştir ve gerçekten 1 Ocak 2008 tarihinde KDV dâhil 814 bin lira olan inşaat demiri, şimdi -dünkü fiyatla- 1.850 lira olmuştur. Dolayısıyla yüzde 100’ün üzerinde bir maliyet artmıştır. Şimdi, bu durumda yüklenici bu işi, yani taahhüt ettiği işi, 2008’den önce devlet ihalesiyle aldığı işi öngördüğü fiyatlarla yerine getirmesi asla mümkün değildir, zarar edecektir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri böyle durumlarda sürekli fiyat farkı kararnameleri çıkarabilmiştir. İşte size kara yolları, madem trafiği yoğun kara yolu diyorsunuz. Bitüm 540 bin liradan 760 bin liraya çıkmıştır, yüzde 40 daha fazla artmıştır. Bu da önümüzdeki günlerde petroldeki fiyat artışlarına bağlı olarak daha da yükselecektir. Dolayısı ile bir fiyat farkı kararnamesi, 2008 yılı fiyat artışları göz önüne alınarak inşaat sektörünü kurtaracak bir uygulamadır. Dolayısı ile bu husus Yap-İşlet-Devret Kanunu içerisinde ele alınmışken geçici madde olarak 2008’e yönelik bir uygulamanın tahakkuku için de böyle bir önerge vermeyi uygun gördük MHP Grubu olarak.

Diğer husus: Zaten fiyat farkı kararnameleri hazırlanıyor. Mesela, 2002 yılında ihalesi yapılan Adapazarı-Mekece-Bilecik-Bozüyük yolunda, doların 1 milyon 700 bin lira olduğu seviyelerde, o günkü fiyatlarla Türkiye’de iş yapılacak, Türkiye’deki birim fiyatlar kullanılacak, hak edişler dolara çevrilerek ödeneceği için dolar 1.700’den aşağılara doğru indi indi, şimdiki duruma geldi. İnşaatlar devam ediyor. Dolayısıyla, oradaki müteahhitler haklı olarak işi kurtaramayacak noktaya geldiği için, Hükûmetimizin de bu doğrultuda fiyat farkı kararnamesi hazırladığını duyuyoruz. Eğer onlar için haklı olarak hazırlanacak fiyat farkı kararnameleri söz konusu ise diğer müteahhitlerin, yüklenicilerin, devletten iş almış olanların da ÜFE rakamlarını göz önüne alarak, yüzde 6’lık, 7’lik fiyat farkları göz önüne alarak değil, gerçekleşen, piyasada reel ekonominin sonuçlarına bağlı olarak gerçekleşen fiyatların artış ortalamalarını göz önüne alarak bir fiyat farkı kararnamesi hazırlanması bu sektörü kurtaracaktır.

Değerli milletvekilleri, başka ülkelerde, başta ABD olmak üzere, durgunluğa, stagflasyona doğru gidişin önüne nasıl geçiliyor? Reel sektörü aktif üretime zorlamak için FED durmadan faiz indiriyor, para kullanılsın, ekonomi büyüsün diye. Eğer yüz elli iki alt sektörün motoru olan inşaat sektörü Türkiye’de çökerse altından kalkılamayacak sonuçlar çıkar. Dolayısı ile Hükûmetimizin dış ekonomik gelişmelerden olumsuz etkilenilmesinin önüne geçilmesine dair önlemler aldığını duyuyoruz, bunu da memnuniyetle karşılıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan, devam edin.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Ama bunun gerçek anlamda alınmış önlem olarak piyasaya yansımasını sağlamanın en önemli yollarından bir tanesi mevcut yüklenicilerin sıkıntıdan kurtarılmasını sağlamaktan geçer. Bu itibarla, şu olsun, bu olsun değil, piyasada gerçek gelişmeleri göz önüne alarak reel sektörün en önemli faktörü olan inşaat sektörünün sıkıntılarını göz ardı etmemeliyiz. Etmeme adına bazı münferit projelerde bu uygulamalar yapılıyor.

Faiz meselesine gelince: Karadeniz Sahil Yolunda bir sene, 2003 yılında kürek oynatılmadı. Kaybedilen zamanı telafi etmek için ne dendi? Hükûmet dedi ki müteahhide: “Siz yapın biz sonra parasını öderiz.” Ee şimdi, taahhüt ettiğinin zamanında ödenmemesi hâlinde –zamanında da ödeyemedi- faiz uyguluyorsanız o zaman geriye dönüp bir haksızlığa sebep olmamak için, oradaki yüklenicilerin de haksız muameleye tabi tutulmalarının önüne geçmek için önlem almak gerekir diyorum.

Bu düşünceyle bu önerge verilmiştir, konunun gündeme taşınması açısından bu önerge verilmiştir. Takdir size aittir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akcan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Gürol Ergin.

Sayın Ergin, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının 8’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı döneminde su ve toprak kaynaklarımızın geliştirilmesinde uygulanan hatalı politikalar bu alandaki köklü kamu kurumlarının işlevlerini yitirmesine hatta yok olmasına neden olmuştur. Kuraklıktan ötürü yaşadığımız sıkıntıda, çiftçilerimizin perişanlığında, topraklarımızın susuzluktan kavrulmasında yanlış ve yanlı politikalar uygulayan bu İktidarın her makamdaki yetkilileri doğrudan sorumludur.

Bu dönemde uygulanan politikalar ile DSİ Genel Müdürlüğü planlı olarak işlevsizleştirilmiştir. DSİ Genel Müdürlüğü ülkemizin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesinde, hidroelektrik enerjisi üretiminde çok önemli hizmetler yürütmüş, sulama, drenaj ve taşkın koruma gibi önemli birçok yatırımı başarıyla gerçekleştirmiştir. Bu görev ve sorumluluklar, DSİ Genel Müdürlüğünde büyük bir birikim, deneyim ve yetişmiş insan kaynağının oluşumunu da sağlamıştır.

Kurulduğu 1954 yılından bu yana su mühendisliği alanındaki bilgi ve birikimlerin odağı olan DSİ Genel Müdürlüğü, AKP İktidarı dönemindeki sürgün, görevden alma ve işlevsizleştirme politikalarıyla içi tamamen boşaltılarak iş göremeyen bir kurum hâline getirilmiştir. AKP İktidarı döneminde, yasa ve yönetmelikler değiştirilerek, büyük ölçekte kadrolaşma ve teslimiyetçi politikalar uygulanarak devlet yatırım bütçesinin yaklaşık üçte 1’ini kullanan DSİ Genel Müdürlüğünün içi boşaltılmıştır. Son altı yıl içinde DSİ’nin nitelikli, deneyimli ve donanımlı personeli sözcüğün tam anlamıyla dağıtılmıştır. Bu süre içinde DSİ’den ayrılan ya da ayrılmak zorunda bırakılan teknik ve idari personel sayısı yaklaşık 2.750 olup bu sayı kurumun toplam teknik ve genel idari hizmetler personelinin yaklaşık yüzde 43’üdür. Görevlerinden alınan ve çeşitli baskılarla emekliliğe zorlanan memurlar ile yerleri değiştirilen DSİ personelinin sayısı ise 3.200’e ulaşmıştır.

Bunların yerine yapılan atamalarda bilgi ve liyakat hiç dikkate alınmamış, kurumu yok etme pahasına büyük çaplı siyasi bir kadrolaşma gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle, sözde bir önlem alınarak 18/4/2007 tarihli Yasa ile belediye teşkilatı olan yerleşim birimlerinin tümünde içme, kullanma ve endüstri suyunun temini hizmetleri ile öncelikli atık su arıtma ile ilgili yatırım hizmetleri konularında DSİ Genel Müdürlüğü yetkili kılınmıştır. Ancak, bu yasa ile DSİ’ye verilen görev ve sorumluluklara yönelik kurumsal altyapı oluşturulmamıştır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapatılmasından sonra, sulama projeleri alanında kalan tarım arazilerinde Bakanlar Kurulu kararıyla toplulaştırma yapma yetkisi verilen DSİ Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra örgütlerinde arazi toplulaştırma birimleri oluşturulmamıştır.

Değerli milletvekilleri, yapılan kadrolaşma harekâtı sonucunda teknik ve idari olarak çok zayıflayan DSİ Genel Müdürlüğü, İstanbul-Melen Sistemi Projesi’nin de altında kalmıştır. GAP’tan sonra DSİ tarafından gerçekleştirilecek en büyük proje olan İstanbul İçme Suyu Melen Projesi’nde son altı yıl içinde sadece yüzde 35 oranında ilerleme sağlanmıştır. Melen Projesi’nin 2001’de başlanan ve devam eden yedi iş paketinde ortalama olarak yüzde 65 düzeyine ulaşılmıştır. Melen Projesi’nde sözleşme gereği, 2004’te tamamlanması gereken birçok iş paketinin bitişi 2008-2010 yılına ötelenmiştir. Projenin çıkmaza girmesi ve İstanbul’un artan acil su ihtiyacı karşısında DSİ Genel Müdürlüğü görüntüyü kurtaracak işlemlere başlamış, bu kapsamda Melen Projesi’nin sözleşme paketlerinin iş bitim tarihleri öne çekilerek sözde çözüm arayışına girilmiştir. DSİ yönetimi, Boğaz Geçişi Tüneli gibi büyük iş paketleri dâhil yüzde 35’i bekleyen Melen Projesi’nin 2010 yılında tamamlanacağını ileri sürerek son altı yıldaki beceriksizliğini kapatmaya çalışmaktadır.

Beş yıllık AKP İktidarında DSİ tarafından 260 bin hektar alan sulamaya açılmıştır. 2002 yılından önceki ekonomik sıkıntılarla dolu beş yılda sulamaya açılan alan bundan çok daha fazla olup 282 bin hektardır. AKP Hükûmeti döneminde DSİ Genel Müdürlüğü GAP’ta da zafiyet göstermiş ve beş yıllık dönem boyunca GAP projeleri neredeyse durdurulmuş, GAP’ta sadece 55 bin hektar alan sulamaya açılmıştır. DSİ’deki vahşi kadrolaşma harekâtı sonucunda DSİ Genel Müdürlüğünün kurumsal kimliği yok edilmiş, hafızası silinmiş, birikimi dağıtılmış, işlevselliği ve ruhu ortadan kaldırılmıştır. Bu dönemde AKP İktidarı başta DSİ Genel Müdürlüğü olmak üzere su kaynakları yönetimiyle ilgili tüm kamu kurumlarında insan kaynakları yönetiminde kasıtlı, ayrımcı, önyargılı ve acımasız, finansal yönetim ve kaynak kullanımında dirayetsiz, beceriksiz ve savurgan, genel proje yönetiminde bilgisiz ve başarısız, uzun vadeli proje planlamasında vizyonsuz ve yetersiz, ülke çıkarlarını gözetmede yabancıların istemlerini karşılamaya dönük ve sorumsuz bir yönetim sergilemiştir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, suyun sağlıklı ve güvenilir miktarlarda içme ve kullanma suyu olarak iletilmesi ve sulama tesisleri kurularak çiftçilere, yararlananlara su sağlanması hizmetleri önemli birer kamu hizmetidir. Kamu hizmeti olduğu içindir ki su teminine yönelik faaliyetler pek çok ülkede kamu kuruluşları tarafından yürütülmektedir.

Ülkemizde son dönemdeki politikasızlık, su ve toprak kaynaklarımızın geliştirilmesi alanında çözümü dış kaynaklı reçetelerden bekleme sonucunu doğurmuştur. Yap-işlet-devret bu çözüm yöntemlerinden biridir. Tarım sektöründe sulama tesislerinin yerli-yabancı özel sektör tarafından finanse edilerek inşa edilmesi, işletme ve bakım hizmetlerinin yapılması ve suyun satış bedelinin ilk yatırım ve diğer hizmetlerin karşılığını içerecek biçimde saptanıp hizmeti verecek firmalar korunarak çiftçilerimizden geri alınması büyük sorunlara neden olacaktır. Tarımın bu denli sıkıntı içine düşürüldüğü bir dönemde bu politikaların olumsuz etkilerinin yaşanacağı, sistemdeki tüm dengeleri altüst eden bir uygulama olacağı açıktır.

DSİ’nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı olduğu dönemde Bakan Sayın Hilmi Güler devlet yatırım bütçesinin 2003 yılından 2005 yılına kadar ortalama yüzde 29’unu kullanan DSİ Genel Müdürlüğünün 2006 yılında yüzde 62’lik bir azalmayla yüzde 18’ini kullandığını belirtmiştir. Bu oran DSİ tarihinde yatırım bütçesinden ayrılan en düşük orandır. AKP İktidarıyla gelen DSİ yönetiminin, 2002 yılından bugüne kadar şatafatlı törenlerle işletmeye açtığı hidroelektrik santrallerinin planlanmasında, ihalesinde ve yürütülmesinde özel bir çaba ve katkısı asla olmamıştır. Bu dönem içinde Devlet Su İşleri Barajlar ve Hidroelektrik Santrali Dairesi Başkanlığı tarafından sadece Peçenek Barajı ve Mavi Tünel ihaleleri yapılmıştır. Mavi Tünel Projesi HES’i dışında herhangi bir büyük depolamalı HES ihalesi ise yapılmamıştır. Devlet Su İşlerinin son beş yıla ait ajandalarında, her yıl tamamlandığı belirtilen hidroelektrik santral kurulu gücü toplandığı zaman bu rakamın 513,5 megavat olduğu görülmektedir. Bu dönemde, temeli altı ila sekiz sene önce atılmış ve büyük oranda tamamlanmış olan projeleri tamamlayıp işletmeye açma konusunda bile büyük beceriksizlik gösterilmiştir. Bizzat Sayın Bakan Güler, Türkiye’nin elektrik enerjisi kriziyle çok yakında karşı karşıya geleceğini ve bunu önlemek için ise yılda en az 830 megavatlık bir kurulu güç tesis etmenin gereğini ifade etmektedir. Oysa AKP İktidarı döneminde yılda yalnızca 102 megavat kurulu güç tesis edilebilmiştir. Ortada böyle bir gerçek dururken bu kadar beceriksiz ve yanlış politikaların, ülkemizi, ileride yüzde 300 daha pahalı doğal gazdan elde edilen elektrik üretimine zorlayacağı, eğer bu da yapılamazsa 2010 yılından itibaren gittikçe artan bir elektrik enerjisi sorunuyla karşı karşıya bırakacağı kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, Devlet Su İşlerini çökertenlere, çok yanlış yaptınız diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ergin, devam edin.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Sayın bakanlardan dinlediklerimiz ile bildiklerimiz, gördüklerimiz ve yaşadıklarımız arasındaki uçurum, sayın bakanlara inanmamızı imkânsız kılmaktadır. Biz gerçekler âleminde yaşarken öyle anlaşılıyor ki iktidar sözcüleri masallar âleminde yaşamayı tercih etmektedirler. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, DSİ’yi çökertenlere, bir kez daha, çok yanlış yaptınız diyorum. Görüşülmekte olan tasarıyla Devlet Su İşleri Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliğin, sulama borcu nedeniyle mahkeme kapılarında süründürülen, icra kapanına sıkıştırılan Türk çiftçisini daha da perişan edeceğini bir kez daha belirtiyor, sizleri ve yüce ulusumu tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergin.

Şahısları adına ilk söz İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’ye aittir.

Buyurun Sayın Yemişci. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin genel olarak durumuna değinmek istiyorum. Büyüyen bir bünye, ona yetmeyen bütçeler. Eskiden bahsetmeyeceğim, yalnız bizim merkezî yönetim bütçesinden 2003’ten bu yana yatırımlara ne kadar pay ayırabildiğimizi, zorunlu olarak onu söyleyeceğim: Yüzde 5 küsurattan başlayıp yüzde 8, yüzde 9’lara kadar varan yatırıma ayrılan pay. Tabii daha eskiden bahsetmeyeceğim, rakamlarla da sizleri yormak istemiyorum. Çünkü o zaman bu rakamları da ayırmak imkânı yoktu, faizlere ödenen paradan, malum bütçedeki bozukluklardan.

Burada demek ki sıkıntıdan dolayı yapılacak yatırımların çeşitli yollarla yapılması için bazı kanunlar gerekli. Geçtiğimiz dönemlerde 3996 sayılı yap-işlet-devret modeliyle yeni bir uygulama başlamış, geldiğimiz günde de bugün görüştüğümüz ve sonlarına geldiğimiz kanun tasarısında bazı maddeler ilave edilerek, değiştirilerek, bazı konular ilave edilerek ve bir yenilik getirilerek sonuna doğru geldik.

Şimdi burada odaklanan, baştan beri hepimizin birleştiği bir konu, sulama yatırımlarının eksik olduğu. Benim bölgemden ben bir örnek vereceğim: Küçük Menderes havzasında on dört yıldır bitirilemeyen Beydağ Barajı. Bu Beydağ Barajı üç sene içinde İktidarımız, AK Parti İktidarı tarafından bitirildi, su tutmaya başladı. Ancak şimdi bütün çiftçi büyük bir heyecanla bekliyor ki sulama işlemleri bitsin ve suya kavuşsun, dolayısıyla ekonomimiz bundan kazansın.

Bakın, neden önemli: Çeşitli konuşmacılar burada ifade ettiler, hatta muhalefete mensup arkadaşlar daha fazla söylediler. Kendi yörelerindeki barajların, göletlerin ne zaman biteceği ve sulamanın ne zaman olacağından sualler tevcih ettiler. İşte değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu yasa yürürlüğe girdiğinde bütün bu beklentiler son bulacak.

En büyük girdi tarımda, hepimizin bildiği gibi gübrenin yanında, mazotun yanında sudur. Suyun da kullanılamaması büyük bir üretim maliyeti artışına neden oluyor. Sebebi, üretimdeki verimlilik düşüyor, 2-3 misline varan üretim kaybı oluyor. Yalnız üretimin miktarından değil, değerinden de kayıp oluyor. Senede bir ürün aldığınız yerde sulamayı tam gerçekleştirirseniz iki ürün alma imkânınız var. Dolayısıyla bu maliyet düşüşüyle çiftçiye bir nebze olsun artan girdi maliyetlerine bu maliyetle katkıda bulunmuş oluyorsunuz, aynı zamanda da ülke ekonomimiz kazanmış oluyor.

Burada bir şey söyleyeceğim: Tabii ki yatırımlarla ilgili, yalnız suyla ilgili değil, sulamayla ilgili değil, bakınız geçtiğimiz dönemlerde, yıllarda yapılan güzel örnekleri var yap-işlet-devret modelinin. Havaalanları var hepimizin istifade ettiği ve bildiği gibi. İstanbul’daki olsun, Ankara’daki Esenboğa Havaalanımız olsun, İzmir’deki Dış Hatlar Terminali olsun, bunlar da kaynak yaratılarak yap-işlet-devret modeliyle bütçeye yük getirilmeden yapılmış, hepimizin takdirle karşıladığı yatırımlar.

Şimdi sıra neye geldi? Bazı yolların tamamlanması. Bu Devlet Demir Yollarının hızlı treni başlatıp ama burada da insanların, yolcuların rahatlıkla istifade edebileceği gar tesislerinin yapılması… Kruvaziyer turizminin geliştiğini görüyoruz son yıllarda. Ama bu gelen yerli-yabancı yolcuların, bu kruvaziyer turizmiyle gelenlerin lüks, gayet güzel bütün ihtiyaçlarını karşılayan limanlardan istifade etmesini de Hükûmetimiz göz önüne almış ve bu kaynakları kullanarak -kısa sürede aynı zamanda- on-on beş yıllara varan değil, birkaç sene içerisinde ülke hizmetini kullanan vatandaşın hizmetine sunmayı planlamış.

Dolayısıyla bu kanunda emeği geçenlerin ben hepsine, Hükûmetimize de, değerli bakanlara da çok teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yemişci, devam edin.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, bir dakikamı da kullanayım. Bundan sonra bir konuşma hakkım daha var, orada da bazı konulara değineceğim zaten.

Şimdi, yalnız suyla biz bağladık kaldık. Biraz yenileri de söyledim. Bakın, başka konular da var. Bizim havaalanlarında yap-işlet-devret modeli ile çok başarılı uygulamayı gördük. Baktık ki başka türlü ülke ekonomisine faydası da oldu. Nasıl oldu? Dünya üzerindeki diğer devletlerde ihaleyle gidip alıp, bizdeki yaptıkları deneyimlerden, uluslararası ihalelerden kazanıp ülkeye, ekonomimize oradan da katkı getirdiler. Yalnız Türkiye’de yapılanla değil, yurt dışında yapılan eserlerden de ülkemiz katkı payı aldı, bu da bizim kazancımız oldu. Dolayısıyla endişe etmeye gerek yok. Tabii ki özel sektör kâr edeceği yatırıma gelecektir.

Ben, şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, yatırımların içinde olmayan yatırım en pahalısı.

Dolayısıyla hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yemişci.

Şahsı adına ikinci söz Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’a aittir.

Buyurun Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Müstesna heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 780 kilometrekare üzerinde 70 milyon nüfusu olan ülkemizdeki vatandaşlarımıza kamu hizmeti sunarken elbette ki ulusal bütçeden kaynak kullanımını yıllarca gerçekleştirdik. Ama görüldü ki bu hizmetleri sunar iken mutlaka özel sektörle birlikte de vatandaşlarımıza bu kamu hizmetinin sunumunun gerçekleşmesinin zorunlu olduğu ve bunun gerçekten de faydalı olduğu. Bu nedenledir ki, 1994 yılında, 3996 sayılı Yasa’yla, yap-işlet-devret modeliyle, ülkemizde çok güzel kamu hizmetleri sunumunu gerçekleştiren yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Bunlar devlet hava meydanlarıdır, bunlar otoyollardır, kamuya hizmet sunumu oluşturan diğer yatırımlardır, bunlar kamu-özel sektör ortaklığının çok güzel örnekleridir. Bu bir finansman modeli midir, bu bir yatırım modeli midir, bu geleceğimizin ipotek altına alınması modeli midir? Kimi sözcüler böyle ifade etmiş olabilirler ama ülkenin kaynaklarının rasyonel kullanılması modelidir bu, pastanın büyütülmesi, pastanın tadının güzelleştirilmesi ve büyüyen pastanın halkımıza adil ve kolay ulaşılabilir hizmetler şeklinde döndürülmesi meselesidir. Dolayısıyla da yap-işlet-devret modeli, tabii, gelir getirici hizmetler konusunda özel sektör için cazip olmuş olabilir ama kamuda öyle hizmetler vardır ki gelir getirici değildir. Ama sizin devlet olarak, hükûmet olarak, millet olarak, milletinize ve halkınıza bu hizmeti götürme gibi bir mecburiyetiniz ve bir aşkınız olmalıdır. Bunun içindir ki özel sektörle inşaat ve talep riski gibi riskleri ortak paylaşarak bu hizmetleri götürmek gibi bir keyfiyetten öte bir zorunluluk mevcuttur.

Değerli arkadaşlarımızdan bir kısmı: “Efendim, bu hizmetler geciktirildiği zaman, özellikle gerçekleşme noktasında devlet faiz ödemek zorunda kalacaktır.” Geçmişte -tarihi söylememize gerek yok- devletimizde onlarca yıl yapımı devam eden hizmetler vardır. Bunların devlete maliyeti bugün de o gün de her türlü kriterlere göre hesaplandığında çok yüksektir. Bunları, elbette ki devlet olarak, millet olarak, özel sektöre olan bu borcumuzu, ehil ellerle yönetilen ülkede, ehil hükûmetler eliyle, inşallah, hiçbir zaman da faize düşecek noktaya getirmeyeceğizdir. Dolayısıyla da bu hizmetlerden hak ettiği oranda halkımız istifade edecektir.

Değerli katılımcılar, değerli milletvekilleri; tabii, bu hizmetler… Devletin Anayasa’dan doğan adalet, güvenlik, sağlık ve eğitim hizmeti gibi olmazsa olmaz, vazgeçemeyeceği hizmet alanları vardır ama bunlardan eğitim ve sağlık hizmetlerinde de kamu-özel sektör ortaklığı şeklinde hizmetler realize edilmelidir ve edilmeye çalışılmaktadır ama diğer hizmetler, hem özel sektörümüzü teşvik hem de rekabetçi anlayışa dayalı, en kısa zamanda ve en yüksek kaliteyle bu hizmeti oluşturup halkımızın talebine cevap olacak şekilde arz etmek gibi bir keyfî mecburiyetimiz vardır. Dolayısıyladır ki bu yasanın ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olacağına yürekten inanıyorum.

Benim seçim bölgem olan Hakkâri’de de Hakkâri ve Doğansu Barajlarının da mutlaka yap-işlet-devret modeliyle bu dönemde -ki başladı ve başlatıldı- bu model çerçevesinde yürütüleceğine de yürekten inanıyorum. Dolayısıyla da ister finans modeli olsun ister yatırım modeli olsun ama artık günümüz dünyasında rekabetçi anlayışa ve sektörümüzün bu rekabetçi anlayış içerisinde yabancı sermayeyle ister mukayese edilebilir ister yarışabilir bir kulvarda bu rekabet şansını onlara da verebilme gibi bir dünyevi mecburiyetimiz vardır, küresel bir anlayış mecburiyetimiz vardır.

Bu nedenledir ki bu yasanın ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını tekraren yüce Rabbimden diliyor, hepinizi en derin sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Zeydan.

Soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Tütüncü, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önce bir düzeltme, bir konunun düzeltilmesi ihtiyacı içindeyim. Trakya’daki dokuz yüz ya da bin yüz gölet projesinden söz ederken, Devlet Planlama Teşkilatında bunun hazırlıklarının yapıldığını söyledikten sonra, Sayın Bakan “Neden zamanında yapamadınız?” şeklinde bir soru sordular. Şunu söyleyeyim: O zaman Devlet Planlama Teşkilatının uzmanlarına hükûmet etme görevi verilmemişti de ondan Sayın Bakan.

Şimdi, Devlet Su İşlerindeki mevcut proje paketinin bitiş süresinin yirmi altı yıl olduğunu söyledim. Sayın Bakan, bunu on sekiz yıla indirdiklerini söylediler. Ama, Sayın Başkanım, elimde 2008 yılı Devlet Planlama Teşkilatı programı var, burada “yirmi altı yıl” diyor, aynen benim anımsadığım şekilde. O zaman, Sayın Bakan, on sekiz yıla indirdiğiniz bu proje gerçeğini niye Devlet Planlama Teşkilatına bildirmediniz de Devlet Planlama Teşkilatına böyle yanlış şeyler yazdırıyorsunuz?

Son sorum Sayın Başkan: Yine, 2008 yatırım programında yap-işlet-devret uygulaması için bir pilot proje uygulaması düşünülüyor, öngörülüyor. Bu pilot proje uygulaması ya da uygulamaları nerelerde düşünülmektedir ve pilot proje uygulamalarının hazırlıkları hangi aşamadadır?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Sorular tamamlandı

Sayın Bakan, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Tütüncü, ben, zaten size izah etmiştim, yani, yirmi altı yıl 2003 yılındaki değer. Tabii, o zamandan bu zamana kadar aslında biz çok tesis açtık.

Bakın, az önce Sayın Muğla Milletvekili de DSİ’yle alakalı çok büyük ithamlarda bulundu.

Bir defa, DSİ’deki elemanlar ehliyet ve liyakate dikkat edilerek özenle bu görevlere getiriliyor ve ben onların hepsiyle de gurur duyuyorum. Yani, gece gündüz çalışıyorlar. Hepsiyle gurur duyuyorum.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Biz de gidenlerle gurur duyuyoruz Sayın Bakan; haksız yere gönderdiklerinizle gurur duyuyoruz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bakın, ben şunu söyleyeyim: Şu anda…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Dün idam kararı verenler bugün pişmanlıklarını söylüyor.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sizin dediğiniz bilgiler yanlış. Biz, şu ana kadar -bakın, burada haritası var- bütün Türkiye’yi baştan aşağıya tesislerle, içme suyu temini, sulama, baraj, hidroelektrik santrallerle donattık.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Artık hiç inanmıyoruz Sayın Bakan. Artık hiç inanmıyoruz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Yani, şu ana kadar, biz dört yüz elli bir tesisi -listesini verebilirim- açtık. 585 bin hektar araziyi sulu tarıma kavuşturduk, iptidai değil en modern sistemlerle.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Benim aldığım rakamlar sizin yayınlarınızdan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca, hidroelektrik santraller… On beş şehrimize, 10 milyon kişiye içme suyu temin ettik. Bakın, Kars’ından ta Edirne’sine kadar su temin ettik.

Gerçekten, DSİ’deki arkadaşlar gece gündüz çalışıyor, onlarla gurur duyuyorum. Bunu özellikle belirteyim.

Tabii, birtakım arkadaşlar şu bakımdan ayrılıyor, onu da vurgulamam lazım. Sebebi şudur: Şu anda biliyorsunuz, Su Kullanım Hakkı Anlaşması çerçevesinde 2003 yılı Haziranında çıkarılan Yönetmelik gereğince boşa akan sularımızı değerlendirmek için çok sayıda firma hidroelektrik santrali yapmak için müracaat etmiştir. Bunların miktarı da hakikaten gurur verici; yani, 18.500 megavata ulaşmıştır şu ana kadar. Dolayısıyla, şu anda o kadar çok eleman çekildi ki piyasadan, şu anda inşaat mühendisi bulamıyoruz, elektrik mühendisi bulamıyoruz. Sebebi; piyasadaki yaklaşık iki bine yaklaşan bu şirketlerin her birisinin eleman ihtiyacı var.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, mühendis bulursunuz da gönderdikleriniz gibilerini bulamazsınız.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Dolayısıyla, bunu özellikle belirtmek istiyorum ve gerçekten, biz son beş yılda DSİ’de büyük yatırımlara imza attık, onu da vurgulayayım. Geçmişte, bakın geçmişte, 1999 ila 2002 yılları arasında yaklaşık 7,6 katrilyon harcanmasına rağmen, sadece dokuz tane tesis açılmış. Yani, biz şu ana kadar dört yüz elli bir tesis açtık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hiç olmazsa bunu takdir edin lütfen. Bunu gerçekleştiren bütün DSİ mensuplarına teşekkür ediyorum, hepsini kucaklıyorum hakikaten, bütün, ayrım yapmadan.

Bir de şunu belirtmekte fayda var: Sanki, çok para harcayınca çok tesis açılıyor, değil. Biz bütün tesislerin projelerini yeni baştan ele aldık -az önce belirtim- ve bunları en güzel şekilde çözdük. Lüzumsuz yatırımları iptal ettik, lüzumsuz ödemelerin tamamını kestik. 3,3 katrilyon lira tasarruf ettik. Bunu size kuruşu kuruşuna şey yapabilirim. Çünkü, Başbakanlıktaki kurumlar da bununla ilgili yarışma olunca miktara inanamadı, çok büyük bir rakam 3,3 katrilyon ve bunların listesini de kuruşu kuruşuna bunları teslim ettik.

Ayrıca, Devlet Su İşlerinde hiç olmayan bir şeyi yaptık biz. Toplu makine çalışmasını yaptık. Bütün işçiler, gece gündüz çalışarak, bütün dereleri, idare marifetiyle, Erzurum’dan Antalya’ya kadar her noktada bunları ıslah etti. Lütfen bunları takdir edelim, kurumun hakkını burada verelim.

Teşekkür ediyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Madde üzerinde önerge yok.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin, görüşülmekte olan kanun tasarısının 3’üncü maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin, İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre bir talebi vardır. Başkanlık bu talebin gereğini yerine getirecektir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz yasa tasarısının 9’uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerimle, saygılarımla selamlıyorum.

Tabii ki son maddede konuşuyoruz ve gökyüzünde ne varsa buraya döküldü. Ben bu yasanın özü, esasıyla ilgili tekrar dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Görüştüğümüz yasa tasarısının özü nedir, esası nedir? Devletin ekonomik açıdan kolu kanadı hâlâ kırık, ülke kalkınmasının omurgasını oluşturan altyapı yatırımlarını yeterince yapamıyor, özel sektöre diyor ki: “Gel, bunları sen yap, işlet ve gelirini tahsil et. Gelirini tahsil edemeyeceğin yatırımlarında, ben yılı bütçesinde ödenekler hâlinde, taksitler hâlinde sana ödeyeceğim.” Bu ne anlama geliyor? Bu, ileriye dönük bir çeşit borçlanma değil mi değerli milletvekilleri? Borçlanma, hem de gizli borçlanma. Bu tasarının özü, esası budur.

Değerli milletvekilleri, bakınız, küresel kapitalizmin ulaştığı noktada ekonominin ve büyümenin insanla ilişkisi kopmuştur. Bugün, dünyada iş yaratmayan, dünyada istihdam yaratmayan büyüme giderek yaygınlaşıyor. Büyüyen şirketler ve güçlenen ihracat adacıkları, o ülke insanına yar olma yerine, giderek artan oranda, göbek bağı hâlinde, yaşadığı ana şirkete sorumluluk duymaktalar. Tabii ki bunda şaşılacak ve eleştirilecek hiçbir şey yoktur. Bu nedenle, yap-işlet-devret modeli dâhil, tüm altyapı yatırımları, ekonominin omurgasını güçlendirecek, Türkiye’yi bir ihracat seferberliğiyle dünya pazarlarında kazananlar safına geçirecek bir programla götürülmelidir.

Bakınız, işsizlik ve yoksulluk ve gelir dağılımındaki adaletsizlik hızla artıyor değerli milletvekilleri. On beş ve yukarı yaşlarda çalışmak isteyen her 5 kişiden 1’i işsiz, genç nüfusta ise her 3 kişiden 1’i işsiz, kadınların işsizliği açısından, kadınların iş gücünde yer tutması açısından ise Türkiye ne yazık ki dünyada şampiyonluğa oynuyor. Bu ülkede açlık sınırı 700 YTL iken asgari ücret 436 YTL ise konuşulacak herhâlde fazla şey kalmıyor. Kaldı ki işsizliğin baskısı altında asgari ücret, neredeyse ortalama ücret, bazı yerlerde ise tavan yani en yüksek ücret hâline gelmiştir. Tekirdağ yöresinde yaşıyoruz, Tekirdağ yöresi gibi bir yerde dahi asgari ücret, değerli arkadaşlarım, ortalama ücret hâline gelmiştir. Asgari ücretin altında çalışma talebinde bulunanların da sayısı hızla artmaktadır. Sigortasız yani kaçak işçi çalıştırılmasının önüne bir türlü geçilememektedir. Doğu ve Güneydoğu’daki işsizlik ve yoksulluk ise çok daha tahripkâr boyutlara gelmiştir. Terörün altındaki gerçek nedenin, o yöre halkının işsizliği, yoksulluğu ve yer yer açlığı olduğu her geçen gün daha açık bir şekilde görülmektedir. SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinden önemli bölümünün maaşları açlık sınırının altına düşmüştür. Tarımdan tarım dışına, cumhuriyet tarihinin en büyük, en acımasız göçü yaşanmaktadır. Halkı gırtlağına kadar borç batağına soktunuz! Size soruyorum: Kredi kartlarının hangi ülkede Türkiye’deki kadar yüksek faizle tahsil edildiğini biliyor musunuz? Sadece Türkiye’de. Peki, Türkiye’deki kadar hangi ülkede önüne gelene kolayca kredi kartı verilmektedir?

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki Türkiye’de orta direği tamamen batırdı uyguladığınız politikalar. Protesto edilen çekler, senetler, iflaslar ve icralıklar her geçen gün artıyor. Devri iktidarınızda sanayici sanayici olmaktan, tüccar tüccar olmaktan, esnaf ve sanatkâr esnaf ve sanatkâr olmaktan, üretici üretici olmaktan bin pişman. Bu olumsuzlukları Türkiye’ye yaşatırken Türkiye'nin borcunu azalttınız mı? Borç toplamı 220 milyar dolardan 500 milyar dolara yaklaştı. Üstüne üstlük devletin elinde ne var ne yok, yok pahasına haraç mezat sattınız, sata sata bitiremediniz!

Bunlara şunun için değiniyorum, konunun özü, esasıyla ilgili olarak bunlara şunun için değiniyorum: Değerli milletvekilleri, ülkelerin zenginleşmesi açısından yaşanarak görülmüş bir net gerçek var: Bir ülkede sabit sermaye yatırımları eğer yeterince yapılamıyor ise o ülkenin geleceği gizli bir borç yükü altına sokuluyor demektir. Bu açıdan Türkiye'nin yatırım tablosuna baktığımızda, AKP’nin ne kadar yanlış bir yolda olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Bakınız, devletin resmî rakamlarından bakıyorum: Kamu sabit sermaye yatırımlarının millî gelire oranına baktığımız anda, değerli arkadaşlarım, 2002 yılında AKP iktidara gelirken krizden kurtulmuş, henüz çıkma çabasında olan Türkiye’de millî gelirin yüzde 6,3’ü kamu sabit sermaye yatırımlarına gidiyor idi, tahsis ediliyor idi. 2003, 2004, 2005, 2006, 2007’de hiçbir zaman böylesine yüksek bir oran tahsis edilmemiştir. Daha da ötede 2008 yılında millî gelirin ancak ve ancak yüzde 4,7’sini kamu sabit sermaye yatırımlarına tahsis etmeyi öngörmüşsünüz. 2002 yılından yüzde 25 daha düşük bir tahsis oranı değerli arkadaşlarım.

Bu acı tabloyu Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırırsak Hükûmetin nasıl yanlış bir politikayı götürmekte olduğu çok açık bir şekilde görülür. Türkiye, yirmi yedi Avrupa Birliği ülkesi içinde yüzölçümü itibarıyla -biliyorsunuz- 1’inci sırada, nüfus büyüklüğü itibarıyla Almanya’dan sonra 2’nci sıradadır. Türkiye, kamu sabit sermaye yatırımlarında Avrupa Birliğinin kilometrekare başına yaptığı yatırımın ancak ve ancak yüzde 15’ini yapabiliyor. Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinin kişi başına yaptığı kamu sabit sermaye yatırımlarının ise ancak yüzde 19’unu yapabiliyor. Düşünebiliyor musunuz Sayın Başkan, değerli milletvekilleri? Avrupa Birliği ülkeleri, hâlihazırda altyapı ihtiyaçlarını büyük ölçüde tamamlamış olan ülkelerdir, ama bizden 5-6 kat daha fazla kamu sabit sermaye yatırımları yapıyorlar. Neden? Çünkü böyle yatırımlar ülkenin ekonomisinin omurgasıdır, omurgalarını güçlendiriyorlar adamlar. Biz ne yapıyoruz? Devletin bütçesi elvermiyor, yapamıyoruz. Öyle mi? Bana söyler misiniz, Hükûmet 2002 yılına göre 2006 yılında neden 6 milyar yeni Türk liralık daha az gelir toplamıştır? Neden çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alamıyorsunuz? Gücünüz garibana yetiyor, e gariban da bu kadar veriyor.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, yeni millî gelir serisine göre vergi yükü Türkiye’de yüzde 17,8’e düşmüştür, oysa Avrupa Birliği ülkeleri ortalaması yüzde 25 ila yüzde 27 arasında. Böyle şey olur mu? Türkiye böyle bir manzarayla üretimi, istihdamı ve ihracatı artıracak bir yatırım seferberliğine götürülebilir mi? Götürülemez. İşsizlikle, yoksullukla, açlıkla mücadele edilebilir mi? Edilemez. Bu işler -konuya geliyorum- yap-işlet-devret modelinin boyunu aşar, aşar ve aşar. Yok efendim, biz illaki yap-işlet-devret modeliyle yürüyeceğiz derseniz, sadece kendinizi aldatmış değil, Türkiye'nin geleceğinde yine çok daha fazla şeyler kaybettirirsiniz.

Bu nedenle, yineliyoruz: Özel sektörün elindeki kaynakları altyapı yatırımlarına değil, özel sektörün elindeki çok kıt kaynakları altyapı yatırımlarına değil, üretime, istihdama ve ihracat seferberliğine yönlendirmelisiniz. Altyapı yatırımlarını ise esas olarak kamu maliyesi kaynaklarıyla karşılamalısınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Türkiye'yi gizliden bir borç yüküne sokarak değil, özel sektörün çok daha verimli, ülke geleceği açısından, ülkenin kalkınması açısından çok daha yararlı alanlarına özel sektörün elindeki kaynakların gitmesine engel olarak değil… Aksi hâlde, bu kafayla, bu projeyle, bu anlayışla memleket kalkınamaz. Bu kafayla, değil memleket yönetmek, çiftlik dahi yönetilemez!

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu yasa tasarısına olumsuz oy veriyoruz. Yine de bu yasa tasarısının ülkeye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinizi tekrar en iyi dileklerimle, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.

Hayırlı olsun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan.

Buyurun Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, 9’uncu maddeye gelinmiş yürütme maddesinde çok fazla zamanınızı almayı düşünmüyorum. Aslında hiç düşünmüyorduk fakat biraz önce geçici madde önergesini verdiğimiz zaman, Sayın Bakan, Başkanın sorusu üzerine “Katılmıyoruz”da bırakması gereken sözü “yap-işlet-devretle ne alakası var?” diyerek sözünü devam ettirdi.

Türk milletinin temsil edildiği ve her birinizin de birer birer yüce milletimizi temsil ettiğiniz hususu üzerinde hiç kimsenin endişesi, şüphesi olamaz. Burada, ben de Türk milleti adına bu önergeyi verdim arkadaşlarımla beraber. Eğer, bu önerge, üzerinde tartışılması uygun olmayan bir önerge olsaydı, Meclis Başkanlığı, Başkanlık Divanı bu önergeyi işleme almazdı. Sonuç itibarıyla, Sayın Bakanın veya herhangi bir hükûmet temsilcisinin “Bu kanunla ne alakası var? Öyle mi, değil mi?” gibi bir tartışmanın zeminini açmak gibi bir yola sapması üzüntü vericidir.

Değerli milletvekilleri, bir iş yaptıracaksınız, yaptıracağınız işin bir yüklenicisi olacak. Eğer, mevcutta bu yükleniciler sıkıntıdaysa, dardaysa ve eğer siz, bu kanun tasarısı kanunlaştıktan sonra uygulamaya geçtiğinizde bu yüklenicilere ihtiyacınız varsa ve bu işi yaptırmak için bu yüklenicilerin ayakta kalması elzemse, şartsa, olmazsa olmazsa, bunların ayakta kalmasına yönelik olarak alınması gereken tedbirleri de yürütme makamı yani hükûmet almak durumundaysa, hükûmetin almasına zemin hazırlayacak bir kanunun geçici madde hâlinde teklif edilmesinin yadırganacak ne tarafı vardır, anlayabilmiş değilim. Bu itibarla, Sayın Bakanın bu tavrını ve bu sözlerini üzüntüyle karşıladığımı öncelikle belirtmek istiyorum.

Gerçekten, Türk müteahhitlik sektörü zor durumda. Bunun müsebbibi Hükûmet değil, dünyada gelişen ekonominin olumsuzlukları ülkemizi de etkiliyor. Her defasında söylüyoruz, Hükûmet sözcülerimiz daha fazla söylüyor. Petrol neredeydi nereye gidiyor? 200 dolarlardan bahsediliyor. Bunun sorumluluğunun daha önce iş yüklenmiş insanların olmadığını düşünürsek, buna ait tedbir almaya esas bir teklifte bulunmanın anormal karşılanacak ne tarafı vardır, anlayabilmiş değilim.

Bu tasarının olumsuzlukları akan zaman içinde giderilebilir. Olumlu yönleriyle baktığımızda, yüce milletimize hayırlı sonuçlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akcan.

Şahsı adına İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci.

Sayın Yemişci, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; yasanın son, yürürlük maddesinde söz aldım. Tekrar hepinize saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz evvel burada konuşma yapıldı. Hepinizin takdir edeceği gibi, Türk bürokrasisinde, DSİ olsun, Karayolları olsun, Maliye olsun, tüm bürokraside çalışan kurumlar ve çalışanları, bizim dönemimizde olduğu gibi, bizden önceki dönemde de, nasıl ki 1’inci Dönemden 23’üncü Döneme kadar tüm milletvekillerinin şerefle, haysiyetle, çalışkan bir tutumla bu Mecliste çalıştığı gibi, tüm dönemlerde o bürokratlar da başarılı bir şekilde, dürüst olarak çalışmıştır, bunu bir tespit edelim.

Bir tespitim de: Ben burada deminki konuşmamda ifade etmiştim. Vergi toplamadaki düşmeden bahsedildi. Aslında rakamlar önümde, vaktinizi almamak için okumadım ama 2003 yılında bütçeden kamu yatırımlarına ayrılan pay, oranlama yaptığımızda 5,6; doğrudur. 2004 yılında bir miktar azalma var, onun oranı 5,4. Takip eden yılda, 2005 yılında 6,5; daha sonraki yılda 7,9; daha sonraki yılda 8,4. Gördüğünüz gibi, İktidarımız zamanında altyapı yatırımlarına, kamu yatırımlarına bütçeden ayrılan pay yüzde olarak devamlı artmıştır, gerilememiştir. Ancak, 2002 senesinde ve 2003 senesinde vergi toplamada bir azalma varsa, hepinizin bileceği gibi, 2001 yılındaki krizden sonra -ertesinde- özel sektörün ve kamunun kazançlarının ne kadar düştüğünü, vergilemenin de sâri yıllarda olduğu için gelirlerin azaldığını hepimizin kabul etmesi lazım. Herhâlde bu gözden kaçtı, ben bunu tekrar hatırlatmış olayım.

Bir de şu var değerli arkadaşlar: Bu kanunda, tabii ki, emeği geçenlerin tümüne teşekkür ediyoruz. Bir de, dünyadan kendimizi herhâlde soyutlayamayız. Yap-işlet-devret modeli ve bunun değişik enstrümanı kaynak yaratmayla, bizim Hükûmetimize teşekkür etmemiz lazım. Ki, bundan, bildiğimiz gibi, büyük dünya devletlerinden Rusya ve Çin dahi kendini soyutlamamıştır, aynı sistemlerin benzerlerini kullanmaktadır, yabancı sermayeyi kabul etmiştir, kendi ülkesindeki insanların refahını artırmak için bu yolu seçmiştir.

Ben, sözlerimi burada bitiriyorum. Bu tasarının hazırlanmasında tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Ülkemize, ekonomimize, herkese, kullananlara, bu yeni yasanın hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılarımı arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yemişci.

Şahsı adına ikinci söz, Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel.

Sayın Yüksel, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’ncu maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Kamu altyapı yatırımlarının finansman temininde başvurulan kaynaklara baktığımızda, öncelikle ilk akla gelen kaynak, finansmanın bütçeden karşılanmasıdır. Ülkemizde hükûmetler, uzun yıllardan beri yaşanan ve kronik hâle gelen, bir zamanların moda deyimiyle enflasyon canavarının etkisini azaltmak ve tek haneli rakamlara çekebilmek için değişik ekonomik politikalar uygulamışlardır. Bu uygulanan ekonomik politikalardan da en fazla olumsuz etkilenen kalem ise kamu harcamalarıdır. 1960’lı yıllara baktığımızda, bütçe giderlerinin üçte 1’i yatırım harcamalarına giderken, ayrılırken, bu oran 2000’li yılların başında ise yüzde 4 düzeylerine inmiştir.

Globalleşme rüzgârlarının esmeye başladığı dünyamızda giderek liberal piyasa ekonomisi ön plana çıkmaya başlamış, bu sebeple de öne çıkan özelleştirme teşvik edilmeye başlanmıştır. Avrupa Birliğine giren Balkan ülkelerinde ise özelleştirme rüzgârı çok daha hızlı yaşanmıştır. Liberal ekonomi, uluslararası finans kesimlerini de etkilemeye başlamış, dünyada önde gelen güçlü finans kurumlarının piyasaya hâkim olmaya başlamasıyla devletten devlete açılan kredilerde de büyük çapta azalma olmuştur. Özellikle petrol fiyatlarındaki büyük artışlar özel finans kesiminin elinde büyük fonların meydana gelmesine sebep olmuştur. Böylece dünyada da ihtiyaç duyulan kredilerin temini için devlet kredisi yerine özel finans kurumlarına yönelinmiştir.

Bütün bu iç ve dış gelişmeler sonucunda Türkiye’de, kamuda, kamu altyapı yatırımlarının gerçekleşmesinde gerekli olan finansman için yeni arayışlara gidilmiştir. İşte bunlardan bir tanesi de 8 Haziran 1994’te 3996 sayılı Yasa ile kabul edilen yap-işlet-devret modelidir. Bu model üzerinde çok fazla durmayacağım. Çünkü bununla ilgili çok, yeteri kadar konuşuldu. Ben, yalnız, burada, müteahhitlik firmalarımız hakkında, bilhassa uluslararası müteahhitlik firmalarımız hakkında… Dünyada yerimiz gayet olumludur değerli arkadaşlarım. Şu anda dünyada uluslararası müteahhitlik firmalarında elli üç firmayla Amerika Birleşik Devletleri 1’inci sırada, ondan sonra Çin, yirmi iki firmayla Türkiye uluslararası müteahhitlik hizmetlerinde dünyada 3’üncü sıradadır. Bu da yadsınmayacak güzel bir gelişmedir.

Burada dikkat ettiğimiz nokta şudur: Değerli muhalefet partisinden milletvekili arkadaşlarımızla birlikte bizim AK Parti Grubundaki milletvekili arkadaşlarımızın, hepimizin hassas olduğu konu, yap-işlet-devret modelinin uygulamasında mutlaka hassas ve şeffaf olunması konusudur. Bu konuda, ümit ediyorum ve inanıyorum ki, değerli yetkililerimiz, uygulayıcılarımız, değerli bakanlarımız çok hassas ve şeffaf olacaklardır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yüksel, teşekkür ederim.

Soru-cevap kısmına geçiyoruz.

Sayın Tütüncü, soru soracaksınız herhâlde, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu yasa tasarısındaki katkı payı ödemelerine ilişkin oranları ve sınırları dikkate aldığımızda, 2008 yılı bütçesine göre yaklaşık 6 milyar lira ile 12 milyar YTL aralığında bir ilave yatırım yapma imkânı ortaya çıkıyor. Tabii ki Türkiye’nin yatırım yapması son derece güzel bir şey fakat faiz dışı fazla, harcama büyüklüğü küçüldüğüne göre, bu uygulama, acaba, devletin yatırım proje stoku üzerindeki hâkimiyetini ne derecede etkileyecektir ve proje stokunun esnekliğini hangi ölçüde etkileyecektir?

Teşekkür ederim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yazılı cevap vereceğim efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sakık.

SIRRI SAKIK (Muş) – Efendim, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, benim de bir sorum olacak. Geçen gün sormuştum, Muş Alparslan 1 Barajı’yla ilgili olumlu bir cevap almıştım. Teşekkür ediyorum.

Bir de, ikinci aşama, Alparslan 2 Barajı vardı. Bu ne noktada? Muş halkı bunu da sabırsızlıkla bekliyor. Bu konuda bizi aydınlatırsanız… Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bununla da ilgili, detaylı, yazılı cevap vereceğim. Biliyorum ama zamanınızı almayayım. Ben size yazılı cevap vereyim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, maddeyi oylamadan önce bir yoklama talebi vardır. Yoklama talebinde bulunan milletvekillerimizin Genel Kurulda olup olmadıklarını tespit edeceğim.

Sayın Suha Okay? Buradalar.

Sayın Hüseyin Ünsal? Buradalar.

Sayın Gürol Ergin? Buradalar.

Sayın Enis Tütüncü? Buradalar.

Sayın Turgut Dibek? Buradalar.

Sayın Nur Serter? Buradalar.

Sayın Tansel Barış? Buradalar.

Sayın Rasim Çakır? Buradalar.

Sayın Bülent Baratalı? Buradalar.

Sayın Ahmet Ersin? Buradalar.

Sayın Halil Ünlütepe? Buradalar.

Sayın Gökhan Durgun? Buradalar.

Sayın Rahmi Güner? Buradalar.

Sayın Abdülkadir Akcan? Buradalar.

Sayın Mehmet Şandır? Buradalar.

Sayın Akif Akkuş? Buradalar.

Sayın Mustafa Kalaycı? Buradalar.

Sayın Kürşat Atılgan? Buradalar.

Sayın Erkan Akçay? Buradalar.

Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu? Buradalar.

Evet, yeterli sayımız var efendim.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sistemde yeterli sayımız var, toplantı yeter sayımız vardır.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94) (Devam)

BAŞKAN – 9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun, Hükûmetin görüşülmekte olan kanun tasarısının 3’üncü maddesinin yeniden görüşülmesine ilişkin talebi hakkında görüşünü okutuyorum:

VIII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- 94 sıra sayılı kanun tasarısının çerçeve 3’üncü maddesinin, yeniden görüşülmesine dair Hükûmetin isteminin yerine getirilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Görüşü

No.:6                                                                                                        9/5/2008

94 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesinin, İçtüzüğün 89 uncu maddesi uyarınca, Genel Kurulda yeniden görüşülmesine ilişkin Hükümetin talebi Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

 

 

 

Köksal Toptan

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

 

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grup Başkanvekili

 

Grup Başkanvekili

 

Mustafa Elitaş

 

Hakkı Suha Okay

 

Kayseri

 

Ankara

 

Milliyetçi Hareket Partisi

 

Demokratik Toplum Partisi

 

Grup Başkanvekili

 

Grup Başkanvekili

 

Mehmet Şandır

 

Fatma Kurtulan

 

Mersin

 

Van

BAŞKAN – Danışma Kurulunun görüşü bilgilerinize sunulmuştur.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi Hükûmetin istemini okutup oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

94 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 3’üncü maddesinin İç Tüzüğün 89’uncu maddesine göre katkı payı tanımında teknik bir açıklık sağlamak gayesiyle yeniden görüşülmesini arz ederim. 09.05.2008

                                                                                                            Veysel Eroğlu

                                                                                                     Çevre ve Orman Bakanı

BAŞKAN – Hükûmetin istemini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bu durumda tasarının 3’üncü maddesini yeniden müzakereye açıyorum.

Madde üzerinde söz isteyen? Yok efendim.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı “Bazı Yatırım Ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun İle Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 3 üncü maddesinde yer alan “idarece öngörülmeyen veya” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Nurettin Canikli

Hakkı Suha Okay

 

Kayseri

Giresun

Ankara

 

Mehmet Şandır

Hamza Yerlikaya

Gültan Kışanak

 

Mersin

Sivas

Diyarbakır

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçeyi okuyalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Katkı payının tanımının, uygulamada sıkıntı yaşanmaması için daha net bir şekilde yapılması düşünülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylamadan önce aleyhte söz istemi Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin’e aittir.

Oyunun rengini belirtmek üzere Sayın Ergin, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının tümü üzerinde oyumun rengini belli etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarıda, özellikle 6200 sayılı Yasa’yı ilgilendiren bölümde, devletin hükümranlık haklarını zedeleyici bir yaklaşım vardır. Bu hususu özellikle açıklama gereğini duyuyorum.

Kamuya ait sular, Anayasa’mızın 168’inci maddesine göre, devletin hüküm ve tasarrufundadır. Devletin hüküm ve tasarrufunda olan, devletin egemenlik haklarının çok açık bir biçimde izlenebileceği bu doğal kaynaklarla ilgili ihtilafların kamu hukuku çerçevesinde çözümlenmesi zorunludur. Bu sularla ilgili yap-işlet-devret modeliyle yapılacak sözleşmelerde, ihtilafların genellikle tahkim yoluyla çözümleneceği hususunda hükümler konulmaktadır. Hele sözleşmenin taraflarından biri veya birkaçı yabancı uyruklu şirketler ise bu konuda uluslararası tahkim kurallarını ileri sürerek dayatmalar yapılabilmektedir. Böyle bir sözleşmeyle, sınır ötesi akan ya da sınır oluşturan ırmaklarımızdan kaynaklanarak, yap-işlet-devret modeliyle yapılacak sulama tesislerinde uluslararası tahkim kuralı sözleşmede yer aldığı takdirde devletin akarsular üzerindeki egemenlik haklarına yabancı hakem heyetleri dâhil edilmiş olur. Yabancı hakem heyetlerinin mansap devletleri tarafından nasıl etkilenebileceği de diğer bir soru işaretidir. Bu nedenlerle, yap-işlet-devret modeliyle yapılacak sulama şebekelerinde ihtilafların Türk yargısınca çözümlenmesi hususunda yasaya bir madde konulması şarttır.

Bu kanun tasarısında, yap-işlet-devret modeliyle yapılacak şebekelerden yararlanacak çiftçiden alınacak olan ücretin dayanağı da görülmemektedir. Ülkemizde kamuya ait suyun metreküp/saniye olarak satışını düzenleyen bir su kanunu yoktur. Dolayısıyla, görüştüğümüz tasarıda çiftçiden ücretin hangi kriterlerle tahsil edileceği açıkça belirtilmeliydi. Aksi durumda çiftçi yerli, yabancı özel kuruluşların insafına terk edilmiş olacaktır ve bizim bunu yapmaya hakkımız yoktur.

Değerli milletvekilleri, su, tarımın olmazsa olmazıdır. 2007 yılında yaşanan kuraklığın çiftçiye faturası 5 milyar yeni Türk lirası oldu. Bu yıl da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde şiddetli kuraklık yaşanıyor. Mardin, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman, Hakkâri, Muş, Siirt, Şırnak, Gaziantep ve Elâzığ’da buğday ve arpada yüzde 90, mercimekte yüzde 60 verim kaybı var. Elâzığ’da bağlarda yüzde 30 üretim kayıpları var. Bölgede meraların gelişememesi de hayvancılığı ciddi olarak etkilemektedir.

Çiftçinin içinde bulunduğu dayanılmaz sıkıntının giderilmesi için Hükûmet tarımsal sulama hizmetlerini yerli, yabancı şirketlere havale etmekten vazgeçmeli, tarımsal sulamalara bir seferberlik anlamında önem vermeli, sulanabilecek durumdaki yaklaşık 4 milyon hektar alana su götürülmesini bir kamu hizmeti olarak üstlenmelidir.

Tarımsal elektrikte 2002 öncesinde verilen ve AKP İktidarının kaldırmış olduğu yüzde 35 destek yeniden verilmeli, tarımda kullanılan elektriğin KDV’si yüzde 18’den yüzde 1’e çekilmelidir.

Mazottan özel tüketim vergisi alınmamalıdır.

Tarım ilaçları ve gübrede KDV yüzde 1’e indirilmelidir.

Türkiye’de üretilmeyen ve yurt dışından getirilen gübreden gümrük vergisi alınmamalıdır.

Çiftçinin TEDAŞ’a, tarım krediye, Ziraat Bankasına borçlarının faizi silinmeli, borcun anaparasının ödemesi üç yılı ödemesiz olmak üzere on yıla yayılmalıdır ve icra takipleri kesinlikle derhâl durdurulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, biraz önce AKP adına konuşan arkadaşım benim konuşmamı ismimi vermeden andı ve Devlet Su İşlerinde çalışanların şeref ve namuslarıyla çalıştıklarını söyledi. Ben bu konuda aksi bir şey söylemedim, ben yapılan yanlışı ortaya koymaya çalıştım ve yine söylüyorum: Devlet Su İşlerinde 2.500 tane insanın işinden, ekmeğinden edilmesi yanlış olmuştur, haksızlık olmuştur, yapılmamalıydı diyorum. Ve onların yerine getirilenlerin -yine söylüyorum- hiçbir liyakat anlayışıyla alınmadığını söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ergin, buyurun efendim.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, eğer biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak özellikle ülkemizin hükümranlık hakları konusunda çok dikkatli olmazsak, üzerine titremezsek, öyle sanıyorum ki, ileride de, tıpkı bugün Londra Belediye Başkanı olan gibi, Boris Johnson gibi, çok Ali Kemal’in torunu bir yerlerde belediye başkanı olma şansını yakalar!

Hepinize hürmetler ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergin.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.

Saat 20.00’ye kadar birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma saati: 19.15

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

İkinci sırada yer alan Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 219 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı’ya aittir.

Buyurun Sayın Baratalı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, TRT’nin yönetimi, biçimi ve yayıncılığı her zaman dikkat çekmiştir. Ben tek kanallı radyo dönemini hatırlıyorum. Burada zaman zaman, 1950-1960 arasında, vatan cephesine girenler söylenirdi. Hatta o zaman muhalefette, vatan cephesine girenlerin, mezarlıklarda, mezar taşlarından isimlerinin alındığı söylenirdi. 61 Anayasası’nı hatırlıyorum TRT’nin geldiği durumda ve 82 Anayasası’nı hatırlıyorum, yani TRT’nin bir Anayasal kurum hâline gelmesi benim de yaşamım boyunca takip ettiğim olaylardan birisidir.

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu TRT, Anayasa’nın 133’üncü maddesinde özerk ve tarafsız bir kurum olarak tanımlanmıştır. 133’üncü madde aynen şöyledir: “Devletçe kamu tüzelkişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının tarafsızlığı esastır.”

2954 sayılı TRT Kanunu’nun 5’inci maddesine göre ise -vaktinizi almamak için bunların bazılarını sıralamak istiyorum- yayın esasları şöyledir:

“1) Anayasanın sözüne ve ruhuna bağlı olmak; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, milli egemenliği, Cumhuriyeti, kamu düzenini, genel asayişi, kamu yararını korumak ve kollamak,

2) Atatürk ilke ve inkılaplarını kökleştirmek, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmasını öngören milli hedeflere ulaşmasını gerçekleştirmek.

                               

(x) 219 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

3) Devletin milli güvenlik siyasetinin, milli ve ekonomik menfaatlerinin gereklerine uymak.

4) Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak yahut Devleti ve Devlet otoritesini ortadan kaldırmak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak yahut sair herhangi bir yoldan bu kavramlara ve görüşlere dayanan bir Devlet düzeni kurmak amacı güden rejim ve ideolojilerin propagandasına yer vermemek.

Kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe oluşabilmesi için kamuoyunu ilgilendirecek konularda yeterli yayın yapmak; tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin inanç ve düşüncesinin menfaatlerine alet olmamak. “

Yasa’nın 9’uncu maddesinde ise TRT’nin görevleri belirtilirken şöyle denilmiştir: ”Yurt içinde yapılacak haber, kültür, bilim, sanat, eğlence ve benzeri türlerde eğitici, aydınlatıcı ve eğlendirici nitelikte her türlü yayınlarla,

1. Atatürk ilke ve inkılaplarının kökleşmesine, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmasını öngören milli hedeflerin gerçekleşmesine,

2. Devletin varlık ve bağımsızlığının, ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünün, toplumun huzurunun, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı ve Atatürk Milliyetçiliğine dayanan demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti niteliklerinin korunmasına ve güçlendirilmesine,

3. Milli eğitim ve millî kültürün geliştirilmesine,

4. Devletin milli güvenlik siyasetinin, milli ve ekonomik menfaatlerin korunmasına,

5. Kamuoyunun Anayasa ilkeleri doğrultusunda serbestçe ve sağlıklı bir şekilde oluşmasına

Yardımcı olmak.”

Gerek Anayasa’mız gerekse ilgili TRT Kanunu’nun ilkeleri genellikle bunlar.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; şimdi düşünürsek, acaba bunlar olmuş mudur TRT’de? Hep beraber bakmak durumundayız.

Bütün bunlar, benim bütün bu söylediğim, okuduğum şeyler Anayasa’nın ilgili maddeleri ve TRT Kanunu’nun ilgili maddeleri hep kâğıt üzerinde kalmış bugüne değin TRT’de. Bunları, bu saydıklarımı bugün için, TRT içinde geçerliliğini söylemek maalesef mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, TRT bir kamu yayıncısıdır, genel bütçeden pay almamaktadır. Gelirlerinin yüzde 80’i bandrol ve elektrik faturaları aracılığı ile halktan toplanan paralardan oluşmaktadır yani TRT 70 milyonun ortak malıdır. Bu nedenle, TRT’de olan biten her şeyin ve harcanan her kuruşun hesabının halka verilmesi gerekmektedir. Bizim de milletvekili olarak bu hesabın arkasında durmamız ve hesap sormamız gerekmektedir. Bu bizim aynı zamanda milletvekili olarak da görevimizdir.

TRT televizyonlarında, radyolarında ülkemizde yaşan tüm kesimlerin, halkımızın tüm renginin, her sesin kendine yer bulabildiğini söylemek mümkün değildir. Bugün geldiğimiz noktada da bu mümkün değildir değerli arkadaşlarım. TRT bir kamu hizmeti üretmektedir. Bu hizmetin tıpkı eğitim, sağlık gibi vazgeçilmez olduğu artık tartışılmazdır. Özellikle demokrasi ve çoğulculuk için kamu hizmeti yayıncılığı vazgeçilmezdir. Kamu hizmeti yayıncılığının vazgeçilmezi ise idari ve mali açıdan özerklik ve özellikle editoryal bağımsızlıktır ancak bu tasarıya baktığımızda idari ve mali özerkliği ve editoryal bağımsızlığı da görmemiz mümkün değildir. Bırakın idari ve mali özerkliği, AKP hem bu tasarı ile hem de önümüzdeki günlerde Genel Kurulda görüşeceğimiz Enerji Piyasası Kanunu’nda değişiklik yapan tasarıdaki düzenleme ile TRT’yi iyice Hükûmetin kontrolüne sokacak tedbirleri almakta ve düzenlemeleri planlamaktadır. Bu tasarıya göre yine Yönetim Kuruluna girecek olan iki Genel Müdür Yardımcısını Bakanlar Kurulu belirleyecektir. TRT gelirleri ile ilgili kanunda yapılacak olan değişiklikte ise TRT payını her yıl Bakanlar Kurulu belirleyecektir. Yani TRT’nin gelirlerini yürütme elinde tutmaya devam edecektir. Bu tabii, fiilî olarak TRT’nin bütçesine de müdahale etmektedir. Nerede mali özerklik, nerede idari özerklik, nerede editoryal bağımsızlık? Bunu, konuşmanın sürecinde devamlı vurgulamak istiyorum.

Oysa, tasarının gerekçesinde ne diyor Hükûmet? Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunda da Anayasa’yla kendisine verilen kamusal görevin yerine getirilebilmesi için, kendisine yöneltilebilecek baskılardan uzak, yalnızca kamu yararını gözeten çağdaş bir yayıncılığı mümkün kılacak özerk ve esnek bir yapılanmaya gidilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle, tasarının gerekçesiyle, biraz sonra görüşeceğimiz maddeler arasında bağ kurmak pek mümkün değildir değerli arkadaşlarım.

Tasarının gerekçesinde, kurumun sağlıklı bir mali yapıya kavuşturulması amacıyla değişiklik yapılacağı belirtilirken 3093 sayılı TRT Gelirleri Kanunu’yla ilgili herhangi bir değişiklik yapılmamaktadır. Yani, TRT, sürdürülebilir, güvenceli bir mali yapıya henüz kavuşmamış bulunmaktadır.

Tasarı, TRT’yi, kamu hizmeti yayıncılığını, radyo ve televizyon yayıncılığını bilen, bu konularda vâkıf kişilerin katkısı olmadan aceleyle hazırlandığından yanlışlarla doludur. Bu hâliyle yasalaşması durumunda telafisi imkânsız zararlara yol açacaktır. Bu tasarının aceleyle hazırlandığı, Plan ve Bütçe Komisyonunda belli olmuştur. O nedenle, ilk tasarı geri çekilerek yeni bir tasarı getirmiştir Sayın Genel Müdür ama birçok yanlışı da içinde barındırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 1983 yılından bu yana yürürlükte olan 2954 sayılı Yasa’da bugüne kadar hiçbir iyileştirme yapılmamıştır. Ayrıca, 3094 sayılı Kanun’la, 2954 sayılı Kanun’un birçok maddesi yürürlükten kaldırılmış; Kanun’un sistemi tamamen bozulmuş; maalesef, yapılan değişiklik, hem eksik hem de yetersiz olmuş; dolayısıyla, değişiklik, Anayasa’nın içerdiği yeni düzeni ifade etmekten uzak kalmıştır.

Bu durum, 20-21 Şubat 2003’te toplanan İletişim Şûrası’nın Kamu Yayıncılığı ve TRT Komisyonunda da açıkça dile getirilmiştir. Komisyonun sonuç raporunda, TRT Yasası’nın değiştirilmesinin gerektiği belirtilmiştir. Ancak bu yasa tasarısı hazırlanırken şûra çalışmaları ve komisyon raporu dikkate alınmamıştır.

Yine Avrupa Birliği ilerleme raporlarında ve Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyi kararlarında açıkça belirtildiği gibi, TRT’nin idari, mali özerkliğe, editoryal bağımsızlığa kavuşturulması istenmiş ise de bu yapılmamıştır ve bunun önemli kuralları, üniversal kuralları gözden kaçırılmıştır.

Şimdi, tasarıda, yüksek teknoloji kullanılacağı söyleniyor. Ancak tasarıda, gelişen teknolojilere yönelik hiçbir düzenleme yoktur. Kurum yıllardır İnternet yayıncılığı yaptığı hâlde tasarıda bu konuda bir düzenleme yoktur.

EBU tarafından hazırlanan ve kamu hizmeti yayıncılığının doğasını, demokratik bir toplumdaki öncü rolünü, toplumsal bütünleşmenin ve ulusal kimliğin belirlenmesindeki etkilerini ve ülkenin kültürünü yansıtmak ve geliştirmekteki ana unsur olduğunu sergilemek amacıyla hazırlanan model yasa metninde yer alan düzenlemelerin hiçbiri bu tasarıda bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının tek bir amacı var: Bu da TRT’de AKP kadrolaşmasını sağlamaktır. Yani yasanın “ratio legis”i dediğimiz konuluş amacı budur. TRT’de de AKP, her yerde olduğu gibi, bütün devlet kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi kadrolaşmak istemektedir. Çünkü TRT yönetiminde 2004 yılından bu yana değiştirilemeyen yönetici kadrosu kalmamıştır. Hatta bunlar birkaç kez daha değiştirilmiştir.

Tasarının önceki metninde sanatçılar da tasfiye sürecine dâhil edilmişti. Alt komisyon çalışmaları sırasında bunun sakıncalarını dile getirdik. Sonra bu metinler yeni tasarıdan çıkarıldı ve sanatçılarımız Kültür Bakanlığına ve oradan da belediyelere gitmekten kurtulmuş bulunmaktadır.

Ama üzüldüğüm bir konuyu sizle paylaşmak istiyorum: Kendisi de bir sanatçı olan Sayın Osman Yağmurdereli, sanatçılar konuşulurken “Darbukacıdan sanatçı mı olur?” diye bir görüş bildirmiştir ve şimdi ben buradan Sayın Yağmurdereli’ye -burada yok, çok gelmiyor Meclise, öğrenir tutanaklardan- sormak istiyorum: Mısırlı Ahmet, Hüseyin İleri ve Burhan Öçal gibi üstatları sanatçı saymıyor mu? Ayrıca bir şeyi daha merak ediyorum: Sayın Yağmurdereli sahibi olduğu Yağmur Ajans aracılığıyla TRT’ye kaç program yapmıştır veya bundan sonra alt komisyondaki konuşmasıyla acaba kaç programa talip olmuştur, bunu öğrenmek istiyorum. Yaptığı programların karşılığında kaç Türk lirası almıştır, bunu öğrenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Yağmurdereli’nin de söylediği gibi, bu zihniyet bellidir, bu zihniyet TRT’yi küçültmeye çalışmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıya göre, bazı daire başkanlıkları kaldırılıyor, bazıları birleştiriliyor, bazılarının da adı ya da yapısı değiştiriliyor. Bu tasarıyla kaldırılan, birleştirilen, ismi veya yapısı değiştirilen daire başkanlıklarında çalışan unvanlı-unvansız olmak üzere daire başkanı, başkan, üye, başkan yardımcısı, bölge müdürü, bölge müdür yardımcısı, müdür, şube müdürü, müdür yardımcısı, başuzman, uzman kadrolarında bulunanların görevleri ile Kurum Genel Müdür uzmanlarının görevleri bu tasarının yayımı tarihinden itibaren en geç üç ay içinde sona erecek ve aynı dereceli, kademeli “araştırmacı” unvanlı kadrolara atanacak bu arkadaşlarımız.

Bu tasarıyla, TRT Genel Müdürü Sayın İbrahim Şahin, bir daire başkanlığının önce adını değiştirip, sonra “Adı değişti.” diyerek tüm yöneticileri araştırmacı kadrosuna atayabilecek. Araştırmacı kadrosuna atananların da maaşları dondurulacak. Bugüne kadar yapılan işlemlerde, devletin hiçbir kademesinde, hiçbir kurumunda, kuruluşunda kurum içinden başka bir göreve atanan kamu görevlilerinin maaşlarının dondurulduğu bir durum yaşanmamıştır.

Son dakika değişikliğiyle Yayın Denetleme Kurulunun adı “Yayın Denetleme ve Koordinasyon Kurulu” olarak değiştirilerek araştırmacı kadrosuna atanacaklar arasına Yayın Denetleme Kurulu üyelerini eklemek kimin ve neyin ihtiyacından kaynaklanmaktadır, bunu zaman içinde göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, yine bu tasarıyla “sözleşmeli personel” adı altında yeni bir kadro oluşturuluyor. Çok ilginç, 300 kişiyle sınırlı olan bu kadroya atananlara yüksek oranda maaş ödenebilecek, -ilginçlik devam ediyor- belli cemaatlerin kartvizitiyle şimdiden ekranları, mikrofonları işgal etmeye başlayan bu kişiler KPSS sınavına girmeyecek, sözleşmeli kadrosuyla kuruma yerleşip üç, dört maaş fazlasıyla işlerine başlayacaklar.

Değerli milletvekilleri, kuruma 300 kişiyi genel duyurulu sınav yapmadan, KPSS şartı aramadan almanın kadrolaşmaktan başka hiçbir amacı bulunmamaktadır. Eğer TRT’de bir yayın eksikliği varsa, böyle bir personel eksikliği varsa, yıllardır çalışan çok değerli arkadaşlarımız var buralarda. Çok düşük maaşlarla çalışıyorlar. TRT’nin bütün yükünü bunlar çekiyorlar. Bence, bunları, bizim de vereceğimiz bir önergeyle TRT’nin asli kadrosuna, içine almak gerekir diye düşünüyorum.

Yine, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TRT Genel Müdürü, genel müdür yardımcıları, Genel Müdürün kurum dışından getirdiği danışmanları ve yönetim kurulu üyelerinin yayıncılıkla yakından uzaktan bir ilgisi bulunmamaktadır. Büyük bir tesadüf. Aradık bulamadık, içlerinde bir tane yayıncı yok. Ancak bu arkadaşlarımız, bir yayıncı gibi, sanki her şeyi biliyorlarmış gibi hareket ediyorlar ve dolayısıyla da bu kuruma zarar verecek icraatın altına imza atıyorlar.

Bu tasarının hazırlanmasında TRT çalışanlarının, emekçilerinin herhangi bir katkısı olmadığı gibi, ilgili sendikaların da bir katkısı yok. Yani, TRT yönetimi, hem emekçileri hem de sendikacı arkadaşlarımızı yok sayıyor değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakan, biz, TRT’de yıllardır çalışan, bugün sayıları 485 olan kadrolu çalışanlara göre çok düşük ücret alan, işçi sayılmayan geçici personelin kadroya alınması için yapılacak bir düzenlemeye “evet” demeye hazırız. Önergemizi de hazırladık. Süreç içinde vereceğiz. “Evet” deyin hem TRT’deki yayıncı sorununu çözelim hem de uzun yıllardır güvencesiz çalışan bu arkadaşlarımızı da kadrolu hâle getirelim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla Koordinasyon Kurulu ve bölge müdürlükleri kaldırılıyor.

Şimdi, bölgelerdeki radyo, televizyon, haber ve vericiler müdürlüğü doğrudan Genel Müdürlüğe bağlanıyor. Bir müddet sonra göreceğiz ki eğer tasarı bu hâliyle geçerse, bölge müdürlerinin ve diğer Koordinasyon Kurulunun devreden çıkmasıyla meydana gelebilecek olan eş güdüm ortadan kaldırıldığı için büyük sıkıntıları beraberce yaşayacağız.

Sayın Bakan, diğer merak ettiğimiz bir konu olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bir konu var. TRT Genel Müdürümüzün acaba kaç tane şapkası var yani şöyle tercüme edeyim: Kaç tane görevi var? Önceki gün basında yer aldı, TRT Genel Müdürü Sayın İbrahim Şahin, RTÜK’te başvuru yaparken öz geçmişini eksik vermiş, Türk Telekom ve Avea Yönetim Kurulu üyesi olduğuna ilişkin bilgiyi RTÜK’ten gizlemiş bulunmaktadır.

Şimdi, bu yanıltma, çok önemli bir yanıltma. TRT Genel Müdürünün 2954 sayılı Kanun’un 11’inci maddesine göre: “Yönetim Kurulu üyeleri, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun görev ve yetkilerine giren konularda doğrudan doğruya veya dolayısıyla taraf olamaz ve bu konularda hiçbir menfaat sağlayamaz, siyasi partilere de üye olamazlar.”

Genel Müdürde de bu koşulların aranması gerekirdi ama şu anda Genel Müdürümüz, hem TRT Genel Müdürü hem Telekom’un Yönetim Kurulu üyesi hem de Avea’nın Yönetim Kurulu üyesi. Şimdi IPTV yani İnternet yayıncılığı konuşulurken Sayın Genel Müdür masanın ne tarafında olacak ben merak ediyorum. Yani TRT’yi temsil edecek fakat Telekom’un ve Avea’nın da Yönetim Kurulu üyesi olduğu için, sanıyorum, masanın bir o tarafına, bir de masanın bu tarafına giderek…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Masayı döndürecek!

BÜLENT BARATALI (Devamla) – …bu üç şapkanın görevini yerine getirecek Sayın Milletvekilim.

Şimdi, Sayın Bakan ve Sayın TRT Genel Müdürü personel azlığından şikâyet ediyor. Ona da ben bir baktım ama bu şikâyette büyük bir samimiyetsizlik var. Şöyle bir bakarsak, Sayın İbrahim Şahin, bugüne kadar başka kurumlardan nakil yoluyla 19 kişi götürü bedel hizmet alımı, 20 kişi işçi sayılmayan geçici personel ve bizim tespit ettiğimiz bazı personeli zaten almış. Peki, ne olacak? Cihan Haber Ajansı, Kanal 7, Aksiyon dergisi, Zaman gazetesi gibi yayıncı kuruluşlar başta olmak üzere TRT’ye transferler başlamış. Abdülkadir Beşikçi’den başlayarak Murat Demirci gibi arkadaşlar gidiyor. Bunu söylemekteki amacım bir tespit yapmaktır. Bu personel bir müddet sonra sözleşmeli personel olarak –burada tarihe not düşüyorum, tespit yapıyorum- bunlar bu dolgun maaşlarla TRT’ye girecek ve devam edeceklerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baratalı, devam ediniz.

BÜLENT BARATALI (Devamla) – Yine bir tespit yapıyorum: Yeni kurulacak Dış İlişkiler Daire Başkanlığına da Nadire Nihan Ünay atanacaktır.

Şimdi kişiye özel yönetmelik değişiklikleri, Osmanlı hayranlığı, yeni Osmanlılık gibi programlar TRT’nin yeni yüzüdür değerli arkadaşlar.

AKP İktidarının sesi hâline gelen TRT’de birçok program dinci basın kurumlarında görev yapan Fethullah Gülen ve cemaatine yakın isimler tarafından hazırlanıp sunuluyor. Fethullah Gülen’in Samanyolu, Kanal 7 gibi önemli televizyonlarından çok önemli aktarmalar yapılıyor değerli arkadaşlar. Artık bu Samanyolu ve diğer televizyonları, dinci basını takip etmeye gerek yok. Değerli arkadaşlar, TRT’yi açtığınız zaman sanki TRT onlar gibi bir tarikat ve radyo, televizyon hâline gelmiş.

Bu nedenlerle özerk hâle gelmeyen, yeniden yapılandırılmayan ve şeffaflık taşımayan bu yasaya “evet” demeyeceğimizi bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baratalı.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşmekte olduğumuz kanunun geneli üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle sözlerime başlarken bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Görüşmelerine başladığımız bu Kanun Tasarısı, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun 11/11/1983 tarihinde kabul edilen Kuruluş Kanunu’nun değiştirilmesini amaçlamaktadır. Bu değişiklik yaklaşık yirmi beş yıl sonra gerçekleşmektedir. Ufak bazı değişiklikler ve Anayasa Mahkemesi iptallerini saymazsak çeyrek asırlık bir geç kalınışı, geç kalışı bugün burada sorgulayacağız.

Değerli milletvekilleri, radyo ve televizyon yayıncılığındaki devlet tekelinin ortadan kaldırılmasından bu yana on beş yıl oldu. 1982 Anayasa’sının 133’üncü maddesindeki değişiklik, 1993 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

Günümüzde teknolojik gelişmeler, özellikle sayısal yayın teknolojisindeki ilerlemeler, ses ve görüntülerin çeşitli yollarla dağıtılmasını çok daha kolay hâle getirmiştir. Özel radyo ve televizyon yayıncılığı, kabloyla dağıtım, uydu platformu işletmeciliği, İnternet hizmetleri gibi faaliyetler telekomünikasyon, bilgisayar ve yayıncılık hizmetleriyle bir bütünleşme ve iç içe geçme süreci başlayalı da en az on yıl oldu. Hâlbuki Türkiye hâlâ Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun şu anki idari yapılanması, radyo ve televizyon yayıncılığının devlet tekeliyle yürütülmesi esasına göre yönetilmeye çalışılmaktadır. Öncelikle Sayın Bakanımızın, Sayın Genel Kurulun, Sayın TRT yöneticilerinin dikkatini bu hususa çekmeye çalıştım. Ne kadar geç kaldığımızı ifade etmeye çalışıyorum.

TRT’nin bugünkü yapısı “Radyo ve televizyon yayıncılığında gerek ülkemizde ve gerekse uluslararası alanda yaşanan gelişmeler karşısında bugün için kamu yayıncılığı görevinin sağlıklı ve etkin bir şekilde yürütülmesinde yetersiz kalmıştır.” Bu sözler bu Kanun’un gerekçesinden alınmıştır.

57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde yürürlüğe giren uzun vadeli strateji ve Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda da “TRT’nin yeniden yapılandırılması ve sağlıklı bir mali yapıya kavuşturulması kapsamında gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması gerekir.” diye bir karar maalesef alınmış olmasına rağmen, bugüne kadar hayata geçirilememiştir. Her hükûmet, her yeni yıl başında ilan ettiği programında da aynı hususu tekrarlayagelmiştir. AKP, Adalet ve Kalkınma Partisinin hükûmetleri de yine aynı anlamda sözler söylemişlerdir.

Bakınız, 2008 yılı programından bir cümle okuyayım size: “TRT’nin kamu hizmeti yayıncılığı kapsamındaki rolünün belirlenerek yeniden yapılandırılması ve sağlıklı bir mali yapıya kavuşturulması amacıyla 2954 sayılı Kanunda gerekli değişiklikler yapılacaktır. Yapılacak düzenlemelerde Kuruluşun Anayasal özerkliğini zedelemeyecek, ancak hesap verilebilirliği tesis edilecek bir yapının oluşturulmasına önem verilecektir.” denilmiştir.

Keza, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun da hemen her raporunda aynı cümleler tekrarlanagelmiştir.

Bu raporlardan birçok alıntılar yapmak mümkün ama söylenen şey, demin yukarıda arz ettiğim, ifade ettiğim hususlardır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’yi -bir öz eleştiri yapılması gerekiyorsa- Türk milleti adına, altmış altı aydan bu yana, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri tek başına yönetmektedir. Bu kadar zaruretlerin ifade edildiği bir konuda, kamu yayıncılığında, TRT gibi kamuya ait çok önemli misyonu olması gereken bir kurumun çalışmasında, yapılandırılmasında bu kadar zaruretlerin ifade edilmiş olmasına rağmen, bugüne kadar bir adım atılamamış olmasını burada bir suçlama olarak değil ama Türkiye'nin veya işte, ülkemizin içinde bulunduğu durumun ifadesi olarak dikkatlerinize ve takdirlerinize arz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bakınız, görüştüğümüz kanun tasarısının gerekçesinde Hükûmetimiz şöyle söylemektedir: “2954 sayılı Kanun, Kurumun teşkilat yapısında değişime kapalı, günümüz teknolojik gelişmeleri karşısında doğru, çabuk ve etkin karar alınmasını sağlayacak mekanizmaları oluşturmaya imkân vermeyen hükümler içermektedir. Hâlbuki yaşanan gelişmeler sonucu, diğer ülkelerdeki pek çok kamu yayın kuruluşu yapılarını çağın gereklerine uygun hâle getirmiştir. Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunda da, Anayasa ile kendisine verilen kamusal görevin yerine getirilebilmesi için, kendisine yöneltilebilecek baskılardan uzak, yalnızca kamu yararını gözeten çağdaş bir yayıncılığı mümkün kılacak özerk ve esnek bir yapılanmaya gidilmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. TRT'nin idari yapısının günümüz çağdaş yayıncılık anlayışından uzak, karmaşık ve hantal olduğu, Kurumun gerçek ihtiyacı olan yayın personelinin yetersiz olmasına karşılık, yayıncılık vasfı bulunmayan personelin fazla olduğu gerçeği karşısında yeni ve çağdaş gelişmelerin gerektirdiği bir yapılanmaya gidilmesini sağlayacak kanun değişikliği kaçınılmaz ve ertelenemez hâle gelmiştir.”

Bu görüşmekte olduğumuz yasanın, yasa tasarısının gerekçesi bu cümlelerle özetlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, şimdi, hep beraber, birlikte Sayın Hükûmetimize “günaydın” demek gerekmiyor mu?

Bakınız, TRT’nin misyonunu birlikte tartışalım. Bu küreselleşme olgusuna karşılık, yerel olanı, özel olanı, bize ait olanı yaşanır hâle getirmek, içselleştirmek, onu nesillere aktarmak, geliştirmek görevi, birçok kurumla beraber en yaygın etkileme aracı olmak hasebiyle TRT’nin misyonudur, Anayasa da zaten bu görevi vermiştir. Bu küreselleşme olgusunun ayak altında kalmak istemiyorsak, kendi kültürümüzün değerlerini nesillere aktarmak, diğer insanlara aktarmak, yaşanır kılmak, onu içselleştirmek çok etkili bir yayıncılıktan ve bu yayıncılığın çok etkili şekilde yönetilmesinden geçmektedir. Ama bugün, bu misyonla yükümlü olan TRT, 1983 yılında çıkarılan, bundan yirmi beş yıl önce çıkarılan bir yasayla yönetilmektedir.

Sayın Genel Müdürün bilgi notu olarak muhtemel sizlere de gönderdiği bir yazıda söylediği bir husus var: “260’ın üzerinde uzmanım var. Bunun yarıdan çoğu ilkokul ve ortaokul mezunudur.” TRT’de 7.016 istihdam var; bunun yarıdan çoğu yayıncı değil, idari personel.

Şimdi, böyle bir TRT yapılanmasıyla siz Anayasa’nın size yükümlediği veya çağın gerektirdiği, getirdiği sorumluluğu nasıl yapacaksınız? Nasıl başarmayı düşünüyorsunuz? Tekrar ediyorum: Zamanında ödenmeyen faturaların bedeli daha ağır olur. Şimdi, buradan, her hükûmete söylediğimiz, sormamız gereken ama öncelikle Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetlerine sormamız gereken, sorgulamamız gereken bir husus: Bu geç kalmanın sebebi nedir? Niye? Bu maliyeti kim ödeyecek arkadaşlar?

Şimdi, bir başka sorgulamayı daha yapmak gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, kanunun gerekçesinde bir iki paragraf daha var, müsaade ederseniz, onu da okuyayım. Deniliyor ki: “Bu değişiklik sonrası yapılacak yeniden yapılanma çerçevesindeki teşkilat düzenlemesi ile yayıncılık vasfı bulunmayan personelin, ihtiyaç duyan kamu kurumlarına nakli sağlanarak yayın odaklı ve yayıncı personel ağırlıklı bir yapı oluşturulmaya çalışılacaktır.

Tasarı, bir yandan Devletin genel idari düzenine bağlı kalınarak, diğer yandan kamu radyo ve televizyon yayıncılığı hizmetinin niteliği gözönünde tutularak daha etkin ve dinamik bir teşkilat yapısı oluşturulmasına imkân verecek nitelikte düzenlenmiştir.”

Değerli Hükûmetimize, Sayın Bakanımıza, saygı duyduğum, ilmine, kimliğine, kişiliğine çok saygı duyduğum Değerli Hocama ve TRT’nin değerli yeni yöneticilerine sormak istiyorum: Bu söylediğiniz görevi bu üç maddelik kanunla mı yapacaksınız? Sayın Bakanım, yirmi beş yıl geç kaldıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirdiğiniz kanun üç maddelik kanun ve bu kanun, baştan sona, Plan ve Bütçe Komisyonunun alt komisyonunda baştan sona yenilenmiş ve yeniden yazılmıştır. Siz, TRT’nin misyonuna inanmıyor musunuz? Sizin bir Türkiye vizyonunuz, bu Türkiye vizyonuna bağlı bir TRT vizyonunuz yok mu?

Değerli milletvekilleri, ortak sorumluluğumuzun gereği söylüyorum. Bu millete karşı birlikte sorumluyuz. Birbirimizi alkışlayabiliriz, teşekkür edebiliriz ama bu millet bizden hizmet bekliyor. Bakın, TRT gibi bir kurum, kamu kurumu -yani bugün, ülkemizde bu özelliği taşıyan çok fazla kurum kalmadı- bugünü ve geleceği, gelecek nesilleri ilgilendiren görevleri olan TRT gibi bir kurumu, teknolojinin, teknolojideki gelişmelerin zorunluluğu ile, zorlaması ile yeniden yapılandırmayı bir gereklilik olarak önümüze koyduğumuzda, Hükûmet tarafından hazırlanan kanun tasarısı üç maddelik, değerli milletvekilleri. Neyi yeniden yapılandırıyorsunuz? Nasıl yeniden yapılandırıyorsunuz? Bir misyon ve bir vizyon belirlemesi yaptınız mı? Bu yapılanmada birçok daireyi kaldırıyorsunuz, yeni kurumlar oluşturuyorsunuz, yeni kadrolar ihdas ediyorsunuz, bazı kadroları kaldırıyorsunuz, yeni tanımlar getiriyorsunuz. Hangi misyon ve hangi vizyon hedeflemesine göre bunu yapıyorsunuz?

Dolayısıyla, ben bu kanunu alt komisyonda üzerinde çalışan komisyon üyesi milletvekili arkadaşımızla, diğer komisyon üyesi arkadaşlarımızla, grubumuz üyesi birçok milletvekiliyle uzun uzun tartıştım. Hatta bu konuyu, ilgili olduğu düşüncesiyle devlet yöneticileriyle de tartıştım “Ne yapılmak isteniyor? Niye böyle?” diye. İnceledim, dosyalar dolusu burada, birçok yerden de bilgiler aldım ama gördüğüm ve üzüldüğüm bir husus var ki: Sıradan bir kanun tasarısını görüşüyoruz, bu kadar geç kalmış olmanın sorumluluğu bence bu kanun tasarısına yeterince yansımamış.

Değerli milletvekilleri, tabii, bir soru sormak gerekiyor yani TRT’yi çağdaş bir yapıya, işte, Türk kültürünü, “biz” olan değerleri gelecek nesillere aktarabilecek ve bugün yaşanır hâle getirebilecek bir yapıya kavuşturmayı mı amaçlıyorsunuz yoksa başka bir amaç mı var? Bunu siz kendi kendinize sorun ve buradaki yetersizliği lütfen bir muhalefet sözcüsünün uyarısı olarak almayınız, millete karşı sorumluluğunuzun gereği olarak alınız.

Tabii, gerek 2954 sayılı Kanun’un gerekse Anayasa’mız gerekse çıkartılan yönetmelikler ve ilgili kanunların hepsinde ifade edilen temel hükümleri tekrarlamayı çok da gerekli görmüyorum. TRT millî olmalıdır. TRT bu milletin malıdır. TRT bu milletin değerlerini yaşatan, koruyan; farklı olmalıdır. TRT bir ticari kuruluş değil. TRT bir rating kuruluşu değil. TRT, belli konularda hassasiyeti olan, değer ölçüsü olan, emsal olan bir kuruluş olmalıdır. TRT –demin arz ettiğim gibi- kendi değerlerimizi gelecek nesillere aktaran bir kurum olmalıdır, böyle bir görevi olmalıdır. TRT, eğitim ve öğretim amaçlı olmalıdır, bunlara ağırlık vermelidir. TRT’nin toplumsal bir görevi var. Bu görev, hiçbir hesaba dayalı olmadan, bir sosyal maliyet olarak finanse edilmelidir ve TRT bu görevleri eksiksiz yapmalıdır. TRT’nin mazereti yok. TRT’yi yönetenlerin hiçbir mazereti yok. TRT’den sorumlu olan siyasi iktidarın hiçbir mazereti yok. İki yıl gibi uzun bir süre vekâleten yönetilmesini kabul etmemiz mümkün değil. TRT, çok stratejik değerde bir kurumumuzdur; bir toplum malıdır, bir kamu alanıdır.

Değerli milletvekilleri, tabii, yeniden yapılanma konusunda, gerçekten -deminki sorduğum soruyu tekrar ederek soruyorum- misyon belirlemesi yaptınız mı? Bu misyona uygun bir vizyon belirlemesi yaptınız mı ki buna uygun bir yapılanma şeması çıkarttınız mı? Bu, tasarıda bu gözükmüyor.

Bir başka şey, bu kapsamda, bir başka şey söylemek gerekiyor. Çağdaş kurumların veya böyle güçlü olması amaçlanan kurumların vazgeçmediği iki tane -başkaları da olabilir ama bana göre iki tane- temel öğesi, unsuru olmalıdır. Biri ARGE, biri de çalışmaların koordinasyonu. Şimdi bu yeni yapılanmada, koordinasyonu kaldırıyorsunuz, ARGE’nin de hiç adı geçmiyor; bir yerlerde varsa, Sayın Bakanımız, milletimize ve bizlere bilgi versin.

Bakınız, TRT’nin misyonu olarak ifade ettiğimiz, kendi kültür değerlerimizi gelecek nesillere taşımak, diğer insanların hizmetine sunmak, onu geliştirmek, yaşanır kılmak, içselleştirmek görevlerini yapacak en önemli argüman sanatçılarımızdır; en önemli eleman, imkân, sanatçılarımızdır, sanattır. TRT’yi sanatçılardan arındırırsanız, sanattan arındırırsanız ne yapacaksınız orada, neyi yapacaksınız? Sanatçıları başka kurumlara gönderiyorsunuz. Bunun gerekçesi bu kanunda yeterince anlatılmamış. Hangi gerekçeyle TRT’nin bilinen o büyük sanatçıları; bir gelenek olmuş, bir klasik olmuş o sanatçı, TRT sanatçısı… Okul olmuş, örnek olmuş bu sanatçıları niye böyle ilgisiz kurumlara gönderiyorsunuz, neden?

Bir başka şey: TRT’nin özerkliği ve tarafsızlığı kamu kuruluşu olması açısından vazgeçilmez, olmazsa olmaz şarttır, bir anayasal zorunluluktur. TRT’nin tarafsızlığını ve özerkliğini gölgeleyecek bu yeni yapılanmada siyasetin gölgesini nasıl sınırlayacaksınız? Genel müdürü siyaset atayacak. Genel müdür yardımcılarını da siyaset atayacak, genel müdür ve 2 sayın genel müdür yardımcısı yönetim kurulu üyesi olacak. Özerkliği ve tarafsızlığı nasıl koruyacaksınız? Hangi siyaset? Hangi siyaset olursa olsun. Kanunlar üç günlük, beş günlük değil. Yirmi beş yıl sonra değiştiriyoruz. Dolayısıyla, TRT’nin kamu kurumu olması, kamuya ait olması açısından, millete ait olması açısından bir teminat olan tarafsızlık ve özerklik ilkesini gölgeleyecek bir yapılanma bence çok yanlış olmuştur, buna gerek de yoktur. Üst kurullar oluşturduk, RTÜK seçsin, RTÜK üyelerini nasıl bu Meclis seçiyorsa. Uluslararası düzlemde incelediğiniz takdirde kamu yayıncılığının yönetimini halk seçiyor. Halkın temsilcileri oluyor o yönetimde. Niye korkuyoruz halkımızdan veya işte Türkiye Büyük Millet Meclisinden? Dolayısıyla bunu da doğru bulmuyorum.

Bir başka şey: TRT, hizmetlerini, görevlerini yaparken daha çok hizmet alımına dayalı bir yapılanma getiriyor. Hükûmetimizin, siyasetin tüccar siyaset anlayışı birçok noktada geçerli olabilir ama TRT’de olmamalı. TRT’yi özelleştiriyor muyuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır, devam edin.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tekrar soruyorum: TRT’yi özelleştirmek gibi bir amaç mı var? Neden bu kadar hizmet alımına dayalı bir gayretin içerisindeyiz.

Sayın Bakanım, bir şeyi yaparken bir şeyi yıkmak bence çok doğru değil. Ee TRT’de yıllardır emek vermiş, çile çekmiş ve iyi olacak umuduyla bugünleri bekleyen kadrolar var, işçi sayılmayan “geçici personel” dediğiniz. Şimdi bunları bir yere atıyorsunuz veya bunlara niye bir atıfet olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi de aynı şeyi yaptı… Bu 4/C personeli ve TRT’deki andığım bu personeli niye dışlıyoruz, niye mağdur ediyoruz? Şu düzenlemeyi yaparken bir maddeyle, bir geçici maddeyle, emek veren bu insanların hakkını teslim etmek gerekli değil mi?

Son söz olarak şunu söylüyorum: Bu kanun olması gereken şekilde hazırlanmamıştır ve amaçlanan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – … faydayı da hasıl etmeyecek gibi bir endişeye sahibim.

İyi olacağı, hayırlı olacağı temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şandır.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak.

Sayın Kışanak, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 219 sıra sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

TRT, kamu hizmeti yayıncılığı yapan oldukça önemli bir kurum. Bu Kurumla ilgili yasayı görüşürken kamu yayıncılığına ilişkin temel sorunlara dikkat çekmek ve şimdiye kadar yaşananlara kısaca bir bakmak gerekiyor. İletişim ve medya sektöründe yaşanan gelişmeler ve Avrupa Birliği süreci dikkate alınarak 20-21 Şubat 2003 tarihlerinde Ankara’da bir İletişim Şûrası düzenlendi. Bu Şûrada, kamu yayıncılığı da dâhil, temel iletişim konuları demokratik, bilimsel bir platformda enine boyuna tartışıldı. TRT’nin, kamusal kaynakları kullanan bir kamu kuruluşu olarak toplumun bütününe yönelik sorumluluk ve yükümlülük taşıdığı vurgulanan Şûrada, kamusal yayıncılığın yeniden düzenlenmesine ihtiyaç duyulduğuna vurgu yapıldı.

Kamuoyu ve TRT çalışanları bu Şûra kararı gereğince yeniden yapılanma doğrultusunda bir düzenleme beklerken önümüze TRT’de kadrolaşmanın önünü açan küçük bir yasa tasarısı getirildi. Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulan ilk tasarı üç maddeden ibaret olup sadece TRT çalışanlarını dağıtmayı, tasfiye etmeyi öngören bir düzenlemeydi. İlgili sosyal tarafların yoğun tepkisi sonucu alt komisyona sevk edildi tasarı ve personelin havuza çekilmesini, sanatçıların Kültür Bakanlığına sürülmesini öngören düzenlemelerden vazgeçildi. Ancak bugün görüşmeye başladığımız tasarı da TRT’nin yeniden yapılanması beklentisine yanıt vermediği gibi çalışanların hakları açısından da hâlâ ciddi riskler taşımaktadır.

Bu yasa tasarısı ile TRT’deki bazı daire başkanlıkları kaldırılıyor, bazıları birleştiriliyor, bazılarının da ya adı ya da yapısı değiştiriliyor. Bu tasarı kabul edilirse kaldırılan, birleştirilen veya adı değiştirilen daire başkanlıklarındaki unvanlı unvansız, daire başkanı, başkan, başkan yardımcısı, bölge müdürü, başuzman, uzman kadrolarında bulunanların görevlerine son verilecek ve araştırmacı kadrosuna alınacaklar, yani bu uzman kadro kızağa çekilecek.

Yayın Denetleme Kurulunun adı Yayın Denetleme ve Koordinasyon Kurulu olarak değiştiriliyor. Aslında bu daireye ilişkin bir tasarruf geliştirmek adına bu ismin değiştirildiği ilk bakışta göze çarpıyor, çünkü adı değiştirilen Yayın Denetleme Kurulunun, bir de “koordinasyon” kelimesi eklenen bu Kurulun da yönetici kadrosu araştırmacı kadrosuna atanacak ve tasfiye edilecek. Yayın Denetleme ve Koordinasyon Kuruluna da yeni isimler atanacak. Bu durum, AKP Hükûmetinin yayınları kendi görüş ve düşünceleri doğrultusunda yönlendirme isteğinin en açık göstergesidir.

Tasarıda “sözleşmeli personel” adı altında yeni bir kadro oluşturuluyor. Yıllarca TRT’ye emek vermiş emekçilerin haklarına dair olumsuz düzenlemelerin yer aldığı bu tasarıda 300 kişiyle sınırlandırılan bu kadro, KPSS sınavı dışında kurum tarafından yapılan bir sınavla göreve başlayacak. Bu düzenleme siyasi kadrolaşmaya imkân tanıyacağı gibi, ayrıcalıklı personel kategorisi yaratmaya da neden olacaktır çünkü bu tasarıda sözleşmeli personel kategorisinde alınacak olanlara yüksek maaşlar ödenmesi de öngörülmektedir.

Bu tasarıyla genel müdüre sınırsız ve denetimsiz bir yetki verilmektedir. Genel Müdürün atadığı iki genel müdür yardımcısı aynı zamanda TRT Yönetim Kurulu üyesi olacaktır. Böylece, Genel Müdür 7 kişilik Yönetim Kurulunda 3 oyu garantilemiş olacaktır. 1 üyenin daha desteğini alırsa kendi istekleri doğrultusunda bütün kararları çıkarabilecek güce ulaşacaktır. Koordinasyon Kurulu da kaldırıldığı için, genel müdürün kurumu istediği gibi yönetme yetkisini zorlayacak, bunu sınırlayabilecek başka bir mekanizma da kalmayacaktır. Oysa Koordinasyon Kurulu, Kurum içi karar alma süreçlerinde strateji ve politikaların belirlendiği, Kurum içindeki deneyimli uygulayıcıların görüşlerinin toplandığı, ortak aklın oluşturulduğu bir kuruldu. Tasarıda bu Kurul ortadan kaldırılarak Kurumun yönetimi tamamen atanmışların eline bırakılmıştır.

Tasarıda TRT bölge müdürlükleri kaldırılarak, bölgedeki radyo, televizyon haber ve vericiler müdürlükleri doğrudan genel müdürlüğe bağlanacaktır ancak bölgedeki bu müdürlükler arasındaki irtibatın, iş birliğinin ve koordinasyonun nasıl sağlanacağına dair tasarıda bir hüküm görmek mümkün değil. Bölge müdürlükleri kapatıldığı için bölge müdürlüklerinde üst düzey yöneticiler de araştırmacı kadrosuna çekilecek, personelin ise dağıtılma riskiyle karşı karşıya olduğunu önümüzdeki günler bize gösterecektir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı ile TRT yeniden yapılandırılamaz. Bu tasarı ile TRT özerk hâle getirilemez. TRT’nin idari ve mali özerkliğe, editöryal bağımsızlığa kavuşturulması isteniyorsa TRT Yasası’nın tamamı yeniden ele alınmalıdır. TRT Yasası, toplumun farklı kesimlerinin, akademik çevrelerin katkısıyla özerklik ilkesine uygun olarak yeniden düzenlenmelidir. Kamu hizmeti yayıncılığı, kamu için yapılır yani ülkenin bütün nüfusuna yöneliktir; kamu tarafından finanse edilir ve kamu tarafından kamusal yöntemlerle denetlenir. Kamu hizmeti yayıncısı, ülkenin bütün nüfusuna karşı sorumludur ve bunlara karşı hizmet üretmekle yükümlüdür. Bütün nüfus kavramı da hem yayın hizmetinin tüm halk tarafından erişilebilir olmasını hem de toplumdaki bütün grup ve katmanların ihtiyaçlarına cevap verilmesini ifade eder. Zengin fakir, yaşlı genç, eğitimli eğitimsiz, Alevi Sünni, Türk Kürt, kısacası kültürel, dinî ve ekonomik ve sosyal yapı olarak farklı, toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını gözeten bir yayıncılık yapmak zorundadır TRT.

Toplum soyut bir kavram değildir. İşçisi, memuru, işsizi, emeklisi, köylüsü, çiftçisi ve yoksulu ile somut bir kavramdır. 70 milyon yurttaş, her ay, elektrik faturaları aracılığıyla TRT’ye yayın bedeli olarak para aktarmaktadır. Yoksulluk ve açlık sınırının altındaki gelire sahip yurttaşlarımız bile, her ay, TRT’ye kendilerine hizmet sunsun diye para aktarmaktadır.

TRT yöneticilerinin ve çalışanlarının maaşını hükûmet değil, halk vermektedir. İşte bu nedenle TRT, hükûmetin değil, halkın televizyonu, halkın radyosu olmalıdır.

Her iktidarın arkasında zaten çok güçlü özel medya destekleri var ama halkın yani işçilerin, memurların, emeklilerin, işsizlerin, yoksulların, savaş karşıtlarının, çevrecilerin, cinsiyet eşitliği mücadelesi veren kadınların böyle bir olanağı yoktur. Onlar, parasını ödedikleri TRT’den kendilerine hizmet üretmesini beklemektedirler. İşçiler, memurlar, emekliler, işsizler, yoksullar seslerini TRT’de görmek istiyorlar.

TRT’nin birinci görevi halkın sesini ekranlara, radyolara yansıtmaktır. Savaş çığırtkanlarının, hortumcuların, ezenlerin, mandacıların medyası varsa; TRT, halkın, savaş karşıtlarının, bütçeden pay alamayanların, ezilenlerin, yoksulların, demokratik hukuk devletinden yana olanların TRT’si olmalıdır. Ancak, TRT’ye baktığımızda tek renk görüyoruz, tek ses duyuyoruz. TRT âdeta siyasi iktidarların, bugün de AKP’nin yayın organı gibi çalışıyor.

Değerli milletvekilleri, kamu yayıncılığının devlet yayıncılığı olarak tasavvur edilmesi çok ciddi bir sorundur. Bütün dünyada tek seslilik yerine çok sesliliğin benimsendiği, demokratik açılımların hız kazandığı bir dönemde, hükûmetlere ve siyasi iktidarlara bağımlı olan ve onların sesi niteliğindeki devlet yayıncılığı ya da resmî yayıncılık miadını doldurmuştur. TRT de yıllarca, resmî ideoloji gereğince, Türkiye toplumunu oluşturan farklı etnik, dinsel ve kültürel farklılıkları yok sayarak yayın yapmıştır. Ancak, 2000’li yıllarla birlikte, Avrupa Birliği üyelik sürecinin de etkisiyle kısmen de olsa demokratikleşme tartışmaları başlamıştır.

19 Temmuz 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4928 sayılı Yasa paketi içerisinde “Kamu ve özel radyo televizyon kuruluşlarınca farklı dil ve lehçelerde yayın yapılabilir.” cümlesi yer aldı. Bu yasal düzenlemeye dayanarak Radyo Televizyon Üst Kurulunca hazırlanan yönetmelik 25 Ocak 2004 tarihinde yürürlüğe girdi. Yönetmelikte kamu ve özel radyo ve televizyon kuruluşları Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde RTÜK’ten izin almak suretiyle yayın yapacağı belirtiliyordu. Bu yönetmeliğin çıkmasının üzerinden beş ay geçtikten sonra TRT 7 Haziranda farklı dillerde yayın yapmaya başladı. Ancak, özel kanalların RTÜK’ten izin alma süreci iki yıl sürdü. Hâlen de sadece Diyarbakır’da yayın yapmakta olan Gün TV dışında farklı dil ve lehçede yayın yapan bir televizyon kanalı bulunmamaktadır.

İlgili yönetmeliğe göre farklı dil ve lehçelerde sadece yetişkinler için haber, müzik ve geleneksel kültürün tanıtımına yönelik yayınlar yapılabiliyor. Bu dil ve lehçelerin öğretilmesine yönelik yayın yapılamıyor. Bu dil ve lehçelerde radyodan günde altmış dakikayı aşmamak üzere haftada toplam beş saat, televizyonlarda ise günde kırk beş dakikayı aşmamak üzere haftada toplam dört saat yayın yapılabiliyor ve yayınlarda Türkçe alt yazı zorunluluğu aranıyor.

Değerli milletvekilleri, bu yönetmelik çocuklara yönelik yayın yapılmasını yasaklıyor. Bir çocuğun ana dilinde çizgi film izlemesinin yasaklanması hangi haklı gerekçeye dayanabilir, hiç düşündünüz mü? Bu yönetmelik, yetişkinlerin yönetmelikte tanımlanan programlar dışında program izlemesini yasaklıyor. Bir kadının ana dilinde kadın haklarını ve kadına yönelik şiddetle mücadele yöntemlerini anlatan bir program izlemesinde ne sakınca olabilir, hiç düşündünüz mü? Bir insanın ekonomideki gelişmeleri kendi ana dilinde hazırlanan bir TV programından izlemesinin ne sakıncası olabilir, hiç düşündünüz mü? Bu yönetmelik, Türkçe alt yazı zorunluluğu getirdiği için fiilî olarak canlı yayın yapılmasını da yasaklamaktadır. Canlı yayın yapmamanın yayıncılık açısından ne kadar büyük bir dezavantaj taşıdığını hiç düşündünüz mü? Bu yönetmelik, haftada toplam dört saatten fazla farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasını yasaklıyor. Bir insanın canının istediği veya koşullarının elverdiği saatte ana dilinde televizyon izlemesini yasaklamanın hangi demokratik kurallarla bağdaştığını hiç düşündünüz mü? Her ay elektrik faturalarıyla TRT’ye para veren Laz, Çerkez, Kürt, Arap kökenli yurttaşlarımız neden kendi türkülerini TRT’den dinleyemiyorlar, hiç düşündünüz mü? (DTP sıralarından alkışlar) Neden yerli dil ve lehçelerde yapılan yayın tam bir yasak savma mantığıyla yapılıyor? Neden en az izlenen saatlere konuluyor? Bu yönetmelik, Türkiye’de yaşayan yaklaşık 10 milyon Kürt için haftada sadece dört saatlik Kürtçe yayın yapılmasına izin veriyor. TRT ise bu süreyi bile doldurmuyor, son zamanlarda yayın süresini yirmi sekiz dakikaya kadar düşürdü. Bunun anayasal eşit yurttaşlık hukukuna aykırı olduğunu hiç düşündünüz mü?

Değerli milletvekilleri, iletişim ve medya sektörünün inanılmaz bir hızla geliştiği ve uydu üzerinden tüm dünyaya Kürtçe yayın yapan televizyon kanallarının sayısının 10’u geçtiği günümüzde bu yasakların artık bir anlam ifade etmediğini hiç düşündünüz mü? Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, çoğulcu bir öze kavuşmasının, farklılıklarını zenginlik olarak görmesinin zamanı artık gelmedi mi? Yurttaşlarının kültürel özelliklerini korumak, geliştirmek ve gelecek nesillere aktarmalarına olanak tanımak, demokratik bir devletin öncelikli görevleri arasında değil midir? Gelinen noktada artık bu görevden kaçınmak, yasakçı ve asimilasyoncu politikalarda ısrar etmek ülkenin geleceğini tehlikeye atacaktır.

Geçtiğimiz günlerde, Kürtçe yayın yapan Roj TV’nin kapatılması bir yana, Türkiye’de tam zamanlı Kürtçe yayın yapılmasına imkân tanınmasını, vatandaşların bu yöndeki taleplerinin dikkate alınmasını isteyen DTP’li 53 belediye başkanına ceza verildi. Söz konusu mektup dava konusu edileceğine, kültürel haklar konusunda yeni demokratik tartışma ve açılımlara vesile olmalıydı; toplum olarak ihtiyacımız olan umut, güven ve karşılıklı pozitif anlayışın sürecini başlatmalıydı. Türkiye, böylesi bir sürecin geliştirilmesine acilen ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’nin ifade ve basın özgürlüğü ve kültürel haklar alanında evrensel standartlara ulaşması için hepimize görevler düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, gerçekten de hepimize görev düşmektedir. Bin yıllardan beri bu topraklarda yan yana, birbirlerini oldukları gibi kabul ederek yaşayan ve bizlere ortak bir geçmiş bırakan halklarımıza ortak bir gelecek inşa etmek için fırsat tanımak hepimizin görevidir.

Bu saydığım, bir ülkenin çoğulcu, demokratik bir öze kavuşması, toplumun tüm kesimlerine dair görev ve sorumluluklarını yerine getirebilmesi açısından kamusal alanda hizmet veren radyo-televizyon yayıncılığına çok büyük görevler düşmektedir. Bugün görüştüğümüz TRT Yasası da… Bu alanda kamu hizmeti üretmekle zorunlu olan ve tüm yurttaşların ödediği paralarla finanse edilen TRT’nin bu öze kavuşturulması için öncelikle idari, mali özerkliğinin sağlanması ve editoryal bağımsızlığa kavuşması gerekmektedir. Ne yazık ki, kamu yayıncılığındaki özerkliğin önemi ülkemizde çok da dikkate alınmamıştır ve çok inişli çıkışlı bir serüveni vardır.

Türkiye’de 1927 yılında radyo yayıncılığıyla başlayan elektronik yayıncılık 1 Mayıs 1964’te TRT’nin ayrı bir kurum olarak örgütlenmesiyle yeni bir döneme girmiştir.

1961 Anayasası, radyo-TV yayınlarının özerk bir kurum olarak TRT tarafından yapılmasını öngörüyordu. Bunu esas alan 359 sayılı Yasa’da da TRT’nin özerk bir kurum olarak yapılanmasına işaret ediliyordu. TRT’nin yasayla tanınmış özerkliğinin yaşama geçirilmesi için gerekli düzenlemeler tam olarak hayata geçirilmeden 12 Mart muhtırası verildi. Anayasa’da yapılan değişikliklerle TRT’nin özerkliği kaldırıldı ve Kurumun sadece tarafsız olması yönünde bir hüküm getirildi. Yapılan değişikliklerle TRT Yönetim Kurulu siyasal iktidara bağımlı hâle getirildi.

12 Eylül askerî darbesinin getirdiği 82 Anayasası’nın 133’üncü maddesinde de TRT’nin tarafsızlığına dikkat çekiliyordu, ama özerk olmayan bir kurumun ne kadar tarafsız olabileceği de tartışmalıdır. Nitekim, 82 Anayasası’ndan sonra, radyo-TV yayıncılığını düzenlemek için çıkartılan 2954 sayılı Yasa ile kamu hizmeti yayıncılığı siyasi iktidarın müdahalesine açık hâle getirilmiştir.

8 Temmuz 1993’te Anayasa’nın 133’üncü maddesinde yapılan değişikliklerle yeniden TRT’nin özerkliğine vurgu yapıldı. Ancak Anayasa’daki bu hükme rağmen, aradan on beş yıl geçti, fakat 2954…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kışanak, devam ediniz.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ederim.

… sayılı Yasa’da gereken değişiklikler yapılarak TRT’nin özerkliği hayata geçirilmedi. Çünkü her siyasi iktidar, yaygın, köklü ve etkili bir yayın kurumu olan TRT’nin kendi denetiminde ve güdümünde olmasını istemiştir.

Bugün öncelikle yapılması gereken, TRT’nin mali ve idari özerkliğine kavuşturulması ve siyasi iktidarların güdümünden çıkartılmasıdır. Ne yazık ki bugün tartışmaya başladığımız bu yasada, TRT’nin özerkliğine dair bir kelime, 1’inci maddede yer almasına rağmen, bunun nasıl sağlanacağına dair başka hükümler yoktur.

Sözlerimi kamusal alanda yayıncılık yapan kurumlarımızın toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını gözeterek bir yayıncılık yapma imkânına kavuşmaları dileğiyle bitiriyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kışanak.

AK Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden.

Buyurun Sayın Ocakden. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, fiilî anlamda Avrupa Birliğine tam üyelik müzakere sürecini yürüten bir ülkedir. Bu sürecin anlamı, demokratik ve ekonomik kriterler anlamında Avrupa Birliğine uyumla birlikte kurumsal değişim ve dönüşümlerin de gerçekleşme sürecidir. Türkiye, bir taraftan güçlü ekonomisiyle küresel bir oyuncu hâline gelirken, bir taraftan da yılların bürokratik hantallığı içinde yorgun düşen kurumlarını çağdaş ve modern kurumlar hâline getirmek zorundadır.

Bütün meselemiz demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni hak ettiği muasır medeniyet çizgisine taşımak, ülkemizi hem demokratik ve ekonomik anlamda hem de kurumsal anlamda dünya ile rekabetin gerisinde kalmayacak bir kalkınma düzeyine eriştirmektir.

İşte, TRT Kanunu’nda yapılmakta olan değişiklik, bir medya kurumu olan TRT’yi kendi kulvarındaki bilişim kurumları ile yarışabileceği rekabetçi ve modern bir yapıya kavuşturma çabasının bir ürünüdür. 2954 sayılı TRT Kanunu, Kurumun teşkilat yapısında değişime kapalı, günümüzün iletişim teknolojisindeki gelişmeleri karşısında doğru, çabuk ve etkin karar almasını sağlayacak modern bir yapılanmaya imkân tanımamaktadır. Oysa, küresel dünyada diğer ülkelerdeki pek çok kamu yayın kuruluşu yapılarını çağın gereklerine uygun hâle getirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunda da Anayasa’yla kendisine verilen kamusal görevin yerine getirilmesi için baskılardan uzak, yalnızca kamu yararını gözeten, çağdaş bir yayıncılığı mümkün kılacak, özerk ve esnek bir yapılanmaya gidilmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Maalesef, TRT’nin idari yapısı günümüz çağdaş yayıncılık anlayışından uzak, karmaşık ve hantal bir görünüm arz etmektedir. Vasıflı yayın personelinin yayıncılık vasfı bulunmayan personelden daha az olduğu, yayıncılık hizmetinin geçici personelle her yıl sözleşmeleri yenilenerek desteklenmeye çalışıldığı bir radyo televizyon kurumunda yeni ve çağdaş gelişmelerin gerektirdiği bir yapılanmaya gidilmesini sağlayacak kanun değişikliğini yapmanın zorunlu ve ertelenemez hâle geldiği açıktır.

Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun şu andaki idari yapılanmasının radyo ve televizyon yayıncılığının tek elden yürütüldüğü bir anlayış temeline dayandığı düşünüldüğünde, radyo ve televizyon yayıncılığında gerek ülkemizde ve gerekse uluslararası alanda yaşanan gelişmeler karşısında bugün için kamu yayıncılığı görevini sağlıklı ve etkin bir şekilde yürütmenin imkânsız olduğu anlaşılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıyla, genel olarak yetkinin merkezde toplandığı, çok katmanlı organizasyon yapısı yerine hiyerarşik kademelerin ve bürokrasinin azaltılıp verimliliğin ve hızın artırıldığı yeni bir yapıya kavuşturulması amaçlanmaktadır.

Yine bu tasarıyla, benzer işlevleri olan birden fazla daire tek çatı altında toplanarak çağdaş yayıncılığın gerektirdiği bir teşkilat yapısı oluşturulmaktadır.

Kısacası, tasarı bir yandan devletin genel idari düzenine bağlı kalınarak diğer yandan kamu radyo ve televizyon yayıncılığı hizmetinin niteliği göz önünde tutularak daha etkin ve dinamik bir teşkilat yapısı oluşturulmasına imkân verecek nitelikte düzenlenmiştir

Görüşmekte olduğumuz bu tasarı ile çağdaş standartlar ölçeğinde getirilmek istenen değişiklikleri kısaca şöyle özetlemek mümkün: Tasarının 2’nci maddesi ile Kanun’un 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi değiştirilerek, uluslararası radyo ve televizyon kurum ve kuruluşlarının yanı sıra yerel, bölgesel, ulusal radyo ve televizyon kurum ve kuruluşları ile de ilişkilerin düzenlenmesi, anlaşma, sözleşme ve protokoller ile ortak hareket edilebilmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Bununla birlikte, uluslararası radyo ve televizyon kurum ve kuruluşları ile yapılacak anlaşma, sözleşme ve protokollerde Başbakanlıktan da onay alınması amaçlanmaktadır.

Yine tasarının 3’üncü maddesi ile Kanun’un 11’inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları değiştirilerek, Kuruma verilen görevlerin zamanında ve tam olarak yerine getirilebilmesi için Yönetim Kurulunun teşkilinin yeniden düzenlenmesi hedeflenmiştir.

Tasarının 4’üncü maddesi ile Kanun’un 13’üncü maddesinin beşinci fıkrasının (c) bendi ile altıncı ve yedinci fıkraları değiştirilerek Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcısı unvanlı kadrolara atanacak olanlar hakkında kamu kurum ve kuruluşlarındaki atamaya ilişkin genel mevzuat hükümlerine paralel bir düzenleme yapılmak suretiyle en az on iki yıl veya özel sektördeki bazı alanlarda da yine on iki yıl hizmet şartı öngörülmüştür. Bununla birlikte yükseköğretim kuruluşlarının mühendislik alanındaki Kurumun görev alanına giren farklı öğrenim dalları dikkate alınarak genel müdür yardımcılarından birisinde elektronik veya elektrik elektronik veya elektronik ve haberleşme veya telekomünikasyon mühendisliği veya radyo ve televizyon ile ilgili mühendislik dallarının birinden mezun olma şartı getirilmiştir. Ayrıca, kurumsal uyumun sağlanmasını teminen Genel Müdürlük makamına vekâlet hususunda düzenlemeler getirilmektedir.

Dünyada pek çok kamu yayın kuruluşu yapılarını çağın gereklerine uygun hâle getirmiştir. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunda da böyle bir yapılanma ertelenemez hâle gelmiştir. İşte, tasarının 5’inci maddesiyle, Kanun’un 16’ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları değiştirilerek Kurumun Anayasa’yla kendisine verilen kamusal görevini yerine getirebilmesi için, kendisine yöneltilebilecek baskılardan uzak, yalnızca kamu yararını gözeten, çağdaş bir yayıncılığı mümkün kılacak yapılanmanın oluşmasını hedefleyen bir düzenleme öngörülmektedir.

Yine, tasarının 7’nci maddesiyle, Kanun’un 49’uncu maddesi değiştirilerek, genel mevzuat hükümlerine paralel olarak, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunda uygulanması planlanan istihdam şekillerinin tespitine ilişkin düzenleme yapılmaktadır.

Tasarının 8’inci maddesiyle, Kanun’un 50’nci maddesi değiştirilerek yayın, yapım, teknik ve bilişim hizmetlerini çağdaş yayıncılık anlayışının gerektirdiği şekilde yürütmek üzere sözleşmeli -yabancı uyruklu dâhil- personel istihdam edilmesiyle, geçici personelin tanımlanması ve Kurum personelinin yurt içi ve yurt dışında geçici görevle memuriyet mahalli dışında görevlendirilmesi durumunda verilecek gündelik ve harcıraha ilişkin düzenleme getirilmektedir.

Tasarının 9’uncu maddesiyle, Kanun’a geçici maddeler eklenmiştir. 2954 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesinde yapılacak değişiklik sonrası yeni bir organizasyonel yapı ortaya çıkacaktır. Maddeyle getirilen düzenleme, bu yapının gerektirdiği kadro hareketlerinin sağlıklı şekilde yapılmasını, görevi sona eren personelin mali ve sosyal haklarının korunmasına ilişkin düzenlemeyi hedeflemektedir.

2954 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendiyle, 14’üncü maddede düzenlenen Koordinasyon Kurulu kaldırılmaktadır. Koordinasyon Kurulu, çağın getirdiği hızlı ve her gün ortaya çıkan yeni gelişmelere ayak uydurabilen bir kurum olmanın gerektirdiği kararların alınmasını yavaşlatan bir mekanizma olmanın ötesine geçememiştir. Belirtilen nedenlerle, bugüne kadar daha çok formalite görevi yapan Koordinasyon Kurulunun varlığına son verilmek üzere 2954 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinin (c) bendi ve Koordinasyon Kurulunun düzenlendiği 14’üncü maddesinin kaldırılması öngörülmektedir.

Ayrıca, başta yayına ilişkin hususlar olmak üzere, Kurul düzeyinde ele alınması gereken konularda Kanun’un 15’inci maddesindeki prosedür işletilerek çeşitli geçici kurullar oluşturulması ve bunlardan yararlanılması her zaman mümkündür. Bu yönüyle de Koordinasyon Kurulunun kaldırılmasının bir eksiklik oluşturmayacağı düşünülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhalefetin özellikle komisyonlardaki görüşmeler sırasında 2954 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen geçici 11’inci madde bağlamındaki kadrolaşma iddialarına katılmak mümkün değildir. Burada Genel Müdürün yetkisi araştırmacı kadrosuna atama yapılmaktan ibaret olup bu hususta düzenlemenin amir hükmü olarak ortaya çıkmaktadır.

Uzman kadroları konusuna gelince, bilindiği gibi uzmanlık, diğer mevzuatta da düzenlendiği üzere kariyer bir meslektir. Fakülte düzeyinde öğrenimi haiz olanlar arasından yapılan yarışma sınavını müteakip belirli süreli uzman yardımcılığından sonra, yeterlilik sınavı sonucu bu unvan verilmektedir.

Kurumun hizmetlerinin etkin yürütülebilmesi için şu anda uzman yardımcılığı ihdas edilerek genel mevzuata uygun düzenleme yapılma gayreti gösterilmektedir. Hâlen genel idari hizmetler sınıfında uzman unvanıyla toplam 267 personel görev yapmaktadır. Bu personelin tamamının araştırmacı kadrolara atanması söz konusu değildir. Bu personel arasında ortaokul ve lise mezunu olan personel dahi bulunmaktadır. Bu bağlamda 267 uzman personelin 12 tanesi fakülte mezunu değildir.

Özellikle CHP sözcüsü arkadaşın Kanun’da yapılan değişikliği bir kadrolaşma hareketi gibi göstererek eleştirmesini biraz anlamak mümkün. Çünkü onların statükocu penceresinden, sanıyorum, bütün modernleşme adımları böyle görünüyor olsa gerek. CHP’nin yönetimde olduğu bütün dönemlerde, iktidar olmanın anlamı devlette kadrolaşmak olmuştur. Dolayısıyla her demokratik ve kurumsal değişimi, kadrolaşma olarak görmek onlar için normaldir.

Sayın CHP Sözcüsü arkadaşım TRT’nin “Yeni Osmanlılar” gibi birtakım dizilere, birtakım programlara başladığını söyledi. Bunu öyle bir tonda söyledi ki sanki bu tür programların yayınlanması sakıncalıdır gibi bir anlam çıkardım. Eğer yanılıyorsam düzeltin.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O anlamı siz çıkarmışsınız Sayın Ocakden, o anlamı siz çıkarmışsınız.

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Yanılıyor olabilirim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O zaman gerek yok bu dedikodulara.

AHMET ERSİN (İzmir) – Yanılıyorsan niye söylüyorsun?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yanılıyorsanız niye söylüyorsunuz?

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Oysa Sayın Sözcünün konuşmasının başında söylediği bir cümle var: “TRT 70 milyonun bir kurumudur, dolayısıyla bu ülkenin bütün renklerini yansıtmalıdır.”

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bak bu doğru.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Anayasal bir kurumdur.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bunun için bütün yayınları Yeni Şafak ve Zamancılar yapmasın, 70 milyonunsa bütün yayınları da Yeni Şafak ve Zamancılar yapmasın.

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Yani dolayısıyla, Osmanlı da bu ülkenin bir değeridir, bir rengidir. Yani, Osmanlı başka bir ülkenin kurumu filan değildir.

BAŞKAN – Sayın Ocakden, devam eder misiniz. Genel Kurula hitap edin lütfen.

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Bir başka muhalefet sözcüsü “Birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi TRT yönetimini de halk seçsin, neden korkuyoruz?” diyor. Hayır, hiç korkmuyoruz. Ama, hele halkın seçtiği parlamenterlere biz sahip çıkalım yeter. Henüz bunu gerçek anlamda sağlayabilmiş değiliz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ne dedi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Biz de anlamadık.

ATİLA EMEK (Antalya) – Bir daha tekrar eder misin.

AHMET ERSİN (İzmir) – Anlaşılamadı, bir daha söyler misin.

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kabul etmek gerekiyor ki, muhalefet etmenin de eleştirinin de temel mantığı Türkiye’nin demokratik açılımını zenginleştirecek, kamusal değişimini hızlandıracak bir anlayış zeminine dayandırılmalıdır. Şu bir gerçek ki, eğer Türkiye’nin sorunlarını bu ve benzer söylemler paralelinde çözmeye kalkarsak, küçük, yoksul, dışa kapalı ve 30’lu yılların tek parti yönetiminin şekillendirdiği bir Türkiye tablosuyla karşılaşırız ki, bu ülke için bir felaket tablosudur.

AHMET ERSİN (İzmir) – Sizde o özlem var.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – 30’lu yıllar felaketti mi demek istiyorsun?

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Eğer kentlerimizin daha düzenli, hastanelerimizin daha sağlıklı, yargımızın daha bağımsız, siyasetimizin daha şeffaf…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – 30’lu yıllar felaket miydi?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Osmanlıya sahip çık, 30’lu yılları inkâr et!

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – 30’lu yıllar felaket miydi?

BAŞKAN – Lütfen hatibe müdahale etmeyelim, dinleyelim efendim.

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – …okullarımızın daha çağdaş, ekonomimizin daha rekabetçi ve kurumlarımızın daha modern olmasını istiyorsak, Türkiye’nin, demokrasi, laiklik ve modernleşme rotasının korunması konusunda daha hassas olmak zorundayız.

TRT Kanunu’ndaki değişikliğin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ocakden.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına ilk söz, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’a aittir.

Sayın Kılıç, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi en kalbî saygılarımla selamlıyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu’nda yapılması planlanan değişiklikler ve bu değişikliklerle birlikte uygulamada ortaya çıkacak yenileşmeler ve yönetimdeki değişim anlayışının, Türkiye’nin sesi olan, Türkiye’nin rengi olan, Türk kültürünün, Türk dilinin kurumsal ifadesi ve Anadolu’da yerleşikleşmesine yönelik en önemli yayın aracı ve organı olan TRT’nin performansına çok önemli, çok değerli katkılar yapacağına olan kalbî inancımı sözlerimin başında sizlerle paylaşmak istiyorum.

Benden önce yapılan grup konuşmalarında, dört grup adına burada söz alındı. Benden önceki konuşmacı Sayın Ocakden AK Parti Grubu adına konuştu, onun öncesinde üç muhalefet grubu adına yapılan konuşmalar oldu. İnanarak ve bütün kalbimle şunu ifade etmek isterim ki, muhalefet kanadından TRT’de kadrolaşma iddiaları ve TRT’de ehliyetsiz yapılaşmaya yönelik olarak yapılan eleştirilerin temelsiz, köksüz ve inandırıcılıktan uzak yaklaşımlar olduğu kanaatindeyim.

ATİLA EMEK (Antalya) – Öyle mi?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Tam aksine şunu özellikle ifade etmeyi ihtiyaç olarak addediyorum: Çok saygıdeğer milletvekilleri, TRT Genel Müdürü burada, yardımcıları burada, TRT’deki daire başkanlarının bir kısmı burada, bir kısmı belki izleyici sıralarında, bir kısmı da TRT-3 üzerinden Mecliste yapılan konuşmaları takip ediyor.

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, kurulduğundan bu yana tarihinin hiçbir döneminde siyasi iktidar karşısında bu kadar özerk, bu kadar bağımsız bir dönemi idrak etmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) – İnanıyor musun buna, inanıyor musun?

SUAT KILIÇ (Devamla) – TRT Kurumu, gerek mali özerklik olarak, bu kadar özerk bir dönemi yaşamamıştır.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Oh oh, bravo!

SUAT KILIÇ (Devamla) – TRT Kurumu, gerek idari özerklik olarak bu kadar baskın karakterli bir dönemi yaşamamıştır. TRT Kurumu, yayınların tarafsızlığına, siyasetin müdahale etmemesi noktasında da bu kadar özgür, bu kadar bağımsız ve bu kadar tarafsızlığına saygı duyulan bir iktidar dönemine tanıklık etmemiştir.

Muhalefet sıralarından çokça laf atıldı ama ben özellikle Halk Partili arkadaşlarıma bakıyorum ve şunu düşünüyorum: Ah tek başınıza iktidar olacaktınız ve bu TRT sizin idarenizde olacaktı, tozunu attırırdınız tozunu, tozunu attırırdınız! (AK Parti sıralarından alkışlar) Siz değil misiniz…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, bunlara tutanağa gerek yok, dikkatle dinleyin siz de.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Siz değil misiniz…

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Arkadaş bu tür konuşmaya devam edecek anlaşılan! Bunlara tutanağa da gerek yok, bunlara cevap alacaktır.

BAŞKAN – Sayın Okay, ikaz ediyorum.

SUAT KILIÇ (Devamla) –…1991-1995 arası dönemde Seyfi Oktay’ın Adalet Bakanlığı sırasında, Sayın Moğultay’ın Adalet Bakanlığı sırasında “Kadrolaşmayacaktık da ne yapacaktık?” diyen anlayışın devamı siz değil misiniz? (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) – Ya şu ülkenin hâline bakın, neyi konuşuyorsunuz?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, konuşmacıyı ikaz edin, gecenin bu saatinde olay çıkarttıracak!

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Lütfen, rica ediyorum…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Dikkatli konuş!

BAŞKAN – İkaz ediyorum efendim.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, dinleyin, dinleyin…

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Benim sözümü sataşmayla kesemezsiniz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Haddini bileceksin!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sataşmayla susturulacak bir hatip değilim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Tasarı üzerinde konuşacaksın!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sataştığınız kadar cevap alırsınız.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Cumhuriyet Halk Partisi konuşulmuyor…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sataştığınız kadar cevap alırsınız.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – …TRT konuşuluyor!

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkan, zamanımdan çalınan bu sürenin zamanıma ilave edilmesini istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, tamam ama siz de Genel Kurula hitap edin lütfen ya.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – TRT’yi konuşuyoruz burada!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dokundu değil mi, ağır geldi?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hiç yakışmıyor sana!

BAŞKAN – Lütfen…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dokundu…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sana dokundu!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dokundu… Dokundu…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ne demek dokundu? Saygılı konuş, terbiyesiz adam!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dokundu, rahatsız oldunuz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Saygısız herif!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Rahatsız oldunuz… Rahatsız oldunuz…

Bakın, değerli milletvekilleri…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ne demek dokundu?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oturunuz…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ne demek istiyor?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben sözlerimi…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, konuşmayı kesin!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben sözlerimi…

BAŞKAN – Sayın Kılıç…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ne demek dokundu?

BAŞKAN – Ben müdahale ediyorum efendim.

SUAT KILIÇ (Devamla) – …hiçbir ima içermeksizin…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, o sözünü geri alsın.

BAŞKAN – Ben müdahale ediyorum, siz buyurun.

SUAT KILIÇ (Devamla) – …hiçbir ima içermeksizin, hakaret unsuru taşımaksızın, sadece konuya ilişkin değerlendirmeler bağlamında ifade ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın…

BAŞKAN – Ben ikaz ediyorum, siz susun efendim.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, bakınız…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın.

 SUAT KILIÇ (Devamla) – …sözlerimi, eğer bölmezseniz, tavzih etmem gerekiyorsa tavzih ediyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sözünü geri alsın.

ATİLA EMEK (Antalya) – Yakışıyor mu?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sözlerim hiçbir ima, hiçbir hakaret kastı içermiyor. Eğer kelimelere ifade edilenin dışında anlamlar yüklüyorsanız bu benim kabahatim değil, asla!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Senin yaşın yetmez!

ATİLA EMEK (Antalya) – Yaşın yetmez!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sözlerim ifade ettiklerimin dışında bir kasıt, bir mana, bir anlam, bir ima taşımıyor.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sözlerimi olduğu gibi algılamak, olduğu gibi değerlendirmek durumundasınız.

ATİLA EMEK (Antalya) – Yakışmadı…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Çocuk daha çocuk…

(Mikrofon Başkan tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lafınızı kesiyorum, bir dakika dinler misiniz beni Sayın Kılıç. Gecenin bu saatinde niye bu kadar geriyorsunuz ortamı ya?

ATİLA EMEK (Antalya) – Yakışıyor mu?

BAŞKAN – Konuşalım…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, Genel Kurula hitap etsin.

BAŞKAN – Tamam efendim… Siz Genel Kurula hitap edin efendim.

Buyurun, devam edin lütfen.

ATİLA EMEK (Antalya) – Sen ne yapmak istiyorsun?

BAŞKAN – Susar mısınız arkadaşlar ya… Susar mısınız. (CHP sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, ben ikaz ettim, buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ayıp…

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, oturur musunuz yerinize. (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hatibi dinleyelim, oturur musunuz lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)

Buyurun Sayın Kılıç, devam edin.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki muhalefet sözcüleri bu kürsüden yaptıkları eleştirilerin karşılıksız kalmayacağını, bir cevap mekanizmasının, doğruları ifade etme mekanizmasının mutlaka çalışacağını bilmeli, görmeli ve idrak etmelidir. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Bu kürsü muhalefet sözcülerinin gerçek dışı beyanlarla iktidar grubunu hedef alıp, yerine oturduktan sonra da coşkuyla karşılanacakları yer değildir.

ATİLA EMEK (Antalya) – Böyle konuşma!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu kürsüde muhalefetin konuşma özgürlüğü bulunduğu kadar…

ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, daha niye süre veriyorsun? Süresi bitti, sözü bitti, baksana…

BAŞKAN – Saati ben biliyorum.

SUAT KILIÇ (Devamla) –…bu kürsüde iktidarın da konuşma özgürlüğü vardır. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Her kafadan bir ses çıkıyor, tek tek konuşur musunuz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, süresi bitti.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, söylediğim sözler gerçeklerin ifadesidir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Otur yerine!

ATİLA EMEK (Antalya) – Süresi bitti…

BAŞKAN – Ben biliyorum, burada yazıyor, oraya bakmayın.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Gerçeklerin ifadesi olduğunun göstergesi de sözün muhatabı olan parti grubundaki rahatsızlıktır. (CHP sıralarından gürültüler)

AHMET ERSİN (İzmir) – Yarım saat mi konuşacak?

BAŞKAN – Müdahale etmeyin, ben biliyorum, burada yazıyor.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bir ana muhalefet grubunun, kürsüdeki iktidar sözcüsünün…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, ekrana bak ekrana, ekran yanlış!

BAŞKAN – Biliyorum Sayın Ağyüz, biliyorum.

SUAT KILIÇ (Devamla) – …yaklaşımlarını gürültüye getirerek, sataşmalara getirerek…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Senin aklın ermez onlara, daha çocuksun!

SUAT KILIÇ (Devamla) – …boğabileceğini zannetmesi az önce seslendirdiğiniz özgürlük yaklaşımıyla bağdaşan bir tutum değildir.

Sözlere yanlış imalar ve anlamlar yükleyerek…

ATİLA EMEK (Antalya) – Kaç dakika konuştu?

SUAT KILIÇ (Devamla) – …sataşmalarla süremi çalarak susturacağınızı zannediyorsanız yanılıyorsunuz, öncelikle bunu ifade etmek isterim. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, müsaade eder misiniz, süreyi düzelteceğim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – CHP olmasaydı senin ismin farklı olacaktı. Yazık ki o aileden geliyorsun!

ATİLA EMEK (Antalya) – On dakika doldu, bir dakika vereceksin Başkan!

BAŞKAN – Hayır, olur mu on dakika efendim.

Buyurun efendim, devam edin Sayın Kılıç.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, süresi bitti!

BAŞKAN – Beş dakika konuştu.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok değerli milletvekilleri, aslında dinlemiş olsaydı muhalefetin de bu sözlerden istifade edeceği noktalar olacaktır.

ATİLA EMEK (Antalya) – Niye beş dakika veriyorsun?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Devam et, devam!

BAŞKAN – Kibar olun biraz…

ATİLA EMEK (Antalya) – Ayıp ya, ayıp!

BAŞKAN – Kibar olun.

Buyurun devam edin.

ATİLA EMEK (Antalya) – Devam ettir hakarete burada! Bu da size yakışır!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sizi orada tutan şey işte bu tahammülsüzlüğünüzdür.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sana ne bizden kardeşim, sen kendine bak!

BAŞKAN – Lütfen, böyle yapmayın, kibar olun. Duyuyorum ben sesinizi.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bakın, yirmi dakika grup sözcünüz konuştu. İktidar milletvekilleri, son derece teenniyle, saygılı bir yaklaşımla grup sözcünüzün ifadelerini dinledi. (CHP sıralarından gürültüler)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen de seviyeli konuş, seviyeli!

BAŞKAN – Sayın Ağyüz…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Burada ben de dinledim. Ben de şahsım adına on dakikalık söz süremi kullanıyorum.

ATİLA EMEK (Antalya) – On beş dakika oldu!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Size düşen, hakaret içermedikçe sözlerimi yerinizde dinlemekten ibarettir ama…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dokunmak demek ne demek?

SUAT KILIÇ (Devamla) – …söylediklerimden rahatsız olduğunuz için, sözümü kesmeyi kendinize misyon addediyorsanız, o, işin başka bir tarafı.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Beş dakika daha verdi!

ATİLA EMEK (Antalya) – Helal olsun Başkan!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şu dokunmayı bir açıklasana!

ATİLA EMEK (Antalya) – Allah Allah, neyi uzatıyor bu adam!

BAŞKAN – Saat var önümde, acele etmeyin, saat var önümde.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Türk dilinin korunması…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Suat Bey, şu dokunmayı bir açıkla. Dokunmak ne, onu bir açıkla bakayım? Ne demek o?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, siz o kelimeleri hangi manada kullanırsınız…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen hangi manada kullandın?

SUAT KILIÇ (Devamla) – …nerede, ne zaman kullanırsınız ben onu bilmem ama Türk dilini iyi kullandığını düşünen bir milletvekili olarak ben o kelimeye hiçbir anlam…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sen elini uzatma bakayım, öyle elini uzatma. Düzgün konuş!

SUAT KILIÇ (Devamla) – …sizin anladığınız manada hiçbir argo içermeksizin, ahlak ve edep anlayışı içerisinde içerdiği ortalama normal mana ne ise benim kullandığım sözcük…

ATİLA EMEK (Antalya) – Ne biçim konuşuyorsun! Ahlak dersi mi veriyor?

SUAT KILIÇ (Devamla) – …bu manada kullanılmıştır değerli milletvekilleri.

BAŞKAN – Allah Allah…

ATİLA EMEK (Antalya) – Gülüyorsun bir de Başkan, gülüyorsun!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ama başka yöne çekme noktasında ısrarlı kanaatiniz varsa o kanaatinizle sizi baş başa bırakıyorum ve sadece bu durumu yorgunluğunuza veriyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu idari özerklik olarak, mali özerklik olarak ve yayınlarının tarafsızlığına gösterilen saygı noktasında, son beş buçuk yıldır AK Parti İktidarındaki huzurunu, rahatını ve özerkliğini önceki siyasi iktidarların hiçbiri döneminde yaşayamamıştır, o ortamı bulamamıştır. Bunun göstergesi nedir?

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Şaka yapıyorsunuz herhâlde.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Arkadaşların gülüyor sana, arkadaşların!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, Genel Müdür burada. Bir önceki TRT ve Anadolu Ajansından sorumlu Bakanımız Sayın Beşir Atalay, şimdiki ilgili sorumlu Bakanımız Sayın Mehmet Aydın, iktidarın bir milletvekili olarak çok iyi biliyorum ki önceki ve şimdiki sayın bakanlar TRT’nin işleyişine, TRT’deki yapılaşmaya, TRT’deki personel tercihlerine müdahaleden olabildiğince uzak, olabildiğinde ari, olabildiğince mesafeli yaklaşımlar içerisinde oldular.

Bakın, AK Partinin iktidarda olduğu dönemde Türkiye TRT’nin aynı özerklik anlayışı içerisinde iki büyük seçim yaşadı. Bu seçimlerden bir tanesi 28 Mart 2004 tarihinde yapılan mahallî idare seçimleridir, bu seçimlerin diğeri 22 Temmuz 2007 tarihinde gerçekleştirilen milletvekili genel seçimleridir. Her iki seçim sırasında da hiçbir muhalefet sözcüsü, hiçbir muhalefet lideri TRT yayınlarının tarafsızlığından yana bir şikâyet sözcüğünü dile getirememiştir. Hatta hatta TRT’nin yayın süreleri, TRT’nin iktidar ve muhalefete ayırdığı süreler noktasında ciddi bir matematiksel çalışma yapılsa görülecek olan şudur: TRT’nin ekranlarında, kanallarında, yayınlarında, programlarında iktidarın lehine değil, bilakis muhalefetin lehine bir pozitif ayrımcılık uygulaması söz konusudur. (CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA EMEK (Antalya) – Millet gülüyor sana, gülüyor!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimi TRT’nin özerkliği noktasından bir başka alana taşımak istiyorum. TRT Türkiye’de misyon üzerine inşa edilmiş bir kurumdur. TRT’nin Türkiye’de kanunla tanımlanmış, Anayasa’yla çerçevelendirilmiş görevleri vardır. TRT Türk dilini yaşatmak, geliştirmek, topluma mal etmek mecburiyetinde olan bir kurumdur. TRT Türk tarihine, TRT Türk kültürüne, TRT Türkiye'nin sanatsal birikimine değer vermek, bu birikimleri geliştirmek, güçlendirmek, geniş toplum kitlelerinin faydasına, yararlanmasına sunacak hamleleri, atılımları gerçekleştirmek mecburiyetinde olan bir kurumdur.

İşte, bu kanunun amacı, TRT’nin misyonuna, özüne dönüşüne katkı sağlamaya yönelik bir düzenlemedir. Bu kanunla birlikte, TRT işleyişinden ya da mevzuatından kaynaklanan hantallık görüntüsünden kurtularak daha kolay operasyonlar yapabilecek, etkin ve verimli bir çalışma ortamını sağlayabilecek yapısal değişime kavuşabilme imkânını yakalamıştır.

Benim süremin sonuna gelmiş olmaktan dolayı… TRT yönetiminden bu vesileyle ricam şudur: Türk kültürüne, Türk diline, Türk milletini bir arada tutan değerlere ve Türk milletinin ortak tarih bilincine yönelik daha kuvvetli, daha kaliteli, daha nitelikli, içerik olarak daha zengin yapımlar, belgeseller, sinema filmleri, tiyatro eserleri ve diğer sanatsal hareketleri TRT desteklemek ve hayata geçirmek zorundadır.

TRT, magazin alanında prime time kanallarla yarışmak mecburiyetinde olan bir kurum değildir. TRT, öncelikli derdi rating kaygısı olması gereken bir kurum değildir.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Tarkan’a 1 milyon verdi TRT!

SUAT KILIÇ (Devamla) – TRT, magazin sayfalarında hayatımızın tamamına yönelik kültürel erozyona yol açan, aşınmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıç, devam eder misiniz.

Son sözlerinizi alayım efendim.

ATİLA EMEK (Antalya) – Devam etsin Başkan, sabaha kadar!

SUAT KILIÇ (Devamla) – TRT programlarında, TRT sanat ve kültür programlarında, magazin dünyasının yıpratıcılığıyla aşınmış isimlerden uzak durmak mecburiyetindedir. TRT bir kültürün, TRT bir dilin, TRT bir sanat birikiminin, TRT bir tarih kültürü birikiminin ve TRT topyekûn bir milletin ortak değeridir.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Tarikat kültürü!

SUAT KILIÇ (Devamla) – TRT yayın çizgisinde bütün bu anlayışa destek çıkmak, yeni yapımlar ortaya koymak, kaynaklarını personel için değil yeni yapımlar için değerlendirmek mecburiyetindedir.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Tarikatların cirit attığı kurum!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, yapılan bu düzenlemeyle TRT’nin önemli ve güzel hizmetlere imkân sağlayabilme yolunda ciddi mesafe alacağına inancım, kanaatim tamdır.

Bu düzenlemeye destek verecek olan iktidar-muhalefet bütün milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Çalışmanın, düzenlemenin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kılıç.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Okay.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Biraz evvel, Sayın Hatibin konuşmalarını siz de dikkatle izlediniz. Grup Başkan Vekili olduğum Partime yönelik hem kaba sözler sarf etti…

BAŞKAN – Efendim, tavzih ettiler ama “Ben o manada kullanmadım.” dediler.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Efendim, tavzih yeterli değil. Tavzih yeterli değil Sayın Başkan.

BAŞKAN – O zaman, buyurun yerinizden kısa bir açıklama yapın efendim.

Aynı süreyi vereceğim size efendim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım, ben 69’uncu maddeye göre söz talebinde bulunuyorum.

BAŞKAN – Gereceksiniz, yine gereceksiniz.

Buyurun.

Yeni bir sataşmaya, lütfen, gecenin bu saatinde mahal vermeyelim efendim. Lütfen…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen müsaade ediyorsun Başkan, konuşmacıya sen müsaade ettin.

BAŞKAN – Niye etmeyeyim ki? Kime müsaade etmişim ben?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Deminki konuşmacıya.

BAŞKAN – Herkese müsaade ediyorum. O zaman herkesin lafını kesmem lazım. Kim doğru konuşuyor ki burada? Allah Allah! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Konuşmayı uzatırsanız, sonunu böyle getirirsiniz işte, illa yirmi dakika, yirmi bir dakika tamamlayacaksınız. Tabii, konuşacak bir şey kalmıyor, ondan sonra sataşma başlıyor. Allah Allah! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Okay.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel burada şahsı adına söz alan Hatip Arkadaşım kürsüye çıktığında ikaz ettiler “Bunun işi olayı germektir, tahrik etmektir, olay çıkarmaktır. Aman Başkanım, bunun geçen dönemden de böyle bir alışkanlığı vardı, dikkatli izleyin. Çünkü, bir biçimde burayı gerecek, tartışacak. Özel seçilmiş bir isimdir. AK Partinin kadrolu kavgazanıdır.” dediler.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sizi yanıltmışlar Başkan, ön yargılı dinlemişsiniz. Sizi yanıltmışlar.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – İsabetli bir tespitti. Çünkü, kendisini dinlemiştim ben, daha önce de dinlemiştim. Buraya sırf özel olarak geldi, bunu germek için geldi. Tabii, germek için geldiğinde de konuşulan TRT Kanunu olduğu hâlde, döndü TRT Kanunu konusunun dışına çıktı, Cumhuriyet Halk Partisine sataştı ve de dedi ki: “Efendim, eğer Cumhuriyet Halk Partisinin bizim gibi böylesine, Mecliste bir çoğunluğu olsaydı tozunu atardınız.” dedi.

Şimdi, değerli milletvekilleri, değerli milletvekilleri, bu yasama döneminde çıkarttığınız yasalara bakarsınız, doğrudan doğruya devletin tüm kurumlarını AKP’lileştirmek için çıkarttığınız yasaları sırasıyla söylüyorum: Hâkimler Savcılar Kanunu’ndan başlarız, Sağlık Bakanlığına devam ederiz. (AK Parti sıralarından “Ne alakası var?” sesleri, gürültüler)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Türban…

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – TÜRMOB’la, Futbol Federasyonu Yasası ile devam ederiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, “Tozunu attırır.” dediği için arkadaşlarımız tepki gösteriyorlar. Ettiği şeye bakın, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Okay…

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Şimdi, biraz evvel TRT’ye de methiye düzerken unutmayın ki, şimdi hemen toparlayabildiğim TRT’de yapılan yayın programlarını….

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okay.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Son bir dakika verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, sataşma oluyor; yani rahatsız ediyorsunuz birbirinizi. Benim için mesele değil, on saat de konuşun ya! Ben sizin için söylüyorum, geriliyorsunuz bu saatte.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Sataşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, konuşun siz karşılıklı, cevap verelim size hadi.

Buyurun, yakışıyorsa yapın hadi. Hadi yapın!

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Sayın Başkanım, size de yakışan arkadaşımın konuşmasını kesmekti.

BAŞKAN – Ben ikaz ettim, sesini de kestim dikkat ederseniz.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Sesini kestikten sonra ama bir ek süre verdiniz.

BAŞKAN – Ek süre vermedim, on dakikalık… Beş dakika…

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Şimdi, bakın “Gündeme Dair” Bayan Türköne’nin kocası. “Enine Boyuna” Zaman gazetesine emanet. “Felsefe Konuşmaları” Zaman gazetesine emanet. “Şenlik Var” Samanyolu’na emanet ve ondan sonra da diyorsunuz ki “Cumhuriyet Halk Partisi tahammülsüzlük gösteriyor.” Açıkçası ideolojinizi TRT’ye dayatıyorsunuz. TRT’yi teslim aldınız. Şimdi de TRT’nin kadrolarını AKP’lileştirmek istiyorsunuz.

BAŞKAN – Hâlâ laf atıyorsun, hâlâ laf atıyorsun; yakışıyor mu?

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bu arada, değerli arkadaşımın o kaba ve yaralayıcı sözlerini kendisine iade ediyorum. Dilerim, bundan sonra bu kürsüde hitapta bulunurken daha dikkatli, daha özenli konuşur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, sıra sizde Sayın Elitaş, buyurun, sizi dinleyelim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmak istiyorum müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Efendim, ne konuda yapıyorsunuz? Şimdi, karşılıklı… Siz de söyleyeceksiniz, bu sefer Sayın Okay kalkıp konuşacak. Yerinizden, lütfen yerinizden. Evet, buyurun.

Böyle usul olmaz yahu! Böyle şey olmaz! Bu kadar tecrübeli adamlar ya! Utanıyorum yani, vallahi utanıyorum.

2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Muhalefet Partisi Grup Başkan Vekili ve grubumda bulunan değerli milletvekili arkadaşlarımız, biraz önce TRT Kanunu’nda şahsı adına söz aldığında, Cumhuriyet Halk Partisine “Eğer iktidar sizin elinize geçmesi mümkün olsaydı TRT’nin tozunu attırırsınız.” ifadesine arkadaşlarımız büyük bir tepki gösterdiler. Sayın Grup Başkan Vekili, Arkadaşımızın bu konuşmasını eleştirmek için çıktığı ve yaptığı konuşmada, Adalet ve Kalkınma Partisinin TRT’de yaptığı kadrolaşma hareketini ifade edip, “Kadrolaşma yapıyorsunuz, TRT’de her tarafa şunu yapıyorsunuz.” diye ifade ediyor. Bakınız, biraz önce Değerli Milletvekilinin kendilerini “Eğer olsaydınız…” diye eleştirdiği noktayı, kendisi daha ağır bir şekilde bizi itham ediyorlar. Lütfen, bir muhalefetin, kendilerini eleştirmelerine tahammül göstermelerini istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, cevap hakkımız doğdu.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, Grup Başkan Vekiliniz konuştu, meramını anlattı. Konuşacak ne buluyorsunuz? Siz biliyorsunuz, benim için hiçbir şey değişmiyor. Buyurun konuşun isterseniz. Yazık yani, yazık, millet bizi izliyor bu saatte ya. Çocuklar gibi karşılıklı şey yapıyorsunuz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.-Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 219) (Devam)

BAŞKAN – Şahısları adına ikinci söz Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Öksüzkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 219 sıra sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, burada, TRT’nin kimin televizyonu olduğunu tartışmaya gelmedik. TRT Türk milletinin televizyonudur, hepimizin televizyonudur, iktidarıyla, muhalefetiyle hepimizin televizyonudur. Bu vesileyle, burada, tartışmalara son vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, dünyada yaşanan baş döndürücü teknolojik gelişmeler, ses ve görüntülerin çeşitli yollarla ve süratli bir biçimde ilgili yerlere iletilmesine imkân sağlamıştır. Anayasa’nın 133’üncü maddesinde yapılan değişiklikle radyo ve televizyon yayıncılığındaki devlet tekelinin ortadan kalkmasından sonra, özel radyo ve televizyon yayıncılığı, kablo ile dağıtım, uydu platformu işletmeciliği, İnternet hizmetleri gibi faaliyetler gündeme gelmiştir. Bu gelişmelerin ardından, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu sektörde hukuksal ve ticari açıdan iç içe geçme süreci başlamıştır.

Bilindiği üzere, 26/3/2008 tarihinde başlayan süreçle tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek kabul edilmiş ve bugün de Genel Kurulda görüşmelerine başlanılmıştır.

Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun şu andaki idari yapılanmasının temeli, radyo ve televizyon yayıncılığının tek elden yürütülmesi esasına dayandırılmıştır. Bu yapı, radyo ve televizyon yayıncılığında gerek ülkemizde ve gerekse uluslararası alanda yaşanan gelişmeler karşısında, bugün için kamu yayıncılığı görevinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesine engel olmaktadır. Nitekim bu konuda, geçmişte, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda da bir çalışma yapılarak TRT’nin yeniden yapılandırılması ve sağlıklı bir yapıya kavuşturulması kapsamında gerekli hukuki düzenlemelerin yapılacağına dair düzenlemeye yer verilmiştir.

Bugün, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunda da Anayasa’yla kendisine verilen kamusal görevin yerine getirilebilmesi için, yalnızca kamu yararını gözeten, çağdaş bir yayıncılığı mümkün kılacak, özerk ve esnek bir yapılanmaya gidilmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. Maalesef bugün, bu Kurumda yayıncılık hizmetinin işçi sayılmayan geçici personelle her yıl sözleşmeleri yenilenerek desteklenmeye çalışıldığı bir gerçektir. Bundan dolayıdır ki yeni ve çağdaş gelişmelerin gerektirdiği bir yapılanmaya gidilmesini sağlayacak kanun değişikliğini de yapmanın zorunlu ve ertelenemez hâle geldiği ortaya çıkmıştır.

Tasarı, bir yandan devletin genel idari düzenine bağlı kalınarak, diğer yandan kamu radyo ve televizyon yayıncılığı hizmetinin niteliği göz önünde tutularak daha etkin ve dinamik bir teşkilat yapısı oluşturulmasına imkân verecek nitelikte düzenlenmiştir.

Tasarı maddelerine ana başlıklar hâlinde göz atacak olursak:

Tasarının 1’inci maddesiyle, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunun 2954 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte tek yayıncı kurum olması, Radyo ve Televizyon Kurulun’un da aynı kanunda yer alan hükümlerle düzenlenmesi sebebiyle Kanun’un amacının sadece Kurumun yayınları ve kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarıyla sınırlı hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.

Tasarının 2’nci maddesiyle, uluslararası radyo ve televizyon kurum ve kuruluşlarının yanı sıra yerel, bölgesel, ulusal radyo ve televizyon kurum ve kuruluşları ile de ilişkilerinin düzenlenmesi; anlaşma, sözleşme ve protokoller ile ortak hareket edilebilmesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Bununla birlikte uluslararası radyo ve televizyon kurum ve kuruluşları ile yapılacak anlaşma, sözleşme ve protokollerde de Başbakanlıktan onay alınması zorunlu hâle getirilmiştir.

Tasarının 3’üncü maddesi ile yönetim kurulunun yayıncılık konusunda, yayıncılıkla ilgili alanlarda deneyim sahibi ve kendi konularında uzmanlaşmış olan üyelerden oluşan bir yapıya dönüştürülmesini sağlayacak şekilde yönetim kurulunun teşkili yeniden düzenlenmiştir.

Tasarının 4’üncü maddesi ile genel müdür ve genel müdür yardımcısı unvanlı kadrolara atanacak olanlar hakkında kamu kurum ve kuruluşlarındaki atamaya ilişkin mevzuat hükümlerine paralel bir düzenleme yapılmak suretiyle en az on iki yıl kıdem şartı getirilmiştir.

Tasarının 5’inci maddesiyle Kurumun Anayasa ile kendisine verilen kamusal yayın görevini yerine getirebilmesi için, yalnızca kamu yararını gözeten çağdaş bir yayıncılığı mümkün kılacak yapılanmanın oluşmasını hedefleyen bir düzenleme vardır.

Tasarının 6’ncı maddesiyle, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumuna tahsis edilen TRT-3 kanalından Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu aracılığıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi yayınlarını, uygun görülen kanalların birinden de açık öğretim ve eğitim öğretim amaçlı diğer yayınların yansıtılmasına ilişkin düzenleme öngörülmüştür. Ayrıca, bu yayınların dışında kamu ve özel sektörden yayın talebinde bulunulması hâlinde de bu talebin bir protokol çerçevesinde karşılanabilmesine yönelik düzenleme amaçlanmaktadır.

Tasarının 7’nci maddesinde, genel mevzuat hükümlerine paralel olarak Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunda uygulanması planlanan istihdam şekillerinin tespitine ilişkin düzenleme vardır.

Tasarının 8’inci maddesinde, yayın, yapım, teknik ve bilişim hizmetlerini çağdaş yayıncılık anlayışının gerektirdiği şekilde yürütmek üzere sözleşmeli personel istihdam edilmesi, geçici personelin tanımlanması ve kurum personelinin yurt içi ve yurt dışında geçici görevle görevlendirilmesi durumunda verilecek gündelik ve harcırahların düzenlemesi yapılmıştır.

2954 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesinde yapılacak değişiklik sonrası yeni bir yapı ortaya çıkacaktır. Tasarının 9’uncu maddesiyle getirilen düzenlemeyle, bu yapının gerektirdiği kadro hareketlerinin sağlıklı bir şekilde yapılmasına, görevi sona eren personelin mali ve sosyal haklarının korunmasına ilişkin düzenleme hedeflenmektedir. Ayrıca, Kurumda çalışanların emekliliğe özendirilmesi bakımından, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görev yapan Kurum personelinden 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’na göre emeklilik hakkını kazanmış olanlara bu kanunun yayımı tarihinden itibaren üç ay, bu hakkı 2008 yılı sonuna kadar kazanacak olanlara da kazandıkları tarihten itibaren iki ay içinde emeklilik başvurusunda bulunmaları hâlinde emekli ikramiyelerinin yüzde 30 fazlasıyla ödenmesine ilişkin düzenleme vardır.

Bugüne kadar daha çok formalite görev yapan Koordinasyon Kurulunun varlığına son verilmek üzere, 2954 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinin (c) bendi ve Koordinasyon Kurulunun düzenlendiği 14’üncü maddesinin kaldırılması öngörülmektedir.

Değerli arkadaşlar, tasarının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini, değerlerine bilinçli olarak sahip çıkan, daha bilgili, daha uygar ve daha gelişmiş bir toplum olma yolunda ilerlememize vesile olmasını içtenlikle diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öksüzkaya.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Süreyi kısıtlamayacağım ama çok sual soran arkadaşımız var, biraz kısa tutarlarsa daha memnun olacağım, yetişmesi açısından.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Kurumun yayıncı personel ihtiyacının giderilmesi için 2007 yılında Hazine Müsteşarlığından, 13 stajyer muhabir, 15 stajyer spiker, 39 yardımcı prodüktör, 28 kamera asistanı, 15 stajyer montajcı, 10 seçici, 10 ışıkçı, 15 mühendis ve 100 teknisyen olmak üzere toplam 245 kişinin sınavla alınması için izin alınmış mıdır?

İki: İzin alınmış ise niçin bu izin kullanılarak kadrolu personel alınmamaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emek.

Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, sol tarafınızda oturan beyefendi sanıyorum Kurumun Genel Müdürü. Özellikle Mehmet Şandır ve Bülent Baratalı Bey konuşurken sürekli alaycı bir şekilde sırıttı. Sırıtmasının nedeni ne? (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen arkadaşı terbiyeye davet edin.

BAŞKAN – Böyle sual olur mu efendim? Böyle sual olur mu? Bunu sual kabul etmiyorum efendim.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Başkanım, böyle bir laf olmaz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu durum Meclisin ciddiyetiyle, kutsallığıyla bağdaşıyor mu?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sözünü geri alsın.

BAŞKAN – Bu sorulacak sual mi yani Sayın Öztürk!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Sözünü geri alacak.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İkinci soruma geçiyorum.

BAŞKAN – O sual kabul edilmemiştir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bazı daire başkanlıklarının yapısında hiçbir değişiklik olmadığı hâlde isminin değiştirilme gerekçesi nedir? Bir daire başkanlığının yalnızca adı değiştiği için bütün yöneticilerin görevlerinin sona ermesinin gerekçesi nedir? Bir daire başkanlığının yalnızca yapısı değiştiği için bütün yöneticilerin görevlerinin sona ermesinin gerekçesi nedir? Yönetici konumunda bulunmayan ve “uzman” unvanıyla çalışanların görevlerinin sona erdirilmesinin gerekçeleri nelerdir?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Ünlütepe, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, Sayın Bakana, aracılığınızla, şu soruyu yöneltmek istiyorum: Anayasa’mızın 2’nci maddesinde belirtildiği gibi demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine uygun bir yayıncılık esası TRT tarafından yürütülmemektedir. TRT’nin yayınları Anayasa’mızda belirtilen ilkelere uygun olmadığı geniş kamuoyunca da tartışılmaktadır. TRT bu ilkelere aykırı yayınları yapmakta niçin ısrarcıdır?

TRT’de yaptığınız kadrolaşmanın bu tür programların yapılmasında sorumluluğu olduğuna inanıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünlütepe.

Sayın Ağyüz, buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, bu yasayla çağın gereklerine uygun yapılanma sağlama iddianız var. Sayın Genel Müdür geldiğinden beri yapılan atamalara baktığımızda, yapılan transferlere baktığımızda bu iddianın gerçekleşme şansı yok. Bu yasayla, siz, TRT’ye yeni bir vizyon, yeni bir misyon getirmiyorsunuz. Kadrolaşma hareketidir bu. Var olan misyonu ve vizyonu da dağıtıyorsunuz. TRT bir okuldur. Bu okulu dağıtmaya sizin, bu yasayla, hakkınız yok. Yasayı niye bütün olarak getirmiyorsunuz Sayın Bakanım?

İdari ve mali özerklik sağlayan, kendi iç yapılanmasını kendisi yapan bir yapılanmadan niye çekiniyorsunuz? Örnek aldığınız BBC nasıl yönetiliyor? 26 bin kişiyle yönetiliyor. Siz kadro fazlalığından şikâyet ediyorsunuz. Sorun kadro fazlalığı değil. Bu kadroyu idare edecek yetenekte, bilinçte, bilimsellikte yönetici atayamıyorsunuz. Bu yasayı getireceğinize, bana kalırsa, başta Genel Müdür olmak üzere…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Soru… Soru…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – …tüm kadroyu görevden alın daha rahatlarsınız ve TRT de rahatlar.

Teşekkür ederim.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Soru nerede?

BAŞKAN – Ne sordunuz Sayın Ağyüz? Ben anlamadım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Soru: Çağın gereklerini yakalayacak vizyon değildir. Soru bu. Sorunun içinde var.

BAŞKAN – Kürsüden konuşur gibi sordunuz. Soru yok burada.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Soru bile soramıyorsunuz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Konuşmanın içinde var. Anlayana var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Varsa, o zaman cevap alırsınız efendim.

Sayın Ünsal, buyurun.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarıda niçin Kurumun idari ve mali özerkliği ile editöryal bağımsızlığını sağlayacak düzenlemeler yapılmamıştır?

Diğer bir sorum ise, yasanın gerekçesinde daire başkanlıklarının azaltıldığı belirtilirken Genel Sekreterlik tarafından yürütülen dış ilişkiler için yeni bir daire başkanlığı kurmanın gerekçesi nedir?

Eğer dış ilişkiler hizmetlerinin Genel Sekreterlik tarafından yürütülmesinde mevzuat açısından eksiklikler varsa Genel Sekreterlik bünyesi içinde bu eksiklikleri giderecek yönetmelik ve benzeri gibi düzenlemelerin yapılması yerine niçin yeni bir başkanlık kurma ihtiyacı hissedilmiştir?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünsal.

Sayın Ersin, buyurun efendim.

AHMET ERSİN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, işçi sayılmayan geçici personelin sözleşme sürelerinin bittiği 24 Aralık 2007 tarihinden sonra hizmet alım sözleşmesi ile taşeron şirketler üzerinden personel çalıştırılmaya başlandı mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ersin.

Sayın Öztürk, buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aracılığınızla sormak istiyorum.

Sayın Bakan, mali kaynakları güvence altına alınmayan, yönetim kurulu üyeleri Bakanlar Kurulu tarafından atanan, mesleğin etik ilkelerine bağlı, deneyim sahibi ve nitelikli personeli dağıtılan, çalışanların göreve getirilişlerinde liyakat dışı özellikleri aramaya başlayan TRT Kurumu, sırf kanununda “Özerk ve tarafsız yayın yapan bir kurumdur.” denildiği için özerk ve siyasi iktidarın etkilenmesinden tarafsız yayın yapan bir kurum olabilecek midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın Vural, buyurun.

MUSTAFA VURAL (Adana) – Sayın Başkanım, aracılığınız ile Sayın Bakana sorum şöyle:

Sayın Bakanım, özerklik, kabaca “iktidarların baskısından korunma” olarak tanımlanır. Bu tasarının 3’üncü maddesiyle, 2954 sayılı Kanun’un 11’inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları değiştirilerek TRT Yönetim Kuruluna Bakanlar Kurulu tarafından Kurumdan 2 genel müdür yardımcısının atanması öngörülüyor.

Sayın Bakanım, beni bağışlayın, sorum şöyle: Sizce özerklik nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural.

Sayın Güner, buyurun.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmekte olan TRT Yasa Tasarısı’nda kurumun personel ihtiyacının karşılanması amacıyla 300 personel alınmasına ilişkin düzenleme yer almaktadır.

1) TRT mevzuatında kuruma alınacak personel için KPSS şartı var mıdır?

2) Bu 300 kişi alınırken KPSS şartı aranacak mıdır?

3) Kurum dışından yeni personel alınması yerine kurumda yıllardır yayında çalışan, hazır yetişmiş, işçi sayılmayan geçici personelin kadroya alınması niçin düşünülmemektedir?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Barış…

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım;

1) Şeyda Açıkkol tarafından sunulan “1+100” programı hangi tarihte yayına girmiştir? Bugüne kadar kaç bölüm yayınlanmıştır?

2) “1+100” programına bugüne kadar, her bölüm için ayrı ayrı, kimler konuk olmuştur ve hangi konular ele alınmıştır?

3) Program için Şeyda Açıkkol ve Yerel Televizyonlar Birliğine bölüm başına kaç YTL ödenmiştir?

4) Kendi katıldığı bir programda izleyicinin yanıltılmasına izin veren TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin hakkında Kamu Etik Kurulu bir işlem yapmış mıdır? Çünkü, canlı olmayan bir yayının canlı olarak gösterildiği iddia edilmektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Barış.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Ben de Sayın Bakanıma şu soruları sormak istiyorum:

Sadık Yalsızuçarlar takma adıyla kitaplar yazan kişi, şu anda TRT Ankara Televizyonu prodüktörü Sadık Yılmaz mıdır?

Sadık Yılmaz’ın bazı programlarda danışman olarak gösterilmesi için yapımcılara baskı yaptığı iddiaları vardır. Bu doğru mudur?

Sadık Yılmaz olarak ismi geçen bu kişinin Saidi Nursi’yi öven kitaplar yazdığı da ileri sürülmektedir. Bu da doğru mudur?

Sadık Yılmaz şu anda yayınlanan ya da yapım aşamasındaki kaç programda danışman olarak görünmektedir?

Sadık Yılmaz’a danışmanlık ücreti ödenmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dibek.

Sayın Elitaş, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

 Biraz önce sorularda, ilk soruyu soran milletvekilimiz, bu Genel Kurulda kendini savunma imkânı olmayan bir genel müdür hakkında hiç de yakışık almayan bir ifade kullandı.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, bu soru değil.

BAŞKAN – Soru soralım efendim…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, öz önce şahsı adına konuşan milletvekilimizin “tozunu attırmak” ifadesi ana muhalefet partisindeki değerli arkadaşlarımızın büyük tepki göstermelerine sebep oldu ama çok çok aşırı bir şekilde, “sırıtmak” diye, bir genel müdüre buradan aşağılayıcı bir şekilde kullanılan kelimenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Değerli milletvekilinin sözünü geri almasını talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK(Mersin)– Hayır hayır, o aşağıladı.

BAŞKAN – Sayın Baştopçu…

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Teşekkür ederim Başkanım. Aracılığınızla başkanlığınıza…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Konuşmacıları sürekli o aşağıladı, ben izledim, alaycı bir şekilde gülüyordu sürekli.

BAŞKAN – O sizi ilgilendirmez Sayın Milletvekilim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hakaret edemezsin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hayır, bir hakaret yok onda. Alaycı bir şekilde sürekli güldü.

BAŞKAN – Efendim, o sizi ilgilendirmez Sayın Milletvekilim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Seni ilgilendirmez…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hayır, gülemez. Bürokrat Meclisin kutsiyetine uygun davranmak durumundadır.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Bürokratı muhatap alamazsın. Muhatabın bürokrat değil, Bakan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hayır, Bakan değil, bürokrat için söyledim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baştopçu, sizi dinliyorum.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Bürokratı muhatap alamazsınız burada, özür dilemeniz gerekir.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Baştopçu, siz buyurun efendim.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – En basit insanlık kurumudur, terbiye kurumudur özür dilemek. Siz bir bürokrata “sırıttı” diyemezsiniz. (Gürültüler)

BAŞKAN – Susar mısınız.

Sayın Baştopçu, sizi dinliyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – O zaman gelsin arkadaş, alay yapsın herkesle.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Hayır, alay değil, sözünüzü geri almanız lazım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Niye alacağım ben sözümü geri? O bizimle alay edecek… Niye sözünü geri alacağım? Almıyorum.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Meclisin şerefi söz konusudur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, arkadaşınız konuşacak…

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, Sözünü geri alsın, özür dilesin.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, hiç kimse, bir bürokrata buradan “Devamlı sırıttı.” diyemez. Özür dilesin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bürokratlar şamar oğlanı değildir. Olmaz böyle şey! (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Baştopçu, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Az sonra sizi dövecekler Sayın Başkan, sükuneti sağlayın.

BAŞKAN – Ama siz yapıyorsunuz. Yani o şekilde hitap edilir mi bir genel müdüre? Bakana sual soruyorsunuz, Bakana diyorsunuz ki “Niye güldü?” Yani, bu olacak iş mi yani? Yani bunu bir çocuk mantığı yapmaz. Ben ne diyeyim size? Yani ben bunu nasıl, yakanızdan mı tutup getirip özür dileteyim size ya? Siz kendinizi eğer haklı görüyorsanız, buyurun, haklısınız. Ben bir şey demiyorum.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Özür dilemesi lazım!

BAŞKAN – Zorla mı getirip özür dileteyim ya, Allah Allah! Kendi vicdanıyla özür dilemiyorsa, zorla mı getireceğim şimdi? Buyurun özür dileyin Sayın Milletvekili. Diliyor musunuz? Hayır. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, ben özür dileyecek bir davranış yapmadım.

BAŞKAN – Allah Allah! Yakasından tutup getireceğim, özür dileteceğim…

Sayın Baştopçu, buyurun ya. Bu saatte boş konuşuyoruz ya.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Mehmet Şandır Bey ve Bülent Baratalı konuşurken alaycı bir şekilde güldüğünü söyledim ve Bakana da bunu söyledim…

BAŞKAN – Ama sizin o şekilde bir sual sorma hakkınız yok! Bunu söylüyorum size.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yani, benim onu aşağılamak gibi bir tavrım kesinlikle yok!

BAŞKAN – Hakkınız yok, hayır efendim, bir milletvekili olarak bir bürokrata bu şekilde sual tevcih etmeniz… Hatta kendisine de etmiyorsunuz, Bakana ediyorsunuz, Bakana ediyorsunuz siz, Bakana sual soruyorsunuz. Bakan ne bilsin, niçin güldü, niçin gülmedi.

Sayın Baştopçu, buyurun, lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – O zaman Sayın Başkanım “sırıttı” kelimesini, “gülümsedi” olarak değiştirelim eğer yanlış anlaşıldıysa, ama gülümsedi yani alaylı bir şekilde gülümsedi.

BAŞKAN – Tamam, değiştirelim.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Tamam tamam, Başkanım, bu arkadaş özür dilemiş oldu.

BAŞKAN – Tamam Sayın Baştopçu.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – “Gülümseme”ye bunu çevirdi, çünkü aklı başına geldi affedersiniz. Çünkü…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Saygı gösterin!

RAHMİ GÜNER (Ordu) – O ne demek!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Çünkü, yani kendini savunmayan bir kişi hakkında bu şekilde konuşmasının yanlış olduğunu ikrar etti. Tamam, mesele yok.

BAŞKAN – Sayın Baştopçu, sorunuzu sorun lütfen, sorunuzu sorun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Milletvekiline saygı göstermek zorundadır, Genel Müdür değil, kim olursa olsun!

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Şimdi, ben soruma geçiyorum Sayın Başkanım.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Milletin temsilcisine saygı göstermek zorundadır.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, siz de çok sabırsızsınız yani, bu kadar olmaz yahu! Bu kadar olmaz ya, yaşınıza başınıza yakışmıyor! Allah Allah ya!

Evet, buyurun Sayın Baştopçu, lütfen, bir sual soracaksınız…

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Sayın Ünlütepe, bir soru soracağız ya. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bırakın dinleyelim arkadaşımızı ya.

Evet, buyurun Sayın Baştopçu. Keseyim mi?

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Sayın Başkanım, beş kere “Buyurun Sayın Baştopçu.” dediniz, Allah razı olsun.

BAŞKAN – E tamam ama konuşmuyorsunuz.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Ama işte konuşuyorlar, görüyorsunuz.

Sayın Gökhan Günaydın, Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanıdır ve TRT’de AB ile ilgili programlar yapmaktadır. Son kurultayda da Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisine seçilmiştir. Sayın Gökhan Günaydın bugüne kadar hangi programları yapmıştır? Şu anda program yapmaya devam mı etmektedir Cumhuriyet Halk Partisinden Parti Meclisi üyesi olarak seçilen bu arkadaşımız ve şu ana kadar da yaptığı programlardan ne kadar ücret almıştır?

Saygılarımla.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ne güzel soru.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baştopçu.

Sayın Birinci, son sual, buyurun.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, ben sorumu doğrudan size yöneltmeyi düşünüyordum. Sayın Milletvekilinin cevap verme hakkı olmayan bürokrata hakarete varan bir ifadeyi kullanmasını özür diletecek misiniz diye şahsınıza yöneltecektim. Ben cevabı aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, sualler tamamlandı, buyurun efendim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Herhâlde Genel Müdürle bir işi var yani!

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Herhâlde Genel Müdürle bir işi var!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O işleri, sen bilirsin o işleri!

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Siz kendiniz gibi mi zannettiniz bizi!

BAŞKAN – Artık tamam, yeter, Sayın Bakanımızı dinleyeceğiz.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evvela yapıcı…

ATİLA EMEK (Antalya) – Sizin bürokratlarınızı da biliriz biz!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sizin bürokratlarınızı da biliyoruz!

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Tabii biliyorsunuz!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Siz tescillisiniz tescilli!

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe… İsim vermek istemiyorum Sayın Milletvekilim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Mahkeme kararıyla mahkûm edildiniz.

BAŞKAN – Bakın, televizyonda izleniyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Ünlütepe, lütfen ya!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Mahkeme kararıyla mahkûm edildiniz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Açarsak sayfaları altında kalırsınız!

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen.

Evet Sayın Bakanım, sizi dinliyoruz.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Efendim, teşekkür ediyorum, yapıcı eleştirileriniz için teşekkür ediyorum. Ama…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayfaları açarsak altında kalırsınız!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Mahkeme kararlarını çıkar burada okurum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yahu hep onu konuşuyorlar, yapmayın gözünüzü seveyim.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen oturalım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz grup başkan vekilleri atışıyoruz Sayın Başkan!

BAŞKAN – Tamam, sonra muhabbet edersiniz.

Buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Ama, takdir edersiniz ki Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakanı dinleyemiyoruz. Yani bu kadar olmaz ki. Kaç dakikadır cevap veremiyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tamam Sayın Başkanım, sükûneti sağladık.

BAŞKAN – Buyurun.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan…

Yapıcı eleştirileriniz için teşekkür ederim. Tabii, çok sayıda hem sayın konuşmacılar doğrudan doğruya soru kipiyle sorular yönelttiler konuşmalarını anlatırken, tasvir ederken, tarif ederken. Bu arada epeyce de soru sordular. Hem de şu anda zaten yirmi-yirmi beş civarında soru var. Bunların bir kısmı doğrudan doğruya rakamlarla ilgili. 1+100, ne kadar yapıldı, kaç program yapıldı, ne kadarı ödendi? Takdir edersiniz ki bunlar bana ayrılan beş dakika içinde arkadaşlarımın da yardımıyla size iletilecek bilgiler olamaz. O bakımdan, bunların hepsine yazılı olarak cevap vereceğiz. Ben sadece hem konuşmacılar, yani yirmi dakika konuşan, grupları adına konuşan arkadaşlarımızın hem de kendi şahısları adına konuşan arkadaşlarımızın, ama aynı zamanda sorularda olan birkaç önemli konuya temas edeceğim. Bu, öbürlerini -lütfen yanlış anlaşılmasın- dikkate almayacağım, cevap vermeyeceğim anlamında düşünülmesin. Her soruya cevap vereceğiz, cevap veremediğimiz sorular olursa niye cevap veremediğimizi de size söyleyeceğiz.

Bir defa, evvela bu özerklik meselesi. Arkadaşlar, bir kurumu, o kurumun yasası belirler. O yasayı da Anayasa’nın ışığında değerlendirmek lazım. Ama -TRT için söylemiyorum, genelde söylüyorum, yanlış anlaşılmasın- kurumların başına veya yasasına “özerk” koymakla onlar hemen özerk olmuyorlar. Türkiye'de bütün özerk kurumlarımızı sayabiliriz burada, ama onların, gerçekten, özerkliğin icrası konusunda Türkiye'de her dönemde ciddi sorunlarının olduğunu da hepimiz biliyoruz. Yani temelde bu nereye dayanıyor? Temelde, belki de büyük ölçüde bize dayanıyor, siyasetçilere dayanıyor. Nereye dayanıyor? Genel olarak, ülkenin iş görme biçimindeki duruma, iş görme biçimindeki şekle, onun kültürüne dayanıyor. Dolayısıyla, ben, size, kalkıp, burada TRT’nin hiçbir kusuru yoktur, TRT’nin yetersizlik bakımından hiçbir kusuru yoktur diyemem, ama önemli olan, burada o kusurluluğun ve o yetersizliğin çok yapıcı bir biçimde eleştirilmesi, bizim tarafımızdan da o yetersizliklerin giderilmesi için, yine ihtiyaç duyduğumuz her zaman sizin yardımınıza, yasama kurumunun yardımına başvurarak onların çözülmesidir. Dolayısıyla, özerk olmaya mecburdur, tarafsız olmaya mecburdur; Kurumun varlığı bunu gerektirir, Kurumun misyonu bunu gerektirir, Kurumun ahlakı bunu gerektirir. Başka türlü olsa o kurum kendi kendisini -açıkça söyleyeyim- tüketir. Benim, arkadaşlara, geldiğim zaman, beraber oturduğumuzda ilk söylediğim şey bu oldu. Çok eleştiri gelecektir. Ben, eski deyimle sinnen kıdemli arkadaşlardan biri sayılırım, altmışın üzerindeyim ben, ama çocukluğumdan beri, yani TRT’yle ilgili, herhâlde, bilmiyorum kaç yaşından beri ama rahmetli Osman Bölükbaşı’nın o “tırt”ını hatırlarım ben şimdi. Her dönemde TRT şikâyet konusu olmuştur. Çünkü bu kadar etkili olan bir kurum, üstelik kamu kurumu, bu kadar etkili olan bir kurumun eleştirilmemesi mümkün değildir ama önemli olan, tekrar ediyorum, bu eleştirilerin somut bir biçimde kuruma, dolayısıyla, kurumdan sorumlu olan kişiye, yani bana iletilmesidir. İletildiği zaman buna çok şeffaf cevaplar ulaşacağını, size çok şeffaf cevaplar verileceğini lütfen hatırımızda tutalım.

Önemli konulardan biri kadrolaşma. Arkadaşlar, magazin konusu olsun istemiyorum. Ben size şurada, hangi genel müdür zamanında, ne kadar insan atandığını söylerim burada. Binlerce. Öyle 10, 100 falan değil, binlerce. Şu kadar dönemde genel müdürlük yapmış… Sanki hiç personel yokmuş gibi binlerce kişi alınmıştır, personel alınmıştır. Yani o konuya da çok insafla yaklaşmak lazım. Eğer arkadaşlarımız arzu ediyorlarsa bu rakamları verebilirim, arzu ediyorlarsa bu rakamları yazılı olarak da kendilerine…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yazılı cevap versin Sayın Başkanım, süre doldu.

BAŞKAN – Süremiz doldu.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hemen o zaman 3 tane vereyim ben size: Sayın Tunca Toskay zamanında, 1984-1988 yılları arasında 2.303+399 personel alınmıştır. Bunlar yanlış anlaşılmasın, ben sadece rakam olarak veriyorum, değerlendirmesini yapmıyorum. Sayın Kerim Aydın Erdem döneminde -ki çok kısa bir süredir bu, yok o da kısa değil- 887 personel alınmıştır. Sayın Akgüner zamanında 363 personel alınmıştır. Sayın Yücel Yener zamanında 1.768+594 personel alınmıştır. Diğerleri daha az olduğu için yine onları da… Çok az değil… Bu dönemde ise, yani benim sorumlu olduğum dönemde öbür… Zaten, Şenol Bey’in zamanında 17 kişi alınmış, onun genel müdür olduğu zamanda. Şimdiye kadar da alınan personel sayısı 21 kişidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, 21 kişi ile bir kadrolaşmanın olduğunu iddia… Onun için takip edeceksiniz. TRT hepimizin kurumudur, takip edeceksiniz. Ama şunu da söyleyeyim, açıkça söyleyeyim ki ileride mahcup olmayayım: Arkadaşlarım, ben aşağı yukarı otuz beş, kırk senesini üniversitede hoca olarak geçirmiş bir arkadaşınızım. Dolayısıyla benim ne siyasi ikbalde gözüm var ne başka… Ama şu kadarını söyleyeyim Eğer birbirimize yardım etmezsek, içinde cevabı olan soruları sorarsak oradan bir şey çıkaramayız. Yani evvela sorun “Bu böyle midir, değil midir?” Hani meşhur bir söz vardır: “Efendim, şu çaldığın paraları ne zaman iade edeceksin?” Zaten, peşinen çaldığını söylüyoruz! O yönüyle, eğer yapıcı eleştiriler gelirse elimden geleni yapacağım. Bu Kurumun tarafsız olması için elimden gelen gayreti göstereceğim.

Bir tek listeyi de söyleyeyim: Bakınız, şimdi, bugüne kadar, bu kısa dönemde, Sayın Genel Müdürün geldiği dönemde -TRT 2’nin sadece haber programını veriyorum, öbürü de şu anda elimizde yok, verebilirim- CHP için toplam 9 saat 31 dakika 13 saniye haberlerde yer verilmiş, iktidar partisi için toplam 10,5 saat yer verilmiş.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Haberlerde… Canlı yayında…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – MHP için de söyleyeyim: MHP için 4 saat 49 dakika 40 saniye TRT 2 haberlerinde…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Biz alacaklıyız yani!

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Yani, bunu şunun için söylüyorum: Yani, arkadaşlarımız o…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakanım, canlı yayınlarda biraz daha dikkat gösterirseniz…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Haberler önemli olduğu için, haberlere özellikle dikkat ediyoruz.

Ama Sayın Şandır, sizin misyon ve vizyon açısından söylediklerinizin tamamına katılıyorum, bir ilaveyle: Doğrudur, bu tarihi, bu kültürü, bu milletin değerlerini genç kuşaklara aktarmak gibi kutsal bir vazifemiz vardır, onu yapacağız ama aynı zamanda dünya dönüşüyor, dünya değişiyor. Biz, o küreselleşen dünyanın içinde bir topluluğuz, bir milletiz. Dolayısıyla dünyayı da anlatmak, dünyadaki gelişmeleri, oluşumları iyilikleri anlatmak da yine çocuklarımıza, gençlerimize ve bizim de öğrenmemiz bu arada şarttır, onu da söyleyeyim. Sanki çocuklarımız ihtiyaç içinde de biz müstağniyiz anlamında söylemiyorum. Elimizden geleni yapacağız.

Öbür soruların bir kısmına maddelere sıra geldiği zaman cevap vereceğim ama veremediğime de yazılı olarak cevap vereceğim.

Ben tekrar gösterdiğiniz ilgiye, sabra teşekkür ediyorum.

Öbür maddeleri görüşmek üzere, ümit ediyorum, ne zaman, arkadaşlarımız programı birlikte yapıyorsunuz, yaparsanız görüşürüz diyor ve iyi akşamlar diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum efendim.

 

Kapanma Saati: 22.19

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 22.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 102’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

219 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet? Yok.

Anlaşılan, bu saatten sonra da olmayacaklar.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 13 Mayıs 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı geceler.

 

Kapanma Saati: 22.27

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.