DÖNEM: 23 CİLT: 20 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 101’inci
Birleşim 8 Mayıs 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ve Bor Organize Sanayi Bölgelerinde üretim
faaliyetlerinde bulunan işletmelerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’ın ekonomik sorunları ile alınması
gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı 3.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 11 Mayıs Anneler Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik,
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un bir kez daha görüşülmek üzere geri
gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/418) 2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
Başkanı Lluis Maria De Puig’in davetine icabet etmek üzere Fransa’ya gitmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/419) B) Önergeler 1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/282) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/47) C) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kuraklığın hayvancılık ve
tarım üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/181) D) Gensoru Önergeleri 1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 1 Mayıs kutlamalarının Taksim’de yapılmasını
engelleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal ettiği, güvenlik
güçlerini orantısız güç kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla toplumsal barışı
tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi
(11/2) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler 1.- Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin’in yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/112) (S.Sayısı:
149) 2.- Kütahya
Milletvekili Hüsnü Ordu’nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında
Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (3/113) (S.Sayısı: 150) B) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Bazı Yatırım
ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun
ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/480) (S. Sayısı: 94) VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, bazı milletvekillerinin telefonlarının dinlendiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/2428) 2.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
bir ilacın ithalatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/2740) 3.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, banka kredilerine ve bazı ekonomik
verilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in cevabı (7/2819) 4.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in
cevabı (7/2971) 5.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir başkan başmüşavirine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/3022) 6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in Cumhurbaşkanının mal bildirimine ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in
cevabı (7/3288) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 13.03’te açılarak üç oturum yaptı. Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan, Vakıflar Haftası’na, Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
kayısı üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, Ahıska Türklerinin Ahıska bölgesine yerleştirilmesinde karşılaştıkları
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu cevap verdi. Trabzon
Milletvekili Asım Aykan’ın (3/110) (S.Sayısı: 147), Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün (3/111) (S.Sayısı: 148), Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları Genel
Kurulun bilgisine sunuldu. Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın’ın (6/533) ve (6/535) esas numaralı sözlü sorularını geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; soruların geri verildiği bildirildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın (1/551) (S.Sayısı: 217) görüşmeleri tamamlanarak kabul edilip
kanunlaştığı açıklandı. 2’nci sırasında
bulunan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve
Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
(1/480) (S.Sayısı: 94) görüşmelerine başlanılarak tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlandı, 1’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü. 8 Mayıs 2008
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
22.57’de son verildi.
No.: 142 II.- GELEN KÂĞITLAR 8 Mayıs 2008 Perşembe Meclis Araştırması Önergesi 1.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal ve 19 Milletvekilinin,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kuraklığın hayvancılık ve
tarım üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/181)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/05/2008) Gensoru Önergesi 1.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Süha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, 1 Mayıs
kutlamalarının Taksim’de yapılmasını engelleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkını ihlal ettiği, güvenlik güçlerini orantısız güç
kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet
görüntülerinin ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan hakkında Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı
maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/2) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6/5/2008) (Dağıtma tarihi: 8.5.2008) 8 Mayıs 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 13.04 BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp
Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Niğde ve Bor Organize Sanayi Bölgelerinde üretim faaliyetlerinde bulanan
işletmelerin sorunları hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Mümin İnan’a
aittir. Buyurun Sayın
İnan. (MHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ve Bor Organize
Sanayi Bölgelerinde üretim faaliyetlerinde bulunan işletmelerin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Niğde Organize
Sanayi Bölgesi’nin ve Bor Karma Organize Sanayi Bölgesi’nin ekonomik durumları
ve sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım. Niğde Organize
Sanayi Bölgesi’nde yatırımcılara tahsis edilen arsaların bedeli hazine
tarafından karşılanmaktadır ve bölge teşvik kapsamındadır. Ancak altyapısı
tamamlanmasına ve teşviklerden de faydalanmasına rağmen, üretici aleyhine
uygulanan ekonomik politikalardan dolayı yeterli yatırımı alamamıştır. Teşvik
kapsamında olmasına güvenerek yatırım yapan sanayiciler de teşvik ödemelerini
zamanında alamamakta ve Hükûmetin uyguladığı ithalat
politikasından dolayı yatırım yaptığına pişman olmaktadırlar. Organize
sanayideki yatırımların ağırlığını mobilya, tekstil ve iplik üretimi
oluşturmaktadır. Ancak ithal pamuktan dolayı maliyetlerin yükselmesi ve Uzak
Doğu’dan yapılan ucuz iplik ithalatında denge sağlanamaması sonucu sanayici çok
zor duruma düşmüş, piyasalardaki talep daralmasıyla da işletmeler ayakta
kalabilmek için son aylarda işçi çıkartmak durumunda kalmışlardır. Niğde Organize
Sanayi Bölgesi’nde geçtiğimiz aylarda işten çıkarılan işçi sayısı burada
çalışanların üçte 1’ine ulaşmıştır. İş kayıpları bu gidişle daha da artacak
gibi görünmektedir. İlk zamanlarda yüzde 70 kapasitelerle çalışan bu
işletmeler, bugün yüzde 50’nin de altında bir kapasiteyle çalışmaktadırlar.
Ekonomik durgunluktan dolayı inşaat ve proje safhasındaki çalışmalar da durma
noktasına gelmiştir. Bu bölgede
faaliyet gösteren iplik sanayicilerimiz, özetle, yılda yaklaşık 2 milyar dolar
verilerek ithal edilen ve ham madde olarak iplik maliyetlerinin yaklaşık yüzde
70’ini oluşturan pamuk üretiminin ülkemizdeki maliyetlerini düşürecek ve
kalitesini artıracak makineli toplama modeline ve buna uygun çırçır dönüşümüne
geçilmesi için devlet tarafından teşvik edilmelidir. Böylece hem pamuk
çiftçimiz kazanır hem de sanayicimiz ham madde olarak ithal pamuk yerine daha
uygun maliyetli, kaliteli yerli pamuğu kullanır ve milyar dolarlarımız da
ülkemizde kalmış olur diye öneride bulunmaktadırlar. Aynı sıkıntıyı
Bor Karma Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyette bulunan sanayicilerimiz de
yaşamaktadırlar. Ayrıca bu bölgemizde altyapı inşaatları da verilen kredi
yetersizliğinden dolayı tamamlanamamıştır. Bu bölgenin altyapısının
tamamlanabilmesi için bir an önce yeterli kredi desteğinin sağlanması
gerekmektedir. Yine, geçmişi
16’ncı yüzyıla dayanan Bor ilçemizdeki dericilik faaliyetleri neredeyse tarihe
karışmak üzeredir. Tabakhane esnafının ve sanayicisinin durumu özel olarak
incelemeye alınmalıdır. Bu bölgelerdeki sanayicilerimizin, yasadan önce
faaliyette olan tesislerin 5084 sayılı Yasa’dan yararlanma süresinin
uzatılması, hazine tarafından yapılan enerji teşviki ödemelerinin süresinin
kısaltılması veya terkin yoluyla yapılması, sağlanan kredi desteklerinin
artırılması ve daha önce de dile getirdiğimiz Niğde’ye gümrük müdürlüğünün
açılması konusunda talepleri vardır. Ayrıca, son
günlerde basına yansıyan elektriğe zam yapılacağı haberleri de hem sanayicimizi
hem üreticimizi hem de çiftçimizi tedirgin etmektedir. Niğde’mize
geldiğinde Organize Sanayi Bölgemizi ziyaret eden ve sorunları yerinde gören
Sayın Sanayi Bakanımız Zafer Çağlayan Bey’e ilgisinden ve maddi katkılarından
dolayı da ayrıca teşekkür ediyor, yine desteklerini, yeniden Niğde’ye gelerek
buradaki sorunların daha da büyüdüğünü görmesini talep ediyoruz. Sayın Başkan ve
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; son yıllarda uygulanan kontrolsüz sıcak
para girişi ve yüksek faiz-düşük kur gibi hatalı ekonomik politikalar sonucu
sıkıntı yaşayan ekonomimiz, 2007 yılının son çeyreğinden itibaren dış
piyasalardaki olumsuz gelişmelerden de aşırı etkilenmeye başlamış ve bugün
alarm verecek duruma gelmiştir. Serbest pazar, küresel sermaye ve liberalleşme adına yıllardır
yüksek faizle bastırılmış döviz kuru sonucu aşırı değerlenmiş Türk lirası,
yabancı mallara sonuna kadar açık, yerli üreticinin tamamen korumasız ve
çaresiz bırakıldığı bir pazar ortamıyla birleşince ülkemizde bir ithalat
patlaması yaşanmış, tüm uyarılara rağmen, Hükûmet
ithalata tedbir almak yerine, maalesef, ihracat rakamlarıyla hem kendini hem de
toplumu oyalamıştır. Bugün gelinen
nokta, durgunluğa girmiş, enflasyonun tekrar canlandığı ve altından
kalkamayacağı cari açıkla karşı karşıya kalan bir ekonomi olmuştur. Cumhuriyet
dönemindeki kazanımlarımızın birçoğunun yabancılara satışının da bu olaya çare
olmadığı açıkça görülmüştür. Her geçen gün piyasalardaki durgunluk artmakta,
ekonomimiz daralmaktadır. Ekonomideki olumsuzluk göstergeleri vergi gelirlerine
de yansımaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnan. MÜMİN İNAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim. 2008 yılının
ocak, şubat ve mart aylarına ait dâhilde alınan KDV gelirlerinde sürekli bir
gerileme yaşanmaktadır. KDV mal ve hizmet satışlarından alındığına göre, demek
ki mal satışı ve hizmetlerinde ciddi bir gerileme ve durgunluk vardır. Aynı
küçülme gelir vergilerinde de görülmektedir. 2007’ye göre artan tek vergimiz
ithalden alınan KDV’dir. Hükûmetin, hiç vakit
kaybetmeden piyasaları canlandıracak ve ekonomiyi ithalat ekonomisinden çıkarıp
tekrar üreten bir ekonomi hâline getirecek tedbirleri alması gerekmektedir.
Bunun için, üreten kesimin, özellikle sanayici, çiftçi ve esnafımızın devlete
olan enerji, zirai kredi, SSK ve BAĞ-KUR borçları ödeyebilecekleri şekilde
uygun faiz oranlarıyla uzun vadeli taksitlendirilmeli ve bu insanlar üretim
yapmaları için desteklenmelidir. İthalat politikaları derhâl gözden geçirilmeli
ve en azından belli sağlık ve kalite standartları geliştirilerek ülkemiz bazı
ülkelerin kalitesiz mal çöplüğü olmaktan çıkarılmalıdır. Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İnan. Gündem dışı
ikinci söz, Adıyaman’ın ekonomik sorunları hakkında söz isteyen Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’ye aittir. Buyurun Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar) 2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’ın
ekonomik sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adıyaman’ın ekonomik
sorunlarını konuşmak amacıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce 1 Mayısta yaşanan olayları şiddetle
kınıyor, 6 Mayısa “Tam bağımsız demokratik Türkiye” diyerek darağacına giden
Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ı da
rahmetle anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlarım, Adıyaman’ın yaşadığı ekonomik sorunların başında, ülkemizde
olduğu gibi, işsizlik gelmektedir. İşsizlik, doğal olarak şehrin ekonomisini de
derinden yaralamaktadır. Esnaflar alışveriş yapacak insan bulamadığında ayakta
durabilmek için dişlerini sıkmaktadırlar. Adıyaman’da esnafımızın büyük bir
kısmı kiracı olanlar kiralarını ödeyemiyor, senetleri olan senetlerini
ödeyemiyor, banka faizlerinin karşısında hacizli duruma düşmüş vaziyettedirler. Değerli arkadaşlar,
Adıyaman’ın diğer bir sorunu ise tarımdır, tarımdaki sıkıntılardır. Çünkü
Adıyamanlı hemşehrilerimiz, Adıyamanlı çiftçi
kardeşlerimiz topraklarını sulayamıyorlar. Adıyaman’ın ekilebilir tarım
arazisinin neredeyse yarısı Atatürk Barajı yapılırken feda edilmiştir, ancak bu
fedakârlığa iktidarlar aynı şekilde yanıt verememiştir. Üstelik,
topraklarını sulayamayan çiftçiler bu sene bir de kuraklık yaşamaktadırlar. Bu
kuraklıkla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yasa teklifi vermiştim,
inşallah zamanı geldiğinde desteğinizi rica edeceğim. Değerli
arkadaşlar, şayet Adıyaman’da Çamgazi, Koçali, Gömükhan sulama tesisleri
bitmiş olsaydı, Adıyaman’da sulama sorunu olmayacaktı. Onun için, bu
tesislerimizin bir an önce bitmesini istiyorum. Adıyaman’da tarımın yaşadığı
sorunlar sanayiye de yansımaktadır. Değerli
arkadaşlar, tarıma dayalı sanayi, maalesef, özelleştirmeler yoluyla bitme
noktasına getirilmiştir. Hükûmetlerin ve iktidarın
uyguladığı yanlış ekonomi politikaları neticesinde Sümerbank, yem, çimento ve
süt fabrikaları Adıyamanlıların elinden alınmıştır. Üstelik yetersiz teşvik,
özel sektörün bölgemize yatırımını da engellemektedir. Teşvik politikası baştan
sona kadar yeniden ele alınmalı ve düzenlemeler yapılmalıdır. Teşvik, bölgemiz
için 2008 yılının sonunda sona ermektedir. Meclis tatile girmeden önce bu
Teşvik Yasası’nın yeniden çıkmasını özellikle rica ediyorum. Değerli
arkadaşlarım, Adıyaman’da işsizlik ve işsizliğe dayalı olarak göç durmayacaktır
bu nedenlerden dolayı. Adıyaman’ın ekonomisi bozulmaya devam etmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Adıyaman’da tarım ve sanayiyi destekleyecek unsurlar
da aynı sorunları yaşamaktadır. Ulaşım ve eğitim gibi alanlardaki sıkıntılar
doğal olarak ekonomiyi de kötü etkilemektedir. Bunun düzelmesi için duble yollar bitirilmeli, Gölbaşı İlçemize kadar getirilen
demiryolu şehir merkezine bağlanmalıdır. Yine, ulaşım
kadar diğer önemli bir konu da eğitimdir. Adıyaman Üniversitesi Adıyaman için
büyük bir şanstır, ancak nitelikli elemanların yetiştirilmesi için
üniversitemiz kadro ve teknik açıdan desteklenmelidir. Benzer şekilde, sanayiye
nitelikli eleman kazandırılması için İşsizlik Fonu’nda biriken parayla organize
sanayi bölgelerinde okullar açılmalı, eğitim ve staj olanakları sağlanmalıdır. Adıyaman’ın
ekonomisi için büyük bir öneme sahip olduğu sektörlerden biri de turizmdir.
Açık hava müzesi niteliğinde olan ilimiz maalesef bu olanaklardan yeterince
yararlanamamaktadır. Bacasız fabrika konumunda olan Nemrut Dağı’nın tanıtımına
ağırlık verilmelidir. Yatırım bekleyen Perre Antik
Kenti göz ardı edilmemelidir. Değerli
milletvekilleri, Adıyaman’ın sorunlarının çözülmesi için çok şey yapılmalıdır,
örneğin düşük faizli esnaf kredileri vermelidir. BAĞ-KUR’luların
yeniden yapılandırma sorunu yasal olarak düzenlenmelidir. Mazot, gübre gibi
tarımsal destekler sadaka olmaktan çıkarılmalıdır. Bu sene özel olarak kuraklık
nedeniyle çiftçilerimizin uğradığı zararlar telafi edilmelidir. Tarımsal sulama
sorununun çözülebilmesi için Hükûmet bir an önce
harekete geçmelidir. Adıyaman’a ve bölgeye olan kamu yatırımları
arttırılmalıdır, GAP bir an önce bitirilmelidir. GAP bitirildiği takdirde
bölgede 4 milyon insan istihdam edilecektir ve o bölgede bir sosyal barışın
temeli atılmış olacaktır. Sayın
milletvekilleri, Adıyaman’ın kalkınması için söz söyleme zamanı geçmiştir,
artık eylem zamanıdır. Size bir örnek vermek istiyorum: Tarımın düştüğü kötü
durumdan dolayı insanlarımız bunalım ve sıkıntı içerisindeler. Biraz önce
aldığım bir telefona göre Bilecik ilimizde otuz yedi yaşındaki bir arkadaşımız,
çiftçi kardeşimiz bankaya olan borçları yüzünden intihar etmiştir. Buna benzer,
Adıyaman’da da 2 tane hemşehrimiz intihar etmiştir.
Bunların ismini vermek istemiyorum çünkü rencide olurlar. Değerli
arkadaşlarım, bir ülkenin, bir memleketin ekonomisinin lokomotifi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Köse. ŞEVKET KÖSE
(Devamla) - … durumunda olan üç ayağı vardır: Birisi
petrol, birisi enerji, birisi de turizmdir. Adıyaman ilimizin bu üç ayağı mevcuttur. Türkiye’de üretilen enerjinin yüzde
20’si Atatürk Barajı’ndan üretilmektedir; maalesef Adıyaman bundan
yararlanamıyor. Türkiye kendi petrolünün yüzde 30’unu üretiyor, bu petrolün de
yüzde 67’sini Adıyaman’da çıkartmaktayız. Adıyaman halkı bundan da
yararlanamıyor. Bir de turizm
vardır, turizmde de altyapı yetersiz olduğundan bu üç ayaktan
da Adıyaman ilimiz mahrum bırakılmaktadır. Bu gibi durumlarda da Hükûmetin bir an önce destek vermesini istiyorum. Adıyaman nüfusu,
son TÜİK araştırmalarına göre, 600 bindir, 300 bin tane yeşil kartlı var.
Nüfusun yüzde 50’si yoksulluk durumundadır. Bu bir refah düzeyi değildir,
yoksulluğun bir göstergesidir. Bunun da bir an önce ele alınmasını özellikle
rica ediyorum. Beni dinlediğiniz
için teşekkür ediyorum. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köse. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
cevap vereceğim. BAŞKAN – Çevre ve
Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu Bey cevap
vereceklerdir gündem dışı konuşmaya. Buyurun Sayın Eroğlu. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekillerim; ben GAP’la alakalı, tabii, bu arada
Adıyaman’la alakalı bilgileri sizlere arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum efendim. Şimdi, efendim,
özellikle, GAP biliyorsunuz yıllardan beri devam ediyor. Fakat GAP’ta şu ana
kadar baraj ve hidroelektrik santrallerin yüzde 75’i tamamlanmıştır, geri kalan
kısmı da biliyorsunuz 2012 yılı sonuna kadar tamamlanacak. Böylece, GAP’ta
baraj ve hidroelektrik santrallerle ilgili hiçbir problem kalmayacak.
Arkasından… ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Çamgazi Barajı ne oldu? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Çamgazi devam
ediyor. Müsaade et, Adıyaman’a da geleceğim. Adıyaman’ın fahri
hemşehrisiyim ben biliyorsunuz. Tapu gibi fahri hemşehrilik beratım var. Şimdi, bir de GAP
deyince sadece sulama değil, hidroelektrik santrallerde devlet büyük adım
atmıştır. Bizden önce de yapılmıştır, biz de yaptık. Emeği geçen herkesi burada
saygıyla anıyorum, vefat etmiş ise Allah’tan rahmet diliyorum. Kim vatana
hizmet ederse başımızın tacıdır. GAP’ta sadece
sulama meselesi yok. Hidroelektrik santral yanında, biliyorsunuz GAP’ta içme
suyu meselesi de vardı. Ancak Sayın Başbakanımız içme suyu konusunda, ben DSİ
Genel Müdürüyken, bizzat “GAP’taki bütün vilayetlerin içme suyu meselesini
kökünden çöz” diye talimat verdi. O talimat üzere, ilk defa, Diyarbakır’dan
sonra, biz DSİ olarak Şanlıurfa’daki içme suyu arıtma tesisini en mükemmel
şekilde kurmak ve hizmet almak suretiyle Şanlıurfa’nın içme suyu meselesini
hallettik. Arkasından, Siirt’le ilgili problem vardı. Kezer
Deresi’nden Bunun dışında
Mardin ve Kızıltepe’yle ilgili çok büyük problem vardı. Bunu çözmek için bizzat
kendim etüt ederek, biliyorsunuz Midyat’ SIRRI SAKIK (Muş)
– Tam Demirel gibi konuşuyorsun vallahi. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Mardin ve Kızıltepe’nin içme suyu problemini
çözmek için ihale edildi ve bu sene tesisler tamamen bitiyor ve Mardin ve
Kızıltepe’de artık bundan sonra elli yıl su problemi konuşulmayacak. Tabii, Vekilim
Şırnak’tan bahsediyor. Dün söyleyecektim, Şırnak’a kadar -tabii vakit olmadı-
Başbakanımız yol sözü vermişse sözünü daima yerine getirmiştir. Ama bana
verdiği de bir talimat var, o da su meselesi… ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – 12 milyar dolar geliyor mu? SIRRI SAKIK (Muş)
– Ama Diyarbakır’da sözü var yerine getiremedi, iç barışı sağlayamadı. ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Söz verdi 12 milyar dolar geliyor mu GAP için, geliyor mu? Başbakan
sözünü yerine getiriyor, geliyor mu 12 milyar dolar? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, onun da müjdesini vereceğim, müsaade
et de. Acele etmeyin, yapılanları anlatayım, şimdi yapılacakları söyleyeceğim. Şimdi, Şırnak’la
ilgili tatbikat projesini hazırladık, ihalesi yapıldı. İnşallah, Şırnak’ın içme
suyu problemini de kökünden çözeceğiz. Bunun dışında
Kilis’le ilgili, biliyorsunuz sıkıntı vardı. Seve Barajı’nı bitirdik. Kilis’in
içme suyu arıtma tesisinin isale hatlarını bitirdik, Kilis’i de kurtardık. Gaziantep’le
ilgili, biliyorsunuz büyük su sıkıntısı yaşayacaktı. Biliyorsunuz,
Kahramanmaraş’ Şimdi gelelim
sulamaya. Sulama konusunda tabii ki önceden suyu tutmak gerekiyor. Hükûmetimiz, DSİ geçmiş dönemlerde bana göre isabetli bir
karar vermiştir, önce suyunun tutulması gerekiyordu. Ama su şu anda tutuldu.
Sulama tesislerinin yapılması şarttır. Şu ana kadar, bizim son yaptıklarımızla
birlikte, yaklaşık olarak yüzde 14’ü yani 1 milyon 820 bin hektarın ancak yüzde
14, yüzde 15’i sulanabilmiştir. Hatta onların pek çoğunu da bizim dönemimizde
açtık. Misal olarak, Şanlıurfa’daki sulama kanalları, Yaylak, Bozova gibi
sulama tesisleri, Adıyaman’daki Çamgazi’nin büyük
kısmı, hatta Adıyaman Samsat sulaması. Bunlara tamamen dönemimizde büyük bir
hız verilmiş, ilave ödeneklerle önemli noktaya getirilmiştir. Ama bu yeterli
değildir, kabul ediyorum. Çok daha hızlı hareket etmemiz gerektiği
kanaatindeyim. Ancak bu konuda
Sayın Başbakanımıza durum arz edildi. Biliyorsunuz, çok değerli Başbakan
Yardımcımız Nazım Ekren’in başkanlığında gerek DSİ
gerek diğer bakanlıklar, GAP İdaresi defalarca toplantı yaparak GAP’taki
ihtiyaçları belirledik. Başbakanımız, beş yıl içinde, GAP’taki bu sulamaların
da en modern şekilde, geçmişte olduğu gibi iptidai değil, modern sulama
teknikleriyle tamamlanması talimatını verdi. Müjdemi şimdi
veriyorum: Başbakanımız 1,3 katrilyon TL’yi, yani 1,3 milyar YTL’yi İşsizlik
Fonu’ndan karşılayacak. Ayrıca 1 milyar YTL de bu seneye mahsus olmak üzere… ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – 12 milyar dolar GAP’a yatırım yapacak mısınız yapmayacak mısınız?
Para var mı yok mu? (AK Parti sıralarından gürültüler) MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) – Dinle, dinle! HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Birinci sene, birinci sene… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir dakika… Müsaade… ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Para var mı yok mu? Harcanacak mı harcanmayacak mı? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Para vardır, yapılacaktır. Bakın onu söylüyorum,
şu anda sadece… BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen… ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – “Toplantı yaptık, paket hazırladık, talimat verdik…” Para var mı yok
mu, geliyor mu gelmiyor mu? BAŞKAN – Lütfen
dinler misiniz Sayın Milletvekilim. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Vekilim, lütfen dinlerseniz izah edeyim,
müjdemi vereyim. Vatandaşımız da müjdeyi hasretle bekliyor, müjdeyi vereyim
müsaadenizle. 1,3 milyar YTL,
biliyorsunuz İşsizlik Fonu’ndan, 1 milyar YTL de özelleştirmeden gelecek.
Dolayısıyla, 2008 yılı içinde 2,3 milyar YTL, yani 2,3 katrilyon -şu ana kadar
GAP’ta yapılan yatırımlar için, çok büyük bir meblağ- GAP için ayrılacaktır. Bu
maksatla ben dün kısaca izah ettim, Sayın Vekilimiz yoktu herhâlde, ben
konuşmamda… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan, mayıs ayı geldi, o parayı ne zaman kullanacaksınız? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, şimdi bu parayı biz kullanırız… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kasımda seçime yatırım yaparsınız. BAŞKAN – Sayın
Durmuş, lütfen… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, Sayın Vekilim, müsaade edin, bu işi
bilen bir kişi olarak söylüyorum, şu anda, paranın kokusunu aldığım anda, ben
bütün herkese talimat verdim, gece gündüz çalışarak inşaatları tamamlayın diye… OKTAY VURAL
(İzmir) – Kendisi yok daha yani! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şu anda GAP’ta büyük bir seferberlik var, bu
parayı rahat bir şekilde harcayacağız. Merak etmeyin. Göreceksiniz, GAP’ta
büyük bir devrim yaşanacak, büyük bir inkılap… (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibi dinler misiniz, lütfen… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunu da ancak AK Parti Hükûmeti
yapar. Yapacağız… Yapacağız… Yapacağız… Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Bakanım, projeler güzel ama ömrümüz yetmez, hepimizi kapatacaklar. BAŞKAN – Gündem
dışı üçüncü söz, Anneler Günü hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Ayşe
Türkmenoğlu’na aittir. Buyurun Sayın
Türkmenoğlu (AK Parti sıralarından alkışlar) 3.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 11 Mayıs
Anneler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması AYŞE TÜRKMENOĞLU
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 Mayıs Anneler Günü
dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. Bıkmadan,
usanmadan, sevgi ve şefkatle, her anlamda sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde
büyük bir sorumluluk üstlenen annelerimiz hepimizin hayatında her zaman önemli
bir değerdir. Onlara ne kadar hürmet edersek edelim, gönül borcumuzu
ödeyemeyiz. Fedakârlıklarla ve sabırla dünyanın en ulvi görevini yerine getiren
her biri ayrı bir saygıyı hak eden annelerimiz, hoşgörünün, merhametin, saf bilginin
engin kaynağıdırlar. Annelik başka hiçbir duyguyla kıyaslanamayacak kadar yüce
bir duygudur ve karşılık beklenmeden verilen yegâne sevgidir. Yavrusunun
sağlıklı bir şekilde büyümesi ve hayırlı bir insan olması için her türlü cefaya
ve fedakârlığa katlanan annelerimiz toplum olarak bizim yegâne hazinemizdir.
Hayatımızın her döneminde, bütün sıkıntılarımızda aklımıza gelen, yürekten
çağırdığımız, her yaşta kucağında ağladığımız, fedakârlığına, sıcaklığına en
fazla ihtiyaç duyduğumuz eli öpülesi annelerimiz değil midir? Toplum hayatının
refahı ve sefaleti insan faktörüne bağlıdır. İnsanımızın eğitimli ve ahlaklı
olması toplumumuzun huzuru ve mutluluğu demektir. Anneye saygı ve sevgiyi
kutsal sayan bir medeniyete sahip olan bir millet olarak, kimi zamanlar
kahramanlar doğuran ve yetiştiren annelerimiz, kimi zaman bizzat kendileri
kahramanlık yapmışlardır. Değerli
milletvekilleri, sağlıklı ve bilinçli nesiller yetiştirmek ve böylece bir
toplum kurmak ancak annelerin sağlıklı, kültürlü, eğitimli olmasına bağlıdır.
Bunun için bugünün ve yarının annelerinin eğitimli, kültürlü olmalarının yolunu
açmalıyız. Onların her açıdan donanımlı olmalarını sağlamalıyız. Ailenin
çekirdeğini oluşturan annelerin mutlu ve huzurlu olması toplumun huzuru için
temel teşkil etmektedir. Anne mutlu ise çocukları da mutlu olacaktır, eşi de
mutlu olacaktır. Neticede aile mutlu olacaktır. Mutlu ve huzurlu aileler ise
huzurlu toplumlar oluşturacaktır. Anneler, aile
içinde kültürel değerleri, gelenek ve görenekleri, görev ve sorumlulukları
yarının büyükleri olacak çocuklarımıza aktaran bilgi pınarlarıdır.
Çocuklarımızı topluma hazırlayan, şefkat ve merhamet timsali olan anneler,
çocuğun doğumundan başlayarak yetişkin bir insan olmasına kadar geçen süre
içinde en önemli emeği olan evladını besleyip büyüten, eğiten, temel insani
değerleri taşıyan varlıklarımızdır. Anneler bazen uykularından, bazen
sağlıklarından, bazen de hayallerinden vazgeçerek yaparlar bunu. Değerli
milletvekilleri, aileye, kadına ve anneye hak ettiği değeri veren ve vermeye
devam eden AK Parti İktidarında bu yönde gerek yasal düzenlemeler açısından ve
gerekse sosyal politikalar açısından azımsanmayacak hizmetler yapılmıştır. Bu
kapsamda 2003 yılında aile hukukundan doğan dava ve işlere bakmak üzere aile
mahkemeleri kurulmuştur. Cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda
çağdaş düzenlemeler içeren yeni Türk Ceza Kanunu kabul edilmiştir. Yeni
Belediyeler Kanunu ile büyükşehir belediyesi ile nüfusu 50 bini geçen
belediyelere kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açma yükümlülüğü
getirilmiştir. Yine 2004 yılında yapılan yasal düzenlemelerle hamile veya anne
adayı kadınların çalıştırma şartları ile çocuk bakım odaları ve çocuk bakım
yurtlarına dair iyileştirmeler yapılmıştır. Kadın hakları
alanında kurumsal yapıyı güçlendirecek adımlar atılmış ve 2004 yılında Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü ve Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat
Yasası çıkarılmıştır. Bu uygulamalar çerçevesinde yoksul öğrencilere eğitim
desteği olarak verilen yardımların ve 0-6 yaş arası çocukların sağlık hizmeti
alabilmesi için ödenen maddi katkı annelere verilmektedir. Ayrıca, hamile
kadınlara ve bebeklere ücretsiz demir desteği sağlanmaya başlanmıştır. Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı kadın komiteleri sayısı 8’den 19’a çıkarılmış,
bununla kadınlarımızın, annelerimizin hayatlarında karşılaşabilecekleri ailevi
problemlerde barınma sorunlarının kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmıştır.
Ayrıca, iş hukukunda da önemli düzenlemeler yapılmış ve sekiz hafta olan doğum
izinleri on altı haftaya çıkarılmıştır. Değerli
milletvekilleri, kadınlarımız ekonomik, sosyal ve siyasi alanda bugünkünden
daha olumlu ve ileri bir seviyededir. Bugün AK Partiyle birlikte Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yüzde 4 olan kadın milletvekili oranı yüzde 10 seviyelerine
gelmiştir. Yine kadınlarımıza önümüzdeki yerel seçimlerde çok daha fazla yer
verilerek onların temsil oranları artırılmaya çalışılacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu vesileyle, hayatımızın anlamı annelerimizi bir kez
daha saygı ve sevgiyle anıyor, bütün insanların birbirine anne şefkati ve
sevgisiyle yaklaşmasını diliyor, tüm annelerimize şükranlarımı sunuyor ve
ebediyete intikal eden annelerimizi rahmetle anıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu. Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Cumhurbaşkanlığının
1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik,
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un bir daha görüşülmek üzere geri
gönderilmesine ilişkin bir tezkeresi vardır. Okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- 1/6/1989 tarihli ve 3568
sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli
Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/418) 07/05/2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: 02/05/2008 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4676/9998 sayılı
yazınız. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunca 01/05/2008 tarihinde
kabul edilen 5760 sayılı "Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali
Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun" incelenmiştir. Anayasanın 135 nci maddesinin birinci
fıkrası uyarınca, "Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst
kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak,
meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak
gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan
ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve
ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri
tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla
seçilen kamu tüzelkişilikleridir.” Serbest
muhasebeci mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler odaları ile Türkiye
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği
de, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşudur. Bunların
organlarının seçimlerine ilişkin esaslar 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik,
Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda yer
almıştır. Bu çerçevede, - Odaların genel
kurullarının her yıl Mayıs ayında toplanacağı ve organlarının seçimlerinin iki
yıl süreyle geçerli olacağı, - Odaların
yönetim kurulunun beş asıl beş yedek üyeden oluşacağı, - Yönetim kurulu
üyeliğine en az beş yıl odada kaydı bulunan üyelerin seçilebileceği, ayrıca
süresi biten üyenin yeniden seçilmesine engel bulunmayacağı, - Odaların
disiplin ve denetleme kurullarına üye seçilebilmek için kıdemin aranmayacağı ve
ilgililerin iki yıl için seçileceği, - Birlik genel
kurulunun, her odadan, üyelerinin yirmibeşte biri
oranında iki yıl için seçilecek asıl ve yedek temsilcilerden oluşacağı, - Birlik genel
kurulunun her yıl Eylül ayında toplanacağı, - Birlik yönetim
kurulu üyelerinin iki yıl için seçileceği. - Süresi biten
Birlik Yönetim Kurulu üyesinin yeniden seçilmesine engel bulunmayacağı, - Birlik yönetim
kurulu başkanlığına seçilebilmek için yeminli mali müşavir olmanın yeterli
bulunacağı, - Birlik disiplin
ve denetleme kurulu üyeliklerine seçilebilmek için herhangi bir kıdem şartının
aranmayacağı, üyelerin iki yıl için seçileceği, - Birlik
denetleme kurulunun, biri yeminli mali müşavir, ikisi de serbest muhasebeci
mali müşavir olmak üzere üç üyeden oluşacağı, - Seçimlerde
liste esasının geçerli olacağı, hususunda düzenlemeler
bulunmaktadır. Yukarıda
belirtilen konulara ilişkin olarak incelenen 5760 sayılı Kanun ile; - Oda genel
kurullarının her yıl yerine üç yılda bir toplanacağı, - Yönetim
kurulunun beş asıl beş yedek üyeden oluşması yerine, odaya kayıtlı üye sayısı
ile bağlantı kurulduktan sonra, üye sayısı binin altında kalan odalarda beş
asıl beş yedek, bin ile beşbin arasında olan odalarda
yedi asıl yedi yedek, beşbini aşan odalarda ise dokuz
asıl dokuz yedek üyeden oluşacağı, - Yönetim kurulu
üyeliğine seçilebilmek için beş yıllık kıdem yerine üç yıllık kıdemin yeterli
olacağı, - Odalarda üst
üste iki seçim döneminde iki defa yönetim kurulu başkanlığına seçilmiş
olanların, aradan iki seçim dönemi geçmedikçe yönetim kurulu üyeliğine
seçilemeyeceği, - Disiplin ve
denetleme kurullarına üye seçilebilmek için üç yıllık kıdemin gerekeceği,
sadece üye sayısı yüzün altında olan odalarda kıdem şartının aranmayacağı, - Birlik genel
kurulunun, üye sayısına bakılmaksızın her odadan seçilecek üç temsilci ile buna
ek olarak oda üyelerinin yetmişbeşte biri oranında
seçilecek asıl ve yedek temsilcilerden oluşacağı, temsilcilerin iki yerine üç
yıl için seçileceği, - Birlik genel
kurulunun her yıl yerine üç yılda bir toplanacağı, - Birlik yönetim
kurulu üyelerinin iki yerine üç yıl süreyle seçileceği, - Birlikte üst
üste iki seçim döneminde iki defa yönetim kurulu başkanlığına seçilmiş
olanların, aradan iki seçim dönemi geçmedikçe yönetim kurulu üyeliğine
seçilemeyeceği, - Birlik yönetim
kurulu başkanlığına seçilebilecek yeminli mali müşavirler için en az beş yıl
mesleki faaliyette bulunma şartının aranacağı, - Birlik disiplin
ve denetleme kurulu üyeliklerine seçilebilmek için en az üç yıllık kıdem
şartının gerekeceği, üyelik süresinin de iki yerine üç yıl olacağı, - Üç kişiden
oluşan Birlik denetleme kurulunun, bir üyesinin yeminli mali müşavir olma
zorunluluğu korunarak, diğer iki üyesinin serbest muhasebeci mali müşavir
olması zorunluluğunun aranmayabileceği, - Seçim
sisteminde yapılan değişiklikle nisbi temsil esasının
benimseneceği, - Üyelerin oda
veya birlik yönetim, denetleme ve disiplin kurullarından sadece birinde görev
alabileceği yolunda yeni
düzenlemeler yapılmaktadır. Görüleceği üzere,
incelenen 5760 sayılı Kanunla sadece odaların ve Birliğin organlarının seçim
sisteminde değişiklik yapılmamakta, aynı zamanda, odaların genel kurulları ile
Birlik Genel Kurulunun toplanma dönemi, organlara seçilme yeterliği, organların
üye sayıları ve seçilenlerin görev süresi gibi konularda da kapsamlı
değişiklikler getirilmektedir. Bugüne kadar,
3568 sayılı Kanunun 20 nci maddesi uyarınca seçim
sürecinin başladığı ve bazı odaların genel kurullarını yaptıkları
anlaşılmaktadır. Bu genel
kurullarda yapılan seçimler Kanunun yürürlükteki hükümlerine göre gerçekleşmiş
olup, incelenen 5760 sayılı Kanunun bu süreçte yayımlanması halinde, diğer
odalar genel kurullarını, incelenen Kanunun 21 inci maddesi uyarınca
yayımlandığı tarihte yürürlüğe girecek olan yeni düzenlemelere göre yapmak
suretiyle organlarının seçimlerini gerçekleştirmek zorunda kalacaklardır. Bu
durumda, aynı hukukî statüde bulunan odalara 2008 yılı Mayıs ayında yapılan
seçimlerle ilgili olarak değişik hükümlerin uygulanacak olması sebebiyle farklı
hukukî sonuçlara ulaşılacağından, özellikle temsil noktasında karışıklığa yol
açılacaktır. Değinilen
sakıncanın doğmaması için, 5760 sayılı Kanunun çerçeve 20 nci
maddesiyle 3568 sayılı Kanuna eklenen geçici 10 uncu maddede gerekli
düzenlemenin yapılması gerekirken, bu hususta hüküm bulunmaması kamu yararı ile
bağdaşmamaktadır. Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5760
sayılı "Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve
Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", 20
nci maddesiyle 3568 sayılı Kanuna eklenen geçici 10
uncu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için,
Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri
gönderilmiştir. Abdullah
Gül Cumhurbaşkanı BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Anayasa ve Adalet
Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun bazı sayın milletvekillerinin
yasama dokunulmazlıkları hakkında iki adet raporu vardır. Raporların
muhalefet şerhleri aynı olduğundan, ortak muhalefet şerhi son raporun ardından
okunacaktır. Şimdi, raporları
sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler 1.- Hatay Milletvekili Sadullah
Ergin’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi
ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(3/112) (S. Sayısı: 149) (x) 2.- Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun yasama
dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/113) (S.
Sayısı: 150) (x) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 298 sayılı Seçim
Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Hatay Milletvekili Sadullah Ergin hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık
Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında
görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin hakkındaki kovuşturmanın
Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul Komisyon
Başkanı ve üyeler Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görevli memura
hakaret ve tehdit suçunu işlediği iddia olunan Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu
hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi
ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart
2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür. Karma
Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kütahya
Milletvekili Hüsnü Ordu hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona
ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir. Raporumuz, Genel
Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur. Burhan
Kuzu İstanbul Komisyon
Başkanı ve üyeler (x) 149 ve 150 S. Sayılı Basmayazılar tutanağa eklidir. Muhalefet Şerhi Karma
Komisyon’un, kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine dair kararına aşağıda
yazılı gerekçelerle muhalefet ediyoruz; (1)
Dokunulmazlıklar konusunda, 22. Yasama Dönemindeki temel sorun; mevcut
Anayasanın 76. maddesiyle TBMM İçtüzüğünün 131 ve devamı maddelerinin,
düzenleniş amacına aykırı olarak ve çoğunluk diktasına dayalı bir anlayışla
uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Aynı anlayış ve
uygulamanın 23. Yasama Döneminde de devam edeceği görülmektedir. Bilindiği gibi,
TBMM İçtüzüğünün 131 ve müt. maddelerindeki
hükümlere göre; Karma Komisyon,
olayın ve suçlamanın niteliğine göre; ya dokunulmazlığın kaldırılmasına ya da
kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine karar verecektir. Elbette bu değerlendirmeyi
yaparken, önüne gelen dosya kapsamını da göz önünde bulunduracaktır. Dosyanın
geldiği safahat, suçlamanın niteliği gibi hususları genel olarak göz önüne
alıp, keza Anayasanın 76. maddesinde düzenlenmiş olan “Milletvekili seçilme
engeli” teşkil eden bir suçlamanın söz konusu olup olmadığını da
değerlendirerek; buna göre karar verecek ve rapor hazırlayacaktır. Bunu yaparken,
bir yargıç gibi davranmamak gerektiği açıktır. Delillerin tartışmasından özenle
kaçınmak gerekmektedir. Bu âdil ve
objektif yaklaşım içinde hazırlanacak olan raporun, 2 ayrı sonucu olacaktır. Karma Komisyon
ise, hiçbir objektif ölçü arayışına girmeden, Hükümet kaynaklı talep ve
talimatlar doğrultusunda karar vermiştir. (2) 22. Yasama
Döneminde, kişisel kaygı ve siyasi hesaplarla Meclis iradesine tahakküm eden
siyasi iktidarın, aynı anlayış ve uygulamayı bu dönemde de devam ettirmek
istediğini, demokrasi adına endişeyle gözlemliyoruz. Bu endişe sebebiyledir ki,
her zeminde demokrasi ve hukuk adına, AKP Grubunu uyarmak gereğini duyuyoruz. Hükümet kaynaklı
olarak sürdürülen bu hukuk tanımaz uygulamalar sebebiyle; Anayasa ve İçtüzük
açık bir şekilde ihlâl edilmektedir. Hukuka aykırı
olan, çoğunluk diktasına dayalı olan bu yanlış uygulamalar sebebiyledir ki;
kişiler yargılanamamakta, bu durum gelişen süreçte tıkanmalara yol açmaktadır. Bu yanlış
uygulamalar ve dayatmalar sebebiyle; kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi mümkün
olamamakta ve adli denetim süreci ihlâl edilmektedir. Dokunulmazlık
kurumu ve keza soruşturma izni kavramları, Siyasi İktidar tarafından hukuk
tanımaz bir anlayışla yozlaştırıldığı ve kötüye kullanıldığı içindir ki; TBMM
belli bir süreçten sonra bazı bürokratlar ve kanun kaçakları (58 ve 59.
Hükümetler Dönemindeki Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı gibi) için bir sığınma mercii
haline getirilebilmiştir. Anılan kişi
hakkında, yargı kararlarını uygulamamaktan dolayı Yargıtay 4. Ceza Dairesine
intikal eden 20’ye yakın dosya mevcuttur. Bu dosya sayısının daha da artacağı
anlaşılmaktadır. Keza, AKP Mersin
Milletvekili Ali Er hakkındaki dosya da üzerinde önemle durulması gereken bir
dosyadır. Anılan Milletvekili hakkında, oğlunun yol açtığı ve ölümle sonuçlanan
trafik kazasıyla ilgili olayda, sanık konumuna girerek olayı üstlendiği iddia
edilmektedir. Bu çok ağır bir iddiadır. Bir Milletvekilinin böylesine nitelikli
bir iddiayla görevini sürdürmesi ve zan altında kalması, Milletvekilliği sıfatı
ve TBMM’nin saygınlığıyla bağdaşmaz. Ancak Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar
sebebiyledir ki, çoğunluk diktası uygulaması sonucunda, adı geçen Milletvekili
de “âdil yargılanma hakkını” kullanamamaktadır. Öte yandan;
haklarında zimmet, dolandırıcılık, çete kurmak, kamu taşıma biletlerinde
kalpazanlık yapmak gibi suçlamalar bulunan Milletvekilleriyle ilgili
yargılamaların yapılamaması; kamuoyunun denetim yapması ve bilgi alması
süreçlerini olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Türkiye’nin “karanlık suç
ilişkileri” dönemini teşkil eden Susurluk ve bağlantılı dosyaların yargılaması
bu yüzden uzun yıllar yapılamamıştır. Faili meçhul cinayetlerin yoğun olarak
işlendiği bir dönemi kapsayan bu olayların gerçek boyutlarının ortaya
çıkarılmamış olması sebebiyledir ki; aradan geçen 8-10
yıldan sonra benzer nitelikte olan Hrant Dink, Malatya cinayetleri, Rahip cinayetleri ve eylemleri
karşımıza çıkmıştır. Ergenekon ismiyle adlandırılan, ancak hazırlık tahkikatı
aşamasından itibaren Hükümet sözcüsü medya yapılanmasına Emniyet tarafından
servislerin yapıldığı bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Acz ifade eden ve
ibret verici olan bir diğer gelişme ise; henüz iddianamesi dahi
düzenlenmemiş olan bir soruşturma; Başbakan ve Kültür Bakanı tarafından, AKP
aleyhine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davayla irtibatlandırılabilmiştir. Böyle bir tablo
ve sunuş, demokrasiler için utanç verici olmanın ötesinde, demokrasinin
geleceği bakımından da endişe vericidir. (3) Hükümet,
dokunulmazlıklar konusunda sıkışmış durumdadır. 22. Yasama Döneminde yarattığı
hukuk dışı uygulamalar Hükümet’i esir almıştır. Bu esaret, 23. Yasama Döneminde
yeni hukuksuzlukları beraberinde getirmektedir. Hükümet, 23.
Yasama Döneminde PKK terörü sebebiyle gelişen toplumsal ve siyasi süreci, popülist bir anlayışla istismar etme girişimi içindedir. Çoğunluk
diktasına dayalı hukuk tanımaz uygulamalar 23. Yasama Döneminde, Meclis
bünyesinde giderek tırmanmaktadır. Gelinen süreçte,
kamuoyunda doğmuş olan tepki sebebiyle; AKP Hükümeti, kendi suçluluğunu ve
sorumluluğunu bertaraf edebilmek amacıyla, bilgi kirliliği ve karartma
yaratarak; DTP’li Milletvekillerinin şahsında,
dokunulmazlıkların kaldırılması uygulamasını gerçekleştirmek suretiyle, kürsü
sorumsuzluğuna müdahalenin yolunu açmaktadır. Böyle bir
süreçte, Hükümet’in bazı kavramları istismar ederek bir oldu-bitti, bir
emrivaki yaratmak istediği görülmektedir. Bu girişimlere,
demokrasi ve hukuk adına engel olunması gerekmektedir. Böyle bir girişim
kaçınılmaz olarak, kürsü sorumsuzluğunun ihlâli sonucunu doğuracaktır. Faşizan
yapılanmayı ve Parti Devleti yapılanmasını kurumsallaştırma yolunda ciddi bir
mesafe sağlayan siyasi iktidar; bu yolla, yasama sorumsuzluğunun da ihlâli
sürecini başlatacaktır. Anayasa’nın 83/2
ve 14. maddesiyle bağlantılı olan suçlamalar yönünden, TBMM Başkanlığına
intikal eden dosyaların akıbeti hakkında karar verme yetkisi TBMM Karma
Komisyonuna aittir. Bu süreçte artık geçerli olan irade, Komisyonun iradesidir.
Komisyon, dosya kapsamı ve yukarıda sözü edilen maddeler çerçevesinde
değerlendirmesini yapacaktır. TBMM Başkanlığına
intikal eden bazı dosyaların, Karma Komisyonda görüşülmesine fırsat verilmeden,
Hazırlık Komisyonu veya TBMM Başkanlığı aşamasında, Mahkemelerine veya
Savcılıklara iade edilmesini; Karma Komisyon ve Meclisin iradesine müdahale
olarak gördüğümüzü önemle ifade ediyoruz. (4) Açıklanan
sebeplerle; AKP Grubunun,
çoğunluk diktasına dayalı olarak, keyfi ve sorumsuz bir şekilde tesis ettiği
bir Komisyon iradesi söz konusudur. Demokrasi ve kurallarla böylesine sorumsuz
bir şekilde oynanması kaçınılmaz olarak adalet kavramını zedelemektedir. Bu anlatımlarımız
çerçevesinde, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda “ilkeli ve tutarlı”
davranılmasının önemini bir kez daha vurguluyoruz. Hukuk, kurallarla
çalışır ve işler. Toptan veya götürü usulün, hukukta yeri yoktur. Dokunulmazlıklar
konusundaki temel ve objektif ölçü ise, Anayasanın 76 ncı
maddesidir. Bu madde
kapsamında kalan suçlar yönünden ayrım yapılmadan, yargılama sürecinin devam
etmesi gerekir. Çünkü bu suçlar sübut bulduğu takdirde, nitelikleri itibariyle
Milletvekilliği göreviyle bağdaşmamaktadır. Sübut halinde sürdürülmesi mümkün
olmayan Milletvekilliği görevinin devam etmesinin hiçbir hukuki açıklaması ve
tutarlılığı söz konusu olamaz. Böyle bir durum,
Anayasa ve İçtüzüğün ilgili hükümlerinin ihlali anlamına gelir. 76 ncı madde ölçütünün dışında kalan suçlar yönünden ise; dosyası
bulunan Milletvekilinin talep ve savunması da değerlendirilerek, dosya
safahatına ve içeriğine göre karar verilmelidir. Bu aşamada, diğer
kamu görevlilerinin de dokunulmazlıklarının bulunduğu yolundaki AKP görüşlerini
değerlendirmekte yarar görüyoruz. Önemle ifade ediyoruz; diğer kamu görevlileri
hakkında dokunulmazlık söz konusu değildir. Kamu görevlileri hakkında
“soruşturma izni” kavramı söz konusudur. Soruşturma izni ilgili amir tarafından
verilmediği takdirde, idari yargı prosedürü içinde,
adli kovuşturma ve yargılama süreci başlayabilmekte, daha doğrusu yargı
denetimi süreci işlemektedir. Bu sebeple, kamu görevlilerinin dokunulmazlığı
değil, belli usul dairesinde yargılanması söz konusudur. Nitekim, yakın tarihte
rektörler, kuvvet komutanları görevde iken yargılanmışlar, tutuklu kalmışlar,
beraat etmişler veya mahkum olmuşlardır. Salt bu süreç dahi; AKP sözcülerinin
söylemlerinin gerçeklerle ve mevzuatımızla ilgisi olmadığını göstermeye
yeterlidir. Öte yandan; kamu görevlileriyle ilgili olarak bu adli sürecin
dışında; görev yeri değişikliği, disiplin uygulamaları ve tazmin sorumluluğunun
varlığı da ayrı bir gerçektir. Bir kez daha
ifade ediyoruz; soruşturma izni kavramı, görevin mahiyeti gereği uygulanan bir
hukuksal durumdur. En nihayet,
soruşturma izni düzenlemesinden Hükümet rahatsız ise veya gerçekten
düzeltilmesine gerek görüyor ise yahut daha seri hale getirmek istiyorsa; bu
yöndeki yasal değişiklikleri her zaman değerlendirmeye açık olduğumuzu hep
ifade ettik. Ancak burada da, Hükümetin gayri ciddi ve tutarlı olmayan tavrı
hemen ortaya çıkmıştır. Çünkü; Hükümet, soruşturma
izni kavramını ve yetkisini kendi tekelinde tutarak; siyasi ve kişisel
yaklaşımına göre, soruşturma iznini kaldırmakta ya da reddetmektedir. Soruşturma
izninin kısıtlanması veya kaldırılması yönünde 22. Yasama Döneminde başta Bursa
Milletvekili Sn. Ertuğrul Yalçınbayır tarafından
sunulan kanun tekliflerinin, AKP’nin oylarıyla reddedildiğini de önemle ifade
ediyor ve vurguluyoruz. Görüldüğü gibi;
Hükümet, demokrasi arayışı içinde olmayıp, dayatmacı bir anlayışla, kişisel
çıkar ilişkileri ve siyasi kaygılarla; dokunulmazlıkların kaldırılması sürecini
toptan bir anlayışla engellemektedir. Böyle bir anlayış
ve uygulamanın, hukukta ve anayasada yeri yoktur. Tüm bu
sebeplerle; Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar doğrultusunda, kişisel
çıkarlar ve siyasi kaygılarla, TBMM Karma Komisyonu’nun AKP’li üyelerinin
çoğunluk diktası yoluyla tesis ettikleri erteleme kararına muhalefet ettiğimizi
beyan ediyoruz. 20.03.2008
Muhalefet Şerhi 3/113 no ile
işlem gören Kütahya Milletvekili Sn Hüsnü Ordu’nun dokunulmazlığının
kaldırılması isteğinin dönem sonuna kadar ertelenmesine dair çoğunluk kararına
muhalefet şerhimiz aşağıda arz edilmiştir. Milletvekili
dokunulmazlığı birçok modern ülkede bulunduğu gibi ülkemizde de anayasal bir
hukuki müessese olarak yer almaktadır. Milletvekillerinin görevlerinin niteliği
gereği birçok haksız ve uydurma isnatla karşılaşmaları muhtemeldir. Nitekim bu
nedenle birçok suç tipi bakımından diğer kamu görevlileri de benzer korumalara
sahiptir. Ancak
dokunulmazlıkla amaçlanan esas gaye milletvekillerinin meclis kürsüsündeki
konuşmaları sebebiyle sınırsız yargılanmazlık güvencesine sahip olmaları
yanında esas itibariyle iftira niteliğinde olacak ithamlardan korunmalarını
temin etmektir. Bugün ise komisyon önüne gelen dosyalardan anlaşıldığı üzere
sayın Başbakanımız hakkında zimmet, evrakta sahtecilik, cürüm işlemek için
teşekkül oluşturmak, bazı bakanlarımız hakkında vergi usul kanununa muhalefet
ve yine partilerinde önemli görevlerinde bulunan bazı milletvekilleri hakkında
sahtecilik, halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek
açıkça tahrik etmek, ihaleye fesat karıştırmak, kamu kurumlarını dolandırmak,
suçu ve suçluyu övmek gibi ağır toplumca yoğun antipati
duyulan mahkûmiyetleri halinde bırakınız bakan olmayı milletvekili olmayı kamu
görevi bile yapamayacak olan insanların dokunulmazlık zırhına bürünerek bu
müessesenin istismarına neden oldukları anlaşılmaktadır. Bu durum kamu
vicdanında, demokratik sisteme, siyaset kurumuna, meclisin üstünlüğüne gölge
düşürmekte, derin yaralar açmaktadır. Çağdaş
demokrasilerde bırakınız mahkûm olmayı bu tür isnatlarla karşılaşan
siyasetçiler ve kamu görevlilerinin görevden ayrılmaları neredeyse yazısız bir
kural haline gelmiştir. Dokunulmazlıkların
kaldırılma isteğine AKP’li üyeler yargının siyasallaştığı hâkim savcıların
bağımsızlığını kaybettiği kamu görevlilerinin de dokunulamazlığının bulunduğu,
milletvekillerinin itibarının bu şekilde korunduğu gerekçeleri ile karşı
çıkmaktadırlar. Bu gerekçelerin hiç birisi gerçekçi bulunmamaktadır. Her kurum
içerisinde hatalar yapıldığı gibi kasıtlı yanlışlar da yapılabilmektedir. İşine
geldiğinde hukuka saygı talep eden yargı kararlarını kendisine referans
gösteren iktidar hatta zaman zaman ana muhalefetin bu
tavrı bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Bu tavrın devamı
halinde hakkındaki yargı kararını beğenmeyen bütün vatandaşlarımıza “yargı
siyasallaşmıştır ben bu kararı tanımıyorum” deme imkânı getirecektir ki bu
durum kaosa yol açacaktır. AKP’nin diğer
kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı bulunduğu gerekçesi samimiyetten uzaktır.
Bahsedilen kamu görevlilerinin dokunulmazlığını AKP kaldırmak istemiştir de
engel olan mı olmuştur. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak yukarıda belirtilen suçlardan yargılanan
milletvekillerinin dokunulmazlıklarının devamı ile meclisin itibarının
korunacağını düşünmüyoruz. Tam tersine bir kurum varsa içindeki sıfatını
istismar edenleri ayıklayarak itibar kazanacağına inanmaktayız. Bu sayede
haklarında uydurma isnatlardan milletvekillerinin aklanmalarının önü açılmış
olacaktır. Bütün bu
nedenlerle MHP olarak dokunulmazlığın anayasamızda kürsü dokunulmazlığı
şeklinde yeniden düzenlenmesinin yerinde olacağına mevcut hal itibariyle de
haklarında fezleke olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak
adaletin tecellisine tevdilerine karar verilmesi gerektiği inancıyla muhalefet
şerhimizi arz ediyoruz.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) Önergeler 1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun
(6/282) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/47) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin 13 üncü sırasında yer alan 6/282 Esas Numaralı soru
önergemi geri alıyorum. 07/05/2008 Mehmet
Serdaroğlu Kastamonu BAŞKAN – Sözlü
soru önergesi geri verilmiştir. Meclis araştırması
açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum: C) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal
ve 19 milletvekilinin, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki
kuraklığın hayvancılık ve tarım üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/181) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Son yıllarda bir
doğal afet olarak gündeme gelen kuraklık ülkemizde tarımsal üretimi etkileyecek
bir olguya dönüşmüştür. Sonbahar aylarından bu yana yeterli yağışın düşmediği
Doğu ve Güneydoğu'da son günlerde görülen sıcak havanın da etkisi ile ekili
alanların kuruması söz konusudur. Kuraklığın Diyarbakır, Mardin ve Batman'da
etkili olacağı, bundan ötürü de özellikle hububat ve mercimek üretiminde çok
ciddi üretim düşüşleri yaşanması beklenmektedir. Buna bağlı olarak
hayvancılığın da büyük zarar göreceği, ürün fiyatlarının çok fazla artacağı,
ithalata başvurulması halinde de ülkenin gelir-gider dengesinin iyice
bozulacağı basın ve çiftçi örgütleri aracılığıyla kamuoyuna yansımış
durumdadır. Bunun için alınacak önlemler, çözüm önerileri ve gerekli
politikaların oluşturulması amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz. 07
Mayıs 2008 1) Akın Birdal (Diyarbakır) 2) Ahmet Türk (Mardin) 3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 4) Fatma Kurtulan (Van) 5) Emine Ayna (Mardin) 6) Ayla Akat Ata (Batman) 7) Sebahat Tuncel (İstanbul) 8) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis) 9) Bengi Yıldız (Batman) 10) Sırrı Sakık (Muş) 11) M. Nuri Yaman (Muş) 12) Özdal Üçer (Van) 13) Aysel Tuğluk (Diyarbakır) 14) Pervin Buldan (Iğdır) 15) Gültan Kışanak (Diyarbakır) 16) İbrahim Binici (Şanlıurfa) 17) Hasip Kaplan (Şırnak) 18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin Halis (Tunceli) 20) Osman Özçelik (Siirt) Gerekçe: Küresel ısınmayla
birlikte bütün dünyada karşılaşılan kuraklık, ülkemizde de son yıllarda
etkisini artırarak göstermektedir. Tarım politikalarının olmayışı, üretim
planlamasının yapılmayışı, erozyonla mücadelede gerekli önlemlerin alınmayışı,
yanlış sulama politikaları nedeniyle tarım topraklarının çölleşmesi gibi
yıllardan beri süre gelen olumsuzluklara bu yıl yağış azlığından dolayı yaşanan
kuraklık da eklenmiştir. Örneğin Diyarbakır ilimize düşen yağış miktarı
2006-2007’de Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde yetiştirilen ürünler ağırlıklı olarak buğday, arpa ve kırmızı
mercimektir. Ülkemizdeki hububat üretiminin %30'u ile kırmızı mercimek
üretiminin nerdeyse tamamı Bölgemizde yapılmaktadır. Kuraklık nedeniyle olması
gereken buğday üretimi normal şartlarda 4,5 milyon ton iken bu yıl 2 milyon ton
civarında bir üretim beklenmektedir. Arpa üretimindeki üretim düşüşü ise daha
fazla olup yaklaşık 1 milyon ton civarında olacaktır. Kırmızı mercimekte ise
durum daha da acıdır. Üretimin nerdeyse yarısı kaybolmuştur. Kırmızı mercimek
üretiminin sadece bölgemizde yapıldığını düşünürsek düşüşün çok önemli sonuçlar
doğuracağı şimdiden söylenebilir. Bu durum Bölgenin
bir başka önemli geçim kaynağı olan hayvancılığı da doğrudan etkilemektedir.
Hayvanların yem bulamaması ve yaylaya çıkarılamaması söz konusudur. Bu nedenle
hayvancılıkta da bu kuraklığa bağlı olarak ciddi bir gerileme beklenmektedir. Bölgenin
ekonomisinin tarıma ve tarım üstünden de ticarete bağlı olduğu gerçeğinden
hareketle bölgenin ülkemizde üretilen hububatın %30 unun karşıladığı
düşünülürse, yaşanan kuraklığın bölgede yaşayan bütün yurttaşlarımızı olumsuz
etkileyeceğini söyleyebiliriz. 100 dekarlık bir
tarım alanına üretim için yaklaşık 7.000 YTL masraf yapılmaktadır. Oysa gelinen
durumda bırakalım bu giderin karşılanması, hiçbir gelir elde edilmemesiyle
karşı karşıya kalınacaktır. Üretici tefeci ile Ziraat Bankası arasında
sıkışacaktır. Bu durum sadece bugünle ilgili değil, gelecek yılların tarım
üretimini de etkileyecektir. Çünkü bu dönem giderlerini bile karşılayamayan
üretici önümüzdeki dönem tarım üretimi yapmak için gerekli maddi desteği
bulamazsa tarım üretimini bırakacaktır. Dolayısıyla yurttaşlarımızın önemli bir
bölümü işsiz kalacak, ülkemiz en temel gıda girdilerini bile ithalatla karşılar
yani dışa bağımlı hale gelecektir. Bu çerçevede,
ivedilikle zarar tespitinin yapılması, üreticinin zararlarının en üst düzeyde
karşılanması, önümüzdeki yılın ekimi için gübre ve tohum ihtiyaçlarının
karşılanması, Ziraat Bankasına ya da başka kamu kurumlarına olan borçların ertelenmesi
ve faiz işletilmemesi ve bunların yanı sıra önümüzdeki yıllar için kuraklığın
sigorta kapsamına dahil edilmesi gerekmektedir. Ülkemiz açısından
da TMO zaman geçirmeden özellikle bakliyat ve kırmızı mercimek piyasasının
düzenlenmesinde görevlendirilmeli ve sorumlu kılınmalıdır. Ürüne yüksek fiyat
vererek kurumsal depolamaya gidilmeli, böylelikle üreticinin mağduriyeti
önlenmeli ve spekülatif girişimlere olanak tanımayarak
fiyat artışına izin vermemelidir. Ancak bu şekilde hem üreticiye hem de tüketiciye
sahip çıkmak olasıdır. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önerge gündemdeki
yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır. Bir gensoru
önergesi vardır. Önerge bastırılıp bugün sayın üyelere dağıtılmıştır. Şimdi önergeyi
okutuyorum: D) Gensoru Önergeleri 1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 1 Mayıs
kutlamalarının Taksim’de yapılmasını engelleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkını ihlal ettiği, güvenlik güçlerini orantısız güç kullanmaya teşvik
ettiği, bu tutumuyla toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin
ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında
gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/2) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına İstanbul'da 1 Mayıs kutlamalarının Taksim'de yapılmasını
engelleyerek, toplantı ve gösteri özgürlüğünü ihlal eden açıklamaları ile
güvenlik güçlerini orantısız kuvvet kullanmasına teşvik eden ve bu tutumu ile
toplumsal barışı tehlikeye atarak çatışmacı bir süreç başlatan Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 98 ve 99 uncu, TBMM İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri gereğince gensoru açılmasını saygılarımızla
arz ve teklif ederiz.
Gerekçe: Toplantı ve
gösteri özgürlüğü; a) Bireyin
düşüncesini ifade etmesinin yolu olduğu için düşünce ve ifade özgürlüğünün, b) Toplulukların
faaliyetini içerdiği için de kolektif özgürlüğün, konusudur. Bu açıdan
toplantı ve gösteri hakkı, temel insan hakları çerçevesinde değerlendirilen bir
haktır. 1 Mayıs 1977
tarihinde Taksim'deki kutlamalar sırasında yaşanan ve 37 yurttaşımızın ölümüyle
sonuçlanan kanlı provokasyonun, Taksim Meydanını işçi
ve sendikalar için önemli kıldığı bilinen bir gerçektir. Bu gerçek çerçevesinde
işçi ve sendikalar bugüne kadar hala karanlıkta kalan bu kanlı provokasyonu anmak ve belleklerde saklı tutmak için 1
Mayıs'ı Taksim'de kutlamayı talep etmişlerdir. Bu talepler AKP
hükümetince, 1 Mayıs kutlamalarının Taksim'de gerçekleşmesi durumunda provokasyon olacağı, diğer alanlarda kutlanması durumunda
ise provokasyon olmayacağı iddia edilerek, inandırıcı olmayan bir söylemle
yanıtlanmıştır. Kaldı ki, Ankara Sıhhiye Meydanındaki kutlamalarda da olayların
çıkması, bu iddianın ciddiyetsizliğini ortaya koymuştur. Kutlamaların
Taksim'de yapılmasının engellenmesi için hiçbir haklı ve ciddi sebep ortaya
konmadığından, siyasi iktidarın aldığı karar toplantı ve gösteri hakkının özünü
sakatlayan bir uygulama olarak ortaya çıkmıştır. Yaşanan süreçte
Sayın Başbakan inandırıcı olmayan ve temel özgürlükleri sakatlayan bu söylemin
ardına saklanmış ve İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürünün tehditkâr, süreci
sabote eden ve tırmandıran açıklamalarının arkasında durmuştur. Okullar tatil
edilmiş, kara ve deniz araçlarının seferleri durdurulmuş, güzergahları
değiştirilmiş, 165 ülkede bayram olarak dayanışma içinde kutlanan 1 Mayıs,
İstanbul için korku günü ilan edilmiştir. Sonuç olarak; 1 Mayıs 2008 günü
sabah erken saatlerde DİSK Genel Merkezinin ablukaya alındığı, ardından Genel
Merkez binasına can güvenliğini hiçe sayarak biber gazı bombaları ile müdahale
yapıldığı, Hastaneye,
hastaları ve yakınlarını etkileyecek şekilde biber gazı bombaları ile
müdahalede bulunulduğu, Yeni plastik
mermilerin deneme amaçlı olarak göstericilere karşı kullanıldığı, Yerde yatan
savunmasız yurttaşlara joplarla ve tekmelerle
saldırıldığı, kutlamaya katılan yurttaşlarımıza tazyikli su, jop ve biber gazı ile sert müdahalelerin yapıldığı, Görevli basın
mensuplarının bile yaralandığı, insan haklarıyla bağdaşmayan
görüntüler ortaya çıkmıştır. Siyasi iktidarın
talimatlarıyla hareket eden güvenlik güçlerinin bu eylemleri ile 1 Mayıs'ın
Taksim'de kutlanmasının engellenmesi amacının ötesine geçilmiş, orantısız güç
kullanıldığı bir tablo ortaya çıkmıştır. Bu durum, Türk Ceza Yasasının 256.
maddesinde düzenlenen "Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlilerinin,
görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında
kuvvet kullanması" hali çerçevesinde ele alınması gereken bir durumken,
Başbakan tarafından "Devlet burada üzerine düşen görevi yapmıştır."
ifadeleri ile değerlendirilmiştir. Böylece
sendikaların barışçıl kutlama iradesi ve talepleri, siyasi iktidarın provokasyonu sonrasında şiddet görüntülerinin ortaya çıkması
ile noktalanmıştır. Siyasi iktidarın
bazı sendikaların yaptığı toplantıları açıkça desteklemesi, bu sendikaların
dışında yapılan kutlamalara karşı sert önlemlere başvurması tektip
toplum yaratma arayışlarını ortaya koymaktadır. En temel insan hakkı olan
toplantı ve gösteri hakkının bazı sendikalara tanınmamasının altında siyasi
iktidarın meşruiyetinin sorgulanacağı kaygısı vardır ki, bu da Türkiye'yi dikta
rejimine sürükler. Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında, Anayasanın 98 ve 99
uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru
açılmasını arz ve talep ederiz . BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin günü Danışma
Kurulunca daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacaktır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam) 2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın,
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Lluis Maria De Puig’in davetine icabet
etmek üzere Fransa’ya gitmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/419) 7
Mayıs 2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Lluis Maria De Puig’in davetine icabet
etmek üzere, 22-23 Mayıs 2008 tarihlerinde Strazburg’da
düzenlenecek “Avrupa Konseyi Parlamento Başkanları Konferansı”na katılmak üzere
Fransa’ya gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un
tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyoruz. BAŞKAN –
Arayacağım efendim. Tezkereyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 14.09 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.23 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Tezkereyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve
Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) B) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde
1’inci madde üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı. Şimdi söz sırası,
şahsı adına Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait Dilek’e aittir. Buyurun Sayın
Dilek. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET SAİT DİLEK
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 94 sıra
sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve
Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu münasebetle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. Bu madde ile
getirilen değişiklik küçük ve teknik bir düzenleme gibi görülebilir ise de
aslında özü itibarıyla Kanun’un uygulama alanı ile ilgilidir ve son derece
önemlidir. Zira maddenin yürürlükte bulunan metnine göre yap-işlet-devret
modelinin ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak temini gerektiren işler için
uygulanması öngörülmüştür. Yapılmak istenen değişiklik “ileri teknoloji ile
yüksek maddi kaynak” ibareleri arasındaki “ve” ibaresinin “veya” ibaresine
dönüştürülmesidir. Böylece yap-işlet-devret modeli ile hizmet üretebilmek için
ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynağın bir arada bulunma şartı ortadan
kaldırılmış olmaktadır. (x)
94 S. Sayılı Basmayazı 07/05/2008
tarihli 100’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir. Bu değişikliğin
Kanun’un uygulama alanını genişleteceği açıktır. Nitekim 1’inci maddenin
gerekçesinde trafiği yoğun kara yolları, gar kompleksi,
lojistik merkezi ile sınır kapılarının Kanun kapsamına dâhil edildiği
belirtilmiştir. Ülkemizde sağlanan kalkınma düzeyini daha ileri noktalara
götürmek ve halkımızın artan refah taleplerine cevap verebilmek için bu
değişikliğin getirilmesi isabetli olmuştur. Konuyla ilgili olarak kanunun genel
gerekçesinde ve madde gerekçelerinde yapılan açıklamaları yerinde ve yeterli
görüyorum. Özel sektörün
katılımını artıran bu düzenleme ne gibi faydalar getirecektir? Başlıklar
hâlinde özetleyecek olursam, kamu kaynağının yeterli olmadığı alanlarda
yatırımlar artacaktır. Özel sektörün yatırımları hızla gerçekleştirmesi
sağlanarak iş dünyasının ve vatandaşlarımızın hak ettikleri hizmetlere bir an
evvel kavuşmaları temin edilecektir. Özel sektörün işletmecilik anlayışıyla
kaynak kullanmada verimlilik ve kalite artırılacaktır. Tüm bu faydalar
kalkınmamızın ve rekabet gücümüzün önündeki temel engellerden birisi olan
altyapı eksikliğini hızla gidermemizi sağlayacaktır. Tek bir örnekle
anlatmak gerekirse, yakın zamanda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile
yap-işlet-devret modeli kapsamında bitirilip hizmete geçen Habur
Sınır Kapısı bunun en güzel örneğidir. Daha önce, geçiş için altmış güne varan
beklemeler söz konusu iken bugün son derece modern ve herkesin beğenisini
kazandığı ve aynı gün işlemlerin tamamlandığı bu tesisi ülkemize
yap-işlet-devret modeliyle kazandırmış bulunuyoruz. Bu
örnekleri çoğaltmak mümkün. Hatay Cilvegözü’nde
yapılmış, Kapıkule ve Sarp Sınır kapılarında da çalışmalar yoğun bir şekilde
devam etmektedir. Ayrıca, bu
kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ülkemizdeki kara yolu ulaşımının daha
sağlıklı hâle geleceğine ve ülkemizdeki ticaret, sanayi ve tarımsal
faaliyetlerde olumlu doğrultuda artışlar meydana getireceğine inanıyorum. Değişikliğin
hayırlı, uğurlu olması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dilek. Şahısları adına
ikinci söz, Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badak’a
aittir. Sayın Badak… Yoklar herhâlde. Üçüncü söz, İzmir
Milletvekili Sayın Harun Öztürk’e aittir. Buyurun Sayın Öztürk. (DSP sıralarından alkışlar) HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti
adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte
olduğumuz tasarının hangi ortamda gündeme geldiğine birlikte bakalım. Kamunun
geciktirmeden yapmak zorunda olduğu yatırımlar için finansman kaynağına duyulan
ihtiyaç nedeniyle gündeme gelmiştir. Bu tasarı tek değildir, arkası gelecektir,
geliyor. Sırada enerji, ulaştırma ve GAP için özelleştirme gelirlerine el atan
tasarılar vardır. Hükûmetin kamuya ait olmayan
İşsizlik Sigortası Fonu’na tecavüzü sıradadır. Değerli
milletvekilleri, kamu, kontrol edemediği iç ve dış açıklar dolayısıyla
yatırımlar için yeterli kaynak yaratamaz duruma düşürülmüştür. Yatırımlar için
2007 yılında bütçeden ayrılan tutar 11,7 milyar YTL, 2008 için ayrılan tutar
11,8 milyar YTL’dir. 2003 ve 2007 döneminde iç ve dış borç için anapara ve faiz
ödemesi olarak 864 milyar YTL ödedik. Bu rakamın 712 milyar YTL’lik kısmını
yeniden borçlanarak ödedik. Faiz dışı fazla vererek kemerlerimizi sıkmamıza ve
özelleştirme gelirlerini borç ödemelerine ayırmamıza rağmen borç stokumuz, bu Hükûmet dönemi içinde, Mart 2008 sonu itibarıyla 138,9
milyar dolara ulaşmıştır. Aynı dönemde özel sektörün dış borcu 114,9 milyar
dolar artmıştır. Kamu, anapara hariç hâlâ bütçenin dörtte 1’ini faiz
ödemelerine ayırmak zorundadır. Hükûmet, tıkanan
politikalarını terk etmemekte ısrar ediyor. İşte bu ortamda Hükûmet,
yap-işlet-devret modelini yeni bir finansman modeli olarak ortaya koymuştur.
Gerçekten öyle olup olmadığına birlikte bakalım. Mevcut
yap-işlet-devret modeli, kamunun bu yönteme istisnai olarak başvurması
gerektiği düşüncesinden hareketle yürürlüğe sokulmuştu. Öncelikle
yap-işlet-devret modeline uygun büyük altyapı yatırımlarının bu modelle
yaptırılması öngörülmüştü. Bu yöntemle yapılacak yatırımların özel sektörü bu
alana sevk etmeye uygun ve gelir getiren yatırımlar olması öngörülmüştü. Ayrıca
bu yöntemle yapılacak yatırımlar belirlenirken söz konusu yatırımların hem
ileri teknoloji hem de yüksek maddi kaynak gerektirmesi koşullarının birlikte
aranması öngörülmüştü. Bu koşulları taşıyan yatırımların da maddede yazılı
yatırımlarla sınırlı olması gerekiyordu. Neydi bu yatırımlar? Köprü, tünel,
baraj, kanalizasyon, haberleşme; elektrik üretim, iletim, dağıtım ve ticareti;
maden ve işletmeleri, otoyol, demir yolu gibi yatırım ve hizmetler idi. Şimdi, Yap İşlet
Devret Yasası’nda değişiklik yapan bu tasarı ne getiriyor, ona birlikte
bakalım. Bir kere, kapsama dâhil işleri genişletiyor. İkinci önemlisi, ileri
teknoloji ve yüksek maliyet gerektiren kriterlerin
ikisinin birlikte aranması koşulunu kaldırıyor, ikisinden herhangi birinin
varlığı hâlinde yap-işlet-devret modeli devreye sokulabiliyor. Değerli milletvekilleri,
bu uygulama zaten yetersiz olan kamu yatırımlarının zaman içinde sadece bu
ödemelere ayrılması sonucunu doğuracaktır, bu bir. Kırk dokuz yıla varan bir
süre için vergi gelirlerinin bugünden harcanması anlamına gelecektir, bu iki. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk. HARUN ÖZTÜRK
(Devamla) – Tamamlıyorum efendim. Yeni bir
finansman modeli olarak sunulan bu model, maliyeti diğer borçlanma türlerine
göre başlangıçta hesaplanmamış olan yeni bir borçlanma modelidir, bütçe
disiplininden uzaklaşma demektir. Altyapı yatırımları gibi yatırımları dahi
yapmaktan aciz duruma düşürülmüş devletin varlık nedeninin sorgulanması
anlamına da gelebilecektir. Ayrıca, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi
demektir. Ancak bu özelleştirmenin diğerlerinden bir farkı var. Diğer
özelleştirmelerde kamuya, hazine kasasına belli bir miktar kaynak girerken bu
özelleştirmede hazine kasasına belli bir miktar para girmeyecek, kırk dokuz yıl
süreyle hazine kasasından para çıkacaktır. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk. Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlıyoruz. Sayın Öztürk, ilk soru hakkı sizin, buyurun efendim. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Dün Sayın Bakana
sormuştuk ve “Bu modelin gündeme getirilmesinde borçlanma batağına batmış
olmamız etkili midir?” demiştik. Sayın Bakan, Hazine Bakanından aldığı görüşle,
2002’ye göre gayrisafi millî hasılaya oranının
düştüğünü ifade etti. Şimdi soruyorum: Borçların gayrisafi millî hasılaya oranının düşmüş olması, görüştüğümüz tasarının kamu
kaynak sıkıntısıyla huzurumuza getirilmiş olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.
Bu yöntemle yapılan yatırımların bedeli, devletin kırk dokuz yıl süreyle
toplayacağı vergilerden ödenecektir. Bu bir borçlanma modeli olduğuna göre, Hükûmet, bu yöntemle borçlanmanın maliyetini hesap etmiş
midir? Hazinenin mevcut
ihale yöntemiyle yaptığı borçlanmanın maliyetini yap-işlet-devret modelini
kullanarak yapacağı borçlanmanın maliyetiyle karşılaştırmış mıdır? Tasarının, mali
disipline, gelir ve harcama politikalarına ve kamu borç yönetimine muhtemel
etkileri hesap edilmiş midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk. Sayın Tankut, buyurun. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
Adana-Karataş ve Adana-Ankara otoyolunun Pozantı-Ulukışla arası ödenek olmadığı
gerekçesiyle yıllardan beri bir türlü bitirilememektedir. Bugün, ülkemiz
trafiğinin en yoğun yollarından birisi olan Pozantı-Ulukışla arasındaki D-400
kara yolunun ne zaman bitirilmesinin planlandığını müteakip defalar yazılı ve
sözlü olarak Sayın Ulaştırma Bakanına sorduğum hâlde, ne yazık ki menfi veya
müspet olarak bir türlü cevap verme zahmetine girmemişlerdir. Hâl böyleyken, şimdi
size sormak istiyorum: Özellikle bir türlü bitirilemeyen Pozantı-Ulukışla
arasında alternatif olarak, bu tasarı çerçevesinde, yeni bir yol açma projesini
düşünebilir misiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tankut. Sayın Aslanoğlu, buyurun. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, Ankara-Van yolu yoğun trafikli bir yol
mudur? Bu yol, bu projenizin içine girecek midir? İki: Sulama
birliklerini DSİ’nin o şefkatinden aldınız,
birliklere verdiniz ama DSİ’nin şefkati olmaksızın bu
birlikler bir şekilde hep sorun yaşıyor. Köylü perişan, bu yeni modelle daha da
perişan edeceksiniz. Sulama birliklerinin, özerk birlikler kalmak kaydıyla,
denetimini ve birtakım görevlerini tekrar DSİ şemsiyesi altına alacak mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Aslanoğlu. Sayın Doğru,
buyurun. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana
sormak istiyorum: Tokat’ın Zile-Alaca yolu yıllardan beri bitirilememektedir.
Çeşitli defalar soru sormuş olmamıza rağmen tam açıklayıcı bir bilgi
verilemiyor. Acaba bu yöntemlerle bu yolun bitirilebilme şansı var mıdır? İkinci olarak da,
Tokat-Niksar arasındaki yol da aynı şekilde büyük sıkıntılarla karşı
karşıyadır. Orası da yıllardan beri her türlü programa giriyor ama bir türlü
bitirilemiyor. Bunlarla ilgili neler söylemek istersiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğru. Soru sorma işlemi
tamamlanmıştır Sayın Bakanım, cevap verebilirsiniz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, özellikle Sayın Öztürk’ün sualine
dün cevap vermiştim ama tekrar ediyorum: Borçlanmanın, mutlak manada borç
miktarından ziyade, borç miktarının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı çok önemlidir. 2002 yılına göre çok önemli miktarda azaldığını ifade
etmiştim. Bu esasen bir borçlanma modeli değil. Bakın, size şunu ifade edeyim:
Yatırımların kısa sürede faydaya dönüşmesi modeli bu. Vatandaşla devletin iş
birliği hâlinde bir an önce projelerin tamamlanması modeli ve kamu-özel sektör ortaklığı
veya iş birliği modelidir. Dünkü konuşmalarında Sayın Milletvekili Recai Berber
de izah etti. Bu, İngiltere’de de büyük ölçüde uygulanıyor şu anda. Yani, adı
da “Public Private Partnership” yani “PPP” adıyla meşhur, yani Türkçesi
“Kamu-özel sektör ortaklığı.” Biz bunu canlandırmaya çalışıyoruz. Ben size şöyle
izah edeyim: Bakın, şu anda elimde bir proje var. Barajı hazır olan Manyas sağ
sahil sulaması yaklaşık Mali disipline
tabii uyuyoruz, zaten en çok uyan hükûmet de,
biliyorsunuz, bizim Hükûmetimiz. Tabii, diğer
konularda, Pozantı-Ulukışla yoluyla ilgili olarak Sayın Ulaştırma Bakanıma
durumu ileteceğim, size mutlaka cevap verilecek Sayın Vekilim. Ayrıca, Sayın Aslanoğlu’nun söylediği, Ankara-Van yolu keza aynı şekilde,
bununla ilgili ölçümleri alıp size bilgi vereceğiz. Ancak, kendi konumla
alakalı olduğu için, sulama birlikleriyle alakalı, biliyorsunuz, bütün
grupların da iştirakiyle geçen yıl sulama birlikleri kanunu hazırlandı, bu,
ikmal edildi, görüşler alındı. Dolayısıyla, bu sulama birlikleri kanunuyla
denetim tamamen Devlet Su İşlerine geçiyor. Dolayısıyla, biz, onları, gerçekten
kendimizin bir birimi olarak görüyoruz, gerekli her türlü desteği vereceğiz,
onu da özellikle vurgulamak istiyorum. Bunun dışında,
Zile-Alaca, Tokat-Niksar yollarıyla ilgili, Sayın Ulaştırma Bakanımıza
söyleyeceğiz, Sayın Doğru yazılı olarak sizlere cevap verilecek. Hepinize teşekkür
ediyorum efendim, sağ olun. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Madde üzerinde üç
önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
94 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri
Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz. 08.05.2008
Madde1- 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun 1 inci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Bu Kanunun amacı
kamu kurum ve kuruluşlarınca (kamu iktisadi teşebbüsleri dahil)
ifa edilen kamu hizmetlerinin kurulması ve/veya işletilmesinin, yüksek maddi
kaynak gerektirmesi ve ilgili kamu kurum ve kuruluşunun sahip olduğu teknoloji
ile yapılamayacak derecede ileri teknolojiye ihtiyaç bulunduğunun o kurum ve
kuruluşun uzmanlarınca tespit edilmesi halinde, yap-işlet-devret modeli
çerçevesinde yaptırılmasını sağlamaktır.” BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
“Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesinin
madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz. Harun
Öztürk İzmir Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
94 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – İki
önergeyi birlikte işleme alıyorum. Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Konuşmak
isteyen var mı? Sayın Öztürk, buyurun. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar şahsım ve Demokratik
Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Önergemizi
vermekteki kastımız, “ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektirme”
koşulunun ayrı ayrı aranmasından vazgeçilmesi,
öncelikle madde metninden çıkarılması, ancak bu yapılmadığı takdirde genel bir
uygulama hâline getirilmemesi için, eski Yasa’daki “ve” ibaresinin korunmasının
yerinde olacağını ifade etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, şimdi bu yasa tasarısını niçin önemli buluyoruz, niçin karşı
çıkıyoruz; çok ana hatlarıyla tekrar etmek istiyorum: Gelecek vergi
gelirlerini ipotek altına aldığı için önemli diyoruz; bir. Bu yeni borçlanma
modelinin maliyeti diğer borçlanma modelleriyle karşılaştırılmadığı için önemli
diyoruz; bu iki. Önümüzdeki
yıllarda zorunlu yeni kamu yatırımlarını engelleyeceği için önemli diyoruz; bu
üç. Bütçe ve mali
disiplini bozacağı için önemli diyoruz; dört. Yerli ve
yabancılara da verilebileceği için dışa bağımlılığı artıracağı için önemli
diyoruz; beş. 2886 sayılı
Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi olmadan ihaleler yapılacağı için önemli
diyoruz; altı. Değerli
milletvekilleri, görüşülen tasarıda yadırgadığımız husus, bu alanlara yatırım
yapacak olanların bir karşılık talep etmeleri değildir. Elbette özel girişimci,
yaptığı yatırım karşılığında, belli bir kârı da içeren bir bedel talep
edecektir. Yadırgadığımız, Hükûmetin, kamunun halka
parasız sunması gereken kimi yatırımları dahi yapamaz hâle getirilmiş olması ve
bunların yerli ve yabancı özel girişimcilere havale edilmesidir. Kabul edilen
tasarıyla, kamuya, bütçede öngörülen yatırım ödeneklerine karşılık gelen bir
tutar kadar daha yap-işlet-devret modeliyle yükümlülük altına girme yetkisi
verilmektedir. Böylece, tasarıyla, önümüzdeki dönemlerde kamu bütçesinden
yapılacak yatırım ödeneklerine yeni bir ipotek daha konulmaktadır. Bilindiği
gibi önceki ipotekler, faiz ödemeleri ve bütçeden faiz dışı fazla yaratma
hedefi nedeniyle kamu yatırımlarına yeterli ödenek ayıramama şeklinde ortaya
çıkıyordu. Şimdi, bu ipoteklere ilave olarak, yatırım ödeneklerinin yüzde 20’si
tutarındaki kaynağın -bu tutarı Bakanlar Kurulu 2 katına kadar artırabilecektir-
yap-işlet-devret modeliyle yaptırılan yatırımlar için gerekli ödemeleri garanti
altına alacak ödenek tahsis etme zorunluluğu getirilmektedir. Bütçeye getirilen
bu ilave tahsis mükellefiyetinin yatırım harcamalarına ve diğer kamu
harcamalarına tahsis edilecek ödenekleri kısıtlayacağı tabiidir. Özetle, IMF
nasıl faiz ödemelerini garanti altına almak için bütçede faiz dışı fazla
yaratılması üzerinde titizlikle duruyor ise, bu tasarıyla getirilen hükümlerle
de yap-işlet-devret kapsamında devlete yatırım yapanların “katkı payı” adı
altındaki alacakları garanti altına alınmaktadır. Tekrar, yasanın
Türkiye’nin içine düşürüldüğü kaynak sıkıntısıyla gündeme getirildiğini ifade
etmek istiyorum. Bu kaynak sıkıntısına ezberlerimizi bozarak başka çözüm
yolları aramadığımız takdirde mevcut sistemimizi dejenere
edeceğimiz konusundaki uyarımı yeniden yapıyor, yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk. Sayın Genç,
buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 1’inci maddesinde getirilen, eskiden “ve” olan kelimenin “veya”
şeklinde değiştirilmesine ilişkin değişikliğin tasarı metninden çıkarılması
yönünde önerge verdim. Zaten benden önce konuşan Sayın Harun Öztürk de bunun hangi anlama geldiğini izah etmişti. Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye çok ciddi bir ekonomik
sıkıntı içinde. Bakın, her gün
zam var. Bir gün benzinliğe gidin, ertesi gün gittiğiniz zaman, o bir gün önce
aldığınız benzine aşağı yukarı yüzde 2-3 zam gelmiş. Hayat pahalılığı her gün
alabildiğine yürüyor. Zaten, AKP’nin
bir felsefesi var, bir anlayışı var: Mümkün olduğu kadar devletin elindeki
bütün kıymetli varlıkları birtakım yandaşlara veya yabancı şirketlere devredip
laik Türkiye Cumhuriyeti devletini ekonomik yönden çökertmek. Bunun ne anlama
geldiğini birileri biliyor. İşte, bazıları Türkiye’yi darülharp
sahası kabul ediyor, bu tür uygulamalar yapıyorlar. Yani siz bugün
memleketi yöneteceksiniz ama yarın da başkaları gelecek bu memleketi yönetecek.
Siz, yoğun trafiği olan kara yollarını yap-işlet-devret modeliyle kişilere,
birtakım yandaş firmalara vereceksiniz, ayrıca da bunların buraya yapacağı
yatırımlar için de bir katkı payı vereceksiniz, yani devlet bütçesinden bunlara
bir katkı payı vereceksiniz. Şimdi, biz, AKP
İktidarı hakkındaki uygulamaları biliyoruz. Kendi yandaşlarının, kendi
çocuklarının, bakanlarının, başbakanlarının, cumhurbaşkanlarının çocuklarının
ortak olduğu şirketlere belli yoğunluktaki yatırımları verecekler, devletin
bütçesinden de bunlara katkı payı verecek, ondan sonra kim buna engel olacak?
Böyle bir anlayışla, böyle bir yönetim biçimiyle bu devleti nereye kadar
yöneteceğiz? Zaten bütçe iflas etmiş. Ben anlamıyorum,
şimdi bu Hükûmet çıkıyor… Siz, 2002’de hükûmeti devraldığınız zaman devletin iç ve dış borç
miktarı ne kadardı, bugün ne kadar? Aşağı yukarı 2 misli. Bakın, 35 milyar veya
40 milyara yakın da özelleştirme gelirleriniz var. Bunları çıkardığınız zaman
bütçenin dengesi aleyhe bozulmuş. Siz, iktidara geldiğiniz günden bugüne kadar
devlete bir katkıda bulunmamışsınız, hep, devlet kaynaklarını yandaşlara
vermişsiniz. Yani bir milletvekili –sizin, iktidar partisi milletvekili-
gidiyor, İstanbul’da devletin en güzel arsasını alıyor. Hakkı var mı bunun yani?
(AK Parti sıralarından gürültüler) Sayın milletvekilleri, devlet yönetmek… Efendim, işte,
Kiler geçen gün aldı ya! Yani Tekele bağlı Likör Fabrikasının arsasını satın
aldılar. Hem, ihaleye giren tek kişi. Şimdi, sizin, bu
devletle bir hesabınız var “İlla bu devleti bitireceğiz.” diyorsunuz. Ya,
beceremiyorsunuz, bu devleti yönetemiyorsunuz! Yani, yoksa biz, niye çıkıp da
burada sizinle aramızı bozalım? Hesaplar ortada. Bakın, bir
Başbakanlık makamını işgal eden kişi, kendi damadının ortak olduğu şirkete 750
milyon dolar para veremez! Gidip de bu şirket için yabancı ülkelerden hangi
şartlarla 350 milyon dolar kredi aldığı belli değil. Devletin hangi hakkından
feragat edilerek bu kredinin alındığını bilemiyoruz -kapalı kapılar arkasında-
çünkü “denetim” diye bir şey bırakmadınız devlet dairelerinde. Ee, şimdi, bu Kanun’da mevcut
yap-işlet-devret modeliyle ilgili Kanun’da, ileri teknoloji ve büyük sermaye
gerektiren yatırımlar yap-işlet-devret formülüyle yapılıyordu. Siz buna “ileri
teknoloji veya büyük sermaye” diyorsunuz. Bu büyük sermayenin de ölçüsü ne? O
da belli değil. O, bence, tabii 3996 sayılı Kanun çıktığı zaman belki
konulabilirdi ama o zaman konulmadıysa bu “büyük sermaye” nedir? Yani onun bir
rakamını koymak lazım buraya. Yani birisine göre büyük olan, ötekisine göre
küçük olan bir sonuç doğurabilir. O bakımdan,
bence, bu önergemiz kabul edilirse daha objektif… Yani en azından -eski Kanun
da iki ilkeyi bir arada aradığına göre- bunu, ileri teknoloji veya büyük
sermaye aranan yatırımları, ancak yap-işlet-devret modeliyle birtakım kişilere,
özel teşebbüse vermemiz lazım. Bir de katkı payını niye veriyorsunuz? Devletin
kesesinden bunlara niye katkı payı veriyorsunuz? Ben onu da anlamıyorum. Yani
eğer devlet… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç, devam edin. KAMER GENÇ
(Devamla) – …bu yatırımı yapacaksa, değerli milletvekilleri, kendi bütçesiyle
yapsın, kendi denetiminde yapsın. Şimdi ne olacak biliyor musunuz? Yine yandaş
birtakım firmalar bulunacak, maliyetler 3 misli, 5 misli artırılacak. Mesela
100 milyar liraya mal olan bir yatırım 500 milyar lira gösterilecek, ondan
sonra 500 milyar liranın katkı payı yüzde 10 olsa… Ne olacak? Yine aşağı yukarı
o miktara gelecek. Yani devletin oraya fiilen yapacağı yatırım devlet
tarafından yapılacak ama birtakım kişiler devlet yönetimindeki yandaşları,
iktidarlar nedeniyle katrilyonlar vuracak. İşte, devlet karşısında kurulan
böyle tuzakları Meclis olarak yenmemiz lazım, önlememiz lazım. Buraya gelen
kanunların hepsi de tuzak kanunlar. İşte dün Turizm Kanunu’nu getirdiniz. Ülke
için, millet için, doğal kaynaklar için ne kadar tehlikeli bir kanun olduğunu
biz burada söyledik ama maalesef gücümüz sırf söylemeye yetiyor. Parmakları siz
kaldırıyorsunuz, ülkeyi siz ipotek altına koyuyorsunuz. Saygılar
sunuyorum efendim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bozdağ. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, hatip konuşurken grubumuzu zan altında bırakacak
ifadelerde bulunmuştur. Uygun görürseniz 69’a göre açıklama yapmak istiyorum. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İsim vermedi ya! OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, eleştiri hepsi. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Eleştiri değil efendim, iftiralar burada söylendi. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne dedi efendim? BAŞKAN – Çok kısa
bir açıklama… Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yeni bir
sataşmaya mahal vermeyelim, lütfen. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – “Tutanaklara bakayım” niye demiyorsunuz? Muhalefetten olunca tutanağa
bakıyorsunuz! BAŞKAN – Efendim,
Grup Başkan Vekili istiyor, grubuna sataşma var diye istiyor. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hiçbir şey söylenmedi yani! Tutanaklar yok mu! BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bozdağ. Süreniz kısıtlı. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Tabii, Meclis
kürsüsünde milletimizi doğru bilgilendirmek, burada konuşulan konuların doğru
anlaşılmasına katkıda bulunmak ve daha iyi sonuçlar almak için çalışmak
hepimizin görevi. Ama burada birtakım kirli ve yanlış bilgilerle doğruları
saptırmak, çarpıtmak, başkalaştırmak, başka başka
şeylere dönüştürmek oldukça yanlış, oldukça çirkin bir davranıştır. Bakın, biz
milletimizin oyuyla iktidara geldik. Yolsuzluk, AK Parti hakkında
söylenemeyecek bir iddiadır, iddiadan öte, bence bir iftiradır. Bizim geldiğimiz
Türkiye’de olan bitenler ile bugün gelinen Türkiye’de olan bitenlere iyi bakmak
lazım. Şimdi, Meclis
22’nci Dönemde kuruldu. Bu Meclisin ilk kurduğu komisyon, yolsuzlukları
araştırma ve bununla mücadeleye dair bir komisyondur. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ne buldunuz? Ne buldunuz? OKTAY VURAL
(İzmir) – Hortumun yönünü değiştirdiniz. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Arkasından, bu Meclisin yaptığı ikinci şey, bu komisyonun raporları
doğrultusunda soruşturma komisyonları kurmaktır. Arkasından, yazılan raporlar doğrultusunda
Meclis birtakım kararlar vermiş, Yüce Divana, Başbakanlık yapmış kişiyi dahi
gönderme kararı vermiştir. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Darısı başınıza! Darısı başınıza! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bu Meclis, bakın, geçmişte burada siyasilerin birbirlerini nasıl
akladığına da tanıklık etmiştir. “Haklarını gitsinler, mahkemede arasınlar.
Haklılarsa aklansınlar.” diye onları Yüce Divana götüren kararı veren kadroları
da çok iyi bilir. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Aynen, aynen. Size de aynı şey olacak! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Onun için millet iyi tartıyor, iyi biliyor. OKTAY VURAL
(İzmir) – Telekom’dan bahset, Telekom’dan. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Bakın, biz -geçen de söyledim- Bankalar Kanunu’nda değişiklik
yaptık CHP’nin de katkısıyla, teşekkür ediyorum. Burada beraber yaptık ve
orada… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bozdağ. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Şimdi de yapın beraber. Dokunulmazlıkları beraber kaldırın. Şimdi
de beraber dokunulmazlıkları kaldırın, ne güzel olur. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Birtakım yolsuzluklara bulaşan kişileri… BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bozdağ, teşekkürler. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Efendim, ben teşekkür ediyorum. Ama burada hakikatleri çarpıtarak
milletin kanaatini değiştiremezsiniz. Saygılar sunarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Likör Kiler’e verilmedi mi? Likör Fabrikası Kiler’e verilmedi mi? VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94) (Devam) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birlikte işleme aldığımız, gerekçelerini dinlediğimiz bu iki
önergeyi birlikte oylarınıza sunacağım. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım efendim. Önergeleri kabul
edenler… Önergeleri kabul etmeyenler… Efendim, ihtilaf
var Divan Kâtibi Üyeleri arasında. Oylamayı cihazla
yapacağım. İki dakika süre veriyorum oylama için. Buyurun efendim. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Karar
yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.05 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 15.17 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 94 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet buradalar. 1’inci madde
üzerinde Tunceli Milletvekili Kamer Genç ile İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün birlikte işleme aldığımız ve Komisyon ile Hükûmetin katılmadığı önergelerin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi, tekrar
önergeleri oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Önergeleri kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı “Bazı Yatırım Ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun İle Devlet Su
İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 08.05.2008 Ufuk
Uras (İstanbul) ve arkadaşları Madde 1 – 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun 1 inci
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Bu Kanunun amacı
kamu kurum ve kuruluşlarınca (kamu iktisadi teşebbüsleri dahil)
ifa edilen kamu hizmetlerinin kurulması ve/veya işletilmesinin, yüksek maddi
kaynak gerektirmesi ve ilgili kamu kurum ve kuruluşunun sahip olduğu teknoloji
ile yapılamayacak derecede ileri teknolojiye ihtiyaç bulunduğunun o kurum ve
kuruluşun uzmanlarınca tespit edilmesi halinde, yap-işlet-devret modeli
çerçevesinde yaptırılmasını sağlamaktır.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz. MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uras. MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; önce, 1 Mayısta, ben de,
sendikalara, siyasi partilere, yurttaşlara, hastalara yönelik hasmane tutumu, bu vesileyle, bir kere daha, eleştirmek
istiyorum. Dünyanın yüz altmış beş ülkesinin gerisine düşmeyi hep birlikte
başardık, bütün iddialar fos çıktı, il binamıza
saldırı suçüstü tespit edildi. İktidar aslında kendi fişini çekmiş oldu.
Osmanlıda ilk partinin Fedailer Cemiyeti olduğunu biliyoruz. Süleymaniyeli Şeyh
Ahmet kurmuş. Şimdi neyin fedailiğinin yapıldığı belli değil. 12 Eylül
yasaklarının ancak baskı ve zorbalıkla sürdürüldüğünü görüyoruz. Sayın Başbakan,
Mehmet Âkif’i çok sever. Mehmet Âkif,
Safahat’ın 6’ncı kitabı Âsım’da neredeyse 1 Mayısı
izlemiş ve şu şiirini yazmış. Demiş ki: “Kim bu mantıkla,
a dîvâne, hükûmet mi yürür? Bir cemâ’at ki erenler işi yumrukla görür, Kafa bitmiş demek
artık, çekiver kuyruğunu! Güçlünün hakkı
mıdır enselemek bulduğunu? Bize, Âsım, ne şunun yumruğu gerekir, ne bunun; Birinin pençesi
ister yalınız: Kaanûnun. Ver bütün gücü
yasaya ki birlikte yürüsün... Yoksa millet
değil ancak dağınık bir sürüsün... Ülke zâten ayol baksana: Allak bullak, Sen de hissinle
yürürsen batırırsın mutlak. Ya kuzum, polis rûhuyla hükûmet sürenin, Yeri altındadır,
üstünde değil kürenin!” Demiş Mehmet Âkif Ersoy. (DTP sıralarından alkışlar) Şimdi, 1’inci
maddeye bakıyoruz, üzerinde konuştuğumuz kanun teklifiyle, 3996 sayılı,
yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımların kapsamı genişletilmek
isteniyor. Hükûmet, Osmanlıdan bu yana uygulanan bu
modelin başarılı olduğunu anlatıyor. Hükûmet,
Osmanlının son döneminde İstanbul şehrindeki Şirket-i Hayriye Vapur İşletmeleri,
tramvay işletmeleri, elektrik işletmeleri ve benzeri hizmetlerin
yap-işlet-devret modeliyle kurulduğunu örnek verdi. Haklılık payı da var.
Ancak, 19’uncu yüzyılın sonu kurulan tesisleri kullanıyoruz ve ama sonrasına
hiç değinmiyoruz. Artan tramvay, vapur biletlerinden, elektrik fiyatlarından
bahsetmiyoruz. Daha sonra bu şirketlerin kamulaştırılmak zorunda kalındığından
bahsetmiyoruz. “Halkın binemediği, kullanamadığı vapuru ne yapacaksınız ki?”
sorusunu kendimize sormuyoruz. Kamu kuruluşları kötü yönetiliyor diye terk
edilmemelidir, iyi yönetmenin koşulları yaratılmalıdır. Bugüne geldiğimizde,
mevcuda baktığımızda yap-işlet-devret modeli, Hükûmetin
aktardığı gibi daha çok enerji sektöründe kullanılıyor. Madem çok başarılı bir
model, neden Hükûmet elektriğe yeniden zam yapıyor? Enerjide olanı
kısaca hatırlatacak olursak: Yap-işlet-devret, yap-işlet, işletme hakkı devri
gibi modellerle elektrik enerjimiz özel sektöre devredildi. 4646, 4628 gibi
Derviş yasaları sayesinde de, kamu, enerjiye artık yatırım yapmıyor. En son 1
Ağustos 2006’yla devreye giren Dengeleme Uzlaştırma Yönetmeliği getirildi.
Kısaca “DUY” deniliyor. Bu elektrik sıkıntısıyla “DUY” birleşince elektrik
karaborsaya düştü. Elektrik birim fiyatı 7-8 yeni kuruş iken şimdi karaborsada
19,13 yeni kuruş. Karaborsadan alınan elektrik 2007 yılında kamuya 1,3 milyar
YTL kaybettirdi. Şimdi, peki bunun
hesabını kim verecek; yap-işlet-devret sistemini getirenler mi, Derviş
yasalarını getirenler mi, 1 Ağustosta “DUY”u devreye
sokanlar mı? Şimdi soralım Enerji Bakanına: Elektriğe o zaman niye zam yapıldı;
artan petrol fiyatları yüzünden mi, yoksa tüm enerjimizi özel sektöre bırakıp
hiçbir yatırım yapmayan, bizleri doğal gaza ve petrole bağımlı bıraktığınız
için mi? Bu çok hayırlı
modeli yani elektrikte senin altıncı yılın dolmadan ikinci zammı yaptıran
modeli şimdi yaşamımızın her alanına sokmak istiyorlar. Üstüne üstlük zamları
otomatiğe bağlıyorlar. Petrol ve doğal gaz zamlandıkça elektriğin de
zamlanacağını görüyoruz. Nasıl olsa
elektrik dağıtım şirketlerini özelleştirecekler. İşte bunun için YİD modeliyle
enerjimizi çökertip özel sektöre, piyasaya zemin açılmış oluyor. Hükûmet, bu kanun tasarısını önümüze getirmeden önce,
elektriğin nasıl karaborsaya düştüğünü yap-işlet-devret modeli üzerinden bize
anlatmak durumunda. Albert Camus diyor ki: “İnsan tümüyle suçlu değildir çünkü tarihi
o başlatmadı, ama tümüyle suçsuz da değildir çünkü tarihi sürdürdü.” Tümüyle suçlu
değilsiniz, bu modeli, politikayı siz başlatmadınız, sizden önce başlatan
partiler yanı başınızda. Ama aynı zamanda suçlusunuz, çünkü aynı politikaları
sürdürüyorsunuz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uras, devam edin. MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Parlamentoda
kendini burjuva diye adlandıran bir parti ya da anlayışı yok ama burjuvazi her
zaman kendi çıkarını toplumun çıkarı gibi gösteriyor. Burjuvazi yaşamı kendi
çıkarı doğrultusunda düzenliyor ama kendini gizliyor. Burjuvazi kendi siyasi
perspektifini insanlığın perspektifi olarak sunuyor ve burjuvazi yani
uluslararası burjuvazi bütün dünyayı mala çevirdi, şimdi sıra enerjimizde,
suyumuzda, kalanlarda. Ezilen sınıfların mensupları da egemen sınıfın
ideolojisiyle dünyaya baktıklarında hep tek kale bir maçla bu süreci devam
ettiriyoruz. Ellili yıllarda demişlerdi ki, Menderes, enflasyon tartışmaları
olurken, “Canım ne var, alan da Türk, satan da Türk…” Böyle baktığımız zaman
meseleyi algılayamıyoruz ama şimdi uluslararası piyasaların hâkimiyeti bu yasa
tasarısıyla perçinlenecek. Bu doğrultuda tasarıyı gözden geçirmeyi öneriyorum. Teşekkür ederim.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uras. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- 3996
sayılı Kanunun 2 nci maddesinde yer alan “otoyol”
ibaresinden sonra gelmek üzere “trafiği yoğun karayolu,” ibaresi, “demiryolu”
ibaresinden sonra gelmek üzere “gar kompleksi,
lojistik merkezi,” ibaresi eklenmiş; “hava limanları” ibaresi “hava alanları ve
limanları” olarak değiştirilmiş ve bu ibareden sonra gelmek üzere “, yük
ve/veya yolcu ve yat limanları ile kompleksleri, sınır kapıları” ibaresi
eklenmiştir. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu. Buyurun Sayın Aslanoğu. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, geçen dönem bu Mecliste olan arkadaşlarımın hafızalarını
yenilemelerini istiyorum. Yeni gelmiştik ve iktidarınız bir
şekilde -demin Sayın Bozdağ söyledi- yolsuzluk ve
bunları araştırarak, bunları yapanlar hakkında, kimlerse, her türlü cezayı
verdirmek ve Yüce Divana göndermek için büyük kararlıydı ve bunların içinde
burada bu kürsülerde -tutanakları daha sonraki maddelerde getiririm, tutanaklar
geliyor- en önemli maddelerden biri Enerji Bakanlığı ve burada attığınız
iddialarda Enerji Bakanlığındaki yap-işlet-devret projeleriydi. Değil mi
arkadaşlar? Böyle olmadı mı? Bir önceki iktidarı ve yolsuzluğu yap-işlet-devret
projelerinde aradınız. Sağduyulu her arkadaşım bunun cevabını verebilir ve
burada günlerce yap-işlet-devret modeliyle yapılan barajlar, doğal gaz
santralleri, enerji üreten diğer kurumlar konuşuldu. Bunu, o günün DSİ Genel
Müdürü Sayın Bakan da o gün, bir şekilde, burada o zaman Genel Müdür olarak
oturuyordu ve yapılan bu barajların hangi maliyetle yapılacağını ve Türkiye’ye
hangi maliyetlerle mal olduğunun hesabını burada sizler konuştunuz, bizler
değil! Değerli
milletvekilleri, böyle bir modelden hiçbir ders almıyorsunuz. Dündü arkadaşlar,
beş yıl önceydi. Beş yıl önce bu kürsünün ilk aylarda tek gündem konusu,
yap-işlet-devret modeliyle yapılan enerji üreten tesislerde, orada yapılan
yolsuzluklar olarak adlandırdığınız barajlardı, doğal gaz santralleriydi.
Günlerce burada konuştunuz ve aynen ifade şuydu: “Biz elektriği, yap-işlet-devret
modeliyle yapılan bir barajda 15 sente anlaşmışlar. Biz Keban’da, biz başka
barajlarda 0,50 sente bunu üretiyoruz. Bu, bu ülkenin böğrüne sokulan en büyük
hançerdir.” diye günlerce bağırdınız burada. Doğru değil mi arkadaşlar? Ve hep
böyle oldu, burada bunlar konuşuldu. Bu kürsüde günlerce, yaklaşık bir ay o
yolsuzluk komisyonunun raporları, soruşturma komisyonunun raporlarını burada
arkadaşlarım geldi dile getirdi. Ve bu bir modeldi. Yap-işlet modelinin o gün
ülkeye verdiği zararı gösteriyordunuz. Şimdi ne değişti?
Ne değişti arkadaşlar? O gün çok büyük bir şekilde yap-işlet-devret modelinin,
ülkenin böğrüne vurulmuş… “Ülkenin kaynaklarını birilerine peşkeş çekildi”
dediğiniz insanları ağır bir şekilde suçlayacaksınız, şimdi aynı modelin bir başka
versiyonunu… Sistem aynı, sistem
aynı. Bir başka versiyon getiriyorsunuz. O da
bir finansman modeliydi, bu da bir finansman modeli. Ve değerli
arkadaşlarım, aynen söylüyorum: O gün söylenen bazı konularda bazı maliyetler
hakikaten dudak uçuklatıyordu; gerek finansman maliyeti gerekse barajların
maliyetleri. Sayın Bakan burada. 1,5 milyar dolar bedelle yapıldı denilen bir
barajın kaç paraya yapılacağını o gün burada ilettiler. Bu baraj maliyetinin,
aynı maliyetle bunu DSİ ve kamu yapsaydı bu bedelin 500 milyon-600 milyon dolar
olacağı bu kürsüden ifade edildi. Şimdi model aynı, bir tek sistem değişiyor. Değerli
arkadaşlarım, hepimiz bu ülkenin birer neferiyiz. Hepimiz bu ülkenin çıkarı,
ülkedeki insanlarımızın mutluluğu için çalışıyoruz. Ama,
bilin ki, o gün yap-işlet-devret modeliyle yapılan işlerde bu ülkenin hiçbir
ulusal sanayicisine 1 dolarlık imalat verilmedi. Ben parayı buldum, ancak bunu
parayı bulan yabancı firmaya ihale ederim. Yabancı firma her türlü malzemesini,
her türlü girdisini kendi ülkesinden ithal ederek -dikkatinizi çekiyorum, bir
de bunlara gümrüksüz ithal etme hakkı getiriliyor arkadaşlar o dönemde-
sonuçta, bu ülkenin yerli sanayisine, bu ülkenin ulusal sanayisine 1 kuruş
faydası olmaksızın… O gün suçladığınız -o günkü barajların maliyeti bu olmasına
rağmen- yine aynı modeli, yine aynı şekilde, sadece bir “katkı payı” adı
altında ucu açık bir model hâline getiriyorsunuz. Bütçe disiplininden
uzaklaştırılarak… Hiç değilse, o gün bu ülkenin uğradığı zararın miktarı
belliydi. Eğer o para bulunsaydı, DSİ aynı barajı yapsaydı, yarısından daha az
bir maliyete yapılacağını o gün söylüyorlardı. Ama bugün yine
aynı senaryo, yine ucu açık bir şey. Nedir? Olay, katkı payına
dönüştürülüyor arkadaşlar. Değerli
arkadaşlarım, Karadeniz otoyolu Karadeniz’in hakkıdır, yıllarca Karadeniz ihmal
edilmiştir, en tabii hakkıydı. Dikkat edin, ilk ihale edildiği zaman Karadeniz
otoyolu o günlerde 800 milyon dolar bir bedelle ihale edildi, ama bunun daha
sonra kaç paraya bittiğini hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Böyle ucu açık,
belirsiz bir sistem bu ülkenin insanlarına, hepimize büyük zarar verir. Bunu,
Türkiye’yi çok seven, ulusal milliyetçi olan, yani ulus devletten yana olan bir
kişi olarak söylemek benim bir kez daha görevim arkadaşlar. Değerli
milletvekilleri, tabii burada bu modelle hangi işler yapılacak? Bu modelle
hangi işler öncelikli olacak? Demin Sayın Bakana sordum. Yoğunluk, trafik
yoğunluğu, havaalanı yoğunluğu veya burada birtakım kriterler
getiriliyor. Yarın Ankara-İzmir otoyolu bu modelle ihale edilecek. İşte, kaç
kişi geçeceğini… Şu anda bir şekilde, bir varsayımla gidilecek ve bu şirkete
varsayımla kişi başına para ödenecek kaç yılda ise. Ben bu modelde hangi
işlerin, hangi projelerin bu modelle yapılacağına, objektif seçileceğine
inanmıyorum. Ben yine söylüyorum Sayın Bakana: Burada objektiflikten uzak
olacaksınız, tıpkı şimdi olduğu gibi. Şimdi, mevcut DSİ bütçesinden Türkiye'nin
her tarafına eşit bir şekilde ödenek verilmiyor. Aynı şekilde, yarın bu ortaya
gelecek projelerde yine bazı projeler ön plana çıkarılacaktır. Hayır arkadaşlar, bu ülke bizim, bu ülkenin her tarafındaki
baraj da bizim, yol da bizim. Öncelik… Herkes için öncelik vardır, ama bir
Ankara-Van yolu Türkiye'nin en işlek yolu. Bugüne kadar böyle bir model içine
veya bir şekilde bölünmüş yol ağına bölüm bölüm
alındıysa, bunun bir öncelik yol olması lazım veya barajlar konusunda… Yani
bazı barajlara -ben örnek de verebilirim- bir yılda 200 trilyon ödenek
veriliyor, ama 1994 yılında başlayan, barajı 1990 yılında bitirilen, ama daha
hâlâ sulama kanalları on beş yıldır, yirmi yıldır bitirilmeyen yerlere acaba
öncelik niye sağlanmıyor? Bu sene verdikleri ödenek gene 4’er milyar lira
arkadaşlar. Aynı şekilde bir Çat Barajı var Malatya’da. Arkadaşlar, baraj
biteli… Baraj ömrünü dolduracak. 280 milyon dolara mal oldu. Baraj ömrünü
dolduruyor, daha sulama kanalları ortada yok her sene verdikleri 4 milyar
ödenekle! Aynı şekilde Yoncalı Barajı, aynı şekilde Kapıkaya
Barajı, aynı şekilde Yazıhan Barajı… On yedi yıldır devam ediyor. Sayın Bakan
diyor ki “Biz başladık, bitiririz.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aslanoğlu. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ben inanmıyorum. On yedi yıl önce bitirilen bir barajın
sulama kanallarının ödeneği altı yıldır hâlâ 4 milyar; bu şekilde yirmi yılda,
yirmi beş yılda bitmez. Hâlâ ödenek vermiyorsanız, acaba bunlar hangi projelere
gidecektir? Bir başka konu,
demin söyledim, sulama birlikleri. Arkadaşlar, sulama birlikleri bizim
toplumumuzun en büyük sorunudur, köylümüzün en büyük sorunudur. Sulama
birlikleri, tamamen, ekonomik özgürlük olarak ve hükmi şahsiyet olarak
birliklere devredildiğinden maalesef rantabl
çalışmıyor. DSİ’nin mutlaka sulama birliklerini
himayesi altına alıp DSİ’nin himayesinde bunun
yapılması lazım. Aksi hâlde bir sürü adaletsizlik, bir sürü haksızlık oluyor. Ben bir kez daha
bunu dile getiriyorum. Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim
Işık. Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci
maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek
üzere huzurunuza gelmiş bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla, yatırım ve hizmetlerin
yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasında kaliteli ve verimli kamu-özel
sektör iş birliğinin sağlanması amaçlanıyor, Devlet Su İşlerinde de buna
yönelik düzenlemelerin yapılmasını içeren bir tasarı. Tasarının genel
amacı, kamu ve özel sektör iş birliğiyle yapılacak yatırımlara ilişkin
inşaatlarda karşılaşılabilecek risklerin taraflar arasında paylaşılmasını
sağlayarak yatırımların zamanında ve kaliteli bir şekilde bitirilmesini
gerçekleştirmektir. Bu gerekçeyle gündeme gelmiş bir tasarıdır. Amacı kısaca bu
şekilde ifade edilen bir tasarının görüşmeleri sırasında kalitenin bir ekip işi
olduğunu ve bir sistemin tüm bileşenlerinin aynı amaca kilitlenmesi hâlinde
gerçekleştirilebilecek bir olgu olduğunu da ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Döneminde zaman zaman
yaşadığımız ve bu Meclisin birer bireyleri olarak son derece zor şartlarda
ayakta kalmaya çalıştığımız anları da hatırlatmak istiyorum. En son 29 Nisan
2008 tarihinde saat 15.00’te başlayıp 30 Nisan 2008 tarihi gece saat beşe kadar
devam eden -ve ne yazık ki bugün onaylandığını öğrendiğim- Türk Ceza Kanunu’nun
301’inci maddesinin değiştirilmesiyle ilgili görüşmelerde bu Meclisin birer
bireyi olarak hangi şartlarda çalıştığınızı bu vesileyle dile getirmek
istiyorum. Sabahlara kadar koridorlarda uyumamak için direnen milletvekillerinin
çalışmasından kaliteyi beklemek mümkün değildir efendim. Bir diğer konu:
Bu milletvekillerinin beraber çalıştığı sekreter ve danışman kadrosunda çalışan
arkadaşlarımızın çalışma şartlarını lütfen, bu Meclisin bir gözden geçirmesini
talep ediyorum. Hiçbir danışmanın oturacak masa dahi bulamadığı bir Mecliste
kaliteden söz etmek, verimlilikten söz etmek doğru bir anlayış olmasa gerek. Bu
problemi öncelikle çözmemiz gerektiğine inanıyorum. Değerli
milletvekilleri, eğer kendimize ve çalışma arkadaşlarımıza saygımız yok ise
çıkaracağımız yasalara milletin saygısının olmayacağını da bir not olarak
düşmek isterim. Bilindiği gibi
üzerinde tartıştığımız ve 13/06/1994 tarih ve 3996
sayılı Kanun’un 1’inci maddesinde amaç aynen şöyle tanımlanmış: “kamu kurum ve
kuruluşlarınca (kamu iktisadi teşebbüsleri dâhil) ifa edilen, ileri teknoloji
ve yüksek maddi kaynak gerektiren bazı yatırım ve hizmetlerin, yap-işlet-devret
modeli çerçevesinde yaptırılmasını sağlamaktır.” şeklinde ifade edilmiştir.
Görüşmekte olduğumuz değişiklik tasarısında bu amaçta geçen “ve” kelimesi
“veya” şeklinde değiştirilerek maalesef biraz önce kabul edildi. Bu
değişiklikle yüksek kalite ve yüksek maliyet unsurlarından birisi feda edildi.
İleri teknolojiyi zorunlu kılan Yasa, ileri teknoloji olmasa da maliyet
yüksekse, yüksek kaynak gerektiriyorsa, o yatırım bu modelle ihale edilebilir
ve yapımı gerçekleştirilebilir şekline dönüştü. Değerli çalışma
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; yakın zamanda, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin yatırımlarında geri teknoloji ve modası geçmiş teknoloji kullanılır
hâle gelir ve Türkiye’miz bir geri teknoloji cennetine dönüşürse burada hiç
kimseyi sorumlu kabul etmeyelim, bu sorumluluk bizimdir. Onun için, bu
değişiklik yani “ve” kelimesinin “veya” olarak değiştirilmesi çok önemli bir
değişikliktir, öyle küçük bir değişiklik olarak ifade edilemez. Bunlardan
birinden vazgeçeceğiz. Peki, aynı
Yasa’da yap-işlet-devret modeli nasıl tanımlanmış, ne eksiği var da ilave katkı
paylı bir yeni model ihtiyacına gidiyor Türkiye Cumhuriyeti devleti ve bu yüce
Meclis? Onu da okuyorum Yasa’nın mevcut hâlinden: “Yap-İşlet-Devret Modeli: İleri teknoloji ve yüksek maddi kaynak
ihtiyacı duyulan projelerin gerçekleştirilmesinde kullanılmak üzere
geliştirilen özel bir finansman modeli olup, yatırım bedelinin (elde edilecek
kâr dâhil) sermaye şirketine veya yabancı şirkete, şirketin işletme süresi
içerisinde ürettiği mal veya hizmetin idare veya hizmetten yararlananlarca
satın alınması suretiyle ödenmesini” gerektirmektedir. Bu tanımıyla modelde herhangi bir sıkıntı yoktur ancak biraz sonra
3’üncü maddede dile getirilecek olan “katkı payı” kavramıyla bu model
uluslararası literatüre yenilik getiriyor “katkı paylı
yap-işlet-devret modeli” olarak geçecek. Efendim, ben,
Sayın Bakanımıza huzurunuzda sormak istiyorum: Dünyada hangi ülkede, hangi
yatırımlarda, bu modele benzer bir uygulama vardır? Bunu açıklarsa memnun
oluruz. Bu katkı paylı yeni model, ileride -bugün Enerji Bakanlığı başta olmak
üzere- birçok bakanlığımızda, maalesef -haklı ya da haksız da olabilir- birçok
bürokratın soruşturma kapsamında yargıya akımını hızlandıracaktır. Bunu bu
vesileyle tekrar sizin dikkatinize sunmak istedim. İleride kamu çalışanlarının
sıkıntıya düşmesini istemiyorsanız, henüz bu yasa tasarısı kabul edilmeden bu
değişiklikleri mutlaka yapmamız gerektiğine inanıyorum. Peki, tasarının
2’nci maddesindeki değişiklik ne? “Trafiği yoğun kara yolu”, “gar kompleksi” -“kompleks” yabancı bir kelime, bu Meclis bunu mutlaka
değiştirmeli, “gar bileşeni” denebilir, başka bir eş değer bulunabilir-
“lojistik merkezi” eklenmekte, “hava limanları” ibaresi “havaalanları ve
limanları” olarak genişletilmekte, ayrıca “yük ve/veya yolcu ve yat limanları
ile kompleksleri, sınır kapıları” gibi altyapı yatırımları da eklenmekte. Biraz önce
öğrendim, verdiğiniz bir önergeyle, iktidar partisi milletvekillerimizin,
değerli milletvekillerimizin verdiği bir önergeyle kapsam biraz daha
genişletiliyor. Millî parklar ve toptancı halleri dâhil yatırım bölgeleri de bu
tasarının kapsamına dâhil ediliyor. Sayın Bakanım,
özellikle istisnai bir yöntem olan yap-işlet-devret modeli genelleştirilerek
birçok suistimale açık hâle getirilmekte bu
tasarıyla. Lütfen… Tasarı kanunlaşmadan bu düzenlemeleri yapmanızda büyük yarar
olduğuna inanıyorum. Çünkü çoğu altyapı ihalesini almak isteyen yatırımcılar
iktidara ve/veya Hükûmet üyelerine baskı yollarını
deneyecek ve normal şartlarda yap-işlet-devret modeli yapılması gerekmeyen ve
normal yollarla ihale edilmesi gereken işler, örneğin kara yolları ve sınır kapıları
gibi yatırımlar bu modelle yapılmaya çalışılacaktır. Kısacası, yasanın kapsamı,
sakıncaları düşünülmeden, muğlak ifadelerle
genişletilmektedir. Örneğin “trafiği yoğun kara yolu” tanımı belirsizdir.
Yoğunluk kriteri nedir? Yazın yoğun, kış aylarında ise
çok az aracın geçtiği yollar nasıl tanımlanacaktır? Hangi bilimsel kriter ya da kriterler bu amaçla kullanılabilecektir?
Bunların mutlaka açıklanması gerekir. Benzer şekilde, lojistik merkezinin
büyüklüğü ne olacaktır? “Yolcu ve yat limanları kompleksleri”
tanımı içinde neler yer almaktadır? Bu ve benzeri belirsizlikler uygulamada
birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Yine tasarıda yer
alan “kompleks” kavramı Anayasa'mızın 43’üncü
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu
altındadır.” hükmüne ters düşecek uygulamalara yol açacaktır. Bunun da gözden
geçirilmesinde büyük yarar olduğuna inanıyorum. Değerli
milletvekilleri, milletimizin içinde bulunduğu ve acilen çözülmesini beklediği
birçok sosyal ve ekonomik sorun dururken Hükûmetimizin
bu ve buna benzer birçok tasarı veya teklifi yüce Meclisin gündemine
getirmesini ve öncelikle bunların yasalaşmasını sağlaması çalışmalarını anlamak
mümkün değildir. Bu tasarı yasalaştığında milletimizin acil çözüm bekleyen
hangi sorununa çare bulunacağını doğrusu merak etmekteyim. Tasarı yasalaşırsa
acaba ülkemizin bugün 500 milyar dolara yaklaşmış olan borç stoku azalacak
mıdır? Kapanan iş yerlerinin açılması mı sağlanacaktır? İcralık olmuş
esnafımızın icradan kurtarılması mı gerçekleşecektir? Kamyon ya da otobüsüne
mazot alamadığı için yağ yakarak evine ekmek parası götürmenin çabası
içerisinde olan nakliyeci esnafının derdi mi bitecektir? Traktörüne mazot
alamayan çiftçimizin tarlası mı sürülecek, hayvanına yem alamayan hayvancımızın
hayvanı mı büyüyecektir? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Işık, devam edin. ALİM IŞIK (Devamla) –
Yoksa, Danıştayın kararıyla teşvik kapsamından
çıkarılan kırk dokuz tane ilin içerisindeki yatırım yapmış insanlarımızın
fabrikalarının kapanmasının önüne mi geçilecek? Bunlar dururken
böyle bir yasanın bu yüce Meclisin gündemine gelmiş olmasını da manidar
bulduğumu ifade etmek istiyorum. Bu yüce Meclisimizin öncelikleri, yukarıda bir
kısmını sıralamaya çalıştığım problemlerin çözümünü kolaylaştıracak tasarı veya
teklifleri görüşmek üzere acilen bu gündeme getirmek olmalıdır. Toplumun
öncelikli sorunlarına çözüm getirecek yeni tasarıların bu Mecliste tartışılması
temennisiyle hepinize saygılarımı sunuyor, yasanın hayırlı olmasını temenni
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık. Demokratik Toplum Partisi adına Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis
Milletvekili. Sayın Karabaş,
buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ile ilgili DTP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Şimdi, biraz
önceki Sayın Konuşmacı dile getirdi, bu yasaların elbette çıkarılması
gerekiyor. Ancak, ülkenin birçok yakıcı, vatandaşın büyük kesimini ilgilendiren
çok önemli sorunların burada tartışılması yerine Hükûmetin,
çeşitli çevrelerle veya uluslararası sermaye çevreleriyle planladığı yasaları
öne aldığını görüyoruz. Ben bir konuya kısaca değinip, ondan sonra madde
üzerinde sözümü sürdüreceğim. Şimdi, hepinizin
bildiği gibi Güneydoğu’da son yılların en büyük kuraklığı yaşanmaktadır. Bir
taraftan tarım arazileri kurumuş, çiftçi büyük zararlara uğramış, ama diğer
taraftan da şimdi -önlem alınabilecek- hayvan sahipleriyle ilgili, özellikle
göçebe, koçer olan ailelerin küçükbaş hayvanları ve
arıcılar için önlem alınabilir. Ama bakıyoruz ki, Hükûmetin,
yetkili bakanın ve Hükûmete bağlı AK Parti
milletvekillerinin gündemlerinde bu tür bir konu yok. Ben daha yeni Bitlis’ten
geliyorum. Günlerdir, koçerler ve arı üreticileri
sürekli telefonla bizleri arıyorlar. Bölgeye de gittiğimde çok yoğun bir
şekilde taleplerini dile getirdiler. Hepinizin bildiği
gibi bölgede yaşanan sorunların, sıkıntıların, kuraklığın yanında yayla
yasakları var. Özellikle Bitlis’te bu yıl valilik ve yetkili makamların
aldıkları kararla, sekiz yaylanın dışında Bitlis’in tüm yaylaları yasa
kapsamına alınmış. Bitlis, bölgenin en verimli ve geniş
yaylalarına sahip. Zaten kuraklık nedeniyle büyük sıkıntı yaşayan,
hayvanlarını daha yaylalarda kar varken, soğuk varken bir an önce kurtarmak
için götüren ailelere eğer bu yasaklar sürdürülürse, önümüzdeki günlerde büyük
oranda küçükbaş hayvan ve arı ya telef olacak veya sahipleri yok pahasına
bunları satacaklar. Bir örnek vermek istiyorum: Tatvan’a gittiğimde, sabah ve
akşam sağılan süt hayvanları koyunlar, bir gün sonra kasapta kesime verildi.
Onun için, başta Sayın Tarım Bakanının, yayla yasaklarıyla ilgili mülki
amirliğin karar aldığı konuda İçişleri Bakanının, Bitlis ve diğer bölgedeki
Van, Muş, Hakkâri, Kars, Ağrı illerinde yayla yasaklarının güvenlik
gerekçesiyle bir iki noktası dışında tüm noktalarının hayvancılara, arıcılara
ve koçerlere açılması konusunda ciddi tedbir alması
gerekiyor. Sayın
milletvekilleri, yap-işlet-devret modeli, biraz önce ve daha önce konunun
geneli üzerinde, yasanın geneli üzerinde konuşmalarda dile getirildi. Geçmişte
birçok sorun yaşandı, birçok sıkıntı ve yolsuzluklar yaşandı. Şimdi, sorun ve
sıkıntılar yaşanan bir konu veya bir yasa sürdürülmeyecek mi? Elbette bu
sürdürülecek ancak bu yasada yasanın mantığına ve detayına baktığımız zaman,
neredeyse, Hükûmet, yarın öbür gün eğer isterse, kara
yollarında, gar komplekslerinde, limanlarda işlerin
tümünü ihalesiz, normal ihale koşulları dışında yap-işlet-devret modeliyle
istediği kişiye verebilecektir. Bu yasanın mantığına baktığımız zaman bu
çıkıyor. Daha önce
defalarca, konuşan her arkadaşın dile getirdiği, her milletvekilinin dile
getirdiği, yüksek teknoloji ve maddi kaynak… Bu ikisinin bir arada olması
isteniyordu. Şimdi ise “yüksek teknoloji ve/veya maddi kaynak” söyleniyor. Yani
siz, küçük bir maliyetle veya maddi kaynakla yapılabilecek bir işi de yüksek
teknoloji gerektiriyor diye istediğiniz zaman yap-işlet-devret modeliyle
verebiliyorsunuz. Yine, 2’nci
maddede “otoyol” ibaresinden sonra “trafiği yoğun olan karayolu…” Tüm
konuşmacılar dile getirdi yani bununla ilgili, yasada bir standart yok.
“Yoğunluk” neyi ifade edebiliyor? Bu maddeye baktığımız zaman, Hükûmet, yarın, kara yollarıyla ilgili hiçbir işte ihale
yapma ihtiyacı duymadan, bu kapsama sokarak kara yollarını ihale edebilir. Yine, “hava
limanları” “hava limanları ve hava alanları” diye genişletilerek tüm
havaalanları bu şekilde, yap-işlet-devret modeliyle ihale edilebilir veya
birilerine verilebilir. En önemli
konulardan biri, “yük ve/veya yolcu, yat ve liman kompleksleri”
deniliyor. Şimdi, bunun bir yanı tabii ki, biraz önce belirttiğimiz gibi,
istediğinize ihaleyi verme yolunu açıyor. Diğer taraftan, tüm yasalara rağmen,
çıkarılan yasalara rağmen önü alınamayan, kıyıların yağmalanmasını da
beraberinde getirecek bir madde. Şimdi, Hükûmet
kıyılarımızın hemen hemen tümünde veya büyük
göllerimizin bulunduğu alanlarda bu yasaya, bu maddeye dayanarak oradaki yat
limanlarını veya işletmeleri ve kompleksleriyle
birlikte yani oradaki tesisleriyle birlikte veya kullanılabilecek alanlarıyla
birlikte bu modelle verdiğinde siz, orada bu yatırım hakkını alan işletmelerin…
Kıyılarda korunması gereken alanlar şimdiye kadar korunamıyorken, bu hakkın
verilmesinden sonra kıyıları korumak, kıyılardaki ormanlarımızı koruma olanağı
ortadan kalkacaktır. Şimdi mevcut bu
işlerin yaptırılmasıyla ilgili yasalar varken, yap-işlet-devret modelinin bu
kadar geniş tutulmasının mantığı nedir? Bunu biraz irdelediğimizde, mevcut Hükûmetin -tabii sadece kendilerinin yapmadığı- yıllardır hükûmetlerin yasalarda çeşitli değişiklikler ve basit
oynamalarla istediği kişiye istediği işi verme modeli olarak karşımıza çıkıyor.
Şimdi burada bu
yasada, sonuçta yap-işlet-devret modeliyle siz katkı payı yapacaksınız. Devlet
bu yatırımı yapanlara katkı payı sunacak ve katkı payını da aynı yılın
bütçesine koyacak. Peki, eğer bu işler normal diğer yollarla da
yapılabiliyorsa, siz bu işleri yapıp parasını da, sizin katkı payı olarak
koyacağınız parayı da bütçeye koyuyorsanız, yap-işlet-devret modeline neden
ihtiyaç duyuyorsunuz? Diğer taraftan
yasanın bütününe, mantığına baktığımız zaman, yarın vatandaşla yap-işlet-devret
modeli çerçevesinde iş yapan iş adamını karşı karşıya getiren maddeler içeriyor
bu yasa. Şimdi şu söyleniyor: Yap-işlet-devret modeliyle yatırım yapan
işletmeci hem kaliteli bu işi yapacak hem de verimli çalıştıracak. Doğrudur,
verimli çalıştıracak. Ancak iş adamının doğal olarak verimli çalışma mantığı
nedir? En yüksek şekilde kâr elde etme mantığıdır. Şimdi siz kara
yollarını, liman komplekslerini, havaalanlarını, yine
demir yolu komplekslerini, tümünü bu yap-işlet-devret modeli doğrultusunda
yapıyorsunuz. Bazıları vatandaş tarafından direkt ücreti alınmayanlardır,
devlet tarafından parası karşılanacak. Bu şekilde yapılan işlerin devletle,
bürokrasiyle, sonradan bağlanan ilişkilerle nasıl suistimallere
yol açtığını biliyoruz. İkincisi ise: Bu
alanların kullanımını, yapımını üstlenen ve yarın işletme olarak kullanacak iş
adamları, oradan yararlanan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Karabaş, devam edin. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan. …o işletmeden
yararlanacak vatandaşlardan en yüksek geliri elde etme, doğal olarak en yüksek
kârı elde etme mantığını öne çıkaracaktır. Belki, merkezî
olarak, Hükûmet olarak, mülki idare olarak belli
standartlar koyabilirsiniz ancak bu tür işletmelerde işletmeye açıldıktan sonra
bunun engellendiği çok az görülmüştür. Yani bu yasa, bir
taraftan devleti zarara uğratacak, bir taraftan da vatandaş, devletin zorunlu
olarak yapması gereken, vatandaşa sunması gereken hizmetleri -yapan iş
adamlarına veya işletmecilere- çok yüksek kârlarla veya çok yüksek ücretlerle
bu hizmeti alma durumunda kalacaktır. Onun için, bu yasanın -zaten daha
kapsamlı yasa hazırlığı yapılıyorken- görüşülmesinin ve bu yasanın
çıkartılmasının ertelenmesini talep ediyoruz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karabaş. Şahısları adına
ilk söz Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız’a aittir. Sayın Yıldız,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) TANER YILDIZ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle dün akşam oynanan Kayserispor-Gençlerbirliği
maçıyla sözlerime başlamak istiyorum. Türkiye Kupası’nı, bildiğiniz gibi Kayserispor aldı, güzel bir mücadeleden sonra. Gençlerbirliği’ni de tebrik ediyoruz ve Kayserispor’a
da yurt dışında başarılar diliyoruz, Türkiye’yi temsil makamında. Değerli
arkadaşlar, şimdi, konuşmaları zaman zaman ibretle
izliyoruz. Öyle konuşmalar yapılıyor ki, sanki,
Türkiye'nin gerçeklerinden tamamen arındırılmış, adı bilinmez bir ülkeden
bahsediliyor. Yani kaynak sıkıntısı mı var, bu ülkede borç hangi oranda? Değerli
arkadaşlar, yani ne çabuk unuttuk? Dedemizin zamanından değil, daha bundan altı
yıl önce, faizin vergiyi, toplanan verginin faizi karşılama oranı yüzde
102,5’tu yani 100 lira vergi topluyorduk, 102,5 lira faiz ödüyorduk. Geldiğimiz
noktada bu oran yarıdan daha fazla bir şekilde düştü. Peki, -dün bahsettim-
yatırımların yapılma imkânı… 40 milyar dolar 2003 yılında faiz ödemişiz ama
yaptığımız yatırım 4 milyar dolar. İsterseniz bu tabloyu beğenmeyin, böyle bir
gerçekle karşı karşıyasınız. Nasıl bu gerçeği bir tarafa bırakıp da yatırım
modellerini zenginleştireceksiniz? Şu anki
geldiğimiz noktada, 16 milyar YTL yatırım tutarı, 56 milyar YTL de faiz miktarı
var. Bu faizlerin ne zamandan geldiğini, nereden geldiğini, hangi hükûmetler zamanından geldiğini burada açmayacağım. (CHP,
MHP ve DSP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL
(İzmir) – Aç, aç! ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Niye açmıyorsun? TANER YILDIZ
(Devamla) – Yoo… Niye? Yoo,
açmayacağım. OKTAY VURAL
(İzmir) – Aç! Aç! Aç da hesabını… Aç! Açmayacakmış… Neyini açacaksın? Kayseri
Elektrikten aç! Enerji Fonu’ndan aç! TANER YILDIZ
(Devamla) – Yani hepiniz biliyorsunuz. (CHP, MHP ve DSP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen müdahale etmeyelim. TANER YILDIZ
(Devamla) – Şimdi, bakın, bir şey söyleyeceğim. Eğer bu oran, nasıl her
ülkesini seven vatandaşı rahatsız ediyorsa, iktidarıyla muhalefetiyle rahatsız
ediyorsa… OKTAY VURAL
(İzmir) – Enerji Fonu’ndan aç! TANER YILDIZ
(Devamla) – Nereden geldi bu oran? 1’e 11 oran nereden geldi? OKTAY VURAL
(İzmir) – Nereden geldi? ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Nereden geldi? TANER YILDIZ
(Devamla) – 44 milyarlık kaynağın 4 milyarını alıyorsunuz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Peki, Telekom’u sattın, sen mi yaptın? TÜPRAŞ’ı
sattın, sen mi yaptın? PETKİM’i sattın, sen mi
yaptın? BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen… TANER YILDIZ
(Devamla) – Bunu görmemezlikten gelmeyin lütfen. HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Sattıklarınız ne oldu? TANER YILDIZ
(Devamla) – Ondan sonra arkadaş diyor ki: “Peki, borçlanmayla alakalı, borçlu
bir ülke, ne yapacağız?” Oturun o zaman kenarda. Yani ben şunu
diyorum: Türkiye'nin ekonomisinin derinleşmeye ihtiyacı var, Türkiye'nin
büyümeye ihtiyacı var. Eğer büyümeye ihtiyaç hissetmiyorsanız, dediğiniz çözüm,
evet, bir alternatif çözümdür. Oturursunuz kenara, borçlarınızın bitmesini
beklersiniz, hiçbir zaman için de ödeyemezsiniz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Büyümeyle ne alakası var ya! Hani Türkiye büyüyordu? Demek ki yalanmış.
Yalanmış demek ki. TANER YILDIZ
(Devamla) – Olur mu öyle şey! Oranlar ortada, gayet ortada. OKTAY VURAL
(İzmir) – Amacınız aynı, kamu gelirlerini transfer etmek. BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen… TANER YILDIZ
(Devamla) – Şimdi, bakın ben size bir şey bahsedeceğim. Normalde
yap-işlet-devret modeli -dünkü konuşmamda bahsettim- doğru kullanılmadığı
takdirde bir kısım riskler ihtiva etmektedir. Bir kredilendirme modelidir. Aynı
zamanda “kredilendirme” demek, ister geriye dönük borçlarla, ister ileriye dönük
borçlarla… HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Sattıklarınız… TANER YILDIZ
(Devamla) – Beyefendi, dinleyin, sözümde yanlış var mı, onu söyleyin! Bakın, bir genel
gerçekten bahsediyorum, bir iktisat gerçeğinden bahsediyorum. BAŞKAN – Sayın
Yıldız, lütfen Genel Kurula hitap edin. TANER YILDIZ
(Devamla) – Yap-işlet-devret modeli de bir kredilendirme modelidir. Doğru
kullandığınız, doğru yönettiğiniz takdirde, hem geriye dönük borçlarınızı
ödersiniz hem de ileriye dönük borçlarınızı düzenlersiniz. Doğru yönetmediğiniz
takdirde, kamu ile özel sektörün makul oranda paylaşması gereken imkânları
başka bir şekilde kullanırsınız, bizden önce yapıldığı gibi. HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Ne oldu sizden önce, anlatın bakalım! TANER YILDIZ
(Devamla) – Şimdi, ben diyorum ki ister katkı payıyla ister katkı paysız -bu
ikinci önemli bir konudur- katkı payı olmadan da yapılabilir. Ancak sosyal
fayda dediğimiz, yani fizibilitede, mali akış diyagramlarında -bunu
işletmeciler çok iyi bilirler- eğer fizibıl çıkmadığı
hâlde sosyal faydadan yararlanmak zorunda kaldığınız yollar varsa -ki örnek
vereyim ben size, Balıkesir-Kütahya yolu, hiçbir zaman için fizibıl
çıkmaz o yol- yapmayacak mısınız? OKTAY VURAL
(İzmir) – Yap, elini tutan mı var? ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Taner, biz onu yaptık! TANER YILDIZ
(Devamla) – Yapacaksınız, siz devletsiniz. Nasıl yapacaksınız? Kaynak… OKTAY VURAL
(İzmir) – Hani memleketin durumu iyiydi? Paran vardı hani? TANER YILDIZ
(Devamla) – Müsaade edin de nasıl yapacağımıza o zaman biz karar verelim, siz
bunu yapamıyorsanız. Nasıl yapılacağını tarif ediyorum. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Soros ne kadar verdi? TANER YILDIZ
(Devamla) – Bugün, kaynaklar, yatırım miktarı, değerli arkadaşlar, 56 milyar
YTL. Faizi ödemediğiniz takdirde Türkiye'yi hoplatır bu rakam. OKTAY VURAL
(İzmir) – Kamu değerlerini transfer ediyorsunuz. Sanki parasız yapıyor! TANER YILDIZ
(Devamla) – Veremiyorsunuz işte! O zaman ne yapacaksınız? Yap-işlet-devret
modeliyle bunları doğru şekilde kullanacaksınız. Eğer bu şekliyle… (MHP sıralarından
gürültüler) Bakın, yatırım
yapmak, vatandaşa bir hizmet götürmek… HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Hangi vatandaşa? TANER YILDIZ
(Devamla) – …vatandaşın işini görmek gibi bir maksadınız yoksa,
hiç problem yok. Tekrar ediyorum… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Yıldız, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen. TANER YILDIZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir şeyde mutabık kalmamız lazım. Vatandaşa
hizmet götürmek gibi bir endişeniz yoksa, böyle bir
kaygınız yoksa gerçekten problem yok, hiçbir şey yapmayabilirsiniz ama bizim
böyle bir kaygı ve endişemiz var. Biz, vatandaşa,
ister fizibıl olsun ister olmasın… Bakın, eğer sosyal
faydasına inanmışsak, vatandaşa hizmet kalemini ön plana almışsak mutlaka bu
projeleri gerçekleştirmemiz lazım. O açıdan, bu
temel gerçekleri kavramadan, bu projeyi, bu kanun tasarısını konuşmak mümkün
değildir, anlatmak da mümkün değildir. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yıldız. Şahsı adına ikinci
söz İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’a aittir. Buyurun Sayın
Bayraktar. (AK Parti sıralarından alkışlar) NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 94 sıra sayılı -yatırım
hizmetlerinin- Yap-İşlet-Devret Modelinin Genişletilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyor; bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dünden beri
konuştuğumuz çerçevede, aslında, devletin temel görevlerinden biri ve en
önemlisi vatandaşı mutlu etmektir. Ulaşımda, eğitimde, sağlıkta, altyapıda,
turizmde, kültürde modern dünyayla entegre olacak
tarzda, muasır medeniyet seviyesinin üzerine gelebilecek imkânları ve şartları
hazırlamak devletin görevidir. Finansman eksiği söz konusu olabilir, idari eksiklik
söz konusu olabilir. İşte, iktidarlar, hükûmetler,
Parlamento bu eksiklikleri giderici tedbirleri almakla mükelleftir. Geçmiş dönemlerde
uygulanan yap-işlet-devret modelinin, evet, ülkemize ciddi pahalılıklarla
faturalar getirdiği aşikârdır, doğrudur. Buna katılmamak mümkün değildir. Ama bu projeyi yürüten ve yönetenlerin hangi şartlarda ihaleyi
yapıp kontrol ettiklerine dikkat etmek lazım. Yani gelir getirmeyeceği… Gelecekte satışı hususundaki garanti şartlarını Hazine tarafından
vererek, 210 milyon dolara mal olması gereken bir Yuvacık Barajı’nı 900 milyon
dolara yapıp uzun yıllara sâri 1,5 milyar-2 milyar dolar da ekleyerek, eğer
toplam ödemenin 2014 yılına kadar 4,5 milyar dolara çıkacağı varsayımıyla
önümüze gelir ve bu borçları ödemek zorunda kalırsak, elbette, finansman
arayışında sıkıntı çekeceğiz. İşte, geçmiş
dönemlerden bu yana uygulanan bu sistemlerdeki açıkları kapatmaya yönelik
faaliyeti yürütürken, verimli hizmetleri nasıl yürüteceğiz? İşte, geçmiş
dönemlerde, cumhuriyet döneminde duble yollarla ilgili
atılımlar takdirle karşılanıyor ancak 3 bin kilometre civarında yapılabildi. AK Parti İktidarı
döneminde hedeflediğimiz 15 bin kilometre duble yolu
ancak, bütün bu gayretlere rağmen henüz 10 bin kilometreye yükseltebildik.
Çünkü kurumlar arası mutabakat, devlet ve özel sektör iş birliği, vatandaş iş
birliği ile bu hizmetler yürütüldü. Yetti mi? Yetmedi. Gelişen ve değişen
ihtiyaçlara cevap verme açısından imkânsızlıklarla karşı karşıya kalıyoruz.
Yani otomobil sayısı artıyor, insanlarımızın yaşam standardı artıyor, ihtiyaç
ve istekleri artıyor, uluslararası rekabet şartları artıyor. O
zaman, kara yolunda, hava yolunda, demir yolunda ve en önemli bildiğimiz tarım
sektöründe de bu ihtiyaçları karşılamaya yönelik eğer gelir getirmiyor ve
yap-işlet-devret modeli ile özel sektör de buraya ilgi göstermiyorsa, elbette
belli katılımlarla devlet, bedava olarak yapmak zorunda kaldığı devlet
hizmetlerinin bir bölümünü sanki kredi alarak yine özel sektöre yaptıracak. Bir
yılda, iki yılda tamamlanması gereken bir proje, geçmiş dönemlerde ve günümüzde
temeli atılıyor şurada, şurada, şurada temel atılıyor, üç yılda, beş yılda, on
yılda, on beş yılda, yirmi yılda hatta otuz yılda gerçekleştirilemeyen projeler
atıl durumda kalıyor. Paralarımız da, kaynaklarımız da yerinde ve zamanında
verimli bir şekilde kullanılmamış oluyor. Vatandaşın ihtiyacı olan o yatırımlar
da yapılamamış oluyor. O zaman biz, devletin katkısı ile özel sektörle birlikte
genişletilen bu sistemle beraber, özel sektöre bir yerde kredi mahiyetinde iyi
ve fizibıl olacak şartları, şekilleri, kontrolleri ve
denetimleri de tabii ki organizasyon durumunda olan iktidarın ve parlamentonun
gözetimi ve denetimi altında ihale edilerek, katkı payını devlet ödemek
suretiyle otuz yılda yapılacak hizmeti üç yılda yapacaksınız ama üç yılda
ödenmesi gereken ödemeyi otuz yılda yaparak, yaygınlaştırmak suretiyle bu
ihtiyaçlara cevap vermiş olacaksınız. İşte, bu şekilde,
aslında işin detayını şahsım adına almış olduğum beş dakikalık süreç içerisinde
özetleme imkânı yok. Ancak son olarak maddenin içeriğine de bir dokunarak,
fırsat bulursam birkaç örneği biraz sonraki konuşmalarımda mukayeseli olarak
yapmaya çalışacağım. 2’nci madde ile
3996 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde yer alan “otoyol, demir yolu, hava
limanları” ibareleri zaten vardı ve yapılabiliyor. Bunlara ilaveten daha sonra,
“trafiği yoğun olan…” Bu yoğunluğun miktarı, şekli, zamanı ilgililer tarafından
tespit edilecek. Ulu orta yoğunluk olmasa dahi, öngörülerle gelecekte yoğun
olacağı varsayılan alternatif yolların yapımının da aslında bu metotlarla
gündeme gelmesi gerekiyor. İlla “Şu anda yoğunluk vardır.” diyerek orayı ihale
etmek değil, muhtemel yoğunluğa alternatif çözüm üretmek için başka taraflarda
da aynı problemlere çözüm getirecek projeleri geliştirmek gerekir. İşte “kara
yolu, demir yolu, gar kompleksi, lojistik merkezi,
havaalanları ve limanlar” gibi ilaveler yapıldıktan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bayraktar. NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım. Bunlara ilaveten
“yük ve/veya yolcu ve yat limanları ile kompleksleri,
sınır kapıları” ibareleri eklenmiş oluyor. Böylece kanun tasarısı ile öncelikli
olarak ihtiyaç duyulup finansman ve idari sorunlar nedeniyle uzun yıllar
gerçekleştirilemeyen yatırım ve hizmetleri bu modelle kısa dönemlerde, kaliteli
ve uygun şartlarda kamu hizmetine sunulma imkânına kavuşulmuş olacaktır. Bu vesileyle,
sözlerimi tamamlarken yasanın hazırlanmasında emeği ve katkısı olan herkese
teşekkür ediyor, yasanın hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bayraktar. Soru – cevap
işlemine başlıyoruz. Sayın Varlı,
buyurun efendim. MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana sormak
istiyorum: Yedigöze Barajı, Kozan, İmamoğlu, Ceyhan,
Yüreğir ilçelerinin sınırları içerisinde toplam 750 bin dönüm arazinin tarımsal
sulama açısından çok önemli bir projesidir. Bu projeyi ne zaman tamamlamayı
düşünüyorsunuz? Beton sulama
kanallarını yap -işlet-devret modeli ile mi yapmayı düşünüyorsunuz? Yap-işlet-devret
modeli çiftçimizi ekonomik açıdan mağdur etmez mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Varlı. Sayın Doğru,
buyurun efendim. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yap -işlet-devret
modeli ile yapılacak Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne müracaat eden ne
miktarda, kaç proje vardır? İkinci soru:
Tokat ili Erbaa ilçesi Karayaka ikinci ve üçüncü kademe pompaj sulama projesi
ne zaman bitirilecektir? Tokat’ın Zile
ilçe merkezi, Saraç ve Dereboğazı Deresi ıslahı ile
ilgili çalışmalar ne zaman tamamlanacaktır? Tokat Niksar
Çanakçı Deresi ıslahı ne zaman tamamlanacaktır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Çalış,
buyurun efendim. HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
önümüze gelen bir önergede, partinizce verilen bir önergede Gelibolu Yarımadası
Tarihî Millî Parkı’nın, Afyonkarahisar Başkomutanlık
Millî Parkı’nın ve benzer parkların aynı modelle yapılacağı ve işletileceği söyleniyor.
Gerçekten, biz devlet olarak millî parklarımızı koruma ve işletmede aciz içine
mi düştük? Zaman içerisinde, Anıtkabir’le ilgili de böyle bir tasarruf olacak
mı? İkinci sorum:
Gümrük kapıları, limanlar ve benzeri stratejik önemi olan birimler, bir gün
şirketler marifetiyle, kaçakçılık, terör gibi suç örgütlerinin veya istihbarat
örgütlerinin, yabancı istihbarat örgütlerinin işlettiği bir duruma gelirse ne
gibi tedbirleriniz olacaktır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalış. Sayın Nalcı,
buyurun. KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkanım. Sayın Bakanımıza
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu katkı paylı yapılacak olan ihalelerde,
sonuçta devlet, bu parayı taksit taksit verecek. Yani
yatırımcı yurt dışından finansmanı bulacak, bu finansmanın da belli şeylerini
devletten tedarik edecek. Bu kanuna göre devlet, burada, o paranın garantörü
müdür? Bunu sormak istiyorum. İki: Bu
finansmanı, yurt dışı finansmanını zaten devlet sağlayamıyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Nalcı. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı ülkenin
ihtiyaç duyduğu ve devletin yapmak zorunda olduğu ancak ödeneksizlikten dolayı
yapamadığı yatırım ve hizmetlerin özel sektör tarafından yap-işlet-devret
çerçevesinde yapılmasını amaçlarken, hemen pek çok kamu yatırımını sistematik
olarak artırmak suretiyle kamu yatırımlarının önemli bir kısmını kapsayacak
şekilde genişletilmesi kamunun harcama disiplinini bozmayacak mıdır? Yani bu tasarıyla, devletin sınırsız bir şekilde borçlanması gibi
bir yöntem tercih edilerek, ödemediği ödenek için de yüksek bir faiz ödemesi
öngörülerek zaten ödenemeyecek hâle gelen kamu borçlarını daha da fazlalaştırıp
ödenemez hâle getirmiş olmuyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tankut. Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
trafiği yoğun kara yolu tespitinin kriteri nedir? Bunu
bilmek istiyorum. Ayrıca, ileri
teknoloji yüksek maddi kaynak gerektirir. Bunu niye “veya” sözcüğüyle
ayırıyorsunuz, buna da bir anlam verebilmiş değilim. Dün de sormuştum.
Bu yasal düzenlemenin iptal edilen Galataport
ihalesiyle ilgisi var mı? Çünkü Galataport ihalesi,
YİD kapsamında yapılacak işlerden olmadığı için iptal edildi ve büyük iddiadır
bu. Bu iddianın cevabını vermeniz gerekiyor. Gazeteler de böyle yazıyor, benim
tespitim de bu. Galataport ihalesinin yeniden önünü
açmak için düzenlenen bir yasa görünümündedir bu yasa ve geçmişte de YİD
uygulamaları devlete hiçbir katkı sunmamıştır, hiçbir projede etkin olmamıştır.
Enerji projeleri ortadır. Bu geçmiş YİD Kanunu’nun başka ellerde uygulanmasının
yanlış olması, eksik olması size bu yasanın doğru dürüst kullanılacağı hakkını
vermez Sayın Bakanım. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz. Sayın Bakan, soru
sorma işlemi tamam, cevap verebilirsiniz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekillerim; teşekkür ediyoruz. Şimdi, Yedigöze’yle alakalı Sayın Vekilimizin bir sorusu vardı. Yedigöze, biliyorsunuz yıllardan beri bekliyordu. Ama bunun
enerji kısmını, biliyorsunuz Su Kullanım Hakkı Yönetmeliği çerçevesinde, bunu
özel sektör yüklendi, bunu yapacak. Ancak sulamayla ilgili de bunun ya merkezî
yönetim bütçesinden ya da -bu şekilde kanun çıktığı takdirde- yap-işlet-devret
esasına göre yapılması mümkündür. Bunun önce projesinin yapılması gerekiyordu.
Zaten şu anda proje yapılması için gerekli hazırlıklar yapılıyor. Projesi
yapıldıktan sonra buna tabii ki karar vereceğiz. Ancak şunu ifade
edeyim: Az önce de ben bilgi verdim. Yani sulama olması hâlinde sulama
olmamasına göre bir bölgede üretimde büyük bir farklılık oluyor. Manyas
Ovası’yla ilgili bilgi verdim. Yaklaşık 5-6 kat bazı bölgelerde… Hele İmamoğlu
Ovası gerçekten mümbit bir bölge, orayı da biliyorum. Yani “Adam eksen biter.”
denilecek bir bölge. 75 bin hektarlık bir alandır. En önemli projelerden
birisidir. Bu, vatandaşa bir külfet yüklemeyecektir. Çünkü zaten sulama
yapmakla gelirinde önemli ölçüde artış olacaktır. Hatta bu artışın bir kısmını
vermesi, bir kısmını da devletin ödemesi, Devlet Su İşleri bütçesine konarak
ödenmesi hâlinde ciddi bir yük olmayacaktır gelir artışı dolayısıyla. Bir de şunu
özellikle vurgulamak istiyorum: Burada, vatandaşın ödeyeceği katkı payıyla,
vatandaşın ödeyeceği miktarı devlet üstleniyor. Yani vatandaşa burada katkı
payı getirmekle vatandaşa yardımcı oluyoruz yoksa başka bir maksat değil. OKTAY VURAL
(İzmir) – Kamu hizmetini özelleştirip fiyatlandırıyorsunuz. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yoksa katkı
payı olmasa tamamını vatandaş ödemek durumunda kalacaktır. Sulamalarda vatandaş
bunun tamamını ödeyemediği için bunu getiriyoruz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir tek sulama değil ki! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bununla
ilgili uygulamaların olup olmadığından bahsedildi. Bununla ilgili bütün
uygulamalar Avrupa’nın bütün ülkelerinde var. Bakın, benim bildiğim ülkeleri
sayarsam; İngiltere’de, Hollanda’da, İspanya’da, Fransa’da, Almanya’da var.
Diğer ülkelerle ilgili, arkadaşlarım oralarda da olduğunu söylediler. Orada “katkı
payı” adıyla değil, onun ismi “gölge ücret.” Biz “gölge ücret” olmasın diye
Türkçeye çevirirken -İngilizcesi “shadow toll” biliyorsunuz- bunu “katkı payı” olarak adlandırdık,
fark budur yani. Dolayısıyla “gölge ücret” bu şekilde adlandırılmıştır. Diğer hususta, Galataport’la ilgili olarak da şunu özetle belirtmek
istiyorum: Bir kere bunun Galataport için olup
olmadığı konusunda çok net bir bilgi veriyorum: Hiçbir ilgisi yoktur, burada
açıkça ifade ediyoruz. Limanlar mevcut hâliyle YİD kapsamında ihale
edilebiliyor, yapılan örnekler var. Galataport’la
alakalı çıkarılmış bir şey değil, hiçbir alakası yoktur. Onu açıklıkla
söylüyorum. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Galataport ihalesi niye iptal edildi
Sayın Bakan? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bunun
dışında… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Galataport’un önünü açmak için
düzenlenen bir yasa. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Doğru’nun, Tokat’la ilgili birtakım dere ıslahları ve sulamalarla ilgili bilgi
talebi vardı. Bunları müsaade ederseniz yazılı olarak cevaplandırayım. Bir de Sayın Çalış’ın millî parklarla ilgili bir sorusu vardı. Özellikle
şunu belirteyim, bu millî parklardan kastettiğimiz şu: Birtakım simülasyon merkezleri var, bunlar yüksek teknolojiyi
gerektiriyor. Biz dedik ki hiç olmazsa bunlar yap-işlet-devret esasına göre
yapılırsa son derece modern, kısa sürede birtakım simülasyon
merkezleri ve millî park alanlarında yapılacak tesisler yapılır, devlet bunda
yük altına girmez. Sonra bu, devlete bilabedel teslim
edilir diye düşündük. Koyduğumuz odur. Gümrük kapıları
ve limanlardaki emniyet ise... Yani bunu herhangi bir şekilde yap-işlet-devret
verince bununla ilgili tedbirleri almayacak diye bir şey değil ki… Emniyet
Genel Müdürlüğü ve diğer yetkililer, mülki idare amirleri, her türlü yetkiyi
alabilir. Mülkiyetini onlara devretmiyoruz, sadece kiralıyoruz. Şu anda da
limanlar işletilirken nasıl tedbir alınıyorsa aynı şekilde tedbir alınacaktır.
O konuda hiçbir tereddüt yoktur diye düşünüyorum. Bunun dışında,
Sayın Tankut’un “Kamunun harcamasını bozmayacak mı?”
diye bir suali vardı. Bilindiği gibi bu konuda, 6’ncı madde dikkatlice okunursa
bununla ilgili bir sınırlama getirilmiştir yani ilanihaye
bu hudutsuz değildir, bir sınırlama vardır. 6’ncı maddede de bu sınırlama
belirtilmiş. Onu da vurgulamak istiyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sınırlama yok ki burada. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Bunun
dışında, herhâlde, cevap vermediğim… KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Benim sorum vardı. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Haa sizin… Sayın Nalcı’nın sorusu: Katkı payı ödemesi vesaire… “Garantörü
kim olacak?” dediniz. KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Garantör değil Sayın Bakan. Şöyle izah edeyim: Devlet de bunu
borçlanabilir. Ama bunu çıkarmanın bir şeyi, şahıs, firma gidecek borçlanacak,
bu işi yapacak ve aldığı taksitlerle de bu parayı verecek. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, evet. KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Şimdi, bu işlere, yollara ve diğer işlere, biliyorsunuz yüzde 40,
yüzde 50 tenzilatlarla müteahhitler buraya… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Tamam. Ben o
zaman, nasıl yapılacağını size izah edeyim. KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Peki. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Böyle bir usul var mı Sayın Başkan? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bakın,
yapılacak şey… Hiçbir fark yoktur. Ben sulamalarla ilgili uygulamamızı
anlatayım burada, çok açık ve şeffaf olması açısından. Sulamalarla ilgili,
misal olarak, biz ilk defa Manyas Sağ Sahil’i ihale edeceğiz, hazırlıkları
yaptık. Çünkü bununla ilgili çalışmaları yaparken bütün kurumlara… Yapılan
çalışmaları, ne kadar katkı payı ödenecek, vatandaş ne kadar ödeyebilir,
bunları belirledik. Bir şeyin projesi hazırlandıktan sonra bu ihale edilecek.
Yapabilecek olanlar tarafında yeterli firmaları belirledikten sonra, bu, şeffaf
bir şekilde, en uygun, en ucuz teklifi veren firmayla Sulama Birliği, Devlet Su
İşleri ve şirket sözleşme yapacak. Dolayısıyla ihale safhasında en ucuz veren
firmaya şeffaf bir şekilde verilecek isteyene. Burada da açıkça ilan ediyorum. OKTAY VURAL (İzmir)
– Toptan yapsanız bunları! ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Toptan yapın, Bakanlığı ihale edin
bitsin, Sayın Bakan. BAŞKAN – Lütfen… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Zaten biz
ihale edeceğiz, ihaleyi biz yapıyoruz, devlet yapıyor yani. BAŞKAN – Sayın
Bakan, süre tamamlandı. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sadece
yaptığımız şudur: Bunun şeffaf bir şekilde hazırlanarak ihale edilmesi ve ihale
şartlarına göre en uygun teklifi veren firmaya bunun verilmesinden ibarettir. OKTAY VURAL
(İzmir) – DSİ ne yapacak o zaman? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Her şey belli
olacak, katkı payları, ne kadar verileceği belli. OKTAY VURAL
(İzmir) – Devlet Su İşlerini yok edeceksiniz demek ki. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Süre dolduğu
için diğer konuları, isterseniz… Başka bir konu kalmadı ama bir iki husus var,
onları da yazılı olarak cevaplandıracağım. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
1/480 esas numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesine “sınır kapıları”
ibaresinden sonra gelmek üzere “, milli park ve benzeri korunan alanlarda
planlarda öngörülen yapı ve tesisleri, toptancı halleri” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
94 sıra sayılı Tasarı’nın 2’nci maddesinde yer alan “sınır kapıları” ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
94 sıra sayılı kanun tasarısının 2’nci maddesinde yer alan ve 3996 sayılı kanunun
2’inci maddesinde yer alan otoyol ibaresinden sonra konulması istenen “trafiği
yoğun karayolu” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
94 sıra sayılı “Bazı Yatırım Ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun İle Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 08.05.2008
Madde 2: 3996
sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ilk paragrafının
sonuna, “Kamu hizmetleri alanı dışındaki yatırımlarda, YİD modeli uygulanamaz”
cümlesi eklenmiştir. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Uras,
buyurun. MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; bildiğiniz gibi, geçen ay bu çatı
altında “Cargill Yasası” diye anılan bir kanun
teklifini görüştük. Bu kanun teklifine de, biraz önce de vurgulandığı gibi, Galataport ya da Haydarpaşaport
demek yanlış olmaz. Bilindiği gibi,
İstanbul’da “Salıpazarı” diye bilinen Karaköy İskelesi “Galataport
Projesi” adı altında yap-işlet-devret modeliyle Ofer’e
ihale edilmeye, özelleştirilmeye kalkışılmıştı. Hatta,
hatırlarsınız, bu ihalenin usulsüzlüğü üzerine birçok haber çıkmıştı. Danıştay
ise ihaleyi durdurdu, şu an kapsamı genişletilmeye çalışılan yasanın kapsamında
olmadığı için. Meslek odaları ile demokratik örgütler bu özelleştirmeye
kategorik olarak karşı çıkmışlardı. Nedenini de hatırlarsanız, Galataport’un yapılacağı yerin Avrupa’nın kültür başkenti
olduğu iddia edilen İstanbul’un yüz yıllık tarihî liman alanı olması
nedeniyleydi. Bu alan Cenevizlilerden bu yana liman olarak kullanılmıştı ve
kamu hizmetinin kamu tarafından sağlanması şiarı çerçevesinde itirazlar geldi. “İstanbul’un ve
Türkiye’nin ulaşım sorunlarını zaten kamu çözemiyor-sa
kim çözecek?” sorusu makul bir sorudur. Kamu hizmetlerinin yok edilmesi,
piyasalaştırılması ekonomik ve sosyal yaşama olumsuz etki yapacak, özellikle
alt gelir gruplarının daha da yoksullaşmasını sağlayacaktır. Anaya-sa’mızda belirtilen sosyal devlet olma gereği, kamu
hizmetlerinin asli sahibi olarak bu alandaki yatırımların kamu eliyle
yapılmasını gerektirmektedir, ancak bu hizmetlerin, hizmetten yararlananlara
sürekli, kaliteli ve gereği gibi sunulabilmesinin bütün koşullarının da
sağlanması önem arz etmektedir. Kamu kurum ve
kuruluşlarının sahip oldukları teknolojik olanakların yetersiz olması ve yüksek
bedel gerektirdiği için kamunun finansman sorunu yaşaması hâlinde özel
sektörden yararlanmak bir zorunluluk olarak görülüyorsa, bu uygulamaların bütün
kamu hizmetlerinde kural hâline getirilmesi değil, sınırlı ve gerekli
koşullarda başvurulması yoluna gidilmelidir. 3996 sayılı
Yasa’da da belirlenmiş olan YİD modelinin, gerçekten gerekli durumlarda
uygulanmasını temin açısından da, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının kendi
bünyelerinde yer alan uzman kamu görevlilerinin, finansman ve ileri teknoloji
açısından o kurumun yeterli olmadığı ve YİD modeline başvurulmasının zorunlu
olduğu tespit edilen bir rapor düzenlemeleri sağlıklı olacaktır. Bizim, bütün bu
önerilerimizde kamu çıkarı tabii ki esas oluyor. Demin sizlere
Akif’ten bir şiir okumuştum Tayyip Bey’e gönderme yaparak. Bakın bu da Eduardo Galeano'nun güzel şiiri.
Diyor ki: "Görevliler
görevini yapmaz. Politikacılar
konuşur ama hiçbir şey söylemezler. Seçmenler oy
kullanır ama seçmezler. Okullar cahillik
öğretir. Yargıçlar
kurbanları cezalandırır. Ordular kendi
vatandaşları ile savaşır. Polisler suç işlemekten
suçla savaşmaya zaman bulamazlar. Kârlar
özelleştirilirken iflaslar kamulaştırılır. Para insanlardan
özgürdür. İnsanlar
nesnelerin hizmetindedir." Niye Eduardo Galeano bu şiiri yazmış? Çünkü, Latin Amerika’sından Asya’sına, Avrupa’sına, her yerde
aslında bu neoliberal saldırıyla karşı karşıya
kalıyoruz. O yüzden, bu hikâye, aslında küresel bir hikâyedir. Bu maddede de
yapılmak istenen değişiklikle YİD alanı genişletilmiştir. Bu maddedeki
değişiklikle özellikle “kompleks” ibarelerinin
çıkarılması gerektiğini öneriyoruz. Bu tür yatırımlar, daha çok ticari mekân
yaratmaya yönelik yatırımlar olup YİD modelinin mantığına aykırıdır. YİD
modeli, esas olarak, kamunun ortak ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik mal ve
hizmet alanlarındaki yatırım ve işletmeleri içerir. Nitekim,
yasanın mevcut hâlinde sayılan durumların tümü kamu hizmetleri kapsamındadır.
Kamu hizmeti içermeyen bir yatırımı özel sektör zaten kendiliğinden
gerçekleştirebilmektedir. Bunun için bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yoktur. Bu
nedenle kapsam maddesine “Kamu hizmetleri alanı dışındaki yatırımlarda YİD
modeli uygulanamaz.” şeklindeki bir ibarenin konulması uygun olacaktır. Dünya Değerler
Anketi’nde, araştırıldığında, Türkiye insanının yüzde 20’sinin kendisini mutlu
hissettiği belirtilmiş. Yurttaşlarımızın yüzde 80’i kendisini mutsuz
hissediyor. Mutluluğu tarif etmemiz çok zor. Hepimizin birbirimizden farklı
mutluluk tarifi vardır. Ama mutsuzluğa neden olan kamusal nedenleri ortadan
kaldırmak bizim elimizdedir, bir kamusal görevdir. Temel’e
sormuşlar: “Laz olmasaydın ne olurdun?” diye. “Çok mahcup olurdum.” demiş. Ben
de AKP İktidarının bu değişiklikleri yaparak hepimizi mahcup edeceğine
inanıyorum. Teşekkür ederim.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uras. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
94 sıra sayılı kanun tasarısının 2’nci maddesinde yer alan ve 3996 sayılı
kanunun 2’nci maddesinde yer alan otoyol ibaresinden sonra konulması istenen
“trafiği yoğun karayolu” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz. Prof.
Dr. Akif Akkuş (Mersin) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Akcan konuşacak efendim. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar) ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 94 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi şahsım ve MHP Grubu adına saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, önergeyle önerdiğimiz, burada bu tasarının 2’nci maddesine
“otoyol” kavramından sonra “trafiği yoğun kara yolu” kavramının ilavesi
istenmekte. Bu “trafiği yoğun kara yolu” ifadesinin metinden çıkarılmasını
önermekteyiz. Niye bunu
öneriyoruz? Eğer sağlıklı, mantıklı, düzgün, iyi niyetli bir şekilde tasarıyı
ve gerekçeyi incelersek, kamuya hizmet etme… Kamu menfaatlerini koruyarak
kamuya hizmet etmeyi öngörüyorsak tasarıyla, o zaman, bu ifadenin metinde
kalması Anayasa’ya aykırılığı gerçekleştirir. Niçin? Değerli
milletvekilleri, kara ulaşımında üç kavram vardır, üç kavram hâlinde yol
vardır: Otoyol, devlet kara yolu, -ki kara yolu
diyoruz- köy yolu. Otoyollar,
trafiğin yoğun olduğu yerlerde rahat geçişi sağlamak için, ücrete tabi geçişi
sağlamak üzere, ulaşımı sağlamak üzere şehirler arası
ulaşımı düzenleyen bir altyapı unsurudur. Örnekleri ülkemizde vardır. Eğer
otoyolu paralıysa, bu paralı otoyolun Anayasa’ya aykırı tarzda işletilmesinin
önüne geçmek istiyorsanız, mutlaka, paralelinde, aynı amaca hizmet eden ve
ücretli olmayan bir yol unsurunun bulunması gerekir. Ücretli olduğu takdirde
Anayasa’nın seyahat özgürlüğünü güvence altına alan 23’üncü maddesine aykırılık
gerçekleşir. Eğer, burada, tasarıyı hazırlayanlar veya Hükûmetimiz,
tasarının gerekçesinde ifade ettikleri gibi, örneğin, tasarının genel
gerekçesinin üçüncü paragrafında “Ancak, bazı yatırımlar sonucu üretilen mal ve
hizmetler için kullanıcıların ücretlendirilmesi zor olabilmektedir. Bu
durumlarda, riskin paylaşımı için yaygın olarak kullanılan yöntemlerden birisi,
Devletin mal veya hizmeti genel uygulamalara paralel olarak kullanıcılara
ücretsiz sunması” tarzında bir gerekçeye dayanıyorsa, o takdirde, niçin bunu
yap-işlet modeliyle yapıyoruz? Yap-işlet modelinde, bir
yatırımcı bulacaksınız; bu bulacağınız yatırımcı projeyi üstlenecek, para
harcayacak, finansman temin edecek; -bu finansmanın bir maliyeti var- kara
yolunun üretim maliyetine, yapım maliyetine finansman maliyetini de ekleyecek;
arkasından kendisinin işletmesi sırasında işletme masraflarını da ekleyecek;
arkasından kârını da ekleyecek ve sonuçta sizin karşınıza bunu, siz, devlet
olarak satın alıp vatandaşa sunmak üzere işleme sokmanızı isteyecek. Tasarıda
getirilen öneri bu. Değerli
milletvekilleri, bugün günümüzde çok uzun vadeli, düşük faizli kredileri,
devletlere, değişik finans kurumları rahat bir şekilde sağlamaktadır. Bunun en
önemli örneği: Yaşanan ekonomik krizlerin üstesinden gelme mücadelesi veren
57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde biz, Japonya’dan
temin ettiğimiz otuz yedi yıl ödeme süreli, on yılı ödemesiz, yıllık faizi
yüzde 1’in altında 200 milyon dolar krediyi bulduk. “Bugün Türkiye’de nerede
kara yolu trafiği yoğun?” derseniz, en önemli yer Eskişehir veya
Bilecik-Adapazarı arasıdır derim. Biz, 100 milyon dolar
Bilecik-Mekece, 100 milyon dolar Bilecik-Bozüyük,
Bozüyük-çevre yolu geçişi için sağladık, ihalesini yaptık ve bu kaynağı
devletin kredisi olarak müteahhide kullandırmak suretiyle bu yolun yapımının
her şeyini bitirdik, temel atma noktasına 2002’nin Eylül ayında gelindi fakat
seçim sathı mailinde olduğumuz için yanlış anlaşılmayalım diye temel atmadık. Ancak
AKP, bu temeli “Biz yaptık.” demek için bir sene öteleyerek gerçekleştirdi
Sayın Başbakanın varlığında ve sonuçta da o yolun maliyeti bir yıl gecikmeden
dolayı bize çok fazlaya mal oldu. Değerli
milletvekilleri, ikinci yap-işlet-devret Muğla’da Göcek
Tüneli’dir, kara yolunda ilk yap-işlet-devret olayıdır. İhalesini yaptık,
müteahhidin, yüklenicinin üstleneceği sırada seçime gidildi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akcan, devam ediniz. ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Oranın bir alternatifi. Beğenmeyen düz, normal kara yolu üzerinde,
beğenmeyen dağdan geçer, kısa vadede hızlı bir şekilde rahat geçmek isteyen
bedelini öder geçer. Yani o tünelin bir alternatifi var. Dolayısıyla, kara
yoluna alternatif bulmadığınız sürece bu “yoğun trafik” veya “trafik yoğunluğu
fazla olan kara yolu” kavramı konunun Anayasa’ya aykırılığını ortadan
kaldırmaz. Bu itibarla, eğer siz, hizmeti vatandaş adına müteahhitten
satın alacaksanız bunun adı yap-işlet-devret olmaz, bu pahalıya mal olur, bu,
insanımıza fazlaca yük getirir diyorum. Bunun, “katkı
payı” adı altında ödenmesi gerekenin zamanında ödenmemesi hâlinde “Devlet söz
verdi yerine getirsin.” diye faiz de öngörüyorsunuz. E, devlet çiftçiye de söz
veriyor: “Ekin siz kaba yeminizi, ben teşvik vereceğim.” diyor. 2006’da ekiyor,
2007’de tahakkuka bağlanıyor, ödenmiyor, 2008’in Martında ödüyor. Çiftçiye de
bunun faizini ödeyin. Taahhütte bulundunuz diye o adamlar ekim yaptı, masrafına
katlandı. O zaman, vatandaşa da bunun faizini ödeyin. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akcan. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
94 sıra sayılı Tasarı’nın 2 nci maddesinde yer alan
“sınır kapıları” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının tümüne
yönelik olarak dün yaptığım konuşmamda, tasarıyla getirilmek istenen katkı
payına dayalı yap-işlet-devret modelinin bildiğimiz yap-işlet-devret modeliyle
bir ilgisi olmadığını ifade etmiştim. Hâlen
yürürlükteki Yasa’ya konu olan yap-işlet-devret modelinde, yatırım özel sektör
tarafından, yatırımcı tarafından gerçekleştirilir, yatırım sonucu ortaya çıkan
tesis, idarenin önceden belirlemiş olduğu süre ve tarifeler üzerinden yatırımcı
tarafından işletilir ve kullanım bedeli, onu kullanan vatandaşlardan,
tüketicilerden tahsil edilir. Bunun bütçeye herhangi bir yükü yoktur. Tasarıyla
getirilmek istenen, katkı payına dayalı yap-işlet-devret modelinde ise
yatırımın bedeli “katkı payı” adı altında bütçeden her yıl yatırımcıya
taksitler hâlinde ödenecek olan bir modeldir. Yani bunun adı, aslında, bir nevi
borçlanmadır. Özel sektör yatırımı yapacak, biz onu taksitler hâlinde, örneğin,
on yıllık bir sürede yatırımcıya ödeyeceğiz. Doğrudur, bu
model gelişmiş ülkelerde vardır. Gelişmiş ülkelerde adı “katkı payı” değil, “shadow toll” dediğimiz “gölge
ücret” anlamında bir ücrettir. Bu noktada Hükûmetin
açıklamalarına katılıyorum, ama gelişmiş ülkelere benzetmek istiyorsak, onlarla
kıyaslamak istiyorsak bütçemizi de onlarla kıyaslamalıyız. Bütçenizde paranız
varsa yatırım yaparsınız, bütçenizde paranız yoksa yatırım yapmazsınız.
Paranız, kaynağınız ne kadarsa o kadar yatırım yaparsınız. Değerli
arkadaşlarım, şimdi bütçeye bakıyorum -dün söylemiştim, tekrar söylüyorum-
program tanımlı merkezî yönetim bütçe gelirinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2006 yılında yüzde 21,5’tu. Hükûmetin ekonomiden sorumlu bakanlarının açıkladığı orta
vadeli mali çerçevede, bu gelirin, 2012’de yüzde 20’ye düşmesi öngörülmüştür.
Gelir performansında, Hükûmet, bir düşüş öngörüyor,
1,5 puanlık düşüş. 2007 yılı millî geliriyle bunu çarparsak 12,8 milyar YTL
eder. Hükûmet, 2012’de 2006’ya göre 12,8 milyar YTL
daha az gelir toplamayı hedeflemiş. Şimdi, bütçe
performansında düşüş öngörüyorsunuz, bir taraftan da özel sektörden borçlanmak
suretiyle yatırım yapmaya kalkıyorsunuz. Bunun, mantıklı hiçbir yanı yoktur. Bakınız, 2002
yılını esas alalım. 2002 yılı program tanımlı olmayan merkezî yönetim bütçe
gelirinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde
22,7’dir. 2007’de bu 22’ye düşmüştür, 0,7 puan düşmüş. Yani 6 milyar YTL,
2007’de 2002’ye göre daha az gelir toplanmış. Ekonomiden
sorumlu sayın bakanlarımızın indirdiği faiz dışı fazlanın oranı da 0,7 puandır.
Tam eşittir. 4,2’den yüzde 3,5’a indi faiz dışı fazla. “Kaynak yok.” diyor
sayın bakanlarımız, iktidar partisi adına konuşan arkadaşlarımız; borç var.
Değerli arkadaşlar, gerçeğe bakalım, geliriniz düşüyor. 2002’deki gelir kadar
gelir toplasaydınız faiz dışı fazlayı indirme gereği duymazdınız. Gene
indirebilirdiniz ama o yatırımları artan gelirle karşılardınız. Değerli
arkadaşlar, bu maddede Sayın Başkan bir önerge okuttu, biraz sonra da önerge
oylanacak. Önergeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Önergeyle yap-işlet-devret
modelinin kapsamı biraz daha genişletilmektedir. Neler giriyor kapsama
önergeyle? Millî parkların içindeki tesislerin yap-işlet-devret modeliyle
yaptırılması yap-işlet-devret yasasına ekleniyor. Hangi millî parkları örnek
veriyor iktidar partisi önergenin gerekçesinde sizlere okuyorum: “Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı, Afyonkarahisar
Başkomutan Tarihî Millî Parkı ve Sarıkamış Allahuekber
Dağları Tarihî Millî Parkı” Değerli
arkadaşlar, Gelibolu Yarımadası’ndaki tarihî millî parkı Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri bütçeden yapabilme olanağına sahip değil midir?
Bunu, tarihimize ve şehitlerimize bir saygısızlık olarak alıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) Cumhurbaşkanlığı
Köşkü’nü bütçeden yapabiliyor muyuz? Yapmalıyız, tabii ki Cumhurbaşkanlığı
Köşkü için… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi, devam ediniz. MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – …ihtiyaç varsa gidip yap-işlet-devret modeline
başvuramayız değil mi? Başbakanlık için uçak alıyor muyuz? İhtiyaç varsa alınır
tabii ki. Bütçeden alırsınız. Peki, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı için
biz özel sektöre borçlanmak zorunda mıyız değerli arkadaşlar? Bunu takdirinize
sunuyorum. Bunu tarihimize saygısızlık olarak görüyorum, dikkatlerinizden
kaçmayacağını umuyorum. Önergeyle
getirilmek istenen bir başka husus da toptancı hallerinin de yap-işlet-devret
modeliyle yapılmak istenmesidir. Değerli arkadaşlar, bu Büyükşehir Belediyesi
Kanunu’nun konusudur, bu yasanın konusu değildir. 5216 sayılı Kanun 10 Temmuz
2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Toptancı
hallerini yapmak, yaptırmak görevi büyükşehir belediyelerinindir. O Yasa
çerçevesinde büyükşehirler Devlet İhale Kanunu’na, 2886 sayılı Kanun’a dayalı
olarak bu modeli zaten yapabilirler. Buna da burada gerek yoktur diye
düşünüyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Hamzaçebi. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum… HAKKI SUHA OKAY (Ankara)
– Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Arayacağım. Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
1/480 esas numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesine “sınır kapıları”
ibaresinden sonra gelmek üzere “, milli park ve benzeri korunan alanlarda
planlarda öngörülen yapı ve tesisleri, toptancı halleri” ibarelerinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, efendim, bu önerge açık bir önerge değildir. İç
Tüzük’ümüzün 87’nci maddesine göre önergenin açık olması lazım. “Millî park ve
benzeri korunan” tabiri hukuki bir tabir değildir. Neresidir? “Benzeri” demekle
neyi kastediyor? Millî Parklar
Kanunu’nda, “millî park”, “tabiat parkı” gibi tanımlamalar vardır. Dolayısıyla,
açık olmayan bir düzenlemeyle ilgili önerge verilemez. Ondan sonra “…planlarda
öngörülen yapı ve tesisleri…” diyor. Hangi planda? Millî Parklar Kanunu’nda
uzun vadeli gelişme planı vardır, uygulama planı vardır, günübirlik alanlarla
ilgili tesisler vardır. Dolayısıyla, bu önergenin işleme konulması mümkün
değildir. Tanım belirsizdir. Hukuki tanımlar içermemektedir. Benzeri korunan
alanlarla birlikte, bu durumda, her türlü alanda koruma alanı içerisinde olan
yerlerle ilgili bunun uygulanması söz konusu olur. Dolayısıyla bu önergenin
işleme konulması mümkün değildir. “Benzeri korunan” tabiri yoktur. Bir tane bir
tabir getirsinler… İşte Millî Parklar Kanunu: Bu Kanun’un amacı, işte millî
park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları diye belirlemiştir.
Şimdi “benzeri” ne demek? Kim benzetecek? Yani burası koruma alanı, burası da
millî park mı ilan edilecek? Yani ne demek, “benzeri” ne demek? BAŞKAN – Tamam
mı? OKTAY VURAL (İzmir) – Evet. BAŞKAN – Sayın
Vural, şimdi zaten Komisyon ve Hükûmete soracağız?
Eğer açıklamaları yoksa… OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, işleme alınması mümkün değil. Almayacaksınız efendim. Ne demek,
“benzeri” ne demek? Neye benzeteceğiz? BAŞKAN – Komisyon
izah etsin efendim. Buyurun Sayın
Komisyon, izah eder misiniz? ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, komisyonla ilişkisi
yok. Genel Kurulda verilen bir önerge. OKTAY VURAL
(İzmir) – Komisyon katılamaz zaten. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Güvenpark da bu kapsama girecek mi? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekilinin burada bir önergenin açık
olup olmadığı konusunda Başkanlık makamını ve Başkanlık Divanını uyarma yetkisi
İç Tüzük’ümüzde yazmıyor. Önergemiz açık ve nettir. Gerekçesi de açık bir
şekilde bunu ifade etmiştir. Sizin uygulamanız doğrudur efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, mümkün değil. Çünkü,
Gelibolu Yarımadası’yla ilgili özel kanun vardır. Bu Kanun’un gelirleri de
tadat edilmiştir. Bakınız, 4533 sayılı Kanun’da özel gelirler vardır. Bu
gelirlerde Gelibolu Yarımadası’na giriş ücretleri vardır. Şimdi yap-işlet
modeliyle kimden giriş ücreti alacak, nasıl alacak? Bunların özel hesapta toplanacağı
ifade ediliyor. Böyle bir şey olur mu efendim? Kanun var, Gelibolu
Yarımadası’yla ilgili özel kanunumuz var. Burada, giriş ücretlerinin nasıl
alınacağı, hangi hesapta toplanacağı belirlenmiş. Şimdi bir yap-işlet
kavramıyla Gelibolu Yarımadası’nı… Ve üstelik 3996’ya göre yabancı şirketler de
alabiliyor. Korkarım ki, Avustralya’ya gidildiği zaman “Bu Gelibolu Millî
Yarımadası’nın yönetimini ve bu konuda işletmesini bize devredin.” diye
görüşmeler yapılmıştı. Sayın Osman Pepe bu konularla ilgili kamuoyunda dolaşan
şeyler konusunda açıklama yapmıştı. Şimdi yabancı bir şirket gelecek,
Avustralyalı bir şirket gelecek, Anzaklarla ilgili,
Gelibolu Millî Yarımadası’nı ben işleteceğim diyecek. Böyle bir şeyin olması
mümkün değil. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Vural, faraziyelerle laf şey olmaz. Yani faraziye… OKTAY VURAL
(İzmir) – Olur mu efendim? Nasıl böyle bir şey gerekçeye konulur? BAŞKAN – Dinler
misiniz beni efendim. Dinler misiniz… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Heyecanlanmayın, oturun. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Satışta ne kadar rahatsınız ya! Satışta ne kadar rahatsınız! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Heyecanlanmayın, sakin olun. BAŞKAN – Sayın
Vural… OKTAY VURAL
(İzmir) – Sende heyecan yoksa ben ne yapayım, Gelibolu dendiği zaman! (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Vural… OKTAY VURAL
(İzmir) - Yoksa heyecanın, ne yapayım! Ecdadın yatıyor orada be! Avustralyalı
gelip işletecek diye sende bir endişe yoksa ne yapayım! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Hiç endişe etme, ben şehit torunuyum. Benim heyecanımı tartışmak sana
düşmez. Ben şehit torunuyum... BAŞKAN – Sayın
Vural, karşılıklı konuşmayalım lütfen. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir grup başkan vekili konuşurken, önce oturmasını bil! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ben şehit torunuyum, sana düşmez benim heyecanımı tartışmak. (MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Vural, sayın milletvekilleri, lütfen… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Arkadaşlar, lütfen… BAŞKAN – Sayın
Vural, şimdi, Başkanlığın teknik yönden şeye müdahale etme hakkı yok efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, 87’nci maddede yazıyor. BAŞKAN - Şimdi
Komisyona soracağız, Komisyon açıklama yapsın size. Komisyona zaten soruyoruz
efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – İşleme alınamaz diyor efendim. BAŞKAN – Kim
diyor efendim? OKTAY VURAL
(İzmir) - İşleme konulamaz diyor. Koymayın. ATİLA EMEK
(Antalya) – İç Tüzük söylüyor efendim, İç Tüzük. BAŞKAN – Olur mu
öyle! Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)- Sayın
Başkanım, biz katılamıyoruz. Tabii, önerge
üzerindeki açıklamayı Hükûmetimiz veya önerge
sahipleri yapacak şüphesiz. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Komisyonla alakası yok Sayın
Başkan. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – İç Tüzük’ü Başkan uygular. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hükûmet, katılıyor musunuz? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi,
efendim, şunu ifade edeyim: Tabii, bu millî parklar bizim tarihimiz, her
şeyimiz. Bunlara hepimiz sahip çıkıyoruz. Yoksa, başka
bir devletin veya başka, yabancı firmanın burayı işletmesi mümkün değil. Sadece
burada, birtakım yüksek teknoloji gerektiren simülasyon
merkezleri var, onun yapımı zaman alacaktır. Dolayısıyla, bunun
yap-işlet-devret ile yapılması konusunu gündeme getirdik. Sadece bu… OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne kadar para istiyorsunuz Sayın Bakan? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade,
müsaade… OKTAY VURAL
(İzmir) - Ne kadar para istiyorsanız çıkartalım! (AK Parti sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Yavaş
efendim. Bağırmayın efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne kadar para istiyorsanız çıkartalım! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bir dakika
müsaade edin. BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen… Sayın Vural… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Bakın, şöyle:
Gelibolu misal olarak verilmiştir. Sadece Gelibolu değil, bakın. Diyelim ki,
Manisa’da Spil Dağı var, bir sürü millî parklar var.
Buradaki tesislerin yap-işlet ile yapılmasının önü açılıyor. Yıllarca
yapılamamış. Nitekim, şu ana kadar geçmişte de hiçbir
şey yapılamamış. Şu anda biz yapıyoruz. Bakın, sadece Çanakkale’deki ziyaretçi
sayısı dönemimizde o kadar arttı ki. Şu anda ziyaretçi sayısının… HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sizin döneminizde artacak tabii Sayın Bakanım. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Özellikle
yani burada bir de şunu ifade edeyim… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – İhtiyaç duyuluyor çünkü! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ya, bir
dakika müsaade edin ben izah edeyim. BAŞKAN – Dinler
misiniz efendim. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Biz de
tarihimize elbette en az sizler kadar sahip çıkıyoruz. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Vatandaş oraya bari sahip çıkıyor. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Özellikle
şunu belirteyim: Birtakım simülasyon merkezleri falan
yapılması veyahut sadece Gelibolu değil benzeri millî parklarda
-yap-işlet-devret esasına göre gerçekten vatandaşlarımızın kullanımına
açılabilecek- tesislerin yapılmasını öngören bir husustur. Burada “benzeri alanlar”dan kasıt, özellikle şunu belirteyim… OKTAY VURAL (İzmir)
– Hangi kanunun hangi maddesinde “benzeri alan” tabiri vardır. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bakın,
söyleyeyim. O zaman açıklayayım: 2873 sayılı Millî Parklar Kanunu, 4915 sayılı
Kara Avcılığı Kanunu ve uluslararası sözleşmelerde koruma altına alınmış
alanları kastediyoruz. Dolayısıyla kastedilen bunlardır. Maksadımız da bu
alanlarda… Misal, Manisa’da Spil Dağı dünyanın en
güzel cenneti olan bir yer, fakat burada hiçbir tesis yapılamamış. Buradaki
tesislerin yap-işlet-devret esasına göre yapılması… Misal olarak, Manisa’ya
muazzam bir turizm gelirinin sağlanması hedefleniyor. Burada yapılmak istenen
odur. İsterseniz siz… (MHP sıralarından gürültüler) AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, oraya yapın, Gelibolu’yu çıkarın. OKTAY VURAL
(İzmir) – “benzeri” tabiri nerede var? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim,
şöyle… Bir dakika müsaade edin… Burada “Gelibolu” diye bir şey yazmıyoruz.
Arkadaşlar misal olarak söylemişler. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Misal açık. Yazılı Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – O zaman şunu
şey söyleyelim: Gelibolu’da düşündüğümüz, sadece simülasyon
merkezi, diğer tesisler zaten yapıldı. Simülasyonu isterseniz tasrih edeyim? OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne kadar efendim, simülasyon ne kadardır?
Bedeli ne kadar? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, ya
niye merkezî yönetim bütçesinden çıksın? Bunu yapacak büyük firmalar var. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Bu millet bunu finanse eder Sayın
Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yani belki
30-40 milyon dolarlık bir şey, bilemiyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakanım, bunları kabul etmeyiniz. Gelibolu Yarımadası’nın
yabancı şirketler tarafından işletilmesini mümkün kılan bir kanunun içerisine
sokmayınız lütfen. Yapmayın! Sizin hassasiyetinize katılıyoruz. Yapmayın
efendim. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ben de asla
bir yabancı firmanın Gelibolu’ya ne surette olursa olsun adım atmasını istemem
ama bunu çok açıklıkla belirtiyorum, ben de son derece titizim. Bunu tamamen simülasyon merkeziyle Gelibolu’da sınırlayacağız. Zaten
kanunda yok. Bunu size söz veriyorum bakın. Onu özellikle belirteyim. (MHP
sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL
(İzmir) – Sözle olmaz efendim, sözle olmaz! BAŞKAN – Tamam mı
Sayın Bakan? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet. BAŞKAN – Önerge
sahibi konuşacak mı, gerekçeyi mi okutalım? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe Sayın Başkan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, bakın, “benzeri alan” tabiri yoktur. BAŞKAN – İzah
ettiler efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) - Efendim, Sayın Bakanın sözlü ifadesiyle olmaz. Yani benzeri korunan
alan neresidir? Kanunda, Millî Parklar Kanunu’ndan bahsetti. Millî park var,
tabiat parkı var, tabiat anıtı var, tabiat koruma alanı var. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yasa
tasarısı ile 3996 sayılı kanunla Yap-İşlet-Devret Modeli çerçevesinde
yaptırılması tanımlanan Yatırım ve Hizmetlerin kapsamı genişletilerek, ileri
teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektiren kompleks,
karmaşık ve entegre tesisler yap-işlet-devret modeli ile yapılacak yatırım ve
hizmetler arasına dahil edilmiştir. Türk tarihi ve dünya harp tarihi açısından büyük öneme sahip; Gelibolu
Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Afyonkarahisar
Başkomutan Tarihi Milli Parkı ve Sarıkamış Allahuekber
Dağları Tarihi Milli Parkı başta olmak üzere milli parkların sahip olduğu
doğal, tarihi ve kültürel kaynak değerlerinin ulusumuza ve tüm dünyaya, tanıtılması
bakımından, Milli Park Uzun Devreli Gelişme Planlarında öngörülen her türlü
yapı ve tesislerin yapımı, hizmete açılması ve işletilmesi süreci, mali, teknik
ve idari sorunlara bağlı olarak öngörülen sürelerde gerçekleştirilememektedir. Planlarda öngörülen yapı ve tesislerin bütçe yetersizliği
sebebiyle çok uzun sürelerde gerçekleştirilmesine bağlı olarak, korunan
alanların kaynak değerlerinde ciddi bozulmalar ve tahribatlar meydana
gelmektedir ki, bu durum başta ulusal kamuoyumuz olmak üzere, AB giriş
sürecindeki ülkemizin prestij kaybına neden
olmaktadır. Milli park ve benzeri korunan alanların koruma amaçlarına uygun
olarak yönetimi ve tanıtımının sağlanması bakımından, korunan alanların Uzun
Devreli Planları ve Yönetim Planlarında öngörülen Simülasyon Merkezi,
teleferik, telesiyej, ulaşım, idare, ziyaretçi ve tanıtım merkezleri, korunan
alanların kaynak değerlerini ve gen kaynaklarını koruma ve tanıtım amaçlı doğa
ve yaban hayatı müzeleri kapalı devre verici sistemleri, tematik park
düzenlemeleri, doğa eğitim merkez ve tesisleri ile yaban hayatı ve yaban
hayvanlarının koruma-kurtarma ve rehabilitasyon,
tesisleri, yaban hayvanlarının korunması ve nakil işlemelerinde kullanılacak
özel nakil araç ve tesisleri ile koruma, kontrol ve tanıtım amaçlı diğer yapı
ve tesislerin, ilgili Genel Müdürlüğün yıllık bütçe imkanları ile tamamlanması
makul sürelerde mümkün görülmediğinden, "2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu
ve 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler
gereği koruma altına alınmış olan benzeri korunan alanlarda uygulanacak yapı ve
tesisler" in yap-işlet-devret modeli ile yapılacak yatırım ve hizmetler
olarak ele alınması bakımından bu düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Yine gelişmiş
ülkelerdeki toptancı halleri incelendiğinde, bunların farklı bölümlerden
oluştuğu, bu hallerin yaş meyve ve sebzenin yanında, kuru gıda, kırmızı et,
beyaz et ve kesme çiçek hallerini, soğuk hava, gümrükleme, atıkların geri
kazanımı işlemlerini de kapsadığı görülmüştür. Dolayısıyla en azından Büyükşehir
belediyelerinin toptancı hallerini modernize edebilmeleri ve kentlerine yakışır
toptancı alışveriş merkezleri kurabilmeleri imkânı sağlanmalıdır. Verilen
önerge bu ihtiyacı da gidermektedir. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.01 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.14 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 94 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. Tasarının 2’nci
maddesi üzerindeki önerge işlemine devam edeceğiz. Önerge
değiştiğinden tekrar okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
1/480 esas numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesine “sınır kapıları”
ibaresinden sonra gelmek üzere “millî park (özel kanunu olan hariç) tabiat
parkı, tabiatı koruma alanı ve yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında
planlarda öngörülen yapı ve tesisleri, toptancı halleri” ibarelerinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) –
Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, karar yeter sayısını aramanızı istiyorum. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Daniş konuşacak. BAŞKAN – Sayın Daniş, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; söz konusu
önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Tabii, konu millî
parklar olunca özellikle 2003 yılından itibaren Türkiye’nin ve Meclisin gündeminde
olan ve her ilgili yasayı getirişimizde destek gördüğümüz bir konu üzerinde ben
de söz almak istedim. Tabii, 2003
yılında, hatırlarsanız bir televizyon programında Çanakkale Şehitler
Abidesi’nin eksiklikleriyle başlayan bir tartışma oldu. Başbakanımız da o canlı
televizyon programında dedi ki: “Bu abidenin bütün eksiklikleri giderileceği
gibi, bu şehitlik tekrar ele alınacak ve özellikle gençlerimize, Türk
gençliğine, öğrencilerimize bu alan gezdirilecek, tanıtılacak ve millî
bilincimiz pekiştirilecek.” Bunun sonrasında
çok büyük bir çalışma başladı. Zaten daha önceden uzun devreli gelişme planı,
ODTÜ’de -daha sonra rahmetli oldu- Raci Bademli’nin başkanlığında hazırlanan uzun devreli bir
gelişme planı vardı. Bu planın altmış altı tane alt projesi vardı. Bu, ulaşım
planını, oradaki tabyaların, şehitliklerin ihya edilmesini ilgilendiren bir
plandı. Netice
itibarıyla, 2003 yılından bugüne -ki ben doğma büyüme Çanakkaleliyim, o alanı
birçok arkadaşımız da gezmiştir- maalesef, daha önce… Mesela abide 1960 yılında
bitirilmeden yarım kalmıştı ve 1960 yılından itibaren bu abideye el
atılmamıştı. En son bugün gittiğinizde, henüz belki altı açılmadı ama… O
zamanki Sayın Bakanımız Osman Pepe ve ekibine de çok teşekkür ediyorum
huzurlarınızda. İlk, abidenin altını gezmiştik, temellerini gezmiştik ve
korozyonu görmüştük, yani abidenin âdeta çökmek üzere olduğunu görmüştük. Bugün
abidenin güçlendirilmesi dâhil ve 28 tane gerçek şehitlik tekrar tespit
edilmiş, ihyasına başlanılmıştır. Yolları çok büyük iyileştirmeler görmüştür ve
gerçekten de 200-250 bin olan ziyaretçi sayısı bugün için 2 milyonun, 2,5
milyonun üzerine çıkmıştır. Dolayısıyla millî parklar tabii ki önemli ama
Çanakkale Gelibolu Tarihî Millî Parkı öyle zannediyorum ki, tarihimiz
açısından, Türk tarihi açısından en önemli alanlarımızdan bir tanesi. Bu konuda
bunu söylerken ülkemizin diğer bölgelerinde olan yerleri küçümsemek adına
söylemiyorum ama Çanakkale’ye baktığınızda sadece Misakımillî’den değil, bugün
131 tane askerlik şubesinin -ki, bunların birçoğu Misakımillî’nin dışındadır-
hepsinden şehitlerimiz vardır. Şumnu’dan vardır, Saraybosna’dan vardır, Yemen’den vardır. Onun için
Çanakkale hepimiz için çok önemlidir. Tabii, özellikle
zaman zaman hep tartışmalarla gündeme geldi. Gerçek
şehitlik olmayan abidenin oradaki bir şehitlikle ilgili çalışma yapıldığı zaman
“otopark yapılıyor şehitlikler” diye genel basına çıktı. Bugün gidip
gördüğünüzde orada yeni yapılan şehitlik, herhâlde Türkiye’de değil, belki
dünyada eşi benzeri olmayan bir proje bugün uygulanmış, bitmiş ve
ziyaretçilerin ziyaretine sunulmuştur. Bu da yine tarihimiz açısından çok
önemlidir diye düşünüyorum. Tabii ki, bu
proje henüz bitmedi, devam edecek. Abidenin altına, Ben bu
çalışmalardan dolayı öncelikle Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a
teşekkür ediyorum. Çünkü, Bakanlar Kurulunda 3 tane
bakan geçen 58 ve 59’uncu Hükûmetlerde de, 60’ıncı Hükûmette de Çanakkale Gelibolu Millî Parkı’ndan sorumlu 3
bakan vardır: Bir koordinatör bakan, bir Çevre Bakanı, bir Kültür Bakanı. 3
tane bakan bu alanla ilgilenmektedir. Şimdiye kadar yaklaşık -eski ifadeyle
söyleyecek olursak- 50 trilyonun üzerinde yatırım yapılmıştır buraya. Tabii ki
öncelikle bunlar projelendiriliyor, ondan sonra yapım projeleri yapılıyor. En
az bu kadar daha da yatırım yapılacaktır, belki daha fazla yapılacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Daniş, devam edin. MEHMET DANİŞ
(Devamla) - Ama en nihayetinde burası bittiğinde de… İşte, ülkemizin bugün
özellikle, yeni başlayan “Gönül Köprüsü” adı altında bir proje var; doğusundan,
güneydoğusundan çocuklarımız da gelip bu alanı geziyorlar. Sağ olsun, bölge
milletvekili arkadaşlarımız bizi de bu konuda haberdar ediyorlar ve bölgede biz
de gerekli bütün verilebilecek hizmetleri kendilerine vermeye çalışıyoruz. Çok
büyük bir ilgi, alaka var gençlerimiz tarafından, okullarımız tarafından,
vatandaşlarımız tarafından. İnşallah bu proje
tamamlanacaktır. Tamamlandığında da gerçekten tarihimiz açısından önemli bir
anıt, abide, belki bir alan olacaktır diyorum. Bu önergede her ne kadar “tarihî
millî parklar” çıkarılmışsa da, diğer millî parkların da tanıtılması ve
görülmesi anlamında bu önergeyle getirilen yenilikler önemlidir diye
düşünüyorum. Ben hepinizi bu
duygu ve düşüncelerle selamlıyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Daniş. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- 3996
sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (a) bendinde yer alan “İleri teknoloji ve
yüksek maddi kaynak” ibaresi “İleri teknoloji veya yüksek maddi kaynak” olarak
değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki (e) bendi eklenmiştir. “e) Katkı Payı: Görevli şirketin ürettiği mal veya hizmetin
bedeli, mal veya hizmetten yararlananlar tarafından tamamen veya kısmen
ödenmesi idarece öngörülmeyen veya mümkün olmayan yatırımlarla ilgili yapılacak
görevlendirmelerde, mal veya hizmetten yararlananların tüketim veya kullanım
miktarları da dikkate alınarak belirlenen ve idare tarafından görevli şirkete
tamamen veya kısmen yapılan ödemeyi,” BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Birgen Keleş. Buyurun Sayın
Keleş. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; incelemekte olduğumuz tasarının 3’üncü maddesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise
saygılar sunuyorum. Bu tasarı,
incelediğimiz tasarı, 94 tarih ve 3996 sayılı Yasa’nın kapsamında ve yap-işlet-devret
sözleşmelerinin içeriğinde bazı değişiklikler öngörmektedir. Aslında,
yap-işlet-devret modeli, bir özel sektör-kamu iş birliği projesi olarak ilk kez
84 yılında 3096 sayılı Yasa’yla gündeme gelmiştir ve bu Yasa’da elektrik
üretimi, iletimi, dağıtımı, ticaretiyle ilgili olarak özel sektöre yatırım
yapma ve işletme hakkı tanınmıştır ve on bir tane projeye de hazine garantisi
verilmiştir. 88 yılında kabul edilen 3465 sayılı Yasa ise, özel sektörün
yap-işlet-devret modeliyle otoyol yapmasına ve işletmesine imkân sağlamıştır,
ama bu kez hazine garantisi verilmemiştir. 3996 sayılı Yasa’yla, hemen her
sektörde altyapı projelerinin yap-işlet-devret modeliyle yapılması mümkün hâle
getirilmiştir. 97 yılında, 4283 sayılı Kanun ile termik elektrik santrali projeleri
için yap-işlet modeli yürürlüğe konulmuştur, hazine garantisiyle de beş santral
yapılmıştır. 99 yılında ise, aksi yöndeki bir yargı kararına rağmen,
yap-işlet-devret modeli için yaptırılan sözleşmeler özel hukuk sözleşmesi
sayıldığından Yasa’da birtakım değişiklikler yapılmış ve uluslararası tahkimin
yolu açılmıştır. Değerli
arkadaşlarım, uluslararası tahkimin yolunun açılması, yani esasen özel sektör
kuruluşları için var olan bu yolun kamu kuruluşları için de geçerli hâle
getirilmesi, Türkiye’nin başına ileride çok büyük sorunlar açacaktır. İncelediğimiz
kanun tasarısı, aslında çok tipik bir Adalet ve Kalkınma Partisi uygulamasıdır.
Sorunlara köklü çözüm getirmemek, günübirlik bazı önlemlerle sorunları
hafifletmek ve yabancı isteklerine, Türkiye yararına olmasa da boyun eğmek,
geçen dönemde ve bu dönemde sık sık karşılaştığımız
davranış biçimleridir. Yap-işlet-devret
ve yap-işlet yöntemlerinin arkasında kaynak yetersizliği vardır ama kaynak
yetersizliğini gidermenin en önemli yolu ciddi ve adil bir vergi reformudur.
Türkiye’de kayıt dışı ekonomi çok büyük boyutlara ulaştığı için, kayıt dışı
ekonominin kayıt altına alınması da büyük önem taşımaktadır. Ne var ki AKP
İktidarı, ne geçen dönemde ne bu dönemde ciddi ve adil bir vergi reformunu ve
de kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alma işlemini gerçekleştirmek için çaba
sarf etmemektedir. Bütçe açığını, sorumsuzca borçlanarak, borçlanmak için
yüksek faiz ödeyerek, vatan topraklarını satarak, önemli kamu kuruluşlarını ve
bankaları özelleştirme adı altında yok pahasına yerli ve yabancı girişimcilere
vererek, hazine arazilerinin tümünü satışa çıkartarak kapatmaya çalışmaktadır.
Ayrıca, eğitim ve sağlık hizmetlerini yerli yabancı vakıflara, özel şirketlere
havale ederek, enerji gibi tüm ekonomiyi ilgilendiren ve rekabet şartlarını çok
etkileyen bir sektörü, yap-işlet-devret yöntemiyle özel şirketlerin kâr etmek
amacıyla verecekleri kararlara terk ederek gelecek kuşakların sırtından günü
kurtarmaya çalışmaktadır. İncelemekte
olduğumuz tasarı, yap-işlet yöntemi ile yapılan yatırımların türlerini
artırmakta, yani kapsamını genişletmekte ve katkı payı ile yatırımcıların
kârlarını garanti altına almaktadır. Sayın
milletvekilleri, yap-işlet-devret ve yap-işlet yöntemi ile yapılan santrallerin
2003 yılında ve 2004 yılında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu ve
Sayıştay tarafından incelemesi yapılmıştır ve hazırlanan raporlar farklı
tarihlerde ve farklı kişiler tarafından hazırlandığı hâlde benzer sonuçları
vermiştir. Bir defa, yap-işlet-devret sözleşmelerinde idari yargının ön
denetimi olmadığı için kamu aleyhine hükümler olduğu saptanmıştır ve gizlilik
hükmü de olduğu için bunların topluma yansımadığı görülmüştür. Her iki raporda da bu yöntemlerle yapılan usulsüzlüklerin,
yolsuzlukların, maliyetlerin nasıl şişirildiğinin ve yatırımlarda kamu
denetiminin eksikliğinin, santrallerde yer ve tür seçimi gibi konularda bile
yabancılara nasıl olanaklar sağlandığının ve bunun sonucunda elektrik
fiyatlarının nasıl yükseltildiğinin ve bu kamu zararının açıklamaları vardır ancak
“zarar” diye sözü edilen miktar sadece kamu zararını kapsamaktadır, tüm
elektrik harcamalarında ortaya çıkan zarar aslında bundan çok daha fazlasıdır
çünkü burada hesaplanan evlerde ve işyerlerindeki kullanımlardan dolayı ortaya
çıkan zararı içermemektedir. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak 2005 yılından itibaren söz konusu raporlara ve bunun bulgularına
dikkat çektiğimiz hâlde herhangi bir şekilde değişiklik olmamış, tam tersine bu
şirketlere daha fazla olanak, yeni alternatifler sunulmuştur. Özelleştirmenin
ve hazine arazilerinin satışının yağmaya dönüştürülmesine şahit olduğumuz hâlde
ve Cumhuriyet Halk Partisi bu konularda iktidarı sık sık
uyardığı hâlde, nasıl özelleştirme anlayışını ve hazine arazilerinin tümünün
elden çıkarılması kararlılığını iktidar değiştirmiyorsa bu enerji
yatırımlarıyla ilgili olarak tutumunu da hiçbir şekilde değiştirmemiştir. Dikkatinizi
çekmek istediğim birinci nokta, Türkiye açısından yap-işlet-devret ve yap-işlet
yöntemlerinin olumsuz sonuçlar verdiğidir. İkinci nokta şudur:
Devletin yapmak zorunda olduğu hizmetlerin yap-işlet-devret ve yap-işlet
yöntemleriyle yapılması en temel kamu hizmetlerinin paralı hâle gelmesine yol
açacaktır. Kuşkusuz, söz konusu yöntemler sözleşmelerde
gerekli koşullara yer vermek, çok iyi denetlemek ve istisnai olarak kullanılmak
koşuluyla pekâlâ değerlendirilebilir ama bunların yapılmadığı raporlarda
açıktır ve incelediğiniz tasarıyla da alanlar o kadar genişletilmektedir ki
eğitim ve sağlıktaki gelişmelerle birlikte düşündüğümüzde, kısa bir süre
içerisinde bütün kamu hizmetlerinin özelleştirileceği ve paralı hâle
getirileceği açıkça görülebilir. Tasarının 1’inci maddesi, “ve” yerine “veya” kelimesinin kullanılması,
kapsamı genişleten bir maddedir. “İleri teknoloji ve yüksek maddi kaynak”
yerine sadece “ileri teknoloji” ve sadece “yüksek maddi kaynak” ne demekse,
yeterli olacaktır. Tasarının
gerekçesinde kamu-özel sektör iş birliğine değinilmekte ve yatırımın
niteliğinde var olan inşaat ve talep riski gibi risklerin kamuyla özel sektör
arasında paylaşılacağı belirtilmektedir. Ayrıca da bu yöntemle özel sektörün
çok kaliteli işleri zamanında tamamladığı ileri sürülmektedir. Bu işlerin
zamanında tamamlanacağı ve kaliteli olarak tamamlanacağı konusunda tasarıda en
ufak bir garanti yoktur. Ayrıca da bazı
yatırımlar sonucunda üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlandırılması için gerekli
olan yöntem çok zor oluşturulduğu için, bu tasarı bu tür mal ve hizmetler için
topluma, kullanıcılara bunların ücretsiz sunulması kararını almıştır. Kamu
sektörünün bu mal ve hizmetleri kullanıcılara ücretsiz sunabilmesi için değerli
arkadaşlarım, devlet, şirketten bu mal ve hizmetleri alırken belirli dilimler
için talep ve kullanım miktarına göre ödeme yapacaktır. Böyle bir ödeme
kullanıcı için temin edilecektir ama herhangi bir riski de içermemektedir
işletme sahibi için ve yatırımı yapan şirket için. Öyle ki tasarıda “katkı
payı” adı altında yapılacak olan ödeme hem bütçelere konulacaktır, bu garanti
altına alınmıştır hem de bir gecikme faizi söz konusudur. Yatırımcı şirket
yap-işlet-devret yöntemiyle yapacak, işletecek, şirketin işletme süresi
bittiğinde de parayı, katkı payını hizmetten yararlananlar ödeyecektir. Şimdi, bu yasa
tasarısı yap-işlet-devret yönteminin alanını genişleten, yatırımcı firmalara
dikensiz gül bahçesi yaratan, onların kârlarını artıran ve gelecek kuşakların
kullanacağı kaynaklara bugünden ipotek koyan bir tasarıdır. Neden? Çünkü
ödemeler belli bir oran içerisinde olacaktır ve gelecek yıllarda olacaktır.
Niçin? Bugün yapılan yatırımlar için. Dolayısıyla, bu yatırımların ödemesini
gelecek kuşaklar yapacaktır ve gelecek kuşakların bugünden saptanan harcama paternine göre rahatlıkla kullanabileceği kaynaklar
bugünden el konulduğu için onların kullanımından uzaklaştırılmış olacaktır.
Aslında bütçeyi denk göstermek ve düşük bir bütçe açığından söz edebilmek için,
hesaplama yöntemlerinin değiştirilmesi, harcamaların bir sonraki yıla
ertelenmesi ve “özelleştirme” adı altında elde edilen gelirlerin bütçe
açıklarının kapatılmasında kullanılması, değerli arkadaşlarım, bugün esasen
başvurulan bir yöntemdir ve iktidar, gerek geçen dönemde gerek bugün buna sık sık başvurmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Keleş, devam edin efendim. BİRGEN KELEŞ
(Devamla) - Yapılan değişiklik, merkezî yönetimin normal olarak bütçe
çerçevesinde yapacağı yatırımların topluma maliyetini artıracaktır. Enerji
sektöründe yaşananlardan hiç ders alınmadığı görülmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bugün, ihracatta rekabet edebilir durumda olmadığımızı, enerji
fiyatlarını çok pahalıya mal ettiğimizi ve kullandığımızı söylüyoruz. O dönemde
yap-işlet-devretle bu işleri görevlendirdiğimiz
şirketler, çeşitli yöntemlerle, en az sekiz on yöntemle enerji fiyatlarının
maliyetini, dolayısıyla da fiyatları artırmıştır, enerji kalemlerinin
maliyetini ve fiyatları artırmıştır. Bu sistemin
Adalet ve Kalkınma Partisine kısa dönemde yararlı olacağı açıktır çünkü
bütçedeki açık bütün boyutlarıyla görülmeyecektir, borçlanma miktarı ve faiz
gibi ödemeler gözden uzaklaştırılacaktır. Ama, uzun
dönemde bir yere varılamayacağı bununla açıktır çünkü tek tek
insanlardan farklı olarak bir toplumu sürekli olarak aldatmak ve de her seçimde
oylarını almak mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Keleş. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy. Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu tasarının
amacı, kamunun yapmak zorunda olduğu bir kısım yatırımların özel sektöre
yaptırılması, bedelinin ise yılı bütçesine konulacak ödeneklerle taksitler
hâlinde ödenmesidir. Bu bir nevi borçlanma yöntemidir. Bu uygulama, kamu
borcunun, olduğunun altında görünmesine yol açacaktır. Bunun anlamı, kamu
yatırım harcamalarının bütçe dışına çıkarılmasıdır. Bu alan genişlediği ölçüde
kamunun temel yatırım harcamaları azalacaktır. Özellikle 2006
yılından itibaren mali disiplinden belirgin bir biçimde uzaklaşıldığı, kamu
gelirlerinin, özelde de vergi gelirlerinin düzeyinin azaldığı bir süreçte
yap-işlet-devret modeli uygulamalarının katkı payı kavramına dayalı olarak
genişletilmesi kamu maliyetini ve saydamlığını olumsuz etkileyecektir. Katkı
payı uygulamasına dayalı modelde riskin kamu ve özel sektör arasında
paylaşılacağı ifade edilmişse de tasarı maddelerinde buna yönelik düzenleme
görülmemiştir. Üstelik bu uygulamayla peşinen alınacak olan katkı paylarını
tahsilde sorun yaşanacaktır. Vatandaşa,
çiftçiye bir yatırımcı muamelesi yapmak, hakkaniyet ölçüsüyle bağdaşmaz. Bu
uygulamada özel sektörün hiçbir riski söz konusu değildir. Risk tamamen
devletin üzerindedir. Bu yöntemi, vatandaşların gelirleriyle orantısız olarak
yaptıkları kredi kartı harcamalarına benzetebiliriz. Devlet de bu tasarı ile
geleneğe uyuyor ve hesapsız kredi kartı kullanmaya başlıyor diyebiliriz. Bu modele yönelik
bir başka eleştirimiz ise bu işi yapacak ve işletecek olan özel sektörün kârlı
yatırımlara yöneleceği gerçeğidir. Özel sektör kâr etmeyeceğini düşündüğü
ihalelere girmeyecektir. Bu durumda da yapılması gerekli hizmetlerin bir kısmı
gerçekleştirilemeyecektir. Bizce Hükûmet yapamadığı
her işi özelleştirerek çözmeye çalışmaktadır. Arkadaşlar, bir
kısım hizmetler bu mantıkla çözülemez. Getirilmek istenen yap-işlet-devret
modeli yerine Devlet Su İşlerinin teşkilat ve bütçesi güçlendirilirse
Türkiye’nin kalkınmasında önemli görevler yapmış bu güzide teşkilatımızın
bundan sonra da kendisine tevdi edilecek her türlü görevi layıkıyla yerine
getireceğinden hiç kuşkumuz yoktur. Ancak son yıllarda Devlet Su İşlerinin
güçlendirilmesi yönünde politikalar takip edilmeyerek kuruluşun genel yapısında
bir zafiyet oluşturulmuştur. Kurumdaki görevlere partizanca atamalar yapılarak
işinin ehli olmayan bürokratlar göreve getirilmiştir. Baştan söyleyeyim,
gidişat o ki Köy Hizmetleri nasıl tasfiye edildiyse yürütülen bu politikalarla
DSİ de aynı şekilde tasfiye edilecektir. Bu tasfiyeye zemin hazırlamak için, DSİ’de çalışan personel ve iş makineleri, programlı işler
yerine, programsız, günübirlik hizmetlerde kullanılmaya başlanmıştır. Devlet Su
İşlerinin planlanan proje yatırımlarının programa alınmasında politik
mülahazalar ön plana çıkmış, güya yatırım programları, bütçe imkânları bahane
edilerek üç beş senede bitirilmesi gereken tesisler on-on beş senede
bitirilemez hâle gelmiştir. Bu da hem yüklenicilerin hem de yatırım yapılan
mahaldekilerin heveslerini kırmıştır. Bir diğer konu
da: Devlet Su İşlerinde çalışan teknik ve diğer personelin maaşları yoksulluk
sınırında veyahut yoksulluk sınırının altındadır. Bu sebeple, kurumda teknik
elemanı tutmak zorlaşmıştır. Örneğin, Devlet Su İşleri Bölge Müdürü 1.750 YTL,
bir mühendis 1.250 YTL maaş alırken havuzdan bu kuruma gelen bir teknik
personel 3 bin YTL, bir güvenlik görevlisi 2.500 YTL maaş almaktadır. Böyle bir
maaş dengesizliğinde iyi bir çalışma, moral ve motivasyon
olur mu? Bakanlıklar arasında ücret dengesizliği giderek artmaktadır. Birinci
derecede bir mühendis Merkez Bankasında 4.028 YTL, TRT’de 2.876 YTL, Enerji
Piyasasında 2.576 YTL, Atom Enerjisinde 2.500 YTL, Denizcilik Müsteşarlığında
2.012 YTL, Türkiye Kömür İşletmelerinde 1.579 YTL, Çevre ve Orman Bakanlığında
951 YTL alıyor. Hükûmetiniz göreve geldiğinden bu
yana ücret adaletsizliklerini gideren bir reform yapacaktı. Kamu personeli
reformunu ne zaman yapacağınızı büyük bir merak ve sabırla bekliyoruz. Birkaç söz de
Kahramanmaraş Kartalkaya Barajı hakkında konuşmak
istiyorum: Kartalkaya Barajı, 1971 yılında tarımsal
sulama amacıyla hizmete açılmıştır. İşletmeye açıldığında göl hacmi 225 milyon
metreküp, sulama alanı sağ sahil ve sol sahil olarak 22 bin hektar
civarındaydı. Göl hacminin 1/3’ünün rusubatla dolması
nedeniyle bugün 160 milyon metreküp civarına gerilemiştir. 1981 yılında da
Bakanlar Kurulu kararı ile Gaziantep ilimize 1,5 metreküp/saniye miktarında
içme suyu tahsis edilmiştir. Ancak, Gaziantep nüfusunun artması ve gelişmesi
nedeniyle bugün 5 metreküp/saniyeye varan miktarlarda su verilmektedir. Küresel
ısınma etkilerini de dikkate aldığımız zaman çiftçilerimiz sulamada büyük
sıkıntılar çekmekte, bu durum da büyük maddi kayıplara neden olmaktadır. Bilim
adamlarının görüşlerine bakıldığında, küresel ısınma etkilerinin daha uzun
yıllar devam edeceği görülmektedir. Yağışlar azalmış, yer altı sularının
kullanımı devreye alınmıştır. Bu da toprakta taban suyunun düşmesine,
dolayısıyla bitki su ihtiyacının daha da artmasına neden olmuştur. Gaziantep
Belediyesi, Kartalkaya Barajı’ndan aldığı su ile
yetinmemiş, sulama alanı içerisinde Mizmilli
civarında yer altı kuyuları açarak 1,5 metre-küp/saniye yer altı suyu da
almıştır. Toprağın dengesi olumsuz etkilenmiştir. Acilen tarımsal
amaçlı kullandığımız suyun takviye edilmesi gerekmektedir. Sulama birlikleri,
çiftçilerimize ikinci ürünü ektirmediği gibi, birinci ürüne de yeterli düzeyde su
verememektedir. 2007 yılında Gölbaşı Göksu pompaj tesislerinden Kartalkaya Barajı’na su pompalanmamış olsaydı çiftçilerimiz
birinci ürünü bile sulayamazlardı. Bu durumda ne
yapmanız gerekir? Gaziantep Belediyesi ile protokol yapılarak
sulama birliklerinin ve belediyenin ne kadar su alacağının sezon başında
belirtilmesi, pompaj tesislerine su ölçüm cihazı konularak Gaziantep
Belediyesinin ne kadar su aldığının belirlenmesi, yağışların az olduğu yıllarda
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 1,5 metreküp/saniye miktarın üzerindeki su
ihtiyacı Göksu Çataltepe acil içme suyu terfi hattı
ile Göksu’dan sulama sezonundan önce su pompalanması ve enerji bedelinin de
Gaziantep Belediyesi tarafından karşılanmasıdır. Sorunun tamamıyla
çözümü için uzun vadede Çetintepe Barajı acilen
yapılmalı, hem Gölbaşı sulaması hem de Gaziantep içme suyu ve sulaması, ayrıca
Pazarcık ve Kahramanmaraş sulaması da rahatlamış olur. Orta vadeli çözüm
ise, Gölbaşı üzerinde 2001 yılından bu yana hazır çalışır durumunda olan her
biri 1.650 litre/saniye kapasiteli 8 adet pompa bulunmaktadır. Bu pompalardan Yine, Kılavuzlu
Barajı inşaatı 2002 yılında tamamlandığı hâlde, tesis altı seneden beri hiçbir
işe yaramadan beklemektedir. Tesisin enerji üretimi ve sulama tesislerinin bir
an önce tamamlanması için gerekli çalışmaların başlatılması ülke ekonomisinin
faydasına olacaktır. Tabii Devlet Su
İşlerinden bahsederken ülkenin diğer kesimlerinin de ekonomik durumu hiç de iç
açıcı değildir. Esnaf siftah yapamaz, kamyoncu inim inim
inlerken çiftçinin hâli içler acısıdır. Gıda fiyatları her gün artıyor,
enflasyon iki haneli rakamlarda seyretmeye başladı. Allah vatandaşın yardımcısı
olsun diyorum. Onun için, Yüce Meclisi öncelikle vatandaşın durumunu
düzeltecek, geçim derdini kolaylaştıracak yasa tekliflerini ve tasarılarını
görüşmeye davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Şahısları adına ilk söz Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç’e aittir. Buyurun Sayın
Bilgiç. (AK Parti sıralarından alkışlar) SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (1/480) esas
numaralı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve
Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Değerli
milletvekilleri, yap-işlet-devret modeli yeni bir model olarak burada sanki
sunuluyor gibi ama tabii yeni bir model değil. Başlangıcı 1994 yılında
çıkarılan 3996 sayılı Kanun’a dayanmakta. Bu Kanun’a göre yapılan, başarıyla
uygulanan pek çok proje hayata geçirilmiştir. Esenboğa, Dalaman, İstanbul,
Antalya, Adnan Menderes Havalimanları, Güllük Limanı, Turgutreis
Yat Limanı, Didim Yat Limanı, Gölcük Tüneli ve buna benzer pek çok proje bu
kapsamda gerçekleştirilmiştir. Çok kısa sürelerde gerçekleştirilen ve
randımanlı işletilen bu projeler hem işletmecisine kazandırmış hem kamuya artı
gelir sağlamış hem de kamudan kaynak kullanılmadan gerçekleştirilmiştir. Ancak pek
tabiidir ki finansmanı ve ödeme planı zor olan, geri dönüşümü uzun yıllara,
otuz kırk yıllara dayanan ve yapımı önem arz eden başka projeler de var. Bu
hâllerde de kamunun kendisinin de devreye girmesi ve yatırımın gerçekleştirilmesi
noktasında devrede olması gerekmektedir. İşte, bu yasa
tasarısı ile 3996 sayılı Kanun’la yap-işlet-devret modeli çerçevesinde
yaptırılması tanımlanan yatırım ve hizmetlerin kapsamı genişletilerek ileri
teknoloji veya yüksek maddi kaynak gerektiren kompleks,
karmaşık entegre tesisler yap-işlet-devret modeli ile yapılacak yatırım ve
hizmetler arasına dâhil edilmiştir. Böylece kamu-özel sektör iş birliğiyle
gerçekleştirilecek projelerin hem kapsamı genişletilmekte hem de alternatif
finans metotlarının daha yaygın kullanımı hedeflenmektedir. Tasarıdaki önemli
açılımlardan bir tanesi de katkı payı ve bununla ilgili uygulama esaslarıdır.
Aynı zamanda 6200 sayılı Kanun’da değişiklik yapılarak katkı payı uygulaması
Devlet Su İşleri tarafından yürütülecek sulama projelerinde de uygulanabilir
hâle getirilmektedir. Bu düzenlemeyle
yatırımın fizibilitesine, ön etüdüne göre kendi içinde geri dönüşümü
sağlayamadığı hâllerde, kamunun yatırımın gerçekleşmesini teminen
belirli bir risk paylaşımı esasına tabi olarak katkı payıyla projenin hayata
geçirilmesini temin etmesi sağlanmaktadır. Bu sayede yapımı önem arz eden ve
ücretlendirilmesi fiilen mümkün olmayan bazı projeler
gerçekleştirilebilecektir. Katkı paylarında kamu maliyesi üzerinde oluşabilecek
menfi etkilerin bertarafı da tasarıyla sağlanmakta ve
idarece ödemesi yapılması öngörülen katkı payı karşılığı miktarlar ilgili
idarenin bütçesine konulmakta ve katkı paylarına bir sınır da getirilmektedir. Bazı yatırımlar,
özellikle altyapı yatırımları geri dönüşü, kârlılığı yeterli olmadığı ve 3996
sayılı Kanun’da da katkı payı öngörülmediği için bu kapsamda bugüne kadar
gerçekleştirilememiştir. Ayrıca bütçeden de yeterli kaynak aktarılamadığı için
de yapımları çok çok zaman almaktadır. Orta Avrupa
ülkelerine bakıldığında, Doğu Bloku’nun çöküşü
sonrasında bütün içme suyu, kanalizasyon ve diğer altyapı yatırımlarının
yap-işlet-devret esasında tamamlandığını, yapıldığını görüyoruz. Ülkemizde ise
bu konuda oldukça geç kalınmıştır. Bugün Devlet Su İşlerinin merkezî yönetim bütçesiyle
elindeki mevcut bütün projeleri realize edebilmesi
mümkün değildir. Yapımı ve finansmanı on beş yirmi yılı bulabilecek bu
projeler, yap-işlet-devret sistemi ve bu tasarıyla hem iki üç yıl içinde
tamamlanma şansına sahip olacaktır hem de geri ödemeleri de sulama birlikleri,
çiftçiler ve devlet katkı paylarıyla belki yirmi otuz yıla yayılacaktır.
Böylece var olup da kullanılmayan suyun vatandaşımızın, çiftçimizin
istifadesine sunulması da sağlanmış olacaktır. Aynı zamanda, görevli şirket
yirmi otuz yıl süreyle işletmeyi yaparak hem işletme tecrübesini artıracak hem
de verimliliği sağlamak için şebeke bakımlarını düzgün yapacak ve yeni
teknolojiler de kullanmak zorunda kalacaktır. Bu şekilde, kıt olan su
kullanımında da israf kalkarak verimli kullanım da sağlanmış olacaktır. Katkı payıyla
yapılacak olan bu yatırımların geleceğe ipotek konuluyor gibi değerlendirilmesi
aslında tamamen bir yanlış düşüncedir. Bakıldığında on beş yirmi yıllık süre
içerisinde katkı payları ve diğer kullananların, hizmetten faydalananların
ödemeleriyle birlikte, ödemelerin tamamlanmasından sonra bu tesisler tekrar
devlette olacaktır ve devlet bu tesisleri işletmeye devam edecektir. Onun için,
bunun, geleceğe bir ipotek konulması gibi bir değerlendirmenin yanlış olduğunu
ifade etmek istiyorum. Yap-işlet-devret
modeli çerçevesinde uygulanacak bu projeler ülkemizde rekabet gücünün
artırılmasını ve insanımızın yaşam kalitesinin artırılmasını hedeflemektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bilgiç, devam edin. SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Devamla) – Yasanın ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bilgiç. Şahısları adına
ikinci söz Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’ya aittir. Buyurun Sayın
Ordu. (AK Parti sıralarından alkışlar) HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yap-İşlet-Devret Kanun
Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, bu Kanun 1994 yılında çıkarılmış ve bugün bu tasarıyla -çok özet
olarak- ilave birtakım yatırımlar, birtakım hizmetler daha, trafiği yoğun kara
yolu, gar kompleksi, lojistik merkezi, havaalanları,
yük veya yolcu yat limanları ve önergeyle giren millî parklar ve toptancı
halleri gibi birtakım yatırımların da eski yasaya eklenen bir şekli. Yine bir katkı
payıyla ilgili Yasa’ya eklenen bir madde ve sözleşme bağıtlarıyla katkı
paylarının merkezî yılı bütçesindeki sermaye giderlerinin toplamıyla ilgili
orantılanan bir kanun hâline geliyor. Şimdi, buna
baktığımızda buradaki değerli muhalefet sözcülerimizin bu tasarıyla ilgili
ifade ettikleri eleştiriler şunlar: “Neden kamu bütçeleri dururken, kamudan
bunu daha ucuz finanse etmek mümkün ve oradan yapmak daha uygunken bunu bu
şekilde yapıyoruz?” veya “Daha ucuza yapabiliriz devletin sağladığı
kredilerle.” ve “Mali disiplinden uzaklaşıyoruz.” Şimdi, şöyle bir
baktığımızda, bu eleştiriler yapılırken -acaba- geçmişte burada bu muhalefet
sözcülüğünü yapan arkadaşlarımızın da hükûmet ettiği
dönemlerde kamu bütçelerinin durumuna ve yatırımlarına iyi bakmamız lazım. Örnek vereyim
değerli arkadaşlar: 2001 yılında ödenen tüm vergiler o dönemin hükûmeti zamanında faizleri karşılamıyor idi. Yönetilen
bütçenin durumu bu. 2002’de -yatırım
bütçesiyle ilgili örnek vereyim- 119 katrilyon merkezî bütçe, 51 katrilyon faiz
ödemesi -yaklaşık bütçenin yarısı- yapılan yatırım ancak 7 katrilyon, 7,8. 2007’ye gelelim.
205 katrilyonluk bütçeye karşın 48 katrilyon ödenen faiz var ve yatırım bütçesi
12,9. Demek ki geçmişle mukayese yaptığımız zaman, bu Hükûmet döneminde hem orantı açısından hem yatırım miktarı
açısından çok daha fazla mesafe alınmasına rağmen, bugün ifade edilen
hizmetlerin ülkenin büyüme hızına göre yapılma zarureti, aciliyeti
doğduğu için, burada, mali disiplini de bozmamak açısından, bu formülle, özel
sektörün bu finansmanlarını temin edip sözleşmeyle bağıtlanan, belli yıllara
sâri gönderilerek ivedilik arz eden birtakım bu minvaldeki yatırımlarımızı
yapma arzusu var. Bir eleştiri daha
var. Değerli arkadaşlarımız derler ki: “Kamu karşılasa daha ucuza olur.” Şimdi, değerli
arkadaşlar, geçmişten, bırakılan bütün ilgili bakanlıklarda proje stoklarını
hepimiz biliyoruz, ulaşımda, enerjide, sağlıkta, eğitimde. Bir yol düşünün,
yirmi yılda ancak yapılabilir hâle gelmiş ayrılan ödeneklerle. Biz bugün bu
modelle yeniden, mali disiplini bozmadan, merkezî yılı bütçeleri içerisinde
yatırım dengelerindeki bütçe açıklarına meydan vermeden, Yüksek Planlama
Kurulunun, idarenin fizibilitelerde uygun bulduğu yarışmalarla yönlendireceği
projelere yönelik, Türkiye'nin büyüme hızına öncelik veren bir model
geliştirilmeye çalışılıyor. Bu projeyle
ilgili şu söylenebilir: Geçmişte bu aksaklıklar oldu. Fizibiliteler, uygun
yarışma modelleri getirilmeden, örneğin enerji projelerinde olduğu gibi veya
başka projelerde olduğu gibi, hem yatırım bütçeleri şişirildi hem de
finansmanlarda fazla faizlerle bütçeden ve ülkenin kaynaklarından fazla paralar
alındı. Burada esas olan,
bu dönemde geçmişteki yanlışlıklar göz önüne alınarak, uygulamadaki aksaklıklar
nazarı dikkate alınarak uygulamalar yaparken hem fizibiliteleri iyi tetkik edip
hem de bu fizibiliteler yarışmaya sokulup, ihale sistemine sokulup burada
aksaklıklar meydana gelmezse… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ordu, devam ediniz. HÜSNÜ ORDU
(Devamla) – …bu yatırım modeli Türkiye'nin istediği, arzu ettiği yönde
gelişebilir diye düşünüyoruz. Bir misal daha
vermek istiyorum. Bugünkü kamu bütçelerine muhalefet edenlere şunu söylemek
istiyorum değerli arkadaşlar: Geçmiş dönemlerde, bu Hükûmetten
evvel en fazla kamu bütçelerinde delik veren, açık veren konulardan bir tanesi
de kamu bankalarıydı. Halk Bankası ve Ziraat Bankası. İnanın
arkadaşlar, Halk Bankasında aynı şubelerden, değişik illerde… ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Satın onları! İkisini de satın kurtulun! HÜSNÜ ORDU
(Devamla) – …sizin döneminizde, bir ev düşünün 50 milyar, 500 milyar teminat
kabul edilmiş, o bankalardan krediler verilmiş ve bu devletin, milletin paraları
gitmiştir. Bu yapılan hataları, bu yönetim hatalarını, kamuda giden bu
kaynakları düşünün. Bu eleştirileri yaparken buradan lütfen objektif olalım
diyorum. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bizim dönemimizde değil! Buraya bakma! Nerede bizim
dönemimizde? HÜSNÜ ORDU
(Devamla) – Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ordu. Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlıyoruz. Sayın Ağyüz… Yok mu? Sayın Aydoğan… O da mı yok? Sayın Doğru,
buyurun. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yeşilırmak ve
Kelkit Irmağı vadisi üzerinde yap-işlet modeliyle ilgili bir proje
Bakanlığınıza müracaat etmiş midir? Tokat ili Avlunlar beldesinde sulama amaçlı gölet yapımı yıllardır
halk tarafından beklenmektedir. Bakanlığınızda bu konuyla ilgili bir çalışma
yapılmakta mıdır? Tokat ili Almus
ilçesi Çevreli beldesinde sulama amaçlı gölet yapımıyla ilgili herhangi bir
çalışma var mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, Sayın Ağyüz geldiler. BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen sisteme girer misiniz, size sonra söz
vereceğim. Sayın Nalcı… KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
yap-işlet-devret modeliyle ihale edilecek su işlerinde tarım ve o bölgedeki
köylüler dikkate alınıyor mu? Buna örnek olarak İSKİ’nin
Melen ve Trakya’daki ve Çatalca’da bulunan havzalarında köylüye tarım
yapılmasına izin verilmiyor ve oradaki su kullanım hakkı da tamamen kullanıcıya
yani bu işin yatırımını yapan kişiye ait olduğu için, tarıma bile suyu
bunlardan almaları gerekiyor. Bununla ilgili, köylülerin mağduriyetini giderici
bir önleminiz var mı? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Nalcı. Sayın Enöz... MUSTAFA ENÖZ (Manisa)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Tarımsal sulama
birliklerinin elektrik borcundan dolayı büyük sıkıntıları vardır. Hatta
bazıları hacizlerden dolayı kapanma durumuyla karşı karşıyadır. Hükûmet olarak elektrik borçlarının ödenmesiyle ilgili bir
ödeme kolaylığı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Enöz. Sayın Ağyüz, buyurun. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
2008 bütçesinde katkı paylarının karşılığı ödenek olarak, bildiğim kadarıyla,
konmadı. Bu yıl içerisinde yapacağınız bu tür uygulamalarda, bu yasaya dayalı
olarak yapacağı uygulamalarda katkı payı için ne yapılacak? Ayrıca, hangi
yatırımlarda katkı payı sisteminin işletileceği takdire bırakılıyor. Bu,
istismara açık bir hâle geliyor anlamını taşımaz mı? Bugüne kadar da YİD modeli
ile, mevcut hâliyle neyi ne kadar çözdük ki, sınırları
genişletilerek, hatta hatta milletvekillerimiz
bilerek mi yaptılar onu bilmiyorum, büyükşehirlere toptancı hallerini
özelleştirme yetkisi veren yasa çıkmış iken, tekrar bu yasaya toptancı
hallerini ilave ettik. Yani bir yasa birbiriyle çelişir hâlde ise bunun
uygulamasını hangi yasaya göre yapacağız? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz. Sorular
tamamlanmıştır Sayın Bakanım; cevap verebilirsiniz. Buyurun. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür
ediyorum. Sayın Doğru,
Yeşilırmak ve Kelkit vadisinde yapılacak yatırımlar ve sulama maksatlı
tesislerle ilgili bir liste hâlinde biz size yazılı olarak vereceğiz. Sayın Nalcı
“Özellikle İSKİ gibi, içme suyu temini maksadıyla yapılan barajlarda köylü
mağdur edilecek mi?” diye sordu. Tabii, mağdur etmiyoruz. Biz, bunları dikkate
alırken, barajdaki sulama hissesini, içme suyu hissesini ve taşkın koruma
hissesi varsa bunları dikkate alıyoruz. Dolayısıyla mutlaka onlara da tabii su
vereceğiz. Sayın Enöz’ün söylediği, tarımsal sulama birliklerinin elektrik
borcundan bahsetti. Biliyorsunuz, Hükûmetimiz
bunların geçmiş dönemde faizlerini, 2003 yıllarında hatırladığım kadarıyla,
silmişti. Daha sonra, ödeme güçlüğünde olanlara otuz altı aya kadar varan,
yirmi dört hatta otuz altı aya kadar varan birtakım taksitlendirme işlemleri
yapıldı. Ödeyen ödedi, ödemeyenlere şu anda yapılacak bir şey yok. Ama her
zaman taksitlendirme mümkün. Sayın Ağyüz’ün bahsettiği “2008 yılında yapılacak olan
yap-işlet-devret ve katkı paylı işlerde bütçeye para konulmuş mu?” diye
söyledi. Bütçeye bu konuda herhangi bir para konulmadı. Ancak, biliyorsunuz
bununla ilgili uygulama şöyle yapılacak: 2008 yılında yapılacak yap-işlet-devret
projelerinin uygulamasıyla devletin vereceği katkı payları müteakip yılın
bütçesine konulacak. Yani, köylünün veya çiftçinin ödemediği veyahut da bundan
istifade edenlerin ödeyemeyeceği kısım yani “devletin yapacağı yardım” diyeyim,
katkı payı, müteakip yılın bütçesine, ilgili kurumun bütçesine konulacak. Şimdi,
büyükşehirlerdeki toptancı haller de dâhil edildi. Sebebi şu: Bunlar da
yap–işlet–devretle yapılabilsin diye açıkça, sarahat
gelsin diye kanuna, onun için ilave edildi. Ben teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım. Madde üzerinde
dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
94 Sıra Sayılı Tasarının 3 üncü maddesinde yer alan “idarece öngörülmeyen veya”
ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
T.B.M. Meclisi
Başkanlığı’na Görüşülmekte olan
94 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 3. maddesinin (e) bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına, Görüşülmekte olan
94 sıra sayılı “Bazı Yatırım Ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun İle Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı”nın 3 üncü maddesinin Kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz. 08.05.2008
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. TBMM
Başkanlığına, Görüşülmekte olan
94 sıra sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin tasarı metninden çıkarılarak
maddelerin buna göre düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, son okunan iki önergeyi aynı mahiyette olduğu için birlikte
işleme alacağım. Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar) ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 94 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını amaçlayan
önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bu madde tasarıda kalır ve yasalaşırsa ülkemizin gelecekte
karşılaşması muhtemel bazı sorunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Birincisi -2’nci
maddede de ifade ettiğim gibi- ülkemiz geri ya da modası geçmiş teknolojiyi
oldukça pahalı fiyatlarla edinmek zorunda kalacaktır. 2) Yüksek
sayılmayacak maddi kaynak gerektiren ancak ileri teknoloji ürünü herhangi bir
mal veya hizmet, yasanın boşluğundan da yararlanılarak ülkemize daha yüksek
fiyatlarla sokulmaya çalışılacaktır. 3) Tasarıda kısaca
“Üretilen mal veya hizmetten yararlananların tüketim veya kullanım miktarları
da dikkate alınarak belirlenen ve idare yani yetkili kamu kurum veya kuruluşu
tarafından görevli şirkete tamamen veya kısmen yapılan ödeme.” olarak ifade
edilen katkı payı ödemesiyle devletimiz ek yük altına, dolayısıyla da yeni borç
altına sokulacaktır. 4) Birçok
yatırımda beklenen kaliteye ulaşılamayacak, bundan dolayı da kamu ile özel
sektör arasında birçok anlaşmazlıklar gündeme gelebilecektir. Değerli
milletvekilleri, bu sakıncalardan kurtulmanın yolu, yol yakınken 3’üncü
maddenin tasarı metninden çıkarılmasından geçiyor. Sizlerin de bildiği gibi,
herhangi bir yatırım projesi döngüsü, her şeyden önce ürün ve piyasa
araştırmasıyla başlar, teknik fizibilite çalışmalarıyla devam eder ve teknik
fizibilite çalışmaları sonunda, makul, mantıklı bulunan projeler ekonomik
fizibilite çalışması kapsamında değerlendirilerek ekonomik ömrü boyunca ortaya
çıkacak nakit akışı analizi sonucunda kârlı bulunanlar değerlendirmeye alınır.
İşte, bu gerçek, gerek kamu gerekse özel yatırımlarının her ikisi için de
geçerlidir. Dolayısıyla özel sektör öngörülen ekonomik ömür boyunca kârlı
gördüğü yatırımlara talip olur, eğer bunları kârlı görmüyorsa yatırımlara talip
olmaz ve ihaleye katılmaz. Bu durumda, herhangi bir projeye talip olacak şirket
ya da şirketler yaptıkları ön fizibilite çalışmaları sonunda kârlı gördükleri
yatırımlara talip olacaklar, diğerleri de kamunun kendisinin yapmasına
kalacaktır. Başvurunun olmadığı birçok yatırım projesi, fizibilite çalışması
sonunda kârlı bulunmayan projeler konumunda olacaktır. Bu gerçekler ışığında,
özel sektörün talip olacağı bir proje için devletin ayrıca bir katkı payı
ödemesi yapmasının bir anlamı olmayacağı gibi, sınırları belli olmayacak ve
uzun yıllar devam edecek bir ödeme yükünün altına girmekten de kaçınmak zorunda
kalınacaktır. Özel sektörün kârlı bulmadığı ve ihalesine katılmadığı herhangi
bir proje için devlet, projenin yeniden değerlendirmesini yaparak yaratacağı
sosyal faydaları da dikkate alıp yatırım kararını verebilecektir. Nitekim
seksen beş yıllık cumhuriyet dönemi boyunca yapılmış birçok kamu yatırımı bu
değerlendirmeler sonunda gerçekleştirilmiştir. Ancak, ne yazık ki son altı
yıllık dönemde bu kamu yatırımlarının birçoğu özelleştirme mantığındaki
yanlışlık nedeniyle yabancılara pazarlanmış ve kamu malı olmaktan çıkmış
durumdadır. Devletimizin ve
kurumlarının yeni maceralara sürüklenmesinin önüne geçilebilmesi için tasarının
3’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir. Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygılarımla selamlıyor ve önergemize desteğinizi
bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık. Sayın Uras,
konuşacak mısınız efendim? MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Evet. Buyurun Sayın
Uras. MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda
belirtilen sosyal devlet olma gereği, kamu hizmetlerinin asli sahibi olarak bu
alandaki yatırımların kamu eliyle yapılması gerektiği için, 3996 sayılı Yasa’da
belirlenmiş olan YİD modelinin de uygulama alanı genişletilmemelidir. Kanun’un
3’üncü maddesine eklenmek istenen (e) bendiyle getirilen katkı payının hangi
uygulamalarda olacağı belirtilmeyip hukuksal boşluk yaratılmıştır. Ayrıca, katkı
payı uygulaması gizli borçlanmayı sağlayarak bütçe disiplininden ve denetimden
uzaklaşılmasıyla yeni borç yükümlülükleri doğurmaktadır. Bu, kamu
borçlanmasında yeni bir yol anlamına geliyor aynı zamanda. Kanun teklifinin
3’üncü maddesi, bu kanun teklifinin maddi kısmındaki en can alıcı kısmı bu
yüzden oluşturuyor. 3’üncü maddede
ifade edilen katkı payıyla devlet, yapılacak olan yatırımlardan yararlanacak
olanlar yerine yatırımcıya para ödeyecektir. Daha açıkça anlatmak gerekirse
mesela liman ve tesis yapımı YİD yoluyla özelleştirildiğinde, yatırımcı,
hizmetten yararlanacak olanlardan tahsilat
yapabiliyor; lakin otoyol gibi hizmetten yararlananlardan tahsil edilemeyen
hizmetler için yatırımcıya devlet “katkı payı” adı altında bir para ödüyor.
Dolayısıyla bu hizmetin talebinin neye göre belirleneceği sorununu da
getiriyor. Diyelim ki bu kamunun bir ihtiyacı ise o zaman zaten kamu tarafından
yapılmalı, yapamadığı için kamu bunu YİD yoluyla yaptırıyorsa o zaman bunu bir
çeşit borçlanma olarak değerlendirmek gerekiyor. Ve de kamu bütçesinde bunun
yerinin nasıl konumlandırılacağı belirsizliği var. O zaman anlaşılmaktadır ki
bu ihtiyaç için kamu bütçesinden 2 kez pay çıkmış olacaktır. Yok
eğer bir kamu ihtiyacına ilişkin olmayacaksa bu yatırım, o zaman neden kamu
katkı payı ödeyecektir? Özel, zaten yapar ya da yapmaz, bizi ilgilendiren bir
durum yoktur. Yurttaşların tümünün yararlanamadığı 3996 sayılı Yasa’nın az
evvel görüştüğümüz 2’nci maddesinde yap-işlet-devret modelinin kapsamı
genişletilirken işte burada da, 3’üncü maddede de yap-işlet-devret modeline
başka bir boyut getirilmektedir. “Katkı payı” adı altında yapılan iş son derece
açık ve nettir, bunun adı aslında “borçlanma”dır.
Kamusal hizmetleri kamu sağlamak zorundadır. Kamu, bu işleri bu yasayla hem
özelleştirmekte, piyasaya açmakta hem de bunu yurttaşların vergisiyle finanse
ederek yapmaktadır. Hükûmet işte şimdi bunu
açıklamalıdır. Yurttaşların vergileriyle oluşan kamu bütçesi üzerinden neye
neden ihtiyaç olduğu keyfiyete bırakılmış bu yasayla özel sektöre yatırım
alanlarını neden açmaktadır? 3’üncü maddede
ifade edilen katkı payı ile devlet yatırımcıya para ödeyecektir. Daha açıkça
anlatmak gerekirse mesela mevcut YİD modelinde yatırımcı, hizmetten
yararlanacak olanlardan tahsilat yapabiliyordu. Lakin
otoyol gibi hizmetten yararlananlardan tahsil edilemeyen hizmetler için
yatırımcıya devlet “katkı payı” adı altında bir para ödüyor. Dolayısıyla, bu
hizmetin talebinin neye göre belirleneceği sorunu da ortada kalıyor. Diyelim ki
bu, kamunun bir ihtiyacı ise o zaman zaten kamu tarafından yapılmalı;
yapamadığı için kamu bunu YİD yoluyla yaptırıyorsa o zaman dediğim gibi bu bir
çeşit borçlanma olarak değerlendirilmelidir ve de kamu bütçesinde bunun yerinin
nasıl konumlanacağı meselesi açıkta kalmaktadır. O zaman anlaşılmaktadır ki bu
ihtiyaç için kamu bütçesinden 2 kere bu yüzden pay çıkmış olacaktır. Yok eğer bir kamu ihtiyacına ilişkin olmayacaksa bu yatırım,
o zaman “Neden kamu katkı payı ödeyecektir?” sorusunun vicdanlarda bir
karşılığı yoktur. Özelin yapıp yapmayacağı üzerinden biz buradan pozisyon
alıyoruz. “Yurttaşlarının tümünün yararlanmayacağı bir yatırım için neden
vergilerden kesilen bir pay olsun?” sorusu anlamını koruyor. Ayrıca,
değişiklik yapılmak istenen 3996 sayılı Yasa’da bir değişiklik yapılacaksa da
bu, 3996 sayılı Yasa’nın 5’inci maddesinde yer alan “YİD’lerde
Yüksek Planlama Kurulunca belirlenen idare ile sermaye şirketi veya yabancı
şirket arasında yapılacak sözleşme özel hukuk hükümlerine tabidir.” kısmı
olmalıdır. Bu madde yüzünden sözleşme özel hukuka tabi olup özel sektörün
lehine işleyen bir süreç vardır, tahkime gitmesinin kapısı açılmaktadır. “Ne
var bunda?” diye sorabilirsiniz. Bu tür hizmetler, özel sektörün kâr hırsına
bırakılamayacak işlerdir. Kamu hizmeti zaten bu iş için vardır, devlet bundan
vazgeçemez. “Kamu hizmeti imtiyaz sözleşmeleri olması” şeklinde önerimiz var. Biraz önce Adalet
ve Kalkınma Partili Sayın Milletvekili muhalefetin tutumu ve bu konudaki
yaklaşımından bahsetti. Aslında yapılması gereken, eğer muhalefetin tutumuna
eleştirimiz varsa muhalefetin bu konudaki eleştirilerine yanıt vermektir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uras. MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Örneğin, OECD ülkelerinde 2005 yılı dolar bazında elektrik
fiyatları karşılaştırıldığında Türkiye, Yunanistan, Çek, ABD, Kanada, Norveç,
hepsinden daha fazla, daha pahalı hizmet sunmaktadır. Sanayide ise Türkiye, 22
OECD ülkesi içinde en pahalı elektrik hizmeti sunan dördüncü ülke konumundadır.
Ülkemizdeki
elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 48’i EÜAŞ ve bağlı ortaklıkları, yüzde 52
oranında da yap-işlet-devret, yap-işlet hakkı devri, mobil üretim şirketleri vesair yoluyla elektrik üretimi yapılan özel kuruluşlar
tarafından sağlanmıştır deyip Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına bu
konuda sorular sormuşuz. Ülkemizde enerji alanında kamunun yatırım yapmama
kararını nasıl açıklarsınız demişiz ve sorduğumuz –şimdi özetleyemeyeceğim- beş
temel soruya Sayın Bakan yanıt verememiştir çünkü verecek yanıtı yoktur.
Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, sayın bakanlara, bu
konuda sorduğumuz soruları yanıtlamaları konusunda basınç uygularlarsa çok daha
anlamlı olur diye düşünüyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uras. Sayın
milletvekilleri, aynı mahiyette olan her iki önergeyi birlikte işleme alıp
oylarınıza sunacağım. Önergeleri kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: T.B.M. Meclisi
Başkanlığı’na Görüşülmekte olan
94 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 3. maddesinin (e) bendinin madde metninden
çıkarılmasını arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Önerge
sahibi yok herhâlde. Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe:
Getirilen bu sistem çok suiistimale elverişli olacağından madde metninden
çıkarılması önerilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
94 Sıra Sayılı Tasarının 3 üncü maddesinde yer alan “idarece öngörülmeyen veya”
ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Akif
Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) –
Katılamıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bakın Mustafa Bey, katılmadılar. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Komisyon katılamaz zaten. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Değerli milletvekilleri, konuşma hakkımız olmasın ama Hükûmet katılsın, ben de konuşmayayım, aynen giderim. Burada
söylediğimiz şey şu: Önerge neydi arkadaşlar? Tabii, önergeyi hakikaten bir
dinleyin, hak verin, haksızsak… Hükûmet katılmadı,
Komisyon takdire bıraktı. Yasada şu
getirilmiş, diyor ki yasada: “Öngörülmeyen.” Ne öngörülmeyeni?
“Yap-işlet-devret modelinde öngörülmeyen.” Bir de öngörülmeyen çıkaracaksınız
karşımıza. Her şey öngörülür, katkı payı öngörülen şeylerle alınır arkadaşlar.
Öngörülmeyen bir şeyle katkı payı alınmaz. Bunu söylüyoruz. Dediğimiz şu: Yani,
“idarece öngörülmeyen”in çıkarılması. İdarece
öngörülsün ve katkı payını ona göre belirlesin diyoruz. Bizim dediğimiz buydu ama, sağ olsun Hükûmet
“Katılmıyorum.” diyor ama takdiri sizlere sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, demin de bahsettim. Burada tutanaklar var, Meclis tutanakları.
Yani, isteyene verebilirim. KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – İnternet’te var. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Verebilirim, arkadaşlarım eğer konuları bilmek isterlerse
fotokopisini de çektirip veririm. Yani, zahmet etmeyin bir daha çektirmeye. Burada geçen bu
yolsuzluklarla ilgili soruşturma kurulları kurulduğu zaman o konularda kalkıp
bazı sözcülerimiz yap-işlet-devret modeline neler söylemişler, sadece onları
okuyacağım. Yani siz söylediniz bunları, ben söylemedim. (AK Parti sıralarından
“Bayatladı” sesleri) Bayatlayan bir
şey yok. Sizin arkadaşlarınız, yap-işlet-devret modelinin bu ülkeye
getirdiğini, bu ülkeyi yok ettiğini, bu ülkenin milyarlarca dolarını yurt
dışına götürdüğünü söyleyen arkadaşlarınız. Ben söylemiyorum. Değerli
arkadaşlar, “Eğer bu işler ihaleli yapılsaydı bu ülke en az 2 milyar dolar
zarar etmemiş olacaktı bu model yerine.” Yine bir başka
arkadaşımız diyor ki: Bakanlıkça proje tutarları yüksek gösterilmiş, ihalesiz
proje uygulamaları yapılmış, ikili görüşmelerle bağlanan aşırı yüksek
tarifeler, plansız yaklaşımlar ve ülkenin hiçbir menfaatini dikkate almadan
ülkemizi yurt dışında güç durumda bırakacak anlaşmalar imzalanmıştır. İsterse
bu ülke bugün bunu yapmasın, bu bedeli ödemek zorundayız. Yap-işlet-devret
modeli ile bunlar yapılıyor diyor. Bunu söyleyen
sizin arkadaşlarınız. İsimlerini de verebilirim. Başka bir
arkadaşımız diyor ki: Arkadaşlar, eğer yap-işlet-devret modelinde teminatlar
alınmış, ön anlaşmalar yapılmış, bağlantılar sağlanmış, birtakım izinler
alınmış, onaylar gerçekleşmiş. Dolayısıyla ülke eliyle, koluyla yabancılara
bağlanmıştır. Bunu da
takdirlerinize sunuyorum. Aynı model gene gelecek arkadaşlar. Eğer ulusal
sermayeyi, önce çözümü içeride arayıp… Eğer çözümü, ülkede üretilen, ülkedeki
kaynakları değerlendirecek bir model getirmezseniz, sonu… Şu konuşmayı yapan
arkadaşlarım, belki, Allah hepimize uzun ömür versin ama,
bir sonraki dönemlerde sizin için bunları yapacaklardır. Ben takdiri sizlere
bırakıyorum. Çünkü bunu söyleyen arkadaşlarımız sizlerin içinde. Bir kısmı şu anda mevcut burada. Bir kısmı bu dönem yoktur.
Yani bu modelin getirdiği… Bu modele nasıl baktıklarını sizin arkadaşlarınız
söyledi. Ben sizin vicdanlarınıza sunuyorum. Hatta bir
arkadaşımız şunu söylüyor: “Siyaseten uygun görülmeyebilir; ama,
benimle beraber birçok arkadaşımızın özgür milletvekilliğiyle ilgili canlarının
nasıl attığını biliyorum. Özgür milletvekilliğini, bu özgür kürsüyü kullanmak
suretiyle, özgür Parlamentoyu yaratmak suretiyle, hukukun üstünlüğünü hâkim
kılmak suretiyle ancak biz yaratabiliriz.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aslanoğlu. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım. Bu da yine sizin
bir arkadaşınızın tüm bu raporların içeriğinde ilettiği bir kelimedir. Ben,
yap-işlet-devret modelinin geçmişte ülke çıkarına ne kadar zarar verdiğini en
yakın bilen Sayın Bakanın -Sayın Bakan bilir, çünkü enerji, yani genelde DSİ ve
enerjiyle ilgili konularda- bir kez daha dikkatlerine sunuyorum. Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4- 3996
sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “İdare,” ibaresi;
“idare, projeye ilişkin ön yapılabilirlik etüdüyle” olarak değiştirilmiştir. BAŞKAN – Madde üzerinde
söz isteyen gruplar… CHP Grubu adına Hatay Milletvekili Gökhan Durgun. Sayın Durgun,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı
Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi
üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, yap-işlet-devret modeline Türkiye yabancı değil. Osmanlı
İmparatorluğu’nun son dönemlerinde de, yüksek teknoloji gerektiren, büyük
finansman gerektiren, örneğin, tramvay hatları gibi, tünel işletmeleri gibi,
elektrik ve gaz idaresi gibi idarelerin de kurulması konusunda bazı yabancı
şirketlere imtiyazlar sağlanmış. Daha sonraki cumhuriyet döneminde
yap-işlet-devret modeli, 1980 sonrası esen özelleştirme rüzgârlarının da
etkisiyle 1984 yılında yeniden gündeme gelmiş ve 3996 sayılı Kanun’la 1994
yılında yine bu Mecliste kabul edilmiş. Şimdi, ilginç bir
durumla karşı karşıyayız, yine bir telaş, yine bir kargaşa, yine bir korku var.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının bu konuda bir hazırlığı var. Henüz
daha bu hazırlık ortaya çıkmış, sonuçlanmış değil. Ortada 3396 sayılı Kanun
var. Bu, hâlen geçerli, yürürlükte. Şimdi, birdenbire
bu Kanun’un kapsamı konusunda birtakım değişiklikler yapılıyor. Yani, yine bir
aceleyle yasa yapma noktasındayız. Ben şöyle
anlıyorum bu yasayı: Bu bir ince ayar yasası. Biliyorsunuz 2006 yılında “Galataport” diye bilinen proje iptal edildi mahkeme
kararıyla. İptal gerekçesi de neydi? Bu projenin yap-işlet-devret modeli
kapsamına girmediğinden dolayı iptal edilmişti. Şimdi bakıyoruz buradaki kapsam
değişikliğine, burada “trafiği yoğun kara yolu” var, “gar kompleksleri”
var, “lojistik merkezler” var, “kruvaziyer liman ve
kompleksleri” var, “sınır kapıları” var. Yani, Galataport’un,
muhtemelen, hani Sayın Başbakanın sabah “Hatırlamıyorum.” deyip de akşama doğru
hatırladığı Ofer’e ve onun Türkiye’deki yerli ortağı
Mehmet Kutman’a yeniden ihale edilmesinin yolu
açılmak isteniyor. Bunun Türkçesi bu. Ben, bu yasaya baktığımda, bu kapsam
genişletilmesine baktığımda bunu anlıyorum. Yani İsrailli meşhur iş adamına
-tanıtılıp tanıtılmadığı da meçhul olan, bazen “Tanıyoruz.”, “Ofer Kofer kimmiş?”, bazen
“Görüşüyoruz.” denilen bu iş adamına- Türkiye’nin limanları verilmek isteniyor.
Yani 2006 yılındaki mahkeme kararının arkasından dolanmak durumunda ortaya
konan bir düzenleme. Şimdi,
yap-işlet-devret modelinin iki ayağı var, iki şartı var: Diyor ki, “Hem yüksek
teknoloji gerektirecek hem de yüksek finansman gerektirecek.” Allah aşkına
soruyorum: Trafiği yoğun olan kara yolunun çözümüyle ilgili nasıl bir yüksek
teknoloji gerekiyor ya da Galataport ihalesinin
yapılmasıyla ilgili projede nasıl bir yüksek teknoloji gerekiyor? Bu yüksek
teknolojiden amaçlanan, Ofer’e verilmesine uygun bir
yüksek teknoloji. Bunu biz kavramakta zorluk çekiyoruz ama sizler, Sayın Maliye
Bakanı, Sayın Başbakan, herhâlde, bu konuda oldukça uzman görünüyorlar. Değerli
arkadaşlarım, ayrıyeten bu yasada iki üç nokta daha
var: Bir “katkı payı” olayı var. “Katkı payı” olayı, yani kara yolundan araçlar
geçecek, özel sektör bunu yapacak ama araç geçsin geçmesin, bedelini, vatandaş,
vergisiyle ödediği bir kapsamda ortaya koyacak. Yani Hatay’da yaşayan bir
vatandaşım, İstanbul’daki kara yolunda hareket eden bir arkadaşımızın
vergisinden dolayı o parayı ödemiş olacak. Bu katkı payı
ödemelerinde de ilginç bir düzenleme var. Eğer, devlet, katkı payını ödeme
konusunda sıkıntıya düşerse ve gecikirse faiz uygulaması geliyor. Bakın, bu çok
tehlikeli bir madde. Yarın, her olayda ve her noktada devletten faiz isteme
aşamasına geçilecek. “Devlet, eğer bunu ödemede gecikirse faiz ödeyecek.” diye
yasaya koyuyorsunuz. Yarın, devletin ödemede geciktiği her konuda davalar
açılacak ve devlet, faiz ödemekle karşı karşıya gelecek. Şimdi böyle bir
düzenleme getiriyorsunuz. Bakın, parasını
vererek hizmeti satın almak ayrı bir iştir, devletin, vatandaşın vergisinden bu
hizmeti ödemesi ayrı bir iştir. Ne anladık peki, yap-işlet-devret modelinden?
Hem devlet katkı payı ödeyecek, eğer gecikirse faiz ödeyecek. O zaman devlet
yapsın bu yatırımları. Burada çok da cazibeli bir durum yok. Yani yüksek
teknoloji gerektirmiyor, yüksek finansman da gerektirmiyor. Zaten, devlet katkı
payını koyuyor, ödemede gecikirse faiz de ödüyor. E, ne gerek var, o zaman
devlet yapsın. Bu, biraz önce
söylediğim gibi, herhâlde, muhtemelen, bu Ofer
ihalesine doğru bir yasanın önünü açma noktasına geliyor. Değerli
arkadaşlarım, tabii bir de bunun yanında Devlet Su İşleriyle ilgili bir
düzenleme var. Zaten, küresel ısınmadan dolayı bir kuraklık devam ediyor,
köyler boşalmış, çiftçiler perişan. Gübrenin fiyatının ne olduğunu herhâlde
hepiniz biliyorsunuzdur çünkü her gün sizi de arıyorlardır. KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Kaç lira? GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Kaç lira… 1 milyonu geçti… 1 milyonu geçti… Merak etme, biliyorum. KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Ne kadar geçti? GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Çok geçti, 1 milyon 300 bin liraya geldi gübre. Evet, mazotun
fiyatı katlandı. Sen de gelir
konuşursun burada. Tabii, yani çiftçiyi mahvettikten sonra, böyle, gevrek gevrek ve pişkin pişkin gülmek
size yakışıyor. KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Saygılı ol! Saygılı ol! GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Sen de saygılı ol! Değerli
arkadaşlarım, zaten çiftçi perişan. Şimdi, çiftçinin parasını elektrikte
alıyorsun, bir de diyorsun ki: “Sulamayı da özelleştirdim. Sana adam su
verecekse parasını vereceksin.” Şimdi, nasıl bir
tarım politikasıdır, vatandaşa nasıl hizmet anlayışıdır? Bu vatandaşı, bu halkı
ayağa kaldırmanın bu anlayışla yürümeyeceğini, acaba, sizler düşünemiyor
musunuz? Şimdi, ben, şunu
çok net biliyorum: 2008 yılında -bakın, burada söylüyorum, altını çizerek
söylüyorum- bu yıl, bu yasa geçtikten sonra, tekrar Galataport
ihalesi yapılacak, bu ihaleyi tekrar Mehmet Kutman ve
Sami Ofer alacak ve siz de bunun mutluluğunu,
zannediyorum, hep beraber yaşayacaksınız. Değerli
arkadaşlarım, bu yasa, bir kere, Anayasa’ya aykırı. Bakın, Anayasa’da bir hüküm
var, diyor ki 43’üncü maddede: “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu
altındadır.” Şimdi, siz, bu
yasayla Anayasa’ya aykırı bir düzenleme de getiriyorsunuz. Ama size açık ve net
söyleyeyim, vatandaşlarımız da buradan duysunlar: En kısa süre içerisinde bu
yasayı inceleyip Anayasa Mahkemesine götürmek de Cumhuriyet Halk Partisinin
boynunun borcu olacaktır. RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – İyi de her şeyi Anayasa Mahkemesine götürüyorsunuz. GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Evet, iyi ki Anayasa Mahkemesi var. RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Meclis de var. GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Meclis de var ama Meclisi de denetleyen Anayasa Mahkemesi var. RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – O zaman burayı kapatalım, Anayasa Mahkemesine gidelim. GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Vallahi, o sizin işiniz, kapatmak isterseniz kapatabilirsiniz,
bizim böyle bir talebimiz yok. Evet, değerli
arkadaşlarım, bu yasayla gizli borçlanma yapılmaktadır. Bunun nedeni de şudur:
Kamu yatırımları harcamaları bütçe dışına çıkartılarak, sanki,
borçlanma, bütçede görünmeyen bir kalem hâline getirilmektedir. Hani, sürekli
borçlardan bahsedildiği için, arkadaşlarımız herhâlde bundan rahatsız oldular
-rakamlarla oynamak- bütçenin dışına çıkartarak buradaki bu düzenlemeyi ortaya
koydular. Değerli
arkadaşlarım, bu tehlikeli bir gidiştir. Bu gidişten bir an önce dönmenizi
diliyorum. Burada devleti risk altına sokuyorsunuz. Katkı payı uygulaması doğru
bir uygulama değildir, yap-işlet-devret modelinin özüne, ruhuna uygun bir
uygulama değildir. Sen bir şey mi
söyleyeceksin? HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Bütçedeki borçlar ne kadar onu merak
ettim. BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen… GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Sen onu söyle de biz duyalım, biz duyalım onu. Senin zaten huyun
hep odur ya! Sen geçenlerde de buradan… Kadrolu söz atıcısın sen herhâlde değil
mi? (AK Parti sıralarından gürültüler) Değerli
arkadaşlarım, ben bu yasaya ret oyu kullanacağımızı ve Anayasa Mahkemesine
götürerek de bu yasanın iptal edilmesi hususunu tekrar gündeme getireceğimizi
belirterek sözlerime son veriyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Durgun. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin
Uslu. Sayın Uslu,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesiyle ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz aldım. Sizleri saygılarımla
selamlıyorum. Sözlerime
başlamadan önce, 2’nci maddeyle ilgili verilen bir önerge üzerinde az önce
burada, Meclis grubunda yapılan bir tartışmaya ben de değinmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, Gelibolu Millî Parkı’nın bu yasa çerçevesinde yap-işlet-devret
modeliyle alıcılara teslim edilmesi, gerçekten bizim anlayamadığımız bir
çalışma, bir gayret oldu. Gelibolu Millî Parkı’nı mutlaka hepimiz biliyoruz.
Hepimizin ecdadında, atalarında, büyüklerinde orada şehit olmuş kişiler var,
insanlar var. Esasen, Türkiye Cumhuriyeti, Gelibolu Millî Parkı’nı ihya edecek,
düşündüğü projeleri geliştirecek hâlde oraya harcama yapabilir. Evet, az önce
Çanakkale Milletvekili arkadaşımız da bahsetti, lise eğitiminden mezun olmuş
bir arkadaşımız, öğrencimiz, kardeşimiz mutlaka bu millî parkı gezmeli,
görmeli. Ancak, değerli milletvekilleri, buranın, dediğim gibi, yapılmasının,
kullanılmasının ve bu anlamda geliştirilmesinin mutlaka ülkemiz tarafından
yapılması lazım. Kesinlikle yabancılara buranın verilmemesi son derece
önemlidir. Bu ifadelerimi
size ilettikten sonra bu yasa tasarısıyla ilgili görüşlerimi sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, kanun tasarısında özetle, 3996 sayılı Bazı Yatırım ve
Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun’un
kapsamı ile yap-işlet-devret sözleşmelerinin içerikleri ve ödeme şekillerine
ilişkin düzenlemeler yapılmakta, bu kapsamda katkı payı uygulaması
tanımlanmakta ve çerçevesi belirlenmektedir. Yap-işlet-devret
modeli, altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde kullanılan önemli bir
proje finansmanı, finansman modelidir. YİD modeli (yap-işlet-devret modeli)
daha çok, kamu kaynaklarının yetersiz olduğu, yapılması düşünülen yatırımlarda
finansman sıkıntısı çekilen az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde
uygulanmaktadır. Modelin en önemli özelliği, yapılması arzu edilen yatırımların
bütçe dışı kaynaklarla yapılabilmesidir. YİD modeli, projenin yapısına bağlı
olarak birçok tarafın bir araya gelmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla,
taraflar arasındaki ilişkiler ve iş bölümü gibi konular projenin başarılı bir
şekilde yürütülmesi açısından son derece önemlidir. Bu yasayla,
ayrıca, otoyollar gibi, trafiği yoğun kara yolları, sınır kapıları, gar
kompleksi, yük, yolcu ve yat limanı ve entegre
tesisleri de YİD modeliyle yapılabilecektir. Tasarıyla sadece otoyolların
değil, devlet kara yolları ile il yollarının da YİD modeliyle yaptırılması
sağlanacaktır. YİD modelinin uygulanmasında trafik yoğunluğu fazla olan kara yollarına
öncelik verilecektir. Yapılması şart olan, ancak trafik yoğunluğunun az olduğu
yolların YİD kapsamında özel sektör tarafından ilgisinin çekilebilmesi için
“kamu katkı payı” adı altında özel sektöre para aktarılacaktır. Bunun için de
idareler, fizibilite raporu doğrultusunda, otoyolu kullanan vatandaşın yerine
özel sektöre kullanım bedeli ödeyecektir. Tasarıyla YİD modeline “katkı payı”
adı altında devlet desteği sağlanması hükme bağlanmaktadır. Buna göre, devlet
katkılı YİD modeliyle yapılması öngörülen yatırımlarda ihaleyi kazanan şirkete
devlet tarafından katkı payı ödenecektir. Bu bedel, üretilen mal veya hizmetten
yararlananların tüketim veya kullanım miktarları dikkate alınarak
belirlenecektir. Tasarıyla, ayrıca, sulama tesislerinin de devlet katkılı YİD
yöntemiyle yaptırılabilmesinin yolu açılmaktadır. Değerli
milletvekilleri, tasarının gerekçesinde de ifade edildiği üzere, tasarı
kapsamına giren kamu yatırımlarının birçoğunun on beş yirmi yıl gibi uzun
yıllara yayıldığı bilinmektedir. Bunun temel sebebi, proje giderlerinin
fazlalığından dolayı ilgili yılın bütçe giderlerine ödenek koymak suretiyle bu
yatırımların ancak uzun yıllar sonra tamamlanabilmesidir. Bu suretle bu
yatırımların YİD modeli kapsamında daha çabuk bitirilebileceği düşünülebilir.
Diğer taraftan, tasarının kanunlaşmasıyla birlikte birçok sulama tesisinin YİD
modeliyle yapılabileceği, bu durumda sulama imkânlarının artacağı, bazı
bölgelere yılda iki defa sulama imkânının getirilmesiyle birlikte projelerin
finansmanının da kendiliğinden sağlanacağı öngörülmektedir. Bununla beraber,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün görev alanı içerisinde birçok sulama tesisi
projesinin beklemekte olduğu, dolayısıyla tasarının kanunlaşması hâlinde bu
projelerin YİD modeliyle tamamlanabileceği belirtilmektedir. Değerli
milletvekilleri, bunlar makul ve masum gerekçelerdir. Ancak, uygulamayla ilgili
endişelerimiz vardır. Yeni dönemde hizmetin hangi bedel ile satılacağı belli
değildir. Özellikle ciddi sorunlar yaşayan tarım sektörü yeni bir yükle karşı
karşıya kalacaktır. Keza diğer alanlarda da hizmetin bedelinin ödenmesi
kullanıcıyı zorda bırakabilecektir. Tasarıda yer alan “İlan edilen ücretin
ödenmemesi hâlinde, başka bir ihtara lüzum olmaksızın, görevli şirket
tarafından hizmetten istifade edenlerden genel hükümlere göre tahsil edilir.”
hükmü, özellikle ödeme güçlüğü çeken çiftçilerimizin icraya verilmesi, bunun
yanında, geciken ödemeleri için faiz ödemesinin de yolu açılacaktır. Değerli
milletvekilleri, bölgemle ilgili birkaç örnek vermek istiyorum bu bahsettiğim
hususlarda. Özellikle çiftçilerimizin bu yasa tasarısının yasalaşmasından sonra
daha da zor duruma düşeceği endişelerimiz var. Benim bölgemde, Karasaz ve Yenikarpuzlu Sulama
Kooperatifleri elektrik borçları yüzünden TREDAŞ’la
ciddi şekilde ilişkileri sıkıntıya girmiş durumda. Üretici borcunu ödeyemiyor,
kooperatif tahsilat yapamadığından dolayı TREDAŞ’a borcunu ödeyemiyor. Yaklaşık 2 trilyon civarında
bir borç ama bunun 1 trilyonu faiz. Talepleri de bu faizin ortadan kaldırılması
ve bu geri kalanın da bir yılda ödenebileceği şeklinde. Gerçekten, üreticiler
son derece zor durumda ve bu zorlukları dolayısıyla da kooperatife borçlarını
ödeyemediklerinden, kooperatif de TREDAŞ’a ödeyemiyor
ve borç, faiziyle beraber katlanıyor. Üreticilerimizi bu
sıkıntıdan kurtarmak lazım. Aslında bu modele
baktığımızda, olumlu açıdan baktığımızda, gerçekten çok olumlu neticelerinin
bulunması mümkün çünkü, yine bölgemle ilgili örnek
vermek istiyorum, Edirne ilinde Koyuntepe ve Hamzadere Barajları -ki, Sayın Bakanım son derece iyi
biliyor buraları- 1995 yılında yapımına başlandı, 2012 yılında bitirilmek
üzere. Hamzadere Barajı zannediyorum yüzde 40, yüzde
50 seviyesinde bugün yapımı bitmiş durumda, devam ediyor. Yine, Çakmak Barajı
2007 yılında inşaatına başlanmak ve 2014 yılında bitirilmek üzere planlanmasına
rağmen, 2008 yılı için 3 milyon YTL bir ödenek ayrıldı ve ihalesi henüz daha
yeni bitirildi. Dolayısıyla, bunların, bu zaman süresi içerisinde, on beş yirmi
yıllık gibi bir sürede bitirilebileceği ve tarıma katkılarını düşündüğümüzde
fevkalade gecikmiş yatırımlar olarak karşımıza çıkıyor ancak, dediğim gibi, bu
model, iyi açıdan, uygun gözle bakıldığında, sulama imkânlarının artmasıyla
verimliliği ve üretimin artması hâlinde de millî gelirin artması söz konusu
olacaktır. Değerli
milletvekilleri, yine bu yasanın neticesinde, az önce de ifade ettiğim gibi,
çiftçiye dayanan tarafı son derece üreticiyi üzecek durumda çünkü gerçekten
üretici zor durumda ve Türkiye’nin son dönemdeki ekonomik verilerindeki,
-baktığımızda- bozulmalar, üreticiyi daha da zor duruma koyacak gibi duruyor
çünkü Türkiye’nin ekonomik göstergeleri gittikçe bozuluyor. Büyüme yüzde 4’e
geriledi. Cari açık 50 milyar dolara ulaştı. 100 milyar dolar sıcak para dışa
bağımlılığımızın bir göstergesi. Belki cari açığın bir
anlamda finans modeli bu sıcak paranın göstergesi. Yine, dış ticaret
rakamlarına baktığımızda bunlar da dışa bağımlılığımızın arttığını
göstermektedir. Hedeflenen enflasyon üç ayda şaştı. Vatandaşın yaşadığı
enflasyon yüzde 50 seviyesinde. İşsizlik, resmî açıklamalara baktığımızda yüzde
10 oranında ama gerçekte yüzde 20’nin üzerinde. Belki de işsizliğin bu şekilde
artması, işte bu yasa neticesinde belki de yatırımların artması -yarın gelecek
olan bu istihdam paketiyle de alakalı olduğunu düşünüyorum- işsizliğin
azaltılmasına uygun bir model olarak düşünülebilir. Ancak bugün yaşadığımız
sıkıntıların da ortada olduğu da bir gerçek. Bu söylediklerim siyaseten değil
ülkemizin yaşadığı gerçekler değerli milletvekilleri. Revize edilen ve
önümüzdeki yıllar için öngörülen faiz dışı fazla hedefleri maliye
politikalarında bir gevşemenin ifadesi olduğu gibi görülüyor. Yine tarımla
ilgili ifade etmek istiyorum: Tarım geçen yıla göre… Geçen yıl yüzde 7,5
oranında küçüldü. Tarım destekleri azaltılıyor. Türkiye yılda 1,5 milyar litre
tarımsal amaçlı mazot kullanıyor. 171 ülke içinde en pahalı 5’inci ülkeyiz
maalesef. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uslu, devam edin. CEMALEDDİN USLU
(Devamla) - Gübre fiyatları son bir yılda yüzde 150 seviyesinde arttı. Süt
üreticileri zarar ettiklerinden dolayı yollara düştüler. Kuraklıktan dolayı
geçen yıl tarım zararı 5 milyar doların üzerinde. Buna yüksek fiyatlarla
yapılan ithalatları da eklediğimizde daha yüksek rakama çıkacaktır. 2007’de 1,2
milyar YTL olan hayvancılık destekleri 800 milyon YTL’ye indiriliyor. Değerli
milletvekilleri, bütün bu göstergeler Türkiye’nin ekonomik anlamda iyi
yönetilmediğini ortaya koyuyor. Bu yasanın
hayırlı olması dileklerimle hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uslu. Sayın
milletvekilleri, şahısları adına söz istemi şu ana kadar Başkanlığa
iletilmemiştir. O bakımdan, konuşmak isteyen yok herhâlde. Soru-cevap
işlemine geçeceğim ama soru sormak isteyen sayın milletvekilimiz de yok. Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum efendim: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı “Bazı Yatırım Ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun İle Devlet Su
İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 08.05.2008
Madde 4: 3996
sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “İdare,” ibaresi;
“idare, modelin uygulanmasını zorunlu kılan nedenleri içeren uzman raporu ve
projeye ilişkin ön yapılabilirlik etüdüyle" olarak değiştirilmiştir. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz
efendim. SIRRI SAKIK
(Siirt) – Gerekçeyi okuyun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kamu
hizmetlerinin yok edilmesi, piyasalaştırılması, ekonomik ve sosyal yaşama
olumsuz etki yaparak özellikle alt gelir gruplarının daha da yoksullaşmasını
sağlayacaktır. T.C. Anayasasında belirtilen sosyal devlet olma gereği, Kamu
hizmetlerinin asli sahibi olarak, bu alandaki yatırımların kamu eliyle
yapılması gerekmektedir. Ancak, bu hizmetlerin, hizmetten yararlananlara
sürekli, kaliteli ve gereği gibi sunulabilmesinin bütün koşullarının da
sağlanması da önem arz etmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarının sahip oldukları
teknolojik olanakların yetersiz olması ve yüksek bedel gerektirdiği için
kamunun finansman sorunu yaşaması halinde, özel sektörden yararlanmak bir
zorunluluk olarak görülüyor ise bu uygulamaların bütün kamu hizmetlerinde kural
haline getirilmesi değil, sınırlı ve gerekli koşullarda başvurulması yoluna
gidilmelidir. 3996 sayılı Yasa'da belirlenmiş olan YİD modelinin gerçekten
gerekli durumlarda uygulanmasını temin açısından da, ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarının kendi bünyelerinde yer alan uzman kamu görevlilerinin, finansman
ve ileri teknoloji açısından, o kurumun yeterli olmadığı ve YİD modeline
başvurmasının zorunlu olduğunu tespit eden bir rapor düzenlemeleri sağlıklı
olacaktır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Karar yeter sayısı… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, geçti, geçti Sayın Başkanım. BAŞKAN – “Kabul
edenler” dedikten sonra dediniz efendim. Kabul etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir. 4’üncü maddeyi
oyluyorum… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN - Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. Bir saat ara
veriyorum birleşime. Kapanma Saati: 18.47 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 19.54 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 94 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. 5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5- 3996
sayılı Kanunun 6 ncı maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir. “Sözleşmelerde,
idare tarafından yapılacak ödemelerin gecikmesi halinde, uygulanacak gecik-me faizine ilişkin hükümlere de yer verilebilir.” BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı. Sayın Baratalı,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
BÜLENT BARATALI (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Yatırım
ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun
ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime
başlarken Sayın Başkan sizi ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, yap-işlet-devret, kısa adıyla YİD modeli
geniş anlamda bir kamu altyapı yatırım veya hizmetinin finansmanı özel bir
şirket tarafından karşılanarak gerçekleştirilmesi ve kamu tarafından belirlenen
bir süre için işletilmesi ve yine bu süre içinde ürettiği mal ve hizmeti
tarafların karşılıklı saptadıkları bir tarife uyarınca kamu kuruluşlarına
satması ve sürenin sonunda işletmekte olduğu tesislerin bakımı yapılmış,
eksiksiz ve işler durumda ilgili kamu kuruluşuna devretmesi diye
tanımlanabilir. Aslında, bu
modelin uygulanması bize çok yabancı değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son
dönemlerinde yabancı şirketlerle yapılmış imtiyazlar vardır. Bunlar, örneğin
İstanbul’da Tramvay Tünel İşletmeleri, Elektrik Gaz İdaresi, Haydarpaşa Limanı
İşletmesi, İzmir’de İzmir Limanı İşletmesi, Göztepe Tramvay İşletmesi ve hatta
kasaba demir yolu ile Aydın demir yolunu buna benzer işletmeler olarak
sayabiliriz. Nitekim, günümüzde
uygulama alanı bulan bu yeni model arayışlarında da, 19’uncu yüzyıl ile 20’nci
yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Fransa, İngiltere, Almanya gibi
ülkelerde başvurulmuş olan kamu imtiyazlarının devredilmesi yöntemi ışık
tutmuştur. Değerli
milletvekilleri, YİD konusunda on beş yılı aşkın bir süredir yayınlanmış olan
çeşitli yasa ve yönetmelikler zaman zaman siyasi
tartışma konusu hâline getirilmiştir. Bunlar imtiyaz sözleşmesi midir yoksa bir
özel hukuk sözleşmesi midir? Bu tartışmalar Danıştay kararlarıyla son bulmuş ve
bunların idari sözleşme olduğu kabul edilmiştir. Ancak, imtiyazları alanlar
buna itiraz etmişler ve bunun sonucu olarak da, sanıyorum 21’inci Dönem
Parlamentosunda uluslararası tahkim sorunu söz konusu olmuş, 13/8/1999
tarih ve 4446 sayılı Yasa’yla bu da aşılmış bulunmaktadır. Yani tahkim Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’na girmiştir. Danıştayın bu tür
sözleşmeleri inceleme yetkisi de tahkim yolu öngörülmeyen sözleşmelerle
sınırlandırılmıştır. Bunu da 4492 sayılı Yasa düzenlemiştir. Son olarak 22/1/2000 tarih ve 4501 sayılı Yasa’yla kamu hizmetleriyle
ilgili imtiyaz sözleşmelerinde bu sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların tahkim
yoluyla çözümlenmesi durumunda taraflarca sözleşme yapılırken uyulması gereken
ilke ve esaslar belirtilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu ön bilgiler çerçevesinde öncelikle tasarının geneli
üzerinde bazı noktalara değinmek istiyorum. 3996 sayılı YİD Yasası kapsamında
şu anda köprü, tünel, baraj, santral gibi yatırımların yanı sıra haberleşme,
demir yolu ve hava limanları, oto yollar, içme suyu gibi yatırımlar yer
alıyordu. Bugün görüştüğümüz Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilatı ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nda bu kapsam genişletilmektedir. Bu tasarının
yasalaşması hâlinde yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımlara kara yolu,
gar, lojistik merkezi, kruvaziyer, liman ve entegre tesisler ile sınır kapıları ilave edilmektedir. Buna
göre sermaye şirketleri ile yabancı şirketler yap-işlet-devret yöntemiyle kara
yolu, gar kompleksi, lojistik merkezi, kruvaziyer,
liman ve entegre tesisler ile sınır kapılarını da
yapabileceklerdir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi buradan sormak istiyorum: Kapsam neden
genişletilmektedir? Bu ihtiyaç nereden doğmuştur? Hatırlanacağı gibi,
kamuoyunda “Galataport” olarak bilinen İstanbul
Salıpazarı Karaköy Kruvaziyer Liman Turizm Ticaret
Kompleksi için ihaleye çıkılmış ve ihaleyi İsrailli işadamı Sami Ofer ile Global Menkul Kıymetler’in
sahibi Mehmet Kutman ortaklığı almıştı. Bu projeyle
bölgenin, dünyanın sayılı kruvaziyer limanları hâline
getirilmesi ve bu çerçevede bölgeye oteller, alışveriş merkezleri gibi turistik
yatırımların yapılması da planlanmıştı. Ancak YİD modelle yapılan ihale 2006
yılında iptal edildi. YİD Yasası kapsamında bu faaliyetin yer almaması, o
dönemde projenin iptal edilmesi nedenleriydi. Şimdi hayata geçirilmek istenen
bu düzenlemeyle YİD Yasası’nda değişikliğe gidilerek iptal gerekçesi ortadan
kalkmaktadır. Ayrıca, Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının elinde bulunan ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına verilmeyen tek liman olan Haydarpaşa Limanı’nın da bir turizm ve
ticaret kompleksi hâline getirilmesinin önü bu
tasarıyla açılmaktadır. Hükûmet, hazırladığı yasa
tasarısıyla bu projenin YİD kapsamında yapılmasının önünü açarak proje için
2008 yılında ihaleye çıkmayı amaçlamaktadır. Yani buradan da anlaşılmaktadır ki
düzenleme özel nitelikte olup bazı kişi ve kurumlara imtiyaz sağlanmasına
yöneliktir. Hatırlanacağı gibi, Kuşadası Limanı’nı alan şirket yöneticileri
yönetmelik engeli çıktığında “Yönetmelik engelini kanunla aşarız.” demişlerdi.
Nitekim yönetmelik engeli kanunla aşılmış bulunmaktadır. Bu durum yasaların
genelliği ilkesine de aykırıdır ve yine umut ediyorum, Anayasa Mahkemesinden de
geri dönecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan 3996 sayılı Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun’un 1’inci maddesine baktığımızda “Bu Kanunun amacı, kamu kurum
ve kuruluşlarınca ifa edilen, ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektiren
bazı yatırım ve hizmetlerin yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasını
sağlamaktır.” ibaresine dikkatinizi çekmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bunların, hangi köprülerin, barajların,
sınır kapılarının hangi ileri teknoloji ile yüksek maddi kaynak gerektirdiğini
ben doğrusu merak ediyorum. Liman mı, otel, alışveriş merkezi mi, ticari
merkezler mi ileri teknolojiyle yapılacaktır? Bu nedenle, bu yönüyle kapsamın
genişletilmesi kanunun amacına uygun bulunmamaktadır. Tasarının 5’inci
maddesiyle 6’ncı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmektedir: “Sözleşmelerde, idare
tarafından yapılacak ödemelerin gecikmesi halinde, uygulanacak gecikme faizine
ilişkin hükümlere de yer verilebilir.” denmektedir. Bu fıkranın eklenme sebebi,
3996 sayılı Yasa’nın 3’üncü maddesine eklenen (e) bendidir. Tanıma
göre “Katkı Payı” başlığını taşıyan bu bent “Görevli şirketin ürettiği mal ve
hizmetin bedeli, mal veya hizmetten yararlananlar tarafından tamamen veya
kısmen ödenmesi idarece öngörülmeyen veya mümkün olmayan yatırımlarla ilgili
yapılacak görevlendirmelerde, mal veya hizmetten yararlananların tüketim veya
kullanım miktarları da dikkate alınarak belirlenen idare tarafından görevli
şirkete tamamen veya kısmen yapılan ödemeyi,” ifade etmektedir yani katkı payı
getirilmektedir. Katkı payı, bütçeden para ödenmesini ve idarelere bu
nedenle kaynak ayrılmasını öngörüyor. Bu madde, şirketlere yapılacak ödemelerin
merkezî bütçeden karşılanmasına dair bir hüküm ve düzenlemeyi içermektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; buradaki ifadeler ve sınırlar belirsizdir. Katkı payı
ödemesi hangi koşullarda, hangi oranlarda yapılacaktır? Katkı payına dair usul
ve esaslar nelerdir? Bu konu muğlaktır, yoruma ve
dejenerasyona açıktır, denetlenebilirlikten uzaktır. Ayrıca, katkı paylarıyla
ilgili esaslar Bakanlar Kurulunun yani yürütmenin yetkisine bırakılmıştır. Oysa
Anayasa’mızın 7’nci maddesine göre, yasama yetkisi, Türk milleti adına sadece
ve sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, bu yetki asla devredilemez. Dolayısıyla,
bu konudaki düzenlemenin yasal çerçevesi hiçbir tartışmaya, yoruma ve soru
işaretlerine yol açmaksızın açık ve net bir şekilde çizilmelidir. Burada
Anayasa’nın 7’nci maddesine bir aykırılık söz konusudur. Değerli
arkadaşlarım, yap-işlet-devret modelinin özü ve ruhuna baktığımızda, en önemli
etkenin kamudan harcama yapılmaması olduğunu görürüz. Oysa getirdiğiniz
düzenlemeyle -bu modelle üretilen mal ve hizmetin bedelinin yararlananlar
tarafından ödenmesi- öngörülmeyen yatırımlar için devlet şirkete katkı payı
ödeyecek. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Baratalı. BÜLENT BARATALI
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, bitiriyorum. Yani modelin
dışına çıkılmakta, sınırları belli olmayan bir ödeme yolu açılmaktadır. Bu
durumda kamu, ödeme yapma yoluyla modelin içine açık bir şekilde taraf
olmaktadır. Ayrıca, idarenin yapacağı ödemelere ilişkin gecikmelerde
uygulanacak faizlerin hüküm altına alınmasıyla da devlet kendini bağlamaktadır.
Mali disiplinden özellikle 2006 yılından itibaren belirgin bir biçimde
uzaklaşıldığı, kamu gelirlerinin, özelde vergi gelirinin düzeyinin azaldığı bir
süreçte YİD uygulamalarının katkı payı kavramına dayalı olarak genişletilmesi
kamu maliyesini ve saydamlığını etkileyecektir. Harcama disiplinini
sağlayabilmek amacıyla tasarının 5’inci maddesinde konulmuş olan sınırlar ise
amacı sağlamaktan uzaktır. Bu nedenle, riskin devletin üzerinde olduğunu da
söylüyor, katkı payının tekrar gözden geçirilmesini diliyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarının yap-işlet-devret modelinin ruhuna aykırı
olduğunu belirtir, yüce heyetinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Baratalı. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.
Sayın Tankut, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi ile ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu görüştüğümüz tasarı, ülkenin ihtiyaç duyduğu ve devletin
yapmak zorunda olduğu ancak ödenek yetersizliği nedeniyle yapamadığı
yatırımların özel sektör tarafından yap-işlet-devret modeli ile yapılmasını
amaçlar gözükmektedir. Ancak, 3996 sayılı Kanun’la istisna olarak öngörülen bir
modelin yapısının değiştirilerek, giderek kamu yatırımlarının önemli bir
kısmını kapsayacak şekilde genişletilmesi harcama disiplinini bozacak niteliktedir.
Tasarının amacı, kamunun yapmak zorunda olduğu bir kısım yatırımların özel
sektöre yaptırılması, bedelinin ise yıllık bütçesine konulan ödeneklerle
taksitler hâlinde ödenmesi şeklindedir. Bu bir nevi sınırsız borçlanma
yöntemidir ve ödemediği ödenek için yüksek faiz ödeyeceği, devletin borcunu
daha da artıracağı bir yöntem olacaktır. 3996 sayılı Bazı
Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun’un “Sorumluk ve Tazminat” başlıklı 6’ncı maddesi şu şekildedir:
“Yatırım ve/veya hizmetin belirlenen süre içerisinde projelendirilmesi,
finansmanı, kurulması ve işletilmesinden sermaye şirketi veya yabancı şirket
sorumludur. Bu şirketlerin sözleşmede öngörülen yükümlülüklerini yerine
getirmemesi halinde idarenin uğrayacağı ziyanın tazminine ilişkin hükümler
sözleşmede yer alır.” Bu görüştüğümüz
kanun tasarısının 5’inci maddesiyle 3996 sayılı Yasa’nın 6’ncı maddesine
kamuyla iş yapacak bütün kişi ve şirketleri etkileyecek bir fıkra eklenmek
istenmektedir ki o da metinde ifade edildiği gibi aynen şu şekildedir:
“Sözleşmelerde, idare tarafından yapılacak ödemelerin gecikmesi halinde,
uygulanacak gecikme faizine ilişkin hükümlere de yer verilebilir.” Değerli
arkadaşlar, tasarının bu maddesinde ödemelerin idarece zamanında yapılamaması
hâlinde gecikme faizi ödenmesi hükmü getirilmektedir. Bu madde, devlet borcunu
zamanında ödemez ise gecikmeden dolayı faiz ödemesi ne kadar mantıklı gibi
gözükse de bu yanlış ve hatalı yatırımlardan veya yandaşlara verilen
ihalelerden dolayı devletin hesabını doğru yapmasına engel oluşturacaktır. Aynı
zamanda, bu şekilde olan tüm işlerde veya buna benzer bütün ihalelerde bu
avantajdan faydalanılmak istenilmesi durumunda ortaya bir karışıklığın çıkacağı
kesindir. Ayrıca, bu eklenecek fıkrada uygulanacak gecikme faizi veya gecikme
faizine dayanak oluşturacak bir oranın belirtilmemiş olması da kurumların
değişik faiz oranları uygulamasına ve devletin daha çok ziyana uğratılmasına
neden olabilecektir. Dolayısıyla, bu
kanun tasarısı, iktidarın her zaman yaptığı gibi devletimizin ve milletimizin
faydasından ziyade kendi parti ve yakın çevresine hizmet edecek şekilde
getirilmiş bir tasarı izlenimini vermektedir. Sayın
milletvekilleri, bugün toplum olarak belki de tarihimizin en büyük gaflet
dönemini geçirmekteyiz. Maalesef, hiç kimse içerisinde bulunduğumuz bu durumun
vahametinden masum değildir. Özellikle bugün, altı yıla yaklaşan bir zaman
dilimi içerisinde ülkenin kaderine hükmetmekte olan mevcut siyasi iktidar
sahipleri ise hiç mi hiç masum değildirler. En hafif deyimle gaflet
içerisindeki yönetim anlayışlarını mazur görmek, masum kabul etmek bize göre
asla mümkün değildir. Şu kısa sürede ülkemizi ne yazık ki dosta karşı
güvenilmez, düşmana karşı ise savunmasız ve çaresiz bırakmışlardır. Uluslararası
sözleşmelerden doğan haklarımız, haysiyetimiz ve millî onurumuz bu Hükûmet tarafından maalesef önemsenmemiş ve örselenmiştir. Başta Vakfılar Yasası olmak üzere, en son geçen hafta içerisinde
sabahlara kadar bu yüce Mecliste âdeta milletvekilleri otomatik bir el kaldırıp
indirme makinesi gibi çalıştırılmak suretiyle bu millete ihanet edercesine Türk
Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi de kime, neye hizmet ettiği belli olmayacak
şekilde alelacele AKP İktidarı tarafından içi boşaltılarak değiştirilmiştir. Diğer taraftan
AKP’nin tasallutu altında geçen yıllara şöyle bir baktığımızda ne yazık ki
hiçbir olumlu tablo ve manzara yine bize göre hatırlanmamaktadır. Tam aksine,
AKP’nin yönetimindeki Türkiye tablosunda, Amerika Birleşik Devletleri Irak’ta
askerlerimizi haysiyetimizi hiçe sayarak esir almış, Musul’da alçakça bir
suikastla şehit edilen güvenlik güçlerimizin kanları yerde kalmış, içeride ve
dışarıda ay yıldızlı al bayrağımıza yapılan hakaret ve küstahlıklara seyirci
kalınmış; Türk devleti, Türk milleti ve Türk ordusu aşağılanmak istenmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; milletlerin geleceğinin ve kimliklerinin
belirlenmesinde sahip oldukları tarihleri elbette ki birinci derecede etkendir.
Yani bir milletin istikbalini ve onurlu kimliğini onun geçmişi ve tarihi
belirlemektedir. Bu manada tarih, inanç ve ülküleri istikametinde milletlerin
iddialarının ve bu yöndeki gayretlerinin bir hikâyesidir. Tarihin
içinden süzülerek gelen ve gelişen kültür, gelenek ve medeniyet değerleri
milletlerin geleceklerinin yönünü tayin etmektedir ancak bugün bizi yöneten
zihniyet, bırakınız tarihi hatırlayarak milletimizin bir ve bütün olarak çağı
yakalamasına hizmet etmeyi, ona hizmet edecek yasa ve hukuki düzenlemelerle
katkı sağlamayı, tam tersine, tam aksine, bu ve benzeri yasa tasarı ve
teklifleriyle, milletimizin tarihî süreç içerisindeki maddi manevi bütün
kazanımlarını, gözü kapalı bir şekilde, fütursuzca, kendi saltanatı için
sermaye yaparak harcamaktan çekinmemektedir. Değerli
arkadaşlar, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Şandır’ın da
sık sık ifade ettiği gibi, bugün, dünün devamı,
yarının iz düşümüdür. Geleceğini şekillendirmek isteyen ve geleceğin
tanziminden kendisini sorumlu hissedenler, evvelemirde, kendi tarihlerini çok
iyi bilmek ve öğrenmek durumundadır. Samimiyet ve ehliyetle kendi tarihlerini
çok iyi okumalı ve bu manada iz sürmesini bilmelidirler. Kendisini bu millete,
yüce Türk milletine mensup hisseden herkesin, tarihsel açıdan yarınların iz
düşümü olan bugünleri çok iyi anlama ve değerlendirme mecburiyeti vardır. Tarih
bilincinin ve Türk olmanın özü de budur. Avrupa Birliği
üyeliğini olmazsa olmaz şart olarak gören ve her ne pahasına olursa olsun
medeniyet ve cehaleti yenmek için mutlak suretle Birliğe girmek lazım geldiğini
dayatan malum çevreleri ve Türk milletine kader çizgisi mecburiyeti olarak
Avrupa Birliğini gösterenleri, tarihte bugünlerin iz düşümünü buradan
seyretmeye davet ediyoruz. Tarihî gerçekleri incelemeden, bilmeden,
sorgulamadan ve cevap aramadan, koca ve kutlu bir milletin geleceğinin tanzimi
karanlıkta yön aramak gibidir; ya gaflet ya dalalet ya da ihanet çukurundan bir
tanesine düşersiniz. Bugün, AKP Hükûmetinin Avrupa
Birliğine üye olmak için gösterdiği bu fütursuz icraat ve gözü karalığın,
sayısal çoğunluğun verdiği şımarıklık ile görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı
gibi hemen bütün yasa tasarı ve teklifleri için tek taraflı ve sanki yangından
mal kaçırırcasına çıkartma anlayışlarının… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… YILMAZ TANKUT
(Devamla) – …gafletin ötesinde bir yaklaşım olduğunun endişesi içerisindeyiz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili yasayla ilgili konuşursun.
Gereksiz yere grubumuzu itham ediyor, rencide edici şeyler kullanıyor. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ne söylerse söylesin! YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Binlerce yıllık bir tarihin oluşturduğu Türk kimliğimizi, devlet
olma geleneğimizi, vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğümüzü, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin üniter yapısını ve
bağımsızlığını Avrupalı olmak, Avrupa birleşik devletlerinin bir parçası olmak
hayaliyle ortadan kaldırmak gaflet ötesi bir hâl değil de nedir değerli
arkadaşlar? Yüce Türk milleti buna müsaade edecek midir? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ortamı germek isterseniz gerelim. YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Elbette ki etmeyecektir. Çünkü Türk milleti bugünün tarihteki iz
düşümünde cihanşümul bir imparatorluğu kaybettiğini unutmamıştır. BAŞKAN – Sayın Tankut, lütfen konu üzerinde konuşur musunuz efendim. YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Konuyla ilgili Sayın Başkanım. (AK Parti ve MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Hayır
efendim, konuyla ilgili değil. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – 30 Ağustos konuşması gibi. YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, arkadaşlar; gelin burada cevap verin. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Gerecekseniz biz de cevap veririz böyle. YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Oradan kürsüye cevap vermeyin, gelin. Sayın
milletvekilleri, daha önce de müteaddit defalar bu kürsüden ifade ettiğim gibi,
bugün ülkemiz ne yazık ki… AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Tarih dersi mi veriyorsun? Tarih kürsüsü mü burası? YILMAZ TANKUT
(Devamla) – …Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının insanlarımızı aldattığı
şekilde sahte ve pembe bir tabloya sahip değildir. Aksine… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sahtekârlık sizdedir. YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Düzgün konuşun. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Bize sahtekâr diyemezsin! MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sen düzgün konuş! YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Bugün Türkiye’nin… BAŞKAN – Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Bugün 20 milyona yakın insanımız açlık ve yoksulluğun pençesinde.
(AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Tankut, lütfen germeyin… YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Sayın Başkanım, müsaade ediyorlar mı? BAŞKAN – Bakın,
ama germeyin, siz geriyorsunuz. YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Ama efendim, konuşuyor... MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkanım… Kim geriyor Sayın Başkanım, bir bakın! BAŞKAN – Yani bu
tarzda konuşulmaz ki! YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Gayet şey konuştum. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekilini lütfen temiz ve düzgün konuşmaya
davet ediniz. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Ayıp ya! BAŞKAN – Lütfen…
Şimdi size cevap verecekler bu sefer, siz “Gayet şey konuşuyorum.” diyorsunuz. YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Cevap verirsiniz efendim! Niye dayanamıyorsunuz? Çıkarsınız… (AK
Parti sıralarından “Hakaret ettin!” sesleri) Hakaret eden yok. HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) – Böyle konuşma olur mu ya? YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Olur efendim. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – “Olur” sana yakışmıyor! BAŞKAN – Bir
dakika efendim, bitiriyor. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bu kürsüye çıkar, cevap verir. Kürsü herkese
serbest. Çıkar, cevap verir. YILMAZ TANKUT
(Devamla) – Bunca yapılan yolsuzluklara, iltimas ve suistimallere,
parsellenen ve talan edilen topraklara, özelleştirme adı altında peşkeş çekilen
ve yabancılaştırılan… (AK Parti ve MHP sıralarından karşılıklı laf atmalar) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) – Söyleyeceğiniz bir şey yok. MUHARREM VARLI
(Adana) – Hem de âlâsını konuşuruz. HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Siz konuştunuz, biz hiçbir şey demedik size. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Biz ne diyoruz, sen ne diyorsun ya! YILMAZ TANKUT
(Devamla) – …devasa kurumlarımız ne yazık ki Türk milletinin gözünün önünde
haraç mezat, çarpık bir anlayışla emperyalist arzuları, emelleri doğrultusunda
pazarlanmaya çalışılmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün de aynı mantıkla çıkarılmaya çalışılan ve bize
göre yap-işlet-devret modeliyle hiç bağdaşmayan bu yasa tasarısı, AKP
tarafından bizim için artık sürpriz olmayacak bir şekilde, AKP’nin talan
anlayışını bir kez daha deşifre edecek şekilde, acele ve hazırlıksız bir
şekilde Genel Kurula getirilmiştir. Sonuç olarak,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yap-işlet-devret çerçevesinde getirildiği
iddia edilen bu kanun tasarısını bu şekliyle kabul etmemiz elbette ki mümkün
değildir. Milletimizin vicdanında da kabul edilmesinin asla mümkün olmadığını
belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK Parti
sıralarından gürültüler) BAŞKAN –
Teşekkürler. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Bravo size! Teessüf ediyoruz! MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Saygılı konuşun… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Diliniz yetiyorsa gelip burada konuşursunuz. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Grup Başkan Vekilimiz konuşacak. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Öyle oradan laf atmakla olmuyor, diliniz yetiyorsa gelip burada
konuşursunuz. BAŞKAN – Sayın Tankut, lütfen… Konuşmanız bitti,
yerinize oturur musunuz. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Hakaret etmek konuşmak mı ya! HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) – Ne söylediğini bilmiyorsun! AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Hakaret ediyorsun biliyor musun. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Beyefendiler, hakaret kastı yok. MUHARREM VARLI
(Adana) – Hakaret filan yok. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun Sayın
Elitaş. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Madde üzerinde grup adına söz almak istiyorum. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, hangi sebeple? MUHARREM VARLI
(Adana) – Evet, hangi usule göre? BAŞKAN – Bir
dakika efendim, soracağız. Neye istinaden
alıyorsunuz? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Madde üzerinde grup adına alıyorum. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – AKP Hükûmeti söz konusu, Sayın
Milletvekilinin muhatabı o. BAŞKAN – Bir
dakika, dinleyeyim efendim, acele etmeyin. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili olayları takip etmediği
için… Ben madde üzerinde grup adına söz almak istiyorum. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tutanakları inceleyin. HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) – Sayın Şandır, tutanakları alın da ne söylediğine bir bakın. Lütfen
bir bakın. Ne söylediğini bilmiyor ya! BAŞKAN - Grup
adına söz istiyor efendim. HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) – Sen ne söylediğini bilmiyorsun. Tutanakları al bir bak! Ayıp ya!
Böyle şey mi olur! BAŞKAN - Sayın Elitaş, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin efendim. Buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından gürültüler) HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) – Ne söylediğini bilmiyor ya! MUHARREM VARLI
(Adana) – Siz neye el kaldırdığınızı bilmiyorsunuz, konuşuyorsunuz. BAŞKAN – Dinler misiniz… Grup adına konuşuyor, dinler misiniz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili herhâlde biraz konuya geç vâkıf olduğundan
“sataşma” diye ifade etti ama biraz önce burada konuşan milletvekili… (AK Parti
ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar) YILMAZ TANKUT
(Adana) – Bana el hareketi yapma! HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) – Kabadayı mısın sen! BAŞKAN – Susar
mısınız lütfen… Milletvekilisiniz… Ayıp yani, ayıp ya! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkan, niye oraya müdahale etmiyorsunuz? BAŞKAN – Siz de
susun… Lütfen siz de susun efendim. Hatibi dinleyelim efendim, hatibi
dinleyelim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, bakınız, biraz önce Grup Başkan Vekiliniz,
burada bir madde üzerinde önerge tartışılırken arkadaşlarımız buradan laf
attığında “Grup Başkan Vekiliniz var, size laf düşmez.” dedi, biz değerli
arkadaşlarımıza “Lütfen siz susun.” dedik. Grup Başkan Vekilinizin söylediğine
lütfen uyun diyorum. Burada biz fikirlerimizi ifade edeceğiz. (MHP sıralarından
gürültüler) Lütfen…
Fikirlerimizi ifade edeceğiz. Sabırla dinledik, siz de bizi sabırla dinlemek
zorundasınız. BAŞKAN – Grup
adına konuşuyor, dinler misiniz efendim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, önemli bir yasa çıkarıyoruz. Çıkardığımız yasa,
bugüne kadar Türkiye’nin yıllar itibarıyla unutulmuş makûs talihini en iyi
şekilde yapabilmek, Türk milletinin refah seviyesini en yüksek seviyelere
çıkarabilmek için… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Vay be! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – …beş buçuk yıldır yaptığımız gibi bugün de çıkardığımız yasa önemli
bir yasadır. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bugüne kadar niye çıkarmadınız? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Buraya çıkan sayın milletvekillerinin, adap ve edep sınırlarını
taşırarak… Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu sahtekârlıkla itham etmek hiçbir
bir milletvekiline yakışmaz. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Böyle bir şey yok, yanlış konuşuyor efendim! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Böyle bir şey söylemedi ya! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hiçbir siyasi parti grubunun
temsilcisi, burada bir partiyi sahtekârlıkla ifade edemez. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, böyle bir söz yok! BAŞKAN – Ne diyor
efendim? “Sahtekârlıkla ifade etmeyin” diyor. Ne desin peki? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, tutanağı getirtin incelensin. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili lütfen… Lütfen… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Böyle bir söz yok! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Lütfen… Tutanakları incelersiniz, bakarsınız; benim tutanağıma da
bakarsınız, o arkadaşımın tutanağına da bakarsınız. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama, yani haksız bir ithama da itiraz
ederiz Sayın Grup Başkan Vekili. BAŞKAN – Sayın
Şandır, lütfen… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – “Bugün Avrupa Birliğine girmek için, Türkiye’nin değerlerini şöyle
böyle, ona buna peşkeş çekmek” diye ifade etmek, 57’nci Hükûmette,
lütfedeceksiniz diye IMF’nin kapılarında dolaşan, Avrupa Birliğinin kapılarında
dolaşan bir hükûmetin temsilcisi olan siyasi parti
mensubuna hiç yakışmaz! (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hiçbir 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti üyesi
Avrupa Birliği kapılarında dolaşmaz! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, özellikle şunu ifade etmeye çalışıyorlar: 301’inci madde
çıktı. Sayın Cumhurbaşkanı onayladı… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Vay be! MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 301’inci maddeyle
ilgili tartışmaları yaptık. Sabaha kadar bizi çalıştırdınız… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sabaha kadar ihanet yasaları için çalıştırdınız! Türk milletine
hakaret için çalıştırdınız! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Danışma Kurulunda alamadığı
kararı grup önerisinde almıştır ve onu da çalışmak mecburiyetindeyiz. Biz
burada kimseyi zorla tutmuyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri,
burada çalışma saatimiz ve o programımız çerçevesinde bulundular ve kanunlarını
çıkardılar. Şimdi, 301’inci
madde bize gelene kadar çeşitli kereler değiştirilmiş. Bir kere, bir yıldan
altı yıla kadar olan ağır hapis cezasını, sizin zamanınızda bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezasına dönüştürmüşsünüz. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ama içeriği hiç değiştirilmemiş! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Gelip, hiç bu konuyla alakası olmayan AK Partiyi itham ediyorsunuz.
Düşünüyorum, bakıyorum, sanki o dönemde birilerinin zorlamasıyla bu maddeyi
değiştirmek için elinden gelen gayreti gösteren ve saygı duyarak lütuflarını
ifade eden partinin milletvekilleri, o maddeyi burada savunurken günah çıkarıyorlar
gibi bir düşünceye kapılıyorum. Değerli
arkadaşlar, hayatımda gördüğüm en önemli hususlardan birisi şudur: Her kim ki,
bir aidiyeti, bir varlığını, bir mensubiyetini burada taşkın bir şekilde
savunmaya çalışıyorsa, her kim ki manevi değerlerini, inançlarını birilerine
gösteriş olsun diye yapıyorsa… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – AKP’yi tarif ediyorsunuz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) …her kim ki bu kürsüde ve millet huzurunda yolsuzluktan, hırsızlıktan
bahsediyorsa ve birilerini yolsuzluk ve hırsızlıkla itham ediyorsa onların
aidiyetlerini kontrol etmesi lazım, onların kişiliklerini, onların
yolsuzluklarını kontrol etmeleri lazım diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sen kendine bak, kendine! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Buraya gelip ağızlarını doldura doldura
“hırsızlık, yolsuzluk” diye ifade edenlerin, bağırıp çağıranların geçmişlerinin
ne kadar temiz olduğunu herhâlde kendilerinin bir aynaya bakıp görmeleri
gerekir diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından
gürültüler) MUHARREM VARLI
(Adana) – Tek başınıza iktidarsınız, gücünüz her şeye yetiyor. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, onurumuzla, şanımızla, şerefimizle…
Ecdadımızın bıraktığı tarihi, geleceğimize, yavrularımıza iyi bir şekilde
gelecek bırakmak için tüm milletvekilleri şan ve şerefleriyle çalışıyorlar. Bütün
milletvekilleri… Bugün 550 milletvekili var. Cumhuriyet kurulduğundan bu tarafa
belki en fazla 10 bin milletvekili olabilmiş. 10 bin milletvekili, 70 milyon
içerisinde 10 bin kişiden biri olabilmek her kula nasip olacak bir iş değil.
Biz, 70 milyonu temsil ediyoruz. 70 milyonu temsil ederken bu gruptaki
arkadaşlarımızın 70 milyonun yarısını temsil ettiğini kimse unutmasın. Bu gruba
hakaret ederken 70 milyonun yarısına hakaret ettiğini kimse unutmasın. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hiç alakası yok. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Biz burada, edep ve adap içerisinde Parlamentonun çalışmasını arzu
ediyoruz. Biz grup başkan
vekilleriyle çeşitli şekillerde konuşuyoruz, çeşitli şeyler yapıyoruz. Milletvekili arkadaşlarımızın birbirlerine laf atmalarını ama
espritüel laf atmalarını da hoş karşılıyoruz ve şunu da ifade ediyoruz: Hiç
kimse, bir siyasi partinin önderine, liderine dil uzatmasın, bir siyasi
partinin grup başkan vekiline gereksiz laflar atmasın çünkü biz, beş sene, dört
sene boyunca, kalan süremiz boyunca birbirimizle diyalog içerisinde bulunmamız
lazım. Biz mesai
arkadaşlığı yapıyoruz. Beş yıl içerisinde eğer yaptığımız davranışlar,
yaptığımız faaliyetler bizden sonraki geleceklere kötü örnek olursa, tiyatral sahneler uygulanmasına sebep olursa bunun
sorumlusu bizleriz. Özelikle istirham
ediyorum, rica ediyorum. Şu kürsüyü milletin kürsüsü olarak kullanalım.
Birbirimizi iftira atarak kullanmayalım. Hepimiz aynı ecdadın torunlarıyız,
hepimiz aynı ülkenin evlatlarıyız ve bu ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine
götürebilmek için hepimiz gayret ediyoruz. Birimiz bir yolu gösteriyoruz,
öbürümüz başka yolu gösteriyoruz ama hedef birliğimiz var. Bizim hedef
birliğimiz bu. Ümit ediyorum, inanıyorum sizin hedef birliğiniz de budur ama bu
eleştirileri yaparken lütfen kırıcı olmayalım. Az önce konuşan
Değerli Milletvekilinin -maddeyle, kanunla hiç alakası yok- geçmişte yapılmış
şeylerle ve sanki kendilerinin zamanlarındaki yaptıkları şeyi sanki günah
çıkartır gibi ifade etmesini açıkçası yadırgıyorum, bu kürsüye yakışmadığını
ifade ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Elitaş. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Sözcü grubumu ilzam edecek şekilde… BAŞKAN – Efendim,
bu karşılıklı oldu. Yani bunu sırayla… Siz de ilzam edeceksiniz, o da ilzam…
(MHP sıralarından gürültüler) MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, ben grubu ilzam etmedim efendim. BAŞKAN – Ben
tutanaklara bakayım. Neyle ilzam etti? RECEP TANER
(Aydın) – Konuşulanların maddeyle ne alakası vardı? BAŞKAN – Lütfen
karışmayın siz ya! Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor. MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Niye karışmayalım? BAŞKAN –
Karışamazsınız tabii, saygınız yok mu Grup Başkan Vekiline? MEHMET GÜNAL
(Antalya) – O zaman müsaade edin. BAŞKAN - Neyle
ilzam etti efendim? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili grubumu ilzam edecek, itham
edecek sözlerde bulundu. Buna cevap vermem lazım. BAŞKAN – Tamam,
ben bakayım, oturumu kapatmadan söz vereceğim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, beraber… BAŞKAN – Efendim,
neyle itham etti? Onu bana söyler misiniz. “İtham
etti...” Genel bir şey kullanıyorsunuz siz. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, birlikte dinledik. BAŞKAN –
Dinlediniz… Hangi kelimeyle itham etti? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Birlikte dinledik, bizi şununla itham
etti, söylediği söz şu: “Burada konuşanlar, eğer mensubiyet duydukları
değerlerle ilgili heyecanlı bir hassasiyet ortaya koyuyorlarsa o konuyla ilgili
bir zaafları vardır.” Bunun ne anlamı var? BAŞKAN – Bunu ne
karşılığında söylediler? (MHP sıralarından gürültüler) Sizin sözcünüz de aynı
şeyi yaptı efendim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bu, sizin takdiriniz değil. BAŞKAN – Efendim,
benim takdirimdir. Ben sataşma varsa oylamaya sunarım. Çok ısrar ederseniz…
Sataşma var mı yok mu? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Oylamaya sunun Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
efendim, sataşmanın var olduğunu kabul edenler el kaldırsın… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yoklama istiyoruz. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Tek
başınıza yoklama isteyemezsiniz efendim. III.- Y O K L A M A (CHP ve MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yoklama istiyoruz. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Oylama isterseniz, yoklama isteriz. BAŞKAN – Tamam,
yoklama yapacağım. Yoklama isteyen
milletvekillerinin isimlerini tespit ediyorum: Sayın Enis Tütüncü, Sayın Tekin
Bingöl, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Sayın Birgen Keleş, Sayın Tansel Barış, Sayın Ali İhsan Köktürk, Sayın Gürol
Ergin, Sayın Nur Serter, Sayın Mustafa Kalaycı, Sayın
Erkan Akçay, Sayın Muharrem Varlı, Sayın Ahmet Orhan, Sayın Hüseyin Yıldız,
Sayın Kemalettin Nalcı, Sayın Süleyman Yunusoğlu, Sayın Mustafa Enöz,
Sayın Alim Işık, Sayın Yılmaz Tankut,
Sayın Recep Taner, Sayın Mehmet Günal. Elektronik
cihazla yoklama yapılacaktır. Pusula
gönderenler lütfen Genel Kurulu terk etmesinler efendim. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum: (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayımız yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 20.32 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 20.46 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. III. – Y O K L A M A BAŞKAN – İstem
üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Bu nedenle
yeniden yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı
bulunamamıştır. Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, alınan karar gereğince, 9 Mayıs 2008 Cuma
günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.50 |
|