DÖNEM: 23                            CİLT: 20                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

101’inci Birleşim

8 Mayıs 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ve Bor Organize Sanayi Bölgelerinde üretim faaliyetlerinde bulunan işletmelerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’ın ekonomik sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 11 Mayıs Anneler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/418)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Lluis Maria De Puig’in davetine icabet etmek üzere Fransa’ya gitmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/419)

 

B) Önergeler

1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/282) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/47)

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kuraklığın hayvancılık ve tarım üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/181)

 

D) Gensoru Önergeleri

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 1 Mayıs kutlamalarının Taksim’de yapılmasını engelleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal ettiği, güvenlik güçlerini orantısız güç kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/2)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/112) (S.Sayısı: 149)

2.- Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/113) (S.Sayısı: 150)

 

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, bazı milletvekillerinin telefonlarının dinlendiği iddiasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/2428)

2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bir ilacın ithalatına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/2740)

3.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, banka kredilerine ve bazı ekonomik verilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/2819)

4.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/2971)

5.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir başkan başmüşavirine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/3022)

6.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in Cumhurbaşkanının mal bildirimine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/3288)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.03’te açılarak üç oturum yaptı.

Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan, Vakıflar Haftası’na,

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, kayısı üreticilerinin sorunları ile alınması gereken önlemlere,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ahıska Türklerinin Ahıska bölgesine yerleştirilmesinde karşılaştıkları sorunlara ilişkin gündem dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu cevap verdi.

Trabzon Milletvekili Asım Aykan’ın (3/110) (S.Sayısı: 147),

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün (3/111) (S.Sayısı: 148),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkereleri ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporları Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/533) ve (6/535) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi okundu; soruların geri verildiği bildirildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/551) (S.Sayısı: 217) görüşmeleri tamamlanarak kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

2’nci sırasında bulunan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/480) (S.Sayısı: 94) görüşmelerine başlanılarak tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

8 Mayıs 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 22.57’de son verildi.

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Murat ÖZKAN

 

Konya

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 142

II.- GELEN KÂĞITLAR

8 Mayıs 2008 Perşembe

Meclis Araştırması Önergesi

1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 Milletvekilinin, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kuraklığın hayvancılık ve tarım üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/181) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/05/2008)

Gensoru Önergesi

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Süha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, 1 Mayıs kutlamalarının Taksim’de yapılmasını engelleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal ettiği, güvenlik güçlerini orantısız güç kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/2) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/5/2008) (Dağıtma tarihi: 8.5.2008)

8 Mayıs 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.04

BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Niğde ve Bor Organize Sanayi Bölgelerinde üretim faaliyetlerinde bulanan işletmelerin sorunları hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Mümin İnan’a aittir.

Buyurun Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde ve Bor Organize Sanayi Bölgelerinde üretim faaliyetlerinde bulunan işletmelerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Niğde Organize Sanayi Bölgesi’nin ve Bor Karma Organize Sanayi Bölgesi’nin ekonomik durumları ve sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Niğde Organize Sanayi Bölgesi’nde yatırımcılara tahsis edilen arsaların bedeli hazine tarafından karşılanmaktadır ve bölge teşvik kapsamındadır. Ancak altyapısı tamamlanmasına ve teşviklerden de faydalanmasına rağmen, üretici aleyhine uygulanan ekonomik politikalardan dolayı yeterli yatırımı alamamıştır. Teşvik kapsamında olmasına güvenerek yatırım yapan sanayiciler de teşvik ödemelerini zamanında alamamakta ve Hükûmetin uyguladığı ithalat politikasından dolayı yatırım yaptığına pişman olmaktadırlar.

Organize sanayideki yatırımların ağırlığını mobilya, tekstil ve iplik üretimi oluşturmaktadır. Ancak ithal pamuktan dolayı maliyetlerin yükselmesi ve Uzak Doğu’dan yapılan ucuz iplik ithalatında denge sağlanamaması sonucu sanayici çok zor duruma düşmüş, piyasalardaki talep daralmasıyla da işletmeler ayakta kalabilmek için son aylarda işçi çıkartmak durumunda kalmışlardır.

Niğde Organize Sanayi Bölgesi’nde geçtiğimiz aylarda işten çıkarılan işçi sayısı burada çalışanların üçte 1’ine ulaşmıştır. İş kayıpları bu gidişle daha da artacak gibi görünmektedir. İlk zamanlarda yüzde 70 kapasitelerle çalışan bu işletmeler, bugün yüzde 50’nin de altında bir kapasiteyle çalışmaktadırlar. Ekonomik durgunluktan dolayı inşaat ve proje safhasındaki çalışmalar da durma noktasına gelmiştir.

Bu bölgede faaliyet gösteren iplik sanayicilerimiz, özetle, yılda yaklaşık 2 milyar dolar verilerek ithal edilen ve ham madde olarak iplik maliyetlerinin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturan pamuk üretiminin ülkemizdeki maliyetlerini düşürecek ve kalitesini artıracak makineli toplama modeline ve buna uygun çırçır dönüşümüne geçilmesi için devlet tarafından teşvik edilmelidir. Böylece hem pamuk çiftçimiz kazanır hem de sanayicimiz ham madde olarak ithal pamuk yerine daha uygun maliyetli, kaliteli yerli pamuğu kullanır ve milyar dolarlarımız da ülkemizde kalmış olur diye öneride bulunmaktadırlar.

Aynı sıkıntıyı Bor Karma Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyette bulunan sanayicilerimiz de yaşamaktadırlar. Ayrıca bu bölgemizde altyapı inşaatları da verilen kredi yetersizliğinden dolayı tamamlanamamıştır. Bu bölgenin altyapısının tamamlanabilmesi için bir an önce yeterli kredi desteğinin sağlanması gerekmektedir.

Yine, geçmişi 16’ncı yüzyıla dayanan Bor ilçemizdeki dericilik faaliyetleri neredeyse tarihe karışmak üzeredir. Tabakhane esnafının ve sanayicisinin durumu özel olarak incelemeye alınmalıdır. Bu bölgelerdeki sanayicilerimizin, yasadan önce faaliyette olan tesislerin 5084 sayılı Yasa’dan yararlanma süresinin uzatılması, hazine tarafından yapılan enerji teşviki ödemelerinin süresinin kısaltılması veya terkin yoluyla yapılması, sağlanan kredi desteklerinin artırılması ve daha önce de dile getirdiğimiz Niğde’ye gümrük müdürlüğünün açılması konusunda talepleri vardır.

Ayrıca, son günlerde basına yansıyan elektriğe zam yapılacağı haberleri de hem sanayicimizi hem üreticimizi hem de çiftçimizi tedirgin etmektedir.

Niğde’mize geldiğinde Organize Sanayi Bölgemizi ziyaret eden ve sorunları yerinde gören Sayın Sanayi Bakanımız Zafer Çağlayan Bey’e ilgisinden ve maddi katkılarından dolayı da ayrıca teşekkür ediyor, yine desteklerini, yeniden Niğde’ye gelerek buradaki sorunların daha da büyüdüğünü görmesini talep ediyoruz.

Sayın Başkan ve saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; son yıllarda uygulanan kontrolsüz sıcak para girişi ve yüksek faiz-düşük kur gibi hatalı ekonomik politikalar sonucu sıkıntı yaşayan ekonomimiz, 2007 yılının son çeyreğinden itibaren dış piyasalardaki olumsuz gelişmelerden de aşırı etkilenmeye başlamış ve bugün alarm verecek duruma gelmiştir.

Serbest pazar, küresel sermaye ve liberalleşme adına yıllardır yüksek faizle bastırılmış döviz kuru sonucu aşırı değerlenmiş Türk lirası, yabancı mallara sonuna kadar açık, yerli üreticinin tamamen korumasız ve çaresiz bırakıldığı bir pazar ortamıyla birleşince ülkemizde bir ithalat patlaması yaşanmış, tüm uyarılara rağmen, Hükûmet ithalata tedbir almak yerine, maalesef, ihracat rakamlarıyla hem kendini hem de toplumu oyalamıştır.

Bugün gelinen nokta, durgunluğa girmiş, enflasyonun tekrar canlandığı ve altından kalkamayacağı cari açıkla karşı karşıya kalan bir ekonomi olmuştur. Cumhuriyet dönemindeki kazanımlarımızın birçoğunun yabancılara satışının da bu olaya çare olmadığı açıkça görülmüştür. Her geçen gün piyasalardaki durgunluk artmakta, ekonomimiz daralmaktadır. Ekonomideki olumsuzluk göstergeleri vergi gelirlerine de yansımaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnan.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

2008 yılının ocak, şubat ve mart aylarına ait dâhilde alınan KDV gelirlerinde sürekli bir gerileme yaşanmaktadır. KDV mal ve hizmet satışlarından alındığına göre, demek ki mal satışı ve hizmetlerinde ciddi bir gerileme ve durgunluk vardır. Aynı küçülme gelir vergilerinde de görülmektedir. 2007’ye göre artan tek vergimiz ithalden alınan KDV’dir.

Hükûmetin, hiç vakit kaybetmeden piyasaları canlandıracak ve ekonomiyi ithalat ekonomisinden çıkarıp tekrar üreten bir ekonomi hâline getirecek tedbirleri alması gerekmektedir. Bunun için, üreten kesimin, özellikle sanayici, çiftçi ve esnafımızın devlete olan enerji, zirai kredi, SSK ve BAĞ-KUR borçları ödeyebilecekleri şekilde uygun faiz oranlarıyla uzun vadeli taksitlendirilmeli ve bu insanlar üretim yapmaları için desteklenmelidir. İthalat politikaları derhâl gözden geçirilmeli ve en azından belli sağlık ve kalite standartları geliştirilerek ülkemiz bazı ülkelerin kalitesiz mal çöplüğü olmaktan çıkarılmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnan.

Gündem dışı ikinci söz, Adıyaman’ın ekonomik sorunları hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye aittir.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’ın ekonomik sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adıyaman’ın ekonomik sorunlarını konuşmak amacıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlamadan önce 1 Mayısta yaşanan olayları şiddetle kınıyor, 6 Mayısa “Tam bağımsız demokratik Türkiye” diyerek darağacına giden Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ı da rahmetle anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Adıyaman’ın yaşadığı ekonomik sorunların başında, ülkemizde olduğu gibi, işsizlik gelmektedir. İşsizlik, doğal olarak şehrin ekonomisini de derinden yaralamaktadır. Esnaflar alışveriş yapacak insan bulamadığında ayakta durabilmek için dişlerini sıkmaktadırlar. Adıyaman’da esnafımızın büyük bir kısmı kiracı olanlar kiralarını ödeyemiyor, senetleri olan senetlerini ödeyemiyor, banka faizlerinin karşısında hacizli duruma düşmüş vaziyettedirler.

Değerli arkadaşlar, Adıyaman’ın diğer bir sorunu ise tarımdır, tarımdaki sıkıntılardır. Çünkü Adıyamanlı hemşehrilerimiz, Adıyamanlı çiftçi kardeşlerimiz topraklarını sulayamıyorlar. Adıyaman’ın ekilebilir tarım arazisinin neredeyse yarısı Atatürk Barajı yapılırken feda edilmiştir, ancak bu fedakârlığa iktidarlar aynı şekilde yanıt verememiştir. Üstelik, topraklarını sulayamayan çiftçiler bu sene bir de kuraklık yaşamaktadırlar. Bu kuraklıkla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yasa teklifi vermiştim, inşallah zamanı geldiğinde desteğinizi rica edeceğim.

Değerli arkadaşlar, şayet Adıyaman’da Çamgazi, Koçali, Gömükhan sulama tesisleri bitmiş olsaydı, Adıyaman’da sulama sorunu olmayacaktı. Onun için, bu tesislerimizin bir an önce bitmesini istiyorum. Adıyaman’da tarımın yaşadığı sorunlar sanayiye de yansımaktadır.

Değerli arkadaşlar, tarıma dayalı sanayi, maalesef, özelleştirmeler yoluyla bitme noktasına getirilmiştir. Hükûmetlerin ve iktidarın uyguladığı yanlış ekonomi politikaları neticesinde Sümerbank, yem, çimento ve süt fabrikaları Adıyamanlıların elinden alınmıştır. Üstelik yetersiz teşvik, özel sektörün bölgemize yatırımını da engellemektedir. Teşvik politikası baştan sona kadar yeniden ele alınmalı ve düzenlemeler yapılmalıdır. Teşvik, bölgemiz için 2008 yılının sonunda sona ermektedir. Meclis tatile girmeden önce bu Teşvik Yasası’nın yeniden çıkmasını özellikle rica ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Adıyaman’da işsizlik ve işsizliğe dayalı olarak göç durmayacaktır bu nedenlerden dolayı. Adıyaman’ın ekonomisi bozulmaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adıyaman’da tarım ve sanayiyi destekleyecek unsurlar da aynı sorunları yaşamaktadır. Ulaşım ve eğitim gibi alanlardaki sıkıntılar doğal olarak ekonomiyi de kötü etkilemektedir. Bunun düzelmesi için duble yollar bitirilmeli, Gölbaşı İlçemize kadar getirilen demiryolu şehir merkezine bağlanmalıdır.

Yine, ulaşım kadar diğer önemli bir konu da eğitimdir. Adıyaman Üniversitesi Adıyaman için büyük bir şanstır, ancak nitelikli elemanların yetiştirilmesi için üniversitemiz kadro ve teknik açıdan desteklenmelidir. Benzer şekilde, sanayiye nitelikli eleman kazandırılması için İşsizlik Fonu’nda biriken parayla organize sanayi bölgelerinde okullar açılmalı, eğitim ve staj olanakları sağlanmalıdır.

Adıyaman’ın ekonomisi için büyük bir öneme sahip olduğu sektörlerden biri de turizmdir. Açık hava müzesi niteliğinde olan ilimiz maalesef bu olanaklardan yeterince yararlanamamaktadır. Bacasız fabrika konumunda olan Nemrut Dağı’nın tanıtımına ağırlık verilmelidir. Yatırım bekleyen Perre Antik Kenti göz ardı edilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, Adıyaman’ın sorunlarının çözülmesi için çok şey yapılmalıdır, örneğin düşük faizli esnaf kredileri vermelidir. BAĞ-KUR’luların yeniden yapılandırma sorunu yasal olarak düzenlenmelidir. Mazot, gübre gibi tarımsal destekler sadaka olmaktan çıkarılmalıdır. Bu sene özel olarak kuraklık nedeniyle çiftçilerimizin uğradığı zararlar telafi edilmelidir. Tarımsal sulama sorununun çözülebilmesi için Hükûmet bir an önce harekete geçmelidir. Adıyaman’a ve bölgeye olan kamu yatırımları arttırılmalıdır, GAP bir an önce bitirilmelidir. GAP bitirildiği takdirde bölgede 4 milyon insan istihdam edilecektir ve o bölgede bir sosyal barışın temeli atılmış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Adıyaman’ın kalkınması için söz söyleme zamanı geçmiştir, artık eylem zamanıdır. Size bir örnek vermek istiyorum: Tarımın düştüğü kötü durumdan dolayı insanlarımız bunalım ve sıkıntı içerisindeler. Biraz önce aldığım bir telefona göre Bilecik ilimizde otuz yedi yaşındaki bir arkadaşımız, çiftçi kardeşimiz bankaya olan borçları yüzünden intihar etmiştir. Buna benzer, Adıyaman’da da 2 tane hemşehrimiz intihar etmiştir. Bunların ismini vermek istemiyorum çünkü rencide olurlar.

Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin, bir memleketin ekonomisinin lokomotifi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köse.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) - … durumunda olan üç ayağı vardır: Birisi petrol, birisi enerji, birisi de turizmdir. Adıyaman ilimizin bu üç ayağı mevcuttur. Türkiye’de üretilen enerjinin yüzde 20’si Atatürk Barajı’ndan üretilmektedir; maalesef Adıyaman bundan yararlanamıyor. Türkiye kendi petrolünün yüzde 30’unu üretiyor, bu petrolün de yüzde 67’sini Adıyaman’da çıkartmaktayız. Adıyaman halkı bundan da yararlanamıyor.

Bir de turizm vardır, turizmde de altyapı yetersiz olduğundan bu üç ayaktan da Adıyaman ilimiz mahrum bırakılmaktadır. Bu gibi durumlarda da Hükûmetin bir an önce destek vermesini istiyorum.

Adıyaman nüfusu, son TÜİK araştırmalarına göre, 600 bindir, 300 bin tane yeşil kartlı var. Nüfusun yüzde 50’si yoksulluk durumundadır. Bu bir refah düzeyi değildir, yoksulluğun bir göstergesidir. Bunun da bir an önce ele alınmasını özellikle rica ediyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, cevap vereceğim.

BAŞKAN – Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu Bey cevap vereceklerdir gündem dışı konuşmaya.

Buyurun Sayın Eroğlu.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; ben GAP’la alakalı, tabii, bu arada Adıyaman’la alakalı bilgileri sizlere arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum efendim.

Şimdi, efendim, özellikle, GAP biliyorsunuz yıllardan beri devam ediyor. Fakat GAP’ta şu ana kadar baraj ve hidroelektrik santrallerin yüzde 75’i tamamlanmıştır, geri kalan kısmı da biliyorsunuz 2012 yılı sonuna kadar tamamlanacak. Böylece, GAP’ta baraj ve hidroelektrik santrallerle ilgili hiçbir problem kalmayacak. Arkasından…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Çamgazi Barajı ne oldu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Çamgazi devam ediyor. Müsaade et, Adıyaman’a da geleceğim.

Adıyaman’ın fahri hemşehrisiyim ben biliyorsunuz. Tapu gibi fahri hemşehrilik beratım var.

Şimdi, bir de GAP deyince sadece sulama değil, hidroelektrik santrallerde devlet büyük adım atmıştır. Bizden önce de yapılmıştır, biz de yaptık. Emeği geçen herkesi burada saygıyla anıyorum, vefat etmiş ise Allah’tan rahmet diliyorum. Kim vatana hizmet ederse başımızın tacıdır.

GAP’ta sadece sulama meselesi yok. Hidroelektrik santral yanında, biliyorsunuz GAP’ta içme suyu meselesi de vardı. Ancak Sayın Başbakanımız içme suyu konusunda, ben DSİ Genel Müdürüyken, bizzat “GAP’taki bütün vilayetlerin içme suyu meselesini kökünden çöz” diye talimat verdi. O talimat üzere, ilk defa, Diyarbakır’dan sonra, biz DSİ olarak Şanlıurfa’daki içme suyu arıtma tesisini en mükemmel şekilde kurmak ve hizmet almak suretiyle Şanlıurfa’nın içme suyu meselesini hallettik. Arkasından, Siirt’le ilgili problem vardı. Kezer Deresi’nden 18 kilometre uzunluğunda, keçinin dahi yürümediği o dağın yamaçlarından isale hattını döşemek suretiyle, biliyorsunuz, geçtiğimiz yaz Siirt’e de içme suyu getirdik. Şimdi Başbakanımızın yeni bir talimatı var. “Siirt’e iletmek yetmiyor, Kurtalan istikametinde ilet.” diye talimat verdi. Bu yüzden, biz, Siirt’le beraber şu anda Kurtalan istikametinde o bölgedeki bütün ilçelere ve beldelere su vermek için arıtma tesisinin ihalesini ve isale hattının ihalesini yaptık. Kısa zamanda onu da bitireceğiz.

Bunun dışında Mardin ve Kızıltepe’yle ilgili çok büyük problem vardı. Bunu çözmek için bizzat kendim etüt ederek, biliyorsunuz Midyat’la Nusaybin arasında “Beyazsu” adıyla anılan bir su var. Yıllardan beri bu su boşa akıyor, fakat tahsis edilememiş.

SIRRI SAKIK (Muş) – Tam Demirel gibi konuşuyorsun vallahi.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Mardin ve Kızıltepe’nin içme suyu problemini çözmek için ihale edildi ve bu sene tesisler tamamen bitiyor ve Mardin ve Kızıltepe’de artık bundan sonra elli yıl su problemi konuşulmayacak.

Tabii, Vekilim Şırnak’tan bahsediyor. Dün söyleyecektim, Şırnak’a kadar -tabii vakit olmadı- Başbakanımız yol sözü vermişse sözünü daima yerine getirmiştir. Ama bana verdiği de bir talimat var, o da su meselesi…

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – 12 milyar dolar geliyor mu?

SIRRI SAKIK (Muş) – Ama Diyarbakır’da sözü var yerine getiremedi, iç barışı sağlayamadı.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Söz verdi 12 milyar dolar geliyor mu GAP için, geliyor mu? Başbakan sözünü yerine getiriyor, geliyor mu 12 milyar dolar?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, onun da müjdesini vereceğim, müsaade et de. Acele etmeyin, yapılanları anlatayım, şimdi yapılacakları söyleyeceğim.

Şimdi, Şırnak’la ilgili tatbikat projesini hazırladık, ihalesi yapıldı. İnşallah, Şırnak’ın içme suyu problemini de kökünden çözeceğiz.

Bunun dışında Kilis’le ilgili, biliyorsunuz sıkıntı vardı. Seve Barajı’nı bitirdik. Kilis’in içme suyu arıtma tesisinin isale hatlarını bitirdik, Kilis’i de kurtardık.

Gaziantep’le ilgili, biliyorsunuz büyük su sıkıntısı yaşayacaktı. Biliyorsunuz, Kahramanmaraş’la Gaziantep arasındaki yer altı sularını Gaziantep’e iletmek suretiyle onun da problemini çözdük. Yani aşağı yukarı o bölgedeki, Şırnak hariç, bütün problemler, içme suyu meseleleri kökünden çözülmüştür. Hatta bizim mesuliyetimizin dışında Pervari’nin dahi, orada Şemdinli’nin dahi içme suyu meselesi tamamen çözülmüştür. Bunları özellikle söylüyorum. Demek ki Şırnak’ı da bitirirsek içme suyunda da problem kalmayacak, yüzde 100.

Şimdi gelelim sulamaya. Sulama konusunda tabii ki önceden suyu tutmak gerekiyor. Hükûmetimiz, DSİ geçmiş dönemlerde bana göre isabetli bir karar vermiştir, önce suyunun tutulması gerekiyordu. Ama su şu anda tutuldu. Sulama tesislerinin yapılması şarttır. Şu ana kadar, bizim son yaptıklarımızla birlikte, yaklaşık olarak yüzde 14’ü yani 1 milyon 820 bin hektarın ancak yüzde 14, yüzde 15’i sulanabilmiştir. Hatta onların pek çoğunu da bizim dönemimizde açtık. Misal olarak, Şanlıurfa’daki sulama kanalları, Yaylak, Bozova gibi sulama tesisleri, Adıyaman’daki Çamgazi’nin büyük kısmı, hatta Adıyaman Samsat sulaması. Bunlara tamamen dönemimizde büyük bir hız verilmiş, ilave ödeneklerle önemli noktaya getirilmiştir. Ama bu yeterli değildir, kabul ediyorum. Çok daha hızlı hareket etmemiz gerektiği kanaatindeyim.

Ancak bu konuda Sayın Başbakanımıza durum arz edildi. Biliyorsunuz, çok değerli Başbakan Yardımcımız Nazım Ekren’in başkanlığında gerek DSİ gerek diğer bakanlıklar, GAP İdaresi defalarca toplantı yaparak GAP’taki ihtiyaçları belirledik. Başbakanımız, beş yıl içinde, GAP’taki bu sulamaların da en modern şekilde, geçmişte olduğu gibi iptidai değil, modern sulama teknikleriyle tamamlanması talimatını verdi.

Müjdemi şimdi veriyorum: Başbakanımız 1,3 katrilyon TL’yi, yani 1,3 milyar YTL’yi İşsizlik Fonu’ndan karşılayacak. Ayrıca 1 milyar YTL de bu seneye mahsus olmak üzere…

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – 12 milyar dolar GAP’a yatırım yapacak mısınız yapmayacak mısınız? Para var mı yok mu? (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Dinle, dinle!

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Birinci sene, birinci sene…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir dakika… Müsaade…

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Para var mı yok mu? Harcanacak mı harcanmayacak mı?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Para vardır, yapılacaktır. Bakın onu söylüyorum, şu anda sadece…

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – “Toplantı yaptık, paket hazırladık, talimat verdik…” Para var mı yok mu, geliyor mu gelmiyor mu?

BAŞKAN – Lütfen dinler misiniz Sayın Milletvekilim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Vekilim, lütfen dinlerseniz izah edeyim, müjdemi vereyim. Vatandaşımız da müjdeyi hasretle bekliyor, müjdeyi vereyim müsaadenizle.

1,3 milyar YTL, biliyorsunuz İşsizlik Fonu’ndan, 1 milyar YTL de özelleştirmeden gelecek. Dolayısıyla, 2008 yılı içinde 2,3 milyar YTL, yani 2,3 katrilyon -şu ana kadar GAP’ta yapılan yatırımlar için, çok büyük bir meblağ- GAP için ayrılacaktır. Bu maksatla ben dün kısaca izah ettim, Sayın Vekilimiz yoktu herhâlde, ben konuşmamda…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, mayıs ayı geldi, o parayı ne zaman kullanacaksınız?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, şimdi bu parayı biz kullanırız…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kasımda seçime yatırım yaparsınız.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şimdi, Sayın Vekilim, müsaade edin, bu işi bilen bir kişi olarak söylüyorum, şu anda, paranın kokusunu aldığım anda, ben bütün herkese talimat verdim, gece gündüz çalışarak inşaatları tamamlayın diye…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kendisi yok daha yani!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Şu anda GAP’ta büyük bir seferberlik var, bu parayı rahat bir şekilde harcayacağız. Merak etmeyin. Göreceksiniz, GAP’ta büyük bir devrim yaşanacak, büyük bir inkılap… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinler misiniz, lütfen…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bunu da ancak AK Parti Hükûmeti yapar. Yapacağız… Yapacağız… Yapacağız…

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Bakanım, projeler güzel ama ömrümüz yetmez, hepimizi kapatacaklar.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Anneler Günü hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 11 Mayıs Anneler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 Mayıs Anneler Günü dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Bıkmadan, usanmadan, sevgi ve şefkatle, her anlamda sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde büyük bir sorumluluk üstlenen annelerimiz hepimizin hayatında her zaman önemli bir değerdir. Onlara ne kadar hürmet edersek edelim, gönül borcumuzu ödeyemeyiz. Fedakârlıklarla ve sabırla dünyanın en ulvi görevini yerine getiren her biri ayrı bir saygıyı hak eden annelerimiz, hoşgörünün, merhametin, saf bilginin engin kaynağıdırlar. Annelik başka hiçbir duyguyla kıyaslanamayacak kadar yüce bir duygudur ve karşılık beklenmeden verilen yegâne sevgidir.

Yavrusunun sağlıklı bir şekilde büyümesi ve hayırlı bir insan olması için her türlü cefaya ve fedakârlığa katlanan annelerimiz toplum olarak bizim yegâne hazinemizdir. Hayatımızın her döneminde, bütün sıkıntılarımızda aklımıza gelen, yürekten çağırdığımız, her yaşta kucağında ağladığımız, fedakârlığına, sıcaklığına en fazla ihtiyaç duyduğumuz eli öpülesi annelerimiz değil midir?

Toplum hayatının refahı ve sefaleti insan faktörüne bağlıdır. İnsanımızın eğitimli ve ahlaklı olması toplumumuzun huzuru ve mutluluğu demektir. Anneye saygı ve sevgiyi kutsal sayan bir medeniyete sahip olan bir millet olarak, kimi zamanlar kahramanlar doğuran ve yetiştiren annelerimiz, kimi zaman bizzat kendileri kahramanlık yapmışlardır.

Değerli milletvekilleri, sağlıklı ve bilinçli nesiller yetiştirmek ve böylece bir toplum kurmak ancak annelerin sağlıklı, kültürlü, eğitimli olmasına bağlıdır. Bunun için bugünün ve yarının annelerinin eğitimli, kültürlü olmalarının yolunu açmalıyız. Onların her açıdan donanımlı olmalarını sağlamalıyız. Ailenin çekirdeğini oluşturan annelerin mutlu ve huzurlu olması toplumun huzuru için temel teşkil etmektedir. Anne mutlu ise çocukları da mutlu olacaktır, eşi de mutlu olacaktır. Neticede aile mutlu olacaktır. Mutlu ve huzurlu aileler ise huzurlu toplumlar oluşturacaktır.

Anneler, aile içinde kültürel değerleri, gelenek ve görenekleri, görev ve sorumlulukları yarının büyükleri olacak çocuklarımıza aktaran bilgi pınarlarıdır. Çocuklarımızı topluma hazırlayan, şefkat ve merhamet timsali olan anneler, çocuğun doğumundan başlayarak yetişkin bir insan olmasına kadar geçen süre içinde en önemli emeği olan evladını besleyip büyüten, eğiten, temel insani değerleri taşıyan varlıklarımızdır. Anneler bazen uykularından, bazen sağlıklarından, bazen de hayallerinden vazgeçerek yaparlar bunu.

Değerli milletvekilleri, aileye, kadına ve anneye hak ettiği değeri veren ve vermeye devam eden AK Parti İktidarında bu yönde gerek yasal düzenlemeler açısından ve gerekse sosyal politikalar açısından azımsanmayacak hizmetler yapılmıştır. Bu kapsamda 2003 yılında aile hukukundan doğan dava ve işlere bakmak üzere aile mahkemeleri kurulmuştur. Cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler içeren yeni Türk Ceza Kanunu kabul edilmiştir. Yeni Belediyeler Kanunu ile büyükşehir belediyesi ile nüfusu 50 bini geçen belediyelere kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açma yükümlülüğü getirilmiştir. Yine 2004 yılında yapılan yasal düzenlemelerle hamile veya anne adayı kadınların çalıştırma şartları ile çocuk bakım odaları ve çocuk bakım yurtlarına dair iyileştirmeler yapılmıştır.

Kadın hakları alanında kurumsal yapıyı güçlendirecek adımlar atılmış ve 2004 yılında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Teşkilat Yasası çıkarılmıştır. Bu uygulamalar çerçevesinde yoksul öğrencilere eğitim desteği olarak verilen yardımların ve 0-6 yaş arası çocukların sağlık hizmeti alabilmesi için ödenen maddi katkı annelere verilmektedir. Ayrıca, hamile kadınlara ve bebeklere ücretsiz demir desteği sağlanmaya başlanmıştır.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı kadın komiteleri sayısı 8’den 19’a çıkarılmış, bununla kadınlarımızın, annelerimizin hayatlarında karşılaşabilecekleri ailevi problemlerde barınma sorunlarının kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, iş hukukunda da önemli düzenlemeler yapılmış ve sekiz hafta olan doğum izinleri on altı haftaya çıkarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, kadınlarımız ekonomik, sosyal ve siyasi alanda bugünkünden daha olumlu ve ileri bir seviyededir. Bugün AK Partiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinde yüzde 4 olan kadın milletvekili oranı yüzde 10 seviyelerine gelmiştir. Yine kadınlarımıza önümüzdeki yerel seçimlerde çok daha fazla yer verilerek onların temsil oranları artırılmaya çalışılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, hayatımızın anlamı annelerimizi bir kez daha saygı ve sevgiyle anıyor, bütün insanların birbirine anne şefkati ve sevgisiyle yaklaşmasını diliyor, tüm annelerimize şükranlarımı sunuyor ve ebediyete intikal eden annelerimizi rahmetle anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmesine ilişkin bir tezkeresi vardır.

Okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/418)

                                                                                                                          07/05/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 02/05/2008 tarihli ve A.01.0.GNS.0.10.00.02-4676/9998 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 01/05/2008 tarihinde kabul edilen 5760 sayılı "Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir.

Anayasanın 135 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca, "Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.”

Serbest muhasebeci mali müşavirler ve yeminli mali müşavirler odaları ile Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği de, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşudur. Bunların organlarının seçimlerine ilişkin esaslar 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda yer almıştır.

Bu çerçevede,

- Odaların genel kurullarının her yıl Mayıs ayında toplanacağı ve organlarının seçimlerinin iki yıl süreyle geçerli olacağı,

- Odaların yönetim kurulunun beş asıl beş yedek üyeden oluşacağı,

- Yönetim kurulu üyeliğine en az beş yıl odada kaydı bulunan üyelerin seçilebileceği, ayrıca süresi biten üyenin yeniden seçilmesine engel bulunmayacağı,

- Odaların disiplin ve denetleme kurullarına üye seçilebilmek için kıdemin aranmayacağı ve ilgililerin iki yıl için seçileceği,

- Birlik genel kurulunun, her odadan, üyelerinin yirmibeşte biri oranında iki yıl için seçilecek asıl ve yedek temsilcilerden oluşacağı,

- Birlik genel kurulunun her yıl Eylül ayında toplanacağı,

- Birlik yönetim kurulu üyelerinin iki yıl için seçileceği.

- Süresi biten Birlik Yönetim Kurulu üyesinin yeniden seçilmesine engel bulunmayacağı,

- Birlik yönetim kurulu başkanlığına seçilebilmek için yeminli mali müşavir olmanın yeterli bulunacağı,

- Birlik disiplin ve denetleme kurulu üyeliklerine seçilebilmek için herhangi bir kıdem şartının aranmayacağı, üyelerin iki yıl için seçileceği,

- Birlik denetleme kurulunun, biri yeminli mali müşavir, ikisi de serbest muhasebeci mali müşavir olmak üzere üç üyeden oluşacağı,

- Seçimlerde liste esasının geçerli olacağı,

hususunda düzenlemeler bulunmaktadır.

Yukarıda belirtilen konulara ilişkin olarak incelenen 5760 sayılı Kanun ile;

- Oda genel kurullarının her yıl yerine üç yılda bir toplanacağı,

- Yönetim kurulunun beş asıl beş yedek üyeden oluşması yerine, odaya kayıtlı üye sayısı ile bağlantı kurulduktan sonra, üye sayısı binin altında kalan odalarda beş asıl beş yedek, bin ile beşbin arasında olan odalarda yedi asıl yedi yedek, beşbini aşan odalarda ise dokuz asıl dokuz yedek üyeden oluşacağı,

- Yönetim kurulu üyeliğine seçilebilmek için beş yıllık kıdem yerine üç yıllık kıdemin yeterli olacağı,

- Odalarda üst üste iki seçim döneminde iki defa yönetim kurulu başkanlığına seçilmiş olanların, aradan iki seçim dönemi geçmedikçe yönetim kurulu üyeliğine seçilemeyeceği,

- Disiplin ve denetleme kurullarına üye seçilebilmek için üç yıllık kıdemin gerekeceği, sadece üye sayısı yüzün altında olan odalarda kıdem şartının aranmayacağı,

- Birlik genel kurulunun, üye sayısına bakılmaksızın her odadan seçilecek üç temsilci ile buna ek olarak oda üyelerinin yetmişbeşte biri oranında seçilecek asıl ve yedek temsilcilerden oluşacağı, temsilcilerin iki yerine üç yıl için seçileceği,

- Birlik genel kurulunun her yıl yerine üç yılda bir toplanacağı,

- Birlik yönetim kurulu üyelerinin iki yerine üç yıl süreyle seçileceği,

- Birlikte üst üste iki seçim döneminde iki defa yönetim kurulu başkanlığına seçilmiş olanların, aradan iki seçim dönemi geçmedikçe yönetim kurulu üyeliğine seçilemeyeceği,

- Birlik yönetim kurulu başkanlığına seçilebilecek yeminli mali müşavirler için en az beş yıl mesleki faaliyette bulunma şartının aranacağı,

- Birlik disiplin ve denetleme kurulu üyeliklerine seçilebilmek için en az üç yıllık kıdem şartının gerekeceği, üyelik süresinin de iki yerine üç yıl olacağı,

- Üç kişiden oluşan Birlik denetleme kurulunun, bir üyesinin yeminli mali müşavir olma zorunluluğu korunarak, diğer iki üyesinin serbest muhasebeci mali müşavir olması zorunluluğunun aranmayabileceği,

- Seçim sisteminde yapılan değişiklikle nisbi temsil esasının benimseneceği,

- Üyelerin oda veya birlik yönetim, denetleme ve disiplin kurullarından sadece birinde görev alabileceği

yolunda yeni düzenlemeler yapılmaktadır.

Görüleceği üzere, incelenen 5760 sayılı Kanunla sadece odaların ve Birliğin organlarının seçim sisteminde değişiklik yapılmamakta, aynı zamanda, odaların genel kurulları ile Birlik Genel Kurulunun toplanma dönemi, organlara seçilme yeterliği, organların üye sayıları ve seçilenlerin görev süresi gibi konularda da kapsamlı değişiklikler getirilmektedir.

Bugüne kadar, 3568 sayılı Kanunun 20 nci maddesi uyarınca seçim sürecinin başladığı ve bazı odaların genel kurullarını yaptıkları anlaşılmaktadır.

Bu genel kurullarda yapılan seçimler Kanunun yürürlükteki hükümlerine göre gerçekleşmiş olup, incelenen 5760 sayılı Kanunun bu süreçte yayımlanması halinde, diğer odalar genel kurullarını, incelenen Kanunun 21 inci maddesi uyarınca yayımlandığı tarihte yürürlüğe girecek olan yeni düzenlemelere göre yapmak suretiyle organlarının seçimlerini gerçekleştirmek zorunda kalacaklardır. Bu durumda, aynı hukukî statüde bulunan odalara 2008 yılı Mayıs ayında yapılan seçimlerle ilgili olarak değişik hükümlerin uygulanacak olması sebebiyle farklı hukukî sonuçlara ulaşılacağından, özellikle temsil noktasında karışıklığa yol açılacaktır.

Değinilen sakıncanın doğmaması için, 5760 sayılı Kanunun çerçeve 20 nci maddesiyle 3568 sayılı Kanuna eklenen geçici 10 uncu maddede gerekli düzenlemenin yapılması gerekirken, bu hususta hüküm bulunmaması kamu yararı ile bağdaşmamaktadır.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5760 sayılı "Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", 20 nci maddesiyle 3568 sayılı Kanuna eklenen geçici 10 uncu maddenin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                                                                                                            Abdullah Gül

                                                                                                          Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyonun bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında iki adet raporu vardır.

Raporların muhalefet şerhleri aynı olduğundan, ortak muhalefet şerhi son raporun ardından okunacaktır.

Şimdi, raporları sırasıyla okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Hatay Milletvekili Sadullah Ergin’in yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/112) (S. Sayısı: 149) (x)

2.- Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (3/113) (S. Sayısı: 150) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

298 sayılı Seçim Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Hatay Milletvekili Sadullah Ergin hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Hatay Milletvekili Sadullah Ergin hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                            Burhan Kuzu

                                                                                                                İstanbul

                                                                                                Komisyon Başkanı ve üyeler

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görevli memura hakaret ve tehdit suçunu işlediği iddia olunan Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu hakkında düzenlenen Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi ve eki dosya hakkında Hazırlık Komisyonu Raporu, Karma Komisyonumuzun 19 Mart 2008 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz, isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu hakkındaki kovuşturmanın Milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

                                                                                                            Burhan Kuzu

                                                                                                                İstanbul

                                                                                                Komisyon Başkanı ve üyeler

                           

(x) 149 ve 150 S. Sayılı Basmayazılar tutanağa eklidir.

Muhalefet Şerhi

Karma Komisyon’un, kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine dair kararına aşağıda yazılı gerekçelerle muhalefet ediyoruz;

(1) Dokunulmazlıklar konusunda, 22. Yasama Dönemindeki temel sorun; mevcut Anayasanın 76. maddesiyle TBMM İçtüzüğünün 131 ve devamı maddelerinin, düzenleniş amacına aykırı olarak ve çoğunluk diktasına dayalı bir anlayışla uygulanmasından kaynaklanmaktadır.

Aynı anlayış ve uygulamanın 23. Yasama Döneminde de devam edeceği görülmektedir.

Bilindiği gibi, TBMM İçtüzüğünün 131 ve müt. maddelerindeki hükümlere göre;

Karma Komisyon, olayın ve suçlamanın niteliğine göre; ya dokunulmazlığın kaldırılmasına ya da kovuşturmanın dönem sonuna ertelenmesine karar verecektir. Elbette bu değerlendirmeyi yaparken, önüne gelen dosya kapsamını da göz önünde bulunduracaktır. Dosyanın geldiği safahat, suçlamanın niteliği gibi hususları genel olarak göz önüne alıp, keza Anayasanın 76. maddesinde düzenlenmiş olan “Milletvekili seçilme engeli” teşkil eden bir suçlamanın söz konusu olup olmadığını da değerlendirerek; buna göre karar verecek ve rapor hazırlayacaktır.

Bunu yaparken, bir yargıç gibi davranmamak gerektiği açıktır. Delillerin tartışmasından özenle kaçınmak gerekmektedir.

Bu âdil ve objektif yaklaşım içinde hazırlanacak olan raporun, 2 ayrı sonucu olacaktır.

Karma Komisyon ise, hiçbir objektif ölçü arayışına girmeden, Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar doğrultusunda karar vermiştir.

(2) 22. Yasama Döneminde, kişisel kaygı ve siyasi hesaplarla Meclis iradesine tahakküm eden siyasi iktidarın, aynı anlayış ve uygulamayı bu dönemde de devam ettirmek istediğini, demokrasi adına endişeyle gözlemliyoruz. Bu endişe sebebiyledir ki, her zeminde demokrasi ve hukuk adına, AKP Grubunu uyarmak gereğini duyuyoruz.

Hükümet kaynaklı olarak sürdürülen bu hukuk tanımaz uygulamalar sebebiyle; Anayasa ve İçtüzük açık bir şekilde ihlâl edilmektedir.

Hukuka aykırı olan, çoğunluk diktasına dayalı olan bu yanlış uygulamalar sebebiyledir ki; kişiler yargılanamamakta, bu durum gelişen süreçte tıkanmalara yol açmaktadır.

Bu yanlış uygulamalar ve dayatmalar sebebiyle; kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi mümkün olamamakta ve adli denetim süreci ihlâl edilmektedir.

Dokunulmazlık kurumu ve keza soruşturma izni kavramları, Siyasi İktidar tarafından hukuk tanımaz bir anlayışla yozlaştırıldığı ve kötüye kullanıldığı içindir ki; TBMM belli bir süreçten sonra bazı bürokratlar ve kanun kaçakları (58 ve 59. Hükümetler Dönemindeki Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı gibi) için bir sığınma mercii haline getirilebilmiştir.

Anılan kişi hakkında, yargı kararlarını uygulamamaktan dolayı Yargıtay 4. Ceza Dairesine intikal eden 20’ye yakın dosya mevcuttur. Bu dosya sayısının daha da artacağı anlaşılmaktadır.

Keza, AKP Mersin Milletvekili Ali Er hakkındaki dosya da üzerinde önemle durulması gereken bir dosyadır. Anılan Milletvekili hakkında, oğlunun yol açtığı ve ölümle sonuçlanan trafik kazasıyla ilgili olayda, sanık konumuna girerek olayı üstlendiği iddia edilmektedir. Bu çok ağır bir iddiadır. Bir Milletvekilinin böylesine nitelikli bir iddiayla görevini sürdürmesi ve zan altında kalması, Milletvekilliği sıfatı ve TBMM’nin saygınlığıyla bağdaşmaz. Ancak Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar sebebiyledir ki, çoğunluk diktası uygulaması sonucunda, adı geçen Milletvekili de “âdil yargılanma hakkını” kullanamamaktadır.

Öte yandan; haklarında zimmet, dolandırıcılık, çete kurmak, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık yapmak gibi suçlamalar bulunan Milletvekilleriyle ilgili yargılamaların yapılamaması; kamuoyunun denetim yapması ve bilgi alması süreçlerini olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Türkiye’nin “karanlık suç ilişkileri” dönemini teşkil eden Susurluk ve bağlantılı dosyaların yargılaması bu yüzden uzun yıllar yapılamamıştır. Faili meçhul cinayetlerin yoğun olarak işlendiği bir dönemi kapsayan bu olayların gerçek boyutlarının ortaya çıkarılmamış olması sebebiyledir ki;

aradan geçen 8-10 yıldan sonra benzer nitelikte olan Hrant Dink, Malatya cinayetleri, Rahip cinayetleri ve eylemleri karşımıza çıkmıştır. Ergenekon ismiyle adlandırılan, ancak hazırlık tahkikatı aşamasından itibaren Hükümet sözcüsü medya yapılanmasına Emniyet tarafından servislerin yapıldığı bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir.

Acz ifade eden ve ibret verici olan bir diğer gelişme ise;

henüz iddianamesi dahi düzenlenmemiş olan bir soruşturma; Başbakan ve Kültür Bakanı tarafından, AKP aleyhine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davayla irtibatlandırılabilmiştir.

Böyle bir tablo ve sunuş, demokrasiler için utanç verici olmanın ötesinde, demokrasinin geleceği bakımından da endişe vericidir.

(3) Hükümet, dokunulmazlıklar konusunda sıkışmış durumdadır. 22. Yasama Döneminde yarattığı hukuk dışı uygulamalar Hükümet’i esir almıştır. Bu esaret, 23. Yasama Döneminde yeni hukuksuzlukları beraberinde getirmektedir.

Hükümet, 23. Yasama Döneminde PKK terörü sebebiyle gelişen toplumsal ve siyasi süreci, popülist bir anlayışla istismar etme girişimi içindedir.

Çoğunluk diktasına dayalı hukuk tanımaz uygulamalar 23. Yasama Döneminde, Meclis bünyesinde giderek tırmanmaktadır.

Gelinen süreçte, kamuoyunda doğmuş olan tepki sebebiyle; AKP Hükümeti, kendi suçluluğunu ve sorumluluğunu bertaraf edebilmek amacıyla, bilgi kirliliği ve karartma yaratarak; DTP’li Milletvekillerinin şahsında, dokunulmazlıkların kaldırılması uygulamasını gerçekleştirmek suretiyle, kürsü sorumsuzluğuna müdahalenin yolunu açmaktadır.

Böyle bir süreçte, Hükümet’in bazı kavramları istismar ederek bir oldu-bitti, bir emrivaki yaratmak istediği görülmektedir.

Bu girişimlere, demokrasi ve hukuk adına engel olunması gerekmektedir.

Böyle bir girişim kaçınılmaz olarak, kürsü sorumsuzluğunun ihlâli sonucunu doğuracaktır. Faşizan yapılanmayı ve Parti Devleti yapılanmasını kurumsallaştırma yolunda ciddi bir mesafe sağlayan siyasi iktidar; bu yolla, yasama sorumsuzluğunun da ihlâli sürecini başlatacaktır.

Anayasa’nın 83/2 ve 14. maddesiyle bağlantılı olan suçlamalar yönünden, TBMM Başkanlığına intikal eden dosyaların akıbeti hakkında karar verme yetkisi TBMM Karma Komisyonuna aittir. Bu süreçte artık geçerli olan irade, Komisyonun iradesidir. Komisyon, dosya kapsamı ve yukarıda sözü edilen maddeler çerçevesinde değerlendirmesini yapacaktır.

TBMM Başkanlığına intikal eden bazı dosyaların, Karma Komisyonda görüşülmesine fırsat verilmeden, Hazırlık Komisyonu veya TBMM Başkanlığı aşamasında, Mahkemelerine veya Savcılıklara iade edilmesini; Karma Komisyon ve Meclisin iradesine müdahale olarak gördüğümüzü önemle ifade ediyoruz.

(4) Açıklanan sebeplerle;

AKP Grubunun, çoğunluk diktasına dayalı olarak, keyfi ve sorumsuz bir şekilde tesis ettiği bir Komisyon iradesi söz konusudur. Demokrasi ve kurallarla böylesine sorumsuz bir şekilde oynanması kaçınılmaz olarak adalet kavramını zedelemektedir.

Bu anlatımlarımız çerçevesinde, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda “ilkeli ve tutarlı” davranılmasının önemini bir kez daha vurguluyoruz.

Hukuk, kurallarla çalışır ve işler. Toptan veya götürü usulün, hukukta yeri yoktur.

Dokunulmazlıklar konusundaki temel ve objektif ölçü ise, Anayasanın 76 ncı maddesidir.

Bu madde kapsamında kalan suçlar yönünden ayrım yapılmadan, yargılama sürecinin devam etmesi gerekir. Çünkü bu suçlar sübut bulduğu takdirde, nitelikleri itibariyle Milletvekilliği göreviyle bağdaşmamaktadır. Sübut halinde sürdürülmesi mümkün olmayan Milletvekilliği görevinin devam etmesinin hiçbir hukuki açıklaması ve tutarlılığı söz konusu olamaz.

Böyle bir durum, Anayasa ve İçtüzüğün ilgili hükümlerinin ihlali anlamına gelir.

76 ncı madde ölçütünün dışında kalan suçlar yönünden ise; dosyası bulunan Milletvekilinin talep ve savunması da değerlendirilerek, dosya safahatına ve içeriğine göre karar verilmelidir.

Bu aşamada, diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlıklarının bulunduğu yolundaki AKP görüşlerini değerlendirmekte yarar görüyoruz. Önemle ifade ediyoruz; diğer kamu görevlileri hakkında dokunulmazlık söz konusu değildir. Kamu görevlileri hakkında “soruşturma izni” kavramı söz konusudur. Soruşturma izni ilgili amir tarafından verilmediği takdirde, idari yargı prosedürü içinde, adli kovuşturma ve yargılama süreci başlayabilmekte, daha doğrusu yargı denetimi süreci işlemektedir. Bu sebeple, kamu görevlilerinin dokunulmazlığı değil, belli usul dairesinde yargılanması söz konusudur.

Nitekim, yakın tarihte rektörler, kuvvet komutanları görevde iken yargılanmışlar, tutuklu kalmışlar, beraat etmişler veya mahkum olmuşlardır. Salt bu süreç dahi; AKP sözcülerinin söylemlerinin gerçeklerle ve mevzuatımızla ilgisi olmadığını göstermeye yeterlidir. Öte yandan; kamu görevlileriyle ilgili olarak bu adli sürecin dışında; görev yeri değişikliği, disiplin uygulamaları ve tazmin sorumluluğunun varlığı da ayrı bir gerçektir.

Bir kez daha ifade ediyoruz; soruşturma izni kavramı, görevin mahiyeti gereği uygulanan bir hukuksal durumdur.

En nihayet, soruşturma izni düzenlemesinden Hükümet rahatsız ise veya gerçekten düzeltilmesine gerek görüyor ise yahut daha seri hale getirmek istiyorsa; bu yöndeki yasal değişiklikleri her zaman değerlendirmeye açık olduğumuzu hep ifade ettik. Ancak burada da, Hükümetin gayri ciddi ve tutarlı olmayan tavrı hemen ortaya çıkmıştır. Çünkü; Hükümet, soruşturma izni kavramını ve yetkisini kendi tekelinde tutarak; siyasi ve kişisel yaklaşımına göre, soruşturma iznini kaldırmakta ya da reddetmektedir.

Soruşturma izninin kısıtlanması veya kaldırılması yönünde 22. Yasama Döneminde başta Bursa Milletvekili Sn. Ertuğrul Yalçınbayır tarafından sunulan kanun tekliflerinin, AKP’nin oylarıyla reddedildiğini de önemle ifade ediyor ve vurguluyoruz.

Görüldüğü gibi; Hükümet, demokrasi arayışı içinde olmayıp, dayatmacı bir anlayışla, kişisel çıkar ilişkileri ve siyasi kaygılarla; dokunulmazlıkların kaldırılması sürecini toptan bir anlayışla engellemektedir.

Böyle bir anlayış ve uygulamanın, hukukta ve anayasada yeri yoktur.

Tüm bu sebeplerle; Hükümet kaynaklı talep ve talimatlar doğrultusunda, kişisel çıkarlar ve siyasi kaygılarla, TBMM Karma Komisyonu’nun AKP’li üyelerinin çoğunluk diktası yoluyla tesis ettikleri erteleme kararına muhalefet ettiğimizi beyan ediyoruz.

                                                                                                                          20.03.2008

 

Halil Ünlütepe

Turgut Dibek

Atilla Kart

 

Afyonkarahisar

Kırklareli

Konya

 

Şahin Mengü

Ali Rıza Öztürk

İsa Gök

 

Manisa

Mersin

Mersin

 

Rahmi Güner

 

Ali İhsan Köktürk

 

Ordu

 

Zonguldak

Muhalefet Şerhi

3/113 no ile işlem gören Kütahya Milletvekili Sn Hüsnü Ordu’nun dokunulmazlığının kaldırılması isteğinin dönem sonuna kadar ertelenmesine dair çoğunluk kararına muhalefet şerhimiz aşağıda arz edilmiştir.

Milletvekili dokunulmazlığı birçok modern ülkede bulunduğu gibi ülkemizde de anayasal bir hukuki müessese olarak yer almaktadır. Milletvekillerinin görevlerinin niteliği gereği birçok haksız ve uydurma isnatla karşılaşmaları muhtemeldir. Nitekim bu nedenle birçok suç tipi bakımından diğer kamu görevlileri de benzer korumalara sahiptir.

Ancak dokunulmazlıkla amaçlanan esas gaye milletvekillerinin meclis kürsüsündeki konuşmaları sebebiyle sınırsız yargılanmazlık güvencesine sahip olmaları yanında esas itibariyle iftira niteliğinde olacak ithamlardan korunmalarını temin etmektir. Bugün ise komisyon önüne gelen dosyalardan anlaşıldığı üzere sayın Başbakanımız hakkında zimmet, evrakta sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, bazı bakanlarımız hakkında vergi usul kanununa muhalefet ve yine partilerinde önemli görevlerinde bulunan bazı milletvekilleri hakkında sahtecilik, halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek açıkça tahrik etmek, ihaleye fesat karıştırmak, kamu kurumlarını dolandırmak, suçu ve suçluyu övmek gibi ağır toplumca yoğun antipati duyulan mahkûmiyetleri halinde bırakınız bakan olmayı milletvekili olmayı kamu görevi bile yapamayacak olan insanların dokunulmazlık zırhına bürünerek bu müessesenin istismarına neden oldukları anlaşılmaktadır.

Bu durum kamu vicdanında, demokratik sisteme, siyaset kurumuna, meclisin üstünlüğüne gölge düşürmekte, derin yaralar açmaktadır.

Çağdaş demokrasilerde bırakınız mahkûm olmayı bu tür isnatlarla karşılaşan siyasetçiler ve kamu görevlilerinin görevden ayrılmaları neredeyse yazısız bir kural haline gelmiştir.

Dokunulmazlıkların kaldırılma isteğine AKP’li üyeler yargının siyasallaştığı hâkim savcıların bağımsızlığını kaybettiği kamu görevlilerinin de dokunulamazlığının bulunduğu, milletvekillerinin itibarının bu şekilde korunduğu gerekçeleri ile karşı çıkmaktadırlar. Bu gerekçelerin hiç birisi gerçekçi bulunmamaktadır.

Her kurum içerisinde hatalar yapıldığı gibi kasıtlı yanlışlar da yapılabilmektedir. İşine geldiğinde hukuka saygı talep eden yargı kararlarını kendisine referans gösteren iktidar hatta zaman zaman ana muhalefetin bu tavrı bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Bu tavrın devamı halinde hakkındaki yargı kararını beğenmeyen bütün vatandaşlarımıza “yargı siyasallaşmıştır ben bu kararı tanımıyorum” deme imkânı getirecektir ki bu durum kaosa yol açacaktır.

AKP’nin diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı bulunduğu gerekçesi samimiyetten uzaktır. Bahsedilen kamu görevlilerinin dokunulmazlığını AKP kaldırmak istemiştir de engel olan mı olmuştur.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak yukarıda belirtilen suçlardan yargılanan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının devamı ile meclisin itibarının korunacağını düşünmüyoruz. Tam tersine bir kurum varsa içindeki sıfatını istismar edenleri ayıklayarak itibar kazanacağına inanmaktayız.

Bu sayede haklarında uydurma isnatlardan milletvekillerinin aklanmalarının önü açılmış olacaktır.

Bütün bu nedenlerle MHP olarak dokunulmazlığın anayasamızda kürsü dokunulmazlığı şeklinde yeniden düzenlenmesinin yerinde olacağına mevcut hal itibariyle de haklarında fezleke olan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak adaletin tecellisine tevdilerine karar verilmesi gerektiği inancıyla muhalefet şerhimizi arz ediyoruz.

 

Rıdvan Yalçın

Metin Çobanoğlu

Osman Ertuğrul

 

Ordu

Kırşehir

Aksaray

 

Faruk Bal

S. Nevzat Korkmaz

Behiç Çelik

 

Konya

Isparta

Mersin

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler

1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/282) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/47)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin 13 üncü sırasında yer alan 6/282 Esas Numaralı soru önergemi geri alıyorum.                             07/05/2008

                                                                                                                   Mehmet Serdaroğlu

                                                                                                                          Kastamonu

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki kuraklığın hayvancılık ve tarım üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/181)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda bir doğal afet olarak gündeme gelen kuraklık ülkemizde tarımsal üretimi etkileyecek bir olguya dönüşmüştür. Sonbahar aylarından bu yana yeterli yağışın düşmediği Doğu ve Güneydoğu'da son günlerde görülen sıcak havanın da etkisi ile ekili alanların kuruması söz konusudur. Kuraklığın Diyarbakır, Mardin ve Batman'da etkili olacağı, bundan ötürü de özellikle hububat ve mercimek üretiminde çok ciddi üretim düşüşleri yaşanması beklenmektedir. Buna bağlı olarak hayvancılığın da büyük zarar göreceği, ürün fiyatlarının çok fazla artacağı, ithalata başvurulması halinde de ülkenin gelir-gider dengesinin iyice bozulacağı basın ve çiftçi örgütleri aracılığıyla kamuoyuna yansımış durumdadır. Bunun için alınacak önlemler, çözüm önerileri ve gerekli politikaların oluşturulması amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

                                                                                                                       07 Mayıs 2008

1) Akın Birdal                          (Diyarbakır)

2) Ahmet Türk                         (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

4) Fatma Kurtulan                    (Van)

5) Emine Ayna                         (Mardin)

6) Ayla Akat Ata                      (Batman)

7) Sebahat Tuncel                     (İstanbul)

8) Mehmet Nezir Karabaş        (Bitlis)

9) Bengi Yıldız                         (Batman)

10) Sırrı Sakık                          (Muş)

11) M. Nuri Yaman                 (Muş)

12) Özdal Üçer                         (Van)

13) Aysel Tuğluk                     (Diyarbakır)

14) Pervin Buldan                    (Iğdır)

15) Gültan Kışanak                  (Diyarbakır)

16) İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan                     (Şırnak)

18) Sevahir Bayındır                (Şırnak)

19) Şerafettin Halis                  (Tunceli)

20) Osman Özçelik                  (Siirt)

Gerekçe:

Küresel ısınmayla birlikte bütün dünyada karşılaşılan kuraklık, ülkemizde de son yıllarda etkisini artırarak göstermektedir. Tarım politikalarının olmayışı, üretim planlamasının yapılmayışı, erozyonla mücadelede gerekli önlemlerin alınmayışı, yanlış sulama politikaları nedeniyle tarım topraklarının çölleşmesi gibi yıllardan beri süre gelen olumsuzluklara bu yıl yağış azlığından dolayı yaşanan kuraklık da eklenmiştir. Örneğin Diyarbakır ilimize düşen yağış miktarı 2006-2007’de 377.5 mm iken 2007-2008’de 143.7 mm olmuştur. Yani %67 oranında bir yağış azalması söz konusudur. Özellikle Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Batman ve Mardin'de kendini gösteren kuraklık, kuru tarım yapılan bütün arazileri etkilemiş olup ürün üretiminin yaklaşık %70 oranında azalması beklenmektedir. Örneğin Diyarbakır ilimizde mercimek, buğday, arpa üretimi yapılan yaklaşık 4 milyon dekar alan kuraklıktan büyük ölçüde etkilenmiştir. Bu alanın 3 milyon dekarında buğday tarımı yapılmaktadır. Aynı durum Mardin için de geçerlidir. Bu ilimizdeki kuru tarım yapılan 1 milyon 300 bin dekarlık alanda kuraklık hüküm sürmektedir.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilen ürünler ağırlıklı olarak buğday, arpa ve kırmızı mercimektir. Ülkemizdeki hububat üretiminin %30'u ile kırmızı mercimek üretiminin nerdeyse tamamı Bölgemizde yapılmaktadır. Kuraklık nedeniyle olması gereken buğday üretimi normal şartlarda 4,5 milyon ton iken bu yıl 2 milyon ton civarında bir üretim beklenmektedir. Arpa üretimindeki üretim düşüşü ise daha fazla olup yaklaşık 1 milyon ton civarında olacaktır. Kırmızı mercimekte ise durum daha da acıdır. Üretimin nerdeyse yarısı kaybolmuştur. Kırmızı mercimek üretiminin sadece bölgemizde yapıldığını düşünürsek düşüşün çok önemli sonuçlar doğuracağı şimdiden söylenebilir.

Bu durum Bölgenin bir başka önemli geçim kaynağı olan hayvancılığı da doğrudan etkilemektedir. Hayvanların yem bulamaması ve yaylaya çıkarılamaması söz konusudur. Bu nedenle hayvancılıkta da bu kuraklığa bağlı olarak ciddi bir gerileme beklenmektedir.

Bölgenin ekonomisinin tarıma ve tarım üstünden de ticarete bağlı olduğu gerçeğinden hareketle bölgenin ülkemizde üretilen hububatın %30 unun karşıladığı düşünülürse, yaşanan kuraklığın bölgede yaşayan bütün yurttaşlarımızı olumsuz etkileyeceğini söyleyebiliriz.

100 dekarlık bir tarım alanına üretim için yaklaşık 7.000 YTL masraf yapılmaktadır. Oysa gelinen durumda bırakalım bu giderin karşılanması, hiçbir gelir elde edilmemesiyle karşı karşıya kalınacaktır. Üretici tefeci ile Ziraat Bankası arasında sıkışacaktır. Bu durum sadece bugünle ilgili değil, gelecek yılların tarım üretimini de etkileyecektir. Çünkü bu dönem giderlerini bile karşılayamayan üretici önümüzdeki dönem tarım üretimi yapmak için gerekli maddi desteği bulamazsa tarım üretimini bırakacaktır. Dolayısıyla yurttaşlarımızın önemli bir bölümü işsiz kalacak, ülkemiz en temel gıda girdilerini bile ithalatla karşılar yani dışa bağımlı hale gelecektir.

Bu çerçevede, ivedilikle zarar tespitinin yapılması, üreticinin zararlarının en üst düzeyde karşılanması, önümüzdeki yılın ekimi için gübre ve tohum ihtiyaçlarının karşılanması, Ziraat Bankasına ya da başka kamu kurumlarına olan borçların ertelenmesi ve faiz işletilmemesi ve bunların yanı sıra önümüzdeki yıllar için kuraklığın sigorta kapsamına dahil edilmesi gerekmektedir.

Ülkemiz açısından da TMO zaman geçirmeden özellikle bakliyat ve kırmızı mercimek piyasasının düzenlenmesinde görevlendirilmeli ve sorumlu kılınmalıdır. Ürüne yüksek fiyat vererek kurumsal depolamaya gidilmeli, böylelikle üreticinin mağduriyeti önlenmeli ve spekülatif girişimlere olanak tanımayarak fiyat artışına izin vermemelidir. Ancak bu şekilde hem üreticiye hem de tüketiciye sahip çıkmak olasıdır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir gensoru önergesi vardır. Önerge bastırılıp bugün sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

D) Gensoru Önergeleri

1.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, 1 Mayıs kutlamalarının Taksim’de yapılmasını engelleyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını ihlal ettiği, güvenlik güçlerini orantısız güç kullanmaya teşvik ettiği, bu tutumuyla toplumsal barışı tehlikeye atarak şiddet görüntülerinin ortaya çıkmasına neden olduğu iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/2)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul'da 1 Mayıs kutlamalarının Taksim'de yapılmasını engelleyerek, toplantı ve gösteri özgürlüğünü ihlal eden açıklamaları ile güvenlik güçlerini orantısız kuvvet kullanmasına teşvik eden ve bu tutumu ile toplumsal barışı tehlikeye atarak çatışmacı bir süreç başlatan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Anayasanın 98 ve 99 uncu, TBMM İçtüzüğünün 106 ncı maddeleri gereğince gensoru açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

 

Hakkı Suha Okay

Kemal Kılıçdaroğlu

Kemal Anadol

 

Ankara

İstanbul

İzmir

 

CHP Grup Başkanvekili

CHP Grup Başkanvekili

CHP Grup Başkanvekili

Gerekçe:

Toplantı ve gösteri özgürlüğü;

a) Bireyin düşüncesini ifade etmesinin yolu olduğu için düşünce ve ifade özgürlüğünün,

b) Toplulukların faaliyetini içerdiği için de kolektif özgürlüğün,

konusudur. Bu açıdan toplantı ve gösteri hakkı, temel insan hakları çerçevesinde değerlendirilen bir haktır.

1 Mayıs 1977 tarihinde Taksim'deki kutlamalar sırasında yaşanan ve 37 yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan kanlı provokasyonun, Taksim Meydanını işçi ve sendikalar için önemli kıldığı bilinen bir gerçektir. Bu gerçek çerçevesinde işçi ve sendikalar bugüne kadar hala karanlıkta kalan bu kanlı provokasyonu anmak ve belleklerde saklı tutmak için 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamayı talep etmişlerdir.

Bu talepler AKP hükümetince, 1 Mayıs kutlamalarının Taksim'de gerçekleşmesi durumunda provokasyon olacağı, diğer alanlarda kutlanması durumunda ise provokasyon olmayacağı iddia edilerek, inandırıcı olmayan bir söylemle yanıtlanmıştır. Kaldı ki, Ankara Sıhhiye Meydanındaki kutlamalarda da olayların çıkması, bu iddianın ciddiyetsizliğini ortaya koymuştur.

Kutlamaların Taksim'de yapılmasının engellenmesi için hiçbir haklı ve ciddi sebep ortaya konmadığından, siyasi iktidarın aldığı karar toplantı ve gösteri hakkının özünü sakatlayan bir uygulama olarak ortaya çıkmıştır.

Yaşanan süreçte Sayın Başbakan inandırıcı olmayan ve temel özgürlükleri sakatlayan bu söylemin ardına saklanmış ve İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürünün tehditkâr, süreci sabote eden ve tırmandıran açıklamalarının arkasında durmuştur. Okullar tatil edilmiş, kara ve deniz araçlarının seferleri durdurulmuş, güzergahları değiştirilmiş, 165 ülkede bayram olarak dayanışma içinde kutlanan 1 Mayıs, İstanbul için korku günü ilan edilmiştir.

Sonuç olarak;

1 Mayıs 2008 günü sabah erken saatlerde DİSK Genel Merkezinin ablukaya alındığı, ardından Genel Merkez binasına can güvenliğini hiçe sayarak biber gazı bombaları ile müdahale yapıldığı,

Hastaneye, hastaları ve yakınlarını etkileyecek şekilde biber gazı bombaları ile müdahalede bulunulduğu,

Yeni plastik mermilerin deneme amaçlı olarak göstericilere karşı kullanıldığı,

Yerde yatan savunmasız yurttaşlara joplarla ve tekmelerle saldırıldığı, kutlamaya katılan yurttaşlarımıza tazyikli su, jop ve biber gazı ile sert müdahalelerin yapıldığı,

Görevli basın mensuplarının bile yaralandığı,

insan haklarıyla bağdaşmayan görüntüler ortaya çıkmıştır.

Siyasi iktidarın talimatlarıyla hareket eden güvenlik güçlerinin bu eylemleri ile 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanmasının engellenmesi amacının ötesine geçilmiş, orantısız güç kullanıldığı bir tablo ortaya çıkmıştır. Bu durum, Türk Ceza Yasasının 256. maddesinde düzenlenen "Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlilerinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması" hali çerçevesinde ele alınması gereken bir durumken, Başbakan tarafından "Devlet burada üzerine düşen görevi yapmıştır." ifadeleri ile değerlendirilmiştir.

Böylece sendikaların barışçıl kutlama iradesi ve talepleri, siyasi iktidarın provokasyonu sonrasında şiddet görüntülerinin ortaya çıkması ile noktalanmıştır.

Siyasi iktidarın bazı sendikaların yaptığı toplantıları açıkça desteklemesi, bu sendikaların dışında yapılan kutlamalara karşı sert önlemlere başvurması tektip toplum yaratma arayışlarını ortaya koymaktadır. En temel insan hakkı olan toplantı ve gösteri hakkının bazı sendikalara tanınmamasının altında siyasi iktidarın meşruiyetinin sorgulanacağı kaygısı vardır ki, bu da Türkiye'yi dikta rejimine sürükler.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında, Anayasanın 98 ve 99 uncu, İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca gensoru açılmasını arz ve talep ederiz .

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmenin günü Danışma Kurulunca daha sonra belirlenerek oylarınıza sunulacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Lluis Maria De Puig’in davetine icabet etmek üzere Fransa’ya gitmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/419)

                                                                                                                        7 Mayıs 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanı Lluis Maria De Puig’in davetine icabet etmek üzere, 22-23 Mayıs 2008 tarihlerinde Strazburg’da düzenlenecek “Avrupa Konseyi Parlamento Başkanları Konferansı”na katılmak üzere Fransa’ya gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                           Köksal Toptan

                                                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                Başkanı

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.09

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:

Tezkereyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde 1’inci madde üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi söz sırası, şahsı adına Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait Dilek’e aittir.

Buyurun Sayın Dilek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SAİT DİLEK (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 94 sıra sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu münasebetle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu madde ile getirilen değişiklik küçük ve teknik bir düzenleme gibi görülebilir ise de aslında özü itibarıyla Kanun’un uygulama alanı ile ilgilidir ve son derece önemlidir. Zira maddenin yürürlükte bulunan metnine göre yap-işlet-devret modelinin ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak temini gerektiren işler için uygulanması öngörülmüştür. Yapılmak istenen değişiklik “ileri teknoloji ile yüksek maddi kaynak” ibareleri arasındaki “ve” ibaresinin “veya” ibaresine dönüştürülmesidir. Böylece yap-işlet-devret modeli ile hizmet üretebilmek için ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynağın bir arada bulunma şartı ortadan kaldırılmış olmaktadır.

                            

(x) 94 S. Sayılı Basmayazı 07/05/2008 tarihli 100’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Bu değişikliğin Kanun’un uygulama alanını genişleteceği açıktır. Nitekim 1’inci maddenin gerekçesinde trafiği yoğun kara yolları, gar kompleksi, lojistik merkezi ile sınır kapılarının Kanun kapsamına dâhil edildiği belirtilmiştir. Ülkemizde sağlanan kalkınma düzeyini daha ileri noktalara götürmek ve halkımızın artan refah taleplerine cevap verebilmek için bu değişikliğin getirilmesi isabetli olmuştur. Konuyla ilgili olarak kanunun genel gerekçesinde ve madde gerekçelerinde yapılan açıklamaları yerinde ve yeterli görüyorum.

Özel sektörün katılımını artıran bu düzenleme ne gibi faydalar getirecektir? Başlıklar hâlinde özetleyecek olursam, kamu kaynağının yeterli olmadığı alanlarda yatırımlar artacaktır. Özel sektörün yatırımları hızla gerçekleştirmesi sağlanarak iş dünyasının ve vatandaşlarımızın hak ettikleri hizmetlere bir an evvel kavuşmaları temin edilecektir. Özel sektörün işletmecilik anlayışıyla kaynak kullanmada verimlilik ve kalite artırılacaktır. Tüm bu faydalar kalkınmamızın ve rekabet gücümüzün önündeki temel engellerden birisi olan altyapı eksikliğini hızla gidermemizi sağlayacaktır.

Tek bir örnekle anlatmak gerekirse, yakın zamanda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile yap-işlet-devret modeli kapsamında bitirilip hizmete geçen Habur Sınır Kapısı bunun en güzel örneğidir. Daha önce, geçiş için altmış güne varan beklemeler söz konusu iken bugün son derece modern ve herkesin beğenisini kazandığı ve aynı gün işlemlerin tamamlandığı bu tesisi ülkemize yap-işlet-devret modeliyle kazandırmış bulunuyoruz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Hatay Cilvegözü’nde yapılmış, Kapıkule ve Sarp Sınır kapılarında da çalışmalar yoğun bir şekilde devam etmektedir.

Ayrıca, bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra ülkemizdeki kara yolu ulaşımının daha sağlıklı hâle geleceğine ve ülkemizdeki ticaret, sanayi ve tarımsal faaliyetlerde olumlu doğrultuda artışlar meydana getireceğine inanıyorum.

Değişikliğin hayırlı, uğurlu olması dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dilek.

Şahısları adına ikinci söz, Antalya Milletvekili Sayın Sadık Badak’a aittir.

Sayın Badak… Yoklar herhâlde.

Üçüncü söz, İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (DSP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarının hangi ortamda gündeme geldiğine birlikte bakalım. Kamunun geciktirmeden yapmak zorunda olduğu yatırımlar için finansman kaynağına duyulan ihtiyaç nedeniyle gündeme gelmiştir. Bu tasarı tek değildir, arkası gelecektir, geliyor. Sırada enerji, ulaştırma ve GAP için özelleştirme gelirlerine el atan tasarılar vardır. Hükûmetin kamuya ait olmayan İşsizlik Sigortası Fonu’na tecavüzü sıradadır.

Değerli milletvekilleri, kamu, kontrol edemediği iç ve dış açıklar dolayısıyla yatırımlar için yeterli kaynak yaratamaz duruma düşürülmüştür. Yatırımlar için 2007 yılında bütçeden ayrılan tutar 11,7 milyar YTL, 2008 için ayrılan tutar 11,8 milyar YTL’dir. 2003 ve 2007 döneminde iç ve dış borç için anapara ve faiz ödemesi olarak 864 milyar YTL ödedik. Bu rakamın 712 milyar YTL’lik kısmını yeniden borçlanarak ödedik. Faiz dışı fazla vererek kemerlerimizi sıkmamıza ve özelleştirme gelirlerini borç ödemelerine ayırmamıza rağmen borç stokumuz, bu Hükûmet dönemi içinde, Mart 2008 sonu itibarıyla 138,9 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı dönemde özel sektörün dış borcu 114,9 milyar dolar artmıştır. Kamu, anapara hariç hâlâ bütçenin dörtte 1’ini faiz ödemelerine ayırmak zorundadır. Hükûmet, tıkanan politikalarını terk etmemekte ısrar ediyor. İşte bu ortamda Hükûmet, yap-işlet-devret modelini yeni bir finansman modeli olarak ortaya koymuştur. Gerçekten öyle olup olmadığına birlikte bakalım.

Mevcut yap-işlet-devret modeli, kamunun bu yönteme istisnai olarak başvurması gerektiği düşüncesinden hareketle yürürlüğe sokulmuştu. Öncelikle yap-işlet-devret modeline uygun büyük altyapı yatırımlarının bu modelle yaptırılması öngörülmüştü. Bu yöntemle yapılacak yatırımların özel sektörü bu alana sevk etmeye uygun ve gelir getiren yatırımlar olması öngörülmüştü. Ayrıca bu yöntemle yapılacak yatırımlar belirlenirken söz konusu yatırımların hem ileri teknoloji hem de yüksek maddi kaynak gerektirmesi koşullarının birlikte aranması öngörülmüştü. Bu koşulları taşıyan yatırımların da maddede yazılı yatırımlarla sınırlı olması gerekiyordu. Neydi bu yatırımlar? Köprü, tünel, baraj, kanalizasyon, haberleşme; elektrik üretim, iletim, dağıtım ve ticareti; maden ve işletmeleri, otoyol, demir yolu gibi yatırım ve hizmetler idi.

Şimdi, Yap İşlet Devret Yasası’nda değişiklik yapan bu tasarı ne getiriyor, ona birlikte bakalım. Bir kere, kapsama dâhil işleri genişletiyor. İkinci önemlisi, ileri teknoloji ve yüksek maliyet gerektiren kriterlerin ikisinin birlikte aranması koşulunu kaldırıyor, ikisinden herhangi birinin varlığı hâlinde yap-işlet-devret modeli devreye sokulabiliyor.

Değerli milletvekilleri, bu uygulama zaten yetersiz olan kamu yatırımlarının zaman içinde sadece bu ödemelere ayrılması sonucunu doğuracaktır, bu bir. Kırk dokuz yıla varan bir süre için vergi gelirlerinin bugünden harcanması anlamına gelecektir, bu iki.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Yeni bir finansman modeli olarak sunulan bu model, maliyeti diğer borçlanma türlerine göre başlangıçta hesaplanmamış olan yeni bir borçlanma modelidir, bütçe disiplininden uzaklaşma demektir. Altyapı yatırımları gibi yatırımları dahi yapmaktan aciz duruma düşürülmüş devletin varlık nedeninin sorgulanması anlamına da gelebilecektir. Ayrıca, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi demektir. Ancak bu özelleştirmenin diğerlerinden bir farkı var. Diğer özelleştirmelerde kamuya, hazine kasasına belli bir miktar kaynak girerken bu özelleştirmede hazine kasasına belli bir miktar para girmeyecek, kırk dokuz yıl süreyle hazine kasasından para çıkacaktır.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Öztürk, ilk soru hakkı sizin, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dün Sayın Bakana sormuştuk ve “Bu modelin gündeme getirilmesinde borçlanma batağına batmış olmamız etkili midir?” demiştik. Sayın Bakan, Hazine Bakanından aldığı görüşle, 2002’ye göre gayrisafi millî hasılaya oranının düştüğünü ifade etti. Şimdi soruyorum: Borçların gayrisafi millî hasılaya oranının düşmüş olması, görüştüğümüz tasarının kamu kaynak sıkıntısıyla huzurumuza getirilmiş olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Bu yöntemle yapılan yatırımların bedeli, devletin kırk dokuz yıl süreyle toplayacağı vergilerden ödenecektir. Bu bir borçlanma modeli olduğuna göre, Hükûmet, bu yöntemle borçlanmanın maliyetini hesap etmiş midir?

Hazinenin mevcut ihale yöntemiyle yaptığı borçlanmanın maliyetini yap-işlet-devret modelini kullanarak yapacağı borçlanmanın maliyetiyle karşılaştırmış mıdır?

Tasarının, mali disipline, gelir ve harcama politikalarına ve kamu borç yönetimine muhtemel etkileri hesap edilmiş midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın Tankut, buyurun.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Adana-Karataş ve Adana-Ankara otoyolunun Pozantı-Ulukışla arası ödenek olmadığı gerekçesiyle yıllardan beri bir türlü bitirilememektedir. Bugün, ülkemiz trafiğinin en yoğun yollarından birisi olan Pozantı-Ulukışla arasındaki D-400 kara yolunun ne zaman bitirilmesinin planlandığını müteakip defalar yazılı ve sözlü olarak Sayın Ulaştırma Bakanına sorduğum hâlde, ne yazık ki menfi veya müspet olarak bir türlü cevap verme zahmetine girmemişlerdir. Hâl böyleyken, şimdi size sormak istiyorum: Özellikle bir türlü bitirilemeyen Pozantı-Ulukışla arasında alternatif olarak, bu tasarı çerçevesinde, yeni bir yol açma projesini düşünebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, Ankara-Van yolu yoğun trafikli bir yol mudur? Bu yol, bu projenizin içine girecek midir?

İki: Sulama birliklerini DSİ’nin o şefkatinden aldınız, birliklere verdiniz ama DSİ’nin şefkati olmaksızın bu birlikler bir şekilde hep sorun yaşıyor. Köylü perişan, bu yeni modelle daha da perişan edeceksiniz. Sulama birliklerinin, özerk birlikler kalmak kaydıyla, denetimini ve birtakım görevlerini tekrar DSİ şemsiyesi altına alacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Tokat’ın Zile-Alaca yolu yıllardan beri bitirilememektedir. Çeşitli defalar soru sormuş olmamıza rağmen tam açıklayıcı bir bilgi verilemiyor. Acaba bu yöntemlerle bu yolun bitirilebilme şansı var mıdır?

İkinci olarak da, Tokat-Niksar arasındaki yol da aynı şekilde büyük sıkıntılarla karşı karşıyadır. Orası da yıllardan beri her türlü programa giriyor ama bir türlü bitirilemiyor. Bunlarla ilgili neler söylemek istersiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Soru sorma işlemi tamamlanmıştır Sayın Bakanım, cevap verebilirsiniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, özellikle Sayın Öztürk’ün sualine dün cevap vermiştim ama tekrar ediyorum: Borçlanmanın, mutlak manada borç miktarından ziyade, borç miktarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı çok önemlidir. 2002 yılına göre çok önemli miktarda azaldığını ifade etmiştim. Bu esasen bir borçlanma modeli değil. Bakın, size şunu ifade edeyim: Yatırımların kısa sürede faydaya dönüşmesi modeli bu. Vatandaşla devletin iş birliği hâlinde bir an önce projelerin tamamlanması modeli ve kamu-özel sektör ortaklığı veya iş birliği modelidir. Dünkü konuşmalarında Sayın Milletvekili Recai Berber de izah etti. Bu, İngiltere’de de büyük ölçüde uygulanıyor şu anda. Yani, adı da “Public Private Partnership” yani “PPP” adıyla meşhur, yani Türkçesi “Kamu-özel sektör ortaklığı.” Biz bunu canlandırmaya çalışıyoruz.

Ben size şöyle izah edeyim: Bakın, şu anda elimde bir proje var. Barajı hazır olan Manyas sağ sahil sulaması yaklaşık 10.821 hektar. Bunun keşfi de 190 milyon YTL. Yani, 190 trilyon. Şimdi, bunu mevcut merkezî yönetim bütçesiyle yapmaya kalkarsak geçmiş dönemlerdeki gibi elimizde olan projeler sepeti dolayısıyla bunun bitmesi en az on-on beş yılı alacaktır. Hâlbuki, bunu bu şekilde yaptığımız takdirde, sulandığı takdirde… Bakın, sulanmaması hâlinde dekara 45 YTL’lik bir gelir var, sulandığı zaman yılda iki defa mahsul almak mümkün ve dekardan 333 YTL bir gelir elde edilmesi mümkün. Dolayısıyla, sadece 10.821 hektarlık alanın getirisini hesap ettiğimiz zaman yılda 31 trilyon ilave bir getiri sağlıyor. Dolayısıyla, kısa zamanda kendisini amorti edecek projeler. Dolayısıyla, bunu o şekilde düşünmek yerine, bunun, üretime katkı sağlamak ve sulanmayan toprakların bir an önce sulandığı manasına alınması gerektiği kanaatindeyim.

Mali disipline tabii uyuyoruz, zaten en çok uyan hükûmet de, biliyorsunuz, bizim Hükûmetimiz.

Tabii, diğer konularda, Pozantı-Ulukışla yoluyla ilgili olarak Sayın Ulaştırma Bakanıma durumu ileteceğim, size mutlaka cevap verilecek Sayın Vekilim.

Ayrıca, Sayın Aslanoğlu’nun söylediği, Ankara-Van yolu keza aynı şekilde, bununla ilgili ölçümleri alıp size bilgi vereceğiz. Ancak, kendi konumla alakalı olduğu için, sulama birlikleriyle alakalı, biliyorsunuz, bütün grupların da iştirakiyle geçen yıl sulama birlikleri kanunu hazırlandı, bu, ikmal edildi, görüşler alındı. Dolayısıyla, bu sulama birlikleri kanunuyla denetim tamamen Devlet Su İşlerine geçiyor. Dolayısıyla, biz, onları, gerçekten kendimizin bir birimi olarak görüyoruz, gerekli her türlü desteği vereceğiz, onu da özellikle vurgulamak istiyorum.

Bunun dışında, Zile-Alaca, Tokat-Niksar yollarıyla ilgili, Sayın Ulaştırma Bakanımıza söyleyeceğiz, Sayın Doğru yazılı olarak sizlere cevap verilecek.

Hepinize teşekkür ediyorum efendim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                                                                08.05.2008

 

Ufuk Uras

Osman Özçelik

Sırrı Sakık

 

İstanbul

Siirt

Muş

 

İbrahim Binici

 

Sevahir Bayındır

 

Şanlıurfa

 

Şırnak

Madde1- 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Kanunun amacı kamu kurum ve kuruluşlarınca (kamu iktisadi teşebbüsleri dahil) ifa edilen kamu hizmetlerinin kurulması ve/veya işletilmesinin, yüksek maddi kaynak gerektirmesi ve ilgili kamu kurum ve kuruluşunun sahip olduğu teknoloji ile yapılamayacak derecede ileri teknolojiye ihtiyaç bulunduğunun o kurum ve kuruluşun uzmanlarınca tespit edilmesi halinde, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasını sağlamaktır.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                        Harun Öztürk

                                                                                                                               İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı yasa tasarısının birinci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

BAŞKAN – İki önergeyi birlikte işleme alıyorum.

Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Konuşmak isteyen var mı?

Sayın Öztürk, buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizi vermekteki kastımız, “ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektirme” koşulunun ayrı ayrı aranmasından vazgeçilmesi, öncelikle madde metninden çıkarılması, ancak bu yapılmadığı takdirde genel bir uygulama hâline getirilmemesi için, eski Yasa’daki “ve” ibaresinin korunmasının yerinde olacağını ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu yasa tasarısını niçin önemli buluyoruz, niçin karşı çıkıyoruz; çok ana hatlarıyla tekrar etmek istiyorum:

Gelecek vergi gelirlerini ipotek altına aldığı için önemli diyoruz; bir.

Bu yeni borçlanma modelinin maliyeti diğer borçlanma modelleriyle karşılaştırılmadığı için önemli diyoruz; bu iki.

Önümüzdeki yıllarda zorunlu yeni kamu yatırımlarını engelleyeceği için önemli diyoruz; bu üç.

Bütçe ve mali disiplini bozacağı için önemli diyoruz; dört.

Yerli ve yabancılara da verilebileceği için dışa bağımlılığı artıracağı için önemli diyoruz; beş.

2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine tabi olmadan ihaleler yapılacağı için önemli diyoruz; altı.

Değerli milletvekilleri, görüşülen tasarıda yadırgadığımız husus, bu alanlara yatırım yapacak olanların bir karşılık talep etmeleri değildir. Elbette özel girişimci, yaptığı yatırım karşılığında, belli bir kârı da içeren bir bedel talep edecektir. Yadırgadığımız, Hükûmetin, kamunun halka parasız sunması gereken kimi yatırımları dahi yapamaz hâle getirilmiş olması ve bunların yerli ve yabancı özel girişimcilere havale edilmesidir.

Kabul edilen tasarıyla, kamuya, bütçede öngörülen yatırım ödeneklerine karşılık gelen bir tutar kadar daha yap-işlet-devret modeliyle yükümlülük altına girme yetkisi verilmektedir. Böylece, tasarıyla, önümüzdeki dönemlerde kamu bütçesinden yapılacak yatırım ödeneklerine yeni bir ipotek daha konulmaktadır. Bilindiği gibi önceki ipotekler, faiz ödemeleri ve bütçeden faiz dışı fazla yaratma hedefi nedeniyle kamu yatırımlarına yeterli ödenek ayıramama şeklinde ortaya çıkıyordu. Şimdi, bu ipoteklere ilave olarak, yatırım ödeneklerinin yüzde 20’si tutarındaki kaynağın -bu tutarı Bakanlar Kurulu 2 katına kadar artırabilecektir- yap-işlet-devret modeliyle yaptırılan yatırımlar için gerekli ödemeleri garanti altına alacak ödenek tahsis etme zorunluluğu getirilmektedir. Bütçeye getirilen bu ilave tahsis mükellefiyetinin yatırım harcamalarına ve diğer kamu harcamalarına tahsis edilecek ödenekleri kısıtlayacağı tabiidir. Özetle, IMF nasıl faiz ödemelerini garanti altına almak için bütçede faiz dışı fazla yaratılması üzerinde titizlikle duruyor ise, bu tasarıyla getirilen hükümlerle de yap-işlet-devret kapsamında devlete yatırım yapanların “katkı payı” adı altındaki alacakları garanti altına alınmaktadır.

Tekrar, yasanın Türkiye’nin içine düşürüldüğü kaynak sıkıntısıyla gündeme getirildiğini ifade etmek istiyorum. Bu kaynak sıkıntısına ezberlerimizi bozarak başka çözüm yolları aramadığımız takdirde mevcut sistemimizi dejenere edeceğimiz konusundaki uyarımı yeniden yapıyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesinde getirilen, eskiden “ve” olan kelimenin “veya” şeklinde değiştirilmesine ilişkin değişikliğin tasarı metninden çıkarılması yönünde önerge verdim. Zaten benden önce konuşan Sayın Harun Öztürk de bunun hangi anlama geldiğini izah etmişti.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye çok ciddi bir ekonomik sıkıntı içinde. Bakın, her gün zam var. Bir gün benzinliğe gidin, ertesi gün gittiğiniz zaman, o bir gün önce aldığınız benzine aşağı yukarı yüzde 2-3 zam gelmiş. Hayat pahalılığı her gün alabildiğine yürüyor.

Zaten, AKP’nin bir felsefesi var, bir anlayışı var: Mümkün olduğu kadar devletin elindeki bütün kıymetli varlıkları birtakım yandaşlara veya yabancı şirketlere devredip laik Türkiye Cumhuriyeti devletini ekonomik yönden çökertmek. Bunun ne anlama geldiğini birileri biliyor. İşte, bazıları Türkiye’yi darülharp sahası kabul ediyor, bu tür uygulamalar yapıyorlar.

Yani siz bugün memleketi yöneteceksiniz ama yarın da başkaları gelecek bu memleketi yönetecek. Siz, yoğun trafiği olan kara yollarını yap-işlet-devret modeliyle kişilere, birtakım yandaş firmalara vereceksiniz, ayrıca da bunların buraya yapacağı yatırımlar için de bir katkı payı vereceksiniz, yani devlet bütçesinden bunlara bir katkı payı vereceksiniz.

Şimdi, biz, AKP İktidarı hakkındaki uygulamaları biliyoruz. Kendi yandaşlarının, kendi çocuklarının, bakanlarının, başbakanlarının, cumhurbaşkanlarının çocuklarının ortak olduğu şirketlere belli yoğunluktaki yatırımları verecekler, devletin bütçesinden de bunlara katkı payı verecek, ondan sonra kim buna engel olacak? Böyle bir anlayışla, böyle bir yönetim biçimiyle bu devleti nereye kadar yöneteceğiz? Zaten bütçe iflas etmiş.

Ben anlamıyorum, şimdi bu Hükûmet çıkıyor… Siz, 2002’de hükûmeti devraldığınız zaman devletin iç ve dış borç miktarı ne kadardı, bugün ne kadar? Aşağı yukarı 2 misli. Bakın, 35 milyar veya 40 milyara yakın da özelleştirme gelirleriniz var. Bunları çıkardığınız zaman bütçenin dengesi aleyhe bozulmuş. Siz, iktidara geldiğiniz günden bugüne kadar devlete bir katkıda bulunmamışsınız, hep, devlet kaynaklarını yandaşlara vermişsiniz. Yani bir milletvekili –sizin, iktidar partisi milletvekili- gidiyor, İstanbul’da devletin en güzel arsasını alıyor. Hakkı var mı bunun yani? (AK Parti sıralarından gürültüler) Sayın milletvekilleri, devlet yönetmek…

Efendim, işte, Kiler geçen gün aldı ya! Yani Tekele bağlı Likör Fabrikasının arsasını satın aldılar. Hem, ihaleye giren tek kişi.

Şimdi, sizin, bu devletle bir hesabınız var “İlla bu devleti bitireceğiz.” diyorsunuz. Ya, beceremiyorsunuz, bu devleti yönetemiyorsunuz! Yani, yoksa biz, niye çıkıp da burada sizinle aramızı bozalım? Hesaplar ortada.

Bakın, bir Başbakanlık makamını işgal eden kişi, kendi damadının ortak olduğu şirkete 750 milyon dolar para veremez! Gidip de bu şirket için yabancı ülkelerden hangi şartlarla 350 milyon dolar kredi aldığı belli değil. Devletin hangi hakkından feragat edilerek bu kredinin alındığını bilemiyoruz -kapalı kapılar arkasında- çünkü “denetim” diye bir şey bırakmadınız devlet dairelerinde.

Ee, şimdi, bu Kanun’da mevcut yap-işlet-devret modeliyle ilgili Kanun’da, ileri teknoloji ve büyük sermaye gerektiren yatırımlar yap-işlet-devret formülüyle yapılıyordu. Siz buna “ileri teknoloji veya büyük sermaye” diyorsunuz. Bu büyük sermayenin de ölçüsü ne? O da belli değil. O, bence, tabii 3996 sayılı Kanun çıktığı zaman belki konulabilirdi ama o zaman konulmadıysa bu “büyük sermaye” nedir? Yani onun bir rakamını koymak lazım buraya. Yani birisine göre büyük olan, ötekisine göre küçük olan bir sonuç doğurabilir.

O bakımdan, bence, bu önergemiz kabul edilirse daha objektif… Yani en azından -eski Kanun da iki ilkeyi bir arada aradığına göre- bunu, ileri teknoloji veya büyük sermaye aranan yatırımları, ancak yap-işlet-devret modeliyle birtakım kişilere, özel teşebbüse vermemiz lazım. Bir de katkı payını niye veriyorsunuz? Devletin kesesinden bunlara niye katkı payı veriyorsunuz? Ben onu da anlamıyorum. Yani eğer devlet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, devam edin.

KAMER GENÇ (Devamla) – …bu yatırımı yapacaksa, değerli milletvekilleri, kendi bütçesiyle yapsın, kendi denetiminde yapsın. Şimdi ne olacak biliyor musunuz? Yine yandaş birtakım firmalar bulunacak, maliyetler 3 misli, 5 misli artırılacak. Mesela 100 milyar liraya mal olan bir yatırım 500 milyar lira gösterilecek, ondan sonra 500 milyar liranın katkı payı yüzde 10 olsa… Ne olacak? Yine aşağı yukarı o miktara gelecek. Yani devletin oraya fiilen yapacağı yatırım devlet tarafından yapılacak ama birtakım kişiler devlet yönetimindeki yandaşları, iktidarlar nedeniyle katrilyonlar vuracak. İşte, devlet karşısında kurulan böyle tuzakları Meclis olarak yenmemiz lazım, önlememiz lazım.

Buraya gelen kanunların hepsi de tuzak kanunlar. İşte dün Turizm Kanunu’nu getirdiniz. Ülke için, millet için, doğal kaynaklar için ne kadar tehlikeli bir kanun olduğunu biz burada söyledik ama maalesef gücümüz sırf söylemeye yetiyor. Parmakları siz kaldırıyorsunuz, ülkeyi siz ipotek altına koyuyorsunuz.

Saygılar sunuyorum efendim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, hatip konuşurken grubumuzu zan altında bırakacak ifadelerde bulunmuştur. Uygun görürseniz 69’a göre açıklama yapmak istiyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İsim vermedi ya!

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, eleştiri hepsi.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Eleştiri değil efendim, iftiralar burada söylendi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne dedi efendim?

BAŞKAN – Çok kısa bir açıklama…

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim, lütfen.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Tutanaklara bakayım” niye demiyorsunuz? Muhalefetten olunca tutanağa bakıyorsunuz!

BAŞKAN – Efendim, Grup Başkan Vekili istiyor, grubuna sataşma var diye istiyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hiçbir şey söylenmedi yani! Tutanaklar yok mu!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ.

Süreniz kısıtlı.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Meclis kürsüsünde milletimizi doğru bilgilendirmek, burada konuşulan konuların doğru anlaşılmasına katkıda bulunmak ve daha iyi sonuçlar almak için çalışmak hepimizin görevi. Ama burada birtakım kirli ve yanlış bilgilerle doğruları saptırmak, çarpıtmak, başkalaştırmak, başka başka şeylere dönüştürmek oldukça yanlış, oldukça çirkin bir davranıştır.

Bakın, biz milletimizin oyuyla iktidara geldik. Yolsuzluk, AK Parti hakkında söylenemeyecek bir iddiadır, iddiadan öte, bence bir iftiradır. Bizim geldiğimiz Türkiye’de olan bitenler ile bugün gelinen Türkiye’de olan bitenlere iyi bakmak lazım.

Şimdi, Meclis 22’nci Dönemde kuruldu. Bu Meclisin ilk kurduğu komisyon, yolsuzlukları araştırma ve bununla mücadeleye dair bir komisyondur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne buldunuz? Ne buldunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hortumun yönünü değiştirdiniz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Arkasından, bu Meclisin yaptığı ikinci şey, bu komisyonun raporları doğrultusunda soruşturma komisyonları kurmaktır. Arkasından, yazılan raporlar doğrultusunda Meclis birtakım kararlar vermiş, Yüce Divana, Başbakanlık yapmış kişiyi dahi gönderme kararı vermiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Darısı başınıza! Darısı başınıza!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu Meclis, bakın, geçmişte burada siyasilerin birbirlerini nasıl akladığına da tanıklık etmiştir. “Haklarını gitsinler, mahkemede arasınlar. Haklılarsa aklansınlar.” diye onları Yüce Divana götüren kararı veren kadroları da çok iyi bilir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynen, aynen. Size de aynı şey olacak!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onun için millet iyi tartıyor, iyi biliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Telekom’dan bahset, Telekom’dan.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, biz -geçen de söyledim- Bankalar Kanunu’nda değişiklik yaptık CHP’nin de katkısıyla, teşekkür ediyorum. Burada beraber yaptık ve orada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bozdağ.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şimdi de yapın beraber. Dokunulmazlıkları beraber kaldırın. Şimdi de beraber dokunulmazlıkları kaldırın, ne güzel olur.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Birtakım yolsuzluklara bulaşan kişileri…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ, teşekkürler.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Efendim, ben teşekkür ediyorum. Ama burada hakikatleri çarpıtarak milletin kanaatini değiştiremezsiniz.

Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Likör Kiler’e verilmedi mi? Likör Fabrikası Kiler’e verilmedi mi?

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birlikte işleme aldığımız, gerekçelerini dinlediğimiz bu iki önergeyi birlikte oylarınıza sunacağım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım efendim.

Önergeleri kabul edenler… Önergeleri kabul etmeyenler…

Efendim, ihtilaf var Divan Kâtibi Üyeleri arasında.

Oylamayı cihazla yapacağım. İki dakika süre veriyorum oylama için.

Buyurun efendim.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.05

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet buradalar.

1’inci madde üzerinde Tunceli Milletvekili Kamer Genç ile İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün birlikte işleme aldığımız ve Komisyon ile Hükûmetin katılmadığı önergelerin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tekrar önergeleri oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı “Bazı Yatırım Ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun İle Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                                                                 08.05.2008

                                                                                             Ufuk Uras (İstanbul) ve arkadaşları

Madde 1 – 8/6/1994 tarihli ve 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Bu Kanunun amacı kamu kurum ve kuruluşlarınca (kamu iktisadi teşebbüsleri dahil) ifa edilen kamu hizmetlerinin kurulması ve/veya işletilmesinin, yüksek maddi kaynak gerektirmesi ve ilgili kamu kurum ve kuruluşunun sahip olduğu teknoloji ile yapılamayacak derecede ileri teknolojiye ihtiyaç bulunduğunun o kurum ve kuruluşun uzmanlarınca tespit edilmesi halinde, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasını sağlamaktır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uras.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; önce, 1 Mayısta, ben de, sendikalara, siyasi partilere, yurttaşlara, hastalara yönelik hasmane tutumu, bu vesileyle, bir kere daha, eleştirmek istiyorum. Dünyanın yüz altmış beş ülkesinin gerisine düşmeyi hep birlikte başardık, bütün iddialar fos çıktı, il binamıza saldırı suçüstü tespit edildi. İktidar aslında kendi fişini çekmiş oldu. Osmanlıda ilk partinin Fedailer Cemiyeti olduğunu biliyoruz. Süleymaniyeli Şeyh Ahmet kurmuş. Şimdi neyin fedailiğinin yapıldığı belli değil. 12 Eylül yasaklarının ancak baskı ve zorbalıkla sürdürüldüğünü görüyoruz.

Sayın Başbakan, Mehmet Âkif’i çok sever. Mehmet Âkif, Safahat’ın 6’ncı kitabı Âsım’da neredeyse 1 Mayısı izlemiş ve şu şiirini yazmış.

Demiş ki:

“Kim bu mantıkla, a dîvâne, hükûmet mi yürür?

Bir cemâ’at ki erenler işi yumrukla görür,

Kafa bitmiş demek artık, çekiver kuyruğunu!

Güçlünün hakkı mıdır enselemek bulduğunu?

Bize, Âsım, ne şunun yumruğu gerekir, ne bunun;

Birinin pençesi ister yalınız: Kaanûnun.

Ver bütün gücü yasaya ki birlikte yürüsün...

Yoksa millet değil ancak dağınık bir sürüsün...

Ülke zâten ayol baksana: Allak bullak,

Sen de hissinle yürürsen batırırsın mutlak.

Ya kuzum, polis rûhuyla hükûmet sürenin,

Yeri altındadır, üstünde değil kürenin!”

Demiş Mehmet Âkif Ersoy. (DTP sıralarından alkışlar)

Şimdi, 1’inci maddeye bakıyoruz, üzerinde konuştuğumuz kanun teklifiyle, 3996 sayılı, yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımların kapsamı genişletilmek isteniyor. Hükûmet, Osmanlıdan bu yana uygulanan bu modelin başarılı olduğunu anlatıyor. Hükûmet, Osmanlının son döneminde İstanbul şehrindeki Şirket-i Hayriye Vapur İşletmeleri, tramvay işletmeleri, elektrik işletmeleri ve benzeri hizmetlerin yap-işlet-devret modeliyle kurulduğunu örnek verdi. Haklılık payı da var. Ancak, 19’uncu yüzyılın sonu kurulan tesisleri kullanıyoruz ve ama sonrasına hiç değinmiyoruz. Artan tramvay, vapur biletlerinden, elektrik fiyatlarından bahsetmiyoruz. Daha sonra bu şirketlerin kamulaştırılmak zorunda kalındığından bahsetmiyoruz. “Halkın binemediği, kullanamadığı vapuru ne yapacaksınız ki?” sorusunu kendimize sormuyoruz. Kamu kuruluşları kötü yönetiliyor diye terk edilmemelidir, iyi yönetmenin koşulları yaratılmalıdır. Bugüne geldiğimizde, mevcuda baktığımızda yap-işlet-devret modeli, Hükûmetin aktardığı gibi daha çok enerji sektöründe kullanılıyor. Madem çok başarılı bir model, neden Hükûmet elektriğe yeniden zam yapıyor?

Enerjide olanı kısaca hatırlatacak olursak: Yap-işlet-devret, yap-işlet, işletme hakkı devri gibi modellerle elektrik enerjimiz özel sektöre devredildi. 4646, 4628 gibi Derviş yasaları sayesinde de, kamu, enerjiye artık yatırım yapmıyor. En son 1 Ağustos 2006’yla devreye giren Dengeleme Uzlaştırma Yönetmeliği getirildi. Kısaca “DUY” deniliyor. Bu elektrik sıkıntısıyla “DUY” birleşince elektrik karaborsaya düştü. Elektrik birim fiyatı 7-8 yeni kuruş iken şimdi karaborsada 19,13 yeni kuruş. Karaborsadan alınan elektrik 2007 yılında kamuya 1,3 milyar YTL kaybettirdi.

Şimdi, peki bunun hesabını kim verecek; yap-işlet-devret sistemini getirenler mi, Derviş yasalarını getirenler mi, 1 Ağustosta “DUY”u devreye sokanlar mı? Şimdi soralım Enerji Bakanına: Elektriğe o zaman niye zam yapıldı; artan petrol fiyatları yüzünden mi, yoksa tüm enerjimizi özel sektöre bırakıp hiçbir yatırım yapmayan, bizleri doğal gaza ve petrole bağımlı bıraktığınız için mi?

Bu çok hayırlı modeli yani elektrikte senin altıncı yılın dolmadan ikinci zammı yaptıran modeli şimdi yaşamımızın her alanına sokmak istiyorlar. Üstüne üstlük zamları otomatiğe bağlıyorlar. Petrol ve doğal gaz zamlandıkça elektriğin de zamlanacağını görüyoruz.

Nasıl olsa elektrik dağıtım şirketlerini özelleştirecekler. İşte bunun için YİD modeliyle enerjimizi çökertip özel sektöre, piyasaya zemin açılmış oluyor. Hükûmet, bu kanun tasarısını önümüze getirmeden önce, elektriğin nasıl karaborsaya düştüğünü yap-işlet-devret modeli üzerinden bize anlatmak durumunda.

Albert Camus diyor ki: “İnsan tümüyle suçlu değildir çünkü tarihi o başlatmadı, ama tümüyle suçsuz da değildir çünkü tarihi sürdürdü.”

Tümüyle suçlu değilsiniz, bu modeli, politikayı siz başlatmadınız, sizden önce başlatan partiler yanı başınızda. Ama aynı zamanda suçlusunuz, çünkü aynı politikaları sürdürüyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uras, devam edin.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Parlamentoda kendini burjuva diye adlandıran bir parti ya da anlayışı yok ama burjuvazi her zaman kendi çıkarını toplumun çıkarı gibi gösteriyor. Burjuvazi yaşamı kendi çıkarı doğrultusunda düzenliyor ama kendini gizliyor. Burjuvazi kendi siyasi perspektifini insanlığın perspektifi olarak sunuyor ve burjuvazi yani uluslararası burjuvazi bütün dünyayı mala çevirdi, şimdi sıra enerjimizde, suyumuzda, kalanlarda. Ezilen sınıfların mensupları da egemen sınıfın ideolojisiyle dünyaya baktıklarında hep tek kale bir maçla bu süreci devam ettiriyoruz. Ellili yıllarda demişlerdi ki, Menderes, enflasyon tartışmaları olurken, “Canım ne var, alan da Türk, satan da Türk…” Böyle baktığımız zaman meseleyi algılayamıyoruz ama şimdi uluslararası piyasaların hâkimiyeti bu yasa tasarısıyla perçinlenecek. Bu doğrultuda tasarıyı gözden geçirmeyi öneriyorum.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uras.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 3996 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde yer alan “otoyol” ibaresinden sonra gelmek üzere “trafiği yoğun karayolu,” ibaresi, “demiryolu” ibaresinden sonra gelmek üzere “gar kompleksi, lojistik merkezi,” ibaresi eklenmiş; “hava limanları” ibaresi “hava alanları ve limanları” olarak değiştirilmiş ve bu ibareden sonra gelmek üzere “, yük ve/veya yolcu ve yat limanları ile kompleksleri, sınır kapıları” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Aslanoğu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen dönem bu Mecliste olan arkadaşlarımın hafızalarını yenilemelerini istiyorum. Yeni gelmiştik ve iktidarınız bir şekilde -demin Sayın Bozdağ söyledi- yolsuzluk ve bunları araştırarak, bunları yapanlar hakkında, kimlerse, her türlü cezayı verdirmek ve Yüce Divana göndermek için büyük kararlıydı ve bunların içinde burada bu kürsülerde -tutanakları daha sonraki maddelerde getiririm, tutanaklar geliyor- en önemli maddelerden biri Enerji Bakanlığı ve burada attığınız iddialarda Enerji Bakanlığındaki yap-işlet-devret projeleriydi. Değil mi arkadaşlar? Böyle olmadı mı? Bir önceki iktidarı ve yolsuzluğu yap-işlet-devret projelerinde aradınız. Sağduyulu her arkadaşım bunun cevabını verebilir ve burada günlerce yap-işlet-devret modeliyle yapılan barajlar, doğal gaz santralleri, enerji üreten diğer kurumlar konuşuldu. Bunu, o günün DSİ Genel Müdürü Sayın Bakan da o gün, bir şekilde, burada o zaman Genel Müdür olarak oturuyordu ve yapılan bu barajların hangi maliyetle yapılacağını ve Türkiye’ye hangi maliyetlerle mal olduğunun hesabını burada sizler konuştunuz, bizler değil!

Değerli milletvekilleri, böyle bir modelden hiçbir ders almıyorsunuz. Dündü arkadaşlar, beş yıl önceydi. Beş yıl önce bu kürsünün ilk aylarda tek gündem konusu, yap-işlet-devret modeliyle yapılan enerji üreten tesislerde, orada yapılan yolsuzluklar olarak adlandırdığınız barajlardı, doğal gaz santralleriydi. Günlerce burada konuştunuz ve aynen ifade şuydu: “Biz elektriği, yap-işlet-devret modeliyle yapılan bir barajda 15 sente anlaşmışlar. Biz Keban’da, biz başka barajlarda 0,50 sente bunu üretiyoruz. Bu, bu ülkenin böğrüne sokulan en büyük hançerdir.” diye günlerce bağırdınız burada. Doğru değil mi arkadaşlar? Ve hep böyle oldu, burada bunlar konuşuldu. Bu kürsüde günlerce, yaklaşık bir ay o yolsuzluk komisyonunun raporları, soruşturma komisyonunun raporlarını burada arkadaşlarım geldi dile getirdi. Ve bu bir modeldi. Yap-işlet modelinin o gün ülkeye verdiği zararı gösteriyordunuz.

Şimdi ne değişti? Ne değişti arkadaşlar? O gün çok büyük bir şekilde yap-işlet-devret modelinin, ülkenin böğrüne vurulmuş… “Ülkenin kaynaklarını birilerine peşkeş çekildi” dediğiniz insanları ağır bir şekilde suçlayacaksınız, şimdi aynı modelin bir başka versiyonunuSistem aynı, sistem aynı. Bir başka versiyon getiriyorsunuz. O da bir finansman modeliydi, bu da bir finansman modeli.

Ve değerli arkadaşlarım, aynen söylüyorum: O gün söylenen bazı konularda bazı maliyetler hakikaten dudak uçuklatıyordu; gerek finansman maliyeti gerekse barajların maliyetleri. Sayın Bakan burada. 1,5 milyar dolar bedelle yapıldı denilen bir barajın kaç paraya yapılacağını o gün burada ilettiler. Bu baraj maliyetinin, aynı maliyetle bunu DSİ ve kamu yapsaydı bu bedelin 500 milyon-600 milyon dolar olacağı bu kürsüden ifade edildi. Şimdi model aynı, bir tek sistem değişiyor.

Değerli arkadaşlarım, hepimiz bu ülkenin birer neferiyiz. Hepimiz bu ülkenin çıkarı, ülkedeki insanlarımızın mutluluğu için çalışıyoruz. Ama, bilin ki, o gün yap-işlet-devret modeliyle yapılan işlerde bu ülkenin hiçbir ulusal sanayicisine 1 dolarlık imalat verilmedi. Ben parayı buldum, ancak bunu parayı bulan yabancı firmaya ihale ederim. Yabancı firma her türlü malzemesini, her türlü girdisini kendi ülkesinden ithal ederek -dikkatinizi çekiyorum, bir de bunlara gümrüksüz ithal etme hakkı getiriliyor arkadaşlar o dönemde- sonuçta, bu ülkenin yerli sanayisine, bu ülkenin ulusal sanayisine 1 kuruş faydası olmaksızın… O gün suçladığınız -o günkü barajların maliyeti bu olmasına rağmen- yine aynı modeli, yine aynı şekilde, sadece bir “katkı payı” adı altında ucu açık bir model hâline getiriyorsunuz. Bütçe disiplininden uzaklaştırılarak… Hiç değilse, o gün bu ülkenin uğradığı zararın miktarı belliydi. Eğer o para bulunsaydı, DSİ aynı barajı yapsaydı, yarısından daha az bir maliyete yapılacağını o gün söylüyorlardı. Ama bugün yine aynı senaryo, yine ucu açık bir şey. Nedir? Olay, katkı payına dönüştürülüyor arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, Karadeniz otoyolu Karadeniz’in hakkıdır, yıllarca Karadeniz ihmal edilmiştir, en tabii hakkıydı. Dikkat edin, ilk ihale edildiği zaman Karadeniz otoyolu o günlerde 800 milyon dolar bir bedelle ihale edildi, ama bunun daha sonra kaç paraya bittiğini hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Böyle ucu açık, belirsiz bir sistem bu ülkenin insanlarına, hepimize büyük zarar verir. Bunu, Türkiye’yi çok seven, ulusal milliyetçi olan, yani ulus devletten yana olan bir kişi olarak söylemek benim bir kez daha görevim arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, tabii burada bu modelle hangi işler yapılacak? Bu modelle hangi işler öncelikli olacak? Demin Sayın Bakana sordum. Yoğunluk, trafik yoğunluğu, havaalanı yoğunluğu veya burada birtakım kriterler getiriliyor. Yarın Ankara-İzmir otoyolu bu modelle ihale edilecek. İşte, kaç kişi geçeceğini… Şu anda bir şekilde, bir varsayımla gidilecek ve bu şirkete varsayımla kişi başına para ödenecek kaç yılda ise. Ben bu modelde hangi işlerin, hangi projelerin bu modelle yapılacağına, objektif seçileceğine inanmıyorum. Ben yine söylüyorum Sayın Bakana: Burada objektiflikten uzak olacaksınız, tıpkı şimdi olduğu gibi. Şimdi, mevcut DSİ bütçesinden Türkiye'nin her tarafına eşit bir şekilde ödenek verilmiyor. Aynı şekilde, yarın bu ortaya gelecek projelerde yine bazı projeler ön plana çıkarılacaktır. Hayır arkadaşlar, bu ülke bizim, bu ülkenin her tarafındaki baraj da bizim, yol da bizim. Öncelik… Herkes için öncelik vardır, ama bir Ankara-Van yolu Türkiye'nin en işlek yolu. Bugüne kadar böyle bir model içine veya bir şekilde bölünmüş yol ağına bölüm bölüm alındıysa, bunun bir öncelik yol olması lazım veya barajlar konusunda… Yani bazı barajlara -ben örnek de verebilirim- bir yılda 200 trilyon ödenek veriliyor, ama 1994 yılında başlayan, barajı 1990 yılında bitirilen, ama daha hâlâ sulama kanalları on beş yıldır, yirmi yıldır bitirilmeyen yerlere acaba öncelik niye sağlanmıyor? Bu sene verdikleri ödenek gene 4’er milyar lira arkadaşlar. Aynı şekilde bir Çat Barajı var Malatya’da. Arkadaşlar, baraj biteli… Baraj ömrünü dolduracak. 280 milyon dolara mal oldu. Baraj ömrünü dolduruyor, daha sulama kanalları ortada yok her sene verdikleri 4 milyar ödenekle! Aynı şekilde Yoncalı Barajı, aynı şekilde Kapıkaya Barajı, aynı şekilde Yazıhan Barajı… On yedi yıldır devam ediyor. Sayın Bakan diyor ki “Biz başladık, bitiririz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben inanmıyorum. On yedi yıl önce bitirilen bir barajın sulama kanallarının ödeneği altı yıldır hâlâ 4 milyar; bu şekilde yirmi yılda, yirmi beş yılda bitmez. Hâlâ ödenek vermiyorsanız, acaba bunlar hangi projelere gidecektir?

Bir başka konu, demin söyledim, sulama birlikleri. Arkadaşlar, sulama birlikleri bizim toplumumuzun en büyük sorunudur, köylümüzün en büyük sorunudur. Sulama birlikleri, tamamen, ekonomik özgürlük olarak ve hükmi şahsiyet olarak birliklere devredildiğinden maalesef rantabl çalışmıyor. DSİ’nin mutlaka sulama birliklerini himayesi altına alıp DSİ’nin himayesinde bunun yapılması lazım. Aksi hâlde bir sürü adaletsizlik, bir sürü haksızlık oluyor.

Ben bir kez daha bunu dile getiriyorum. Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuza gelmiş bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla, yatırım ve hizmetlerin yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasında kaliteli ve verimli kamu-özel sektör iş birliğinin sağlanması amaçlanıyor, Devlet Su İşlerinde de buna yönelik düzenlemelerin yapılmasını içeren bir tasarı.

Tasarının genel amacı, kamu ve özel sektör iş birliğiyle yapılacak yatırımlara ilişkin inşaatlarda karşılaşılabilecek risklerin taraflar arasında paylaşılmasını sağlayarak yatırımların zamanında ve kaliteli bir şekilde bitirilmesini gerçekleştirmektir. Bu gerekçeyle gündeme gelmiş bir tasarıdır.

Amacı kısaca bu şekilde ifade edilen bir tasarının görüşmeleri sırasında kalitenin bir ekip işi olduğunu ve bir sistemin tüm bileşenlerinin aynı amaca kilitlenmesi hâlinde gerçekleştirilebilecek bir olgu olduğunu da ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23’üncü Döneminde zaman zaman yaşadığımız ve bu Meclisin birer bireyleri olarak son derece zor şartlarda ayakta kalmaya çalıştığımız anları da hatırlatmak istiyorum. En son 29 Nisan 2008 tarihinde saat 15.00’te başlayıp 30 Nisan 2008 tarihi gece saat beşe kadar devam eden -ve ne yazık ki bugün onaylandığını öğrendiğim- Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinin değiştirilmesiyle ilgili görüşmelerde bu Meclisin birer bireyi olarak hangi şartlarda çalıştığınızı bu vesileyle dile getirmek istiyorum. Sabahlara kadar koridorlarda uyumamak için direnen milletvekillerinin çalışmasından kaliteyi beklemek mümkün değildir efendim.

Bir diğer konu: Bu milletvekillerinin beraber çalıştığı sekreter ve danışman kadrosunda çalışan arkadaşlarımızın çalışma şartlarını lütfen, bu Meclisin bir gözden geçirmesini talep ediyorum. Hiçbir danışmanın oturacak masa dahi bulamadığı bir Mecliste kaliteden söz etmek, verimlilikten söz etmek doğru bir anlayış olmasa gerek. Bu problemi öncelikle çözmemiz gerektiğine inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, eğer kendimize ve çalışma arkadaşlarımıza saygımız yok ise çıkaracağımız yasalara milletin saygısının olmayacağını da bir not olarak düşmek isterim.

Bilindiği gibi üzerinde tartıştığımız ve 13/06/1994 tarih ve 3996 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinde amaç aynen şöyle tanımlanmış: “kamu kurum ve kuruluşlarınca (kamu iktisadi teşebbüsleri dâhil) ifa edilen, ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektiren bazı yatırım ve hizmetlerin, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasını sağlamaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Görüşmekte olduğumuz değişiklik tasarısında bu amaçta geçen “ve” kelimesi “veya” şeklinde değiştirilerek maalesef biraz önce kabul edildi. Bu değişiklikle yüksek kalite ve yüksek maliyet unsurlarından birisi feda edildi. İleri teknolojiyi zorunlu kılan Yasa, ileri teknoloji olmasa da maliyet yüksekse, yüksek kaynak gerektiriyorsa, o yatırım bu modelle ihale edilebilir ve yapımı gerçekleştirilebilir şekline dönüştü.

Değerli çalışma arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; yakın zamanda, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yatırımlarında geri teknoloji ve modası geçmiş teknoloji kullanılır hâle gelir ve Türkiye’miz bir geri teknoloji cennetine dönüşürse burada hiç kimseyi sorumlu kabul etmeyelim, bu sorumluluk bizimdir. Onun için, bu değişiklik yani “ve” kelimesinin “veya” olarak değiştirilmesi çok önemli bir değişikliktir, öyle küçük bir değişiklik olarak ifade edilemez. Bunlardan birinden vazgeçeceğiz.

Peki, aynı Yasa’da yap-işlet-devret modeli nasıl tanımlanmış, ne eksiği var da ilave katkı paylı bir yeni model ihtiyacına gidiyor Türkiye Cumhuriyeti devleti ve bu yüce Meclis? Onu da okuyorum Yasa’nın mevcut hâlinden:

“Yap-İşlet-Devret Modeli: İleri teknoloji ve yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan projelerin gerçekleştirilmesinde kullanılmak üzere geliştirilen özel bir finansman modeli olup, yatırım bedelinin (elde edilecek kâr dâhil) sermaye şirketine veya yabancı şirkete, şirketin işletme süresi içerisinde ürettiği mal veya hizmetin idare veya hizmetten yararlananlarca satın alınması suretiyle ödenmesini” gerektirmektedir. Bu tanımıyla modelde herhangi bir sıkıntı yoktur ancak biraz sonra 3’üncü maddede dile getirilecek olan “katkı payı” kavramıyla bu model uluslararası literatüre yenilik getiriyor “katkı paylı yap-işlet-devret modeli” olarak geçecek.

Efendim, ben, Sayın Bakanımıza huzurunuzda sormak istiyorum: Dünyada hangi ülkede, hangi yatırımlarda, bu modele benzer bir uygulama vardır? Bunu açıklarsa memnun oluruz. Bu katkı paylı yeni model, ileride -bugün Enerji Bakanlığı başta olmak üzere- birçok bakanlığımızda, maalesef -haklı ya da haksız da olabilir- birçok bürokratın soruşturma kapsamında yargıya akımını hızlandıracaktır. Bunu bu vesileyle tekrar sizin dikkatinize sunmak istedim. İleride kamu çalışanlarının sıkıntıya düşmesini istemiyorsanız, henüz bu yasa tasarısı kabul edilmeden bu değişiklikleri mutlaka yapmamız gerektiğine inanıyorum.

Peki, tasarının 2’nci maddesindeki değişiklik ne? “Trafiği yoğun kara yolu”, “gar kompleksi” -“kompleks” yabancı bir kelime, bu Meclis bunu mutlaka değiştirmeli, “gar bileşeni” denebilir, başka bir eş değer bulunabilir- “lojistik merkezi” eklenmekte, “hava limanları” ibaresi “havaalanları ve limanları” olarak genişletilmekte, ayrıca “yük ve/veya yolcu ve yat limanları ile kompleksleri, sınır kapıları” gibi altyapı yatırımları da eklenmekte.

Biraz önce öğrendim, verdiğiniz bir önergeyle, iktidar partisi milletvekillerimizin, değerli milletvekillerimizin verdiği bir önergeyle kapsam biraz daha genişletiliyor. Millî parklar ve toptancı halleri dâhil yatırım bölgeleri de bu tasarının kapsamına dâhil ediliyor.

Sayın Bakanım, özellikle istisnai bir yöntem olan yap-işlet-devret modeli genelleştirilerek birçok suistimale açık hâle getirilmekte bu tasarıyla. Lütfen… Tasarı kanunlaşmadan bu düzenlemeleri yapmanızda büyük yarar olduğuna inanıyorum. Çünkü çoğu altyapı ihalesini almak isteyen yatırımcılar iktidara ve/veya Hükûmet üyelerine baskı yollarını deneyecek ve normal şartlarda yap-işlet-devret modeli yapılması gerekmeyen ve normal yollarla ihale edilmesi gereken işler, örneğin kara yolları ve sınır kapıları gibi yatırımlar bu modelle yapılmaya çalışılacaktır. Kısacası, yasanın kapsamı, sakıncaları düşünülmeden, muğlak ifadelerle genişletilmektedir. Örneğin “trafiği yoğun kara yolu” tanımı belirsizdir. Yoğunluk kriteri nedir? Yazın yoğun, kış aylarında ise çok az aracın geçtiği yollar nasıl tanımlanacaktır? Hangi bilimsel kriter ya da kriterler bu amaçla kullanılabilecektir? Bunların mutlaka açıklanması gerekir. Benzer şekilde, lojistik merkezinin büyüklüğü ne olacaktır? “Yolcu ve yat limanları kompleksleri” tanımı içinde neler yer almaktadır? Bu ve benzeri belirsizlikler uygulamada birçok sorunu da beraberinde getirecektir.

Yine tasarıda yer alan “kompleks” kavramı Anayasa'mızın 43’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.” hükmüne ters düşecek uygulamalara yol açacaktır. Bunun da gözden geçirilmesinde büyük yarar olduğuna inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, milletimizin içinde bulunduğu ve acilen çözülmesini beklediği birçok sosyal ve ekonomik sorun dururken Hükûmetimizin bu ve buna benzer birçok tasarı veya teklifi yüce Meclisin gündemine getirmesini ve öncelikle bunların yasalaşmasını sağlaması çalışmalarını anlamak mümkün değildir. Bu tasarı yasalaştığında milletimizin acil çözüm bekleyen hangi sorununa çare bulunacağını doğrusu merak etmekteyim. Tasarı yasalaşırsa acaba ülkemizin bugün 500 milyar dolara yaklaşmış olan borç stoku azalacak mıdır? Kapanan iş yerlerinin açılması mı sağlanacaktır? İcralık olmuş esnafımızın icradan kurtarılması mı gerçekleşecektir? Kamyon ya da otobüsüne mazot alamadığı için yağ yakarak evine ekmek parası götürmenin çabası içerisinde olan nakliyeci esnafının derdi mi bitecektir? Traktörüne mazot alamayan çiftçimizin tarlası mı sürülecek, hayvanına yem alamayan hayvancımızın hayvanı mı büyüyecektir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık, devam edin.

ALİM IŞIK (Devamla) – Yoksa, Danıştayın kararıyla teşvik kapsamından çıkarılan kırk dokuz tane ilin içerisindeki yatırım yapmış insanlarımızın fabrikalarının kapanmasının önüne mi geçilecek?

Bunlar dururken böyle bir yasanın bu yüce Meclisin gündemine gelmiş olmasını da manidar bulduğumu ifade etmek istiyorum. Bu yüce Meclisimizin öncelikleri, yukarıda bir kısmını sıralamaya çalıştığım problemlerin çözümünü kolaylaştıracak tasarı veya teklifleri görüşmek üzere acilen bu gündeme getirmek olmalıdır.

Toplumun öncelikli sorunlarına çözüm getirecek yeni tasarıların bu Mecliste tartışılması temennisiyle hepinize saygılarımı sunuyor, yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Demokratik Toplum Partisi adına Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Sayın Karabaş, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile ilgili DTP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, biraz önceki Sayın Konuşmacı dile getirdi, bu yasaların elbette çıkarılması gerekiyor. Ancak, ülkenin birçok yakıcı, vatandaşın büyük kesimini ilgilendiren çok önemli sorunların burada tartışılması yerine Hükûmetin, çeşitli çevrelerle veya uluslararası sermaye çevreleriyle planladığı yasaları öne aldığını görüyoruz. Ben bir konuya kısaca değinip, ondan sonra madde üzerinde sözümü sürdüreceğim.

Şimdi, hepinizin bildiği gibi Güneydoğu’da son yılların en büyük kuraklığı yaşanmaktadır. Bir taraftan tarım arazileri kurumuş, çiftçi büyük zararlara uğramış, ama diğer taraftan da şimdi -önlem alınabilecek- hayvan sahipleriyle ilgili, özellikle göçebe, koçer olan ailelerin küçükbaş hayvanları ve arıcılar için önlem alınabilir. Ama bakıyoruz ki, Hükûmetin, yetkili bakanın ve Hükûmete bağlı AK Parti milletvekillerinin gündemlerinde bu tür bir konu yok. Ben daha yeni Bitlis’ten geliyorum. Günlerdir, koçerler ve arı üreticileri sürekli telefonla bizleri arıyorlar. Bölgeye de gittiğimde çok yoğun bir şekilde taleplerini dile getirdiler.

Hepinizin bildiği gibi bölgede yaşanan sorunların, sıkıntıların, kuraklığın yanında yayla yasakları var. Özellikle Bitlis’te bu yıl valilik ve yetkili makamların aldıkları kararla, sekiz yaylanın dışında Bitlis’in tüm yaylaları yasa kapsamına alınmış. Bitlis, bölgenin en verimli ve geniş yaylalarına sahip. Zaten kuraklık nedeniyle büyük sıkıntı yaşayan, hayvanlarını daha yaylalarda kar varken, soğuk varken bir an önce kurtarmak için götüren ailelere eğer bu yasaklar sürdürülürse, önümüzdeki günlerde büyük oranda küçükbaş hayvan ve arı ya telef olacak veya sahipleri yok pahasına bunları satacaklar. Bir örnek vermek istiyorum: Tatvan’a gittiğimde, sabah ve akşam sağılan süt hayvanları koyunlar, bir gün sonra kasapta kesime verildi. Onun için, başta Sayın Tarım Bakanının, yayla yasaklarıyla ilgili mülki amirliğin karar aldığı konuda İçişleri Bakanının, Bitlis ve diğer bölgedeki Van, Muş, Hakkâri, Kars, Ağrı illerinde yayla yasaklarının güvenlik gerekçesiyle bir iki noktası dışında tüm noktalarının hayvancılara, arıcılara ve koçerlere açılması konusunda ciddi tedbir alması gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, yap-işlet-devret modeli, biraz önce ve daha önce konunun geneli üzerinde, yasanın geneli üzerinde konuşmalarda dile getirildi. Geçmişte birçok sorun yaşandı, birçok sıkıntı ve yolsuzluklar yaşandı. Şimdi, sorun ve sıkıntılar yaşanan bir konu veya bir yasa sürdürülmeyecek mi? Elbette bu sürdürülecek ancak bu yasada yasanın mantığına ve detayına baktığımız zaman, neredeyse, Hükûmet, yarın öbür gün eğer isterse, kara yollarında, gar komplekslerinde, limanlarda işlerin tümünü ihalesiz, normal ihale koşulları dışında yap-işlet-devret modeliyle istediği kişiye verebilecektir. Bu yasanın mantığına baktığımız zaman bu çıkıyor.

Daha önce defalarca, konuşan her arkadaşın dile getirdiği, her milletvekilinin dile getirdiği, yüksek teknoloji ve maddi kaynak… Bu ikisinin bir arada olması isteniyordu. Şimdi ise “yüksek teknoloji ve/veya maddi kaynak” söyleniyor. Yani siz, küçük bir maliyetle veya maddi kaynakla yapılabilecek bir işi de yüksek teknoloji gerektiriyor diye istediğiniz zaman yap-işlet-devret modeliyle verebiliyorsunuz.

Yine, 2’nci maddede “otoyol” ibaresinden sonra “trafiği yoğun olan karayolu…” Tüm konuşmacılar dile getirdi yani bununla ilgili, yasada bir standart yok. “Yoğunluk” neyi ifade edebiliyor? Bu maddeye baktığımız zaman, Hükûmet, yarın, kara yollarıyla ilgili hiçbir işte ihale yapma ihtiyacı duymadan, bu kapsama sokarak kara yollarını ihale edebilir.

Yine, “hava limanları” “hava limanları ve hava alanları” diye genişletilerek tüm havaalanları bu şekilde, yap-işlet-devret modeliyle ihale edilebilir veya birilerine verilebilir.

En önemli konulardan biri, “yük ve/veya yolcu, yat ve liman kompleksleri” deniliyor. Şimdi, bunun bir yanı tabii ki, biraz önce belirttiğimiz gibi, istediğinize ihaleyi verme yolunu açıyor. Diğer taraftan, tüm yasalara rağmen, çıkarılan yasalara rağmen önü alınamayan, kıyıların yağmalanmasını da beraberinde getirecek bir madde. Şimdi, Hükûmet kıyılarımızın hemen hemen tümünde veya büyük göllerimizin bulunduğu alanlarda bu yasaya, bu maddeye dayanarak oradaki yat limanlarını veya işletmeleri ve kompleksleriyle birlikte yani oradaki tesisleriyle birlikte veya kullanılabilecek alanlarıyla birlikte bu modelle verdiğinde siz, orada bu yatırım hakkını alan işletmelerin… Kıyılarda korunması gereken alanlar şimdiye kadar korunamıyorken, bu hakkın verilmesinden sonra kıyıları korumak, kıyılardaki ormanlarımızı koruma olanağı ortadan kalkacaktır.

Şimdi mevcut bu işlerin yaptırılmasıyla ilgili yasalar varken, yap-işlet-devret modelinin bu kadar geniş tutulmasının mantığı nedir? Bunu biraz irdelediğimizde, mevcut Hükûmetin -tabii sadece kendilerinin yapmadığı- yıllardır hükûmetlerin yasalarda çeşitli değişiklikler ve basit oynamalarla istediği kişiye istediği işi verme modeli olarak karşımıza çıkıyor.

Şimdi burada bu yasada, sonuçta yap-işlet-devret modeliyle siz katkı payı yapacaksınız. Devlet bu yatırımı yapanlara katkı payı sunacak ve katkı payını da aynı yılın bütçesine koyacak. Peki, eğer bu işler normal diğer yollarla da yapılabiliyorsa, siz bu işleri yapıp parasını da, sizin katkı payı olarak koyacağınız parayı da bütçeye koyuyorsanız, yap-işlet-devret modeline neden ihtiyaç duyuyorsunuz?

Diğer taraftan yasanın bütününe, mantığına baktığımız zaman, yarın vatandaşla yap-işlet-devret modeli çerçevesinde iş yapan iş adamını karşı karşıya getiren maddeler içeriyor bu yasa. Şimdi şu söyleniyor: Yap-işlet-devret modeliyle yatırım yapan işletmeci hem kaliteli bu işi yapacak hem de verimli çalıştıracak. Doğrudur, verimli çalıştıracak. Ancak iş adamının doğal olarak verimli çalışma mantığı nedir? En yüksek şekilde kâr elde etme mantığıdır.

Şimdi siz kara yollarını, liman komplekslerini, havaalanlarını, yine demir yolu komplekslerini, tümünü bu yap-işlet-devret modeli doğrultusunda yapıyorsunuz. Bazıları vatandaş tarafından direkt ücreti alınmayanlardır, devlet tarafından parası karşılanacak. Bu şekilde yapılan işlerin devletle, bürokrasiyle, sonradan bağlanan ilişkilerle nasıl suistimallere yol açtığını biliyoruz.

İkincisi ise: Bu alanların kullanımını, yapımını üstlenen ve yarın işletme olarak kullanacak iş adamları, oradan yararlanan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Karabaş, devam edin.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

…o işletmeden yararlanacak vatandaşlardan en yüksek geliri elde etme, doğal olarak en yüksek kârı elde etme mantığını öne çıkaracaktır.

Belki, merkezî olarak, Hükûmet olarak, mülki idare olarak belli standartlar koyabilirsiniz ancak bu tür işletmelerde işletmeye açıldıktan sonra bunun engellendiği çok az görülmüştür.

Yani bu yasa, bir taraftan devleti zarara uğratacak, bir taraftan da vatandaş, devletin zorunlu olarak yapması gereken, vatandaşa sunması gereken hizmetleri -yapan iş adamlarına veya işletmecilere- çok yüksek kârlarla veya çok yüksek ücretlerle bu hizmeti alma durumunda kalacaktır. Onun için, bu yasanın -zaten daha kapsamlı yasa hazırlığı yapılıyorken- görüşülmesinin ve bu yasanın çıkartılmasının ertelenmesini talep ediyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabaş.

Şahısları adına ilk söz Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız’a aittir.

Sayın Yıldız, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle dün akşam oynanan Kayserispor-Gençlerbirliği maçıyla sözlerime başlamak istiyorum. Türkiye Kupası’nı, bildiğiniz gibi Kayserispor aldı, güzel bir mücadeleden sonra. Gençlerbirliği’ni de tebrik ediyoruz ve Kayserispor’a da yurt dışında başarılar diliyoruz, Türkiye’yi temsil makamında.

Değerli arkadaşlar, şimdi, konuşmaları zaman zaman ibretle izliyoruz. Öyle konuşmalar yapılıyor ki, sanki, Türkiye'nin gerçeklerinden tamamen arındırılmış, adı bilinmez bir ülkeden bahsediliyor. Yani kaynak sıkıntısı mı var, bu ülkede borç hangi oranda?

Değerli arkadaşlar, yani ne çabuk unuttuk? Dedemizin zamanından değil, daha bundan altı yıl önce, faizin vergiyi, toplanan verginin faizi karşılama oranı yüzde 102,5’tu yani 100 lira vergi topluyorduk, 102,5 lira faiz ödüyorduk. Geldiğimiz noktada bu oran yarıdan daha fazla bir şekilde düştü. Peki, -dün bahsettim- yatırımların yapılma imkânı… 40 milyar dolar 2003 yılında faiz ödemişiz ama yaptığımız yatırım 4 milyar dolar. İsterseniz bu tabloyu beğenmeyin, böyle bir gerçekle karşı karşıyasınız. Nasıl bu gerçeği bir tarafa bırakıp da yatırım modellerini zenginleştireceksiniz?

Şu anki geldiğimiz noktada, 16 milyar YTL yatırım tutarı, 56 milyar YTL de faiz miktarı var. Bu faizlerin ne zamandan geldiğini, nereden geldiğini, hangi hükûmetler zamanından geldiğini burada açmayacağım. (CHP, MHP ve DSP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Aç, aç!

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Niye açmıyorsun?

TANER YILDIZ (Devamla) – Yoo… Niye? Yoo, açmayacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aç! Aç! Aç da hesabını… Aç! Açmayacakmış… Neyini açacaksın? Kayseri Elektrikten aç! Enerji Fonu’ndan aç!

TANER YILDIZ (Devamla) – Yani hepiniz biliyorsunuz. (CHP, MHP ve DSP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.

TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, bakın, bir şey söyleyeceğim. Eğer bu oran, nasıl her ülkesini seven vatandaşı rahatsız ediyorsa, iktidarıyla muhalefetiyle rahatsız ediyorsa…

OKTAY VURAL (İzmir) – Enerji Fonu’ndan aç!

TANER YILDIZ (Devamla) – Nereden geldi bu oran? 1’e 11 oran nereden geldi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Nereden geldi?

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Nereden geldi?

TANER YILDIZ (Devamla) – 44 milyarlık kaynağın 4 milyarını alıyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, Telekom’u sattın, sen mi yaptın? TÜPRAŞ’ı sattın, sen mi yaptın? PETKİM’i sattın, sen mi yaptın?

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…

TANER YILDIZ (Devamla) – Bunu görmemezlikten gelmeyin lütfen.

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sattıklarınız ne oldu?

TANER YILDIZ (Devamla) – Ondan sonra arkadaş diyor ki: “Peki, borçlanmayla alakalı, borçlu bir ülke, ne yapacağız?” Oturun o zaman kenarda.

Yani ben şunu diyorum: Türkiye'nin ekonomisinin derinleşmeye ihtiyacı var, Türkiye'nin büyümeye ihtiyacı var. Eğer büyümeye ihtiyaç hissetmiyorsanız, dediğiniz çözüm, evet, bir alternatif çözümdür. Oturursunuz kenara, borçlarınızın bitmesini beklersiniz, hiçbir zaman için de ödeyemezsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Büyümeyle ne alakası var ya! Hani Türkiye büyüyordu? Demek ki yalanmış. Yalanmış demek ki.

TANER YILDIZ (Devamla) – Olur mu öyle şey! Oranlar ortada, gayet ortada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Amacınız aynı, kamu gelirlerini transfer etmek.

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…

TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, bakın ben size bir şey bahsedeceğim. Normalde yap-işlet-devret modeli -dünkü konuşmamda bahsettim- doğru kullanılmadığı takdirde bir kısım riskler ihtiva etmektedir. Bir kredilendirme modelidir. Aynı zamanda “kredilendirme” demek, ister geriye dönük borçlarla, ister ileriye dönük borçlarla…

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sattıklarınız…

TANER YILDIZ (Devamla) – Beyefendi, dinleyin, sözümde yanlış var mı, onu söyleyin!

Bakın, bir genel gerçekten bahsediyorum, bir iktisat gerçeğinden bahsediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen Genel Kurula hitap edin.

TANER YILDIZ (Devamla) – Yap-işlet-devret modeli de bir kredilendirme modelidir. Doğru kullandığınız, doğru yönettiğiniz takdirde, hem geriye dönük borçlarınızı ödersiniz hem de ileriye dönük borçlarınızı düzenlersiniz. Doğru yönetmediğiniz takdirde, kamu ile özel sektörün makul oranda paylaşması gereken imkânları başka bir şekilde kullanırsınız, bizden önce yapıldığı gibi.

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Ne oldu sizden önce, anlatın bakalım!

TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, ben diyorum ki ister katkı payıyla ister katkı paysız -bu ikinci önemli bir konudur- katkı payı olmadan da yapılabilir. Ancak sosyal fayda dediğimiz, yani fizibilitede, mali akış diyagramlarında -bunu işletmeciler çok iyi bilirler- eğer fizibıl çıkmadığı hâlde sosyal faydadan yararlanmak zorunda kaldığınız yollar varsa -ki örnek vereyim ben size, Balıkesir-Kütahya yolu, hiçbir zaman için fizibıl çıkmaz o yol- yapmayacak mısınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yap, elini tutan mı var?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Taner, biz onu yaptık!

TANER YILDIZ (Devamla) – Yapacaksınız, siz devletsiniz. Nasıl yapacaksınız? Kaynak…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hani memleketin durumu iyiydi? Paran vardı hani?

TANER YILDIZ (Devamla) – Müsaade edin de nasıl yapacağımıza o zaman biz karar verelim, siz bunu yapamıyorsanız. Nasıl yapılacağını tarif ediyorum.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Soros ne kadar verdi?

TANER YILDIZ (Devamla) – Bugün, kaynaklar, yatırım miktarı, değerli arkadaşlar, 56 milyar YTL. Faizi ödemediğiniz takdirde Türkiye'yi hoplatır bu rakam.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kamu değerlerini transfer ediyorsunuz. Sanki parasız yapıyor!

TANER YILDIZ (Devamla) – Veremiyorsunuz işte! O zaman ne yapacaksınız? Yap-işlet-devret modeliyle bunları doğru şekilde kullanacaksınız. Eğer bu şekliyle… (MHP sıralarından gürültüler)

Bakın, yatırım yapmak, vatandaşa bir hizmet götürmek…

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Hangi vatandaşa?

TANER YILDIZ (Devamla) – …vatandaşın işini görmek gibi bir maksadınız yoksa, hiç problem yok.

Tekrar ediyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir şeyde mutabık kalmamız lazım. Vatandaşa hizmet götürmek gibi bir endişeniz yoksa, böyle bir kaygınız yoksa gerçekten problem yok, hiçbir şey yapmayabilirsiniz ama bizim böyle bir kaygı ve endişemiz var.

Biz, vatandaşa, ister fizibıl olsun ister olmasın… Bakın, eğer sosyal faydasına inanmışsak, vatandaşa hizmet kalemini ön plana almışsak mutlaka bu projeleri gerçekleştirmemiz lazım.

O açıdan, bu temel gerçekleri kavramadan, bu projeyi, bu kanun tasarısını konuşmak mümkün değildir, anlatmak da mümkün değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldız.

Şahsı adına ikinci söz İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’a aittir.

Buyurun Sayın Bayraktar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 94 sıra sayılı -yatırım hizmetlerinin- Yap-İşlet-Devret Modelinin Genişletilmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyor; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünden beri konuştuğumuz çerçevede, aslında, devletin temel görevlerinden biri ve en önemlisi vatandaşı mutlu etmektir. Ulaşımda, eğitimde, sağlıkta, altyapıda, turizmde, kültürde modern dünyayla entegre olacak tarzda, muasır medeniyet seviyesinin üzerine gelebilecek imkânları ve şartları hazırlamak devletin görevidir. Finansman eksiği söz konusu olabilir, idari eksiklik söz konusu olabilir. İşte, iktidarlar, hükûmetler, Parlamento bu eksiklikleri giderici tedbirleri almakla mükelleftir.

Geçmiş dönemlerde uygulanan yap-işlet-devret modelinin, evet, ülkemize ciddi pahalılıklarla faturalar getirdiği aşikârdır, doğrudur. Buna katılmamak mümkün değildir. Ama bu projeyi yürüten ve yönetenlerin hangi şartlarda ihaleyi yapıp kontrol ettiklerine dikkat etmek lazım. Yani gelir getirmeyeceği… Gelecekte satışı hususundaki garanti şartlarını Hazine tarafından vererek, 210 milyon dolara mal olması gereken bir Yuvacık Barajı’nı 900 milyon dolara yapıp uzun yıllara sâri 1,5 milyar-2 milyar dolar da ekleyerek, eğer toplam ödemenin 2014 yılına kadar 4,5 milyar dolara çıkacağı varsayımıyla önümüze gelir ve bu borçları ödemek zorunda kalırsak, elbette, finansman arayışında sıkıntı çekeceğiz.

İşte, geçmiş dönemlerden bu yana uygulanan bu sistemlerdeki açıkları kapatmaya yönelik faaliyeti yürütürken, verimli hizmetleri nasıl yürüteceğiz? İşte, geçmiş dönemlerde, cumhuriyet döneminde duble yollarla ilgili atılımlar takdirle karşılanıyor ancak 3 bin kilometre civarında yapılabildi.

AK Parti İktidarı döneminde hedeflediğimiz 15 bin kilometre duble yolu ancak, bütün bu gayretlere rağmen henüz 10 bin kilometreye yükseltebildik. Çünkü kurumlar arası mutabakat, devlet ve özel sektör iş birliği, vatandaş iş birliği ile bu hizmetler yürütüldü. Yetti mi? Yetmedi. Gelişen ve değişen ihtiyaçlara cevap verme açısından imkânsızlıklarla karşı karşıya kalıyoruz. Yani otomobil sayısı artıyor, insanlarımızın yaşam standardı artıyor, ihtiyaç ve istekleri artıyor, uluslararası rekabet şartları artıyor. O zaman, kara yolunda, hava yolunda, demir yolunda ve en önemli bildiğimiz tarım sektöründe de bu ihtiyaçları karşılamaya yönelik eğer gelir getirmiyor ve yap-işlet-devret modeli ile özel sektör de buraya ilgi göstermiyorsa, elbette belli katılımlarla devlet, bedava olarak yapmak zorunda kaldığı devlet hizmetlerinin bir bölümünü sanki kredi alarak yine özel sektöre yaptıracak. Bir yılda, iki yılda tamamlanması gereken bir proje, geçmiş dönemlerde ve günümüzde temeli atılıyor şurada, şurada, şurada temel atılıyor, üç yılda, beş yılda, on yılda, on beş yılda, yirmi yılda hatta otuz yılda gerçekleştirilemeyen projeler atıl durumda kalıyor. Paralarımız da, kaynaklarımız da yerinde ve zamanında verimli bir şekilde kullanılmamış oluyor. Vatandaşın ihtiyacı olan o yatırımlar da yapılamamış oluyor.

O zaman biz, devletin katkısı ile özel sektörle birlikte genişletilen bu sistemle beraber, özel sektöre bir yerde kredi mahiyetinde iyi ve fizibıl olacak şartları, şekilleri, kontrolleri ve denetimleri de tabii ki organizasyon durumunda olan iktidarın ve parlamentonun gözetimi ve denetimi altında ihale edilerek, katkı payını devlet ödemek suretiyle otuz yılda yapılacak hizmeti üç yılda yapacaksınız ama üç yılda ödenmesi gereken ödemeyi otuz yılda yaparak, yaygınlaştırmak suretiyle bu ihtiyaçlara cevap vermiş olacaksınız.

İşte, bu şekilde, aslında işin detayını şahsım adına almış olduğum beş dakikalık süreç içerisinde özetleme imkânı yok. Ancak son olarak maddenin içeriğine de bir dokunarak, fırsat bulursam birkaç örneği biraz sonraki konuşmalarımda mukayeseli olarak yapmaya çalışacağım.

2’nci madde ile 3996 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde yer alan “otoyol, demir yolu, hava limanları” ibareleri zaten vardı ve yapılabiliyor. Bunlara ilaveten daha sonra, “trafiği yoğun olan…” Bu yoğunluğun miktarı, şekli, zamanı ilgililer tarafından tespit edilecek. Ulu orta yoğunluk olmasa dahi, öngörülerle gelecekte yoğun olacağı varsayılan alternatif yolların yapımının da aslında bu metotlarla gündeme gelmesi gerekiyor. İlla “Şu anda yoğunluk vardır.” diyerek orayı ihale etmek değil, muhtemel yoğunluğa alternatif çözüm üretmek için başka taraflarda da aynı problemlere çözüm getirecek projeleri geliştirmek gerekir. İşte “kara yolu, demir yolu, gar kompleksi, lojistik merkezi, havaalanları ve limanlar” gibi ilaveler yapıldıktan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayraktar.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bunlara ilaveten “yük ve/veya yolcu ve yat limanları ile kompleksleri, sınır kapıları” ibareleri eklenmiş oluyor. Böylece kanun tasarısı ile öncelikli olarak ihtiyaç duyulup finansman ve idari sorunlar nedeniyle uzun yıllar gerçekleştirilemeyen yatırım ve hizmetleri bu modelle kısa dönemlerde, kaliteli ve uygun şartlarda kamu hizmetine sunulma imkânına kavuşulmuş olacaktır.

Bu vesileyle, sözlerimi tamamlarken yasanın hazırlanmasında emeği ve katkısı olan herkese teşekkür ediyor, yasanın hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bayraktar.

Soru – cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Varlı, buyurun efendim.

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Yedigöze Barajı, Kozan, İmamoğlu, Ceyhan, Yüreğir ilçelerinin sınırları içerisinde toplam 750 bin dönüm arazinin tarımsal sulama açısından çok önemli bir projesidir. Bu projeyi ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?

Beton sulama kanallarını yap -işlet-devret modeli ile mi yapmayı düşünüyorsunuz?

Yap-işlet-devret modeli çiftçimizi ekonomik açıdan mağdur etmez mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Varlı.

Sayın Doğru, buyurun efendim.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yap -işlet-devret modeli ile yapılacak Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne müracaat eden ne miktarda, kaç proje vardır?

İkinci soru: Tokat ili Erbaa ilçesi Karayaka ikinci ve üçüncü kademe pompaj sulama projesi ne zaman bitirilecektir?

Tokat’ın Zile ilçe merkezi, Saraç ve Dereboğazı Deresi ıslahı ile ilgili çalışmalar ne zaman tamamlanacaktır?

Tokat Niksar Çanakçı Deresi ıslahı ne zaman tamamlanacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalış, buyurun efendim.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, önümüze gelen bir önergede, partinizce verilen bir önergede Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı’nın, Afyonkarahisar Başkomutanlık Millî Parkı’nın ve benzer parkların aynı modelle yapılacağı ve işletileceği söyleniyor. Gerçekten, biz devlet olarak millî parklarımızı koruma ve işletmede aciz içine mi düştük? Zaman içerisinde, Anıtkabir’le ilgili de böyle bir tasarruf olacak mı?

İkinci sorum: Gümrük kapıları, limanlar ve benzeri stratejik önemi olan birimler, bir gün şirketler marifetiyle, kaçakçılık, terör gibi suç örgütlerinin veya istihbarat örgütlerinin, yabancı istihbarat örgütlerinin işlettiği bir duruma gelirse ne gibi tedbirleriniz olacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Sayın Nalcı, buyurun.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bu katkı paylı yapılacak olan ihalelerde, sonuçta devlet, bu parayı taksit taksit verecek. Yani yatırımcı yurt dışından finansmanı bulacak, bu finansmanın da belli şeylerini devletten tedarik edecek. Bu kanuna göre devlet, burada, o paranın garantörü müdür? Bunu sormak istiyorum.

İki: Bu finansmanı, yurt dışı finansmanını zaten devlet sağlayamıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Nalcı.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı ülkenin ihtiyaç duyduğu ve devletin yapmak zorunda olduğu ancak ödeneksizlikten dolayı yapamadığı yatırım ve hizmetlerin özel sektör tarafından yap-işlet-devret çerçevesinde yapılmasını amaçlarken, hemen pek çok kamu yatırımını sistematik olarak artırmak suretiyle kamu yatırımlarının önemli bir kısmını kapsayacak şekilde genişletilmesi kamunun harcama disiplinini bozmayacak mıdır? Yani bu tasarıyla, devletin sınırsız bir şekilde borçlanması gibi bir yöntem tercih edilerek, ödemediği ödenek için de yüksek bir faiz ödemesi öngörülerek zaten ödenemeyecek hâle gelen kamu borçlarını daha da fazlalaştırıp ödenemez hâle getirmiş olmuyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, trafiği yoğun kara yolu tespitinin kriteri nedir? Bunu bilmek istiyorum.

Ayrıca, ileri teknoloji yüksek maddi kaynak gerektirir. Bunu niye “veya” sözcüğüyle ayırıyorsunuz, buna da bir anlam verebilmiş değilim.

Dün de sormuştum. Bu yasal düzenlemenin iptal edilen Galataport ihalesiyle ilgisi var mı? Çünkü Galataport ihalesi, YİD kapsamında yapılacak işlerden olmadığı için iptal edildi ve büyük iddiadır bu. Bu iddianın cevabını vermeniz gerekiyor. Gazeteler de böyle yazıyor, benim tespitim de bu. Galataport ihalesinin yeniden önünü açmak için düzenlenen bir yasa görünümündedir bu yasa ve geçmişte de YİD uygulamaları devlete hiçbir katkı sunmamıştır, hiçbir projede etkin olmamıştır. Enerji projeleri ortadır. Bu geçmiş YİD Kanunu’nun başka ellerde uygulanmasının yanlış olması, eksik olması size bu yasanın doğru dürüst kullanılacağı hakkını vermez Sayın Bakanım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Sayın Bakan, soru sorma işlemi tamam, cevap verebilirsiniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; teşekkür ediyoruz.

Şimdi, Yedigöze’yle alakalı Sayın Vekilimizin bir sorusu vardı. Yedigöze, biliyorsunuz yıllardan beri bekliyordu. Ama bunun enerji kısmını, biliyorsunuz Su Kullanım Hakkı Yönetmeliği çerçevesinde, bunu özel sektör yüklendi, bunu yapacak. Ancak sulamayla ilgili de bunun ya merkezî yönetim bütçesinden ya da -bu şekilde kanun çıktığı takdirde- yap-işlet-devret esasına göre yapılması mümkündür. Bunun önce projesinin yapılması gerekiyordu. Zaten şu anda proje yapılması için gerekli hazırlıklar yapılıyor. Projesi yapıldıktan sonra buna tabii ki karar vereceğiz.

Ancak şunu ifade edeyim: Az önce de ben bilgi verdim. Yani sulama olması hâlinde sulama olmamasına göre bir bölgede üretimde büyük bir farklılık oluyor. Manyas Ovası’yla ilgili bilgi verdim. Yaklaşık 5-6 kat bazı bölgelerde… Hele İmamoğlu Ovası gerçekten mümbit bir bölge, orayı da biliyorum. Yani “Adam eksen biter.” denilecek bir bölge. 75 bin hektarlık bir alandır. En önemli projelerden birisidir. Bu, vatandaşa bir külfet yüklemeyecektir. Çünkü zaten sulama yapmakla gelirinde önemli ölçüde artış olacaktır. Hatta bu artışın bir kısmını vermesi, bir kısmını da devletin ödemesi, Devlet Su İşleri bütçesine konarak ödenmesi hâlinde ciddi bir yük olmayacaktır gelir artışı dolayısıyla.

Bir de şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Burada, vatandaşın ödeyeceği katkı payıyla, vatandaşın ödeyeceği miktarı devlet üstleniyor. Yani vatandaşa burada katkı payı getirmekle vatandaşa yardımcı oluyoruz yoksa başka bir maksat değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kamu hizmetini özelleştirip fiyatlandırıyorsunuz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yoksa katkı payı olmasa tamamını vatandaş ödemek durumunda kalacaktır. Sulamalarda vatandaş bunun tamamını ödeyemediği için bunu getiriyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir tek sulama değil ki!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bununla ilgili uygulamaların olup olmadığından bahsedildi. Bununla ilgili bütün uygulamalar Avrupa’nın bütün ülkelerinde var. Bakın, benim bildiğim ülkeleri sayarsam; İngiltere’de, Hollanda’da, İspanya’da, Fransa’da, Almanya’da var. Diğer ülkelerle ilgili, arkadaşlarım oralarda da olduğunu söylediler.

Orada “katkı payı” adıyla değil, onun ismi “gölge ücret.” Biz “gölge ücret” olmasın diye Türkçeye çevirirken -İngilizcesi “shadow toll” biliyorsunuz- bunu “katkı payı” olarak adlandırdık, fark budur yani. Dolayısıyla “gölge ücret” bu şekilde adlandırılmıştır.

Diğer hususta, Galataport’la ilgili olarak da şunu özetle belirtmek istiyorum: Bir kere bunun Galataport için olup olmadığı konusunda çok net bir bilgi veriyorum: Hiçbir ilgisi yoktur, burada açıkça ifade ediyoruz. Limanlar mevcut hâliyle YİD kapsamında ihale edilebiliyor, yapılan örnekler var. Galataport’la alakalı çıkarılmış bir şey değil, hiçbir alakası yoktur. Onu açıklıkla söylüyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Galataport ihalesi niye iptal edildi Sayın Bakan?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bunun dışında…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Galataport’un önünü açmak için düzenlenen bir yasa.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Doğru’nun, Tokat’la ilgili birtakım dere ıslahları ve sulamalarla ilgili bilgi talebi vardı. Bunları müsaade ederseniz yazılı olarak cevaplandırayım.

Bir de Sayın Çalış’ın millî parklarla ilgili bir sorusu vardı. Özellikle şunu belirteyim, bu millî parklardan kastettiğimiz şu: Birtakım simülasyon merkezleri var, bunlar yüksek teknolojiyi gerektiriyor. Biz dedik ki hiç olmazsa bunlar yap-işlet-devret esasına göre yapılırsa son derece modern, kısa sürede birtakım simülasyon merkezleri ve millî park alanlarında yapılacak tesisler yapılır, devlet bunda yük altına girmez. Sonra bu, devlete bilabedel teslim edilir diye düşündük. Koyduğumuz odur.

Gümrük kapıları ve limanlardaki emniyet ise... Yani bunu herhangi bir şekilde yap-işlet-devret verince bununla ilgili tedbirleri almayacak diye bir şey değil ki… Emniyet Genel Müdürlüğü ve diğer yetkililer, mülki idare amirleri, her türlü yetkiyi alabilir. Mülkiyetini onlara devretmiyoruz, sadece kiralıyoruz. Şu anda da limanlar işletilirken nasıl tedbir alınıyorsa aynı şekilde tedbir alınacaktır. O konuda hiçbir tereddüt yoktur diye düşünüyorum.

Bunun dışında, Sayın Tankut’un “Kamunun harcamasını bozmayacak mı?” diye bir suali vardı. Bilindiği gibi bu konuda, 6’ncı madde dikkatlice okunursa bununla ilgili bir sınırlama getirilmiştir yani ilanihaye bu hudutsuz değildir, bir sınırlama vardır. 6’ncı maddede de bu sınırlama belirtilmiş. Onu da vurgulamak istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sınırlama yok ki burada.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Bunun dışında, herhâlde, cevap vermediğim…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Benim sorum vardı.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Haa sizin…

Sayın Nalcı’nın sorusu: Katkı payı ödemesi vesaire… “Garantörü kim olacak?” dediniz.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Garantör değil Sayın Bakan. Şöyle izah edeyim: Devlet de bunu borçlanabilir. Ama bunu çıkarmanın bir şeyi, şahıs, firma gidecek borçlanacak, bu işi yapacak ve aldığı taksitlerle de bu parayı verecek.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, evet.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Şimdi, bu işlere, yollara ve diğer işlere, biliyorsunuz yüzde 40, yüzde 50 tenzilatlarla müteahhitler buraya…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Tamam. Ben o zaman, nasıl yapılacağını size izah edeyim.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Peki.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Böyle bir usul var mı Sayın Başkan?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bakın, yapılacak şey… Hiçbir fark yoktur. Ben sulamalarla ilgili uygulamamızı anlatayım burada, çok açık ve şeffaf olması açısından. Sulamalarla ilgili, misal olarak, biz ilk defa Manyas Sağ Sahil’i ihale edeceğiz, hazırlıkları yaptık. Çünkü bununla ilgili çalışmaları yaparken bütün kurumlara… Yapılan çalışmaları, ne kadar katkı payı ödenecek, vatandaş ne kadar ödeyebilir, bunları belirledik. Bir şeyin projesi hazırlandıktan sonra bu ihale edilecek. Yapabilecek olanlar tarafında yeterli firmaları belirledikten sonra, bu, şeffaf bir şekilde, en uygun, en ucuz teklifi veren firmayla Sulama Birliği, Devlet Su İşleri ve şirket sözleşme yapacak. Dolayısıyla ihale safhasında en ucuz veren firmaya şeffaf bir şekilde verilecek isteyene. Burada da açıkça ilan ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Toptan yapsanız bunları!

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Toptan yapın, Bakanlığı ihale edin bitsin, Sayın Bakan.

BAŞKAN – Lütfen…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Zaten biz ihale edeceğiz, ihaleyi biz yapıyoruz, devlet yapıyor yani.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süre tamamlandı.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sadece yaptığımız şudur: Bunun şeffaf bir şekilde hazırlanarak ihale edilmesi ve ihale şartlarına göre en uygun teklifi veren firmaya bunun verilmesinden ibarettir.

OKTAY VURAL (İzmir) – DSİ ne yapacak o zaman?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Her şey belli olacak, katkı payları, ne kadar verileceği belli.

OKTAY VURAL (İzmir) – Devlet Su İşlerini yok edeceksiniz demek ki.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Süre dolduğu için diğer konuları, isterseniz… Başka bir konu kalmadı ama bir iki husus var, onları da yazılı olarak cevaplandıracağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/480 esas numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesine “sınır kapıları” ibaresinden sonra gelmek üzere “, milli park ve benzeri korunan alanlarda planlarda öngörülen yapı ve tesisleri, toptancı halleri” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Vahit Kirişci

Ahmet Aydın

 

Yozgat

Adana

Adıyaman

 

Taner Yıldız

 

İkram Dinçer

 

Kayseri

 

Van

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı Tasarı’nın 2’nci maddesinde yer alan “sınır kapıları” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ali İhsan Köktürk

 

Trabzon

Malatya

Zonguldak

 

Halil Ünlütepe

 

İsa Gök

 

Afyonkarahisar

 

Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı kanun tasarısının 2’nci maddesinde yer alan ve 3996 sayılı kanunun 2’inci maddesinde yer alan otoyol ibaresinden sonra konulması istenen “trafiği yoğun karayolu” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Prof. Dr. Akif Akkuş

Prof. Dr. Abdülkadir Akcan

Recep Taner

 

Mersin

Afyonkarahisar

Aydın

 

Prof. Dr. Alim Işık

 

Prof. Dr. Osman Durmuş

 

Kütahya

 

Kırıkkale

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı “Bazı Yatırım Ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun İle Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 08.05.2008

 

Ufuk Uras

Osman Özçelik

İbrahim Binici

 

 

İstanbul

Siirt

Şanlıurfa

 

 

Pervin Buldan

Sırrı Sakık

Sevahir Bayındır

 

 

Iğdır

Muş

Şırnak

 

Madde 2: 3996 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ilk paragrafının sonuna, “Kamu hizmetleri alanı dışındaki yatırımlarda, YİD modeli uygulanamaz” cümlesi eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Uras, buyurun.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; bildiğiniz gibi, geçen ay bu çatı altında “Cargill Yasası” diye anılan bir kanun teklifini görüştük. Bu kanun teklifine de, biraz önce de vurgulandığı gibi, Galataport ya da Haydarpaşaport demek yanlış olmaz.

Bilindiği gibi, İstanbul’da “Salıpazarı” diye bilinen Karaköy İskelesi “Galataport Projesi” adı altında yap-işlet-devret modeliyle Ofer’e ihale edilmeye, özelleştirilmeye kalkışılmıştı. Hatta, hatırlarsınız, bu ihalenin usulsüzlüğü üzerine birçok haber çıkmıştı. Danıştay ise ihaleyi durdurdu, şu an kapsamı genişletilmeye çalışılan yasanın kapsamında olmadığı için. Meslek odaları ile demokratik örgütler bu özelleştirmeye kategorik olarak karşı çıkmışlardı. Nedenini de hatırlarsanız, Galataport’un yapılacağı yerin Avrupa’nın kültür başkenti olduğu iddia edilen İstanbul’un yüz yıllık tarihî liman alanı olması nedeniyleydi. Bu alan Cenevizlilerden bu yana liman olarak kullanılmıştı ve kamu hizmetinin kamu tarafından sağlanması şiarı çerçevesinde itirazlar geldi.

“İstanbul’un ve Türkiye’nin ulaşım sorunlarını zaten kamu çözemiyor-sa kim çözecek?” sorusu makul bir sorudur. Kamu hizmetlerinin yok edilmesi, piyasalaştırılması ekonomik ve sosyal yaşama olumsuz etki yapacak, özellikle alt gelir gruplarının daha da yoksullaşmasını sağlayacaktır. Anaya-sa’mızda belirtilen sosyal devlet olma gereği, kamu hizmetlerinin asli sahibi olarak bu alandaki yatırımların kamu eliyle yapılmasını gerektirmektedir, ancak bu hizmetlerin, hizmetten yararlananlara sürekli, kaliteli ve gereği gibi sunulabilmesinin bütün koşullarının da sağlanması önem arz etmektedir.

Kamu kurum ve kuruluşlarının sahip oldukları teknolojik olanakların yetersiz olması ve yüksek bedel gerektirdiği için kamunun finansman sorunu yaşaması hâlinde özel sektörden yararlanmak bir zorunluluk olarak görülüyorsa, bu uygulamaların bütün kamu hizmetlerinde kural hâline getirilmesi değil, sınırlı ve gerekli koşullarda başvurulması yoluna gidilmelidir.

3996 sayılı Yasa’da da belirlenmiş olan YİD modelinin, gerçekten gerekli durumlarda uygulanmasını temin açısından da, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının kendi bünyelerinde yer alan uzman kamu görevlilerinin, finansman ve ileri teknoloji açısından o kurumun yeterli olmadığı ve YİD modeline başvurulmasının zorunlu olduğu tespit edilen bir rapor düzenlemeleri sağlıklı olacaktır.

Bizim, bütün bu önerilerimizde kamu çıkarı tabii ki esas oluyor.

Demin sizlere Akif’ten bir şiir okumuştum Tayyip Bey’e gönderme yaparak. Bakın bu da Eduardo Galeano'nun güzel şiiri. Diyor ki:

"Görevliler görevini yapmaz.

Politikacılar konuşur ama hiçbir şey söylemezler.

Seçmenler oy kullanır ama seçmezler.

Okullar cahillik öğretir.

Yargıçlar kurbanları cezalandırır.

Ordular kendi vatandaşları ile savaşır.

Polisler suç işlemekten suçla savaşmaya zaman bulamazlar.

Kârlar özelleştirilirken iflaslar kamulaştırılır.

Para insanlardan özgürdür.

İnsanlar nesnelerin hizmetindedir."

Niye Eduardo Galeano bu şiiri yazmış? Çünkü, Latin Amerika’sından Asya’sına, Avrupa’sına, her yerde aslında bu neoliberal saldırıyla karşı karşıya kalıyoruz. O yüzden, bu hikâye, aslında küresel bir hikâyedir.

Bu maddede de yapılmak istenen değişiklikle YİD alanı genişletilmiştir. Bu maddedeki değişiklikle özellikle “kompleks” ibarelerinin çıkarılması gerektiğini öneriyoruz. Bu tür yatırımlar, daha çok ticari mekân yaratmaya yönelik yatırımlar olup YİD modelinin mantığına aykırıdır. YİD modeli, esas olarak, kamunun ortak ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik mal ve hizmet alanlarındaki yatırım ve işletmeleri içerir. Nitekim, yasanın mevcut hâlinde sayılan durumların tümü kamu hizmetleri kapsamındadır. Kamu hizmeti içermeyen bir yatırımı özel sektör zaten kendiliğinden gerçekleştirebilmektedir. Bunun için bir yasal düzenlemeye ihtiyaç yoktur. Bu nedenle kapsam maddesine “Kamu hizmetleri alanı dışındaki yatırımlarda YİD modeli uygulanamaz.” şeklindeki bir ibarenin konulması uygun olacaktır.

Dünya Değerler Anketi’nde, araştırıldığında, Türkiye insanının yüzde 20’sinin kendisini mutlu hissettiği belirtilmiş. Yurttaşlarımızın yüzde 80’i kendisini mutsuz hissediyor. Mutluluğu tarif etmemiz çok zor. Hepimizin birbirimizden farklı mutluluk tarifi vardır. Ama mutsuzluğa neden olan kamusal nedenleri ortadan kaldırmak bizim elimizdedir, bir kamusal görevdir.

Temel’e sormuşlar: “Laz olmasaydın ne olurdun?” diye. “Çok mahcup olurdum.” demiş. Ben de AKP İktidarının bu değişiklikleri yaparak hepimizi mahcup edeceğine inanıyorum.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uras.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı kanun tasarısının 2’nci maddesinde yer alan ve 3996 sayılı kanunun 2’nci maddesinde yer alan otoyol ibaresinden sonra konulması istenen “trafiği yoğun karayolu” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                               Prof. Dr. Akif Akkuş (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Akcan konuşacak efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 94 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi şahsım ve MHP Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önergeyle önerdiğimiz, burada bu tasarının 2’nci maddesine “otoyol” kavramından sonra “trafiği yoğun kara yolu” kavramının ilavesi istenmekte. Bu “trafiği yoğun kara yolu” ifadesinin metinden çıkarılmasını önermekteyiz.

Niye bunu öneriyoruz? Eğer sağlıklı, mantıklı, düzgün, iyi niyetli bir şekilde tasarıyı ve gerekçeyi incelersek, kamuya hizmet etme… Kamu menfaatlerini koruyarak kamuya hizmet etmeyi öngörüyorsak tasarıyla, o zaman, bu ifadenin metinde kalması Anayasa’ya aykırılığı gerçekleştirir. Niçin?

Değerli milletvekilleri, kara ulaşımında üç kavram vardır, üç kavram hâlinde yol vardır: Otoyol, devlet kara yolu, -ki kara yolu diyoruz- köy yolu.

Otoyollar, trafiğin yoğun olduğu yerlerde rahat geçişi sağlamak için, ücrete tabi geçişi sağlamak üzere, ulaşımı sağlamak üzere şehirler arası ulaşımı düzenleyen bir altyapı unsurudur. Örnekleri ülkemizde vardır. Eğer otoyolu paralıysa, bu paralı otoyolun Anayasa’ya aykırı tarzda işletilmesinin önüne geçmek istiyorsanız, mutlaka, paralelinde, aynı amaca hizmet eden ve ücretli olmayan bir yol unsurunun bulunması gerekir. Ücretli olduğu takdirde Anayasa’nın seyahat özgürlüğünü güvence altına alan 23’üncü maddesine aykırılık gerçekleşir. Eğer, burada, tasarıyı hazırlayanlar veya Hükûmetimiz, tasarının gerekçesinde ifade ettikleri gibi, örneğin, tasarının genel gerekçesinin üçüncü paragrafında “Ancak, bazı yatırımlar sonucu üretilen mal ve hizmetler için kullanıcıların ücretlendirilmesi zor olabilmektedir. Bu durumlarda, riskin paylaşımı için yaygın olarak kullanılan yöntemlerden birisi, Devletin mal veya hizmeti genel uygulamalara paralel olarak kullanıcılara ücretsiz sunması” tarzında bir gerekçeye dayanıyorsa, o takdirde, niçin bunu yap-işlet modeliyle yapıyoruz? Yap-işlet modelinde, bir yatırımcı bulacaksınız; bu bulacağınız yatırımcı projeyi üstlenecek, para harcayacak, finansman temin edecek; -bu finansmanın bir maliyeti var- kara yolunun üretim maliyetine, yapım maliyetine finansman maliyetini de ekleyecek; arkasından kendisinin işletmesi sırasında işletme masraflarını da ekleyecek; arkasından kârını da ekleyecek ve sonuçta sizin karşınıza bunu, siz, devlet olarak satın alıp vatandaşa sunmak üzere işleme sokmanızı isteyecek. Tasarıda getirilen öneri bu.

Değerli milletvekilleri, bugün günümüzde çok uzun vadeli, düşük faizli kredileri, devletlere, değişik finans kurumları rahat bir şekilde sağlamaktadır. Bunun en önemli örneği: Yaşanan ekonomik krizlerin üstesinden gelme mücadelesi veren 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti döneminde biz, Japonya’dan temin ettiğimiz otuz yedi yıl ödeme süreli, on yılı ödemesiz, yıllık faizi yüzde 1’in altında 200 milyon dolar krediyi bulduk. “Bugün Türkiye’de nerede kara yolu trafiği yoğun?” derseniz, en önemli yer Eskişehir veya Bilecik-Adapazarı arasıdır derim. Biz, 100 milyon dolar Bilecik-Mekece, 100 milyon dolar Bilecik-Bozüyük, Bozüyük-çevre yolu geçişi için sağladık, ihalesini yaptık ve bu kaynağı devletin kredisi olarak müteahhide kullandırmak suretiyle bu yolun yapımının her şeyini bitirdik, temel atma noktasına 2002’nin Eylül ayında gelindi fakat seçim sathı mailinde olduğumuz için yanlış anlaşılmayalım diye temel atmadık. Ancak AKP, bu temeli “Biz yaptık.” demek için bir sene öteleyerek gerçekleştirdi Sayın Başbakanın varlığında ve sonuçta da o yolun maliyeti bir yıl gecikmeden dolayı bize çok fazlaya mal oldu.

Değerli milletvekilleri, ikinci yap-işlet-devret Muğla’da Göcek Tüneli’dir, kara yolunda ilk yap-işlet-devret olayıdır. İhalesini yaptık, müteahhidin, yüklenicinin üstleneceği sırada seçime gidildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akcan, devam ediniz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Oranın bir alternatifi. Beğenmeyen düz, normal kara yolu üzerinde, beğenmeyen dağdan geçer, kısa vadede hızlı bir şekilde rahat geçmek isteyen bedelini öder geçer. Yani o tünelin bir alternatifi var. Dolayısıyla, kara yoluna alternatif bulmadığınız sürece bu “yoğun trafik” veya “trafik yoğunluğu fazla olan kara yolu” kavramı konunun Anayasa’ya aykırılığını ortadan kaldırmaz. Bu itibarla, eğer siz, hizmeti vatandaş adına müteahhitten satın alacaksanız bunun adı yap-işlet-devret olmaz, bu pahalıya mal olur, bu, insanımıza fazlaca yük getirir diyorum.

Bunun, “katkı payı” adı altında ödenmesi gerekenin zamanında ödenmemesi hâlinde “Devlet söz verdi yerine getirsin.” diye faiz de öngörüyorsunuz. E, devlet çiftçiye de söz veriyor: “Ekin siz kaba yeminizi, ben teşvik vereceğim.” diyor. 2006’da ekiyor, 2007’de tahakkuka bağlanıyor, ödenmiyor, 2008’in Martında ödüyor. Çiftçiye de bunun faizini ödeyin. Taahhütte bulundunuz diye o adamlar ekim yaptı, masrafına katlandı. O zaman, vatandaşa da bunun faizini ödeyin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akcan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı Tasarı’nın 2 nci maddesinde yer alan “sınır kapıları” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                               M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının tümüne yönelik olarak dün yaptığım konuşmamda, tasarıyla getirilmek istenen katkı payına dayalı yap-işlet-devret modelinin bildiğimiz yap-işlet-devret modeliyle bir ilgisi olmadığını ifade etmiştim.

Hâlen yürürlükteki Yasa’ya konu olan yap-işlet-devret modelinde, yatırım özel sektör tarafından, yatırımcı tarafından gerçekleştirilir, yatırım sonucu ortaya çıkan tesis, idarenin önceden belirlemiş olduğu süre ve tarifeler üzerinden yatırımcı tarafından işletilir ve kullanım bedeli, onu kullanan vatandaşlardan, tüketicilerden tahsil edilir. Bunun bütçeye herhangi bir yükü yoktur.

Tasarıyla getirilmek istenen, katkı payına dayalı yap-işlet-devret modelinde ise yatırımın bedeli “katkı payı” adı altında bütçeden her yıl yatırımcıya taksitler hâlinde ödenecek olan bir modeldir. Yani bunun adı, aslında, bir nevi borçlanmadır. Özel sektör yatırımı yapacak, biz onu taksitler hâlinde, örneğin, on yıllık bir sürede yatırımcıya ödeyeceğiz.

Doğrudur, bu model gelişmiş ülkelerde vardır. Gelişmiş ülkelerde adı “katkı payı” değil, “shadow toll” dediğimiz “gölge ücret” anlamında bir ücrettir. Bu noktada Hükûmetin açıklamalarına katılıyorum, ama gelişmiş ülkelere benzetmek istiyorsak, onlarla kıyaslamak istiyorsak bütçemizi de onlarla kıyaslamalıyız. Bütçenizde paranız varsa yatırım yaparsınız, bütçenizde paranız yoksa yatırım yapmazsınız. Paranız, kaynağınız ne kadarsa o kadar yatırım yaparsınız.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bütçeye bakıyorum -dün söylemiştim, tekrar söylüyorum- program tanımlı merkezî yönetim bütçe gelirinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2006 yılında yüzde 21,5’tu. Hükûmetin ekonomiden sorumlu bakanlarının açıkladığı orta vadeli mali çerçevede, bu gelirin, 2012’de yüzde 20’ye düşmesi öngörülmüştür. Gelir performansında, Hükûmet, bir düşüş öngörüyor, 1,5 puanlık düşüş. 2007 yılı millî geliriyle bunu çarparsak 12,8 milyar YTL eder. Hükûmet, 2012’de 2006’ya göre 12,8 milyar YTL daha az gelir toplamayı hedeflemiş.

Şimdi, bütçe performansında düşüş öngörüyorsunuz, bir taraftan da özel sektörden borçlanmak suretiyle yatırım yapmaya kalkıyorsunuz. Bunun, mantıklı hiçbir yanı yoktur.

Bakınız, 2002 yılını esas alalım. 2002 yılı program tanımlı olmayan merkezî yönetim bütçe gelirinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 22,7’dir. 2007’de bu 22’ye düşmüştür, 0,7 puan düşmüş. Yani 6 milyar YTL, 2007’de 2002’ye göre daha az gelir toplanmış.

Ekonomiden sorumlu sayın bakanlarımızın indirdiği faiz dışı fazlanın oranı da 0,7 puandır. Tam eşittir. 4,2’den yüzde 3,5’a indi faiz dışı fazla. “Kaynak yok.” diyor sayın bakanlarımız, iktidar partisi adına konuşan arkadaşlarımız; borç var. Değerli arkadaşlar, gerçeğe bakalım, geliriniz düşüyor. 2002’deki gelir kadar gelir toplasaydınız faiz dışı fazlayı indirme gereği duymazdınız. Gene indirebilirdiniz ama o yatırımları artan gelirle karşılardınız.

Değerli arkadaşlar, bu maddede Sayın Başkan bir önerge okuttu, biraz sonra da önerge oylanacak. Önergeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Önergeyle yap-işlet-devret modelinin kapsamı biraz daha genişletilmektedir. Neler giriyor kapsama önergeyle? Millî parkların içindeki tesislerin yap-işlet-devret modeliyle yaptırılması yap-işlet-devret yasasına ekleniyor. Hangi millî parkları örnek veriyor iktidar partisi önergenin gerekçesinde sizlere okuyorum: “Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı, Afyonkarahisar Başkomutan Tarihî Millî Parkı ve Sarıkamış Allahuekber Dağları Tarihî Millî Parkı”

Değerli arkadaşlar, Gelibolu Yarımadası’ndaki tarihî millî parkı Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri bütçeden yapabilme olanağına sahip değil midir? Bunu, tarihimize ve şehitlerimize bir saygısızlık olarak alıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü bütçeden yapabiliyor muyuz? Yapmalıyız, tabii ki Cumhurbaşkanlığı Köşkü için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi, devam ediniz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …ihtiyaç varsa gidip yap-işlet-devret modeline başvuramayız değil mi? Başbakanlık için uçak alıyor muyuz? İhtiyaç varsa alınır tabii ki. Bütçeden alırsınız. Peki, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı için biz özel sektöre borçlanmak zorunda mıyız değerli arkadaşlar? Bunu takdirinize sunuyorum. Bunu tarihimize saygısızlık olarak görüyorum, dikkatlerinizden kaçmayacağını umuyorum.

Önergeyle getirilmek istenen bir başka husus da toptancı hallerinin de yap-işlet-devret modeliyle yapılmak istenmesidir. Değerli arkadaşlar, bu Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun konusudur, bu yasanın konusu değildir. 5216 sayılı Kanun 10 Temmuz 2004 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Toptancı hallerini yapmak, yaptırmak görevi büyükşehir belediyelerinindir. O Yasa çerçevesinde büyükşehirler Devlet İhale Kanunu’na, 2886 sayılı Kanun’a dayalı olarak bu modeli zaten yapabilirler. Buna da burada gerek yoktur diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/480 esas numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesine “sınır kapıları” ibaresinden sonra gelmek üzere “, milli park ve benzeri korunan alanlarda planlarda öngörülen yapı ve tesisleri, toptancı halleri” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, efendim, bu önerge açık bir önerge değildir. İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesine göre önergenin açık olması lazım. “Millî park ve benzeri korunan” tabiri hukuki bir tabir değildir. Neresidir? “Benzeri” demekle neyi kastediyor?

Millî Parklar Kanunu’nda, “millî park”, “tabiat parkı” gibi tanımlamalar vardır. Dolayısıyla, açık olmayan bir düzenlemeyle ilgili önerge verilemez. Ondan sonra “…planlarda öngörülen yapı ve tesisleri…” diyor. Hangi planda? Millî Parklar Kanunu’nda uzun vadeli gelişme planı vardır, uygulama planı vardır, günübirlik alanlarla ilgili tesisler vardır. Dolayısıyla, bu önergenin işleme konulması mümkün değildir. Tanım belirsizdir. Hukuki tanımlar içermemektedir. Benzeri korunan alanlarla birlikte, bu durumda, her türlü alanda koruma alanı içerisinde olan yerlerle ilgili bunun uygulanması söz konusu olur. Dolayısıyla bu önergenin işleme konulması mümkün değildir. “Benzeri korunan” tabiri yoktur. Bir tane bir tabir getirsinler… İşte Millî Parklar Kanunu: Bu Kanun’un amacı, işte millî park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanları diye belirlemiştir. Şimdi “benzeri” ne demek? Kim benzetecek? Yani burası koruma alanı, burası da millî park mı ilan edilecek? Yani ne demek, “benzeri” ne demek?

BAŞKAN – Tamam mı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Vural, şimdi zaten Komisyon ve Hükûmete soracağız? Eğer açıklamaları yoksa…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, işleme alınması mümkün değil. Almayacaksınız efendim. Ne demek, “benzeri” ne demek? Neye benzeteceğiz?

BAŞKAN – Komisyon izah etsin efendim.

Buyurun Sayın Komisyon, izah eder misiniz?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, komisyonla ilişkisi yok. Genel Kurulda verilen bir önerge.

OKTAY VURAL (İzmir) – Komisyon katılamaz zaten.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Güvenpark da bu kapsama girecek mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekilinin burada bir önergenin açık olup olmadığı konusunda Başkanlık makamını ve Başkanlık Divanını uyarma yetkisi İç Tüzük’ümüzde yazmıyor. Önergemiz açık ve nettir. Gerekçesi de açık bir şekilde bunu ifade etmiştir. Sizin uygulamanız doğrudur efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, mümkün değil. Çünkü, Gelibolu Yarımadası’yla ilgili özel kanun vardır. Bu Kanun’un gelirleri de tadat edilmiştir. Bakınız, 4533 sayılı Kanun’da özel gelirler vardır. Bu gelirlerde Gelibolu Yarımadası’na giriş ücretleri vardır. Şimdi yap-işlet modeliyle kimden giriş ücreti alacak, nasıl alacak? Bunların özel hesapta toplanacağı ifade ediliyor. Böyle bir şey olur mu efendim? Kanun var, Gelibolu Yarımadası’yla ilgili özel kanunumuz var. Burada, giriş ücretlerinin nasıl alınacağı, hangi hesapta toplanacağı belirlenmiş. Şimdi bir yap-işlet kavramıyla Gelibolu Yarımadası’nı… Ve üstelik 3996’ya göre yabancı şirketler de alabiliyor. Korkarım ki, Avustralya’ya gidildiği zaman “Bu Gelibolu Millî Yarımadası’nın yönetimini ve bu konuda işletmesini bize devredin.” diye görüşmeler yapılmıştı. Sayın Osman Pepe bu konularla ilgili kamuoyunda dolaşan şeyler konusunda açıklama yapmıştı. Şimdi yabancı bir şirket gelecek, Avustralyalı bir şirket gelecek, Anzaklarla ilgili, Gelibolu Millî Yarımadası’nı ben işleteceğim diyecek. Böyle bir şeyin olması mümkün değil. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Vural, faraziyelerle laf şey olmaz. Yani faraziye…

OKTAY VURAL (İzmir) – Olur mu efendim? Nasıl böyle bir şey gerekçeye konulur?

BAŞKAN – Dinler misiniz beni efendim. Dinler misiniz…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Heyecanlanmayın, oturun.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Satışta ne kadar rahatsınız ya! Satışta ne kadar rahatsınız!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Heyecanlanmayın, sakin olun.

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sende heyecan yoksa ben ne yapayım, Gelibolu dendiği zaman! (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) - Yoksa heyecanın, ne yapayım! Ecdadın yatıyor orada be! Avustralyalı gelip işletecek diye sende bir endişe yoksa ne yapayım!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hiç endişe etme, ben şehit torunuyum. Benim heyecanımı tartışmak sana düşmez. Ben şehit torunuyum...

BAŞKAN – Sayın Vural, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir grup başkan vekili konuşurken, önce oturmasını bil!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ben şehit torunuyum, sana düşmez benim heyecanımı tartışmak. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Vural, sayın milletvekilleri, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşlar, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Vural, şimdi, Başkanlığın teknik yönden şeye müdahale etme hakkı yok efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, 87’nci maddede yazıyor.

BAŞKAN - Şimdi Komisyona soracağız, Komisyon açıklama yapsın size. Komisyona zaten soruyoruz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşleme alınamaz diyor efendim.

BAŞKAN – Kim diyor efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) - İşleme konulamaz diyor. Koymayın.

ATİLA EMEK (Antalya) – İç Tüzük söylüyor efendim, İç Tüzük.

BAŞKAN – Olur mu öyle!

Komisyon katılıyor mu efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar)- Sayın Başkanım, biz katılamıyoruz.

Tabii, önerge üzerindeki açıklamayı Hükûmetimiz veya önerge sahipleri yapacak şüphesiz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Komisyonla alakası yok Sayın Başkan.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İç Tüzük’ü Başkan uygular.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hükûmet, katılıyor musunuz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, efendim, şunu ifade edeyim: Tabii, bu millî parklar bizim tarihimiz, her şeyimiz. Bunlara hepimiz sahip çıkıyoruz. Yoksa, başka bir devletin veya başka, yabancı firmanın burayı işletmesi mümkün değil. Sadece burada, birtakım yüksek teknoloji gerektiren simülasyon merkezleri var, onun yapımı zaman alacaktır. Dolayısıyla, bunun yap-işlet-devret ile yapılması konusunu gündeme getirdik. Sadece bu…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadar para istiyorsunuz Sayın Bakan?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade, müsaade…

OKTAY VURAL (İzmir) - Ne kadar para istiyorsanız çıkartalım! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Yavaş efendim. Bağırmayın efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadar para istiyorsanız çıkartalım!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bir dakika müsaade edin.

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen… Sayın Vural…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –Bakın, şöyle: Gelibolu misal olarak verilmiştir. Sadece Gelibolu değil, bakın. Diyelim ki, Manisa’da Spil Dağı var, bir sürü millî parklar var. Buradaki tesislerin yap-işlet ile yapılmasının önü açılıyor. Yıllarca yapılamamış. Nitekim, şu ana kadar geçmişte de hiçbir şey yapılamamış. Şu anda biz yapıyoruz. Bakın, sadece Çanakkale’deki ziyaretçi sayısı dönemimizde o kadar arttı ki. Şu anda ziyaretçi sayısının…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin döneminizde artacak tabii Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Özellikle yani burada bir de şunu ifade edeyim…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – İhtiyaç duyuluyor çünkü!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ya, bir dakika müsaade edin ben izah edeyim.

BAŞKAN – Dinler misiniz efendim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Biz de tarihimize elbette en az sizler kadar sahip çıkıyoruz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Vatandaş oraya bari sahip çıkıyor.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Özellikle şunu belirteyim: Birtakım simülasyon merkezleri falan yapılması veyahut sadece Gelibolu değil benzeri millî parklarda -yap-işlet-devret esasına göre gerçekten vatandaşlarımızın kullanımına açılabilecek- tesislerin yapılmasını öngören bir husustur. Burada “benzeri alanlar”dan kasıt, özellikle şunu belirteyim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi kanunun hangi maddesinde “benzeri alan” tabiri vardır.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bakın, söyleyeyim. O zaman açıklayayım: 2873 sayılı Millî Parklar Kanunu, 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu ve uluslararası sözleşmelerde koruma altına alınmış alanları kastediyoruz. Dolayısıyla kastedilen bunlardır. Maksadımız da bu alanlarda… Misal, Manisa’da Spil Dağı dünyanın en güzel cenneti olan bir yer, fakat burada hiçbir tesis yapılamamış. Buradaki tesislerin yap-işlet-devret esasına göre yapılması… Misal olarak, Manisa’ya muazzam bir turizm gelirinin sağlanması hedefleniyor. Burada yapılmak istenen odur. İsterseniz siz… (MHP sıralarından gürültüler)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, oraya yapın, Gelibolu’yu çıkarın.

OKTAY VURAL (İzmir) – “benzeri” tabiri nerede var?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, şöyle… Bir dakika müsaade edin… Burada “Gelibolu” diye bir şey yazmıyoruz. Arkadaşlar misal olarak söylemişler.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Misal açık. Yazılı Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – O zaman şunu şey söyleyelim: Gelibolu’da düşündüğümüz, sadece simülasyon merkezi, diğer tesisler zaten yapıldı. Simülasyonu isterseniz tasrih edeyim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadar efendim, simülasyon ne kadardır? Bedeli ne kadar?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, ya niye merkezî yönetim bütçesinden çıksın? Bunu yapacak büyük firmalar var.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bu millet bunu finanse eder Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yani belki 30-40 milyon dolarlık bir şey, bilemiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakanım, bunları kabul etmeyiniz. Gelibolu Yarımadası’nın yabancı şirketler tarafından işletilmesini mümkün kılan bir kanunun içerisine sokmayınız lütfen. Yapmayın! Sizin hassasiyetinize katılıyoruz. Yapmayın efendim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ben de asla bir yabancı firmanın Gelibolu’ya ne surette olursa olsun adım atmasını istemem ama bunu çok açıklıkla belirtiyorum, ben de son derece titizim. Bunu tamamen simülasyon merkeziyle Gelibolu’da sınırlayacağız. Zaten kanunda yok. Bunu size söz veriyorum bakın. Onu özellikle belirteyim. (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sözle olmaz efendim, sözle olmaz!

BAŞKAN – Tamam mı Sayın Bakan?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet.

BAŞKAN – Önerge sahibi konuşacak mı, gerekçeyi mi okutalım?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bakın, “benzeri alan” tabiri yoktur.

BAŞKAN – İzah ettiler efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Efendim, Sayın Bakanın sözlü ifadesiyle olmaz. Yani benzeri korunan alan neresidir? Kanunda, Millî Parklar Kanunu’ndan bahsetti. Millî park var, tabiat parkı var, tabiat anıtı var, tabiat koruma alanı var.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Yasa tasarısı ile 3996 sayılı kanunla Yap-İşlet-Devret Modeli çerçevesinde yaptırılması tanımlanan Yatırım ve Hizmetlerin kapsamı genişletilerek, ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektiren kompleks, karmaşık ve entegre tesisler yap-işlet-devret modeli ile yapılacak yatırım ve hizmetler arasına dahil edilmiştir.

Türk tarihi ve dünya harp tarihi açısından büyük öneme sahip; Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Afyonkarahisar Başkomutan Tarihi Milli Parkı ve Sarıkamış Allahuekber Dağları Tarihi Milli Parkı başta olmak üzere milli parkların sahip olduğu doğal, tarihi ve kültürel kaynak değerlerinin ulusumuza ve tüm dünyaya, tanıtılması bakımından, Milli Park Uzun Devreli Gelişme Planlarında öngörülen her türlü yapı ve tesislerin yapımı, hizmete açılması ve işletilmesi süreci, mali, teknik ve idari sorunlara bağlı olarak öngörülen sürelerde gerçekleştirilememektedir. Planlarda öngörülen yapı ve tesislerin bütçe yetersizliği sebebiyle çok uzun sürelerde gerçekleştirilmesine bağlı olarak, korunan alanların kaynak değerlerinde ciddi bozulmalar ve tahribatlar meydana gelmektedir ki, bu durum başta ulusal kamuoyumuz olmak üzere, AB giriş sürecindeki ülkemizin prestij kaybına neden olmaktadır. Milli park ve benzeri korunan alanların koruma amaçlarına uygun olarak yönetimi ve tanıtımının sağlanması bakımından, korunan alanların Uzun Devreli Planları ve Yönetim Planlarında öngörülen Simülasyon Merkezi, teleferik, telesiyej, ulaşım, idare, ziyaretçi ve tanıtım merkezleri, korunan alanların kaynak değerlerini ve gen kaynaklarını koruma ve tanıtım amaçlı doğa ve yaban hayatı müzeleri kapalı devre verici sistemleri, tematik park düzenlemeleri, doğa eğitim merkez ve tesisleri ile yaban hayatı ve yaban hayvanlarının koruma-kurtarma ve rehabilitasyon, tesisleri, yaban hayvanlarının korunması ve nakil işlemelerinde kullanılacak özel nakil araç ve tesisleri ile koruma, kontrol ve tanıtım amaçlı diğer yapı ve tesislerin, ilgili Genel Müdürlüğün yıllık bütçe imkanları ile tamamlanması makul sürelerde mümkün görülmediğinden, "2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu ve 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler gereği koruma altına alınmış olan benzeri korunan alanlarda uygulanacak yapı ve tesisler" in yap-işlet-devret modeli ile yapılacak yatırım ve hizmetler olarak ele alınması bakımından bu düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur.

Yine gelişmiş ülkelerdeki toptancı halleri incelendiğinde, bunların farklı bölümlerden oluştuğu, bu hallerin yaş meyve ve sebzenin yanında, kuru gıda, kırmızı et, beyaz et ve kesme çiçek hallerini, soğuk hava, gümrükleme, atıkların geri kazanımı işlemlerini de kapsadığı görülmüştür. Dolayısıyla en azından Büyükşehir belediyelerinin toptancı hallerini modernize edebilmeleri ve kentlerine yakışır toptancı alışveriş merkezleri kurabilmeleri imkânı sağlanmalıdır. Verilen önerge bu ihtiyacı da gidermektedir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.01

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Tasarının 2’nci maddesi üzerindeki önerge işlemine devam edeceğiz.

Önerge değiştiğinden tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/480 esas numaralı Kanun Tasarısının 2’nci maddesine “sınır kapıları” ibaresinden sonra gelmek üzere “millî park (özel kanunu olan hariç) tabiat parkı, tabiatı koruma alanı ve yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında planlarda öngörülen yapı ve tesisleri, toptancı halleri” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, karar yeter sayısını aramanızı istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Daniş konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Daniş, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; söz konusu önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum.

Tabii, konu millî parklar olunca özellikle 2003 yılından itibaren Türkiye’nin ve Meclisin gündeminde olan ve her ilgili yasayı getirişimizde destek gördüğümüz bir konu üzerinde ben de söz almak istedim.

Tabii, 2003 yılında, hatırlarsanız bir televizyon programında Çanakkale Şehitler Abidesi’nin eksiklikleriyle başlayan bir tartışma oldu. Başbakanımız da o canlı televizyon programında dedi ki: “Bu abidenin bütün eksiklikleri giderileceği gibi, bu şehitlik tekrar ele alınacak ve özellikle gençlerimize, Türk gençliğine, öğrencilerimize bu alan gezdirilecek, tanıtılacak ve millî bilincimiz pekiştirilecek.”

Bunun sonrasında çok büyük bir çalışma başladı. Zaten daha önceden uzun devreli gelişme planı, ODTÜ’de -daha sonra rahmetli oldu- Raci Bademli’nin başkanlığında hazırlanan uzun devreli bir gelişme planı vardı. Bu planın altmış altı tane alt projesi vardı. Bu, ulaşım planını, oradaki tabyaların, şehitliklerin ihya edilmesini ilgilendiren bir plandı.

Netice itibarıyla, 2003 yılından bugüne -ki ben doğma büyüme Çanakkaleliyim, o alanı birçok arkadaşımız da gezmiştir- maalesef, daha önce… Mesela abide 1960 yılında bitirilmeden yarım kalmıştı ve 1960 yılından itibaren bu abideye el atılmamıştı. En son bugün gittiğinizde, henüz belki altı açılmadı ama… O zamanki Sayın Bakanımız Osman Pepe ve ekibine de çok teşekkür ediyorum huzurlarınızda. İlk, abidenin altını gezmiştik, temellerini gezmiştik ve korozyonu görmüştük, yani abidenin âdeta çökmek üzere olduğunu görmüştük. Bugün abidenin güçlendirilmesi dâhil ve 28 tane gerçek şehitlik tekrar tespit edilmiş, ihyasına başlanılmıştır. Yolları çok büyük iyileştirmeler görmüştür ve gerçekten de 200-250 bin olan ziyaretçi sayısı bugün için 2 milyonun, 2,5 milyonun üzerine çıkmıştır. Dolayısıyla millî parklar tabii ki önemli ama Çanakkale Gelibolu Tarihî Millî Parkı öyle zannediyorum ki, tarihimiz açısından, Türk tarihi açısından en önemli alanlarımızdan bir tanesi. Bu konuda bunu söylerken ülkemizin diğer bölgelerinde olan yerleri küçümsemek adına söylemiyorum ama Çanakkale’ye baktığınızda sadece Misakımillî’den değil, bugün 131 tane askerlik şubesinin -ki, bunların birçoğu Misakımillî’nin dışındadır- hepsinden şehitlerimiz vardır. Şumnu’dan vardır, Saraybosna’dan vardır, Yemen’den vardır. Onun için Çanakkale hepimiz için çok önemlidir.

Tabii, özellikle zaman zaman hep tartışmalarla gündeme geldi. Gerçek şehitlik olmayan abidenin oradaki bir şehitlikle ilgili çalışma yapıldığı zaman “otopark yapılıyor şehitlikler” diye genel basına çıktı. Bugün gidip gördüğünüzde orada yeni yapılan şehitlik, herhâlde Türkiye’de değil, belki dünyada eşi benzeri olmayan bir proje bugün uygulanmış, bitmiş ve ziyaretçilerin ziyaretine sunulmuştur. Bu da yine tarihimiz açısından çok önemlidir diye düşünüyorum.

Tabii ki, bu proje henüz bitmedi, devam edecek. Abidenin altına, 2.400 metrekare alana Avrupa’nın belki en güzel savaş müzesi, Sayın Bakanımızın ifadesiyle “beş duyuya hitap eden bir savaş müzesi” yapılacak. Yine yeni simülasyon merkezleri yapılacak. Bunlar gerçekten hem teknolojik anlamda hem de maddi anlamda çok büyük yatırımlar ve hedef nedir: Hedef, Allah’ın izniyle, bütün Türk gençliğinin orta öğretimden mezun olana kadar Çanakkale Şehitliği’ni ziyaret edip ondan sonra mezun olabilmesidir. Bunun için de öncelikle bu alandaki yatırımların tamamlanabilmesi lazımdır. Yani bu alana Türk genci girdiği zaman, bir gencimiz girdiği zaman bir gün boyunca dolaştığında artık o genci siz yarın öbür gün tüccar da yapsanız, siyasetçi de yapsanız, bürokrat da yapsanız, bu milletin aleyhine hiçbir şeye imza atamayacaktır, harama el uzatamayacaktır, işte, tarihine bağlı kalacaktır, millî bilinci böyle kazanacaktır.

Ben bu çalışmalardan dolayı öncelikle Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediyorum. Çünkü, Bakanlar Kurulunda 3 tane bakan geçen 58 ve 59’uncu Hükûmetlerde de, 60’ıncı Hükûmette de Çanakkale Gelibolu Millî Parkı’ndan sorumlu 3 bakan vardır: Bir koordinatör bakan, bir Çevre Bakanı, bir Kültür Bakanı. 3 tane bakan bu alanla ilgilenmektedir. Şimdiye kadar yaklaşık -eski ifadeyle söyleyecek olursak- 50 trilyonun üzerinde yatırım yapılmıştır buraya. Tabii ki öncelikle bunlar projelendiriliyor, ondan sonra yapım projeleri yapılıyor. En az bu kadar daha da yatırım yapılacaktır, belki daha fazla yapılacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Daniş, devam edin.

MEHMET DANİŞ (Devamla) - Ama en nihayetinde burası bittiğinde de… İşte, ülkemizin bugün özellikle, yeni başlayan “Gönül Köprüsü” adı altında bir proje var; doğusundan, güneydoğusundan çocuklarımız da gelip bu alanı geziyorlar. Sağ olsun, bölge milletvekili arkadaşlarımız bizi de bu konuda haberdar ediyorlar ve bölgede biz de gerekli bütün verilebilecek hizmetleri kendilerine vermeye çalışıyoruz. Çok büyük bir ilgi, alaka var gençlerimiz tarafından, okullarımız tarafından, vatandaşlarımız tarafından.

İnşallah bu proje tamamlanacaktır. Tamamlandığında da gerçekten tarihimiz açısından önemli bir anıt, abide, belki bir alan olacaktır diyorum. Bu önergede her ne kadar “tarihî millî parklar” çıkarılmışsa da, diğer millî parkların da tanıtılması ve görülmesi anlamında bu önergeyle getirilen yenilikler önemlidir diye düşünüyorum.

Ben hepinizi bu duygu ve düşüncelerle selamlıyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Daniş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 3996 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (a) bendinde yer alan “İleri teknoloji ve yüksek maddi kaynak” ibaresi “İleri teknoloji veya yüksek maddi kaynak” olarak değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki (e) bendi eklenmiştir.

“e) Katkı Payı: Görevli şirketin ürettiği mal veya hizmetin bedeli, mal veya hizmetten yararlananlar tarafından tamamen veya kısmen ödenmesi idarece öngörülmeyen veya mümkün olmayan yatırımlarla ilgili yapılacak görevlendirmelerde, mal veya hizmetten yararlananların tüketim veya kullanım miktarları da dikkate alınarak belirlenen ve idare tarafından görevli şirkete tamamen veya kısmen yapılan ödemeyi,”

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.

Buyurun Sayın Keleş. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; incelemekte olduğumuz tasarının 3’üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Bu tasarı, incelediğimiz tasarı, 94 tarih ve 3996 sayılı Yasa’nın kapsamında ve yap-işlet-devret sözleşmelerinin içeriğinde bazı değişiklikler öngörmektedir. Aslında, yap-işlet-devret modeli, bir özel sektör-kamu iş birliği projesi olarak ilk kez 84 yılında 3096 sayılı Yasa’yla gündeme gelmiştir ve bu Yasa’da elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı, ticaretiyle ilgili olarak özel sektöre yatırım yapma ve işletme hakkı tanınmıştır ve on bir tane projeye de hazine garantisi verilmiştir. 88 yılında kabul edilen 3465 sayılı Yasa ise, özel sektörün yap-işlet-devret modeliyle otoyol yapmasına ve işletmesine imkân sağlamıştır, ama bu kez hazine garantisi verilmemiştir. 3996 sayılı Yasa’yla, hemen her sektörde altyapı projelerinin yap-işlet-devret modeliyle yapılması mümkün hâle getirilmiştir. 97 yılında, 4283 sayılı Kanun ile termik elektrik santrali projeleri için yap-işlet modeli yürürlüğe konulmuştur, hazine garantisiyle de beş santral yapılmıştır. 99 yılında ise, aksi yöndeki bir yargı kararına rağmen, yap-işlet-devret modeli için yaptırılan sözleşmeler özel hukuk sözleşmesi sayıldığından Yasa’da birtakım değişiklikler yapılmış ve uluslararası tahkimin yolu açılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası tahkimin yolunun açılması, yani esasen özel sektör kuruluşları için var olan bu yolun kamu kuruluşları için de geçerli hâle getirilmesi, Türkiye’nin başına ileride çok büyük sorunlar açacaktır.

İncelediğimiz kanun tasarısı, aslında çok tipik bir Adalet ve Kalkınma Partisi uygulamasıdır. Sorunlara köklü çözüm getirmemek, günübirlik bazı önlemlerle sorunları hafifletmek ve yabancı isteklerine, Türkiye yararına olmasa da boyun eğmek, geçen dönemde ve bu dönemde sık sık karşılaştığımız davranış biçimleridir.

Yap-işlet-devret ve yap-işlet yöntemlerinin arkasında kaynak yetersizliği vardır ama kaynak yetersizliğini gidermenin en önemli yolu ciddi ve adil bir vergi reformudur. Türkiye’de kayıt dışı ekonomi çok büyük boyutlara ulaştığı için, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması da büyük önem taşımaktadır. Ne var ki AKP İktidarı, ne geçen dönemde ne bu dönemde ciddi ve adil bir vergi reformunu ve de kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alma işlemini gerçekleştirmek için çaba sarf etmemektedir. Bütçe açığını, sorumsuzca borçlanarak, borçlanmak için yüksek faiz ödeyerek, vatan topraklarını satarak, önemli kamu kuruluşlarını ve bankaları özelleştirme adı altında yok pahasına yerli ve yabancı girişimcilere vererek, hazine arazilerinin tümünü satışa çıkartarak kapatmaya çalışmaktadır. Ayrıca, eğitim ve sağlık hizmetlerini yerli yabancı vakıflara, özel şirketlere havale ederek, enerji gibi tüm ekonomiyi ilgilendiren ve rekabet şartlarını çok etkileyen bir sektörü, yap-işlet-devret yöntemiyle özel şirketlerin kâr etmek amacıyla verecekleri kararlara terk ederek gelecek kuşakların sırtından günü kurtarmaya çalışmaktadır.

İncelemekte olduğumuz tasarı, yap-işlet yöntemi ile yapılan yatırımların türlerini artırmakta, yani kapsamını genişletmekte ve katkı payı ile yatırımcıların kârlarını garanti altına almaktadır.

Sayın milletvekilleri, yap-işlet-devret ve yap-işlet yöntemi ile yapılan santrallerin 2003 yılında ve 2004 yılında Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu ve Sayıştay tarafından incelemesi yapılmıştır ve hazırlanan raporlar farklı tarihlerde ve farklı kişiler tarafından hazırlandığı hâlde benzer sonuçları vermiştir. Bir defa, yap-işlet-devret sözleşmelerinde idari yargının ön denetimi olmadığı için kamu aleyhine hükümler olduğu saptanmıştır ve gizlilik hükmü de olduğu için bunların topluma yansımadığı görülmüştür. Her iki raporda da bu yöntemlerle yapılan usulsüzlüklerin, yolsuzlukların, maliyetlerin nasıl şişirildiğinin ve yatırımlarda kamu denetiminin eksikliğinin, santrallerde yer ve tür seçimi gibi konularda bile yabancılara nasıl olanaklar sağlandığının ve bunun sonucunda elektrik fiyatlarının nasıl yükseltildiğinin ve bu kamu zararının açıklamaları vardır ancak “zarar” diye sözü edilen miktar sadece kamu zararını kapsamaktadır, tüm elektrik harcamalarında ortaya çıkan zarar aslında bundan çok daha fazlasıdır çünkü burada hesaplanan evlerde ve işyerlerindeki kullanımlardan dolayı ortaya çıkan zararı içermemektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak 2005 yılından itibaren söz konusu raporlara ve bunun bulgularına dikkat çektiğimiz hâlde herhangi bir şekilde değişiklik olmamış, tam tersine bu şirketlere daha fazla olanak, yeni alternatifler sunulmuştur.

Özelleştirmenin ve hazine arazilerinin satışının yağmaya dönüştürülmesine şahit olduğumuz hâlde ve Cumhuriyet Halk Partisi bu konularda iktidarı sık sık uyardığı hâlde, nasıl özelleştirme anlayışını ve hazine arazilerinin tümünün elden çıkarılması kararlılığını iktidar değiştirmiyorsa bu enerji yatırımlarıyla ilgili olarak tutumunu da hiçbir şekilde değiştirmemiştir.

Dikkatinizi çekmek istediğim birinci nokta, Türkiye açısından yap-işlet-devret ve yap-işlet yöntemlerinin olumsuz sonuçlar verdiğidir.

İkinci nokta şudur: Devletin yapmak zorunda olduğu hizmetlerin yap-işlet-devret ve yap-işlet yöntemleriyle yapılması en temel kamu hizmetlerinin paralı hâle gelmesine yol açacaktır. Kuşkusuz, söz konusu yöntemler sözleşmelerde gerekli koşullara yer vermek, çok iyi denetlemek ve istisnai olarak kullanılmak koşuluyla pekâlâ değerlendirilebilir ama bunların yapılmadığı raporlarda açıktır ve incelediğiniz tasarıyla da alanlar o kadar genişletilmektedir ki eğitim ve sağlıktaki gelişmelerle birlikte düşündüğümüzde, kısa bir süre içerisinde bütün kamu hizmetlerinin özelleştirileceği ve paralı hâle getirileceği açıkça görülebilir.

Tasarının 1’inci maddesi, “ve” yerine “veya” kelimesinin kullanılması, kapsamı genişleten bir maddedir. “İleri teknoloji ve yüksek maddi kaynak” yerine sadece “ileri teknoloji” ve sadece “yüksek maddi kaynak” ne demekse, yeterli olacaktır.

Tasarının gerekçesinde kamu-özel sektör iş birliğine değinilmekte ve yatırımın niteliğinde var olan inşaat ve talep riski gibi risklerin kamuyla özel sektör arasında paylaşılacağı belirtilmektedir. Ayrıca da bu yöntemle özel sektörün çok kaliteli işleri zamanında tamamladığı ileri sürülmektedir. Bu işlerin zamanında tamamlanacağı ve kaliteli olarak tamamlanacağı konusunda tasarıda en ufak bir garanti yoktur.

Ayrıca da bazı yatırımlar sonucunda üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlandırılması için gerekli olan yöntem çok zor oluşturulduğu için, bu tasarı bu tür mal ve hizmetler için topluma, kullanıcılara bunların ücretsiz sunulması kararını almıştır. Kamu sektörünün bu mal ve hizmetleri kullanıcılara ücretsiz sunabilmesi için değerli arkadaşlarım, devlet, şirketten bu mal ve hizmetleri alırken belirli dilimler için talep ve kullanım miktarına göre ödeme yapacaktır. Böyle bir ödeme kullanıcı için temin edilecektir ama herhangi bir riski de içermemektedir işletme sahibi için ve yatırımı yapan şirket için. Öyle ki tasarıda “katkı payı” adı altında yapılacak olan ödeme hem bütçelere konulacaktır, bu garanti altına alınmıştır hem de bir gecikme faizi söz konusudur. Yatırımcı şirket yap-işlet-devret yöntemiyle yapacak, işletecek, şirketin işletme süresi bittiğinde de parayı, katkı payını hizmetten yararlananlar ödeyecektir.

Şimdi, bu yasa tasarısı yap-işlet-devret yönteminin alanını genişleten, yatırımcı firmalara dikensiz gül bahçesi yaratan, onların kârlarını artıran ve gelecek kuşakların kullanacağı kaynaklara bugünden ipotek koyan bir tasarıdır. Neden? Çünkü ödemeler belli bir oran içerisinde olacaktır ve gelecek yıllarda olacaktır. Niçin? Bugün yapılan yatırımlar için. Dolayısıyla, bu yatırımların ödemesini gelecek kuşaklar yapacaktır ve gelecek kuşakların bugünden saptanan harcama paternine göre rahatlıkla kullanabileceği kaynaklar bugünden el konulduğu için onların kullanımından uzaklaştırılmış olacaktır. Aslında bütçeyi denk göstermek ve düşük bir bütçe açığından söz edebilmek için, hesaplama yöntemlerinin değiştirilmesi, harcamaların bir sonraki yıla ertelenmesi ve “özelleştirme” adı altında elde edilen gelirlerin bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılması, değerli arkadaşlarım, bugün esasen başvurulan bir yöntemdir ve iktidar, gerek geçen dönemde gerek bugün buna sık sık başvurmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Keleş, devam edin efendim.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Yapılan değişiklik, merkezî yönetimin normal olarak bütçe çerçevesinde yapacağı yatırımların topluma maliyetini artıracaktır. Enerji sektöründe yaşananlardan hiç ders alınmadığı görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, ihracatta rekabet edebilir durumda olmadığımızı, enerji fiyatlarını çok pahalıya mal ettiğimizi ve kullandığımızı söylüyoruz. O dönemde yap-işlet-devretle bu işleri görevlendirdiğimiz şirketler, çeşitli yöntemlerle, en az sekiz on yöntemle enerji fiyatlarının maliyetini, dolayısıyla da fiyatları artırmıştır, enerji kalemlerinin maliyetini ve fiyatları artırmıştır.

Bu sistemin Adalet ve Kalkınma Partisine kısa dönemde yararlı olacağı açıktır çünkü bütçedeki açık bütün boyutlarıyla görülmeyecektir, borçlanma miktarı ve faiz gibi ödemeler gözden uzaklaştırılacaktır. Ama, uzun dönemde bir yere varılamayacağı bununla açıktır çünkü tek tek insanlardan farklı olarak bir toplumu sürekli olarak aldatmak ve de her seçimde oylarını almak mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Keleş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy.

Sayın Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarının amacı, kamunun yapmak zorunda olduğu bir kısım yatırımların özel sektöre yaptırılması, bedelinin ise yılı bütçesine konulacak ödeneklerle taksitler hâlinde ödenmesidir. Bu bir nevi borçlanma yöntemidir. Bu uygulama, kamu borcunun, olduğunun altında görünmesine yol açacaktır. Bunun anlamı, kamu yatırım harcamalarının bütçe dışına çıkarılmasıdır. Bu alan genişlediği ölçüde kamunun temel yatırım harcamaları azalacaktır.

Özellikle 2006 yılından itibaren mali disiplinden belirgin bir biçimde uzaklaşıldığı, kamu gelirlerinin, özelde de vergi gelirlerinin düzeyinin azaldığı bir süreçte yap-işlet-devret modeli uygulamalarının katkı payı kavramına dayalı olarak genişletilmesi kamu maliyetini ve saydamlığını olumsuz etkileyecektir. Katkı payı uygulamasına dayalı modelde riskin kamu ve özel sektör arasında paylaşılacağı ifade edilmişse de tasarı maddelerinde buna yönelik düzenleme görülmemiştir. Üstelik bu uygulamayla peşinen alınacak olan katkı paylarını tahsilde sorun yaşanacaktır.

Vatandaşa, çiftçiye bir yatırımcı muamelesi yapmak, hakkaniyet ölçüsüyle bağdaşmaz. Bu uygulamada özel sektörün hiçbir riski söz konusu değildir. Risk tamamen devletin üzerindedir. Bu yöntemi, vatandaşların gelirleriyle orantısız olarak yaptıkları kredi kartı harcamalarına benzetebiliriz. Devlet de bu tasarı ile geleneğe uyuyor ve hesapsız kredi kartı kullanmaya başlıyor diyebiliriz.

Bu modele yönelik bir başka eleştirimiz ise bu işi yapacak ve işletecek olan özel sektörün kârlı yatırımlara yöneleceği gerçeğidir. Özel sektör kâr etmeyeceğini düşündüğü ihalelere girmeyecektir. Bu durumda da yapılması gerekli hizmetlerin bir kısmı gerçekleştirilemeyecektir. Bizce Hükûmet yapamadığı her işi özelleştirerek çözmeye çalışmaktadır.

Arkadaşlar, bir kısım hizmetler bu mantıkla çözülemez. Getirilmek istenen yap-işlet-devret modeli yerine Devlet Su İşlerinin teşkilat ve bütçesi güçlendirilirse Türkiye’nin kalkınmasında önemli görevler yapmış bu güzide teşkilatımızın bundan sonra da kendisine tevdi edilecek her türlü görevi layıkıyla yerine getireceğinden hiç kuşkumuz yoktur. Ancak son yıllarda Devlet Su İşlerinin güçlendirilmesi yönünde politikalar takip edilmeyerek kuruluşun genel yapısında bir zafiyet oluşturulmuştur. Kurumdaki görevlere partizanca atamalar yapılarak işinin ehli olmayan bürokratlar göreve getirilmiştir. Baştan söyleyeyim, gidişat o ki Köy Hizmetleri nasıl tasfiye edildiyse yürütülen bu politikalarla DSİ de aynı şekilde tasfiye edilecektir. Bu tasfiyeye zemin hazırlamak için, DSİ’de çalışan personel ve iş makineleri, programlı işler yerine, programsız, günübirlik hizmetlerde kullanılmaya başlanmıştır. Devlet Su İşlerinin planlanan proje yatırımlarının programa alınmasında politik mülahazalar ön plana çıkmış, güya yatırım programları, bütçe imkânları bahane edilerek üç beş senede bitirilmesi gereken tesisler on-on beş senede bitirilemez hâle gelmiştir. Bu da hem yüklenicilerin hem de yatırım yapılan mahaldekilerin heveslerini kırmıştır.

Bir diğer konu da: Devlet Su İşlerinde çalışan teknik ve diğer personelin maaşları yoksulluk sınırında veyahut yoksulluk sınırının altındadır. Bu sebeple, kurumda teknik elemanı tutmak zorlaşmıştır. Örneğin, Devlet Su İşleri Bölge Müdürü 1.750 YTL, bir mühendis 1.250 YTL maaş alırken havuzdan bu kuruma gelen bir teknik personel 3 bin YTL, bir güvenlik görevlisi 2.500 YTL maaş almaktadır. Böyle bir maaş dengesizliğinde iyi bir çalışma, moral ve motivasyon olur mu? Bakanlıklar arasında ücret dengesizliği giderek artmaktadır. Birinci derecede bir mühendis Merkez Bankasında 4.028 YTL, TRT’de 2.876 YTL, Enerji Piyasasında 2.576 YTL, Atom Enerjisinde 2.500 YTL, Denizcilik Müsteşarlığında 2.012 YTL, Türkiye Kömür İşletmelerinde 1.579 YTL, Çevre ve Orman Bakanlığında 951 YTL alıyor. Hükûmetiniz göreve geldiğinden bu yana ücret adaletsizliklerini gideren bir reform yapacaktı. Kamu personeli reformunu ne zaman yapacağınızı büyük bir merak ve sabırla bekliyoruz.

Birkaç söz de Kahramanmaraş Kartalkaya Barajı hakkında konuşmak istiyorum: Kartalkaya Barajı, 1971 yılında tarımsal sulama amacıyla hizmete açılmıştır. İşletmeye açıldığında göl hacmi 225 milyon metreküp, sulama alanı sağ sahil ve sol sahil olarak 22 bin hektar civarındaydı. Göl hacminin 1/3’ünün rusubatla dolması nedeniyle bugün 160 milyon metreküp civarına gerilemiştir.

1981 yılında da Bakanlar Kurulu kararı ile Gaziantep ilimize 1,5 metreküp/saniye miktarında içme suyu tahsis edilmiştir. Ancak, Gaziantep nüfusunun artması ve gelişmesi nedeniyle bugün 5 metreküp/saniyeye varan miktarlarda su verilmektedir. Küresel ısınma etkilerini de dikkate aldığımız zaman çiftçilerimiz sulamada büyük sıkıntılar çekmekte, bu durum da büyük maddi kayıplara neden olmaktadır. Bilim adamlarının görüşlerine bakıldığında, küresel ısınma etkilerinin daha uzun yıllar devam edeceği görülmektedir. Yağışlar azalmış, yer altı sularının kullanımı devreye alınmıştır. Bu da toprakta taban suyunun düşmesine, dolayısıyla bitki su ihtiyacının daha da artmasına neden olmuştur.

Gaziantep Belediyesi, Kartalkaya Barajı’ndan aldığı su ile yetinmemiş, sulama alanı içerisinde Mizmilli civarında yer altı kuyuları açarak 1,5 metre-küp/saniye yer altı suyu da almıştır. Toprağın dengesi olumsuz etkilenmiştir.

Acilen tarımsal amaçlı kullandığımız suyun takviye edilmesi gerekmektedir. Sulama birlikleri, çiftçilerimize ikinci ürünü ektirmediği gibi, birinci ürüne de yeterli düzeyde su verememektedir. 2007 yılında Gölbaşı Göksu pompaj tesislerinden Kartalkaya Barajı’na su pompalanmamış olsaydı çiftçilerimiz birinci ürünü bile sulayamazlardı.

Bu durumda ne yapmanız gerekir? Gaziantep Belediyesi ile protokol yapılarak sulama birliklerinin ve belediyenin ne kadar su alacağının sezon başında belirtilmesi, pompaj tesislerine su ölçüm cihazı konularak Gaziantep Belediyesinin ne kadar su aldığının belirlenmesi, yağışların az olduğu yıllarda Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 1,5 metreküp/saniye miktarın üzerindeki su ihtiyacı Göksu Çataltepe acil içme suyu terfi hattı ile Göksu’dan sulama sezonundan önce su pompalanması ve enerji bedelinin de Gaziantep Belediyesi tarafından karşılanmasıdır. Sorunun tamamıyla çözümü için uzun vadede Çetintepe Barajı acilen yapılmalı, hem Gölbaşı sulaması hem de Gaziantep içme suyu ve sulaması, ayrıca Pazarcık ve Kahramanmaraş sulaması da rahatlamış olur.

Orta vadeli çözüm ise, Gölbaşı üzerinde 2001 yılından bu yana hazır çalışır durumunda olan her biri 1.650 litre/saniye kapasiteli 8 adet pompa bulunmaktadır. Bu pompalardan 45 kilometre civarında borularla Kartalkaya Barajı’ndan Gaziantep’e giden borulara bağlanarak içme suyu problemi tamamıyla çözülmüş olur. Aynı zamanda Gölbaşı’ndan pompa basma yüksekliği az olduğu için enerji bedeli de azalmış olur. Kartalkaya Barajı’nın yükseltilmesi diğer bir çözüm yolu. Yine Çınarlı Göleti Projesi’nin devreye sokulması. Ayrıca, Ayvalı Barajı inşaatı, Kahramanmaraş’a hem içme suyu verilmesi hem de sulama amaçlı olarak yapılmıştır. Tesisin gövdesi tamamlanmış ve baraja su tutulmuştur. İçme suyu arıtma kısmı ihale edilmiş ancak sulama kanallarının inşaatı için hiçbir ödenek ayrılmamıştır. Ayvalı Barajı’nın sulama kanallarının acilen yatırım programına alınması, bu barajdan sulama yapacak çiftçilerimizi de rahatlatacaktır.

Yine, Kılavuzlu Barajı inşaatı 2002 yılında tamamlandığı hâlde, tesis altı seneden beri hiçbir işe yaramadan beklemektedir. Tesisin enerji üretimi ve sulama tesislerinin bir an önce tamamlanması için gerekli çalışmaların başlatılması ülke ekonomisinin faydasına olacaktır.

Tabii Devlet Su İşlerinden bahsederken ülkenin diğer kesimlerinin de ekonomik durumu hiç de iç açıcı değildir. Esnaf siftah yapamaz, kamyoncu inim inim inlerken çiftçinin hâli içler acısıdır. Gıda fiyatları her gün artıyor, enflasyon iki haneli rakamlarda seyretmeye başladı. Allah vatandaşın yardımcısı olsun diyorum. Onun için, Yüce Meclisi öncelikle vatandaşın durumunu düzeltecek, geçim derdini kolaylaştıracak yasa tekliflerini ve tasarılarını görüşmeye davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahısları adına ilk söz Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç’e aittir.

Buyurun Sayın Bilgiç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

(1/480) esas numaralı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, yap-işlet-devret modeli yeni bir model olarak burada sanki sunuluyor gibi ama tabii yeni bir model değil. Başlangıcı 1994 yılında çıkarılan 3996 sayılı Kanun’a dayanmakta. Bu Kanun’a göre yapılan, başarıyla uygulanan pek çok proje hayata geçirilmiştir. Esenboğa, Dalaman, İstanbul, Antalya, Adnan Menderes Havalimanları, Güllük Limanı, Turgutreis Yat Limanı, Didim Yat Limanı, Gölcük Tüneli ve buna benzer pek çok proje bu kapsamda gerçekleştirilmiştir. Çok kısa sürelerde gerçekleştirilen ve randımanlı işletilen bu projeler hem işletmecisine kazandırmış hem kamuya artı gelir sağlamış hem de kamudan kaynak kullanılmadan gerçekleştirilmiştir.

Ancak pek tabiidir ki finansmanı ve ödeme planı zor olan, geri dönüşümü uzun yıllara, otuz kırk yıllara dayanan ve yapımı önem arz eden başka projeler de var. Bu hâllerde de kamunun kendisinin de devreye girmesi ve yatırımın gerçekleştirilmesi noktasında devrede olması gerekmektedir.

İşte, bu yasa tasarısı ile 3996 sayılı Kanun’la yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılması tanımlanan yatırım ve hizmetlerin kapsamı genişletilerek ileri teknoloji veya yüksek maddi kaynak gerektiren kompleks, karmaşık entegre tesisler yap-işlet-devret modeli ile yapılacak yatırım ve hizmetler arasına dâhil edilmiştir. Böylece kamu-özel sektör iş birliğiyle gerçekleştirilecek projelerin hem kapsamı genişletilmekte hem de alternatif finans metotlarının daha yaygın kullanımı hedeflenmektedir.

Tasarıdaki önemli açılımlardan bir tanesi de katkı payı ve bununla ilgili uygulama esaslarıdır. Aynı zamanda 6200 sayılı Kanun’da değişiklik yapılarak katkı payı uygulaması Devlet Su İşleri tarafından yürütülecek sulama projelerinde de uygulanabilir hâle getirilmektedir.

Bu düzenlemeyle yatırımın fizibilitesine, ön etüdüne göre kendi içinde geri dönüşümü sağlayamadığı hâllerde, kamunun yatırımın gerçekleşmesini teminen belirli bir risk paylaşımı esasına tabi olarak katkı payıyla projenin hayata geçirilmesini temin etmesi sağlanmaktadır. Bu sayede yapımı önem arz eden ve ücretlendirilmesi fiilen mümkün olmayan bazı projeler gerçekleştirilebilecektir. Katkı paylarında kamu maliyesi üzerinde oluşabilecek menfi etkilerin bertarafı da tasarıyla sağlanmakta ve idarece ödemesi yapılması öngörülen katkı payı karşılığı miktarlar ilgili idarenin bütçesine konulmakta ve katkı paylarına bir sınır da getirilmektedir.

Bazı yatırımlar, özellikle altyapı yatırımları geri dönüşü, kârlılığı yeterli olmadığı ve 3996 sayılı Kanun’da da katkı payı öngörülmediği için bu kapsamda bugüne kadar gerçekleştirilememiştir. Ayrıca bütçeden de yeterli kaynak aktarılamadığı için de yapımları çok çok zaman almaktadır.

Orta Avrupa ülkelerine bakıldığında, Doğu Bloku’nun çöküşü sonrasında bütün içme suyu, kanalizasyon ve diğer altyapı yatırımlarının yap-işlet-devret esasında tamamlandığını, yapıldığını görüyoruz. Ülkemizde ise bu konuda oldukça geç kalınmıştır. Bugün Devlet Su İşlerinin merkezî yönetim bütçesiyle elindeki mevcut bütün projeleri realize edebilmesi mümkün değildir. Yapımı ve finansmanı on beş yirmi yılı bulabilecek bu projeler, yap-işlet-devret sistemi ve bu tasarıyla hem iki üç yıl içinde tamamlanma şansına sahip olacaktır hem de geri ödemeleri de sulama birlikleri, çiftçiler ve devlet katkı paylarıyla belki yirmi otuz yıla yayılacaktır. Böylece var olup da kullanılmayan suyun vatandaşımızın, çiftçimizin istifadesine sunulması da sağlanmış olacaktır. Aynı zamanda, görevli şirket yirmi otuz yıl süreyle işletmeyi yaparak hem işletme tecrübesini artıracak hem de verimliliği sağlamak için şebeke bakımlarını düzgün yapacak ve yeni teknolojiler de kullanmak zorunda kalacaktır. Bu şekilde, kıt olan su kullanımında da israf kalkarak verimli kullanım da sağlanmış olacaktır.

Katkı payıyla yapılacak olan bu yatırımların geleceğe ipotek konuluyor gibi değerlendirilmesi aslında tamamen bir yanlış düşüncedir. Bakıldığında on beş yirmi yıllık süre içerisinde katkı payları ve diğer kullananların, hizmetten faydalananların ödemeleriyle birlikte, ödemelerin tamamlanmasından sonra bu tesisler tekrar devlette olacaktır ve devlet bu tesisleri işletmeye devam edecektir. Onun için, bunun, geleceğe bir ipotek konulması gibi bir değerlendirmenin yanlış olduğunu ifade etmek istiyorum.

Yap-işlet-devret modeli çerçevesinde uygulanacak bu projeler ülkemizde rekabet gücünün artırılmasını ve insanımızın yaşam kalitesinin artırılmasını hedeflemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgiç, devam edin.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Devamla) – Yasanın ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgiç.

Şahısları adına ikinci söz Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’ya aittir.

Buyurun Sayın Ordu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yap-İşlet-Devret Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu Kanun 1994 yılında çıkarılmış ve bugün bu tasarıyla -çok özet olarak- ilave birtakım yatırımlar, birtakım hizmetler daha, trafiği yoğun kara yolu, gar kompleksi, lojistik merkezi, havaalanları, yük veya yolcu yat limanları ve önergeyle giren millî parklar ve toptancı halleri gibi birtakım yatırımların da eski yasaya eklenen bir şekli.

Yine bir katkı payıyla ilgili Yasa’ya eklenen bir madde ve sözleşme bağıtlarıyla katkı paylarının merkezî yılı bütçesindeki sermaye giderlerinin toplamıyla ilgili orantılanan bir kanun hâline geliyor.

Şimdi, buna baktığımızda buradaki değerli muhalefet sözcülerimizin bu tasarıyla ilgili ifade ettikleri eleştiriler şunlar: “Neden kamu bütçeleri dururken, kamudan bunu daha ucuz finanse etmek mümkün ve oradan yapmak daha uygunken bunu bu şekilde yapıyoruz?” veya “Daha ucuza yapabiliriz devletin sağladığı kredilerle.” ve “Mali disiplinden uzaklaşıyoruz.”

Şimdi, şöyle bir baktığımızda, bu eleştiriler yapılırken -acaba- geçmişte burada bu muhalefet sözcülüğünü yapan arkadaşlarımızın da hükûmet ettiği dönemlerde kamu bütçelerinin durumuna ve yatırımlarına iyi bakmamız lazım.

Örnek vereyim değerli arkadaşlar: 2001 yılında ödenen tüm vergiler o dönemin hükûmeti zamanında faizleri karşılamıyor idi. Yönetilen bütçenin durumu bu.

2002’de -yatırım bütçesiyle ilgili örnek vereyim- 119 katrilyon merkezî bütçe, 51 katrilyon faiz ödemesi -yaklaşık bütçenin yarısı- yapılan yatırım ancak 7 katrilyon, 7,8.

2007’ye gelelim. 205 katrilyonluk bütçeye karşın 48 katrilyon ödenen faiz var ve yatırım bütçesi 12,9.

Demek ki geçmişle mukayese yaptığımız zaman, bu Hükûmet döneminde hem orantı açısından hem yatırım miktarı açısından çok daha fazla mesafe alınmasına rağmen, bugün ifade edilen hizmetlerin ülkenin büyüme hızına göre yapılma zarureti, aciliyeti doğduğu için, burada, mali disiplini de bozmamak açısından, bu formülle, özel sektörün bu finansmanlarını temin edip sözleşmeyle bağıtlanan, belli yıllara sâri gönderilerek ivedilik arz eden birtakım bu minvaldeki yatırımlarımızı yapma arzusu var.

Bir eleştiri daha var. Değerli arkadaşlarımız derler ki: “Kamu karşılasa daha ucuza olur.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, geçmişten, bırakılan bütün ilgili bakanlıklarda proje stoklarını hepimiz biliyoruz, ulaşımda, enerjide, sağlıkta, eğitimde. Bir yol düşünün, yirmi yılda ancak yapılabilir hâle gelmiş ayrılan ödeneklerle. Biz bugün bu modelle yeniden, mali disiplini bozmadan, merkezî yılı bütçeleri içerisinde yatırım dengelerindeki bütçe açıklarına meydan vermeden, Yüksek Planlama Kurulunun, idarenin fizibilitelerde uygun bulduğu yarışmalarla yönlendireceği projelere yönelik, Türkiye'nin büyüme hızına öncelik veren bir model geliştirilmeye çalışılıyor.

Bu projeyle ilgili şu söylenebilir: Geçmişte bu aksaklıklar oldu. Fizibiliteler, uygun yarışma modelleri getirilmeden, örneğin enerji projelerinde olduğu gibi veya başka projelerde olduğu gibi, hem yatırım bütçeleri şişirildi hem de finansmanlarda fazla faizlerle bütçeden ve ülkenin kaynaklarından fazla paralar alındı.

Burada esas olan, bu dönemde geçmişteki yanlışlıklar göz önüne alınarak, uygulamadaki aksaklıklar nazarı dikkate alınarak uygulamalar yaparken hem fizibiliteleri iyi tetkik edip hem de bu fizibiliteler yarışmaya sokulup, ihale sistemine sokulup burada aksaklıklar meydana gelmezse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ordu, devam ediniz.

HÜSNÜ ORDU (Devamla) – …bu yatırım modeli Türkiye'nin istediği, arzu ettiği yönde gelişebilir diye düşünüyoruz.

Bir misal daha vermek istiyorum. Bugünkü kamu bütçelerine muhalefet edenlere şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Geçmiş dönemlerde, bu Hükûmetten evvel en fazla kamu bütçelerinde delik veren, açık veren konulardan bir tanesi de kamu bankalarıydı. Halk Bankası ve Ziraat Bankası. İnanın arkadaşlar, Halk Bankasında aynı şubelerden, değişik illerde…

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Satın onları! İkisini de satın kurtulun!

HÜSNÜ ORDU (Devamla) – …sizin döneminizde, bir ev düşünün 50 milyar, 500 milyar teminat kabul edilmiş, o bankalardan krediler verilmiş ve bu devletin, milletin paraları gitmiştir. Bu yapılan hataları, bu yönetim hatalarını, kamuda giden bu kaynakları düşünün. Bu eleştirileri yaparken buradan lütfen objektif olalım diyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bizim dönemimizde değil! Buraya bakma! Nerede bizim dönemimizde?

HÜSNÜ ORDU (Devamla) – Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ordu.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Ağyüz… Yok mu?

Sayın Aydoğan… O da mı yok?

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yeşilırmak ve Kelkit Irmağı vadisi üzerinde yap-işlet modeliyle ilgili bir proje Bakanlığınıza müracaat etmiş midir?

Tokat ili Avlunlar beldesinde sulama amaçlı gölet yapımı yıllardır halk tarafından beklenmektedir. Bakanlığınızda bu konuyla ilgili bir çalışma yapılmakta mıdır?

Tokat ili Almus ilçesi Çevreli beldesinde sulama amaçlı gölet yapımıyla ilgili herhangi bir çalışma var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, Sayın Ağyüz geldiler.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen sisteme girer misiniz, size sonra söz vereceğim.

Sayın Nalcı…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, yap-işlet-devret modeliyle ihale edilecek su işlerinde tarım ve o bölgedeki köylüler dikkate alınıyor mu? Buna örnek olarak İSKİ’nin Melen ve Trakya’daki ve Çatalca’da bulunan havzalarında köylüye tarım yapılmasına izin verilmiyor ve oradaki su kullanım hakkı da tamamen kullanıcıya yani bu işin yatırımını yapan kişiye ait olduğu için, tarıma bile suyu bunlardan almaları gerekiyor. Bununla ilgili, köylülerin mağduriyetini giderici bir önleminiz var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Nalcı.

Sayın Enöz...

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tarımsal sulama birliklerinin elektrik borcundan dolayı büyük sıkıntıları vardır. Hatta bazıları hacizlerden dolayı kapanma durumuyla karşı karşıyadır. Hükûmet olarak elektrik borçlarının ödenmesiyle ilgili bir ödeme kolaylığı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Enöz.

Sayın Ağyüz, buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, 2008 bütçesinde katkı paylarının karşılığı ödenek olarak, bildiğim kadarıyla, konmadı. Bu yıl içerisinde yapacağınız bu tür uygulamalarda, bu yasaya dayalı olarak yapacağı uygulamalarda katkı payı için ne yapılacak?

Ayrıca, hangi yatırımlarda katkı payı sisteminin işletileceği takdire bırakılıyor. Bu, istismara açık bir hâle geliyor anlamını taşımaz mı? Bugüne kadar da YİD modeli ile, mevcut hâliyle neyi ne kadar çözdük ki, sınırları genişletilerek, hatta hatta milletvekillerimiz bilerek mi yaptılar onu bilmiyorum, büyükşehirlere toptancı hallerini özelleştirme yetkisi veren yasa çıkmış iken, tekrar bu yasaya toptancı hallerini ilave ettik. Yani bir yasa birbiriyle çelişir hâlde ise bunun uygulamasını hangi yasaya göre yapacağız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Sorular tamamlanmıştır Sayın Bakanım; cevap verebilirsiniz.

Buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru, Yeşilırmak ve Kelkit vadisinde yapılacak yatırımlar ve sulama maksatlı tesislerle ilgili bir liste hâlinde biz size yazılı olarak vereceğiz.

Sayın Nalcı “Özellikle İSKİ gibi, içme suyu temini maksadıyla yapılan barajlarda köylü mağdur edilecek mi?” diye sordu. Tabii, mağdur etmiyoruz. Biz, bunları dikkate alırken, barajdaki sulama hissesini, içme suyu hissesini ve taşkın koruma hissesi varsa bunları dikkate alıyoruz. Dolayısıyla mutlaka onlara da tabii su vereceğiz.

Sayın Enöz’ün söylediği, tarımsal sulama birliklerinin elektrik borcundan bahsetti. Biliyorsunuz, Hükûmetimiz bunların geçmiş dönemde faizlerini, 2003 yıllarında hatırladığım kadarıyla, silmişti. Daha sonra, ödeme güçlüğünde olanlara otuz altı aya kadar varan, yirmi dört hatta otuz altı aya kadar varan birtakım taksitlendirme işlemleri yapıldı. Ödeyen ödedi, ödemeyenlere şu anda yapılacak bir şey yok. Ama her zaman taksitlendirme mümkün.

Sayın Ağyüz’ün bahsettiği “2008 yılında yapılacak olan yap-işlet-devret ve katkı paylı işlerde bütçeye para konulmuş mu?” diye söyledi. Bütçeye bu konuda herhangi bir para konulmadı. Ancak, biliyorsunuz bununla ilgili uygulama şöyle yapılacak: 2008 yılında yapılacak yap-işlet-devret projelerinin uygulamasıyla devletin vereceği katkı payları müteakip yılın bütçesine konulacak. Yani, köylünün veya çiftçinin ödemediği veyahut da bundan istifade edenlerin ödeyemeyeceği kısım yani “devletin yapacağı yardım” diyeyim, katkı payı, müteakip yılın bütçesine, ilgili kurumun bütçesine konulacak.

Şimdi, büyükşehirlerdeki toptancı haller de dâhil edildi. Sebebi şu: Bunlar da yap–işlet–devretle yapılabilsin diye açıkça, sarahat gelsin diye kanuna, onun için ilave edildi.

Ben teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı Tasarının 3 üncü maddesinde yer alan “idarece öngörülmeyen veya” ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Mustafa Özyürek

Gürol Ergin

 

Trabzon

İstanbul

Muğla

 

Esfender Korkmaz

Faik Öztrak

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

İstanbul

Tekirdağ

 Malatya

T.B.M. Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 3. maddesinin (e) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı “Bazı Yatırım Ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun İle Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 3 üncü maddesinin Kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. 08.05.2008

 

Ufuk Uras

Osman Özçelik

İbrahim Binici

 

İstanbul

Siirt

Şanlıurfa

 

Sırrı Sakık

Pervin Buldan

Sevahir Bayındır

 

Muş

Iğdır

 Şırnak

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına,

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin tasarı metninden çıkarılarak maddelerin buna göre düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Prof. Dr. Alim Işık

M. Akif Paksoy

Hasan Çalış

 

Kütahya

Kahramanmaraş

Karaman

 

Yılmaz Tankut

 

Reşat Doğru

 

Adana

 

Tokat

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, son okunan iki önergeyi aynı mahiyette olduğu için birlikte işleme alacağım.

Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını amaçlayan önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu madde tasarıda kalır ve yasalaşırsa ülkemizin gelecekte karşılaşması muhtemel bazı sorunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birincisi -2’nci maddede de ifade ettiğim gibi- ülkemiz geri ya da modası geçmiş teknolojiyi oldukça pahalı fiyatlarla edinmek zorunda kalacaktır.

2) Yüksek sayılmayacak maddi kaynak gerektiren ancak ileri teknoloji ürünü herhangi bir mal veya hizmet, yasanın boşluğundan da yararlanılarak ülkemize daha yüksek fiyatlarla sokulmaya çalışılacaktır.

3) Tasarıda kısaca “Üretilen mal veya hizmetten yararlananların tüketim veya kullanım miktarları da dikkate alınarak belirlenen ve idare yani yetkili kamu kurum veya kuruluşu tarafından görevli şirkete tamamen veya kısmen yapılan ödeme.” olarak ifade edilen katkı payı ödemesiyle devletimiz ek yük altına, dolayısıyla da yeni borç altına sokulacaktır.

4) Birçok yatırımda beklenen kaliteye ulaşılamayacak, bundan dolayı da kamu ile özel sektör arasında birçok anlaşmazlıklar gündeme gelebilecektir.

Değerli milletvekilleri, bu sakıncalardan kurtulmanın yolu, yol yakınken 3’üncü maddenin tasarı metninden çıkarılmasından geçiyor. Sizlerin de bildiği gibi, herhangi bir yatırım projesi döngüsü, her şeyden önce ürün ve piyasa araştırmasıyla başlar, teknik fizibilite çalışmalarıyla devam eder ve teknik fizibilite çalışmaları sonunda, makul, mantıklı bulunan projeler ekonomik fizibilite çalışması kapsamında değerlendirilerek ekonomik ömrü boyunca ortaya çıkacak nakit akışı analizi sonucunda kârlı bulunanlar değerlendirmeye alınır. İşte, bu gerçek, gerek kamu gerekse özel yatırımlarının her ikisi için de geçerlidir. Dolayısıyla özel sektör öngörülen ekonomik ömür boyunca kârlı gördüğü yatırımlara talip olur, eğer bunları kârlı görmüyorsa yatırımlara talip olmaz ve ihaleye katılmaz. Bu durumda, herhangi bir projeye talip olacak şirket ya da şirketler yaptıkları ön fizibilite çalışmaları sonunda kârlı gördükleri yatırımlara talip olacaklar, diğerleri de kamunun kendisinin yapmasına kalacaktır. Başvurunun olmadığı birçok yatırım projesi, fizibilite çalışması sonunda kârlı bulunmayan projeler konumunda olacaktır. Bu gerçekler ışığında, özel sektörün talip olacağı bir proje için devletin ayrıca bir katkı payı ödemesi yapmasının bir anlamı olmayacağı gibi, sınırları belli olmayacak ve uzun yıllar devam edecek bir ödeme yükünün altına girmekten de kaçınmak zorunda kalınacaktır. Özel sektörün kârlı bulmadığı ve ihalesine katılmadığı herhangi bir proje için devlet, projenin yeniden değerlendirmesini yaparak yaratacağı sosyal faydaları da dikkate alıp yatırım kararını verebilecektir. Nitekim seksen beş yıllık cumhuriyet dönemi boyunca yapılmış birçok kamu yatırımı bu değerlendirmeler sonunda gerçekleştirilmiştir. Ancak, ne yazık ki son altı yıllık dönemde bu kamu yatırımlarının birçoğu özelleştirme mantığındaki yanlışlık nedeniyle yabancılara pazarlanmış ve kamu malı olmaktan çıkmış durumdadır.

Devletimizin ve kurumlarının yeni maceralara sürüklenmesinin önüne geçilebilmesi için tasarının 3’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygılarımla selamlıyor ve önergemize desteğinizi bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Uras, konuşacak mısınız efendim?

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Evet.

Buyurun Sayın Uras.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda belirtilen sosyal devlet olma gereği, kamu hizmetlerinin asli sahibi olarak bu alandaki yatırımların kamu eliyle yapılması gerektiği için, 3996 sayılı Yasa’da belirlenmiş olan YİD modelinin de uygulama alanı genişletilmemelidir. Kanun’un 3’üncü maddesine eklenmek istenen (e) bendiyle getirilen katkı payının hangi uygulamalarda olacağı belirtilmeyip hukuksal boşluk yaratılmıştır.

Ayrıca, katkı payı uygulaması gizli borçlanmayı sağlayarak bütçe disiplininden ve denetimden uzaklaşılmasıyla yeni borç yükümlülükleri doğurmaktadır. Bu, kamu borçlanmasında yeni bir yol anlamına geliyor aynı zamanda. Kanun teklifinin 3’üncü maddesi, bu kanun teklifinin maddi kısmındaki en can alıcı kısmı bu yüzden oluşturuyor.

3’üncü maddede ifade edilen katkı payıyla devlet, yapılacak olan yatırımlardan yararlanacak olanlar yerine yatırımcıya para ödeyecektir. Daha açıkça anlatmak gerekirse mesela liman ve tesis yapımı YİD yoluyla özelleştirildiğinde, yatırımcı, hizmetten yararlanacak olanlardan tahsilat yapabiliyor; lakin otoyol gibi hizmetten yararlananlardan tahsil edilemeyen hizmetler için yatırımcıya devlet “katkı payı” adı altında bir para ödüyor. Dolayısıyla bu hizmetin talebinin neye göre belirleneceği sorununu da getiriyor. Diyelim ki bu kamunun bir ihtiyacı ise o zaman zaten kamu tarafından yapılmalı, yapamadığı için kamu bunu YİD yoluyla yaptırıyorsa o zaman bunu bir çeşit borçlanma olarak değerlendirmek gerekiyor. Ve de kamu bütçesinde bunun yerinin nasıl konumlandırılacağı belirsizliği var. O zaman anlaşılmaktadır ki bu ihtiyaç için kamu bütçesinden 2 kez pay çıkmış olacaktır. Yok eğer bir kamu ihtiyacına ilişkin olmayacaksa bu yatırım, o zaman neden kamu katkı payı ödeyecektir? Özel, zaten yapar ya da yapmaz, bizi ilgilendiren bir durum yoktur. Yurttaşların tümünün yararlanamadığı 3996 sayılı Yasa’nın az evvel görüştüğümüz 2’nci maddesinde yap-işlet-devret modelinin kapsamı genişletilirken işte burada da, 3’üncü maddede de yap-işlet-devret modeline başka bir boyut getirilmektedir. “Katkı payı” adı altında yapılan iş son derece açık ve nettir, bunun adı aslında “borçlanma”dır. Kamusal hizmetleri kamu sağlamak zorundadır. Kamu, bu işleri bu yasayla hem özelleştirmekte, piyasaya açmakta hem de bunu yurttaşların vergisiyle finanse ederek yapmaktadır. Hükûmet işte şimdi bunu açıklamalıdır. Yurttaşların vergileriyle oluşan kamu bütçesi üzerinden neye neden ihtiyaç olduğu keyfiyete bırakılmış bu yasayla özel sektöre yatırım alanlarını neden açmaktadır?

3’üncü maddede ifade edilen katkı payı ile devlet yatırımcıya para ödeyecektir. Daha açıkça anlatmak gerekirse mesela mevcut YİD modelinde yatırımcı, hizmetten yararlanacak olanlardan tahsilat yapabiliyordu. Lakin otoyol gibi hizmetten yararlananlardan tahsil edilemeyen hizmetler için yatırımcıya devlet “katkı payı” adı altında bir para ödüyor. Dolayısıyla, bu hizmetin talebinin neye göre belirleneceği sorunu da ortada kalıyor. Diyelim ki bu, kamunun bir ihtiyacı ise o zaman zaten kamu tarafından yapılmalı; yapamadığı için kamu bunu YİD yoluyla yaptırıyorsa o zaman dediğim gibi bu bir çeşit borçlanma olarak değerlendirilmelidir ve de kamu bütçesinde bunun yerinin nasıl konumlanacağı meselesi açıkta kalmaktadır. O zaman anlaşılmaktadır ki bu ihtiyaç için kamu bütçesinden 2 kere bu yüzden pay çıkmış olacaktır. Yok eğer bir kamu ihtiyacına ilişkin olmayacaksa bu yatırım, o zaman “Neden kamu katkı payı ödeyecektir?” sorusunun vicdanlarda bir karşılığı yoktur. Özelin yapıp yapmayacağı üzerinden biz buradan pozisyon alıyoruz. “Yurttaşlarının tümünün yararlanmayacağı bir yatırım için neden vergilerden kesilen bir pay olsun?” sorusu anlamını koruyor.

Ayrıca, değişiklik yapılmak istenen 3996 sayılı Yasa’da bir değişiklik yapılacaksa da bu, 3996 sayılı Yasa’nın 5’inci maddesinde yer alan “YİD’lerde Yüksek Planlama Kurulunca belirlenen idare ile sermaye şirketi veya yabancı şirket arasında yapılacak sözleşme özel hukuk hükümlerine tabidir.” kısmı olmalıdır. Bu madde yüzünden sözleşme özel hukuka tabi olup özel sektörün lehine işleyen bir süreç vardır, tahkime gitmesinin kapısı açılmaktadır. “Ne var bunda?” diye sorabilirsiniz. Bu tür hizmetler, özel sektörün kâr hırsına bırakılamayacak işlerdir. Kamu hizmeti zaten bu iş için vardır, devlet bundan vazgeçemez. “Kamu hizmeti imtiyaz sözleşmeleri olması” şeklinde önerimiz var.

Biraz önce Adalet ve Kalkınma Partili Sayın Milletvekili muhalefetin tutumu ve bu konudaki yaklaşımından bahsetti. Aslında yapılması gereken, eğer muhalefetin tutumuna eleştirimiz varsa muhalefetin bu konudaki eleştirilerine yanıt vermektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uras.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Örneğin, OECD ülkelerinde 2005 yılı dolar bazında elektrik fiyatları karşılaştırıldığında Türkiye, Yunanistan, Çek, ABD, Kanada, Norveç, hepsinden daha fazla, daha pahalı hizmet sunmaktadır. Sanayide ise Türkiye, 22 OECD ülkesi içinde en pahalı elektrik hizmeti sunan dördüncü ülke konumundadır.

Ülkemizdeki elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 48’i EÜAŞ ve bağlı ortaklıkları, yüzde 52 oranında da yap-işlet-devret, yap-işlet hakkı devri, mobil üretim şirketleri vesair yoluyla elektrik üretimi yapılan özel kuruluşlar tarafından sağlanmıştır deyip Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına bu konuda sorular sormuşuz. Ülkemizde enerji alanında kamunun yatırım yapmama kararını nasıl açıklarsınız demişiz ve sorduğumuz –şimdi özetleyemeyeceğim- beş temel soruya Sayın Bakan yanıt verememiştir çünkü verecek yanıtı yoktur. Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri, sayın bakanlara, bu konuda sorduğumuz soruları yanıtlamaları konusunda basınç uygularlarsa çok daha anlamlı olur diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uras.

Sayın milletvekilleri, aynı mahiyette olan her iki önergeyi birlikte işleme alıp oylarınıza sunacağım.

Önergeleri kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı Yasa Tasarısının 3. maddesinin (e) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge sahibi yok herhâlde.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Getirilen bu sistem çok suiistimale elverişli olacağından madde metninden çıkarılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 Sıra Sayılı Tasarının 3 üncü maddesinde yer alan “idarece öngörülmeyen veya” ibaresinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                  Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bakın Mustafa Bey, katılmadılar.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Komisyon katılamaz zaten.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Değerli milletvekilleri, konuşma hakkımız olmasın ama Hükûmet katılsın, ben de konuşmayayım, aynen giderim.

Burada söylediğimiz şey şu: Önerge neydi arkadaşlar? Tabii, önergeyi hakikaten bir dinleyin, hak verin, haksızsak… Hükûmet katılmadı, Komisyon takdire bıraktı.

Yasada şu getirilmiş, diyor ki yasada: “Öngörülmeyen.” Ne öngörülmeyeni? “Yap-işlet-devret modelinde öngörülmeyen.” Bir de öngörülmeyen çıkaracaksınız karşımıza. Her şey öngörülür, katkı payı öngörülen şeylerle alınır arkadaşlar. Öngörülmeyen bir şeyle katkı payı alınmaz. Bunu söylüyoruz. Dediğimiz şu: Yani, “idarece öngörülmeyen”in çıkarılması. İdarece öngörülsün ve katkı payını ona göre belirlesin diyoruz. Bizim dediğimiz buydu ama, sağ olsun Hükûmet “Katılmıyorum.” diyor ama takdiri sizlere sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, demin de bahsettim. Burada tutanaklar var, Meclis tutanakları. Yani, isteyene verebilirim.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – İnternet’te var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Verebilirim, arkadaşlarım eğer konuları bilmek isterlerse fotokopisini de çektirip veririm. Yani, zahmet etmeyin bir daha çektirmeye.

Burada geçen bu yolsuzluklarla ilgili soruşturma kurulları kurulduğu zaman o konularda kalkıp bazı sözcülerimiz yap-işlet-devret modeline neler söylemişler, sadece onları okuyacağım. Yani siz söylediniz bunları, ben söylemedim. (AK Parti sıralarından “Bayatladı” sesleri)

Bayatlayan bir şey yok. Sizin arkadaşlarınız, yap-işlet-devret modelinin bu ülkeye getirdiğini, bu ülkeyi yok ettiğini, bu ülkenin milyarlarca dolarını yurt dışına götürdüğünü söyleyen arkadaşlarınız. Ben söylemiyorum.

Değerli arkadaşlar, “Eğer bu işler ihaleli yapılsaydı bu ülke en az 2 milyar dolar zarar etmemiş olacaktı bu model yerine.”

Yine bir başka arkadaşımız diyor ki: Bakanlıkça proje tutarları yüksek gösterilmiş, ihalesiz proje uygulamaları yapılmış, ikili görüşmelerle bağlanan aşırı yüksek tarifeler, plansız yaklaşımlar ve ülkenin hiçbir menfaatini dikkate almadan ülkemizi yurt dışında güç durumda bırakacak anlaşmalar imzalanmıştır. İsterse bu ülke bugün bunu yapmasın, bu bedeli ödemek zorundayız. Yap-işlet-devret modeli ile bunlar yapılıyor diyor.

Bunu söyleyen sizin arkadaşlarınız. İsimlerini de verebilirim.

Başka bir arkadaşımız diyor ki: Arkadaşlar, eğer yap-işlet-devret modelinde teminatlar alınmış, ön anlaşmalar yapılmış, bağlantılar sağlanmış, birtakım izinler alınmış, onaylar gerçekleşmiş. Dolayısıyla ülke eliyle, koluyla yabancılara bağlanmıştır.

Bunu da takdirlerinize sunuyorum. Aynı model gene gelecek arkadaşlar. Eğer ulusal sermayeyi, önce çözümü içeride arayıp… Eğer çözümü, ülkede üretilen, ülkedeki kaynakları değerlendirecek bir model getirmezseniz, sonu… Şu konuşmayı yapan arkadaşlarım, belki, Allah hepimize uzun ömür versin ama, bir sonraki dönemlerde sizin için bunları yapacaklardır. Ben takdiri sizlere bırakıyorum. Çünkü bunu söyleyen arkadaşlarımız sizlerin içinde. Bir kısmı şu anda mevcut burada. Bir kısmı bu dönem yoktur. Yani bu modelin getirdiği… Bu modele nasıl baktıklarını sizin arkadaşlarınız söyledi. Ben sizin vicdanlarınıza sunuyorum.

Hatta bir arkadaşımız şunu söylüyor: “Siyaseten uygun görülmeyebilir; ama, benimle beraber birçok arkadaşımızın özgür milletvekilliğiyle ilgili canlarının nasıl attığını biliyorum. Özgür milletvekilliğini, bu özgür kürsüyü kullanmak suretiyle, özgür Parlamentoyu yaratmak suretiyle, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak suretiyle ancak biz yaratabiliriz.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bu da yine sizin bir arkadaşınızın tüm bu raporların içeriğinde ilettiği bir kelimedir.

Ben, yap-işlet-devret modelinin geçmişte ülke çıkarına ne kadar zarar verdiğini en yakın bilen Sayın Bakanın -Sayın Bakan bilir, çünkü enerji, yani genelde DSİ ve enerjiyle ilgili konularda- bir kez daha dikkatlerine sunuyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 3996 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “İdare,” ibaresi; “idare, projeye ilişkin ön yapılabilirlik etüdüyle” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen gruplar…

CHP Grubu adına Hatay Milletvekili Gökhan Durgun.

Sayın Durgun, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yap-işlet-devret modeline Türkiye yabancı değil. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde de, yüksek teknoloji gerektiren, büyük finansman gerektiren, örneğin, tramvay hatları gibi, tünel işletmeleri gibi, elektrik ve gaz idaresi gibi idarelerin de kurulması konusunda bazı yabancı şirketlere imtiyazlar sağlanmış. Daha sonraki cumhuriyet döneminde yap-işlet-devret modeli, 1980 sonrası esen özelleştirme rüzgârlarının da etkisiyle 1984 yılında yeniden gündeme gelmiş ve 3996 sayılı Kanun’la 1994 yılında yine bu Mecliste kabul edilmiş.

Şimdi, ilginç bir durumla karşı karşıyayız, yine bir telaş, yine bir kargaşa, yine bir korku var. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının bu konuda bir hazırlığı var. Henüz daha bu hazırlık ortaya çıkmış, sonuçlanmış değil. Ortada 3396 sayılı Kanun var. Bu, hâlen geçerli, yürürlükte. Şimdi, birdenbire bu Kanun’un kapsamı konusunda birtakım değişiklikler yapılıyor. Yani, yine bir aceleyle yasa yapma noktasındayız.

Ben şöyle anlıyorum bu yasayı: Bu bir ince ayar yasası. Biliyorsunuz 2006 yılında “Galataport” diye bilinen proje iptal edildi mahkeme kararıyla. İptal gerekçesi de neydi? Bu projenin yap-işlet-devret modeli kapsamına girmediğinden dolayı iptal edilmişti. Şimdi bakıyoruz buradaki kapsam değişikliğine, burada “trafiği yoğun kara yolu” var, “gar kompleksleri” var, “lojistik merkezler” var, “kruvaziyer liman ve kompleksleri” var, “sınır kapıları” var. Yani, Galataport’un, muhtemelen, hani Sayın Başbakanın sabah “Hatırlamıyorum.” deyip de akşama doğru hatırladığı Ofer’e ve onun Türkiye’deki yerli ortağı Mehmet Kutman’a yeniden ihale edilmesinin yolu açılmak isteniyor. Bunun Türkçesi bu. Ben, bu yasaya baktığımda, bu kapsam genişletilmesine baktığımda bunu anlıyorum. Yani İsrailli meşhur iş adamına -tanıtılıp tanıtılmadığı da meçhul olan, bazen “Tanıyoruz.”, “Ofer Kofer kimmiş?”, bazen “Görüşüyoruz.” denilen bu iş adamına- Türkiye’nin limanları verilmek isteniyor. Yani 2006 yılındaki mahkeme kararının arkasından dolanmak durumunda ortaya konan bir düzenleme.

Şimdi, yap-işlet-devret modelinin iki ayağı var, iki şartı var: Diyor ki, “Hem yüksek teknoloji gerektirecek hem de yüksek finansman gerektirecek.” Allah aşkına soruyorum: Trafiği yoğun olan kara yolunun çözümüyle ilgili nasıl bir yüksek teknoloji gerekiyor ya da Galataport ihalesinin yapılmasıyla ilgili projede nasıl bir yüksek teknoloji gerekiyor? Bu yüksek teknolojiden amaçlanan, Ofer’e verilmesine uygun bir yüksek teknoloji. Bunu biz kavramakta zorluk çekiyoruz ama sizler, Sayın Maliye Bakanı, Sayın Başbakan, herhâlde, bu konuda oldukça uzman görünüyorlar.

Değerli arkadaşlarım, ayrıyeten bu yasada iki üç nokta daha var: Bir “katkı payı” olayı var. “Katkı payı” olayı, yani kara yolundan araçlar geçecek, özel sektör bunu yapacak ama araç geçsin geçmesin, bedelini, vatandaş, vergisiyle ödediği bir kapsamda ortaya koyacak. Yani Hatay’da yaşayan bir vatandaşım, İstanbul’daki kara yolunda hareket eden bir arkadaşımızın vergisinden dolayı o parayı ödemiş olacak.

Bu katkı payı ödemelerinde de ilginç bir düzenleme var. Eğer, devlet, katkı payını ödeme konusunda sıkıntıya düşerse ve gecikirse faiz uygulaması geliyor.

Bakın, bu çok tehlikeli bir madde. Yarın, her olayda ve her noktada devletten faiz isteme aşamasına geçilecek. “Devlet, eğer bunu ödemede gecikirse faiz ödeyecek.” diye yasaya koyuyorsunuz. Yarın, devletin ödemede geciktiği her konuda davalar açılacak ve devlet, faiz ödemekle karşı karşıya gelecek. Şimdi böyle bir düzenleme getiriyorsunuz.

Bakın, parasını vererek hizmeti satın almak ayrı bir iştir, devletin, vatandaşın vergisinden bu hizmeti ödemesi ayrı bir iştir. Ne anladık peki, yap-işlet-devret modelinden? Hem devlet katkı payı ödeyecek, eğer gecikirse faiz ödeyecek. O zaman devlet yapsın bu yatırımları. Burada çok da cazibeli bir durum yok. Yani yüksek teknoloji gerektirmiyor, yüksek finansman da gerektirmiyor. Zaten, devlet katkı payını koyuyor, ödemede gecikirse faiz de ödüyor. E, ne gerek var, o zaman devlet yapsın.

Bu, biraz önce söylediğim gibi, herhâlde, muhtemelen, bu Ofer ihalesine doğru bir yasanın önünü açma noktasına geliyor.

Değerli arkadaşlarım, tabii bir de bunun yanında Devlet Su İşleriyle ilgili bir düzenleme var. Zaten, küresel ısınmadan dolayı bir kuraklık devam ediyor, köyler boşalmış, çiftçiler perişan. Gübrenin fiyatının ne olduğunu herhâlde hepiniz biliyorsunuzdur çünkü her gün sizi de arıyorlardır.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Kaç lira?

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Kaç lira… 1 milyonu geçti… 1 milyonu geçti… Merak etme, biliyorum.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Ne kadar geçti?

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Çok geçti, 1 milyon 300 bin liraya geldi gübre.

Evet, mazotun fiyatı katlandı.

Sen de gelir konuşursun burada. Tabii, yani çiftçiyi mahvettikten sonra, böyle, gevrek gevrek ve pişkin pişkin gülmek size yakışıyor.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Saygılı ol! Saygılı ol!

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Sen de saygılı ol!

Değerli arkadaşlarım, zaten çiftçi perişan. Şimdi, çiftçinin parasını elektrikte alıyorsun, bir de diyorsun ki: “Sulamayı da özelleştirdim. Sana adam su verecekse parasını vereceksin.”

Şimdi, nasıl bir tarım politikasıdır, vatandaşa nasıl hizmet anlayışıdır? Bu vatandaşı, bu halkı ayağa kaldırmanın bu anlayışla yürümeyeceğini, acaba, sizler düşünemiyor musunuz?

Şimdi, ben, şunu çok net biliyorum: 2008 yılında -bakın, burada söylüyorum, altını çizerek söylüyorum- bu yıl, bu yasa geçtikten sonra, tekrar Galataport ihalesi yapılacak, bu ihaleyi tekrar Mehmet Kutman ve Sami Ofer alacak ve siz de bunun mutluluğunu, zannediyorum, hep beraber yaşayacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa, bir kere, Anayasa’ya aykırı. Bakın, Anayasa’da bir hüküm var, diyor ki 43’üncü maddede: “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.”

Şimdi, siz, bu yasayla Anayasa’ya aykırı bir düzenleme de getiriyorsunuz. Ama size açık ve net söyleyeyim, vatandaşlarımız da buradan duysunlar: En kısa süre içerisinde bu yasayı inceleyip Anayasa Mahkemesine götürmek de Cumhuriyet Halk Partisinin boynunun borcu olacaktır.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – İyi de her şeyi Anayasa Mahkemesine götürüyorsunuz.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Evet, iyi ki Anayasa Mahkemesi var.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Meclis de var.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Meclis de var ama Meclisi de denetleyen Anayasa Mahkemesi var.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – O zaman burayı kapatalım, Anayasa Mahkemesine gidelim.

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Vallahi, o sizin işiniz, kapatmak isterseniz kapatabilirsiniz, bizim böyle bir talebimiz yok.

Evet, değerli arkadaşlarım, bu yasayla gizli borçlanma yapılmaktadır. Bunun nedeni de şudur: Kamu yatırımları harcamaları bütçe dışına çıkartılarak, sanki, borçlanma, bütçede görünmeyen bir kalem hâline getirilmektedir.

Hani, sürekli borçlardan bahsedildiği için, arkadaşlarımız herhâlde bundan rahatsız oldular -rakamlarla oynamak- bütçenin dışına çıkartarak buradaki bu düzenlemeyi ortaya koydular.

Değerli arkadaşlarım, bu tehlikeli bir gidiştir. Bu gidişten bir an önce dönmenizi diliyorum. Burada devleti risk altına sokuyorsunuz. Katkı payı uygulaması doğru bir uygulama değildir, yap-işlet-devret modelinin özüne, ruhuna uygun bir uygulama değildir.

Sen bir şey mi söyleyeceksin?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Bütçedeki borçlar ne kadar onu merak ettim.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen…

GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Sen onu söyle de biz duyalım, biz duyalım onu. Senin zaten huyun hep odur ya! Sen geçenlerde de buradan… Kadrolu söz atıcısın sen herhâlde değil mi? (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, ben bu yasaya ret oyu kullanacağımızı ve Anayasa Mahkemesine götürerek de bu yasanın iptal edilmesi hususunu tekrar gündeme getireceğimizi belirterek sözlerime son veriyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Durgun.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu.

Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 2’nci maddeyle ilgili verilen bir önerge üzerinde az önce burada, Meclis grubunda yapılan bir tartışmaya ben de değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Gelibolu Millî Parkı’nın bu yasa çerçevesinde yap-işlet-devret modeliyle alıcılara teslim edilmesi, gerçekten bizim anlayamadığımız bir çalışma, bir gayret oldu. Gelibolu Millî Parkı’nı mutlaka hepimiz biliyoruz. Hepimizin ecdadında, atalarında, büyüklerinde orada şehit olmuş kişiler var, insanlar var. Esasen, Türkiye Cumhuriyeti, Gelibolu Millî Parkı’nı ihya edecek, düşündüğü projeleri geliştirecek hâlde oraya harcama yapabilir.

Evet, az önce Çanakkale Milletvekili arkadaşımız da bahsetti, lise eğitiminden mezun olmuş bir arkadaşımız, öğrencimiz, kardeşimiz mutlaka bu millî parkı gezmeli, görmeli. Ancak, değerli milletvekilleri, buranın, dediğim gibi, yapılmasının, kullanılmasının ve bu anlamda geliştirilmesinin mutlaka ülkemiz tarafından yapılması lazım. Kesinlikle yabancılara buranın verilmemesi son derece önemlidir.

Bu ifadelerimi size ilettikten sonra bu yasa tasarısıyla ilgili görüşlerimi sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısında özetle, 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun’un kapsamı ile yap-işlet-devret sözleşmelerinin içerikleri ve ödeme şekillerine ilişkin düzenlemeler yapılmakta, bu kapsamda katkı payı uygulaması tanımlanmakta ve çerçevesi belirlenmektedir.

Yap-işlet-devret modeli, altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde kullanılan önemli bir proje finansmanı, finansman modelidir. YİD modeli (yap-işlet-devret modeli) daha çok, kamu kaynaklarının yetersiz olduğu, yapılması düşünülen yatırımlarda finansman sıkıntısı çekilen az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde uygulanmaktadır. Modelin en önemli özelliği, yapılması arzu edilen yatırımların bütçe dışı kaynaklarla yapılabilmesidir. YİD modeli, projenin yapısına bağlı olarak birçok tarafın bir araya gelmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla, taraflar arasındaki ilişkiler ve iş bölümü gibi konular projenin başarılı bir şekilde yürütülmesi açısından son derece önemlidir.

Bu yasayla, ayrıca, otoyollar gibi, trafiği yoğun kara yolları, sınır kapıları, gar kompleksi, yük, yolcu ve yat limanı ve entegre tesisleri de YİD modeliyle yapılabilecektir. Tasarıyla sadece otoyolların değil, devlet kara yolları ile il yollarının da YİD modeliyle yaptırılması sağlanacaktır. YİD modelinin uygulanmasında trafik yoğunluğu fazla olan kara yollarına öncelik verilecektir. Yapılması şart olan, ancak trafik yoğunluğunun az olduğu yolların YİD kapsamında özel sektör tarafından ilgisinin çekilebilmesi için “kamu katkı payı” adı altında özel sektöre para aktarılacaktır. Bunun için de idareler, fizibilite raporu doğrultusunda, otoyolu kullanan vatandaşın yerine özel sektöre kullanım bedeli ödeyecektir. Tasarıyla YİD modeline “katkı payı” adı altında devlet desteği sağlanması hükme bağlanmaktadır. Buna göre, devlet katkılı YİD modeliyle yapılması öngörülen yatırımlarda ihaleyi kazanan şirkete devlet tarafından katkı payı ödenecektir. Bu bedel, üretilen mal veya hizmetten yararlananların tüketim veya kullanım miktarları dikkate alınarak belirlenecektir. Tasarıyla, ayrıca, sulama tesislerinin de devlet katkılı YİD yöntemiyle yaptırılabilmesinin yolu açılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tasarının gerekçesinde de ifade edildiği üzere, tasarı kapsamına giren kamu yatırımlarının birçoğunun on beş yirmi yıl gibi uzun yıllara yayıldığı bilinmektedir. Bunun temel sebebi, proje giderlerinin fazlalığından dolayı ilgili yılın bütçe giderlerine ödenek koymak suretiyle bu yatırımların ancak uzun yıllar sonra tamamlanabilmesidir. Bu suretle bu yatırımların YİD modeli kapsamında daha çabuk bitirilebileceği düşünülebilir. Diğer taraftan, tasarının kanunlaşmasıyla birlikte birçok sulama tesisinin YİD modeliyle yapılabileceği, bu durumda sulama imkânlarının artacağı, bazı bölgelere yılda iki defa sulama imkânının getirilmesiyle birlikte projelerin finansmanının da kendiliğinden sağlanacağı öngörülmektedir. Bununla beraber, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün görev alanı içerisinde birçok sulama tesisi projesinin beklemekte olduğu, dolayısıyla tasarının kanunlaşması hâlinde bu projelerin YİD modeliyle tamamlanabileceği belirtilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bunlar makul ve masum gerekçelerdir. Ancak, uygulamayla ilgili endişelerimiz vardır. Yeni dönemde hizmetin hangi bedel ile satılacağı belli değildir. Özellikle ciddi sorunlar yaşayan tarım sektörü yeni bir yükle karşı karşıya kalacaktır. Keza diğer alanlarda da hizmetin bedelinin ödenmesi kullanıcıyı zorda bırakabilecektir. Tasarıda yer alan “İlan edilen ücretin ödenmemesi hâlinde, başka bir ihtara lüzum olmaksızın, görevli şirket tarafından hizmetten istifade edenlerden genel hükümlere göre tahsil edilir.” hükmü, özellikle ödeme güçlüğü çeken çiftçilerimizin icraya verilmesi, bunun yanında, geciken ödemeleri için faiz ödemesinin de yolu açılacaktır.

Değerli milletvekilleri, bölgemle ilgili birkaç örnek vermek istiyorum bu bahsettiğim hususlarda. Özellikle çiftçilerimizin bu yasa tasarısının yasalaşmasından sonra daha da zor duruma düşeceği endişelerimiz var.

Benim bölgemde, Karasaz ve Yenikarpuzlu Sulama Kooperatifleri elektrik borçları yüzünden TREDAŞ’la ciddi şekilde ilişkileri sıkıntıya girmiş durumda. Üretici borcunu ödeyemiyor, kooperatif tahsilat yapamadığından dolayı TREDAŞ’a borcunu ödeyemiyor. Yaklaşık 2 trilyon civarında bir borç ama bunun 1 trilyonu faiz. Talepleri de bu faizin ortadan kaldırılması ve bu geri kalanın da bir yılda ödenebileceği şeklinde. Gerçekten, üreticiler son derece zor durumda ve bu zorlukları dolayısıyla da kooperatife borçlarını ödeyemediklerinden, kooperatif de TREDAŞ’a ödeyemiyor ve borç, faiziyle beraber katlanıyor. Üreticilerimizi bu sıkıntıdan kurtarmak lazım.

Aslında bu modele baktığımızda, olumlu açıdan baktığımızda, gerçekten çok olumlu neticelerinin bulunması mümkün çünkü, yine bölgemle ilgili örnek vermek istiyorum, Edirne ilinde Koyuntepe ve Hamzadere Barajları -ki, Sayın Bakanım son derece iyi biliyor buraları- 1995 yılında yapımına başlandı, 2012 yılında bitirilmek üzere. Hamzadere Barajı zannediyorum yüzde 40, yüzde 50 seviyesinde bugün yapımı bitmiş durumda, devam ediyor. Yine, Çakmak Barajı 2007 yılında inşaatına başlanmak ve 2014 yılında bitirilmek üzere planlanmasına rağmen, 2008 yılı için 3 milyon YTL bir ödenek ayrıldı ve ihalesi henüz daha yeni bitirildi. Dolayısıyla, bunların, bu zaman süresi içerisinde, on beş yirmi yıllık gibi bir sürede bitirilebileceği ve tarıma katkılarını düşündüğümüzde fevkalade gecikmiş yatırımlar olarak karşımıza çıkıyor ancak, dediğim gibi, bu model, iyi açıdan, uygun gözle bakıldığında, sulama imkânlarının artmasıyla verimliliği ve üretimin artması hâlinde de millî gelirin artması söz konusu olacaktır.

Değerli milletvekilleri, yine bu yasanın neticesinde, az önce de ifade ettiğim gibi, çiftçiye dayanan tarafı son derece üreticiyi üzecek durumda çünkü gerçekten üretici zor durumda ve Türkiye’nin son dönemdeki ekonomik verilerindeki, -baktığımızda- bozulmalar, üreticiyi daha da zor duruma koyacak gibi duruyor çünkü Türkiye’nin ekonomik göstergeleri gittikçe bozuluyor. Büyüme yüzde 4’e geriledi. Cari açık 50 milyar dolara ulaştı. 100 milyar dolar sıcak para dışa bağımlılığımızın bir göstergesi. Belki cari açığın bir anlamda finans modeli bu sıcak paranın göstergesi. Yine, dış ticaret rakamlarına baktığımızda bunlar da dışa bağımlılığımızın arttığını göstermektedir. Hedeflenen enflasyon üç ayda şaştı. Vatandaşın yaşadığı enflasyon yüzde 50 seviyesinde. İşsizlik, resmî açıklamalara baktığımızda yüzde 10 oranında ama gerçekte yüzde 20’nin üzerinde. Belki de işsizliğin bu şekilde artması, işte bu yasa neticesinde belki de yatırımların artması -yarın gelecek olan bu istihdam paketiyle de alakalı olduğunu düşünüyorum- işsizliğin azaltılmasına uygun bir model olarak düşünülebilir. Ancak bugün yaşadığımız sıkıntıların da ortada olduğu da bir gerçek. Bu söylediklerim siyaseten değil ülkemizin yaşadığı gerçekler değerli milletvekilleri.

Revize edilen ve önümüzdeki yıllar için öngörülen faiz dışı fazla hedefleri maliye politikalarında bir gevşemenin ifadesi olduğu gibi görülüyor. Yine tarımla ilgili ifade etmek istiyorum: Tarım geçen yıla göre… Geçen yıl yüzde 7,5 oranında küçüldü. Tarım destekleri azaltılıyor. Türkiye yılda 1,5 milyar litre tarımsal amaçlı mazot kullanıyor. 171 ülke içinde en pahalı 5’inci ülkeyiz maalesef.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uslu, devam edin.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) - Gübre fiyatları son bir yılda yüzde 150 seviyesinde arttı. Süt üreticileri zarar ettiklerinden dolayı yollara düştüler. Kuraklıktan dolayı geçen yıl tarım zararı 5 milyar doların üzerinde. Buna yüksek fiyatlarla yapılan ithalatları da eklediğimizde daha yüksek rakama çıkacaktır. 2007’de 1,2 milyar YTL olan hayvancılık destekleri 800 milyon YTL’ye indiriliyor.

Değerli milletvekilleri, bütün bu göstergeler Türkiye’nin ekonomik anlamda iyi yönetilmediğini ortaya koyuyor.

Bu yasanın hayırlı olması dileklerimle hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.

Sayın milletvekilleri, şahısları adına söz istemi şu ana kadar Başkanlığa iletilmemiştir. O bakımdan, konuşmak isteyen yok herhâlde.

Soru-cevap işlemine geçeceğim ama soru sormak isteyen sayın milletvekilimiz de yok.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 94 sıra sayılı “Bazı Yatırım Ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun İle Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat Ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                                                                08.05.2008

 

Ufuk Uras

Osman Özçelik

İbrahim Binici

 

İstanbul

Siirt

Şanlıurfa

 

Sırrı Sakık

 

Sevahir Bayındır

 

Muş

 

Şırnak

Madde 4: 3996 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “İdare,” ibaresi; “idare, modelin uygulanmasını zorunlu kılan nedenleri içeren uzman raporu ve projeye ilişkin ön yapılabilirlik etüdüyle" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz efendim.

SIRRI SAKIK (Siirt) – Gerekçeyi okuyun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kamu hizmetlerinin yok edilmesi, piyasalaştırılması, ekonomik ve sosyal yaşama olumsuz etki yaparak özellikle alt gelir gruplarının daha da yoksullaşmasını sağlayacaktır. T.C. Anayasasında belirtilen sosyal devlet olma gereği, Kamu hizmetlerinin asli sahibi olarak, bu alandaki yatırımların kamu eliyle yapılması gerekmektedir. Ancak, bu hizmetlerin, hizmetten yararlananlara sürekli, kaliteli ve gereği gibi sunulabilmesinin bütün koşullarının da sağlanması da önem arz etmektedir. Kamu kurum ve kuruluşlarının sahip oldukları teknolojik olanakların yetersiz olması ve yüksek bedel gerektirdiği için kamunun finansman sorunu yaşaması halinde, özel sektörden yararlanmak bir zorunluluk olarak görülüyor ise bu uygulamaların bütün kamu hizmetlerinde kural haline getirilmesi değil, sınırlı ve gerekli koşullarda başvurulması yoluna gidilmelidir. 3996 sayılı Yasa'da belirlenmiş olan YİD modelinin gerçekten gerekli durumlarda uygulanmasını temin açısından da, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının kendi bünyelerinde yer alan uzman kamu görevlilerinin, finansman ve ileri teknoloji açısından, o kurumun yeterli olmadığı ve YİD modeline başvurmasının zorunlu olduğunu tespit eden bir rapor düzenlemeleri sağlıklı olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Karar yeter sayısı…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, geçti, geçti Sayın Başkanım.

BAŞKAN – “Kabul edenler” dedikten sonra dediniz efendim.

Kabul etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oyluyorum…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Bir saat ara veriyorum birleşime.

Kapanma Saati: 18.47

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 3996 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“Sözleşmelerde, idare tarafından yapılacak ödemelerin gecikmesi halinde, uygulanacak gecik-me faizine ilişkin hükümlere de yer verilebilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Bülent Baratalı.

Sayın Baratalı, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken Sayın Başkan sizi ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yap-işlet-devret, kısa adıyla YİD modeli geniş anlamda bir kamu altyapı yatırım veya hizmetinin finansmanı özel bir şirket tarafından karşılanarak gerçekleştirilmesi ve kamu tarafından belirlenen bir süre için işletilmesi ve yine bu süre içinde ürettiği mal ve hizmeti tarafların karşılıklı saptadıkları bir tarife uyarınca kamu kuruluşlarına satması ve sürenin sonunda işletmekte olduğu tesislerin bakımı yapılmış, eksiksiz ve işler durumda ilgili kamu kuruluşuna devretmesi diye tanımlanabilir.

Aslında, bu modelin uygulanması bize çok yabancı değildir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yabancı şirketlerle yapılmış imtiyazlar vardır. Bunlar, örneğin İstanbul’da Tramvay Tünel İşletmeleri, Elektrik Gaz İdaresi, Haydarpaşa Limanı İşletmesi, İzmir’de İzmir Limanı İşletmesi, Göztepe Tramvay İşletmesi ve hatta kasaba demir yolu ile Aydın demir yolunu buna benzer işletmeler olarak sayabiliriz.

Nitekim, günümüzde uygulama alanı bulan bu yeni model arayışlarında da, 19’uncu yüzyıl ile 20’nci yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde başvurulmuş olan kamu imtiyazlarının devredilmesi yöntemi ışık tutmuştur.

Değerli milletvekilleri, YİD konusunda on beş yılı aşkın bir süredir yayınlanmış olan çeşitli yasa ve yönetmelikler zaman zaman siyasi tartışma konusu hâline getirilmiştir. Bunlar imtiyaz sözleşmesi midir yoksa bir özel hukuk sözleşmesi midir? Bu tartışmalar Danıştay kararlarıyla son bulmuş ve bunların idari sözleşme olduğu kabul edilmiştir. Ancak, imtiyazları alanlar buna itiraz etmişler ve bunun sonucu olarak da, sanıyorum 21’inci Dönem Parlamentosunda uluslararası tahkim sorunu söz konusu olmuş, 13/8/1999 tarih ve 4446 sayılı Yasa’yla bu da aşılmış bulunmaktadır. Yani tahkim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na girmiştir. Danıştayın bu tür sözleşmeleri inceleme yetkisi de tahkim yolu öngörülmeyen sözleşmelerle sınırlandırılmıştır. Bunu da 4492 sayılı Yasa düzenlemiştir.

Son olarak 22/1/2000 tarih ve 4501 sayılı Yasa’yla kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz sözleşmelerinde bu sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümlenmesi durumunda taraflarca sözleşme yapılırken uyulması gereken ilke ve esaslar belirtilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ön bilgiler çerçevesinde öncelikle tasarının geneli üzerinde bazı noktalara değinmek istiyorum. 3996 sayılı YİD Yasası kapsamında şu anda köprü, tünel, baraj, santral gibi yatırımların yanı sıra haberleşme, demir yolu ve hava limanları, oto yollar, içme suyu gibi yatırımlar yer alıyordu. Bugün görüştüğümüz Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilatı ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nda bu kapsam genişletilmektedir.

Bu tasarının yasalaşması hâlinde yap-işlet-devret modeliyle yapılan yatırımlara kara yolu, gar, lojistik merkezi, kruvaziyer, liman ve entegre tesisler ile sınır kapıları ilave edilmektedir. Buna göre sermaye şirketleri ile yabancı şirketler yap-işlet-devret yöntemiyle kara yolu, gar kompleksi, lojistik merkezi, kruvaziyer, liman ve entegre tesisler ile sınır kapılarını da yapabileceklerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi buradan sormak istiyorum: Kapsam neden genişletilmektedir? Bu ihtiyaç nereden doğmuştur? Hatırlanacağı gibi, kamuoyunda “Galataport” olarak bilinen İstanbul Salıpazarı Karaköy Kruvaziyer Liman Turizm Ticaret Kompleksi için ihaleye çıkılmış ve ihaleyi İsrailli işadamı Sami Ofer ile Global Menkul Kıymetler’in sahibi Mehmet Kutman ortaklığı almıştı. Bu projeyle bölgenin, dünyanın sayılı kruvaziyer limanları hâline getirilmesi ve bu çerçevede bölgeye oteller, alışveriş merkezleri gibi turistik yatırımların yapılması da planlanmıştı. Ancak YİD modelle yapılan ihale 2006 yılında iptal edildi. YİD Yasası kapsamında bu faaliyetin yer almaması, o dönemde projenin iptal edilmesi nedenleriydi. Şimdi hayata geçirilmek istenen bu düzenlemeyle YİD Yasası’nda değişikliğe gidilerek iptal gerekçesi ortadan kalkmaktadır. 

Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının elinde bulunan ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığına verilmeyen tek liman olan Haydarpaşa Limanı’nın da bir turizm ve ticaret kompleksi hâline getirilmesinin önü bu tasarıyla açılmaktadır. Hükûmet, hazırladığı yasa tasarısıyla bu projenin YİD kapsamında yapılmasının önünü açarak proje için 2008 yılında ihaleye çıkmayı amaçlamaktadır. Yani buradan da anlaşılmaktadır ki düzenleme özel nitelikte olup bazı kişi ve kurumlara imtiyaz sağlanmasına yöneliktir. Hatırlanacağı gibi, Kuşadası Limanı’nı alan şirket yöneticileri yönetmelik engeli çıktığında “Yönetmelik engelini kanunla aşarız.” demişlerdi. Nitekim yönetmelik engeli kanunla aşılmış bulunmaktadır. Bu durum yasaların genelliği ilkesine de aykırıdır ve yine umut ediyorum, Anayasa Mahkemesinden de geri dönecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun’un 1’inci maddesine baktığımızda “Bu Kanunun amacı, kamu kurum ve kuruluşlarınca ifa edilen, ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak gerektiren bazı yatırım ve hizmetlerin yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasını sağlamaktır.” ibaresine dikkatinizi çekmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, bunların, hangi köprülerin, barajların, sınır kapılarının hangi ileri teknoloji ile yüksek maddi kaynak gerektirdiğini ben doğrusu merak ediyorum. Liman mı, otel, alışveriş merkezi mi, ticari merkezler mi ileri teknolojiyle yapılacaktır? Bu nedenle, bu yönüyle kapsamın genişletilmesi kanunun amacına uygun bulunmamaktadır.

Tasarının 5’inci maddesiyle 6’ncı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmektedir: “Sözleşmelerde, idare tarafından yapılacak ödemelerin gecikmesi halinde, uygulanacak gecikme faizine ilişkin hükümlere de yer verilebilir.” denmektedir. Bu fıkranın eklenme sebebi, 3996 sayılı Yasa’nın 3’üncü maddesine eklenen (e) bendidir. Tanıma göre “Katkı Payı” başlığını taşıyan bu bent “Görevli şirketin ürettiği mal ve hizmetin bedeli, mal veya hizmetten yararlananlar tarafından tamamen veya kısmen ödenmesi idarece öngörülmeyen veya mümkün olmayan yatırımlarla ilgili yapılacak görevlendirmelerde, mal veya hizmetten yararlananların tüketim veya kullanım miktarları da dikkate alınarak belirlenen idare tarafından görevli şirkete tamamen veya kısmen yapılan ödemeyi,” ifade etmektedir yani katkı payı getirilmektedir. Katkı payı, bütçeden para ödenmesini ve idarelere bu nedenle kaynak ayrılmasını öngörüyor. Bu madde, şirketlere yapılacak ödemelerin merkezî bütçeden karşılanmasına dair bir hüküm ve düzenlemeyi içermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki ifadeler ve sınırlar belirsizdir. Katkı payı ödemesi hangi koşullarda, hangi oranlarda yapılacaktır? Katkı payına dair usul ve esaslar nelerdir? Bu konu muğlaktır, yoruma ve dejenerasyona açıktır, denetlenebilirlikten uzaktır. Ayrıca, katkı paylarıyla ilgili esaslar Bakanlar Kurulunun yani yürütmenin yetkisine bırakılmıştır. Oysa Anayasa’mızın 7’nci maddesine göre, yasama yetkisi, Türk milleti adına sadece ve sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, bu yetki asla devredilemez. Dolayısıyla, bu konudaki düzenlemenin yasal çerçevesi hiçbir tartışmaya, yoruma ve soru işaretlerine yol açmaksızın açık ve net bir şekilde çizilmelidir. Burada Anayasa’nın 7’nci maddesine bir aykırılık söz konusudur.

Değerli arkadaşlarım, yap-işlet-devret modelinin özü ve ruhuna baktığımızda, en önemli etkenin kamudan harcama yapılmaması olduğunu görürüz. Oysa getirdiğiniz düzenlemeyle -bu modelle üretilen mal ve hizmetin bedelinin yararlananlar tarafından ödenmesi- öngörülmeyen yatırımlar için devlet şirkete katkı payı ödeyecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baratalı.

BÜLENT BARATALI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, bitiriyorum.

Yani modelin dışına çıkılmakta, sınırları belli olmayan bir ödeme yolu açılmaktadır. Bu durumda kamu, ödeme yapma yoluyla modelin içine açık bir şekilde taraf olmaktadır. Ayrıca, idarenin yapacağı ödemelere ilişkin gecikmelerde uygulanacak faizlerin hüküm altına alınmasıyla da devlet kendini bağlamaktadır. Mali disiplinden özellikle 2006 yılından itibaren belirgin bir biçimde uzaklaşıldığı, kamu gelirlerinin, özelde vergi gelirinin düzeyinin azaldığı bir süreçte YİD uygulamalarının katkı payı kavramına dayalı olarak genişletilmesi kamu maliyesini ve saydamlığını etkileyecektir. Harcama disiplinini sağlayabilmek amacıyla tasarının 5’inci maddesinde konulmuş olan sınırlar ise amacı sağlamaktan uzaktır. Bu nedenle, riskin devletin üzerinde olduğunu da söylüyor, katkı payının tekrar gözden geçirilmesini diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının yap-işlet-devret modelinin ruhuna aykırı olduğunu belirtir, yüce heyetinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baratalı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.

Sayın Tankut, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi ile ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu görüştüğümüz tasarı, ülkenin ihtiyaç duyduğu ve devletin yapmak zorunda olduğu ancak ödenek yetersizliği nedeniyle yapamadığı yatırımların özel sektör tarafından yap-işlet-devret modeli ile yapılmasını amaçlar gözükmektedir. Ancak, 3996 sayılı Kanun’la istisna olarak öngörülen bir modelin yapısının değiştirilerek, giderek kamu yatırımlarının önemli bir kısmını kapsayacak şekilde genişletilmesi harcama disiplinini bozacak niteliktedir. Tasarının amacı, kamunun yapmak zorunda olduğu bir kısım yatırımların özel sektöre yaptırılması, bedelinin ise yıllık bütçesine konulan ödeneklerle taksitler hâlinde ödenmesi şeklindedir. Bu bir nevi sınırsız borçlanma yöntemidir ve ödemediği ödenek için yüksek faiz ödeyeceği, devletin borcunu daha da artıracağı bir yöntem olacaktır.

3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun’un “Sorumluk ve Tazminat” başlıklı 6’ncı maddesi şu şekildedir: “Yatırım ve/veya hizmetin belirlenen süre içerisinde projelendirilmesi, finansmanı, kurulması ve işletilmesinden sermaye şirketi veya yabancı şirket sorumludur. Bu şirketlerin sözleşmede öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde idarenin uğrayacağı ziyanın tazminine ilişkin hükümler sözleşmede yer alır.”

Bu görüştüğümüz kanun tasarısının 5’inci maddesiyle 3996 sayılı Yasa’nın 6’ncı maddesine kamuyla iş yapacak bütün kişi ve şirketleri etkileyecek bir fıkra eklenmek istenmektedir ki o da metinde ifade edildiği gibi aynen şu şekildedir: “Sözleşmelerde, idare tarafından yapılacak ödemelerin gecikmesi halinde, uygulanacak gecikme faizine ilişkin hükümlere de yer verilebilir.”

Değerli arkadaşlar, tasarının bu maddesinde ödemelerin idarece zamanında yapılamaması hâlinde gecikme faizi ödenmesi hükmü getirilmektedir. Bu madde, devlet borcunu zamanında ödemez ise gecikmeden dolayı faiz ödemesi ne kadar mantıklı gibi gözükse de bu yanlış ve hatalı yatırımlardan veya yandaşlara verilen ihalelerden dolayı devletin hesabını doğru yapmasına engel oluşturacaktır. Aynı zamanda, bu şekilde olan tüm işlerde veya buna benzer bütün ihalelerde bu avantajdan faydalanılmak istenilmesi durumunda ortaya bir karışıklığın çıkacağı kesindir. Ayrıca, bu eklenecek fıkrada uygulanacak gecikme faizi veya gecikme faizine dayanak oluşturacak bir oranın belirtilmemiş olması da kurumların değişik faiz oranları uygulamasına ve devletin daha çok ziyana uğratılmasına neden olabilecektir.

Dolayısıyla, bu kanun tasarısı, iktidarın her zaman yaptığı gibi devletimizin ve milletimizin faydasından ziyade kendi parti ve yakın çevresine hizmet edecek şekilde getirilmiş bir tasarı izlenimini vermektedir.

Sayın milletvekilleri, bugün toplum olarak belki de tarihimizin en büyük gaflet dönemini geçirmekteyiz. Maalesef, hiç kimse içerisinde bulunduğumuz bu durumun vahametinden masum değildir. Özellikle bugün, altı yıla yaklaşan bir zaman dilimi içerisinde ülkenin kaderine hükmetmekte olan mevcut siyasi iktidar sahipleri ise hiç mi hiç masum değildirler. En hafif deyimle gaflet içerisindeki yönetim anlayışlarını mazur görmek, masum kabul etmek bize göre asla mümkün değildir. Şu kısa sürede ülkemizi ne yazık ki dosta karşı güvenilmez, düşmana karşı ise savunmasız ve çaresiz bırakmışlardır. Uluslararası sözleşmelerden doğan haklarımız, haysiyetimiz ve millî onurumuz bu Hükûmet tarafından maalesef önemsenmemiş ve örselenmiştir. Başta Vakfılar Yasası olmak üzere, en son geçen hafta içerisinde sabahlara kadar bu yüce Mecliste âdeta milletvekilleri otomatik bir el kaldırıp indirme makinesi gibi çalıştırılmak suretiyle bu millete ihanet edercesine Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi de kime, neye hizmet ettiği belli olmayacak şekilde alelacele AKP İktidarı tarafından içi boşaltılarak değiştirilmiştir.

Diğer taraftan AKP’nin tasallutu altında geçen yıllara şöyle bir baktığımızda ne yazık ki hiçbir olumlu tablo ve manzara yine bize göre hatırlanmamaktadır. Tam aksine, AKP’nin yönetimindeki Türkiye tablosunda, Amerika Birleşik Devletleri Irak’ta askerlerimizi haysiyetimizi hiçe sayarak esir almış, Musul’da alçakça bir suikastla şehit edilen güvenlik güçlerimizin kanları yerde kalmış, içeride ve dışarıda ay yıldızlı al bayrağımıza yapılan hakaret ve küstahlıklara seyirci kalınmış; Türk devleti, Türk milleti ve Türk ordusu aşağılanmak istenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletlerin geleceğinin ve kimliklerinin belirlenmesinde sahip oldukları tarihleri elbette ki birinci derecede etkendir. Yani bir milletin istikbalini ve onurlu kimliğini onun geçmişi ve tarihi belirlemektedir. Bu manada tarih, inanç ve ülküleri istikametinde milletlerin iddialarının ve bu yöndeki gayretlerinin bir hikâyesidir. Tarihin içinden süzülerek gelen ve gelişen kültür, gelenek ve medeniyet değerleri milletlerin geleceklerinin yönünü tayin etmektedir ancak bugün bizi yöneten zihniyet, bırakınız tarihi hatırlayarak milletimizin bir ve bütün olarak çağı yakalamasına hizmet etmeyi, ona hizmet edecek yasa ve hukuki düzenlemelerle katkı sağlamayı, tam tersine, tam aksine, bu ve benzeri yasa tasarı ve teklifleriyle, milletimizin tarihî süreç içerisindeki maddi manevi bütün kazanımlarını, gözü kapalı bir şekilde, fütursuzca, kendi saltanatı için sermaye yaparak harcamaktan çekinmemektedir.

Değerli arkadaşlar, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Şandır’ın da sık sık ifade ettiği gibi, bugün, dünün devamı, yarının iz düşümüdür. Geleceğini şekillendirmek isteyen ve geleceğin tanziminden kendisini sorumlu hissedenler, evvelemirde, kendi tarihlerini çok iyi bilmek ve öğrenmek durumundadır. Samimiyet ve ehliyetle kendi tarihlerini çok iyi okumalı ve bu manada iz sürmesini bilmelidirler. Kendisini bu millete, yüce Türk milletine mensup hisseden herkesin, tarihsel açıdan yarınların iz düşümü olan bugünleri çok iyi anlama ve değerlendirme mecburiyeti vardır. Tarih bilincinin ve Türk olmanın özü de budur.

Avrupa Birliği üyeliğini olmazsa olmaz şart olarak gören ve her ne pahasına olursa olsun medeniyet ve cehaleti yenmek için mutlak suretle Birliğe girmek lazım geldiğini dayatan malum çevreleri ve Türk milletine kader çizgisi mecburiyeti olarak Avrupa Birliğini gösterenleri, tarihte bugünlerin iz düşümünü buradan seyretmeye davet ediyoruz. Tarihî gerçekleri incelemeden, bilmeden, sorgulamadan ve cevap aramadan, koca ve kutlu bir milletin geleceğinin tanzimi karanlıkta yön aramak gibidir; ya gaflet ya dalalet ya da ihanet çukurundan bir tanesine düşersiniz. Bugün, AKP Hükûmetinin Avrupa Birliğine üye olmak için gösterdiği bu fütursuz icraat ve gözü karalığın, sayısal çoğunluğun verdiği şımarıklık ile görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı gibi hemen bütün yasa tasarı ve teklifleri için tek taraflı ve sanki yangından mal kaçırırcasına çıkartma anlayışlarının…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

YILMAZ TANKUT (Devamla) – …gafletin ötesinde bir yaklaşım olduğunun endişesi içerisindeyiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili yasayla ilgili konuşursun. Gereksiz yere grubumuzu itham ediyor, rencide edici şeyler kullanıyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne söylerse söylesin!

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Binlerce yıllık bir tarihin oluşturduğu Türk kimliğimizi, devlet olma geleneğimizi, vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğümüzü, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter yapısını ve bağımsızlığını Avrupalı olmak, Avrupa birleşik devletlerinin bir parçası olmak hayaliyle ortadan kaldırmak gaflet ötesi bir hâl değil de nedir değerli arkadaşlar? Yüce Türk milleti buna müsaade edecek midir?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ortamı germek isterseniz gerelim.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Elbette ki etmeyecektir. Çünkü Türk milleti bugünün tarihteki iz düşümünde cihanşümul bir imparatorluğu kaybettiğini unutmamıştır.

BAŞKAN – Sayın Tankut, lütfen konu üzerinde konuşur musunuz efendim.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Konuyla ilgili Sayın Başkanım. (AK Parti ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Hayır efendim, konuyla ilgili değil.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – 30 Ağustos konuşması gibi.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Sayın milletvekilleri, arkadaşlar; gelin burada cevap verin.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Gerecekseniz biz de cevap veririz böyle.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Oradan kürsüye cevap vermeyin, gelin.

Sayın milletvekilleri, daha önce de müteaddit defalar bu kürsüden ifade ettiğim gibi, bugün ülkemiz ne yazık ki…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Tarih dersi mi veriyorsun? Tarih kürsüsü mü burası?

YILMAZ TANKUT (Devamla) – …Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının insanlarımızı aldattığı şekilde sahte ve pembe bir tabloya sahip değildir. Aksine…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sahtekârlık sizdedir.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Düzgün konuşun.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bize sahtekâr diyemezsin!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sen düzgün konuş!

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Bugün Türkiye’nin…

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Bugün 20 milyona yakın insanımız açlık ve yoksulluğun pençesinde. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Tankut, lütfen germeyin…

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Sayın Başkanım, müsaade ediyorlar mı?

BAŞKAN – Bakın, ama germeyin, siz geriyorsunuz.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Ama efendim, konuşuyor...

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkanım… Kim geriyor Sayın Başkanım, bir bakın!

BAŞKAN – Yani bu tarzda konuşulmaz ki!

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Gayet şey konuştum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekilini lütfen temiz ve düzgün konuşmaya davet ediniz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Ayıp ya!

BAŞKAN – Lütfen… Şimdi size cevap verecekler bu sefer, siz “Gayet şey konuşuyorum.” diyorsunuz.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Cevap verirsiniz efendim! Niye dayanamıyorsunuz? Çıkarsınız… (AK Parti sıralarından “Hakaret ettin!” sesleri)

Hakaret eden yok.

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Böyle konuşma olur mu ya?

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Olur efendim.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – “Olur” sana yakışmıyor!

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bitiriyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu kürsüye çıkar, cevap verir. Kürsü herkese serbest. Çıkar, cevap verir.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Bunca yapılan yolsuzluklara, iltimas ve suistimallere, parsellenen ve talan edilen topraklara, özelleştirme adı altında peşkeş çekilen ve yabancılaştırılan… (AK Parti ve MHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Söyleyeceğiniz bir şey yok.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hem de âlâsını konuşuruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz konuştunuz, biz hiçbir şey demedik size.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Biz ne diyoruz, sen ne diyorsun ya!

YILMAZ TANKUT (Devamla) – …devasa kurumlarımız ne yazık ki Türk milletinin gözünün önünde haraç mezat, çarpık bir anlayışla emperyalist arzuları, emelleri doğrultusunda pazarlanmaya çalışılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün de aynı mantıkla çıkarılmaya çalışılan ve bize göre yap-işlet-devret modeliyle hiç bağdaşmayan bu yasa tasarısı, AKP tarafından bizim için artık sürpriz olmayacak bir şekilde, AKP’nin talan anlayışını bir kez daha deşifre edecek şekilde, acele ve hazırlıksız bir şekilde Genel Kurula getirilmiştir.

Sonuç olarak, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yap-işlet-devret çerçevesinde getirildiği iddia edilen bu kanun tasarısını bu şekliyle kabul etmemiz elbette ki mümkün değildir. Milletimizin vicdanında da kabul edilmesinin asla mümkün olmadığını belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkürler.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bravo size! Teessüf ediyoruz!

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Saygılı konuşun…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Diliniz yetiyorsa gelip burada konuşursunuz.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Grup Başkan Vekilimiz konuşacak.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Öyle oradan laf atmakla olmuyor, diliniz yetiyorsa gelip burada konuşursunuz.

BAŞKAN – Sayın Tankut, lütfen… Konuşmanız bitti, yerinize oturur musunuz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Hakaret etmek konuşmak mı ya!

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Ne söylediğini bilmiyorsun!

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Hakaret ediyorsun biliyor musun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Beyefendiler, hakaret kastı yok.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hakaret filan yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Madde üzerinde grup adına söz almak istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, hangi sebeple?

MUHARREM VARLI (Adana) – Evet, hangi usule göre?

BAŞKAN – Bir dakika efendim, soracağız.

Neye istinaden alıyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Madde üzerinde grup adına alıyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – AKP Hükûmeti söz konusu, Sayın Milletvekilinin muhatabı o.

BAŞKAN – Bir dakika, dinleyeyim efendim, acele etmeyin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Grup Başkan Vekili olayları takip etmediği için… Ben madde üzerinde grup adına söz almak istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tutanakları inceleyin.

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Sayın Şandır, tutanakları alın da ne söylediğine bir bakın. Lütfen bir bakın. Ne söylediğini bilmiyor ya!

BAŞKAN - Grup adına söz istiyor efendim.

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Sen ne söylediğini bilmiyorsun. Tutanakları al bir bak! Ayıp ya! Böyle şey mi olur!

BAŞKAN - Sayın Elitaş, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyin efendim.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Ne söylediğini bilmiyor ya!

MUHARREM VARLI (Adana) – Siz neye el kaldırdığınızı bilmiyorsunuz, konuşuyorsunuz.

BAŞKAN – Dinler misiniz… Grup adına konuşuyor, dinler misiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili herhâlde biraz konuya geç vâkıf olduğundan “sataşma” diye ifade etti ama biraz önce burada konuşan milletvekili… (AK Parti ve MHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Bana el hareketi yapma!

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Kabadayı mısın sen!

BAŞKAN – Susar mısınız lütfen… Milletvekilisiniz… Ayıp yani, ayıp ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, niye oraya müdahale etmiyorsunuz?

BAŞKAN – Siz de susun… Lütfen siz de susun efendim. Hatibi dinleyelim efendim, hatibi dinleyelim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, bakınız, biraz önce Grup Başkan Vekiliniz, burada bir madde üzerinde önerge tartışılırken arkadaşlarımız buradan laf attığında “Grup Başkan Vekiliniz var, size laf düşmez.” dedi, biz değerli arkadaşlarımıza “Lütfen siz susun.” dedik. Grup Başkan Vekilinizin söylediğine lütfen uyun diyorum. Burada biz fikirlerimizi ifade edeceğiz. (MHP sıralarından gürültüler)

Lütfen… Fikirlerimizi ifade edeceğiz. Sabırla dinledik, siz de bizi sabırla dinlemek zorundasınız.

BAŞKAN – Grup adına konuşuyor, dinler misiniz efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, önemli bir yasa çıkarıyoruz. Çıkardığımız yasa, bugüne kadar Türkiye’nin yıllar itibarıyla unutulmuş makûs talihini en iyi şekilde yapabilmek, Türk milletinin refah seviyesini en yüksek seviyelere çıkarabilmek için…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Vay be!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …beş buçuk yıldır yaptığımız gibi bugün de çıkardığımız yasa önemli bir yasadır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bugüne kadar niye çıkarmadınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Buraya çıkan sayın milletvekillerinin, adap ve edep sınırlarını taşırarak… Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu sahtekârlıkla itham etmek hiçbir bir milletvekiline yakışmaz.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Böyle bir şey yok, yanlış konuşuyor efendim!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Böyle bir şey söylemedi ya!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) –  Hiçbir siyasi parti grubunun temsilcisi, burada bir partiyi sahtekârlıkla ifade edemez.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, böyle bir söz yok!

BAŞKAN – Ne diyor efendim? “Sahtekârlıkla ifade etmeyin” diyor. Ne desin peki?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, tutanağı getirtin incelensin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekili lütfen… Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir söz yok!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Lütfen… Tutanakları incelersiniz, bakarsınız; benim tutanağıma da bakarsınız, o arkadaşımın tutanağına da bakarsınız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama, yani haksız bir ithama da itiraz ederiz Sayın Grup Başkan Vekili.

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – “Bugün Avrupa Birliğine girmek için, Türkiye’nin değerlerini şöyle böyle, ona buna peşkeş çekmek” diye ifade etmek, 57’nci Hükûmette, lütfedeceksiniz diye IMF’nin kapılarında dolaşan, Avrupa Birliğinin kapılarında dolaşan bir hükûmetin temsilcisi olan siyasi parti mensubuna hiç yakışmaz! (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hiçbir 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti üyesi Avrupa Birliği kapılarında dolaşmaz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, özellikle şunu ifade etmeye çalışıyorlar: 301’inci madde çıktı. Sayın Cumhurbaşkanı onayladı…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Vay be!

 MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 301’inci maddeyle ilgili tartışmaları yaptık. Sabaha kadar bizi çalıştırdınız…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sabaha kadar ihanet yasaları için çalıştırdınız! Türk milletine hakaret için çalıştırdınız!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Danışma Kurulunda alamadığı kararı grup önerisinde almıştır ve onu da çalışmak mecburiyetindeyiz. Biz burada kimseyi zorla tutmuyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri, burada çalışma saatimiz ve o programımız çerçevesinde bulundular ve kanunlarını çıkardılar.

Şimdi, 301’inci madde bize gelene kadar çeşitli kereler değiştirilmiş. Bir kere, bir yıldan altı yıla kadar olan ağır hapis cezasını, sizin zamanınızda bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına dönüştürmüşsünüz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama içeriği hiç değiştirilmemiş!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Gelip, hiç bu konuyla alakası olmayan AK Partiyi itham ediyorsunuz. Düşünüyorum, bakıyorum, sanki o dönemde birilerinin zorlamasıyla bu maddeyi değiştirmek için elinden gelen gayreti gösteren ve saygı duyarak lütuflarını ifade eden partinin milletvekilleri, o maddeyi burada savunurken günah çıkarıyorlar gibi bir düşünceye kapılıyorum.

Değerli arkadaşlar, hayatımda gördüğüm en önemli hususlardan birisi şudur: Her kim ki, bir aidiyeti, bir varlığını, bir mensubiyetini burada taşkın bir şekilde savunmaya çalışıyorsa, her kim ki manevi değerlerini, inançlarını birilerine gösteriş olsun diye yapıyorsa…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – AKP’yi tarif ediyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) …her kim ki bu kürsüde ve millet huzurunda yolsuzluktan, hırsızlıktan bahsediyorsa ve birilerini yolsuzluk ve hırsızlıkla itham ediyorsa onların aidiyetlerini kontrol etmesi lazım, onların kişiliklerini, onların yolsuzluklarını kontrol etmeleri lazım diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) –  Sen kendine bak, kendine!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Buraya gelip ağızlarını doldura doldura “hırsızlık, yolsuzluk” diye ifade edenlerin, bağırıp çağıranların geçmişlerinin ne kadar temiz olduğunu herhâlde kendilerinin bir aynaya bakıp görmeleri gerekir diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM VARLI (Adana) – Tek başınıza iktidarsınız, gücünüz her şeye yetiyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, onurumuzla, şanımızla, şerefimizle… Ecdadımızın bıraktığı tarihi, geleceğimize, yavrularımıza iyi bir şekilde gelecek bırakmak için tüm milletvekilleri şan ve şerefleriyle çalışıyorlar.

Bütün milletvekilleri… Bugün 550 milletvekili var. Cumhuriyet kurulduğundan bu tarafa belki en fazla 10 bin milletvekili olabilmiş. 10 bin milletvekili, 70 milyon içerisinde 10 bin kişiden biri olabilmek her kula nasip olacak bir iş değil. Biz, 70 milyonu temsil ediyoruz. 70 milyonu temsil ederken bu gruptaki arkadaşlarımızın 70 milyonun yarısını temsil ettiğini kimse unutmasın. Bu gruba hakaret ederken 70 milyonun yarısına hakaret ettiğini kimse unutmasın.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hiç alakası yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Biz burada, edep ve adap içerisinde Parlamentonun çalışmasını arzu ediyoruz.

Biz grup başkan vekilleriyle çeşitli şekillerde konuşuyoruz, çeşitli şeyler yapıyoruz. Milletvekili arkadaşlarımızın birbirlerine laf atmalarını ama espritüel laf atmalarını da hoş karşılıyoruz ve şunu da ifade ediyoruz: Hiç kimse, bir siyasi partinin önderine, liderine dil uzatmasın, bir siyasi partinin grup başkan vekiline gereksiz laflar atmasın çünkü biz, beş sene, dört sene boyunca, kalan süremiz boyunca birbirimizle diyalog içerisinde bulunmamız lazım.

Biz mesai arkadaşlığı yapıyoruz. Beş yıl içerisinde eğer yaptığımız davranışlar, yaptığımız faaliyetler bizden sonraki geleceklere kötü örnek olursa, tiyatral sahneler uygulanmasına sebep olursa bunun sorumlusu bizleriz.

Özelikle istirham ediyorum, rica ediyorum. Şu kürsüyü milletin kürsüsü olarak kullanalım. Birbirimizi iftira atarak kullanmayalım. Hepimiz aynı ecdadın torunlarıyız, hepimiz aynı ülkenin evlatlarıyız ve bu ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine götürebilmek için hepimiz gayret ediyoruz. Birimiz bir yolu gösteriyoruz, öbürümüz başka yolu gösteriyoruz ama hedef birliğimiz var. Bizim hedef birliğimiz bu. Ümit ediyorum, inanıyorum sizin hedef birliğiniz de budur ama bu eleştirileri yaparken lütfen kırıcı olmayalım.

Az önce konuşan Değerli Milletvekilinin -maddeyle, kanunla hiç alakası yok- geçmişte yapılmış şeylerle ve sanki kendilerinin zamanlarındaki yaptıkları şeyi sanki günah çıkartır gibi ifade etmesini açıkçası yadırgıyorum, bu kürsüye yakışmadığını ifade ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elitaş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Sözcü grubumu ilzam edecek şekilde…

BAŞKAN – Efendim, bu karşılıklı oldu. Yani bunu sırayla… Siz de ilzam edeceksiniz, o da ilzam… (MHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ben grubu ilzam etmedim efendim.

BAŞKAN – Ben tutanaklara bakayım. Neyle ilzam etti?

RECEP TANER (Aydın) – Konuşulanların maddeyle ne alakası vardı?

BAŞKAN – Lütfen karışmayın siz ya! Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Niye karışmayalım?

BAŞKAN – Karışamazsınız tabii, saygınız yok mu Grup Başkan Vekiline?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – O zaman müsaade edin.

BAŞKAN - Neyle ilzam etti efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili grubumu ilzam edecek, itham edecek sözlerde bulundu. Buna cevap vermem lazım.

BAŞKAN – Tamam, ben bakayım, oturumu kapatmadan söz vereceğim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, beraber…

BAŞKAN – Efendim, neyle itham etti? Onu bana söyler misiniz. “İtham etti...” Genel bir şey kullanıyorsunuz siz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, birlikte dinledik.

BAŞKAN – Dinlediniz… Hangi kelimeyle itham etti?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Birlikte dinledik, bizi şununla itham etti, söylediği söz şu: “Burada konuşanlar, eğer mensubiyet duydukları değerlerle ilgili heyecanlı bir hassasiyet ortaya koyuyorlarsa o konuyla ilgili bir zaafları vardır.” Bunun ne anlamı var?

BAŞKAN – Bunu ne karşılığında söylediler? (MHP sıralarından gürültüler) Sizin sözcünüz de aynı şeyi yaptı efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu, sizin takdiriniz değil.

BAŞKAN – Efendim, benim takdirimdir. Ben sataşma varsa oylamaya sunarım. Çok ısrar ederseniz… Sataşma var mı yok mu?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Oylamaya sunun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim, sataşmanın var olduğunu kabul edenler el kaldırsın…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yoklama istiyoruz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Tek başınıza yoklama isteyemezsiniz efendim.

III.- Y O K L A M A

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yoklama istiyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Oylama isterseniz, yoklama isteriz.

BAŞKAN – Tamam, yoklama yapacağım.

Yoklama isteyen milletvekillerinin isimlerini tespit ediyorum: Sayın Enis Tütüncü, Sayın Tekin Bingöl, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Sayın Birgen Keleş, Sayın Tansel Barış, Sayın Ali İhsan Köktürk, Sayın Gürol Ergin, Sayın Nur Serter, Sayın Mustafa Kalaycı, Sayın Erkan Akçay, Sayın Muharrem Varlı, Sayın Ahmet Orhan, Sayın Hüseyin Yıldız, Sayın Kemalettin Nalcı, Sayın Süleyman Yunusoğlu, Sayın Mustafa Enöz, Sayın Alim Işık, Sayın Yılmaz Tankut, Sayın Recep Taner, Sayın Mehmet Günal.

Elektronik cihazla yoklama yapılacaktır.

Pusula gönderenler lütfen Genel Kurulu terk etmesinler efendim.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum:

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayımız yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.32

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 101’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

III. – Y O K L A M A

BAŞKAN – İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Bu nedenle yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamamıştır.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, alınan karar gereğince, 9 Mayıs 2008 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.50

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.