DÖNEM: 23 CİLT: 19 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 95’inci
Birleşim 24 Nisan 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.-
GELEN KÂĞITLAR III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle
gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 2.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle gündem dışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Dünya Veteriner Hekimleri Günü
münasebetiyle gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner ve 21 milletvekilinin, tarım
sektöründe yaşanan krizin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/171) 2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, tahıl sektöründe yaşanan krizin
ve TMO’nun sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172) 3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin, tarım sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173) V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Bazı Yatırım
ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun
ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/480) (S. Sayısı: 94) 2.- Manisa
Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili
Veysi Kaynak’ın; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın;
Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
13 milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/132, 2/143, 2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120) 3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 2 Milletvekilinin; Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanunu ile Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (2/187, 1/446, 1/509, 1/513) (S. Sayısı:
127) VI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Elâzığ’daki ilköğretim okullarında derslik
açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2477) 2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Elâzığ’da ikili eğitim verilen liselere ve
sınıflardaki ortalama öğrenci sayısına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2480) 3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Elâzığ’daki liselerde derslik açığına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2481) 4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Özel Öğretim Kurumları
Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2482) 5.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Elâzığ’da ikili eğitim verilen ilköğretim
okullarına ve sınıflardaki ortalama öğrenci sayısına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2483) 6.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Aksaray’daki yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2491) 7.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, mısır üretimindeki
sorunlara, - Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, buğdaydaki fiyat politikasına, - İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, - Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, Aydın’da kuraklıktan zarar gören çiftçilerin
desteklenmesine, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2498, 2499, 2500, 2501) 8.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Gemlik ilçesine denizcilik lisesi açılıp
açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
(7/2541) 9.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur İl Millî Eğitim Müdürünün gazete
alımı konusundaki elektronik postasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2542) 10.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Aksaray’daki yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2543) 11.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, son on yılda
yapılan öğrenci yurtlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’in cevabı (7/2544) 12.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, öğretmenlerin alan
değişikliği ile ilgili bir genelgeye ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2545) 13.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
et sektöründeki sorunlara, - Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, Mersin Limanı toz toplama ihalesine, TMO’nun savaş
stoklarına, - Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, fındık ekim alanlarına, - Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, mısır destekleme fiyatına, - Muğla Milletvekili
Metin Ergun’un, bal ithalatına, - Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Çukurova’daki
üreticilerin desteklenmesine, - Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
buğday üretimine ve TMO’nun buğday alımlarına, - Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, şekerpancarı üretimine ve
şeker ithalatına, - Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, zeytin hastalık ve
zararlıları ile mücadeleye, - Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da uygulanan alternatif ürün programına, - Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, bal üreticiliği ve ithalatına, - İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, hayvan besiciliğinde
hormon kullanımına, Hayvancılık
tesislerinin malî sorunlarına, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2551, 2552, 2553, 2554, 2555, 2556, 2557,
2558, 2559, 2560, 2561, 2562, 2564, 2565) 14.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2632) 15.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bayburt’taki yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2633) 16.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, ürün desteklemelerine, - Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, mısır desteğinin azaltıldığı iddiasına, - İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Bursa ve Balıkesir’de mera kapsamından çıkartılan
arazilere, - Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Diyarbakır’daki kuraklığa ve tarla fareleriyle
mücadeleye, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2642, 2643, 2644, 2645) 17.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 4/C olarak bilinen statüde çalışanların durumuna
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/2697) 18.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
karar verme mekanizmalarında kadının yerine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/2698) 19.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
kadın istihdamının artırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/2699) 20.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
CEDAW Komitesine sunulacak raporun hazırlanmasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/2756) 21.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir görevlendirmeyle ilgili açıklamasına
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/2757) 22.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, özelleştirilen
kuruluşlardan ve KİT’lerden yapılan personel atamalarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/2807) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 14.00'te açıldı. İstiklal Marşı
okundu. Genel Kurulu
ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi. Genel Kurulun 17
Nisan 2008 tarihli 92’nci Birleşiminde alınan karar uyarınca, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluşunun 88’inci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla: TBMM Başkanı
Köksal Toptan’ın sunuş konuşmasından sonra; AK Parti Genel
Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı
ve Meclis Grubu Başkanı Deniz Baykal, MHP Genel Başkanı
ve Meclis Grubu Başkanı Devlet Bahçeli, DTP Meclis Grubu
Başkanı Ahmet Türk, DSP Genel Başkanı
Adına Hüseyin Pazarcı, BBP Genel Başkanı
Muhsin Yazıcıoğlu, ÖDP Genel Başkanı
Mehmet Ufuk Uras, Birer konuşma
yaptılar. 24 Nisan 2008
Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.42’de son verildi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi II.- GELEN KÂĞITLAR 24 Nisan 2008 Perşembe Raporlar 1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Türk Ceza Kanununun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın; Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ve Adalet
Komisyonları Raporları (2/210, 2/27) (S.
Sayısı: 215) (Dağıtma tarihi: 24.4.2008) (GÜNDEME) 2.- Serbest
Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/549) (S. Sayısı: 216) (Dağıtma tarihi: 24.4.2008) (GÜNDEME) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner ve 21 Milletvekilinin, tarım
sektöründe yaşanan krizin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/04/2008) 2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 21 Milletvekilinin, tahıl sektöründe yaşanan krizin
ve TMO’nun sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/04/2008) 3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 22 Milletvekilinin, tarım sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/04/2008) 24 Nisan 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95’inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer
dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır. Gündem dışı ilk
söz Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle söz isteyen Adıyaman
Milletvekili Mehmet Erdoğan’a aittir. Sayın Erdoğan,
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Dünya
Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Veteriner Hekimleri
Günü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dünya Veteriner Hekimleri Birliği’nin kararı
doğrultusunda ilki 2001 yılında düzenlenen Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nün
sekizincisi bu yıl da nisan ayının son cumartesi günü olan 26 Nisan 2008
tarihinde tüm dünyada ve ülkemizde çeşitli etkinliklerle kutlanacaktır. İlk veteriner
hekimlik eğitimi, ve öğretimi, Avrupa ülkelerinin
büyük ekonomik ve sağlık sorunlarıyla karşılaştığı bir dönemde, 1762’de
Fransa’da başlar. Ülkemizde ise Tanzimat sonrası 1842’de, veteriner okulu
İstanbul’da kurulur. Özellikle salgın hayvan hastalıklarının yaygın olması
nedeniyle 1889 yılında ilk sivil veteriner okulu açılır ve 1928’de “Yüksek
Baytar Mektebi” adını alır. Günümüzde ise on yedi veteriner fakültesinin eğitim
ve öğretim faaliyeti hâlen sürmektedir. 1980 yılı sonrası uygulanan hayvancılık
politikası ve reorganizasyonla meslektaşlarımız ciddi sorunlarla karşılaşır. O
dönemlerde önem verilmeyen hayvancılık kendini yenileyemeyen veteriner hekimlerin
ve fakültelerin de çeşitli nedenlerle vizyonunu ve
akademik kadrosunu geliştiremez. Reorganizasyon sonrası dönemde ülkemizde
hayvan ve insan sağlığını tehdit eden sığır vebası, şap, şarbon, kuduz, bruselloz, tüberküloz gibi bulaşıcı ve zoonos
hastalıklar yaygınlaşır ve ıslah çalışmaları yavaşlar. Son yıllarda
dünya gündemine giren kuş gribi, deli dana, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi
hastalıklar da veteriner hekimlik mesleğinin insan sağlığının korunması
açısından önemini açıkça gösterir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; veteriner hekimlik zor bir meslektir. Çalışma şartları
ağırdır. Hele klinik veteriner hekimlerinin işi daha da zordur. Çoğunlukla
hasta hekime değil, hekim hastanın ayağına gider. Yaz kış, gece gündüz fark
etmez. Dünyada stratejik
ürün olarak kabul edilen hayvanların yetiştirilmesinde ve hayvansal ürünlerin
üretim ve işlemesinden insanların sağlıklı şekilde tüketimine kadar olan bütün
aşamalardan sorumlu olan veteriner hekimler, çalışma alanları itibarıyla kırsal
kesimin en ücra köşelerinden metropollerdeki tüketim
merkezlerine kadar çok geniş yelpazedeki sosyal gruplara hizmet verirler.
Avrupa Birliği ülkelerinde hayvancılığın ve veteriner hekimlerin durumunu göz
önüne alarak öncelikle ülkemiz için veteriner fakülteleri ve veteriner
hekimliğin misyonunu ve vizyonunu geliştirici
çalışmalara ihtiyaç vardır. Ülkemizde hayvancılığın geliştirilmesi, zoonos hastalıklarla mücadele, sağlıklı hayvansal gıdaların
üretimi ve gıda güvenliği için bilgili, kabiliyetli, proje geliştiren uzman
veteriner hekimlere her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Günümüzde
toplumları en fazla meşgul eden sorunlardan birisi de gıda güvenliği ve halk
sağlığı konularıdır. Bu kapsamda, veteriner halk sağlığı hizmetleri, Avrupa
Birliği ve gelişmiş ülkelerde üzerinde önemle durulan bir alandır. Halk sağlığı
bünyesinde de gıda güvenliği birinci konu başlığıdır. Bilindiği gibi, insan
sağlığı, hayvan sağlığı ve hayvansal üretimle çok sıkı bir irtibat vardır. Zoonos olarak bilinen birçok hastalık hayvanlardan insanlara
geçmektedir. Veteriner hekimler, hayvan hastalıkları ve hayvansal gıda üretimi
konularında özellikle halk sağlığı, ekolojik, ekonomik
ve kültürel alanlarda gerçekçi bilimsel bir anlayışa sahip, lider bir hizmet
anlayışı içerisindedir. Çiftlikten sofraya gıda güvenliği kapsamında veteriner
hekimler en önemli unsurdur. Son yıllarda
yaşanan deli dana, kuş gribi gibi salgın hayvan hastalıkları nedeniyle tüm
dünyada gıda güvenliğine bakış açısı değişmiştir. Gıda zehirlenmelerinin yüzde
85’i hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklanmaktadır. Gıda üretiminin tüm
aşamasında veteriner hekim kontrollerinin yapılması, özellikle hayvansal
kökenli gıdalardan oluşan zoonos hastalıklar ve
mikrobiyolojik risklerden tüketicilerin korunmasını sağlayacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; diğer ülkelerde görülen deli dana, kuş gribi gibi halk
sağlığını riske sokacak hastalıklara karşı Bakanlığımızın göstermiş olduğu
duyarlı ve etkili yaklaşım takdirle karşılanmaktadır. Meslektaşımız
olan Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımızın veteriner
hekimlerin sıkıntıları ve özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili çabalarını
yakından biliyor ve kendilerine şahsım ve tüm meslektaşlarım adına teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Malumdur ki
beyaz, temizliğin, dürüstlüğün, doğruluk ve erdemin sembolüdür… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. Buyurun. MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …gönül
zenginliğinin, hoşgörü ve toleransın sembolüdür, hijyen
ve temizliğin adıdır. Bu nedenlerle onu taşımak gerçekten zordur. Beyazı onurlu
bir şekilde taşımak, gelecek nesillere ve yavrularımıza aktarmak en kutsal
mirasımız olsa gerek. Bu vesileyle,
meslektaşlarımızın kar kış, yaz sıcak, gece gündüz, peşin veresiye ayrımı
yapmaksızın verdiği hizmetin bedelini ancak bu beyaz düşünceye sahip olanlar
anlayabilir. Sırtında beyaz önlüğü, gönlünde beyaz duyguların hâkim olduğu
meslektaşlarımızı ve bu mesleğin kutsal beyazlığını candan selamlıyorum.
Ülkemizde veteriner hekimlerin hak ettiği yere gelmesi umuduyla Dünya Veteriner
Hekimleri Günü’nü kutluyor, tüm veteriner hekimlerimize ve veteriner sağlık
çalışanlarına, tarım ve hayvancılığına, gıda güvenliğine ve halk sağlığına
verdikleri başarılı ve özverili hizmetler için teşekkür ediyor, yüce heyetinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erdoğan. Gündem dışı
ikinci söz, yine aynı konuda söz isteyen Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan’a aittir. Sayın Akcan,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Dünya Veteriner Hekimleri Günü
münasebetiyle gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; her yıl 26 Nisan günü kutlanan Dünya Veteriner Hekimleri Günü
nedeniyle söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve mensubu
olmaktan her zaman onur duyduğum Türk veteriner hekimlik mesleği mensuplarını
saygıyla selamlıyorum. Ahirete intikal etmiş başta
millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy olmak üzere
meslektaşlarımı rahmetle, şükranla anıyor, yaşayanlara da sağlık, esenlik ve
başarılar diliyorum. Değerli
milletvekilleri, Türk veteriner hekimliği ülkemize hem hayvan yetiştiriciliği
hem de sağlığı alanında gerçekten büyük hizmetler yapmış ve yapmakta olan bir
meslek grubudur. Bir yandan 1937’de Ulu Önder’in gösterdiği
hedefler doğrultusunda haralar ve inekhaneler aracılığıyla hayvan ıslahını sürdürmüş,
diğer yandan da il ve ilçe veteriner müdürlükleri aracılığıyla, şimdi de tarım
il müdürlükleri, ilçe müdürlükleri bünyesinde hayvan sağlık şube müdürlükleri
aracılığıyla ülkemizin en ücra köşesindeki mezralara, yüksek rakımlı yaylalara
ulaşarak hayvan sağlığının önce sağlanması, sonra korunması için mücadele
vermektedir. Değerli
milletvekilleri, tarih boyunca insan sağlığı açısından yaşanan en büyük
felaketler zoonos karakterli, yani hayvanlardan
insanlara bulaşan hastalıklar nedeniyle yaşanmıştır. Bu nedenle, veteriner halk
sağlığı insan sağlığı açısından her dönemde önemli olmuştur. Bunun yanında, son
yıllarda ortaya çıkan ve büyük çapta insan sağlığını tehdit eden yeni zoonos hastalıklar SARS, BSE, kuş gribi, Kırım Kongo
kanamalı hastalığı gibi hastalıklar veteriner halk sağlığı konusundaki
düzenlemelerin gözden geçirilerek yeni tedbirlerin ortaya konulmasına neden
olmuştur. Bugün bilinen iki
yüzden fazla zoonos karakterli hastalık, bunun
yanında hayvanlardaki ilaç ve kimyasal kalıntılar insan sağlığı açısından büyük
tehlikeler oluşturmaktadır. Bu nedenle, güvenli veteriner halk sağlığı programı
uygulamaya koymadan insan sağlığının korunması mümkün değildir. Zira, insanlarda hastalık yapan ve patojen etkenler olarak
anılan etkenlerin yüzde 60’ının, yeni hastalıkların yüzde 75’inin ve biyolojik
terör amaçlı kullanılabilecek hastalık etkenlerinin yüzde 80’inin zoonos karakterli, yani hayvandan insana bulaşan özellikli
olduğu göz önüne alınırsa veteriner hekimlerin önemi daha net ortaya çıkar ve
daha iyi anlaşılır. Globalleşen
dünyada, insan ve hayvan hareketlerinin çok hızlı olarak gerçekleştiği
çağımızda, hastalıklar çok hızlı olarak yayılabilmektedir. Bu da bir hastalık
sorununu, yalnızca hastalığın görüldüğü ülkenin sorunu olmaktan ziyade tüm ülkelerin
sorunu hâline getirmektedir. Bunun sonucu olarak son yıllarda sağlık konusuna
getirilen bakış açısı “tek sağlık” sloganıyla ortaya konmaktadır. Bu bakış
açısıyla insan ve hayvan sağlığının birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu ve
her iki kolunun birlikte ele alınarak veteriner hekimlerle, beşerî hekimler
arasında ortak çalışma ve iş birliği ortamının geliştirilmesi için çalışmalar
yürütülmektedir. Bunun yanında herhangi bir ülkede görülen salgın hastalık tüm
dünya ülkeleri tarafından yakından takip edilmekte ve hastalıkla mücadelede bu
ülke ile yakın iş birliği yapılmaktadır. Bu konudaki sorun tüm ülkelerin ortak
sorunu olarak görülmektedir. Salgın hayvan
hastalıkları, meydana getirdiği verim kayıpları, insan sağlığı açısından
yarattığı olumsuzluklar ve ekonomik kayıplar yanında, hastalık riski ortadan
kalkıncaya kadar ülkeye konulan ihracat yasakları nedeniyle ülke ekonomisinde
büyük zararlara neden olmaktadır. Avrupa Birliği veteriner halk sağlığı
konusunda oldukça etkili tedbirler uygulamaktadır. Avrupa Birliği gıda
denetimlerini risk esasına dayalı olarak gerçekleştirmektedir. Gıda kaynaklı
riskin yüzde 90’ı hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklandığı için hayvansal
gıdaların kontrol ve denetimleri için normal gıda denetimlerine ek olarak ek
kurallar getirilmektedir. Hayvan sağlığını ve hayvansal ürünlerin üretimini
çiftlikten başlayarak çiftlikten çatala devam eden bir zincir içerisinde
mütalaa etmek zorundayız. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Akcan, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun. ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Avrupa Birliği ithalat yapacağı ülkelerden de aynı şartların
sağlanmasını istemektedir. Ülkemizde
veteriner halk sağlığı konusunda uygulanan yasal düzenlemeler maalesef
yetersizdir. Bunun yanında ülkemizde 20 bin veteriner hekim bulunmasına rağmen,
istihdamda düzenli ve sağlıklı bir anlayış olmadığı için maalesef bu sayı
yetersiz kalmaktadır. Ülkemiz veteriner halk sağlığı alanında dünyada yaşanan
bu gelişmelerin dışında kalmamalıdır. Halkımızın sağlığının korunması ve dünya
hayvansal ürün ticareti içinde yerimizi almamız için, gelişmiş dünya ülkeleri
tarafından uygulanan kurallar ülkemizde de uygulanmalıdır. Bu sırada, etkin bir
veteriner halk sağlığı uygulaması insan sağlığının teminatı olmasına karşılık,
ülkemizde veteriner hekimler hak ettiği muameleyi maalesef görmemektedirler.
Özellikle Tarım Bakanlığımız bünyesinde çalışan veteriner hekimlerin, özlük
hakları bakımından, yetki ve sorumluluk bakımından fazla mağdur edildiği göze
çarpmaktadır. Bu olumsuzlukların giderilmesi Sayın Bakanımızın öncelikli
düşüncesi olsa gerekir diyorum, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akcan. Gündem dışı
üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan’a aittir. Sayın Özkan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) 3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Dünya
Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Veteriner
Hekimleri Günü dolayısıyla, yüce Meclisi ve değerli meslektaşlarımı saygıyla
selamlıyorum. Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nü candan kutluyorum.
Burdur’umuzun birinci dönem milletvekili, vatan şairi Mehmet Âkif Ersoy’u ve ebediyete intikal eden meslektaşlarımı
rahmetle anıyorum. Kongre, toplantı,
panel ve sempozyumlarda, artık, inanın, veteriner
hekim meslektaşlarımızın yüzlerine bakamaz oldum. Neden mi? Bir zamanlar ülkede
saygın bir konuma sahip olan veteriner hekimler, ne yazık ki sahip oldukları
özlük haklarını birer birer kaybettiler. Son derece
özverili çalışmalarının karşılığını alamadıklarından dolayı da artık bugün
çalışma azim ve isteklerini kaybetmiş bulunuyorlar. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Kaç para alıyorlar, kaç para? RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – 5473 sayılı Kanun gereğince, teknik hizmetler sınıfı başta
olmak üzere birçok sınıfta bulunan devlet memurları iyileştirmeden
yararlanırken veteriner hekimler bunun dışında tutularak sadece, dalga geçer
gibi, 17 YTL gülünç bir artış yapılmıştır. Ülkemizi zaman zaman
tehdit eden salgın hayvan hastalıklarında hatırlanan ve yaz, kış, kar, tipi
demeden canlarını dişlerine takarak bulaşıcı hastalıklara yakalanma, yaralanma,
ısırılma, sakat kalma pahasına hayvan sağlığı hizmetinde çalışan veteriner
hekimlerimize yapılan bu zam, aşağılamadan başka bir şey değildir. Sığır
vebası, deli dana, brusella, Kırım Kongo Kanamalı
Ateşi, kuş gribi gibi hastalıklarda veteriner hekimlerimizin gösterdiği üstün
mücadeleler ne çabuk unutuldu. Değerli
milletvekilleri, aynı binada bulunan, aynı arabayla göreve giden ve benzeri
işleri yapan mühendis unvanlı ve teknik hizmetler sınıfında mütalaa edilen
personelle aynı ücreti alamamaktadırlar veteriner hekimler. Hayvan sağlığında
görev yapan veteriner hekimler beş yıllık üniversite mezunu olmalarına rağmen
mühendislerden 350 YTL az ücret almaktadırlar. Bugün veteriner
hekimler hem kamu ve özel sektörde hem de serbest çalışmalarında tamamen sahipsiz
kalmışlardır. Bir yandan kendi bakanlığınca sağlık hizmetleri sınıfında
sayılacaksın, ancak bunun özlük haklarından yararlanamayacaksın. Anlamak mümkün
değil. Sağlık Bakanlığı da veteriner hekimlere üvey evlat muamelesi yapıyor. Şu
anda ekonomik koşullardan dolayı serbest veteriner hekimler de boğaz tokluğuna
çalışıyor. Veresiye almış yürümüş. Sermayeleri alacak hanesinde üreticinin kara
kaplı defterinde kayıtlı. Veteriner sağlık teknisyenlerinin ve teknikerlerin durumları da
aynı. Onlarla biz etle tırnak gibiyizdir. Beş
yıllık zor bir üniversiteden mezun olan bir veteriner hekimin aylık maaşı 1.250
YTL civarında. Böyle bir adaletsizlik, böyle bir eşitsizlik dünyanın neresinde
görülmüştür? Bunun yanında, bakanlık veteriner hekim alımı yapmadığı için
üniversitelerden yeni mezun olan veteriner hekimler yıllardır işsiz
gezmektedirler. Birçoğu harçlığını çıkarabilmek için marketlerde asgari ücretin
bile yarısına çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Sözleşmeli
çalışan tarım gönüllüsü meslektaşlarımın durumu da içler acısıdır. Donanımsız
bir şekilde köy kahvelerinde perişan olmaktadırlar. Kamuda çalışan
meslektaşlarımı ziyaret ettiğimde arkadaşlarımı bilgisayar başında hayvanların
kayıt tescillerini yaparken görüyorum. Çoğu, asli görevleri olan hayvan sağlığı
çalışmalarından bile uzaklaştırılmış, büro memurluğu yapıyorlar. Veterinerliğin
Türkiye’de tarımsal örgütlenme içindeki ağırlığı, yeri giderek geri plana
atılıyor. Kadro tasarrufu, bütçe tasarrufu gibi anlayışlarla veterinerlik
hizmeti Türkiye için özellikle olağanüstü önemli olduğu hâlde kamu yönetiminin
dışına çıkarılıyor. Bugün ortada veterinerlik hizmetlerinden mahrum bir Türkiye
hayvancılığı vardır. Veteriner
hekimlik Türkiye için olağanüstü bir alandır ve bu alan kapatılmıştır.
Araştırma merkezleri kapatılmıştır, laboratuvarlar
kapatılmıştır, aşı üretim merkezleri kapatılmıştır. Dört yüze yakın kesimhane
ve kombinada şu ana kadar 92 akredite veteriner hekim göreve başlatılmış olup
2008 yılının sonuna kadar bu sayının 250’ye çıkarılması yönünde Bakanlığımızın
çalışmaları varken ancak yeni hayvancılığın desteklenmesi hakkındaki kararla
meslektaşlarımızın sözleşmeleri hiçbir gerekçe gösterilmeden iptal edilmiştir.
Avrupa Birliği uyum çalışmaları için projeler üretilirken ve bunun Avrupa
Birliği ülkelerinde bir zorunluluk olduğu bilinirken bunun nedenini Sayın
Bakanımızdan öğrenmek istiyorum. Zaman zaman Sayın Bakanımıza meslek kuruluşları adına tüm bu
sıkıntıları dile getirdim. Çünkü bu sorunlar bizim meslektaşlarımızın
sorunları. Sorunlardan, meslektaşlarımızdan kaçarak bir çözüm üretemeyiz.
Aksine, sorunlar üzerine gidildikçe paylaşılır, sıkıntılar azalır. Sayın Bakanımız
göreve geldiğinden itibaren veteriner hekimlerimizin özlük haklarını mutlaka
çözümleyeceğini dile getirdi. Bunda samimi olduğuna ben de inanıyorum. Ancak,
bizi üzen, meslek kuruluşlarımızın bu özlük haklarını elde etmemiz için tüm
çaba ve gayretlerine karşılık bu çabaların yerine getirilmemiş olmasıdır.
Defalarca, birçok kez Meclis gündemine gelen, meslektaşlarımızı da ilgilendiren
yasa tasarısı ve tekliflerine birkaç cümleyle özlük haklarının
iyileştirilmesiyle ilgili ibarelerin eklenmesini arz ettik. Sayın Bakanımız bu
konularda… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Koskoca Bakanınız var, daha ne istiyorsunuz? BAŞKAN – Sayın
Özkan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Son olarak da Tarım Bakanlığının yeniden yapılandırılmasıyla
ilgili olarak veteriner hekimlerimizin özlük haklarının geniş kapsamlı olarak
ele alınacağını ve bu iyileştirmelerin tüm meslektaşlarımızı sevindireceğini
söylediler. Bunun gerçekleşeceği günü meslektaşlarım adına sabırsızlıkla
bekliyorum. Yerel
yönetimlerde belediye veteriner hekimleri günün her saatinde, gerek kesim
öncesi gerekse de kesim sonrası muayenelerde bizzat bulaşıcı hastalıklara karşı
büyük risk altındadırlar. Ancak, fiilî hizmet zamlarından diğer veteriner
hekimlerde olduğu gibi yararlanamamaktadırlar. Bugüne kadar
görevleri başında şehit olan, sakat kalan, hastalanan ve çoğu yakalandığı
hastalıklar nedeniyle hâlen sıkıntı çeken arkadaşlarımızı görmezden
geleceksiniz, sonra da hem özlük haklarını vermeyeceksiniz hem de ellerinde
olan kazanılmış özlük haklarını geri alacaksınız. Bu nerede görülmüştür? Zaman zaman -zamanım kısıtlı olduğu için bir dakika süre
yetmeyecek- veteriner hekimler gece bir telefon çaldığında gece gündüz demeden
o hastalık mahalline gider, o hastalık mahallinde insan sağlığını hastalıktan
korumak için bir mücadele verirler. Veteriner
hekimler, inanın, en mütevazı meslek mensuplarıdır. Bugüne dek sesleri
çıkmadıysa… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Özkan, teşekkür ediyorum. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bitiremedi Sayın Başkan, bir dakika daha verin. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür edeyim Sayın Başkan. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakana söylesene… Koskoca Bakanlık var, söylesenize
ya! BAŞKAN – Sayın
Bakan kalan eksik kısmı tamamlar Sayın Özkan, ben size teşekkür ediyorum, sağ
olun. Buyurun, teşekkür
edin sadece. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ailesinde dört kardeşi
veteriner hekim olan bir kardeşiniz olarak veteriner hekimlerin gerçekten özlük
haklarının düzenlenmesi yönünde Sayın Bakanlığımızı göreve davet ediyorum. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan. Evet, gündem dışı
üç konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet
Mehdi Eker cevap vereceklerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın
Bakanım. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
meslektaşlarım Sayın Erdoğan, Sayın Özkan ve Sayın Akcan’ın Dünya Veteriner
Hekimleri Günü ile ilgili olarak yaptıkları gündem dışı konuşmalara cevap
vermek üzere huzurunuzdayım. Ben de sayıları 20 bin civarında olan değerli
veteriner hekim meslektaşlarımın cumartesi günü idrak edilecek olan Dünya
Veteriner Hekimleri Günü’nü kutluyorum. İnsanoğlunun
yeryüzünde yaşayabilmesi, yaşamını sürdürebilmesi için beslenmesi gerekiyor ve
beslenmenin de en önemli kaynağını hayvancılık oluşturmaktadır. Hayvancılığın
birkaç boyutuyla ele alınması gerekiyor yani insan sağlığı açısından da insanın
yeryüzündeki varlığını sürdürmesi, toplumların sağlığı ve toplumların ekonomik
kalkınması için de son derecede önemli. Keza, ekolojik denge
içerisinde hayvanların canlı olarak yer tutması, bu dengenin olmazsa olmaz
birer unsuru olmaları bakımından da yine dikkate alınması gereken bir dal, bir
sektör. Besinle ilgili olarak, besin zincirinde insanın olmazsa olmazı
durumundaki hayvansal ürünler, aynı zamanda bunların sağlıklı olmasının temini
ve sağlıklı bir şekilde sunulması için de veteriner hekimlerin yine çok büyük
görevi, çok büyük icra ettikleri fonksiyonlar var. Demin değerli
meslektaşlarım da değindiler. Tabii yeryüzünde insanlara hayvanlardan bulaşan
iki yüzün üzerinde hastalık var, iki yüzün üzerinde. Bunlar hem insanlarda hem
hayvanlarda hastalık yapan, hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar. Birçoğu
da bizim hepimizin gündelik hayatımızda karşı karşıya kaldığımız meseleler ve
bütün bu meselelerle uğraşan bir disiplin olan veteriner hekimlik mesleği çok
ama çok eski, insanlık tarihi kadar eski, bir o kadar da onurlu ve saygın bir meslektir.
Günümüzde modern
bir eğitim kurumu olarak veteriner hekimlik eğitimi 18’inci yüzyılda,
1760’larda Fransa’da başlıyor. Osmanlılar döneminde 1842’de askerî eğitim
içerisinde, harbiye içerisinde böyle bir okul açılıyor. İlk sivil veterinerlik
okulu da 1889 yılında açılıyor ve bu ilk sivil Mülkiye Baytar Mektebinin bir
numaralı öğrencisi de millî şairimiz Mehmet Âkif
Ersoy’dur. Kendisi bu okulun bir numaralı öğrencisi ve o okulu yine
birincilikle bitiren millî şairimiz uzun süre de, yaklaşık yirmi yıl da Tarım
Bakanlığında veteriner hekim olarak ve diğer birtakım idari görevlerde, genel
müdür muavinliği düzeyine kadar sorumluluk almış. Veteriner
hekimlik mesleği bu manada hem ekonomik kalkınmamıza hem toplumsal sağlığa hem
gıda güvenliğine hizmet etmiş önemli bir meslektir. Şimdi, Türkiye’de
günümüzde tabii Tarım Bakanlığında büyük bir kısmı istihdam edilmekte
meslektaşlarımızın. Biraz önce Sayın Özkan, işte “Tarım Bakanlığındaki istihdam
eksiktir. Veteriner hekimler orada istihdam edilemiyor.” şeklinde bir
serzenişte bulundu. Şimdi, tabii şunu
benim söylemem gerekiyor: Tarım Bakanlığının kadrolarında şu an kabaca 3 bin
civarında, 3.008-3.009 tane veteriner hekim çalışmakta ve bu sayının 1.575’i AK
Parti Hükûmeti zamanında atanmıştır. En son 1988
yılında açıktan atama yoluyla Tarım Bakanlığına toplu veteriner hekim, ziraat
mühendisi alınmış iken, biz 2005 yılında veteriner hekim aldık 575 civarında ve
arkasından da 2006-2007 yılında da bu sayıyı toplam olarak 1.575’e çıkardık. Bu
sene tekrar, 2008 yılı içerisinde, yine köylerde istihdam edilmek üzere ÖSYM
vasıtasıyla yine veteriner hekim meslektaşlarımızı istihdam edeceğiz. Bu yılın
ikinci yarısında bu işlem de yine gerçekleştirilecek. 2.500 civarında ziraat
mühendisi, veteriner hekim alacağız ve bunda da tabii, orada herhangi bir
kontenjan, bir sınırlama da yok, onu da söyleyeyim. Yani kaç tane veteriner
hekim müracaat ederse alırız. Nitekim, geçtiğimiz yıl,
2007 yılında 2.500 kişi aldık. Bunların içerisinde 600 civarında veteriner
hekim meslektaşımız müracaat etti ve onların hepsi de yerleştirildi. Tabii, biz
bu istihdam politikasını bu şekilde sürdüreceğiz, onun bilinmesini istiyorum. Akredite
veteriner hekimlik meselesinin sadece mevzuatı değişiyor, öyle bir uygulamaya
son verilmiyor. Bilakis sayısı artarak, yaygınlaşarak devam ediyor. Şu anda onu
biz farklı bir mevzuat altına alıyoruz, bunun çalışması yapılıyor. Bu konuda da
endişe edilmesine gerek yok yani o bilgi de doğru değil. Yani biz bunu sona
erdirmiş değiliz, bilakis devam ediyor. Yani 92 kişi değil, bu 200’ün üzerinde
bir rakama çıkacak. Tabii, gerçekten
son yıllarda küreselleşmeyle birlikte dünyada mal, hizmet ve insan hareketinin
artmasıyla birlikte veteriner hekimliği ilgilendiren sağlık problemleri de
küreselleşti aynı ölçüde. Onun için dünyanın gündemine yeni tehditler, yeni
hastalıklar çıkıyor. İşte, biraz önce yine meslektaşlarım söylediler, kuş
gribi, SARS ve BSE gibi birçok hastalık modern yaşam tarzının da etkisiyle,
endüstrileşmenin de etkisiyle maalesef giderek yaygınlık kazanıyor. Tabii,
bizim ülkemizin, yani Türk veteriner hekimlerinin bu hastalıkların
önlenmesinde, bu hastalıkların hepsiyle mücadelede büyük emeği var, büyük payı
var. Şunu ifade etmek
istiyorum: Kuş gribi hastalığında, dünyada bu hastalıkla yüz yüze gelip, bu hastalıkla
birkaç kere karşı karşıya gelip bizim kadar bunu hafif atlatan, asgari
maliyetle atlatan da başka bir ülke yok. O nedenledir ki, gerek Dünya Sağlık
Örgütü gerek Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatı gerekse diğer
uluslararası kuruluşlar, Türk veteriner hekimlerinin başarısı olarak telakki
ettiğimiz, değerlendirdiğimiz bu hastalıkla başarılı mücadelenin yöntemini
diğer ülkelere örnek olarak göstermektedirler. Veteriner hekim
meslektaşlarımızın gerçekten büyük, takdire şayan böyle bir başarısı var. Tabii bunların,
meslektaşlarımızın özlük haklarının düzeltilmesiyle ilgili olarak doğrusu bunun
üzerinde bir süredir çalışıyoruz ve Maliye Bakanlığında şu anda bu konuyla
ilgili yapılan çalışma son safhaya geldi. Bugün de ben Sayın Maliye Bakanımızla
buraya gelmeden önce de görüştüm. Yine bunun en kısa süre içerisinde
çözüleceğini kendisi bize söyledi. Yani oradan gelecek düzenlemeyle inşallah
veteriner hekim meslektaşlarımızın özlük haklarında gereken düzenleme bu konuda
yapılacak. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) –İki sene önce de söz verilmişti Sayın Bakanım. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tabii bunun dışında Avrupa
Birliğiyle uyum sürecinde düzenlenmesi gereken bazı mevzuatlar var, bunlarla
ilgili çaba, çalışma sürüyor. Bu, veteriner hekim meslektaşlarımızı da kuşkusuz
ilgilendiriyor. Onların da yine bu çalışmalar içerisinde katkısı var ve bunlar,
inşallah, geldiğinde gerek eğitimin niteliğinin artırılması, veteriner hekim
mesleğindeki niteliğin, kalitenin artırılması gerekse uzmanlık eğitimiyle
ilgili meseleler… Biliyorsunuz,
yani YÖK Kanunu’yla birlikte veteriner hekimler ancak master
ve doktora eğitimi yapabilir hâle gelmişti. Hâlbuki veteriner hekimlik, işte tıp gibi, beşerî hekimlik gibi, aslında
pratik ihtisas bilgisine ihtiyaç hissedilen bir meslektir. Bu alandaki
düzenlemenin de biz şu anda çalışmalarını yapıyoruz, uzmanlık eğitiminin
belirli bir formata girmesi, belirli bir şekilde tamamlanmasıyla ilgili olarak. Veteriner
hekimlerin bütün sorunlarının çözümü tabii bizim görevimizdir. Özellikle benim
de meslektaşlarım olmaları hasebiyle bunu ayrı, özel bir borç olarak, bir görev
olarak, meslektaş olarak ayrıca Bakanlık sorumluluğumun dışında telakki
ediyorum ve Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nün meslektaşlarımıza ve tüm milletimize
hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla bir kez daha
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Akcan, konuşmanızı yaptınız, tekrar… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Bir cümle Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, gündem dışı söz
verme yaklaşımınız nedeniyle, partiler üstü bir konu hâline getirdiğiniz için
zatınıza teşekkür etmeyi bir görev sayıyorum efendim, sağ olun. BAŞKAN – Evet,
saygıdeğer arkadaşlarım, Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nü tebrik ediyoruz. Tüm
veteriner hekim arkadaşlarımıza, ölenlere rahmet, yaşayanlara sağlıklı bir ömür
diliyoruz ve başarılı olmalarını temen-ni ediyoruz. Gündeme
geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri oku-tuyorum: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner
ve 21 milletvekilinin, tarım sektöründe yaşanan krizin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemiz topraklarının
28 milyon hektarı tarımda kullanılan sahaları oluşturmaktadır, bunun 8,5 milyon
hektarı ekonomik olarak sulamaya uygun bulunmaktadır. Sulanan alan toplamı ise
5,1 milyon hektardır. Geniş tarım alanlarına ve elverişli iklim koşullarına
rağmen ülkemizin tarımsal üretim yapısının negatif yönlü gelişmesi
düşündürücüdür. Son dönemlerde
tahıl fiyatlarının artması ile çeşitli illerimizde yaşam mücadelesi veren
yurttaşlarımızın düşük fiyatla pirinç satışı yapılan TMO önlerinde kuyruklar
oluşturduğunu görmekteyiz. Bu acı tablo,
1980'lerden sonra IMF'ye verilen niyet mektupları ve Dünya Bankasının yapısal
reform adı altında ülkemiz hükümetlerinden yapılmasını istediği düzenlemelerin
ürünü olmuştur. Yürütülen
destekleme politikalarının özellikle 9 Aralık 1999'dan sonra tasfiye edilmesi
sürecine girilmesi ve DGD uygulamasına geçilmesiyle ürün bazlı
desteklemeler terk edilme eğilimine girmiş ve üretimden yalıtılmış bir
destekleme sistemi oluşturulmuştur. Mülkiyet ilişkilerini esas alan bu sistem
ürünü değil toprak sahiplerini desteklemeyi esas almıştır. Tarımsal
desteklemenin uygulama unsurlarından olan TMO, TEKEL, ÇAYKUR, ŞEKER FABRİKALARI
A.Ş. gibi kurumlar işlevsizleştirilmiş veya liyakatsiz kişilerce idare edilmeye
başlanmış ve ülkemiz tarımı planlı bir uygulamayla üretemez hale getirilmiştir.
Tarımda ithalatçı
bir ülke olma yolunda hızla mesafe kat edilirken "üreticiler DGD'ye muhtaç hale getirilmiş bunun sonucu, Üretim Kültürü
yerine Muhtaç Çiftçi Kültürü yerleştirilmiştir." Tarımsal
desteklerin GSMH'ye oranı % 3,2 seviyelerinden
2002'de % 0,68'e, 2006'da % 0,83'e ve 2007'de de % 0,84'lere kadar
düşürülmüştür. DGD'nin destekleme sistemi içindeki
payının ivedilikle aşağı çekilmesi ve bu yapılırken ürün desteklerinin
artırılması yolu izlenmelidir. Oransal bir kay-dırma
çok anlam ifade etmeyecektir. Tarımsal desteklerin GSMH içindeki payı
artırılmalıdır. AB ülkelerinde tarımın ulusal gelire katkısının % 50 ya da %
70'i oranında tarıma destekleme yapılırken, Türkiye'de bu oran % 7'ler
seviyesindedir. Yaşanan tahıl
kriziyle ilgili olarak; 1988 yılında toplam 138 milyon 169 bin dekara tahıl
ekimi yapılmış bunun 94 milyon 350 bin dekarına buğday ekilmiş ve rekolte 20 milyon 500 bin ton olarak gerçekleşmiştir. 2006
yılında 84 milyon 900 bin dekarda buğday ekimi yapılmış ve 20 milyon ton ürün
alınmıştır. 2007 yılı rekoltesi 17 milyon 234 bin ton
olarak gerçekleşmiştir. Bir önceki yıla göre üretim buğdayda 13,9 oranında
azalmıştır. 2007 yılında bir önceki yıla göre tahıl ürünleri, sebze ürünleri ve
meyve ürünleri azalış göstermiştir. 2007 yılında tahıl ürünlerinin üretimi bir
önceki yıla göre %15,5 oranında azalmıştır Verilen
rakamlardan da anlaşılacağı üzere son 20 yıldır tahıl ekim alanları yaklaşık 10
milyon dekar azalmış buna karşılık buğday üretim miktarımız 2007 yılı hariç
tutulursa yaklaşık olarak 20 milyon ton seviyesinde gerçekleşmiştir. Ülke nüfusu 1985
sayımında 50 milyon 664 bin, 1990 sayımında 56 milyon, 2007 sayımında 70,5
milyon olmasına rağmen tarımsal üretimin buna bağlı olarak artırılamaması ciddi
bir problem olarak ortada durmaktadır. Bu tablonun sonucunda gerek tarım
gerekse işlenmiş tarım ürünlerinde ithalat eğilimimiz artmaya başlamış işlenmiş
tarım ürünlerinde denge AB lehine gelişmiştir. AKP 2002 seçim
kampanyasında, IMF politikaları ve uygulanan tarım politikalarını değiştirme
vaadiyle seçimlere girmiş ve seçimler sonrası AKP hükûmetleri
2002'den günümüze IMF ve Dünya Bankası politikalarına teslimiyetten
kurtulamamıştır. IMF ve Dünya
Bankasının istemleri ile uygulanmaya konulan istikrar ve yapısal uyum
programlarının Türkiye'nin yoksullaşması sürecini hızlandırmakta olduğu
aşikârdır. Ülkemizde son yıllarda belirginleşen tarımsal krizinin
nedenlerinin araştırılması, gelecek dönemlerde benzer sıkıntıların yaşanmaması,
Türkiye ekonomisinin çöküşüne ve toplumsal dokunun çözülmesine sebebiyet veren neo-liberal politikalara karşı ulusal ekonomiyi
canlandıracak tedbirlerin hayata geçirilmesi amacıyla, gerekli önlemlerin
belirlenmesi için Anayasa'nın 98 ve T.B.M.M. İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri
uyarınca "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Rahmi Güner (Ordu) 2) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 3) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 4) Şahin Mengü (Manisa) 5) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 6) Eşref Karaibrahim (Giresun) 7) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
8) Turgut Dibek (Kırklareli)
9) İsa Gök (Mersin)
10) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 11) Ahmet Ersin (İzmir) 12) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 13) Mehmet Ali Susam (İzmir) 14) Selçuk Ayhan (İzmir) 15) Şevket Köse (Adıyaman)
16) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 17) Sacid Yıldız (İstanbul) 18) Abdulaziz Yazar (Hatay) 19) Vahap Seçer (Mersin) 20) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
21) Tekin Bingöl (Ankara)
22) Birgen Keleş (İstanbul)
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21
milletvekilinin, tahıl sektöründe yaşanan krizin ve TMO’nun sorumluluğunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizde son günlerde yaşanan hububat krizinin nedenlerinin
araştırılması, krizin bir an önce bitirilmesi için çözüm yollarının bulunması
ve gelecek dönemlerde aynı krizlerin yaşanmaması için ne gibi önlemlerin
alınması gerektiğinin ortaya konması amacıyla Anayasa'nın 98. ve T.B.M.M.
İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması"
açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Şevket Köse (Adıyaman)
2) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
3) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 4) Bülent Baratalı (İzmir)
5) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 6) Tacidar Seyhan (Adana) 7) Tekin Bingöl (Ankara)
8) İsa Gök (Mersin)
9) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 10) Kemal Demirel (Bursa)
11) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 12) Selçuk Ayhan (İzmir)
13) Mehmet Ali Susam (İzmir) 14) Ahmet Ersin (İzmir)
15) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 16) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
17) Sacid Yıldız (İstanbul) 18) Abdulaziz Yazar (Hatay) 19) Turgut Dibek (Kırklareli)
20) Vahap Seçer (Mersin) 21) Enis Tütüncü (Tekirdağ) 22) Birgen Keleş (İstanbul)
Gerekçe: Ülkemiz, iklim
şartları ve toprak yapısı itibariyle tarım için çok uygun koşullara sahiptir.
Bu koşullar maalesef yeterince iyi değerlendirilememiştir. Kendi kendine yeten
ve 1980'li yıllara gelene kadar tüm hububat ürünlerinde net ihracatçı olan
ülkemiz, bu tarihlerden itibaren; pirinç, buğday, mısır ve darı gibi ürünlerde
ithalatçı konumuna gelmiştir. Ülkemiz, bu tarım politikalarından dolayı büyük
sıkıntılar yaşamaktadır. Bu duruma yol açan politikaların devamı nedeniyle
gelecekte de ülkemizi ciddi sorunlar beklemektedir. Tarım
politikalarına yaklaşırken, göz ardı edilmemesi gereken en önemli konu, hububatın stratejik
bir ürün olduğudur. Dünyanın en stratejik ürün grubu, beslenmede oynadığı
rolden dolayı hububattır. Küresel ısınma ve kuraklık, artan dünya talebi,
petrol fiyatlarında ve biyoyakıt üretiminde artış,
özellikle ülkemizde “yüksek girdi-düşük ürün fiyatları” politikası nedeniyle
hububatta büyük sorunlar doğmaktadır. Ülkemizde tarım
sektörü, ekonomik krizin olduğu 2001 yılına göre daha büyük bir gerileme
içerisine girmiştir. Tarım sektörü 2001 yılında % 6,1 oranında küçülürken, 2007
yılında % 7,3 oranında küçülmüştür. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine
göre, 2001 yılında 19 milyon ton olan buğday üretimi, 2007 yılında bir önceki
yıla göre 2 milyon 776 bin ton azalarak 17 milyon 234 bin tona gerilemiştir. Birleşmiş
Milletler Tarım ve Gıda Örgütü’nün (FAO) “kendi kendine yetemeyen ülkelerde,
ayaklanmalar ve çatışmalar olacağına” ilişkin bir rapor yayınlaması, durumun
önemini bir kez daha göstermektedir. Hububatla ilgili sorunların, yalnızca
belirtilen unsurlardan kaynaklanmadığını, ülkemizde son günlerde yaşadığımız
tartışmalardan anlamaktayız. Türkiye’de buğday
ve çeltikte stok sorunu olduğu, son günlerde basına yansımaktadır. Bununla birlikte
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker, stokta
bir sorun olmadığını, sorunun stokçular ve spekülatörlerden
kaynaklandığını belirtmiştir. Bu koşullar
altında, tüm gözler Toprak Mahsulleri Ofisi’ne (TMO) çevrilmiştir. Çünkü; TMO’nun Ana Statüsü’nün 4. maddesi teşekkülün amacını
şu şekilde belirtmektedir. “Yurtta hububat fiyatlarının üreticiler yönünden
normalin altına düşmesini ve tüketici halk aleyhine anormal derecede
yükselmesini önlemek, bu ürünlerin piyasasını düzenleyici tedbirler almak ve
gerektiğinde Bakanlar Kurulu Kararı ile hububat dışındaki diğer tarım ürünleri
ile ilgili verilecek görevi yürütmek…” Ülkemizde hububat ile ilgili stoka ya da
spekülasyona dayalı olarak sorunların konuşuluyor
olması TMO’nun amacına göre hizmeti tam anlamıyla gerçekleştiremediğini akla
getirmektedir. Geçtiğimiz
yıllara oranla daha düşük miktarlarda buğday ve çeltik stoku yapan TMO,
geçtiğimiz yıllarda 6 milyon tona yakın buğday alımları yapmıştır. Oysa 2007
yılında sadece 102 bin ton buğday alarak, tarihin en düşük alım miktarını
gerçekleştirmiştir. Bu tutumların da etkisiyle hasat döneminde 42,5 YKR/kg olan
buğday fiyatı, neredeyse % 100 artmış ve 80 YKR/kg oranına gelmiştir. Çeltik
fiyatında da benzeri bir durum yaşanmıştır. Çeltik fiyatı 1,5 YTL'den, 2-2,5
YTL sınırına dayanmıştır. Ülkemizde ve
uluslararası piyasada bu gibi sorunlar yaşanacağına dair belirtiler olmasına
rağmen TMO'nun üzerine düşen görevi yeterince yerine getirememesi, krizin daha
büyük boyutlara ulaşacağı şüphesini doğurmaktadır. Bu kapsamda, hububatta yaşanan krizin ve TMO'nun bu konuda
yetersiz kalma nedenlerinin araştırılması, ortaya çıkan sonuçlara göre; krizin
bir an önce bitirilmesi için çözüm yollarının bulunması ve gelecek dönemlerde
aynı krizlerin yaşanmaması için ne gibi önlemlerin alınması gerektiğinin ortaya
konması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır. 3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22
milletvekilinin, tarım sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/173) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Tarım, ülkemiz
için her dönemde önemi büyük olan bir konudur. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk
"Bu ülkenin gerçek sahibi ve efendisi gerçek üretici olan köylüdür"
demiştir. Atatürk'ün bu sözü, tarım politikalarında temel alınması gereken bir
sözdür. Türkiye geniş tarım arazisine ve oldukça verimli topraklara sahip olan
bir ülkedir. Nüfusun büyük bir bölümünün tarımdan ve buna bağlı kollardan
geçimini sağladığı bir ülkede, düzgün bir tarım politikasının olması gerekir.
Yurdumuz, hem kendimize yetecek, hem de dünya pazarlarında satabilecek miktarda
tarım ürünü yetiştirmemizi sağlayacak potansiyele sahiptir. Ancak uygulanan
yanlış politikalar nedeniyle tarım ülkemizde, yavaş yavaş
tasfiye edilmeye başlanmıştır. Geçmişte kendi üretiminde olan ürünlerden
mısırı, şekeri ithal eder hale gelmiştir. AB'de tarımsal desteklemenin tarımsal
katma değere oranı, ülkelere göre, yüzde 40 ile yüzde 100 arasında değişirken,
bu oran Türkiye'de yüzde 6-7 dolaylarında bulunmaktadır. Bu oran tarımın
desteklenmediğinin göstergesidir. Son dönemde
dünyada, buğday ve pirinç fiyatlarının olağanüstü artması, stokların tükenmesi
ile tehlikeli boyutlara ulaşan olaylar yaşanmaktadır. Uzmanlar Türkiye'deki
tarım ürünleri fiyatlarının, dünyadan daha hızlı attığını belirterek uyarılarda
bulunmaktadır. Tarım ürünlerinde
üretimin düşmesi, fiyatların artışı ve stokların azalması sonucunda konuyla
ilgili çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel
Başkanı'nın yaptığı açıklamada durumun kritik olduğuna dikkat çekilmiş,
fırsatçılara karşı uyarılarda bulunmuştur. Nisan başında Türkiye Ziraat Odaları
Birliği Genel Başkanı'nın açıklamaları da dikkat çekicidir. Tarımda, son 40
yılın üçüncü en büyük gerilemesinin % 7.3 ile 2007'de
gerçekleştiğini belirtmiştir. Üretimdeki gerileme oranlarının da verildiği
açıklamada rakamlar son derece kaygı vericidir. Üretim tahılda % 15.5, sebzelerde % 0.7, meyvelerde % 4.3 oranında düşmüştür.
Buğday üretiminde ise % 20'lik bir düşüşle 17.2 milyon
ton olarak gerçekleştiği belirtilmiştir. Bu düşüşlerin
nedeni düzgün bir tarım politikasının olmaması ve çiftçilerin yeteri kadar
desteklenmemesidir. İthal tohumlarla çiftçiyi kısıtlayan, yeteri kadar destek
vermeyen iktidar, tarım sektöründe gelinen sonucun sorumluluğunu üstlenmek
zorundadır. Yaşanan sorunlar
ve sıkıntılar uzmanlarca her platformda ifade edilirken, hükümet yetkilileri
tarafından sorun yok şeklinde açıklamalar yapılması, konuya ciddi
yaklaşılmadığının göstergesidir. Oysa hafife
alınmayacak kadar riskli bir dönemde olan Türkiye'de, tarım ürünlerindeki fiyat
artışları ve stokların tükenmesi ile ilgili olarak ivedi önlemler alınması
gerekmektedir. Tüm bakliyat çeşitlerinde
% 90'lara varan artışın tüketiciye yapacağı etkiler değerlendirilmelidir. Alım
gücü zaten düşük olan vatandaşlarımız son artışlarla daha da büyük bir sıkıntı
içine girmiştir. Özellikle yaşamın her anlamda zorluklarla dolu olduğu bir
şehir olan İstanbul'da, vatandaşlarımızın gıda ürünlerindeki bu artıştan
etkilenmeleri daha yüksek olacaktır. Tarım
sektöründeki bu sorunların yanında gübre, mazot, yem gibi tarımın temelindeki
faktörlerde çiftçilerin desteklenmesi gerekmektedir. Maliyetlerin artması, bazı
tarım arazilerinin üretim dışı kalmasına neden olmaktadır. Bu da
çiftçilerimizin kredilerini ödeyememesine neden olmaktadır. Küresel ısınmanın
dünyada ve Türkiye'de çeşitli alanlardaki etkileri bilinmektedir. Merkezi ve
yerel yöneticilerin bir süredir dünyayı ve ülkemizi tehdit eden ısınmaya ve
kuraklığa karşı önlemleri almakta gecikmemesi gerekmektedir. Nitekim küresel
ısınmaya bağlı olarak ortaya çıkan kuraklık bir anda gerçekleşmiş değildir.
İklimsel değişiklikler ve dengesizlikler nedeniyle, uyarıların sıkça yapıldığı
bu konuda, tedbir alınması gerekmektedir. Tarım sektöründe
yaşanan sorunlar ve bu sorunların önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti
amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve
105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz. 1) Çetin Soysal (İstanbul) 2) Nesrin Baytok (Ankara) 3) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
4) İsa Gök (Mersin)
5) Bülent Baratalı (İzmir) 6) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 7) Tekin Bingöl (Ankara)
8) Tacidar Seyhan (Adana) 9) Birgen Keleş (İstanbul) 10) Kemal Demirel (Bursa)
11) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
12) Ahmet Ersin (İzmir)
13) Selçuk Ayhan (İzmir) 14) Mehmet Ali Susam (İzmir) 15) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 17) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
18) Sacid Yıldız (İstanbul) 19) Abdulaziz Yazar (Hatay) 20) Turgut Dibek (Kırklareli)
21) Vahap Seçer (Mersin) 22) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
23) Ali Rıza Ertemür (Denizli) BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Saygıdeğer
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.54 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.09 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve
Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer alan, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in, Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Şanlıurfa Milletvekili
Yahya Akman’ın, Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet
Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 Milletvekilinin, Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 2.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in, Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman’ın, Çarşı ve Mahalle
Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13
milletvekilinin, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/132, 2/143, 2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120)(x) BAŞKAN – Sayın
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu
120 sıra sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır. Sayın
milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir, AK Parti Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın söz talepleri vardır. Şahısları adına 9
milletvekili arkadaşımız da aynı anda söz talebinde bulunmuşlardır. Bu
arkadaşlarımın isimlerini okuyacağım ve kendi aralarında kura çekeceğim: Mehmet
Emin Tutan, Bursa; Gülşen Orhan, Van; Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale; Mehmet
Şandır, Mersin; Alim Işık, Kütahya; Mustafa Enöz, Manisa; Muharrem Varlı, Adana; Yılmaz Tankut, Adana; Süleyman Turan Çirkin, Hatay
Milletvekilleri. Ayrıca 3 sayın
milletvekilinin de daha sonra söz talepleri olmuştur, ama bu 3 arkadaşımızı
kura çekimine tabi tutmayacağım. Şimdi, isimleri
okunan arkadaşlar arasından kura çekimi yapıyorum… Şahısları adına;
ilk sırada Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili; Alim
Işık, Kütahya Milletvekili; Mustafa Enöz, Manisa
Milletvekili. İlk konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir. Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, öncelikle, bu yasa teklifini veren Sayın Akman’a
ve Sayın Bilen’e -ve benim yasa teklifim var-
teşekkür ediyorum. Biliyorsunuz,
geçen dönem bir torba yasayla geldi bu yasa, torba yasanın içindeydi. Fakat
torba yasanın başına çok şey geldi. Tabii, bekçilerimiz de haklarını geçen
dönem alamamış oldu. Onun için ben teklif verenlere ve tüm gruplara, gerek
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu gerek Demokratik Toplum Partisi gerek
Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki Plan Bütçe Komisyonu üyeleri gerek AK
Partideki Plan Bütçe Komisyonu üyelerine, hepsi bekçilerimizin bu yasasına
destek verdikleri için ve başta Sayın İçişleri Bakanına teşekkür ediyorum. Ayrıca, bu yasa
görüşülürken -yine bir arkadaşımız tarafından verilen bir yasa teklifi vardı-
Sayın Bakana Komisyonda ilettik, “Bomba uzmanları yaşamını en zor şartlarda
idame ettiren, her türlü riskle karşı karşıya gelen uzmanlarımızdır, bunların
da hakkının verilmesi gerekir.” dedik. Tüm parti grupları mutabık kaldı ve
Türkiye'de tümü tümü 270 tane bomba uzmanımız da bu
yasa içine alındı. Ben, tüm arkadaşlara bir kez daha teşekkür ediyorum. Değerli
arkadaşlar, bekçilerimiz hepimizin bekçi babası. Dikkatlerinizi çekeceğim, en
son 1993 yılında girmişler bekçilerimiz. Emniyette 93 yılından bu yana bekçi
alınmıyor. Fakat bu arkadaşlarımız, bu kardeşlerimiz emniyet sınıfında olmadığı
için, 772 sayılı Yasa uyarınca, Çarşı ve
Mahalle Bekçileri Yasası’yla o zaman alınmış fakat emniyet sınıfında olmadığı
için emniyet sınıfımızın aldığı birtakım olanaklardan ve birtakım
tazminatlardan yararlanmıyor bu arkadaşlarımız. Şu anda bunların en erken
gireni 1993, arkadaşlar. En erken giren arkadaşım hiçbir hakkını almadan on beş
yıl çalışıyor. Bunların hepsi kaç kişi biliyor musunuz, arkadaşlar? 5.729 tane.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – En son, en son… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – 5.729 tane. Değerli
arkadaşlarım, insanın can ve mal güvenliğini korumak sosyal devletin görevidir.
Polisimiz,
jandarmamız, bu ülkenin insanlarının can ve mal güvenliğini koruyor. Ben
hepsine teşekkür ediyorum. Can güvenliğini korumak devletin kendi işidir
arkadaşlar. Bekçilerimiz,
karakollarımızda ve emniyet sınıfımızın olduğu her yerde emniyet görevlilerimizle
hemen hemen aynı işi yapan, onların talimatları
doğrultusunda hareket eden kardeşlerimizdir. Bu açıdan bu yasa gecikmiş bir
yasadır. Onların hakkını
iade eden bir yasa olduğu için, ben, bir kez daha, bu yasaya emek veren, bu
yasayı mutabakatla Genel Kurula getiren tüm gruplarımıza teşekkür ediyorum ve
bu yasanın bekçilerimize, özellikle mahalle ve köy bekçilerimize hayırlı
olmasını diliyorum. Değerli
arkadaşlarım, tabii, sosyal devlet, insanın can güvenliğini asla ihale etmez.
İnsanların can güvenliği sosyal devlette kolluk kuvvetlerinin görevidir, ihale
edilemez. Sayın İçişleri
Bakanım burada yok ama burada olsa, keşke burada olsaydı… Şimdi, birkaç
konuya daha değineceğim. Özellikle, özel güvenlik kurumları, özel güvenlik
görevlileri... Türkiye’de 83… Zannediyorum ki 80’li yıllarda, o günkü darbe
sonucu gelen bir grup, anarşiyi en kolay yolla, zorbalıkla veya silahla,
sopayla çözerim mantığına gitti ve bir Özel Güvenlik Kanunu çıkardı, birtakım
kurumların korunmasını özel güvenlik kurumlarına devretti. Değerli
arkadaşlarım, insanlarımızın can güvenliği ihale edilemez. EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – O başka bir şey. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Başka bir şey değil efendim. Kamu kurumları
dâhil, can ve mal güvenliğini belli oranda ihale ediyorlar. Devletin görevi
insanların can ve mal güvenliğini korumaktır. Ama,
80’li yıllarda çıkarılan bir yasa… Bu yasada… Kim eğitiyor, nasıl eğitiliyor bu
insanlar? Bir kurs -özel kurslarda kurs alıyor bu insanlar, biliyorsunuz- sonra
“Ben seni güvenlik görevlisi yaptım.” Silah veriyorsun. Tabii, mutlaka,
insanlarımızın can ve mal güvenliğini koruyacakların her türlü eğitiminin
birinci muhatabı İçişleri Bakanlığıdır, Emniyet Genel Müdürlüğüdür, Jandarma
Genel Komutanlığıdır. Şimdi, ben bir
kez daha… Çünkü, artık kamu kurumları dahi tüm
güvenlik hizmetlerini ihale ediyorlar ve maalesef, deneyime bakmadan. Maalesef,
iş bulamayan gençlerimiz -altını çiziyorum, iş bulamayan gençlerimiz-
üniversite mezunu gençlerimiz dâhil, zannediyorum ki kısa süreli bir kursa gidiyorlar,
güvenlik sertifikası alıyorlar. Tüm kamu kurumları, bankalar dâhil, özel
güvenlik şirketlerine güvenliği ihale ediyorlar. Kurumların güvenliğini temin
etmek mutlaka bizim görevimiz ama bunu mutlaka iyi eğitim almış, halkın can ve
mal güvenliğini nasıl koruyacağını bilen insanlara emanet etmemiz lazım. Ben bir kez daha
İçişleri Bakanlığımı, Emniyet Genel Müdürlüğümü ve halkımızın can ve mal
güvenliğini koruyan insanların, sosyal devlet ilkesiyle, koruma sevgisi olan,
jandarmamız, polisimiz, bekçilerimiz gibi iyi eğitim almış… Yani, bu özel
güvenlik teşkilatlarının bir kez daha gözden geçirilip, iyi bir eğitimden
geçirilmelerini sağlamak zorundalar, bunu bir kez daha uyarıyorum ve maalesef
arkadaşlar, kaç lira alıyor bu insanlar biliyor musunuz? İhale ediliyor örneğin
bir kamu bankasının korunması, asgari ücretle alıyorlar, ama bu çocuklara kaç
para veriyorlar, bilmiyorum. Ben, bir kez daha, korunmalı, güvenlik şirketleri
olmalı, olmasın demiyorum ama, her önüne gelen kişi,
insanı korumak için, vatandaşı korumak için, belli deneyimi olmaksızın bu
korumayı yapamaz arkadaşlar. Bir kez daha dile getiriyorum. Tabii, bir başka
konu köy korucuları arkadaşlar: Değerli milletvekilleri, 83 yılında çıkarılmış…
Geçen dönemin, Meclis kapanırken, son günlerinde emeklilikle ilgili,
korucularla ilgili bir yasa çıktı. Sayın Bakanım, bu insanlar son derece zor
durumda. Bu yasa çıkmasına rağmen, İçişleri Bakanlığı korucuların kime bağlı
olduğunu… Jandarmaya mı bağlı, kaymakama mı bağlı, belli değil. İki, bu insanlar,
gerek ekonomik olarak gerek sosyal olarak her şey daha belirsiz. Yasa çıkmasına
rağmen, zannediyorum ki, İçişleri Bakanlığı, yönetmeliğin uygulanmasında
yeterince hassas davranmadı ve inanın, sosyal devlette insanı korumak… İnsan
olarak bakın köy korucularına. İnsanların özlük haklarını teslim etmek devletin
görevidir. Bir yasa çıkarıyorsan, bu yasanın uygulanmasını insanların görev
tarifiyle değil, insan olduğu için bu insanların her türlü sorununu çözmek
senin görevindir. Ben, bir kez daha İçişleri Bakanlığını… Yani çok zor değil.
Türkiye’de, arkadaşlar, 57 bin tane köy korucusu var. Bunların dernekleri var.
Ya, çok zor değil. Ee, İçişleri Bakanlığı… Her
vilayette bunların köy korucuları derneği var ve yaklaşık herhâlde bir on beş
ilimizde var. Hakkâri, Şırnak, Bingöl, Bitlis, Elâzığ, Diyarbakır, o tarafta,
Adıyaman, Malatya… Bunların derneklerinden birer tane insan çağır. Ya, bir kere
çağırın ya! Bunları adam yerine koyun. Bunlar adam. İnsan olarak… Nedir
derdiniz deyin. Nedir derdiniz deyin ya! Ben, geçen yıl bu yüce Meclisin o
insanlara teslim ettiği özlük haklarının uygulanması yönünde, ortaya çıkan
sorunların aşılması açısından bir kez daha İçişleri Bakanlığını göreve davet
ediyorum. Değerli
arkadaşlarım, tabii, önemli olan insan mutluluğu. Yani bir ülkenin sosyal
mutluluğu, ülkede yaşayan insanların huzuru, güveni ve o insanların can ve mal
güvenliği demokrasimiz gereği seçilmiş, atanmış insanların görevidir; başta
sosyal devletin görevidir. Yine söylüyorum, muhtarlar bizim, demokrasinin ilk
bacağı, seçilmiş insanlar. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Azaları da var ama… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Evet. Şimdi, geçtiğimiz
yıldan beri, bunların… Bir şey istemiyor bu insanlar, diyorlar ki… Mecburen bu
insanlar BAĞ-KUR’lu yapılıyor. Muhtar seçildiği anda
otomatikman BAĞ-KUR’lu oluyorlar. Bu insanlar
primlerini ödeyemiyorlar. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Devlet ödesin, devlet ödesin. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – 270 lira maaş alıyorlar. Birinci basamaktaki BAĞ-KUR
primi de 270 lira! Sosyal Güvenlik Yasası çıkarken alt komisyonda -burada gerek
Milliyetçi Hareket Partisinden gerek Demokratik Toplum Partisinden gerek AK
Partiden bu alt komisyondaki arkadaşlarıma teşekkür ediyorum- ben bunu
defalarca dile getirdim, ancak yarım çözüldü. Yani BAĞ-KUR primleri, tarım
sigortası gibi, o birimden ödenecek diye… Nitekim,
burada da Sosyal Güvenlik Yasası görüşülürken… Ama eksik çıktı, köy muhtarları
çıktı. Arkadaşlar,
belde… Orada belediye var ama küçük bir belediye. Orada muhtarlar var. Değerli
milletvekilleri, geçen dönemde, muhtarlarla ilgili verdiğim önergeye -37’nci
maddeden- komisyon ve hükûmet katılmamasına rağmen,
Meclis çoğunluğu “Evet, bu muhtarlarla ilgili yasayı getirelim.” dedi. Yasa
basıldı geçen dönem; gelmedi, bir türlü getirmediler. Nihat Bey’i göremiyorum,
nerede acaba? Bu dönemde, şubat ayında yine yüce Meclis kabul etti, diyor ki: “Evet,
muhtarların özlük haklarını buraya getireceksin.” Kim veriyor? Meclis iradesi
söylüyor. Ama bunu kim getirecek? Meclisteki grup başkan vekilleri ortak olarak
ve hükûmet… İktidar partisinin grup başkan vekilleri
getiriyor. Bir Danışma Kurulu var. Ama defalarca Danışma Kuruluna bunu koyalım
dedik, maalesef iktidar partisi… Arkadaşlar,
burada, hepimiz, bu ülkenin insanları için çalışıyoruz. Eğer Meclis iradesi “Bu
muhtarların özlük haklarını getirin, burada görüşelim, bu insanların sorununu
çözelim.” dediyse, hiçbir güç, kim olursan ol, ister hükûmet
ol ister muhalefet ol, Meclis iradesinin önünde duramaz. Ben bir kere daha
sizin, hepinizin dikkatine sunuyorum, bu hepimizin sorunu. Muhtarlar, hakikaten
çok zor koşullarda. Ben, bir kez daha, gerek bunu İçişleri Bakanlığına…
Arkadaşlar, kanun basıldı, burada 48’inci sırada yerini aldı, 48’inci sırada. Bir maddelik kanun. Şu anda 25 bin muhtar primini
ödeyemediği için icralık. Muhtarı cezalandırıyorsunuz, çoluğunun
çocuğunun sorunu ne arkadaşlar? Çoluğu çocuğu yeşil
kart alamıyor muhtar olduğu için, hastaneye gidemiyor, onların günahı ne
arkadaşlar? Bari muhtara acımıyorsak, çoluk çocuğuna acıyalım. Ama, maalesef, hâlâ, bu kanun basılmasına rağmen… Ben Nihat
Bey’e dedim ki: “Bakın, muhtarları konuşacağım…” Göremiyorum burada. Ben onun
sözünü almak istiyorum. Arkadaşlar, Meclis iradesi bu kanunu getirin demişse,
biz bunu yapmak zorundayız. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Kanunları engellemeyin. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ertekin Bey, 1-0 galiptin, önce
bir berabere olalım, ondan sonra… Şimdi, değerli
arkadaşlarım, tabii, ülkedeki insanların ekmeğini huzurlu ve mutlu yemesi
hepimizi huzurlu ve mutlu eder, siyaset de mutlu olur, insanlar da mutlu olur.
Ama ülkedeki yetişen, katma değer yaratan ürünleri, o yöreleri… Ben, Tarım
Bakanıma -demin buradaydı, gitti galiba- demin arz ettim, gitme, ne olursun
dedim. Bir başka
sorunumuz: Yine, kayısımızı don vurdu, gitti. Gizli bir don. Tüm ağaçlardan bir
gecede bayağı -çağla deriz biz- çağlalarımız gitti, her ne hikmetse. Bunun adı
gizli don mudur? Ben, özellikle ve maalesef… Tarım sigortaları köylünün
zararını karşılaması gerekirken -bu amaçla kuruldu, bu amaçla yola çıktı- fakat
“Bu, hasar değildir.” diyor. Kardeşim, nasıl hasar değil? Bir gecede tüm ürün
gitti, nasıl hasar değil? Maalesef… Ve ben özellikle Tarım Bakanımdan rica
ediyorum: Ekmeğimiz gitti yine. 2084 sayılı bir Yasa var. Tarım sigortası eğer
karşılamıyorsa, 2084 sayılı Yasa… Tabii Afet Yasası… Devlet, tabii afete
uğrayan vatandaşların, vatandaşlarının zararını karşılar. Ben, bir kez daha Hükûmeti bu konuda… Özellikle ben rica ettim kendisine
“Derhâl ekip gönderiyorum.” dedi ama “İstanbul’a gideceğim.” dediği için… Bir
kez daha ekmeğimiz için, Malatyalı çiftçimizin ekmeği için göreve davet
ediyorum. Değerli
milletvekilleri, ben burada size, -tabii bu yasa bekçi yasası- tüm
arkadaşlarıma tekrar teşekkür ettim, ama burada özellikle bomba uzmanlarının
hakkını teslim ettiği için… Her nedense bomba uzmanı… Arkadaşlar, Türkiye’de
topu topu 270-280 kişi. Yıllardır bu insanlar risk
olarak, tehlike olarak en büyük tehlikeyle karşı karşıya kalmasına rağmen her
nedense onlar bu tazminat sınıfına alınmamış. Bomba uzmanlarının hakkı teslim
edildiği için, bu arkadaşlarımız da artık tazminat konusunda yaşamı en riskli
emniyet sınıfı grubunda olacağından ve Sayın Bakana o gün aynen şu ifadeyi
kullandım: “Sayın Bakanım, sağ olun, bekçiler kanununu görüşüyoruz ama bunlar
da sizin evlatlarınız. Üvey evlat, öz evlat olmaz, bir bakanlığın tüm evlatları
öz evlattır.” Onun için, bu yasa içeriğine konduğu için Emniyet Genel
Müdürlüğüne ve Sayın İçişleri Bakanına teşekkür ediyorum. Özellikle
korucular konusunda hassaten -çok zor değil- on beş ilin korucu başını
çağıracaksınız “Derdiniz nedir?” diyeceksiniz. Bu kadar
basit. Onların derdini bilmeden buradan orayı yönetemezsiniz. Dinleyin
bir kere ya! Ve bir kez daha muhtarlar konusunda Meclis iradesinin yaşama
geçmesini ve o yasanın Danışma Kurulu kararınca buraya gelmesini… Bir maddelik
kanun arkadaşlar ve muhtarlara özlük hakkı tanıyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. Buyurun efendim. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – 52 bin muhtarın 25 bini icralıksa ve ödeyemez hâldeyse,
ben bir kez daha Meclis iradesini hepinizin vicdanına sunuyorum, hepinizin
dikkatini çekiyorum. Hepinize saygılar
sunarım. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Teklifin tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın
Hasan Özdemir. Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çarşı ve
mahalle bekçilerinin hizmet sınıfının değiştirilmesine ve bomba imha
uzmanlarının özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Emniyet Teşkilatı
Kanunu’nda ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifiyle
ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Çarşı ve mahalle
bekçileri, mülki idare amirlerinin emir ve talimatları doğrultusunda önceleri
il özel idarelerine bağlı olarak çalışmaktayken 1976 yılında yapılan kanuni
düzenlemeyle, kadroları ve özlük haklarıyla beraber Emniyet Genel Müdürlüğüne
bağlanmıştır; görev ve sorumlulukları 722 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri
Kanunu’yla belirlenmiştir. Bu meslek
mensupları, silahlı olarak, gün batımından gün doğumuna kadar geceleri
çalışarak genel kolluk hizmetlerine yardımcı olmakta, 2559 sayılı Polis Vazife
ve Salahiyet Kanunu’yla polise yüklenen görev ve sorumluluklarla aynı mahiyette
görevleri yerine getirmektedirler. Başka bir ifadeyle, emniyet teşkilatına
bağlı olarak bu teşkilatın ana hizmetlerini polislerle birlikte zor şartlar
altında yapmaktadırlar. 1993 yılından itibaren teşkilata bekçi alınmadığından,
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrosunda, maalesef, 5.792 çarşı ve mahalle bekçimiz
kalmıştır. Uzun müddet
emniyet teşkilatının muhtelif birimlerinde amir olarak görev yapan birisi olarak
tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki çarşı ve mahalle bekçileri, geceleri
çarşı ve mahallelerde son derece faydalı emniyet ve asayiş hizmeti
yapmaktadırlar. Ancak son zamanlarda sokaklarda çarşı ve mahalle bekçilerini
göremememizin sebebi sadece sayılarının azalması değildir; bekçilerin çoğu,
telefon santrallerinde, polis merkezlerinin temizlik işlerinde, binaların
kalorifer ocaklarında asli görevleri dışındaki hizmetlerde
görevlendirilmişlerdir. İl ve
ilçelerimizde suçların büyük bölümü geceleri işlenmektedir. Bekçiler mahallî
görevlilerdir. Tayine tabi olmayan bekçiler, göreve başladıktan emekli oluncaya
kadar aynı il ve ilçede çalıştıklarından, hem çalıştıkları yeri hem de bölgenin
insanlarını, sabıkalıları çok iyi tanırlar. Ülkemizde,
bilhassa büyükşehirlerde asayişsizliğin büyük boyutlara ulaştığı bu zamanda,
çarşı ve mahalle bekçilerinin teşkilata alınmalarına yeniden başlanmalı ve
çarşı ve mahalle bekçileri polislerimiz gibi eğitilerek gece çalışmalarına
mutlaka devam edilmelidir. Ayrıca, büro
hizmetlerinde çalışan polisleri asli görevlerine döndürmek için 1992 yılında
emniyet teşkilatına 20 bin genel idari hizmetli sivil personel alımı planlanmış
ve bunlardan 5 bini 1993 yılında alınmış fakat alınan bu 5 bin personelin
dışında, planlanmasına rağmen başka personel alınmamıştır. 2006 yılında 5473
sayılı Yasa’yla “emniyet hizmetleri ve yardımcı hizmetler” sınıfına yapılan 100
YTL’lik iyileştirmenin “genel idari hizmetler” sınıfına yapılmaması
anlaşılamamaktadır. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden fakslar, telefonlar
alıyorum. Örneğin, “teknisyen yardımcısı” kadrosunda olup aşçılık, garsonluk,
genel temizlik gibi işlerde çalışan personel “Biz de çarşı ve mahalle bekçileri
arkadaşlarımızla aynı görevleri yapıyoruz. 2006 yılında bekçi ve polis
arkadaşlarımıza, emeklileri de dâhil olmak üzere yapılan 100 YTL’lik
iyileştirme bize yapılmamıştır. Ayrıca silah ruhsatlarımızda bekçi
arkadaşlarımızla aynı statüye tabi tutulmak istiyoruz.” demektedirler. Bu
personelin sorunlarıyla ilgilenilmesinin faydalı olacağını değerlendiriyorum. Emniyet
hizmetleri sınıfına başarılarından dolayı iki maaş tutarında ödül verilirken,
genel idari hizmetleri sınıfına en fazla bir maaş tutarında ödül verilmektedir.
Ayrıca yardımcı hizmetler sınıfı personeli ve sağlık hizmetleri sınıfı
personeli giyecek yardımı alırken, genel idari hizmetler sınıfına giyecek yardımı yapılmamaktadır.
Bu ve benzeri
eşitsizlikler genel idari hizmetler sınıfı personelini küstürmüş ve diğer
kurumlara tayin yapmalarına sebep olmuştur. Bu personelin maaş, tazminat ve
fazla mesai gibi özlük hakları iyileştirilerek emniyet teşkilatı bürolarında
çalıştırılmak üzere alınmalarına devam edilmeli ve çalıştıkları unvanlarında
yükselmeleri sağlanmalı, bürolarda çalışan silahlı personel, emniyet ve asayiş
hizmetleri yapmak üzere sokağa gönderilmelidir. Polisimiz bilhassa
geceleri ülke genelinde motorize ekipler hâlinde görev yaptıklarından, yaya
olarak suç işleyenleri görmeleri zorlaşmaktadır. Geceleri görev yapacak olan
yaya polis devriye sayıları artırılmalı, ayrıca çarşı ve mahalle bekçileri de
asli görevlerinde istihdam edilerek, geceleri çarşı ve mahallelerde yaya olarak
görev yapmaları sağlanmalıdır. Emniyet
teşkilatı, son zamanlarda, suçları önlemede önleyici zabıta hizmetlerinden çok
teknik dinleme ve motorize ekiplere yoğunlaşmıştır. Terör, uyuşturucu ve organize
suçlarda teknik dinleme gerekli ve faydalı olmakla birlikte, genel emniyet ve
asayiş hizmetlerinde suçları önlemek için önleyici zabıta hizmetleri hâlen çok
önemlidir. Caydırıcı zabıta hizmetlerinin artırılmasında yarar vardır. Son
zamanlarda duymadığımız bekçi ve polis düdüğünün seslerinin duyulması, suç
işlenmesinin önlenmesinde caydırıcı bir unsurdur ve ihmal edilmemelidir. Değerli
milletvekilleri, bu kanun teklifi, çarşı ve mahalle bekçilerinin yanı sıra
emniyet teşkilatı içerisinde bomba imha uzmanı olarak çalışan personelimizin
özlük haklarında da düzenleme getirmektedir. Devletimiz ve milletimizin can ve
mal güvenliği için kendi hayatlarını hiçe sayarak her türlü riski göze alan
bomba imha uzmanları taşıdıkları risklerin karşılığını şimdiye kadar
alamamışlardır. Bomba imha uzmanları yaptıkları işin riskine rağmen, diğer
emniyet görevlilerinden sadece 45 YTL’lik fazla ücret almaktadırlar. Bu kanun
teklifiyle bomba imha uzmanlarının bomba imha tazminatı alabilmeleri yönündeki
düzenleme geç kalınmış olsa da çok yerindedir. Söz almış olduğum
bu kanun teklifi vesilesiyle polisin sorunlarına ve asayiş olaylarındaki artışa
da kısaca değinmek istiyorum. Suç ve suçlularla mücadele eden emniyet teşkilatı
mensuplarımız bir yandan sorunlarla boğuşurken, diğer yandan hizmet vermeye
çalışmaktadırlar. Üzülerek söylüyorum, AKP Hükûmeti
tarafından polisin özlük hakları konusundaki sıkıntıların giderileceği
söylenmesine rağmen, hatta Sayın Başbakan tarafından söylenmesine rağmen,
özellikle ücret, fazla mesai ve emekli maaşlarıyla ilgili bu Kanun’da bu zamana
kadar tatmin edici bir düzenleme yapılmamıştır. Maaş ve diğer özlük haklarında
iyileştirme yapılmaması nedeniyle kalifiye personel maalesef teşkilattan başka
kurumlara geçmeye devam etmektedir. Türk polisinin maaşını
gelişmiş ülkelerdeki polislerin maaşlarıyla mukayese ettiğimizde şunu
görüyoruz: Burada Türk polisinin maaşı çok düşük kalmaktadır. ABD’li polis
4.200 euro, Alman polis 3 bin euro,
İngiliz polis 4.300 euro ve AB ülkelerindeki bütün
polislerin çoğu da buna benzer ücretler almaktadır. Fazla çalışma ücreti
emniyet teşkilatında ortalama 180 YTL’dir. Bu son derece azdır. 2006 yılında
yargı mensupları ile mülki idare sınıfında yapılan iyileştirmeden sonra il
emniyet müdürleri ve ilçe emniyet müdürleri açısından ücret yönünden bir
iyileştirme olamamış, benzer görevler yapan diğer kamu görevlileri ile emniyet
müdürleri arasında yaklaşık bin YTL’lik ve 1.500 YTL’lik bir dengesizlik
meydana gelmiştir. Üzülerek söylüyorum, bugün, İstanbul gibi, Ankara gibi, İzmir
gibi benzeri yerlerin emniyet ve asayişini il içerisinde verdiğimiz emniyet
müdürleri 2.425 YTL maaş almaktadır. Öte yandan,
vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği ve devletimizin bekası için gerektiğinde
hayatı pahasına fedakârca görev yapan emniyet teşkilatı bünyesindeki emniyet
hizmetleri sınıfı personeli diğer devlet memurlarıyla karşılaştırıldığında,
işin özüne aykırı görülmektedir. Hâlen mevcut
uygulamada polisler de diğer devlet memurları gibi 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu kapsamında görev yapmaktadırlar. Maaş ve özlük hakları da bu Kanun’a
göre belirlenmektedir. Ancak, çalışma şartları bu kanun kapsamındakinden
farklıdır. Normal kamu çalışanları günde sekiz saat mesai yaparken polis en az
on iki saat mesai yapmaktadır ve her an stres ve ölüm riskiyle karşı
karşıyadır. Diğer kamu görevlileri hafta sonu, dinî ve resmî bayramlarda, yani
özel günlerde istirahat ederken, polislerimiz güvenliği sağlamak için fedakârca
çalışmaktadırlar. Dolayısıyla, sosyal hayatları da sekteye uğramakta, polislerimizin
psikolojileri bozulmaktadır. En çok intihar olayları, inceleyin, polis
teşkilatındadır. Polisin aldığı maaşın bir bölümü de tazminatlardan olduğu için
ve fazla mesaiden olduğundan emekli olduklarında bunları alamamaktadırlar.
Tazminatlar ve fazla mesai ücretlerini emekli olunca alamadıklarından, birinci
derecedeki polis memuru 1.400 YTL alırken emekli olduğunda 800 YTL, başkomiser 1.500 YTL alırken 800 YTL ve 2.425 YTL alan il
emniyet müdürü 1.600 YTL almaktadır. Bu son derece üzücüdür. Görüldüğü gibi,
emniyet teşkilatı personelinin sorunları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla
çözülmemektedir. Memurların çözülmeyen ve uzun yıllardır üzerinde çalışılmakta
olan, hatta Emniyet Genel Müdürlüğünde hazır bulunan emniyet teşkilatı
mensuplarının özlük haklarıyla ilgili “Polis Personel Yasası” acilen
çıkarılmalıdır. Çıkarılmadığı zaman bu sorun hiçbir zaman çözülemez. Bununla birlikte,
görevli bulundukları süre içerisinde hiçbir disiplin cezası almamış, vatani
görevini ifa için birliklerine süresi içinde teslim olmadıklarından müstafi
olan eski polislerimizin de tekrar emniyet teşkilatlarına dönmeleri yönünde
bize birçok telgraflar gelmektedir. Milletvekillerimize bu konuyu da
belirtmekte yarar görüyorum. Yine, uzun müddettir, askerliğini yapmayan
polisler emniyet teşkilatına alınmıyordu. Yeniden alınmaya başlanmış ve 40 bin,
50 binin üzerinde şu anda askerliğini yapmayan polisler vardır. Bunların
birçoklarıyla görüştüm. Polislerin askerlik sorunlarına da değinmekte yarar
var. Polislik mesleği aktif silahlı olarak ülke güvenliği için ifa edilen
profesyonel bir meslek olması nedeniyle gelişmiş ülkelerde bu meslek
mensuplarına ayrıca askerlik yaptırılmamaktadır. Eğer askerlik yaptırılacaksa
askerliğini yapan arkadaşlar almak lazım, görevliler almak lazım. Eğer böyleyse
de ancak ülkemizde vatan hizmeti olan askerlik herkes için eşittir, herkes
askerliğini yapacaktır diyoruz. Ülke güvenliği için günün yirmi dört saati
fedakârca hizmet ederek çok zor şartlar altında görev yapan, bu uğurda birçok
şehit veren, çoğunluğu evli, çoluk çocuk sahibi olan, birçoğu maddi çıkmazda
olan polisimize ayrıca bir askerlik görevi yaptırılması mağduriyetlerini
katbekat artırmaktadır. Çoğunluğu branşlarında
uzmanlaşan polisler askerde olduğu süre içerisinde verimden düşmekte,
branşlarındaki yeni gelişmelerden uzaklaşmakta, dolayısıyla kendisine güç
şartlarla yapılan yatırım sekteye uğramaktadır. Bu nedenle polisin askerlik
sorununa makul bir çözüm bulunması için acilen yeni adımlar atılmalıdır.
Polislere mutlaka askerlik yaptırılacaksa bu hiç değilse kısa dönem olmalıdır
veya polis askerliğini yapmadan mesleğe alınmamalıdır. Bu son derece önemlidir.
Burada büyük bir sıkıntı vardır. Ayrıca, birinci
sınıf emniyet müdürlerinin durumuna da değinmek istiyorum. Birinci sınıf
emniyet müdürlerinin sayısında büyük bir yığılma meydana gelmiştir. Hâlen
emniyet teşkilatında, tespitlerimize göre 880 birinci sınıf emniyet müdürü
bulunmaktadır. Bunlardan 124 birinci sınıf emniyet müdürü emniyet genel müdür
yardımcısı, il emniyet müdürü, polis meslek yüksekokulu müdürü, polis akademisi
başkanı, daire başkanı, birinci hukuk müşaviri gibi aktif görevlerde
bulunurken, 610 birinci sınıf emniyet müdürümüz maalesef pasif görevde
bulunmaktadırlar. İkinci sınıf emniyet müdürlerinden birinci sınıf emniyet
müdürlüğüne terfi eden müdürler eğer aktif görevlere atanmamışlarsa, aktif
görevdeki aynı zamanda terfi eden arkadaşlarından 450-500 YTL az maaş
almaktadırlar. Ayrıca, merkez emniyet müdürleri hiçbir görev yapmadan maaş
aldıklarından, ruhsal olarak bu durum kendilerini olumsuz yönde etkilemekte,
sanki terfi ederek cezalandırıldıklarını düşünmektedirler. İçişleri
Bakanlığımız bu konuyu vakit geçirmeden acilen çözmeli ve yukarıdaki
adaletsizliği ve yığılmaları mutlaka önlemelidir. “AB’ye uyum” adı
altında yapılan düzenlemeler ve uygulamalar, polis ve jandarmanın asli görevi
olan vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamada işlevini yerine getirmediğini
ve getirmesini zorlaştırmaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, polisi ve jandarmasıyla iç güvenlik sorunlarının üstesinden
rahatlıkla gelebilecek güçtedir. Önemli olan, güvenlik birimlerinin ellerini
güçlendirecek yasalar çıkararak koordinasyonu sağlamak ve etkin düzenlemeler
yapmaktır. AKP Hükûmetleri döneminde asayiş olaylarında patlama yaşanmış,
başta büyük şehirlerimiz olmak üzere, Türkiye’nin her yerinde hırsızlık,
soygun, kapkaç, gasp, yankesicilik gibi asayiş olayları her geçen gün artarak
devam etmektedir. Saldırı ve şiddet eylemleri liselerde, hatta ilkokullarda
yaşanır hâle gelmiştir. Seri cinayetler işleyen katillerin işledikleri suçlar
artık sıkça karşılaşılan olaylardır. Ben, burada
birçok istatistikler var, bunlara çok fazla vakit ayırmıyorum. 2006 yılında
asayiş olaylarında 2002 yılına göre yüzde 165’lik oranda artış olmuş, 2006
yılında ülkemiz genelinde polis sorumluluk bölgesinde günlük ortalama 2.152
asayiş olayı yaşanır hâle gelmektedir. AKP İktidarı döneminde özellikle
hırsızlık, kapkaç, gasp olayları üzerinde, mala karşı işlenen suçlarda büyük
artış olmuştur. Büyük şehirlerin merkezinde asayiş sağlanamaz durumdadır.
İnsanlar sokakta ve evlerinde endişe ve korku içinde yaşar durumda olmuştur. Suçları önlemek
için acilen yapılması gereken şunlardır: Ülkemizde toplum ve bireyleri doğrudan
etkileyen mala ve şahsa karşı işlenen suçlar toplumda güvenlik konusunda
akıllarda soru işareti oluşturmayacak bir düzene çekilmek zorundadır. Suçların
önüne geçilebilmesi için yapılan yatırım suçluların yakalanması için gereken
çabalardan çok daha faydalı olacaktır. Suç unsurlarıyla bunların önlenmesi
konusunda gereken çalışmalar yapılmalıdır. Söz konusu çalışmalar yapılırken
Türkiye’nin coğrafi faktörlerinin yanı sıra polis sayısındaki yetersizlik,
polis başına düşen kişi sayısı, emniyete ait polis merkez sayısı ve dağılımı,
istem dışı veya hızlı kentleşme-işsizlik oranındaki artış, nüfus artışı, eğitim
düzeyindeki ve uyuşturucu bağımlılığı gibi etkenlerin de suç üzerindeki
etkileri mutlaka araştırılmalıdır. Ayrıca, suçun
işlendiği yerler ve suçu oluşturan nedenlerin ilişkileri ve suç dağılımındaki
coğrafi faktörler de göz ardı edilmeksizin çalışmalar yapılması gerekmektedir.
Tabii ki bunca yoğun çalışma temposunda olan emniyet güçlerimizden bunların
tamamını beklemek haksızlıktır. Dolayısıyla, diğer kurum ve kuruluşlar ve sivil
toplum örgütlerinin de bu konulara katılmaları bireylerin şahsi duyarlılıkları
da suç oranlarının düşürülmesinde etkili olacaktır. Değerli
milletvekilleri, sözlerime son verirken Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak, çıkarılmasında geç kalınmış olsa da çarşı ve mahalle bekçilerinin
emniyet hizmetleri sınıfına alınmasıyla, bomba imha uzmanlarının özlük
haklarının iyileştirilmesiyle ilgili yasa teklifine olumlu oy vereceğimizi
belirtir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdemir. AK Parti Grubu
adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman. Buyurun Sayın
Akman. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 120 sıra
sayılı Kanun Teklifi’miz üzerine AK Parti Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin içeriğinde, 2’nci
maddesinde Manisa Milletvekilimiz Sayın İsmail Bilen’in
vermiş olduğu bir kanun teklifi ile Kahramanmaraş Milletvekilimiz Veysi Kaynak ve Malatya Milletvekilimiz Mevlüt
Aslanoğlu’nun kanun tekliflerinin birleştirilmesi
suretiyle bir kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunun
huzuruna gelmiş bulunmaktadır. 2’nci maddedeki
düzenleme, bildiğiniz üzere, konuyla ilgisi itibarıyla bu kanunla
ilişkilendirilmiş bomba imha uzmanı olarak bilinen, esas itibarıyla sayıları
çok fazla olmamakla beraber yaptıkları görevin çok riskli olması ve ciddi bir
tazminat almamış olmaları nedeniyle bu meslek grubunda çalışan arkadaşlara
biraz daha fazla tazminat verilmesiyle ilgili bir düzenleme yapılmaktadır.
Konuyla, dediğim gibi, ilgisi itibarıyla Plan ve Bütçe Komisyonundaki
çalışmalar sırasında bu teklifle bizim teklifimiz birleştirilmiş ve bu şekilde
bir kanun teklifi önünüze gelmiş bulunmaktadır. Teklifin ana
iskeletini oluşturan konu, çarşı ve mahalle bekçilerimizin durumunun
iyileştirilmesiyle alakalı bir kanun teklifidir. Bizim bu konuya ilgimiz şahsen
biraz gerilere gidiyor. Geçtiğimiz dönem -yaklaşık dört yıl
önce- Dilekçe Komisyonu Başkanıyken çarşı ve mahalle bekçilerimizden ve
yakınlarından gelen yoğun talepler üzerine bu konuyu komisyon gündemine
almıştım ve o komisyon toplantıları sırasında, gerek emniyet yetkilileri
arkadaşların gerekse diğer ilgili kişilerin katılımıyla ve milletvekillerimizin
tabii katılımıyla bir toplantı tertip ettik 2005 senesinin birinci ayında. Bu
toplantının neticesinde komisyon olarak 9/2/2005
tarihinde ve 11 sayıyla bir karar verdik ve bu karar da, o gün, çarşı ve mahalle
bekçilerimizin bazı talepleri vardı. Bunların başında da, bir emniyet görevi
ifa etmiş olmalarına rağmen meslekten ayrıldıktan sonra silah taşıma ruhsatı
alamadıklarını harçsız olarak, bu mağduriyetlerinin -diğer emniyet hizmetleri
sınıfında olan insanların alabildiğini- bunun giderilmesi gerektiği noktasında
talepleri vardı. Zaman içerisinde, bizim bu karardan sonra, 6136 sayılı Ateşli
Silahlar Kanunu’nda 7’nci maddede bir değişiklik yapıldı. Buraya bir (e) bendi
eklenmek suretiyle, çarşı ve mahalle bekçilerimizin emekli olduktan sonra da bu
silahları harçsız olarak alıp taşıyabilmelerine imkân tanındı. Bu şekilde ana
başlık olarak düşünecek olursak, iki konudan birisi 2006 senesinde çözülmüş
oldu. Geçtiğimiz dönem
Meclisin huzuruna bir kanun tasarısı içerisinde, 5677 sayılı Kanun içerisinde 3
ve 9’uncu maddeler olarak, yine, şu anda görüşmekte olduğumuz ve içeriği aşağı
yukarı aynı olan konu geldi yani çarşı ve mahalle bekçilerimizin özlük
haklarının düzeltilmesiyle ilgili konu geldi fakat bir önceki Cumhurbaşkanımızın
çeşitli düzenlemeleri içeren bu kanunu veto etmiş olması nedeniyle, esasen bu
maddeler veto edilmemiş olmasına rağmen, bu kanun yürürlüğe girememiş oldu ve kadük kalmış oldu. Bu dönem, biz ve demin ismini zikrettiğim
arkadaşlarım, bir kanun teklifi vermek suretiyle bu mağduriyetin daha fazla
sürmemesi adına bir kanun çıkarmayı arzuladık, kanun teklifimizin yasalaşmasını
arzuladık. Tabii, bu arada
şunu ifade etmem lazım: Çarşı ve mahalle bekçilerimiz bugün Meclis Genel
Kurulunda da bir grubu bizim çalışmaları izlemektedirler. Türkiye’nin her
tarafında hakikaten çok güzel organize olmuş bir meslek grubudur diyebilirim
artık onlar için. Aylardır çeşitli iletişim araçlarıyla neredeyse bütün
milletvekillerimize ulaşmak suretiyle bu dileklerini, bu taleplerini
iletmişlerdir. O yüzden, ben de teklif sahibi olduğum için, başta, şimdi,
huzurdaki, Malatya Milletvekilimiz Öznur Çalık olmak
üzere birçok arkadaşımıza bu talebi iletmişlerdir ve arkadaşlarımız, bu kanun
teklifi üzerinde konuşmak istediklerini grubumuza iletmişlerdir. Ama, konunun mahiyeti itibarıyla bütün siyasi partilerimizin
ittifakıyla görüşülen bir konu olduğu için, sadece birer arkadaşa söz
verileceği için, ben bugün bu konuşmayı, bu görüşmeyi, huzurda bulunan ve
bulunmayan bütün milletvekili arkadaşlarım adına da yaptığımı bu vesileyle
ifade etmek istiyorum. Usulü dairesinde, adabı dairesinde milletvekillerine
ulaşmakta çok güzel organize olabilen bu bekçilerimizin bu gayretlerini de
huzurunuzda ayrıca takdir ve tebrik etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, “çarşı ve mahalle bekçileri” dediğimiz zaman hepimizin
hatırlarında, hafızalarında çok güzel şeyler canlanır. Çaldıkları düdüklerle,
mahallemizde gecenin bir vaktinde bizim güven duymamıza vesile olan insanlardır
bunlar. Mahallede çocukken “bekçi ağabeyimiz”, “bekçi amcamız” olarak
andığımız, gerçekten mahallenin huzur ve sükûnu için çok çok
önemli görevler ifa eden insanlardır. Ama, demin
arkadaşlar da ifade etti, yaklaşık on beş yıldır mesleğe alım olmaması
nedeniyle gitgide nesilleri tükenmekte olan bir meslek grubu hâline geldiler.
Aslında bana sorarsanız şahsi fikrim olarak, ben bu meslek grubunun devam
etmesinden yana olan bir insanım. Çünkü yaşadıkları yerlerde bu görevi ifa eden
çarşı ve mahalle bekçilerimiz, sürekli şark hizmeti veya yaptıkları görevlerin
bölgeye göre süreli olması nedeniyle polis memurlarından çok daha fazla o
mahalleyi, o yöreyi tanıyan insanlardır ve çoğu zaman oraya atanmış olan
emniyet müdürlerimizin, emniyet amirlerimizin yegâne enformasyon kaynağıdırlar.
Bunu yakinen biliyoruz. Yani bir emniyet müdürü atandığı zaman ilk olarak o
bölgede görev yapan mahalle bekçisiyle istişare eder. O mahallede, o ilçede, o
yörede kanuna uymayan, yaramaz nitelikteki insanların tespitinden tutun da
bölgenin genel durumuyla alakalı bütün ön bilgileri o çarşı ve mahalle
bekçilerinden alırlar. Bu anlamda çok önemli bir görev ifa ettiklerini ben
şahsen düşünüyorum. Tabii, bu önemli görevleri ifa eden çarşı ve mahalle
bekçilerimiz birçok haktan mahrum idiler. Yardımcı hizmetler sınıfında
oldukları için gerek maddi olarak gerek statü olarak polislerden bir hayli
geride olmaları nedeniyle, zaman zaman, gece
bildiğimiz o klasik bekçilik görevini yapmış oldukları hâlde gündüz de emniyet
teşkilatı içerisinde çaycılık gibi, şoförlük gibi diğer bir kısım geri
hizmetlerde istihdam edilmektedirler. Bu da onlar için biraz onur kırıcı, biraz
haysiyet kırıcı olmaktadır zaman zaman. Bu konular
yıllardır içlerinde ukde olduğu için, çoğunun emeklilik süresi de yaklaşmış
olduğu hâlde “Hiç olmazsa emekliliğimize yaklaşan bu süre içerisinde bize bir
nevi iadeiitibar mahiyetinde de olsa böyle bir kanun teklifi çıksın.” istedi bu
değerli kardeşlerimiz, bu değerli bekçilerimiz. Biz de onların bu seslerine
kulak verdik ve bugün bu yasa teklifini hep beraber görüşmüş oluyoruz. Getirdiğimiz bu
yasa teklifiyle, gerek emeklilikleriyle ilgili birtakım yenilikler getirilmiş
oluyor gerekse de emniyet hizmetleri sınıfına alınmış olmakla özel bir statüye
yani polis memurlarının, emniyette çalışan diğer kişilerin sahip olmuş olduğu
statüye de kavuşmuş oluyorlar. Tabii, değerli
arkadaşlar, çarşı ve mahalle bekçilerimizin yapmış oldukları hizmetleri,
onların bizim hayatımızdaki önemini böyle birkaç cümleyle özetlemek mümkün
değildir. Bunun böyle olduğunu söylersek onlara ciddi bir haksızlık yapmış
oluruz. Ama biz, işin prosedürü gereği birkaç cümleyle
onların bu hizmetlerini bu vesileyle anmış oluyoruz. Ben, çıkarmakta
olduğumuz bu kanun teklifimizin, başta bekçilerimiz, onların aileleri, onların
çocukları olmak üzere bütün emniyet teşkilatı için hayırlar getirmesini temenni
ediyorum ve bundan sonraki hayatlarında gerek emniyet içinde sürdürecekleri
hayatlarında gerekse emekli olduktan sonra sürdürecekleri hayatlarında
kendilerine başarılar diliyorum. Bu kanun teklifimizin
bu noktaya gelmesiyle ilgili olarak bazı teşekkürlerimi de sizlerle tabii
paylaşmak istiyorum. Demin bütün milletvekillerimiz adına onların
hissiyatlarına da tercüman olduğumu ifade ettim. Parti grubumuzun bu konuyla
ilgili önemli bir hassasiyeti var. Haftalardır ülkenin sıkışmış olan gündemine
rağmen bu konuyu öncelikli bir konu olarak almayı arzuladılar. Onlara teşekkürü
bir borç biliyorum. Tabii, İçişleri
Bakanlığımızın başta Sayın Bakan olmak üzere her kademedeki yetkilileri ve
bugün Hükûmeti temsil eden Bakan
arkadaşımız da dâhil olmak üzere bütün Hükûmet
yetkililerine bu teklifimize destek verdiği için teşekkür ediyorum. Yasanın, dediğim
gibi, başta emniyet mensuplarımız olmak üzere bütün memleket için hayırlar
getirmesini diliyorum. Hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var
olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akman. Şahsı adına
Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik… Yok. Şahsı adına
Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan... Sayın Özkan,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; şahsım adına, görüşülmekte
olan çarşı ve mahalle bekçilerinin özlük haklarıyla ilgili kanun tasarısı
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi sözlerime başlamadan önce saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, günümüz çağdaş demokrasilerinde devletin temel fonksiyonu ve
meşruiyet kaynağı, kamu düzenini temin etmesi, hukuk sistemi içerisinde
bireysel özgürlüklerin sağlanmasıdır. Bireysel özgürlüklerin kamu düzeni
içerisinde sağlanmasının yanında, toplumun devletle olan ilişkilerinin sağlıklı
bir şekilde devam etmesi, bireyler arasındaki ilişkilerin güven ve karşılıklı
sevgi saygı ortamında sağlanabilmesinin temel koşulu, devletin vermiş olduğu bu
alandaki güvenlik hizmetlerinin seviyesiyle ölçülmektedir. Bu konuda özellikle
polis teşkilatımızın gerek adli kolluk gerekse de önleyici kolluk hizmetleri
açısından son derece önemli bir fonksiyonu icra ettiğini ifade etmek istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, devletin en önemli görevi suçu
önlemektir. Öncelikle, suç işleme eğilimi içerisindeki insanların bu
eğiliminden vazgeçerek suçun önlenmesi açısından caydırıcı olması, devletin
gücünü göstermesi açısından önemli bir husus teşkil etmektedir. Sokaklarına hâkim
olamayan bir devletin, sokaklarında gezen vatandaşların ve dahi evlerinde
kapılarının üzerine birkaç kilit vurarak oturan insanların huzur ve güvenlik
içerisinde yaşamaları mümkün değildir. Şimdi, bu genel
ifadelerden sonra çarşı ve mahalle bekçilerimizin Osmanlıdan günümüze kadar çok
önemli bir görevi ifa ettiklerini… Özellikle, benden önceki konuşmacıların
vurguladığı gibi, 1993 yılından itibaren çarşı ve mahalle bekçileri -çarşı ve
mahalle bekçiliği görevinden- içerideki yardımcı hizmetliler gibi, santral
görevlisi ya da evrak taşıma memuru gibi çalıştırılmış ki kendi yasalarına da
aykırı bir işlem bugüne kadar icra edilmiştir. Bu insanlar
çalışırken biz nelerle karşı karşıyaydık, mahallemizde nasıl bir ortam vardı;
kısaca onu özetlemek istiyorum: Biz gençken, çocukken “bekçi baba” dediğimiz,
hepimizin tanıdığı, “bekçi baba”nın da tanıdığı mahalle sakinlerinin birlikte
yaşadığı bir ortam vardı. Akşamları biz onun düdük sesini duyduğumuz zaman
huzur içerisinde, hatta kapılarımız açık, nasıl olsa evdeki babamızın yanında
sokakta da bizim “bekçi baba”mız var diye güven içerisinde uykuya dalıp ertesi
güne dinlenmiş bir şekilde geliyorduk. Şimdi, bunun yerini motorize devriyeler,
motorlu devriyeler aldı. Ancak aynı güveni sağlayabildi mi? Ben, aynı güveni
sağlayabildiğini buradan söyleyemeyeceğim. Tabii, şu anda
bilgisine ve tecrübesine çok güvendiğim, kendi alanında son derece yetkin bir
şahsiyet olan Enerji Bakanımızın yerine keşke İçişleri Bakanımız burada
olsaydı, bu kanun teklifi görüşülürken İçişleri Bakanımız da bunu
dinleyebilseydi. Konu sadece bekçi arkadaşlarımızın, çarşı ve mahalle
bekçilerimizin özlük hakları ve sınıflarının değiştirilmesi değil, bir suç ve
suçluluk psikolojisinin önlenmesi noktasında önleyici kolluk hizmetlerinin daha
etkin, daha verimli, sunumunun da tartışılmasını gerektiren bir husustu. Ben,
tabii, İçişleri Bakanımızı bu gibi yasalar görüşülürken muhakkak… Belki bu
yasadan çok daha önemli işler icra ediyordur. Onu, Meclise bir açıklama
yapılamadığı için bilemiyorum. Ama buradan şunu
ifade etmek istiyorum: Özellikle çarşı ve mahalle bekçilerimizin 1993’ten
itibaren mali durumları bozulmuş, gerekli önem verilemediği için bu
insanlarımıza, yaya devriye gezdirilmesi ortadan kaldırılmış. Son dönemde gerek
Batı’da gerekse ülkemizde de hâkim bir anlayış olan yaya devriye ve toplum odaklı
polislik hizmetlerinin bence çok önemli bir nüvesini teşkil edecek ve geçmişi
Osmanlıya kadar dayanan bu müessesenin yaşatılması, kendilerine layık olduğu
sınıf ve mali haklarla birlikte devamının getirilmesini temenni ediyorum. Buradan da iktidar partisine ve Sayın Hükûmete,
çarşı ve mahalle bekçilerinin üniforma göstererek sokaklarda gezmesinin suçu
önlemede çok fazla etkin olmasa bile, vatandaşlarımızın gözünde özellikle
güvenlik duygusunu artırıcı, kendini güven içerisinde hissedecek bir yapıya sahip
olduğunu, bunu çeşitli bilimsel araştırmalarla polis arkadaşlarımızın, polis
akademisi öğretim üyelerinin bildiğini ifade etmek istiyorum. Bu açıdan, bütün
sokakları MOBESE kameralarıyla donatsak bile -ki bu kameraların olduğunu
insanlar maalesef hatırlayamıyorlar- özellikle toplumda çok yoğun olarak
nüfusumuzun bulunduğu alışveriş yapılan yerlerde, toplumun ana merkezlerinde
geceleri bekçi kardeşlerimizin gündüzleri de üniformalı polislerimizin
gezdirilmesi caydırıcı ve güven duygusunu artırıcı özellik arz edecektir. Değerli
arkadaşlar, bekçi babalarımız eskiden sokaklarda devriye gezerken mahalleye
giren, mahallenin tanımadığı, mahallelinin bilmediği bir insanı, çok
rahatlıkla, o da aynı şekilde tanıyordu; bu aylak aylak
gezen adam kimdi diye gidip yanına soruyordu; tatmin edici bir cevap almadığı
zaman “Git işine kardeşim, bu mahallede gezme.” diye uyarıyordu. Bugün
mahallelerimizde kimin girdiği, kimin çıktığı, bir mahalle kültürü açıkçası
ortadan kaldırıldı. Sayın
milletvekilleri, bekçilerimiz bizim mahalle kültürümüzün bir parçasıydı. Buradan sizlerden temenni ediyorum ve rica ediyorum: Bekçilerimizin
hak ettiği özlük hakları noktasında gerekeni verelim ve mahalle kültürümüzün bu
önemli bir parçasını teşkil eden toplum odaklı polisliğin de modern uygulamasını
bugün en güzel şekilde dercedecek, en güzel şekilde
icra edecek bu insanların sayılarını artırarak bölgesini, mahallesini iyi
tanıyan, bu şekilde emniyetin, asayişin sağlanmasında çok önemli hizmetler
verecek bu insanların gerekli görev ve itibarlarının iade edilmesi bize
düşüyor. Sayın
milletvekilleri, bekçi kardeşlerimizin gece tekrar sokaklara geçmesiyle
birlikte biz, özellikle bugün korku şehirlerine dönen, bugün insanlarımızın
gece sokağa çıkarken acaba başımıza ne gelecek kaygılarıyla yaşadığı bir
ortamda onları gördüğümüz zaman güven içerisinde, sağlıklı ve mutlu bir
şekilde, çocuklarımızla birlikte sosyal hayatımıza devam edeceğiz. Devletin en
önemli görevlerinden birisi insanlarımızın, gerek evlerinde gerekse
caddelerinde ve sokaklarında güven içerisinde yaşayan insanların hayatlarını
idame ettirebilmesini sağlamaktır. Buradan ilgililere tekrar tekrar şunu
belirtmek istiyorum: Çok önemli bir sistem olan, kurumsallaşmış bir yapısı olan
çarşı ve mahalle bekçiliğinin ve bununla birlikte kırda çalışan, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da “korucu” olarak isimlendirdiğimiz insanların da özlük
haklarının çarşı ve mahalle bekçilerimizle aynı seviyeye getirilmesi
gerektiğini çünkü kır bekçisi olarak görev yaptıklarını, kırda jandarmanın en
büyük yardımcısı olduklarını ve polisiye bir görev yaptıklarını ifade etmek
gerekiyor. Bu insanların da güvenle yarına
bakmaları, acaba yarın ne olacak kaygısını taşımamaları gerekiyor; kahramanca,
yiğitçe vermiş oldukları hizmetlerin karşılığını görmek istiyorlar. Ben yasanın gerek
çarşı ve mahalle bekçilerimize gerekse milletimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan. Şahsı adına
ikinci konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik. Sayın Çelik,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 120 sıra sayılı Kanun Teklifi
üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Polis
teşkilatımız, yardımcı personeliyle birlikte, toplam 200 bin sayısına yaklaşan,
ordu niteliğini haiz, devlet adına ve kamu yararı adına, toplum adına faaliyet
icra eden ve devletimizin en önemli zor kullanma ve güvenlik birimi olarak
mümtaz konumunu muhafaza etmektedir. Bundan yaklaşık
iki hafta önce, Türk emniyet teşkilatının 163’üncü yılını hep birlikte idrak
ettik. Bu teşkilat 1845 yılından bugüne kadar Türk toplumunun
geçirdiği bütün zorluklarda ya da kamusal alanda insanların karşı karşıya
bulunduğu haksızlıklarda ya da suç işlemede ya da suç işleme potansiyelinin
oluşmasında hep en saygın görevi yapmış; makul, temiz, dürüst, yasalara
saygılı, ahlaklı vatandaşlarımızın her zaman yanında olmuş ve bu yapısı ile
Türk emniyet teşkilatı, gelecekte de devletimizin ve toplumumuzun en önemli
güvencelerinden biri olagelmiş ve olacak olan, büyük, önemli bir teşkilattır
fakat bu teşkilatın özellikle son yıllarda artık kangrenleşen sorunlarının
olduğunu hepimiz biliyoruz. Emniyet
teşkilatı, bu kanun teklifinin içerisinde ifade edilen iki özel hususun dışında
devasa sorunlarla karşı karşıyadır. Burada emniyet
teşkilatını aslında, yüce Meclisin, bir bütün olarak ele alıp sorunlarını bir bir çözmesi ve teşkilatın her anlamda en üst görev
yapabilir konuma yüceltilmesi, yükseltilmesi öyle zannediyorum ki bu
Parlamentonun en önemli görevidir ama her şeye rağmen, bunu yapamasak dahi şu
anda bu kanun teklifiyle, bomba uzmanlarının bomba imha tazminatının
düzenleniyor olmasını ve çarşı ve mahalle bekçilerimizin yıllarca yardımcı
hizmetler sınıfında mütalaa edilmesi ve bu mütalaanın bu kanun teklifiyle
değiştiriliyor olmasını yani emniyet hizmetleri sınıfına yükseltiliyor
olmasını, teşkilat anlamında bir kazanım olarak değerlendiriyoruz, bunu da
destekliyoruz Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Ama polisin,
özellikle terörle mücadelede ve kanunsuzluklarla mücadelede, çıkarılan
yasalarla elinin kolunun bağlandığını da burada özellikle belirtmek istiyorum. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’ndaki, Ceza Muhakemeleri
Kanunu’ndaki düzenlemeler ve Türk Ceza Kanunu’ndaki düzenlemelerle, aslında,
polisin var olagelen yetkilerinin önemli ölçüde törpülenmesi, büyük kentlere
uygun yeni emniyet yapılanmalarının oluşturulamaması; çok nitelikli, yetenekli
emniyet teşkilatı yöneticilerinin ve mülki idare amirlerinin olmasına rağmen,
toplumun gittikçe gerilmekte olduğunu, âdeta, suçluya prim verildiğini fakat
suçsuzun ve namuslu vatandaşın bu düzenlemeler yüzünden ezildiğini görmemek
mümkün değildir. Onun için, sayın
milletvekilleri, polisin, çağdaş normlara kavuşturulurken aslında bir disiplin
mesleği olduğunu unutmadan mutlaka güçlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ama
polisin, kendi içinde özellikle eğitim ve disiplin sorununu çözmesi için, yine
yüce Parlamentonun Türk emniyet teşkilatına yardımcı olması gerekiyor, yetki
yetersizliklerinin süratle ortadan kaldırılması gerekiyor. Özellikle,
toplumumuzun başına musallat olan ve sürekli olarak basında izlediğimiz canlı
bombaların toplumumuzun içinde geziyor olması ve kahraman polisin ciddi uğraşlarla
bunların üzerine gidip yakalayabilmesi aslında büyük bir başarıdır ama onlarca,
yüzlerce canlı bombanın bir anda büyük kentlere akmış olması durumunda acaba
polis hangisiyle baş edecek? Onun için, mutlaka, Terörle Mücadele Yasası’nın
8’inci maddesinin boşlukta bırakılmaması ve yeniden düzenlenmesi, polisimizin
ve jandarmamızın da bu anlamda yetkilerinin -terörle mücadele anlamında-
güçlendirilmesi çok önem arz etmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; mülki idare amiri ve polis ilişkisi, adliye ve polis
ilişkisinin yeniden, mutlaka ele alınması gerekiyor. Burada, özellikle, anında
arama yapma yetkisinin maalesef kısıtlanmış olması da başka bir sorundur. Onun
için, bu konularda idarenin elinde birtakım yetkilerin olması ve bunu süratle
adli makamlara bildirmesi gibi yeni bir düzenlemeye ihtiyaç hasıl
olmaktadır. Dolayısıyla teşkilatın eğitim ve disiplin sorununun yanında, yetki
sorununun da bir an önce çözümlenmesinde yarar ummaktayız. Bu arada, Emniyet
Genel Müdüründen çarşı ve mahalle bekçisine kadar, emniyet teşkilatı içerisinde
şu anda görevli olan, görev yapan bütün emniyet teşkilatı mensuplarının ciddi
maaş yetersizliği de gündemdedir. Onun için, bu maaş yetersizliğinin
çözümlenmesi gerekiyor. 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce emniyet teşkilatı
mensuplarına zam yapma taahhüdünde bulunanlar öncelikle bu taahhütlerini yerine
getirmek zorundadır. Burada yeni işe başlayan polis memurunun 1 milyarı aşkın,
bin YTL’yi aşkın bir maaş ve en üst, birinci sınıfa ayrılmış ya da il emniyet
müdürlüğü yapmakta olan bir emniyet görevlisinin 2.400 YTL civarında maaş
alıyor olması omuzlarına tonlarca yük binmiş teşkilat mensupları açısından
gerçekten zor ve yıpratıcıdır. Dolayısıyla, teşkilat mensuplarının mali ve
sosyal haklarının da düzenlenmesinde yarar ummaktayız. Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz Türkiye’de son yıllarda çok büyük olaylar olmuştur. Örneğin, Yalova’dan çıkan bir suçlu, mücrim, oradan Bursa’ya
gitmekte, gittiği her yerde insanları öldürerek, katlederek Ankara’ya gelmekte,
Gölbaşı’nda cinayet işlemekte, oradan Adana’ya, Mersin’e kadar gitmekte ve
oralarda cinayet işleyebilmektedir ve bir hafta geçmesine rağmen, bunları
takip, yolda durdurma gibi birtakım yetkileri elinden alınmış, moral bozukluğu
içerisinde olan teşkilat bunların gereğini yapamamakta. Ayrıca,
Ankara’da yine bir olay oldu geçen yıl. Bunu gazeteler yazdı. Bir valinin evine
giriliyor Ankara kent merkezinde ve eşyaları çalınıyor ve araçla hırsızlar
Ankara’nın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Çelik, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) - …başka bir semtine giderek orada uyuşturucu almak istiyorlar,
oradaki hırsızlar da bu hırsızların çaldıklarını çalabiliyorlar ve o hırsızları
komaya sokuncaya kadar darp ediyorlar. Burada şunu ifade
etmek istiyorum: Bu iki olay bile son yıllarda emniyet ve asayişe müessir
fiillerde olağanüstü artış olduğunu ve katillerin, hırsızların çok rahatlıkla
suç işleyebildiğini göstermektedir. Burada Hükûmetin
özellikle can, mal ve ırza yönelik güvenlik ve ulusal güvenliğe ilişkin
konularda sınıfta kaldığını belirtmek istiyorum. Onun için, derhâl aklımızı
başımıza toplayıp zafiyetten kurtulmamız ve Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık
geleceğine yönelik düzenlemeleri hep birlikte yapmamız gerektiği hususudur. Bu duygularla,
biz de çarşı ve mahalle bekçilerinin sınıf düzeltmelerini onaylıyoruz… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayın Sayın Çelik. BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – …ve ayrıca bomba uzmanlarının 20.000 gösterge rakamına çıkartılması
suretiyle bulunacak meblağı tazminat olarak almasını tasvip ediyoruz. Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelik. Sayın
milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Buyurun Sayın
Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
tabii önemli bir kanun müzakere ediyoruz. Bekçilerle ilgili bu düzenlemenin
yapılmasına teşekkür ediyoruz, özellikle gündeme alınması konusunda. Şimdi, devletin
güvenlik görevlerini yerine getiren, biliyorsunuz, polisler var, korucular var,
bir de bekçiler var. Korucular konusu da hakikaten Türkiye’de çok ciddi bir
sıkıntı. Yani bu insanlar, çok zor şartlarda görev yapıyorlar ama bu kişilerin
durumunun düzeltilmesi konusunda acaba Hükûmet ne
gibi bir tedbir almayı düşünüyor? Bunları da bu emniyet sınıfına almayı
düşünüyor mu? İkincisi,
polislere geçmişte verilen vaatler var. Seçimden önce işte maaşlarına zam
yapılması konusunda verilen bu vaatleri ne zaman yerine getirecekler?
Biliyorsunuz, zaman zaman, polisler, ekonomik
sıkıntının yarattığı sıkıntılar yaşıyorlar. Eğer polisi, güvenlik görevini
yapan kişileri siz ekonomik yönden tatmin etmezseniz, onlar bir huzursuzluk
içinde oluyor ve bu huzursuzlukları görev yaptıkları aşamada da vatandaşlara
aksediyor. Bu konuda bu iyileştirmeyi ne zaman yapacaklar? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, buyurun. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Efendim, Sayın Bakanımız şu anda
Millî Güvenlik Kurulunda olduğu için ben bunları not alıp kendilerine
ileteceğim ve bununla ilgili de size yazılı cevap vereceğiz. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Teklifin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: EMNİYET TEŞKİLATI KANUNU, DEVLET MEMURLARI KANUNU VE GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ MADDE 1- 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun
Ek 21 inci maddesi-nin birinci fıkrasının (b)
bendinde yer alan “Yardımcı hizmetler sınıfına” ibaresi “Emniyet hizmetleri
sınıfına” şeklinde değiştirilmiştir. BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Sayın Osman Kaptan. Buyurun Sayın
Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan kanun teklifinin 1’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Sayın
milletvekilleri, bu kanun teklifinin 1’inci maddesi çarşı ve mahalle
bekçilerinin “yardımcı hizmetler” sınıfından çıkarılarak “emniyet hizmetleri”
sınıfına alınmasının sağlanmasına ilişkin bir düzenlemedir. Çarşı ve mahalle
bekçileri önceleri mülki idare amirlerinin emrinde, il özel idarelerine bağlı
olarak çalışmaktayken, 1976 yılında yapılan bir düzenlemeyle kadroları ve özlük
haklarıyla birlikte Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlanmıştırlar. Değerli
arkadaşlarım, çarşı ve mahalle bekçileri, yasal ve fiilî olarak yürüttükleri
hizmetlerin niteliği itibarıyla kamu düzenini sağlamaya yönelik olarak polis ve
jandarma gibi genel kolluk hizmetlerini yerine getirmektedirler. Bu nedenle,
Anayasa’nın eşitlik ilkesinin de bir gereği olarak, çarşı ve mahalle
bekçilerinin “yardımcı hizmetler” sınıfından çıkarılarak ”emniyet hizmetleri”
sınıfına alınması Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca da uygun görülmekte ve
desteklenmektedir. Değerli
milletvekilleri, canımızı, malımızı, huzurumuzu, güvenliğimizi emanet ettiğimiz
emniyet örgütü mensuplarımızın, polislerimizin, bekçilerimizin ne kadar zor
koşullarda çalıştıklarını, ne kadar zor koşullarda görev yaptıklarını
biliyoruz, görüyoruz, yaşıyoruz. Gece gündüz demeden, yağmur, kar, fırtına,
dolu demeden, yaz-kış demeden, ülkenin doğusu batısı demeden canları pahasına
görev yapıyorlar. Son on yılda
500’e yakın şehit veren, bir o kadar da malulü olan, 400’den fazla intiharın
olduğu, yaptıkları işin zorluğundan istifaların çoğaldığı emniyet örgütü
mensuplarımızın vatan ve millet sevgisiyle yaptıkları görevi takdirle
karşılıyoruz. Ekonomik nedenlerle ve ağır çalışma koşulları
yüzünden bunalıma giren, kredi kartı borçlarını ödeyemeyen -bu yüzden, bir
buçuk yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bile bir polis
memurumuzun intiharına tanık olmuş ve çok üzülmüştük- daha dün de Adana’da
cinnet geçirip, eşinin bulunduğu eve el bombası atıp makineli tüfekle tarayan,
“Çok sevdiğim…” dediği çocuğunu öldüren, eşini ve yakınlarını yaralayan emekli
polisimizin yarattığı acıklı olayın da şokunu yaşamaktayız, üzüntüsünü
yaşamaktayız. Sayın
milletvekilleri, bu tür olayların bir daha yaşanmaması için emniyet
görevlilerimizin çalışma koşullarının ve yaşam standartlarının iyileştirilmesini
istiyoruz. Hükûmetin bu konuda gerekli önlemleri
almasını diliyoruz ve bekliyoruz. Son yedi yılda
cana ve mala karşı işlenen suçlar üç yüz binden sekiz yüz bine çıkmıştır. Bu
rakamlara naylon fatura gibi mali suçlar dâhil değildir, çünkü onlara Maliye
Bakanı bakıyor; zaten o da Hükûmetin getirdiği
aflarla affediliyor. AKP İktidarından
önce çıkarılan afla cezaevleri boşaltılmıştı, sayı 72 binden 49 bine inmişti.
Adalet Bakanlığı rakamlarına göre cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı
Şubat 2007 başı itibarıyla 77.425 iken, geçen son yedi aydan sonra, Adalet
Bakanı Sayın Şahin’in yaptığı açıklamaya göre de yaklaşık 10 bin artışla
87.203’e çıkmıştır. 25 Şubatta da bu rakamın 94 bine ulaştığı görülmektedir.
Hapishaneler dolmuştur, mahkûmlar üçlü ranzalarda yatmaktadırlar. Bu yıl
ortalarında bu sayının 100 bini geçeceği tahmin edilmektedir. Yani AKP Hükûmeti döneminde hapishanelerdeki insan sayısı 2 kat
artmıştır. Son dönemlerdeki suç ve suçlu sayılarındaki artışa rağmen, yine AKP Hükûmeti döneminde bir tek bekçi dahi alınmamıştır. Sayın
milletvekilleri, istiyoruz ki emniyet görevlilerimiz huzur içinde çalışacak
ortama kavuşsunlar, “Benim polisim, benim bekçim.” diye siyasal ayrımcılık
yapılmasın, sağa sola sürülmesinler, tayinlerinde, nakillerinde, terfilerinde,
kıdemlerinde siyasal kayırmacılık yapılmasın, tarikatların, cemaatlerin eline
bırakılmasınlar. Değerli
arkadaşlarım, bu konularda gazete haberlerine dayalı değil, adli makamlara
intikal etmiş, kitaplara konu olmuş örnekler vermek istiyorum. İstanbul Emniyet
Müdürlüğünde Organize Suçlar Şubesi eski müdürlerinden bir müdür şöyle diyor:
“2003 senesinde yapılan sınavda 100 üzerinden 19 almışım. İtiraz ettim, sonra
itirazımı değerlendirdiler, bunun sonucunda 1’inci olduğum açıklandı. Bilgisayar
bana gelince hata yapmış. 1’inci olmak liyakatte ölçü de değil, bir gruba
mensup olmak gerekiyor. Yani emniyet örgütü bu kadar kuşatılmış durumda. Eğitim
birimleri başta olmak üzere, tüm birimlerde kendilerinden olmayan hiç kimse
ağzıyla kuş tutsa dahi o kurumlarda çalışamaz.“ Bir başka örnek
veriyor: “Ben 1978 yılında koleje girdim. 1985’te akademiyi birincilikle
bitirdim. 2002 yılında AKP iktidara gelene kadar emniyet teşkilatında hep
birinci gittim ve hiçbir adli ve idari ceza almadım. Sicil notum hiç 100
puandan aşağıya düşmedi, birçok maaş ödülü ve bir sürü takdirname aldım.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yedi sene fiilî olarak görev yaptım. Fakat
döndük, 2002’ye geldik, yirmi dört yıllık uzun süreli durdurma, altı tane
ihraç, on iki ay uzun süreli kıdem durdurma ve kınama cezası verdiler bana.
Yani yirmi dört sene teşkilatın en iyi mensuplarından biriyim ama AKP iktidara
geldikten sonra teşkilatın en kötü müdürü hâline geldim.” diyor. Sayın İçişleri
Bakanı da burada yok ama Hükûmete soruyorum ve Sayın Bakana
soruyorum: Bu iddialar doğru mudur? Bu iddiaları ben, Merdan
Yanardağ’ın “Türkiye Nasıl Kuşatıldı?” adlı kitabından aldım. Sayıları ne kadar
bilmiyorum ama emniyet örgütü içinde Atatürkçülükten taviz vermeyen, ciddi
anlamda cumhuriyete sahip çıkan, mesleğiyle, kişiliğiyle değerli yöneticilerin
ve görevlilerin olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle bütün emniyet örgütünü de
töhmet altında bırakmak istemiyoruz. Ancak bu kitapta “İrtica soruşturması
geçirmek yükselme nedeni sayılıyor; polis amirleri imamlardan emir alıyor.”
gibi ciddi iddialar bulunmaktadır. Sayın Bakan, Hükûmet ve İçişleri Bakanlığı bu konuları inceletti mi, bu
iddialar konusunda ne yapıldı bilmek istiyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; güvenliğimizi, canımızı, malımızı, namusumuzu, polise,
bekçiye emanet ediyoruz. Peki, polisi ve bekçileri kimlere emanet ediyoruz?
Elbette ki cemaatlere, tarikatlara emanet edilemez. Hükûmeti bu konularda
duyarlı olmaya davet eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarken, çeşitli illerden
gelen, locada bizi izleyen bekçi kardeşlerimize de saygılar sunarım. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaptan. Sayın
milletvekilleri, biraz önce de heyetinize arz ettiğim gibi, ilk sırada müracaat
eden 9 arkadaşımız -ki, daha sonra 1 arkadaşımız yine var- arasında çekilen
kura neticesinde isimlerini okuyacağım. Eğer onların madde üzerinde şahısları
adına söz talebi varsa konuşacaklar, yoksa diğer arkadaşlara soracağım. Sayın Mustafa
Kemal Cengiz... Yok. Sayın Gülşen
Orhan... Yok. Sayın Mehmet Emin
Tutan... Yok. Madde üzerinde
başka söz talep eden arkadaşımız var mı? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Siz
istiyorsunuz. Buyurun Sayın
Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Geçen hafta
burada maruz kaldığım o iğrenç linç hareketi nedeniyle beni Türkiye çapında
arayan on binlerce vatandaşlara şükranlarımı sunuyorum. Bu
arada, beni seçen o soylu Tunceli halkı -tabii Türk halkının hepsi soyludur da
ama Tuncelililer de beni seçtiği için onu söylüyorum- ve Tuncelililerin,
Tunceli derneklerinin çeşitli illerde düzenledikleri desteklerine de ayrıca
teşekkür ve şükranlarımı arz ediyorum ve özellikle İstanbul Galatasaray Lisesi
önünde açıklama yaparken on binlerce İstanbulluya, bizim dernek TUDEF, yani
Tunceli Dernekleri ve Federasyonu Başkanlığının orada okuduğu bildiriye
çevrede, caddede büyük alkışlarla destek veren İstanbullulara, Mersinlilere,
Türkiye'nin her tarafında, İzmirlilere -İzmir’e de gittim- destek veren bu
insanlara saygılarımı, şükranlarımı sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, tabii, bu, bekçilerin emniyet teşkilatı sınıfına alınmasına
ilişkin bir kanundur. Bu kanunu candan destekliyoruz. Ancak tabii, bu kanun
vesilesiyle genel anlamda bir söz… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Biz gazi olduk, bize teşekkür etme, başkasına teşekkür
et! KAMER GENÇ
(Devamla) – Neyse… …bir söz alma
imkânım da olmadığı için bu vesileyle Sayın Başkanın da biraz müsamahasını da
rica ediyorum. Değerli
milletvekilleri, ben otuz seneden beri bu Parlamentonun içindeyim. Bu
Parlamentoda benim hitabet tarzım bellidir. Ben kimseye de hakaret etmem.
Bakın, ben Özal’la çalıştım, Demirel’le çalıştım, Mesut Yılmaz’la çalıştım,
Ecevit’le çalıştım, yani böyle bir siyasi geçmişi olan bir insanım. Meclisi
yöneten, memleketi yöneten insanlar eğer bu memleketi dürüst yönetirlerse, bu
memleketin ekonomisini, devletin malını çok fazla severlerse, o zaman biz de
onlara saygı duyarız, ama memleketin ortaya geldiği durum belli. Şimdi, birileri,
mesela Türkiye'de çok iyi bir kayınpeder, değil mi? Ee,
şimdi, yani siz kayınpeder olarak devletin 750 milyon dolarını getirip de kendi
damadınızın çalıştığı şirkete eğer verirseniz… BAŞKAN – Sayın
Genç, şunu istirham ediyorum sizden. KAMER GENÇ (Devamla)
– Ee, bu burada söylenmeyecek mi arkadaşlar? İşte
kayınpederin en güzel örneğini veriyorsunuz, bu yönüyle de tebrik ediyorum,
demek ki bazı kayınpederler çok güzel kayınpederlik görevini yapıyor, ama öteki
kayınpederler de önüne bakıyor. BAŞKAN – Sayın
Genç, maddeyle ilgili konuşursanız. KAMER GENÇ
(Devamla) – O bakımdan, bakın değerli milletvekilleri, eğer iktidar olunacaksa
iktidarın sorumlulukları da var; iktidarın nimetlerinden yararlanan kişilerin
eğer tenkitlere tahammülü yoksa, o zaman iktidardan
çekilebilirsiniz. Neyse, bu konuyu
fazla da uzatmayayım. Gerçekten diliyorum ve bekliyorum ki bundan sonra böyle
olaylar olmaz, ama şunu bilmelerini de istiyorum ki birilerinin, Türkiye
Cumhuriyeti devleti menfaatlerini, laik rejimi savunan bir insan olarak
Türkiye'nin her tarafından insanlar bana destek veriyor. Bu konuda ben Başbakan
Tayyip Erdoğan’a dedim ki: “Eğer bu olayı kınamazsan, bunun arkasında sen
varsın.” Fakat kendisi kınamadı, bana yapılan hareketi de teşvik etti. Bundan
sonra da bize karşı bir olay olursa, onun sorumlusunun da kendisi olduğunu
vatandaşlara burada ilan ediyorum, çünkü benim arkamda da bir kamuoyu vardır,
bir halk vardır; bu halk kendisini savunan kişilere de sahip çıkar, onu da
bilmesini istiyorum. Bir önergem de
var, onun üzerinde konuşmak da istemiyorum, çok fazla bizim konuşmalarımızla
insanları fazla huzursuz etmek de istemiyorum. Şimdi, özellikle
köy korucularının da bu kanun kapsamına alınmasını istiyorum. Yani ben Tunceli
milletvekiliyim, korucular pek beni sevmez, bana da oy vermez, ama o insanlar
çok zor görev yapıyorlar. Yani hakikaten, sevmemeleri, belki severler de ama
çok fazla sıcak bakmazlar seçimden seçime, ama insanlar, vicdan sahibi olarak,
o insanlar bu memleketin huzuru için, bağımsızlığı için canını veren
kişilerdir. Böyle ayrım yapmaya gerek yok. Bekçilerden daha fazla tehlikede,
her an ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu meslek grubunu da bence bu
kanun kapsamına alarak bunlara da sahip çıkmak lazım. O bakımdan, yani
emniyet sınıfında görev yapan insanlarımız… Biraz önce konuşan CHP’li
arkadaşımız söyledi, artık emniyet teşkilatını tarikatların güdümünden
kurtarmamız lazım. Türkiye’de emniyet görevini yapan herkese, öncelikle
-verebileceğimiz en büyük değer, makam- onun o görevi hakkıyla, layıkıyla,
tarafsız olarak, memleketini ve milletini seven bir kişi olarak yapıp
yapmadığına bakmak lazım. Yoksa, adam birtakım
tarikatların mensubu olabilir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şunun bunun tarikatına mensup olarak eğer belli makamlara
gelinirse, değerli milletvekilleri, burada memleket zarar görür, burada millet
zarar görür, burada huzur zarar görür. Biz istiyoruz ki, bu memleket hepimizin
memleketi, birilerinin inançları farklı olabilir, birileri birtakım tarikatlara
da mensup olabilir, ama bunları bir tarafa atalım, objektif kurallara göre
memleketi yönetelim. Eğer objektif kurallara göre memleketi yönetemezsek, işte
görüyorsunuz, sokaklara çıkılmıyor, sokaklarda insanlar dövülüyor. Polis
teşkilatı yeteri kadar ekonomik yönden tatmin edilmiyor. Tatmin edilmeyen bir
meslek grubu, gerçekten, çoluk çocuğu gerekli ekonomik desteğe sahip olmayınca
o da huzursuz oluyor. Dolayısıyla, ondaki huzursuzluk vatandaşla karşı karşıya
çıktığı zaman da vatandaşa da intikal ediyor. O tipte, o huzursuzluk içinde
olan polisler de dolayısıyla sağlıklı bir görev yapmıyor. Tabii, sağlıklı görev
yapan çok insanlarımız var da… İşte, bu sıkıntıları aşmamız için Meclis olarak
bunlara bir destek vermemiz lazım. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Pehlivan,
buyurun efendim. MÜCAHİT PEHLİVAN
(Ankara) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum efendim lütfunuz
için. Efendim,
müsaadenizle ben de bir soru yöneltmek istiyorum. Efendim,
malumunuz üzere bomba uzmanları, sualtı ekibi ve hatta pilotlar için yapılan
bir düzenlemeyle ek tazminatların artırılması söz konusu oldu. Ancak,
bildiğiniz gibi Türk polis teşkilatının içinde çok önemli bir birim var ki bu,
büyük metropollerde hepimizin huzur içinde kalmasını
sağlayan, ama Güneydoğu’da canla başla mücadele veren bir grup; bu grup Özel
Harekât. Yaklaşık 4.700 kişilik bir personel evinden, yavrusundan, eşinden, çoluğundan çocuğundan ayrı; dağlarda uzun süreli, silaha,
mermiye hatta bombaya karşı tek başına yürüyen bir grup bu grup. Bu insanlar
para için değil, sadece millî duyguları ve yürekleri için bu işi yapanlar,
vatanseverler. Şu ana kadar 122
tane çatışma şehidi var bu grubun. Bu grup, aynı çalıştığı bölgedeki diğer,
emsal olmayan diğer personelle eşit bir tazminat alıyor ve bu da yaklaşık 100
milyon lira ila 250 milyon lira arasında değişen bir tazminat. Bu gruba acaba
bir düzenleme yaparak haklarını vermeyi düşünüyor musunuz, böyle bir şey
yapılabilir mi? Arz ediyorum
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Pehlivan. Sayın Bakanım… ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Efendim, gerçekten de son derece
önemli bir görevi yapıyorlar, fedakârca bir görevi yapıyorlar. Bunu ben ilgili
Bakan arkadaşıma da ileteceğim. Şahsen olumlu baktığım bir konu, ama neticede
konu onun sahasına girdiği için nezaketen de, usulen de kendisine iletmem
lazım. Sizi de haberdar ederim ben. BAŞKAN – Evet
Sayın Bakanım, size de teşekkür ediyorum. 1’inci maddeyi
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- 3201
sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir. “EK MADDE 26-
Bomba Uzmanı Yetiştirme Kursu görüp, bomba uzmanı sertifikası almaya hak
kazanmış ve fiilen bomba imha görevini yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü merkez
ve taşra teşkilat-larında görevli personele 13.000
gösterge rakamının memur aylık kat sayısı ile çarpımı sonucu bu-lunacak miktarda bomba imha tazminatı ödenir. Bomba imha
tazminatının hesaplanması, ödeme şekli, kapsamı, uygulamaya ilişkin esas ve
usuller İçişleri Bakanlığınca, bu maddenin yayımını takip eden iki ay
içerisinde çıkarılacak yönetmelikle belir-lenir.” BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşma talebi yok. Şahıslar adına
konuşma talebi? Yok. Madde üzerinde
iki adet önerge vardır, önergeleri okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
120 sıra sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu, Devlet Memurları Kanunu ve Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 2 nci maddesinde yer alan “fiilen
bomba imha görevini yürüten” ibaresinin “bomba uzmanı olarak görev yapan”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 120 Sıra Sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu, Devlet Memurları Kanunu
ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2. Maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Madde 2- 3201
sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir. “Ek madde 26-
Bomba Uzmanı Yetiştirme Kursu görüp, bomba uzmanı sertifikası almaya hak
kazanmış ve fiilen bomba imha görevini yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü merkez
ve taşra teşkilatlarında görevli personele 20.000 gösterge rakamının memur
aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda bomba imha tazminatı
ödenir. Bomba imha
tazminatının hesaplanması, ödeme şekli, kapsamı, uygulamaya ilişkin esas ve
usuller İçişleri Bakanlığınca, bu maddenin yayımını takip eden iki ay
içerisinde çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılamıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Katılamıyoruz. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Emniyet Genel
Müdürlüğü Emniyet Hizmetleri Sınıfına mensup olan, Bomba Uzmanı Yetiştirme
Kursu görüp, bomba uzmanı sertifikası almaya hak kazanmış ve fiilen bomba imha
görevini yürüten polis memurları, Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra
teşkilatlarında en riskli görevi yürüten personellerdendir. Bu sınıf yüksek
riskle görev yapmakta olup görevleri gereği hayatlarını kaybetme, sakat kalma
ve yaralanma riskleri ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu sınıf personeline
13.000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunarak
verilecek olan bomba imha tazminatı çok düşük olacaktır. (643.318 YTL’ye
tekabül etmektedir.) Gösterge rakamının 20.000’e çıkarılarak (989.072 YTL’ye
tekabül etmektedir.) bomba imha uzmanlarının bu riskli görevde daha yüksek
tazminat alabilmelerini temin etmemizin gerekli olduğu malumlarınızdır. Bu düzenlemeyle
bomba imha uzmanlarının tazminatı Emniyet teşkilatında görev yapan uçuş
personeli ile balık adamlara verilen tazminatlarla eşdeğer seviyeye çıkartılmış
olacak ve risk altında görev yapan emniyet personelleri arasında eşitlik temin
edilmiş olacaktır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
120 sıra sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu, Devlet Memurları Kanunu ve Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin 2 nci maddesinde yer alan “fiilen
bomba imha görevini yürüten” ibaresinin “bomba uzmanı olarak görev yapan”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz Nihat
Ergün (Kocaeli) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Uygun görüşle
takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Uygun görüyoruz. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Maddenin mevcut
hâliyle yasalaşması hâlinde tazminat kapsamına girecek personelle ilgili
tereddütler yaşanabilecektir. Muhtemel tereddütlerin giderilmesi amacıyla
önerge verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge istikametinde 2’nci maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun; a) 36 ncı maddesinin (VII) numaralı bendine “özel kanunlarına
göre” ibaresinden sonra gelmek üze-re, “çarşı ve mahalle bekçisi” ibaresi
eklenmiş ve (VIII) numaralı bendinde yer alan “kurumlarda, çarşı ve
mahallelerde” ibaresi “kurumlarda” şeklinde değiştirilmiştir. b) 152 nci maddesinin “II- Tazminatlar” kısmının “D) EMNİYET
HİZMETLERİ TAZMİNATI” bölümünün (a) bendine aşağıdaki (11) numaralı alt bent
eklenmiş, takip eden alt bent buna göre teselsül ettirilmiş ve aynı bölümün (b)
bendi yürürlükten kaldırılmıştır. “11. Çarşı ve
Mahalle bekçileri için % 72’sine,” BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir. Sayın Özdemir,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan kanun teklifinin 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, çarşı ve mahalle bekçilerimiz, bir başka ifadeyle gece
bekçilerimiz yıllardır polislerimizle aynı görevi ve aynı vazifeyi yapmış
olmalarına rağmen, ne yazık ki polislerimizin yararlandığı çoğu haklardan
yararlanamamışlardır. Memnuniyetle görüyorum ki yıllardan bu tarafa eksik olan
bu haksızlığı gidereceğiz, bütün milletvekili arkadaşlarımız ve parti grupları
birlikte bu haksızlığa bugün son vereceğiz. Değerli
arkadaşlarım, aslında sadece gece bekçilerimiz değil emniyette çalışan sivil
personel de aynı şekilde mutazarrırdır. Sayın Başbakan, seçimlerden önce bir
televizyon programında açıkça polis memurlarına ve emniyet amirlerine 400
milyon lira ile 700 milyon lira arasında zam vereceği vaadinde bulunmuştu. Ne
yazık ki Sayın Başbakan, başkaca kamu yararına, çalışanlar yararına, emeğiyle
geçinenlerden yana olanlara karşı vaatlerini nasıl yerine getirmediyse bu
vaadini de unutmuş gözüküyor. Perişan olan
sadece bekçilerimiz, polislerimiz değil -biraz önce Malatya Milletvekilimiz
Sayın Mevlüt Aslanoğlu
ifade etti- gerçekten bugün köy muhtarlarının durumu da perişandır. Biraz önce
verilen arada Milletvekilimizi Malatya’dan, beni Sivas’tan arayan köy
muhtarları var. BAĞ-KUR primlerini yatıramadıkları için yeşil kart alamıyorlar
eşlerine, artık son çare olarak belki eşlerinden boşanarak eşlerini yeşil
kartlı yapma girişimindeler. Değerli
arkadaşlarım, bugün, gecikmiş bir yasayı konuşuyoruz. Biraz önce milletvekili
arkadaşlarımızın söylediği gibi, zaten şu anda fiilen çalışan gece bekçisi
sayısı 5.700’dür. 1993’te alınan karar gereği yeni bekçi alınmamakta, mevcut
çalışanların da 2020 yılında emekli olacağı planlanmaktadır. Dolayısıyla, 2020
yılından sonra gece bekçiliği uygulamasına fiilen son verilecektir. Değerli
milletvekilleri, belki uygulamada eksik ve noksanları vardı ama gece
bekçilerimiz, sokağımızda, mahallemizde sadece güvenliği sağlamakla
kalmazlardı; onlar, aynı zamanda mahallemizin sosyal yaşamının birer
parçasıydılar. Kim hangi mahallede oturur, hangi sokakta oturur, ne iş yapar,
kaç çocuğu var bunu gayet iyi bilirlerdi. Gecenin bir yarısında eğer bir evde
bir ışık yanıyorsa acaba orada hasta mı var, bir başka olağanüstü durum mu var
diye merak eder, bunu araştırırlardı. İşte bekçilerin bu durumundan dolayı o
mahallede, o sokakta yaşayan insanlarımız ayrıca bir güven duygusuna sahip
olurlardı. Ne yazık ki giderek globalleşen,
küreselleşen dünyada, ekonomik ve siyasal yaşamımızda olduğu gibi sosyal
yaşamımızda da farklılıklar görülmeye başlandı. Geçmişte, gece bekçileri gibi
mahalle bakkallarımız vardı, manavımız vardı, kasabımız vardı; yeri geldiğinde
veresiye alışveriş yapabildiğimiz kurumlardı bunlar. Üzülerek ifade ediyorum,
artık, bu kurumların tamamen kalktığı, toplum yaşamımızda sosyal ilişkilerin,
insani ilişkilerin yok sayıldığı, her şeyin parayla alınıp satıldığı bir dünya
düzeninde yaşıyoruz. Biraz önce konuşan arkadaşlarımız da söyledi, ben de aynı
kanaatteyim, aslında, günün koşullarına göre mahalle bekçiliği, gece bekçiliği
sistemi yeniden getirilmelidir. Belki mahalle bakkallığına, kasaplığına dönmek
mümkün değil, onların yerini artık hipermarketler aldı ama gece bekçileri
yeniden ihdas edilebilir. Bu talebim, belki çoğu milletvekili arkadaşlarımız
için birazcık nostaljik olabilir; haklılar, çünkü
artık geçmişte olduğu gibi, hırsızlıklar gece yapılmıyor. Artık, günümüzde
küreselleşme yeni hırsızlık, yeni yolsuzluk modelleri oluşturmaya başladı.
Günümüzde en büyük hırsızlıklar, yolsuzluklar, artık, gündüz yapılmaya
başlandı, yöntem değiştirdi. Belediyelerde imar değişikliği yapılarak
yolsuzluklar yapılıyor. TÜPRAŞ’ın yüzde 14 hissesinde
olduğu gibi özelleştirme yoluyla hırsızlık ve yolsuzluklar yapılıyor.
Bakanların geçmişte yaşadıkları, bulaştıkları yolsuzluklar hakkında, naylon
fatura yolsuzluğu hakkında af çıkarılarak yolsuzluk yapılıyor. Hazır
özelleştirmeden söz etmişken, iki günden bu tarafa Sivas’tan, hemşehrilerimizden aldığım bir ricayı Meclis kürsüsünden
duyurmak istiyorum. Çoğu yurttaşlarımız aş, iş, düz işçilik, temizlik işçiliği,
fabrikada işçilik isterken bunlara cevap veremiyoruz. Şimdi, yurttaşlarımızın
talebi değişmeye başladı, diyorlar ki: “Sayın Milletvekilim, Sayın Başbakandan
ricada bulun. Tıpkı ATV ve Sabah Grubunda olduğu gibi özelleştirmeden satılan
bir başka yer varsa, bir kısmını kamu bankalarından bir kısmını Katar’dan
oluşturacağı servetle, krediyle, özelleştirmelerden biz de pay almak
istiyoruz.” Değerli
arkadaşlarım, gece bekçiliği uygulamasının artık anlamı kalmadı, biliyorum,
artık gündüz bekçiliğine ihtiyaç var. Değerli
arkadaşlar, 10 Nisanda polis teşkilatımızın 163’üncü kuruluş yıl dönümünü
kutladık. Şimdi, bugün burada sadece polisleri, bekçileri konuşmayacağız. Polis
ve bekçiler… Her devlette, en modern devlette bile kolluk kuvvetleri niye
vardır? Hukuku uygulamak için vardır, yasayı uygulamak için vardır. Geçmişte,
bir tepsi baklava çaldılar diye, Gaziantep’te 3 çocuk günlerce, aylarca hapse
mahkûm edildi, bu çocuklar perişan edildiler. Ama ne yazık ki geçmişte bazı
bankalar, banka sahipleri tarafından içleri boşaltıldı, bunlar hakkında hiçbir
şey yapılamadı. Şimdi düzen aynı düzen, değişen bir şey yok, çifte standart
devam ediyor. Değerli
arkadaşlarım, geçenlerde gazetelerde okudum, mutlaka okumuşsunuzdur. Hürriyet
gazetesinde Ahmet Hakan’ın köşesinde bir soru. Soruyu soran Turhan Çömez, eski
AKP Milletvekili. Maliye Bakanının oğlu Abdullah Unakıtan,
bir tarım arazisini, fabrika kurmak üzere, satın almaya çalışıyor. BAŞKAN – Sayın
Özdemir… Sayın Özdemir… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, izin verirseniz… BAŞKAN – Şunu
söylemek istiyorum: Yani… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Burada eğer hukuku, demokrasiyi konuşmayacaksak… BAŞKAN – Hukuku
demokrasiyi konuşalım da… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - …çifte standardı konuşmayacaksak neyi konuşacağız bu
kürsüde konuşacaksak? YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Bekçileri konuş, bekçileri. BAŞKAN – Hayır,
yani mevzu ile ilgili değil, konuyla ilgili değil. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Gündeme geliyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanın
oğlu önce Bakanın ricasını, rüşvet teklifini sunuyor, kabul etmeyen devlet
memuru daha sonra sürülüyor. Sayın Başkan, bu
kürsüden, milletin kürsüsünden bunları sormayacaksak nereden soracağız? Şimdi
bu kürsüden soruyorum: Yürürlükteki Ceza Yasamıza göre rüşvet almak da vermek
de suç mu, değil mi? Rüşvet almak suç olduğu kadar rüşvet vermek de suç. Sayın
Başbakan, geçenlerde Malatya’da partisinin bir toplantısında, bundan otuz yıl
önce rüşvet verdiğini söyledi. Şimdi merak ediyorum milletvekili olarak: Bu
ülkede savcılar, bu Başbakan hakkında niye işlem yapmıyorlar? Rüşveti alan,
veren tapu dairesindeki düz devlet memuru olursa yakasına yapışacaksın, ama
Başbakan olursa, bakan olursa, bakanın oğlu olursa görmemezlikten geleceksin.
Böyle bir çifte standart dünyanın neresinde var? VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) - Bakanın oğlunun ayrıcalığı mı var? Şikâyet edin. YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Konuya gel, konuya. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine o soru önergemde, verdim, Meclis
Başkanlığı aracılığıyla Sayın Başbakandan cevabını bekliyorum. Sayın Başbakan
İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde belediyelerin kapılarına en büyük
puntolarla yazdı “Rüşvet alan da veren de melundur.” diye. Belki hâlâ bazı
AKP’li belediyelerin binalarında, kapılarında var. Şimdi bu kürsüden sormayacağım
da nereden soracağım? Sayın Başbakan, bu değerlendirmenin siz neresindesiniz,
rüşveti verdiğinizi kendi ağzınızla ikrar ettiğinize göre? Sayın Başbakan “1
Mayısta bayram olsun.” diyen, “1 Mayısı Taksim’de kutlamak istiyoruz.” diyen
işçi sınıfına, emeğiyle geçinen insanlarımıza “ayak takımı” diyor. Başka zaman
“fakir fukara, garip gureba” edebiyatı yapan Sayın
Başbakan acaba sadece sıfatının önünde “Başbakan” olduğu için mi kendisini baş
zannediyor? Çalışanları, toplumun büyük kesimini, emeğiyle geçinen insanları
rencide etmeye Sayın Başbakanın hangi hakkı var, ne hakkı var? AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Çarpıtma, çarpıtma. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Ne demek istediğini lütfen düzeltin. Bir zamanlar Sayın
Başbakanın sözcüsü vardı, Sayın Akif Beki… Bir kere daha düzeltsinler. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Özdemir, konuşmanızı tamamlayınız efendim. Buyurun. NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Ortamı germeyin. Her zaman burada ortamı geriyorsunuz. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşım, burada doğruları söyledikçe niye
geriliyorsunuz? Konuşanlara niye “provokatör”
diyorsunuz. Bu Mecliste milletvekili dokunulmazlığından benim algıladığım şey
eğer kimseye hakaret etmeden düşüncelerimi serbestçe söylemekse buradan gerilmenize
gerek yok, ben doğruları söyleyeceğim, ülkenin doğrularını söylemeye devam
edeceğim. Geçen hafta
burada yaşanan şey demokrasi tarihimizde var mı? Hukuka sığıyor mu? Artık
herhâlde gece bekçileri değil, milletvekillerinin başına birer tane gece
bekçisi dikeceğiz, gece bekçilerini dikeceğiz. Mahalle
baskısından, çevre baskısından sonra artık giderek sayenizde Meclis baskısı
yaşamaya başlıyoruz. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Bu ülkeye, bu millete sizden başka baskı yapan parti var mı? MALİK ECDER ÖZDEMİR
(Devamla) - Neyi söyleyip söylemeyeceğimizi sizden mi izin alacağız? Bu kanun
teklifine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destek olacağımızı
belirtiyorum. Bu teklifle yasal haklarına gecikmiş de olsa kavuşan gece
bekçilerimizi ve tüm yurttaşlarımızı en içten sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. Çok teşekkür ediyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gruplar adına ve şahısları adına bir söz talebi yok. Konuşma talebi
olan arkadaşımız var mı efendim? Yok. Madde üzerinde üç
adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
120 S. Sayılı Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi (b) bendindeki “% Hasan
Çalış Karaman Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
120 sıra sayılı yasa teklifinin 3. maddesinin (a) bendinde geçen “çarşı ve
mahalle bekçisi” ibaresinin “çarşı ve mahalle bekçileri ve köy korucuları”
biçiminde değiştirilmesini saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
120 sıra sayılı yasa teklifinin 3. maddesinin (a) bendinde geçen “çarşı ve
mahalle bekçileri” ifadesinin “çarşı ve mahalle bekçileri ve köy korucuları”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, dinlediğiniz gibi, son iki önerge aynı mahiyettedir. Onun
için, iki önergeyi birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge
sahiplerine söz vereceğim. Komisyon önergeye
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Önerge
sahipleri… Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Arkadaşlar,
önergemiz şu: Korucuların yasa çıkmadan önce aldıkları para 540 liraydı. Yasa
çıktı, 500 liraya düştü. Diyoruz ki: Mademki bugün mahalle bekçilerimize…
Onların hakları, yıllardır hakları yenmiş, haklarını yemişiz biz. Onlardan ben
şahsen özür diliyorum, bekçilerimizden, hakları. O yasa çıkarken, İçişleri
Bakanım burada olsaydı, bomba uzmanlarını koyduk, teşekkür ediyorum, gelin,
artık, korucuların yasal bir statüsü olsun. Bir kere bunları kim atıyor, kim
alıyor, disiplin… Hiçbir şey belli değil arkadaşlar. Diyorlar ki: Sen korucu
değilsin, bugün gelme artık işine -bir jandarma komutanı veya kaymakam- aldım
seni görevden… Bitti. Arkadaşlar,
burası Türkiye Cumhuriyeti. Hukuk devleti. Hukuk devletinde yargı… YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Bunlar bir kere memur değil. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, niye almıyorsunuz yani? Niye almıyorsunuz? Yani,
geçen sefer… Niye almıyorsunuz? Niye yani? Bunlar bu ülkeye birey olarak hizmet
yapmıyorlar mı? Yani neden? Neden? Hizmetleri… Yani bu köy korucularının… Bir
hizmet yapmıyor mu bu? Ya, hizmetlerini tanımıyorsunuz… YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Memur değil bunlar. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – O zaman deyin ki: Böyle bir sistem yoktur, biz bu korucu
sistemini kapayalım. Biz gene söylüyoruz, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak ve şahsım olarak, birey olarak bakıyoruz, insan olarak bakıyoruz, aile
fertlerine acıyoruz. Biz bireyin mutluluğu, bireyin sorununun çözülmesi olarak
bakıyoruz. Bu şekilde bakıyoruz. Gelin, bekçiler
kanunumuz çıkarken… VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Olsa da dükkân senin. Memur değil onlar. YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Memur değil bunlar yani, bir kere, sınavla alınmıyor, kimisi
okuryazar bile değil, nasıl emniyet hizmetleri sınıfına alacaksınız? BAŞKAN – Sayın
Milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, zamanında, 1960 yılında aldığımız mahalle ve köy
bekçilerimizi memur olarak mı aldık yani? Yani onlar memur muydu? YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Hangisi? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Mahalle bekçilerimiz. YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Tabii canım. Yardımcı hizmetler sınıfında, 657’ye alındı. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Yapmayın. 77 yılında, o hakkını yediğimiz insanlarımızı…
1977 yılında yardımcı hizmetler kanunu çıkardık. Gelin, gelin, bugün de… YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Olmaz böyle, ona göre teklif getirilmesi lazım. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Tamam, gelin, bugün de bu arkadaşlarımıza… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Olsun diye söylemiyor zaten. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Ünal Bey, biz ne istersek olsun diye isteriz. Ben,
özellikle şahsım olarak konuşuyorum, yüreğimle konuşurum, kimse gibi… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Teklifi ona göre getirin. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Ona göre tekliftir. Bu kanun geçerken, 52 bin tane köy
korucumuzu da gelin bir kapsam içine alalım. O insanların belirsiz olan… O
insanların gerek özlük hakları gerekse statüleri belirsizdir; iki kişinin
dudağının arasında: “Gittin” tamam, gittin. “Suçum ne?” Mahkeme kararını
getiriyor, geri almıyorlar. Ya, bu insanlara hukuki bir statü getirin ve özlük
haklarını… Yasa çıkmasına rağmen -altını çiziyorum- geçen dönem yasa çıkmasına
rağmen hiçbir özlük hakları belli değildir ve hiçbir hukuki statüleri belli
değildir. Yönetmelik yeterince uygulanmıyor. Ben bunu söylüyorum, bunu
söylüyorum, bunu söylüyorum. Ben şunu
söylüyorum, şunu rica ediyorum sizden: Grup olarak, değişik illerdeki bu dernek
başkanlarını -bunların hepsi artık dernekleşmiş- çağırın, “Ne derdiniz var?”
deyin, bu insanlarla bir konuşun ya, başka bir şey istemiyoruz ki. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Bizim yaptığımız iyileştirmeleri onlar çok iyi biliyorlar. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Bu okuduğum metin de tamamen -benim uydurmam değil- o
arkadaşlarımızın bize gönderdiği -buyurun, altında- sorunlarının ve dertlerinin
metnidir. Bunu dile getirmek, bunun önlemini almak hepimizin görevidir. Birey
olarak, insan olarak -yine altını çiziyorum- bu ülkede sosyal devlet olarak,
insanları mağdur edemeyiz. Ben, sosyal devletlik görevimizi yapalım diyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. Takdir sizin. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Bir açıklama yapmak
istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun. PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Efendim, şimdi bu
verilen önergede savunulan şey, iki ayrı konunun savunulmasıdır. Mahalle
bekçileri ile köy korucularının statüleri de farklıdır. Ama değerli
arkadaşlarımız, köy korucularıyla ilgili yeni bir düzenlemeyi gündeme
getirirlerse otururuz, tartışırız. Komisyonda tartışılması gerekir. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Arkadaşlar “Evet” desinler, derhâl. PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Aslanoğlu, siz bu işleri çok iyi bilen insansınız. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Onu da yaparız. PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Gerçi,
fikirlerinizi ifade ettiniz, teşekkür ederiz, ama bunun ayrıca tartışılması lazım.
Teşekkür ederiz
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Başkan. Sayın Genç,
buyurun efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Biraz önce
yaptığım konuşmada, geçen haftaki olayda CHP’li ve MHP’li arkadaşlar bana sahip
çıktılar “Bize teşekkür etmediniz.” dediler, ama ben onlara zaten basın önünde
teşekkür ettim. Yani, diliyoruz ki, bu çatı altında hepimiz aynı ülkenin
insanlarıyız. Bu memleketin birliği ve bütünlüğü için mücadele eden, bu
memleketi yüceltmeye çalışan, aynı ruh ve aynı inançta insanlarız. Bunu bütün
herkese şey edelim ve aramızda kırgınlık olmasın. Bizim kimseye karşı bir
husumetimiz de yok, bizim kimseye karşı bir düşmanlığımız da yok. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hah! KAMER GENÇ
(Devamla) - Bizim istediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletini dünyada lider
yapabilecek bir düzenlemeye, bir yönetime kavuşturmaktır. Bu yönetime
kavuşturmanın da yolu devletin kaynaklarını en adil şekilde kullanmak, rüşveti
yok etmek, devleti yöneten insanların sorumluluk duygusu içinde hareket ederek
“Benim çoğunluğum var, istediğimi yaparım.” düşüncesini, bu iktidarda bu ülkede
yok etmek. Eğer bir memlekette suistimaller varsa
bunların üzerine gidelim. Yani, biraz önce de söyledim, değerli
milletvekilleri, yani, bir memleketin resmî bankalarından bir günde 750 milyon
dolar kredi alınıyorsa bu faciadır, bu büyük bir yıkımdır o memleket için.
Üzerine gidelim. Şimdi, ben, sen, Ahmet, Mehmet gitse Vakıflar Bankasına, Halk
Bankasına “Ya, bana bir 100 bin dolar ver veya bir 50 bin dolar ver.” Verir mi
arkadaşlar? Mümkün değil, vermez. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Teminatı varsa verir. KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani, ama 750 milyon dolar, bu memleketin Başbakanı, kendi
damadının başında bulunduğu şirkete alıyorsa bu vahim bir hatadır. Yani bu hatayı
savunmak mümkün değil. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakın, köy korucuları konusunda… Ben koruculuk sistemine karşıyım
ama benim memleketimde de -Tunceli’de de- korucular var. Şimdi, bu
arkadaşlarımız nasıl çalışıyorlar? Bunların bir güvenceleri yok. Bir
güvenceleri olmadığı için… Yani oradaki astsubay veya uzatmalı çavuş
arkadaşımızın emrindedir. Onları çağırırlar, hoşuna da gitmediği an hemen
görevine de son verirler. Bu arkadaşlarımız, en fazla hayati tehlikeyle karşı
karşıya olan kişilerdir. Özellikle, silahlı terör eylemlerinin olduğu yerde,
çok defa Güneydoğu’da, bu korucu arkadaşlarımız, işte, askerin de, polisin de,
özel timin de zaman zaman önünde giderler. Şimdi, bu
insanlar bu memleketin savunması için canını veriyor. Canını verdiğine göre bir
hukuki statüye kavuşmaları lazım. Yani, işte, kaymakam -hele
kaymakamın uzağa gitmesi mümkün değil- birisinin bir hareketini beğenmedi mi
hemen “Silahını aldım.” diyor; ne bileyim, uzatmalı arkadaşımız, birisinin
hareketini beğenmedi mi “Efendim, silahını aldım.” diyor ama o silahı aldıktan
sonra adam da, yani o zat, o arkadaşımız zamanında “koruculuk” adı altında
görev yaptığı için toplum içinde serbest de gezemiyor, rahat da gezemiyor, yani
hedef hâline gelmiş. Dolayısıyla,
diyoruz ki, bu insanları bu kadar görev… Yani, ya koruculuk sistemini kaldırın…
Ben ona bir şey demiyorum ama kaldırmıyorsanız bu kadar zor şartlarda görev
yapan insanların hiç olmazsa bir statüye kavuşması lazım. İşte, bekçiler gibi
onlar da emniyet statüsünde olsun Sayın Komisyon Başkanı ve Sayın Bakan. Bu
insanlar da hiç olmazsa bir hukuki statüye kavuşsun. Onlar da -yani bir bekçi,
bir emniyet görevlisi kadar- çünkü çok önemli görev yapıyorlar,
reddedemezsiniz. Yani, demin de söyledim, ben, -Tunceli’de
epey korucu arkadaşımız var ama bir tanesi de bana oy vermedi, canları sağ
olsun, ben onun peşinde değilim- taşıdığım insanlık duygusu gereği o görevi bu
ülkenin savunması için çok zor şartlarda yapan bu insanların belirli bir
ekonomik güç, sosyal ve hukuki bir statüye kavuşmalarını istiyorum. Bence,
önergemiz çok yerinde bir şey. Arkadaşlar,
devletimizin imkânları o korucuların insanca yaşamasını sağlayabilecek,
polislerin insanca yaşamasını sağlayabilecek bir ekonomik güce yetişmesine
elverişli. Yeter ki o kaynaklar, işte,
yandaşlara, şunlara, bunlara heba edilmesin, getirilip de şuraya, buraya
verilmesin. Yoksa, Türkiye'nin kaynakları çok iyi.
Vergi ciddi tahsil edilirse, ihalelerde kayırmalar olmazsa, ihalelerde denetim
olursa, devlette denetim müessesesi olursa, bu elde edilen gelirlerimizle, biz,
Türkiye’de memurumuzu da en iyi şekilde aylık verebilecek düzeye getiririz,
polisimizi de korucumuzu da… Bizim istediğimiz, devlet yönetimine dürüstlüğün
hâkim olmasıdır. Saygılar
sunuyorum, önergemin kabulünü istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Genç, Sayın
Mevlüt Aslanoğlu ve
arkadaşlarının önergelerini birlikte oylarınıza sunacağım. Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
120 S. Sayılı Kanun Teklifinin 3 ncü maddesi (b)
bendindeki “% Hasan
Çalış Karaman BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın
Çalış, gerekçeyi mi okutayım? HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Çarşı ve mahalle
bekçilerinin ekonomik olarak desteklenmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4-
13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bölümünde
“YH -Yardımcı Hiz-metler Sınıfı” olarak yer alan “Çarşı ve Mahalle Bekçisi”
unvanlı kadroların sınıfı “EMH - Emniyet Hizmetleri Sınıfı” olarak
değiştirilmiştir. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok İki arkadaşım
sisteme girmişler. Soru sormak için mi, onu soracağım. Sayın Akman, soru
soracak mısınız? YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Şahsım adına söz talep ediyorum. BAŞKAN – Şu anda
soru soracak mısınız diyorum? YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Şahsım adına söz talep ediyorum. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Şahsı adına söz talep ediyor. BAŞKAN – Şahsınız
adına söz talebiniz var. Yani soru talebiniz yok. YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Hayır, sorudan vazgeçtim. BAŞKAN – Sayın
Ural… KADİR URAL
(Mersin) – Ben soru soracağım. BAŞKAN – Size
daha sonra soru hakkı vereyim. Şahsı adına Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Yahya Akman. Buyurun Sayın
Akman. YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; buradaki konuşmalar sırasında
iki milletvekili arkadaşımızın bazı hususları gündeme getirmesi nedeniyle,
kanun teklifi sahibi olarak bunlara bir cevap verme ihtiyacı hissettim ve gerek
kamuoyunun gerekse sizlerin kafasında oluşabilecek bir yanlış anlaşılmayı
gidermek maksadıyla söz aldım. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yahya Bey, Hükûmet cevap
versin, Hükûmet! YAHYA AKMAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, biraz önceki maddede, birisi çok deneyimli,
birisi iki dönemdir milletvekilliği yapan iki arkadaşımızın önergeleri
görüşüldü ve oylandı. Bu önergelerde köy korucularının da emniyet hizmetleri
sınıfına alınması talep edilmekteydi. Hâlbuki, bu, ne
kanun tekniğine ne işin mahiyetine uyan bir önerge değildi. Bu
arkadaşlarımız, yani “köy korucusu” dediğimiz arkadaşlarımız, bir kere, her
şeyden önce, çok ciddi şartlar aranmaksızın o bölgenin özel şartlarına göre
silahlandırılan, köylerini korumak için görevlendirilen insanlardır. Bizim
burada konuştuğumuz konu ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi… Bugünkü görüştüğümüz çarşı ve mahalle
bekçilerimiz ise yardımcı hizmetler sınıfında, 657’ye tabi arkadaşlarımızdır.
Biz bugün yaptığımız değişiklikle bunları emniyet hizmetleri sınıfına
taşıyoruz. Bu gayet tabiidir, zaman zaman bu haklar
tanınır. Ama bu arkadaşlar zaten devlet memuru olma hakkını elde etmiş,
yıllardan bu yana devlet memuru olarak çalışmış olan -sosyal hakları
itibarıyla, diğer hakları itibarıyla- insanlardır. Burada bu şekilde
önergeler verildiği zaman zannedilecektir ki hemen böyle bir kelime ilave
etmekle bu insanlar memur statüsüne taşınabilecektir… Bunun yanlış olduğunu,
bunun yerinin burası olmadığını… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Yahya Bey, sen söyle, doğrusunu yapalım. YAHYA AKMAN
(Devamla) - Eğer arzulanırsa, bu konuyla ilgili olarak, örneğin “Türkiye
Cumhuriyeti devletinde yaşayan insanların, şu yaşla şu yaş arasındaki
insanların tamamı devlet memuru kılınmıştır.” gibi de bir madde çıkarılabilir.
Ama bunlar işin usulüne, işin yasasına uymayan önergelerdir, bunu hatırlatmak
istiyorum. Bir de
muhtarlarla ilgili bir konu gündeme getirildi. Muhtarlar, özellikle geçtiğimiz
dönem ve bu dönem içerisinde kendileriyle ilgili Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ve özellikle iktidarımızın çok ciddi çalışmalar yaptığı bir
sınıftır. Ben de bunlardan birisiyim. Sayın Aslanoğlu
gibi, geçen dönemden bu yana muhtarlarımızın konusunu önce Dilekçe Komisyonunda
uzun uzadıya tartıştım arkadaşlarımla beraber, arkasından arkadaşlarımızın
ücretleri o günkü şartlarda yüzde 100 civarında artırıldı. Daha henüz
Cumhurbaşkanının onayını bekleyen bir kanunda da… Muhtarlarımızın, özellikle
sosyal güvencesi olmayan muhtarlarımızın -ki bu yaklaşık olarak mevcut
muhtarlarımızın yarısını, yani 52 binin yarısını teşkil ediyor- bu
arkadaşlarımızın da BAĞ-KUR primlerinin yarısının devlet tarafından ödenmesiyle
ilgili bir düzenleme çıktı. Yani her vesileyle bu sınıftaki arkadaşlarımızı
gündeme getirmek doğru bir olay değildir. Bunlarla ilgili atılabilecek çok
önemli adımlar atılmıştır. Elbette ki gerek köy korucularıyla alakalı, gerek
muhtarlarla alakalı, hatta gerek bütün çalışanlarımızla ilgili çok tatmin edici
düzeyde, belki, ücretler veremeyebiliyoruz. Ama ülkenin şartlarının bu olduğu,
bunların zaman içerisinde, ülkemizin millî gelirinin, ekonomimizin gelişmesiyle
beraber iyileşeceğini hepimiz biliyoruz, ki altı yıl
öncesiyle kıyasladığınız zaman aşağı yukarı bütün çalışanlarımızın reel olarak
ciddi artışlar elde ettiği de aşikârdır, ortadadır. Bu hususlarla
ilgili bir düzeltme yapma ihtiyacı hissettim. Söz verdiği için Sayın Başkana
teşekkür ediyorum. Kanun teklifimizin, tekrar, hayırlara vesile olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, devlet tarafından ödenen bir şey
yok. Sayın Hatip, devlet bir şey
ödemiyor. Sadece, müsaade ederseniz, bir kelimeyle açıklığa kavuşturayım ben ne
istiyorum. Devlet tarafından ödenen bir şey yok. BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, bütün arkadaşlarım yasama görevini yapıyor -hepsini
takdirle karşılıyorum- soru sorarak, önerge vererek veya diğer şekilde yaparak.
Yalnız, burada, bütün grupların ve milletvekili arkadaşlarımızın mutabakatı
var. Arkadaşlarımız da, çarşı ve mahalle bekçisi arkadaşlarımız da bizi her
taraftan izliyor, burada da varlar. Bir an önce -yarım saatlik süremiz kaldı-
bu kanunu hep beraber gayret ederek, inşallah, gerçekleştirelim diyorum. Sayın Ural’ın,
Sayın Çelik’in, Sayın Aslanoğlu’nun soruları var.
Onlara soru sorma hakkı vereceğim. Sayın Ural,
buyurun. KADİR URAL
(Mersin) – Sayın Başkanım, aracılığınızla sormak istiyorum: Bu, Sayın Hasan
Çalış Bey’in vermiş olduğu önergede yüzde 80’e çıkartılmasını… “Polislerle denk
olacak, onun için yüzde 80’e çıkartamıyoruz.” şeklinde bir savunma var.
Polislerinkini yüzde 85’e çıkartalım, onu da yüzde 80’e çıkartalım,
fazlalaştıralım. Bu birinci sorum. Ama, esas, ikinci
sorum: 22 Temmuz seçimlerinden önce emniyet teşkilatı personelinin özlük ve
özellikle mali haklarının iyileştirilmesi konusunda çalışmalar yapılacağı
söylenmiş idi. 22 Temmuzdaki seçimlerden önceki çalışmalarda böyle bir çalışma
yapılacağı söylenmişti. Fakat şimdiye kadar herhangi bir çalışma yapılmadı.
Emniyet personelimiz acaba bu çalışmayı mahallî idareler seçimlerine kadar
bekleyecekler mi? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ural. Sayın Çelik… BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Ben de bu madde üzerinde…
Özellikle emniyet hizmetleri sınıfına geçirildikten sonra çarşı ve mahalle
bekçileri, İçişleri Bakanlığı ve Hükûmet, bu sınıftan
olan çarşı ve mahalle bekçileri kadrosunu sağlayarak yeni atama yapmayı
düşünüyor mu? Onu sormak istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çelik. Sayın Aslanoğlu… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, köy korucularıyla ilgili verdiğimiz
önergede Sayın Komisyon Başkanım ve Sayın Akman “Bu, kanun tekniğine uygun
değil.” dediler. Biz hemen korucularla ilgili yeni bir yasa teklifi vereceğiz.
Acaba Sayın Komisyon Başkanım ve Sayın Akman köy korucularıyla ilgili aynı
yönde bir kanun teklifi verip destekleyecekler mi? YAHYA AKMAN
(Şanlıurfa) – Böyle bir söz vermiyoruz, şimdiden söyleyeyim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu. Sayın Bakanım… ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Efendim, şimdi, burada emniyet
hizmetlerinin tazminatlarıyla ilgili elimde on iki ayrı madde hâlinde tazminat
rakamları var. Yani orada “72, işte, 80’i geçer” filan diye böyle bir şey yok.
Farklı farklı… KADİR URAL
(Mersin) – Veysi Bey öyle söylediği için… ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Hayır, olabilir ama bizim… KADİR URAL
(Mersin) – Veysi Bey vermiş de teklifi… ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Soruyu bana sordunuz ama, soruyu bana sordunuz, ben de cevabı veriyorum size. Dolayısıyla,
böyle bir şey söz konusu değil. Diğer taraftan, zaten her görev gibi bu da
dinamik bir şartı içeriyor. Üzerinde arkadaşlarımız çalışma yapabilirler ama bu
72-80 arasındaki farkı bu şekilde izah ediyoruz. Onun dışında başka bir çalışma
yok. Bunu da size ifade etmiş oluyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. 4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5.- Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi
okutuyorum: MADDE 6.- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümünün
oylamasından önce bir söz talebi var mı? Bazı arkadaşlarımız var ama ben Genel
Kurulda göremiyorum o arkadaşlarımızı, fikirlerini beyan etmek üzere yani
oylarının rengini belirtmek üzere. Yok o
arkadaşlarımız. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN –
Oylamadan sonra mı söz alacaksınız Sayın Bakanım. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Evet, oylayın, ondan sonra. BAŞKAN – Tamam. Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın Bakanım,
buyurun. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Mahalle bekçileriyle ilgili
olarak, bekçiler ve emniyet mensuplarımızla ilgili bu kanun teklifinin ülkemize
ve bütün çalışan arkadaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Söz almamın
sebebi, hem böyle bekçilik gibi ulvi bir mesleğe, birazcık da nostaljik olan ve hepimizde olumlu hatıraları olan bir
mesleğe hakkını verebilmek. İkinci olarak da
Sayın Bakanımızla ilgili. Biraz önce burada olmadığı ifade edildi. Kendisi bir
başka kamu görevi olan Millî Güvenlik Kurulunda olduğu için bana rica ettiler.
Onun için onun yerini doldurmaya çalıştım. Onun için bu toplantıda yoklar. Bunu
ifade etmek istiyorum. Üçüncü olarak da
böyle, hakikaten çok anlamlı olan bir görevde de zaman zaman
konunun dışına çıkmalar oldu. Mamafih onu da biz, artık, politikanın standart
sapması olarak görüyoruz. Bu bakımdan
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Böylece, sayın
milletvekilleri, çarşı ve mahalle bekçileri hakkındaki kanun teklifi ve bomba
uzmanı arkadaşlarımıza imkân sağlayan bu teklif yasalaşmış ve kabul edilmiştir.
Bekçilerimiz için, emniyette görev yapan bomba uzmanı arkadaşlarımız için ve
tüm milletimiz için hayırlar getirmesini ve kendilerine ve ailelerine hayırlı
olmasını diliyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, üçüncü sırada yer alan İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 2 Milletvekilinin; Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
Kanunu ile Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- İstanbul Milletvekili Hasan
Kemal Yardımcı ve 2 Milletvekilinin, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Uzman Jandarma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma
Komisyonu Raporu (2/187, 1/446, 1/509, 1/513) (S. Sayısı: 127)(x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
127 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Şu ana kadar bize
intikal eden söz taleplerine göre, gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi’nin söz talebi vardır. Sayın Sipahi,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bugün Türk
Silahlı Kuvvetlerindeki birtakım ihtiyaçları karşılamak üzere yasa tasarıları
üzerinde konuşulacak ve Milliyetçi Hareket Partisi adına yasa tasarılarının
bütünü hakkında söz almış bulunuyorum. Bu yasa tasarılarının içerisinde birinci
sırada görüşülecek olan Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu üzerindeki bazı
değişiklikler. Bu değişiklikler içerisinde benim değinmek istediğim sadece bir
madde var. O da kendi isteğiyle emekli olan kıdemli albaylara da kadrosuzluk
tazminatı ödenebilmesinin amaçlanması konusu. Maalesef kadroya dayalı terfi
sistemiyle ilgili birtakım güçlükler Türk Silahlı Kuvvetlerindeki çok uzun
süreli çalışmalara rağmen hâlen yürürlükte olup bu kadroya dayalı terfi sistemi
gerçekleştirilemediği müddetçe değişik birtakım rütbelerde bu tip şişmelerin
olması bundan sonra da vakidir ve bu tip geçici yasa maddelerinin yürürlüğe
girmesi de söz konusu olacaktır. Onun için, bir an evvel bu kadroya dayalı
terfi sistemiyle ilgili çalışmaların tamamlanması ve yasalaştırılması
gerekmektedir. Onun dışındaki diğer konular silahlı kuvvetlerin şu andaki
önemli ihtiyaçları olup her zaman çok medeni tartışmaların olduğu Millî Savunma
Komisyonunda bütün partilerimizin iş birliğiyle kabul edilmiştir. Benim burada söz
almaktaki asıl amacım, Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli astsubay
mensuplarıyla uzman mensuplarının bazı önemli sorunlarını bu vesileyle yüce
Meclisin bilgilerine sunmak ve yüce Meclisin bu taleplerin yerine getirilmesi
konusundaki desteğini istemeye yöneliktir. Şerefli
astsubaylarımız Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok önemli bir bölümünü oluşturmakta
olup, maalesef, son yıllarda çok önemli ekonomik sorunlarla baş başadırlar. En son 14 Ocak 2004 tarihinde Türk Silahlı
Kuvvetleri personelinin malî durumunun iyileştirilmesi teklifleri konusunda
yapılan bir incelemede, astsubaylarımızın emekli oldukları zaman maaşlarının
yüzde 45 oranında azaldığı açık olarak ifade edilmiştir. Ayrıca, Sayın
Bakanımız burada olmamakla birlikte, son olarak astsubaylarımızın maaşlarıyla
ilgili birinci kademe, dördüncü kademeye indirilmesi konusundaki Komisyonda beş
Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilinin olumlu oy vermesine ve Komisyonda
olumlu karşılanmasına rağmen daha sonra anlaşılmayan bir nedenle bu konunun
reddedilmesi, maalesef, astsubaylarımızda -emeklileri dâhil- çok büyük bir
sukutuhayal yaratmıştır. Bunu yüce Meclisin bilgilerine sunmakta yarar
görüyorum. Bu konuyla ilgili yapılacak her türlü çalışmanın ve bu konunun
tekrar gündeme getirilmesi hâlinde her türlü desteğin Milliyetçi Hareket
Partisi tarafından verileceğini ve bu çalışmalara katkı sağlanacağını da bu
vesileyle bildirmekte yarar umuyorum. Sayın Bakan,
Sayın komisyon üyeleri; biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak çok büyük bir
kitlenin yani astsubaylarımızın -emeklileri dâhil- uzmanlarımızın
problemlerinin giderilmesinde her türlü teklife açığız ve bu konudaki her türlü
teklifin içerisindeyiz ve bu konuda en olumlu gayretler içerisindeyiz. Yani ne
demek istiyorsunuz? Astsubaylarımızın ve uzmanlarımızın, esasında Meclisin çok
küçük gayretleriyle yerine getirilebilecek haklı taleplerinin yerine
getirilmesinde eğer Hükûmetimiz bir tasarı getirirse
Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir ön koşul olmaksızın bu tasarının
yanında olacağız, buna söz veriyoruz. Hayır, değil, biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu değerli kitlelerin sorunlarının dile getirilmesinde eğer
teklif mekanizmasını çalıştırır, tekliflerde bulunursak bu takdirde sizlerin
desteğini bekliyoruz, buna da açığız. Sizlerin bu konudaki desteğinize talepkârız. Yok, değil, üçüncü bir şekil, eğer bu
arkadaşlarımızın -emeklileri dâhil- astsubaylarımız ve uzmanların sorunları
Millî Savunma Komisyonunda, bu arkadaşlarımızın emeklileri de dâhil gündeme
getirilir, uzun süreli olarak tartışılır ve bir öncelik sırası dâhilinde bunlar
Meclis gündemine getirilirse bu konuda da her türlü desteği vermeye hazırız. Bu
konuda sizlerin desteğine ihtiyacımız var, partiler üstü desteğine ihtiyacımız
var. “Neden?” diyeceksiniz. Astsubaylarımız çok önemli bir kitle, sadece
bunların Emekli Astsubaylar Derneğine bağlı 96.500 emekli var. Bunların
muvazzafları ve aile fertlerini dâhil ettiğiniz zaman yarım milyonluk bir
kitleden bahsediyoruz. Maalesef emekli olduğu zaman yüzde 45 oranında geliri
azalan, yüzde 50’si ek iş, yüzde 20’si ise işportacılık yaparak geçinmeye
çalışan bir kitleden bahsediyoruz. Bu vefakâr, cefakâr, fedakâr silah
arkadaşlarım şu anda muvazzafıyla fakirlik sınırının altında, emeklisiyle ise
fakirlik sınırıyla açlık sınırı arasında gidip gelmekte. Bu arkadaşlarımız bunu
hak etmiyorlar. Asgari yirmi beş yıl Türkiye’nin en ücra köşelerinde,
çoğunlukla canlarıyla kumar oynayarak görev yapan bu arkadaşlarımız bunu hak
etmiyorlar. Gelin, partiler üstü bir anlayışla bunların taleplerini bir öncelik
sırasında Meclise getirelim ve bu istek ve talepleri bir an evvel yerine
getirelim. Ne istiyorlar? Bilindiği gibi
astsubayların eğitim düzeyleri 4752 sayılı Kanun’la ön lisans seviyesine
çıkartılmış, buna paralel 4861 sayılı Kanun’la da özlük hakları yeniden
düzenlenmiştir. Yeni memuriyete girecekler için olumlu karşılanan bu durum
görevdeki astsubay ve emeklileri mağdur etmektedir. Astsubaylar daha önce
10’uncu derecenin 1’inci kademesinden hizmete başlamış kabul edilirken 4861
sayılı Kanun’la getirilen yenilikle 9’uncu derecenin 1’inci kademesinden göreve
başlatıldığından, kanundan önce görevde bulunan ve emekli olan astsubaylar bu
kanundan yararlanamamakta ve mağdur olmaktadırlar. Devlet memurları
kanunlarında her yapılan iyileştirmelerin sonucunda geçmişte görev yapanlar
nazara alınmak suretiyle memurlar ve emeklileri arasında adalet sağlanmışken
maalesef astsubaylarımız için bu konu yürürlükte değildir, muvazzafıyla
emeklisi arasında ayrı statüler uygulanmaktadır. Bu, her şeyden önce eşitliğe
aykırıdır. Bir başka husus:
631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile beş yıldan fazla hizmeti olan tüm
memurlara görev tazminatı verilmesi öngörülmüş olmasına rağmen görev tazminatı
sadece ve sadece makam ve unvanı olan memurlara verilmiştir. Tüm memur ve
emeklilere verilmemesi, hakkaniyete, eşitliğe ve sosyal devlet ilkelerine
aykırı olmuştur. Bu konuda çeşitli
müracaatlar yapılmıştır ve bu müracaatlara Maliye Bakanlığı uzmanlarınca bu
tazminatlardan yararlanma konusundaki müracaatlarına “Efendim, bu tazminatı
alanlardan yüzde 16 kişi keseneği, yüzde 20 oranında da kurum keseneği
kesilmekte olup bu tutarlar Emekli Sandığı gelirlerinin önemli bir bölümünü
oluşturmaktadır.” şeklinde bir kaçamak cevap verilmiştir. Hâlbuki gerçek bu
değildir. Görev tazminatı, makam tazminatı, kadrosuzluk tazminatı ve bunun gibi
tazminatların karşılığında tazminatı alanların maaşlarından kişi keseneği ya da
kurum keseneği kesilerek Emekli Sandığı bütçesine intikal ettirilmemiştir ama
mevcut uygulamada hak sahipleri tazminatları almaya devam etmektedirler. Eğer
intibak konusunda çok ciddi sorunlar var ise geriye doğru borçlandırma
yapılarak ödenecek farklardan kesintiler yapılabilir. Diğer bir konu:
Kendi nam ve hesabına yüksekokulu bitiren astsubaylarımızın intibakları 926
sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 137’nci maddesi gereğince
657 sayılı Kanun’un genel idare hizmetleri sınıfında aynı yükseköğrenimi
bitirenler için tespit edilen derece ve kademelerden hizmet başlamış olarak
yapılmaktadır. Maalesef yüksekokulu bitiren astsubay ise, 926 sayılı Personel
Kanunu’nun ilgili cetveli gereğince ancak 1’inci derecenin 3’üncü kademesine
kadar yükselebilmektedirler. Biraz önce arz ettim, 1’inci derecenin 4’üncü
kademesini alamayan eğitimli insan topluluğu yalnız astsubaylarımız olarak
kalmıştır. Benzer görevleri yapan polislerimiz 1’inci derecenin 4’üncü
kademesinden maaş alabilmektedirler. Hâlbuki benzer görevleri hem de çok daha
zor şartlarda, hudut görevlerinde karakol komutanı olarak yerine getiren
-örneğin jandarma sınıfında olduğu gibi- astsubaylarımız bunu alamamaktadırlar.
Bu mağduriyet, arz ettiğim gibi, çok büyük bir sukutuhayal yaratmıştır astsubay
zümremizde. Gelin, bunun nedenlerini açıklayın, nedenlerini ortadan kaldıracak
çalışmaları bütün partiler olarak tekrar yapalım en kısa zamanda ve kanunu,
tekrar, Meclise taşıyalım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu sizlere
öneriyoruz. Diğer bir konu:
3466 sayılı Yasa’ya tabi jandarma uzmanlarımız. Maalesef jandarma
uzmanlarımızla sözleşmeli erbaşlar arasında uygulayıcılara dair bir karışıklık
söz konusudur. Hâlbuki uzman jandarmalar Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde
subay, astsubay gibi kadrolu muvazzaf personel olarak görev yapan kişilerdir.
Her ne kadar 1988’de bu müessese başlamış gibi görünse de aslında 60’lı yıllara
dayanan fakat daha sonra yürürlükten kaldırılan çok eski bir jandarma
geleneğidir. Bu arkadaşlarımızın da sıkıntıları vardır. Bu arkadaşlarımızın
sıkıntılarından bir tanesi “lise ve dengi okul mezunu erkeklerden” ibaresi olan
görevde veya yeni mezun olan uzman jandarmalar okul tabanına göre 10’uncu
derecenin 1’inci kademesinde göreve başlaması gerekirken, bunlar “ortaokul
mezunu” sıfatıyla 11’inci derecenin 1’inci kademesinden göreve başlamaktadırlar.
Tabiri caizse on tane üniversite de bitirseler 11’e 1’den göreve
başlamaktadırlar. Bu ciddi bir sıkıntı yaratmaktadır. Diğer bir konu,
uzman jandarmaların okulda geçen bir yıllık süreleri emekli keseneğine tabi
tutulmayıp bu süre maddi hak kaybına uğramaktadırlar. Hâlbuki astsubay
okullarında ve harp okullarında eğitimdeki geçen süre emekliliğe tabidir. Bu
konuda da bir mağduriyet söz konusudur ve eşitsizlik söz konusudur. Gene jandarma
uzmanlarımız, devriye komutanı, asayiş tim komutanı gibi kadrolu komuta
görevlerinde görev yaptıkları hâlde temsil tazminatına layık görülmemiştir. Bu
ciddi bir sıkıntı ve eşitsizlik yaratmaktadır. Aynı şekilde
sosyal haklar ve lojman dağıtımında da bu uzman arkadaşlarımız asgari yirmi beş
yıl Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahrını çekmekte ve Güneydoğu’da çok önemli
görevler yapmalarına rağmen bu konuda bir eşitsizlik söz konusudur ve bu
eşitsizliklerin giderilmesi konusunda da sizleri ben desteğe çağırmaktayım. Gelelim diğer bir
konuya: Biraz önce söylemeyi unuttum. Bu jandarma uzmanlarımız yaklaşık 25 bin
kişilik bir kitledir, aile fertleriyle birlikte 100-150 bin kişilik bir nüfusu
temsil etmektedir. 1986 yılından başlamak üzere bir uzman erbaş konusu çıktı.
3269 sayılı Kanun gereğince uzman erbaşlık Türk Silahlı Kuvvetlerinde
uygulanmaya başlandı. Ancak bu konuda da alelacele yapılan düzenlemelerle
maalesef bu 60 bin kişilik kitlenin de çok ciddi olan sorunları gündeme gelmeye
başladı. Başlangıçta bu sorunlar düşünülmedi. Sadece bir işsizliği gidermek ve
silahlı kuvvetlerde birtakım avantajlardan yararlanmak için bu arkadaşlarımız
göreve alındılar. Fakat gün geçtikçe, yaş ilerledikçe sıkıntılar, problemler de
artmaya ve gün yüzüne çıkmaya başladı. Nedir? Efendim,
bir ay ceza alırsa bu uzmanlarımızın ilişiği kesiliyor. Bu durum bir yıllık
uzman için de geçerli, on dokuz yılını silahlı kuvvetlere vermiş uzman için de
geçerli. O hâlde burada bir adaletsizlik var. Efendim, bir
yılda üç ay rapor ya da hava değişimi alırsa ilişiği kesilir. Bu da bir yıldan
on dokuz yıla kadar uzmanları kapsıyor. Hâlbuki,
bunların haklı olarak hasta olma, eğer hastalıkları ileri derecedeyse üç ay
veya daha fazla rapor alma gibi çok insani bir hakları var. Yine, derece
kademesi maaşa etki etmeyen tek kamu görevlisi bu uzmanlarımız olmaktadır. Bunların tayin
atamaları belli değildir. Yani hangi coğrafi bölgede, hangi küçük veya büyük
yerleşim bölgesinde ne kadar süreyle görev yapacakları belli olmayan tek kamu
görevlisi sınıfı bu uzmanlarımızdır. Sınıf işareti spoleti takmayan silahlı kuvvetlerde tek görevli bu
arkadaşlarımızdır. Tabanca
verilmeyen, zatî tabanca taşımaktan mahrum bırakılan tek sınıf budur. Emeklilik hakkı
olmayan tek sınıf budur. İzin konularında
silahlı kuvvetlerin diğer rütbelilerine kırk beş günlük, on beş günü mazeret
olmak üzere, izin verilirken bu on beş günlük mazeret izninden mahrum bırakılan
tek personel kademesi yine bu arkadaşlarımızdır. Bunun gibi -biraz
önce diğer, jandarma uzmanlarında da bahsettiğim gibi- sosyal tesislerden,
lojmanlardan yararlanma konusunda sıkıntıları olan bir kitledir. Sayın
milletvekilleri, sözün kısası, ben silahlı kuvvetlerimizle ilgili bu yasaları
vesile yaparak, şerefli astsubaylarımızın -emeklileri dâhil- hiç de hak
etmedikleri bu güç şartlardan kurtarılması konusunda, özellikle şu son 1/4
maddesi konusunda önce ümitlendirip sonra ümitlerinin kırıldığı konusunda
yardım ve desteklerinizi bekliyorum. Dediğim gibi, siz hazırlayın biz
destekleyelim, hayır, biz hazırlayalım siz destekleyin veya oturup bir öncelik
sırasına göre bu arkadaşlarımızla beraber bu konuyu tartışalım -gelsinler,
onlar da yardımcı olsunlar- ve bir sıraya göre bu arkadaşlarımızın
mağduriyetlerine mâni olalım ve bunların bu ciddi sorunlarını bir an evvel
giderelim. Ben, sabırla
dinlediğiniz için ve en kısa zamanda bu arkadaşlarımız için hak ettikleri
gerekli desteği vereceğinizden emin olarak size saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sipahi. Teklifin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ MADDE 1- 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanununun 8 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Emeklilik
hakkını kazananlar, emekliliklerini Ocak, Şubat, Temmuz veya Ağustos ayları
içinde is-teyebilir. Bu aylar dışındaki emeklilik
istemleri ancak, ilgili kuvvet komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil
Güvenlik Komutanının hizmet gerekleri itibarıyla uygun görmesi halinde kabul
edilebilir." BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- 926
sayılı Kanunun 35 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) ve (e) bentleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "d) Fakülte
veya yüksekokulları kendi hesaplarına bitirenlerden Türk Silahlı Kuvvetlerinde branşları ile ilgili muvazzaf subaylığa geçme talebinde
bulunanlar, subaylığa nasıp kararnamesinin onayı tarihinden geçerli olarak
muvazzaf subay nasbedilirler. Bu personelin subaylık
nasıpları hangi tarihte olursa olsun, kademe ilerlemesi veya üst rütbeye
yükselmelerine esas olacak nasıpları kararname takvim yılının 30 Ağustos'u
itibar olunur ve kademe ilerlemesi veya üst rütbeye yükselmelerinde 31 ve 32 nci madde hükümlerine göre işlem yapılır. Nasıp
düzeltilmesinden ötürü maaş, maaş farkı ödenmez ve diğer özlük hakları
verilmez." "e) Askerlik
hizmeti esnasında veya terhisini müteakip muvazzaf subaylığa geçirilmesi uygun
görülenler, subaylığa nasıp kararnamesinin onayı tarihinden geçerli olarak
muvazzaf subay nasbedilirler. Bunların askerlik
hizmetinde geçen süreleri nasıp tarihine eklenerek bekleme süresinden sayılır
ve üst rütbeye terfiileri, bu şekilde bulunan
nasıplarına ve (d) bendi ile 31, 32 ve 64 üncü maddelere göre yürütülür. Nasıp
düzeltilmesinden dolayı maaş, maaş farkı ödenmez ve diğer özlük hakları
verilmez." BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- 926
sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendinin ikinci fıkrası aşa-ğıdaki şekilde
değiştirilmiştir. "Türk
Silahlı Kuvvetlerine muvazzaf subay olarak katılmadan önce branşları
ile ilgili yukarıda belirtilen öğrenimlerini kendi nam ve hesaplarına yapmış
veya subay nasbedildikten sonra bitirmiş olanlar,
lisansüstü öğrenimi tamamladığı için sınıfları değiştirilen subaylar ile
lisansüstü öğrenimi tamamladıktan sonra astsubaylıktan subaylığa nasbedilenler hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri
uygulanır." BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4- 926
sayılı Kanunun 65 inci maddesine aşağıdaki bent eklenmiştir. "ı)
Soruşturma veya kovuşturmasının devamı nedeniyle terfi edemeyen subay ve
astsubaylardan; açığa çıkarılan, tutuklanan ya da açıkları kaldırılanlar veya
tahliye edilenler hakkında, davaları neticeleninceye kadar, bu Kanunun 32 nci maddesinin (b) bendinde yer alan en çok rütbe bekleme
süreleri ile 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 40 ıncı
maddesinde belirtilen rütbe karşılığı yaş hadleri uygulanmaz. Bunların Silahlı
Kuvvetlerde kalabileceği azami süre, emsali neşetlilerin Silahlı Kuvvetlerdeki
görev süresi kadardır." BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5- 926
sayılı Kanunun 109 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "b) Subaylık
için sınava müracaat tarihinde sicil notu ortalaması, sicil tam notunun yüzde
doksan ve daha yukarısı olmak." BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi
okutuyorum: MADDE 6- 926
sayılı Kanunun 115 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "IV - Askeri
Öğrencilerin İstifa Hakları MADDE 115- a) Türk Silahlı Kuvvetleri eğitim-öğretim kurumları ile yurt
içi ve yurt dışı fakülte ve yüksek okullarda öğrenim gören askeri öğrenciler; 1) Lisans
seviyesinde 4 üncü sınıfın, 2) Ön lisans
seviyesinde 2 nci sınıfın, 3) Ortaöğretimde
son sınıfın, Temmuz ayının son
gününe kadar okul masraflarını, b) Fakülte,
yüksek okul veya meslek yüksek okullarından mezun olup da astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlar, yemin
ettikten itibaren astsubay nasbedilinceye kadar
geçecek süre içerisinde kendilerine yapılan masrafları, ödemek suretiyle istifa
edebilirler. Yapılan hesaplamada masraflar, sarf tarihinden tahsil tarihine
kadar geçen süre için kanuni faizi ile birlikte hesaplanır." BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 7’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 7- 926
sayılı Kanunun 150 nci maddesinin üçüncü fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Askeri
eğitim ve öğretim kurumları dışında her derecedeki eğitim ve öğretim kurumları
ile üniversite, akademi, okul, kurs veya benzeri kuruluşlarda da subay ve
astsubaylara haftada yedi saati geçmemek üzere ücretle ek ders görevi
verilebilir. Ancak, milli güvenlik bilgisi dersi için yedi saatlik kısıtlama
uygulanmaz. Bu fıkra hükmü uyarınca ek ders görevi verilenlere, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 176 ncı maddesine göre ek
ders ücreti ödenir." BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Çerçeve 8’inci
maddeye bağlı geçici madde 30’u okutuyorum: MADDE 8- 926
sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir. "GEÇİCİ
MADDE 30- Bu Kanunun ek 5 inci maddesi kapsamında kadrosuzluk tazminatı almaya
hak kazanmış olanlar hariç olmak üzere, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanunu hükümlerine göre emeklilik hakkını elde etmiş olan kıdemli
albaylardan kendi isteği ile emekli olanlara da yeni bir düzenleme yapılıncaya
kadar, 49 uncu maddenin (f) bendi esaslarına göre kadrosuzluk tazminatı
ödenir." BAŞKAN – Geçici
madde 30’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Geçici madde 31’i
okutuyorum: "GEÇİCİ
MADDE 31- Bu Kanunun 65 inci maddesinin (ı) bendi hükümleri, kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten önce emekliye ayrılanlar hakkında uygulanmaz." BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Geçici madde 30
ve geçici madde 31’i, bağlı olduğu çerçeve 8’inci maddeyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birkaç maddemiz kaldı. Teklifin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Teşekkür ederim. Madde 9’u
okutuyorum: MADDE 9- 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanununun 69 uncu maddesi birinci fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı
alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "3. Füru: Subay, askeri memur ve astsubayların 25 yaşını
doldurmamış ve evli olmayan erkek ve kız çocukları ile 25 yaşını bitirdiği
halde evlenmemiş kız çocukları ile çalışamayacak derecede malullükleri resmi
sağlık kurulu raporuyla tespit edilen erkek çocukları ve subay, askeri memur ve
astsubayların ölümleri halinde bu kişilerden kendilerine yetim aylığı
bağlanabilen erkek ve kız çocukları." BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde 10’u
okutuyorum: MADDE 10- 28/5/1988 tarihli ve 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 26
ncı maddesinin bir-inci fıkrasının (c) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "c)
Emeklilik hakkını kazananlar emekliliklerini Ocak, Şubat, Temmuz veya Ağustos
ayları içinde isteyebilir. Bu aylar dışındaki emeklilik istemleri ancak,
Jandarma Genel Komutanının hizmet gerekleri itibarıyla uygun görmesi halinde
kabul edilebilir." BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde 11’i
okutuyorum: MADDE 11- 11/5/2000 tarihli ve 4566 sayılı Harp Okulları Kanununun 32 nci maddesine, birinci fıkranın ilk cümlesinde yer alan
"ilgili kuvvet komutanlığının" ibaresinden sonra gelmek üzere
"veya kuvvet komutanlığının yetki vereceği makamın", ikinci
cümlesinde yer alan "ilgili kuvvet komutanlığına" ibaresinden sonra
gelmek üzere "veya kuvvet komutanlığının yetki vereceği makama"
ibaresi eklenmiş, üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde, dördüncü fıkrasında yer
alan "burs sağlanmışsa" ibaresi ise "burs veya benzeri katkı
sağlanmışsa bile," şeklinde değiştirilmiştir. "Yurt içi ve
yurt dışında görevlendirilecek öğretim üyelerine 10/2/1954
tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre harcırah ödenir." BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 12’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 12- 4566 sayılı Kanunun 33 üncü maddesine birinci fıkrasında
yer alan "ilgili kuvvet komutanlığının" ibaresinden sonra gelmek
üzere "veya kuvvet komutanlığının yetki vereceği makamın", ikinci
fıkrasında yer alan "ilgili kuvvet komutanlığı" ibaresinden sonra
gelmek üzere "veya kuvvet komutanlığının yetki vereceği makam",
üçüncü fıkrasında yer alan "ilgili kuvvet komutanlığınca" ibaresinden
sonra gelmek üzere "veya kuvvet komutanlığının yetki vereceği makam
tarafından" ibareleri eklenmiştir. BAŞKAN – Madde
üzerinde Komisyon adına Siirt Milletvekili Sayın Yılmaz Helvacıoğlu. Buyurun Sayın Helvacıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) MİLLÎ SAVUNMA
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 127 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu ile Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerinde Komisyonum adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinize
saygılar sunuyorum. Teklifimiz, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin iç işleyişine ilişkin 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve 4566
sayılı Harp Okulları Kanunu’nun bazı maddelerinde değişikler öngörmektedir. Teklifimizin 1 ve
2’nci maddeleri, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu “Subaylığa
Nasıp” ve “Nasıp Düzeltilmesi” başlıklı 35 ve 36’ncı maddelerinde değişiklik
yapılmasına ilişkindir. Anılan maddeler 7 Kasım 1980 tarihinde kurulan Gülhane Askerî Tıp
Akademisinin öğretim elemanı ihtiyacı ile lisansüstü öğrenim görmüş personel
ihtiyacının karşılanması amacıyla 26 Mart 1982 tarihli ve 2642 sayılı Kanun ile
değiştirilmiş ve lisansüstü eğitimli tıpta uzmanlık, diğer mesleklerde doktora
öğrenimi olarak tamamlamış bulunanlar ile doçent unvanı almış olanların rütbe
bekleme süreleri statülerine göre on beş yıla kadar indirilmiştir. Mevcut
değişiklikten bugüne kadar aradan geçen yirmi altı yıl içinde gerek GATA ve
gerekse diğer üniversitelerde eğitim alan personel ile lisansüstü eğitim görmüş
personel ihtiyacı karşılanmıştır. Dolayısıyla, bu hükümler” lisansüstü öğrenim
yapan diğer subaylara verilebilecek kıdem süresinin en çok üç yıl olduğu
dikkate alındığında, zaman içerisinde personel arasında eşitsizliğe neden
olmuştur. Teklifimizin 1 ve
2’nci maddeleriyle Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli iken lisansüstü eğitim
görmüş olanlarla muvazzaf subay olmadan önce lisansüstü öğrenim görmüş personel
arasındaki mevcut eşitsizliğin giderilmesi amaçlanmaktadır. Teklifimizin
3’üncü maddesi, askerî öğrencilerin istifa haklarına ilişkin olup 926 sayılı
Kanun’un 115’inci maddesinde değişiklik öngörmektedir. 926 sayılı Kanun’un
115’inci maddesine göre, askerî öğrenciler yemin ettikleri tarihten itibaren
birinci yılın sonuna kadar istifa edebilmektedirler. Bu sürenin sonunda kendi
isteğiyle askerî öğrencilikten ayrılmaları ise mümkün değildir. Mevcut düzenleme,
çeşitli nedenlerle askerî öğrencilikten ayrılmak isteyenlerin üzerinde olumsuz
bir etki yaratmakta, bu kişileri idarece okuldan atılmayı sağlamak için değişik
yöntemler kullanmaya sevk etmektedir. Bu durum Türk Silahlı Kuvvetleri eğitim
ve öğretim kurumlarındaki disiplin ve motivasyonu
olumsuz yönde etkilemektedir. Teklifimiz ile
lisans düzeyinde öğrenim görenlere dördüncü sınıfın, ön lisans düzeyinde
öğrenim görenlere ikinci sınıfın, ortaöğrenim öğrencilerine ise son sınıfın
temmuz ayının son gününe kadar okuldan ayrılma hakkı verilerek bu
olumsuzlukların giderilmesi amaçlanmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; teklifimizin 4’üncü maddesi de 926 sayılı Kanun’un
150’nci maddesinde değişiklik öngörmektedir. Bu madde ile subay ve
astsubayların haftada yedi saati geçmemek üzere askerî eğitim ve öğretim
kuruluşları dışında ek ders verebilecekleri hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm
daha çok millî güvenlik bilgisi dersi öğretmenleri için uygulanmaktadır.
Karargâh, birlik ve kurumlarda çalışan personelin asli görevinden daha fazla
istifade etmek maksadıyla 2007 yılından itibaren büyük garnizon komutanlıkları
emrine öncelikli olarak millî güvenlik bilgisi dersi öğretmeni olarak
görevlendirilmek üzere uzman lider eğiticisi statüsünde personel ataması
yapılmıştır ancak yedi saatlik sınırlama nedeniyle bu personelden yeterince
istifade edilememektedir. Teklif ile millî güvenlik bilgisi dersi yönünden
Yasa’da öngörülen yedi saatlik kısıtlamanın kaldırılması ve millî güvenlik
bilgisi ders öğretmenlerine yedi saati aşan kısımlar için de ek ders ücreti
ödenebilmesi amaçlanmıştır. Teklifimizin
5’inci maddesi ile de 926 sayılı Kanun’a geçici bir madde eklenmesi
öngörülmektedir. 926 sayılı Kanun’da zaman içerisinde yapılan ve geçen yasama
döneminde çıkarılan bir kanunla uygulanmasına son verilen ilave yüksek lisans
kıdemi verilmesi gibi değişiklikler ile terfide baraj sisteminin Anayasa
Mahkemesince iptali üst rütbelerde personel birikimine neden olmuştur. Bu
birikimin özellikle albay rütbesinde yoğunlaştığı gözlenmektedir. Hâlen
yürürlükte bulunan 926 sayılı Kanun’un ek 5’inci maddesinde yer alan
kadrosuzluk tazminatına ilişkin düzenleme, personelin kendi isteğiyle emekli
olmasını geciktirici bir etkendir. Bu maddedeki beş yıllık sürenin daha öne
çekilmesiyle albay rütbesinin ilk yıllarında isteğe bağlı emekliliklerin
artacağı, bu durumun personel istihdamını olumlu yönde etkileyeceği ve görevde
olan bir personelin üç yıl boyunca alacağı aylık ve diğer özlük hakları dikkate
alındığında devlet bütçesine de olumlu yönde katkı sağlayacağı
değerlendirilmektedir. Teklifimiz ile albay rütbesindeki personele kadrosuzluk
tazminatı ödenebilmesi için zorunlu beş yıllık rütbe bekleme süresinin iki yıla
indirilmesi, böylece üst rütbelerdeki personel birikiminin azaltılması ve
personel istihdamının daha etkin bir yapıya kavuşturulması amaçlanmaktadır. Teklifimizin
6’ncı maddesi, subay, askerî memur ve astsubay ailelerinin sağlık
hizmetlerinden yararlanma esaslarının düzenlediği 211 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 69’uncu maddesinde değişiklik öngörmektedir. 21
Nisan 2005 tarihine kadar bu hüküm, devlet memuru çocuklarının tedavi
yardımının düzenlendiği 657 sayılı Kanun’un 219’uncu maddesinde yer alan
hükümler ile paralellik arz etmekteydi. 21 Nisan 2005 tarih
ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun ile 657 sayılı Kanun’un 206’ncı maddesinde değişiklik
yapılmış ve aynı Kanun’un 219’uncu maddesindeki atıf nedeniyle devlet memuru
çocuklarının sağlık hizmetlerinden yararlanma yaş sınırı tüm çocuklar için on
dokuzdan yirmi beşe çıkarılmış, evlenmemiş kız çocukları için aranan muhtaç
olma şartı ise kaldırılmıştır. Teklif ile uygulamada birlik ve
beraberliğin sağlanmasını teminen 211 sayılı Kanun’da
yer alan çocuk için sağlık yardımı yaş sınırı, 657 sayılı Kanun’un paralelinde,
çocuğun öğrenim durumuna bakılmaksızın on dokuzdan yirmi beşe yükseltilmiştir.
Evlenmemiş kız çocukları için aranan “yardım olmadığı takdirde muhtaç duruma
düşme” şartı kaldırılarak bu kişilerin evleninceye kadar sağlık yardımından
yararlandırılmaları sağlanmıştır. Teklifimizin
7’nci ve 8’inci maddeleri, 4566 sayılı Harp Okulları Kanunu’nun 32 ve 33’üncü
maddelerinde değişiklik öngörmektedir. Bu hükümler incelendiğinde, harp
okullarında görevli öğretim elemanlarının yurt içi kongre ve bilimsel
toplantılara katılmalarına ve diğer harp okulları veya yükseköğretim
kurumlarında ek ders vermek üzere görevlendirilmelerine izin verme yetkisinin
ilgili kuvvet komutanlıklarına ait olduğu görülecektir. Zaman içerisinde bu
düzenlemelerin kuvvet karargâhlarındaki iş yükünü olumsuz yönde etkilediği
görülmüştür. Teklif ile kuvvet komutanlıklarının üst düzey karar gerektirmeyen
rutin onay faaliyetleri dışında tutulması ve böylece kuvvet karargâhlarındaki
cari iş yükünün azaltılması amaçlanmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Helvacıoğlu. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 13’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 13- Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 14’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 14- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Türk Silahlı
Kuvvetlerimize, Türk Silahlı Kuvvetleri personeline ve tüm milletimize hayırlar
getirmesini diliyorum. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker hakkında Anayasa’nın 99’uncu ve İç Tüzük’ün 106’ncı
maddeleri uyarınca verilen (11/1) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmayacağı ve sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 29 Nisan 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma Saati: 19.08 |
|