DÖNEM: 23                            CİLT: 19                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

95’inci Birleşim

24 Nisan 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner ve 21 milletvekilinin, tarım sektöründe yaşanan krizin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, tahıl sektöründe yaşanan krizin ve TMO’nun sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin, tarım sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94)

2.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın; Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/132, 2/143, 2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 2 Milletvekilinin; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (2/187, 1/446, 1/509, 1/513) (S. Sayısı: 127)

VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Elâzığ’daki ilköğretim okullarında derslik açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2477)

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Elâzığ’da ikili eğitim verilen liselere ve sınıflardaki ortalama öğrenci sayısına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2480)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Elâzığ’daki liselerde derslik açığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2481)

4.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinde yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2482)

5.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Elâzığ’da ikili eğitim verilen ilköğretim okullarına ve sınıflardaki ortalama öğrenci sayısına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2483)

6.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Aksaray’daki yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2491)

7.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, mısır üretimindeki sorunlara,

- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, buğdaydaki fiyat politikasına,

- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, 22’ nci Dönemde hazırlanan ve görüş bildirilen kanun tasarısı ve KHK taslaklarına,

- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, Aydın’da kuraklıktan zarar gören çiftçilerin desteklenmesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2498, 2499, 2500, 2501)

8.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gemlik ilçesine denizcilik lisesi açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2541)

9.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur İl Millî Eğitim Müdürünün gazete alımı konusundaki elektronik postasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2542)

10.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Aksaray’daki yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2543)

11.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, son on yılda yapılan öğrenci yurtlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2544)

12.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, öğretmenlerin alan değişikliği ile ilgili bir genelgeye ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2545)

13.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, et sektöründeki sorunlara,

- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, Mersin Limanı toz toplama ihalesine,

TMO’nun savaş stoklarına,

- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, fındık ekim alanlarına,

- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, mısır destekleme fiyatına,

- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, bal ithalatına,

- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Çukurova’daki üreticilerin desteklenmesine,

- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, buğday üretimine ve TMO’nun buğday alımlarına,

- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şekerpancarı üretimine ve şeker ithalatına,

- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, zeytin hastalık ve zararlıları ile mücadeleye,

- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da uygulanan alternatif ürün programına,

- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, bal üreticiliği ve ithalatına,

- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, hayvan besiciliğinde hormon kullanımına,

Hayvancılık tesislerinin malî sorunlarına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2551, 2552, 2553, 2554, 2555, 2556, 2557, 2558, 2559, 2560, 2561, 2562, 2564, 2565)

14.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Gümüşhane’deki yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2632)

15.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bayburt’taki yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/2633)

16.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, ürün desteklemelerine,

- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, mısır desteğinin azaltıldığı iddiasına,

- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Bursa ve Balıkesir’de mera kapsamından çıkartılan arazilere,

- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Diyarbakır’daki kuraklığa ve tarla fareleriyle mücadeleye,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/2642, 2643, 2644, 2645)

17.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 4/C olarak bilinen statüde çalışanların durumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/2697)

18.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, karar verme mekanizmalarında kadının yerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/2698)

19.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın istihdamının artırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/2699)

20.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, CEDAW Komitesine sunulacak raporun hazırlanmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/2756)

21.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir görevlendirmeyle ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/2757)

22.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özelleştirilen kuruluşlardan ve KİT’lerden yapılan personel atamalarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/2807)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açıldı.

 

İstiklal Marşı okundu.

 

Genel Kurulu ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

 

Genel Kurulun 17 Nisan 2008 tarihli 92’nci Birleşiminde alınan karar uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 88’inci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla:

TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın sunuş konuşmasından sonra;

AK Parti Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Recep Tayyip Erdoğan,

CHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Deniz Baykal,

MHP Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Devlet Bahçeli,

DTP Meclis Grubu Başkanı Ahmet Türk,

DSP Genel Başkanı Adına Hüseyin Pazarcı,

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu,

ÖDP Genel Başkanı Mehmet Ufuk Uras,

Birer konuşma yaptılar.

 

24 Nisan 2008 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 15.42’de son verildi.

 

 

 

Köksal TOPTAN

 

 

 

Başkan

 

 

 

 

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Fatoş GÜRKAN

 

Bingöl

 

Adana

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

Türkiye Büyük Millet Meclisi

II.- GELEN KÂĞITLAR

24 Nisan 2008 Perşembe

 Raporlar

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın; Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonları Raporları  (2/210, 2/27) (S. Sayısı: 215) (Dağıtma tarihi: 24.4.2008) (GÜNDEME)

2.- Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/549) (S. Sayısı: 216) (Dağıtma tarihi: 24.4.2008) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner ve 21 Milletvekilinin, tarım sektöründe yaşanan krizin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/04/2008)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 Milletvekilinin, tahıl sektöründe yaşanan krizin ve TMO’nun sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/04/2008)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 Milletvekilinin, tarım sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/04/2008)

24 Nisan 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir, Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle söz isteyen Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’a aittir.

Sayın Erdoğan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Veteriner Hekimleri Birliği’nin kararı doğrultusunda ilki 2001 yılında düzenlenen Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nün sekizincisi bu yıl da nisan ayının son cumartesi günü olan 26 Nisan 2008 tarihinde tüm dünyada ve ülkemizde çeşitli etkinliklerle kutlanacaktır.

İlk veteriner hekimlik eğitimi, ve öğretimi, Avrupa ülkelerinin büyük ekonomik ve sağlık sorunlarıyla karşılaştığı bir dönemde, 1762’de Fransa’da başlar. Ülkemizde ise Tanzimat sonrası 1842’de, veteriner okulu İstanbul’da kurulur. Özellikle salgın hayvan hastalıklarının yaygın olması nedeniyle 1889 yılında ilk sivil veteriner okulu açılır ve 1928’de “Yüksek Baytar Mektebi” adını alır. Günümüzde ise on yedi veteriner fakültesinin eğitim ve öğretim faaliyeti hâlen sürmektedir. 1980 yılı sonrası uygulanan hayvancılık politikası ve reorganizasyonla meslektaşlarımız ciddi sorunlarla karşılaşır. O dönemlerde önem verilmeyen hayvancılık kendini yenileyemeyen veteriner hekimlerin ve fakültelerin de çeşitli nedenlerle vizyonunu ve akademik kadrosunu geliştiremez. Reorganizasyon sonrası dönemde ülkemizde hayvan ve insan sağlığını tehdit eden sığır vebası, şap, şarbon, kuduz, bruselloz, tüberküloz gibi bulaşıcı ve zoonos hastalıklar yaygınlaşır ve ıslah çalışmaları yavaşlar.

Son yıllarda dünya gündemine giren kuş gribi, deli dana, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi hastalıklar da veteriner hekimlik mesleğinin insan sağlığının korunması açısından önemini açıkça gösterir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; veteriner hekimlik zor bir meslektir. Çalışma şartları ağırdır. Hele klinik veteriner hekimlerinin işi daha da zordur. Çoğunlukla hasta hekime değil, hekim hastanın ayağına gider. Yaz kış, gece gündüz fark etmez.

Dünyada stratejik ürün olarak kabul edilen hayvanların yetiştirilmesinde ve hayvansal ürünlerin üretim ve işlemesinden insanların sağlıklı şekilde tüketimine kadar olan bütün aşamalardan sorumlu olan veteriner hekimler, çalışma alanları itibarıyla kırsal kesimin en ücra köşelerinden metropollerdeki tüketim merkezlerine kadar çok geniş yelpazedeki sosyal gruplara hizmet verirler. Avrupa Birliği ülkelerinde hayvancılığın ve veteriner hekimlerin durumunu göz önüne alarak öncelikle ülkemiz için veteriner fakülteleri ve veteriner hekimliğin misyonunu ve vizyonunu geliştirici çalışmalara ihtiyaç vardır. Ülkemizde hayvancılığın geliştirilmesi, zoonos hastalıklarla mücadele, sağlıklı hayvansal gıdaların üretimi ve gıda güvenliği için bilgili, kabiliyetli, proje geliştiren uzman veteriner hekimlere her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.

Günümüzde toplumları en fazla meşgul eden sorunlardan birisi de gıda güvenliği ve halk sağlığı konularıdır. Bu kapsamda, veteriner halk sağlığı hizmetleri, Avrupa Birliği ve gelişmiş ülkelerde üzerinde önemle durulan bir alandır. Halk sağlığı bünyesinde de gıda güvenliği birinci konu başlığıdır. Bilindiği gibi, insan sağlığı, hayvan sağlığı ve hayvansal üretimle çok sıkı bir irtibat vardır. Zoonos olarak bilinen birçok hastalık hayvanlardan insanlara geçmektedir. Veteriner hekimler, hayvan hastalıkları ve hayvansal gıda üretimi konularında özellikle halk sağlığı, ekolojik, ekonomik ve kültürel alanlarda gerçekçi bilimsel bir anlayışa sahip, lider bir hizmet anlayışı içerisindedir. Çiftlikten sofraya gıda güvenliği kapsamında veteriner hekimler en önemli unsurdur.

Son yıllarda yaşanan deli dana, kuş gribi gibi salgın hayvan hastalıkları nedeniyle tüm dünyada gıda güvenliğine bakış açısı değişmiştir. Gıda zehirlenmelerinin yüzde 85’i hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklanmaktadır. Gıda üretiminin tüm aşamasında veteriner hekim kontrollerinin yapılması, özellikle hayvansal kökenli gıdalardan oluşan zoonos hastalıklar ve mikrobiyolojik risklerden tüketicilerin korunmasını sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer ülkelerde görülen deli dana, kuş gribi gibi halk sağlığını riske sokacak hastalıklara karşı Bakanlığımızın göstermiş olduğu duyarlı ve etkili yaklaşım takdirle karşılanmaktadır.

Meslektaşımız olan Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımızın veteriner hekimlerin sıkıntıları ve özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili çabalarını yakından biliyor ve kendilerine şahsım ve tüm meslektaşlarım adına teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Malumdur ki beyaz, temizliğin, dürüstlüğün, doğruluk ve erdemin sembolüdür…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…gönül zenginliğinin, hoşgörü ve toleransın sembolüdür, hijyen ve temizliğin adıdır. Bu nedenlerle onu taşımak gerçekten zordur. Beyazı onurlu bir şekilde taşımak, gelecek nesillere ve yavrularımıza aktarmak en kutsal mirasımız olsa gerek.

Bu vesileyle, meslektaşlarımızın kar kış, yaz sıcak, gece gündüz, peşin veresiye ayrımı yapmaksızın verdiği hizmetin bedelini ancak bu beyaz düşünceye sahip olanlar anlayabilir. Sırtında beyaz önlüğü, gönlünde beyaz duyguların hâkim olduğu meslektaşlarımızı ve bu mesleğin kutsal beyazlığını candan selamlıyorum. Ülkemizde veteriner hekimlerin hak ettiği yere gelmesi umuduyla Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nü kutluyor, tüm veteriner hekimlerimize ve veteriner sağlık çalışanlarına, tarım ve hayvancılığına, gıda güvenliğine ve halk sağlığına verdikleri başarılı ve özverili hizmetler için teşekkür ediyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Gündem dışı ikinci söz, yine aynı konuda söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’a aittir.

Sayın Akcan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl 26 Nisan günü kutlanan Dünya Veteriner Hekimleri Günü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve mensubu olmaktan her zaman onur duyduğum Türk veteriner hekimlik mesleği mensuplarını saygıyla selamlıyorum. Ahirete intikal etmiş başta millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy olmak üzere meslektaşlarımı rahmetle, şükranla anıyor, yaşayanlara da sağlık, esenlik ve başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk veteriner hekimliği ülkemize hem hayvan yetiştiriciliği hem de sağlığı alanında gerçekten büyük hizmetler yapmış ve yapmakta olan bir meslek grubudur. Bir yandan 1937’de Ulu Önder’in gösterdiği hedefler doğrultusunda haralar ve inekhaneler aracılığıyla hayvan ıslahını sürdürmüş, diğer yandan da il ve ilçe veteriner müdürlükleri aracılığıyla, şimdi de tarım il müdürlükleri, ilçe müdürlükleri bünyesinde hayvan sağlık şube müdürlükleri aracılığıyla ülkemizin en ücra köşesindeki mezralara, yüksek rakımlı yaylalara ulaşarak hayvan sağlığının önce sağlanması, sonra korunması için mücadele vermektedir.

Değerli milletvekilleri, tarih boyunca insan sağlığı açısından yaşanan en büyük felaketler zoonos karakterli, yani hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar nedeniyle yaşanmıştır. Bu nedenle, veteriner halk sağlığı insan sağlığı açısından her dönemde önemli olmuştur. Bunun yanında, son yıllarda ortaya çıkan ve büyük çapta insan sağlığını tehdit eden yeni zoonos hastalıklar SARS, BSE, kuş gribi, Kırım Kongo kanamalı hastalığı gibi hastalıklar veteriner halk sağlığı konusundaki düzenlemelerin gözden geçirilerek yeni tedbirlerin ortaya konulmasına neden olmuştur.

Bugün bilinen iki yüzden fazla zoonos karakterli hastalık, bunun yanında hayvanlardaki ilaç ve kimyasal kalıntılar insan sağlığı açısından büyük tehlikeler oluşturmaktadır. Bu nedenle, güvenli veteriner halk sağlığı programı uygulamaya koymadan insan sağlığının korunması mümkün değildir. Zira, insanlarda hastalık yapan ve patojen etkenler olarak anılan etkenlerin yüzde 60’ının, yeni hastalıkların yüzde 75’inin ve biyolojik terör amaçlı kullanılabilecek hastalık etkenlerinin yüzde 80’inin zoonos karakterli, yani hayvandan insana bulaşan özellikli olduğu göz önüne alınırsa veteriner hekimlerin önemi daha net ortaya çıkar ve daha iyi anlaşılır.

Globalleşen dünyada, insan ve hayvan hareketlerinin çok hızlı olarak gerçekleştiği çağımızda, hastalıklar çok hızlı olarak yayılabilmektedir. Bu da bir hastalık sorununu, yalnızca hastalığın görüldüğü ülkenin sorunu olmaktan ziyade tüm ülkelerin sorunu hâline getirmektedir. Bunun sonucu olarak son yıllarda sağlık konusuna getirilen bakış açısı “tek sağlık” sloganıyla ortaya konmaktadır. Bu bakış açısıyla insan ve hayvan sağlığının birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu ve her iki kolunun birlikte ele alınarak veteriner hekimlerle, beşerî hekimler arasında ortak çalışma ve iş birliği ortamının geliştirilmesi için çalışmalar yürütülmektedir. Bunun yanında herhangi bir ülkede görülen salgın hastalık tüm dünya ülkeleri tarafından yakından takip edilmekte ve hastalıkla mücadelede bu ülke ile yakın iş birliği yapılmaktadır. Bu konudaki sorun tüm ülkelerin ortak sorunu olarak görülmektedir.

Salgın hayvan hastalıkları, meydana getirdiği verim kayıpları, insan sağlığı açısından yarattığı olumsuzluklar ve ekonomik kayıplar yanında, hastalık riski ortadan kalkıncaya kadar ülkeye konulan ihracat yasakları nedeniyle ülke ekonomisinde büyük zararlara neden olmaktadır. Avrupa Birliği veteriner halk sağlığı konusunda oldukça etkili tedbirler uygulamaktadır. Avrupa Birliği gıda denetimlerini risk esasına dayalı olarak gerçekleştirmektedir. Gıda kaynaklı riskin yüzde 90’ı hayvansal kökenli gıdalardan kaynaklandığı için hayvansal gıdaların kontrol ve denetimleri için normal gıda denetimlerine ek olarak ek kurallar getirilmektedir. Hayvan sağlığını ve hayvansal ürünlerin üretimini çiftlikten başlayarak çiftlikten çatala devam eden bir zincir içerisinde mütalaa etmek zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akcan, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Avrupa Birliği ithalat yapacağı ülkelerden de aynı şartların sağlanmasını istemektedir.

Ülkemizde veteriner halk sağlığı konusunda uygulanan yasal düzenlemeler maalesef yetersizdir. Bunun yanında ülkemizde 20 bin veteriner hekim bulunmasına rağmen, istihdamda düzenli ve sağlıklı bir anlayış olmadığı için maalesef bu sayı yetersiz kalmaktadır. Ülkemiz veteriner halk sağlığı alanında dünyada yaşanan bu gelişmelerin dışında kalmamalıdır. Halkımızın sağlığının korunması ve dünya hayvansal ürün ticareti içinde yerimizi almamız için, gelişmiş dünya ülkeleri tarafından uygulanan kurallar ülkemizde de uygulanmalıdır. Bu sırada, etkin bir veteriner halk sağlığı uygulaması insan sağlığının teminatı olmasına karşılık, ülkemizde veteriner hekimler hak ettiği muameleyi maalesef görmemektedirler. Özellikle Tarım Bakanlığımız bünyesinde çalışan veteriner hekimlerin, özlük hakları bakımından, yetki ve sorumluluk bakımından fazla mağdur edildiği göze çarpmaktadır. Bu olumsuzlukların giderilmesi Sayın Bakanımızın öncelikli düşüncesi olsa gerekir diyorum, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Gündem dışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’a aittir.

Sayın Özkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Dünya Veteriner Hekimleri Günü münasebetiyle gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya Veteriner Hekimleri Günü dolayısıyla, yüce Meclisi ve değerli meslektaşlarımı saygıyla selamlıyorum. Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nü candan kutluyorum. Burdur’umuzun birinci dönem milletvekili, vatan şairi Mehmet Âkif Ersoy’u ve ebediyete intikal eden meslektaşlarımı rahmetle anıyorum.

Kongre, toplantı, panel ve sempozyumlarda, artık, inanın, veteriner hekim meslektaşlarımızın yüzlerine bakamaz oldum. Neden mi? Bir zamanlar ülkede saygın bir konuma sahip olan veteriner hekimler, ne yazık ki sahip oldukları özlük haklarını birer birer kaybettiler. Son derece özverili çalışmalarının karşılığını alamadıklarından dolayı da artık bugün çalışma azim ve isteklerini kaybetmiş bulunuyorlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kaç para alıyorlar, kaç para?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – 5473 sayılı Kanun gereğince, teknik hizmetler sınıfı başta olmak üzere birçok sınıfta bulunan devlet memurları iyileştirmeden yararlanırken veteriner hekimler bunun dışında tutularak sadece, dalga geçer gibi, 17 YTL gülünç bir artış yapılmıştır. Ülkemizi zaman zaman tehdit eden salgın hayvan hastalıklarında hatırlanan ve yaz, kış, kar, tipi demeden canlarını dişlerine takarak bulaşıcı hastalıklara yakalanma, yaralanma, ısırılma, sakat kalma pahasına hayvan sağlığı hizmetinde çalışan veteriner hekimlerimize yapılan bu zam, aşağılamadan başka bir şey değildir. Sığır vebası, deli dana, brusella, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, kuş gribi gibi hastalıklarda veteriner hekimlerimizin gösterdiği üstün mücadeleler ne çabuk unutuldu.

Değerli milletvekilleri, aynı binada bulunan, aynı arabayla göreve giden ve benzeri işleri yapan mühendis unvanlı ve teknik hizmetler sınıfında mütalaa edilen personelle aynı ücreti alamamaktadırlar veteriner hekimler. Hayvan sağlığında görev yapan veteriner hekimler beş yıllık üniversite mezunu olmalarına rağmen mühendislerden 350 YTL az ücret almaktadırlar.

Bugün veteriner hekimler hem kamu ve özel sektörde hem de serbest çalışmalarında tamamen sahipsiz kalmışlardır. Bir yandan kendi bakanlığınca sağlık hizmetleri sınıfında sayılacaksın, ancak bunun özlük haklarından yararlanamayacaksın. Anlamak mümkün değil. Sağlık Bakanlığı da veteriner hekimlere üvey evlat muamelesi yapıyor. Şu anda ekonomik koşullardan dolayı serbest veteriner hekimler de boğaz tokluğuna çalışıyor. Veresiye almış yürümüş. Sermayeleri alacak hanesinde üreticinin kara kaplı defterinde kayıtlı.

Veteriner sağlık teknisyenlerinin ve teknikerlerin durumları da aynı. Onlarla biz etle tırnak gibiyizdir. Beş yıllık zor bir üniversiteden mezun olan bir veteriner hekimin aylık maaşı 1.250 YTL civarında. Böyle bir adaletsizlik, böyle bir eşitsizlik dünyanın neresinde görülmüştür? Bunun yanında, bakanlık veteriner hekim alımı yapmadığı için üniversitelerden yeni mezun olan veteriner hekimler yıllardır işsiz gezmektedirler. Birçoğu harçlığını çıkarabilmek için marketlerde asgari ücretin bile yarısına çalışmak zorunda kalmaktadırlar.

Sözleşmeli çalışan tarım gönüllüsü meslektaşlarımın durumu da içler acısıdır. Donanımsız bir şekilde köy kahvelerinde perişan olmaktadırlar. Kamuda çalışan meslektaşlarımı ziyaret ettiğimde arkadaşlarımı bilgisayar başında hayvanların kayıt tescillerini yaparken görüyorum. Çoğu, asli görevleri olan hayvan sağlığı çalışmalarından bile uzaklaştırılmış, büro memurluğu yapıyorlar.

Veterinerliğin Türkiye’de tarımsal örgütlenme içindeki ağırlığı, yeri giderek geri plana atılıyor. Kadro tasarrufu, bütçe tasarrufu gibi anlayışlarla veterinerlik hizmeti Türkiye için özellikle olağanüstü önemli olduğu hâlde kamu yönetiminin dışına çıkarılıyor. Bugün ortada veterinerlik hizmetlerinden mahrum bir Türkiye hayvancılığı vardır.

Veteriner hekimlik Türkiye için olağanüstü bir alandır ve bu alan kapatılmıştır. Araştırma merkezleri kapatılmıştır, laboratuvarlar kapatılmıştır, aşı üretim merkezleri kapatılmıştır. Dört yüze yakın kesimhane ve kombinada şu ana kadar 92 akredite veteriner hekim göreve başlatılmış olup 2008 yılının sonuna kadar bu sayının 250’ye çıkarılması yönünde Bakanlığımızın çalışmaları varken ancak yeni hayvancılığın desteklenmesi hakkındaki kararla meslektaşlarımızın sözleşmeleri hiçbir gerekçe gösterilmeden iptal edilmiştir. Avrupa Birliği uyum çalışmaları için projeler üretilirken ve bunun Avrupa Birliği ülkelerinde bir zorunluluk olduğu bilinirken bunun nedenini Sayın Bakanımızdan öğrenmek istiyorum.

Zaman zaman Sayın Bakanımıza meslek kuruluşları adına tüm bu sıkıntıları dile getirdim. Çünkü bu sorunlar bizim meslektaşlarımızın sorunları. Sorunlardan, meslektaşlarımızdan kaçarak bir çözüm üretemeyiz. Aksine, sorunlar üzerine gidildikçe paylaşılır, sıkıntılar azalır.

Sayın Bakanımız göreve geldiğinden itibaren veteriner hekimlerimizin özlük haklarını mutlaka çözümleyeceğini dile getirdi. Bunda samimi olduğuna ben de inanıyorum. Ancak, bizi üzen, meslek kuruluşlarımızın bu özlük haklarını elde etmemiz için tüm çaba ve gayretlerine karşılık bu çabaların yerine getirilmemiş olmasıdır. Defalarca, birçok kez Meclis gündemine gelen, meslektaşlarımızı da ilgilendiren yasa tasarısı ve tekliflerine birkaç cümleyle özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili ibarelerin eklenmesini arz ettik. Sayın Bakanımız bu konularda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Koskoca Bakanınız var, daha ne istiyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Özkan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Son olarak da Tarım Bakanlığının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olarak veteriner hekimlerimizin özlük haklarının geniş kapsamlı olarak ele alınacağını ve bu iyileştirmelerin tüm meslektaşlarımızı sevindireceğini söylediler. Bunun gerçekleşeceği günü meslektaşlarım adına sabırsızlıkla bekliyorum.

Yerel yönetimlerde belediye veteriner hekimleri günün her saatinde, gerek kesim öncesi gerekse de kesim sonrası muayenelerde bizzat bulaşıcı hastalıklara karşı büyük risk altındadırlar. Ancak, fiilî hizmet zamlarından diğer veteriner hekimlerde olduğu gibi yararlanamamaktadırlar.

Bugüne kadar görevleri başında şehit olan, sakat kalan, hastalanan ve çoğu yakalandığı hastalıklar nedeniyle hâlen sıkıntı çeken arkadaşlarımızı görmezden geleceksiniz, sonra da hem özlük haklarını vermeyeceksiniz hem de ellerinde olan kazanılmış özlük haklarını geri alacaksınız. Bu nerede görülmüştür?

Zaman zaman -zamanım kısıtlı olduğu için bir dakika süre yetmeyecek- veteriner hekimler gece bir telefon çaldığında gece gündüz demeden o hastalık mahalline gider, o hastalık mahallinde insan sağlığını hastalıktan korumak için bir mücadele verirler.

Veteriner hekimler, inanın, en mütevazı meslek mensuplarıdır. Bugüne dek sesleri çıkmadıysa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, teşekkür ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bitiremedi Sayın Başkan, bir dakika daha verin.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür edeyim Sayın Başkan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakana söylesene… Koskoca Bakanlık var, söylesenize ya!

BAŞKAN – Sayın Bakan kalan eksik kısmı tamamlar Sayın Özkan, ben size teşekkür ediyorum, sağ olun.

Buyurun, teşekkür edin sadece.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ailesinde dört kardeşi veteriner hekim olan bir kardeşiniz olarak veteriner hekimlerin gerçekten özlük haklarının düzenlenmesi yönünde Sayın Bakanlığımızı göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Evet, gündem dışı üç konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker cevap vereceklerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli meslektaşlarım Sayın Erdoğan, Sayın Özkan ve Sayın Akcan’ın Dünya Veteriner Hekimleri Günü ile ilgili olarak yaptıkları gündem dışı konuşmalara cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Ben de sayıları 20 bin civarında olan değerli veteriner hekim meslektaşlarımın cumartesi günü idrak edilecek olan Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nü kutluyorum.

İnsanoğlunun yeryüzünde yaşayabilmesi, yaşamını sürdürebilmesi için beslenmesi gerekiyor ve beslenmenin de en önemli kaynağını hayvancılık oluşturmaktadır. Hayvancılığın birkaç boyutuyla ele alınması gerekiyor yani insan sağlığı açısından da insanın yeryüzündeki varlığını sürdürmesi, toplumların sağlığı ve toplumların ekonomik kalkınması için de son derecede önemli. Keza, ekolojik denge içerisinde hayvanların canlı olarak yer tutması, bu dengenin olmazsa olmaz birer unsuru olmaları bakımından da yine dikkate alınması gereken bir dal, bir sektör. Besinle ilgili olarak, besin zincirinde insanın olmazsa olmazı durumundaki hayvansal ürünler, aynı zamanda bunların sağlıklı olmasının temini ve sağlıklı bir şekilde sunulması için de veteriner hekimlerin yine çok büyük görevi, çok büyük icra ettikleri fonksiyonlar var.

Demin değerli meslektaşlarım da değindiler. Tabii yeryüzünde insanlara hayvanlardan bulaşan iki yüzün üzerinde hastalık var, iki yüzün üzerinde. Bunlar hem insanlarda hem hayvanlarda hastalık yapan, hayvanlardan insanlara geçen hastalıklar. Birçoğu da bizim hepimizin gündelik hayatımızda karşı karşıya kaldığımız meseleler ve bütün bu meselelerle uğraşan bir disiplin olan veteriner hekimlik mesleği çok ama çok eski, insanlık tarihi kadar eski, bir o kadar da onurlu ve saygın bir meslektir.

Günümüzde modern bir eğitim kurumu olarak veteriner hekimlik eğitimi 18’inci yüzyılda, 1760’larda Fransa’da başlıyor. Osmanlılar döneminde 1842’de askerî eğitim içerisinde, harbiye içerisinde böyle bir okul açılıyor. İlk sivil veterinerlik okulu da 1889 yılında açılıyor ve bu ilk sivil Mülkiye Baytar Mektebinin bir numaralı öğrencisi de millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’dur. Kendisi bu okulun bir numaralı öğrencisi ve o okulu yine birincilikle bitiren millî şairimiz uzun süre de, yaklaşık yirmi yıl da Tarım Bakanlığında veteriner hekim olarak ve diğer birtakım idari görevlerde, genel müdür muavinliği düzeyine kadar sorumluluk almış.

Veteriner hekimlik mesleği bu manada hem ekonomik kalkınmamıza hem toplumsal sağlığa hem gıda güvenliğine hizmet etmiş önemli bir meslektir.

Şimdi, Türkiye’de günümüzde tabii Tarım Bakanlığında büyük bir kısmı istihdam edilmekte meslektaşlarımızın. Biraz önce Sayın Özkan, işte “Tarım Bakanlığındaki istihdam eksiktir. Veteriner hekimler orada istihdam edilemiyor.” şeklinde bir serzenişte bulundu.

Şimdi, tabii şunu benim söylemem gerekiyor: Tarım Bakanlığının kadrolarında şu an kabaca 3 bin civarında, 3.008-3.009 tane veteriner hekim çalışmakta ve bu sayının 1.575’i AK Parti Hükûmeti zamanında atanmıştır. En son 1988 yılında açıktan atama yoluyla Tarım Bakanlığına toplu veteriner hekim, ziraat mühendisi alınmış iken, biz 2005 yılında veteriner hekim aldık 575 civarında ve arkasından da 2006-2007 yılında da bu sayıyı toplam olarak 1.575’e çıkardık. Bu sene tekrar, 2008 yılı içerisinde, yine köylerde istihdam edilmek üzere ÖSYM vasıtasıyla yine veteriner hekim meslektaşlarımızı istihdam edeceğiz. Bu yılın ikinci yarısında bu işlem de yine gerçekleştirilecek. 2.500 civarında ziraat mühendisi, veteriner hekim alacağız ve bunda da tabii, orada herhangi bir kontenjan, bir sınırlama da yok, onu da söyleyeyim. Yani kaç tane veteriner hekim müracaat ederse alırız. Nitekim, geçtiğimiz yıl, 2007 yılında 2.500 kişi aldık. Bunların içerisinde 600 civarında veteriner hekim meslektaşımız müracaat etti ve onların hepsi de yerleştirildi. Tabii, biz bu istihdam politikasını bu şekilde sürdüreceğiz, onun bilinmesini istiyorum.

Akredite veteriner hekimlik meselesinin sadece mevzuatı değişiyor, öyle bir uygulamaya son verilmiyor. Bilakis sayısı artarak, yaygınlaşarak devam ediyor. Şu anda onu biz farklı bir mevzuat altına alıyoruz, bunun çalışması yapılıyor. Bu konuda da endişe edilmesine gerek yok yani o bilgi de doğru değil. Yani biz bunu sona erdirmiş değiliz, bilakis devam ediyor. Yani 92 kişi değil, bu 200’ün üzerinde bir rakama çıkacak.

Tabii, gerçekten son yıllarda küreselleşmeyle birlikte dünyada mal, hizmet ve insan hareketinin artmasıyla birlikte veteriner hekimliği ilgilendiren sağlık problemleri de küreselleşti aynı ölçüde. Onun için dünyanın gündemine yeni tehditler, yeni hastalıklar çıkıyor. İşte, biraz önce yine meslektaşlarım söylediler, kuş gribi, SARS ve BSE gibi birçok hastalık modern yaşam tarzının da etkisiyle, endüstrileşmenin de etkisiyle maalesef giderek yaygınlık kazanıyor. Tabii, bizim ülkemizin, yani Türk veteriner hekimlerinin bu hastalıkların önlenmesinde, bu hastalıkların hepsiyle mücadelede büyük emeği var, büyük payı var.

Şunu ifade etmek istiyorum: Kuş gribi hastalığında, dünyada bu hastalıkla yüz yüze gelip, bu hastalıkla birkaç kere karşı karşıya gelip bizim kadar bunu hafif atlatan, asgari maliyetle atlatan da başka bir ülke yok. O nedenledir ki, gerek Dünya Sağlık Örgütü gerek Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatı gerekse diğer uluslararası kuruluşlar, Türk veteriner hekimlerinin başarısı olarak telakki ettiğimiz, değerlendirdiğimiz bu hastalıkla başarılı mücadelenin yöntemini diğer ülkelere örnek olarak göstermektedirler. Veteriner hekim meslektaşlarımızın gerçekten büyük, takdire şayan böyle bir başarısı var.

Tabii bunların, meslektaşlarımızın özlük haklarının düzeltilmesiyle ilgili olarak doğrusu bunun üzerinde bir süredir çalışıyoruz ve Maliye Bakanlığında şu anda bu konuyla ilgili yapılan çalışma son safhaya geldi. Bugün de ben Sayın Maliye Bakanımızla buraya gelmeden önce de görüştüm. Yine bunun en kısa süre içerisinde çözüleceğini kendisi bize söyledi. Yani oradan gelecek düzenlemeyle inşallah veteriner hekim meslektaşlarımızın özlük haklarında gereken düzenleme bu konuda yapılacak.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) –İki sene önce de söz verilmişti Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tabii bunun dışında Avrupa Birliğiyle uyum sürecinde düzenlenmesi gereken bazı mevzuatlar var, bunlarla ilgili çaba, çalışma sürüyor. Bu, veteriner hekim meslektaşlarımızı da kuşkusuz ilgilendiriyor. Onların da yine bu çalışmalar içerisinde katkısı var ve bunlar, inşallah, geldiğinde gerek eğitimin niteliğinin artırılması, veteriner hekim mesleğindeki niteliğin, kalitenin artırılması gerekse uzmanlık eğitimiyle ilgili meseleler…

Biliyorsunuz, yani YÖK Kanunu’yla birlikte veteriner hekimler ancak master ve doktora eğitimi yapabilir hâle gelmişti. Hâlbuki veteriner hekimlik,  işte tıp gibi, beşerî hekimlik gibi, aslında pratik ihtisas bilgisine ihtiyaç hissedilen bir meslektir. Bu alandaki düzenlemenin de biz şu anda çalışmalarını yapıyoruz, uzmanlık eğitiminin belirli bir formata girmesi, belirli bir şekilde tamamlanmasıyla ilgili olarak.

Veteriner hekimlerin bütün sorunlarının çözümü tabii bizim görevimizdir. Özellikle benim de meslektaşlarım olmaları hasebiyle bunu ayrı, özel bir borç olarak, bir görev olarak, meslektaş olarak ayrıca Bakanlık sorumluluğumun dışında telakki ediyorum ve Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nün meslektaşlarımıza ve tüm milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla bir kez daha selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akcan, konuşmanızı yaptınız, tekrar…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bir cümle Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, gündem dışı söz verme yaklaşımınız nedeniyle, partiler üstü bir konu hâline getirdiğiniz için zatınıza teşekkür etmeyi bir görev sayıyorum efendim, sağ olun.

BAŞKAN – Evet, saygıdeğer arkadaşlarım, Dünya Veteriner Hekimleri Günü’nü tebrik ediyoruz. Tüm veteriner hekim arkadaşlarımıza, ölenlere rahmet, yaşayanlara sağlıklı bir ömür diliyoruz ve başarılı olmalarını temen-ni ediyoruz.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri oku-tuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner ve 21 milletvekilinin, tarım sektöründe yaşanan krizin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/171)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemiz topraklarının 28 milyon hektarı tarımda kullanılan sahaları oluşturmaktadır, bunun 8,5 milyon hektarı ekonomik olarak sulamaya uygun bulunmaktadır. Sulanan alan toplamı ise 5,1 milyon hektardır. Geniş tarım alanlarına ve elverişli iklim koşullarına rağmen ülkemizin tarımsal üretim yapısının negatif yönlü gelişmesi düşündürücüdür.

Son dönemlerde tahıl fiyatlarının artması ile çeşitli illerimizde yaşam mücadelesi veren yurttaşlarımızın düşük fiyatla pirinç satışı yapılan TMO önlerinde kuyruklar oluşturduğunu görmekteyiz.

Bu acı tablo, 1980'lerden sonra IMF'ye verilen niyet mektupları ve Dünya Bankasının yapısal reform adı altında ülkemiz hükümetlerinden yapılmasını istediği düzenlemelerin ürünü olmuştur.

Yürütülen destekleme politikalarının özellikle 9 Aralık 1999'dan sonra tasfiye edilmesi sürecine girilmesi ve DGD uygulamasına geçilmesiyle ürün bazlı desteklemeler terk edilme eğilimine girmiş ve üretimden yalıtılmış bir destekleme sistemi oluşturulmuştur. Mülkiyet ilişkilerini esas alan bu sistem ürünü değil toprak sahiplerini desteklemeyi esas almıştır. Tarımsal desteklemenin uygulama unsurlarından olan TMO, TEKEL, ÇAYKUR, ŞEKER FABRİKALARI A.Ş. gibi kurumlar işlevsizleştirilmiş veya liyakatsiz kişilerce idare edilmeye başlanmış ve ülkemiz tarımı planlı bir uygulamayla üretemez hale getirilmiştir.

Tarımda ithalatçı bir ülke olma yolunda hızla mesafe kat edilirken "üreticiler DGD'ye muhtaç hale getirilmiş bunun sonucu, Üretim Kültürü yerine Muhtaç Çiftçi Kültürü yerleştirilmiştir."

Tarımsal desteklerin GSMH'ye oranı % 3,2 seviyelerinden 2002'de % 0,68'e, 2006'da % 0,83'e ve 2007'de de % 0,84'lere kadar düşürülmüştür. DGD'nin destekleme sistemi içindeki payının ivedilikle aşağı çekilmesi ve bu yapılırken ürün desteklerinin artırılması yolu izlenmelidir. Oransal bir kay-dırma çok anlam ifade etmeyecektir. Tarımsal desteklerin GSMH içindeki payı artırılmalıdır. AB ülkelerinde tarımın ulusal gelire katkısının % 50 ya da % 70'i oranında tarıma destekleme yapılırken, Türkiye'de bu oran % 7'ler seviyesindedir.

Yaşanan tahıl kriziyle ilgili olarak; 1988 yılında toplam 138 milyon 169 bin dekara tahıl ekimi yapılmış bunun 94 milyon 350 bin dekarına buğday ekilmiş ve rekolte 20 milyon 500 bin ton olarak gerçekleşmiştir. 2006 yılında 84 milyon 900 bin dekarda buğday ekimi yapılmış ve 20 milyon ton ürün alınmıştır. 2007 yılı rekoltesi 17 milyon 234 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Bir önceki yıla göre üretim buğdayda 13,9 oranında azalmıştır. 2007 yılında bir önceki yıla göre tahıl ürünleri, sebze ürünleri ve meyve ürünleri azalış göstermiştir. 2007 yılında tahıl ürünlerinin üretimi bir önceki yıla göre %15,5 oranında azalmıştır

Verilen rakamlardan da anlaşılacağı üzere son 20 yıldır tahıl ekim alanları yaklaşık 10 milyon dekar azalmış buna karşılık buğday üretim miktarımız 2007 yılı hariç tutulursa yaklaşık olarak 20 milyon ton seviyesinde gerçekleşmiştir.

Ülke nüfusu 1985 sayımında 50 milyon 664 bin, 1990 sayımında 56 milyon, 2007 sayımında 70,5 milyon olmasına rağmen tarımsal üretimin buna bağlı olarak artırılamaması ciddi bir problem olarak ortada durmaktadır. Bu tablonun sonucunda gerek tarım gerekse işlenmiş tarım ürünlerinde ithalat eğilimimiz artmaya başlamış işlenmiş tarım ürünlerinde denge AB lehine gelişmiştir.

AKP 2002 seçim kampanyasında, IMF politikaları ve uygulanan tarım politikalarını değiştirme vaadiyle seçimlere girmiş ve seçimler sonrası AKP hükûmetleri 2002'den günümüze IMF ve Dünya Bankası politikalarına teslimiyetten kurtulamamıştır.

IMF ve Dünya Bankasının istemleri ile uygulanmaya konulan istikrar ve yapısal uyum programlarının Türkiye'nin yoksullaşması sürecini hızlandırmakta olduğu aşikârdır.

Ülkemizde son yıllarda belirginleşen tarımsal krizinin nedenlerinin araştırılması, gelecek dönemlerde benzer sıkıntıların yaşanmaması, Türkiye ekonomisinin çöküşüne ve toplumsal dokunun çözülmesine sebebiyet veren neo-liberal politikalara karşı ulusal ekonomiyi canlandıracak tedbirlerin hayata geçirilmesi amacıyla, gerekli önlemlerin belirlenmesi için Anayasa'nın 98 ve T.B.M.M. İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Rahmi Güner                              (Ordu)

2) Halil Ünlütepe                            (Afyonkarahisar)

3) Yaşar Ağyüz                              (Gaziantep)

4) Şahin Mengü                              (Manisa)

5) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

6) Eşref Karaibrahim                      (Giresun)

7) Ali İhsan Köktürk                      (Zonguldak)

8) Turgut Dibek                              (Kırklareli)

9) İsa Gök                                       (Mersin)

10) Ali Rıza Ertemür                       (Denizli)

11) Ahmet Ersin                             (İzmir)

12) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

13) Mehmet Ali Susam                   (İzmir)

14) Selçuk Ayhan                           (İzmir)

15) Şevket Köse                             (Adıyaman)

16) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

17) Sacid Yıldız                              (İstanbul)

18) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

19) Vahap Seçer                             (Mersin)

20) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

21) Tekin Bingöl                             (Ankara)

22) Birgen Keleş                             (İstanbul)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, tahıl sektöründe yaşanan krizin ve TMO’nun sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/172)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde son günlerde yaşanan hububat krizinin nedenlerinin araştırılması, krizin bir an önce bitirilmesi için çözüm yollarının bulunması ve gelecek dönemlerde aynı krizlerin yaşanmaması için ne gibi önlemlerin alınması gerektiğinin ortaya konması amacıyla Anayasa'nın 98. ve T.B.M.M. İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse                               (Adıyaman)

2) Halil Ünlütepe                            (Afyonkarahisar)

3) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

4) Bülent Baratalı                            (İzmir)

5) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

6) Tacidar Seyhan                           (Adana)

7) Tekin Bingöl                              (Ankara)

8) İsa Gök                                      (Mersin)

9) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

10) Kemal Demirel                         (Bursa)

11) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

12) Selçuk Ayhan                           (İzmir)

13) Mehmet Ali Susam                  (İzmir)

14) Ahmet Ersin                             (İzmir)

15) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

16) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

17) Sacid Yıldız                              (İstanbul)

18) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

19) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

20) Vahap Seçer                             (Mersin)

21) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

22) Birgen Keleş                            (İstanbul)

Gerekçe:

Ülkemiz, iklim şartları ve toprak yapısı itibariyle tarım için çok uygun koşullara sahiptir. Bu koşullar maalesef yeterince iyi değerlendirilememiştir. Kendi kendine yeten ve 1980'li yıllara gelene kadar tüm hububat ürünlerinde net ihracatçı olan ülkemiz, bu tarihlerden itibaren; pirinç, buğday, mısır ve darı gibi ürünlerde ithalatçı konumuna gelmiştir. Ülkemiz, bu tarım politikalarından dolayı büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Bu duruma yol açan politikaların devamı nedeniyle gelecekte de ülkemizi ciddi sorunlar beklemektedir.

Tarım politikalarına yaklaşırken, göz ardı edilmemesi gereken  en önemli konu, hububatın stratejik bir ürün olduğudur. Dünyanın en stratejik ürün grubu, beslenmede oynadığı rolden dolayı hububattır. Küresel ısınma ve kuraklık, artan dünya talebi, petrol fiyatlarında ve biyoyakıt üretiminde artış, özellikle ülkemizde “yüksek girdi-düşük ürün fiyatları” politikası nedeniyle hububatta büyük sorunlar doğmaktadır.

Ülkemizde tarım sektörü, ekonomik krizin olduğu 2001 yılına göre daha büyük bir gerileme içerisine girmiştir. Tarım sektörü 2001 yılında % 6,1 oranında küçülürken, 2007 yılında % 7,3 oranında küçülmüştür. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2001 yılında 19 milyon ton olan buğday üretimi, 2007 yılında bir önceki yıla göre 2 milyon 776 bin ton azalarak 17 milyon 234 bin tona gerilemiştir.

Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü’nün (FAO) “kendi kendine yetemeyen ülkelerde, ayaklanmalar ve çatışmalar olacağına” ilişkin bir rapor yayınlaması, durumun önemini bir kez daha göstermektedir. Hububatla ilgili sorunların, yalnızca belirtilen unsurlardan kaynaklanmadığını, ülkemizde son günlerde yaşadığımız tartışmalardan anlamaktayız.

Türkiye’de buğday ve çeltikte stok sorunu olduğu, son günlerde basına yansımaktadır.

Bununla birlikte Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker, stokta bir sorun olmadığını, sorunun stokçular ve spekülatörlerden kaynaklandığını belirtmiştir.

Bu koşullar altında, tüm gözler Toprak Mahsulleri Ofisi’ne (TMO) çevrilmiştir. Çünkü; TMO’nun Ana Statüsü’nün 4. maddesi teşekkülün amacını şu şekilde belirtmektedir. “Yurtta hububat fiyatlarının üreticiler yönünden normalin altına düşmesini ve tüketici halk aleyhine anormal derecede yükselmesini önlemek, bu ürünlerin piyasasını düzenleyici tedbirler almak ve gerektiğinde Bakanlar Kurulu Kararı ile hububat dışındaki diğer tarım ürünleri ile ilgili verilecek görevi yürütmek…” Ülkemizde hububat ile ilgili stoka ya da spekülasyona dayalı olarak sorunların konuşuluyor olması TMO’nun amacına göre hizmeti tam anlamıyla gerçekleştiremediğini akla getirmektedir.

Geçtiğimiz yıllara oranla daha düşük miktarlarda buğday ve çeltik stoku yapan TMO, geçtiğimiz yıllarda 6 milyon tona yakın buğday alımları yapmıştır. Oysa 2007 yılında sadece 102 bin ton buğday alarak, tarihin en düşük alım miktarını gerçekleştirmiştir. Bu tutumların da etkisiyle hasat döneminde 42,5 YKR/kg olan buğday fiyatı, neredeyse % 100 artmış ve 80 YKR/kg oranına gelmiştir. Çeltik fiyatında da benzeri bir durum yaşanmıştır. Çeltik fiyatı 1,5 YTL'den, 2-2,5 YTL sınırına dayanmıştır.

Ülkemizde ve uluslararası piyasada bu gibi sorunlar yaşanacağına dair belirtiler olmasına rağmen TMO'nun üzerine düşen görevi yeterince yerine getirememesi, krizin daha büyük boyutlara ulaşacağı şüphesini doğurmaktadır.

Bu kapsamda, hububatta yaşanan krizin ve TMO'nun bu konuda yetersiz kalma nedenlerinin araştırılması, ortaya çıkan sonuçlara göre; krizin bir an önce bitirilmesi için çözüm yollarının bulunması ve gelecek dönemlerde aynı krizlerin yaşanmaması için ne gibi önlemlerin alınması gerektiğinin ortaya konması amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 22 milletvekilinin, tarım sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/173)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım, ülkemiz için her dönemde önemi büyük olan bir konudur. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk "Bu ülkenin gerçek sahibi ve efendisi gerçek üretici olan köylüdür" demiştir. Atatürk'ün bu sözü, tarım politikalarında temel alınması gereken bir sözdür. Türkiye geniş tarım arazisine ve oldukça verimli topraklara sahip olan bir ülkedir. Nüfusun büyük bir bölümünün tarımdan ve buna bağlı kollardan geçimini sağladığı bir ülkede, düzgün bir tarım politikasının olması gerekir. Yurdumuz, hem kendimize yetecek, hem de dünya pazarlarında satabilecek miktarda tarım ürünü yetiştirmemizi sağlayacak potansiyele sahiptir. Ancak uygulanan yanlış politikalar nedeniyle tarım ülkemizde, yavaş yavaş tasfiye edilmeye başlanmıştır. Geçmişte kendi üretiminde olan ürünlerden mısırı, şekeri ithal eder hale gelmiştir. AB'de tarımsal desteklemenin tarımsal katma değere oranı, ülkelere göre, yüzde 40 ile yüzde 100 arasında değişirken, bu oran Türkiye'de yüzde 6-7 dolaylarında bulunmaktadır. Bu oran tarımın desteklenmediğinin göstergesidir.

Son dönemde dünyada, buğday ve pirinç fiyatlarının olağanüstü artması, stokların tükenmesi ile tehlikeli boyutlara ulaşan olaylar yaşanmaktadır. Uzmanlar Türkiye'deki tarım ürünleri fiyatlarının, dünyadan daha hızlı attığını belirterek uyarılarda bulunmaktadır.

Tarım ürünlerinde üretimin düşmesi, fiyatların artışı ve stokların azalması sonucunda konuyla ilgili çeşitli açıklamalar yapılmıştır. Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı'nın yaptığı açıklamada durumun kritik olduğuna dikkat çekilmiş, fırsatçılara karşı uyarılarda bulunmuştur. Nisan başında Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı'nın açıklamaları da dikkat çekicidir. Tarımda, son 40 yılın üçüncü en büyük gerilemesinin % 7.3 ile 2007'de gerçekleştiğini belirtmiştir. Üretimdeki gerileme oranlarının da verildiği açıklamada rakamlar son derece kaygı vericidir. Üretim tahılda % 15.5, sebzelerde % 0.7, meyvelerde % 4.3 oranında düşmüştür. Buğday üretiminde ise % 20'lik bir düşüşle 17.2 milyon ton olarak gerçekleştiği belirtilmiştir.

Bu düşüşlerin nedeni düzgün bir tarım politikasının olmaması ve çiftçilerin yeteri kadar desteklenmemesidir. İthal tohumlarla çiftçiyi kısıtlayan, yeteri kadar destek vermeyen iktidar, tarım sektöründe gelinen sonucun sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.

Yaşanan sorunlar ve sıkıntılar uzmanlarca her platformda ifade edilirken, hükümet yetkilileri tarafından sorun yok şeklinde açıklamalar yapılması, konuya ciddi yaklaşılmadığının göstergesidir.

Oysa hafife alınmayacak kadar riskli bir dönemde olan Türkiye'de, tarım ürünlerindeki fiyat artışları ve stokların tükenmesi ile ilgili olarak ivedi önlemler alınması gerekmektedir.

Tüm bakliyat çeşitlerinde % 90'lara varan artışın tüketiciye yapacağı etkiler değerlendirilmelidir. Alım gücü zaten düşük olan vatandaşlarımız son artışlarla daha da büyük bir sıkıntı içine girmiştir. Özellikle yaşamın her anlamda zorluklarla dolu olduğu bir şehir olan İstanbul'da, vatandaşlarımızın gıda ürünlerindeki bu artıştan etkilenmeleri daha yüksek olacaktır.

Tarım sektöründeki bu sorunların yanında gübre, mazot, yem gibi tarımın temelindeki faktörlerde çiftçilerin desteklenmesi gerekmektedir. Maliyetlerin artması, bazı tarım arazilerinin üretim dışı kalmasına neden olmaktadır. Bu da çiftçilerimizin kredilerini ödeyememesine neden olmaktadır.

Küresel ısınmanın dünyada ve Türkiye'de çeşitli alanlardaki etkileri bilinmektedir. Merkezi ve yerel yöneticilerin bir süredir dünyayı ve ülkemizi tehdit eden ısınmaya ve kuraklığa karşı önlemleri almakta gecikmemesi gerekmektedir. Nitekim küresel ısınmaya bağlı olarak ortaya çıkan kuraklık bir anda gerçekleşmiş değildir. İklimsel değişiklikler ve dengesizlikler nedeniyle, uyarıların sıkça yapıldığı bu konuda, tedbir alınması gerekmektedir.

Tarım sektöründe yaşanan sorunlar ve bu sorunların önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 

1) Çetin Soysal                               (İstanbul)

2) Nesrin Baytok                            (Ankara)

3) Halil Ünlütepe                            (Afyonkarahisar)

4) İsa Gök                                      (Mersin)

5) Bülent Baratalı                            (İzmir)

6) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

7) Tekin Bingöl                              (Ankara)

8) Tacidar Seyhan                           (Adana)

9) Birgen Keleş                              (İstanbul)

10) Kemal Demirel                         (Bursa)

11)  Mehmet Ali Özpolat                (İstanbul)

12) Ahmet Ersin                             (İzmir)

13) Selçuk Ayhan                           (İzmir)

14) Mehmet Ali Susam                  (İzmir)

15) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

16) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

17) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

18) Sacid Yıldız                              (İstanbul)

19) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

20) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

21) Vahap Seçer                             (Mersin)

22) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

23) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.54

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 95’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN                               GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in, Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın, Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 Milletvekilinin, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in, Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın, Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 milletvekilinin, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/132, 2/143, 2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120)(x)

BAŞKAN – Sayın Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 120 sıra sayısıyla bastırıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir, AK Parti Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın söz talepleri vardır.

Şahısları adına 9 milletvekili arkadaşımız da aynı anda söz talebinde bulunmuşlardır. Bu arkadaşlarımın isimlerini okuyacağım ve kendi aralarında kura çekeceğim: Mehmet Emin Tutan, Bursa; Gülşen Orhan, Van; Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale; Mehmet Şandır, Mersin; Alim Işık, Kütahya; Mustafa Enöz, Manisa; Muharrem Varlı, Adana; Yılmaz Tankut, Adana; Süleyman Turan Çirkin, Hatay Milletvekilleri.

Ayrıca 3 sayın milletvekilinin de daha sonra söz talepleri olmuştur, ama bu 3 arkadaşımızı kura çekimine tabi tutmayacağım.

Şimdi, isimleri okunan arkadaşlar arasından kura çekimi yapıyorum…

Şahısları adına; ilk sırada Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili; Alim Işık, Kütahya Milletvekili; Mustafa Enöz, Manisa Milletvekili.

İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, bu yasa teklifini veren Sayın Akman’a ve Sayın Bilen’e -ve benim yasa teklifim var- teşekkür ediyorum.

Biliyorsunuz, geçen dönem bir torba yasayla geldi bu yasa, torba yasanın içindeydi. Fakat torba yasanın başına çok şey geldi. Tabii, bekçilerimiz de haklarını geçen dönem alamamış oldu. Onun için ben teklif verenlere ve tüm gruplara, gerek Milliyetçi Hareket Partisi Grubu gerek Demokratik Toplum Partisi gerek Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki Plan Bütçe Komisyonu üyeleri gerek AK Partideki Plan Bütçe Komisyonu üyelerine, hepsi bekçilerimizin bu yasasına destek verdikleri için ve başta Sayın İçişleri Bakanına teşekkür ediyorum.

Ayrıca, bu yasa görüşülürken -yine bir arkadaşımız tarafından verilen bir yasa teklifi vardı- Sayın Bakana Komisyonda ilettik, “Bomba uzmanları yaşamını en zor şartlarda idame ettiren, her türlü riskle karşı karşıya gelen uzmanlarımızdır, bunların da hakkının verilmesi gerekir.” dedik. Tüm parti grupları mutabık kaldı ve Türkiye'de tümü tümü 270 tane bomba uzmanımız da bu yasa içine alındı. Ben, tüm arkadaşlara bir kez daha teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bekçilerimiz hepimizin bekçi babası. Dikkatlerinizi çekeceğim, en son 1993 yılında girmişler bekçilerimiz. Emniyette 93 yılından bu yana bekçi alınmıyor. Fakat bu arkadaşlarımız, bu kardeşlerimiz emniyet sınıfında olmadığı için,  772 sayılı Yasa uyarınca, Çarşı ve Mahalle Bekçileri Yasası’yla o zaman alınmış fakat emniyet sınıfında olmadığı için emniyet sınıfımızın aldığı birtakım olanaklardan ve birtakım tazminatlardan yararlanmıyor bu arkadaşlarımız. Şu anda bunların en erken gireni 1993, arkadaşlar. En erken giren arkadaşım hiçbir hakkını almadan on beş yıl çalışıyor. Bunların hepsi kaç kişi biliyor musunuz, arkadaşlar? 5.729 tane.

KAMER GENÇ (Tunceli) – En son, en son…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – 5.729 tane.

Değerli arkadaşlarım, insanın can ve mal güvenliğini korumak sosyal devletin görevidir.

Polisimiz, jandarmamız, bu ülkenin insanlarının can ve mal güvenliğini koruyor. Ben hepsine teşekkür ediyorum. Can güvenliğini korumak devletin kendi işidir arkadaşlar.

Bekçilerimiz, karakollarımızda ve emniyet sınıfımızın olduğu her yerde emniyet görevlilerimizle hemen hemen aynı işi yapan, onların talimatları doğrultusunda hareket eden kardeşlerimizdir. Bu açıdan bu yasa gecikmiş bir yasadır.

Onların hakkını iade eden bir yasa olduğu için, ben, bir kez daha, bu yasaya emek veren, bu yasayı mutabakatla Genel Kurula getiren tüm gruplarımıza teşekkür ediyorum ve bu yasanın bekçilerimize, özellikle mahalle ve köy bekçilerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, sosyal devlet, insanın can güvenliğini asla ihale etmez. İnsanların can güvenliği sosyal devlette kolluk kuvvetlerinin görevidir, ihale edilemez.

Sayın İçişleri Bakanım burada yok ama burada olsa, keşke burada olsaydı…

Şimdi, birkaç konuya daha değineceğim. Özellikle, özel güvenlik kurumları, özel güvenlik görevlileri... Türkiye’de 83… Zannediyorum ki 80’li yıllarda, o günkü darbe sonucu gelen bir grup, anarşiyi en kolay yolla, zorbalıkla veya silahla, sopayla çözerim mantığına gitti ve bir Özel Güvenlik Kanunu çıkardı, birtakım kurumların korunmasını özel güvenlik kurumlarına devretti.

Değerli arkadaşlarım, insanlarımızın can güvenliği ihale edilemez.

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – O başka bir şey.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Başka bir şey değil efendim.

Kamu kurumları dâhil, can ve mal güvenliğini belli oranda ihale ediyorlar. Devletin görevi insanların can ve mal güvenliğini korumaktır. Ama, 80’li yıllarda çıkarılan bir yasa… Bu yasada… Kim eğitiyor, nasıl eğitiliyor bu insanlar? Bir kurs -özel kurslarda kurs alıyor bu insanlar, biliyorsunuz- sonra “Ben seni güvenlik görevlisi yaptım.” Silah veriyorsun. Tabii, mutlaka, insanlarımızın can ve mal güvenliğini koruyacakların her türlü eğitiminin birinci muhatabı İçişleri Bakanlığıdır, Emniyet Genel Müdürlüğüdür, Jandarma Genel Komutanlığıdır.

Şimdi, ben bir kez daha… Çünkü, artık kamu kurumları dahi tüm güvenlik hizmetlerini ihale ediyorlar ve maalesef, deneyime bakmadan. Maalesef, iş bulamayan gençlerimiz -altını çiziyorum, iş bulamayan gençlerimiz- üniversite mezunu gençlerimiz dâhil, zannediyorum ki kısa süreli bir kursa gidiyorlar, güvenlik sertifikası alıyorlar. Tüm kamu kurumları, bankalar dâhil, özel güvenlik şirketlerine güvenliği ihale ediyorlar. Kurumların güvenliğini temin etmek mutlaka bizim görevimiz ama bunu mutlaka iyi eğitim almış, halkın can ve mal güvenliğini nasıl koruyacağını bilen insanlara emanet etmemiz lazım.

Ben bir kez daha İçişleri Bakanlığımı, Emniyet Genel Müdürlüğümü ve halkımızın can ve mal güvenliğini koruyan insanların, sosyal devlet ilkesiyle, koruma sevgisi olan, jandarmamız, polisimiz, bekçilerimiz gibi iyi eğitim almış… Yani, bu özel güvenlik teşkilatlarının bir kez daha gözden geçirilip, iyi bir eğitimden geçirilmelerini sağlamak zorundalar, bunu bir kez daha uyarıyorum ve maalesef arkadaşlar, kaç lira alıyor bu insanlar biliyor musunuz? İhale ediliyor örneğin bir kamu bankasının korunması, asgari ücretle alıyorlar, ama bu çocuklara kaç para veriyorlar, bilmiyorum. Ben, bir kez daha, korunmalı, güvenlik şirketleri olmalı, olmasın demiyorum ama, her önüne gelen kişi, insanı korumak için, vatandaşı korumak için, belli deneyimi olmaksızın bu korumayı yapamaz arkadaşlar. Bir kez daha dile getiriyorum.

Tabii, bir başka konu köy korucuları arkadaşlar: Değerli milletvekilleri, 83 yılında çıkarılmış… Geçen dönemin, Meclis kapanırken, son günlerinde emeklilikle ilgili, korucularla ilgili bir yasa çıktı. Sayın Bakanım, bu insanlar son derece zor durumda. Bu yasa çıkmasına rağmen, İçişleri Bakanlığı korucuların kime bağlı olduğunu… Jandarmaya mı bağlı, kaymakama mı bağlı, belli değil.

İki, bu insanlar, gerek ekonomik olarak gerek sosyal olarak her şey daha belirsiz. Yasa çıkmasına rağmen, zannediyorum ki, İçişleri Bakanlığı, yönetmeliğin uygulanmasında yeterince hassas davranmadı ve inanın, sosyal devlette insanı korumak… İnsan olarak bakın köy korucularına. İnsanların özlük haklarını teslim etmek devletin görevidir. Bir yasa çıkarıyorsan, bu yasanın uygulanmasını insanların görev tarifiyle değil, insan olduğu için bu insanların her türlü sorununu çözmek senin görevindir. Ben, bir kez daha İçişleri Bakanlığını… Yani çok zor değil. Türkiye’de, arkadaşlar, 57 bin tane köy korucusu var. Bunların dernekleri var. Ya, çok zor değil. Ee, İçişleri Bakanlığı… Her vilayette bunların köy korucuları derneği var ve yaklaşık herhâlde bir on beş ilimizde var. Hakkâri, Şırnak, Bingöl, Bitlis, Elâzığ, Diyarbakır, o tarafta, Adıyaman, Malatya… Bunların derneklerinden birer tane insan çağır. Ya, bir kere çağırın ya! Bunları adam yerine koyun. Bunlar adam. İnsan olarak… Nedir derdiniz deyin. Nedir derdiniz deyin ya! Ben, geçen yıl bu yüce Meclisin o insanlara teslim ettiği özlük haklarının uygulanması yönünde, ortaya çıkan sorunların aşılması açısından bir kez daha İçişleri Bakanlığını göreve davet ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, önemli olan insan mutluluğu. Yani bir ülkenin sosyal mutluluğu, ülkede yaşayan insanların huzuru, güveni ve o insanların can ve mal güvenliği demokrasimiz gereği seçilmiş, atanmış insanların görevidir; başta sosyal devletin görevidir. Yine söylüyorum, muhtarlar bizim, demokrasinin ilk bacağı, seçilmiş insanlar.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Azaları da var ama…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet.

Şimdi, geçtiğimiz yıldan beri, bunların… Bir şey istemiyor bu insanlar, diyorlar ki… Mecburen bu insanlar BAĞ-KUR’lu yapılıyor. Muhtar seçildiği anda otomatikman BAĞ-KUR’lu oluyorlar. Bu insanlar primlerini ödeyemiyorlar.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Devlet ödesin, devlet ödesin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – 270 lira maaş alıyorlar. Birinci basamaktaki BAĞ-KUR primi de 270 lira! Sosyal Güvenlik Yasası çıkarken alt komisyonda -burada gerek Milliyetçi Hareket Partisinden gerek Demokratik Toplum Partisinden gerek AK Partiden bu alt komisyondaki arkadaşlarıma teşekkür ediyorum- ben bunu defalarca dile getirdim, ancak yarım çözüldü. Yani BAĞ-KUR primleri, tarım sigortası gibi, o birimden ödenecek diye… Nitekim, burada da Sosyal Güvenlik Yasası görüşülürken… Ama eksik çıktı, köy muhtarları çıktı.

Arkadaşlar, belde… Orada belediye var ama küçük bir belediye. Orada muhtarlar var. 500 metre ilerisinde köy… Bu muhtar ile bu muhtarın farkı ne? Yani o, köy muhtarı değil mi? Belde muhtarı diye… Yani, bir yasayı çıkarırken veya mahalle muhtarı…

Değerli milletvekilleri, geçen dönemde, muhtarlarla ilgili verdiğim önergeye -37’nci maddeden- komisyon ve hükûmet katılmamasına rağmen, Meclis çoğunluğu “Evet, bu muhtarlarla ilgili yasayı getirelim.” dedi. Yasa basıldı geçen dönem; gelmedi, bir türlü getirmediler. Nihat Bey’i göremiyorum, nerede acaba? Bu dönemde, şubat ayında yine yüce Meclis kabul etti, diyor ki: “Evet, muhtarların özlük haklarını buraya getireceksin.” Kim veriyor? Meclis iradesi söylüyor. Ama bunu kim getirecek? Meclisteki grup başkan vekilleri ortak olarak ve hükûmet… İktidar partisinin grup başkan vekilleri getiriyor. Bir Danışma Kurulu var. Ama defalarca Danışma Kuruluna bunu koyalım dedik, maalesef iktidar partisi…

Arkadaşlar, burada, hepimiz, bu ülkenin insanları için çalışıyoruz. Eğer Meclis iradesi “Bu muhtarların özlük haklarını getirin, burada görüşelim, bu insanların sorununu çözelim.” dediyse, hiçbir güç, kim olursan ol, ister hükûmet ol ister muhalefet ol, Meclis iradesinin önünde duramaz. Ben bir kere daha sizin, hepinizin dikkatine sunuyorum, bu hepimizin sorunu. Muhtarlar, hakikaten çok zor koşullarda. Ben, bir kez daha, gerek bunu İçişleri Bakanlığına… Arkadaşlar, kanun basıldı, burada 48’inci sırada yerini aldı, 48’inci sırada. Bir maddelik kanun. Şu anda 25 bin muhtar primini ödeyemediği için icralık. Muhtarı cezalandırıyorsunuz, çoluğunun çocuğunun sorunu ne arkadaşlar? Çoluğu çocuğu yeşil kart alamıyor muhtar olduğu için, hastaneye gidemiyor, onların günahı ne arkadaşlar? Bari muhtara acımıyorsak, çoluk çocuğuna acıyalım. Ama, maalesef, hâlâ, bu kanun basılmasına rağmen… Ben Nihat Bey’e dedim ki: “Bakın, muhtarları konuşacağım…” Göremiyorum burada. Ben onun sözünü almak istiyorum. Arkadaşlar, Meclis iradesi bu kanunu getirin demişse, biz bunu yapmak zorundayız.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Kanunları engellemeyin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ertekin Bey, 1-0 galiptin, önce bir berabere olalım, ondan sonra…

Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii, ülkedeki insanların ekmeğini huzurlu ve mutlu yemesi hepimizi huzurlu ve mutlu eder, siyaset de mutlu olur, insanlar da mutlu olur. Ama ülkedeki yetişen, katma değer yaratan ürünleri, o yöreleri… Ben, Tarım Bakanıma -demin buradaydı, gitti galiba- demin arz ettim, gitme, ne olursun dedim.

Bir başka sorunumuz: Yine, kayısımızı don vurdu, gitti. Gizli bir don. Tüm ağaçlardan bir gecede bayağı -çağla deriz biz- çağlalarımız gitti, her ne hikmetse. Bunun adı gizli don mudur? Ben, özellikle ve maalesef… Tarım sigortaları köylünün zararını karşılaması gerekirken -bu amaçla kuruldu, bu amaçla yola çıktı- fakat “Bu, hasar değildir.” diyor. Kardeşim, nasıl hasar değil? Bir gecede tüm ürün gitti, nasıl hasar değil? Maalesef… Ve ben özellikle Tarım Bakanımdan rica ediyorum: Ekmeğimiz gitti yine. 2084 sayılı bir Yasa var. Tarım sigortası eğer karşılamıyorsa, 2084 sayılı Yasa… Tabii Afet Yasası… Devlet, tabii afete uğrayan vatandaşların, vatandaşlarının zararını karşılar. Ben, bir kez daha Hükûmeti bu konuda… Özellikle ben rica ettim kendisine “Derhâl ekip gönderiyorum.” dedi ama “İstanbul’a gideceğim.” dediği için… Bir kez daha ekmeğimiz için, Malatyalı çiftçimizin ekmeği için göreve davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ben burada size, -tabii bu yasa bekçi yasası- tüm arkadaşlarıma tekrar teşekkür ettim, ama burada özellikle bomba uzmanlarının hakkını teslim ettiği için… Her nedense bomba uzmanı… Arkadaşlar, Türkiye’de topu topu 270-280 kişi. Yıllardır bu insanlar risk olarak, tehlike olarak en büyük tehlikeyle karşı karşıya kalmasına rağmen her nedense onlar bu tazminat sınıfına alınmamış. Bomba uzmanlarının hakkı teslim edildiği için, bu arkadaşlarımız da artık tazminat konusunda yaşamı en riskli emniyet sınıfı grubunda olacağından ve Sayın Bakana o gün aynen şu ifadeyi kullandım: “Sayın Bakanım, sağ olun, bekçiler kanununu görüşüyoruz ama bunlar da sizin evlatlarınız. Üvey evlat, öz evlat olmaz, bir bakanlığın tüm evlatları öz evlattır.” Onun için, bu yasa içeriğine konduğu için Emniyet Genel Müdürlüğüne ve Sayın İçişleri Bakanına teşekkür ediyorum.

Özellikle korucular konusunda hassaten -çok zor değil- on beş ilin korucu başını çağıracaksınız “Derdiniz nedir?” diyeceksiniz. Bu kadar basit. Onların derdini bilmeden buradan orayı yönetemezsiniz. Dinleyin bir kere ya! Ve bir kez daha muhtarlar konusunda Meclis iradesinin yaşama geçmesini ve o yasanın Danışma Kurulu kararınca buraya gelmesini… Bir maddelik kanun arkadaşlar ve muhtarlara özlük hakkı tanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – 52 bin muhtarın 25 bini icralıksa ve ödeyemez hâldeyse, ben bir kez daha Meclis iradesini hepinizin vicdanına sunuyorum, hepinizin dikkatini çekiyorum.

Hepinize saygılar sunarım.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Teklifin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çarşı ve mahalle bekçilerinin hizmet sınıfının değiştirilmesine ve bomba imha uzmanlarının özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Emniyet Teşkilatı Kanunu’nda ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çarşı ve mahalle bekçileri, mülki idare amirlerinin emir ve talimatları doğrultusunda önceleri il özel idarelerine bağlı olarak çalışmaktayken 1976 yılında yapılan kanuni düzenlemeyle, kadroları ve özlük haklarıyla beraber Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlanmıştır; görev ve sorumlulukları 722 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu’yla belirlenmiştir.

Bu meslek mensupları, silahlı olarak, gün batımından gün doğumuna kadar geceleri çalışarak genel kolluk hizmetlerine yardımcı olmakta, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’yla polise yüklenen görev ve sorumluluklarla aynı mahiyette görevleri yerine getirmektedirler. Başka bir ifadeyle, emniyet teşkilatına bağlı olarak bu teşkilatın ana hizmetlerini polislerle birlikte zor şartlar altında yapmaktadırlar. 1993 yılından itibaren teşkilata bekçi alınmadığından, Emniyet Genel Müdürlüğü kadrosunda, maalesef, 5.792 çarşı ve mahalle bekçimiz kalmıştır.

Uzun müddet emniyet teşkilatının muhtelif birimlerinde amir olarak görev yapan birisi  olarak tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki çarşı ve mahalle bekçileri, geceleri çarşı ve mahallelerde son derece faydalı emniyet ve asayiş hizmeti yapmaktadırlar. Ancak son zamanlarda sokaklarda çarşı ve mahalle bekçilerini göremememizin sebebi sadece sayılarının azalması değildir; bekçilerin çoğu, telefon santrallerinde, polis merkezlerinin temizlik işlerinde, binaların kalorifer ocaklarında asli görevleri dışındaki hizmetlerde görevlendirilmişlerdir.

İl ve ilçelerimizde suçların büyük bölümü geceleri işlenmektedir. Bekçiler mahallî görevlilerdir. Tayine tabi olmayan bekçiler, göreve başladıktan emekli oluncaya kadar aynı il ve ilçede çalıştıklarından, hem çalıştıkları yeri hem de bölgenin insanlarını, sabıkalıları çok iyi tanırlar.

Ülkemizde, bilhassa büyükşehirlerde asayişsizliğin büyük boyutlara ulaştığı bu zamanda, çarşı ve mahalle bekçilerinin teşkilata alınmalarına yeniden başlanmalı ve çarşı ve mahalle bekçileri polislerimiz gibi eğitilerek gece çalışmalarına mutlaka devam edilmelidir.

Ayrıca, büro hizmetlerinde çalışan polisleri asli görevlerine döndürmek için 1992 yılında emniyet teşkilatına 20 bin genel idari hizmetli sivil personel alımı planlanmış ve bunlardan 5 bini 1993 yılında alınmış fakat alınan bu 5 bin personelin dışında, planlanmasına rağmen başka personel alınmamıştır.

2006 yılında 5473 sayılı Yasa’yla “emniyet hizmetleri ve yardımcı hizmetler” sınıfına yapılan 100 YTL’lik iyileştirmenin “genel idari hizmetler” sınıfına yapılmaması anlaşılamamaktadır. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden fakslar, telefonlar alıyorum. Örneğin, “teknisyen yardımcısı” kadrosunda olup aşçılık, garsonluk, genel temizlik gibi işlerde çalışan personel “Biz de çarşı ve mahalle bekçileri arkadaşlarımızla aynı görevleri yapıyoruz. 2006 yılında bekçi ve polis arkadaşlarımıza, emeklileri de dâhil olmak üzere yapılan 100 YTL’lik iyileştirme bize yapılmamıştır. Ayrıca silah ruhsatlarımızda bekçi arkadaşlarımızla aynı statüye tabi tutulmak istiyoruz.” demektedirler. Bu personelin sorunlarıyla ilgilenilmesinin faydalı olacağını değerlendiriyorum.

Emniyet hizmetleri sınıfına başarılarından dolayı iki maaş tutarında ödül verilirken, genel idari hizmetleri sınıfına en fazla bir maaş tutarında ödül verilmektedir. Ayrıca yardımcı hizmetler sınıfı personeli ve sağlık hizmetleri sınıfı personeli giyecek yardımı alırken, genel idari hizmetler sınıfına giyecek yardımı  yapılmamaktadır.

Bu ve benzeri eşitsizlikler genel idari hizmetler sınıfı personelini küstürmüş ve diğer kurumlara tayin yapmalarına sebep olmuştur. Bu personelin maaş, tazminat ve fazla mesai gibi özlük hakları iyileştirilerek emniyet teşkilatı bürolarında çalıştırılmak üzere alınmalarına devam edilmeli ve çalıştıkları unvanlarında yükselmeleri sağlanmalı, bürolarda çalışan silahlı personel, emniyet ve asayiş hizmetleri yapmak üzere sokağa gönderilmelidir.

Polisimiz bilhassa geceleri ülke genelinde motorize ekipler hâlinde görev yaptıklarından, yaya olarak suç işleyenleri görmeleri zorlaşmaktadır. Geceleri görev yapacak olan yaya polis devriye sayıları artırılmalı, ayrıca çarşı ve mahalle bekçileri de asli görevlerinde istihdam edilerek, geceleri çarşı ve mahallelerde yaya olarak görev yapmaları sağlanmalıdır.

Emniyet teşkilatı, son zamanlarda, suçları önlemede önleyici zabıta hizmetlerinden çok teknik dinleme ve motorize ekiplere yoğunlaşmıştır. Terör, uyuşturucu ve organize suçlarda teknik dinleme gerekli ve faydalı olmakla birlikte, genel emniyet ve asayiş hizmetlerinde suçları önlemek için önleyici zabıta hizmetleri hâlen çok önemlidir. Caydırıcı zabıta hizmetlerinin artırılmasında yarar vardır. Son zamanlarda duymadığımız bekçi ve polis düdüğünün seslerinin duyulması, suç işlenmesinin önlenmesinde caydırıcı bir unsurdur ve ihmal edilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi, çarşı ve mahalle bekçilerinin yanı sıra emniyet teşkilatı içerisinde bomba imha uzmanı olarak çalışan personelimizin özlük haklarında da düzenleme getirmektedir. Devletimiz ve milletimizin can ve mal güvenliği için kendi hayatlarını hiçe sayarak her türlü riski göze alan bomba imha uzmanları taşıdıkları risklerin karşılığını şimdiye kadar alamamışlardır. Bomba imha uzmanları yaptıkları işin riskine rağmen, diğer emniyet görevlilerinden sadece 45 YTL’lik fazla ücret almaktadırlar. Bu kanun teklifiyle bomba imha uzmanlarının bomba imha tazminatı alabilmeleri yönündeki düzenleme geç kalınmış olsa da çok yerindedir.

Söz almış olduğum bu kanun teklifi vesilesiyle polisin sorunlarına ve asayiş olaylarındaki artışa da kısaca değinmek istiyorum. Suç ve suçlularla mücadele eden emniyet teşkilatı mensuplarımız bir yandan sorunlarla boğuşurken, diğer yandan hizmet vermeye çalışmaktadırlar. Üzülerek söylüyorum, AKP Hükûmeti tarafından polisin özlük hakları konusundaki sıkıntıların giderileceği söylenmesine rağmen, hatta Sayın Başbakan tarafından söylenmesine rağmen, özellikle ücret, fazla mesai ve emekli maaşlarıyla ilgili bu Kanun’da bu zamana kadar tatmin edici bir düzenleme yapılmamıştır. Maaş ve diğer özlük haklarında iyileştirme yapılmaması nedeniyle kalifiye personel maalesef teşkilattan başka kurumlara geçmeye devam etmektedir.

Türk polisinin maaşını gelişmiş ülkelerdeki polislerin maaşlarıyla mukayese ettiğimizde şunu görüyoruz: Burada Türk polisinin maaşı çok düşük kalmaktadır. ABD’li polis 4.200 euro, Alman polis 3 bin euro, İngiliz polis 4.300 euro ve AB ülkelerindeki bütün polislerin çoğu da buna benzer ücretler almaktadır. Fazla çalışma ücreti emniyet teşkilatında ortalama 180 YTL’dir. Bu son derece azdır.

2006 yılında yargı mensupları ile mülki idare sınıfında yapılan iyileştirmeden sonra il emniyet müdürleri ve ilçe emniyet müdürleri açısından ücret yönünden bir iyileştirme olamamış, benzer görevler yapan diğer kamu görevlileri ile emniyet müdürleri arasında yaklaşık bin YTL’lik ve 1.500 YTL’lik bir dengesizlik meydana gelmiştir. Üzülerek söylüyorum, bugün, İstanbul gibi, Ankara gibi, İzmir gibi benzeri yerlerin emniyet ve asayişini il içerisinde verdiğimiz emniyet müdürleri 2.425 YTL maaş almaktadır.

Öte yandan, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği ve devletimizin bekası için gerektiğinde hayatı pahasına fedakârca görev yapan emniyet teşkilatı bünyesindeki emniyet hizmetleri sınıfı personeli diğer devlet memurlarıyla karşılaştırıldığında, işin özüne aykırı görülmektedir.

Hâlen mevcut uygulamada polisler de diğer devlet memurları gibi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında görev yapmaktadırlar. Maaş ve özlük hakları da bu Kanun’a göre belirlenmektedir. Ancak, çalışma şartları bu kanun kapsamındakinden farklıdır. Normal kamu çalışanları günde sekiz saat mesai yaparken polis en az on iki saat mesai yapmaktadır ve her an stres ve ölüm riskiyle karşı karşıyadır. Diğer kamu görevlileri hafta sonu, dinî ve resmî bayramlarda, yani özel günlerde istirahat ederken, polislerimiz güvenliği sağlamak için fedakârca çalışmaktadırlar. Dolayısıyla, sosyal hayatları da sekteye uğramakta, polislerimizin psikolojileri bozulmaktadır. En çok intihar olayları, inceleyin, polis teşkilatındadır. Polisin aldığı maaşın bir bölümü de tazminatlardan olduğu için ve fazla mesaiden olduğundan emekli olduklarında bunları alamamaktadırlar. Tazminatlar ve fazla mesai ücretlerini emekli olunca alamadıklarından, birinci derecedeki polis memuru 1.400 YTL alırken emekli olduğunda 800 YTL, başkomiser 1.500 YTL alırken 800 YTL ve 2.425 YTL alan il emniyet müdürü 1.600 YTL almaktadır. Bu son derece üzücüdür.

Görüldüğü gibi, emniyet teşkilatı personelinin sorunları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla çözülmemektedir. Memurların çözülmeyen ve uzun yıllardır üzerinde çalışılmakta olan, hatta Emniyet Genel Müdürlüğünde hazır bulunan emniyet teşkilatı mensuplarının özlük haklarıyla ilgili “Polis Personel Yasası” acilen çıkarılmalıdır. Çıkarılmadığı zaman bu sorun hiçbir zaman çözülemez.

Bununla birlikte, görevli bulundukları süre içerisinde hiçbir disiplin cezası almamış, vatani görevini ifa için birliklerine süresi içinde teslim olmadıklarından müstafi olan eski polislerimizin de tekrar emniyet teşkilatlarına dönmeleri yönünde bize birçok telgraflar gelmektedir. Milletvekillerimize bu konuyu da belirtmekte yarar görüyorum. Yine, uzun müddettir, askerliğini yapmayan polisler emniyet teşkilatına alınmıyordu. Yeniden alınmaya başlanmış ve 40 bin, 50 binin üzerinde şu anda askerliğini yapmayan polisler vardır. Bunların birçoklarıyla görüştüm. Polislerin askerlik sorunlarına da değinmekte yarar var. Polislik mesleği aktif silahlı olarak ülke güvenliği için ifa edilen profesyonel bir meslek olması nedeniyle gelişmiş ülkelerde bu meslek mensuplarına ayrıca askerlik yaptırılmamaktadır. Eğer askerlik yaptırılacaksa askerliğini yapan arkadaşlar almak lazım, görevliler almak lazım. Eğer böyleyse de ancak ülkemizde vatan hizmeti olan askerlik herkes için eşittir, herkes askerliğini yapacaktır diyoruz. Ülke güvenliği için günün yirmi dört saati fedakârca hizmet ederek çok zor şartlar altında görev yapan, bu uğurda birçok şehit veren, çoğunluğu evli, çoluk çocuk sahibi olan, birçoğu maddi çıkmazda olan polisimize ayrıca bir askerlik görevi yaptırılması mağduriyetlerini katbekat artırmaktadır. Çoğunluğu branşlarında uzmanlaşan polisler askerde olduğu süre içerisinde verimden düşmekte, branşlarındaki yeni gelişmelerden uzaklaşmakta, dolayısıyla kendisine güç şartlarla yapılan yatırım sekteye uğramaktadır. Bu nedenle polisin askerlik sorununa makul bir çözüm bulunması için acilen yeni adımlar atılmalıdır. Polislere mutlaka askerlik yaptırılacaksa bu hiç değilse kısa dönem olmalıdır veya polis askerliğini yapmadan mesleğe alınmamalıdır. Bu son derece önemlidir. Burada büyük bir sıkıntı vardır.

Ayrıca, birinci sınıf emniyet müdürlerinin durumuna da değinmek istiyorum. Birinci sınıf emniyet müdürlerinin sayısında büyük bir yığılma meydana gelmiştir. Hâlen emniyet teşkilatında, tespitlerimize göre 880 birinci sınıf emniyet müdürü bulunmaktadır. Bunlardan 124 birinci sınıf emniyet müdürü emniyet genel müdür yardımcısı, il emniyet müdürü, polis meslek yüksekokulu müdürü, polis akademisi başkanı, daire başkanı, birinci hukuk müşaviri gibi aktif görevlerde bulunurken, 610 birinci sınıf emniyet müdürümüz maalesef pasif görevde bulunmaktadırlar. İkinci sınıf emniyet müdürlerinden birinci sınıf emniyet müdürlüğüne terfi eden müdürler eğer aktif görevlere atanmamışlarsa, aktif görevdeki aynı zamanda terfi eden arkadaşlarından 450-500 YTL az maaş almaktadırlar. Ayrıca, merkez emniyet müdürleri hiçbir görev yapmadan maaş aldıklarından, ruhsal olarak bu durum kendilerini olumsuz yönde etkilemekte, sanki terfi ederek cezalandırıldıklarını düşünmektedirler. İçişleri Bakanlığımız bu konuyu vakit geçirmeden acilen çözmeli ve yukarıdaki adaletsizliği ve yığılmaları mutlaka önlemelidir.

“AB’ye uyum” adı altında yapılan düzenlemeler ve uygulamalar, polis ve jandarmanın asli görevi olan vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamada işlevini yerine getirmediğini ve getirmesini zorlaştırmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, polisi ve jandarmasıyla iç güvenlik sorunlarının üstesinden rahatlıkla gelebilecek güçtedir. Önemli olan, güvenlik birimlerinin ellerini güçlendirecek yasalar çıkararak koordinasyonu sağlamak ve etkin düzenlemeler yapmaktır.

AKP Hükûmetleri döneminde asayiş olaylarında patlama yaşanmış, başta büyük şehirlerimiz olmak üzere, Türkiye’nin her yerinde hırsızlık, soygun, kapkaç, gasp, yankesicilik gibi asayiş olayları her geçen gün artarak devam etmektedir. Saldırı ve şiddet eylemleri liselerde, hatta ilkokullarda yaşanır hâle gelmiştir. Seri cinayetler işleyen katillerin işledikleri suçlar artık sıkça karşılaşılan olaylardır.

Ben, burada birçok istatistikler var, bunlara çok fazla vakit ayırmıyorum. 2006 yılında asayiş olaylarında 2002 yılına göre yüzde 165’lik oranda artış olmuş, 2006 yılında ülkemiz genelinde polis sorumluluk bölgesinde günlük ortalama 2.152 asayiş olayı yaşanır hâle gelmektedir. AKP İktidarı döneminde özellikle hırsızlık, kapkaç, gasp olayları üzerinde, mala karşı işlenen suçlarda büyük artış olmuştur. Büyük şehirlerin merkezinde asayiş sağlanamaz durumdadır. İnsanlar sokakta ve evlerinde endişe ve korku içinde yaşar durumda olmuştur.

Suçları önlemek için acilen yapılması gereken şunlardır: Ülkemizde toplum ve bireyleri doğrudan etkileyen mala ve şahsa karşı işlenen suçlar toplumda güvenlik konusunda akıllarda soru işareti oluşturmayacak bir düzene çekilmek zorundadır. Suçların önüne geçilebilmesi için yapılan yatırım suçluların yakalanması için gereken çabalardan çok daha faydalı olacaktır. Suç unsurlarıyla bunların önlenmesi konusunda gereken çalışmalar yapılmalıdır. Söz konusu çalışmalar yapılırken Türkiye’nin coğrafi faktörlerinin yanı sıra polis sayısındaki yetersizlik, polis başına düşen kişi sayısı, emniyete ait polis merkez sayısı ve dağılımı, istem dışı veya hızlı kentleşme-işsizlik oranındaki artış, nüfus artışı, eğitim düzeyindeki ve uyuşturucu bağımlılığı gibi etkenlerin de suç üzerindeki etkileri mutlaka araştırılmalıdır.

Ayrıca, suçun işlendiği yerler ve suçu oluşturan nedenlerin ilişkileri ve suç dağılımındaki coğrafi faktörler de göz ardı edilmeksizin çalışmalar yapılması gerekmektedir. Tabii ki bunca yoğun çalışma temposunda olan emniyet güçlerimizden bunların tamamını beklemek haksızlıktır. Dolayısıyla, diğer kurum ve kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerinin de bu konulara katılmaları bireylerin şahsi duyarlılıkları da suç oranlarının düşürülmesinde etkili olacaktır.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, çıkarılmasında geç kalınmış olsa da çarşı ve mahalle bekçilerinin emniyet hizmetleri sınıfına alınmasıyla, bomba imha uzmanlarının özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili yasa teklifine olumlu oy vereceğimizi belirtir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

AK Parti Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman.

Buyurun Sayın Akman. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 120 sıra sayılı Kanun Teklifi’miz üzerine AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin içeriğinde, 2’nci maddesinde Manisa Milletvekilimiz Sayın İsmail Bilen’in vermiş olduğu bir kanun teklifi ile Kahramanmaraş Milletvekilimiz Veysi Kaynak ve Malatya Milletvekilimiz Mevlüt Aslanoğlu’nun kanun tekliflerinin birleştirilmesi suretiyle bir kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunun huzuruna gelmiş bulunmaktadır.

2’nci maddedeki düzenleme, bildiğiniz üzere, konuyla ilgisi itibarıyla bu kanunla ilişkilendirilmiş bomba imha uzmanı olarak bilinen, esas itibarıyla sayıları çok fazla olmamakla beraber yaptıkları görevin çok riskli olması ve ciddi bir tazminat almamış olmaları nedeniyle bu meslek grubunda çalışan arkadaşlara biraz daha fazla tazminat verilmesiyle ilgili bir düzenleme yapılmaktadır. Konuyla, dediğim gibi, ilgisi itibarıyla Plan ve Bütçe Komisyonundaki çalışmalar sırasında bu teklifle bizim teklifimiz birleştirilmiş ve bu şekilde bir kanun teklifi önünüze gelmiş bulunmaktadır.

Teklifin ana iskeletini oluşturan konu, çarşı ve mahalle bekçilerimizin durumunun iyileştirilmesiyle alakalı bir kanun teklifidir. Bizim bu konuya ilgimiz şahsen biraz gerilere gidiyor. Geçtiğimiz dönem -yaklaşık dört yıl önce- Dilekçe Komisyonu Başkanıyken çarşı ve mahalle bekçilerimizden ve yakınlarından gelen yoğun talepler üzerine bu konuyu komisyon gündemine almıştım ve o komisyon toplantıları sırasında, gerek emniyet yetkilileri arkadaşların gerekse diğer ilgili kişilerin katılımıyla ve milletvekillerimizin tabii katılımıyla bir toplantı tertip ettik 2005 senesinin birinci ayında. Bu toplantının neticesinde komisyon olarak 9/2/2005 tarihinde ve 11 sayıyla bir karar verdik ve bu karar da, o gün, çarşı ve mahalle bekçilerimizin bazı talepleri vardı. Bunların başında da, bir emniyet görevi ifa etmiş olmalarına rağmen meslekten ayrıldıktan sonra silah taşıma ruhsatı alamadıklarını harçsız olarak, bu mağduriyetlerinin -diğer emniyet hizmetleri sınıfında olan insanların alabildiğini- bunun giderilmesi gerektiği noktasında talepleri vardı. Zaman içerisinde, bizim bu karardan sonra, 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu’nda 7’nci maddede bir değişiklik yapıldı. Buraya bir (e) bendi eklenmek suretiyle, çarşı ve mahalle bekçilerimizin emekli olduktan sonra da bu silahları harçsız olarak alıp taşıyabilmelerine imkân tanındı. Bu şekilde ana başlık olarak düşünecek olursak, iki konudan birisi 2006 senesinde çözülmüş oldu.

Geçtiğimiz dönem Meclisin huzuruna bir kanun tasarısı içerisinde, 5677 sayılı Kanun içerisinde 3 ve 9’uncu maddeler olarak, yine, şu anda görüşmekte olduğumuz ve içeriği aşağı yukarı aynı olan konu geldi yani çarşı ve mahalle bekçilerimizin özlük haklarının düzeltilmesiyle ilgili konu geldi fakat bir önceki Cumhurbaşkanımızın çeşitli düzenlemeleri içeren bu kanunu veto etmiş olması nedeniyle, esasen bu maddeler veto edilmemiş olmasına rağmen, bu kanun yürürlüğe girememiş oldu ve kadük kalmış oldu. Bu dönem, biz ve demin ismini zikrettiğim arkadaşlarım, bir kanun teklifi vermek suretiyle bu mağduriyetin daha fazla sürmemesi adına bir kanun çıkarmayı arzuladık, kanun teklifimizin yasalaşmasını arzuladık.

Tabii, bu arada şunu ifade etmem lazım: Çarşı ve mahalle bekçilerimiz bugün Meclis Genel Kurulunda da bir grubu bizim çalışmaları izlemektedirler. Türkiye’nin her tarafında hakikaten çok güzel organize olmuş bir meslek grubudur diyebilirim artık onlar için. Aylardır çeşitli iletişim araçlarıyla neredeyse bütün milletvekillerimize ulaşmak suretiyle bu dileklerini, bu taleplerini iletmişlerdir. O yüzden, ben de teklif sahibi olduğum için, başta, şimdi, huzurdaki, Malatya Milletvekilimiz Öznur Çalık olmak üzere birçok arkadaşımıza bu talebi iletmişlerdir ve arkadaşlarımız, bu kanun teklifi üzerinde konuşmak istediklerini grubumuza iletmişlerdir. Ama, konunun mahiyeti itibarıyla bütün siyasi partilerimizin ittifakıyla görüşülen bir konu olduğu için, sadece birer arkadaşa söz verileceği için, ben bugün bu konuşmayı, bu görüşmeyi, huzurda bulunan ve bulunmayan bütün milletvekili arkadaşlarım adına da yaptığımı bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Usulü dairesinde, adabı dairesinde milletvekillerine ulaşmakta çok güzel organize olabilen bu bekçilerimizin bu gayretlerini de huzurunuzda ayrıca takdir ve tebrik etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, “çarşı ve mahalle bekçileri” dediğimiz zaman hepimizin hatırlarında, hafızalarında çok güzel şeyler canlanır. Çaldıkları düdüklerle, mahallemizde gecenin bir vaktinde bizim güven duymamıza vesile olan insanlardır bunlar. Mahallede çocukken “bekçi ağabeyimiz”, “bekçi amcamız” olarak andığımız, gerçekten mahallenin huzur ve sükûnu için çok çok önemli görevler ifa eden insanlardır. Ama, demin arkadaşlar da ifade etti, yaklaşık on beş yıldır mesleğe alım olmaması nedeniyle gitgide nesilleri tükenmekte olan bir meslek grubu hâline geldiler. Aslında bana sorarsanız şahsi fikrim olarak, ben bu meslek grubunun devam etmesinden yana olan bir insanım. Çünkü yaşadıkları yerlerde bu görevi ifa eden çarşı ve mahalle bekçilerimiz, sürekli şark hizmeti veya yaptıkları görevlerin bölgeye göre süreli olması nedeniyle polis memurlarından çok daha fazla o mahalleyi, o yöreyi tanıyan insanlardır ve çoğu zaman oraya atanmış olan emniyet müdürlerimizin, emniyet amirlerimizin yegâne enformasyon kaynağıdırlar. Bunu yakinen biliyoruz. Yani bir emniyet müdürü atandığı zaman ilk olarak o bölgede görev yapan mahalle bekçisiyle istişare eder. O mahallede, o ilçede, o yörede kanuna uymayan, yaramaz nitelikteki insanların tespitinden tutun da bölgenin genel durumuyla alakalı bütün ön bilgileri o çarşı ve mahalle bekçilerinden alırlar. Bu anlamda çok önemli bir görev ifa ettiklerini ben şahsen düşünüyorum. Tabii, bu önemli görevleri ifa eden çarşı ve mahalle bekçilerimiz birçok haktan mahrum idiler. Yardımcı hizmetler sınıfında oldukları için gerek maddi olarak gerek statü olarak polislerden bir hayli geride olmaları nedeniyle, zaman zaman, gece bildiğimiz o klasik bekçilik görevini yapmış oldukları hâlde gündüz de emniyet teşkilatı içerisinde çaycılık gibi, şoförlük gibi diğer bir kısım geri hizmetlerde istihdam edilmektedirler. Bu da onlar için biraz onur kırıcı, biraz haysiyet kırıcı olmaktadır zaman zaman.

Bu konular yıllardır içlerinde ukde olduğu için, çoğunun emeklilik süresi de yaklaşmış olduğu hâlde “Hiç olmazsa emekliliğimize yaklaşan bu süre içerisinde bize bir nevi iadeiitibar mahiyetinde de olsa böyle bir kanun teklifi çıksın.” istedi bu değerli kardeşlerimiz, bu değerli bekçilerimiz. Biz de onların bu seslerine kulak verdik ve bugün bu yasa teklifini hep beraber görüşmüş oluyoruz.

Getirdiğimiz bu yasa teklifiyle, gerek emeklilikleriyle ilgili birtakım yenilikler getirilmiş oluyor gerekse de emniyet hizmetleri sınıfına alınmış olmakla özel bir statüye yani polis memurlarının, emniyette çalışan diğer kişilerin sahip olmuş olduğu statüye de kavuşmuş oluyorlar.

Tabii, değerli arkadaşlar, çarşı ve mahalle bekçilerimizin yapmış oldukları hizmetleri, onların bizim hayatımızdaki önemini böyle birkaç cümleyle özetlemek mümkün değildir. Bunun böyle olduğunu söylersek onlara ciddi bir haksızlık yapmış oluruz. Ama biz, işin prosedürü gereği birkaç cümleyle onların bu hizmetlerini bu vesileyle anmış oluyoruz.

Ben, çıkarmakta olduğumuz bu kanun teklifimizin, başta bekçilerimiz, onların aileleri, onların çocukları olmak üzere bütün emniyet teşkilatı için hayırlar getirmesini temenni ediyorum ve bundan sonraki hayatlarında gerek emniyet içinde sürdürecekleri hayatlarında gerekse emekli olduktan sonra sürdürecekleri hayatlarında kendilerine başarılar diliyorum.

Bu kanun teklifimizin bu noktaya gelmesiyle ilgili olarak bazı teşekkürlerimi de sizlerle tabii paylaşmak istiyorum. Demin bütün milletvekillerimiz adına onların hissiyatlarına da tercüman olduğumu ifade ettim. Parti grubumuzun bu konuyla ilgili önemli bir hassasiyeti var. Haftalardır ülkenin sıkışmış olan gündemine rağmen bu konuyu öncelikli bir konu olarak almayı arzuladılar. Onlara teşekkürü bir borç biliyorum. 

Tabii, İçişleri Bakanlığımızın başta Sayın Bakan olmak üzere her kademedeki yetkilileri ve bugün Hükûmeti  temsil eden Bakan arkadaşımız da dâhil olmak üzere bütün Hükûmet yetkililerine bu teklifimize destek verdiği için teşekkür ediyorum.

Yasanın, dediğim gibi, başta emniyet mensuplarımız olmak üzere bütün memleket için hayırlar getirmesini diliyorum.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

Şahsı adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik… Yok.

Şahsı adına Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan...

Sayın Özkan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; şahsım adına, görüşülmekte olan çarşı ve mahalle bekçilerinin özlük haklarıyla ilgili kanun tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi sözlerime  başlamadan önce saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, günümüz çağdaş demokrasilerinde devletin temel fonksiyonu ve meşruiyet kaynağı, kamu düzenini temin etmesi, hukuk sistemi içerisinde bireysel özgürlüklerin sağlanmasıdır. Bireysel özgürlüklerin kamu düzeni içerisinde sağlanmasının yanında, toplumun devletle olan ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde devam etmesi, bireyler arasındaki ilişkilerin güven ve karşılıklı sevgi saygı ortamında sağlanabilmesinin temel koşulu, devletin vermiş olduğu bu alandaki güvenlik hizmetlerinin seviyesiyle ölçülmektedir. Bu konuda özellikle polis teşkilatımızın gerek adli kolluk gerekse de önleyici kolluk hizmetleri açısından son derece önemli bir fonksiyonu icra ettiğini ifade etmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, devletin en önemli görevi suçu önlemektir. Öncelikle, suç işleme eğilimi içerisindeki insanların bu eğiliminden vazgeçerek suçun önlenmesi açısından caydırıcı olması, devletin gücünü göstermesi açısından önemli bir husus teşkil etmektedir.

Sokaklarına hâkim olamayan bir devletin, sokaklarında gezen vatandaşların ve dahi evlerinde kapılarının üzerine birkaç kilit vurarak oturan insanların huzur ve güvenlik içerisinde yaşamaları mümkün değildir.

Şimdi, bu genel ifadelerden sonra çarşı ve mahalle bekçilerimizin Osmanlıdan günümüze kadar çok önemli bir görevi ifa ettiklerini… Özellikle, benden önceki konuşmacıların vurguladığı gibi, 1993 yılından itibaren çarşı ve mahalle bekçileri -çarşı ve mahalle bekçiliği görevinden- içerideki yardımcı hizmetliler gibi, santral görevlisi ya da evrak taşıma memuru gibi çalıştırılmış ki kendi yasalarına da aykırı bir işlem bugüne kadar icra edilmiştir.

Bu insanlar çalışırken biz nelerle karşı karşıyaydık, mahallemizde nasıl bir ortam vardı; kısaca onu özetlemek istiyorum: Biz gençken, çocukken “bekçi baba” dediğimiz, hepimizin tanıdığı, “bekçi baba”nın da tanıdığı mahalle sakinlerinin birlikte yaşadığı bir ortam vardı. Akşamları biz onun düdük sesini duyduğumuz zaman huzur içerisinde, hatta kapılarımız açık, nasıl olsa evdeki babamızın yanında sokakta da bizim “bekçi baba”mız var diye güven içerisinde uykuya dalıp ertesi güne dinlenmiş bir şekilde geliyorduk. Şimdi, bunun yerini motorize devriyeler, motorlu devriyeler aldı. Ancak aynı güveni sağlayabildi mi? Ben, aynı güveni sağlayabildiğini buradan söyleyemeyeceğim.

Tabii, şu anda bilgisine ve tecrübesine çok güvendiğim, kendi alanında son derece yetkin bir şahsiyet olan Enerji Bakanımızın yerine keşke İçişleri Bakanımız burada olsaydı, bu kanun teklifi görüşülürken İçişleri Bakanımız da bunu dinleyebilseydi. Konu sadece bekçi arkadaşlarımızın, çarşı ve mahalle bekçilerimizin özlük hakları ve sınıflarının değiştirilmesi değil, bir suç ve suçluluk psikolojisinin önlenmesi noktasında önleyici kolluk hizmetlerinin daha etkin, daha verimli, sunumunun da tartışılmasını gerektiren bir husustu. Ben, tabii, İçişleri Bakanımızı bu gibi yasalar görüşülürken muhakkak… Belki bu yasadan çok daha önemli işler icra ediyordur. Onu, Meclise bir açıklama yapılamadığı için bilemiyorum.

Ama buradan şunu ifade etmek istiyorum: Özellikle çarşı ve mahalle bekçilerimizin 1993’ten itibaren mali durumları bozulmuş, gerekli önem verilemediği için bu insanlarımıza, yaya devriye gezdirilmesi ortadan kaldırılmış. Son dönemde gerek Batı’da gerekse ülkemizde de hâkim bir anlayış olan yaya devriye ve toplum odaklı polislik hizmetlerinin bence çok önemli bir nüvesini teşkil edecek ve geçmişi Osmanlıya kadar dayanan bu müessesenin yaşatılması, kendilerine layık olduğu sınıf ve mali haklarla birlikte devamının getirilmesini temenni ediyorum.

Buradan da iktidar partisine ve Sayın Hükûmete, çarşı ve mahalle bekçilerinin üniforma göstererek sokaklarda gezmesinin suçu önlemede çok fazla etkin olmasa bile, vatandaşlarımızın gözünde özellikle güvenlik duygusunu artırıcı, kendini güven içerisinde hissedecek bir yapıya sahip olduğunu, bunu çeşitli bilimsel araştırmalarla polis arkadaşlarımızın, polis akademisi öğretim üyelerinin bildiğini ifade etmek istiyorum.

Bu açıdan, bütün sokakları MOBESE kameralarıyla donatsak bile -ki bu kameraların olduğunu insanlar maalesef hatırlayamıyorlar- özellikle toplumda çok yoğun olarak nüfusumuzun bulunduğu alışveriş yapılan yerlerde, toplumun ana merkezlerinde geceleri bekçi kardeşlerimizin gündüzleri de üniformalı polislerimizin gezdirilmesi caydırıcı ve güven duygusunu artırıcı özellik arz edecektir.

Değerli arkadaşlar, bekçi babalarımız eskiden sokaklarda devriye gezerken mahalleye giren, mahallenin tanımadığı, mahallelinin bilmediği bir insanı, çok rahatlıkla, o da aynı şekilde tanıyordu; bu aylak aylak gezen adam kimdi diye gidip yanına soruyordu; tatmin edici bir cevap almadığı zaman “Git işine kardeşim, bu mahallede gezme.” diye uyarıyordu. Bugün mahallelerimizde kimin girdiği, kimin çıktığı, bir mahalle kültürü açıkçası ortadan kaldırıldı.

Sayın milletvekilleri, bekçilerimiz bizim mahalle kültürümüzün bir parçasıydı. Buradan sizlerden temenni ediyorum ve rica ediyorum: Bekçilerimizin hak ettiği özlük hakları noktasında gerekeni verelim ve mahalle kültürümüzün bu önemli bir parçasını teşkil eden toplum odaklı polisliğin de modern uygulamasını bugün en güzel şekilde dercedecek, en güzel şekilde icra edecek bu insanların sayılarını artırarak bölgesini, mahallesini iyi tanıyan, bu şekilde emniyetin, asayişin sağlanmasında çok önemli hizmetler verecek bu insanların gerekli görev ve itibarlarının iade edilmesi bize düşüyor.

Sayın milletvekilleri, bekçi kardeşlerimizin gece tekrar sokaklara geçmesiyle birlikte biz, özellikle bugün korku şehirlerine dönen, bugün insanlarımızın gece sokağa çıkarken acaba başımıza ne gelecek kaygılarıyla yaşadığı bir ortamda onları gördüğümüz zaman güven içerisinde, sağlıklı ve mutlu bir şekilde, çocuklarımızla birlikte sosyal hayatımıza devam edeceğiz. Devletin en önemli görevlerinden birisi insanlarımızın, gerek evlerinde gerekse caddelerinde ve sokaklarında güven içerisinde yaşayan insanların hayatlarını idame ettirebilmesini sağlamaktır.

Buradan ilgililere tekrar tekrar şunu belirtmek istiyorum: Çok önemli bir sistem olan, kurumsallaşmış bir yapısı olan çarşı ve mahalle bekçiliğinin ve bununla birlikte kırda çalışan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da “korucu” olarak isimlendirdiğimiz insanların da özlük haklarının çarşı ve mahalle bekçilerimizle aynı seviyeye getirilmesi gerektiğini çünkü kır bekçisi olarak görev yaptıklarını, kırda jandarmanın en büyük yardımcısı olduklarını ve polisiye bir görev yaptıklarını ifade etmek gerekiyor. Bu insanların da güvenle yarına bakmaları, acaba yarın ne olacak kaygısını taşımamaları gerekiyor; kahramanca, yiğitçe vermiş oldukları hizmetlerin karşılığını görmek istiyorlar.

Ben yasanın gerek çarşı ve mahalle bekçilerimize gerekse milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.

Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 120 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Polis teşkilatımız, yardımcı personeliyle birlikte, toplam 200 bin sayısına yaklaşan, ordu niteliğini haiz, devlet adına ve kamu yararı adına, toplum adına faaliyet icra eden ve devletimizin en önemli zor kullanma ve güvenlik birimi olarak mümtaz konumunu muhafaza etmektedir.

Bundan yaklaşık iki hafta önce, Türk emniyet teşkilatının 163’üncü yılını hep birlikte idrak ettik. Bu teşkilat 1845 yılından bugüne kadar Türk toplumunun geçirdiği bütün zorluklarda ya da kamusal alanda insanların karşı karşıya bulunduğu haksızlıklarda ya da suç işlemede ya da suç işleme potansiyelinin oluşmasında hep en saygın görevi yapmış; makul, temiz, dürüst, yasalara saygılı, ahlaklı vatandaşlarımızın her zaman yanında olmuş ve bu yapısı ile Türk emniyet teşkilatı, gelecekte de devletimizin ve toplumumuzun en önemli güvencelerinden biri olagelmiş ve olacak olan, büyük, önemli bir teşkilattır fakat bu teşkilatın özellikle son yıllarda artık kangrenleşen sorunlarının olduğunu hepimiz biliyoruz.

Emniyet teşkilatı, bu kanun teklifinin içerisinde ifade edilen iki özel hususun dışında devasa sorunlarla karşı karşıyadır. Burada emniyet teşkilatını aslında, yüce Meclisin, bir bütün olarak ele alıp sorunlarını bir bir çözmesi ve teşkilatın her anlamda en üst görev yapabilir konuma yüceltilmesi, yükseltilmesi öyle zannediyorum ki bu Parlamentonun en önemli görevidir ama her şeye rağmen, bunu yapamasak dahi şu anda bu kanun teklifiyle, bomba uzmanlarının bomba imha tazminatının düzenleniyor olmasını ve çarşı ve mahalle bekçilerimizin yıllarca yardımcı hizmetler sınıfında mütalaa edilmesi ve bu mütalaanın bu kanun teklifiyle değiştiriliyor olmasını yani emniyet hizmetleri sınıfına yükseltiliyor olmasını, teşkilat anlamında bir kazanım olarak değerlendiriyoruz, bunu da destekliyoruz Milliyetçi Hareket Partisi olarak.

Ama polisin, özellikle terörle mücadelede ve kanunsuzluklarla mücadelede, çıkarılan yasalarla elinin kolunun bağlandığını da burada özellikle belirtmek istiyorum.

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’ndaki, Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndaki düzenlemeler ve Türk Ceza Kanunu’ndaki düzenlemelerle, aslında, polisin var olagelen yetkilerinin önemli ölçüde törpülenmesi, büyük kentlere uygun yeni emniyet yapılanmalarının oluşturulamaması; çok nitelikli, yetenekli emniyet teşkilatı yöneticilerinin ve mülki idare amirlerinin olmasına rağmen, toplumun gittikçe gerilmekte olduğunu, âdeta, suçluya prim verildiğini fakat suçsuzun ve namuslu vatandaşın bu düzenlemeler yüzünden ezildiğini görmemek mümkün değildir.

Onun için, sayın milletvekilleri, polisin, çağdaş normlara kavuşturulurken aslında bir disiplin mesleği olduğunu unutmadan mutlaka güçlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ama polisin, kendi içinde özellikle eğitim ve disiplin sorununu çözmesi için, yine yüce Parlamentonun Türk emniyet teşkilatına yardımcı olması gerekiyor, yetki yetersizliklerinin süratle ortadan kaldırılması gerekiyor. Özellikle, toplumumuzun başına musallat olan ve sürekli olarak basında izlediğimiz canlı bombaların toplumumuzun içinde geziyor olması ve kahraman polisin ciddi uğraşlarla bunların üzerine gidip yakalayabilmesi aslında büyük bir başarıdır ama onlarca, yüzlerce canlı bombanın bir anda büyük kentlere akmış olması durumunda acaba polis hangisiyle baş edecek? Onun için, mutlaka, Terörle Mücadele Yasası’nın 8’inci maddesinin boşlukta bırakılmaması ve yeniden düzenlenmesi, polisimizin ve jandarmamızın da bu anlamda yetkilerinin -terörle mücadele anlamında- güçlendirilmesi çok önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mülki idare amiri ve polis ilişkisi, adliye ve polis ilişkisinin yeniden, mutlaka ele alınması gerekiyor. Burada, özellikle, anında arama yapma yetkisinin maalesef kısıtlanmış olması da başka bir sorundur. Onun için, bu konularda idarenin elinde birtakım yetkilerin olması ve bunu süratle adli makamlara bildirmesi gibi yeni bir düzenlemeye ihtiyaç hasıl olmaktadır. Dolayısıyla teşkilatın eğitim ve disiplin sorununun yanında, yetki sorununun da bir an önce çözümlenmesinde yarar ummaktayız.

Bu arada, Emniyet Genel Müdüründen çarşı ve mahalle bekçisine kadar, emniyet teşkilatı içerisinde şu anda görevli olan, görev yapan bütün emniyet teşkilatı mensuplarının ciddi maaş yetersizliği de gündemdedir. Onun için, bu maaş yetersizliğinin çözümlenmesi gerekiyor. 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce emniyet teşkilatı mensuplarına zam yapma taahhüdünde bulunanlar öncelikle bu taahhütlerini yerine getirmek zorundadır. Burada yeni işe başlayan polis memurunun 1 milyarı aşkın, bin YTL’yi aşkın bir maaş ve en üst, birinci sınıfa ayrılmış ya da il emniyet müdürlüğü yapmakta olan bir emniyet görevlisinin 2.400 YTL civarında maaş alıyor olması omuzlarına tonlarca yük binmiş teşkilat mensupları açısından gerçekten zor ve yıpratıcıdır. Dolayısıyla, teşkilat mensuplarının mali ve sosyal haklarının da düzenlenmesinde yarar ummaktayız.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz Türkiye’de son yıllarda çok büyük olaylar olmuştur. Örneğin, Yalova’dan çıkan bir suçlu, mücrim, oradan Bursa’ya gitmekte, gittiği her yerde insanları öldürerek, katlederek Ankara’ya gelmekte, Gölbaşı’nda cinayet işlemekte, oradan Adana’ya, Mersin’e kadar gitmekte ve oralarda cinayet işleyebilmektedir ve bir hafta geçmesine rağmen, bunları takip, yolda durdurma gibi birtakım yetkileri elinden alınmış, moral bozukluğu içerisinde olan teşkilat bunların gereğini yapamamakta. Ayrıca, Ankara’da yine bir olay oldu geçen yıl. Bunu gazeteler yazdı. Bir valinin evine giriliyor Ankara kent merkezinde ve eşyaları çalınıyor ve araçla hırsızlar Ankara’nın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) - …başka bir semtine giderek orada uyuşturucu almak istiyorlar, oradaki hırsızlar da bu hırsızların çaldıklarını çalabiliyorlar ve o hırsızları komaya sokuncaya kadar darp ediyorlar.

Burada şunu ifade etmek istiyorum: Bu iki olay bile son yıllarda emniyet ve asayişe müessir fiillerde olağanüstü artış olduğunu ve katillerin, hırsızların çok rahatlıkla suç işleyebildiğini göstermektedir. Burada Hükûmetin özellikle can, mal ve ırza yönelik güvenlik ve ulusal güvenliğe ilişkin konularda sınıfta kaldığını belirtmek istiyorum. Onun için, derhâl aklımızı başımıza toplayıp zafiyetten kurtulmamız ve Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlık geleceğine yönelik düzenlemeleri hep birlikte yapmamız gerektiği hususudur.

Bu duygularla, biz de çarşı ve mahalle bekçilerinin sınıf düzeltmelerini onaylıyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayın Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – …ve ayrıca bomba uzmanlarının 20.000 gösterge rakamına çıkartılması suretiyle bulunacak meblağı tazminat olarak almasını tasvip ediyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, tabii önemli bir kanun müzakere ediyoruz. Bekçilerle ilgili bu düzenlemenin yapılmasına teşekkür ediyoruz, özellikle gündeme alınması konusunda.

Şimdi, devletin güvenlik görevlerini yerine getiren, biliyorsunuz, polisler var, korucular var, bir de bekçiler var. Korucular konusu da hakikaten Türkiye’de çok ciddi bir sıkıntı. Yani bu insanlar, çok zor şartlarda görev yapıyorlar ama bu kişilerin durumunun düzeltilmesi konusunda acaba Hükûmet ne gibi bir tedbir almayı düşünüyor? Bunları da bu emniyet sınıfına almayı düşünüyor mu?

İkincisi, polislere geçmişte verilen vaatler var. Seçimden önce işte maaşlarına zam yapılması konusunda verilen bu vaatleri ne zaman yerine getirecekler? Biliyorsunuz, zaman zaman, polisler, ekonomik sıkıntının yarattığı sıkıntılar yaşıyorlar. Eğer polisi, güvenlik görevini yapan kişileri siz ekonomik yönden tatmin etmezseniz, onlar bir huzursuzluk içinde oluyor ve bu huzursuzlukları görev yaptıkları aşamada da vatandaşlara aksediyor. Bu konuda bu iyileştirmeyi ne zaman yapacaklar?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Efendim, Sayın Bakanımız şu anda Millî Güvenlik Kurulunda olduğu için ben bunları not alıp kendilerine ileteceğim ve bununla ilgili de size yazılı cevap vereceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

EMNİYET TEŞKİLATI KANUNU, DEVLET MEMURLARI KANUNU VE GENEL

KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun Ek 21 inci maddesi-nin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “Yardımcı hizmetler sınıfına” ibaresi “Emniyet hizmetleri sınıfına” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan.

Buyurun Sayın Kaptan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun teklifinin 1’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, bu kanun teklifinin 1’inci maddesi çarşı ve mahalle bekçilerinin “yardımcı hizmetler” sınıfından çıkarılarak “emniyet hizmetleri” sınıfına alınmasının sağlanmasına ilişkin bir düzenlemedir.

Çarşı ve mahalle bekçileri önceleri mülki idare amirlerinin emrinde, il özel idarelerine bağlı olarak çalışmaktayken, 1976 yılında yapılan bir düzenlemeyle kadroları ve özlük haklarıyla birlikte Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlanmıştırlar.

Değerli arkadaşlarım, çarşı ve mahalle bekçileri, yasal ve fiilî olarak yürüttükleri hizmetlerin niteliği itibarıyla kamu düzenini sağlamaya yönelik olarak polis ve jandarma gibi genel kolluk hizmetlerini yerine getirmektedirler. Bu nedenle, Anayasa’nın eşitlik ilkesinin de bir gereği olarak, çarşı ve mahalle bekçilerinin “yardımcı hizmetler” sınıfından çıkarılarak ”emniyet hizmetleri” sınıfına alınması Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca da uygun görülmekte ve desteklenmektedir.

Değerli milletvekilleri, canımızı, malımızı, huzurumuzu, güvenliğimizi emanet ettiğimiz emniyet örgütü mensuplarımızın, polislerimizin, bekçilerimizin ne kadar zor koşullarda çalıştıklarını, ne kadar zor koşullarda görev yaptıklarını biliyoruz, görüyoruz, yaşıyoruz. Gece gündüz demeden, yağmur, kar, fırtına, dolu demeden, yaz-kış demeden, ülkenin doğusu batısı demeden canları pahasına görev yapıyorlar.

Son on yılda 500’e yakın şehit veren, bir o kadar da malulü olan, 400’den fazla intiharın olduğu, yaptıkları işin zorluğundan istifaların çoğaldığı emniyet örgütü mensuplarımızın vatan ve millet sevgisiyle yaptıkları görevi takdirle karşılıyoruz. Ekonomik nedenlerle ve ağır çalışma koşulları yüzünden bunalıma giren, kredi kartı borçlarını ödeyemeyen -bu yüzden, bir buçuk yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bile bir polis memurumuzun intiharına tanık olmuş ve çok üzülmüştük- daha dün de Adana’da cinnet geçirip, eşinin bulunduğu eve el bombası atıp makineli tüfekle tarayan, “Çok sevdiğim…” dediği çocuğunu öldüren, eşini ve yakınlarını yaralayan emekli polisimizin yarattığı acıklı olayın da şokunu yaşamaktayız, üzüntüsünü yaşamaktayız.

Sayın milletvekilleri, bu tür olayların bir daha yaşanmaması için emniyet görevlilerimizin çalışma koşullarının ve yaşam standartlarının iyileştirilmesini istiyoruz. Hükûmetin bu konuda gerekli önlemleri almasını diliyoruz ve bekliyoruz.

Son yedi yılda cana ve mala karşı işlenen suçlar üç yüz binden sekiz yüz bine çıkmıştır. Bu rakamlara naylon fatura gibi mali suçlar dâhil değildir, çünkü onlara Maliye Bakanı bakıyor; zaten o da Hükûmetin getirdiği aflarla affediliyor.

AKP İktidarından önce çıkarılan afla cezaevleri boşaltılmıştı, sayı 72 binden 49 bine inmişti. Adalet Bakanlığı rakamlarına göre cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı Şubat 2007 başı itibarıyla 77.425 iken, geçen son yedi aydan sonra, Adalet Bakanı Sayın Şahin’in yaptığı açıklamaya göre de yaklaşık 10 bin artışla 87.203’e çıkmıştır. 25 Şubatta da bu rakamın 94 bine ulaştığı görülmektedir. Hapishaneler dolmuştur, mahkûmlar üçlü ranzalarda yatmaktadırlar. Bu yıl ortalarında bu sayının 100 bini geçeceği tahmin edilmektedir. Yani AKP Hükûmeti döneminde hapishanelerdeki insan sayısı 2 kat artmıştır. Son dönemlerdeki suç ve suçlu sayılarındaki artışa rağmen, yine AKP Hükûmeti döneminde bir tek bekçi dahi alınmamıştır.

Sayın milletvekilleri, istiyoruz ki emniyet görevlilerimiz huzur içinde çalışacak ortama kavuşsunlar, “Benim polisim, benim bekçim.” diye siyasal ayrımcılık yapılmasın, sağa sola sürülmesinler, tayinlerinde, nakillerinde, terfilerinde, kıdemlerinde siyasal kayırmacılık yapılmasın, tarikatların, cemaatlerin eline bırakılmasınlar.

Değerli arkadaşlarım, bu konularda gazete haberlerine dayalı değil, adli makamlara intikal etmiş, kitaplara konu olmuş örnekler vermek istiyorum. İstanbul Emniyet Müdürlüğünde Organize Suçlar Şubesi eski müdürlerinden bir müdür şöyle diyor: “2003 senesinde yapılan sınavda 100 üzerinden 19 almışım. İtiraz ettim, sonra itirazımı değerlendirdiler, bunun sonucunda 1’inci olduğum açıklandı. Bilgisayar bana gelince hata yapmış. 1’inci olmak liyakatte ölçü de değil, bir gruba mensup olmak gerekiyor. Yani emniyet örgütü bu kadar kuşatılmış durumda. Eğitim birimleri başta olmak üzere, tüm birimlerde kendilerinden olmayan hiç kimse ağzıyla kuş tutsa dahi o kurumlarda çalışamaz.“

Bir başka örnek veriyor: “Ben 1978 yılında koleje girdim. 1985’te akademiyi birincilikle bitirdim. 2002 yılında AKP iktidara gelene kadar emniyet teşkilatında hep birinci gittim ve hiçbir adli ve idari ceza almadım. Sicil notum hiç 100 puandan aşağıya düşmedi, birçok maaş ödülü ve bir sürü takdirname aldım. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yedi sene fiilî olarak görev yaptım. Fakat döndük, 2002’ye geldik, yirmi dört yıllık uzun süreli durdurma, altı tane ihraç, on iki ay uzun süreli kıdem durdurma ve kınama cezası verdiler bana. Yani yirmi dört sene teşkilatın en iyi mensuplarından biriyim ama AKP iktidara geldikten sonra teşkilatın en kötü müdürü hâline geldim.” diyor. Sayın İçişleri Bakanı da burada yok ama Hükûmete soruyorum ve Sayın Bakana soruyorum: Bu iddialar doğru mudur? Bu iddiaları ben, Merdan Yanardağ’ın “Türkiye Nasıl Kuşatıldı?” adlı kitabından aldım. Sayıları ne kadar bilmiyorum ama emniyet örgütü içinde Atatürkçülükten taviz vermeyen, ciddi anlamda cumhuriyete sahip çıkan, mesleğiyle, kişiliğiyle değerli yöneticilerin ve görevlilerin olduğunu da biliyoruz. Bu nedenle bütün emniyet örgütünü de töhmet altında bırakmak istemiyoruz. Ancak bu kitapta “İrtica soruşturması geçirmek yükselme nedeni sayılıyor; polis amirleri imamlardan emir alıyor.” gibi ciddi iddialar bulunmaktadır.

Sayın Bakan, Hükûmet ve İçişleri Bakanlığı bu konuları inceletti mi, bu iddialar konusunda ne yapıldı bilmek istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenliğimizi, canımızı, malımızı, namusumuzu, polise, bekçiye emanet ediyoruz. Peki, polisi ve bekçileri kimlere emanet ediyoruz? Elbette ki cemaatlere, tarikatlara emanet edilemez.

Hükûmeti bu konularda duyarlı olmaya davet eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarken, çeşitli illerden gelen, locada bizi izleyen bekçi kardeşlerimize de saygılar sunarım. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.

Sayın milletvekilleri, biraz önce de heyetinize arz ettiğim gibi, ilk sırada müracaat eden 9 arkadaşımız -ki, daha sonra 1 arkadaşımız yine var- arasında çekilen kura neticesinde isimlerini okuyacağım. Eğer onların madde üzerinde şahısları adına söz talebi varsa konuşacaklar, yoksa diğer arkadaşlara soracağım.

Sayın Mustafa Kemal Cengiz... Yok.

Sayın Gülşen Orhan... Yok.

Sayın Mehmet Emin Tutan... Yok.

Madde üzerinde başka söz talep eden arkadaşımız var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Siz istiyorsunuz.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen hafta burada maruz kaldığım o iğrenç linç hareketi nedeniyle beni Türkiye çapında arayan on binlerce vatandaşlara şükranlarımı sunuyorum. Bu arada, beni seçen o soylu Tunceli halkı -tabii Türk halkının hepsi soyludur da ama Tuncelililer de beni seçtiği için onu söylüyorum- ve Tuncelililerin, Tunceli derneklerinin çeşitli illerde düzenledikleri desteklerine de ayrıca teşekkür ve şükranlarımı arz ediyorum ve özellikle İstanbul Galatasaray Lisesi önünde açıklama yaparken on binlerce İstanbulluya, bizim dernek TUDEF, yani Tunceli Dernekleri ve Federasyonu Başkanlığının orada okuduğu bildiriye çevrede, caddede büyük alkışlarla destek veren İstanbullulara, Mersinlilere, Türkiye'nin her tarafında, İzmirlilere -İzmir’e de gittim- destek veren bu insanlara saygılarımı, şükranlarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu, bekçilerin emniyet teşkilatı sınıfına alınmasına ilişkin bir kanundur. Bu kanunu candan destekliyoruz. Ancak tabii, bu kanun vesilesiyle genel anlamda bir söz…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Biz gazi olduk, bize teşekkür etme, başkasına teşekkür et!

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse…

…bir söz alma imkânım da olmadığı için bu vesileyle Sayın Başkanın da biraz müsamahasını da rica ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ben otuz seneden beri bu Parlamentonun içindeyim. Bu Parlamentoda benim hitabet tarzım bellidir. Ben kimseye de hakaret etmem. Bakın, ben Özal’la çalıştım, Demirel’le çalıştım, Mesut Yılmaz’la çalıştım, Ecevit’le çalıştım, yani böyle bir siyasi geçmişi olan bir insanım. Meclisi yöneten, memleketi yöneten insanlar eğer bu memleketi dürüst yönetirlerse, bu memleketin ekonomisini, devletin malını çok fazla severlerse, o zaman biz de onlara saygı duyarız, ama memleketin ortaya geldiği durum belli.

Şimdi, birileri, mesela Türkiye'de çok iyi bir kayınpeder, değil mi? Ee, şimdi, yani siz kayınpeder olarak devletin 750 milyon dolarını getirip de kendi damadınızın çalıştığı şirkete eğer verirseniz…

BAŞKAN – Sayın Genç, şunu istirham ediyorum sizden.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ee, bu burada söylenmeyecek mi arkadaşlar? İşte kayınpederin en güzel örneğini veriyorsunuz, bu yönüyle de tebrik ediyorum, demek ki bazı kayınpederler çok güzel kayınpederlik görevini yapıyor, ama öteki kayınpederler de önüne bakıyor.

BAŞKAN – Sayın Genç, maddeyle ilgili konuşursanız.

KAMER GENÇ (Devamla) – O bakımdan, bakın değerli milletvekilleri, eğer iktidar olunacaksa iktidarın sorumlulukları da var; iktidarın nimetlerinden yararlanan kişilerin eğer tenkitlere tahammülü yoksa, o zaman iktidardan çekilebilirsiniz.

Neyse, bu konuyu fazla da uzatmayayım. Gerçekten diliyorum ve bekliyorum ki bundan sonra böyle olaylar olmaz, ama şunu bilmelerini de istiyorum ki birilerinin, Türkiye Cumhuriyeti devleti menfaatlerini, laik rejimi savunan bir insan olarak Türkiye'nin her tarafından insanlar bana destek veriyor. Bu konuda ben Başbakan Tayyip Erdoğan’a dedim ki: “Eğer bu olayı kınamazsan, bunun arkasında sen varsın.” Fakat kendisi kınamadı, bana yapılan hareketi de teşvik etti. Bundan sonra da bize karşı bir olay olursa, onun sorumlusunun da kendisi olduğunu vatandaşlara burada ilan ediyorum, çünkü benim arkamda da bir kamuoyu vardır, bir halk vardır; bu halk kendisini savunan kişilere de sahip çıkar, onu da bilmesini istiyorum.

Bir önergem de var, onun üzerinde konuşmak da istemiyorum, çok fazla bizim konuşmalarımızla insanları fazla huzursuz etmek de istemiyorum.

Şimdi, özellikle köy korucularının da bu kanun kapsamına alınmasını istiyorum. Yani ben Tunceli milletvekiliyim, korucular pek beni sevmez, bana da oy vermez, ama o insanlar çok zor görev yapıyorlar. Yani hakikaten, sevmemeleri, belki severler de ama çok fazla sıcak bakmazlar seçimden seçime, ama insanlar, vicdan sahibi olarak, o insanlar bu memleketin huzuru için, bağımsızlığı için canını veren kişilerdir. Böyle ayrım yapmaya gerek yok. Bekçilerden daha fazla tehlikede, her an ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu meslek grubunu da bence bu kanun kapsamına alarak bunlara da sahip çıkmak lazım.

O bakımdan, yani emniyet sınıfında görev yapan insanlarımız… Biraz önce konuşan CHP’li arkadaşımız söyledi, artık emniyet teşkilatını tarikatların güdümünden kurtarmamız lazım. Türkiye’de emniyet görevini yapan herkese, öncelikle -verebileceğimiz en büyük değer, makam- onun o görevi hakkıyla, layıkıyla, tarafsız olarak, memleketini ve milletini seven bir kişi olarak yapıp yapmadığına bakmak lazım. Yoksa, adam birtakım tarikatların mensubu olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şunun bunun tarikatına mensup olarak eğer belli makamlara gelinirse, değerli milletvekilleri, burada memleket zarar görür, burada millet zarar görür, burada huzur zarar görür. Biz istiyoruz ki, bu memleket hepimizin memleketi, birilerinin inançları farklı olabilir, birileri birtakım tarikatlara da mensup olabilir, ama bunları bir tarafa atalım, objektif kurallara göre memleketi yönetelim. Eğer objektif kurallara göre memleketi yönetemezsek, işte görüyorsunuz, sokaklara çıkılmıyor, sokaklarda insanlar dövülüyor. Polis teşkilatı yeteri kadar ekonomik yönden tatmin edilmiyor. Tatmin edilmeyen bir meslek grubu, gerçekten, çoluk çocuğu gerekli ekonomik desteğe sahip olmayınca o da huzursuz oluyor. Dolayısıyla, ondaki huzursuzluk vatandaşla karşı karşıya çıktığı zaman da vatandaşa da intikal ediyor. O tipte, o huzursuzluk içinde olan polisler de dolayısıyla sağlıklı bir görev yapmıyor. Tabii, sağlıklı görev yapan çok insanlarımız var da… İşte, bu sıkıntıları aşmamız için Meclis olarak bunlara bir destek vermemiz lazım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Pehlivan, buyurun efendim.

MÜCAHİT PEHLİVAN (Ankara) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum efendim lütfunuz için.

Efendim, müsaadenizle ben de bir soru yöneltmek istiyorum.

Efendim, malumunuz üzere bomba uzmanları, sualtı ekibi ve hatta pilotlar için yapılan bir düzenlemeyle ek tazminatların artırılması söz konusu oldu. Ancak, bildiğiniz gibi Türk polis teşkilatının içinde çok önemli bir birim var ki bu, büyük metropollerde hepimizin huzur içinde kalmasını sağlayan, ama Güneydoğu’da canla başla mücadele veren bir grup; bu grup Özel Harekât. Yaklaşık 4.700 kişilik bir personel evinden, yavrusundan, eşinden, çoluğundan çocuğundan ayrı; dağlarda uzun süreli, silaha, mermiye hatta bombaya karşı tek başına yürüyen bir grup bu grup. Bu insanlar para için değil, sadece millî duyguları ve yürekleri için bu işi yapanlar, vatanseverler.

Şu ana kadar 122 tane çatışma şehidi var bu grubun. Bu grup, aynı çalıştığı bölgedeki diğer, emsal olmayan diğer personelle eşit bir tazminat alıyor ve bu da yaklaşık 100 milyon lira ila 250 milyon lira arasında değişen bir tazminat. Bu gruba acaba bir düzenleme yaparak haklarını vermeyi düşünüyor musunuz, böyle bir şey yapılabilir mi?

Arz ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pehlivan.

Sayın Bakanım…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Efendim, gerçekten de son derece önemli bir görevi yapıyorlar, fedakârca bir görevi yapıyorlar. Bunu ben ilgili Bakan arkadaşıma da ileteceğim. Şahsen olumlu baktığım bir konu, ama neticede konu onun sahasına girdiği için nezaketen de, usulen de kendisine iletmem lazım. Sizi de haberdar ederim ben.

BAŞKAN – Evet Sayın Bakanım, size de teşekkür ediyorum.

1’inci maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 3201 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 26- Bomba Uzmanı Yetiştirme Kursu görüp, bomba uzmanı sertifikası almaya hak kazanmış ve fiilen bomba imha görevini yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilat-larında görevli personele 13.000 gösterge rakamının memur aylık kat sayısı ile çarpımı sonucu bu-lunacak miktarda bomba imha tazminatı ödenir.

Bomba imha tazminatının hesaplanması, ödeme şekli, kapsamı, uygulamaya ilişkin esas ve usuller İçişleri Bakanlığınca, bu maddenin yayımını takip eden iki ay içerisinde çıkarılacak yönetmelikle belir-lenir.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşma talebi yok.

Şahıslar adına konuşma talebi? Yok.

Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 120 sıra sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2 nci maddesinde yer alan “fiilen bomba imha görevini yürüten” ibaresinin “bomba uzmanı olarak görev yapan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                 

İsmail Bilen

Yahya Akman

Öznur Çalık

 

 

Manisa

Şanlıurfa

Malatya

 

Nihat Ergün

Veysi Kaynak

 

 

Kocaeli

Kahramanmaraş

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

120 Sıra Sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

 

Behiç Çelik

Mehmet Şandır

Murat Özkan

 

Mersin

Mersin

Giresun

 

Ahmet Bukan

Osman Durmuş

Hasan Özdemir

 

Çankırı

Kırıkkale

Gaziantep

Madde 2- 3201 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“Ek madde 26- Bomba Uzmanı Yetiştirme Kursu görüp, bomba uzmanı sertifikası almaya hak kazanmış ve fiilen bomba imha görevini yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatlarında görevli personele 20.000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarda bomba imha tazminatı ödenir.

Bomba imha tazminatının hesaplanması, ödeme şekli, kapsamı, uygulamaya ilişkin esas ve usuller İçişleri Bakanlığınca, bu maddenin yayımını takip eden iki ay içerisinde çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Katılamıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Emniyet Genel Müdürlüğü Emniyet Hizmetleri Sınıfına mensup olan, Bomba Uzmanı Yetiştirme Kursu görüp, bomba uzmanı sertifikası almaya hak kazanmış ve fiilen bomba imha görevini yürüten polis memurları, Emniyet Genel Müdürlüğü merkez ve taşra teşkilatlarında en riskli görevi yürüten personellerdendir. Bu sınıf yüksek riskle görev yapmakta olup görevleri gereği hayatlarını kaybetme, sakat kalma ve yaralanma riskleri ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu sınıf personeline 13.000 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunarak verilecek olan bomba imha tazminatı çok düşük olacaktır. (643.318 YTL’ye tekabül etmektedir.) Gösterge rakamının 20.000’e çıkarılarak (989.072 YTL’ye tekabül etmektedir.) bomba imha uzmanlarının bu riskli görevde daha yüksek tazminat alabilmelerini temin etmemizin gerekli olduğu malumlarınızdır. Bu düzenlemeyle bomba imha uzmanlarının tazminatı Emniyet teşkilatında görev yapan uçuş personeli ile balık adamlara verilen tazminatlarla eşdeğer seviyeye çıkartılmış olacak ve risk altında görev yapan emniyet personelleri arasında eşitlik temin edilmiş olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 120 sıra sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu, Devlet Memurları Kanunu ve Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2 nci maddesinde yer alan “fiilen bomba imha görevini yürüten” ibaresinin “bomba uzmanı olarak görev yapan” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz

                                                                                        Nihat Ergün (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Uygun görüyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin mevcut hâliyle yasalaşması hâlinde tazminat kapsamına girecek personelle ilgili tereddütler yaşanabilecektir. Muhtemel tereddütlerin giderilmesi amacıyla önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 2’nci maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;

a) 36 ncı maddesinin (VII) numaralı bendine “özel kanunlarına göre” ibaresinden sonra gelmek üze-re, “çarşı ve mahalle bekçisi” ibaresi eklenmiş ve (VIII) numaralı bendinde yer alan “kurumlarda, çarşı ve mahallelerde” ibaresi “kurumlarda” şeklinde değiştirilmiştir.

b) 152 nci maddesinin “II- Tazminatlar” kısmının “D) EMNİYET HİZMETLERİ TAZMİNATI” bölümünün (a) bendine aşağıdaki (11) numaralı alt bent eklenmiş, takip eden alt bent buna göre teselsül ettirilmiş ve aynı bölümün (b) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

“11. Çarşı ve Mahalle bekçileri için % 72’sine,”

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir.

Sayın Özdemir, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun teklifinin 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, çarşı ve mahalle bekçilerimiz, bir başka ifadeyle gece bekçilerimiz yıllardır polislerimizle aynı görevi ve aynı vazifeyi yapmış olmalarına rağmen, ne yazık ki polislerimizin yararlandığı çoğu haklardan yararlanamamışlardır. Memnuniyetle görüyorum ki yıllardan bu tarafa eksik olan bu haksızlığı gidereceğiz, bütün milletvekili arkadaşlarımız ve parti grupları birlikte bu haksızlığa bugün son vereceğiz.

Değerli arkadaşlarım, aslında sadece gece bekçilerimiz değil emniyette çalışan sivil personel de aynı şekilde mutazarrırdır. Sayın Başbakan, seçimlerden önce bir televizyon programında açıkça polis memurlarına ve emniyet amirlerine 400 milyon lira ile 700 milyon lira arasında zam vereceği vaadinde bulunmuştu. Ne yazık ki Sayın Başbakan, başkaca kamu yararına, çalışanlar yararına, emeğiyle geçinenlerden yana olanlara karşı vaatlerini nasıl yerine getirmediyse bu vaadini de unutmuş gözüküyor.

Perişan olan sadece bekçilerimiz, polislerimiz değil -biraz önce Malatya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Aslanoğlu ifade etti- gerçekten bugün köy muhtarlarının durumu da perişandır. Biraz önce verilen arada Milletvekilimizi Malatya’dan, beni Sivas’tan arayan köy muhtarları var. BAĞ-KUR primlerini yatıramadıkları için yeşil kart alamıyorlar eşlerine, artık son çare olarak belki eşlerinden boşanarak eşlerini yeşil kartlı yapma girişimindeler.

Değerli arkadaşlarım, bugün, gecikmiş bir yasayı konuşuyoruz. Biraz önce milletvekili arkadaşlarımızın söylediği gibi, zaten şu anda fiilen çalışan gece bekçisi sayısı 5.700’dür. 1993’te alınan karar gereği yeni bekçi alınmamakta, mevcut çalışanların da 2020 yılında emekli olacağı planlanmaktadır. Dolayısıyla, 2020 yılından sonra gece bekçiliği uygulamasına fiilen son verilecektir.

Değerli milletvekilleri, belki uygulamada eksik ve noksanları vardı ama gece bekçilerimiz, sokağımızda, mahallemizde sadece güvenliği sağlamakla kalmazlardı; onlar, aynı zamanda mahallemizin sosyal yaşamının birer parçasıydılar. Kim hangi mahallede oturur, hangi sokakta oturur, ne iş yapar, kaç çocuğu var bunu gayet iyi bilirlerdi. Gecenin bir yarısında eğer bir evde bir ışık yanıyorsa acaba orada hasta mı var, bir başka olağanüstü durum mu var diye merak eder, bunu araştırırlardı. İşte bekçilerin bu durumundan dolayı o mahallede, o sokakta yaşayan insanlarımız ayrıca bir güven duygusuna sahip olurlardı. Ne yazık ki giderek globalleşen, küreselleşen dünyada, ekonomik ve siyasal yaşamımızda olduğu gibi sosyal yaşamımızda da farklılıklar görülmeye başlandı. Geçmişte, gece bekçileri gibi mahalle bakkallarımız vardı, manavımız vardı, kasabımız vardı; yeri geldiğinde veresiye alışveriş yapabildiğimiz kurumlardı bunlar. Üzülerek ifade ediyorum, artık, bu kurumların tamamen kalktığı, toplum yaşamımızda sosyal ilişkilerin, insani ilişkilerin yok sayıldığı, her şeyin parayla alınıp satıldığı bir dünya düzeninde yaşıyoruz. Biraz önce konuşan arkadaşlarımız da söyledi, ben de aynı kanaatteyim, aslında, günün koşullarına göre mahalle bekçiliği, gece bekçiliği sistemi yeniden getirilmelidir. Belki mahalle bakkallığına, kasaplığına dönmek mümkün değil, onların yerini artık hipermarketler aldı ama gece bekçileri yeniden ihdas edilebilir. Bu talebim, belki çoğu milletvekili arkadaşlarımız için birazcık nostaljik olabilir; haklılar, çünkü artık geçmişte olduğu gibi, hırsızlıklar gece yapılmıyor. Artık, günümüzde küreselleşme yeni hırsızlık, yeni yolsuzluk modelleri oluşturmaya başladı. Günümüzde en büyük hırsızlıklar, yolsuzluklar, artık, gündüz yapılmaya başlandı, yöntem değiştirdi. Belediyelerde imar değişikliği yapılarak yolsuzluklar yapılıyor. TÜPRAŞ’ın yüzde 14 hissesinde olduğu gibi özelleştirme yoluyla hırsızlık ve yolsuzluklar yapılıyor. Bakanların geçmişte yaşadıkları, bulaştıkları yolsuzluklar hakkında, naylon fatura yolsuzluğu hakkında af çıkarılarak yolsuzluk yapılıyor.

Hazır özelleştirmeden söz etmişken, iki günden bu tarafa Sivas’tan, hemşehrilerimizden aldığım bir ricayı Meclis kürsüsünden duyurmak istiyorum. Çoğu yurttaşlarımız aş, iş, düz işçilik, temizlik işçiliği, fabrikada işçilik isterken bunlara cevap veremiyoruz. Şimdi, yurttaşlarımızın talebi değişmeye başladı, diyorlar ki: “Sayın Milletvekilim, Sayın Başbakandan ricada bulun. Tıpkı ATV ve Sabah Grubunda olduğu gibi özelleştirmeden satılan bir başka yer varsa, bir kısmını kamu bankalarından bir kısmını Katar’dan oluşturacağı servetle, krediyle, özelleştirmelerden biz de pay almak istiyoruz.”

Değerli arkadaşlarım, gece bekçiliği uygulamasının artık anlamı kalmadı, biliyorum, artık gündüz bekçiliğine ihtiyaç var.

Değerli arkadaşlar, 10 Nisanda polis teşkilatımızın 163’üncü kuruluş yıl dönümünü kutladık. Şimdi, bugün burada sadece polisleri, bekçileri konuşmayacağız. Polis ve bekçiler… Her devlette, en modern devlette bile kolluk kuvvetleri niye vardır? Hukuku uygulamak için vardır, yasayı uygulamak için vardır. Geçmişte, bir tepsi baklava çaldılar diye, Gaziantep’te 3 çocuk günlerce, aylarca hapse mahkûm edildi, bu çocuklar perişan edildiler. Ama ne yazık ki geçmişte bazı bankalar, banka sahipleri tarafından içleri boşaltıldı, bunlar hakkında hiçbir şey yapılamadı. Şimdi düzen aynı düzen, değişen bir şey yok, çifte standart devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, geçenlerde gazetelerde okudum, mutlaka okumuşsunuzdur. Hürriyet gazetesinde Ahmet Hakan’ın köşesinde bir soru. Soruyu soran Turhan Çömez, eski AKP Milletvekili. Maliye Bakanının oğlu Abdullah Unakıtan, bir tarım arazisini, fabrika kurmak üzere, satın almaya çalışıyor.

BAŞKAN – Sayın Özdemir… Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, izin verirseniz…

BAŞKAN – Şunu söylemek istiyorum: Yani…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Burada eğer hukuku, demokrasiyi konuşmayacaksak…

BAŞKAN – Hukuku demokrasiyi konuşalım da…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - …çifte standardı konuşmayacaksak neyi konuşacağız bu kürsüde konuşacaksak?

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Bekçileri konuş, bekçileri.

BAŞKAN – Hayır, yani mevzu ile ilgili değil, konuyla ilgili değil.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Gündeme geliyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanın oğlu önce Bakanın ricasını, rüşvet teklifini sunuyor, kabul etmeyen devlet memuru daha sonra sürülüyor.

Sayın Başkan, bu kürsüden, milletin kürsüsünden bunları sormayacaksak nereden soracağız? Şimdi bu kürsüden soruyorum: Yürürlükteki Ceza Yasamıza göre rüşvet almak da vermek de suç mu, değil mi? Rüşvet almak suç olduğu kadar rüşvet vermek de suç. Sayın Başbakan, geçenlerde Malatya’da partisinin bir toplantısında, bundan otuz yıl önce rüşvet verdiğini söyledi. Şimdi merak ediyorum milletvekili olarak: Bu ülkede savcılar, bu Başbakan hakkında niye işlem yapmıyorlar? Rüşveti alan, veren tapu dairesindeki düz devlet memuru olursa yakasına yapışacaksın, ama Başbakan olursa, bakan olursa, bakanın oğlu olursa görmemezlikten geleceksin. Böyle bir çifte standart dünyanın neresinde var?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Bakanın oğlunun ayrıcalığı mı var? Şikâyet edin.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Konuya gel, konuya.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine o soru önergemde, verdim, Meclis Başkanlığı aracılığıyla Sayın Başbakandan cevabını bekliyorum. Sayın Başbakan İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde belediyelerin kapılarına en büyük puntolarla yazdı “Rüşvet alan da veren de melundur.” diye. Belki hâlâ bazı AKP’li belediyelerin binalarında, kapılarında var. Şimdi bu kürsüden sormayacağım da nereden soracağım? Sayın Başbakan, bu değerlendirmenin siz neresindesiniz, rüşveti verdiğinizi kendi ağzınızla ikrar ettiğinize göre?

Sayın Başbakan “1 Mayısta bayram olsun.” diyen, “1 Mayısı Taksim’de kutlamak istiyoruz.” diyen işçi sınıfına, emeğiyle geçinen insanlarımıza “ayak takımı” diyor. Başka zaman “fakir fukara, garip gureba” edebiyatı yapan Sayın Başbakan acaba sadece sıfatının önünde “Başbakan” olduğu için mi kendisini baş zannediyor? Çalışanları, toplumun büyük kesimini, emeğiyle geçinen insanları rencide etmeye Sayın Başbakanın hangi hakkı var, ne hakkı var?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Çarpıtma, çarpıtma.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Ne demek istediğini lütfen düzeltin. Bir zamanlar Sayın Başbakanın sözcüsü vardı, Sayın Akif Beki… Bir kere daha düzeltsinler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Ortamı germeyin. Her zaman burada ortamı geriyorsunuz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Değerli arkadaşım, burada doğruları söyledikçe niye geriliyorsunuz? Konuşanlara niye “provokatör” diyorsunuz. Bu Mecliste milletvekili dokunulmazlığından benim algıladığım şey eğer kimseye hakaret etmeden düşüncelerimi serbestçe söylemekse buradan gerilmenize gerek yok, ben doğruları söyleyeceğim, ülkenin doğrularını söylemeye devam edeceğim.

Geçen hafta burada yaşanan şey demokrasi tarihimizde var mı? Hukuka sığıyor mu? Artık herhâlde gece bekçileri değil, milletvekillerinin başına birer tane gece bekçisi dikeceğiz, gece bekçilerini dikeceğiz.

Mahalle baskısından, çevre baskısından sonra artık giderek sayenizde Meclis baskısı yaşamaya başlıyoruz.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Bu ülkeye, bu millete sizden başka baskı yapan parti var mı?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) - Neyi söyleyip söylemeyeceğimizi sizden mi izin alacağız?

Bu kanun teklifine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak destek olacağımızı belirtiyorum. Bu teklifle yasal haklarına gecikmiş de olsa kavuşan gece bekçilerimizi ve tüm yurttaşlarımızı en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Çok teşekkür ediyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gruplar adına ve şahısları adına bir söz talebi yok.

Konuşma talebi olan arkadaşımız var mı efendim? Yok.

Madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 120 S. Sayılı Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi (b) bendindeki “% 72” ibaresinin “% 80” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

                                                                                                             Hasan Çalış

                                                                                                               Karaman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 120 sıra sayılı yasa teklifinin 3. maddesinin (a) bendinde geçen “çarşı ve mahalle bekçisi” ibaresinin “çarşı ve mahalle bekçileri ve köy korucuları” biçiminde değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Kamer Genç

                                                                                                                 Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 120 sıra sayılı yasa teklifinin 3. maddesinin (a) bendinde geçen “çarşı ve mahalle bekçileri” ifadesinin “çarşı ve mahalle bekçileri ve köy korucuları” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Osman Kaptan

Şevket Köse

 

Malatya

Antalya

Adıyaman

 

Hüsnü Çöllü

Tayfur Süner

 

 

Antalya

Antalya

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dinlediğiniz gibi, son iki önerge aynı mahiyettedir. Onun için, iki önergeyi birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge sahipleri…

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, önergemiz şu: Korucuların yasa çıkmadan önce aldıkları para 540 liraydı. Yasa çıktı, 500 liraya düştü. Diyoruz ki: Mademki bugün mahalle bekçilerimize… Onların hakları, yıllardır hakları yenmiş, haklarını yemişiz biz. Onlardan ben şahsen özür diliyorum, bekçilerimizden, hakları. O yasa çıkarken, İçişleri Bakanım burada olsaydı, bomba uzmanlarını koyduk, teşekkür ediyorum, gelin, artık, korucuların yasal bir statüsü olsun. Bir kere bunları kim atıyor, kim alıyor, disiplin… Hiçbir şey belli değil arkadaşlar. Diyorlar ki: Sen korucu değilsin, bugün gelme artık işine -bir jandarma komutanı veya kaymakam- aldım seni görevden… Bitti.

Arkadaşlar, burası Türkiye Cumhuriyeti. Hukuk devleti. Hukuk devletinde yargı…

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Bunlar bir kere memur değil.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, niye almıyorsunuz yani? Niye almıyorsunuz? Yani, geçen sefer… Niye almıyorsunuz? Niye yani? Bunlar bu ülkeye birey olarak hizmet yapmıyorlar mı? Yani neden? Neden? Hizmetleri… Yani bu köy korucularının… Bir hizmet yapmıyor mu bu? Ya, hizmetlerini tanımıyorsunuz…

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Memur değil bunlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – O zaman deyin ki: Böyle bir sistem yoktur, biz bu korucu sistemini kapayalım. Biz gene söylüyoruz, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak ve şahsım olarak, birey olarak bakıyoruz, insan olarak bakıyoruz, aile fertlerine acıyoruz. Biz bireyin mutluluğu, bireyin sorununun çözülmesi olarak bakıyoruz. Bu şekilde bakıyoruz.

Gelin, bekçiler kanunumuz çıkarken…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Olsa da dükkân senin. Memur değil onlar.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Memur değil bunlar yani, bir kere, sınavla alınmıyor, kimisi okuryazar bile değil, nasıl emniyet hizmetleri sınıfına alacaksınız?

BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, zamanında, 1960 yılında aldığımız mahalle ve köy bekçilerimizi memur olarak mı aldık yani? Yani onlar memur muydu?

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Hangisi?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Mahalle bekçilerimiz.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Tabii canım. Yardımcı hizmetler sınıfında, 657’ye alındı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Yapmayın. 77 yılında, o hakkını yediğimiz insanlarımızı… 1977 yılında yardımcı hizmetler kanunu çıkardık. Gelin, gelin, bugün de…

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Olmaz böyle, ona göre teklif getirilmesi lazım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Tamam, gelin, bugün de bu arkadaşlarımıza…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Olsun diye söylemiyor zaten.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ünal Bey, biz ne istersek olsun diye isteriz. Ben, özellikle şahsım olarak konuşuyorum, yüreğimle konuşurum, kimse gibi…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Teklifi ona göre getirin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ona göre tekliftir. Bu kanun geçerken, 52 bin tane köy korucumuzu da gelin bir kapsam içine alalım. O insanların belirsiz olan… O insanların gerek özlük hakları gerekse statüleri belirsizdir; iki kişinin dudağının arasında: “Gittin” tamam, gittin. “Suçum ne?” Mahkeme kararını getiriyor, geri almıyorlar. Ya, bu insanlara hukuki bir statü getirin ve özlük haklarını… Yasa çıkmasına rağmen -altını çiziyorum- geçen dönem yasa çıkmasına rağmen hiçbir özlük hakları belli değildir ve hiçbir hukuki statüleri belli değildir. Yönetmelik yeterince uygulanmıyor. Ben bunu söylüyorum, bunu söylüyorum, bunu söylüyorum.

Ben şunu söylüyorum, şunu rica ediyorum sizden: Grup olarak, değişik illerdeki bu dernek başkanlarını -bunların hepsi artık dernekleşmiş- çağırın, “Ne derdiniz var?” deyin, bu insanlarla bir konuşun ya, başka bir şey istemiyoruz ki.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bizim yaptığımız iyileştirmeleri onlar çok iyi biliyorlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bu okuduğum metin de tamamen -benim uydurmam değil- o arkadaşlarımızın bize gönderdiği -buyurun, altında- sorunlarının ve dertlerinin metnidir. Bunu dile getirmek, bunun önlemini almak hepimizin görevidir. Birey olarak, insan olarak -yine altını çiziyorum- bu ülkede sosyal devlet olarak, insanları mağdur edemeyiz. Ben, sosyal devletlik görevimizi yapalım diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. Takdir sizin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Bir açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Efendim, şimdi bu verilen önergede savunulan şey, iki ayrı konunun savunulmasıdır. Mahalle bekçileri ile köy korucularının statüleri de farklıdır. Ama değerli arkadaşlarımız, köy korucularıyla ilgili yeni bir düzenlemeyi gündeme getirirlerse otururuz, tartışırız. Komisyonda tartışılması gerekir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Arkadaşlar “Evet” desinler, derhâl.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Aslanoğlu, siz bu işleri çok iyi bilen insansınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Onu da yaparız.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Gerçi, fikirlerinizi ifade ettiniz, teşekkür ederiz, ama bunun ayrıca tartışılması lazım.

Teşekkür ederiz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce yaptığım konuşmada, geçen haftaki olayda CHP’li ve MHP’li arkadaşlar bana sahip çıktılar “Bize teşekkür etmediniz.” dediler, ama ben onlara zaten basın önünde teşekkür ettim. Yani, diliyoruz ki, bu çatı altında hepimiz aynı ülkenin insanlarıyız. Bu memleketin birliği ve bütünlüğü için mücadele eden, bu memleketi yüceltmeye çalışan, aynı ruh ve aynı inançta insanlarız. Bunu bütün herkese şey edelim ve aramızda kırgınlık olmasın. Bizim kimseye karşı bir husumetimiz de yok, bizim kimseye karşı bir düşmanlığımız da yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hah!

KAMER GENÇ (Devamla) - Bizim istediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletini dünyada lider yapabilecek bir düzenlemeye, bir yönetime kavuşturmaktır. Bu yönetime kavuşturmanın da yolu devletin kaynaklarını en adil şekilde kullanmak, rüşveti yok etmek, devleti yöneten insanların sorumluluk duygusu içinde hareket ederek “Benim çoğunluğum var, istediğimi yaparım.” düşüncesini, bu iktidarda bu ülkede yok etmek. Eğer bir memlekette suistimaller varsa bunların üzerine gidelim. Yani, biraz önce de söyledim, değerli milletvekilleri, yani, bir memleketin resmî bankalarından bir günde 750 milyon dolar kredi alınıyorsa bu faciadır, bu büyük bir yıkımdır o memleket için. Üzerine gidelim. Şimdi, ben, sen, Ahmet, Mehmet gitse Vakıflar Bankasına, Halk Bankasına “Ya, bana bir 100 bin dolar ver veya bir 50 bin dolar ver.” Verir mi arkadaşlar? Mümkün değil, vermez.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Teminatı varsa verir.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, ama 750 milyon dolar, bu memleketin Başbakanı, kendi damadının başında bulunduğu şirkete alıyorsa bu vahim bir hatadır. Yani bu hatayı savunmak mümkün değil.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, köy korucuları konusunda… Ben koruculuk sistemine karşıyım ama benim memleketimde de -Tunceli’de de- korucular var. Şimdi, bu arkadaşlarımız nasıl çalışıyorlar? Bunların bir güvenceleri yok. Bir güvenceleri olmadığı için… Yani oradaki astsubay veya uzatmalı çavuş arkadaşımızın emrindedir. Onları çağırırlar, hoşuna da gitmediği an hemen görevine de son verirler. Bu arkadaşlarımız, en fazla hayati tehlikeyle karşı karşıya olan kişilerdir. Özellikle, silahlı terör eylemlerinin olduğu yerde, çok defa Güneydoğu’da, bu korucu arkadaşlarımız, işte, askerin de, polisin de, özel timin de zaman zaman önünde giderler. Şimdi, bu insanlar bu memleketin savunması için canını veriyor. Canını verdiğine göre bir hukuki statüye kavuşmaları lazım. Yani, işte, kaymakam -hele kaymakamın uzağa gitmesi mümkün değil- birisinin bir hareketini beğenmedi mi hemen “Silahını aldım.” diyor; ne bileyim, uzatmalı arkadaşımız, birisinin hareketini beğenmedi mi “Efendim, silahını aldım.” diyor ama o silahı aldıktan sonra adam da, yani o zat, o arkadaşımız zamanında “koruculuk” adı altında görev yaptığı için toplum içinde serbest de gezemiyor, rahat da gezemiyor, yani hedef hâline gelmiş.

Dolayısıyla, diyoruz ki, bu insanları bu kadar görev… Yani, ya koruculuk sistemini kaldırın… Ben ona bir şey demiyorum ama kaldırmıyorsanız bu kadar zor şartlarda görev yapan insanların hiç olmazsa bir statüye kavuşması lazım. İşte, bekçiler gibi onlar da emniyet statüsünde olsun Sayın Komisyon Başkanı ve Sayın Bakan. Bu insanlar da hiç olmazsa bir hukuki statüye kavuşsun. Onlar da -yani bir bekçi, bir emniyet görevlisi kadar- çünkü çok önemli görev yapıyorlar, reddedemezsiniz. Yani, demin de söyledim, ben, -Tunceli’de epey korucu arkadaşımız var ama bir tanesi de bana oy vermedi, canları sağ olsun, ben onun peşinde değilim- taşıdığım insanlık duygusu gereği o görevi bu ülkenin savunması için çok zor şartlarda yapan bu insanların belirli bir ekonomik güç, sosyal ve hukuki bir statüye kavuşmalarını istiyorum. Bence, önergemiz çok yerinde bir şey.

Arkadaşlar, devletimizin imkânları o korucuların insanca yaşamasını sağlayabilecek, polislerin insanca yaşamasını sağlayabilecek bir ekonomik güce yetişmesine elverişli.  Yeter ki o kaynaklar, işte, yandaşlara, şunlara, bunlara heba edilmesin, getirilip de şuraya, buraya verilmesin. Yoksa, Türkiye'nin kaynakları çok iyi. Vergi ciddi tahsil edilirse, ihalelerde kayırmalar olmazsa, ihalelerde denetim olursa, devlette denetim müessesesi olursa, bu elde edilen gelirlerimizle, biz, Türkiye’de memurumuzu da en iyi şekilde aylık verebilecek düzeye getiririz, polisimizi de korucumuzu da… Bizim istediğimiz, devlet yönetimine dürüstlüğün hâkim olmasıdır.

Saygılar sunuyorum, önergemin kabulünü istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Genç, Sayın Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının önergelerini birlikte oylarınıza sunacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 120 S. Sayılı Kanun Teklifinin 3 ncü maddesi (b) bendindeki “% 72” ibaresinin “% 80” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

                                                                                                             Hasan Çalış

                                                                                                               Karaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çalış, gerekçeyi mi okutayım?

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Çarşı ve mahalle bekçilerinin ekonomik olarak desteklenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bölümünde “YH -Yardımcı Hiz-metler Sınıfı” olarak  yer alan “Çarşı ve Mahalle Bekçisi” unvanlı kadroların sınıfı “EMH - Emniyet Hizmetleri Sınıfı” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok

İki arkadaşım sisteme girmişler. Soru sormak için mi, onu soracağım.

Sayın Akman, soru soracak mısınız?

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Şahsım adına söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Şu anda soru soracak mısınız diyorum?

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Şahsım adına söz talep ediyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Şahsı adına söz talep ediyor.

BAŞKAN – Şahsınız adına söz talebiniz var. Yani soru talebiniz yok.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Hayır, sorudan vazgeçtim.

BAŞKAN – Sayın Ural…

KADİR URAL (Mersin) – Ben soru soracağım.

BAŞKAN – Size daha sonra soru hakkı vereyim.

Şahsı adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman.

Buyurun Sayın Akman.

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; buradaki konuşmalar sırasında iki milletvekili arkadaşımızın bazı hususları gündeme getirmesi nedeniyle, kanun teklifi sahibi olarak bunlara bir cevap verme ihtiyacı hissettim ve gerek kamuoyunun gerekse sizlerin kafasında oluşabilecek bir yanlış anlaşılmayı gidermek maksadıyla söz aldım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yahya Bey, Hükûmet cevap versin, Hükûmet!

YAHYA AKMAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, biraz önceki maddede, birisi çok deneyimli, birisi iki dönemdir milletvekilliği yapan iki arkadaşımızın önergeleri görüşüldü ve oylandı. Bu önergelerde köy korucularının da emniyet hizmetleri sınıfına alınması talep edilmekteydi. Hâlbuki, bu, ne kanun tekniğine ne işin mahiyetine uyan bir önerge değildi.

Bu arkadaşlarımız, yani “köy korucusu” dediğimiz arkadaşlarımız, bir kere, her şeyden önce, çok ciddi şartlar aranmaksızın o bölgenin özel şartlarına göre silahlandırılan, köylerini korumak için görevlendirilen insanlardır. Bizim burada konuştuğumuz konu ise 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi…  Bugünkü görüştüğümüz çarşı ve mahalle bekçilerimiz ise yardımcı hizmetler sınıfında, 657’ye tabi arkadaşlarımızdır. Biz bugün yaptığımız değişiklikle bunları emniyet hizmetleri sınıfına taşıyoruz. Bu gayet tabiidir, zaman zaman bu haklar tanınır. Ama bu arkadaşlar zaten devlet memuru olma hakkını elde etmiş, yıllardan bu yana devlet memuru olarak çalışmış olan -sosyal hakları itibarıyla, diğer hakları itibarıyla- insanlardır.

Burada bu şekilde önergeler verildiği zaman zannedilecektir ki hemen böyle bir kelime ilave etmekle bu insanlar memur statüsüne taşınabilecektir… Bunun yanlış olduğunu, bunun yerinin burası olmadığını…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yahya Bey, sen söyle, doğrusunu yapalım.

YAHYA AKMAN (Devamla) - Eğer arzulanırsa, bu konuyla ilgili olarak, örneğin “Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan insanların, şu yaşla şu yaş arasındaki insanların tamamı devlet memuru kılınmıştır.” gibi de bir madde çıkarılabilir. Ama bunlar işin usulüne, işin yasasına uymayan önergelerdir, bunu hatırlatmak istiyorum.

Bir de muhtarlarla ilgili bir konu gündeme getirildi. Muhtarlar, özellikle geçtiğimiz dönem ve bu dönem içerisinde kendileriyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve özellikle iktidarımızın çok ciddi çalışmalar yaptığı bir sınıftır. Ben de bunlardan birisiyim. Sayın Aslanoğlu gibi, geçen dönemden bu yana muhtarlarımızın konusunu önce Dilekçe Komisyonunda uzun uzadıya tartıştım arkadaşlarımla beraber, arkasından arkadaşlarımızın ücretleri o günkü şartlarda yüzde 100 civarında artırıldı. Daha henüz Cumhurbaşkanının onayını bekleyen bir kanunda da… Muhtarlarımızın, özellikle sosyal güvencesi olmayan muhtarlarımızın -ki bu yaklaşık olarak mevcut muhtarlarımızın yarısını, yani 52 binin yarısını teşkil ediyor- bu arkadaşlarımızın da BAĞ-KUR primlerinin yarısının devlet tarafından ödenmesiyle ilgili bir düzenleme çıktı. Yani her vesileyle bu sınıftaki arkadaşlarımızı gündeme getirmek doğru bir olay değildir. Bunlarla ilgili atılabilecek çok önemli adımlar atılmıştır. Elbette ki gerek köy korucularıyla alakalı, gerek muhtarlarla alakalı, hatta gerek bütün çalışanlarımızla ilgili çok tatmin edici düzeyde, belki, ücretler veremeyebiliyoruz. Ama ülkenin şartlarının bu olduğu, bunların zaman içerisinde, ülkemizin millî gelirinin, ekonomimizin gelişmesiyle beraber iyileşeceğini hepimiz biliyoruz, ki altı yıl öncesiyle kıyasladığınız zaman aşağı yukarı bütün çalışanlarımızın reel olarak ciddi artışlar elde ettiği de aşikârdır, ortadadır.

Bu hususlarla ilgili bir düzeltme yapma ihtiyacı hissettim. Söz verdiği için Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Kanun teklifimizin, tekrar, hayırlara vesile olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, devlet tarafından ödenen bir şey yok.  Sayın Hatip, devlet bir şey ödemiyor. Sadece, müsaade ederseniz, bir kelimeyle açıklığa kavuşturayım ben ne istiyorum. Devlet tarafından ödenen bir şey yok.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bütün arkadaşlarım yasama görevini yapıyor -hepsini takdirle karşılıyorum- soru sorarak, önerge vererek veya diğer şekilde yaparak. Yalnız, burada, bütün grupların ve milletvekili arkadaşlarımızın mutabakatı var. Arkadaşlarımız da, çarşı ve mahalle bekçisi arkadaşlarımız da bizi her taraftan izliyor, burada da varlar. Bir an önce -yarım saatlik süremiz kaldı- bu kanunu hep beraber gayret ederek, inşallah, gerçekleştirelim diyorum.

Sayın Ural’ın, Sayın Çelik’in, Sayın Aslanoğlu’nun soruları var. Onlara soru sorma hakkı vereceğim.

Sayın Ural, buyurun.

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Başkanım, aracılığınızla sormak istiyorum: Bu, Sayın Hasan Çalış Bey’in vermiş olduğu önergede yüzde 80’e çıkartılmasını… “Polislerle denk olacak, onun için yüzde 80’e çıkartamıyoruz.” şeklinde bir savunma var. Polislerinkini yüzde 85’e çıkartalım, onu da yüzde 80’e çıkartalım, fazlalaştıralım. Bu birinci sorum.

Ama, esas, ikinci sorum: 22 Temmuz seçimlerinden önce emniyet teşkilatı personelinin özlük ve özellikle mali haklarının iyileştirilmesi konusunda çalışmalar yapılacağı söylenmiş idi. 22 Temmuzdaki seçimlerden önceki çalışmalarda böyle bir çalışma yapılacağı söylenmişti. Fakat şimdiye kadar herhangi bir çalışma yapılmadı. Emniyet personelimiz acaba bu çalışmayı mahallî idareler seçimlerine kadar bekleyecekler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ural.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Ben de bu madde üzerinde… Özellikle emniyet hizmetleri sınıfına geçirildikten sonra çarşı ve mahalle bekçileri, İçişleri Bakanlığı ve Hükûmet, bu sınıftan olan çarşı ve mahalle bekçileri kadrosunu sağlayarak yeni atama yapmayı düşünüyor mu? Onu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, köy korucularıyla ilgili verdiğimiz önergede Sayın Komisyon Başkanım ve Sayın Akman “Bu, kanun tekniğine uygun değil.” dediler. Biz hemen korucularla ilgili yeni bir yasa teklifi vereceğiz. Acaba Sayın Komisyon Başkanım ve Sayın Akman köy korucularıyla ilgili aynı yönde bir kanun teklifi verip destekleyecekler mi?

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Böyle bir söz vermiyoruz, şimdiden söyleyeyim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Sayın Bakanım…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Efendim, şimdi, burada emniyet hizmetlerinin tazminatlarıyla ilgili elimde on iki ayrı madde hâlinde tazminat rakamları var. Yani orada “72, işte, 80’i geçer” filan diye böyle bir şey yok. Farklı farklı

KADİR URAL (Mersin) – Veysi Bey öyle söylediği için…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Hayır, olabilir ama bizim…

KADİR URAL (Mersin) – Veysi Bey vermiş de teklifi…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Soruyu bana sordunuz ama, soruyu bana sordunuz, ben de cevabı veriyorum size.

Dolayısıyla, böyle bir şey söz konusu değil. Diğer taraftan, zaten her görev gibi bu da dinamik bir şartı içeriyor. Üzerinde arkadaşlarımız çalışma yapabilirler ama bu 72-80 arasındaki farkı bu şekilde izah ediyoruz. Onun dışında başka bir çalışma yok. Bunu da size ifade etmiş oluyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylamasından önce bir söz talebi var mı? Bazı arkadaşlarımız var ama ben Genel Kurulda göremiyorum o arkadaşlarımızı, fikirlerini beyan etmek üzere yani oylarının rengini belirtmek üzere. Yok o arkadaşlarımız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Oylamadan sonra mı söz alacaksınız Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Evet, oylayın, ondan sonra.

BAŞKAN – Tamam.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Bakanım, buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Mahalle bekçileriyle ilgili olarak, bekçiler ve emniyet mensuplarımızla ilgili bu kanun teklifinin ülkemize ve bütün çalışan arkadaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Söz almamın sebebi, hem böyle bekçilik gibi ulvi bir mesleğe, birazcık da nostaljik olan ve hepimizde olumlu hatıraları olan bir mesleğe hakkını verebilmek.

İkinci olarak da Sayın Bakanımızla ilgili. Biraz önce burada olmadığı ifade edildi. Kendisi bir başka kamu görevi olan Millî Güvenlik Kurulunda olduğu için bana rica ettiler. Onun için onun yerini doldurmaya çalıştım. Onun için bu toplantıda yoklar. Bunu ifade etmek istiyorum.

Üçüncü olarak da böyle, hakikaten çok anlamlı olan bir görevde de zaman zaman konunun dışına çıkmalar oldu. Mamafih onu da biz, artık, politikanın standart sapması olarak görüyoruz.

Bu bakımdan hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Böylece, sayın milletvekilleri, çarşı ve mahalle bekçileri hakkındaki kanun teklifi ve bomba uzmanı arkadaşlarımıza imkân sağlayan bu teklif yasalaşmış ve kabul edilmiştir. Bekçilerimiz için, emniyette görev yapan bomba uzmanı arkadaşlarımız için ve tüm milletimiz için hayırlar getirmesini ve kendilerine ve ailelerine hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, üçüncü sırada yer alan İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 2 Milletvekilinin; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 2 Milletvekilinin, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu (2/187, 1/446, 1/509, 1/513) (S. Sayısı: 127)(x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 127 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şu ana kadar bize intikal eden söz taleplerine göre, gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi’nin söz talebi vardır.

Sayın Sipahi, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Türk Silahlı Kuvvetlerindeki birtakım ihtiyaçları karşılamak üzere yasa  tasarıları üzerinde konuşulacak ve Milliyetçi Hareket Partisi adına yasa tasarılarının bütünü hakkında söz almış bulunuyorum. Bu yasa tasarılarının içerisinde birinci sırada görüşülecek olan Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu üzerindeki bazı değişiklikler. Bu değişiklikler içerisinde benim değinmek istediğim sadece bir madde var. O da kendi isteğiyle emekli olan kıdemli albaylara da kadrosuzluk tazminatı ödenebilmesinin amaçlanması konusu. Maalesef kadroya dayalı terfi sistemiyle ilgili birtakım güçlükler Türk Silahlı Kuvvetlerindeki çok uzun süreli çalışmalara rağmen hâlen yürürlükte olup bu kadroya dayalı terfi sistemi gerçekleştirilemediği müddetçe değişik birtakım rütbelerde bu tip şişmelerin olması bundan sonra da vakidir ve bu tip geçici yasa maddelerinin yürürlüğe girmesi de söz konusu olacaktır. Onun için, bir an evvel bu kadroya dayalı terfi sistemiyle ilgili çalışmaların tamamlanması ve yasalaştırılması gerekmektedir. Onun dışındaki diğer konular silahlı kuvvetlerin şu andaki önemli ihtiyaçları olup her zaman çok medeni tartışmaların olduğu Millî Savunma Komisyonunda bütün partilerimizin iş birliğiyle kabul edilmiştir.

Benim burada söz almaktaki asıl amacım, Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli astsubay mensuplarıyla uzman mensuplarının bazı önemli sorunlarını bu vesileyle yüce Meclisin bilgilerine sunmak ve yüce Meclisin bu taleplerin yerine getirilmesi konusundaki desteğini istemeye yöneliktir.

Şerefli astsubaylarımız Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok önemli bir bölümünü oluşturmakta olup, maalesef, son yıllarda çok önemli ekonomik sorunlarla baş başadırlar. En son 14 Ocak 2004 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin malî durumunun iyileştirilmesi teklifleri konusunda yapılan bir incelemede, astsubaylarımızın  emekli oldukları zaman maaşlarının yüzde 45 oranında azaldığı açık olarak ifade edilmiştir. Ayrıca, Sayın Bakanımız burada olmamakla birlikte, son olarak astsubaylarımızın maaşlarıyla ilgili birinci kademe, dördüncü kademeye indirilmesi konusundaki Komisyonda beş Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilinin olumlu oy vermesine ve Komisyonda olumlu karşılanmasına rağmen daha sonra anlaşılmayan bir nedenle bu konunun reddedilmesi, maalesef, astsubaylarımızda -emeklileri dâhil- çok büyük bir sukutuhayal yaratmıştır. Bunu yüce Meclisin bilgilerine sunmakta yarar görüyorum. Bu konuyla ilgili yapılacak her türlü çalışmanın ve bu konunun tekrar gündeme getirilmesi hâlinde her türlü desteğin Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verileceğini ve bu çalışmalara katkı sağlanacağını da bu vesileyle bildirmekte yarar umuyorum.

Sayın Bakan, Sayın komisyon üyeleri; biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak çok büyük bir kitlenin yani astsubaylarımızın -emeklileri dâhil- uzmanlarımızın problemlerinin giderilmesinde her türlü teklife açığız ve bu konudaki her türlü teklifin içerisindeyiz ve bu konuda en olumlu gayretler içerisindeyiz. Yani ne demek istiyorsunuz? Astsubaylarımızın ve uzmanlarımızın, esasında Meclisin çok küçük gayretleriyle yerine getirilebilecek haklı taleplerinin yerine getirilmesinde eğer Hükûmetimiz bir tasarı getirirse Milliyetçi Hareket Partisi olarak hiçbir ön koşul olmaksızın bu tasarının yanında olacağız, buna söz veriyoruz. Hayır, değil, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu değerli kitlelerin sorunlarının dile getirilmesinde eğer teklif mekanizmasını çalıştırır, tekliflerde bulunursak bu takdirde sizlerin desteğini bekliyoruz, buna da açığız. Sizlerin bu konudaki desteğinize talepkârız. Yok, değil, üçüncü bir şekil, eğer bu arkadaşlarımızın -emeklileri dâhil- astsubaylarımız ve uzmanların sorunları Millî Savunma Komisyonunda, bu arkadaşlarımızın emeklileri de dâhil gündeme getirilir, uzun süreli olarak tartışılır ve bir öncelik sırası dâhilinde bunlar Meclis gündemine getirilirse bu konuda da her türlü desteği vermeye hazırız. Bu konuda sizlerin desteğine ihtiyacımız var, partiler üstü desteğine ihtiyacımız var. “Neden?” diyeceksiniz. Astsubaylarımız çok önemli bir kitle, sadece bunların Emekli Astsubaylar Derneğine bağlı 96.500 emekli var. Bunların muvazzafları ve aile fertlerini dâhil ettiğiniz zaman yarım milyonluk bir kitleden bahsediyoruz. Maalesef emekli olduğu zaman yüzde 45 oranında geliri azalan, yüzde 50’si ek iş, yüzde 20’si ise işportacılık yaparak geçinmeye çalışan bir kitleden bahsediyoruz. Bu vefakâr, cefakâr, fedakâr silah arkadaşlarım şu anda muvazzafıyla fakirlik sınırının altında, emeklisiyle ise fakirlik sınırıyla açlık sınırı arasında gidip gelmekte. Bu arkadaşlarımız bunu hak etmiyorlar. Asgari yirmi beş yıl Türkiye’nin en ücra köşelerinde, çoğunlukla canlarıyla kumar oynayarak görev yapan bu arkadaşlarımız bunu hak etmiyorlar. Gelin, partiler üstü bir anlayışla bunların taleplerini bir öncelik sırasında Meclise getirelim ve bu istek ve talepleri bir an evvel yerine getirelim. Ne istiyorlar?

Bilindiği gibi astsubayların eğitim düzeyleri 4752 sayılı Kanun’la ön lisans seviyesine çıkartılmış, buna paralel 4861 sayılı Kanun’la da özlük hakları yeniden düzenlenmiştir. Yeni memuriyete girecekler için olumlu karşılanan bu durum görevdeki astsubay ve emeklileri mağdur etmektedir. Astsubaylar daha önce 10’uncu derecenin 1’inci kademesinden hizmete başlamış kabul edilirken 4861 sayılı Kanun’la getirilen yenilikle 9’uncu derecenin 1’inci kademesinden göreve başlatıldığından, kanundan önce görevde bulunan ve emekli olan astsubaylar bu kanundan yararlanamamakta ve mağdur olmaktadırlar.

Devlet memurları kanunlarında her yapılan iyileştirmelerin sonucunda geçmişte görev yapanlar nazara alınmak suretiyle memurlar ve emeklileri arasında adalet sağlanmışken maalesef astsubaylarımız için bu konu yürürlükte değildir, muvazzafıyla emeklisi arasında ayrı statüler uygulanmaktadır. Bu, her şeyden önce eşitliğe aykırıdır.

Bir başka husus: 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile beş yıldan fazla hizmeti olan tüm memurlara görev tazminatı verilmesi öngörülmüş olmasına rağmen görev tazminatı sadece ve sadece makam ve unvanı olan memurlara verilmiştir. Tüm memur ve emeklilere verilmemesi, hakkaniyete, eşitliğe ve sosyal devlet ilkelerine aykırı olmuştur.

Bu konuda çeşitli müracaatlar yapılmıştır ve bu müracaatlara Maliye Bakanlığı uzmanlarınca bu tazminatlardan yararlanma konusundaki müracaatlarına “Efendim, bu tazminatı alanlardan yüzde 16 kişi keseneği, yüzde 20 oranında da kurum keseneği kesilmekte olup bu tutarlar Emekli Sandığı gelirlerinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.” şeklinde bir kaçamak cevap verilmiştir. Hâlbuki gerçek bu değildir. Görev tazminatı, makam tazminatı, kadrosuzluk tazminatı ve bunun gibi tazminatların karşılığında tazminatı alanların maaşlarından kişi keseneği ya da kurum keseneği kesilerek Emekli Sandığı bütçesine intikal ettirilmemiştir ama mevcut uygulamada hak sahipleri tazminatları almaya devam etmektedirler. Eğer intibak konusunda çok ciddi sorunlar var ise geriye doğru borçlandırma yapılarak ödenecek farklardan kesintiler yapılabilir.

Diğer bir konu: Kendi nam ve hesabına yüksekokulu bitiren astsubaylarımızın intibakları 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 137’nci maddesi gereğince 657 sayılı Kanun’un genel idare hizmetleri sınıfında aynı yükseköğrenimi bitirenler için tespit edilen derece ve kademelerden hizmet başlamış olarak yapılmaktadır. Maalesef yüksekokulu bitiren astsubay ise, 926 sayılı Personel Kanunu’nun ilgili cetveli gereğince ancak 1’inci derecenin 3’üncü kademesine kadar yükselebilmektedirler. Biraz önce arz ettim, 1’inci derecenin 4’üncü kademesini alamayan eğitimli insan topluluğu yalnız astsubaylarımız olarak kalmıştır. Benzer görevleri yapan polislerimiz 1’inci derecenin 4’üncü kademesinden maaş alabilmektedirler. Hâlbuki benzer görevleri hem de çok daha zor şartlarda, hudut görevlerinde karakol komutanı olarak yerine getiren -örneğin jandarma sınıfında olduğu gibi- astsubaylarımız bunu alamamaktadırlar. Bu mağduriyet, arz ettiğim gibi, çok büyük bir sukutuhayal yaratmıştır astsubay zümremizde. Gelin, bunun nedenlerini açıklayın, nedenlerini ortadan kaldıracak çalışmaları bütün partiler olarak tekrar yapalım en kısa zamanda ve kanunu, tekrar, Meclise taşıyalım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu sizlere öneriyoruz.

Diğer bir konu: 3466 sayılı Yasa’ya tabi jandarma uzmanlarımız. Maalesef jandarma uzmanlarımızla sözleşmeli erbaşlar arasında uygulayıcılara dair bir karışıklık söz konusudur. Hâlbuki uzman jandarmalar Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde subay, astsubay gibi kadrolu muvazzaf personel olarak görev yapan kişilerdir. Her ne kadar 1988’de bu müessese başlamış gibi görünse de aslında 60’lı yıllara dayanan fakat daha sonra yürürlükten kaldırılan çok eski bir jandarma geleneğidir. Bu arkadaşlarımızın da sıkıntıları vardır. Bu arkadaşlarımızın sıkıntılarından bir tanesi “lise ve dengi okul mezunu erkeklerden” ibaresi olan görevde veya yeni mezun olan uzman jandarmalar okul tabanına göre 10’uncu derecenin 1’inci kademesinde göreve başlaması gerekirken, bunlar “ortaokul mezunu” sıfatıyla 11’inci derecenin 1’inci kademesinden göreve başlamaktadırlar. Tabiri caizse on tane üniversite de bitirseler 11’e 1’den göreve başlamaktadırlar. Bu ciddi bir sıkıntı yaratmaktadır.

Diğer bir konu, uzman jandarmaların okulda geçen bir yıllık süreleri emekli keseneğine tabi tutulmayıp bu süre maddi hak kaybına uğramaktadırlar. Hâlbuki astsubay okullarında ve harp okullarında eğitimdeki geçen süre emekliliğe tabidir. Bu konuda da bir mağduriyet söz konusudur ve eşitsizlik söz konusudur.

Gene jandarma uzmanlarımız, devriye komutanı, asayiş tim komutanı gibi kadrolu komuta görevlerinde görev yaptıkları hâlde temsil tazminatına layık görülmemiştir. Bu ciddi bir sıkıntı ve eşitsizlik yaratmaktadır.

Aynı şekilde sosyal haklar ve lojman dağıtımında da bu uzman arkadaşlarımız asgari yirmi beş yıl Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahrını çekmekte ve Güneydoğu’da çok önemli görevler yapmalarına rağmen bu konuda bir eşitsizlik söz konusudur ve bu eşitsizliklerin giderilmesi konusunda da sizleri ben desteğe çağırmaktayım.

Gelelim diğer bir konuya: Biraz önce söylemeyi unuttum. Bu jandarma uzmanlarımız yaklaşık 25 bin kişilik bir kitledir, aile fertleriyle birlikte 100-150 bin kişilik bir nüfusu temsil etmektedir. 1986 yılından başlamak üzere bir uzman erbaş konusu çıktı. 3269 sayılı Kanun gereğince uzman erbaşlık Türk Silahlı Kuvvetlerinde uygulanmaya başlandı. Ancak bu konuda da alelacele yapılan düzenlemelerle maalesef bu 60 bin kişilik kitlenin de çok ciddi olan sorunları gündeme gelmeye başladı. Başlangıçta bu sorunlar düşünülmedi. Sadece bir işsizliği gidermek ve silahlı kuvvetlerde birtakım avantajlardan yararlanmak için bu arkadaşlarımız göreve alındılar. Fakat gün geçtikçe, yaş ilerledikçe sıkıntılar, problemler de artmaya ve gün yüzüne çıkmaya başladı.

Nedir? Efendim, bir ay ceza alırsa bu uzmanlarımızın ilişiği kesiliyor. Bu durum bir yıllık uzman için de geçerli, on dokuz yılını silahlı kuvvetlere vermiş uzman için de geçerli. O hâlde burada bir adaletsizlik var.

Efendim, bir yılda üç ay rapor ya da hava değişimi alırsa ilişiği kesilir. Bu da bir yıldan on dokuz yıla kadar uzmanları kapsıyor. Hâlbuki, bunların haklı olarak hasta olma, eğer hastalıkları ileri derecedeyse üç ay veya daha fazla rapor alma gibi çok insani bir hakları var.

Yine, derece kademesi maaşa etki etmeyen tek kamu görevlisi bu uzmanlarımız olmaktadır.

Bunların tayin atamaları belli değildir. Yani hangi coğrafi bölgede, hangi küçük veya büyük yerleşim bölgesinde ne kadar süreyle görev yapacakları belli olmayan tek kamu görevlisi sınıfı bu uzmanlarımızdır.

Sınıf işareti spoleti takmayan silahlı kuvvetlerde tek görevli bu arkadaşlarımızdır.

Tabanca verilmeyen, zatî tabanca taşımaktan mahrum bırakılan tek sınıf budur.

Emeklilik hakkı olmayan tek sınıf budur.

İzin konularında silahlı kuvvetlerin diğer rütbelilerine kırk beş günlük, on beş günü mazeret olmak üzere, izin verilirken bu on beş günlük mazeret izninden mahrum bırakılan tek personel kademesi yine bu arkadaşlarımızdır.

Bunun gibi -biraz önce diğer, jandarma uzmanlarında da bahsettiğim gibi- sosyal tesislerden, lojmanlardan yararlanma konusunda sıkıntıları olan bir kitledir.

Sayın milletvekilleri, sözün kısası, ben silahlı kuvvetlerimizle ilgili bu yasaları vesile yaparak, şerefli astsubaylarımızın -emeklileri dâhil- hiç de hak etmedikleri bu güç şartlardan kurtarılması konusunda, özellikle şu son 1/4 maddesi konusunda önce ümitlendirip sonra ümitlerinin kırıldığı konusunda yardım ve desteklerinizi bekliyorum. Dediğim gibi, siz hazırlayın biz destekleyelim, hayır, biz hazırlayalım siz destekleyin veya oturup bir öncelik sırasına göre bu arkadaşlarımızla beraber bu konuyu tartışalım -gelsinler, onlar da yardımcı olsunlar- ve bir sıraya göre bu arkadaşlarımızın mağduriyetlerine mâni olalım ve bunların bu ciddi sorunlarını bir an evvel giderelim.

Ben, sabırla dinlediğiniz için ve en kısa zamanda bu arkadaşlarımız için hak ettikleri gerekli desteği vereceğinizden emin olarak size saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA      DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 8 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Emeklilik hakkını kazananlar, emekliliklerini Ocak, Şubat, Temmuz veya Ağustos ayları içinde is-teyebilir. Bu aylar dışındaki emeklilik istemleri ancak, ilgili kuvvet komutanı, Jandarma Genel Komutanı veya Sahil Güvenlik Komutanının hizmet gerekleri itibarıyla uygun görmesi halinde kabul edilebilir."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 926 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) ve (e) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"d) Fakülte veya yüksekokulları kendi hesaplarına bitirenlerden Türk Silahlı Kuvvetlerinde branşları ile ilgili muvazzaf subaylığa geçme talebinde bulunanlar, subaylığa nasıp kararnamesinin onayı tarihinden geçerli olarak muvazzaf subay nasbedilirler. Bu personelin subaylık nasıpları hangi tarihte olursa olsun, kademe ilerlemesi veya üst rütbeye yükselmelerine esas olacak nasıpları kararname takvim yılının 30 Ağustos'u itibar olunur ve kademe ilerlemesi veya üst rütbeye yükselmelerinde 31 ve 32 nci madde hükümlerine göre işlem yapılır. Nasıp düzeltilmesinden ötürü maaş, maaş farkı ödenmez ve diğer özlük hakları verilmez."

"e) Askerlik hizmeti esnasında veya terhisini müteakip muvazzaf subaylığa geçirilmesi uygun görülenler, subaylığa nasıp kararnamesinin onayı tarihinden geçerli olarak muvazzaf subay nasbedilirler. Bunların askerlik hizmetinde geçen süreleri nasıp tarihine eklenerek bekleme süresinden sayılır ve üst rütbeye terfiileri, bu şekilde bulunan nasıplarına ve (d) bendi ile 31, 32 ve 64 üncü maddelere göre yürütülür. Nasıp düzeltilmesinden dolayı maaş, maaş farkı ödenmez ve diğer özlük hakları verilmez."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 926 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin ikinci fıkrası aşa-ğıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Türk Silahlı Kuvvetlerine muvazzaf subay olarak katılmadan önce branşları ile ilgili yukarıda belirtilen öğrenimlerini kendi nam ve hesaplarına yapmış veya subay nasbedildikten sonra bitirmiş olanlar, lisansüstü öğrenimi tamamladığı için sınıfları değiştirilen subaylar ile lisansüstü öğrenimi tamamladıktan sonra astsubaylıktan subaylığa nasbedilenler hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 926 sayılı Kanunun 65 inci maddesine aşağıdaki bent eklenmiştir.

"ı) Soruşturma veya kovuşturmasının devamı nedeniyle terfi edemeyen subay ve astsubaylardan; açığa çıkarılan, tutuklanan ya da açıkları kaldırılanlar veya tahliye edilenler hakkında, davaları neticeleninceye kadar, bu Kanunun 32 nci maddesinin (b) bendinde yer alan en çok rütbe bekleme süreleri ile 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 40 ıncı maddesinde belirtilen rütbe karşılığı yaş hadleri uygulanmaz. Bunların Silahlı Kuvvetlerde kalabileceği azami süre, emsali neşetlilerin Silahlı Kuvvetlerdeki görev süresi kadardır."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 926 sayılı Kanunun 109 uncu maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"b) Subaylık için sınava müracaat tarihinde sicil notu ortalaması, sicil tam notunun yüzde doksan ve daha yukarısı olmak."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 926 sayılı Kanunun 115 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"IV - Askeri Öğrencilerin İstifa Hakları

MADDE 115- a) Türk Silahlı Kuvvetleri eğitim-öğretim kurumları ile yurt içi ve yurt dışı fakülte ve yüksek okullarda öğrenim gören askeri öğrenciler;

1) Lisans seviyesinde 4 üncü sınıfın,

2) Ön lisans seviyesinde 2 nci sınıfın,

3) Ortaöğretimde son sınıfın,

Temmuz ayının son gününe kadar okul masraflarını,

b) Fakülte, yüksek okul veya meslek yüksek okullarından mezun olup da astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlar, yemin ettikten itibaren astsubay nasbedilinceye kadar geçecek süre içerisinde kendilerine yapılan masrafları,

ödemek suretiyle istifa edebilirler. Yapılan hesaplamada masraflar, sarf tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süre için kanuni faizi ile birlikte hesaplanır."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- 926 sayılı Kanunun 150 nci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Askeri eğitim ve öğretim kurumları dışında her derecedeki eğitim ve öğretim kurumları ile üniversite, akademi, okul, kurs veya benzeri kuruluşlarda da subay ve astsubaylara haftada yedi saati geçmemek üzere ücretle ek ders görevi verilebilir. Ancak, milli güvenlik bilgisi dersi için yedi saatlik kısıtlama uygulanmaz. Bu fıkra hükmü uyarınca ek ders görevi verilenlere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 176 ncı maddesine göre ek ders ücreti ödenir."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çerçeve 8’inci maddeye bağlı geçici madde 30’u okutuyorum:

MADDE 8- 926 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 30- Bu Kanunun ek 5 inci maddesi kapsamında kadrosuzluk tazminatı almaya hak kazanmış olanlar hariç olmak üzere, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre emeklilik hakkını elde etmiş olan kıdemli albaylardan kendi isteği ile emekli olanlara da yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, 49 uncu maddenin (f) bendi   esaslarına göre kadrosuzluk tazminatı ödenir."

BAŞKAN – Geçici madde 30’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 31’i okutuyorum:

"GEÇİCİ MADDE 31- Bu Kanunun 65 inci maddesinin (ı) bendi hükümleri, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce emekliye ayrılanlar hakkında uygulanmaz."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 30 ve geçici madde 31’i, bağlı olduğu çerçeve 8’inci maddeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birkaç maddemiz kaldı. Teklifin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süremizin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim.

Madde 9’u okutuyorum:

MADDE 9- 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 69 uncu maddesi birinci fıkrasının (b) bendinin (3) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"3. Füru: Subay, askeri memur ve astsubayların 25 yaşını doldurmamış ve evli olmayan erkek ve kız çocukları ile 25 yaşını bitirdiği halde evlenmemiş kız çocukları ile çalışamayacak derecede malullükleri resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilen erkek çocukları ve subay, askeri memur ve astsubayların ölümleri halinde bu kişilerden kendilerine yetim aylığı bağlanabilen erkek ve kız çocukları."

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 10’u okutuyorum:

MADDE 10- 28/5/1988 tarihli ve 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 26 ncı maddesinin bir-inci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"c) Emeklilik hakkını kazananlar emekliliklerini Ocak, Şubat, Temmuz veya Ağustos ayları içinde isteyebilir. Bu aylar dışındaki emeklilik istemleri ancak, Jandarma Genel Komutanının hizmet gerekleri itibarıyla uygun görmesi halinde kabul edilebilir."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11’i okutuyorum:

MADDE 11- 11/5/2000 tarihli ve 4566 sayılı Harp Okulları Kanununun 32 nci maddesine, birinci fıkranın ilk cümlesinde yer alan "ilgili kuvvet komutanlığının" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya kuvvet komutanlığının yetki vereceği makamın", ikinci cümlesinde yer alan "ilgili kuvvet komutanlığına" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya kuvvet komutanlığının yetki vereceği makama" ibaresi eklenmiş, üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde, dördüncü fıkrasında yer alan "burs sağlanmışsa" ibaresi ise "burs veya benzeri katkı sağlanmışsa bile," şeklinde değiştirilmiştir.

"Yurt içi ve yurt dışında görevlendirilecek öğretim üyelerine 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümlerine göre harcırah ödenir."

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 12- 4566 sayılı Kanunun 33 üncü maddesine birinci fıkrasında yer alan "ilgili kuvvet komutanlığının" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya kuvvet komutanlığının yetki vereceği makamın", ikinci fıkrasında yer alan "ilgili kuvvet komutanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya kuvvet komutanlığının yetki vereceği makam", üçüncü fıkrasında yer alan "ilgili kuvvet komutanlığınca" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya kuvvet komutanlığının yetki vereceği makam tarafından" ibareleri eklenmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Komisyon adına Siirt Milletvekili Sayın Yılmaz Helvacıoğlu.

Buyurun Sayın Helvacıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MİLLÎ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 127 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Komisyonum adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinize saygılar sunuyorum.

Teklifimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin iç işleyişine ilişkin 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve 4566 sayılı Harp Okulları Kanunu’nun bazı maddelerinde değişikler öngörmektedir.

Teklifimizin 1 ve 2’nci maddeleri, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu “Subaylığa Nasıp” ve “Nasıp Düzeltilmesi” başlıklı 35 ve 36’ncı maddelerinde değişiklik yapılmasına ilişkindir.

Anılan maddeler 7 Kasım 1980 tarihinde kurulan Gülhane Askerî Tıp Akademisinin öğretim elemanı ihtiyacı ile lisansüstü öğrenim görmüş personel ihtiyacının karşılanması amacıyla 26 Mart 1982 tarihli ve 2642 sayılı Kanun ile değiştirilmiş ve lisansüstü eğitimli tıpta uzmanlık, diğer mesleklerde doktora öğrenimi olarak tamamlamış bulunanlar ile doçent unvanı almış olanların rütbe bekleme süreleri statülerine göre on beş yıla kadar indirilmiştir.

Mevcut değişiklikten bugüne kadar aradan geçen yirmi altı yıl içinde gerek GATA ve gerekse diğer üniversitelerde eğitim alan personel ile lisansüstü eğitim görmüş personel ihtiyacı karşılanmıştır. Dolayısıyla, bu hükümler” lisansüstü öğrenim yapan diğer subaylara verilebilecek kıdem süresinin en çok üç yıl olduğu dikkate alındığında, zaman içerisinde personel arasında eşitsizliğe neden olmuştur.

Teklifimizin 1 ve 2’nci maddeleriyle Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli iken lisansüstü eğitim görmüş olanlarla muvazzaf subay olmadan önce lisansüstü öğrenim görmüş personel arasındaki mevcut eşitsizliğin giderilmesi amaçlanmaktadır.

Teklifimizin 3’üncü maddesi, askerî öğrencilerin istifa haklarına ilişkin olup 926 sayılı Kanun’un 115’inci maddesinde değişiklik öngörmektedir. 926 sayılı Kanun’un 115’inci maddesine göre, askerî öğrenciler yemin ettikleri tarihten itibaren birinci yılın sonuna kadar istifa edebilmektedirler. Bu sürenin sonunda kendi isteğiyle askerî öğrencilikten ayrılmaları ise mümkün değildir.

Mevcut düzenleme, çeşitli nedenlerle askerî öğrencilikten ayrılmak isteyenlerin üzerinde olumsuz bir etki yaratmakta, bu kişileri idarece okuldan atılmayı sağlamak için değişik yöntemler kullanmaya sevk etmektedir. Bu durum Türk Silahlı Kuvvetleri eğitim ve öğretim kurumlarındaki disiplin ve motivasyonu olumsuz yönde etkilemektedir.

Teklifimiz ile lisans düzeyinde öğrenim görenlere dördüncü sınıfın, ön lisans düzeyinde öğrenim görenlere ikinci sınıfın, ortaöğrenim öğrencilerine ise son sınıfın temmuz ayının son gününe kadar okuldan ayrılma hakkı verilerek bu olumsuzlukların giderilmesi amaçlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifimizin 4’üncü maddesi de 926 sayılı Kanun’un 150’nci maddesinde değişiklik öngörmektedir. Bu madde ile subay ve astsubayların haftada yedi saati geçmemek üzere askerî eğitim ve öğretim kuruluşları dışında ek ders verebilecekleri hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm daha çok millî güvenlik bilgisi dersi öğretmenleri için uygulanmaktadır. Karargâh, birlik ve kurumlarda çalışan personelin asli görevinden daha fazla istifade etmek maksadıyla 2007 yılından itibaren büyük garnizon komutanlıkları emrine öncelikli olarak millî güvenlik bilgisi dersi öğretmeni olarak görevlendirilmek üzere uzman lider eğiticisi statüsünde personel ataması yapılmıştır ancak yedi saatlik sınırlama nedeniyle bu personelden yeterince istifade edilememektedir. Teklif ile millî güvenlik bilgisi dersi yönünden Yasa’da öngörülen yedi saatlik kısıtlamanın kaldırılması ve millî güvenlik bilgisi ders öğretmenlerine yedi saati aşan kısımlar için de ek ders ücreti ödenebilmesi amaçlanmıştır.

Teklifimizin 5’inci maddesi ile de 926 sayılı Kanun’a geçici bir madde eklenmesi öngörülmektedir. 926 sayılı Kanun’da zaman içerisinde yapılan ve geçen yasama döneminde çıkarılan bir kanunla uygulanmasına son verilen ilave yüksek lisans kıdemi verilmesi gibi değişiklikler ile terfide baraj sisteminin Anayasa Mahkemesince iptali üst rütbelerde personel birikimine neden olmuştur. Bu birikimin özellikle albay rütbesinde yoğunlaştığı gözlenmektedir. Hâlen yürürlükte bulunan 926 sayılı Kanun’un ek 5’inci maddesinde yer alan kadrosuzluk tazminatına ilişkin düzenleme, personelin kendi isteğiyle emekli olmasını geciktirici bir etkendir. Bu maddedeki beş yıllık sürenin daha öne çekilmesiyle albay rütbesinin ilk yıllarında isteğe bağlı emekliliklerin artacağı, bu durumun personel istihdamını olumlu yönde etkileyeceği ve görevde olan bir personelin üç yıl boyunca alacağı aylık ve diğer özlük hakları dikkate alındığında devlet bütçesine de olumlu yönde katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Teklifimiz ile albay rütbesindeki personele kadrosuzluk tazminatı ödenebilmesi için zorunlu beş yıllık rütbe bekleme süresinin iki yıla indirilmesi, böylece üst rütbelerdeki personel birikiminin azaltılması ve personel istihdamının daha etkin bir yapıya kavuşturulması amaçlanmaktadır.

Teklifimizin 6’ncı maddesi, subay, askerî memur ve astsubay ailelerinin sağlık hizmetlerinden yararlanma esaslarının düzenlediği 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 69’uncu maddesinde değişiklik öngörmektedir. 21 Nisan 2005 tarihine kadar bu hüküm, devlet memuru çocuklarının tedavi yardımının düzenlendiği 657 sayılı Kanun’un 219’uncu maddesinde yer alan hükümler ile paralellik arz etmekteydi. 21 Nisan 2005 tarih ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 657 sayılı Kanun’un 206’ncı maddesinde değişiklik yapılmış ve aynı Kanun’un 219’uncu maddesindeki atıf nedeniyle devlet memuru çocuklarının sağlık hizmetlerinden yararlanma yaş sınırı tüm çocuklar için on dokuzdan yirmi beşe çıkarılmış, evlenmemiş kız çocukları için aranan muhtaç olma şartı ise kaldırılmıştır. Teklif ile uygulamada birlik ve beraberliğin sağlanmasını teminen 211 sayılı Kanun’da yer alan çocuk için sağlık yardımı yaş sınırı, 657 sayılı Kanun’un paralelinde, çocuğun öğrenim durumuna bakılmaksızın on dokuzdan yirmi beşe yükseltilmiştir. Evlenmemiş kız çocukları için aranan “yardım olmadığı takdirde muhtaç duruma düşme” şartı kaldırılarak bu kişilerin evleninceye kadar sağlık yardımından yararlandırılmaları sağlanmıştır.

Teklifimizin 7’nci ve 8’inci maddeleri, 4566 sayılı Harp Okulları Kanunu’nun 32 ve 33’üncü maddelerinde değişiklik öngörmektedir. Bu hükümler incelendiğinde, harp okullarında görevli öğretim elemanlarının yurt içi kongre ve bilimsel toplantılara katılmalarına ve diğer harp okulları veya yükseköğretim kurumlarında ek ders vermek üzere görevlendirilmelerine izin verme yetkisinin ilgili kuvvet komutanlıklarına ait olduğu görülecektir. Zaman içerisinde bu düzenlemelerin kuvvet karargâhlarındaki iş yükünü olumsuz yönde etkilediği görülmüştür. Teklif ile kuvvet komutanlıklarının üst düzey karar gerektirmeyen rutin onay faaliyetleri dışında tutulması ve böylece kuvvet karargâhlarındaki cari iş yükünün azaltılması amaçlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Helvacıoğlu.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 13- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 14- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetlerimize, Türk Silahlı Kuvvetleri personeline ve tüm milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker hakkında Anayasa’nın 99’uncu ve İç Tüzük’ün 106’ncı maddeleri uyarınca verilen (11/1) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı ve sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 29 Nisan 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.08

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.