DÖNEM: 23 CİLT: 19 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 94’üncü
Birleşim 23 Nisan 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ II.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI A) ÇEŞİTLİ İŞLER 1.- Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün Genel Kurulu teşrifleri III.- ÖZEL GÜNDEM A) 23 NİSAN GÖRÜŞMELERİ 1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluşunun 88’inci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi görüşmeleri I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı. Hakkâri
Milletvekili Abdulmuttalip Özbek, Hakkâri’nin düşman
işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne, Samsun
Milletvekili Fatih Öztürk, Ord.
Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’in
vefatının 41’inci yıl dönümüne, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli’nin ekonomik durumuna ilişkin gündem
dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek cevap verdi. 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun’a muhalefet etmek suçunu işledikleri iddia olunan Kocaeli Milletvekilleri
Nihat Ergün ve Muzaffer Baştopçu haklarında yasama
dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmaması hususundaki yazı ile Başkanlığa
gönderilen soruşturma dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma
Komisyonda bulunan dosyanın Hükûmete geri verildiği, Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis ve 19 milletvekilinin, yapılması planlanan baraj
ve hidroelektrik santrallerinin Munzur Vadisi’ne muhtemel etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/170) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin sırası
geldiğinde yapılacağı, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 27
milletvekilinin, tarım ve hayvancılık sektöründeki desteklemelerin zamanında
ödenmemesi veya kaldırılması, girdilerdeki artışlar ve ürünlerdeki düşük fiyat
oluşumu sonucu üreticilerin, temel gıda maddelerinde meydana gelen aşırı fiyat
artışları ile de halkın mağduriyetine sebep olduğu, TMO’nun yönetiminde ve tarım
politikalarında görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyerek devleti zarara
uğrattığı iddiasıyla, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/1) Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki ön
görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına
sunulacağı, Bildirildi. Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Üreticilerin T.C. Ziraat
Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan ve Yeniden Yapılandırılan
Borçlarının Faizsiz Ödenmesine İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/2) İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Uyuşturucu başta
olmak üzere madde bağımlılığı ve kaçakçılığı sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Genel Kurulun 12/02/2008 tarihli 63’üncü Birleşiminde kurulan (10/6, 19,
36, 39, 41, 51, 103) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine,
siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildi. Başkanlıkça,
komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere
toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan (6/239), 3’üncü “ “ (6/244), 4’üncü “ “ (6/246), 5’inci “ “ (6/247), Esas numaralı
sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
ertelendi; 2’nci sırasında
bulunan Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un (6/243), 50’nci sırasında
bulunan Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın (6/372), 84, 183 ve
250’nci sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
(6/410), (6/519), (6/586), 140’ıncı
sırasında bulunan İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız’ın (6/471), 252’nci sırasında
bulunan Van Milletvekili Özdal Üçer’in (6/588), Esas numaralı
sorularına Devlet Bakanı Mehmet Aydın cevap verdi; Van Milletvekili Özdal Üçer de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı; 6’ncı sırasında
bulunan Muğla Milletvekili Metin Ergun’un (6/250), 25 ve 26’ncı
sıralarında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in
(6/313), (6/314), 41 ve 174’üncü
sıralarında bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/345), (6/510), 76’ncı sırasında
bulunan Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/402), 135’inci
sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
(6/466), 136’ncı sırasında
bulunan Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün (6/467), 162 ve 173’üncü
sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/496), (6/509), Esas numaralı
sorularına Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak cevap verdi; Antalya Milletvekili Tayfur Süner de cevaplara karşı görüşlerini açıkladı. Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen (10/3), (10/8), (10/12),
(10/28), (10/31), (10/33), (10/38), (10/42), (10/47), (10/56), (10/59),
(10/62,) (10/64), (10/65), (10/68), (10/71), (10/84), (10/87), (10/89),
(10/98), (10/101), (10/119), (10/145), (10/146) esas numaralı Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerine devam edildi. İzmir
Milletvekili Oktay Vural, TRT’nin siyasi partilerle ilgili yayınlarına ilişkin, Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla, Birer konuşma
yaptılar. 23 Nisan 2008
Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 18.54’te son verildi.
23 Nisan 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Köksal TOPTAN KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94’üncü Birleşimini
açıyorum. (İstiklal Marşı) II.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A) ÇEŞİTLİ İŞLER 1.- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
Genel Kurulu teşrifleri BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanımız dinleyici
locasındaki yerlerini alarak yüce Meclisimizi onurlandırmışlardır. Kendilerine,
yüce heyetiniz adına “hoş geldiniz” diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) III.- ÖZEL GÜNDEM A) 23 NİSAN GÖRÜŞMELERİ 1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 88’inci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı’nın kutlanması, günün önem ve anlamının belirtilmesi görüşmeleri BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündemimize göre, Genel Kurulun 17/4/2008 tarihli 92’nci Birleşiminde alınan karar uyarınca,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 88'inci yıl dönümünün ve Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması ve günün önem ve anlamının
belirtilmesi amacıyla yapacağımız görüşmelere başlıyoruz. Sayın milletvekilleri, değerli konuklar; bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisinin açılışının 88’inci yıl dönümünü milletçe coşku, gurur ve büyük bir
sevinçle kutlamanın büyük heyecanı içerisindeyiz. Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı olarak kutladığımız bu büyük ve anlamlı millî günümüzde siz değerli
milletvekillerimizi ve büyük Türk milletini en iyi dileklerimle sevgi ve
saygılarla selamlıyorum. Bağımsızlığımızın sembolü olan yüce Meclisimizin açıldığı,
milletimizin makûs talihinin yenildiği 23 Nisan 1920 tarihi bizim için çok
önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarih, milletimizin kendi kaderine hâkim olmak
için başlattığı büyük ve onurlu yürüyüşün en önemli
adımıdır. Meclisimizin açılışıyla birlikte ülkenin geleceğini millî irade
yönlendirmeye başlamıştır. Büyük Önder Atatürk’ün “En büyük eserim.” diye
övdüğü Meclisimizin açıldığı bu anlamlı gün, tarih sahnesinden silinmek,
esarete mahkûm edilmek istenen milletimizin dayatılmak istenen şartlara isyanı
ve yeniden ayağa kalkmasının miladı olmuştur. Yeni bir başlangıç ifade eden 23
Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde kurulan Meclisimiz,
Millî Mücadele’yi yöneterek zaferlere imzalar atmıştır. Milletimizi bağımsızlık
ve özgürlüğe kavuşturan kahramanlar, ardından cumhuriyetimizi kurmuşlardır.
Milletimizi tek yürek hâline getiren Meclisimiz, zaferin kazanılmasından sonra
da halk idaresini esas alan “Millî Egemenlik” kavramının hukuk ve parlamento
hayatımıza girişini gerçekleştiren Anayasa’yı hazırlamışlardır. Ülkemizin ihtiyacı olan atılımları hızla gerçekleştiren Meclisimiz
genç Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya milletler camiası içerisindeki onurlu yerini
almasını sağlamıştır. Dünyada ilk ve tek “kurtarıcı ve kurucu parlamento”
niteliğine sahip olan Meclisimizle ne kadar övünsek azdır. Meclisimizi kuranlara çok şeyler borçluyuz. Bugünümüz ve yarınımız
onların armağanı ve emanetidir. Bugün eğer bu topraklar üzerinde özgürce
yaşıyorsak, cumhuriyeti kurmuş ve onu demokrasiyle taçlandırarak yaşatıyor ve
dünya durdukça da yaşatacak bir inanç ve kararlılığa sahipsek, bu onların
fedakârlıkları sayesindedir. Başta ilk Başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk
olmak üzere, Birinci Meclis’te görev yapan tüm milletvekillerimizi rahmet ve
minnetle anıyorum. O kahramanların aziz hatıraları önünde saygıyla eğildiğimi
bir kez daha yinelemek istiyorum. Sayın milletvekilleri, her 23 Nisan günü, bu büyük kurumun önemi
ve Türk demokrasisinin gelişmesindeki tartışılmaz yeri, rejimin en büyük
güvencesi olduğu gerçeği kendini daha da kesin bir biçimde göstermektedir.
Bağımsızlığımızın ve özgürlüğümüzün ifadesi olan Meclisimizin çabalarıyla ülkemiz
geride bıraktığımız seksen sekiz yılda büyük mesafeler almıştır. Türkiye,
yokluklar içerisinde var olma mücadelesi veren bir ülkeden, bugün dünyanın öncü
ve önder ülkelerinden birisi hâline gelmiştir. Demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin bu noktaya gelmesinde hiç kuşkusuz
başkanı olmaktan onur duyduğum yüce Meclisimizin payı çok büyüktür. Toprakları işgale uğramış, esarete mahkûm edilmek istenen
milletimizin bağımsızlık mücadelesini örgütleyen ve yeniden dirilişini sağlayan
bu yüce Meclis, aradan geçen yıllar boyunca da heyecanından çok şey kaybetmeden
aziz Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma yolunda
tarihî ve reform nitelikli kararlar almaya devam etmiştir. Her şartta ve her dönemde milletin ve devletin bölünmez bütünlüğü,
milletin huzur, güven ve kalkınması konularında iktidar ve muhalefetiyle büyük
sorumluluk ve dikkat gösteren Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu sarsılmaz ve
tartışılmaz kararlılığını bundan sonra da göstermeye devam edecek,
cumhuriyetimizin 100’üncü yıl vizyonuna yakışır önemli
hizmetler yapacak, demokrasimizin daha da kökleşmesinde sarsılmaz bir güç
kaynağı olacaktır. Ancak, ülkemizin yakaladığı istikrar ve güven ortamından rahatsız
olanlar terör yoluyla toplumsal huzurumuzu ve barışımızı bozmaya
çalışmaktadırlar. Ülkemizin bağımsızlığını ve bütünlüğümüzü korumaya kararlı
devletimiz, milletimizle birlikte demokrasi ve özgürlüklerden ödün vermeden
teröre karşı mücadelesini en etkili şekilde sürdürmektedir. Meclisimizin terörle
mücadele konusunda her türlü desteği vermekte olduğunun bilinmesini tekrar
istiyorum. Bu uğurda aziz canlarını feda eden kahraman şehitlerimizi de bu
anlamlı günde rahmet ve şükranla anıyorum. Sayın milletvekilleri, 23’üncü Dönem Parlamentosu, iktidarıyla
muhalefetiyle sizlerin değerli katkılarıyla milletimiz tarafından takdirle ve
minnetle anılacak çalışmalar yapmaktadır. Bu dönem, Meclisimizde dördü grubunu
kurmuş yedi ayrı siyasi partimiz temsil edilmektedir. Bu kadar yüksek temsil
oranıyla ve bu kadar çeşitli yapısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çözemeyeceği sorun yoktur diye düşünmekteyim. Ortak akılla daha özgür, daha
demokratik, daha güçlü, daha zengin bir Türkiye’yi inşa etmek hepimizin hedefi
ve görevidir. Sayın milletvekilleri, güçlü bir parlamento hiç kuşkusuz sağlam ve
sağlıklı bir demokrasi demektir. Tartışmalar demokrasinin güzelliğidir. Bu
nedenle tartışmaları demokrasinin sağlıklı gelişmesi için doğal karşılıyorum. Çünkü, demokrasinin temelinde özgür düşünce ve tartışma
zemini yatmaktadır. Her kesimin, her bireyin fikirlerini, düşüncelerini ve
eleştirilerini hiçbir tereddüde düşmeden açıklamasını önemsiyor ve yürekten
destekliyorum. Demokrasi içinde ortaya çıkan sorunları yine demokrasinin
gösterdiği yoldan giderek aşacağız. Herkesin tartışmasından ve fikirlerini
açıklamasından sonra sorunlarımızın çözüm adresi Türkiye Büyük Millet
Meclisidir, yüce Meclisimizdir. Burası, halkın temsil edildiği en yüce yerdir.
(AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar) Nitekim Büyük Önder bu hususu “Bütün
cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet
yoktur, hiçbir makam yoktur; yalnız bir kuvvet vardır, o da millî
egemenliktir…” (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar) “…Yalnız bir makam
vardır, o da, milletin kalbî, vicdanı ve mevcudiyetidir.” veciz sözleriyle dile
getirmiştir. Millî iradenin tecelli ettiği yüce Meclisimizi yıpratacak, gölge
düşürecek davranışlardan herkes özenle kaçınmalıdır. Yoğun bir tempoda görev
yapan siz değerli milletvekillerimizin de, bu konuda öteden beri bilinen
hassasiyeti bundan sonra da göstereceğinize yürekten inanmaktayım. Biz, millî egemenlik hakkını kullanmak ve özgür bir meclise sahip
olmak için çok büyük mücadeleler vermiş bir milletiz. Yıkılan bir
imparatorluğun küllerinden genç cumhuriyetimizi kuran Parlamentomuz, ülkemizin
ihtiyaç duyduğu her kararı almaktadır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Büyük Atatürk, Meclisimizin açıldığı
bu günü, aynı zamanda geleceğimiz olan sevgili çocuklarımıza bayram olarak
armağan etmiştir. 23 Nisan, her ülkeden çocukların sevgi ve dostluk
düşüncelerinin, duygularının kaynaştığı evrensel bir bayram hâline gelmiştir.
Çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirmek, eğitimleri için imkânlar sağlamak,
kalkınmış, demokrasisi kökleşmiş özgür bir ülke bırakmak, barış içinde bir
dünya hazırlamak bizim görevimizdir. Temiz yürekleriyle hayatımıza anlam katan
sevgili çocuklarımızın bu bayramlarını kutluyor, hepsinin gözlerinden öpüyorum.
Bizlere millî birliğimizi kazandıran, özgür ve bağımsız bir vatan
bırakan Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere ilk Meclisin
kahraman üyelerini, Kurtuluş Savaşı ve bu aziz vatanın huzur, güven ve
bütünlüğü için hayatlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve
saygıyla anıyorum. Aziz milletimizin ve siz değerli milletvekillerimizin,
çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti, MHP, DTP, DSP ve Bağımsızlar sıralarından
alkışlar) Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil
edilen siyasi parti gruplarının grup başkanlarına ve grubu bulunmayıp da
Mecliste üyesi bulunan siyasi partilerin milletvekili olan genel başkanlarına
veya genel başkanın görevlendirdiği bir milletvekiline onar dakika süre ile söz
vereceğim. Şimdi, söz sırasını okuyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi
Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Deniz Baykal,
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Sayın Devlet
Bahçeli, Demokratik Toplum Partisi Grup Başkanı Sayın Ahmet Türk, Demokratik
Sol Parti Genel Başkanı adına Sayın Hüseyin Pazarcı, Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı Sayın Muhsin Yazıcıoğlu, Özgürlük ve
Dayanışma Partisi Genel Başkanı Sayın Ufuk Uras. İlk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu
Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ındır. Buyurun Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar) ADALET VE KALKINMA PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
anlamlı günde yüce Meclisimizi ve siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. Bu Meclis millet iradesinin tecelligâhıdır.
Bu Meclis Kurtuluş Savaşı’mızın karargâhıdır. Bu
Meclis Atatürk’ün riyasetinde cumhuriyetimizin kurucusudur. Nihayet, bu Meclis
demokrasimizin kalbidir. Cumhuriyet ve demokrasi başta olmak üzere,
milletimizin çağdaşlaşma adına elde ettiği bütün kazanımların arkasında bu yüce
Meclis vardır. Bugün, hep birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci
kuruluş yıl dönümü’ne ulaşmanın haklı gururunu,
mutluluğunu ve heyecanını yaşıyoruz. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 22 Nisan
1920’de “Bir dakika bile tehir edilmeyecek.” notu ile dönemin bütün
valiliklerine, sancaklarına ve komutanlıklarına şu telgrafı çekmişti: “Bimennihil Kerim Nisanın 23’üncü Cuma
günü Büyük Millet Meclisi küşat edilerek ifayı vazifeye mübaşeret
eyleyeceğinden, yevm-i mezkûrdan itibaren bilumum makamatı mülkiye ve askeriyenin ve umum milletin mercii
meclis-i mezkûr olacağı tamimen arz olunur. “ “Allah’ın yardımıyla Nisanın 23’üncü Cuma günü Büyük Millet
Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından, o günden itibaren askeri ve sivil
bütün makamlarla, bütün milletin tek mercisinin Büyük Millet Meclisi olacağı
bilgilerinize sunulur.” Bu kısa fakat meselenin esasını ortaya koyan telgrafın hemen
ertesinde, 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi coşkulu törenlerle
açılmış ve o günden itibaren de milletin mercisi olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı’mızı
sevk ve idare eden, cumhuriyetimizi kuran iradedir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Türkiye’yi bugünlere taşıyan, Türkiye’yi dimdik ayakta tutan,
demokrasimizi yaşatan iradedir çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk
milletinin, Türk halkının yüce iradesidir. Bu itibarla 23 Nisan 1920, sadece
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin açılış tarihi değil aynı zamanda millet
egemenliğine dayanan demokrasimizin ve cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı
gündür. Millî egemenlik kavramı Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik
meşruiyet temelinde kurulduğunun en açık ifadesidir. 23 Nisanla birlikte
milletimiz siyasi rejimin asli ve tayin edici aktörü hâline gelmiş, millî
egemenliğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetinde vücut
bulmuştur. Cumhuriyetimizin kurucusu ve yüce Meclisimizin ilk Başkanı Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, millî mücadelenin en zor şartlarında bile her meselenin
müzakere ile karara bağlandığı Meclis iradesine, onun verdiği demokratik meşruiyete
yaslanmıştır. Atatürk milletten başka kimseden yetki almamıştır. Egemenliğin de
siyasi temsil yetkisinin de meşruiyetin de kaynağı millet olmuştur. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bugün cumhuriyetimizin çağdaşlaşma hedeflerine daha yakınsak bu
başarıda en büyük pay, kurulduğu günden bugüne kadar milletimizin değişim
iradesini hayata geçiren, tarihî reformlara, cesur kararlara imza atan yüce
Meclisimizindir. Seksen sekiz yıl boyunca çok zor dönemlerden geçtik, büyük
badireler atlattık. Bölgemizde ve dünyada yaşanan büyük kriz ve çatışmalara
rağmen, Türkiye Cumhuriyeti bağımsızlığından asla taviz vermemiş, bölgesinde
saygın, güçlü, istikrarlı, geleceğe güvenle bakabilen bir ülke konumuna
yükselmiştir. Bugün, cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıl dönümünü çok daha
güçlü ve müreffeh bir Türkiye olarak karşılamaya hazırlanıyoruz. Bu tarihî
sorumluluğun bir gereği olarak cumhuriyetimizin kazanımlarını korumaya,
demokrasi standartlarımızı yükseltmeye, temel hak ve özgürlüklerimizi
geliştirmeye devam ediyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millet olarak
cumhuriyetimizin çağdaşlaşma ideallerini temsil eden Avrupa Birliğine tam
üyelik yolunda kararlılıkla ilerliyoruz. Atatürk’ün işaret ettiği bu idealleri
gerçekleştirmeye hiçbir zaman bu kadar yakın olmamıştık. Zor bir coğrafyada
bulunmanın getirdiği risk ve tehditlerle baş edebilmenin, öncelikle iç
bütünlüğümüzü korumaktan, toplumsal birliğimizi güçlü tutmaktan, güven ve
istikrar ortamını sürdürmekten geçtiğini çok iyi biliyoruz. Terör başta olmak
üzere, birlik ve bütünlüğümüze, huzur ve istikrarımıza yönelik tüm bu
tehditleri, millet iradesine sıkı sıkıya sarılarak, yüce Meclisimizin temsil ve
sorun çözme kabiliyetini koruyarak, demokrasimizin standartlarını yükselterek
bertaraf etmek durumundayız. İnanıyorum ki Türkiye Büyük Millet Meclisi
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” düsturunu muhafaza etmek, bu ülkenin
gereklerini yerine getirmek noktasında, vazifesinin de sorumluluğunun da
bilincindedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü,
bu düstur, bu ilke, cumhuriyetimizin, demokrasimizin, laikliğin, sosyal
devletin ve hukukun üstünlüğünün yegâne teminatıdır. Aziz milletimiz, tamamen
hür iradesiyle, eşit oy hakkı temelinde seçimler yoluyla iradesini temsil
yetkisini Türkiye Büyük Millet Meclisine emanet etmektedir. Özellikle içinden
geçtiğimiz bu günlerde tekrar tekrar hatırlatmakta
yarar görüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi, cumhuriyetimizin temelini
oluşturan Atatürk devrimlerini hayata geçiren kurumdur. Atatürk, cumhuriyetin
bekasını, ancak millete mal edilmesi hâlinde mümkün görmüştür. Arkadaşlarıyla
birlikte kurduğu yeni rejimin bütün esaslarını, işte bu inançla Meclisin
onayına müracaat ederek hayata geçirmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Söz ve icraatları ortaya koymaktadır ki, Atatürk, devrimleri ve
yeni düzeni millete emanet etmeden yaşatmanın mümkün olmadığına güçlü bir
şekilde inanmıştır. Bu sebeple yeni siyasi, hukuki ve toplumsal düzeni millete
dayatmayı değil, millete benimsetmeyi amaçlamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Cumhuriyetimizin bütün nitelikleri, belirli aşamalar izlenerek
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüp oylandıktan sonra Anayasa’mızın
esasları arasına girmiştir. Onun için diyoruz ki, Atatürk ilke ve inkılaplarının koruyucusu, onları hayata geçiren Türkiye
Büyük Millet Meclisidir, bir bütün olarak Türk milletidir. Türkiye Cumhuriyeti bütün nitelikleriyle milletimize mal olmuştur.
Çağdaşlaşma süreci, milletle buluşmak anlamında amacına ulaşmıştır.
Cumhuriyetimizin niteliklerinin halkımızca yeterince sahiplenilmediği yönündeki
iddialar, milletimizin devletine ve cumhuriyetine olan sadakatini tartışmalı
hâle getirmek anlamını taşır. Bu, cumhuriyetimizin bütün kazanımlarını, bütün
başarılarını inkâr etmek anlamındadır. Elbette böyle bir haksızlığı kabul etmek
mümkün değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun efendim. (CHP sıralarından “Anlamı nedir Sayın
Başkan?” sesleri) RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) – Bugün hâlâ seksen yıl önceki
ezber üzerinden siyaset yapanlar, ne yazık ki, milletimizin yaşadığı büyük
değişim ve gelişmenin hem dışında hem de çok gerisinde kalmıştır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Umuyorum, onlar da yakında Türkiye’nin artık o eski
Türkiye olmadığını anlayacaklardır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Demokrasi, laiklik, hukuk devleti ve sosyal devlet anlayışları
birbirinin tamamlayıcısı mahiyetindedir, mütemmim cüzü durumundadır. Bunlar
arasında ayrım yapmak, bu bütünlüğü sulandırmaya çalışmak doğru değildir.
İşleyen bir demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin, hukuk devleti anlayışının
hâkim olması çağdaşlığın en önemli tezahürüdür. Çağdaş dünyada demokrasinin
yerine konulabilecek bir yönetim tarzı da yoktur. Demokratik siyaseti gözden
düşürmeye yönelik her türlü girişim, çağ dışı bir anlayışın ürünü, beyhude bir
çaba olarak kalacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Nisan Millî Egemenlik
Bayramı aynı zamanda dünyada ilk ve tek Çocuk Bayramı olarak bütün insanlık
için barış dolu, aydınlık bir gelecek çağrısıdır. Bu çağrıda bu bayramı çocuklara
armağan eden Türkiye Büyük Millet Meclisimizin ilk Başkanı Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün güçlü sesi vardır. İnanıyorum ki, bütün çocuklarımız bu çağrıdaki
ruh ve şuurla geleceğin müreffeh Türkiyesi’ni inşa
edecek, barış içinde bir dünyanın kurulmasında önemli roller üstleneceklerdir.
Bu umutla, 23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, dünyanın
bütün çocuklarına barış ve mutluluk getirmesini diliyor, bu bayram vesilesiyle
dünyanın dört bir yanından ülkemize gelen bütün çocukları sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime son verirken, Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak
üzere bütün istiklal kahramanlarımızı rahmet ve şükranla anıyorum.
Huzurlarınızdan ayrılırken, yüksek heyetinizi ve sizlerin şahsında aziz
milletimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından ayakta
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan. Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu
Başkanı Sayın Deniz Baykal’da. Sayın Baykal, buyurun. (CHP sıralarından ayakta alkışlar) CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI
DENİZ BAYKAL (Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı, sayın
milletvekilleri, saygıdeğer konuklar, geleceğimizin güvencesi olan sevgili
çocuklarımız, sevgili vatandaşlarım; hepinizi şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi
adına sevgilerle, saygılarla selamlıyorum. Bütün halkımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı içtenlikle
kutluyor, ülkemizin barış, refah, mutluluk ve bağımsızlık içinde daha nice
bayramlar geçirmesini diliyorum. Büyük Atatürk’e ve 23 Nisan 1920 tarihinden bu
yana bu yüce Mecliste görev yapmış olan bütün milletvekillerimize şükranlarımı
sunuyorum. Hayatını kaybedenlerin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Değerli vatandaşlarım, sevgili arkadaşlarım; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bazı özelliklerini bir kere daha hatırlatmakta yarar vardır. Yüce
Meclisimiz, dünyanın en eski on parlamentosundan biridir. Genelde Meclisler
yeni bir devletin kurulmasından sonra oluşturulur. Türkiye’de öyle olmadı, tam
tersine, Türkiye Büyük Millet Meclisi, devleti kurdu. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı
yapacak orduyu bu Meclis kurmuştur, savaşı bu Meclis yönetmiştir, yeni devletin
temellerini bu Meclis atmıştır, zaferi Büyük Atatürk’ün önderliğinde bu Meclis
kazanmıştır, barışı bu Meclis yapmıştır, saltanatı, hilafeti bu Meclis sona
erdirmiştir, millî iradenin egemenliğini bu Meclis sağlamıştır, cumhuriyetin
temellerini işte bu Meclis atmıştır. Onun içindir ki Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun çok özel bir önemi vardır. Yüce Meclis daima, bağımsızlığımızın,
egemenliğimizin, millî iradenin üstünlüğünün, hukuka saygının bir simgesi
olmuştur. Halkı Müslüman olan bir ülkede bir yandan dine saygı gösterilirken
bir yandan da dinin, devlet yönetiminde, hukukta ve eğitimde egemenliğine son
vermek yani çağdaş bir anlayışla laikliği gerçekleştirmek yüce Meclisimizin en
büyük ve dünyaya örnek olacak eserlerinden biridir. (CHP sıralarından alkışlar)
O sayede egemenlik gökten yere inmiş, hanedandan millete geçmiştir. Teokratik
otorite döneminin yerini laik idare anlayışı almıştır. 23 Nisanın temsil ettiği egemenlik anlayışı bir sosyal sınıfa, ırk
veya kan esasına, kafatasına dayalı bir egemenlik değildir. Bizim egemenlik
anlayışımızda hangi dinden, hangi mezhepten, hangi etnik kökenden, hangi
düşünceden olurlarsa olsunlar bütün insanlar eşittir ve hepsi Türk ulusunun bir
parçasıdır. (CHP sıralarından alkışlar) İşte, Türkiye Cumhuriyeti bu büyük devrimin eseridir ve
demokrasinin yolunu açan da bu cumhuriyet anlayışı olmuştur. Cumhuriyet ile
demokrasi aslında ayrılmaz bir bütündür. Cumhuriyetten uzaklaşarak demokrasiyi
güçlendiremezsiniz. Cumhuriyeti azaltarak demokrasiyi artıramazsınız. Cumhuriyet ve onun en önemli temellerinden biri olan laiklik,
demokrasinin vazgeçilmez koşuludur. (CHP sıralarından alkışlar) “Demokrasi ve
özgürlük uğruna laiklikten vazgeçeceğiz.” derseniz demokrasiyi de tahrip etmiş
olursunuz. Türk toplumunda İslamiyet, laiklik ve demokrasi bir altın üçgen
oluşturmuştur. Bunların tümüne aynı zamanda sahip çıkmak zorundayız. Batı’nın
yüzyıllar boyunca savaşarak, kan akıtarak ulaştığı laiklik anlayışına biz barış
içinde, millî iradeye saygıyı zedelemeden, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ileri görüşlü yaklaşımları ve kararlarıyla ulaştık. Bizim laiklik anlayışımız,
devletin bütün inançlara, dinlere ve mezheplere saygı göstermesini ve eşit
davranmasını gerektirir. Ama aynı zamanda hiçbir inancın, mezhebin ve dinin,
devletin yönetimini, hukukunu ve eğitimini etkilemesine izin vermeme ilkesine
dayanır. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim milliyetçilik anlayışımız ulusumuzun ortak değerlerine
dayanır. Herkesin etnik kökenine saygı gösteririz ama etnik ayrımcılığın
cumhuriyetimizi, demokrasimizi tahrip etmesine izin vermeyiz. Bizim
milliyetçiliğimizin temelinde ırkçılık yoktur. Siyasi bir bilinç ve siyasi bir
dayanışma vardır. Her kökenden insanlarımızın aynı milletin çatısı altında
kardeşçe yaşamalarını isteriz. Biz insanların etnik kökenine saygı gösteririz. Değerli arkadaşlar, 23 Nisan aynı zamanda egemenliğimizin ve
bağımsızlığımızın da temelidir. Bu devleti kuranlar, en güç koşullarda bile
yabancıların hâkimiyetine girmeyi kabul etmemişler, başka devletlerin mandasına
girme önerilerini kesinlikle reddetmişlerdir. (CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye Büyük Millet Meclisi, dünyada örneği görülmemiş büyük devrimleri,
reformları gerçekleştirirken, hiçbir ülkenin baskısıyla, telkin ve tavsiyesiyle
hareket etmemiştir. Ülkemizi çağdaş bir devlet hâline getiren reformların
hepsi, milletimizin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin özgür
iradesinin ürünü olmuştur. İmparatorluğun son yıllarında da yabancıların
baskılarına boyun eğmeye razı olanlar vardı. Onlara karşı Atatürk ve yüce
Meclisimiz inançla direnmeyi bilmiştir. Ne yazık ki, değerli arkadaşlarım, bugün de millî egemenliğimize,
bağımsızlığımıza saygı göstermeyen bazı yabancı çevrelerin kendi arzularını,
iradelerini Türkiye’ye dayatmaya çalıştıklarını örnekleriyle görüyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar) Türkiye’yi yönetenlerin, aynen devletimizin kuruluş
aşamasında Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev alan milletimizin yürekli
temsilcileri gibi, bu baskılara direnmelerini, ülkemizin egemenliğine ve
bağımsızlığına kıskançlıkla sahip çıkmalarını bekliyoruz ama öyle anlaşılıyor
ki bu baskıları bugün de sürdürmek isteyenler vardır; devletimizin temel yapısına,
Lozan’daki kazanımlarımıza aykırı bazı taleplerini Türkiye’ye kabul ettirmek
isteyenler vardır; Türkiye'nin bağımsızlığının en güçlü teminatlarından birisi
olan yüksek yargı organlarımıza baskı yapmaya yeltenenler vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Bundan daha da vahimi, bu dış
baskıları tahrik ve teşvik eden bazı çevreler de vardır. Bunları şiddetle
kınıyoruz ve inanıyoruz ki hiçbir iç ve dış güç, hiçbir siyaset adamı, hiçbir
milletlerarası kuruluş Türk hâkimlerinin özgür vicdanlarını etkileyemeyecektir.
(CHP sıralarından alkışlar) Biz gerçek bağımsızlığımıza adli kapitülasyonları
kaldırarak kavuştuk. Şimdi, adı konulmamış bir kapitülasyon sistemini
Türkiye’ye kabul ettirmeye hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Değerli arkadaşlarım, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
anlayışına nasıl ulaştığımızı kimse unutmamalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi
açıldığından bu yana seksen sekiz yıl geçti. Seksen sekiz yıl önce bütün vatan
işgal altındaydı. İstanbul’da egemenliğin sahibi konumunda olan Halife Sultan
yandaşlarıyla birlikte işgal kuvvetlerinin emir ve kumandası altına girmekte
hiçbir sakınca görmemişti. Altı yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun dinî ve
siyasi egemenliği halifesiyle, padişahıyla, şeyhülislamıyla bir İngiliz
kumandanına teslim edilmişti. Öte yandan, işgal ordularına ve onların
hizmetkârı yerli iş birlikçilerine karşı bir büyük millî bağımsızlık mücadelesi
açan ve zafere ulaştıran irade, zafer sonrasında, egemenliğin millete ait
olduğunu ilan etmiştir. Yani egemenlik, masa başındaki tartışmalarla, ilmî ya
da dinî fetvalarla devredilmiş ya da devralınmış değildir. Tam tersine
egemenlik, Mustafa Kemal önderliğinde, asker-sivil insanlarımızın eşsiz
gayretleri ve fedakârlıkları ile Sakarya’da, İnönü’de, Dumlupınar’da savaş
meydanlarında kan ve can pahasına kazanılmış bir haktır. (CHP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun efendim. DENİZ BAYKAL (Devamla) – Egemenlik, dini siyasete alet eden
otoritelerle ve onların fetvalarıyla mücadele ederek ele geçirilmiştir. Dinî
otoriteleri kullanan işgal güçleriyle mücadele ederek egemenliğimiz
kazanılmıştır. O nedenle bizim egemenliğimiz iş birlikçi, teslimiyetçi
değildir, millîdir. O nedenle bizim egemenliğimiz dine dayalı değildir, laiktir.
O nedenle anayasalarımızda yer alan laiklik ilkesinin değiştirilmesi teklif
dahi edilemez. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlarım, siyasi iktidarların meşruiyetinin temeli
anayasa ve hukuktur. Demokrasilerde hiçbir iktidarın kendi meşruiyetiyle ilgili
tartışmaları, yeni bir anayasa, yeni bir hukuk yaparak ortadan kaldırması
mümkün değildir. Denetimsiz güç, güç değildir. Denetimsiz iktidar, demokratik
değildir, meşru değildir. Siyasi meşruiyetin kaynağı anayasadır, hukuktur. Anayasa
ve hukuk zafiyetleri oy oranlarıyla kapatılamaz. (CHP sıralarından alkışlar, AK
Parti sıralarından gürültüler) Seçim, Mecliste ve hükûmette kimin
iktidar kimin muhalefet olacağını belirler. Hiçbir seçim sonucu, iktidarların
hukuka ve anayasaya bağlı kalma, yargı bağımsızlığına saygı gösterme
zorunluluğundan kurtulma sonucunu doğurmaya yetmez. Laiklik anlayışı devletin bütün inançlara, dinlere, mezheplere
saygı göstermesini ve eşit davranmasını gerektirir. Bu doğrudur ama laiklik
anlayışı aynı zamanda hiçbir inancın, mezhebin, dinin, devletin hukukunu,
eğitimini ve yönetimini oluşturmasına izin verilmemesini de gerektirir.
Siyasetin referansı demokrasi olmaktan çıkar, inanç ve din olursa bunun sonucu
kargaşa, çatışma ve karanlık bir otoriter rejimdir. Egemenliğin millî olması
aynı zamanda hem etnik olmaması hem de dinî olmaması anlamına gelir.
Devletimizin daha sonraki gelişmeleri de bu temelde yükselmiştir, cumhuriyet bu
temelde gerçekleştirilmiştir. Demokrasiye, cumhuriyete, cumhuriyetle de
pekiştirilen bu temeller üzerinde ulaşılabilmiştir. Demokrasimizin sağladığı olanakları cumhuriyetin ve devletin millî
ve laik kimliğini ortadan kaldırmak için kullanmak tam bir aymazlıktır.
İktidarların seçimden çıkmış olması demokrasiyi güvence altına almaya yetmez.
Dokunulmazlık zırhının arkasına saklanan başbakanlar, bakanlar ve
milletvekilleri demokrasilerde yoktur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) Kendi suçları için af çıkaran bakanlar, milletvekilleri
demokrasilerde yoktur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) İktidar olanaklarıyla kendi yakınlarına ihale ayarlamak
demokrasilerde yoktur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK Parti
sıralarından gürültüler) İktidar olanaklarıyla devlet bankalarını kullanarak yakınlarınıza
yandaş medya satın almak demokrasilerde yoktur. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) “Anayasa’nın temel ilkelerini dinî temellerde yeniden
yorumlayacağız.” diyenlere devletin en önemli görevlerini vermek demokrasilerde
yoktur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Devletin en önemli yönetim birimlerini cemaat-tarikat
örgütlenmelerine teslim etmek demokrasilerde yoktur. (CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından gürültüler) Derslerde cihat çağrıları yapan kasetlerle lise öğrencilerinin
beynini yıkayan bir kadrolaşma anlayışına Millî Eğitim Bakanlığını teslim eden
bir zihniyete demokrasilerde yer yoktur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) AHMET YENİ (Samsun) – Konuş, biraz daha konuş! DENİZ BAYKAL (Devamla) – Bütün bunların sonucunda, bu
uygulamaların sorgulanmasını engellemek için “Çoğunluğumuz vardır.” deyip
Anayasa’yı değiştirmeye kalkmak, unutulmamalıdır ki bu iktidarların kendi
meşruiyet temellerinin sorgulanmasına yol açar. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Sayın milletvekilleri, 23 Nisanı sadece geçmişe saygı anlayışıyla
değil geleceğe dönük bir umut olarak da selamlıyorum. (AK Parti ve CHP sıraları
arasında karşılıklı laf atmalar) BAŞKAN – Lütfen… Lütfen… DENİZ BAYKAL (Devamla) – Bu güzel günü bütün dünya çocuklarıyla
paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Yüce Meclisi sevgilerle, saygılarla
selamlıyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar; AK Parti sıralarından “Yuh”
sesleri, gürültüler) BAŞKAN – Lütfen… Teşekkür ediyorum Sayın Baykal. Söz sırası… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İktidar kanadından Ana Muhalefet
Partisi Genel Başkanı konuşurken “Yuh” sesleri çıktı. (AK Parti sıralarından
“Hayır” sesleri) SAFFET KAYA (Ardahan) – Otur yerine be! Yok
öyle bir şey! KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim, ben buradayım. Buna
müdahale etmenizi istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
Ben ikaz ettim arkadaşları. Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve Meclis
Grubu Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’de. Sayın Bahçeli, buyurun. (MHP sıralarından ayakta alkışlar) MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI
DEVLET BAHÇELİ (Osmaniye) – Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı, değerli milletvekilleri;
temsilcisi olduğumuz yüce milletimizi ve yüksek heyetinizi en içten
hissiyatımla ve saygılarımla selamlıyorum. Seksen yıl önce atılmış muhteşem adımın bir yıl dönümünü daha
gurur, kıvanç ve hayranlık duygularımızla hatırlamanın heyecanı içerisindeyim.
Bu vesileyle bu millî eserin mimarları olan ecdadımıza şükranlarımı bir kez
daha arz ediyorum. Bu mutlu olayın armağan edildiği sevgili çocuklarımızı ve
aziz milletimizi en kalbî duygularımla kutluyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malumlarınız olduğu gibi 23
Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisinin açılışı, aziz milletimizin yaşadığı
yaklaşık yarım yüzyıllık tarihî olaylar zincirinin son halkasıdır. Bu tarih,
aynı zamanda cumhuriyetimizin kuruluşuyla başlayacak yeni dönemin müjdecisi olması
bakımından ise bir başlangıç noktası sayılmalıdır. Büyük Millet Meclisinin
Ankara’da açıldığı o kutlu günün coşkusu, Türk milletinin bağımsız yaşamak, hür
olmak ve zillete boyun eğmemek adına verdiği tarihî kararın mukaddes bir
hatırasıdır. Kanaatimce bu kutlu mekânın açılışındaki derinliği daha iyi
anlamanın yolu, ülkemize o dönemde musallat olan tehdidin tarafsız bir analizi
ve bu analizden çıkarılacak doğru sonuçlar olacaktır. 1900’lü yılların başından 1920 yılına kadar geçen zamanın
milletimiz açısından asırlardır süren destanların son bulmaya başladığı bir
dönem olduğu hepimizin bildiği gerçeklerdir. Bu süreç, Türk tarihi açısından
acı hikâyeler, ıstıraplarla dolu göçler ve insanlık trajedileriyle yaşanan bir
dönemin kara tarihidir. İmparatorluğun yıkılışının bütün belirtilerinin
görüldüğü bu dönemden, yüreği vatan ve millet sevgisiyle çarpan aydınların üç
temel kaygısı hemen göze çarpmaktadır. Bunlardan birincisi: Yıkılma belirtilerini bütün şiddetiyle
gösteren imparatorluk topraklarından sınırları millî kimlik ve millet esasına
göre çizilmiş bir coğrafyayı kurtarmak, bu inançla, Misakımillî ile anlam
bulmuştur. İkincisi: Çökmek üzere olan İstanbul merkezli devletin, bir enkaza
dönüşmeden, köklü kurumlarının ve kadrolarının ayakta tutulması ve bu varlıktan
bir iç dönüşüm ile bağımsız bir devletin doğmasıdır. Bu kararlılık ise,
bildiğimiz gibi, cumhuriyetimizle sonuçlanmıştır. Üçüncüsü ise: Anadolu’da işgale başlamış düşmanı yenilgiye
uğratmak adına millî bir direniş gösterecek varlığın ortaya çıkarılması ve yeni
Türk devletinin askerî bir zaferin üstünde doğmasıdır. Bu maksat ise Kurtuluş Savaşı’mızın zaferiyle hayat bulmuştur. İşte, Türk milleti ve Türkiye'nin geleceği için duyulan bu millî
heyecanın zirveye taşınması ve buluşup kaynaşması, 1920 yılının Cuma gününe
rastlayan Nisanın 23’ünde, Ankara’nın Ulus semtindeki bir taş binada tecelli
etmiştir. Bu itibarla, Büyük Millet Meclisinin kuruluşunu doğuran gelişmeler,
elbette ki, tesadüf sonucu değildir. Meclis, dönemin ümit kırıcı şartları
altında Atatürk gibi bir dehanın Samsun’dan itibaren adım adım
getirdiği ve geliştirdiği bir yönetimin eseridir. Bu yöntem ise katılımcı,
paylaşımcı, meşruiyete ve milletin kararına dayanan, kongre ve toplantı kültürünün
millet sevgisiyle buluşmasının doğal ve nihai neticesidir. Bu bakımdan, Büyük
Millet Meclisinin açılışı, önce bir millete mensubiyetin, sonra o millete
inanmanın ve nihayet bu milleti inandırmanın kurtuluş ve başarıyı nasıl
getireceğinin yaşanmış bir destanı ve bu yönüyle milliyetçi düşüncenin de bir
başyapıtıdır. (MHP sıralarından alkışlar) Düşman işgali altındaki yurdumuzun o günkü durumunda ölümü göze
almış bu kahramanların önce cepheye gitmek yerine Ankara’nın Ulus semtinde
toplanmalarının nedeni, milleti öncelikle meşru ve ortak bir zeminde buluşturma
ülküsünde aranmalıdır. Bu zorlu şartlarda bile bir meclis çatısı altında bir araya
gelmenin anlamı kanaatimce şudur: Meclisin açılışı milletten destek, moral ve
temsil yetkisi almadıkça, bir müşterek fikre dayanmadan dağınık ve şahsi
gayretlerle, uzağı görmeden peşine düşülen temelsiz düşüncelerle, milleti
inandırmadan ve heyecan uyandırmadan yapılacak girişimlerle savaşın da,
bağımsızlığın da, kalkınmanın da mümkün olamayacağının, yüksek bir feraset ve
kolektif bir akılla ilanıdır. Dikkat buyurulursa dile getirdiğimiz
devir, Mondros ile tam bir teslimiyet altına girilen, Sevr ile paylaşılmaya
razı olunan bir fetret devridir. Böylesi bir dönemde bile Atatürk ve dava
arkadaşları için savaşmaktan daha öncelikli olan konu bir meclis çatısı altında
toplanmak olmuştur. Bu yönüyle Büyük Millet Meclisimiz yeryüzünde devletinden
önce kurulmuş ilk parlamentodur. Millî mücadelemiz devleti henüz teşkil etmemiş
olan Büyük Millet Meclisinin komutasında ve önderliğinde kazanılmıştır. Bu
yönüyle ise yüce Meclisimiz, bağımsızlık savaşı kazanmış ve vatan kurtarmış ilk
meclistir ve bunun için “Gazi Meclis” unvanını fazlasıyla hak etmiştir. (MHP
sıralarından alkışlar) Millî Mücadele’nin beyni ve kalbi olan Büyük Millet Meclisinin
kuruluşu birkaç yıl sonra imparatorluktan millî devlete, saltanattan millî
egemenliğe, ümmetten millete, tebaadan vatandaşa, meşrutiyetten demokrasiye
doğru köklü bir dönüşüm projesinin de hayata geçirilmesinin dönüm noktası
olacaktır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisimizin kuruluşuna vesile olan tarihî olaylar elbette ki önemli ve
muhterem gelişmelerdir. Her biri yakın tarihimizin övünç kaynaklarıdır. Ancak
bu sürecin üzerinde durulması ve örnek alınması gereken asıl yönü, söz konusu
tarihî olayların dayandığı millî devletin kuruluş çabaları, millî irade arayışı
ve millî egemenlik kaygısı olmalıdır. Ne üzücüdür ki aradan geçen seksen sekiz
yıl sonra Türkiye'miz, uluslararası baskılar karşısında millî kimliğimizin ve
saygınlığımızın; vatan sathında ise bin yıllık kardeşliğimizin özenle korunması
gereken hassas bir dönemin sancıları ile karşı karşıyadır. Ülkemizi sürüklendiği bu açmazdan kurtarması gereken yegâne kurum
yine Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun değerli üyeleri olacaktır. Aksi
takdirde, bu durumu, farkına varmasına rağmen sahiplenmeyenleri ve ihmal
edenleri, bilmelidir ki, tarih ve millet unutmayacak ve asla affetmeyecektir.
(MHP sıralarından alkışlar) Şayet bazı sayın vekillerde bağımsız ve millî karar verebilme
noktasında içten ve dıştan etkilerle bir tereddüt hasıl
olmuş ise kendilerine gerekli olan millî bilinç, cesaret ve inancın kaynağı
yine 1900’lü yılların aziz hatıraları ve muhteşem eserlerinde aranmalıdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. DEVLET BAHÇELİ (Devamla) – İhtiyaç sahiplerinin tarihin şerefli
sayfalarına dönüp bir defa daha bakmalarını ve mutlaka ibret almalarını tavsiye
ve istirham ederim. Bundan seksen sekiz yıl önce olduğu gibi çözümün de çarenin de
kaynağı asla yabancı başkentler değil, yalnız ve yalnız başkent Ankara ve yüce
Meclisin çatısının altıdır. (MHP sıralarından alkışlar) Bu itibarla Türkiye Büyük Millet Meclisi yalnızca yasama yetkisine
haiz bir kurum olarak görülmemelidir. Yüce Meclisimiz, aynı zamanda cumhuriyet
modernleşmesinin fikrî kaynağı, Türk milleti kimliğinde kucaklaşmanın siyasal
güvencesi, toplumu gerçek demokrasiye inandıran bir okul ve tıpkı ilk Meclis
gibi milletine yol gösteren bir rehber olmalıdır. Bunu sağlayamadığımız takdirde,
tarihten alacağımız derslerle, artık biliyoruz ki her meclis gibi bizim
Meclisimiz de ancak kendi milletine verdiği önem ve ona layık gördüğü seviye
oranında yüksek ve değerli kabul edilecektir. Her millet gibi Türk milleti de
ancak Meclisine gösterdiği saygı ve onu takdir ettiği kadar saygın ve şerefli
sayılacaktır ve her devlet gibi Türkiye Cumhuriyeti de ancak Meclisinin
götürebildiği kadar güçlü, ileri, müreffeh ve çağdaş olabilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1920’de Meclisi açan ve
1923’te cumhuriyeti kuran millî ruhun yalnızca tarihte kalmış bir yadigâr
olarak değerlendirilmesi bizler için kabul edilebilir bir durum değildir.
Kanaatimce aynı şuur, heyecan ve güç bugün de benzer buhranların arasında
kurtuluş ve yükseliş arayan milletimize yol gösteren bir ışık olarak
parlamaktadır. Kuruluşunun 88’inci yılını kutladığımız Türkiye Büyük Millet
Meclisi dün olduğu gibi bugün de millî devletimizin, üniter
yapımızın, millî kimliğimizin, toplumsal kardeşliğimizin, demokrasimizin ve geleceğimizin
en büyük güvencesi olmalıdır, inancımız bu yöndedir. Bu güvencenin toplumsal
dayanağı ve en temiz kaynağı ise ebette ki henüz yanlış tesirlere kapılmamış
pırıl pırıl çocuklarımızdır. Çocuklarımızı, ülkesini
ve milletini seven, onlar için çalışıp üreten insanlar olarak yetiştirmek;
onların, dünya yüzünde saygın bir milletin evladı olmakla övünmelerini
sağlamak; onları, güçlü ve bağımsız bir devletin onurlu ve başı dik
vatandaşları yapmak bizlere düşen en önemli vatan ve namus borcudur. Bu vesileyle, aziz milletimizin, sevgili çocuklarımızın ve bu
günün kendilerine ithaf edildiği dünyadaki bütün çocukların bayramını en içten
dileklerimle kutluyorum; barış, huzur, mutluluk, esenlik ve kardeşlik
diliyorum. Seksen sekiz yıl önce bu kutlu Meclisi emanet eden Büyük Atatürk’ü,
dava arkadaşlarını, kurucu kahramanları, aziz şehitlerimizi ve bugün hayatta
olmayan Türkiye Büyük Millet Meclisinin aziz mensuplarını şükran duygularımla,
minnet ve rahmetle anıyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinize bir kez daha sevgilerimi ve
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından ayakta alkışlar, AK Parti ve Bakanlar
Kurulu sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bahçeli. Söz sırası Demokratik Toplum Partisi Grup Başkanı Sayın Ahmet
Türk’te. Sayın Türk, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) DEMOKRATİK TOPLUM PARTİSİ MECLİS GRUBU BAŞKANI AHMET TÜRK (Mardin)
– Sayın Başkan, Değerli Cumhurbaşkanımız, değerli milletvekilleri ve değerli
konuklar; hepinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum. 23 Nisan 1920 tarihinde görkemli bir demokratik katılım ile
kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci açılış yıl dönümünde
birlikteyiz. Konuşmama başlarken başta tüm çocuklarımızın olmak üzere bütün
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızın Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı en
içten dileklerimle kutluyorum. Seksen sekiz yıl önce bugün açılan Türkiye Büyük Millet
Meclisi, gerek yürüttüğü Kurtuluş Savaşı itibarıyla ve gerekse Anadolu’da ve
Mezopotamya topraklarında yaşayan bütün toplulukların iradesini en üst düzeyde
ve en yetkince temsil eden ilk siyasi kurum olmasından dolayı geçmişimiz ve
günümüz açısından önemle irdelemek ve anlamlandırılmak gibi bir durumla karşı
karşıyayız. Değerli milletvekilleri, 1918 Ekiminden başlayıp 1920 Nisanına
kadar yapılan onlarca kongrenin sonucunda ortaya çıkmış olan Büyük Millet
Meclisi, dönemin dünya sistemi koşullarıyla karşılaştırıldığında, müthiş bir
demokrasinin doğuşunu işaret ediyordu. Öyle ki, sırasıyla en küçük yerel
birimlerden başlayarak yöreselleşen, oradan büyüyerek bölgeselleşen ve en
sonunda uluslaşan bir kongreler sürecinin sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi
kuruldu. Katılımcı, kapsayıcı ve ademimerkeziyetçi
bir demokratik zihniyeti temsil eden 1’inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi,
modern Türkiye’nin ilk anayasası olan 1921 Anayasası’nı kabul etmiştir. Bu
Anayasa’nın yerel özerklik ve çoğulculuk ilkeleri, Mustafa Kemal Atatürk
önderliğinde demokratik, ademimerkeziyetçi, sosyal ve
laik bir hukuk devleti kurduğunu gösteriyordu. Bildiğiniz üzere “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” sözü,
aydınlanma çağının en büyük filozoflarından biri olan Jean Jaeques
Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” kuramının ana temasını oluşturmaktadır. Büyük
Millet Meclisimiz ve cumhuriyetimizin kuruluşunda da bu felsefe bulunmaktadır.
1’inci Dönem Meclisimizde ve 1921 Anayasa’mızda, bu özgürlükçü ve demokratik
felsefenin özüne uygun bir şekilde uygulanmaya ve kurumsallaştırılmaya
çalışılmıştır. Ne var ki, 1924 Anayasası ve Takriri Sükûn ile birlikte Meclisin
iradesine rağmen başlayan antidemokratik ve otoriter dönemde, farklı
kimliklerin inkârı ve asimilasyonu, eleştirel düşünceler ve örgütlenmelerin
tasfiyesi ve inançlara yönelik baskıcı tutum bu felsefeden adım adım uzaklaştırmıştır. Milletin iradesine yapılan bu ilk
müdahale, tarihçilerimizin gün geçtikçe daha somut belgeler ve yorumlarla
ortaya koydukları gibi, Meclisimize ve cumhuriyetimize karşı yapılan bir komplo
olarak değerlendiriyoruz. Hakikaten bu dönem, bütün bilinmeyen ve karanlıkta
kalan yönleriyle, 23’üncü Dönem Meclisimiz tarafından açığa çıkarılmayı ve
aydınlatılmayı beklemektedir. Her geçen gün daha iyi anlaşıldığı üzere, 20’nci yüzyılın
bilimselliğine ve siyaset felsefesine bağlı kalarak demokratik bir halk
devrimine öncülük eden Mustafa Kemal Atatürk’ün öngördüğü düşünceler, bin bir
türlü siyaset oyunlarıyla, bu ittihatçı ve statükocu
kesimler tarafından engellendi, çarpıtıldı. Bugün bizim söylediğimiz, bir halkın meclisi, bir halkın
cumhuriyeti arayışıdır; seçkinlerin ve elitlerin meclisi olmamalı, olmamalıdır
diyoruz. (DTP ve AK Parti sıralarından alkışlar) Maalesef, bu müdahaleden sonra başlayan ve günümüze kadar gelen
dönem, bu ittihatçı, statükocu ve militarist dediğimiz
zihniyetin, demokratik ulusal gelişimimize yaptığı müdahalelerle doludur. 1946
yılına kadar yapılan her türlü sivil ve çoğulcu girişim, sanal tehditler ve
tehlikeler yaratılarak engellenmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde,
halklarımız için artık katlanılması mümkün olmayan ve dünya sistemi ile uyum
açısından da değişimi zaruri olan tek partili dönem sona ermiş ve çok partili
sisteme geçilmiştir. Fakat ittihatçı ve statükocu zihniyet, bu
sınırlı düzeydeki demokratik yapının içinde de gömülü olduğundan dolayı her
türlü entrikalarla dolu darbe siyaseti kültürü bu dönemde de devam etmiştir. Değerli milletvekilleri, dünden bugüne Meclisimizin kısa bir
panoramasına baktığımızda, 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 muhtırası, 12
Eylül 1980 darbesi, 1990’lı yılların düşük yoğunluklu savaş konsepti
ile birlikte DEP’in kapatılması ve arkadaşlarımla
birlikte dokunulmazlıklarımızın kaldırılarak hapse atıldığımız dönem; yine 28
Şubat 1997 muhtırası ve son olarak da 27 Nisan 2007 muhtırasını görüyoruz. İçinde yaşadığımız çağ, insanlığın zengin deneyimlerinden süzülegelmiş demokratik bir uygarlık çağıdır. Artık dünya Robespierre’lerin Danton’ları
giyotine götürdüğü ve ardından kendilerinin de aynı akıbete uğradığı hoyrat
idealizm dünyası değildir. Çünkü “halka rağmen olsa da halk için” perspektifi,
otoriter ve totaliter rejimleri doğurmuştur. Artık, dünya, iletişim, diyalog ve
uzlaşı zemininde ortaya çıkan demokratik akıl ile ilerleme ve gelişmenin
sağlanabileceği sonucuna varmış olan olgun bir dünyadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci açılış yıldönümü
vesilesiyle ulusal egemenliğin demokratik, katılımcı ve çoğulcu bir düzen
içinde tesis edilmesinin 23’üncü Dönem Meclisimizin önünde duran en öncelikli
etik ve vicdani görevidir. Bu görevi 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi
icra etmek durumundadır. 1’inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin mayasında bulunan
demokratik özü yeniden canlandırıp demokratik ulusal gelişimimize ivme
kazandırmak zorundayız. Jakoben, merkeziyetçi ve otoriter zihniyet ile Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluş felsefesinin birbiriyle uzaktan yakından alakası
yoktur, olamaz da. Bu zihniyetin hiçbir şekilde iler tutar yanı kalmamıştır. En
güçlü uygarlıklar en güçlü demokrasilerle doğarlar. Meclisi güçlü olmayan
devletlerin yürütme ve yargı erkleri de güçlü olamaz. Farklılıkların zenginlik
olarak algılanmadığı bir meclis ülkemize fayda getiremez. Bu bağlamda, genç Meclisimizin ve cumhuriyetimizin kuruluş
felsefesine uygun olarak demokratikleşmesini, ilk adım olarak sivil bir
anayasanın yapılmasını kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görüyoruz. Bu çatı
altında bulunan bütün meslektaşlarımın öncelikli görevinin de bu olduğuna
inanıyorum. Sorunların çözüm yeri olarak Türkiye Büyük Millet Meclisini
görüyoruz. Biz, sorunların çözümünü dışarıda aramıyoruz, ABD’de aramıyoruz,
hiçbir yerde aramıyoruz. İç dinamiklerimizle bu sorunları çözebileceğimize
inanıyoruz ve bu düşüncelerimi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sevgiyle kucaklaşmış halkımızı görmek istiyoruz. Şiddetin, acının yaşanmadığı
bir süreci yaşamak istiyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. AHMET TÜRK (Devamla) – Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Kurucu
Meclisimizin bizlere armağan ettiği cumhuriyetimizi demokratikleştirmek en
büyük idealimizdir. Sözlerime burada son verirken, Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı’nın, 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin cumhuriyet
tarihimizin en büyük reformlarını yapıp demokratik bir cumhuriyeti tesis
etmesine vesile olmasını diliyorum. Sevgili çocuklarımıza her günü oyun tadında, mutlu ve coşkulu
geçecek bir dünya bırakma özlemiyle, yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (DTP sıralarından ayakta alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türk. Söz sırası, Demokratik Sol Parti Genel Başkanı adına Sayı Hüseyin Pazarcı’da. Sayın Pazarcı, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) DEMOKRATİK SOL PARTİ GENEL BAŞKANI ADINA HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti Genel
Başkanı Sayın Zeki Sezer, partili arkadaşlarım ve şahsım adına Ulusal Egemenlik
ve Çocuk Bayramı’nı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88’inci açılış yıl
dönümünü, tüm ulusumuza ve sevgili çocuklarımıza hayırlı olması dileğiyle
kutluyorum. 23 Nisan, Türk ulusunun kurtuluşunu, bağımsızlığını ve
egemenliğini bayraklaştıran büyük bir tarihsel gündür. Devletimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı sırasında, savaşın yönetimi dâhil,
Türk halkının tüm yaşamını ulusumuzun iradesine dayandırdığı bugün, Türk ulusu
için paha biçilmez bir anlam taşımaktadır. Egemenlik, özünde, üstün ve hiçbir sınırlamaya bağlı olmayan kesin
buyruklar verme gücünü belirtmektedir. Egemenlik, devletle birlikte var olan
kurumsal bir güçtür. Devletlerin içte siyasal ve toplumsal alanı düzenlemesi ve
dışta uluslararası düzende bağımsız biçimde hareket etmesi, egemen yetkiler
kullanabilmesiyle olanaklıdır. Tarihsel gelişimi içinde çok değişik kurum ve kişilerce kullanılan
egemenliğin dayanağı 1789 Fransız Devrimi’yle ulusun iradesi olarak kabul
edilmiştir. 23 Nisan 1920’de savaşın ortasında bizim de benimsediğimiz ulusal
egemenlik ilkesi devletimizin en temel özelliğini oluşturmaktadır. Ulusun
egemenlik yetkisini kullanması, doğrudan ya da pragmatik
nedenlerle daha çok temsilcileri aracılığıyla gerçekleşmektedir. Ulusal
egemenliğin temsilciler aracılığıyla kullanılması ise Montesquieu’den
bu yana kuvvetler ayrılığı kuralı uyarınca sağlanmaktadır. Fransız Devrimi,
1789’da ulusal egemenlik ilkesini kabul ettikten sonra 1791 Anayasası ile bunu
hukuksal bir üst kural hâline dönüştürmüştür. Günümüz modern devletlerinin
anayasaya sahip olanlarınca benimsenen bu yaklaşım Anayasa’mızın da kabul
ettiği temel kuralların dayanağını oluşturmaktadır. Anayasa’mızın 6’ncı maddesi “Egemenlik, kayıtsız şartsız
Milletindir.” dedikten sonra “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu
esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.” hükmünü içermektedir. Bu
yetkili organların başlıcaları ise Anayasa’mızın
7’nci, 8’inci ve 9’uncu maddelerinde bildirilmektedir. Böylece, yasama yetkisi,
Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisince; yürütme yetkisi, Anayasa ve
kanunlara uygun olarak Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca; yargı yetkisi ise,
yine Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılmaktadır. Ulusal
egemenliğin anlamını ve ona dayanarak kullanılan yetkilerin niteliklerini ve
sınırlarını iyi anlar ve uygularsak toplumumuzda meydana gelen kutuplaşmaları
daha kolay önleyeceğimize inanıyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23 Nisanın, ülkemizde
yalnızca padişahlığa karşı “ulusal egemenlik” ilkesinin hayata geçirilmesiyle
kalmaması ve ayrıca Çocuk Bayramı olarak da kutlanması anlamlıdır. Onursal Genel Başkanımız rahmetli Bülent Ecevit’in de bu kürsüden
yaptığı bir yıl dönümü konuşmasında belirttiği gibi, devletimizin kurucusu
Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış gününü Türk ve dünya
çocuklarına armağan ederek çocuklara verdiği değeri göstermiştir. Çocuklar
ülkenin geleceği olduğu için ulusal egemenliğimizin çocuklara emanet edilmesi
kadar anlamlı bir armağan olamazdı. Türkiye Cumhuriyeti’nin, daha gelişmiş, müreffeh, demokratik, laik
ve sosyal bir hukuk devleti olarak sonsuza dek sürmesi, insana ve doğaya
saygılı, iyi eğitilmiş ve bilinçli çocukların yetiştirilmeleriyle olanaklıdır.
Bu amaçlarla, Demokratik Sol Parti olarak, çocuklarımızın bilgiyle donatılmış,
çağdaş teknolojiyi en iyi biçimde kullanan bir eğitimden yararlanması
gerektiğine inanıyoruz. Mesleki ve teknik öğrenim konusunda, hiçbir çocuğumuzun mesleksiz
kalmayacağı biçimde bir düzenleme yapılmasına özel önem atfediyoruz. Çalışan çocuklarımızın çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve
olabildiğince mesleki ve teknik öğrenim gördükten sonra çalışmaya başlaması
yönünde daha büyük çaba gösterilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özürlü çocuklarımızın koşullarının iyileştirilmesi bir başka
önemli hedefimiz. Sokakta yaşayan çocuklarımızın da bu olumsuz koşullardan
kurtarılması için daha büyük çaba gösterilmesi gerektiğine inanıyoruz. En az bunlar kadar önemli bir konu da çocuklarımızın aile içi ve
dışı şiddet görmelerine kesin olarak son verilmesi yolunda devletimizin bütün
olanaklarının kullanılması gerektiğinin önemle altını çiziyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisimize saygılar sunar, sevgili
çocuklarımıza başarılar dilerim. (DSP, AK Parti, CHP, MHP ve Bağımsızlar
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pazarcı. Söz sırası, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nda. Sayın Yazıcıoğlu, buyurun efendim. (AK
Parti, MHP ve Bağımsızlar sıralarından alkışlar) BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL BAŞKANI MUHSİN YAZICIOĞLU (Sivas) –
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyük Birlik
Partisi adına Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nızı
kutluyor, saygılar sunuyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran, millî mücadeleyi sürdüren o
kutsal iradenin temsilcisi ve devamı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu özel
günde büyük Türk milletine hitap etmenin kıvancını ve onurunu yaşıyorum.
Meclisimizin 88’inci yıl dönümü vatana, millete, devlete hayırlı, uğurlu olsun.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde başlayan ve zaferle
sonuçlanan bu mücadeleyi şükranla yâd ediyorum. Tarih, doğusundan batısına,
güneyinden kuzeyine, Çanakkale’de, Yemen’de, Balkanlarda ve birçok cephede son
otuz yılını savaşlarla geçirmiş bir milletin bağımsızlık mücadelesine şahit
olmuştur. Kürt’üyle, Türkmen’iyle, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, kadınıyla, erkeğiyle,
yaşlısıyla, genciyle bütün bir millet, canını, kanını, varını, yoğunu koymuştur
ortaya; çiğnetmemiştir bu mübarek toprakları. Kendisi aç kalmıştır, askerini
doyurmuştur. Çocuğunun üzerindeki giysisini, ıslanmasın diye top mermisine sarmıştır.
Analar, babalar, göz bebeği evlatlarını kınalayarak göndermiştir cepheye. Türk
milletinin böylesine onurlu, şerefli ve dayanışma içerisindeki mücadelesinin
karşısında o zamanın süper devletleri dayanamamıştır, yenilgiyle çıkmışlardır
işgal ettikleri topraklarımızdan. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, şehitlerimize,
gazilerimize ve kutsal mücadelede her şeyini ortaya koyan büyük Türk milletinin
temsilcilerine yüce Allah’tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun. Onlar,
millî varlığımız, bağımsızlığımız ve millî ve manevi değerlerimiz adına ölmeyi
bilmişlerdir, bize de şimdi yaşatmak düşmektedir. Dün, işgal devletleri, topla, tüfekle, süngüyle, paylaşmak için
girmişlerdi, bugün de ekonomiyle, siyasetle, hayalî vaatlerle aynı şeyleri
yapmaya çalışmaktadırlar. İşgal planları hiçbir zaman noktalanmamıştır. Tarihî
süreç değişik senaryolarla ve farklı araçlarla devam etmektedir ve edecektir.
En önemlisi, bize Sevr’i dayatan ve başaramayanlar şimdi asimetrik savaşla bu
sonuca ulaşmak istemektedirler. Bölücü terörü bir araç olarak kullanıyorlar.
PKK, asimetrik savaşta koçbaşı olarak kullanılan bir terör örgütüdür. Bu örgüt,
yıllardır uluslararası bazı güç odaklarının himayesini görmüştür. Başta
uyuşturucu ticareti olmak üzere, her türlü gayriahlaki
ve gayrimeşru yolları kullanarak elde ettikleri parayla Türk devletine ihanet
etmişlerdir. Uluslararası güç merkezleri bu ihanete silah ve lojistik destek
sağlamakta tereddüt göstermemişlerdir. Vatan topraklarımızın mayın tarlasına
çevrilmesi, hiçbir bir insani değer tanımadan, ırk, dil, din, mezhep ayırmadan
insanları paramparça eden eylemlerin yapılması karşısında bu örgüt hâlâ himaye
görebiliyorsa, bunun altında daha derin amaçları görmek zorundayız. Terör örgütünün hedefi, asla Kürt’lerin haklarını savunmak
değildir. Biz, Kürt’üyle Türkmen’iyle, doğulusu batılısıyla, Alevi’si
Sünni’siyle biriz ve beraberiz; ortak sorunlarımız var ve onu demokrasi içinde
çözeriz. Bugün, göçün, işsizliğin, istikrarsızlığın belli yörelerde yatırım,
eğitim ve hizmet yokluğunun sebebi terördür. Teröre karşı mücadelede her
kesimimizde kararlılık göstereceğiz. Bu mücadelede kesinti olmayacak. Millî
kimlik bilincimizi artıracağız. Birlikte yaşama ve çözüm üretme vasıtalarımızı
artıracağız. Demokrasi ve hukuk devleti kuralları içinde tüm sorunlarımıza
çözüm üretecek ve bu Meclisin ortaya koyduğu dirilişi mutlaka sağlayacağız. Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde işçisinin, köylüsünün,
emeklisinin, memurunun, engelli vatandaşlarının ekonomik ve sosyal problemleri
olmalıdır. Meclisimizin gündeminde içeride yeni azınlıklar türetmeye, küresel
sermayenin siyasal müdahaleler yapabilecek kanallarını açmaya yarayacak
düzenlemeler yerine, milletimizin ihtiyaç duyduğu ve hak ettiği demokratik
açılımlar ve hukuki düzenlemeler olmalıdır. Konjonktürel
dayatmaların hayal tünellerinde zaman öldürmek yerine, Türk dünyası ile
bütünleşmek, kendi coğrafyasındaki aynı kültürel kodlarla beslenen
topluluklarla buluşarak kendi değerlerimizle örtüşen karşılıklılık ilkesiyle
diğer medeniyetlerle yarışabilecek, bize ait özgün medeniyetimizi kuracak
projeleri gündemimize almamız gerekmektedir. Balkanlarda, Orta Doğu’da,
Kafkaslarda, Orta Asya’da Türkiye için böyle bir beklenti vardır. Bu Meclis bu
beklentilere cevap verebilecek kabiliyettedir. Bunun için içeride
farklılıklarımızı derinleştirerek iç gündemleri tüketmek yerine, kendimize
güven içerisinde dev bir adım atabiliriz. Zorlukların çözüm yeri olan Türkiye
Büyük Millet Meclisi bu iradeyi yerine getirebilir. Amasya Tamimi’nde
söylendiği gibi, milletin mukadderatını yine milletin azim ve kararlılığı
kurtaracaktır. Manda ve himaye anlayışıyla değil, milletimize dayanarak bu
Mecliste bunu yapabiliriz. Sayın milletvekilleri, bu vatanı kurtaran, demokratik cumhuriyeti
bize emanet edenler, bu Meclisin çatısı altında birlikte yaşamanın rotasını da
çizmişlerdir: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkının adına ‘Türk milleti’
denir.” diyerek ortak bir aidiyet duygusu oluşturmuşlardır. Vatanı, bayrağı,
devleti bir olan; kıblesi, secdesi, kitabı, peygamberi, Allah’ı bir olanlar
başka türlü davranabilirler miydi? Bu kadar birliğin içinde ayrılık olabilir
mi? Bugün de büyük Türk milleti uyanık olmak, birlik-beraberlik içerisinde ve
bütünleşmek zorundadır. İlimde, fende, teknolojide, ekonomide büyük hedefler
koymalı ve çok güçlü olmalıdır. Sadece kendisi için değil, dünya barışı ve
ezilen halklar için de bu misyonu üstlenmelidir.
Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek gösterdiği hedef ve Türk
devletine ve milletine yüklediği misyon da budur.
Devlet güçlü olacak, çevresiyle ilgilenecek ve barışın teminatı olacaktır. Bugün ihtiyaç duyduğumuz, onların emanet ettiği yüce Türk
devletini demokrasiyle taçlandırmaktır. Bu çerçevede, kuvvetler ayrılığına
dayanan, tüm kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasi olmazsa olmazımız
olmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk, Meclisi açarak, egemenliği kayıtsız şartsız
milletin kendisine vermiş, sorumluluğunun emanetini de çocuklara teslim
etmiştir. Canıyla, kanıyla kurduğu cumhuriyeti ve devleti çocuklara emanet eden
bir başka millet yoktur. Bizler de çocuklarımıza bugünleri emanet ediyoruz.
Ancak, çocuklarımıza daha güçlü Türkiye, temiz bir çevre, yaşanabilir doğa,
demokrasiyle taçlanmış ve borçsuz bir devlet bırakmak zorundayız. Milletimizin temel taşı olan ailede huzuru, saygıyı, insanoğluna
yakışır şekilde yaşama imkânını sağlamalıyız. Çocuklarımıza birbirini sevmeyi,
karşılıklı saygıyı, paylaşmayı öğretmeliyiz. Bencilliği değil birlikteliği ve
birlikte yaşamayı, birlikte üretmeyi ve yapmayı kazandırmalıyız. Kavgada değil
bütünlükte çözümün olduğunu, istemeyi değil ikram etmeyi, doğayı korumayı,
çevreyi temiz tutmayı, dünya barışına, doğal kaynaklara ve kültürel
zenginliklere sahip çıkmayı öğretmeliyiz. Çocuklarımızın büyüdüğü, bilgi aldığı okullarımızı ve onları
yetiştiren değerli öğretmenlerimizi asla ihmal etmemeliyiz. Gözbebeğimiz
çocuklarımızı yetiştiren öğretmenlerimiz her türlü teknolojik eğitim-öğretim
araçlarıyla donatılmalı, ekonomik sıkıntı yaşamamalı, tayin, terfi, kadro,
kariyer gibi endişeler hissetmemelidir. Ülkenin her yerindeki okullarımız
yekpare ve yüksek standartlarda olmalı, eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı,
eğitim ve öğretimde çocuklarımıza bilimi, teknolojiyi, fikir üretmeyi, projeler
kazandırmayı, ilim yapmayı öğretirken manevi değerlerimizi de anlatmalıyız.
Hacı Bektaş Veli’yi, Mevlânâ’yı,
Yunus Emre’yi ve onların felsefesini de öğretmeliyiz. Bütün bunları yaparken, siyasi çekişmelere alet etmeden, ülkenin
sorunlarını çözmeyi amaç edinmeliyiz. Siyasi farklılıklarımız sadece
demokrasimiz, bireysel hak ve özgürlüklerimiz bizim vazgeçemediğimiz
olgularımız olmalı. Partiler ve siyasi oluşumlar zaman içerisinde isim
değiştirir, yönetim değiştirir, anlayış değiştirir ama devletimiz ve büyük Türk
milleti ilelebet yaşamak zorundadır. Bu sebeple, siyasi kadrolarımızı, siyasi
anlayışımızı, siyasi rantı düşünmeden, güçlü bir Türk
devleti için kurgulamalıyız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. MUHSİN YAZICIOĞLU (Devamla) – Yargının, yürütmenin ve yasamanın
bağımsızlığına dayanan, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletini tüm
kurum ve kurallarıyla yerli yerine oturtmalıyız. Türkiye’nin son yıllarda çektiği yüksek miktarda doğrudan veya
dolaylı yatırımlar sebebiyle cari açığımız yükselmesine rağmen sürdürülebilir
kalabilmiştir, ancak şu andan itibaren 36-37 milyar dolara dayanmış olan cari
açığımızın sürdürülmesi pek kolay görünmemektedir. Zira,
özelleştirme gelirleri her zaman bu kadar fazla olmayacak çünkü satacak fazla
bir şey bırakmadık. İkincisi, her yıl bu kadar büyüyemeyeceğiz çünkü rakamlar
bunu gösteriyor. Üçüncüsü, her yıl bu kadar doğrudan yatırım çekebilme imkânı
gözükmemektedir. Genel anlamda dünyada ekonomik kriz sürecine girildiği bir
dönemde, cari açık, yüksek sıcak para, bir de demokrasi açığımızı buna
eklersek, bu dalgayı göğüsleyebilmemiz söz konusu değildir. Savaşta bile
demokrasisini koruma iradesini ortaya koyan bu Meclis, her zaman üzerine düşen
demokrasi görevini ve egemenliğin kayıtsız şartsız millet eliyle kendisinde
olduğu iradesini göstermiştir, şimdi de gösterecektir. Her birimiz kendimize
göre yeni bir demokrasi tarifi yapmak yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
savaşta bile açık kaldığını unutmadan, hiçbir demokrasi dışı güce, odağa,
dayatmaya ve en önemlisi demokrasiye ara verecek cuntacı yaklaşımlara prim
vermeye, mesaj vermeye -hele böylesi bir bayram töreninde- kalkışmamalıdır.
Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu duygu ve düşüncelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu yüce
kürsüden, çocuklarımızın ve büyük Türk milletinin Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı’nı kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah
arkadaşlarını, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurucularını, bütün şehit ve
gazilerimizi bir kere daha rahmetle ve şükranla anıyorum. Yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti, MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Söz sırası Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı Sayın Ufuk
Uras’ta. Sayın Uras, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA PARTİSİ GENEL BAŞKANI MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başkan, değerli vekiller; öncelikle
böylesi özel bir günde sabır göstererek, asgari demokratik nezaketi göstererek
Genel Kurulumuzda bizi dinleme lütfunda bulunan Sayın
Başbakanımıza, parti başkanlarına ve vekillerine teşekkür etmek isterim
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bugün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz ve 23 Nisan
1920 tarihi hem Meclis açısından hem de Türkiye Cumhuriyeti açısından çok büyük
önem taşıyor. Bağımsızlık ve egemenlik hepimizin tartışmasız bir şekilde
üzerinde titreyeceği asla vazgeçilmez ortak değerlerimizdir. Yine çoğumuzun
mutabık kalacağı gibi bağımsızlık ve demokrasi uygar bir ülke için birbirini
güçlendiren ayrılmaz ikilidir. Birini diğerine tercihe zorlanan ulusların nice
ciddi tehlike ve tehditlere maruz kaldıkları ve büyük acılar yaşadıkları,
insanlığın ortak hafızasındadır. Bilindiği gibi, gerek bağımsızlık gerekse demokrasi gelişmesi
yüzyıllara mal olmuş sınıfsal ve toplumsal mücadelelerin yarattığı evrensel
değerlerdir ve gelecekte de gelişmeye, güçlenmeye, yeni anlam, boyut ve
derinlik kazanmaya devam edeceklerdir. Dünyanın global bir köy hâline geldiği,
iletişim alanındaki gelişmelerin dur durak bilmediği bu zaman diliminde toplumlar
arasındaki karşılıklı etkileşim yepyeni bir hız ve boyut kazanmıştır. Bu
gelişmeler, büyük-küçük, ileri-geri, zengin-yoksul ayrımı yapmaksızın derece derece bütün ülkeleri etkilemektedir. Bu gerçeği görmek ve
anlamak, bağımsızlığı ve egemenliği korumak açısından da çok büyük önem
taşımaktadır. 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde bir imparatorluğun enkazı arasından
yükselerek çok dinli, çok dilli, çok kültürlü, çok kimlikli ve elbette çok
sorunlu bir coğrafyada kendine yer açan Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlık ve
demokrasi kulvarında dünyayı hem etkilemiş hem de
önemli ölçüde gelişmelerden etkilenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan
devraldığımız önemli ama bir o kadar da sorunlu bir mirasımız vardır. İnanç,
dil, kültür ve etnisite alanında kendini gösteren bu
mirasımızın geçen seksen beş yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ettiği
demokratik, barışçı, adil ve kapsamlı çözümlere kavuştuğunu söylemekten
maalesef uzağız. Bugün Türkiye’de yaşanmakta olan siyasal kriz de hâlâ bu
sorunların günümüzdeki yansımalarından kaynaklanmaktadır. Tuhaf ama laiklik
konusunda hâlâ ortak normlarda buluşamıyoruz. Devlet işleriyle inanç
uygulamaları arasında olması gereken mesafe iktidardan iktidara değişmektedir.
Alevi yurttaşlarımız hâlen son derece haklı beklentiler içerisindedir.
İlköğrenimde din dersleri mecburiyeti, bütün tartışmalara ve yargı kararlarına
rağmen hâlâ sürdürülmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı bugünkü yapısıyla
tartışmanın tam göbeğinde yer almaktadır. Üniversitelerde kılık kıyafet
özgürlüğü karakola düşmüştür. Gönül rahatlığıyla, devlet memurları, kamu kurumu
yöneticileri dinsel simge kullanamaz, ilk ve ortaöğrenimde dinsel simge sayılan
kıyafetler giyilemez, buna karşılık üniversitelerde kimse kılık kıyafetinden
ötürü eğitim hakkından mahrum bırakılamaz çözümüne gelemiyoruz. Hâlbuki bugün
Türkiye’nin gündemindeki sorunlardan birini çözebilmenin yolu, bu karşılıklı
anlayış birliğinden geçiyor. Öte yandan, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün
demokrasi dışı bir kuşatma altında bulunması Türkiye’ye hâlâ çok şey
kaybettirmektedir. Bu, yıllardan beri bir türlü çözemediğimiz sorunlardan biri
olma özelliğini korumaktadır. Bu gerçeğin bugünkü adı 301’inci maddedir. Bu
gerçeğin bugünkü bir başka adı ise emekçilerin örgütlenmesi önündeki Sendika
Yasası’ndan kaynaklanan yasaklardır, işçilere 1 Mayısta Taksim’in
yasaklanmasıdır. Düşüncelerin, şiddet çağrısına dönüşmedikçe, ırkçılık ve
ayrımcılık yapılmadıkça ifade edilmeleri önünde hiçbir engel olmaması anlayışı
ne yazık ki hâlâ genel kabul görmemektedir. Yakın tarihimiz de gösterdi ki,
fikirlere karşı fikirlerle mücadele etmek en doğru yoldur. Fikir mücadeleleri
ise normal şartlarda yapılmalıdır. Türkiye’de şartların değiştirildiği ve fikir
mücadelelerinin kör dövüşüne dönüştürüldüğü demokrasi dışı darbe dönemlerinden
tüm toplumlar çok çekmiştir. Meclis iradesi, bu tür dönemlere yol vermeyecek
kararlılığı ve yaratıcılığı bugün mutlaka göstermelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok kültürlü, çok kimlikli,
çok dilli ve çok dinli bir tarihten geldiğimiz herkesin bildiği bir vakıadır
ama Kürt sorunu can almaya devam etmektedir. Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’ne
yönelik iktisadi kalkınma hamlelerinin yetmediği, anayasal yurttaşlıktan yerel
yönetimlerin güçlendirilmesine kadar çok ciddi adımlar atılması gerektiğini biliyoruz.
Meclis iradesinin bu alanda da yol gösterici ve sorun çözücü olması
gerekmektedir. Türkiye’de seksen beş yıllık cumhuriyet tarihi de seksen sekiz
yıllık Meclis tarihi de görmek isteyen herkese göstermiştir ki, demokrasisiz
cumhuriyet toplumu çağdaşlığa götüren yol değildir, bundan sonra da
olmayacaktır. Bu bakımdan, Kürt ve Alevi yurttaşlarımızın kültürel hakları,
insanlık tarihinin bu konudaki kazanımlarına denk gelecek şekilde
düzenlenmelidir. Yapılacak demokratik düzenlemeler, Türkiye Cumhuriyeti’ni
zayıflatmaz, tam tersine bağımsızlığın da egemenliğin de demokrasinin de
cumhuriyetin de güçlenmesine yol açar, herkesin gönüllü yurttaş olmasını
sağlar, bir arada yaşama iradesini güçlendirir. Bütün bu sorunları demokrasi
içinde çözebiliriz. İnsanlığın bilgi dağarcığında yer alan çözüm modellerini,
hiçbir komplekse kapılmadan, Meclisin sergileyeceği
yüksek bir inisiyatifle ve ülkemizin gerçekliğiyle uyum içerisinde yaşama
geçirebiliriz. Meclisin toplumdaki itibarının artması ve toplumda en fazla
güven duyulan kurum hâline gelmesinin de yolu aslında budur. Böylelikle, Türkiye, gözünü kırpmadan iktidar ve muhalefet
partilerini kapatan, sandığın hesabını sandıkta değil mahkemelerde ve
karakollarda arayan, aydınlarını ceza tehdidiyle yurttan uzaklaşmaya zorlayan,
1 Mayıs gibi evrensel bir günde emekçilerin polis tarafından coplandığı, askerî
darbe ve olağan dışı müdahale senaryolarının havalarda uçuştuğu, utandırıcı ve
demokrasi dışı görüntülerle dünya gündeminde boy gösteren bir ülke olmaktan
çıkabilecektir. “Az hukuk devleti, birazcık demokrasi” anlayışıyla Türkiye olsa olsa yeni bir çıkmaza sürüklenir. Bağımsızlığın,
egemenliğin ve demokrasinin odağı Türkiye Büyük Millet Meclisi ise, bütün
yurttaşların bizden beklediği, bir kez daha tökezleme tehlikesi beliren
ülkemizi güçlü bir demokratikleşme hamlesiyle bu çıkmazdan çıkarmaktır. Bu
Meclis bu adımları atacak feraseti ve kararlılığı göstermelidir. Demokrasisiz cumhuriyet de demokrasisiz laiklik de olmaz.
Emekçilerin, işçilerin, kadınların sosyal hakları olmadan da demokrasi olmaz.
Anayasa karşısında eşit olan yurttaşları “özde-sözde yurttaş”, işçileri,
emekçileri ve yoksulları “ayak takımı” olarak tanımlamak da demokratlık olmaz.
(DTP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) “Olur” diyenler “demokratik, laik,
sosyal hukuk devleti” ifadesini henüz içselleştirmemiş olanlardır. Türkiye, Orta Doğu bölgesinin en gelişmiş demokratik cumhuriyeti
olmaktan çok şey kazanacaktır. Güçlü, demokratik cumhuriyet, sosyal haklarında,
hukuk devletinde güçlü olduğu ve demokratik hukukun var olduğu bir
cumhuriyettir. Elbette Türkiye, bütün kurum ve kurallarıyla, evrensel düzeyde
meydana gelen gelişmeleri her daim topraklarında ete kemiğe büründürerek var
oluşunu güçlendirmeli ve gelecek nesillere her bakımdan seçkin bir miras bırakmalıdır.
Unutmayalım ki 23 Nisan çocuk bayramıdır, dünya çocuklarına
armağan edilmiştir. Geleceğimiz olan çocuklara nasıl bir ülke ve dünya
bırakacağımız bizlerin iradesiyle şekillenecektir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin mensupları olarak bunun bilinciyle davranmalıyız. Bu, hem parçası
olduğumuz dünya uygarlığına hem bu ülkeyi var edenlere hem de bizden sonraki
kuşaklara olan borcumuzdur. Sevgili vekiller, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesi
egemenliğin liderlerin iki dudağı arasından çıkarılmasından, bir an önce
çıkarılmasından geçmektedir. (DTP sıralarından alkışlar) Bunun için gelin hep
birlikte Seçim Yasası’nı demokratikleştirelim, gelin hep birlikte Siyasi
Partiler Yasası’nı demokratikleştirelim. Bu anlamlı günde, simgesel bir mekânda, Çankaya’da Sayın
Cumhurbaşkanının öğle yemeği davetiyle sağlanan demokrasi buluşması için
kendilerine bir kere daha teşekkür etmek isterim. Mustafa Kemal’in “En büyük eserim.” dediği Türkiye Büyük Millet
Meclisinin sayın üyelerini saygı ve sevgiyle selamlarım. (AK Parti ve DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uras. Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun
88’inci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanması ve
günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla yapılan konuşmalar
tamamlanmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da teşrifleriyle gerçekleştirdiğimiz
bu oturum sebebiyle hepinize teşekkür ediyorum. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Nisan
2008 Perşembe günü, yani yarın saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati: 15.42 |
|