DÖNEM: 23                            CİLT: 18                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

91’inci Birleşim

16 Nisan 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEMDIŞI KONUŞMALARI

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türkiye’nin demografik yapısına ve olası senaryolara göre projeksiyonlara ilişkin gündem dışı konuşması ve  Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, 19 Nisan Misket Bombalarına Karşı Uluslararası Eylem Günü ve Türkiye’nin dâhil olduğu Oslo Süreci’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Sivas Milletvekili Selami Uzun’un, Sivas Divriği Demir-Çelik Maden İşletmesinde işçi çıkartmalarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin; Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/443) (S. Sayısı: 84)

3.- İstanbul Teknik Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Eğitim-Araştırma Yerleşkeleri Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/512) (S. Sayısı: 115)

4.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S. Sayısı: 94)

5.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın; Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/132, 2/143, 2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120)

6.- Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/435) (S. Sayısı: 48)

 

VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, polislerin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2263)

2.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, polis teşkilatı olmayan ilçelere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2335)

3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, millî gelir hesaplama yöntemine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/2436)

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP’ın bitirilebilmesi için hedeflenen programa ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/2444)

5.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Kirazlıköprü Barajı ve Hidroelektrik Santraline,

- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerine,

İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2522, 2689)

6.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Türkiye İstatistik Kurumu yönetimi ile ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/2671)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak sekiz oturum yaptı.

Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, patates üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker,

İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Turizm Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşmasına, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin,

Cevap verdi.

Ağrı Milletvekili Abdulkerim Aydemir, Ağrı’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, Turizm Haftası nedeniyle birer konuşma yaptılar.

TBMM Başkanlığınca, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun, (2/210) esas numaralı Türk Ceza Kanunu’nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin kendisine havale edilmesine ilişkin istemi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; tezkerede belirtilen istem Adalet Komisyonunca da uygun bulunduğundan, gereğinin Başkanlıkça yerine getirildiği bildirildi.

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, Toprak Mahsulleri Ofisi ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/168) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

15/04/2008 Salı günü gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan ve daha önce görüşmelerine başlanan çevre kirliliği ile ilgili araştırma önergelerinin görüşmelerine devam edilmesine ve bu görüşmelerin bitiminden sonra gündemin 126’ncı sırasında yer alan (10/155) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşülmesine ve görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,

8 Nisan 2008 tarihli Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve arkadaşları tarafından verilen “Gıda fiyatlarında meydana gelen hızlı artışın nedenlerinin ve ülkemiz üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilerinin ortaya konulması, dünya ölçeğinde şekillenen duruma göre tarım politikalarımızın yenilenmesi, ülkemizin yeniden kendi kendisini besleyecek ve bütün dünyaya ihracat yapacak bir üretim yapısına kavuşturulması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi” ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve arkadaşları tarafından verilen ve biraz önce okunan “Toprak Mahsulleri Ofisinin hububat piyasalarını düzenlemekte yetersiz kaldığı, üretici ve tüketiciyi koruyamadığı, bazı kişi ve firmalara haksız kazanç ve çıkar sağladığı iddialarının araştırılması ve kurumu piyasa düzenleyici bir yapıya kavuşturmak için gerekli önerilerin ortaya konulması amacıyla” Meclis araştırması açılması önergelerinin görüşmelerinin 16 Nisan 2008 tarihinde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 7, 55, 3, 4, 5, 59, 60, 61 ve 62’nci sıralarında yer alan 84, 115, 94, 120, 48, 127, 128, 129 ve 130 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Tasarılarının bu kısmın 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10’uncu sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 15 Nisan 2008 Salı ve 16 Nisan 2008 Çarşamba günlerindeki birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; çalışma saatlerinin 15/4/2008 Salı günü 24.00’e kadar, 16/4/2008 Çarşamba ve 17/4/2008 Perşembe günkü birleşimlerinde 13.00-24.00 saatleri arasında olmasına; ayrıca 18/4/2008 Cuma günü kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek üzere saat 14.00’te toplanmasına ve 94 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin, 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin, Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi’nin (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119) dördüncü bölümünün görüşmelerine devam edildi; verilen aradan sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.

16 Nisan 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 23.39’da son verildi.

                                                                        

Nevzat PAKDİL

 

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Ağrı

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Yusuf COŞKUN

 

 

 

Bingöl

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

                                                                                                                                        No.: 128

II.- GELEN KÂĞITLAR

16 Nisan 2008 Çarşamba

Teklif

1.- Çorum Milletvekili Agah Kafkas’ın; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/212) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:16.4.2008)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, bir türbenin durumuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi (6/600) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, okulların internet sitelerindeki bazı bilgilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/601) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir televizyonun yayınının kesilmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/602) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, mısır destekleme primine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/603) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, eylemlere yapılan müdahalelere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/604) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

6.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, bazı belediyelerin kimi yerlere bedelsiz su kullandırdığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/605) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

7.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, okulların ödeneklerine ve su sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/606) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, soruşturma izni verilmeyen belediye başkanlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/607) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Sağlık Bakanlığındaki bazı bürokratlarla ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2870) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

2.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Diyarbakır-Bismil’deki bazı köylerin arazi sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2871) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

3.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, ağır özürlülerin eğitimlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2872) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

4.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, trafo hırsızlığına ve sulama suyu elektrik borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2873) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

5.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, İstanbul’un bir mahallesinde uygulanacak TOKİ projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2874) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

6.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, memur ve emeklilere enflasyon farkı ödemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2875) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

7.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, rahim ağzı kanseri aşısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2876) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

8.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, TOKİ’nin bir projesindeki konutların teslimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2877) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

9.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, TOKİ ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2878) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

10.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Çanakkale’deki termik santrallere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2879) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

11.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, TOKİ’nin bir arazi satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2880) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

12.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, mısır destekleme primine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2881) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, TOKİ’nin iştirakine arazi satışında ödediği komisyona ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2882) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

14.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, TOKİ’nin arazi satışına ödediği bir komisyona ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2883) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

15.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, TOKİ’nin iştirakine arazi satışına komisyon ödemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2884) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

16.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’da depreme karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2885) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

17.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, AB’nin genişlemeden sorumlu üyesinin açıklamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2886) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

18.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, işkence ve zor kullanma yetkisinin aşılmasıyla suçlanan kamu görevlilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2887) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

19.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, infaz hâkimliklerinin işlemlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2888) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

20.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2889) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

21.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bolu’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2890) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

22.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Düzce’deki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2891) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

23.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaman’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2892) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

24.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2893) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

25.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kilis’teki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2894) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

26.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kars’taki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2895) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

27.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karabük’teki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2896) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

28.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2897) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

29.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kayıt dışı istihdama ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2898) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

30.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, İşsizlik Sigortası Fonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2899) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

31.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2900) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

32.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van Gölünün korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2901) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

33.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, yatırımlar için tahsis edilen arazilere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2902) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

34.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da tahrip olan orman alanlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2903) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

35.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki taşocaklarının yol açtığı orman tahribatına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2904) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

36.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2905) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

37.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, TOKİ’nin gelirlerine ve harcamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/2906) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

38.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/2907) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

39.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, TRT’nin İstanbul Tepebaşındaki binasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/2908) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

40.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/2909) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

41.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir Expo 2015 organizasyonuna ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2910) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

42.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2911) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

43.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir Belediyesinin mevsimlik çiçek ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2912) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

44.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Said-i Nursi’nin mezarının bulunduğu yere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2913) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

45.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul’daki bir mahallede uygulanacak kentsel dönüşüm projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2914) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

46.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Hakkari-Yüksekova’daki Nevruz kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2915) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

47.- Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Siirt’teki Nevruz kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2916) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

48.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir belediye çay bahçesindeki uygulamaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2917) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

49.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Darülacezenin bakım hemşiresi ve bakım görevlisi kursuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2918) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

50.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’daki köylere götürülen hizmetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2919) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

51.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’teki Nevruz kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2920) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

52.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özpolat’ın, bir şahısla ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2921) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

53.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Osmaniye’deki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2922) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

54.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Nevşehir’deki yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2923) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

55.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2924) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

56.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, görevden uzaklaştırılan bir bürokrata ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2925) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

57.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Kaz Dağları ve çevresinin korunmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2926) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

58.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, turizm yatırımı amacıyla tahsis edilen kamu arazilerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2927) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

59.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Osmaniye’de yapılacak çimento fabrikasının yer seçimine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2928) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

60.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2929) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

61.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kastamonu’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2930) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

62.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bolu’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2931) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

63.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Erzurum’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2932) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

64.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Iğdır’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2933) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

65.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2934) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

66.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, özelleştirilecek Menderes Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin personelinin durumuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2935) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

67.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, mükelleflere vergi matrah artırımı baskısı yapıldığı iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2936) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

68.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, İhlas Holding’in vergi borcuyla ilgili bir iddiaya ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2937) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

69.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir lisenin yapımı dolayısıyla vergi istisnasından yararlanılıp yararlanılmadığına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2938) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

70.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2939) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

71.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Eğitim Dergisindeki bir makaleye ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2940) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

72.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir öğretmen hakkında açıldığı iddia edilen soruşturmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2941) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

73.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, öğrenci andına ve eğitimle ilgili bazı konulara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2942) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

74.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Batman’daki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2943) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

75.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2944) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

76.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Nevşehir’deki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2945) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

77.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Osmaniye’deki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2946) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

78.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kars’taki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2947) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

79.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2948) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

80.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu’daki doktor ihtiyacına ve sağlık yatırımlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2949) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

81.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Sağlık Yönetimi ve Eğitimi Derneği ile ilgili bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2950) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

82.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2951) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

83.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Düzce’deki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2952) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

84.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2953) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

85.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaman’daki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2954) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

86.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kilis’teki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2955) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

87.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Karabük’teki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2956) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

88.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Çankırı’daki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2957) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

89.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2958) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

90.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki yatırımlar ile çiftçi ve köylülerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2959) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

91.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, TMO’nun ihracat ihalelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2960) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008)

92.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, bir balıkçı barınağına ve balıkçılığın geliştirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2961) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008)

93.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2962) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

94.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Isparta’da meydana gelen uçak kazasına ve yapılan incelemelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2963) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008)

95.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kastamonu’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2964) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

96.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2965) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

97.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Erzurum’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2966) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

98.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Çankırı’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2967) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

99.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Iğdır’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2968) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

100.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2969) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

101.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/2970) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

102.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/2971) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

103.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/2972) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

104.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/2973) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

105.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/2974) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

106.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/2975) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

107.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/2976) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

108.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2977) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

109.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2978) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

110.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2979) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008)

 

16 Nisan 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 13.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Süre üç dakika.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye'nin demografik yapısı ve olası senaryolara göre projeksiyonlar konusunda söz isteyen İzmir Milletvekili Canan Arıtman’a aittir.

Buyurunuz Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türkiye’nin demografik yapısına ve olası senaryolara göre projeksiyonlara ilişkin gündem dışı konuşması ve  Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; çağdaş ülkelerin gelecek planlaması demografik verilere göre yapılır. Güçlü, kalkınmış, halkının refah seviyesi yüksek bir Türkiye hedefliyorsanız demografik verilerle hareket edersiniz. Diğer yöntem ise dinî referans veya bu değilse bilim dışı, çağ dışı bir anlayıştır ki gelecekte pişman olur, halkınızı işsiz, güçsüz, yoksul, düşmanına muhtaç hâlde bırakır ve insanların açlıktan telef olduğu bir Türkiye’ye neden olursunuz.

Cumhuriyetin başında, koskoca vatan coğrafyasında savaşlarla nüfusu 13 milyona düşmüş bir Türkiye nedeniyle pronatalist nüfus politikası uygulandı ve nüfus artışı teşvik edildi. Kırk yıl süren bu süreçte nüfusu 3’e katladık ama yüksek nüfus artışı ve ana-bebek ölümlerindeki korkunç yükseklik nedeniyle liberal, antinatalist nüfus politikalarına geçmek zorunda kaldık. Kırk yıl  süren bu süreçte, nihayet, nüfus artışımızı biraz azaltabildik.

Bugün nüfus artış hızımız yüzde 1,5’tir, toplum doğurganlık hızımız ise 2,1 çocuktur. Hâlen ülkemizde her yıl 1,4 milyon çocuk dünyaya gelmektedir. Yani, nüfusumuz artmaya devam ediyor ama hızı biraz azalacak. TÜİK verileriyle yapılan UNFPA projeksiyonuna göre, doğurganlık hızımız şimdiki oranı olan 2,1 çocukta sabit kalırsa 2057’de nüfusumuz 96,5 milyon alacaktır, şayet 3 çocuk olursa 2057’de 130 milyon kişi olacağız. Hesap kitap bilmeyenlere önemle duyurulur. Bugünkü nüfus artış hızımızı koruyabilirsek 2025’te çalışabilir nüfus oranının genel nüfus içindeki payı doruk noktasına ulaşacaktır ki buna “Fırsat penceresi” deniliyor. Bu nüfusa eğitim ve istihdam imkânı sağlanırsa ülke kalkınmasını fırlatır. Ama, aksi takdirde bu imkânlar sağlanmazsa veya doğurganlık artarsa olay bir kâbusa dönüşebilir ve felaket senaryolarına hazır olmak gerekir. Dolayısıyla, ülke kalkınması için niceliğe değil, niteliğe önem verilmelidir. Fırsat penceresi imkânını felakete dönüştürmemek için daha elli yıl süreyle nüfus artış hızımızı sabit tutmalıyız, doğum ancak ondan sonra teşvik edilebilir.

Bugün hâlen güneydoğu illerimizde doğurganlık hızı çok yüksektir. Bakın, Şırnak, Hakkâri için 7 çocuk; Siirt, Van, Diyarbakır 6 çocuk; Urfa, Mardin 5 çocuk ve bu illerimizin sosyoekonomik gelişim sıraları da 68’den 81’e kadardır. Ama doğurganlık hızı 1,9 çocuk olan İstanbul, Ankara, İzmir illerimizin gelişmişliği de ilk üç sıradadır. Doğurganlık hızıyla gelişme arasında çok net bir ilişki vardır. Doğurganlık hızının yüksek olduğu iller, aynı zamanda eğitimsizlik, işsizlik, ana-bebek ölüm oranlarının da en yüksek olduğu illerdir.

Ana-bebek ölümlerini artıran en önemli faktör riskli gebeliklerdir ve şu anda bile ülkemizde her üç gebelikten biri riskli gebeliktir. Doğurganlığı teşvik etmek kadın sağlığı yönünden çok tehlikeli olan riskli gebeliklerin de artmasına neden olacaktır. Ülkemizde her beş gebelikten biri düşükle neticelenmektedir. Her yıl 400 bin düşük olmaktadır ve bu düşüklerin büyük bir çoğunluğu da isteğe bağlı düşüklerdir. Bu rakamlar bize kadınlarımızın artık daha fazla doğurmak istemediğini ve ayrıca, aile planlaması hizmetlerinin de yetersiz kaldığını göstermektedir. Ana-bebek ölümlerimiz hâlâ çok yüksektir. Biz, daha doğan bebeklerimizi yaşatamıyoruz. Ülkemizde her 3 çocuktan 1’i yoksul ve beslenme yetersizliği var. Her 5 çocuktan 1’i çalışıyor. Sokak çocuklarının sayısı 1 milyonu aştı ve kadınlarımız iş bulamadıkları için, sosyal güvenceleri olmadığı için yanlarına sığınmak zorunda kaldıkları adamlar tarafından çocuklarına tecavüz ediliyor. Bugün ülkemizde 430 YTL asgari ücretle 3 çocuk bakabilmek için ya hırsız ya sihirbaz olmak gerekir.

Üreme ile ilgili kararlar kadının insan hakkıdır ve hiç kimse, hangi amaçla olursa olsun bu hakkı istismar edemez. Bu hakka müdahale, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere de aykırıdır. Bugün ülkemizde üreme haklarının önünde bir dizi engel vardır. İktidar bu engelleri kaldıracağına, çocuk sahibi olamayanlara tıbbın imkânlarını sunacağına, onları görmezden gelip zaten doğurganlığı olanları daha çok doğurmaya teşvik etmektedir.

Hitler de kadınlara “3K” formülünü öneriyordu. Yani çocuk, mutfak, kilise. Hem ülkesini hem de dünyayı felakete sürükledi. AKP İktidarında kadınlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

CANAN ARITMAN (Devamla) – İktidar, kadın bedeni üzerinden, onu baskı altına alarak siyaset yapmaktadır. Kadınların toplumdan silinmesinin türbandan sonraki ikinci adımı, çok çocuk doğurtmaktır. Bunlar birbirinin devamı olan politikalardır ve kadını ikincilleştiren bu bakış açısı ülkedeki cinsiyet eşitsizliğini, ayrımcılığı daha da körüklemektedir.

Kadınlara “En az 3 çocuk doğurun.” demek kadın düşmanlığıdır, bilim bilmemektir, milleti sevmemektir, vatana ihanettir; daha çok çocuk, daha çok yoksul, daha çok işsiz, daha çok erzak torbası ve daha çok oy içindir.

Bugün, günümüzde İspanya’da kadınlara bakanlık görevi verilirken benim ülkemde kadınlara 3 çocuk doğurma görevi veriliyor. “Yazıklar olsun!” diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arıtman.

Şimdi, Sayın Devlet Bakanı Nimet Çubukçu cevap verecektir.

Buyurunuz Sayın Çubukçu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp oldu, ayıp!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz?

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sen doğurma canım! Sana kim doğur diyor? Daha çok memnun oluruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Sayın Milletvekili bir ailenin çocuk sevgisiyle ilgili olan kısmı vatana ihanetle eş değer hâle getirdi. Düzeltmesini rica ediyoruz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ben verilen görevden bahsediyorum, ailenin tercihi…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ailenin çocuk sevgisini vatana ihanet olarak sunuyor. Düzeltmesini rica ediyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, bir sataşma yok. Ne biçim müdahale anlamadım ben. Kime sataştı?

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Türkiye’ye sataştı, vatanperverliğe sataştı!

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ailenin tercihlerine herkes saygılı. Ona görev…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok, sataşma yok, bir şey yok!

CANAN ARITMAN (İzmir) – Ailenin tercihlerine saygılı ama…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çubukçu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Sayın Arıtman’ın gündem dışı sözlerine cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Sayın Arıtman’ın sözlerini tamamlamak…

AHMET ERSİN (İzmir) – Yetiştirme yurtlarından haberiniz var mı?  Yetiştirme yurtlarındaki rezaletten haberiniz var mı?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen, sataşmalara müdahale eder misiniz.

AHMET ERSİN (İzmir) – Yetiştirme yurtlarındaki olaylardan haberiniz var mı?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Her şeyden önce, son sözlerini bağlarken kullanmış olduğu “Vatana ihanettir, bunu destekleyen politikalar vatana ihanettir.” sözüne bir sözle cevap vermek istiyorum. 1 Mart 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk şöyle sesleniyor: “Efendiler, nüfus bir milletin en mühim mesaili hayatiyesindendir.”

 CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, anlattım ama…

BAŞKAN – Lütfen, sakin dinleyiniz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Yani, nüfus bir milletin en hayati sorumluluklarından birisidir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 8 milyon nüfus vardı Türkiye’de…

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Yine, 1924’teki konuşmasında “Nüfusumuzun muhafazası, korunması, artırılması gayesini önemle nazarı dikkate vazederim.”

CANAN ARITMAN (İzmir) – 70,5 milyon değildi o gün Türkiye!

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – “Feyyaz ve velut yani üretken olan Türk milleti, koşullarına kavuşunca Türk vatanını süratle dolduracak, şenlendirecek kuvvete mazhardır.”

CANAN ARITMAN (İzmir) – Atatürk’ün hükmüne sarıldınız yine.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Her şeyden önce, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, nüfus üzerindeki düşünceler ve politikaların tartışılageldiği bir gerçektir ama…

AHMET ERSİN (İzmir) – Yetiştirme yurtlarını da anlatın Sayın Bakan! Oradaki rezalet nerede var?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Bugün, günümüzde, hem Birleşmiş Milletlerin nüfus politikası hem Avrupa Birliğinin nüfus politikası, artık nüfusun ideolojik bir konu değil teknik bir mesele olarak ülkeler tarafından ele alındığı bir gerçektir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Doğru değil Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Yine modern toplumlarda bir söylem olarak gelişmiş olan…

CANAN ARITMAN (İzmir) - Hükûmet politikası o değil!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Böyle bir usul var mı?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Biz sizi dinledik, lütfen dinler misiniz! Siz de yanlış biliyorsunuz ama biz sizi dinledik!

BAŞKAN – Lütfen, konuşmaları sakin olarak dinleyiniz Sayın Arıtman.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Yine modern bir toplumda söylenegelen “bakabileceğin kadar çocuk” düşüncesi, arka planda paradoksal bir ilişkiyi de barındırmaktadır. Çünkü, nüfus eğilimleri göstermektedir ki ülkelerin sosyoekonomik düzeyleri kadar ailelerin bakabilecekleri çocuk sayısının azaldığını, sosyoekonomik düzeyleri düşük olan ailelerin ise çocuk yaptıklarını görüyoruz. Dolayısıyla medyada yaygın olan bugün burada da dillendirilen “bakabileceğin kadar çocuk” düşüncesi, sadece ve sadece yoksul ailelere yöneltilmiş bir söylem olması açısından manidardır.

Bugün gelişmiş ülkeler, önemli ölçüde etkisini hissettirmeye başlayan yaşlanma olgusuyla karşı karşıyadır. Biz görmekteyiz ki bugün nüfus politikaları izlenirken son derece teknik ve demografik özellikler baz alınarak değerlendiriliyor, bizim ülkemizde olduğu gibi herhangi bir şekilde ideolojik hiçbir tartışmanın konusu yapılmıyor. Bu sebeple ben de bugün burada konuşmamda cevap verirken mümkün olduğu kadar bu hususun teknik bir husus olduğu ve geleceğimiz açısından doğuracağı riskleri ele alarak cevaplandıracağım.

Bu yaşlanma olgusuna ilişkin olarak özellikle zengin ve refah içerisindeki ailelerde doğurganlık oranının hızla düştüğünü görüyoruz ve gelişmiş ülkelerde de nüfus artışına hızlı etki etme çabalarının ve bu yöndeki politikaların azaldığını görüyoruz. Özellikle nüfusun negatife düştüğü dönemden sonra izlenen tüm politikalara rağmen ülkeler demografik yapıyı düzeltememiş, nüfus artışını bir daha veya korunması düzeyinde yakalayamamışlardır. Bununla birlikte bu trendde son zamanda önemli bir kırılma olmuştur.

Nitekim, 17 Mayıs 2006 tarihinde Lizbon’da gerçekleştirilen 28’inci Avrupa Aile İşlerinden Sorumlu Bakanlar Konferansı’nda ve çok yeni bir tarih, 2 Nisan 2008 tarihinde Avrupa Konseyinde gerçekleştirilen bakanlar konferansı toplantısında, hükûmetlerin aile politikalarının oluşturulmasında demografik istikrarın sağlanması ve doğum oranının artırılması amacıyla politika ve önlemlerin alınması gereği ısrarla vurgulanmıştır. Bu bağlamda aile dostu iş yerlerinin desteklenmesi, ebeveynlik izninin artırılması, esnek çalışma koşulları, vergi imtiyazları sağlanması, uygun fiyatlı, kaliteli çocuk bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması, halkla ilişkiler ve medya aracılığıyla aile ile ilgilenen politikaların yeniden teşvik edilmesi öngörülmüştür. Ayrıca bu eğilimin özellikle İspanya –örnek verildiği için söylüyorum- Avusturya, Finlandiya gibi ülkelerde tamamen kırıldığı ve doğumu teşvik edici yani pronatalist politikalara dönüştüğü de görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’deki nüfus politikaları da 1960 sonrasında ve öncesinde olarak ikiye ayırarak incelemek durumundayız. Nitekim 1960 sonrasında, nüfusu planlayan, nüfusu daha da… Çocuk nüfus artış hızını planlayan bir döneme girildiğini görüyoruz ve 1957 sonrasında ortaya çıkan bu uygulama sonrasında nüfus azaltıcı bir pronatalist politikaya dönüştüğünü görüyoruz. Bu dönemde baskın olan görüş, nüfus politikalarının değiştirilmesi ve nüfusun azaltılmasını teşvik eden politikalara bir geçişti. Fakat, daha sonrasında nüfus politikalarının izlenmesi neticesinde gördüğümüz o ki 2000 yılından bu yana ülkemizde doğurganlık hızı beklenenden çok daha hızlı bir şekilde düşmüş ve toplam doğurganlık oranı 2,23 seviyesine, yani nüfusun sabitlendiği duruma oldukça yaklaşmıştır.

Nüfus projeksiyonlarına göre yaş yapısı da değişime uğramaktadır. 0-14 yaş grubu, 2000 yılından 2050 yılına kadar mutlak olarak 20,2 milyondan 17,1 milyona gerileyecek ve bu yaş grubunun toplam nüfus içerisindeki payı yüzde 30,7’den 17,7’ye düşecektir.

Aynı dönemde, çalışma çağı olan 15-64 yaş arasında ise yine mutlak olarak…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Doğru bilgiler değil, Birleşmiş Milletlerin bilgileri burada.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla ) – Bunların hepsi bilgiye dayalı verilerdir, tahminî görüşmeler, konuşmalar değildir.

…43,6 milyondan 62,4 milyona çıkacak ve bu yaş grubunun toplam nüfus içindeki payı da 2020 yılında yüzde 69,1 ile zirve yaptıktan sonra 2050 yılında tekrar aynı seviyeye gerileyebilecektir.

Söz konusu dönemde, yaşlı grup olan 65 yaş üzeri yaş grubu ise oransal ve mutlak olarak sürekli artacaktır. 2000 yılındaki nüfus artışımıza göre de 3,6 milyon olan yaşlı nüfus 2050 yılında 4,7 artarak 16,9’a, yani yaklaşık 17 milyona ulaşacak, bu yaş grubunun toplam nüfus içindeki oranı da yüzde 5,4’ten 17,6’ya çıkacaktır.

Türkiye'nin yaş piramidi diğer gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığı zaman, klasik piramit şeklinden ileri yaş gruplarının oranının arttığı, yaşlı nüfusun ağırlık kazandığı diğer ülkelerdeki sütun şekline doğru evrildiğini görüyoruz. Bu dönemin sonunda yaşlanmaya başlayacak olan Türkiye nüfusu için de bu süreci diğer ülkelerde olduğu gibi tersine çevirmek mümkün değildir. Nitekim, tarihsel olarak doğurganlık düzeyi düştükten sonra tekrar yükselen başka hiçbir toplum yoktur. Avrupa ülkelerinde doğurganlık düzeyinin düşmesi sonucunda ortaya çıkan yaşlanma olgusu ile Türkiye de çok yakın bir gelecekte karşı karşıya kalacaktır.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Doğru değil, hayır!

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla ) – Yaşlı ve bağımlı nüfusun çalışan nüfus üzerindeki oranı 2050 projeksiyonlarına göre 3 kat artarak 27,2’ye yükselecektir. Yaş yapısındaki söz konusu değişimler başta olmak üzere demografik yapının değişmesi ekonomik ve sosyal pek çok alanı doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir ve bugün nüfusun daha önce karşılaşmadığı birçok sorunla ve risklerle karşılaşacağız.

Önümüzdeki dönemde nasıl bir nüfus yapısına sahip olmamız sorusundan hareketle, aynı zamanda nasıl bir nüfus politikasına sahip olmamız gerektiği sorusuna da paradigmatik bir geçişe ihtiyacımız vardır. Dolayısıyla, az önce de söylediğim gibi bu bir ihtisas alanıdır, teknik bir konudur ve ideolojik hiçbir yönü yoktur. Nitekim temel amaç da bağımlı nüfusu taşıyabilecek, artan ihtiyaçlarını karşılayabilecek, bununla birlikte toplumun refahını yükseltecek…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, bağımlı nüfus nedir bir anlatır mısınız?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - … bir kalkınma sürecini taşıyacak…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Biliyor musunuz bağımlı nüfus nedir?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - … sosyal ve niteliksel kabiliyetlerin artmasıyla ilgilidir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Bağımlı nüfusu anlatın. Anlatın.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Sayın Arıtman, eğer dinlemeye müsaitseniz ben size her konuyu anlatabilirim.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, bilmeden konuşuyorsunuz ve yanlış bilgi veriyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Arıtman, lütfen sakin olarak dinleyiniz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) -  Maalesef, her konuda herhangi bir şekilde bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma özelliğine sahipsiniz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Meclisi yanlış bilgilendiriyorsunuz. Doğru değil!

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Dolayısıyla, herhangi bir bilgisi olmadan fikir dercedenlerin durumuna düşüyorsunuz her zaman.

CANAN ARITMAN (İzmir)  - Yanlış bilgilendiriyorsunuz!

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – “Vatan haini” nitelemesinde bulundunuz, Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüyle size cevap verdim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir)  - Sayın Recep Tayyip Erdoğan da söylemişti “vatan haini” diye, aynı sözcüğü kullandı.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Lütfen… Lütfen, bu sözler bu kürsüde yakışmıyor. Tartışabildiğimiz en teknik konuları dahi maalesef tartışamıyoruz kullandığınız üslup nedeniyle.

ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) – Çarpıtıyorsunuz Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Dolayısıyla, nüfusun kalitesini belirleyen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dinlemeye tahammülü olmayan bir grup var Sayın Başkan, lütfen müdahale eder misiniz?

BAŞKAN – Lütfen… Sayın Elitaş, lütfen sakin dinleyiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Beni uyarmayın, burayı uyarın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı dinleyiniz, daha sonra…

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Canan Hanım laf atabilir mi Başkanım?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çubukçu.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Anında müdahale etmeniz lazımdı Sayın Başkan.

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Böyle bir şey olabilir mi? Canan Hanım niye laf atıyor?

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Lütfen anında müdahale edin, biz rahat dinleyelim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, anında müdahale ediyorum. Lütfen, siz de uyunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Hayır, anında müdahale etmiyorsunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Anında müdahale siz ediyorsunuz!

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çubukçu, devam ediniz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri …

CANAN ARITMAN (İzmir) – Bakan boş konuşmakla meşgul! (AK Parti sıralarından gürültüler)

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Niye geriyorsunuz ortamı?

BAŞKAN – Sakin dinleyiniz lütfen Sayın Arıtman.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - …nüfusun kalitesini belirleyen…

BAŞKAN - Devam ediniz Sayın Çubukçu.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Sayın Başkan, nüfusun kalitesini belirleyen çocuk sayısının gün geçtikçe ülkemizde düşmesi, özellikle nüfusun kalitesini de gelecek itibarıyla tehdit eder konuma düşürmüştür. Elli yıl sonra nüfusun kalite görünümüyle gelişimin yönü aile hayatının toplumsal hayatına etkisi düşünülürse, istenilenden çok daha farklı bir yöne kayması muhtemel olacaktır.

Ayrıca, gelecekte ortalama çocuk sayısının 1’e inmesi demek, denge nüfusunun korunamaması demek, bunun yanı sıra bir nesil sonra yetişenlerin aile bağları içerisinde aile ilişkisi içinde yapılanamamış bir nüfus demektir ki bu yapı ailenin de zayıflaması anlamına geliyor. Yani dayı, amca, teyze, hala, yeğen, kuzen gibi yakın akrabalık ilişkilerinin neredeyse ortadan kalkacağı bir döneme gidiş demektir. Özellikle toplumda risk faktörü olarak görülen, bütün sorunların çözüm mekanizması olarak ailenin ele alındığı ve aile odaklı sosyal hizmet anlayışlarının ileri sürüldüğü dönemde ailenin korunması ve toplumsal yapının korunması için ailenin korunmasının mutlak olduğu gerçektir.

AHMET ERSİN (İzmir) – Yetiştirme yurtlarından bahset Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Burada önemli olan nüfusun azlığı veya çokluğu, var olan etnik sosyal ve siyasal nüfus ve toplum yapısını şekillendirmek değil. Özellikle Canan Hanım, etnik bir anlayışla olsa gerek, belli bölgelerdeki nüfus artışına çok vurgu yaptı. Biz, burada, etnik, sosyal, siyasal ve nüfus politikasını belirlendirirken toplum yapısını şekillendirmek değil, devletin bu yapıdan ne gibi bir fırsatlar…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Çocuk doğum hızıyla, doğurganlık hızıyla gelişim arasında… (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, mikrofonu aç da rahat konuşsun!

BAŞKAN – Sayın Arıtman, lütfen konuşmayı sonuna kadar dinleyiniz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Devletin bundan ne tür bir fırsat yakalayacağını ve toplumu nasıl…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Gerçek dışı ithamlarda bulunuyorsunuz. Allah Allah! (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, mikrofonu açın, rahat konuşsun!

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çubukçu.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Her şeyden önce bölgeler arası yapılara göre değil, devletin bu nüfustan doğan sinerjide ne tür fırsatlar yakalaması, kendini ve toplumu geliştirebilmesi, vatandaşlarının yaşam memnuniyetlerinin artırılması politikalarıyla ilişkiliyiz. Dolayısıyla biz bu politikaları yürürlüğe koymakla ilgiliyiz. Bu itibarla, nüfus projeksiyonları sonucunda sağlık, eğitim, istihdam, güvenlik ve diğer yatırım politikalarının şekillendirilmesi temel hedefimizdir.

Nüfus politikası gibi çok önemli bir konunun 2000’li yıllarda hâlâ daha 1960’lı yılların paradigmaları ve beyin yapısıyla anlatılmaya çalışılmasının, “Az çocuk, çok çocuk, bakabileceğin kadar çocuk” gibi konuşuluyor olmasının toplumumuz için çok önemli bir zaman kaybı olduğunu da ifade etmek isterim.

Dinleme sabrı gösterdiğiniz için hepinize teşekkür ediyor “vatan haini” sözlerinin mümkünse Sayın Arıtman tarafından geri alınmasını, bu kürsünün hassasiyetine yakışmadığını ifade etmek istiyorum.

Saygılar arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çubukçu.

AHMET ERSİN (İzmir) – Yetiştirme yurtlarındaki rezaletleri görmüyorsunuz değil mi Sayın Bakan?

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, çok kısa bir cevap hakkı rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arıtman, bir dakika süre veriyorum.

Buyurunuz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Şimdi, Sayın Bakan ne yazık ki Meclisimizi doğru bilgilendirmemiştir. Ben, buraya, Birleşmiş Milletlerin 1 çocuk, 2 çocuk, 3 çocuk için olan tüm projeksiyonlarıyla geldim, çizelgeleriyle geldim, grafikleriyle ve raporuyla geldim. Tabii, söylenecek çok şey var ama benim o kadar vaktim yok. Sayın Başkanın hoşgörüsünü suistimal etmemek için Birleşmiş Milletler raporunun son cümlesini okuyacağım, nedenlerini anlatıyor. Türkiye için hazırlanmış bir rapordur ve yeni bir rapordur bu: “Bu nedenle, fazla nüfus yararlı değil sakıncalıdır. Ancak durumu objektif olarak değerlendiremeyen bazı kişiler, neolitik kültürün değer yargılarından kurtulamayarak hâlâ nüfus artışını olumlu olarak karşılayabilmektedirler.”

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bunu söyleyebilirdiniz beş dakika içinde…

CANAN ARITMAN (İzmir) - Size bunların örneklerini vereyim Sayın Bakan ve her platformda sizinle bu söylediklerinizi tartışmaya hazırım. Ben, sizin gibi, önünüze hazır getirilmiş bir konuşma metnini okumadım. Ben, buraya, bilimsel bilgiyle donanmış olarak geldim, konuştum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arıtman.

Gündem dışı ikinci söz, 19 Nisan Misket Bombalarına Karşı Uluslararası Eylem Günü ve Türkiye’nin de dahil olduğu Oslo Süreci hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’a aittir.

Buyurunuz Sayın Uras. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, 19 Nisan Misket Bombalarına Karşı Uluslararası Eylem Günü ve Türkiye’nin dâhil olduğu Oslo Süreci’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli vekiller; bu ülkede barış ve silahsızlanmayla ilgili her söylenen söz, her yapılan iş ya duyulmaz ya önemsenmez ya da yok sayılır. Örnek mi istiyorsunuz? İtalyan Pippa Bacca barış mesajı vermek için yola çıkmıştı, ancak, kaybolduğu ve ardından öldüğü öğrenildiğinde acı duyuldu. Acı ama böyle.

Geçtiğimiz yıl, Yunan Parlamentosundan Synaspismos Partisiyle, Ege’de karşılıklı silahsızlanma, silahları azaltma protokolü imzaladık, toplantılar düzenledik. Hedefimiz çok basitti aslında: İki komşu arasındaki Ege Denizi’ni bir barış denizine çevirmek, bu bölgeye yönelik silahlanma harcamalarını karşılıklı olarak azaltmak, bu paraları sosyal harcamalara yönlendirmek; sağlıkta, eğitimde, sosyal güvenlikte, komşularımızla dostane ilişkileri geliştirecek ortak projelerde kullanmak ve bu yöndeki çabalarımızı karşılıklı olarak sürdürme konusunda kararlı olmak; yine, Kıbrıs’ı bir barış adası yapmak. İki toplumlu iki bölgeli bir birleşik Kıbrıs için az çabalamadık. Yıllardır bu yönde süren çabalarımız, çalışmalarımız, umuyoruz ki, şimdi yavaş yavaş sonuç alacaktır. Nasıl olur da Kıbrıs’ı bir barış adasına çeviririz, buna kafa yorduk. O yıllarda bu toplantıların katılımcısı olan çok değerli iki kardeş partimiz AKEL ve CTP, bugün Kıbrıs’ın her iki tarafında da hükûmet oldular, toplantılara katılanlar devlet başkanı, başbakan, bakan oldular. Demek ki, Kıbrıs halkının talepleri doğrultusunda işlerdi yaptıklarımız. Türkiye toplumu, ne yazık ki, yıllar boyunca Kıbrıs’ta hep çatışmacı, savaşçı sese kulak kabarttı, barış çağrılarına değil. O günlerde doğru yaptığımızı biliyorduk. Yarın da bu partilerin ortak bir zeminde buluşmalarının Kıbrıs’ı bir barış adası yapacağına inanıyoruz ve umutlanıyoruz.

Avrupa Parlamentosunda grubu bulunan ve bizim de üyesi bulunduğumuz Avrupa Sol Partisi, Orta Doğu’da barışın tesis edilmesi, Filistin sorununun adil bir çözüme ulaştırılması, Irak’taki ABD işgalinin sonuçlandırılması için çaba gösteriyor. Avrupa Sol Partisiyle, önümüzdeki sonbaharda İstanbul’da bir Orta Doğu konferansı düzenleyeceğiz ve bölgede barışa katkımızı sunmak için bir tuğla daha koyacağız. Bu çabaları çok önemsiyoruz. Her ne kadar, “Irak’ın böğrüne kadar biz de girelim” savaş çığlıkları toplumda karşılık bulsa da, biz, barışçı politikamızla haklı ve doğru olduğumuzu biliyoruz, aynen “Barış istiyoruz, çatışma değil. Kan akmasını değil sosyal gelişme istiyoruz.” diyen Kürt kardeşlerimizin seslerine ve taleplerine karşılık verdiğimizde, haklı ve doğru olduğumuzu bildiğimiz gibi. İnanıyoruz ki, bu ses de yakın bir zamanda tüm Türkiye toplumunda hak ettiği barışçı karşılığı görecek ve toplumumuzda çatışma ve şiddet kültüründen uzaklaşma ihtimali belirecektir.

Bugün sizlere misket bombalarıyla ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Çünkü 19 Nisan, misket bombalarının yasaklanması için uluslararası bir gündür. Türkiye Oslo sürecine katıldı ama aktif bir tutumdan çok gözlemci olarak kendini tanımladı, NATO’ya göre tavır almayı benimsedi. Misket bombaları, kullanımda oldukları kırk yıldan beri çok sayıda sivilin ölmesine ve yaralanmasına neden olan ve kabul edilmesi mümkün olmayan silahlardır. 2008 yılı itibarıyla misket bombalarını yasaklayan bir anlaşmanın imzalanması önemli bir adım olacaktır. 2007 yılının ocak ayında Oslo’da başlatılan ve etkili ve kapsamlı bir anlaşmanın imzalanmasını öngören sürece Türkiye de gözlemciliğin ötesinde katılmalıdır. Misket bombalarının kullanımının, üretiminin ve transferinin yasaklanması için adım atılmalıdır. Misket bombasından etkilenen toplumlara ve bireylere yardım etmek için kaynak yaratılmalıdır. Bu konularda Hükûmetin ve ilgili kuruluşların gereken çabayı göstereceklerini umuyoruz.

Diyeceksiniz ki, misket bombaları yasaklansa diğer silahların yarattığı insani, ekonomik, kültürel ve sosyal tahribatlar sona mı erecektir? Elbette ki hayır. Ancak her adım bir diğerine yol açar. Nükleer, kimyasal, biyolojik, konvansiyonel silahlardan dünyanın tüm ülkeleri temizlenene kadar barış ve silahsızlanma mücadelesi verenlerin çabaları devam edecektir. Çünkü barış isteyenlerin eninde sonunda hep kazandığını biliyoruz. Gazetelerde gördük, işsizlik sayısıyla ilgili rakamlar verildi. İşsizlik sayısı ocakta 59 bin arttı. Geçen yıl 1 milyon kişi istihdam dışı kaldı. Demek ki savaşacaksak işsizlerle değil işsizlikle savaşmalıyız, demek ki savaşacaksak yoksullarla değil yoksullukla savaşmalıyız.

Bertolt Brecht güzel bir şiirinde ifade ediyordu: “İkinci Dünya Savaşı’nı Hitler yaptı/Peki, Hitler’i kim yaptı?” diye.

Savaşların insanların doğasından kaynaklanmadığını biliyorsak, genlerimizin böyle bir amacı yoksa, örneğin Bush genlerinin kurbanı değilse, çocuklarımızın misket oynayabilmeleri için, onların şeker de yiyebilmeleri için misket bombalarına karşı Meclisimizin aktif bir tutum alması çok önemlidir. Barış mücadelemizde hepimize kolaylıklar diliyorum. (DTP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uras.

Gündem dışı üçüncü söz, Divriği Demir Çelik Maden İşletmesinde son zamanlarda meydana gelen işçi çıkartmaları hakkında söz isteyen Sivas Milletvekili Selami Uzun’a aittir.

Buyurunuz Sayın Uzun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Sivas Milletvekili Selami Uzun’un, Sivas Divriği Demir-Çelik Maden İşletmesinde işçi çıkartmalarına ilişkin gündem dışı konuşması

SELAMİ UZUN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas’ın Divriği ilçesi, tarihî birikimiyle, mütevazı insanlarıyla, zor sayılacak bir coğrafyada hayatını devam ettirmeye çalışıyor. Son nüfus tespitlerinde 17.176’dır.

Divriği denilince aklımıza iki önemli şey gelir: Birincisi, Divriği Ulucami ve Şifahanesi, Selçuklunun bir kolu olan Mengücükoğullarının tarihe bırakmış olduğu önemli miraslardan biridir.

İkincisi, Divriği demir çelik madenleridir. Divriği demir çelik madenleri tarihten beri işletilmeye devam etmektedir. Divriği demir cevheri Osmanlı İmparatorluğu’ndan ve bazı kaynaklara göre de Selçuklulardan itibaren bilinmekte ve işletilmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, Timurlenk ordularının nal ve kılıçlarının Divriği demirlerinden yapıldığı belirtilmektedir. Yani Divriği ile demirin birlikte anılmaları çok eskilere dayanmaktadır. Bu vesileyle çeşitli kervan yolları da Divriği’den geçmiş, önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Cumhuriyet döneminde Demir Çelik İşletmeleri vasıtasıyla işletilmiştir, AK Parti İktidarı döneminde ERDEMİR Maden İşletmelerine bağlanarak tek elden idare edilmesi sağlanmıştır. Daha sonra yine bizim dönemimizde özelleştirilmesi sağlanmış, yerli kuruluş olarak bildiğimiz OYAK işletmelerine satılmıştır.

Belki hatırlayacaksınız, bu kurumun Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, “ERDEMİR yabancıya satılmasın.” diye ay yıldızlı tişört giyerek medyaya poz vermiştir. Gerçi ERDEMİR’i yabancıya sattırmayan aynı kişi, OYAK Bank’ı Hollandalılara satmakta hiçbir sakınca görmemiştir.

Konumuza gelecek olursak, ERDEMİR madenlerinin kamuya ait hisseleri OYAK’a devredilmesiyle beraber acele yönetim değişikliğine gitmişler ve hemen, sebepli sebepsiz, her düzeyde eleman çıkarmaya başlamışlardır. Divriği halkına, sivil toplum örgütlerine, resmî makamlara olumsuz tavır takınmışlardır. Sözleşmeleri feshedilerek işten çıkarılan işçilerin çalıştıkları birimleri de, hizmet alımı yoluyla, Divriği ilçesi dışındaki çeşitli şirketlere ve Divriği dışından getirilen işçilere yaptırılmaktadır. Şu anda Divriği’de çalışmakta olan işçilerin, fabrikanın hizmet ve malzeme ihtiyaçları Divriği dışındaki kişi ve kuruluşlarca karşılanmaktadır. Bu çıkarmalar, temizlik elemanı olarak çalışan 18 kişiyle başlamış, bunların çıkışlarının yanlış olduğunu dile getiren AK Parti İlçe Başkanı Selahattin Mermer, Özgürlük ve Dayanışma Partisi İlçe Başkanı Metin Şimşek ile Meslek Yüksek Okulunun Dernek Başkanı Ersan Taşpınar işten çıkarılmıştır. Meslek Yüksek Okulu Dernek Başkanı Ersan Taşpınar, bu üzüntülü bir gününde trafik kazası geçirerek hayatını kaybetmiştir; kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz. En son olarak 1 Nisan tarihi itibarıyla, tamamına yakını Divriğili olan, orada oturan, geçindirmek zorunda olduğu bir ailesi olan 25 güvenlik görevlisinin işine son verilmiştir.

Bütün işletmeler elbette ki  ihtiyacı yoksa işçi çıkarabilir. Ama bu 25 kişi sebepsiz çıkarılıp yerlerine yeni bir 25 kişi getirip çalıştırırsanız ve bunların da ilçe dışından getirildiğini düşünürseniz, bunda kasıt aranır.

Bu tip büyük ölçekli işletmelerin, bulundukları bölgeye katma değer kazandıran, kendileri kazanırken bulundukları il ve ilçelere de sosyal ve ekonomik fayda sağlayan şirketler olması gerekirken, Divriği Madenleri, özelleştiğinden bugüne kadar göstermiş oldukları yönetim tarzıyla Sivas’tan ve Divriği’den uzaklaşmaya başlamıştır. Bulunduğu coğrafyadan uzak bir şirket ve yönetiminin, uzun vadede yöreye getireceği bir faydadan bahsedemeyiz.

Divriği’de yaşayan insanların büyük oranda geçimleri madene dayalıdır; esnafı da işçisi de tüccarı da ona bağlıdır. Bu şimdi değil, tarih boyunca böyle olmuştur. En son 3 Nisan tarihinde, ilçe merkezinden, tüm sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, esnaf ve halk madene yürüyerek olayı protesto etmiştir. İstanbul ve Ankara gibi bir yerde 5-10 kişiyi işten çıkarırsanız gidip başka yerde çalışma imkânı bulabilirler. Ama şimdi, ay yıldız tişörtlü Coşkun Ulusoy ve ERDEMİR Ankara Genel Müdürü Dinç Kızıldemir’e diyorum ki: Eğer bu emirler sizden gelmiyorsa Genel Müdürünüz Sedat Orhan sizi yanıltıyor, yanlış bilgi veriyor, Divriği’de barışı bozuyor. Eğer emirler sizden geliyorsa soruyorum: Divriği’de 25 kişiyi işten çıkarırsanız, bu insanlar nerede iş bulup evlerine ekmek götürecekler? Bu anlayıştan vazgeçin. Yaptıklarınıza bakılırsa Allah korkusu yok, öyle anlaşılıyor. İnsanların yüzüne nasıl bakıyorsunuz.

Divriği’de yaşayan Sedat Orhan’a soruyorum: Hiç Divriği’de çarşıya çıkıyor musun? Hiç Divriğili bir esnafla yüz yüze gelebiliyor musun? Divriğili bir insanla göz göze gelebiliyor musun? Hiç zannetmiyorum. Divriği’ye düşmanlığınız, Divriği halkına kininiz, gareziniz nedir? Siz bu ülkede yaşamıyor musunuz? Siz evinize ekmek götürürken işten attığınız bu insanları hiç düşündünüz mü? Resmî yetkililer sizin kapınızı çalıyor, belediye başkanı, sivil toplum örgütleri Divriği’de iş barışının bozulmaması için,…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

Buyurun.

SELAMİ UZUN (Devamla) - …ilçe huzurunun bozulmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Özel ve kamu kurumlarının birbirlerine ihtiyacı olduğu, birbirlerine muhtaç olduğu bir bölgede olan iş yerinin, aynı zamanda bu yörenin kalkınmasında da tarih boyunca lokomotif olduğu bir gerçektir. Divriği’de yaşayıp Divriği’yi tanımamak hangi anlayışla izah edilebilir? Eğer, OYAK mantığı bu mantıksa, ülkede meri hiçbir yazılı mevzuatta bunun yeri yoktur. Peki, OYAK’ın ay yıldız bayraklı tişörtlü Genel Müdürü kime hizmet ediyor, biz de bilelim. Divriğililer, inanın “Demir Çelik İşletmelerini keşke gâvura satsaydınız bundan iyi olurdu.” diye bize sitem ediyorlar. Lütfen, insanların elinden ekmeğini alıp bir başkasına vermek ne demek, bunu izah edin. Bu insanlara ne yapıyorsunuz da gâvuru aratır oldunuz, bunu bir düşünün isterseniz.

OYAK yetkilileri yanlış yoldadır. Bugüne kadar karışmamak adına, özel şirketlere yasalar ölçüsünde yaklaşmak adına sesimizi çıkarmadık. İş barışını bozmanın bir bedeli olmalıdır. Birilerinin ekmeğini alıp başkasına vermenin bir hesabı olmalıdır. Şunu herkes bilmelidir ki: Divriği’siz Divriği madenleri düşünülemez.

Divriği halkını, tüm çalışanları ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uzun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, bir dakikalık söz rica ediyorum.

Sivas Milletvekili arkadaşımız Divriği’de çıkarılan 23 kişiden şikâyet ederken, burası kendi iktidarları döneminde özelleştirildi ve en az bin kişi çıkarıldı, bir. Sivas’ta 4 No.lu Askerî Dikimevinde 300 kişi çalışıyordu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, böyle gündem dışına cevap verme diye bir usul yok.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 4 No.lu Askerî Dikimevi İstanbul’a nakledildi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, lütfen… Lütfen…

BAŞKAN – Lütfen…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O zaman bu Sayın Milletvekili neredeydi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, gündem dışına böyle milletvekillerinin cevap verme hakları yok.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – OYAK Bank’la ilgili ifade ettikleri doğru değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Olur mu öyle şey? Söz isteseydi, cevap verseydi.

BAŞKAN –Sayın milletvekili…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 300 kişi çalışan fabrika İstanbul’a nakledilirken bunları söyleselerdi daha sarih olurdu, daha yardımcı olurdu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, çıksın, söyleyecek şeyi varsa söylesin.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen… Söz istediğiniz zaman, açıklama istiyorsanız, lütfen, yerinizden usule uygun olarak giriş yapınız.

Çok teşekkür ederim.

Şimdi gündeme geçiyoruz. Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bu tasarıyla birleştirilen İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin, Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin aynı konudaki kanun teklifleri ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin; Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı: 119) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde çerçeve 73’üncü maddeye yeni bir geçici madde eklenmesine dair Niğde Milletvekili Mümin İnan ve arkadaşlarının önergesi işleme alınmış ve Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı önergenin oylamasında kalınmıştı.

Şimdi önergeyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Karar yeter sayısı da arayacaksınız ama değil mi Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 73. maddesi ile 5510 sayılı Kanuna eklenen geçici maddelerden sonra aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

                                                                                           Mümin İnan (Niğde) ve arkadaşları

“GEÇİCİ MADDE 23 – Ev hanımları, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde talep edilmesi halinde, 10 yıllık süreyi aşmamak kaydıyla talep ettikleri ev hanımı olarak geçen sürelerini borçlanabilirler. Sigorta primi 82 nci maddeye göre belirlenen prime esas kazancın alt sınırı ile üst sınırı arasında sigortalı tarafından belirlenen günlük kazanç ve prim ödeme gün sayısı üzerinden bulunacak kazancın % 32’sidir. Sigortalının kendisine tebliğ edilen borçlanma tutarının tamamını 6 ay içinde ödemesi halinde, bu süreler sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Bu süreler 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalılık süresi olarak kabul edilir.”

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum ama karar yeter sayısı bakıyoruz…

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, oylama yapalım evvela.

BAŞKAN – Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

                                                                Kapanma Saati : 13.46

                               

(X) 119 S. Sayılı Basmayazı 27/3/2008 tarihli 83’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati : 13.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

73’üncü maddeye yeni bir geçici madde eklenmesine ilişkin, Niğde Milletvekili Mümin İnan ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı da vardır.

Şimdi, geçici maddelerin bağlı olduğu 73’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

74’üncü maddenin üzerinde iki önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 74 üncü maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı Kanunun 108 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “1/4/2008” ibaresinin “bu Kanunun yayımı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

                               

Recep Taner

Beytullah Asil

Mustafa Kalaycı

 

 

Aydın

Eskişehir

Konya

 

Hakan Coşkun

Mehmet Günal

Mümin İnan

 

Osmaniye

Antalya

Niğde

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 74 üncü maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 108 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                           

Mustafa Elitaş

Ünal Kacır

Agâh Kafkas

 

 

Kayseri

İstanbul

Çorum

 

Halide İncekara

 

Yılmaz Helvacıoğlu

 

İstanbul

 

Siirt

“Madde 108- Bu Kanunun;

a) Geçici 20 nci maddesinin son fıkrası 1/1/2008 tarihinde,

b) 72 nci ve 73 üncü maddeleri, Geçici 6 ncı maddenin yedinci fıkrasının (b) bendi, geçici 7 nci maddesinin son fıkrası, geçici 9 uncu maddesinin bir ila dördüncü fıkraları ile geçici 17 nci maddesi, geçici 20 nci maddesinin onikinci fıkrası 30/4/2008 tarihinde,

c) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (3) ila (8) ve (10) numaralı alt bentleri ile (f) bendinde sayılanlar için genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanmasına ilişkin olarak; 3 üncü maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (8), (9), (10), (16), (17), (20), (22), (23), (24), (25), (26) ve (27) numaralı bentleri, 63, 64, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 74, 75, 77, 78, 79 uncu maddeleri, 80 inci maddenin dördüncü fıkrası, 81 inci maddenin birinci fıkrasının (f) bendi ve ikinci fıkrası, 82 nci maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları, 87 ila 89 uncu maddeleri, 97 nci maddenin son fıkrası, geçici 1 inci maddenin son fıkrası, geçici 3 üncü maddesi, geçici 6 ncı maddenin dördüncü fıkrası, geçici 11 inci maddenin ikinci fıkrası, geçici 12 inci maddesi hükümleri 1/7/2008 tarihinde,

c) Diğer hükümleri 2008 yılı Ekim ayı başında,

yürürlüğe girer."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım efendim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, burada bir hata yapıyorlar. İç Tüzük’ün 87’nci maddesine göre burada bu metinde olmayan bazı maddelerde değişiklik getiriyorlar. 87’nci madde de diyor ki: Görüşülmekte olan kanunda olmakla beraber, eğer komisyon kararında yoksa onun gündeme alınabilmesi için komisyon çoğunluğunun orada oturması lazım.

Bakın, okunan birçok madde, metinde yok Sayın Başkan. Birçok madde buradaki komisyon metninde yok. Yeni maddeler şey ettiğine göre, Komisyon çoğunluğunun orada oturması lazım.

BAŞKAN – Şimdi 108’inci maddeyi bu önerge tümüyle değiştiriyor. Daha önceki sıra sayısında da 108’inci maddeyi tümüyle değiştirmiş. Şimdi buradaki önergeyle bu madde yeniden değiştiriliyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yeniden değiştiriliyor ama komisyon metninde olmayan maddeleri ilave ediyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 5510 sayılı Yasa’yı değiştiren bir düzenleme efendim. Sayın Milletvekilinin söylediği yanlış.

BAŞKAN – Bir sorun yok Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana göre orada komisyon çoğunluğunun…

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 5510 sayılı Kanunun yürürlük maddesi kademeli olarak ve Kanunun yayımlanacağı tarih dikkate alınarak gerekli alt yapı hazırlıkları itibarıyla yeniden düzenlenmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz önce kabul edilen en aykırı önergeyle 74’üncü madde tümüyle değiştirilmiştir. Bu nedenle aynı maddede değişiklik öngören ikinci önergeyi işleme koyma imkânı da kalmamıştır. Önergeyi işlemden kaldırıyorum.

74’üncü maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 74’üncü madde kabul edilmiştir.

Bu oylamayla birlikte dördüncü bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi, beşinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Beşinci bölüm 75 ila 84’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Beşinci bölümün tümü üzerinde söz isteyen gruplar Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisidir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adınada İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya.

BAŞKAN – Lütfen buraya bildirirseniz sırası gelince söz vereceğiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Peki.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili, söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır Sayın Öztürk.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. 75 ila 84’üncü maddeleri içeren beşinci bölüm hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunuyorum.

Bugüne kadar yasaları neden çıkardığımız, kim istediği için yasa çıkardığımız belli olmuştur. Barroso buraya geldiğinde Mecliste yaptığı konuşmalarda bizim hangi yasaları çıkarmamız gerektiğini, neler yapmamız gerektiğini dikte ettirdi ama kendilerinin ne yapması gerektiği hakkında hiçbir şey söylemedi.

Bugün dünyada ekonomik kriz var. Ekonomik krizle birlikte gıda krizi de başladı. Halkın temel ihtiyaç ve gıda maddeleri aldı başını gidiyor. Pirinç, mercimek, bulgur gibi temel gıda maddelerinde yokluk başladı, yoksulluk başladı. Dünya ülkeleri bu ekonomik krizle ve gıda kriziyle kafa yormaya başladılar. Bunlar hakkında alınması gereken tedbirleri almaya çalışıyorlar. Haiti’de 50 kilogramlık pirincin torbası 35 dolardan 70 dolara çıktığı için, yapılan gösterilerde 5 kişinin ölümü üzerine başbakan istifa etmek zorunda kaldı. Bizim Başbakanımız ne yapıyor? Bizim Başbakanımız bunları hiç görmemezlikten geliyor. Medya medya, meydan meydan dolaşarak Cumhuriyet Halk Partisine ve diğer muhalefet partilerine sataşmayı sürdürüyor. Anlıyorum, Sayın Başbakanımız içine düştüğü durumun sorumlusu olarak kendi eylem ve işlemlerini görmüyor; bundan, başkalarını sorumlu tutuyor. Bugün Başbakanımız diyor ki “Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişinde kara leke var. O kara lekeyi temizlemesi gerekir.” Ben Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak bundan çok alındım. Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişindeki kara lekenin ne olduğunu Sayın Başbakan açıklamalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi, Kuvayımilliye sürecinde kan ve barut kokuları arasında, emperyalizme karşı mücadele sürecinde doğmuş, demokrasiyi bu ülkede yerleştirmiş bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişinde kara leke yoktur. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanlarının kimler olduğunu herkes biliyor: Atatürk’tür, İsmet İnönü’dür, Bülent Ecevit’tir ve Deniz Baykal’dır. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanlarının hiçbirisi Afgan tarikat lideri Hikmetyar’ın önünde diz çökmemişlerdir. Cumhuriyet Halk Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlarının hiçbirisi siyaseti tarikat şeyhlerinden öğrenmemişlerdir. Onlar siyaseti emperyalizme karşı mücadele içinde öğrenmişlerdir. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal siyaseti İsmet İnönü’den, Bülent Ecevit’ten öğrenmiştir ama hiçbir zaman Yasin El Kadı’ya kefil olmamıştır değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Biz, özgürlükleri sadece kendimiz için, kendimiz gibi düşünenlere istemiyoruz, halkımız adına istiyoruz, bize karşı olan, bizim düşüncelerimize katlanamayan insanların da düşüncelerinin yaşaması için çağdaş demokrasi istiyoruz.

Bugüne kadar, biz burada muhalefet partisi milletvekilleri olarak önerge veriyoruz, AKP Grubu kızıyor; soru soruyoruz, kızıyor. Burada yoklama isteniyor, AKP sıralarından yoklama isteyen -karar yeter sayısı olmadığı için toplantı sona ermek zorunda kalıyor- milletvekillerinin üzerine saldırılıyor. Bu ne biçim demokrasi anlayışıdır, bunu anlamak mümkün değildir. Parlamento konuşulan bir yerdir. İktidarın yasaları çıkarmak ne kadar meşru bir hakkı ve görevi ise muhalefetin de halkın yararına görmediği yasaları engellemek o kadar meşru hakkıdır. Yasal kurallar içerisinde muhalefet bunu yaptı diye kızmanın anlamı yoktur. Bu, aksine Parlamentoya kimlik kazandırır. Bu, aksine görüşülen konunun önemsendiği konusunda kamuoyuna mesaj verir.

Bugün, dünyada… Amerikan Kongresinde Senatör Huey Long tam on altı saat aralıksız konuşmuştur. Yine, Wayne Morse yirmi iki saat yirmi altı dakika konuşmuştur. Yine, Senatör Kilmer Corbin yirmi sekiz saat otuz dakika konuşmuştur. Bizde ise muhalefet partilerine verilen süre, düşen süre sadece iki dakikadır değerli arkadaşlarım.

Şimdi, Başbakanımız İstanbul’daki yaptığı bir görüşmede diyor ki: “Bu yasanın bir an önce çıkması için ben Meclise talimat veriyorum. Arkadaşlarımız gece gündüz çalışacaklar; cumartesi, pazar günü çalışacaklar bu yasayı çıkartacaklar.” diyor. Şimdi, yürütme organının başının Meclise talimat verdiği artık tescillenmiş olmaktadır ancak ben buradan AKP’li arkadaşlarımızı Sayın Başbakanımıza şikâyet ediyorum. Bu, Sayın Başbakanımızın söylediği gibi muhalefetin engellemeleri yüzünden olmamıştır. Keşke engelleme gücüne sahip olsaydık, keşke muhalefet halkın yararına olmayan bu yasaları engelleyebilseydi de halk bu zulmün altında inlememiş olsaydı. Bakın, bu yasaların engellenmesinin tek sorumlusu AKP Grubudur. AKP 341 milletvekiliyle Meclise gelmesine rağmen, bu yasa görüşülmeye başlanıldığından bu yana, deminki karar yeter sayısıyla birlikte tam on altı defa karar yeter sayısı ve toplantı yeter sayısı olmaması nedeniyle toplantıya ara vermek zorunda kalınmıştır. Barroso buraya geldiğinde tam tekmil olan milletvekili arkadaşlarımız Barroso Meclisten çıkar çıkmaz hemen dağılmışlar, arkasından bir karar yeter sayısı istenilmiş, çoğunluk sağlanamadığı için ara verilmek zorunda kalınmıştır. E, demin de aynı şekilde olmuştur. Bunun sorumlusu, söylenildiği gibi muhalefet falan değildir değerli arkadaşlarım. Kaldı ki biz -demin de söyledim- bunu engellemekle görevliyiz.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan bu yasa, bundan önceki konuşmacı arkadaşlarımızın da söylediği gibi, IMF’nin dayattığı bir yasadır. Bu yasa, AKP’nin ve Hükûmetin hastanelere, eczanelere bakış açısını ortaya koymaktadır. Bu yasa… AKP öteden beri hastaneleri ve eczaneleri kâr evleri, kâr edilen yerler, yani ticarethaneler olarak görmektedir, doktorları ve eczacıları da tacir olarak değerlendirmektedir. Bu yasa çıkartılırken, yıllardır beklenilen reform yasası olarak ortaya sunulmuştur. Bu yasanın yıllardır beklenildiği doğrudur ama yıllardır bu yasayı bekleyen halkımız değildir, bu yasayı yıllardır bekleyen, egemen güçlerdir, IMF’dir, uluslararası sermayedir ve onların organize güçleridir. Bir yasanın reform yasası olması için yokluk ve yoksullukta birleşmek değil refah ve mutlulukta birleşmek lazım. Yokluk ve yoksullukta buluşturan yasa reform yasası olamaz değerli arkadaşlarım.

AKP’nin ve Başbakanın demokrasi anlayışı, bu yasada kendisini ortaya çıkartmıştır. Başbakanımız, bugüne kadar demokratlığını gazetelerin arka ve ön sayfalarında çıkan –ona göre- çıplak kadın resimlerine seslerini çıkarmayarak ispat etti ama esas demokratlığını bu yasada ispat etmeliydi. İnsanların en temel hakkı olan hak arama ve özgürlüklerinin polis copuyla, polis panzeriyle susturulduğu bir ortamda demokrasiden, özgürlüklerden bahsedemez değerli arkadaşlarım.

Bu yasa yıkım yasasıdır. Sosyal güvenlik, başta işçilerimize, çiftçilerimize, köylülerimize lazım; çilek tarlasında, erik tarlasında çalışan köylülere lazım; fabrikalarının başında, tezgâhlarında ter döken işçilere lazım; yer altı madenlerinde çalışan işçilere lazım. Egemen sermayenin temsilcileri ve varlıklı insanların sosyal güvenliğe ihtiyacı yoktur değerli arkadaşlarım.

Bakın, sanatçılarla ilgili, ben, sosyal güvenliklerinin sağlanması adıyla bir kanun teklifi verdim Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımla birlikte. Bunu bu yasayla birleştirdiler ama birleştirdiler de ne oldu? Hiçbir şey olmadı. Peki, sosyal güvenlikten yoksun bu sanatçılarımızın sosyal güvenlikleri sağlanmayacak mıdır?

Sosyal güvenlik ve iş hukuku, değerli arkadaşlarım, çalışanların hukukudur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, teoride her ne kadar işçi ve işveren bakanı olarak adlandırılırsa da uygulamada bu Bakanlık işçi bakanlığıdır. İş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku işçi yanında taraftır, çünkü ekonomik olarak, iktisaden güçsüz olan işçilerin korunması için, sosyal devlet olmanın gereği için böyle bir hukuk ortaya çıkmıştır. Şimdi, sosyal güvenlikteki bu yıkıntıların, bu açıkların kapatılması için bu yasanın getirildiği söyleniyor, ama bu sosyal güvenlikteki açıkların nereden kaynaklandığına ben Sayın Adalet Bakanımız Mehmet Ali Şahin’in sözleriyle cevap vermek istiyorum: “Değerli arkadaşlarım, üstüne basa basa şu hususu belirtmek zorundayım: Bu Hükûmet ve Hükûmeti oluşturan siyasi partiler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …sosyal güvenlik kurumlarının içinde bulunmuş olduğu şu acıklı durumun sorumlusu olarak, maalesef, işçilerimizi, vatandaşlarımızı, esnaflarımızı ve sanatkârlarımızı görüyor.” demektedirler. Demek ki bunun sorumlusu sigortalılar, işçiler değildir arkadaşlar.

Bugün 11 milyon civarında kişi kayıt dışıdır. Bana son verilen bilgiye göre bir örnek vermek istiyorum: Tuzla’da tersanelerde sigortalı -bildirim yapılan- işçi sayısı 10.460. Tabii, bunların otuz gün sürekli prim ödeyip ödemedikleri de belli değil, ama orada 25-30 bin kişinin çalıştığı resmî ağızlardan ifade edildiğine göre, kayıt dışı çalışan insanların sayısını varın siz hesaplayın.

Önce, bu Sosyal Güvenlik Yasası’ndan önce iş güvencesi lazım, istihdam olanağı lazım; hepsinden önemlisi, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması lazım. Güçlü sendikalar olmadığı müddetçe Sosyal Güvenlik Yasası’nın çalışanlara hiçbir faydası olmayacaktır. O nedenle, bu yasaya biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak tümden karşıyız. Bu yasanın geri çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın beşinci bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısının 75’inci maddesine göre, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında başkasının yardımına ve desteğine muhtaç olacak derecede malul olanlar ile şehitlerin dul ve yetimlerine en yüksek devlet memuru aylığı üzerinden, diğerlerine mevcut aylıklarının üzerinden otuz yıl hizmet yapmış gibi emekli ikramiyesinin ödeneceğinden bahsetmektedir. Ancak 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 21’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi 1995 yılında 4082 sayılı Kanun’la değiştirilmiş, bu Kanun yürürlüğe girmeden önce malul olanlarla şehitlerin aylığa hak kazanan dul ve yetimleri bu düzenlemeden yararlanamamıştır.

Bu Kanun’un 75’inci maddesi, bu düzenlemeleri yaparken 1995 yılından önce bu hakkı kazanamamış olanlara bu haklardan yararlanma fırsatı vermemiştir. Yani, terörle mücadele kapsamında malul olanlarla şehitlerin dul ve yetimleri ile 1995 yılından sonra terörle mücadele kapsamında malul olanlarla şehitlerin dul ve yetimlerinin hakları arasında bir adaletsizlik söz konusudur. Bu adaletsizliğin bir an önce giderilmesi gerekmektedir.

Hükûmet, bu tasarıyla, çalışanlara ve sigortalılara yeni yük getirmediğini iddia etmektedir. Bu doğru değildir. 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 30’uncu maddesine göre sigortalılardan yüzde 30 oranında prim alınırken, bu tasarının 76’ncı maddesiyle tarım işçilerinden alınan prim oranı yüzde 32,5’a çıkarılmaktadır. Bu düzenlemede de görüldüğü gibi, genel sağlık sigortasının yükü sigortalıya ödettirilmektedir. Hâlbuki BAĞ-KUR sigortalısının ve tarım işçilerinin durumu ortadadır. Bu insanlar perişandır. İşçilerimizin pek çoğu asgari ücretle çalışmaktadır. Sosyal Sigortalar Kurumunun açıklarını kapatmak için fakirin fukaranın üstündeki prim yükünü artırıyorsunuz. 22 Temmuz seçimlerinden önce -sizin deyiminizle- fakire fukaraya oy almak için yardım dağıtacaksınız, daha sonra da sosyal güvenlik kurumlarının açıklarını kapatmak için fakiri fukarayı ezecek, üzerindeki yükü artıracaksınız. Seçim öncesi fakir fukara edebiyatı, seçim sonrası fakir fukaranın belini bükmek olmaz. Yurt dışından gelen sıcak paranın menkul sermaye üzerinden hiç vergi ödemediği, rant gelirlerinin vergi dışı kaldığı bir ortamda fakiri fukarayı ezmek, onlara yeni yükler getirmek, sigorta primlerini artırmak daha kolay mı geliyor?

Hükûmet bu tasarıyı önce Meclise getirmiş, sivil toplum örgütleri, işçiler ve sendikalar bu tasarıya tepki gösterince de sivil toplum örgütleriyle görüşmek aklına gelmiştir. Sivil toplum örgütleriyle ve sendikalarla görüşmeleri tasarıyı Genel Kurula getirdikten sonra yapıyorsunuz. Bu görüşmeleri niye önce yapmadınız? “Demokratikleşme”, “hukuk devleti” diyeceksiniz, ama tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirdikten sonra sendikalarla görüşmeye çalışacaksınız! Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde bir yasama gücü ve faaliyeti mi var ki, siz kanun Genel Kurulda görüşülürken şaşkın bir şekilde davranıyorsunuz? Elbette bu tasarı sendika ve sivil toplum örgütleriyle mutlaka görüşülmelidir. Ama bizzat kanun tasarısı hazırlanırken görüşülmesinde ve onların görüşlerinin alınmasında büyük fayda vardır. Eğer kanun hazırlanmadan önce sivil toplum örgütleriyle, konunun taraflarıyla yeterince konuşmazsanız, kamuoyunda yeterince tartışmazsanız işte bu durumlara düşersiniz.

Bu kanun hazırlanırken ve yasalaşırken meselenin sadece ekonomik ve mali yönü dikkate alınmış, Anayasa’mızın 2, 5 ve 60’ıncı maddesi âdeta yok sayılarak sosyal güvenlik hakları daraltılmış, sosyal devlet ilkesiyle sosyal güvenlik hukukunun temel kuralları göz ardı edilmiştir.

Siz, getirdiğiniz bu tasarıyla çalışanlar arasında bir norm ve standart birliği getireceğinizi söylüyorsunuz. Norm ve standart birliği, aynı statüde çalışanlar için söz konusudur. Bu yasa aynı statüde çalışan memurları dahi “eski-yeni memur” olarak ayırmaktadır. Yasa yürürlüğe girdiğinde aynı işi yapan eski ve yeni memurlar farklı maaş alacak, farklı emekli maaşı bağlanacak ve farklı haklara sahip olacaktır. Bu durumda nasıl norm ve standart birliğinden söz edebiliyorsunuz?

AKP Hükûmeti tarafından çıkarılmakta olan bu kanunla çalışanlara hiçbir hak verilmezken, aksine çalışanların haklarının ellerinden alınması konusunda bir gerekçe ortaya konulamamaktadır. “Reform” diye adlandırılan bu düzenleme, sosyal güvenlik sisteminin ana sorunu olan aktif-pasif dengesinin düzelmesini sağlayacak esaslı düzenlemeleri içermemektedir.

Sayın Başbakan kazanılmış hiçbir hak kaybı olmadığını söylemektedir, ama ortadaki yasa tasarısı kendisini tekzip etmektedir. Sosyal güvenlik kurumlarının açıklarını kapatmak, çalışanların özlük, sosyal, sağlık ve hukuki hakları ellerinden alınarak yapılamaz. Finansman kaynağının esas olarak prime dayalı olduğu bir sosyal güvenlik sisteminde, istihdam yapısı ile sosyal güvenlik kurumlarının gelir kaynakları arasında doğrudan bir etkileşim vardır.

Çalışanların yüzde 50’si kayıt dışıyken, resmî olarak 2 milyon 350 bin işsiz, 3 milyon ücretsiz aile işçisi varken ve bunlar için hiçbir önlem alınmamışken, nasıl olacak da sistemin aktüeryal dengeleri makul seviyelere indirilecektir? Tasarıyla getirilen ikramiye ve benzeri ödemelerden prim alınması kayıt dışı ödemeleri artıracaktır. Maalesef getirilen bu tasarı, âdeta kayıt dışı istihdamı teşvik etmektedir. Ülkemizde kayıt dışı istihdamın çok yüksek olması, doğal olarak ilgili sosyal güvenlik kurumunun çok ciddi gelir kaybını da beraberinde getirmiştir. Sosyal güvenlik sisteminin açığının asıl sebebini burada aramak gerekir. İşsizliğin önemli düzeylerde bulunması, ucuz iş gücü temininin yanı sıra sigortasız işçi çalıştırılmasını da kolaylaştırmakta, iş bulabilen ancak alternatifi her zaman hazır olan işçiler işini kaybetme kaygısıyla sigortasız olarak çalışmaya boyun eğmektedirler.

İşverenleri sigortasız işçi çalıştırmaya yönelten faktörlerden biri ise prim yüksekliğidir. Türkiye OECD ülkeleri arasında istihdam maliyeti en yüksek olan ülke konumundadır. Bu nedenle, kayıt dışı istihdamı teşvik edici nitelikteki uygulamalardan kaçınılmalı, bir projeksiyon dâhilinde prim oranları düşürülmelidir.

Sosyal güvenlik primi işveren payındaki 5 puanlık indirim durumunda, istihdam maliyetindeki bu düşüşün de teşvikiyle, 8 milyona yakın kayıt dışı çalışandan 1,5 milyonunun asgari ücret üzerinden kayda alınması bile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının 4 milyar YTL olarak açıkladığı Kurumun indirimden uğrayacağı yıllık kaybı fazlasıyla telafi edecektir. Ücretli, yevmiyeli, aile işçisi olmak üzere toplam 8 milyon kayıt dışı çalışanın hepsinin kayda alınması durumunda ise, prim indirimine rağmen, SSK, vergi ve İşsizlik Sigortası Fonu olmak üzere devletin yılda toplam 25 milyar YTL dolayında bir ek gelire kavuşacağı görülüyor.

Devletin sosyal güvenlik sistemine, tahsil edilen primlerin 1/4’ü oranında katkıda bulunması öngörülmüştür. OECD ve Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırıldığında, devletin sisteme katkısı bu ülkelerin çok gerisindedir. Katkının neden tahakkuk eden prim tutarına göre değil, kurum tarafından tahsil edilecek prim tutarına bağlı olarak yapıldığı ise sosyal devlet ilkesiyle açıklanabilir bir düzenleme değildir. Devletin sisteme katkısının prim tahsiline bağlı olmaksızın Avrupa Birliği ülkeleri düzeyinde belirlenmesi gereklidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde 2007 yılında yaklaşık 50 milyar YTL’ye varan faize ve rantiyeciye faiz ödemesi yapılırken, bu ödemeler ekonominin zorunlu gideri diye açıklanmaktadır. 70 milyon vatandaşımızın sağlık ve sosyal güvenlik hakları için ödenen paralar ise “kara delik” olarak ifade edilmektedir. Bu son derece yanlış bir tanımlamadır. Sosyal devlet olmanın gereği olarak, bütçeden sosyal güvenliğe transfer edilen sosyal güvenlik harcaması kara delik değildir. Kaldı ki, sosyal güvenliğe bütçeden yapılan transferler ve sosyal güvenlik primlerinin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki paylarına baktığımızda, buna ilişkin oranların Türkiye’de hiç de söylenildiği gibi yüksek olmadığını görürüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Türkiye’de bütçenin yüzde 16’sı nispetinde sosyal güvenlik transferi yapılırken, bu oran, örneğin Japonya’da yüzde 25’tir. Sosyal güvenlik primlerinin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı Türkiye için yüzde 7,5 iken, bu oran Japonya için yüzde 10, Yunanistan için yüzde 12, İtalya için yüzde 12,5 ve Fransa’da yüzde 16’dır. Dolayısıyla, bu kara delik ifadesini bırakmak gerekmektedir. Kara delik bütçe açıklarıdır, kara delik cari açıklardır, kara delik dış ticaret açıklarıdır, kara delik kayıt dışılıktır, kara delik adaletsiz gelir dağılımıdır ve kara delik 450 milyar doları aşan iç ve dış borçlardır.

Sosyal güvenliğe kaynak aktarmayı kara delik ve sürdürülemez olarak ifade edenler acaba 22 Temmuz öncesi kapılara bırakılan ve ödemesi de 2008 yılı bütçesine aktarılan kömüre yıllık ne kadar kaynak aktarmaktadır? Bu ne kadar sürdürülebilirdir? Bu kaynak sosyal güvenlik kurumlarına aktarılınca kara delik oluyorsa makarna ve kömür dağıtmak ne oluyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın beşinci bölümünün 75 ila 84’üncü madde başlıkları üzerinde Demokratik Toplum Partisinin görüşünü sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bazı saptamalar yapmak istiyorum. Gerçekten, burada sosyal güvenlik adına konuşuyoruz ve emekçilerin güvenliği, sağlığı adına konuşuyoruz ama öte yanda hayat devam ediyor ve bunların güvenliğinin sağlanmadığını görüyoruz. Bu bizim anlayışımız aslında 2001’de New York’ta ikiz kulelerin saldırıya uğramasından sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyaya, insanlığa dayattığı “Güvenlik mi-özgürlük mü?” ikileminin, güvenliğe öncelik verilmesi adıyla özgürlüklerin, hakların sınırlandırılması, yok edilmesinin karşılığıdır.

Şimdi bizde de böyle bir tartışma sürüyor. Gerçekten, örneğin güvenlikten söz ediyoruz ve Tuzla’da, işte, sekiz ayda 38 kişi yaşamını yitirdi ve bunun üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda bir heyet oluşturuldu ve yerinde gidip inceledik ve sonra da dört partinin ortak önerisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonu oluşturuldu ve o komisyona da perspektif sunabilmek için raporumuzda bir dizi öneriler getirdik, ama ne yazık ki AKP’nin hâlâ bu komisyona 10 değerli milletvekilinin adını bildirmeyişi sonucu komisyon oluşmamış ve çalışma da başlatılamamış ve orada da trajediler sürüyor.

Şimdi, böyle bir anlayışla olmaz. Bu, demokrasi anlayışıyla ilişkilidir, insan hak ve özgürlüklerine bağlılıkla ilişkilidir ve bir de bunu içselleştirmekle ilişkilidir. Yoksa, Dünya Bankasının ve IMF’nin reçetelerini güvenlik ve özgürlük adına, ilerleme, kalkınma adına getirirseniz, işte, şimdi Dünya Bankası ve IMF çökertti ve insanlar açlıkla, kıtlıkla boğuşuyor, bunun önümüzdeki günlerde Türkiye'de de yansımalarını yaşayacağız, göreceğiz ve biz, hâlâ IMF’nin ve Dünya Bankasının reçetelerini buraya getiriyoruz. Ne adına? Güvenlik adına, özgürlük adına, refah adına.

Şimdi, dün, Sayın AKP Milletvekili, Grup Başkan Vekili, kendilerinin, halkımızın refahı ve mutluluğu için burada olduklarını söylüyorlar. Biz neden buradayız o zaman arkadaşlar, muhalefet, siyasi partilerimiz? Biz de bu halkın mutluluğu ve refahı için buradayız, ama onlarla bizim aramızdaki fark şu: Onlar bu halkın refahını ve mutluluğunu sağlamakla ve buna ilişkin düzenlemekle muktedirken yapmıyorlar, biz de muhalefet olarak bunun neden yapılmadığına karşı çıkıp tarihe not düşmeye çalışıyoruz. Mesele budur.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Biz demokratik yollarla mücadele ediyoruz!

AKIN BİRDAL (Devamla) – Evet, ne kadar demokratik olduğunu görüyoruz.

Bakın, tenzih ediyorum ama, sizin yaptığınız neye benzer, biliyor musunuz? Adam gece yarısı eline almış demir testereyi, kepenkleri keserken, oradan geçen bir meraklı sormuş: “Ne yapıyorsun?” demiş. Adam “Keman çalıyorum.” demiş. “Yahu, nasıl keman çalıyorsun, bunun sesi çıkmıyor.” demiş. “Onun sesi, yarın, gün doğduğu zaman, sabahleyin çıkar.” demiş.

Şimdi, bu getirilmek istenilen “sosyal güvenlik” adı altında yasa tasarısının yarın çıkacak sesi. Emekçilere ne kadar sosyal güvenlik getirdiğini, ne kadar refah getirdiğini, ne kadar onların sağlıklı yaşam hakkını güvence altına alıp almadığını gösterecek hayat.

O nedenle, şimdi, yine de ben dikkate alınmayacağını bilerek… Çünkü, baştan beri muhalefetin hiçbir önerisi dikkate alınmamıştır. Muhalefet dikkate alınmıyor Parlamentoda. Muhalefet, toplumsal muhalefet hergün Güvenpark’ta, sokaklarda toplanıyor. Dün, yine Ankara’da, Güvenpark’ta… Emekçiler ne istiyor? Buna kulak veriyor musunuz? Dün İstanbul’da, yine, sokaklarda emekçiler, insanlar, sendikalar toplandılar. Ne istiyorlar? Buna kulak veriyor musunuz? O zaman, siz halkın söylediğine kulak tıkarsanız, onların gerçekten yoksulluğunu, açlığını görmemezlikten gelirseniz, burada da refah ve özgürlük adına konuşursunuz. “Konuş” deriz “Sen de konuş.” konuşmaya kaldıktan sonra.

O nedenle, yine, ben dikkate alınmamasına karşılık 12.500 sığınmacı insanın bu yasa tasarıyla göz ardı edilen haklarına ilişkin bilgi sunmak istiyorum.

Şimdi, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, aslında, resmî açıklamalarda 324 kişinin olduğunu söylüyor, ama, şu anda 12.750 kişi sığınmacı olarak… Ve örneğin, böyle bir tasarıda bunların haklarını gözeten bir düzenleme yok. Şimdi, nasıl olacak? Haklar ve özgürlükler evrenseldir, kimsenin diline, dinine, cinsiyetine bakılmazlığı esastır. Şimdi, onlar, örneğin geliyorlar doğu tarafından, zaten burada köprü olarak kullanılıyor. Sığınmacılık hakkına, biliyorsunuz, Cenevre Konvansiyonu’yla çekince konulmuştur; Afganistan’dan, Irak’tan, Sudan’dan, İran’dan, bilmem gelinmez; buraya gelirler. Burada da büyük bir rantla ticarete dönüştürülür ve o insanlar başka bir ülkeye transfer edilir. Ne zaman gündeme gelir bu? Gemiler karaya vurduğu zaman ya da insanların cesetleri karaya vurduğu zaman. Bu mudur vicdan? Oysa, yoktur insanın dilinin, dininin, cinsiyetinin kimliğinin ne olduğu; haklar ve özgürlükler evrenseldir.

Örneğin, 301 tartışılırken şimdi bakıyoruz. Biz 301’e karşıyız,  Demokratik Toplum Partisi olarak da karşı çıkacağız. Neden? Çünkü, 301 düşünce ifade özgürlüğüne karşıdır, insan haklarına aykırıdır, yasakçıdır, ırkçıdır ve en önemlisi de sabıkalı ve kanlıdır. Yüzükoyun yerde yatan Hrant Dink’i çağrıştırmaktadır. O nedenle yüce Meclisimiz “Değiştirilsin mi değiştirilmesin mi?”ne sığınmadan bu maddeyi kaldırarak, bu insanlığa karşı dramdan özür dilemelidir. Bu fırsat da işte size sunuluyor. Önümüzdeki günlerde umuyor ve diliyorum ki, bu da düzeltilir.

İşte, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyelerinin de yer aldığı Hrant Dink Duyarlılık Komitesi Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir basın toplantısı düzenledi. Ee, şimdi, Hrant Dink demek… Bakın, gelmiyorlar tanıklar, İnsan Hakları Komisyonuna çağırıyoruz jandarmalar, albaylar. Gelmiyorlar. Şimdi, bunları getirebilecek iradeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi gösteriyor mu göstermiyor mu? Gerçekten şu anda darbe senaryoları yapılıyor. Bu darbelere karşı Türkiye Büyük Millet Meclisi hukukun üstünlüğünden, demokrasiden ve halkımızın barış içinde bir arada yaşamasından yana bir irade gösterecek mi göstermeyecek mi? Bunları tartışalım sayın milletvekilleri. Demokrasi hepimiz için, insan hakları hepimiz için ve insanlığın onuru da hepimiz için. Gelin, bu çatı altında ayrılıklarımız değil, bizi birleştirecek değerler için bir arada olalım ve bu konuda da çaba gösterelim.

Şimdi, bu nedenle biz bu yasanın geri çekilmesini istiyoruz. Sayın Bakan geçtiğimiz günlerde “Mutabakat sağlanmıştır” dedi. Hayır. Mutabakat sadece TİSK, TOBB ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği ile sağlanmıştır. Ama gerçekten demokrasi nedir? Halkın yönetimidir. Halk nedir? Emeğiyle geçinenlerdir. Gerçekten biz şimdi gerçek demokrasiden yana mı olacağız, olmayacak mıyız? Halktan yana olacak mıyız olmayacak mıyız?

Şimdi, bakın, açlığın çanları çalıyor. Giderek bu Türkiye’ye de yansıyacak. Zaten açlık giderek derinleşiyor. İşte, yine birtakım sendikaların yaptığı kamuoyu araştırmaları, istatistikleri sonucunda açlık sınırında 11 milyon, yoksulluk sınırında da 22 milyon insan var. İnsanlığı açlığa terk eden bir sistem şimdi toprağı da açlığa sevk etmektedir, hayvanları açlığa sevk etmektedir. O nedenle… Yine şimdi anıyorum bir ziraat mühendisi, yurtsever, halkın dostu bir arkadaşım Akın Özdemir’in Ziraat Mühendisleri Odası Başkanıyken söylediği bir söz vardır: “Bu ülkede, toprağı aç, insanı aç, hayvanı aç bir ülkede tarımsal öğrenim yıl dönümü kutlanamaz.” Anılsa anılsa, gerçekten, bu halka karşı sorumluluklarımızı nasıl yerine getirebilirizi sorgulamamız gerekir. Şimdi, biz de burada olmadık yerler, şeyler adına kutlamalar yapıyoruz ve sevinçler yaşıyoruz.

Değerli milletvekilleri, yine de 84’üncü maddeye bir not düşülsün istiyorum. Bu madde esasında yasa tasarısıyla doğrudan ilgili bir madde değildir. Gelir Vergisi Yasası’nın 41’inci maddesine 11’inci  bent eklenmiş, 68’inci maddenin ikinci fıkrasıyla da değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin gerekçesi de kayıt dışını önleme olarak sunulmaktadır. Değişiklikler kimi iş kollarındaki çalışana yapılacak her türlü ödemelerin banka hesabı üzerinden yapılmasını ve böylelikle ödemelerin kayıt altına alınabileceğini öngörmekte, bu şekilde yapılmayan ödemelerin ise gider olarak kabul edilmeyeceği belirtilmektedir.

Değerli arkadaşlar, vergilerin nasıl tahsil edileceği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

AKIN BİRDAL (Devamla) – … nasıl tahakkuk ettirileceği ve hangi kalemlerin nasıl muhasebeleştirileceği açıkça bellidir. Şimdi, kalkıp “Banka üzerinden ödeme yapılmazsa ben bunları gider olarak kabul etmem.” diyemezsiniz. Yetki sizdedir, denetim sizdedir. Kayıt dışının peşine düşerseniz, eğer niyetiniz varsa da bunu önlersiniz. Bu yöntemlerle kayıt dışılık önlenemez. Olsa olsa karmaşa biraz daha artar. Düşünün ki aynı iş için, yani ücret ödemeleri için iki ayrı usul ve iki ayrı sonuç, iki ayrı yöntem, iki ayrı ceza çekme söz konusu olabilecektir.

O nedenle, bence bırakın bu IMF’nin ve Dünya Bankasının getireceği sefaleti, açlığı, işsizliği ve yoksulluğu; halkımızla, onların dedikleriyle, gerçekten istekleriyle buluşalım, yeniden gözden geçirelim; halkın güvenliğini, sağlığını sağlayacak bir yasayı hep beraber çıkaralım. Bunu umut ediyorum. Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya söz almıştır.

Buyurunuz Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik yasasının beşinci bölümü için, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik, bir ülkenin vatandaşları ile devlet arasında yapılmış en büyük mukaveledir. Öyle bir mukavele ki hemen hemen toplumun neredeyse tamamını ilgilendiren bir mukavele. Vatandaş diyor ki: “Ben prim ödeyeceğim, bunun karşılığında da siz benim paramı iyi değerlendirin ve benim emeklilik maaşımı, sağlık harcamalarımı, sağlıkla ilgili meselelerimi ve bakmakla yükümlü olduklarımın da geleceklerini garanti edin.” Ve böyle bir mukaveleyle yola çıkılıyor. Burada, vatandaşın görevi primini zamanında ödemek, devletin en önemli görevi de bu paraları doğru değerlendirip doğru yerlerde kullanarak vatandaşa olan mükellefiyetini yerine getirmektir.

Bugün, çalışanlar ve bağlı olanları düşündüğümüz zaman,  şu andaki sosyal güvenlik sistemimizden yaklaşık 59 milyon insan istifade etmektedir. Dolayısıyla neredeyse toplumumuzun tamamına yakını bu sistemin içerisinde.

Peki, niçin böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyduk biz? Bir kere -mutlaka bazı şeyler söylendi ama tekrarda fayda var- nüfus yapısındaki değişim, demografik yapıdaki değişim. Evet, genç bir nüfusumuz olduğunu söylüyoruz ama unutmayın yaşlanıyoruz ve yaşlandıkça da hayatta kalma süresi uzadıkça da -bunlar memnuniyet verici şeyler ama- aktüeryal denge bozuluyor ve alınan primle yapılacak ödemeler arasındaki denge değişiyor.

Bir diğer, bugünkü sistemi bozan en önemli unsurlardan biri de, 1994 yılında çıkarılan erken emeklilik uygulaması. En büyük, sistemi tahrip eden husus bu. Bu sistemin maliyeti nedir bu ülkeye? Onu söylemekte fayda var. Bugünkü parayla açıkları değerlendirdiğimiz zaman, faizle değerlendirdiğimiz zaman, bugünkü gelir hesabında yaptığımız zaman, 2007 sonu itibarıyla 853 milyar YTL, yaklaşık 500 milyar dolardan daha fazla. “Çok iyi şeyler yaptık.” diyenlerin sanıyorum ki en önemli hesabı budur. 500 milyarı bir tarafa koysunlar, diğerini bir tarafa koysunlar, neyi, ne kadar yaptıklarını çok iyi görürler. Tabii, bu devam ettirilebilir mi? Hayır ve onun için de bundan önce düzenleme yapılmış, elli sekiz, altmış yaşa çıkarılmış. Şimdi de, biz yeni düzenlemelerle konuyu kaldırılabilir bir hâle getirmeye çalışıyoruz.

Bir diğer konu da, prime esas kazancın düşük gösterilmesi. Vatandaşımız, maalesef yükler sebebiyle, burada farklı davranıyor. Kayıt dışı istihdam bir diğer sebep ve en önemli noktalardan biri de prim tahsilatının düşük olması, yani vatandaş görevini yerine getirirken, nasıl bir mukavelede iki taraf varsa, pirimin ödenmesindeki sıkıntı var. Tabii, bunu sadece vatandaşa yüklemenin de doğru olmadığı kanaatindeyim. Burada, bu sistemi yürüten kamu görevlilerinin de kusuru olduğunu açıkça söylemeliyiz. Çünkü bu paranın hesabını bilmek, parayı istemek, bugün için sadece bu dakikanın işi değil bu. Otuz senedir, kırk senedir devam eden problemin temelinde bir diğer husus da bu yatıyor. Şimdi, bu konuda da -önemli ki- bu beşinci bölümde bir düzenleme yapıyoruz.

Ayrıca, bir diğer problem de, yine primlerin yatırıma yönlendirilmesi meselesidir. Çünkü vatandaş diyor ki: “Benim al bu primimi, ama yatırıma da yönlerdir, gelirlendir bunu.” Bu konuda yine idarenin bence geri kalmasının, bu paraları biraz çarçur etmesinin de yine işin temelinde yatan diğer bir problem olduğunu görüyoruz.

Bir diğer problem de aylık bağlama oranlarının yüksekliği. OECD ülkeleri içerisinde en yüksek aylık bağlama oranı Türkiye’de: 2,6. Bunun mutlaka dengeli bir hâle getirilmesi lazım.

Bir diğer nokta, prim ödeme gün sayısının da düşük olması. Ki bizde yedi bin gün. Birçok ülkede, bizim gibi yaş ortalamasının, demografik yapının olduğu ülkelerde bu oranlar çok yüksekte. Biz şu anda yedi bin iki yüz güne getirdik, sadece iki yüz gün bir ilave yapabildik.

Evet, en önemle üzerinde durulan, kamuoyunun çoğu zaman dikkatinden kaçan bir diğer konu da sosyal güvenlik kuruluşları arasında hak ve yükümlülükler açısından norm birliğinin olmayışı. Bugün üç tane kurum var: SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı. Bunları bir masaya yatırdığımız zaman tablonun farklı olduğunu görüyoruz. Dediğim gibi bugün yaklaşık 14 milyon 973 kişi aktif sigortalıdır, prim ödüyorlar; 58,8 milyon kişi de bağımlılarla beraber bu sistemden yararlanıyor. Peki, ne oluyor burada, ne kadar prim ödeniyor, açık ne kadar? Açığa baktığımız zaman 2007 sonu itibarıyla transferler manasında -bütçeden yapılan transfer manasındaki açıktan söz ediyorum- 33 milyar YTL. Bunun gayrisafi millî hasılaya oranı, eski millî gelir hesabı açısından söylüyorum 5,1; şu anda 3 civarında.

Peki, bu kurumlar arasında, norm birliği açısından baktığımız zaman Emekli Sandığı ne durumda? En fazla dikkat çekilmesi gereken hususlardan biri bu. Emekli Sandığı, gelirde yüzde 17 paya sahip, açıkta ise yüzde 38. Yani, 33 milyar YTL’nin yüzde 38’ini, ki yaklaşık 30 milyar doların demek ki yarısına yakınını, 10 milyar dolarını biz Emekli Sandığına transfer ediyoruz. Bu, hakkaniyete uygun bir durum mu? Hepimizin, oturup  döne döne düşünmek zorunda olduğumuz hususlardan biri bu.

Memurlara sağlık harcaması yaparız ancak prim almıyoruz. Hiç kimse konuşmuyor bunu. Memurlara yaptığımız harcamalar için Emekli Sandığı mensupları herhangi bir prim ödemesi yapmıyorlar. Taban maaş üzerinden emeklilik primi ödüyorlar ancak emekli olmaya geldikleri zaman tazminatları, bütün diğer ödemeleri birleştirilerek hesap yapılıyor. Hatta bir görevde -ki sanıyorum bu heyete çok kişi gelmiştir “Efendim benim daire başkanı olmam lazım, genel müdür olmam lazım, genel müdür yardımcısı olmam lazım.” diyerek “Hiç olmazsa birkaç ay kalayım.” diye birçok insan sizlere de gelmiştir- bir gün kalsalar bile bu maaş üzerinden emeklilik hakkına sahip olmaktadırlar. Kaç kişi bunun sayısı biliyor musunuz şu anda? 69 bin bu tarzda emekli olmuş insan var ve ayrıca aylık bağlama oranları açısından da baktığımız zaman, SSK’da mesela yüzde 90’ken aylık bağlama oranı bunlarda yüzde 106’dır. Tabii ki verelim. Hiçbir zaman için burada… Bir devlet varsa kamu görevlileri olacaktır. Bundan aksini düşünmek mümkün değil. Ama, bunlar içerisinde imtiyazlı olanları konuşuyorum ben ve tablo budur ve daha birçok istisnayı da burada sayabiliriz.

Peki, bugün biz ne yaptık? Daha önce, bu norm birliğini sağlayalım diye bir düzenleme yapmıştık. Bu düzenleme ne oldu? Anayasa Mahkemesi, memurlar aleyhine düzenleme yaptığımız gerekçesiyle iptal etti.  Kim götürdü bunu? Cumhuriyet Halk Partisi. Niçin götürdü?

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Takiye yapıyorsunuz.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Türkiye'de bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları eşit statüde olmalı, değil mi? Bunu savunuyoruz ama sonuç bu. Sanıyorum ki hep onlar için işçi, esnaf çok o kadar önemli mi, değil mi bilmiyorum, takdirinize sunuyorum ama kamu görevlileri konu olduğu zaman, bürokrasi konu olduğu zaman… Bürokrasi bizim bürokrasimiz ama nedense, diğerlerini unuturlar, sadece bu nokta üzerinde gayret sarf ederler.

Tahmin ediyorum ki, yeni yasa, bu yasa da çıktığı zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Bazı yapılan düzenlemeler var. Mevcut durumuna dokunamadık biliyorsunuz, yüzde 48-50’sine dokunamadık ama bunlar için bazı ufak tefek dokunmalar var. Bunlar için bile Anayasa Mahkemesine götürebilir yine aynı anlayış.

Süremin dolduğunu da biliyorum ama şunu söylemeliyim sonuç olarak: Bu tasarının hazırlanmasında diğer gerekçelerden bütçe üzerindeki yükün azaltılması noktasındaydı. Bu noktada gereğini yapabildik mi? Hayır. Ama vatandaşımıza hak verme noktasında, gerçekten, eski yasaya göre birçok hakkı vatandaşımıza verdik.

Gerçekten, bu kanuna karşı çıkanlar, verilenlere iyi bakmalıdırlar. 18 yaşına kadar herkesin sağlık harcamalarından yararlanması sağlandı ve böyle bir şeyi bugüne kadar kimse hayal edemezdi.

Yasanın hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, inşallah, bu yasayla ülkemiz ve bütçemiz daha rahatlayacaktır.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Büyükkaya.

Şahsı adına Ankara Milletvekili Nesrin Baytok söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun beşinci bölümü üzerinde görüşmeleri sürdürüyoruz. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, aslında görüştüğümüz yasa, sosyal güvensizlik yasası, IMF yasası veya teslimiyet yasası.

Sayın milletvekilleri, sizlerle bir kanaatimi paylaşmak istiyorum: Bence, bu yasa, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçse de Sayın Cumhurbaşkanından dönecektir. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı bir cuma günü, 13 Ağustos 1999’da bu yüce Meclisin çatısı altında emeklilik yaşıyla ilgili düzenlemeyi o dönemin iktidarına sormuştu. O zaman Kayseri Milletvekili, şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Refahyol bürokratlarının kadınlarda elli yaşı, erkeklerde de elli beş yaşı uygun bulduğunu belirtmişti. Şöyle devam etmişti: “Şimdi geçen iki sene içerisinde neler değişti, neler oldu ki Türkiye ekonomisinde, bu bürokratlarımız şimdi elli sekiz ve altmış yaşların ek aktüeryal dengeyi sağlayacağını söylüyor.”

Sayın milletvekilleri, o gün elli sekiz, altmış yaşta emekliliğe karşı çıkan Sayın Cumhurbaşkanının bugün altmış beş yaşı kabul etmesi beklenemez herhâlde değil mi? Bir Cumhurbaşkanının sık sık fikir değiştirmesi beklenmemelidir. O gün öyle, bugün böyle davranmayı bir Cumhurbaşkanına yakıştıramam. O nedenle, diyorum ki, bu yasa Anayasa Mahkemesinden önce Sayın Cumhurbaşkanından dönecek bir yasadır.

Sayın milletvekilleri, böyle bir yasayı ele alırken her şeyden önce toplumun tamamını sosyal güvenlik şemsiyesi altına alacak bir düzenleme yapılmasını bekliyor insan. Doğal olanın bu olması gerekirken ne görüyoruz, toplumun belli kesimlerini dışlayan bir yasayla karşı karşıyayız. Üzerinde görüşme yaptığımız beşinci bölüme baktığımızda ne görüyoruz? Çeşitli eklemeler, düzeltmeler, ihtiyaç gidermeler, yeni madde düzenlemeleri falan.

Peki, sayın milletvekilleri, sormak gerekmez mi Cumhuriyet Halk Partisi olmasaydı, bir önceki yasa bu kadar eksiklik, yanlışlık içererek mi yürürlüğe girmiş olacaktı? Yani, 2006 yılında çıkarılan 5510 sayılı Kanun Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülüp mahkeme de bazı maddelerini iptal ederek yürürlüğü durdurma kararı vermemiş olsaydı, siz bu düzeltmeleri nasıl yapacaktınız?

Sayın milletvekilleri, bakınız, şu son aylarda çıkan pek çok yasa, Anayasa’ya aykırılık içerdiği gerekçesiyle ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine taşındı. Bu hafta, bazı belediyelerin kapatılmasıyla ilgili yasayı ve mektupla oy kullanılmasını düzenleyen yasayı götürdük. Geçen hafta, Sağlık Bakanlığında şef ve şef yardımcılıklarının atanmasıyla ilgili kanunu götürdük. Vakıflar Kanunu, Anayasa’daki laiklikle ilgili son düzenlemeler, Tanık Koruma Kanunu, hâkimler ve savcılarla ilgili kanun, nükleer güç santrallerinin kurulmasıyla ilgili kanun gibi kanunlar şu anda hep Anayasa Mahkemesinin önünde. En son da Cargill yasasını götürdük.

Sayın milletvekilleri, Meclisimiz, Anayasa’ya aykırı bu kadar düzenlemeyi nasıl bu denli rahat ele alabiliyor? Neden koskoca hükûmet, bakanlıklar, bürokratlar, hukukçular bunca hata yapıyor? Neden? Daha seçimlerin üzerinden sadece aylar geçmişken neler oluyor, neden böyle oluyor?

Sayın milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz bu yasanın dikkat çekici yönlerinden birisi de, hiç kuşku yok ki, kadınlara yönelik yaklaşımda yatıyor. Yasa, bu hâliyle, Adalet ve Kalkınma Partisinin kadına bakışını yansıtıyor. Nasıl bakıyor diye bir gözlem yaptığımızda şunu görüyoruz: Kadının, sadece evinde çocuk bakan bir konumda olmasını öngörüyor sanki. Kadının, sosyal hayatın içinde iş yaşantısında bulunmasına pek de ihtiyaç olmadığı düşünülen bir varlık olarak anlaşıldığını görüyoruz. Bizzat Sayın Başbakanın “en az üç çocuk” diyerek başlattığı kampanyada kadının başka bir yeri olabilir mi?

Bu yasayla kadının emeklilik yaşı artıyor. Yani, ahirette emeklilik başta olmak üzere en çok haksızlık kadınlara yapılıyor. Bilindiği gibi, yasadaki diğer pek çok düzenleme de, yine kadınları mağdur edecek hak kayıpları içeriyor. Cenaze yardımından, emeklilikte aylık bağlama oranının düşürülmesine kadar bir dizi haksızlık.

Sayın milletvekilleri, Hürriyet Gazetesinde, geçen hafta, değerli köşe yazarı Şükrü Kızılot, yazısında, yukarıdaki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…hak kayıplarını sıralayarak sordu: “Kadınların suçu ne?” Ben de buradan, yüce Meclisin kürsüsünden soruyorum: Kadınlardan ne istiyorsunuz?

Bu düzenlemelerle görüyoruz ki iktidar partisi kadınlar aleyhine yasama faaliyetinden çekinmiyor. Ancak iktidar partisine mensup kadın milletvekilleri birlikte açıklama yaparak Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir "fırsat eşitliği komisyonu" kurulmasını istediklerini ifade eden basın açıklaması yapıyorlar. Bu ne yaman çelişkidir!

Kadınlar aleyhine olan bu düzenlemeleri tespit edip düzeltmek komisyon olmasa da mümkündür. Üstelik kurulması teklif edilen fırsat eşitliği komisyonu daha önce Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Birgen Keleş tarafından Meclise teklif edilmiş bir komisyondur; hem 2003 yılında hem de 2007 yılında yeni parlamento döneminde.

Sayın Keleş'in deyimiyle kendilerine akşam saatinde "günaydın" diyoruz. Yeni mi hatırladınız? Son günlerdeki bazı özel gelişmeler mi size kadın erkek eşitliğini hatırlattı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Çok teşekkürler.

Bu yasadaki kadınlara yönelik haksızlıkları kapatmak, gözlerden gizlemek için mi bu telaş?

Sayın milletvekilleri, ben burada kadınlara yönelik başlıkları ele aldım; ancak esnafı hak kaybına uğratan, çiftçiyi de yok sayan bir yasadır bu, sosyal devlet ilkesini de hiçe sayan bir yasadır.

Sayın milletvekilleri, biz bu yasaya karşıyız. Bir kez daha kayıtlara geçiriyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baytok.

Şahsı adına, Siirt Milletvekili Yılmaz Helvacıoğlu söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Helvacıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın beşinci bölümü üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle hepinize saygılar sunuyorum.

Türkiye’nin şartları, sosyal güvenlik alanında dünyada geçerli örnekler ve ekonomimizin gerçekleriyle uyumlu sosyal güvenlik yasası tesis edilmesi gerekliliğine inanarak, reform niteliğinde olan yeni bir anlayışla, sosyal güvenlik sistemimizi sürdürülebilir, gerçekçi, akılcı bir yapıya kavuşturmak arzusundayız. Türkiye’nin mevcut sosyal güvenlik yapılanmasıyla gelecekte çok büyük sıkıntılar yaşayacağı, sistemden kaynaklanan açıkların bütçe imkânlarıyla kapatılmasının mümkün olamayacağı gerçeği herkes tarafından bilinmektedir.

Çalışanlarımıza layık oldukları seviyede bir sosyal güvenlik standardı kazandıracak, sosyal güvenliğimizin sistemini ülkemiz imkânlarının kaldırabileceği bir yapıya kavuşturmak hepimizin asli görevlerinden biridir.

Değerli milletvekilleri, bu yasayla yapılacak değişiklikle, “2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile 1985 tarihli 3160 sayılı Emniyet Teşkilatı Uçuş ve Dalış Hizmetleri Tazminat Kanunu kapsamına giren personelden, uçuş, paraşüt, denizaltı, dalgıç ve kurbağa adam hizmetlerinin fiilen ifası sırasında başka birinin sürekli bakımına muhtaç olacak şekilde malul olanlar ile ölenlerin dul ve yetimlerine en yüksek devlet memuru aylığı üzerinden, diğer malullere ise mevcut aylıkları üzerinden, usul ve esaslar çerçevesinde, otuz yıl hizmet yapmış gibi emekli ikramiyesi ödenir.” hükmü yer almıştır.

Yasanın ek 83’üncü maddesi, kendi isteğiyle emekliye ayrılanların ancak daha sonra Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından hizmet süresinin eksik olduğu, gerekli yaş şartını henüz haiz olmadığı tespit olunanlardan, emeklilik veya malullük aylığı alma süresi eksik hizmet süresinden veya yaş şartının yerine getirilmesi için tamamlanması gereken süreden fazla olanların emeklilik işlemlerinin iptal edilemeyeceği yer almıştır.

Yeni yasanın 79’uncu maddesiyle, Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun’un 1’inci maddesi vatandaşlarımızın lehlerine uygun olacak bir şekilde değerlendirilmiştir. Türk vatandaşlarımızın yurt dışında on sekiz yaşını doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirmeye tabi tutulmuşlardır.

Bu kanunun 1’inci maddesinde belirtilenler ile yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı olan hak sahipleri sigortalının Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması yoksa Sosyal Güvenlik Kurumuna, Türkiye’de çalışması varsa en son tabi olduğu sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu kanunla getirilen haklardan yararlanması sağlanmıştır.

Borçlandırılacak her gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı, başvuru tarihindeki 5510 sayılı Sosyal  Sigortalar  ve  Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 82’nci maddesinde belirtilen prime esas -asgari ve azami günlük kazanç sırasında- seçilecek günlük kazancın yüzde 32’sidir. Borçlanılan süreler, yurda kesin dönüş yapılmış olması şartıyla, aylık tahsis için, yazılı talepleri hâlinde 5510 sayılı Kanun’un 41’inci maddesinin son fıkrası hükümlerine göre değerlendirmeye tabi tutulmuşlardır. Tahakkuk ettirilen borç tutarı, tebliğ edildiği tarihten itibaren en geç üç ay içerisinde ödenmesi öngörülmüştür. Tahakkuk ettirilen prim borçlarını tebligat tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödemeyenler için yeniden başvuru şartı getirilmiştir. Borçlanmadan, daha sonra vazgeçenler yapılan borçlanma sonrasında aylık bağlanması için gerekli şartları yerine getiremezlerse, talep hâlinde yaptıkları ödemeler faizsiz olarak kendilerine iade edilebilecektir.

Yurt dışındaki sigortalılık sürelerinin tespitinde, istek sahibinin ibraz edeceği belgeler ile kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye dönmek üzere gün sayıları esas alınacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Devamla) – Yine bu yasayla sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış ülkelerden 1/1/1989 tarihinden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar zorunlu göçe tabi tutulan, Türk vatandaşı olup Türkiye’de ikamet eden, 1976 tarihli 2022 sayılı Kanun dâhil olmak üzere, sosyal güvenlik kuruluşlarından gelir ve aylık almama koşuluyla, yurt dışında geçen ve belgelendirilen çalışma süreleri bu kanuna göre borçlandırılmak suretiyle yaşlılık aylığı bağlanmasında sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirmeye tabi tutulmuşlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle, yasaya destek vererek işçimizi, memurumuzu, esnafımızı, emeklimizi çok daha iyi standartlara ulaştıracağına inandığımız, Türkiye'nin menfaatlerini koruyan bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Helvacıoğlu.

Sayın milletvekilleri, şimdi, beşinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Genç, Sayın Varlı ve Sayın Köse söz istemişlerdir, sırayla söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Efendim, 84’üncü maddeyle, banka şubesi yoluyla ödeme yapılmayan hallerde bu ödemelerin masraf yazılmayacağı ilkesi getirilmiş ama Türkiye’yi herhâlde bu Hükûmet pek tanımıyor. Birçok beldede banka şubesi yok yani oralarda PTT şubesi kanalıyla paralar gönderiliyor. Yani ben, özellikle Tunceli ilinden biliyorum da birçok yerlerde banka şubesi yok, paralar PTT ile gönderiliyor. O banka şubesini… Ayrıca, yani resmî bir kurum, para kabul eden kurumu kabul edebilirler mi?

İkinci sorum: Efendim, yurt dışında ev kadını olan kişilerin sosyal güvenlik kapsamına alınması hâlinde bunların kaç günü, sosyal güvenlik kapsamında ne kadar bir süre sayılacak? En azami kaç yıl olarak kabul edilecek ve bunlarda, bugün bu işlem yapılsa ne kadar bir sosyal güvenlik primi alınacak?

Ayrıca, biliyorsunuz, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türkiye’de çok miktarda, hemen sosyal güvenlik kapsamına girmek üzere birçok insan kaydoluyor, hatta “bazıları da bebekleri kaydediyorlar” şeklinde söylentiler de var. Sayın Bakan geçen gün verdiği beyanatta “Efendim, biz bunları yakalarız. Kimse fuzuli sosyal güvenlik kapsamına alınmasın.” diyor. Peki, Sayın Bakanın teşkilatında şu anda kadar kaç tane denetim elemanı var? Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra yeni denetim elemanı alacaklar mıdır? Bunları nasıl kontrol edeceklerdir? Bunları belirtmek istedim.

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Varlı, buyurunuz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: BAĞ-KUR primini ödemiş, yirmi beş yıl hizmet süresi dolmuş, yaştan da problemi olmayan ancak borcu olduğu için emekli olamayan birçok mağdur insanımız var. Bunlarla ilgili yeni bir düzenleme ve yeni bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Susurluk’ta Yörsan işçileri, Anayasa’dan kaynaklanan sendikalaşma haklarını kullandıkları için bir gecede kapının önüne bırakıldılar. Toplu işten çıkarma yasak olduğuna göre, siz Bakan olarak ne yaptınız, hangi önlemleri aldınız?

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana soru sormak istiyorum.

Tuzla’da fiilen çalışan işçi sayısının, hem kendilerince hem de diğer resmî makamlarca 25-30 bin civarında olduğu söylenildi. Oysa Tuzla bölgesindeki tersanelerde çalışan işçilerden sadece 10.460’ının sigorta girişinin yapıldığı söyleniyor. Bu durumda, bir o kadar kişinin kayıt dışı çalıştığı açıkça anlaşılmaktadır.

Soru 1: Sigorta girişi yapılan 10.460 kişinin primleri aylık olarak tam otuz gün ödeniyor mu ödenmiyor mu?

Soru 2: Girişi yapılmayan, kayıt dışı olarak çalışan diğer işçilerle ilgili ve işverenler hakkında ne gibi işlem yapılmıştır? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, açıkça kayıt dışı çalıştığı belli olan bu işçileri niye kayıt içine alamamaktadır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bilindiği gibi, itfaiye personelinin çalışma saatleri, genellikle bayram ve resmî günler dâhil “yirmi dört saat çalışma, yirmi dört saat de istirahat” şeklindedir. Gerçekten bu çalışanlarımız, Türkiye genelinde ağır ve zor koşullarda çalışmakta olduklarını dile getirmekteler.

Acaba, emniyet mensupları gibi, görev sürelerinin yirmi beş yıldan yirmi yıla indirilmesi bu çalışanlarımız için mümkün olabilir mi? Bunu sormamı istirham ettiler, ben de size aktarıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Çelik, buyurunuz efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAĞ-KUR prim borçlarıyla ilgili bir soru var, yeniden yapılandırılmasıyla ilgili. Bu konuyla ilgili şu anda bir çalışmamız yok. Ama şu kadarını ifade edelim: BAĞ-KUR prim borç alacaklarımız 32 katrilyon,  SSK prim alacaklarımız 12 katrilyon, toplam 44 katrilyon civarında Sosyal Güvenlik Kurumunun alacakları var. Bu 32 katrilyonun da 14 katrilyonu işleyen dosyalar değil. Bunların tasfiyesiyle ilgili de şu anda atanmış olan kurum il müdürlerimiz yoğun bir çalışmayı başlatmış bulunuyorlar.

Susurluk’ta bir işyerindeki işten çıkarmayla ilgili: Konuyla ilgili gerekli müfettişler gönderildi, gerekli çalışmalar yapıldı. Fakat bu konuyla ilgili Bakanlığın yapması gereken -teftiş anlamında- bütün işlemler yapılmıştır. Mevcut sendikal yasa, örgütlenme çerçevesinde yaşanan sorunlar var. Bu sorunların giderilmesi gerekiyor. Yani örgütlenme hakkının önündeki engellerden dolayı bu bahsettiğiniz firma ile ilgili yapılabilecek fazla bir şey yok. Ama 2821 ve 2822’yle ilgili düzenlemeler önümüzdeki ay içinde,  umarım son… Bu hafta içerisinde sosyal taraflarla bir araya geleceğiz. Yapacağımız değerlendirme neticesinde, bir uzlaşı anlayışı içerisinde, yine 2821 ve 2822 buraya gelecek ve umarım ki örgütlenmenin önündeki engelleri de hep birlikte kaldırmış oluruz.

Tuzla’daki kayıt dışı çalışanlarla ilgili bir soru soruldu. Tuzla, bildiğiniz gibi, Türkiye'nin gündeminde yoğun bir şekilde, uzunca bir süredir yer alıyor. Bu denetimleri bir hayli gerçekleştirdik ve bu denetimlerin neticesinde de önemli tespitler var. Müsaade ederseniz, uygun bulursanız bunları biz size yazılı olarak takdim edelim, uygulanan cezai müeyyideleri de içeren bir cevabı yazılı olarak sizlere takdim etmiş olalım.

İtfaiyecilerle ilgili olarak, bizzat yangın söndürmede çalışanlarla ilgili, erken emeklilik yani fiilî hizmet zammı kapsamına ilk olarak bu yasayla girmiş olacaklar. Böylece itfaiye çalışanları daha erken emekli olma imkânını elde etmiş olacaklar.

Sayın Genç’in sorularına yazılı olarak cevap verelim. Yalnız, benim geldiğimde duyabildiğim, anlayabildiğim sorusu şuydu: Banka şubelerinin yetersiz olduğunu…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok, bazı yerlerde hiç yok mesela. Onun için, Sayın Bakan, “bankaya” kelimesini “PTT” de yapabiliriz, yani oraya bir önergeyle koyabiliriz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, geçenlerde bir protokol imzaladık. Bu geçici iş göremezlik ödeneklerini PTT Bank kanalıyla ödüyoruz. Bu konuda 84’üncü maddede kurum bir yetki alıyor, bu yetkiyi kullanma konusunda Kurum, tabii ki gerekli değerlendirmeyi yapacaktır. Bir sorunla karşılaşacağımızı zannetmiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, madde 84’e göre banka kanalıyla ödenmezse masraf yazılıyor Sayın Bakan. Yani müessese işçi ücretlerini banka şubesine yatırmadığı zaman masraf yazılacak. Orada banka şubesi yok, PTT’ye…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Neticede yani Kurum bunun uygulanmasıyla ilgili yetkiyi alıyor ve bunu kademeli olarak uygulayacağımızı ifade ediyorum.

Diğer sorular varsa -kalan soruları da- yazılı olarak cevaplandıracağımı ifade ediyorum Sayın Başkan.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Beşinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Yarım saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 15.13

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER:Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, beşinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Beşinci bölüm 75 ila 84’üncü maddeleri kapsamaktadır.

75’inci maddenin 1’inci fıkrası üzerinde bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 75 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                             

Mustafa Elitaş

Gülşen Orhan

Nurettin Canikli

 

 

Kayseri

Van

Giresun

 

Ayhan Sefer Üstün

 

Agâh Kafkas

 

Sakarya

 

Çorum

“1) 72 nci maddesinin son fıkrasında geçen “Bu Kanununun 64 üncü maddesinin (a, b, c, ç, d ve e) fıkralarında açıklanan” ibare ile Ek 77 nci maddesinin birinci fıkrasında geçen “Bu Kanununun 64 üncü” ibarenin “5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu önerge ile harp malullüğü ve güvenlik ve asayişin korunması sebebiyle vazife malullüğü aylığına hak kazananların ana ve babalarına Kanunun yürürlük tarihinden sonra da memur olanların da faydalandırılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilmiş önerge doğrultusunda 75’inci maddenin 1’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

75’inci maddenin 2’nci fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 75 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                            

Mustafa Elitaş

Gülşen Orhan

Nurettin Canikli

 

 

Kayseri

Van

Giresun

 

Ayhan Sefer Üstün

 

Agâh Kafkas

 

Sakarya

 

Çorum

“2) 40 ıncı, 65 inci, 72 nci, 103 üncü, ek 31 inci, ek 71 inci, ek 77 nci ila ek 79 uncu ve ek 81 inci maddelerinin sonuna “Yukarıdaki hükümler 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalılar ile hak sahipleri hakkında ilgisine göre uygulanır.” cümlesi eklenmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bu Kanunla 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun yürürlükten kaldırılmayan bazı maddelerinin, bu Kanunun birinci maddesinin (c) bendi kapsamında çalışan sigortalılara da uygulanması amacıyla yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 75’inci maddenin 2’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.

3’üncü fıkra üzerinde bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 75 inci maddesinin (3) numaralı çerçevenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                             

Mehmet Şandır

İsmet Büyükataman

Abdülkadir Akcan

 

 

Mersin

Bursa

Afyonkarahisar

 

Ali Torlak

 

Recep Taner

 

İstanbul

 

Aydın

"3) Ek 77 nci maddesinin birinci fıkrasının; (b) bendinde yer alan "Astsubaydan subay olanlar, astsubaylar" ibaresinden sonra gelmek üzere "birinci derecenin dördüncü kademesine kadar yükseltilir." ibaresinin eklenmiş, "ve uzman" ibaresi "Uzman" şeklinde değiştirilmiş, (c) bendinde yer alan "yedek subay " ibaresi çıkarılmış ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Bu maddeye göre yükseltilenlerin dereceleri, 15/07/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanununun 14 üncü maddesinin (A) bendindeki hükümlere göre de ayrıca dikkate alınır.

Birinci fıkranın uygulamasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı'nın görüşü alınarak Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı'nca çıkarılacak yönetmelik ile düzenlenir.

Bu maddeye göre yapılan ödemeler her türlü vergi, resim ve harçtan müstesna olup, faturası karşılığında Hazineden tahsil edilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçenin okunmasını istiyorum.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan önerge ile astsubayların birinci dereceye yükseltilmesi ve bu maddeye göre yapılan derecelerdeki yükselmelerinin Pasaport Kanunundaki hükümden de yararlanmaları imkânı getirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda üçüncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü fıkra üzerinde bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 75 inci maddesinin birinci fıkrasının 4 numaralı bendinde yer alan “altıncı fıkrasının” ibaresinden sonra gelmek üzere “birinci cümlesinde geçen ‘1000’, ‘1500’ ve ‘2000’ ibareleri ‘1500’, ‘2250’ve ‘3000’ şeklinde değiştirilmiş ibaresi’ eklenmiş ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

                             

Mehmet Günal

K. Erdal Sipahi

Mustafa Kalaycı

 

 

Antalya

İzmir

Konya

 

Recep Taner

Ahmet Orhan

Erkan Akçay

 

Aydın

Manisa

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Erdal Sipahi efendim…

BAŞKAN – Buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Evet, dün terör konusunda bir değişikliği, bir ilaveyi gündeme getirmiştik, AKP’li milletvekili arkadaşlarımızın oylarıyla reddedildi. Bununla ilgili hikâyeyi biraz sonra anlatacağım. Onun arkasından, şehit ve malul çocuklarına yapılan eğitim ve öğretim yardımlarının yüzde 50 oranında göstergelerine ilave yapılması, ki bu, pratikte 30’la 50 lira arasında bir eğitim yardımını kapsıyor, son derece mütevazı bir eğitim yardımı. Kusura bakmayın, dünkü zihniyeti gördükten sonra bu kabul edilseydi şaşardım. Son derece üzgünüm sayın milletvekilleri.

Dün neyi gündeme getirmiştik? Dün, MHP Grubu adına hepinizin bir noktada ortak duygularını ve maruz kaldığınız şikâyetleri, dilekleri, tepkileri dile getirmiştik ve terör yasası gereğince yargılanıp hüküm giymiş kişilere maaş bağlanmamasını, bağlanmış maaşların kesilmesini önermiştik. Sanıyorum seçim çevrenizde birçok vatandaşımızın tepkilerine maruz kaldınız. Şehit cenazelerinde, dün bahsettiğim gibi, şehit ailelerinin tepkilerine maruz kaldınız, yakanıza yapışıldı.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Ne ilgisi var?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Ve “Benim vergilerimi siz terörden hüküm giymiş insanlara ne yüzle verirsiniz” diye…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Demagoji yapıyorsunuz!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Demagoji yapmıyorum!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Bağırma, bağırma!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Demagoji yapan sizsiniz. Teröriste maaş vermeyi kabul eden sizsiniz. Şimdi de şehit ailesinin çocuğuna zam yapmayı reddeden gene sizsiniz. Biraz önce basın toplantısı yaptım ve sizleri milletin vicdanına, insafına, şuuruna havale ettim.

Beyler, sabahtan beri şehit ailelerinden… (AK Parti sıralarından “Bağırma, bağırma!” sesleri)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye müdahale ediyorsunuz efendim hatibe?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Ben böyle konuşuyorum.

Müdahale etmeyin lütfen.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Bağır, rahatsız oluyorlar!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – O zaman milletin ortak tepkilerini burada Meclisin şuuru olarak dile getirin, milletin arzusu neyse burada yasalaştırın.

Biz sizden fazla bir şey istemedik sayın milletvekilleri. Terörden yargılanmış, terörden hüküm giymiş kişiler devlet kasasından nasıl besleniyorlar? Bunun hesabını size de soruyorlar, bize de soruyorlar. Elimize bir şans geçti. Bu yasa bahanesiyle bir iki cümle ilave edelim buraya dedik ve bu konuda yargılanmış olan kişilerin, hüküm giymiş kişilerin aldığı maaşlar kesilsin veya maaş bağlanmasın dedik. Ve ben açıkçası bu öneriyi ortaya koyarken hepinizin bu konudaki desteğinden o kadar emindim ki böyle bir sukutuhayale uğramayı kesinlikle beklemiyordum. Çünkü, eminim, hepinizin seçim çevresinde hepinizin yakasına yapışanlar oldu. “Benim paramı terör yandaşına, terörden hüküm giymişe, benim oğlumun katiline nasıl verirsiniz?” diyen şehit ailesine, şehit anasına, şehit eşine, küçücük yavrulara hiç mi rastlamadınız sayın milletvekilleri? Ben hepinizin ortak dileği nedir, burada terörü bizzat yaşamış birisi olarak seslendirmeye çalıştım. Ben sizin arzularınızı da burada dile getirdim, sizin yakanıza yapışanların arzularını da burada dile getirdim. Yaşadığım bazı örnek olayları anlattım. Yani 1994 Cizre’sinde belediye kayıtlarına el konduğunda, Cudi Dağı’ndaki Mehmetçiğin kanına susamış birtakım teröristlerin Cizre Belediyesinden nasıl maaş aldıklarını anlatmaya çalıştım. Hâlâ ben sizin vicdanınıza seslenemediysem daha ne yapayım, bilmiyorum. Dün akşamdan itibaren şehit ailelerinden, şehit analarından, o bölgede görev yapmış gazilerden, kolu bacağı kopmuş insanlardan telefonlar alıyorum. Cevap veremiyorum, cevabı size havale ediyorum. Lütfen siz söyleyin! Bundan sonra böyle bir yasada da bu şansı kaçırdık Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, Mehmetçiğin arkasında durmayı beceremedik, şehit ailesinin arkasında durmayı beceremedik, gazinin arkasında durmayı beceremedik. Bundan sonra aynı sorulara muhatap olduğumuzda lütfen cevabı siz verin! Ne cevap vereceğim? Siz söyleyin de o cevabı vereyim sayın milletvekilleri!

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Biraz yavaş, burası bağırılarak konuşulacak yer değil.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Kusura bakmayın! Bu konular milletin heyecan duyduğu, milletin bağırdığı, milletin heyecanlandığı, milletin yakamıza yapıştığı konular. Heyecanlanmayıp da ne yapacaktım? Ben milletin heyecanını dile getiriyorum burada.

Bakın, terörle mücadele sadece askerin, polisin işi değildir. Terörle mücadele topyekûn mücadeledir. Bu mücadelede sınır boylarında, Kuzey Irak dağlarında, güneydoğu dağlarında mücadele eden Mehmetçik, devletin bütün organlarını, bütün erklerini, bütün kurumlarını ve en başta da Türkiye Büyük Millet Meclisini yanında, arkasında ve desteğinde görmek ister. Siz işte dün böyle bir desteği reddettiniz sayın milletvekilleri. Bakın, henüz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

RECEP KORAL (İstanbul) – Saçmalama!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Sizsiniz!

Sayın milletvekilleri, henüz zaman geçmiş değil. Oldu, belki yanlış anlaşıldı. Belki olayın vahametinin tam olarak farkına varamadınız. Belki size de benim gibi telefonlar yağmaya başlayacak şehit ailelerinden, kolu bacağı kopuk gazilerden. Size de telefonlar yağmaya başlayacak… Gelin hep beraber, Sayın Bakan da evet desin, dünkü hatayı hep beraber telafi edelim. Bakın, Mecliste şu milletvekili bu milletvekili yok. O cami avlusuna gittiğimiz zaman hepimizin yakasına birlikte yapışıyorlar sayın milletvekilleri. Bunun AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi yok. Lütfen bu ayıptan bu Meclisi kurtarın ve terör yandaşlarına para verirken şehit çocuklarına, gazi çocuklarına eğitim ve öğretim yardımı için yüzde 50 zam yapmayı reddettiğimizin hesabını lütfen bu yüce millete, şehide, gaziye, onun çocuğuna siz verin.

Ben sizi kendi vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum. Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Dördüncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Aferin, yakışır! [MHP sıralarından alkışlar (!)] Teröriste maaş ödeyin, şehit çocuğuna üç kuruş para ödemeyi reddedin! Yakışıyor size! Bir de hatibe nutuk atın oradan!

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KADİR URAL (Mersin) – Yakışıyor size! Helal olsun! Devam edin… Devam edin böyle, devam edin…

BAŞKAN – 75’inci maddenin 5’inci fıkrasına bağlı ek madde 82’de bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 75 inci maddesinin birinci fıkrasının 5 numaralı bendi ile 5434 sayılı Kanuna eklenen Ek 82 nci maddenin 1 numaralı fıkrasının (f) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (g) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

 

Mehmet Günal

Recep Taner

Mustafa Kalaycı

 

Antalya

Aydın

Konya

 

Hakan Coşkun

Erkan Akçay

Ahmet Orhan

 

Osmaniye

Manisa

Manisa

“g 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri kapsamında geçen uzun vadeli sigorta kolları bakımından sigortalılık süreleri olmakla birlikte, anılan Kanun hükümlerine göre aylık bağlandığı sırada son defa uzun vadeli sigorta kolları açısından 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) veya (b) bendi kapsamında çalışmakta olanlara, zorunlu olunması gereken bir işte çalışmayanlara veya çalışmış olanların ölüm aylığı bağlanan veya ölüm toptan ödemesi yapılan hak sahiplerine,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Hakan Coşkun konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Coşkun.

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 75’inci maddesinin 5 numaralı bendindeki önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizle, son defa uzun vadeli sigorta kolları açısından, hangi statüde olursa olsun, 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre aylık bağlanmasını, kamu idaresinde geçen hizmet süreleri için emekli ikramiyesi ödemelerinin ödenmesini amaçlamaktayız.

Mevcut durumda, kamu görevlilerinin emeklilik için gerekli olan süre eksik kaldığında, emeklilik hakkında, diğer sigorta kollarında tamamlasa dahi kanunda geçen sürenin emekli ikramiyesinden faydalanamamaktadırlar. Bu önergemize destek verirseniz, çalıştıkları, kamu görevlilerinin emekliliğini tamamlamadığı kısımdan da emekli ikramiyelerinden faydalanmış olacaklardır.

Değerli milletvekilleri, daha önce görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 73’üncü maddesinin geçici 16’ncı maddesine eklenmek üzere kazaya uğramış bir önergemiz var. Bu önergemiz tarımsal faaliyette bulunan çiftçilerimizin ve muhtarlarımızın yaşlılık, malullük ve ölüm aylığını düzenlemekte idi, bununla ilgili sizlere bilgi vermek istiyorum değerli milletvekilleri. Çiftçilerimizin sorunları büyüktü ama buna fazla değinmeden -diğer milletvekilleri de çiftçilerimizin problemlerini anlatıyorlar- bir cümleyle özetlemek istiyorum: Türk milletinin bitkisel ve hayvansal gıda ihtiyacını karşılamak için inadına çiftçilik yapan vatandaşlarımız ne yazık ki kendi ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak hâle gelmişlerdir.

Yine bu önergemizde, değerli milletvekilleri, bir de muhtarlarımızın konusu vardı. Köyde her türlü hizmetin yürütülmesini sağlayan, vatandaşlarımızın sorun ve sıkıntılarını çözen, devlet ile vatandaş arasında köprü vazifesi gören kamu görevlileri muhtarlarımız, bu kadar yükümlülük ve sorumluluk taşıyan ama maaşları, yerine getirdiği vazife ve taşıdığı sorumluluk oranında olmayan bir kesimdir. Muhtarlarımızın aldığı maaş sadece 290 YTL, 10’uncu basamaktaki bir muhtarın BAĞ-KUR pirimi ise 300 YTL’dir. Yani muhtarlarımızın çoğu aldığı maaş ile BAĞ-KUR primini dahi ödeyememektedir. Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde Şehit İbrahim Kundakçı Mahalle Muhtarımız Mustafa Çetin bir mektup göndermiş bana, genelde bu muhtarların bütün sıkıntılarını özetliyor, onu kısaca özetleyerek size okumak istiyorum: “Üç dönemdir aynı mahallede muhtarlık hizmeti yürütmekteyim. Geçimimi, aldığım 290 YTL’lik muhtar maaşı ile ve günlük işlerde çalışarak temin etmeye çalışıyorum. BAĞ-KUR’a 42 bin YTL civarında borcum bulunmaktadır. Üç çocuk babasıyım, hiçbir sosyal güvencem bulunmamaktadır. Eşim böbrek rahatsızı, tedavi giderlerini karşılayamaz duruma geldim. Yeşil kart almak için müracaat ettim ancak muhtar olmam gerekçesiyle talebim reddedildi. Şu an hakikaten çok zor durumdayım. Kendi adıma hiçbir talebim yok ancak eşim ve çocuklarım adına tedavi giderlerinin karşılanmasına ihtiyacım var. Aksi takdirde eşim eksik tedavi nedeniyle gözlerimin önünde günden güne eriyor. Eğer eşim ve çocuklarıma yeşil kart düzenlenmesi talebime olumlu yanıt alamazsam muhtarlıktan istifa etmeyi bile düşünüyorum.”

MUHARREM VARLI (Adana) – İki torba kömür, iki torba erzak alır!

HAKAN COŞKUN (Devamla) – “Büyük şehirlerde statüleri, yerleri nedeniyle birçok büyük il muhtarlarının tasdik, onay ve mühürlerden para aldıkları, alınan bu paraların büyük meblağlar oluşturduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Ancak, benim yaşadığım ilçenin geçimi tamamen tarıma dayalı olup ne bir fabrika ne de başka bir iş alanı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, ilçe nüfusunun büyük bir kısmı fakir ve muhtaç ailelerden oluşmaktadır. Bahsedilen iş ve işlemlerden dolayı ücret almak bir tarafa, evrak, yapıştırıcı, kâğıt gibi kırtasiye giderlerini de kendim karşılıyorum.

Buna göre, şahsi durumumun ve ülkemin genelindeki muhtarların bu durumunun değerlendirilerek, kendime olmasa bile eşim ve çocuklarım adına yeşil kart düzenlenmesi, ülke genelinde de muhtarların eş ve çocuklarına yeşil kart verilmesiyle ilgili düzenlemenin yapılması hususunda bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.” diye bir mektup göndermiş. Bu, bütün muhtarlarımızın durumunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

HAKAN COŞKUN (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım; çiftçilerimizin ve muhtarlarımızın durumunu düzenleyecek olan bu, aksaklığa uğrayan önergemizin, görüşülmekte olan kanun tasarısının diğer bir maddesinde düzenlenmesini takdirlerinize sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, kamu görevlilerinin kamuda çalıştığı süre için emeklilik ikramiyesinden faydalanmasını sağlayan önergemizi desteklemeniz dileğiyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

KADİR URAL (Mersin) – Muhtarlar seyrediyordur sizi bugün.

BAŞKAN - 75’inci maddenin 5’inci fıkrasına bağlı ek madde 82’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Karar yeter sayısı istiyorum. (AK Parti sıralarından “Geç kaldın.” sesleri)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Geçti Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bir sonraki maddede…

Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

75’inci maddenin 5’inci fıkrasına bağlı ek madde 83 üzerinde önerge yok.

Oylarınıza sunuyorum…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Kabul edenler…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkanım, karar yeter sayısı istendi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, oylamaya geçildikten sonra istendi.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arıyorum.

Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 16.12

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER:Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

75’inci maddenin 5’inci fıkrasına bağlı ek madde 83’ün oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

75’inci maddenin 6’ncı fıkrasına bağlı geçici madde 221 üzerinde önerge yoktur.

75’inci maddenin 6’ncı fıkrasına bağlı geçici madde 221’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, 75’inci maddeye yeni geçici madde eklenmesini öngören iki önerge vardır, ilk önergeyi okutup işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 75. maddesinin (6) numaralı bendinde yer alan “geçici madde” ibaresinin, “geçici maddeler” şeklinde değiştirilmesi ve bendin sonuna aşağıdaki metnin eklenmesini arz ve teklif ederim.

                      

Ali Torlak

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

 

 

İstanbul 

Manisa

Konya

 

Emin Haluk Ayhan

 

Mehmet Günal

 

Denizli

 

Antalya

“Geçici madde 222 - 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 21. maddesinin, 28/2/1995 tarih ve 4082 sayılı Kanunun 6. maddesi ile değiştirilen birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen emekli ikramiyesi hükümlerinden, durumları anılan madde hükümleri kapsamında olup, 4082 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce malul olanlarla, ölenlerin aylığa müstahak dul ve yetimleri de yararlandırılır. Ancak, bu maddeye göre hesaplanarak ödenecek emekli ikramiyesinden, bu maddenin değiştirilmeden önceki hükümlerine göre varsa ödenen emekli ikramiyesi tutarı indirilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız, yoksa…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ali Torlak konuşacak efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar) 

ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun 75’inci maddesinin 6’ncı bendinde değişiklik yapılmasına ilişkin önergemizle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 12 Nisan 1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun gaziler ile şehitlerin dul ve yetimlerine 1 Ocak 1968 yılından geçerli olacak şekilde emekli ikramiyesi verilmesini içeren 21’inci maddesi, 28 Şubat 1995 tarih ve 4082 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir. Terörle Mücadele Kanunu’nun söz konusu 21’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, yaşamak için gereken hareketleri yapamayacak ve başkasının yardım ve desteğine muhtaç olacak derecede malul olanlar ile şehitlerin dul ve yetimlerine en yüksek devlet memuru aylığı üzerinden, otuz yıl hizmet yapmış gibi emekli ikramiyesinin verilmesini öngörmektedir. Burada maksat, vatanı için hayatlarını ortaya koyan gazilerimiz ile şehitlerimizin yakınlarına bir nebze olsun destek olmaktır.

Ancak 1995’te çıkarılan ve birçok kanunda düzenleme getiren 4082 sayılı Kanun, emekli ikramiyesi ödemesini Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih olan 28 Şubat 1995’ten sonraki durumlarda geçerli olacak şekilde değiştirmiştir. Yani yeni Yasa ile 1995’ten önce malul olanlar ile şehitlerin dul ve yetimlerine bu ikramiyenin verilemeyeceği anlamına gelir. Oysa temel kanun olan 3173 sayılı Kanun’un geçici 8’inci maddesi, emekli ikramiyesi için 1 Ocak 1968 tarihinden itibaren şümulüne girenleri kapsamaktadır. Bu durum yasa koyucu olarak Meclisimiz tarafından bir an önce düzeltilmelidir.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısında önerge doğrultusunda yapılacak bu değişiklikle vefa borcunu ödeme fırsatını yakalamış olacağız. Önergemizde, kendilerine ne yapılsa az olan gazilerimize ve şehitlerimizin yakınlarına kanunla verilen haklarda eşitsizliği gidermek amaçlanmıştır.

Anayasa’mızın 10’uncu maddesi “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” demektedir. Eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurmak hukuk devletinin en önemli işlevlerinden biridir. Hukuksal eşitlik sağlanmadan hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmeyeceği de açıktır. Bu nedenle yüce Meclisimiz yaşanan eşitsizliği giderecek düzenlemeler yapmalıdır. Ülkemiz, kutsal vatan topraklarının bölünmesine karşı canını seve seve feda eden evlatlarına her türlü fedakârlığı yapmak zorundadır.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 61’inci maddesi “Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.” demektedir.

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, işte bu maddeye istinaden ve ülkemizdeki terörist faaliyetlerin başladığı 1960’lı yılların sonu baz alınarak ve kanundan herkesin eşit olarak yararlanmasını temin maksadıyla hazırlanmıştır. Bunu sağlamak üzere de Yasa’ya geçici 8’inci madde konmuş ve uygulama tarihi belirtilmiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin bağımsızlığı, bölünmez bütünlüğü ve bizlerin rahat ve huzur içinde yaşamalarını sağlamaya çalışırken, terör illetinin kurbanı olan kahraman gazilerimizi ve aziz şehitlerimizin yakınlarını çıkardığımız kanunlarla mağdur etmemeliyiz. Temel kanun olan Terörle Mücadele Kanunu’ndaki esasları bozarak, emekli ikramiyesi ödeme tarihini ileri çekmekle çok da kazanılacak bir şey yok. Ancak, şehidinin geride bıraktığı dul ve yetimlerine sahip çıkmayan, şehit ve gazilerine eşit muamele yapamayan Meclisin üyesi durumunda olmak bizleri üzüyor. 1995’te yapılan bir hatayı düzeltme şansımız şimdi ayağımıza gelmiştir. Sayıları çok olmayan, bu Yasa kapsamındaki yararlanmayı hak edenleri mağdur etmemeliyiz.

Sayın Başkan, bu önergemizin büyük Türk milletinin bekası için hayatlarını feda edenlere, tüm şehitlerimize yapmamız gereken bir görev olarak değerlendirilmesi ve kabul edilmesini ümit ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Torlak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 75 inci maddesinin 6 ncı fıkrası ile 5434 Sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 221 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin Geçici 222 nci madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

İsa Gök

Bülent Baratalı

Rasim Çakır

 

Mersin

İzmir

Edirne

 

Selçuk Ayhan

 

Ali Rıza Ertemür

 

İzmir

 

Denizli

"Geçici Madde 222- A- 12.03.1971 tarihi ile 26.01.1974 tarihleri arasında ve 12 Eylül 1980 gibi parlamentonun ve siyasi partilerin kapatıldığı olağanüstü dönemlerde yargı kararı olmaksızın üçlü kararname ile silahlı kuvvetlerden re'sen emekliye sevk edilen subay, astsubay ve askeri personelden;

a) Emekli aylığı bağlananların, emekliye ayrıldıkları tarih ile bu Geçici Maddenin yürürlüğe girdiği tarih arasındaki sürenin her üç yılına bir derece ve artan her yılına bir kademe verilmek suretiyle intibakları düzeltilir.

b) Bu Kanun hükümlerine göre göreve başlamış ve halen görevleri devam edenlerden 1 inci derecenin 4 üncü kademesine gelmiş olanlardan; ek göstergesi bulunmayanlar ile kıdemli albaylar ile kıdemli başçavuşlara uygulanan ek göstergelerden daha az ek gösterge alanların ek göstergeleri emeklilik yönünden subaylarda, kıdemli albaylara, astsubaylarda intibak ettirildiği derece ve kademeye uygulanan ek göstergesine yükseltilir. Yükseltilen ek göstergeye göre belirlenen emekli kesenek ve karşılık farklarının tamamı aylıklarından kesilmek suretiyle iştirakçiler tarafından ödenir.

c) Bu Geçici Maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar, bu Kanun hükümlerine göre göreve başlamış ve halen görevleri devam etmeyenlerden fiili hizmeti 30 yıldan az olanlar (30) yıldan eksik hizmet sürelerini müracaat tarihindeki emekli keseneğine esas aylığın hesabına ait tüm unsurların toplamının o tarihteki kesenek ve karşılık oranları dikkate alınarak yürürlükte olan kat sayı ile çarpımı sonucu hesaplanmak suretiyle borçlandırılarak hizmetten sayılır. Bundan doğacak borç tutarının tamamı borcun tebliğ edildiği tarihten itibaren iki yıl içinde kendileri tarafından ödenir.

ç) Ölenlerin dul ve yetimleri hakkında da yukarıdaki hükümler aynen uygulanır.

B) Bu Geçici Maddeye göre yapılan intibaklardan dolayı geçmiş süreler için görev ve emekli aylıkları ile emekli ikramiyesi farkı ödenmez.

C) Disiplin bozucu hareketlerde bulunanlar, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmayanlar, hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen düzenleyemeyenler, aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün içkiye, kumara düşkün olanlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde aşırı derecede borçlanmaya düşkün olanlar ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık haline getirenler, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunanlar hariç olmak üzere kesinleşmiş mahkumiyet kararı olmaksızın üçlü kararname ile re'sen emekliye sevk edilenler yukarıdaki fıkra hükümlerinden yararlanırlar.

Ç) 12.03.1971 tarihi ile 26.01.1974 tarihleri arasında ve 12 Eylül 1980 ara döneminde yargı kararı olmaksızın üçlü kararname ile re'sen emekliye sevk edilmiş bulunan subay, astsubay ve askeri personelden, bu kanuna göre emekli aylığı bağlanmasına esas aylıkları 1 inci derecenin 4 üncü kademesine ulaşanların emekli aylıkları, subaylarda kıdemli albaylara, astsubaylarda intibak ettirildiği derece ve kademeye uygulanan ek gösterge rakamları dikkate alınarak bulunacak emekli aylığı bağlanmasına esas aylıklar üzerinden düzeltilerek ödenir.

Yukarıda sözü edilenlerden emekliye tabi görevlerde bulunmuş ve bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce emekliye ayrılmış olanların aylıklarının düzeltilmesinde de aynı işlem uygulanır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, kısa bir açıklama yapmam gerekiyor çünkü vatandaşlarımızı ilgilendiren hassas konulara arkadaşlarımız temas ettiler, eğer müsaadeniz olursa tabii.

BAŞKAN – Buyurunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Efendim, şehit ve gazilerimizle ilgili değerlendirmeler oldu. Tabii, bu bizim hepimizin ortak konusu, ülkenin ortak sıkıntısı. Bununla ilgili, bu yasada, şu düzenlemeyi yaptığımız yasada önemli düzenlemeler var, onları arz etmek istiyorum kısaca.

Birincisi: Gazilerimiz tekrar çalışırlarsa primlerini ciddi şekilde düşürdük. Uzun vadede 304 YTL prim ödemesi gerekirken gazimize 121 YTL’ye indirdik, kısa vadede 183 YTL ödemesi gerekirken 12 YTL’ye indirdik.

İkincisi: Terörle mücadele gazisi memur olarak çalışmaya devam ederse emekli aylığı kesilmeyecek.

Üçüncüsü: Genel sağlık sigortasından katılım payı gazilerimizden alınmayacak.

Dördüncüsü: Gazilerimize protez, ortez, özürlü aracı alınırken fiyat ne olursa olsun ödenecek. Hiçbir sınırlama da bu konuda getirmiyoruz. En iyi ortez,  protez ve en iyi araç hangisiyse gazilerimize onlar verilecek, alınacak, bedeli de hiç dikkate alınmayacak. Özel hastaneye giderlerse fiyat farkı alınamayacak gazilerimizden. Terör gazisi asteğmenler kıdemli albay gibi maaş alacaklar. Lise mezunu astsubaylar 1’inci dereceye kadar yükselebilecekler. Emekli olduktan sonra derece ilerlemesinden yararlanacak 1’inci dereceye inenlere sanki görevdeyken 1’inci dereceye inmiş gibi yeşil pasaport verilecek.

Şimdi, şehit ve gazilerimizle ilgili derneklerimizle sürekli Kurum olarak da Bakanlık olarak da temastayız. Az önce burada değerli bir milletvekili arkadaşımız bir önerge verdi, şehit çocuklarına eğitim yardımı çerçevesinde. Bu konuyla ilgili tabii önergeler yoğun bir şekilde geliyor. Bu önergelerin bir maliyet hesabını yapma şansımız yok. Ben gruplardan bunu özellikle rica ediyorum. Verdiğiniz önergeleri önden bir değerlendirme imkânımız olursa bunu birlikte… Burada 10’u aşkın önergeyi, belki 15’e yakın önergeyi birlikte kabul ettik. Bunun yanında belki 20’yi aşkın önergeyi de biz yine sosyal problemlerin çözümü açısından değerlendirme yaparak kabul ettik ve az önce burada şehit çocuklarına eğitim öğretim yardımı çerçevesinde ortaya konan önerge doğrultusunda bizim oturup bunu değerlendirme imkânımız var ve tekriri müzakere bölümüne de bunu almakta bir mahzur yok ama takdir edersiniz ki şimdi bir maliyet hesabı yapmadan, önergenin neyi kapsadığını bilmeden “E, onu verelim, onu alalım.” gibi saniye içerisinde bunları değerlendirme konusunda bize hak vereceğinizi düşünüyorum.

Tekrar, Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Önergeye katılmadığımızı ifade ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Gerekçeyi okutacak mıyım yoksa…

Efendim?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Rasim Çakır, Edirne Milletvekili.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 221’inci maddeden sonra gelmek üzere 222’nci ek madde ilavesiyle ilgili önergem hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, verdiğimiz önerge şudur: 12 Mart ve 12 Eylül gibi Türkiye’de parlamentonun kapatıldığı, siyasi partilerin kapatıldığı, olağanüstü ara rejimlerin yaşandığı dönemlerde çocukların yaşı büyütülerek idam edildiği “Asmayalım da besleyelim mi” zihniyetinin bu ülkeyi yönettiği dönemlerde yargı kararı olmaksınız birtakım subay, astsubay ve askeri personelin üçlü kararnameyle silahlı kuvvetlerden ilişiği kesildi.

İlişiği kesilen bu insanlar, Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi dolayısıyla ilişik kesildikten sonra mahkemelere gidip haklarını arayabilme şansına da sahip olamadılar. Sadece ilişiği kesilen subay, astsubay askeri personel değil, onlarla beraber onların eşleri, onların çocukları o ara dönemde çok haksız bir şekilde cezalandırıldı. Hatta dönemin Konsey Başkanı “Bunlar için üzülmeyin. Bunlar vatan hainidir.” diyerek, toplumun içine bu insanlar bu şekilde atıldılar. Aradan otuz yıla yakın bir süre geçti. Maalesef, bu otuz yıllık süre o günlerde silahlı kuvvetlerden resen emekli edilen subay, astsubay ve askeri personeli haklı çıkardı, o üçlü kararnameye imza atanları haksız çıkardı. Çünkü, bu otuz yıllık süre içerisinde üçlü kararnameyle resen emekli edilen personelin istisna bir iki tanesinin dışında hiçbirisinin bu otuz yıllık süre içerisinde devletle, silahlı kuvvetlerle en ufak bir mahkemesi, sorgusu, çelişkisi olmadı ve bu insanlar bu otuz yıllık sürede devletiyle barışık, silahlı kuvvetlere küsmeden ama inançlarına da sıkı sıkıya bağlı bir şekilde yaşam mücadelesi verdiler.

Şimdi, tabii ki 12 Eylül’ün sarılması gereken çok yaraları var. 12 Eylül’de mağdur olmuş, haksız yere mağdur edilmiş birçok yurttaşımız, şu an Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu bir yurttaşı olarak bizlerle beraber yaşamaya devam ediyor. Bunların, gönül arzu eder ki tamamının uğramış olduğu haksızlığı telafi etmek, gidermek ve bir nebze olsun bu insanların onurlarını, itibarlarını iade etmek…

Benim bu önergem tabii ki bütün mağdur olan insanları kapsamıyor ama en azından, benim de içinde bulunduğum, benim de mağdur olduğum ve benim durumumda olan ve 12 Eylül döneminde üçlü kararnameyle silahlı kuvvetlerden ilişiği kesilen subay, astsubay ve askerî personelin, aradan geçen zamandaki prim ödeme farkını ceplerinden ödemek kaydıyla, hangi kurumdan emekli olurlarsa olsunlar emekli maaşlarını, albay ve astsubaylarda kıdemli başçavuş noktasına yükseltmeyi öngören bir tasarıdır. Bu tasarı bir anlamda yapılan haksızlıkların tamamının değil ama en azından bir bölümünün yaralarını saracak, o insanların çoluğunun çocuğunun ve kendilerinin toplum içerisinde daha saygın, daha onurlu bir biçimde bundan sonraki yaşamlarını devam ettirebileceği bir önergedir, bir tasarıdır.

Ben yüce Meclisin benimle aynı duygu ve düşünceler içerisinde olduğuna inanmak istiyorum ve önergeme destek bekliyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 75’inci maddenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

76’ncı maddenin 1’inci fıkrası üzerinde önerge yoktur.

Birinci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

76’ncı maddenin 2’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

76’ncı maddenin 3’üncü fıkrasında iki önerge vardır, sırayla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 76. maddesinin 3 üncü fıkrası ile değiştirilen, 2925 sayılı Kanunun 30. maddesinde yer alan “% 12,5’i” ibaresinin “% 10’u”; “% 32,5” ibaresinin de “% 27” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla,

                    

Recep Taner

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

 

 

 

Aydın

Manisa

Konya

 

 

Emin Haluk Ayhan

 

Mehmet Günal

 

 

Denizli

 

Antalya

 

TBMM Başkanlığı’na

119 Sıra Sayılı kanun tasarısının 76. Maddesinin 3 numaralı bendi ile değiştirilen 2925 sayılı yasanın 30. Maddesindeki “% 12,5” yerine “%10” “%32,5” yerine “%30” ibaresinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

                               

Sevahir Bayındır

Selahattin Demirtaş

Hamit Geylani

 

 

Şırnak

Diyarbakır

Hakkâri

 

Akın Birdal

 

Mehmet Nezir Karabaş

 

Diyarbakır

 

Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeniz hakkında kim konuşacak efendim.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sevahir Bayındır konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Bayındır, buyurunuz efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz maddeye ilişkin verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üçüncü haftasına giriyor, bu yasa üzerine tartışıyoruz ve bu yasanın esasına ilişkin itirazımızın olduğunu her seferinde ifade ettik. Bu esası teşkil eden en temel yönlerinden biri de kadına ilişkin pozitif ayrımcılık ilkelerinin gözetilmemesidir.

Şimdi, bu yasa tasarısı sunulurken Sayın Bakan şunu diyordu: “Bu, elli yıllık perspektifimizi içeriyor.” Ben de ILO’nun 2010’da öngördüğü kadınlara ilişkin perspektif düşüncelerini paylaşmak istiyorum sizlerle ve şunu söylemek istiyorum: Yani 2010 yılı 2060’dan sonramı geliyor acaba? Nasıl bunu kapsama alacağız? Uluslararası Çalışma Örgütü, ev işleri, temizlik, bebek ve yaşlı bakıcılığı gibi işlerde hizmet verenlerin insan onuruna yakışır iş koşullarına kavuşması için yeni bir sözleşme hazırlığındadır. Alınan bilgiye göre, ILO Yönetim Kurulunun son toplantısında konunun 2010 yılında gerçekleştirilecek olan 99’uncu Uluslararası Çalışma Konferansı’nın gündemine alınması ve bu işlerle ilgili yeni bir sözleşme oluşturulmasını kararlaştırıldı.

Konfederasyonun tespitlerine göre özellikle kadınların yoğun olduğu bu işlerde çalışanlar, düşük ücret, sosyal güvenlik kapsamı dışında çalışma, cinsel taciz, zorla çalıştırma ve fazla çalıştırma gibi uygulamalara maruz kalıyor. Çok sayıda ülkede bu konuda bir yasal düzenleme bulunmuyor. Türkiye’de ise özellikle ev işlerinde çalışanlar İş Kanunu kapsamında değerlendirilmiyor. Türk-İş, söz konusu sektörlerde çalışanların İş Kanunu’nun koruyucu hükümleri kapsamına alınmaları ve çalıştıkları süreler oranında sosyal güvenlik haklarından yararlandırılmaları gerektiğini belirtiyor.

Biz buradan şunu sormak istiyoruz: Kadın istihdamı için pozitif ayrımcılık şart, diyoruz. Bu, Avrupa Birliği kriterlerinin değişmez görevlerinden, ödevlerinden biridir. Bugüne kadar Meclisin ele aldığı yasal düzenlemelerde ne yazık ki bu ilkenin ihlal edildiğine, yani toplumun yarısının bu konuda göz ardı edildiğine, ihmal edildiğine her seferinde şahit oluyoruz. Bunun için, bu ihmaldir ki, bu yaklaşımdır ki her gün gazete sayfalarında tacize uğrayan, katledilen, intihar eden, intihar süsü verilen kadın cinayetleriyle karşı karşıya kalıyoruz ya da bunları okuyup geçiştiriyoruz. En son İtalyan “barış gelini” kadının başına gelenlerde olduğu gibi ibretle bu konuyu izlemiş olduk.

Şimdi, bir de şunu söylemek istiyorum: Kadının gelişmişlik düzeyi bu toplumun gelişmişlik düzeyiyse eğer, o zaman kadını erkeğe bağımlı kılmaktan vazgeçeceksiniz. Yani bu işinize gelmiyor biliyorum, bin yılların alışkanlığıdır, edinmişsiniz biliyorum ama eğer değişim ve gelişim iddianız varsa mutlaka ve mutlaka kadına dönük bu pozitif ayrımcılığı, her alanda olduğu gibi çalışma alanında da uygulamak zorundasınız. Ne yapmak gerekiyor bu konuda?

Bir: Yeni kadın işçilerin SSK primlerinin bir kısmı devlet tarafından mutlaka üstlenilmeli. Yani ödeme koşulları olmayanlar mutlaka devlet tarafından gözetilmeli.

Yine, gelir vergisinden istisna tutulan ücretliler arasına kadın emeğine dayalı olan çeşitli ücret tipleri dâhil edilebilinir.

Kurumlar vergisi açısından hesaplanan kurum kazancının tespitinde mükelleflerin indirebileceği giderler arasına kadın istihdamının artırılmasına katkı sunan sosyal hizmetlere yapılan destekler de dâhil edilebilir.

Yine, kamuda kadın girişimcilerine bir süre alım garantili uygulamalar yapılmalı, ihalelerde kadın girişimcilere öncelik verilmelidir.

Geçici ve yevmiyeli olarak ev hizmetlerinde çalışan kadınlar İş Kanunu kapsamına alınmalı ve ayrı bir kanun çıkarılmalıdır. Ev hizmetlerinde kaçak olarak çalışan göçmen kadınlar yasallaştırılmalıdır. “Eş değer iş, eşit ücret” ilkesi için nesnel bir iş, değerlendirme sistemi geliştirilmelidir. Kamu ve özel sektör kurum ve kuruluşlarında eşitliği sağlamak ve her türlü ayrımcılıkla mücadele etmek için kadın-erkek eşitliği büroları kurulmalı, büroların işleyiş kuralları bir yönetmelikle belirlenmelidir.

Bu çerçevede özellikle şunu da söylemek istiyorum: Bir zihniyeti değiştirmezsek eğer, bizim, kadınları sosyal yaşamda dezavantajlı konumdan, erkek egemenlikli şiddetin pençesinden kurtarmamız mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bir şey daha söylemek istiyorum. Bugün sabah Kon TV izledim, hayretle izledim. Bir imam vaaz veriyor: “Kadını dinleyin ama dediklerini yapmayın. Ne ile cezalandırılacaksınız? Cehennemle.” Peki, ben soruyorum: Sayın Bakanım, bu tür yayınlar yapılıyorken, bu tür vaazlar veriliyorken insanlara bugün cehennem yaşatılıyorken ahiretteki  cehennem ve cennet tehdidi kime ne? Kime ne?

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Yarım hoca dinden eder…

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Kime ne?  Kime ne?

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Bildiğin konuda konuş!

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – “Kime ne?” diyorum.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Müsaade edin de konuşsun.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Ama her konu… Bu, kadınla ilgili bir ayrımcılıktır, seni ilgilendirmiyor. Burada benim söz hakkım var, ben nasıl kullanmak istiyorsam öyle kullanırım.

Bu da bir şiddettir. İşinize gelmiyor. Kadına dönük bu ayrımcılık sizin temel prensibinizdir. İşinize gelmiyor. O nedenle, tabii ki haykıracaksınız,  tabii ki çığlık atacaksınız yani!

O nedenle, bu ayrımcılık mutlaka bir an önce kadın üzerinden kaldırılmalıdır. Burada da “muhalefet söylesin ama iktidar yapsın” zihniyetiyle ne farkı var diyorum ve saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bayındır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 76. maddesinin 3 üncü fıkrası ile değiştirilen, 2925 sayılı Kanunun 30. maddesinde yer alan “% 12,5’i” ibaresinin “%10’u”; “%32,5” ibaresinin de “% 27” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

                                                                                        Recep Taner (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçe  mi…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Recep Taner konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Taner, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, tüm Türk İslam âleminin Kutlu Doğum Haftası’nı kutluyorum.

Görüşmekte olduğumuz 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 76’ncı maddesinin üçüncü fıkrasıyla ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, vermiş olduğumuz değişiklik önergesi, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 30’uncu maddesindeki prim oranlarının düşürülmesi hakkındadır.

Değerli milletvekilleri, yürürlükteki mevzuata göre, bir işverene bağlı çalışan normal sigortalılar yüzde 5 hastalık sigortası, yüzde 9 malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası, yüzde 1 işsizlik sigortası primi olarak toplam yüzde 15 prime tabi tutulurken tarımda süreksiz çalışanların isteğe bağlı kapsamında ödedikleri prim oranı yüzde 30’dur. Kısacası, normal işçilerin asgari ücret üzerinden otuz gün için ödedikleri kesinti, 2925’e tabi tarım çalışanlarının onbeş gün için ödedikleri primle aynıdır. Şu anda yapılmaya çalışılan yeni düzenlemeyle, bu oran yüzde 30’dan yüzde 32’ye çıkarılmakta, yani tarım işiyle uğraşanlar gelir kaybına uğrarken isteğe bağlı olarak ödedikleri tarım sigortası primleri yüzde 2,5 artırılmaktadır. Vermiş olduğumuz önergeyle, prim oranını -yüzde 10 sağlık primleri dâhil- toplamda yüzde 27 seviyesine düşürülmesini önermekteyiz.

Görüşmekte olduğumuz madde, tarım kesimini ilgilendiren bir madde olduğuna göre tarım kesiminin durumunu gözden geçirmekte fayda var. TÜİK verilerine göre, 2007 yılı genelinde Türkiye’deki yurt içi gayrisafi hasılanın yüzde 4,5 arttığı bir ortamda, yani düşük de olsa bir büyüme olduğu bir ortamda, tarım gelirleri eksi 7,5’tur, yani gerilemiştir. 1989 yılından bu yana son kırk yılda yaşadığımız en büyük gerileme maalesef geçen yıl olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın konuşmalarında devamlı söylediği bir tabir vardır: “Nereden nereye.” Gerçekten, tarım kesiminin nereden nereye geldiğini bilmekte fayda var. Zira, milat olarak ele aldıkları 2002 yılındaki mazot, gübre, ilaç, tohum gibi temel girdi fiyatları ile şu andaki fiyatların arasında geçtiğimiz altı yılda gelen zam yüzde 100 ile yüzde 400 arasındadır veya kısa vadede baktığımızda, 22 Temmuz seçimlerinden bu yana geçen sekiz aylık dönemde gelen zamlara baktığımızda da yüzde 45 ile yüzde 100 arasında zam olduğunu görmekteyiz. İşte, üre gübresinde 31 liradan 41 liraya, triple 30 liradan 60 liraya, DAP gübresi 41 liradan 76 liraya, nitrat 19 liradan 30 liraya, süt ve besi yemi 25 liradan 32 liraya veya mazottaki fiyat artışı olarak 2 milyon 150 bin liradan 2 milyon 970 bin liraya, yani yüzde 73 zam.

Ürün satış bedelleri ürün maliyet bedellerini bile karşılayamazken çiftçiye desteklemek amacıyla verilen prim ve diğer desteklerin de düşmekte olduğunu görmekteyiz. 2006 yılına göre artış olmaması, hatta mısırda olduğu gibi 6,7 yeni kuruş olan desteklemenin 2 yeni kuruşa düşürülmesi veya bir yıl geriden ödediğimiz doğrudan gelir desteklerinde normalde 2007 yılında verilmesi gereken destek olan 20 YTL yerine sadece 7 YTL olarak doğrudan gelir desteği verilecek olması manidardır.

Yine aynı şekilde, kuraklıktan en fazla etkilenen bölge Ege Bölgesi ve özellikle Aydın ili olmasına rağmen, kuraklık desteklemelerinden faydalanmayan il de maalesef Aydın’dır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

RECEP TANER (Devamla) – Teşekkür ederim.

Böylesine zor durumdaki çiftçinin primini artırmak değil, düşürmek gerektiği düşüncesindeyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasanın genel gerekçesinde, aktif-pasif dengesini artırmak amaçlanmaktadır. 2000 yılında 180 bin olan tarımda aktif sigortalı sayısı, aradan geçen sekiz yıla rağmen hâlâ 180 bindedir. Bu sayının artırılması için prim oranlarının ödenebilir bir orana çekilmesi gerekir.

Dün, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, BAĞ-KUR borçlarının, verilmeyen sağlık primleri düşülerek yeniden yapılandırılmasını talep etmiştik. Temennimiz, ileriki maddelerde, ihtilaflı vergiler konusunda holdinglere sağladığınız desteğin veya şu anda spor kulüplerine sağlamaya çalıştığınız desteğin bir benzerini BAĞ-KUR’lulara da sağlamanızdır.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygılarımla selamlıyorum, önergemize destek bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Önergeyi…

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, karar yeter sayısına bakacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

76’ncı maddenin üçüncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 76’ncı maddenin üçüncü fıkrası kabul edilmiştir.

76’ncı maddenin dördüncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

76’ncı maddeye yeni bir geçici madde eklenmek üzere bir önerge vardır, okutuyorum:

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 76. Maddesi ile değiştirilen 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa aşağıdaki Geçici Medde 2 nin eklenmesini arz ve teklif ederiz .

                            

Mehmet Ali Susam

Sacid Yıldız

Ali Koçal

 

 

İzmir

İstanbul

Zonguldak

 

Eşref Karaibrahim

Özlem Çerçioğlu

Derviş Günday

 

Giresun

Aydın

Çorum

 

 

Ali İhsan Köktürk

 

 

 

Zonguldak

 

“Geçici Madde 2- 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre tahakkuk ettiği halde bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar ödenmemiş olan prim ve sosyal güvenlik destek primi borçları; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay içerisinde Kuruma yazılı olarak başvurmak şartıyla, prim asıllarına ödeme süresinin bitiminden itibaren 31/12/1998 tarihine kadar uygulanan oranlara göre gecikme zammı hesaplanmak; 1/1/1999 tarihinden 31/12/2004 tarihine kadar Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan toptan eşya fiyat endeksi (TEFE) aylık değişim oranı; 1/1/2005 tarihinden yeniden yapılandırma başvurusunun yapıldığı tarihten önceki ayın sonuna kadar ise Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan üretici fiyat endeksi (ÜFE) aylık değişim oranı uygulanmak suretiyle yeniden yapılandırılır. Ancak, bu suretle hesaplanan borç yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre hesaplanan borç tutarından fazla olamaz. Tahakkuk ettiği halde ödenmeyen prim, sosyal güvenlik destek primi ve gecikme zammı borçları, yeniden yapılandırılan borca eklenerek 36 eşit taksitte tahsil edilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçe mi…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Mehmet Ali Susam konuşacaklar efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Sosyal Güvenlik Reform Tasarısı’yla ilgili olarak vermiş olduğumuz ilave madde, bugün görüştüğümüz yasanın belki de çok önemli bir kısmını oluşturuyor.

Biliyorsunuz, bu yasayla Hükûmetin elde etmek istediği sonuçlardan bir tanesi de sosyal güvenlik sistemine bütçeden aktardığı kaynakları azaltmak ve bütçe dengelerine sosyal güvenlik anlamında bir yük gelmesini önlemek. Ancak şu an sosyal güvenlik sistemi içerisindeki bağımsız çalışanların, BAĞ-KUR’luların ile Sosyal Sigortalar Kurumuna dâhil işverenlerin ödediği sigorta primlerinin borçları, benim aldığım bilgilere göre 41 milyar YTL, az önce Bakanın bir soru üzerine açıkladığında 42 milyar YTL civarında. Yani Sayın Bakan bu anlamıyla bir kaynak yaratma fırsatına da sahip. Bunların tahsil edilebilmesi için yapılması gereken, bu tahsilatın vatandaşların ödeyebileceği noktada bir taksitlendirmeyle onlara yeniden bir imkân sağlanmasından geçiyor.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bağımsız çalışanlarda ciddi bir birikmiş borç var. Biz, burada, kanunun diğer maddelerinde, bağımsız çalışanlara, son beş yıllarıyla ilgili olarak primlerini ödemek için altı aylık bir süre verdik. Bu  süre yetmez. Bugün toplumun ciddi bir şekilde ekonomik sıkıntısı var. Tarım kesimi kan ağlıyor. Esnaf ve sanatkâr ciddi bir şekilde sıkıntı içerisinde. Bir gazetemiz bugün esnafı konuşturmaya başladı, orada diyor ki: “Bir dokunuyoruz bin ah işitiyoruz. Siftah yapmadan kepenk kapatıyoruz, iş yerlerimizi kapatmak durumunda kaldık.”

İşveren ve üreten kesimlerde aynı sıkıntı var. Çünkü Türkiye ciddi bir şekilde ekonomik zorluklar yaşıyor, üretim maliyetleri çok yüksek, işverenlerin üzerindeki -başta Sosyal Sigortalar primi olmak üzere- enerji ve istihdamın üzerindeki yüklerle ciddi bir şekilde üretim yapan kesimler, yani reel sektör dediğimiz ekonomi çok ciddi bir şekilde, sıkıntıda. Mikro yeniden çözümlere ihtiyaç olduğunu herkes net bir şekilde söylüyor. Buna rağmen Hükûmet, gündemi ekonomik problemlerin çözülmesine yoğunlaştırmak yerine, farklı konulara dikkat çekerek, farklı konularda gündem yaratarak ve bu gündemlerin peşinden Türkiye’yi koşturarak maalesef ekonomik gündemi unutturmak noktasında kalıyor. Ama ekonomik gündemi unutmak mümkün değil, hayat çünkü ekonomik gündem üzerine oturmuş. Çarşılar, pazarlar, sanayi siteleri, üretimler ciddi sıkıntı içerisinde. İzmir Limanı’nda ithalattan gelen gemileri boşaltmak mümkün değil, kuyrukta bekliyorlar ve Türkiye ithalat cennetine dönmüş durumda.

Bakın arkadaşlar, tarım kesiminde ciddi bir şekilde sıkıntı var ve bu sıkıntının sonucu köylü miting yapma kararı aldı. Haber veriyorum: 28 Nisan Pazartesi günü Tire’de süt üreticileri, damızlık üreticileri, ziraat odaları miting yapıyor. Neden? Tarım artık SOS verdi, üretim yapamıyorlar; mazota, gübreye gelen zamlar tarım kesimini üretim yapamaz hâle getirdi. Esnaf, sanatkâr aynı şekilde. İş adamlarımız bugün ciddi bir şekilde bu sıkıntıyı dile getiriyorlar. İstanbul Ticaret Odası Başkanı bile ekonomideki ciddi sıkıntıları dün dile getirmek durumundaydı.

Değerli arkadaşlarım, demek ki ekonomi çok zorda. Bu zorda olan ekonomiyle bir reform yaparken, eğer siz, bu kesimlerin derdini anlayıp onlara prim ödemelerinde bir zaman tanımazsanız, bir süre vermezseniz, gerçekten, bu primleri ödemeleri veya yeni gelecek yükleri karşılamaları mümkün değil.

Onun için, Sayın Bakandan bir kez daha bu konuda bir talepte bulunmak istiyorum: Sayın Bakan, birçok konuda BAĞ-KUR’la ilgili iyileştirmelere destek verdi -ona da teşekkür ediyorum- ama BAĞ-KUR’lunun, işverenin, esnaf, sanatkârın bekleyen sorunları için bu vadeyi yapıp otuz altı ayda onlara ödeme süresi vermemiz lazım. Çünkü önergemizde, TÜFE oranında gecikme faizinin de uygulanmasını kabul ediyoruz, onu talep ediyorum.

İkincisi, son söz olarak: Bu yasaların, Mecliste bekleyen yasaların, Meclise sevk edilmeyen yasaların, özellikle de perakende piyasasını düzenleyen hipermarket yasasının, Başbakanlıktan bu Meclise indirileceğine ocak ayında söz verilmişti; şu ana kadar indirilmemişse çok ciddi şekilde üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Bunu da dikkatlerinize çekiyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen diğer fıkralarla birlikte 76’ncı maddenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 76’ncı madde kabul edilmiştir.

77’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

                     Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 77 nci maddesi ile değiştirilen 3294 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “katılım payları” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Sosyal Güvenlik Kurumundan aylık ve gelir alan özürlülerin tedavi giderleri ile fonksiyon kazandırıcı ortopedik ve diğer yardımcı araç ve gereçlerin anılan Kurumca karşılanmayan kısmı” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.

 

Beytullah Asil

Mehmet Günal

Recep Taner

 

Eskişehir

Antalya

Aydın

 

Mustafa Kalaycı

Ahmet Orhan

Erkan Akçay

 

Konya

Manisa

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçe mi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Beytullah Asil konuşacak efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Asil.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 119 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı’nın 77’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, dünyada “özürlülük” konusu evrensel normlara oturtulmuş ve devletlere bu alanda önemli sorumluluklar yüklenmiştir. Türkiye’de nüfusun yüzde 12,29’unu oluşturan yaklaşık 8,5 milyon özürlü vardır. Bu özürlü vatandaşlarımızın hakları, başta Anayasa’mız olmak üzere çeşitli yasalar ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınmıştır. Ama bu hakların engelli vatandaşlarımızca yeterince kullanıldığı, bir başka deyişle, kullandırıldığı söylenemez.

Değerli milletvekilleri, insan haklarına dayalı, ayrımcılıkla mücadele eksenli bir sosyal politikanın ruhunu, fırsat eşitliği, insan hakları ve ayrımcılığın önlenmesi ilkeleri oluşturmaktadır.

Bu esaslar doğrultusunda, Özürlüler Kanunu ile ulaşılabilirlik, istihdam, bakım ve sosyal güvenliğe ilişkin sorunların çözümü, özürlü bireylerin her bakımdan gelişmeleri, toplumsal hayata tam katılımlarının sağlanması ve bu hizmetlerin koordinasyonu için gerekli düzenlemelerin yapılması yasal çerçeveyle belirlenmiştir. Böylelikle, yasayla getirilen çağdaş düzenlemenin uygulanması sağlanarak özürlü bireylerin önündeki engellerin kaldırılması yönünde atılması gereken önemli adımlar maalesef atılamamıştır.

Yüzyıllardan beri toplumda var olan özürlülük sorunu insanlık tarihi kadar eskidir. Özürlülük, sadece özürlü bireyi değil, ailesini, yakın çevresini ve ait olduğu toplumsal yapıyı da ilgilendiren bir olgudur. Bu sebeple, özürlülük alanındaki sorunlar her çağda toplumsal sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, çıkarılan Özürlüler Kanunu’nun yeteri kadar takip edildiğini söylemek mümkün değildir. Halk diliyle niyet hayır, ama maalesef akıbet hayır olmamıştır.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda yapılan çalışmalar şunu göstermiştir: Özürlülüğün ve engelliliğin yaygınlaşmasında yoksulluğun doğrudan büyük bir etkisi vardır. Yoksulluk, özürlülüğün neden ve sonucundaki etkendir. Yoksulluğun oluşturduğu engeller, özürlü insanların ayrımcılık içinde tutulmalarına, olumsuz davranış ve uygulamaların güçlenmesine de neden olmaktadır. Özürlülerin gelişmelerini sağlamak için, onlar iyi eğitilmeli, beceriler ile donatılmalı, fırsat ve elverişli ortamlar yaratarak sağlık sorunları sorun olmaktan mutlaka çıkarılmalıdır. Özürlülere iş yaşamlarında diğer çalışanlara verilen imkânların adil ve eşit verilmesi ve kullandırılması yoksulluğun azaltılmasına katkıda bulunacak, ülkemizde yaşayan özürlülere çalışma yaşamında yer verilmesi yoksulluğun azaltılmasında olumlu etki yapacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu önergeyle amacımız, çok zor şartlar altında hayatlarını sürdüren engelli vatandaşlarımızın tedavi giderleri ile fonksiyon kazandırıcı ortopedik ve diğer yardımcı araç ve gereçlerin kurumca karşılanmayan kısmını bu kanun kapsamında değerlendirmektir. Çünkü, özürlü vatandaşlarımızın hayatlarını idame ettirebilmeleri için gerekli harcamaların büyüklüğünü o çileyi çekmeyenlerin hayal bile etmesi zordur.

Değerli arkadaşlarım, burada sözlerimi bir hatıramı anlatarak bitirmek istiyorum. Geçtiğimiz aylarda Eskişehir İşitme Engelliler Derneğini ziyaret ettik. Bu ziyaret esnasında bize işaret dili ile anlamamızı sağlayacak bir tercüman arkadaş bulundu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

BEYTULLAH ASİL (Devamla) – Eşinin işitme engelli olduğunu, kayınpederiyle birlikte oturduklarını, 1 çocukları olduğunu ama çocuklarının -elhamdülillah- engelli olmadığını, işitebildiğini ifade etti. Ancak, kendisinin yoğun çalışma şartları nedeniyle çocuğunu çok az gördüğünü ve dedesi ve annesinin işitme engelli olması nedeniyle, üç yaşına gelmesine rağmen henüz çocuğun konuşamadığını ifade etti.

Değerli arkadaşlarım, bu engelliler üzerinde o kadar çok sorun var ki, bunları saymakla bitirmek mümkün değil. O nedenle, geçmiş Yasa’da olduğu gibi, bu engelli arkadaşlarımızın bu tür cihazların alımında kurumlarınca ödenmeyen bedelin bütçeden ödenmesiyle ilgili önergemizin desteklenmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Asil.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

77’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 77’nci madde kabul edilmiştir.

78’inci madde üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

79’uncu maddenin 1’inci fıkrası üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 79’uncu maddenin 1’inci fıkrası kabul edilmiştir.

79’uncu maddenin 2’nci fıkrası üzerinde de önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

79’uncu maddenin 3’üncü fıkrası üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

79’uncu maddenin 4’üncü fıkrası üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 79 uncu maddesiyle değiştirilen 3201 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde yer alan “% 32’sidir” ibaresinin “% 27’sidir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                            

Mehmet Günal

Recep Taner

Mustafa Kalaycı

 

 

Antalya

Aydın

Konya

 

Ahmet Orhan

Erkan Akçay

Cemaleddin Uslu

 

Manisa

Manisa

Edirne

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 79 uncu maddesinin (4) numaralı bendi ile değiştirilen 3201 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere “Ancak, prime esas asgari günlük kazancın altında olmamak üzere borçlanma tutarına esas alt sınırı farklı bir miktarda belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                            

Mustafa Elitaş

Gülşen Orhan

Nurettin Canikli

 

 

Kayseri

Van

Giresun

 

Agâh Kafkas

 

Ayhan Sefer Üstün

 

Çorum

 

Sakarya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Önerge ile yurtdışı hizmet borçlanma tutarının hesabına esas alt sınır miktarının prime esas asgari günlük kazanç tutarından farklı olarak belirlenebilmesi hususunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 79 uncu maddesiyle değiştirilen 3201 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde yer alan “% 32’sidir” ibaresinin “% 27’sidir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                                                                     Mehmet Günal (Antalya)  ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Bu yasa ile bütün borçlanmalarda oran yüzde 32, bunu biz yüzde 27’ye çektiğimiz zaman buradaki standart birliği ciddi şekilde yara almış oluyor.

Ayrıca, az önce görüştüğümüz önergede de kurumdan gelir, aylık alan özürlülerin ortez, protezle ilgili tüm giderleri kurum tarafından karşılanmaktadır. Yani, böyle bir sıkıntının yaşanmadığını burada ifade etmek istiyorum. Yani hastanelerde, bu anlamda tedavi gören, ortez, protezle ilgili ihtiyaçları kurum tarafından karşılandığını da bu vesileyle ifade etmek istiyorum ve önergeye katılmadığımı ifade ediyorum.

BAŞKAN – Evet, gerekçe…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Cemaleddin Uslu.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Uslu.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 79’uncu maddesi kapsamında verdiğimiz değişiklik önergesi ile ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısının genel gerekçesinde de belirtildiği üzere, başka ülkelerden ve daha ziyade Balkan ülkelerinden ve özellikle Bulgaristan’dan göç edip Türkiye’ye yerleşen vatandaşlarımızın geldikleri ülkelerdeki çalışma süreleri Türkiye’deki hizmet sürelerine ilave edilmediğinden ve yok sayıldığından emekli olabilmeleri mümkün olamamaktadır. Bu madde ile bu konumdaki yurttaşlarımıza geriye dönük süreler için borçlanabilme ve emekli olabilme imkânı sağlanacaktır ve bu suretle borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı 5510 sayılı Yasa’nın 82’nci maddesinde belirtilen günlük kazancın yüzde 32’sidir.

Değerli milletvekilleri, biz önergemiz ile bu konumdaki yurttaşlarımıza bir nebze kolaylık sağlamak açısından borç tutarının günlük kazancın yüzde 27’si olarak tespit edilmesini öneriyoruz.

Bilindiği gibi, cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda Anadolu’ya ikinci büyük göç dalgası Bulgaristan’dan gelmiştir. Bulgaristan’dan göçler aralıklarla 1989 yılına kadar sürmüştür, cumhuriyet döneminde ülkeye gelen toplam göçmenlerin yüzde 48’ini oluşturan 790.717 Bulgaristan göçmeninin göç hareketi dört aşamada gerçekleşmiştir. Bulgaristan’dan bu son dönemde gerçekleşen göç hareketi 1989 yılında Türk kökenli soydaşlarımızın Bulgar Hükûmeti tarafından Türkiye’ye göçe zorlanmalarıyla başlatılmıştır. Göçmenler kitleler hâlinde trenlerle Türk sınırına bırakılmışlardır. Böylece, Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da görülen en yoğun ve zorunlu göç akımını yaklaşık üç aylık bir süre içinde kabul etmek durumunda kalmıştır. Bu dönemde 64.295 aileye mensup 226.863 kişi serbest göçmen olarak Türkiye’ye gelmiştir. Bu tarihten itibaren 1995 yılına kadar da aralıklı olarak gelen serbest göçmenlerin sayısı 27.224 ailede 73.957 kişiye ulaşmıştır. 1989 yılında Bulgaristan’dan gelen serbest göçmenlerin büyük bir bölümü daha önce Türkiye’ye göç eden akraba veya komşularının yoğun olduğu bölgelere kendi imkânlarıyla yerleşirken, bir bölümü de devlet tarafından on dört il merkezi ile yirmi üç ilçe ve beldede göçmen ailelerin parasal katkısı ve borçlandırılması esasına dayalı bir yöntemle yapılan toplam 21.438 konuta beş yıllık süreç içinde yerleşmişlerdir. Söz konusu konutlar kentlerin dışında siteler hâlinde planlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 1968-78 döneminde göç eden 300 bin civarında vatandaşımızın Bulgaristan’daki çalışmaları karşılığı kendilerinden kesilen sigorta primleri o ülkede kalmış, hiçbir vatandaşa prim iadesi yapılmadığı gibi emeklilik hakkını da tanımamıştır. Bu insanlarımızdan büyük bir kısmı Türkiye’den emekli olmuş ve bir kısmı da vefat etmiştir. Ancak hâlen bu kapsamda 5-6 bin civarında mağdur vatandaşımızın olduğu da tahmin edilmektedir. Bu vatandaşlarımızın ellerinde Bulgaristan makamlarınca verilmiş tasdikli çalışma belgeleri mevcuttur. 1989 zorunlu göçüyle gelen 258 bin kişi Türk soylu olduklarından dolayı kısa süre içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınmıştır. Bu soydaşlarımızdan Bulgaristan’dayken emekli olanların ve sonradan Bulgaristan şartlarına göre emekliliklerini hak edenlerin aylıkları 1/3/1999 tarihinden itibaren Türkiye’de ödenmektedir.

İki ülke arasında sosyal güvenlik anlaşması olmadığından, göçten sonra yaşları emeklilik çağına geldiği hâlde hizmet birleştirilmesi yapamadıklarından dolayı, sayıları 55-60 bin civarında tahmin edilen çifte vatandaşlık hakkına da sahip olan göçmenlerimiz, ne Türkiye’den ne de Bulgaristan’dan emekli olamamaktadır.

Ayrıca, 89 göçü esnasında Türkiye’ye gelen, burada belirli bir süre çalıştıktan sonra bazı nedenlerden dolayı Bulgaristan’a dönerek çalışmalarına orada devam eden soydaşlarımızın da, Türkiye’deki hizmetleriyle Bulgaristan’daki hizmetleri birleştirilememektedir.

Sayıları Türkiye genelinde 20 bin civarında olduğu tahmin edilen bir kısım göçmenimiz, 3201 sayılı Kanun’a göre sigorta primlerini kendileri ödeyerek emekli olabilmek için dava açmıştır. Bu davalardan bir kısmı kazanılmış, Yargıtayca onanmış ve şahıslar emekli olabilmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16/11/2005 tarihli kararı uyarınca benzer davalar reddedilmekte olup, bu konuda göçmenlere yönelik aleyhte bir tutum izlendiği soydaşlarımızca dile getirilmiştir.

Bu suretle ifade ettiğim bu hususlardaki önergemizi bilgilerinize sunuyor, sizleri bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu değerli milletvekili arkadaşımızın vermiş olduğu önerge, ana madde üzerinde bir önerge. Yani yüzde 32’den primleri yüzde 27’ye indirdiğiniz zaman bütün sisteme dönük bir değişikliği içeriyor demektir yurt dışı borçlanmasıyla ilgili. Oysa bahse konu geçici 6’ncı madde, 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutulan, Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi tutulan soydaşlarımızı da kapsamaktadır. Diğer, tabii ki, zorunlu göçe tabi tutulan soydaşlarımız da geçici 6’ncı maddede konu edilmektedir.  Dolayısıyla önerge ana madde üzerinde, talep ise zorunlu göçle ilgili olduğu için dikkate alma durumumuz yok.

Ayrıca şunu ifade edeyim: Gerçekten de 1989 yılında soydaşlarımıza dönük Bulgaristan’da yaşanan sorunlar ve zorunlu göç neticesinde yüz binlerce soydaşımız Türkiye’ye gelmiştir ve onların yıllardır beklediği bu sosyal haklarla ilgili, Bulgaristan devletiyle, iki devlet arasında bir sosyal güvenlik anlaşması yapılamadığı için bu mağduriyet devam etmiştir. Bu yasa ile de bu soydaşlarımızın Bulgaristan’daki çalışma sürelerini borçlanma imkânını getiriyoruz ve bu mağduriyetlerine son veriyoruz.

Tekrar teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Daha önce kabul edilmiş olan önerge doğrultusunda 79’uncu maddenin 4’üncü fıkrasını…

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – …oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istediler.

BAŞKAN – 79’uncu maddenin 5’inci fıkrası üzerinde önerge yoktur.

5’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Karar yeter sayısı bakacağım. Sayınız lütfen.

Yerlerinize oturmuyorsunuz sayın milletvekilleri, lütfen. Yani ayakta duruyorsunuz ve burada Genel Kurulun genel adabına uygun davranmıyorsunuz. Çok rica ediyorum.

Kabul etmeyenler… 5’inci fıkra kabul edilmiştir.

79’uncu maddenin 6’ncı fıkrasında da önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

79’uncu maddenin 7’nci fıkraya bağlı geçici 5’inci maddesinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

79’uncu maddenin 7’nci fıkraya bağlı geçici madde 6’sını oylarınıza sunuyorum…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, bir düzeltme var.

BAŞKAN – Hangisinde efendim?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – 6’ncı maddede küçük bir değişiklik var, onu arz etmek istemiştim.

BAŞKAN – Tabii, buyurunuz efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – 79’uncu maddenin 7 numaralı fıkrayla düzenlenen geçici 6’ncı maddesinde yer alan “Sosyal güvenlik kuruluşlardan” ibaresi “Sosyal güvenlik kuruluşlarından” şeklinde düzeltilmelidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Bu düzeltmeyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

79’uncu maddenin 7’nci fıkraya bağlı geçici madde 7 üzerinde bir önerge var. Bu önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 79 uncu maddesi ile 3201 sayılı Kanuna geçici maddeler ekleyen (7) numaralı fıkrasında yer alan geçici 7 nci maddeye aşağıdaki iki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz

 

Mustafa Elitaş

Gülşen Orhan

Nurettin Canikli

 

Kayseri

Van

Giresun

 

Ayhan Sefer Üstün

 

Agâh Kafkas

 

Sakarya

 

Çorum

“5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olarak çalışmaya başlayanların 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki yurtdışı borçlanma süreleri de, aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında değerlendirilir. Bunların aylıklarının hesabında 5510 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi hükümleri uygulanır."

"Bu Kanun uygulamasında 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrası, 82 nci maddesi, 106 ncı maddenin birinci fıkrasının (24) numaralı bendi ve geçici 7 nci maddenin dördüncü fıkrası bu maddenin yayımı tarihinde yürürlüğe girmiş sayılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ( c ) bendi kapsamında çalışmaya başlayanların Kanunun yürürlüğe gireceği tarihten önceki yurtdışı borçlanma sürelerinin hangi statüde değerlendirileceği ve bunların aylıklarının hesabında hangi mevzuatın uygulanacağı  hususuna açıklık getirilmiştir.

Ayrıca, Kanun Tasarısının 79 uncu maddesi ile 3201 sayılı Kanunda yapılan düzenlemelerle 5510 sayılı Kanunda yer alan 3201 sayılı Kanunla ilgili diğer düzenlemelerin aynı tarihte yürürlüğe girmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 79’uncu maddenin 7’nci fıkraya bağlı geçici madde 7’sini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

79’uncu maddeyi kabul edilen önergeler doğrultusunda ve bütün fıkraları doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 79’uncu madde kabul edilmiştir.

80’inci madde üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

81’inci madde üzerinde  bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 81. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                             

Akın Birdal

Selahattin Demirtaş

Osman Özçelik

 

 

Diyarbakır

Diyarbakır

Siirt

 

Aysel Tuğluk

Sebahat Tuncel

İbrahim Binici

 

Diyarbakır

İstanbul

Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) -  Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçe mi konuşacak mısınız?

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 119 sıra sayılı görüşme doğrultusunda 81’inci maddenin metinden çıkarılması yolunda söz almış bulunuyorum. Saygıyla selamlarım.

Şimdi, bir Taraf gazetesi var. Taraf gazetesinin son sayfasında her gün bir siyasetçi, sanat, kültür insanı… Yirmi soru var. O sorulardan biri şu: “Kendinizden memnun musunuz? Kendiniz olmasaydınız, kim olmak isterdiniz?” Yanıtların yüzde 99’u: “Kendimden memnunum.” Vallahi herkes kendinden memnun olduğu için bu hâldeyiz. Şimdi, örneğin ne getirilirse, ne diyorsanız, reddediliyor. Gerçekten yani şimdi ben baştan beri söylüyorum arkadaşlar: Muhalefetin bu değişiklik önerilerinden hiçbiri bu toplumun, ülkenin, çalışma yaşamının yararına dikkate alınabilecek bir öneri değil mi?

Şimdi, cumhuriyetin ilan edildiği gün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 29 Ekimde ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de Cumhurbaşkanı olduğunun ilan kararından bir önceki madde şu: Doktorların mecburi hizmet yasa önerisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin o günkü değerli üyelerince kabul ediliyor. Çünkü yurttaşların… Sosyal devlet, hukuk devleti, demokratik, laik bir devlet, en kalın çizgileriyle, halkının, yurttaşlarının sağlığını, eğitimini, ulaşımını ve barınmasını güvence altına alan devlettir.

Şimdi, gerçekten o günle bugün arasında bir nitelik farkı var. Biz sosyal devletin gerekliliği üzerinde söz ediyoruz. Demokratik devlet diyoruz, özgürlükçü, eşitlikçi yasa önerilerine karşı çıkıyoruz. Demokratik bir devlet diyoruz, çoğunluğu, farklılığı reddediyoruz, farklı kimliklerin, dillerin, kültürlerin, tarihlerin oluşumunu yok sayıyoruz. Laik devlet diyoruz, sadece bir inanç özgürlüğüyle ya da devlet ve inanç arasında bir ilişki olarak kuruyoruz ve yasakçılığı ve baskıcılığı yine esas alıyoruz. Şimdi de sosyal devlet diyoruz, gerçekten paran varsa eğitim hakkın var, paran varsa sağlığın var, paran varsa barınma hakkın var, paran varsa, işte, ulaşımdan ya da başka nimetlerden yararlanma hakkın var. Peki, burada devletin rolü ne? O zaman, bugün getirilmek istenen yasa tasarısı devletin ve sermaye çevrelerinin yükünü emekçilere sırtlamaktır ve kendi yüklerini emekçilere yüklemektir. Bu mu şimdi sosyal devlet? Ve bunu söylediğimiz zaman buna itiraz ediliyor ve kabul görmüyor.

Şimdi, gerçekten, değerli diğer sayın milletvekillerinin de bildiği gibi, bu tarım meselesi işte hep buna benzer. Şimdi, örneğin, bir tarım politikamız var mı? Kırsal alandaki toprak-insan ilişkilerini düzenleyen, üretim güçlerini geliştiren, üretim ilişkilerini emekçiler yararına düzenleyen bir politikamız var mı? Hayır. Ama yarın göreceğiz, bakın, dün buğdayda, bugün pirinçte. Şimdi 2,5 milyar dolar devletin yükü var, fındıklar stok hâlinde. Böyle bir politika olur mu? Bunun neresi sosyal devlet, neresi demokratik devlet?

Bu nedenle, bir hikâyeyle bağlayayım ben. Günlerdir zaten geç saatlere kadar çalışıyoruz. Hikâye öyle başlar ya, “adamın biri” diye. Köyden kasabaya inerken, bakmış yan tarafta bir mezarlık var. “Şunlara okuyayım da geçeyim.” demiş. Gitmiş mezarlığa bakmış, mezar taşlarının üzerinde “Üç gün yaşadı öldü, dört gün yaşadı öldü, beş gün yaşadı öldü…” Fakat mezarlıkların boyu öyle üç günlük beş günlük değil. Merakını gidermek için “Bu, en yakın köye aittir.” demiş ve köye gitmiş. Köy kahvesine girmiş, “Selam” filan dedikten sonra, bakmış orada da orta yaşlı, yaşlı başlı insanlar. “Bu mezarlık size mi ait?” demiş. “Evet” demişler. “Nasıl oluyor? Bakın, sizler yaşlı başlı insanlarsınız. Orada da mezar taşlarında ‘Üç gün yaşadı öldü, dört gün yaşadı öldü…’ Ama mezarların boyu uzun.” “Beyim, onlar elli yıl, altmış yıl, yetmiş yıl yaşadılar ama gördükleri gün sayısı…” demişler. Şimdi, emekçilere sizin reva gördüğünüz üç günü, beş günü de “Çok görmek” demiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Adam o zaman “Benim için de yazın: Geldi ve geçti…” Ama, emin olun, gelip geçmeyecek emekçilerin mücadele tarihini kendileri yazacaklar. Başkaları gelip geçecek ve unutulacaklar. Ama, emekçiler ve onların yaşama kararlılığı ve mücadelesi tarihe yazılacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

81’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 81’inci madde kabul edilmiştir.

82’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 82 nci maddesi ile değiştirilen, 818 sayılı Kanunun 323 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “Çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan” ibaresinden sonra gelmek üzere “kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktardan” ibaresinin eklenmesini ve “banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.

                             

Mustafa Kalaycı

Recep Taner

Mehmet Günal

 

 

 

Konya

Aydın

Antalya

 

 

Ahmet Orhan

 

Erkan Akçay

 

 

Manisa

 

Manisa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Mustafa Enöz konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 82’nci maddesi ile ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, sosyal güvenlik sistemimizin genel durumu irdelendiğinde, sisteme kaynak sağlayan aktif sigortalıların oranı düşük, kaynak tüketen pasif ve bağımlı sigortalıların oranının yüksek olduğu görülmektedir. Finansman kaynağının esas olarak prime dayalı olduğu bir sosyal güvenlik sisteminde, istihdam yapısı ile sosyal güvenlik kurumlarının gelir kaynakları arasında doğrudan bir etkileşim söz konusudur. Ülkemizde kayıt dışı istihdamın yaygın bir seyir izlemesi doğal olarak ilgili sosyal güvenlik kurumunun çok ciddi gelir kaybını beraberinde getirmiştir. Buna yüksek işsizlik oranı da eklenince, sosyal güvenlik sistemimizin finansman darboğazına girmesi kaçınılmaz olmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumunun son verilerine göre -ki bugün basın organlarına da yansımıştır- ülkemiz genelinde işsiz sayısının 2007 Aralık ve 2008 Ocak-Şubat ayları döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 59 bin kişi artarak 2 milyon 567 bin kişiye yükseldiği açıklanmıştır. Yine aynı dönemde işsizlik oranı hareketli ortalaması ise geçen yılın aynı dönemine göre 0,3 puanlık artışla yüzde 11,3 seviyesine yükselmiştir. Kentsel yerlerde işsizlik oranı 0,1 puanlık artışla yüzde 13, kırsal yerlerde ise 0,7 puanlık artışla yüzde 8,6’ya çıkmıştır. Buna göre, Türkiye’de tarım dışı işsizlik oranı geçen yılın aynı dönemine göre 0,1 puan artarak yüzde 13,8 seviyesine gelmiştir. Yine TÜİK’in verilerine göre, on beş-yirmi dört yaş arasını oluşturan genç nüfusta işsizlik oranı da aynı dönemler itibarıyla yüzde 20,6’dan yüzde 21’e yükselmiştir. Bizce en önemli sorunlar bunlardır ve acil çözüm beklemektedirler. Ama büyümenin gerilediği, üretimin durma noktasına geldiği ülkemizde bunları nasıl çözeceksiniz?

Yine aynı şekilde, sigortasız işçi çalıştırılması çözülmesi gereken sorunların başında gelmektedir. İşverenleri sigortasız işçi çalıştırmaya yönelten faktörlerden biri prim oranlarının yüksekliğidir. Türkiye OECD ülkeleri arasında istihdam maliyeti en yüksek olan ülke konumundadır. Kayıt dışı istihdamın önlenmesi konusunda etkin yapısal tedbirler alınmalı, bilgi işlem teknolojisinden de yararlanılarak ilgili kamu kurum-kuruluşları ve meslek odaları arasında sağlıklı bir bilgi akış sistemi ve koordinasyon sağlanmalıdır. Bu arada, kayıt dışı istihdamı teşvik edici nitelikteki uygulamalardan kaçınılmalı, bir projeksiyon dâhilinde prim oranları düşürülmelidir. Günümüzde bir ülkenin çağdaşlık, gelişmişlik ve yaşanabilirlik seviyesi, millî gelirin yüksekliğinden önce sosyal bir hukuk devleti olmasıyla ölçülür. İnsan onuruna yaraşır bir yaşamı mümkün kılan bir sosyal güvenlik sistemi çağımızın vazgeçilemez temel değerleri olarak görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, verdiğimiz değişiklik önergesiyle, görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 82’nci maddesi ile değiştirilen 818 sayılı Kanun’un 323’üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan” ibaresinden sonra gelmek üzere “kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktardan” ibaresinin eklenmesini ve “banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını talep etmekteyiz. Bu suretle ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın ödeme zamanı ile kanuni kesintilerin ödeme zamanının farklılık arz etmesi nedeniyle banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar olmasını amaçlamaktayız.

Bu düşüncelerle önergemizin kabulü yönünde oy kullanmanızı bekliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Enöz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

82’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 82’nci madde kabul edilmiştir.

83’üncü maddenin birinci fıkrası üzerinde iki önerge vardır, sırayla okutuyorum:

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 83 üncü maddesinin (1) numaralı bendin çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Fatma Şahin

Ayhan Sefer Üstün

Mustafa Elitaş

 

Gaziantep

Sakarya

Kayseri

 

Mustafa Hamarat

 

Enver Yılmaz

 

Ordu

 

Ordu

“1) 14 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 83 üncü maddesinin 1 numaralı bendi ile değiştirilen, 5953 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “Çalıştırılan gazetecinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının” ibaresinden sonra gelmek üzere “üzerinden kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktarının” ibaresinin eklenmesini ve “banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.

                        

Mustafa Kalaycı

Recep Taner

Mehmet Günal

 

 

Konya

Aydın

Antalya

 

Ahmet Orhan

Erkan Akçay

Prof. Dr. Alim Işık

 

Manisa

Manisa

Kütahya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Alim Işık konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlarım.

Bu önerge de 82’nci maddede grubumuzun vermiş olduğu çalışan işçilerin durumuyla ilgili önergeye benzemekte olup gazetecilerin durumunu düzenlemeye yönelik bir önergedir. Söz konusu önerge, tasarıda geçen “Çalıştırılan gazetecinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının” ibaresinden sonra gelmek üzere, “üzerinden kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktarının” ibaresinin eklenmesini ve tasarıdaki bu konuyla ilgili olan brüt ya da net miktar üzerinden olup olmayacağının belirlenmesine yönelik kısmının çıkarılmasını öngörmekte. Böylece, işverenin özel olarak açtıracağı banka hesabına yatıracağı paranın, doğrudan, çalışan gazetecinin eline geçecek para olması sağlanacaktır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığının birlikte kararlaştıracağı uygulama ile, zaman kaybedilmesinin de önüne geçilmiş olacaktır. Aksi takdirde, zor şartlarda çalışan gazetecinin banka hesabına yatırılacak brüt ücretten ayrıca kesinti yapılarak işi zora sokmaktan başka bir anlamı bulunmayacaktır, eğer bu hâliyle bu madde geçerse. Diğer yandan, ücret ödeme zamanıyla kesintilerin ödeme zamanları da farklı olabilmektedir. Bu hâliyle düzenlenmesi durumunda bu farklılık da ortadan kalkmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, zaman zaman dile getirildi benden önceki konuşmacılar tarafından da, ancak bir kez daha Sayın Bakanımıza bu konunun aktarılmasında yarar görüyorum. Evine götüreceği ekmeğin parasını helalinden kazanmak için, Ankara’nın merkezinden Anadolu’nun en ücra köşesindeki yerleşim birimine kadar gece gündüz demeden her türlü zorluğa rağmen çalışan gazetecilerimizin yıpranma payına ilişkin düzenlemenin tekrar gözden geçirilmesinde büyük yarar olduğu inancındayım. Tasarının yasalaşmasından önce yapılacak bir iyileştirme, Türkiye genelinde hem yerel hem de ulusal basında görev yapan çok sayıda gazetecimizi memnun edecek ve bunların çalışma motivasyonlarının artırılmasına sebep olacaktır.

Hepimizin yakından tanıdığı ve bizimle birlikte çalışarak, gerektiğinde sabahlara kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi koridorlarında haber peşinde koşan gazetecilerimizin yıpranma ödeneğinin geri verilmesi onları memnun edecek ve daha zevkle işlerini yapmalarına sebep olacaktır. Çok daha ağır şartlarda çalışan yerel gazetecilerin de daha fazla kişiye ulaşarak çok daha fazla haber yapmasının yolu da bu vesileyle açılmış olacaktır.

Bu yasayı ülkemizin IMF’den alacağı 3,7 milyar dolarlık kredinin hızlandırılması amacıyla Hükûmetimizin tavizsiz bir şekilde çıkarmaya çalışması da ne yazık ki toplumumuzun birçok kesiminde rahatsızlık yaratmaktadır. Hiç olmazsa gazeteciler gibi düşük ücretlerle çalışan kesimlerimiz ile emeklilerimizin durumlarının iyileştirilmesine ilişkin bazı düzenlemeler yapılarak bu rahatsızlıkların azaltılması sağlanabilir, henüz vakit geçmiş değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle, önergemizin desteklenmesini diler, hepinize tekrar saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 83 üncü maddesinin (1) numaralı bendin çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                     Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

“1) 14 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanunların hazırlanmasında uygulanan esas ve usuller çerçevesinde bu değişikliğin yapılmasına ihtiyaç vardır. Önerge bu amaçla verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilmiş olan bu önerge doğrultusunda 83’üncü maddenin 1’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

83’üncü maddenin ikinci fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 83 üncü maddesinin birinci fıkrasının 2 numaralı bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.

                              

Mehmet Şandır

Mustafa Kalaycı

Recep Taner

 

 

Mersin

Konya

Aydın

 

Mehmet Günal

Ahmet Orhan

Erkan Akçay

 

Antalya

Manisa

Manisa

“2) 27 nci maddesinin birinci fıkrasının sonuna “Gazetecinin ücret, prim ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını zorunlu tutulduğu halde özel olarak açılan banka hesabına yatırılmaksızın ödenmesi durumunda, işverene her bir gazeteci ve her ay için yüz Yeni Türk Lirası idari para cezası uygulanır.” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu önergemizle aslında kanun tasarısının amacına hizmet etmek, katkı vermek için böyle bir önerge düzenlemiştik.

Önergemizin kanun tasarısındaki yerini arz etmeden önce bir hususu ifade etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım; hep birlikte ifade ediyoruz: Sosyal güvenlik sisteminin yaşatılabilmesi için, sürdürülebilmesi için bu sistemin değiştirilmesi, sosyal güvenlik sisteminin gelirlerinin artırılması bir şekilde sağlanmalıdır. Bunun tedbirinin alınması için böyle bir düzenleme yapılıyor, amaç bu. Fakat kanunun bütünü incelendiğinde -ümit ediyorum ki Sayın Bakan aldığı tedbirleri derli toplu bir biçimde burada muhterem heyete, halkımıza anlatacaktır ama- görüldüğü kadarıyla sosyal güvenlik sisteminin açıklarının kapatılması için bulunan tedbir, yani gelirleri artırma tedbiri, giderleri azaltmak mantığıyla hareket edilerek düzenlenmiş. Yani, emekli maaşlarını azaltabilmek, çalışma süresini uzatabilmek, sağlık hizmetlerine de katkı payı alarak gelirleri artırmayı öncelikleyen, düşünen bir sistem getirilmiş. Ben bunun yeterli olmadığı kanaatindeyim. Gelirleri artırmanın -hep birlikte ifade ediyoruz; birçok şekilde, birçok konuşmacı buradan ifade etti- sosyal güvenlik sisteminin gelirlerini artırabilmenin yolu, kayıt dışı ekonomi dediğimiz, kayıt dışı istihdam dediğimiz, gizli kayıt dışılık dediğimiz konuyu çözebilmekten geçer. Önergemizin amacı bu.

İç Tüzük’ün talihsiz bir şekli, önergenin gerekçesi anlatılmadan Komisyona ve Sayın Bakana katılıp katılmadığı soruluyor. Şimdi nasıl dönülecek bilemiyorum ama bu önergeyle biz bir şey söylüyoruz, diyoruz ki: Sosyal güvenlik sisteminin gelirlerini artırabilmek için, kayıt dışılığı önlemek açısından, çalıştırdığı gazetecinin primini ödemeyen, geç ödeyen veya banka üzerinden ödemeyen işveren cezalandırılsın.

Şimdi, bunun için mevcut kanundaki düzenleme şu: Ben anlamadım, Sayın Bakanımız bunu bize bir anlatsın; 83’üncü maddenin ikinci fıkrasında 27’nci maddeye, işte, şunların eklenmesi isteniyor ve deniliyor ki: Zamanında ödemeyen veya işte, bankaya yatırmaksızın açıktan ödeyenlere her bir gazeteci için ibaresi eklenir diyor. Kanunun aslını buldum. Eklenen maddenin devamındaki husus şu: “İşverene 1.500 Türk lirası idari para cezası verilir.” 1.500 lira… Yani, 1.500 lirayla mı geliri artıracaksınız, kayıt dışılığı önleyeceksiniz?

Şimdi, burada bir talihsiz durum veya anlaşılmaz durum daha var. Demişsiniz ki: “Bu maddede yer alan 1 milyar 200 milyon lira ibaresi 23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 148’inci maddesiyle 1.500 Türk lirası şeklinde değiştirilerek metne işlenmiştir.” 1.500 lira… Yani, 1.500 lirayla mı kayıt dışılığı önleyeceksiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 1.500 YTL anlamında.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Efendim, kanunlar lafzıyla anlaşılır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kanunda düzeltme var Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani, burada 1.500 YTL değil, 1.500 Türk lirası. Buradaki ifade bu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ceza Uyum’da böyle bir şey geçmişti, hatırlarsanız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Şimdi, ben tekrar ediyorum: Bir defa, özellikle demokrasi hepimizin en önemli ortak paydası. Demokrasi bu toplumun, bu ülkenin sorunlarının çözümü için toplumun katılımını temin eden en önemli husus. Demokrasilerde gazete ve gazetecilik çok değerli bir görev üstleniyor. Eğer gazetecilik yapan insanlarımızın haklarını koruyucu, sosyal güvenlik haklarını koruyucu alınan tedbirlerde caydırıcılık olmazsa hem Sosyal Güvenlik Kanunu’nun amacına uygun bir davranış olmaz hem de demokrasi için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …olmazsa olmaz şart olan gazetecilik fonksiyonunu, işlevini yerine getiren insanların görevlerini yapabilmelerinin sağlanması mümkün olmaz.

Bu sebeple, biz bu önergeyle bu cezanın artırılmasını, bunun her gazeteci için ve her ay şerh edilerek caydırıcılık anlamında artırılmasını gerekli görüyoruz. Özellikle kayıt dışılığı önleyici bir tedbir olarak -bir örnek olarak- bu önergemizin kabul edilmesini veya Hükûmetin bu tasarıda böyle bir tedbir geliştirmesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Bu arada, özellikle yerel gazetelerin yöneticilerinden çok sahiplerinin de üzerindeki yükler alınarak daha çok gazeteciyi, daha çok prim ödeyerek kayıt dışında çalıştırarak gazetecilik yapmalarının tedbirinin de alınması gerektiğini, bu yönde de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuyu da gündeme getiren bir kanun teklifi hazırlığı içerisinde olduğumuzu da burada ifade ediyorum. Bu konudaki hem anlaşmazlığı hem bu yöndeki sizin kanun tasarınızın amacına katkı verecek böyle bir desteklemeyi kabul edeceğinizi umuyor, önergemizi takdirinize sunuyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, kısa bir açıklama…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Para cezalarının, tabii, caydırıcı bir yönü vardır ama “Kayıt dışılığı önlemek için tek unsur, tek araçtır.” demek doğru değil. Bu yasada, biz, kayıt dışı çalıştırılan işçilerle ilgili önemli düzenlemeler getirdik. Yani, bugüne kadar kayıt dışılığa karşı bir asgari ücret mesabesinde olan cezaları iki ila beş katına kadar yükselten düzenlemeleri önergelerle burada gerçekleştirdik. Ama bahse konu burada yanlış mı anlaşılıyor, onu bir tahsiste fayda var. Basında çalışanlarımız ücretlerini veya ücretliler ücretlerini banka kanalıyla alsın diyoruz. Böyle bir yetkiyi biz kuruma almış bulunuyoruz bu düzenlemeyle. Bu, prime esas kazanç açısından bakacağımız zaman, gerçek ücretlerin banka kanalıyla yatırılmasını sağlayacaktır ki çalışanlar açısından son derece önemlidir bu. Ücretler banka kanalıyla yatınca ve gerçek değerleriyle bu bankaya yansıyınca, emekli aylıklarına da aynı şekilde, olumlu bir şekilde yansıyacaktır.

Ayrıca, SSK’lılar açısından bakacak olursak, şu anda, SSK kapsamında çalışan vatandaşlarımızın yüzde 60’ının primleri asgari ücretten yatmaktadır. Oysa, biz biliyoruz ki, yüzde 18-20 civarında asgari ücretle çalışan SSK’lı vatandaşımız var, yüzde 60’ının primleri asgari ücretten yatmaktadır ve burada, çalışanlarımız, çok ciddi bir hak kaybıyla karşı karşıyadır. Burada, gazetecinin eğer ücreti banka kanalıyla yatarsa bir prime esas kazançtan dolayı uzun vadede emekliliğine ciddi bir şekilde yansıma olacak, yatmadığı zaman ise biz 1.500 YTL müeyyide uyguluyoruz, sizdeki önergede 100 YTL yanılmıyorsam. Burada bir çelişki mi var, onu birlikte bir değerlendirelim. Yani, biz aynı zamanda idari para cezası olarak bu meblağı yüksek tuttuğumuz gibi, prime esas kazanç üzerinden yatırılmasını da esas kabul ettiğimiz için burada gerek gazetecilerin gerekse çalışanların lehine bir düzenleme, uzun vadede onların lehine olacak bir düzenlemedir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakanım, 5510’da mı o?

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Öyle bir şey yok Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Şimdi önergeyi geri çekiyor musunuz, oylamaya sunuyor muyum?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, işte bu kanun, sizin değiştirdiğiniz kanunda, rakamı değiştirmiyorsunuz, 1.500 TL yazıyor, o da 1,5 kuruş demek; yani, 1 YTL falan da değil, 1.500 TL yazıyor.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani, teknik bir şey varsa ona bakabiliriz ama bir onu değerlendirelim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, kanun burada. Yani, sizin değiştirdiğiniz kanunun metni “…işverene 1.500 Türk lirası idari para cezası verilir.”

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – “YTL” olması lazım Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani, teknik olarak bir şey varsa onu değerlendirelim ama amaç aynen ifade ettiğim gibidir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru, ama işte yani buradaki rakam Türk lirası. Bunu YTL anlamamız gerekiyor mu, var mı böyle bir hukuk onu bilmiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 18.04

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER:Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

83’üncü maddenin 2’nci fıkrası üzerinde verilen Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

83’üncü maddenin 2’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 83’üncü maddenin 2’nci fıkrası kabul edilmiştir.

83’üncü maddenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

84’üncü maddenin 1’inci fıkrası üzerinde üç önerge var.

Önergelerin her üçü de aynı mahiyettedir.

Önergeleri ayrı ayrı okutup, birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 84 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Ayhan Sefer Üstün

Fatma Şahin

 

Kayseri

Sakarya

Gaziantep

 

Mustafa Hamarat

Enver Yılmaz

 

 

Ordu

Ordu

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Tasarı’nın 31/12/1960 tarih ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 41 ve 68’inci maddelerinde değişiklik öngören çerçeve 84 maddesinin birinci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                               

M. Akif Hamzaçebi

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Mustafa Özyürek

 

 

Trabzon

Malatya

İstanbul

 

Esfender Korkmaz

 

Birgen Keleş

   

İstanbul

 

İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 84 üncü maddesinin 1. fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını ve bundan sonra gelen madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.

                          

Ertuğrul Kumcuoğlu

Erkan Akçay

Mustafa Kalaycı

 

 

Aydın

Manisa

Konya

 

Emin Haluk Ayhan

 

Mehmet Günal

 

Denizli

 

Antalya

BAŞKAN – Komisyon?..

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Çıkarılması yönündeki bu üç önergeye katılıyor musunuz katılmıyor musunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hangi önerge Sayın Başkan ?

BAŞKAN – Üç önerge de 84’üncü madde üzerinde, birinci fıkrası üzerinde üç önerge var; üçü de maddenin çıkarılmasıyla ilgili.

Bu konuya Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım “Birinci fıkrası” ibaresi olmadığı için biz katılmamıştık.

BAŞKAN – Birinci fıkrası…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – “Birinci fıkrası” ibaresi konduğu için katılıyoruz.

BAŞKAN – Peki, önergelerin üzerinde konuşmak istiyor musunuz, yoksa gerekçeleri mi okutacağım?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Murat Sönmez konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Sönmez, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 84’üncü maddesi hakkında vermiş olduğumuz önerge nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarı ile çalışanların her türlü ücret, prim, ikramiye ve diğer hak edişlerinin banka üzerinden ödenmesi kuralı getirilmektedir. 84’üncü madde bu kurala uymayanlar yani çalışanların ücretlerini banka üzerinden ödemeyen işverenler için yapılacak, uygulanacak yaptırımları düzenlemektedir. 84’üncü madde hükümlerine göre banka kanalıyla ödenmeyen ücretler gider kabul edilmeyecek, işletme bu amaçla gider indiriminden yararlanmayacaktır. Madde kayıt dışını azaltmayı amaçlamaktadır. Bize göre bu düzenleme kayıt dışının önlenmesine ya da azaltılmasına hizmet etmekten uzaktır.

Sosyal güvenlik sistemi açısından kayıt dışı üç şekilde ortaya çıkıyor: Bu işverenler işçileri ya kuruma hiç bildirmiyor ya çalışılan gün sayısını eksik bildiriyor ya da sigorta primine esas kazançlarını eksik bildiriyor. Bu açıdan baktığımızda tasarı aslında kayıt içinde olan ancak prime esas kazanç tutarının eksik gösterildiği durumlarda cezalandırmayı amaçlıyor. Elbette kayıt dışı istihdamın bu boyutu ile de mücadele edilmesi gerekir. Ancak bu mücadele, zaten sisteme kayıtlı çalışanların kayıt dışına itilmesini sağlayacak bir etki yapmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı istihdam ülkemizde kronik hâle gelmiş sorunların başında gelmektedir. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki kayıtlı istihdam kadar kayıt dışı istihdam da bulunmaktadır yani oran yüzde 50’yi bulmaktadır.

Kuşkusuz, kayıt dışı istihdamdan en büyük zararı çalışanlar ve sosyal güvenlik sistemi görmektedir. Kayıt dışı çalışanlar kayıtlı çalışanlara oranla pek çok haktan ve korumadan mahrum kalmaktadırlar. Kayıt dışı çalışan işçi hastalandığında bakımını yaptıramamakta, yakınları hastalandığında sağlık hizmetlerinden yararlanamamaktadır. Sakatlanırsa malullük aylığı alamamaktadır. Yaşlandığında emeklilik aylığı alamamaktadır. Bu saydıklarım sadece kayıt dışı istihdamın çalışan açısından yarattığı olumsuzlukların bir bölümüdür.

Kayıt dışı istihdam aynı zamanda sendikal örgütlenmenin de önüne büyük bir engel olarak çıkmaktadır. Kayıt içine giremeyince sendikaya da üye olmaları imkânsız hâle gelmekte, böylece sendikalar da maalesef güçlü bir görüntü verememektedirler.

Kayıt dışı istihdamdan, haksız rekabet nedeniyle, kayıtlı faaliyet gösteren, vergi ve sigorta primlerini düzenli ödeyen işletmeler de zarar görmektedir. Örneğin Eskişehir’de sırf bu yüzden on-on beş tane tuğla ve kiremit fabrikası kapatılmıştır. Çünkü, Eskişehir genellikle pilot bölge ilan edilmekte ve bu yüzden de Eskişehir’de maalesef kayıt dışı istihdam hiçbir zaman olmamaktadır, bütün çalışanlar kayıt içinde gösterilmektedir. Buna karşılık Eskişehir’in hemen yakın çevresindeki benzer işletmelerde kayıt dışılık çok rahatlıkla sağlandığı için, maalesef ürün aynı fiyata mal olmamakta, bu yüzden de rekabet şansı kalmamaktadır. Böyle olunca da Eskişehir’de son on yıl içinde belki beş-on tane kiremit fabrikası kapanmıştır.

Kayıt dışı istihdamla mücadele her boyutuyla olmalıdır. Sosyal güvenlik sisteminin sorunları ve sıkıntıları olduğu gerekçesiyle emekliliği imkânsız hâle getirecek düzenlemeler yapmak yerine daha etkili önlemler alınmalıdır. Sistem normalde 4 çalışana 1 emekliyi öngörmekte, ideali bu şekilde olmasına rağmen, ülkemizde maalesef 2 çalışana 1 emekli şeklindedir.

Kayıt dışı istihdamı teşvik eden unsurların başında da işsizlik gelmektedir. TÜİK’in nisan ayı verilerine göre işsizlik oranı yüzde 11,3 olmuştur. Genç nüfustaki işsizlik ise daha vahim bir durumdadır, yüzde 21’dir ve aslında gerçek işsizlik oranı da bundan daha fazladır. Çünkü, TÜİK bu araştırmayı yaparken bazı kesimleri ve iş aramayan fakat işsiz olanları bu oranın içine katmamaktadır. Bu oran katıldığı zaman işsizlik oranı yüzde 17’yi bulmaktadır. AKP iktidarı döneminde ekonominin hep, büyüdüğünden söz edilmektedir. Maalesef, bu büyüme sadece sanaldır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Çünkü, eğer  hakikaten ekonomimiz büyümüş ise istihdam kaynaklarının da yaratılması lazımdı ama biz bakıyoruz ki işsizlik artıyor.

Yine, AKP Hükûmetinin uyguladığı tarım politikalarının sonucu, çiftçinin bitme noktasına gelmesiyle birlikte, üretimden kopan yaklaşık 1,5 milyon köylümüz şehre göç etmiştir ve maalesef ki, bunlar da işsizler ordusuna dâhil olmuştur. Bugün, istihdam üzerindeki vergi ve prim yükünün yüksekliği bakımından OECD ülkeleri içinde Türkiye ön sıralarda yer almaktadır. Tüm bu gerçekler dikkate alınarak 84’üncü maddeyle getirilen bu düzenlemenin kayıt dışıyla mücadelede etkili olmayacağını görmekteyiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sönmez.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama, müsaadenizle…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, Sayın Başkanım, kayıt dışılıkla mücadele sık sık gündeme geliyor. Bununla ilgili yalnız bir rakamı vermeyi yeterli buluyorum. 2004 yılında kayıt dışılık yüzde 53. Şu anda, 2007 sonu itibarıyla kayıt dışılık oranı yüzde 47. Öyle tahmin ediyorum ki, bu rakam bile çok önemli şeyleri ifade ediyor diye düşünüyorum. Ayrıca, sigortalı sayısında 3 milyon 386 bin artış var. Geçmiş dönemlerle mukayese ettiğiniz zaman 2 katında olduğunu görürsünüz. Kayıt dışılıkta, istediğimiz ölçüde olmasa bile, önemli mesafelerin alındığını görmek açısından bunları ifade ediyorum.

Fakat bir gerçeği daha görmemizde fayda var. Türkiye’de yapısal, ciddi bir dönüşüm var. Bu, kırsaldan kente, köyden kente yoğun bir göç söz konusu. Son üç aylık yapılan açıklamalarda, aralık, ocak, şubat dönemiyle ilgili yapılan açıklamalarda da tarımdan 527 bin kişi ayrılmıştır ama 244 bin kişi de tarım dışı istihdam imkânı sağlamıştır, istihdam imkânı bulmuştur. Yani bu rakamları detaylandırmak mümkün. Çizilmeye çalışılan kara tabloların olmadığını da bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Şimdi, Sayın Elitaş

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

854, 4857 ve 5953 sayılı Kanunlar kapsamında çalıştırılan hizmet erbabına yapılan ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak ödemelerinin banka aracılığı ile yapılmamasının vergi boyutuyla yaptırıma bağlanması gereği nedeniyle, söz konusu ödemelerin banka aracılığıyla yapılmaması durumunda gider olarak kabul edilmemesi hususu Komisyon çalışmaları sırasında düzenlenmiş, ancak getirilen bu yaptırımın, vergileme tekniğine, ticari ve ekonomik teamüllere uygun düşmeyebileceği ve bu yaptırımın yerine, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci ve 355 inci maddeleri uyarınca usulsüzlük cezası yaptırımı tatbik edilebileceği değerlendirildiğinden, madde tasarı metninden çıkarılmaktadır.

BAŞKAN – Sayın Şandır, gerekçeyi mi okutayım?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Çalıştırılan hizmet erbabından ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak ödemelerinin özel olarak açılan banka hesabından yapılması zorunluluğu getirilenlerin banka aracılığıyla ödenmeyen ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaklarının gider kaydedilmemesi uygun görülmemektedir. Zira, bu durumda olanlara idari para cezası öngörülmüştür.

BAŞKAN – Aynı mahiyette olan üç önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmiş ve 84’üncü maddenin 1’inci fıkrası çıkarılmıştır.

84’üncü maddenin 2’nci fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 84 üncü maddesinin (2) numaralı bendinin tasarı metninden çıkarılmasını ve takip eden maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                              

Mustafa Elitaş

Ayhan Sefer Üstün

Fatma Şahin

 

 

Kayseri

Sakarya

Gaziantep

 

Mustafa Hamarat

 

Enver Yılmaz

 

Ordu

 

Ordu

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

854, 4857 ve 5953 sayılı Kanunlar kapsamında çalıştırılan hizmet erbabına yapılan ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak ödemelerinin banka aracılığı ile yapılmamasının vergi boyutuyla yaptırıma bağlanması gereği nedeniyle, söz konusu ödemelerin banka aracılığıyla yapılmaması durumunda gider olarak kabul edilmemesi hususu Komisyon çalışmaları sırasında düzenlenmiş, ancak; getirilen bu yaptırımın, vergileme tekniğine, ticari ve ekonomik teamüllere uygun düşmeyebileceği ve bu yaptırımın yerine, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci ve 355 inci maddeleri uyarınca usulsüzlük cezası yaptırımı tatbik edilebileceği değerlendirildiğinden, madde, tasarı metninden çıkarılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve 84’üncü maddenin 2’nci fıkrası da çıkmıştır.

Biraz önce de kabul edilen önergelerle 84’üncü maddenin 2’nci fıkrası da tasarı metninden çıkarıldığından çerçeve 84’üncü madde tasarıdan çıkarılmıştır.

Böylece, beşinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi, altıncı bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Altıncı bölüm 85 ila 96’ncı maddeleri kapsamaktadır.

Altıncı bölüm üzerine, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Meral.

Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sayılı yasanın altıncı bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçmişe bir göz atarsak, AK Parti, ilk başlangıçta işsize iş, aşsıza aş, vurguna talana son… Çok güzel üslupla iktidar oldu. İktidar olduktan sonra, ne yazık ki işsizliği unuttu, yolsuzluğu unuttu, talanı unuttu, hatta yeri geldi, yol gösterdi.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce bir milletvekilimiz burada konuştu. “Emeklinin yüksek ücret aldığını” söyledi. Daha önce IMF Başkanı gelmişti “Öğretmenlerin ücretlerinin yüksek olduğunu” söylemişti. Bu kadar benzerlik olmaz. Hani, bir zamanlar “İktidar olursak IMF’nin bütün anlaşmalarını yırtıp atacağız.” diyen siz değil miydiniz değerli arkadaşlarım? Ne oldu bugün? IMF ne istiyorsa onu yapıyorsunuz.

Adı Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı, keşke öyle olsaydı değerli arkadaşlarım. Kim istemiyor bu Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nı “reformu” daha doğrusu sizin adınızla? İşçi istemiyor, memur istemiyor, emekli istemiyor, esnaf istemiyor, çiftçi istemiyor, işverenin büyük bölümü istemiyor, muhalefet partileri istemiyor, kim istiyor değerli arkadaşlarım? IMF istiyor, Dünya Bankası istiyor ve bazı sermaye kesimi istiyor.

Neden istiyor, ne istiyor değerli arkadaşlarım? “Özelleştirmeyi bütün gücünüzle yapacaksınız.” diyor. Binlerce işçiyi kapı dışına bırakacaksınız. Bir kez daha söylemek istiyorum Sayın Bakanım: Burada, Ulaştırma Bakanımız “Özelleştirmeden dolayı Tekeldeki işçileri kamuya aktaracağız.” demişti. Hangi kamuya aktaracaksınız, bunu buradan açıklamanızı istiyorum.

“Tarımı, hayvancılığı çökertin, destek vermeyin.” dedi. İşte, biraz önce Sayın Bakanımız göçten bahsediyordu, köyler boşalıyor. Sen, köylünün tarımını çökertirsen, hayvancılığı çökertirsen köylü de büyük şehirlere akın eder, işsizlik had safhaya gelir.

Yatırımları durduracaksın… İşbaşına geldiniz geleli, Allah aşkına, bir yerde bir müessese kurduğunuzu söyleyebilir misiniz? İşsizlik nasıl aza inecek? Yani istihdama yönelik bir yatırımınız var mı? Al borcu, ye borcu. Dört sene, beş sene içerisinde, seksen dört yıllık borcu ikiye katladınız.

Daha söylüyor değerli arkadaşlarım, “Emeklinin, memurun, işçinin ücretlerini donduracaksın” diyor IMF. İşte şimdi bunu yapıyorsunuz, yaptığınız budur. Bir şey daha söylüyor: “Kadınlarda yaşı en az altmışa, erkeklerde altmış beşe çıkaracaksınız.” İşte adına “Mezarda emeklilik” dediğimiz budur değerli arkadaşlarım.

Bir kez daha iddia ediyorum, bunu siz de biliyorsunuz değerli arkadaşlarım; tarımda çalışan, şeker fabrikalarında çalışan, turizm sektöründe çalışan o büyük kitle, inşaatlarda çalışan, temizlik şirketlerinde çalışan, ormanda çalışan, çay fabrikalarında çalışanların muhterem arkadaşlarım, hiç birisi, hiçbir zaman emekli olamayacaktır ve olamaz. İşte, bu mu reform soruyorum size muhterem milletvekilleri? Bunun neresi reform? Ne olacaktır şimdi? Türkiye’nin şartları var, elli yaşındaki, elli beş yaşındaki, hatta hatta kırk yaşındaki bir işçiyi kim çalıştırabilir muhterem arkadaşlarım?

Geldiniz geleli elinizi fakirin cebinden çıkarmadınız. Çalışanların da kazanılmış haklarını elinden almak için ne gerektiyse yaptınız. 57’nci Hükûmet döneminde iş güvence yasa tasarısı çıkmıştı. Yetersiz de olsa bayağı tatmin ediciydi; bunu budadınız değerli arkadaşlarım.

30 kişiye kadar işçi çalıştıran iş yerlerini İş Yasası kapsamı dışında koydunuz. Emeklilik hayal oldu.

Avrupa Birliğinden bahsediyorsunuz. Avrupa Birliğinde polislerin, değerli arkadaşlarım, sendikası var. İskandinav ülkelerinde genelkurmay başkanı hariç subayların bile sendikası var. Siz ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? “Özelleştirme” adı altında sendikalı işçilerin -657 sayılı Kanun’a 4-C maddesini eklediniz- sendikal haklarını ellerinden aldınız, kıdem tazminatı hakkını elinden aldınız, yıllık izin hakkını elinden aldınız, bunun adı mı reform sayın milletvekilleri? Reformunuz bu mu?

Daha yaptınız, çağrı üzerine işçi çalıştırmayı çıkardınız ve bir sürü işçiyi kapının dışına koydunuz. İşte sizin reformlarınız bunlar değerli arkadaşlarım.

Bir konu daha var: Bakınız, hep söylersiniz, “Güvence veriyoruz dışarıdan kaynak geliyor, yatırımlar yapılıyor.” Yatırımların yapıldığı yerlere bakın değerli arkadaşlarım: Tekeli Amerikalılara sattınız, Telekomu Araplara sattınız, Telsimi İngilizlere sattınız, çimento fabrikalarını Fransızlara sattınız, şeker fabrikalarını Fransızlara sattınız, PETKİM’i Kazak-Ermeni ortaklığına sattınız, Kuşadası’nı İsraillilere sattınız, İzmir limanlarını Hong Konglulara sattınız, araç muayene istasyonlarını Almanlara sattınız, hangi birini sayayım. Bankaları yabancılara sattınız.

Ne oluyor biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Bak neler oluyor bak. Akbankı Kuveytlilere sattınız, Başak Sigortayı Fransızlara sattınız, İETT garajını Dubai Şeyhi’ne sattınız, -o da ne oldu parası, geldi mi gelmedi mi öyle sallantıda duruyor- Finansbankı Yunanistanlılara sattınız, Oyakbankı Hollandalılara sattınız, Denizbankı Belçikalılara sattınız, Türk Finansı Kuveytlilere sattınız, Garanti Bankasını Amerikalılara sattınız, Eczacıbaşı İlaç’ı Çek firmasına sattınız, Yapı Krediyi İtalyanlara sattınız. Bunlar ne oluyor biliyor musunuz? Çoğu Avrupa ülkeleri. Bunlar ne yapıyor? Bakınız, üzücü bir taraf muhterem arkadaşlarım, Allah hiç kimsenin düzenini bozmasın ve bunu unutmayın ki, biz, partinizin kapatılmasına hiçbir zaman, burada oturan hiçbir milletvekili gönül getirmez, razı olmaz, ama, siz, ayağınıza balta vurmaya alışmışsınız. Ne oluyor biliyor musunuz? Ne oluyor? Bazen, Avrupa Parlamentosunda zatlar var, isimlerini vermiyorum, onlar bazen zıpçıktılık yapıyor, zıpçıktıyı bilirsiniz. Ne diyor Türkiye’de? Genelge yayınlayacağız, vesair bilmem ne yapacağız, AK Partinin kapatılmaması için tavır koyacağız. Niye? Bunu yapmazlarsa Avrupa Birliğine giremezler.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, 2001 yılında Avrupa Birliği Türkiye’den ne istiyor? Türk-İş olarak, kayıtlı, detaylı bilgi topladık. Siz, Kıbrıs’ı, Avrupa Birliğine girmek için Rumlara verecek misiniz?

Ermeni soykırımı ki Ermeni, benim dedemi de öldürmüştür, ebemi de, amcamı da, amcamın hanımını da öldürmüştür. Şimdi bizim ölülerimizin hiçbir değeri yok. Ermeniler “Soykırımı kabul edin, bilmem bu kadar hak verin bize…” Bunları kabul edecek misiniz?

Roma’daki gibi, orada Patrik’i, Fener’i de ikinci bir devlet olarak kabul edecek misiniz?

Hangi birini sayayım değerli arkadaşlarım? Hangi birini sayacaksınız? Bunları kabul etmedikten sonra, siz Avrupa Birliğine mi gireceksiniz?

Adım, adım, adım Türkiye’yi buduyorlar ve söz hakları var. Neden söz hakları var? Türkiye’nin bir bölümünü sattınız onlara, Türkiye’nin bir bölümünü sattınız. Adamın Türkiye’den malı var, Türkiye’nin üzerinde konuşuyor. Bu eser de sizin sayın milletvekilleri. Partinizin işte eserlerinden biri bu. Adam talimat veriyor şimdi size: “Bunu böyle yapacaksın, bunu böyle yapacaksın.” Ben inanıyorum ki sizin içinizde birçok milletvekili arkadaşım, bunların bu tavrından bizim kadar rahatsız olmuştur. Peki, bu rahatsızlık olacaksa, niye yapıyoruz bu rahatsızlığı, gerekçelerini niye ortaya koyuyoruz? Biraz daha derli toplu olsanız, demokratik, laik cumhuriyetin ilkelerine sadık olsanız, zararınız ne oluyor? Sonradan, kapı çalındıktan sonra, Atatürk’e sarılıyorsunuz, cumhuriyete sarılıyorsunuz, demokratik, laik cumhuriyetin bizden daha fazla savunucusu oluyorsunuz.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Cumhuriyet sizin tekelinizde mi?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - İşte bunu baştan düşünün değerli arkadaşlarım.

Bakınız, bir insanın askere gitmeden önce tavrı, hareketi farklıdır; askerden geldikten sonra tavrı, hareketi farklıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Geçen dönem belki biraz acemiliğiniz vardı, bazı şeylerinize göz yumuluyordu, hoşgörülüyordu. Şimdi ikinci dönemdir hükûmet olmuşsunuz değerli arkadaşlarım, hükûmet olmuşsunuz.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Yasa üzerinde konuş, biraz da yasaya gel.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Yasada şunu söyleyeyim değerli arkadaşlarım: Bizim hak sahibine hak verin, fakire yardımcı olun, onların sorunlarını çözün, ama yeşil kartta olduğu gibi, seçimden önce on beş milyon yakına yeşil kart dağıtın, seçim bittikten sonra beş milyonunu iptal etmeyin, adil iş yapın, biz de sizi destekleyelim. Umarım aklınız başınıza gelmiştir, sorun üzerine sorun koymazsınız, vatandaşın sıkıntılarını aza indirirsiniz, biz de ondan mutlu oluruz. Ama gördüğüm o ki değerli arkadaşlarım, istikameti tutmuşsunuz, burnunuzun hizasında gidiyorsunuz, umarım bir başka yere daha çarpmazsınız.

Yüce Genel Kurula saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Meral.

Altıncı bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ümit Şafak söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Şafak. (MHP Sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın altıncı bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Türk ekonomisinin en önemli sorunlarından birisi istihdam ve işsizlik olgusu olarak karşımıza çıkmaktadır. TÜİK’in son beş yıllık göstergelerine göre toplam iş gücü içindeki işsizlik oranı AKP iktidarları döneminde hep yüzde 10’larda seyretmektedir, ki bu rakam, TÜİK tarafından dün yüzde 11,3 açıklanmıştır.

2008 yılının başında tarım kesimi hariç olmak üzere 2 milyon 600 bin kişi işsiz ve ümitsiz gezmektedir.

Yine TÜİK verilerine göre 15-34 yaş grubundaki genç işsiz sayısı 1 milyon 700 bin kişiyi aşmıştır ve gençler yüzde 71 işsizlik oranıyla en büyük işsizler ordusunu teşkil etmektedir.

İşsiz kitleler içerisinde eğitimli sayılan ortaokul, lise, meslek lisesi ve yüksekokul mezunlarının toplam işsizler içindeki payı yüzde 57’dir.

Son beş yıldır, her yıl yüzde 7,5 büyüdüğü söylenen bir ekonomide işsizliğin âdeta çakılmış gibi yüzde 10’larda seyrediyor olmasının Hükûmet tarafından bir açıklaması da yapılamamaktadır.

5510 sayılı Yasa hazırlanırken devletin sosyal sorumluluğu arka planda tutulmuştur. Yasa, gelir gider dengesi hesabı yapılarak hazırlanmıştır. Nitekim 80’inci maddede prime esas kazançların tespiti düzenlenirken yüksek prim tahsilatı hesabının yapıldığı açıkça görülmektedir. 5510 sayılı Yasa’nın kabul edilmesi hâlinde çalışanların ve emeklilerin önemli hak kayıpları olmaktadır. Bunların bir kısmı Emek Platformu ile yapılan görüşmeler sonucunda Mecliste düzeltilme yoluna gidilmiştir. Buna rağmen memurlar, işçiler ve emekliler bu yasa ile önemli hak kayıplarına uğramaktadır.

Sayın Başbakan “Yasada hak kaybı var.” diyenleri yalancılıkla suçlamıştır. Hak kaybı yoksa, Sayın Çalışma Bakanı Emek Platformu ile hangi sebeple yeniden uzlaşma yoluna gitti ya da Komisyonun kabul ettiği metnin bazı maddelerini neden Genel Kurulda değiştiriyorsunuz?

Sayın milletvekilleri, kamuoyu doğru bilgilendirilmemektedir. Sayın Başbakana da 5510 sayılı Yasa’da “Hak kaybı yok.” diyerek yanlış bilgi verildiği anlaşılmaktadır. Sayın Başbakan, grupta yaptığı bir konuşmada yatarak tedavi görenlerden alınan yüzde 1’lik katkı payının kaldırıldığını açıklamıştır. Sayın Başbakana hâlen böyle bir katkı payının olmadığını, bu katkı payını görüşülmekte olan 5510 sayılı Yasa’ya kendilerinin koyduğunu ve tekrar kendilerinin çıkarttığını mutlaka birileri söylemeliydi. SSK primlerinin indirilmesi konusu da böyledir. Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan, 4 Eylül 2007 tarihinde SSK primlerinin 5 puan indirileceğini açıklamıştır. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Şimşek ise 27 Ekim 2007 tarihinde Hükûmetin SSK primlerinde 5 puanlık indirim yapamayacağını söylemiştir. Bir bakanın söylediği SSK primlerinin indirilmesi konusunda da, diğerini tutmamıştır.

Sayın milletvekilleri, bu yasa ile sosyal güvenlikteki açıkların kapatılması uğruna emeklinin aylığına göz dikilmiştir. 5510 sayılı Yasa’nın 3’üncü maddesinin (29)’uncu fıkrasına göre, yaşlılık aylıklarının artışında, her yıl için, TÜFE artı gayrisafi hasılanın yüzde 30’u güncelleme kat sayısı olarak alınmıştır. Oysaki mevcut sistemde güncelleme kat sayısı TÜFE artı gayrisafi hasılanın tamamı olarak uygulanmaktadır. Yapılan yeni düzenlemeyle, yaşlılık aylıklarının artışında büyümenin yüzde 70’i, yeni başlayan işçilerde, emekliden geriye alınmaktadır.

Gene yasanın 29’uncu maddesiyle yaşlılık aylığının hesaplanması düzenlenmektedir. 1/1/2009 tarihinde işe ilk defa başlayan bir işçi, yedi bin iki yüz gün prim ödemesi hâlinde, yaş şartını da doldurduğu takdirde emekliliği hak etmektedir. Yedi bin iki yüz gün prim ödeyen bu sigortalı, yeni düzenlemeye göre yüzde 40 aylık bağlama oranıyla emekli olmaktadır. Oysa mevcut 506 sayılı Yasa’ya göre, aynı sigortalı aynı şartlarda emekli olursa yüzde 55 aylık bağlama oranıyla emekli olmaktadır. Burada da yüzde 15’lik bir hak kaybının söz konusu olduğunu görmekteyiz.

Gene 5510 sayılı Yasa’ya göre, yeni başlayanlar için emeklilik yaşı altmış beşe çıkarken prim ödeme gün sayısı da yedi bin iki yüz güne çıkartılmıştır. Yedi bin iki yüz gün prim ödemek için yirmi yıl fiilen çalışmak gerekmektedir. İşsizliğin sürekli arttığı ülkemizde, inşaat ve turizm sektörü başta olmak üzere birçok sektörde çalışanların yedi bin iki yüz günü doldurarak emekli olmaları çok zordur.

Türkiye’de ortalama ömür altmış sekiz yıl olduğuna göre emeklilik yaşının altmış beşe çıkarılması ülke şartlarına da uygun düşmemiştir.

Sayın milletvekilleri, kayıt dışı istihdam çalışma hayatının çok önemli bir sorunudur ve bu iktidar döneminde de sorun olmaya devam etmektedir, TÜİK verilerine göre yüzde 48’lerde seyretmektedir. 5510 sayılı Yasa’nın 86’ncı maddesi kayıt dışı istihdamı teşvik etmektedir. Yasa’nın 86’ncı maddesine, yani 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 50’nci maddesine göre bir işçi bir işyerinde sigortasız çalıştırılır ve bu da denetim elemanları tarafından tespit edilirse geriye doğru en çok bir yılı sigortalı sayılmaktadır. Sayın Bakan  sık sık kayıt dışıyla mücadele ettiklerini söylemektedir. Oysa iddia ediyorum, bu yasanın bu maddesi kayıt dışılığı teşvik etmektedir.

AKP iktidarları Sosyal Güvenlik Kurumundaki bozuk olan gelir-gider dengesini daha da bozmuştur. Kurum açıkları her yıl katlanarak büyümektedir. 2002 yılında 5 milyar yeni Türk lirası civarında olan sosyal güvenlik açıkları altı yılda 6 kat artmıştır. Sosyal güvenlik açıklarına 2008 yılı için 32 milyar 224 milyon yeni Türk lirası ayrılmıştır. Sosyal güvenlikteki delik, tabiri caizse, altı yılda kara delik hâline getirilmiştir. Bu yasayla sosyal güvenlikte verilen açıkların cezası da çalışanlara ve emeklilere kesilmiştir.

Tam burada Sayın Bakana ve Bakanlığın bürokratlarına, belki sosyal güvenlikteki geliri artıracağını düşündüğüm bir konuyu hatırlatmak istiyorum: SSK primine esas tavan ücreti asgari ücretin 6,5 katı olarak uygulanmaktadır. Bu da 3.954 yeni Türk lirası 60 kuruştur. Geçmiş dönemde yaşlılık aylığı son üç buçuk yılın ortalaması alınarak hesaplanırdı. Kademeli geçişten sonra emeklilikte maaş hesabı, bütün çalışma süresinde aldığı -ödenen- ücretler olarak yapılmaktadır.

Şimdi, yaptığınız düzenleme ile emekli yaşını altmış beşe çıkartmış bulunuyorsunuz. Altmış beş yaşında emekli olan bir kişi, ortalama ömrün altmış sekiz yıl olduğu dikkate alınırsa, üç yıl yaşlılık aylığı alacaktır. Bu durumda, SSK primine esas tavan ücretinin üzerinde prim ödemeyi serbest bırakmak, emekliye yüksek emekli aylığı bağlama imkânı verirken, Sosyal Güvenlik Kurumu için çok önemli bir prim gelir kaynağı olacağını da düşünüyorum. Sayın Bakanıma da böyle bir düzenlemenin sosyal güvenlikteki açıkların düzeltilmesi yolunda bir adım olacağını söylemek istiyorum.

Gene, Sayın Bakanım “Biz kayıt dışı ile mücadeleyi, en fazla, ücretlerin bankaya yatırılmasını temin etmekle sağlayacağız.” dedi. Ben meslekten geliyorum ve bu meslekten de emekli oldum, kendi mesleğim mali müşavirlik. Evet, piyasada yüzde 60’ın üzerinde asgari ücretten, SSK primine esas …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

ÜMİT ŞAFAK (Devamla) – ... ücretten prim ödenmektedir. Fakat Sayın Bakanım, bu, maaşı bankaya yatırma yoluyla engellenemeyecektir. Bunu engellemenin yolu -Hükûmet söz vermiştir- SSK primlerini düşürmek olacaktır. Bankaya da asgari ücretten ücreti yatırıp farkını çalışan işçisine elden ödeme yoluyla yasal şartı işverenler yerine getirmiş olacaktır.

Son söz olarak -söylenecek çok söz var ama zaman sınırlı- Türk çalışma hayatını düzenleyecek olan yasa böyle hazırlanmamalıydı. Yasanın hazırlanışında teknik açıdan sorun vardır. 5510 sayılı Yasa hukukun temel prensiplerine aykırıdır. Yasanın hazırlanılışı sırasında tarafların rızası alınmamıştır. Aktüeryal denge devletin sosyal niteliğini öldürmüştür ve gelir-gider hesabı öne çıkmıştır.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şafak.

Altıncı bölüm üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı’nın altıncı bölümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, üç haftadır Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı üzerinde tartışmalar yürütüyoruz. Ben, bu kanunu ve benzeri diğer kanunları değiştirirken veya yeni bir kanun çıkarırken sadece bu Meclis döneminde değil, on yıllardır, Türkiye’de hükûmetlerin, Türkiye’de iktidarların ve birçok zaman muhalefette bulunan siyasi partilerin hangi ihtiyaçlardan kaynaklı kanun değişikliği veya yeni kanun çıkardığı üzerinde biraz durmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana oluşan yapı, devletin, devleti yönetenlerin esas olduğu, birlik-bütünlüğün esas olduğu; sınıfsız, tabakasız, grupsuz bir millet olduğumuz şeklinde değerlendirmeler ve sloganlarla gelmişiz ve toplumun değişik kesimlerinin, değişik grupların, değişik sınıfların talepleri doğrultusunda değişiklik yapma, o doğrultuda bu Meclisi çalıştırma yerine, biz, ya devletin birliğini-bütünlüğünü sürdürme adı altında belli kesimlerin çıkarları veya içeride ve dışarıda ağırlığı olan, gücü olanların baskısı doğrultusunda yasalar çıkarmışız.

Şimdi, meclisinde sınıfların, grupların, tabakaların, yine inançların, kültürlerin kabul edilmediği; tek millet, tek toplum, tek devlet ve yine, sınıflar anlamında, sınıfların, tabakaların kabul edilmediği bir meclisten çok sağlıklı, toplumun değişik kesimlerinin beklentisini yerine getirecek yasalar çıkarmak mümkün müdür?

Bugün, bu yasayı tartışırken, bu yasa Meclise indirildiği zaman, Sayın Bakan ve diğer Hükûmet yetkilileri birçok sendika, sivil toplum örgütleriyle bir araya geldiklerini, mutabakat sağladıklarını ve bu yasayı öyle getirdiklerini söylediler. Ancak bu yasa, öncelikle IMF’nin talebi doğrultusunda bir an önce çıkarılmak amacıyla Meclise getirilmiş; ikincisi, sermaye çevreleri ve onların odaları ve sendikaları dışında hiçbir kesimin onayını almamıştır.

Şimdi, hiçbir işçi sendikası, hiçbir kamu emekçisi sendikası, hiçbir çalışanlara ait oda veya sendika, bugüne kadar çıkıp kendi üyesine, tabanına, yeni sosyal güvenlik yasası geldi, biz ona destek veriyoruz, geçmişteki haklarınızı koruyor ve artı, şu iyileştirmeleri getiriyor diyebildi mi? Nitekim, en son, işçi sendikalarından Hak-İş ve TÜRK-İŞ bu yasağa karşı eylem yapmayacağını açıklamasına rağmen, bu yasanın birçok maddesinin, çalışanların haklarını, şimdiye kadar elde ettikleri kazanımları geriye götürdüklerini ancak biz Mecliste siyasi partilerle ve hükûmetlerle ilişkilenerek işçinin, memurun, çalışanların haklarını geriye götüren bu yasa maddelerinin düzeltilmesi yönünde çaba sarf edeceğiz dediler.

Sayın milletvekilleri, şimdi, bu yasa çıkarılırken, şu söyleniyor işte bize: “Türkiye’nin gelecek elli yılını dikkate alarak, Türkiye’nin mevcut ihtiyaçlarını dikkate alarak ve tüm kesimlerin çıkarlarını koruyan ve geliştiren bir yasa çıkardık” diyor. Şimdi, peki, bu toplumun çoğunluğu, çalışanların, emekçilerin çoğunluğu zaten örgütlü değil. Kamu emekçilerinin, birçoğu, yasal anlamda sendika kurma hakları yok.

Diğer taraftan, kamuda ve bazı yerli ve uluslararası büyük sanayi işletmelerinde çalışan işçilerin dışında işçinin çoğunluğu örgütlü değil, çiftçi hiç örgütlü değil, yine küçük esnaf örgütlü değil ve bu yasa tüm bu kesimleri ilgilendiriyor. Bu kesimlerin geniş mutabakatı alınmadan, örgütlü olanların örgütlü olan sendikaları ve odalarıyla görüşülmeden bu yasa getirilmişken hangi mutabakattan bahsediliyor? Eğer gerçekten çalışanlara, toplumun geniş kesimlerine bu yasa geleceklerini güvence altına alınıp çıkar sağlıyorsa neden Hükûmet bu yasayı toplumda, toplumun önünde, meydanlarda tartışma yerine bir an önce komisyonlardan geçirip buraya getirdi? Neden sendikacılarla ve çalışan kesimlerin temsilcileriyle, sokağa dökülüp iki saatlik iş bırakma eyleminden sonra görüşüldü? Eğer gerçekten söylenenler doğru olsaydı eğer iddialar doğru olsaydı bu Hükûmet hem bugün hem gelecekte halkın, çalışanların lehine yaptığı bu düzenlemeleri halka götürüp bir taraftan onu kabul ettirirdi, onun düşüncesini alırdı, bir taraftan da propagandasını yapardı.

Ancak bu yasanın getiriliş biçimine de baktığımız zaman aslında, Bakanın da, Başbakanın da, diğer Hükûmet yetkililerinin ve iktidar partisi milletvekillerinin de buna inanmadıklarını görüyoruz. Eğer gerçekten bu yasanın çok önemli olduğunu söyledikleri doğru olsaydı, eğer gerçekten buna inansalardı, bu yasa çıkıncaya kadar 340 kişilik AK Parti Grubunun en azından, zorunlu olarak görev nedeniyle dışarıda bulunanların dışında, sürekli 200-300 tanesinin burada olması gerekirdi. Çünkü bu yasa -karar verilmiş, Hükûmet, bakanlıklar karar vermiş, IMF’yle anlaşılmış, tarih bırakılmış- bu süre içinde çıkarılacak. Onun için, AK Parti Grubunun milletvekillerinin bu salonda olması, düşüncelerini, muhalefetin dile getirdiği gibi düşüncelerini dile getirmesi de bir şeyi değiştirmeyecek. Buna inanmadıkları için bu konuda bir çaba da sarf etmiyorlar.

Şimdi, bu yasaya baktığımız zaman Türkiye’nin esas sorunu olan kayıt dışılıkla ilgili aslında bazı maddelerde getirilen, Bakanın da biraz önce ifade ettiği, işte birkaç asgari ücret tutarındaki cezanın dışında, çok detaylı, kayıt dışını ortadan kaldıracak bir düzenleme de yok. Burada, daha çok kurumun kendisine ait olan sigorta primini mümkün olduğunca tahsil etme ve devletin maliyesinin, çalışanlar için, ücretliler için hazineden bir yardım yapmasını engellemeye yöneliktir. Onun dışında bu yasada çok önemli değişiklikler yok. Tam tersine, birçok alanda da geriye giden sadece primi tahsil etmeye yönelik bir uygulamadır bu yasa.

Şimdi, kayıt dışılıkla ilgili bir düzenleme yapmayan, kayıt dışılığı kayıt altına almayı hedeflemeyen hiçbir Hükûmet, hiçbir Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan bir siyasi parti, Türkiye’de eşitliği, Türkiye’de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

…emeğin karşılığını vereceğini, Türkiye’de gelir grupları arasındaki uçurumu azaltacağını iddia edemez çünkü dünyanın her yerinde kötülüklerin kaynağı, vurgunun, talanın kaynağı kayıt dışılıktır. Her türlü, halka ait olan ülkenin gelirlerinin, kaynaklarının birilerine aktarıldığı ortamı sağlayan kayıt dışılıktır. Vurgunla, soygunla… Gelir grupları arasındaki eşitliği sağlamayı hedefleyen tüm dünyadaki demokratik ülkeler öncelikle kayıt dışılıkla mücadele etmişler ama hem geçmişteki hükûmetler hem de bugün AK Parti Hükûmeti mevcut gücü, sayısı olmasına rağmen, bu konuda hiçbir çabası yoktur.

Onun için, biz, bu yasanın, Anayasa tarafından geri gönderilmeden bu Meclis tarafından geri alınmasını talep ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karabaş.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Kinay. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 119 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu üzerine AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, ülkemiz açısından son derece önem arz eden Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yasa tasarısıyla ilgili Genel Kurul safhasına kadar Plan ve Bütçe Komisyonunda ve burada çok sayıda önergeyle, gerek daha önce Emek Platformu kapsamında gerekse burada siyasi partilerin katkılarıyla bu yasa tasarısını olgunlaştırıyoruz. Uzlaşma sağlanan maddelerin yasayı daha sağlam bir zemine taşıyacağı konusunda kuşku yoktur.

Değerli arkadaşlar, yasayla ilgili temel dikkat çekilmesi gereken üç husus olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi, sosyal güvenlik sisteminin, ulusal ekonomik güvenliğimizi tehdit eder bir boyutta gelişmesini önlemektir. Diğer taraftan, ikinci olarak, sağlık hizmetlerini sosyal güvenliğin bir parçası olarak görmekle birlikte sağlık sigortasını ayrı bir sistem çevresinde geliştirmektir. Üçüncüsü, dağınık yapıdaki sosyal güvenlik kurumlarının uygulama birliğini sağlamak üzere aynı bir rejim altında toplamaktır.

Evet, yasa tüm Türkiye’yi ilgilendirmektedir, 70 milyon yurttaşımızı yakından ilgilendirmektedir. Bu doğrultuda çok iyi anlatılması gerekmektedir. Ne yazık ki birçok, muhalefete mensup, bu konuyla ilgili, Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili deneyimi olan, yasa hakkında derinlemesine bilgi sahibi olan değerli milletvekillerimiz, burada birçok konuyu değerlendirmişlerdir ama yasayla ilgili, yasanın özüyle ilgili asıl değerlendirilmesi gereken konulara ne yazık ki uzak kalmışlardır.

Altıncı bölümü müzakere ediyoruz. Bu bölüm kayıt dışı ekonomiyle ilgili bazı yeni düzenlemeleri getiren bir bölümdür. Özellikle maaşların bankalar üzerinden yatırılması, Türkiye’yi ilk kez böyle bir düzenlemeyle, iş dünyasını ve çalışan kesimleri ilk kez böyle bir düzenlemeyle tanıştıran bir yasayı değerlendiriyoruz. Büyük bir yeniliktir ve kayıt dışı ekonomiyle ilgili olarak son yıllarda almış olduğumuz mesafeyi pekiştirecek bir gelişmedir.

Bazı arkadaşlarımız, kayıt dışı ekonomi konusunda iktidar olarak yetersiz kaldığımızı ifade ettiler. Bazı arkadaşlarımız, kayıt dışı ekonomiyle mücadeleyi sosyal güvenlik sistemindeki açıkların giderilmesi yönünde kullanılması gereken önemli bir araç olarak ifade ettiler. Doğrudur, kayıt dışı ekonomiyle ilgili mücadele her safhasıyla takip edilmesi gereken devlet politikası olmalıdır. Bu doğrultuda yaşanan gelişmeleri göz ardı edemeyiz. Özellikle 2002 sonrasında çok çarpıcı gelişmeler yaşanmıştır. Ekonomideki mevcut değişim ve dönüşüm süreci tarım kesiminde çalışan istihdamı diğer sektörlere aktarırken, aynı zamanda, kayıt altına alınma konusunda da önemli bir fırsatı ortaya çıkartmıştır.

Bakın, Değerli Bakanımız, gerek önergeler gerekse burada yapılan değerlendirmelere her fırsatta cevap vererek çok anlamlı katkılar sağladılar. Ben kendilerine teşekkür ediyorum. Zira, muhalefet partilerine mensup milletvekili arkadaşlarımız önerge vermek suretiyle burada yasa üzerinde birçok değerlendirmelerde bulundular, çoğunlukla da vatandaşlarımızı yanlış bilgilendirmek suretiyle bir karamsarlığa ittiler.

Oysa 1993 ve 1998 yıllarında Türkiye’de 3 milyon 300 bin civarında istihdam artışı sağlanmışken, ancak bunun yüzde 50’si kayıt altına alınabilmiştir. Şu anda, 2002 ile 2007 yılları arasında yaklaşık 1 milyon 700 bin civarında istihdam artışı sağlanmış ancak bunun neredeyse 3 katı kadar da kayıt altına alınan istihdam olmuştur. Bu, çok çarpıcı bir gelişmedir, kayıt dışı ekonomiyle ilgili verilen mücadelenin bir göstergesidir; aynı zamanda, ekonomideki değişim ve dönüşümün de bir göstergesidir değerli arkadaşlarım.

Tabii ki bu yasayı değerlendirirken biz AK Parti olarak, temelde, bir ilkeyle politika yapıyoruz. Geçmişle ilgili bir hesaplaşma içerisine girmedik. Ancak Sosyal Güvenlik Yasasını, özellikle de bu kadar açığın ortaya çıkmasıyla birlikte bunu nasıl başaracağımızı değerli arkadaşlar gerçekten ifade etmekte zorluk çekiyorum. Yani geçmişle ilgili değerlendirme yapmadan sosyal güvenlik sistemini anlatmak ve bugün geldiğimiz noktada neden bu reforma ihtiyaç duyduğumuzu ifade etmek gerçekten müşküldür.

Çalışma Bakanımız Sayın Faruk Çelik, gerek yasalaşma sürecinde… Ki bu, Hükûmet kurulur kurulmaz ele alınan yasalardan biridir, hatta 22’nci Dönem Parlamentosunda yasalaştırdığımız 5510 sayılı Yasa’da değişiklik yaptığımız bir çalışmadır. Bunun da gerisinde Bakanlığımız tarafından yıllar önce en az beş yıldır üzerinde çalışılan bir yasadır. Sanki böyle, apar topar ortaya çıkartılmış bir yasa olarak takdim edilmesi fevkalade yanlıştır, eksiktir değerli arkadaşlarım.

Evet, bir sistem kurmuşuz, sosyal güvenlik sistemini kurmuşuz. Burada öyle şeyler vaat etmişiz ki, öyle sistemin zaten sürdürülemeyeceği ortada bir düzen kurulmuş ki… Ben şuna benzetiyorum: Nasreddin Hoca’nın kazan fıkrası gibi, biz kazanın doğuracağına herkesi inandırmışız. Evet, sosyal güvenlik sisteminde, şimdi, bizim AK Parti olarak yapmaya çalıştığımız şey, kazan ölmeden bu işin içinden çıkmak. Aksi halde, bir süre sonra denecek ki evet, kazanın doğurduğuna inanmıştınız, yani sistemde bir gün kalacaksınız, üç gün size emeklilik hakkı vereceğiz, yatırmış olduğunuz primlerden bağlantısız olarak sizlere refah payı vereceğiz, ücretleriniz de çalıştığınız dönemde aldığınızdan daha fazla olacak. Bütün bunlara inandırmışız. Sistem artık, gelmiş, tıkanmış. Toplanan primler yetmemiş ve toplanan her 100 liralık verginin 20 lirasını da sosyal güvenlik açıklarına aktarmak zorunda kalmışız ve bu gittikçe de artacak. Böyle bir süreç yaşıyoruz. Gayrisafi millî hasıla şimdi yüzde 5’ler seviyesinde ama ileride, yüzde 10’lara yaklaşan seviyelerde, sadece sosyal güvenlik açıklarına kaynak aktarmak zorunda olacağımız bir sürece gideceğiz.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu kazanın ölmemesi için, kazan öldü dememek için, bugünden alınmış olan  bir tedbirdir.

Evet, Sosyal Güvenlik Yasası, yirmi yıl önce ele alınıp tartışılması gerekirdi. Biz de zaten bugünü ilgilendiren düzenlemelerden çok -yasanın en çok eleştirilen noktaları için bu ifadeyi kullanıyorum- birçok yeni yaklaşım, Türkiye’deki çalışma hayatına, endüstriyel ilişkilere sağlayacağı birçok katkı var. Ülkemizi sağlık sistemi açısından çok önemli bir noktaya taşıyacağız ama şu sosyal güvenlikle ilgili temeldeki açıkları gidermek noktasında yirmi yıl, otuz yıl sonrasına ilişkin düzenlemeleri konuşuyoruz değerli arkadaşlarım. Mesela bir örnek vereyim, en rijit, en keskin noktalarından biri: Aylık bağlama oranlarındaki düşme. Şimdi, eğer bugünkü asgari ücret noktasında bunu değerlendirmeye kalkarsak, bu doğrultuda çok ciddi bir yanlış yapmış oluruz. Bakınız, 2002 yılında asgari ücret 120 dolarlar seviyesindeyken, bugün 360 dolarlar seviyesine, daha da yükseklere çıktı, neredeyse 4 kat arttı. Bundan sonra, yirmi yıl sonra asgari ücretle ilgili yapılan projeksiyonlar 10 bin doların üzerinde olacağını gösteriyor. Şimdi, bugünkü yüzde 2 ile… Bugün isterseniz yüzde 3 verin, bugün vereceğiniz yüzde 3’ün de bir kıymeti yoktur emeklilik maaşını hesaplama noktasında. Ama gelecekte vereceğiniz yüzde 3 ile yüzde 2 arasında çok ciddi farklar vardır değerli arkadaşlarım. Bugün, gelişmiş olan bütün ülke ekonomilerinde uygulanan aylık bağlama oranları da bu seviyededir.

Şimdi, tabii ki, burada çok ciddi bir muhalefet ortaya konmaya çalışıldı. Özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi yasayla ilgili ciddi eleştiriler ortaya koydu. Fakat, 22 Temmuz seçimlerine giderken tabii ki, bir parti ciddiyeti içerisinde -önemli bir partimizdir- 22 Temmuz seçimlerindeki beyannamesinde aynen şunları söylüyor, diyor ki: “Sosyal güvenlik sisteminin bir kere finansman sorununu çözeceğiz.” Yani bunu, bir finansman sorunu yarattığı konusunda Cumhuriyet Halk Partisi de ortaya tespit olarak koyuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

 BAŞKAN -  Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) -  Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

“Sürdürülebilir kılacağız sistemi.” diyor. “Yaşam güvencesine katkı sağlayacağız. Güncel politikaların dışına çıkaracağız, bir devlet politikası hâline getireceğiz. Tek çatı altında birleştireceğiz. Tüm yurttaşlarımızın sadece nüfus cüzdanını göstererek gerekli her türlü sağlık hizmetlerinden yararlanmasını sağlayacağız.” diyor. Değerli arkadaşlarım, biz ne yapıyoruz?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne alakası var? Ne alakası var?

 HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şurada 22 Temmuz seçimlerinde CHP’nin seçim beyannamesine koymuş olduğu bu değerlendirmelerden farklı biz ne yapıyoruz?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne alakası var tasarının onunla?

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Yani bunu, bu doğruları seçimlere giderken tespit ediyorsunuz, seçimlerden sonra muhalefete düşüyorsunuz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğruyu söylemiyorsun.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) - Bu doğrultuda, iktidar olarak bizler bu çalışmaları yaparken, bu sefer oradan, buradan hiç alakası olmayan noktalara değinmek suretiyle, yasayla bağlantısız konuları işlemek suretiyle…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep)- Doğru söylemiyorsunuz.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Maalesef, ben doğru söylüyorum. Doğru söylediğim için de, herhâlde siz oradan, her zaman olduğu gibi itiraz ediyorsunuz ne yazık ki.

Değerli arkadaşlar, artık önemli bir yasayı gerçekleştirmiş bulunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bilerek inkâr ediyorsun.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız Sayın Kinay.

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum, yasanın hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kinay.

Altıncı bölüm üzerinde şahısları adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarının son bölümü olan altıncı bölüme geldik. Görünen o ki, inşallah bugün veya en geç yarın bu tasarı yasalaşacağa benziyor. Öncelikle, çalışanlarımızın lehinde olacak bazı düzenlemelerin yer almasına katkıda bulunan, başta perde arkasında çalışan bürokratlar olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Ancak, bu vesileyle de birkaç konunun daha, vaktimizin de olması nedeniyle, tekrar dile getirilmesinde yarar görüyorum. Henüz tasarının sonuna gelmediğimiz için düzeltme şansımızın olduğunu düşünerek, Sayın Bakanımı da özellikle bir kez daha bu konulara zaman ayırması konusunda çalışmaya davet etmek üzere, BAĞ-KUR’lu esnafımızın durumunun yeniden bir gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Esnafımızın büyük bir bölümü ya kendisi bankadan ya da bankalardan kredi almış ya da komşusuna, arkadaşına, kredi alabilmesi için kefil olmuş ve şu anda ciddi oranda bunların borçlarını zamanında ödeyememeleri nedeniyle bankalar nezdinde hacizlik duruma düşmüş olanların sayısı çok fazla. Bu insanlarımızın sosyal güvenlik prim borçlarını ödeme şansları kalmamış. Dolayısıyla, prim borçlarını zamanında ödeyemedikleri için kendisi, eşi ya da çocukları, hastalanmaları hâlinde sağlık güvencesinden yararlanma şanslarını da yitirmiş durumdalar. Bu insanlarımızın göz göre göre ölüme terk edilmesi ya da ağır hasta olarak yaşamaya terk edilmesi herhâlde hiç kimsenin hoşuna gidecek bir durum değildir. Sayın Bakanım, bu durumda olan insanlarımızın dürüstçe yaşayabilmeleri ve hastalarını tedavi ettirebilmeleri için mutlaka bir düzenlemeye gidilmesi gerekiyor. Bu insanlar borcumuzu ödemeyelim demiyorlar, ancak bunlara bir kolaylık getirilmesi gerekiyor ve mutlaka onların da bu borçlarını rahat ödeyerek, insanca yaşama kavuşturulmasının gerektiğine inanıyorum.

Örneğin, BAĞ-KUR’lu kamyon ve otobüs şoförleri perişan durumda. Gerçekten dertleri çok büyük, kamyonu hacizli. Maliyeye olan vergi borcunu zamanında ödeyemediği için fennî muayenesini yaptıramamış, dolayısıyla herhangi bir nakliye işinde çalışmak istediğinde ve kara yoluna bu amaçla çıktığında mutlaka ya polis ya da jandarma bölgesinde kamyonuna el konuyor ve daha perişan duruma geliyor. Normal olan esnafımız da kamyonuna ya da yeni aldığı otobüse maalesef mazot koyarak ulaştırma hizmetini yürütemiyor, bunun yerine 10 numara yağ kullanıyor. Sebebi şu: Mazotun litresi 3 YTL, ama 10 numara yağın litresi 1,7 YTL. Oradan kazanacağı yaklaşık 1,3 YTL’lik tasarrufla hayatını geçirmeye çalışıyor. Yarın faturalarının tahlilinde eğer bu kamyon ya da otobüs esnafı mazot yerine yağ kullandığı ortaya çıktığında başına gelecek belaları şimdiden düşünemiyor dahi, çünkü gerçekten bu sıkıntı yaratıyor. Bu konunun mutlaka dikkate alınacağına inanıyorum.

“Emekli olmak için prim borcumu ödemek istiyorum.” diye giden esnaf, 30 ya da 40 bin YTL’lik borçlarla karşılaşabiliyor. Bu insanların bu parayı ödeyerek emekli olma şansını yakalaması yok görünüyor.

Ben Bakanıma sormak istiyorum: Şu anda kayıtlı toplam BAĞ-KUR’lu esnaf sayımız kaçtır? Bunların içerisinde sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak derecede borçlu olan esnaf sayımızın oranı nedir? Bir baksın, buna göre elini vicdanına koyarak değerlendirmesini yapsın istiyorum.

Bu tasarıyla, özellikle tarımda ve ormancılık işlerinde çalışanların,  geçici işçi olarak çalışanların emekli olma şansı ortadan kalkmıştır. Yılda dört ay, yani yüz yirmi gün sigortalı çalışan bir geçici işçinin emekli olabilmesi için yedi bin iki yüz iş gününe ulaşması ancak altmış yıl prim ödemekle mümkün. Bu arkadaşın emekli olabilmesi için beş yaşında sigortalı olması gerekiyor, altmış beş yaşında emekli olabilsin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bunu da yüce Meclisin siz değerli üyelerine ve Sayın Bakanımıza iletmek durumundayım. Hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyor, yasanın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Şahsı adına ikinci söz Tokat Milletvekili Osman Demir’e aittir.

Buyurun Sayın Demir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

2002 yılı sonunda Acil Eylem Planı’nda ortaya konulan bir niyet ve o günden bugüne sürdürülen yoğun çabalar sonucu ülkemizin çok ciddi bir alanında, sosyal güvenlik ve sağlık sigortası alanında bir kanunu tamamlamak üzereyiz.

Çıkarmakta olduğumuz kanunun üç temel amacının olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birisi, birliktelik; ikincisi, kapsayıcılık ve üçüncüsü, sürdürülebilirliktir.

Birliktelik kapsamında üç tane kurumumuz var bilindiği gibi, Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve BAĞ-KUR. Bu üç kurumun gerek emeklilik gerek iş göremezlik gerekse sağlık alanında farklı uygulamaları vardır, tabiri caizse mevcut sistem kırk yamalı bohça gibidir. Burada bir birliktelik sağlamak istiyoruz.

İkincisi, dedik ki kapsayıcılık. Çıkarmakta olduğumuz kanun 70 milyon vatandaşımızı kapsamaktadır, on sekiz yaşa kadar olan herkes sağlık sigortası kapsamına alınmaktadır. Sigorta primi ödemeye gücü olmayanların primleri de devletimiz tarafından ödenecektir.

Ancak bu iki ilkeden daha önemlisi, kanunun amacı olarak sürdürülebilirlik ilkesidir. Bu, son derece önemlidir. Mevcut yapı sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Sürdürülebilir olmaktan çıkmasında şu faktörler etkili olmuştur: Birincisi, geçmişte yapılan politik hatalardır. Bu hataların başında 1991 yılında çıkarılan düzenleme ile kadınlarımızın otuz sekiz, erkeklerimizin kırk yaşında emekli olabilmeleri gelmektedir. İkincisi, nüfusumuzun yapısı değişmiştir. Ortalama yaşam düzeyi, yaşam sınırı yükselmektedir. İnsanlarımız artık geçmişte olduğundan daha uzun ömürlü yaşamaktadırlar. Buna bağlı olarak 2007 yılında yaşlı bağımlılık oranı yüzde 10’ken 2050 yılına vardığımızda bu oranın yüzde 30’a çıkacağı tahmin edilmektedir. Yani altmış beş ve üzerindeki yaşlı nüfusun, on beş ve altmış dört yaş arasındaki çalışan nüfusa oranı bugün yüzde 10 civarındadır, 2050 yılına vardığımızda yüzde 30’a ulaşması beklenmektedir. Üçüncü sorun, sosyal güvenlik kapsamında aktif-pasif dengesi bozulmuştur. Emekli Sandığında 1960 yılında 1 emekliye 6,6 çalışan düşerken 2006 yılına geldiğimizde bu oran 1,6’ya düşmüştür. Yani, 1 emekliye karşılık 1,6 çalışan düşmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumunda, yine 60 yılında, 1 emekliye karşı 24,3 çalışan düşmekteyken 2006 yılında bu oran 1,8’e düşmüştür. Bu sistemin mevcut hâliyle sürdürülme imkânı kalmamıştır. BAĞ-KUR’da durum daha da vahimdir. Bu istatistikleri vererek zaman geçirmek de istemiyorum. Oysa, OECD standardında, 1 emekliye karşı 4 çalışanın düşmesi gerekmektedir. Türkiye’deki durum, görüldüğü gibi 4’ün yarısından daha azdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şayet bugün bu düzenlemeyi yapmıyor olsaydık -2007 yılında 33 milyar YTL, genel bütçeden sosyal güvenlik sistemine kaynak transfer etmekteyiz- bu düzenleme yapılmamış olsa, yakın gelecekte bütçe kaynaklarımızın çok önemli bir kısmını sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferler alıp götürecek ve bütçe dengesini sağlamamız bir daha mümkün olmayacaktır. 1994-2007 döneminde bütçeden sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferin, hazinenin cari faiz oranlarıyla güncelleştirilmiş değeri 853 milyar YTL’dir. 2007 yılı yeni seriye göre gayrisafi millî hasılamız 856 milyar YTL’dir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DEMİR (Devamla) – Görüldüğü gibi, bir yılın gayrisafi millî hasılasını yutan bir açıktan söz ediyoruz. Dolayısıyla, bugün bu önlemleri almak zorundayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasa kapsamında en çok eleştirilen konu altmış beş yaş sınırıdır. Konuşmamın başında belirttiğim gibi ortalama ömür uzamaktadır. 2048 yılında altmış beş yaş sınırı orada devreye girecektir. 2048 yılına vardığımızda altmış beş yaşındaki bir vatandaşın hayatta kalma beklentisi seksen beş yıldır. Dolayısıyla bugün altmış beş yaş sınırı bize yüksek gelmektedir, bu doğrudur, ama 2048 yılına vardığımızda bu yaş sınırı normal karşılanabilir. Şayet o günün şartlarında da bu yaş sınırı çekilemez bir hâl alırsa, sorunları çözecek olan Kurum nasıl bugün sorunlarımızı çözüyorsa, o gün de rahatlıkla çözebilecektir.

Tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demir.

Buyurunuz Sayın Çelik.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi, özellikle yoksullukla ilgili ve BAĞ-KUR’lularla ilgili, esnafımızla ilgili bazı değerlendirmeler yapıldı.

Değerli arkadaşlar, tabii önemli bir yasayı görüşüyoruz. Türkiye gerçekleri ortadadır, yılların ihmalleri ortadadır. Bu çerçevede olaya da samimi bir şekilde bakıp bu düzenlemeye katkı sağlamak gerekiyor.

Şimdi, Türkiye’deki yoksulluk oranı en yüksek kesimler hangileridir diye baktığımız zaman, birinci sırada ücretsiz aile işçiliği geliyor, ikinci sırada yevmiyeliler geliyor, maalesef üçüncü sırada da BAĞ-KUR kapsamındaki esnaflarımız geliyor ve oran olarak da, yoksulluk oranı olarak da yüzde 22 oranında bir yoksulluk oranı söz konusu.

Şimdi, bu bir gerçek mi? Bu bir gerçek. Bu, yılların ihmalinin neticesi mi? Evet, yılların ihmalinin neticesi. Bu iş böyle devam etsin mi arkadaşlar? Bunun böyle devam etmemesi gerekiyor. Onun için bu düzenlemeleri ele alırken yoksulluk oranını düşürecek, minimize edecek bir bakış açısını sergilememiz gerekiyor.

Şimdi, 3 milyon 382 bin 768 BAĞ-KUR esnafımız var ve bunların oranına baktığımız zaman -“Ne kadarı prim borcu ödememiştir?” diye oran soruldu- yüzde 63’ü prim borcunu ödeyemiyor, ödeyememiş. Ödeyemeyince ne oluyor? Sağlık hizmetinden de istifade edemiyor. Nereden kaynaklanıyor bu sıkıntılar? Bu sıkıntıların kaynağı şu: Şimdi, bir taraftan BAĞ-KUR’lu esnafın bu şekilde bir yoksulluk oranı olacak, diğer taraftan siz ona diyeceksiniz ki: “Zorunlu sigortalı olmak zorundasın ve ikinci olarak da, basamak sistemine tabi olmak zorundasın.” Yoksulluk oranı yüzde 22 olan kesimi siz basamak sistemine tabi kılar, geliri artmadığı hâlde sürekli primini artıran bir uygulamayı gerçekleştirirseniz onu daha da yoksullaştırırsınız, 22’leri 32’lere çıkarırsınız. Sigortalı olmaması gerekirken, bir baraj, bir kayıt, belirleyici bir unsur, nokta belirlemeniz gerekirken, şu kadar geliri olanların zorunlu sigortalılığı söz konusu değildir gibi bir uygulama getirmeniz gerekirken, böyle bir uygulama da getirmiyorsunuz, geliri hangi seviyede olursa olsun, bir bakkal dükkânı mı açtınız, o hâlde siz bu sisteme, daha üst düzey gelir grubu olanlarla aynı sisteme tabisiniz şeklinde bir uygulamayı getirirseniz tabii ki bu kesimi daha da yoksullaştırırsınız. Şimdi biz ne yapıyoruz el birliğiyle, hep beraber? Basamak sistemini kaldırdığımız gibi, gelir düzeyine göre de zorunlu sigortalılık durumunu kaldırıyoruz. Böylece çok sağlıklı bir düzenleme yaptığımız inancındayım.

Bakınız, bir çarpıcı örnek daha vermek istiyorum: Hiç prim ödemeyen, ödememiş olan BAĞ-KUR’lu sayısı 716.324 değerli arkadaşlar. Şimdi, nereden kaynaklanıyor bu? Uygulanan sistemden kaynaklanıyor. Bunun devamı mümkün değildir. Bu, yoksulluğu daha da artıran bir sistemdir, mevcut sistem. Onun için bu düzenlemeyi BAĞ-KUR’lular için yapıyoruz; basamak sistemini kaldırıyoruz, belli bir gelirin altında geliri olanlara zorunlu sigortalı olmayı kaldırıyoruz. Bu şartları taşıyamadıkları için milyonlara varan BAĞ-KUR’lu esnafımız sağlıktan istifade edemezken, bugün bunların tümünün primini yüz yirmi gün ödemese de, dört ay ödemese de sağlıktan istifade etme imkânını BAĞ-KUR’lu esnafımıza getiriyoruz.

Bu düzenlemede tabii ki yüce Meclisin iradesi tartışılmaz. Ben teşekkür ediyorum ve bütün BAĞ-KUR çalışanlarımıza, bütün esnaflarımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Şimdi, altıncı bölüm üzerine soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Süremiz on beş dakika.

Sayın Akkuş, Sayın Tankut, Sayın Işık, Sayın Taner ve Sayın Bal söz istemişlerdir, sırayla söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; biraz önce belirttiğinizle ilgili bir soru sormak istiyorum: Bir vatandaş sınırlı imkânlarını kullanarak bir iş yeri açıyor ve ticaret odasına kaydını yaptırıyor. Bu kişi otomatik olarak BAĞ-KUR’lu da oluyor ve BAĞ-KUR primlerinin yatırılması gerekiyor. Ancak iş yeri beklediği gibi iş yapmıyor, hatta herhangi bir para kazanması söz konusu olmuyor ve aylar geçiyor. Bu arada BAĞ-KUR primlerini de ödeyemediği için sağlık hizmeti dâhil alamıyor. Ancak primler faizlerle birlikte şiştikçe şişiyor. Zaten vatandaş ödeme güçlüğü içinde, bir de faiz bu primleri ödeyemez hâle getiriyor. Bu vatandaşlarımız ödeme yapamadığı süre içerisinde ya sağlık hizmetlerinden istifade etmeli ya da primlerine faiz eklenmemeli diyorum.

İkinci sorum: Biz şimdi şöyle bir eksiklik içerisindeyiz gibime geliyor, diyoruz ki: Daha önceki yıllarda 6,6 kişiye karşılık 1 emekli düşerken, bugün 1,6 kişiye emekli düşüyor. Ancak, bu sağlık kurumları başta olmak üzere, sosyal güvenlik kurumlarına, sanıyorum, akaryakıt vergilerinden de bir pay ödeniyor. Bugüne kadar kullanılan akaryakıt miktarı da günbegün arttı ve bugün çok büyük boyutlara ulaştı. Dolayısıyla, bunun bu şekilde de değerlendirilmesini ve şu anda sosyal güvenlik kurumlarına akaryakıt katkısının ne kadar olduğunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akkuş.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, az önce de ifade ettiniz, özellikle BAĞ-KUR’luların prim borçlarından ve yüzde 63 oranında BAĞ-KUR’lumuzun ödeme yapamadığından bahsettiniz. Bu hususlar çerçevesinde şu sualleri sormak istiyorum:

1) Bugüne kadar işverenlerin SSK’ya toplam ne kadar prim borcu birikmiştir? Ana borç ve gecikme faiz ve ceza borçlarının ayrı ayrı miktarı nedir?

2) Esnaf ve diğer bağımsız çalışanların BAĞ-KUR’a olan toplam prim borçlarının miktarı nedir?

3) Yine, bu çerçevede, çiftçilerimizin toplam prim borcunun miktarı nedir?

4) Bu miktarlar, bugünkü ekonomik şartlar göz önüne alındığında size göre ödenebilecek bir düzeyde midir?

Son olarak: Bütün bu borçlar neticesinde işveren, esnaf ve çiftçilerimizin biriken bu borçlarını tahsil edebilmek için herhangi bir düzenleme düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, günümüz değerleriyle 4/C ve 4/B kapsamında toplam ne kadar çalışanımız vardır? Bunların herhangi bir sendikaya üye olma haklarının verilmemesinin gerekçeleri nelerdir? Bu insanlarımıza, herhangi bir sendikaya, istedikleri bir sendikaya üye olma hakkını ne zaman vereceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, devletin asli görevi sağlık hizmetlerini sunmak. 3816 sayılı Yasa’ya göre yeşil kartlılara sağlık hizmetini verirken, SSK primlerini yatıramayan işverenlerin yanında çalışanları sağlık hizmetlerinden faydalandırırken, borcu olduğu için sağlık hizmetini vermediğiniz BAĞ-KUR’lulardan, vermediğiniz sağlık hizmetlerinin primlerini hangi adalet duygusuyla istemektesiniz?

Bir de, biraz önceki konuşmanızda 2004-2008 aralığında 3 milyon yeni sigortalı sayısının arttığını söylediniz. Bu, tescil olan sigortalı sayısı mıdır, fiili olarak çalışan sigortalı sayısı mıdır? Eğer ki tescil olan sayıysa, bunun birçoğu, bu sosyal güvenlik yasalarından dolayı kendilerini güvenceye almak için kayıt yaptıran insanlardır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Sayın Bal…

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, vermiş olduğumuz bir önerge çerçevesinde bir mağdur gruptan bahsetmiştik. Bu mağdur grup uzman erbaşlarla ilgiliydi. Ben size orada bazı sorular yöneltmiştim ama bir cevap alamamıştım. Uzman erbaşların çok sayıda faks ve telefonlarıyla karşılaştım.

Şimdi ben tekrar soruyorum: Daha önce çıkarmış olduğunuz kanun gereğince, işe başlayan, kırkbeş yaşına girdikleri hâlde emekliliğe hak kazanamayan uzman erbaşların sözleşmelerinin yeniden uzatılması için bir çalışmanız var mı veya bunların başka devlet dairelerinde kadrolarına geçişleri sağlanacak mı veya ortada mı kalacaklar? Çok sıkıntılı ve yüzlerce insan bu konuda mağdurdur.

İkinci sorum: Yine, 73’üncü madde çerçevesinde verdiğimiz bir önerge, terörden hüküm giymiş, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne karşı terör suçu işlediği kesinleşmiş olan eli kanlı hainlerle, onların işbirlikçilerine devlet kasasından maaş almamaları konusunda idi. Vermiş olduğumuz önerge reddedildi, vicdanınız rahat mı? Bunu, dul ve yetimlerin, bebeğin sütünden, emeklilerin maaşlarından kesinti yerine, bu tür konularda çalışma yapmayı düşünmüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Son olarak Sayın Ünlütepe’ye veriyorum sözü, buyurunuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Anayasa’mızda yer alan bir hüküm gereği yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarının sosyal güvenliklerinin sağlanması hüküm altına alınmıştır.

Bildiğiniz gibi, yurt dışında çalışan işçilerimiz emeklilik dönemi sonucunda Türkiye’ye gelip borçlanıyorlar ve Türkiye’den de emeklilik hakkını sağlıyorlar. Fakat bu yurttaşlarımız genellikle yılın altı ayı yurt dışında kalmakta, yılın altı ayında ise Türkiye’de kalmaktadırlar. Bu yurttaşlarımızın emeklilikte maaşlarını alırken sağlık hizmetlerinden faydalanamadıklarını ve bunlara sağlık karnesi verilmediğini görüyoruz. Bu olay, Anayasa’mızın 62’nci maddesinde yer alan “sosyal güvenliklerinin sağlanması” ilkesiyle nasıl bağdaşabiliyor veya bu yurttaşlarımız niçin sağlık hizmetlerinden faydalandırılmıyorlar? Bu, yurttaşlık haklarını ortadan kaldıran bir işlem değil midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Bu yurt dışında kalan BAĞ-KUR’lular bundan sonra sağlıktan istifade edebilecek, diğerleri zaten şu anda istifade ediyorlar.

Diğer bir konu, uzman erbaşlarla ilgili bir soru geldi. Bu konu doğrusu bizim alanımızla ilgili değil, Genelkurmayla ilgili bir sorun ama Maliye ile bir çalışma yapıldığı bilgisini aldık. Konunun Genelkurmayla ilgili olduğunu ifade etmek istiyorum.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Bakanım, Emekli Sandığı ile ilgili, ilgilendiriliyor kanuna göre de.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani arkadaşlar sizin daha önceki talebiniz doğrultusunda bir çalışma yaptılar fakat konunun Genelkurmayla ilgili olduğunu ifade ettiler. Tekrar bir değerlendirelim, yani imkân dâhilinde bir şeyse memnuniyetle konuyu ele alabiliriz.

Bu primlerin yapılandırılmasıyla ilgili yoğun soru geliyor. Bu konuyu da, tekrar ediyorum, bu hassas bir konu, alacakların limitlerini ben size takdim ettim. Yeni bir yasa, yeni bir düzenleme, bu konuda bir yapılandırma talepleri var, fakat…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Zaten kangren hâline gelmiş.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – İşte, yapısal sorunlardan kaynaklanıyor. Aslında bu yasa, şu çıkardığımız yasa bu sorunları çözüyor, yoksulluğu ortadan kaldırıcı çok önemli düzenlemeler getiriyor. Bu konuyla ilgili bir çalışmamızın olmadığını ben şu anda ifade ediyorum.

Terörle ilgili bir soru soruldu. Bu konuda hukuki olarak… Yani buraya bir önerge geldi -az önce de ifade ettim- bu önergeleri kabul edelim, reddedelim tarzında değil, bunun hukuki boyutunun tartışılması, önden bir hazırlığın yapılması ve o değerlendirme çerçevesinde ele alınması gereken konular diye değerlendiriyorum.

Sendikal haklarla ilgili bu cuma günü üçlü Danışma Meclisimizi topluyoruz, sivil toplum örgütleriyle… Bu yasa, umuyorum, yarın Parlamentodan geçmiş olur. Hemen akabinde, hiç ara vermeden, 3821, 22’yle ilgili, cuma günü sosyal taraflarla bir araya geliyoruz. Umarım, o yasayı da bu dönem içerisinde Meclisten geçirmiş oluruz.

Prim borçları… BAĞ-KUR’lularla ilgili, yüzde 63 -doğrudur- prim borcu var. Sistemin arızalarını ortaya koyma açısından, bu rakamlar, bizim için, yani sistemi rehabilite etme açısından, BAĞ-KUR’luların önündeki engelleri kaldırmak açısından bu rakamlar ve bu mevcut durum, sürdürülemez durum bizim için rehber olmuştur ve inanıyorum ki önemli düzenlemelerin sağlanmasında katkı sağlanmıştır.

Borçların, tüm BAĞ-KUR’lular açısından söylüyorum, 32 katrilyon olduğunu bir önceki konuşmamda ifade etmiştim. Diğer, işverenlerin prim borcu ne kadardır? Onunla ilgili 12 katrilyon, toplam 44 katrilyon bir borcu bu şekilde ifade edebiliriz.

Şimdi, BAĞ-KUR’lu vatandaşımız iş yeri açıyor, bir esnaf vatandaşımız iş yeri açıyor, prim ödemediği için sağlıktan istifade edemiyor. Bu, işte, bu sistemin hastalıkları. Bunu kaldırmak için bu düzenlemeyi getiriyoruz. Yani, bir aylık prim yatıran bir vatandaşımız dört ay sağlıktan istifade edebilecek. Olur ya, iş yeri açması demek, hemen sabahleyin imkânların yağması anlamına gelmez, bir ay olumlu çalışır ama işlerinde bozulma olabilir, işi rast gitmeyebilir. Bu vatandaşın sosyal devlet çatısı altında sağlıktan istifade edememesi gibi bir durumu oluşturmamız gerekiyor bugün olduğu gibi. Bunu kaldırıyoruz. Bu şekilde, eğer işi bozulan bir vatandaşımız varsa, istediği gibi ticari faaliyetlerini yürütmekte zorlanan bir vatandaşımız varsa, dört aylık bir süre içerisinde bu vatandaşımız sağlık kapsamında sağlık imkânlarından istifade etmiş olacak.

Akaryakıtla ilgili bir şey soruldu, bunun da bizim düzenlemelerle bir ilgisi olmadığını ifade ediyorum.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, 1 milyonun üzerinde, prim borcu olan vatandaşımız var şu anda BAĞ-KUR’da. 1 milyon BAĞ-KUR’lunun prim borçlarını yapılandırmadan nasıl sağlık yardımından faydalandıracağız?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, bakınız, yasa yürürlüğe girince, bu vatandaşımızla, yani borçlarla ilgili bir değerlendirmenin yapılması gerektiğine inanıyorum ama bununla ilgili bir çalışmamızın olmadığını söylüyorum ben, o ayrı bir şey. Ama bu sistem gelmiş, bu kesimi yoksullukla karşı karşıya bırakmış diyorum. Önce bu yoksulluk anlayışını ortadan kaldırmamız gerekiyor ve sürdürülebilir bir yapıyı kurmamız gerekiyor. Bizim yaptığımız şu anda bu. Daha sonra, sistem yürürlüğe girdikten sonra karşımıza çıkacak olan sorunlar neyse, onları önümüzdeki süreç içerisinde değerlendirme imkânımız olacaktır.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Altıncı bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 20.04

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, tasarının altıncı bölümünde yer alan maddeleri sırayla oylarınıza sunacağım, önergeler varsa da işlemlerini yapacağım.

85’inci maddenin birinci fıkrası üzerinde önerge yok.

85’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler…

Sayınız. (AK Parti sıralarından “var, var” sesleri)

Biliyorsunuz, karar yeter sayısı 139 kişi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, on beş dakika mı verdik karar yeter sayısı için? Yarım saat veriniz karar yeter sayısı için!

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

85’inci maddenin ikinci fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 85 inci maddesinin 2 numaralı bendi ile değiştirilen, 854 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “Çalıştırılan gemi adamına ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın” ibaresinden sonra gelmek üzere “üzerinden kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktarının” ibaresinin eklenmesini ve “, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla,

 

Mehmet Günal

Recep Taner

Mustafa Kalaycı

 

Antalya

Aydın

Konya

 

Ahmet Orhan

 

Erkan Akçay

 

Manisa

 

Manisa

 BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, şimdi, burada, ücretlerin brüt üzerinden ödenmesini öngörüyoruz. Bu şu açıdan önemli: Yani bir işveren bu konudaki ödemelerini brüt olarak, net olarak yaptığında… Yani böyle, işverenleri itham etmek anlamında söylemiyoruz ama elinde yetkiyi tutma, yetkiyi bulundurma anlamında çalışandan kestiğini kuruma ödemesi açısından önem arz ettiği için, brüt olarak ödeme yetkisini elimizde tutmayı öngörüyoruz bu düzenlemeyle. Onun için önergeye katılmıyoruz efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın ödeme zamanı ile kanuni kesintilerin ödeme zamanının farklılık arzetmesi nedeniyle, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar olması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

85’inci maddenin ikinci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Başkanım, izninizle, bir düzeltme var, o düzeltmeyi yapmak istiyoruz.

BAŞKAN – Peki, buyurunuz, oylamadan önce.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Birinci fıkradaki “banka özel hesap numaraları şeklinde değiştirilmiş” kısmı çıkıyor, “şeklinde değiştirilmiş” kısmını çıkartıyoruz “ibaresi eklenmiştir”i koyuyoruz.

Yine ikincisinde de “29’uncu maddenin birinci fıkrası ve ikinci fıkraları” diye yazılmış, “birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş” olarak düzeltiyoruz Başkanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergeyle olur, öyle olmaz.

BAŞKAN – Şimdi, bu düzeltmeyle birlikte 85’inci maddenin ikinci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

85’inci maddenin üçüncü fıkrasında bir önerge vardır.

Buyurunuz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 85 inci maddesinin birinci fıkrasının 3 numaralı bendinde yer alan “bu durumda olan her gemi adamı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve her ay” ibaresinin eklenmesini ve “bin iki yüz Yeni Türk lirası” ibaresinin “yüz Yeni Türk lirası” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla,

                           

Mehmet Günal

Recep Taner

Mustafa Kalaycı

 

 

Antalya

Aydın

Konya

 

Erkan Akçay

 

Ahmet Orhan

 

Manisa

 

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK  ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Gemi adamının ücret, prim ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını zorunlu tutulduğu halde özel olarak açılan banka hesabına yatırılmaksızın ödenmesi durumunda uygulanacak idari para cezasına ilişkin hükmün, İş Kanunundaki hüküm ile paralellik arzetmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

85’inci maddenin üçüncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul eden-ler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, kabul edilen fıkralar doğrultusunda 85’inci maddenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

86’ncı maddenin birinci fıkrasında bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısısın çerçeve 86 ncı maddesinin 1 numaralı bendi ile değiştirilen, 4857 sayılı Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde geçen “her çeşit istihkak” ibaresinden sonra gelmek üzere “üzerinden kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar” ibaresinin eklenmesini ve üçüncü cümlesinde geçen “banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.

                             

Mehmet Günal

Recep Taner

Mustafa Kalaycı

 

 

Antalya

Aydın

Konya

 

Ahmet Orhan

 

Erkan Akçay

 

Manisa

 

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçe mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın ödeme zamanı ile kanuni kesintilerin ödeme zamanının farklılık arz etmesi nedeniyle, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar olması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Başkanım, müsaadenizle, burada da küçük bir değişiklik yapıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Birinci fıkrada “fıkralar” çoğulunu “fıkra eklenmiştir” olarak tekil yapıyoruz.

BAŞKAN – Peki, düzeltiyoruz.

Bu düzeltme doğrultusunda 86’ncı maddenin birinci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

86’ncı maddenin ikinci fıkrasında önerge yoktur.

86’ncı maddenin ikinci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

86’ncı maddenin iki fıkrası da dâhil, bütün maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

87’nci maddenin üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 87 nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını ve takip eden maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                             

Kemal Anadol

Mehmet Şandır

Mustafa Elitaş

 

 

İzmir

Mersin

Kayseri

 

Ahmet Ertürk

Ertekin Çolak

Turan Kıratlı

 

Aydın

Artvin

Kırıkkale

 

 

İsmail Bilen

 

 

 

Manisa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

854, 4857 ve 5953 sayılı Kanunlar kapsamında çalıştırılan hizmet erbabına yapılan ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak ödemelerinin banka aracılığı ile yapılmamasının vergi boyutuyla yaptırıma bağlanması gereği nedeniyle, söz konusu ödemelerin banka aracılığıyla yapılmaması durumunda gider olarak kabul edilmemesi hususu Komisyon çalışmaları sırasında düzenlenmiş, ancak; getirilen bu yaptırımın, vergileme tekniğine, ticari ve ekonomik teamüllere uygun düşmeyebileceği ve bu yaptırımın yerine, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci ve 355 inci maddeleri uyarınca usulsüzlük cezası yaptırımı tatbik edilebileceği değerlendirildiğinden, madde, tasarı metninden çıkarılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve böylece, 87’nci madde tasarı metninden çıkartılmıştır.

88’inci madde üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

89’uncu maddenin 1’inci fıkrasında önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci fıkra kabul edilmiştir.

89’uncu maddenin 2’nci fıkrasında iki önerge vardır. Sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 89 uncu maddesi ile düzenlenen 3816 sayılı Kanunun ikinci maddesine “30 günden az çalışan sigortalılar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı olanlar” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Dr. Mücahit Pehlivan

Hüseyin Tayfun İçli

R. Kerim Özkan

 

 

Ankara

Eskişehir

Burdur

 

 

Mevlüt Coşkuner

 

Süleyman Yağız

 

 

Isparta

 

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 89 uncu maddesinin (2) nolu fıkrası ile değiştirilen 18/6/1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanununun 2 nci maddesinde yer alan “asgari ücretin 1/3 ünden” ibaresinin “asgari ücretin 1/2 sinden” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Hakkı Suha Okay

Kemal Anadol

 

İstanbul

Ankara

İzmir

 

Tayfur Süner

Osman Kaptan

Ergün Aydoğan

 

Antalya

Antalya

Balıkesir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)- Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız gerekçe üstüne yoksa gerekçeyi okutayım mı? Kim konuşacak?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ergün Aydoğan.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı sosyal güvenlik yasasının 89’uncu maddesinin 2’nci fıkrasına göre söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa sosyal devleti tasfiye etmektedir. Bu yasa, bizim, Sosyal Güvenlik Kurumundaki sorunları çözmeye yönelik bir yasa değildir. Üç haftadır bu yasayı görüşüyoruz. Bu yasa Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda düzeltme yasası değildir. Bu yasa Hükûmetin 5510 sayılı Yasa’yı çıkartırken yaptığı hataların düzeltilmesidir. Bu düzeltmeler de sosyal güvenlik sistemini çalışır hâle getiremeyecektir, yeni sorunları da beraberinde getirecektir. Emeklilik prim gün sayısının yedi bin iki yüz güne çıkarılması ve emeklilik yaşının altmış beş olarak belirtilmesi Türkiye gerçekleriyle örtüşmemektedir. Sağlık hizmetlerinin parası olana verilmesi yani özelleştirilmesi ne yazık ki kabul edilemez. Sağlık hizmeti doğuştan kazanılmış en temel bir insan hakkıdır. Bu hakkı piyasalaştırmaktasınız. Bir taraftan fakir fukara, garip gureba edebiyatı yapanların, diğer taraftan en temel hakkı elinden alınması trajikomiktir.

Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarına göre 12 milyon 930 bin yurttaşımız yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. 2007 yılı içinde yeşil kart alan yurttaşlarımızın sayısı 16 milyon 400 bin. TÜİK rakamlarına göre açıklanan 533 YTL’nin altında 12 milyon 930 bin yurttaşımız vardır. Bu, bir çelişkidir. Yeşil kart alabilmek için mevcut uygulamada aylık gelirin ya da aile içindeki gelir payının net asgari ücretin üçte 1’inden az olması gerekmektedir. Yeşil kart alma koşulları zorlaştırılıyor ve değiştiriliyor. Taslak, yeşil kartın tamamını değiştirmiş, artık kişinin geliri yanında taşınır ve taşınmaz malları ve bunlardan doğan hakları dikkate alınmaktadır. Geliri olmayan ama tek göz bir gecekondusu olan veya üç beş dönüm arazisi olan yurttaşlarımız da ne yazık ki yeşil karttan mahrum bırakılmaktadır. Bunun anlamı seçim dönemlerinde yeşil kartlı sayısı artacak, seçim sonrasında hızla azalacaktır.

Yine katılım payı ödemelerinde yurttaşlarımızın sıkıntı yaşayacağı açıktır. Bu sistem içinde katılım payını dahi ödemekte zorluk çekilecektir. Hâl böyleyken, Başbakan bütün yurttaşlarımızın özel hastanelere gidebileceğini söylüyorken, şimdi (A) grubu, (B) grubu hastalar yaratılmaktadır.

Döneminizde yoksulluğun arttığı gibi, kaymakamlıklarda yoksulluğun derecelendirildiği, yardımların yoksulluk derecesine göre yapıldığı ne yazık ki bir gerçektir. Öyle bir ekonomik model uygulanmaktadır ki, bir taraftan yoksulluk artarken diğer taraftan dolar milyarder sayısı artmaktadır.

Emekli ve çalışanların ücretlerinin yüksek olduğunu söyleyen Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, IMF’le gözden geçirmeyi başarıyla tamamlayıp yaklaşık 3,7 milyar dolar tutarındaki kredi diliminin serbest bırakılmasının hedeflendiğini ve sosyal güvenlik reformu görüşmelerinin devam ettiğini söylemektedir. Sosyal güvenlik yasasıyla birçok hak kaybının yaşanacağı, ücretlerin daha da düşeceği, çalışanların ciddi sıkıntılar yaşayacak olmasına rağmen bu düzenlemeler IMF isteği ve dayatması ve kredi karşılığında yapılmaktadır.

Yine, bu sendikal hakların kullanılması nedeniyle iş kaybı yaşayan çalışanların bu koşullarda nasıl iş bulup, nasıl emekli olacağı, iş bulmanın imkânsız olduğu bu koşullarda emekli olmanın mümkün olmadığı, normal yaşlarda iş bulamazken yaşamının herhangi bir döneminde işsiz kalan yaşı ilerlemiş yurttaşların iş bulmasının mümkün olmadığı… Yapılan bu düzenlemede önerimiz, aile yardımı sigortasıdır. Eğer böyle bir kolaylık sağlanmaz ise, AB uyum çerçevesinde sosyal patlamalara neden olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu uygulanan ekonomik politikalar sonrasında ülkenin zavallı, fakir, kent…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biz, burada, bu hak kayıplarını konuşurken Sayın Başbakan, geçinemediğinden, Alman Başbakanına ne kadar maaş aldığını sormuştur geçtiğimiz dönemlerde ve bütün vatandaşlarımızın da üzülmüş olduğunu, Başbakanın durumuna üzüldüğünü geçmiş dönemlerde gördük. Oysa dünden bu yana görüyoruz ki bugün geldiğimiz noktada Başbakanın dolar milyarderi listesinde olduğunu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, uluslararası ekonomik krizin nedeni, ABD’deki banka kredilerindeki çöküştür. Ülkemizdeki krizin nedeni, AKP Hükûmeti ve Başbakandır. 17 milyon hane sayısı olan ülkemizde 8 milyon aileye kömür dağıtılıyor, toplam hane sayısına oranı yüzde 45,7’dir. 22 Temmuzda aldığınız oy da yüzde 47’dir.

Bu duygu ve düşüncelerle önergemizi desteklemenizi bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 89 uncu maddesi ile düzenlenen 3816 sayılı Kanunun ikinci maddesine “30 günden az çalışan sigortalılar” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı olanlar” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Mücahit Pehlivan (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Şimdi, bu madde veya bu fıkra yeşil kart almak için asgari ücretin brütün üçte 1’inden az geliri olmasını gerekli kılan bir düzenleme. Kişi başına tabii. Şimdi, burada önergede… Biz diyoruz ki: Yevmiyeli çalışan veya kısmi süreli çalışan vatandaşlarımız yeşil kart alabilsinler. Yani “yaz var, kış var” derler. Yevmiyeli çalışan bir vatandaşımız bir ay içerisinde iki üç gün ancak iş bulabilir, diğer zamanlarda iş bulamayabilir. Dolayısıyla bu vatandaşımızın sağlık sorunu nasıl halledilecek? Bu vatandaş sosyal devlet imkânlarından istifade etmesin mi? Böyle bir şey olamaz. Bundan dolayı biz ne yapıyoruz? Kısmi çalışan veya yevmiyeli çalışan fakat gelir düzeyi uygun olmayan vatandaşlarımıza yeşil kart imkânını sağlayalım diyoruz. Önergede değerli arkadaşlarımız diyorlar ki: “Borcu olan BAĞ-KUR’lulara da yeşil kart imkânı verelim.” Değerli arkadaşlar, BAĞ-KUR’lu olmak, yani vatandaşın bir kere ticari faaliyetlerle uğraştığını kabul ediyoruz demektir peşinen. Eğer gerçekten yeşil kart almayı gerektiren bir durum varsa BAĞ-KUR’lu esnafımız için, o zaman sistemden çıkması gerekiyor. Aksi takdirde bu sistemin önünü almak mümkün değildir. Dolayısıyla bu önergeye katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım? Kim konuşacak?

MÜCAHİT PEHLİVAN (Ankara) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Pehlivan, buyurunuz. (DSP sıralarından alkışlar)

MÜCAHİT PEHLİVAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 89’uncu maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2005 yılında yasalaşma sürecine giren sosyal güvenlik reformunda üç yıl sonra yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. 2075 yılının Türkiye’sinin kurgulandığı iddia edilen bugün görüştüğümüz tasarı bazı yararlı yönlerine rağmen sosyal tarafları huzursuz etmiş, hatta sokağa dökmüştür. Emekli yaşı, aylık bağlanma oranı, prim ödeme gün sayısı eksenine oturtulan mevcut tasarı iş yaşamına yeni girecekler için şartları oldukça ağırlaştırmıştır. Kamuoyu ise “Merak etmeyin, bu hükümler 2036 yılından sonra geçerli olacaktır.” diye teselli edilmeye çalışılmaktadır.

Oysa, bu tasarıdaki sorunları ortaya koymak için o kadar uzağa gitmeye gerek yoktur. Daha bir hafta önce görüştüğümüz maddelerde toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren, o bölümü ciddi sıkıntıya sokabilecek bir düzenleme kabul edilmişti. Böylece, tüm uyarılarımıza ve iyi niyetli girişimlerimize rağmen, verdiğimiz önerge kabul edilmeyerek esnafların sağlık hizmeti alması zorlaştırılmıştır.

Görüştüğümüz tasarı esnaf ve sanatkârın genel sağlık sigortasından yararlanması için prim borcu bulunmaması esasına dayanmaktadır. İşlerin durgun olduğundan yakınılan, para darlığından şikâyet edilen bugünkü ekonomik ortamda küçük esnafın zaman zaman vergi ve prim borçlarını ödemede zorlandığı malumunuz. Nitekim, Çalışma Bakanlığının resmî rakamlarına göre BAĞ-KUR’dan prim alacağının 32 milyar yeni Türk lirasının üzerinde olduğunu biliyoruz. Daha önce verdiğimiz önergelerde dikkate alınmayan bu çarpıklığın giderilmesi için son bir şans vardır, o da bu maddededir.

Biz diyoruz ki: Ekonomik olarak zor duruma düşen ve düzelir umuduyla krize direnen, iş yerini kapatmayan BAĞ-KUR sigortalıları, primlerini üç ay ödeyememeleri durumunda genel sağlık sigortalarından yararlanamayacaklardır. Sayın Bakanın söylediği gibi 120 günlük bir süreden bahsediliyor, aslında 90 günlük bir süre, ama 120 günü neye göre belirliyoruz? BAĞ-KUR’lu vatandaşımızın 120 günlük rakamını onlara nasıl layık görüyoruz, hele dünkü kabul edilen oylamadan sonra?

18/06/1992 tarihli 3816 sayılı Kanun, ödeme gücü olmayan vatandaşların tedavi giderlerinin yeşil kart verilerek devlet tarafından karşılanmasını öngörmektedir. Bu Kanun, hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında bulunmayan ve bu Kanun’un öngördüğü usul ve esaslar çerçevesinde belirlenecek, aylık geliri veya aile içindeki gelir payı brüt asgari ücretin üçte 1’inin altında olan, Türkiye’de ikamet eden Türk vatandaşlarının sağlık hizmeti almasını düzenlemektedir.

Görüştüğümüz tasarı, yukarıdaki kriterleri daha da güçleştirmiş, mal varlığına bakılma şartı da getirerek şartları daha da güçleştirmiştir. Demek ki genel sağlık sigortası sistemi oturuncaya kadar yeşil kartlılar iki yıl daha mevcut hizmetlerden yararlanmaya devam edecekler, üstelik sadece geliri değil, mal varlığı da incelenerek eskiye göre daha zorlaştırılmış şartlarda bu imkânlardan istifade edebileceklerdir.

Ödeme güçlüğüne düşen esnaf da hiç olmazsa yeşil kartlı gibi değerlendirilmelidir diyoruz. Bir sosyal güvenlik kurumuna üye görülmesine rağmen sağlık hizmetinden mahrum bırakılan esnafa hiç değilse durumu düzelinceye kadar sağlık hizmeti verilebilir.

Sığınmacılara, vatansızlara hatta ülkeyi bölmek için çalışan, devlete kurşun sıkan eli kanlı bebek katillerine bile sağlık güvencesi veren devletin prim borcunu ödemediği için, anasını babasını sırtında taşıyan esnaf ve sanatkâra “Sana yok, ne halin varsa gör.” deme hakkı yoktur.

Gelin, bu ülkenin çimentosu olan BAĞ-KUR’lu, devletin yükünü azaltan bu vatandaşlara devletin şefkat elini uzatalım.

Önergemize destek vereceğinizi umuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyoruz Sayın Pehlivan.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, yani şöyle bir teklifte bulunuyorsa tabii ki bunu milletimizin ve yüce Meclisin takdirine sunarım: SSK’lı vatandaşlarımızdan primler kesilmesin, BAĞ-KUR’lu vatandaşlarımız da devlete karşı -hele yeni yasayla birlikte çok ciddi iyileştirmeler geliyor, onlar da- prim ödemesin, yani devlete karşı vatandaş görevlerini yerine getirmesin ama devlet sosyal devlet olma görevini sürdürsün. Böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yok, olma şansı da yok. Dolayısıyla şu anda BAĞ-KUR’lu vatandaşlarımızın bir gün diye tanımlanan borcu varsa veya iki yüz kırk gün prim ödememişlerse, sağlıktan istifade edememe durumlarını dikkate aldığımızda, dört aylık prim borcu olan bir BAĞ-KUR’lu vatandaşımız sağlıktan istifade edecek. Eğer bu devletin, bu bayrağın altında yaşayan vatandaşlar isek ve kendimizi esnaf olarak tanımlıyor isek, BAĞ-KUR’lu tanımlıyor isek oradaki sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekiyor, o sorumlulukları yerine getiremiyorsak o kapsamdan çıkmamız gerekiyor. Sosyal devlet o zaman yine size sahip çıkıyor, sizin sağlık giderlerinizi ve size şemsiyenizi üzerinize açıyor. Dolayısıyla burada yeni haksızlıklar doğuracak bir düzenleme talebini doğrusu bir yere sığdıramadığımı ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, aslında Sayın Bakanın bu açıklamayı yapma hakkı yok. Arkadaşımız, kendi önergesini açıkladı. (AK Parti sıralarından gürültüler) Hayır ne demek? Var mı… Konuşmayın!

Bu hep kamuoyuna yanlış aksettiriliyor efendim. Eskiden bir gün BAĞ-KUR’a prim borcu olanlar sağlık hizmetinden yararlanamıyordu. Biz ikaz ettik, bir gün olmaz otuz gün dedik,  otuz günü doksan güne çıkardık, iki yüz kırk günden bahsediyor…

BAŞKAN -  Sayın Genç, şimdi…

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ama Sayın Başkanım, böyle zamansız yerde Hükûmete söz vermeniz doğru değil. Son söz milletvekilinindir…

BAŞKAN – Sayın Genç, Bakanın kısa da olsa bir açıklama hakkı olabiliyor, biliyorsunuz. Onun için, önergeyi şimdi oylarınıza sunuyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, böyle bir sistem var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, Bakanın önerge üzerinde konuşma hakkı yok efendim.

BAŞKAN – Dikkate alacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Hükûmete çok yersiz yere söz hakkı veriyorsunuz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

89’uncu maddenin ikinci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

89’uncu maddenin üçüncü fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 89 uncu maddesinin (3) nolu fıkrası ile değiştirilen 18/6/1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Hakkı Suha Okay

Kemal Anadol

 

İstanbul

Ankara

İzmir

 

Bayram Meral

Osman Kaptan

Tayfur Süner

 

İstanbul

Antalya

Antalya

“3) 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 9- Bu Kanuna göre sağlanacak sağlık hizmetlerinin bedelini karşılamak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu bütçesine yeterli ödenek konulur. Bu ödeneğin miktarı, Yeşil Karttan yararlanacak olanların sayısı ile Kurumun kişi başına yıllık olarak belirleyeceği ortalama sağlık gideri esas alınarak tespit edilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun Tasarısının 89 uncu maddesi ile 3816 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi değiştirilmiştir. Bu değişiklik ile: “Primin tahakkuk ettirileceği ay itibarıyla, yeşil kart verilen kişi sayısının üçe bölünmesi suretiyle bulunacak kişi sayısının, 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına girenler için tespit edilen prim miktarı ile çarpımı sonucu bulunacak olan tutar Sosyal Güvenlik Kurumu bütçesine ilave edilmesi” öngörülmüştür.

Bu düzenleme, Sosyal Güvenlik Kurumu bütçesine ilave edilecek primin azaltılması anlamına gelmektedir. Bu nedenle, yeşil kartlı sayısı ve kişi başına yıllık olarak belirlenecek ortalama sağlık gideri esas alınarak hesaplama yapılması için değişiklik önerilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

89’uncu maddenin 3’üncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

89’uncu maddenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

90’ıncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 90. Maddesi ile değiştirilen 16/5/2006 tarihli ve 5002 sayılı Kanunun Ek 1 inci maddesinin (a) bendinin birinci ve ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Kemal Kılıçdaroğlu

Kemal Anadol

Yaşar Ağyüz

 

İstanbul

İzmir

Gaziantep

 

Hakkı Suha Okay

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ali İhsan Köktürk

 

Ankara

Malatya

Zonguldak

 

 

Akif Ekici

 

 

 

Gaziantep

 

“Sağlık hizmeti sunan gerçek veya tüzel kişiler ile kamu idarelerine ait döner sermayeli işletmelerin hizmet bedeli olarak düzenledikleri ve ödenmek üzere Kuruma (5502 sayılı Kanunla devredilen kurumlar dahil) gönderdikleri faturalar, genel sonuçlar verecek şekilde örnekleme metoduyla incelenir. Bu inceleme sonucunda sağlık hizmeti sunan gerçek veya tüzel kişiler ile kamu idarelerine ait döner sermayeli işletmelerin incelenen döneme ait bütün faturalarına uygulanmak suretiyle ödenecek tutar tespit edilir ve buna göre ödeme yapılır.”

“Yukarıdaki fıkra kapsamındaki kişi ve kurumlarca, 1/1/2007 tarihinden önce Kuruma gönderilen faturalardan henüz incelemesi tamamlanmamış olanlar, yukarıdaki fıkraya göre incelenerek yılı bütçesine gider kaydedilir, avans verilmiş ise mahsup edilir. Verilen avanslardan iade edilmesi gereken tutarlar, Kurum tarafından alacak hesaplarına alınır. İnceleme sonucu tespit edilen hata oranı ile incelemenin bu fıkra hükümlerine göre yapıldığı ilgili kişi ve kurumlara yazılı olarak bildirilir. 1/1/2007 tarihinden sonra Kuruma incelenmek üzere teslim edilen faturalar için, örnekleme yapılarak fatura incelemesi yöntemini kabul etmeyen gerçek veya tüzel kişiler ile kamu idarelerine ait döner sermayeli işletmeler, bu tercihlerini hizmet vermeye başlamadan önce ilgili kuruma yazılı olarak bildirir. Bildirimde bulunulmaması halinde örnekleme yöntemi kabul edilmiş sayılır. Örnekleme yöntemini kabul eden gerçek veya tüzel kişiler ile kamu idarelerine ait döner sermayeli işletmelerin sözleşme veya ilgili mevzuatı içinde sonuçlandırılamayan alacaklarına mahsup edilmek üzere incelemesine başlanmamış alacak tutarını geçmemek üzere Kurum tarafından uygun görülecek oranda avans ödemesi yapılır. Örnekleme yoluyla tespit edilen hatalı tutarın düşürülmesi ile bulunan tutar, sağlık hizmeti fatura eden gerçek veya tüzel kişiler ile kamu idarelerine ait döner sermayeli işletmelere ödenir.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Mevlüt Aslanoğlu konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Katılmayın, her önerimize katılmıyorsunuz. Yine ben size tutanak okuyacağım biliyor musunuz. Biraz gülün. Katılmadığınız şeylere ne demişsiniz?

Okuyorum arkadaşlar: “Değerli arkadaşlar, mezarda emeklilik yasası bu yasa.”

SAFFET KAYA (Ardahan) – Kim söylüyor?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Söyleyeceğim.

“Kaç gündür, burada…” Söylenecek söz bulamıyorum.

RECEP KORAL (İstanbul) – Söylemediğin ne kaldı!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Âdeta her şey tekrar edildi. Tabii, sizler bu yasa tasarısının çıkarılmasında ısrar ediyorsunuz. “

SAFFET KAYA (Ardahan) – Kim söylüyor?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Tabii, onu söyleyeni söyleyeceğim.

Ama, milletimiz çok yakından sizi takip ediyor, sorunlu arkadaşlarımız yakinen takip ediyor. Hiç unutulmasın ki, ateş düştüğü yeri yakar. Burada konuşmak, onlarla ilgili birtakım ahkâmlar kesmek, bu yasanın fevkalade önemli olduğunu savunmak kolay ama onu yaşayan insanların -ister emekli olsun ister çalışan olsun- çekmiş olduğu çileyi biliyor musunuz? Her birimiz, yakınımız olarak biliyoruz, vatandaşımız olarak biliyoruz, içinde yaşadığımız toplum olarak biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, vicdanlarınıza hitap ediyorum, hitap etmek istiyorum, milletten almış olduğunuz yetkiyi kötüye kullanıyorsunuz.”

SAFFET KAYA (Ardahan) – Parmak işaretini de böyle mi yaptı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Aynen böyle yapıyor. “Haksızlık yapmayın, dolayısıyla, çalışanların haklarını yemeyin.”

SAFFET KAYA (Ardahan) – Kaseti mi izlediniz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Radikal birtakım kararlar alıp buraya getiriyorsunuz. İktidar çoğunluğunuza güvenmeyin.” (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Bravo!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Bir broşür buldum arkadaşlar, milletvekili arkadaşlar mutlaka bu broşürü görmüşlerdir. Bir tanesinde ilginç bir karikatür var. Bakınız, bu karikatürde uçurumdan aşağıya, işçi tek eliyle tutunmuş, düşmek üzere, zahmet çekiyor, emekli zahmet çekiyor, dürüst işveren zahmet çekiyor ama birileri, tuzu kuru olanlar hiç zahmet çekmiyor, âdeta ayaklarıyla bir de onları itiyorlar.”

Değerli arkadaşlarım, bu daha uzun, içinden birkaçını seçeceğim, diyor ki: “Bizim ilçemizde bir adam mahkemeye düşmüş, dava uzun süre devam etmiş. En sonunda hâkime dilekçe vermiş.” Ne demiş biliyor musunuz? “Hâkim bey, ya davayı bitir ya benim ömrümü uzat.”

Siz ya bu yasayı çekin yahut da insanların ömrünü uzatın.

Yine, bu sözler, biraz sonra söyleyeceğim, bu ayrı bir…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Meraklandırma artık.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Dur, bu ayrı bir milletvekilimiz, şu anda milletvekilimiz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakan mı?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Dur, şimdi bir başka arkadaşımız: “BAĞ-KUR’lu, sigortalı sayısı gittikçe düşüyor, primler ödenmiyor. Tabii düşer, tabii düşer… İki yılı aşkın bir süredir piyasada yaprak kıpırdamıyor”. Kıpırdıyor mu arkadaşlar yaprak? “Her gün kepenkler kapanıyor, siftah yapmadan dükkânını kapatıyor.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Kapatan kapatana!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hakikaten, o günden bugünü görmüş! “Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde ayda ne kadar iş yerinin kapandığını tabii görüyorsunuz. Tabii, işsizlik, piyasanın kötü olması sebebiyle iş yerleri kapanınca BAĞ-KUR mensubu insanlar BAĞ-KUR’lu olmaktan çıkıyor. Tabii ki hiç şüphesiz, BAĞ-KUR’lu sayısı düşecek. Ayrıca, daha önce söylediğim gibi, iş yapamıyorlar, kiralarını, elektrik paralarını, su paralarını ödeyemiyorlar. Tabii ki işsizlik sebebiyle zaman zaman prim borçlarını ödeyemiyorlar. Peki, sorumlu kim? Yine, sorumluluğu esnafa, küçük esnafa ve zanaatkâra yüklediniz.” Yazıklar olsun!

Değerli milletvekilleri, ilk okuduğum –bu, tamamen Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarından girin, bulacaksınız- Sayın Salih Kapusuz’undu, bu ise Sayın Mehmet Ali Şahin’in.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

90’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 90’ıncı madde kabul edilmiştir.

91’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 91 inci maddesi ile düzenlenen 2108 sayılı Yasanın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Turan Kıratlı

Ertekin Çolak

 

Kayseri

Kırıkkale

Artvin

 

Ahmet Ertürk

 

İsmail Bilen

 

Aydın

 

Manisa

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun  Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 91. Maddesi ile değiştirilen 29/8/1977 tarihli ve 2108 sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                             

Kemal Kılıçdaroğlu

Kemal Anadol

Hakkı Suha Okay

 

 

İstanbul

İzmir

Ankara

 

Akif Ekici

Yaşar Ağyüz

Gürol Ergin

 

Gaziantep

Gaziantep

Muğla

 

Ali İhsan Köktürk

 

R. Kerim Özkan

 

Zonguldak

 

Burdur

31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesi kapsamında sigortalı sayılmayı gerektirecek bir çalışması bulunmayan veya bu kapsamda aylık ve gelir almayan köy ve mahalle muhtarları, 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı sayılırlar. Ancak, prime esas kazançların belirlenmesinde bunlar hakkında 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hükümleri uygulanır. Bu Kanunun 4. Maddesinin (b) bendine göre sigortalı sayılan köy ve mahalle muhtarlarının bu Kanuna göre ödemekle yükümlü oldukları sigorta primleri Devlet tarafından ödenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, bildiğiniz gibi, bu düzenlemede köy muhtarlarımız tarım kapsamına alındı. On beş günlük prim karşılığı bir aylık sigortalı görünecekler. Önergede bütün muhtarların primlerinin devlet tarafından ödenmesi isteniyor. Çok saygıdeğer bir önergedir. Fakat Türkiye’nin imkânları ölçüsünde şimdi köy muhtarlarına böyle bir imkân tanındı, önümüzdeki süre içerisinde de umuyorum ki, tüm muhtarlarımıza teşmil edilir diyorum.

Teşekkür ederim. Önergeye katılmıyoruz efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Ramazan Kerim Özkan konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanımız bir müjde anlamında muhtarlarımıza bir iyileştirmeden bahsetti, ama gerçekten köy ve mahalle muhtarlarımızın ne çektiklerini hep beraber sizler de yaşıyorsunuz, bizler de yaşıyoruz. Onların hanımları aşçıdır köyde, beyleri -muhtarsa, erkek veya bayan- teşrifatçıdır. Sizi ağırlayan odur, bizi ağırlayan odur, devlet memurunu ağırlayan odur. Gerçekten 290 milyon lira maaşla bunlar birer isimsiz kahraman gibi gece gündüz o köyün gece bekçisidir, o köyün sulama bekçisidir, o köyün ihtiyar heyetidir, o köyün hac uğurlayıcısıdır, o köyün mevlit bekleyicisidir, o köyün düğün bekleyicisidir, asker uğurlayıcısıdır. Köy muhtarları hep veren eldir, bu 290 milyon lirayla. Zaten “Maaşlarını asgari ücret düzeyine çekeceğiz.” diye defalarca konuştuk, ama bir türlü muhtarların maaşlarını iyileştiremedik. Verdiğimiz para 290 milyon lira, 290 YTL.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Kaçtan kaça çıktı?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Kaçtan kaça çıktığını günün koşullarında değerlendirmek gerekir. Enflasyondan bahsediyoruz, yüzde 10’lar gibi bir enflasyondan bahsediyoruz, ama gerçek enflasyon… Geçen hafta Burdur’daydım, Burdur’a girdiğimde 73’le başladı enflasyonun öncülüğünü çeken gübre, dönerken 94’tü. On gün içerisinde 73’ten 94’e çıktı. Nereden vereye varıyor.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Altın gibi ya!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bakın, bir gübre örneği bu sadece. Elektriği konuşmuyoruz, mazotu konuşmuyoruz, o muhtarın evinde yenen tavuğu konuşmuyoruz, horozu konuşmuyoruz. Yenilen içilen konuşulmaz. Misafirperverdir bizim muhtarlarımız, ama nereden gelip nereye gittiğini sormayız. Bizim ailemizden de çok muhtarlar oldu. Yani, başladığımız zaman, kaymakam gelirdi, vali gelirdi, daire müdürleri gelirdi, ormancı gelirdi, veteriner hekim gelirdi, doktor gelirdi, biz 7 kardeş, acaba şu balı biraz eksik yeseler de veya şu yumurtayı biraz eksik yeseler de veya şu tavuğun kanadı bize kalsa diye bakardık. Muhtar ailesi… Teşrifat yapıyoruz.

Bakın, bunların hepsini sizin aileleriniz de yaşıyor. Muhtarlarımız bu. Büyük şehir muhtarlarında pek sorun yok, ama köy muhtarlarında… Bakın, bekçi dahi tutamıyorlar -önerge verdik- bütçeleri yok. Bir kır bekçisi tutup o köyün hayvanlarını, suyunu idare edemiyorlar. Onun için, diyoruz ki, hiç olmazsa bu yasayla bir iyileştirme… Bu iyileştirmede, BAĞ-KUR primlerini veya SSK primlerini devlet tarafından ödeyelim diyoruz.

Bakın, Burdur’a yolunuz düşerse -Bayram Bey’in düşer- Karamanlı’ya girdiğiniz zaman Saddam’la karşılaşırsınız Karamanlı’da. Saddam bir mahalle muhtarı. Gelen, o beldeye uğrayan onun kahvesini içmeden geçmez, çayını içmeden geçmez, ama suyun nereden geldiğini, paranın nereden geldiğini sormaz. Biz de sormuyoruz, ancak, şu anda bazı köylerimizde sorgulamalar başladı. Vardığınız zaman, değişik kentlerde “Artık bizim çay, kahve paramız kalmadı, lütfen çaycıya buyurun, kahveciye buyurun.” deniyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Para kimden?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Onun için gelin, burada bu düzenlemeyi yaparken bu muhtarlarımızın, isimsiz kahramanlarımızın, yerelde en alt seviyede seçilmiş insanlarımızın bu SSK ve BAĞ-KUR primlerini hep beraber yatıralım istiyoruz.

Kamu adına gelen herkesi -dediğim gibi- bunlar karşılıyor, bunlar uğurluyor. Hastasında bunlar vardır, iyi günde bunlar vardır, kötü gününde muhtarlarımız vardır. Onun için önergemizin yüce Meclis tarafından desteklenmesini istiyoruz. Bu konuda saygıdeğer milletvekillerimizin çok zorluğu yok yani oyun alt gübresi yok, üst gübresi yok, budaması yok, çapası yok, elinizi kaldırdığınız zaman yerinizden muhtarlara bir iyileştirme tanzim ediyoruz.

Gerçekten, kırsalımız çok zordur. Alt gübresi atar, üst gübresi atar, çapalar, budar ama burada bu zorluklar yok. Koltuklarımız da güzel, masalarımız da güzel, rahatımız da iyi, klimamız da var, aydınlanmamız da var, soğutmamız da var. Onun için sizlerden rica ediyorum, gelin, şu muhtarlarımıza bu sıcak ilginizi önergemizi destekleyerek gösterin temennisinde bulunuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 91 inci maddesi ile düzenlenen 2108 sayılı Yasanın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçeyi okutunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Gerekçe: 5510 sayılı Kanuna eklenen geçici 16 ncı maddede köy muhtarlarının prime esas kazançları belirlenmiş olup bu madde ile tenakuz oluşmaması amacıyla düzenleme yapılmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 91’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 91’inci madde kabul edilmiştir.

Saat 22.00’ye kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 21.47

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemin 2’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/443) (S. Sayısı: 84)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, İstanbul Teknik Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Eğitim-Araştırma Yerleşkeleri Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- İstanbul Teknik Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Eğitim-Araştırma Yerleşkeleri Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/512) (S. Sayısı: 115)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S: Sayısı: 94)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın; Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 Milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın; Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/132, 2/143, 2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 

6.- Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/435) (S. Sayısı: 48) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 48 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu söz istemiştir.

Sayın Arifağaoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 48 sıra sayılı Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve izleyenleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Yusufeli ilçesi, yapılacak olan Yusufeli Barajı’nın gölü içinde kalıyor. Bu nedenle Yusufeli ilçesine yeni bir yerleşim alanı aranıyor.

Değerli milletvekilleri, Çoruh Havzası, enerji yönüyle, Türkiye’deki önemli havzalardan biridir. Şöyle bir kıyaslama yaparsak: Türkiye’nin en büyük barajı, Atatürk Barajı 55 milyar metreküp su tutmaktadır ve Türkiye’nin 2007’de tükettiği enerjinin yüzde 7’sini vermektedir. Çoruh Havzası üzerinde on adet barajla 6,5 milyar metreküp su tutulacak ve Türkiye’nin 2007’de tükettiği enerjinin yüzde 8’i karşılanacaktır. Bu nedenle, Çoruh Havzası çok önemlidir. Ben, şimdi, enerji yönüyle, Çoruh Havzası’nı size biraz tanıtmak istiyorum.

                              

(x) 48 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Ülkemizde enerji üretim alanları yirmi altı havzaya ayrılmıştır. Bunlardan Çoruh Havzası, diğer havzalar içinde var olan brüt enerji potansiyeline oranla, ekonomik olarak kullanılabilir enerji potansiyeli en yüksek olan bir havza durumundadır. Fırat ve Kızılırmak Havzaları bile Çoruh Nehri’nden sonra gelmektedir.

Çoruh Havzası enerji yönünden üç gruba ayrılmıştır:

Aşağı Çoruh Havzası: Bu grupta Muratlı, Borçka ve Deriner Barajları bulunmaktadır. Muratlı ve Borçka Barajlarının temeli 1999 yılında atılmıştır. Bu iki baraj tamamlanmış ve üretim yapmaktadır.

Deriner Barajı’na fiili olarak 1997 yılında başlanmıştır, resmî temel atma töreni 3 cumhurbaşkanının katılımıyla 1998 yılının nisan ayında gerçekleşmiştir. Deriner Barajı inşaatı ödeneksizlik nedeniyle iki kez durdurulmuştur. Deriner Barajı’nın bitirilmesi için üç yıla ve her yıl 230 milyon dolara ihtiyaç vardır. Ancak 2008 yılında gözüken ödeneği ne yazık ki 100 milyon dolardır.

Değerli arkadaşlar, bu Deriner Barajı’nı ödeneksizlik nedeniyle geciktirmek doğru değildir. Şöyle bir misal verirsem: Deriner Barajı bitmiş olsa, yılda 2,2 milyar kilovat saat elektrik üretecek. 10 sentten hesaplasanız 220 milyon dolarlık elektrik üretecek bir yılda. Oysaki, biz buna 230 milyon dolar vereceğiz ve üç yılda 690 milyon dolar. Yani, kendini amorti edecek durumdadır. Ama nedense, ne hikmettense -yetkililer kredi var diyor- kredide sorun yok, ancak, bütçe dengeleri açısından bir türlü ödenek koyulamıyor.

Deriner Barajı ödeneğinin mutlaka revize edilerek düzeltilmesi ve 2010 yılı sonunda bitirilmesi gerçekleştirilmelidir.

Orta Çoruh havzası: Orta Çoruh havzasında Artvin ve Yusufeli Barajları bulunmaktadır. Artvin Barajı’nın yap-işlet-devret modeliyle yapılacağını yetkililer belirttiler. Diğer, Yusufeli Barajı, Aşağı Çoruh havzası barajları gibi dış kredi kullanılarak inşa edilecektir. Yusufeli Barajı, Yusufeli ilçe merkezinin takriben 10 kilometre Artvin tarafında ve Çoruh Nehri ile Oltu suyunun birleşme noktasının tahminen 800 metre mansabında inşa edilecektir.

Yusufeli Barajı 2 milyar 130 milyon metreküp su tutacak ve Çoruh havzasında en fazla su depolayan baraj konumundadır. Bu özelliğiyle, Yusufeli Barajı kendinden sonraki Artvin, Deriner, Borçka ve Muratlı Barajlarını da beslemiş olacaktır.

Yusufeli ilçesini baraj gölünde bırakmamak için çok çalışıldı. Devlet Su İşleri teknik kadrosu çok araştırma yaptı. Siyasetçiler olarak Yusufeli ilçesini kurtarmayı çok arzu ettik. Bir ilçenin tamamının su altında kalması kabul edilemez bir olaydır. Burada yaşayanları evinden, yurdundan, doğup büyüdüğü topraklardan almak, uzaklaştırmak basit bir olay değildir. Bunun sosyolojik, psikolojik ve ekonomik boyutları vardır. Bu hususlar göz önünde bulundurularak Yusufeli ilçesini kurtarmaya yönelik alternatif projeler üzerinde durulmuştur. 20’nci Dönem milletvekilliğimde bu konu üzerinde çalıştım, araştırma yaptım. Barajın yapılacağı yer mühendislikte çok aranan, çok arzu edilen özelliklere sahiptir. Baraj ekseninden membaa doğru 800 metre gidilince nehir iki kola ayrılıyor, Oltu istikametinde geniş bir alan ve bu birleşme noktasında da 1975 yılında ben genç bir mühendis olarak bir köprü inşa ettim. Benim inşa ettiğim köprü de maalesef bu baraj gölü içinde kalmaktadır.

Yine, buradan membaa doğru 9 kilometre gidince Yusufeli ilçe merkezi vardır. Yusufeli ilçe merkezinde de Barhal suyuyla birleşen bir birleşme noktası vardır, şehir burada kurulmuştur. Barhal’a doğru büyük bir depolama alanı, yine Yusufeli-İspir istikametinde de ikinci bir depolama alanı vardır. Bu nedenle, mühendislikte çok aranan, çok iyi bir özelliğe sahiptir Yusufeli Su Kavuşumu Barajı. O nedenle, mühendislik hesaplarında Yusufeli Su Kavuşumu Barajı çok fizibıl, yani çok ekonomik bir maliyet vermektedir. Eğer Yusufeli Su Kavuşumu merkezinde baraj yaparsak Yusufeli’ni kurtarma şansı yok. Bunu kurtaracak şekilde alternatif projeler üzerinde durulmuştur. Alternatif projeler nedir? İkili sistem veya üçlü sistem.

Değerli milletvekilleri,  ben on yıl önce bu çalışmaları yapmıştım, ancak ikili veya üçlü sistem de ekonomik olmuyor. 1998 yılında Halitpaşa İlkokulu bahçesinde bir yaz günü toplantı yapmıştım. Bu toplantıda Yusufeli Barajı’nın konumunu, durumunu Yusufeli halkına anlatmaya çalışmıştım. O zaman, 1998, zannedersem temmuz veya ağustos ayı “Değerli Yusufelili hemşehrilerim, bu baraj mutlaka yapılır. Kim ‘yapılmayacak, Yusufeli’ni suya boğdurmayacağız’ diyorsa doğru söylemiyor, size gerçekleri söylemiyor, siyaseten bu barajın süresini uzatıyor. Kendi siyasi bir menfaat bekliyor olabilir.” dedim. “Bu baraj mutlaka yapılır. Onun için, bir an evvel bu barajın yapılmasında hem ülke ekonomisi açısından hem de Yusufelililer açısından fayda var. Bu barajı yapmadan başka alternatif sunularak ekonomik yönde artı bir gelir olmuyor. Bu nedenle, Yusufeli Barajı mutlaka yapılır, Yusufeli su içinde kalır. Ancak, bir Yusufeli su içinde kalır size iki yeni ilçe doğar.” diye söylemiştim. On yıl önce benim söylediklerim bu doğrultudaydı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama sana oy vermediler değil mi?

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – O ayrı bir konu; doğrudur.

Bugün gelinen noktada, Yusufeli Barajı’nı yapmak üzere kurucu firma orada şantiyelerini kurmuştur ve kısa bir süre sonra bu Yusufeli Barajı’na başlayacaktır.

Yusufeli halkının sorunlarını yüreğinde hissedenlerden biriyim. Ancak kalkınmamız lazım, büyümemiz lazım. Ülke kaynaklarımızı iyi değerlendirerek, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyeti yakalamamız için elektriğe ihtiyacımız vardır. Kendi öz kaynaklarımızı kullanarak, yenilenebilir, ucuz ve temiz enerji olması nedeniyle hidrolik potansiyelimizin tamamını kullanma yönündeki projelere mutlak suretle ağırlık verilmelidir.  Hidrolik potansiyelimizin hâlen daha yarısı boşa akıyor. Türkiye'nin ihtiyacı olan suları boşa akıtmak yanlıştır. İnşa hâlindeki barajları basit sebeplerle geciktirmek daha büyük yanlıştır.

Yukarı Çoruh havzasında beş adet baraj yapılacaktır. Bunlar: Arkun, Aksu, Güllübağ, İspir ve Laleli Barajlarıdır. Bu barajlar diğerlerine göre küçük kapasitelidir; yetkililer, yap-işlet-devret modeliyle yaptırmayı planlamaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, biraz da Yusufeli ilçesinden bahsetmek istiyorum. Baraj gölü içinde kalacak olan Yusufeli ilçesinin tarihine kısaca göz atacak olursak: Yusufeli ilçesi, bugünkü Alanbaşı köyünde 1879 yılında “Kiskim” adıyla Erzurum sancağına bağlı olarak kurulmuştur. 1894 yılında, eski adıyla “Ersiz”, yeni adıyla “Kılıçkaya” beldesine nakledilmiştir. Daha sonra, 1926 tarih ve 877 sayılı Kanun’la ilçe merkezi bugünkü Öğdem köyüne nakledilmiştir ve Öğdem köyüne nakledilerek de Artvin’e bağlanmıştır. Bu değişim ile, Oltu ilçesine bağlı köylerden Darıca, Dağeteği ve Gümüşözü, Öğdem ilçe merkezine bağlanmıştır.

1 Haziran 1933 tarih ve 2197 sayılı Kanun’la Rize merkezli Çoruh vilayeti kurulup, Artvin, Çoruh vilayetinin ilçesi yapılınca, Öğdem ilçesi köyleriyle beraber tekrar Erzurum iline bağlanmıştır.

4 Ocak 1936 tarih ve 2885 sayılı Kanun’la Rize merkezli Çoruh vilayeti kaldırılarak merkezi Artvin olmak üzere yeni Çoruh vilayeti kurulunca, Öğdem de Erzurum’dan alınıp yeniden Artvin’e yani yeni Çoruh vilayetine bağlandı. “Çoruh vilayeti”nin adı 17 Şubat 1956 tarih ve 6668 sayılı Kanun’la “Artvin ili” olarak değiştirildi.

Öğdem, 1926 tarihinden 1950 yılına kadar ilçe merkezi olarak kaldı. 16 Şubat 1950 tarih ve 3531 sayılı Kanun’la ilçe merkezi bugünkü Yusufeli’ne nakledilmiştir.

Bugün Yusufeli 1 kasaba ve 59 köyden oluşmaktadır. Şehir nüfusu 6.085, köylerin nüfusu 16.860 olmak üzere Yusufeli ilçesinde toplam 22.945 kişi yaşamaktadır.

Artvin, ülkemizin kuzeydoğusunda Gürcistan Cumhuriyeti’yle komşudur. Yüz ölçümü 7.436 kilometrekare olan ilin Karadeniz’le 34 kilometrelik kıyı uzunluğu, Gürcistan Cumhuriyeti’yle de 109 kilometrelik sınır uzunluğu bulunmaktadır.

Artvin, arazi yapısı bakımından genel olarak dağlıktır. Kaçkar Dağlarının önemli bir bölümü, doğa harikası Karçal Dağları, Doğu Anadolu ile sınır teşkil eden Yalnızçam Dağlarının kuzey kesimleri il sınırları içinde kalmaktadır.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Ardahan’la da komşu.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Ardahan iliyle de komşuyuz.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Onu da söyle. 

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Ardahan’la Artvin’in toprakları bölünmemiştir milletvekilim, korkma.

İl genelinde ova mevcut değildir. Dünyanın en hızlı akışlı nehirleri arasında bulunan Çoruh Nehri, önce Yusufeli olmak üzere, Artvin’i baştan başa derin bir kanyon olarak geçmekte ve yer aldığı vadide sahip olduğu iklim kuşağı ile her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği havza niteliği taşımaktadır.

Artvin’de okuryazar oranı altmış yıl öncesinden bu yana çok yüksektir. Eğitimli ve nitelikli insan bakımından oldukça yüksek bir potansiyele sahiptir. Bu eğitimli insanların yaşadığı Artvin, bozulmamış doğası, kültürel değerleri, zengin folkloruyla, önümüzdeki yıllara, özellikle bal ve alabalığı ile zengin mutfağı ile turizme hazırlanmaktadır. Turizm için gerekli olan doğal özellikler, kültürel zenginlikler ile Artvin çok farklı bir turizm sektörüne alternatif sunmaktadır. Macahel yaşlı ormanları, Barhal Vadisi, Kafkasör mesire yeri, Kopmuş Plajı, Otingo Ormanları, yaylaları, akarsuları, yöresel ahşap mimarisi, kemer köprüleri, tarihî camisi ve kiliseleri, flora ve fauna çeşitliliği, yaban hayatı ile büyük bir potansiyele sahip olan bir ildir Artvin. Küresel ısınmanın etkileri de göz önüne alınacak olursa, Doğu Karadeniz Bölgesi ve zengin ürün çeşitliliğiyle Artvin’de turizmin gelişmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzden sağlıklı bir altyapı oluşumu, gelecekteki yeni turizm anlayışıyla planlama yapılacaktır.

Artvin’de, ayrıca, Atabarı Kayak Merkezi bulunmaktadır. Atabarı Kayak Merkezi, Belediye Başkanının büyük gayretleriyle faaliyete geçmiştir. Fakat, devlet tarafından herhangi bir yardım almamıştır. Artvin Atabarı Kayak Merkezi, Batum Havaalanı’nın ülkemiz ve Gürcistan’ın ortak kullanımına açılması ile de ayrıca bir ilgi merkezi olacaktır. Atabarı Kayak Merkezi’nde şimdiye kadar ilgili bakanlıkça henüz bir girişim, bir yatırım yapılmamıştır.

Geleceğini turizmde arayan Artvin ilimizde doğal çevrenin bozulmaması, yaylalarda beton yapılaşmanın engellenmesi, katı atık ve arıtma gibi sistemlerin çevreyi tehdit eder boyuta gelmeden, Çoruh Vadisi boyunca, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce yapılması gerekmektedir. Bu konu turizmi direkt etkilediği gibi, Allahuekber Dağlarından doğup Batum’dan denize dökülen Çoruh Nehri’nin üzerindeki baraj gölleri, bir süre sonra, önlem alınmadığı takdirde, çöp birikintileriyle dolacaktır.

Artvin’de artık eğitim ve turizm kenti olma yönünde yatırım yapılmalıdır. Artvin Çoruh Üniversitesi kısa sürede altyapı eksiklerini tamamlamalıdır. Artvin Çoruh Üniversitesine bağlı Hopa Ağaç İşleri Meslek Yüksekokulu ve Yusufeli Meslek Yüksekokulu 2008-2009 öğretim yılında eğitime başlayacaktır. Diğer ilçeler de haklı olarak meslek yüksekokulu veya fakülte beklentisi içindedirler.

Artvin Merkez ilçenin ana sorunlarından biri ulaşımdır. Çoruh Nehri’nden virajlarla yükselerek şehir merkezine ulaşılmaktadır. Mevcut yol şehre giriş çıkış trafiğine yeterli olmamaktadır. Merkez ilçenin mutlaka ikinci bir yola ihtiyacı bulunmaktadır.

Yusufeli ilçesinin tamamı ve üç köy, ayrıca on sekiz köy de kısmen etkilenmektedir. Kısaca, Yusufeli ilçesi ve üç köy tamamen baraj gölü içinde kalmakta, on sekiz köy de bundan etkilenmektedir.

Yeni Yusufeli ilçe merkezinin belirlenmesi yanında oluşacak birçok sorun çözüm beklemektedir. Yusufeli halkının mağdur edilmemesi için, ana sorunları, belirteceğim başlıklar altında toplamak mümkündür.

Yeni kurulacak Yusufeli’nin şu sorunlarla karşılaşması mümkündür:

1) Kamulaştırmalarda kıymet takdiri yöre özellikleri dikkate alınarak yapılmalı, Yusufeli’nde toprağın menkul olduğu unutulmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, toprak hiçbir zaman menkul olmaz fakat vaktim yoktur, diğer maddelerde, Yusufeli’nde toprağın menkul olduğunu sizlere anlatmaya çalışacağım.

2) Baraj inşaatlarında öncelikle Yusufeli halkına çalışma imkânı sağlanmalıdır.

3) Baraj yapımıyla ortaya çıkan, başta yol olmak üzere tüm altyapı hizmetleri baraj yapımına paralel olarak sürdürülmelidir.

4) Baraj gölü üstünden yapılacak yeni yolların mümkün olan yüksek standartta yapılması sağlanmalıdır.

5) Su altında kalmayan mezra ve yaylalara da altyapı götürülmelidir.

6) İstihdamı artırıcı önlemler ve yaptırımlar hayata geçirilmelidir.

7) Kamulaştırmaların kademeli yapılması, yöre halkının sorunlarını büyütmektedir. Bu nedenle, kamulaştırmaların mahalle veya köy bazında aynı anda yapılması istenmektedir.

8) Yeni ilçe merkezinde işyeri ve toplu konutların yöre halkına üç yıl ödemesiz, on yıl düşük faizle vadeli verilmesi sağlanmalıdır.

9) Artvin’de turizmle ilgili yerel girişimciler hem uygun kredi imkânlarıyla desteklenmeli hem de doğru istikametlere yönlendirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – 10) Eğitim ve planlama, altyapı konularında ilgili bakanlıklar gerekli yatırımı yapmalıdırlar.

11) Baraj sonrasında en az şimdikine eşdeğer bir yaşam standardı sağlanmalıdır.

12) Yapılan fedakârlıklara karşı yöre halkına en az yüzde 50 ucuz elektrik verilmelidir.

13) Baraj gelirlerinden yöre halkına belirli bir pay verilmesi düşünülmelidir.

Yusufeli halkının yapacağı fedakârlıklar her türlü takdirin üstündedir. Bu fedakârlıklar için Yusufeli halkına ben şahsen bölge milletvekili olarak teşekkürü bir borç biliyorum.

Ayrıca, kamulaştırmalarda Hükûmetin eli açık olmasını, vatandaşın mağdur olmamasını özellikle istiyor, hepinize tekrar sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arifağaoğlu.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Artvin ilimize bağlı Yusufeli ilçesinde Çoruh havzasına yapılacak baraj ve hidroelektrik santrallerinden Yusufeli Barajı’nın yapımı dolayısıyla ilçe merkezinin yerinin değiştirilmesi hakkında kanun tasarısıyla ilgili şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yusufeli ilçesi 1879 yılında Erzurum sancağına bağlı olarak kurulmuş, ilçe merkezi “Öğdem” olarak belirlenmiştir. On yıl sonra merkezi Kılıçkaya’ya taşınmış, 1926 yılında Öğdem’e taşınan Yusufeli Artvin’e bağlanmıştır. 1933’te Artvin ilçe olunca yeniden Erzurum’a bağlanan Yusufeli 1936’da merkezi Artvin olarak kurulan Çoruh vilayetine bağlanmış, 1950’de çıkarılan 3531 sayılı Kanun’la da bugünkü yerine nakledilmiştir.

Bunları detaylı olarak niye veriyorum değerli milletvekilleri? Görüldüğü gibi, ilçenin ve ahalisinin tarihi neredeyse göçebelik üzerine kurulmuştur. Bugün de, bu kanun, ilçenin merkezini yeniden değiştirirken insanları için de bazı belirsizlikleri beraberinde getirmektedir.

İlçe coğrafi konum olarak çok engebeli, dağlık, kayalık bir alana sahiptir. Tarım ve hayvancılık ile geçinen ilçenin ekilip dikilebilir arazisi sınırlıdır ve il merkezine uzaklığı 104 kilometredir. Yusufeli Artvin’in dışarıya en fazla göç veren ilçesidir. Bu nedenle nüfusu gittikçe düşmektedir. İlçe nüfusu 1990 yılında ortalama 37 bin iken bu rakam 2000 yılında 30 binin altına  düşmüştür. Elli dokuz köy ve bir beldeden oluşan ilçenin merkez nüfusu 6.105’tir ve ilçe merkezi beş mahalleden müteşekkildir.

Bu bölgede 1962 yılında bir dizi baraj ve hidroelektrik santrali kurulması projesi çalışmalarına başlanılmış; Çoruh Nehri ana kol üzerinde on adet, yan kolları üzerinde de on yedi adet olmak üzere toplam yirmi yedi adet baraj ve nehir tipi hidroelektrik santrali planlanmıştır. Yirmi yedi adet tesis tamamlandığında 10,3 milyar kilovat saat enerji üretimi gerçekleştirilecektir. Bu miktar Türkiye’nin toplam enerji üretiminin yüzde 8’ini, hidroelektrik santrallerinden elde ettiği toplam enerjinin de yüzde 34’ünü oluşturacaktır.

Artvin il sınırları içerisinde Çoruh Nehri’nin üzerinde beş, Çoruh’a akan Berta Çayı üzerinde de iki adet olmak üzere yedi büyük baraj ve hidroelektrik santrali projesi uygulanmaktadır. Çoruh’un üzerindeki barajlar Muratlı, Borçka, Deriner, Artvin, Yusufeli baraj ve hidroelektrik tesisleri; Berta Çayı’nın üzerindeki barajlar da Bayram ve Bağlık Barajlarıdır. Artvin ili sınırları içerisindeki hidroelektrik tesisleri tamamlandığında Çoruh Havzası’ndaki enerjinin yüzde 61’ine tekabül eden 6,3 milyar kilovat saat elektrik enerjisi üretiliyor olacaktır. Bu miktar bile, değerli milletvekilleri, Türkiye toplam hidroelektrik enerji üretiminin yüzde 5’ine denk düşmektedir.

İlçenin taşınmasının müsebbibi olan Yusufeli Barajı’na da bir göz atarsak, barajın üretime geçmesiyle yılda 1.705 gigavat hidroelektrik enerji üretimi gerçekleştirilecek, barajın rezervuar alanı olan 33 kilometrekarelik alanda da 2 milyar metreküp su toplanacaktır. Bu baraj, Çoruh havzasında yapılacak yirmi yedi adet baraj arasında Deriner Barajı’ndan sonra en çok enerji üretilecek ikinci barajdır, toplayacağı su miktarı ile de ilk sırada yer almaktadır. Aynı zamanda munsap istikametinde yer alan Artvin, Deriner, Borçka ve Muratlı Barajları açısından su deposu niteliği ile enerji üretim miktarlarını düzenleme, regüle etme, diğer barajların ömrünü uzatan rüsubatı tutma özelliklerine de sahiptir. Dolayısıyla Yusufeli Barajı, Çoruh havzasında uygulanacak diğer baraj ve hidroelektrik santralleri açısından vazgeçilmez bir yatırımdır.

Barajın ülke ve bölge ekonomisi açısından önemini vurguladıktan sonra, Yusufeli ilçesinin yerleşim yerinin değiştirilmesi süreci ve bu süreçte yapılanlar hakkında da bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, baraj yapımı kararı uygulamaya geçirildikten sonra ilçe merkezinin nereye taşınacağı hususunda çalışmalar başlatılmış,  merkezde, Yusufeli Barajı yeniden yerleşim teknik alt komisyonu kurulmuştur. Bu komisyon incelemeler yapmış, incelemelerden sonra hazırlamış olduğu raporunda şu tespitlerde bulunmuştur: Bütün yerleşim yerlerine hitap edebilecek bir merkez bulunamamış, ulaşım yönünden İşhan köyü, yerleşilebilir uygun alan açısından da Kılıçkaya beldesinin değerlendirilebileceği belirtilmiştir.

2002’de Artvin valiliğince yeni bir komisyon oluşturulmuş, merkezî komisyonun raporundaki belirsizliklerin giderilmesi hedeflenmiştir. Valiliğin kurduğu komisyonda, Kılıçkaya beldesi Öğdem ve İşhan köylerinden, Kılıçkaya ve Öğdem’in iki yeni ilçe yapılması kararı alınmıştır. Bu rapor il idare kurulu ve il genel meclisine sunulmuştur. İl idare kurulu şu görüşü benimsemiş: Kılıçkaya’ya Yukarı Yusufeli, Öğdem’e de Aşağı Yusufeli isminin verilmesi, köylerden kırk ikisinin Aşağı Yusufeli’ne, on altısının da Yukarı Yusufeli’ne bağlanması mütalaa kararı alınmıştır. İl genel meclisi de iki ilçe kurulması yönünde görüş beyan etmiş, bu ilçenin isimlerinin Kılıçkaya ve Öğdem merkezli Yusufeli olması istenmiştir. Bu kararlar mevzuat gereği İçişleri Bakanlığına sunulmuş ve özeti Yusufeli ilçesini şimdiki yerinden daha yukarıya, yani su biriktirme sınırının üzerine taşımak olan kanun tasarısı bugün Meclisimizin önüne getirilmiştir. Yani iki ilçe kurulmasından vazgeçilmiştir.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısının görüşüldüğü günümüze kadar olan süreci sizlere özetledikten sonra konuyla ilgili partimizin genel görüşünü de sizlerle paylaşmak istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi, kalkınma ve gelişmeye paralel bir yerleşim politikası uygulanmasını ve bu uygulamanın anayasal bir hak olan “sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama” temel ilkesiyle birlikte atbaşı götürülmesini uygun görmektedir. Ayrıca, Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılamak üzere yapılacak olan tüm rasyonel yatırımları desteklemekte, özellikle temiz enerji kaynaklarından biri olan su potansiyeli en üst düzeyde kullanılarak hidroelektrik enerji üretiminin artırılmasına büyük önem vermektedir. Bunun yanında, tüm dünyayı ve içinde bulunduğumuz coğrafyayı kuraklık ve kıtlığın beklediği yakın bir gelecekte, su biriktirmenin, ülkemizin elini güçlendireceğini bilmektedir. Bu düşüncelerini her platformda açıklayan partimizin, enerji yatırımlarına siyasal engeller çıkarması ve popülist bir yaklaşımla hareket etmesi düşünülemez. Ancak şu hususları da belirtmek ve Hükûmete halkın beklentilerini aktarmak ve sorunlarının çözümüne katkı sağlamak da bir millî vazife olsa gerektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Yusufeli’nin sorunları vardır, sosyal sorunları vardır, ekonomik sorunları vardır; geçmişinden kopma korkusu ve geleceği öngörememek kaygıları vardır, ki bu da son derece doğaldır. Birazcık kendinizi Yusufelililerin yerine koymanızı ve onlar adına düşünmenizi isterim. Üzerinde doğduğunuz, doyduğunuz, evlatlarınızı doyurduğunuz, çocukluğunuzu ve gençliğinizi geçirdiğiniz, sevdiğiniz, sevildiğiniz, her köşe başında, dağında taşında anılar biriktirdiğiniz, belki şiirler yazıp üstüne türküler bestelediğiniz, atanızı, babanızı, eşinizi, evladınızı bağrına defnettiğiniz topraklardan ayrılmak ve bir daha onlara hiç ulaşamamak; elinizle diktiğiniz ağacın çiçeğine, yaprağına, meyvesine dokunamamak; dişinizden, tırnağınızdan artırarak bütün yaşamınızın karşılığı olarak sahip olduğunuz evinizin kapısını bir daha çalamamak, hatta bunları bir daha dünya gözüyle hiç görememek ve âdeta, biriktirdiğiniz tüm hatıralarla ebediyen vedalaşmak sizlere nasıl dramatik duygular yaşatır ise, bugün Yusufelililer bu duygulara sahiptirler.

Zikrettiğimiz maddi değerlere yeniden sahip olmak belki mümkündür. Ancak unutulmamalıdır ki, yaşanan hiçbir şey bir daha geri getirilemeyecektir.

Onlara anlayış göstermek ve ülkemizin kalkınması için yaptıkları milletimizin her ferdince gelecekte şükranla anılacak bu fedakârlık karşısında devlet ve millet olarak cömert davranmak ve mümkün olduğu ölçüde Yusufeli’nin yaralarını sarmak mecburiyeti vardır.

Yetkililer ile yaptığımız görüşmelerde ortaya koydukları ve çözümünü istedikleri sorunları siz değerli milletvekilleriyle paylaşmak istiyorum. Yusufelililer ne istiyor, ne bekliyor yüce Meclisten?

1) Uzun süreden beri gündemde olan baraj dolayısıyla ilçe boşalmaktadır. İlçe ekonomik ve sosyal kalkınma açısından irtifa kaybetmektedir. Bunun önüne bir nebze de olsa geçebilecek Samsun-Hopa sahil yolu Erzurum bağlantısının yeni ilçe merkezinden geçecek şekilde planlamasının yapılması ve bu yolun baraj inşaatını beklemeksizin inşa edilmesini istemektedirler.

Diğer taraftan, Artvin-Yusufeli, Artvin-Erzurum devlet yolunun yapımı için ayrılan ödenekler de yetersizdir. Yol böyle giderse zamanında tamamlanamayacak, baraj bitse dahi su tutulması gerçekleşemeyecektir. Borçka Barajı’nda su tutulması ve elektrik üretimi bu yüzden gecikmiştir. Aynı sorunun yaşanmaması için Hükûmet bu yol bağlantılarına yeterli ödenekleri ayırmalıdır.

2) Bölgedeki kadastro çalışmaları süratle tamamlanmalı, yeni yerleşim yeri jeoteknik araştırma çalışması yapılarak jeolojik rapor hazırlanmalı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü koordinasyonunda ve ilgili tüm kurumların iş birliğinde altyapı ve üstyapı temel ihtiyaçları belirlenmeli ve bütçelenmelidir.

3) Yeni ilçe yerinin bir an önce belirlenmesiyle birlikte harita ve imar çalışmalarına başlanılmalı ve hak sahipliği yasal bir zemine oturtulmalıdır.

4) Kamulaştırma işlemlerinde Türkiye ortalamaları yerine bölgesel özellikler dikkate alınmalı ve şantiye alanları, malzeme alım bölgeleri, baraj inşaat alanı, su biriktirme alanı diye ayırmaksızın bir hamlede bütün olarak kamulaştırma işlemi yapılmalıdır. İlçe halkı yeni yapılaşmada, arsa üretiminde, TOKİ’nin avantajlı projelerini beklemektedir. Takdir edersiniz ki, TOKİ’nin tatil köyleri yapmasından daha elzem olsa gerektir bu hizmet.

5) Bu projede bin hektar birinci sınıf tarım arazisi su altında kalmaktadır. Yeni yerleşim yerinde ise, 1 metrekarelik bir tarım arazisi bile bulunmamaktadır. Bu bakımdan, beşinci istek olarak, tarım sektöründe çalışan insanlarımıza, tarımsal iskân gibi projeler üretilerek, en azından hayat standartlarını muhafaza etmeleri yönünde çalışmalar yapılmalıdır.

6) Yöre halkının büyük bir kısmı -yaklaşık yüzde 90’ı- sosyal güvenlik kuruluşlarına tabidir. Bu durum 2510 sayılı İskân Kanunu’nda yer alan hak  sahipliği hususunda bazı engelleri de beraberinde getirmektedir. Bu mağduriyetin giderilmesi için mevcut yasada düzenlemeler yapılmalıdır.

7) Otuz yıla yakındır baraj projesi dolayısıyla sürekli bir göç tehdidi altında yaşayan Yusufeli esnafı gerçekten zor durumdadır. Kabul etmek gerekir ki, tüm ülke esnafı zor durumdadır. Piyasadaki tabirle pazarda yaprak kımıldamamaktadır. Ancak, Yusufeli esnafında bıçak kemiğe dayanmıştır. Esnafın rahatlatılması ve iş yerlerinin açık tutulması için faizsiz uzun vadeli esnaf kredileri verilmelidir.

8) Yine, göçü durdurmak üzere yerinde istihdamı sağlamak amacıyla turizm, et ve süt ürünleri, su ürünleri, el sanatları gibi alanlarda mesleki eğitim veren okullar, meslek yüksekokulları bölümleri açılmalı, bu alanda iş yapacak girişimciye uygun krediler sağlanmalıdır.

9) Yeni yerleşim yerindeki arazi kıtlığı nedeniyle orman sınırları yukarıya çekilerek boşa çıkacak alanlar, Hazineye ya da belediyeye tahsisli hâle getirilmelidir.

10) Bölge halkının bozulan ekonomik durumu dolayısıyla en azından geçici bir süre için -benden önceki Artvin milletvekili arkadaşımız da bahsetti- enerjiden pay verilmeli yahut yine geçici bir süre için ücretsiz elektrik kullanımı imkânı getirilmelidir.

11) Yapılacak projelerde ve ayrılan kaynaklarda yöre halkının ilçede, köyde, mezrada ve yaylada olmak üzere dört aşamalı bir hayat sürdüğü ve yöredeki millî kültürün bu yaşam tarzına dayalı olarak oluştuğu ve bunun muhafaza edilmesi gerektiği hususu unutulmamalıdır.

12) Yusufeli Meslek Yüksekokulunun yeni yerleşim yerine taşınabilmesi için yeni yerleşim yerindeki fiziki altyapı planlaması ve inşaatı çalışmalarına hemen başlanmalı, ancak eski yerleşim yerindeki meslek yüksekokulunun eğitimi de devam ettirilerek, bir boşluk oluşmasının önüne geçilmelidir.

13) Baraj inşaatı süresince istihdam edilecek çalışanların ağırlıklı olarak bölge insanından olması gerektiği yetkililerce birçok kez ifade edilmiştir. Bu ifadelere rağmen şimdiden farklı uygulamalara başlanmıştır. Bu durum bölgede rahatsızlıklara sebep olmaktadır. Yetkililerin istihdamda bölge insanına öncelik tanınması hususunda duyarlı olmaları gerektiği hususunda dikkatleri çekilmelidir.

14) Tüm bunlar yapılırken ve yeni Yusufeli planlanırken pek tabii olarak Yusufeli halkı kendilerinin de görüşlerinin alınmasını istemektedirler.

Bu önerilerimiz değerli milletvekilleri, bölge insanının beklentileridir. Yusufeli ilçe merkezinin taşınması, devlet ve millet kucaklaşmasından bahseden AKP Hükûmeti için ciddi bir imtihandır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapılacak yatırımları elbette destekliyoruz. Bazılarının, çevreciliği ülkemizin kalkınmasının önüne set çekmek üzere kullanageldiğinin ve siyasi kamplaşmaların, Batı emperyalizminin ideolojik oyuncağı hâline getirilmiş çevre hareketlerinin, niyetlerinin elbette farkındayız. En büyük çevre kirliliğinin fukaralık olduğunu da biliyoruz. Ancak, ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasının atbaşı gitmesi, sürdürülebilir bir nitelik arz etmesi ve yatırım yaparken arkada gözü yaşlı insanlar bırakılmaması gerektiğini bir kez daha hatırlatmak ihtiyacı hissediyoruz.

Yusufeli ilçe merkezinin taşınmasında da, adil, sosyal huzur ve barışa hizmet edecek, ülke ekonomisine ciddi katkı sağlayacak ölçütleri arıyoruz, arayacağız. Sadece Yusufeli’nde değil, Hasankeyf’te de arayacağız, takipçisi olacağız. Çünkü, Milliyetçi Hareketçi Partisi, Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye vasiyetinde buyurduğu “Oğul, insanı yaşat ki, devlet yaşasın.” sözüne sadakatle bağlıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, büyük yatırımlara ev sahipliği yaparken, milletimizin kalkınmasında büyük fedakârlıklar gösteren, evinden barkından, topraklarından olan Yusufeli’ye, Hasankeyf’e ve varsa diğerlerine, Türkiye Büyük Millet Meclisince milletimizin teşekkürlerinin bir ifadesi olarak şükran madalyası verilmesini öneriyor, bu önerimize desteklerinizi bekliyor, fedakâr Yusufelili kardeşlerime en derin hürmet ve selamlarımızı gönderiyor, yüce Meclise saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Ertekin Çolak konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Çolak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekillerim, Çoruh Nehri dünyanın ve ülkemizin en hızlı akan ve en büyük nehirlerinden birisidir. Allah bu nehri ve bu vadiyi âdeta baraj yapılması için yaratmıştır. Mescit Dağları’ndan kopan Çoruh Nehri, Erzurum sınırları içerisinden geçerek Yokuşlu köyünde Yusufeli sınırları içerisine girmekte, vadi boyunca ilerleyerek Barhal Çayı’yla Yusufeli ilçe merkezinde kavuşmakta, Su kavuşumu mevkiinde Oltu ve Tortum Çaylarıyla birleştikten sonra Ardanuç ve Şavşat Çaylarıyla birleşerek Artvin merkeze gelmekte. Oradan ilerleyerek Borçka ilçe merkezinden geçtikten sonra Muratlı köyümüzden ülkemiz topraklarını terk etmekte ve Gürcistan Cumhuriyetinin Batum kentinden geçerek Karadeniz’e dökülmektedir.

431 kilometre uzunluğunda olan Çoruh Nehri’nin yaklaşık 410 kilometresi ülkemiz sınırları içerisinde, 21 kilometresi ise Gürcistan sınırları içerisinde yer almaktadır. Özellikle bahar aylarında delice akan Çoruh Nehri, o kadar hızlı akmaktadır ki, geçmiş olduğu bölgedeki bütün topraklarımızı ve geçmiş olduğu bütün yerleri erozyona uğratarak yılda yaklaşık 5,8 milyon metreküp toprağımızı Karadeniz’e götürmektedir.

1962 yıllarından beri Çoruh Nehri üzerinde barajlar yapılması düşünülmüş ancak 2000’li yıllardan sonra konuya hız verilmiş ve AK Parti İktidarıyla birlikte de bölgede dev yatırımlar başlamıştır. Nitekim günümüzde Muratlı Barajı ve Borçka Barajı tamamlanarak üretime başlamış ve Başbakanımız tarafından bu barajların açılışı yapılmıştır. Şu anda Artvin merkeze yakın bir bölgede Deriner Barajı’nın inşaatı devam etmekte, inşallah üç yıl içerisinde o da tamamlanacaktır.

Yusufeli Barajı’nın inşası nedeniyle Yusufeli ilçe merkezi ve üç köy tamamen, on dört köy de kısmen su altında kalacaktır. Dolayısıyla, Yusufeli Barajı nedeniyle yaklaşık 17 bin kişi bu barajdan etkilenecektir.

1876 yılında kurulan Yusufeli ilçesinin, arkadaşlarımızın da söylediği gibi, yaklaşık dört defa yeri değiştirilmiş durumda. Yine, uzun zamandan beri, Yusufeli ilçesinin yeriyle ilgili çok ciddi tartışmalar oldu, çok çeşitli alternatif yerler oluşturuldu, yaklaşık yedi ilçe yeri tespit edildi ve bu her bir ilçenin alternatif ilçe yerleriyle ilgili ciddi tartışmalar yapıldıktan sonra, en son, şu andaki “Yansıtıcılar mevkisi” dediğimiz mevkide karar kılındı. İşin doğrusu, şu anda seçilen yer bu tespit edilen alternatif ilçe yerlerinden en kötüsü arazi yapısı itibarıyla, ama bütün ilçe halkının ittifakla kabul ettiği yer de şu anda kabul edilen yerdir.

Yusufeli ilçesinin gerek insan yapısı, kültürü, gelenekleri, potansiyeli ve bölgede marka olmuş birçok özelliği nedeniyle başka il ve ilçelere dağıtılması uygun görülmemiş ve bu ilçenin yok olmadan devam edebilmesi için, maliyeti çok yüksek olmakla birlikte bu seçilen yerde yapılmasına karar verilmiştir. Şu anda gelinen noktada, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve TOKİ tarafından bir protokol imzalanmış ve bu protokol çerçevesinde işlemlere başlanmış durumdadır.

Bu ilçenin yeni yerleşim yerinde gerek iskân binaları gerek sosyal hizmet binaları gerekse resmî kurum binaları TOKİ tarafından yapılacaktır.

Çoruh Nehri üzerinde planlanan barajların hepsi, Yusufeli Barajı da dâhil olmak üzere enerji üretimi amacıyla yapılan barajlardır. Yani bu barajlar ne sulama barajlarıdır ne de içme suyu barajlarıdır ki o bölgenin insanına hizmet versin. Bu barajlar, Artvin sınırlarını, Yusufeli sınırlarını aşan barajlardır, yani ülkemiz için enerji üretecek olan barajlardır. Dolayısıyla, sadece bölgeye hizmet eden barajlar değildir. Bu nedenle, bu barajlar yapılırken bölge insanının mağdur edilmemesi elbette ki gereklidir.

Aslına bakarsanız, Yusufeli ilçesi ve havza boyunca yapılan barajlar nedeniyle bölgedeki bütün ilçeler ve köyler mağdur olmuş durumdadır çünkü yaklaşık yirmi yıldan beridir, otuz yıldan beridir, bu nehir üzerinde barajlar planlanmış, bir türlü hayata geçmemiş, bu nedenle de ciddi devlet yatırımları yapılamamıştır. Nitekim, bugün yapılmaya başlanmıştır, bu aşamada da gerek yolların inşaatı nedeniyle gerek baraj inşaatı nedeniyle vatandaşlarımız bu bölgedeki sıkıntıları yaşamaktadır. Bu nedenle, gerek kamulaştırma sırasında gerekse yeni ilçenin yapımı sırasında vatandaşlarımızın mağdur edilmemesi için biz de elimizden gelen bütün imkânları kullanacağız. Bu kadar sıkıntıdan sonra inşallah, yeni ilçenin, hemen barajın üzerinde yeni teknoloji ile yapılmış, yöre mimarisine uygun iskân binaları, yeni kamu binaları, modern alışveriş ve iş merkezleri, okullar, yüksekokul ve fakülte binaları ile bir çekim merkezi hâline geleceğini düşünüyoruz.

Tabii olarak yöre halkı, AK Parti iktidarımızdan, kendi bağrından çıkmış bakan, milletvekili, büyükşehir belediye başkanları ve yüksek bürokratlardan bu hizmetin en iyi şekilde yöreye yapılmasını beklemektedir. Biz de bu konunun, elbette ki milletvekili olarak takipçisi olacağız. Aslına bakılırsa ben milletvekili olarak şans ve şanssızlığı bir arada yaşamaktayım. Şanslıyım, yıllardan beri kangren hâline gelmiş Yusufeli ilçesinin yeni yerinin yapılmasında ve Yusufeli Barajı’nın yapılmasında katkıda bulunacağım. Üzgünüm ve şanssızım, çocukluğumuzun, öğrenciliğimizin, iş hayatımızın bir bölümü içinde geçen, birçok anı ve hatıralarımızın yaşandığı bu şirin ilçemiz su altında kalacak, bu kanun tasarısında benim de imzam olacak.

Değerli arkadaşlarım, Artvin Çoruh Vadisi boyunca toprak o kadar değerlidir ki toprak o bölgede menkul hâle gelmiştir. İnşallah, bu bölgedeki barajlarımız yapıldığı süre içerisinde gerek yollarımız gerekse o bölgede yapılan barajlar nedeniyle yapılan kamulaştırmalarda bölge halkının bu kıymetli toprağının ve az toprağının önemi anlaşılır ve Türkiye ortalamasının üzerinde bir kamulaştırma bedeliyle bölge insanı mağdur olmaz diye düşünüyoruz.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde, bu kanunun ülkemize, Artvin’imize ve Yusufeli’mize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce milletimizi ve Artvin halkını, Yusufeli halkını saygı, sevgi, muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çolak.

Tasarının tümü üzerinde, şahısları adına söz talebi? Yok.

Soru-cevap işlemi için soru yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim.

BAŞKAN – “Kabul edenler” demiş bulundum.

Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ARTVİN İLİ YUSUFELİ İLÇESİNİN MERKEZİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ

HAKKINDA KANUN TASARISI

İlçe Merkezinin nakli

MADDE 1- (1) Artvin İli Yusufeli İlçe Merkezi, ekli krokide sınırları belirtilen; kuzeyde 1305 rakımlı Üşüktaş Tepesi, güneyde Uyuz Deresi ve Kepkar Sırtı, doğuda Barhal Çayı ve Çoruh Nehri, batısı Öküzyatağı Tepesinin 852 metre kotunda, kuzey, güney ve doğu yamaçları Üşüktaş Tepesinin 850 metre kotunda kuzeydoğu yamaçları, Sakut Deresi Vadisinin 850 metre kotunda kuzey ve güney yamaçları 964 rakımlı Kara Tepenin 850 metre kotunda kuzey, güney ve doğu yamaçlarıyla çevrili alana nakledilmiştir.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Arifağaoğlu.

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 48 sıra sayılı Artvin İli Yusufeli İlçe Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yusufeli ilçe merkezinin baraj gölü içinde kalması nedeniyle yeni ilçe merkezinin tespit edilmesi konusunda Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce detaylı çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar iki üç yıl devam etti. Devlet Su İşleri hiçbir şeyden kaçınmadı. Yeni ilçe merkezinin tespit edilmesi amacıyla bir ihale yapmıştır ve ihaleyi alan firma teknik kadrosuyla teknik çalışmalar yapmış. Bakınız, bu çalışmalar -kısaca size bunları aktarmak istiyorum- sosyal boyutuyla Yusufeli’yi incelemiş. Ayrıca ekonomik boyut ve mekânsal boyutlarıyla Yusufeli’de araştırmalar yapmış. Ayrıca, kültürel mirasın korunması yönünde de bir hayli mesai sarf edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Yusufeli’de gerçekten kültürel miraslar da vardır. Burada 1100-1200 yıllarından kalma kiliseler bulunmaktadır. Buraların korunması da bu teknik heyet tarafından dikkate alınmıştır.

Bölgenin nüfus değişimlerine bakılınca, azalan bir özellik gösterdiği anlaşılmaktadır. 2000 sonu itibarıyla burada yaşayan nüfus 22.945’tir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, teknik heyetin yaptığı çalışmalar neticesinde -ki, teknik heyette çok önemli isimler de vardır- sosyal boyutlu incelemelerde hangi bölgeler öncelik kazanmaktadır? Bakınız, Alanbaşı köyü için bu teknik kadro inceleme yapmış, “350 hektar alanla burada ilçe kurulabilir.” demiş. Ayrıca, yine Yusufeli ilçe merkezine yakın Çevreli köyü vardır. 240 hektar da burada ilçe olmaya müsait alan varmış ve yine bu teknik kadro “Burası da ilçe olabilir.” diyor. Ayrıca, İşhan köyü var, 260 hektar yerleşim alanı var burada ilçeye müsait ve “Burası da ilçe olabilir.” diyor. Yine Kılıçkaya beldesi var. Şu anda belde burası. Bu Belediye Yasası’yla Kılıçkaya beldesi de kapanacak. Seçimlere kadar burası ilçe olarak kalacak. Burada 230 hektar yerleşim alanına müsait yer varmış, “Burası da ilçe olabilir.” diyor. Ben, elimdeki teknik heyetin raporlarını size aktarıyorum.

Ayrıca teknik heyet “Demirkent ilçe olmaya müsait değildir.” diyor, “Öğdem değildir.” diyor, “Sarıgöl değildir.” diyor ve şu anda kanun tasarısında belirtilen… Ki, bölge insanı, Yusufeli halkı tarafından burası “Yansıtıcılar” olarak tanınıyor. Yusufeli’ne giderseniz, şimdi ilçe kurulan yer için “Yansıtıcılar” deyimini kullanır, “Yansıtıcılar” tanımı kullanılmaktadır. Burada 15 hektar bir alan varmış ve teknik heyet burası için diyor ki: “Burası uygun değildir.” Niçin “Uygun değildir-” diyor? Bakın, teknik heyetin hazırlamış olduğu elimde iki ayrı rapor var. Ayrıca, Afet İşleri Genel Müdürlüğü 2006 yılında Ankara’dan buraya 4 kişi yollamış; 2’si jeoloji mühendisi, 1’i ziraat ve 1’i de harita mühendisi. Bunlar da bölgede inceleme yapmış. Bakınız, vaktinizi almamak için teknik heyet raporunun son iki kıtasını sizlere aktarayım:

“Yeni yerleşim olarak belirlenen alanda jeolojik yapıyı volkanikler ve volkano sedimanter birimler oluşturmaktadır. Birimlerin yüzeylenmesi nedeniyle yer yer mevzii nitelikli kaya düşmesi olaylarının meydana gelmesi olasıdır. Ayrıca, yapılacak kazılar sonrası önlemlerin alınmaması durumunda benzer olaylar görülebilir. Yüksek eğim, rantabl bir planlamayı engelleyeceğinden planlama anlamında önemli bir sorun oluşturmaktadır. Bu nedenle gerek mevcut nüfusun yerleştirilmesi konusu gerekse Yusufeli ilçe merkezinin gelecekteki gelişiminin iyi araştırılması gerekmektedir. Ayrıca, alanımızın tamamında kayaların yüzeylenmesi bir altyapı zorluğunu beraberinde getirecektir. Ekibimizce yapılan inceleme sonucunda yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı alanın yerleşim alanı olarak kullanılmasının ekonomik olmayacağı kanısına varılmıştır.” Bu raporu da kısaca size aktarmış oldum.

Şimdi, aslında Artvin Bayındırlık Müdürlüğünün de yaptığı bir rapor vardır. Orada da bu yer için, düşünülen ilçe merkezi olacak yer için “Uygun değildir.” raporu vardır.

Teknik heyetin hazırlamış olduğu raporlar iyi değerlendirildiğinde, bu raporların hepsi havuz edilip değerlendirme yapılırsa otuz yedi yıl önce ilçe merkezi olarak hizmet vermiş olan Kılıçkaya beldesinin istenen şartları taşıdığı, ekonomik maliyetle ilçe hâline gelebileceği belirtilmektedir.

Görüşülmekte olan 1’inci maddede tarif edilen ve yeni ilçe merkezi olarak düşünülen bu alanın, yani “Yansıtıcılar” olarak belirlenen alanın uygun olmadığı ifade edilmektedir.

Ayrıca, sosyoloji grubu olarak yine 3 bilim adamı görüş belirtmiştir. Bu 3 bilim adamından biri de şu andaki YÖK Başkanı Profesör Doktor Yusuf Ziya Özcan. Yusuf Ziya Özcan’ın da bulunduğu 3 kişilik heyet de sosyolojik olarak aktarmışlar raporlarına, diyorlar ki: “Bu yer uygun değildir.”

Değerli milletvekilleri, şimdi, ben, Yusufeli’yi bilen bir arkadaşınız olarak, Yusufeli’de gençlik yıllarımda iki adet büyük köprü inşaatı yaptım. Dükkânları açıktır hiçbir şey kaybolmaz, hırsızlık olayı diye hiçbir şey yoktur. Yusufeli halkının bizim de arzu ettiğimiz çok güzel özellikleri vardır, hâlen daha da devam ediyor bu özellikleri. Gönül istiyor ki Yusufeli’ye bir ilçe kurulunca… Engebeli bir araziye ilçe kurarsanız ve buradan istenen parayı yollamazsanız o masrafa yazık olur. Yusufeli’de 1.500-2.000 nüfuslu bir ilçe olsun istemiyorum. İşin doğrusu şudur: Bir, Yusufeli su içinde kalıyor. İşin doğrusu, çok doğrusu iki tane ilçe yapmaktır. Bunların biri -ortaya vadi giriyor, ortaya baraj gölü giriyor. Baraj gölü girdiği için- daha evvel de otuz yedi yıl ilçelik yapmış eski adıyla Ersis, yeni adıyla Kılıçkaya’dır. Niçin Ersis olduğunu ben size anlatmıştım ama bir kez daha anlatacağım, vaktimi öyle kullanmak istiyorum.

Şimdi, bakınız, bu benim düşündüğüm ve -biraz sonra önergemiz okunacak- önergemizde önerdiğimiz yer: Burada ilköğretim okulu var, yatılı bölge okulu var, yatılı lise var, Jandarma Karakol Komutanlığı ve lojmanı var, Orman Bölge Şefliği ve lojmanı var, sağlık ocağı var, TEDAŞ Şefliği, PTT bürosu, spor sahası, tarım kredi kooperatifi binası, belediyenin eski binası, yeni binası ve en önemlisi Artvinlilere yakışır bir kütüphanesi var, Kütüphanesi de var arkadaşlar; içme suyu şebekesi var, kanalizasyonu var, şehir imar planı var. Diyoruz ki az masrafla buraya bir ilçe kurulabilir.

Bizim önerimiz -biraz sonra bu maddeyle ilgili önergemiz vardır- onun için, önce buraya, Yusufeli-Ersis adıyla bir ilçe kurulsun, sonra ihtiyaca göre Barhal Vadisi’nde ikinci bir ilçe kurulsun. Diyeceksiniz ki bu kadar nüfus var mı? Arkadaşlar, Yusufeli, evinden, barkından, yurdundan oluyor, bu ülke için fedakârlık yapıyor. Elli tane 2 bin nüfusun altında ilçemiz vardır, olsun elli bir, elli iki. Yusufelililerin bu fedakârlıklarını unutmayalım diyorum.

Niçin Ersis diyoruz? Bakınız, 1877 Osmanlı-Rus Harbi’nde, Kılıçkaya’da bulunan halk savaşa gitmiş. Halit Paşa gelmiş -Halit Paşa çok önemli, orada Halit Paşa İlkokulu var, Halit Paşa Caddesi var- bayanlar karşılamış Halit Paşa’yı. Halit Paşa sormuş: “Erkekleriniz yok mu? Bizi erkek karşılamayacak mı?” “Sayın Paşam, bizim erkeklerimizin hepsi harbe gitti, henüz hiç kimse dönmedi.” Biz erkeksiz kaldık anlamında “Ersis kaldık.” diyorlar. Halit Paşa da “O zaman bu köyün adı Ersis olsun.” diyor.

İşte, Halit Paşa’nın bu sözlerinden de ben etkilendim ve Yusufeli’nin, şu anda su içinde kalan Yusufeli’yi, Yusufeli-Ersis olarak öncelikle buraya taşıyalım. Bu, ilçe merkezine uzak olur, bu görüşler gündeme gelir ancak Yusufeli, Ersis’e önce kavuşur; arkasından, Çoruh-Barhal Vadisi’nde, Barhal Vadisi’nin biraz yukarısında -yani, bugün oraya Cilat diyorlar- Cilat’ta da yatılı bölge okulu vardır. Barhal Nehri’nin üzerine bir köprü yaparak, nehrin iki tarafına da bir ilçe kurulabilir ileride diyorum.

Fazla vaktinizi almamak için bu madde hakkında bu kadar görüşlerimi size aktardım. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arifağaoğlu.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde, şahısları adına Artvin Milletvekili Ertekin Çolak söz istemiştir.

Sayın Çolak, buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yusufeli ilçesinin yerinin değiştirilmesiyle ilgili kanun tasarısı, yaklaşık bir buçuk yıl önce gelmiş ve kadük duruma düşmüş. Tekrar, 22 Temmuzdan sonra, yaklaşık dört aydan beridir ben bu kanun tasarısının Meclise gelmesi için uğraşıyorum. Bir emek harcıyoruz.

Bu kanun tasarısı Meclisten geçmedikten sonra Yusufeli ilçesinde yeni ilçe yeriyle ilgili çalışmaları yapmak mümkün değil. Şu anda hem Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün hem Afet İşleri Genel Müdürlüğünün hem de TOKİ’nin yapacağı bütün çalışmalar bu kanuna bağlı.

Onun için değerli arkadaşlarım, burada herhangi bir siyasi ayrım yapmadan, herhangi iktidar muhalefet ayrımı yapmadan bütün milletvekili arkadaşlarımızın bu kanuna destek vermelerini ve bu akşam burada bu kanunun geçmesini sizlerden ben talep ediyorum. Artvinliler adına, Yusufelililer adına sizlerden bunu istiyorum.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde hepinizi saygı, sevgi, muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çolak.

Soru-cevap işlemi için soru yok.

1’inci madde üzerinde iki önerge var, okutuyorum sırasıyla:

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 48 sıra sayılı Artvin İli Yusufeli ilçesinin merkezinin değiştirilmesi hakkındaki kanun tasarısının 1.maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                         

Metin Arifağaoğlu

Yaşar Ağyüz

Vahap Seçer

 

 

Artvin

Gaziantep

Mersin

 

Ali Rıza Öztürk

Ali İhsan Köktürk

İsa Gök

 

Mersin

Zonguldak

Mersin

Madde 1: Artvin İli Yusufeli İlçe Merkezi, Kılıçkaya beldesine YUSUFELİ-ERSİS adıyla nakledilmiştir.

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 48 sıra sayılı “Artvin ili Yusufeli ilçesinin merkezinin değiştirilmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı” nda 1. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederiz.

                            

Mehmet Şandır

Oktay Vural

Nevzat Korkmaz

 

 

 

Mersin

İzmir

Isparta

 

 

Zeki Ertugay

 

İsmet Büyükataman

 

 

Erzurum

 

Bursa

 

                            

(Ülke ve bölge kalkınmasında çok büyük bir önem taşıyan baraj ve hidroelektrik santralleri yatırımlarına ev sahipliği yapan, toprakları baraj su biriktirme alanları içerisinde sular altında kalacak Artvin ili, Yusufeli ilçesi ile Batman ili Hasankeyf ilçesine Türk milleti için yaptıkları fedakarlıkların karşılığı ve bu fedakarlığa Türk milletinin teşekkürlerinin bir ifadesi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce “şükran madalyası ve Beratı” verilir.)

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçe mi okunsun yoksa konuşacak mısınız?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Nevzat Korkmaz Bey konuşacaklar.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Korkmaz.

Süreniz beş dakikadır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yusufeli ve Hasankeyf ilçelerine Türkiye Büyük Millet Meclisince şükran madalyası ve beratı verilmesi hakkındaki önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, vatanına bağlılık ve vatanı sevmenin çok değişik tezahürleri vardır. Tek tek bireyler gibi, kasabalar, kentler de sosyal bir refleksin sonucu olarak, kentsel kimlikleriyle bu sevgilerini sergileyebilirler. Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa gibi kentlerimiz İstiklal Savaşı’nda sergilemiş oldukları onurlu direnişin karşılığında çok can almış, çok acılar çekmişlerdir.

Batı emperyalizminin kanlı yüzünü anlatan, topraklarımıza yapılan tecavüzü hiç kimse bir daha yaşamak istememekte ancak mazisindeki bu onurlu duruşu bir miras olarak çocuklarına bırakmanın derin haz ve mutluluğunu yaşamaktadırlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüce milletimizin şükranlarının bir ifadesi olarak, bu milliyetçi duruşu sonsuza kadar yaşatmak üzere bu kentlerimize İstiklal Madalyası ve beratıyla birlikte unvanlar vermiştir.

Yoksulluk ve geri kalmışlık da bu ülke için alt edilmesi gereken düşmanlardan birisidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi, cephede kazanılan zaferlerin iktisadi zaferlerle taçlandırılması bir ülkü olmalıdır.

Çoruh havzası projeleri hem bölge hem de ülke kalkınması için son derece önemli ve stratejik projelerdir. Sulama, enerji amaçlı su biriktirmek tüm dünyada gittikçe artan bir önem kazanmakta ve geleceğin dünyası âdeta bugünden su savaşlarına hazırlanmaktadır. Bu proje, ülkemizin, bölge ülkeleri ve diğer ülkeler nezdindeki önemini ve ağırlığını artıracaktır.

Ancak ülkemize kazandırdığı bu ekonomik getiriler yanında baraj inşaatı ve su rezervuar alanlarında birçok yerleşim birimi suların altında kalarak batık şehirler hâline gelecektir. Bu dramatik durumu, çevresine ışık veren, çevresini aydınlatan mumun eriyerek yok olmasına benzetebiliriz. Yusufeli ve Hasankeyf insanı, kardeşlerimiz, sadece tüm yaşamları boyunca emekleriyle ürettikleri maddi değerlerden vazgeçmiyorlar; yani sadece vazgeçtikleri bağı bahçesi, evi barkı değil. Hoş, bunların madden karşılığını vermek ve onlarla helalleşmek belki mümkün. Maddi zararlar madden tazmin edilebilir. Peki, vazgeçtikleri manevi değerlere ne diyeceğiz? Yaşadıkları yerlerdeki çocukluk, gençlik, arkadaşlık, komşuluk ilişkilerine, sevgilerine, aşklarına, iyi-kötü gün birlikteliklerine ne diyeceğiz, nasıl tazmin edeceğiz? Bunları öyle çoğaltabiliriz ki üzerlerine kitaplar yazılabilir. Bu hatıraların maddi değerlendirmesi yapılamaz çünkü manevi değerler ancak manen tazmin edilebilir. Oradaki kardeşlerimizle, ancak hatırlarını, gönüllerini alarak, bu fedakârlıklarına teşekkür ederek helalleşebiliriz.

Bu önergemiz bu düşünceyle hazırlanmıştır. Hiçbir siyasi mülahaza ve düşünce içerisinde olmadan, devlet-millet kucaklaşmasına bir nebze de olsa bu teklifle hizmet edebilir miyiz düşüncesinden ilham alarak verilmiştir.

Ben, tüm partilerimizin bu düşünce ile bu iki güzide ve fedakâr ilçemize, milletimizin teşekkürlerinin bir ifadesi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisince şükran madalyası ve beratı verilmesi önerimize destek olacağınızı düşünüyorum.

Bundan sonra bu tür büyük yatırımlar sonucunda bu şekilde zarar gören yerlere de böyle teşekkür edilmesinin önünü açmak gibi güzel bir geleneğin başlatılmasına da hizmet edecek diyor, Hasankeyf ve Yusufelili kardeşlerimize şükran, selam ve saygılarımızı gönderiyor, yüce heyetinize hürmetlerimi arz ediyorum. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 48 sıra sayılı Artvin İli Yusufeli ilçesinin merkezinin değiştirilmesi hakkındaki kanun tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                            Metin Arifağaoğlu (Artvin) ve arkadaşları

Madde 1: Artvin İli Yusufeli İlçe Merkezi, Kılıçkaya beldesine YUSUFELİ-ERSİS adıyla nakledilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Katılmıyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Metin Arifağaoğlu konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Arifağaoğlu.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Değerli milletvekilleri, önergemiz hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

1’inci madde üzerinde görüşürken önergemizin özellikleri hakkında kısaca bilgi vermiştim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, biz, neden bugün düşünülen “Yansıtıcılar” değil de Kılıçkaya’yı öneriyoruz? Elimizde teknik heyetlerin raporları var, bu raporları sizin bilmenizi istedik. Buradaki maliyet oldukça pahalı, Kılıçkaya’daki maliyet oldukça düşük. Bizim önergemizin esası budur. Orada çok düşük maliyette bir ilçe kurmak mümkün, bu tarafta da sıfırdan bir ilçe kuracaksınız.

Bu ilçenin yeri nasıl tespit edilmiş? Çok uğraşılmış. Tabii ki orada, ilçede yaşayanlar ilçe merkezinin uzağa gitmesini istemiyor ancak yakında da müsait bir yer yoktur. Bu raporların böyle olduğunu herkes biliyor, Sayın Başbakan da biliyor. Fakat İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Başbakanla şehrin üzerinde helikopterle uçuyorlar, galiba, yüzde 100 eğimli yerler, zannedersem helikopterden, yukardan eğimler fazla gözükmüyor, bu nedenle “Bugünkü yer olsun.” diyorlar.

Biz size maliyetin yüksek olacağını söylüyoruz ve otuz yedi yıl ilçe olarak hizmet eden bu beldenin altyapısı vardır. Altyapıda neler vardır? 1’inci maddede onları size belirttim.

Ayrıca, bir özelliği daha vardır. Bakınız, bizim ülkemizde kadınlara seçme-seçilme hakkını 1934’te vermişiz. Oysaki burada, bu ilçede 1930 yılında ilk belediye başkanı, Türkiye'nin ilk kadın belediye başkanı… 1930 yılında seçme var mıydı? Belediye için vardı, evet. Milletvekili olarak yok ama belediye için var. Biliyorsunuz, o zaman sadece birinci kademe belediye meclis üyeleri seçiliyor, belediye meclis üyeleri kendi içinden belediye başkanını seçiyor. Zannedersem, 1950-1955’lere kadar, belki de 1960’a kadar böyleydi bu. Çünkü benim çocukluk zamanımda, ben hatırlıyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 1983’e kadar öyleydi.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – 1930 yılında ilk kadın belediye başkanı rahmetli Sadiye Ardahan -bu kadar kültürlü bir belde- ve bu Sadiye Ardahan kurucu meclis üyesi rahmetli Babür Ardahan’ın da annesidir. Onu da bilvesile anmış olalım. Böyle bir kültüre sahip Ersis.

Yusufeli halkı çok çalışkan insanlardır, yoktan var ederler. O eğimli arazide, o eğimli bir coğrafyada set set duvarlar yaparak arazi oluşturmuş, onun arkasına sırtıyla toprak taşımış ve set set arazi oluşturmuştur. Bu kadar kıymetli bir coğrafya.

Yusufeli’de mikroklima iklimi var. Bu mikroklima ikliminde neler yetişmez! Bakınız, pirinç vardır. 120 hektarda ne kadar pirinç yetiştiriyor? Yılda, 750 ton civarında pirinç yetiştiriyor. 102.850 zeytin ağacı vardır. Yılda, yaklaşık bin ton zeytin elde ediyor. Yaklaşık 250 ton bal alıyor. 11 bin ton meyve yetiştiriyor.

Şimdi, Yusufeli insanı, bu küçük coğrafyada -ki topraklarının yüzde 2,9’unda ekim yapabiliyor- çok üretken olan ve üretimden yana zevk alan insanlardır.

Ayrıca, şunu da söylemekte fayda vardır: Yusufeli ve Artvin insanı, devamlı Atatürk ilke ve inkılaplarına yürekten inanmıştır ve muasır medeniyeti yakalamak için her türlü katkıya ve fedakârlığa hazırdır diyorum, önergemize destek vereceğinizi ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arifağaoğlu.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Lütfen sayınız…

Şimdi tekrar soruyorum: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici maddeyi okutuyorum:

Nakil süreci

GEÇİCİ MADDE 1- (1) Yusufeli İlçesi,  1 inci maddede belirtilen yeni yerleşim yerine nakline kadar geçecek süre içinde hâlen bulunduğu yerde hukukî varlığını sürdürür. Yusufeli İlçe Belediyesi bu süre içinde 5393 sayılı Belediye Kanunu ile diğer mevzuatın belediyelere verdiği görev ve yetkileri yeni yerleşim alanında da kullanır.

(2) İlçe Merkezi yeni yerleşim alanına hukuken taşındıktan sonra Yusufeli İlçe Merkezi Belediyesi hukukî varlığı yeni yerleşim yerinde sürdürür ve belediyenin eski yerdeki hukukî varlığı sona erer.

BAŞKAN – Geçici madde üzerinde söz yok.

Önerge yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı  tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 Madde 3’ü okutuyorum:

Yürütme

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, bir teşekkür konuşması yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanımız…

Şimdi, yasayı tümüyle oylarınıza sunuyorum…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oyunun rengini belirtmek üzere Sayın Milletvekilimiz söz istemiştir. 

BAŞKAN – Sayın Bakan bu konuda konuşur biliyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakan teşekkür eder efendim, arkadaşımız oyunun rengini belirtmek üzere söz istiyor.

BAŞKAN - Tamam, buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın milletvekilleri, hepinizi saygı, sevgi, muhabbetle selamlıyorum.

Evet, bizim için, Artvin için, Yusufeli için çok önemli bir kanundu ve sizlerin de desteğiyle geçmiş oldu. Bu vesileyle ben emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Ayrıca, Artvin Milletvekilimiz Metin Bey bir iki konuya değindi, bunlara da değinmek istiyorum. Şimdi, önergede bahsettiği Kılıçkaya benim beldem ve milletvekili olarak, eğer Yusufeli halkı gerçekten orayı istemiş olsaydı elbette ki ben de orayı isterdim. Ama biz milletvekiliyiz, milletin adına burada vekâleti yürütüyoruz. Milletimiz nereyi istiyorsa, nereyi uygun görmüşse bizler de orayı istemek durumundayız.

Bu nedenle ben, tekrar herkese teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. Bu kanunun ilçemize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu, siz de aleyhte konuşmak istiyorsanız buyurunuz, demin istemiştiniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, aleyhte mi konuşacaklar?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sizden öğrendik aleyhte söz alıp lehte konuşmayı, lehte söz alıp aleyhte konuşmayı!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, belli olması lazım, aleyhte mi söz istediler?

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz 1’inci maddeyle ilgili önerge verdik. Önergemiz Parlamento tarafından uygun bulunmadı. Bizim Parlamentoya saygımız vardır.

Bu kanunun önce ülkemize, Yusufeli’mize, tüm Artvin’imize hayırlı olmasını diliyorum. Yüce Parlamentoya bu geç saatte gösterdiği özen için ben Artvin Milletvekili olarak teşekkür ediyorum.

Sizlere bir serzenişim var benim: Arkadaşlar, iktidar milletvekili olarak Parlamentoda gereken dikkati göstermiyoruz, karar yeter sayısında zorlanıyoruz. Bunu istemek bizim hakkımızdır. Ne olur! “Bu Meclisi iktidar partisi çalıştırıyor” diyorsunuz. O zaman gelin, her zaman karar yeter sayısını bulun, güzel güzel bu yasaları çıkartalım diyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bak bakalım, kaç kişisiniz.

BAŞKAN – Sakin olunuz sayın milletvekilleri.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, “Parlamentoyu iktidar partisi yönetir” diyorsunuz. Yönetirse… Altı ayda yoruldunuz.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Yoksunuz, yoksunuz…

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Bakınız, 1 Ekimden sonra altı ay geçti, yedinci aydayız. Benim geçmiş dönemde iki senede yoruldu bu Parlamento, üç senede yoruldu. Yorulmayın, enerjinizi mutlaka burada harcayın, başka yerlerde harcamayın diyorum.

Hepinize teşekkür eder saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, oyumun rengi kabuldür, ret değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arifağaoğlu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük’e aykırı bir konuşma yaptı değerli milletvekili. Engellemesine rağmen, AK Parti Grubu ve Milliyetçi Hareket Partisinin desteğiyle bu çıkıyor. Bunu da beyan etmek istiyorum.

BAŞKAN – Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiştir.

Şimdi, Sayın Bakana söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli, güzel kararlardan birini daha Büyük Millet Meclisimiz aldı. O bakımdan mutluyuz. Ben de, o dönemin, bu barajın yapılması için emek sarf eden arkadaşlarınızdan biri olarak da mutlu anlarımızdan bir tanesi bu. Çünkü Çoruh Nehri, enerji bakımından son derece önemli bir nehir ve biz buraya bir beşi bir yerde gibi, bütün barajları da, Muratlı da dâhil olmak üzere tamamladık. İnşallah, Çoruh’u da barajlarla değerlendireceğiz. Yusufeli Barajı bunlardan bir tanesi.

Burada yalnız, Sayın Arifağaoğlu konuşurken “zannedersem” diye başladığı bir cümlesi oldu. Sayın Başbakanımız ve Büyükşehir Belediye Başkanı uçakla veya helikopterle geçerken böyle bir karara varmış değil. Burayı biz, Orta Doğu Teknik Üniversitesine uzun bir süre etüt ettirdik ve aşağı yukarı üç sene kadar üzerinde çalıştık. Ben de birkaç kere gittim ve bu etüde ben de katıldım. Tamamen oranın faunasını ve florasını da göz önüne alarak tam bir çevre uyumu içinde olması için büyük önem verdiğimiz, emek sarf ettiğimiz bir baraj Yusufeli Barajı. Dolayısıyla, böyle bir, sadece bir uçuşla eğimleri ölçülmüş değil, zaten siz de “zannedersem” diye bahsettiniz, zannettiğiniz gibi değil. Dolayısıyla bu noktada çok ciddi olarak etütler yapıldı ve burada hem Yusufeli gibi son derece örnek bir halkın da orada yaşadığını da göz önüne alarak onların yaşam tarzlarının bozulmaması ve yaşam kalitesinin daha da geliştirilmesi için villa evler de dâhil olmak üzere etüdü yapıldı ve aynı zamanda da Türkiye haritasına bakacak olursak aynı İstanbul Boğazı gibi burada da Çoruh Nehri öyle bir hâle gelecek ki baraj gölüyle beraber sanki onun simetriği gibi bir proje oluşacak ve hatta buralarda Boğaz’a benzeyen manzaralarda belki de turistik tesislerin yapılması, binaların yapılması, sanki İstanbul Boğazı gibi simetrik bir yapının oluşmasını sağlayacak. Buna özellikle dikkat ettik. Çünkü orada incirinden zeytinine kadar pek çok farklı ürünler de yetişiyor. Buna özellikle dikkat ettik.

Teşekkür beratına gelince, tabii ki böyle bir şeyi yapmayı biz de arzu ederiz ancak kanunla değil. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin zaten yetkisinde, bunu talep üzerine vermek mümkün. Çünkü Artvin olsun, Yusufeli olsun bütün güzelliklere layık insanlar, o bakımdan biz de buna katılırız. Ama kanuna bunu koydurmadık çünkü hem kanun tekniği açısından da doğru olmaz diye düşündük çünkü bundan sonra da benzer şeyler bu tip işlerin yaygınlaşmasını sağlayabilir onun için bunu… Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının zaten yetkisinde olan bir nokta.

Öbür taraftan “Ersis” kelimesi hakikaten işin tarihî bir boyutu var, anlamlı bir ifade ama çok şükür artık Yusufelililer ersiz değil hepsinin çok şükür erleri var, beyleri var. Dolayısıyla Yusufeli’yeErsis” kelimesini de eklemeyi doğrusu uygun bulmadık. Ama bu, dediğim gibi, şu anda hepsinin beyefendileri, erleri mevcut. Çok şükür böyle bir şeye de gerek görmedik.

Biz, Yenilenebilir Enerji Yasası’yla da birlikte bu tip barajların yaygınlaşmasını da arzu ediyoruz. Kaldı ki zaten bu beş tane baraj peş peşe yapılınca… Hatta Gürcistan tarafı da bundan yararlanacak, hem de bir dostluk barajı şekline gelecek bu.

O bakımdan, böyle güzel bir yasayı gecenin bu vaktinde çıkaran Büyük Millet Meclisine, muhalefetiyle iktidarıyla, herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz çok az kaldığı için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17 Nisan 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati : 23.33

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.