DÖNEM: 23 CİLT: 18 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 91’inci
Birleşim 16 Nisan 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.- YOKLAMA IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEMDIŞI KONUŞMALARI 1.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Türkiye’nin demografik
yapısına ve olası senaryolara göre projeksiyonlara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet
Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı 2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, 19 Nisan Misket Bombalarına Karşı
Uluslararası Eylem Günü ve Türkiye’nin dâhil olduğu Oslo Süreci’ne ilişkin
gündem dışı konuşması 3.- Sivas
Milletvekili Selami Uzun’un, Sivas Divriği Demir-Çelik Maden İşletmesinde işçi
çıkartmalarına ilişkin gündem dışı konuşması V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun;
Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu
Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt
Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal
Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24
milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin;
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı:
119) 2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim,
Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/443) (S. Sayısı: 84) 3.- İstanbul Teknik
Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Eğitim-Araştırma Yerleşkeleri
Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/512) (S. Sayısı: 115) 4.- Bazı Yatırım
ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun
ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/480) (S. Sayısı: 94) 5.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in;
Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın; Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının
Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/132, 2/143,
2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120) 6.- Artvin İli
Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/435) (S. Sayısı: 48) VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, polislerin özlük haklarının iyileştirilmesine
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2263) 2.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, polis teşkilatı olmayan ilçelere ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/2335) 3.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, millî gelir hesaplama yöntemine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in
cevabı (7/2436) 4.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP’ın bitirilebilmesi için hedeflenen programa
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/2444) 5.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Kirazlıköprü Barajı ve Hidroelektrik Santraline, - Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Kaz Dağları’ndaki madencilik
faaliyetlerine, İlişkin soruları
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/2522, 2689) 6.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Türkiye İstatistik Kurumu yönetimi ile
ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’in cevabı (7/2671) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak sekiz oturum yaptı. Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, patates üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker, İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Turizm Haftası’na ilişkin gündem dışı
konuşmasına, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Cevap verdi. Ağrı Milletvekili
Abdulkerim Aydemir, Ağrı’nın düşman işgalinden
kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, Turizm Haftası
nedeniyle birer konuşma yaptılar. TBMM
Başkanlığınca, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun, (2/210) esas numaralı Türk
Ceza Kanunu’nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
kendisine havale edilmesine ilişkin istemi Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
tezkerede belirtilen istem Adalet Komisyonunca da uygun bulunduğundan,
gereğinin Başkanlıkça yerine getirildiği bildirildi. Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin,
Toprak Mahsulleri Ofisi ile ilgili iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/168) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı
ve ön görüşmesinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. 15/04/2008 Salı günü
gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan ve daha önce görüşmelerine
başlanan çevre kirliliği ile ilgili araştırma önergelerinin görüşmelerine devam
edilmesine ve bu görüşmelerin bitiminden sonra gündemin 126’ncı sırasında yer
alan (10/155) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşülmesine ve
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi, 8 Nisan 2008 tarihli Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve arkadaşları tarafından verilen “Gıda
fiyatlarında meydana gelen hızlı artışın nedenlerinin ve ülkemiz üzerinde
oluşturduğu olumsuz etkilerinin ortaya konulması, dünya ölçeğinde şekillenen
duruma göre tarım politikalarımızın yenilenmesi, ülkemizin yeniden kendi
kendisini besleyecek ve bütün dünyaya ihracat yapacak bir üretim yapısına
kavuşturulması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi” ve Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve arkadaşları
tarafından verilen ve biraz önce okunan “Toprak Mahsulleri Ofisinin hububat
piyasalarını düzenlemekte yetersiz kaldığı, üretici ve tüketiciyi koruyamadığı,
bazı kişi ve firmalara haksız kazanç ve çıkar sağladığı iddialarının
araştırılması ve kurumu piyasa düzenleyici bir yapıya kavuşturmak için gerekli
önerilerin ortaya konulması amacıyla” Meclis araştırması açılması önergelerinin
görüşmelerinin 16 Nisan 2008 tarihinde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi, Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 7, 55, 3,
4, 5, 59, 60, 61 ve 62’nci sıralarında yer alan 84, 115, 94, 120, 48, 127, 128,
129 ve 130 sıra sayılı Kanun Teklifi ve Tasarılarının bu kısmın 2, 3, 4, 5, 6,
7, 8, 9 ve 10’uncu sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 15 Nisan 2008 Salı ve
16 Nisan 2008 Çarşamba günlerindeki birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer
denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine;
çalışma saatlerinin 15/4/2008 Salı günü 24.00’e kadar,
16/4/2008 Çarşamba ve 17/4/2008 Perşembe günkü birleşimlerinde 13.00-24.00
saatleri arasında olmasına; ayrıca 18/4/2008 Cuma günü kanun tasarı ve
tekliflerini görüşmek üzere saat 14.00’te toplanmasına ve 94 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kararlaştırılmış olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin, 17.7.1964 Tarihli ve 506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun,
Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu
Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 3201 Sayılı “Yurt
Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal
Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24
Milletvekilinin, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin,
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı:
119) dördüncü bölümünün görüşmelerine devam edildi; verilen aradan sonra
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi. 16 Nisan 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
23.39’da son verildi.
No.: 128 II.- GELEN KÂĞITLAR 16 Nisan 2008 Çarşamba Teklif 1.- Çorum
Milletvekili Agah Kafkas’ın; Ulusal Bayram ve Genel
Tatiller Hakkında Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/212)
(Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi:16.4.2008) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, bir türbenin durumuna
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
sözlü soru önergesi (6/600) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, okulların internet sitelerindeki
bazı bilgilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/601)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 3.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, bir televizyonun yayınının kesilmesine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/602) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 4.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, mısır destekleme primine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/603) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, eylemlere yapılan
müdahalelere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/604)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 6.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, bazı belediyelerin kimi yerlere bedelsiz su
kullandırdığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/605)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 7.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, okulların ödeneklerine ve su sorunlarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/606) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 8.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, soruşturma izni verilmeyen belediye başkanlarına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/607) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/4/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Sağlık Bakanlığındaki bazı bürokratlarla ilgili
yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2870)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 2.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Diyarbakır-Bismil’deki bazı köylerin arazi
sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2871) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/4/2008) 3.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, ağır özürlülerin
eğitimlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2872) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/4/2008) 4.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, trafo hırsızlığına ve sulama suyu elektrik
borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2873) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/4/2008) 5.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, İstanbul’un bir mahallesinde uygulanacak TOKİ
projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2874) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/4/2008) 6.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, memur ve emeklilere enflasyon farkı ödemesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2875) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 7.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, rahim ağzı
kanseri aşısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2876) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4/4/2008) 8.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, TOKİ’nin bir projesindeki konutların teslimine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2877) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 9.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, TOKİ ihalelerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2878) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 10.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Çanakkale’deki termik
santrallere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2879) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7/4/2008) 11.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, TOKİ’nin bir arazi
satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2880) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7/4/2008) 12.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, mısır destekleme primine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2881) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 13.- İstanbul Milletvekili
Mustafa Özyürek’in, TOKİ’nin
iştirakine arazi satışında ödediği komisyona ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/2882) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 14.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, TOKİ’nin arazi satışına
ödediği bir komisyona ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2883)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 15.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, TOKİ’nin iştirakine
arazi satışına komisyon ödemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/2884) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 16.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’da depreme karşı alınacak önlemlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2885) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 17.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, AB’nin genişlemeden
sorumlu üyesinin açıklamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2886) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 18.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, işkence ve zor
kullanma yetkisinin aşılmasıyla suçlanan kamu görevlilerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2887) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 19.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, infaz hâkimliklerinin
işlemlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2888) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4/4/2008) 20.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2889) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 21.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bolu’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2890) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 22.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Düzce’deki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2891) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 23.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaman’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2892) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 24.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2893) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 25.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kilis’teki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2894) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 26.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kars’taki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2895) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 27.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Karabük’teki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2896) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 28.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2897)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 29.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kayıt dışı istihdama
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2898)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 30.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, İşsizlik Sigortası
Fonuna ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2899) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 31.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2900)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 32.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van Gölünün korunmasına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2901) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 33.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, yatırımlar için tahsis edilen arazilere ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2902) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/4/2008) 34.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da tahrip olan
orman alanlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2903) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 35.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki
taşocaklarının yol açtığı orman tahribatına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2904) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 36.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2905) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8/4/2008) 37.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, TOKİ’nin
gelirlerine ve harcamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/2906) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 38.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru
önergesi (7/2907) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 39.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, TRT’nin İstanbul
Tepebaşındaki binasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru
önergesi (7/2908) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 40.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/2909)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 41.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir Expo 2015 organizasyonuna ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2910) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 42.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2911) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/4/2008) 43.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir
Belediyesinin mevsimlik çiçek ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2912) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 44.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Said-i Nursi’nin mezarının bulunduğu yere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2913) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 45.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul’daki bir
mahallede uygulanacak kentsel dönüşüm projesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2914) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 46.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Hakkari-Yüksekova’daki
Nevruz kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2915)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 47.- Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, Siirt’teki Nevruz
kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2916)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 48.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir belediye çay bahçesindeki uygulamaya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2917) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 49.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
Darülacezenin bakım hemşiresi ve bakım görevlisi kursuna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2918) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 50.- Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’daki köylere götürülen
hizmetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2919)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 51.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’teki Nevruz
kutlamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2920)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 52.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özpolat’ın, bir
şahısla ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2921) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 53.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Osmaniye’deki yatırımlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2922) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 54.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Nevşehir’deki yatırımlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2923) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 55.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2924) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/4/2008) 56.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, görevden uzaklaştırılan bir bürokrata ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2925) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/4/2008) 57.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Kaz Dağları ve çevresinin korunmasına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2926) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/4/2008) 58.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, turizm yatırımı amacıyla tahsis edilen kamu
arazilerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2927)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 59.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Osmaniye’de
yapılacak çimento fabrikasının yer seçimine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2928) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 60.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2929) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 61.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kastamonu’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2930) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 62.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bolu’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2931) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 63.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Erzurum’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2932) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 64.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Iğdır’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2933) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 65.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2934) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8/4/2008) 66.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, özelleştirilecek
Menderes Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin personelinin
durumuna ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2935) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/4/2008) 67.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, mükelleflere vergi matrah artırımı baskısı yapıldığı
iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2936) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3/4/2008) 68.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, İhlas Holding’in vergi
borcuyla ilgili bir iddiaya ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2937) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 69.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir
lisenin yapımı dolayısıyla vergi istisnasından yararlanılıp yararlanılmadığına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2938) (Başkanlığa geliş
tarihi: 3/4/2008) 70.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2939) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/4/2008) 71.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Eğitim Dergisindeki bir makaleye ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2940) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 72.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir öğretmen hakkında
açıldığı iddia edilen soruşturmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2941) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 73.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, öğrenci
andına ve eğitimle ilgili bazı konulara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2942) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 74.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Batman’daki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2943) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 75.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2944) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 76.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Nevşehir’deki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2945) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 77.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Osmaniye’deki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2946) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 78.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kars’taki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2947) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 79.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2948) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/4/2008) 80.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu’daki
doktor ihtiyacına ve sağlık yatırımlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2949) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 81.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Sağlık Yönetimi ve Eğitimi Derneği ile ilgili bazı
iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2950) (Başkanlığa
geliş tarihi: 4/4/2008) 82.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki yatırımlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2951) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 83.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Düzce’deki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2952) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 84.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Yozgat’taki yatırımlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2953) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 85.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Karaman’daki yatırımlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2954) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 86.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kilis’teki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2955) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 87.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Karabük’teki yatırımlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2956) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 88.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Çankırı’daki yatırımlara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2957) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 89.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2958) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/4/2008) 90.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kırşehir’deki yatırımlar ile çiftçi ve
köylülerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2959) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 91.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, TMO’nun ihracat ihalelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2960)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3/4/2008) 92.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, bir balıkçı barınağına
ve balıkçılığın geliştirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2961) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/4/2008) 93.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2962) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 94.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Isparta’da meydana gelen uçak kazasına ve yapılan incelemelere ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2963) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/4/2008) 95.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kastamonu’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2964) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 96.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bitlis’teki yatırımlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2965) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 97.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Erzurum’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2966) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 98.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Çankırı’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2967) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 99.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Iğdır’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2968) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 100.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2969) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/4/2008) 101.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati Yazıcı) yazılı soru
önergesi (7/2970) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 102.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/2971) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 103.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı
soru önergesi (7/2972) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 104.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru
önergesi (7/2973) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 105.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/2974)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 106.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/2975)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 107.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/2976) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/4/2008) 108.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2977) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8/4/2008) 109.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2978)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/4/2008) 110.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, personel sayılarına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2979) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8/4/2008) 16 Nisan 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati : 13.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Süre üç dakika. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Türkiye'nin demografik yapısı ve olası senaryolara göre projeksiyonlar
konusunda söz isteyen İzmir Milletvekili Canan Arıtman’a
aittir. Buyurunuz Sayın
Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın,
Türkiye’nin demografik yapısına ve olası senaryolara göre projeksiyonlara
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; çağdaş ülkelerin gelecek planlaması
demografik verilere göre yapılır. Güçlü, kalkınmış, halkının refah seviyesi
yüksek bir Türkiye hedefliyorsanız demografik verilerle hareket edersiniz.
Diğer yöntem ise dinî referans veya bu değilse bilim dışı, çağ dışı bir
anlayıştır ki gelecekte pişman olur, halkınızı işsiz, güçsüz, yoksul, düşmanına
muhtaç hâlde bırakır ve insanların açlıktan telef olduğu bir Türkiye’ye neden
olursunuz. Cumhuriyetin
başında, koskoca vatan coğrafyasında savaşlarla nüfusu 13 milyona düşmüş bir
Türkiye nedeniyle pronatalist nüfus politikası
uygulandı ve nüfus artışı teşvik edildi. Kırk yıl süren bu süreçte nüfusu 3’e
katladık ama yüksek nüfus artışı ve ana-bebek ölümlerindeki korkunç yükseklik
nedeniyle liberal, antinatalist nüfus politikalarına
geçmek zorunda kaldık. Kırk yıl süren bu süreçte, nihayet, nüfus
artışımızı biraz azaltabildik. Bugün nüfus artış
hızımız yüzde 1,5’tir, toplum doğurganlık hızımız ise 2,1 çocuktur. Hâlen
ülkemizde her yıl 1,4 milyon çocuk dünyaya gelmektedir. Yani, nüfusumuz artmaya
devam ediyor ama hızı biraz azalacak. TÜİK verileriyle yapılan UNFPA projeksiyonuna göre, doğurganlık hızımız şimdiki oranı olan
2,1 çocukta sabit kalırsa 2057’de nüfusumuz 96,5 milyon alacaktır, şayet 3
çocuk olursa 2057’de 130 milyon kişi olacağız. Hesap kitap bilmeyenlere önemle
duyurulur. Bugünkü nüfus artış hızımızı koruyabilirsek 2025’te çalışabilir
nüfus oranının genel nüfus içindeki payı doruk noktasına ulaşacaktır ki buna
“Fırsat penceresi” deniliyor. Bu nüfusa eğitim ve istihdam imkânı sağlanırsa
ülke kalkınmasını fırlatır. Ama, aksi takdirde bu
imkânlar sağlanmazsa veya doğurganlık artarsa olay bir kâbusa dönüşebilir ve
felaket senaryolarına hazır olmak gerekir. Dolayısıyla, ülke kalkınması için
niceliğe değil, niteliğe önem verilmelidir. Fırsat penceresi imkânını felakete
dönüştürmemek için daha elli yıl süreyle nüfus artış hızımızı sabit tutmalıyız,
doğum ancak ondan sonra teşvik edilebilir. Bugün hâlen
güneydoğu illerimizde doğurganlık hızı çok yüksektir. Bakın, Şırnak, Hakkâri
için 7 çocuk; Siirt, Van, Diyarbakır 6 çocuk; Urfa, Mardin 5 çocuk ve bu
illerimizin sosyoekonomik gelişim sıraları da 68’den 81’e kadardır. Ama
doğurganlık hızı 1,9 çocuk olan İstanbul, Ankara, İzmir illerimizin
gelişmişliği de ilk üç sıradadır. Doğurganlık hızıyla gelişme arasında çok net
bir ilişki vardır. Doğurganlık hızının yüksek olduğu iller, aynı zamanda
eğitimsizlik, işsizlik, ana-bebek ölüm oranlarının da en yüksek olduğu
illerdir. Ana-bebek
ölümlerini artıran en önemli faktör riskli gebeliklerdir ve şu anda bile
ülkemizde her üç gebelikten biri riskli gebeliktir. Doğurganlığı teşvik etmek
kadın sağlığı yönünden çok tehlikeli olan riskli gebeliklerin de artmasına
neden olacaktır. Ülkemizde her beş gebelikten biri düşükle neticelenmektedir.
Her yıl 400 bin düşük olmaktadır ve bu düşüklerin büyük bir çoğunluğu da isteğe
bağlı düşüklerdir. Bu rakamlar bize kadınlarımızın artık daha fazla doğurmak
istemediğini ve ayrıca, aile planlaması hizmetlerinin de yetersiz kaldığını
göstermektedir. Ana-bebek ölümlerimiz hâlâ çok yüksektir. Biz, daha doğan
bebeklerimizi yaşatamıyoruz. Ülkemizde her 3 çocuktan 1’i yoksul ve beslenme
yetersizliği var. Her 5 çocuktan 1’i çalışıyor. Sokak çocuklarının sayısı 1
milyonu aştı ve kadınlarımız iş bulamadıkları için, sosyal güvenceleri olmadığı
için yanlarına sığınmak zorunda kaldıkları adamlar tarafından çocuklarına
tecavüz ediliyor. Bugün ülkemizde 430 YTL asgari ücretle 3 çocuk bakabilmek
için ya hırsız ya sihirbaz olmak gerekir. Üreme ile ilgili
kararlar kadının insan hakkıdır ve hiç kimse, hangi amaçla olursa olsun bu
hakkı istismar edemez. Bu hakka müdahale, taraf olduğumuz uluslararası
sözleşmelere de aykırıdır. Bugün ülkemizde üreme haklarının önünde bir dizi
engel vardır. İktidar bu engelleri kaldıracağına, çocuk sahibi olamayanlara
tıbbın imkânlarını sunacağına, onları görmezden gelip zaten doğurganlığı
olanları daha çok doğurmaya teşvik etmektedir. Hitler de
kadınlara “3K” formülünü öneriyordu. Yani çocuk, mutfak,
kilise. Hem ülkesini hem de dünyayı felakete sürükledi. AKP İktidarında
kadınlar… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. CANAN ARITMAN
(Devamla) – İktidar, kadın bedeni üzerinden, onu baskı altına alarak siyaset
yapmaktadır. Kadınların toplumdan silinmesinin türbandan sonraki ikinci adımı,
çok çocuk doğurtmaktır. Bunlar birbirinin devamı olan politikalardır ve kadını
ikincilleştiren bu bakış açısı ülkedeki cinsiyet eşitsizliğini, ayrımcılığı
daha da körüklemektedir. Kadınlara “En az
3 çocuk doğurun.” demek kadın düşmanlığıdır, bilim bilmemektir, milleti
sevmemektir, vatana ihanettir; daha çok çocuk, daha çok yoksul, daha çok işsiz,
daha çok erzak torbası ve daha çok oy içindir. Bugün, günümüzde
İspanya’da kadınlara bakanlık görevi verilirken benim ülkemde kadınlara 3 çocuk
doğurma görevi veriliyor. “Yazıklar olsun!” diyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Arıtman. Şimdi, Sayın
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu cevap verecektir. Buyurunuz Sayın
Çubukçu. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… AHMET YENİ
(Samsun) – Ayıp oldu, ayıp! MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz? MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Sen doğurma canım! Sana kim doğur diyor? Daha çok memnun oluruz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, Sayın Milletvekili bir ailenin çocuk sevgisiyle
ilgili olan kısmı vatana ihanetle eş değer hâle getirdi. Düzeltmesini rica
ediyoruz. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Ben verilen görevden bahsediyorum, ailenin tercihi… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ailenin çocuk sevgisini vatana ihanet olarak sunuyor. Düzeltmesini
rica ediyoruz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, bir sataşma yok. Ne biçim müdahale anlamadım ben. Kime
sataştı? NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Türkiye’ye sataştı, vatanperverliğe sataştı! CANAN ARITMAN (İzmir) – Ailenin tercihlerine herkes saygılı. Ona görev… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yok, sataşma yok, bir şey yok! CANAN ARITMAN
(İzmir) – Ailenin tercihlerine saygılı ama… BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Çubukçu. (AK Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
Sayın Arıtman’ın gündem dışı sözlerine cevap vermek
üzere söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, Sayın Arıtman’ın sözlerini tamamlamak… AHMET ERSİN
(İzmir) – Yetiştirme yurtlarından haberiniz var mı? Yetiştirme yurtlarındaki rezaletten haberiniz
var mı? DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Sayın Başkan, lütfen,
sataşmalara müdahale eder misiniz. AHMET ERSİN
(İzmir) – Yetiştirme yurtlarındaki olaylardan haberiniz var mı? DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Her şeyden önce, son sözlerini bağlarken kullanmış
olduğu “Vatana ihanettir, bunu destekleyen politikalar vatana ihanettir.”
sözüne bir sözle cevap vermek istiyorum. 1 Mart 1923 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisinin açılış konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk şöyle sesleniyor:
“Efendiler, nüfus bir milletin en mühim mesaili hayatiyesindendir.” CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, anlattım
ama… BAŞKAN – Lütfen,
sakin dinleyiniz. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Yani, nüfus bir milletin en hayati sorumluluklarından
birisidir. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – 8 milyon nüfus vardı Türkiye’de… DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Yine, 1924’teki konuşmasında “Nüfusumuzun muhafazası,
korunması, artırılması gayesini önemle nazarı dikkate vazederim.” CANAN ARITMAN
(İzmir) – 70,5 milyon değildi o gün Türkiye! DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – “Feyyaz ve velut yani üretken olan Türk milleti,
koşullarına kavuşunca Türk vatanını süratle dolduracak, şenlendirecek kuvvete
mazhardır.” CANAN ARITMAN
(İzmir) – Atatürk’ün hükmüne sarıldınız yine. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Her şeyden önce, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, nüfus üzerindeki düşünceler ve politikaların tartışılageldiği bir gerçektir ama… AHMET ERSİN
(İzmir) – Yetiştirme yurtlarını da anlatın Sayın Bakan! Oradaki rezalet nerede
var? DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Bugün, günümüzde, hem Birleşmiş Milletlerin nüfus
politikası hem Avrupa Birliğinin nüfus politikası, artık nüfusun ideolojik bir
konu değil teknik bir mesele olarak ülkeler tarafından ele alındığı bir
gerçektir. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Doğru değil Sayın Bakan! DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Yine modern toplumlarda bir söylem olarak gelişmiş
olan… CANAN ARITMAN
(İzmir) - Hükûmet politikası o değil! MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Böyle bir usul var mı? MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Biz sizi dinledik, lütfen dinler
misiniz! Siz de yanlış biliyorsunuz ama biz sizi
dinledik! BAŞKAN – Lütfen,
konuşmaları sakin olarak dinleyiniz Sayın Arıtman. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Yine modern bir toplumda söylenegelen “bakabileceğin
kadar çocuk” düşüncesi, arka planda paradoksal bir ilişkiyi de
barındırmaktadır. Çünkü, nüfus eğilimleri
göstermektedir ki ülkelerin sosyoekonomik düzeyleri kadar ailelerin
bakabilecekleri çocuk sayısının azaldığını, sosyoekonomik düzeyleri düşük olan
ailelerin ise çocuk yaptıklarını görüyoruz. Dolayısıyla medyada yaygın olan
bugün burada da dillendirilen “bakabileceğin kadar çocuk” düşüncesi, sadece ve
sadece yoksul ailelere yöneltilmiş bir söylem olması açısından manidardır. Bugün gelişmiş
ülkeler, önemli ölçüde etkisini hissettirmeye başlayan yaşlanma olgusuyla karşı
karşıyadır. Biz görmekteyiz ki bugün nüfus politikaları izlenirken son derece
teknik ve demografik özellikler baz alınarak
değerlendiriliyor, bizim ülkemizde olduğu gibi herhangi bir şekilde ideolojik hiçbir
tartışmanın konusu yapılmıyor. Bu sebeple ben de bugün burada konuşmamda cevap
verirken mümkün olduğu kadar bu hususun teknik bir husus olduğu ve geleceğimiz
açısından doğuracağı riskleri ele alarak cevaplandıracağım. Bu yaşlanma
olgusuna ilişkin olarak özellikle zengin ve refah içerisindeki ailelerde
doğurganlık oranının hızla düştüğünü görüyoruz ve gelişmiş ülkelerde de nüfus
artışına hızlı etki etme çabalarının ve bu yöndeki politikaların azaldığını
görüyoruz. Özellikle nüfusun negatife düştüğü dönemden sonra izlenen tüm
politikalara rağmen ülkeler demografik yapıyı düzeltememiş, nüfus artışını bir
daha veya korunması düzeyinde yakalayamamışlardır. Bununla birlikte bu trendde son zamanda önemli bir kırılma olmuştur. Nitekim, 17 Mayıs 2006
tarihinde Lizbon’da gerçekleştirilen 28’inci Avrupa Aile İşlerinden Sorumlu
Bakanlar Konferansı’nda ve çok yeni bir tarih, 2 Nisan 2008 tarihinde Avrupa
Konseyinde gerçekleştirilen bakanlar konferansı toplantısında, hükûmetlerin aile politikalarının oluşturulmasında
demografik istikrarın sağlanması ve doğum oranının artırılması amacıyla
politika ve önlemlerin alınması gereği ısrarla vurgulanmıştır. Bu bağlamda aile
dostu iş yerlerinin desteklenmesi, ebeveynlik izninin artırılması, esnek
çalışma koşulları, vergi imtiyazları sağlanması, uygun fiyatlı, kaliteli çocuk
bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması, halkla ilişkiler ve medya aracılığıyla
aile ile ilgilenen politikaların yeniden teşvik edilmesi öngörülmüştür. Ayrıca
bu eğilimin özellikle İspanya –örnek verildiği için söylüyorum- Avusturya,
Finlandiya gibi ülkelerde tamamen kırıldığı ve doğumu teşvik edici yani pronatalist politikalara dönüştüğü de görülmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’deki nüfus politikaları da 1960 sonrasında ve
öncesinde olarak ikiye ayırarak incelemek durumundayız. Nitekim 1960
sonrasında, nüfusu planlayan, nüfusu daha da… Çocuk nüfus artış hızını
planlayan bir döneme girildiğini görüyoruz ve 1957 sonrasında ortaya çıkan bu
uygulama sonrasında nüfus azaltıcı bir pronatalist
politikaya dönüştüğünü görüyoruz. Bu dönemde baskın olan görüş, nüfus
politikalarının değiştirilmesi ve nüfusun azaltılmasını teşvik eden
politikalara bir geçişti. Fakat, daha sonrasında nüfus
politikalarının izlenmesi neticesinde gördüğümüz o ki 2000 yılından bu yana
ülkemizde doğurganlık hızı beklenenden çok daha hızlı bir şekilde düşmüş ve
toplam doğurganlık oranı 2,23 seviyesine, yani nüfusun sabitlendiği duruma
oldukça yaklaşmıştır. Nüfus projeksiyonlarına göre yaş yapısı da değişime uğramaktadır.
0-14 yaş grubu, 2000 yılından 2050 yılına kadar mutlak olarak 20,2 milyondan
17,1 milyona gerileyecek ve bu yaş grubunun toplam nüfus içerisindeki payı
yüzde 30,7’den 17,7’ye düşecektir. Aynı dönemde,
çalışma çağı olan 15-64 yaş arasında ise yine mutlak olarak… CANAN ARITMAN
(İzmir) – Doğru bilgiler değil, Birleşmiş Milletlerin bilgileri burada. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla ) – Bunların hepsi bilgiye dayalı verilerdir, tahminî
görüşmeler, konuşmalar değildir. …43,6 milyondan
62,4 milyona çıkacak ve bu yaş grubunun toplam nüfus içindeki payı da 2020
yılında yüzde 69,1 ile zirve yaptıktan sonra 2050 yılında tekrar aynı seviyeye
gerileyebilecektir. Söz konusu
dönemde, yaşlı grup olan 65 yaş üzeri yaş grubu ise oransal ve mutlak olarak
sürekli artacaktır. 2000 yılındaki nüfus artışımıza göre de 3,6 milyon olan
yaşlı nüfus 2050 yılında 4,7 artarak 16,9’a, yani yaklaşık 17 milyona ulaşacak,
bu yaş grubunun toplam nüfus içindeki oranı da yüzde 5,4’ten 17,6’ya
çıkacaktır. Türkiye'nin yaş
piramidi diğer gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığı zaman, klasik piramit
şeklinden ileri yaş gruplarının oranının arttığı, yaşlı nüfusun ağırlık
kazandığı diğer ülkelerdeki sütun şekline doğru evrildiğini
görüyoruz. Bu dönemin sonunda yaşlanmaya başlayacak olan Türkiye nüfusu için de
bu süreci diğer ülkelerde olduğu gibi tersine çevirmek mümkün değildir. Nitekim, tarihsel olarak doğurganlık düzeyi düştükten sonra
tekrar yükselen başka hiçbir toplum yoktur. Avrupa ülkelerinde doğurganlık düzeyinin
düşmesi sonucunda ortaya çıkan yaşlanma olgusu ile Türkiye de çok yakın bir
gelecekte karşı karşıya kalacaktır. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Doğru değil, hayır! DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla ) – Yaşlı ve bağımlı nüfusun çalışan nüfus üzerindeki oranı
2050 projeksiyonlarına göre 3 kat artarak 27,2’ye
yükselecektir. Yaş yapısındaki söz konusu değişimler başta olmak üzere
demografik yapının değişmesi ekonomik ve sosyal pek çok alanı doğrudan ve
dolaylı olarak etkilemektedir ve bugün nüfusun daha önce karşılaşmadığı birçok
sorunla ve risklerle karşılaşacağız. Önümüzdeki
dönemde nasıl bir nüfus yapısına sahip olmamız sorusundan hareketle, aynı
zamanda nasıl bir nüfus politikasına sahip olmamız gerektiği sorusuna da paradigmatik bir geçişe ihtiyacımız vardır. Dolayısıyla, az
önce de söylediğim gibi bu bir ihtisas alanıdır, teknik bir konudur ve
ideolojik hiçbir yönü yoktur. Nitekim temel amaç da bağımlı nüfusu
taşıyabilecek, artan ihtiyaçlarını karşılayabilecek, bununla birlikte toplumun
refahını yükseltecek… CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sayın Bakan, bağımlı nüfus nedir bir anlatır mısınız? DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - … bir kalkınma sürecini
taşıyacak… CANAN ARITMAN
(İzmir) – Biliyor musunuz bağımlı nüfus nedir? DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - … sosyal ve niteliksel
kabiliyetlerin artmasıyla ilgilidir. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Bağımlı nüfusu anlatın. Anlatın. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Sayın Arıtman, eğer dinlemeye müsaitseniz ben size
her konuyu anlatabilirim. CANAN ARITMAN (İzmir)
– Sayın Bakan, bilmeden konuşuyorsunuz ve yanlış bilgi veriyorsunuz. BAŞKAN – Sayın
Arıtman, lütfen sakin olarak dinleyiniz. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Maalesef, her
konuda herhangi bir şekilde bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma özelliğine
sahipsiniz. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Meclisi yanlış bilgilendiriyorsunuz. Doğru değil! DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Dolayısıyla, herhangi bir bilgisi olmadan fikir dercedenlerin durumuna düşüyorsunuz her zaman. CANAN ARITMAN
(İzmir) - Yanlış bilgilendiriyorsunuz! DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – “Vatan haini” nitelemesinde bulundunuz, Mustafa Kemal
Atatürk’ün sözüyle size cevap verdim. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Sayın Recep Tayyip Erdoğan da söylemişti “vatan haini” diye, aynı sözcüğü
kullandı. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Lütfen… Lütfen, bu sözler bu kürsüde yakışmıyor.
Tartışabildiğimiz en teknik konuları dahi maalesef tartışamıyoruz kullandığınız
üslup nedeniyle. ÖZLEM ÇERÇİOĞLU
(Aydın) – Çarpıtıyorsunuz Sayın Bakan! DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Dolayısıyla, nüfusun kalitesini belirleyen… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Dinlemeye tahammülü olmayan bir grup var Sayın Başkan, lütfen
müdahale eder misiniz? BAŞKAN – Lütfen…
Sayın Elitaş, lütfen sakin dinleyiniz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Beni uyarmayın, burayı uyarın. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı dinleyiniz, daha sonra… FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) – Canan Hanım laf atabilir mi Başkanım? BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Çubukçu. NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Anında müdahale etmeniz lazımdı Sayın Başkan. FATMA ŞAHİN
(Gaziantep) – Böyle bir şey olabilir mi? Canan Hanım niye laf atıyor? NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Lütfen anında müdahale edin, biz rahat dinleyelim. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, anında müdahale ediyorum. Lütfen, siz de uyunuz. (AK Parti
sıralarından gürültüler) NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Hayır, anında müdahale etmiyorsunuz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Anında müdahale siz ediyorsunuz! BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Çubukçu, devam ediniz. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
… CANAN ARITMAN
(İzmir) – Bakan boş konuşmakla meşgul! (AK Parti sıralarından gürültüler) NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Niye geriyorsunuz ortamı? BAŞKAN – Sakin
dinleyiniz lütfen Sayın Arıtman. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - …nüfusun kalitesini belirleyen… BAŞKAN - Devam
ediniz Sayın Çubukçu. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Sayın Başkan, nüfusun kalitesini belirleyen çocuk
sayısının gün geçtikçe ülkemizde düşmesi, özellikle nüfusun kalitesini de
gelecek itibarıyla tehdit eder konuma düşürmüştür. Elli yıl sonra nüfusun
kalite görünümüyle gelişimin yönü aile hayatının toplumsal hayatına etkisi
düşünülürse, istenilenden çok daha farklı bir yöne kayması muhtemel olacaktır. Ayrıca, gelecekte
ortalama çocuk sayısının 1’e inmesi demek, denge nüfusunun korunamaması demek,
bunun yanı sıra bir nesil sonra yetişenlerin aile bağları içerisinde aile
ilişkisi içinde yapılanamamış bir nüfus demektir ki bu yapı ailenin de
zayıflaması anlamına geliyor. Yani dayı, amca, teyze, hala, yeğen, kuzen gibi
yakın akrabalık ilişkilerinin neredeyse ortadan kalkacağı bir döneme gidiş
demektir. Özellikle toplumda risk faktörü olarak görülen, bütün sorunların
çözüm mekanizması olarak ailenin ele alındığı ve aile odaklı sosyal hizmet
anlayışlarının ileri sürüldüğü dönemde ailenin korunması ve toplumsal yapının
korunması için ailenin korunmasının mutlak olduğu gerçektir. AHMET ERSİN
(İzmir) – Yetiştirme yurtlarından bahset Sayın Bakan. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Burada önemli olan nüfusun azlığı veya çokluğu, var
olan etnik sosyal ve siyasal nüfus ve toplum yapısını şekillendirmek değil.
Özellikle Canan Hanım, etnik bir anlayışla olsa gerek, belli bölgelerdeki nüfus
artışına çok vurgu yaptı. Biz, burada, etnik, sosyal, siyasal ve nüfus
politikasını belirlendirirken toplum yapısını
şekillendirmek değil, devletin bu yapıdan ne gibi bir fırsatlar… CANAN ARITMAN (İzmir)
– Çocuk doğum hızıyla, doğurganlık hızıyla gelişim arasında… (AK Parti
sıralarından gürültüler) MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, mikrofonu aç da rahat konuşsun! BAŞKAN – Sayın
Arıtman, lütfen konuşmayı sonuna kadar dinleyiniz. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Devletin bundan ne tür bir fırsat yakalayacağını ve
toplumu nasıl… CANAN ARITMAN
(İzmir) – Gerçek dışı ithamlarda bulunuyorsunuz. Allah Allah!
(AK Parti sıralarından gürültüler) MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, mikrofonu açın, rahat konuşsun! BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Çubukçu. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Her şeyden önce bölgeler arası yapılara göre değil,
devletin bu nüfustan doğan sinerjide ne tür fırsatlar
yakalaması, kendini ve toplumu geliştirebilmesi, vatandaşlarının yaşam
memnuniyetlerinin artırılması politikalarıyla ilişkiliyiz. Dolayısıyla biz bu
politikaları yürürlüğe koymakla ilgiliyiz. Bu itibarla, nüfus projeksiyonları sonucunda sağlık, eğitim, istihdam, güvenlik
ve diğer yatırım politikalarının şekillendirilmesi temel hedefimizdir. Nüfus politikası
gibi çok önemli bir konunun 2000’li yıllarda hâlâ daha 1960’lı yılların paradigmaları ve beyin yapısıyla anlatılmaya çalışılmasının,
“Az çocuk, çok çocuk, bakabileceğin kadar çocuk” gibi konuşuluyor olmasının
toplumumuz için çok önemli bir zaman kaybı olduğunu da ifade etmek isterim. Dinleme sabrı
gösterdiğiniz için hepinize teşekkür ediyor “vatan haini” sözlerinin mümkünse
Sayın Arıtman tarafından geri alınmasını, bu kürsünün hassasiyetine
yakışmadığını ifade etmek istiyorum. Saygılar arz
ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çubukçu. AHMET ERSİN
(İzmir) – Yetiştirme yurtlarındaki rezaletleri görmüyorsunuz değil mi Sayın
Bakan? CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sayın Başkan, çok kısa bir cevap hakkı rica ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Arıtman, bir dakika süre veriyorum. Buyurunuz. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Şimdi, Sayın Bakan ne yazık ki Meclisimizi doğru bilgilendirmemiştir.
Ben, buraya, Birleşmiş Milletlerin 1 çocuk, 2 çocuk, 3 çocuk için olan tüm projeksiyonlarıyla geldim, çizelgeleriyle geldim,
grafikleriyle ve raporuyla geldim. Tabii, söylenecek çok şey var ama benim o
kadar vaktim yok. Sayın Başkanın hoşgörüsünü suistimal
etmemek için Birleşmiş Milletler raporunun son cümlesini okuyacağım,
nedenlerini anlatıyor. Türkiye için hazırlanmış bir rapordur ve yeni bir
rapordur bu: “Bu nedenle, fazla nüfus yararlı değil sakıncalıdır. Ancak durumu
objektif olarak değerlendiremeyen bazı kişiler, neolitik kültürün değer
yargılarından kurtulamayarak hâlâ nüfus artışını olumlu olarak
karşılayabilmektedirler.” DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bunu söyleyebilirdiniz beş dakika içinde… CANAN ARITMAN
(İzmir) - Size bunların örneklerini vereyim Sayın Bakan ve her platformda
sizinle bu söylediklerinizi tartışmaya hazırım. Ben, sizin gibi, önünüze hazır
getirilmiş bir konuşma metnini okumadım. Ben, buraya, bilimsel bilgiyle
donanmış olarak geldim, konuştum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Arıtman. Gündem dışı
ikinci söz, 19 Nisan Misket Bombalarına Karşı Uluslararası Eylem Günü ve
Türkiye’nin de dahil olduğu Oslo Süreci hakkında söz
isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’a aittir. Buyurunuz Sayın
Uras. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. 2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, 19 Nisan
Misket Bombalarına Karşı Uluslararası Eylem Günü ve Türkiye’nin dâhil olduğu
Oslo Süreci’ne ilişkin gündem dışı konuşması MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
değerli vekiller; bu ülkede barış ve silahsızlanmayla ilgili her söylenen söz,
her yapılan iş ya duyulmaz ya önemsenmez ya da yok sayılır. Örnek mi
istiyorsunuz? İtalyan Pippa Bacca
barış mesajı vermek için yola çıkmıştı, ancak, kaybolduğu ve ardından öldüğü
öğrenildiğinde acı duyuldu. Acı ama böyle. Geçtiğimiz yıl,
Yunan Parlamentosundan Synaspismos Partisiyle, Ege’de
karşılıklı silahsızlanma, silahları azaltma protokolü imzaladık, toplantılar
düzenledik. Hedefimiz çok basitti aslında: İki komşu
arasındaki Ege Denizi’ni bir barış denizine çevirmek, bu bölgeye yönelik
silahlanma harcamalarını karşılıklı olarak azaltmak, bu paraları sosyal
harcamalara yönlendirmek; sağlıkta, eğitimde, sosyal güvenlikte, komşularımızla
dostane ilişkileri geliştirecek ortak projelerde kullanmak ve bu yöndeki
çabalarımızı karşılıklı olarak sürdürme konusunda kararlı olmak; yine, Kıbrıs’ı
bir barış adası yapmak. İki toplumlu iki bölgeli bir birleşik Kıbrıs
için az çabalamadık. Yıllardır bu yönde süren çabalarımız, çalışmalarımız,
umuyoruz ki, şimdi yavaş yavaş sonuç alacaktır. Nasıl
olur da Kıbrıs’ı bir barış adasına çeviririz, buna kafa yorduk. O yıllarda bu
toplantıların katılımcısı olan çok değerli iki kardeş partimiz AKEL ve CTP,
bugün Kıbrıs’ın her iki tarafında da hükûmet oldular,
toplantılara katılanlar devlet başkanı, başbakan, bakan oldular. Demek ki,
Kıbrıs halkının talepleri doğrultusunda işlerdi yaptıklarımız. Türkiye toplumu,
ne yazık ki, yıllar boyunca Kıbrıs’ta hep çatışmacı, savaşçı sese kulak
kabarttı, barış çağrılarına değil. O günlerde doğru yaptığımızı biliyorduk.
Yarın da bu partilerin ortak bir zeminde buluşmalarının Kıbrıs’ı bir barış
adası yapacağına inanıyoruz ve umutlanıyoruz. Avrupa
Parlamentosunda grubu bulunan ve bizim de üyesi bulunduğumuz Avrupa Sol
Partisi, Orta Doğu’da barışın tesis edilmesi, Filistin sorununun adil bir
çözüme ulaştırılması, Irak’taki ABD işgalinin sonuçlandırılması için çaba
gösteriyor. Avrupa Sol Partisiyle, önümüzdeki sonbaharda İstanbul’da bir Orta
Doğu konferansı düzenleyeceğiz ve bölgede barışa katkımızı sunmak için bir
tuğla daha koyacağız. Bu çabaları çok önemsiyoruz. Her ne kadar, “Irak’ın
böğrüne kadar biz de girelim” savaş çığlıkları toplumda karşılık bulsa da, biz,
barışçı politikamızla haklı ve doğru olduğumuzu biliyoruz, aynen “Barış
istiyoruz, çatışma değil. Kan akmasını değil sosyal gelişme istiyoruz.” diyen
Kürt kardeşlerimizin seslerine ve taleplerine karşılık verdiğimizde, haklı ve
doğru olduğumuzu bildiğimiz gibi. İnanıyoruz ki, bu ses de yakın bir zamanda
tüm Türkiye toplumunda hak ettiği barışçı karşılığı görecek ve toplumumuzda
çatışma ve şiddet kültüründen uzaklaşma ihtimali belirecektir. Bugün sizlere
misket bombalarıyla ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Çünkü 19 Nisan,
misket bombalarının yasaklanması için uluslararası bir gündür. Türkiye Oslo
sürecine katıldı ama aktif bir tutumdan çok gözlemci olarak kendini tanımladı,
NATO’ya göre tavır almayı benimsedi. Misket bombaları, kullanımda oldukları
kırk yıldan beri çok sayıda sivilin ölmesine ve yaralanmasına neden olan ve
kabul edilmesi mümkün olmayan silahlardır. 2008 yılı itibarıyla misket
bombalarını yasaklayan bir anlaşmanın imzalanması önemli bir adım olacaktır.
2007 yılının ocak ayında Oslo’da başlatılan ve etkili ve kapsamlı bir
anlaşmanın imzalanmasını öngören sürece Türkiye de gözlemciliğin ötesinde
katılmalıdır. Misket bombalarının kullanımının, üretiminin ve transferinin
yasaklanması için adım atılmalıdır. Misket bombasından etkilenen toplumlara ve
bireylere yardım etmek için kaynak yaratılmalıdır. Bu konularda Hükûmetin ve ilgili kuruluşların gereken çabayı
göstereceklerini umuyoruz. Diyeceksiniz ki,
misket bombaları yasaklansa diğer silahların yarattığı insani, ekonomik,
kültürel ve sosyal tahribatlar sona mı erecektir? Elbette ki
hayır. Ancak her adım bir diğerine yol açar. Nükleer, kimyasal,
biyolojik, konvansiyonel silahlardan dünyanın tüm ülkeleri temizlenene kadar
barış ve silahsızlanma mücadelesi verenlerin çabaları devam edecektir. Çünkü
barış isteyenlerin eninde sonunda hep kazandığını biliyoruz. Gazetelerde
gördük, işsizlik sayısıyla ilgili rakamlar verildi. İşsizlik sayısı ocakta 59 bin arttı. Geçen yıl 1 milyon kişi istihdam dışı
kaldı. Demek ki savaşacaksak işsizlerle değil işsizlikle savaşmalıyız, demek ki
savaşacaksak yoksullarla değil yoksullukla savaşmalıyız. Bertolt Brecht güzel bir şiirinde ifade ediyordu: “İkinci Dünya
Savaşı’nı Hitler yaptı/Peki, Hitler’i kim yaptı?” diye. Savaşların
insanların doğasından kaynaklanmadığını biliyorsak, genlerimizin böyle bir
amacı yoksa, örneğin Bush genlerinin kurbanı değilse,
çocuklarımızın misket oynayabilmeleri için, onların şeker de yiyebilmeleri için
misket bombalarına karşı Meclisimizin aktif bir tutum alması çok önemlidir.
Barış mücadelemizde hepimize kolaylıklar diliyorum. (DTP ve CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uras. Gündem dışı
üçüncü söz, Divriği Demir Çelik Maden İşletmesinde son zamanlarda meydana gelen
işçi çıkartmaları hakkında söz isteyen Sivas Milletvekili Selami Uzun’a aittir. Buyurunuz Sayın
Uzun. (AK Parti sıralarından alkışlar) 3.- Sivas Milletvekili Selami Uzun’un, Sivas Divriği Demir-Çelik
Maden İşletmesinde işçi çıkartmalarına ilişkin gündem dışı konuşması SELAMİ UZUN
(Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas’ın Divriği ilçesi,
tarihî birikimiyle, mütevazı insanlarıyla, zor sayılacak bir coğrafyada
hayatını devam ettirmeye çalışıyor. Son nüfus tespitlerinde 17.176’dır. Divriği denilince
aklımıza iki önemli şey gelir: Birincisi, Divriği Ulucami
ve Şifahanesi, Selçuklunun bir kolu olan Mengücükoğullarının
tarihe bırakmış olduğu önemli miraslardan biridir. İkincisi, Divriği
demir çelik madenleridir. Divriği demir çelik madenleri tarihten beri
işletilmeye devam etmektedir. Divriği demir cevheri Osmanlı İmparatorluğu’ndan
ve bazı kaynaklara göre de Selçuklulardan itibaren bilinmekte ve
işletilmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, Timurlenk
ordularının nal ve kılıçlarının Divriği demirlerinden yapıldığı
belirtilmektedir. Yani Divriği ile demirin birlikte anılmaları çok eskilere
dayanmaktadır. Bu vesileyle çeşitli kervan yolları da Divriği’den geçmiş,
önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Cumhuriyet döneminde Demir Çelik
İşletmeleri vasıtasıyla işletilmiştir, AK Parti İktidarı döneminde ERDEMİR
Maden İşletmelerine bağlanarak tek elden idare edilmesi sağlanmıştır. Daha
sonra yine bizim dönemimizde özelleştirilmesi sağlanmış, yerli kuruluş olarak
bildiğimiz OYAK işletmelerine satılmıştır. Belki
hatırlayacaksınız, bu kurumun Genel Müdürü Coşkun Ulusoy,
“ERDEMİR yabancıya satılmasın.” diye ay yıldızlı tişört giyerek medyaya poz
vermiştir. Gerçi ERDEMİR’i yabancıya sattırmayan aynı
kişi, OYAK Bank’ı Hollandalılara satmakta hiçbir sakınca görmemiştir. Konumuza gelecek
olursak, ERDEMİR madenlerinin kamuya ait hisseleri OYAK’a devredilmesiyle
beraber acele yönetim değişikliğine gitmişler ve hemen, sebepli sebepsiz, her
düzeyde eleman çıkarmaya başlamışlardır. Divriği halkına, sivil toplum
örgütlerine, resmî makamlara olumsuz tavır takınmışlardır. Sözleşmeleri
feshedilerek işten çıkarılan işçilerin çalıştıkları birimleri de, hizmet alımı
yoluyla, Divriği ilçesi dışındaki çeşitli şirketlere ve Divriği dışından
getirilen işçilere yaptırılmaktadır. Şu anda Divriği’de çalışmakta olan
işçilerin, fabrikanın hizmet ve malzeme ihtiyaçları Divriği dışındaki kişi ve
kuruluşlarca karşılanmaktadır. Bu çıkarmalar, temizlik elemanı olarak çalışan
18 kişiyle başlamış, bunların çıkışlarının yanlış olduğunu dile getiren AK
Parti İlçe Başkanı Selahattin Mermer, Özgürlük ve Dayanışma Partisi İlçe
Başkanı Metin Şimşek ile Meslek Yüksek Okulunun Dernek Başkanı Ersan Taşpınar işten
çıkarılmıştır. Meslek Yüksek Okulu Dernek Başkanı Ersan
Taşpınar, bu üzüntülü bir gününde trafik kazası
geçirerek hayatını kaybetmiştir; kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz. En son
olarak 1 Nisan tarihi itibarıyla, tamamına yakını Divriğili olan, orada oturan,
geçindirmek zorunda olduğu bir ailesi olan 25 güvenlik görevlisinin işine son
verilmiştir. Bütün işletmeler
elbette ki ihtiyacı
yoksa işçi çıkarabilir. Ama bu 25 kişi sebepsiz çıkarılıp yerlerine yeni bir 25
kişi getirip çalıştırırsanız ve bunların da ilçe dışından getirildiğini
düşünürseniz, bunda kasıt aranır. Bu tip büyük
ölçekli işletmelerin, bulundukları bölgeye katma değer kazandıran, kendileri
kazanırken bulundukları il ve ilçelere de sosyal ve ekonomik fayda sağlayan
şirketler olması gerekirken, Divriği Madenleri, özelleştiğinden bugüne kadar
göstermiş oldukları yönetim tarzıyla Sivas’tan ve Divriği’den uzaklaşmaya
başlamıştır. Bulunduğu coğrafyadan uzak bir şirket ve yönetiminin, uzun vadede
yöreye getireceği bir faydadan bahsedemeyiz. Divriği’de
yaşayan insanların büyük oranda geçimleri madene dayalıdır; esnafı da işçisi de
tüccarı da ona bağlıdır. Bu şimdi değil, tarih boyunca böyle olmuştur. En son 3
Nisan tarihinde, ilçe merkezinden, tüm sivil toplum örgütleri, siyasi partiler,
esnaf ve halk madene yürüyerek olayı protesto etmiştir. İstanbul ve Ankara gibi
bir yerde 5-10 kişiyi işten çıkarırsanız gidip başka yerde çalışma imkânı
bulabilirler. Ama şimdi, ay yıldız tişörtlü Coşkun Ulusoy
ve ERDEMİR Ankara Genel Müdürü Dinç Kızıldemir’e
diyorum ki: Eğer bu emirler sizden gelmiyorsa Genel Müdürünüz Sedat Orhan sizi
yanıltıyor, yanlış bilgi veriyor, Divriği’de barışı bozuyor. Eğer emirler
sizden geliyorsa soruyorum: Divriği’de 25 kişiyi işten çıkarırsanız, bu
insanlar nerede iş bulup evlerine ekmek götürecekler? Bu anlayıştan vazgeçin.
Yaptıklarınıza bakılırsa Allah korkusu yok, öyle anlaşılıyor. İnsanların yüzüne
nasıl bakıyorsunuz. Divriği’de
yaşayan Sedat Orhan’a soruyorum: Hiç Divriği’de çarşıya çıkıyor musun? Hiç
Divriğili bir esnafla yüz yüze gelebiliyor musun? Divriğili bir insanla göz
göze gelebiliyor musun? Hiç zannetmiyorum. Divriği’ye düşmanlığınız, Divriği
halkına kininiz, gareziniz nedir? Siz bu ülkede yaşamıyor musunuz? Siz evinize
ekmek götürürken işten attığınız bu insanları hiç düşündünüz mü? Resmî
yetkililer sizin kapınızı çalıyor, belediye başkanı, sivil toplum örgütleri Divriği’de
iş barışının bozulmaması için,… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü tamamlayınız. Buyurun. SELAMİ UZUN
(Devamla) - …ilçe huzurunun bozulmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Özel
ve kamu kurumlarının birbirlerine ihtiyacı olduğu, birbirlerine muhtaç olduğu
bir bölgede olan iş yerinin, aynı zamanda bu yörenin kalkınmasında da tarih
boyunca lokomotif olduğu bir gerçektir. Divriği’de yaşayıp Divriği’yi tanımamak
hangi anlayışla izah edilebilir? Eğer, OYAK mantığı bu mantıksa, ülkede meri
hiçbir yazılı mevzuatta bunun yeri yoktur. Peki, OYAK’ın ay yıldız bayraklı
tişörtlü Genel Müdürü kime hizmet ediyor, biz de bilelim. Divriğililer, inanın
“Demir Çelik İşletmelerini keşke gâvura satsaydınız
bundan iyi olurdu.” diye bize sitem ediyorlar. Lütfen, insanların elinden
ekmeğini alıp bir başkasına vermek ne demek, bunu izah edin. Bu insanlara ne
yapıyorsunuz da gâvuru aratır oldunuz, bunu bir
düşünün isterseniz. OYAK yetkilileri
yanlış yoldadır. Bugüne kadar karışmamak adına, özel şirketlere yasalar
ölçüsünde yaklaşmak adına sesimizi çıkarmadık. İş barışını bozmanın bir bedeli
olmalıdır. Birilerinin ekmeğini alıp başkasına vermenin bir hesabı olmalıdır.
Şunu herkes bilmelidir ki: Divriği’siz Divriği
madenleri düşünülemez. Divriği halkını,
tüm çalışanları ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uzun. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, bir dakikalık söz rica ediyorum. Sivas
Milletvekili arkadaşımız Divriği’de çıkarılan 23 kişiden şikâyet ederken,
burası kendi iktidarları döneminde özelleştirildi ve en az bin kişi çıkarıldı,
bir. Sivas’ta 4 No.lu Askerî Dikimevinde 300 kişi çalışıyordu. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, böyle gündem dışına cevap verme diye bir usul yok. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – 4 No.lu Askerî Dikimevi İstanbul’a nakledildi. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, lütfen… Lütfen… BAŞKAN – Lütfen… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – O zaman bu Sayın Milletvekili neredeydi? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, gündem dışına böyle milletvekillerinin cevap verme
hakları yok. MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – OYAK Bank’la ilgili ifade ettikleri doğru değil. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Olur mu öyle şey? Söz isteseydi, cevap verseydi. BAŞKAN –Sayın
milletvekili… MALİK ECDER
ÖZDEMİR (Sivas) – 300 kişi çalışan fabrika İstanbul’a nakledilirken bunları
söyleselerdi daha sarih olurdu, daha yardımcı olurdu. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, çıksın, söyleyecek şeyi varsa söylesin. BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen… Söz istediğiniz zaman, açıklama istiyorsanız, lütfen,
yerinizden usule uygun olarak giriş yapınız. Çok teşekkür
ederim. Şimdi gündeme
geçiyoruz. Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bu tasarıyla birleştirilen İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Manisa Milletvekili
Şahin Mengü’nün, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk ve 19 Milletvekilinin, Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun,
İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin ve Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin aynı konudaki
kanun teklifleri ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün;
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve
19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa
Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen
5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen
Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı
ve 24 milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin;
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı:
119) (X) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde
çerçeve 73’üncü maddeye yeni bir geçici madde eklenmesine dair Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve arkadaşlarının önergesi işleme alınmış ve Komisyon
ve Hükûmetin katılmadığı önergenin oylamasında
kalınmıştı. Şimdi önergeyi
tekrar okutup oylarınıza sunacağım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Karar yeter sayısı da arayacaksınız ama değil mi Sayın Başkanım? BAŞKAN –
Arayacağım efendim. Şimdi önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 73. maddesi ile 5510 sayılı Kanuna eklenen
geçici maddelerden sonra aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif
ederim. Saygılarımla. Mümin
İnan (Niğde) ve arkadaşları “GEÇİCİ MADDE 23
– Ev hanımları, bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren 6 ay içinde talep
edilmesi halinde, 10 yıllık süreyi aşmamak kaydıyla talep ettikleri ev hanımı
olarak geçen sürelerini borçlanabilirler. Sigorta primi 82 nci
maddeye göre belirlenen prime esas kazancın alt sınırı ile üst sınırı arasında
sigortalı tarafından belirlenen günlük kazanç ve prim ödeme gün sayısı
üzerinden bulunacak kazancın % 32’sidir. Sigortalının kendisine tebliğ edilen
borçlanma tutarının tamamını 6 ay içinde ödemesi halinde, bu süreler
sigortalılık süresi olarak değerlendirilir. Bu süreler 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalılık süresi olarak kabul edilir.” BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum ama karar yeter sayısı bakıyoruz… AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, oylama yapalım evvela. BAŞKAN – Önergeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 13.46 (X)
119 S. Sayılı Basmayazı 27/3/2008
tarihli 83’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir. İKİNCİ OTURUM Açılma Saati : 13.54 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 73’üncü maddeye
yeni bir geçici madde eklenmesine ilişkin, Niğde Milletvekili Mümin İnan ve
arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı da vardır. Şimdi, geçici
maddelerin bağlı olduğu 73’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 74’üncü maddenin
üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 74 üncü maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı
Kanunun 108 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “1/4/2008” ibaresinin “bu Kanunun yayımı” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
BAŞKAN – Şimdi en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 74 üncü maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı Kanunun
108 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 108- Bu
Kanunun; a) Geçici 20 nci maddesinin son fıkrası 1/1/2008
tarihinde, b) 72 nci ve 73 üncü maddeleri, Geçici 6 ncı
maddenin yedinci fıkrasının (b) bendi, geçici 7 nci
maddesinin son fıkrası, geçici 9 uncu maddesinin bir ila dördüncü fıkraları ile
geçici 17 nci maddesi, geçici 20 nci
maddesinin onikinci fıkrası 30/4/2008
tarihinde, c) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (3) ila (8)
ve (10) numaralı alt bentleri ile (f) bendinde sayılanlar için genel sağlık
sigortası hükümlerinin uygulanmasına ilişkin olarak; 3 üncü maddenin birinci
fıkrasının (1), (2), (8), (9), (10), (16), (17), (20), (22), (23), (24), (25),
(26) ve (27) numaralı bentleri, 63, 64, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 74, 75, 77,
78, 79 uncu maddeleri, 80 inci maddenin dördüncü fıkrası, 81 inci maddenin
birinci fıkrasının (f) bendi ve ikinci fıkrası, 82 nci
maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları, 87 ila 89 uncu maddeleri, 97 nci maddenin son fıkrası, geçici 1 inci maddenin son
fıkrası, geçici 3 üncü maddesi, geçici 6 ncı maddenin
dördüncü fıkrası, geçici 11 inci maddenin ikinci fıkrası, geçici 12 inci maddesi
hükümleri 1/7/2008 tarihinde, c) Diğer
hükümleri 2008 yılı Ekim ayı başında, yürürlüğe girer." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım efendim? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçe… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, burada bir hata yapıyorlar. İç Tüzük’ün 87’nci
maddesine göre burada bu metinde olmayan bazı maddelerde değişiklik
getiriyorlar. 87’nci madde de diyor ki: Görüşülmekte olan kanunda olmakla
beraber, eğer komisyon kararında yoksa onun gündeme alınabilmesi için komisyon
çoğunluğunun orada oturması lazım. Bakın, okunan
birçok madde, metinde yok Sayın Başkan. Birçok madde buradaki komisyon metninde
yok. Yeni maddeler şey ettiğine göre, Komisyon çoğunluğunun orada oturması
lazım. BAŞKAN – Şimdi
108’inci maddeyi bu önerge tümüyle değiştiriyor. Daha önceki sıra sayısında da
108’inci maddeyi tümüyle değiştirmiş. Şimdi buradaki önergeyle bu madde yeniden
değiştiriliyor. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yeniden değiştiriliyor ama komisyon metninde olmayan maddeleri
ilave ediyor. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 5510 sayılı Yasa’yı değiştiren bir düzenleme efendim. Sayın Milletvekilinin
söylediği yanlış. BAŞKAN – Bir
sorun yok Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bana göre orada komisyon çoğunluğunun… BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 5510
sayılı Kanunun yürürlük maddesi kademeli olarak ve Kanunun yayımlanacağı tarih
dikkate alınarak gerekli alt yapı hazırlıkları itibarıyla yeniden
düzenlenmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, biraz önce kabul edilen en aykırı önergeyle 74’üncü madde tümüyle
değiştirilmiştir. Bu nedenle aynı maddede değişiklik öngören ikinci önergeyi
işleme koyma imkânı da kalmamıştır. Önergeyi işlemden kaldırıyorum. 74’üncü maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 74’üncü madde kabul edilmiştir. Bu oylamayla
birlikte dördüncü bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır. Şimdi, beşinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Beşinci bölüm 75
ila 84’üncü maddeleri kapsamaktadır. Beşinci bölümün
tümü üzerinde söz isteyen gruplar Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket
Partisidir. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adınada
İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya. BAŞKAN – Lütfen
buraya bildirirseniz sırası gelince söz vereceğiz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Peki. BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk,
Mersin Milletvekili, söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır Sayın Öztürk. CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. 75 ila 84’üncü maddeleri içeren
beşinci bölüm hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunuyorum. Bugüne kadar
yasaları neden çıkardığımız, kim istediği için yasa çıkardığımız belli
olmuştur. Barroso buraya geldiğinde Mecliste yaptığı
konuşmalarda bizim hangi yasaları çıkarmamız gerektiğini, neler yapmamız
gerektiğini dikte ettirdi ama kendilerinin ne yapması gerektiği hakkında hiçbir
şey söylemedi. Bugün dünyada
ekonomik kriz var. Ekonomik krizle birlikte gıda krizi de başladı. Halkın temel
ihtiyaç ve gıda maddeleri aldı başını gidiyor. Pirinç, mercimek, bulgur gibi
temel gıda maddelerinde yokluk başladı, yoksulluk başladı. Dünya ülkeleri bu
ekonomik krizle ve gıda kriziyle kafa yormaya başladılar. Bunlar hakkında
alınması gereken tedbirleri almaya çalışıyorlar. Haiti’de 50 kilogramlık
pirincin torbası 35 dolardan 70 dolara çıktığı için, yapılan gösterilerde 5
kişinin ölümü üzerine başbakan istifa etmek zorunda kaldı. Bizim Başbakanımız
ne yapıyor? Bizim Başbakanımız bunları hiç görmemezlikten geliyor. Medya medya, meydan meydan dolaşarak
Cumhuriyet Halk Partisine ve diğer muhalefet partilerine sataşmayı sürdürüyor.
Anlıyorum, Sayın Başbakanımız içine düştüğü durumun sorumlusu olarak kendi
eylem ve işlemlerini görmüyor; bundan, başkalarını sorumlu tutuyor. Bugün
Başbakanımız diyor ki “Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişinde kara leke var. O
kara lekeyi temizlemesi gerekir.” Ben Cumhuriyet Halk Partisinin bir
milletvekili olarak bundan çok alındım. Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişindeki
kara lekenin ne olduğunu Sayın Başbakan açıklamalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi,
Kuvayımilliye sürecinde kan ve barut kokuları
arasında, emperyalizme karşı mücadele sürecinde doğmuş, demokrasiyi bu ülkede
yerleştirmiş bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişinde kara leke
yoktur. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanlarının kimler olduğunu herkes
biliyor: Atatürk’tür, İsmet İnönü’dür, Bülent Ecevit’tir ve Deniz Baykal’dır.
Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanlarının hiçbirisi Afgan tarikat lideri Hikmetyar’ın önünde diz çökmemişlerdir. Cumhuriyet Halk
Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlarının hiçbirisi siyaseti
tarikat şeyhlerinden öğrenmemişlerdir. Onlar siyaseti emperyalizme karşı
mücadele içinde öğrenmişlerdir. Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Sayın
Deniz Baykal siyaseti İsmet İnönü’den, Bülent Ecevit’ten öğrenmiştir ama hiçbir
zaman Yasin El Kadı’ya kefil olmamıştır değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar) Biz, özgürlükleri
sadece kendimiz için, kendimiz gibi düşünenlere istemiyoruz, halkımız adına
istiyoruz, bize karşı olan, bizim düşüncelerimize katlanamayan insanların da
düşüncelerinin yaşaması için çağdaş demokrasi istiyoruz. Bugüne kadar, biz
burada muhalefet partisi milletvekilleri olarak önerge veriyoruz, AKP Grubu
kızıyor; soru soruyoruz, kızıyor. Burada yoklama isteniyor, AKP sıralarından
yoklama isteyen -karar yeter sayısı olmadığı için toplantı sona ermek zorunda
kalıyor- milletvekillerinin üzerine saldırılıyor. Bu ne biçim demokrasi
anlayışıdır, bunu anlamak mümkün değildir. Parlamento konuşulan bir yerdir.
İktidarın yasaları çıkarmak ne kadar meşru bir hakkı ve görevi ise muhalefetin
de halkın yararına görmediği yasaları engellemek o kadar meşru hakkıdır. Yasal
kurallar içerisinde muhalefet bunu yaptı diye kızmanın anlamı yoktur. Bu,
aksine Parlamentoya kimlik kazandırır. Bu, aksine görüşülen konunun önemsendiği
konusunda kamuoyuna mesaj verir. Bugün, dünyada…
Amerikan Kongresinde Senatör Huey Long
tam on altı saat aralıksız konuşmuştur. Yine, Wayne Morse yirmi iki saat yirmi altı dakika konuşmuştur. Yine,
Senatör Kilmer Corbin yirmi
sekiz saat otuz dakika konuşmuştur. Bizde ise muhalefet partilerine verilen
süre, düşen süre sadece iki dakikadır değerli arkadaşlarım. Şimdi,
Başbakanımız İstanbul’daki yaptığı bir görüşmede diyor ki: “Bu yasanın bir an
önce çıkması için ben Meclise talimat veriyorum. Arkadaşlarımız gece gündüz
çalışacaklar; cumartesi, pazar günü çalışacaklar bu yasayı çıkartacaklar.”
diyor. Şimdi, yürütme organının başının Meclise talimat verdiği artık
tescillenmiş olmaktadır ancak ben buradan AKP’li arkadaşlarımızı Sayın
Başbakanımıza şikâyet ediyorum. Bu, Sayın Başbakanımızın söylediği gibi
muhalefetin engellemeleri yüzünden olmamıştır. Keşke engelleme gücüne sahip
olsaydık, keşke muhalefet halkın yararına olmayan bu yasaları engelleyebilseydi
de halk bu zulmün altında inlememiş olsaydı. Bakın, bu yasaların
engellenmesinin tek sorumlusu AKP Grubudur. AKP 341 milletvekiliyle Meclise
gelmesine rağmen, bu yasa görüşülmeye başlanıldığından bu yana, deminki karar
yeter sayısıyla birlikte tam on altı defa karar yeter sayısı ve toplantı yeter
sayısı olmaması nedeniyle toplantıya ara vermek zorunda kalınmıştır. Barroso buraya geldiğinde tam tekmil olan milletvekili
arkadaşlarımız Barroso Meclisten çıkar çıkmaz hemen
dağılmışlar, arkasından bir karar yeter sayısı istenilmiş, çoğunluk
sağlanamadığı için ara verilmek zorunda kalınmıştır. E, demin de aynı şekilde
olmuştur. Bunun sorumlusu, söylenildiği gibi muhalefet falan değildir değerli
arkadaşlarım. Kaldı ki biz -demin de söyledim- bunu engellemekle görevliyiz. Değerli
arkadaşlarım, görüşülmekte olan bu yasa, bundan önceki konuşmacı arkadaşlarımızın
da söylediği gibi, IMF’nin dayattığı bir yasadır. Bu yasa, AKP’nin ve Hükûmetin hastanelere, eczanelere bakış açısını ortaya
koymaktadır. Bu yasa… AKP öteden beri hastaneleri ve eczaneleri kâr evleri, kâr
edilen yerler, yani ticarethaneler olarak görmektedir, doktorları ve eczacıları
da tacir olarak değerlendirmektedir. Bu yasa çıkartılırken, yıllardır
beklenilen reform yasası olarak ortaya sunulmuştur. Bu yasanın yıllardır
beklenildiği doğrudur ama yıllardır bu yasayı bekleyen halkımız değildir, bu yasayı
yıllardır bekleyen, egemen güçlerdir, IMF’dir, uluslararası sermayedir ve
onların organize güçleridir. Bir yasanın reform yasası olması için yokluk ve
yoksullukta birleşmek değil refah ve mutlulukta birleşmek lazım. Yokluk ve
yoksullukta buluşturan yasa reform yasası olamaz değerli arkadaşlarım. AKP’nin ve
Başbakanın demokrasi anlayışı, bu yasada kendisini ortaya çıkartmıştır.
Başbakanımız, bugüne kadar demokratlığını gazetelerin arka ve ön sayfalarında
çıkan –ona göre- çıplak kadın resimlerine seslerini çıkarmayarak ispat etti ama
esas demokratlığını bu yasada ispat etmeliydi. İnsanların en temel hakkı olan
hak arama ve özgürlüklerinin polis copuyla, polis panzeriyle susturulduğu bir
ortamda demokrasiden, özgürlüklerden bahsedemez değerli arkadaşlarım. Bu yasa yıkım
yasasıdır. Sosyal güvenlik, başta işçilerimize, çiftçilerimize, köylülerimize
lazım; çilek tarlasında, erik tarlasında çalışan köylülere lazım;
fabrikalarının başında, tezgâhlarında ter döken işçilere lazım; yer altı madenlerinde çalışan işçilere lazım. Egemen
sermayenin temsilcileri ve varlıklı insanların sosyal güvenliğe ihtiyacı yoktur
değerli arkadaşlarım. Bakın,
sanatçılarla ilgili, ben, sosyal güvenliklerinin sağlanması adıyla bir kanun
teklifi verdim Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımla birlikte. Bunu bu yasayla
birleştirdiler ama birleştirdiler de ne oldu? Hiçbir şey olmadı. Peki, sosyal
güvenlikten yoksun bu sanatçılarımızın sosyal güvenlikleri sağlanmayacak mıdır?
Sosyal güvenlik
ve iş hukuku, değerli arkadaşlarım, çalışanların hukukudur. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı, teoride her ne kadar işçi ve işveren bakanı olarak
adlandırılırsa da uygulamada bu Bakanlık işçi bakanlığıdır. İş hukuku ve sosyal
güvenlik hukuku işçi yanında taraftır, çünkü ekonomik olarak, iktisaden güçsüz
olan işçilerin korunması için, sosyal devlet olmanın gereği için böyle bir
hukuk ortaya çıkmıştır. Şimdi, sosyal güvenlikteki bu yıkıntıların, bu
açıkların kapatılması için bu yasanın getirildiği söyleniyor, ama bu sosyal
güvenlikteki açıkların nereden kaynaklandığına ben Sayın Adalet Bakanımız
Mehmet Ali Şahin’in sözleriyle cevap vermek istiyorum: “Değerli arkadaşlarım,
üstüne basa basa şu hususu belirtmek zorundayım: Bu Hükûmet ve Hükûmeti oluşturan
siyasi partiler… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – …sosyal güvenlik kurumlarının içinde bulunmuş olduğu şu acıklı
durumun sorumlusu olarak, maalesef, işçilerimizi, vatandaşlarımızı,
esnaflarımızı ve sanatkârlarımızı görüyor.” demektedirler. Demek ki bunun
sorumlusu sigortalılar, işçiler değildir arkadaşlar. Bugün 11 milyon
civarında kişi kayıt dışıdır. Bana son verilen bilgiye göre bir örnek vermek
istiyorum: Tuzla’da tersanelerde sigortalı -bildirim yapılan- işçi sayısı
10.460. Tabii, bunların otuz gün sürekli prim ödeyip ödemedikleri de belli
değil, ama orada 25-30 bin kişinin çalıştığı resmî ağızlardan ifade edildiğine
göre, kayıt dışı çalışan insanların sayısını varın siz hesaplayın. Önce, bu Sosyal Güvenlik Yasası’ndan önce iş güvencesi lazım,
istihdam olanağı lazım; hepsinden önemlisi, sendikal hak ve özgürlüklerin
önündeki engellerin kaldırılması lazım. Güçlü sendikalar olmadığı müddetçe Sosyal Güvenlik Yasası’nın
çalışanlara hiçbir faydası olmayacaktır. O nedenle, bu yasaya biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak tümden karşıyız. Bu yasanın geri çekilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay
söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın beşinci bölümü üzerinde söz almış
bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısının 75’inci maddesine göre, Terörle Mücadele
Kanunu kapsamında başkasının yardımına ve desteğine muhtaç olacak derecede
malul olanlar ile şehitlerin dul ve yetimlerine en yüksek devlet memuru aylığı
üzerinden, diğerlerine mevcut aylıklarının üzerinden otuz yıl hizmet yapmış
gibi emekli ikramiyesinin ödeneceğinden bahsetmektedir. Ancak 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu’nun 21’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi
1995 yılında 4082 sayılı Kanun’la değiştirilmiş, bu Kanun yürürlüğe girmeden
önce malul olanlarla şehitlerin aylığa hak kazanan dul ve yetimleri bu
düzenlemeden yararlanamamıştır. Bu Kanun’un
75’inci maddesi, bu düzenlemeleri yaparken 1995 yılından önce bu hakkı
kazanamamış olanlara bu haklardan yararlanma fırsatı vermemiştir. Yani, terörle
mücadele kapsamında malul olanlarla şehitlerin dul ve yetimleri ile 1995
yılından sonra terörle mücadele kapsamında malul olanlarla şehitlerin dul ve
yetimlerinin hakları arasında bir adaletsizlik söz konusudur. Bu adaletsizliğin
bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Hükûmet, bu tasarıyla,
çalışanlara ve sigortalılara yeni yük getirmediğini iddia etmektedir. Bu doğru
değildir. 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 30’uncu
maddesine göre sigortalılardan yüzde 30 oranında prim alınırken, bu tasarının
76’ncı maddesiyle tarım işçilerinden alınan prim oranı yüzde 32,5’a
çıkarılmaktadır. Bu düzenlemede de görüldüğü gibi, genel sağlık sigortasının
yükü sigortalıya ödettirilmektedir. Hâlbuki BAĞ-KUR sigortalısının ve tarım
işçilerinin durumu ortadadır. Bu insanlar perişandır. İşçilerimizin pek çoğu
asgari ücretle çalışmaktadır. Sosyal Sigortalar Kurumunun açıklarını kapatmak
için fakirin fukaranın üstündeki prim yükünü artırıyorsunuz. 22 Temmuz
seçimlerinden önce -sizin deyiminizle- fakire fukaraya oy almak için yardım
dağıtacaksınız, daha sonra da sosyal güvenlik kurumlarının açıklarını kapatmak
için fakiri fukarayı ezecek, üzerindeki yükü artıracaksınız. Seçim öncesi fakir
fukara edebiyatı, seçim sonrası fakir fukaranın belini bükmek olmaz. Yurt
dışından gelen sıcak paranın menkul sermaye üzerinden hiç vergi ödemediği, rant gelirlerinin vergi dışı kaldığı bir ortamda fakiri
fukarayı ezmek, onlara yeni yükler getirmek, sigorta primlerini artırmak daha
kolay mı geliyor? Hükûmet bu tasarıyı önce
Meclise getirmiş, sivil toplum örgütleri, işçiler ve sendikalar bu tasarıya
tepki gösterince de sivil toplum örgütleriyle görüşmek aklına gelmiştir. Sivil
toplum örgütleriyle ve sendikalarla görüşmeleri tasarıyı Genel Kurula
getirdikten sonra yapıyorsunuz. Bu görüşmeleri niye önce yapmadınız?
“Demokratikleşme”, “hukuk devleti” diyeceksiniz, ama tasarıyı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna getirdikten sonra sendikalarla görüşmeye
çalışacaksınız! Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde bir yasama gücü ve
faaliyeti mi var ki, siz kanun Genel Kurulda görüşülürken şaşkın bir şekilde
davranıyorsunuz? Elbette bu tasarı sendika ve sivil toplum örgütleriyle mutlaka
görüşülmelidir. Ama bizzat kanun tasarısı hazırlanırken görüşülmesinde ve onların
görüşlerinin alınmasında büyük fayda vardır. Eğer kanun hazırlanmadan önce
sivil toplum örgütleriyle, konunun taraflarıyla yeterince konuşmazsanız,
kamuoyunda yeterince tartışmazsanız işte bu durumlara düşersiniz. Bu kanun
hazırlanırken ve yasalaşırken meselenin sadece ekonomik ve mali yönü dikkate
alınmış, Anayasa’mızın 2, 5 ve 60’ıncı maddesi âdeta yok sayılarak sosyal
güvenlik hakları daraltılmış, sosyal devlet ilkesiyle sosyal güvenlik hukukunun
temel kuralları göz ardı edilmiştir. Siz, getirdiğiniz
bu tasarıyla çalışanlar arasında bir norm ve standart birliği getireceğinizi
söylüyorsunuz. Norm ve standart birliği, aynı statüde çalışanlar için söz
konusudur. Bu yasa aynı statüde çalışan memurları dahi “eski-yeni memur” olarak
ayırmaktadır. Yasa yürürlüğe girdiğinde aynı işi yapan eski ve yeni memurlar
farklı maaş alacak, farklı emekli maaşı bağlanacak ve farklı haklara sahip
olacaktır. Bu durumda nasıl norm ve standart birliğinden söz edebiliyorsunuz? AKP Hükûmeti tarafından çıkarılmakta olan bu kanunla
çalışanlara hiçbir hak verilmezken, aksine çalışanların haklarının ellerinden
alınması konusunda bir gerekçe ortaya konulamamaktadır. “Reform” diye
adlandırılan bu düzenleme, sosyal güvenlik sisteminin ana sorunu olan
aktif-pasif dengesinin düzelmesini sağlayacak esaslı düzenlemeleri
içermemektedir. Sayın Başbakan
kazanılmış hiçbir hak kaybı olmadığını söylemektedir, ama ortadaki yasa
tasarısı kendisini tekzip etmektedir. Sosyal güvenlik kurumlarının açıklarını
kapatmak, çalışanların özlük, sosyal, sağlık ve hukuki hakları ellerinden
alınarak yapılamaz. Finansman kaynağının esas olarak prime dayalı olduğu bir
sosyal güvenlik sisteminde, istihdam yapısı ile sosyal güvenlik kurumlarının
gelir kaynakları arasında doğrudan bir etkileşim vardır. Çalışanların yüzde
50’si kayıt dışıyken, resmî olarak 2 milyon 350 bin işsiz, 3 milyon ücretsiz
aile işçisi varken ve bunlar için hiçbir önlem alınmamışken, nasıl olacak da
sistemin aktüeryal dengeleri makul seviyelere
indirilecektir? Tasarıyla getirilen ikramiye ve benzeri ödemelerden prim
alınması kayıt dışı ödemeleri artıracaktır. Maalesef getirilen bu tasarı, âdeta
kayıt dışı istihdamı teşvik etmektedir. Ülkemizde kayıt dışı istihdamın çok
yüksek olması, doğal olarak ilgili sosyal güvenlik kurumunun çok ciddi gelir kaybını
da beraberinde getirmiştir. Sosyal güvenlik sisteminin açığının asıl sebebini
burada aramak gerekir. İşsizliğin önemli düzeylerde bulunması, ucuz iş gücü
temininin yanı sıra sigortasız işçi çalıştırılmasını da kolaylaştırmakta, iş
bulabilen ancak alternatifi her zaman hazır olan işçiler işini kaybetme
kaygısıyla sigortasız olarak çalışmaya boyun eğmektedirler. İşverenleri
sigortasız işçi çalıştırmaya yönelten faktörlerden biri ise prim yüksekliğidir.
Türkiye OECD ülkeleri arasında istihdam maliyeti en yüksek olan ülke
konumundadır. Bu nedenle, kayıt dışı istihdamı teşvik edici nitelikteki
uygulamalardan kaçınılmalı, bir projeksiyon dâhilinde
prim oranları düşürülmelidir. Sosyal güvenlik
primi işveren payındaki 5 puanlık indirim durumunda, istihdam maliyetindeki bu
düşüşün de teşvikiyle, 8 milyona yakın kayıt dışı çalışandan 1,5 milyonunun
asgari ücret üzerinden kayda alınması bile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının 4 milyar YTL olarak açıkladığı Kurumun indirimden uğrayacağı yıllık
kaybı fazlasıyla telafi edecektir. Ücretli, yevmiyeli, aile işçisi olmak üzere
toplam 8 milyon kayıt dışı çalışanın hepsinin kayda alınması durumunda ise,
prim indirimine rağmen, SSK, vergi ve İşsizlik Sigortası Fonu olmak üzere
devletin yılda toplam 25 milyar YTL dolayında bir ek gelire kavuşacağı
görülüyor. Devletin sosyal
güvenlik sistemine, tahsil edilen primlerin 1/4’ü oranında katkıda bulunması
öngörülmüştür. OECD ve Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaştırıldığında,
devletin sisteme katkısı bu ülkelerin çok gerisindedir. Katkının neden tahakkuk
eden prim tutarına göre değil, kurum tarafından tahsil edilecek prim tutarına
bağlı olarak yapıldığı ise sosyal devlet ilkesiyle açıklanabilir bir düzenleme
değildir. Devletin sisteme katkısının prim tahsiline bağlı olmaksızın Avrupa
Birliği ülkeleri düzeyinde belirlenmesi gereklidir. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde 2007 yılında yaklaşık 50 milyar YTL’ye
varan faize ve rantiyeciye faiz ödemesi yapılırken, bu
ödemeler ekonominin zorunlu gideri diye açıklanmaktadır. 70 milyon
vatandaşımızın sağlık ve sosyal güvenlik hakları için ödenen paralar ise “kara
delik” olarak ifade edilmektedir. Bu son derece yanlış bir tanımlamadır. Sosyal
devlet olmanın gereği olarak, bütçeden sosyal güvenliğe transfer edilen sosyal
güvenlik harcaması kara delik değildir. Kaldı ki, sosyal güvenliğe bütçeden yapılan
transferler ve sosyal güvenlik primlerinin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki paylarına baktığımızda, buna ilişkin
oranların Türkiye’de hiç de söylenildiği gibi yüksek olmadığını görürüz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Türkiye’de bütçenin yüzde 16’sı nispetinde sosyal güvenlik
transferi yapılırken, bu oran, örneğin Japonya’da yüzde 25’tir. Sosyal güvenlik
primlerinin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı
Türkiye için yüzde 7,5 iken, bu oran Japonya için yüzde 10, Yunanistan için
yüzde 12, İtalya için yüzde 12,5 ve Fransa’da yüzde 16’dır. Dolayısıyla, bu
kara delik ifadesini bırakmak gerekmektedir. Kara delik bütçe açıklarıdır, kara
delik cari açıklardır, kara delik dış ticaret açıklarıdır, kara delik kayıt
dışılıktır, kara delik adaletsiz gelir dağılımıdır ve kara delik 450 milyar
doları aşan iç ve dış borçlardır. Sosyal güvenliğe
kaynak aktarmayı kara delik ve sürdürülemez olarak ifade edenler acaba 22
Temmuz öncesi kapılara bırakılan ve ödemesi de 2008 yılı bütçesine aktarılan
kömüre yıllık ne kadar kaynak aktarmaktadır? Bu ne kadar sürdürülebilirdir? Bu
kaynak sosyal güvenlik kurumlarına aktarılınca kara delik oluyorsa makarna ve
kömür dağıtmak ne oluyor? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız. ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Muhterem
heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akçay. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın beşinci bölümünün 75 ila 84’üncü madde
başlıkları üzerinde Demokratik Toplum Partisinin görüşünü sunmak üzere söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Şimdi, bazı
saptamalar yapmak istiyorum. Gerçekten, burada sosyal güvenlik adına
konuşuyoruz ve emekçilerin güvenliği, sağlığı adına konuşuyoruz ama öte yanda
hayat devam ediyor ve bunların güvenliğinin sağlanmadığını görüyoruz. Bu bizim
anlayışımız aslında 2001’de New York’ta ikiz kulelerin saldırıya uğramasından
sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin dünyaya, insanlığa dayattığı “Güvenlik
mi-özgürlük mü?” ikileminin, güvenliğe öncelik verilmesi adıyla özgürlüklerin,
hakların sınırlandırılması, yok edilmesinin karşılığıdır. Şimdi bizde de
böyle bir tartışma sürüyor. Gerçekten, örneğin güvenlikten
söz ediyoruz ve Tuzla’da, işte, sekiz ayda 38 kişi yaşamını yitirdi ve bunun
üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda bir
heyet oluşturuldu ve yerinde gidip inceledik ve sonra da dört partinin ortak
önerisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonu oluşturuldu ve o
komisyona da perspektif sunabilmek için raporumuzda bir dizi öneriler getirdik,
ama ne yazık ki AKP’nin hâlâ bu komisyona 10 değerli milletvekilinin adını
bildirmeyişi sonucu komisyon oluşmamış ve çalışma da başlatılamamış ve orada da
trajediler sürüyor. Şimdi, böyle bir
anlayışla olmaz. Bu, demokrasi anlayışıyla ilişkilidir, insan hak ve
özgürlüklerine bağlılıkla ilişkilidir ve bir de bunu içselleştirmekle
ilişkilidir. Yoksa, Dünya Bankasının ve IMF’nin
reçetelerini güvenlik ve özgürlük adına, ilerleme, kalkınma adına getirirseniz,
işte, şimdi Dünya Bankası ve IMF çökertti ve insanlar açlıkla, kıtlıkla
boğuşuyor, bunun önümüzdeki günlerde Türkiye'de de yansımalarını yaşayacağız,
göreceğiz ve biz, hâlâ IMF’nin ve Dünya Bankasının reçetelerini buraya
getiriyoruz. Ne adına? Güvenlik adına, özgürlük adına, refah
adına. Şimdi, dün, Sayın
AKP Milletvekili, Grup Başkan Vekili, kendilerinin, halkımızın refahı ve
mutluluğu için burada olduklarını söylüyorlar. Biz neden buradayız o zaman
arkadaşlar, muhalefet, siyasi partilerimiz? Biz de bu halkın mutluluğu ve
refahı için buradayız, ama onlarla bizim aramızdaki fark şu: Onlar bu halkın
refahını ve mutluluğunu sağlamakla ve buna ilişkin düzenlemekle muktedirken
yapmıyorlar, biz de muhalefet olarak bunun neden yapılmadığına karşı çıkıp
tarihe not düşmeye çalışıyoruz. Mesele budur. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Biz demokratik yollarla mücadele ediyoruz! AKIN BİRDAL
(Devamla) – Evet, ne kadar demokratik olduğunu görüyoruz. Bakın, tenzih
ediyorum ama, sizin yaptığınız neye benzer, biliyor
musunuz? Adam gece yarısı eline almış demir testereyi, kepenkleri keserken,
oradan geçen bir meraklı sormuş: “Ne yapıyorsun?” demiş. Adam “Keman
çalıyorum.” demiş. “Yahu, nasıl keman çalıyorsun, bunun sesi çıkmıyor.” demiş.
“Onun sesi, yarın, gün doğduğu zaman, sabahleyin çıkar.” demiş. Şimdi, bu getirilmek
istenilen “sosyal güvenlik” adı altında yasa tasarısının yarın çıkacak sesi.
Emekçilere ne kadar sosyal güvenlik getirdiğini, ne kadar refah getirdiğini, ne
kadar onların sağlıklı yaşam hakkını güvence altına alıp almadığını gösterecek
hayat. O nedenle, şimdi,
yine de ben dikkate alınmayacağını bilerek… Çünkü,
baştan beri muhalefetin hiçbir önerisi dikkate alınmamıştır. Muhalefet dikkate
alınmıyor Parlamentoda. Muhalefet, toplumsal muhalefet hergün
Güvenpark’ta, sokaklarda toplanıyor. Dün, yine Ankara’da, Güvenpark’ta…
Emekçiler ne istiyor? Buna kulak veriyor musunuz? Dün İstanbul’da, yine,
sokaklarda emekçiler, insanlar, sendikalar toplandılar. Ne istiyorlar? Buna
kulak veriyor musunuz? O zaman, siz halkın söylediğine kulak tıkarsanız, onların
gerçekten yoksulluğunu, açlığını görmemezlikten gelirseniz, burada da refah ve
özgürlük adına konuşursunuz. “Konuş” deriz “Sen de konuş.” konuşmaya kaldıktan
sonra. O nedenle, yine,
ben dikkate alınmamasına karşılık 12.500 sığınmacı insanın bu yasa tasarıyla
göz ardı edilen haklarına ilişkin bilgi sunmak istiyorum. Şimdi, Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği, aslında, resmî açıklamalarda 324
kişinin olduğunu söylüyor, ama, şu anda 12.750 kişi
sığınmacı olarak… Ve örneğin, böyle bir tasarıda bunların haklarını gözeten bir
düzenleme yok. Şimdi, nasıl olacak? Haklar ve özgürlükler evrenseldir, kimsenin
diline, dinine, cinsiyetine bakılmazlığı esastır. Şimdi, onlar, örneğin
geliyorlar doğu tarafından, zaten burada köprü olarak kullanılıyor. Sığınmacılık
hakkına, biliyorsunuz, Cenevre Konvansiyonu’yla çekince konulmuştur;
Afganistan’dan, Irak’tan, Sudan’dan, İran’dan, bilmem gelinmez; buraya
gelirler. Burada da büyük bir rantla ticarete
dönüştürülür ve o insanlar başka bir ülkeye transfer edilir. Ne zaman gündeme
gelir bu? Gemiler karaya vurduğu zaman ya da insanların cesetleri karaya
vurduğu zaman. Bu mudur vicdan? Oysa, yoktur insanın
dilinin, dininin, cinsiyetinin kimliğinin ne olduğu; haklar ve özgürlükler
evrenseldir. Örneğin, 301
tartışılırken şimdi bakıyoruz. Biz 301’e karşıyız, Demokratik Toplum Partisi olarak da karşı
çıkacağız. Neden? Çünkü, 301 düşünce ifade özgürlüğüne
karşıdır, insan haklarına aykırıdır, yasakçıdır, ırkçıdır ve en önemlisi de
sabıkalı ve kanlıdır. Yüzükoyun yerde yatan Hrant Dink’i çağrıştırmaktadır. O nedenle yüce Meclisimiz
“Değiştirilsin mi değiştirilmesin mi?”ne sığınmadan bu maddeyi kaldırarak, bu
insanlığa karşı dramdan özür dilemelidir. Bu fırsat da işte size sunuluyor.
Önümüzdeki günlerde umuyor ve diliyorum ki, bu da düzeltilir. İşte, bugün,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyelerinin de yer aldığı Hrant Dink Duyarlılık Komitesi
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir basın toplantısı düzenledi. Ee, şimdi, Hrant Dink demek… Bakın, gelmiyorlar tanıklar, İnsan Hakları
Komisyonuna çağırıyoruz jandarmalar, albaylar. Gelmiyorlar. Şimdi, bunları
getirebilecek iradeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi gösteriyor mu göstermiyor
mu? Gerçekten şu anda darbe senaryoları yapılıyor. Bu darbelere karşı Türkiye
Büyük Millet Meclisi hukukun üstünlüğünden, demokrasiden ve halkımızın barış
içinde bir arada yaşamasından yana bir irade gösterecek mi göstermeyecek mi?
Bunları tartışalım sayın milletvekilleri. Demokrasi hepimiz için, insan hakları
hepimiz için ve insanlığın onuru da hepimiz için. Gelin, bu çatı altında
ayrılıklarımız değil, bizi birleştirecek değerler için bir arada olalım ve bu
konuda da çaba gösterelim. Şimdi, bu nedenle
biz bu yasanın geri çekilmesini istiyoruz. Sayın Bakan geçtiğimiz günlerde
“Mutabakat sağlanmıştır” dedi. Hayır. Mutabakat sadece TİSK, TOBB ve Türkiye
Ziraat Odaları Birliği ile sağlanmıştır. Ama gerçekten demokrasi nedir? Halkın
yönetimidir. Halk nedir? Emeğiyle geçinenlerdir. Gerçekten biz şimdi gerçek
demokrasiden yana mı olacağız, olmayacak mıyız? Halktan yana olacak mıyız
olmayacak mıyız? Şimdi, bakın,
açlığın çanları çalıyor. Giderek bu Türkiye’ye de yansıyacak. Zaten açlık
giderek derinleşiyor. İşte, yine birtakım sendikaların yaptığı kamuoyu
araştırmaları, istatistikleri sonucunda açlık sınırında 11 milyon, yoksulluk
sınırında da 22 milyon insan var. İnsanlığı açlığa terk eden bir sistem şimdi
toprağı da açlığa sevk etmektedir, hayvanları açlığa sevk etmektedir. O
nedenle… Yine şimdi anıyorum bir ziraat mühendisi, yurtsever, halkın dostu bir
arkadaşım Akın Özdemir’in Ziraat Mühendisleri Odası Başkanıyken söylediği bir
söz vardır: “Bu ülkede, toprağı aç, insanı aç, hayvanı aç bir ülkede tarımsal
öğrenim yıl dönümü kutlanamaz.” Anılsa anılsa,
gerçekten, bu halka karşı sorumluluklarımızı nasıl yerine getirebilirizi
sorgulamamız gerekir. Şimdi, biz de burada olmadık yerler, şeyler adına
kutlamalar yapıyoruz ve sevinçler yaşıyoruz. Değerli
milletvekilleri, yine de 84’üncü maddeye bir not düşülsün istiyorum. Bu madde
esasında yasa tasarısıyla doğrudan ilgili bir madde değildir. Gelir Vergisi
Yasası’nın 41’inci maddesine 11’inci bent eklenmiş, 68’inci maddenin ikinci
fıkrasıyla da değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin gerekçesi de kayıt dışını
önleme olarak sunulmaktadır. Değişiklikler kimi iş kollarındaki çalışana
yapılacak her türlü ödemelerin banka hesabı üzerinden yapılmasını ve böylelikle
ödemelerin kayıt altına alınabileceğini öngörmekte, bu şekilde yapılmayan
ödemelerin ise gider olarak kabul edilmeyeceği belirtilmektedir. Değerli
arkadaşlar, vergilerin nasıl tahsil edileceği… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz. AKIN BİRDAL
(Devamla) – … nasıl tahakkuk ettirileceği ve hangi
kalemlerin nasıl muhasebeleştirileceği açıkça bellidir. Şimdi, kalkıp “Banka
üzerinden ödeme yapılmazsa ben bunları gider olarak kabul etmem.” diyemezsiniz.
Yetki sizdedir, denetim sizdedir. Kayıt dışının peşine düşerseniz, eğer
niyetiniz varsa da bunu önlersiniz. Bu yöntemlerle kayıt dışılık önlenemez.
Olsa olsa karmaşa biraz daha artar. Düşünün ki aynı
iş için, yani ücret ödemeleri için iki ayrı usul ve iki ayrı sonuç, iki ayrı
yöntem, iki ayrı ceza çekme söz konusu olabilecektir. O nedenle, bence
bırakın bu IMF’nin ve Dünya Bankasının getireceği sefaleti, açlığı, işsizliği
ve yoksulluğu; halkımızla, onların dedikleriyle, gerçekten istekleriyle
buluşalım, yeniden gözden geçirelim; halkın güvenliğini, sağlığını sağlayacak
bir yasayı hep beraber çıkaralım. Bunu umut ediyorum. Yüce Meclisinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Alaattin
Büyükkaya söz almıştır. Buyurunuz Sayın Büyükkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; sosyal güvenlik yasasının beşinci bölümü için, AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik, bir ülkenin vatandaşları ile devlet
arasında yapılmış en büyük mukaveledir. Öyle bir mukavele ki
hemen hemen toplumun neredeyse tamamını ilgilendiren
bir mukavele. Vatandaş diyor ki: “Ben prim ödeyeceğim, bunun
karşılığında da siz benim paramı iyi değerlendirin ve benim emeklilik maaşımı,
sağlık harcamalarımı, sağlıkla ilgili meselelerimi ve bakmakla yükümlü
olduklarımın da geleceklerini garanti edin.” Ve böyle bir mukaveleyle yola
çıkılıyor. Burada, vatandaşın görevi primini zamanında ödemek, devletin en
önemli görevi de bu paraları doğru değerlendirip doğru yerlerde kullanarak
vatandaşa olan mükellefiyetini yerine getirmektir. Bugün, çalışanlar
ve bağlı olanları düşündüğümüz zaman, şu
andaki sosyal güvenlik sistemimizden yaklaşık 59 milyon insan istifade
etmektedir. Dolayısıyla neredeyse toplumumuzun tamamına
yakını bu sistemin içerisinde. Peki, niçin böyle
bir düzenlemeye ihtiyaç duyduk biz? Bir kere -mutlaka bazı şeyler söylendi ama
tekrarda fayda var- nüfus yapısındaki değişim, demografik yapıdaki değişim.
Evet, genç bir nüfusumuz olduğunu söylüyoruz ama unutmayın yaşlanıyoruz ve
yaşlandıkça da hayatta kalma süresi uzadıkça da -bunlar memnuniyet verici
şeyler ama- aktüeryal denge bozuluyor ve alınan
primle yapılacak ödemeler arasındaki denge değişiyor. Bir diğer,
bugünkü sistemi bozan en önemli unsurlardan biri de, 1994 yılında çıkarılan
erken emeklilik uygulaması. En büyük, sistemi tahrip eden
husus bu. Bu sistemin maliyeti nedir bu ülkeye? Onu söylemekte fayda
var. Bugünkü parayla açıkları değerlendirdiğimiz zaman, faizle
değerlendirdiğimiz zaman, bugünkü gelir hesabında yaptığımız zaman, 2007 sonu
itibarıyla 853 milyar YTL, yaklaşık 500 milyar dolardan daha fazla. “Çok iyi
şeyler yaptık.” diyenlerin sanıyorum ki en önemli hesabı budur. 500 milyarı bir
tarafa koysunlar, diğerini bir tarafa koysunlar, neyi, ne kadar yaptıklarını
çok iyi görürler. Tabii, bu devam ettirilebilir mi? Hayır ve onun için de
bundan önce düzenleme yapılmış, elli sekiz, altmış yaşa çıkarılmış. Şimdi de,
biz yeni düzenlemelerle konuyu kaldırılabilir bir hâle getirmeye çalışıyoruz. Bir diğer konu da, prime esas kazancın düşük gösterilmesi. Vatandaşımız, maalesef yükler sebebiyle, burada farklı davranıyor.
Kayıt dışı istihdam bir diğer sebep ve en önemli noktalardan biri de prim tahsilatının düşük olması, yani vatandaş görevini yerine
getirirken, nasıl bir mukavelede iki taraf varsa, pirimin ödenmesindeki sıkıntı
var. Tabii, bunu sadece vatandaşa yüklemenin de doğru olmadığı kanaatindeyim.
Burada, bu sistemi yürüten kamu görevlilerinin de kusuru olduğunu açıkça
söylemeliyiz. Çünkü bu paranın hesabını bilmek, parayı istemek, bugün için
sadece bu dakikanın işi değil bu. Otuz senedir, kırk senedir devam eden
problemin temelinde bir diğer husus da bu yatıyor. Şimdi, bu konuda da -önemli
ki- bu beşinci bölümde bir düzenleme yapıyoruz. Ayrıca, bir diğer
problem de, yine primlerin yatırıma yönlendirilmesi meselesidir. Çünkü vatandaş
diyor ki: “Benim al bu primimi, ama yatırıma da yönlerdir, gelirlendir
bunu.” Bu konuda yine idarenin bence geri kalmasının, bu paraları biraz çarçur
etmesinin de yine işin temelinde yatan diğer bir problem olduğunu görüyoruz. Bir diğer problem
de aylık bağlama oranlarının yüksekliği. OECD ülkeleri içerisinde en yüksek
aylık bağlama oranı Türkiye’de: 2,6. Bunun mutlaka dengeli bir hâle getirilmesi
lazım. Bir diğer nokta,
prim ödeme gün sayısının da düşük olması. Ki bizde yedi bin gün. Birçok ülkede,
bizim gibi yaş ortalamasının, demografik yapının olduğu ülkelerde bu oranlar
çok yüksekte. Biz şu anda yedi bin iki yüz güne getirdik, sadece iki yüz gün
bir ilave yapabildik. Evet, en önemle
üzerinde durulan, kamuoyunun çoğu zaman dikkatinden kaçan bir diğer konu da
sosyal güvenlik kuruluşları arasında hak ve yükümlülükler açısından norm
birliğinin olmayışı. Bugün üç tane kurum var: SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı.
Bunları bir masaya yatırdığımız zaman tablonun farklı olduğunu görüyoruz.
Dediğim gibi bugün yaklaşık 14 milyon 973 kişi aktif sigortalıdır, prim
ödüyorlar; 58,8 milyon kişi de bağımlılarla beraber bu sistemden yararlanıyor.
Peki, ne oluyor burada, ne kadar prim ödeniyor, açık ne kadar? Açığa baktığımız
zaman 2007 sonu itibarıyla transferler manasında -bütçeden yapılan transfer
manasındaki açıktan söz ediyorum- 33 milyar YTL. Bunun gayrisafi millî hasılaya oranı, eski millî gelir hesabı açısından söylüyorum
5,1; şu anda 3 civarında. Peki, bu kurumlar
arasında, norm birliği açısından baktığımız zaman Emekli Sandığı ne durumda? En fazla dikkat çekilmesi gereken hususlardan biri bu. Emekli
Sandığı, gelirde yüzde 17 paya sahip, açıkta ise yüzde 38. Yani, 33 milyar YTL’nin yüzde 38’ini, ki yaklaşık
30 milyar doların demek ki yarısına yakınını, 10 milyar dolarını biz Emekli
Sandığına transfer ediyoruz. Bu, hakkaniyete uygun bir durum mu? Hepimizin, oturup döne döne düşünmek zorunda olduğumuz hususlardan biri bu. Memurlara sağlık
harcaması yaparız ancak prim almıyoruz. Hiç kimse konuşmuyor bunu. Memurlara
yaptığımız harcamalar için Emekli Sandığı mensupları herhangi bir prim ödemesi
yapmıyorlar. Taban maaş üzerinden emeklilik primi ödüyorlar ancak emekli olmaya
geldikleri zaman tazminatları, bütün diğer ödemeleri birleştirilerek hesap
yapılıyor. Hatta bir görevde -ki sanıyorum bu heyete çok kişi gelmiştir
“Efendim benim daire başkanı olmam lazım, genel müdür olmam lazım, genel müdür
yardımcısı olmam lazım.” diyerek “Hiç olmazsa birkaç ay kalayım.” diye birçok
insan sizlere de gelmiştir- bir gün kalsalar bile bu maaş üzerinden emeklilik
hakkına sahip olmaktadırlar. Kaç kişi bunun sayısı biliyor musunuz şu anda? 69
bin bu tarzda emekli olmuş insan var ve ayrıca aylık bağlama oranları açısından
da baktığımız zaman, SSK’da mesela yüzde 90’ken aylık bağlama oranı bunlarda
yüzde 106’dır. Tabii ki verelim. Hiçbir zaman için burada… Bir devlet varsa
kamu görevlileri olacaktır. Bundan aksini düşünmek mümkün değil. Ama, bunlar içerisinde imtiyazlı olanları konuşuyorum ben ve
tablo budur ve daha birçok istisnayı da burada sayabiliriz. Peki, bugün biz
ne yaptık? Daha önce, bu norm birliğini sağlayalım diye bir düzenleme
yapmıştık. Bu düzenleme ne oldu? Anayasa Mahkemesi, memurlar aleyhine düzenleme
yaptığımız gerekçesiyle iptal etti. Kim
götürdü bunu? Cumhuriyet Halk Partisi. Niçin götürdü? RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Takiye yapıyorsunuz. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Türkiye'de bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları eşit
statüde olmalı, değil mi? Bunu savunuyoruz ama sonuç bu. Sanıyorum ki hep onlar
için işçi, esnaf çok o kadar önemli mi, değil mi bilmiyorum, takdirinize
sunuyorum ama kamu görevlileri konu olduğu zaman, bürokrasi konu olduğu zaman…
Bürokrasi bizim bürokrasimiz ama nedense, diğerlerini unuturlar, sadece bu
nokta üzerinde gayret sarf ederler. Tahmin ediyorum
ki, yeni yasa, bu yasa da çıktığı zaman… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız sözlerinizi. ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) – Tamamlıyorum efendim. Bazı yapılan
düzenlemeler var. Mevcut durumuna dokunamadık biliyorsunuz, yüzde 48-50’sine dokunamadık
ama bunlar için bazı ufak tefek dokunmalar var. Bunlar için bile Anayasa
Mahkemesine götürebilir yine aynı anlayış. Süremin dolduğunu
da biliyorum ama şunu söylemeliyim sonuç olarak: Bu tasarının hazırlanmasında
diğer gerekçelerden bütçe üzerindeki yükün azaltılması noktasındaydı. Bu
noktada gereğini yapabildik mi? Hayır. Ama vatandaşımıza hak verme noktasında,
gerçekten, eski yasaya göre birçok hakkı vatandaşımıza verdik. Gerçekten, bu
kanuna karşı çıkanlar, verilenlere iyi bakmalıdırlar. 18 yaşına kadar herkesin
sağlık harcamalarından yararlanması sağlandı ve böyle bir şeyi bugüne kadar
kimse hayal edemezdi. Yasanın hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, inşallah, bu yasayla ülkemiz ve bütçemiz daha
rahatlayacaktır. Teşekkür ederim.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Büyükkaya. Şahsı adına
Ankara Milletvekili Nesrin Baytok söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Baytok. (CHP sıralarından alkışlar) NESRİN BAYTOK
(Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu’nun beşinci bölümü üzerinde görüşmeleri sürdürüyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, aslında görüştüğümüz yasa, sosyal güvensizlik yasası, IMF
yasası veya teslimiyet yasası. Sayın milletvekilleri,
sizlerle bir kanaatimi paylaşmak istiyorum: Bence, bu yasa, Türkiye Büyük
Millet Meclisinden geçse de Sayın Cumhurbaşkanından dönecektir. Çünkü Sayın
Cumhurbaşkanı bir cuma günü, 13 Ağustos 1999’da bu yüce Meclisin çatısı altında
emeklilik yaşıyla ilgili düzenlemeyi o dönemin iktidarına sormuştu. O zaman
Kayseri Milletvekili, şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Refahyol bürokratlarının kadınlarda elli yaşı, erkeklerde
de elli beş yaşı uygun bulduğunu belirtmişti. Şöyle devam etmişti: “Şimdi geçen
iki sene içerisinde neler değişti, neler oldu ki Türkiye ekonomisinde, bu
bürokratlarımız şimdi elli sekiz ve altmış yaşların ek aktüeryal
dengeyi sağlayacağını söylüyor.” Sayın
milletvekilleri, o gün elli sekiz, altmış yaşta emekliliğe karşı çıkan Sayın
Cumhurbaşkanının bugün altmış beş yaşı kabul etmesi beklenemez herhâlde değil
mi? Bir Cumhurbaşkanının sık sık fikir değiştirmesi
beklenmemelidir. O gün öyle, bugün böyle davranmayı bir Cumhurbaşkanına
yakıştıramam. O nedenle, diyorum ki, bu yasa Anayasa Mahkemesinden önce Sayın
Cumhurbaşkanından dönecek bir yasadır. Sayın
milletvekilleri, böyle bir yasayı ele alırken her şeyden önce toplumun tamamını
sosyal güvenlik şemsiyesi altına alacak bir düzenleme yapılmasını bekliyor
insan. Doğal olanın bu olması gerekirken ne görüyoruz, toplumun belli
kesimlerini dışlayan bir yasayla karşı karşıyayız. Üzerinde görüşme yaptığımız
beşinci bölüme baktığımızda ne görüyoruz? Çeşitli eklemeler, düzeltmeler,
ihtiyaç gidermeler, yeni madde düzenlemeleri falan. Peki, sayın
milletvekilleri, sormak gerekmez mi Cumhuriyet Halk Partisi olmasaydı, bir
önceki yasa bu kadar eksiklik, yanlışlık içererek mi yürürlüğe girmiş olacaktı?
Yani, 2006 yılında çıkarılan 5510 sayılı Kanun Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından Anayasa Mahkemesine götürülüp mahkeme de bazı maddelerini iptal
ederek yürürlüğü durdurma kararı vermemiş olsaydı, siz bu düzeltmeleri nasıl
yapacaktınız? Sayın
milletvekilleri, bakınız, şu son aylarda çıkan pek çok yasa, Anayasa’ya
aykırılık içerdiği gerekçesiyle ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından Anayasa Mahkemesine taşındı. Bu hafta, bazı belediyelerin
kapatılmasıyla ilgili yasayı ve mektupla oy kullanılmasını düzenleyen yasayı
götürdük. Geçen hafta, Sağlık Bakanlığında şef ve şef yardımcılıklarının
atanmasıyla ilgili kanunu götürdük. Vakıflar Kanunu, Anayasa’daki laiklikle
ilgili son düzenlemeler, Tanık Koruma Kanunu, hâkimler ve savcılarla ilgili
kanun, nükleer güç santrallerinin kurulmasıyla ilgili kanun gibi kanunlar şu
anda hep Anayasa Mahkemesinin önünde. En son da Cargill
yasasını götürdük. Sayın
milletvekilleri, Meclisimiz, Anayasa’ya aykırı bu kadar düzenlemeyi nasıl bu
denli rahat ele alabiliyor? Neden koskoca hükûmet,
bakanlıklar, bürokratlar, hukukçular bunca hata yapıyor? Neden? Daha seçimlerin
üzerinden sadece aylar geçmişken neler oluyor, neden böyle oluyor? Sayın
milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz bu yasanın dikkat çekici yönlerinden
birisi de, hiç kuşku yok ki, kadınlara yönelik yaklaşımda yatıyor. Yasa, bu
hâliyle, Adalet ve Kalkınma Partisinin kadına bakışını yansıtıyor. Nasıl
bakıyor diye bir gözlem yaptığımızda şunu görüyoruz: Kadının, sadece evinde
çocuk bakan bir konumda olmasını öngörüyor sanki. Kadının, sosyal hayatın
içinde iş yaşantısında bulunmasına pek de ihtiyaç olmadığı düşünülen bir varlık
olarak anlaşıldığını görüyoruz. Bizzat Sayın Başbakanın “en az üç çocuk”
diyerek başlattığı kampanyada kadının başka bir yeri olabilir mi? Bu yasayla
kadının emeklilik yaşı artıyor. Yani, ahirette
emeklilik başta olmak üzere en çok haksızlık kadınlara yapılıyor. Bilindiği
gibi, yasadaki diğer pek çok düzenleme de, yine kadınları mağdur edecek hak
kayıpları içeriyor. Cenaze yardımından, emeklilikte aylık bağlama oranının
düşürülmesine kadar bir dizi haksızlık. Sayın
milletvekilleri, Hürriyet Gazetesinde, geçen hafta, değerli köşe yazarı Şükrü Kızılot, yazısında, yukarıdaki… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz. NESRİN BAYTOK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …hak kayıplarını
sıralayarak sordu: “Kadınların suçu ne?” Ben de buradan, yüce Meclisin
kürsüsünden soruyorum: Kadınlardan ne istiyorsunuz? Bu düzenlemelerle
görüyoruz ki iktidar partisi kadınlar aleyhine yasama faaliyetinden çekinmiyor.
Ancak iktidar partisine mensup kadın milletvekilleri birlikte açıklama yaparak
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir "fırsat eşitliği
komisyonu" kurulmasını istediklerini ifade eden basın açıklaması
yapıyorlar. Bu ne yaman çelişkidir! Kadınlar aleyhine
olan bu düzenlemeleri tespit edip düzeltmek komisyon olmasa da mümkündür.
Üstelik kurulması teklif edilen fırsat eşitliği komisyonu daha önce Cumhuriyet
Halk Partisinden Sayın Birgen Keleş tarafından Meclise teklif edilmiş bir
komisyondur; hem 2003 yılında hem de 2007 yılında yeni parlamento döneminde. Sayın Keleş'in
deyimiyle kendilerine akşam saatinde "günaydın" diyoruz. Yeni mi
hatırladınız? Son günlerdeki bazı özel gelişmeler mi size kadın erkek
eşitliğini hatırlattı? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız. NESRİN BAYTOK
(Devamla) – Çok teşekkürler. Bu yasadaki
kadınlara yönelik haksızlıkları kapatmak, gözlerden gizlemek için mi bu telaş? Sayın
milletvekilleri, ben burada kadınlara yönelik başlıkları ele aldım; ancak
esnafı hak kaybına uğratan, çiftçiyi de yok sayan bir yasadır bu, sosyal devlet
ilkesini de hiçe sayan bir yasadır. Sayın
milletvekilleri, biz bu yasaya karşıyız. Bir kez daha kayıtlara geçiriyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Baytok. Şahsı adına,
Siirt Milletvekili Yılmaz Helvacıoğlu söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Helvacıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın beşinci
bölümü üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle hepinize saygılar
sunuyorum. Türkiye’nin
şartları, sosyal güvenlik alanında dünyada geçerli örnekler ve ekonomimizin
gerçekleriyle uyumlu sosyal güvenlik yasası tesis edilmesi gerekliliğine
inanarak, reform niteliğinde olan yeni bir anlayışla, sosyal güvenlik
sistemimizi sürdürülebilir, gerçekçi, akılcı bir yapıya kavuşturmak
arzusundayız. Türkiye’nin mevcut sosyal güvenlik yapılanmasıyla gelecekte çok
büyük sıkıntılar yaşayacağı, sistemden kaynaklanan açıkların bütçe imkânlarıyla
kapatılmasının mümkün olamayacağı gerçeği herkes tarafından bilinmektedir. Çalışanlarımıza
layık oldukları seviyede bir sosyal güvenlik standardı kazandıracak, sosyal
güvenliğimizin sistemini ülkemiz imkânlarının kaldırabileceği bir yapıya
kavuşturmak hepimizin asli görevlerinden biridir. Değerli milletvekilleri, bu yasayla yapılacak değişiklikle, “2629
sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat
Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile 1985 tarihli
3160 sayılı Emniyet Teşkilatı Uçuş ve Dalış Hizmetleri Tazminat Kanunu
kapsamına giren personelden, uçuş, paraşüt, denizaltı, dalgıç ve kurbağa adam
hizmetlerinin fiilen ifası sırasında başka birinin sürekli bakımına muhtaç
olacak şekilde malul olanlar ile ölenlerin dul ve yetimlerine en yüksek devlet
memuru aylığı üzerinden, diğer malullere ise mevcut aylıkları üzerinden, usul
ve esaslar çerçevesinde, otuz yıl hizmet yapmış gibi emekli ikramiyesi ödenir.”
hükmü yer almıştır. Yasanın ek 83’üncü maddesi, kendi isteğiyle emekliye ayrılanların
ancak daha sonra Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından hizmet süresinin
eksik olduğu, gerekli yaş şartını henüz haiz olmadığı tespit olunanlardan,
emeklilik veya malullük aylığı alma süresi eksik hizmet süresinden veya yaş
şartının yerine getirilmesi için tamamlanması gereken süreden fazla olanların
emeklilik işlemlerinin iptal edilemeyeceği yer almıştır. Yeni yasanın
79’uncu maddesiyle, Yurtdışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurtdışında Geçen
Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun’un
1’inci maddesi vatandaşlarımızın lehlerine uygun olacak bir şekilde
değerlendirilmiştir. Türk vatandaşlarımızın yurt dışında on
sekiz yaşını doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen
sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla
kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri,
bu kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve
istekleri halinde, bu kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından
değerlendirmeye tabi tutulmuşlardır. Bu kanunun 1’inci maddesinde belirtilenler ile yurt dışında
çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı
olan hak sahipleri sigortalının Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna
tabi çalışması yoksa Sosyal Güvenlik Kurumuna, Türkiye’de çalışması varsa en
son tabi olduğu sosyal güvenlik kuruluşuna müracaat etmek suretiyle bu kanunla
getirilen haklardan yararlanması sağlanmıştır. Borçlandırılacak
her gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı, başvuru tarihindeki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 82’nci maddesinde belirtilen prime
esas -asgari ve azami günlük kazanç sırasında- seçilecek günlük kazancın yüzde
32’sidir. Borçlanılan süreler, yurda kesin dönüş yapılmış olması şartıyla,
aylık tahsis için, yazılı talepleri hâlinde 5510 sayılı Kanun’un 41’inci
maddesinin son fıkrası hükümlerine göre değerlendirmeye tabi tutulmuşlardır.
Tahakkuk ettirilen borç tutarı, tebliğ edildiği tarihten itibaren en geç üç ay
içerisinde ödenmesi öngörülmüştür. Tahakkuk ettirilen prim borçlarını tebligat
tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödemeyenler için yeniden başvuru şartı
getirilmiştir. Borçlanmadan, daha sonra vazgeçenler yapılan borçlanma
sonrasında aylık bağlanması için gerekli şartları yerine getiremezlerse, talep
hâlinde yaptıkları ödemeler faizsiz olarak kendilerine iade edilebilecektir. Yurt dışındaki
sigortalılık sürelerinin tespitinde, istek sahibinin ibraz edeceği belgeler ile
kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye dönmek üzere gün
sayıları esas alınacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Devamla) – Yine bu yasayla sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmamış
ülkelerden 1/1/1989 tarihinden bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihe kadar zorunlu göçe tabi tutulan, Türk vatandaşı olup Türkiye’de
ikamet eden, 1976 tarihli 2022 sayılı Kanun dâhil olmak üzere, sosyal güvenlik
kuruluşlarından gelir ve aylık almama koşuluyla, yurt dışında geçen ve
belgelendirilen çalışma süreleri bu kanuna göre borçlandırılmak suretiyle
yaşlılık aylığı bağlanmasında sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirmeye
tabi tutulmuşlardır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle, yasaya destek vererek
işçimizi, memurumuzu, esnafımızı, emeklimizi çok daha iyi standartlara
ulaştıracağına inandığımız, Türkiye'nin menfaatlerini koruyan bu yasanın
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Helvacıoğlu. Sayın
milletvekilleri, şimdi, beşinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Sayın Genç, Sayın
Varlı ve Sayın Köse söz istemişlerdir, sırayla söz vereceğim. Buyurunuz Sayın
Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Efendim, 84’üncü
maddeyle, banka şubesi yoluyla ödeme yapılmayan hallerde bu ödemelerin masraf
yazılmayacağı ilkesi getirilmiş ama Türkiye’yi herhâlde bu Hükûmet
pek tanımıyor. Birçok beldede banka şubesi yok yani oralarda PTT şubesi
kanalıyla paralar gönderiliyor. Yani ben, özellikle Tunceli ilinden biliyorum
da birçok yerlerde banka şubesi yok, paralar PTT ile gönderiliyor. O banka
şubesini… Ayrıca, yani resmî bir kurum, para kabul eden kurumu kabul
edebilirler mi? İkinci sorum:
Efendim, yurt dışında ev kadını olan kişilerin sosyal güvenlik kapsamına
alınması hâlinde bunların kaç günü, sosyal güvenlik kapsamında ne kadar bir
süre sayılacak? En azami kaç yıl olarak kabul edilecek ve bunlarda, bugün bu
işlem yapılsa ne kadar bir sosyal güvenlik primi alınacak? Ayrıca,
biliyorsunuz, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Türkiye’de çok
miktarda, hemen sosyal güvenlik kapsamına girmek üzere birçok insan kaydoluyor,
hatta “bazıları da bebekleri kaydediyorlar” şeklinde söylentiler de var. Sayın
Bakan geçen gün verdiği beyanatta “Efendim, biz bunları yakalarız. Kimse fuzuli
sosyal güvenlik kapsamına alınmasın.” diyor. Peki, Sayın Bakanın teşkilatında
şu anda kadar kaç tane denetim elemanı var? Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra
yeni denetim elemanı alacaklar mıdır? Bunları nasıl kontrol edeceklerdir?
Bunları belirtmek istedim. Teşekkür ederim
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. Sayın Varlı,
buyurunuz. MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana
sormak istiyorum: BAĞ-KUR primini ödemiş, yirmi beş yıl hizmet süresi dolmuş,
yaştan da problemi olmayan ancak borcu olduğu için emekli olamayan birçok
mağdur insanımız var. Bunlarla ilgili yeni bir düzenleme ve yeni bir çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Varlı. Sayın Köse… ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana
sormak istiyorum: Susurluk’ta Yörsan işçileri,
Anayasa’dan kaynaklanan sendikalaşma haklarını kullandıkları için bir gecede
kapının önüne bırakıldılar. Toplu işten çıkarma yasak olduğuna göre, siz Bakan
olarak ne yaptınız, hangi önlemleri aldınız? BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Köse. Sayın Öztürk… ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana soru sormak istiyorum. Tuzla’da fiilen
çalışan işçi sayısının, hem kendilerince hem de diğer resmî makamlarca 25-30
bin civarında olduğu söylenildi. Oysa Tuzla bölgesindeki tersanelerde çalışan
işçilerden sadece 10.460’ının sigorta girişinin yapıldığı söyleniyor. Bu
durumda, bir o kadar kişinin kayıt dışı çalıştığı açıkça anlaşılmaktadır. Soru 1: Sigorta
girişi yapılan 10.460 kişinin primleri aylık olarak tam otuz gün ödeniyor mu
ödenmiyor mu? Soru 2: Girişi
yapılmayan, kayıt dışı olarak çalışan diğer işçilerle ilgili ve işverenler
hakkında ne gibi işlem yapılmıştır? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
açıkça kayıt dışı çalıştığı belli olan bu işçileri niye kayıt içine
alamamaktadır? BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
bilindiği gibi, itfaiye personelinin çalışma saatleri, genellikle bayram ve
resmî günler dâhil “yirmi dört saat çalışma, yirmi dört saat de istirahat”
şeklindedir. Gerçekten bu çalışanlarımız, Türkiye genelinde ağır ve zor
koşullarda çalışmakta olduklarını dile getirmekteler. Acaba, emniyet
mensupları gibi, görev sürelerinin yirmi beş yıldan yirmi yıla indirilmesi bu
çalışanlarımız için mümkün olabilir mi? Bunu sormamı istirham ettiler, ben de
size aktarıyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık. Sayın Çelik,
buyurunuz efendim. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. BAĞ-KUR prim
borçlarıyla ilgili bir soru var, yeniden yapılandırılmasıyla ilgili. Bu konuyla
ilgili şu anda bir çalışmamız yok. Ama şu kadarını ifade edelim: BAĞ-KUR prim
borç alacaklarımız 32 katrilyon, SSK
prim alacaklarımız 12 katrilyon, toplam 44 katrilyon civarında Sosyal Güvenlik
Kurumunun alacakları var. Bu 32 katrilyonun da 14 katrilyonu işleyen dosyalar
değil. Bunların tasfiyesiyle ilgili de şu anda atanmış olan kurum il
müdürlerimiz yoğun bir çalışmayı başlatmış bulunuyorlar. Susurluk’ta bir
işyerindeki işten çıkarmayla ilgili: Konuyla ilgili gerekli müfettişler
gönderildi, gerekli çalışmalar yapıldı. Fakat bu konuyla ilgili Bakanlığın
yapması gereken -teftiş anlamında- bütün işlemler yapılmıştır. Mevcut sendikal
yasa, örgütlenme çerçevesinde yaşanan sorunlar var. Bu sorunların giderilmesi
gerekiyor. Yani örgütlenme hakkının önündeki engellerden dolayı bu
bahsettiğiniz firma ile ilgili yapılabilecek fazla bir şey yok. Ama 2821 ve
2822’yle ilgili düzenlemeler önümüzdeki ay içinde, umarım son… Bu hafta içerisinde sosyal
taraflarla bir araya geleceğiz. Yapacağımız değerlendirme neticesinde, bir
uzlaşı anlayışı içerisinde, yine 2821 ve 2822 buraya gelecek ve umarım ki
örgütlenmenin önündeki engelleri de hep birlikte kaldırmış oluruz. Tuzla’daki kayıt
dışı çalışanlarla ilgili bir soru soruldu. Tuzla, bildiğiniz gibi, Türkiye'nin
gündeminde yoğun bir şekilde, uzunca bir süredir yer alıyor. Bu denetimleri bir
hayli gerçekleştirdik ve bu denetimlerin neticesinde de önemli tespitler var. Müsaade
ederseniz, uygun bulursanız bunları biz size yazılı olarak takdim edelim,
uygulanan cezai müeyyideleri de içeren bir cevabı yazılı olarak sizlere takdim
etmiş olalım. İtfaiyecilerle
ilgili olarak, bizzat yangın söndürmede çalışanlarla ilgili, erken emeklilik
yani fiilî hizmet zammı kapsamına ilk olarak bu yasayla girmiş olacaklar.
Böylece itfaiye çalışanları daha erken emekli olma imkânını elde etmiş
olacaklar. Sayın Genç’in
sorularına yazılı olarak cevap verelim. Yalnız, benim geldiğimde duyabildiğim,
anlayabildiğim sorusu şuydu: Banka şubelerinin yetersiz olduğunu… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yok, bazı yerlerde hiç yok mesela. Onun için, Sayın Bakan,
“bankaya” kelimesini “PTT” de yapabiliriz, yani oraya bir önergeyle
koyabiliriz. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, geçenlerde bir protokol imzaladık.
Bu geçici iş göremezlik ödeneklerini PTT Bank kanalıyla ödüyoruz. Bu konuda
84’üncü maddede kurum bir yetki alıyor, bu yetkiyi kullanma konusunda Kurum,
tabii ki gerekli değerlendirmeyi yapacaktır. Bir sorunla karşılaşacağımızı
zannetmiyorum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, madde 84’e göre banka kanalıyla ödenmezse masraf yazılıyor
Sayın Bakan. Yani müessese işçi ücretlerini banka şubesine yatırmadığı zaman
masraf yazılacak. Orada banka şubesi yok, PTT’ye… ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Neticede yani Kurum bunun uygulanmasıyla
ilgili yetkiyi alıyor ve bunu kademeli olarak uygulayacağımızı ifade ediyorum. Diğer sorular
varsa -kalan soruları da- yazılı olarak cevaplandıracağımı ifade ediyorum Sayın
Başkan. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik. Beşinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Yarım saat ara
veriyorum. Kapanma Saati : 15.13 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 15.48 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER:Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, beşinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım. Beşinci bölüm 75
ila 84’üncü maddeleri kapsamaktadır. 75’inci maddenin
1’inci fıkrası üzerinde bir önerge vardır. Önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 75 inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“1) 72 nci maddesinin son fıkrasında geçen “Bu Kanununun 64 üncü
maddesinin (a, b, c, ç, d ve e) fıkralarında açıklanan” ibare ile Ek 77 nci maddesinin birinci fıkrasında geçen “Bu Kanununun 64
üncü” ibarenin “5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen” şeklinde
değiştirilmiştir. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkanım. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Bu
önerge ile harp malullüğü ve güvenlik ve asayişin korunması sebebiyle vazife
malullüğü aylığına hak kazananların ana ve babalarına Kanunun yürürlük
tarihinden sonra da memur olanların da faydalandırılması amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilmiş
önerge doğrultusunda 75’inci maddenin 1’inci fıkrasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 75’inci maddenin
2’nci fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 75 inci maddesinin (2) numaralı fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“2) 40 ıncı, 65 inci, 72 nci, 103 üncü,
ek 31 inci, ek 71 inci, ek 77 nci ila ek 79 uncu ve
ek 81 inci maddelerinin sonuna “Yukarıdaki hükümler 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi
kapsamındaki sigortalılar ile hak sahipleri hakkında ilgisine göre uygulanır.”
cümlesi eklenmiştir.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Bu
Kanunla 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun yürürlükten kaldırılmayan
bazı maddelerinin, bu Kanunun birinci maddesinin (c) bendi kapsamında çalışan
sigortalılara da uygulanması amacıyla yapılmıştır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu
önerge doğrultusunda 75’inci maddenin 2’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir. 3’üncü fıkra
üzerinde bir önerge vardır. Önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 75 inci maddesinin (3) numaralı çerçevenin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"3) Ek 77 nci maddesinin birinci fıkrasının; (b) bendinde yer alan
"Astsubaydan subay olanlar, astsubaylar" ibaresinden sonra gelmek
üzere "birinci derecenin dördüncü kademesine kadar yükseltilir."
ibaresinin eklenmiş, "ve uzman" ibaresi
"Uzman" şeklinde değiştirilmiş, (c) bendinde yer alan "yedek
subay " ibaresi çıkarılmış ve maddenin sonuna aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir. "Bu maddeye
göre yükseltilenlerin dereceleri, 15/07/1950 tarihli
ve 5682 sayılı Pasaport Kanununun 14 üncü maddesinin (A) bendindeki hükümlere
göre de ayrıca dikkate alınır. Birinci fıkranın
uygulamasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Milli
Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Devlet Personel Başkanlığı'nın görüşü
alınarak Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı'nca çıkarılacak yönetmelik ile
düzenlenir. Bu maddeye göre
yapılan ödemeler her türlü vergi, resim ve harçtan müstesna olup, faturası
karşılığında Hazineden tahsil edilir." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkanım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçenin okunmasını istiyorum. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yapılan önerge
ile astsubayların birinci dereceye yükseltilmesi ve bu maddeye göre yapılan
derecelerdeki yükselmelerinin Pasaport Kanunundaki hükümden de yararlanmaları
imkânı getirilmektedir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda üçüncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü fıkra
üzerinde bir önerge vardır. Önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 75 inci maddesinin birinci fıkrasının
4 numaralı bendinde yer alan “altıncı fıkrasının” ibaresinden sonra gelmek
üzere “birinci cümlesinde geçen ‘1000’, ‘1500’ ve ‘2000’ ibareleri ‘1500’,
‘2250’ve ‘3000’ şeklinde değiştirilmiş ibaresi’ eklenmiş ve” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Erdal Sipahi efendim… BAŞKAN –
Buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar) KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Evet, dün terör
konusunda bir değişikliği, bir ilaveyi gündeme getirmiştik, AKP’li milletvekili
arkadaşlarımızın oylarıyla reddedildi. Bununla ilgili hikâyeyi biraz sonra
anlatacağım. Onun arkasından, şehit ve malul çocuklarına yapılan eğitim ve
öğretim yardımlarının yüzde 50 oranında göstergelerine ilave yapılması,
ki bu, pratikte 30’la 50 lira arasında bir eğitim yardımını kapsıyor, son
derece mütevazı bir eğitim yardımı. Kusura bakmayın, dünkü zihniyeti gördükten
sonra bu kabul edilseydi şaşardım. Son derece üzgünüm sayın milletvekilleri. Dün neyi gündeme
getirmiştik? Dün, MHP Grubu adına hepinizin bir noktada ortak duygularını ve
maruz kaldığınız şikâyetleri, dilekleri, tepkileri dile getirmiştik ve terör
yasası gereğince yargılanıp hüküm giymiş kişilere maaş bağlanmamasını,
bağlanmış maaşların kesilmesini önermiştik. Sanıyorum seçim çevrenizde birçok
vatandaşımızın tepkilerine maruz kaldınız. Şehit cenazelerinde, dün bahsettiğim
gibi, şehit ailelerinin tepkilerine maruz kaldınız, yakanıza yapışıldı. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Ne ilgisi var? KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Ve “Benim vergilerimi siz terörden hüküm giymiş insanlara ne
yüzle verirsiniz” diye… ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Demagoji yapıyorsunuz! KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Demagoji yapmıyorum! MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Bağırma, bağırma! KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Demagoji yapan sizsiniz. Teröriste maaş vermeyi kabul eden
sizsiniz. Şimdi de şehit ailesinin çocuğuna zam yapmayı reddeden gene sizsiniz.
Biraz önce basın toplantısı yaptım ve sizleri milletin vicdanına, insafına,
şuuruna havale ettim. Beyler, sabahtan
beri şehit ailelerinden… (AK Parti sıralarından “Bağırma, bağırma!” sesleri) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Niye müdahale ediyorsunuz efendim hatibe? KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Ben böyle konuşuyorum. Müdahale etmeyin
lütfen. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Bağır, rahatsız oluyorlar! KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – O zaman milletin ortak tepkilerini burada Meclisin şuuru
olarak dile getirin, milletin arzusu neyse burada yasalaştırın. Biz sizden fazla
bir şey istemedik sayın milletvekilleri. Terörden yargılanmış, terörden hüküm
giymiş kişiler devlet kasasından nasıl besleniyorlar? Bunun hesabını size de
soruyorlar, bize de soruyorlar. Elimize bir şans geçti. Bu yasa bahanesiyle bir
iki cümle ilave edelim buraya dedik ve bu konuda yargılanmış olan kişilerin,
hüküm giymiş kişilerin aldığı maaşlar kesilsin veya maaş bağlanmasın dedik. Ve
ben açıkçası bu öneriyi ortaya koyarken hepinizin bu konudaki desteğinden o
kadar emindim ki böyle bir sukutuhayale uğramayı kesinlikle beklemiyordum. Çünkü, eminim, hepinizin seçim çevresinde hepinizin yakasına
yapışanlar oldu. “Benim paramı terör yandaşına, terörden hüküm giymişe, benim
oğlumun katiline nasıl verirsiniz?” diyen şehit ailesine, şehit anasına, şehit
eşine, küçücük yavrulara hiç mi rastlamadınız sayın milletvekilleri? Ben
hepinizin ortak dileği nedir, burada terörü bizzat yaşamış birisi olarak
seslendirmeye çalıştım. Ben sizin arzularınızı da burada dile getirdim, sizin
yakanıza yapışanların arzularını da burada dile getirdim. Yaşadığım bazı örnek
olayları anlattım. Yani 1994 Cizre’sinde belediye kayıtlarına el konduğunda, Cudi Dağı’ndaki Mehmetçiğin kanına susamış birtakım
teröristlerin Cizre Belediyesinden nasıl maaş aldıklarını anlatmaya çalıştım.
Hâlâ ben sizin vicdanınıza seslenemediysem daha ne yapayım, bilmiyorum. Dün
akşamdan itibaren şehit ailelerinden, şehit analarından, o bölgede görev yapmış
gazilerden, kolu bacağı kopmuş insanlardan telefonlar alıyorum. Cevap
veremiyorum, cevabı size havale ediyorum. Lütfen siz söyleyin! Bundan sonra böyle
bir yasada da bu şansı kaçırdık Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
Mehmetçiğin arkasında durmayı beceremedik, şehit ailesinin arkasında durmayı
beceremedik, gazinin arkasında durmayı beceremedik. Bundan sonra aynı sorulara
muhatap olduğumuzda lütfen cevabı siz verin! Ne cevap vereceğim? Siz söyleyin
de o cevabı vereyim sayın milletvekilleri! CEVDET ERDÖL
(Trabzon) – Biraz yavaş, burası bağırılarak konuşulacak yer değil. KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Kusura bakmayın! Bu konular milletin heyecan duyduğu,
milletin bağırdığı, milletin heyecanlandığı, milletin yakamıza yapıştığı
konular. Heyecanlanmayıp da ne yapacaktım? Ben milletin heyecanını dile
getiriyorum burada. Bakın, terörle
mücadele sadece askerin, polisin işi değildir. Terörle mücadele topyekûn
mücadeledir. Bu mücadelede sınır boylarında, Kuzey Irak dağlarında, güneydoğu
dağlarında mücadele eden Mehmetçik, devletin bütün organlarını, bütün
erklerini, bütün kurumlarını ve en başta da Türkiye Büyük Millet Meclisini
yanında, arkasında ve desteğinde görmek ister. Siz işte dün böyle bir desteği
reddettiniz sayın milletvekilleri. Bakın, henüz… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. RECEP KORAL
(İstanbul) – Saçmalama! KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Sizsiniz! Sayın
milletvekilleri, henüz zaman geçmiş değil. Oldu, belki yanlış anlaşıldı. Belki
olayın vahametinin tam olarak farkına varamadınız. Belki size de benim gibi
telefonlar yağmaya başlayacak şehit ailelerinden, kolu bacağı kopuk gazilerden.
Size de telefonlar yağmaya başlayacak… Gelin hep beraber, Sayın Bakan da evet
desin, dünkü hatayı hep beraber telafi edelim. Bakın, Mecliste şu milletvekili
bu milletvekili yok. O cami avlusuna gittiğimiz zaman hepimizin yakasına
birlikte yapışıyorlar sayın milletvekilleri. Bunun AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi
yok. Lütfen bu ayıptan bu Meclisi kurtarın ve terör yandaşlarına para verirken
şehit çocuklarına, gazi çocuklarına eğitim ve öğretim yardımı için yüzde 50 zam
yapmayı reddettiğimizin hesabını lütfen bu yüce millete, şehide, gaziye, onun
çocuğuna siz verin. Ben sizi kendi
vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum. Saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sipahi. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Dördüncü fıkrayı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Aferin, yakışır! [MHP sıralarından alkışlar (!)] Teröriste maaş
ödeyin, şehit çocuğuna üç kuruş para ödemeyi reddedin! Yakışıyor size! Bir de
hatibe nutuk atın oradan! BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. KADİR URAL
(Mersin) – Yakışıyor size! Helal olsun! Devam edin… Devam edin böyle, devam
edin… BAŞKAN – 75’inci
maddenin 5’inci fıkrasına bağlı ek madde 82’de bir önerge vardır, önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 75 inci maddesinin birinci fıkrasının
5 numaralı bendi ile 5434 sayılı Kanuna eklenen Ek 82 nci
maddenin 1 numaralı fıkrasının (f) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (g)
bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
“g 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a),
(b) ve (c) bentleri kapsamında geçen uzun vadeli sigorta kolları bakımından
sigortalılık süreleri olmakla birlikte, anılan Kanun hükümlerine göre aylık
bağlandığı sırada son defa uzun vadeli sigorta kolları açısından 5510 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) veya (b) bendi kapsamında
çalışmakta olanlara, zorunlu olunması gereken bir işte çalışmayanlara veya
çalışmış olanların ölüm aylığı bağlanan veya ölüm toptan ödemesi yapılan hak
sahiplerine,” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Hakan Coşkun konuşacak Sayın Başkan. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Coşkun. HAKAN COŞKUN
(Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 75’inci maddesinin 5 numaralı bendindeki
önergemiz hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Önergemizle, son
defa uzun vadeli sigorta kolları açısından, hangi statüde olursa olsun, 5510
sayılı Kanun hükümlerine göre aylık bağlanmasını, kamu idaresinde geçen hizmet
süreleri için emekli ikramiyesi ödemelerinin ödenmesini amaçlamaktayız. Mevcut durumda,
kamu görevlilerinin emeklilik için gerekli olan süre eksik kaldığında,
emeklilik hakkında, diğer sigorta kollarında tamamlasa dahi kanunda geçen
sürenin emekli ikramiyesinden faydalanamamaktadırlar. Bu önergemize destek
verirseniz, çalıştıkları, kamu görevlilerinin emekliliğini tamamlamadığı
kısımdan da emekli ikramiyelerinden faydalanmış olacaklardır. Değerli
milletvekilleri, daha önce görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
73’üncü maddesinin geçici 16’ncı maddesine eklenmek üzere kazaya uğramış bir
önergemiz var. Bu önergemiz tarımsal faaliyette bulunan çiftçilerimizin ve
muhtarlarımızın yaşlılık, malullük ve ölüm aylığını düzenlemekte idi, bununla
ilgili sizlere bilgi vermek istiyorum değerli milletvekilleri. Çiftçilerimizin
sorunları büyüktü ama buna fazla değinmeden -diğer milletvekilleri de
çiftçilerimizin problemlerini anlatıyorlar- bir cümleyle özetlemek istiyorum:
Türk milletinin bitkisel ve hayvansal gıda ihtiyacını karşılamak için inadına
çiftçilik yapan vatandaşlarımız ne yazık ki kendi ihtiyaçlarını bile
karşılayamayacak hâle gelmişlerdir. Yine bu
önergemizde, değerli milletvekilleri, bir de muhtarlarımızın konusu vardı.
Köyde her türlü hizmetin yürütülmesini sağlayan, vatandaşlarımızın sorun ve
sıkıntılarını çözen, devlet ile vatandaş arasında köprü vazifesi gören kamu
görevlileri muhtarlarımız, bu kadar yükümlülük ve sorumluluk taşıyan ama
maaşları, yerine getirdiği vazife ve taşıdığı sorumluluk oranında olmayan bir
kesimdir. Muhtarlarımızın aldığı maaş sadece 290 YTL, 10’uncu basamaktaki bir
muhtarın BAĞ-KUR pirimi ise 300 YTL’dir. Yani
muhtarlarımızın çoğu aldığı maaş ile BAĞ-KUR primini dahi ödeyememektedir.
Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde Şehit İbrahim Kundakçı Mahalle Muhtarımız
Mustafa Çetin bir mektup göndermiş bana, genelde bu muhtarların bütün
sıkıntılarını özetliyor, onu kısaca özetleyerek size okumak istiyorum: “Üç
dönemdir aynı mahallede muhtarlık hizmeti yürütmekteyim. Geçimimi, aldığım 290 YTL’lik muhtar maaşı ile ve günlük işlerde çalışarak temin
etmeye çalışıyorum. BAĞ-KUR’a 42 bin YTL civarında
borcum bulunmaktadır. Üç çocuk babasıyım, hiçbir sosyal güvencem bulunmamaktadır.
Eşim böbrek rahatsızı, tedavi giderlerini karşılayamaz duruma geldim. Yeşil
kart almak için müracaat ettim ancak muhtar olmam gerekçesiyle talebim
reddedildi. Şu an hakikaten çok zor durumdayım. Kendi adıma hiçbir talebim yok
ancak eşim ve çocuklarım adına tedavi giderlerinin karşılanmasına ihtiyacım
var. Aksi takdirde eşim eksik tedavi nedeniyle gözlerimin önünde günden güne
eriyor. Eğer eşim ve çocuklarıma yeşil kart düzenlenmesi talebime olumlu yanıt
alamazsam muhtarlıktan istifa etmeyi bile düşünüyorum.” MUHARREM VARLI
(Adana) – İki torba kömür, iki torba erzak alır! HAKAN COŞKUN
(Devamla) – “Büyük şehirlerde statüleri, yerleri nedeniyle birçok büyük il
muhtarlarının tasdik, onay ve mühürlerden para aldıkları, alınan bu paraların
büyük meblağlar oluşturduğu hepimiz tarafından bilinmektedir. Ancak, benim
yaşadığım ilçenin geçimi tamamen tarıma dayalı olup ne bir fabrika ne de başka
bir iş alanı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, ilçe nüfusunun büyük bir kısmı fakir
ve muhtaç ailelerden oluşmaktadır. Bahsedilen iş ve işlemlerden dolayı ücret
almak bir tarafa, evrak, yapıştırıcı, kâğıt gibi kırtasiye giderlerini de
kendim karşılıyorum. Buna göre, şahsi
durumumun ve ülkemin genelindeki muhtarların bu durumunun değerlendirilerek,
kendime olmasa bile eşim ve çocuklarım adına yeşil kart düzenlenmesi, ülke
genelinde de muhtarların eş ve çocuklarına yeşil kart verilmesiyle ilgili
düzenlemenin yapılması hususunda bilgilerinizi ve gereğini arz ederim.” diye
bir mektup göndermiş. Bu, bütün muhtarlarımızın durumunu… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. Buyurun. HAKAN COŞKUN
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım. Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanım; çiftçilerimizin ve muhtarlarımızın durumunu
düzenleyecek olan bu, aksaklığa uğrayan önergemizin, görüşülmekte olan kanun
tasarısının diğer bir maddesinde düzenlenmesini takdirlerinize sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, kamu görevlilerinin kamuda çalıştığı süre için emeklilik
ikramiyesinden faydalanmasını sağlayan önergemizi desteklemeniz dileğiyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Coşkun. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. KADİR URAL
(Mersin) – Muhtarlar seyrediyordur sizi bugün. BAŞKAN - 75’inci
maddenin 5’inci fıkrasına bağlı ek madde 82’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Karar yeter sayısı istiyorum. (AK Parti sıralarından “Geç
kaldın.” sesleri) BAŞKAN – Karar
yeter sayısı istiyorsunuz. AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Geçti Sayın Başkanım. BAŞKAN – Bir
sonraki maddede… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 75’inci maddenin
5’inci fıkrasına bağlı ek madde 83 üzerinde önerge yok. Oylarınıza
sunuyorum… H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN – Kabul
edenler… BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Başkanım, karar yeter sayısı istendi. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, oylamaya geçildikten sonra istendi. BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arıyorum. Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 16.12 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.19 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER:Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 75’inci maddenin
5’inci fıkrasına bağlı ek madde 83’ün oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 75’inci maddenin
6’ncı fıkrasına bağlı geçici madde 221 üzerinde önerge yoktur. 75’inci maddenin
6’ncı fıkrasına bağlı geçici madde 221’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir. Şimdi, 75’inci
maddeye yeni geçici madde eklenmesini öngören iki önerge vardır, ilk önergeyi
okutup işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 75. maddesinin (6) numaralı bendinde yer alan
“geçici madde” ibaresinin, “geçici maddeler” şeklinde değiştirilmesi ve bendin
sonuna aşağıdaki metnin eklenmesini arz ve teklif ederim.
“Geçici madde 222
- 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanununun 21. maddesinin, 28/2/1995 tarih ve 4082 sayılı Kanunun 6. maddesi ile
değiştirilen birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen emekli ikramiyesi
hükümlerinden, durumları anılan madde hükümleri kapsamında olup, 4082 sayılı
Kanunun yürürlük tarihinden önce malul olanlarla, ölenlerin aylığa müstahak dul
ve yetimleri de yararlandırılır. Ancak, bu maddeye göre hesaplanarak ödenecek
emekli ikramiyesinden, bu maddenin değiştirilmeden önceki hükümlerine göre
varsa ödenen emekli ikramiyesi tutarı indirilir.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Konuşacak mısınız, yoksa… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ali Torlak konuşacak efendim. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar) ALİ TORLAK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanunun
75’inci maddesinin 6’ncı bendinde değişiklik yapılmasına ilişkin önergemizle
ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, 12 Nisan 1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun
gaziler ile şehitlerin dul ve yetimlerine 1 Ocak 1968 yılından geçerli olacak
şekilde emekli ikramiyesi verilmesini içeren 21’inci maddesi, 28 Şubat 1995
tarih ve 4082 sayılı Kanun ile değiştirilmiştir. Terörle Mücadele Kanunu’nun
söz konusu 21’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, yaşamak için
gereken hareketleri yapamayacak ve başkasının yardım ve desteğine muhtaç olacak
derecede malul olanlar ile şehitlerin dul ve yetimlerine en yüksek devlet
memuru aylığı üzerinden, otuz yıl hizmet yapmış gibi emekli ikramiyesinin
verilmesini öngörmektedir. Burada maksat, vatanı için hayatlarını ortaya koyan
gazilerimiz ile şehitlerimizin yakınlarına bir nebze olsun destek olmaktır. Ancak 1995’te
çıkarılan ve birçok kanunda düzenleme getiren 4082 sayılı Kanun, emekli
ikramiyesi ödemesini Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih olan 28 Şubat 1995’ten
sonraki durumlarda geçerli olacak şekilde değiştirmiştir. Yani yeni Yasa ile
1995’ten önce malul olanlar ile şehitlerin dul ve yetimlerine bu ikramiyenin verilemeyeceği
anlamına gelir. Oysa temel kanun olan 3173 sayılı Kanun’un geçici 8’inci
maddesi, emekli ikramiyesi için 1 Ocak 1968 tarihinden itibaren şümulüne
girenleri kapsamaktadır. Bu durum yasa koyucu olarak Meclisimiz tarafından bir
an önce düzeltilmelidir. Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısında önerge doğrultusunda yapılacak bu değişiklikle vefa
borcunu ödeme fırsatını yakalamış olacağız. Önergemizde, kendilerine ne yapılsa
az olan gazilerimize ve şehitlerimizin yakınlarına kanunla verilen haklarda
eşitsizliği gidermek amaçlanmıştır. Anayasa’mızın
10’uncu maddesi “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” demektedir.
Eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurmak hukuk devletinin en
önemli işlevlerinden biridir. Hukuksal eşitlik sağlanmadan hukuk devleti
ilkesinin gerçekleşmeyeceği de açıktır. Bu nedenle yüce Meclisimiz yaşanan
eşitsizliği giderecek düzenlemeler yapmalıdır. Ülkemiz, kutsal vatan
topraklarının bölünmesine karşı canını seve seve feda
eden evlatlarına her türlü fedakârlığı yapmak zorundadır. Değerli
milletvekilleri, Anayasa’mızın 61’inci maddesi “Devlet, harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malûl ve gazileri korur ve toplumda
kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.” demektedir. 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu, işte bu maddeye istinaden ve ülkemizdeki terörist
faaliyetlerin başladığı 1960’lı yılların sonu baz
alınarak ve kanundan herkesin eşit olarak yararlanmasını temin maksadıyla
hazırlanmıştır. Bunu sağlamak üzere de Yasa’ya geçici 8’inci madde konmuş ve
uygulama tarihi belirtilmiştir. Değerli
milletvekilleri, ülkemizin bağımsızlığı, bölünmez bütünlüğü ve bizlerin rahat
ve huzur içinde yaşamalarını sağlamaya çalışırken, terör illetinin kurbanı olan
kahraman gazilerimizi ve aziz şehitlerimizin yakınlarını çıkardığımız
kanunlarla mağdur etmemeliyiz. Temel kanun olan Terörle Mücadele Kanunu’ndaki
esasları bozarak, emekli ikramiyesi ödeme tarihini ileri çekmekle çok da
kazanılacak bir şey yok. Ancak, şehidinin geride bıraktığı dul ve yetimlerine
sahip çıkmayan, şehit ve gazilerine eşit muamele yapamayan Meclisin üyesi
durumunda olmak bizleri üzüyor. 1995’te yapılan bir hatayı düzeltme şansımız
şimdi ayağımıza gelmiştir. Sayıları çok olmayan, bu Yasa kapsamındaki
yararlanmayı hak edenleri mağdur etmemeliyiz. Sayın Başkan, bu
önergemizin büyük Türk milletinin bekası için hayatlarını feda edenlere, tüm
şehitlerimize yapmamız gereken bir görev olarak değerlendirilmesi ve kabul
edilmesini ümit ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Torlak. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 75 inci maddesinin 6 ncı
fıkrası ile 5434 Sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 221 inci maddesinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin Geçici 222 nci
madde olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.
"Geçici
Madde 222- A- 12.03.1971 tarihi ile 26.01.1974 tarihleri arasında ve 12 Eylül
1980 gibi parlamentonun ve siyasi partilerin kapatıldığı olağanüstü dönemlerde
yargı kararı olmaksızın üçlü kararname ile silahlı kuvvetlerden re'sen emekliye sevk edilen subay, astsubay ve askeri
personelden; a) Emekli aylığı
bağlananların, emekliye ayrıldıkları tarih ile bu Geçici Maddenin yürürlüğe
girdiği tarih arasındaki sürenin her üç yılına bir derece ve artan her yılına
bir kademe verilmek suretiyle intibakları düzeltilir. b) Bu Kanun hükümlerine göre göreve başlamış ve halen görevleri
devam edenlerden 1 inci derecenin 4 üncü kademesine gelmiş olanlardan; ek
göstergesi bulunmayanlar ile kıdemli albaylar ile kıdemli başçavuşlara
uygulanan ek göstergelerden daha az ek gösterge alanların ek göstergeleri emeklilik
yönünden subaylarda, kıdemli albaylara, astsubaylarda intibak ettirildiği
derece ve kademeye uygulanan ek göstergesine yükseltilir. Yükseltilen ek göstergeye göre belirlenen emekli kesenek ve
karşılık farklarının tamamı aylıklarından kesilmek suretiyle iştirakçiler
tarafından ödenir. c) Bu Geçici Maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar, bu Kanun
hükümlerine göre göreve başlamış ve halen görevleri devam etmeyenlerden fiili
hizmeti 30 yıldan az olanlar (30) yıldan eksik hizmet sürelerini müracaat tarihindeki
emekli keseneğine esas aylığın hesabına ait tüm unsurların toplamının o
tarihteki kesenek ve karşılık oranları dikkate alınarak yürürlükte olan kat
sayı ile çarpımı sonucu hesaplanmak suretiyle borçlandırılarak hizmetten
sayılır. Bundan doğacak borç tutarının tamamı
borcun tebliğ edildiği tarihten itibaren iki yıl içinde kendileri tarafından
ödenir. ç) Ölenlerin dul
ve yetimleri hakkında da yukarıdaki hükümler aynen uygulanır. B) Bu Geçici
Maddeye göre yapılan intibaklardan dolayı geçmiş süreler için görev ve emekli
aylıkları ile emekli ikramiyesi farkı ödenmez. C) Disiplin
bozucu hareketlerde bulunanlar, ikaz veya cezalara rağmen ıslah olmayanlar,
hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini ikazlara rağmen
düzenleyemeyenler, aşırı derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün içkiye,
kumara düşkün olanlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını zedeleyecek şekilde
aşırı derecede borçlanmaya düşkün olanlar ve bu borçlarını ödememeyi alışkanlık
haline getirenler, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak
dışı hareketlerde bulunanlar hariç olmak üzere kesinleşmiş mahkumiyet
kararı olmaksızın üçlü kararname ile re'sen emekliye
sevk edilenler yukarıdaki fıkra hükümlerinden yararlanırlar. Ç) 12.03.1971 tarihi ile 26.01.1974 tarihleri arasında ve 12 Eylül
1980 ara döneminde yargı kararı olmaksızın üçlü kararname ile re'sen emekliye sevk edilmiş bulunan subay, astsubay ve
askeri personelden, bu kanuna göre emekli aylığı bağlanmasına esas aylıkları 1
inci derecenin 4 üncü kademesine ulaşanların emekli aylıkları, subaylarda
kıdemli albaylara, astsubaylarda intibak ettirildiği derece ve kademeye
uygulanan ek gösterge rakamları dikkate alınarak bulunacak emekli aylığı
bağlanmasına esas aylıklar üzerinden düzeltilerek ödenir. Yukarıda sözü
edilenlerden emekliye tabi görevlerde bulunmuş ve bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce emekliye ayrılmış olanların aylıklarının düzeltilmesinde de aynı
işlem uygulanır." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, kısa
bir açıklama yapmam gerekiyor çünkü vatandaşlarımızı ilgilendiren hassas
konulara arkadaşlarımız temas ettiler, eğer müsaadeniz olursa tabii. BAŞKAN –
Buyurunuz. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Efendim, şehit ve gazilerimizle ilgili
değerlendirmeler oldu. Tabii, bu bizim hepimizin ortak konusu, ülkenin ortak
sıkıntısı. Bununla ilgili, bu yasada, şu düzenlemeyi yaptığımız yasada önemli
düzenlemeler var, onları arz etmek istiyorum kısaca. Birincisi:
Gazilerimiz tekrar çalışırlarsa primlerini ciddi şekilde düşürdük. Uzun vadede
304 YTL prim ödemesi gerekirken gazimize 121 YTL’ye
indirdik, kısa vadede 183 YTL ödemesi gerekirken 12 YTL’ye
indirdik. İkincisi: Terörle
mücadele gazisi memur olarak çalışmaya devam ederse emekli aylığı kesilmeyecek.
Üçüncüsü: Genel
sağlık sigortasından katılım payı gazilerimizden alınmayacak. Dördüncüsü:
Gazilerimize protez, ortez,
özürlü aracı alınırken fiyat ne olursa olsun ödenecek. Hiçbir sınırlama da bu
konuda getirmiyoruz. En iyi ortez, protez ve en iyi
araç hangisiyse gazilerimize onlar verilecek, alınacak, bedeli de hiç dikkate
alınmayacak. Özel hastaneye giderlerse fiyat farkı alınamayacak gazilerimizden.
Terör gazisi asteğmenler kıdemli albay gibi maaş alacaklar. Lise mezunu
astsubaylar 1’inci dereceye kadar yükselebilecekler. Emekli olduktan sonra
derece ilerlemesinden yararlanacak 1’inci dereceye inenlere sanki görevdeyken
1’inci dereceye inmiş gibi yeşil pasaport verilecek. Şimdi, şehit ve
gazilerimizle ilgili derneklerimizle sürekli Kurum olarak da Bakanlık olarak da
temastayız. Az önce burada değerli bir milletvekili arkadaşımız bir önerge
verdi, şehit çocuklarına eğitim yardımı çerçevesinde. Bu konuyla ilgili tabii
önergeler yoğun bir şekilde geliyor. Bu önergelerin bir maliyet hesabını yapma
şansımız yok. Ben gruplardan bunu özellikle rica ediyorum. Verdiğiniz
önergeleri önden bir değerlendirme imkânımız olursa bunu birlikte… Burada 10’u
aşkın önergeyi, belki 15’e yakın önergeyi birlikte kabul ettik. Bunun yanında belki 20’yi aşkın önergeyi de biz yine sosyal
problemlerin çözümü açısından değerlendirme yaparak kabul ettik ve az önce
burada şehit çocuklarına eğitim öğretim yardımı çerçevesinde ortaya konan
önerge doğrultusunda bizim oturup bunu değerlendirme imkânımız var ve tekriri
müzakere bölümüne de bunu almakta bir mahzur yok ama takdir edersiniz ki şimdi
bir maliyet hesabı yapmadan, önergenin neyi kapsadığını bilmeden “E, onu
verelim, onu alalım.” gibi saniye içerisinde bunları değerlendirme konusunda
bize hak vereceğinizi düşünüyorum. Tekrar, Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum. Önergeye
katılmadığımızı ifade ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Gerekçeyi
okutacak mıyım yoksa… Efendim? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Rasim Çakır, Edirne Milletvekili. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar) RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; 221’inci maddeden sonra gelmek üzere 222’nci ek madde
ilavesiyle ilgili önergem hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, verdiğimiz önerge şudur: 12 Mart ve 12 Eylül
gibi Türkiye’de parlamentonun kapatıldığı, siyasi partilerin kapatıldığı,
olağanüstü ara rejimlerin yaşandığı dönemlerde çocukların yaşı büyütülerek idam
edildiği “Asmayalım da besleyelim mi” zihniyetinin bu ülkeyi yönettiği
dönemlerde yargı kararı olmaksınız birtakım subay, astsubay ve askeri
personelin üçlü kararnameyle silahlı kuvvetlerden ilişiği kesildi. İlişiği kesilen
bu insanlar, Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi dolayısıyla ilişik kesildikten
sonra mahkemelere gidip haklarını arayabilme şansına da sahip olamadılar.
Sadece ilişiği kesilen subay, astsubay askeri personel değil, onlarla beraber
onların eşleri, onların çocukları o ara dönemde çok haksız bir şekilde
cezalandırıldı. Hatta dönemin Konsey Başkanı “Bunlar için üzülmeyin. Bunlar
vatan hainidir.” diyerek, toplumun içine bu insanlar bu şekilde atıldılar.
Aradan otuz yıla yakın bir süre geçti. Maalesef, bu otuz yıllık süre o günlerde
silahlı kuvvetlerden resen emekli edilen subay, astsubay ve askeri personeli
haklı çıkardı, o üçlü kararnameye imza atanları haksız çıkardı. Çünkü, bu otuz yıllık süre içerisinde üçlü kararnameyle
resen emekli edilen personelin istisna bir iki tanesinin dışında hiçbirisinin
bu otuz yıllık süre içerisinde devletle, silahlı kuvvetlerle en ufak bir
mahkemesi, sorgusu, çelişkisi olmadı ve bu insanlar bu otuz yıllık sürede
devletiyle barışık, silahlı kuvvetlere küsmeden ama inançlarına da sıkı sıkıya
bağlı bir şekilde yaşam mücadelesi verdiler. Şimdi, tabii ki
12 Eylül’ün sarılması gereken çok yaraları var. 12 Eylül’de mağdur olmuş,
haksız yere mağdur edilmiş birçok yurttaşımız, şu an Türkiye Cumhuriyeti’nin
onurlu bir yurttaşı olarak bizlerle beraber yaşamaya devam ediyor. Bunların,
gönül arzu eder ki tamamının uğramış olduğu haksızlığı telafi etmek, gidermek
ve bir nebze olsun bu insanların onurlarını, itibarlarını iade etmek… Benim bu önergem tabii ki bütün mağdur olan insanları kapsamıyor
ama en azından, benim de içinde bulunduğum, benim de mağdur olduğum ve benim
durumumda olan ve 12 Eylül döneminde üçlü kararnameyle silahlı kuvvetlerden
ilişiği kesilen subay, astsubay ve askerî personelin, aradan geçen zamandaki
prim ödeme farkını ceplerinden ödemek kaydıyla, hangi kurumdan emekli olurlarsa
olsunlar emekli maaşlarını, albay ve astsubaylarda kıdemli başçavuş noktasına
yükseltmeyi öngören bir tasarıdır. Bu tasarı bir
anlamda yapılan haksızlıkların tamamının değil ama en azından bir bölümünün
yaralarını saracak, o insanların çoluğunun çocuğunun
ve kendilerinin toplum içerisinde daha saygın, daha onurlu bir biçimde bundan
sonraki yaşamlarını devam ettirebileceği bir önergedir, bir tasarıdır. Ben yüce Meclisin
benimle aynı duygu ve düşünceler içerisinde olduğuna inanmak istiyorum ve
önergeme destek bekliyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çakır. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Sayın
milletvekilleri, 75’inci maddenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 76’ncı maddenin
1’inci fıkrası üzerinde önerge yoktur. Birinci fıkrayı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 76’ncı maddenin
2’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 76’ncı maddenin
3’üncü fıkrasında iki önerge vardır, sırayla okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 76. maddesinin 3 üncü fıkrası ile
değiştirilen, 2925 sayılı Kanunun 30. maddesinde yer alan “% 12,5’i” ibaresinin
“% 10’u”; “%
TBMM
Başkanlığı’na 119 Sıra Sayılı
kanun tasarısının 76. Maddesinin 3 numaralı bendi ile değiştirilen 2925 sayılı
yasanın 30. Maddesindeki “%
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Önergeniz hakkında kim konuşacak efendim. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sevahir Bayındır konuşacak. BAŞKAN – Sayın
Bayındır, buyurunuz efendim. (DTP sıralarından alkışlar) SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz maddeye
ilişkin verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Üçüncü haftasına
giriyor, bu yasa üzerine tartışıyoruz ve bu yasanın esasına ilişkin
itirazımızın olduğunu her seferinde ifade ettik. Bu esası teşkil eden en temel
yönlerinden biri de kadına ilişkin pozitif ayrımcılık ilkelerinin
gözetilmemesidir. Şimdi, bu yasa
tasarısı sunulurken Sayın Bakan şunu diyordu: “Bu, elli yıllık perspektifimizi
içeriyor.” Ben de ILO’nun 2010’da öngördüğü kadınlara
ilişkin perspektif düşüncelerini paylaşmak istiyorum sizlerle ve şunu söylemek
istiyorum: Yani 2010 yılı 2060’dan sonramı geliyor acaba? Nasıl bunu kapsama
alacağız? Uluslararası Çalışma Örgütü, ev işleri, temizlik, bebek ve yaşlı
bakıcılığı gibi işlerde hizmet verenlerin insan onuruna yakışır iş koşullarına
kavuşması için yeni bir sözleşme hazırlığındadır. Alınan bilgiye göre, ILO
Yönetim Kurulunun son toplantısında konunun 2010 yılında gerçekleştirilecek
olan 99’uncu Uluslararası Çalışma Konferansı’nın gündemine alınması ve bu
işlerle ilgili yeni bir sözleşme oluşturulmasını kararlaştırıldı. Konfederasyonun
tespitlerine göre özellikle kadınların yoğun olduğu bu işlerde çalışanlar,
düşük ücret, sosyal güvenlik kapsamı dışında çalışma, cinsel taciz, zorla
çalıştırma ve fazla çalıştırma gibi uygulamalara maruz kalıyor. Çok sayıda
ülkede bu konuda bir yasal düzenleme bulunmuyor. Türkiye’de ise özellikle ev
işlerinde çalışanlar İş Kanunu kapsamında değerlendirilmiyor. Türk-İş, söz
konusu sektörlerde çalışanların İş Kanunu’nun koruyucu hükümleri kapsamına
alınmaları ve çalıştıkları süreler oranında sosyal güvenlik haklarından
yararlandırılmaları gerektiğini belirtiyor. Biz buradan şunu
sormak istiyoruz: Kadın istihdamı için pozitif ayrımcılık şart, diyoruz. Bu,
Avrupa Birliği kriterlerinin değişmez görevlerinden,
ödevlerinden biridir. Bugüne kadar Meclisin ele aldığı yasal düzenlemelerde ne
yazık ki bu ilkenin ihlal edildiğine, yani toplumun yarısının bu konuda göz
ardı edildiğine, ihmal edildiğine her seferinde şahit oluyoruz. Bunun için, bu
ihmaldir ki, bu yaklaşımdır ki her gün gazete sayfalarında tacize uğrayan,
katledilen, intihar eden, intihar süsü verilen kadın cinayetleriyle karşı
karşıya kalıyoruz ya da bunları okuyup geçiştiriyoruz. En son İtalyan “barış
gelini” kadının başına gelenlerde olduğu gibi ibretle bu konuyu izlemiş olduk. Şimdi, bir de
şunu söylemek istiyorum: Kadının gelişmişlik düzeyi bu toplumun gelişmişlik
düzeyiyse eğer, o zaman kadını erkeğe bağımlı kılmaktan vazgeçeceksiniz. Yani
bu işinize gelmiyor biliyorum, bin yılların alışkanlığıdır, edinmişsiniz
biliyorum ama eğer değişim ve gelişim iddianız varsa mutlaka ve mutlaka kadına
dönük bu pozitif ayrımcılığı, her alanda olduğu gibi çalışma alanında da
uygulamak zorundasınız. Ne yapmak gerekiyor bu konuda? Bir: Yeni kadın
işçilerin SSK primlerinin bir kısmı devlet tarafından mutlaka üstlenilmeli.
Yani ödeme koşulları olmayanlar mutlaka devlet tarafından gözetilmeli. Yine, gelir
vergisinden istisna tutulan ücretliler arasına kadın emeğine dayalı olan
çeşitli ücret tipleri dâhil edilebilinir. Kurumlar vergisi
açısından hesaplanan kurum kazancının tespitinde mükelleflerin indirebileceği
giderler arasına kadın istihdamının artırılmasına katkı sunan sosyal hizmetlere
yapılan destekler de dâhil edilebilir. Yine, kamuda
kadın girişimcilerine bir süre alım garantili uygulamalar yapılmalı, ihalelerde
kadın girişimcilere öncelik verilmelidir. Geçici ve
yevmiyeli olarak ev hizmetlerinde çalışan kadınlar İş Kanunu kapsamına alınmalı
ve ayrı bir kanun çıkarılmalıdır. Ev hizmetlerinde kaçak olarak çalışan göçmen
kadınlar yasallaştırılmalıdır. “Eş değer iş, eşit ücret” ilkesi için nesnel bir
iş, değerlendirme sistemi geliştirilmelidir. Kamu ve özel sektör kurum ve
kuruluşlarında eşitliği sağlamak ve her türlü ayrımcılıkla mücadele etmek için
kadın-erkek eşitliği büroları kurulmalı, büroların işleyiş kuralları bir yönetmelikle
belirlenmelidir. Bu çerçevede
özellikle şunu da söylemek istiyorum: Bir zihniyeti değiştirmezsek eğer, bizim,
kadınları sosyal yaşamda dezavantajlı konumdan, erkek egemenlikli şiddetin
pençesinden kurtarmamız mümkün değildir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Teşekkür ederim. Bir şey daha
söylemek istiyorum. Bugün sabah Kon TV izledim,
hayretle izledim. Bir imam vaaz veriyor: “Kadını dinleyin ama dediklerini
yapmayın. Ne ile cezalandırılacaksınız? Cehennemle.” Peki, ben soruyorum: Sayın
Bakanım, bu tür yayınlar yapılıyorken, bu tür vaazlar veriliyorken insanlara
bugün cehennem yaşatılıyorken ahiretteki cehennem ve cennet
tehdidi kime ne? Kime ne? BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Yarım hoca dinden eder… SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Kime ne? Kime ne? BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Bildiğin konuda konuş! SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – “Kime ne?” diyorum. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Müsaade edin de konuşsun. SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Ama her konu… Bu, kadınla ilgili bir ayrımcılıktır, seni
ilgilendirmiyor. Burada benim söz hakkım var, ben nasıl kullanmak istiyorsam
öyle kullanırım. Bu da bir
şiddettir. İşinize gelmiyor. Kadına dönük bu ayrımcılık sizin temel
prensibinizdir. İşinize gelmiyor. O nedenle, tabii ki haykıracaksınız, tabii ki çığlık atacaksınız yani! O nedenle, bu
ayrımcılık mutlaka bir an önce kadın üzerinden kaldırılmalıdır. Burada da
“muhalefet söylesin ama iktidar yapsın” zihniyetiyle ne farkı var diyorum ve
saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayındır. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 76. maddesinin 3 üncü fıkrası ile
değiştirilen, 2925 sayılı Kanunun 30. maddesinde yer alan “% 12,5’i” ibaresinin
“%10’u”; “%32,5” ibaresinin de “% Recep
Taner (Aydın) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçe mi… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Recep Taner konuşacak Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Taner, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar) RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, tüm
Türk İslam âleminin Kutlu Doğum Haftası’nı kutluyorum. Görüşmekte
olduğumuz 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 76’ncı maddesinin üçüncü
fıkrasıyla ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, vermiş olduğumuz değişiklik önergesi, 2925 sayılı Tarım
İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 30’uncu maddesindeki prim oranlarının
düşürülmesi hakkındadır. Değerli
milletvekilleri, yürürlükteki mevzuata göre, bir işverene bağlı çalışan normal
sigortalılar yüzde 5 hastalık sigortası, yüzde 9 malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortası, yüzde 1 işsizlik sigortası primi olarak toplam yüzde 15 prime tabi
tutulurken tarımda süreksiz çalışanların isteğe bağlı kapsamında ödedikleri
prim oranı yüzde 30’dur. Kısacası, normal işçilerin asgari ücret üzerinden otuz
gün için ödedikleri kesinti, 2925’e tabi tarım çalışanlarının onbeş gün için ödedikleri primle aynıdır. Şu anda yapılmaya
çalışılan yeni düzenlemeyle, bu oran yüzde 30’dan yüzde 32’ye çıkarılmakta,
yani tarım işiyle uğraşanlar gelir kaybına uğrarken isteğe bağlı olarak
ödedikleri tarım sigortası primleri yüzde 2,5 artırılmaktadır. Vermiş olduğumuz
önergeyle, prim oranını -yüzde 10 sağlık primleri dâhil- toplamda yüzde 27
seviyesine düşürülmesini önermekteyiz. Görüşmekte
olduğumuz madde, tarım kesimini ilgilendiren bir madde olduğuna göre tarım
kesiminin durumunu gözden geçirmekte fayda var. TÜİK verilerine göre, 2007 yılı
genelinde Türkiye’deki yurt içi gayrisafi hasılanın
yüzde 4,5 arttığı bir ortamda, yani düşük de olsa bir büyüme olduğu bir
ortamda, tarım gelirleri eksi 7,5’tur, yani gerilemiştir. 1989 yılından bu yana
son kırk yılda yaşadığımız en büyük gerileme maalesef geçen yıl olmuştur. Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakanımızın konuşmalarında devamlı söylediği bir
tabir vardır: “Nereden nereye.” Gerçekten, tarım kesiminin nereden nereye
geldiğini bilmekte fayda var. Zira, milat olarak ele
aldıkları 2002 yılındaki mazot, gübre, ilaç, tohum gibi temel girdi fiyatları
ile şu andaki fiyatların arasında geçtiğimiz altı yılda gelen zam yüzde 100 ile
yüzde 400 arasındadır veya kısa vadede baktığımızda, 22 Temmuz seçimlerinden bu
yana geçen sekiz aylık dönemde gelen zamlara baktığımızda da yüzde 45 ile yüzde
100 arasında zam olduğunu görmekteyiz. İşte, üre gübresinde
31 liradan 41 liraya, triple 30 liradan 60 liraya,
DAP gübresi 41 liradan 76 liraya, nitrat 19 liradan 30 liraya, süt ve besi yemi
25 liradan 32 liraya veya mazottaki fiyat artışı olarak 2 milyon 150 bin
liradan 2 milyon 970 bin liraya, yani yüzde 73 zam. Ürün satış
bedelleri ürün maliyet bedellerini bile karşılayamazken çiftçiye desteklemek
amacıyla verilen prim ve diğer desteklerin de düşmekte olduğunu görmekteyiz.
2006 yılına göre artış olmaması, hatta mısırda olduğu gibi 6,7 yeni kuruş olan
desteklemenin 2 yeni kuruşa düşürülmesi veya bir yıl geriden ödediğimiz
doğrudan gelir desteklerinde normalde 2007 yılında verilmesi gereken destek
olan 20 YTL yerine sadece 7 YTL olarak doğrudan gelir desteği verilecek olması
manidardır. Yine aynı
şekilde, kuraklıktan en fazla etkilenen bölge Ege Bölgesi ve özellikle Aydın
ili olmasına rağmen, kuraklık desteklemelerinden faydalanmayan il de maalesef
Aydın’dır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. RECEP TANER
(Devamla) – Teşekkür ederim. Böylesine zor
durumdaki çiftçinin primini artırmak değil, düşürmek gerektiği düşüncesindeyiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasanın genel gerekçesinde,
aktif-pasif dengesini artırmak amaçlanmaktadır. 2000 yılında 180 bin olan
tarımda aktif sigortalı sayısı, aradan geçen sekiz yıla rağmen hâlâ 180
bindedir. Bu sayının artırılması için prim oranlarının ödenebilir bir orana
çekilmesi gerekir. Dün, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, BAĞ-KUR borçlarının, verilmeyen sağlık primleri
düşülerek yeniden yapılandırılmasını talep etmiştik. Temennimiz, ileriki
maddelerde, ihtilaflı vergiler konusunda holdinglere sağladığınız desteğin veya
şu anda spor kulüplerine sağlamaya çalıştığınız desteğin bir benzerini BAĞ-KUR’lulara da sağlamanızdır. Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygılarımla selamlıyorum, önergemize destek bekliyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Taner. Önergeyi… HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Evet,
karar yeter sayısına bakacağım efendim. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, kabul edilmemiştir. 76’ncı maddenin
üçüncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 76’ncı
maddenin üçüncü fıkrası kabul edilmiştir. 76’ncı maddenin
dördüncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 76’ncı maddeye
yeni bir geçici madde eklenmek üzere bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 76. Maddesi ile değiştirilen 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı
Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa aşağıdaki Geçici Medde 2 nin eklenmesini arz ve teklif ederiz .
“Geçici Madde 2-
2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa, 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununa, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına
ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre tahakkuk ettiği halde bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar ödenmemiş olan prim ve sosyal güvenlik
destek primi borçları; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki ay
içerisinde Kuruma yazılı olarak başvurmak şartıyla, prim asıllarına ödeme
süresinin bitiminden itibaren 31/12/1998 tarihine
kadar uygulanan oranlara göre gecikme zammı hesaplanmak; 1/1/1999 tarihinden
31/12/2004 tarihine kadar Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan toptan
eşya fiyat endeksi (TEFE) aylık değişim oranı; 1/1/2005 tarihinden yeniden
yapılandırma başvurusunun yapıldığı tarihten önceki
ayın sonuna kadar ise Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan üretici
fiyat endeksi (ÜFE) aylık değişim oranı uygulanmak suretiyle yeniden
yapılandırılır. Ancak, bu suretle hesaplanan borç yürürlükteki mevzuat
hükümlerine göre hesaplanan borç tutarından fazla olamaz. Tahakkuk ettiği halde
ödenmeyen prim, sosyal güvenlik destek primi ve gecikme zammı borçları, yeniden
yapılandırılan borca eklenerek 36 eşit taksitte tahsil edilir." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçe mi… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Mehmet Ali Susam konuşacaklar efendim. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar) MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Sosyal Güvenlik
Reform Tasarısı’yla ilgili olarak vermiş olduğumuz ilave madde, bugün
görüştüğümüz yasanın belki de çok önemli bir kısmını oluşturuyor. Biliyorsunuz, bu
yasayla Hükûmetin elde etmek istediği sonuçlardan bir
tanesi de sosyal güvenlik sistemine bütçeden aktardığı kaynakları azaltmak ve
bütçe dengelerine sosyal güvenlik anlamında bir yük gelmesini önlemek. Ancak şu
an sosyal güvenlik sistemi içerisindeki bağımsız çalışanların, BAĞ-KUR’luların ile Sosyal Sigortalar Kurumuna dâhil
işverenlerin ödediği sigorta primlerinin borçları, benim aldığım bilgilere göre
41 milyar YTL, az önce Bakanın bir soru üzerine açıkladığında 42 milyar YTL
civarında. Yani Sayın Bakan bu anlamıyla bir kaynak yaratma fırsatına da sahip.
Bunların tahsil edilebilmesi için yapılması gereken, bu tahsilatın
vatandaşların ödeyebileceği noktada bir taksitlendirmeyle onlara yeniden bir
imkân sağlanmasından geçiyor. Değerli
arkadaşlarım, bakınız, bağımsız çalışanlarda ciddi bir birikmiş borç var. Biz,
burada, kanunun diğer maddelerinde, bağımsız çalışanlara, son beş yıllarıyla
ilgili olarak primlerini ödemek için altı aylık bir süre verdik. Bu süre yetmez. Bugün
toplumun ciddi bir şekilde ekonomik sıkıntısı var. Tarım kesimi kan ağlıyor. Esnaf ve sanatkâr ciddi bir şekilde sıkıntı içerisinde. Bir
gazetemiz bugün esnafı konuşturmaya başladı, orada diyor ki: “Bir dokunuyoruz
bin ah işitiyoruz. Siftah yapmadan kepenk kapatıyoruz, iş yerlerimizi kapatmak
durumunda kaldık.” İşveren ve üreten
kesimlerde aynı sıkıntı var. Çünkü Türkiye ciddi bir şekilde ekonomik zorluklar
yaşıyor, üretim maliyetleri çok yüksek, işverenlerin üzerindeki -başta Sosyal
Sigortalar primi olmak üzere- enerji ve istihdamın üzerindeki yüklerle ciddi
bir şekilde üretim yapan kesimler, yani reel sektör dediğimiz ekonomi çok ciddi
bir şekilde, sıkıntıda. Mikro yeniden çözümlere ihtiyaç olduğunu herkes net bir
şekilde söylüyor. Buna rağmen Hükûmet, gündemi
ekonomik problemlerin çözülmesine yoğunlaştırmak yerine, farklı konulara dikkat
çekerek, farklı konularda gündem yaratarak ve bu gündemlerin peşinden
Türkiye’yi koşturarak maalesef ekonomik gündemi unutturmak noktasında kalıyor.
Ama ekonomik gündemi unutmak mümkün değil, hayat çünkü ekonomik gündem üzerine
oturmuş. Çarşılar, pazarlar, sanayi siteleri, üretimler ciddi sıkıntı
içerisinde. İzmir Limanı’nda ithalattan gelen gemileri boşaltmak mümkün değil,
kuyrukta bekliyorlar ve Türkiye ithalat cennetine dönmüş durumda. Bakın arkadaşlar,
tarım kesiminde ciddi bir şekilde sıkıntı var ve bu sıkıntının sonucu köylü
miting yapma kararı aldı. Haber veriyorum: 28 Nisan Pazartesi günü Tire’de süt
üreticileri, damızlık üreticileri, ziraat odaları miting yapıyor. Neden? Tarım
artık SOS verdi, üretim yapamıyorlar; mazota, gübreye gelen zamlar tarım
kesimini üretim yapamaz hâle getirdi. Esnaf, sanatkâr aynı
şekilde. İş adamlarımız bugün ciddi bir şekilde bu sıkıntıyı dile
getiriyorlar. İstanbul Ticaret Odası Başkanı bile ekonomideki ciddi sıkıntıları
dün dile getirmek durumundaydı. Değerli
arkadaşlarım, demek ki ekonomi çok zorda. Bu zorda olan ekonomiyle bir reform
yaparken, eğer siz, bu kesimlerin derdini anlayıp onlara prim ödemelerinde bir
zaman tanımazsanız, bir süre vermezseniz, gerçekten, bu primleri ödemeleri veya
yeni gelecek yükleri karşılamaları mümkün değil. Onun için, Sayın
Bakandan bir kez daha bu konuda bir talepte bulunmak istiyorum: Sayın Bakan,
birçok konuda BAĞ-KUR’la ilgili iyileştirmelere
destek verdi -ona da teşekkür ediyorum- ama BAĞ-KUR’lunun,
işverenin, esnaf, sanatkârın bekleyen sorunları için bu vadeyi yapıp otuz altı
ayda onlara ödeme süresi vermemiz lazım. Çünkü önergemizde, TÜFE oranında
gecikme faizinin de uygulanmasını kabul ediyoruz, onu talep ediyorum. İkincisi, son söz
olarak: Bu yasaların, Mecliste bekleyen yasaların, Meclise sevk edilmeyen
yasaların, özellikle de perakende piyasasını düzenleyen hipermarket yasasının,
Başbakanlıktan bu Meclise indirileceğine ocak ayında söz verilmişti; şu ana
kadar indirilmemişse çok ciddi şekilde üzerinde düşünülmesi gereken bir
konudur. Bunu da dikkatlerinize çekiyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Susam. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Kabul edilen
diğer fıkralarla birlikte 76’ncı maddenin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 76’ncı madde kabul edilmiştir. 77’nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 77 nci maddesi ile değiştirilen 3294 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “katılım payları”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Sosyal Güvenlik Kurumundan aylık ve gelir
alan özürlülerin tedavi giderleri ile fonksiyon kazandırıcı ortopedik ve diğer
yardımcı araç ve gereçlerin anılan Kurumca karşılanmayan kısmı” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçe
mi? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Beytullah Asil konuşacak efendim. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Asil. BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 119 sıra sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı’nın 77’nci maddesiyle
ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle
yüce heyeti saygıyla selamlarım. Değerli
milletvekilleri, dünyada “özürlülük” konusu evrensel normlara oturtulmuş ve
devletlere bu alanda önemli sorumluluklar yüklenmiştir. Türkiye’de nüfusun
yüzde 12,29’unu oluşturan yaklaşık 8,5 milyon özürlü vardır. Bu özürlü
vatandaşlarımızın hakları, başta Anayasa’mız olmak üzere çeşitli yasalar ve
uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınmıştır. Ama bu hakların engelli
vatandaşlarımızca yeterince kullanıldığı, bir başka deyişle, kullandırıldığı
söylenemez. Değerli
milletvekilleri, insan haklarına dayalı, ayrımcılıkla mücadele eksenli bir
sosyal politikanın ruhunu, fırsat eşitliği, insan hakları ve ayrımcılığın önlenmesi
ilkeleri oluşturmaktadır. Bu esaslar
doğrultusunda, Özürlüler Kanunu ile ulaşılabilirlik, istihdam, bakım ve sosyal
güvenliğe ilişkin sorunların çözümü, özürlü bireylerin her bakımdan
gelişmeleri, toplumsal hayata tam katılımlarının sağlanması ve bu hizmetlerin
koordinasyonu için gerekli düzenlemelerin yapılması yasal çerçeveyle
belirlenmiştir. Böylelikle, yasayla getirilen çağdaş düzenlemenin uygulanması
sağlanarak özürlü bireylerin önündeki engellerin kaldırılması yönünde atılması
gereken önemli adımlar maalesef atılamamıştır. Yüzyıllardan beri
toplumda var olan özürlülük sorunu insanlık tarihi kadar eskidir. Özürlülük,
sadece özürlü bireyi değil, ailesini, yakın çevresini ve ait olduğu toplumsal
yapıyı da ilgilendiren bir olgudur. Bu sebeple, özürlülük alanındaki sorunlar
her çağda toplumsal sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, çıkarılan
Özürlüler Kanunu’nun yeteri kadar takip edildiğini söylemek mümkün değildir.
Halk diliyle niyet hayır, ama maalesef akıbet hayır olmamıştır. Değerli milletvekilleri,
son yıllarda yapılan çalışmalar şunu göstermiştir: Özürlülüğün ve engelliliğin
yaygınlaşmasında yoksulluğun doğrudan büyük bir etkisi vardır. Yoksulluk,
özürlülüğün neden ve sonucundaki etkendir. Yoksulluğun oluşturduğu engeller,
özürlü insanların ayrımcılık içinde tutulmalarına, olumsuz davranış ve
uygulamaların güçlenmesine de neden olmaktadır. Özürlülerin gelişmelerini
sağlamak için, onlar iyi eğitilmeli, beceriler ile donatılmalı, fırsat ve
elverişli ortamlar yaratarak sağlık sorunları sorun olmaktan mutlaka
çıkarılmalıdır. Özürlülere iş yaşamlarında diğer çalışanlara verilen imkânların
adil ve eşit verilmesi ve kullandırılması yoksulluğun azaltılmasına katkıda
bulunacak, ülkemizde yaşayan özürlülere çalışma yaşamında yer verilmesi
yoksulluğun azaltılmasında olumlu etki yapacaktır. Değerli
milletvekilleri, bu önergeyle amacımız, çok zor şartlar altında hayatlarını
sürdüren engelli vatandaşlarımızın tedavi giderleri ile fonksiyon kazandırıcı
ortopedik ve diğer yardımcı araç ve gereçlerin kurumca karşılanmayan kısmını bu
kanun kapsamında değerlendirmektir. Çünkü, özürlü
vatandaşlarımızın hayatlarını idame ettirebilmeleri için gerekli harcamaların
büyüklüğünü o çileyi çekmeyenlerin hayal bile etmesi zordur. Değerli
arkadaşlarım, burada sözlerimi bir hatıramı anlatarak bitirmek istiyorum.
Geçtiğimiz aylarda Eskişehir İşitme Engelliler Derneğini ziyaret ettik. Bu
ziyaret esnasında bize işaret dili ile anlamamızı sağlayacak bir tercüman
arkadaş bulundu. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız. BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – Eşinin işitme engelli olduğunu, kayınpederiyle birlikte
oturduklarını, 1 çocukları olduğunu ama çocuklarının -elhamdülillah- engelli
olmadığını, işitebildiğini ifade etti. Ancak, kendisinin yoğun çalışma şartları
nedeniyle çocuğunu çok az gördüğünü ve dedesi ve annesinin işitme engelli
olması nedeniyle, üç yaşına gelmesine rağmen henüz çocuğun konuşamadığını ifade
etti. Değerli
arkadaşlarım, bu engelliler üzerinde o kadar çok sorun var ki, bunları saymakla
bitirmek mümkün değil. O nedenle, geçmiş Yasa’da olduğu gibi, bu engelli
arkadaşlarımızın bu tür cihazların alımında kurumlarınca ödenmeyen bedelin
bütçeden ödenmesiyle ilgili önergemizin desteklenmesini diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Asil. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 77’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 77’nci madde kabul edilmiştir. 78’inci madde
üzerinde önerge yoktur. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 79’uncu maddenin
1’inci fıkrası üzerinde önerge yoktur. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 79’uncu maddenin 1’inci fıkrası
kabul edilmiştir. 79’uncu maddenin
2’nci fıkrası üzerinde de önerge yoktur. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 79’uncu maddenin
3’üncü fıkrası üzerinde önerge yoktur. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 79’uncu maddenin
4’üncü fıkrası üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 79 uncu maddesiyle değiştirilen 3201
sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde yer alan “% 32’sidir” ibaresinin “% 27’sidir”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 79 uncu maddesinin (4)
numaralı bendi ile değiştirilen 3201 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek üzere “Ancak, prime esas asgari
günlük kazancın altında olmamak üzere borçlanma tutarına esas alt sınırı farklı
bir miktarda belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Önerge
ile yurtdışı hizmet borçlanma tutarının hesabına esas alt sınır miktarının
prime esas asgari günlük kazanç tutarından farklı olarak belirlenebilmesi
hususunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. İkinci önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 79 uncu maddesiyle değiştirilen 3201
sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde yer alan “% 32’sidir” ibaresinin “% 27’sidir”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Mehmet Günal
(Antalya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana)- Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmak
istiyorum. Bu yasa ile bütün
borçlanmalarda oran yüzde 32, bunu biz yüzde 27’ye çektiğimiz zaman buradaki
standart birliği ciddi şekilde yara almış oluyor. Ayrıca, az önce
görüştüğümüz önergede de kurumdan gelir, aylık alan özürlülerin ortez, protezle ilgili tüm
giderleri kurum tarafından karşılanmaktadır. Yani, böyle bir sıkıntının
yaşanmadığını burada ifade etmek istiyorum. Yani hastanelerde, bu anlamda
tedavi gören, ortez, protezle
ilgili ihtiyaçları kurum tarafından karşılandığını da bu vesileyle ifade etmek
istiyorum ve önergeye katılmadığımı ifade ediyorum. BAŞKAN – Evet,
gerekçe… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Cemaleddin Uslu. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Uslu. CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın
milletvekilleri, görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 79’uncu
maddesi kapsamında verdiğimiz değişiklik önergesi ile ilgili olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri
saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, kanun tasarısının genel gerekçesinde de belirtildiği üzere,
başka ülkelerden ve daha ziyade Balkan ülkelerinden ve özellikle
Bulgaristan’dan göç edip Türkiye’ye yerleşen vatandaşlarımızın geldikleri
ülkelerdeki çalışma süreleri Türkiye’deki hizmet sürelerine ilave
edilmediğinden ve yok sayıldığından emekli olabilmeleri mümkün olamamaktadır.
Bu madde ile bu konumdaki yurttaşlarımıza geriye dönük süreler için
borçlanabilme ve emekli olabilme imkânı sağlanacaktır ve bu suretle
borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı 5510 sayılı Yasa’nın
82’nci maddesinde belirtilen günlük kazancın yüzde 32’sidir. Değerli
milletvekilleri, biz önergemiz ile bu konumdaki yurttaşlarımıza bir nebze
kolaylık sağlamak açısından borç tutarının günlük kazancın yüzde 27’si olarak
tespit edilmesini öneriyoruz. Bilindiği gibi,
cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda Anadolu’ya ikinci büyük göç dalgası
Bulgaristan’dan gelmiştir. Bulgaristan’dan göçler aralıklarla
1989 yılına kadar sürmüştür, cumhuriyet döneminde ülkeye gelen toplam
göçmenlerin yüzde 48’ini oluşturan 790.717 Bulgaristan göçmeninin göç hareketi
dört aşamada gerçekleşmiştir. Bulgaristan’dan bu son dönemde gerçekleşen göç
hareketi 1989 yılında Türk kökenli soydaşlarımızın Bulgar Hükûmeti
tarafından Türkiye’ye göçe zorlanmalarıyla başlatılmıştır. Göçmenler kitleler
hâlinde trenlerle Türk sınırına bırakılmışlardır. Böylece, Türkiye, İkinci
Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da görülen en yoğun ve zorunlu göç akımını
yaklaşık üç aylık bir süre içinde kabul etmek durumunda kalmıştır. Bu dönemde
64.295 aileye mensup 226.863 kişi serbest göçmen olarak Türkiye’ye gelmiştir.
Bu tarihten itibaren 1995 yılına kadar da aralıklı olarak gelen serbest
göçmenlerin sayısı 27.224 ailede 73.957 kişiye ulaşmıştır. 1989
yılında Bulgaristan’dan gelen serbest göçmenlerin büyük bir bölümü daha önce
Türkiye’ye göç eden akraba veya komşularının yoğun olduğu bölgelere kendi
imkânlarıyla yerleşirken, bir bölümü de devlet tarafından on dört il merkezi
ile yirmi üç ilçe ve beldede göçmen ailelerin parasal katkısı ve borçlandırılması
esasına dayalı bir yöntemle yapılan toplam 21.438 konuta beş yıllık süreç
içinde yerleşmişlerdir. Söz konusu konutlar kentlerin dışında siteler
hâlinde planlanmıştır. Değerli
milletvekilleri, 1968-78 döneminde göç eden 300 bin civarında vatandaşımızın Bulgaristan’daki
çalışmaları karşılığı kendilerinden kesilen sigorta primleri o ülkede kalmış,
hiçbir vatandaşa prim iadesi yapılmadığı gibi emeklilik hakkını da
tanımamıştır. Bu insanlarımızdan büyük bir kısmı Türkiye’den emekli olmuş ve
bir kısmı da vefat etmiştir. Ancak hâlen bu kapsamda 5-6 bin civarında mağdur
vatandaşımızın olduğu da tahmin edilmektedir. Bu vatandaşlarımızın ellerinde
Bulgaristan makamlarınca verilmiş tasdikli çalışma belgeleri mevcuttur. 1989
zorunlu göçüyle gelen 258 bin kişi Türk soylu olduklarından dolayı kısa süre
içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınmıştır. Bu soydaşlarımızdan
Bulgaristan’dayken emekli olanların ve sonradan Bulgaristan şartlarına göre
emekliliklerini hak edenlerin aylıkları 1/3/1999
tarihinden itibaren Türkiye’de ödenmektedir. İki ülke arasında
sosyal güvenlik anlaşması olmadığından, göçten sonra yaşları emeklilik çağına
geldiği hâlde hizmet birleştirilmesi yapamadıklarından dolayı, sayıları 55-60
bin civarında tahmin edilen çifte vatandaşlık hakkına da sahip olan
göçmenlerimiz, ne Türkiye’den ne de Bulgaristan’dan emekli olamamaktadır. Ayrıca, 89 göçü
esnasında Türkiye’ye gelen, burada belirli bir süre çalıştıktan sonra bazı
nedenlerden dolayı Bulgaristan’a dönerek çalışmalarına orada devam eden soydaşlarımızın
da, Türkiye’deki hizmetleriyle Bulgaristan’daki hizmetleri birleştirilememektedir.
Sayıları Türkiye
genelinde 20 bin civarında olduğu tahmin edilen bir kısım göçmenimiz, 3201
sayılı Kanun’a göre sigorta primlerini kendileri ödeyerek emekli olabilmek için
dava açmıştır. Bu davalardan bir kısmı kazanılmış, Yargıtayca
onanmış ve şahıslar emekli olabilmişlerdir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. CEMALEDDİN USLU
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Ancak Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun 16/11/2005 tarihli kararı
uyarınca benzer davalar reddedilmekte olup, bu konuda göçmenlere yönelik
aleyhte bir tutum izlendiği soydaşlarımızca dile getirilmiştir. Bu suretle ifade
ettiğim bu hususlardaki önergemizi bilgilerinize sunuyor, sizleri bir kez daha
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uslu. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Bu değerli milletvekili
arkadaşımızın vermiş olduğu önerge, ana madde üzerinde bir önerge. Yani yüzde
32’den primleri yüzde 27’ye indirdiğiniz zaman bütün sisteme dönük bir
değişikliği içeriyor demektir yurt dışı borçlanmasıyla ilgili. Oysa bahse konu
geçici 6’ncı madde, 1989 yılında zorunlu göçe tabi tutulan, Bulgaristan’dan
zorunlu göçe tabi tutulan soydaşlarımızı da kapsamaktadır. Diğer, tabii ki,
zorunlu göçe tabi tutulan soydaşlarımız da geçici 6’ncı maddede konu
edilmektedir. Dolayısıyla önerge ana
madde üzerinde, talep ise zorunlu göçle ilgili olduğu için dikkate alma
durumumuz yok. Ayrıca şunu ifade
edeyim: Gerçekten de 1989 yılında soydaşlarımıza dönük Bulgaristan’da yaşanan
sorunlar ve zorunlu göç neticesinde yüz binlerce soydaşımız Türkiye’ye
gelmiştir ve onların yıllardır beklediği bu sosyal haklarla ilgili, Bulgaristan
devletiyle, iki devlet arasında bir sosyal güvenlik anlaşması yapılamadığı için
bu mağduriyet devam etmiştir. Bu yasa ile de bu soydaşlarımızın
Bulgaristan’daki çalışma sürelerini borçlanma imkânını getiriyoruz ve bu
mağduriyetlerine son veriyoruz. Tekrar teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Daha önce kabul
edilmiş olan önerge doğrultusunda 79’uncu maddenin 4’üncü fıkrasını… HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN –
…oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istediler. BAŞKAN – 79’uncu
maddenin 5’inci fıkrası üzerinde önerge yoktur. 5’inci fıkrayı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Karar yeter sayısı bakacağım. Sayınız
lütfen. Yerlerinize
oturmuyorsunuz sayın milletvekilleri, lütfen. Yani ayakta duruyorsunuz ve
burada Genel Kurulun genel adabına uygun davranmıyorsunuz. Çok rica ediyorum. Kabul etmeyenler…
5’inci fıkra kabul edilmiştir. 79’uncu maddenin
6’ncı fıkrasında da önerge yoktur. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 79’uncu maddenin
7’nci fıkraya bağlı geçici 5’inci maddesinde önerge yoktur. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 79’uncu maddenin
7’nci fıkraya bağlı geçici madde 6’sını oylarınıza sunuyorum… PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, bir düzeltme var. BAŞKAN –
Hangisinde efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – 6’ncı maddede küçük bir değişiklik
var, onu arz etmek istemiştim. BAŞKAN – Tabii,
buyurunuz efendim. PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – 79’uncu maddenin 7 numaralı fıkrayla
düzenlenen geçici 6’ncı maddesinde yer alan “Sosyal güvenlik kuruluşlardan”
ibaresi “Sosyal güvenlik kuruluşlarından” şeklinde düzeltilmelidir. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Bu
düzeltmeyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 79’uncu maddenin
7’nci fıkraya bağlı geçici madde 7 üzerinde bir önerge var. Bu önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 79 uncu maddesi ile 3201 sayılı Kanuna geçici
maddeler ekleyen (7) numaralı fıkrasında yer alan geçici 7 nci
maddeye aşağıdaki iki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz
“5510 sayılı
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa aynı Kanunun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olarak çalışmaya
başlayanların 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki yurtdışı
borçlanma süreleri de, aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendi kapsamında değerlendirilir. Bunların aylıklarının hesabında 5510 sayılı
Kanunun geçici 2 nci maddesi hükümleri
uygulanır." "Bu Kanun
uygulamasında 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrası, 82 nci maddesi, 106 ncı maddenin
birinci fıkrasının (24) numaralı bendi ve geçici 7 nci
maddenin dördüncü fıkrası bu maddenin yayımı tarihinde yürürlüğe girmiş
sayılır." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkanım. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 5510
sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa 5510 sayılı Kanunun 4
üncü maddesinin birinci fıkrasının ( c ) bendi kapsamında çalışmaya
başlayanların Kanunun yürürlüğe gireceği tarihten önceki yurtdışı borçlanma
sürelerinin hangi statüde değerlendirileceği ve bunların aylıklarının hesabında
hangi mevzuatın uygulanacağı
hususuna açıklık getirilmiştir. Ayrıca, Kanun
Tasarısının 79 uncu maddesi ile 3201 sayılı Kanunda yapılan düzenlemelerle 5510
sayılı Kanunda yer alan 3201 sayılı Kanunla ilgili diğer düzenlemelerin aynı
tarihte yürürlüğe girmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 79’uncu maddenin 7’nci fıkraya bağlı geçici madde 7’sini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 79’uncu maddeyi
kabul edilen önergeler doğrultusunda ve bütün fıkraları doğrultusunda
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 79’uncu madde kabul
edilmiştir. 80’inci madde
üzerinde önerge yoktur. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 81’inci madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının 81. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçe
mi konuşacak mısınız? AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Akın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar) AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, 119 sıra sayılı görüşme doğrultusunda 81’inci maddenin
metinden çıkarılması yolunda söz almış bulunuyorum. Saygıyla selamlarım. Şimdi, bir Taraf
gazetesi var. Taraf gazetesinin son sayfasında her gün bir siyasetçi, sanat,
kültür insanı… Yirmi soru var. O sorulardan biri şu: “Kendinizden memnun
musunuz? Kendiniz olmasaydınız, kim olmak isterdiniz?” Yanıtların yüzde 99’u:
“Kendimden memnunum.” Vallahi herkes kendinden memnun olduğu için bu hâldeyiz.
Şimdi, örneğin ne getirilirse, ne diyorsanız, reddediliyor. Gerçekten yani
şimdi ben baştan beri söylüyorum arkadaşlar: Muhalefetin bu değişiklik
önerilerinden hiçbiri bu toplumun, ülkenin, çalışma yaşamının yararına dikkate
alınabilecek bir öneri değil mi? Şimdi,
cumhuriyetin ilan edildiği gün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 29 Ekimde ve
Mustafa Kemal Atatürk’ün de Cumhurbaşkanı olduğunun ilan kararından bir önceki
madde şu: Doktorların mecburi hizmet yasa önerisi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin o günkü değerli üyelerince kabul ediliyor. Çünkü yurttaşların…
Sosyal devlet, hukuk devleti, demokratik, laik bir devlet, en kalın
çizgileriyle, halkının, yurttaşlarının sağlığını, eğitimini, ulaşımını ve
barınmasını güvence altına alan devlettir. Şimdi, gerçekten o
günle bugün arasında bir nitelik farkı var. Biz sosyal devletin gerekliliği
üzerinde söz ediyoruz. Demokratik devlet diyoruz, özgürlükçü, eşitlikçi yasa
önerilerine karşı çıkıyoruz. Demokratik bir devlet diyoruz, çoğunluğu,
farklılığı reddediyoruz, farklı kimliklerin, dillerin, kültürlerin, tarihlerin
oluşumunu yok sayıyoruz. Laik devlet diyoruz, sadece bir inanç özgürlüğüyle ya
da devlet ve inanç arasında bir ilişki olarak kuruyoruz ve yasakçılığı ve
baskıcılığı yine esas alıyoruz. Şimdi de sosyal devlet diyoruz, gerçekten paran
varsa eğitim hakkın var, paran varsa sağlığın var, paran varsa barınma hakkın
var, paran varsa, işte, ulaşımdan ya da başka nimetlerden yararlanma hakkın
var. Peki, burada devletin rolü ne? O zaman, bugün getirilmek istenen yasa tasarısı
devletin ve sermaye çevrelerinin yükünü emekçilere sırtlamaktır ve kendi
yüklerini emekçilere yüklemektir. Bu mu şimdi sosyal devlet? Ve bunu
söylediğimiz zaman buna itiraz ediliyor ve kabul görmüyor. Şimdi, gerçekten,
değerli diğer sayın milletvekillerinin de bildiği gibi, bu tarım meselesi işte
hep buna benzer. Şimdi, örneğin, bir tarım politikamız var mı? Kırsal alandaki
toprak-insan ilişkilerini düzenleyen, üretim güçlerini geliştiren, üretim
ilişkilerini emekçiler yararına düzenleyen bir politikamız var mı? Hayır. Ama
yarın göreceğiz, bakın, dün buğdayda, bugün pirinçte. Şimdi 2,5 milyar dolar
devletin yükü var, fındıklar stok hâlinde. Böyle bir politika olur mu? Bunun
neresi sosyal devlet, neresi demokratik devlet? Bu nedenle, bir
hikâyeyle bağlayayım ben. Günlerdir zaten geç saatlere kadar çalışıyoruz.
Hikâye öyle başlar ya, “adamın biri” diye. Köyden kasabaya inerken, bakmış yan
tarafta bir mezarlık var. “Şunlara okuyayım da geçeyim.” demiş. Gitmiş
mezarlığa bakmış, mezar taşlarının üzerinde “Üç gün yaşadı öldü, dört gün
yaşadı öldü, beş gün yaşadı öldü…” Fakat mezarlıkların boyu öyle üç günlük beş
günlük değil. Merakını gidermek için “Bu, en yakın köye aittir.” demiş ve köye
gitmiş. Köy kahvesine girmiş, “Selam” filan dedikten sonra, bakmış orada da
orta yaşlı, yaşlı başlı insanlar. “Bu mezarlık size mi ait?” demiş. “Evet”
demişler. “Nasıl oluyor? Bakın, sizler yaşlı başlı insanlarsınız. Orada da
mezar taşlarında ‘Üç gün yaşadı öldü, dört gün yaşadı öldü…’ Ama
mezarların boyu uzun.” “Beyim, onlar elli yıl, altmış yıl, yetmiş yıl
yaşadılar ama gördükleri gün sayısı…” demişler. Şimdi, emekçilere sizin reva
gördüğünüz üç günü, beş günü de “Çok görmek” demiş. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız. AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Adam o zaman
“Benim için de yazın: Geldi ve geçti…” Ama, emin olun,
gelip geçmeyecek emekçilerin mücadele tarihini kendileri yazacaklar. Başkaları
gelip geçecek ve unutulacaklar. Ama, emekçiler ve
onların yaşama kararlılığı ve mücadelesi tarihe yazılacaktır. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 81’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 81’inci madde kabul
edilmiştir. 82’nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 82 nci maddesi ile değiştirilen, 818 sayılı Kanunun 323 üncü
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “Çalıştırılan işçilerin
ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan” ibaresinden
sonra gelmek üzere “kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktardan”
ibaresinin eklenmesini ve “banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve
bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten
sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye” ibaresinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Mustafa Enöz konuşacak. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar) MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 82’nci maddesi ile ilgili vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi
ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, sosyal güvenlik sistemimizin genel durumu irdelendiğinde,
sisteme kaynak sağlayan aktif sigortalıların oranı düşük, kaynak tüketen pasif
ve bağımlı sigortalıların oranının yüksek olduğu görülmektedir. Finansman
kaynağının esas olarak prime dayalı olduğu bir sosyal güvenlik sisteminde,
istihdam yapısı ile sosyal güvenlik kurumlarının gelir kaynakları arasında
doğrudan bir etkileşim söz konusudur. Ülkemizde kayıt dışı istihdamın yaygın
bir seyir izlemesi doğal olarak ilgili sosyal güvenlik kurumunun çok ciddi
gelir kaybını beraberinde getirmiştir. Buna yüksek işsizlik oranı da eklenince,
sosyal güvenlik sistemimizin finansman darboğazına girmesi kaçınılmaz
olmaktadır. Sayın
milletvekilleri, Türkiye İstatistik Kurumunun son verilerine göre -ki bugün
basın organlarına da yansımıştır- ülkemiz genelinde işsiz sayısının 2007 Aralık
ve 2008 Ocak-Şubat ayları döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 59 bin kişi
artarak 2 milyon 567 bin kişiye yükseldiği açıklanmıştır. Yine aynı dönemde
işsizlik oranı hareketli ortalaması ise geçen yılın aynı dönemine göre 0,3
puanlık artışla yüzde 11,3 seviyesine yükselmiştir. Kentsel yerlerde işsizlik
oranı 0,1 puanlık artışla yüzde 13, kırsal yerlerde ise 0,7 puanlık artışla
yüzde 8,6’ya çıkmıştır. Buna göre, Türkiye’de tarım dışı işsizlik oranı geçen
yılın aynı dönemine göre 0,1 puan artarak yüzde 13,8 seviyesine gelmiştir. Yine
TÜİK’in verilerine göre, on beş-yirmi dört yaş
arasını oluşturan genç nüfusta işsizlik oranı da aynı dönemler itibarıyla yüzde
20,6’dan yüzde 21’e yükselmiştir. Bizce en önemli sorunlar bunlardır ve acil
çözüm beklemektedirler. Ama büyümenin gerilediği, üretimin durma noktasına
geldiği ülkemizde bunları nasıl çözeceksiniz? Yine aynı
şekilde, sigortasız işçi çalıştırılması çözülmesi gereken sorunların başında
gelmektedir. İşverenleri sigortasız işçi çalıştırmaya yönelten faktörlerden
biri prim oranlarının yüksekliğidir. Türkiye OECD ülkeleri arasında istihdam
maliyeti en yüksek olan ülke konumundadır. Kayıt dışı istihdamın önlenmesi
konusunda etkin yapısal tedbirler alınmalı, bilgi işlem teknolojisinden de
yararlanılarak ilgili kamu kurum-kuruluşları ve meslek odaları arasında
sağlıklı bir bilgi akış sistemi ve koordinasyon sağlanmalıdır. Bu arada, kayıt
dışı istihdamı teşvik edici nitelikteki uygulamalardan kaçınılmalı, bir projeksiyon dâhilinde prim oranları düşürülmelidir.
Günümüzde bir ülkenin çağdaşlık, gelişmişlik ve yaşanabilirlik seviyesi, millî
gelirin yüksekliğinden önce sosyal bir hukuk devleti olmasıyla ölçülür. İnsan
onuruna yaraşır bir yaşamı mümkün kılan bir sosyal güvenlik sistemi çağımızın
vazgeçilemez temel değerleri olarak görülmektedir. Sayın milletvekilleri, verdiğimiz değişiklik önergesiyle,
görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 82’nci maddesi ile
değiştirilen 818 sayılı Kanun’un 323’üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci
cümlesinde geçen “çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu
nitelikteki her çeşit istihkaktan” ibaresinden sonra gelmek üzere “kanuni
kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktardan” ibaresinin eklenmesini ve
“banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit
istihkakın brüt ya da kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar
üzerinden olup olmayacağını belirlemeye” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını talep etmekteyiz. Bu suretle ücret,
prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın ödeme zamanı ile kanuni
kesintilerin ödeme zamanının farklılık arz etmesi nedeniyle banka hesabına
yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın,
kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar olmasını amaçlamaktayız. Bu düşüncelerle
önergemizin kabulü yönünde oy kullanmanızı bekliyor, yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Enöz. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 82’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 82’nci madde kabul
edilmiştir. 83’üncü maddenin
birinci fıkrası üzerinde iki önerge vardır, sırayla okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 83 üncü maddesinin (1) numaralı
bendin çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“1) 14 üncü
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.” Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 83
üncü maddesinin 1 numaralı bendi ile değiştirilen, 5953 sayılı Kanunun 14 üncü
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “Çalıştırılan gazetecinin
ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının” ibaresinden
sonra gelmek üzere “üzerinden kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net
miktarının” ibaresinin eklenmesini ve “banka hesabına yatırılacak ücret, prim,
ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt ya da kanuni kesintiler
düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Alim Işık konuşacak. BAŞKAN – Sayın
Işık, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar) ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla
selamlarım. Bu önerge de
82’nci maddede grubumuzun vermiş olduğu çalışan işçilerin durumuyla ilgili
önergeye benzemekte olup gazetecilerin durumunu düzenlemeye yönelik bir
önergedir. Söz konusu önerge, tasarıda geçen “Çalıştırılan gazetecinin ücret,
prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının” ibaresinden sonra gelmek
üzere, “üzerinden kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktarının”
ibaresinin eklenmesini ve tasarıdaki bu konuyla ilgili olan brüt ya da net
miktar üzerinden olup olmayacağının belirlenmesine yönelik kısmının
çıkarılmasını öngörmekte. Böylece, işverenin özel olarak açtıracağı banka
hesabına yatıracağı paranın, doğrudan, çalışan gazetecinin eline geçecek para
olması sağlanacaktır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve
Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığının birlikte kararlaştıracağı
uygulama ile, zaman kaybedilmesinin de önüne geçilmiş
olacaktır. Aksi takdirde, zor şartlarda çalışan gazetecinin banka hesabına
yatırılacak brüt ücretten ayrıca kesinti yapılarak işi zora sokmaktan başka bir
anlamı bulunmayacaktır, eğer bu hâliyle bu madde geçerse. Diğer yandan, ücret
ödeme zamanıyla kesintilerin ödeme zamanları da farklı olabilmektedir. Bu
hâliyle düzenlenmesi durumunda bu farklılık da ortadan kalkmış olacaktır. Değerli
milletvekilleri, zaman zaman dile getirildi benden
önceki konuşmacılar tarafından da, ancak bir kez daha Sayın Bakanımıza bu
konunun aktarılmasında yarar görüyorum. Evine götüreceği ekmeğin parasını
helalinden kazanmak için, Ankara’nın merkezinden Anadolu’nun en ücra
köşesindeki yerleşim birimine kadar gece gündüz demeden her türlü zorluğa
rağmen çalışan gazetecilerimizin yıpranma payına ilişkin düzenlemenin tekrar
gözden geçirilmesinde büyük yarar olduğu inancındayım. Tasarının
yasalaşmasından önce yapılacak bir iyileştirme, Türkiye genelinde hem yerel hem
de ulusal basında görev yapan çok sayıda gazetecimizi memnun edecek ve bunların
çalışma motivasyonlarının artırılmasına sebep
olacaktır. Hepimizin
yakından tanıdığı ve bizimle birlikte çalışarak, gerektiğinde sabahlara kadar
Türkiye Büyük Millet Meclisi koridorlarında haber peşinde koşan
gazetecilerimizin yıpranma ödeneğinin geri verilmesi onları memnun edecek ve
daha zevkle işlerini yapmalarına sebep olacaktır. Çok daha ağır şartlarda
çalışan yerel gazetecilerin de daha fazla kişiye ulaşarak çok daha fazla haber
yapmasının yolu da bu vesileyle açılmış olacaktır. Bu yasayı
ülkemizin IMF’den alacağı 3,7 milyar dolarlık kredinin hızlandırılması amacıyla
Hükûmetimizin tavizsiz bir şekilde çıkarmaya
çalışması da ne yazık ki toplumumuzun birçok kesiminde rahatsızlık
yaratmaktadır. Hiç olmazsa gazeteciler gibi düşük ücretlerle çalışan
kesimlerimiz ile emeklilerimizin durumlarının iyileştirilmesine ilişkin bazı
düzenlemeler yapılarak bu rahatsızlıkların azaltılması sağlanabilir, henüz
vakit geçmiş değildir. Bu duygu ve
düşüncelerle, önergemizin desteklenmesini diler, hepinize tekrar saygılarımı
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 83 üncü maddesinin (1) numaralı
bendin çerçevesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa Elitaş
(Kayseri) ve arkadaşları “1) 14 üncü
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.” BAŞKAN –
Komisyon? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçeyi okutun Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kanunların
hazırlanmasında uygulanan esas ve usuller çerçevesinde bu değişikliğin
yapılmasına ihtiyaç vardır. Önerge bu amaçla verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilmiş
olan bu önerge doğrultusunda 83’üncü maddenin 1’inci fıkrasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 83’üncü maddenin
ikinci fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 83 üncü maddesinin birinci fıkrasının
2 numaralı bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
“2) 27 nci maddesinin birinci fıkrasının sonuna “Gazetecinin
ücret, prim ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını zorunlu tutulduğu
halde özel olarak açılan banka hesabına yatırılmaksızın ödenmesi durumunda,
işverene her bir gazeteci ve her ay için yüz Yeni Türk Lirası idari para cezası
uygulanır.” ibaresi eklenmiştir. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu önergemizle
aslında kanun tasarısının amacına hizmet etmek, katkı vermek için böyle bir
önerge düzenlemiştik. Önergemizin kanun
tasarısındaki yerini arz etmeden önce bir hususu ifade etmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanım; hep birlikte ifade ediyoruz: Sosyal güvenlik
sisteminin yaşatılabilmesi için, sürdürülebilmesi için bu sistemin
değiştirilmesi, sosyal güvenlik sisteminin gelirlerinin artırılması bir şekilde
sağlanmalıdır. Bunun tedbirinin alınması için böyle bir düzenleme yapılıyor, amaç
bu. Fakat kanunun bütünü incelendiğinde -ümit ediyorum ki Sayın Bakan aldığı
tedbirleri derli toplu bir biçimde burada muhterem heyete, halkımıza
anlatacaktır ama- görüldüğü kadarıyla sosyal güvenlik sisteminin açıklarının
kapatılması için bulunan tedbir, yani gelirleri artırma tedbiri, giderleri
azaltmak mantığıyla hareket edilerek düzenlenmiş. Yani, emekli maaşlarını
azaltabilmek, çalışma süresini uzatabilmek, sağlık hizmetlerine de katkı payı
alarak gelirleri artırmayı öncelikleyen, düşünen bir
sistem getirilmiş. Ben bunun yeterli olmadığı kanaatindeyim. Gelirleri
artırmanın -hep birlikte ifade ediyoruz; birçok şekilde, birçok konuşmacı
buradan ifade etti- sosyal güvenlik sisteminin gelirlerini artırabilmenin yolu,
kayıt dışı ekonomi dediğimiz, kayıt dışı istihdam dediğimiz, gizli kayıt
dışılık dediğimiz konuyu çözebilmekten geçer. Önergemizin
amacı bu. İç Tüzük’ün
talihsiz bir şekli, önergenin gerekçesi anlatılmadan Komisyona ve Sayın Bakana
katılıp katılmadığı soruluyor. Şimdi nasıl dönülecek bilemiyorum ama bu
önergeyle biz bir şey söylüyoruz, diyoruz ki: Sosyal güvenlik sisteminin
gelirlerini artırabilmek için, kayıt dışılığı önlemek açısından, çalıştırdığı
gazetecinin primini ödemeyen, geç ödeyen veya banka üzerinden ödemeyen işveren
cezalandırılsın. Şimdi, bunun için
mevcut kanundaki düzenleme şu: Ben anlamadım, Sayın Bakanımız bunu bize bir
anlatsın; 83’üncü maddenin ikinci fıkrasında 27’nci maddeye, işte, şunların
eklenmesi isteniyor ve deniliyor ki: Zamanında ödemeyen veya işte, bankaya
yatırmaksızın açıktan ödeyenlere her bir gazeteci için ibaresi eklenir diyor.
Kanunun aslını buldum. Eklenen maddenin devamındaki husus şu: “İşverene 1.500
Türk lirası idari para cezası verilir.” 1.500 lira… Yani, 1.500 lirayla mı
geliri artıracaksınız, kayıt dışılığı önleyeceksiniz? Şimdi, burada bir
talihsiz durum veya anlaşılmaz durum daha var. Demişsiniz ki: “Bu maddede yer
alan 1 milyar 200 milyon lira ibaresi 23/1/2008
tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 148’inci maddesiyle 1.500 Türk lirası şeklinde
değiştirilerek metne işlenmiştir.” 1.500 lira… Yani, 1.500 lirayla mı kayıt
dışılığı önleyeceksiniz? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 1.500 YTL anlamında. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Efendim, kanunlar lafzıyla anlaşılır. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kanunda düzeltme var Sayın Başkan. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Yani, burada 1.500 YTL değil, 1.500 Türk lirası. Buradaki
ifade bu. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ceza Uyum’da böyle bir şey geçmişti, hatırlarsanız. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Şimdi, ben tekrar ediyorum: Bir defa, özellikle demokrasi hepimizin
en önemli ortak paydası. Demokrasi bu toplumun, bu ülkenin sorunlarının çözümü
için toplumun katılımını temin eden en önemli husus. Demokrasilerde gazete ve
gazetecilik çok değerli bir görev üstleniyor. Eğer gazetecilik yapan insanlarımızın
haklarını koruyucu, sosyal güvenlik haklarını koruyucu alınan tedbirlerde
caydırıcılık olmazsa hem Sosyal Güvenlik Kanunu’nun amacına uygun bir davranış
olmaz hem de demokrasi için… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - …olmazsa olmaz şart olan gazetecilik fonksiyonunu, işlevini yerine
getiren insanların görevlerini yapabilmelerinin sağlanması mümkün olmaz. Bu sebeple, biz
bu önergeyle bu cezanın artırılmasını, bunun her gazeteci için ve her ay şerh
edilerek caydırıcılık anlamında artırılmasını gerekli görüyoruz. Özellikle
kayıt dışılığı önleyici bir tedbir olarak -bir örnek olarak- bu önergemizin
kabul edilmesini veya Hükûmetin bu tasarıda böyle bir
tedbir geliştirmesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bu arada, özellikle yerel gazetelerin yöneticilerinden çok
sahiplerinin de üzerindeki yükler alınarak daha çok gazeteciyi, daha çok prim
ödeyerek kayıt dışında çalıştırarak gazetecilik yapmalarının tedbirinin de
alınması gerektiğini, bu yönde de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuyu
da gündeme getiren bir kanun teklifi hazırlığı içerisinde olduğumuzu da burada
ifade ediyorum. Bu konudaki hem
anlaşmazlığı hem bu yöndeki sizin kanun tasarınızın amacına katkı verecek böyle
bir desteklemeyi kabul edeceğinizi umuyor, önergemizi takdirinize sunuyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, kısa bir
açıklama… BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Para cezalarının,
tabii, caydırıcı bir yönü vardır ama “Kayıt dışılığı önlemek için tek unsur,
tek araçtır.” demek doğru değil. Bu yasada, biz, kayıt dışı çalıştırılan
işçilerle ilgili önemli düzenlemeler getirdik. Yani, bugüne kadar kayıt
dışılığa karşı bir asgari ücret mesabesinde olan cezaları iki ila beş katına
kadar yükselten düzenlemeleri önergelerle burada gerçekleştirdik. Ama bahse
konu burada yanlış mı anlaşılıyor, onu bir tahsiste fayda var. Basında
çalışanlarımız ücretlerini veya ücretliler ücretlerini banka kanalıyla alsın
diyoruz. Böyle bir yetkiyi biz kuruma almış bulunuyoruz bu düzenlemeyle. Bu,
prime esas kazanç açısından bakacağımız zaman, gerçek ücretlerin banka
kanalıyla yatırılmasını sağlayacaktır ki çalışanlar açısından son derece
önemlidir bu. Ücretler banka kanalıyla yatınca ve gerçek değerleriyle bu
bankaya yansıyınca, emekli aylıklarına da aynı şekilde, olumlu bir şekilde
yansıyacaktır. Ayrıca, SSK’lılar
açısından bakacak olursak, şu anda, SSK kapsamında çalışan vatandaşlarımızın
yüzde 60’ının primleri asgari ücretten yatmaktadır. Oysa,
biz biliyoruz ki, yüzde 18-20 civarında asgari ücretle çalışan SSK’lı
vatandaşımız var, yüzde 60’ının primleri asgari ücretten yatmaktadır ve burada,
çalışanlarımız, çok ciddi bir hak kaybıyla karşı karşıyadır. Burada,
gazetecinin eğer ücreti banka kanalıyla yatarsa bir prime esas kazançtan dolayı
uzun vadede emekliliğine ciddi bir şekilde yansıma olacak, yatmadığı zaman ise
biz 1.500 YTL müeyyide uyguluyoruz, sizdeki önergede 100 YTL yanılmıyorsam.
Burada bir çelişki mi var, onu birlikte bir değerlendirelim. Yani, biz aynı
zamanda idari para cezası olarak bu meblağı yüksek tuttuğumuz gibi, prime esas
kazanç üzerinden yatırılmasını da esas kabul ettiğimiz için burada gerek
gazetecilerin gerekse çalışanların lehine bir düzenleme, uzun vadede onların
lehine olacak bir düzenlemedir. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Bakanım, 5510’da mı o? ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – Öyle bir şey yok Sayın Bakanım. BAŞKAN – Şimdi
önergeyi geri çekiyor musunuz, oylamaya sunuyor muyum? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, işte bu kanun, sizin değiştirdiğiniz kanunda, rakamı
değiştirmiyorsunuz, 1.500 TL yazıyor, o da 1,5 kuruş demek; yani, 1 YTL falan
da değil, 1.500 TL yazıyor. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani, teknik bir şey varsa ona
bakabiliriz ama bir onu değerlendirelim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Efendim, kanun burada. Yani, sizin değiştirdiğiniz kanunun metni
“…işverene 1.500 Türk lirası idari para cezası verilir.” ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – “YTL” olması lazım Sayın Bakanım. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani, teknik olarak bir şey varsa onu
değerlendirelim ama amaç aynen ifade ettiğim gibidir. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Doğru, ama işte yani buradaki rakam Türk lirası. Bunu YTL anlamamız
gerekiyor mu, var mı böyle bir hukuk onu bilmiyorum. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 18.04 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 18.30 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER:Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 83’üncü maddenin
2’nci fıkrası üzerinde verilen Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve
arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. 83’üncü maddenin
2’nci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 83’üncü
maddenin 2’nci fıkrası kabul edilmiştir. 83’üncü maddenin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
84’üncü maddenin
1’inci fıkrası üzerinde üç önerge var. Önergelerin her
üçü de aynı mahiyettedir. Önergeleri ayrı ayrı okutup, birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 84 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Tasarı’nın 31/12/1960 tarih ve 193
sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 41 ve 68’inci maddelerinde değişiklik öngören
çerçeve 84 maddesinin birinci fıkrasının tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 84 üncü maddesinin 1. fıkrasının tasarı
metninden çıkarılmasını ve bundan sonra gelen madde numaralarının buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
BAŞKAN – Komisyon?.. PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz. BAŞKAN -
Çıkarılması yönündeki bu üç önergeye katılıyor musunuz katılmıyor musunuz? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hangi önerge Sayın Başkan
? BAŞKAN – Üç
önerge de 84’üncü madde üzerinde, birinci fıkrası üzerinde üç önerge var; üçü
de maddenin çıkarılmasıyla ilgili. Bu konuya
Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım “Birinci fıkrası” ibaresi
olmadığı için biz katılmamıştık. BAŞKAN – Birinci
fıkrası… ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – “Birinci fıkrası” ibaresi konduğu için
katılıyoruz. BAŞKAN – Peki,
önergelerin üzerinde konuşmak istiyor musunuz, yoksa gerekçeleri mi okutacağım? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Murat Sönmez konuşacak. BAŞKAN – Sayın
Sönmez, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar) FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 84’üncü maddesi hakkında vermiş olduğumuz
önerge nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Tasarı ile
çalışanların her türlü ücret, prim, ikramiye ve diğer hak edişlerinin banka
üzerinden ödenmesi kuralı getirilmektedir. 84’üncü madde bu kurala uymayanlar
yani çalışanların ücretlerini banka üzerinden ödemeyen işverenler için
yapılacak, uygulanacak yaptırımları düzenlemektedir. 84’üncü madde hükümlerine
göre banka kanalıyla ödenmeyen ücretler gider kabul edilmeyecek, işletme bu
amaçla gider indiriminden yararlanmayacaktır. Madde kayıt dışını azaltmayı
amaçlamaktadır. Bize göre bu düzenleme kayıt dışının önlenmesine ya da
azaltılmasına hizmet etmekten uzaktır. Sosyal güvenlik
sistemi açısından kayıt dışı üç şekilde ortaya çıkıyor: Bu işverenler işçileri
ya kuruma hiç bildirmiyor ya çalışılan gün sayısını eksik bildiriyor ya da
sigorta primine esas kazançlarını eksik bildiriyor. Bu açıdan baktığımızda
tasarı aslında kayıt içinde olan ancak prime esas kazanç tutarının eksik
gösterildiği durumlarda cezalandırmayı amaçlıyor. Elbette kayıt dışı istihdamın
bu boyutu ile de mücadele edilmesi gerekir. Ancak bu mücadele, zaten sisteme
kayıtlı çalışanların kayıt dışına itilmesini sağlayacak bir etki yapmamalıdır. Değerli
milletvekilleri, kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı istihdam ülkemizde kronik
hâle gelmiş sorunların başında gelmektedir. Yapılan çalışmalar göstermektedir
ki kayıtlı istihdam kadar kayıt dışı istihdam da bulunmaktadır yani oran yüzde
50’yi bulmaktadır. Kuşkusuz, kayıt
dışı istihdamdan en büyük zararı çalışanlar ve sosyal güvenlik sistemi
görmektedir. Kayıt dışı çalışanlar kayıtlı çalışanlara oranla pek çok haktan ve
korumadan mahrum kalmaktadırlar. Kayıt dışı çalışan işçi hastalandığında
bakımını yaptıramamakta, yakınları hastalandığında sağlık hizmetlerinden
yararlanamamaktadır. Sakatlanırsa malullük aylığı alamamaktadır. Yaşlandığında
emeklilik aylığı alamamaktadır. Bu saydıklarım sadece kayıt dışı istihdamın
çalışan açısından yarattığı olumsuzlukların bir bölümüdür. Kayıt dışı
istihdam aynı zamanda sendikal örgütlenmenin de önüne büyük bir engel olarak
çıkmaktadır. Kayıt içine giremeyince sendikaya da üye olmaları imkânsız hâle
gelmekte, böylece sendikalar da maalesef güçlü bir görüntü verememektedirler. Kayıt dışı istihdamdan,
haksız rekabet nedeniyle, kayıtlı faaliyet gösteren, vergi ve sigorta
primlerini düzenli ödeyen işletmeler de zarar görmektedir. Örneğin Eskişehir’de
sırf bu yüzden on-on beş tane tuğla ve kiremit fabrikası kapatılmıştır. Çünkü, Eskişehir genellikle pilot bölge ilan edilmekte ve bu
yüzden de Eskişehir’de maalesef kayıt dışı istihdam hiçbir zaman olmamaktadır,
bütün çalışanlar kayıt içinde gösterilmektedir. Buna karşılık Eskişehir’in
hemen yakın çevresindeki benzer işletmelerde kayıt dışılık çok rahatlıkla
sağlandığı için, maalesef ürün aynı fiyata mal olmamakta, bu yüzden de rekabet
şansı kalmamaktadır. Böyle olunca da Eskişehir’de son on yıl içinde belki
beş-on tane kiremit fabrikası kapanmıştır. Kayıt dışı
istihdamla mücadele her boyutuyla olmalıdır. Sosyal güvenlik sisteminin
sorunları ve sıkıntıları olduğu gerekçesiyle emekliliği imkânsız hâle getirecek
düzenlemeler yapmak yerine daha etkili önlemler alınmalıdır. Sistem normalde 4
çalışana 1 emekliyi öngörmekte, ideali bu şekilde olmasına rağmen, ülkemizde
maalesef 2 çalışana 1 emekli şeklindedir. Kayıt dışı
istihdamı teşvik eden unsurların başında da işsizlik gelmektedir. TÜİK’in nisan ayı verilerine göre işsizlik oranı yüzde 11,3
olmuştur. Genç nüfustaki işsizlik ise daha vahim bir durumdadır, yüzde 21’dir
ve aslında gerçek işsizlik oranı da bundan daha fazladır. Çünkü,
TÜİK bu araştırmayı yaparken bazı kesimleri ve iş aramayan fakat işsiz olanları
bu oranın içine katmamaktadır. Bu oran katıldığı zaman işsizlik oranı yüzde
17’yi bulmaktadır. AKP iktidarı döneminde ekonominin hep, büyüdüğünden söz
edilmektedir. Maalesef, bu büyüme sadece sanaldır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Çünkü, eğer hakikaten ekonomimiz büyümüş ise
istihdam kaynaklarının da yaratılması lazımdı ama biz bakıyoruz ki işsizlik
artıyor. Yine, AKP Hükûmetinin uyguladığı tarım politikalarının sonucu,
çiftçinin bitme noktasına gelmesiyle birlikte, üretimden kopan yaklaşık 1,5
milyon köylümüz şehre göç etmiştir ve maalesef ki, bunlar da işsizler ordusuna
dâhil olmuştur. Bugün, istihdam üzerindeki vergi ve prim yükünün yüksekliği
bakımından OECD ülkeleri içinde Türkiye ön sıralarda yer almaktadır. Tüm bu
gerçekler dikkate alınarak 84’üncü maddeyle getirilen bu düzenlemenin kayıt
dışıyla mücadelede etkili olmayacağını görmekteyiz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sönmez. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama,
müsaadenizle… BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, Sayın Başkanım, kayıt dışılıkla
mücadele sık sık gündeme geliyor. Bununla ilgili
yalnız bir rakamı vermeyi yeterli buluyorum. 2004 yılında kayıt dışılık yüzde
53. Şu anda, 2007 sonu itibarıyla kayıt dışılık oranı yüzde 47. Öyle tahmin
ediyorum ki, bu rakam bile çok önemli şeyleri ifade ediyor diye düşünüyorum.
Ayrıca, sigortalı sayısında 3 milyon 386 bin artış var. Geçmiş dönemlerle
mukayese ettiğiniz zaman 2 katında olduğunu görürsünüz. Kayıt dışılıkta,
istediğimiz ölçüde olmasa bile, önemli mesafelerin alındığını görmek açısından
bunları ifade ediyorum. Fakat bir gerçeği
daha görmemizde fayda var. Türkiye’de yapısal, ciddi bir dönüşüm var. Bu,
kırsaldan kente, köyden kente yoğun bir göç söz konusu. Son üç aylık yapılan
açıklamalarda, aralık, ocak, şubat dönemiyle ilgili yapılan açıklamalarda da
tarımdan 527 bin kişi ayrılmıştır ama 244 bin kişi de tarım dışı istihdam imkânı
sağlamıştır, istihdam imkânı bulmuştur. Yani bu rakamları
detaylandırmak mümkün. Çizilmeye çalışılan kara tabloların olmadığını da
bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik. Şimdi, Sayın Elitaş… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 854, 4857 ve 5953 sayılı Kanunlar kapsamında çalıştırılan hizmet
erbabına yapılan ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak
ödemelerinin banka aracılığı ile yapılmamasının vergi boyutuyla yaptırıma
bağlanması gereği nedeniyle, söz konusu ödemelerin banka aracılığıyla
yapılmaması durumunda gider olarak kabul edilmemesi hususu Komisyon çalışmaları
sırasında düzenlenmiş, ancak getirilen bu yaptırımın, vergileme tekniğine,
ticari ve ekonomik teamüllere uygun düşmeyebileceği ve bu yaptırımın yerine,
213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci ve
355 inci maddeleri uyarınca usulsüzlük cezası yaptırımı tatbik edilebileceği
değerlendirildiğinden, madde tasarı metninden çıkarılmaktadır. BAŞKAN – Sayın
Şandır, gerekçeyi mi okutayım? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Evet Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Çalıştırılan
hizmet erbabından ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak
ödemelerinin özel olarak açılan banka hesabından yapılması zorunluluğu
getirilenlerin banka aracılığıyla ödenmeyen ücret, prim, ikramiye ve bu
nitelikteki her çeşit istihkaklarının gider kaydedilmemesi uygun
görülmemektedir. Zira, bu durumda olanlara idari para
cezası öngörülmüştür. BAŞKAN – Aynı
mahiyette olan üç önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önergeler kabul edilmiş ve 84’üncü maddenin 1’inci fıkrası
çıkarılmıştır. 84’üncü maddenin
2’nci fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 84 üncü maddesinin (2) numaralı bendinin tasarı
metninden çıkarılmasını ve takip eden maddelerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkanım. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 854, 4857 ve 5953 sayılı Kanunlar kapsamında çalıştırılan hizmet
erbabına yapılan ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak
ödemelerinin banka aracılığı ile yapılmamasının vergi boyutuyla yaptırıma
bağlanması gereği nedeniyle, söz konusu ödemelerin banka aracılığıyla
yapılmaması durumunda gider olarak kabul edilmemesi hususu Komisyon çalışmaları
sırasında düzenlenmiş, ancak; getirilen bu yaptırımın, vergileme tekniğine,
ticari ve ekonomik teamüllere uygun düşmeyebileceği ve bu yaptırımın yerine,
213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci ve
355 inci maddeleri uyarınca usulsüzlük cezası yaptırımı tatbik edilebileceği
değerlendirildiğinden, madde, tasarı metninden çıkarılmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve
84’üncü maddenin 2’nci fıkrası da çıkmıştır. Biraz önce de
kabul edilen önergelerle 84’üncü maddenin 2’nci fıkrası da tasarı metninden
çıkarıldığından çerçeve 84’üncü madde tasarıdan çıkarılmıştır. Böylece, beşinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır. Şimdi, altıncı
bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Altıncı bölüm 85
ila 96’ncı maddeleri kapsamaktadır. Altıncı bölüm
üzerine, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Meral. Buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
görüşülmekte olan 119 sayılı yasanın altıncı bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, geçmişe bir göz atarsak, AK Parti, ilk başlangıçta işsize iş,
aşsıza aş, vurguna talana son… Çok güzel üslupla iktidar oldu. İktidar olduktan
sonra, ne yazık ki işsizliği unuttu, yolsuzluğu unuttu, talanı unuttu, hatta
yeri geldi, yol gösterdi. Değerli
arkadaşlarım, biraz önce bir milletvekilimiz burada konuştu. “Emeklinin yüksek
ücret aldığını” söyledi. Daha önce IMF Başkanı gelmişti “Öğretmenlerin
ücretlerinin yüksek olduğunu” söylemişti. Bu kadar benzerlik olmaz. Hani, bir
zamanlar “İktidar olursak IMF’nin bütün anlaşmalarını yırtıp atacağız.” diyen
siz değil miydiniz değerli arkadaşlarım? Ne oldu bugün? IMF ne istiyorsa onu
yapıyorsunuz. Adı Sosyal
Güvenlik Yasa Tasarısı, keşke öyle olsaydı değerli arkadaşlarım. Kim istemiyor
bu Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nı “reformu” daha doğrusu sizin adınızla? İşçi
istemiyor, memur istemiyor, emekli istemiyor, esnaf istemiyor, çiftçi
istemiyor, işverenin büyük bölümü istemiyor, muhalefet partileri istemiyor, kim
istiyor değerli arkadaşlarım? IMF istiyor, Dünya Bankası istiyor ve bazı
sermaye kesimi istiyor. Neden istiyor, ne
istiyor değerli arkadaşlarım? “Özelleştirmeyi bütün gücünüzle yapacaksınız.”
diyor. Binlerce işçiyi kapı dışına bırakacaksınız. Bir kez daha söylemek
istiyorum Sayın Bakanım: Burada, Ulaştırma Bakanımız “Özelleştirmeden dolayı
Tekeldeki işçileri kamuya aktaracağız.” demişti. Hangi kamuya aktaracaksınız,
bunu buradan açıklamanızı istiyorum. “Tarımı,
hayvancılığı çökertin, destek vermeyin.” dedi. İşte, biraz önce Sayın Bakanımız
göçten bahsediyordu, köyler boşalıyor. Sen, köylünün tarımını çökertirsen,
hayvancılığı çökertirsen köylü de büyük şehirlere akın eder, işsizlik had
safhaya gelir. Yatırımları
durduracaksın… İşbaşına geldiniz geleli, Allah aşkına, bir yerde bir müessese
kurduğunuzu söyleyebilir misiniz? İşsizlik nasıl aza inecek? Yani istihdama
yönelik bir yatırımınız var mı? Al borcu, ye borcu. Dört sene, beş sene
içerisinde, seksen dört yıllık borcu ikiye katladınız. Daha söylüyor
değerli arkadaşlarım, “Emeklinin, memurun, işçinin ücretlerini donduracaksın”
diyor IMF. İşte şimdi bunu yapıyorsunuz, yaptığınız budur. Bir şey daha
söylüyor: “Kadınlarda yaşı en az altmışa, erkeklerde altmış beşe
çıkaracaksınız.” İşte adına “Mezarda emeklilik” dediğimiz budur değerli
arkadaşlarım. Bir kez daha
iddia ediyorum, bunu siz de biliyorsunuz değerli arkadaşlarım; tarımda çalışan,
şeker fabrikalarında çalışan, turizm sektöründe çalışan o büyük kitle,
inşaatlarda çalışan, temizlik şirketlerinde çalışan, ormanda çalışan, çay
fabrikalarında çalışanların muhterem arkadaşlarım, hiç birisi, hiçbir zaman
emekli olamayacaktır ve olamaz. İşte, bu mu reform soruyorum size muhterem
milletvekilleri? Bunun neresi reform? Ne olacaktır şimdi? Türkiye’nin şartları
var, elli yaşındaki, elli beş yaşındaki, hatta hatta
kırk yaşındaki bir işçiyi kim çalıştırabilir muhterem arkadaşlarım? Geldiniz geleli
elinizi fakirin cebinden çıkarmadınız. Çalışanların da kazanılmış haklarını
elinden almak için ne gerektiyse yaptınız. 57’nci Hükûmet
döneminde iş güvence yasa tasarısı çıkmıştı. Yetersiz de olsa bayağı tatmin
ediciydi; bunu budadınız değerli arkadaşlarım. 30 kişiye kadar
işçi çalıştıran iş yerlerini İş Yasası kapsamı dışında koydunuz. Emeklilik
hayal oldu. Avrupa
Birliğinden bahsediyorsunuz. Avrupa Birliğinde polislerin, değerli
arkadaşlarım, sendikası var. İskandinav ülkelerinde genelkurmay başkanı hariç
subayların bile sendikası var. Siz ne yapıyorsunuz biliyor musunuz?
“Özelleştirme” adı altında sendikalı işçilerin -657 sayılı Kanun’a 4-C
maddesini eklediniz- sendikal haklarını ellerinden aldınız, kıdem tazminatı
hakkını elinden aldınız, yıllık izin hakkını elinden aldınız, bunun adı mı
reform sayın milletvekilleri? Reformunuz bu mu? Daha yaptınız,
çağrı üzerine işçi çalıştırmayı çıkardınız ve bir sürü işçiyi kapının dışına
koydunuz. İşte sizin reformlarınız bunlar değerli arkadaşlarım. Bir konu daha
var: Bakınız, hep söylersiniz, “Güvence veriyoruz dışarıdan kaynak geliyor,
yatırımlar yapılıyor.” Yatırımların yapıldığı yerlere bakın değerli
arkadaşlarım: Tekeli Amerikalılara sattınız, Telekomu
Araplara sattınız, Telsimi İngilizlere sattınız, çimento fabrikalarını
Fransızlara sattınız, şeker fabrikalarını Fransızlara sattınız, PETKİM’i Kazak-Ermeni ortaklığına sattınız, Kuşadası’nı
İsraillilere sattınız, İzmir limanlarını Hong Konglulara sattınız, araç muayene
istasyonlarını Almanlara sattınız, hangi birini sayayım. Bankaları yabancılara
sattınız. Ne oluyor biliyor
musunuz değerli arkadaşlarım? Bak neler oluyor bak. Akbankı Kuveytlilere sattınız,
Başak Sigortayı Fransızlara sattınız, İETT garajını Dubai Şeyhi’ne sattınız, -o
da ne oldu parası, geldi mi gelmedi mi öyle sallantıda duruyor- Finansbankı Yunanistanlılara sattınız, Oyakbankı
Hollandalılara sattınız, Denizbankı Belçikalılara
sattınız, Türk Finansı Kuveytlilere sattınız, Garanti Bankasını Amerikalılara
sattınız, Eczacıbaşı İlaç’ı Çek firmasına sattınız, Yapı Krediyi İtalyanlara
sattınız. Bunlar ne oluyor biliyor musunuz? Çoğu
Avrupa ülkeleri. Bunlar ne yapıyor? Bakınız, üzücü bir taraf muhterem
arkadaşlarım, Allah hiç kimsenin düzenini bozmasın ve bunu unutmayın ki, biz,
partinizin kapatılmasına hiçbir zaman, burada oturan hiçbir milletvekili gönül
getirmez, razı olmaz, ama, siz, ayağınıza balta
vurmaya alışmışsınız. Ne oluyor biliyor musunuz? Ne oluyor? Bazen, Avrupa
Parlamentosunda zatlar var, isimlerini vermiyorum, onlar bazen zıpçıktılık
yapıyor, zıpçıktıyı bilirsiniz. Ne diyor Türkiye’de? Genelge yayınlayacağız, vesair bilmem ne yapacağız, AK Partinin kapatılmaması için
tavır koyacağız. Niye? Bunu yapmazlarsa Avrupa Birliğine giremezler. Değerli
arkadaşlarım, bakınız, 2001 yılında Avrupa Birliği Türkiye’den ne istiyor?
Türk-İş olarak, kayıtlı, detaylı bilgi topladık. Siz, Kıbrıs’ı, Avrupa
Birliğine girmek için Rumlara verecek misiniz? Ermeni soykırımı
ki Ermeni, benim dedemi de öldürmüştür, ebemi de, amcamı da, amcamın hanımını
da öldürmüştür. Şimdi bizim ölülerimizin hiçbir değeri yok. Ermeniler
“Soykırımı kabul edin, bilmem bu kadar hak verin bize…” Bunları kabul edecek
misiniz? Roma’daki gibi,
orada Patrik’i, Fener’i de ikinci bir devlet olarak kabul edecek misiniz? Hangi birini
sayayım değerli arkadaşlarım? Hangi birini sayacaksınız? Bunları kabul
etmedikten sonra, siz Avrupa Birliğine mi gireceksiniz? Adım, adım, adım
Türkiye’yi buduyorlar ve söz hakları var. Neden söz hakları var? Türkiye’nin
bir bölümünü sattınız onlara, Türkiye’nin bir bölümünü sattınız. Adamın
Türkiye’den malı var, Türkiye’nin üzerinde konuşuyor. Bu eser de sizin sayın
milletvekilleri. Partinizin işte eserlerinden biri bu. Adam
talimat veriyor şimdi size: “Bunu böyle yapacaksın, bunu böyle yapacaksın.” Ben
inanıyorum ki sizin içinizde birçok milletvekili arkadaşım, bunların bu
tavrından bizim kadar rahatsız olmuştur. Peki, bu rahatsızlık olacaksa, niye
yapıyoruz bu rahatsızlığı, gerekçelerini niye ortaya koyuyoruz? Biraz daha
derli toplu olsanız, demokratik, laik cumhuriyetin ilkelerine sadık olsanız,
zararınız ne oluyor? Sonradan, kapı çalındıktan sonra, Atatürk’e
sarılıyorsunuz, cumhuriyete sarılıyorsunuz, demokratik, laik cumhuriyetin
bizden daha fazla savunucusu oluyorsunuz. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Cumhuriyet sizin tekelinizde mi? BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - İşte bunu baştan düşünün değerli arkadaşlarım. Bakınız, bir
insanın askere gitmeden önce tavrı, hareketi farklıdır; askerden geldikten
sonra tavrı, hareketi farklıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Meral. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Geçen dönem belki biraz acemiliğiniz vardı, bazı şeylerinize göz
yumuluyordu, hoşgörülüyordu. Şimdi ikinci dönemdir hükûmet olmuşsunuz değerli arkadaşlarım, hükûmet olmuşsunuz. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Yasa üzerinde konuş, biraz da yasaya gel. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Yasada şunu söyleyeyim değerli arkadaşlarım: Bizim hak sahibine hak
verin, fakire yardımcı olun, onların sorunlarını çözün, ama yeşil kartta olduğu
gibi, seçimden önce on beş milyon yakına yeşil kart dağıtın, seçim bittikten
sonra beş milyonunu iptal etmeyin, adil iş yapın, biz de sizi destekleyelim.
Umarım aklınız başınıza gelmiştir, sorun üzerine sorun koymazsınız, vatandaşın
sıkıntılarını aza indirirsiniz, biz de ondan mutlu oluruz. Ama gördüğüm o ki
değerli arkadaşlarım, istikameti tutmuşsunuz, burnunuzun hizasında
gidiyorsunuz, umarım bir başka yere daha çarpmazsınız. Yüce Genel Kurula
saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Meral. Altıncı bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ümit
Şafak söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Şafak. (MHP Sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın altıncı bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Sayın
milletvekilleri, Türk ekonomisinin en önemli sorunlarından birisi istihdam ve
işsizlik olgusu olarak karşımıza çıkmaktadır. TÜİK’in
son beş yıllık göstergelerine göre toplam iş gücü içindeki işsizlik oranı AKP
iktidarları döneminde hep yüzde 10’larda seyretmektedir,
ki bu rakam, TÜİK tarafından dün yüzde 11,3 açıklanmıştır. 2008 yılının
başında tarım kesimi hariç olmak üzere 2 milyon 600 bin kişi işsiz ve ümitsiz
gezmektedir. Yine TÜİK
verilerine göre 15-34 yaş grubundaki genç işsiz sayısı 1 milyon 700 bin kişiyi
aşmıştır ve gençler yüzde 71 işsizlik oranıyla en büyük işsizler ordusunu
teşkil etmektedir. İşsiz kitleler
içerisinde eğitimli sayılan ortaokul, lise, meslek lisesi ve yüksekokul
mezunlarının toplam işsizler içindeki payı yüzde 57’dir. Son beş yıldır,
her yıl yüzde 7,5 büyüdüğü söylenen bir ekonomide işsizliğin âdeta çakılmış
gibi yüzde 10’larda seyrediyor olmasının Hükûmet
tarafından bir açıklaması da yapılamamaktadır. 5510 sayılı Yasa
hazırlanırken devletin sosyal sorumluluğu arka planda tutulmuştur. Yasa, gelir
gider dengesi hesabı yapılarak hazırlanmıştır. Nitekim 80’inci maddede prime
esas kazançların tespiti düzenlenirken yüksek prim tahsilatı
hesabının yapıldığı açıkça görülmektedir. 5510 sayılı Yasa’nın kabul edilmesi
hâlinde çalışanların ve emeklilerin önemli hak kayıpları olmaktadır. Bunların
bir kısmı Emek Platformu ile yapılan görüşmeler sonucunda Mecliste düzeltilme
yoluna gidilmiştir. Buna rağmen memurlar, işçiler ve emekliler bu yasa ile
önemli hak kayıplarına uğramaktadır. Sayın Başbakan
“Yasada hak kaybı var.” diyenleri yalancılıkla suçlamıştır. Hak kaybı yoksa, Sayın Çalışma Bakanı Emek Platformu ile hangi sebeple
yeniden uzlaşma yoluna gitti ya da Komisyonun kabul ettiği metnin bazı maddelerini
neden Genel Kurulda değiştiriyorsunuz? Sayın
milletvekilleri, kamuoyu doğru bilgilendirilmemektedir. Sayın Başbakana da 5510
sayılı Yasa’da “Hak kaybı yok.” diyerek yanlış bilgi verildiği anlaşılmaktadır.
Sayın Başbakan, grupta yaptığı bir konuşmada yatarak tedavi görenlerden alınan
yüzde 1’lik katkı payının kaldırıldığını açıklamıştır. Sayın Başbakana hâlen
böyle bir katkı payının olmadığını, bu katkı payını görüşülmekte olan 5510
sayılı Yasa’ya kendilerinin koyduğunu ve tekrar kendilerinin çıkarttığını
mutlaka birileri söylemeliydi. SSK primlerinin indirilmesi konusu da böyledir.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan, 4 Eylül 2007 tarihinde SSK
primlerinin 5 puan indirileceğini açıklamıştır. Ekonomiden sorumlu Devlet
Bakanı Sayın Şimşek ise 27 Ekim 2007 tarihinde Hükûmetin
SSK primlerinde 5 puanlık indirim yapamayacağını söylemiştir. Bir bakanın
söylediği SSK primlerinin indirilmesi konusunda da, diğerini tutmamıştır. Sayın
milletvekilleri, bu yasa ile sosyal güvenlikteki açıkların kapatılması uğruna
emeklinin aylığına göz dikilmiştir. 5510 sayılı Yasa’nın 3’üncü maddesinin
(29)’uncu fıkrasına göre, yaşlılık aylıklarının artışında, her yıl için, TÜFE
artı gayrisafi hasılanın yüzde 30’u güncelleme kat
sayısı olarak alınmıştır. Oysaki mevcut sistemde güncelleme kat sayısı TÜFE
artı gayrisafi hasılanın tamamı olarak
uygulanmaktadır. Yapılan yeni düzenlemeyle, yaşlılık aylıklarının artışında
büyümenin yüzde 70’i, yeni başlayan işçilerde, emekliden geriye alınmaktadır. Gene yasanın
29’uncu maddesiyle yaşlılık aylığının hesaplanması düzenlenmektedir. 1/1/2009 tarihinde işe ilk defa başlayan bir işçi, yedi bin
iki yüz gün prim ödemesi hâlinde, yaş şartını da doldurduğu takdirde emekliliği
hak etmektedir. Yedi bin iki yüz gün prim ödeyen bu sigortalı, yeni düzenlemeye
göre yüzde 40 aylık bağlama oranıyla emekli olmaktadır. Oysa mevcut 506 sayılı
Yasa’ya göre, aynı sigortalı aynı şartlarda emekli olursa yüzde 55 aylık
bağlama oranıyla emekli olmaktadır. Burada da yüzde 15’lik bir hak kaybının söz
konusu olduğunu görmekteyiz. Gene 5510 sayılı
Yasa’ya göre, yeni başlayanlar için emeklilik yaşı altmış beşe çıkarken prim
ödeme gün sayısı da yedi bin iki yüz güne çıkartılmıştır. Yedi bin iki yüz gün
prim ödemek için yirmi yıl fiilen çalışmak gerekmektedir. İşsizliğin sürekli
arttığı ülkemizde, inşaat ve turizm sektörü başta olmak üzere birçok sektörde
çalışanların yedi bin iki yüz günü doldurarak emekli olmaları çok zordur. Türkiye’de
ortalama ömür altmış sekiz yıl olduğuna göre emeklilik yaşının altmış beşe
çıkarılması ülke şartlarına da uygun düşmemiştir. Sayın
milletvekilleri, kayıt dışı istihdam çalışma hayatının çok önemli bir sorunudur
ve bu iktidar döneminde de sorun olmaya devam etmektedir, TÜİK verilerine göre
yüzde 48’lerde seyretmektedir. 5510 sayılı Yasa’nın 86’ncı maddesi kayıt dışı
istihdamı teşvik etmektedir. Yasa’nın 86’ncı maddesine, yani 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 50’nci maddesine göre bir işçi bir işyerinde sigortasız
çalıştırılır ve bu da denetim elemanları tarafından tespit edilirse geriye
doğru en çok bir yılı sigortalı sayılmaktadır. Sayın Bakan sık sık
kayıt dışıyla mücadele ettiklerini söylemektedir. Oysa iddia ediyorum, bu
yasanın bu maddesi kayıt dışılığı teşvik etmektedir. AKP iktidarları
Sosyal Güvenlik Kurumundaki bozuk olan gelir-gider dengesini daha da bozmuştur.
Kurum açıkları her yıl katlanarak büyümektedir. 2002 yılında 5 milyar yeni Türk
lirası civarında olan sosyal güvenlik açıkları altı yılda 6 kat artmıştır.
Sosyal güvenlik açıklarına 2008 yılı için 32 milyar 224 milyon yeni Türk lirası
ayrılmıştır. Sosyal güvenlikteki delik, tabiri caizse, altı yılda kara delik
hâline getirilmiştir. Bu yasayla sosyal güvenlikte verilen açıkların cezası da
çalışanlara ve emeklilere kesilmiştir. Tam burada Sayın
Bakana ve Bakanlığın bürokratlarına, belki sosyal güvenlikteki geliri
artıracağını düşündüğüm bir konuyu hatırlatmak istiyorum: SSK primine esas
tavan ücreti asgari ücretin 6,5 katı olarak uygulanmaktadır. Bu da 3.954 yeni
Türk lirası 60 kuruştur. Geçmiş dönemde yaşlılık aylığı son üç buçuk yılın
ortalaması alınarak hesaplanırdı. Kademeli geçişten sonra emeklilikte maaş
hesabı, bütün çalışma süresinde aldığı -ödenen- ücretler olarak yapılmaktadır. Şimdi, yaptığınız
düzenleme ile emekli yaşını altmış beşe çıkartmış bulunuyorsunuz. Altmış beş
yaşında emekli olan bir kişi, ortalama ömrün altmış sekiz yıl olduğu dikkate
alınırsa, üç yıl yaşlılık aylığı alacaktır. Bu durumda, SSK primine esas tavan
ücretinin üzerinde prim ödemeyi serbest bırakmak, emekliye yüksek emekli aylığı
bağlama imkânı verirken, Sosyal Güvenlik Kurumu için çok önemli bir prim gelir
kaynağı olacağını da düşünüyorum. Sayın Bakanıma da böyle bir düzenlemenin
sosyal güvenlikteki açıkların düzeltilmesi yolunda bir adım olacağını söylemek
istiyorum. Gene, Sayın
Bakanım “Biz kayıt dışı ile mücadeleyi, en fazla, ücretlerin bankaya
yatırılmasını temin etmekle sağlayacağız.” dedi. Ben meslekten geliyorum ve bu
meslekten de emekli oldum, kendi mesleğim mali müşavirlik. Evet, piyasada yüzde
60’ın üzerinde asgari ücretten, SSK primine esas … (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz. ÜMİT ŞAFAK
(Devamla) – ... ücretten prim ödenmektedir. Fakat
Sayın Bakanım, bu, maaşı bankaya yatırma yoluyla engellenemeyecektir. Bunu
engellemenin yolu -Hükûmet söz vermiştir- SSK
primlerini düşürmek olacaktır. Bankaya da asgari ücretten ücreti yatırıp
farkını çalışan işçisine elden ödeme yoluyla yasal şartı işverenler yerine
getirmiş olacaktır. Son söz olarak
-söylenecek çok söz var ama zaman sınırlı- Türk çalışma hayatını düzenleyecek
olan yasa böyle hazırlanmamalıydı. Yasanın hazırlanışında teknik açıdan sorun
vardır. 5510 sayılı Yasa hukukun temel prensiplerine aykırıdır. Yasanın
hazırlanılışı sırasında tarafların rızası alınmamıştır. Aktüeryal
denge devletin sosyal niteliğini öldürmüştür ve gelir-gider hesabı öne
çıkmıştır. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şafak. Altıncı bölüm
üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir
Karabaş söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar) MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı’nın altıncı bölümü üzerinde Demokratik
Toplum Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, üç haftadır Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
Tasarısı üzerinde tartışmalar yürütüyoruz. Ben, bu kanunu ve benzeri diğer kanunları
değiştirirken veya yeni bir kanun çıkarırken sadece bu Meclis döneminde değil,
on yıllardır, Türkiye’de hükûmetlerin, Türkiye’de
iktidarların ve birçok zaman muhalefette bulunan siyasi partilerin hangi
ihtiyaçlardan kaynaklı kanun değişikliği veya yeni kanun çıkardığı üzerinde
biraz durmak istiyorum. Sayın milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana oluşan yapı, devletin, devleti
yönetenlerin esas olduğu, birlik-bütünlüğün esas olduğu; sınıfsız, tabakasız,
grupsuz bir millet olduğumuz şeklinde değerlendirmeler ve sloganlarla gelmişiz
ve toplumun değişik kesimlerinin, değişik grupların, değişik sınıfların
talepleri doğrultusunda değişiklik yapma, o doğrultuda bu Meclisi çalıştırma
yerine, biz, ya devletin birliğini-bütünlüğünü sürdürme adı altında belli
kesimlerin çıkarları veya içeride ve dışarıda ağırlığı olan, gücü olanların
baskısı doğrultusunda yasalar çıkarmışız. Şimdi, meclisinde
sınıfların, grupların, tabakaların, yine inançların, kültürlerin kabul edilmediği;
tek millet, tek toplum, tek devlet ve yine, sınıflar anlamında, sınıfların,
tabakaların kabul edilmediği bir meclisten çok sağlıklı, toplumun değişik
kesimlerinin beklentisini yerine getirecek yasalar çıkarmak mümkün müdür? Bugün, bu yasayı
tartışırken, bu yasa Meclise indirildiği zaman, Sayın Bakan ve diğer Hükûmet yetkilileri birçok sendika, sivil toplum
örgütleriyle bir araya geldiklerini, mutabakat sağladıklarını ve bu yasayı öyle
getirdiklerini söylediler. Ancak bu yasa, öncelikle IMF’nin talebi
doğrultusunda bir an önce çıkarılmak amacıyla Meclise getirilmiş; ikincisi,
sermaye çevreleri ve onların odaları ve sendikaları dışında hiçbir kesimin
onayını almamıştır. Şimdi, hiçbir
işçi sendikası, hiçbir kamu emekçisi sendikası, hiçbir çalışanlara ait oda veya
sendika, bugüne kadar çıkıp kendi üyesine, tabanına, yeni sosyal güvenlik
yasası geldi, biz ona destek veriyoruz, geçmişteki haklarınızı koruyor ve artı,
şu iyileştirmeleri getiriyor diyebildi mi? Nitekim, en
son, işçi sendikalarından Hak-İş ve TÜRK-İŞ bu yasağa karşı eylem yapmayacağını
açıklamasına rağmen, bu yasanın birçok maddesinin, çalışanların haklarını,
şimdiye kadar elde ettikleri kazanımları geriye götürdüklerini ancak biz
Mecliste siyasi partilerle ve hükûmetlerle
ilişkilenerek işçinin, memurun, çalışanların haklarını geriye götüren bu yasa
maddelerinin düzeltilmesi yönünde çaba sarf edeceğiz dediler. Sayın
milletvekilleri, şimdi, bu yasa çıkarılırken, şu söyleniyor işte bize:
“Türkiye’nin gelecek elli yılını dikkate alarak, Türkiye’nin mevcut
ihtiyaçlarını dikkate alarak ve tüm kesimlerin çıkarlarını koruyan ve
geliştiren bir yasa çıkardık” diyor. Şimdi, peki, bu toplumun çoğunluğu,
çalışanların, emekçilerin çoğunluğu zaten örgütlü değil. Kamu emekçilerinin,
birçoğu, yasal anlamda sendika kurma hakları yok. Diğer taraftan,
kamuda ve bazı yerli ve uluslararası büyük sanayi işletmelerinde çalışan
işçilerin dışında işçinin çoğunluğu örgütlü değil, çiftçi hiç örgütlü değil,
yine küçük esnaf örgütlü değil ve bu yasa tüm bu kesimleri ilgilendiriyor. Bu
kesimlerin geniş mutabakatı alınmadan, örgütlü olanların örgütlü olan
sendikaları ve odalarıyla görüşülmeden bu yasa getirilmişken hangi mutabakattan
bahsediliyor? Eğer gerçekten çalışanlara, toplumun geniş kesimlerine bu yasa
geleceklerini güvence altına alınıp çıkar sağlıyorsa neden Hükûmet
bu yasayı toplumda, toplumun önünde, meydanlarda tartışma yerine bir an önce
komisyonlardan geçirip buraya getirdi? Neden sendikacılarla ve çalışan
kesimlerin temsilcileriyle, sokağa dökülüp iki saatlik iş bırakma eyleminden
sonra görüşüldü? Eğer gerçekten söylenenler doğru olsaydı eğer iddialar doğru
olsaydı bu Hükûmet hem bugün hem gelecekte halkın,
çalışanların lehine yaptığı bu düzenlemeleri halka götürüp bir taraftan onu
kabul ettirirdi, onun düşüncesini alırdı, bir taraftan da propagandasını
yapardı. Ancak bu yasanın
getiriliş biçimine de baktığımız zaman aslında, Bakanın da, Başbakanın da,
diğer Hükûmet yetkililerinin ve iktidar partisi
milletvekillerinin de buna inanmadıklarını görüyoruz. Eğer gerçekten bu yasanın
çok önemli olduğunu söyledikleri doğru olsaydı, eğer gerçekten buna
inansalardı, bu yasa çıkıncaya kadar 340 kişilik AK Parti Grubunun en azından,
zorunlu olarak görev nedeniyle dışarıda bulunanların dışında, sürekli 200-300
tanesinin burada olması gerekirdi. Çünkü bu yasa -karar verilmiş, Hükûmet, bakanlıklar karar vermiş, IMF’yle anlaşılmış,
tarih bırakılmış- bu süre içinde çıkarılacak. Onun için, AK Parti Grubunun
milletvekillerinin bu salonda olması, düşüncelerini, muhalefetin dile getirdiği
gibi düşüncelerini dile getirmesi de bir şeyi değiştirmeyecek. Buna
inanmadıkları için bu konuda bir çaba da sarf etmiyorlar. Şimdi, bu yasaya
baktığımız zaman Türkiye’nin esas sorunu olan kayıt dışılıkla ilgili aslında
bazı maddelerde getirilen, Bakanın da biraz önce ifade ettiği, işte birkaç
asgari ücret tutarındaki cezanın dışında, çok detaylı, kayıt dışını ortadan
kaldıracak bir düzenleme de yok. Burada, daha çok kurumun kendisine ait olan
sigorta primini mümkün olduğunca tahsil etme ve devletin maliyesinin,
çalışanlar için, ücretliler için hazineden bir yardım yapmasını engellemeye
yöneliktir. Onun dışında bu yasada çok önemli değişiklikler yok. Tam tersine,
birçok alanda da geriye giden sadece primi tahsil etmeye yönelik bir
uygulamadır bu yasa. Şimdi, kayıt
dışılıkla ilgili bir düzenleme yapmayan, kayıt dışılığı kayıt altına almayı
hedeflemeyen hiçbir Hükûmet, hiçbir Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bulunan bir siyasi parti, Türkiye’de eşitliği, Türkiye’de… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan. …emeğin
karşılığını vereceğini, Türkiye’de gelir grupları arasındaki uçurumu
azaltacağını iddia edemez çünkü dünyanın her yerinde kötülüklerin kaynağı,
vurgunun, talanın kaynağı kayıt dışılıktır. Her türlü, halka ait olan ülkenin
gelirlerinin, kaynaklarının birilerine aktarıldığı ortamı sağlayan kayıt
dışılıktır. Vurgunla, soygunla… Gelir grupları arasındaki eşitliği sağlamayı
hedefleyen tüm dünyadaki demokratik ülkeler öncelikle kayıt dışılıkla mücadele
etmişler ama hem geçmişteki hükûmetler hem de bugün
AK Parti Hükûmeti mevcut gücü, sayısı olmasına
rağmen, bu konuda hiçbir çabası yoktur. Onun için, biz,
bu yasanın, Anayasa tarafından geri gönderilmeden bu Meclis tarafından geri
alınmasını talep ediyoruz. Saygılar
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Karabaş. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Kinay. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 119 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu üzerine AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Evet, ülkemiz
açısından son derece önem arz eden Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu yasa tasarısıyla ilgili Genel Kurul safhasına kadar Plan ve Bütçe
Komisyonunda ve burada çok sayıda önergeyle, gerek daha önce Emek Platformu
kapsamında gerekse burada siyasi partilerin katkılarıyla bu yasa tasarısını
olgunlaştırıyoruz. Uzlaşma sağlanan maddelerin yasayı daha sağlam bir zemine
taşıyacağı konusunda kuşku yoktur. Değerli
arkadaşlar, yasayla ilgili temel dikkat çekilmesi gereken üç husus olduğunu
düşünüyorum. Bunlardan birincisi, sosyal güvenlik sisteminin, ulusal ekonomik
güvenliğimizi tehdit eder bir boyutta gelişmesini önlemektir. Diğer taraftan,
ikinci olarak, sağlık hizmetlerini sosyal güvenliğin bir parçası olarak
görmekle birlikte sağlık sigortasını ayrı bir sistem çevresinde geliştirmektir.
Üçüncüsü, dağınık yapıdaki sosyal güvenlik kurumlarının uygulama birliğini
sağlamak üzere aynı bir rejim altında toplamaktır. Evet, yasa tüm
Türkiye’yi ilgilendirmektedir, 70 milyon yurttaşımızı yakından
ilgilendirmektedir. Bu doğrultuda çok iyi anlatılması gerekmektedir. Ne yazık
ki birçok, muhalefete mensup, bu konuyla ilgili, Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili
deneyimi olan, yasa hakkında derinlemesine bilgi sahibi olan değerli
milletvekillerimiz, burada birçok konuyu değerlendirmişlerdir ama yasayla
ilgili, yasanın özüyle ilgili asıl değerlendirilmesi gereken konulara ne yazık
ki uzak kalmışlardır. Altıncı bölümü
müzakere ediyoruz. Bu bölüm kayıt dışı ekonomiyle ilgili bazı yeni
düzenlemeleri getiren bir bölümdür. Özellikle maaşların bankalar üzerinden
yatırılması, Türkiye’yi ilk kez böyle bir düzenlemeyle, iş dünyasını ve çalışan
kesimleri ilk kez böyle bir düzenlemeyle tanıştıran bir yasayı
değerlendiriyoruz. Büyük bir yeniliktir ve kayıt dışı ekonomiyle ilgili olarak
son yıllarda almış olduğumuz mesafeyi pekiştirecek bir gelişmedir. Bazı
arkadaşlarımız, kayıt dışı ekonomi konusunda iktidar olarak yetersiz
kaldığımızı ifade ettiler. Bazı arkadaşlarımız, kayıt dışı ekonomiyle
mücadeleyi sosyal güvenlik sistemindeki açıkların giderilmesi yönünde
kullanılması gereken önemli bir araç olarak ifade ettiler. Doğrudur, kayıt dışı
ekonomiyle ilgili mücadele her safhasıyla takip edilmesi gereken devlet
politikası olmalıdır. Bu doğrultuda yaşanan gelişmeleri göz ardı edemeyiz.
Özellikle 2002 sonrasında çok çarpıcı gelişmeler yaşanmıştır. Ekonomideki
mevcut değişim ve dönüşüm süreci tarım kesiminde çalışan istihdamı diğer
sektörlere aktarırken, aynı zamanda, kayıt altına alınma konusunda da önemli
bir fırsatı ortaya çıkartmıştır. Bakın, Değerli
Bakanımız, gerek önergeler gerekse burada yapılan değerlendirmelere her
fırsatta cevap vererek çok anlamlı katkılar sağladılar. Ben kendilerine
teşekkür ediyorum. Zira, muhalefet partilerine mensup
milletvekili arkadaşlarımız önerge vermek suretiyle burada yasa üzerinde birçok
değerlendirmelerde bulundular, çoğunlukla da vatandaşlarımızı yanlış
bilgilendirmek suretiyle bir karamsarlığa ittiler. Oysa 1993 ve 1998
yıllarında Türkiye’de 3 milyon 300 bin civarında istihdam artışı sağlanmışken,
ancak bunun yüzde 50’si kayıt altına alınabilmiştir. Şu anda, 2002 ile 2007
yılları arasında yaklaşık 1 milyon 700 bin civarında istihdam artışı sağlanmış
ancak bunun neredeyse 3 katı kadar da kayıt altına alınan istihdam olmuştur.
Bu, çok çarpıcı bir gelişmedir, kayıt dışı ekonomiyle ilgili verilen
mücadelenin bir göstergesidir; aynı zamanda, ekonomideki değişim ve dönüşümün
de bir göstergesidir değerli arkadaşlarım. Tabii ki bu
yasayı değerlendirirken biz AK Parti olarak, temelde, bir ilkeyle politika yapıyoruz.
Geçmişle ilgili bir hesaplaşma içerisine girmedik. Ancak Sosyal Güvenlik
Yasasını, özellikle de bu kadar açığın ortaya çıkmasıyla birlikte bunu nasıl
başaracağımızı değerli arkadaşlar gerçekten ifade etmekte zorluk çekiyorum.
Yani geçmişle ilgili değerlendirme yapmadan sosyal güvenlik sistemini anlatmak
ve bugün geldiğimiz noktada neden bu reforma ihtiyaç duyduğumuzu ifade etmek
gerçekten müşküldür. Çalışma Bakanımız
Sayın Faruk Çelik, gerek yasalaşma sürecinde… Ki bu, Hükûmet
kurulur kurulmaz ele alınan yasalardan biridir, hatta 22’nci Dönem
Parlamentosunda yasalaştırdığımız 5510 sayılı Yasa’da değişiklik yaptığımız bir
çalışmadır. Bunun da gerisinde Bakanlığımız tarafından yıllar önce en az beş
yıldır üzerinde çalışılan bir yasadır. Sanki böyle, apar topar ortaya
çıkartılmış bir yasa olarak takdim edilmesi fevkalade yanlıştır, eksiktir
değerli arkadaşlarım. Evet, bir sistem
kurmuşuz, sosyal güvenlik sistemini kurmuşuz. Burada öyle şeyler vaat etmişiz
ki, öyle sistemin zaten sürdürülemeyeceği ortada bir düzen kurulmuş ki… Ben
şuna benzetiyorum: Nasreddin Hoca’nın kazan fıkrası
gibi, biz kazanın doğuracağına herkesi inandırmışız. Evet, sosyal güvenlik
sisteminde, şimdi, bizim AK Parti olarak yapmaya çalıştığımız şey, kazan
ölmeden bu işin içinden çıkmak. Aksi halde, bir süre sonra denecek ki evet,
kazanın doğurduğuna inanmıştınız, yani sistemde bir gün kalacaksınız, üç gün
size emeklilik hakkı vereceğiz, yatırmış olduğunuz primlerden bağlantısız
olarak sizlere refah payı vereceğiz, ücretleriniz de çalıştığınız dönemde
aldığınızdan daha fazla olacak. Bütün bunlara inandırmışız. Sistem artık,
gelmiş, tıkanmış. Toplanan primler yetmemiş ve toplanan her 100 liralık
verginin 20 lirasını da sosyal güvenlik açıklarına aktarmak zorunda kalmışız ve
bu gittikçe de artacak. Böyle bir süreç yaşıyoruz. Gayrisafi millî hasıla şimdi yüzde 5’ler seviyesinde ama ileride, yüzde
10’lara yaklaşan seviyelerde, sadece sosyal güvenlik açıklarına kaynak aktarmak
zorunda olacağımız bir sürece gideceğiz. Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu kazanın ölmemesi için, kazan öldü dememek için, bugünden
alınmış olan bir
tedbirdir. Evet, Sosyal
Güvenlik Yasası, yirmi yıl önce ele alınıp tartışılması gerekirdi. Biz de zaten
bugünü ilgilendiren düzenlemelerden çok -yasanın en çok eleştirilen noktaları
için bu ifadeyi kullanıyorum- birçok yeni yaklaşım, Türkiye’deki çalışma
hayatına, endüstriyel ilişkilere sağlayacağı birçok katkı var. Ülkemizi sağlık
sistemi açısından çok önemli bir noktaya taşıyacağız ama şu sosyal güvenlikle
ilgili temeldeki açıkları gidermek noktasında yirmi yıl, otuz yıl sonrasına
ilişkin düzenlemeleri konuşuyoruz değerli arkadaşlarım. Mesela bir örnek
vereyim, en rijit, en keskin noktalarından biri:
Aylık bağlama oranlarındaki düşme. Şimdi, eğer bugünkü asgari ücret noktasında
bunu değerlendirmeye kalkarsak, bu doğrultuda çok ciddi bir yanlış yapmış
oluruz. Bakınız, 2002 yılında asgari ücret 120 dolarlar seviyesindeyken, bugün
360 dolarlar seviyesine, daha da yükseklere çıktı, neredeyse 4 kat arttı.
Bundan sonra, yirmi yıl sonra asgari ücretle ilgili yapılan projeksiyonlar
10 bin doların üzerinde olacağını gösteriyor. Şimdi, bugünkü yüzde 2 ile… Bugün
isterseniz yüzde 3 verin, bugün vereceğiniz yüzde 3’ün de bir kıymeti yoktur
emeklilik maaşını hesaplama noktasında. Ama gelecekte vereceğiniz yüzde 3 ile
yüzde 2 arasında çok ciddi farklar vardır değerli arkadaşlarım. Bugün, gelişmiş
olan bütün ülke ekonomilerinde uygulanan aylık bağlama oranları da bu
seviyededir. Şimdi, tabii ki,
burada çok ciddi bir muhalefet ortaya konmaya çalışıldı. Özellikle de
Cumhuriyet Halk Partisi yasayla ilgili ciddi eleştiriler ortaya koydu. Fakat, 22 Temmuz seçimlerine giderken tabii ki, bir parti
ciddiyeti içerisinde -önemli bir partimizdir- 22 Temmuz seçimlerindeki
beyannamesinde aynen şunları söylüyor, diyor ki: “Sosyal güvenlik sisteminin
bir kere finansman sorununu çözeceğiz.” Yani bunu, bir finansman sorunu
yarattığı konusunda Cumhuriyet Halk Partisi de ortaya tespit olarak koyuyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN -
Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. HASAN FEHMİ KİNAY
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. “Sürdürülebilir
kılacağız sistemi.” diyor. “Yaşam güvencesine katkı sağlayacağız. Güncel
politikaların dışına çıkaracağız, bir devlet politikası hâline getireceğiz. Tek
çatı altında birleştireceğiz. Tüm yurttaşlarımızın sadece nüfus cüzdanını
göstererek gerekli her türlü sağlık hizmetlerinden yararlanmasını
sağlayacağız.” diyor. Değerli arkadaşlarım, biz ne yapıyoruz? YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ne alakası var? Ne alakası var? HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Şurada 22 Temmuz
seçimlerinde CHP’nin seçim beyannamesine koymuş olduğu bu değerlendirmelerden
farklı biz ne yapıyoruz? YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ne alakası var tasarının onunla? HASAN FEHMİ KİNAY
(Devamla) - Yani bunu, bu doğruları seçimlere giderken tespit ediyorsunuz,
seçimlerden sonra muhalefete düşüyorsunuz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Doğruyu söylemiyorsun. HASAN FEHMİ KİNAY
(Devamla) - Bu doğrultuda, iktidar olarak bizler bu çalışmaları yaparken, bu
sefer oradan, buradan hiç alakası olmayan noktalara değinmek suretiyle, yasayla
bağlantısız konuları işlemek suretiyle… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep)- Doğru söylemiyorsunuz. HASAN FEHMİ KİNAY
(Devamla) – Maalesef, ben doğru söylüyorum. Doğru söylediğim için de, herhâlde
siz oradan, her zaman olduğu gibi itiraz ediyorsunuz ne yazık ki. Değerli
arkadaşlar, artık önemli bir yasayı gerçekleştirmiş bulunuyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bilerek inkâr ediyorsun. BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız Sayın Kinay. HASAN FEHMİ KİNAY
(Devamla) – Çok teşekkür ediyorum. Genel Kurulu
tekrar saygıyla selamlıyorum, yasanın hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kinay. Altıncı bölüm
üzerinde şahısları adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim
Işık söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar) ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Tasarının son
bölümü olan altıncı bölüme geldik. Görünen o ki, inşallah bugün veya en geç
yarın bu tasarı yasalaşacağa benziyor. Öncelikle, çalışanlarımızın lehinde
olacak bazı düzenlemelerin yer almasına katkıda bulunan, başta perde arkasında
çalışan bürokratlar olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum.
Ancak, bu vesileyle de birkaç konunun daha, vaktimizin de olması nedeniyle,
tekrar dile getirilmesinde yarar görüyorum. Henüz tasarının sonuna gelmediğimiz
için düzeltme şansımızın olduğunu düşünerek, Sayın Bakanımı da özellikle bir
kez daha bu konulara zaman ayırması konusunda çalışmaya davet etmek üzere, BAĞ-KUR’lu esnafımızın durumunun yeniden bir gözden geçirilmesi
gerektiğine inanıyorum. Esnafımızın büyük
bir bölümü ya kendisi bankadan ya da bankalardan kredi almış ya da komşusuna,
arkadaşına, kredi alabilmesi için kefil olmuş ve şu anda ciddi oranda bunların
borçlarını zamanında ödeyememeleri nedeniyle bankalar nezdinde hacizlik duruma
düşmüş olanların sayısı çok fazla. Bu insanlarımızın sosyal güvenlik prim
borçlarını ödeme şansları kalmamış. Dolayısıyla, prim borçlarını zamanında
ödeyemedikleri için kendisi, eşi ya da çocukları, hastalanmaları hâlinde sağlık
güvencesinden yararlanma şanslarını da yitirmiş durumdalar. Bu insanlarımızın
göz göre göre ölüme terk edilmesi ya da ağır hasta
olarak yaşamaya terk edilmesi herhâlde hiç kimsenin hoşuna gidecek bir durum
değildir. Sayın Bakanım, bu durumda olan insanlarımızın dürüstçe
yaşayabilmeleri ve hastalarını tedavi ettirebilmeleri için mutlaka bir
düzenlemeye gidilmesi gerekiyor. Bu insanlar borcumuzu ödemeyelim demiyorlar,
ancak bunlara bir kolaylık getirilmesi gerekiyor ve mutlaka onların da bu
borçlarını rahat ödeyerek, insanca yaşama kavuşturulmasının gerektiğine
inanıyorum. Örneğin, BAĞ-KUR’lu kamyon ve otobüs şoförleri perişan durumda. Gerçekten dertleri çok büyük, kamyonu hacizli. Maliyeye olan
vergi borcunu zamanında ödeyemediği için fennî muayenesini yaptıramamış,
dolayısıyla herhangi bir nakliye işinde çalışmak istediğinde ve kara yoluna bu
amaçla çıktığında mutlaka ya polis ya da jandarma bölgesinde kamyonuna el
konuyor ve daha perişan duruma geliyor. Normal olan esnafımız da kamyonuna ya
da yeni aldığı otobüse maalesef mazot koyarak ulaştırma hizmetini yürütemiyor,
bunun yerine 10 numara yağ kullanıyor. Sebebi şu: Mazotun litresi 3 YTL, ama 10
numara yağın litresi 1,7 YTL. Oradan kazanacağı yaklaşık 1,3 YTL’lik tasarrufla hayatını geçirmeye çalışıyor. Yarın
faturalarının tahlilinde eğer bu kamyon ya da otobüs esnafı mazot yerine yağ
kullandığı ortaya çıktığında başına gelecek belaları şimdiden düşünemiyor dahi,
çünkü gerçekten bu sıkıntı yaratıyor. Bu konunun mutlaka dikkate alınacağına
inanıyorum. “Emekli olmak
için prim borcumu ödemek istiyorum.” diye giden esnaf, 30 ya da 40 bin YTL’lik borçlarla karşılaşabiliyor. Bu insanların bu parayı
ödeyerek emekli olma şansını yakalaması yok görünüyor. Ben Bakanıma
sormak istiyorum: Şu anda kayıtlı toplam BAĞ-KUR’lu
esnaf sayımız kaçtır? Bunların içerisinde sağlık hizmetlerinden
yararlanamayacak derecede borçlu olan esnaf sayımızın oranı nedir? Bir baksın,
buna göre elini vicdanına koyarak değerlendirmesini yapsın istiyorum. Bu tasarıyla,
özellikle tarımda ve ormancılık işlerinde çalışanların, geçici işçi olarak çalışanların emekli olma
şansı ortadan kalkmıştır. Yılda dört ay, yani yüz yirmi gün sigortalı çalışan
bir geçici işçinin emekli olabilmesi için yedi bin iki yüz iş gününe ulaşması
ancak altmış yıl prim ödemekle mümkün. Bu arkadaşın emekli olabilmesi için beş
yaşında sigortalı olması gerekiyor, altmış beş yaşında emekli olabilsin. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. ALİM IŞIK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Bunu da yüce
Meclisin siz değerli üyelerine ve Sayın Bakanımıza iletmek durumundayım.
Hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyor, yasanın hayırlara vesile olmasını
temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Işık. Şahsı adına
ikinci söz Tokat Milletvekili Osman Demir’e aittir. Buyurun Sayın
Demir. (AK Parti sıralarından alkışlar) OSMAN DEMİR
(Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
2002 yılı sonunda
Acil Eylem Planı’nda ortaya konulan bir niyet ve o günden bugüne sürdürülen
yoğun çabalar sonucu ülkemizin çok ciddi bir alanında, sosyal güvenlik ve
sağlık sigortası alanında bir kanunu tamamlamak üzereyiz. Çıkarmakta
olduğumuz kanunun üç temel amacının olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birisi,
birliktelik; ikincisi, kapsayıcılık ve üçüncüsü, sürdürülebilirliktir. Birliktelik
kapsamında üç tane kurumumuz var bilindiği gibi, Emekli Sandığı, Sosyal
Sigortalar Kurumu ve BAĞ-KUR. Bu üç kurumun gerek emeklilik gerek iş göremezlik
gerekse sağlık alanında farklı uygulamaları vardır, tabiri caizse mevcut sistem
kırk yamalı bohça gibidir. Burada bir birliktelik sağlamak istiyoruz. İkincisi, dedik
ki kapsayıcılık. Çıkarmakta olduğumuz kanun 70 milyon vatandaşımızı
kapsamaktadır, on sekiz yaşa kadar olan herkes sağlık sigortası kapsamına
alınmaktadır. Sigorta primi ödemeye gücü olmayanların primleri de devletimiz
tarafından ödenecektir. Ancak bu iki
ilkeden daha önemlisi, kanunun amacı olarak sürdürülebilirlik ilkesidir. Bu,
son derece önemlidir. Mevcut yapı sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır.
Sürdürülebilir olmaktan çıkmasında şu faktörler etkili olmuştur: Birincisi,
geçmişte yapılan politik hatalardır. Bu hataların başında 1991 yılında
çıkarılan düzenleme ile kadınlarımızın otuz sekiz, erkeklerimizin kırk yaşında
emekli olabilmeleri gelmektedir. İkincisi, nüfusumuzun yapısı değişmiştir.
Ortalama yaşam düzeyi, yaşam sınırı yükselmektedir. İnsanlarımız artık geçmişte
olduğundan daha uzun ömürlü yaşamaktadırlar. Buna bağlı olarak 2007 yılında
yaşlı bağımlılık oranı yüzde 10’ken 2050 yılına vardığımızda bu oranın yüzde
30’a çıkacağı tahmin edilmektedir. Yani altmış beş ve üzerindeki yaşlı nüfusun,
on beş ve altmış dört yaş arasındaki çalışan nüfusa oranı bugün yüzde 10
civarındadır, 2050 yılına vardığımızda yüzde 30’a ulaşması beklenmektedir.
Üçüncü sorun, sosyal güvenlik kapsamında aktif-pasif dengesi bozulmuştur.
Emekli Sandığında 1960 yılında 1 emekliye 6,6 çalışan düşerken 2006 yılına
geldiğimizde bu oran 1,6’ya düşmüştür. Yani, 1 emekliye karşılık 1,6 çalışan
düşmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumunda, yine 60 yılında, 1 emekliye karşı
24,3 çalışan düşmekteyken 2006 yılında bu oran 1,8’e düşmüştür. Bu sistemin
mevcut hâliyle sürdürülme imkânı kalmamıştır. BAĞ-KUR’da
durum daha da vahimdir. Bu istatistikleri vererek zaman geçirmek de
istemiyorum. Oysa, OECD standardında, 1 emekliye karşı
4 çalışanın düşmesi gerekmektedir. Türkiye’deki durum, görüldüğü gibi 4’ün
yarısından daha azdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şayet bugün bu düzenlemeyi
yapmıyor olsaydık -2007 yılında 33 milyar YTL, genel bütçeden sosyal güvenlik
sistemine kaynak transfer etmekteyiz- bu düzenleme yapılmamış olsa, yakın
gelecekte bütçe kaynaklarımızın çok önemli bir kısmını sosyal güvenlik
kurumlarına yapılan transferler alıp götürecek ve bütçe dengesini sağlamamız
bir daha mümkün olmayacaktır. 1994-2007
döneminde bütçeden sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferin, hazinenin
cari faiz oranlarıyla güncelleştirilmiş değeri 853 milyar YTL’dir.
2007 yılı yeni seriye göre gayrisafi millî hasılamız
856 milyar YTL’dir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN DEMİR
(Devamla) – Görüldüğü gibi, bir yılın gayrisafi millî hasılasını
yutan bir açıktan söz ediyoruz. Dolayısıyla, bugün bu önlemleri almak
zorundayız. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yasa kapsamında en çok eleştirilen konu altmış beş yaş
sınırıdır. Konuşmamın başında belirttiğim gibi ortalama ömür uzamaktadır. 2048
yılında altmış beş yaş sınırı orada devreye girecektir. 2048 yılına
vardığımızda altmış beş yaşındaki bir vatandaşın hayatta kalma beklentisi
seksen beş yıldır. Dolayısıyla bugün altmış beş yaş sınırı bize yüksek
gelmektedir, bu doğrudur, ama 2048 yılına vardığımızda bu yaş sınırı normal
karşılanabilir. Şayet o günün şartlarında da bu yaş sınırı çekilemez bir hâl
alırsa, sorunları çözecek olan Kurum nasıl bugün sorunlarımızı çözüyorsa, o gün
de rahatlıkla çözebilecektir. Tekrar yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Demir. Buyurunuz Sayın
Çelik. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Şimdi, özellikle
yoksullukla ilgili ve BAĞ-KUR’lularla ilgili,
esnafımızla ilgili bazı değerlendirmeler yapıldı. Değerli
arkadaşlar, tabii önemli bir yasayı görüşüyoruz. Türkiye gerçekleri ortadadır,
yılların ihmalleri ortadadır. Bu çerçevede olaya da samimi bir şekilde bakıp bu
düzenlemeye katkı sağlamak gerekiyor. Şimdi,
Türkiye’deki yoksulluk oranı en yüksek kesimler hangileridir diye baktığımız
zaman, birinci sırada ücretsiz aile işçiliği geliyor, ikinci sırada
yevmiyeliler geliyor, maalesef üçüncü sırada da BAĞ-KUR kapsamındaki
esnaflarımız geliyor ve oran olarak da, yoksulluk oranı olarak da yüzde 22
oranında bir yoksulluk oranı söz konusu. Şimdi, bu bir gerçek mi? Bu bir gerçek. Bu, yılların ihmalinin
neticesi mi? Evet, yılların ihmalinin neticesi. Bu iş böyle devam etsin mi arkadaşlar? Bunun böyle devam etmemesi
gerekiyor. Onun için bu düzenlemeleri ele alırken yoksulluk oranını düşürecek,
minimize edecek bir bakış açısını sergilememiz gerekiyor. Şimdi, 3 milyon
382 bin 768 BAĞ-KUR esnafımız var ve bunların oranına baktığımız zaman -“Ne kadarı
prim borcu ödememiştir?” diye oran soruldu- yüzde 63’ü prim borcunu ödeyemiyor,
ödeyememiş. Ödeyemeyince ne oluyor? Sağlık hizmetinden de istifade edemiyor.
Nereden kaynaklanıyor bu sıkıntılar? Bu sıkıntıların kaynağı şu: Şimdi, bir
taraftan BAĞ-KUR’lu esnafın bu şekilde bir yoksulluk
oranı olacak, diğer taraftan siz ona diyeceksiniz ki: “Zorunlu sigortalı olmak
zorundasın ve ikinci olarak da, basamak sistemine tabi olmak zorundasın.”
Yoksulluk oranı yüzde 22 olan kesimi siz basamak sistemine tabi kılar, geliri
artmadığı hâlde sürekli primini artıran bir uygulamayı gerçekleştirirseniz onu
daha da yoksullaştırırsınız, 22’leri 32’lere çıkarırsınız. Sigortalı
olmaması gerekirken, bir baraj, bir kayıt, belirleyici bir unsur, nokta
belirlemeniz gerekirken, şu kadar geliri olanların zorunlu sigortalılığı söz
konusu değildir gibi bir uygulama getirmeniz gerekirken, böyle bir uygulama da
getirmiyorsunuz, geliri hangi seviyede olursa olsun, bir bakkal dükkânı mı
açtınız, o hâlde siz bu sisteme, daha üst düzey gelir grubu olanlarla aynı
sisteme tabisiniz şeklinde bir uygulamayı getirirseniz tabii ki bu kesimi daha
da yoksullaştırırsınız. Şimdi biz ne yapıyoruz el birliğiyle, hep
beraber? Basamak sistemini kaldırdığımız gibi, gelir düzeyine göre de zorunlu
sigortalılık durumunu kaldırıyoruz. Böylece çok sağlıklı bir düzenleme
yaptığımız inancındayım. Bakınız, bir
çarpıcı örnek daha vermek istiyorum: Hiç prim ödemeyen, ödememiş olan BAĞ-KUR’lu sayısı 716.324 değerli arkadaşlar. Şimdi, nereden
kaynaklanıyor bu? Uygulanan sistemden kaynaklanıyor. Bunun devamı mümkün
değildir. Bu, yoksulluğu daha da artıran bir sistemdir, mevcut sistem. Onun
için bu düzenlemeyi BAĞ-KUR’lular için yapıyoruz;
basamak sistemini kaldırıyoruz, belli bir gelirin altında geliri olanlara
zorunlu sigortalı olmayı kaldırıyoruz. Bu şartları taşıyamadıkları için
milyonlara varan BAĞ-KUR’lu esnafımız sağlıktan
istifade edemezken, bugün bunların tümünün primini yüz yirmi gün ödemese de,
dört ay ödemese de sağlıktan istifade etme imkânını BAĞ-KUR’lu
esnafımıza getiriyoruz. Bu düzenlemede
tabii ki yüce Meclisin iradesi tartışılmaz. Ben teşekkür ediyorum ve bütün
BAĞ-KUR çalışanlarımıza, bütün esnaflarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Şimdi, altıncı
bölüm üzerine soru-cevap işlemine geçiyoruz. Süremiz on beş
dakika. Sayın Akkuş,
Sayın Tankut, Sayın Işık, Sayın Taner ve Sayın Bal
söz istemişlerdir, sırayla söz vereceğim. Buyurunuz Sayın
Akkuş. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; biraz önce belirttiğinizle ilgili bir
soru sormak istiyorum: Bir vatandaş sınırlı imkânlarını kullanarak bir iş yeri
açıyor ve ticaret odasına kaydını yaptırıyor. Bu kişi otomatik olarak BAĞ-KUR’lu da oluyor ve BAĞ-KUR primlerinin yatırılması
gerekiyor. Ancak iş yeri beklediği gibi iş yapmıyor, hatta herhangi bir para
kazanması söz konusu olmuyor ve aylar geçiyor. Bu arada BAĞ-KUR primlerini de
ödeyemediği için sağlık hizmeti dâhil alamıyor. Ancak primler faizlerle
birlikte şiştikçe şişiyor. Zaten vatandaş ödeme güçlüğü içinde, bir de faiz bu
primleri ödeyemez hâle getiriyor. Bu vatandaşlarımız ödeme yapamadığı süre
içerisinde ya sağlık hizmetlerinden istifade etmeli ya da primlerine faiz
eklenmemeli diyorum. İkinci sorum: Biz
şimdi şöyle bir eksiklik içerisindeyiz gibime geliyor, diyoruz ki: Daha önceki
yıllarda 6,6 kişiye karşılık 1 emekli düşerken, bugün 1,6 kişiye emekli
düşüyor. Ancak, bu sağlık kurumları başta olmak üzere, sosyal güvenlik
kurumlarına, sanıyorum, akaryakıt vergilerinden de bir pay ödeniyor. Bugüne
kadar kullanılan akaryakıt miktarı da günbegün arttı ve bugün çok büyük
boyutlara ulaştı. Dolayısıyla, bunun bu şekilde de değerlendirilmesini ve şu
anda sosyal güvenlik kurumlarına akaryakıt katkısının ne kadar olduğunu
öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Akkuş. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, az
önce de ifade ettiniz, özellikle BAĞ-KUR’luların prim
borçlarından ve yüzde 63 oranında BAĞ-KUR’lumuzun
ödeme yapamadığından bahsettiniz. Bu hususlar çerçevesinde şu sualleri sormak
istiyorum: 1) Bugüne kadar
işverenlerin SSK’ya toplam ne kadar prim borcu birikmiştir? Ana borç ve gecikme
faiz ve ceza borçlarının ayrı ayrı miktarı nedir? 2) Esnaf ve diğer
bağımsız çalışanların BAĞ-KUR’a olan toplam prim
borçlarının miktarı nedir? 3) Yine, bu
çerçevede, çiftçilerimizin toplam prim borcunun miktarı nedir? 4) Bu miktarlar,
bugünkü ekonomik şartlar göz önüne alındığında size göre ödenebilecek bir
düzeyde midir? Son olarak: Bütün
bu borçlar neticesinde işveren, esnaf ve çiftçilerimizin biriken bu borçlarını
tahsil edebilmek için herhangi bir düzenleme düşünüyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tankut. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
günümüz değerleriyle 4/C ve 4/B kapsamında toplam ne kadar çalışanımız vardır?
Bunların herhangi bir sendikaya üye olma haklarının verilmemesinin gerekçeleri
nelerdir? Bu insanlarımıza, herhangi bir sendikaya, istedikleri bir sendikaya
üye olma hakkını ne zaman vereceksiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık. Sayın Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakanım, devletin asli görevi sağlık hizmetlerini sunmak. 3816
sayılı Yasa’ya göre yeşil kartlılara sağlık hizmetini verirken, SSK primlerini
yatıramayan işverenlerin yanında çalışanları sağlık hizmetlerinden
faydalandırırken, borcu olduğu için sağlık hizmetini vermediğiniz BAĞ-KUR’lulardan, vermediğiniz sağlık hizmetlerinin primlerini
hangi adalet duygusuyla istemektesiniz? Bir de, biraz
önceki konuşmanızda 2004-2008 aralığında 3 milyon yeni
sigortalı sayısının arttığını söylediniz. Bu, tescil olan sigortalı sayısı
mıdır, fiili olarak çalışan sigortalı sayısı mıdır? Eğer ki tescil olan
sayıysa, bunun birçoğu, bu sosyal güvenlik yasalarından dolayı kendilerini
güvenceye almak için kayıt yaptıran insanlardır. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Taner. Sayın Bal… ŞENOL BAL (İzmir)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan,
vermiş olduğumuz bir önerge çerçevesinde bir mağdur gruptan bahsetmiştik. Bu
mağdur grup uzman erbaşlarla ilgiliydi. Ben size orada bazı sorular
yöneltmiştim ama bir cevap alamamıştım. Uzman erbaşların çok sayıda faks ve
telefonlarıyla karşılaştım. Şimdi ben tekrar
soruyorum: Daha önce çıkarmış olduğunuz kanun gereğince, işe başlayan, kırkbeş yaşına girdikleri hâlde emekliliğe hak kazanamayan
uzman erbaşların sözleşmelerinin yeniden uzatılması için bir çalışmanız var mı
veya bunların başka devlet dairelerinde kadrolarına geçişleri sağlanacak mı
veya ortada mı kalacaklar? Çok sıkıntılı ve yüzlerce insan bu konuda mağdurdur. İkinci sorum:
Yine, 73’üncü madde çerçevesinde verdiğimiz bir önerge, terörden hüküm giymiş,
devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne karşı terör suçu işlediği kesinleşmiş
olan eli kanlı hainlerle, onların işbirlikçilerine devlet kasasından maaş
almamaları konusunda idi. Vermiş olduğumuz önerge reddedildi, vicdanınız rahat
mı? Bunu, dul ve yetimlerin, bebeğin sütünden, emeklilerin maaşlarından kesinti
yerine, bu tür konularda çalışma yapmayı düşünmüyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bal. Son olarak Sayın Ünlütepe’ye veriyorum sözü, buyurunuz. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
Anayasa’mızda yer alan bir hüküm gereği yabancı ülkelerde çalışan Türk
vatandaşlarının sosyal güvenliklerinin sağlanması hüküm altına alınmıştır. Bildiğiniz gibi,
yurt dışında çalışan işçilerimiz emeklilik dönemi sonucunda Türkiye’ye gelip
borçlanıyorlar ve Türkiye’den de emeklilik hakkını sağlıyorlar. Fakat bu
yurttaşlarımız genellikle yılın altı ayı yurt dışında kalmakta, yılın altı
ayında ise Türkiye’de kalmaktadırlar. Bu yurttaşlarımızın emeklilikte maaşlarını
alırken sağlık hizmetlerinden faydalanamadıklarını ve bunlara sağlık karnesi
verilmediğini görüyoruz. Bu olay, Anayasa’mızın 62’nci maddesinde yer alan
“sosyal güvenliklerinin sağlanması” ilkesiyle nasıl bağdaşabiliyor veya bu
yurttaşlarımız niçin sağlık hizmetlerinden faydalandırılmıyorlar? Bu,
yurttaşlık haklarını ortadan kaldıran bir işlem değil midir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünlütepe. Buyurunuz Sayın
Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ediyorum. Bu yurt dışında
kalan BAĞ-KUR’lular bundan sonra sağlıktan istifade
edebilecek, diğerleri zaten şu anda istifade ediyorlar. Diğer bir konu,
uzman erbaşlarla ilgili bir soru geldi. Bu konu doğrusu bizim alanımızla ilgili
değil, Genelkurmayla ilgili bir sorun ama Maliye ile bir çalışma yapıldığı
bilgisini aldık. Konunun Genelkurmayla ilgili olduğunu ifade etmek istiyorum. ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Bakanım, Emekli Sandığı ile ilgili, ilgilendiriliyor kanuna göre de. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani arkadaşlar sizin daha önceki
talebiniz doğrultusunda bir çalışma yaptılar fakat konunun Genelkurmayla ilgili
olduğunu ifade ettiler. Tekrar bir değerlendirelim, yani imkân dâhilinde bir
şeyse memnuniyetle konuyu ele alabiliriz. Bu primlerin
yapılandırılmasıyla ilgili yoğun soru geliyor. Bu konuyu da, tekrar ediyorum,
bu hassas bir konu, alacakların limitlerini ben size takdim ettim. Yeni bir
yasa, yeni bir düzenleme, bu konuda bir yapılandırma talepleri var, fakat… YILMAZ TANKUT (Adana)
– Zaten kangren hâline gelmiş. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – İşte, yapısal sorunlardan kaynaklanıyor.
Aslında bu yasa, şu çıkardığımız yasa bu sorunları çözüyor, yoksulluğu ortadan
kaldırıcı çok önemli düzenlemeler getiriyor. Bu konuyla ilgili bir çalışmamızın
olmadığını ben şu anda ifade ediyorum. Terörle ilgili
bir soru soruldu. Bu konuda hukuki olarak… Yani buraya bir önerge geldi -az
önce de ifade ettim- bu önergeleri kabul edelim, reddedelim tarzında değil,
bunun hukuki boyutunun tartışılması, önden bir hazırlığın yapılması ve o
değerlendirme çerçevesinde ele alınması gereken konular diye değerlendiriyorum. Sendikal haklarla
ilgili bu cuma günü üçlü Danışma Meclisimizi topluyoruz, sivil toplum
örgütleriyle… Bu yasa, umuyorum, yarın Parlamentodan geçmiş olur. Hemen
akabinde, hiç ara vermeden, 3821, 22’yle ilgili, cuma günü sosyal taraflarla
bir araya geliyoruz. Umarım, o yasayı da bu dönem içerisinde Meclisten geçirmiş
oluruz. Prim borçları…
BAĞ-KUR’lularla ilgili, yüzde 63 -doğrudur- prim
borcu var. Sistemin arızalarını ortaya koyma açısından, bu rakamlar, bizim
için, yani sistemi rehabilite etme açısından, BAĞ-KUR’luların önündeki engelleri kaldırmak açısından bu
rakamlar ve bu mevcut durum, sürdürülemez durum bizim için rehber olmuştur ve
inanıyorum ki önemli düzenlemelerin sağlanmasında katkı sağlanmıştır. Borçların, tüm
BAĞ-KUR’lular açısından söylüyorum, 32 katrilyon
olduğunu bir önceki konuşmamda ifade etmiştim. Diğer, işverenlerin prim borcu
ne kadardır? Onunla ilgili 12 katrilyon, toplam 44 katrilyon bir borcu bu
şekilde ifade edebiliriz. Şimdi, BAĞ-KUR’lu vatandaşımız iş yeri açıyor, bir esnaf vatandaşımız
iş yeri açıyor, prim ödemediği için sağlıktan istifade edemiyor. Bu, işte, bu sistemin hastalıkları. Bunu kaldırmak için bu
düzenlemeyi getiriyoruz. Yani, bir aylık prim yatıran bir vatandaşımız dört ay
sağlıktan istifade edebilecek. Olur ya, iş yeri açması demek, hemen sabahleyin
imkânların yağması anlamına gelmez, bir ay olumlu çalışır ama işlerinde bozulma
olabilir, işi rast gitmeyebilir. Bu vatandaşın sosyal devlet çatısı altında
sağlıktan istifade edememesi gibi bir durumu oluşturmamız gerekiyor bugün
olduğu gibi. Bunu kaldırıyoruz. Bu şekilde, eğer işi bozulan bir vatandaşımız
varsa, istediği gibi ticari faaliyetlerini yürütmekte zorlanan bir vatandaşımız
varsa, dört aylık bir süre içerisinde bu vatandaşımız sağlık kapsamında sağlık
imkânlarından istifade etmiş olacak. Akaryakıtla
ilgili bir şey soruldu, bunun da bizim düzenlemelerle bir ilgisi olmadığını ifade
ediyorum. RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakanım, 1 milyonun üzerinde, prim borcu olan vatandaşımız var
şu anda BAĞ-KUR’da. 1 milyon BAĞ-KUR’lunun
prim borçlarını yapılandırmadan nasıl sağlık yardımından faydalandıracağız? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, bakınız, yasa yürürlüğe girince,
bu vatandaşımızla, yani borçlarla ilgili bir değerlendirmenin yapılması
gerektiğine inanıyorum ama bununla ilgili bir çalışmamızın olmadığını
söylüyorum ben, o ayrı bir şey. Ama bu sistem gelmiş, bu kesimi yoksullukla
karşı karşıya bırakmış diyorum. Önce bu yoksulluk anlayışını ortadan
kaldırmamız gerekiyor ve sürdürülebilir bir yapıyı kurmamız gerekiyor. Bizim
yaptığımız şu anda bu. Daha sonra, sistem yürürlüğe girdikten sonra karşımıza çıkacak
olan sorunlar neyse, onları önümüzdeki süreç içerisinde değerlendirme imkânımız
olacaktır. Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Altıncı bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Kırk beş dakika
ara veriyorum. Kapanma Saati : 20.04 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 20.57 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ
(Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum. 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, tasarının
altıncı bölümünde yer alan maddeleri sırayla oylarınıza sunacağım, önergeler
varsa da işlemlerini yapacağım. 85’inci maddenin
birinci fıkrası üzerinde önerge yok. 85’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım. Kabul edenler… Sayınız. (AK
Parti sıralarından “var, var” sesleri) Biliyorsunuz,
karar yeter sayısı 139 kişi. OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, on beş dakika mı verdik karar yeter sayısı için? Yarım saat
veriniz karar yeter sayısı için! BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 85’inci maddenin
ikinci fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 85
inci maddesinin 2 numaralı bendi ile değiştirilen, 854 sayılı Kanunun 29 uncu
maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde geçen “Çalıştırılan gemi
adamına ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın”
ibaresinden sonra gelmek üzere “üzerinden kanuni kesintiler düşüldükten sonra
kalan net miktarının” ibaresinin eklenmesini ve “, banka hesabına yatırılacak
ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt ya da kanuni
kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını
belirlemeye” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla,
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, şimdi, burada, ücretlerin
brüt üzerinden ödenmesini öngörüyoruz. Bu şu açıdan önemli: Yani bir işveren bu
konudaki ödemelerini brüt olarak, net olarak yaptığında… Yani böyle,
işverenleri itham etmek anlamında söylemiyoruz ama elinde yetkiyi tutma,
yetkiyi bulundurma anlamında çalışandan kestiğini kuruma ödemesi açısından önem
arz ettiği için, brüt olarak ödeme yetkisini elimizde tutmayı öngörüyoruz bu
düzenlemeyle. Onun için önergeye katılmıyoruz efendim. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım… OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe Ücret, prim,
ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın ödeme zamanı ile kanuni
kesintilerin ödeme zamanının farklılık arzetmesi
nedeniyle, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki
her çeşit istihkakın, kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar
olması amaçlanmaktadır. BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 85’inci maddenin
ikinci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Başkanım, izninizle, bir
düzeltme var, o düzeltmeyi yapmak istiyoruz. BAŞKAN – Peki,
buyurunuz, oylamadan önce. PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Birinci fıkradaki “banka özel
hesap numaraları şeklinde değiştirilmiş” kısmı çıkıyor, “şeklinde
değiştirilmiş” kısmını çıkartıyoruz “ibaresi eklenmiştir”i
koyuyoruz. Yine ikincisinde
de “29’uncu maddenin birinci fıkrası ve ikinci fıkraları” diye yazılmış,
“birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş” olarak
düzeltiyoruz Başkanım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Önergeyle olur, öyle olmaz. BAŞKAN – Şimdi,
bu düzeltmeyle birlikte 85’inci maddenin ikinci fıkrasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 85’inci maddenin
üçüncü fıkrasında bir önerge vardır. Buyurunuz. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 85
inci maddesinin birinci fıkrasının 3 numaralı bendinde yer alan “bu durumda
olan her gemi adamı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve her ay” ibaresinin eklenmesini
ve “bin iki yüz Yeni Türk lirası” ibaresinin “yüz Yeni Türk lirası” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla,
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK
ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Gemi adamının
ücret, prim ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını zorunlu tutulduğu
halde özel olarak açılan banka hesabına yatırılmaksızın ödenmesi durumunda
uygulanacak idari para cezasına ilişkin hükmün, İş Kanunundaki hüküm ile
paralellik arzetmesi amaçlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 85’inci maddenin
üçüncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul eden-ler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Şimdi, kabul
edilen fıkralar doğrultusunda 85’inci maddenin tümünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 86’ncı maddenin
birinci fıkrasında bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısısın çerçeve 86 ncı maddesinin 1 numaralı bendi ile değiştirilen, 4857
sayılı Kanunun 32 nci maddesinin ikinci fıkrasının
birinci cümlesinde geçen “her çeşit istihkak” ibaresinden sonra gelmek üzere
“üzerinden kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar” ibaresinin
eklenmesini ve üçüncü cümlesinde geçen “banka hesabına yatırılacak ücret, prim,
ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın, brüt ya da kanuni kesintiler
düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçe
mi? OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe Ücret, prim,
ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın ödeme zamanı ile kanuni
kesintilerin ödeme zamanının farklılık arz etmesi nedeniyle, banka hesabına
yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın,
kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar olması amaçlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Başkanım, müsaadenizle, burada
da küçük bir değişiklik yapıyoruz. BAŞKAN –
Buyurunuz efendim. PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Birinci fıkrada “fıkralar”
çoğulunu “fıkra eklenmiştir” olarak tekil yapıyoruz. BAŞKAN – Peki,
düzeltiyoruz. Bu düzeltme
doğrultusunda 86’ncı maddenin birinci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 86’ncı maddenin
ikinci fıkrasında önerge yoktur. 86’ncı maddenin
ikinci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 86’ncı maddenin
iki fıkrası da dâhil, bütün maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 87’nci maddenin
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 87 nci maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını ve takip eden maddelerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 854, 4857 ve 5953 sayılı Kanunlar kapsamında çalıştırılan hizmet
erbabına yapılan ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkak
ödemelerinin banka aracılığı ile yapılmamasının vergi boyutuyla yaptırıma
bağlanması gereği nedeniyle, söz konusu ödemelerin banka aracılığıyla
yapılmaması durumunda gider olarak kabul edilmemesi hususu Komisyon çalışmaları
sırasında düzenlenmiş, ancak; getirilen bu yaptırımın, vergileme tekniğine,
ticari ve ekonomik teamüllere uygun düşmeyebileceği ve bu yaptırımın yerine,
213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci ve
355 inci maddeleri uyarınca usulsüzlük cezası yaptırımı tatbik edilebileceği
değerlendirildiğinden, madde, tasarı metninden çıkarılmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve
böylece, 87’nci madde tasarı metninden çıkartılmıştır. 88’inci madde
üzerinde önerge yoktur. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 89’uncu maddenin
1’inci fıkrasında önerge yoktur. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci fıkra kabul edilmiştir. 89’uncu maddenin
2’nci fıkrasında iki önerge vardır. Sırasıyla okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 89 uncu maddesi ile düzenlenen 3816 sayılı Kanunun
ikinci maddesine “30 günden az çalışan sigortalılar” ibaresinden sonra gelmek
üzere “ile 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi
kapsamında sigortalı olanlar” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 89 uncu maddesinin (2) nolu fıkrası ile
değiştirilen 18/6/1992 tarihli ve 3816 sayılı
Kanununun 2 nci maddesinde yer alan “asgari ücretin
1/3 ünden” ibaresinin “asgari ücretin 1/2 sinden” ibaresi ile değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)- Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Konuşacak mısınız gerekçe üstüne yoksa gerekçeyi okutayım mı? Kim konuşacak? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ergün Aydoğan. BAŞKAN – Sayın Aydoğan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar) ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra
sayılı sosyal güvenlik yasasının 89’uncu maddesinin 2’nci fıkrasına göre söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bu yasa sosyal devleti tasfiye etmektedir. Bu yasa, bizim,
Sosyal Güvenlik Kurumundaki sorunları çözmeye yönelik bir yasa değildir. Üç
haftadır bu yasayı görüşüyoruz. Bu yasa Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda
düzeltme yasası değildir. Bu yasa Hükûmetin 5510
sayılı Yasa’yı çıkartırken yaptığı hataların düzeltilmesidir. Bu düzeltmeler de
sosyal güvenlik sistemini çalışır hâle getiremeyecektir, yeni sorunları da
beraberinde getirecektir. Emeklilik prim gün sayısının yedi bin iki yüz güne
çıkarılması ve emeklilik yaşının altmış beş olarak belirtilmesi Türkiye
gerçekleriyle örtüşmemektedir. Sağlık hizmetlerinin parası olana verilmesi yani
özelleştirilmesi ne yazık ki kabul edilemez. Sağlık hizmeti doğuştan kazanılmış
en temel bir insan hakkıdır. Bu hakkı piyasalaştırmaktasınız. Bir taraftan
fakir fukara, garip gureba edebiyatı yapanların,
diğer taraftan en temel hakkı elinden alınması trajikomiktir. Türkiye
İstatistik Kurumu rakamlarına göre 12 milyon 930 bin yurttaşımız yoksulluk
sınırı altında yaşamaktadır. 2007 yılı içinde yeşil kart alan yurttaşlarımızın
sayısı 16 milyon 400 bin. TÜİK rakamlarına göre açıklanan 533 YTL’nin altında 12 milyon 930 bin yurttaşımız vardır. Bu,
bir çelişkidir. Yeşil kart alabilmek için mevcut uygulamada aylık gelirin ya da
aile içindeki gelir payının net asgari ücretin üçte 1’inden az olması
gerekmektedir. Yeşil kart alma koşulları zorlaştırılıyor ve değiştiriliyor.
Taslak, yeşil kartın tamamını değiştirmiş, artık kişinin geliri yanında taşınır
ve taşınmaz malları ve bunlardan doğan hakları dikkate alınmaktadır. Geliri
olmayan ama tek göz bir gecekondusu olan veya üç beş dönüm arazisi olan
yurttaşlarımız da ne yazık ki yeşil karttan mahrum bırakılmaktadır. Bunun
anlamı seçim dönemlerinde yeşil kartlı sayısı artacak, seçim sonrasında hızla
azalacaktır. Yine katılım payı
ödemelerinde yurttaşlarımızın sıkıntı yaşayacağı açıktır. Bu sistem içinde
katılım payını dahi ödemekte zorluk çekilecektir. Hâl böyleyken, Başbakan bütün
yurttaşlarımızın özel hastanelere gidebileceğini söylüyorken, şimdi (A) grubu,
(B) grubu hastalar yaratılmaktadır. Döneminizde
yoksulluğun arttığı gibi, kaymakamlıklarda yoksulluğun derecelendirildiği,
yardımların yoksulluk derecesine göre yapıldığı ne yazık ki bir gerçektir. Öyle
bir ekonomik model uygulanmaktadır ki, bir taraftan yoksulluk artarken diğer
taraftan dolar milyarder sayısı artmaktadır. Emekli ve
çalışanların ücretlerinin yüksek olduğunu söyleyen Devlet Bakanı Mehmet Şimşek,
IMF’le gözden geçirmeyi başarıyla tamamlayıp yaklaşık
3,7 milyar dolar tutarındaki kredi diliminin serbest bırakılmasının
hedeflendiğini ve sosyal güvenlik reformu görüşmelerinin devam ettiğini
söylemektedir. Sosyal güvenlik yasasıyla birçok hak kaybının yaşanacağı,
ücretlerin daha da düşeceği, çalışanların ciddi sıkıntılar yaşayacak olmasına
rağmen bu düzenlemeler IMF isteği ve dayatması ve kredi karşılığında
yapılmaktadır. Yine, bu sendikal
hakların kullanılması nedeniyle iş kaybı yaşayan çalışanların bu koşullarda
nasıl iş bulup, nasıl emekli olacağı, iş bulmanın imkânsız olduğu bu koşullarda
emekli olmanın mümkün olmadığı, normal yaşlarda iş bulamazken yaşamının
herhangi bir döneminde işsiz kalan yaşı ilerlemiş yurttaşların iş bulmasının
mümkün olmadığı… Yapılan bu düzenlemede önerimiz, aile yardımı sigortasıdır.
Eğer böyle bir kolaylık sağlanmaz ise, AB uyum çerçevesinde sosyal patlamalara
neden olacaktır. Değerli
milletvekilleri, bu uygulanan ekonomik politikalar sonrasında ülkenin zavallı,
fakir, kent… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, biz, burada, bu hak kayıplarını konuşurken
Sayın Başbakan, geçinemediğinden, Alman Başbakanına ne kadar maaş aldığını
sormuştur geçtiğimiz dönemlerde ve bütün vatandaşlarımızın da üzülmüş olduğunu,
Başbakanın durumuna üzüldüğünü geçmiş dönemlerde gördük. Oysa dünden bu yana
görüyoruz ki bugün geldiğimiz noktada Başbakanın dolar milyarderi listesinde
olduğunu görüyoruz. Değerli
milletvekilleri, uluslararası ekonomik krizin nedeni, ABD’deki banka
kredilerindeki çöküştür. Ülkemizdeki krizin nedeni, AKP Hükûmeti
ve Başbakandır. 17 milyon hane sayısı olan ülkemizde 8 milyon aileye kömür
dağıtılıyor, toplam hane sayısına oranı yüzde 45,7’dir. 22 Temmuzda aldığınız
oy da yüzde 47’dir. Bu duygu ve
düşüncelerle önergemizi desteklemenizi bekliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydoğan. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 89 uncu maddesi ile düzenlenen 3816 sayılı Kanunun
ikinci maddesine “30 günden az çalışan sigortalılar” ibaresinden sonra gelmek
üzere “ile 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi
kapsamında sigortalı olanlar” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Mücahit
Pehlivan (Ankara) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmak
istiyorum. Şimdi, bu madde
veya bu fıkra yeşil kart almak için asgari ücretin brütün üçte 1’inden az
geliri olmasını gerekli kılan bir düzenleme. Kişi başına
tabii. Şimdi, burada önergede… Biz diyoruz ki: Yevmiyeli çalışan veya
kısmi süreli çalışan vatandaşlarımız yeşil kart alabilsinler. Yani “yaz var,
kış var” derler. Yevmiyeli çalışan bir vatandaşımız bir ay içerisinde iki üç
gün ancak iş bulabilir, diğer zamanlarda iş bulamayabilir. Dolayısıyla bu
vatandaşımızın sağlık sorunu nasıl halledilecek? Bu vatandaş sosyal devlet
imkânlarından istifade etmesin mi? Böyle bir şey olamaz. Bundan dolayı biz ne
yapıyoruz? Kısmi çalışan veya yevmiyeli çalışan fakat gelir düzeyi uygun
olmayan vatandaşlarımıza yeşil kart imkânını sağlayalım diyoruz. Önergede
değerli arkadaşlarımız diyorlar ki: “Borcu olan BAĞ-KUR’lulara
da yeşil kart imkânı verelim.” Değerli arkadaşlar, BAĞ-KUR’lu
olmak, yani vatandaşın bir kere ticari faaliyetlerle uğraştığını kabul ediyoruz
demektir peşinen. Eğer gerçekten yeşil kart almayı gerektiren bir durum varsa
BAĞ-KUR’lu esnafımız için, o zaman sistemden çıkması
gerekiyor. Aksi takdirde bu sistemin önünü almak mümkün değildir. Dolayısıyla
bu önergeye katılamıyoruz. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım? Kim konuşacak? MÜCAHİT PEHLİVAN
(Ankara) – Ben konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Pehlivan, buyurunuz. (DSP sıralarından alkışlar) MÜCAHİT PEHLİVAN
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 89’uncu maddesinde verdiğimiz değişiklik
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, 2005 yılında yasalaşma sürecine giren sosyal güvenlik
reformunda üç yıl sonra yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. 2075 yılının
Türkiye’sinin kurgulandığı iddia edilen bugün görüştüğümüz tasarı bazı yararlı
yönlerine rağmen sosyal tarafları huzursuz etmiş, hatta sokağa dökmüştür.
Emekli yaşı, aylık bağlanma oranı, prim ödeme gün sayısı eksenine oturtulan
mevcut tasarı iş yaşamına yeni girecekler için şartları oldukça
ağırlaştırmıştır. Kamuoyu ise “Merak etmeyin, bu hükümler 2036 yılından sonra
geçerli olacaktır.” diye teselli edilmeye çalışılmaktadır. Oysa, bu tasarıdaki
sorunları ortaya koymak için o kadar uzağa gitmeye gerek yoktur. Daha bir hafta
önce görüştüğümüz maddelerde toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren, o bölümü
ciddi sıkıntıya sokabilecek bir düzenleme kabul edilmişti. Böylece, tüm uyarılarımıza
ve iyi niyetli girişimlerimize rağmen, verdiğimiz önerge kabul edilmeyerek
esnafların sağlık hizmeti alması zorlaştırılmıştır. Görüştüğümüz
tasarı esnaf ve sanatkârın genel sağlık sigortasından yararlanması için prim
borcu bulunmaması esasına dayanmaktadır. İşlerin durgun olduğundan yakınılan,
para darlığından şikâyet edilen bugünkü ekonomik ortamda küçük esnafın zaman zaman vergi ve prim borçlarını ödemede zorlandığı
malumunuz. Nitekim, Çalışma Bakanlığının resmî
rakamlarına göre BAĞ-KUR’dan prim alacağının 32
milyar yeni Türk lirasının üzerinde olduğunu biliyoruz. Daha önce verdiğimiz
önergelerde dikkate alınmayan bu çarpıklığın giderilmesi için son bir şans
vardır, o da bu maddededir. Biz diyoruz ki:
Ekonomik olarak zor duruma düşen ve düzelir umuduyla krize direnen, iş yerini
kapatmayan BAĞ-KUR sigortalıları, primlerini üç ay ödeyememeleri durumunda
genel sağlık sigortalarından yararlanamayacaklardır. Sayın Bakanın söylediği
gibi 120 günlük bir süreden bahsediliyor, aslında 90 günlük bir süre, ama 120
günü neye göre belirliyoruz? BAĞ-KUR’lu
vatandaşımızın 120 günlük rakamını onlara nasıl layık görüyoruz, hele dünkü
kabul edilen oylamadan sonra? 18/06/1992 tarihli 3816
sayılı Kanun, ödeme gücü olmayan vatandaşların tedavi giderlerinin yeşil kart
verilerek devlet tarafından karşılanmasını öngörmektedir. Bu Kanun, hiçbir
sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında bulunmayan ve bu Kanun’un öngördüğü
usul ve esaslar çerçevesinde belirlenecek, aylık geliri veya aile içindeki
gelir payı brüt asgari ücretin üçte 1’inin altında olan, Türkiye’de ikamet eden
Türk vatandaşlarının sağlık hizmeti almasını düzenlemektedir. Görüştüğümüz
tasarı, yukarıdaki kriterleri daha da güçleştirmiş,
mal varlığına bakılma şartı da getirerek şartları daha da güçleştirmiştir.
Demek ki genel sağlık sigortası sistemi oturuncaya kadar yeşil kartlılar iki
yıl daha mevcut hizmetlerden yararlanmaya devam edecekler, üstelik sadece
geliri değil, mal varlığı da incelenerek eskiye göre daha zorlaştırılmış
şartlarda bu imkânlardan istifade edebileceklerdir. Ödeme güçlüğüne
düşen esnaf da hiç olmazsa yeşil kartlı gibi değerlendirilmelidir diyoruz. Bir
sosyal güvenlik kurumuna üye görülmesine rağmen sağlık hizmetinden mahrum
bırakılan esnafa hiç değilse durumu düzelinceye kadar sağlık hizmeti
verilebilir. Sığınmacılara,
vatansızlara hatta ülkeyi bölmek için çalışan, devlete kurşun sıkan eli kanlı
bebek katillerine bile sağlık güvencesi veren devletin prim borcunu ödemediği
için, anasını babasını sırtında taşıyan esnaf ve sanatkâra “Sana yok, ne halin
varsa gör.” deme hakkı yoktur. Gelin, bu ülkenin
çimentosu olan BAĞ-KUR’lu, devletin yükünü azaltan bu
vatandaşlara devletin şefkat elini uzatalım. Önergemize destek
vereceğinizi umuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Pehlivan. Buyurunuz Sayın
Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın
Başkanım, yani şöyle bir teklifte bulunuyorsa tabii ki bunu milletimizin ve
yüce Meclisin takdirine sunarım: SSK’lı vatandaşlarımızdan primler kesilmesin,
BAĞ-KUR’lu vatandaşlarımız da devlete karşı -hele
yeni yasayla birlikte çok ciddi iyileştirmeler geliyor, onlar da- prim
ödemesin, yani devlete karşı vatandaş görevlerini yerine getirmesin ama devlet
sosyal devlet olma görevini sürdürsün. Böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yok, olma şansı da yok.
Dolayısıyla şu anda BAĞ-KUR’lu vatandaşlarımızın bir
gün diye tanımlanan borcu varsa veya iki yüz kırk gün prim ödememişlerse,
sağlıktan istifade edememe durumlarını dikkate aldığımızda, dört aylık prim
borcu olan bir BAĞ-KUR’lu vatandaşımız sağlıktan
istifade edecek. Eğer bu devletin, bu bayrağın altında yaşayan vatandaşlar isek
ve kendimizi esnaf olarak tanımlıyor isek, BAĞ-KUR’lu
tanımlıyor isek oradaki sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerekiyor, o
sorumlulukları yerine getiremiyorsak o kapsamdan çıkmamız gerekiyor. Sosyal
devlet o zaman yine size sahip çıkıyor, sizin sağlık giderlerinizi ve size
şemsiyenizi üzerinize açıyor. Dolayısıyla burada yeni haksızlıklar doğuracak
bir düzenleme talebini doğrusu bir yere sığdıramadığımı ifade ediyorum. Teşekkür
ediyorum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, aslında Sayın Bakanın bu açıklamayı yapma hakkı
yok. Arkadaşımız, kendi önergesini açıkladı. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Hayır ne demek? Var mı… Konuşmayın! Bu hep kamuoyuna
yanlış aksettiriliyor efendim. Eskiden bir gün BAĞ-KUR’a
prim borcu olanlar sağlık hizmetinden yararlanamıyordu. Biz ikaz ettik, bir gün
olmaz otuz gün dedik, otuz günü doksan
güne çıkardık, iki yüz kırk günden bahsediyor… BAŞKAN - Sayın Genç, şimdi… KAMER GENÇ
(Tunceli) - Ama Sayın Başkanım, böyle zamansız yerde Hükûmete
söz vermeniz doğru değil. Son söz milletvekilinindir… BAŞKAN – Sayın
Genç, Bakanın kısa da olsa bir açıklama hakkı olabiliyor, biliyorsunuz. Onun
için, önergeyi şimdi oylarınıza sunuyorum. AHMET YENİ (Samsun)
– Sayın Başkan, böyle bir sistem var mı? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, Bakanın önerge üzerinde konuşma hakkı yok efendim. BAŞKAN – Dikkate
alacağım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Hükûmete çok yersiz yere
söz hakkı veriyorsunuz. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. 89’uncu maddenin
ikinci fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 89’uncu maddenin
üçüncü fıkrası üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 89 uncu maddesinin (3) nolu fıkrası ile
değiştirilen 18/6/1992 tarihli ve 3816 sayılı Kanunun
9 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“3) 9 uncu
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Madde 9- Bu
Kanuna göre sağlanacak sağlık hizmetlerinin bedelini karşılamak üzere Sosyal
Güvenlik Kurumu bütçesine yeterli ödenek konulur. Bu ödeneğin miktarı, Yeşil
Karttan yararlanacak olanların sayısı ile Kurumun kişi başına yıllık olarak
belirleyeceği ortalama sağlık gideri esas alınarak tespit edilir.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kanun Tasarısının
89 uncu maddesi ile 3816 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi değiştirilmiştir. Bu
değişiklik ile: “Primin tahakkuk ettirileceği ay itibarıyla, yeşil kart verilen
kişi sayısının üçe bölünmesi suretiyle bulunacak kişi sayısının, 5510 sayılı
Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendi kapsamına girenler için tespit edilen prim miktarı ile çarpımı sonucu
bulunacak olan tutar Sosyal Güvenlik Kurumu bütçesine ilave edilmesi”
öngörülmüştür. Bu düzenleme,
Sosyal Güvenlik Kurumu bütçesine ilave edilecek primin azaltılması anlamına
gelmektedir. Bu nedenle, yeşil kartlı sayısı ve kişi başına yıllık olarak
belirlenecek ortalama sağlık gideri esas alınarak hesaplama yapılması için
değişiklik önerilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 89’uncu maddenin
3’üncü fıkrasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 89’uncu maddenin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 90’ıncı madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 90. Maddesi ile değiştirilen 16/5/2006
tarihli ve 5002 sayılı Kanunun Ek 1 inci maddesinin (a) bendinin birinci ve
ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Sağlık hizmeti
sunan gerçek veya tüzel kişiler ile kamu idarelerine ait döner sermayeli
işletmelerin hizmet bedeli olarak düzenledikleri ve ödenmek üzere Kuruma (5502
sayılı Kanunla devredilen kurumlar dahil)
gönderdikleri faturalar, genel sonuçlar verecek şekilde örnekleme metoduyla
incelenir. Bu inceleme sonucunda sağlık hizmeti sunan gerçek veya tüzel kişiler
ile kamu idarelerine ait döner sermayeli işletmelerin incelenen döneme ait
bütün faturalarına uygulanmak suretiyle ödenecek tutar tespit edilir ve buna
göre ödeme yapılır.” “Yukarıdaki fıkra
kapsamındaki kişi ve kurumlarca, 1/1/2007 tarihinden
önce Kuruma gönderilen faturalardan henüz incelemesi tamamlanmamış olanlar,
yukarıdaki fıkraya göre incelenerek yılı bütçesine gider kaydedilir, avans
verilmiş ise mahsup edilir. Verilen avanslardan iade edilmesi gereken tutarlar,
Kurum tarafından alacak hesaplarına alınır. İnceleme sonucu tespit edilen hata
oranı ile incelemenin bu fıkra hükümlerine göre yapıldığı ilgili kişi ve
kurumlara yazılı olarak bildirilir. 1/1/2007
tarihinden sonra Kuruma incelenmek üzere teslim edilen faturalar için,
örnekleme yapılarak fatura incelemesi yöntemini kabul etmeyen gerçek veya tüzel
kişiler ile kamu idarelerine ait döner sermayeli işletmeler, bu tercihlerini
hizmet vermeye başlamadan önce ilgili kuruma yazılı olarak bildirir. Bildirimde
bulunulmaması halinde örnekleme yöntemi kabul edilmiş sayılır. Örnekleme
yöntemini kabul eden gerçek veya tüzel kişiler ile kamu idarelerine ait döner
sermayeli işletmelerin sözleşme veya ilgili mevzuatı içinde sonuçlandırılamayan
alacaklarına mahsup edilmek üzere incelemesine başlanmamış alacak tutarını
geçmemek üzere Kurum tarafından uygun görülecek oranda avans ödemesi yapılır.
Örnekleme yoluyla tespit edilen hatalı tutarın düşürülmesi ile bulunan tutar,
sağlık hizmeti fatura eden gerçek veya tüzel kişiler ile kamu idarelerine ait
döner sermayeli işletmelere ödenir.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Mevlüt Aslanoğlu
konuşacaklar. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar) FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum. Katılmayın, her
önerimize katılmıyorsunuz. Yine ben size tutanak okuyacağım
biliyor musunuz. Biraz gülün. Katılmadığınız şeylere ne demişsiniz? Okuyorum
arkadaşlar: “Değerli arkadaşlar, mezarda emeklilik yasası bu yasa.” SAFFET KAYA
(Ardahan) – Kim söylüyor? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Söyleyeceğim. “Kaç gündür,
burada…” Söylenecek söz bulamıyorum. RECEP KORAL
(İstanbul) – Söylemediğin ne kaldı! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – “Âdeta her şey tekrar edildi. Tabii, sizler bu yasa
tasarısının çıkarılmasında ısrar ediyorsunuz. “ SAFFET KAYA
(Ardahan) – Kim söylüyor? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Tabii, onu söyleyeni söyleyeceğim. “Ama, milletimiz çok yakından sizi takip ediyor, sorunlu arkadaşlarımız
yakinen takip ediyor. Hiç unutulmasın ki, ateş düştüğü yeri yakar. Burada
konuşmak, onlarla ilgili birtakım ahkâmlar kesmek, bu yasanın fevkalade önemli
olduğunu savunmak kolay ama onu yaşayan insanların -ister emekli olsun ister
çalışan olsun- çekmiş olduğu çileyi biliyor musunuz? Her birimiz, yakınımız
olarak biliyoruz, vatandaşımız olarak biliyoruz, içinde yaşadığımız toplum
olarak biliyoruz. Değerli
arkadaşlar, vicdanlarınıza hitap ediyorum, hitap etmek istiyorum, milletten
almış olduğunuz yetkiyi kötüye kullanıyorsunuz.” SAFFET KAYA
(Ardahan) – Parmak işaretini de böyle mi yaptı? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Aynen böyle yapıyor. “Haksızlık yapmayın, dolayısıyla,
çalışanların haklarını yemeyin.” SAFFET KAYA
(Ardahan) – Kaseti mi izlediniz? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – “Radikal birtakım kararlar alıp buraya getiriyorsunuz.
İktidar çoğunluğunuza güvenmeyin.” (CHP sıralarından alkışlar) AHMET YENİ
(Samsun) – Bravo! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – “Bir broşür buldum arkadaşlar, milletvekili arkadaşlar
mutlaka bu broşürü görmüşlerdir. Bir tanesinde ilginç bir karikatür var.
Bakınız, bu karikatürde uçurumdan aşağıya, işçi tek eliyle tutunmuş, düşmek
üzere, zahmet çekiyor, emekli zahmet çekiyor, dürüst işveren zahmet çekiyor ama
birileri, tuzu kuru olanlar hiç zahmet çekmiyor, âdeta ayaklarıyla bir de
onları itiyorlar.” Değerli
arkadaşlarım, bu daha uzun, içinden birkaçını seçeceğim, diyor ki: “Bizim
ilçemizde bir adam mahkemeye düşmüş, dava uzun süre devam etmiş. En sonunda
hâkime dilekçe vermiş.” Ne demiş biliyor musunuz? “Hâkim bey, ya davayı bitir
ya benim ömrümü uzat.” Siz ya bu yasayı
çekin yahut da insanların ömrünü uzatın. Yine, bu sözler,
biraz sonra söyleyeceğim, bu ayrı bir… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Meraklandırma artık. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Dur, bu ayrı bir milletvekilimiz, şu anda
milletvekilimiz… OKTAY VURAL
(İzmir) – Bakan mı? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Dur, şimdi bir başka arkadaşımız: “BAĞ-KUR’lu, sigortalı sayısı gittikçe düşüyor, primler ödenmiyor.
Tabii düşer, tabii düşer… İki yılı aşkın bir süredir piyasada yaprak
kıpırdamıyor”. Kıpırdıyor mu arkadaşlar yaprak? “Her gün kepenkler kapanıyor,
siftah yapmadan dükkânını kapatıyor.” OKTAY VURAL
(İzmir) – Kapatan kapatana! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Hakikaten, o günden bugünü görmüş! “Ankara, İstanbul,
İzmir gibi büyük şehirlerde ayda ne kadar iş yerinin kapandığını tabii
görüyorsunuz. Tabii, işsizlik, piyasanın kötü olması sebebiyle iş yerleri
kapanınca BAĞ-KUR mensubu insanlar BAĞ-KUR’lu
olmaktan çıkıyor. Tabii ki hiç şüphesiz, BAĞ-KUR’lu
sayısı düşecek. Ayrıca, daha önce söylediğim gibi, iş yapamıyorlar, kiralarını,
elektrik paralarını, su paralarını ödeyemiyorlar. Tabii ki işsizlik sebebiyle
zaman zaman prim borçlarını ödeyemiyorlar. Peki,
sorumlu kim? Yine, sorumluluğu esnafa, küçük esnafa ve zanaatkâra yüklediniz.”
Yazıklar olsun! Değerli
milletvekilleri, ilk okuduğum –bu, tamamen Türkiye Büyük Millet Meclisi
tutanaklarından girin, bulacaksınız- Sayın Salih Kapusuz’undu,
bu ise Sayın Mehmet Ali Şahin’in. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 90’ıncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 90’ıncı madde kabul
edilmiştir. 91’inci madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 91 inci maddesi ile düzenlenen 2108 sayılı Yasanın 4
üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 91. Maddesi ile değiştirilen 29/8/1977 tarihli ve 2108 sayılı
Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesi kapsamında sigortalı sayılmayı
gerektirecek bir çalışması bulunmayan veya bu kapsamda aylık ve gelir almayan
köy ve mahalle muhtarları, 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı sayılırlar. Ancak, prime esas
kazançların belirlenmesinde bunlar hakkında 4 üncü maddenin birinci fıkrasının
(b) bendinin (4) numaralı alt bendi hükümleri uygulanır. Bu Kanunun 4. Maddesinin
(b) bendine göre sigortalı sayılan köy ve mahalle muhtarlarının bu Kanuna göre
ödemekle yükümlü oldukları sigorta primleri Devlet tarafından ödenir.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, bildiğiniz gibi, bu
düzenlemede köy muhtarlarımız tarım kapsamına alındı. On beş günlük prim
karşılığı bir aylık sigortalı görünecekler. Önergede bütün muhtarların
primlerinin devlet tarafından ödenmesi isteniyor. Çok saygıdeğer bir önergedir.
Fakat Türkiye’nin imkânları ölçüsünde şimdi köy muhtarlarına böyle bir imkân
tanındı, önümüzdeki süre içerisinde de umuyorum ki, tüm muhtarlarımıza teşmil
edilir diyorum. Teşekkür ederim.
Önergeye katılmıyoruz efendim. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Ramazan Kerim Özkan konuşacak efendim. BAŞKAN – Sayın
Özkan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar) RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tümünüzü saygıyla
selamlıyorum. Sayın Bakanımız
bir müjde anlamında muhtarlarımıza bir iyileştirmeden bahsetti, ama gerçekten
köy ve mahalle muhtarlarımızın ne çektiklerini hep beraber sizler de
yaşıyorsunuz, bizler de yaşıyoruz. Onların hanımları aşçıdır köyde, beyleri
-muhtarsa, erkek veya bayan- teşrifatçıdır. Sizi ağırlayan odur, bizi ağırlayan
odur, devlet memurunu ağırlayan odur. Gerçekten 290 milyon lira maaşla bunlar
birer isimsiz kahraman gibi gece gündüz o köyün gece bekçisidir, o köyün sulama
bekçisidir, o köyün ihtiyar heyetidir, o köyün hac uğurlayıcısıdır, o köyün
mevlit bekleyicisidir, o köyün düğün bekleyicisidir, asker uğurlayıcısıdır. Köy
muhtarları hep veren eldir, bu 290 milyon lirayla. Zaten “Maaşlarını asgari
ücret düzeyine çekeceğiz.” diye defalarca konuştuk, ama bir türlü muhtarların
maaşlarını iyileştiremedik. Verdiğimiz para 290 milyon lira, 290 YTL. BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Kaçtan kaça çıktı? RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Kaçtan kaça çıktığını günün koşullarında değerlendirmek
gerekir. Enflasyondan bahsediyoruz, yüzde 10’lar gibi bir enflasyondan
bahsediyoruz, ama gerçek enflasyon… Geçen hafta Burdur’daydım, Burdur’a
girdiğimde 73’le başladı enflasyonun öncülüğünü çeken gübre, dönerken 94’tü. On
gün içerisinde 73’ten 94’e çıktı. Nereden vereye varıyor. TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Altın gibi ya! RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Bakın, bir gübre örneği bu sadece. Elektriği konuşmuyoruz,
mazotu konuşmuyoruz, o muhtarın evinde yenen tavuğu konuşmuyoruz, horozu
konuşmuyoruz. Yenilen içilen konuşulmaz. Misafirperverdir bizim muhtarlarımız,
ama nereden gelip nereye gittiğini sormayız. Bizim ailemizden de çok muhtarlar
oldu. Yani, başladığımız zaman, kaymakam gelirdi, vali gelirdi, daire müdürleri
gelirdi, ormancı gelirdi, veteriner hekim gelirdi, doktor gelirdi, biz 7
kardeş, acaba şu balı biraz eksik yeseler de veya şu yumurtayı biraz eksik
yeseler de veya şu tavuğun kanadı bize kalsa diye bakardık. Muhtar ailesi…
Teşrifat yapıyoruz. Bakın, bunların
hepsini sizin aileleriniz de yaşıyor. Muhtarlarımız bu. Büyük şehir
muhtarlarında pek sorun yok, ama köy muhtarlarında… Bakın, bekçi dahi
tutamıyorlar -önerge verdik- bütçeleri yok. Bir kır bekçisi tutup o köyün
hayvanlarını, suyunu idare edemiyorlar. Onun için, diyoruz ki, hiç olmazsa bu
yasayla bir iyileştirme… Bu iyileştirmede, BAĞ-KUR primlerini veya SSK
primlerini devlet tarafından ödeyelim diyoruz. Bakın, Burdur’a
yolunuz düşerse -Bayram Bey’in düşer- Karamanlı’ya
girdiğiniz zaman Saddam’la karşılaşırsınız Karamanlı’da.
Saddam bir mahalle muhtarı. Gelen, o beldeye uğrayan
onun kahvesini içmeden geçmez, çayını içmeden geçmez, ama suyun nereden
geldiğini, paranın nereden geldiğini sormaz. Biz de sormuyoruz, ancak, şu anda
bazı köylerimizde sorgulamalar başladı. Vardığınız zaman, değişik kentlerde
“Artık bizim çay, kahve paramız kalmadı, lütfen çaycıya buyurun, kahveciye
buyurun.” deniyor. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Para kimden? RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Onun için gelin, burada bu düzenlemeyi yaparken bu
muhtarlarımızın, isimsiz kahramanlarımızın, yerelde en alt seviyede seçilmiş
insanlarımızın bu SSK ve BAĞ-KUR primlerini hep beraber yatıralım istiyoruz. Kamu adına gelen
herkesi -dediğim gibi- bunlar karşılıyor, bunlar uğurluyor. Hastasında bunlar
vardır, iyi günde bunlar vardır, kötü gününde muhtarlarımız vardır. Onun için
önergemizin yüce Meclis tarafından desteklenmesini istiyoruz. Bu konuda
saygıdeğer milletvekillerimizin çok zorluğu yok yani oyun alt gübresi yok, üst
gübresi yok, budaması yok, çapası yok, elinizi kaldırdığınız zaman yerinizden muhtarlara
bir iyileştirme tanzim ediyoruz. Gerçekten,
kırsalımız çok zordur. Alt gübresi atar, üst gübresi atar, çapalar, budar ama
burada bu zorluklar yok. Koltuklarımız da güzel, masalarımız da güzel,
rahatımız da iyi, klimamız da var, aydınlanmamız da var, soğutmamız da var.
Onun için sizlerden rica ediyorum, gelin, şu muhtarlarımıza bu sıcak ilginizi
önergemizi destekleyerek gösterin temennisinde bulunuyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özkan. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 91 inci maddesi ile düzenlenen 2108 sayılı Yasanın 4
üncü maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz. Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçeyi okutunuz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Buyurunuz. Gerekçe: 5510
sayılı Kanuna eklenen geçici 16 ncı maddede köy
muhtarlarının prime esas kazançları belirlenmiş olup bu madde ile tenakuz
oluşmaması amacıyla düzenleme yapılmıştır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu
önerge doğrultusunda 91’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 91’inci madde kabul edilmiştir. Saat 22.00’ye
kadar ara veriyorum. Kapanma Saati : 21.47 YEDİNCİ OTURUM Açılma Saati: 22.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Harun TÜFEKCİ
(Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 91’inci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum. 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Gündemin 2’nci
sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/443) (S. Sayısı: 84) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 3’üncü sırada yer
alan, İstanbul Teknik Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
Eğitim-Araştırma Yerleşkeleri Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- İstanbul Teknik Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde Eğitim-Araştırma Yerleşkeleri Kurmasına İlişkin Çerçeve
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/512) (S. Sayısı: 115) BAŞKAN -
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 4’üncü sırada yer
alan, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde
Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve
Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 4.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli
Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/480) (S: Sayısı: 94) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 5’inci sırada yer alan, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman’ın; Çarşı ve Mahalle
Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13
Milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 5.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman’ın; Çarşı ve Mahalle
Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13
milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/132, 2/143, 2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 6’ncı sırada yer
alan, Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 6.- Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/435) (S. Sayısı: 48)
(x) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
48 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu söz istemiştir. Sayın Arifağaoğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 48 sıra
sayılı Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi ve izleyenleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Yusufeli ilçesi,
yapılacak olan Yusufeli Barajı’nın gölü içinde kalıyor. Bu nedenle Yusufeli
ilçesine yeni bir yerleşim alanı aranıyor. Değerli
milletvekilleri, Çoruh Havzası, enerji yönüyle, Türkiye’deki önemli havzalardan
biridir. Şöyle bir kıyaslama yaparsak: Türkiye’nin en büyük barajı, Atatürk
Barajı 55 milyar metreküp su tutmaktadır ve Türkiye’nin 2007’de tükettiği
enerjinin yüzde 7’sini vermektedir. Çoruh Havzası üzerinde on adet barajla 6,5
milyar metreküp su tutulacak ve Türkiye’nin 2007’de tükettiği enerjinin yüzde
8’i karşılanacaktır. Bu nedenle, Çoruh Havzası çok önemlidir. Ben, şimdi,
enerji yönüyle, Çoruh Havzası’nı size biraz tanıtmak istiyorum. (x)
48 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Ülkemizde enerji
üretim alanları yirmi altı havzaya ayrılmıştır. Bunlardan Çoruh Havzası, diğer
havzalar içinde var olan brüt enerji potansiyeline oranla, ekonomik olarak
kullanılabilir enerji potansiyeli en yüksek olan bir havza durumundadır. Fırat
ve Kızılırmak Havzaları bile Çoruh Nehri’nden sonra gelmektedir. Çoruh Havzası
enerji yönünden üç gruba ayrılmıştır: Aşağı Çoruh
Havzası: Bu grupta Muratlı, Borçka ve Deriner
Barajları bulunmaktadır. Muratlı ve Borçka Barajlarının temeli 1999 yılında
atılmıştır. Bu iki baraj tamamlanmış ve üretim yapmaktadır. Deriner Barajı’na fiili
olarak 1997 yılında başlanmıştır, resmî temel atma töreni 3 cumhurbaşkanının
katılımıyla 1998 yılının nisan ayında gerçekleşmiştir. Deriner
Barajı inşaatı ödeneksizlik nedeniyle iki kez durdurulmuştur. Deriner Barajı’nın bitirilmesi için üç yıla ve her yıl 230
milyon dolara ihtiyaç vardır. Ancak 2008 yılında gözüken ödeneği ne yazık ki
100 milyon dolardır. Değerli
arkadaşlar, bu Deriner Barajı’nı ödeneksizlik
nedeniyle geciktirmek doğru değildir. Şöyle bir misal verirsem: Deriner Barajı bitmiş olsa, yılda 2,2 milyar kilovat saat
elektrik üretecek. 10 sentten hesaplasanız 220 milyon dolarlık elektrik
üretecek bir yılda. Oysaki, biz buna 230 milyon dolar
vereceğiz ve üç yılda 690 milyon dolar. Yani, kendini amorti edecek durumdadır.
Ama nedense, ne hikmettense -yetkililer kredi var diyor- kredide sorun yok,
ancak, bütçe dengeleri açısından bir türlü ödenek koyulamıyor. Deriner Barajı
ödeneğinin mutlaka revize edilerek düzeltilmesi ve 2010 yılı sonunda
bitirilmesi gerçekleştirilmelidir. Orta Çoruh
havzası: Orta Çoruh havzasında Artvin ve Yusufeli Barajları bulunmaktadır.
Artvin Barajı’nın yap-işlet-devret modeliyle yapılacağını yetkililer
belirttiler. Diğer, Yusufeli Barajı, Aşağı Çoruh havzası barajları gibi dış
kredi kullanılarak inşa edilecektir. Yusufeli Barajı, Yusufeli ilçe merkezinin
takriben Yusufeli Barajı 2
milyar 130 milyon metreküp su tutacak ve Çoruh havzasında en fazla su depolayan
baraj konumundadır. Bu özelliğiyle, Yusufeli Barajı kendinden sonraki Artvin, Deriner, Borçka ve Muratlı Barajlarını da beslemiş
olacaktır. Yusufeli ilçesini
baraj gölünde bırakmamak için çok çalışıldı. Devlet Su İşleri teknik kadrosu
çok araştırma yaptı. Siyasetçiler olarak Yusufeli ilçesini kurtarmayı çok arzu
ettik. Bir ilçenin tamamının su altında kalması kabul edilemez bir olaydır.
Burada yaşayanları evinden, yurdundan, doğup büyüdüğü topraklardan almak,
uzaklaştırmak basit bir olay değildir. Bunun sosyolojik, psikolojik ve ekonomik
boyutları vardır. Bu hususlar göz önünde bulundurularak Yusufeli ilçesini
kurtarmaya yönelik alternatif projeler üzerinde durulmuştur. 20’nci Dönem
milletvekilliğimde bu konu üzerinde çalıştım, araştırma yaptım. Barajın
yapılacağı yer mühendislikte çok aranan, çok arzu edilen özelliklere sahiptir.
Baraj ekseninden membaa doğru Yine, buradan
membaa doğru Değerli
milletvekilleri, ben on yıl önce bu
çalışmaları yapmıştım, ancak ikili veya üçlü sistem de ekonomik olmuyor. 1998
yılında Halitpaşa İlkokulu bahçesinde bir yaz günü
toplantı yapmıştım. Bu toplantıda Yusufeli Barajı’nın konumunu, durumunu
Yusufeli halkına anlatmaya çalışmıştım. O zaman, 1998, zannedersem temmuz veya
ağustos ayı “Değerli Yusufelili hemşehrilerim, bu
baraj mutlaka yapılır. Kim ‘yapılmayacak, Yusufeli’ni suya boğdurmayacağız’
diyorsa doğru söylemiyor, size gerçekleri söylemiyor, siyaseten bu barajın
süresini uzatıyor. Kendi siyasi bir menfaat bekliyor olabilir.” dedim. “Bu
baraj mutlaka yapılır. Onun için, bir an evvel bu barajın yapılmasında hem ülke
ekonomisi açısından hem de Yusufelililer açısından fayda var. Bu barajı
yapmadan başka alternatif sunularak ekonomik yönde artı bir gelir olmuyor. Bu
nedenle, Yusufeli Barajı mutlaka yapılır, Yusufeli su içinde kalır. Ancak, bir
Yusufeli su içinde kalır size iki yeni ilçe doğar.” diye söylemiştim. On yıl
önce benim söylediklerim bu doğrultudaydı. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ama sana oy vermediler değil mi? METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – O ayrı bir konu; doğrudur. Bugün gelinen
noktada, Yusufeli Barajı’nı yapmak üzere kurucu firma orada şantiyelerini
kurmuştur ve kısa bir süre sonra bu Yusufeli Barajı’na başlayacaktır. Yusufeli halkının
sorunlarını yüreğinde hissedenlerden biriyim. Ancak kalkınmamız lazım,
büyümemiz lazım. Ülke kaynaklarımızı iyi değerlendirerek, Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyeti yakalamamız için elektriğe
ihtiyacımız vardır. Kendi öz kaynaklarımızı kullanarak, yenilenebilir, ucuz ve
temiz enerji olması nedeniyle hidrolik potansiyelimizin tamamını kullanma
yönündeki projelere mutlak suretle ağırlık verilmelidir. Hidrolik potansiyelimizin hâlen daha yarısı
boşa akıyor. Türkiye'nin ihtiyacı olan suları boşa akıtmak yanlıştır. İnşa
hâlindeki barajları basit sebeplerle geciktirmek daha büyük yanlıştır. Yukarı Çoruh
havzasında beş adet baraj yapılacaktır. Bunlar: Arkun,
Aksu, Güllübağ, İspir ve Laleli Barajlarıdır. Bu
barajlar diğerlerine göre küçük kapasitelidir; yetkililer, yap-işlet-devret
modeliyle yaptırmayı planlamaktadırlar. Değerli
milletvekilleri, biraz da Yusufeli ilçesinden bahsetmek istiyorum. Baraj gölü
içinde kalacak olan Yusufeli ilçesinin tarihine kısaca göz atacak olursak:
Yusufeli ilçesi, bugünkü Alanbaşı köyünde 1879
yılında “Kiskim” adıyla Erzurum sancağına bağlı
olarak kurulmuştur. 1894 yılında, eski adıyla “Ersiz”, yeni adıyla “Kılıçkaya” beldesine nakledilmiştir. Daha sonra, 1926 tarih
ve 877 sayılı Kanun’la ilçe merkezi bugünkü Öğdem
köyüne nakledilmiştir ve Öğdem köyüne nakledilerek de
Artvin’e bağlanmıştır. Bu değişim ile, Oltu ilçesine bağlı
köylerden Darıca, Dağeteği ve Gümüşözü,
Öğdem ilçe merkezine bağlanmıştır. 1 Haziran 1933
tarih ve 2197 sayılı Kanun’ 4 Ocak 1936 tarih
ve 2885 sayılı Kanun’ Öğdem, 1926 tarihinden
1950 yılına kadar ilçe merkezi olarak kaldı. 16 Şubat 1950 tarih ve 3531 sayılı
Kanun’la ilçe merkezi bugünkü Yusufeli’ne nakledilmiştir. Bugün Yusufeli 1
kasaba ve 59 köyden oluşmaktadır. Şehir nüfusu 6.085, köylerin nüfusu 16.860
olmak üzere Yusufeli ilçesinde toplam 22.945 kişi yaşamaktadır. Artvin, ülkemizin
kuzeydoğusunda Gürcistan Cumhuriyeti’yle komşudur. Yüz ölçümü 7.436
kilometrekare olan ilin Karadeniz’le 34 kilometrelik kıyı uzunluğu, Gürcistan
Cumhuriyeti’yle de 109 kilometrelik sınır uzunluğu bulunmaktadır. Artvin, arazi
yapısı bakımından genel olarak dağlıktır. Kaçkar Dağlarının önemli bir bölümü,
doğa harikası Karçal Dağları, Doğu Anadolu ile sınır
teşkil eden Yalnızçam Dağlarının kuzey kesimleri il
sınırları içinde kalmaktadır. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Ardahan’la da komşu. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Ardahan iliyle de komşuyuz. SAFFET KAYA
(Ardahan) – Onu da söyle. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Ardahan’ İl genelinde ova
mevcut değildir. Dünyanın en hızlı akışlı nehirleri arasında bulunan Çoruh
Nehri, önce Yusufeli olmak üzere, Artvin’i baştan başa
derin bir kanyon olarak geçmekte ve yer aldığı vadide sahip olduğu iklim kuşağı
ile her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği havza niteliği taşımaktadır. Artvin’de
okuryazar oranı altmış yıl öncesinden bu yana çok yüksektir. Eğitimli ve
nitelikli insan bakımından oldukça yüksek bir potansiyele sahiptir. Bu eğitimli
insanların yaşadığı Artvin, bozulmamış doğası, kültürel değerleri, zengin
folkloruyla, önümüzdeki yıllara, özellikle bal ve alabalığı ile zengin mutfağı
ile turizme hazırlanmaktadır. Turizm için gerekli olan doğal özellikler, kültürel
zenginlikler ile Artvin çok farklı bir turizm sektörüne alternatif sunmaktadır.
Macahel yaşlı ormanları, Barhal
Vadisi, Kafkasör mesire yeri, Kopmuş Plajı, Otingo Ormanları, yaylaları, akarsuları, yöresel ahşap
mimarisi, kemer köprüleri, tarihî camisi ve kiliseleri, flora ve fauna çeşitliliği, yaban hayatı ile büyük bir potansiyele
sahip olan bir ildir Artvin. Küresel ısınmanın etkileri de göz önüne alınacak
olursa, Doğu Karadeniz Bölgesi ve zengin ürün çeşitliliğiyle Artvin’de turizmin
gelişmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzden sağlıklı bir altyapı oluşumu,
gelecekteki yeni turizm anlayışıyla planlama yapılacaktır. Artvin’de,
ayrıca, Atabarı Kayak Merkezi bulunmaktadır. Atabarı Kayak Merkezi, Belediye Başkanının büyük
gayretleriyle faaliyete geçmiştir. Fakat, devlet
tarafından herhangi bir yardım almamıştır. Artvin Atabarı
Kayak Merkezi, Batum Havaalanı’nın ülkemiz ve
Gürcistan’ın ortak kullanımına açılması ile de ayrıca bir ilgi merkezi
olacaktır. Atabarı Kayak Merkezi’nde şimdiye kadar
ilgili bakanlıkça henüz bir girişim, bir yatırım yapılmamıştır. Geleceğini
turizmde arayan Artvin ilimizde doğal çevrenin bozulmaması, yaylalarda beton
yapılaşmanın engellenmesi, katı atık ve arıtma gibi sistemlerin çevreyi tehdit
eder boyuta gelmeden, Çoruh Vadisi boyunca, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce
yapılması gerekmektedir. Bu konu turizmi direkt etkilediği gibi, Allahuekber Dağlarından doğup Batum’dan
denize dökülen Çoruh Nehri’nin üzerindeki baraj gölleri, bir süre sonra, önlem
alınmadığı takdirde, çöp birikintileriyle dolacaktır. Artvin’de artık
eğitim ve turizm kenti olma yönünde yatırım yapılmalıdır. Artvin Çoruh
Üniversitesi kısa sürede altyapı eksiklerini tamamlamalıdır. Artvin Çoruh
Üniversitesine bağlı Hopa Ağaç İşleri Meslek Yüksekokulu ve Yusufeli Meslek
Yüksekokulu 2008-2009 öğretim yılında eğitime başlayacaktır. Diğer ilçeler de
haklı olarak meslek yüksekokulu veya fakülte beklentisi içindedirler. Artvin Merkez
ilçenin ana sorunlarından biri ulaşımdır. Çoruh Nehri’nden virajlarla
yükselerek şehir merkezine ulaşılmaktadır. Mevcut yol şehre giriş çıkış
trafiğine yeterli olmamaktadır. Merkez ilçenin mutlaka ikinci bir yola ihtiyacı
bulunmaktadır. Yusufeli
ilçesinin tamamı ve üç köy, ayrıca on sekiz köy de kısmen etkilenmektedir.
Kısaca, Yusufeli ilçesi ve üç köy tamamen baraj gölü içinde kalmakta, on sekiz
köy de bundan etkilenmektedir. Yeni Yusufeli
ilçe merkezinin belirlenmesi yanında oluşacak birçok sorun çözüm beklemektedir.
Yusufeli halkının mağdur edilmemesi için, ana sorunları, belirteceğim başlıklar
altında toplamak mümkündür. Yeni kurulacak
Yusufeli’nin şu sorunlarla karşılaşması mümkündür: 1)
Kamulaştırmalarda kıymet takdiri yöre özellikleri dikkate alınarak yapılmalı,
Yusufeli’nde toprağın menkul olduğu unutulmamalıdır. Değerli
milletvekilleri, toprak hiçbir zaman menkul olmaz fakat vaktim yoktur, diğer
maddelerde, Yusufeli’nde toprağın menkul olduğunu sizlere anlatmaya
çalışacağım. 2) Baraj
inşaatlarında öncelikle Yusufeli halkına çalışma imkânı sağlanmalıdır. 3) Baraj
yapımıyla ortaya çıkan, başta yol olmak üzere tüm altyapı hizmetleri baraj
yapımına paralel olarak sürdürülmelidir. 4) Baraj gölü
üstünden yapılacak yeni yolların mümkün olan yüksek standartta yapılması
sağlanmalıdır. 5) Su altında
kalmayan mezra ve yaylalara da altyapı götürülmelidir. 6) İstihdamı
artırıcı önlemler ve yaptırımlar hayata geçirilmelidir. 7) Kamulaştırmaların
kademeli yapılması, yöre halkının sorunlarını büyütmektedir. Bu nedenle,
kamulaştırmaların mahalle veya köy bazında aynı anda yapılması istenmektedir. 8) Yeni ilçe
merkezinde işyeri ve toplu konutların yöre halkına üç yıl ödemesiz, on yıl
düşük faizle vadeli verilmesi sağlanmalıdır. 9) Artvin’de
turizmle ilgili yerel girişimciler hem uygun kredi imkânlarıyla desteklenmeli
hem de doğru istikametlere yönlendirilmelidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurunuz. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – 10) Eğitim ve planlama, altyapı
konularında ilgili bakanlıklar gerekli yatırımı yapmalıdırlar. 11) Baraj
sonrasında en az şimdikine eşdeğer bir yaşam standardı sağlanmalıdır. 12) Yapılan
fedakârlıklara karşı yöre halkına en az yüzde 50 ucuz elektrik verilmelidir. 13) Baraj
gelirlerinden yöre halkına belirli bir pay verilmesi düşünülmelidir. Yusufeli halkının
yapacağı fedakârlıklar her türlü takdirin üstündedir. Bu fedakârlıklar için
Yusufeli halkına ben şahsen bölge milletvekili olarak teşekkürü bir borç
biliyorum. Ayrıca,
kamulaştırmalarda Hükûmetin eli açık olmasını,
vatandaşın mağdur olmamasını özellikle istiyor, hepinize tekrar sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Arifağaoğlu. Tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat
Korkmaz söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Artvin
ilimize bağlı Yusufeli ilçesinde Çoruh havzasına yapılacak baraj ve
hidroelektrik santrallerinden Yusufeli Barajı’nın yapımı dolayısıyla ilçe
merkezinin yerinin değiştirilmesi hakkında kanun tasarısıyla ilgili şahsım ve
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Yusufeli ilçesi
1879 yılında Erzurum sancağına bağlı olarak kurulmuş, ilçe merkezi “Öğdem” olarak belirlenmiştir. On yıl sonra merkezi Kılıçkaya’ya taşınmış, 1926 yılında Öğdem’e
taşınan Yusufeli Artvin’e bağlanmıştır. 1933’te Artvin ilçe olunca yeniden
Erzurum’a bağlanan Yusufeli 1936’da merkezi Artvin olarak kurulan Çoruh
vilayetine bağlanmış, 1950’de çıkarılan 3531 sayılı Kanun’la da bugünkü yerine
nakledilmiştir. Bunları detaylı
olarak niye veriyorum değerli milletvekilleri? Görüldüğü gibi, ilçenin ve
ahalisinin tarihi neredeyse göçebelik üzerine kurulmuştur. Bugün de, bu kanun,
ilçenin merkezini yeniden değiştirirken insanları için de bazı belirsizlikleri
beraberinde getirmektedir. İlçe coğrafi
konum olarak çok engebeli, dağlık, kayalık bir alana sahiptir. Tarım ve
hayvancılık ile geçinen ilçenin ekilip dikilebilir arazisi sınırlıdır ve il
merkezine uzaklığı 104 kilometredir. Yusufeli Artvin’in dışarıya en fazla göç
veren ilçesidir. Bu nedenle nüfusu gittikçe düşmektedir. İlçe nüfusu 1990
yılında ortalama 37 bin iken bu rakam 2000 yılında 30 binin altına düşmüştür. Elli dokuz köy ve bir
beldeden oluşan ilçenin merkez nüfusu 6.105’tir ve ilçe merkezi beş mahalleden
müteşekkildir. Bu bölgede 1962
yılında bir dizi baraj ve hidroelektrik santrali kurulması projesi
çalışmalarına başlanılmış; Çoruh Nehri ana kol üzerinde on adet, yan kolları
üzerinde de on yedi adet olmak üzere toplam yirmi yedi adet baraj ve nehir tipi
hidroelektrik santrali planlanmıştır. Yirmi yedi adet tesis tamamlandığında
10,3 milyar kilovat saat enerji üretimi gerçekleştirilecektir. Bu miktar
Türkiye’nin toplam enerji üretiminin yüzde 8’ini, hidroelektrik santrallerinden
elde ettiği toplam enerjinin de yüzde 34’ünü oluşturacaktır. Artvin il
sınırları içerisinde Çoruh Nehri’nin üzerinde beş, Çoruh’a akan Berta Çayı üzerinde de iki adet olmak üzere yedi büyük
baraj ve hidroelektrik santrali projesi uygulanmaktadır. Çoruh’un üzerindeki
barajlar Muratlı, Borçka, Deriner, Artvin, Yusufeli
baraj ve hidroelektrik tesisleri; Berta Çayı’nın
üzerindeki barajlar da Bayram ve Bağlık Barajlarıdır. Artvin ili sınırları
içerisindeki hidroelektrik tesisleri tamamlandığında Çoruh Havzası’ndaki
enerjinin yüzde 61’ine tekabül eden 6,3 milyar kilovat saat elektrik enerjisi
üretiliyor olacaktır. Bu miktar bile, değerli milletvekilleri, Türkiye toplam
hidroelektrik enerji üretiminin yüzde 5’ine denk düşmektedir. İlçenin
taşınmasının müsebbibi olan Yusufeli Barajı’na da bir göz atarsak, barajın
üretime geçmesiyle yılda 1.705 gigavat hidroelektrik
enerji üretimi gerçekleştirilecek, barajın rezervuar alanı olan 33
kilometrekarelik alanda da 2 milyar metreküp su toplanacaktır. Bu baraj, Çoruh
havzasında yapılacak yirmi yedi adet baraj arasında Deriner
Barajı’ndan sonra en çok enerji üretilecek ikinci barajdır, toplayacağı su
miktarı ile de ilk sırada yer almaktadır. Aynı zamanda munsap istikametinde yer
alan Artvin, Deriner, Borçka ve Muratlı Barajları
açısından su deposu niteliği ile enerji üretim miktarlarını düzenleme, regüle etme, diğer barajların ömrünü uzatan rüsubatı tutma özelliklerine de sahiptir. Dolayısıyla
Yusufeli Barajı, Çoruh havzasında uygulanacak diğer baraj ve hidroelektrik
santralleri açısından vazgeçilmez bir yatırımdır. Barajın ülke ve
bölge ekonomisi açısından önemini vurguladıktan sonra, Yusufeli ilçesinin
yerleşim yerinin değiştirilmesi süreci ve bu süreçte yapılanlar hakkında da
bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, baraj yapımı kararı uygulamaya geçirildikten sonra ilçe
merkezinin nereye taşınacağı hususunda çalışmalar başlatılmış, merkezde, Yusufeli Barajı yeniden yerleşim
teknik alt komisyonu kurulmuştur. Bu komisyon incelemeler yapmış, incelemelerden
sonra hazırlamış olduğu raporunda şu tespitlerde bulunmuştur: Bütün yerleşim
yerlerine hitap edebilecek bir merkez bulunamamış, ulaşım yönünden İşhan köyü, yerleşilebilir uygun alan açısından da Kılıçkaya beldesinin değerlendirilebileceği belirtilmiştir. 2002’de Artvin
valiliğince yeni bir komisyon oluşturulmuş, merkezî komisyonun raporundaki
belirsizliklerin giderilmesi hedeflenmiştir. Valiliğin kurduğu komisyonda, Kılıçkaya beldesi Öğdem ve İşhan köylerinden, Kılıçkaya ve Öğdem’in iki yeni ilçe yapılması kararı alınmıştır. Bu
rapor il idare kurulu ve il genel meclisine sunulmuştur. İl idare kurulu şu
görüşü benimsemiş: Kılıçkaya’ya Yukarı Yusufeli, Öğdem’e de Aşağı Yusufeli isminin verilmesi, köylerden kırk
ikisinin Aşağı Yusufeli’ne, on altısının da Yukarı Yusufeli’ne bağlanması
mütalaa kararı alınmıştır. İl genel meclisi de iki ilçe kurulması yönünde görüş
beyan etmiş, bu ilçenin isimlerinin Kılıçkaya ve Öğdem merkezli Yusufeli olması istenmiştir. Bu kararlar
mevzuat gereği İçişleri Bakanlığına sunulmuş ve özeti Yusufeli ilçesini şimdiki
yerinden daha yukarıya, yani su biriktirme sınırının üzerine taşımak olan kanun
tasarısı bugün Meclisimizin önüne getirilmiştir. Yani iki ilçe kurulmasından
vazgeçilmiştir. Değerli
milletvekilleri, kanun tasarısının görüşüldüğü günümüze kadar olan süreci sizlere
özetledikten sonra konuyla ilgili partimizin genel görüşünü de sizlerle
paylaşmak istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi, kalkınma ve gelişmeye paralel
bir yerleşim politikası uygulanmasını ve bu uygulamanın anayasal bir hak olan
“sağlıklı ve düzenli bir çevrede yaşama” temel ilkesiyle birlikte atbaşı götürülmesini uygun görmektedir. Ayrıca, Türkiye’nin
enerji ihtiyacını karşılamak üzere yapılacak olan tüm rasyonel yatırımları
desteklemekte, özellikle temiz enerji kaynaklarından biri olan su potansiyeli
en üst düzeyde kullanılarak hidroelektrik enerji üretiminin artırılmasına büyük
önem vermektedir. Bunun yanında, tüm dünyayı ve içinde bulunduğumuz coğrafyayı
kuraklık ve kıtlığın beklediği yakın bir gelecekte, su biriktirmenin, ülkemizin
elini güçlendireceğini bilmektedir. Bu düşüncelerini her platformda açıklayan
partimizin, enerji yatırımlarına siyasal engeller çıkarması ve popülist bir yaklaşımla hareket etmesi düşünülemez. Ancak şu
hususları da belirtmek ve Hükûmete halkın
beklentilerini aktarmak ve sorunlarının çözümüne katkı sağlamak da bir millî
vazife olsa gerektir. Saygıdeğer
milletvekilleri, Yusufeli’nin sorunları vardır, sosyal sorunları vardır,
ekonomik sorunları vardır; geçmişinden kopma korkusu ve geleceği öngörememek
kaygıları vardır, ki bu da son derece doğaldır.
Birazcık kendinizi Yusufelililerin yerine koymanızı ve onlar adına düşünmenizi
isterim. Üzerinde doğduğunuz, doyduğunuz, evlatlarınızı
doyurduğunuz, çocukluğunuzu ve gençliğinizi geçirdiğiniz, sevdiğiniz,
sevildiğiniz, her köşe başında, dağında taşında anılar biriktirdiğiniz, belki
şiirler yazıp üstüne türküler bestelediğiniz, atanızı, babanızı, eşinizi,
evladınızı bağrına defnettiğiniz topraklardan ayrılmak ve bir daha onlara hiç
ulaşamamak; elinizle diktiğiniz ağacın çiçeğine, yaprağına, meyvesine
dokunamamak; dişinizden, tırnağınızdan artırarak bütün yaşamınızın karşılığı
olarak sahip olduğunuz evinizin kapısını bir daha çalamamak, hatta bunları bir
daha dünya gözüyle hiç görememek ve âdeta, biriktirdiğiniz tüm hatıralarla
ebediyen vedalaşmak sizlere nasıl dramatik duygular yaşatır ise, bugün Yusufelililer
bu duygulara sahiptirler. Zikrettiğimiz
maddi değerlere yeniden sahip olmak belki mümkündür. Ancak unutulmamalıdır ki,
yaşanan hiçbir şey bir daha geri getirilemeyecektir. Onlara anlayış
göstermek ve ülkemizin kalkınması için yaptıkları milletimizin her ferdince
gelecekte şükranla anılacak bu fedakârlık karşısında devlet ve millet olarak
cömert davranmak ve mümkün olduğu ölçüde Yusufeli’nin yaralarını sarmak
mecburiyeti vardır. Yetkililer ile
yaptığımız görüşmelerde ortaya koydukları ve çözümünü istedikleri sorunları siz
değerli milletvekilleriyle paylaşmak istiyorum. Yusufelililer ne istiyor, ne
bekliyor yüce Meclisten? 1) Uzun süreden
beri gündemde olan baraj dolayısıyla ilçe boşalmaktadır. İlçe ekonomik ve
sosyal kalkınma açısından irtifa kaybetmektedir. Bunun önüne bir nebze de olsa
geçebilecek Samsun-Hopa sahil yolu Erzurum bağlantısının yeni ilçe merkezinden
geçecek şekilde planlamasının yapılması ve bu yolun baraj inşaatını
beklemeksizin inşa edilmesini istemektedirler. Diğer taraftan,
Artvin-Yusufeli, Artvin-Erzurum devlet yolunun yapımı için ayrılan ödenekler de
yetersizdir. Yol böyle giderse zamanında tamamlanamayacak, baraj bitse dahi su
tutulması gerçekleşemeyecektir. Borçka Barajı’nda su tutulması ve elektrik
üretimi bu yüzden gecikmiştir. Aynı sorunun yaşanmaması için Hükûmet bu yol bağlantılarına yeterli ödenekleri
ayırmalıdır. 2) Bölgedeki
kadastro çalışmaları süratle tamamlanmalı, yeni yerleşim yeri jeoteknik araştırma çalışması yapılarak jeolojik rapor
hazırlanmalı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü koordinasyonunda ve ilgili tüm
kurumların iş birliğinde altyapı ve üstyapı temel ihtiyaçları belirlenmeli ve
bütçelenmelidir. 3) Yeni ilçe
yerinin bir an önce belirlenmesiyle birlikte harita ve imar çalışmalarına
başlanılmalı ve hak sahipliği yasal bir zemine oturtulmalıdır. 4) Kamulaştırma
işlemlerinde Türkiye ortalamaları yerine bölgesel özellikler dikkate alınmalı
ve şantiye alanları, malzeme alım bölgeleri, baraj inşaat alanı, su biriktirme
alanı diye ayırmaksızın bir hamlede bütün olarak kamulaştırma işlemi
yapılmalıdır. İlçe halkı yeni yapılaşmada, arsa üretiminde, TOKİ’nin
avantajlı projelerini beklemektedir. Takdir edersiniz ki, TOKİ’nin
tatil köyleri yapmasından daha elzem olsa gerektir bu hizmet. 5) Bu projede bin
hektar birinci sınıf tarım arazisi su altında kalmaktadır. Yeni yerleşim
yerinde ise, 1 metrekarelik bir tarım arazisi bile bulunmamaktadır. Bu
bakımdan, beşinci istek olarak, tarım sektöründe çalışan insanlarımıza,
tarımsal iskân gibi projeler üretilerek, en azından hayat standartlarını
muhafaza etmeleri yönünde çalışmalar yapılmalıdır. 6) Yöre halkının
büyük bir kısmı -yaklaşık yüzde 90’ı- sosyal güvenlik kuruluşlarına tabidir. Bu
durum 2510 sayılı İskân Kanunu’nda yer alan hak sahipliği hususunda bazı engelleri de
beraberinde getirmektedir. Bu mağduriyetin giderilmesi için mevcut yasada
düzenlemeler yapılmalıdır. 7) Otuz yıla
yakındır baraj projesi dolayısıyla sürekli bir göç tehdidi altında yaşayan
Yusufeli esnafı gerçekten zor durumdadır. Kabul etmek gerekir ki, tüm ülke
esnafı zor durumdadır. Piyasadaki tabirle pazarda yaprak kımıldamamaktadır.
Ancak, Yusufeli esnafında bıçak kemiğe dayanmıştır. Esnafın rahatlatılması ve
iş yerlerinin açık tutulması için faizsiz uzun vadeli esnaf kredileri
verilmelidir. 8) Yine, göçü
durdurmak üzere yerinde istihdamı sağlamak amacıyla turizm, et ve süt ürünleri,
su ürünleri, el sanatları gibi alanlarda mesleki eğitim veren okullar, meslek
yüksekokulları bölümleri açılmalı, bu alanda iş yapacak girişimciye uygun
krediler sağlanmalıdır. 9) Yeni yerleşim
yerindeki arazi kıtlığı nedeniyle orman sınırları yukarıya çekilerek boşa
çıkacak alanlar, Hazineye ya da belediyeye tahsisli hâle getirilmelidir. 10) Bölge
halkının bozulan ekonomik durumu dolayısıyla en azından geçici bir süre için
-benden önceki Artvin milletvekili arkadaşımız da bahsetti- enerjiden pay
verilmeli yahut yine geçici bir süre için ücretsiz elektrik kullanımı imkânı
getirilmelidir. 11) Yapılacak
projelerde ve ayrılan kaynaklarda yöre halkının ilçede, köyde, mezrada ve
yaylada olmak üzere dört aşamalı bir hayat sürdüğü ve yöredeki millî kültürün
bu yaşam tarzına dayalı olarak oluştuğu ve bunun muhafaza edilmesi gerektiği
hususu unutulmamalıdır. 12) Yusufeli
Meslek Yüksekokulunun yeni yerleşim yerine taşınabilmesi için yeni yerleşim
yerindeki fiziki altyapı planlaması ve inşaatı çalışmalarına hemen başlanmalı,
ancak eski yerleşim yerindeki meslek yüksekokulunun eğitimi de devam
ettirilerek, bir boşluk oluşmasının önüne geçilmelidir. 13) Baraj inşaatı
süresince istihdam edilecek çalışanların ağırlıklı olarak bölge insanından
olması gerektiği yetkililerce birçok kez ifade edilmiştir. Bu ifadelere rağmen
şimdiden farklı uygulamalara başlanmıştır. Bu durum bölgede rahatsızlıklara
sebep olmaktadır. Yetkililerin istihdamda bölge insanına öncelik tanınması
hususunda duyarlı olmaları gerektiği hususunda dikkatleri çekilmelidir. 14) Tüm bunlar
yapılırken ve yeni Yusufeli planlanırken pek tabii olarak Yusufeli halkı
kendilerinin de görüşlerinin alınmasını istemektedirler. Bu önerilerimiz
değerli milletvekilleri, bölge insanının beklentileridir. Yusufeli ilçe
merkezinin taşınması, devlet ve millet kucaklaşmasından bahseden AKP Hükûmeti için ciddi bir imtihandır. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak yapılacak yatırımları elbette destekliyoruz. Bazılarının,
çevreciliği ülkemizin kalkınmasının önüne set çekmek üzere kullanageldiğinin
ve siyasi kamplaşmaların, Batı emperyalizminin ideolojik oyuncağı hâline
getirilmiş çevre hareketlerinin, niyetlerinin elbette farkındayız. En büyük çevre
kirliliğinin fukaralık olduğunu da biliyoruz. Ancak, ülkenin ekonomik ve sosyal
kalkınmasının atbaşı gitmesi, sürdürülebilir bir
nitelik arz etmesi ve yatırım yaparken arkada gözü yaşlı insanlar bırakılmaması
gerektiğini bir kez daha hatırlatmak ihtiyacı hissediyoruz. Yusufeli ilçe
merkezinin taşınmasında da, adil, sosyal huzur ve barışa hizmet edecek, ülke
ekonomisine ciddi katkı sağlayacak ölçütleri arıyoruz, arayacağız. Sadece
Yusufeli’nde değil, Hasankeyf’te de arayacağız, takipçisi olacağız. Çünkü, Milliyetçi Hareketçi Partisi, Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye vasiyetinde buyurduğu “Oğul,
insanı yaşat ki, devlet yaşasın.” sözüne sadakatle bağlıdır. Bu duygu ve düşüncelerle, büyük yatırımlara ev sahipliği yaparken,
milletimizin kalkınmasında büyük fedakârlıklar gösteren, evinden barkından,
topraklarından olan Yusufeli’ye, Hasankeyf’e ve varsa
diğerlerine, Türkiye Büyük Millet Meclisince milletimizin teşekkürlerinin bir
ifadesi olarak şükran madalyası verilmesini öneriyor, bu önerimize
desteklerinizi bekliyor, fedakâr Yusufelili kardeşlerime en derin hürmet ve
selamlarımızı gönderiyor, yüce Meclise saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Korkmaz. Şimdi, tasarının
tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Ertekin Çolak konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Çolak. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Artvin İli
Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili
AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve yüce
milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli
milletvekillerim, Çoruh Nehri dünyanın ve ülkemizin en hızlı akan ve en büyük
nehirlerinden birisidir. Allah bu nehri ve bu vadiyi âdeta baraj yapılması için
yaratmıştır. Mescit Dağları’ndan kopan Çoruh Nehri, Erzurum sınırları
içerisinden geçerek Yokuşlu köyünde Yusufeli sınırları içerisine girmekte, vadi
boyunca ilerleyerek Barhal Çayı’yla Yusufeli ilçe
merkezinde kavuşmakta, Su kavuşumu mevkiinde Oltu ve Tortum Çaylarıyla
birleştikten sonra Ardanuç ve Şavşat Çaylarıyla birleşerek Artvin merkeze
gelmekte. Oradan ilerleyerek Borçka ilçe merkezinden geçtikten sonra Muratlı
köyümüzden ülkemiz topraklarını terk etmekte ve Gürcistan Cumhuriyetinin Batum kentinden geçerek Karadeniz’e dökülmektedir. 1962 yıllarından
beri Çoruh Nehri üzerinde barajlar yapılması düşünülmüş ancak 2000’li yıllardan
sonra konuya hız verilmiş ve AK Parti İktidarıyla birlikte de bölgede dev
yatırımlar başlamıştır. Nitekim günümüzde Muratlı Barajı ve Borçka Barajı
tamamlanarak üretime başlamış ve Başbakanımız tarafından bu barajların açılışı
yapılmıştır. Şu anda Artvin merkeze yakın bir bölgede Deriner
Barajı’nın inşaatı devam etmekte, inşallah üç yıl içerisinde o da
tamamlanacaktır. Yusufeli
Barajı’nın inşası nedeniyle Yusufeli ilçe merkezi ve üç köy tamamen, on dört
köy de kısmen su altında kalacaktır. Dolayısıyla, Yusufeli Barajı nedeniyle yaklaşık
17 bin kişi bu barajdan etkilenecektir. 1876 yılında
kurulan Yusufeli ilçesinin, arkadaşlarımızın da söylediği gibi, yaklaşık dört
defa yeri değiştirilmiş durumda. Yine, uzun zamandan beri, Yusufeli ilçesinin
yeriyle ilgili çok ciddi tartışmalar oldu, çok çeşitli alternatif yerler
oluşturuldu, yaklaşık yedi ilçe yeri tespit edildi ve bu her bir ilçenin
alternatif ilçe yerleriyle ilgili ciddi tartışmalar yapıldıktan sonra, en son,
şu andaki “Yansıtıcılar mevkisi” dediğimiz mevkide karar kılındı. İşin doğrusu,
şu anda seçilen yer bu tespit edilen alternatif ilçe yerlerinden en kötüsü
arazi yapısı itibarıyla, ama bütün ilçe halkının ittifakla kabul ettiği yer de
şu anda kabul edilen yerdir. Yusufeli
ilçesinin gerek insan yapısı, kültürü, gelenekleri, potansiyeli ve bölgede
marka olmuş birçok özelliği nedeniyle başka il ve ilçelere dağıtılması uygun
görülmemiş ve bu ilçenin yok olmadan devam edebilmesi için, maliyeti çok yüksek
olmakla birlikte bu seçilen yerde yapılmasına karar verilmiştir. Şu anda gelinen
noktada, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve TOKİ
tarafından bir protokol imzalanmış ve bu protokol çerçevesinde işlemlere
başlanmış durumdadır. Bu ilçenin yeni
yerleşim yerinde gerek iskân binaları gerek sosyal hizmet binaları gerekse
resmî kurum binaları TOKİ tarafından yapılacaktır. Çoruh Nehri
üzerinde planlanan barajların hepsi, Yusufeli Barajı da dâhil olmak üzere
enerji üretimi amacıyla yapılan barajlardır. Yani bu barajlar ne sulama
barajlarıdır ne de içme suyu barajlarıdır ki o bölgenin insanına hizmet versin.
Bu barajlar, Artvin sınırlarını, Yusufeli sınırlarını aşan barajlardır, yani
ülkemiz için enerji üretecek olan barajlardır. Dolayısıyla, sadece bölgeye
hizmet eden barajlar değildir. Bu nedenle, bu barajlar yapılırken bölge
insanının mağdur edilmemesi elbette ki gereklidir. Aslına
bakarsanız, Yusufeli ilçesi ve havza boyunca yapılan barajlar nedeniyle
bölgedeki bütün ilçeler ve köyler mağdur olmuş durumdadır çünkü yaklaşık yirmi
yıldan beridir, otuz yıldan beridir, bu nehir üzerinde barajlar planlanmış, bir
türlü hayata geçmemiş, bu nedenle de ciddi devlet yatırımları yapılamamıştır. Nitekim, bugün yapılmaya başlanmıştır, bu aşamada da gerek
yolların inşaatı nedeniyle gerek baraj inşaatı nedeniyle vatandaşlarımız bu
bölgedeki sıkıntıları yaşamaktadır. Bu nedenle, gerek kamulaştırma sırasında
gerekse yeni ilçenin yapımı sırasında vatandaşlarımızın mağdur edilmemesi için
biz de elimizden gelen bütün imkânları kullanacağız. Bu kadar sıkıntıdan sonra
inşallah, yeni ilçenin, hemen barajın üzerinde yeni teknoloji ile yapılmış,
yöre mimarisine uygun iskân binaları, yeni kamu binaları, modern alışveriş ve
iş merkezleri, okullar, yüksekokul ve fakülte binaları ile bir çekim merkezi
hâline geleceğini düşünüyoruz. Tabii olarak yöre
halkı, AK Parti iktidarımızdan, kendi bağrından çıkmış bakan, milletvekili, büyükşehir belediye başkanları ve yüksek bürokratlardan bu
hizmetin en iyi şekilde yöreye yapılmasını beklemektedir. Biz de bu konunun,
elbette ki milletvekili olarak takipçisi olacağız. Aslına bakılırsa ben
milletvekili olarak şans ve şanssızlığı bir arada yaşamaktayım. Şanslıyım,
yıllardan beri kangren hâline gelmiş Yusufeli ilçesinin yeni yerinin
yapılmasında ve Yusufeli Barajı’nın yapılmasında katkıda bulunacağım. Üzgünüm
ve şanssızım, çocukluğumuzun, öğrenciliğimizin, iş hayatımızın bir bölümü
içinde geçen, birçok anı ve hatıralarımızın yaşandığı bu şirin ilçemiz su
altında kalacak, bu kanun tasarısında benim de imzam olacak. Değerli
arkadaşlarım, Artvin Çoruh Vadisi boyunca toprak o kadar değerlidir ki toprak o
bölgede menkul hâle gelmiştir. İnşallah, bu bölgedeki barajlarımız yapıldığı
süre içerisinde gerek yollarımız gerekse o bölgede yapılan barajlar nedeniyle
yapılan kamulaştırmalarda bölge halkının bu kıymetli toprağının ve az
toprağının önemi anlaşılır ve Türkiye ortalamasının üzerinde bir kamulaştırma
bedeliyle bölge insanı mağdur olmaz diye düşünüyoruz. Bu duygu ve
düşünceler içerisinde, bu kanunun ülkemize, Artvin’imize ve Yusufeli’mize
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce milletimizi ve Artvin halkını,
Yusufeli halkını saygı, sevgi, muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çolak. Tasarının tümü
üzerinde, şahısları adına söz talebi? Yok. Soru-cevap işlemi
için soru yok. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… METİN ARİFAĞAOĞLU
(Artvin) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim. BAŞKAN – “Kabul
edenler” demiş bulundum. Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: ARTVİN İLİ YUSUFELİ İLÇESİNİN MERKEZİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI İlçe Merkezinin
nakli MADDE 1- (1) Artvin İli Yusufeli İlçe Merkezi, ekli krokide
sınırları belirtilen; kuzeyde 1305 rakımlı Üşüktaş
Tepesi, güneyde Uyuz Deresi ve Kepkar Sırtı, doğuda Barhal Çayı ve Çoruh Nehri, batısı Öküzyatağı
Tepesinin BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Arifağaoğlu. Süreniz on
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan 48 sıra sayılı Artvin İli Yusufeli İlçe Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Yusufeli ilçe
merkezinin baraj gölü içinde kalması nedeniyle yeni ilçe merkezinin tespit
edilmesi konusunda Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce detaylı çalışmalar
yapılmıştır. Bu çalışmalar iki üç yıl devam etti. Devlet Su İşleri hiçbir
şeyden kaçınmadı. Yeni ilçe merkezinin tespit edilmesi amacıyla bir ihale
yapmıştır ve ihaleyi alan firma teknik kadrosuyla teknik çalışmalar yapmış.
Bakınız, bu çalışmalar -kısaca size bunları aktarmak istiyorum- sosyal
boyutuyla Yusufeli’yi incelemiş. Ayrıca ekonomik
boyut ve mekânsal boyutlarıyla Yusufeli’de
araştırmalar yapmış. Ayrıca, kültürel mirasın korunması yönünde de bir hayli
mesai sarf edilmiştir. Değerli
arkadaşlarım, Yusufeli’de gerçekten kültürel miraslar
da vardır. Burada 1100-1200 yıllarından kalma kiliseler bulunmaktadır.
Buraların korunması da bu teknik heyet tarafından dikkate alınmıştır. Bölgenin nüfus
değişimlerine bakılınca, azalan bir özellik gösterdiği anlaşılmaktadır. 2000
sonu itibarıyla burada yaşayan nüfus 22.945’tir. Şimdi, değerli
milletvekilleri, teknik heyetin yaptığı çalışmalar neticesinde -ki, teknik
heyette çok önemli isimler de vardır- sosyal boyutlu incelemelerde hangi
bölgeler öncelik kazanmaktadır? Bakınız, Alanbaşı
köyü için bu teknik kadro inceleme yapmış, “ Ayrıca teknik
heyet “Demirkent ilçe olmaya müsait değildir.” diyor,
“Öğdem değildir.” diyor, “Sarıgöl değildir.” diyor ve
şu anda kanun tasarısında belirtilen… Ki, bölge insanı, Yusufeli halkı
tarafından burası “Yansıtıcılar” olarak tanınıyor. Yusufeli’ne giderseniz,
şimdi ilçe kurulan yer için “Yansıtıcılar” deyimini kullanır, “Yansıtıcılar”
tanımı kullanılmaktadır. Burada “Yeni yerleşim
olarak belirlenen alanda jeolojik yapıyı volkanikler ve volkano
sedimanter birimler oluşturmaktadır. Birimlerin yüzeylenmesi nedeniyle yer yer
mevzii nitelikli kaya düşmesi olaylarının meydana gelmesi olasıdır. Ayrıca,
yapılacak kazılar sonrası önlemlerin alınmaması durumunda benzer olaylar
görülebilir. Yüksek eğim, rantabl bir planlamayı
engelleyeceğinden planlama anlamında önemli bir sorun oluşturmaktadır. Bu
nedenle gerek mevcut nüfusun yerleştirilmesi konusu gerekse Yusufeli ilçe
merkezinin gelecekteki gelişiminin iyi araştırılması gerekmektedir. Ayrıca,
alanımızın tamamında kayaların yüzeylenmesi bir
altyapı zorluğunu beraberinde getirecektir. Ekibimizce yapılan inceleme
sonucunda yukarıda anlatılan nedenlerden dolayı alanın yerleşim alanı olarak
kullanılmasının ekonomik olmayacağı kanısına varılmıştır.” Bu raporu da kısaca
size aktarmış oldum. Şimdi, aslında
Artvin Bayındırlık Müdürlüğünün de yaptığı bir rapor vardır. Orada da bu yer
için, düşünülen ilçe merkezi olacak yer için “Uygun değildir.” raporu vardır. Teknik heyetin
hazırlamış olduğu raporlar iyi değerlendirildiğinde, bu raporların hepsi havuz
edilip değerlendirme yapılırsa otuz yedi yıl önce ilçe merkezi olarak hizmet
vermiş olan Kılıçkaya beldesinin istenen şartları
taşıdığı, ekonomik maliyetle ilçe hâline gelebileceği belirtilmektedir. Görüşülmekte olan
1’inci maddede tarif edilen ve yeni ilçe merkezi olarak düşünülen bu alanın,
yani “Yansıtıcılar” olarak belirlenen alanın uygun olmadığı ifade edilmektedir.
Ayrıca, sosyoloji
grubu olarak yine 3 bilim adamı görüş belirtmiştir. Bu 3 bilim adamından biri
de şu andaki YÖK Başkanı Profesör Doktor Yusuf Ziya Özcan. Yusuf Ziya Özcan’ın
da bulunduğu 3 kişilik heyet de sosyolojik olarak aktarmışlar raporlarına,
diyorlar ki: “Bu yer uygun değildir.” Değerli
milletvekilleri, şimdi, ben, Yusufeli’yi bilen bir
arkadaşınız olarak, Yusufeli’de gençlik yıllarımda
iki adet büyük köprü inşaatı yaptım. Dükkânları açıktır hiçbir şey kaybolmaz,
hırsızlık olayı diye hiçbir şey yoktur. Yusufeli halkının bizim de arzu
ettiğimiz çok güzel özellikleri vardır, hâlen daha da devam ediyor bu özellikleri.
Gönül istiyor ki Yusufeli’ye bir ilçe kurulunca…
Engebeli bir araziye ilçe kurarsanız ve buradan istenen parayı yollamazsanız o
masrafa yazık olur. Yusufeli’de 1.500-2.000 nüfuslu
bir ilçe olsun istemiyorum. İşin doğrusu şudur: Bir, Yusufeli su içinde
kalıyor. İşin doğrusu, çok doğrusu iki tane ilçe yapmaktır. Bunların biri
-ortaya vadi giriyor, ortaya baraj gölü giriyor. Baraj gölü girdiği için- daha
evvel de otuz yedi yıl ilçelik yapmış eski adıyla Ersis,
yeni adıyla Kılıçkaya’dır. Niçin Ersis
olduğunu ben size anlatmıştım ama bir kez daha anlatacağım, vaktimi öyle
kullanmak istiyorum. Şimdi, bakınız, bu benim düşündüğüm ve -biraz sonra önergemiz
okunacak- önergemizde önerdiğimiz yer: Burada ilköğretim okulu var, yatılı
bölge okulu var, yatılı lise var, Jandarma Karakol Komutanlığı ve lojmanı var,
Orman Bölge Şefliği ve lojmanı var, sağlık ocağı var, TEDAŞ Şefliği, PTT
bürosu, spor sahası, tarım kredi kooperatifi binası, belediyenin eski binası,
yeni binası ve en önemlisi Artvinlilere yakışır bir kütüphanesi var,
Kütüphanesi de var arkadaşlar; içme suyu şebekesi var, kanalizasyonu var, şehir
imar planı var. Diyoruz ki az
masrafla buraya bir ilçe kurulabilir. Bizim önerimiz
-biraz sonra bu maddeyle ilgili önergemiz vardır- onun için, önce buraya, Yusufeli-Ersis adıyla bir ilçe kurulsun, sonra ihtiyaca göre Barhal Vadisi’nde ikinci bir ilçe kurulsun. Diyeceksiniz ki
bu kadar nüfus var mı? Arkadaşlar, Yusufeli, evinden, barkından, yurdundan
oluyor, bu ülke için fedakârlık yapıyor. Elli tane 2 bin nüfusun altında
ilçemiz vardır, olsun elli bir, elli iki. Yusufelililerin bu fedakârlıklarını
unutmayalım diyorum. Niçin Ersis diyoruz? Bakınız, 1877 Osmanlı-Rus Harbi’nde, Kılıçkaya’da bulunan halk savaşa gitmiş. Halit Paşa gelmiş
-Halit Paşa çok önemli, orada Halit Paşa İlkokulu var, Halit Paşa Caddesi var-
bayanlar karşılamış Halit Paşa’yı. Halit Paşa sormuş: “Erkekleriniz yok mu?
Bizi erkek karşılamayacak mı?” “Sayın Paşam, bizim erkeklerimizin hepsi harbe
gitti, henüz hiç kimse dönmedi.” Biz erkeksiz kaldık anlamında “Ersis kaldık.” diyorlar. Halit Paşa da “O zaman bu köyün
adı Ersis olsun.” diyor. İşte, Halit
Paşa’nın bu sözlerinden de ben etkilendim ve Yusufeli’nin, şu anda su içinde
kalan Yusufeli’yi, Yusufeli-Ersis
olarak öncelikle buraya taşıyalım. Bu, ilçe merkezine uzak olur, bu görüşler
gündeme gelir ancak Yusufeli, Ersis’e önce kavuşur;
arkasından, Çoruh-Barhal Vadisi’nde, Barhal Vadisi’nin biraz yukarısında -yani, bugün oraya Cilat diyorlar- Cilat’ta da
yatılı bölge okulu vardır. Barhal Nehri’nin üzerine
bir köprü yaparak, nehrin iki tarafına da bir ilçe kurulabilir ileride diyorum.
Fazla vaktinizi
almamak için bu madde hakkında bu kadar görüşlerimi size aktardım. Beni
dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Arifağaoğlu. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Artvin) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde, şahısları adına Artvin Milletvekili Ertekin
Çolak söz istemiştir. Sayın Çolak,
buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yusufeli
ilçesinin yerinin değiştirilmesiyle ilgili kanun tasarısı, yaklaşık bir buçuk
yıl önce gelmiş ve kadük duruma düşmüş. Tekrar, 22
Temmuzdan sonra, yaklaşık dört aydan beridir ben bu kanun tasarısının Meclise
gelmesi için uğraşıyorum. Bir emek harcıyoruz. Bu kanun tasarısı
Meclisten geçmedikten sonra Yusufeli ilçesinde yeni ilçe yeriyle ilgili
çalışmaları yapmak mümkün değil. Şu anda hem Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün hem Afet İşleri Genel Müdürlüğünün hem de TOKİ’nin
yapacağı bütün çalışmalar bu kanuna bağlı. Onun için değerli
arkadaşlarım, burada herhangi bir siyasi ayrım yapmadan, herhangi iktidar
muhalefet ayrımı yapmadan bütün milletvekili arkadaşlarımızın bu kanuna destek
vermelerini ve bu akşam burada bu kanunun geçmesini sizlerden ben talep
ediyorum. Artvinliler adına, Yusufelililer adına sizlerden bunu istiyorum. Bu duygu ve
düşünceler içerisinde hepinizi saygı, sevgi, muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çolak. Soru-cevap işlemi
için soru yok. 1’inci madde
üzerinde iki önerge var, okutuyorum sırasıyla: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
48 sıra sayılı Artvin İli Yusufeli ilçesinin merkezinin değiştirilmesi
hakkındaki kanun tasarısının 1.maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Madde 1: Artvin
İli Yusufeli İlçe Merkezi, Kılıçkaya beldesine
YUSUFELİ-ERSİS adıyla nakledilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
48 sıra sayılı “Artvin ili Yusufeli ilçesinin merkezinin değiştirilmesi
Hakkındaki Kanun Tasarısı” nda 1. maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ederiz.
(Ülke ve bölge
kalkınmasında çok büyük bir önem taşıyan baraj ve hidroelektrik santralleri
yatırımlarına ev sahipliği yapan, toprakları baraj su biriktirme alanları
içerisinde sular altında kalacak Artvin ili, Yusufeli ilçesi ile Batman ili
Hasankeyf ilçesine Türk milleti için yaptıkları fedakarlıkların
karşılığı ve bu fedakarlığa Türk milletinin teşekkürlerinin bir ifadesi olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce “şükran madalyası ve Beratı” verilir.) BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ENERJİ VE TABİÎ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçe
mi okunsun yoksa konuşacak mısınız? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Nevzat Korkmaz Bey konuşacaklar. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Korkmaz. Süreniz beş
dakikadır. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yusufeli ve Hasankeyf
ilçelerine Türkiye Büyük Millet Meclisince şükran madalyası ve beratı verilmesi
hakkındaki önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, vatanına bağlılık ve vatanı sevmenin çok değişik tezahürleri
vardır. Tek tek bireyler gibi, kasabalar, kentler de
sosyal bir refleksin sonucu olarak, kentsel kimlikleriyle bu sevgilerini
sergileyebilirler. Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa gibi kentlerimiz
İstiklal Savaşı’nda sergilemiş oldukları onurlu direnişin karşılığında çok can
almış, çok acılar çekmişlerdir. Batı
emperyalizminin kanlı yüzünü anlatan, topraklarımıza yapılan tecavüzü hiç kimse
bir daha yaşamak istememekte ancak mazisindeki bu onurlu duruşu bir miras
olarak çocuklarına bırakmanın derin haz ve mutluluğunu yaşamaktadırlar. Türkiye
Büyük Millet Meclisi, yüce milletimizin şükranlarının bir ifadesi olarak, bu milliyetçi
duruşu sonsuza kadar yaşatmak üzere bu kentlerimize İstiklal Madalyası ve
beratıyla birlikte unvanlar vermiştir. Yoksulluk ve geri
kalmışlık da bu ülke için alt edilmesi gereken düşmanlardan birisidir. Mustafa
Kemal Atatürk’ün de belirttiği gibi, cephede kazanılan zaferlerin iktisadi
zaferlerle taçlandırılması bir ülkü olmalıdır. Çoruh havzası
projeleri hem bölge hem de ülke kalkınması için son derece önemli ve stratejik
projelerdir. Sulama, enerji amaçlı su biriktirmek tüm dünyada gittikçe artan bir
önem kazanmakta ve geleceğin dünyası âdeta bugünden su savaşlarına
hazırlanmaktadır. Bu proje, ülkemizin, bölge ülkeleri ve diğer ülkeler nezdindeki önemini ve ağırlığını artıracaktır. Ancak ülkemize
kazandırdığı bu ekonomik getiriler yanında baraj inşaatı ve su rezervuar
alanlarında birçok yerleşim birimi suların altında kalarak batık şehirler
hâline gelecektir. Bu dramatik durumu, çevresine ışık veren, çevresini
aydınlatan mumun eriyerek yok olmasına benzetebiliriz. Yusufeli ve Hasankeyf
insanı, kardeşlerimiz, sadece tüm yaşamları boyunca emekleriyle ürettikleri
maddi değerlerden vazgeçmiyorlar; yani sadece vazgeçtikleri bağı bahçesi, evi
barkı değil. Hoş, bunların madden karşılığını vermek ve
onlarla helalleşmek belki mümkün. Maddi zararlar madden tazmin
edilebilir. Peki, vazgeçtikleri manevi değerlere ne diyeceğiz? Yaşadıkları
yerlerdeki çocukluk, gençlik, arkadaşlık, komşuluk ilişkilerine, sevgilerine,
aşklarına, iyi-kötü gün birlikteliklerine ne diyeceğiz, nasıl tazmin edeceğiz?
Bunları öyle çoğaltabiliriz ki üzerlerine kitaplar yazılabilir. Bu hatıraların
maddi değerlendirmesi yapılamaz çünkü manevi değerler ancak manen tazmin
edilebilir. Oradaki kardeşlerimizle, ancak hatırlarını, gönüllerini alarak, bu
fedakârlıklarına teşekkür ederek helalleşebiliriz. Bu önergemiz bu
düşünceyle hazırlanmıştır. Hiçbir siyasi mülahaza ve düşünce içerisinde
olmadan, devlet-millet kucaklaşmasına bir nebze de olsa bu teklifle hizmet
edebilir miyiz düşüncesinden ilham alarak verilmiştir. Ben, tüm
partilerimizin bu düşünce ile bu iki güzide ve fedakâr ilçemize, milletimizin
teşekkürlerinin bir ifadesi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisince şükran
madalyası ve beratı verilmesi önerimize destek olacağınızı düşünüyorum. Bundan sonra bu
tür büyük yatırımlar sonucunda bu şekilde zarar gören yerlere de böyle teşekkür
edilmesinin önünü açmak gibi güzel bir geleneğin başlatılmasına da hizmet
edecek diyor, Hasankeyf ve Yusufelili kardeşlerimize şükran, selam ve
saygılarımızı gönderiyor, yüce heyetinize hürmetlerimi arz ediyorum. (MHP ve AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Korkmaz. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
48 sıra sayılı Artvin İli Yusufeli ilçesinin merkezinin değiştirilmesi
hakkındaki kanun tasarısının 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz. Metin Arifağaoğlu
(Artvin) ve arkadaşları Madde 1: Artvin
İli Yusufeli İlçe Merkezi, Kılıçkaya beldesine
YUSUFELİ-ERSİS adıyla nakledilmiştir. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ENERJİ VE TABİÎ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Katılmıyoruz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Metin Arifağaoğlu konuşacak. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Arifağaoğlu. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Artvin) – Değerli milletvekilleri, önergemiz hakkında söz aldım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 1’inci madde
üzerinde görüşürken önergemizin özellikleri hakkında kısaca bilgi vermiştim. Şimdi, değerli
milletvekilleri, biz, neden bugün düşünülen “Yansıtıcılar” değil de Kılıçkaya’yı öneriyoruz? Elimizde teknik heyetlerin
raporları var, bu raporları sizin bilmenizi istedik. Buradaki maliyet oldukça
pahalı, Kılıçkaya’daki maliyet oldukça düşük. Bizim
önergemizin esası budur. Orada çok düşük maliyette bir ilçe kurmak mümkün, bu
tarafta da sıfırdan bir ilçe kuracaksınız. Bu ilçenin yeri
nasıl tespit edilmiş? Çok uğraşılmış. Tabii ki orada, ilçede yaşayanlar ilçe
merkezinin uzağa gitmesini istemiyor ancak yakında da müsait bir yer yoktur. Bu
raporların böyle olduğunu herkes biliyor, Sayın Başbakan da biliyor. Fakat
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Başbakanla şehrin üzerinde
helikopterle uçuyorlar, galiba, yüzde 100 eğimli yerler, zannedersem
helikopterden, yukardan eğimler fazla gözükmüyor, bu nedenle “Bugünkü yer
olsun.” diyorlar. Biz size
maliyetin yüksek olacağını söylüyoruz ve otuz yedi yıl ilçe olarak hizmet eden bu
beldenin altyapısı vardır. Altyapıda neler vardır? 1’inci maddede onları size
belirttim. Ayrıca, bir
özelliği daha vardır. Bakınız, bizim ülkemizde kadınlara seçme-seçilme hakkını
1934’te vermişiz. Oysaki burada, bu ilçede 1930 yılında ilk belediye başkanı,
Türkiye'nin ilk kadın belediye başkanı… 1930 yılında seçme var mıydı? Belediye
için vardı, evet. Milletvekili olarak yok ama belediye için var. Biliyorsunuz,
o zaman sadece birinci kademe belediye meclis üyeleri seçiliyor, belediye
meclis üyeleri kendi içinden belediye başkanını seçiyor. Zannedersem,
1950-1955’lere kadar, belki de 1960’a kadar böyleydi bu. Çünkü benim çocukluk
zamanımda, ben hatırlıyorum. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 1983’e kadar öyleydi. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – 1930 yılında ilk kadın belediye başkanı rahmetli Sadiye Ardahan -bu kadar kültürlü bir belde- ve bu Sadiye Ardahan kurucu meclis üyesi rahmetli Babür
Ardahan’ın da annesidir. Onu da bilvesile anmış olalım. Böyle bir kültüre sahip
Ersis. Yusufeli halkı
çok çalışkan insanlardır, yoktan var ederler. O eğimli arazide, o eğimli bir
coğrafyada set set duvarlar yaparak arazi oluşturmuş,
onun arkasına sırtıyla toprak taşımış ve set set
arazi oluşturmuştur. Bu kadar kıymetli bir coğrafya. Yusufeli’de mikroklima iklimi var. Bu mikroklima
ikliminde neler yetişmez! Bakınız, pirinç vardır. 120 hektarda ne kadar pirinç
yetiştiriyor? Yılda, 750 ton civarında pirinç yetiştiriyor. 102.850 zeytin
ağacı vardır. Yılda, yaklaşık bin ton zeytin elde ediyor. Yaklaşık 250 ton bal
alıyor. 11 bin ton meyve yetiştiriyor. Şimdi, Yusufeli
insanı, bu küçük coğrafyada -ki topraklarının yüzde 2,9’unda ekim yapabiliyor-
çok üretken olan ve üretimden yana zevk alan insanlardır. Ayrıca, şunu da
söylemekte fayda vardır: Yusufeli ve Artvin insanı, devamlı Atatürk ilke ve inkılaplarına yürekten inanmıştır ve muasır medeniyeti
yakalamak için her türlü katkıya ve fedakârlığa hazırdır diyorum, önergemize
destek vereceğinizi ümit ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Arifağaoğlu. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN - Karar
yeter sayısı arayacağım. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Lütfen sayınız… Şimdi tekrar
soruyorum: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar
yeter sayısı vardır. Madde 1’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Geçici maddeyi
okutuyorum: Nakil süreci GEÇİCİ MADDE 1-
(1) Yusufeli İlçesi, 1 inci maddede
belirtilen yeni yerleşim yerine nakline kadar geçecek süre içinde hâlen
bulunduğu yerde hukukî varlığını sürdürür. Yusufeli İlçe Belediyesi bu süre
içinde 5393 sayılı Belediye Kanunu ile diğer mevzuatın belediyelere verdiği
görev ve yetkileri yeni yerleşim alanında da kullanır. (2) İlçe Merkezi
yeni yerleşim alanına hukuken taşındıktan sonra Yusufeli İlçe Merkezi
Belediyesi hukukî varlığı yeni yerleşim yerinde sürdürür ve belediyenin eski
yerdeki hukukî varlığı sona erer. BAŞKAN – Geçici
madde üzerinde söz yok. Önerge yok. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: Yürürlük MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer. BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde 3’ü okutuyorum: Yürütme MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, bir teşekkür konuşması yapmak istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakanımız… Şimdi, yasayı
tümüyle oylarınıza sunuyorum… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Oyunun rengini belirtmek üzere Sayın Milletvekilimiz söz
istemiştir. BAŞKAN – Sayın
Bakan bu konuda konuşur biliyorsunuz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Bakan teşekkür eder efendim, arkadaşımız oyunun rengini
belirtmek üzere söz istiyor. BAŞKAN - Tamam,
buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın milletvekilleri, hepinizi saygı, sevgi, muhabbetle
selamlıyorum. Evet, bizim için,
Artvin için, Yusufeli için çok önemli bir kanundu ve sizlerin de desteğiyle
geçmiş oldu. Bu vesileyle ben emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Ayrıca, Artvin
Milletvekilimiz Metin Bey bir iki konuya değindi, bunlara da değinmek
istiyorum. Şimdi, önergede bahsettiği Kılıçkaya benim
beldem ve milletvekili olarak, eğer Yusufeli halkı gerçekten orayı istemiş
olsaydı elbette ki ben de orayı isterdim. Ama biz milletvekiliyiz, milletin
adına burada vekâleti yürütüyoruz. Milletimiz nereyi istiyorsa, nereyi uygun
görmüşse bizler de orayı istemek durumundayız. Bu nedenle ben,
tekrar herkese teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. Bu kanunun ilçemize
hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Arifağaoğlu, siz de aleyhte konuşmak istiyorsanız
buyurunuz, demin istemiştiniz. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, aleyhte mi konuşacaklar? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sizden öğrendik aleyhte söz alıp lehte konuşmayı, lehte söz alıp
aleyhte konuşmayı! ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, belli olması lazım, aleyhte mi söz istediler? METİN ARİFAĞAOĞLU
(Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz 1’inci maddeyle ilgili
önerge verdik. Önergemiz Parlamento tarafından uygun bulunmadı. Bizim
Parlamentoya saygımız vardır. Bu kanunun önce
ülkemize, Yusufeli’mize, tüm Artvin’imize hayırlı olmasını diliyorum. Yüce
Parlamentoya bu geç saatte gösterdiği özen için ben Artvin Milletvekili olarak
teşekkür ediyorum. Sizlere bir
serzenişim var benim: Arkadaşlar, iktidar milletvekili olarak Parlamentoda
gereken dikkati göstermiyoruz, karar yeter sayısında zorlanıyoruz. Bunu istemek
bizim hakkımızdır. Ne olur! “Bu Meclisi iktidar partisi çalıştırıyor”
diyorsunuz. O zaman gelin, her zaman karar yeter sayısını bulun, güzel güzel bu yasaları çıkartalım diyorum. (AK Parti
sıralarından gürültüler) ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Bak bakalım, kaç kişisiniz. BAŞKAN – Sakin
olunuz sayın milletvekilleri. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, “Parlamentoyu iktidar partisi yönetir”
diyorsunuz. Yönetirse… Altı ayda yoruldunuz. MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Yoksunuz, yoksunuz… METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Bakınız, 1 Ekimden sonra altı ay geçti, yedinci aydayız. Benim
geçmiş dönemde iki senede yoruldu bu Parlamento, üç senede yoruldu. Yorulmayın,
enerjinizi mutlaka burada harcayın, başka yerlerde harcamayın diyorum. Hepinize teşekkür
eder saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler) Değerli
arkadaşlarım, oyumun rengi kabuldür, ret değildir. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Arifağaoğlu. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük’e aykırı bir konuşma yaptı değerli
milletvekili. Engellemesine rağmen, AK Parti Grubu ve Milliyetçi Hareket
Partisinin desteğiyle bu çıkıyor. Bunu da beyan etmek istiyorum. BAŞKAN –
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı
kabul edilmiştir. Şimdi, Sayın
Bakana söz veriyorum. Buyurunuz Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) ENERJİ VE TABİÎ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önemli, güzel
kararlardan birini daha Büyük Millet Meclisimiz aldı. O bakımdan mutluyuz. Ben
de, o dönemin, bu barajın yapılması için emek sarf eden arkadaşlarınızdan biri
olarak da mutlu anlarımızdan bir tanesi bu. Çünkü Çoruh Nehri, enerji
bakımından son derece önemli bir nehir ve biz buraya bir beşi bir yerde gibi,
bütün barajları da, Muratlı da dâhil olmak üzere tamamladık. İnşallah, Çoruh’u
da barajlarla değerlendireceğiz. Yusufeli Barajı bunlardan
bir tanesi. Burada yalnız,
Sayın Arifağaoğlu konuşurken “zannedersem” diye
başladığı bir cümlesi oldu. Sayın Başbakanımız ve Büyükşehir Belediye Başkanı
uçakla veya helikopterle geçerken böyle bir karara varmış değil. Burayı biz,
Orta Doğu Teknik Üniversitesine uzun bir süre etüt ettirdik ve aşağı yukarı üç
sene kadar üzerinde çalıştık. Ben de birkaç kere gittim ve bu etüde ben de
katıldım. Tamamen oranın faunasını ve florasını da göz
önüne alarak tam bir çevre uyumu içinde olması için büyük önem verdiğimiz, emek
sarf ettiğimiz bir baraj Yusufeli Barajı. Dolayısıyla, böyle bir, sadece bir
uçuşla eğimleri ölçülmüş değil, zaten siz de “zannedersem” diye bahsettiniz,
zannettiğiniz gibi değil. Dolayısıyla bu noktada çok ciddi
olarak etütler yapıldı ve burada hem Yusufeli gibi son derece örnek bir halkın
da orada yaşadığını da göz önüne alarak onların yaşam tarzlarının bozulmaması
ve yaşam kalitesinin daha da geliştirilmesi için villa evler de dâhil olmak
üzere etüdü yapıldı ve aynı zamanda da Türkiye haritasına bakacak olursak aynı
İstanbul Boğazı gibi burada da Çoruh Nehri öyle bir hâle gelecek ki baraj
gölüyle beraber sanki onun simetriği gibi bir proje oluşacak ve hatta buralarda
Boğaz’a benzeyen manzaralarda belki de turistik tesislerin yapılması, binaların
yapılması, sanki İstanbul Boğazı gibi simetrik bir yapının oluşmasını sağlayacak.
Buna özellikle dikkat ettik. Çünkü orada incirinden zeytinine kadar pek
çok farklı ürünler de yetişiyor. Buna özellikle dikkat ettik. Teşekkür beratına
gelince, tabii ki böyle bir şeyi yapmayı biz de arzu ederiz ancak kanunla
değil. Bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin zaten yetkisinde, bunu talep üzerine
vermek mümkün. Çünkü Artvin olsun, Yusufeli olsun bütün güzelliklere layık
insanlar, o bakımdan biz de buna katılırız. Ama kanuna bunu koydurmadık çünkü
hem kanun tekniği açısından da doğru olmaz diye düşündük çünkü bundan sonra da
benzer şeyler bu tip işlerin yaygınlaşmasını sağlayabilir onun için bunu…
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının zaten yetkisinde olan bir nokta. Öbür taraftan “Ersis” kelimesi hakikaten işin tarihî bir boyutu var, anlamlı
bir ifade ama çok şükür artık Yusufelililer ersiz değil hepsinin çok şükür
erleri var, beyleri var. Dolayısıyla Yusufeli’ye “Ersis” kelimesini de eklemeyi doğrusu uygun bulmadık. Ama
bu, dediğim gibi, şu anda hepsinin beyefendileri, erleri mevcut. Çok şükür
böyle bir şeye de gerek görmedik. Biz,
Yenilenebilir Enerji Yasası’yla da birlikte bu tip barajların yaygınlaşmasını
da arzu ediyoruz. Kaldı ki zaten bu beş tane baraj peş peşe yapılınca… Hatta
Gürcistan tarafı da bundan yararlanacak, hem de bir dostluk barajı şekline
gelecek bu. O bakımdan, böyle
güzel bir yasayı gecenin bu vaktinde çıkaran Büyük Millet Meclisine,
muhalefetiyle iktidarıyla, herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Sayın
milletvekilleri, çalışma süremiz çok az kaldığı için, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 17 Nisan 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 23.33 |
|