DÖNEM: 23 CİLT: 18 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 88’inci
Birleşim 9 Nisan 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Yozgat
Milletvekili Osman Coşkun’un, 10 Nisan Polis Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 2.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, tarımsal desteklemelere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 3.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Van’daki nevruz kutlamaları
başta olmak üzere bazı olaylara yapılan müdahalelerle ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/163) 2.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve 22 milletvekilinin,
enerji kaynaklarının araştırılarak stratejik enerji politikası izlenmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/164) B) Duyurular 1.- AB Komisyonu
Başkanı Jose Manuel Barroso’nun 10 Nisan 2008 tarihli 89’uncu Birleşimde Genel
Kurula hitaben konuşma
yapma isteğine ilişkin V.-
AÇIKLAMALAR 1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, AB Komisyonu Başkanı Jose
Manuel Barroso’nun Genel
Kurula hitap edebilmesi için Mecliste karar alınması gerektiğine ilişkin açıklaması VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Devlet Memurları Kanunu
ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün;
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve
19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa
Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun; Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen
5434 Sayılı Kanunun 39 uncu Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen
Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı
ve 24 milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin;
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı:
119) VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Muş Milletvekili
Sırrı Sakık’ın konuşmasında Başbakana sataşması
nedeniyle konuşması 2.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın konuşmasında Başbakana sataşması nedeniyle
konuşması 3.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin konuşmasında
partisine sataşması nedeniyle konuşması VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, emekli büyükelçilere Cumhurbaşkanınca davet
yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı
(7/2131) 2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, hizmete açılmayan yatırımlara ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/2188) 3.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Bursa’daki bir inşaat
şirketinin vatandaşları mağdur ettiği iddiasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın
cevabı (7/2293) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak üç oturum yaptı. İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Özpolat, Avukatlar Günü’ne, Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak, Şanlıurfa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun
88’inci yıl dönümüne, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, İnternet Haftası’na
ilişkin gündem dışı konuşmasına, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım cevap verdi. Bulgaristan
Meclis Başkanı Georgi Pirinski’nin,
13-15 Nisan 2008 tarihleri arasında Sofya’da düzenlenecek olan “Güneydoğu
Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci Parlamento Başkanları Konferansı”na davetine
TBMM Başkanını temsilen Başkan Vekili Şükran Güldal
Mumcu’nun katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi. Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 28 milletvekilinin,
kayıt dışı istihdamın önlenmesi için (10/161), Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 25 milletvekilinin,
pamuk tarımındaki sorunların araştırılarak (10/162), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Genel Kurulun
8/4/2008 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek yarım kalan
çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi ile ilgili Meclis araştırması
önergelerinin görüşmelerine devam edilmesine ve saat 19.00’dan sonra ise
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan
işlerin görüşülmesine; 9/4/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesine; 8/4/2008 Salı günkü birleşiminde 15.00-21.00, 9/4/2008
Çarşamba günkü birleşiminde 13.00-22.00 ve 10/4/2008 Perşembe günkü
birleşiminde ise 13.00-21.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi. Alınan karar
gereğince; Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen (10/3), (10/8), (10/12),
(10/28), (10/31), (10/33), (10/38), (10/42), (10/47), (10/56), (10/59),
(10/62,) (10/64), (10/65), (10/68), (10/71), (10/84), (10/87), (10/89),
(10/98), (10/101), (10/119), (10/145), (10/146) esas numaralı Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerine saat 19.00’a kadar
devam edildi. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kararlaştırılmış olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 Milletvekilinin, 17.7.1964 Tarihli ve 506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun,
Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu
Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 3201 Sayılı “Yurt
Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal
Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24
Milletvekilinin, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 Milletvekilinin,
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı:
119) ikinci bölümünün görüşmelerine devam edildi. 9 Nisan 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.58’de son verildi.
No.: 123 II.- GELEN KÂĞITLAR 9 Nisan 2008 Çarşamba Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 Milletvekilinin, Van’daki Nevruz kutlamaları
başta olmak üzere bazı olaylara yapılan müdahalelerle ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/163) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/4/2008) 2.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve 22 Milletvekilinin,
enerji kaynaklarının araştırılarak stratejik enerji politikası izlenmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/164) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/4/2008) 9
Nisan 2008 Çarşamba BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 13.00 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 88’inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayımız vardır; görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, 10 Nisan Polis Günü münasebetiyle söz isteyen Yozgat Milletvekili Osman
Coşkun’a aittir. Buyurun Sayın
Coşkun. (AK Parti sıralarından alkışlar) III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.-
Yozgat Milletvekili Osman Coşkun’un, 10 Nisan Polis Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı OSMAN COŞKUN
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Polis Haftası münasebetiyle
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi ve tüm polis
teşkilatı mensuplarını saygıyla selamlıyorum. Konuşmamın
başlangıcında önemli bir hususun altını çizmek istiyorum. Bundan yaklaşık bin
altmış yıl önce, Tarık Bin Ziyad İspanya’yı
fethettiğinde ilk üniversiteyi açar ve üniversitenin giriş kapısına da bir
kitabe yazar: “Bir devletin ayakta kalabilmesi için şu beş şartın mutlaka
sağlanması gerekir. Bunlardan birincisi, devleti yönetenler bilgili olmalı.
İkincisi, devletin hazinesi dolu olmalı, yani para. Üçüncüsü, devletin
güvenliğinden sorumlu olan kurum güçlü olmalı” der. Biliyorsunuz,
yakın bir geçmişte Amerika’da fütüristler diye bir
grup oluştu. İçerisinde Alvin Toffler’ın
da bulunduğu bu grup bir açıklama yaptı. Gelecekte olabilecekleri tahmin eden
bu grup: “Gelecekte bir devletin ayakta kalabilmesi için şu üç şartın olması
gerekir: Para, bilgi ve silah.” dedi. Kısacası,
güvenlik kuvvetlerimiz, iç ve dış güvenlikten sorumlu olan güvenlik
kuvvetlerimiz, yani silahlı kuvvetlerimiz ve polis teşkilatımız ülkemizin
bekası için son derece önemlidir ve polis teşkilatımıza, güvenlik
kuvvetlerimize her kim ne yaparsa kendisine yapar. Ülkemiz açısından
hızlı nüfus artışı, köyden kente göçler, araç sayısındaki artışlar, trafiğin
yoğunlaşması, uyuşturucu madde kullanımı, yasa dışı eylemler gibi nedenlere
bağlı olarak ortaya çıkan suçların önlenmesi toplumun huzuru için büyük önem
taşımaktadır. Yine, bilim ve
teknolojideki gelişmelere paralel olarak suç ve suç tipleri değişmiştir.
Bununla birlikte güvenlik gereksinimi tıpkı beslenme gibi, barınma gibi her
toplumun vazgeçemeyeceği bir olgu hâline gelmiştir. Bu görev ülkemiz için,
ülkemizde iç güvenliğin sağlanması yönüyle polise verilmiştir. Gece gündüz
gözlerini kapamadan uykusuz bir şekilde, yüreği vatan için hep nöbette olan
polisimiz, yıllardır yorulmak nedir bilmeden bizlerin güvenliği için
çalışmaktadır. Sevgilerin en güzeline layık olan polislerimiz evden uzakta,
karda kışta çalışarak güzel vatanımızda huzur içinde yaşamamız için ellerinden
gelen her şeyi yapmaktadırlar. Her mesleğin kendine göre zorlukları vardır.
Ancak, kimi zaman polis yalnızca üniformasını giymesiyle birlikte bir hedef
hâline gelmektedir. Polisin görevini yerine getirirken ortaya koyduğu çalışma
şartları büyük bir özveriyi gerektirmektedir. Polis, yalnızca yasada tanımlanan
asli görevlerini yerine getirmenin dışında, birçok uluslararası toplantıda,
sosyal ve sportif faaliyette önleyici hizmet olarak görev yapmaktadır. Ülkemizde polise
yöneltilmiş bir silah, devletin hukuki ve manevi varlığına yöneltilmiş bir
saldırıdır. Bu anlamda polise yönelik her türlü saldırı ülkenin huzur ve
güvenini bozmaya yönelik davranış olarak algılanmalıdır. Güvenliğin olmadığı
bir toplumda başka hizmetlerin yerine getirilmesinin imkânsız hâle geleceği
unutulmamalıdır. Bu vesileyle
emniyet teşkilatımızın 163’üncü yıl dönümünü kutluyor, tüm teşkilat
mensuplarına başarılar diliyor, görevleri esnasında bu ülke için canlarını
veren şehitlerimizi rahmetle anıyor ve sözlerimi de bir polis şehidi evladının
duygularını yansıtan, Feray Aydın’ın göndermiş olduğu
şiirle noktalamak istiyorum. “Annem
gözyaşlarımı bilmiyor baba. Yine gecenin bir
vaktinde uyandım baba. Rüyamda seni
gördüm, bana gülümsüyordun, Kollarını
açmıştın bana doğru, ‘Koş yavrum!’ der gibi. Uzansam
tutacaktım sanki ellerini, Sanki sıkı sıkıya
sarılacaktım boynuna. Yine ağlıyorum
baba, sensiz, yorganımın altında. Gözyaşlarımı
saklıyorum yine yastığımda, Annem
gözyaşlarımı bilmiyor baba. Hani söz
vermiştim ya sana, ‘Bana bir şey
olursa ailenin reisi sensin.’ derdin ya Onun için,
ağlamıyorum baba. Annemin
gözyaşlarını siliyorum tabii ki her ağlayışında, Kendi
gözyaşlarımı içime akıta akıta. Haykırırcasına
yüreğimden ağlıyorum baba, Seni özledim, Hem de çok… Hem
de çok… Seninle
koşuşturduğumuz kırlardaki koşmalarımızı, Seninle oynadığım
maçlarda bana bile bile yenilişini, Beni okula
bıraktığında yüzüme kondurduğun o kocaman öpücüğünü, Bana dondurma
alışını, Her nazımı
çekişini …” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Coşkun. OSMAN COŞKUN
(Devamla) – “… Her eve gelişinde ‘Bu da aslan oğlumun.’ deyişini, Yollarını
sabırsızlıkla gözlemeyi özlüyorum baba. Her pencereden
bakışımda yine o köşeden dönecekmişsin gibi, Benim patır patır merdivenlerden inişimi, Annemin ‘Oğlum,
dur hele gelsin.’ deyişini, Seninle yolda
kucaklaşmalarımı özlüyorum baba. O polis
kıyafetinle ne muhteşemdin! Bir kahraman
gibiydin, benim kahramanım sendin baba. Senin gibi
olmaktı hedefim, Gururlu, çalışkan
ve işine sadık. Ben de bir
polisim şimdilerde baba, Senin çizdiğin
yoldan ben de gidiyorum. Arada bir
resminle konuşuyorum. Her günümü
seninle paylaşıyorum. Bilmiyorum
duyuyor musun beni… Olsun baba,
gözlerin konuşuyor sanki benimle. Gözlerinden
anlıyorum bana her diyeceğini. Tek dileğim
babam, seninle gurur duyduğum gibi, Senin de benimle
gurur duyman. Bana yaşattığın
gurur yeter. Bana yaşattığın
anılar yeter. Bak, artık
ağlamıyorum. Seni çok
seviyorum baba.” Bütün bu
duygularla hepinizi saygıyla selamlıyor, tekrar Polis Haftası’nı tebrik
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Coşkun. Cevap verecek
misiniz? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Müsaade ederseniz… BAŞKAN – Sayın
İçişleri Bakanımız Beşir Atalay. Buyurun Sayın
Atalay. (AK Parti sıralarından alkışlar) İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Osman
Coşkun’a teşekkür ediyorum, 10 Nisan Polis Günü hakkındaki konuşmasından
dolayı. Bir cevap vermekten ziyade, Polis Günü vesilesiyle ben de hem
polislerimizin bugününü kutlamak hem de yüce heyetinize polis teşkilatımızla
ilgili bazı bilgileri sunmak için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Ayrıca, yarın da
Sayın Özdemir’in bu konuda konuşması olacak ama yarın Polis Günü
etkinliklerimiz olacağı için o saatte aranızda olamayacağım. Bugünden, bu
vesileyle, ben bu konudaki duygularımı ifade etmiş olacağım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bizim, millet olarak devlet geleneği güçlü bir toplum
olduğumuz tartışılmaz bir gerçektir. Çok daha gerilere gitmeden, Selçuklu ve
Osmanlı İmparatorluğu dönemlerine baktığımızda, gerek iç güvenlik ve gerekse
dış güvenlik alanında günün şartlarına uygun organizasyonların kurulduğunu ve
bu hizmetlerin hakkıyla yerine getirildiğini biliyoruz. Osmanlı
İmparatorluğundan devralınan mirasla birlikte genç Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşundan günümüze kadar modern devlet mekanizmaları içinde olması gereken
iç güvenlik yapılanması geliştirilmiş ve güçlenerek günümüze kadar gelmiştir.
Polis Günü’nün kutlamalarına esas alınan 10 Nisan tarihinin dayanağı da işte bu
tarihimiz içinden gelmektedir. 10 Nisan 1845’te İstanbul’da “Polis” adıyla bir
teşkilat kurulmuş, yeni kurulan polis teşkilatının görevleri yine aynı tarihte
yayınlanan Polis Nizamnamesi’nde belirtilmiş ve bu durum yabancı elçiliklere de
bir yazıyla duyurulmuştur. 10 Nisan 1845 tarihinde “Polis” adı kullanılarak
yeni bir yapılanmaya gidilmesi, bugünkü emniyet teşkilatının kuruluş yıl dönümü
olarak kabul edilmiş ve her yıl bir dizi etkinlikle kutlanmaktadır. Ben de bu
vesileyle emniyet teşkilatımızın 163’üncü kuruluş yıl dönümünü kutluyor,
ilelebet var olmasını diliyor ve başarılı hizmetlerinden dolayı kendilerine
teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde iç güvenlikten doğrudan sorumlu olan
İçişleri Bakanlığı, bu hizmetlerini esas itibarıyla Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı aracılığıyla yurt
genelinde yaklaşık 450 bin personelle yürütmektedir. İçişleri Bakanı olarak şu
hususu gururla ifade edebilirim ki, Bakanlığıma bağlı her üç güvenlik birimi de
büyük bir özveri, fedakârlık ve üstün hizmet anlayışı içerisinde görevlerini
hakkıyla yerine getirmektedirler. Ben burada,
sadece, tabii, polis teşkilatımızla ilgili bazı hususları bilgi olarak da
sizlere sunmak istiyorum. Bakanlığımın bağlı kuruluşu olan Emniyet Genel
Müdürlüğümüz 27 daire başkanlığı, 3 koruma müdürlüğü, 81 il emniyet müdürlüğü,
363 ilçe emniyet müdürlüğü, 395 ilçe emniyet amirliği, 1.206 polis merkezi,
eski adıyla “polis karakolu” ile kendi görev alanları içerisinde iç güvenlik
hizmeti vermektedir. Polis
teşkilatımız, hırsızlık ve kapkaçtan teröre, pasaport ve ruhsat işlemlerinden
trafiğe, toplumsal olaylardan yasa dışı örgütsel faaliyetlere, her türlü
kaçakçılık suçlarından organize suç çeteleriyle mücadeleye kadar geniş bir
yelpazede halkımızın huzur ve güvenlik içerisinde yaşaması için gece gündüz,
yirmi dört saat çalışmaktadır. Bu hizmetler, ülke genelinde dağılmış yaklaşık
15 bin amir, 175 bin polis memuru ve 17 bin civarında çarşı ve mahalle bekçisi
ile yardımcı hizmetler sınıfı olmak üzere, 207 bin personel tarafından
layıkıyla yerine getirilmektedir. Şu anda Emniyet Genel Müdürlüğümüzün
bünyesinde çalışan sayı 207 bindir. Biz, Bakanlık
olarak, Hükûmetimiz döneminde polis teşkilatımızın
çağdaş şartlarda hizmet vermesi, teknolojisinin yenilenmesi için elimizden
gelen çabayı gösteriyoruz. Çünkü devletin öncelikli görevi, vatandaşlarının
huzur ve güven içinde yaşamasıdır ve bunun için de bu teşkilatımızı, polis
teşkilatımızı çağın şartlarına uygun donanımla bizim donatmamız ve
yetiştirmemiz gerekiyor. İç güvenlik hizmetlerinde sadece modernizasyon değil,
teknolojik yenilenme değil, bilindiği gibi zihinsel dönüşümün de geçirilmesi
yönünde yine hem yasal düzenlemelerle hem Hükûmetimiz
dönemindeki demokratikleşme çalışmalarıyla çok önemli mesafeler alınmıştır ve
zihinsel dönüşümün en önemli noktası da hukukun üstünlüğü ilkesinin
benimsenmesidir. İç güvenlik
hizmetleri, tanımı gereği, bir hizmet sektörü olup çağdaş anlamda bunu
gerçekleştirebilmenin yolu güvenlik hizmetlerinde kanuniliğin, hukukiliğin
benimsenmesi ve uygulanmasıdır. Bu bağlamda, sivil katılım ve denetime açıklık,
şeffaflık, hesap verebilirlik gibi çağdaş niteliklere sahip olmak, toplumumuzun
beklediği kaliteli hizmet anlayışının bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Her zaman ifade ettiğimiz gibi güvenlik, temel hak ve özgürlüklerin korunmasına
hizmet eden bir araç olup özgürlükleri korumanın da bir ön şartıdır. Biz hep
şunu söylüyoruz: Güvenlik ve özgürlük dengesini sağlamak çağdaş devletin ve
güvenlik birimlerinin en hassas alanıdır ve bu dengenin bozulmaması gerekiyor.
Bunun azami gayreti içindeyiz. Günümüzde
toplumların çağdaşlık düzeyi ile polisiye uygulamalarda insan hak ve
özgürlüklerine gösterilen saygı arasında çok yakın bir ilişki kurulmaktadır. Bu
bilinçten hareketle, ülkemizin demokrasi yolculuğuna önemli katkısı olan Türk
polis teşkilatının, birey hak ve özgürlüklerinin kısıtlayıcısı değil güvencesi
konumunda olduğunu bu vesileyle bir kez daha belirtmek istiyorum. Yeni iç güvenlik
stratejimiz çerçevesinde önemle üzerinde durduğumuz temel konuların en başında
bu gelmektedir. Bunu ifade etmek istiyorum. Polis eğitimimizde de bu boyuta, bu
noktaya, tabii, çok ağırlık veriyoruz. Bu çerçevede hem polis akademisi hem
meslek yüksekokulları hem polis hizmet içi eğitim programlarıyla, gerçekten
polis eğitimine çok büyük bir önem veriyoruz, giderek bu önemi de artıracağız.
Özellikle de hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, birey hak ve
özgürlüklerinin korunması, olaylara müdahalede dengenin korunması en başta yer
almaktadır. Bunu rahatlıkla ifade etmek isterim. Tabii, bizim
“işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans” sloganımız Hükûmetimiz
döneminde en ince ayrıntısıyla uygulanmıştır ve bu, uluslararası alanda da
takdir toplamıştır. Polis merkezlerimizin yapısı değişmiştir. Polisimizin
insanımıza uyguladığı tavır, tutum, muamele çok değişmiştir ve bu, uluslararası
alanda da fark edilmektedir. Bu titizliğimizi sürdürüyoruz. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine de bu yönde zaten son yıllarda yapılan başvuru olmamıştır,
işkence iddiasıyla. Ben konuşmamı çok uzun tutmayacağım ama bir iki noktaya
değinerek bitiriyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii şunu kesinlikle ifade etmek istiyorum: Özellikle
bazı toplumsal olaylarda, geçtiğimiz aylarda, günlerde, polisin tutumuyla
ilgili, polisin imajını da zedeleyen bazı görüntüler söz konusudur. Bunların
hepsi ince ince araştırılmaktadır ve polis de… Tabii
büyük bir teşkilat, 207 bin kişi, bunun içinde de yanlış yapan olabilir, yanlış
tutumları sergileyen olabilir, bunlar da burada cezasını görecektir. Biz, polis
teşkilatımızın haklarını koruyoruz, özlük haklarının geliştirilmesi için
çalışıyoruz, çalışacağız, onların her alanda haklarını koruyacağız ama yanlış
yapanlar da teşkilatımız içinde cezalandırılacaktır. Hepsi kamu görevi
yapmaktadır. Kamu görevi yapan her bireyin görevi, sorumlulukları, iş tanımı
bellidir ve onlara uymak durumundadır. Bunlara uymayanlar cezasını görür ve
büyük teşkilatımızın tarihini, onurlu Türk polis teşkilatının imajını da
zedelemeye kimsenin hakkı yoktur, bunu da ifade ediyorum. Ama olaylara bakarak,
yanlış bilgilerle polis teşkilatımızı haksız yere de hırpalamamalıyız, motivasyonunu kırmamalıyız, zedelememeliyiz; bunu da
özellikle istirham ediyorum. Onların hakkını da korumak bizlere düşer. Biz, bu
çerçevede, Kolluk Etik İlkeleri’ni 24/10/2007
tarihinde, yani ekim ayında imzalayarak yürürlüğe koyduk. Bu çok önemlidir.
Kolluk Etik İlkeleri, uluslararası standartlarda gelişmiş ve demokratik iddiası
olan ülkelerin imzaladığı ve uyguladığı ilkelerdir. Bunu, onbirinci
ayın 30’unda bütün teşkilatımıza genelge yaptık. Bu etik ilkeler, çok önemli
ilkeleri, davranış ilkelerini ihtiva etmektedir. Onun uygulanmasıyla ilgili de
bütün hassasiyetimizi gösteriyoruz. Ben sadece şunu
ifade ediyorum: Polis teşkilatımızla övünebiliriz. Teşkilat
mensuplarımızın şu anda yüzde 70’i üniversite ve yüksekokul mezunu. Eğitim
seviyesini giderek yükseltiyoruz, yükselteceğiz. Eğitim seviyesi yükseldikçe
hizmet kalitesi artacaktır. Polisimiz, görevini yaparken, insanımızla bire bir
muhataptır ve bu eğitim seviyesi zaten kendisini daima davranışlarda
göstermektedir. Son yıllarda,
biliyorsunuz, Hükûmetimizin 2005 yılından itibaren
uyguladığı, bir yeni, polislik mesleğine giriş uygulaması var. Üniversite mezunu, dört yıllık fakültelerden
mezun gençlerimizden polislik mesleğine girmek isteyenlerden her yıl bir grup
alınıyor, altı ay gibi kısa bir sürede yoğun bir eğitimden geçiriliyor ve
bunlar göreve başlıyorlar. Şu ana kadar 15 bin kişi bu şekilde başlamıştır. Bu
yıl da 8.500 kişi yine önümüzdeki aylarda aynı şekilde alınacaktır. Şunu
memnuniyetle ifade etmek isterim: Bütün illerimizde ve birimlerimizde bu alınan
ve eğitimden geçerek başlayan elemanlarımızdan da büyük bir memnuniyet vardır. Teknolojiyi ülke
genelinde yaygınlaştırıyoruz. Burada ifade etmiştim, tekrar Meclisimize bilgi
sunuyorum: MOBESE sistemini seksen bir ilimizde ve büyük ilçelerimizde bu yıl sonuna
kadar inşallah tamamlayacağız. Bu, koruyucu, önleyici kolluk hizmeti açısından
çok etkili olmuştur, buna önem veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz. Ayrıca, şehir
suçları dediğimiz suçlarda azalma devam ediyor. Bu konuda -kapkaç gibi,
hırsızlık gibi, oto hırsızlığı gibi- hassasiyetimizi biz de artırıyoruz.
Özellikle caydırıcı yöntemler uyguluyoruz, sivil unsurlar ön planda ve gece
devriyelerini artırıyoruz, artıracağız; şehirlerimizde her sokaktan geceleri
mutlaka polisimiz, polis arabalarımız birkaç defa geçmiş olacak. Bu şekilde
şehir güvenliğini biz çok önemli görüyoruz. Bir de bunun bir parçası eğitim
güvenliğiydi, yine Yüce Meclisimize bilgi sunmuştum. Geçen yılın eylül ayında
başlattığımız Güvenli Eğitim ve Güvenli Okul Projemizi ağırlıkla sürdürüyoruz.
Çok başarılı yürüyor ve şu ana kadar okullarımızda bu yıl bizi çok üzen olay olmamıştır,
bu uygulama sayesindedir. Titiz, psikolojik boyutlarını da gözeterek bu
projemizi ağırlıkla sürdürüyoruz. Bütün hedefimiz,
toplumumuzda daha huzurlu, daha güvenli bir hayattır. Bunun için polis
teşkilatımız, ifade ettiğim gibi, yirmi dört saat çalışmaktadır, büyük
özveriyle çalışıyorlar, az imkânlarla çalışıyorlar. İmkânlarını artırmak çabası
içindeyiz. Sizin de desteğinizi bu konuda istiyorum. Kendilerine çok
teşekkür ediyorum. Her birine teşekkür ediyorum, her birinin gözlerinden
öpüyorum. Biz, onları çok önemli görüyoruz, büyük değer veriyoruz ve yüce
Meclisinize şunu ifade ediyorum: Polis teşkilatımız, gerçekten yirmi dört saat
mesai mefhumu tanımadan çalışıyor ve toplumumuz onların çalışmasıyla huzur
içinde hayatını sürdürüyor ve sürdürecek. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, köy ve mahalle bekçilerini getirmiyorlar! BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım. Gündem dışı
ikinci söz, tarımsal desteklemeler hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili
Hasan Macit’e aittir. Buyurun Sayın
Macit. (DSP sıralarından alkışlar) 2.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, tarımsal desteklemelere ilişkin gündem
dışı konuşması ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle Polis Günü’nü
kutluyorum ve yüce heyetinize saygılar sunuyorum. 2007 yılına ait
büyüme verileri TÜİK tarafından açıklandı. Yapılan açıklamaya göre, geçen yıl
gayrisafi millî hasıla yüzde 4,5 artarken tarımda
yüzde 7,3 gerileme yaşanmıştır. Tarımda son kırk
yılda yüzde 7’nin üzerinde 3 defa küçülme görülmüştür. 1973 yılında yüzde 7,8;
1989 yılında yüzde 7,6 ve geçtiğimiz yıl da yüzde 7,3 oranında küçülmüştür. TÜİK verilerine
göre 2007 yılında üretim miktarlarında önemli gerilemeler görülmektedir.
Üretimdeki düşüş çiftçilerimizin yoksullaşmasına neden olduğu gibi tarım
ürünleri ithalatının patlamasına da yol açmıştır. Yine TÜİK’in
Uluslararası Standart Sanayi Sınıflandırması rakamlarına göre, 2007 yılında
tarım ürünleri ihracatı 2006 yılına göre yalnızca yüzde 7 artarak 3 milyar 724
milyon dolar iken ithalat yüzde 60 artışla 4,6 milyar dolar olarak
gerçekleşmiştir. Tarımdaki bu
gerilemeye, Sayın Başbakan ve Sayın Tarım Bakanı, yaşanan kuraklığın neden
olduğunu söyleyerek sorumluluktan kurtulmaya çalışmaktadırlar. Kuraklığın
etkisi yadsınamaz ama esas gerileme tarımda uygulanan yanlış politikalardır.
İki örnek verirsek: İktidara geldikleri 2002 yılında 93 milyon dekarda buğday
ekilirken 2006 yılında 8 milyon 100 bin dekar gerileyerek 84 milyon 900 bin
dekarda; şeker pancarında ise 2002 yılında Tarım ürünleri,
stratejik konumları, gıda güvencesi ve beslenme açısından taşıdıkları önem
nedeniyle dünyanın her yerinde destekleme kapsamına alınmıştır. Türkiye’de de
tarım ürünleri destekleme kapsamındadır. Üyesi olmayı hedeflediğimiz Avrupa
Birliğinin bir yılda tarıma ayırdığı sübvansiyon 45 milyar euro
ile toplam bütçesinin yüzde 40’ını oluşturur iken Türkiye ise bütçesinin
yaklaşık yüzde 2’sini ayırabilmektedir. Az olan bu
desteklemelerin zamanında tespit edilip gereksinim duyulduğu anda ödeme
yapılamaması ve destekleme politikalarının yazboz sistemi gibi devamlı
değiştirilmesiyle, desteklemeler yarardan çok zarar vermeye başlamıştır. Dekar
başına 16 YTL olarak uygulanan doğrudan gelir desteği önce 10 YTL’ye, 2008 yılı
içinde de 7 YTL’ye indirilmiştir. Dekara verdiğimiz bütün desteklerin toplamı,
1 dekara atılan gübrenin bu yıl gelen zammını ancak karşılamaktadır. Bakanlar Kurulu,
zeytinyağında bir miktar artırmak üzere 2007 primlerini 2006 yılı primleriyle
aynı tutmuştur, mısırda primi 6,7 yeni kuruştan 2 yeni kuruşa düşürmüştür. Prim
miktarları tespit edilirken üretim maliyeti ve çiftçi satış fiyatı göz önüne
alınmadan belirlenmiştir. Prim miktarları üretimi teşvik etmeye yetmeyecektir.
Çiftçi, ürettiği ürünlerden maliyet üzerinden gelir elde ederse üretimi
artırır. Türkiye, yağ
gereksinimini karşılamak üzere 2007 yılında yaklaşık 1,7 milyon dolar tutarında
yağ ve yağlı tohumlar ile 1 milyon 109 bin ton mısır ithalatı
gerçekleştirmiştir. Oysaki bu ürünler kendi coğrafyamızda verimli bir şekilde
üretilebilmektedir. 2007 yılında
ülkemiz, destekleme primi kapsamındaki ürünlerin ithalatı için 3 milyar dolar
ödemiştir. 2008 yılında, tespit edilen bu primlerle mısır ve pamukta ve yağlı
tohumlarda ithalat patlaması yaşanacaktır. Destekleme
politikaları gözden geçirilerek, ithalata giden kaynağın destekleme yoluyla
kendi çiftçimize aktarılması gerekmektedir. Mısır priminin düşürülmesi ithalatı
daha da artıracaktır. Mısır, özellikle yem sanayisinin ana ham maddesidir. Bu
yıl mısır priminin geçen yıla oranla yüzde 70 oranında düşürülerek 2 yeni kuruş
olması çiftçiyi mısır üretiminden uzaklaştıracak ve açık Amerika Birleşik
Devletleri ve Arjantin’in… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Macit. HASAN MACİT
(Devamla) - …genetiği değiştirilmiş mısırıyla karşılanacaktır. Mısır priminin
düşürülmesi tüm mısır üreticileri tarafından büyük bir öfkeyle karşılanmıştır.
Özellikle Kahramanmaraş’tan dün onlarca telefon aldık, büyük bir tepki
içindelerdir. Hayvancılık
desteklemeleri de yeni bir statüye kavuşturulmak üzere, 5 baş ve 200 baş
arasında hayvan başına bir destekleme verileceği düşünülmektedir. Oysaki, Türkiye’de işletmelerin yüzde 80’inde 1-4 baş hayvan
olduğu düşünülürse, bu, hayvancılıkla geçimini sağlayan yüzde 80 çiftçimizin ne
yazık ki desteklemeden yararlanamayacağı görülmektedir. Bunun ötesinde,
hayvancılıktaki süt üretimi ve et üretimi hijyenik
koşullardan uzaklaşacak ve kayıt dışılığı teşvik edecektir. Değerli
arkadaşlar, tabii, desteklemelerin gerçekten çok büyük kapsamda anlatılması
gerekiyor. Ama, beş dakikada da bunun ne yazık ki çok
az bir bölümüne değinilebiliniyor. Hepinizi
saygılarımla selamlarım. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Macit. Gündem dışı
konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker
Bey cevap verecekler. Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli
üyeleri; İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit’in tarımsal desteklemelerle
ilgili yaptığı gündem dışı konuşmaya bir cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, AK Parti Hükûmeti göreve geldiğinde 2002 yılında tarıma verilen
destek sadece 1,8 milyar YTL’ydi. Bunun da sadece 186 milyonu primlerden
oluşuyordu, 83 milyon YTL’si hayvancılık destekleri, 1,5 milyar YTL doğrudan
gelir desteği ve 42 milyon da çay desteğiydi. Tamamı bu, başka hiçbir destek
yok, 1,8 milyar YTL. Şimdi, 2008 yılında bizim verdiğimiz toplam destek 5,4
milyar YTL, yani 1,8’in tam 3 katı; hayvancılığa verdiğimiz destek 975 milyon
YTL; hububata, sadece primlerine verdiğimiz destek 710 milyon YTL; primlere
verdiğimiz destek 1,1 milyar YTL. Yani 186 milyonu 1,1 milyara çıkardık. Şimdi,
hayvancılıkla ilgili, mısırla ilgili tabii birçok değişiklik yaptık ve
verimliliği artırmaya dönük olarak yaptık. Bununla da Türkiye’de hayvansal
üretimde de tarımsal üretimde de çok ciddi verimlilik artışı sağlandı. Bu hem
toplam üretime yansıdı hem Türkiye'nin tarımsal ticaretine yansıdı hem gerçekte
bizim açımızdan tarımın gayrisafi hasılasının da
yaklaşık 2 kat artmasına sebebiyet verdi. 21,8 milyar dolar iken tarımsal
gayrisafi hasıla, bugün 44 milyar dolara çıktı, 2
katlık bir artış oldu. Tabii, ürünlerin her birini ayrı ayrı
değerlendirdiğimizde, onların hem maliyetleri hem piyasa fiyatları hem
dünyadaki durumu hem Türkiye açısından bunların stratejik değerleri, önemi
dikkate alınmak suretiyle, birbirlerine karşı pariteleri
dikkate alınmak suretiyle bunlar ihtiyaca göre gözden geçirilmektedir. Bizim esasen
Türkiye için hiç adil olmadığını düşündüğümüz doğrudan gelir sistemiyle ilgili
başından itibaren Hükûmet Programı’nda biz dedik ki:
“Doğrudan gelir desteğinin payını biz giderek azaltacağız.” Çünkü,
bir: Türkiye’deki işletme yapısı bozuk olduğundan dolayı, yani küçük işletmeler
çoğunlukta olduğundan dolayı bunlar bu desteklerden istifade edemiyor. Bu özellikle çok önemli. İki: Türkiye’de
doğrudan gelir desteği ödediğimizde, Türkiye'nin şartları gereği sadece arazi
sahipleri bu desteklerden istifade ediyor. O nedenle, biz bunların belirli
düzeyde, belirli aşamalarda aşağı indirilmesini ve ortadan kaldırılmasını
planladık. Nitekim, başlangıçta neredeyse -sadece
doğrudan gelir desteğinden oluşan- yüzde 85 civarında oluşan doğrudan gelir
desteğini biz yüzde 30’lara düşürdük ve önümüzdeki seneden itibaren de bunu
farklı şekillerde “ürün desteği”, “prim desteği”, “kırsal kalkınma desteği” adı
altında, hem tarım sektörünün verimliliğini artırmaya hem teknoloji kullanımını
geliştirmeye dönük olarak hem de verimliliği artırmaya dönük olarak vereceğiz.
Bu sene içerisinde de, şimdiye kadar yine bu şekilde, bu politika çerçevesinde
uyguladık ve bizim uyguladığımız politikalar sonucunda da Türk tarımı geriye
değil, ileriye gitti. Bunu bütün rakamlar da söylüyor. Şimdi, Türkiye'nin
tabii şöyle bir meselesi var: İthalat-ihracat rakamlarında ithalatı tarımda
görünen ham maddeler var. Ama bu ham maddeler işleniyor, ihracatı sanayi mamulü
olarak gösteriliyor, sanayiye kaydırılıyor. Örneğin pamukta… Türkiye'nin
tekstil endüstrisinin kapasitesi gereği Türkiye pamuk ithalatı yapıyor, bu
tarım ithalatı gibi görünüyor. Ancak öte taraftan bu işlenip iplik, kumaş,
tekstil ürünü olarak milyarlarca dolarlık, yani 5 kat, 6 kat daha fazla
ihracata dönüşüyor. Ama o sanayi ihracatı olarak göründüğünden, sanki tarımın
ithalatı artıyormuş gibi anlaşılıyor. Bu doğru değil. Değerli
Milletvekilimiz mısırdan bahsetti. Mısırın Türkiye’deki toplam üretimi biz
iktidara geldiğimizde 2 milyon tondu. Bugün Türkiye'nin mısır ithalatı, geçen
sene yaşadığımız kuraklığa rağmen, 3,8 milyon ton. Yani mısırda neredeyse 2
katı bir artış söz konusu. Tabii mısır tüketimi de artıyor, talep de artıyor ve
hem endüstride kullanılıyor hem yem sanayisinde özellikle kümes hayvancılığında
kullanılıyor. Bizim buradaki gerek primlerle gerek diğer destekleme
kalemleriyle ihtiyaca binaen yaptığımız düzenleme hem fiyatı hem uluslararası
gelişmeleri hem de maliyeti ve diğer destek unsurlarını dikkate alarak
yaptığımız düzenlemelerdir. Öngördüğümüz gerek hayvancılıkla
ilgili destekler gerek tarımla ilgili diğer destekleri de zaten bütün sivil
toplum kuruluşlarıyla, çiftçi temsilcileriyle birlikte, onların da görüşlerini
almak suretiyle biz planladık, onlarla birlikte bu kararları oluşturduk ve
bunun da kesinlikle Türk tarım sektörüne de, hayvancılık sektörüne de çok büyük
katkı sağlayacağını, fayda sağlayacağını biz biliyoruz. Önümüzdeki
yıllarda da bunun sonuçları ortaya çıkacaktır. Ben bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Bakan. HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, bir konuya bir cümleyle katkı koymak istiyorum. BAŞKAN – Buyurun,
açıyorum mikrofonunuzu. HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın açıklamaları için teşekkür ederim. Ben bir kez daha
tekrar etmek istiyorum. Özellikle hayvancılık desteklemelerinde uygulamayı
düşündükleri politikanın son derece yanlış olduğunu, iki yıl sonra, bu
destekleme sistemini düşündükleri gibi yaparlarsa, hayvancılık sektörüne
gidecek kaynakların bir başka yerlere gittiğini ve özellikle terör örgütüne
aktarıldığını konuşuyor olacağız diye düşünüyorum. Bu kaygıyı taşıyorum. Bir
kez daha buradan bunu vurgulamak istedim. Ayrıca, ekim
alanlarında, örneğin buğday ekim alanlarında 2002 ile 2006 arasında yüzde 10
gibi bir ekim alanının gerilemiş olması tarımın nereye gittiğinin bir
göstergesidir. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Macit. Buyurun Sayın
Bakan. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. Şimdi, Sayın Macit
bir konuyu söyledi. Bu doğru değil, yani biz buna tabii şiddetle karşıyız.
Bunun, işte, terör örgütüne gideceği yönünde, böyle bir şey söyledi. Bu çok insafsızca bir eleştiri. Sayın Macit arzu ederse, ben
kendisine yeni hayvancılık destekleme politikasının detaylarını; neden, hangi
gerekçelerle, hangi hedefler gözetilerek bunların alındığını anlatırım ama o,
yakışıksız, gerçekte olmayacak bir şeydir, haksız bir durumdur. Şimdi, ürünler
arasında zaman zaman kaymalar oluyor. Mesela pamuktan
mısıra, buğdaydan mısıra kaymalar oluyor. Yani yüzde 10’luk diyelim buğdayda
iddia ettiği gibi bir azalma varsa bile, bu başka bir tarımsal ürüne, katma
değeri daha yüksek olan bir ürüne geçen bir alandır. Yoksa,
üretim artık yapılmıyor anlamında değildir. Diyelim buğday üretmiyor da mısır
üretiyor. Zaten o kazanılan mısır alanı da pamuktan, hububattan vesaire
geçmiştir. O da aslında bizim politikalarımızın bu manada doğru olduğunu
gösteriyor. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. Gündem dışı
üçüncü söz, 8-14 Nisan Sağlık Haftası münasebetiyle söz isteyen Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’a aittir. Buyurun Sayın
Barış. (CHP sıralarından alkışlar) 3.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Sağlık Haftası’na ilişkin gündem dışı
konuşması TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de polis
teşkilatımızın kuruluş yıldönümünü kutluyorum ve tüm polislerimize başarılı
çalışmalar diliyorum. Evet, Sağlık
Haftası nedeniyle, ben de gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu nedenle, yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa birimi, son üç yıl içerisinde
Avrupa’da oluşan atmosfer olaylarının -ki, bu bin civarında- bunun meydana
getirdiği iklim değişiklikleri ve küresel ısınma çok sayıda insanın, özellikle
kırsal kesimde yaşayanların, yaşlıların ve çocukların gelecekte çok büyük
sağlık sorunları ile baş başa kalacağını göstermiştir ve bu bilgiyi de
sunmuştur. Tabii ki, bu konuda Sağlık
Bakanlığımızın bu küresel ısınmanın ayak seslerini bilerek, görerek çalışmalar
yaptığını umuyorum veyahut da çalıştığını, çalışmakta olduğunu da hissediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir insan ancak sağlıklı olduğu zaman verimli olabilir. Çağdaş
dünya ülkeleri insanların hasta olduktan sonra iyileştirilmesinin çok büyük maddi
ve manevi kayıplara neden olduğu tespitinden yola çıkarak tedavi edici
hekimlikten ziyade koruyucu hekimliği öne çıkaran bir sağlık politikası
oluşturmuştur, ancak ülkemizde durum bunun tam tersi. Yıllardır uygulanan
yanlış sağlık politikalarının sonucu halkımız “sağlık” kavramını hasta olduktan
sonra iyileşme olarak görmektedir. Koruyucu hekimlik
bir ülke için ekonomik olarak da çok önemlidir. İlave bir hayat kurtarmanın
maliyeti, koruyucu hekimlikte 250 dolar iken tedavi edici hekimlikte bu maliyet
20 katına yani 5 bin dolara çıkabilmektedir. Tüm insanlar bebek doğmadan önce
bu koruyucu hekimlikle ilgili bilgileri almalıdır. Koruyucu hekimlik, bebek ana
rahmine düştüğünden itibaren söz konusudur ve doğacak çocukların da sağlığı,
alınacak bu tedbirlerle aileye ve topluma faydalı bir fert olabilir. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde 1.200 civarında hastane, 5.700 sağlık ocağı, 25 bin sağlıkevi ve
yaklaşık buralarda 108 bin hekim ve 300 bin civarında sağlık personeli, ebe,
hemşire ve yardımcı personel çalışmaktadır. Dün, bu rakamları çeşitli yerlerden
bulurken bunları güncelleştirmek için Sağlık Bakanlığının ilgili birimlerine
müracaat ettim, ancak bana bir milletvekili olarak bu bilgilerin verilmesinin yasak
olduğu söylendi. Sağlık Bakanım burada yok herhâlde… Gerçekten, bir
milletvekili, ülkemizde kaç doktor olduğunu veyahut da kaç hemşire olduğunu
öğrenmek için Sağlık Bakanlığına müracaat ettiği zaman… Böyle bir yasak var mı
arkadaşlar? Bunu, gerçekten Sağlık Bakanımın cevaplamasını istiyorum ve böyle bir
kanun, böyle bir yasa var mı diye soruyorum. Sayın
milletvekilleri, henüz Genel Kurula gelmemekle beraber Sağlık Bakanlığımızın
tam gün çalışmayla ilgili yasa tasarısını gazetelerden bölük pörçük bir şekilde
okuyoruz. Özünde, hiçbir hekimin tam gün çalışma yasasına karşı olduğunu
sanmıyorum, ancak Sağlık Bakanlığının konuyu tek başına ele alarak bunu çözmesi
de mümkün değildir. 1965-78 yıllarında iki kez denenen ve altyapı çalışmaları tamamlanmadan denenen bu
iki uygulama maalesef başarısız olmuştur. Sağlık hizmetlerinin özelliğinden
dolayı tam gün çalışma meslek örgütlerinin ve sektördeki sendikaların, sivil
toplum örgütlerinin görüşleri alınmadan, ortak bir çalışma yapılmadan
çıkarılması düşünülen bu yasanın başarılı olması söz konusu değildir ve bu konuda
tereddütlerimiz vardır. Tam günün başarılı olması için her şeyden önce geçmiş
dönemlerde yapılan hatalar yapılmamalı, bununla birlikte başta sağlıklı çalışma
ortamı olmak üzere, çalışanların gelecek güvencesi ve ekonomik sorunlara
yönelik çözümler ve altyapı sorunları ortadan kaldırılmalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Barış. TANSEL BARIŞ
(Devamla) – Yirmi dört saat canla başla çalışan sağlıkçıların son zamanlarda
özellikle acil servislerde maruz kaldıkları şiddet gittikçe artmakta ve
korkutucu boyutlara ulaşmaktadır. Bu konuda Bakanlığımızın tedbir alması
gerekiyor. Sağlık
çalışanlarının en başta gelen amacı ve de görevi, sağlık sorunlarına ve
kendisine başvuran çaresiz hastalara derman olmaktır ama bunun için, bunu
yapabilmesi için de geleceği güvenli, huzurlu, şiddetten uzak bir ortamda, söz
ve karar sahibi, toplu sözleşmeli, grevli, sendika hakkına sahip, üstlendiği
görev ve sorumlulukla doğru orantılı bir yaşam kalitesine sahip olması
gerekmektedir. Ayrıca yüksek hekimler kurulu
oluşturup atama ve nakillerde bu konu dikkate alınmalıdır. Değerli
milletvekilleri, bu arada son zamanlarda bana yapılan telefon konuşmalarında
sağlık personelinin öğle yemeklerinin kesildiği, daha doğrusu öğle yemeklerinde
yüzde 50 sağlık personelinden para alınacağı söylenmektedir… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Barış. TANSEL BARIŞ
(Devamla) – Hâlbuki bu konuda Sağlık Bakanımızın da sağlık personeline sahip
çıkmasını istiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Barış. Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum: IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.-
Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Van’daki nevruz
kutlamaları başta olmak üzere bazı olaylara yapılan müdahalelerle ilgili
iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/163) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Van’da nevruz
kutlamaları da dahil son dönemlerde artan orantısız
güç kullanımı ve bunun sonucu olarak meydana gelen ölümler, yaşanan insan
hakları ihlalleri, bu ihlallerin sorumluları ve bu tür olayların bir daha
yaşanmaması için alınacak tedbirlerin tespiti için Anayasa’nın 98. TBMM İç
Tüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için
gereğini arz ederim. 1) Fatma Kurtulan
(Van) 2) Ahmet Türk (Mardin) 3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 4) Emine Ayna (Mardin) 5) Ayla Akat Ata (Batman) 6) Sebahat Tuncel (İstanbul) 7) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis) 8) Bengi Yıldız (Batman) 9) Sırrı Sakık (Muş) 10) M. Nuri Yaman (Muş) 11) Özdal Üçer (Van) 12) Aysel Tuğluk (Diyarbakır) 13) Pervin Buldan (Iğdır) 14) Gültan Kışanak (Diyarbakır) 15) Akın Birdal (Diyarbakır) 16) İbrahim
Binici (Şanlıurfa) 17) Hasip Kaplan (Şırnak) 18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin
Halis (Tunceli) 20) Osman Özçelik (Siirt) Gerekçe: DTP Van İl Örgütü
tarafından 22.03.2008 tarihinde düzenlenmek istenen nevruz kutlamalarına, Van
Valiliği tarafından izin verilmeyeceği açıklanmıştır. Bunun üzerine Valiliğin
bu kararını protesto için parti binası önünde toplanan kalabalığa güvenlik
güçleri oldukça sert müdahalede bulunmuştur. Bu müdahale sırasında kolluk
güçlerince sivil halkın üzerine ateş açılırken, ayrıca plastik mermi, gaz
bombası, cop, kalas, panzer ve sapan da kullanılmıştır. Medyaya da yansıdığı
üzere kadınlarımızın sokak ortasında kolluk güçlerince yerlere serilerek
tekmelenmesi, coplanması bir insanlık ayıbı olarak kayıtlara geçmiştir. Yine
bir başka görüntüde bir çocuğun polislerce nasıl dayaktan geçirildiği yer
almaktadır. Polisler ele geçirdikleri bir çocuğu duvar dibinde köşeye
sıkıştırarak, cop darbeleriyle âdeta linç etmeye kalkmıştır. Çıkan olaylarda
25'i plastik mermi de dâhil ateşli silahla olmak üzere onlarca kişi yaralanmış
ve vücuduna kurşun mermisi isabet eden Zeki Erinç ve aynı şekilde yaralanan
Ramazan Dal adlı vatandaşlarımız kaldırıldıkları hastanede yaşamlarını
yitirmişlerdir. Olayların devam
ettiği esnada DTP Van İl Binamız polislerce basılmıştır. Binada bulanan
vatandaşlara ve parti yöneticilerine onur kırıcı davranışlarda bulunulmuştur.
Arama yapıldığı sırada kapıların çoğu kırılmış ve demirbaş malzemelere zarar
verilmiştir. Binada bulunan onlarca kişi gözaltına alınmış ve götürüldükleri
yerlerde kötü muamelelere maruz kalmışlardır. Ayrıca yine olaylar sırasında
güvenlik güçleri, evlere de baskın düzenleyerek, onlarca kişiyi darp edip
ardından gözaltına almıştır. Ateşli silahların ev baskınlarında kullanıldığı
yönünde mağdur yakınlarının verdiği bilgiler kaygı vericidir. Ev baskınlarında
kadın ve çocuklar güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımının hedefi
olmuştur. Olaylarda dikkat
çeken bir başka nokta da kullanılan ve plastik mermi atan silahların nevruzdan
önce Van'a yetiştirilmesi ve ilk defa bu müdahale sırasında kullanılmış olduğu
iddialarıdır. Van'daki bu olaylardan bir gün önce 21 Mart 2008 tarihinde Van
Emniyet Müdürlüğü merkezi Belçika'da bulunan silah firmasından aldığı Dikkat edilirse
nevruza izin verilen illerde en ufak bir olay yaşanmamış ve halk bayramını
barış havasında kutlamıştır. Van'da olaylar başlamadan önce emniyet
yetkililerine "Kısa bir açıklama yaptıktan sonra kalabalık dağılacaktır.
Müdahale etmeyin" dememize rağmen, bu konuşma esnasında güvenlik
güçlerinin müdahalesi başladı ve sonrasındaki gelişmeler yaşandı. Yeni silahların
da denenmesiyle gerçekleşen bu orantısız güç kullanımı ve başta yaşam hakkı
olmak üzere gerçekleşen insan hakları ihlallerinin son zamanlarda Van ilinde
doruğa çıkmış olması bizi kaygılandırmaktadır. Özellikle Van Valisi Özdemir Çakacak'ın atanmasından sonra Van'daki hak ihlalleri günlük
yaşamın bir parçası haline gelmiştir. nevruzdan önce 8
Mart etkinliklerinde de aynı olaylar yaşanmış ve kolluk güçlerinin orantısız
güç kullanımı sonucu Mehmet Deniz adlı yurttaşımız yaşamını yitirmiş, çok
sayıda kişi de yaralanmıştır. Van' da hak ihlallerinin sorumluları hakkında
nedense hiçbir soruşturma başlatılmazken, yaralanan, mağdur olan
vatandaşlarımız hakkında ise yargısal süreç başlamış, onlarca kişi
tutuklanmıştır. Bu durum yurttaşlarımızın adalete olan güvenini ciddi bir
biçimde zedelemektedir. Van' da nevruz
kutlamaları da dahil son dönemlerde artan orantısız güç
kullanımı ve bunun sonucu olarak meydana gelen ölümler, yaşanan insan hakları
ihlalleri, bu ihlallerin sorumluları ve bu tür olayların bir daha yaşanmaması
için alınacak tedbirlerin tespiti için bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasının yararlı olacağı kanaatindeyiz. 2.-
Bursa Milletvekili Necati Özensoy ve 22
milletvekilinin, enerji kaynaklarının araştırılarak stratejik enerji politikası
izlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/164) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Bütün dünyada
olduğu gibi ülkemizde de enerji en temel ihtiyaçlardan biri olma özelliğini
korumaktadır. Bu ihtiyacın karşılanmasında verimlilik, süreklilik ve ekolojik olması önemlidir. Giderek artan
enerji ihtiyacının karşılanması mevcut projeler ve yatırımlarla yeterli
olmadığı anlaşılmaktadır. Ülkemizde
kalkınmayı sürdürebilmemiz için doğru bir enerji politikasına ihtiyaç vardır. Bu nedenle mevcut
enerji kaynaklarını verimli kullanabilmek ve yeni enerji kaynaklarını hayata
geçirebilmek için karşılaşılan sorunların ele alınması için gerekli tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 1) Necati Özensoy (Bursa) 2) İsmet Büyükataman (Bursa) 3) Münir Kutluata (Sakarya) 4) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın) 5) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) 6) Ali Uzunırmak (Aydın) 7) Mehmet Şandır (Mersin) 8) Recai Yıldırım (Adana) 9) Kamil Erdal
Sipahi (İzmir) 10) Behiç Çelik (Mersin) 11) Kadir Ural (Mersin) 12) Mustafa Kemal
Cengiz (Çanakkale) 13) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) 14) Beytullah Asil (Eskişehir) 15) Şenol Bal (İzmir) 16) Recep Taner (Aydın) 17) Alim Işık (Kütahya) 18) Yılmaz Tankut (Adana) 19) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş) 20) Hakan Coşkun (Osmaniye) 21) Muharrem
Varlı (Adana) 22) Mustafa Enöz (Manisa) 23) Süleyman
Latif Yunusoğlu (Trabzon) Gerekçe: TEİAŞ'ın yaptığı elektrik enerjisi projeksiyon
çalışmasına göre ülkemizde enerji açığı 2008 yılı itibarıyla başlamakta, mevcut
projelerin de gerçekleşmesi hâlinde bile giderek artan ihtiyaç
karşılanamamaktadır. Enerji açığı hızla artmaktadır. Bu projeksiyona göre 2010 yılında talep 239.010 kwh arz 225.485 kwh 2016 yılında
talep 378.234 arz 229.493 kwh belirtilmektedir.
Önümüzdeki yıllarda ülkemizi ciddi sıkıntılar beklemektedir. Doğal gaz
fiyatları petrole bağlı olarak sürekli yükselmekte, son yıllarda sanayi ve
enerji üretiminin de doğal gaza bağımlılığı düşünüldüğünde sıkıntılar giderek
büyümektedir. Sanayi
kuruluşları başta
Bursa olmak üzere enerji girdi maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı üretimlerini durdurmak tehlikesiyle
karşı karşıya kalmaktadırlar. Enerji
koridorunda bulunan kömür işletmeleri doğal gaz tedarikçisi BOTAŞ, TPAO,
elektrik üreticisi EÜAŞ, TETAŞ gibi kurumlar KİT olma özelliği ve farklı
nedenlerden verimli üretim yapamamaktadırlar. Elektrik alım
garantisi ile alım ve satım yapan TETAŞ'ın YİD ve Yİ'lerden ortalama maliyetin üzerinde alım yaptığı
bilinmektedir. EÜAŞ’tan ortalama alım maliyetleri 6 ykrş
civarında olmasına rağmen YİD ve Yİ'lerden alım
fiyatları 14 ykrş. lara
kadar çıkmaktadır. HES ve rüzgâr
santralleri yapmak üzere lisans alan ve proje sahibi olan birçok firmanın
çantacı tabir edilen konumda olduğu, projeleri pazarlayan aracıların oluştuğu
görülmektedir. Gerçek girişimcilerin önü tıkanarak haksız kazançlar elde
edilmektedir. Bu uygulamalar
enerji yatırımlarının önünü tıkayarak hızını da azaltmaktadır. 2005 yılında 5346
sayılı "Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi
Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun" TBMM’de kabul edilmiş olmasına rağmen
uygulamalarda aksaklıklar olduğu gözlemlenmektedir. Fosil yakıtların
giderek azalması ve ekolojik olmaması nedeniyle
ülkemizde var olan ve hâlâ kullanıma alınmayan çok sayıda yenilenebilir
kaynaklar bulunmaktadır. Mevcut
yatırımların verimli kullanılmadığı ve yeni enerji kaynaklarının da yeterli
hızda hayata geçirilmediğini düşünerek ve enerjinin ülkemiz için en önemli
stratejisi olması gerektiğinden hareketle yukarıda belirttiğimiz sorunların ve
tedbirlerin ele alınacağı yüce Meclisimizce bir Meclis araştırması açılmasının
yerinde olacağı kanaatindeyiz. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın Vural,
isminiz ekranda var, bir şey mi diyeceksiniz efendim? OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet efendim, bu, özellikle Meclis… BAŞKAN – Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR 1.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, AB Komisyonu Başkanı Jose
Manuel Barroso’nun Genel
Kurula hitap edebilmesi için Mecliste karar alınması gerektiğine ilişkin açıklaması OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, Başkanlığımızın sunuşlarıyla ilgili bir konuyu hem Başkanlık
makamına hem de değerli milletvekillerimize iletmek istiyorum. Grubumuza gelen
bir faksta, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Sayın Barroso’nun
ziyareti çerçevesinde 10 Nisan 2008 Perşembe günü saat 17.00’de Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna hitapta bulunacağı ifade edilmiştir. Sayın
Başkanım, bir yabancı devlet adamının, milletvekilleri dışında bir kişinin
Genel Kurula hitap etmesi ancak Meclis Genel Kurulunun kararıyla olabilir.
Böyle bir Genel Kurul kararı olmadan bir kişinin hitapta bulunacağını ifade
etmek, millî irade olmadan burada birilerinin konuşması demektir. Dolayısıyla,
Dış İlişkiler ve Protokol Müdürlüğü böyle bir iradeyi nereden oluşturmuştur? Bu
konuda Meclis Genel Kurulumuza gelmiş bir talep de bulunmamaktadır. Böyle bir
talepte bulunmadan, bir kişinin hitapta bulunacağını hitap etmek Genel Kurulun
çalışmaları açısından da doğrusu Grubumuz tarafından tasvip edilen bir husus
değildir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu bakımdan, eğer böyle bir hitapta bulunulması düşünülüyorsa,
hitapta bulunma talebinin Genel Kurulda oylandıktan sonra böyle bir yazının
yazılmasının daha uygun olacağını düşünüyorum. Bu konuyu sizin aracılığınızla
Başkanlığımıza iletmek istedim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. Sayın Oktay, bir
talep var zaten. Ben de o talebi oylayacağım şimdi. IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) Duyurular 1.-
AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel
Barroso’nun 10 Nisan 2008 tarihli 89’uncu Birleşimde
Genel Kurula hitaben
konuşma yapma isteğine ilişkin BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, resmî davetli olarak ülkemizde bulunan Avrupa Birliği
Komisyonu Başkanı Sayın Jose Manuel
Barroso 10 Nisan 2008 günkü birleşimde Genel Kurula
hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir. Bu hususu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. 1'inci sırada yer
alan, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve bu
tasarıyla birleştirilen İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın,
Manisa Milletvekili Şahin Mengü'nün, Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin, Sivas Milletvekili Muhsin
Yazıcıoğlu'nun, İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve
24 milletvekilinin ve Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 12 milletvekilinin aynı konudaki kanun teklifleri ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun;
Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu
Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt
Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal
Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24
milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin;
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı:
119)(X) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Sayın
milletvekilleri, geçen birleşimde 45’inci madde üzerindeki beş adet önergeden
ikisinin işlemi tamamlanmış ve reddedilmişti. Şimdi, kalan üç
önergeyi geliş sırasına göre okutup aykırılığına göre işleme alacağım. Buyurun. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 45 inci maddesi ile yeniden düzenlenen, 5510
sayılı Kanunun 73. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer alan “ve vakıf
üniversitesi” ibarelerinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederim. Erkan
Akçay (Manisa) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Antalya Milletvekili Mehmet Günal
konuşacaklar. BAŞKAN – Sayın Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, öncelikle polis teşkilatı mensuplarımızı kutluyorum. Şimdiye
kadar şehit olmuş tüm teşkilat mensuplarına da Allah’tan rahmet diliyorum. Burada, maddeye
ilişkin görüşümü belirtmeden önce bir iki hususa temas etmek istiyorum. Polis
Günü münasebetiyle az önce Sayın İçişleri Bakanımız cevap verdi. Ben saatime
baktım -çünkü yukarıda da Plan ve Bütçe Komisyonu toplantısı başlayacağı için
gözüm saatteydi- değerli arkadaşlar, araştırma önergeleri okununcaya kadar tam
elli dakika geçti. Üç tane gündem dışı konuşma var, on beş dakika yapıyor en
fazla, birer dakika ilavesiyle. Yarım saatten fazla Sayın Bakanlarımız burada
“İcraatın İçinden” yaptılar, yani TRT’nin verdiği imkânlar, Sayın Başbakanın
yaptıkları yetmiyor gibi. Bugün saat birde başladık. Neden öyle başladık? Sizin
bir an önce bitsin diye Danışma Kuruluna getirdiğiniz öneri üzerine Meclisi çok
çalıştıralım diye geliyoruz, denetleme günlerinden fedakârlık ediyoruz ama
yasama yapacağımız saatte bakıyoruz, yine Sayın Bakanlar ilgili ilgisiz her
şeye bir cevap verme telaşı içerisinde. Cevap da vermiyorlar da kanaatlerini
bildiriyorlar. Şimdi, bir taraftan sıkıştırıyorsunuz, gelen önergeleri bir an
önce geçirelim, bu kanun bir an önce geçsin, diyorsunuz. Biz de diyoruz ki:
Bakın, belli maddeleri Anayasa Mahkemesi iptal etmiş. Özellikle bu maddeyle
ilgili sizlerin de bir önergesi olduğunu Başkanlık Divanından aldık, orada da
belli değişiklikler yapılıyor ama yine yeterli nitelikte değil. Bununla ilgili
de Danıştayın iptal kararı var ve Sayın Bakanın da
komisyonda bu hususun vakıf üniversitelerinin aleyhine olduğunu ve Genel
Kurulda düzeltileceğine dair bize verdiği söz var. Buna rağmen, bu yasama
faaliyetini engeller nitelikte sizlerin bu davranışını burada dile getirmek
istedim. Az önce Sayın Grup Başkan Vekilimiz de ifade etti. Yine, henüz
oylanmamış bir şeyi “yapılacaktır” diye de getiren bir anlayış var. Burada, değerli
arkadaşlarım, az önce Sayın Tarım Bakanımız gündem dışı konuşmaya cevap
verirken birkaç husus belirtti. Mademki siz bunlara cevap veriyorsunuz, biz de
görüşlerimizi kısaca söyleyelim: Tarımla ilgili pamuk ithalatı yapılıyor
“Efendim, pamuk ithalatı tarım gibi görünüyor ama tekstil ihracı olduğu için
tarım gibi görünmüyor.” dediler. Şimdi, tarım ithalatı gibi
görünen pamuk ithalatının nereden nereye geldiğini de Sayın Bakandan bir
sonraki konuşmasında, kaç yıldır ne kadar arttığını, kumaş ithalatının ne kadar
arttığını da ben öğrenmek istiyorum burada çünkü bir taraftan son hormonlu
büyüme rakamlarına rağmen, tarımın ne kadar küçüldüğünün de ve tarımdaki
istihdamın ne kadar azaldığının da burada ifade edilmesi gerekir diye
düşünüyorum. Şimdi, burada,
getirdiğimiz önergeyle vakıf üniversiteleri sağlık hizmet sunucuları aleyhine
oluşan haksız rekabetin giderilmesini amaçlıyoruz. Sizin getirdiğiniz önergede
de değişiklik olduğunu söylemiştim ama ücretlerle ilgili tavan konulurken diğer
bazı hususlarda tavan konulmuyor. Bakın, şimdi, bu küçücük bir paket, gözlük
var içerisinde. Çin’den 1 dolara alınabiliyor. Katlandığı zaman küçülüyor ama
gözlük var. Bakıyorsunuz maddede ücretlere, öğretim üyelerinin farklarına tavan
var ama bakıyoruz, optik ve gözlükle ilgili ücretlerde tavan yok. Şimdi bize
kaç paraya fatura edeceğine ilişkin niye o zaman tavan koymuyoruz? Dolayısıyla,
alelacele bunları çıkarmak üzere bize getiriyorsunuz, hızlı bir şekilde de
oylayarak gidiyoruz. Neden? Herhâlde -şu anda, henüz ertelenmiş olan IMF’nin
ikinci görüşmeleri de gelmedi- IMF’nin ve Dünya Bankasının sıkıştırmaları
neticesinde “Bir an önce bitirelim, daha önce gecikmiş olan paralarla beraber
iki gözden geçirmeyi bir arada yapıp vermiş olduğumuz sözleri tutalım ve
böylece görevimizi yerine getirmiş olalım.” diye düşünüyorsunuz. Maalesef,
burada vakıf üniversitelerinin aleyhine bir durum var ve Danıştay kararıyla da
zaten bir üniversitemizin açmış olduğu davayla bu Başbakanlığın itirazı
reddedilmiş ve vakıf üniversitelerinin de kamu kurumu sayılmaması gerektiği ve
rekabete açık bir şekilde diğer özel sağlık kuruluşlarıyla da rekabet etmesi
gerektiği burada ifade edilmiş. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Günal. MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Dolayısıyla, bu
aksaklığın giderilmesini ve haksız rekabetin önlenmesini, vakıf
üniversitelerinin de bu olumsuz durumdan etkilenmemesini sağlayacak önergemizin
kabulünü istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Günal. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir
efendim. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Tasarının çerçeve 45. maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun 73 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yer
alan “ve vakıf üniversitesi” ibarelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz. M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Nur Serter konuşacak. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar) FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 45’inci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Benden önceki
konuşmacının da ifade ettiği gibi, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü
olduğu kişilerden sağlık hizmeti bedelinin yüzde 20’sine kadarının ilave bedel
olarak talep edilmesine ilişkin düzenleme sadece anlaşmalı sağlık
kuruluşlarıyla sınırlı tutulmuş ve vakıf üniversitesi hastaneleri kamu sağlık
sunucularıyla aynı kapsamda değerlendirilmiştir. Ben Sayın Bakana
bir soru yöneltmek istiyorum: Biraz önce vermiş olduğumuz önergeyi reddederken
acaba hangi anlayıştan hareketle ret kararı verdiler? Yani vermiş oldukları bu
ret kararı, vakıf üniversitesi hastanelerinin özel sağlık hastanelerinden çok
farklı bir konumu olduğu düşüncesine mi dayanıyor? Vakıf üniversitesi
hastaneleri kamu sağlık kuruluşlarıyla aynı kapsamda değerlendirilebilir mi? Değerli
milletvekilleri, tabii ki siz burada muhalefetin verdiği önergeleri, burada
yapılan konuşmaları dinlemiyorsunuz, dinlemediğiniz için kimi zaman kendi
önergelerinize bile ret oyu veriyorsunuz. Dolayısıyla bizim burada yapmış
olduğumuz konuşmaların sizi farklı düşündürmeyeceğini biliyoruz. Biz sadece
bizi dinleyen Türk halkına burada seslenmek için bu önergeleri veriyoruz. Özel vakıf
üniversitesi hastanelerinin kendi çalıştırdıkları bütün sağlık personelinin,
hekimlerin ve öğretim üyelerinin maaşlarını ve ücretlerini kendilerinin
ödediklerini biliyoruz. Yine vakıf üniversitesi hastanelerinin her türlü tıbbi
teknoloji, tıbbi cihaz ve sarf malzemesi giderlerinin de kendileri tarafından
karşılandığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Üstelik bu üniversite hastaneleri
aynı zamanda eğitim kurumları olmaları nedeniyle en nitelikli kadrolarla en iyi
sağlık hizmetini sunuyorlar ve siz diyorsunuz ki: “Hayır, biz bunları kamu
sağlık kuruluşlarıyla aynı kapsamda değerlendireceğiz.” Ben buradaki mantığı
gerçekten anlayabilmiş değilim. Sayın Bakan cevap verirse memnun olacağım. “Sağlıkta Dönüşüm
Projesi” adı altında başlatılan ve kişilerin özel sağlık kuruluşlarından
nitelikli hizmet alacağı iddiasıyla yola çıkan bu proje aslında bugün büyük
ölçüde iflas etmiş ve sağlıkta dönüşümün değil, sağlıkta çöküşün ifadesi hâline
dönüşmüştür. Değerli
milletvekilleri, bakın, bugünkü tablo nedir. AKP iktidara geldiğinden bu yana
açılan kamu hastanelerine ve özel hastanelere sayısal olarak bakalım: Devlet
üniversitesi hastaneleri de dâhil olmak üzere kamu hastaneleri sayısındaki
artış yüzde 7,9’dur, özel hastane sayısındaki artış ise yüzde 35,2’dir. Yatak
sayısı açısından baktığınızda, kamu hastanelerindeki yatak sayısı artışı yüzde
13’ken, özel hastanelerde yüzde 22,2’dir. Şimdi, siz
tanınmış, iyi hizmet veren, gerçekten iyi hekimlerin çalıştığı büyük
hastaneleri bugün uyguladığınız Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonu mali
değerleri itibarıyla sistemin dışına itiyorsunuz. Bugün Amerikan Hastanesi
gibi, International Hospital
gibi hastaneler anlaşmalarını feshetmiştir. Siz devlet üniversitesi
hastanelerini zaten yokluğa mahkûm ettiniz. Ameliyathaneleri var, açamıyorlar;
yatakları var, hasta kabul edemiyorlar servislerine; personel vermiyorsunuz, ek
gider sağlamıyorsunuz, tahsisat ayırmıyorsunuz. Şimdi vakıf üniversitesi hastanelerini
devre dışı bırakıyorsunuz. Kimin için ve ne için? Bu yüzde 35’lik artış acaba
özel sağlık hastanelerinde, özel sağlık sektöründe kimlere gidiyor? Değerli
milletvekilleri, Türk halkı bunların kimlere gittiğini çok iyi biliyor. Tarikat
ve cemaat destekli özel hastanelere açıkça kâr transfer etmek için bu
düzenlemeyi yapıyorsunuz ve bu düzenlemede özellikle otelcilik maliyetlerini
yükselterek bu hastanelerin kurucularına yüksek kâr olanakları sağlıyorsunuz.
Hekimlere yine para vermiyorsunuz, çünkü Başbakan hekimlerden hoşlanmıyor, bunu
biliyoruz. “Çok para alıyor.” diyor. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Yalan! Yalan söylüyorsunuz! (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Serter. FATMA NUR SERTER
(Devamla) – O nedenle, burada çok açık bir biçimde tarikat ve cemaat destekli
özel sağlık kurumlarına bir gelir transferi yapılmaktadır. Eğer bunlar doğru
değilse diye bir iddianız varsa o zaman vakıf üniversitesi hastanelerini de
özel hastane statüsünde değerlendirirsiniz, onların da bu yüzde 20’lik bedelden
yararlanmasını, ayakta kalmasını sağlarsınız ki iddialarınız inandırıcı olsun. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Serter. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 45 inci maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 73
üncü maddesinin ikinci, üçüncü ve yedinci fıkrasının aşağıdaki gibi
değiştirilmesini, yedinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
"Kamu
idaresi sağlık hizmeti sunucuları dışındaki vakıf üniversiteleri dahil sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularınca, Sağlık
Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca belirlenen sağlık hizmetleri bedeline ek
olarak, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerden
sağlık hizmeti sunucularının giderleri ve ürettikleri sağlık hizmetlerinin
maliyetleri, yapılan sübvansiyonlar gibi kriterler dikkate alınarak bu
bedellerin bir katına kadar alınabilecek ilave ücretin tavanını belirlemeye
Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu tavan dahilinde
alınabilecek ilave ücret oranları Kurumca belirlenir. Ancak kamu idaresi sağlık
hizmeti sunucuları tarafından sevk edilmesi halinde 60 ıncı
maddenin birinci fıkrasının (c) bendinin (4), (6) ve (8) numaralı alt bentleri
kapsamında sayılanlar ile bakmakla yükümlü oldukları kişilerden ilave ücret
alınamaz. Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca belirlenen eşdeğer
ilaçların, azami fiyatı ile kişinin talep ettiği eşdeğer ilacın fiyatı arasında
oluşacak fark ve optik için tavan uygulanmaz ve bu fıkra kapsamında
değerlendirilmez. Kamu idaresi
sağlık hizmeti sunucuları ise otelcilik hizmeti ile dördüncü fıkrada belirtilen
istisnai sağlık hizmetleri dışında, sağladıkları sağlık hizmetleri için genel
sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden ilave ücret talep
edemez. Aksine bir hüküm bulunmadığı sürece, kamu idaresi ve vakıf üniversitesi
sağlık hizmeti sunucularında 4/11/1981 tarih ve 2547
sayılı Yüksek Öğretim Kanununda tanımlanan öğretim üyeleri tarafından sunulan sağlık
hizmetleri için bu fıkra hükmü uygulanmaz, Kurum öğretim üyeleri için alınacak
ilave ücret için bir tavan belirleyebilir." "Sözleşmesiz
sağlık hizmeti sunucularından acil hallerde alınan sağlık hizmeti bedeli, 72 nci madde gereği sözleşmeli sağlık hizmeti sunucuları için
belirlenen bedeller esas alınarak genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü
olduğu kişilere fatura karşılığı ödenir. Sözleşmeli ve sözleşmesiz sağlık
hizmeti sunucuları, acil hallerde, sözleşmeli sağlık hizmetleri sunucuları ise Kurumun
belirlediği sağlık hizmetleri için genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü
olduğu kişilerden veya Kurumdan herhangi bir ilave ücret talep edemez." "Kurum, bu
Kanunun birinci fıkrasında belirtilen yöntemler dışında, kamu idarelerince
verilecek sağlık hizmetlerini götürü bedel üzerinden hizmet alım sözleşmesiyle
de sağlamaya yetkilidir. Kamu idaresi sağlık hizmeti
sunucuları, sözleşmede belirtilen götürü bedel karşılığında genel sağlık
sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilere sözleşme kapsamında verilmesi
gereken her türlü sağlık hizmetini sunmakla yükümlüdür ve sözleşmede belirtilen
götürü bedel dışında Kurumdan veya genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü
olduğu kişilerden Kanunda belirtilen ilave ücretler ve katılım payları dışında
ayrıca bir bedel talep edemez. Götürü bedel üzerinden hizmet alım
sözleşmesiyle temin edilen hizmetler için Kuruma ayrıca fatura ve dayanağı
belge gönderilmez. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Sağlık
Bakanlığı ile müştereken belirlenir." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmak
istiyorum. Az önce konuşan
Sayın Serter, vakıf üniversiteleriyle ilgili bir
talebini ilettiler. Bu talebini biz bu önergeyle zaten karşılıyoruz. Neden
kendi önergelerini kabul etmedik? Kabul etmememizin sebebi, bu getirdiğimiz
önerge derli toplu bir önerge olduğu için, maddeyi bir bütün olarak düzenlediği
için önergenizi kabul etmedik. Yoksa o görüşünüze aynen katıldığımızı Plan
Bütçe Komisyonunda da ifade ettik. Yani vakıf üniversitelerini ilave ücret
konusunda özel hastaneler statüsüne şu anda bu önergeyle koymuş bulunuyoruz.
Kamu üniversiteleriyle ilgili de öğretim üyesi farkı açısından vakıf
üniversiteleriyle aynı statüde kalacaklar. Dolayısıyla, sizin konuşmanızın
cevabını bizim bu önergeyle sağlamış oluyoruz. Bu çerçevede şunu
da ifade edeyim: Bugün, bildiğiniz gibi, tedavi hizmetlerinde özel sektör, özel
hastanelerde fark uygulaması sınırsız. Bunu bütün milletvekillerimizin
dikkatine sunuyorum. Yani şöyle ifade edelim: Muayene ücreti olarak özel
hastanelerde kurum tarafından ödenen bedel 30 YTL. Fakat
özelde şu anda fark uygulaması sınırsız olduğu için bunun 250 YTL’ye kadar
çıktığını, belki daha yukarılara çıktığını müşahede etmek mümkün veya şöyle
ifade edelim: Kurum tarafından 500 YTL ameliyat ücreti olarak belirlenmiş olan
bir ücretin piyasada 4,5 milyar, 6 milyar, 10 milyara kadar uzandığını, 900
milyon diye belirlediğimiz ücretin 11 milyara kadar çıktığını hepimiz
biliyoruz. Şu anda sınırsız bir uygulama var. Bu düzenlemeyle,
bu önergeyle getirdiğimiz: Bu belirlenen fiyatların 1 katına kadar artırma,
fark alma imkânını Bakanlar Kuruluna veriyoruz. Bunu hiç kullanmayabilir de.
Yani kamuda fiyat 30 lira ise 30 lira uygulanabilir. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, kısa alsam… ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Şunu söylüyorum efendim, çok önemli
olduğu için söylüyorum: Bunu yüzde 20 olarak da Bakanlar Kurulu uygulayabilir,
yüzde 40 da uygulayabilir, 1 katına kadar da uygulayabilir. Bu yetkiyi
Bakanlar Kuruluna vermemizin sebebi de şudur: Tabii ki sağlık son derece
önemlidir, sosyal boyutu ortadadır. Bunu dikkate alarak, ihtiyaçlar neyi
gerektiriyorsa ve özel sektörün piyasada olması gerektiği oran ne ise onu
belirleme açısından ve vatandaşın sağlıklı bir şekilde, en ucuz şekilde sağlık
hizmeti alması açısından, tüm bu değerlendirmelerin yapılması açısından bu
önerge önem arz ediyor diye ifade ediyorum. Aslında daha çok
şey söylenmesi gerekiyor. Fakat çalışmamız gereği bu kadar kısa bir cevapla
yetiniyorum. Çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım. Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanın ifade etmiş olduğu “Şu anda fark
alınıyor ve bazen yüzde 100’ü aşıyor.” dedi. O farkların tümü yasa dışıdır.
Sadece ve sadece Bakanlığın iyi çalışmaması nedeniyle mağdur durumda olan
binlerce insan olmaktadır. Onlara ek bir sözleşme imzalatılıyor “Ben buna
itiraz etmeyeceğim.” diye. Eğer onlar hastalıktan tedavi olduktan sonra dava
açarlarsa bütün o paralarını ilgili sigorta kurumundan alabilirler. Bunun da
tutanaklara geçmesinde yarar var. BAŞKAN - Tutanaklara
geçti efendim. Teşekkür ederim. Önergenin
gerekçesini okutuyorum: Madde Gerekçesi: Tasarıdaki
sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularının talep edebilecekleri ilave ücret
tavanının, bu sağlık hizmeti sunucularının giderleri ve ürettikleri sağlık
hizmetlerinin maliyetleri göz önünde bulundurularak Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenebilmesine olanak sağlanmıştır. Böylece, Sosyal Güvenlik Kurumuyla
sözleşme yapacak olan özel sağlık hizmeti sunucuları ile vakıf üniversiteleri,
Bakanlar Kurulunca belirlenecek tavanı geçmemek kaydıyla Kurumca belirlenen
oranda ilave ücret alabilecektir. Ancak Sosyal Güvenlik Kurumunun belirlediği
sağlık hizmetleri için de ilave ücret alınamayacaktır. Öğretim üyelerinin ilave
ücret alamayacağına ilişkin başka bir yasal düzenleme yapılması halinde yapılan
yasal düzenlemenin geçerli olacağı belirlenmiştir. Gözlük cam çerçeve ve
lensler için ilave ücret alınmasında tavan uygulanmamıştır. Bu tavan
uygulandığı takdirde vatandaşın dilediği gözlük çerçevesini fark vererek alma
olanağı söz konusu olamayacaktır. Kuruma, kamu sağlık kuruluşlarından doğrudan
hizmet alımı sözleşmesiyle sağlık hizmeti sağlama imkanı
getirilmiş, çok sayıda faturanın incelenmesi zorunluluğu ortadan kalkacak,
işgücü tasarrufu sağlanacaktır. Bu amaçlarla söz konusu düzenlemeler
yapılmıştır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 45’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranmasını istiyoruz. BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağız efendim. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 14.27 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 14.42 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88'inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada. Tasarının 45’inci
maddesinin kabul edilen önerge doğrultusunda oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir. 46’ncı madde
üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 46. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
76. Maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
“İlgili kanunları
gereğince sağlık raporu alınması gerektiği hâlde sağlık raporuna dayanmaksızın
veya alınan raporlarda söz konusu işte çalışması tıbbî yönden elverişli
olmadığı belirtildiği hâlde genel sağlık sigortalısını çalıştıran işverenlere,
bu nedenle Kurumca yapılan sağlık hizmeti giderleri tazmin ettirilir. Sağlık
kurulu raporu ile belli bir işte çalışamayacağı belgelenen 4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki kişiler bu işte çalıştırılamaz. Bu
kişileri çalıştıran işverenler, genel sağlık sigortalısının aynı hastalık
sebebiyle Kurumca yapılan masraflarını ödemekle yükümlüdür.” Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 46 ncı maddesi ile
değiştirilen, 5510 sayılı Kanunun 76 ncı maddesinin
üçüncü fıkrasının, üçüncü ve dördüncü cümlelerinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 119 sıra sayılı
kanun tasarısının 46. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve
5510 sayılı kanunun 76. maddesinin üçüncü fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun efendim. AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 119 sıra sayılı Yasa’nın
46’ncı maddesine ilişkin söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bundan önce, tam
otuz yıl önce, işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1
Mayısta, Taksim’de, 34 yurttaşımız yaşamını yitirmişti ve en son 1978 yılında 1
Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü kutlanmıştı ve o günden
sonra, ne yazık ki, Taksim’de 1 Mayıs kutlanamamıştı. Şimdi, dün öğrendiğimiz
kadarıyla, DİSK, Türk-İş ve KESK, 1 Mayıs işçi bayramını kutlamak üzere,
İstanbul’da, Taksim’de buluşacaklarını kararlaştırdılar. Bu kararı selamlıyorum
ve ezilenlerden, emekçilerden yana bir bayram kararının barış içinde geçmesini
diliyorum. Ayrıca, geçmiş
dönemdeki yasama dönemlerinde 1 Mayısın bayram olması yolunda verilen yasa
tasarılarının kadük olduğunu biliyoruz ve biz, yarın,
Demokratik Toplum Partisi olarak, işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma
gününün Türkiye’de de, birçok ülkede olduğu gibi, “işçi bayramı” olarak
yasalaşmasını ve tatil yapılmasını yüce Meclisinize getireceğiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta 23’üncü madde üzerinde söz aldığımda,
bir demokrasi kültürünün olması gerektiğini, bir sol olmadan, emekçiler olmadan
demokrasinin olmayacağını anlatmaya çalışmıştım. Çünkü muhalefetin yaklaşık bu
yasa tasarısı görüşülmeye başlandığından beri verilen değişiklik önerilerinin
kabul edilmediğini ve dikkate alınmadığını görüyoruz. Şimdi, yine dikkate
alınmayacağını bilerek, 46’ncı madde üzerindeki görüşümü sizlere sunacağım.
Ancak, biz, halka rağmen halk için siyaset yapılamayacağını burada
dillendiriyoruz. Siyaset, içindekiyle barışmaktır. O nedenle, eğer başka
yabancı reçeteler yoksa, siyaseti Türkiye halkı için
yapıyorsak ve Türkiye halkının barış içinde, bir arada, özgür ve kardeşçe
yaşaması için yapıyorsak içimizdekiyle barışmalıyız ve biz de bunu diliyoruz. Şimdi, bu 46’ncı
madde üzerinde kimi zamanki değişiklikler -bazen bir virgül, bazen sözcükler- o
hakların kullanımını değiştiriyor. Çünkü, bilindiği
gibi, şeytan ayrıntıda gizlidir. Fakat, halk arasında
bir söz vardır -çok sıkça duyarız- “Bu kefen param.” diye. “Yastığın altına
koydum.” derler yaşlılar ve biraz geçkin olanlar. Kefen parasını eğer yastığın
altına koyuyorsa, gerçekten öldüğü zaman cenazesinin ortada kalabileceğinden
kaygı duyduğundandır bu. İşte bu, devletin bir sosyal devlet olmadığının en
özde ifadesidir halk tarafından. Yine, halkımız
arasında bir şey vardır, “Elden gitmeyince değeri bilinmez iki şey vardır.”
diye -biz üçüncüsünü de ekleyelim- gençlik ve sağlık. Gerçekten, sağlığını
yitirdikten sonra o sağlığın korunacağının söylenmesinin karşılığı nedir? Aynen
özgürlük gibi, elden gitmeyince değeri bilinmez. O nedenle, yurttaşlarımızın
sağlığını, beden bütünlüğünü, ruhsal bütünlüğünün yitirmeden sosyal devlet
olarak ne yapılması gerekiyorsa yapalım ve bütün için bütçeden de gerekli
ayırmayı yapalım. Şimdi, bu 46’ncı
maddenin, 31/05/2006
tarihli ve 5510 Sayılı Yasa’nın 76’ncı maddesinin üçüncü fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını öneriyoruz. Elbette, bu da yine kabul görmeyecek. Şimdi, sağlığı,
sosyal, kültürel, ekonomik, çevresel ve politik nedenlerden bağımsız olarak
sadece kişinin kendisine ait bir durum olarak kabul eden “sigortalı ve bakmakla
yükümlü olduğu kişiler sağlıklarını korumaktan asli olarak sorumludurlar”
anlayışı değişiklik tasarısında da aynen korunmaktadır. Şimdi, daha hâlâ
belleğimizde, unutmaz ve unutturmaz elbette ki hayat bize. Örneğin, Çernobil
kazasından sonra, Sağlık Bakanının kalkıp ya da nükleer Atom Enerjisi Kurum
Başkanının “İçin, bize bir şey olmaz” anlayışının sonuçlarını biliyoruz ve
hızla kanser hastalığından yaşamını yitiren yurttaşlarımızın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Birdal. AKIN BİRDAL
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Bu biliniyor ve
bugünlerde yine, kaç kez karar alınmış olmasına karşın Bergama’da siyanür
kullanılarak altın çıkarılmasının çevreye, doğaya ve insan yaşamına getirdiği
sonuçları yine örnekleriyle biliyoruz ve bunları, insan hakları savunucuları
olarak birçok dünya örnekleriyle de raporlar sunduk, ama ne yazık ki, yine
dikkate alınmamaktadır. Sağlıklı bir çevre, sağlıklı yaşam yerine, önce
sermaye, önce kâr ve önce bize dikte ettirilen uluslararası yabancı
sermayelerin ve kurumların reçeteleri… Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; bu yasa emek ve emekçi karşıtıdır. Bu yasa tasarısı
insanlık onurunu hiçe saymaktadır. Bu yasa tasarısı insan haklarının ve
ekonomik, sosyal hakların ayaklar altına alınmasıdır. Bu yasa tasarısı Anayasa
Mahkemesinden eğer dönmezse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden dönecektir. Bu umutla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Birdal. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 46 ncı maddesi ile
değiştirilen, 5510 sayılı Kanunun 76 ncı maddesinin
üçüncü fıkrasının, üçüncü ve dördüncü cümlelerinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla, Hasan
Özdemir (Gaziantep) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Osman Durmuş… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, özürlülerin devlet memurluğuna alınma şartları ve yarışma
sınavları bir yönetmelikle belirlenmiştir. Devlet memurluğuna atamada aranan
şartlar listesinde özürlüler için “özürlerini sağlık kurulu raporu ile
belirleme” şartı getirilmiştir. İlgili yönetmeliğin 5’inci maddesinde,
kurumların taşra ve merkez teşkilatları dâhil bütün dolu memur kadrosunun yüzde
3’ü kadar özürlülere kadro ayrılır, demektedir. Özürlü: Doğuştan
veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve
sosyal yetenekleri bakımından özür durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı
oranının yüzde 40 ve üzerinde olduğu heyet raporuyla belirlenir. Özürlü
kadrosuna atanma bu oran üzerindeki engel ile mümkündür. Burada üç ayrı
alternatifi tartışmak istiyorum: Birincisi: Yüzde
40 özürlülüğü belgelenen kişilerle ilgili bir problem olmaması gerekir ancak
daha önce epilepsi ve sosyal uyumsuzluğu, ilaca bağımlılığı olduğu için yüzde
40 üzerinde özürlülüğü önce kabul edilen kişi, sonradan aylık bağlanma süreci
başlamışken bu işlemden vazgeçilerek üç yılı aşkın bir süredir kurum ve sağlık
kurulları arasında süründürülmektedir. Benzer durumdaki kişilerin içler acısı
durumu sürüncemede bırakılmaktadır. Kırıkkale’nin Yahşihan ilçesinde yaşayan
Hulusi Yeşilyurt bunlardan birisidir. İki: Özürlü
olduğu hâlde özür oranı yüzde 40’ın altında olan kişiler özürlü kadrosundan işe
girememektedir. Sağlam olarak işe girebilmeleri de mümkün görülmemektedir.
Özürlerinin o işi yapmaya engel teşkil etmemesi veya işe girerken özürlerinin
gizlenmesi veya ilgili hekim tarafından muayene sırasında görülmemesi hâlinde
işe girebilmektedir. Üç: Sağlık
Bakanlığı heyet raporlarını tek hekim veya eksik heyetle yapmayı bir kolaylık
ve kırtasiyeciliğin azaltılması olarak takdim ve reklam ediyor. “Birçok ilçede
ve ilde, heyet koyacak kadar uzman çalıştıramıyorum.” demiyor. Artık, tek hekim
raporuyla ehliyet alabileceksiniz, işe girebilecek ve ilacınızı
alabileceksiniz, kolaycılığına sapıyorlar. 46’ncı maddede
“İlgili kanunları gereğince sağlık raporu alınması gerektiği halde sağlık
raporuna dayanmaksızın veya alınan raporlarda söz konusu işte çalışması tıbbî
yönden elverişli olmadığı belirtildiği halde genel sağlık sigortalısını
çalıştıran işverenlere, bu nedenle Kurumca yapılan sağlık hizmeti harcamaları
tazmin ettirilir.” Ucuz iş gücü için kayıt dışı çalışmanın yüzde 50’yi geçtiği
ülkemizde büyük bir tartışma alanı açıyorsunuz. “Sağlık kurulu raporu ile belli
bir işte çalışamayacağı belgelenen kişiler bu işte çalıştırılamaz. Bu kişileri
çalıştıran işverenler, genel sağlık sigortalısının aynı hastalık sebebiyle
Kurumca yapılan masraflarını ödemekle yükümlüdür.” demektesiniz. Saygıdeğer
milletvekilleri, özür düzeyi yüzde 40’ın altında olanlar özürlü kadrosuna
atanamazlar; özürlerinden dolayı sağlam kadrosuna da atanamazlar. O hâlde bu
kişiler, leyleğin yuvadan attığı leylek yavruları mı, sosyal devletin üvey
evlatları mı? Kamuda işe giremeyecekler. Özel sektörde işe girdiklerinde
özürleri çalışmalarına mâni oluşturmazken daha sonra durumları bozulabilir.
Mesela, uyluğun o ekleme katılan kısmıyla ilgili “Perthes
hastalığı” diye bir hastalık var. Başlangıçta kişi için bir sorun oluşturmaz
ama yıllar ilerledikçe bu eklem kilitlenebilir. Şimdi, o durumda “Bu özrünüz
daha önce vardı niye gizlediniz? Bu masrafı siz ödeyeceksiniz.” demek
haksızlıktır. Değerli milletvekilleri,
bu nasıl bir genel sağlık sigortası? Vergi veren, sigorta primi ödeyen
vatandaşa, iş, sağlık hizmeti almaya geldiğinde “Siz sakatlığınızı daha önceden
belirtmemişsiniz.” veya “Siz önceden ve doğuştan özürlü imişsiniz, sağlık
sigortasından istifade edemezsiniz.” nasıl söylenebilir böyle bir şey, doğrusu
anlamış değilim. Binlerce sahte sigortalının emekli yapıldığı ve 5 milyon 400
bin kişiye Hükûmet eliyle sahte yeşil kartın seçim
rüşveti olarak verildiği bir ülkede siz sağlık harcamalarınızı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durmuş. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Yanlış… OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Yanlış bilgi mi 5 milyon 400 bin kişi sahte yeşil kartla alındığı
ve sonra iptal ettiğiniz? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Hak etmişlerdir. OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Hak ettiyse devam ettirin. Haklarıysa niye vazgeçiyorsunuz? BAŞKAN – Lütfen
müdahale etmeyin efendim, lütfen… OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – “Siz sağlık harcamalarınızı ya cebinizden ödeyeceksiniz ya da
patronunuz tazmin edecek.” demek büyük bir keyfîlik ve vebaldir. Raporunuz ve
heyetiniz, hastalığı ve özrü belirlemede yetersiz olacak, işe girmek suç
sayılacak ve sağlık masraflarını cebinden ödeme cezasına muhatap olacaksınız.
Sizin çocuklarınız aç kalmasın diye köylünün tavuğunu yakacaksınız, çocuğunuzun
mısır ithalatını kolaylaştırıcı gümrük tarifeleri uygulayacaksınız, ekmeğin 300
gramını 750 liraya satacaksınız, Erzurumlular Başbakana “Zam zam” diye alkış tutacaklar; tıpta bu tür bir hipnotizma ve
beyin yıkama ameliyesine rastlamadım doğrusu. Sizinki nasıl bir beyin yıkama
ki, iflas etmiş, batmış esnaf “istikrara oy veriyorum” diye size oy veriyor;
kutluyorum sizi, kutluyorum sizi! MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Vatandaşa sor, vatandaşa! OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Ne büyük bir illüzyon ve herkesin ağzı
açık sizi izliyor. Yakında muhalefet de “Cambaza bak, cambaza bak.” diye
bağırırsa şaşmayacağım. Saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Durmuş. Teşekkür ederim efendim. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge
kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 46. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
76. Maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Kemal
Kılıçdaroğlu (İstanbul) ve arkadaşları “İlgili kanunları
gereğince sağlık raporu alınması gerektiği hâlde sağlık raporuna dayanmaksızın
veya alınan raporlarda söz konusu işte çalışması tıbbî yönden elverişli
olmadığı belirtildiği hâlde genel sağlık sigortalısını çalıştıran işverenlere,
bu nedenle Kurumca yapılan sağlık hizmeti giderleri tazmin ettirilir. Sağlık
kurulu raporu ile belli bir işte çalışamayacağı belgelenen 4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki kişiler bu işte çalıştırılamaz. Bu
kişileri çalıştıran işverenler, genel sağlık sigortalısının aynı hastalık
sebebiyle Kurumca yapılan masraflarını ödemekle yükümlüdür.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Ali Rıza Öztürk
konuşacak. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar) ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yasalar
çıkartılırken Meclis Genel Kurulunda verilen önergelerle yasanın aksayan
yönlerinin düzeltilmesi esas olmalı. Bu Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Yasası’nda zaten şeytan ayrıntıda gizli değil, her tarafı şeytanla
dolu bu yasanın. Bu düzeltilmesi gerekirken bir de AKP Grubunun verdiği
önergelerle, yasa, emekçiler için daha da çekilemez bir hâle getirilmektedir. Az önce burada
AKP Grubunun verdiği ve AKP’lilerin oylarıyla kabul edilen önergede ne
yapıldığını çok açıklıkla söylemek istiyoruz, belki bunu Türk halkımız bilmiyor
olabilir. Şu andaki uygulamaya göre, devlet hastanelerinin dışındaki özel
hastanelerin herhangi bir fark ücret almasını düzenleyen bir yasal mevzuat yok,
yani şu anda özel hastanelerin herhangi bir ilave ücret alma hakkı yok, mevcut
düzenlemeye göre. Getirilen tasarıya göre, hizmet bedelinin yüzde 20’si kadar
ilave ücret talep etme hakkı getirilmiş. Bu da yetmiyor, AKP’lilerin verdiği
önergeyle, bu ilave ücret alma miktarı yüzde 100’e çıkarılabiliyor ve bu konuda
yetki Bakanlar Kuruluna veriliyor. Yani sözün özü şu: Bir kişi özel hastaneye
gittiği zaman sadece yüzde 20 fark değil, yüzde 100’üne kadar fark ödemek
durumunda kalabilecek. Sayın Bakanımız dedi ki: “Bu yetki kullanılamayabilir.”
Kullanılmayacak bir yetki, halkın yararına olmayan bir yetki, emekçinin,
köylünün yararına olmayan bir yetki, neden önergeyle getirilme ihtiyacı duyuldu?
Yarın bunun uygulamadaki sonuçlarını tüm yoksul insanlar görecek. Yine aynı
önergede, üniversitelerdeki öğretim üyelerinin ücretlerinin belirlenmesinde
kuruma yetki veriliyor. Şimdi, bir yandan üniversitelerin özgürlüğünden
bahsedildi. Özellikle türban düzenlemeleri yapılırken bu Mecliste üniversite
özgürlüğünden, özerkliğinden bahsedildi, demokrasiden bahsedildi. Şimdi,
üniversite öğretim üyelerinin ücretlerinin belirlenmesinin kurumla ne ilgisi
var? Üniversiteler özerk değil mi? Üniversiteler özgür değil mi? Sosyal
Güvenlik Kurumunun o üniversitelerde ne işi var? Bu da başka
bir olay. En sıkıntılı
problemlerden birisi de yine AKP Grubunun verdiği önergede acil hastalar için…
Şimdi, sözleşmeli veya sözleşmesiz olan sağlık kurumlarına gidildiği zaman, belirlenen
fiyatın dışında bir ilave ücret talep etmeyecekler. Bunun anlamı şu demektir
değerli arkadaşlarım: Bir kişi acil olarak bir hastaneye gittiğinde, eğer o
sağlık hizmet sunucusu o ücreti beğenmiyorsa, belirlenecek ücreti beğenmediği
takdirde o sağlık kurumuna kabul edilmeyecektir. Gerçi burada AKP Grup Başkan
Vekili Bekir Bozdağ arkadaşımız
hastanelerin güllük gülistanlık olduğundan bahsetti, “Türkiye çok iyi noktaya
gittiği için, Türkiye AKP İktidarında kalkındığı için uluslararası kredi
derecelendirme kuruluşu Standart & Poors
Türkiye'nin kredi notunu durağandan pozitife çevirdi, negatife çevirmedi.” Değerli
arkadaşlarım, insanlar birbirini kandırabilir, insanlar kendini de
kandırabilir, ama Türk toplumunu kandırmaya hakkımız yoktur. Bu yasa, Sosyal
Güvenlik Yasası Türk halkının, işçinin, memurun, emeklinin ve yoksul köylülerin
ihtiyaçlarını gidermek için gelmedi. Bu yasa, uluslararası sermayenin güçlü
örgütlerinin, Dünya Bankasının, IMF’nin dayatmaları üzerine getirildi. Bu yasa
halkın ihtiyaçlarını, sıkıntılarını çözmek için değil, IMF ve Dünya Bankasının,
uluslararası sermaye güçlerinin çıkarlarını, taleplerini karşılamak için
getirildi. Sosyal güvenlik
sermayeye lazım değil. Sosyal güvenlik kime lazım, ne zaman lazım? İnsanların
eli kolu tutarken sosyal güvenlik lazım değil; ne zaman ki elimiz kolumuz
tutmaz hâle geldiğimiz zaman sosyal güvenlikten faydalanmamız gerekiyor. Sosyal
güvenlik, tarlada yalın ayak, başı kabak çalışan
köylülerimize, çiftçimize, fabrikalarında çalışan, tezgâhları başında çalışan
işçilerimize ve esnafımıza lazımdır değerli arkadaşlarım. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Sosyal
güvenlik, bu yasayla artık bir güvenlik olmaktan çıkmış, bir çöküş, bir yıkım
olmuştur. Bu yasa emeklilik hakkı tanımamaktadır. Bu yasa, yıllarca çalışan
insanlara sadece emeklilik şansı tanımaktadır değerli arkadaşlarım. Şansı olan
emekli olabilecek, bu şansı yakalayamayan emekli olamayacaktır. Bu yasayla
getirilen hiçbir iyilik yoktur. Bu yasa halkın yararına değildir, bu yasanın
geri çekilmesi gerekiyor. Cumhuriyet Halk
Partisi adına hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 46’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 47’nci madde
üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 119 sıra sayılı
kanun tasarısının 47. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve
5510 sayılı kanunun 80. maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna “…ile ayrıca döner
sermaye katkı payları ve döner sermayelerden başka adla yapılan bu nitelikteki
her türlü ödemeler, ek ödemeler, ikramiyeler vb. ödemelerin en yüksek devlet
memuru aylığının % 300’üne kadar olan kısmı,” eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 47. Maddesinin (b) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Madde 47- …b) Ayni yardımlar ve ölüm, doğum ve evlenme yardımları, görev
yollukları, seyyar görev tazminatı, iş sonu tazminatı veya kıdem tazminatı
mahiyetindeki toplu ödeme, keşif ücreti, ihbar ve kasa tazminatları ile Kurumca
tutarları yıllar itibarıyla belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları,
işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel
emeklilik sistemine ödenen ve aylık toplamı brüt asgari tutarını geçmeyen özel
sağlık sigortası primi ve bireysel emeklilik katkı payları tutarları, prime
esas kazanca tabi tutulmaz. BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 47. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
80. Maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“4 üncü maddenin
birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki sigortalıların prime esas kazançları
aşağıdaki şekilde belirlenir. a) Prime esas
kazançların hesabında; 1) Hak edilen
ücretlerin, 2) Prim ve bu
nitelikteki her çeşit istihkaktan o ay içinde yapılan ödemelerin ve işverenler
tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel emeklilik
sistemine ödenen tutarların, 3) İdare veya
yargı mercilerince verilen karar gereğince yukarıdaki (1) ve (2) numaralı alt
bentlerde belirtilen kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay
içinde yapılan ödemelerin, brüt toplamı esas alınır. b) İkramiye, ayni
yardımlar ve ölüm, doğum ve evlenme yardımları, görev yollukları, seyyar görev
tazminatı, kıdem tazminatı, iş sonu tazminatı veya kıdem tazminatı
mahiyetindeki toplu ödeme, keşif ücreti, ihbar ve kasa tazminatları ile Kurumca
tutarları yıllar itibarıyla belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları,
işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel
emeklilik sistemine ödenen ve aylık toplamı asgarî ücretin % 30'unu geçmeyen
özel sağlık sigortası primi ve bireysel emeklilik katkı payları tutarları,
prime esas kazanca tabi tutulmaz." BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Sayın Bilgin Paçarız konuşacak. BAŞKAN – Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 119 sıra sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Tasarısı’nın 47’nci maddesinin (a)
ve (b) bentlerinin değiştirilmesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, on beş günden beri bu yasa hakkında konuşuyoruz. İktidar
partisi milletvekilleri ve muhalefet partisi milletvekilleri anlaşması olmayan
bazı konularda, yani Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidar partisiyle zıt
konuma geldiğimiz bazı konularda, biz ana muhalefet partisi olarak muhalefet
görevimizi üstlenmiş bulunuyoruz. Sizler yüzde 47 aldığınız oy potansiyeline
güvenerek ve sayısal milletvekilliği çoğunluğunuza güvenerek ve muhalefet
partisinin milletvekillerine, grup başkan vekillerine danışmadan, görüşmeden,
uyuşma sağlanmadan birtakım kanunları çıkarmaya çalışıyorsunuz. Zaten sekiz
buçuk aydan beri, biz ana muhalefet partisi olarak kanun tasarılarında sizlere
yeterli desteği veriyor ve oy kullanıyoruz ama zaman zaman,
geçmiş dönemden kalma -Cumhurbaşkanının veto ettiği ve Anayasa Mahkemesinin
veto ettiği- bazı kanunları –ki, Sosyal Güvenlik Kanunu’nda olduğu gibi-
ısrarla gündeme getiriyorsunuz. Ben Edirne
Milletvekili olarak, siz iktidar partisi milletvekillerine sormak istiyorum:
Acaba, bu Sosyal Güvenlik Kanunu’nu çıkarmak için IMF’den mi emir aldınız? IMF
bunun karşılığında sizlere ne kadar milyar dolar kredi açacak ve bu krediyi
nerede kullanacaksınız? Sayın Bakanımdan bu sorunun cevabını öğrenmek
istiyorum. Yine, aldığınız
yüzde 47 oya güvenerek ve muhalefeti dışlayarak… FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Niye kıskanıyorsunuz yüzde 47’yi? BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) - … Sosyal Güvenlik Yasası’nı çıkaracaksınız ama -bakın, bunu
yaşayarak göreceğiz- son zamanlarına geldiği zaman bu yasayı geri çekeceksiniz.
Çünkü sendikalara, demokratik toplum örgütlerine, ana muhalefet partisine ve
muhalefet partisine rağmen bu cesareti maalesef gösteremeyeceksiniz. Toplumdan
yüzde 47 oy almış olsanız dahi, 340 milletvekiliniz olmuş olsa dahi bu yasayı
-yaşayarak göreceğiz- geri çekeceksiniz. Çünkü toplumla kavga edemezsiniz,
işçilerle kavga edemezsiniz, emekçilerle, memurlarla kavga edemezsiniz;
kendinizi kandırmayın değerli milletvekillerim. Değerli
milletvekilleri, çok önemli bir kanun tasarısının görüşmelerine devam ediyoruz;
toplumun tamamını, hatta henüz dünyaya gelmemiş çocuklarımızı bile şimdiden
ilgilendiren, geleceklerine ipotek koyan bir kanun tasarısı. Değerli
milletvekilleri, yasadan ya da toplu sözleşmeden kaynaklanan ikramiyelerden
prim kesilmesi için (a/2) bendinde yer alan “ikramiye” kelimesinin “prime esas
kazanca tabi tutulmayan ödemeler”in bulunduğu (b)
bendine alınmasıyla ilgili önergemize sizlerin objektif olarak bakmanızı ve
uygulamada çok önemli olan bu konuda duyarlı davranarak önergeyi kabul etmenizi
bekliyorum şahsen. Ama her zaman olduğu gibi bu önergemiz de sizlerin, AKP’li
milletvekillerinin oylarıyla kabul edilmeyecek. Ama bakalım, 2009 seçimlerinde
işçi kardeşlerimizden, esnaf kardeşlerimizden, memur kardeşlerimizden nasıl oy
alabilecekseniz, hep beraber göreceğiz. 2009 seçimlerinden sonra da sizler
diyeceksiniz ki: “Geçen seçimde yüzde 47 oy aldık ama bu sefer ancak yüzde
20’lerde kaldık.” diye herhâlde düşüneceksiniz diye düşünüyorum. EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – Önergeyi söyler misiniz kardeşim! BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Ben sizin kardeşiniz değilim, milletvekiliyim. EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – Lütfen önergeyle ilgili… BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Lütfen… Bakın, ben sizin kardeşiniz değilim, ben sizin ağabeyiniz
de değilim. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Paçarız, sürenizi devam ettiriyorum efendim. Buyurun. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Ben Edirne Milletvekiliyim. Kürsüden düşüncelerimi söylüyorum, siz
de gelin burada tersini söyleyin, ne var yani! EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – Önergeyle ilgili ne diyorsunuz, merak ediyorum. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) - Siz iktidar partisi milletvekillerisiniz, biz de ana muhalefet
partisi milletvekilleriyiz; niye gocunuyorsunuz, niye kızıyorsunuz ki yani? (AK
Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, süreniz dolmak üzere, onun için Genel Kurula hitap edin efendim. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Sayın Başkanım, sataşma var; bakın, bir dakikam gitti. BAŞKAN – Ama
Genel Kurula hitap edin. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Lütfen Sayın Başkanım, bir dakikam gitti. AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Öyle şeyler olacak... BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) - Olacak tabii, bizler daha çok konuşacağız. Ana muhalefet partisi
olarak sizlerin yanlışlarını, sizlerin hatalarını söylemek bizim boynumuzun
borcu. Yani, her zaman konuşuyorsunuz, biz de konuşacağız. Biz muhalefet
partisi değil miyiz, biz milletvekili değil miyiz? Biz de Edirne’mizdeki
seçmenlerimize mesaj vermeyecek miyiz? Diyarbakır’a, Batman’a, Mardin’e,
Hakkâri’ye veriyorsunuz da Edirne’mize niye vermeyelim? Neden gocunuyorsunuz,
neden kızıyorsunuz? Arkadaşlar,
Sosyal Güvenlik Yasası’nı tartışıyoruz. AKP’nin bayan milletvekillerine
sesleniyorum: Bebelerin bile altı aylık süt parasını kestiniz, bir aya
indirdiniz, bir aya! (CHP sıralarından alkışlar) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Paçarız. Teşekkür ederim.
BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – AKP’nin bayan milletvekilleri, çok mu mutlusunuz? Çok mu
mutlusunuz? BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paçarız. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Süre
doldu efendim. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Müdahale ettiler efendim. BAŞKAN – Efendim,
müdahale ettiler ama bir dakikanızı… BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Bir dakika daha verin. BAŞKAN – Hayır,
zaten bütün süreniz bir dakika. Bir dakikadır konuşuyorsunuz zaten. Tamamı bir
dakika efendim. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Sayın Başkan, demokratik davranın. BAŞKAN – Ben
demokratik davranıyorum. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Bakın, bir dakikamı aldılar neredeyse. BAŞKAN – Ben
demokratik davranıyorum. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Neyse, daha çok konuşacağız. Teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paçarız. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 47. Maddesinin (b) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Beytullah
Asil (Eskişehir) ve arkadaşları Madde 47- …b) Ayni yardımlar ve ölüm, doğum ve evlenme yardımları, görev
yollukları, seyyar görev tazminatı, iş sonu tazminatı veya kıdem tazminatı
mahiyetindeki toplu ödeme, keşif ücreti, ihbar ve kasa tazminatları ile Kurumca
tutarları yıllar itibarıyla belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları,
işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel
emeklilik sistemine ödenen ve aylık toplamı brüt asgari ücretin tutarını
geçmeyen özel sağlık sigortası primi ve bireysel emeklilik katkı payları
tutarları, prime esas kazanca tabi tutulmaz. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa ) – Katılmıyoruz efendim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Beytullah Asil… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Asil. (MHP Sıralarından alkışlar) BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cefakâr, fedakâr emniyet
mensuplarının gününü kutluyor, şükranlarımı sunuyorum. Şehitlerimize rahmet,
gazilerimize sağlıklı, uzun bir ömür, emeklilerine de minnetlerimi sunarak
sözlerime başlamak istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 119 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu Tasarısı’nın 47’nci maddesinde prime esas kazançlar sayılırken
işverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına ve bireysel
emeklilik sistemine ödenen tutarlar prime esas kazançlar arasında sayılmış, (b)
bendinde ise “İşverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına
ve bireysel emeklilik sistemine ödenen ve aylık toplamı asgarî ücretin % 30’unu
geçmeyen özel sağlık sigortası primi ve bireysel emeklilik katkı payı
tutarları, prime esas kazanca tabi tutulmaz.” denilmektedir. Değerli
milletvekilleri, bireysel emeklilik sistemini sizlere tanıtmak suretiyle
sözlerime başlamak istiyorum. 28 Mart 2001 tarihinde bu
Meclis tarafından kabul edilen Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi
Kanunu’nun 1’inci maddesinde Yasa’nın amacı şöyle tanımlanmaktadır: “Madde1 -
Bu kanunun amacı, kamu sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olarak,
bireylerin emekliliğe yönelik tasarruflarının yatırıma yönlendirilmesi ile
emeklilik döneminde ek bir gelir sağlanarak refah düzeylerinin yükseltilmesi,
ekonomiye uzun vadeli kaynak yaratarak istihdamın artırılması ve ekonomik
kalkınmaya katkıda bulunulmasını teminen, gönüllü
katılıma dayalı ve belirlenmiş katkı esasına göre oluşturulan bireysel
emeklilik sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesidir.” Değerli
milletvekilleri, ödenen primi asgari ücretin yüzde 30’u ile sınırlayarak -bugün
için 182 lira 52 kuruş- çalışanlara emeklilik döneminde ek bir gelir sağlanarak
refah düzeylerini yükseltmeyi nasıl düşünebiliriz? Ekonomiye uzun vadeli kaynak
yaratmayı nasıl amaçlayabiliriz? Bu yolla istihdamı arttırmaktan, ekonomik
kalkınmaya katkıdan söz edebilir miyiz? Değerli
milletvekilleri, bugün Hazinenin iç borçlanma ortalaması -24,4 ay gibi gelişmiş
ülkelerdeki kısa vadeli borçlanma ortalamasına tekabül ediyorsa, ekonomiye
yirmi beş ila otuz yıl ortalama süreyle uzun vadeli kaynak yaratan bireysel
emeklilik fonlarını oluşturamadığımızdandır. Bu bakış açısı ile bu fonları
güçlendirmek, artırmak da mümkün değildir. Değerli
milletvekilleri, bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları ile özel
sağlık sigortası primleri ücret değildir. Bireysel emeklilik sigortasına ödenen
katkı payı, kanunun amacında da belirtildiği gibi, çalışanın, emeklilik
döneminde -en erken elli yedi yaşında- ek bir gelir sağlanarak refah
düzeylerinin yükseltilmesi amacıyla, fona en az on yıl süreyle yapacağı
katkıdır. Sisteme on sekiz yaşındayken dâhil olan bir çalışanın fonda kalış
süresi otuz dokuz yıldır. Çalışma yaşı olan yirmi beş yaşı esas alırsak, fonda
kalış süresi ise otuz iki yıldır. Bu da demektir ki, bireysel emeklilik sistemi
fonları ülkemiz ekonomisine ortalama yirmi beş yıl süreli kaynak sağlayan
fonlardır. Özel sağlık sigortası primi ise sağlık hizmetlerini özel sağlık
kuruluşlarından satın alarak sigortalılarının hastalık riskine karşı
sigortalılardan alınan ücrettir. Tüm dünyada sağlık sistemine sosyal güvenlik
sisteminden ulaşmanın zorlukları vardır. Bunu göz önüne alan işverenler,
çalışanlarının kendisi veya eş ve çocuklarının rahatsızlanmaları durumunda motivasyonları bozulmasın,
iş gücü kaybı oluşmasın diye, ulaşması daha kolay ve mesai dışı zamanlarda da
kolayca ulaşılabilen özel sağlık sistemini tercih ederler. Hâlböyle
iken, ücret diye nitelendiremeyeceğimiz, işveren tarafından kişiye değil de
doğrudan doğruya sigorta şirketlerine veya emeklilik fonlarına ödenen bu parayı
ücret gibi değerlendirmek yanlışından… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Asil. BEYTULLAH ASİL
(Devamla) – … bir nebze de olsa dönmeyi amaçlayan bu
önergemizde, “İşverenler tarafından sigortalılar için özel sağlık sigortalarına
ve bireysel emeklilik sistemine ödenen ve aylık toplamı brüt asgari ücretin
tutarını geçmeyen özel sağlık sigortası primi ve bireysel emeklilik katkı
paylarının tutarları, prime esas kazanca tabi tutulmaz.” diyerek asgari ücretin
yüzde 30’u ile sınırlama yerine bu sınırı asgari ücretin tutarına
yükseltiyoruz. Bu da yeterli değil, ama hiç olmazsa yeni yeni
emeklemeye başlayan bu fonların ve özel sağlık sigortasının önündeki engeli bir
nebze de olsa aşabileceğimizi tahmin ediyoruz. İnanın, diğer hizmetler yanında
buradan sağlanacak primlerin lafı dahi olmayacaktır. Yukarıda saydığım
gerekçelerle önergemizin kabulünü yüce heyetinizin takdirlerine arz ediyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Asil. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 119 sıra sayılı
kanun tasarısının 47. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve
5510 sayılı kanunun 80. maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna “…ile ayrıca döner
sermaye katkı payları ve döner sermayelerden başka adla yapılan bu nitelikteki
her türlü ödemeler, ek ödemeler, ikramiyeler vb. ödemelerin en yüksek devlet
memuru aylığının % 300’üne kadar olan kısmı,” eklenmesini arz ve teklif ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (İstanbul) – Katılmıyoruz. FATMA KURTULAN
(Van) – Sebahat Tuncel konuşacak. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tuncel. (DTP sıralarından alkışlar) SEBAHAT TUNCEL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 119 sayılı Yasa’nın 47’nci
maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. İş güvenliği
alanında çok ciddi sorunlar yaşadığımız bir dönemde Sosyal Güvenlik Yasa
Tasarısı’nı tartışıyoruz. Bu yasa tasarısının emekçilerin yararına olmadığını ve geri çekilmesi
gerektiğini emekçiler alanlarda, bizler de burada dile getirdik. Sosyal
güvenlikten bahsedebilmek için, öncelikle iş güvenliği ve can güvenliğinin
sağlanması gerekir ancak, bu konuda mart ayı itibarıyla çeşitli illerde yaşanan
iş kazalarına baktığımızda, bu konuda ne kadar yetersizlik yaşandığı
görülecektir. Taşeron ve kayıt dışı çalışma biçimleri can almaya devam ediyor,
TOKİ şantiyesinde, kaçak maden ocaklarında ve tersanelerde. Sadece mart ayında
Aydın, Adıyaman, Ankara, Antalya, Gaziantep, Bilecik, Batman, Hatay, İstanbul,
İzmir, Osmaniye, Kocaeli, Konya, Kastamonu, Malatya, Manisa, Mardin, Ordu,
Sakarya, Trabzon, Zonguldak illerinde meydana gelen iş kazalarında 28 yurttaşımız
yaşamını yitirmiş, 36 işçi yaralanmış, 198 işçi de zehirlenmiştir. İş cinayetlerini
son altı aydır ülke gündemine taşıyan Tuzla tersaneler bölgesi hâlâ işçilerin
cehennemi olmaya devam ediyor. Tuzla’da 85’inci ölüm gerçekleşti ancak, ne
yazık ki, bu konuda herhangi bir ilerleme söz konusu değildir. Son dönemde
artan iş kazaları ve ölümleri üzerine, Mecliste grubu bulunan bütün partiler
tersanedeki çalışma koşullarını incelemek için araştırma önergesi sunmuş ancak,
bu konuda herhangi bir gelişme katedilememiştir hâlâ.
Acaba konuyu gündemden düşürmek için mi böyle bir çalışma başlatıldığı
söylenmiştir? Aksi olsaydı, bu kadar acil bir konuda komisyonun kurulmuş ve bir
araya gelmiş olması gerekmez miydi? Çalışma Bakanımızın, yapılanların yeterli
olmadığını söyleyen sendikacılara yönelik ideolojik davranmakla suçlayan
yaklaşımı, kazaların ve ölümlerin olmasını engellemiyor ne yazık ki. İş kazalarının
hız kesmeden sürdüğü bir ayın sonunda, şunu bir kez daha altını çizerek
belirtmek isteriz: İşçi sağlığını ve iş güvenliğini güvenceye alma konusunda
yetersizlikler sürdüğü sürece, gerçekleşen iş cinayetlerinin ve iş kazalarının
gerçek sorumlusu Hükûmet olacaktır. Bu açıdan,
kurulan araştırma komisyonunun bir an önce toplanmasını ve görevini yerine
getirmesini beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Görüşülmekte olan
maddeye ilişkin olarak da şunları ifade etmek istiyoruz: Kamu emekçileri, diğer
kamu görevlileri, nerede ise tamamı, döner sermaye, katkı payı veya döner
sermayeden “değişik adlar” adı altında, ek ödeme, ikramiye ve benzeri ödemeleri
almaktadırlar. Bu ödemelerin miktarına bakıldığında, ya aldıkları maaş
tutarında veya daha fazla olduğu görülecektir. Kamu görevlilerinin ellerine
geçen ücretlerden sadece maaş kısmının emekliliğe yansıması emeklilik konusunda
çok büyük kayba neden olmaktadır. Bu yasa “tek çatı yasa” olarak ifade
edilmektedir. Eğer öyleyse bu çatı altında toplanan BAĞ-KUR, işçi ve Emekli
Sandığının eşitlik ilkesi temelinde ele alınması gerekmektedir. Yasa teklifimiz
kabul edildiğinde çok düşük olan emeklilik maaşında bir artış olacaktır.
Ayrıca, Sosyal Güvenlik Kurumunun prim gelirlerinde de büyük bir artış
olacaktır. Madde metni çok ayrıntılı düzenlenmiş, işçi ve BAĞ-KUR’lular açısından nerede ise mali ve sosyal yönden tüm
haklar prime esas kazanç içerisinde yer almıştır. Aynı düzenleme kamu
görevlileri açısından da yapılmalıdır diye düşünüyoruz. Tabii, bugüne
kadar muhalefetten gelen önerilerin dikkate alınmadığını biliyoruz ama bu
önerilerin, en azından görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nın
işçiler açısından, emekçiler açısından daha az bir kayıpla… En azından daha
yaşanılabilir bir dünya için biz önerilerimizi hep dile getirmeye çalışacağız.
O açıdan, önerimizin kabul edilmesini bir kez daha istiyor, bütün arkadaşları
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tuncel. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 47’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 47’nci madde kabul
edilmiştir. 48’inci madde
üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 119 sıra sayılı
kanun tasarısının 48. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve
5510 sayılı kanunun 81. maddesinin birinci fıkrasının f bendinin sonundaki
“…%12’sidir…” ibaresinin “…%5’dir…” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 48. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
81. Maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
“Devlet, Kurumun
ay itibarıyla tahakkuk ettirdiği malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile
genel sağlık sigortası priminin üçte biri oranında Kuruma katkı yapar. Devlet
katkısı olarak hesaplanacak tutar talep edilen tarihi takip eden 15 gün içinde
Hazinece Kuruma ödenir.” BAŞKAN – Şimdi en
aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 48 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla,
“MADDE 48- 5510
sayılı Kanunun 81 inci maddesinin birinci fıkrasının; (a) bendinde
geçen “% (b) bendinde
geçen “% (f) bendinde
geçen “% değiştirilmiştir. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkan. BAŞKAN – Önerge
sahibi olarak Sayın Rıdvan Yalçın. Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar) RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
milletvekilleri, görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 48’inci
maddesinde değişiklik öngören önergemiz üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum Değerli arkadaşlarım,
konuşmamın başında, polis teşkilatımızın 163’üncü kuruluş yıldönümünü biz de
candan tebrik ediyoruz ve sırası gelmişken de Sayın Başbakan ve Hükûmeti seçim öncesi polis camiasına taahhüdü olan maaş
artışını ifa etmeye de davet ediyoruz. Sayın milletvekilleri,
görüşülen tasarı, ülkemizde neredeyse doğrudan ya da dolaylı olarak nüfusun
tamamını ilgilendiren, gelecekte de uzun yıllar ilgilendirmeye devam edecek bir
öneme sahiptir. Tasarının içerisinde toplum kesimlerinin hukukunu önemli ölçüde
etkileyen maddeler bulunmaktadır. Ancak tartışmanın daha ziyade sadece
emeklilik yaşı ve prim ödeme gününe indirgenmesi bize göre üzücü olmaktadır.
Oysa şimdi görüştüğümüz madde istihdamı artırmak, kayıt dışılığı önlemek
bakımından oldukça öneme sahiptir. Sayın
milletvekilleri, önergemiz ile prim oranlarının işveren ve çalışan bakımından
sigortalı için 2 puan, işveren için 3,5 puan olmak üzere toplam 5,5 puan
indirim öngörmekteyiz. Aslında bu indirim oranı bizim icat ettiğimiz bir husus
da değildir. Sayın milletvekilleri eğer Hükûmet
programını okumuşlarsa orada da açıkça prim oranlarının öncelikle 5 puan olmak
üzere kademeli olarak indirileceğinin öngörüldüğünü hatırlayacaklardır. Biz,
aslında bu önergeyle, Hükûmete, programında kamuoyuna
yaptığı taahhüdü yerine getirme imkânı da sunuyoruz. Bu nedenle eğer kamuoyunu
yanıltmak, boşuna bir beklenti oluşturmak amacı taşımadan yapacaklarınızı bu
programa yazdıysanız önergemize de destek vereceksiniz kanaatini taşıyoruz. Sayın
milletvekilleri, bu tasarının önemli gerekçelerinden biri de kayıt dışılığın
önlenmesidir. Bu amaçla getirilen düzenlemelerin de bir kısmı tasarı içerisinde
yer almaktadır. Ancak neredeyse ülkemizdeki bütün işverenlerin resmî kayıtları
dışında bir de gayriresmî defter tutmak zorunda
kalmalarının en önemli nedeninin yüksek vergi ve yüksek prim yükü olduğu
unutulmamalıdır. Büyümenin yavaşladığı, işsizliğin arttığı, üretim yerine
yabancıların ürettiklerinin bayiliğini yapmanın moda olduğu bugünlerde
önergemiz daha da önemli hâle gelmektedir. Bu önemin, umarız, siyaseti de kayıt
dışı bir anlayışla yapan iktidarın da farkında olduğuna inanmak istiyoruz. Sayın
milletvekilleri, 57’nci Hükûmet döneminde 2000
yılında Meclise getirilen Sosyal Güvenlik Yasası’nın özellikle 58 ve 60
yaşlarında emekliliğe ilişkin düzenlemesine o zamanki Fazilet Partisinin
yaptığı muhalefet hatırlanınca, aynı partiden AKP’ye gelen sayın
milletvekillerinin şimdi söyledikleri kıyaslandığında ibret alınması gereken
uçurumlar olduğu görülmektedir. Sayın Bakan,
-bugün gerçi aramızda yok zannediyorum- iki hafta önce bir milletvekilimiz
tarafından o zaman yaptığı konuşma hatırlatılınca, açıkça, hata yaptığını,
devleti bilmediklerini ifade etmişti. Dünkü
görüşmelerde de AKP grup başkan vekili arkadaşımız bu yasanın bir zulüm yasası
olmadığını ifade ettiler. Aslında Sayın
Bakanın söylediği hatanın kişisel bir hata olmadığı tutanaklardan anlaşılıyor.
Bu hata o zamanki bütün grubun ortaklaşa yaptığı bir hataymış demek ki. Eğer
Sayın Bakan yaptığının hata olduğunu kabul ediyorsa, 57’nci Hükûmetten
özür dilemesiyle hata yaptığını söylemekle kazandığı erdemi daha da
artıracaktır diye düşünmekteyiz. Değerli
arkadaşlarım, daha ilginç bir anekdotu da sizlerle
paylaşmak isterim: O zaman Fazilet Partisi adına konuşan Sayın Abdüllatif Şener -halen Merkez Karar Yönetim Kurulu üyeniz-
grup adına yaptığı konuşmada “Bu Yasa’nın IMF dayatması olduğunu, mezarda
emeklilik getirdiğini…” Ve burası değerli arkadaşlarım çok önemli: Bu Yasa’nın
halka işkence olduğunu, işkencenin ise insanlık suçu olduğunu belirtmiş. Şimdi,
bu kadar geçen zamandan sonra aynı geleneğin temsilcilerine sormak icap eder.
Siz bu işkence tanımına katılıyor musunuz? Yoksa,
millî görüş gömleğiyle birlikte işkence tanımınızı da değiştirmiş mi
oluyorsunuz? Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakana son olarak şunu da söylemek isterim: Bugün, Hükûmet sıralarında geçmişte yaptığını hata olarak kabul
eden, itiraf eden Sayın Bakanın, bugün Hükûmet
sıralarından söylediklerini, yarın muhalefete düştüğünde “yine hata yapmışım”
deme ihtimalini de açıkçası merak ediyorum. Bu duygularla
önergemize destek talep ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN-
Teşekkürler Sayın Yalçın. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum… H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan… BAŞKAN –
Arayacağım efendim. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kâtip Üyeler
arasında ihtilaf vardır. Elektronik
cihazla oylama yapacağız. İki dakika süre
vereceğim efendim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, arkadaşların hangi maddeye oy verdiklerini
de söyler misiniz. BAŞKAN – Önergeyi
oyluyoruz. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Karar
yeter sayımız yok maalesef. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 15.45 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 15.57 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN
(Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88'inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. Komisyon?
Buradalar. Hükûmet? Buradalar. Tasarının 48’inci
maddesinde Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın ve arkadaşlarının önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 48. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
81. Maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Kemal
Kılıçdaroğlu (İstanbul) ve arkadaşları “Devlet, Kurumun
ay itibarıyla tahakkuk ettirdiği malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile
genel sağlık sigortası priminin üçte biri oranında Kuruma katkı yapar. Devlet
katkısı olarak hesaplanacak tutar talep edilen tarihi takip eden 15 gün içinde
Hazinece Kuruma ödenir.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım? BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Köse konuşacaklar. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar) ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun
tasarısının 48’inci maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. Değerli
arkadaşlar, sağlıkla ilgili kurumları işlemez hâle getiren siyasi iktidarın IMF
istekleri doğrultusunda hazırladığı, ülkenin sosyal gerçekliğinden uzak, âdeta
halkla dalga geçer nitelikteki bu yasa tasarısının yaşama geçirilemeyeceği geç
de olsa görülecektir. Ülkemizde sosyal
güvenlik sisteminin finansmanında sorunlar olduğu doğrudur ancak finansmandaki
en temel sorun işsizlik ve kayıt dışı istihdamdır. Kayıt dışı istihdamın toplam
istihdama oranı yüzde 46,9’dur. Yani ülkemizde çalışan her 2 kişiden 1’i kayıt
altında değildir. Hükûmet bu kayıt dışı istihdamı
kayıt altına almak yerine sosyal güvenlik harcamalarını kısma yoluna
gitmektedir. Sosyal güvenlik sistemine bütçeden yapılan transferlerin oranı
yıllar itibarıyla gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde
4’ü civarında gerçekleşmektedir. Söz konusu açığı kapatmak için insanlarımızı
mezarda emekli etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Değerli
arkadaşlar, gerçekçi olalım. Bu yasa sosyal güvenlik sistemi tıkandığı için
önümüzde değildir, bu yasa IMF istediği için önümüzdedir. Bu yasa
teslimiyetçidir. Sosyal güvenlik sisteminin finansman sıkıntısına düşmesinde,
geçmişte bu kaynakların değerlendirilmesi yerine devletçe başka harcamalar için
kullanılmasının rolü büyüktür. Finansman sıkıntısının bir diğer nedeni: Geçmiş
dönemlerde işverenlerinin prim ödemelerini yapmayarak bunları ucuz kredi aracı
olarak kullanmış olmalarıdır. Prim gecikme zammı alacaklarının sık sık affedilmesi, bugün tartıştığımız tabloyu oluşturan
nedenlerden birisidir. Hükûmetin anlayışında, sosyal
güvenlik kurumlarının birer birer işletmeye
dönüştürülmesi, sağlık hakkının piyasanın insafına bırakılması, sosyal hukuk
devletinin güvencesinde olan hak anlayışını ortadan kaldırması vardır. Sağlık
sektöründe ve sosyal güvenlik sisteminde daha fazla kâr etme, giderleri kısma
anlayışı IMF ve Dünya Bankasının anlayışı ile örtüşmektedir. Çalışanlarını
insanca yaşatan ve onları koruyan, işsizliği önleyen, millî gelirin adil
dağılımını sağlayan ve vatandaşlarını insan haysiyetine uygun bir ortamda
yaşatan devlet sosyal devlettir. Değerli
arkadaşlar, IMF, Dünya Bankası ve uluslararası finans kuruluşlarının
direktifleri doğrultusunda yapılan bu düzenleme sosyal devletin içini
boşaltmaktadır. Bu tasarıyla, 5510 sayılı Yasa’nın 73’üncü maddesi
değiştirilerek özel hastanelerin, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü
oldukları kişilerden sağlık hizmet bedellerinin yüzde 20’si oranında ilave
ücret alabileceği öngörülüyor. Yani çalışanlar ile emekli, dul ve yetimler yasa
çıktığında özel hastaneden yararlanabilmek için sağlık hizmet bedelinin yüzde
20’sini cepten ödeyeceklerdir. Bu değişiklikle, parası olan bu hizmetten yararlanırken
yoksul insanlarımızın özel hastanelerden yararlanması hayal olacaktır. Oysa
sağlık ve tedavi olanağı herkes için hak ve eşitlik temelinde düzenlenen bir
kamu hizmeti olmalıdır. 5510 sayılı Yasa’da yapılan değişiklikle yoksul
yurttaşlarımızın sağlık primlerinin devlet tarafından karşılanacağı
öngörülmektedir. Ancak yoksulluğun ölçütü, aylık gelirinin asgari ücretin üçte
1’inden az olmasıdır. Bu gelirin üzerinde geliri olanların, sağlık hizmetine
ulaşabilmek için 73 ile 475 lira arasında prim ödemesi gerekmektedir. Yani
değerli arkadaşlar, aylık geliriniz 140 lirayı aşıyorsa prim ödemeden sağlık
hizmeti alamayacaksınız demektir. Bunun neresi kamusal hizmettir, bunun neresi
adalettir? Takdiri yüce heyetinize sunuyorum. Ülkemizde sosyal
sigortaların finansmanında, işsizlik sigortasının finansmanının dışında,
devletin primlere aktif olarak katılımı söz konusu değildir. Sigortanın
finansmanı, sigortalılara ve işverenlere bırakılmıştır. Sosyal güvenliğe
düzenli bir devlet katkısının bulunması gerekliliği vardır. Bu katkı, primlere
katılımla olabileceği gibi sigorta yardımlarına devletten kaynak aktarılması
şeklinde de olabilmektedir. Türkiye dışında
OECD ülkelerinin tamamında devlet, sigorta sistemine prim katkısı yapmaktadır.
Avrupa ülkelerinin çoğunluğunda, hemen hemen tüm
ülkelerde sigorta kollarında devlet, sigorta sisteminin finansmanına hem prim
hem de katkı biçiminde katılmaktadır. Finansman açıklarının kapatılmasının
dışında da sosyal güvenlik sisteminin finansmanına devlet katılımı bir yükümlülük
ve bir ödev olarak görülmektedir. Bu, sosyal devlet olmanın gereğidir. Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 119 sıra sayılı
kanun tasarısının 48. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve
5510 sayılı kanunun 81. maddesinin birinci fıkrasının f bendinin sonundaki
“…%12’sidir…” ibaresinin “…%5’dir…” ibaresi olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Üçer. (DTP sıralarından alkışlar) ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; okunan önergeyle ilgili grubumuzun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Başlangıç olarak,
sosyal devlet ilkelerinin hükûmet olarak
sorumluluklarının yerine getirilmediğini belirterek konuya girmek istiyorum. Emeklilerin karşı çıktığı, işçilerin karşı çıktığı, memurların
karşı çıktığı, milyonlarca işsizin karşı çıktığı, sosyal güvenlik hakkını
isteyen tüm vatandaşların karşı çıktığı bir sosyal güvenlik yasasını bu şekilde
tartışmaya açmak ve ülke gündemine oturtmak ileride tarihsel bir sorumluluğu yanında
getirdiği için, ileride AKP Hükûmetinin -bugünkü AKP Hükûmetinin- halka hesap verme sonucunu doğuracağını
belirtmek isterim. Çok güncel
durumlar içi içe olduğu için özellikle son süreçlerde güvenlik sorunlarıyla
gündeme gelen Van’la ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Bir AKP il başkanı
gibi çalışan Van Valisi’nin her türlü olayda devletin güvenlik güçlerini
kendine araç olarak kullanıp halka zulmetme işlemine karşı AKP’nin
duyarsızlığına anlam veremiyorum. Derhâl görevden alınması gereken Van Valisi
ve Emniyet Müdürü… Dilim sürçtü, belki AKP il başkanı demem gerekiyordu. HÜSEYİN GÜLSÜN
(Tokat) – Ona gücün yetmez. ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Evet, burada Sayın İçişleri Bakanı yerine… BAŞKAN – Sayın
Üçer, lütfen önergeniz üzerinde konuşur musunuz. ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Evet, Van’daki vatandaşların sosyal güvenlik haklarıyla ilgili,
önergemizle ilgili konuşacağım. BAŞKAN – Yalnız
Van’ı değil efendim, bütün Türkiye’yi konuşalım. ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Van da Türkiye’nin bir parçasıdır Sayın Başkan. BAŞKAN – Tamam o
zaman. ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Lütfen… Süremi alıyorsunuz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sürenize
ilave ederim efendim. Siz gündeme gelin, ben ilave ederim efendim. ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Evet, gündemle ilgili konuşuyorum. Önergem Van’daki
binlerce, on binlerce işsizle ilgili. Bu süreçte İçişleri Bakanı yerine Adalet
Bakanının Van’ı ziyaret etmesi, “Acaba yargı hükûmet gücü tarafından baskı altına mı
alınıyor?” soru işaretinin belirmesine neden oluyor bizde. Evet, bu
önergede… Bildiğiniz üzere memleketimizde en çok olan şey işsiz. Olması en çok
muhtemelen olan şey birilerinin işsiz kalması ve birilerinin işsiz kalması
durumunda sosyal güvenlik priminin sigortalı tarafından ödenmesi kanunu burada
tartışılıyor. Burada diyor ki: Eğer bir vatandaş işsiz kalırsa sosyal
güvenliğini devam ettirmek için sigorta priminin yüzde 12’sini ödemek zorunda.
Eğer çalışırsa yüzde 5’ini ödemek zorunda, yüzde 7,5’unu işveren ödemek
zorunda. Şimdi, işsiz
kaldı ve iş bulamıyor, para kazanamıyor, sosyal güvenliğini devam ettirmek
üzere geriye kalan işveren payını da ödemek zorunda kalıyor. Eğer bunu mantıklı
buluyorsanız, eğer bunu kendi partinize bile oy veren 1 kişiye kabul
ettirebilirseniz, varın bizim önerimizi reddedin. Çünkü böylesi bir
mantıksızlık üzerine yasa geliştirmek, bir yasanın çıkarılırken toplumsal
yararlılık ilkesinin göz ardı edilmesi demektir. Siz bu yasayla, zaten işsiz
kalarak mağdur olan birini ikinci kere mağdur etmiş oluyorsunuz. Bu şu anlayışı
getiriyor: Acaba düşene bir tekmeyi de siz mi vuruyorsunuz? Bir, düşürmeye
çalışıyorsunuz. İki, düşünce tekmeyi siz koyuyorsunuz. İkinci mağdurlar,
işsizlik sigortasından faydalanan kişiler. İşsizlik sigortasından faydalanan
kişi niçin işsizlik sigortasından faydalanıyor? İşsiz olduğu için. İşsiz olan
kişi ne kazanacak? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Üçer. ÖZDAL ÜÇER
(Devamla) – Kazanmayacak yani kazancı olmayacak. Kazancı olmayan kişiye siz
kendi sosyal güvenliğini sağlama sorumluluğu vereceksiniz. Nerede sosyal
devlet? Bu, bilinerek atlanan bir ilkedir. Bunun eğer gözden kaçtığını
düşünüyorsanız, bunu vereceğiniz oylarla belli edeceksinizdir. Son olarak: Yine
bu ülkede hep beraber özgür ve mutlu, onurlu bir insanlık yaşamı için her zaman
herkesle omuz omuza ama hiç kimsenin zulmüne, hiç kimsenin diktatöryasına
boyun eğilmemesi için, biz Demokratik Toplum Partisi adına, ben Van
Milletvekili olarak, AKP İktidarının Van’daki sorumsuzluklarına karşı da her
zaman bu kürsüde birtakım şeyleri dile getireceğim. Beni dinlediğiniz
için hepinize teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Üçer. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 48’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 49’uncu madde
üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına ve aykırılık
durumuna göre okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 49’uncu maddesinin 2’nci fıkrasının birinci
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Kurum tarafından
yapılan asgari işçilik incelemesi sonunda düzenlenen raporun kurumun ilgili
ünitesine gönderilmesinden önce gecikme cezası, sigorta primi ve idari para
cezalarında işverenle uzlaşma yapılabilir.” BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 49. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
85. Maddesinin sekizinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkraların
aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif ederiz.
“Kurumun denetim
ve kontrolle görevli memurları tarafından devamlı mahiyetteki işyerlerinde
yapılan asgari işçilik incelemesi sonucunda tespiti yapılan ve sigortalılara maledilemeyen fark sigorta primine esas kazanç matrahı
üzerinden gecikme cezası ve buna bağlı uygulanacak idari para cezalarında,
konuya ilişkin raporun Kurumun ilgili birimine gönderilmesinden önce işverenle
uzlaşma yapılabilir. Uzlaşmaya varılması hâlinde, bu durum tutanakla tespit
edilir. Uzlaşılan tutarlar kesin olup, uzlaşma konusu yapılan tutarlar hakkında
işverence dava açılamaz ve hiçbir mercie şikâyet ve itirazda bulunulamaz.
Uzlaşılan prim ve idari para cezaları, uzlaşma tutanağının düzenlendiği
tarihten itibaren bir ay içinde ödenir. İşveren, uzlaşılan idari para cezası
tutarı için ayrıca peşin ödeme indiriminden yararlandırılmaz. Uzlaşılan tutarların,
bu sürede tam olarak ödenmemesi hâlinde uzlaşma bozulur ve uzlaşılan tutarlar
kazanılmış hak teşkil etmez. Uzlaşmanın temin edilememiş veya uzlaşma
müzakeresinde uzlaşmaya varılamamış olması veya uzlaşmanın bozulması hallerinde
işveren, bu konuya ilişkin daha sonra uzlaşma talep edemez. Uzlaşma
neticesinde sigorta primleri, gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte
tahsil olunur." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkanım, usul hakkında… BAŞKAN – Buyurun. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Orada benim ismim “Muğla Milletvekili” diye geçti, lütfen
onu zabıtta “Aydın” diye düzeltsinler. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Tamam
efendim. “Muğla Milletvekili” “Aydın Milletvekili” olacak. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Nur Serter
konuşacaklar. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar) FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 119 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 49’uncu maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge konusunda
söz almış bulunuyorum. Önerimiz şudur:
Tasarıdaki “…gecikme cezası ve gecikme zammı ile birlikte hesaplanacak sigorta
primi ve buna bağlı uygulanacak idari para cezalarında…” ibaresinin “…gecikme
cezası ve buna bağlı uygulanacak idari para cezalarında…” olarak
değiştirilmesini öneriyoruz. Yani özetle, Kurum ile işverenin sigorta primleri
üzerinde uzlaşmasına ilişkin düzenlemenin tasarı metninden çıkarılmasını
istiyoruz. Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi sigorta primi şahsa ait bir ödentidir ve
karşılığında sigortalıya bir hak getirir. Oysa tasarıdaki düzenlemede açıkça
görüldüğü üzere, Kurum müfettişlerinin daimî hizmet gören sürekli nitelikteki
iş yerlerinde yapmış oldukları denetimlerde, asgari işçilik maliyeti üzerinde
işverenle Kurum arasında bir uzlaşma önerilmektedir. Bu uzlaşmadan çok açık bir
şekilde ortaya çıkan durum şudur: Kurum müfettişleri iş yerine geliyor. “Bu iş
yerinde asgari olarak diyelim ki 100 işçi çalışacaktır, çalışıyor olmalıdır ve
bunların prim borçları Kuruma ödenmemiştir.” diyor. İşveren buna itiraz ediyor,
“Hayır, bu kurumda 50 işçi çalışıyor…” O işçilerin kim olduğu belli olmaksızın,
aralarında yapılacak bir mutabakatla, ortalama bir işçi miktarı üzerinden
Kuruma ödenti yapılıyor. Burada ödenen sigorta priminin hangi işçiye ait
olduğuna ilişkin bir bilgi yoktur. Kurumun böyle bir ödentiyi kabul etmesi
Kurumun ana ilkeleriyle tezat teşkil edecektir ve o kurumda hâlen çalışmakta
olan ya da daha önce çalışmış olan işçilerin sigorta prim ödeme yükümlülüğünün
de ihlali ve onların hak kazanımlarının önüne geçilmesi anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla, sigorta primi üzerindeki uzlaşmanın hiçbir biçimde sosyal güvenlik
anlayışıyla da bağdaşmadığı son derece açıktır. Sosyal güvenlik
sistemlerinde bilindiği üzere esas olan bireydir, bireyin haklarının
savunulmasıdır. Oysa bu düzenlemedeki amacın bireyin sigorta primi ödenmek
suretiyle sigortalılık haklarından yararlanmasından ziyade, kurumun aktüeryal denge hesaplarının düzenlenmesine yönelik olduğu
son derece açıktır. Yani burada amaçla araç birbirine karışmıştır; bireye
hizmeti esas alan Kurum, bireye hizmetten ziyade kendi mali dengelerini
gözetecek bir anlayışla hareket eder duruma getirilmiştir. Bu nedenle, sosyal
güvenlik sistemlerinin ruhuna, özüne, temel amaçlarına aykırı bir düzenleme
olması nedeniyle, biz bu madde üzerindeki değişiklik önerimizin kabul
edilmesini yüce Meclise arz ediyoruz. Değerli
milletvekilleri, biraz önce yapmış olduğum konuşmada da -ifade ettiğim gibi-
bazı hastanelerle ilgili belirli yandaş kuruluşlara bu hastaneler aracılığıyla
imkân sağlandığına ilişkin sizlerle birtakım görüşlerimi paylaşmıştım. Bugün
Haber Türk’ün web sitesinde yer alan bir haber bunu açıkça doğrulamaktadır. Avcılar’da AKP milletvekilli Sayın Mehmet Müezzinoğlu’na ait bir hastanenin inşası sırasında daha
önce burada inşaatı başlanmış olan bir devlet hastanesinin nasıl engellendiğine
ilişkin çok açık bir haber vardır. Yine haberde Avcılar Hospital’ın
arazisinin nasıl büyütüldüğü, nasıl çok sayıda kat çıkmasına izin verildiği ve
buna rağmen de hiçbir denetime tabi olmadığı, buna karşılık orada yapılacak
Sağlık Bakanlığına ait bir hastanenin nasıl engellendiği haberde yer
almaktadır. İlgilenen milletvekillerinin bu habere gereken özeni göstermesini
ve Sayın Bakanın da bununla ilgilenmesini rica ediyorum. Değerli
milletvekilleri, sosyal güvenlik sistemlerinin bireye dönük olduğundan,
hakların verilmesi açısından da çok büyük önem taşıdığından, bireyi esas
aldığından söz ettik. Ben, Sayın Bakana
bir soru yöneltmek istiyorum, bugün bir gazetemizin manşetinde bir haber yer
aldı: “Sendikalı… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Serter. FATMA NUR SERTER
(Devamla) - …İşçilere Konteyner Hapsi. 11 işçi on üç
gün boyunca sadece sendikalı oldukları için bir konteynerda
hapsedilmişlerdir.” Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, sizin
görüşlerinize göre sendikalı olmak Türkiye’de suç mudur? Sendikalı işçileri konteynera hapsederek diğer işçilerin de sendikalı
olmasının önüne mi geçilmek istenmektedir? Eğer görüşleriniz bu doğrultuda
değilse bu haber üzerine bir inceleme başlatmayı düşünüyor musunuz? Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Serter. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. 49’uncu maddeyi… BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) - Bir önerge daha var Sayın Başkanım. BAŞKAN – Önerge
var mı, pardon efendim. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 49’uncu maddesinin 2’nci fıkrasının birinci
cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Ertuğrul Kumcuoğlu
(Aydın) ve arkadaşları “Kurum tarafından
yapılan asgari işçilik incelemesi sonunda düzenlenen raporun kurumun ilgili
ünitesine gönderilmesinden önce gecikme cezası, sigorta primi ve idari para
cezalarında işverenle uzlaşma yapılabilir.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar) BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra
sayılı Sosyal Güvenlik Kanun Tasarısı’nın 49’uncu maddesi hakkındaki değişiklik
önergesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bugün 9 Nisan,
yarın 10 Nisanı idrak edeceğiz. Tabii, 10 Nisan bize iki önemli olayı ifade
ediyor. Bir tanesi, “Sınırda ordu bekler, dâhilde biz bekleriz. Biz rejimin
bekçisi kahraman polisleriz.” diyen polislerimizin 10 Nisan Polis Günü’nü bu
vesileyle kutlamak istiyorum. Ayrıca, yine 10
Nisan’da, Boğazlıyan Kaymakamı millî şehit Kemal Bey, bundan seksen dokuz yıl
önce, iş birlikçi ve teslimiyetçi İstanbul Hükûmetinin
gafleti ve ihaneti sonucu, “Nemrut Mustafa”ların elinde ebediyete intikal etti
ve onu da burada söz almışken rahmetle anmak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, konumuza dönersek, tasarının 49’uncu maddesinde, daimî iş
yerlerinde sigorta primleri ve çalıştırmalara ilişkin para cezaları hakkında
işveren ile idare arasında uzlaşma hükümleri düzenlenmekte. Metin çok uzun,
anlaşılmaz nitelikte. Türkçenin katledildiği bir tasarı
olarak bu metin karşımıza çıkmakta. Bu kadar uzun yazmaya aslında gerek
yok. “Kurum tarafından yapılan asgari incelemeler sonunda düzenlenen raporun
kurumun ilgili ünitesine gönderilmesinden önce, gecikme cezası, sigorta primi
ve idari para cezalarında işverenle uzlaşma yapılabilir.” gibi bir metni mevcut
metnin yerine koyduğumuzda, düşünün, elli beş kelimeden aynı metni daha
anlaşılır, daha yalın, daha sade yirmi beş kelimeye indirmek mümkün olabiliyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir örnek olarak, tasarının 60’ıncı maddesiyle
değiştirilen 102’nci maddeyi dikkatlerinize sunuyorum: 102’nci madde uzun
cümlelerden oluşmakta, yaklaşık bin dörtyüz kelimeyi
içermekte. Maddenin (a) bendinin dördüncü alt bendi var ki bir cümlesi tam yüz
yetmiş sekiz kelimeden oluşuyor. Bir kanun metninin bir cümlesinde yüz yetmiş
kelime olur mu değerli milletvekilleri? Cümlenin başını, sonunu takip etmek,
maddeye lafzıyla ve ruhuyla nüfuz etmek uygulamacı ve vatandaş bakımından
fevkalade zorluklar içermektedir. Oysa bu yüz yetmiş sekiz kelimelik bir
cümleyi daha az sayıda kelimelerden oluşan birkaç cümleyle, daha açık bir
ifadeyle anlatmak mümkün olabilmektedir. Tasarının 68’inci
maddesinin bir geçici 4’üncü maddesi var ki -yine bu da çok ilginç- on yedi
fıkra, yüz yirmi altı satır ve yaklaşık bin yedi yüz kelimeden oluşuyor.
Maddede ne konu bütünlüğü var ne de ifade insicamı var. Akla hangi konu
geldiyse, kırkambar gibi, bir maddeye âdeta tıkıştırılmıştır. Bunun gibi daha
birçok maddeyi incelediğimizde, cümlelerin bir beton yığını gibi kelime
yığıntısından oluştuğunu mütalaa etmekteyiz. Bir kanun
metninin açık, net ve anlaşılır ifadeden oluşmasına özen göstermek gerekiyor.
Plan ve Bütçe Komisyonunda grubumuzun değerli üyelerinin bu konuda yapıcı
eleştirileri maalesef dikkate alınmamış. Tasarı bu hâliyle kanunlaştığı
takdirde, uygulama sürecinde yine birçok sorunlar ve ihtilaflarla karşı karşıya
kalınacaktır. Uygulama sırasında idare bunalacak, vatandaş ilave olarak eziyet
görecek, zaman ve emek israfına yol açılacaktır. İdare ile vatandaşlar arasında
ihtilaflar çoğalacak, uygulama birliği sağlamada ciddi sıkıntılar çekilecektir.
Huzurunuzda not
düşüyorum, bu tasarı kanunlaşıp uygulanmaya başladıktan çok değil beş altı ay
sonra bazı maddeleri değiştirmek için yine yüce Meclisin huzuruna geleceksiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çelik. BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) – Teşekkür ederim. Hükûmet tarafından Genel Kurulda verilen değişiklik önergelerindeki
hataları ve tasarıdaki hataları o zaman yeniden görüşeceğiz. Sözlerime burada
son veriyor, önergemizin kabulünü diliyor, muhterem heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çelik. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 49’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 50’nci madde
üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık derecesine göre işleme alacağım: TBMM Başkanlığına 119 sıra sayılı
kanun tasarısının 50. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve
5510 sayılı kanunun 86. maddesinin yedinci fıkrasından sonra gelen fıkrasında
geçen, “… geriye yönelik 1 yıllık süreye…” ibarelerinin “….
Geriye yönelik 10 yıllık süreye…” ibareleri olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı kanun tasarısının 50. maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı
kanunun 86. maddesinin yedinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen 8.
fıkrasının “Denetim elemanlarınca yapılan durum tespiti sırasında iş yerlerinde
çalıştığı saptanan kimselerin sigortasız olarak geçen hizmet sürelerinin geriye
yönelik olarak beş yılı hizmetlerinden sayılır.” Şeklinde değiştirilmesini
teklif ederiz.
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 50. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
86. Maddesinin yedinci fıkrasının ve bu fıkradan sonra gelmek üzere eklenen
fıkranın aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“ Kurumun denetim
ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler
sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim
elemanlarının yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler neticesinde veya
kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan
bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca
Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde
verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca
tespit edilerek işverene tebliğ edilir. İşveren, bu maddeye göre tebliğ edilen
prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, ilgili Kurum
ünitesine itiraz edebilir. İtiraz, takibi durdurur. İtirazın reddi halinde,
işveren kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili iş
mahkemesine başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması, prim borcunun takip
ve tahsilini durdurmaz. Mahkemenin Kurum lehine karar vermesi halinde, 88 inci
ve 89 uncu maddelerin prim borcuna ilişkin hükümleri uygulanır.” “Kurumun denetim
ve kontrolle görevli memurlarınca işyerinde fiilen yapılan tespitlerden ve kamu
idarelerinin denetim elemanlarının yapacakları soruşturma, denetim ve
incelemelerden kayıt ve belgelere dayanmaksızın çalıştığı belirlendiği halde,
hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının Kuruma bildirilmediği anlaşılan
veya eksik bildirildiği tespit edilen sigortalıların geriye yönelik
hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının, en fazla tespitin yapıldığı
tarihten geriye yönelik beş yıllık süreye ilişkin kısmı dikkate alınır.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Önerge
sahibi olarak… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Gökhan Durgun… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durgun. (CHP sıralarından alkışlar) GÖKHAN DURGUN
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce,
biraz önce konuşma yapan Sayın Nur Serter
arkadaşımızın Sayın Bakana yönelttiği bir soru vardı. Burada, sendikalı olmak
eğer yasalara ve Anayasa’ya göre suç değilse sendikalı oldukları gerekçesiyle
13 tane işçinin konteynerde hapis edilmesinin
durumunu sormuştu, nedenini sormuştu. Ama Sayın Bakan her konuda söz alıp
gerekli açıklamaları yapmasına rağmen, bu konuda nedense suskunluğunu devam
ettiriyor. Biz bunu Sayın Bakana değil de Barroso’ya
mı soracağız? Tabii ki Sayın Bakana soracağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, bu konudaki çalışmanızı, bu konudaki gerçeklerin ne olduğunu
bizler bilmek istiyoruz, sizler de lütfeder bu konuda bir açıklama yaparsanız
size teşekkür edeceğiz. Değerli
arkadaşlarım, bu maddede yer alan “…kamu idarelerinin denetim elemanlarınca
kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler
neticesinde” ibaresinin “kamu idarelerinin denetim elemanlarının yapacakları
soruşturma, denetim ve incelemeler neticesi” biçiminde değiştirilmesini
öneriyoruz. Ayrıca, son fıkrada yer alan “bir yıllık süreye” ibaresinin “beş
yıllık süreye” şeklinde değiştirilmesini istiyoruz. Bu değişiklik ile
denetim elemanlarının sadece belli bir mevzuatla sınırlı değil, daha geniş bir
genel mevzuatla denetim yapabilmesi gerçekleşmiş olacaktır. Bu da denetimin
sınırını genişletmeye ve sağlıklı bir denetimin yapılmasına olanak
sağlayacaktır. Ayrıca, mevcut
düzenlemeye göre geriye yönelik bir yıllık bir kısmın dikkate alınması yerine,
geriye yönelik beş yıllık süreye ilişkin kısmın dikkate alınması da
hedeflenmektedir. Burada da amacımız şudur: İşsizlik ve kayıt dışı çalışmanın
yaygın bir olgu olduğu ülkemizde, sigortaya bildirim yapmadan çalışmak,
çalışanların tercih ettiği, isteyerek gerçekleştirdiği bir çalışma biçimi
değildir. Ancak, çalışanlar çalışırken işini kaybetme korkusu ile hak
arayamadıkları için sigortalılık sürelerinde de kayıplara neden olmaktadır. Bu değişiklik
önergesi de hem Kurum için hem de çalışanlar için kayıpların telafi edilmesi
amacıyla hazırlanmıştır. Ama artık otomatiğe bağlandı, bütün önergelerimiz
kabul edilmiyor, reddediliyor. Zannediyorum bu düzenleme de, bu istek de biraz
sonra o otomatik sistem içerisinde reddedilecektir. Değerli
arkadaşlarım, sizlere, yılan hikâyesine dönen bu yasanın biraz geçmişini
hatırlatmak istiyorum. Bu tasarı, geçen dönem, 22’nci Dönemde, 19/4/2006 tarihinde 5489 sayılı Yasa olarak kabul edildi.
Bütün uyarı ve ikazlarımıza rağmen, toplumun görüşü alınmadan, komisyonlarda ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda doğru dürüst görüşülmeden, apar
topar temel kanun olarak ele alınmak suretiyle otuz maddesi bir madde olarak
görüşüldü, aynı bugün yapıldığı gibi. Şu anda da aynı işlem devam ediyor. Sonra ne oldu?
Sonra dönemin Cumhurbaşkanı 5489 sayılı Yasa’yı bir kez daha görüşülmek üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi. Yine aynı inat ve ısrarla tekrar
görüşülmek üzere geri gönderilen maddeler, hem komisyonda hem Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda, verdiğimiz önergelerin hiçbirisi de kabul
edilmeyerek, yine şimdi olduğu gibi, aynen kabul edildi ve 31/05/2006
tarihinde Resmî Gazete’de 5510 sayılı Yasa olarak yayınlandı. Yürürlük tarihi
de 01/01/2007 olarak tespit edildi. Daha sonra,
yürürlüğe girmeden önce bazı maddeleri, Anayasa’ya aykırı olduğu için,
Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine gidildi. Anayasa
Mahkemesi de bazı maddeleri iptal etti ve yürürlüğünü durdurma kararı aldı.
Bunun üzerine yürürlük tarih 01/07/2007 olarak
değiştirildi. Daha sonra yine 01/01/2008 olarak
değiştirilerek bu aşamaya kadar geldi. Yani biz, bu yasayı şimdi üçüncü defa
görüşüyoruz. Bu yasa yine bu şekilde devam ediyor. Yine biz eğer bu konudaki
eksiklikleri tespit ettiğimiz takdirde Anayasa Mahkemesine götüreceğiz. Anayasa
Mahkemesi yine tekrar iptal kararı verirse bu sefer ne yapacaksınız, o zaman ne
olacak? Gerçi bu sefer bir şansınız var, geçen dönem diyordunuz ki:
”Cumhurbaşkanı bizi engelliyor.” Şimdi Cumhurbaşkanı sizden; onay makamı
şeklinde zaten yürüyor işler. Çok kısa süre içerisinde Cumhurbaşkanı onaylar
ama Anayasa Mahkemesi -neyse ki o var- gereğini yapacaktır. Peki, yazık değil
mi bu Meclisin boşuna harcadığı bu zamana? Yazık değil mi bu tasarı
görüşülürken harcanan paraya? Neyin inadı, neyin ısrarı bunlar? Yoksa sizlere
birileri, “yok” diyemeyeceğiniz birileri bir baskı mı uyguluyor? Çiftçiye,
memura, yargıya, muhalefete, basına gösterdiğiniz o kabadayılığı, Kasımpaşa
kabadayılığını niye bu yasayı dayatanlara gösteremiyorsunuz? IMF’nin isteği
üzerine hazırladığınız ve adına “sosyal güvenlik reformu” dediğiniz, Türkiye
gerçekleriyle bağdaşmayan bu düzenlemeyi ısrarla ve inatla
gerçekleştiriyorsunuz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durgun. GÖKHAN DURGUN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim. Bu Meclis, bu
yüce çatı, IMF’nin, Avrupa Birliğinin çıkarları ve istekleri doğrultusunda
çalışacak ve yasa yapacak bir Meclis değildir; bunu ifade etmek istiyorum, bunu
bir kez daha dikkatinize sunmak istiyorum. Gerçi alıştınız; Cargill
Yasası, Vakıflar Yasası -hep bunlar ısmarlama yasalar- bunların hepsini
geçirdiniz, bu da onun bir örneği. Ben, bu konuda biraz daha dikkatli olmanız
gerektiğini düşünüyorum. Sizleri saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Durgun. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı kanun tasarısının 50. maddesi ile düzenlenen 5510 sayılı
kanunun 86. maddesinin yedinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen 8.
fıkrasının “Denetim elemanlarınca yapılan durum tespiti sırasında iş yerlerinde
çalıştığı saptanan kimselerin sigortasız olarak geçen hizmet sürelerinin geriye
yönelik olarak beş yılı hizmetlerinden sayılır.” Şeklinde değiştirilmesini
teklif ederiz. Mehmet
Serdaroğlu (Kastamonu) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Ümit Şafak konuşacaklar efendim. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şafak. (MHP sıralarından alkışlar) ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 119 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 50’nci maddesi ile ilgili değişiklik önergesi üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Sayın
milletvekilleri, ülkemizde yüzde 10’larda seyreden işsizlik ile SSK primlerinin
yüksek olması, kayıt dışı istihdamı teşvik eden önemli unsurlardır.
Sanayiciler, esnaflar ve işverenler yıllardır yüksek sigorta priminden şikâyet
etmekte, hükûmetler ise buna sessiz kalmaktadır.
Sigorta primlerini düşürme yoluna giderek sigortalı işçi çalıştırmayı cazip
hâle getirirken sigortasız işçi çalıştırmayı da caydırıcı hâle getirmek kayıt
dışı istihdamın önüne geçmek için önemli bir adım olacaktır. AKP iktidarları,
kayıt dışı istihdamla mücadeleden sonuç alamamıştır. Çalışan 2 kişiden 1’i
sigortasız çalıştırılmaktadır. Hiçbir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmadan
kayıt dışı istihdam edilen bu işçilerin kendileri ile birlikte eş ve
çocuklarının sağlık hizmetlerinden yararlanması sorun olmakta, emeklilikle
ilgili önemli hakları da zayi olmaktadır. Çalışma hayatının kanayan yarası olan
kayıt dışı istihdamın önüne geçmek devletin önemli bir görevi ve
sorumluluğudur. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı kayıt dışı istihdamla mücadele etmek amacıyla, Kayıt Dışı
İstihdamla Mücadele Koordinatörlüğünü “KADİM” adıyla kurmuştur. Şimdi getirdiği
-Yasa’nın 86’ncı maddesi- KADİM’in ruhuna aykırıdır
ve kayıt dışı istihdamı da teşvik etmektedir. Yasa’nın 86’ncı maddesinin
yedinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen sekizinci fıkrasına göre,
denetim elemanlarınca yapılan durum tespiti sırasında bir işçinin çalıştığı
hâlde sigortalı yapılmadığı süre kaç yıl olursa olsun geriye dönük olarak en
çok bir yılı sigortalı sayılmaktadır. Bu madde, çalışan açısından sigortalılık
süresi ve yaşlılık aylığı hesaplanırken ciddi hak kayıplarına neden olacak,
kayıt dışılığı da teşvik edecektir. 5510 sayılı
Yasa’nın 86’ncı maddesi, sigortalı işçi çalıştıran ve primlerini düzgün ödeyen
işverenleri de cezalandırma maddesi olmuştur. Bu nasıl bir reformdur ki
devletin denetim elemanlarınca bir yıldan fazla çalıştığı tespit edilen bir
kişinin geriye dönük olarak sadece bir yılının hizmetten sayılacağını kanun
maddesi yapıyorsunuz? Bunun adı hukuksuzluktur. Çünkü,
gerçekten çalışan bir kişi var; çalıştığı, devletin denetim elemanlarınca
tespit edilmiş; siz, bu maddeyle çalışma sürelerini dikkate almıyorsunuz;
sadece bir yıllık hizmetini kabul ederek, çalışanın bu sürelerle ilgili hakkını
elinden alıyorsunuz. Sayın
milletvekilleri, Yasa’nın 86’ncı maddesindeki bir yıllık sürenin “beş yıl”
olarak değiştirilmesi yürürlükteki yasalara da uygundur. Böylece, kayıt dışı
istihdamın önüne geçmek için önemli bir caydırıcılık yasaya konulmuş olacak,
çalışanların önemli bir hak kaybının da önüne geçilecektir. Diğer taraftan,
Kurumun sigorta prim gelirlerinde de yükselme olacaktır. 86’ncı maddedeki
değişiklik önergesini destekleyeceğiniz inancıyla yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Şafak. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir efendim. Diğer önergeyi
okutuyorum: TBMM Başkanlığına 119 sıra sayılı
kanun tasarısının 50. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve
5510 sayılı kanunun 86. maddesinin yedinci fıkrasından sonra gelen fıkrasında
geçen, “… geriye yönelik 1 yıllık süreye…” ibarelerinin “….
Geriye yönelik 10 yıllık süreye…” ibareleri olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun
Sayın Sakık. (DTP sıralarından alkışlar) SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de bu yasayla ilgili düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu vesileyle yüce kurulu saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, bu konuya girmeden önce, dün Diyarbakır’dan sivil toplum örgütleri
ve meslek kuruluşları, kendi sorunlarını Ankara’da çözmek, Ankara’da soruna bir
çözüm bulmak adına umuda doğru yolculuğa çıkıp geldiler. Yirmi tane kuruluş,
dün, ilk önce Sayın Başbakanımızla görüştüler, bugün Sayın Cumhurbaşkanımızla
görüşecekler, yanılmıyorsam, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanıyla, DTP
grubuyla görüşülecek. Dün Sayın
Başbakanı ziyaret eden bu heyet, ne yazık ki Sayın Başbakanın -hiçbirimizin
tasvip etmediği, onaylamadığı bir şekilde- heyette bulunan ve özellikle Baro
Başkanına “Yalancı, sen dürüst değilsin…” Şimdi, bunları
hayretle izliyoruz. Bu sivil toplum örgütleri gelip sorunlarını burada çözmek
istiyorlar. Sayın Başbakanın ruh hâlini anlıyoruz, olup bitenleri biliyoruz.
Ama olup bitenlerin mimarı Diyarbakır’daki halk değil, sivil toplum örgütleri
değil, bölge halkının seçtiği milletvekilleri değil. Hayatın her alanında,
bunlara karşı, bu üslubu kullanmayı içimize sindiremiyoruz. Seçim sonrası “Ben
72 milyon insanı kucaklayacağım” diyen Sayın Başbakanı bekliyoruz. Evet, bu
süreci biliyoruz, bu sürecin sancılı olduğunu da biliyoruz. Ama,
ne yazık ki bu sürecin sancılı geçtiğini ilk günden beri de biliyoruz, biz her
gün bu sancıları yaşıyoruz. Sayın Başbakan padişah değil biz de tebaa değiliz.
Bize karşı ve halkımıza karşı böyle davranma hakkı yoktur diye düşünüyoruz.
Bundan sonra, Sayın Başbakanımızın, bu tür konularda daha duyarlı davranmasını
diliyorum. Çünkü çözüm adresi eğer Ankara’ysa, insanlar, Ankara’ya doğru, umuda
doğru geliyorlarsa, bunun çok büyük bir anlamı vardır. Eğer siz Diyarbakır’daki
sivil toplum örgütleriyle konuşamıyorsanız, seçilmiş vekillerle
konuşamıyorsanız kiminle konuşacaksınız? Bu vesileyle
tekrar sağduyuya davet ediyorum. Çünkü, ülkemizin
gerçekten önemli bir süreçten geçtiğini hepimiz görüyoruz ve her gün tatsız
şeyler yaşadığımızı görüyoruz. Üniversitelerimizdeki olan bitenlere
Parlamentonun seyirci kalmaması gerektiğini, çünkü 12 Eylül öncesinde
Türkiye’yi nasıl 12 Eylüle götürdüklerinin hepimiz tanığıyız ve 12 Eylülün
mağdurlarıyız. Onun için, Parlamentonun bu noktada duyarlı olması gerektiğini
düşünüyorum ve ciddi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya olduğumuzu tekrar
buradan ilan etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, bakın, sosyal güvenlik yasası tartışılıyor, konuşuluyor ama sokakta
insanlar aç ve perişan. Daha iki gün önce Diyarbakır’da bir baba işsizlikten
dolayı 2 tane çocuğunu ilk önce kurşunluyor, sonra kendi beynine silahı dayıyor
ve hayatını orada bitiriyor. Çocuklarından birinin adı Lorin.
Zaten Lorin, Kürtçe “ağıt” demek; Lorin
ismi koyulduğu zaman, hayat yazgısının ne olduğunu biliyoruz. O vesileyle,
toplumun bütün sorunlarını masaya yatırmamız gerekir. İnsanlar aç ve perişan.
Seçim öncesi çıkıp, kamu görevlilerine talimatlar verdiniz, herkesi yeşil kart
sahibi yaptınız, ama sonra döndünüz, 5 milyon insanın kartını iptal ettiniz ve
şimdi de o kamu görevlileri hakkında dava açmaya başladınız. Şimdi bunu nereye
sığdıracağız, ne yapacağız? Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu yasayla ilgili DTP’nin, bizim
bir değişiklik önergemiz var, ama ne yazık ki, bu önergelerin hiçbiri bugüne
kadar kabul edilmedi. Burada, bir yıl geriye dönük bir ibare var, ama ana
muhalefet partisi ve diğer muhalefet partisi de beş yıl verdi, geçmedi. Biz,
şimdi dönüp soruyoruz: Acaba, bu, on yıl olsa ne olur, devletimizin ne kaybı
olur? Yani bu mağdurların hukukunu savunsak, acaba mağdurdan mı yana tavır
alırız yoksa bunlara yıllardır zulüm uygulayan patronlara karşı mı tavır
içerisinde oluruz? Biz, bu sürecin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sakık. SIRRI SAKIK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan. …geriye dönük on
yıl olmasını istiyoruz. Eğer, böyle bir uygulama olursa, zaten bu süreçte en
mağdur kesimler bu insanlar. Bunların büyük bir çoğunluğu -hepimiz de
biliyoruz- en zor işlerde çalıştırılan işçilerdir ve patronların sürekli bu
kesimi nasıl istismar ettiğini hepimiz biliyoruz. Önergemize olumlu
oy kullanacağınızı diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Sakık. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Buyurun. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Konuşmacı, biraz önce, Sayın Grup Başkanımız, Genel Başkanımızla
ilgili, dün, güneydoğudan gelen sivil toplum örgütleriyle yapılan görüşme
neticesinde, bir sivil toplum örgütü başkanının medyaya verdiği yanlış bilgi
çerçevesinde Sayın Başkanımızı itham edici konuşma yapmıştır. Müsaade
ederseniz, o konu hakkında bilgi vermek istiyorum. BAŞKAN – Yeni bir
sataşmaya mahal vermemek üzere, size, çok kısa bir süre söz vereceğim. Buyurun Sayın Elitaş. (AK Parti sıralarından alkışlar) VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın konuşmasında Başbakana
sataşması nedeniyle konuşması MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Adalet ve
Kalkınma Partisi kurulduğu günden bu tarafa, 14 Ağustos 2001 tarihinde bu
partiyi Genel Başkanımız, arkadaşları kurarken ve biz de kurucu il başkanı
olarak söylediğimiz, millete söylediğimiz tek önemli mesele vardı: Bu partiyi
millet kurdu, tabelasını biz geldik astık. Nereden itibaren kurduk? İstanbul’dan Hakkâri’ye kadar, Kars’a kadar; Sinop’tan Hatay’a
kadar. 780 bin kilometrekare olan Türkiye’deki yaşayan her insanın
gönlünden, yüreğinden geçen duyguları ifade etmek ve onların problemlerini
çözmek üzere kurulmuş bir partiydi. Neticesini 3
Kasım 2002 seçimlerinde gördük. Arkasından, öne alınan 22 Temmuz seçimlerinde
Türkiye’deki 81 vilayetin 80’inde de milletvekili çıkarma başarısını gösteren
bir partidir. Bugün Güneydoğu Bölgesi’nde bir partinin sadece oradaki etnik
kimliğe dayalı yaptığı siyasetten öte, Türkiye’nin tamamından yüzde 47’ye yakın
oy almış, Güneydoğu Bölgesi’nde de yüzde 55 oy almış bir partinin, sivil toplum
örgütü başkanına, getirip Sayın Genel Başkanımızın bu şekilde ifade
kullandığını söylemek yanıltıcıdır. Bakınız, olayın
gerçeği… SIRRI SAKIK
(Muş)- Bugün medyanın hemen hemen hepsinde var. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Müsaade edin… Müsaade edin… Bakın, Sayın
Genel Başkanımızı itham ederken hiçbir şey söylemedim. Ben de buradan olayın
gerçeğini anlatmaya çalışıyorum. Medyadaki takip açısından değil, olayı
içerisinde birebir yaşayan Sayın Genel Başkanın anlattıklarını ifade ediyorum. Değerli
arkadaşlar, bu memlekette yaşayan 70 milyon insan kardeştir. Hepsi birbiriyle
vatan birliği içerisinde, ülkü birliği içerisinde de bağlıdır. Bunu net bir
şekilde ifade ediyoruz. Ama yirmi beş yıldır… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Elitaş, bir dakika daha veriyorum. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bir saat süre verebilirsiniz Sayın Başkan! BAŞKAN – Lütfen
müdahale etmeyin efendim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Yirmi beş yıldır içimizde kanayan bir yara var. Bu yarayı bertaraf
etmek için bu ülkeye gelmiş bütün iktidarlar, bütün örgütler, kurumlar canla
başla mücadele ediyorlar. Sayın Genel Başkan diyor ki: “Bakın, biz, bunu çözmek
için ekonomik meseleleri gündeme almamız lazım. İşsizliği ortadan kaldırmak
için yatırımlar yapmamız lazım. Ama bugüne kadar gelen bütün iktidarların
ekonomik işlerle ilgili yaptıkları müdahaleleri bir örgüt engelleyerek oradaki
istihdamın ve gelir dağılımının iyi olmasını engellemeye çalışıyor.” İşte bunu
diyoruz. “Siz, PKK’yı terör örgütü kabul etmediğiniz sürece yanlış yoldasınız.”
diyoruz ve oradaki sivil toplum örgütü başkanı “Siz böyle söylerseniz ben odayı
terk ediyorum.” diyor. Gelişme budur. Değerli milletvekillerinin bilgilerine
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Elitaş. SIRRI SAKIK (Muş)
– Doğru değil, kendi milletvekilleriniz vardı. Yanıltıyor... BAŞKAN – Sayın Sakık… SIRRI SAKIK (Muş)
- Sayın Başkan, Sayın Hatip Parlamentoyu yanıltıyor. Orada sadece sivil toplum
örgütleri değil, bölge milletvekillerinin tümü vardı. Medyaya
yansıyan boyutu bu. BAŞKAN – Şimdi
siz bir ithamda bulundunuz, orası açıklama yaptı. SIRRI SAKIK (Muş)
– Efendim ben ithamda… Ama yanıltıyor. Şimdi Parlamentoyu yanıltan bir açıklama
oldu. BAŞKAN – Efendim,
Parlamento sadece sizin konuşmalarınızdan aydınlanmıyor. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gazete kupürlerinden konuşuyor Sayın
Başkanım. SIRRI SAKIK (Muş)
– Şimdi el vicdan edin, milletvekillerinize dönün sorun: Onların yanında böyle
bir ibare mi kullanılmış? BAŞKAN – İkiniz
de konuştunuz, Parlamentonun takdirine bırakıyoruz efendim. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun;
Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu
Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt
Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal
Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24
milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin;
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı:
119) (Devam) BAŞKAN - Evet,
önergeyi oylarınıza sunuyorum… HASAN MACİT
(İstanbul) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum. BAŞKAN – Karar
yeter sayısı istiyorsunuz, peki. Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Efendim, önerge kabul edilmemiştir, karar yeter
sayısı vardır. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum… BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Karar yeter sayısı yok Sayın Başkan. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı yok ki! BAŞKAN – Efendim,
2 tane Kâtip Üyemizin ifadesi… Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: 50’nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 51’inci madde üzerinde
iki adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme alacağım. BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Başkan, taraflı davranıyorsunuz! BAŞKAN – Ya, siz
2 tane Kâtibe inanmıyorsanız ben ne yapayım! Biri MHP’den, biri AK Partiden,
artık insaf yani! Yani arkadaşlara da itimadınız yok, güveniniz yok o zaman! Ne
yapalım, işte MHP’li muhalefet, işte AK Parti… Yani, lütfen şey yapmayın. Okur musunuz… BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Başkan, kaç milletvekili var? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 51. Maddenin f bendindeki “veya kendileri”
ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 51. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
87. Maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“d) 4447 sayılı
İşsizlik Sigortası Kanunu gereğince işsizlik ödeneği alanlar ve 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde sayılan
kişiler ile 5 inci maddenin (e) bendinde belirtilenler için Türkiye İş Kurumu,” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Önerge
üzerinde konuşmak isteyen efendim? FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Eskişehir) – Ben konuşacağım. BAŞKAN - Buyurun
Sayın Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar) FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Tasarı’nın 51’incimaddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz
önerge hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerime
başlamadan evvel, benden önce 2 milletvekilimizin Bakanımıza yönelttiği fakat
cevabını alamadığımız soruyu ben yinelemek istiyorum: Sendika mücadelesi veren
11 işçinin on üç gün bir konteynerde hapis tutulması
hakkında yorumunuz nedir? Bunu bize açıklayacak mısınız? Bunu merak ediyoruz.
Türkiye’de sendikalı olmak suç mudur, böyle mi görmektesiniz? Bunun cevabını
bekliyoruz. ATİLA EMEK (Antalya)
– Sayın Bakan susma hakkını kullanıyor. FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Tasarıyla getirilen 51’inci madde, 5510 sayılı Kanun’un
87’nci maddesinde kimi değişiklikler içeriyor. 87’nci madde prim ödeme
yükümlüsünü düzenlemektedir. Yani kısa ve uzun vadeli sigorta kollarıyla genel
sağlık sigortası ve isteğe bağlı sigorta bakımından prim ödeme yükümlüsünü
düzenlemektedir. Önergemiz,
İşsizlik Sigortası Kanunu gereğince işsizlik ödeneğinden yararlananlarla
ilgilidir. Burada belirtilen kişilerin primlerini Türkiye İş Kurumu
ödeyecektir. Değerli
milletvekilleri, bu önerge vesilesiyle bir hususu da burada dikkatlerinize
sunmak istiyorum: İşsizlik Sigortası Fonu, sigortalılara, işsiz kalmaları
durumunda belirli bir süre ödeme yapılması ve bazı hizmetlerin yerine
getirilmesi amacıyla kurulmuştur. Ancak bugün gelinen noktada, Fon bu amacından
çok, kamu borçlanmasına bir kaynak olarak hizmet vermektedir. Türkiye İş Kurumu
tarafından yayınlanan İşsizlik Sigortası Fonu Bülteni’ne göre, Fon’da biriken
32 milyar 762 milyon YTL’nin yüzde 94’ü devlet iç borçlanmasında
kullanılmaktadır. İşsizliğin bu
kadar yüksek olduğu ve hızla yükselmeye devam ettiği bu ortamda İşsizlik
Sigortası Fonu’ndan mart ayında ödeme yapılan işsiz sayısı 121.170 kişidir. Yine, istihdamla
ilgili her görüş ve yeni proje, kaynak olarak Fon’a gözünü dikmektedir.
Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz yıl, istihdam artışı yaratmak için “Her ilave
istihdamın tüm sosyal güvenlik primlerinin fon tarafından ödenmesi” önerisi
ortaya atılmış ve bu öneri de Hükûmet tarafından
kabul görmüştür. İşsizlik Fonu’nu amacından saptıracak uygulamalardan
kaçınılması gerektiğini düşünüyorum. İşsizlik
sigortasından yararlanma koşullarının ağır olduğu bilinmektedir, fonda biriken
büyük kaynağın nedeni de budur. 4447 sayılı Yasa’nın özüne ve amacına uygun
olarak işsizlik sigortasından yararlanma koşulları değiştirilerek,
yararlananların sayısı, yararlanma süresi ve işsizlik ödeneği arttırılmalıdır.
İşsizlik sigortasının şu ana kadarki uygulamasında ülkemizdeki işsizlik
ödeneğinden yararlanma süresi ortalaması AB üyesi ülkeleri ortalamasından
düşüktür. Kısaca belirtmek
gerekirse, işsizlik sigortası bir an önce “kamu borçlanması kaynağı” olmaktan
çıkarılıp gerçek amacı olan işsiz kalan sigortalılara hizmet eder hâle
getirilmelidir. Fırsat bulmuşken
bu yasayla ilgili bir düşüncemi de paylaşmak istiyorum. Hükûmet
ve AKP çevreleri yasa hakkında topluma, genelde “Bu yasa bugün için çalışanları
çok etkilememektedir; esasında, 2030’lardan sonra etkisi görülecektir.”
demektedir ve vatandaşlarımız da genelde “Ya, 2030’dan sonra etkileyecek bir
yasaya şimdiden tepki göstermek çok da yerinde olmayabilir. Nasıl olsa
önümüzdeki süreç içerisinde getirilecek yeni bir hükûmet
bu yasayı değiştirecektir.” gibi bir düşünceye kapılmaktadır. Ama buna rağmen
ilgili olan ve konuyu yakından bilenler, sadece ileriki tarihlerde değil şu
anda da sigortalı olan insanların haklarının değiştirilebileceğini ve bazı
haklarından mahrum olacaklarını bilmektedirler ve bu yüzden de tepkilerini
göstermektedirler, protesto eylemleri yapmaktadırlar. Sağlık ve sosyal
güvenlik konuları, sosyal devletin yerine getirmesi gereken görevlerdir. Sosyal
sigortacılığın gerektirdiği önlemler gerekçe gösterilerek sosyal güvenlik hakkı
kullanılamaz hâle getirilmemelidir. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Sönmez. FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Sosyal güvenlik hakkının sosyal devletin gereği ve zorunlu
sonucu olduğu unutulmamalıdır. Tasarı, kısa
çalışma ödeneğinden yararlananların ve Türkiye İş Kurumu tarafından düzenlenen
meslek edinme, geliştirme, değiştirme eğitimine katılanların primlerinin
Türkiye İş Kurumu tarafından ödenmesini öngörmektedir. Bu sayılanlara ek
olarak, işsizlik sigortasından kim yararlanıyorsa onun sigorta primlerinin
Türkiye İş Kurumu tarafından ödenmesi önerilmektedir. Tasarının 51’nci
maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önergeye desteğinizi bekler, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sönmez. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 51. Maddenin f bendindeki “veya kendileri”
ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 51’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi hakkında görüşlerimizi arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, biz siyasetçiler kürsüye çıktığımızda “Türkiye Cumhuriyeti
devleti sosyal bir devlettir.” diye nutuklar atarız. Ancak, sosyal devlet
olmanın gereği, devletin, bütün vatandaşlarının, hiçbir ayrıma tabi tutmadan,
sosyal güvenliklerini teminat altına almaktır, sosyal ihtiyaçlarını
karşılamaktır. Bu görev de, yasama organı olan Türkiye Büyük Millet
Meclisinindir. Yüce milletin yetkilendirdiği milletvekilleri olarak bu görevi
tam olarak yerine getirdiğimizi iyi analiz etmemiz gereğine inanıyorum. Değerli
milletvekilleri, daha önceki yasama döneminde 5510 sayılı Sosyal Güvenlik ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu çıktığında, iyi niyetli hazırlandığına
inandığımız bu Kanun gayet tabiidir ki birtakım eksiklikleri de beraberinde
getirmektedir. Bu yasama döneminde 5510 sayılı Kanun üzerinde değişiklikler
yapan tasarı gerek komisyonlarda gerekse Genel Kurulda önümüze geldiği zaman,
bu eksikliklerin giderileceği ve daha yeni tasarılar getireceği ve
sigortalıların haklarını koruyacağı konusunda ümitlenmiştik. Ancak gördük ki bu
tasarı ile daha önce verilmiş olan haklar geri alınmakta, sigortalılarımız
mağdur edilmektedir. Değerli
milletvekilleri, bugün gerek Emekli Sandığından gerek SSK’dan gerekse BAĞ-KUR’dan emekli olan bir vatandaşımız 550-600 YTL civarında
bir emekli maaşı almaktadır. Takdir edersiniz ki bu emekli maaşıyla emekli olan
bir vatandaşımız bir yan geliri yok ise evini geçindirmekte zorluk çekmekte,
hele hele okutmakta olduğu çocukları varsa onların
eğitim ihtiyaçlarını görmekte zorluk çekmekte, dolayısıyla bu ihtiyaçlarını
görebilmek için emekli olduktan sonra ikinci bir işi yapmaya mecbur
kalmaktadır. Peki, emekli olan bir vatandaşımız emekli olduktan sonra aldığı
emekli maaşıyla geçinemez durumda olduğuna göre, yeni bir iş açma ihtiyacını
hangi sebeplerden duymaktadır? İki sebepten ötürü: Birincisi, almış olduğu
emekli maaşına ek gelir elde edebilmek için. İkincisi ise kahvehane alışkanlığı
olmayan ya da emekli olduktan sonra pinti pinti
evinde oturmayı sevmeyen insanlarımız, sırf eğlence olsun diye, sağlığını daha
güzel bir şekilde
idame ettirebilmek için çikolata, ciklet satabilecek
bir büfe açmaktadır. Belki de bu büfeyi sadece tatil günlerinde, yaz aylarında
işletmekte, ancak vergi mükellefi olmaktadır. Her iki durumda da, iş sahibi
olan bu insanlarımız gelirine bir ek gelir elde etmekte, ancak bu gelirlerinden
de BAĞ-KUR’a mevcut Kanun’da “destekleme primi”
altında bir prim ödemektedirler. Bu insanımızın belki de açmış olduğu küçücük
bir büfeden -sadece tatil günlerinde çalıştığına göre- elde edeceği gelir aylık
300 YTL ise, bunun yüzde 25’ini vergi mükellefi olmak üzere vergi dairesine
verirken, yüzde 25’ini de bu kanunla BAĞ-KUR’a
“sosyal güvenlik destekleme primi” altında almak istiyoruz. Bunun, sigortalı
ama çalışmak isteyen, ailesini geçindirmek isteyen ve kendisine ek gelir elde
etmek isteyen ya da kendisini kahvehane köşesinden kurtarmak ve eğlence aramak
isteyen vatandaşımıza karşı uygulanan adaletsiz bir durum olduğunu düşünüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yunusoğlu. SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, yapılan bu haksızlığın giderilmesi
maksadıyla bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Önergemizin
tarafınızdan kabul oyu verilmek suretiyle desteklenmesini diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 51’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… HASAN MACİT
(İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Oylamaya geçtik Sayın Başkan. BAŞKAN – Efendim,
geç kaldınız, maalesef. Yani dikkat ediyorum biliyorsunuz, hiç şeyim yok. Benim
için daha iyi. İstirahat ederim, geçerim, otururum ben. Benim için daha iyi.
Ama geç kaldınız. Kabul
etmeyenler... 51’inci madde kabul edilmiştir. 52’nci madde
üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 52 nci maddesi ile
düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 88 inci maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“Kamu idaresine
ait işyerlerinde çalıştırılan sigortalıların iş sözleşmesinin askıda kaldığı
aylara ait genel sağlık sigortası primi, 82 nci
maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazancın alt sınırının otuz günlük
tutarı üzerinden ilgili kamu idaresince ödenir.” Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 52. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
88. Maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve onbirinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.
“60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına
girenler için prim ödeme yükümlülerinin ödeyecekleri genel sağlık sigortası
primi; primin tahakkuk ettirileceği ay itibarıyla anılan bendin (1) ilâ (10)
numaralı alt bentlerde sayılan kişi sayısı esas alınarak hesaplanır. Ancak, bu
kişilerden aynı zamanda 60 ıncı maddenin birinci
fıkrasının (c) bendi kapsamı dışındaki bentlerin kapsamına girerek genel sağlık
sigortalısı sayılanlar, bu fıkraya göre tespit edilecek kişi sayısı hesabına dahil edilmez.” “Büyükşehir
belediyeleri, belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sermayesinin yüzde
ellisinden fazlası büyükşehir belediyelerine veya belediyeye ait şirketlerin
prim borçlarının, belediyelere genel bütçe vergi gelirleri tahsilat
toplamından ayrılacak olan paylardan her ay yüzde on kesinti yapılmak suretiyle
Kuruma ödenmesi zorunludur. Buna ilişkin usul ve esaslar Kurumca belirlenir.” BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 52 nci maddesi ile
yeniden düzenlenen, 5510 sayılı Kanunun 88 inci maddesinin on ikinci fıkrasının
metinden çıkarılmasını arz ederim. Saygılarımla.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Buyurun
efendim. HAKAN COŞKUN
(Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 52’nci maddesiyle değiştirilen 5510 sayılı Kanun’un
88’inci maddesinin on ikinci fıkrasının kanun metninden çıkarılması üzerine söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, söz konusu fıkrada: “Tarımsal faaliyette bulunanların prim
borçlarını, sattıkları tarımsal ürün bedellerinden tahsil etmeye Kurum
yetkilidir.” denilmektedir. 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun 53’üncü maddesinin değişik
birinci fıkrasında: “Sigortalılar aylık prim borcunu ilgili ayın sonuna kadar
ödemek zorundadır. Ödenmeyen prim borçları ürün bedellerinden tevkif suretiyle
de tahsil edilebilir.” denilmektedir. Bu iki kanun maddeleri birbirinin benzeri
olup, geçmişteki uygulamalarda birçok sorunlarla karşılaşılmıştır. 50 bin
vatandaşımız devletle karşı karşıya gelmiş, mahkemelik olmuştur. Değerli
milletvekilleri, şimdi sizlere çiftçilerimizin sıkıntılarını anlatmaya
çalışacağım. Hükûmetimizin de bu yanlış
uygulamalarından vazgeçmesini talep ederek sözlerime devam etmek istiyorum. Çiftçi
girdilerini alamadıklarından, üretim yapmak için aylardan beri, 2007 yılı
desteklemelerinin ödemesini beklemektedir. 2007 yılına ait doğrudan gelir
desteği ödenmedi ve ne zaman da ödeneceği henüz belli değil. AKP İktidarı
döneminde, tarım sektörü, gayrisafi yurt içi hasılasındaki
nispi payı sürekli olarak düşüş göstermektedir. Son bir yıl içerisinde 18-46
DAP gübresi kilogram fiyatı 1 milyon 650 bin liraya yükselmiştir, fiyat artışı
yaklaşık yüzde 250 civarındadır. Aynı şekilde, mazot litre fiyatı 1 milyon 600
bin liradan 2 milyon 800 bin liraya çıkmıştır, fiyat artışı yüzde 57
civarındadır. Tohum fiyatı yüzde 68, ilaç ise yüzde 30-40 oranında artmıştır.
Buna rağmen, Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu kararına göre, kütlü
pamuk, yağlık ayçiçeği, soya fasulyesi, kanola ve aspir destekleme primleri enflasyon oranında dahi
arttırılmamıştır. Dane mısır ise, kilogram primi 67 bin liradan 20 bin liraya
düşürülmüştür. Hatta Tarım Bakanımız 19 Martta Türkiye Büyük Millet Meclisinde
çiftçilere “Mısır fiyatı çok arttı, daha ne desteği istiyorsunuz?” diye sözler
sarf etmiştir. Değerli
milletvekilleri, mısır üreticilerimiz, özellikle ikinci ürünün uygulandığı
Çukurova bölgesinde, 2007 yılında ikinci ürün mısırda kurt zararından dolayı
yüzde 60’la 80 arasında verim kaybına uğramıştır. Bu durum, tarım il ve ilçe
müdürlükleri personellerinin yaptığı saha çalışması sonucunda rapor edilmiş
olmasına rağmen Tarım ve Köyişleri Bakanlığı telafi
edici hiçbir önlem almadığı gibi prim desteklemesinin düşürülmesine gerekçe
olarak da mısır maliyeti dekara Sayın Bakan,
sizin iktidarınız döneminde mısır üreticisi dâhil olmak üzere hiçbir üretici,
ne yazık ki, hiçbir zaman kâr etmemiş, aksine zarar etmiştir. Uygulanan
politikalar sayesinde de mağdur edilmeye devam ediyordur. Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Coşkun. HAKAN COŞKUN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri
Bakanımız çiftçilerimizi tarımsal faaliyet yapamaz hâle getirmiştir. Bunun
yanında bir de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız çiftçilerimize bir yük
daha getirmektedir. Bütün bunlar
doğrultusunda söz konusu kanun tasarısının 82’nci maddesinin on ikinci
fıkrasının madde metninden çıkarılmasını talep eder, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Coşkun. HASAN MACİT
(İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Peki. Evet, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayımız yok. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 17.19 DÖRDÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 17.34 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88'inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 119 sıra sayılı
Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon?
Buradalar. Hükûmet? Buradalar. Tasarının 52’nci
maddesi üzerinde Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun ve arkadaşları tarafından
verilen önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 52. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
88. Maddesinin beşinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve onbirinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın
madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz. Kemal Kılıçdaroğlu
(İstanbul) ve arkadaşları ”60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına girenler
için prim ödeme yükümlülerinin ödeyecekleri genel sağlık sigortası primi;
primin tahakkuk ettirileceği ay itibarıyla anılan bendin (1) ilâ (10) numaralı
alt bentlerde sayılan kişi sayısı esas alınarak hesaplanır. Ancak, bu
kişilerden aynı zamanda 60 ıncı maddenin birinci
fıkrasının (c) bendi kapsamı dışındaki bentlerin kapsamına girerek genel sağlık
sigortalısı sayılanlar, bu fıkraya göre tespit edilecek kişi sayısı hesabına dahil edilmez.” “Büyükşehir
belediyeleri, belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sermayesinin yüzde
ellisinden fazlası büyükşehir belediyelerine veya belediyeye ait şirketlerin
prim borçlarının, belediyelere genel bütçe vergi gelirleri tahsilat
toplamından ayrılacak olan paylardan her ay yüzde on kesinti yapılmak suretiyle
Kuruma ödenmesi zorunludur. Buna ilişkin usul ve esaslar Kurumca belirlenir.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Önerge
sahibi olarak… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Rasim Çakır… BAŞKAN – Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; sosyal güvenlik yasasıyla ilgili önerge üzerine söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, bugün
konuşma yapan arkadaşlarımın birçoğunun Sayın Bakana bir gazetede çıkan haberin
doğruluğuyla ilgili sorduğu sorunun şu saate kadar hâlâ yanıtının alınmaması
üzerine aynı soruyu yinelemek istiyorum: “Sendikalı işçiye konteyner
hapsi.” Sayın Bakan, bu
haber doğru mudur? Eğer doğruysa Bakanlığınız bu konuda ne türden bir girişim
yapmıştır? Yüce Meclis bu konudaki cevabınızı merakla bekliyor. Değerli
arkadaşlarım, sosyal güvenlik sistemi laik cumhuriyetin yaşamının güçlenerek
devamı noktasında bir çimentodur. Sosyal güvenlik sistemi ulusal birliğimizin,
bütünlüğümüzün devamı noktasında bir çimentodur. Sosyal güvenlik sistemi toplumsal
barış ve toplumsal huzurun devamı noktasında bir çimentodur. Onun için uluslar
sosyal güvenlik sistemlerini oluştururken, sosyal güvenlik yasalarını
çıkarırken tüccar siyaset anlayışına göre değil, toplumun ihtiyaçlarını göz
önüne alarak ve muhakkak ve muhakkak sosyal sistemi hazineden finanse ederek bu
yasaları çıkartırlar, çünkü bu yasalar toplumun ulus halinde yaşayabilmesinin
en önemli çimentolarıdır. Ama, maalesef, devri
iktidarınızda sosyal güvenlik sistemine hazineden ayrılan payın bir kara delik
olduğu ifade edilerek bu kara deliğin küçültülmesi, bu ayrılan payın
azaltılması, yani bugüne kadar bu ülkede yaşayan insanların sosyal güvenlik
alanında hak ettiklerini geri almak adına, bir yasa teklifini IMF’nin talebi
doğrultusunda Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiniz. Bu yasa teklifi
toplumsal barışı bozar. Bu yasa teklifi ulusal birlik, beraberlik ve bütünlüğü
bozar ve bu yasa teklifi cumhuriyetin devamını zedeler değerli
arkadaşlarım. Siz, bir taraftan
bu ülkede yaşayan insanların sosyal haklarını kısmaya çalışırken diğer taraftan
da Sayın Başbakan “Kaymakamlar kömür kamyonlarının üzerine binerek kapı kapı kömürleri dağıtacaktır.” diye talimatlar yağdırarak,
AKP ilçe başkanları kapı kapı erzak dağıtarak, yeşil
kart dağıtarak… Ne karşılığında? AKP’ye oy verme karşılığında. Sosyal güvenlik
sistemini bir sadaka sistemi hâline getirdiniz. (AK Parti sıralarından
gürültüler) MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Yanlış, çok yanlış! RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Evet, sosyal güvenlik
sistemini maalesef bu ülkede bir sadaka sistemi hâline getirdiniz ve anlayış bu
olunca değerli arkadaşlarım, zihniyet bu olunca, kötü noktadan yola çıkarsanız
başka kötü noktalara gidersiniz. Bir gün bir Sayın
Bakan çıktı, dedi ki: “Tapu dairelerinde verilen rüşvet değil, bahşiştir. Bahşişe
rüşvet demeyin lütfen.” Sonra düzeltmeye çalıştı. Ama,
ama zihniyet bu ve onunla da kalmadı, geçtiğimiz gün AKP Grubunda Sayın
Başbakan “Ben rüşvet verdim.” Dedi, “Ben rüşvet verdim.“ dedi ve sizler de
alkışladınız! OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Göğsünü gere gere! RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Bir ülkenin Başbakanı “Ben
rüşvet verdim.“ diyor, sizler alkışlıyorsunuz ve toplumdan çıt yok! (AK Parti
sıralarından gürültüler) Değerli arkadaşlarım, rüşvet vermekle rüşvet almak
arasında ne fark vardır? Size sorayım. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Tekrar dinleyin, tekrar dinleyin, yanlış anlamışsınız! BAŞKAN - Sayın Milletvekili, lütfen… RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Bir kişiden… Bir kişiden ses
yükseldi. Bu ülkede, 72 milyonluk Türkiye’de bir kişi sesini yükseltti:
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal. (AK Parti sıralarından
gülüşmeler, CHP sıralarından alkışlar) EYÜP AYAR
(Kocaeli) – Yağcılık yapma! FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Baykal seninle gurur duyuyor. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Listeye alacak seni! RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti onurlu
vatandaşı olma sıfatıyla “Ey Sayın Başbakan, sen, rüşvet vermeyi içine
sindiriyorsan benim sana söyleyecek sözüm yok!” dedi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Baykal seni duydu. BAŞKAN -
Lütfen devam eder misiniz Sayın Çakır. RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, başka
demokratik ülkelerde rüşvet aldığı veya rüşvet verdiği konuşulan bir bakan, bir
başbakan derhal görevinden istifa eder, hatta intihar eder. (CHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) Ama,
maalesef, değerli arkadaşlarım… NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkanım, sözlerini geri alsın. BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen Hatibe müdahale etmeyin. RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Ben bir gün sonraki medyayı açtım, baktım. Bu cümle, bu haber, ben
inanıyorum ki bu ülkede AKP’yi kapatma davasından bile daha önemli olan bir
mevzudur, bir konudur. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tekrar dinleyin,
tekrar dinleyin. Başbakan rüşvet vermez FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Baykal seni dinliyor! MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Listeye alacak seni! RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Ama, bütün gazetelerde sekiz sütuna manşet
olması gereken bu cümle, maalesef hiçbir gazetede yer bulmadı değerli
arkadaşlarım. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Onlar da mı alıyor? RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Biz Türk toplumu olarak buraya kadar mı düştük değerli
arkadaşlarım? Buraya kadar mı rüşvet konusunda duyarsız olduk değerli
arkadaşlarım? NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkanım, ne biçim konuşuyor, gerçek dışı ithamlarda
bulunuyor. Sayın Başkanım, lütfen, sözlerini geri alsın ya da ispat etsin.
Böyle bir terbiyesizlik olmaz. Sayın Başbakanın böyle bir açıklaması yok. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET NİL HIDIR
Muğla) – Sizin gibi paranoyak olursa, olur tabi! MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Beğenmiyorsunuz toplumu galiba! BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çakır, konuşmanız tamamlanmıştır. Buyurun. RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Bir dakika olmadı daha Sayın Başkan. BAŞKAN – Uzattım
efendim. Siz farkında değilsiniz, uzattım. RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Hayır efendim. BAŞKAN – Hayır
efendim, uzattım ben. Yalan mı atıyorum size yani? Teşekkür ederim
Sayın Çakır. RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Başbakanımıza ve sayın grubumuza haksız yere
sataşma söz konusudur. Sayın Başbakanımız böyle bir söz sarf etmemiştir.
Lütfen… Düzeltilmesi gerekiyor. BAŞKAN – İstersen
tutanaklara geçirelim, kabul edilsin, tekrar şey yapmayalım. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hayır Sayın Başkan. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başbakanın bu konudaki konuşmaları tüm
televizyon ekranlarında yer aldı. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Çok ciddi ithamlarda bulunuyor Sayın Başkan. BAŞKAN – Efendim,
bir dakika… Yani her tarafı dinleyecek hâlimiz yok. Lütfen ya! NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Çok ciddi ve haksız ithamlarda bulunuyor, gerçeği yansıtmayan
ithamlarda bulunuyor ve bunun düzeltilmesi gerekiyor Sayın Başkanım. RASİM ÇAKIR
(Edirne) - Tutanaklardan çıkarttım efendim. BAŞKAN – Grubu
temsilen buyurun efendim. Ben söz veriyorum grubu temsilen. (AK Parti
sıralarından alkışlar) RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Sayın Başkan, ben tutanaktan söyledim, ben itham etmedim. Canlı
yayında… BAŞKAN – Yalnız, yeni
bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen. VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 2.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın konuşmasında Başbakana sataşması nedeniyle
konuşması NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gerçekten biraz önce çok
talihsiz, gerçek dışı… RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Nerede gerçek dışı? Canlı yayında herkes, bütün Türkiye dinledi. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - …ve hepimizi üzen ve bu
Meclisin de itibarına yakışmayan konuşmalar yapıldı burada. Bakın değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakanımızın anlatmaya çalıştığı husus şudur… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – “Rüşvet verdim.” diyor. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bizden önceki dönemlerde, AK Partinin iktidar olmasından önceki
dönemlerde sistemin nasıl işlediğini, ne kadar yozlaştığını ve en temel gıda
maddelerinin temin edilmesi için, en temel ihtiyaç maddelerinin temin edilmesi
için dahi vatandaşlarımızın o dönemde rüşvet vermek zorunda kaldığını alaylı
bir dille aktarmak için söylüyor. ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Çok yalan söylüyorsun, öyle olsaydı… BAŞKAN – Sayın
milletvekili, lütfen… NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, esas eleştirilmesi gereken, bu toplumu,
bu milleti bu hâle kim getirdi o zamanlar… ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – …alan kadar veren de suçlu! NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Akaryakıt kuyruklarında, şeker kuyruklarında, yağ kuyruklarında
milletin zamanını, emeğini, parasını haksız yere harcatmasına neden olan bu
düzeni, bu sistemi kim getirdi, bu imkânı kim sağladı, esas eleştirilmesi
gereken o. BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – O zaman cebimizde para vardı, bak şimdi cebimizde para yok! NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Esas rüşvete… BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Cebimizde para yok şimdi! NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Siz niye alınıyorsunuz değerli arkadaşlar? Niye alınıyorsunuz? Esas
eleştirilmesi gereken bu. O dönemde, tabii
millet ihtiyacını gidermek zorunda, akaryakıtını almak zorunda, yağını almak
zorunda. Ama yok, yok, kuyruklar var. Çünkü yönetimler iktidarsız, çünkü
yönetimler milleti temsil etmiyor o dönemde. Milletin de geçimini sağlamak
için, en temel ihtiyaçlarını sürdürmek için rüşvet verdiklerini, o dönemde
vatandaşın rüşvet vermek zorunda kaldığını, bu ihtiyaçları gidermek için rüşvet
vermek zorunda kaldığını ifade ediyor Sayın Başbakanımız. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – “Ben de verdim” dedi. OKTAY VURAL
(İzmir) – Kime vermiş efendim? OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kim görmüş? AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Rüşvet vermek zorunda kalmak ne demek? OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ne kadar vermiş? NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Esas eleştirilmesi gereken, kınanması gereken budur, bunu kınayın;
biz bunu kınıyoruz, bunu eleştiriyoruz. Ve biz ne yaptık
değerli arkadaşlar, biz ne yaptık? Yılda 36 milyar dolar bu millet, bu ülke,
enerji alımı için… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Canikli. NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – İsteyen alınsın, biz doğruyu yapıyoruz. Bu milletin rüşvet
kapılarını biz kapattık; sizler açtınız, bizler kapattık. (AK Parti sıralarından
alkışlar) KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kılıçdaroğlu. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakikalık süre istiyorum efendim
durumu tavzih etmek için. BAŞKAN – Niçin?
Ne diyeceksiniz efendim? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bir dakikalık süre istiyorum efendim. BAŞKAN –
Öğreneyim de ona göre efendim. Yani neyle ilgili? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Grubumuz adına konuşan… (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Ya susar
mısınız bir dakika arkadaşlar, grup başkan vekilini dinliyorum. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Grubumuz adına konuşan arkadaşımızın sözleri
çarpıtılmıştır. Bir dakikalık süre istiyorum efendim. BAŞKAN – Nasıl
çarpıtıldı? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim, doğrudan doğruya… BAŞKAN – Hayır
efendim. Ben tutanakları getirip bakacağım efendim, varsa çarpıtma söz
vereceğim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim… BAŞKAN – Söz
vereceğim. Efendim. Varsa çarpıtma vereceğim efendim, inanın buna. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, olur mu böyle bir şey? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… BAŞKAN – Varsa
çarpıtma söz vereceğim efendim, inanın buna. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Vereceğim efendim, oturumu kapatmadan vereceğim size. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Bir dakika efendim! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, şimdi lütfedin… BAŞKAN – O zaman
yerinizde açıklama yapın efendim. Yerinizde buyurun kısa bir açıklama yapın
60’a göre efendim. KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Hayır efendim, bir dakika… BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, şimdi lütfen germeyin. Yerinizden söz
veriyorum size, buyurun oturun. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bir dakika efendim, bir dakika… M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Bir dakika efendim… BAŞKAN – Sayın Selvi… Sayın Selvi, bir dakika
durun. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Düzeltmek için… Süreyi siz verin ve süreyi de
uzatmayın. Bir dakikalık süre istiyorum. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Efendim, neye istinaden istiyor Sayın Başkan? BAŞKAN –
Yerinizden niye konuşmuyorsunuz? Ne var yerinizden konuşmakta? BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Bir dakika söz vereceksin… Lütfen demokratik davranın, demokratik! BAŞKAN – Olsun
efendim. Önemli olan dakika meselesi değil, önemli olan… Elinizi çıkarır
mısınız cebinizden lütfen. Elinizi çıkarın öyle konuşun lütfen! Pantolonunuzun
da cebini çıkarıp millete göstermeyin lütfen. Milletvekilisiniz ayıp size ya!
Ayıp yakışmıyor size ya! Gidin, bakın, sizi nasıl seyrediyor millet şu anda
biliyor musunuz? M. CEVDET SELVİ (Kocaeli)
– Aslında şimdi konuşur otururdu Başkan. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Para yok cebinde, para yok! BAŞKAN –
Yakıştıramadım size, hiç yakıştıramadım. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bakın efendim… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Grup Başkan Vekili, bir dakika konuşacaksınız. (CHP sıralarından
alkışlar) Yazık, yazık
sizlere yazık… El cepte, pantolon cebi dışarıda, yazık ya, yazık! Milletvekili
olacaksınız siz de… Meclisin adabına biraz uyun lütfen. 3.-
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin konuşmasında
partisine sataşması nedeniyle konuşması KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başbakanın
benzin kıtlığı nedeniyle kendisinin de rüşvet verdiğini bütün televizyon
kameralarında izledik. MUSTAFA CUMUR
(Trabzon) – Kuyrukları nasıl oluşturdunuz, onları anlatın! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bir hadisi şerif der ki: “Rüşvet alan da veren de
melundur.” (AK Parti sıralarından gürültüler) SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) – Helal olsun be! KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) – Evet, şimdi, bu nerede yer alıyor biliyor musunuz? SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) – Mazot kuyruğundan, gaz kuyruğundan, bunlardan bahset! BAŞKAN – Susar
mısınız! Sayın
Milletvekili… SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) – Sizin döneminizde oldu. BAŞKAN - Sayın
Milletvekili, lütfen ya! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Eğer bu ülkede bir Başbakan “Ben rüşvet verdim.”
diyorsa o Başbakan rüşvet almaya da açık demektir. Rüşvet veren rüşvet alır.
(AK Parti sıralarından gürültüler). BAŞKAN – Lütfen,
lütfen susar mısınız. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bunun altını çiziyorum. Bu nedenle sizin dikkatinizi
çekmek istiyorum. Bu ülkede rüşvet vereni omuzlarınızda taşımayın. Eğer rüşvet
vereni omuzlarınızda taşırsanız yarın size birileri gelir, rüşvet verir. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler. VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 1.- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın;
Devlet Memurları Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 19 milletvekilinin; 17.7.1964 Tarihli ve 506
Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa Geçici Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun;
Engelli Memurların Emekliliğini Düzenleyen 5434 Sayılı Kanunun 39 uncu
Maddesinin (j) Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt
Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal
Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24
milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 12 milletvekilinin;
Sanatçıların Sosyal Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/465, 2/30, 2/31, 2/37, 2/64, 2/71, 2/79, 2/136, 2/147, 2/149) (S. Sayısı:
119) (Devam) BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 52 nci maddesi ile
düzenlenen 5510 sayılı Kanunun 88 inci maddesinin dördüncü fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları “Kamu idaresine
ait işlerlerinde çalıştırılan sigortalıların iş sözleşmesinin askıda kaldığı
aylara ait genel sağlık sigortası primi, 82 nci
maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazancın alt sınırının otuz günlük
tutarı üzerinden ilgili kamu idaresince ödenir.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Müezzinoğlu
konuşacaklar. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Müezzinoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üzerinde söz almış bulunmaktayım. Tabii, az önceki
CHP’li sözcü arkadaşlarımıza teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Gerçekten, bir taraftan Avcılar’da yapılmakta olan
bir hastanenin engellenmesi konusunda, diğer taraftan da şahsımın kurucusu
olduğu ve hissedarı olduğu bir hastanenin ismine atfen burada şahsımı da
suçlayan, kurumları da suçlayan ifadelerde bulundular, bugün bir haber
sitesinde çıkan habere dayanarak. Şimdi, müsaadeniz
olursa, Avcılar’da yapılmakta… 1999
yılında kaba inşaatı bitmiş olan ve projesinde de fiilen görev almış bir
arkadaşınız olarak, Avcılar’da üniversitenin
bahçesinde yapılan, Avcılar Belediye Başkanlığı tarafından kaba inşaatı 99
yılında tamamlanmış hastanenin kendi hâline terk edilip de 2003 yılına kadar,
yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelinceye kadar, üniversitenin
bahçesindeki bu hastanenin kaba inşaatındaki tuğlalarının da söküldüğünden, o
dönemde rektör yardımcılığı görevinde de olan bir arkadaşımız bundan hiç
bahsetmiyor. 22 bin metre kapalı alan, Avcılar’ın
en güzel yeri, ulaşımının en ideal yeri ve 1999 yılında kaba inşaatı bitmiş.
2003 yılına kadar metruk hâle gelmiş. 2003 yılında iktidara gelmişiz. 1999
yılında da iktidara geldiğinizde Avcılar’da devlet
hastanesi olarak -şu anda yerini de bilmediklerine inandığım- Cihangir
Mahallesi’nde devlet hastanesinin temeli atılmış, biz göreve geldiğimizde de su
basmanı tamamlanmış. Şimdi, iki tane hastane var 2003 yılında, birinin kaba
inşaatı bitmiş, diğerinin su basmanı çıkmış. Biri E-5’in üzerinde ve
üniversitenin bahçesinde, diğeri Cihangir Mahallesi’nde, ara sokakta. Avcılar’ın bir tane devlet hastanesine ihtiyacı var, evet.
Ben otuz yıldır Avcılar’da oturuyorum. O 300 bin Avcılarlıyla otuz yıldır yüz yüze, göz gözeyim. Hiçbirinden
buna ait bir cümleyi oralarda duymamışımdır ama tabii, 3 kişinin provokatörlüğünü… Veya hastane binası etrafında,
Cihangir’dekinde, eczane yeri almış olan siyasi parti mensubu arkadaşlarımın
tabii ki rahatsızlığı olacaktır. Sayın Kemal Alemdaroğlu’na bizzat gittim, dedim ki: “Sayın Rektör, bu
hastane binasını ya yapın yahut da devredin, bu hastane binasını Avcılar’a kazandıralım.” Öyle oldu, böyle oldu, olmadı.
Sayın Mesut Parlak Rektör oldu. On beş gün sonra ziyaretine gittim. “Hayırlı
olsun Sayın Rektörüm. Üniversite bahçenizde kaba inşaatı bitmiş bir hastane
var, ya yapın ya devredin.” “Başkanım, bana müsaade, bir hafta on gün içinde
size döneyim.” Kendisine teşekkür ediyorum, bir hafta sonra döndü: “Başkan, bu
hastane binası bizim işimize yaramaz, nereye istiyorsanız oraya devredelim.” İl
özel idareye devrini, bütçesinden parasını… Şu anda da haziran sonu itibarıyla
hastane bitecek durumda. Şimdi arkadaşlar,
el insaf, el vicdan! Cihangir’deki hastane binası da kamu binası, orada da 2
bin metrekarelik sağlık alanı olarak da projelendirmiş, kaymakamlığı, Millî
Eğitimi, diğer kamu kuruluşları da oraya gelecek. O da durmadı, diğeri de atıl
hâlden çıkartılarak bitim noktasına getirilmesinde karınca kararınca katkım
var. Diğer kendi
özelime gelince: Benim hastanemin işini engelleyecek olan E-5’in üzerindeki
hastanedir, çünkü bana mesafesi 500 metredir. Ama kendi özel hesabını millet
hesabından önce tutan şerefsizdir, o anlamda ona o suçlamayı yapan da kendisi
takdirine bırakıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu anlamda, yine
özel hastanemizle ilgili, imar planlarıyla ilgili. 1998 yılında açılışını yaptık. O zaman, DSP azınlık iktidarı
vardı. İskânı da ruhsatı da alınmış bir hastanedir. Ek bina yapımında, Avcılar’da hiçbir hastane yoktur özel hastane, Avcılar Hospital haricinde, plan tadilatı önceden yapıldı, hastane
projesiyle yapıldı ve en sonunda da… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Müezzinoğlu. MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Bir dakika Sayın Başkanım, topluyorum. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, önergeyle ne alakası var? BAŞKAN – Son
dakika zaten. MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Asla, plan tadilatı yapılmadan hastane yapılmamıştır,
iskânı alınmadan ruhsat alınmamıştır. Plan tadilatlarını alırken hiçbir dönemde
Avcılar’da siyasi iktidar bizden yana olmamıştır. Şu
anda, plan tadilatını yaptığımız belediye CHP’li belediyedir. CHP’li Belediye
Başkanı arkadaşımızın plan tadilatında hastaneyle ilgili ne konuştuğunu
okumalarını isterim. Buraya da hepinize, tüm milletvekillerimize o yazıyı
göndereceğim. Bir şey daha
istiyorum: Avcılar’a gidin, iki tane devlet
hastanesinin hangisinin yerinin devlet ve millet için daha uygun olduğunu
görün, elinizi de vicdanınıza koyun. Ben şunu
istiyorum: Siyasetçinin önce kendisine saygısı olması lazım. İki: Siyasetçinin
siyasi arkadaşlarına saygısı olması lazım. Plan
tadilatlarında CHP’li belediye, plan tadilatında CHP’li meclis üyeleri… BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Önergenin konusu bu muydu ya? MEHMET
MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – …büyükşehir meclisinde oy birliğiyle geçmiş bir plan
tadilatını kaçakla itham etmeyi de bu Meclisin takdirlerine sunuyorum, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Müezzinoğlu. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 52’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 52’nci madde kabul edilmiştir. 53’üncü madde
üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 53. Maddesinin sonuna “uyuşmazlık hâlinde
yargıya başvurulabilir” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 53. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
89. Maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"Kurumun
prim ve diğer alacakları süresi içinde ve tam olarak ödenmezse, ödenmeyen kısmı
sürenin bittiği tarihten itibaren ilk üç aylık sürede her bir ay için % 3
oranında gecikme cezası uygulanarak artırılır. Ayrıca, her ay için bulunan
tutarlara ödeme süresinin bittiği tarihten başlamak üzere borç ödeninceye kadar
her ay için ayrı ayrı Hazine Müsteşarlığınca açıklanacak
bir önceki aya ait Yeni Türk Lirası cinsinden iskontolu
ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin aylık ortalama faizi bileşik bazda uygulanarak gecikme zammı hesaplanır. Ancak, ödemenin
yapıldığı ay için gecikme zammı günlük hesaplanır. Dava ve icra takibi açılmış
olsa bile, prim ve diğer Kurum alacaklarının ödenmemiş kısmı için gecikme
cezası ve gecikme zammı tahsil edilir." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmak
istiyorum. Öncelikle, bu
sendikayla ilgili arkadaşlar ısrarla talepte bulunuyorlar. Bu konuyla ilgili
bize Genel Kurulda intikal eden bir olay. Biz bırakınız medyaya intikal eden
hususları, isimsiz dilekçeleri bile dikkate alan bir çalışma anlayışı
içerisindeyiz ve bu konunun da çok seri bir şekilde inceleme kapsamına
alınacağını ifade etmek istiyorum. Ayrıca şunu da
ifade edeyim: Bakınız, burada tartışmaların hangi düzeye geldiğini de hepinizin
dikkatinize sunuyorum. Bir arkadaşımız çıktı kürsüden çok talihsiz bir şekilde
“Sizin Cumhurbaşkanınız…”, işte “Anayasa Mahkemesi de şöyle…” gibi çok
enteresan şeyler söylediler. Oysa o esnada bizim görüştüğümüz neydi biliyor
musunuz? Hizmet akdiyle çalışıp da hizmet süresi askıya alınan mevsimlik
işçilerimiz var. Mevsimlik işçilerimizin hizmet akdi fesholunca geriye doğru
asgari yedi aylık bir süre içerisinde aldıkları sağlık hizmetlerinin durumu ne
olacak? O sıkıntıyı ortadan kaldıran ve onun kamu kurumları tarafından
ödenmesini getiren ve mevsimlik işçileri sağlık hizmeti alma konusunda bir
sıkıntıdan kurtaran bir düzenlemeyi konuşurken, hiç o konuya değinilmedi, çok
farklı konular burada gündeme getiriliyor arkadaşlarımız tarafından. Ben
istirham ediyorum, madde üzerinde olur isek… Bu çok önemli bir düzenlemedir.
“Bu cumhuriyeti yıkan, cumhuriyetin değerleriyle savaşan bir yasadır.” gibi
takdim etmeyi nereye sığdıracağız onu da bilemiyorum. Bu kadar önemli bir
düzenlemeye katkı sağlayacak arkadaşlarımız varsa -ki, yaptığınız bazı
konuşmalarla önergeleri nasıl düzelttiğimizi burada görüyorsunuz- o çerçevede
ele alırsak inanıyorum ki çok yararlı olacaktır, milletimiz de bu konuşmalardan
istifade edecektir. Teşekkür
ediyorum, önergeye katılmadığımızı ifade ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler. Önerge üzerinde
konuşmak isteyen? Buyurun Sayın
Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar) ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısının 53’üncü maddesiyle değiştirilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 89’uncu maddesinin ikinci fıkrasının
önergemizdeki şekilde değiştirilmesi için Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısının pek çok maddesi sosyal devlet anlayışı, Anayasa’mız
ve temel hukuk ilkeleriyle bağdaşmadığı gibi, üzerinde görüş belirttiğimiz
madde metni de hukukun temel prensipleri ve Anayasa Mahkemesinin emsal
kararlarıyla çelişmektedir. Çünkü, 5510 sayılı
Yasa’nın 89’uncu maddesinin ikinci fıkrasında: Bakanlar Kurulu, ilk üç ay için
uygulanan gecikme cezası oranını 2 katına kadar artırmaya veya yüzde 1 oranına
kadar düşürmeye, yeniden kanuni oranına getirmeye ve uygulama tarihini
belirlemeye yetkili kılınmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesinin 29/11/1977
gün ve 1997/109 esas 131 karar sayılı kararında: “Anayasa’nın 61’inci
maddesinin son fıkrasına göre vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümler
ancak kanunla konulur. Anayasa koyucunun her çeşit mali yükümlerin kanunla
koyulmasını buyururken, keyfi ve takdiri uygulamaları önleyecek ilkelerin
kanunda yer alması ereğini güttüğünden kuşku yoktur. Kanun koyucunun yalnız
konusunu belli ederek ya da tüzükle belli ettirerek bir mali yükümün
ilgililerce yükletilmesine izin verilmesi, bunun kanunla koyulmuş sayılabilmesi
için yeterli olamaz. Bir mali yüküm kanunla yeterince çerçevelenmemişse,
kişilerin sosyal ve ekonomik durumlarını, hatta temel haklarını etkileyecek
keyfi uygulamalara yol açılabilmesi olasıdır. Bu bakımdan yükümler belli başlı
öğelerle de açıklanarak ve çerçeveleri de kesin çizgilerle belirtilerek
kesinlikle Kanunla düzenlenmelidir.”
şeklinde verginin yasallığı ilkesini net bir şekilde vurgulamıştır.
Ayrıca Anayasa’nın 38’inci maddesinde de: Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik
tedbirlerinin ancak kanunla konulacağı ifade edilmiştir. “İtiraz konusu
kuralda düzenlenen vergi ziyaı cezası, vergi, resim,
harç ve benzeri yükümlülük taşımayan, ancak vergi ziyaı
suçu işleyenlere öngörülen bir yaptırımdır. Bu durum gözetildiğinde cezanın
hesaplanmasında esas alınacak oranların yasayla belirlenmesi kuşkusuzdur.” Bu nedenle,
89’uncu maddenin ikinci fıkrası, Anayasa’nın 38’inci maddesine ve 2’nci maddesinde
ifade olunan “hukuk devleti” ilkesine açıkça aykırılık oluşturacağından madde
metninin önergemizdeki gibi değiştirilmesi zorunluluğu doğmuştur. Değerli
milletvekilleri, ayrıca dün Danışma Meclisi önerisi konusunda söz alan ve konu
dışına çıkarak mevcut düzenlemelerle ilgili beyanda bulunan Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ’ın bu
beyanlarının gerçeği yansıtmadığını daha geçtiğimiz hafta seçim bölgemde
yaşadığım ve son derece üzüldüğüm somut bir örnekle dile getirmek istiyorum. On
dokuz ve yirmi iki yaşlarındaki kız çocuklarını BAĞ-KUR prim borçları ve
ekonomik durumunun kötü olması nedeniyle ameliyat ettiremeyen bir babanın
çaresizliğini gördüm ve yaşadım. Sayın Bozdağ dün Meclis Genel Kurulunda aynen şu cümleleri kullandı:
"Sosyal devlet vatandaşı âcizse, muhtaçsa,
tedaviyi gerektiren bir durum varsa tedavi etmeli dedik ve bütün sağlık
giderlerini karşılamayı devlet üstlendi. Fakir ilk defa hastaneye gitti, bütün
sağlığın imkânları kendisine açıldı. Eczaneye gidemezdi, eczanelere gitti,
ilacını aldı, tedavisini oldu. İşte bu vatandaşa zulmetmek midir? İşte bu
sosyal devlettir.” Sayın Bozdağ, Adalet ve Kalkınma Partisinin sosyal devleti
gerçekte bu mudur? Yoksa, Adalet ve Kalkınma
Partisinin sosyal devlet anlayışı, yukarıda verdiğim somut örnekte olduğu gibi
babaları BAĞ-KUR prim borçlarını ödeyemediği ve ekonomik durumu kötü olduğu
için ameliyat olamayan kız çocuklarının ameliyatlarını gerçekleştirmeyerek buna
seyirci kalmak, umursamamak mıdır? Bir de bu yetmiyormuş gibi bunun üstüne
halkımızı yanıltarak siyaset yapmak mıdır? Ancak emin olun ki halkımız tüm
çabalarınıza rağmen bu sefer yanılmayacak, sizin bu anlayışınıza seyirci
kalmayacak ve seyirci olmayacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Köktürk. ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) – Sayın Bozdağ ve Adalet ve Kalkınma
Partisinin değerli milletvekilleri, son olarak şunu söylemek istiyorum:
Halkımız yoksulluk ve açlık sınırında kıvranırken, parmağında 65 milyar liralık
yüzük takanların sosyal devlet ilkesinden bahsetmeye hakkı yoktur. Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köktürk. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 53. Maddesinin sonuna “uyuşmazlık hâlinde
yargıya başvurulabilir” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Osman Durmuş (Kırıkkale) ve
arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Efendim, şimdi, “Uyuşmazlık hâlinde
yargıya başvurulabilir.” ifadesine katılmıyoruz. Şundan dolayı: Zaten idarenin
tüm eylem ve işlemleri yargıya açıktır. Bundan dolayı önergeye katılamıyoruz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Osman Durmuş Bey konuşacaklar. BAŞKAN – Buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 119
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 53’üncü maddesinin değiştirilmesiyle ilgili
önergemiz üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. “Sigortalının
çalıştırıldığı işyeri aktif ve/veya pasifi ile birlikte devredilir veya intikal
ederse ya da başka bir işyerine katılır veya birleşirse eski işverenin Kuruma
olan prim ile gecikme cezası, gecikme zammı ve diğer ferilerinden oluşan
borçlarından, aynı zamanda yeni işveren de müştereken ve müteselsilen
sorumludur. Bu hükme aykırı sözleşme hükümleri Kuruma karşı geçersizdir.”
Çıkarmak istediğiniz kanun bu. Saygıdeğer
milletvekilleri, bir iş yerini aktif ve pasifleriyle birlikte almış iseniz,
alacak ve borçları konusunda evrak üzerinde ve kurumlar nezdinde bilgi sahibi
olsanız dahi henüz tahakkuka bağlanmamış veya evrak üzerinde tekemmül etmemiş
bir kısım borçların daha sonra karşınıza çıkabileceğini düşünmelisiniz. Ayrıca,
kurumlardan borç ve alacak ilişkisini belirten belgelerin dışında, yeni borçlar
veya mahkeme sonucunda karşısına çıkabilecek prim veya faiz borçlarıyla
karşılaşabilirsiniz. İşletmeyi
devralan bakımından, tahakkuk eden prim ve borçlar bakımından sorun
olmayabilir. Sigortalıların korunması bakımından da böylesi bir uygulama
gereklidir. Eski işletme sahibi iş yerini bütün aktif ve pasifleriyle
devretmiş, sorumluluğa ortak edilmiş. Sigortalının ve kamu alacağının korunması
açısından bu sorumluluk anlaşılabilir. Ancak, burada dikkate etmemiz gereken
şu: Bu sorumluluğun süresi ne kadardır? Yeni işveren sigorta primlerini
yatırmaz ve faizleriyle birlikte büyük borçları takıp iflasını verir veya yeni
bir kişiye devrederse, bu yazılış biçimiyle kanun birinci işvereni ne zaman
sorumluluktan azade edecektir? Bu açıkça belirtilmelidir. Bu kanunun
hazırlığında bulunan bürokratlar, Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu’nun 179’uncu
maddesini biliyor olmalılar. Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkardığı her kanunun
meri kanunlarla uyumuna bakmalı ve tezat oluşturmamasına özen göstermelidir. Şimdi, Borçlar
Kanunu’nun 179’uncu maddesini birlikte inceleyelim: “Bir mameleki veya bir
işletmeyi aktif ve pasifleriyle birlikte devralan kimse, bunu alacaklılara
ihbar veya gazetelerde ilan ettiği tarihten itibaren onlara karşı mamelekin
veya işletmenin borçlarından mesul olur; şu kadar ki…” Asıl önemli nokta bu.
“…iki yıl müddetle evvelki borçlu dahi yenisiyle birlikte müteselsilen
sorumlu olur.” Şimdi Borçlar Kanunu’nun 179’uncu maddesini yok mu sayacağız
Sayın Bakan? Bunu lütfen düzeltin. Borçlar Kanunu
işletmeyi devredene iki yıl sorumluluk yüklerken, siz 53’üncü maddede iki yılı
kaldırıyorsunuz. Böyle kanun çıkarsa hiç kimse kurum ve şirketlerini kimseye
devretmemelidir. Çünkü, başı hiçbir zaman beladan
kurtulamaz. Aksi hâlde, biz AKP Hükûmetinin bu kanunu
çıkarmak gibi samimi bir niyetinin olmadığını düşüneceğiz. “IMF’nin yedinci
diliminde vereceği 3,4 milyar dolarlık borcu almak için, AKP bu kanunu
alelacele IMF’nin gözünü boyamak için çıkarıyor.” diyeceğiz. Nasılsa Anayasa
Mahkemesinin işi yoğun, şu anda AKP’yi kapatma davasıyla meşgul diye, iptal
edilecek bir yasayı çıkarmak istiyorsunuz. “Bu konuyu inceleyip iptal edene
kadar bu parayı alırız.” diye düşünüyorsanız, aldanmayın, IMF’yi
aldatamazsınız. IMF de, Dünya Bankası da, kredi kurumları da sizin bu tavrınızı
birkaç defa gördüğü için size dayatma yapıyorlar. Sizin kadar bu ülkenin
kaynaklarını soyduran ve enflasyonun 2,5 katı faiz veren bir hükûmeti IMF bulamaz. Hem yüksek faizi sizden
alabileceklerini hem de sizden istedikleri kanun ve tavizi alabileceklerinin
farkındalar. Farkında olmayan, köşeye sıkışan, ceketinin iki yakası bir araya
gelmeyen sizsiniz. Gelelim Grup
Başkan Vekilinizin dünkü konuşmasına. Bankaları boşaltmaktan bahsetti.
Bankalarını boşaltanların hesabını bir gecede biz gördük. Bankalarına el
koyduk, hâkimlere teslim ettik. Sizin Genel Başkanınız onların
helikopterleriyle seçim gezilerini sürdürdü. Biz içeri attık, siz dışarı
çıkardınız. Biz Citibank’a 2 milyar dolar ceza
kestik, uzlaşma ve tahsil konusunda anlaştık, siz ABD’nin koltuğuna sığınmak
için fakir fukaranın hakkını bağışlayarak, Amerikalılara yedirdiniz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Mahkemeden kaçmak için Haseki Hastanesine gitmeden, muayene olmadan
sahte rapor aldınız ve mahkemeyi erteleterek dokunulmazlık zırhına büründünüz.
“Mahkemelere güvenmiyoruz.” diyen adamı Adalet Bakanı yaptınız. “Üç tane tay
var.” diye hakaret edenin huzurunda Adalet Bakanınız hâlen sessizce
dinlemektedir. Değerli
milletvekilleri, biz beş yıl dokunulmazlığı olmadan bu ülkede gezdik. Bizimle
ilgili, 57’nci Hükûmetle ilgili bir probleminiz varsa
sorsaydınız. Şimdi milletin
huzurunda çağırıyorum: Bizim de sizin de dokunulmazlığımızı kaldıralım.
Yolsuzluklar, zimmet, irtikâp suçlarından hâkimin huzuruna gidelim. (MHP ve CHP
sıralarından “"Bravo" sesleri ve alkışlar) Hepimiz gidelim, MHP’liler
de muhalefet de siz de, buyurun hodri meydan. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Bizim ihtiyacımız yok, siz gidin. OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Allah bu ülkeyi hâkimlerden kaçanlardan korusun. Allah Türk
milletini sizlerden korusun. Saygılar
sunuyorum efendim. (MHP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar) MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Onun için Meclis dışında kaldınız değil mi! OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Belgeyi gözünüze sokarım, o raporu size gösteririm, o sahte
raporu isterseniz getireyim size. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir. 53’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 53’üncü madde kabul
edilmiştir. 54’üncü madde
üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 54 üncü maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı
Kanunun 90 ıncı maddesinin dördüncü fıkrasında geçen
“Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
54. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 90. Maddesinin
birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Kamu idareleri
ile döner sermayeli kuruluşlar ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kuruluşlar,
kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar ihale yolu ile yaptırdıkları her türlü
işleri üstlenenleri ve bunların adreslerini on beş gün içinde Kuruma
bildirmekle yükümlüdür.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkanım. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Hükûmet katılıyor, konuşacak mısınız? Gerekçeyi
okutabiliriz. Siz bilirsiniz tabii. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür edeceğim. BAŞKAN – Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hükûmet katılınca konuşulmaz ki efendim. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Niye? Konuşmayalım mı? BAŞKAN – Evet,
konuşmaması lazım efendim. Yani, Hükûmet katıldı,
aslında gerekçenin okunması lazım. Peki, buyurun. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Efendim, biraz önce, Sayın Bakan, arkadaşlarımızın grevlerle
ilgili, işçilerle ilgili söylemlerine verdiği cevapta, “Biz burada bu tasarıyla
ilgili sizlerin önemli katkılarını bekliyoruz.” dediler. “Bu tasarının daha
iyiye taşınması için, daha iyi sonuçlar alabilmemiz için muhalefetin
katkılarını bekliyoruz.” demişti. Ben de bu konuşmamda aslında Sayın Bakandan
bu önergenin kabulünü rica edecektim. Önergenin kabul edilmiş olmasından dolayı
memnuniyetimizi ve teşekkürlerimizi ifade ediyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler, sağ olun. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 54 üncü maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı
Kanunun 90 ıncı maddesinin dördüncü fıkrasında geçen
“Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla. Ahmet
Bukan (Çankırı) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Efendim, katılmıyoruz. Çünkü birçok
bakanlığı da ilgilendiren bir düzenleme ve durum. Bundan dolayı “Çalışma
Bakanlığı” ibaresi doğru olmaz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bukan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) AHMET BUKAN
(Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 54’üncü maddesi üzerinde değişiklik yapılmasına dair
verdiğimiz teklif üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, “Valilikler, belediyeler, il özel idareleri ve ruhsat vermeye
yetkili diğer merciler tarafından, geçici iskân ve yapı kullanma izin belgesi
verilmeden önce yapılan inşaat dolayısıyla diğer kamu idareleri ile döner
sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar ve bankaların ise
Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecek işlemlerinde Kuruma borçlarının
bulunmadığına dair ilgililerden Kurumca düzenlenmiş bir belgenin istenmesi
zorunludur.” diyor kanunda. Biz de burada
“Bakanlar Kurulu” ibaresi yerine, bunu zaten düzenleyecek olan bakanlık
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olacağı için “Bakanlar Kurulu” ibaresi
çıkarılarak, yerine “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı” yazılması teklifinde
bulunduk. 54’üncü madde
dördüncü paragraftaki “Bakanlar Kurulu” ibaresinin “Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı” olarak değiştirilmesini isteyen değişiklik teklifimizi dikkate
almanızı istiyoruz. Çünkü, Bakanlar Kurulunun
çıkaracağı yönetmelik de yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca
hazırlanacaktır. Bu ibare değişikliğiyle işler biraz daha pratikleşecektir. Bakanlığın görevi
işleri kolaylaştırmak ve pratikleştirmektir. Ama, siz
bu kanunla bunu zorlaştırıyorsunuz. 5510 sayılı Kanun’un 90’ıncı maddesiyle düzenlenen yeni
sistemin sektörü zor durumda bırakacağından endişe edilmektedir. Madde,
değişiklik tasarısında düzeltilmek bir yana daha da ağırlaştırılmıştır. “Her
türlü borç” ifadesi kaldırılmış “idari para cezası ve prim ve prime ilişkin
borçların” ifadesi getirilmiştir. İhale konusu için yapıldığı süreye ilişkin
borç kriteri kaldırılmış, her hak edişte işverenin tüm
zamlara ve tüm işlerine ait tüm borçlarının sorgulanması esasına geçilmiştir. Öngörülen
değişiklikle, hak ediş ödemesi prim ve idari para cezası ipoteğine alınmıştır.
Hak ediş, sanılanın aksine tümüyle müteahhide ödenen bir meblağ değildir.
İçinde müteahhitçe yapılan işin toplam bedelini
barındırdığı kadar, idarenin ve devletin diğer alacaklarını da ihtiva
etmektedir. Hak ediş, sözleşme fiyatlarıyla yapılan işin tutarı, fiyat
farkları, gelir ve kurumlar vergisi, KDV, idare makinesi kirası, varsa gecikme
cezaları, avans mahsubu, sosyal güvenlik primleri ve teminat kesintilerini içeren
toplam bir tutarı ifade etmektedir. Tüm hak edişin sosyal güvenlik prim borcuna
endekslenmesi, müteahhide de haksızlık olmasının ötesinde, idarenin ve devletin
diğer alacaklarının da ödenmemesi sonucunu doğuracaktır. Hak ediş
kavramına yalnızca sosyal güvenlik primi ve kurum gözüyle bakılması kanımızca
son derece adaletsizliktir. Üstelik yapılan değişiklik de hak edişlerle sınırlı
kalmamış, her türlü alacak ve teminatlarına aynı şekilde kurum alacakları
öncelikli hâle getirilmiştir. Gelin bir kere
bizi dinleyin. Adı sosyal güvenlik, fakat kendisi sosyal güvensizlik olan bu
kanunu çıkartmayalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bukan. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 54’üncü maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 55’inci madde
üzerinde iki adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 55. Maddesindeki “İçişleri Bakanlığınca
verilen kimlik” ibaresinden sonra gelmek üzere “sağlık karnesi yerine geçer”
ibaresi eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 55. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
92. Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederim.
“Kısa ve uzun
vadeli sigorta kapsamındaki kişilerin sigortalı ve genel sağlık sigortalısı
olması, genel sağlık sigortası kapsamındaki kişilerin ise genel sağlık
sigortalısı olması zorunludur. Bu Kanunda yer alan sigorta hak ve
yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına
devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum efendim: Gerekçe Yasa
Tasarısındaki “sigortalar” ibaresi yerine “sigorta” ibaresinin kullanılması
için değişiklik önerilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 55. Maddesindeki “İçişleri Bakanlığınca
verilen kimlik” ibaresinden sonra gelmek üzere “sağlık karnesi yerine geçer”
ibaresi eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Beytullah
Asil (Eskişehir) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Efendim katılmıyoruz. Bildiğiniz gibi
sağlık karnesi uygulamasını kaldırıyoruz. Artık, vatandaşlarımız o eziyetten de
kurtuluyorlar. Emeklilerden kaldırdık, şu anda da uygulamaya geçti. Aktif
olarak çalışanlardan da sağlık karnesi uygulaması kalkmıştır. BAŞKAN –
Konuşmacı var mı? OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Asil… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Asil. BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 119
sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
55’inci maddesinde, 5510 sayılı Kanun’un 92’nci maddesinin dördüncü fıkrasında
yer alan “Kurumca verilecek sosyal güvenlik sicil” ibaresinin “İçişleri
Bakanlığınca verilen kimlik sağlık karnesi yerine geçer” şeklinde
değiştirilmesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlarım. Değerli
milletvekilleri, muhalefetin bu yasa tasarısına olumlu katkı yapma arzusunu,
diğer önergelerimizde yaptığınız gibi, irdelemeden reddetme yanlışlığı içine
düşmeyin. Aksi takdirde, önümüzdeki yıllar içinde, bugün yaptığınız yanlışları
düzeltmek maksadıyla hazırlanan tasarılarla tekrar Meclise geleceksiniz. Bu
şekilde yapılacak düzenlemeler hem zaman israfına neden olacak hem de yasanın
bütünlüğünü ortadan kaldıracaktır. Zaten bu tasarı
kanun yapma tekniklerine de uygun değildir. Açın 47’nci maddeyi, açın 52’nci
maddeyi, açın 14’üncü maddeyi; birbiriyle doğrudan ilişkisi olmayan, yönetmelik
gibi düzenlenmiş, yüzlerce cümleden oluştuğunu görürsünüz. Değerli
milletvekilleri, 47’nci maddede Bakanlığın maddede düzeltme ihtiyacıyla
hazırladığı değişiklik önergesini Meclis Başkanlığına süresi içinde vermeyi
unutacak kadar da ciddiyetten uzak bir yaklaşım içerisinde bulunulmaktadır bu
kanuna. Değerli
milletvekilleri, dün AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ,
sağlık sisteminde yeşil kartlıların lehine yaptıkları düzenlemelerden bahsetti.
Ama iktidarları döneminde fakirleştirdikleri, fakirliğin sonucu da prim
borçlarını ödeyemedikleri için sağlık hizmetlerinden faydalanamayan kendi adına
ve hesabına bağımsız çalışanlarla tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız
çalışanların kaç kişi olduğundan hiç bahsetmemiştir. Lojistik
firmaları lehine yapılan düzenlemeler, mazot fiyatlarında izahı yapılamayan
artışlar ve kamu kuruluşlarının taşıma ihalelerinde adam kayırma nedeniyle
taşıyıcılar kooperatiflerinin yaptığı işleri “çantacı” diye nitelendirilen
komisyonculara peşkeş çekilmesi şoför esnafını yok olma noktasına getirmiş,
şoför esnafının üçte 2’sinin BAĞ-KUR primlerini ödeyemedikleri için sağlık
hizmetlerinden faydalanamadıklarından hiç bahsedilmemiştir. Hayvancılığın
önündeki sorunlar, beş yılı geçen iktidarınızda hep görmezden gelinmiş,
hayvancılıkla uğraşanlar düzelir umuduyla aldıkları kredinin ve bu kredinin
faizinin altında ezilmiş, iflas noktasına gelmişlerdir. Mazot ve gübre
fiyatlarında izahı mümkün olmayan artışlar, çiftçiyi toprağını işleyemez, çare
olacak verim artışını sağlayan gübreyi tarlasına atamaz hâle getirmiş, bunun
doğal sonucu olarak gelen fakirlikle de çiftçi BAĞ-KUR primini ödeyemediği için
sağlık yardımından faydalanamaz hâle gelmiştir. Değerli
milletvekilleri, içinde bulunduğumuz mevsim, çiftçimizin tarlasını nadas
ettiği, ekili tarlasına çimen gübresini attığı, ekili tarlasını ilaçladığı
mevsimdir. Hafta sonunda kırsal kesimi gezdim. Çiftçinin üçte 2’si tarlasına
çimen gübresini atamadığını ifade etti. Küçük çiftçinin pek çoğu tarlasını
nadas ettiremeyeceğinden bahsetti. Tarlasını işleyemeyen çiftçiden nasıl
BAĞ-KUR primi tahsil edeceksiniz? Değerli
milletvekilleri, bu Parlamentonun asli görevi olan bu milletin sıkıntısını
giderecek tedbirleri alacak çalışmaları başlatmasını diliyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Asil. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 55’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 56’ncı madde
üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 56. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı
Kanunun 93. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “88 inci
maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımla.
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 56. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
93. Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
“Bu Kanun
gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık
hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu
Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve
ödenekler; nafaka borçları dışında haczedilemez.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Önerge
üzerinde konuşacak mısınız? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Abdullah Özer konuşacaklar efendim. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özer. (CHP sıralarından alkışlar) ABDULLAH ÖZER
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 56’ncı
maddesiyle değiştirilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunu’nun 93’üncü maddesinin birinci fıkrasının değiştirilmesiyle ilgili
önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, yasa tasarısı, sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık
ve ödeneklerinin, 88’inci maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar
nedeniyle haczedilmesini öngörmektedir. Hak sahiplerinin gelir, aylık ve
ödeneklerinin prim alacakları nedeniyle haczedilmemesi için değişiklik
önerilmiştir. Çıkarılmak
istenen bu yasayla, sigortasız işçi çalıştırmanın had safhaya çıkmasının ve Hükûmetin bu soruna çare bulmakta aciz kalmasının, izlenen
ekonomik politikaların yanlışlığı dolayısıyla varlığını zar zor yürüten
sanayicimizin, esnaf ve sanatkârımızın ve diğer sektörlerdeki işverenlerimizin
sigorta primlerini ödeyemez hâle geldiği ve bütün bunlara çaresiz kalan Hükûmetin, acısını sosyal güvenlik şemsiyesi altındaki
vatandaşlarımızdan çıkarmak istemesi, bu amaçla, Hükûmet,
sosyal devlet ilkesini hiçe sayarak, sigortalının, evli olmayan, sosyal
güvenlik kurumlarına tabi olarak çalışmayan, bu kurumlardan gelir veya aylık
almayan kız çocuklarının sağlık yardımlarının on sekiz yaşını, ortaöğretimde
yirmi, yükseköğretimde yirmi beş yaşını doldurduğunda kesilmesi öngörülüyor.
Özürlü sigortalılara yaşlılık aylığı bağlanmasının şartları ağırlaştırılıyor.
Yaşlılık aylığı bağlananlardan çalışmaya devam edenler veya sonradan çalışmaya
başlayanlardan yüksek oranda sosyal güvenlik destek primi alınması öngörülüyor.
Aylık bağlanacak çocuğu bulunmayan sigortalının dul eşine ölüm aylığı
bağlanması zorlaştırılıyor. Sağlık harcamalarında idareye kısıtlama veya
sınırlama getirmesi yönündeki yetkinin sosyal devlet ilkelerine aykırı
kullanılması mümkündür. Yetki objektif ölçülere dayandırılmıyor. Prim borcu
olan esnafa ve bakmakla yükümlü olduğu ana babasına sağlık hizmeti verilmemesi
öngörülüyor. Bununla ilgili olarak Selver Şentürk isimli bir genç kızımızın göndermiş olduğu mektubu
sizlere okumak istiyorum: “Üniversite
mezunu ve uzun süredir işsiz bir kız çocuğu olarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda bu hafta görüşülmekte olan Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı ile getirilecek olan kız çocuklarına genel
sağlık sigortası primi zorunluluğu maddesini protesto ediyorum. Ben doğuştan
kalp sorunu olan, bu nedenle minimum altı ayda bir düzenli kontrollere ihtiyacı
olan, evlenmemiş, işsiz bir kızım. Benim gibi sosyal güvencesi olmayan pek çok
işsiz ve bekâr kızımız bulunmaktadır. Giderek hızla artan işsizlik oranlarına
bakıldığında gelecek için çalışma umutları görülmemektedir. Böyle bir durumda
tek dayanakları olan anne ve babaları üzerinden hak kazandıkları ücretsiz
sağlık sigortasının ellerinden alınmasıyla bu kızlarımız çaresiz duruma
düşürülmektedir. Zaten işsiz olan bizlerden her ay ücret alınması sosyal adalet
kavramına ters olduğu gibi, verilmiş hakların geri alınması da hukuka
aykırıdır. Bu maddenin, bütün mağdur kız çocukları adına tasarıdan
çıkarılmasını talep ederim.” diye mektup yazmış bu kızımız bize. Burada bunun
sesini sizlere duyurmaktan mutluluk duyuyorum ama, ne
yazık ki, istekleri -öyle anlaşılıyor ki- yerine getirilemeyecek. Burada hepsini
sayamadığım birçok olumsuzlukları da beraberinde getiren bu yasa, bugün,
binlerce insanı sokağa dökmüş; ülkemizin her yerinden protesto sesleri
yükselmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özer. ABDULLAH ÖZER
(Devamla) – Hükümetin bu seslere kulak vermesini ve önergenin kabulünü diler,
yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özer. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 56. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı
Kanunun 93. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “88 inci
maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Sigortalı,
emekli, dul ve yetimlere ödenen gelir, aylık ve ödeneklerin nafaka borçları
dışında haczedilememesi öngörülmektedir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 56’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 57’nci madde
üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 57. maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı
Kanunun 97. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “% 70’i ila % 85’i”
ibaresinin “% 75’i ila yüzde % 90’ı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
57. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 97. Maddesi ile değiştirilen yedinci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Sağlık hizmeti
sunucularına, tahakkuk etmiş alacakların % 75’i faturaların teslim tarihinden
itibaren en geç 7 gün içinde alacaklarından mahsuben avans olarak ödenir. En
geç 30 gün içinde de fatura ve eki belgelerin incelenmesi tamamlanarak geri
kalan tutar ödenir.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya
konuşacak. BAŞKAN – Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 119
sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı’nın
57’nci maddesiyle değiştirilen 31/05/2006 tarihli ve
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 97’nci
maddesiyle değiştirilen yedinci fıkra üzerinde verilmiş olan değişiklik
önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, kanun tasarısının 57’nci maddesinde, 5510 sayılı Kanun’un 97’nci
maddesinin yedinci fıkrası “Sağlık hizmeti sunucularına, tahakkuk etmiş
alacaklarının % 70'i ilâ % 85'i arasındaki tutar, faturaların teslim tarihinden
itibaren en geç kırkbeş gün içinde alacaklarından
mahsuben avans olarak ödenir. Doksan gün içinde de fatura ve eki belgelerin
incelemesi tamamlanarak geri kalan tutar ödenir.” Şeklinde değiştirilmiştir. Verilmiş olan
değişiklik önergesinde ise, “Sağlık hizmeti sunucularına, tahakkuk etmiş
alacakların % 75’i faturaların teslim tarihinden itibaren en geç 7 gün içinde
alacaklarından mahsuben avans olarak ödenir. En geç 30 gün içinde de fatura ve
eki belgelerin incelenmesi tamamlanarak geri kalan tutar ödenir.” olarak
düzenlenmiştir. Burada yapılmış
olan değişiklik ile “Sağlık hizmeti sunucularına, tahakkuk etmiş alacaklarının
yüzde 70’i ila yüzde 85’i arasındaki tutar…” ifadesine kesinlik kazandırılmış
ve bu oran yüzde 75 olarak belirtilmiştir. Birçok sağlık
hizmeti sunucusu vermiş oldukları hizmetin gereği olan alacaklarının çok geç
tahsil edilmesi nedeniyle devamlı şikâyette bulunmakta ve fatura tutarlarının
yüzde 75’lik kısmının kırk beş gün sonra ödenmesi nedeniyle mağdur
olmaktadırlar. Aynı zamanda fatura tutarının ödenmemiş geriye kalan kısmın
doksan gün sonra ödenmesi ise devletin bir ayıbı olmaktadır. Bu sürelerin uzun
olması, aynı zamanda vatandaşla hizmet sunucularını da devamlı olarak karşı
karşıya getirmekte, hizmet sunucuları ödeneklerini geç alacaklarını bilmeleri
nedeniyle artık vatandaşlarla da yeteri kadar ilgilenmemektedirler. Yine burada
kusurlu olan maalesef hükûmettir. Hükûmetin
yanlış uygulamaları devamlı insanları bir çatışmaya sürüklemektedir. Hizmet
verenler paralarını alabilmek için araya adamlar sokmakta, maalesef
hediyelerle, rüşvetlerle paralarını almaya çalışmaktadırlar. Bu konularda
komisyonculuk yapan insanlar ortaya çıkmıştır. Değişiklik
önergemizde belirtilen sürelerin Hükûmet tarafından
kısa süreler olduğu düşünülebilir fakat devlet hizmetini sunarken vatandaşını
ve hizmet sunanı mağdur etmeyerek en üst düzeyde önlemlerini almak zorundadır.
Faturaların en kısa sürede ödenebilmesi için gerekli önlemleri almak AKP Hükûmetinin görevidir. Bu konuda AKP Hükûmetini
ve Sayın Bakanı göreve davet ediyorum. Ayrıca, Hükûmet, sağlıkla ilgili ödemeleri şu ya da bu şekilde
bütçe giderleri dışında tutmak için çeşitli yollara başvurmaktadır. Örneğin,
2006 yılında yapılan sağlık giderlerine ilişkin yüklü tutarı 2006 yılı bütçesi
üzerinde göstermemiş, böylece 2006 yılı bütçe gerçekleşme rakamı düşük
gösterilmiştir. Hükûmetin bu rakamlarla oynama
alışkanlığından vazgeçmesi gerekmektedir. Enflasyon
hesabında oynanan oyunlardan, bir gecede millî gelirimizi değiştiren rakamlar
üzerinde yapılan oyunlardan, bütçe rakamları üzerinde yapılan oyunlardan Hükûmetin vazgeçmesi dileğiyle, değişiklik önergemizi
desteklemenizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Yalçınkaya. Önergeyi
oylarınıza… MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum Başkanım. BAŞKAN – Peki. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır efendim. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 57. maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı
Kanunun 97. maddesinin yedinci fıkrasında yer alan “% 70’i ila % 85’i”
ibaresinin “% 75’i ila % 90’ı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Hasan
Çalış (Karaman) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe… BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Sağlık hizmet
sunucularının alacaklarının 45 gün içinde 75’i ila % 90’ı arasındaki tutarın
ödenmesi öngörülmektedir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 57’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 57’nci madde kabul edilmiştir. 58’inci madde
üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
58. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 98. Maddesinin
ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkranın madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 58. Maddesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim. MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Önerge üzerinde konuşacağım. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uras. (DTP sıralarından alkışlar) MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; hayatta normal zamanlarda değil anormal
zamanlarda nasıl davrandığımız, kendimiz gibi düşünenlere değil bizden farklı
düşünenlere nasıl davrandığımızla bazen sınanırız, ölçülürüz. Bu yasa
tasarısının mantığı ve içeriğine ilişkin, sendikalarımız ve meslek
örgütlerimizden çok farklı görüşler geldiğini biliyoruz fakat Sayın Başbakan
Tayyip Erdoğan bu konuda çok sinirli ve sendikalara, solculara sürekli kızıyor,
“Bunların amacı sistemi kilitlemek.” diyor. Avrupa’nın her ülkesinde genel grev
hakkı vardır ve amaç sistemi kilitlemektir, en demokratik haktır. Daha
geçenlerde sendikalar, meslek örgütleri Ankara’ya Meclisin önüne geldiler,
ciddi bir tepkiyle karşılaştılar. Meclis
ziyaretleri için bir üst sınır var mı arkadaşlar? İş talebi, iş takibi için
geliniyor da sosyal talepler için bu Meclise gelinemez mi? Yarın, yine
sendikalarımız, meslek örgütlerimiz saat yarımda Meclisin kapısına gelecekler.
Ben hepsini Meclis lokantasında çorba içmeye davet ediyorum, hepsinin
taleplerini dinlemeye davet ediyorum. AHMET YENİ
(Samsun) – Maaşın yetmez. MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Maaşımızı, sendikaların ve meslek örgütlerinin desteğiyle
tamamlarız, gerçekleşebilir. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Partilerin sendikalardan ücret alması kanuna aykırıdır. MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Ücret değil efendim, bu da dayanışma. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Rüşvetle suçlanabilir, sendikalar kapatılabilir. BAŞKAN – Sayın
Uras, lütfen karşılıklı konuşmayın. MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Sırtınızı çok uluslu şirketlere dayayacağınıza, sendikalara, meslek
örgütlerine dayamak benim için bir onurdur. Ben Eğitim-Sen üyeliğinden
geliyorum. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Onlar daha mı iyi? MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Şimdi efendim, onu bilemem. Ben mal bildirimimi boş kâğıt olarak
verdim. Hodri meydan, çıkaralım mal bildirimimizi karşılaştıralım,
tokuşturalım. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Niye boş verdin? Hiç malın yok mu? MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Çünkü ben kamu görevlisiyim arkadaşlar, kamu görevlisi olarak iki
yakamı ancak bir araya getiriyorum, bundan da onur duyuyorum. O yüzden, siz kendi
işinize bakın. Şimdi, Sayın
Başbakan Mehmet Âkif Ersoy’dan şiir okumayı çok
seviyor, “Yumuşak başlıyız ama koyun değiliz.” diyor, falan. Bakın, Âkif çok önemli bir şair, çok güzel şiirleri var. Mesela,
bir tanesinde “Tükürün maskeli vicdanına asrın.” diyor. Var mısınız? O vicdan
nedir, biliyor musunuz? O vicdan “Bırakınız yapsınlar, bırakanız geçsinler.”
değildir. İngilizler, yabancılar “vicdan”a “conscious”
der, “bilinç”; bizim dilimizde “vicdan”. “Vicdan” değerler bütünü. Kulun kula
kul olmadığı bir dünyadan yanaysanız ancak anlamlıdır. Yine o Âkif “Zulmü
alkışlayamam, zalimi asla sevemem.” diyor. AHMET YENİ
(Samsun) – Şiir okuma, ceza alırsın! MEHMET UFUK URAS
(Devamla) - Yani emperyalizmi kastediyor. Dolayısıyla, Âkif’i
okurken çok dikkat etmek gerekli. AHMET YENİ
(Samsun) – Şiir okuma, ceza alırsın, ceza! BAŞKAN – Laf
atmayın. MEHMET UFUK URAS
(Devamla) - “Emperyalizm” demek, oyunun kurallarını koyma inisiyatifi
demek. Oyunun kurallarına tabi mi olacağız -IMF’nin- oyun
bozan mı olacağız? Devrimcilik oyun bozan
olmaktır, idareimaslahatçılık da oyunun kurallarına tabi olmaktır. Şimdi, sıktığınız
ele methiye düzeceksiniz, bükemediğiniz ellere söveceksiniz. Bu, doğru
değildir. Orhan Veli bir zaman demiş: “Sol elim, acemi elim, zavallı elim.” Bu
sol el giderek güçleniyor ve “sosyal devlet ilkesinin eşitsizliklerini en aza
indirmek” anlamına gelen piyasacılık karşısında sosyal politikaları
savunduğunuz zaman, bu yasayı kökten ve esastan reddetmeniz gerekiyor. Çünkü, insanların eşitsiz olduğu bir yerde pozitif bir
eşitlikçilik esastır. Yoksa, parkta yatma yasağı da
evsizler için de mülk sahibi olanlar için de geçerlidir. Pozitif eşitlik
önemlidir. Burada esas dert “Sosyal güvenliğin açığının faturasını kimden
çıkaracağız?” hikâyesidir. O yüzden, günübirlik siyasetin sonu da sonuçları da
günübirlik olur. “Şimdi sizi
ilgilendirmiyor; bu mesele, çocuklarınızı, torunlarınızı ilgilendiriyor.”
gerekçesi hiçbir şekilde ahlaki değildir. Bu kuşak bir sonraki kuşakla ilgili
karar veriyor. O zaman çıkıp “Küresel felaket olacaksa gelecekte olacak, bu
bizi ilgilendirmiyor.” nasıl denilemezse, kimse, bugün için yarını satacak bir
aymazlığın içine giremez. O yüzden,
sendikalarımız, o beğenmediğiniz, gördüğünüzde uykularınızın kaçtığı, kâbus
gördüğünüz sendikalarımız, meslek örgütlerimiz yan yana geliyor. O yüzden,
gelin, bu mücadelede sendikalarımıza, meslek örgütlerimize destek veriyorsak,
sadece bu yasada düzeltme değil, örgütlenme önündeki yasakları kaldıralım;
gelin, bütün Avrupa’da olduğu gibi 1 Mayısı işçi bayramı hâline getirelim.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” derseniz, sizin yılanınız belki dokunmaz
ama başkasının yılanı gelir sizi sokar. Zaten liberalizmin en büyük açmazı da
budur. O yüzden, Adalet ve Kalkınma Partisi sosyal devlet karşıtı faaliyetin de
odağı olmuştur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Uras. MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışmaktadırlar. İnsanları,
sahip olduklarından daha fazlasını hak etmediğine inandırmaya çalışıyorsunuz.
Herhangi bir konuda farklı bir fikirde olabilmek için, önce ne söylendiği
konusunda aynı fikirde olunması gerekiyor. O yüzden, sendikaların, meslek
örgütlerinin sesine, soluğuna kulak vermek gerekiyor. Ne diyor tarihten gelen
ses? “Tanrı, paşa, bey, ağa, sultan, bizleri nasıl kurtarır? Bizleri kurtaracak
olan kendi kollarımızdır.” IMF’ye, Dünya Bankasına değil kendi örgütlü gücümüze
güvenmemiz gerek. O yüzden, Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerini orada burada gelişigüzel ifade
ederken biraz dikkat edelim. Çünkü, Âkif, emperyalizme karşı bir şairdi. Emperyalizme karşı
olmayanların Âkif’i ağızlarına almak yoktur diye
düşünüyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uras. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir
önerge. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 58. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
98. Maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkranın madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Kemal Kılıçdaroğlu
(İstanbul) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Tekin Bingöl konuşacak. BAŞKAN – Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Öncelikle bir
üzüntümü sizinle paylaşmak istiyorum: Bildiğiniz gibi yarın Sayın Barroso Parlamentoyu ziyaret edecek. Bugün, Sayın Barroso’nun güvenlik görevlileri, polis şefleri,
Parlamentoda, Parlamentoyu didik didik edip, Parlamentonun
güvenli olup olmadığı yerlerin tespitiyle ilgili bir çalışma yaptılar. Bu
çalışma sonucunda da bazı birimlerin ve bazı yerlerin güvenli olmadığı
kanaatine vardılar. Değerli
milletvekilleri, bu Parlamentoda bu ülkenin cumhurbaşkanları, başbakanları,
bakanları, milletvekilleri ve çalışanları yıllardır görev yapıyor ve görev
yapmakta. Bu davranışlar Parlamentonun güvenilirliğini ve saygınlığını
zedeleyici bir davranış teşkil etmektedir ve bu Parlamentoda görev yapan hiçbir
değerli milletvekilinin can güvenliği Bay Barroso’nun
can güvenliğinden daha değersiz değildir. Bizim, öncelikle bu Parlamentoyu
koruyup kollamak gibi önemli bir görevimiz vardır. Çünkü bu görev bizim
kendimize, Parlamentomuza ve milletvekillerine olan saygınlığımızın gereğidir.
O nedenle, bu davranışı yadırgadığımı ve sizlerle paylaşmak istediğimi
konuşmamın başında belirttim. Değerli
milletvekilleri, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nın maddeleri görüşüldükçe, son
derece karmaşık olan bu Yasa Tasarısı incelenip tarafımızdan kavrandığında ve
yine bu Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nın dışında Hükûmetin
yaptığı uygulamalar sonucunda şu kanıya vardım: AKP yöneticilerinin
ağızlarından düşürmedikleri fakir fukara, garip gureba
tanımlamasıyla bizim fakir fukara ve garip gureba
anlayışımız ve tanımımız çok farklıymış. Zira, Hükûmetin bazı uygulamaları bizim
anlayışımıza göre fakir fukara, garip gureba
tanımlamasına giren yurttaşlarımızın AKP Hükûmeti
tarafından, AKP İktidarı tarafından kabul görmediği çok net bir şekilde ortaya
çıkmakta değerli milletvekilleri. Bakınız, AKP
İktidarı, bu ülkenin güçsüzünü, yoksulunu, özürlüsünü, vermiş olduğu üç
kuruşluk emekli maaşından dahi mahrum etme, maaşlarını kesme anlayışını ortaya
koydular ve 20 binin üzerindeki bu tür vatandaşlarımızın maaşları kesildi. Değerli
arkadaşlar, bu, işte AKP iktidarının fakir fukara anlayışı. Bu maaşı alanlar bu
ülkenin güçsüzleri, yoksulları, kimsesizleri ve sakatlıkları bu ülkenin
hastaneleri tarafından tespit edilmiş, yüzde 40’ın üzerinde özürlü oldukları
kesinleşmiş yurttaşları. Bununla da yetinilse iyi. Yine
bu iktidar, maaşını kestiği bu yurttaşlarımızdan, yüzde 50 fazlasıyla, ödemiş
olduğu emekli maaşlarını geriye tahsil ediyor. İşte AKP İktidarının garip gurebaya bakışı. Değerli
arkadaşlar, verdikleri para da, üç aydan üç aya 300 ila 330 YTL arasında bir
para ve maalesef, bu Hükûmet, bu yoksulların,
garibanların üç kuruşluk emekli maaşına dahi göz dikebilmekte. Değerli
arkadaşlar, tahsil etmeye çalıştıkları bu miktar 18 milyon YTL. Sormak lazım:
Bu yurttaşlarımızdan almak istediğiniz, geriye dönük kesmek istediğiniz, yüzde
50 fazlasıyla almak istediğiniz bu 18 milyon YTL’yi nerede kullanacaksınız?
Bunlardan daha kıymetli, bunlardan daha hak sahibi kim olabilir Allah aşkına? İşte bu da AKP’nin vicdanı. Değerli
arkadaşlar, AKP yöneticileri konuşmalarında sık sık
bir konuya değiniyorlar. Diyorlar ki: “Canım, nedir bu altmış beş yaşını
dilinize pelesenk ettiniz. Bu uygulama otuz altı yıl sonra hayata geçecek.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bingöl. TEKİN BİNGÖL
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu bir aczin ifadesidir. Hiçbir ciddi
devlet, hiçbir hükûmet sınırlama yaparak bir yasa
çıkaramaz. Bugün Avrupa’nın birçok ülkesinde, iki yüz yıldır, üç yüz yıldır,
dört yüz yıldır çıkarılmış yasalarla ülkeler yönetiliyor. Bırakınız onu, 1913
yılında Mahmut Şevket Paşa tarafından çıkarılan Memurin Muhakematı
Yasası’nı, orman yasalarını hâlâ bu ülke geçerli sayıp kullanıyor. Demek ki o
sizin ciddiye almadığınız otuz altı yıl çok çabuk geçiyor. Ve hükûmetler, iktidarlar kendilerini bir süreye sınırlayarak
yasa çıkaramazlar. Ülkelerin yönetimi değil ama ülkeler süreklilik arz eder.
Ülkenin bekası ve devamlılığı yasalara sınır koyarak, o ülke yönetilerek
sağlanmaz. Dolayısıyla, siz, dilinize pelesenk ettiğiniz o otuz altı yıl var
ya, o kadar çabuk geçiyor ki siz, günü kurtarma adına… Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bingöl. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 58’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 59’uncu madde
üzerinde iki adet önerge var. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım
sonra aykırılık sırasını göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 59. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı
Kanunun 100. maddesinin dördüncü fıkrasındaki “takip eden üçüncü işgücünün
sonuna kadar” ibaresinin “takip eden beşinci işgününün sonuna kadar” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 59. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006
tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun
100. Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
"5411 sayılı
Bankacılık Kanunu kapsamındaki kuruluşlar, döner sermayeli kuruluşlar ile diğer
gerçek ve tüzel kişiler doğrudan, münferit olarak bilgi ve belge istenmesi
hariç olmak üzere kamu idareleri ile kanunla kurulan kurum ve kuruluşlar ise
Kurumla yapılacak protokoller çerçevesinde, Devletin güvenliği ve temel dış
yararlarına karşı ağır sonuçlar doğuracak hâller ile özel hayat ve aile
hayatının gizliliği ve savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla
özel kanunlardaki yasaklayıcı ve sınırlayıcı hükümler dikkate alınmaksızın
gizli dahi olsa Kurum tarafından kişilerin sosyal güvenliğinin sağlanması, 6183
sayılı Kanuna göre Kurum alacaklarının takip ve tahsili ile bu Kanun kapsamında
verilen diğer görevler ile sınırlı olmak üzere istenecek her türlü bilgi ve
belgeyi sürekli ve/veya belli aralıklarla vermeye, bilgilerin elektronik
ortamda görüntülenmesini sağlamaya, görüntülenen bu bilgilerin güvenliğini
sağlamaya, muhafaza etmek zorunda oldukları her türlü belge ile vermek zorunda
oldukları bilgilere ilişkin mikrofiş, mikrofilm,
manyetik teyp, disket ve benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve bu kayıtlara
erişim veya kayıtları okunabilir hale getirmek için gerekli tüm sistem ve
şifreleri incelemek için ibraz etmeye mecburdurlar." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçe
mi, konuşacak mısınız? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bilgin Paçarız konuşacak efendim. BAŞKAN – Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar) BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına en derin saygılarımı ve sevgilerimi sunarım. Değerli
milletvekilleri, biraz önce Sayın AKP Grup Başkan Vekili, 1980 öncesindeki
partimiz Cumhuriyet Halk
Partisinin birtakım… ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Madde üzerinde konuş. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Efendim, bakın, biraz önce sizin Avcılar Hastanesinin sahibi madde
hakkında konuşmadı, kendi bildiğini okudu. Siz, muhalefetin konuşmasını bile
engellemek istiyorsunuz. Bakın, ben kürsüdeyim… BAŞKAN – Sayın
Paçarız, lütfen muhatap almayın efendim. Genel Kurula hitap edin efendim. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Genel Kurula dilediğim gibi konuşmak benim görevim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, öyle değil. İç Tüzük neyi gerektiriyorsa onun konuşmasını
yapmanız lazım. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, dinleyelim lütfen. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – 1923-1950 arasında Cumhuriyet Halk Partisi İktidarında, partimizin
kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşı İsmet Paşa’yla
beraber Cumhuriyet Halk Partisinin ve Türkiye’nin millî değerleri olan
Sümerbankları, PETKİM’leri, Toprak Mahsulleri
Ofisini, Devlet Hava Limanlarını, Devlet Hava Meydanlarını, tren yollarını, garları… AHMET YENİ
(Samsun) – Tarih oldu onlar, tarih. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Evet tarihten bahsediyoruz. Çünkü, sizin
Grup Başkan Vekiliniz de tarihten bahsetti. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen laf atmayın, dinleyin. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Bu millî değerleri bizler yarattık, bizler kurduk. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Millet yarattı. BAŞKAN – Allah,
Allah! BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin çok değerli milletvekilleri ve genel
başkanları kurdu. Arkasından... METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – “Millet” lafını ağzını alamıyorsun değil mi? BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Arkasından, 1970’li yıllarda Kıbrıs Barış Harekâtı’nı Cumhuriyet
Halk Partisi başardı. AHMET YENİ
(Samsun) – Türk milleti, Türk milleti. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Arkasından, çiftçimize 90 kuruş olan buğday taban fiyatını 250
kuruş vererek traktörü olmayan, evi olmayan, tarlası olmayan, bağı olmayan,
bahçesi olmayan çiftçi kardeşlerimizin mal sahibi olmasını, katkısını sağladı. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Onun için mi orada oturuyorsun da burada oturamıyorsun! BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Arkasından… Arkasından… Devam ediyorum sayın milletvekilleri… METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Niye orada oturuyorsun o zaman! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Lütfen saygısızlık yapmayalım. Arkasından 2002
seçimlerinde sizin Genel Başkanınız Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
dokunulmazlığı ve milletvekilliği yasaklığı, siyasi yasaklığı olduğu için,
Sayın Başbakanın milletvekili olması için, benim Genel Başkanım Deniz Baykal ve
Cumhuriyet Halk Partisinin bu çok değerli Meclis üyeleri destek vererek
Anayasa’yı değiştirerek Başbakan olmasını sağladı. Bunu ne zaman unuttunuz? METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Başınıza gelecekleri bilseydiniz destek verir miydiniz! BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Bizlere, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine, değerli
milletvekilleri, teşekkür borçlusunuz. Sizler Cumhuriyet Halk Partisinin
1923’ten 1950 yılına kadar kurduğu bu millî değerleri babalar gibi
satıyorsunuz, TÜPRAŞ’ları, PETKİM’leri,
Petrol Ofisleri… AHMET YENİ
(Samsun) – Elli senedir orada oturuyorsunuz. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) - Arkadaşlar, değerli milletvekillerim; Süt Endüstrisi Kurumu ne
oldu? Tarih oldu. AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Milletvekilim, elli senedir orada oturuyorsunuz. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) - Devlet üretme çiftlikleri, Ata’mızın kurduğu devlet üretme
çiftlikleri ne oldu? Tarih oldu. Bunları ne çabuk unuttunuz. AHMET YENİ
(Samsun) – Elli senedir... BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) - Eğer biz 1980’den önce sizin yaptığınız gibi babalar gibi
satsaydık, o zaman gaz da bulunurdu, mazot da bulunurdu, benzin de bulunurdu,
petrol de bulunurdu. Unutmayın değerli AKP milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
devletinde yaşayanları dışa bağladınız, doğal gazı getirdiniz. Tamam, doğal
gaz, katılıyoruz, hepimiz kullanıyoruz… METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – İstersen getirme… İstersen alma… BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) -…ama geçtiğimiz kış İran vanaları bir kapattı, başladık heyecan
yapmaya. Bugüne kadar, Konya Gölü’nün altına doğal gaz depolarını yapacaktınız,
neden yapamadınız? Neden yapamadınız, cevabını verin? Ben Sayın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanıma bir soru sordum, dedim ki: Bu Sosyal Güvenlik
Yasası eğer geçerse -ki, ben geri çekeceğinize adım gibi inanıyorum- IMF’den 2
milyar dolar kredi alacak mısınız almayacak mısınız? AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Allah Allah! BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Soru sordum milletvekili olarak, Sayın Bakanımız cevaplamadı. Sayın
Bakanımız işine gelenleri cevaplıyor, işine gelmeyenleri es geçiyor maalesef
arkadaşlar. Bakın, bizler
sekiz buçuk aydan beri sizlere destek veriyoruz; kavga yapmıyoruz, muhalefet
yapmıyoruz, size destek veriyoruz. Bakın, yasalar Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun ve DTP Grubunun oylarıyla hep
beraber geçiyor. Neden peki, neden Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği, neden
Cumhurbaşkanımızın iptal ettiği yasaları ille ısrarla getiriyorsunuz? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Paçarız… BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Yine Anayasa Mahkemesine gideceğiz. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Paçarız. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) - Yine Anayasa Mahkemesine gideceğiz, yine Anayasa Mahkemesinde iptal
ettireceğiz. Buyur Başkanım!
(Gülüşmeler) BAŞKAN – Mikrofon
sesinize dayanmıyor efendim! Bir dakika, müsaade ederseniz vereceğim efendim. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Mikrofona gerek yok, benim sesim gür, konuşurum. Mikrofona hiç
gerek yok. BAŞKAN – Buyurun
efendim. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakın, Cumhuriyet Halk Partisine ve
muhalefet partilerine biraz saygı gösterin. Milletvekillerinin, muhalefet
partisi milletvekillerinin konuşmasını bile hazmedemiyorsunuz. Sizin nereniz
demokrat? Söyleyin bana nereniz demokrat? (CHP sıralarından alkışlar) Adalet ve
Kalkınma Partisi değil mi? (AK Parti sıralarından “Evet” sesleri) Adalet ve
Kalkınma Partisi değil mi arkadaşlar?.. AHMET YENİ
(Samsun) – Evet. BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen… Sayın Milletvekili lütfen… BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Siz bu seçimlerde, son seçimlerde yüzde 47 oy aldınız, değil mi
arkadaşlar? (AK Parti sıralarından “Evet” sesleri) AHMET YENİ
(Samsun) – Millet verdi. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Millet verdi değil mi? Gurur duyuyorsunuz değil mi? Bizler de gurur
duyuyoruz… RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Siz de alın. BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Peki, bir sorum var, hemen cümlemi bitiriyorum. Anayasa
Mahkemesine Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında neden kapatılma davası açıldı?
Hiç düşünüyor musunuz? Bakın… (AK Parti sıralarından gürültüler) SIRRI SAKIK (Muş)
– Rövanş aldınız. AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ayıp ya ayıp…Kimse bunu şimdiye kadar oradan
sorgulamadı. Ayıp… BİLGİN PAÇARIZ
(Devamla) – Bakın, bugüne kadar AKP’nin de içinde aldığı… (AK Parti
sıralarından “Nereden okuyorsun” sesleri) Vatan Gazetesi yazıyor. Bakın, Vatan
Gazetesi… AKP’nin de içinde aldığı millî görüş çizgisinden, Milli Nizam
Partisi, Millî Selâmet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi kapatıldı,
inşallah sizler kapatılmazsınız. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Paçarız. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; sayın
konuşmacı, sayın milletvekili arkadaşımız herkesten saygı duymasını beklediğini
ifade ettiler. Bakınız, bir önerge verdiniz milletvekili olarak. Bu önergenize Hükûmet olarak, Komisyon olarak katıldık. Biraz sonra da
büyük ihtimalle de grubumuz ve bütün Meclis katılacak. Böyle bir önerge ve
böyle bir bakış açısını sergilememize rağmen, bu tarz bir konuşmayı ben de
milletimize havale ediyorum. Öyle tahmin ediyorum çok sağlıklı
değerlendirilecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım. BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Bakanım, ben Meclisteki hakkımı kullandım. Önerge sahibi beş
dakika konuşur. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 59. maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı
Kanunun 100. maddesinin dördüncü fıkrasındaki “takip eden üçüncü işgücünün
sonuna kadar” ibaresinin “takip eden beşinci işgününün sonuna kadar” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Yılmaz Tankut (Adana) ve arkadaşları BAŞKAN - Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Gerekçe… BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyoruz efendim. Gerekçe: Üç günlük süre
azdır, beş iş günü olması uygundur. BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önergeler doğrultusunda 59’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 60’ıncı madde üzerinde üç adet önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre
işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 60. maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı
Kanunun 102. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1), (2) ve (3) nolu alt bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederim. Saygılarımla.
“1) Kamu
idareleri ile bilanço esasına göre defter tutmak zorunda olanlar için asgari
ücretin iki katı tutarında, 2) Diğer
defterleri tutmak zorunda olanlar için asgari ücret tutarında, 3) Defter
tutmakla yükümlü olmayanlar için aylık asgari ücretin yarısı tutarında,” Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 60.
maddesi ile değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun 102 nci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinin aşağıdaki
gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
ı) Kurumun
denetim elemanlarının, bu Kanunun uygulanmasından doğan inceleme ve soruşturma
görevlerini yerine getirmeleri sırasında işverenler, sigortalılar, iş yeri
sahipleri ve bu işle ilgili diğer kişiler, görevlerini yapmasına engel
olamazlar. Engel olanlar hakkında eylemleri başka bir suç oluştursa dahi, aylık
asgarî ücretin on katı tutarında idarî para cezası uygulanır. Engel olma, bir
yıllık süre içinde tekrar ettiğinde her tekrarda uygulanacak para cezası bir
kat artırılarak uygulanır. BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 119 sıra sayılı
Kanun Tasarısının çerçeve 60 ıncı maddesi ile
düzenlenen 5510 sayılı kanunun 102 nci maddenin
birinci fıkrasının (c) bendinin (4) numaralı alt bendinde geçen “veya bu
idareler ve bankalar tarafından düzenlenen belgelerden” ibaresinin “ya da
bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulan kurum
ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden,” olarak değiştirilmesini, (a)
bendi ile (ı) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
“a) 1) 8 inci maddesinin birinci fıkrası ile
61 inci maddede belirtilen bildirgeyi, bu Kanunda belirtilen süre içinde ya da Kurumca belirlenen şekle ve usûle
uygun vermeyenler veya Kurumca internet, elektronik veya benzeri ortamda
göndermekle zorunlu tutulduğu halde anılan ortamda göndermeyenler hakkında her
bir sigortalı için asgarî ücret tutarında idarî para cezası uygulanır. 2) 8 inci
maddenin birinci fıkrasında belirtilen bildirgenin verilmediğinin, mahkeme
kararından veya Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan
tespitlerden ya da diğer kamu idarelerinin denetim elemanlarının kendi
mevzuatları gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden veya
bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulan kurum
ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden anlaşılması halinde bildirgeyi
vermekle yükümlü olanlar hakkında her bir sigortalı için asgarî ücretin iki
katı tutarında idari para cezası uygulanır. 3) İşyeri esas
alınmak suretiyle bildirgenin verilmediğine ilişkin; mahkemenin karar
tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarının tespit
tarihinden, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının denetim elemanlarının rapor
tarihinden, bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla
kurulan kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi veya belgelerin Kuruma intikal
tarihinden itibaren bir yıl içinde bu bendin (2) numaralı alt bendinde sayılan
durumlardan biriyle tekrar bildirge verilmediğinin anlaşılması halinde,
bildirgeyi vermekle yükümlü olanlar hakkında bu defa her bir sigortalı için
asgarî ücretin beş katı tutarında idari para cezası uygulanır.” “ı) Kurumun
denetim ve kontrolle görevlendirilmiş memurlarının; 1) Bu Kanunun
uygulanmasından doğan inceleme ve soruşturma görevlerini yerine getirmeleri
sırasında işverenler, sigortalılar, işyeri sahipleri ve bu işle ilgili diğer
kişiler görevlerini yapmasına engel olamazlar; engel olanlar hakkında eylemleri
başka bir suç oluştursa dahi, asgarî ücretin beş katı tutarında idarî para
cezası uygulanır. 2) Görevlerini
yapmasını engellemek amacıyla cebir ve tehdit kullanan işverenler,
sigortalılar, işyeri sahipleri ve bu işle ilgili diğer kişiler fiil daha ağır
bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde Türk Ceza Kanununun
265 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre cezalandırılır. Bu suçu işleyenler
hakkında ayrıca asgari ücretin on katı tutarında idari para cezası uygulanır.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: 5510 sayılı
Kanunun 100 üncü maddesinde Kurumun hangi kurum ve kuruluşlardan bilgi ve belge
isteyerek işlem yapacağı belirtilmiştir. İbare değişikliği ile anılan maddedeki
kurum ve kuruluşların alt bentte aynen yer alması sağlanmıştır. Sosyal güvenlik
sistemimiz açısından, en önemli problemlerden biri kayıt dışı istihdamdır.
Kayıt dışı istihdamın kayıt altına alınması, haksız rekabetin önlenmesi, sosyal
güvenlik açıklarının azaltılması ve dolayısıyla makro ekonomik göstergeler
açısından önem arz etmektedir. Kayıt dışı istihdamın önlenmesinde, Kurumca
yapılan denetimler ve uygulanan yaptırımlar önemli bir faktör olmaktadır. Bu
bağlamda sigortalının Kuruma bildirilmemesi ile ilgili idari para cezaları;
Kurum tarafından tespit ve tekerrür hallerine göre farklılaştırılmıştır. Sosyal güvenlik
mevzuatının uygulanması ile ilgili olarak Kurum denetim ve kontrolle görevli memurlarınca
yapılacak denetimlere engel olunmaması bakımından, bu gibi engelleme
durumlarında uygulanacak idari cezaların artırılmasının yanında ayrıca hapis
cezası da getirilmesi suretiyle kayıt dışı sigortalı çalıştırılmasının
önlenmesi amaçlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, kabul edilen önerge ile maddedeki (ı) bendi değiştirildiği
için (ı) bendinin değiştirilmesini öngören ikinci önergeyi işleme koyamıyorum. Şimdi, üçüncü ve
son önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 60. maddesi ile değiştirilen, 5510 sayılı
Kanunun 102. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1), (2) ve (3) nolu alt bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederim. Saygılarımla. Mustafa
Kalaycı (Konya) ve arkadaşları “1) Kamu
idareleri ile bilanço esasına göre defter tutmak zorunda olanlar için asgari
ücretin iki katı tutarında, 2) Diğer
defterleri tutmak zorunda olanlar için asgari ücret tutarında, 3) Defter
tutmakla yükümlü olmayanlar için aylık asgari ücretin yarısı tutarında,” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, daha kapsamlı düzenleme
yaptığımız için bu önergeye katılamıyoruz. BAŞKAN – Önerge
üzerinde… OKTAY VURAL
(İzmir) – Ümit Şafak konuşacak. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şafak. (MHP sıralarından alkışlar) ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 119 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 60’ıncı maddesiyle ilgili değişiklik önergesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, 102’nci madde idari para cezalarını düzenlemektedir. 5510
sayılı Yasa’nın tamamında görülen gelir gider kaygısı 102’nci maddede de açığa
çıkmaktadır. Madde, işverenlerin kayıt ve belgelerini düzgün tutmamaları,
bildirim ve bildirgelerini süresinde vermemeleri, istenen defter ve belgeleri
zamanında teslim etmemeleri gibi durumlarda Kurum tarafından verilecek idari
para cezasını düzenlemektedir. İşverenlerin yükümlülüklerini süresinde yerine
getirmesi için idari para cezası uygulamasının yasaya konması doğrudur, ancak Hükûmet yaptığı düzenleme ile caydırıcılık amacının dışına
çıkarak âdeta idari para cezaları ile Kurumun gelirlerini artırmayı
planlamıştır. Geçmişteki yanlışlık AKP İktidarının getirdiği 5510 sayılı
Yasa’da da tekrarlanmıştır. 102’nci madde asgari ücretin yarısından asgari
ücretin 12 katına kadar idari cezası da içermektedir. Mesela, Siteler’de 2 işçi çalıştıran, işletme defteri tutan bir
işveren aylık bildirgesini süresinde vermezse asgari ücretin 2 katı, yani 1.216
yeni Türk lirası idari para cezasıyla cezalandırılmaktadır. Bu işveren
yükümlülüğünü yazılı ihtara rağmen on beş gün içerisinde yerine getirmezse
asgari ücretin 12 katı, yani 7.300 yeni Türk lirası idari para cezası ile
cezalandırılmaktadır. Bu uygulama, sigortalı işçi çalıştıran esnafı
yükümlülüklerini yerine getirmeye zorlamaktan ziyade, devletin esnafı
cezalandırma mantığı olmuştur. Sigorta primini, vergisini, BAĞ-KUR’unu ödeyemeyen esnafa böyle bir ceza uygulandığı
takdirde esnaf kepengini kapatmaktadır. Hükûmet 5510
sayılı Yasa’yla devletin sosyal sorumluluğunu unutmuş görünmektedir. Yüksek sigorta
primlerinin yükü altında ezilen esnafımız sosyal güvenlikteki cezalandırma
mantığını aynı şekilde vergide de yaşamaktadır. Vergi mükellefleri vergi
dairesine davet edilerek denetim elemanları tarafından sorgulanmakta, kanunsuz
bir şekilde vergi ödemeye zorlanmaktadır. Esnafa kepenk kapattıran iktidar
şimdi de “Neden para kazanmıyorsunuz?” diye esnafı cezalandırmaktadır. Hiçbir
vergi kanunsuz alınamaz. Devletin denetim elemanları, vergi mükelleflerini
kanunsuz bir şekilde matrah artırımı yaptırmak için hayalî fatura kesmeye
zorlamaktadır. Vergi memurlarının “rızaen matrah
artırımı” dedikleri bu sisteme esnaf “tehditle matrah artırımı” demektedir.
Şimdi de ad değiştirildi: “Gönüllü uyumluluk” deniliyor. Burada da tehdit
vardır, tehditle vergi toplanmaktadır. O sebeple, tahakkuk ve tahsilat arasındaki makas son yıllarda korkunç derecede
açılmıştır. Sayın
milletvekilleri, Sayın Bakan görüşülen maddelerde ya eski Kanun’la mukayeseler
yaptı -506’yla- ya da bazı maddelerde Emek Platformu’nun istedikleri ile kendi
getirdiklerini karşılaştırdı. Buradan her fırsatta şunu söylemek istiyorum:
Yasa, baştan sona aktüeryal denge kaygısı taşımaktadır.
Devletin sosyal devlet niteliği bu yasanın içerisine konmamıştır, çalışan ve
emekliler önemli hak kayıplarına uğramıştır. Devlet kendisine vergi ve sigorta
primi ödeyen, işçi çalıştıran esnafımızı cezalandırma mantığından
vazgeçmelidir. Görüşülmekte olan yasadaki cezaları hiçbir esnafımız
kaldıramamaktadır. Bırakın ceza ödemeyi, işverenler ya işçi çıkartarak devam
etmeye çalışmakta ya da iş yerlerini kapatmaktadır. Hem çalışanların hem de
işverenlerin razı olmadığı bu yasa yeniden ele alınmalıdır. SSK primi oranları
indirilmeli, işsizliği ortadan kaldırmak, kayıt dışı istihdamın önüne geçmek
için yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Değişiklik
önergesine destek vereceğiniz inancıyla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Şafak. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 60’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır. Saat 20.00’ye
kadar birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati: 19.31 BEŞİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 20.07 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 88'inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. 119 sıra sayılı
Tasarı’nın üçüncü bölümünün görüşmelerine başlıyoruz. Komisyon burada. Hükûmet burada. Üçüncü bölüm
üzerinde grupları adına söz isteyenler vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi adına Kocaeli Milletvekili Sayın Cevdet Selvi’ye aittir. Buyurun Sayın Selvi. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ilk önce
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlayarak sözüme başlamak istiyorum. Sosyal Sigortalar
Kurumu ve Genel Sağlık Sigortası Değişiklik Tasarısı’yla ilgili üçüncü bölüm
üzerinde söz almış bulunmaktayım ve bu konunun, Cumhuriyet Halk Partisi adına,
durumunu, gelişmelerini, düşüncelerimizi size aktarmak istiyorum. Aslında bu yüce
Mecliste yasa çıkarılırken kamuoyunda karşılaştığımız olaylar atlanmaması
gereken bir durumu ortaya koyuyor. Burada 70 milyonu
ilgilendiren, bugününü, yarınını yakından ilgilendiren, muhatabı olan sivil
toplum örgütleriyle, daha doğrusu demokratik kitle örgütleriyle bir uzlaşma
sağlanamamış olduğundan, dışarıda o elde ettikleri hakların ellerinden
alınmasını kabullenemeyen yüz binlerce insan, derdini anlatmak için, yıllardır
önerilerini, sorumlulukları gereği, görevleri gereği sosyal güvenlik ve genel
sağlık sigortası konusundaki anlattıklarını duyuramadıkları için bugün
sokaklardadır. Bu, gerginliğin her zamankinden daha fazla ortadan
kalkması gereken bir ortamda ibret verici bir durumdur. Neden böyle
olmuştur diye baktığımızda, bir uzlaşmanın sağlanamamış olmasından
kaynaklanmaktadır. Niye böyle olmuş diye baktığımızda, yıllardan beri
uygulanmaya çalışılan ideolojik bir yasa, hatta bir model, bir sistem
değişikliği olarak Türkiye’ye geldiği için uzlaşma sağlanamamıştır. Neden bir
uzlaşma sağlanamamıştır? Sayın Başbakan, bunları dinleyerek
Türkiye’nin gerçeklerine göre ciddi bir sosyal güvenlik modeli, sosyal güvenlik
ve sağlık modeli hazırlama, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre bir bütünlük içinde
bakma ihtiyacı hissetmemiş; tam tersine “Doğru söylemiyorlar, doğru
konuşmuyorlar.” diye âdeta tahrik etmiş, o hak sahibi yurttaşları, anayasal
hakkı olan yurttaşları ve sivil toplum örgütlerini açık seçik yalancılıkla
suçlamıştır. İşte, uzlaşma sağlanamayışının nedenlerinden biridir. Çalışma Bakanımız
hakkında çok kötü şeyler söylemek istemiyorum çünkü ha var ha yok. Yeni de
geldi. Endüstriyel ilişkilerle ne zaman ilişki kurdu da, çalışma yaşamının ne
zaman içinde bir sorunu ile çözüm arama noktası vardı da geldi? Doğrudur,
yenidir. Çünkü, hani “Ne iş yaparsın?” diye sorarlar
ya insanlara, “Her işi yaparım abi.” Türkiye öyle bir
noktaya geldi ki “Her bakanlığı yaparım abi.”
deyince, bu işlerden anlamayan arkadaşlarımız beş altı sene tecrübe edinmek
için bekleyecekler ama Türkiye treni kaçıracak. O bakımdan ben Sayın Bakana
fazla bir şey söylemiyorum. Ama buraya geldiğinde herkes soru soruyor: “13 işçi
ne oldu?” Bakan da inat etti, cevap vermiyor. Ben ona bir şey
daha ilave edeyim: Anayasa’nın 51’inci maddesi, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi,
2821 sayılı Yasa’nın 22 ve 31’inci maddesi, uluslararası anlaşmalar ve
sözleşmeler, ILO sözleşmelerinde yer alan, Türk Ceza Yasası’nda “Temel hak ve
özgürlüklerden olan örgütlenme, özellikle sendikalaşma hakkına engel olan, mâni
olanlar hapisle cezalandırılır.” dediği hâlde Sayın Bakanın bundan haberi yok. 60
bin aile sadece bu anayasal haklarını kullanmak istediği için, yasal haklarını,
uluslararası anlaşma ve sözleşmelerden doğan hakkını kullanmak ve “Ben de
örgütlenme istiyorum.” dediği için aileleriyle sokaktadır. Hani özgürlük?
Örgütlenme özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklerdendir. Kendilerine geldiği zaman
demokrasi ve özgürlükten, uzlaşma ve diyalogdan başka şey konuşmayanlar… Para
pazarlığı olmamıştır. Ekonomiyi bilen sendikacılar -yerlerinde gidip gördük-
“Bizim para falan istediğimiz yok ama bu hakkımızı kullanalım.” dediği hâlde
sokaklara atılmış ve Çalışma Bakanlığımız olayın farkında değildir. Onun için
kendisine çok fazla bir şey söyleme ihtiyacı hissetmiyorum. Bu yasa
vesilesiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin nasıl çalıştığı, neler olduğu,
özellikle AKP döneminde yani, 59’uncu ve 60’ıncı Hükûmette
bu Mecliste nelerin değiştiğinin de altını çizmek istiyorum çünkü somut olarak
ortaya çıktı: 1) Bir tek
muhalefet partisi vardı, ona rağmen İç Tüzük değiştirilerek çok önemli, hayati
önem taşıyan yasalar temel yasa olarak getirildi, rahat konuşma imkânı
bırakıldı. Ne vardı burada konuşulsaydı, konuşulabilseydi? Arkasından, İç Tüzük’ümüzün
gösterdiği süreler kullanılmadı. Çok önemli yasalar komisyonlardan süresi
dikkate alınmadan, alelacele buraya getirildi. Buraya getirildi. Israrla
geçmişte de söyledik: İktidar milletvekillerinin ve bakanların dahi çıkan yasalardan
haberlerinin olmadığını açıkça söyledik, ispata da hazırız. Bu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin imajını bozdu, hele bunun üstüne tüy diken, geçenlerde kendi
önergesini reddeden ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını zedeleyen
olay herkeste bir düşünce yarattı. Bu Meclisi korumak, bu Meclisin saygınlığını
savunmak hepimizin asli görevidir. Bunlar hoş değil. 2) Hangi duruma
getirildi bu Meclis? Dikkat edin bu Mecliste tartışma mümkün değildir. Şu
yasayla ilgili, önem taşıyan yasayla ilgili yüzlerce defa arkadaşlarımız
konuştu. Arzu etmedikleri bir konu geçti mi? Geçmez, geçmedi tabii ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi bu son altı yılda yasaları, Hükûmetten
gelen tasarıları onaylama mevkisi, onaylama grubu olarak, ibretle, Türkiye’de
demokrasiyi özümsemiş, olayı kavramış insanlar tarafından görüldü, itibarını da
burada maalesef -Meclisin itibarını- sarstı. Bu Meclisin itibarını korumak,
saygınlığını artırmak, muhalefet ve iktidar milletvekillerinin asli görevidir,
demokrasiye sahip çıkmanın yol ve yöntemlerinden biridir. Bizim sistemimiz
buysa, belirli bir düzeyde olaylara bakmak gerekmektedir. Değerli
arkadaşlarım, o sokaklarda, yıllardan beri IMF’nin ve Dünya Bankasının global sömürünün temel unsurları olan tefecilerin ve
uluslararası finans kuruluşlarının dayattığı sosyal güvenlik ve sağlık konusunu
alıp buraya getirip birdenbire geçirecek, sokaklarda bunun farkına varanlar,
bunu Türkiye’ye, bu millete, bu milletin geleceğine, bugünkü durumuna uygun
görmeyenler sokaklara çıkınca, Çalışma Bakanımız “Biz anlaşma yapmıştık, neden
çıktılar anlayamadım.” diyor. Sorun burada. Anlayamadığı için zaten sokaktalar. Nasıl cevap
verilmiştir? Biber gazıyla. Oturup onlarla, her gün diyalogdan bahseden bir
iktidar o sivil toplum örgütleriyle, halkla uzlaşma ihtiyacı dahi hissetmemiştir.
Biber gazı, cop, panzer ve şiddetle dağıtılmak suretiyle, bastırılmak
suretiyle, geçmişte gördüğümüz filmin… İşte, “siyasi, ideolojik” gibi
saptırmalar suretiyle, bu insanlara haksızlık yapılmıştır, yapılmaktadır. İkinci bir olay:
Burada yasalar, eskiden -kim ne derse desin- düzenlenirken, bu Meclisin ve
üyelerinin hakkı vardı, o yasalar üzerinde iyileştirme, uzlaşma sağlanabilirdi.
Halkla uzlaşamayan, sadece onları yalancılıkla suçlayan, niye olduğunu
kavrayamayan bir iktidarın Meclisi de iyi yasa hazırlamadığı için yine
haksızlığını sürdürmüştür. Halkla uzlaşma
sağlamamıştır, sağlayamamıştır. Her zaman dilden düşmeyen demokratik
kuruluşlarla uzlaşma sağlanmamıştır, muhalefet partileriyle de burada uzlaşma
ihtiyacı duyulmamıştır. Buna kızmaya kimsenin hakkı yok. Doğrudur, onun
nedenine ve kaynağına bakalım. Uzlaşma sağlanabilmesi için bazı unsurlar
vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Selvi. M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Sürem bitti mi? BAŞKAN – Konuşma
süreniz bitti, ilave bir dakika veriyorum. Buyurun Sayın Selvi. M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Uzlaşmanın sağlanabilmesi için karşılıklı güvene ihtiyaç vardır.
Altı yıldan beri halk, sivil toplum örgütleri, belirli demokratik kuruluşlar,
acaba, şu uygulamalara baktığı zaman nasıl güvenecektir de uzlaşma sağlansın?
Uzlaşma sağlanabilmesi için başka ülkelerden şablon gelip bir taraf orayla
peşinen uzlaşmış, onların her dediğine teslim olmuşsa burada uzlaşma
sağlanamaz, Türkiye’nin sıkıntısı budur. Dışarıdan verilen talimatları, o
uluslararası tefecilerin, o emperyalist ülkelerin önemli kurum ve
kuruluşlarının iktidara böyle baskı yapması, elini vermiş kolunu kurtaramaz
hâle gelmesi hiçbir yönde uzlaşma sağlanmasını mümkün kılmamaktadır. Yoksa
herhangi bir parti istediği kadar sayıyla bu Meclise gelir, başımızın
üstündedir, saygılı olmak zorundayız ve bugüne kadar olmuşuzdur. Ama ciddi ama
başkasının talimatıyla bize, Türkiye’nin gerçeklerine uymayan şeyler
dayatılırsa bundan üzülür… BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Selvi, konuşma süreniz tamamlandı. M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Özür dilerim, bir şey daha: Bu yasa, bütünlük içinde hazırlanmamış.
Şili’de, Polonya’da, Çek Cumhuriyeti’nde ne gibi sonuçlar doğurduğuna
Bakanlığımız bakmamış bile; Almanya ve Fransa neden karşı çıkmış, bakmamış
bile; o “kara delik” dediklerinin altında nelerin yattığı hatta primin bile
aşağı indirilmesi gerektiğine dâhi bakmamış, şablonu getirmiş bize el kaldırttıracak. Türkiye’ye yazık olur! Hepinize saygı
sunar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Selvi. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin
Uslu. Buyurun Sayın
Uslu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın milletvekilleri,
görüşülmekte olan 119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üçüncü bölümüne ilişkin
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, Anayasamızda güvence altına alınan sosyal güvenlik hakkının
yerine getirilmesi hususunda yapılan değerlendirmeler, bize, bu konuda eşitlik
ve adalet ilkesinin yeterince sağlanamadığı gibi, tatmin edici düzeyde hakkın
bireylere verilmediğini de ortaya koymaktadır. Sosyal güvenlikle ilgili
konularda AKP, iktidar olduğu andan itibaren vatandaşlara düzenleme yapacağını
vaat etmiştir ancak 2006 yılında 5510 sayılı Yasa’yı Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçirebilmiştir. Anayasa Mahkemesi
tarafından 5510 sayılı Yasa’nın bazı maddeleri iptal edilmiş fakat AKP
İktidarı, seçim öncesi tasarıyı tekrar Meclis gündemine taşıma cesaretini
gösterememiştir. Bu defa, tasarı yeniden düzenlenmiş ancak Anayasa Mahkemesinin
iptal ettiği hükümlerin dışında da birçok maddelerde yeni düzenlemeler
yapılmıştır. Bunun anlamı, AKP’nin, kısa bir süre önce söyledikleri ve
düşündüklerinin isabetli olmadığını düşünerek birçok maddede değişiklik
yaptığıdır. Böyle bir durum bize, AKP’nin öngörülerinin kısa vadede bile
geçersiz olduğunu çok net bir şekilde göstermektedir. Kaldı ki yapılan
düzenlemelerde Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerine uyulmadığı gibi, diğer
maddelerde yapılan düzenlemelerinse çalışanların veya yeni sigortalıların
lehine değil aleyhine olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu tasarı, ne
kadar teknik olursa olsun, bir aydının rahatça anlayabileceği bir akıcılık ve
anlaşılabilir nitelikte olmalıydı. Komisyonda da arkadaşlarımız tarafından
ifade edildiği üzere, sahifelerce tek madde ve yüz seksen kelimeyi bulan
cümlelerin olduğu belirtildi. Bazen teknik uzman personelin bile anlamakta
zorluk çektiği bu tasarıyı kanunlaştıktan sonra anlamak için vatandaşlar kapı kapı dolaşıp uzman personel arayacaklardır. Hükûmet bu tasarıya ilişkin taviz vermeyeceğini kamuoyuna açıklamış ancak
sivil toplum kuruluşlarının tutumları karşısında bazı hususlarda
yumuşayabileceğine dair ifadeler kullanmıştır. Bu ifade ve hususlar komisyon
görüşmeleri esnasında yapılabilseydi çok daha anlaşılabilir ve uzlaşılabilir
noktada olunurdu. Uzlaşma sağlandığı belirtilen maddelerde yapılacak
değişikliklerin olmayan, çok hassas aktüeryal
dengeleri nasıl etkileyeceği de bilinmemektedir. Sayın Başkan,
değerli üyeler; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Yasası’nın bazı maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş ancak
tasarının 61’inci maddesiyle 5510 sayılı Yasa’nın 103’üncü maddesinde herhangi
bir iptal olmamasına karşın maddede değişiklik yapılmıştır. 5510 sayılı Yasa
henüz yürürlüğe girmemiş ve uygulamasına başlanmamış iken değişiklik yapılıyor
olmasına bir anlam veremediğimizi de ifade etmek istiyorum. Yasada yapılan
değişiklikler incelendiğinde yasa metninden “haksız menfaat temin etmek
maksadıyla” ibaresinin metinden çıkarıldığı görülmektedir. Maddede sayılan
fiiller hatayla yapılmış olsa bile sağlık hizmeti sunucusunun sözleşmesi
feshedilecek ve genel hükümlere göre takip yapılacağı ifade edilmektedir. Değerli
milletvekilleri, sağlık hizmeti sunucularının kim olduğuna baktığımızda, kamu
kuruluşlarının da “sağlık hizmeti sunucusu” tanımı içinde ifade edildiği
görülmektedir. Yani hatayla yanlış fatura düzenleyen devlet veya üniversite
hastanelerinin sözleşmeleri feshedilecek ve bunları düzenleyenler mi yoksa
fatura edenler mi belli olmamakla birlikte, sorumlular hakkında, söz konusu kişiler
hakkında genel hükümlere göre takip yapılacaktır. Ceza kanunları
açısından bir fiilin suç olabilmesi için manevi unsur dediğimiz kasıt unsurunun
gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Ancak siz, metinden çıkardığınız ifadeyle
yapılan fiilde kasıt unsuru olup olmadığına bakmıyorsunuz. Ayrıca, metinde
“kurum tarafından yapılacak inceleme” denmektedir. Bu inceleme kim tarafından
yapılacak belli değil. Bir memur bu tespitleri yaptığında hemen sözleşmeler
fesih mi edilecek? Buraya “kurum denetim elemanları” ibaresinin eklenmesi
gerekmektedir yoksa bir süre sonra Sosyal Güvenlik Kurumuyla sözleşmesi olan
bir sağlık hizmeti sunucusu kalmayacaktır. Değerli
milletvekilleri, maddeye ilave edilen (e) fıkrasıyla da tedavi için belirlenen
tavan ücretin üzerinde ücret aldığı tespit edilen sağlık hizmeti sunucularının
sözleşmelerinin feshedileceği belirtilmektedir. Bu tespit nasıl yapılacak?
İhbar müessesesi mi çalıştırılacak yoksa suçüstü mü yapılacak? Bu düzenlemenin
uygulama imkânının olmadığını düşünüyorum ve tedavide fark almayı yasal hâle
getirmenin vicdan azabının bir yansıması ve savunma refleksi olarak metne
konduğunu düşünüyorum. Ayrıca, bu düzenlemenin bir yasa metninde değil, sağlık
hizmeti sunucularıyla yapılacak sözleşmelerde yer alması gereken bir düzenleme
olduğunu düşünüyorum. Yasanın 73’üncü
maddesi incelendiğinde, tavan fark ücreti sadece özel sağlık hizmeti sunucuları
için söz konusudur. Kamu sağlık hizmeti sunucularının ne kadar fark alacakları
kendi inisiyatifine bırakılmıştır. Kamu sağlık hizmeti
sunucuları alacakları tavan ücretleri sadece kuruma bildirme zorunluluğu
vardır. Bu nedenle, kamu sağlık hizmeti sunucuları açısından tavan ücretin
üzerinde bir ücret alınmasının tespitinin yapılması bir anlam ifade
etmemektedir. Sayın Başkan,
değerli üyeler; tasarının 61’inci maddesiyle ilgili söylediğimiz ifadeler
62’nci maddesi için de söz konusudur. Anayasa Mahkemesinin bu maddeyle ilgili
bir iptali söz konusu değildir. Ancak yapılan değişikliğe baktığımızda “diğer
kanunlar” ifadesi metinden çıkarılmış, yerine “ilgili mevzuat” ibaresi
eklenmiştir. Maddenin değiştirilme gerekçesi incelendiğinde, yapılan
düzenlemeyle kamu görevlileri açısından diğer kanun maddelerine yapılan
atıflara açıklık getirildiği ifade edilmektedir. Gerekçede “diğer kanun”
ibaresi kullanılmış ancak tasarıda “ilgili mevzuat” olarak değiştirilmiştir.
Tasarının gerekçesinden, bu değişikliğin daha çok kamu görevlileri açısından
yapıldığı anlaşılmaktadır. Kamu
görevlilerinin emeklilik mevzuatı 5434 sayılı Kanun’dur.
Bu Kanun’un neredeyse tamamı tasarının 63’üncü maddesiyle yürürlükten
kaldırıldığına göre ilgili mevzuat hangisi olmaktadır? Bu tasarının bu hâliyle
yasalaşması hâlinde sosyal güvenlikte bir yasal kaos
yaşanacağını düşünüyoruz. Yürürlükten kaldırılan bir mevzuata “ilgili mevzuat”
demek büyük sıkıntılar meydana getirecektir. İlgili mevzuatı kaldırmaya kesin
kararlıysanız o zaman kaldırılan mevzuata da atıf yapmak gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarı incelendiğinde bugüne kadar çıkmış ne kadar
sosyal güvenlik mevzuatı varsa tamamına yakını 64’üncü maddeyle
kaldırılmaktadır. Bu yapılan doğru mudur? Doğru olmadığı kanaatini taşıyorum. Şayet 5510 sayılı Yasa’nın geçici 1’inci, görüşülmekte olan
tasarının 68’inci maddesi incelendiğinde, bu kanunun yürürlüğünden önce 506,
1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Yasa’ya tabi olarak aylık alanların
aylıklarının ödenmesine aynen devam edileceği belirtilmekte ve “…durum
değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması ve kesilmesi veya yeniden
bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri
uygulanır.” denmektedir. Sosyal Sigortalar
Kurumu, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığına tabi olarak çalışıp bu kurumların
mevzuatına göre emekli, yaşlılık ve malullük aylığı alan milyonlarca kişiye
uygulanmakta olan ve uygulanmasına da devam edilecek olan mevzuatın tamamı
yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu, emekliler açısından bir kaostur.
Bunu tüm samimiyetimizle belirtmek istiyorum. Yürürlükten kaldırdığınız bir
mevzuatı nasıl uygulayacaksınız? Bu mevzuatı insanlar nereden bulup haklarını
arayacaklar? “Sosyal güvenlik mevzuatını yüz maddeye indirdik.” diye övünmek
bir marifet değildir; esas, bunun yürürlüğe sokulması ve yürürlükten sonra da
eskisinden daha iyi bir şekilde işlev kazanmasıdır. Bu maddenin
-ikinci ve sekizinci fıkraları- BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı açısından bazı
ibareleri iptal edilmiş ancak görüyoruz ki iptal edilen diğer maddeleri ve 30
ila 39’uncu maddeleri ibareleri aynen kalmıştır. Anayasa Mahkemesinin
istemediği birçok değişiklik yapılmış olmasına karşın, istenen değişikliklerin
yapılmadığını, diğer maddelerde olduğu gibi burada da görmekteyiz. Değerli
milletvekilleri, sosyal güvenlik reformu, norm ve standart birliği sağlama,
Kurumun finansman sorununu çözme, geleceği kurtarma çabasından daha çok,
AKP’nin günü kurtarma, âdeta “Anayasa Mahkemesine gitseler de şunu bir iptal
ettirseler” düşüncesine dönüşmüştür. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Uslu, teşekkürler. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik. Buyurun Sayın Özçelik. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, değerli üyeler; görüşülmekte olan 119
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerine Demokratik Toplum
Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, toplumun tümünü doğrudan ve derinden etkileyen bir yasa
tasarısı üzerinde çalışıyoruz. Hükûmetin, sosyal
taraflarla yeterince görüşmediğini, görüştüklerinin de düşüncelerini dikkate
almadığını, her yasa tasarısında olduğu gibi Meclis çoğunluğuna dayanarak bir
an evvel bu yasa tasarısını yasalaştırma çabasında olduğunu görüyoruz. Hükûmet, muhalefetin katkılarına kendisini kapatmış, sokağın sesini
duymaz hâlde, kulaklarını sokağın sesine tıkamış, “oy aldım, her dediğimi
yapmaya muktedirim” anlayışı içinde davranmaktadır. Hükûmet
ve Sayın Başbakan, yandaş sivil toplum örgütleri dışında kalan, soruna
eleştirel bakan sivil toplum örgütlerinin görüşlerini dikkate almamakta, hatta onlara hakaret etme
hakkına sahip olduğunu bile düşünmektedir. Emekçilere “Yalan söylüyorlar.”
diyebilmektedir Sayın Başbakan ve geçtiğimiz gün, Diyarbakır’dan, bütün
bölgenin âdeta vicdani sesini Başbakanlığa duyurmak üzere gelmiş olan sivil
toplum örgütlerine de hakaret etme hakkını kendinde bulmuştur. Bölge sorununun
sadece ekonomik bir sorun olmadığını, sosyal, kültürel, siyasal boyutlarının da
olduğunu ileri süren sivil toplum örgütü temsilcilerine “Mesela hangi konu?”
dendiğinde, işte “Ana dilde eğitim konusu bir sorundur.” yanıtına karşılık
öfkeye kapılmış Sayın Başbakan, Baro Başkanına “Yalan söylüyorsun, yalancısın
ve dürüst değilsin.” deme hakkını kendisinde bulmuştur. Bu, bizim kabul
edebileceğimiz, bir Başbakana yakıştırabileceğimiz bir üslup ve tarz değildir.
Daha önceleri de Diyarbakır’da, yine Sayın Başbakan Baro Başkanına benzer bir
üslupla cevap vermişti. Yine Baro Başkanı, ana dilde eğitimin bölgenin önemli
bir sorunu olduğunu ifade ettiğinde “Bekâra karı boşamak kolaydır.” cevabını
vermişti. Sayın Başbakanın
bu tür konuşmalarına biz alıştık ama halkın buna alışmadığını, alışmayacağını
ve buna ilk fırsatta tepki göstereceğini düşünüyoruz. Sayın
milletvekilleri, sosyal güvenlik, hastalık, doğum, iş kazası, işsizlik, iş
görmezlik, yaşlılık, ölüm gibi nedenlerle ortaya çıkabilecek fizyolojik,
ekonomik ve sosyal risklere karşı toplumun bir dizi önlemle kendisini
korumasıdır. Hayır kurumları, zekât, fitre, sadaka gibi dinsel, aile, çevre ve
meslek içi dayanışma gibi geleneksel sosyal güvenlik modelleri, giderek yerini
çağdaş, kurumsal ilişkilere ve modellere bırakmıştır. Bugünkü anlamda
“sosyal güvenlik” anlayışı, Batı’da sanayileşme ve işçi sınıfının doğuşuyla
birlikte dünyanın ve Batı’nın gündemine gelmiş, “sosyal güvenlik” kavramı
giderek gelişmeye başlamıştır. 18’inci yüzyılda Montesquieu “Sokakta dağıttığımız sadakayla devlet,
yükümlülüğünü yerine getirmiş olmaz. Devlet, tüm vatandaşlara belli bir güvence
sağlamak, yiyecek, elbise vermek ve sağlığına aykırı olmayacak bir yaşam düzeyi
hazırlamakla yükümlüdür.” der. Böyle diyerek, belki ilk sosyal devleti tarif
eden düşünür olmuştur. AK Parti Hükûmetinin bilinçaltında yatan sosyal güvenlik anlayışı
Orta Çağ zihniyetidir; vatandaşına iş bulmak, sosyal güvence sağlamak yerine
hayırseverliğe bel bağlamakta, vatandaşı zekât, fitre ve sadaka ile kendine
bağlamaya çalışmaktadır. Dağıtılan kömür ve makarna torbalarıyla, sokakta
dağıtılan etlerle, sosyal devlet gereklerinin yerine getirilmesinden çok,
vatandaşı kendi yandaşı besleme hayırseverlerin eline bakar hâle getirmiştir. Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, her insanın yiyecek, giyecek,
konut, tıbbi bakım ve gerekli toplumsal hizmetler de dâhil olmak üzere,
kendisinin ve ailesinin sağlığını ve refahını sağlayacak uzun bir yaşam
düzeyine hakkı olduğu, işsizlik, hastalık, sakatlık ya da geçim olanaklarının
iradesi dışında yoksun kaldığı hâllerde güvenlik hakkına sahip olduğunu ve
bunun temel insan haklarından olduğunu vurgulamaktadır. Tasarı, sosyal
güvenlik sistemlerinin verdiği açıklardan kurtulma kaygısı ve kurgusu üzerine
hazırlanmıştır. Sosyal güvenliğe genel bütçeden yapılan aktarmaların gayrisafi
millî hasıla içindeki payının yüzde 4 olduğu, bunun da
bütçe açıklarına neden olduğu söylenmektedir. Tasarı, giderleri azaltmak,
sosyal güvenlik primlerini yükselterek açığı kapatmak, hatta fon yaratmayı
amaçlamaktadır. Yani prim gelirlerinden sağlık harcamaları dışında ayrıca bir
fon hazırlanacak ve bu fonla ülkenin diğer giderleri karşılanacak; çok enteresan!
Devletin sosyal
vasfını bir kenara itip, devleti özel sosyal güvenlik kuruluşu gibi gören bir
anlayıştır bu. Gelişmiş ülkelerde devletin sosyal güvenlik finansmanını sadece
prim sistemine dayandırmadığı, devletin diğer kamu hizmetlerinde olduğu gibi,
sosyal güvenlik alanına da ciddi bir finansman sağladığı, nitekim Batı
ülkelerinde sosyal güvenlik harcamaları için bütçeden ayrılan payların yüzde
20’lere vardığını görüyoruz. Sosyal güvenlik ve diğer kamu hizmetleri
harcamaları vatandaş tarafından karşılanacaksa, hatta bunun üzerine bir fon
yaratılacaksa devletin sosyal vasfından söz edilebilir mi? Vatandaş neden
ayrıca vergiyi ödemek durumunda kalıyor? Sayın
milletvekilleri, yasa tasarısı, emeği ve çalışmayı değersizleştiren ve
çalışanları yoksulluğa mahkûm eden bir yaşam öngörmektedir emekçilere.
Tasarının yasalaşması hâlinde sağlıklı yaşam hakkı, piyasa koşullarına ve
piyasanın insafına terk edilmiş olacaktır. Sağlığın kamu hizmeti niteliği göz
ardı edilmekte, sağlık birer ticari kurum hâline getirilen devlet hastaneleri
ve özel sağlık kurumlarından vatandaşın satın alma gücü oranında ve parayla
satın alınan bir piyasa malı düzeyine indirgenmektedir. Sosyal güvenlik,
toplumsal ve kamusal sorumluluktan çıkarılıp bireyin kendi sorumluluğuna
bırakılmaktadır. Böylece, yurttaşlar, tamamlayıcı özel sigorta programlarına ve
özel emekliliğe yönlendirilmektedir. Avrupa ülkelerinde, birey, altmış beş
yaştan sonra emekli olduklarında ortalama on beş yıl emekli maaşı alır iken
Türkiye’de erkeklerde bu ortalamanın yüzde 3,3 yıl olduğunu görüyoruz. Yani
mezarda emeklilik tanımına hak kazandıracak bir yaklaşımdır bu. Emekli yaşı,
emekliliğe esas prim ödeme gün sayısı, emekli aylıklarının hesaplanma yöntemi,
emeklilerin refahtan pay alması gibi konularda tasarrufa gidilmektedir.
İnsandan tasarruf edilemeyeceği gerçeğini hatırlatmaktan üzüntü duyduğumuzu
ifade etmek istiyoruz. AKP anlayışında
kadının adı yok, yeri de yok. Türkiye, kadın istihdamı
konusunda OECD ülkeleri arasında son sırada. Bununla yetinilmiyor.
Kadını evde oturmaya, kocasının veya babasının eline bakmaya mahkûm ediyor bu
tasarı. Gazete çalışanlarının yıpranma hakları geri alınıyor. Bu durum, hem
Kurumu prim zararına uğratacak hem de bu fark medya patronlarına yeni bir rant sağlayacaktır. Tasarının yasalaşması sosyal güvenliğin
değil, sosyal adaletsizliğin kaynağı olacağını düşünmekteyiz. Saygılar
sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özçelik. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Sayın Agâh Kafkas. Buyurun Sayın
Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu üçüncü bölümü üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, özellikle bu
kanunun süreci hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Sokağın sesi, sokaktan gelen dinlenmiyor,
sokak… Sanki biz başka bir gezegende yaşıyoruz ve bu sokakları bilmiyoruz.
Sokaktan gelen birisi olarak konuşuyorum, Emek Platformu’nun içerisinden gelen
birisi olarak konuşuyorum… SIRRI SAKIK (Muş)
– Hepsinin kafasını kırdınız, kafasını. AGÂH KAFKAS
(Devamla) - …ve bu süreç içerisinde 5510’u çıkarttık, bütün sosyal taraflarla o
zaman konuşuldu. Yeni bu dönemde, cumhuriyet tarihinde hiçbir yasada
görülmediği kadar, sosyal taraflarla mutabakat arayışı içerisine girildi. Emek
Platformu’yla defalarca görüşüldü. Üçlü danışma en az 3 defa, 4 defa -benim
bildiğim- toplandı Çalışma Bakanlığında. Üçlü danışma dediğiniz nedir? İş
Kanunu’nda AK Parti Hükûmeti tarafından kurulan işçi,
işveren, hükûmet üçlüsünden oluşan, demokratik bir
yapıdır. En az 4 defa bununla ilgili toplandı. Sosyal Güvenlik Yüksek İstişare
Kurulu -ki, burada işçi, işveren ve bütün sosyal taraflar, meslek odaları
vardır- en az 2 defa bu konuyla ilgili toplandı. Ekonomik Sosyal Konsey
toplandı. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda sosyal taraflar
dinlendi, Plan ve Bütçede dinlendi, daha sonraki aşamada Emek Platformu
bileşenleri -ki, on yedi örgüttür- on yedi örgüt oturdu, kendi aralarında on
dokuz maddeden oluşan bir talepler listesi ortaya koydu. Bu talepler listesi,
Bakanlık aldı, karşılıklı oturdu ve bir mutabakat arayışı içerisine girildi ve
bu on dokuz maddede yapılan çalışmanın sonucunda sosyal taraflarla varılan
mutabakat on dört-on beş maddedir. Yani bir başka ifadeyle -matematiksel olarak
ifade edersek daha iyi anlaşılsın diye- yüzde 85’inde mutabakata varıldı.
Şimdi, burada bu mutabakatlar hiç yokmuş gibi -bazı sosyal kesimler var ki ve Emek
Platformu bileşenleri içerisinde- bazı kesimler var ki uzlaşmamak için elinden
geleni yapıyor. Ve şimdi, burada, biz, “Niye uzlaştılar?” diye kimi büyük sivil
toplum örgütlerimizi karşımıza alarak, vay efendim siz şuranın arka bahçesi
oldunuz, buranın ön bahçesi oldunuz gibi koskoca konfederasyonların
şahsiyetleriyle oynamaya kimsenin hakkı yok. Ne Türk-İş ne Hak-İş hiçbir siyasi
parti, AK Parti de dâhil olmak üzere, hiçbirinin ne arka bahçesine sığabilir ne
ön bahçesine sığabilir. Hiçbir parti de bunları arka ya da ön bahçesi yapma
gayreti içerisinde olmaz, olamaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Beri taraftan,
dönüyorsunuz, bir kısım sivil toplum örgütlerimiz, ki
oradan aldığınız bildirileri burada okuduğunuz örgütlerin hiçbirisiyle sizin
beraber yürüdüğünüz filan söz konusu olmadı, o örgütlerle. İşte, burada biraz
önce Sayın Ufuk Uras’ın etkinliği ana muhalefetin etkinliğinden daha fazladır.
Onun için değerli arkadaşlarım, kendisiyle sorunu olan, uzlaşmama konusunda
“Aman bu mutabakatı yok sayalım.” diyen kimi sivil toplum örgütleriyle
mutabakat arama girişimlerimizi hâlâ yasanın noktalanacağı son güne kadar
sürdürdüğümüz ortada. O nedenle, hiç kimse kendi sesini sokağın sesi olarak
iddia etmeye, ortaya koymaya kalkmasın. Baktığınız zaman,
buradaki yasayı dinlediğimiz zaman, bakıyorum, kimi muhalefet sözcülerimiz kimi
önergelerini bahane ederek bu yasada ki hiç alakası olmayan bir anlatımla
kamuoyunu yanıltma girişimi içerisinde bulunuyoruz. Bu, inanın kendinize de
haksızlıktır, bu Meclise de haksızlıktır. Hepimiz aynı çatı altındayız. Bu
kurumlara hepimiz özen göstermeliyiz. Demokrasinin olmazsa olmazı siyasi
partiler ve sivil toplum örgütleridir, sendikalardır. Bu müesseselerin adam
gibi iş yapmasına hepimiz katkı vermeliyiz, ki
ülkelerin kalkınmasına, ülkede demokrasinin gelişmesine beraber katkı verelim. Bugüne kadar
siyaset üzerine iddiası olan herkes Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin
sürdürülebilir olma şansının kalmadığını söyledi. İddiası olan herkes bir
reforma ihtiyacı olduğunu da söyledi. İddiası olan herkes, bu ülkenin
yönetimine dair iddiası olan bütün siyasi partiler bunun artık yürütülemez ve
üçlü parçanın, dörtlü parçanın, birçok emeklilik rejiminin artık yürütülemez
olduğunu, norm ve standart birliğine gidilmesi ve bir reformun yapılması
gerektiğini söyledi. Şimdi, baktığınız zaman bu ortada. 2006’da 23 milyar YTL,
2007’de 33,2 milyar YTL açık veren bir sistem -ki sistemin içindekileri de
mutlu etmeyen- bu kadar kaynak aktardığınız hâlde, bu kadar kaynak aktardığınız
hâlde de sistemin içindekilerini mutlu etmeyen bir
sistem. Yani, bunu… M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Kayıt dışını niye önleyemediniz altı yıldır? AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Bir de mutlu etseniz, bu
kadar açığı karşıladığınız hâlde mutlu etseniz anlayacağım. Şimdi, o nedenle,
şimdi burada tutulmuş bütün… Emek Platformu’nu burada kimsenin küçümsemeye
hakkı yok. Biz -Sayın Meral de burada- cumhuriyet tarihinin en büyük meydanını
Kızılay’da yaptık. Koalisyon döneminde yedi bin güne çıkarılırken, yaptığımız
mitinge rağmen, ne bizi muhatap alan oldu Emek Platformu olarak ne de tek bir
satır geriye alan ya da bizimle müzakere eden oldu. Emek Platformu bu dönem
eylemler yapmıştır. Demokrasinin gereği AK Parti “Sokak ne diyor?” demiştir,
“Emek Platformu ne diyor?” demiştir, oturup konuşmuştur. 5510’da, geçen 22’nci
Dönemde dokuz bin gün iş günü olan prim sayısını yedi bin iki yüze çekmiştir.
Bu, Emek Platformu’nun cumhuriyet tarihi boyunca verdiği mücadeleyle elde
ettiği en önemli kazanımlarının başında gelir. Şimdi, Emek
Platformu bileşenleri… Biz hepimiz eylem yaptık. Eylem niçin yapılır? Eylem,
eğer sendikacıysanız, reel bakıyorsanız hayata, eylem en son müracaat
edeceğiniz şeydir. Ama eylem yaptığınız zaman sonuç almak için, müzakere için
bir araçtır. Siz müzakere edip ve kazanımlarınızı artırmışsanız, 19 tane
maddeyle gidip 15 tanesini artırmışsanız, kimisinde tamamını karşılamışsanız
kimisinde kısmen iyileştirme yapıp el sıkışmışsanız bundan daha büyük kazanım
elde edilmemiştir bugüne kadar yapılan hiçbir çalışmada, hiçbir müzakerede elde
edilememiştir. Onun için hiç kimse kendisini tatmin etmesin. Şimdi bu yasayla
ilk defa, burada çıkan herkes sadaka devletinden söz ediyoruz. Tabii, fakir
fukara diye bir derdiniz olmadığı için bugüne kadar -kimi siyasetçiler için
söylüyorum- Bebek’te, Gaziosmanpaşa’da gezdiğiniz için.. SIRRI SAKIK (Muş)
– Sizden daha çok var, çok. OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Bizzat kendimiz fakir fukarayız, kendimiz. AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Mamak’ın derdini hiçbir gün anlamadınız. Orayı duymadınız,
bilmediniz, zannettiniz ki biz seçim döneminde kömür dağıtıyoruz. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Mamak’ı artık terk edin. AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Biz “kimsesizlerin kimi” iddiasıyla siyasete başladık, partiyi
kurduk. (AK Parti sıralarından alkışlar) Geldiğimiz günden bu yana da beş yıldır
devleti milletin emrine sunduk. Sadaka devleti değil, işte bu yasada,
cumhuriyet tarihinde ilk defa sosyal devlet “Prim borçlarının açığını ödüyorum”
diye milletin başına kakan devlet değil. Toplanan primlerin dörtte 1’i kadar da
sosyal devlet prime katkı sağlıyor. İşte sosyal devlet böyle kurulur. SIRRI SAKIK (Muş)
– Peki sokakta dayak yiyenler deli mi yahu! AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Devleti, sosyal devleti milletin emrine vermek, devletin
kaynaklarını millete, milletin yanmayan sobasında kömür hâline getirmek,
okulunda defter hâline getirmek nasıl sadaka devleti oluyor? Devleti milletin
emrine sunmak olmuyor da nasıl sadaka oluyor? İlaç alamayanın, dün tedavi
göremeyen insana ilaç olması, devletin, sosyal devlet olmak değil de başka ne
olarak izah ediliyor olabilir ki? (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için değerli
dostlar, devleti, devletin kurumlarını ve devletin yaptıklarını bugüne kadar
kimsenin küçümsemeye hakkı yok. İşte, sosyal devleti biz inşa ediyoruz. İşte bu
yasayla on sekiz yaşına kadar, anasının karnından doğan, ana sağlığından
başlayarak on sekiz yaşına kadar, babası çalışıyor mu, kimin çocuğudur,
sigortalı mıdır, değil midir, işçi midir, işsiz midir, işveren midir sormadan
devletin güvencesine alıp tüm tedavisini karşılamak sosyal devlet değil de
nedir, ne diye anlatılıyor olabilir? (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) Sosyal devlet ne anlama gelir? Sosyal devlet dediğiniz, genel sağlık
sigortasında primi olanın parasını ödeyeceği, “Olmayanın da ben devlet olarak
primini ödeyeceğim” diyor, yani millete sadaka vereceğim demiyor. Devlet,
sosyal devlet, prim ödeyemeyen vatandaşının primidir diyor. İşte, sosyal devlet
bu değil de nedir? Allah aşkına, bunu sosyal demokratlar yapmaya kalksaydı,
yani dünyanın en harika işini yapmış olurdunuz. Niye biz yapınca
tahammülsüzlüğü bu kadar yukarılara taşıyorsunuz? O nedenle biz sosyal devleti
inşa ediyoruz. M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Halkın sağlığını, sosyal güvenliğini satıyorsunuz, bankalar gibi. AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Biz halkı sağlığa kavuşturuyoruz. M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Yahu sen bunları biliyorsun, yani kendine ters düşme. AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Halkın sağlığından söz edemezsiniz. Niye edemezsiniz? Bakın, burada
biz sağlığı tek elde toplayıp… M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Halkın sağlığını, sosyal güvenliğini teslim ediyorsunuz tekellere. AGÂH KAFKAS
(Devamla) -…sağlığı tek çatı altında milletin emrine sunacağımız zaman da siz
en üst dereceden muhalefet ettiniz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kafkas, buyurun efendim, son dakikanız. AGÂH KAFKAS
(Devamla) – Sayın Başkanım, ben kendi ilimden örnek vereyim: SSK’lılar bugüne
kadar nasıl tedavi oluyorlardı? Bizim bir Hasanpaşa Hastanemiz var, onun bodrum
katında bir küçük eczane var. Ne kadar ilaç varsa orada, o kadar tedavi
oluyorlardı. Onun için, şimdi bugün SSK’lısını, yeşil kartlısını, AK Parti
İktidarı -işte sosyal devlet şu- Eskişehir’deki, Kocaeli’deki… HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Dön, dön bir grubuna bak, onları ikna etmeye çalış. AGÂH KAFKAS
(Devamla) -…Sevgili Başkanım, Kocaeli’deki işsizi,
yoksulu, sağlık hizmetinden yararlanma bakımından, valisiyle, belediye
başkanıyla, cumhuriyet başsavcısıyla eşit tutmuş, eşit. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Sosyal devlet böyle inşa edilir diyorum ve sosyal devleti inşa etme
konusunda sizin de payınız olsun diyorum. TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Siz de inanmıyorsunuz dediklerinize. AGÂH KAFKAS
(Devamla) - Katkı veren değerli muhalefete teşekkür ediyorum. Bundan sonraki
süreçte de katkınızı artırarak, ortak aklın hayata geçirilmesi konusunda
birbirimize destek vermeliyiz diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kafkas. Bölüm üzerinde
gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şahısları adına
ilk söz Süleyman Latif Yunusoğlu, Trabzon
Milletvekili. Buyurun Sayın Yunusoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Sosyal güvenlik,
milletimizi ayakta tutan ve Anayasa’mızın “Başlangıç” maddelerinde yer bulan
sosyal devlet ilkesinin hayata geçirilmesinin en önemli unsurudur. Vatandaşlarımızın
yaşlılık, hastalık, sakatlık ve işsizlik gibi durumlarında devlet tarafından
korunup gözetilmesi ve güvence altına alınması, o devletin vatandaşına verdiği
değeri ortaya koyması bakımından önemlidir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, sosyal güvenlik sistemine yapılan devlet katkısını kara
delik olarak gören anlayışı reddediyoruz. Sosyal devlet olmanın gereği,
milletin sosyal güvenlik ve sağlık yükünü karşılamaktır. Sosyal güvenliğe
yapılan devlet katkısı, sosyal devlet olmanın bir gereğidir ve Avrupa’da da,
dünyada da pek çok ülkede bu şekilde sosyal güvenlik sistemine katkıda
bulunmaktadır. Ülkemizde 2007
yılında, yaklaşık 50 milyar YTL faize ve rantiyeye
ödenir ve bu ödemeler ekonomimizin zorunlu gideri diye açıklanırken, 70 milyon
vatandaşımızın sağlık ve sosyal güvenlik hakları için ödenen paralar kara delik
olarak ifade edilmektedir. Elbette sosyal
güvenlik sisteminin açık vermemesi arzu edilen bir durumdur, ancak bunun yolu
sistem içindeki vatandaşları cezalandırmak değil, prim ödeyen ve sisteme
katkıda bulunanlara her türlü kolaylığı sağlayıp sistemin dışına kaçanları
kayıt altına almaktır. Buradan ifade
etmek istiyorum ki kayıt dışı istihdam kayıt altına alınmadan sosyal güvenliğin
finans sorunu çözülemez. Sendikaların örgütlenmesi teşvik edilmeden de kayıt
dışı kayıt altına alınamaz. Şimdi, sosyal
güvenlik açıklarından bahseden siz değerli arkadaşlarım, kendi kadrolarınıza
devlette yer açmak maksatlı çıkardığınız 4827 ve 4839 sayılı Kanunlarla bu
sosyal güvenlik açıklarında katkınız olduğunu düşünüyor musunuz? Bu yasa, yirmi
yıl çalış prim öde, emekli olmak için yirmi yıl bekle, bu bekleme süresinde
prim ödeme, kayıt dışına çık yasasıdır. Kayıt dışı istihdam, prim tahsilatında yaşanan sorunlar ve toplanan primlerin verimli
değerlendirilememesi, sağlık harcamalarının denetlenememesi, prim ödeyen
sigortalı sayısının artırılamaması, yani işsizliğin artması gibi pek çok sorun
var önümüzde. Bu sorunları aşmanın tek yolu emeklilik yaşı ile prim ödeme gün
sayısını artırmak mıdır? Sürekli, büyüyen ekonomiden bahsediyorsunuz. Bu büyüyen
ekonomi işsizliği neden artırıyor diye sorgulayanınız var mı? Milleti bir günde
kâğıt üzerinde zenginleştirme becerisine sahip bir iktidarsınız. Kişi başına
düşen millî gelir 9 bin dolarmış! Mızrak çuvala sığmıyor sayın milletvekilleri.
Kâğıt üzerinde yaptığınız rakam oyunlarıyla milleti zenginleştirip işsizliği
düşük gösterebilirsiniz, ama milletin yaşadığı sıkıntıyı azaltamazsınız. Tasarının 61’inci
maddesiyle, sağlık harcamalarının azaltılması amacıyla özel sağlık kurumları
için yeni yaptırımlar getiriyorsunuz. Gerçeğe aykırı fatura kesenler, sağlık
hizmeti vermediği hâlde vermiş gibi yapanların cezalandırılması,
sözleşmelerinin feshedilmesi elbette yerindedir. Ancak, özel sağlık
kuruluşlarının sağlık hizmeti bedelinin yüzde 20’sine kadar sigortalıdan ek
ücret talep edilmesi, kamu sağlık kuruluşlarının otelcilik hizmeti bedelini
sigortalıdan alabilmesi tasarının sigortalı için getirdiği yeni sıkıntılardır. Hani “SSK’lılar
ve BAĞ-KUR’lular emeklilerine özel hastanelerin
kapılarını açtık.” diye övünüyordunuz; şimdi, 700 YTL alan işçi emeklisi, 500
YTL alan BAĞ-KUR emeklisi hangi parayla özel sağlık kuruluşuna gidebilecektir?
Prim ödeme gün sayısını artırmak, yaşı yükseltmek, sağlık harcamalarını kısmak
bir reform değildir. Esas reform, gerçek zenginleşmeyle mümkündür. Kâğıt
üzerinde zenginleşme ile bu reform bir arada değerlendirildiğinde, bu yasa,
Sayın Çalışma Bakanımızın kendi sözleriyle “milletin geleceğini tahrip
etmektir.” Kanunun 66’ncı
maddesi yurt dışında tedaviyi düzenlemektedir. Maddeye göre yurt dışında sağlık
hizmeti alabilmek için Sağlık Bakanlığının onayı istenmektedir… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN -
Buyurun Sayın Yunusoğlu. SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Devamla) - Acil hâllerde
Sağlık Bakanlığından onay çıkmasının beklenmesi, vatandaşlarımızın bu hizmetten
gecikmeli olarak yararlanması anlamına gelir ki, sağlıkta erken teşhis ve
tedavinin önemi hepimizin malumudur. Çalışanların,
emeklilerin ve hastalarımızın bile haklarının kısıtlanmasına dayanan
tedbirlerle sosyal güvenlik açıklarını kapatmayı amaçlayan bu yasaya karşı
çıkıyoruz. Onların kısıtlı geliri üzerinden prim kesilmesi üzerine kurgulanan
bu yasa, suç işleyen, vergi kaçıran, kayıt dışı işçi çalıştıranları
ödüllendiren bu kanun hayata geçerse ülkemizde sosyal güvenlikten söz etmek
mümkün değildir. Genel sağlık
sigortasına ait tasarıda yer alan değişikliklerin bu şekliyle benimsenmesi de
mümkün değildir. Eğer bir sosyal güvenlik reformu söz konusu ise, uluslararası
mali kuruluşların değil, milletimizin çıkarları gözetilmelidir. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yunusoğlu. Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik;
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önemli bir yasa
tasarısı görüşüyoruz. Üçüncü bölümüne gelmiş bulunuyoruz. Katkı sağlayan bütün
arkadaşlara teşekkür ediyorum, sivil toplum örgütlerine teşekkür ediyorum. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı olarak sorumluluğumuzun bilincindeyiz. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı en zor bakanlıklardan birisidir. Çünkü bir kamu yönü vardır
Bakanlığın, bir de halka açık yönü vardır; bir eli kamuda, bir diğer eli ise
halkta, sivil toplum örgütlerinde ve toplumun nabzını tutmadadır. Dolayısıyla,
bu Bakanlığın sorumluluğu ve hakkını verme konusunda yoğun bir çaba
içerisindeyiz, çalışma içerisindeyiz, gayret içerisindeyiz. Sabrın zirvesi
noktasında, gösterilmesi gerektiği noktada azami sabrı gösterme konusunda da
iyi bir sınav verdiğimiz düşüncesindeyim. Tabii, sosyal
tarafların talepleri olacak; toplumun talebi olacak, bireyin talebi olacak.
Talepler aslında sınırsızdır. Yani ekonomideki ana kurallardan bir tanesi,
talepler sınırsız ama kaynaklar sınırlı. Şimdi, sosyal
güvenlik sistemimizi konuşuyoruz, sosyal güvenlik sistemimizin sıkıntıları
ortada, problemleri ortada. Hiçbir siyasi parti -yok bakın burada- kalkıp
demiyor ki sosyal güvenlik sisteminde bir reform yapılmasın, bir düzenleme
yapılmasın. Bu meseleye el atılmasın diyen yok, herkes diyor ki: “Bu mesele
mutlaka ele alınmalı.” Çok güzel. Sivil toplum örgütleri tümüyle, yani bu
sisteme karşı olanlar diyor ki: “Biz bu sistemin tümüne karşıyız.” Bu şekilde
düşünenler bile sivil toplum örgütlerinden, mutlaka bu reform, bu ve benzeri
düzenlemeler yapılmalı ama ben şu işlere, şu yönüne katılmıyorum gibi görüş
ortaya koyuyorlar, bunlara da saygı duyuyoruz, ama herkesin “Mutlaka bir şey
yapılmalı, bu sistem böyle gitmez, bu sürdürülemez.” dediği bir noktada bir
yasal düzenlemeyi yapıyorsunuz. Ben birçok
konuşmamda söyledim, gönül arzu eder ki bu düzenlemeyi dört dörtlük yapasınız
ve bunu ben içtenliğimle söylüyorum, dört dörtlük yapma konusunda bir çaba
içerisindeyiz. Ama bunu “ben yaparım” anlayışında hiç olmadık “biz yaparız”
düşüncesinde olduk “birlikte yapalım” düşüncesinde olduk. Onun için, bakın,
önemli bir şeyi söylüyorum, önemli şey şu: Bu Parlamentodan geçen dönem
geçmesine rağmen, biz “1/1/2008’de yürürlüğe girsin.”
Deseydik… Yürürlüğe girmesi kesin olan konuları biz sosyal taraflarla
tartışmaya açtık. Amacımız ne? Amacımız mutabakat. Amacımız ne? Doğruyu yapmak, güzeli yapmak. Yoksa, “1/1/2008’de yürürlüğe
girmiştir.” derdik, dokuz bin prim günü yürürlüğe girerdi. Nasıl olsa Meclisten
geçmiş, yasalaşmış, ama biz bu yolu tercih etmedik bakınız, Yani, yiğidi öldür
hakkını yeme derler, kimse kimsenin hakkını yemeye kalkmasın. Bütün sivil
toplum örgütlerine buradan sesleniyorum: Tek tek
dinledim kendilerini, tek tek, grup hâlinde değil;
sağlık kesimiyse sağlık kesimi olarak, tabipler odasıysa tabipler odası olarak,
diş hekimleri ayrı, eczacılar ayrı, sendikalar ayrı, işçi kesimi ayrı, memur
kesimi ayrı. Saatlerimi verdim ve hiç acımadım ve çok doğru yaptığıma
inanıyorum. Bakınız, liste önümde. Birçok konuda, her konuda, bizim önümüze
getirdikleri her konuda olumlu adım attık. Birbirimize çok yaklaştık ama birçok
konuda, yüzde 80’inde, 90’ında da uzlaşma sağladık. Biz zaten böyle bir kesin mutabakat…
Kimse, siz bile
hazırlasanız… Bizim karşı çıkışımız doğaldır, size sivil toplum
örgütlerinin bazı maddelerde karşı çıkışı doğaldır. Yüzde yüz bir ittifak,
yüzde yüz bir mutabakat zaten mümkün değil bu derece kapsamlı bir yasal
düzenlemede. Bakınız, sosyal
taraflar bize neler getirdiler? Dediler ki “Güncelleme kat sayısı önemli.”
“Doğru” dedik, Anayasa Mahkemesi iptal etmişti zaten. Yüzde 25 gayrisafi millî hasıla içerisindeki emeğin payı, TÜİK tarafından böyle
veriliyor. Biz sosyal taraflar dedik ki “Biz bunu yüzde 30’a ancak
çıkarabiliriz, 5 puan artırabiliriz.” 5 puan nedir? Emeklinin emeklilik maaşına
yüzde 5 yansıyacak demektir. Bu bilimsel verilere 5 puan ilave yaptık,
yapabileceğimizi söyledik. Arkasından dediler ki “Yatan hastalardan yüzde 1
katılım payı alacaksınız, bunu almayın.” Bunu birlikte kaldırdık sosyal
taraflarla ve Plan Bütçe Komisyonu safhasında kaldırdık. Sonra dediler ki
“Malullük aylığında bakıma muhtaç kişiler için on yıl, bin sekiz yüz gün vardı.
Bunu bin sekiz yüz gün olarak yapalım.” Plan Bütçe düzenlemesinde, Plan Bütçe
seviyesinde bu düzenlemeyi de yaptık. Arkasından bir şey daha geldi. Aylık
bağlama oranı olarak yüzde 2 bizim düzenlememizde. Yüzde 2’yi bir hak kaybı
olarak gördü sosyal taraflar. Dediler ki: “Mevcut çalışanlar var, on yıla kadar
SSK ve BAĞ-KUR’lular çalışırlarken on yıllık süre
içerisinde aylık bağlama oranı yüzde 2’nin üstünde. Bu konuyla ilgili bir şey
yapmamız gerekir.“ Şu anda çalışmakta olan vatandaşlarımıza yanlış bilgi
verenlere buradan sesleniyorum: Aylık bağlama oranını da yüzde 3 olarak
belirledik ve geçti; sizlerin oylarıyla geçti burada, yüzde 3. Ve zaten on yıl
sonrasında ise yüzde 2, kimsenin hak kaybı filan söz konusu değil. Bu konuda da
mutabakat sağladık. Bir diğer konu,
cenaze ve emzirme yardımları çok tartışıldı gereksiz yere. Şu anda SSK’lılar
için 50 YTL bir emzirme yardımı var, 50 YTL. “Biz bunu 4 kat artıralım ve BAĞ-KUR’luları da kapsam içine alalım, kapsamını genişletelim.”
dedik. Olumlu yönlerini kimse konuşmadı. Sosyal taraflar “Bu gereksiz yere tartışıldı.
Geliniz, biz bu konuyu Bakanlık ve Sosyal Güvenlik Kurumu yönetimine bırakalım,
yönetimde zaten bütün sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri var, oradan
çıkan neticeye göre de biz ona rıza gösteririz.” dediler ve bunda da mutabakat
sağladık sosyal tarafların talebi üzerine. Arkadaşlar,
arkasından, devam ediyorum, evlenme yardımının eşlere verilmemesi konusunda
sosyal tarafların talebi oldu. Bu da gazetelere konu oluyor. Sosyal taraflar
“Vatandaş ölmüş, eşi var, evlenecek, eşinin maaşından yirmi dört aylık
verilsin; bu doğru değildir.” dediler. Biz yasaya koymamıza rağmen, çıkarttıran
sosyal taraflar oldu ve çıkardık. ”Yetim kız çocuklarına on iki aylık yerine,
evlenme yardımı yirmi dört ay olsun.” dediler ve yirmi dört aya çıkardık.
Buradan da geçti bu düzenlemeler. Ölüm aylığında
SSK’lılar için, borçlanma hariç beş yıl, dokuz yüz gün prim ödeyince… Vatandaş
öldü, beş yıl sigortalılığı var. “Dokuz yüz gün prim ödemişse bu vatandaşımız
ölüm aylığı alsın.” dediler. “Tamam” dedik, kabul ettik. Devam ediyorum.
İş kazası ve meslek hastalıklarında sürekli iş göremezlik durumuna düşen bir
vatandaşımız, yüzde 70 iken tasarıda, bizim teklifimizle “Sürekli iş göremeyen
vatandaşımıza, muhtaç ve mağdur duruma düşmüş olan vatandaşımıza bu oranı yüzde
85’e çıkaralım.” dedik, sosyal taraflar da uygun buldular, birlikte uzlaştık,
onu da çıkardık. Kamuda çalışan
mevsimlik işçilerimiz -az önce önergesi geçti- işsiz kaldıkları zaman… Yani
dört ay çalışıyor vatandaşımız. Dört ay çalışıp altı ay, yedi ay veya sekiz ay
bekliyor; sekiz ayın sonunda eğer iş akdi feshedilirse, bu vatandaşımız sekiz
ay içerisinde sağlık hizmeti almışsa ona borç olarak geri dönecekti. Dönmemesi
için “Akit fesholursa bu sekiz aylık ödemeyi de kamu kurumları yapsınlar.”
dedik. Sosyal tarafların talebi de böyleydi. Bu konuda da uzlaştık. Geri kalan bir
diğer konu altmış beş yaş meselesi. O konuda da oturduk sosyal taraflarla,
şöyle bir uzlaşma yaptık: Altmış beş yaş uygulaması 2036 yılından sonra
başlasın. Prim gününü
istediler mi? İstemişlerdi, onu söyleyemedim. Prim günü dokuz bin gündü, yedi
bin iki yüze indirdik. Prim gününü doldurduğu yıl içerisinde hangi emeklilik
yaşı varsa o zaman emekli olsun. Yani 2008 yılında bir vatandaşımız işe
başlarsa bu vatandaşımız yirmi yıl sonra 2028 yılında emekliliği hak ediyor.
2028 yılında ise şu andaki uygulamada da altmış yaş var. Mevcut uygulamada da
bizim getirdiğimizde de altmış yaş var. 2036’ya kadar altmış yaşı da uzattık ve
prim gününü doldurduğu günkü emeklilik yaşını geçerli hâle getirdik. Yani hangi
maddede biz adım atmadık, uzlaşma sağlamadık? “Efendim, 2036’dan öteye size
ne?” Kapatılma davası açılan bir parti için Türkiye Cumhuriyeti önemlidir, 2036
da önemlidir, 2050 de çok önemlidir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kimse
kusura bakmasın, biz her hâlükârda, her şartta Türkiye'nin geleceğini düşünen
bir toplumuz. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Belli oluyor! ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Siz de öylesiniz. Yani ben Türkiye'nin
aleyhine burada bulunacak bir ferdi düşünmek bile istemiyorum, hepimiz öyleyiz.
Onun için, çok kolaydır popülizm yapmak. 2036’dan
sonra altmış beş yaşa ne gerek var, bizim de çok işimize geliyor ama dünyada
OECD ülkelerine bakınız, etrafımıza bakınız, hiçbir yerde altmış beş yaşın
altında şey yok. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – IMF, Dünya Bankası izin vermez, haklısınız. BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurunuz. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Altmış beş yaş önemlidir ama aslolan bunun Türkiye gerçeklerine göre uygulanmasıdır, biz
onu yapıyoruz. Son olarak şunu
söyleyeyim: Bakınız, Sayın Başbakanla ilgili burada bazı şeyler ifade ediliyor.
Bakınız, yalnız bir belge gösteriyorum, Sayın Başbakan buna ve bunu
kullananlara “yalancı” dedi. Altta yazıyor, diyor ki: “Biz kaç kişiyiz?”, “Biz
Kaç Kişiyiz Platformu” ve on altı tane madde var, on beşi yalan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne yazıyor efendim? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – On beşi yalan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır, ne yazıyor? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, burada yazıyor. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Ne olduğunu bize de söyleyin de biz de bilelim. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İki: Bu, biz kaç kişiyiz düşüncesi ne
anlama geliyor sizin takdirinize bırakıyorum ama biz bir şey biliyoruz: Biz 70
milyon kişiyiz arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ayrımcılığı,
bölücülüğü kimin yaptığı ortadadır. Bir diğer konu da
son olarak, çok şey var… Sayın Başkan, müsaade olur mu acaba? BAŞKAN –
Maalesef. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Diğer konuda söz almayız. Birkaç konuda
sorular var cevaplandırmak istiyorum. BAŞKAN – Başka
zaman veririm size. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İki üç dakikalık efendim. Bir iki
dakika istirham edeyim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, süre verin de bunu bilelim, ne demişler. Doğruları biz de
öğrenelim! O diyenlerin neresi yanlışsa biz de öğrenelim! ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –Mesela, diyor ki bakınız… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, bir iki dakikanızı
istirham edeyim. Bakın, bir iki
tanesini okuyalım efendim: “Yatan hastalar dâhil…” HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Bakan, bir şey söyleyeceğim. Başbakan açıklamasında, Biz Kaç
Kişiyiz Platformu’nun açıklamasına “Yalan söylüyor.” demedi, öyle bir şey yok! ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Hayır hayır,
müsaade eder misiniz. Bakınız, bunlar
kullanıldı. Bunlar, piyasada, gazetelerde, sosyal taraflar konuyu çözmeden,
öğrenmeden maalesef önlerine konan metinler çerçevesinde propagandaya
kapıldılar, maalesef. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sosyal tarafları “Yalan söyledi.” diye itham etti. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakınız, diyor ki: “Yatan
hastalar dâhil bütün sağlık hizmetleri paralı olacak.” Bakınız, aynen böyle. FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Böyle bir şey yok. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – “İki: Aylık geliri 139 milyon lira
olan, 139 YTL olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 milyon lira genel sağlık
sigortası primi ödeyecekler.” MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yalan! Kim söylüyorsa yalan söylüyor! ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani, kaç tanesi, bakın burada size
okuyabiliriz. Bunları maalesef önümüze koydular ve milletin kafasını
bulandırmaya çalıştılar. FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Türk Tabipleri Birliği onlar. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –
Bunların doğru olmadığını burada bir kez daha ifade ediyorum. Şimdi, bakınız,
Çalışma Bakanlığı olarak bir diğer görevimiz, örgütlenmenin önündeki engelleri
kaldırmaktır. Ben, bunu, Hak-İş’in genel kuruluna katıldım, Türk-İş’e katıldım
ve DİSK’in genel kuruluna katıldım, üçünde de söyledim. Dedim: “Arkadaşlar,
geliniz, bir dayanışma içerisinde örgütlenmenin önündeki engelleri kaldıralım,
örgütlü toplum olalım. Artık, çağdaş dünyada yani işveren-işçi kavgası yok,
işçi-işveren uzlaşısı var.” M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Kendileri dediler, kendileri getirdiler. Anayasa’da, yasalarda
açıkça yazıyor. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ama, amaç
uzlaşı değil, amaç çatışma; amaç yapmak değil, amaç bozmak, kırmak ise böyle
bir sendikacılık anlayışı da çok gerilerde kaldı artık. Buna prim verecek olan
kimse de yok. Şimdi, ne yapıldı
bu süreç içerisinde? Bu kadar uzlaşıyı temin etmemize rağmen ve 24 Mart
Pazartesi akşamı “Bütün sivil toplum örgütleriyle yüzde 80-90 mutabakat
sağladık.” dememize rağmen, kendilerine ben “Değerli sivil toplum örgütü
başkanları, sendika başkanları, uzlaşamadıysanız aşağıda elli kamera bekliyor,
ininiz, kameralara deyiniz ki biz uzlaşamadık…” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süreniz doldu efendim. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Efendim, son cümlem. BAŞKAN – İki
dakika verdim efendim fazladan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir şey olmaz efendim, devam etsin. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Soru-cevapta devam edin Sayın Bakanım, soru-cevapta devam edersiniz. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bir dakikanızı alayım efendim. BAŞKAN - Sayın
Bakanım, prensiplerimi çiğnetiyorsunuz bana. Olmaz yani, vallahi olmaz bu. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir dakika… ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Muhalefetin de desteği var Başkanım. BAŞKAN –
Muhalefetin desteği ama, muhalefet de biraz sonra aynı
şeyi isteyecek çünkü, biliyorum. Kendisi için destek istiyor muhalefet şimdi. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Soru-cevapta devam eder. AKP’nin şahsı adına olan sözde Sayın Kafkas
devam eder. BAŞKAN – Peki,
size bir dakika daha veriyorum. Buyurun efendim. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sağ olun Başkanım. Yani “Sosyal
taraflar, çıkın açıklayın. Katılmadığınızı söyleyin, uzlaşı sağlayamadığımızı
söyleyin. Tümden muhalefet yapabilirsiniz.” dedim, buna saygı duyacağımı
söyledim, ama arkadaşlar birlikte açıklama yapmamızı uygun buldular ve az önce
bahsettiğimiz konularda mutabakat sağladık. Onları da bir bir
burada gerçekleştiriyoruz, fazlasını gerçekleştiriyoruz arkadaşlar. Hatta az
önce sizin beş tane önergenizi kabul ettik, muhalefetin beş önergesini kabul
ettik. Neden? Doğru bulduğumuz için. Bu yasa benim değil, sizin değil; bu yasa,
gelecek nesillerimizi ilgilendiren bir yasadır. Dolayısıyla katkı sağlayanlara
teşekkür ediyoruz, teşekkür etmeye de devam edeceğiz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Yalnız,
üzüldüğümüz nedir? Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırma konusundaki samimi
kanaatlerimize bazıları ket vurmaya başladılar, bir. M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Arkadaş, yok, yok, engel yok! Engel yok Sayın Bakan. Onu da
söyleyin arkadaşlarınıza. SIRRI SAKIK (Muş)
– Evet. M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Örgütlenmenin önünde hangi engel var? Hiçbiri söylemiyor. İsim
verin öyleyse. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İki: “1 Mayıs emekçilerin bayramı
olsun.” diyoruz. Bakınız, bunu burada söylüyorum: “1 Mayıs emeğin, emek ve
dayanışma günü olsun. Artık bunu da, bu eski tartışmaları da geride bırakalım.”
dememize rağmen bu sürecin böyle işleyeceğini, bu iktidarın böyle işleteceğini
bilenlerin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –
…bu süreci baltalamak için maalesef farklı yollara girdiklerini
gözlüyoruz, üzülüyoruz ve inanıyorum ki, vatandaşımız yasanın ne olduğunu, ne
olmadığını çok daha iyi anlamaya başladı. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ben bu kadar büyük katkılarından
dolayı, sivil toplum örgütlerinin katkılarından dolayı hepinize çok teşekkür
ediyorum. Yasanın bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum, sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. Şahısları adına
ikinci söz, Kütahya Milletvekili Sayın Hüsnü Ordu’ya aittir. Buyurun Sayın
Ordu. (AK Parti sıralarından alkışlar) HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’yla
ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum
ve bu tasarıyla ilgili bugüne kadar katkı yapan gerek Bakanlık yetkililerimize
gerekse siyasi parti sözcülerine şahsım adına teşekkür ediyorum. Şimdi, burada bu
yasa tasarısıyla ilgili gelen eleştirilere baktığımızda, genelde, bu tasarıyla
ilgili, bu reformun haricinde, kayıt dışı istihdamdan, vergideki
adaletsizliklerden, önce bunların düzeltilmesinden ve bunlar düzeltilmediği
için sadece, burada problem olduğundan bahsediliyor. Hiç şüphesiz bunlar
Türkiye’nin bir gerçeği ama bu tasarıyla ilgili Türkiye gerçeklerine
baktığımızda bir başka gerçek var: 1991 yılında erken emeklilik vaadiyle Sayın
Demirel tarafından hazırlanan ve daha sonra yasalaşan sosyal güvenlik tasarısıyla
bu ülkede otuz sekiz yaşında kadınlarımız, kırk üç yaşında erkeklerimiz emekli
edildi. Acaba bu, Türkiye’nin yaşanan bir gerçeği değil mi? Bu sorunun
temelinde bu ifade ettiğimiz erken emeklilik yok mudur? Bu da hiç şüphesiz
Türkiye’nin bir gerçeğidir. Tam otuz yıl, arkadaşlar, otuz yıl, bu ülke
gerçeklerine uymadığı hâlde, bu ülkede emekli olan insanlara -bugün ortalama
kırk altı yaş kabul edersek- emekli maaşı ödüyor. Dünyanın bir sürü
ülkesinde bu sistem yeniden iyileştirilmiş, revizyona
girmiş. Şili’de, Avustralya’da, hatta İsveç’te, her yerde bu sistem yeniden rehabilite edilmiş. M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – İflas etti onlar ya. HÜSNÜ ORDU
(Devamla) – Ancak, bizim ülkemizde, bugüne kadar geldiğimiz ve baktığımızda,
ister ideolojik bakış deyin ister ajitasyon deyin
ister fırsatçı yaklaşım deyin, bu sistem bugüne kadar gelmiş. Hiç şüphesiz,
dünyada otuz yıl hiçbir sistem emeklilik sistemini kaldırmadığı için bizim
ülkemizde de bu sistem bunu kaldırmıyor. Tabii, sistem bununla kalmamış,
1999’da ve 2006’da yapılan düzenlemelerde de uyuşmazlıktan dolayı Türkiye bir
hançer daha yemiş ve bugün geldiğimiz noktada 25 ile 30 milyar dolar civarında,
yıllık, bütçede kamu kocaman bir delikle açık veriyor. Bunun mutlaka
düzeltilmesi lazım. Hiç şüphesiz bu bütçelerdeki açıkların ülkenin
gerçeklerine, eğitimine, yatırımına, istihdamına yani bu tür kaynaklara doğru
yöneltilmesini hepimiz isteriz ama şu anda bunları yapamıyoruz. M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Doğru değil de onun için. Doğru değil. HÜSNÜ ORDU
(Devamla) – Bir başka gerçek var: Türkiye’nin bugüne kadar kamu iç borcuyla
ilgili resmî rakamları yayınlanıyor ama yayınlanmayan bir başka sosyal güvenlik
tandanslı iç borcumuz var. Bunları iki kısımda
ayırabiliriz: Mevcut emekli olan insanlarımıza yaşamları boyunca ödenecek
maaşlar. Mevcut sistemde çalışan insanlarımıza emekli olduktan sonra ödenecek
borçlar Türkiye’de hiçbir yetkili tarafından bugüne kadar açıklanmıyor. Bu
rakamlar da ifade edildiği zaman dudakları uçuklatacak bir rakam da ortada kamu
iç borcu olarak duruyor. Dolayısıyla, şu anda emekli olan insanlarımız mevcut
emekli maaşlarıyla yaşayamaz hâldeler. Peki nedir bu
sistemi bu hâle getiren? M. CEVDET SELVİ
(Kocaeli) – Kayıt dışılık. HÜSNÜ ORDU
(Devamla) – Bugüne kadar sistemi bu hâlde, düzeltmeyen, iyileştirmeyen,
fırsatçı yaklaşan, ideolojik yaklaşan ve maalesef bunu düzenlemeyen sistemdir.
Şimdi bu sistem düzenlenmek isteniyor. Peki, bu sistem düzenlendiğinde ne
olacak? Bu sistem, değerli arkadaşlar, tehir edildiği sürece bu sistemden en
fazla mağdur olan insanlar çalışanlar olacaktır, emekliler olacaktır ve
Türkiye’nin geleceği olacaktır. Dolayısıyla, bu sistemin öncelikle yeniden ele
alınıp iyileştirilmesi lazım. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ordu. HÜSNÜ ORDU
(Devamla) – Biz de şu anda Parlamento olarak bunu yapmaya gayret sarf ediyoruz.
Bu sistemin iyileştirilmesi sayesinde, gelecekte, Türkiye'nin geleceği,
çalışanları, emeklileri, gençlerinin daha iyi bir sosyal güvenlik ortamı
bulabilmesi için, bu yasanın bu Parlamentodan olumlu bir şekilde -eksikleriyle,
kusurlarıyla olabilir ama- geçmesinin bu ülkenin yararına olduğunu ifade etmek
istiyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ordu. Sayın milletvekilleri,
bölüm üzerinde şimdi soru-cevap işlemine başlayacağım. Toplam süremiz on
beş dakikadır. Çok fazla talep olduğu için her konuşmacıya, maalesef, birer
dakika vereceğim. Sayın Asil,
buyurun efendim. BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Bakan, hayvancılığın önündeki sorunlar beş yılı geçen
iktidarınızda hep görmezden gelinmiş, hayvancılıkla uğraşanlar, düzelir
umuduyla aldıkları kredinin ve bu kredinin faizinin altında ezilmiş, iflas
noktasına gelmişlerdir. Mazot ve gübre fiyatlarında izahı mümkün olmayan
artışlar çiftçiyi toprağını işleyemez, verim artışını sağlayan gübreyi
tarlasına atamaz hâle getirmiş, bunun doğal sonucu olarak gelen fakirlik de
çiftçiyi BAĞ-KUR primini ödeyemediği için sağlık yardımından faydalanamaz hâle
getirmiştir. Tasarı yasalaştığında işi olduğu hâlde genel sağlık sigortası
primini ödeyemeyen çiftçi ve esnafımızın bu içine düştüğü sosyal problemi ve
sağlık problemlerini nasıl halletmeyi düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Asil. Sayın Doğru,
buyurun efendim. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sosyal güvenlik
kanunu çıkarılıyor. Kamu kuruluşlarında, Emekli Sandığına bağlı, SSK’ya bağlı,
4/B ve 4/C maddesiyle çalışan birçok insan var. Tabii, bu kanunun çıkmasıyla
beraber de herkes de farklı bir beklenti içerisinde olmuştur. Bilhassa 4/B ve
4/C maddeleriyle ilgili ve yine aynı şekilde diğer personel kanunlarıyla ilgili
bir çalışma yapılacak mıdır? Bu konuda neler söylemek istiyorsunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğru. Sayın Özdemir,
buyurun efendim. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma soruyorum: İşverenleri sigortasız
işçi çalıştırmaya yönelten faktörlerden birisi prim oranının yüksekliğidir.
Türkiye, OECD ülkeleri arasında istihdam maliyeti en yüksek olan ülke
konumundadır. Son beş yıllık iktidarınız döneminde 4,5 milyon olan kayıt dışı
işçi sayısını 11 milyona çıkardınız. 11 milyon kayıt dışı çalışanları hangi
yöntemi kullanarak kayıt altına almayı düşünüyorsunuz? Soru iki: Kaç
yılda bunların tamamını kayıt altına alabileceksiniz, yoksa bu gidişle kayıt
dışı çalışan sayısını daha da artırmayı mı düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özdemir. Sayın Genç,
buyurun efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim, Sayın
Bakandan sormak istiyorum: Bu kanuna göre kaç tane yönetmelik çıkarılacak ve ne
kadar süre zarfında bu yönetmelikler çıkarılacak? Aslında, bu kanunun
uygulanması yönetmelikle değil, daha kapsamlı, daha ciddi bir tüzük çıkarılması
lazım ama maalesef AKP İktidarı zamanında tüzükler rafa kaldırıldı. İkincisi: Bu
kanun yürürlüğe girdikten sonra emekliler sosyal sağlık sigortası ödeyecekler
midir, ödeyeceklerse ne kadar ödeyeceklerdir? Bu ödenecek prim kim tarafından
ödenecek, daha doğrusu bugünkü emeklilerin maaşında bir azalma olacak mıdır
olmayacak mıdır, bunları öğrenmek istiyorum efendim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç. Sayın Yıldız. BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma soruyorum: 2022 sayılı Yasa’dan
yararlanan muhtaç, güçsüz, kimsesizler ve özürlülerin başvurularında gerek
bürokratik açıdan gerekse zamana yayılma açısından ciddi sıkıntılar vardır.
Mesela şuradaki başvuru, sekiz maddelik bir başvuruyu gerçekleştirdikten sonra
nihai karar için Ankara’ya gönderiliyor şahısların ilgili belgeleri. Geçen gün
Batman’da, Sayın Vali Yardımcımızın da olduğu bir ortamda, bir özürlü vatandaş
geldi. İki buçuk yıldır, Ankara’ya gelmiş başvurusu ama hâlen sonuçlanmamış.
Sayın Vali Yardımcısı, bu tür başvuruların çok olduğundan yakındılar. Zamana
yayılıyor… Bu konuda bir düzenleme yapılması düşünülüyor mu? BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yıldız. Sayın Barış... TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
hastanelerde çalışan personel on beş günden beri öğle yemeklerini boykot
ediyor. Nedeni, Maliye Bakanlığının bir genelgesiyle yemek
parasının yüzde 50’si personelden istenmekte. Hâlbuki, 11/12/1986
tarihli ve 19308 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yiyecek Yardımı
Yönetmeliği’nin 3’üncü maddesinde, “Günün 24 saatinde devamlılık gösteren
hizmetlerde üç öğüne kadar ücretsiz yemek verilebilir.” denmektedir.
Hastanelerde sefertası dönemini başlatmamak için bir girişimde bulunmayı
düşünüyor musunuz? İkinci sorum:
“İki sigortalı bir emekliye bakıyor.” Diyorsunuz. Kaçak ve kayıt dışı
sigortasız çalıştırılanlarla ilgili hangi önlemleri aldınız? Sigortalı olması
gereken ve kayıt dışı olan işçi sayısı ne kadardır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Barış. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakana aracılığınızla sormak istiyorum: 15/3/2008 günü Tarsus’ta, bir vatandaşımız, çocuğunu
hastanede rehin aldıkları için kendisini kaymakamlık önünde yakmıştır. Bu
vatandaşımızın kendisinin herhangi bir sosyal güvencesi bulunmuyor, ancak
hanımı, yani rehin kalan çocuğun annesi yeşil kart sahibi. Hastane, çocuğun
masraflarının annesinden dolayı devlet tarafından karşılanamayacağını, babanın
ödemesi gerektiğini belirtiyor. Sayın Bakanım, eşlerden birisinin yeşil kart
gibi sosyal güvenceye sahip olması durumunda, çocuğun sağlık giderlerinin de
devlet tarafından ödenmesi konusunda acilen ne düşünüyorsunuz? Bu konuda bir
çalışmanız var mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akkuş. Sayın Çelik… BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, burada, özellikle, ben de, bir konuşmacıya atıfta
bulunarak Sayın Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum. Burada bu kanun tasarısı
hazırlanırken ve Mecliste kanunlaşma aşamasındayken hep sanki sivil toplum
örgütleriyle görüşülmüş ve ona göre yasa yapılmış gibi bir havada sunum
yapılıyor. Gerçek olan, IMF’nin, burada, getirdiği ve dayattığı, empoze ettiği bir metin olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu
şekilde, 35 milyar YTL’lik bir açığı yine fakir, yoksul, gariban olan
vatandaşlarımızın sırtına yüklemeyecekler mi? Bunu sormak istiyorum. Bir de sigorta
sistemi ve sosyal güvenlik sisteminin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika verdim Sayın Çelik. Maalesef… Soru soracaklar var daha çok. Sayın Koçal, buyurun efendim. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan,
Bakanlığınızın tahakkuk etmiş ne kadar SSK ve BAĞ-KUR prim alacağı vardır? Bu
alacağı nasıl tahsil etmeyi planlıyorsunuz? Bu alacaklarla ilgili herhangi bir
af söz konusu mudur? Bir diğer sorum:
İş kazaları ve meslek hastalıkları konusunda yeterli önlemi almadığınız için
yıllık ne kadar gereksiz harcamanız vardır? Hazinenin zararı ne kadardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Koçal. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Bakanım, üç büyük sosyal güvenlik kurumunu
birleştirip devasa bir kurum oluşturdunuz. Söz konusu kurumun Ankara’daki ve
taşradaki teşkilatlarına getirdiğiniz idarecilerin ne kadarı kurum içinden ne
kadarı kurum dışındandır? Bunların dökümünü verir misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Paksoy. Sayın Aslanoğlu… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, bu hafta Sosyal Güvenlik Haftası. Ama ben
yukarıda komisyondaydım, zannediyorum ki siz dâhil hiç kimse Sosyal Güvenlik
çalışanlarının Sosyal Güvenlik Haftası’nı kutlamadı. Ben Sosyal Güvenlik
Kurumunda çalışan tüm arkadaşlarıma başarı dileklerimi iletiyorum. Acaba
onların bu çok yoğun çalışmalarından dolayı bu “Hafta” nedeniyle onları
ödüllendirecek misiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aslanoğlu. Soru işlemi
bitmiştir. Sayın Bakan,
buyurun efendim. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Evet, bu hafta,
Sosyal Güvenlik Haftası ama görüşmelerimiz de aslında sosyal güvenliğin
içeriğiyle ilgili. Doğrusu, bir ihmalimiz olarak kabul edebiliriz. Sayın
milletvekilimize teşekkür ediyorum. Ben de bu vesileyle tüm çalışanların Sosyal
Güvenlik Haftası’nı kutluyorum. Çok önemli bu hafta. Sebebi
şu: Etkinlikler, geçmişte olduğu gibi değil, geçmişten çok farklı, çok yoğun
bir şekilde Türkiye’nin dört bir tarafında kutlanıyor. Bir diğer konu:
Tarsus’taki bir olaydan bahsetti bir milletvekilimiz, çok önemli. Yeşil kartlı
bir çocuğun durumundan bahsettiler ve bu çocuğun tedavisinin nereden
karşılanacağını sordular. Çok önemli bir soru. Çok acele etmemiz gerekiyor bu
yasayı çıkarmaya. Çünkü bu yasa bir an önce çıkarsa on sekiz yaşındaki bütün
vatandaşlarımız, yavrularımız sosyal güvenlik şemsiyesi altına girmiş
olacaklar. Dolayısıyla Türkiye artık böyle bir sorunu da, bu ilkelliği de
yaşamayacak, sosyal devlet olmanın gereği bütün vatandaşlarımız sosyal güvenlik
kapsamına girmiş olacağından. Sosyal Güvenliğin
borçlarıyla ilgili, ne kadar alacağınız var diye soruldu. Küsuratını
söylemiyorum şu anda, 32 katrilyon BAĞ-KUR alacağımız var, 12 katrilyon SSK
alacağımız var, toplam 44 katrilyonluk bir alacağımızın olduğunu
söyleyebilirim. İdarecilerin
atandığını biliyorsunuz. Yani Sosyal Güvenlik il müdürlerini atadık. Sosyal
Güvenlik il müdürleri atanması son derece önemli bir olaydır. Bu üç kurumun
başına geldiler ve tek kurum hâlinde. Önemli bir görev görecekler, illerindeki
tüm vatandaşlarından sorumlu konumdadırlar. Dolayısıyla bu arkadaşların
tamamının kurum içinde olduğunu size söyleyebilirim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kurum içinden atama… ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hepsi kurum içinden atandı. Yani
bildiğiniz gibi, SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı müdürlerimiz vardı. Doğrudur,
bunların içerisinde tercihte de kurumun çok zorlandığı kanaatindeyim.
Bildiğiniz gibi, bunların atanması kurum yönetim kurulu tarafından, onayıyla
oluyor, yani Bakanlığımızın onayı gerekmiyor. Dolayısıyla arkadaşlarımız
özverili bir çalışma yaparak Sosyal Güvenlik Kurumunun yurdun dört bir
tarafında teşkilatlanmasının, örgütlenmesinin başlangıcını gerçekleştirmiş
oldular. Şimdi, il müdürlerinden sonra, hemen akabinde merkez müdürleri ataması
olacak. Bununla ilgili de 1.700 kadar bir kadro, bir merkez oluşturulacak. Bu
1.700 kadronun amacı da sosyal güvenlik en küçük birime varıncaya kadar
örgütlensin, halkla iç içe, halkla diyalog hâlinde gerek sağlık hizmetlerini
gerekse diğer sigorta hizmetlerini sunsun diye. Özürlülerin maaş
bağlama hızı ile ilgili bir soru tevcih edildi. İki yıldan yetmiş beş güne
indirdik özürlülere maaş bağlamayı, bir haftaya indirme mücadelesini veriyoruz.
İnşallah, bir haftaya bağlanır noktaya bunu indirme çabası içerisindeyiz şu
anda. Çünkü özürlülerimize bu konuda bir pozitif ayrımcılık yapmamız gerekiyor.
Onlar bu vatanın evlatları, onların konumuna her birimiz düşebiliriz. Onları
iki yıl boyunca bekletmek herhâlde yöneticilerin vasfı olmasa gerek. Süreyi çok
kısalttık. Bunu bir haftaya indirme çabamız da şu anda devam ediyor, tıpkı
karneleri… Bakınız, söz vermiştik, çok kısa süre içerisinde sağlık karnelerini
kaldırdık ve aktiflerini de kaldıracağımızı söylemiştik, onları da geçen hafta
itibarıyla devreye koyduk. Şimdi, artık vatandaşlarımızın -çalışanlar,
emekliler- sağlık karnesiyle ilgili sorunları kalmamış oldu. Özürlülerle ilgili
de çalışmamızı bu çerçevede değerlendireceğiz. “Emekliler prim
ödeyecek mi?” Sayın Genç, emeklilerin prim ödemeyeceğine dair düzenleme,
yanılmıyorsam, tasarının 61’inci maddesinde gayet net bir şekilde açıklanmış
durumda. Yalnız, 1987 yılında yanılmıyorsam… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Genel sağlık sigortası primi… ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Hayır, prim ödemeyecekler, GSS primi
ödemeyecekler. Bunun yanında,
1985 ve 1987 yılında çıkan bir kanun var. O zaman BAĞ-KUR’lular
GSS primi ödemedikleri için emeklilikleri söz konusu oldu. Daha o dönemde çıkan
yasa gereği on yıl BAĞ-KUR’luların emekli olsalar da
GSS primini ödeme zorunluluğunu getirdi o düzenleme. O yürürlüktedir, istisnai
olarak bir o vardır. Yani 1985 yılında çıkan istisnai durumun dışında
emeklilerin prim ödemesi filan söz konusu değildir. BAĞ-KUR’lular
on yılı doldurunca o kesenek de o ödeme de bitiyor, sona eriyor. “Yönetmelik ne
zaman yürürlüğe girecek?” Yasanın altı ayda tümden yürürlüğe girmesini
umuyoruz. Bazı maddeleri hemen, bazıları birkaç ay içerisinde yürürlüğe girecek
ama yasa altı ayın sonunda tümden yürürlüğe girecek. Bu çerçevede ne
kadar yönetmelik olur? Doğrusu buna yazılı olarak cevap vermemizde fayda var.
Ezbere bir şey söylemenin doğru olmayacağı düşüncesindeyim. Prim oranlarının
yüksekliğinden bahsedildi. OECD ülkeleri çerçevesinde prim oranları yüksek,
doğru, ama asgari geçim indirimi çerçevesinde mesele ele alındığı zaman OECD’de
artık şampiyon değiliz, bir hayli aşağılara indik, yüzde 42,5’lardan yüzde
36’lar seviyesine indik. Şimdi, yüzde 5’lik indirimi de bu yıl içerisinde
gerçekleştirdiğimizde, inanıyorum ki OECD ortalamasına gelmiş olacağız. O zaman
kayıt dışılıkla mücadeleyi de çok daha etkin yürütmek mümkün olacak. Çünkü siz,
işvereni ağır vergi yükleriyle karşı karşıya bırakmışsanız, o denetim ne kadar
seri olursa olsun, mutlaka, kayıt dışılığı da beraberinde getirir. Ama eğer,
siz, bu konudaki dengeyi, bu konudaki oranları OECD ortalamasının ve dünya
ortalamasının üzerine çıkarmaz da o noktada tutarsanız, tabiî
ki denetimlerin de mutlaka çok önemli katkısının olacağı düşüncesindeyim. Personel
kanunuyla ilgili çalışmaların devam ettiğini biliyorsunuz. Bir diğer
bakanlığımız tarafından o çalışmalar sürdürülmektedir. Diğer, kalan
sorular varsa o sorulara da yazılı olarak cevap veririz. Çok teşekkür
ediyorum, sağ olun. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. Değerli
milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, üçüncü
bölümde yer alan maddeleri, varsa madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım. 61’inci madde
üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre
okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım: TBMM Başkanlığına 119 sıra sayılı
kanun tasarısının 61. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve
5510 sayılı kanunun 103. maddesinin 2. fıkrasının “…Kurum ile yaptıkları
sözleşmeleri…” ibarelerinden sonra gelen, “…feshedilebilir kurumca belirlenecek
süre içinde tekrar sözleşme yapılmaz” ibarelerinin “feshedilir ve kurumca
belirlenecek süre içinde tekrar sözleşme yapılmaz” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na Görüşülmekte olan
“Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve
61 inci maddesi ile değişik 5510 sayılı kanunun 103 üncü maddesinin birinci
fıkrasının son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, arz ve teklif
ederiz.
“Ayrıca, maddi
hatalar hariç olmak üzere, bu fiilî işleyen veya sağlık hizmeti satın
alınmasına ilişkin sözleşmelerde belirtilen hükümlere aykırı davrandığı tespit
edilen sağlık hizmeti sunucularının Kurum ile yaptıkları sözleşmeleri
feshedilir ve iki yıldan az olmamak üzere Kurumca belirlenecek süre içinde
kendileri ile tekrar sözleşme yapılmaz.” Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 61 inci maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı
Kanunun 103 ncü maddesinin ikinci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla,
“Bir takvim yılı içerisinde, yukarıda sayılan
fiillerden birini birden fazla veya fiillerden birden fazlasını birlikte
yaptığı belirlenen sağlık hizmet sunucularının Kurum ile yaptıkları
sözleşmeleri feshedilir ve aynı kişilerce başka ad altında kurulacak işletme
veya ortaklıklarla da sözleşme yapılmaz.” BAŞKAN – Şimdi
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 Sıra Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın
61. Maddesi ile değiştirilen 31/5/2006 tarihli ve 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 103. Maddesinin
ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"tespit
edilen sağlık hizmeti sunucuları hakkında genel hükümlere göre takip yapılır.
Bu fiiller nedeniyle Kurumun yersiz ödediği tutar 96 ncı
maddeye göre geri alınır. Ayrıca bu fiilleri işleyen veya sağlık hizmeti satın
alınmasına ilişkin sözleşmelerde belirtilen hükümlere aykırı davrandığı tespit
edilen sağlık hizmeti sunucularının Kurum ile yaptıkları sözleşmeleri
feshedilebilir ve iki yıldan az olmamak üzere Kurumca belirlenecek süre içinde
tekrar sözleşme yapılmaz. Tekrar sözleşme yapılmayan kişilerin ve birinci
derece hısımlarının başka adlarla kurdukları sağlık kuruluşları ile de sözleşme
yapılamaz. BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Bayram Meral konuşacaklar. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Meral. BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 119 sıra sayılı yasanın
61’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanımız burada yasanın methiyelerini anlattı. Bir türlü
anlayamıyoruz. İşçi bu yasayı istemiyor, memur bu yasayı istemiyor, esnaf bu
yasayı istemiyor, sivil toplum örgütleri bu yasayı istemiyor, işverenin büyük
bölümü şikâyetçi, ama biz yasanın methiyesini burada yazıyoruz. Kim istiyor bu
yasayı? IMF istiyor, Dünya Bankası istiyor.
IMF birçok şey istiyor. “Özelleştirmeyi hızlandırın.” diyor, “Yatırımları
durdurun.” diyor, “Tarım ve hayvancılığa verdiğiniz desteği kesin.” diyor ve
“Bana muhtaç olun.” diyor. İşte bizim karşı çıkmak istediğimiz ve karşı
çıktığımız mantık budur değerli arkadaşlarım. Burada Sayın
Bakanım hiç hak kaybı olmamasından bahsetti. İki örnek vermek istiyorum değerli
arkadaşlarım. İşçi emekli olduğu zaman bir taban ücreti vardır. Ücreti, prim
tutarı ne olursa olsun dört yüz yirmi bir liranın altına emekli aylığı
düşmezdi. Şimdi bu iki yüzlerin altına düşüyor. Hak kaybı değil midir bu değerli
arkadaşlarım? Yine, iş kazası, meslek hastalığı geçiren, rapor alan bir
arkadaşımıza da dört yüz yirmi milyon liranın altında aylık ücret bağlanmazdı.
Bu taa yüz küsur liralara düşüyor. Bu bir hak kaybı
değil midir değerli arkadaşlarım? Sizce hak kaybı nedir? Bakınız, muhterem
arkadaşlarım, geldiniz geleli -yani, bu Mecliste sizinle birlikteyim değerli
arkadaşlarım- fakirin cebinden elinizi çıkarmadınız. Ne yaptınız? Özelleştirme
yaptınız, binlerce işçiyi kapı dışına koydunuz ve bir yasa çıkardınız. 657
sayılı Yasa’nın içerisinde üç dört tür memur var, çalışan var. Birisini 4-C
maddesi koydunuz. Bunların sendikası yok, kıdem tazminatı yok, yıllık izni yok.
Hani sosyal devletsiniz? Bu bir hak kaybı değil midir değerli arkadaşlarım? (B)
cetveline göre bir bölüm vatandaşı çalıştırıyorsunuz. Bunlar da böyle. Belirli
akitle çalışıyor. İşinize gelir süresini uzatırsınız, işine gelirse kapının
dışına koyarsınız. Ama bir şey yaptınız, tebrik ederim sizi. Çıkardığınız bu
yasanın neler getirdiğini bilenler hem de kodamanlar, birbirine işverenler,
patronlar altı aylık çocuğunu sigortalı yaptırdı. Helal olsun işte! Sizinki
böyle oluyor değerli arkadaşlarım. İşte sosyal reform bu dediğiniz. Değerli
arkadaşlarım, bakınız ne yapıyorsunuz: Burada bir arkadaşım konuşurken itiraz
ettiniz. Yatırım yok, işsizlik had safhada, çocuklar, değerli arkadaşlarım,
üniversiteyi bitirmiş gençler meydanlarda boş geziyor. Ama siz ne yapıyorsunuz
biliyor musunuz sosyal şeyi? 2007 yılında 14 milyon 300 küsur bin kişiye yeşil
kart dağıtmışsınız -il il isterseniz söylerim- hemen seçimden sonra, 5 milyon
347 binini iptal etmişsiniz. Muhterem
arkadaşlarım, süre azalıyor, bir iki konuya daha değinmek istiyorum. Geçen de
Sayın Bakanımız Tekelden özelleştirme dolayısıyla işten çıkarılanların kamu
kesimine aktarılacağını söylediler. Kurbanlık kuzu gibi bekliyor Tekel işçileri
değerli arkadaşlarım. Nereye aktaracaksınız, bunlarla ilgili ne yapacaksınız
veya onlar gibi özelleştirme mağdurlarını? Burada açıklayın da vatandaş hiç
olmazsa -işinden ettiniz- evine giderken trafik kazası geçirmesin. Şurada,
gelin de açıklayın bunları değerli arkadaşlarım. Burada, muhterem
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, uzun yıllar ben Türk-İş Genel Başkanlığını
yaptım. Lafı geçtiği için burada şey yapıyorum. Kavga ettirmediğiniz yer kalmadı Allah
aşkına! Bir tek sivil toplum örgütleri kalmıştı, onları da neredeyse birbirine
takıştıracaksınız. Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, Türk-İş sorumluluğunu bilen bir kuruluştur. Ben
meydanlara inen arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Gittim, onları da kapıda
karşıladım. Türk-İş nerede ve ne zaman, ne yapacağını bilen bir kuruluştur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Meral. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Bir dakikam bitti mi Sayın Başkan? BAŞKAN – Bir
dakika değil, beş dakikanız bitti, bir dakika veriyorum efendim size. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Onun haklı talep ve tekliflerini dinlemeyen, yerine getirmeyen,
siyasi partilerin, siyasi hükûmetlerin Türk-İş çok
ense tıraşını seyretmiştir. Kızılay Meydanı’na indik de ne yapamadık diyenlere
soruyorum. Türk-İş Kızılay Meydanı’ndayken burada güven oyu
alamayan, düşen hükûmetleri
de biliyoruz. Değerli
arkadaşlarım, bir konuyu daha söylemek istiyorum: Tarım işçisi, şeker işçisi,
inşaat işçisi, orman işçisi… Bunların emekli olma hakları var mı değerli
arkadaşlarım? Bu yasayla bunlar ortadan kalkıyor, yapmayınız. Bu yasayla bu
arkadaşlarımızın emekli olma hakları elinden alınıyor. Dört ay her yıl çalışan
bir işçi altmış yıl çalışması lazım ki emekli olsun. Sanki bunu bilmiyor
musunuz? Bile bile burada elinizi kaldırıyorsunuz,
bunun adına da “reform” diyorsunuz. Hayrını görün. Saygılar
sunuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Meral. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısının 61 inci maddesi ile değiştirilen 5510 sayılı
Kanunun 103 ncü maddesinin ikinci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Mustafa Kalaycı (Konya) ve arkadaşları “Bir takvim yılı
içerisinde, yukarıda sayılan fiillerden birini birden fazla veya fiillerden
birden fazlasını birlikte yaptığı belirlenen sağlık hizmet sunucularının Kurum
ile yaptıkları sözleşmeleri feshedilir ve aynı kişilerce başka ad altında
kurulacak işletme veya ortaklıklarla da sözleşme yapılmaz.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Reşat Doğru… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar) REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce fedakâr bir şekilde
çalışan polis teşkilatımızın Polis Haftası’nı ve polis günlerini candan tebrik
ediyor ve kendilerine başarılar diliyorum. Görüşülmekte olan
119 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 61’inci maddesi ile ilgili vermiş olduğumuz
önergede biz “Bir takvim yılı içerisinde yukarıda sayılan fiiller” dediğimiz,
bu 61’inci maddenin bölümleri olan sağlık hizmeti sunulmadığı hâlde sağlık
hizmetini fatura ettiği, faturayı veya faturaya dayanak oluşturan belgeleri
gerçeğe aykırı olarak düzenlediği, 64’üncü madde gereğince kapsam dışı tutulan
sağlık hizmetlerini kapsam içinde olan sağlık hizmetleri gibi gösterdiği,
sağlık hizmetlerine hak kazanmayan kişilere sağlık hizmeti sunarak kuruma
fatura ettiği şeklinde kurumu zarara uğratan insanlarla ilgilidir veya
kuruluşlarla ilgilidir. Biz bu
önergemizde diyoruz ki “Bir takvim yılı içerisinde yukarıda sayılan fiillerden
birini birden fazla veya fiillerden birden fazlasını birlikte yaptığı
belirlenen sağlık hizmet sunucularının kurum ile yaptıkları sözleşmeleri
feshedilir ve aynı kişilerce başka ad altında kurulacak işletme veya
ortaklıklarla da sözleşme yapılmaz.” şeklinde değiştirilmesini istiyoruz. Bu maddenin, yani
61’inci maddenin son fıkrasında bu gösterilen durum şu şekildedir: Diyorlar ki
“Fiilleri işleyen veya sağlık hizmeti satın almasına ilişkin sözleşmelerde
belirtilen hükümlere aykırı davrandığı tespit edilen sağlık hizmeti
sunucularının kurum ile yaptıkları sözleşmeleri feshedilebilir ve kurumca
belirlenen süre içerisinde tekrar sözleşme yapılmaz.” deniyor. Yani
“feshedilebilir” derken feshedilmeyebilir de. Yani, burada bir noktada açıklık
ortaya konmuş gibi bir durum vardır. Bu açıklığın ortadan
kaldırılması lazım. Yani burada işlenen bir suç vardır ve bu suçtan
dolayı da bu sözleşmelerin bir daha yapılmamak üzere kendileri veyahut da ortak
olacağı şirketler tarafından yapılmaması veyahut da sözleşmelerin tamamen
feshedilmesi şeklindedir. Bunu yapmadığınız takdirde bir haksızlığı da
beraberinde getirmiş olursunuz. Ayrıca, 71’inci
maddede yer alan kimlik tespiti yükümlülüğünü yapmayan ve bu nedenle de bir
başka kişiye ait sağlık hizmeti sunulması nedeniyle “kurumun zarara
uğratılması” dediğimiz, yani sağlık karnelerinin başkaları tarafından
kullanılması anlatılmaktadır. Bu maddenin de tekrar düzenlenmesi gerekiyor.
Yani burada da işlenen bir suç vardır, o suçun da cezasız kalmaması gerekmektedir. Sayın
milletvekilleri, tabii, burada, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Yasası’nın bazı maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmişken 61’inci maddesi esasında iptal edilmemiştir. 61’inci maddenin, 103’üncü maddesinin tekrar
değiştirilmesinin de bir manasını anlayamıyoruz. İnanıyorum ki bu bizim vermiş
olduğumuz önergeyle beraber haksız menfaat teminini de ortadan kaldırmış
oluruz. Ülkemizde tabii
son zamanlarda ciddi bir sağlık piyasası oluşmuştur. Yani burada devlet hastanelerinin
yanında özellikle özel sağlık kuruluşları, beraberinde yine sağlık merkezleri,
tıp merkezleri gibi çeşitli kuruluşlar vardır. Bu kuruluşların çalışmaları çok
zor şartlar içerisinde olmaktadır. Kim ne derse dersin bu kuruluşların normal
şekilde çalıştığını veyahut da kazançlarının çok iyi bir şekilde olduğunu da
söyleyemeyiz. Son zamanlardaki bu kuruluşların temsilcilerinin yapmış oldukları
açıklamalarda kapanma durumuyla karşı karşıya olduğu da bir gerçektir. Birçok
sağlık kuruluşu şu anda, yani bırakın personelini, personel maaşlarını, ayakta
durma noktasında bile çok büyük mücadeleler vermektedir. Özellikle bu
kuruluşların içerisindeki özel hastanelerin kapanma durumuyla karşı karşıya
olduklarını, hatta bazı illerde de kapanmakta olduğunu da görüyoruz. Hatta onu
bırakın, bazı noktalarda açılmayla ilgili çeşitli müracaatlar yapılmış, o
müracaatlarda da işte bu kanunun gerçek bir şekilde tam olarak ortaya
konmamasından dolayı da şu an itibarıyla ruhsat alma durumuyla da karşı
karşıyadırlar. Yani ruhsatlarını alamıyorlar ve beraberinde de “Acaba açtığımız
zaman biz ne zaman batacağız.” şeklinde düşünce içerisindeler. İnanıyorum ki bu
kanunlarla beraber bu insanların ve kurmuş oldukları kuruluşların hepsini bir
noktada suçlamak da doğru değildir. Bu suçlamayı ortadan kaldırması noktasında,
yapılırken ama aynı zamanda da haksızlığa uğratan kuruluşları da çok iyi bir
şekilde denetlemek ve onlarla ilgili de çalışmalar yapmak mecburiyetindeyiz. Biz bu
önergemizle burada bir haksızlığın giderilmesini ve beraberinde de kurulmuş
olan bu işletmelerin bir noktada ciddi şekilde çalışmalarını hedefliyoruz.
İnanıyorum ki önergemize destek verdiğiniz zaman bunu daha iyi bir şekilde
ortaya koymuş oluruz ve beraberinde de haksızlığı önlemiş oluruz diyor, hepinize
en derin saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na Görüşülmekte olan
“Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın çerçeve
61 inci maddesi ile değişik 5510 sayılı kanunun 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, arz ve teklif ederiz. Harun
Öztürk (İzmir) ve arkadaşları “Ayrıca, maddi
hatalar hariç olmak üzere, bu fiilî işleyen veya sağlık hizmeti satın
alınmasına ilişkin sözleşmelerde belirtilen hükümlere aykırı davrandığı tespit
edilen sağlık hizmeti sunucularının Kurum ile yaptıkları sözleşmeleri
feshedilir ve iki yıldan az olmamak üzere Kurumca belirlenecek süre içinde
kendileri ile tekrar sözleşme yapılmaz.” BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu önergeye? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 119 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 61’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, bu 61’inci madde sahtekârlıkların en büyüğünün yapılabileceği
bir madde. Yani “Sağlık hizmeti sunulmadığı
halde sağlık hizmetini fatura ettiği, faturayı veya faturaya dayanak oluşturan
belgeleri, gerçeğe aykırı olarak düzenlediği…” Yani maddeyi okumak istemiyorum.
Bunlar, tamamen bilerek -maddi hata hariç tabii- isteyerek… İşte, bu sosyal
sigortalarda o en büyük kara deliği açan insanlar bunlar. Siz ne
yapıyorsunuz? Efendim, bu suçları işleyenlerin sözleşmeleri feshedilebilir… Kim
feshedebilir? Tabii, oradaki, o kurumun başındaki adam eğer kendi tarikatına uygunsa
feshetmeyebilir, eğer kendisi de onun içindeyse, maddi menfaati varsa
feshetmeyebilir. Böyle bir kanun düzenlenebilir mi? Kanun vazıının
görevi, kanunları suçluları affetmeyecek bir surette düzenlemesi lazım. Ondan sonra
“…Kurumca belirlenecek süre içinde tekrar sözleşme yapılmaz.” Niye burada
söylemiyoruz? En azından bir iki sene… Sahtekârlık yapmış, sağlık hizmetini
vermediği halde vermiş gibi devletin milyarlarını çalmış, cebine indirmiş
insanlara niye burada ceza düzenlemiyoruz da efendim oradaki kurumun başındaki
kişilerin takdirine bırakıyoruz. Biraz önce Sayın
Bakan burada konuştu dedi ki “Efendim, biz il sağlık müdürlüklerine, sosyal
güvenlik müdürlüklerine çok adaletli bir atama yaptık.” Hâlbuki,
Sayın Bakan, siz, 81 tane BAĞ-KUR müdürünü, 81 tane SSK müdürünü aldınız,
Emekli Sandığının yetişmiş elemanlarını adınız, yüzde 90’ına kendi adamınız,
deneyimsiz müfettişleri atadınız. Bunları, öteki insanları da getirdiniz, önce
merkezde topladınız ve en büyük mağduru siz yaptınız. Böyle hak ve adalet
duygusundan yoksun icraatları yapan insanların çıkıp da burada hak ve adalet
dersini vermeye hatta insanları kandırmaya hakikaten vicdanım tahammül etmiyor.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, Sayın Bakan diyor ki “Dört dörtlük yapalım.” Yapalım.
Dört dörtlük yapabilmeniz için kanunlarla suistimalleri
önlemeniz lazım. Ne yaptınız? Şimdi, faturayı getiriyor. Sayın milletvekilleri,
faturayı kim inceliyor? Bir sağlık faturasını, hiç sağlıkla ilgisi olmayan
birtakım insanlar inceliyor. Hatta geçenlerde gazetelerde de yazdı. Bu faturayı
düzenleyen işin ehli bir memur diyor ki… “Kardeşim, ben sana ortopedik bir
ameliyat yaptım. Burada ithal malı kullandım.” “Getir bakalım hangi ithal
malını kullandın?” diye soruyor. Tabii, bu sorma dolayısıyla devleti çarpan
çırpan insanların arkasındaki yönetimdeki insanlar bu adamı görevden aldılar ve
perişan ettiler. Yani, değerli
arkadaşlarım, bakın, aynı dalda ithal edilen mal, yani o dalda ithal edilen mal
on tane ise, Türkiye’de bir bakıyorsun bin tane kullanmış. Yerli malın fiyatı
on lira ise, onun bin liradır. İşte, kara delik bu Sayın Bakan. Bunun için de
ne tedbir aldınız? Almadınız ki. Sizin getirdiğiniz kanunlarda hep
yandaşlarımızı nasıl koruruz, devletin kaynaklarını yandaşlarımızın cebine
nasıl aktarırız?! Sizin düşünceniz bu, Hükûmetin düşüncesi bu. Yoksa ki bu memleket dürüst
yönetilse, tabii ki doğru dürüst sağlık hizmeti verilse… Geçmişte gördük, neler
yapmadılar. Kalbe takılan stentlerde ne büyük… 7-8
milyar dolar havadan gitti. Bununla aynı şekilleri getiriyor, aynı şekilde
düzenleme yapıyorsunuz. Bunların önüne geçebiliyor musunuz? İşte, Tayyip
Erdoğan her gün uçaklara dolduruyor adamlarını parti parti
geziyor, illeri geziyor. Parti kongresini geziyorsun. Yahu, Tayyip sen kongre
yapacaksan, git kendi paranla yap kardeşim, devletin parasıyla niye yapıyorsun? HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Ayıp ayıp, sen
“Tayyip” diyemezsin, doğru konuş! Saygılı ol. KAMER GENÇ
(Devamla) - Benim malım, benim verdiğim
vergiyle hangi hakla sen devletin uçağına kendi yandaşlarını dolduruyorsun, bir
günde üç tane vilayeti geziyorsun! Bu senin hakkın mıdır! Böyle
bir siyaset yapılabilir mi? Kendi cebinden yap! Ayrıca bir de gidiyorsun devlet
valisinin odasını burada bomba var mıdır, yok mudur diye köpeklere aratıyorsun.
Böyle bir zihniyetle bu devlet yönetilemez sayın milletvekilleri ve getirilen
bu düzenlemeler de Türkiye’de sosyal güvenliğe sağlıklı bir şey getirmez. Çünkü
sizin tıynetiniz belli. Yani devletin malını kullanmak, sevmek sizin çok
hoşunuza gidiyor. Devlet kaynaklarından yararlanmak sizin çok hoşunuza gidiyor.
Böyle bir zihniyette olan kişilerin getirdikleri düzenlemeler de kendilerine
nasıl acaba ileride rant… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ
(Devamla) - Sayın Başkanım, daha bir
dakikamı… BAŞKAN - Sayın Genç konuşmanızı tamamlar mısınız
efendim, bir dakikanızı veriyorum. KAMER GENÇ
(Devamla) - Acaba, nasıl, ne zaman
yandaşlarımıza nereden devletin bir kaynağını aktarırız? Şimdi, bir sürü
tarikat hastanesi belirdi dedik. Arkadaşlar bir bakıyorsunuz, 1.500 yataklı
hastaneler çıktı. Bunlar nereden alıyor paraları, kimler veriyor? Sayın Bakan,
çıkın buradan söyleyin bakalım, hangi özel hastaneye ne kadar para ödediniz?
Onları söyleyin bakalım. Yandaşlarınızdaki hastaneler özel korunuyor mu? Bu
paralar… Bu hastaneler niye yapılıyor, neye güvenilerek yapılıyor? Bütün
mesele… Tabii ki, sağlık hizmetini veren insanlara saygımız sonsuz, ama sırf
burada kendi yandaşlarına kaynak aktarmak için böyle özellikle bu Hükûmete güvenerek, bu akıl almaz servetlere dayalı
yatırımlar yapılınca, tabii ki, burada bizlerin de çıkıp bunları konuşmamız
lazım. Değerli
arkadaşlarım, gerçekten sosyal sigortalar kanununun çıkması gerekli ama bu
kanunun Türkiye’nin gerçeklerine uygun bir şekilde… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, daha sürem var, burada saat
var. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Verdim
efendim, bir dakikanızı da verdim. KAMER GENÇ
(Devamla) – Saat bozuk Sayın Başkan burada. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sosyal güvenlik açıklarını bir
anlatsaydın! KAMER GENÇ
(Devamla) – Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince çalışma süremiz dolmuştur. Bir dakika
efendim. Hemen ayaklanmayın, bir şey soracağım size. SIRRI SAKIK (Muş)
– Bitsin Başkanım, bitsin bu. BAŞKAN – Madde
üzerinde bir tek önergemiz var. (CHP sıralarından “Yarın görüşelim” sesleri)
Maddenin bitimine kadar süreyi uzatmayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, süre bitti. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sen gidebilirsin! BAŞKAN – Efendim,
uzatma kararı… Bir dakika fazla çalışacağız ya! HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Süre bittikten sonra oylama olur mu Sayın Başkan? Süre bittikten
sonra olmaz Başkanım. BAŞKAN – Meclisi
çalıştıralım işte, buyurun. HAKKI SUHA OKAY(Ankara)
– Sayın Başkan, ama süre bitti. BAŞKAN –
İsterseniz karar alalım, devam edelim sabaha kadar. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) - Haklısınız da, süre bitti. Bitmeden önce oylasanız… Ama süre bitti. BAŞKAN – Bir
maddeyle bir şey olmaz efendim. Geçiyor zaten yani. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Olur mu öyle şey! BAŞKAN – Önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 119 sıra sayılı
kanun tasarısının 61. maddesi ile değiştirilmek istenen 31.05.2006 tarihli ve
5510 sayılı kanunun 103. maddesinin 2. fıkrasının “…Kurum ile yaptıkları
sözleşmeleri…” ibarelerinden sonra gelen, “…feshedilebilir kurumca belirlenecek
süre içinde tekrar sözleşme yapılmaz” ibarelerinin “feshedilir ve kurumca
belirlenecek süre içinde tekrar sözleşme yapılmaz” olarak değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu efendim? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz. Ayrıca, az
önce Sayın Kamer Genç’in bahsettiği daldan dala konuların tamamının doğru
olmadığını da burada ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Oldu,
teşekkürler. Kim konuşacak
efendim? SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Bayındır konuşacak. BAŞKAN – Sayın
Bayındır, buyurun efendim. SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yalnız, bir hukuksuzluğa beni
ortak etmiş oldunuz. Keşke, zaman bitmeden önce zaman uzatılması kararı
verilseydi. Ana muhalefet partisi de salonu terk etmek zorunda kaldı. Hani, bir
kerecikten bir şey olmaz demeyelim, her şeyi usulüne uygun şekilde yapalım.
Yani, benim içinse tamam, başkası içinse değildir demek… BAŞKAN – Tabii,
bitmeden uzattık, bittikten sonra uzatamayız efendim. Bittikten sonra süre
uzatılmaz ki, bitmeden önce uzatılacak tabii. SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Ama süreniz bitmişti. Söz konuşurken yapılır. Daha önce ben bu
kürsüdeyken aynı uygulamayı yaşamıştım ama. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanın saati doğrudur ama. SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Vallahi, saatler hep yalan konuşur denir, ama herkes kendine
yontsun. BAŞKAN – Size
fırsat verdim. SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Neyse, engin sabırlarınıza sığınarak o zaman, bu sağlıksız yasanın
uygulamada çıkaracağı kimi handikaplara değinmek
istiyorum. Ama her şeyden önce, bu yasa aslında, yani “sağlık bir hak mıdır, bu
hakkın köklü sunulması gerekir mi” zihniyetinin sorgulandığı bir sosyal
güvenlik yasası. Dolayısıyla, Sayın Bakanın, işte bu kimi iyileştirmeleri, yani
sivil toplum örgütlerinin ısrarlı, kararlı mücadelesi sonrası kimi maddelerde
oluşturdukları uzlaşmayı sanki bütün bir mutabakatmış gibi göstermesini ya da
bu kısmi iyileştirmeleri de bir lütuf gibi sunmasını doğru bulmuyorum doğrusu
burada. Dolayısıyla, sağlık bir haksa, bu, sağlık hakkının elinden alınması
için haksızlıklar yasası olarak uygulamaya geçecek ve böyle anılacak diye
düşünüyorum. Dolayısıyla, aslında, Hükûmet bu
yasayla, kendisine oy verenleri pişman ettirme yasasını uygulamaya koymuş
olacak, çünkü sanki hani “sadaka, ne versek siz bununla yetinin” düşüncesi
hâkim. Buna razı olmayan, buna boyun eğmeyeni tazyikli suyla, copla ya da
kişilik haklarına hakaret eder şekilde, işte “yalan konuşuyorlar” şeklinde
beyanatlarla, bu haksız, hukuksuz, sağlıksız yasa yıldırım hızıyla geçirilmeye
çalışılıyor bütün işleyiş alt üst edilerek. Ne acelesi var? Sosyal güvenlik
haftasında topluma hediyemiz bu mu olmalıydı, yani sosyal güvensizlik hediyesi
mi olmalıydı diye sormak istiyorum. Dolayısıyla, bu yasanın temel handikapları belki bugün henüz sıcağı sıcağına tartışılıyor
teorik olarak. Basın aracılığıyla topluma… Yani genel anlamda
“kimi, nasıl susturabiliriz ya da nasıl kandırabiliriz” gibi bir yaklaşım olsa
da kısa sürede bu yasanın genel kargaşası ve haksızlığı toplum nezdinde açığa
çıkmış olacak ve tabii ki her zaman olduğu gibi halk pişman olacak size oy
verdiğine, ama ne yazık ki son pişmanlık fayda getirmez diyorum. Bu
yasanın çok derin sorunlar yaratacağını tekrar belirtmek istiyorum. Yine, şimdi,
bütün yasanın tartışıldığı süreçlerde gerek Sağlık Komisyonunda gerek Bütçe alt
komisyonunda, Bütçe Komisyonunda ve Mecliste bir süredir tartıştığımız bu
yasaya ilişkin genel anlamda eleştirilerimizi sunduk ve eksikliklerini ifade
ettik. Şimdi, bu eksiklikler bir şekilde yasalaşmış oldu. Bu yasalaşan eksik
uygulamalarla tabii ki pratikte ciddi sorunlar çıkacak. Nedir sorunlar? İşte,
kurumlara yetkinin verilmesi aslında istismardır. Kurumlara hizmet alımının
sadece kurumlara verilmesi yine öncelikli ve ayrıcalıklı özel hastaneleri
tercih etmeye yol açacaktır. Bu tercih, yani insanlar bireysel hırslarından,
hedeflerinden vazgeçmemişlerdir. Bir kamu hastanesini yönetiyorsa, aynı zamanda
paravan özel hastaneler oluşturmuşsa, elbette ki ilk hizmeti oradan satın
alacaktır ve faturaları da kendisi bu şekilde uygulayacaktır, farklı farklı faturalar da olabilir. Dolayısıyla yaratılan
boşluklar ve keyfî, yani idarecinin inisiyatifine
sunulmuş keyfî uygulamalarla şimdiden kısmen öngörülen hukuki tedbirler ne
yazık ki pratikte sıkça görülecek ve yaşanacaktır. Dolayısıyla öyle bir hukuk
ve öyle bir kanun çıkaracaksınız -uygulamada çok ekstra hukuki yöntemlerle- bu
önlenmeye ihtiyaç duyulmasın, su gibi kendi mecrasında akıp gitsin. Ne yazık ki
bentlerle sınırlandırılmış ve keyfiyetle bağdaşır şekilde hazırlanacak bir
kanunun pratik zorlukları da olacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bayındır. SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – O yüzden, diyorum ki bir nefes sıhhati bile halka fazla gördünüz.
Halk sonuna kadar bu hakkı size soracaktır diyorum. Sağlıklı yaşam dilemediniz
topluma. Umarım, toplumumuz yakın zamanda sağlıklı tercihler yapar ve sizin
sağlığınızı korumak için, kendisini korumak için sizden de kurtulur diyorum. Teşekkürler, iyi
geceler. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bayındır. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 61’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 10 Nisan 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma
Saati: 22.11 |
|