DÖNEM: 23 CİLT: 16 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 79’uncu
Birleşim 19 Mart 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı KonuşmalarI 1.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, sendikal örgütlenmenin
önündeki engellere ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale
Deniz Zaferi’nin 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması 3.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
millî gelir hesaplamasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- Avrupa
Parlamentosu milletvekillerinden oluşan bir heyetin ülkemize davet edilmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/363) B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, seracılığın
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/156) 2.- Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak ve 19 milletvekilinin,
Artvin ili ve Çoruh Vadisi’ndeki bitki örtüsünün korunması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/157) V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3
milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111) 2.- İzmir
Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’nun, EXPO 2015 İzmir
Yönlendirme Kurulunun Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair
Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 2 milletvekilinin, EXPO 2015
İzmir Yönlendirme ve Yürütme Kurullarının Her Türlü Mali Faaliyetleri ve
Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/60, 2/99) (S. Sayısı: 118) VI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Amasya Milletvekili
Hüseyin Ünsal’ın, Ziraat Bankasının sigorta işlemlerindeki işbirliğine ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in
cevabı (7/2006) 2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, siyasi parti
gruplarının parlamentolararası birlik gruplarında
temsiline ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/2296) 3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Yurt dışı ziyaretlere
katılacak milletvekillerinin belirlenmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı
(7/2297) 4.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, dostluk gruplarının üye
seçimine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/2298) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, balıkçıların sorunlarına, Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, dane mısır
üreticilerinin destekleme primlerine, İlişkin gündem
dışı konuşmalarına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker cevap verdi. Niğde
Milletvekili İsmail Göksel, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne
ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak
ve 19 milletvekilinin, 1995’te meydana gelen İstanbul Gazi Mahallesi
olaylarının araştırılması (10/153), Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 25 milletvekilinin,
Pazarcık’ta kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/154), Mersin
Milletvekili Vahap Seçer ve 28 milletvekilinin, tahıl
üretimi ve tüketiminde planlamadan kaynaklanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/155), Amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı. Genel Kurulun 19/3/2008 Çarşamba ve 20/3/2008 Perşembe günkü
birleşimlerinde 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine;
19/3/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının
55’inci sırasında yer alan 118 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın 2’nci
sırasına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine ve gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 115’inci
sırasında yer alan (8/4) esas no.lu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Operasyonu konusunda genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/03/2008 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi, İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Ulusal Bayram ve Genel
Tatiller Hakkında Kanuna Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/121) İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının: 1 ve 10’uncu
sıralarında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in (6/235), (6/262), 9, 21, 39, 46
ve152’nci sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın
(6/257), (6/286), (6/324), (6/337), (6/463), 11’inci sırasında
bulunan Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın
(6/264), 20 ve 136’ncı
sıralarında bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun (6/284), (6/447), 28, 57, 58 ve
122’nci sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
(6/300), (6/362), (6/363), (6/433), 50 ve 52’nci
sıralarında bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/342), (6/346), 61ve 63’üncü
sıralarında bulunan Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un (6/367),
(6/369), 73 ve 129’uncu
sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/381), (6/440), 167’nci sırasında
bulunan Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/478), 179’uncu
sırasında bulunan Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun
(6/490), Esas numaralı
sorularına Maliye Bakanı Kemal Unakıtan cevap verdi;
Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Karaman Milletvekili Hasan Çalış, Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, Adana Milletvekili Kürşat Atılgan ve Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu da verilen cevaplara
karşı görüşlerini açıkladılar. Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen ve 11/3/2008 tarihli ve
75’inci Birleşimde görüşmelerine başlanan (10/3), (10/8), (10/12), (10/28),
(10/31), (10/33), (10/38), (10/42), (10/47), (10/56), (10/59), (10/62,)
(10/64), (10/65), (10/68), (10/71), (10/84), (10/87), (10/89), (10/98),
(10/101), (10/119), (10/145), (10/146) esas numaralı Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerine devam edildi. 19 Mart 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
19.01’de son verildi.
No.: 112 II.- GELEN KÂĞITLAR 19 Mart 2008 Çarşamba Teklif 1.- İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 2 Milletvekilinin; Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/187) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.3.2008) Rapor 1.- Manisa
Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili
Veysi Kaynak’ın; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın;
Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
13 Milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/132, 2/143, 2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120) (Dağıtma tarihi: 19.3.2008) (GÜNDEME) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, gündem dışı söz
uygulamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/2382) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/2/2008) 2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir soru önergesinin cevaplandırılmamasına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2383)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/3/2008) 3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir soru önergesinin cevaplandırılmamasına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2384)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/3/2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 Milletvekilinin, seracılığın
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/156) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/03/2008) 2.- Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak ve 19 Milletvekilinin,
Artvin İli ve Çoruh Vadisindeki bitki örtüsünün korunması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/157)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/03/2008) 19 Mart 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79’uncu Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, sendikal örgütlenmenin önündeki engeller hakkında söz isteyen Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’a aittir. Buyurunuz Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
sendikal örgütlenmenin önündeki engellere ilişkin gündem dışı konuşması ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sendikal örgütlenmenin
önündeki engeller konusunda gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Örgütlenme
özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması ve sendikal hakların yasaksız
bir şekilde yaşanması, demokratikleşme seviyesinin en önemli göstergesidir.
Sendikalar çoğulcu demokrasilerin en önemli kurumlarıdır. AKP İktidarı
döneminde demokratikleşme, özgürleşme, yasakların kalkması, Avrupa Birliği
standartlarında demokrasi gibi sözler şov malzemesi yapılmaktadır. Oysa
gerçekler farklıdır. Sayın Başbakan, bir tarafta, katıldığı Türk-İş Kongresinde
işçi temsilcilerine “Özel sektörde örgütlenin.” derken diğer tarafta, özel
sektörde işçiler sendika üyesi oldukları için işsiz kalmaktadır. 14 Mart tarihinin
Türkiye demokrasisinde ve siyasetindeki önemi sadece AKP’ye açılan kapatma
davası değildir. 14 Mart sabahında alanları dolduranları yalancılıkla itham
edenlerin millet iradesi ve demokrasi naraları atmaya hakları yoktur. Yine aynı
şekilde, hakkını, hukukunu ve
çocuklarının geleceğini korumak ve sahip çıkmak için meydanlara inen öğretmenler,
doktorlar, işçiler ve binlerce çalışan hakkında soruşturma açacağını söyleyen
bakanlar, millet iradesi edebiyatı yapan partinin bakanları değil midir? 14
Martta yaşananlar, AKP’nin demokrasi ve özgürlükleri sadece kendisi için
istediğini ortaya koymaktadır. Hükûmetin örgütlenme
özgürlüğünden anladığı cemaat ve tarikatların örgütlenmesidir. Sendikalar, AKP
döneminde büyük kan kaybetmiştir. Sendikal hakları yok eden AKP, cemaatlere,
tarikatlara gösterdiği duyarlılığın binde 1’ini sendikalara göstermemiştir. …katılmaları
nedeniyle işten atıldıkları, Türk-İş’in raporunda tek tek
iş yeri adresi ve tarihleri verilerek net ve açık bir biçimde ortaya konmuştur.
Diğer konfederasyonlar da dikkate alındığında, bu sayının çok daha yüksek
olduğu görülür. Oysa sendikalaşma, yasalardan kaynaklanan en temel
haklarımızdır. Tarikatlarla, cemaatlerle, türbanla demokrasi olmaz. Türban
gündemi, işte bu sendikasızlaştırmayı, ekonomideki kötü gidişatı, Hükûmetin beceriksizliklerini, haksızlıklarını,
adaletsizliklerini örtmeye yönelik bir gündemdir. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye, bir taraftan demokratikleşme yolunda
ilerlerken, 12 Eylül yasalarından, eskiyen yasalarından arınmaya çalışırken,
Ceza Kanunu’nu değiştirirken, Türkiye'yi kuruluş felsefesinden uzaklaştıracak
Anayasa değişikliğini bile gündeme taşırken, Sendikalar Kanunu’nda, Toplu
Sözleşme Kanunu’nda herhangi bir değişiklik yapılmamaktadır. Bunun nedeni,
ülkemizdeki sendikal yaşamın AB standartlarında olması mı? Hayır. Türkiye'yi
demokrasi ayıplarından kurtarma iddiasını taşıyan bir hükûmetin,
bu sendikalaşma önündeki engelleri kaldırmasıdır… AKP Hükûmetinin,
6 Ekim 2004 tarihinde imzaladığı Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın
hükümlerine de uymadığı görülmüştür. Sayın Cemil
Çiçek, burada, bu kürsüde türban özgürlüğünü savunurken kendisinden geçti ve
sendika kurma hakkından, örgütlenme ve grev hakkından bahsetti. Sayın Cemil
Çiçek’in türban konusundaki konuşması, altına imza attığı metinlerden haberinin
olmadığını göstermektedir. Çalışma Bakanının
seçim bölgesinin hemen yanı başında, Susurluk’ta, Yörsan
işçileri, sendikal örgütlenme özgürlüklerini kullandıkları gerekçesiyle işten
çıkarılmışlardır. Tek Gıda-İş
Sendikası, Yörsan Gıda çalışanları ile yapmış olduğu
başarılı çalışmalar neticesinde, çalışanların hak ve çalışma şartlarını
iyileştirmeye yönelik masaya oturabilmek için 22 Kasım 2007 tarihinde Çalışma
Bakanlığından yetki talebinde bulunmuştur. Ancak Çalışma Bakanlığı bu konuda
duyarsız kalmış, işçilerin örgütlenme haklarına yönelik gaspları burada da
kendini göstermiştir. Yaşanılan bu
olayda dikkat çekici nokta, Bakanlığın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Aydoğan. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Teşekkür ederim. Başbakanın
“Örgütlenin.” dediği işçiler, örgütlendikleri için ekmeklerinden olmuşlardır.
Bu, işte AKP demokrasisidir. “Özgürlük” diyenler, sendikal örgütlenme
özgürlüğünün arkasında duramamaktadır. Garip gurabanın
hamisi ve savunucusu olduğunu iddia eden Başbakan, dört aydan beri evine ekmek
götüremeyen işçilerimizi aradı mı, sordu mu? Yörsan’da yaşanan işçi
kıyımına son verilmesi için demokrat ve özgürlükçü Başbakanı göreve davet
ediyorum. Örgütlü toplum olmanın önündeki bütün engellerin kaldırılmasını
istiyorum. Burada, dört
aydan beri evine ekmek götüremeyen, işten çıkarılanların bir an önce hak
kayıplarının önlenmesi ve bu mağduriyetin giderilmesi dileğiyle, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydoğan. Gündem dışı
ikinci söz, 18 Mart Şehitler Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 93’üncü yıl
dönümü hakkında söz isteyen Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’e
aittir. Buyurunuz Sayın
Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, 18 Mart
Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 93’üncü yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Yüce Meclisin Sayın Başkanı, yüce milletin değerli
milletvekilleri; 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin
93’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinize
saygılar sunarım. Bin yıldır bu
toprakları vatan yapmak uğruna al kanlara boyanan; vatan için, bayrak için,
ezan için, namus için gözünü kırpmadan şehadet
şerbetini içen; dağlar gibi kemik yığan, nehirler gibi kan akıtan aziz
şehitlerimizi rahmetle, minnetle yâd ediyor, aziz hatıraları önünde saygıyla
eğiliyorum. Çanakkale, bir destanın adı. Çanakkale, kahramanlığın şahikasının aşıldığı yer. Çanakkale,
“hasta adam”ın damarlarındaki asil kanla titreyip kendine döndüğü yer.
Çanakkale, tarihin seyrinin değiştirildiği yer. Çanakkale, dünyaya “Dur!”
denilen yer. Çanakkale, yedi düvelin Türk’ün önünde secde ettiği yer.
Çanakkale, bir milletin yeniden doğduğu yer. Çanakkale, Ulu Önder, Büyük Lider
Mustafa Kemal Atatürk’ün var olduğu yer. Çanakkale, imanın, inancın, gururun,
zaferin ve bir millet olma şuurunun çelikleşerek, ölümsüzleşerek abideleştiği
yer. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 Kasım 1914 günü
ehlisalibin Çanakkale önlerinde başlattığı top atışlarıyla Çanakkale
muharebeleri başlamış, iki kıtanın kıyılarını kıyamet ateşleriyle dövmüş, bu
saldırılara güvenen ehlisalip 19 Şubat 1915’te Boğaz’ı geçmek için
ilerlediğinde küllerinden yeniden doğan Türk milletinin, kahraman Mehmetçik’in
sarsılmaz azmiyle karşılaşan muhteşem donanma, 18 Mart 1915 günü tarif edilmez
bir mağlubiyetin mümessili olarak ancak kaçabilmiştir. Çanakkale’yi, Gelibolu Yarımadası’nı her noktadan zorlayan,
saldıran sırtlan ordusu, tarihte görülmemiş bir destanın figüranı olarak, 14
Aralık 1915’te geldikleri yoldan geri dönmenin dayanılmaz çaresizliği içinde
evlerine dönerken aziz şehitlerimiz, aziz gazilerimiz, kahraman kumandanlarımız
ve kahraman askerlerimiz, Çanakkale’nin geçilemeyeceğini dünya tarihine altın
harflerle yazdırmıştır. Dün kendileriyle
özlem giderdiğimiz, hasbihâl ettiğimiz aziz
şehitlerimizin haykırışlarını ve dünyaya mesajlarını, yüce Meclis çatısı
altından, bir kez daha aktarmak istiyorum: “Çanakkale
destanı 18 Mart'la başlar. Bütün dünya Nusrat’ı saygı ile alkışlar. Denizler tanır
bizi, bilirler o seferi. ‘Çanakkale
geçilmez!, Çanakkale geçilmez!’ düşman dönse de geri!” "Uzanan
bütün sırtlarda kanım, kemiğim vardır benim. Kuru dikenlerde
bile, kuru dikenlerde bile Mehmet’im vardır benim. O Mehmetçik ki, o
Mehmetçik ki kahramanlığın şahikasını aştı burada. ‘Çanakkale
geçilmez!’ diye, ‘Çanakkale geçilmez!’ diye destan destan
destanlaştı burada." “Bütün dev
silahların üstüme kan kussa, Şurda tekbir sesleri
birer birer hep sussa, Değil
müttefiklerin bütün dünya kudursa, Bizlerden akan
her damla sizlere şelaledir. Geçemezsiniz
beyler… Bura Çanakkale’dir. Hintler,
yamyamlar, Moskoflar… Gidin… Gidin…
Burası Türk elidir. Buradan kuş bile
uçmaz, kâinat bilmelidir. Hangi, hangi
sapık dedi ki: ‘Boğaz geçilmelidir.’ Gelsin kendisi
geçsin ve göstersin boyunu, Ona da öğretelim
asil Türk’ün soyunu. Boğazı geçmek
için toplansa da bütün cihan, Koskoca gemiler
üzerime gelse de yan yan, Toplanın, toplanın efendiler…
Bu pınardan içilmez. Yanlış kapıyı
çaldınız. Yanlış kapıyı çaldınız. Yanlış kapıyı çaldınız. Çanakkale geçilmez!
Çanakkale geçilmez! Çanakkale geçilmez!” Saygılarımla.
(Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Cengiz. Gündem dışı
üçüncü söz, millî gelir hesaplaması hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’a aittir. Buyurun Sayın
Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar) 3.- İstanbul Milletvekili Esfender
Korkmaz’ın, millî gelir hesaplamasına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, gündem dışı, resmî
istatistiklerin gerçeği yansıtmıyor olmasıyla ilgili birkaç örnek vermek üzere
ve bu işin düzeltilmesini önermek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, devletin ürettiği resmî istatistikler, yalnızca piyasada değil
bütün dünyada Türkiye’yle ilgili göstergeleri, yatırım yapmak için gerekli
verileri sağlayan istatistiklerdir. Maalesef bu istatistikler, son yıllarda
tamamıyla çarpıtılıyor, özel amaçlarla kullanılıyor. İki örnek vermek
istiyorum: Birisi millî gelir hesapları, diğeri de hazinenin yaptığı borç
hesapları. Değerli arkadaşlar, bunlar, bu iki hesap Türkiye’de bugün
beklentileri yönetmek için kullanılıyor ama gerçek durumu yansıtmıyor; âdeta
Türkiye’de bugün yaşanan ekonomik sorunları hasır altı
etmek için, bu ekonomik sorunları gizlemek için kullanılıyor. Türkiye’de
işsizlik kentlerde yüzde 12’yi geçti. Şubat enflasyonu arttı. Cari açık bu sene
42 milyar dolar tahmin ediliyor. Özel sektör dış borçları 150 milyar doları
geçti. İMKB dünyanın en kırılgan borsası oldu. ABD hapşırınca biz nezle
oluyoruz burada. Bütün bu sorunları kapatmak için, bu sorunları hasır altı etmek için Türkiye’de hesaplar yanlış
kullanılıyor, istismar ediliyor. Değerli
arkadaşlar, millî gelir hesapları da bunlardan birisi. Bir gecede millî gelir
2.020 dolar artıyor, gayrisafi yurt içi hasıla yüzde
31,6 artıyor. Şimdi,
arkadaşlar, burada önemli bir husus var. Bakın, millî gelir hesaplarında bir
sistemden diğer bir sisteme geçmek, Birleşmiş Milletler sisteminden Avrupa
sistemine geçmek, millî gelir hesaplarının sonuçlarını değiştirmez. Bakın, bir
millî gelir nasıl hesaplanıyor? Katma değer olarak hesaplanıyor. Şimdi, eğer
bir tarladan 10 ton buğday alıyorsanız bunu hangi hesapla yaparsanız yapın bu
değişmez. Eğer bir atölyede 1 işçi 1 saatte 1 ceket üretiyorsa bunu hangi
hesapla yaparsanız yapın sonuç değişmez. Burada “güncelleme” diye halk
aldatıldı, toplum aldatıldı. Aslında güncelleme değil; yapılan, 1993’ten beri ön
tahminlerin realize edilmemiş olması, yani ön
tahminlerle yetinilmiş olması, düzeltme yapılmamış olması. Şimdi, on beş yıl
düzeltme yapılmıyorsa, bir günde bu düzeltmeyi yapıyorsanız, o zaman, elbette
ki millî gelir hesapları çok farklı çıkacaktır, dolayısıyla güvenilmez
çıkacaktır. Onun için, bu hesaplar yanlıştır. Bunu kalkıp da “Efendim, fert
başına gelir 9 bin dolardır Türkiye’de.” demek… Bunu, üstelik,
benim şahsen çok değer verdiğim bir bilim adamının söylemesi de beni ayrıca çok
üzmüştür. Değerli arkadaşlar,
millî gelir hesaplarının -TÜİK’in gecikmesi
nedeniyle, TÜİK’in on beş yıl yatmış olması
nedeniyle- bir gecede yapılması bu yanlış sonuçları doğurmuştur. Şimdi, her şeyde
Avrupa Birliğine sığınan Hükûmet neden borç
kullanımında, borç stokunda AB tanımlı borç stokunu kullanmıyor da net borç
stokunu kullanıyor? AB tanımlı borç stoku 344 milyar YTL, hazinenin net dış
borç stoku 252,5 milyar YTL; yani arada 90-100 milyar fark var. Şimdi, neden
bakanlar bu yanlış rakamı kullanıyorlar? Net borç stoku, bir ülkede gerçek
borcu göstermez. Net borç stoku, bir ülkede yalnızca nakit akışlarını, nakit
durumunu gösterir. Neden hükûmetler, bakanlar bunu
yanlış kullanıyor? Kullanacaksa AB standardını kullansın. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, nihayet, çözümlere zaman kalmıyor. Pazartesi
borsadaki düşmenin kapatma davasıyla en ufak bir ilgisi yoktur. Bu olay buraya
taşınarak istismar edildi, edileceğini de tahmin ediyorum. Bu, etik değil.
Çünkü salı günü ABD piyasaları düzeldi, Türkiye'de de borsalar artmaya başladı.
Ocak-şubat ayında 14,4 milyar dolar borsadan dışarıya gitti, kısa vadeli
sermaye, sıcak para çıktı. O zaman dava mı vardı arkadaşlar? 2006 Mayısında da
yüzde 11 düştü, mayıs-haziranda. O zaman dava mı vardı? Ocak ayında da borsa
düştü. Türkiye'de kırılganlık yüksek. Bu kırılganlığı önlemek
lazım. Bunun için de Türkiye'de ulusal bir sanayileşmeye gitmek lazım.
Bu mevcut durumda, mevcut dışa bağımlı ekonomide hiçbir zaman Türkiye'de
kırılganlığı yenemezsiniz. Saygılar
sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Korkmaz. Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren cevap hakkını
kullanacaktır. Buyurunuz
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; CHP İstanbul Milletvekili Sayın Esfender
Korkmaz Hocamızın “Türkiye'de millî gelir hesapları” konulu gündem dışı
konuşmasına ilişkin söz almış bulunuyorum. Sayın Başkan sizi ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Gerçekten de
ulusal hesapların revizyonu konusu önemli bir konudur.
Türkiye'de ilk defa yapılmıyor. Daha önce de ifade ettiğimiz şekilde,
güncellemenin ekonomik ve istatistik nedenleri oluştuğunda, bu sürekli yapılan
ve sürekli güncelleştirilen bir konu. Güncelleme neden önemli? Güncellemenin en
önemli nedeni, gayrisafi yurt içi hasılanın, o ülkedeki bütün ekonomik
birimlerin faaliyetlerinin kümülatif sonucunu
yansıtmış olmasından dolayı önemlidir. İkincisi de
ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin genel görünümünü verdiği için, bu tablo
içinde hangi ekonomik ajanın, hangi ekonomik sektörün ne kadar ağırlığı
olduğunu belirlemede de önemli rol oynamaktadır. Güncellemenin
yapıldığı yıllara baktığımızda, 1950’de yapılan ilk güncelleme baz yıl olarak 1948’i kullanmıştır. 72’deki güncelleme 68
yılını baz olarak almıştır; 93’teki güncelleme 87’yi
ve son olarak da 2007 yılındaki güncelleme de 1998 yılını baz yılı olarak almış
bulunmaktadır. Bir sene önce, yani 93 yılında 1987 yılını baz
alan millî gelir revizyonu yüzde 38’lik bir artışla neticelenmiştir.
Dolayısıyla artış oranlarını sadece orana bakıp yorumlamak çok makul bir
yaklaşım değil. 1998 ile 2006 dönemindeki bütün serinin güncelleştiğini
düşündüğünüzde, en yüksek oranın, ortalama 35,1’le 1999 yılı için olduğunu, en
düşük güncellemenin de ortalama 26,3’le 2002 yılını kapsadığını söyleyebiliriz.
Dolayısıyla 2007 yılındaki 1998’i dikkate alan baz
yılı güncellemeleri sabit bir kat sayı değil, o ekonomide, o sektörlerde ve o
tarihlerdeki güncellemeyi kapsıyor. Değerli
milletvekilleri, güncellemenin iki ana nedeni vardır: Bir tanesi istatistiki nedenleri –Sayın Hocam çok özet olarak bahsetti-
ikincisi de ekonomik nedenleridir. İstatistiki
nedenlerin başında, o ülkenin en önemli kalemi olan gayrisafi yurt içi
hasılanın uluslararası ölçekte karşılaştırılabilir olmasını sağlamaktır.
İkincisi –yine bahsedildi- sınıflama sistemindeki değişikliktir. Bu da
Birleşmiş Milletlerden üye olmaya aday olduğumuz Avrupa Birliğinin sistemine
geçişin ortaya çıkarttığı bir sonuçtur. Mevcut anketlerde
ve mevcut anket sisteminde yapılan değişiklik de istatistiki
olarak gayrisafi yurt içi hasılanın güncelleştirilmesini zorunlu kılar. Yeni
anketlerin yapılmış olması da güncelleştirmenin önemli bir nedenidir. Belki teknik
olacak ama en önemli istatistiki neden, ticaret
marjları, ulaştırma marjları ve girdi-çıktı kat sayılarında yapılması gereken
değişikliklerdir. Sektörel zaman serilerinin
tutarlılığının sağlanması ve hepsinden önemlisi de ekonomide genel dengeyi
–biraz sonra anlatacağım- daha tutarlı hâle getirmek bakımından güncelleme de
yapılmak zorundadır. Ekonomik nedenler
arasında ise çok daha net şekilde ortaya çıkan sonuçlara baktığımızda, bir
defa, daha önce yapılmış olup gündeme alınmayan ya da istatistiklere yansımayan
ekonomik sonuçlardan da bahsetmek isterim. Bunların bir tanesi 2000 yılı bina
sayımı, 2001 yılı tarım sayımı, 2002 sanayi ve iş yeri sayımı ve 2007’deki nüfus
sayımları da ekonomik olarak hesapların güncelleştirilmesini zorunlu
kılmaktadır. İş yeri
kayıtlarının kurulması ve güncellemesi de yine bu açıdan önem arz etmektedir. Hepsinden
önemlisi, burada sık sık vurguladığımız, üzerinde
durduğumuz kayıt dışılığın azaltılması da ekonomik olarak güncelleme konusunda
bizi bu yola iten temel nedendir. Kapsanan ekonomik faaliyetlerin artmış
olması, mevcut örnek hacimlerinin artırılması, iş gücü araştırmaları, bütçe
araştırmaları ve sanayi üretim araştırmaları güncelleştirmenin en önemli
nedenleri arasında yer almaktadır. Şimdi, çok sık
sorulan, Sayın Milletvekilimizin de gündeme getirdiği bu güncellemenin ortaya
çıkarttığı veya bize verdiği sinyaller nelerdir: Birinci soru şu tabii: “Ülke
daha mı zenginleşmiştir?” Değerli
milletvekilleri, güncellemeyle şunu görmüş olduk: Artık Türkiye ekonomisi
eskiye oranla daha fazla katma değer üretme potansiyeline sahip bulunmaktadır.
Kişi başına düşen geliri niçin hissetmedi vatandaşımız? Yine, sizler de
biliyorsunuz, millî gelirlerin güncelleştirilmesi olayı gelir dağılımındaki
değişmeyle aynı şey değil. Gelir dağılımındaki rakamlar önümüze geldiğinde
vatandaş başına, grup başına ve kişi başına güncellemenin de yansıdığını
birlikte göreceğiz. Üzerinde
durulması gereken önemli bir nokta, bundan sonra güncelleme yapılacak mı
yapılmayacak mı? Değerli milletvekilleri, güncelleme iki açıdan devam edecek.
Bir tanesi, her üç ayda bir millî gelirin ya da ulusal hesapların yayınlanması
tarihinde, ondan önceki dönemde değişen bir veri varsa onu rutin şekilde zaten
güncelleştiriyoruz. Ama bu kapsamda bir güncelleşmenin olup olmayacağı, yine
önümüzdeki beş on yıllık bir süre içinde ekonominin kayıt içine alınma sürecine
bağlı olarak gündeme gelebilecek bir olaydır. Güncelleme sadece
Türkiye’de yapılmıyor, Türkiye dışında gelişmiş ülkelerde ve yükselen
piyasalarda da sık sık karşılaşılan bir olaydır.
Örneğin, Almanya ve İtalya, 2000’li yıllarda önemli ölçüde oran sayılacak bir
güncelleştirmeyi yapmıştır. Yunanistan benzer bir güncelleme yapmış fakat
yükselen piyasalar içinde bizim açımızdan önem kazanan Brezilya örneğinden
bahsetmek lazım. Brezilya da 2007 yılında, mart ayında ortalama yüzde 11’lik
bir güncellemeyi yapmış bulunmaktadır. Güncellemenin ekonomik sonuçlarına ya da
bizim makroekonomik görünümümüze yansıma biçimi konusunda da birkaç tane
göstergeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Reel sektör
açısından bakıldığında, güncelleme, az önce ifade ettim, nominal
olarak, reel olarak ve dolar cinsinden gayrisafi yurt içi hasılanın artmış
olduğunu göstermekte. Bunun doğal bir sonucu olarak da kişi başına düşen geliri
göstermiş olmakta ama az önce ifade ettiğim şekilde, bunun gelir dağılımı
açısından nasıl bir tablo ortaya çıkaracağını, önümüzdeki aylarda yayınlanacak
gelir dağılımı sonuçlarında çok net şekilde görmüş olacağız. Güncellemeyle
ortaya çıkan önemli bir sonuç da millî gelirdeki büyüme oranlarının da
farklılaşmış olmasıdır. Büyümeye esas kabul ettiğimiz millî gelir hacimleri
değiştiği için, bu hacimlerin değişmesinin doğal sonucu oranlar da değişmiş
bulunmaktadır. Belki de üzerinde durulması gereken reel sektör bakımından en
kritik gösterge, yeni seride yatırımların güncelleşmiş millî gelire oranının
artmış olmasıdır. Bu oran çok ciddi şekilde artmamış olsa bile, ortaya
çıkardığı sonuç, gelir arttığında gelirin yatırıma ayrılan kısmının zaman
içinde artış trendinde olacağıdır. Sayın Vekilimizin
de ifade ettiği şekilde, güncellemenin kamu sektörü tarafına baktığımızda tablo
çok daha net şekilde ortaya çıkmaktadır. Eski seriyle yeni seri arasındaki
bütçe açığının, faiz dışı fazlanın ve faiz harcamalarının, gayrisafi yurt içi hasılaya baktığımızda, bütün oranların eskiye oranla daha
iyi noktaya geldiğini söyleyebiliriz. Bunun anlamı şu: Avrupa Birliği sürecinde
Maastricht Kriterleri’ni dikkate alıyor isek, bütçe
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranında Avrupa
ortalamasının çok daha altına geldiğimizi de çok net şekilde söyleyebiliriz. Güncellemenin
finans sektörü bakımından önemine gelince: Özellikle bankacılık aktiflerini ya
da banka sektörünün aktiflerini gayrisafi yurt içi hasılaya
böldüğümüzde, ortaya çıkan sonuç, yeni seride banka aktiflerinin gayrisafi yurt
içi hasılaya oranının azalmış olmasıdır. Bunun anlamı: Türk banka sektörünün
hâlâ ciddi bir büyüme potansiyeli taşıdığını ifade etmek gerekir. Benzer şekilde,
yine finans sektörü açısından değişik likidite ve ödeme aracı olarak kullanılan
parasal büyüklüklerin de gayrisafi yurt içi hasılaya
oranının düştüğünü ve değiştiğini, arttığını söyleyebiliriz. Burada üzerinde
durulması gereken önemli konulardan bir tanesi de paranın dolaşım hızı ve
aktarım mekanizmalarının büyüyen bir ekonomi için iyi bir sonuca
ulaştıracağıdır. Borçlar
bakımından önemli bir sonuç da, yine Sayın Vekilimizin ifade ettiği şekilde,
iki türlü borcu gayrisafi yurt içi hasılaya bölerek
kullanıyoruz. Bunlardan bir tanesi, kamu net borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranıdır, diğeri de Avrupa Birliği tanımlı borç
stokunun millî gelire, gayrisafi yurt içi hasılaya oranlarıdır. Yeni seri veya
eski seriye baktığınızda, yeni serideki düşüş trendi eski seriden çok daha
fazladır. O zaman ortaya çıkan sonuç şudur: Büyüyen bir ekonomide ekonominin
büyüme oranından daha az bir borçlanma stratejisinin olduğu söz konusudur.
Birkaç tane rakam vermek isterim: Kamu net borç stokunun 2006 yılı sonu
itibarıyla -2007 verileri 31 Martta ilan edilecek- eski seride yüzde 45’ken,
yeni seride 34,2’dir. Gerçekten de kamu net borç stokunu kullanmak
istemiyorsak, AB tanımlı borç stokunu kullanmak istiyorsak, orada da AB tanımlı
genel yönetim borç stokunun millî gelire oranı eski seride 60,7 iken, yeni
seride, 2006 yılı itibarıyla, 46’ya düşmüş bulunmaktadır. Bunun da verdiği
sinyal son derece açıktır. Avrupa Birliği Maastricht
Kriterleri’nde AB tanımlı borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya
oranının 60 olması gereken kriterin Türkiye şu anda çok daha düşük bir
seviyesinde bulunmaktadır. Son olarak da
gayrisafi yurt içi hasıladaki güncellemenin dış
ekonomik sektöre nasıl yansıdığı konusunda da bir iki rakamı sizlerle paylaşmak
isterim. Cari işlemler dengesinin, yani cari açığın millî gelire oranı 2006
yılında eski seriye oranla 8 iken, yeni seride 6,1’e düşmüştür. Aynı şekilde
ihracat, ithalat ve dış ticaretin de benzer bir düşüş trendinde
olduğunu söyleyebiliriz. Değerli
milletvekilleri, gayrisafi yurt içi hasılanın ekonomik
ve istatistik nedenlerden dolayı güncellenmesinden sonra Türkiye’nin
makroekonomik tablosunun değiştiğini ve bu tablonun artık Türkiye’nin eskisine
oranla daha fazla katma değer üretebileceğini gösterdiğini ve dolayısıyla 526
milyar dolarlık bir millî gelirle Türkiye’nin dünyanın 17’nci ekonomisi,
Avrupa’nın da 6’ncı ekonomisi olmasının kesinleştiğini, kişi başına düşen
gelirin 7.200 doları bir sene önce, 2007’de de 9 bin doları bulacağını
söylediğimizde, gerçekten de Türkiye’nin hem bölgesel hem de küresel bir aktör
olarak önemli noktaya geldiğini ifade edebiliriz. Güncellemenin
Türkiye’nin rating’i konusunda da önemli sinyaller
vermiş bulunmaktadır. Güncellemeden önce sadece 7 değişkenden 2 tanesinde iyi
konumdayken, Türkiye ekonomisi güncellemeden sonra 7 değişkenden 5 tanesinde
iyi konuma gelmiş bulunmaktadır. Güncellemenin
verdiği sinyaller içinde önemli olan bir husus da piyasanın beklediği
güncelleme oranı ortalama yüzde 25 ve 30 aralığındaydı,
2006 yılındaki güncelleme kat sayısı da bundan fazla değil, sadece yüzde
31’dir. Dolayısıyla piyasa beklentisi ile fiilî gerçekleşme arasında fark
olmadığı için bunun toplumu yanıltma ya da hesapları farklı şekilde gösterme
anlayışından değil, sadece Türkiye’nin mevcut durumunu elimizdeki veri ve
bilgilerle daha net şekilde ortaya koymaktır. Tablonun bize
ürettiği veya tablonun verdiği önemli bir sinyal de Türkiye’nin gelecek döneme
ilişkin sağlıklı bir geleceği inşa ettiğini göstermiş olmasıdır. Buradaki görüşmelerimizde, buradaki konuşmalarımızda sık sık vurguladığımız gibi, ekonomik değişimi ölçmek ve
belirlemek istiyorsak kişi başına düşen geliri, kişi başına düşen kamu borcunu,
kişi başına düşen toplam borcu ve kişi başına düşen toplam yatırımları
ilişkilendirdiğimizde ortaya çıkan tablo şudur: Kişi başına düşen gelire oranla
kamu borcu ve özel borç düşmüştür. Aynı şekilde, kişi başına düşen
gelire oranla kişi başına yatırım da artmıştır. Bunun verdiği mesaj Türkiye’de
ciddi bir değişim ve dönüşümün yaşandığı, ekonomide normalleşmenin söz konusu
olduğu, ekonomide eskiye oranla bir düzeltmenin yaşandığıdır. Sayın Vekilimizin
üzerinde durduğu önemli bir konu da pazartesi günü dünya piyasalarında yaşanan türbülansla ilgili değerlendirmedir. Ben de sizlere özet
olarak bu türbülansla ilgili birkaç rakamı paylaşmak
isterim. Cuma günkü verileri dikkate aldığımızda, yani cuma günü kapanış
durumundaki borsayı, faizi ve kuru dikkate aldığımızda pazartesi günü yine
kapanışta aynı şekilde borsayı, kuru ve faizi dikkate aldığımızda ortaya çıkan
tablo şudur: İstanbul Menkul Kıymetler 100 Endeksi’nde cumaya göre pazartesi
günü itibarıyla değer kaybı yüzde 7,48’dir. Aynı şekilde döviz kurlarında artış
oranı yüzde 2,1’dir. Aynı şekilde faiz oranlarındaki yükseliş oranı 3,97’dir, baz puan da yüzde 69 artmıştır. Bu göstergelere
baktığımızda, dünya piyasalarında -yükselen piyasalar ve gelişmiş piyasalar da
dâhil olmak üzere- bu kadar dramatik bir değişiklik yaşayan ülkenin olup
olmadığını değerlendirmek lazım. Salı günkü
verilere baktığımızda: Salı günkü verilerde de pazartesiye oranla bir
düzelmenin olduğunu söylemek mümkün. Dolayısıyla -az
önce ifade ettik- Türkiye ekonomisinde ana parametreler olarak bakıldığında:
Merkez Bankası rezervlerinin 75 milyar dolar -brüt olarak- hazinenin nakit durumunun
iyi olmasını, bankacılık sektörü pozisyonunun güçlü olmasını, mali disiplinin
devam etmesini veya ettiğini, ocak, şubat bütçesinin yirmi yıldan beri ilk defa
fazla verdiğini, ekonomik büyümenin artmaya devam ettiğini; hepsinden önemlisi,
özel sektörün hâlâ dışarıdan kredi bulabilme yeteneğine ve gücüne sahip
olduğunu, enflasyonun düşme trendinin devam ettiğini,
ihracat artışının TİM ve TÜİK verilerine göre artmasının devam ettiğini ve reel
sektör bakımından önemli bir gösterge de, ocak ayında yüzde 11,7 artan sanayi
üretim endeksine bakarsak, 2008 yılı için Türkiye ekonomisinde göstergelerin
olumlu trendinin söz konusu olduğunu söylemek mümkün. Az önce ifade
ettiğim gibi, borçların gayrisafi yurt dışı hasılaya
oranı ve temel bütçe büyüklüklerinde gayrisafi yurt içi hasılaya oranının
yüksek olması, ekonominin eskiye oranla daha korugan ve daha sağlam olduğunu,
güvenli bir liman ve yükselen yıldız olma özelliğini korumaya devam ettiğini,
olabilecek dalgalanmalardan kalıcı etkisini azaltacak bir potansiyele de sahip
olduğunu söylemek mümkün. Tabii, üzerinde
durulması gereken önemli konu: Küresel fırtınanın şiddetinin arttığı ve
etkileyebildiği veya etkileyeceği alanın genişlediği bir ortamda küresel
belirsizlikler, istikrarsızlıklar ve krizler söz konusuyken, lokal
düzeyde belirsizlik, istikrarsızlık ve kriz üretmek, ekonominin dayanma gücünü
ve ekonominin genel direncini olumlu yönde etkilemeyecektir. Ama genel bir
çerçeve olarak şunu söylemek mümkün: Revizyonla birlikte, az önce ifade ettiğim
ana tabloyla birlikte, Türkiye, eskiye oranla birçok kırılganlığını ortadan
kaldırmış, birçok kırılganlıklarını düzeltmiş fakat büyüyen bir ekonomi olduğu
için, gelişen bir ekonomi olduğu için yeni eşiklerin de başına geldiğini
söyleyebiliriz. Dolayısıyla ekonominin doğal yapısından dolayı kaybolan
kırılganlıklar yeni süreçlerde, yeni dönemlerde farklı hassasiyetler
üretebilir. Bu hassasiyetlerin, ortaya çıkan bu kırılganlıkların yönetimi de
elbette önemlidir. Ama Türkiye ekonomisinin eskiye oranla daha güçlü, daha sağlam
olduğunu da belirtmek lazım. Son olarak, bir
iki cümleyle borçlanmayla ilgili rakamlardan da bahsetmek isterim. Hazinenin,
ister kamu borcunun net olarak ister Avrupa Birliği tanımlı olarak
bakıldığında, gayrisafi yurt içi hasılaya oranlarının
azalması ve yeni senede bunun çok daha hızlı azalmış olmasının ortaya
çıkarttığı en önemli sonuç, büyüyen bir ekonominin gelir artışına oranla
borçlanma artışının daha az olduğudur ve borçlanmanın da etkin bir şekilde
yönetiliyor olmasıdır. Bu duygu ve
düşüncelerle, sizlere tekrar en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ekren. Sayın
milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden oluşan bir
heyetin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/363) 18
Mart 2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Avrupa
Parlamentosu Milletvekillerinden oluşan bir heyetin davet edilmesi Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 13 Mart 2008 tarih ve 733 sayılı
Kararı ile uygun görülmüştür. Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un
7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum: B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19
milletvekilinin, seracılığın geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/156) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Sera kısaca "iklime bağlı kalmadan, bütün yıl boyunca
ekonomik olarak sebzeciliğin ve çiçekçiliğin yapıldığı tesisler" olarak
tanımlanabileceği gibi, kapsamlı olarak da iklimle ilgili çevre koşullarına,
tümüyle veya kısmen bağlı kalmadan gerektiğinde sıcaklık, ışık, nem ve hava
gibi etmenler denetim altında tutularak bütün yıl boyunca çeşitli kültür
bitkileriyle bunların tohum, fide ve fidanlarını üretmek, bitkileri korumak,
sergilemek amacıyla cam, plastik v.b. ışık geçirebilen malzeme ile kaplanarak
değişik şekillerde yapılan, yüksek sistemli bir örtüaltı
yetiştiriciliği yapısıdır. Seracılığın önemi
küresel ısınma ile yok olan tarım alanlarının yerinde değerlendirilmesi
zorunluluğun sonuçlarının yansıması olarak önem arz etmektedir. Sebze
üretimindeki dar boğazı aşmak ve tüketiciye her zaman taze sebze sunabilmek,
çevre koşullarının uygun olmadığı mevsimlerde, taze sebze ve çiçek
yetiştiriciliği ancak bu bitkilerin en iyi şekilde gelişmesi için uygun
koşulların yaratıldığı sera olarak tanımlanan özel tesisleri planlamak ve
kurmakla sağlanabilir. Seralarda tarımın sürdürülebilir hale gelmesine
çalışılmalıdır. Ülkemizdeki seracılığı daha iyi bir yere getirmek, geliştirmek
ve yaygınlaştırmak amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 98. ve TBMM
İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ve talep ederiz. 1) Kayhan Türkmenoğlu (Van)
2) İsmail Özgün (Balıkesir)
3) Gülşen Orhan (Van)
4) Mehmet Nil Hıdır (Muğla)
5) Fetani Battal (Bayburt) 6) Mehmet Erdoğan (Adıyaman)
7) Abdullah Çetinkaya (Konya)
8) Ali Küçükaydın (Adana) 9) Fatih Metin (Bolu) 1O) Fahrettin Poyraz (Bilecik)
11) Osman Demir (Tokat)
12) Yaşar Eryılmaz (Ağrı)
13) Hacı Hasan Sönmez (Giresun)
14) Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
15) Ali Er (Mersin)
16) Avni Doğan (Kahramanmaraş)
17) Mehmet Tunçak (Bursa) 18) Bayram Özçelik (Burdur)
19) Mehmet Halit Demir (Mardin)
20) Mustafa Hamarat (Ordu)
Gerekçe: Toplam 78 milyon
hektar alana sahip olan ülkemizde, tabir edilen 48 bin hektar "örtü
altı" bir alan vardır. Ülkemiz, oldukça değişik ekolojik
şartlara sahip olduğundan, gerek sıcaklık değerlerinin uygunluğu gerekse ışık
miktarının yüksek seviyede olması, pek çok bahçe bitkileri türünün
yetiştirilmesine olanak sağlar. Örtü altı yetiştiriciliği de bu grup içerisinde
önemli bir yere sahiptir. Sera
işletmeciliğinde planlamanın gayesi, bitkilerin yetiştirilme, büyüme ve
gelişmeleri için uygun olmayan çevre koşullarında en uygun bitki gelişme
koşullarını yapay olarak oluşturmaktır. Birim alandan
yüksek verim alınmasını sağlayarak küçük alanların marjinal
olarak değerlendirilmesine olanak veren örtü altı yetiştiriciliği, aynı zamanda
yıl içerisinde düzenli bir işgücü kullanımı sağlaması nedeniyle de ülkemizdeki
en önemli tarımsal faaliyetlerden birisi haline gelmiştir. Günümüzde pek çok
ülkede, seralarda üretimin büyük bir kısmı topraksız tarım ile gerçekleştirilmektedir.Türkiye'de seracılık son yıllarda
hızlı bir gelişim göstermiştir. Bunda iş dünyasının seracılığa artan ilgisi ve
beraberinde getirdiği teknolojinin payı büyüktür. Türkiye'de seracılık yeni
değildir. Geçmişi 1940'lı yıllara kadar uzanmaktadır. Seracılığın 70'li
yıllarda önemli gelişmeler kaydettiği herkesçe bilinmektedir. Ancak asıl
sıçrama 2002 tarihinden sonra yaşanmıştır. Tarım Bakanlığı ve sivil toplum
kuruluşlarının başlattığı, çiftçileri Avrupa standardında ürün yetiştirme
konusunda bilinçlendirme projeleri vasıtasıyla organik tarım destekli seracılık,
geleceğin önemli bir gelir kapısı olacaktır. Topraksız
üretimin geleneksel seracılıktan en büyük farkı elde edilen üründen yaklaşık üç
kattan daha fazlasının alınması ve ürünlerin dayanıklı olmasıdır. Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, endüstriyel seracılık yapan işletmeler ile bilgi işlem
şirketlerinin teşviklerden faydalanmasına imkân sağlayacak bir düzenlemeye
gitmektedir. Buna göre, devlet artık bu tesisleri de sanayi işletmesi olarak
kabul edecek, elektrikte %40'lara varan indirimler olacaktır. Yatırımların,
kalkınmada öncelikli yörelere kaydırılması için teşvik sağlanacaktır. Meyve ve
sebzenin “Topraksız Tarım” olarak da adlandırılan gübreli su gibi besleyici
sıvılar içinde üretilmesi son yıllarda gittikçe yaygınlaşmıştır. Akan su içinde
yetiştirme tekniği, diğer sistemlere göre %40 gübre %20 su tasarrufu
sağlamasına rağmen, ülkemizde alt yapının oluşturulamaması sebebiyle
yaygınlaşamamıştır. İngiltere, bu sistemi seralarında %95 oranında uygulayan en
ileri ülkelerden biridir. Buna karşın ülkemizde katı ortamda yetiştiricilik en
çok kullanılan tekniklerdendir. Bu teknikte toprak yerine perlit, ponza, kokopit, kaya yünü gibi suyu tutan malzemeler
kullanılmaktadır. Bu malzemeler
uzun saksılar içine konuluyor ve ürün bu saksıların içine dikiliyor. Ürünlerin
ve genel olarak seranın su, gübre, hava, hastalık gibi kontrolleri ise
bilgisayarla yapılıyor. Topraksız sera yatırımı, geleneksel seracılığa göre
daha pahalı olmasına karşın üretim maliyetleri çok daha düşüktür. Ama, tarımsal
mücadele ilaçları direkt toprağa verilmediği için toprak ve yer altı sularının
kirlenmesinin önüne geçilmesi, her türlü arazilerde yetiştiricilik, toprak
işleme, yıkama, dezenfekte etme ve gübrelemeye gerek
kalmaması yönleriyle, ürünler daha kaliteli olduğu için AB normlarına uygun olmakta,
ihracat şansı artmakta, daha iyi beslendiği için ürünler daha lezzetli ve
kaliteli ve bitkiyi eğitmek daha kolay olmaktadır. Ülkemiz, tarımsal
üretim potansiyeli bakımından, bir çok ülkede olmayan
iklim avantajına ve ekolojiye sahiptir. Seracılık sektörünün geliştirilmesi ile
ekonomimize sağlanacağı katkının yanı sıra, özellikle doğu ve güneydoğudaki
terör olayları nedeniyle terk edilen veya boşaltılan yerleşim yerlerinin
yeniden canlandırılması ve on binlerce insanımıza iş ve aş sağlaması açısından
da önemli olacağı muhakkaktır. Söz konusu yatırım kalemleri arasında
seracılığın da bulunması ve yaygınlaştırılması da önemlidir. Bu konuyla ilgili
bir Meclis Araştırması açılması büyük yarar sağlayacaktır. 2.- Artvin Milletvekili Ertekin
Çolak ve 19 milletvekilinin, Artvin ili ve Çoruh Vadisi’ndeki bitki örtüsünün
korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/157) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Dünya üzerinde
nüfusun hızla artışı ve sanayileşmeyle doğru orantılı olarak doğal kaynaklara
da önemli oranda gereksinim duyulmakta ve daha geniş ölçüde yararlanma
olanakları araştırılmaktadır. Ülkemiz, doğal kaynaklar bakımından önemli bir
konumda olup bitkiler açısından oldukça zengin bir floristik
yapıya sahiptir. İllerimizin
kalkınması ve yöresel kaynakların değerlendirilmesi aşamasında özellikle
bölgesine, yöresine, iline has doğal kaynaklar mevcuttur. Artvin İlimiz de;
endemik ve endemik olmayan nadir bitkiler açısından önemli bir yaşam alanıdır. Bu yaşam alanında
doğal olarak varlığını sürdüren bitkiler gerek yöre halkının bilgilendirilmemiş
olması sebebiyle tahrip edilmekte gerekse küresel ısınma ve baraj yapımı sonucu
Çoruh havzası ve çevresinde görülen mikroklima iklim
özelliklerinin değişmesi sebebiyle yaşam alanları daralmaktadır. Ülkemiz için
önemli bir ekonomik kaynak olması münasebetiyle Artvin İlimizde bulunan bu
bitkilerimizin tespitinin yapılması, koruma altına alınması ve çeşitli sanayi
alanlarının hammaddesi olarak tarımının yapılabilmesi için tutarlı ve uzun
vadeli bir ulusal politika ve planlama ihtiyacı vardır. Bu nedenle,
ilgili sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi için Anayasanın
98 inci, İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ederim. 1) Ertekin Çolak (Artvin) 2) Lütfi Çırakoğlu (Rize) 3) Hasan Angı (Konya) 4) Erol Aslan Cebeci (Sakarya) 5) Mustafa Demir (Samsun) 6) Recep Yıldırım (Sakarya) 7) Muharrem Candan (Konya) 8) Cemal Taşar (Bitlis) 9) Agâh Kafkas (Çorum) 10) Hüseyin Devecioğlu (Kilis) 11) Orhan Karasayar (Hatay) 12) Asım Aykan (Trabzon) 13) Haydar Kemal Kurt (Isparta) 14) Avni Erdemir (Amasya) 15) İbrahim Kavaz (Erzurum) 16) Mehmet Ocakden (Bursa) 17) Ayhan Yılmaz (Ordu) 18) Ahmet Aydın (Adıyaman) 19) Taner Yıldız (Kayseri) 20) Fikri Işık (Kocaeli) Gerekçe: Bir ülkenin floristik zenginliği ve çeşitliliği, içerdiği nadir ve
endemik taksonların çokluğu ile önem kazanır. Kalkınmakta olan
ülkemizde ihracat gelirlerinin artırılmasına ve yeni döviz kaynaklarına
şiddetle gereksinim duyulmaktadır. Flora ye vejetasyon açısından oldukça zengin
olan ye kolşik kesim olarak bilinen Doğu Karadeniz
Bölgesinde bu zenginliğin yanı sıra, çok sayıda orman yan ürünü veren odunsu ve
otsu bitkiler yayılmaktadır. Bu bitkilerden elde edilen yan ürünler başta tıp
ve eczacılık olmak üzere kimya, boya, kozmetik gibi değişik sanayi alanlarında
kullanılmakta, ayrıca gıda ve besin değerleri taşımaktadır. Öte yandan,
özellikle son yıllarda ülkemizde doğal bitkilerimizden süs bitkisi olarak da
yararlanma şeklİ giderek yaygınlaşmaktadır. Artvin ilimizde
asal orman ağaçlarının yayılışı, servet ve artım miktarını belirleyen envanter çalışmalarının yapılmasına karşın, yan ürünler için
sağlıklı bir envanter çalışması yapılmamıştır. Nerede ne miktar yan ürün veren
bitkilerimiz olduğunun saptanması, ayrıca bu yan ürünlerin doğadan doğrudan
doğruya bilinçsizce söküm yada toplama yerine, bu tür
yan ürün veren bitkilerin ıslah edilerek yapay yolla üretilmesi ve dış
satımının sağlanması yoluna gidilmelidir. Artvin ilini de
kapsayan Kafkasya, Uluslararası Çevre Koruma Örgütü (CI), Dünya Bankası (WB) ve
Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından en
zengin ve aynı zamanda tehlike altındaki en önemli 25 karasal "Ekolojik
Bölge"sinden biri olarak tanımlanmaktadır. Avrupa-Sibirya Floristik Bölgesi'nin "Kolşik"
kesiminde yer alan Kafkasya, Batı Avrasya'daki üçüncü zamana ait ormanların en
önemli sığınak ye relikt alanıdır. Dünya üzerinde
ılıman yaprak döken ormanların üçüncü zamandan bu yana kesintiye uğramadan
varlığını sürdürdüğü bölgedir. Artvin'de
yaklaşık 140 endemik, 80 endemik olmayan nadir olmak üzere yaklaşık 1400 adet
bitki taksonu yayılış göstermektedir. Doğu Karadeniz
Bölgesinde yayılış gösteren endemik takson sayısı 386
olup bölgede yaklaşık 2239 takson bulunmaktadır. Ülkemizde 87 adet
Bern sözleşmesi kapsamına giren tür vardır. Bu türlerden 6'sı Artvin ili
sınırları içerisindedir. Ülkemiz
bitkilerinden 114'ü CITES sözleşmesine tabidir. Bu türlerden 17’si Artvin
ilinde bulunmaktadır. Artvin ilimizin
florası tıbbi bitkiler bakımından çok zengin olmasına rağmen bu bitkiler
hakkında sağlıklı istatistiki rakamlar bulmak mümkün
değildir. Floristik açıdan
Türkiye'nin en zengin illerinden biri olan Artvin'de bu kapsamda bir çalışmanın
yapılmamış olması ve Kafkasya Ekolojik Bölgesinin bir parçası olması açısından
da bu araştırma önem taşımaktadır. Nadir ve endemik
bitkilerimizden bazıları süs bitkisi, bazıları tıbbi bitki olarak kullanılmak
amacıyla ve bir kısmı da içerdiği genetik özellikleri nedeniyle yurt dışına
çıkarılmaktadır. Çoruh Vadisi,
Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD), Fauna ve Flora International
(FFI) ve İstanbul Üniversitesinin yürüttüğü çalışmalar sonucu Türkiye'nin 122
Önemli Bitki Alanı'ndan biri olarak belirlenmiştir. Avrupa, Kuzey Afrika ve
Orta Doğu’nun en zengin bitki örtüsüne sahip ülkesi olarak Türkiye’nin en
zengin ilk 122 alanı arasında yer alması, Çoruh Vadisi'nin bitki örtüsünün
önemini vurgular. Çoruh vadisinde
47'si endemik, 23'ü endemik olmayan nadir olmak üzere toplam 70 bitki taksonu yapılacak barajlardan olumsuz yönde etkilenecektir.
Söz konusu
sorunlara çözüm üretmek üzere yapılacak çalışmalar, yalnızca bir kurum ya da
kuruluşun tek başına gerçekleştirebileceği çalışmalar olmayıp, çok disiplinli
ve çok katılımlı çalışmalardır ve konu ile ilgili tüm kuruluşların katılacağı
bir organizasyon işidir. Bu organizasyonu
sağlayacak, koordine edecek, millî öncelik ve stratejileri belirleyip
uygulanmasını takip edecek ve en önemlisi bu faaliyetlere kaynak sağlayacak bir
yapılanmaya ihtiyaç vardır. Bu yapılanma TBMM öncülüğünde daha yol gösterici,
daha aydınlatıcı olacaktır. Alınan
tedbirlerin yetersiz kalması, tahribatı önleyici çalışmaların bir bütünlük arz
etmemesi ve koordinasyonun eksik olması nedeniyle önemli kayıplar
yaşanmaktadır. Yukarıda
belirtilen gerekçelerle ülkemiz için büyük öneme sahip ilgili konuları,
sorunları ve çözüm yollarını Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısındayım. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve
3 Milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları’nın görüşmelerine başlayacağız. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu
ve 3 Milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111) (x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu
111 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin tümü
üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Birdal. Süreniz yirmi
dakikadır. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında görüş belirtmek
üzere Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hükûmetlerin izlediği
politikalar, icra ettikleri yasayla, önerdikleri değişiklikler ve yenilikler,
bilinir ki, hükûmetlerin siyasi felsefelerini,
ideolojik yapılarını ve hangi çıkarlara, çıkarları hangi kesimlerin
beklentilerine ve çıkarlarına karşılık vermeye çalıştıklarını ortaya koyar. Sosyal hukuk
devleti olduğunu ileri süren bir ülkede yasa yaparken ve değiştirirken
gözetilmesi gereken sadece ülkenin çıkarları ve kamuoyunun yararı olmalıdır.
Hukuk devletlerinde devletin yasama organları belli grupların hizmetine
sokulamazlar. Nitekim bu noktada hukuk devletinde hukuk devreye girer. Aslında
icra edilen yasaların hukuka aykırı olması durumu söz konusu olamaz özellikle
de yasa oldubitti bir anlayışla hazırlanıyorsa. Fakat ne yazık ki, bugün burada
görüşmekte olduğumuz yasa tam da böyle bir anlayışla hazırlanmıştır. Kamuoyunda “Cargill yasası” olarak bilinen bugün burada görüşmekte
olduğumuz yasa, geçmiş dönemlerdeki siyasi iktidarlarca önerilen
değişikliklerle oldukça tartışma yaratmış ve kamuoyunun gündemine girmiştir.
Çünkü ülkemizde uzunca bir süreden beridir hükûmetler
değişse de iktidarlar her zaman için Cargill yasasını
bu yatırım grubunun çıkarları doğrultusunda düzenlemeyi görev bilmişlerdir. Bu
da Türkiye’de izlenmekte olan siyasetin hangi çıkarlara hizmet ettiğinin açık
göstergesidir. Bilindiği gibi,
bu Yasa geçmiş dönemlerde de birçok kez Meclis gündemine taşınmıştır. Özellikle
AKP döneminde Türkiye kamuoyu bu Yasa’nın ismini sıkça duymuştur. Yasa’dan
etkilenen yöre insanlarının ve sivil toplum örgütlerinin Yasa’ya gösterdiği
tepkiler yargıya intikal ettirilmiş, doğabilecek zararlar yargı yoluyla da
engellenmiştir. Bu projede sivil toplum örgütlerinin görüşü katılmamış, yasanın
komisyon görüşmeleri sırasında tekilci, monolitik bir
tutum takınılmış ve sivil toplum örgütlerinin komisyonda görüşmeleri ne yazık
ki engellenmiş ve komisyon üyeleri de daha sonra bu toplantıyı terk etmek
durumunda kalmışlardır. Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonuna çağrılan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ne yazık ki bu
konudaki düşüncelerini de sunma olanağına iletememişlerdir. Oysa demokrasi,
örgütlü sivil toplum rejimidir ve özellikle demokrasi ve hukuk bir yere
hapsedilemeyecek evrensel değerlerdir. Nitekim,
Türkiye’de demokrasinin tam ve eksiksiz yerleşmemesinin ve hukuka dayalı bir
toplum yaratılamamasının sonuçlarını bugünlerde de yaşamaktayız. Yeni bir
demokrasi ve hukuk skandalı yaşanmaktadır ve elbette buna güçlü bir refleks
gösterilmektedir. Çünkü demokrasinin ve hukukun evrensel değerlerine ve gücüne
dayanarak değil, başka ve bilinmeyen kesimlerin gücüne dayanarak bir siyasi
partinin ya da partilerin kapatılması gündeme getirilmektedir. Oysa çoğulcu, kültürel çoğunluğu esas alan, farklı dilleri,
kimlikleri, kültürleri, inançları kucaklayan ve herkesin “işte benim anayasam”
diyebileceği demokratik, toplumsal uzlaşmacı bir anayasa eğer yüce Meclisin
iradesiyle çıkmış olsaydı ve bunu, kaynağını Anayasa’dan alan siyasi partiler
de düzenlenmiş olsaydı, bugün Türkiye’nin gündemi ne yazık ki Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ve halkın iradesine müdahil durumlar yaşanmamış olacaktı. Ama ne yazık ki
tabii demokrasi… Bizim biraz andıçlı demokrasimiz
var. Daha öne andıçlar karargâhlarda hazırlanıyordu,
şimdi yargı kurumlarında hazırlanıyor. O nedenle Türkiye’de demokrasinin
yerleşmesi hukukun gücüne bağlıdır, hukukun üstünlüğüne bağlıdır ve o üstünlüğü
yürüten bağımsız yargıya bağlıdır. Yargının
siyasallaştığına dair birtakım savlar var ve nitekim de ona tanık olunmaktadır.
Örneğin, daha önce özel mahkemelerde birçok siyasi partinin kapatılmasına,
demokratik kurumların yargılanmasına, insanların dört duvar arasına tıkılmasına
neden olan iddianameleri hazırlayan savcıların emekliye ayrıldıktan sonra
nerelere gittiklerine ve siyasi tercihlerini nerelerde kullandıklarına tanık
olmuşuzdur. Daha yakın bir zamanda “militan demokrasi” anlayışının hukuk diye
yargı adına bize dayatılmasına da tanık olmuşuzdur. O nedenle, bugünkü durum da
daha önce tanık olunan durumların bir devamıdır. Ama Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iradesinin demokratik, sivil, çoğulcu bir anayasa ve çıkaracağı
yasalarla bunu geriletmesi mümkündür. Kuvvetler ayrılığında eşitlik ilkesine
bağlılığın da herkes için geçerli olduğunun ve yargının neresinde olursa olsun
hukuka onların da bağlı olması gerektiğinin herhâlde kültürünü ve anlayışını da
kabul ettirmek gerekir. Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bakın, böyle bir hukuk
ve demokrasi skandalını yaşamadan bir hafta önce şuna tanık olduk Türkiye’de 11
Mart günü: Yine en üst bir yargı organının, Danıştay Başsavcısının bu ülkedeki
darbeleri savunduğuna tanık olduk ve darbelerle insanlığa karşı yapılan suçları
savunduğuna tanık olduk, idamları, işkenceleri savunduğuna tanık olduk. Tanık olduk da ne yaptık? Yüce Meclisin bir refleksi oldu mu,
demokratik güçlerin bir refleksi oldu mu, medyanın bir refleksi oldu mu?
Olanları tabii ayırıyorum. Ve bir hafta
sonra da başka bir en üst yargının başsavcısı, gerçekten, halkın yüzde 87,5
iradesini yansıtan son seçimlerle bu iradeye gölge düşürmek istemektedir. O
nedenle, bir ülkede demokrasi ya vardır ya yoktur. Bir ülkede hukuk ya vardır
ya da yoktur. Bir ülkede insan hakları ya vardır ya da yoktur. Yarı demokrasi,
yarı adalet, yarı hukuk, yarı insan hakları olmaz ya da birilerine olup
birilerine olmaz. O nedenle, biz bütün siyasi partileri demokrasinin olmazsa
olmazı olarak kabul ediyoruz. Sivil toplum örgütlerini demokrasinin olmazsa
olmazı olarak kabul ediyoruz. Bu nedenle, Anayasa’nın 68’inci ve 69’uncu
maddelerinde yapılmak istenen değişiklikler halkın beklentilerine ve
özlemlerine de karşılık vermeyecektir ve demokrasiyi de karşılamayacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine demokrasiyle ilişkilendirilerek getirilmek
istenen yasaya dair görüşlerimi sürdürmeye devam ediyorum. Demokrasi sisteminin
yürürlükte olduğu toplumlarda alınan kararlara mutlaka sivil toplum
örgütlerinin dâhil edilmesi, katılması gerekir. Bu, katılımcı, çoğulcu bir
demokrasinin de gereğidir. Şimdi, nitekim son günlerde bazı sivil toplum
kuruluşlarının Sosyal Güvenlik Yasası’na ilişkin tepkilerini Sayın Başbakanın
dikkate almamasını ve elinin tersiyle çevirmesini biz demokrasi anlayışıyla
bağdaşır bulmuyoruz. Bir Sosyal Güvenlik Yasası, bütün çalışanları
ilgilendiren, gerçekten onun hayatıyla doğrudan ilgili bir yasa, elbette buna
ilişkin tepkilerini gösterecek. Sivil toplum örgütlerinin kendilerini ifade
etmesinin kanalları nedir, nasıl ifade edecekler? Elbette ki,
barışçıl, demokratik toplantılarla. O nedenle, Sayın Başbakanın başta
DİSK olmak üzere bütün
kamu çalışanlarını, Türk-İş, Hak-İş, KESK ve benzerlerinin ittifaklarını
yalancılıkla suçlamasını da burada üzülerek ifade ediyorum. Değerli
arkadaşlar, burada alınan kararlarda, çıkarılan yasalarda sivil toplum
örgütlerinin görüşlerinin önemine değindikten sonra, halktan rıza talep etmeyen
bir iktidarın halka hizmet ettiği de ne yazık ki görülmüş değildir. Şimdi,
nitekim halkımızın haklarının korunması için bugünlerde Hükûmette
lobi çalışmalarında bulunma olanağı yok. O lobi çalışmaları başka yerlerde,
başka uluslararası sermaye şirketleriyle yapılıyor. Nitekim bu getirilmek
istenilen yasanın arkasındaki niyet, eylem de böyle bir güçlü kanaat
uyandırıyor kamuoyunda. Eğer değilse, bunu bu yasanın değişikliğine ilişkin
görüşlerde ve değiştirilmesinde ortaya koyarlar. Şimdi, bu yasanın amacının bazı sermaye gruplarının çıkarlarını
gözettiği bilinmekte ve böyle bir kanaat oluşmakta. Bugün de yine yasada değişiklik talep edilmesinin amacının adı
geçmekte olan Cargill şirketinin çıkarlarını
gözettiği açıkça ortadadır. Nitekim Cargill şirketi,
geçmişte proje için Ankara’dan destek aldıklarını ve fabrikanın inşasından
başka işle ilgilenmediklerini beyan ederken tam da bu noktaya işaret
etmekteydiler. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; adı geçen şirketin fabrikası Bursa’da birinci sınıf
tarım arazisi üzerine kurulmuştur ve bu nedenle sırf bu hukuk dışılığın
aklanması için tarımsal sanayi kuruluşlarından kısa adı ÇED olan çevresel etki
değerlendirme raporu isteme zorunluluğu kaldırılmış, aflar getirilmiş,
yetmemiş, Başbakanlık talimatıyla af süresi uzatılmıştır. Bu nasıl iştir ki, 3
Temmuz 2005 tarihinde 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu
Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçtikten sadece iki gün sonra Bakanlar
Kurulu, aldığı bir kararla Cargill’in fabrika kurduğu
araziyi özel endüstri bölgesi ilan etmiştir. 8 Şubat 2006’da Danıştay bu
Bakanlar Kurulu kararını iptal etmiştir. Danıştayın
bu kararından sadece on beş gün sonra yine bu konuyla ilgili 5578 sayılı Yasa
çıkartılmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı yasanın yürütmesinin durdurulmasını
Anayasa Mahkemesinden istemiş, Yüksek Mahkeme bu talebi yerinde görerek
yürütmeyi durdurmuştur. Önünüze gelen bu öneri, işte bütün bu sürecin bir
parçasıdır. Danıştayın, Anayasa Mahkemesinin tüm
kararları ortadayken, hâlâ bu hukuksuzluğu yasal hâle getirmek için yapılan bu
zorlamalar, yasa önerisinin, aslında Cargill’i
kurtarma operasyonu olduğu kanısını uyandırmakta ve güçlendirmektedir. Değerli
arkadaşlar, hukukun genel ve soyut olma ilkesi, evrensel bir ilkedir. Ne yazık
ki bu düzenleme, hukukun ve bu evrensel ilkenin de zedelenmesine neden
olmaktadır. Şimdi,
Kızılderili Şef Seattle, topraklarına gelen sömürgeci beyazların faaliyetlerini
gördüğünde şöyle demiştir: “Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan
gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun
bu hırsıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Son
ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam,
paranın yenilemeyecek bir şey olduğunu anlayacaktır.” İşte bu sözden hareketle,
ülkemizi kalkındıracak yatırımlar yapılırken, doğal yaşamın devamı için,
tarımsal alanların ve ülkemizin doğal yapısının mutlak surette korunması
gerektiğini belirtmek istiyoruz. Doğal dokuya zarar veren faaliyetlerin
durdurulması gerekirken, af niteliğinde yasa yapılması kabul edilebilir bir
durum değildir. Yasanın yürürlüğe girmesiyle beraber, faaliyetlerini sürdürecek
olan fabrika, birinci sınıf tarım arazisi üzerine kuruludur ve faaliyetleri
tarımsal yapıya zarar verecektir. Kirli enerji
yatırımlarıyla, yüzde 84 emisyon artışıyla dünyada en
fazla emisyon artışının gerçekleştiği birinci ülke durumunda olan ülkemiz,
çevre sağlığı konusunda da gereken duyarlılığı göstermemektedir. Oysa, Anayasa’nın 56’ncı maddesi “Herkes, sağlıklı ve
dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve
vatandaşların ödevidir.” demektedir. Aynı şekilde
“üçüncü kuşak” diye adlandırılan insan hakları dizininde de “Sağlıklı çevrede
yaşamak herkesin hakkıdır.” hükmü yer almaktadır. Değerli
arkadaşlar, bu yasa dışılığın üzerine yapılmak istenilen bu değişiklikte eğer
bu kadar ısrarcıysanız, gelin -şu anda Sayın Ufak Uras’la birlikte verdiğimiz
bir değişiklik önergesi var- bunu kabul edin. Demokrat uygulamalar, şeffaflık,
katılımcılık sözlerle olmuyor. Eğer başka bir niyet yoksa,
eğer amaç Cargill isimli bir şirketi kurtarmak
değilse, gelin, bu süreçle ilgili sivil toplum kuruluşlarının, ilgili meslek
örgütlerinin, yerel örgütlerin bu sürece katılımını sağlayalım ve tarımsal
arazilerin metrekaresini 5 YTL’den değil de 5 bin YTL üzerinden affedelim.
Sadece bir şirketi değil bütün bir geleceği düşünelim ki, ancak böylelikle
yasaların uyma zorunluluğu olan kamu yararı sağlanabilmiş olsun. Ülkemizin
tarihsel, doğal, kültürel ve tarımsal dokusunun korunmasından yana olduğumuzu
belirterek bu duyarlılığı yüce Meclisin de göstereceğini umut ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal. Teklifin tümü
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören
kanun teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz
etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
doğal olaylar ve insan faaliyetleri sonucu sürekli bozulma ve yok olma tehdidi
altında olan doğal kaynakların, her geçen gün daha da fazla bir nüfusun,
yüzyılın ortalarında ise bugün var olan nüfusun neredeyse 2 mislinin ihtiyacına
cevap vermek durumunda kalacağı açıkça görülmektedir. Bu nedenle, ülkemizde
toprak ve suyun büyük bir özenle korunması, sürdürülebilir olarak kullanımı her
geçen gün daha önemli hâle gelmektedir. Her vesileyle ifade ettiğimiz gibi,
ülkemizin tarımsal potansiyeli, toprağı, suyu çok önemli bir zenginliğidir.
Ancak, sanıldığı kadar fazla olmayan bu kaynaklarımızın, maalesef, yıllardır
çok iyi korunduğu, etkin ve verimli kullanıldığı söylenemez. Diğer yandan,
toprak ve su kaynaklarının çevre etkilerine hassaslığı ve artan ihtiyaçlar bu
kaynakların yönetimini gitgide zorlaştırmaktadır. Bu nedenlerle,
günümüzün en önemli konusu, arazi kaynaklarının fonksiyonel kullanımını
engelleyen, tarımsal üretim kapasitesini sınırlayan, iklim, toprak, su ve
arazinin yüzey şartları ile onun kullanımı ve yönetiminden kaynaklanan
sorunların giderilmesi yanında, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının
mutlak surette önlenmesidir. Bu konu, Milliyetçi Hareket Partisinin özel
hassasiyet gösterdiği, çok özel önem verdiği bir konudur. Değerli milletvekilleri,
ülkemizde 26,5 milyon hektar tarım arazisi vardır. Önemli tarım arazilerinin
toplam arazi içindeki payı yaklaşık yüzde 23 olup bu da yine yaklaşık 7 milyon
hektara tekabül etmektedir. Tarımsal faaliyetlere uygun bir toprak yapısının
oluşması için yüzyıllar gereklidir. Bunun anlamı, tarım toprakları her ne
sebeple olursa olsun bir kere elden çıkarıldı mı, bunun geriye dönüşümü yoktur.
Bu gerçek, sahip olduğumuz yaklaşık 7 milyon hektar tarım arazimizi büyük bir
özveriyle korumamız gerektiğinin en önemli gerekçesidir. Dünyada giderek artan yeterli ve kaliteli gıda maddesi talebiyle
birlikte ülkemizin ihtiyaç ve şartları dikkate alındığında, düşük vasıflı tarım
arazilerinin ıslah edilerek verimli tarım arazisi miktarının artırılması büyük
bir zorunluluk arz ederken, zaten sınırlı olan iyi vasıflı önemli tarım
arazilerinin daha da azalmasına sebebiyet verecek, amaç dışı kullanımını
kolaylaştıracak ve elden çıkmasına imkân verecek düzenlemelerin yapılması
Türkiye’ye, ülkemize, Türkiye tarımına, bu ülkeye yapılacak çok büyük bir
kötülük olacaktır. Onun içindir ki
Anayasa’mızın 44, 45, 166, 168, 169, 170’inci maddeleri ile Mera Kanunu, Orman
Kanunu, Çevre Kanunu ve bazı bakanlıkların kuruluş kanunları ve bunlara bağlı
çıkarılan yönetmelikler toprak, su, orman ve mera başta olmak üzere doğal
kaynakların korunmasını teminat altına almıştır. Bugün üzerinde görüştüğümüz
yasa değişikliği ile Anayasa’nın ve bu kanunların, bu yönetmeliklerin,
maalesef, ruhuna aykırı hareket edilmektedir. Değerli
milletvekilleri, şayet bu tespitlerimiz doğru ise, yüce heyetiniz şimdiye kadar
söylediklerime iştirak ediyorsa bu takdirde amaç dışı kullanıma imkân veren ve
özellikle de özel firmalara has olarak çıkarılmaya çalışılan bu yasanın bu yüce
Meclisin gündemine hiç gelmemesi gerekirdi. Nitekim,
daha sonra da ifade edeceğim gibi mevcut Yasa’da değişiklik yapan ve amaç dışı
kullanımı meşrulaştıran, kolaylaştıran bu değişiklikler birçok safhada ya Sayın
Cumhurbaşkanının vetosuyla ya da yüce yargının iptal kararıyla karşı karşıya
kalmıştır. Yeri gelmişken
ifade etmek istiyorum değerli milletvekilleri, 5403 sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Yasası genel hatlarıyla doğru bir yasadır, gerekli bir yasadır,
altına imzamızı da atarız. Bu Yasa çıkana kadar Türkiye’de toprak koruma ve
arazi kullanımı ile ilgili mevzuat 441 sayılı Tarım Bakanlığının kuruluşuyla
ilgili kanun hükmünde kararnameye ve 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün kuruluşu hakkındaki kanuna dayalı olarak çıkarılan yönetmeliklerle
yürütülmekteydi. 5403 sayılı Yasa’nın geçici 1’inci maddesi ile 11/10/2004 tarihinden önceki tarım arazileri üzerinde
izinsiz kurulan tesislere, altı ay süreyle müracaat etmeleri hâlinde, tarımsal
bütünlüğü bozmaması ve toprak koruma prensiplerine uyulması şartıyla izin verilmekteydi.
Nitekim, 5403 sayılı Yasa Anayasa Mahkemesine
götürülmesine rağmen Yüce Mahkeme tarafından bozulmamıştır. Hâlbuki,
Anayasa Mahkemesi tarafından yürütmesi durdurulan ve bugün tekrar yüce Meclisin
gündemine getirilen 5578 sayılı Yasa’nın geçici 3’üncü maddesiyle bu
düzenlemeler yazboz tahtası hâline getirilmektedir. Değerli
milletvekilleri, tarım, sanayi ve hizmetler sektöründe ihtiyaç duyulan arazi
kaynaklarının nitelikleriyle birlikte belirlenmesi ve tahsisinden sonra sektörel kullanımında da koruma ve kullanma prensiplerine
uyulmasını zorunlu hâle getiren etkili yasal ve kurumsal düzenlemeler,
tedbirler çok hayati önemde olup bu şekilde yazboz tahtası hâline
getirilmemelidir. Değerli
milletvekilleri, kanun teklifinde, üç maddeyle bir değişiklik teklifi
getirilmektedir. 1’inci maddesine bakacak olursak teklifin 1’inci maddesiyle
Yasa’nın 13’üncü maddesine ilave edilmek istenen (f) bendiyle, yenilenebilir
enerji yatırımlarının ihtiyaç duyduğu arazilerin önemli tarım alanlarından
karşılanması; (g) bendi ile de teknolojik seraların önemli tarım arazileri
üzerinde kurulmasına imkân getirilmek istendiği belirtilmektedir. Hâlbuki, Yasa’nın mevcut hâli incelendiğinde, 13’üncü madde
ile zaten kamu yararı olan ve alternatifi bulunmayan her türlü plan ve yatırımlara,
illerde valiler başkanlığında oluşturulmuş toprak koruma kurullarının uygun
bulması hâlinde Bakanlıkça izin verilmektedir. Hâl böyle iken (f) ve (g)
bendinde zikredilen ilavelere niçin ihtiyaç duyulduğunu anlamak mümkün
değildir. Zaten (f) bendinde ilave edilmek istenen yenilenebilir enerji
yatırımlarının ihtiyaç duyduğu arazilerin önemli tarım alanlarından
karşılanması hususu, 13’üncü maddenin (d) bendinde mevcut bulunmaktadır, yeni
bir fıkra ilavesine gerek yoktur. Yeri gelmişken
ifade etmek istiyorum: Milliyetçi Hareket Partisi olarak, temiz, yenilenebilir
ve sürdürebilir enerji kaynağı olarak güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ve
jeotermal enerjiden yararlanılması konusunda bir millî politikanın
oluşturulmasını, uygulanmasını ve bu alanda yapılacak yatırımların
desteklenmesini oldukça gerekli görüyoruz. Bunun için ciddi bir planlamanın
yapılmasını ve devlet politikasının oluşturulmasını, bu amaçla da öncelikle
tarım dışı alanların değerlendirilmesini önemsiyoruz ve destekliyoruz. Değerli milletvekilleri,
diğer taraftan, teklifin 1’inci maddesinde, 13’üncü maddeye (g) bendi olarak
eklenen yeni düzenlemelerle bundan sonra yapılacak sera yatırımları
kolaylaştırılmayıp, zorlaştırılmaktadır. Eklenen bu fıkrayla formalitelerin
uzaması, yeni bir izin isteme mekanizmasının daha ortaya çıkması gibi nedenlere
bağlı olarak sera tesis edeceklerin önüne yeni engellerin çıkarılacağı ve sera
üreticisinin ilave külfetlerle karşı karşıya kalacağı, seracılık tarımının
zorlaşacağı açıkça görülmektedir. Zira 5403 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin
(k) bendi, seraları bir tarımsal yapı olarak tanımlamış ve zaten her sınıf
arazide hiçbir sınırlama ve ayrım olmaksızın sera tesis edilebileceği hükme
bağlanmıştır. Ayrıca seracılık, ileri teknoloji kullanımı gerektiren pahalı ve
zor bir iştir ve birçok sorunu varken, dünyayla rekabette önemli bir güce
ulaşmış olan Türk seracılığına zarar verecek, en azından sera üreticisini
formaliteye boğacak, zora sokacak böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç
duyulduğunu anlamakta gerçekten zorluk çekiyoruz. Değerli
milletvekilleri, daha önce 23/11/2006 tarihinde
çıkarılan 5557 sayılı Kanun, Cumhurbaşkanınca iade edildikten sonra hiçbir
değişiklik yapılmadan 31/1/2007 tarihinde 5578 sayılı Kanun olarak kabul
edilmiştir. Şimdi ise, bu getirilen kanun teklifinin 2’nci maddesi ile
Cumhurbaşkanının veto gerekçesi de dikkate alınarak 5578 sayılı Kanun güya
değiştirilmek istenmektedir. Anayasa Mahkemesince yürürlüğü durdurulan geçici
3’üncü madde aslında aynen korunmaktadır. Yapılan yeni düzenleme Cumhurbaşkanınca
tarımsal bütünlüğü bozduğu gerekçesiyle iade edildiği için şu anda görüştüğümüz
2’nci maddenin yeni şekline sadece “tarımsal bütünlüğü bozmadığı” ifadesi
eklenmiştir. Değerli milletvekilleri, konuyla ilgilenenlerin çok iyi bildikleri
gibi şimdi getirilen bu yeni düzenleme Bursa ili Orhangazi ilçesinde Anayasa Mahkemesinin
çeşitli kararlarında da vurgulandığı gibi, yasaların genelliği ilkesi, özel,
güncel ve geçici bir durumu gözetmeyen, belirli bir kişiyi hedef almayan, aynı
statüdeki herkesi kapsayan kuralların getirilmesini zorunlu kılmaktadır. İncelenen Yasa’nın,
özellikle bir yabancı şirketin ya da varsa belirli şirketlerin tarım
arazilerinde kurulu sanayi tesislerinin sorununu çözmek amacı taşıyan
düzenleme, yasaların genel, soyut ve nesnel olmasını gerektiren evrensel hukuk
kurallarıyla ve Anayasa’nın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. İncelenmekte olan
Yasa'nın 6. maddesiyle, bir yabancı şirket ya da belirli şirketlerin hukuka
aykırı durumları ve etkinlikleri Yasa'nın güvencesi ve koruması altına alınmış
olmaktadır ki, böyle bir düzenlemenin ‘ayrıcalık’ tanıma niteliği taşıdığı ve
Anayasa'nın 10. maddesine aykırı düştüğü kuşkusuzdur.” Bunlar Sayın
Cumhurbaşkanının iade gerekçeleri. Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, elbette ki, ülkemize,
insanımıza, çiftçimize, üreticimize, müteşebbisimize, tarımımıza fayda
sağlayacak, halkımıza hizmeti kolaylaştıracak her düzenlemeden yanayız. Bu
konuda getirilecek her olumlu yasayı destekleriz, sahip çıkarız. Kamu yararı,
ülke yararı gördüğümüz her uygulamaya azami özen gösteririz, destek veririz.
Bugüne kadar da böyle yaptık. Ayrıca, şu hususu da ifade etmek istiyorum: Bu
ülkeye yatırım yapan, iş yapan, hizmet üreten, üretim yapan, istihdam yaratan
ve ancak Anayasa, yasa ve yönetmeliklere uygun hareket eden yerli yabancı her
yatırımcının da karşısında değil, yanındayız. Değerli
milletvekilleri, burada bahse konu olan firmayla ilgili olarak bir sorun varsa,
bu sorunun çözülmesine de bir itirazımız yok. Sorun hukuka uygun çözülmelidir,
kaynağına inerek çözülmelidir ve kanaatimizce de 5403 sayılı Yasa’nın 13’üncü
maddesi mevcut hâliyle yeterlidir. “Şayet -burada ifade edilmektedir-
alternatifinin bulunmaması, kamu yararı olması ve Kurulun uygun görmesi
şartıyla Bakanlık tarafından izinlendirilmesi ve
çözülmesi mümkün görülmektedir.” deniliyor. Yani buna uymayan bir tesisle
ilgili olarak bu şekilde bir yasal zeminde çözüm aramaya çalışmak doğru değil.
Buna uyduğunu düşünüyorsanız, bu çerçevede zaten çözümü mümkün görülmektedir.
Bu şekilde, Meclisi, yüce mahkemeleri, Türk kamuoyunu günlerce ve defalarca
meşgul edecek, âdeta inatlaşma görüntüsü verecek bu süreci ve bu ısrarı anlamak
gerçekten zor. Değerli
milletvekilleri, kısaca bu sürece şöyle bir göz atmak istiyorum. 5403 sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası, 3 Temmuz 2005 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edildi. Bu Yasa’yla toprak koruma ve arazi kullanımı
hakkında genelde -daha önce de ifade ettiğim gibi- olumlu ve pozitif
düzenlemeler getirilmekle birlikte, geçici 1’inci maddeyle izinsiz yapılara
altı ay süre zarfında müracaat etmeleri ve metrekaresine 5 YTL ceza ödemeleri
karşılığında çözüm getirildi. Yasa’nın çıkışından iki gün sonra, 5 Temmuz 2005
tarihinde, söz konusu olan bu firmayla ilgili olarak, amaç dışı kullandığı
araziyi özel endüstri bölgesi ilan eden 2005/8944 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
yayınlandı. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası, 19 Temmuz 2005
tarihinde yürürlüğe girdi. Yasa’nın öngördüğü af süresi ise 19 Ocak 2006
tarihinde sona erdi. Bu sürede müracaat eden tesislerden üç yüz kadarı bu aftan
yararlandı ve metrekare başına 5 YTL ödenerek ruhsatlandırıldı. Ancak, bu söz
konusu firma ve Bakanlar Kurulunca tesis kurduğu alan “özel endüstri bölgesi”
ilan edilen kuruluş, endüstri bölgesinde bulunması sebebiyle, bu Kanun
kapsamında değerlendirilmediği için herhangi bir müracaatta bulunmadı. Bilahare
af süresinin bitiminden yirmi gün sonra Danıştay 10. Dairesi, 8 Şubat 2006
tarihinde, özel endüstri bölgesi ilan edilen Bakanlar Kurulu kararının
yürütmesini durdurdu. Hemen bu durumun ardından, söz konusu firmanın özel
durumundan dolayı müracaat etme ihtiyacı duymadığı ve on dört gün sonra
yeniden, tekrar gündeme getirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisine kanun
teklifi verildi ve çıkarılan 5557 sayılı Kanun, Cumhurbaşkanınca 7/12/2006 tarihinde, tekrar görüşülmek üzere yüce Meclise
gönderildi. İade edilen bu Kanun değişikliği, hiçbir değişiklik yapılmadan 5578
sayılı Yasa olarak, 31/1/2007 tarihinde yüce Meclisçe
kabul edildi. Anayasa Mahkemesi, tarımsal bütünlüğü bozduğu gerekçesiyle 19/2/2007 tarihinde bu Yasa’nın yürütmesini durdurdu. Şimdi
ise Anayasa Mahkemesince yürütmesi durdurulması sonucu, üzerinde görüştüğümüz
111 sıra sayılı kanun değişikliği yeniden yüce Meclisin gündemine geldi. Değerli
milletvekilleri, bu kanun, toprağın korunması, tarım arazilerinin amaç dışı
kullanılmasının önlenmesi kapsamında Anayasa’nın 44 ve 45’inci maddeleri
açısından hukuka aykırıdır. Kesinleşmiş yargı kararlarını ertelemeden uygulamak
zorunda olan yasanın ve yürütme organının aksi bir tutumla yargı kararını
geçersiz kılacak düzenleme yapması bakımından da bu kanun Anayasa’nın 138’inci
maddesine aykırıdır. Değerli
milletvekilleri, toprak, üretilen bir materyal değildir. Topraklarımızı,
özellikle değerli tarım arazilerimizi korumak zorundayız. Bu bizim anayasal
görevimizdir, milletimize karşı görevimizdir, tarihe karşı sorumluluğumuzdur. Bu ve başından beri saydığımız birçok nedene dayalı olarak hukuka
aykırı olarak düşündüğümüz, zaten yetersiz olan verimli tarım arazilerinin
talanına kapı aralayan, bundan sonra yapılacak yanlış uygulamalara zemin
hazırlayacak olan, meşruiyet kazandıracak olan “Biz tesis yapalım da sonra
nasıl olsa bir yolunu bulup hallederiz.” anlayışına imkân sağlayacak bu
düzenlemeye karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, özellikle sayın Hükûmete
ve Sayın Bakanımıza sesleniyorum: Bu millete, bu ülkeye, bu ülke tarımına, bu
ülke çiftçisine gerçek anlamda hizmet etmek istiyorsanız, gelin, Toprak ve Mera
Yasası’nı eksiksiz uygulayalım. Bu yasaların arkasına kurumsal ve finansal
destekleri koyalım. Fedakâr Türk çiftçisinin önünü açalım. Milletin efendisi
olan Türk köylüsünün üretim gücüne güç katalım. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurunuz, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Binlerce ekonomik sorunla boğuşan ve çok sıkıntılı günler geçiren
Türk çiftçisinin rekabet gücünü artıralım. Avrupa Birliği ve dünya karşısında
tarım sektörünün önünü açalım. Bu duygularla, bu
ifade ettiğimiz konular, gerekçeler dikkate alınarak kanunun değiştirilmesiyle
ilgili verilecek önergelerimizin dikkate alınmasını diliyor ve bu hâliyle
çıkması hâlinde grup olarak karşı çıkacağımızı ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ertugay. Teklifin tümü
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Özkan. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde toprağın stratejik önemini bilen ve toprağa gönül
veren her kişi, kurum ve kuruluş ülke topraklarının korunmasını,
geliştirilmesini ve planlı kullanımına yönelik bütünsel bir düzenlemenin yaşama
geçirilmesini zorunlu görmektedir. Ayrıca,
Anayasa’mızın 44’üncü maddesi, toprağın verimli, ekonomik olarak
işletilebilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve
45’inci maddesi ise tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı
kullanılmasını ve tahribini önlemek konularında devleti görevli saymıştır. Pekâlâ, devlet bu
görevini layıkıyla yapabiliyor mu? Bakın, ben hemen hemen
ayda en az birkaç kez seçim bölgem olan Burdur’a gidip geliyorum. Ankara
çıkışından Temelli’ye kadar hatta Sivrihisar’a kadar
korunan Bu Hükûmet döneminde benzeri görülmemiş bir kıyım politikası
ile karşı karşıyayız. Bugün topraklarımızı, kamu kurum ve kuruluşlarımızı, devlet
kaynaklarımızı korumak şöyle dursun, sistemli bir şekilde yok edilmesi için
çalışılıyor. Anayasa’nın hükümleri ve diğer kurumlarla günümüze kadar korunan
kaynaklar, çeşitli yasal değişikliklerle parasal kaynağa dönüştürülmek
isteniyor. Oysa para her şey değildir. Gerekirse parasız da yaşayabiliriz ama
topraklarımızdan vazgeçemeyiz, onsuz yaşayamayız. Oysa bir Sayın Bakanımız “Ne
banka bırakacağız ne fabrika ne de işletme; liman da bırakmayacağız, hepsini
babalar gibi satacağız.” demiyor mu? SEKA için ne
diyor Sayın Bakan? “Stratejik yermiş! Ne stratejisi? Önemli
olan müşteri bulmak. Müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım
karşılarına.” diyor. Sonuç: SEKA Yunanlıların oluyor. Şeker fabrikaları
için ne diyor? “Kâr edeni de zarar edeni de satacağız.” Sonuç: Şeker
fabrikalarının çoğu İsrail’in eline geçiyor. PETKİM için
söylediği: “Ülkenin işgal edildiğini söylüyorlar. Gelsinler, işgal etsinler.”
Sonuç: PETKİM Amerikalılaşıyor. TÜPRAŞ için ne
söylüyor? “Parayı veren düdüğü çalar.” Sonuç: PETKİM Amerikalılaşıyor. Sayın Ulaştırma
Bakanımızın Telekom için dedikleri: “20 bin dolar veren herkese Telekom'a ait
bilgileri veririz.” Burada utanç verici olan, bunu ima etmek için kullandığı
cümle: “20 bin dolar veren kızımızı görür.” Sonuç mu? Telekom Amerikalılaşıyor.
Yine Sayın Bakan ERDEMİR’in yabancılara satışına karşı çıkarak istifa eden
ERDEMİR ve İSDEMİR’in genel müdürlerine “Kime
satılırsa satılsın, sana ne!” demiyor mu? Limanlarımızın birçoğu yabancıların elinde. Neredeyse elimizde bize ait banka kalmadı. Yani en son sonuç:
Satılık vatan Türkiye! Ülkeyi kimler, nasıl yönetiyor, artık siz karar verin
değerli arkadaşlarım. Bugün ülkemizin en güzel kıyı şeritleri yabancıların işgali
altında. Yabancılar Türkiye’ye her yıl tatile
gelip tatil beldelerinde para harcayacağına kendine bir villa alıp mülk
ediniyor. Öyle beldelerimiz var ki Türk’ten çok yabancı yaşıyor buralarda. Güneydoğu Anadolu
Bölgemiz derseniz, aynı sıkıntı. İsrail’den hamile kadınların gelip bu bölgede
doğum yaptığını, çocuklarına Türkiye Cumhuriyeti kimliği alıp ülkelerine
döndüklerini duymayan kalmadı. Niye? Çünkü ileride buralarda mülk edinme
şansına sahip olabilmek için. 442 sayılı Köy
Yasası’nın 87’nci maddesi, yabancı gerçek ve tüzel kişilerin köylerde taşınmaz
edinmelerini yasaklamaktaydı. Bu madde, 3/7/2003 günlü
4916 sayılı Yasa’nın 38/a maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Dolayısıyla da
ülkenin en verimli toprakları para karşılığında yabancılara satılmaktadır. O
zaman topraklarımızı ve arazilerimizi korumaya gereksinim bulunmuyor muydu? Çok
mu fazla geliyordu topraklarımız da o zamanlar böyle bir düzenlemeye ihtiyaç
duyuldu? Değerli
arkadaşlarım, bunların hepsi bir senaryonun bölümleri. Adım adım
ülke toprakları pazarlanıyor. Ekonomi kötüye gittikçe, İktidar, ne yapacağını
bilemez bir şekilde, kaynak yaratmak için ülkeyi pazarlama yoluna gidiyor.
Yakında kendi ülkemizde misafir konumuna düşersek kimse şaşmasın. Zaten
topraklarımız işgal altında. Ülkenin en önemli sanayi tesisleri, stratejik
tesisleri, az önce de söylediğim gibi, daha doğrusu kendilerinin söyledikleri
gibi birer birer elden çıkarılıyor, kendi
deyimleriyle “baba gibi” satılıyor. Kurtuluş Savaşı
sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti bir yandan Osmanlının borçlarını öderken
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bin bir fedakârlıklarla,
özverilerle fabrikalar kuruldu. Çağdaş medeniyetler seviyesine bir an önce
ulaşabilmek için sanayi hamleleri yapıldı. İlk şeker fabrikası, ilk traktör
fabrikası, ilk kâğıt fabrikası, ilk cam fabrikası ve diğerleri ne büyük gururlarla,
coşkularla açıldı. Şimdi ise bunlar tam bir aymazlık içerisinde yabancılara
neredeyse arazi fiyatlarına satılıyor. Topraklarımız satılıyor, GAP bölgesinin
en verimli arazileri yabancılara -sözüm ona- organik tarım yapılacak diye
peşkeş çekiliyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı da bu senaryonun bir parçası.
Oynanmak istenen yine aynı oyun, amaç yine aynı: En verimli topraklarımızın çok
uluslu şirketlere kullandırılmak istenmesi. Amaç bu. Diğer gerekçeler buna
tutanak olsun diye hazırlanmış. Tamamen kandırmaca. Biliyorlar ki yenilenebilir
enerji kaynakları ile jeotermal kaynaklı sera yatırımlarına karşı çıkmaz kimse.
“Bunu da bunun arasında fark ettirmeden geçiririz.” diye düşünüyorlar. Bu
oyunun farkında olmadığımızı sanmayın. Bu oyun Cargill’i
tekrar hukuk içerisine çekebilme oyunudur, Amerika’nın gönlünü alabilme
oyunudur, Amerika’ya verilmiş olan bir sözün yerine getirilmesi çabası ve
paniğidir. Bu, Anayasa Mahkemesiyle bir hesaplaşmadır. Enerji yatırımları ve
jeotermal sera yatırımları yapılacaksa, şart mı en verimli araziler üzerinde
yapmak bu yatırımları? Hazineye ait binlerce dönüm arazi var, tahsis edersiniz
bu arazileri, gider bakar yetkililer, uygunsa yapar yatırımını. Bunun için
böyle bir tasarıya ne gerek var? Bu tasarının kamu yararıyla bağdaşır ne yanı
var? Kamu yararına olmayan bu tasarının da bu Meclis çatısı içerisinde ne işi
var? Amacımız Cargill ve Amerika yararı ise bunu
açıkça söyleyin. Böyle uygunsuz bir tasarının içerisine hiç değilse EPDK’yı ve jeotermal yatırımlarını ekleyerek Türk
milletinin duygularını da suistimal etmeyelim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere 3/7/2005
tarihinde Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarıldı. Kanun’un
amaç kısmı olan madde 1’de, kanunun amacının toprağın doğal ve yapay yollarla
kaybını ve niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini
ve çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı arazi
kullanımını sağlayacak usul ve esasları belirlemek olduğu yer almaktaydı, ancak
Yasa’nın geçici 1’inci maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından alınan kararla
yürütmesi durduruldu. Anlaşılan ilgili
kanunun mimarı Sayın Karapaşaoğlu da bu iptal
kararını içine sindirememiş olmalı ki sürekli olarak yeni değişiklik teklifleriyle
gündem oluşturuluyor. Bu kanun teklifiyle de Anayasa Mahkemesince iptal edilen
geçici maddeye uyum sağlanması açısından yeni bir düzenleme getirilmektedir ve
yeni geçici maddeye “tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise söz konusu arazilerin”
ifadesi eklenmiştir. Oysa, Türkiye'de arazi yetenek
sınıflandırmasını yapabilecek teknik elemanlar, sadece, kapatılan Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalışmaktaydı ve bu kurum, bu konuda, uzman
personel dışında, araç gereçleri, laboratuvarları,
arşivi ve veri tabanıyla bu Yasa’nın uygulanmasında ve denetlenmesindeki
işlerliği sağlayabilecek tek kurum konumunda olmasına karşılık kapatıldı.
Dolayısıyla da bu araziler için başvuruda bulunan kişiler, özel idareler
kapsamındaki idari ve teknik karmaşa içinde ve yetki ve sorumlulukların kime
ait olduğu bilinmez bir durum içerisinde kaldılar. Bu durumda, söz konusu olan
tarımsal bütünlüğü bozup bozmama konusunda karar verecek merci neresidir? Bu
nedenle bir çelişki söz konusudur ve burada Anayasa’nın iptal kararıyla ilgili olarak
bir baypas edilme söz konusudur. Bu arada, Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumunun yatırımları ve jeotermal kaynaklı teknolojik sera
yatırımları için bu arazilerin ilgili kuruluşların talepleri durumunda
kullandırılmasıyla ilgili düzenleme de bu kanun teklifine dayandırılarak olumlu
bir izlenim yaratılmaya çalışılmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun aslında
amacının toprak ve araziyi koruyup kollamak olmadığını, burada asıl kollanmak
istenenin Amerikan Cargill firması olduğunu,
herhâlde, artık ülkede bilmeyen kalmadı. Zira, Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası’nın özü, doğal sınırlı, yok edilebilir ve
canlı bir kaynak olan toprağın korunması, geliştirilmesi ve planlı kullanılması
olmalıdır. Doğal olarak yasa, bu konuda ilgili kamu örgütlenmesini de içermek
durumundadır. Çıkarılan yasanın ana amacının topraklarımızı, doğal
kaynaklarımızı korumayla alakası yoktur. Yapılmak istenen şey, yasa dışı
işgalle tarım arazilerimizi yok eden uygulamalara af getirmek ve devletin
sağladığı özendirici kolaylıklarla belli kesimlere teşvik sağlama yolunu
açmaktır. Şimdi yeni bir
kanun teklifi ile yeni bir düzenleme öngörülüyor. Teklife göre, yenilenebilir
enerji yatırımları ile jeotermal kaynaklı seracılık faaliyetlerinin önü
açılıyor. Buna göre, bu tarım arazileri bu amaçlı olarak tahsis edilebilecek. Günümüzde pek çok
ülkede, sürdürülebilir kalkınmayı sürdürülebilir enerji yoluyla elde etmeye
yönelik ulusal programlar tatbik edilmesi ve belirlenmiş sürdürülebilir hedeflere
ulaşmak için stratejiler geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır. Yenilenebilir
enerji kaynaklarından jeotermal enerji açısından ülkemiz önemli bir potansiyele
sahiptir. Günümüzde MTA Genel Müdürlüğünün ortaya çıkarmış olduğu bu jeotermal
potansiyelden elektrik üretimi, konut, sera ısıtılması, termal turizm gibi
alanlarda yararlanılmaktadır. Bugün 635 bin metrekare sera ısıtmasında
jeotermal enerjiden yararlanılmaktadır. Jeotermal enerji
yeterli, ucuz, yenilenebilir enerji olduğu için yatırımlar desteklenmeli ve
teşvik edilmelidir. Ancak, bu destek kapsamında kullanılacak arazinin
kullanımında toprağın normal doğasını ve florasını
bozmayacak bölgeler tespit edilmelidir. Bu konuda MTA Enstitüsü ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı arasında gerekli koordinasyonun
sağlanması şarttır. Toprağı yok eden siyasal, ekonomik, kültürel önlemlerin göz
ardı edilerek ve sorun ekolojik boyutta hapsedilerek
hazırlanacak teknik içerikli plan ve projelerle toprağın korunabileceği
yaklaşımı bilimsel değildir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dolayısıyla bu yasa tasarısı, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu, toprakları yok edenleri affeden bir geçici maddeyi de dolaylı
olarak içermektedir. Az önce de değindiğim gibi “tarımsal bütünlüğü bozmuyor
ise” ibaresinin eklenmesi bunun açık bir göstergesidir. Yani Anayasa
Mahkemesince iptal edilen yasanın bir nevi baypas edilerek tekrar sofraya
getirilmesidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugüne kadar binlerce dönüm tarım arazileri yok
edildi. Mera ıslah çalışmaları yetersiz kaldı. Ormanlarımızın yok edilmesine
göz yumuldu. Orman arazileri yok edilip yerine birkaç zengin golf oynayabilsin
diye golf alanları yapıldı. Orman içinde otel yapalım diye ormanlar yok edilip
beş yıldızlı oteller inşa edildi. Mera Kanunu
kapsamında yürütülen ıslah çalışmaları henüz istenilen seviyenin çok
gerisindedir. Yayla ve meralar yeterince sahip çıkılmadığı için işgal edilerek
her geçen yıl azalmakta ya da erozyonun etkisi altında çoraklaşmaktadır. Mera
alanları daralmaktadır. Yetiştiricilerin, çiftçinin durumu her geçen gün daha
da kötüye gitmektedir. Ülke ekonomisindeki çarpıklık yetiştiriciyi çok fazla
etkilemiştir. Yetiştirici, uygulanan kotalar nedeniyle mustariptir. Suni
artışlar hariç, yetiştirici ürününü üç dört yıl öncesinin fiyatına dahi
satamamaktadır. Buna karşın yem, mazot, gübre, ilaç gibi girdilerde yüzde
200-300’lere varan artışlar olmuştur. Köylünün, çiftçinin beli bükülmüştür.
Birçoğu ata, dede meslekleri olan çiftçiliği terk ederek şehirlere göç
etmiştir. Köyden şehre büyük oranda bir göç vardır. Bu da hem hayvancılığımızı
olumsuz etkilemekte hem de şehirlerde çarpık bir sosyal yapılanmaya neden
olmaktadır. Öncelikle,
çiftçiyi, yetiştiriciyi köyünde tutmanın formülleri aranmalıdır. Bu da
hayvancılıkta gerekli teşvik ve desteklerin yapılması, uygulanabilir tarımsal
kalkınma planlarının yapılması ile mümkün olabilir. Bunun için de hükûmetlerin tarım ve hayvancılığa gereken önemi vermeleri
gerekmektedir. Bütçe ödenekleri tekrar gözden geçirilmelidir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı üvey evlat olma konumundan acilen
çıkarılmalıdır. Toprak koruma ve
arazi kullanımındaki aksaklıklar yüzünden ülkemizde tarımsal üretim bitme
noktasına geldi. Bakın, bugün, pancar üreticisi kan ağlıyor, tütün, anason,
tahıl üreticisi kan ağlıyor. Yem bitkilerinin üreticisi son derece mağdur
durumda, hayvanına yedireceği yemini üretmekte sıkıntı çekiyor. Bu yüzden
hayvancılık bitme aşamasına geldi, meraların yetersizliği nedeniyle küçükbaş
hayvan sayısında çok büyük azalma oldu, kimse bunların farkında değil. Damızlık
hayvanlar kasaplık fiyatına pazarlarda satılıyor. Süt üreticisi, et üreticisi,
hayvanları ellerinden çıkarma çabası içerisindeler. Uygulanan kotalar,
çiftçimizin, köylümüzün durumunu iyice kötüleştirdi. Geçim kaynağı tarım ve hayvancılık
olan bölgelerde, geçim sıkıntısı nedeniyle köyden kente büyük göçler yaşanıyor.
Bunu istatistikler söylüyor. Biz burada, havanda su dövüyoruz. Tabii ki EPDK’nın talebi üzerinde elektrik faaliyetlerinde bulunmak
ya da jeotermal kaynaklı seralar için ihtiyaç duyulan arazi teminlerine karşı
değiliz. Burada tarımsal arazilerin kullanılmasına da bir ölçüde karşı değiliz. Yalnız bu
tarım arazilerinin kullandırılması için mutlaka verimli tarım arazilerinin
kullanılması gerekmiyor. Bu tesisler her çeşit arazi üzerinde inşa edilebilir,
ancak üretken ve sürdürülebilir tarımın ise verimli topraklardan başka şansı
yoktur. Arazilerimiz her zaman kullanım kabiliyetlerine göre
değerlendirilmediğinden, tarıma en elverişli topraklar haksız işgale
uğramaktadır. Bir örnek olarak, kara yolu güzergâhı seçimlerinde de bu unsurlar
değerlendirilmediğinden, birinci ve ikinci sınıf tarım arazileri ortadan
bölünecek şekilde seçilmekte ve böylece, hem yola hem de bu yolun çevresinde
yığılan endüstri ve kent alanlarına büyük miktarlarda arazi kaptırılmaktadır. Bu tesisler için
arazinin verim oranı kriterleri neler olacak? Toprağı
korumanın esası, arazileri kabiliyetlerine göre kullanmak ve mevcut sınırlayıcı
etmenleri belli ölçülerde azaltmak üzere gereken önlemleri almaktır. Zira, arazi kullanım yetenek sınıfları bakımından ülkemizin
durumu oldukça ilginç ve problemli bir görünüm arz etmektedir. Sürülebilir
arazi toplamımız yüzde 34 iken sürüme uygun olmayan arazilerin toplamı yüzde
60’dan fazladır. Bunun en önemli nedeni de topoğrafik
yapıdır. Bu durum da mevcut toprak varlığımızı korumanın önemini ortaya
koymaktadır. İşte bu nedenlerle bu tasarıda tereddütlerimiz var. Bu konudaki
tereddütlerimizi de daha önce belirttim. Topraklarımızı ve arazilerimizi
kabiliyetlerine uygun şekilde kullanmak, gelecek nesillere karşı en önemli
borcumuz ve görevimizdir. Bu görevi yerine getirmek için de bu tasarının
gerçekten toprakların korunup korunmayacağı konusunda inandırıcı olması
gerekmektedir. Tasarı bu yönüyle pek inandırıcı ve ikna edici gelmemektedir. En
azından daha önce belirttiğim gibi “tarımsal bütünlüğü bozmuyorsa” ifadesi
tasarıda yer aldığı için, bunun suistimallere yol
açabileceğine inandığımız için, bazı rant çevrelerine
çıkar sağlayabileceği endişesini taşıdığımız için inandırıcı gelmemektedir.
Bunu sadece biz söylemiyoruz. Sizin milletvekiliniz, geçen dönem
milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Yalçınbayır Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16 Kasım 2006 günkü birleşiminde açık yüreklilikle bu
yasaya karşı olduğunu belirtti. “Cargill bu işin
içinde vardır. Bunların korunması mümkün değildir. Bunları yasayla koruyabilmek
de mümkün değildir. Bu yasa tamamıyla Anayasa’ya aykırıdır.” dedi. O zaman bu
konuyu en iyi bilen ve kendileri Bursa Barosunun içinde olan
milletvekillerinizin uyarılarını dikkate almadınız. Şimdi, hâlâ ısrarla bu
kanunu çıkaracağız diye olağanüstü bir çaba gösteriyorsunuz. Bizim
Burdur’umuzun bir köyü var, Aziziye köyü. O köyde bulunan bir kooperatifimizin
bastırdığı bir takvimde yer alan şu ifadeler, bugünkü bu durumu açıkça ortaya
koyuyor: BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Mahkemeye verdik onu! RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – “Kanun kanun dediler, kanunsuzluğu
yüz tuttular. Kota kota dediler, pancar ile tütünü
yok ettiler. Yol belgesi dediler, otobüsleri yok ettiler. Avrupa Birliği
dediler, şehit topraklarını sattılar. Avrupa Birliği Uyum Yasası dediler,
gözlerini et ile süte diktiler. Hey yerdeki karıncadan gökteki kuşa kadar azık
veren köylüm, uyan, uyan, yoksa yarın çok geç olabilir.” BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Sadece kooperatif başkanının yaptığı bir şey! RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Bu, köylü vatandaşlarımızın özünden gelen söylemler. BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Hiç alakası yok! RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın bu durumlara
nasıl geliniyor?.. BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Atıyor ya! RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – …zamanında ısrarlarımıza rağmen yapılan yanlışlar nasıl
ileride sizlere sorun açıyor, yapmış olduğunuz uygulamalar, kapatmış olduğunuz
kurumlar, çıkardığınız yasalar nasıl ayağınıza dolaşıyor: Bu konuda uzman
bulunduran, yetiştiren kurumları birer birer
kapatıyorsunuz, sonra da sıkıntıya düşüyorsunuz. Ülkede, bugün, ciddi anlamda
bir uzman sıkıntısı yaşanıyor. Bu, hemen hemen tüm
meslek kuruluşları için geçerli. Veteriner hekimlik mesleğinde de aynı durum
söz konusu. Mesleğimizle ilgili bir uzmanlık yönetmeliği yok, araştırma
enstitüleri yeterli işlerliğe sahip değil, çünkü uzman yetiştirilemiyor. Bazı
araştırma enstitüleri de tüm ısrarlarımıza rağmen kapatılıyor. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Özkan. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür ederim. Türkiye’de,
bildiğiniz gibi, bir süre önce kuş gribi vakası yaşandı. Ayrıca ülkemiz, kuş
gribi konusunda, göçmen kuşların göç alanları içerisinde bulunması nedeniyle
yüksek risk taşıyan ülkelerin başında geliyor. Buna karşın, bu konuda ülkede
kanatlı hastalıkları konusunda tek referans enstitü olan Manisa Kanatlı
Hastalıkları Araştırma Enstitüsü kapatıldı. Böyle bir tezat düşünebiliyor
musunuz? Dolayısıyla, kuş gribi hastalığıyla ülkemizde yapılan mücadelenin
ciddiyetini gelin hep beraber düşünelim. Ülkemizde bugüne
kadar son derece başarılı ve özverili çalışmalarda bulunan veteriner hekimler,
ne yazık ki tarihlerinin en sıkıntılı dönemlerini yaşamaktadırlar. Yıllardan
beri çabaladıkları özlük haklarının verilmesi şöyle dursun, birçok kazanımları
ellerinden alınıyor meslektaşlarımızın. Bu duruma düşülmesi veteriner
hekimlerimizi ciddi bir şekilde yaralamaktadır. Son olarak da meslektaşlarımız,
ne yazık ki fiilî hizmet zammından mahrum edilmeye çalışılmaktadır. Veteriner
hekimler, bu Tarım Bakanlığının öncü güçleridir, sahada çalışırlar, koruyucu
mücadele için çalışırlar. Bu çalışma sırasında zoonos
hastalıklarına yakalanarak hayatlarını kaybeden, hasta olan, hayvanların
darbeleriyle ölen ya da sakat kalan binlerce meslektaşımız bulunmasına karşılık
bu zammın kesilmek istenmesi veteriner hekimlere yapılan en ağır darbedir.
Zaman zaman Sayın Bakanımıza, veteriner hekim
meslektaşları olarak, değişik platformlarda tüm bu sorunları, mağduriyet ve
sıkıntılarımızı dile getirdik. Ancak, görülüyor ki hem Bakanlık hem de Hükûmet tarafından söz verilmiş olmasına rağmen, sorun
çözülmedi. Ancak, Sayın Bakanımıza, veteriner hekim meslektaşlarının artık
sabırlarının zorlanmaya başladığını ve büyük bir infial içerisinde olduklarını
buradan bir kez daha belirtmek isterim. Süremiz yetmedi… BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Doldu, doldu. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Sayın Bayram Özçelik de biraz
huzursuz oldu Burdur’la ilgili konuşma yapınca. BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Yok, atıyorsun, saçmalıyorsun da ondan. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Sürdürülebilir enerjiyle ilgili katılımlarımızı yapıyoruz.
Ancak yasaya olumlu oy veremeyeceğimizi belirtiyor, tümünüze saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özkan. Teklifin tümü
üzerine, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Ali Koyuncu
söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Koyuncu. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlamadan önce, milletin iradesiyle tecelli etmiş yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından
“Bravo!” sesleri, gülüşmeler) AK Parti Grubu
adına kanun teklifi üzerindeki konuşmama geçmeden önce, tarihin akışını
değiştiren bir kahramanlık destanı olarak hafızalara kazınan şanlı Çanakkale
Zaferi’nin 93’üncü seneidevriyesini dün büyük bir coşku ve heyecan içerisinde
idrak ettik. Değerli
arkadaşlar, milletin hür iradesiyle tecelli eden bir Meclisten bahsederken niye
rahatsız oldunuz, anlayamıyorum. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ya başka nasıl olacaktı? ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Bu vesileyle, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kanı pahasına
bu vatanın her karış
toprağı için -o gün de bugün de savunan- canlarını seve seve feda eden Mehmetçiklerimizi rahmet ve minnetle yâd
ediyorum, ruhları şad olsun. Ayrıca bugün, Sevgili Peygamberimizin Kutlu Doğum Günü. Bu vesileyle de tüm İslam âleminin Mevlit Kandili’ni tebrik
ediyorum, birlik ve beraberliğimize vesile olmasını da temenni ediyorum. Değerli
arkadaşlar, az önce, benden önce konuşan çok değerli vekil arkadaşımız Ramazan
Bey dedi ki: “Bu amaç, Toprak Koruma Kanunu’nun değiştirilmesindeki amaç
toprakların yabancılara satılması ve Cargill kanunu.”
Arkadaşımızın bilgi eksikliği var, bilgileri doğru alamamış. Bu manada, hem
Türk toplumunu hem yüce Meclisi ve çok sevdiğim değerli arkadaşımızı da
bilgilendirmek istiyorum. Amacımız neydi bu Kanun’u çıkarırken? 1) Değerli
arkadaşlar, bu Cargill kanunu falan değildir. Bu
madde kapsamında baktığımızda, 1’inci maddeyle ilgili, madde kapsamında
baktığımızda, Bakanlığa 3.987 adet müracaat olmuş. Şimdi, bu sorunu
doğuran, bu sorunu yaratan, bu Hükûmet, bu İktidar
değil ki. Daha önce kararname çıkartılmış, bu Cargill’le
ilgili, diğerleriyle de ilgili kararnameler çıkartılmış. Şu anda 20 bin kişi
beklemekte. Bu insanlar, bizim ülke insanımız değil mi? Bu, sadece Cargill için çıkartılan bir yasa değil; bu, 20 bin ve bunun
gibi insanları ilgilendiren bir yasa. Amacımız nedir,
değerli arkadaşlar, tarımdaki amacımız nedir? Tarımsal işletme ölçeğinin
büyütülmesidir. Tarım sektöründe verimliliğin artırılmasıdır. Tarım ürünleri
ihracatının 35 milyar dolara yükseltilmesidir. Tarımsal üretim değerinin de 60
milyar dolara çıkartılması –amaçlarımızı anlatıyorum değerli arkadaşlar- temel
tarım ürünlerinde rekabet gücünün arttırılması, yirmi üründe de dünya liderliği
değerli arkadaşlar amacımız. Pazar garantili sözleşmeli üretimin
yaygınlaştırılması, gıda güvenliğinin sağlanması, enerji tarımının
geliştirilmesi, toprak-su ilişkisinin ve tarımsal sulamanın etkinleştirilerek
geliştirilmesini amaç ediyoruz değerli arkadaşlar ve amacımız da kişi başına
düşen millî gelirin de 10 bin dolara yükseltilmesidir. ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) - Gerek yok; istediğiniz gibi hesapları değiştiriyorsunuz zaten.
Akşam yatıyorsunuz, sabah kalkıyorsunuz hesapları değiştiriyorsunuz; kanun
çıkarmaya gerek yok. ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde AK Parti Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bilindiği üzere,
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun geçici 1’inci maddesini
Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir. Ne idi geçici 1’inci madde
“11.10.2004 tarihinden önce tarım arazileri; gerekli izinler alınmadan tarım
dışı amaçlı kullanıma açılmış ve tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise söz konusu
arazinin istenilen amaçla kullanımı için, altı ay içerisinde Bakanlığa müracaat
edilmesi, hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı
kullanılan tarım arazilerinin her metre karesi için beş Yeni Türk Lirası
ödenmesi şartıyla izin verilir.” idi. Bu geçici madde Anayasa’mızın 45’inci
maddesi hükmünce iptal edildi. Anayasamızın
45’inci maddesi ne diyor: “Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç
dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine
uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve
hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin
sağlanmasını kolaylaştırır. Devlet, bitkisel
ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin
eline geçmesi için gereken tedbirleri alır.” Maddede geçen,
devlete verilen bir görev ve sorumluluk niteliğindeki tarım arazileriyle çayır
ve meraların amaç dışı kullanılmasının ve tahribinin önlenmesinin bir gereği
olarak, geçici 1’inci madde iptal edilmiştir. Daha sonra, Anayasa Mahkemesinin
vermiş olduğu bu iptal kararı göz önünde bulundurularak, 5403 sayılı Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na eklenen 3’üncü maddede, tarım arazilerinin
amaç dışı kullanımına ilişkin olarak geçici 1’inci maddeyle benzer nitelikte
bir düzenleme yapılmıştır. Fakat, farklı olarak,
geçici 3’üncü madde düzenlemesi yaparken, Anayasa Mahkemesinin geçici 1’inci
maddeyle ilgili olarak verdiği iptal kararındaki gerekçe dikkate alınarak
“tarımsal bütünlüğü bozmama” şartı öngörülmüştür. Nitekim,
Anayasa Mahkemesi, geçici 3’üncü maddenin yürürlüğünü de, esası hakkında karar
verinceye kadar durdurmuştur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda değişiklik
yapılmasını öngören kanun teklifini AK Parti Grubu olarak çok önemsiyoruz. Zira, düzenleme, mevcut sorunları ortadan kaldıracak,
alanda, sahada, arazide yaşanan belirsizlikleri giderecektir. Biz, parti
olarak, ülkemizin sorunlarını, önceliklerini çok iyi biliyoruz, Allah’ın
izniyle bu sorunların üstesinden geliyoruz, geleceğiz de. Siz bilmeseniz de
milletimiz bizi biliyor ve anlıyor. Bu nedenledir ki, 2 Kasım 2002’den bugüne
kadar hep bize güvendi, hep yanımızda oldu ve bizler de, onların bize duyduğu
güvene, bize verdiği vekâlete, temsile sonuna kadar sahip çıktık ve çıkacağız.
Bizim Hükûmetimiz, karamsarlık, kaos,
kriz hükûmeti değil; biz umudun, biz ak günlerin hükûmetiyiz. Önümüze ne kadar engel çıkarılırsa çıkarılsın,
biz, her engelden, güçlenerek, milletimizden güç alarak çıkıyoruz. Milletimizin
her zaman yanında olduk, derdiyle dertlendik, sevincine ortak olduk. Milletimiz
bizi gayet iyi biliyor, bizler de onları gayet iyi biliyoruz. Biz onlarla aynı
dili konuşuyoruz. Onların hislerine tercüman oluyoruz. Aksini iddia eden varsa
AK Partinin girdiği seçimlere ve aldığı oylara bir baksın, bir de kendi
oylarına baksın. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: Enerjide ne yazık
ki dışa bağımlıyız. Bunu inkâr edemeyiz. Bunun çözümünde de çözüm yollarını
aramalıyız. Eğer çözümün bir parçası olmuyorsanız, en azından sorunun bir
parçası olmayın. Biz parti olarak, Hükûmet olarak her
zaman diyalogdan yanayız. Çözümden yana olduk, oluyoruz. İletişim kanallarımızı
kapatmadık, kapatmıyoruz. Ama bir isteğimiz var: Bir şeyi eleştiriyorsanız,
lütfen çözüm önerileriniz de beraberinde olsun. Şöyle bir anlayışı kabul
etmiyoruz: İktidar ne yapmışsa toptan reddedelim. Tamam, muhalefetin gereği,
tarihsel muhalefetinizin ve özünüzün gereği muhalefet edin ama çözümde de
alternatifler üretin. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK Parti Hükûmetlerini
eleştirdiğiniz noktalardan biri de dış ticaret açığı. Evet
doğru, ithalatımız ihracatımızdan fazladır. Peki, biliyor musunuz ki
ithalatımızın yüzde kaçı enerji ithalatıdır? Türkiye’nin enerji sektöründe
ciddi ithalat problemi ve ciddi fırsatları var. Bu fırsatları değerlendirmek
için bu kanuni düzenlemeyi yapıyoruz. Rüzgâr
enerjilerini, diğer enerji üretim kaynaklarını aya mı kuracağız, tabii ki
toprağın üzerine kuracağız, onun için bu düzenlemeyi getiriyoruz. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ne kadar güzel buluş bunlar! MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Çocuk mu kandırıyorsun? ALİ KOYUNCU
(Devamla) – 2002’de yaklaşık 10 milyar dolar olan enerji ithalatımız bugün 30
milyar dolar seviyelerindedir. İthalatımızın yüzde 20’sinden fazlası enerji
ithalatıdır. Enerjide ithalata olan bağımlılığımızı azaltmak zorundayız.
Nükleer, güneş ve rüzgâr enerjisinden mutlaka istifade etmemiz gerekir; aksini
söylüyorsanız, bilemiyorum. Bütün bunları
birleştirdiğimizde, elektrik üretimimizin yüzde 45’i doğal gazdan… Isınma
noktasında da doğal gaza ciddi bir bağımlılığımız var. Petrol ithalatımız yüzde
90 iken, doğal gazdaki ithalata bağımlılığımız yüzde 95; doğal gazda da
Rusya’ya bağımlılığımız yüzde 65’tir. İşte bu
nedenlerdendir ki bu kanun teklifi hazırlandı ve yüce Meclisin gündemine geldi.
Enerji sorununu çözmek istiyoruz. Bu nedenle nükleer enerji santrallerini,
jeotermal enerji santrallerini, rüzgâr enerjilerini, alternatif enerji
kaynaklarını devreye sokmak istiyoruz. Bu nedenle, küresel ısınmayla birlikte,
su, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından istifade etmek büyük önemi
haiz olmuştur. Getirilen düzenlemeyle, bilimin ve modern ülkelerin
yaklaşımlarına uygun olarak, yenilenebilir enerji yatırımlarının önündeki
sınırlar kaldırılmakta ve ülkemizin kalkınmasının önündeki bir engel bu şekilde
kaldırılmaktadır. Jeotermal
enerjiye dayalı seracılık faaliyetleri, gerek üretim kalitesi gerekse çevreye
uyumlu olması nedeniyle desteklenmesi gereken faaliyetlerdir. Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; uygulamada, bu tür işletmeler için gerekli tesislerin
kurulmasında, yapılacak tesisin sanayi tesisi mi yoksa tarım tesisi mi olduğu
konusunda tereddütler yaşanmakta, gerekli izinlerin verilmesi konusunda
idareler arasındaki ihtilaflardan kaynaklanan gereksiz kırtasiyecilikle
karşılaşılmaktadır. Getirilen düzenlemeyle bu tür sıkıntılar giderilmektedir. Zaman içerisinde,
tarım arazileri üzerinde, icra makamlarının gerek göz yummasıyla gerekse
açıktan izniyle binlerce işletme kurulmuş ve bu işletmeler on binlerce kişinin
geçim kaynağı olmuştur. Hatta, Bakanlar Kurulu izniyle
tarım arazisi üzerinde birtakım yabancı firmalara tesis kurmaları için izinler
verilmiş ve bu firmaların ülkemizde yatırım yapmaları temin edilmiştir. Getirilen
düzenlemeyle, toplumsal ve ekonomik gereklilikten dolayı bir soruna çözüm
üretilmektedir. Kaldı ki söz konusu tarım arazileri üzerindeki tesisler
kaldırılsa bile, hâlihazırda bulundukları arazilerin tarım arazisine
dönüştürülme imkânı ve özelliği kalmamıştır. Dolayısıyla bu arazilerin
ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Getirilen düzenlemeyle, var olan bir
soruna çözüm aranmaktadır değerli arkadaşlar. Düzenleme yapılmaması, sorunu
çözmemekte, bilakis yeni sorunlara zemin hazırlamaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün
dediği gibi, muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için, geçmek için çok ama çok
çalışmalıyız... YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Ağzına bile yakışmıyor! KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Senin ağzına yakışıyor mu Atatürk! ALİ KOYUNCU
(Devamla) - …fabrika kurmalıyız, tesis kurmalıyız, bu tür yatırımların
yapılması önündeki sorunları da ortadan kaldırmalıyız. “Hayra da muhalefet,
şerre de muhalefet” anlayışıyla ülkeyi kalkındıramayız. Bu tür yatırımların
yapılması önündeki sorunları ortadan kaldırmalıyız. Bu ülkenin çalışan, üreten
bireylere ihtiyacı var; yoksa, sorun üreten, kaos
üretenlere değil, çözüm üretenlere ihtiyacı var. Bu ülke için taş üstüne taş
koyanın başımızın üzerinde her zaman yeri var olduğunu da söylüyoruz, söylemeye
de devam ediyoruz. Bu duygu ve
düşüncelerle, milletin iradesiyle tecelli olmuş yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Koyuncu. Teklifin tümü
üzerine, şahsı adına Hatay Milletvekili Orhan Karasayar
söz istemiştir. Buyurunuz Sayan Karasayar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime başlamadan
önce, 93’üncü yıl dönümünü kutladığımız Çanakkale Zaferi münasebetiyle başta
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ve aziz şehitlerimizi rahmetle
anıyor, mekânları cennet olsun diyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan
111 sıra sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun’da değişiklik yapılmasıyla ilgili kanun teklifinin tümü üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve su kaynaklarının azalmasıyla
birlikte baş gösteren kuraklık, yenilenebilir enerji kaynaklarından istifadeyi
artık gerekli kılmıştır. Jeotermal
enerjiye dayalı seracılık faaliyetleri, gerek üretim kalitesi gerekse çevreye
uyumlu olması nedeniyle desteklenmesi gereken faaliyettir. Uygulamada, bu tür
işletmeler için gerekli tesislerin kurulmasında, yapılacak tesisin sanayi
tesisi mi yoksa tarım tesisi mi olduğu konusunda ve gerekli izinlerin
verilmesiyle ilgili ihtilaflar yaşanmaktadır. Özellikle, önceki
hükûmetler döneminde Bakanlar Kurulu izniyle tarım arazisi
üzerinde birtakım yabancı firmalara tesis kurmaları için izinler verilmiş ve bu
firmaların ülkemizde yatırım yapmaları temin edilmiş, bu işletmeler binlerce
ailenin geçim kaynağı hâline gelmiştir. Bu yasa
teklifinde, toplumsal ve ekonomik gereklilikten dolayı soruna çözüm
getirilmektedir. Zaten söz konusu tarım arazileri üzerindeki sanayi tesisleri
kaldırılsa bile, hâlihazırda bulundukları arazilerin tarım arazisine
dönüştürülme imkânı ve özelliği kalmamıştır. Dolayısıyla, bu arazilerin
ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sanayi yatırımları istihdamın arttırılması için çok
önemlidir. Bu teklif, kesinlikle, muhalefetin iddia ettiği gibi, tarım arazisi
ve meralara yasalara uygun olmadan yapılan kaçak sanayi yapılarına ait bir af
niteliği taşımamaktadır. Altını çiziyorum, yaklaşık yirmi iki bin tesis bu
uygulamadan faydalanacaktır. Düzenleme herhangi bir özel amaç taşımamaktadır,
sırf, kamu yararı düşüncesiyle yapılan genel bir düzenlemedir. Muhalefetin bu
yasanın Cargill firmasıyla ilgili olduğu iddiaları
doğru değildir. YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Ne alakası var? ORHAN KARASAYAR
(Devamla) – Kaldı ki bu firma, Türkiye’de izinleri almadan yatırım yapmış bir
firma değildir. 1997 yılında, bu yabancı sermaye, Yüksek Planlama Kurulu
kararıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne gelip yatırım yapmıştır. Bakanlar Kurulunca 24/07/2002 tarihinde kararlaştırılmıştır. Rahmetli Sayın
Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli’nin imzaları
vardır. Bu bölgede mevzii imar planı ve nâzım imar planlarının iptal edilmiş
olması, bu alanın tarımsal hiçbir niteliğinin kalmamış olması, özellikle bu
bölgede birçok sanayi tesisinin bulunması nedeniyle 2005 tarihinde Bakanlar
Kurulunca “Özel endüstri bölgesi” ilan edilmiştir. Kaldı ki Anayasa,
yasa koyucuya, toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda tarımsal alanda düzenleme
yapma yetkisi vermektedir. Ancak yasa koyucu bu yetkiyi kullanırken, kamu
yararı amacını gütmek ve Anayasa’nın ilgili diğer kurallarına da uymak
zorundadır. Özellikle uluslararası sözleşmeler, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine
göre Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemeyen hukuki metinlerdir. Getirilen
düzenlemeyle, var olan bir soruna çözüm aranmaktadır. Bu konuda düzenleme
yapılmaması sorunu çözmemekte, bilakis yeni sorunlara zemin hazırlamaktadır.
Çözülmezse ne olur size söyleyeyim: Uluslararası sözleşmelerle yatırım yapan bu
tür şirketler gider Dünya Ticaret Örgütü ya da Dünya Bankası nezdinde dava
açar, milyarlarca dolar tazminatla karşı karşıya geliriz. Bu duygu ve düşüncelerle,
yasa teklifinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisimize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Karasayar. Teklifin tümü
üzerine, şahsı adına Uşak Milletvekili Nuri Uslu söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar) NURİ USLU (Uşak)
– Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda ve Mera Kanunu’nda değişiklik
yapılmasına dair kanun teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sayın
milletvekilleri, bu kanun teklifi Anayasa Mahkemesi tarafından 5403 sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun geçici 1’inci maddesine ilişkin
iptal davası nedeniyle bu Kanun’un 1’inci maddesine uyum sağlamak amacıyla
hazırlanmış bir kanun teklifidir. Bu kanun teklifi ile 1’inci maddesinde ne
getirilmektedir? Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun teklifiyle, 4628 sayılı
Enerji Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının
kullanımıyla ilgili yatırımları, ayrıca jeotermal kaynaklı teknolojik sera
yatırımlarını da bu Kanun’a eklemişlerdir. Değerli
milletvekilleri, küresel ısınmanın dünyada, özellikle günümüzde ve son yıllarda
hem ülkemizde hem de dünyada çok çeşitli etkileri olmaktadır. En önemli
etkisini daha geçen yıl, 2007 yılında ülkemizin en doğusundan en batısına kadar
yaşadık ve kuraklık bütün milletimizi, özellikle köylülerimizi, çiftçilerimizi
vurmuştur. Su kaynaklarımızı çok olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Sayın
milletvekilleri, bu kanunun 2’nci maddesinde de yine 5403 sayılı Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun geçici 3’üncü maddesi kaldırılıyor, buraya geçici
4’üncü madde ekleniyor. Tarım arazilerinde, geçmiş yıllarda, izinsiz olarak
amaç dışı kullanıma açılan alanların ve üzerindeki kaynakların
değerlendirilmesi, kayıt altına alınması ve ekonomiye kazandırılması amacıyla
bu geçici madde buraya eklenmiştir. Burada, şöyle ki, 5403 sayılı Kanun’da… Bu
Kanun’umuz 3 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Tarım dışı amaçla kullanılan
bu tesisler ve bu alanlar bu Kanun’dan önce var olan yönetmeliklere göre izin
alınarak tesis edilmişlerdir. Bu tesisler ve bu alanlar hiçbir zaman izinsiz
olarak sayılamazlar. Ayrıca, bu tesisler ve bu alanlardan izinsiz olanlar ise 11/10/2004 tarihinden önce çıkarılan af yasasından
faydalanmışlar ve izinlerini almışlardır. Ayrıca, bu tesisler genelde kişilerin
kendi arazileri üzerinde yapılmışlardır, hiçbir zaman orman arazisinde, mera
arazisinde veya hazine arazisinde değillerdir. Bu tesisler yaklaşık 20 bin
civarında insanımıza ait ve Bu kanun
teklifinin son maddesinde ise 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesine iki
fıkra eklenmiştir. Bu fıkraları okuyorum: Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun
talebi üzerine 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu hükümlerine göre elektrik
faaliyetleri için ihtiyaç duyulan mera alanları, aynı şekilde jeotermal
kaynaklı teknolojik seralar için ihtiyaç duyulan mera alanlarından da izin
verilmesi gündeme getirilmektedir. Şimdi, yenilenebilir enerji kaynakları,
mutlaka, bu rüzgâr, güneş, su kaynakları, bunları istediğiniz yere götürmeniz mümkün
değildir. Bu kaynakları ancak oldukları yerlerde değerlendirmek mümkündür. Onun
için, bu kaynaklar bazen orman arazisinde, bazen merada, bazen de hazine
arazilerinde olmaktadır. Bu değerler, bu kaynaklar mutlaka
değerlendirilmelidir. Sayın milletvekilleri,
toprak, su, doğa, ormanlar ve diğer doğal kaynaklarımız mutlaka sürdürülebilir
bir yönetim anlayışıyla yönetilmelidir. Ancak, bu demek değildir ki, bu zengin
kaynakların fakir bekçisi olun, onları karşıdan karşıya seyredin demek
değildir. Bunlar koruma-kullanma dengesi içinde mutlaka insanlarımızın
faydalanmasına açılmalıdır. Değerli
milletvekilleri, bu doğal kaynaklar, ormanlar ve topraklar bizim atalarımızdan
bize kalan miras değil, birer emanettir anlayışı hiçbir zaman unutulmamıştır,
unutulmayacaktır. Ancak, milletimizin, fakir fukaranın sofrasına bir ekmek
koymayı da bir görev bilmekteyiz. Bu amaçlarla
hazırlanan bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uslu. Şimdi teklifin
üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Toplam süre yirmi dakikadır. Soru
soracak sayın milletvekillerinden mümkün olduğu kadar sadece soruyu sormalarını
rica ediyorum. Sayın Özdemir,
buyurunuz. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Soru 1) Bursa milletvekilleri tarafından verilen bu yasa
teklifiyle toplam ne kadar tarım arazisinin metrekaresine 5 YTL verilerek satın
alınıp tarım dışı amaçlarla kullanılmasına izin verilmiş olacaktır? Soru 2) Kamuoyunda çok tartışılan Cargill
firması bu yolla ne kadar araziye sahip olacaktır? Kendilerine bu konuda arazi
tahsis edilen yatırımcılar herhangi bir nedenle faaliyetlerine son verirlerse,
tahsis edilen bu arazilerin akıbeti ne olacaktır? Soru 3) Bu kanun değişikliği teklifi, hayvancılığımız için çok
önemli olan mera alanlarının azalmasına yol açacaktır. Böyle bir uygulamayı
Tarım ve Köyişleri Bakanımız olarak içinize
sindirebiliyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özdemir. Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkanım,
şimdi, raporun birinci sayfasında “Not Teklif Başkanlıkça; tali olarak Çevre
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
komisyonlarına, esas olarak da Dışişleri Komisyonuna havale edilmiştir.” diyor.
Evet, işte burada yazılı olan bu. Bu Komisyon nasıl
rapor düzenlemiş? Yani orada diyor ki, esas komisyon Dışişleri Komisyonunun
raporu diyor fakat biz burada Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonunun raporunu esas olarak yapıyoruz. Bu kadar bariz bir hata
yapılabilir mi? İsterseniz
Başkanlık bunu cevaplandırsın Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Genç, burada arkadaşlar bunun bir baskı hatası olduğunu söylüyorlar. KAMER GENÇ
(Tunceli) - Baskı hatasıyla niye dağılıyor efendim? Yani Komisyonun da bunu
kontrol etmesi lazım Sayın Başkanım. İkincisi,
efendim, bu kanun teklifiyle, bilmiyorum, Sayın Bursa milletvekilleri kaçıncı
defadır böyle bir kanun teklifini veriyorlar, özellikle bu Altan Karapaşoğlu arkadaşımız? Şimdi, bize öyle
geliyor ki, bu arkadaşlarımız sırf bu, Orhangazi’deki Cargill
firmasına bir af getirmek için ve buraya verilen araziyi meşrulaştırmak için
yapıyorlar. Şimdi, birinci sınıf tarım arazisi dünyanın neresinde 5 liradır?
Ben, Komisyona da soruyorum, bu teklifi verenlere de soruyorum, Hükûmete de soruyorum: 5 liralık arazi varsa, istedikleri
kadar ben satın alırım. Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci sınıf arazisi 5
liraya satılır mı? Üçüncüsü -yine
bir diğer sorum Sayın Başkan- daha önce bu konu, 5557 sayılı Kanun çıkmış fakat
o zamanki Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiştir ama Komisyon bu konuyu kendi
raporunda dile getirmemiştir, Genel Kurulun dikkatinden kaçırmaya çalışmıştır.
Âdeta, gerçek bir rapor değil de kendi hesabına gelen bir rapor düzenleme
yoluna gitmiştir. Yine, bu konuda Danıştayın verdiği kararlar var, Anayasa Mahkemesinin
verdiği kararlar var. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Hukuk
devletinde yasalar yaparak… Anayasa’mızın 2’nci maddesinde de hukuk devleti
olduğu açıkça belirtilmiştir. Getirilen bu yasa teklifiyle Türkiye’nin hukuk
devleti olma statüsü ortadan kaldırılıyor. Yani Danıştay karar veriyor… “Sen bu
kanunu çıkaramazsın. Bu yolda bir işlem yapamazsın.” diyor Anayasa Mahkemesi.
Danıştay da, daha önce, Bakanlığın verdiği, toprak koruma kurullarının verdiği
bu konudaki tesis edilen işlemleri iptal ediyor. Bu iptal işlemleri ve
Anayasa’nın getirdiği iptal kararlarını yok etmek için kanun getiriyorlar. Bu,
bir defa, “hukuk devleti” ilkesini zedeliyor. Bunu Komisyon nasıl izah ediyor?
Onu belirtmek istiyorum. Saygılar sunarım
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. Sayın Ünlütepe… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana
soru yöneltmek istiyorum: Bu kanun tasarısıyla Bursa ilinde kurulu nişasta bazlı şeker üreten Cargill
firmasıyla ilgili müteaddit yargı kararları vardır. Bilindiği gibi, yargının
verdiği karara hiçbir şekilde müdahale edebilmek olanaklı değildir. Ne yasama
Meclisi ne de yürütme bu konuda karar alamaz. Yargı kararını uygulamak bir
devletin egemenlik hakkıdır. Bu yasa tasarısı ile yasaya aykırı olarak kurulmuş
ve hâlen faaliyette bulunan yabancı sermayeye ait bir fabrika da
faydalanacaktır. Bu işletmeyle ilgili yargı kararı verilmiştir. Yıkımına Türk
milleti adına karar veren yargı kararını niçin uygulayamıyorsunuz veya
uygulamıyorsunuz? İkinci sorum:
Acaba bu yasa tasarısı bir Amerika gezisinde “Bunu düzeltin.” diyenlere karşı
“Bizde kuvvetler ayrılığı vardır, yargı bağımsızdır.” diyemeyen Hükûmetinizin uluslararası ilişkilerde teslimiyetçi
politikasının sonucu mudur? Üçüncü soru: Türk
çiftçisinin dayanma gücü kalmamıştır. Pancar çiftçisini uluslararası pazarlığa
niçin feda ediyorsunuz? Türkiye
Cumhuriyeti’nde kuvvetler ayrılığı prensibi kabul edilmiştir. Yasama, yürütme
ve yargı, her üçünün faaliyet alanları farklıdır. Bu yasa teklifi yasamanın
yargıya müdahalesi, yani yargıyı işlevsiz hâle getirmesi değil midir?
Anayasa’ya aykırılığı sabit olan bir yasa tasarısını Mecliste niçin
görüştürmeye zorluyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünlütepe. Sayın Macit… HASAN MACİT
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakanım, meralar, doğa ve hayvancılık
sektörü için çok önemli alanlardır. Gelecek kuşaklara bu alanları koruyarak
aktarma gibi bir görevimiz vardır. Bu bağlamda, mera alanlarının kapsam dışına,
meralık vasfı dışına çıkarılması… Bazı kimseler için bir metrekare çok
önemlidir, bazıları için, meraların önemini anlayanlar için bir metrekare çok
önemlidir, anlamayanlar veya önemsemeyenler için milyar metrekare önemli
değildir. Bu bağlamda, size daha önce sormuş olduğum yazılı sorumda “Balıkesir
ve Bursa illeri sınırları içerisinde kaç metrekare meralık vasfından
çıkarılmıştır?” soruma “Mera alanları, meralıktan çıkarılması rakamsal olarak
göz ardı edilemeyecek kadar düşüktür.” yanıtınızı verdiniz. Ben meraların çok
önemli olduğunu önemsiyorum ve halkımız adına, hayvancılık sektörü adına bu
kapsamdan, mera kapsamından çıkarılan alanları, bir metrekare bile olsa
öğrenmek istiyorum. Bu bağlamda, bu rakamları verebilir misiniz? İkinci sorum:
Dışişleri Komisyonu esas komisyon olduğuna göre, öyle yazdığına göre kanun
tasarısının metninde, acaba bu yasa ile yararlanacak olan firmaların yurt dışı
kaynaklı olduğu için mi Dışişleri Komisyonu olarak yazıldı? Saygılarımla. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Macit. Sayın Tankut… Son soruları
alıyorum çünkü süremiz yetmiyor. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
ülkemizde bu zamana kadar gerek sanayi gerekse diğer tesislerin yapımıyla
birinci ve ikinci sınıf tarım topraklarımızın tarım dışı amaçlarla kullanımının
toplam miktarı nedir? Bu yasa tasarısı
kanunlaştığı takdirde tarım dışı amaçlarla kullanılan ne kadarlık
birinci sınıf tarım arazisini kullananları affetmiş olacaksınız? Sayın Komisyon
Başkanımıza sormak istiyorum: Tarımın içinden gelen ve bilimsel kriterlerle tarım arazilerinin önemini yıllardan beri
öğrencilerinize ders konusu olarak öğreten bir bilim adamı olarak bu yasa
tasarısı içinize sinmekte midir? Çok teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tankut. Sayın Bakan,
buyurunuz efendim. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Sayın Başkan,
öncelikle, Sayın Özdemir’in üç tane sorusu var. Bunlardan bir tanesi, verilen
teklif ile kaç metrekareye izin verileceği soruluyor. Şimdi, bu kanun
teklifinde bizim tahminlerimize, hesaplamalarımıza göre Şimdi,
dolayısıyla genel anlamda bu aslında genel bir sorunu çözmeye dönüktür. Daha
önceki düzenlemeler de aslında bu şekilde, bu amaçla yapıldı. Şimdi, burada bir
hususa dikkatinizi çekmek isterim. Esasen 2005 yılına kadar böyle bir kanun
yoktu. Yani Türkiye’de tarım arazileri, çok kolay bir şekilde, kanun olmadığı
için amacı dışına tarım arazileri çıkarılabiliyordu. İlk defa 2005 yılında bu söz
konusu kanun, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmak suretiyle, hiç
değilse kanunun yayınlandığı tarihten itibaren arazilerin amacı dışına
çıkarılmasına bir kısıtlama getirilsin, bir sınırlama getirilsin, bir tahditle karşılaşsın, belirli bir süzgeçten geçirilsin... Bu
amaçla, bu kanunun çıkış amacı bu. Üçüncü sorusu
Sayın Özdemir’in; bununla meraların azalıp azalmayacağı hususunu soruyor, bunu
içime sindirip sindiremediğimi soruyor. Şimdi, tarım arazilerinde de meralarda
da cumhuriyet tarihinde -bunu iftiharla söylüyorum- hiçbir hükûmet
döneminde, benim mensubu olduğum, üyesi bulunduğum Hükûmet
kadar mera ıslahı yapılmamıştır. Rakamlar ortada. Ben onların bütün detaylarını
sizlere şimdi verebilirim. Örneğin, sadece 2004 yılında 703 bin dekar, 2005
yılında 900 bin dekar, 2006 yılında 531 bin 800 dekar ve 2007 yılında 540 bin
dekar alanda mera ıslahı yapılmıştır. Şimdi, bunu
benden önceki hükûmetin, bizden önceki hükûmetin dönemiyle mukayese edeceğim müsaade ederseniz. O
da şudur: 2000 yılında sadece 6.600 dekar, 2001 yılında 8.800 dekar, 2002
yılında 68 bin dekardır. Şimdi, ben,
aradaki farkı hem yüce Meclisin hem Türk milletinin takdirlerine sunuyorum. Sayın Genç’in
soruları daha çok Komisyonumuzla ve Başkanlık Divanıyla ilgili. Ancak bizimle
ilgili sorusu şu, benim not aldığım iki tane soru: “Bu, Cargill’e
af amaçlı mıdır?” diye sordu. Tabii, bu bir
tekliftir, bir tasarı değildir. Yani, gerçekte niyetinin ne olduğunun detayını
teklif sahibi ancak çok iyi bilir. Ama bizim önümüzdeki teklif -biraz önce de
söylediğim gibi, Türkiye’de genel bir problem var, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu’ndan kaynaklanan- biraz önce söylediğim 45 bin dekar alanla
ilgili en az 20 bin kişiyi ilgilendiren bir kanundur. Dolayısıyla, bir tek
şahsa veya bir tek firmaya bunun irca edilmesinin ben çok haklı olduğunu
düşünmüyorum. Bir sorusu daha
oldu Sayın Genç’in. O da, işte, ceza olarak 5 YTL’nin bir dekar için uygun olup
olmadığını sordu. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bedeli değil mi? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Efendim, bedeli değil bu. Bu,
bedeli değil. Bu şudur: Şimdi, 5403 sayılı Kanun 2005 yılında çıkarılırken
denildi ki: Bundan sonraki süreçte, bundan sonra tarım arazilerinin amacı
dışına çıkarılması zaten kanunla artık yasak. Ancak mevcut duruma kadar, bugüne
kadar, geçmişte amacı dışına çıkarılmış olan ve üzerine tesis kurulan tarım
arazilerinin durumu ne olacak, bunlara ne yapılacak, nasıl bir müeyyide
uygulanacak? İki şey yapılabilir: Ya bunların tamamını getirip yıkarsınız ki,
bu hem pratik olarak mümkün değil hem doğru değil hem de üzerine bina yapılmış,
atölye yapılmış, fabrika yapılmış bir araziyi, binayı yıksanız dahi o araziyi
artık bir daha tarımsal amaçlı olarak kullanmanız teknik olarak mümkün
değildir. Birinci sebep bu. İkincisi: Üzerinde bir
ekonomik varlık vardır ve bu varlık Türk milletinin varlığıdır. Dolayısıyla,
onu da bir şekilde rehabilite etmek ve belirli bir
yapının içerisine oturtmak gerekiyordu. O nedenle de dendi ki –bu, yüce
Meclisin iradesi- yüce Meclis dedi ki, efendim, altı ay içerisinde müracaat
edenlerden bu şekilde dekar başına 5 YTL alınmak suretiyle bunların amacı
dışında kullanılabilmesine imkân sağlanmış olmasına kanun cevaz verdi. Mesele
bundan ibarettir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Dekarı değil, metrekaresi. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet, doğrudur, metrekaresi 5
YTL. Siz ama o şekilde söylediniz de onun için. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, ben dekar demedim. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, Sayın Ünlütepe’nin sorusu: “Cargill’le
ilgili müteaddit yargı kararları vardır, bu tasarıyla yıkımını niçin
uygulamıyorsunuz?” dedi. Tabii, bu bir tekliftir ve yargı kararlarıyla ilgili
olarak da şunu arz edeyim: Şimdi, Kanun çıktıktan sonra, Kanun’un ilk
şeklindeki geçici 1’inci madde, yani bu biraz önce bedelini söylediğimiz
miktarla ilgili, düzenlemeyle ilgili Anayasa Mahkemesine bir iptal davası
açıldı. İptal davasını da ana muhalefet partisinin değerli üyeleri açtı. Ve
orada konu şu: 1) Bu Kanun’un tümünün şekil yönünden,
2) Geçici 1’inci maddesinin ise esas yönünden yürütmesinin durdurulması,
yürürlüğünün durdurulmasını ve iptalini istedi. Şimdi,
Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili kararı şu. Anayasa Mahkemesi
sonuç itibarıyla şunu söylüyor, diyor ki: “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu’nun 1) Şekil yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
reddine oy birliğiyle, 2) Geçici 1’inci maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin reddine 1 karşı oyla, oy çokluğuyla 22/12/2006
tarihinde karar verildi.” diyor Anayasa Mahkememiz. Şimdi, düzenleme… 20 Ocak
2007 tarihinde 5578 sayılı Kanun’la geçici 1’inci maddenin yerine bir geçici
3’üncü madde ihdas edildi. Bunun yürütmesinin durdurulmasına, yirmi gün
içerisinde Anayasa Mahkemesi tarafından karar verildi. Şimdi, tabii, yirmi gün
sürdüğü için ve yürütmenin durdurulması olduğu için bunun yerine esasen bir
düzenleme yapmak gerekiyor. Çünkü yürütmesi durdurulmuş, bir boşluk söz konusu
ve bunun mutlaka düzeltilmesi gerekiyor, bunun yerine bir şey konması
gerekiyor. Bu bakıma da bu teklif böyle bir ihtiyacı gideriyor. Şimdi, biraz önce
de söylediğim gibi, Kanun’la tabii kastedilen şey Türkiye’de bir sorunu
çözmektir. Ve Türkiye’de 2005 yılında çıkarılan bu Kanun yayımlanmadan önce, bu
Kanun olmadan önce olmuş birtakım, yapılmış birtakım işler var. Bunlara ait bir
düzenleme yapılması gerekiyor. Bunu getirip sadece bir firmayla
ilişkilendirmek, onunla ilişkiliymiş gibi göstermek de doğrusu çok doğru
değildir. Sayın Ünlütepe’nin yine bunun işte dış kaynaklı bir talep olduğu
yönündeki bir değerlendirmesi, bir sorusu var. Ona da tabii katılmadığımı
söylemek istiyorum. Hiçbir Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti
başkanı da üyesi de, dışarıdan talimatla kendi yasasını değiştirmez, kendi
yasasını koymaz; tüm yasalar burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle
ortaya çıkar, sizlerin verdiği oyla kabul edilir veya reddedilir; bu da
onlardan bir tanesi. Sayın Macit’in
mera alanlarının kapsam dışına çıkarılmasıyla ilgili bir değerlendirmesi oldu.
Burada, Balıkesir ve Bursa’yla ilgili, tahsis amacı değişikliğinin ne kadar
olduğuna dair bir sorusu var. Benim elimdeki bilgiye göre -meraların tahsis
amacı değişikliğiyle ilgili- 1998-2007 yılları arasında, Balıkesir’de 1.241
dekar, Bursa’da da 1.143 dekar alan için tahsis amacı değişikliğiyle ilgili
olarak başvurulmuş ve buna ait işlem yapılmış. Sayın Tankut’un, “Amacı dışına çıkan
toplam miktar nedir ve bununla ne kadarlık bir alan
affedilmiş olacak?” sorularına, zannediyorum daha önce verdiğim soruların
cevabı içerisinde bu da var, çünkü amaç dışına çıkarılan toplam miktar Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Sayın Başkanım, bizim
başkanlığımıza da yöneltilmiş sorular vardı, müsaade ederseniz onlara bir kısa
açıklamada bulunmak isterim. BAŞKAN –
Buyurunuz efendim. TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Teşekkür ediyorum. Sayın Genç’in bir
sorusu vardı. Siz, Başkanlık makamı olarak bu konudaki gerekli açıklamayı
yaptınız, ama bir kez daha, kayıtlara girmesi bakımından ifade etmekte yarar
var. Bu basımla
ilgili, gündeme gelen maddi hata, Komisyonumuzla alakalı olmayıp, zaten bu
görüşmeler esnasında da düzeltilmesi gündeme gelecek olan bir konuydu. Belki de
böyle bir soruyla bu öne alınmış oldu. Bir diğer sorusu:
“Bu 5 YTL/metrekare yeterli midir?” diye ifade etti. Sayın Bakan bunu açıkladı
ama vuzuha kavuşması bakımından şu açıklamayı gerekli görüyorum: Değerli
arkadaşlar, burada yapılan tesisler şahısların kendi arazileri üzerine yapılmış
tesislerdir. Herhangi bir şekilde kaçak, kamuya ait bir arazi hazinesi üzerine
veyahut da bir orman arazisi üzerine yapılmış herhangi bir tesis değildir. Bir diğer
soruları: “Burada Anayasa Mahkemesinin bu konuya ilişkin almış olduğu kararları
Komisyon görmezden gelerek görüşmelerini sürdürmüştür ve rapor hazırlamıştır.”
gibi bir ifadede bulundu. Değerli arkadaşlar, dağıtılmış olan bu metinde, 6’ncı
sayfada, Komisyonumuzun -özellikle
bu Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlarla ilgili- gerek yürütmeyi
durdurma gerekse de bizim bu konuda yapmış olduğumuz düzenlemelere ilişkin
bütün açıklamalar var. Herhangi bir şekilde yüksek yargının vermiş olduğu
kararları hiçe sayan veya bunları yok sayan bir anlayışla yasama faaliyeti
sürdürülmüş değildir. Sayın Tankut’un sorusuna gelince: “Burada, bu yapılan düzenleme
içinize siniyor mu?” şeklinde bir soru sordu. Değerli arkadaşlar, bu bir tasarı
değil, bu bir teklif. Kaldı ki, tasarı olmuş olsa bile Hükûmet
kanadından gelen bir talep olarak değerlendirilecektir. Burada da bir grup
milletvekili arkadaşımızın bir talebi söz konusudur. Meclisimizde yer alan her
bir milletvekili veya milletvekili arkadaşlarımızın bu memlekette sıkıntı
olarak görülen konulara ilişkin düzenleme konusunda kendi takdir hakları vardır
ama bu takdir hakkının kabulü veya reddi, birazdan sizlerin oylarıyla kabul
edilecek veya reddedilecektir. Bunu bilgilerinize arz ediyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar
yeter sayısına bakacağım efendim. Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. On beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 16.53 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.17 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 111 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 1’inci maddeyi
okutuyorum: TOPRAK KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI
KANUNU İLE MERA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ MADDE 1- 03/07/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki (f) ve (g) bendi eklenmiştir. “f) Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/02/2001
tarihli ve 4628 sayılı Enerji Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji
kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili yatırımları, g) Jeotermal
kaynaklı teknolojik sera yatırımları,” BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında, grubum Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, kanun tasarısının 1’inci maddesinde, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu’nun 13’üncü maddesine iki bent ekliyoruz. Burada öncelikle,
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13’üncü maddesini kısaca size
açıklamak istiyorum. Bu Kanun’un
13’üncü maddesi: “Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım
arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz.
Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla; a) Savunmaya
yönelik stratejik ihtiyaçlar, b) Doğal afet
sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı, c) Petrol ve
doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri, ç) İlgili
bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri, d) Bakanlıklarca
kamu yararı kararı almış plan ve yatırımlar, e) Kamu yararı
gözetilerek yol altyapı ve üstyapısı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar.” Buradan da
anlaşıldığı gibi, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13’üncü maddesi,
tarım topraklarının amaç dışı kullanımında çok elzem durumlarda çok stratejik
birtakım faaliyetlerde kullanımına müsaade ediyor. Biz buraya iki bent daha
ekliyoruz. Bunlardan bir tanesi (f) ve diğeri (g) bendi. İki maddeden ilki:
“Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/02/2001
tarihli ve 4628 sayılı Enerji Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji
kaynak alanlarının kullanımıyla ilgili yatırımları” ve (g) bendi olarak da
“Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları”nı
ekliyoruz. Tabii ki,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim temel felsefemiz, Türkiye’de mevcut tarım
arazilerimizi korumak, bunların amaç dışı kullanımını önlemek. Ancak bu kanunun
-şu anda yüce Mecliste görüşülen kanunun- 1’inci maddesinde, yenilenebilir
enerji kaynak alanlarına tahsis edilmesi ve jeotermal kaynaklı teknolojik sera
yatırımlarına tarım alanlarımızın tahsis edilmesi konusu bizim grubumuzca uygun
görülmüş, biz bu 1’inci maddede olumlu görüş bildirmiştik komisyon çalışmalarımızda
da. Ancak bu kanun tasarısının tümü üzerinde 2’nci maddeden dolayı olumsuz oy
kullanacağımızı burada belirtmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, neden 1’inci maddeyi olumlu buluyoruz? Siz de takdir edersiniz
ki, Türkiye’nin enerjisi, enerji temini dışarıya bağlı, ithalata bağımlı.
Yaklaşık olarak ithalatımızın yüzde 70’ini enerji giderlerimiz oluşturuyor. Bu
anlamda enerji açığımız, ülkemizin, gerçekten çok ciddi boyutlarda. Düşünün ki
Türkiye enerji ithal eden bir ülke olmaz ise bugün 65-70 milyar dolar
civarındaki dış ticaret açığımızın sıfır seviyelerine düşeceğini ve ülke
ekonomisine sağlayacağı katkıları bir göz önüne getirmenizi buradan istiyorum.
Dolayısıyla, hem ekonomik anlamda hem de yenilenebilir enerji kaynaklarının
çevre dostu olması, ekonomik olması, özellikle son günlerde sıkça konuştuğumuz
küresel ısınmaya neden olan fosil kaynaklı enerji kaynaklarının çevreye,
dünyaya verdiği olumsuzluklardan sonra elbette ki ülkemizde de bu tip enerji
kaynaklarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında çalışmalarımızın olması
gerektiğini düşünüyoruz. Değerli
arkadaşlarım, yenilenebilir enerji kaynakları, son günlerde enerji sektöründe
de çokça konuşulan bir konu. Doğanın kendi evrimi içerisinde bir sonraki gün
aynen mevcut olabilen enerji kaynaklarını yenilenebilir enerji olarak
tanımlıyoruz. Bunlar hidrolik, yani, su, güneş, rüzgâr ve jeotermal gibi doğal
kaynaklar yenilenebilir olmalarının yanında temiz enerji kaynaklarıdır. Bugün
dünyada yaygın olarak kullanılan yakıtlar, yakılınca biten ve yenilenemeyen
enerji kaynaklarıdır. Nükleer enerji, tüm dünyada beraberinde getirdiği teknik,
politik, çevresel ve ekonomik sorunlarla birlikte rahat tercih etmediğimiz bir
enerji kaynağı çeşididir. Ancak, ne yazık ki, bütün dünya yavaş yavaş nükleer enerjiden vazgeçerken biz, demode olmuş bu
enerji türünü 9 Kasım 2007 tarihinde Meclisten 5710 sayılı Kanun’la geçirdik ve
ülkemizi, bir anlamda, gelecekte yaşanabilecek sorunlarla karşı karşıya
getirmiş olduk. Değerli
arkadaşlarım, fosil, nükleer ve diğer enerji üretim yöntemlerinde atmosfere
sera gazı olarak ifade edilen zararlı gazlar salınmakta, bu gazlar dünyamızın
iklim koşullarını etkilemekte, havayı, suyu, tüm çevreyi kirletmektedir. Son
günlerde fosil yakıtların neden olduğu sera gazı salınımındaki
artış, bilindiği gibi, küresel ısınmaya sebep olmaktadır. Küresel ısınmanın
neticesinde ortaya çıkan kuraklık, dünya tarım üretimini olumsuz olarak
etkilemektedir. Dünyadaki bu gelişmelerden ülkemiz de nasibini almış, son
yıllarda kuraklığın sebep olduğu tarımsal üretim kayıpları ülkemiz ekonomisini
olumsuz etkilemiştir. Bu
değerlendirmeler gösteriyor ki, temiz enerji kaynakları olan yenilenebilir
enerji kaynaklarını en rasyonel şekilde kullanmamız gerekiyor. İşte bu nedenle,
bu kanun değişikliğinin ülkemizin enerji açığını kapatmasına ve temiz enerji
üretmemize katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Tabii ki, tarım topraklarımızın
tarım dışı kullanımına müsaade etmemiz mümkün değil ancak yenilenebilir enerji
gibi istisnai konularda bu durumlar istismar edilmeden tarım topraklarının
tarım dışı kullanımına açılmasına taraftarız. Biraz sonra bu kanun tasarısının
2’nci maddesi görüşülecek. İşte burada tarım topraklarının amaç dışı kullanım
istisnalarının nasıl istismar edildiğini hep beraber göreceğiz. Değerli
arkadaşlarım, AKP İktidarı, İktidara geldiği günden bu yana tarım sektörünü
ülke ekonomisine bir yük olarak gördü. AKP İktidarının zihniyeti “Tarımsal
üretim tartıda ağır ancak pahada hafiftir, bırakalım başka ülkeler üretsin, biz
satın alırız.” şeklinde olmuştur. Ancak bugün gelinen noktada, AKP’nin tarım
politikaları Türk tarımını dışarı bağımlı hâle getirmiştir. Bu politikaları
neticesinde, geçtiğimiz yıl, Türk tarımının üzerindeki tahribatlar su üzerine
çıkmış, tarım sektörü küçülmüş, tarımsal dış ticaret açığı 1 milyar dolar gibi
önemli seviyelere gelmiştir. Ancak Hükûmet tarımdaki
bu olumsuzluğun nedenini kendince bulmuş, bunu sadece kuraklığa bağlamıştır.
Oysaki bu durumu sadece kuraklıkla izah etmek, Hükûmetin
tarım politikaları konusundaki başarısızlığının üzerini örtmeye çalışmaktan
başka bir şey değildir diye düşünüyorum. Değerli
arkadaşlarım, 2007’de tarımsal ürün ithalatında rekor bir seviyeye gelindi. Hükûmet sadece ihracat rekorlarından bahsediyor, ama ben
size ithalat rekorlarından da bahsetmek istiyorum. İzlenmekte olan, ucuz kura
ve ithalata bağlı büyüme modeli dış açığı artırdı. Ülkemiz tarımsal ürünlerde
ithalat cenneti hâline geldi ve az önce de belirttiğim gibi, 2007 yılında,
ülkemiz, yaklaşık olarak 1 milyar dolar tarım sektöründe dış ticarette maalesef
açık vermiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Seçer, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, son günlerde, tarımsal üretim yapan
bölgelerden yoğun telefonlar alıyorum. Sayın Tarım Bakanım da buradayken, şu
anda ekranları başında da binlerce çiftçi bizi izliyor. 2007 üretim
döneminden kaynaklanan, üreticinin ürün destek alacakları önümüzdeki günlerde
ödenecek. Ancak, aldığımız duyumlara göre, dane mısır dışındaki diğer ürünlerde
ürün desteğinde herhangi bir değişiklik olmayacak. Fakat dane mısır ürününde
geçen dönem -yani 2006 sezonu için- ödenen kilogram başı 6,7 kuruş destek
priminin, bu yıl -yani 2007 ürün dönemi için- kilogram başı 2 yeni kuruş
seviyelerine düşeceği duyumları almaktayız. Bunu Sayın Bakanımın buradan
değerli üreticilerimize açıklamasını istiyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Seçer. 1’inci madde
üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, bugün, yine, ne yazık ki AKP İktidarının milletimizin ve
toplumumuzun faydasından ziyade yabancı şirket ve onların temsilcileriyle,
iktidarını borçlu olduğu bazı merkezlerin çıkarları ve taleplerini gözeten bir
yasa teklifi dayatmasıyla karşı karşıya bulunmaktayız. Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; acaba hiç merak ettiniz mi, toprak nasıl
oluşmaktadır? Toprak neden bu kadar önemlidir? Toprak, dünya üzerinde hayatın
devamı için gerekli temel unsurlardan hiç şüphesiz bir tanesidir. Doğal
faktörlerin karşılıklı etkileşimi sonucu kayaların fiziksel ve kimyasal
ayrışmaya uğraması ile toprak oluşmaktadır. Bitkilerin yetişmesi için toprağa
kesin bir bağlılık söz konusudur. İnsan ve hayvanların yaşamı ise besin
zincirinin bir gereği olarak, dolaylı yoldan da olsa, toprakla ilintilidir,
bağlantılıdır. Toprağın beslenme
gibi yaşamsal bir aktiviteyle yakından ilişkili olması, önemini daha da
artırmaktadır. Başka bir ifadeyle, diğer doğal kaynaklarla karşılaştırıldığında
maddi açıdan fazla değer taşımıyormuş gibi gözüken toprak, gerçekte ülkelerin
en önemli zenginlik kaynağıdır. Bu zenginliğin bilincine varmış olan ülkeler
toprak kaybını önlemek ve azaltmak için toprak koruma önlemlerini almışlardır. Toprak koruma
bilincinin gelişmesinde kuşkusuz toprağın oluşum sürecinin geniş bir zaman
dilimini kapsaması etken olmaktadır. Gerçekten de 10-15 santimetrekarelik bir
toprak tabakasının oluşması için binlerce yıl gibi uzun bir zaman diliminin
geçmesi gerekmektedir. Tarım için en az Şu an yürürlükte
olan Toprak Koruma Kanunu 2005 yılında birçoğunuzun da içerisinde bulunduğu bu
Meclis tarafından çıkartılmıştır. Dolayısıyla, eğer 2005 yılındaki bu kanunu
bilerek ve anlayarak çıkartmış iseniz bu konunun da önemini biliyor olmalısınız
diye düşünmekteyiz. Değerli
arkadaşlar, görüşülmekte olan bu maddede yenilenebilir enerji kaynak
alanlarının kullanımıyla ilgili yatırımlardan bahsedilmektedir. Şimdi, buradan
sormak istiyorum: Bu yatırımı yapacak olanlar, bu yatırımlarını illaki birinci
sınıf verimli tarım arazilerine yapmak mecburiyetinde midirler? Ne yazık ki bu
konuda yüz binlerce hektar tarım arazilerimizi, başta Adana ve Çukurova olmak
üzere ülkemizin pek çok bölgesinde verimsiz tarım dışı alanlara sanayi ve diğer
tesislerimizi yapma imkânımız mevcut iken, bütün bunlara rağmen, kaybetmiş
durumdayız, yüz binlerce hektar verimli tarım arazimizi bu politikalarla
kaybetmiş durumdayız. Bu yatırımları yapanlar, bu yatırımı yapan insanlarımız,
verimsiz ve tarım yapılamayan alanlara bu yatırımlarını yapsalar, projelerini
de buna göre yeniden düzenleseler daha iyi olmayacak mıdır? Bu tür yatırımlara
izin vermek suretiyle -az önce de ifade etmeye çalıştığımız- binlerce yılda
oluşan bu verimli toprakların katledilmesine vicdanınız nasıl el verecektir,
gelecek nesillere nasıl cevap verebileceksiniz? Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarıyı gündeme getiren sayın milletvekillerinin
bu konudaki inadını anlamamız da mümkün değildir. Bu nasıl bir ilişki veya
bizim bilmediğimiz gerek yurt içindeki ikili görüşmeler veya yurt dışındaki
ikili görüşme iddiaları… Yasada söz konusu olan, bilerek yanlış yatırım yapmış
olan şirket veya şirketlerin yaptıkları yanlışlarının örtbas edilmesi veya
hatasının kanunla kapatılmak istenmesindeki iyi niyetli olmayan bu inadı
bizlerin anlayabilmesi elbette ki hiç mi hiç mümkün değildir. Öbür yandan, bu
yasanın bir sonraki maddesi olan 2’nci maddedeki geçici 4’üncü maddeyle
belirtilen tarihi de buradan anlayabilmiş değiliz. Bir kanun maddesinde böyle
bir tarih olabilir mi değerli arkadaşlar? 11/10/2004.
Neden? 1/1/2004 tarihi veyahut 1/10/2004 tarihi değil
de 11/10/2004 diye bir ayın on birinci günü belirtilirse, elbette ki burada, bu
kanun teklifinde bizlerin bir kasıt araması, bir iltimas araması ve bir kayırma
araması gayet doğaldır. Yine değerli arkadaşlarım,
ayrıca, aynı maddede “…Bakanlığa başvuru tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde
tamamlanıncaya kadar başvuru sahipleri faaliyetlerine devam eder.” denmektedir.
Peki -buradan yine soruyorum- buradaki iki yıl çok
uzun bir zaman dilimi değil midir? Zaten bu yasadan faydalanacak firmalar, 2004
yılından önce bu yatırımı yapmış ve binalarını inşa etmiş olacağı için her
türlü yapısal işlemlerin bitmiş olması gerekmemekte midir? Dolayısıyla, neden,
niçin altı aylık bir zaman dilimi değil de iki yıllık bir zaman dilimi
verilmektedir? Burada, bu sürenin uzun tutulması ise kasıtlı bir niyet olduğu
düşüncemizi kuvvetlendirmektedir. Sanki bu yasadan
faydalanacak olan işletmelerin yapısal büyüklüklerini daha da artırmaları, yani
tarım arazilerini daha fazla işgal etmeleri, herhangi bir nedenle işletmesini
küçük tutmuş firmalara bu işletmelerini daha da büyütüp ondan sonra
başvurmaları önerilmektedir ki firmaların daha fazla verimli tarım arazisini
yok etmelerinin kanuni olarak yolu ve önü açılmaktadır değerli arkadaşlarım. Öbür
yandan, bu işletmelerin üzerinde bulunduğu tarım arazisi tapulu malları ise
metrekaresine 5 YTL almak sanki bu yasanın asıl hazırlanış niyetini gizlemek
için yapıldığı hissini uyandırmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; birçok nedenle hukuka aykırı olan bu düzenleme, çok
yetersiz olan verimli tarım arazilerinin talanına kapı açan anlayışlara
meşruiyet kazandırdığı için kamu menfaati, toplum çıkarlarıyla bu yasa teklifi
ne yazık ki bağdaşmamaktadır. Ayrıca, bir yabancı firma adına hukuksal
düzenleme olma özelliği taşıyan bu yaklaşım millî duruş ve ülkenin geleceğine
de ters düşmektedir. Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifi milletimizin,
ülkemizin, tarım sektörünün ve köylülerimizin faydasına, geleceğine, kardeşlik
ve huzuruna hizmet edebilecek bir yasa teklifi kesinlikle değildir. Meclisimize
getirilen bu yasa teklifi, ne yazık ki baştan sona yanlışlık, eksiklik ve
haksızlıklarla doludur. İşte, bu yüzden gelecek nesillerimizin hak ve kazanımlarına
ipotek koyup onların hakkını yerli ve yabancı ticari şirketler yoluyla gasbetmek istemiyorsak bu yasa teklifine “evet”
demeyeceğinizi ümit ediyor ve hepinizin, yasa tasarı ve teklifleri
hazırlanırken şirketlerin değil, ama yüce Türk milletinin vekilleri
olacağınızı, olduğunuzu hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tankut. 1’inci madde
üzerine, şahsı adına, Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Ayar. (AK Parti sıralarından alkışlar) EYÜP AYAR
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 1’inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca, bu akşam
idrak edecek olduğumuz Mevlit Kandili’nin de tüm Müslümanlara hayırlı olmasını
diliyor, kandillerini tebrik ediyorum. Değerli
arkadaşlar, bu yasanın 1’inci maddesinde yapılmakta olan, 5403 sayılı Yasa’nın
13’üncü maddesine iki bent, (f) ve (g) bentlerini ekliyoruz. (F) bendiyle
beraber… “Küresel
ısınmayla birlikte su, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından istifade
etmek büyük öneme haiz olmuştur, bunun için de yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.”
Kısacası şudur:
Bugün enerjinin önemini hepimiz biliyoruz ve enerjiye olan ihtiyaç da gün
geçtikçe artmaktadır. Bugünkü ağırlıklı olarak bütün dünyada ve Türkiye'de
kullanılan enerji, fosil yakıtlardan elde edilmiş olan yani kömür, doğal gaz ve
petrol kaynaklı enerjilerdir, ama bunlara baktığımız zaman, maalesef, bu
enerjiler hem sonsuz değil, hem de çevreye büyük zararları olmakta. Bilhassa
günümüzde bu yakıtlardan salınan karbon gazları küresel ısınmaya neden
olmaktadır ve küresel ısınmayla birlikte de dünyanın iklimi değişmekte ve çevre
felaketlerine doğru gitmekteyiz. Bunlara tabii ki bütün dünyanın acilen önlem
alması gerekiyor. Ayrıca, bir diğer
konu da bu yakıt türü pahalı bir yakıt türü olmuştur. 2002 yıllarında petrolün
varili 20 dolar civarında iken bugün 100 dolarlara ulaşmıştır ve biz, petrol
olsun, doğal gaz olsun bunların yüzde 90’ından fazlasını da ithal etmekteyiz. Yenilenebilir
enerji, su, güneş, rüzgâr gibi kaynaklardan, jeotermallerden elde edilen enerji
hem ucuz enerjidir hem çevreye zararı olmayan enerjidir hem de kullanılabilir
bir enerjidir. Bu yasayla beraber 1’inci maddeye eklenen fıkrayla, bu yeni
enerjilerin, yeni enerji santrallerinin, yeni enerji tesislerinin kurulabilmesi
için birtakım, Toprak Koruma Kanunu ile ilgili oluşmuş olan birtakım engellerin
kaldırılması bu yasayla sağlanmış olacaktır. Ayrıca, 1’nci
maddenin (g) bendiyle birlikte jeotermal kaynaklı seracılık. Bu, dünyada var
ama Türkiye’de yeni yeni uygulanmaya başlanmıştır ve
Türkiye’nin jeotermal kaynakları gerçekten boldur ve bunlardan da istifade
etmemiz gerekiyor. Jeotermal kaynaklı seralar, gerçekten çok verimli oluyor
diğerlerine göre. Hem bu seralarla birlikte daha çok üretim, daha ucuz üretim
sağlanmış oluyor. Bu yasayla
birlikte yine bu jeotermal kaynaklı seraların sanayi yatırımıdır, değil midir
gibi kafa karışıklıklarını önlemek ve bunların önündeki engelleri de aşmak için
bu 1’inci maddeye bir bent eklenmektedir. Ayrıca, bu yasa
bir “Cargill yasası” değildir. Bütün, çoğunlukla bir Cargill meselesinin üzerinde duruluyor, bir fabrikanın, bir
tesisisin üzerinde duruluyor ama bir Kocaeli Milletvekili olarak sizlere şunu
söyleyeyim: Gelin, Kocaeli’de, bilhassa Gebze
tarafına doğru gelin bakın, yüzlerce, hatta sayıları bini bulan bu tip tesisler
göreceksiniz. Bunlar zamanında yapılmış; kimi ruhsatsız yapılmış kimi depoculuk
ruhsatıyla birlikte yapılmış ama resmen bunlar fabrika ve bu fabrikaları da
kaldırdığınız zaman burası bir tarım arazisi de olmayacak, yine başka bir
fabrika kurmak gerekecek. Çünkü bu topraklar artık sanayi bölgesi olmuştur,
buralarda artık tarım yapmak imkânı kalmamıştır. Bunun için bu yasaya bütünüyle
bakmak gerekir. Bu yasanın
hayırlı olmasını temenni ediyorum ve hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ayar. 1’inci madde
üzerine, şahsı adına Hatay Milletvekili Orhan Karasayar
söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Karasayar. (AK Parti
sıralarından alkışlar) ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı kanunun 1’inci
maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Ülkemizde
toprakların korunmasıyla ilgili tedbirlerin yetersizliği ve arazilerin
kullanımı konusunda yanlışlıkların olması nedeniyle, toprağın korunması ve
usulüne göre kullanımı konusunu tüm unsurlarıyla kapsayan Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmıştır. Kanun’un amacı, toprağın doğal veya yapay
yollarla kaybını ve niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini,
sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı arazi kullanımını
sağlayacak usul ve esaslar belirlenmiştir. Kanun’un kabulü ile toprakların
korunması, arazilerin doğal özellikleri gözetilerek rasyonel planlar dâhilinde
kullanılması, getirilen planlamalara tarımın yanında sanayi, kentleşme ve
turizm için tarım dışı kullanımlara uygun alternatifli alanların kullanılmasını
sağlayacak tedbirler getirilerek yatırımın önündeki bürokratik engellerin
asgariye indirilmesi hedeflenmiştir. Bugün, genel
hususlarla birlikte, Kanun ile getirilen yenilikler şunlardır: Toprağın
korunması ve tarım arazilerinin kullanımı konusunda, merkezi idareyle birlikte,
valilikler nezdinde sivil toplum örgütlerinin de katılımı sağlanarak Toprak
Koruma Kurulu oluşturulmuştur. Ülke genelinde toprağın korunması ve arazilerin
kullanılması plan ve projelere bağlanmaktadır. Yasa’yla üç yeni planlama
getirilmiştir: Arazi kullanım
planlaması: Bakanlığımızca yapılacak bu planla, toprak ve su potansiyeli
dikkate alınarak arazilerin doğal özelliklerine en uygun kullanım şekilleri
belirlenecektir. İki: Tarımsal
amaçlı arazi kullanım plan ve projeleri: Belirlenen tarım arazilerinde
yapılacak her türlü tarımsal faaliyetin arazinin doğal özelliklerine uygun
olmasını sağlayan bir plan veya projeleme şeklidir. Valilikler tarafından
yapılacak bu planlar, tarım arazilerinin sağlıklı bir şekilde kayıt altına
alınmasına yardımcı olacaktır. Toprak koruma
projelerinin hazırlanması: Bu projeler, yerleşim alanları dışında yapılacak her
türlü kazı, dolgu işleri gerektiren faaliyetler için, araziyi kullananlar
tarafından toprak kayıpları ve arazi bozulmalarını önlemeye yönelik
hazırlanacaktır. Yasa’nın
getirdiği diğer önemli yenilik, tarımsal potansiyeli yüksek büyük ovaların ve
çölleşme tehlikesi bulunan, erozyona duyarlı alanlar belirlenerek koruma altına
alınmasıdır. Bu düzenleme
Anayasa ve Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi gibi, taraf olduğumuz uluslararası
yükümlülüklerimizin de yasal altyapısını oluşturmaktadır. Arazi
toplulaştırılması ve kırsal alan düzenlemesi, kamu yararı doğrultusunda, yeni
esaslara göre yapılacaktır. Yasa’nın uygulama yönetmeliği hazırlanmış ve 15/12/2005 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. İllerde
kurulan toprak koruma kurulları bu tarihten itibaren çalışmaya başlamıştır.
Bakanlığımız Yasa’nın uygulanmasında önemli yeri olan planların yapılması,
sınıflama, standart oluşturma ve çalışma ölçeğinin belirlenmesi çalışmalarını
tamamlamıştır. Dünyada kullanılan örneklerine uygun olarak Bakanlığımız toprak
etüt ve arazi değerlendirme standartlarını ilk defa oluşturmuş, elde edilen
sonuçların mevzuata dönüştürme çalışmaları devam etmektedir. Görüşmekte
olduğumuz kanun değişikliği ile Kanun’un 13’üncü maddesinin birinci fıkrasına
iki yeni bent eklenerek yenilenebilir enerji kaynakları ve jeotermal kaynaklı
teknolojik seraların zorunlu hallerde önemli tarım arazileri üzerinde
kurulabilmesine istisna getirilmektedir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun
talebi üzerine ülkemiz açısından son derece önemli olan yenilenebilir enerji yatırımlarını
hızlandırmak, gereksiz gecikmeleri önlemek amacıyla bu düzenleme getirilmiştir.
Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımlarının entegre
olması nedeniyle tarımsal yapı sayılmasında sıkıntılar yaşanmaktadır.
Getirilen düzenlemeyle bu sıkıntılar giderilecek ve teknolojik seracılığın
gelişmesinde katkı sağlanacaktır. Getirilen geçici
4’üncü maddeyle Anayasa Mahkemesi tarafından yürütülmesi durdurulan Kanun’un
geçici 3’üncü maddesi yeniden ele alınmış ve bu madde kapsamından yararlanmak
isteyenlere… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözleriniz tamamlayınız. ORHAN KARASAYAR
(Devamla) – Bitiriyorum Başkanım. …bir yıl süre
uzatma getirilmektedir. 5403 sayılı
Kanun’un geçici 1’inci maddesi kapsamında belirlenen süre içerisinde,
vatandaşlarımızın bir kısmı çeşitli nedenlerden dolayı bu düzenlemeden
yararlanamamıştır. Bu madde kapsamında Bakanlığımıza 3.987 adet müracaat olmuş,
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyor, kanunun hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ederim
Başkanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Karasayar. Şimdi, 1’inci
madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Süremiz on
dakikadır. On dakikanın beş dakikasını sorulara ayıracağım. Sayın
milletvekilleri, lütfen sadece sorularınızı sorunuz, maksat hasıl
olsun. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Çıkartılmaya
çalışılan bu yasa, mısır tohumu da üreten Cargill
kuruluşu içindir. Bildiğiniz gibi, ülkemizdeki mısır tohumlarının büyük oranı
ithal veya ülkemizde yabancı sektörün kurmuş olduğu tesislerde üretilmektedir.
Mısır tohumu çok pahalı bir girdidir. Üniversitelerimizin ziraat fakültelerinde
mısır tohumu üretmek için bir çalışma var mıdır? Bakanlığınızın yerli tohum
üretmek için bir çalışması var mıdır? Yok ise ithalatı
teşvik etmiş olmuyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Varlı. Sayın Coşkunoğlu… OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana bir soru
sormak istiyorum. Bu yasayla, belli
konularda, sektörlerdeki yatırımcılara bu maddede kolaylık sağlanıyor diye
özetleyebiliriz. Çiftçilerimiz atalarından, dedelerinden kalan toprakları
işlerken, çok uzun yıllardır işlerken, şu anda birçoğu bu yaptıkları için, yani
toprağı işledikleri için ecri misil ödemeye mahkûm kılınmışlardır. Bu konuda da
çiftçilerimize bir kolaylık sağlamayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Coşkunoğlu. Sayın Susam… MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Bakana, aracılığınızla soru sormak istiyorum. Bu yasanın
çıkartılmasını teklif eden milletvekili arkadaşlarımızın da bulunduğu bölge
olan Bursa’da, Orhangazi’de kurulu Cargill
fabrikasının bulunduğu bölgeyi kısaca size özetlemek istiyorum Sayın Bakan,
benim de doğduğum bir yer olduğu için. Zeytin ağaçlarıyla çevrili, İznik
Gölü’nün çevresinde, Türkiye’de sulu tarımın ilk yapıldığı, tarıma dayalı
sanayinin oluştuğu bir bölgede kurulan bu fabrikanın günde 3 bin ton su
tüketerek çevreye çok ciddi şekilde -bundan sonra- zarar vereceği…
Zeytinliklerle dolu bu alanda mısır üreten bir fabrikanın kurulmasını, Bursa
Büyükşehir Belediyesinin organize sanayide yer vermesine rağmen oraya gitmeyip
o bölgede fabrika kurmasını nasıl açıklıyorsunuz? Aynı zamanda, çok
önemli bir göl olan İznik Gölü’nün -suların bu kadar önemli olduğu bu dönemde-
bu fabrika tarafından kirletilecek olmasını bir Tarım Bakanı olarak nasıl
karşılıyorsunuz ve zeytinliklerle dolu bu bölgenin bu şekilde yok edilmesini,
sulama havzasının yok edilmesini nasıl karşıladığınızı öğrenmek istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Susam. Sayın Kaptan… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana iki
sorum var. Sayın Başbakana sorduğum sorulara Maliye Bakanlığı
koordinatörlüğünde verilen cevapta “Tarımda kullanılan mazotun ve elektriğin
özel tüketim vergisinin kaldırılmayacağı ekonomik program ve bütçe politikaları
açısından uygun bulunmamaktadır.” deniyor. Sayın Bakan, Hükûmetin
tarım politikası çiftçiyi batırmak mıdır çıkarmak mıdır? Siz Tarım Bakanı
olarak çiftçinin perişan olduğunu bilmiyor musunuz? Çiftçinin çok zor durumda
olduğunu biliyorsanız, 1) Gübre fiyatları yüzde 100 artmıştır. Bu
konuda bir önlem alacak mısınız? 2) Tarımsal amaçlı kullanılan mazotun ve
elektriğin özel tüketim vergisini kaldırmayı sağlayacak mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kaptan. Buyurunuz Sayın
Bakan. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Benim de sorum vardı Sayın Başkan, daha bir dakika var. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Şimdi, Sayın Varlı’nın bir sorusu var, mısırla ilgili yerli tohum
çalışması olup olmadığını sordu. Mısır tohumluğu üretim çalışmalarımız var. Nitekim, bizim 2002 yılında hükûmete
geldiğimizde Türkiye’de üretilen mısır tohumluğu 15.896 ton idi. Bu rakam, 2007
yılında 30 bin tona çıkarıldı, yani beş yıl içerisinde bunda 2 katlık bir artış
sağlandı. Bundan sonra da bu çalışmalar son hızla devam ediyor. Bizim
çıkardığımız ve çıkarmak suretiyle de çalışmalarına imkân ve zemin
hazırladığımız hem bitki ıslahçı haklarının, tohumculukla ilgili kanunda
yaptığımız düzenleme, onun yarattığı ortam ile Türkiye’de bitki tohumluğu
üzerinde çok ciddi çalışmalar başlatıldı 2004’ten bu yana ve biz bunların da
semeresini almaya başladık, önümüzdeki yıllarda çok daha iyi olacak. Bakın, tohumlukla
ilgili, mısır tohumluğuyla ilgili 2002 yılında bizim ihracatımız 4.694 tondur,
2007 yılında 7.575 tondur, yani 7.575 ton da mısır tohumluğu ihracatımız var.
Ayrıca, tohumluk üretimi, özellikle sertifikalı tohumluk üretimi de, 2008 yılı
içerisinde destekleme kapsamına alınmıştır. Bizim Hükûmetimiz
döneminde sadece sertifikalı tohumluk kullanan değil, artık, sertifikalı tohum
üretenler de destekleme kapsamına alınmak suretiyle Türkiye’deki yerli
tohumculuğun geliştirilmesine özel önem verilmektedir. Şimdi, Sayın Coşkunoğlu’nun, ecri misil ile ilgili bir sorusu vardı.
Tabii, ecri misil uygulaması, malum, daha çok hazinenin uhdesinde bulunan,
hazineye ait arazilerin işgal suretiyle -ki yasal tabiri bu olduğu için
söylüyorum- işgal diye tanımlanan bir kullanım şekli karşılığında yapılan bir
uygulama. Burada, Maliye Bakanlığı, kiralamayı teşvik eden,
onu kolaylaştıran, böylece birtakım haklardan da o kullanıcının faydalanmasına
imkân hazırlayan bir düzenleme getirmiştir ve bizim de Tarım Bakanlığı olarak,
tabii, taraf olduğumuz husus ecri misil uygulamalarına son verilmesi, bu
arazilerin ya satılması veyahut hiç değilse kiralanmak yoluyla kullanımının
daha rahat ve ekonomiye daha faydalı bir şekle dönüştürülmesidir. Sayın Susam’ın
sorusu, tabii, Cargill firmasının bulunduğu konum,
tükettiği su, bulunduğu alanla ilgili ve benim bunu şahsen nasıl karşıladığıma
dair bir soru. Şimdi, tabii, bu adı geçen firmaya ben de benim içinde
bulunduğum Hükûmet de kuruluş izni vermedi. 1997
yılında alınan bir Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, bundan on bir sene önce bu
firmaya izin verilmiş ve yeri o zaman tahsis edilmiş. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, o zaman kanun yoktu. Yanlış bilgi
veriyorsunuz. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Üzerinde 2002 tarihinde de Bakanlar
Kurulu kararıyla… KAMER GENÇ
(Tunceli) – O zaman Toprak Reformu Kanunu yoktu, yanlış bilgi veriyorsunuz. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yok, yanlış bilgi... Şimdi, karşılıklı
olmasın Sayın Genç. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaki korsan yayını kesin lütfen. KAMER GENÇ
(Tunceli) – O zaman kanun yoktu, Toprak Koruma Kanunu... BAŞKAN – Lütfen,
açıklamayı dinleyiniz efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Bakan yanlış bilgi veriyor. BAŞKAN - Sayın
Genç, lütfen, açıklamayı dinleyiniz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Doğru açıklama yapmak lazım ama Sayın Başkan. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, 1997 yılında YPK
kararıyla yer tahsisi yapılan, faaliyete geçen, 2002 yılında da işletmesine
Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmak suretiyle devam kararı verilen bir firmayla
biz karşı karşıyayız. KAMER GENÇ
(Tunceli) – O kararları görelim Sayın Başkan. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla benim burada şahsi
görüşümün şu an itibarıyla on bir yıl öncesine nispetle bir açıklamanın bir
anlamının olmadığını düşünüyorum. Eğer bugün böyle bir müracaat olursa,
uzmanlar gider, yerine bakar, gerekli değerlendirmeyi yapar ve ona göre de
alınan karar neyse, ona riayet eder. Sayın Kaptan, Hükûmetin tarım politikası içerisinde gübreyle ilgili bir
önlem alınıp alınmadığını sordu. Tabii, bildiğiniz
gibi, gübre, büyük ölçüde doğrudan ithal edilen, Türkiye içerisinde üretilen
kısmının da hammaddesinin yüzde 95-96 oranında ithal edildiği bir ürün ve
dünyada arzı sınırlı olmasının yanında, talep aşırı derecede arttığından dolayı
dünya piyasalarında gübrede anormal artış söz konusu. Bizim yapabileceğimiz
husus şu: Bir, üreticilerimize destek sağlamak. İki, Türkiye’nin,
gübre üreten bazı tesislere, yurt dışında yatırımlara ortak olmak kaydıyla,
oradan daha rahat ve daha ucuz gübre temin etme çabasıdır. Türkiye tarım
kredi kooperatiflerinin iştiraki olan Gübretaş,
geçtiğimiz ayda, İran’da, 685 milyon dolarlık dünyanın en büyük gübre fabrikalarından
birine yüzde 50 oranında ortak olmuştur. Mayıs ayı itibarıyla 4,5 milyon tonluk
bir üretim kapasitesine sahiptir hammaddeleriyle birlikte. Bunun 2,5 milyon
tonu gübredir, 2 milyon tonu da gübre hammaddesidir, yani fosforik asit,
vesaire. Buradan daha rahat ithalat yapılması ve en azından, Türkiye’nin,
uluslararası gübre tekellerine karşı elinin güçlendirilmesini temin edecek bir
çabadır, bir faaliyettir bu; Hükûmetimiz döneminde bu
sağlandı. Bunun, önümüzdeki aylarda rahatlama getireceğini düşünüyorum. Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Soru-cevap işlemi
sona ermiştir. Sayın
milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde dokuz önerge vardır. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN - İç
Tüzük’ün 87’nci maddesi uyarınca yedi önergeyi işleme alacağım ve… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim yanlış, Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, yedi önerge
derken, grupların önergeleri hariç olması lazım. BAŞKAN – Sayın
Genç, İç Tüzük’ün 87’nci maddesini açıp okursanız, ona uygun olarak
davranıyorum. Lütfen, müdahale etmeyiniz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, 87’nci maddede, milletvekilleri yedi önerge verir
efendim, böyle olmaz ki. BAŞKAN – İç
Tüzük’ün 87’nci maddesi uyarınca işleme alınan yedi önergeyi okutacağım, sonra
bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, grupların önergesi hariç yedi tane milletvekili
önergesini işleme koyacaksınız. BAŞKAN – İç
Tüzük’ü sizinle bu anda tartışmak durumunda değilim Sayın Genç. Buyurunuz. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 111 sıra sayılı
kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen
“kullanımı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve yararlanılması” ibaresinin madde
metnine eklenmesini arz ve teklif ederim. Kerim
Özkul Konya Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 111 sıra sayılı
kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile düzenlenen 5403 sayılı Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü
maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f)
bendinde geçen “uyarınca” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “gereğince”
ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz. Ramazan
Başak Şanlıurfa Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 111 sıra sayılı
kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “kaynak”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Mehmet
Müezzinoğlu İstanbul Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403
sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü
maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f)
bendinde geçen “talebi” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “müracaatı”
ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz. Veysi Kaynak Kahramanmaraş Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403
sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü
maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f)
bendinde geçen “alanlarının” ibaresinin madde metninden çıkarılarak
“sahalarının” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz. Turan
Kıratlı Kırıkkale Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1. maddesi ile Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen (f) bendine, “Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi” ibaresinden sonra “Çevre ve Orman
Bakanlığı’nın, ilgili meslek odasının ve yatırımın yapılacağı bölge halkının
uygun görüşünün alınması” ibaresinin eklenmesini, “Enerji Piyasası Kanunu
uyarınca” ibaresinden sonra “sadece” kelimesinin eklenmesini, “yenilenebilir
enerji kaynak alanlarının” ibaresinden sonra “mevcut arazinin niteliğinde
değişiklik yaratmayan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı “Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 1 inci maddesinin Kanun
teklifinden çıkarılması hususunda gereğini arz ederim.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun. Buyurunuz Sayın
Coşkun. (MHP sıralarından alkışlar) HAKAN COŞKUN
(Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 111 sıra
sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci
maddesiyle 13’üncü maddeye eklenmek istenen (f) ve (g) bendinin kanun
teklifinden çıkarılması hususunda söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Yasa’daki 13’üncü maddenin (a), (b), (c), (ç), (d) ve (e)
bentlerinde, zaten kamu yararı olan ve alternatifi bulunmayan her türlü
yatırımlara, illerde valiler başkanlığında oluşturulmuş toprak koruma
kurullarının uygun bulması hâlinde Bakanlık tarafından izin verilmektedir.
Zaten (f) bendinde ifade edilmek istenen yenilenebilir enerji yatırımlarının
ihtiyaç duyduğu arazilerin karşılanması hususu 13’üncü maddenin (d) bendinde
mevcut bulunmaktadır. (g) bendinde ise, eklenen düzenleme ile bundan sonra
yapılacak sera yatırımlarını kolaylaştırmayıp zorlaştırmaktadır. Eklenen bu
fıkra ile yeni bir izin mekanizması ortaya çıkarılmış olup sera üreticilerine
ilave külfet ve engeller çıkaracağı açıktır. Kanun’un 3’üncü maddesinin (k)
bendinde seraları bir tarımsal yapı olarak tanımlamış ve zaten her sınıf
arazide hiçbir sınıflandırma, sınırlama ve ayrım olmaksızın sera tesis
edileceği hükmü mevcuttur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Tarım Bakanımızın yine bu kürsüde söylediği bir
lafı kendisine hatırlatmak istiyorum, hoşumuza da gitmişti o zaman: “Hayvan
sayısı azalmasına rağmen et ve süt üretimimiz artmıştır.” Buna hepimiz de
sevinmiştik. Bu artışı şöyle
sıralayabiliriz: “Çayır, mera alanlarının ıslah çalışmalarının uzun yıllardan
beri devam etmesi,” “yem bitkilerine,” “yem üreticilerine prim ödenmesi,” “suni
tohumlama” diye başlıklar atabiliriz. Hayvan, et ve süt
üretimimizin artması hepimizi sevindirir. Ama bir yandan da tarım arazilerinin,
bilhassa mera alanlarının tarım dışı kullanılmasını bu amaca ters bir uygulama
olarak görmekteyim. Yani bir yandan bir doğruyu yaparken, bir yandan da bu
doğrunun önünü kesecek önlemlerden uzak durmamız gerekir diye düşünüyorum. Bunun yanında,
Tarım Bakanlığımızın Avrupa’ya uyum açısından, Dünya Bankası projeleri
açısından yürüttüğü diğer projeler var. Bunlardan bir tanesi, gelişmiş Avrupa
Birliği ülkelerinde uygulanan ve bizde de 2004 yılından bu yana uygulanmaya
başlanan e-tarım uygulamaları. Bundaki amaç, çevreye, insan
sağlığına, doğal kaynaklara, hayvan refahına, bitki sağlığına önem vermek. Yani
bir yandan bunlara önem veren projeler yaparken, bir yandan sanayileştirerek
bunları tekrar eskisine mi döndüreceğiz? Diğer taraftan,
yine bir projemiz, ÇATAK projemiz, Çevre Amaçlı Tarım Arazilerinin Korunmasıyla
ilgili bir projemiz. Bununla ilgili, çevre amaçlı tarım arazilerinin yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili bir uygulama yapıyoruz, bir yandan da mera
alanlarının, tarım arazilerinin tarım dışı kullanılmasına izin veriyoruz bu
yasayla. Yani bu uygulamalarla, Tarım Bakanlığının bir tezat içerisinde
olduğunu görüyorum. Şu an 58 bin
çiftçimiz, çeşitli sebeplerden dolayı kredi borçlarını ödeyemiyorlar ve hepsi
hapis cezasına çarptırılmak durumunda. Bence, bir an önce bu teklifi getirin de
şu 58 bin çiftçimizi hapis cezasından kurtarmamız için elimizden gelen gayreti
gösterelim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; milletimiz adına ülkemizin yararına yasa yapmak için
görevlendirilmiş olan yüce Meclisimizin üyeleri olan bizlerin, ülke
menfaatinden çok kişisel menfaatlere yönelik böyle bir yasa teklifine olumlu oy
kullanmamanızı temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Coşkun. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Geç kaldın. BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1. maddesi ile Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen (f) bendine, “Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi” ibaresinden sonra “Çevre ve Orman
Bakanlığı’nın, ilgili meslek odasının ve yatırımın yapılacağı bölge halkının
uygun görüşünün alınması” ibaresinin eklenmesini, “Enerji Piyasası Kanunu
uyarınca” ibaresinden sonra “sadece” kelimesinin eklenmesini, “yenilenebilir
enerji kaynak alanlarının” ibaresinden sonra “mevcut arazinin niteliğinde
değişiklik yaratmayan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. Ufuk
Uras (İstanbul) ve arkadaşları BAŞKAN –
Komisyon? TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Önergeniz hakkında kim konuşacak? UFUK URAS
(İstanbul) – Ben konuşacağım. BAŞKAN - İstanbul
Milletvekili Ufuk Uras. Buyurunuz Sayın
Uras. UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; ben de bu yasa görüşülürken,
aralarında büyük dedemin de olduğu Çanakkale’de yitirdiğimiz bütün
değerlerimizin, insanlarımızın kemiklerinin sızlamamasını temenni ediyorum.
Mevlit Kandili’nin, Amerikan şirketleri hegemonyasına karşı mücadelemizde
gücümüze güç katmasını diliyorum. Bütün duaların, haklıdan ve mazlumdan yana
mücadele edenleri güçlendirmesini temenni ediyorum. Sevgili
arkadaşlar, burada yasanın Cargill’le ilgili
olmadığına ilişkin bir somut iddia var. Sonuca bakıp sonuçtan geriye doğru
gittiğimizde bu yasanın neyle ilgili olduğunu çok açık bir şekilde göreceğiz.
Konuyla ilgili, Sayın Bakan, 20 bin civarında şirket olduğunu ve şahıs olduğunu
söyledi ve bunu dekar hesabına göre yaptı. Bu hesabı -afla zaten kurtulan
kurtuldu- var olan şirketlerin bütçesine göre yaptığımızda, konuyla ilgili
19.999 şirketin bütçesinin toplamı Cargill kadar
oluyor mu bir bakmakta fayda var diye düşünüyorum. Bu kürsüde “milletin
iradesi, Allah’ın izni” vesair gibi laflara
bakmayınız. Cargill’in çıkarının Allah’la, milletle
uzaktan yakından alakası yoktur. “Bu konuda alternatifiniz ne?” diye söylendi.
Alternatif, kamusal çıkardır, tarımsal bütünlüğün korunmasına ilişkin heyetin
demin reddettiği toplumsal muhalefet örgütleri, sendikaların vesairelerin dâhil olmasıdır. Bunu da, maalesef, keyfîliğe
izin verecek kadar ilgili heyet reddetmiştir. Şimdi, hepimiz
topraktan geldik toprağa gidiyoruz. Bu toprağın kıymetini hepimizin bilmesinde
fayda olacak. Gün gelecek o toprak hepimizin yatakhanesi olacaktır. Toprak,
üretilebilir bir kaynak değil. Toprak, su ve hava, bizim hepimizin temel
varlığı ve maalesef sizlerin sayesinde bu gidişle “toprağınız bol olsun” lafı
da muhtemelen tarihe karışacaktır. Çünkü bu memleketin altı büyük ovasının
altısının da tarım dışı amaca açılmasının masumane ve tesadüfi
olmadığını bilmemiz gerek. “Tarım dışı amaç” gibi bir laf çok masumane gibi
gözüküyor, ama arkasında ne tür kârların olduğunu biliyoruz. Ekolojik tahribatı
önlemenin yolunun siyasi, ahlaki tahribatı önlemekten geçtiğini biliyoruz. Burada yine
Mustafa Kemal’in lafı edildi. Mustafa Kemal’le Cargill’in
ne ilgisi var? Cargill’in önünü açtığınızda o
tesisleri ürettiğinizi zannediyorsunuz. Cargill
şirketini kendimizin şirketi mi zannediyoruz? Burada, Hükûmet,
yine Mustafa Kemal’in adını anmadan “Biz kimsesizlerin kimsesiyiz.” demişti
bütçe zamanında. Şimdi görüyoruz ki Cargill kimsesiz
değildir. Gençler her gün “Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” diyor. O
zaman “Varlığım Amerikan şirketlerine armağan olsun.” diye değiştirmemiz
gerekir. “Köylü milletin efendisi”nden “Cargill milletin efendisi”ne
geçmemiz gerekir. Bizler “Yasa ile ilgili bütün toplumsal muhalefet
örgütlerinin görüşleri alınsın, meslek örgütlerinin, yöre halkının görüşleri
alınsın, birilerinin lütfuna, fıtratına, basiretine,
mayasına kalmasın.” diyoruz. Hani demokrasi kültüründe buluşacaktık? Demokrasi
kültürü ise: Gelin, Bursa halkını karşımıza almayalım; gelin, meslek odalarının
iradesini karşımıza almayalım. Yine bu kürsüde,
ilgili bölgede tarımsal niteliğin kalmadığı iddiası tamamıyla safsatadır. Biraz
önce Bursalı Vekilim ifade etti, Cargill’in
etrafındaki bütün zeytinlikler Cargill’in çektiği su
nedeniyle kurumaktadır, İznik’ten ve yer altı sularından. Dolayısıyla Cargill’le ilgili yasa uygulandığı, hukuk uygulandığı
zaman, aslında çevredeki tarımsal arazinin kullanılması pekâlâ mümkün
olacaktır, eğer yasadan amacımız minareye kılıf uydurmak değilse. Cargill’in avukatları
-siyasi avukatlarını kastetmiyorum, gerçek avukatlarından bahsediyorum-
tevekkeli, “Boşuna uğraşıyorsunuz, bizi engelleyemezsiniz.” demişlerdi. Şimdi
anlıyorum ki adrese teslim yasa asla olmamalıdır. Bursa’nın onurlu insanlarını,
oranın mimarlarını, şehir plancılarını, odalarını bu yüzden kutlamak istiyorum.
Hayatta
bükemediğimiz eli öpmemiz gerekir. Ben öpmüyorum ama Amerika Birleşik Devletleri
yönetimini ve Cargill yöneticilerini buradan kutlamak
istiyorum. Ne yapıp ettiniz, arzularınızı gerçekleştirdiniz. Ama unutmayın ki
bu ülkenin devrimcileri ve sosyalistleri tarihte sizlere sizin anladığınız
dilden konuşmayı her zaman göstermişlerdir. Arkadaşlar, işin
şirazesi çıkmıştır. Şiraze nedir gençler bilmeyebilir, kitabın sırtındaki
şeridin adıdır. Gün gelir, o şiraze sizlere de yarayabilir. O yüzden burada
“Dışişleri Komisyonu” diye yazılması aslında bir hatadan ziyade, Freudgil bir dil sürçmesidir. Freud diyor ki: “Kişileri
söyledikleriyle değil… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Uras, lütfen tamamlayınız sözlerinizi. Buyurun. MEHMET UFUK URAS
(Devamla) – Tamamlıyorum. …ağzından
kaçırdıklarıyla tanırsınız.” Ülkemizde “çantacılar” denilen lisans tüccarları,
enerji santralleri kuracağız diye lisans alıp karaborsada devredebiliyorlar ve
biz bugün “Mahkemelerin yıkım kararını uygulamak pratik değil, mümkün değil”
diyen Sayın Bakanın iradesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Yeminimizi unutmayalım.
Hukukun üstünlüğüne yemin ettik, sosyal devlet için yemin ettik, demokrasi için
yemin ettik. Daha önce aftan yararlananları kurtarmaya yönelik bir tutumu
benimsemek mümkün değildir. Tarımsal arazinin bütünlüğünün bozulduğuna ilişkin
Cumhurbaşkanından gelen itiraz karşısında, tam da hukuku uygulayarak, bu
bütünlüğü sağlamanın yolu, meslek örgütleri ve toplumsal muhalefet örgütleriyle
bu tanımı ortaya koymaktan geçer. Ben inanıyorum ki, hiçbir milletvekilimiz, Cargill’in değil, milletin vekili olduğu konusundaki
iradeden şaşmayacaktır. Hepimize kolay
gelsin. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uras. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 111 sıra sayılı
kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen
“alanlarının” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “sahalarının” ibaresinin
madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz. Turan
Kıratlı Kırıkkale BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Konuşacak mısınız? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyoruz: Gerekçe: Kanunun tekniğine
uygun olacağı düşüncesiyle mütalaa olunur. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 111 sıra sayılı
kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “talebi”
ibaresinin madde metninden çıkarılarak “müracaatı” ibaresinin madde metnine
eklenmesini arz ve teklif ederiz. Veysi Kaynak Kahramanmaraş BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutuyorum? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kanunun
tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle mütalaa olunur. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 111 sıra sayılı
kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “kaynak”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Mehmet
Müezzinoğlu İstanbul BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Söz
istiyor musunuz, gerekçe mi? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kanunun
tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle mütalaa olunur. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 111 sıra sayılı
kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile düzenlenen 5403 sayılı Toprak
Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü
maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f)
bendinde geçen “uyarınca” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “gereğince”
ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz. Ramazan
Başak Şanlıurfa BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kanun
tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle mütalaa olunur. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 111 sıra sayılı
kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci
fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen
“kullanımı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve yararlanılması” ibaresinin madde
metnine eklenmesini arz ve teklif ederim. Kerim
Özkul Konya BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? TARIM VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kanun
tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle mütalaa olunur. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Karar
yeter sayısı bakıyorum. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Elektronik
cihazla oylama yapacağım. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Karar
yeter sayısı yoktur. On dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 18.31 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 18.41 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 111 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon?
Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Teklifin 1’inci
maddesi üzerinde Konya Milletvekili Kerim Özkul’un
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 18.42 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 18.47 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 111 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Şimdi, 2’nci sırada yer alan, İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’nun; EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulunun Her
Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında
Kanun Teklifi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 2 Milletvekilinin; EXPO 2015 İzmir Yönlendirme ve
Yürütme Kurullarının Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair
Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 2.- İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’nun, EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulunun Her
Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında
Kanun Teklifi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 2 milletvekilinin, EXPO 2015 İzmir Yönlendirme ve
Yürütme Kurullarının Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair
Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/60, 2/99) (S. Sayısı: 118) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Komisyon raporu
118 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Susam. Süreniz yirmi
dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; EXPO 2015
İzmir Yönlendirme Kurulunun Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine
Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile ilgili, grubum adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Bu kanun teklifi
tabii ki uzun zamandır beklenen bir teklif. EXPO adayı olan İzmir’in
adaylığıyla ilgili süreç 2004 yılında başladı. 2004 yılında, İzmir, EXPO
üyeliği için Hükûmetimizi harekete geçirdi.
Uluslararası Sergiler Bürosu olan BIE’ye üyelikle
başlayan süreç 31 Mart tarihinde neticelenmiş olacak. Bu yarışı İtalya’nın
Milano kenti ile İzmir beraber yürütmektedir. İnanıyorum ki, 31 Martta da
Uluslararası Sergiler Bürosunun son sunumunu yapacağız, dördüncü sunum olarak.
Bu sunumdan sonra da delegelerin oylamasıyla orada sonuç alınmış olacak. Bugüne
kadar İzmir adına bu çalışmalarda emeği geçen herkesi kutlamak istiyorum. İzmir “fuarlar
kenti, kongreler kenti” olarak kendini kabul ettirmiş ve uzun yıllardır bu
alanda Türkiye’nin örnek bir şehri olmuştur. 1922’de İzmir İktisat Kongresi ile
Büyük Önder Atatürk, İzmir kentinin önemini, iktisat alanındaki yerini,
İzmir’de bir kongre toplayarak başlatmış ve Türkiye’nin iktisadi faaliyetlerine
yön verdiği bir kongreyi İzmir’de 1922 yılında başlatmıştır. Aynı zamanda
İzmir’de de bir fuar gerçekleştirmiş, yetmiş altı yıldır İzmir bu fuarıyla,
uluslararası niteliğiyle çok önemli çalışmalara imza atmaktadır. Aynı zamanda,
İzmir, otuz beş tane fuar düzenleyerek, ihtisas fuarları anlamında da fuarlara
önderlik yapan, içlerinde uluslararası nitelik taşıyıp, dünyanın ikinci büyük
fuarı dediğimiz Mermercilik Fuarı’nı yapabilen çok önemli bir fuarcılık
geleneğini uzun yıllardır yapmaktadır. EXPO da bir
fuardır, ama ticari bir fuar değil. EXPO, ulusların kültürlerini, tarihsel
birikimlerini, teknolojik ve sosyal dokularındaki birikimlerini tüm dünya
uluslarıyla paylaştıkları bir kültür sergisidir, bir büyük sergidir. Bu
anlamıyla EXPO ticari niteliği olmayan, ama dünyada 1800’lü yıllardan bu yana
gerçekleştirilen çok önemli bir fuarcılık organizasyonudur. Bu fuarcılık
organizasyonunun Londra’da düzenlendiği yıllarda, 1870’lerde İngiltere’nin
sanayi gelişmesini dünyayla paylaşarak, bu sanayi gelişmesinin dünya tarafından
algılanmasına ve dünyada sanayileşmenin tohumlarının atılmasına önderlik
yapılmıştır. Bugün, İzmir de
aday olduğu EXPO 2015’te kendisine “Daha İyi Bir Dünya İçin Sağlık” temasını
seçmiştir. İzmir, sağlık anlamında çok köklü bir kültüre sahip bir kentimizdir.
Bildiğiniz gibi İzmir’in sekiz bin beş yüz yıla dayanan bir tarihsel geçmişi
vardır. Üzerinde birçok medeniyetin, birçok kültürün ve birçok etnik temeli olan
ulusun yaşadığı İzmir’in bu anlamıyla sağlık alanında da çok önemli bir geçmişi
vardır. İzmir’den ilk, tıp ve sağlık alanında dünyaca tanınmış insanlar
geçmiştir. Bergama Asklepion, bu anlamıyla dünyada
tıp tedavi merkezi olarak adından tarihsel olarak bahsettirmiş ve bugün,
hekimlerin üzerinde yemin ettikleri ve bu yeminlerini her zaman belirttikleri
bir tarihsel geçmişe sahiptir. Yine, aynı şekilde tıp uzmanlarının ve tıp
doktorlarının kullandığı yılan resmi, bu tarihsel dokunun bugüne yansıyan bir ifadesidir.
Tümüyle, aynı zamanda Balçova’da ve Seferihisar bölgesinde, Çeşme’de termal
sağlık turizminin yaygın olmasının tarihsel kökleri de Agamemnon
Kaplıcaları dediğimiz tarihsel geçmişe dayanır. Agamemnon
Savaşlarındaki yaralıların tedavi edildiği çamur, o sağlık merkezlerinde elde
edilen çamurdur. Değerli
arkadaşlarım, İzmir, EXPO’ya giderken tema olarak
seçilen sağlık konusunun doğru bir seçim olarak yapıldığına inanıyoruz. Bu
anlamıyla, İzmir bu konuda önemli çalışmalara imza atmıştır. EXPO’ya aday olurken, İzmir’in adaylığı, İzmir’in
demokratik yapısının bir sonucu olarak var olan kurumların önerisiyle
başlamıştır. İzmir’de “Başkanlar Kurulu” dediğimiz kurul, çeşitli sivil toplum
örgütü liderlerinin oluşturduğu bir kuruldur. Bu kurul uzun yıllardır kendi
arasında İzmir’i marka kent yapma konusunda tartışmalar yapmaktadır. Bildiğiniz gibi,
İzmir, cumhuriyet döneminden önce de Akdeniz’in en büyük liman kenti, ticaret
kentiydi. Ancak, İzmir, cumhuriyet döneminin ilk yıllarında ekonomideki haklı
büyümenin ve gelişmenin merkezi olurken, Ege Bölgesi’nin ekonomik ve sanayi
kalkınmasının metropol kenti olurken, ilerleyen
yıllarda merkezî idarenin de ihmaliyle hak ettiği noktayı bir yanıyla
kaybetmiştir. Bunda İzmir’in suçu değil, İzmir’in merkezî idareden elde
edemediği, alamadığı kaynak eksikliğinin de büyük payı vardır. Ama, İzmir’in sivil toplum geleneği, İzmir insanının
yetişmiş, eğitimli insan gücü ve İzmir’deki demokratik dayanışma ruhu İzmir’i
dünyanın marka şehri yapmaya, eski liman şehri olarak önemini bugünlere tekrar
taşımaya, kentin turizm, ticaret ve sanayi kimliğini ön plana çıkarmaya bugün
de gayret etmektedir. Bildiğiniz gibi, İzmir, merkezî idareye verdiğinden daha
azını almaktadır. Ama, buna rağmen İzmir hâlâ
Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olarak Türkiye’deki ekonomik, siyasal, ticari ve
sanayi önemini korumakta, beş tane faal, altıncısı açılacak üniversitesiyle de
bir üniversite kenti olarak da bilim ve teknolojide de üzerine düşeni yapmaya
gayret sarf etmektedir. Bu anlamıyla aynı
zamanda demokrasinin beşiği olmuş bir kenttir İzmir. İzmir, her zaman
Türkiye’de demokrasi hareketlerinin önderliğini yapmış, Türkiye’de demokrasinin
savunucusu bir kent olarak da Türk insanın gözünü diktiği bir kent olmuştur.
İzmir, tarihsel geçmişi ve köklü ekonomik, sosyal geleneğiyle, bugün de bu
fuarı yapabilecek insan kaynağına ve sivil toplum dayanışmasına sahiptir. EXPO’yla ilgili olarak
başlayan süreçte, sivil toplum hareketlerinin başlattığı EXPO hareketi Hükûmetimiz tarafından da kabul edilmiş ve burada
ayrıntılarıyla anlatmayacağım bir süreç yaşanmıştır. Bu süreç, büyük oranda,
İtalya’nın Milano kentine karşı Türkiye’nin İzmir’inin EXPO’yu
yapabilecek nitelikte bir çalışması ve bir lobi çalışmasını gerektirmektedir.
Bu lobi çalışması, tabii ki bir kenti ciddi şekilde Hükûmet
desteğine de ihtiyaç duyurmaktadır. Bu konuda sivil toplum hareketlerinin ve
belediyemizin başlatmış olduğu çalışma, Hükûmetin ve
devletin üst düzeyindeki tüm yetkililerin desteğiyle bir noktaya gelmiş,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın da bu konudaki tüm
çalışmalarda aktif katkısı olmuş, bütün muhalefet partilerimiz bu olaya önemli
katkılar vermiştir. Değerli
arkadaşlarım, bugün gelinen nokta itibarıyla İzmir EXPO’yu
almaya çok yakındır. İnşallah, 31 Mart tarihinde, milletvekili arkadaşlarımızla
birlikte, Paris’ten, EXPO’yu İzmir’e almış olarak
dönmeyi arzu ediyoruz. Bugün
konuştuğumuz kanun, bu süreç içerisinde yapılmış çalışmaların, aslında bir
yanıyla yasal eksikliklerini tamamlama noktasında atılmış olan bir adımdır. Bu
kanun çok daha önce Meclise gelip çıkartılmalıydı, ancak burada, bu kanunun
bugüne gelmedeki eksikliğini, Meclis çalışmalarından kaynaklandığı yanıyla, bir
de EXPO’nun komisyonlarımız ve Parlamento tarafından
yeterince anlaşılmadığının bir eksikliği olarak kabul etmek gerekir. Yürütme ve
Yönlendirme Komitesinin yapmış olduğu lobi faaliyetlerindeki harcamaları
konusunda İzmir, yüzde 40’a yakın bütçeyi Büyükşehir Belediyemizin ve sivil
toplum örgütlerimizin katkılarıyla gerçekleştirmiştir. Bu katkıların yerel
yönetimler ve sivil toplum örgütleri için yapılabilmesinde, yasal engellerinin
ortadan kalkmasında bu kanunun önemi vardır ve bugün bu kanun bu anlamıyla
çıkacaktır. Yalnız, burada
bir şeyin altını çizmek istiyorum: Bu kanunla ilgili konuşurken bu kanunda
yaptığımız eksiklikleri konuşmak için değil, bundan sonra, 31’inde, bu kanunla
İzmir EXPO’yu aldıktan sonra yapılacak çok iş olduğu
için ve yapılacak işlerde bundan sonra nasıl bir yöntem izlememiz gerektiğinin
bir kez daha altını çizmek için söylüyorum. Bildiğiniz gibi,
İzmir birçok uluslararası organizasyona ev sahipliği yapmıştır. 71’de Akdeniz
Olimpiyatları’nı düzenlemiş, çok kısa bir süre önce Universiade’ı
gerçekleştirmiştir. Universiade’da da, İzmir, FISU
tarafından dünyada en iyi üniversiteler arası organizasyon yapan şehir olarak
ödüllendirilmiştir. Demek ki İzmir, uluslararası organizasyonları başarıyla
yapan bir kent olarak dünya kamuoyu tarafından da takdir edilmiştir. Bütün bu
organizasyonlar -bildiğiniz gibi uluslararası organizasyonlar- o kentin yerel
yönetimleri tarafından organize edilir. Maalesef, EXPO süresi içerisinde bu
konu anlaşılmaz bir şekilde ihmal edilmiş, Büyükşehir Belediye Başkanlığının
önderliğinde yapılması gereken bir organizasyon, maalesef, Hükûmet
bürokrasisinin eline bırakılmıştır. Onların bu konudaki emeklerine teşekkür
ediyorum, ama bir kentin böyle bir organizasyonu yapabilmesi, o kentin seçilmiş
yerel yöneticilerinin önderliğinde olmasını her zaman gerekli kılmıştır.
Rakibimiz Milano, bu konuda liderliğini Milano Belediye Başkanlığınca
yaptırmaktadır. Bizde ise bu yönlendirme komitesinin bu anlamıyla bir eksikliği
vardır. İnanıyorum ki 31’inde bu konuyu aldıktan sonra oluşturulacak komisyon
buna dikkat edip yerel yönetimler ölçeğinde bir yeni yapılanmayı bize bir yasal
düzenlemeyle sunacaktır. Değerli
arkadaşlar, biz, bu konuda, İzmir olarak, ciddi bir şekilde EXPO’ya
kenetlenmiş, EXPO’yu almak için kararlılıkla mücadele
eden sivil toplumumuz, Belediye Başkanımız, Valimiz ve bütün
milletvekillerimizle EXPO’yu İzmir’e almak için
kararlıyız. Bunun çalışmasını yapıyoruz. İzmir halkı EXPO’yu
çok iyi kavramış, İzmir’e EXPO’nun getireceği
yatırımları bugünden itibaren canıyürekten
beklemektedir. İzmir’e bugün yerel yönetimlerimiz çok iyi yatırımlar yapmaktadır.
İzmir’in altyapısını EXPO’ya göre düzenlemek için
kentin makro düzeyde planlaması yapılmış, kentin ulaşımı metro
ve yerel ağlarla örülerek en iyi şekilde yapılmaya çalışılmakta ve kent
insanının tarihî geçmişini ön plana çıkaracak bütün çalışmalar yapılmaktadır.
Agora’da yıllara dayalı bir kentin yeniden meydana çıkartılmasında istimlak çalışmaları devam etmektedir. Kemeraltı
ve İkiçeşmelik bölgesinin aynı şekilde yeniden restorasyonu yapılarak bütün o bölgenin turizm merkezi
yapılmasına devam edilmektedir. Bayraklı (Smyrna)
bölgesindeki tarihsel İzmir kenti uzun yıllardır yapılan kazılarla tekrar bir
medeniyet olarak ortaya çıkartılmakta ve bu anlamıyla İzmir’in tarihî dokusu
öne çıkarılmaktadır. İzmir, Efes’iyle, Artemis’iyle ve Meryem Ana’sıyla, bu hinterlantta
gerçekten sekiz bin beş yüz yıllık tarihî kökü olan bir kent. İzmir, aynı zamanda liman kenti. Bu liman kentinin bu
anlamıyla da turizm için çok önemli bir yanı olduğunu biliyoruz. Şimdi İzmir’in,
bu yapılan yatırımlara, EXPO aracılığıyla yeni yatırımlara ihtiyacı vardır.
İzmir’le İstanbul otoyolunun hızla otoban olarak tamamlanmasına ihtiyaç vardır.
İzmir-Ankara yolunun tamamlanmasına, İzmir’in Antalya’yla bağlantı yollarının
tamamlanmasına ve İzmir’in hızlı tren ulaşımıyla EXPO hazırlığının tamamlanmasına
ihtiyacı vardır. Bütün bunlar hükûmet desteği ve
genel bir seferberlikle yapılması gereken olaylardır. İzmir bunu hak etmiş ve
bundan, bugüne kadar eksik kaldığı için kendisi adına üzüntü duyan bir kenttir.
Biz EXPO’yu bu anlamda bir fırsat olarak görüyoruz.
İzmir’in gelişme çizgisine, gelişme trendine EXPO
önemli katkılar koyacaktır. Bu katkıları alabilme doğrultusunda EXPO’nun bu sürecinde müthiş bir lobi çalışması yapıldı.
Ben buradan bu lobi çalışmasına katkı koyan tüm İzmirli yerel yöneticilere,
sivil toplum örgütlerine, merkezî idarenin temsilcilerine, Hükûmete,
ana muhalefet ve muhalefetteki diğer partilerimizin tüm temsilcilerine
İzmirliler adına teşekkür ediyorum. Avrupa’da eş başkanlık kurarak Türkiye’den
her noktaya ulaşmaya çalışan, Türkiye'nin Avrupa’da yaşayan değerli dostlarına
teşekkür ediyorum. Ülke ülke gezip, yaklaşık doksan
üzerindeki ülkeyi bilfiil gezip o ülkelerde lobi çalışması yapan değerli
İzmirlilere teşekkür ediyorum. Bunlar, İzmir’e EXPO alınmasında fedakârca
yapılmış çalışmalardır. İnşallah, inanıyorum ki 31’inde, İzmir’de bir çıkarma
yapıp, Paris’ten EXPO’yu alıp, İzmir’i bir marka
şehir yapma noktasında çok önemli bir aşama katedeceğiz.
Bu duygularla, bu yasanın acilen çıkartılıp, bugüne kadar yapılmış
olan çalışmaların bir desteği olarak hemen Parlamentomuzdan geçip, bundan sonra
da yeni bir yasayla EXPO’nun İzmir’e kazandırılmış
olarak İzmir’i 2015’te en güzel temsil edecek yatırımları yapıp, İzmir’i,
geçmişte olduğu gibi Akdeniz’in yıldız kenti ve tarihsel geçmişiyle her zaman
övündüğümüz bir kent hâline getireceğiz. Ben,
huzurlarınızı bu duygularla saygıyla selamlıyor, İzmir’e, ülkemize hayırlı
uğurlu olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Susam. Teklifin tümü
üzerine, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Kaplan. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; EXPO 2015
tasarısıyla ilgili olarak Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Gerçekten,
arkadaşımız açıkladılar, bugün 19 Mart. Çok değil, on iki gün sonra, 31 Mart
günü Paris’te İzmir EXPO 2015 kaderi de belli olacak. Şu an Milano’yla yarışan
güzel kentimiz, şirin kentimiz İzmir, inanıyoruz ki 31 Mart günü Paris’te sarf
ettiği çabayı, hak ettiği sonucu alacak ve hepimiz bu konuda bundan sonraki
çalışmalarının daha düzenli planlanması ve katılımcılığın sağlanması konusunda
yasama Meclisi olarak İzmir’in yanında oluruz. Türkiye’nin
Uluslararası Sergiler Bürosuna üye olmasından sonra gerçekleşecek olan en büyük
organizasyon olan EXPO 2015 Türkiye’de bir ilk ve bir ilk olmanın yanı sıra hak
ettiği bir şehirde, güzel bir kentimizde olması ayrıca sevindirici. Türkiye’nin
öne çıkardığı şiar, İzmir’in öne çıkardığı şiar, sağlık teması. “Herkes için
sağlık” ifadesi slogan ve belge olarak seçilmiş. Evet, bugüne
kadar biz bu konuda gerçekten gecikmedik mi diye kendi kendimize sormamız
gerekir diye düşünüyorum. Evet, biz İzmir’i desteklemek, İzmir’in çabalarına
güç katmak konusunda gerçekten biraz gecikmiş bir noktadayız. Bu yasanın,
şüphesiz, bir an önce çıkması ve bir an önce 31 Martta Paris’te yapılacak
seçimlerde İzmir’in seçilmesi durumunda, ev sahipliğinin kesinleşmesi durumunda
İzmir’in daha çok güç ve desteğe ihtiyacı olduğunu da ifade etmek istiyoruz. İzmir, dünyada
nüfusu 3 milyonu aşan yüz elli kentten birisi. Hem coğrafi ve stratejik konumu
hem ulaşım hem Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının arasında güzel bir metropolümüz, liman kentimiz -Mersin’den sonra en büyük liman
kentimiz- olması nedeniyle de çok önemli bir yerde. EXPO konusunda kısa bir değerlendirme yapılacak olursa, dünya
üzerinde düzenlenen iki çeşit EXPO’dan büyük EXPO
-bir de küçük EXPO- fuarlarını dikkate alacak olursak EXPO 2015 İzmir’in büyük
EXPO çerçevesinde yer aldığı ve sadece ticari, ekonomik boyutu olmayan,
kültürel, doğal, sanatsal, bilimsel özellikleri nedeniyle de çok önemli bir
aktivite olacağı görülmektedir. 1851-2005 yılları
arasında dünyada tam on dokuz farklı ülkede EXPO düzenlenmiştir. Güzel İzmir,
şirin İzmir, 31 Mart günü sonuçlar açıklandığında Türkiye’de bir ilki
gerçekleştirmenin mutluluğunu da bütün ülkemiz, 70 milyon insanımız birlikte
paylaşacaktır. EXPO konusundaki heyecanlarımızı, umutlarımızı daha iyi
anlayabilmek için birkaç veriye dikkat çekmek istiyorum: Paris’te 1928 yılında EXPO’ları düzenleyen ülkeler arasında yapılan diplomatik
anlaşmalarla kurulan ve şimdi 101 üyesi olan bir çatı örgütü olarak
Uluslararası Sergiler Bürosu, gerçekten, Paris’e, Paris deyince Eyfel Kulesi’ni kazandıran bir organizasyondur. Eyfel Kulesi’nin EXPO aktivitesi sonrası Paris’e
kazandırıldığı dikkat edilecek olursa, güzel İzmir için, şirin İzmir için böyle
bir güzelliğin 21’inci yüzyılda kazandırılması, tarihsel özellikleri, doğası,
denizi, güzellikleriyle örtüşmesi, ülkemizin zenginliğine zenginlik katacaktır.
Bunun benzer örnekleri Londra’da 1851 yılında yapılan ilk EXPO Kristal
Sarayı’nda geçiyor. Yine Paris’teki Eyfel Kulesi’ni
kazandıran bu aktiviteye de 32 milyonu aşkın insanın geldiği dikkat çekiliyor.
1939 yılında New York’ta geleceğin dünyasını yaratmak temasıyla yapılan fuara
45 milyon insanın katıldığı düşünülecek olursa, yine 2005’te Japonya’nın Aichi kentinde düzenlenen EXPO’da
ise doğanın bilgeliği teması işlenmişti, orada da 155 ülkeden 18 milyon
ziyaretçi bu şehri gezme imkânı bulmuştu. Yakın zamana
baktığımızda, iki önemli örnek İzmir’i çok yakından ilgilendiriyor. Bunlardan
birisi 1992 İspanya’nın Sevilla kentindeki EXPO
Fuarı, bir de 2000’de Hannover’de Almanya’nın gerçekleştirdiği fuar. Yine
2008’de küçük EXPO’lar içinde İspanya Zaragoza’da gerçekleştirilecek olan küçük EXPO ile 2010’da
Çin Şanghay’da yapılacak büyük EXPO olayına dikkat çekmek istiyorum. Evet, İzmir’in
teması, Türkiye'nin teması, daha sağlıklı bir dünya için yeni yollar ve herkes
için sağlık. Milano’nun da teması, İtalya’nın teması, gezegenimizde beslenme ve
yaşam için enerji. Bu iki belgi çerçevesinde bazı çalışmalar yapılıyor. İzmir’in şüphesiz antik tarihinden, renklerinden, güzelliklerinden,
farklılıkları hoşgörüyle içinde barından bir kent olmasından, Hipokrat’a ve
eczacılığın babası Galen’e, bu ünlü isimler sayesinde tarih boyunca Ege
Bölgesi’nin sağlık konusundaki güzelliklerine dikkat çekmek, elbette ki tarihe
atıfta bulunurken Bergama Allianoi antik şifa merkezine
dikkat çekmek, elbette ki ülkemizin zenginliklerini tanıtabilmek, bu hepimizin
özenle desteklemesi gereken bir çaba olarak ortaya çıkıyor. EXPO 2015,
şüphesiz, İzmir’i yeniden dünya kenti, İzmir’i yeniden marka, İzmir’i yeniden prestijli bir kent ve dünya turizminin, tarımın, sanayinin,
kültürün, kentliliğin, gelişmenin, hem denizin hem tarihin hem de Ege’nin
envaiçeşit güzelliklerinin, zeytininin, incirinin, üzümünün ve bütün bunların
yanında Efes’ten Bergama’ya kadar en güzel antik kentlerinin, dikkate alındığı
zaman, en az 50 milyonun üstünde ziyaretçi kapasitesiyle hedeflenmiş çabaları
dikkate alındığında, bunun heyecan yaratmaması mümkün değil. Evet, biz bunun
heyecanını İzmirlilerle beraber yaşıyoruz. Çünkü İzmir Şırnak’tır -ben Şırnak
Milletvekiliyim- Şırnak İzmir’dir; İzmir Trabzon’dur, İzmir Mersin’dir, İzmir
Muğla’dır, İzmir Trakya’dır, Edirne’dir. İzmir, bütün
güzellikleri bağrında barındıran, bütün inançları bağrında barındıran, bütün
farklı kültürleri bağrında barındıran yapısıyla, İnciraltı
EXPO alanıyla, teleferik hattıyla, 35 bin kişilik tiyatrosuyla, dev kule
inşaatıyla, feribot iskelesiyle, suni gölleriyle, köprüleriyle, Balçova’daki
seyir tepesiyle, sergi pavyonlarıyla, 103 restorandan ve 1.500 konutluk köy
durumuna kadar tasarlanmış çabalarıyla, bu çalışmaların içinde olan yerel
yönetimi, yerel yöneticileri, sivil toplum örgütlerini, ticaret ve sanayi
odalarını, bu konuda çaba harcayan bütün kişi ve kuruluşları, destek veren
dostlarımızı, hepsini şüphesiz takdirle buradan kutlamak istiyorum. Evet, bu devasa
potansiyel ve güzelliğin karşısında verdiğimiz destek, harcanan çaba gerçekten
yeterli midir? Milano’da Milano’nun yarışmadaki seyrinde 40
bini aşkın gönüllü üyenin çalıştığı dikkate alınacak olursa, İzmir’i, güzel
İzmir’i, şirin İzmir’i destekleyen gönüllü üyelerin sayısının 10 bin civarında
kalması tanıtım konusunda, maalesef, bunun önemi konusunda toplumun
bilgilendirilmesinin eksik yapıldığı, Hükûmetin biraz
daha fazla gayret, devletin biraz daha fazla gayret, medyanın biraz daha fazla
gayret, Meclisimizin biraz daha fazla gayret ve desteklerine ihtiyaç duyulduğu
çok açıktır. Evet, EXPO’ların üç ana unsuru var: Tema konusu, süre ve alan.
Bunların hepsi dikkate alındığı zaman bir ilki gerçekleştirecek olan İzmir’e,
tarihten gelen güzelliklerine, Türkiye'nin üçüncü büyük metropolü
ve fuarlar kenti olan güzel İzmir’e, fuarların merkezi, fuarların kenti olmak
da elbette ki yakışır. Biz İzmir’in, güzel İzmir’in,
Mersin’den sonraki en büyük limanı da barındırması nedeniyle uluslararası sanat
festivallerinde, yine her yıl düzenlenen İzmir Enternasyonal Fuarı’yla belli
bir deneyimi, belli bir tecrübesi olan ve bu konuda bir kültürü özümsemiş olan
güzel İzmir’imizin de umarız ki 31 Mart günü hepimiz sevinçle seçildiğini
birlikte kutlamış oluruz. Evet, antik Efes
kentinden oralara kadar denilir ki bir zamanlar Amazon kraliçelerinin adının
yerleştiği köylerden biri “Smyrna” diye yazılırdı.
İzmir’in, nereden bakarsak bakalım, antik, milattan öncesi çağlardan günümüze
kadar her alanda ve bugün de çok önemli bir kent olma işlevini sürdürmesi
-uluslararası- İzmir Enternasyonal Fuarı’nın Türkiye'nin tanıtımında çok önemli
bir yer tutması boşuna değildir. İzmir, kendini
kanıtlamış güzel bir kentimizdir, sporda kanıtlamıştır, Akdeniz Oyunları’nda
kanıtlamıştır ve özellikle de büyükşehir belediyelerinin çabalarıyla da güzel
çalışmaları olan bu kentimizin seçilmesi hepimizin arzusu, hepimizin hedefi ve
asıl seçildikten sonra bu yasayla getirilecek desteklerimizin bundan sonra daha
fazla güçlendirilmesi gerektiği kanısındayız. Biz, bu
duygularla güzel İzmir’imizin, şirin İzmir’imizin böylesi bir fuarın ev sahipliğini onurla,
gururla yapacağına inanıyor ve şimdiden hayırlı olsun diyoruz. Şimdiden bütün
İzmirlileri kutluyoruz, onların şahsında bütün Türkiye’yi kutluyoruz ve hayırlı
uğurlu olsun diyoruz. Teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan. Teklifin tümü
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 118 sıra
sayılı EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulunun tüzel kişilik kazanması, gelir ve
harcamaları ile denetimi ve tasfiyesi hakkında kanun teklifi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, “EXPO”nun Türkçe karşılığı fuar olup
bugün EXPO’lar “dünya sergisi” ya da “dünya fuarı”
olarak da adlandırılmaktadır. Bu organizasyonun temeli 1851 yılında Londra’da
ünlü Crystal Palace’ta
atılmış ve bu sayede de Crystal Palace
o günden bugüne kadar ününü koruyabilmiştir. Organizasyonu Uluslararası
Sergiler Bürosu tertiplemektedir ve her yıl bununla ilgili düzenli toplantılar
yapmaktadır. 1928 yılında, bu tip etkinliklerin sayısının artması nedeniyle,
hem sergilerin sıklığının hem de kalitesinin kontrol edilebilmesi amacıyla, bu
yönde, uluslararası sergiler üzerine yapılan anlaşmayla Uluslararası Sergiler
Bürosu yani kısa adı “BİE” olan büro kurulmuştur. Bugün ülkemiz de dâhil yüz
kırk bir ülke bu kuruluşa üyedir. Bu büro, sergi sayısını sınırlayıp, sergileri
yapılarına göre tanımlayıp bir araya getirebilmek için de birtakım basit kurallar
oluşturmuştur. 1928 yılında yapılan orijinal anlaşma, dışarıdan daha sonra
değişik protokollerle yenilenmesine rağmen, temelde -bu anlaşma- hâlen daha
yapısını muhafaza etmektedir. Sosyal, kültürel ve eğitsel yüzüyle, yaşayanların
gelişimine ve hoşgörüyle bütünleşmesine öncülük eden EXPO’lar
genellikle beş yılda bir kez düzenlenmekte ve en az üç, en fazla da altı aylık
süreyi kapsamaktadır. Kapladıkları ortalama 1,5 milyon metrekarelik alanla
dünyanın dört bir yanından on milyonlarca ziyaretçiyi bir araya getirmekte ve
başarıyla buluşturmaktadır. Böylelikle EXPO’lar,
gerçekleştirildikleri kentlere, dünya insanlarını bir araya getirerek
yeniliklerin ve sürdürülebilir gelişmenin kapısını uyum içinde aralamada önemli
bir rol oynamaktadır. Gerçekleşilen kentlerdeki
kimlikleri hafızalardan silinmeyecek bir itibar kazandırarak dünya kenti
olmalarını da sağlamaktadır. Değerli
milletvekilleri, EXPO tarihine çok kısa bir göz atacak olursak düzenlendiği
kente miras olarak çok zengin nitelik ve nicelik kazandırdığını görebiliyoruz.
Biraz önce de belirttiğim gibi, ilk dünya fuarı 1851 yılında Londra’da
düzenlenmişti. 1889 yılında, Paris EXPO’su için inşa
edilen Eyfel Kulesi ise aradan geçen yüz yılı aşkın
bir süre içerisinde Paris’e hem maddi getiri sağlamış hem de bu şehrin
hafızalarımızdaki yerini sağlamlaştırarak eşsiz bir yapı olarak karşımıza
çıkmıştır. Gerçekleştirilmesinden
bu yana kültür, tarih ve eğitim olimpiyatları olarak da adlandırabileceğimiz EXPO’lar, ülkelere uzmanlaşmış oldukları konularda bilgi
birikimlerini daha yaşanır bir dünya için paylaşarak bir araya toplarlar. Bu
organizasyonlarda sadece ürünler değil, fikirler, kültürler ve dünyanın
geleceği için projeler sergilenmektedir. Bugün bu fuarlar, ticari amaç
gütmeyen, eğitsel amaçlı tema ve kültür etkinliği olarak bilinmektedir. Bu tema
ve kültür etkinlikleri, teknoloji, doğaya uyum gibi evrensel konuları hedef
alarak tüm dünya ülkelerinin kültürel mirasları ile geleceğe ait beklentilerini
harmanlamaya yöneliktir. Ayrıca, fuar organizasyonlarında kültürel etkileşimin
ve paylaşımın yanında sanayi üretimi, şehircilik, turizm, mal, hizmet ve bilgi
paylaşımı gibi pek çok alanlarda önemli atılımlar da yapılmaktadır. EXPO, yüz
elli yılı aşkın bu süre içerisinde bugüne kadar tam 63 kez düzenlenmiş, ancak,
Türkiye, Uluslararası Sergiler Bürosuna üye olamadığı için, bunların maalesef
hiçbiri Türkiye'de gerçekleşmemiştir. 1992 yılında,
İzmir Fuarcılık Anonim Şirketi tarafından 2000 yılı EXPO’su
için o zaman Dışişleri Bakanlığına müracaat edilmiştir, ancak sonuç alınamamıştır.
Ülkemiz, 2004 yılı Ekim ayında, İzmir kentinin bütün toplumsal güçleriyle
baskısı sonucunda Uluslararası Sergiler Bürosuna üye olarak girebilmiştir. Değerli
milletvekilleri, 3 Mayıs 2006’da, ülkemiz, EXPO 2015 İzmir adaylığını “Daha iyi
bir dünya için yeni yollar ve herkes için sağlık” temasıyla sunmuştur. O günden
itibaren ilgili bütün kesimler, sivil toplum örgütleri, yerel örgütler,
İzmir’in tarihî ve kültürel zenginlikleriyle bir dünya kenti olarak ev sahibi
olabilmesi için var gücüyle çalışmaktadırlar. Fuarlar ve
kongreler şehri olma misyonu olan İzmir’in bu hedefi,
geçmiş ve gelecek vizyonuyla da örtüşmektedir. Geçtiğimiz yetmiş beş yıllık bir
süreç içerisinde, İzmir uluslararası fuarlara ev sahipliği yapmakta, yaklaşık
kırk ülkeye yaptığı bu ev sahipliğini de kusursuzca yerine getirmektedir. Ayrıca, İzmir,
geçtiğimiz yıllar içerisinde Akdeniz Olimpiyatlarına, daha yakın zaman
içerisinde de Universiade gençlik oyunlarına
başarıyla ev sahipliği yapmıştır. Eğer İzmir dünya
kenti olma hedefine bu şekilde ulaşırsa, 5,5 milyon yabancı, 11,5 milyon yurt
içi ve İzmirlilerle beraber yaklaşık 40 milyon kişinin ziyaret edeceği, yüz
seksen EXPO günü boyunca 66’ncı EXPO’nun ev
sahipliğini yapacaktır. İzmir, böyle bir fuara başarıyla ev sahipliği yapmasını
sağlayacak olan tabii ki nüfusa, entelektüel birikime, ticari yapıya, altyapı
ve kaynaklara da sahiptir. Bu organizasyonu kazandığında, ciddi bir kentsel
dönüşüm planı da uygulanacaktır. Doğal ve tarihî güzellikleri, turizme uygun
iklim şartları, konaklama ve ulaşım altyapısıyla İzmir kentimiz, turizm
potansiyeli oldukça yüksek illerimizin başında gelmektedir. Bir göz atacak olursak; kıyılarında dinlenme ve eğlence turizmi,
antik kentler ve ören yerlerinde tarih turizmi, dağlarında dağ ve kış sporlarıyla
eko turizm; örneğin, Şirince gibi köylerinde kırsal turizm; Balçova, Çeşme ve
diğer ilçelerde termal turizm, festival ve şenlikleriyle kültür turizmi, kutsal
yerleriyle inanç turizmi gibi, turizmin bugün artık çok çeşitli olduğu
dünyamızın her yerinde görülebilen çeşitliliğini İzmir’de de görebiliyoruz. Günümüzde turizm
merkezi olmasının yanı sıra, üniversiteleri, müzeleri, konser salonları,
kültür-sanat dernekleri, her yıl düzenlenen ulusal ve uluslararası
festivalleriyle de ülkemizin en önemli kültür kavşağıdır. Kentimiz, sahip
olduğu Türkiye ortalamasının üzerindeki okullaşma oranı, eğitim ve
üniversitedeki yüksek standartlara ulaşması ve âdeta bir eğitim üssü olmasıyla
da bilinmektedir. Şimdilik yaklaşık beş üniversiteye sahip olan İzmir’imizde üniversite
mezunlarının toplam nüfus içindeki oranı yine Türkiye ortalamasının oldukça
üstündedir. 21’inci yüzyılda
taşıdığı potansiyeli daha da ileri sıçratmaya hazır ve yalnızca Türkiye’nin
değil, Akdeniz’in bir numarası olmaya da aday bir kentimizdir. Bu açıdan İzmir,
sahip olduğu avantaj ve imkânlarını da daha da geliştirmek durumundadır ve
arzusundadır. Sayın
milletvekilleri, bilindiği gibi, ilki 1922 yılında Mustafa Kemal Atatürk
tarafından gerçekleştirilen ve o dönemin ekonomi politikalarının ve yol
haritalarının tartışıldığı ve çizildiği cumhuriyet tarihimizin dört büyük
iktisat kongresi de İzmir’de başarıyla tamamlanmıştır ve yapılmıştır. İzmir,
hâlen dünya ekonomisine yön veren kentler arasında 117’nci sırada olup, eğer bu
organizasyonu alabilirse hedefi ilk 50’ye girmek olacaktır. Bunun yanı sıra
İzmir, küresel ekonominin en güçlü limanlarına sahip bir dünya kenti olma
hedefini de geçmişten bu yana taşımakta ve bu konuda da her türlü girişimde
bulunmaktadır. Değerli
milletvekilleri, evet, İzmir EXPO’ya tüm ağırlığını
koymuştur. Bu süreçte 2015’te uluslara ev sahipliği yapabilmek için kararlı ve
kesin adımlara da ihtiyaç bulunmaktadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda hem EXPO’nun adaylık sürecini yürütmek için hem de EXPO’nun kendisini düzenlemek için ayrı ayrı
organizasyonlar kurulmuştur. Bu kurulların içinde tüm bakanlıklardan
temsilciler, yerel yönetimler, kamu işletmeleri ve sivil toplum kuruluşları da
yer almaktadır. EXPO organizasyonunun yönetimi bir Yönlendirme Kurulu ve
Yürütme Komitesi tarafından yürütülmekte ve bu Yürütme Komitesi özel
kuruluşları olduğu kadar kamu kuruluşlarını da bünyesinde taşımaktadır. Ayrıca
yerel nüfus ve sivil toplumun desteği de alınmaktadır. Değerli
milletvekilleri, bu bağlamda biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak EXPO 2015
İzmir konusunda geçtiğimiz süreç zarfında neler yaptık, hangi çalışmaları
kamuoyuyla paylaştık, sizlerin huzuruna getirmek istiyorum. Bugün görüşmekte
olduğumuz kanun teklifimizi öncelikle hazırladık ve Kasım 2007 içerisinde
Meclisimize sunduk. Konunun aktif tutulması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
de bilgilendirilmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi İzmir milletvekilleri
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda gündem dışı söz alarak
görüşlerimizi Meclisimizin Genel Kuruluyla paylaştık. Yine Milliyetçi Hareket
Partisi İzmir milletvekilleri olarak İzmir’in adaylığı için oy kullanacak olan
ülkelerin Mecliste bulunan dostluk grupları başkanlarına birer mektup yazarak
bu konu hakkında destek olmaları ve kulis faaliyetleri yürütmeleri konusunda
yardımcı olmalarını istedik. Değerli
milletvekilleri, teması “sağlık” olan EXPO alanında, yeni bir sağlık bilimleri
üniversitesi kurulması hakkında gene 4 İzmir Milliyetçi Hareket Partisi
milletvekili olarak bir kanun teklifi hazırladık ve Meclisimize sunduk. Bu
konuda da İzmirliler adına desteklerinizi beklediğimizi özellikle buradan
belirtmek istiyorum. Sayın
milletvekilleri, yerel bazda ise parti teşkilatımız
her türlü etkinliğe gönülden katılım sağlamış ve bugünden itibaren gene sağlamaya
da devam edecektir. Yine İzmir milletvekilleri olarak, EXPO 2015 İzmir’le
ilgili platform ve sivil toplum örgütlerine gönüllü üye olarak her türlü
desteğin verilmesi sağlanmaktadır. Sayın
milletvekilleri, görüldüğü üzere, bu konuda herkes, tabir yerindeyse, karınca
kararınca görevini yapmakta ve yürütmektedir. Mesajımızın doğru iletilebilmesi
ve Uluslararası Sergiler Bürosunda bizleri gururlandıracak en iyi sonucu alarak
hedefe ulaşabilmemiz için, ülke olarak gerekli finansman ve insan kaynaklarını
da elimizden geldiğince sağlamalıyız. İşte bu kanun teklifinden amacımız, bugüne kadar, bu konuda, 30
Kasım 2006 ve 1 Haziran 2007’de çıkan iki Bakanlar Kurulu kararını bir yasa
çerçevesinde bütünleştirmek, tanıtım bütçesinin geleceğini belirtmek ve her
şeyden önemlisi de 31 Mart 2008 karar öncesinde ve karar aşamasında, EXPO
2015’te Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu yüce Meclisin İzmir’in arkasında
olduğu mesajını vermektir. Ayrıca bu yasal
çalışmanın, seçimin yaklaştığı şu günler içerisinde, lehimize olumlu etki
yapacağı kanaatini de taşıyoruz. Yine teklifimizin gerekçeleri arasında, EXPO 2015 İzmir
Yönlendirme Kuruluna bir tüzel kişilik kazandırılması, Kurul bütçesinden
yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, satım, kira ve her türlü
işlemlerde 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 4734 sayılı Kamu İhale
Kanunu’ndan muaf tutulması, Yönlendirme Kurulu bütçesinin gelir ve harcamaları
ile kullanım amaçlarının belirlenmesi, EXPO 2015 seçim sonrası artan meblağın
değerlendirilmesi ve ayrıca bütçeden yapılan harcamaların denetimini yapacak
olan komisyonun oluşturulmasına yönelik usullerin belirlenmesi de
amaçlanmıştır. Bütün bu saydığımız amaçlar bu
kanun teklifinin içerisinde mündemiçtir. Sayın
milletvekilleri, bu konuda hedefimiz ve iddiamız tabii ki büyüktür. 31 Mart
2008’de son sunum Paris’te yapılacak ve aynı gün İzmir veya rakibimiz
İtalya’nın Milano kenti hakkında kesin bir karar verilecektir. EXPO 2015’i eğer
İzmir kazandığı takdirde yaklaşık 25 milyar dolarlık bir fuar alanı ve kentsel
dönüşüm planı uygulanacaktır. Meblağın az veya çok olması o günkü şartlara da
bağlı olacaktır. Yapılacak olan yatırımlar sadece İzmir kentimizle sınırlı
kalmayacaktır. Birçok çevre illerimizi de kapsayacak olup bütün bu üst ve
altyapı yatırımlarının 2015 yılına kadar da bitirilmesi gerekmektedir. Değerli
milletvekilleri, buradan da anlaşılacağı üzere, sadece EXPO alanına değil,
İzmir’e, hatta Ege’nin bütününe yönelik bir mega
projeye burada katkı sağlayacağız. Bu harcamalar bugün görüştüğümüz kanun
teklifimiz sayesinde hem şeffaf olacak hem de denetlenebilir olacaktır. Bu
nedenle kanun teklifimizin partiler üstü bir anlayışla İzmir’in, dolayısıyla
Ege’nin ve Türkiye’mizin geleceği düşünülerek kabul edileceğine inanıyoruz. Bu duygu ve
düşüncelerle bu kanun teklifini destekliyor ve bütün İzmir ve Egeliler adına
Genel Kurulumuzu tekrar saygılarımla selamlıyor, ayrıca bu gecenin, Mevlit Kandili’mizin bütün İslam âlemine hayırlar getirmesini
niyaz ediyorum. Saygılarımla.
(Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tanrıkulu. Teklifin tümü
üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Tekelioğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bizim toplumumuz
bazı konularda çok kolay bir araya geliyor ve bu, toplumumuza büyük bir sinerji kazandırıyor. Bu EXPO 2015 işimiz de, İzmir için,
bütün İzmir’i bir araya toplayan, sivil toplumuyla, siyasi iradesiyle, yerel
yönetimiyle, özel idaresiyle ve bütün diğer İzmir halkıyla hep birden
sarıldığımız, toplumu bir araya getirebilen ender işlerden bir tanesi. Bu
bakımdan, bunu çok önemli buluyoruz. Toplumumuzun bu tür işlerde tekrar bir
araya gelebileceği ortak konular bulması, elbette ki bizim birlikte yaşama
irademizin de çok iyi bir göstergesi olacak. Bu anlamda, demokrasi gibi, açık
toplum olma gibi, özgürlükler gibi, Avrupa Birliği gibi hedeflerde toplumumuzun
bir arada bulunabilmesi gerçekten önemlidir ve EXPO’yu
da bunlardan bir örnek olarak gördüğümüz için, elbette ki sevinçliyiz. Efendim,
Türkiye'nin EXPO’yla ilgisi 1990’lara kadar gidiyor,
ama bundan önceki bütün EXPO’lara Türkiye katılmış
bir ülke. Zannediyorum 1992 yılında, Ticaret Odasının “İzmir Stratejik Planı”
diye hazırladığı bir plana EXPO’yu dâhil etmesiyle bu
iş başlamış. Ancak, ondan sonra bu iş pek göz önünde bulundurulmamış. 2004
yılında, Sayın Başbakanımızın da talimatıyla, Türkiye, Uluslararası Sergiler
Bürosuna üye olmuş. Arkasından 2005 yılında, hangi ilin Türkiye adına aday
gösterileceği tartışması başlamış. Bu tartışmada İzmir’in büyük potansiyelini
göz önüne alan Hükûmetimiz, Sayın Başbakanın
talimatlarıyla, İzmir’i, 2015 EXPO’sunu düzenlemek
için aday göstermiştir. Niçin İzmir böyle
bir şeye aday oldu? Çünkü, İzmir büyük potansiyeli
olan bir il ve pek çok özelliği bünyesinde toplamış olan bir il. Hem bir turizm
şehri hem bir sanayi, ticaret şehri hem bir kültür şehri hem bir tarım şehri
vesaire derken, bütün bu özellikleri bünyesinde toplayan nadir illerimizden bir
tanesidir. Bu anlayışla, Sayın Başbakanımızın, o zamanki Dışişleri Bakanımızın
şimdiki Cumhurbaşkanımızın büyük gayretleriyle, İzmir, bu işi düzenlemek için
aday olarak gösterildi. Bundan sonra, birtakım hukuki statüler kazandırılması
gerekti. Bunu teminen de iki tane Bakanlar Kurulu
kararı çıkarıldı. Bunların birisi Kasım 2006’da, diğeri de Haziran 2007’de idi.
Böylece, hukuki statü de tamamlanmış oldu. Bütün bu
noktalarda, tabii ki Sayın Başbakanımızın, şimdiki Cumhurbaşkanımızın çok büyük
desteklerini gördük. Bu bakımdan İzmir olarak, elbette ki Hükûmetimize
ve Sayın Başbakanımıza müteşekkiriz. Arkasından, bu iş
için yapılacak olan harcamaları düzenlemeye geldi sıra ve bir bütçe ortaya
konması gerekti. Burada da Sayın Başbakanımızın, gene o zamanki Dışişleri
Bakanımızın ve Tanıtma Fonu’ndan sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Beşir Atalay’ın
büyük destekleriyle Tanıtma Fonu’ndan buraya çok önemli bir rakam ayrılmış
oldu. Benim bildiğim kadarıyla, Tanıtma Fonu’nun bu iş için şimdiye kadar
ayırdığı para 10 milyon euroyu geçmiş oldu. Böylece
çok önemli bir adımı atmış olduk. Tabii ki bu bütçe
ve bütün bu çalışmalar sırasında İzmir’deki bütün sivil toplum kuruluşlarının,
İzmirlilerin hem maddi anlamda hem manevi anlamda çok büyük destekleri vardı.
Bütün bu süre zarfında bu işe destek olan bütün sivil toplum kuruluşlarına,
bütün derneklere, odalara, şimdi teker teker adını
saymaya kalkarsam eksik bırakmaktan korktuğum için adını saymadığım bütün bu
kuruluşlara, buradan, tabii ki teşekkür etmek zorundayım. Bizim bu kanunu
bugün bitirmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, ben, söyleyeceğim pek çok şeyi atlamak
zorundayım. Ancak bir şeyi belirtmek zorundayım. Şu andaki durum itibarıyla
İzmir bu işi büyük ölçüde kazanmış gibi gözüküyor. Bizim delegeler nezdinde
yaptığımız yoklamalar, ülke ziyaretleri, bu delegelerin İzmir’de ağırlanması
sırasında görmüş olduğumuz ilgi vesaire gibi bütün bu hususlar, bu işi inşallah
başardığımızı gösteriyor. Ama elbette ki sonuçta yüz kırk tane üye ülke bir
kapalı kulübede gizli oy kullanacaklar. İzmir için en iyi
sonucu almamızı diliyorum. Bu konuda şimdiye kadar katkısı olan herkese tekrar tekrar teşekkür ediyorum. İnşallah, 31 Mart gecesi sizleri
de Kordon’da davul zurnaya davet ediyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tekelioğlu. Teklifin tümü
üzerinde şahıslar adına söz? Yok. Soru-cevap yok. Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: EXPO 2015 İZMİR YÖNLENDİRME KURULUNUN TÜZEL KİŞİLİK
KAZANMASI, GELİR VE HARCAMALARI İLE DENETİMİ VE TASFİYESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ Expo 2015 Yönlendirme
Kurulu MADDE 1- (1) 30/11/2006 tarihli ve 2006/11341 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile oluşturulan EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulu tüzel kişiliğe sahip
olup, iş ve işlemleri özel hukuk hükümlerine tabidir. (2) Yönlendirme
Kurulu, Yürütme Komitesi ile Sekretarya bu Kanun ve Bakanlar Kurulu Kararları
çerçevesinde faaliyetlerini yürütmeye devam eder. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz? Yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: Gelirler,
harcamalar ve denetim MADDE 2- (1)
Yönlendirme Kurulunun gelirleri, Yönlendirme Kurulu üyesi kamu kurum ve
kuruluşları tarafından aktarılacak tutarlar ile kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları, vakıflar, dernekler, sivil toplum örgütleri ile diğer özel
hukuk tüzel kişileri ve gerçek kişilerce yapılan ayni ve nakdi yardımlar, sponsorluk gelirleri, faiz gelirleri ve diğer gelirlerden
oluşur. Gelirler, ulusal bir banka nezdinde açılacak hesapta toplanır. Hesapta
toplanan tutarlar Yönlendirme Kurulunca nemalandırılır. (2) İzmir’in
adaylık sürecinde yapılacak her türlü toplantı, sempozyum,
tanıtım ve personel giderleri ile temsil, ağırlama, ilân, reklâm, taşınır,
hizmet alımı ve benzeri harcamalar birinci fıkrada belirtilen hesaptan
karşılanır. (3) Bu Kanun
kapsamına giren mal ve hizmet alımları ile satım, kira ve her türlü işlemlerde 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile
4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz. (4) Alım, satım
ve kiralama işlemleri ile yapılacak harcamalarda uygulanacak usul ve esaslar
Yönlendirme Kurulunca belirlenir. (5) Bu Kanun
kapsamında yapılacak iş ve işlemler ile bu iş ve işlemlerle ilgili harcamalar;
Maliye Müfettişi başkanlığında, Dışişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Kültür ve
Turizm Bakanlığı Müfettişlerinden oluşan komisyon tarafından denetlenir.
Ayrıca, iş ve işlemler ile bu kapsamda
yapılan harcamalar hakkında 2/4/1987 tarihli ve 3346
sayılı Kanun hükümleri uygulanır. BAŞKAN – 2’nci
madde üzerinde söz? Yok. Bir önerge var,
önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
118 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin 5
inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Bu Kanun
kapsamında yapılacak iş ve işlemler ile bu iş ve işlemlerle ilgili harcamalar
hakkında 2/4/1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanun
hükümleri uygulanır.” BAŞKAN –
Komisyon? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Meclis
denetimi yeterli bulunmuştur. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: Tasfiye işlemleri MADDE 3- (1)
İzmir’in adaylığının Uluslararası Sergiler Bürosu Genel Kurulunca kabulü
halinde, 30/11/2006 tarihli ve 2006/11341 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı ile oluşturulan Yönlendirme Kurulu ve Yürütme Komitesi
ile Sekretarya, Expo 2015 İzmir ile ilgili işlemleri
yürütecek yeni kurumun faaliyete geçtiği tarihe kadar görevlerini sürdürür. (2) Uluslararası
Sergi Bürosu Genel Kurulu toplantısında İzmir’in adaylığının kabul edilmemesi
durumunda ise, Yönlendirme Kurulunun
hesaplarında bulunan tutarlar ile taşınırlar, kültür ve sanat etkinliklerinde
kullanılmak üzere İzmir İl Özel İdaresi ve İzmir Büyükşehir Belediyesine bir ay
içerisinde eşit olarak devredilir. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz? Yok. Bir önerge var,
önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
118 sıra sayılı kanun teklifinin 3 üncü maddesinin 2 nci
fıkrasının sonunda geçen “bir ay” ibaresinin “üç ay” olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Uygun görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım. Ayrıca bir de
redaksiyon yetkisi vermek istiyoruz Başkanlığa. Zira bu “Uluslararası Sergiler
Bürosu” 3’üncü maddede (1)’inci fıkrada, (2)’nci
fıkrada ise “Uluslararası Sergi Bürosu” şeklinde, yanlış, bir basım hatası
olmuş. Bu nedenle “Uluslararası Sergiler Bürosu” şeklinde (2)’nci fıkranın da düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Önergeyi de uygun
görüşle takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Dikkate
alınacaktır. Hükûmet? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkanım. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri)- Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Bir
aylık sürenin tasfiye işlemleri için yetmeyebileceği düşünülmüştür. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: Yürürlük MADDE 4- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul
edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: Yürütme MADDE 5- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını
dileriz. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmının 115’inci sırasında yer alan (8/4) esas numaralı Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Operasyonu
konusundaki genel görüşme önergesinin öngörüşmesini
yapmak üzere ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 20 Mart
2008 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.56 |
|