DÖNEM: 23                            CİLT: 16                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

79’uncu Birleşim

19 Mart 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı KonuşmalarI

1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, sendikal örgütlenmenin önündeki engellere ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, millî gelir hesaplamasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden oluşan bir heyetin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/363)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, seracılığın geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/156)

2.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolak ve 19 milletvekilinin, Artvin ili ve Çoruh Vadisi’ndeki bitki örtüsünün korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/157)

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111)

2.- İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’nun, EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulunun Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 2 milletvekilinin, EXPO 2015 İzmir Yönlendirme ve Yürütme Kurullarının Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/60, 2/99) (S. Sayısı: 118)

 

VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Ziraat Bankasının sigorta işlemlerindeki işbirliğine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/2006)

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, siyasi parti gruplarının parlamentolararası birlik gruplarında temsiline ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/2296)

3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Yurt dışı ziyaretlere katılacak milletvekillerinin belirlenmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/2297)

4.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, dostluk gruplarının üye seçimine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/2298)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

 

Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, balıkçıların sorunlarına,

Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, dane mısır üreticilerinin destekleme primlerine,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

 

Niğde Milletvekili İsmail Göksel, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak ve 19 milletvekilinin, 1995’te meydana gelen İstanbul Gazi Mahallesi olaylarının araştırılması (10/153),

Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 25 milletvekilinin, Pazarcık’ta kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/154),

Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve 28 milletvekilinin, tahıl üretimi ve tüketiminde planlamadan kaynaklanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/155),

Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Genel Kurulun 19/3/2008 Çarşamba ve 20/3/2008 Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 19/3/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 55’inci sırasında yer alan 118 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın 2’nci sırasına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ve gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 115’inci sırasında yer alan (8/4) esas no.lu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Operasyonu konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20/03/2008 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi,

İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanuna Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/121) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1 ve 10’uncu sıralarında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in (6/235), (6/262),

9, 21, 39, 46 ve152’nci sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın (6/257), (6/286), (6/324), (6/337), (6/463),

11’inci sırasında bulunan Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın (6/264),

20 ve 136’ncı sıralarında bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun (6/284), (6/447),

28, 57, 58 ve 122’nci sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/300), (6/362), (6/363), (6/433),

50 ve 52’nci sıralarında bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/342), (6/346),

61ve 63’üncü sıralarında bulunan Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un (6/367), (6/369),

73 ve 129’uncu sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/381), (6/440),

167’nci sırasında bulunan Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın (6/478),

179’uncu sırasında bulunan Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/490),

Esas numaralı sorularına Maliye Bakanı Kemal Unakıtan cevap verdi; Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Karaman Milletvekili Hasan Çalış, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, Adana Milletvekili Kürşat Atılgan ve Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu da verilen cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

 

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen ve 11/3/2008 tarihli ve 75’inci Birleşimde görüşmelerine başlanan (10/3), (10/8), (10/12), (10/28), (10/31), (10/33), (10/38), (10/42), (10/47), (10/56), (10/59), (10/62,) (10/64), (10/65), (10/68), (10/71), (10/84), (10/87), (10/89), (10/98), (10/101), (10/119), (10/145), (10/146) esas numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerine devam edildi.

 

19 Mart 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.01’de son verildi.

 

                                                            Şükran Güldal MUMCU

                                                                    Başkan Vekili

 

                 Harun TÜFEKCİ                                                              Fatma SALMAN KOTAN

                          Konya                                                                                       Ağrı

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

                                                                                                                                               No.:  112

II.- GELEN KÂĞITLAR

19 Mart 2008 Çarşamba

Teklif

1.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 2 Milletvekilinin; Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/187) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.3.2008)

Rapor

1.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın; Çarşı ve Mahalle Bekçilerinin Hizmet Sınıfının Değiştirilmesine İlişkin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 Milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/132, 2/143, 2/144, 2/157) (S. Sayısı: 120) (Dağıtma tarihi: 19.3.2008) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, gündem dışı söz uygulamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2382) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/2/2008)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir soru önergesinin cevaplandırılmamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2383) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/3/2008)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir soru önergesinin cevaplandırılmamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2384) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/3/2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 Milletvekilinin, seracılığın geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/156) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/03/2008)

2.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolak ve 19 Milletvekilinin, Artvin İli ve Çoruh Vadisindeki bitki örtüsünün korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/157) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/03/2008)

19 Mart 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, sendikal örgütlenmenin önündeki engeller hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, sendikal örgütlenmenin önündeki engellere ilişkin gündem dışı konuşması

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sendikal örgütlenmenin önündeki engeller konusunda gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması ve sendikal hakların yasaksız bir şekilde yaşanması, demokratikleşme seviyesinin en önemli göstergesidir. Sendikalar çoğulcu demokrasilerin en önemli kurumlarıdır. AKP İktidarı döneminde demokratikleşme, özgürleşme, yasakların kalkması, Avrupa Birliği standartlarında demokrasi gibi sözler şov malzemesi yapılmaktadır. Oysa gerçekler farklıdır. Sayın Başbakan, bir tarafta, katıldığı Türk-İş Kongresinde işçi temsilcilerine “Özel sektörde örgütlenin.” derken diğer tarafta, özel sektörde işçiler sendika üyesi oldukları için işsiz kalmaktadır.

14 Mart tarihinin Türkiye demokrasisinde ve siyasetindeki önemi sadece AKP’ye açılan kapatma davası değildir. 14 Mart sabahında alanları dolduranları yalancılıkla itham edenlerin millet iradesi ve demokrasi naraları atmaya hakları yoktur. Yine aynı şekilde, hakkını,  hukukunu ve çocuklarının geleceğini korumak ve sahip çıkmak için meydanlara inen öğretmenler, doktorlar, işçiler ve binlerce çalışan hakkında soruşturma açacağını söyleyen bakanlar, millet iradesi edebiyatı yapan partinin bakanları değil midir? 14 Martta yaşananlar, AKP’nin demokrasi ve özgürlükleri sadece kendisi için istediğini ortaya koymaktadır. Hükûmetin örgütlenme özgürlüğünden anladığı cemaat ve tarikatların örgütlenmesidir. Sendikalar, AKP döneminde büyük kan kaybetmiştir. Sendikal hakları yok eden AKP, cemaatlere, tarikatlara gösterdiği duyarlılığın binde 1’ini sendikalara göstermemiştir.

…katılmaları nedeniyle işten atıldıkları, Türk-İş’in raporunda tek tek iş yeri adresi ve tarihleri verilerek net ve açık bir biçimde ortaya konmuştur. Diğer konfederasyonlar da dikkate alındığında, bu sayının çok daha yüksek olduğu görülür. Oysa sendikalaşma, yasalardan kaynaklanan en temel haklarımızdır. Tarikatlarla, cemaatlerle, türbanla demokrasi olmaz. Türban gündemi, işte bu sendikasızlaştırmayı, ekonomideki kötü gidişatı, Hükûmetin beceriksizliklerini, haksızlıklarını, adaletsizliklerini örtmeye yönelik bir gündemdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, bir taraftan demokratikleşme yolunda ilerlerken, 12 Eylül yasalarından, eskiyen yasalarından arınmaya çalışırken, Ceza Kanunu’nu değiştirirken, Türkiye'yi kuruluş felsefesinden uzaklaştıracak Anayasa değişikliğini bile gündeme taşırken, Sendikalar Kanunu’nda, Toplu Sözleşme Kanunu’nda herhangi bir değişiklik yapılmamaktadır. Bunun nedeni, ülkemizdeki sendikal yaşamın AB standartlarında olması mı? Hayır. Türkiye'yi demokrasi ayıplarından kurtarma iddiasını taşıyan bir hükûmetin, bu sendikalaşma önündeki engelleri kaldırmasıdır… AKP Hükûmetinin, 6 Ekim 2004 tarihinde imzaladığı Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın hükümlerine de uymadığı görülmüştür.

Sayın Cemil Çiçek, burada, bu kürsüde türban özgürlüğünü savunurken kendisinden geçti ve sendika kurma hakkından, örgütlenme ve grev hakkından bahsetti. Sayın Cemil Çiçek’in türban konusundaki konuşması, altına imza attığı metinlerden haberinin olmadığını göstermektedir.

Çalışma Bakanının seçim bölgesinin hemen yanı başında, Susurluk’ta, Yörsan işçileri, sendikal örgütlenme özgürlüklerini kullandıkları gerekçesiyle işten çıkarılmışlardır.

Tek Gıda-İş Sendikası, Yörsan Gıda çalışanları ile yapmış olduğu başarılı çalışmalar neticesinde, çalışanların hak ve çalışma şartlarını iyileştirmeye yönelik masaya oturabilmek için 22 Kasım 2007 tarihinde Çalışma Bakanlığından yetki talebinde bulunmuştur. Ancak Çalışma Bakanlığı bu konuda duyarsız kalmış, işçilerin örgütlenme haklarına yönelik gaspları burada da kendini göstermiştir. 

Yaşanılan bu olayda dikkat çekici nokta, Bakanlığın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Aydoğan.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Başbakanın “Örgütlenin.” dediği işçiler, örgütlendikleri için ekmeklerinden olmuşlardır. Bu, işte AKP demokrasisidir. “Özgürlük” diyenler, sendikal örgütlenme özgürlüğünün arkasında duramamaktadır. Garip gurabanın hamisi ve savunucusu olduğunu iddia eden Başbakan, dört aydan beri evine ekmek götüremeyen işçilerimizi aradı mı, sordu mu?

Yörsan’da yaşanan işçi kıyımına son verilmesi için demokrat ve özgürlükçü Başbakanı göreve davet ediyorum. Örgütlü toplum olmanın önündeki bütün engellerin kaldırılmasını istiyorum.

Burada, dört aydan beri evine ekmek götüremeyen, işten çıkarılanların bir an önce hak kayıplarının önlenmesi ve bu mağduriyetin giderilmesi dileğiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydoğan.

Gündem dışı ikinci söz, 18 Mart Şehitler Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 93’üncü yıl dönümü hakkında söz isteyen Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’e aittir.

Buyurunuz Sayın Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Yüce Meclisin Sayın Başkanı, yüce milletin değerli milletvekilleri; 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 93’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinize saygılar sunarım.

Bin yıldır bu toprakları vatan yapmak uğruna al kanlara boyanan; vatan için, bayrak için, ezan için, namus için gözünü kırpmadan şehadet şerbetini içen; dağlar gibi kemik yığan, nehirler gibi kan akıtan aziz şehitlerimizi rahmetle, minnetle yâd ediyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.

Çanakkale, bir destanın adı. Çanakkale, kahramanlığın şahikasının aşıldığı yer. Çanakkale, “hasta adam”ın damarlarındaki asil kanla titreyip kendine döndüğü yer. Çanakkale, tarihin seyrinin değiştirildiği yer. Çanakkale, dünyaya “Dur!” denilen yer. Çanakkale, yedi düvelin Türk’ün önünde secde ettiği yer. Çanakkale, bir milletin yeniden doğduğu yer. Çanakkale, Ulu Önder, Büyük Lider Mustafa Kemal Atatürk’ün var olduğu yer. Çanakkale, imanın, inancın, gururun, zaferin ve bir millet olma şuurunun çelikleşerek, ölümsüzleşerek abideleştiği yer.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 Kasım 1914 günü ehlisalibin Çanakkale önlerinde başlattığı top atışlarıyla Çanakkale muharebeleri başlamış, iki kıtanın kıyılarını kıyamet ateşleriyle dövmüş, bu saldırılara güvenen ehlisalip 19 Şubat 1915’te Boğaz’ı geçmek için ilerlediğinde küllerinden yeniden doğan Türk milletinin, kahraman Mehmetçik’in sarsılmaz azmiyle karşılaşan muhteşem donanma, 18 Mart 1915 günü tarif edilmez bir mağlubiyetin mümessili olarak ancak kaçabilmiştir. Çanakkale’yi, Gelibolu Yarımadası’nı her noktadan zorlayan, saldıran sırtlan ordusu, tarihte görülmemiş bir destanın figüranı olarak, 14 Aralık 1915’te geldikleri yoldan geri dönmenin dayanılmaz çaresizliği içinde evlerine dönerken aziz şehitlerimiz, aziz gazilerimiz, kahraman kumandanlarımız ve kahraman askerlerimiz, Çanakkale’nin geçilemeyeceğini dünya tarihine altın harflerle yazdırmıştır.

Dün kendileriyle özlem giderdiğimiz, hasbihâl ettiğimiz aziz şehitlerimizin haykırışlarını ve dünyaya mesajlarını, yüce Meclis çatısı altından, bir kez daha aktarmak istiyorum:

“Çanakkale destanı 18 Mart'la başlar.

Bütün dünya Nusrat’ı saygı ile alkışlar.

Denizler tanır bizi, bilirler o seferi.

‘Çanakkale geçilmez!, Çanakkale geçilmez!’ düşman dönse de geri!”

"Uzanan bütün sırtlarda kanım, kemiğim vardır benim.

Kuru dikenlerde bile, kuru dikenlerde bile Mehmet’im vardır benim.

O Mehmetçik ki, o Mehmetçik ki kahramanlığın şahikasını aştı burada.

‘Çanakkale geçilmez!’ diye, ‘Çanakkale geçilmez!’ diye destan destan destanlaştı burada."

“Bütün dev silahların üstüme kan kussa,

Şurda tekbir sesleri birer birer hep sussa,

Değil müttefiklerin bütün dünya kudursa,

Bizlerden akan her damla sizlere şelaledir.

Geçemezsiniz beyler… Bura Çanakkale’dir.

Hintler, yamyamlar, Moskoflar…

Gidin… Gidin… Burası Türk elidir.

Buradan kuş bile uçmaz, kâinat bilmelidir.

Hangi, hangi sapık dedi ki: ‘Boğaz geçilmelidir.’

Gelsin kendisi geçsin ve göstersin boyunu,

Ona da öğretelim asil Türk’ün soyunu.

Boğazı geçmek için toplansa da bütün cihan,

Koskoca gemiler üzerime gelse de yan yan,

Toplanın, toplanın  efendiler… Bu pınardan içilmez.

Yanlış kapıyı çaldınız. Yanlış kapıyı çaldınız. Yanlış kapıyı çaldınız. Çanakkale geçilmez! Çanakkale geçilmez! Çanakkale geçilmez!”

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Gündem dışı üçüncü söz, millî gelir hesaplaması hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, millî gelir hesaplamasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, gündem dışı, resmî istatistiklerin gerçeği yansıtmıyor olmasıyla ilgili birkaç örnek vermek üzere ve bu işin düzeltilmesini önermek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, devletin ürettiği resmî istatistikler, yalnızca piyasada değil bütün dünyada Türkiye’yle ilgili göstergeleri, yatırım yapmak için gerekli verileri sağlayan istatistiklerdir. Maalesef bu istatistikler, son yıllarda tamamıyla çarpıtılıyor, özel amaçlarla kullanılıyor. İki örnek vermek istiyorum: Birisi millî gelir hesapları, diğeri de hazinenin yaptığı borç hesapları. Değerli arkadaşlar, bunlar, bu iki hesap Türkiye’de bugün beklentileri yönetmek için kullanılıyor ama gerçek durumu yansıtmıyor; âdeta Türkiye’de bugün yaşanan ekonomik sorunları hasır altı etmek için, bu ekonomik sorunları gizlemek için kullanılıyor.

Türkiye’de işsizlik kentlerde yüzde 12’yi geçti. Şubat enflasyonu arttı. Cari açık bu sene 42 milyar dolar tahmin ediliyor. Özel sektör dış borçları 150 milyar doları geçti. İMKB dünyanın en kırılgan borsası oldu. ABD hapşırınca biz nezle oluyoruz burada. Bütün bu sorunları kapatmak için, bu sorunları hasır altı etmek için Türkiye’de hesaplar yanlış kullanılıyor, istismar ediliyor.

Değerli arkadaşlar, millî gelir hesapları da bunlardan birisi. Bir gecede millî gelir 2.020 dolar artıyor, gayrisafi yurt içi hasıla yüzde 31,6 artıyor.

Şimdi, arkadaşlar, burada önemli bir husus var. Bakın, millî gelir hesaplarında bir sistemden diğer bir sisteme geçmek, Birleşmiş Milletler sisteminden Avrupa sistemine geçmek, millî gelir hesaplarının sonuçlarını değiştirmez. Bakın, bir millî gelir nasıl hesaplanıyor? Katma değer olarak hesaplanıyor. Şimdi, eğer bir tarladan 10 ton buğday alıyorsanız bunu hangi hesapla yaparsanız yapın bu değişmez. Eğer bir atölyede 1 işçi 1 saatte 1 ceket üretiyorsa bunu hangi hesapla yaparsanız yapın sonuç değişmez. Burada “güncelleme” diye halk aldatıldı, toplum aldatıldı. Aslında güncelleme değil; yapılan, 1993’ten beri ön tahminlerin realize edilmemiş olması, yani ön tahminlerle yetinilmiş olması, düzeltme yapılmamış olması. Şimdi, on beş yıl düzeltme yapılmıyorsa, bir günde bu düzeltmeyi yapıyorsanız, o zaman, elbette ki millî gelir hesapları çok farklı çıkacaktır, dolayısıyla güvenilmez çıkacaktır. Onun için, bu hesaplar yanlıştır. Bunu kalkıp da “Efendim, fert başına gelir 9 bin dolardır Türkiye’de.” demek… Bunu, üstelik, benim şahsen çok değer verdiğim bir bilim adamının söylemesi de beni ayrıca çok üzmüştür.

Değerli arkadaşlar, millî gelir hesaplarının -TÜİK’in gecikmesi nedeniyle, TÜİK’in on beş yıl yatmış olması nedeniyle- bir gecede yapılması bu yanlış sonuçları doğurmuştur.

Şimdi, her şeyde Avrupa Birliğine sığınan Hükûmet neden borç kullanımında, borç stokunda AB tanımlı borç stokunu kullanmıyor da net borç stokunu kullanıyor? AB tanımlı borç stoku 344 milyar YTL, hazinenin net dış borç stoku 252,5 milyar YTL; yani arada 90-100 milyar fark var. Şimdi, neden bakanlar bu yanlış rakamı kullanıyorlar? Net borç stoku, bir ülkede gerçek borcu göstermez. Net borç stoku, bir ülkede yalnızca nakit akışlarını, nakit durumunu gösterir. Neden hükûmetler, bakanlar bunu yanlış kullanıyor? Kullanacaksa AB standardını kullansın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, nihayet, çözümlere zaman kalmıyor.

Pazartesi borsadaki düşmenin kapatma davasıyla en ufak bir ilgisi yoktur. Bu olay buraya taşınarak istismar edildi, edileceğini de tahmin ediyorum. Bu, etik değil. Çünkü salı günü ABD piyasaları düzeldi, Türkiye'de de borsalar artmaya başladı. Ocak-şubat ayında 14,4 milyar dolar borsadan dışarıya gitti, kısa vadeli sermaye, sıcak para çıktı. O zaman dava mı vardı arkadaşlar? 2006 Mayısında da yüzde 11 düştü, mayıs-haziranda. O zaman dava mı vardı? Ocak ayında da borsa düştü. Türkiye'de kırılganlık yüksek. Bu kırılganlığı önlemek lazım. Bunun için de Türkiye'de ulusal bir sanayileşmeye gitmek lazım. Bu mevcut durumda, mevcut dışa bağımlı ekonomide hiçbir zaman Türkiye'de kırılganlığı yenemezsiniz.

Saygılar sunuyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren cevap hakkını kullanacaktır.

Buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP İstanbul Milletvekili Sayın Esfender Korkmaz Hocamızın “Türkiye'de millî gelir hesapları” konulu gündem dışı konuşmasına ilişkin söz almış bulunuyorum. Sayın Başkan sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten de ulusal hesapların revizyonu konusu önemli bir konudur. Türkiye'de ilk defa yapılmıyor. Daha önce de ifade ettiğimiz şekilde, güncellemenin ekonomik ve istatistik nedenleri oluştuğunda, bu sürekli yapılan ve sürekli güncelleştirilen bir konu. Güncelleme neden önemli? Güncellemenin en önemli nedeni, gayrisafi yurt içi hasılanın, o ülkedeki bütün ekonomik birimlerin faaliyetlerinin kümülatif sonucunu yansıtmış olmasından dolayı önemlidir.

İkincisi de ekonomik yapı ve ilişkiler sisteminin genel görünümünü verdiği için, bu tablo içinde hangi ekonomik ajanın, hangi ekonomik sektörün ne kadar ağırlığı olduğunu belirlemede de önemli rol oynamaktadır.

Güncellemenin yapıldığı yıllara baktığımızda, 1950’de yapılan ilk güncelleme baz yıl olarak 1948’i kullanmıştır. 72’deki güncelleme 68 yılını baz olarak almıştır; 93’teki güncelleme 87’yi ve son olarak da 2007 yılındaki güncelleme de 1998 yılını baz yılı olarak almış bulunmaktadır. Bir sene önce, yani 93 yılında 1987 yılını baz alan millî gelir revizyonu yüzde 38’lik bir artışla neticelenmiştir. Dolayısıyla artış oranlarını sadece orana bakıp yorumlamak çok makul bir yaklaşım değil. 1998 ile 2006 dönemindeki bütün serinin güncelleştiğini düşündüğünüzde, en yüksek oranın, ortalama 35,1’le 1999 yılı için olduğunu, en düşük güncellemenin de ortalama 26,3’le 2002 yılını kapsadığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla 2007 yılındaki 1998’i dikkate alan baz yılı güncellemeleri sabit bir kat sayı değil, o ekonomide, o sektörlerde ve o tarihlerdeki güncellemeyi kapsıyor.

Değerli milletvekilleri, güncellemenin iki ana nedeni vardır: Bir tanesi istatistiki nedenleri –Sayın Hocam çok özet olarak bahsetti- ikincisi de ekonomik nedenleridir. İstatistiki nedenlerin başında, o ülkenin en önemli kalemi olan gayrisafi yurt içi hasılanın uluslararası ölçekte karşılaştırılabilir olmasını sağlamaktır. İkincisi –yine bahsedildi- sınıflama sistemindeki değişikliktir. Bu da Birleşmiş Milletlerden üye olmaya aday olduğumuz Avrupa Birliğinin sistemine geçişin ortaya çıkarttığı bir sonuçtur.

Mevcut anketlerde ve mevcut anket sisteminde yapılan değişiklik de istatistiki olarak gayrisafi yurt içi hasılanın güncelleştirilmesini zorunlu kılar. Yeni anketlerin yapılmış olması da güncelleştirmenin önemli bir nedenidir.

Belki teknik olacak ama en önemli istatistiki neden, ticaret marjları, ulaştırma marjları ve girdi-çıktı kat sayılarında yapılması gereken değişikliklerdir. Sektörel zaman serilerinin tutarlılığının sağlanması ve hepsinden önemlisi de ekonomide genel dengeyi –biraz sonra anlatacağım- daha tutarlı hâle getirmek bakımından güncelleme de yapılmak zorundadır.

Ekonomik nedenler arasında ise çok daha net şekilde ortaya çıkan sonuçlara baktığımızda, bir defa, daha önce yapılmış olup gündeme alınmayan ya da istatistiklere yansımayan ekonomik sonuçlardan da bahsetmek isterim. Bunların bir tanesi 2000 yılı bina sayımı, 2001 yılı tarım sayımı, 2002 sanayi ve iş yeri sayımı ve 2007’deki nüfus sayımları da ekonomik olarak hesapların güncelleştirilmesini zorunlu kılmaktadır.

İş yeri kayıtlarının kurulması ve güncellemesi de yine bu açıdan önem arz etmektedir.

Hepsinden önemlisi, burada sık sık vurguladığımız, üzerinde durduğumuz kayıt dışılığın azaltılması da ekonomik olarak güncelleme konusunda bizi bu yola iten temel nedendir. Kapsanan ekonomik faaliyetlerin artmış olması, mevcut örnek hacimlerinin artırılması, iş gücü araştırmaları, bütçe araştırmaları ve sanayi üretim araştırmaları güncelleştirmenin en önemli nedenleri arasında yer almaktadır.

Şimdi, çok sık sorulan, Sayın Milletvekilimizin de gündeme getirdiği bu güncellemenin ortaya çıkarttığı veya bize verdiği sinyaller nelerdir: Birinci soru şu tabii: “Ülke daha mı zenginleşmiştir?”

Değerli milletvekilleri, güncellemeyle şunu görmüş olduk: Artık Türkiye ekonomisi eskiye oranla daha fazla katma değer üretme potansiyeline sahip bulunmaktadır. Kişi başına düşen geliri niçin hissetmedi vatandaşımız? Yine, sizler de biliyorsunuz, millî gelirlerin güncelleştirilmesi olayı gelir dağılımındaki değişmeyle aynı şey değil. Gelir dağılımındaki rakamlar önümüze geldiğinde vatandaş başına, grup başına ve kişi başına güncellemenin de yansıdığını birlikte göreceğiz.

Üzerinde durulması gereken önemli bir nokta, bundan sonra güncelleme yapılacak mı yapılmayacak mı? Değerli milletvekilleri, güncelleme iki açıdan devam edecek. Bir tanesi, her üç ayda bir millî gelirin ya da ulusal hesapların yayınlanması tarihinde, ondan önceki dönemde değişen bir veri varsa onu rutin şekilde zaten güncelleştiriyoruz. Ama bu kapsamda bir güncelleşmenin olup olmayacağı, yine önümüzdeki beş on yıllık bir süre içinde ekonominin kayıt içine alınma sürecine bağlı olarak gündeme gelebilecek bir olaydır.

Güncelleme sadece Türkiye’de yapılmıyor, Türkiye dışında gelişmiş ülkelerde ve yükselen piyasalarda da sık sık karşılaşılan bir olaydır. Örneğin, Almanya ve İtalya, 2000’li yıllarda önemli ölçüde oran sayılacak bir güncelleştirmeyi yapmıştır. Yunanistan benzer bir güncelleme yapmış fakat yükselen piyasalar içinde bizim açımızdan önem kazanan Brezilya örneğinden bahsetmek lazım. Brezilya da 2007 yılında, mart ayında ortalama yüzde 11’lik bir güncellemeyi yapmış bulunmaktadır. Güncellemenin ekonomik sonuçlarına ya da bizim makroekonomik görünümümüze yansıma biçimi konusunda da birkaç tane göstergeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Reel sektör açısından bakıldığında, güncelleme, az önce ifade ettim, nominal olarak, reel olarak ve dolar cinsinden gayrisafi yurt içi hasılanın artmış olduğunu göstermekte. Bunun doğal bir sonucu olarak da kişi başına düşen geliri göstermiş olmakta ama az önce ifade ettiğim şekilde, bunun gelir dağılımı açısından nasıl bir tablo ortaya çıkaracağını, önümüzdeki aylarda yayınlanacak gelir dağılımı sonuçlarında çok net şekilde görmüş olacağız.

Güncellemeyle ortaya çıkan önemli bir sonuç da millî gelirdeki büyüme oranlarının da farklılaşmış olmasıdır. Büyümeye esas kabul ettiğimiz millî gelir hacimleri değiştiği için, bu hacimlerin değişmesinin doğal sonucu oranlar da değişmiş bulunmaktadır. Belki de üzerinde durulması gereken reel sektör bakımından en kritik gösterge, yeni seride yatırımların güncelleşmiş millî gelire oranının artmış olmasıdır. Bu oran çok ciddi şekilde artmamış olsa bile, ortaya çıkardığı sonuç, gelir arttığında gelirin yatırıma ayrılan kısmının zaman içinde artış trendinde olacağıdır.

Sayın Vekilimizin de ifade ettiği şekilde, güncellemenin kamu sektörü tarafına baktığımızda tablo çok daha net şekilde ortaya çıkmaktadır. Eski seriyle yeni seri arasındaki bütçe açığının, faiz dışı fazlanın ve faiz harcamalarının, gayrisafi yurt içi hasılaya baktığımızda, bütün oranların eskiye oranla daha iyi noktaya geldiğini söyleyebiliriz. Bunun anlamı şu: Avrupa Birliği sürecinde Maastricht Kriterleri’ni dikkate alıyor isek, bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranında Avrupa ortalamasının çok daha altına geldiğimizi de çok net şekilde söyleyebiliriz.

Güncellemenin finans sektörü bakımından önemine gelince: Özellikle bankacılık aktiflerini ya da banka sektörünün aktiflerini gayrisafi yurt içi hasılaya böldüğümüzde, ortaya çıkan sonuç, yeni seride banka aktiflerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranının azalmış olmasıdır. Bunun anlamı: Türk banka sektörünün hâlâ ciddi bir büyüme potansiyeli taşıdığını ifade etmek gerekir.

Benzer şekilde, yine finans sektörü açısından değişik likidite ve ödeme aracı olarak kullanılan parasal büyüklüklerin de gayrisafi yurt içi hasılaya oranının düştüğünü ve değiştiğini, arttığını söyleyebiliriz.

Burada üzerinde durulması gereken önemli konulardan bir tanesi de paranın dolaşım hızı ve aktarım mekanizmalarının büyüyen bir ekonomi için iyi bir sonuca ulaştıracağıdır.

Borçlar bakımından önemli bir sonuç da, yine Sayın Vekilimizin ifade ettiği şekilde, iki türlü borcu gayrisafi yurt içi hasılaya bölerek kullanıyoruz. Bunlardan bir tanesi, kamu net borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranıdır, diğeri de Avrupa Birliği tanımlı borç stokunun millî gelire, gayrisafi yurt içi hasılaya oranlarıdır. Yeni seri veya eski seriye baktığınızda, yeni serideki düşüş trendi eski seriden çok daha fazladır. O zaman ortaya çıkan sonuç şudur: Büyüyen bir ekonomide ekonominin büyüme oranından daha az bir borçlanma stratejisinin olduğu söz konusudur. Birkaç tane rakam vermek isterim: Kamu net borç stokunun 2006 yılı sonu itibarıyla -2007 verileri 31 Martta ilan edilecek- eski seride yüzde 45’ken, yeni seride 34,2’dir. Gerçekten de kamu net borç stokunu kullanmak istemiyorsak, AB tanımlı borç stokunu kullanmak istiyorsak, orada da AB tanımlı genel yönetim borç stokunun millî gelire oranı eski seride 60,7 iken, yeni seride, 2006 yılı itibarıyla, 46’ya düşmüş bulunmaktadır. Bunun da verdiği sinyal son derece açıktır. Avrupa Birliği Maastricht Kriterleri’nde AB tanımlı borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 60 olması gereken kriterin Türkiye şu anda çok daha düşük bir seviyesinde bulunmaktadır.

Son olarak da gayrisafi yurt içi hasıladaki güncellemenin dış ekonomik sektöre nasıl yansıdığı konusunda da bir iki rakamı sizlerle paylaşmak isterim. Cari işlemler dengesinin, yani cari açığın millî gelire oranı 2006 yılında eski seriye oranla 8 iken, yeni seride 6,1’e düşmüştür. Aynı şekilde ihracat, ithalat ve dış ticaretin de benzer bir düşüş trendinde olduğunu söyleyebiliriz.

Değerli milletvekilleri, gayrisafi yurt içi hasılanın ekonomik ve istatistik nedenlerden dolayı güncellenmesinden sonra Türkiye’nin makroekonomik tablosunun değiştiğini ve bu tablonun artık Türkiye’nin eskisine oranla daha fazla katma değer üretebileceğini gösterdiğini ve dolayısıyla 526 milyar dolarlık bir millî gelirle Türkiye’nin dünyanın 17’nci ekonomisi, Avrupa’nın da 6’ncı ekonomisi olmasının kesinleştiğini, kişi başına düşen gelirin 7.200 doları bir sene önce, 2007’de de 9 bin doları bulacağını söylediğimizde, gerçekten de Türkiye’nin hem bölgesel hem de küresel bir aktör olarak önemli noktaya geldiğini ifade edebiliriz.

Güncellemenin Türkiye’nin rating’i konusunda da önemli sinyaller vermiş bulunmaktadır. Güncellemeden önce sadece 7 değişkenden 2 tanesinde iyi konumdayken, Türkiye ekonomisi güncellemeden sonra 7 değişkenden 5 tanesinde iyi konuma gelmiş bulunmaktadır.

Güncellemenin verdiği sinyaller içinde önemli olan bir husus da piyasanın beklediği güncelleme oranı ortalama yüzde 25 ve 30 aralığındaydı, 2006 yılındaki güncelleme kat sayısı da bundan fazla değil, sadece yüzde 31’dir. Dolayısıyla piyasa beklentisi ile fiilî gerçekleşme arasında fark olmadığı için bunun toplumu yanıltma ya da hesapları farklı şekilde gösterme anlayışından değil, sadece Türkiye’nin mevcut durumunu elimizdeki veri ve bilgilerle daha net şekilde ortaya koymaktır.

Tablonun bize ürettiği veya tablonun verdiği önemli bir sinyal de Türkiye’nin gelecek döneme ilişkin sağlıklı bir geleceği inşa ettiğini göstermiş olmasıdır. Buradaki görüşmelerimizde, buradaki konuşmalarımızda sık sık vurguladığımız gibi, ekonomik değişimi ölçmek ve belirlemek istiyorsak kişi başına düşen geliri, kişi başına düşen kamu borcunu, kişi başına düşen toplam borcu ve kişi başına düşen toplam yatırımları ilişkilendirdiğimizde ortaya çıkan tablo şudur: Kişi başına düşen gelire oranla kamu borcu ve özel borç düşmüştür. Aynı şekilde, kişi başına düşen gelire oranla kişi başına yatırım da artmıştır. Bunun verdiği mesaj Türkiye’de ciddi bir değişim ve dönüşümün yaşandığı, ekonomide normalleşmenin söz konusu olduğu, ekonomide eskiye oranla bir düzeltmenin yaşandığıdır.

Sayın Vekilimizin üzerinde durduğu önemli bir konu da pazartesi günü dünya piyasalarında yaşanan türbülansla ilgili değerlendirmedir. Ben de sizlere özet olarak bu türbülansla ilgili birkaç rakamı paylaşmak isterim. Cuma günkü verileri dikkate aldığımızda, yani cuma günü kapanış durumundaki borsayı, faizi ve kuru dikkate aldığımızda pazartesi günü yine kapanışta aynı şekilde borsayı, kuru ve faizi dikkate aldığımızda ortaya çıkan tablo şudur: İstanbul Menkul Kıymetler 100 Endeksi’nde cumaya göre pazartesi günü itibarıyla değer kaybı yüzde 7,48’dir. Aynı şekilde döviz kurlarında artış oranı yüzde 2,1’dir. Aynı şekilde faiz oranlarındaki yükseliş oranı 3,97’dir, baz puan da yüzde 69 artmıştır.

Bu göstergelere baktığımızda, dünya piyasalarında -yükselen piyasalar ve gelişmiş piyasalar da dâhil olmak üzere- bu kadar dramatik bir değişiklik yaşayan ülkenin olup olmadığını değerlendirmek lazım.

Salı günkü verilere baktığımızda: Salı günkü verilerde de pazartesiye oranla bir düzelmenin olduğunu söylemek mümkün.

Dolayısıyla -az önce ifade ettik- Türkiye ekonomisinde ana parametreler olarak bakıldığında: Merkez Bankası rezervlerinin 75 milyar dolar -brüt olarak- hazinenin nakit durumunun iyi olmasını, bankacılık sektörü pozisyonunun güçlü olmasını, mali disiplinin devam etmesini veya ettiğini, ocak, şubat bütçesinin yirmi yıldan beri ilk defa fazla verdiğini, ekonomik büyümenin artmaya devam ettiğini; hepsinden önemlisi, özel sektörün hâlâ dışarıdan kredi bulabilme yeteneğine ve gücüne sahip olduğunu, enflasyonun düşme trendinin devam ettiğini, ihracat artışının TİM ve TÜİK verilerine göre artmasının devam ettiğini ve reel sektör bakımından önemli bir gösterge de, ocak ayında yüzde 11,7 artan sanayi üretim endeksine bakarsak, 2008 yılı için Türkiye ekonomisinde göstergelerin olumlu trendinin söz konusu olduğunu söylemek mümkün.

Az önce ifade ettiğim gibi, borçların gayrisafi yurt dışı hasılaya oranı ve temel bütçe büyüklüklerinde gayrisafi yurt içi hasılaya oranının yüksek olması, ekonominin eskiye oranla daha korugan ve daha sağlam olduğunu, güvenli bir liman ve yükselen yıldız olma özelliğini korumaya devam ettiğini, olabilecek dalgalanmalardan kalıcı etkisini azaltacak bir potansiyele de sahip olduğunu söylemek mümkün.

Tabii, üzerinde durulması gereken önemli konu: Küresel fırtınanın şiddetinin arttığı ve etkileyebildiği veya etkileyeceği alanın genişlediği bir ortamda küresel belirsizlikler, istikrarsızlıklar ve krizler söz konusuyken, lokal düzeyde belirsizlik, istikrarsızlık ve kriz üretmek, ekonominin dayanma gücünü ve ekonominin genel direncini olumlu yönde etkilemeyecektir. Ama genel bir çerçeve olarak şunu söylemek mümkün: Revizyonla birlikte, az önce ifade ettiğim ana tabloyla birlikte, Türkiye, eskiye oranla birçok kırılganlığını ortadan kaldırmış, birçok kırılganlıklarını düzeltmiş fakat büyüyen bir ekonomi olduğu için, gelişen bir ekonomi olduğu için yeni eşiklerin de başına geldiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla ekonominin doğal yapısından dolayı kaybolan kırılganlıklar yeni süreçlerde, yeni dönemlerde farklı hassasiyetler üretebilir. Bu hassasiyetlerin, ortaya çıkan bu kırılganlıkların yönetimi de elbette önemlidir. Ama Türkiye ekonomisinin eskiye oranla daha güçlü, daha sağlam olduğunu da belirtmek lazım.

Son olarak, bir iki cümleyle borçlanmayla ilgili rakamlardan da bahsetmek isterim. Hazinenin, ister kamu borcunun net olarak ister Avrupa Birliği tanımlı olarak bakıldığında, gayrisafi yurt içi hasılaya oranlarının azalması ve yeni senede bunun çok daha hızlı azalmış olmasının ortaya çıkarttığı en önemli sonuç, büyüyen bir ekonominin gelir artışına oranla borçlanma artışının daha az olduğudur ve borçlanmanın da etkin bir şekilde yönetiliyor olmasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle, sizlere tekrar en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ekren.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Avrupa Parlamentosu milletvekillerinden oluşan bir heyetin ülkemize davet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/363)

                                                                                                        18 Mart 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Parlamentosu Milletvekillerinden oluşan bir heyetin davet edilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 13 Mart 2008 tarih ve 733 sayılı Kararı ile uygun görülmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur.

                                                                                                    Köksal Toptan

                                                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                         Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, seracılığın geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/156)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sera kısaca "iklime bağlı kalmadan, bütün yıl boyunca ekonomik olarak sebzeciliğin ve çiçekçiliğin yapıldığı tesisler" olarak tanımlanabileceği gibi, kapsamlı olarak da iklimle ilgili çevre koşullarına, tümüyle veya kısmen bağlı kalmadan gerektiğinde sıcaklık, ışık, nem ve hava gibi etmenler denetim altında tutularak bütün yıl boyunca çeşitli kültür bitkileriyle bunların tohum, fide ve fidanlarını üretmek, bitkileri korumak, sergilemek amacıyla cam, plastik v.b. ışık geçirebilen malzeme ile kaplanarak değişik şekillerde yapılan, yüksek sistemli bir örtüaltı yetiştiriciliği yapısıdır. Seracılığın önemi küresel ısınma ile yok olan tarım alanlarının yerinde değerlendirilmesi zorunluluğun sonuçlarının yansıması olarak önem arz etmektedir. Sebze üretimindeki dar boğazı aşmak ve tüketiciye her zaman taze sebze sunabilmek, çevre koşullarının uygun olmadığı mevsimlerde, taze sebze ve çiçek yetiştiriciliği ancak bu bitkilerin en iyi şekilde gelişmesi için uygun koşulların yaratıldığı sera olarak tanımlanan özel tesisleri planlamak ve kurmakla sağlanabilir. Seralarda tarımın sürdürülebilir hale gelmesine çalışılmalıdır. Ülkemizdeki seracılığı daha iyi bir yere getirmek, geliştirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve talep ederiz.

1) Kayhan Türkmenoğlu                                          (Van)

2) İsmail Özgün                                                       (Balıkesir)

3) Gülşen Orhan                                                      (Van)

4) Mehmet Nil Hıdır                                                (Muğla)

5) Fetani Battal                                                         (Bayburt)

6) Mehmet Erdoğan                                                 (Adıyaman)

7) Abdullah Çetinkaya                                             (Konya)

8) Ali Küçükaydın                                                   (Adana)

9) Fatih Metin                                                          (Bolu)

1O) Fahrettin Poyraz                                                (Bilecik)

11) Osman Demir                                                    (Tokat)

12) Yaşar Eryılmaz                                                  (Ağrı)

13) Hacı Hasan Sönmez                                           (Giresun)

14) Ali Rıza Alaboyun                                             (Aksaray)

15) Ali Er                                                                 (Mersin)

16) Avni Doğan                                                       (Kahramanmaraş)

17) Mehmet Tunçak                                                 (Bursa)

18) Bayram Özçelik                                                 (Burdur)

19) Mehmet Halit Demir                                          (Mardin)

20) Mustafa Hamarat                                               (Ordu)

Gerekçe:

Toplam 78 milyon hektar alana sahip olan ülkemizde, tabir edilen 48 bin hektar "örtü altı" bir alan vardır. Ülkemiz, oldukça değişik ekolojik şartlara sahip olduğundan, gerek sıcaklık değerlerinin uygunluğu gerekse ışık miktarının yüksek seviyede olması, pek çok bahçe bitkileri türünün yetiştirilmesine olanak sağlar. Örtü altı yetiştiriciliği de bu grup içerisinde önemli bir yere sahiptir.

Sera işletmeciliğinde planlamanın gayesi, bitkilerin yetiştirilme, büyüme ve gelişmeleri için uygun olmayan çevre koşullarında en uygun bitki gelişme koşullarını yapay olarak oluşturmaktır.

Birim alandan yüksek verim alınmasını sağlayarak küçük alanların marjinal olarak değerlendirilmesine olanak veren örtü altı yetiştiriciliği, aynı zamanda yıl içerisinde düzenli bir işgücü kullanımı sağlaması nedeniyle de ülkemizdeki en önemli tarımsal faaliyetlerden birisi haline gelmiştir.

Günümüzde pek çok ülkede, seralarda üretimin büyük bir kısmı topraksız tarım ile gerçekleştirilmektedir.Türkiye'de seracılık son yıllarda hızlı bir gelişim göstermiştir. Bunda iş dünyasının seracılığa artan ilgisi ve beraberinde getirdiği teknolojinin payı büyüktür. Türkiye'de seracılık yeni değildir. Geçmişi 1940'lı yıllara kadar uzanmaktadır. Seracılığın 70'li yıllarda önemli gelişmeler kaydettiği herkesçe bilinmektedir. Ancak asıl sıçrama 2002 tarihinden sonra yaşanmıştır. Tarım Bakanlığı ve sivil toplum kuruluşlarının başlattığı, çiftçileri Avrupa standardında ürün yetiştirme konusunda bilinçlendirme projeleri vasıtasıyla organik tarım destekli seracılık, geleceğin önemli bir gelir kapısı olacaktır.

Topraksız üretimin geleneksel seracılıktan en büyük farkı elde edilen üründen yaklaşık üç kattan daha fazlasının alınması ve ürünlerin dayanıklı olmasıdır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, endüstriyel seracılık yapan işletmeler ile bilgi işlem şirketlerinin teşviklerden faydalanmasına imkân sağlayacak bir düzenlemeye gitmektedir. Buna göre, devlet artık bu tesisleri de sanayi işletmesi olarak kabul edecek, elektrikte %40'lara varan indirimler olacaktır. Yatırımların, kalkınmada öncelikli yörelere kaydırılması için teşvik sağlanacaktır. Meyve ve sebzenin “Topraksız Tarım” olarak da adlandırılan gübreli su gibi besleyici sıvılar içinde üretilmesi son yıllarda gittikçe yaygınlaşmıştır. Akan su içinde yetiştirme tekniği, diğer sistemlere göre %40 gübre %20 su tasarrufu sağlamasına rağmen, ülkemizde alt yapının oluşturulamaması sebebiyle yaygınlaşamamıştır. İngiltere, bu sistemi seralarında %95 oranında uygulayan en ileri ülkelerden biridir. Buna karşın ülkemizde katı ortamda yetiştiricilik en çok kullanılan tekniklerdendir. Bu teknikte toprak yerine perlit, ponza, kokopit, kaya yünü gibi suyu tutan malzemeler kullanılmaktadır.

Bu malzemeler uzun saksılar içine konuluyor ve ürün bu saksıların içine dikiliyor. Ürünlerin ve genel olarak seranın su, gübre, hava, hastalık gibi kontrolleri ise bilgisayarla yapılıyor. Topraksız sera yatırımı, geleneksel seracılığa göre daha pahalı olmasına karşın üretim maliyetleri çok daha düşüktür. Ama, tarımsal mücadele ilaçları direkt toprağa verilmediği için toprak ve yer altı sularının kirlenmesinin önüne geçilmesi, her türlü arazilerde yetiştiricilik, toprak işleme, yıkama, dezenfekte etme ve gübrelemeye gerek kalmaması yönleriyle, ürünler daha kaliteli olduğu için AB normlarına uygun olmakta, ihracat şansı artmakta, daha iyi beslendiği için ürünler daha lezzetli ve kaliteli ve bitkiyi eğitmek daha kolay olmaktadır.

Ülkemiz, tarımsal üretim potansiyeli bakımından, bir çok ülkede olmayan iklim avantajına ve ekolojiye sahiptir. Seracılık sektörünün geliştirilmesi ile ekonomimize sağlanacağı katkının yanı sıra, özellikle doğu ve güneydoğudaki terör olayları nedeniyle terk edilen veya boşaltılan yerleşim yerlerinin yeniden canlandırılması ve on binlerce insanımıza iş ve aş sağlaması açısından da önemli olacağı muhakkaktır. Söz konusu yatırım kalemleri arasında seracılığın da bulunması ve yaygınlaştırılması da önemlidir. Bu konuyla ilgili bir Meclis Araştırması açılması büyük yarar sağlayacaktır.

2.- Artvin Milletvekili Ertekin Çolak ve 19 milletvekilinin, Artvin ili ve Çoruh Vadisi’ndeki bitki örtüsünün korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/157)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dünya üzerinde nüfusun hızla artışı ve sanayileşmeyle doğru orantılı olarak doğal kaynaklara da önemli oranda gereksinim duyulmakta ve daha geniş ölçüde yararlanma olanakları araştırılmaktadır. Ülkemiz, doğal kaynaklar bakımından önemli bir konumda olup bitkiler açısından oldukça zengin bir floristik yapıya sahiptir.

İllerimizin kalkınması ve yöresel kaynakların değerlendirilmesi aşamasında özellikle bölgesine, yöresine, iline has doğal kaynaklar mevcuttur. Artvin İlimiz de; endemik ve endemik olmayan nadir bitkiler açısından önemli bir yaşam alanıdır.

Bu yaşam alanında doğal olarak varlığını sürdüren bitkiler gerek yöre halkının bilgilendirilmemiş olması sebebiyle tahrip edilmekte gerekse küresel ısınma ve baraj yapımı sonucu Çoruh havzası ve çevresinde görülen mikroklima iklim özelliklerinin değişmesi sebebiyle yaşam alanları daralmaktadır.

Ülkemiz için önemli bir ekonomik kaynak olması münasebetiyle Artvin İlimizde bulunan bu bitkilerimizin tespitinin yapılması, koruma altına alınması ve çeşitli sanayi alanlarının hammaddesi olarak tarımının yapılabilmesi için tutarlı ve uzun vadeli bir ulusal politika ve planlama ihtiyacı vardır.

Bu nedenle, ilgili sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi için Anayasanın 98 inci, İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

1) Ertekin Çolak                                                         (Artvin)

2) Lütfi Çırakoğlu                                                       (Rize)

3) Hasan Angı                                                            (Konya)

4) Erol Aslan Cebeci                                                  (Sakarya)

5) Mustafa Demir                                                       (Samsun)

6) Recep Yıldırım                                                       (Sakarya)

7) Muharrem Candan                                                 (Konya)

8) Cemal Taşar                                                           (Bitlis)

9) Agâh Kafkas                                                          (Çorum)

10) Hüseyin Devecioğlu                                             (Kilis)

11) Orhan Karasayar                                                  (Hatay)

12) Asım Aykan                                                         (Trabzon)

13) Haydar Kemal Kurt                                              (Isparta)

14) Avni Erdemir                                                       (Amasya)

15) İbrahim Kavaz                                                      (Erzurum)

16) Mehmet Ocakden                                                 (Bursa)

17) Ayhan Yılmaz                                                      (Ordu)

18) Ahmet Aydın                                                       (Adıyaman)

19) Taner Yıldız                                                         (Kayseri)

20) Fikri Işık                                                              (Kocaeli)

Gerekçe:

Bir ülkenin floristik zenginliği ve çeşitliliği, içerdiği nadir ve endemik taksonların çokluğu ile önem kazanır.

Kalkınmakta olan ülkemizde ihracat gelirlerinin artırılmasına ve yeni döviz kaynaklarına şiddetle gereksinim duyulmaktadır. Flora ye vejetasyon açısından oldukça zengin olan ye kolşik kesim olarak bilinen Doğu Karadeniz Bölgesinde bu zenginliğin yanı sıra, çok sayıda orman yan ürünü veren odunsu ve otsu bitkiler yayılmaktadır. Bu bitkilerden elde edilen yan ürünler başta tıp ve eczacılık olmak üzere kimya, boya, kozmetik gibi değişik sanayi alanlarında kullanılmakta, ayrıca gıda ve besin değerleri taşımaktadır. Öte yandan, özellikle son yıllarda ülkemizde doğal bitkilerimizden süs bitkisi olarak da yararlanma şeklİ giderek yaygınlaşmaktadır.

Artvin ilimizde asal orman ağaçlarının yayılışı, servet ve artım miktarını belirleyen envanter çalışmalarının yapılmasına karşın, yan ürünler için sağlıklı bir envanter çalışması yapılmamıştır. Nerede ne miktar yan ürün veren bitkilerimiz olduğunun saptanması, ayrıca bu yan ürünlerin doğadan doğrudan doğruya bilinçsizce söküm yada toplama yerine, bu tür yan ürün veren bitkilerin ıslah edilerek yapay yolla üretilmesi ve dış satımının sağlanması yoluna gidilmelidir.

Artvin ilini de kapsayan Kafkasya, Uluslararası Çevre Koruma Örgütü (CI), Dünya Bankası (WB) ve Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından en zengin ve aynı zamanda tehlike altındaki en önemli 25 karasal "Ekolojik Bölge"sinden biri olarak tanımlanmaktadır. Avrupa-Sibirya Floristik Bölgesi'nin "Kolşik" kesiminde yer alan Kafkasya, Batı Avrasya'daki üçüncü zamana ait ormanların en önemli sığınak ye relikt alanıdır. Dünya üzerinde ılıman yaprak döken ormanların üçüncü zamandan bu yana kesintiye uğramadan varlığını sürdürdüğü bölgedir.

Artvin'de yaklaşık 140 endemik, 80 endemik olmayan nadir olmak üzere yaklaşık 1400 adet bitki taksonu yayılış göstermektedir. Doğu Karadeniz Bölgesinde yayılış gösteren endemik takson sayısı 386 olup bölgede yaklaşık 2239 takson bulunmaktadır.

Ülkemizde 87 adet Bern sözleşmesi kapsamına giren tür vardır. Bu türlerden 6'sı Artvin ili sınırları içerisindedir.

Ülkemiz bitkilerinden 114'ü CITES sözleşmesine tabidir. Bu türlerden 17’si Artvin ilinde bulunmaktadır.

Artvin ilimizin florası tıbbi bitkiler bakımından çok zengin olmasına rağmen bu bitkiler hakkında sağlıklı istatistiki rakamlar bulmak mümkün değildir.

Floristik açıdan Türkiye'nin en zengin illerinden biri olan Artvin'de bu kapsamda bir çalışmanın yapılmamış olması ve Kafkasya Ekolojik Bölgesinin bir parçası olması açısından da bu araştırma önem taşımaktadır.

Nadir ve endemik bitkilerimizden bazıları süs bitkisi, bazıları tıbbi bitki olarak kullanılmak amacıyla ve bir kısmı da içerdiği genetik özellikleri nedeniyle yurt dışına çıkarılmaktadır.

Çoruh Vadisi, Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD), Fauna ve Flora International (FFI) ve İstanbul Üniversitesinin yürüttüğü çalışmalar sonucu Türkiye'nin 122 Önemli Bitki Alanı'ndan biri olarak belirlenmiştir. Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’nun en zengin bitki örtüsüne sahip ülkesi olarak Türkiye’nin en zengin ilk 122 alanı arasında yer alması, Çoruh Vadisi'nin bitki örtüsünün önemini vurgular.

Çoruh vadisinde 47'si endemik, 23'ü endemik olmayan nadir olmak üzere toplam 70 bitki taksonu yapılacak barajlardan olumsuz yönde etkilenecektir.

Söz konusu sorunlara çözüm üretmek üzere yapılacak çalışmalar, yalnızca bir kurum ya da kuruluşun tek başına gerçekleştirebileceği çalışmalar olmayıp, çok disiplinli ve çok katılımlı çalışmalardır ve konu ile ilgili tüm kuruluşların katılacağı bir organizasyon işidir.

Bu organizasyonu sağlayacak, koordine edecek, millî öncelik ve stratejileri belirleyip uygulanmasını takip edecek ve en önemlisi bu faaliyetlere kaynak sağlayacak bir yapılanmaya ihtiyaç vardır. Bu yapılanma TBMM öncülüğünde daha yol gösterici, daha aydınlatıcı olacaktır.

Alınan tedbirlerin yetersiz kalması, tahribatı önleyici çalışmaların bir bütünlük arz etmemesi ve koordinasyonun eksik olması nedeniyle önemli kayıplar yaşanmaktadır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle ülkemiz için büyük öneme sahip ilgili konuları, sorunları ve çözüm yollarını Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısındayım.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 Milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları’nın görüşmelerine başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 Milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 111 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Birdal.

Süreniz yirmi dakikadır. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında görüş belirtmek üzere Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerin izlediği politikalar, icra ettikleri yasayla, önerdikleri değişiklikler ve yenilikler, bilinir ki, hükûmetlerin siyasi felsefelerini, ideolojik yapılarını ve hangi çıkarlara, çıkarları hangi kesimlerin beklentilerine ve çıkarlarına karşılık vermeye çalıştıklarını ortaya koyar.

Sosyal hukuk devleti olduğunu ileri süren bir ülkede yasa yaparken ve değiştirirken gözetilmesi gereken sadece ülkenin çıkarları ve kamuoyunun yararı olmalıdır. Hukuk devletlerinde devletin yasama organları belli grupların hizmetine sokulamazlar. Nitekim bu noktada hukuk devletinde hukuk devreye girer. Aslında icra edilen yasaların hukuka aykırı olması durumu söz konusu olamaz özellikle de yasa oldubitti bir anlayışla hazırlanıyorsa. Fakat ne yazık ki, bugün burada görüşmekte olduğumuz yasa tam da böyle bir anlayışla hazırlanmıştır.

Kamuoyunda “Cargill yasası” olarak bilinen bugün burada görüşmekte olduğumuz yasa, geçmiş dönemlerdeki siyasi iktidarlarca önerilen değişikliklerle oldukça tartışma yaratmış ve kamuoyunun gündemine girmiştir. Çünkü ülkemizde uzunca bir süreden beridir hükûmetler değişse de iktidarlar her zaman için Cargill yasasını bu yatırım grubunun çıkarları doğrultusunda düzenlemeyi görev bilmişlerdir. Bu da Türkiye’de izlenmekte olan siyasetin hangi çıkarlara hizmet ettiğinin açık göstergesidir.

Bilindiği gibi, bu Yasa geçmiş dönemlerde de birçok kez Meclis gündemine taşınmıştır. Özellikle AKP döneminde Türkiye kamuoyu bu Yasa’nın ismini sıkça duymuştur. Yasa’dan etkilenen yöre insanlarının ve sivil toplum örgütlerinin Yasa’ya gösterdiği tepkiler yargıya intikal ettirilmiş, doğabilecek zararlar yargı yoluyla da engellenmiştir. Bu projede sivil toplum örgütlerinin görüşü katılmamış, yasanın komisyon görüşmeleri sırasında tekilci, monolitik bir tutum takınılmış ve sivil toplum örgütlerinin komisyonda görüşmeleri ne yazık ki engellenmiş ve komisyon üyeleri de daha sonra bu toplantıyı terk etmek durumunda kalmışlardır. Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna çağrılan sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ne yazık ki bu konudaki düşüncelerini de sunma olanağına iletememişlerdir.

Oysa demokrasi, örgütlü sivil toplum rejimidir ve özellikle demokrasi ve hukuk bir yere hapsedilemeyecek evrensel değerlerdir. Nitekim, Türkiye’de demokrasinin tam ve eksiksiz yerleşmemesinin ve hukuka dayalı bir toplum yaratılamamasının sonuçlarını bugünlerde de yaşamaktayız. Yeni bir demokrasi ve hukuk skandalı yaşanmaktadır ve elbette buna güçlü bir refleks gösterilmektedir. Çünkü demokrasinin ve hukukun evrensel değerlerine ve gücüne dayanarak değil, başka ve bilinmeyen kesimlerin gücüne dayanarak bir siyasi partinin ya da partilerin kapatılması gündeme getirilmektedir. Oysa çoğulcu, kültürel çoğunluğu esas alan, farklı dilleri, kimlikleri, kültürleri, inançları kucaklayan ve herkesin “işte benim anayasam” diyebileceği demokratik, toplumsal uzlaşmacı bir anayasa eğer yüce Meclisin iradesiyle çıkmış olsaydı ve bunu, kaynağını Anayasa’dan alan siyasi partiler de düzenlenmiş olsaydı, bugün Türkiye’nin gündemi ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve halkın iradesine müdahil durumlar yaşanmamış olacaktı.

Ama ne yazık ki tabii demokrasi… Bizim biraz andıçlı demokrasimiz var. Daha öne andıçlar karargâhlarda hazırlanıyordu, şimdi yargı kurumlarında hazırlanıyor. O nedenle Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi hukukun gücüne bağlıdır, hukukun üstünlüğüne bağlıdır ve o üstünlüğü yürüten bağımsız yargıya bağlıdır.

Yargının siyasallaştığına dair birtakım savlar var ve nitekim de ona tanık olunmaktadır. Örneğin, daha önce özel mahkemelerde birçok siyasi partinin kapatılmasına, demokratik kurumların yargılanmasına, insanların dört duvar arasına tıkılmasına neden olan iddianameleri hazırlayan savcıların emekliye ayrıldıktan sonra nerelere gittiklerine ve siyasi tercihlerini nerelerde kullandıklarına tanık olmuşuzdur. Daha yakın bir zamanda “militan demokrasi” anlayışının hukuk diye yargı adına bize dayatılmasına da tanık olmuşuzdur. O nedenle, bugünkü durum da daha önce tanık olunan durumların bir devamıdır. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin demokratik, sivil, çoğulcu bir anayasa ve çıkaracağı yasalarla bunu geriletmesi mümkündür. Kuvvetler ayrılığında eşitlik ilkesine bağlılığın da herkes için geçerli olduğunun ve yargının neresinde olursa olsun hukuka onların da bağlı olması gerektiğinin herhâlde kültürünü ve anlayışını da kabul ettirmek gerekir.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bakın, böyle bir hukuk ve demokrasi skandalını yaşamadan bir hafta önce şuna tanık olduk Türkiye’de 11 Mart günü: Yine en üst bir yargı organının, Danıştay Başsavcısının bu ülkedeki darbeleri savunduğuna tanık olduk ve darbelerle insanlığa karşı yapılan suçları savunduğuna tanık olduk, idamları, işkenceleri savunduğuna tanık olduk. Tanık olduk da ne yaptık? Yüce Meclisin bir refleksi oldu mu, demokratik güçlerin bir refleksi oldu mu, medyanın bir refleksi oldu mu? Olanları tabii ayırıyorum.

Ve bir hafta sonra da başka bir en üst yargının başsavcısı, gerçekten, halkın yüzde 87,5 iradesini yansıtan son seçimlerle bu iradeye gölge düşürmek istemektedir. O nedenle, bir ülkede demokrasi ya vardır ya yoktur. Bir ülkede hukuk ya vardır ya da yoktur. Bir ülkede insan hakları ya vardır ya da yoktur. Yarı demokrasi, yarı adalet, yarı hukuk, yarı insan hakları olmaz ya da birilerine olup birilerine olmaz. O nedenle, biz bütün siyasi partileri demokrasinin olmazsa olmazı olarak kabul ediyoruz. Sivil toplum örgütlerini demokrasinin olmazsa olmazı olarak kabul ediyoruz. Bu nedenle, Anayasa’nın 68’inci ve 69’uncu maddelerinde yapılmak istenen değişiklikler halkın beklentilerine ve özlemlerine de karşılık vermeyecektir ve demokrasiyi de karşılamayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine demokrasiyle ilişkilendirilerek getirilmek istenen yasaya dair görüşlerimi sürdürmeye devam ediyorum. Demokrasi sisteminin yürürlükte olduğu toplumlarda alınan kararlara mutlaka sivil toplum örgütlerinin dâhil edilmesi, katılması gerekir. Bu, katılımcı, çoğulcu bir demokrasinin de gereğidir. Şimdi, nitekim son günlerde bazı sivil toplum kuruluşlarının Sosyal Güvenlik Yasası’na ilişkin tepkilerini Sayın Başbakanın dikkate almamasını ve elinin tersiyle çevirmesini biz demokrasi anlayışıyla bağdaşır bulmuyoruz. Bir Sosyal Güvenlik Yasası, bütün çalışanları ilgilendiren, gerçekten onun hayatıyla doğrudan ilgili bir yasa, elbette buna ilişkin tepkilerini gösterecek. Sivil toplum örgütlerinin kendilerini ifade etmesinin kanalları nedir, nasıl ifade edecekler? Elbette ki, barışçıl, demokratik toplantılarla. O nedenle, Sayın Başbakanın başta DİSK olmak üzere  bütün kamu çalışanlarını, Türk-İş, Hak-İş, KESK ve benzerlerinin ittifaklarını yalancılıkla suçlamasını da burada üzülerek ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, burada alınan kararlarda, çıkarılan yasalarda sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin önemine değindikten sonra, halktan rıza talep etmeyen bir iktidarın halka hizmet ettiği de ne yazık ki görülmüş değildir. Şimdi, nitekim halkımızın haklarının korunması için bugünlerde Hükûmette lobi çalışmalarında bulunma olanağı yok. O lobi çalışmaları başka yerlerde, başka uluslararası sermaye şirketleriyle yapılıyor. Nitekim bu getirilmek istenilen yasanın arkasındaki niyet, eylem de böyle bir güçlü kanaat uyandırıyor kamuoyunda. Eğer değilse, bunu bu yasanın değişikliğine ilişkin görüşlerde ve değiştirilmesinde ortaya koyarlar.

Şimdi, bu yasanın amacının bazı sermaye gruplarının çıkarlarını gözettiği bilinmekte ve böyle bir kanaat oluşmakta. Bugün de yine yasada değişiklik talep edilmesinin amacının adı geçmekte olan Cargill şirketinin çıkarlarını gözettiği açıkça ortadadır. Nitekim Cargill şirketi, geçmişte proje için Ankara’dan destek aldıklarını ve fabrikanın inşasından başka işle ilgilenmediklerini beyan ederken tam da bu noktaya işaret etmekteydiler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adı geçen şirketin fabrikası Bursa’da birinci sınıf tarım arazisi üzerine kurulmuştur ve bu nedenle sırf bu hukuk dışılığın aklanması için tarımsal sanayi kuruluşlarından kısa adı ÇED olan çevresel etki değerlendirme raporu isteme zorunluluğu kaldırılmış, aflar getirilmiş, yetmemiş, Başbakanlık talimatıyla af süresi uzatılmıştır. Bu nasıl iştir ki, 3 Temmuz 2005 tarihinde 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçtikten sadece iki gün sonra Bakanlar Kurulu, aldığı bir kararla Cargill’in fabrika kurduğu araziyi özel endüstri bölgesi ilan etmiştir. 8 Şubat 2006’da Danıştay bu Bakanlar Kurulu kararını iptal etmiştir. Danıştayın bu kararından sadece on beş gün sonra yine bu konuyla ilgili 5578 sayılı Yasa çıkartılmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı yasanın yürütmesinin durdurulmasını Anayasa Mahkemesinden istemiş, Yüksek Mahkeme bu talebi yerinde görerek yürütmeyi durdurmuştur. Önünüze gelen bu öneri, işte bütün bu sürecin bir parçasıdır. Danıştayın, Anayasa Mahkemesinin tüm kararları ortadayken, hâlâ bu hukuksuzluğu yasal hâle getirmek için yapılan bu zorlamalar, yasa önerisinin, aslında Cargill’i kurtarma operasyonu olduğu kanısını uyandırmakta ve güçlendirmektedir. Değerli arkadaşlar, hukukun genel ve soyut olma ilkesi, evrensel bir ilkedir. Ne yazık ki bu düzenleme, hukukun ve bu evrensel ilkenin de zedelenmesine neden olmaktadır.

Şimdi, Kızılderili Şef Seattle, topraklarına gelen sömürgeci beyazların faaliyetlerini gördüğünde şöyle demiştir: “Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu hırsıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam, paranın yenilemeyecek bir şey olduğunu anlayacaktır.” İşte bu sözden hareketle, ülkemizi kalkındıracak yatırımlar yapılırken, doğal yaşamın devamı için, tarımsal alanların ve ülkemizin doğal yapısının mutlak surette korunması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Doğal dokuya zarar veren faaliyetlerin durdurulması gerekirken, af niteliğinde yasa yapılması kabul edilebilir bir durum değildir. Yasanın yürürlüğe girmesiyle beraber, faaliyetlerini sürdürecek olan fabrika, birinci sınıf tarım arazisi üzerine kuruludur ve faaliyetleri tarımsal yapıya zarar verecektir.

Kirli enerji yatırımlarıyla, yüzde 84 emisyon artışıyla dünyada en fazla emisyon artışının gerçekleştiği birinci ülke durumunda olan ülkemiz, çevre sağlığı konusunda da gereken duyarlılığı göstermemektedir. Oysa, Anayasa’nın 56’ncı maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” demektedir.

Aynı şekilde “üçüncü kuşak” diye adlandırılan insan hakları dizininde de “Sağlıklı çevrede yaşamak herkesin hakkıdır.” hükmü yer almaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu yasa dışılığın üzerine yapılmak istenilen bu değişiklikte eğer bu kadar ısrarcıysanız, gelin -şu anda Sayın Ufak Uras’la birlikte verdiğimiz bir değişiklik önergesi var- bunu kabul edin. Demokrat uygulamalar, şeffaflık, katılımcılık sözlerle olmuyor. Eğer başka bir niyet yoksa, eğer amaç Cargill isimli bir şirketi kurtarmak değilse, gelin, bu süreçle ilgili sivil toplum kuruluşlarının, ilgili meslek örgütlerinin, yerel örgütlerin bu sürece katılımını sağlayalım ve tarımsal arazilerin metrekaresini 5 YTL’den değil de 5 bin YTL üzerinden affedelim. Sadece bir şirketi değil bütün bir geleceği düşünelim ki, ancak böylelikle yasaların uyma zorunluluğu olan kamu yararı sağlanabilmiş olsun.

Ülkemizin tarihsel, doğal, kültürel ve tarımsal dokusunun korunmasından yana olduğumuzu belirterek bu duyarlılığı yüce Meclisin de göstereceğini umut ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Teklifin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, doğal olaylar ve insan faaliyetleri sonucu sürekli bozulma ve yok olma tehdidi altında olan doğal kaynakların, her geçen gün daha da fazla bir nüfusun, yüzyılın ortalarında ise bugün var olan nüfusun neredeyse 2 mislinin ihtiyacına cevap vermek durumunda kalacağı açıkça görülmektedir. Bu nedenle, ülkemizde toprak ve suyun büyük bir özenle korunması, sürdürülebilir olarak kullanımı her geçen gün daha önemli hâle gelmektedir. Her vesileyle ifade ettiğimiz gibi, ülkemizin tarımsal potansiyeli, toprağı, suyu çok önemli bir zenginliğidir. Ancak, sanıldığı kadar fazla olmayan bu kaynaklarımızın, maalesef, yıllardır çok iyi korunduğu, etkin ve verimli kullanıldığı söylenemez. Diğer yandan, toprak ve su kaynaklarının çevre etkilerine hassaslığı ve artan ihtiyaçlar bu kaynakların yönetimini gitgide zorlaştırmaktadır.

Bu nedenlerle, günümüzün en önemli konusu, arazi kaynaklarının fonksiyonel kullanımını engelleyen, tarımsal üretim kapasitesini sınırlayan, iklim, toprak, su ve arazinin yüzey şartları ile onun kullanımı ve yönetiminden kaynaklanan sorunların giderilmesi yanında, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının mutlak surette önlenmesidir. Bu konu, Milliyetçi Hareket Partisinin özel hassasiyet gösterdiği, çok özel önem verdiği bir konudur.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde 26,5 milyon hektar tarım arazisi vardır. Önemli tarım arazilerinin toplam arazi içindeki payı yaklaşık yüzde 23 olup bu da yine yaklaşık 7 milyon hektara tekabül etmektedir. Tarımsal faaliyetlere uygun bir toprak yapısının oluşması için yüzyıllar gereklidir. Bunun anlamı, tarım toprakları her ne sebeple olursa olsun bir kere elden çıkarıldı mı, bunun geriye dönüşümü yoktur. Bu gerçek, sahip olduğumuz yaklaşık 7 milyon hektar tarım arazimizi büyük bir özveriyle korumamız gerektiğinin en önemli gerekçesidir.

Dünyada giderek artan yeterli ve kaliteli gıda maddesi talebiyle birlikte ülkemizin ihtiyaç ve şartları dikkate alındığında, düşük vasıflı tarım arazilerinin ıslah edilerek verimli tarım arazisi miktarının artırılması büyük bir zorunluluk arz ederken, zaten sınırlı olan iyi vasıflı önemli tarım arazilerinin daha da azalmasına sebebiyet verecek, amaç dışı kullanımını kolaylaştıracak ve elden çıkmasına imkân verecek düzenlemelerin yapılması Türkiye’ye, ülkemize, Türkiye tarımına, bu ülkeye yapılacak çok büyük bir kötülük olacaktır. Onun içindir ki Anayasa’mızın 44, 45, 166, 168, 169, 170’inci maddeleri ile Mera Kanunu, Orman Kanunu, Çevre Kanunu ve bazı bakanlıkların kuruluş kanunları ve bunlara bağlı çıkarılan yönetmelikler toprak, su, orman ve mera başta olmak üzere doğal kaynakların korunmasını teminat altına almıştır. Bugün üzerinde görüştüğümüz yasa değişikliği ile Anayasa’nın ve bu kanunların, bu yönetmeliklerin, maalesef, ruhuna aykırı hareket edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, şayet bu tespitlerimiz doğru ise, yüce heyetiniz şimdiye kadar söylediklerime iştirak ediyorsa bu takdirde amaç dışı kullanıma imkân veren ve özellikle de özel firmalara has olarak çıkarılmaya çalışılan bu yasanın bu yüce Meclisin gündemine hiç gelmemesi gerekirdi. Nitekim, daha sonra da ifade edeceğim gibi mevcut Yasa’da değişiklik yapan ve amaç dışı kullanımı meşrulaştıran, kolaylaştıran bu değişiklikler birçok safhada ya Sayın Cumhurbaşkanının vetosuyla ya da yüce yargının iptal kararıyla karşı karşıya kalmıştır.

Yeri gelmişken ifade etmek istiyorum değerli milletvekilleri, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası genel hatlarıyla doğru bir yasadır, gerekli bir yasadır, altına imzamızı da atarız. Bu Yasa çıkana kadar Türkiye’de toprak koruma ve arazi kullanımı ile ilgili mevzuat 441 sayılı Tarım Bakanlığının kuruluşuyla ilgili kanun hükmünde kararnameye ve 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kuruluşu hakkındaki kanuna dayalı olarak çıkarılan yönetmeliklerle yürütülmekteydi. 5403 sayılı Yasa’nın geçici 1’inci maddesi ile 11/10/2004 tarihinden önceki tarım arazileri üzerinde izinsiz kurulan tesislere, altı ay süreyle müracaat etmeleri hâlinde, tarımsal bütünlüğü bozmaması ve toprak koruma prensiplerine uyulması şartıyla izin verilmekteydi. Nitekim, 5403 sayılı Yasa Anayasa Mahkemesine götürülmesine rağmen Yüce Mahkeme tarafından bozulmamıştır. Hâlbuki, Anayasa Mahkemesi tarafından yürütmesi durdurulan ve bugün tekrar yüce Meclisin gündemine getirilen 5578 sayılı Yasa’nın geçici 3’üncü maddesiyle bu düzenlemeler yazboz tahtası hâline getirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, tarım, sanayi ve hizmetler sektöründe ihtiyaç duyulan arazi kaynaklarının nitelikleriyle birlikte belirlenmesi ve tahsisinden sonra sektörel kullanımında da koruma ve kullanma prensiplerine uyulmasını zorunlu hâle getiren etkili yasal ve kurumsal düzenlemeler, tedbirler çok hayati önemde olup bu şekilde yazboz tahtası hâline getirilmemelidir.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinde, üç maddeyle bir değişiklik teklifi getirilmektedir. 1’inci maddesine bakacak olursak teklifin 1’inci maddesiyle Yasa’nın 13’üncü maddesine ilave edilmek istenen (f) bendiyle, yenilenebilir enerji yatırımlarının ihtiyaç duyduğu arazilerin önemli tarım alanlarından karşılanması; (g) bendi ile de teknolojik seraların önemli tarım arazileri üzerinde kurulmasına imkân getirilmek istendiği belirtilmektedir. Hâlbuki, Yasa’nın mevcut hâli incelendiğinde, 13’üncü madde ile zaten kamu yararı olan ve alternatifi bulunmayan her türlü plan ve yatırımlara, illerde valiler başkanlığında oluşturulmuş toprak koruma kurullarının uygun bulması hâlinde Bakanlıkça izin verilmektedir. Hâl böyle iken (f) ve (g) bendinde zikredilen ilavelere niçin ihtiyaç duyulduğunu anlamak mümkün değildir. Zaten (f) bendinde ilave edilmek istenen yenilenebilir enerji yatırımlarının ihtiyaç duyduğu arazilerin önemli tarım alanlarından karşılanması hususu, 13’üncü maddenin (d) bendinde mevcut bulunmaktadır, yeni bir fıkra ilavesine gerek yoktur.

Yeri gelmişken ifade etmek istiyorum: Milliyetçi Hareket Partisi olarak, temiz, yenilenebilir ve sürdürebilir enerji kaynağı olarak güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ve jeotermal enerjiden yararlanılması konusunda bir millî politikanın oluşturulmasını, uygulanmasını ve bu alanda yapılacak yatırımların desteklenmesini oldukça gerekli görüyoruz. Bunun için ciddi bir planlamanın yapılmasını ve devlet politikasının oluşturulmasını, bu amaçla da öncelikle tarım dışı alanların değerlendirilmesini önemsiyoruz ve destekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, teklifin 1’inci maddesinde, 13’üncü maddeye (g) bendi olarak eklenen yeni düzenlemelerle bundan sonra yapılacak sera yatırımları kolaylaştırılmayıp, zorlaştırılmaktadır. Eklenen bu fıkrayla formalitelerin uzaması, yeni bir izin isteme mekanizmasının daha ortaya çıkması gibi nedenlere bağlı olarak sera tesis edeceklerin önüne yeni engellerin çıkarılacağı ve sera üreticisinin ilave külfetlerle karşı karşıya kalacağı, seracılık tarımının zorlaşacağı açıkça görülmektedir. Zira 5403 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin (k) bendi, seraları bir tarımsal yapı olarak tanımlamış ve zaten her sınıf arazide hiçbir sınırlama ve ayrım olmaksızın sera tesis edilebileceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca seracılık, ileri teknoloji kullanımı gerektiren pahalı ve zor bir iştir ve birçok sorunu varken, dünyayla rekabette önemli bir güce ulaşmış olan Türk seracılığına zarar verecek, en azından sera üreticisini formaliteye boğacak, zora sokacak böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğunu anlamakta gerçekten zorluk çekiyoruz.

Değerli milletvekilleri, daha önce 23/11/2006 tarihinde çıkarılan 5557 sayılı Kanun, Cumhurbaşkanınca iade edildikten sonra hiçbir değişiklik yapılmadan 31/1/2007 tarihinde 5578 sayılı Kanun olarak kabul edilmiştir. Şimdi ise, bu getirilen kanun teklifinin 2’nci maddesi ile Cumhurbaşkanının veto gerekçesi de dikkate alınarak 5578 sayılı Kanun güya değiştirilmek istenmektedir. Anayasa Mahkemesince yürürlüğü durdurulan geçici 3’üncü madde aslında aynen korunmaktadır. Yapılan yeni düzenleme Cumhurbaşkanınca tarımsal bütünlüğü bozduğu gerekçesiyle iade edildiği için şu anda görüştüğümüz 2’nci maddenin yeni şekline sadece “tarımsal bütünlüğü bozmadığı” ifadesi eklenmiştir.

Değerli milletvekilleri, konuyla ilgilenenlerin çok iyi bildikleri gibi şimdi getirilen bu yeni düzenleme Bursa ili Orhangazi ilçesinde 212.510 metrekare birinci sınıf tarım arazisi üzerinde kurulan, idare mahkemeleri ve Danıştayca birçok defa yürütmenin durdurulması ve iptal kararı verilen, son olarak da Cumhurbaşkanının iade gerekçesinde yer alan ve Anayasa Mahkemesi tarafından yürütmenin durdurulması kararı verilen tesis ile ilgili olarak yapılan durumun yasal zeminde hukukileştirilmesine yönelik bir düzenlemedir. Açıkçası bu düzenleme şahsa ve özel bir şirkete has olarak yapılan bir düzenleme görünümündedir. Nitekim, Cumhurbaşkanının 5403 sayılı Kanun’da değişiklik yapan 5557 sayılı Kanun’u bir daha görüşmek üzere yüce Meclise iade ettiği iade gerekçesinde aynen şu ifadeler yer almaktadır: “Evrensel hukuk ilkelerine göre, yasaların genel, soyut ve nesnel olması, kişiye özgü olmaması gerekmektedir. Yasaların bu ögelere uygun çıkarılması hukuk devleti olabilmenin koşullarındandır. Ayrıca, yasaların kamu yararı amacıyla çıkarılması da hukukun bilinen ilkesi gereğidir.

Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da vurgulandığı gibi, yasaların genelliği ilkesi, özel, güncel ve geçici bir durumu gözetmeyen, belirli bir kişiyi hedef almayan, aynı statüdeki herkesi kapsayan kuralların getirilmesini zorunlu kılmaktadır.

İncelenen Yasa’nın, özellikle bir yabancı şirketin ya da varsa belirli şirketlerin tarım arazilerinde kurulu sanayi tesislerinin sorununu çözmek amacı taşıyan düzenleme, yasaların genel, soyut ve nesnel olmasını gerektiren evrensel hukuk kurallarıyla ve Anayasa’nın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

İncelenmekte olan Yasa'nın 6. maddesiyle, bir yabancı şirket ya da belirli şirketlerin hukuka aykırı durumları ve etkinlikleri Yasa'nın güvencesi ve koruması altına alınmış olmaktadır ki, böyle bir düzenlemenin ‘ayrıcalık’ tanıma niteliği taşıdığı ve Anayasa'nın 10. maddesine aykırı düştüğü kuşkusuzdur.” Bunlar Sayın Cumhurbaşkanının iade gerekçeleri. 

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, elbette ki, ülkemize, insanımıza, çiftçimize, üreticimize, müteşebbisimize, tarımımıza fayda sağlayacak, halkımıza hizmeti kolaylaştıracak her düzenlemeden yanayız. Bu konuda getirilecek her olumlu yasayı destekleriz, sahip çıkarız. Kamu yararı, ülke yararı gördüğümüz her uygulamaya azami özen gösteririz, destek veririz. Bugüne kadar da böyle yaptık. Ayrıca, şu hususu da ifade etmek istiyorum: Bu ülkeye yatırım yapan, iş yapan, hizmet üreten, üretim yapan, istihdam yaratan ve ancak Anayasa, yasa ve yönetmeliklere uygun hareket eden yerli yabancı her yatırımcının da karşısında değil, yanındayız.

Değerli milletvekilleri, burada bahse konu olan firmayla ilgili olarak bir sorun varsa, bu sorunun çözülmesine de bir itirazımız yok. Sorun hukuka uygun çözülmelidir, kaynağına inerek çözülmelidir ve kanaatimizce de 5403 sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesi mevcut hâliyle yeterlidir. “Şayet -burada ifade edilmektedir- alternatifinin bulunmaması, kamu yararı olması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla Bakanlık tarafından izinlendirilmesi ve çözülmesi mümkün görülmektedir.” deniliyor. Yani buna uymayan bir tesisle ilgili olarak bu şekilde bir yasal zeminde çözüm aramaya çalışmak doğru değil. Buna uyduğunu düşünüyorsanız, bu çerçevede zaten çözümü mümkün görülmektedir. Bu şekilde, Meclisi, yüce mahkemeleri, Türk kamuoyunu günlerce ve defalarca meşgul edecek, âdeta inatlaşma görüntüsü verecek bu süreci ve bu ısrarı anlamak gerçekten zor.

Değerli milletvekilleri, kısaca bu sürece şöyle bir göz atmak istiyorum. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası, 3 Temmuz 2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildi. Bu Yasa’yla toprak koruma ve arazi kullanımı hakkında genelde -daha önce de ifade ettiğim gibi- olumlu ve pozitif düzenlemeler getirilmekle birlikte, geçici 1’inci maddeyle izinsiz yapılara altı ay süre zarfında müracaat etmeleri ve metrekaresine 5 YTL ceza ödemeleri karşılığında çözüm getirildi. Yasa’nın çıkışından iki gün sonra, 5 Temmuz 2005 tarihinde, söz konusu olan bu firmayla ilgili olarak, amaç dışı kullandığı araziyi özel endüstri bölgesi ilan eden 2005/8944 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı yayınlandı. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası, 19 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe girdi. Yasa’nın öngördüğü af süresi ise 19 Ocak 2006 tarihinde sona erdi. Bu sürede müracaat eden tesislerden üç yüz kadarı bu aftan yararlandı ve metrekare başına 5 YTL ödenerek ruhsatlandırıldı. Ancak, bu söz konusu firma ve Bakanlar Kurulunca tesis kurduğu alan “özel endüstri bölgesi” ilan edilen kuruluş, endüstri bölgesinde bulunması sebebiyle, bu Kanun kapsamında değerlendirilmediği için herhangi bir müracaatta bulunmadı. Bilahare af süresinin bitiminden yirmi gün sonra Danıştay 10. Dairesi, 8 Şubat 2006 tarihinde, özel endüstri bölgesi ilan edilen Bakanlar Kurulu kararının yürütmesini durdurdu. Hemen bu durumun ardından, söz konusu firmanın özel durumundan dolayı müracaat etme ihtiyacı duymadığı ve on dört gün sonra yeniden, tekrar gündeme getirmek için Türkiye Büyük Millet Meclisine kanun teklifi verildi ve çıkarılan 5557 sayılı Kanun, Cumhurbaşkanınca 7/12/2006 tarihinde, tekrar görüşülmek üzere yüce Meclise gönderildi. İade edilen bu Kanun değişikliği, hiçbir değişiklik yapılmadan 5578 sayılı Yasa olarak, 31/1/2007 tarihinde yüce Meclisçe kabul edildi. Anayasa Mahkemesi, tarımsal bütünlüğü bozduğu gerekçesiyle 19/2/2007 tarihinde bu Yasa’nın yürütmesini durdurdu. Şimdi ise Anayasa Mahkemesince yürütmesi durdurulması sonucu, üzerinde görüştüğümüz 111 sıra sayılı kanun değişikliği yeniden yüce Meclisin gündemine geldi.

Değerli milletvekilleri, bu kanun, toprağın korunması, tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmasının önlenmesi kapsamında Anayasa’nın 44 ve 45’inci maddeleri açısından hukuka aykırıdır. Kesinleşmiş yargı kararlarını ertelemeden uygulamak zorunda olan yasanın ve yürütme organının aksi bir tutumla yargı kararını geçersiz kılacak düzenleme yapması bakımından da bu kanun Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, toprak, üretilen bir materyal değildir. Topraklarımızı, özellikle değerli tarım arazilerimizi korumak zorundayız. Bu bizim anayasal görevimizdir, milletimize karşı görevimizdir, tarihe karşı sorumluluğumuzdur. Bu ve başından beri saydığımız birçok nedene dayalı olarak hukuka aykırı olarak düşündüğümüz, zaten yetersiz olan verimli tarım arazilerinin talanına kapı aralayan, bundan sonra yapılacak yanlış uygulamalara zemin hazırlayacak olan, meşruiyet kazandıracak olan “Biz tesis yapalım da sonra nasıl olsa bir yolunu bulup hallederiz.” anlayışına imkân sağlayacak bu düzenlemeye karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle sayın Hükûmete ve Sayın Bakanımıza sesleniyorum: Bu millete, bu ülkeye, bu ülke tarımına, bu ülke çiftçisine gerçek anlamda hizmet etmek istiyorsanız, gelin, Toprak ve Mera Yasası’nı eksiksiz uygulayalım. Bu yasaların arkasına kurumsal ve finansal destekleri koyalım. Fedakâr Türk çiftçisinin önünü açalım. Milletin efendisi olan Türk köylüsünün üretim gücüne güç katalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Binlerce ekonomik sorunla boğuşan ve çok sıkıntılı günler geçiren Türk çiftçisinin rekabet gücünü artıralım. Avrupa Birliği ve dünya karşısında tarım sektörünün önünü açalım.

Bu duygularla, bu ifade ettiğimiz konular, gerekçeler dikkate alınarak kanunun değiştirilmesiyle ilgili verilecek önergelerimizin dikkate alınmasını diliyor ve bu hâliyle çıkması hâlinde grup olarak karşı çıkacağımızı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ertugay.

Teklifin tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde toprağın stratejik önemini bilen ve toprağa gönül veren her kişi, kurum ve kuruluş ülke topraklarının korunmasını, geliştirilmesini ve planlı kullanımına yönelik bütünsel bir düzenlemenin yaşama geçirilmesini zorunlu görmektedir.

Ayrıca, Anayasa’mızın 44’üncü maddesi, toprağın verimli, ekonomik olarak işletilebilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve 45’inci maddesi ise tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek konularında devleti görevli saymıştır.

Pekâlâ, devlet bu görevini layıkıyla yapabiliyor mu? Bakın, ben hemen hemen ayda en az birkaç kez seçim bölgem olan Burdur’a gidip geliyorum. Ankara çıkışından Temelli’ye kadar hatta Sivrihisar’a kadar korunan 1 metrekare toprak parçası göremiyorum. Satılık bir yer dahi yok, her taraf parsellenmiş. Kimi yer benzin istasyonu, lokanta, tır parkı, atölye, fabrika ve konutlarla işgal edilmiş durumda. Yani âdeta buralarda “Toprağı korumayın.” deniliyor. Biz de burada hâlâ toprağın korunması üzerine tasarılar hazırlıyoruz. Ülke topraklarımız korumak için vardır. Oysa ülke toprakları birer birer pazarlanıyor.

Bu Hükûmet döneminde benzeri görülmemiş bir kıyım politikası ile karşı karşıyayız. Bugün topraklarımızı, kamu kurum ve kuruluşlarımızı, devlet kaynaklarımızı korumak şöyle dursun, sistemli bir şekilde yok edilmesi için çalışılıyor. Anayasa’nın hükümleri ve diğer kurumlarla günümüze kadar korunan kaynaklar, çeşitli yasal değişikliklerle parasal kaynağa dönüştürülmek isteniyor. Oysa para her şey değildir. Gerekirse parasız da yaşayabiliriz ama topraklarımızdan vazgeçemeyiz, onsuz yaşayamayız. Oysa bir Sayın Bakanımız “Ne banka bırakacağız ne fabrika ne de işletme; liman da bırakmayacağız, hepsini babalar gibi satacağız.” demiyor mu?

SEKA için ne diyor Sayın Bakan? “Stratejik yermiş! Ne stratejisi? Önemli olan müşteri bulmak. Müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına.” diyor. Sonuç: SEKA Yunanlıların oluyor.

Şeker fabrikaları için ne diyor? “Kâr edeni de zarar edeni de satacağız.” Sonuç: Şeker fabrikalarının çoğu İsrail’in eline geçiyor.

PETKİM için söylediği: “Ülkenin işgal edildiğini söylüyorlar. Gelsinler, işgal etsinler.” Sonuç: PETKİM Amerikalılaşıyor.

TÜPRAŞ için ne söylüyor? “Parayı veren düdüğü çalar.” Sonuç: PETKİM Amerikalılaşıyor.

Sayın Ulaştırma Bakanımızın Telekom için dedikleri: “20 bin dolar veren herkese Telekom'a ait bilgileri veririz.” Burada utanç verici olan, bunu ima etmek için kullandığı cümle: “20 bin dolar veren kızımızı görür.” Sonuç mu? Telekom Amerikalılaşıyor.

Yine Sayın Bakan ERDEMİR’in yabancılara satışına karşı çıkarak istifa eden ERDEMİR ve İSDEMİR’in genel müdürlerine “Kime satılırsa satılsın, sana ne!” demiyor mu?

Limanlarımızın birçoğu yabancıların elinde. Neredeyse elimizde bize ait banka kalmadı. Yani en son sonuç: Satılık vatan Türkiye! Ülkeyi kimler, nasıl yönetiyor, artık siz karar verin değerli arkadaşlarım.

Bugün ülkemizin en güzel kıyı şeritleri yabancıların işgali altında. Yabancılar Türkiye’ye her yıl tatile gelip tatil beldelerinde para harcayacağına kendine bir villa alıp mülk ediniyor. Öyle beldelerimiz var ki Türk’ten çok yabancı yaşıyor buralarda.

Güneydoğu Anadolu Bölgemiz derseniz, aynı sıkıntı. İsrail’den hamile kadınların gelip bu bölgede doğum yaptığını, çocuklarına Türkiye Cumhuriyeti kimliği alıp ülkelerine döndüklerini duymayan kalmadı. Niye? Çünkü ileride buralarda mülk edinme şansına sahip olabilmek için.

442 sayılı Köy Yasası’nın 87’nci maddesi, yabancı gerçek ve tüzel kişilerin köylerde taşınmaz edinmelerini yasaklamaktaydı. Bu madde, 3/7/2003 günlü 4916 sayılı Yasa’nın 38/a maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Dolayısıyla da ülkenin en verimli toprakları para karşılığında yabancılara satılmaktadır. O zaman topraklarımızı ve arazilerimizi korumaya gereksinim bulunmuyor muydu? Çok mu fazla geliyordu topraklarımız da o zamanlar böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyuldu?

Değerli arkadaşlarım, bunların hepsi bir senaryonun bölümleri. Adım adım ülke toprakları pazarlanıyor. Ekonomi kötüye gittikçe, İktidar, ne yapacağını bilemez bir şekilde, kaynak yaratmak için ülkeyi pazarlama yoluna gidiyor. Yakında kendi ülkemizde misafir konumuna düşersek kimse şaşmasın. Zaten topraklarımız işgal altında. Ülkenin en önemli sanayi tesisleri, stratejik tesisleri, az önce de söylediğim gibi, daha doğrusu kendilerinin söyledikleri gibi birer birer elden çıkarılıyor, kendi deyimleriyle “baba gibi” satılıyor.

Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti bir yandan Osmanlının borçlarını öderken Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bin bir fedakârlıklarla, özverilerle fabrikalar kuruldu. Çağdaş medeniyetler seviyesine bir an önce ulaşabilmek için sanayi hamleleri yapıldı. İlk şeker fabrikası, ilk traktör fabrikası, ilk kâğıt fabrikası, ilk cam fabrikası ve diğerleri ne büyük gururlarla, coşkularla açıldı. Şimdi ise bunlar tam bir aymazlık içerisinde yabancılara neredeyse arazi fiyatlarına satılıyor. Topraklarımız satılıyor, GAP bölgesinin en verimli arazileri yabancılara -sözüm ona- organik tarım yapılacak diye peşkeş çekiliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı da bu senaryonun bir parçası. Oynanmak istenen yine aynı oyun, amaç yine aynı: En verimli topraklarımızın çok uluslu şirketlere kullandırılmak istenmesi. Amaç bu. Diğer gerekçeler buna tutanak olsun diye hazırlanmış. Tamamen kandırmaca. Biliyorlar ki yenilenebilir enerji kaynakları ile jeotermal kaynaklı sera yatırımlarına karşı çıkmaz kimse. “Bunu da bunun arasında fark ettirmeden geçiririz.” diye düşünüyorlar. Bu oyunun farkında olmadığımızı sanmayın. Bu oyun Cargill’i tekrar hukuk içerisine çekebilme oyunudur, Amerika’nın gönlünü alabilme oyunudur, Amerika’ya verilmiş olan bir sözün yerine getirilmesi çabası ve paniğidir. Bu, Anayasa Mahkemesiyle bir hesaplaşmadır. Enerji yatırımları ve jeotermal sera yatırımları yapılacaksa, şart mı en verimli araziler üzerinde yapmak bu yatırımları? Hazineye ait binlerce dönüm arazi var, tahsis edersiniz bu arazileri, gider bakar yetkililer, uygunsa yapar yatırımını. Bunun için böyle bir tasarıya ne gerek var? Bu tasarının kamu yararıyla bağdaşır ne yanı var? Kamu yararına olmayan bu tasarının da bu Meclis çatısı içerisinde ne işi var? Amacımız Cargill ve Amerika yararı ise bunu açıkça söyleyin. Böyle uygunsuz bir tasarının içerisine hiç değilse EPDK’yı ve jeotermal yatırımlarını ekleyerek Türk milletinin duygularını da suistimal etmeyelim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz üzere 3/7/2005 tarihinde Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarıldı. Kanun’un amaç kısmı olan madde 1’de, kanunun amacının toprağın doğal ve yapay yollarla kaybını ve niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini ve çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı arazi kullanımını sağlayacak usul ve esasları belirlemek olduğu yer almaktaydı, ancak Yasa’nın geçici 1’inci maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından alınan kararla yürütmesi durduruldu.

Anlaşılan ilgili kanunun mimarı Sayın Karapaşaoğlu da bu iptal kararını içine sindirememiş olmalı ki sürekli olarak yeni değişiklik teklifleriyle gündem oluşturuluyor. Bu kanun teklifiyle de Anayasa Mahkemesince iptal edilen geçici maddeye uyum sağlanması açısından yeni bir düzenleme getirilmektedir ve yeni geçici maddeye “tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise söz konusu arazilerin” ifadesi eklenmiştir. Oysa, Türkiye'de arazi yetenek sınıflandırmasını yapabilecek teknik elemanlar, sadece, kapatılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünde çalışmaktaydı ve bu kurum, bu konuda, uzman personel dışında, araç gereçleri, laboratuvarları, arşivi ve veri tabanıyla bu Yasa’nın uygulanmasında ve denetlenmesindeki işlerliği sağlayabilecek tek kurum konumunda olmasına karşılık kapatıldı. Dolayısıyla da bu araziler için başvuruda bulunan kişiler, özel idareler kapsamındaki idari ve teknik karmaşa içinde ve yetki ve sorumlulukların kime ait olduğu bilinmez bir durum içerisinde kaldılar. Bu durumda, söz konusu olan tarımsal bütünlüğü bozup bozmama konusunda karar verecek merci neresidir? Bu nedenle bir çelişki söz konusudur ve burada Anayasa’nın iptal kararıyla ilgili olarak bir baypas edilme söz konusudur.

Bu arada, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun yatırımları ve jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları için bu arazilerin ilgili kuruluşların talepleri durumunda kullandırılmasıyla ilgili düzenleme de bu kanun teklifine dayandırılarak olumlu bir izlenim yaratılmaya çalışılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun aslında amacının toprak ve araziyi koruyup kollamak olmadığını, burada asıl kollanmak istenenin Amerikan Cargill firması olduğunu, herhâlde, artık ülkede bilmeyen kalmadı. Zira, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası’nın özü, doğal sınırlı, yok edilebilir ve canlı bir kaynak olan toprağın korunması, geliştirilmesi ve planlı kullanılması olmalıdır. Doğal olarak yasa, bu konuda ilgili kamu örgütlenmesini de içermek durumundadır. Çıkarılan yasanın ana amacının topraklarımızı, doğal kaynaklarımızı korumayla alakası yoktur. Yapılmak istenen şey, yasa dışı işgalle tarım arazilerimizi yok eden uygulamalara af getirmek ve devletin sağladığı özendirici kolaylıklarla belli kesimlere teşvik sağlama yolunu açmaktır.

Şimdi yeni bir kanun teklifi ile yeni bir düzenleme öngörülüyor. Teklife göre, yenilenebilir enerji yatırımları ile jeotermal kaynaklı seracılık faaliyetlerinin önü açılıyor. Buna göre, bu tarım arazileri bu amaçlı olarak tahsis edilebilecek.

Günümüzde pek çok ülkede, sürdürülebilir kalkınmayı sürdürülebilir enerji yoluyla elde etmeye yönelik ulusal programlar tatbik edilmesi ve belirlenmiş sürdürülebilir hedeflere ulaşmak için stratejiler geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır.

Yenilenebilir enerji kaynaklarından jeotermal enerji açısından ülkemiz önemli bir potansiyele sahiptir. Günümüzde MTA Genel Müdürlüğünün ortaya çıkarmış olduğu bu jeotermal potansiyelden elektrik üretimi, konut, sera ısıtılması, termal turizm gibi alanlarda yararlanılmaktadır. Bugün 635 bin metrekare sera ısıtmasında jeotermal enerjiden yararlanılmaktadır.

Jeotermal enerji yeterli, ucuz, yenilenebilir enerji olduğu için yatırımlar desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Ancak, bu destek kapsamında kullanılacak arazinin kullanımında toprağın normal doğasını ve florasını bozmayacak bölgeler tespit edilmelidir. Bu konuda MTA Enstitüsü ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı arasında gerekli koordinasyonun sağlanması şarttır. Toprağı yok eden siyasal, ekonomik, kültürel önlemlerin göz ardı edilerek ve sorun ekolojik boyutta hapsedilerek hazırlanacak teknik içerikli plan ve projelerle toprağın korunabileceği yaklaşımı bilimsel değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dolayısıyla bu yasa tasarısı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, toprakları yok edenleri affeden bir geçici maddeyi de dolaylı olarak içermektedir. Az önce de değindiğim gibi “tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise” ibaresinin eklenmesi bunun açık bir göstergesidir. Yani Anayasa Mahkemesince iptal edilen yasanın bir nevi baypas edilerek tekrar sofraya getirilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar binlerce dönüm tarım arazileri yok edildi. Mera ıslah çalışmaları yetersiz kaldı. Ormanlarımızın yok edilmesine göz yumuldu. Orman arazileri yok edilip yerine birkaç zengin golf oynayabilsin diye golf alanları yapıldı. Orman içinde otel yapalım diye ormanlar yok edilip beş yıldızlı oteller inşa edildi.

Mera Kanunu kapsamında yürütülen ıslah çalışmaları henüz istenilen seviyenin çok gerisindedir. Yayla ve meralar yeterince sahip çıkılmadığı için işgal edilerek her geçen yıl azalmakta ya da erozyonun etkisi altında çoraklaşmaktadır. Mera alanları daralmaktadır. Yetiştiricilerin, çiftçinin durumu her geçen gün daha da kötüye gitmektedir. Ülke ekonomisindeki çarpıklık yetiştiriciyi çok fazla etkilemiştir. Yetiştirici, uygulanan kotalar nedeniyle mustariptir. Suni artışlar hariç, yetiştirici ürününü üç dört yıl öncesinin fiyatına dahi satamamaktadır. Buna karşın yem, mazot, gübre, ilaç gibi girdilerde yüzde 200-300’lere varan artışlar olmuştur. Köylünün, çiftçinin beli bükülmüştür. Birçoğu ata, dede meslekleri olan çiftçiliği terk ederek şehirlere göç etmiştir. Köyden şehre büyük oranda bir göç vardır. Bu da hem hayvancılığımızı olumsuz etkilemekte hem de şehirlerde çarpık bir sosyal yapılanmaya neden olmaktadır.

Öncelikle, çiftçiyi, yetiştiriciyi köyünde tutmanın formülleri aranmalıdır. Bu da hayvancılıkta gerekli teşvik ve desteklerin yapılması, uygulanabilir tarımsal kalkınma planlarının yapılması ile mümkün olabilir. Bunun için de hükûmetlerin tarım ve hayvancılığa gereken önemi vermeleri gerekmektedir. Bütçe ödenekleri tekrar gözden geçirilmelidir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı üvey evlat olma konumundan acilen çıkarılmalıdır.

Toprak koruma ve arazi kullanımındaki aksaklıklar yüzünden ülkemizde tarımsal üretim bitme noktasına geldi. Bakın, bugün, pancar üreticisi kan ağlıyor, tütün, anason, tahıl üreticisi kan ağlıyor. Yem bitkilerinin üreticisi son derece mağdur durumda, hayvanına yedireceği yemini üretmekte sıkıntı çekiyor. Bu yüzden hayvancılık bitme aşamasına geldi, meraların yetersizliği nedeniyle küçükbaş hayvan sayısında çok büyük azalma oldu, kimse bunların farkında değil. Damızlık hayvanlar kasaplık fiyatına pazarlarda satılıyor. Süt üreticisi, et üreticisi, hayvanları ellerinden çıkarma çabası içerisindeler. Uygulanan kotalar, çiftçimizin, köylümüzün durumunu iyice kötüleştirdi. Geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan bölgelerde, geçim sıkıntısı nedeniyle köyden kente büyük göçler yaşanıyor. Bunu istatistikler söylüyor. Biz burada, havanda su dövüyoruz.

Tabii ki EPDK’nın talebi üzerinde elektrik faaliyetlerinde bulunmak ya da jeotermal kaynaklı seralar için ihtiyaç duyulan arazi teminlerine karşı değiliz. Burada tarımsal arazilerin kullanılmasına  da bir ölçüde karşı değiliz. Yalnız bu tarım arazilerinin kullandırılması için mutlaka verimli tarım arazilerinin kullanılması gerekmiyor. Bu tesisler her çeşit arazi üzerinde inşa edilebilir, ancak üretken ve sürdürülebilir tarımın ise verimli topraklardan başka şansı yoktur. Arazilerimiz her zaman kullanım kabiliyetlerine göre değerlendirilmediğinden, tarıma en elverişli topraklar haksız işgale uğramaktadır. Bir örnek olarak, kara yolu güzergâhı seçimlerinde de bu unsurlar değerlendirilmediğinden, birinci ve ikinci sınıf tarım arazileri ortadan bölünecek şekilde seçilmekte ve böylece, hem yola hem de bu yolun çevresinde yığılan endüstri ve kent alanlarına büyük miktarlarda arazi kaptırılmaktadır.

Bu tesisler için arazinin verim oranı kriterleri neler olacak? Toprağı korumanın esası, arazileri kabiliyetlerine göre kullanmak ve mevcut sınırlayıcı etmenleri belli ölçülerde azaltmak üzere gereken önlemleri almaktır. Zira, arazi kullanım yetenek sınıfları bakımından ülkemizin durumu oldukça ilginç ve problemli bir görünüm arz etmektedir. Sürülebilir arazi toplamımız yüzde 34 iken sürüme uygun olmayan arazilerin toplamı yüzde 60’dan fazladır. Bunun en önemli nedeni de topoğrafik yapıdır. Bu durum da mevcut toprak varlığımızı korumanın önemini ortaya koymaktadır. İşte bu nedenlerle bu tasarıda tereddütlerimiz var. Bu konudaki tereddütlerimizi de daha önce belirttim. Topraklarımızı ve arazilerimizi kabiliyetlerine uygun şekilde kullanmak, gelecek nesillere karşı en önemli borcumuz ve görevimizdir. Bu görevi yerine getirmek için de bu tasarının gerçekten toprakların korunup korunmayacağı konusunda inandırıcı olması gerekmektedir. Tasarı bu yönüyle pek inandırıcı ve ikna edici gelmemektedir. En azından daha önce belirttiğim gibi “tarımsal bütünlüğü bozmuyorsa” ifadesi tasarıda yer aldığı için, bunun suistimallere yol açabileceğine inandığımız için, bazı rant çevrelerine çıkar sağlayabileceği endişesini taşıdığımız için inandırıcı gelmemektedir. Bunu sadece biz söylemiyoruz. Sizin milletvekiliniz, geçen dönem milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Yalçınbayır Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16 Kasım 2006 günkü birleşiminde açık yüreklilikle bu yasaya karşı olduğunu belirtti. “Cargill bu işin içinde vardır. Bunların korunması mümkün değildir. Bunları yasayla koruyabilmek de mümkün değildir. Bu yasa tamamıyla Anayasa’ya aykırıdır.” dedi. O zaman bu konuyu en iyi bilen ve kendileri Bursa Barosunun içinde olan milletvekillerinizin uyarılarını dikkate almadınız. Şimdi, hâlâ ısrarla bu kanunu çıkaracağız diye olağanüstü bir çaba gösteriyorsunuz.

Bizim Burdur’umuzun bir köyü var, Aziziye köyü. O köyde bulunan bir kooperatifimizin bastırdığı bir takvimde yer alan şu ifadeler, bugünkü bu durumu açıkça ortaya koyuyor:

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Mahkemeye verdik onu!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – “Kanun kanun dediler, kanunsuzluğu yüz tuttular. Kota kota dediler, pancar ile tütünü yok ettiler. Yol belgesi dediler, otobüsleri yok ettiler. Avrupa Birliği dediler, şehit topraklarını sattılar. Avrupa Birliği Uyum Yasası dediler, gözlerini et ile süte diktiler. Hey yerdeki karıncadan gökteki kuşa kadar azık veren köylüm, uyan, uyan, yoksa yarın çok geç olabilir.”

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sadece kooperatif başkanının yaptığı bir şey!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bu, köylü vatandaşlarımızın özünden gelen söylemler.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Hiç alakası yok!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın bu durumlara nasıl geliniyor?..

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Atıyor ya!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – …zamanında ısrarlarımıza rağmen yapılan yanlışlar nasıl ileride sizlere sorun açıyor, yapmış olduğunuz uygulamalar, kapatmış olduğunuz kurumlar, çıkardığınız yasalar nasıl ayağınıza dolaşıyor: Bu konuda uzman bulunduran, yetiştiren kurumları birer birer kapatıyorsunuz, sonra da sıkıntıya düşüyorsunuz. Ülkede, bugün, ciddi anlamda bir uzman sıkıntısı yaşanıyor. Bu, hemen hemen tüm meslek kuruluşları için geçerli. Veteriner hekimlik mesleğinde de aynı durum söz konusu. Mesleğimizle ilgili bir uzmanlık yönetmeliği yok, araştırma enstitüleri yeterli işlerliğe sahip değil, çünkü uzman yetiştirilemiyor. Bazı araştırma enstitüleri de tüm ısrarlarımıza rağmen kapatılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Türkiye’de, bildiğiniz gibi, bir süre önce kuş gribi vakası yaşandı. Ayrıca ülkemiz, kuş gribi konusunda, göçmen kuşların göç alanları içerisinde bulunması nedeniyle yüksek risk taşıyan ülkelerin başında geliyor. Buna karşın, bu konuda ülkede kanatlı hastalıkları konusunda tek referans enstitü olan Manisa Kanatlı Hastalıkları Araştırma Enstitüsü kapatıldı. Böyle bir tezat düşünebiliyor musunuz? Dolayısıyla, kuş gribi hastalığıyla ülkemizde yapılan mücadelenin ciddiyetini gelin hep beraber düşünelim.

Ülkemizde bugüne kadar son derece başarılı ve özverili çalışmalarda bulunan veteriner hekimler, ne yazık ki tarihlerinin en sıkıntılı dönemlerini yaşamaktadırlar. Yıllardan beri çabaladıkları özlük haklarının verilmesi şöyle dursun, birçok kazanımları ellerinden alınıyor meslektaşlarımızın. Bu duruma düşülmesi veteriner hekimlerimizi ciddi bir şekilde yaralamaktadır. Son olarak da meslektaşlarımız, ne yazık ki fiilî hizmet zammından mahrum edilmeye çalışılmaktadır. Veteriner hekimler, bu Tarım Bakanlığının öncü güçleridir, sahada çalışırlar, koruyucu mücadele için çalışırlar. Bu çalışma sırasında zoonos hastalıklarına yakalanarak hayatlarını kaybeden, hasta olan, hayvanların darbeleriyle ölen ya da sakat kalan binlerce meslektaşımız bulunmasına karşılık bu zammın kesilmek istenmesi veteriner hekimlere yapılan en ağır darbedir. Zaman zaman Sayın Bakanımıza, veteriner hekim meslektaşları olarak, değişik platformlarda tüm bu sorunları, mağduriyet ve sıkıntılarımızı dile getirdik. Ancak, görülüyor ki hem Bakanlık hem de Hükûmet tarafından söz verilmiş olmasına rağmen, sorun çözülmedi. Ancak, Sayın Bakanımıza, veteriner hekim meslektaşlarının artık sabırlarının zorlanmaya başladığını ve büyük bir infial içerisinde olduklarını buradan bir kez daha belirtmek isterim.

Süremiz yetmedi…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Doldu, doldu.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Sayın Bayram Özçelik de biraz huzursuz oldu Burdur’la ilgili konuşma yapınca.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Yok, atıyorsun, saçmalıyorsun da ondan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Sürdürülebilir enerjiyle ilgili katılımlarımızı yapıyoruz. Ancak yasaya olumlu oy veremeyeceğimizi belirtiyor, tümünüze saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Teklifin tümü üzerine, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Ali Koyuncu söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Koyuncu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, milletin iradesiyle tecelli etmiş yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından  “Bravo!” sesleri, gülüşmeler)

AK Parti Grubu adına kanun teklifi üzerindeki konuşmama geçmeden önce, tarihin akışını değiştiren bir kahramanlık destanı olarak hafızalara kazınan şanlı Çanakkale Zaferi’nin 93’üncü seneidevriyesini dün büyük bir coşku ve heyecan içerisinde idrak ettik.

Değerli arkadaşlar, milletin hür iradesiyle tecelli eden bir Meclisten bahsederken niye rahatsız oldunuz, anlayamıyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ya başka nasıl olacaktı?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bu vesileyle, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere kanı pahasına bu vatanın her karış  toprağı için -o gün de bugün de savunan- canlarını seve seve feda eden Mehmetçiklerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum, ruhları şad olsun.

Ayrıca bugün, Sevgili Peygamberimizin Kutlu Doğum Günü. Bu vesileyle de tüm İslam âleminin Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum, birlik ve beraberliğimize vesile olmasını da temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, az önce, benden önce konuşan çok değerli vekil arkadaşımız Ramazan Bey dedi ki: “Bu amaç, Toprak Koruma Kanunu’nun değiştirilmesindeki amaç toprakların yabancılara satılması ve Cargill kanunu.” Arkadaşımızın bilgi eksikliği var, bilgileri doğru alamamış. Bu manada, hem Türk toplumunu hem yüce Meclisi ve çok sevdiğim değerli arkadaşımızı da bilgilendirmek istiyorum. Amacımız neydi bu Kanun’u çıkarırken?

1) Değerli arkadaşlar, bu Cargill kanunu falan değildir. Bu madde kapsamında baktığımızda, 1’inci maddeyle ilgili, madde kapsamında baktığımızda, Bakanlığa 3.987 adet müracaat olmuş. 120 hektar alan izinlendirilmiş, iller bazında da 4.500 hektar alan ve 20 bin kadar da müracaat beklemektedir.

Şimdi, bu sorunu doğuran, bu sorunu yaratan, bu Hükûmet, bu İktidar değil ki. Daha önce kararname çıkartılmış, bu Cargill’le ilgili, diğerleriyle de ilgili kararnameler çıkartılmış. Şu anda 20 bin kişi beklemekte. Bu insanlar, bizim ülke insanımız değil mi? Bu, sadece Cargill için çıkartılan bir yasa değil; bu, 20 bin ve bunun gibi insanları ilgilendiren bir yasa.

Amacımız nedir, değerli arkadaşlar, tarımdaki amacımız nedir? Tarımsal işletme ölçeğinin büyütülmesidir. Tarım sektöründe verimliliğin artırılmasıdır. Tarım ürünleri ihracatının 35 milyar dolara yükseltilmesidir. Tarımsal üretim değerinin de 60 milyar dolara çıkartılması –amaçlarımızı anlatıyorum değerli arkadaşlar- temel tarım ürünlerinde rekabet gücünün arttırılması, yirmi üründe de dünya liderliği değerli arkadaşlar amacımız. Pazar garantili sözleşmeli üretimin yaygınlaştırılması, gıda güvenliğinin sağlanması, enerji tarımının geliştirilmesi, toprak-su ilişkisinin ve tarımsal sulamanın etkinleştirilerek geliştirilmesini amaç ediyoruz değerli arkadaşlar ve amacımız da kişi başına düşen millî gelirin de 10 bin dolara yükseltilmesidir.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) - Gerek yok; istediğiniz gibi hesapları değiştiriyorsunuz zaten. Akşam yatıyorsunuz, sabah kalkıyorsunuz hesapları değiştiriyorsunuz; kanun çıkarmaya gerek yok.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bilindiği üzere, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun geçici 1’inci maddesini Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir. Ne idi geçici 1’inci madde “11.10.2004 tarihinden önce tarım arazileri; gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış ve tarımsal bütünlüğü bozmuyor ise söz konusu arazinin istenilen amaçla kullanımı için, altı ay içerisinde Bakanlığa müracaat edilmesi, hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin her metre karesi için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin verilir.” idi. Bu geçici madde Anayasa’mızın 45’inci maddesi hükmünce iptal edildi.

Anayasamızın 45’inci maddesi ne diyor: “Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır.

Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır.”

Maddede geçen, devlete verilen bir görev ve sorumluluk niteliğindeki tarım arazileriyle çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasının ve tahribinin önlenmesinin bir gereği olarak, geçici 1’inci madde iptal edilmiştir. Daha sonra, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bu iptal kararı göz önünde bulundurularak, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na eklenen 3’üncü maddede, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına ilişkin olarak geçici 1’inci maddeyle benzer nitelikte bir düzenleme yapılmıştır. Fakat, farklı olarak, geçici 3’üncü madde düzenlemesi yaparken, Anayasa Mahkemesinin geçici 1’inci maddeyle ilgili olarak verdiği iptal kararındaki gerekçe dikkate alınarak “tarımsal bütünlüğü bozmama” şartı öngörülmüştür. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, geçici 3’üncü maddenin yürürlüğünü de, esası hakkında karar verinceye kadar durdurmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören kanun teklifini AK Parti Grubu olarak çok önemsiyoruz. Zira, düzenleme, mevcut sorunları ortadan kaldıracak, alanda, sahada, arazide yaşanan belirsizlikleri giderecektir. Biz, parti olarak, ülkemizin sorunlarını, önceliklerini çok iyi biliyoruz, Allah’ın izniyle bu sorunların üstesinden geliyoruz, geleceğiz de. Siz bilmeseniz de milletimiz bizi biliyor ve anlıyor. Bu nedenledir ki, 2 Kasım 2002’den bugüne kadar hep bize güvendi, hep yanımızda oldu ve bizler de, onların bize duyduğu güvene, bize verdiği vekâlete, temsile sonuna kadar sahip çıktık ve çıkacağız. Bizim Hükûmetimiz, karamsarlık, kaos, kriz hükûmeti değil; biz umudun, biz ak günlerin hükûmetiyiz. Önümüze ne kadar engel çıkarılırsa çıkarılsın, biz, her engelden, güçlenerek, milletimizden güç alarak çıkıyoruz. Milletimizin her zaman yanında olduk, derdiyle dertlendik, sevincine ortak olduk. Milletimiz bizi gayet iyi biliyor, bizler de onları gayet iyi biliyoruz. Biz onlarla aynı dili konuşuyoruz. Onların hislerine tercüman oluyoruz. Aksini iddia eden varsa AK Partinin girdiği seçimlere ve aldığı oylara bir baksın, bir de kendi oylarına baksın.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: Enerjide ne yazık ki dışa bağımlıyız. Bunu inkâr edemeyiz. Bunun çözümünde de çözüm yollarını aramalıyız. Eğer çözümün bir parçası olmuyorsanız, en azından sorunun bir parçası olmayın. Biz parti olarak, Hükûmet olarak her zaman diyalogdan yanayız. Çözümden yana olduk, oluyoruz. İletişim kanallarımızı kapatmadık, kapatmıyoruz. Ama bir isteğimiz var: Bir şeyi eleştiriyorsanız, lütfen çözüm önerileriniz de beraberinde olsun. Şöyle bir anlayışı kabul etmiyoruz: İktidar ne yapmışsa toptan reddedelim. Tamam, muhalefetin gereği, tarihsel muhalefetinizin ve özünüzün gereği muhalefet edin ama çözümde de alternatifler üretin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Hükûmetlerini eleştirdiğiniz noktalardan biri de dış ticaret açığı. Evet doğru, ithalatımız ihracatımızdan fazladır. Peki, biliyor musunuz ki ithalatımızın yüzde kaçı enerji ithalatıdır? Türkiye’nin enerji sektöründe ciddi ithalat problemi ve ciddi fırsatları var. Bu fırsatları değerlendirmek için bu kanuni düzenlemeyi yapıyoruz.

Rüzgâr enerjilerini, diğer enerji üretim kaynaklarını aya mı kuracağız, tabii ki toprağın üzerine kuracağız, onun için bu düzenlemeyi getiriyoruz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ne kadar güzel buluş bunlar!

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Çocuk mu kandırıyorsun?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – 2002’de yaklaşık 10 milyar dolar olan enerji ithalatımız bugün 30 milyar dolar seviyelerindedir. İthalatımızın yüzde 20’sinden fazlası enerji ithalatıdır. Enerjide ithalata olan bağımlılığımızı azaltmak zorundayız. Nükleer, güneş ve rüzgâr enerjisinden mutlaka istifade etmemiz gerekir; aksini söylüyorsanız, bilemiyorum.

Bütün bunları birleştirdiğimizde, elektrik üretimimizin yüzde 45’i doğal gazdan… Isınma noktasında da doğal gaza ciddi bir bağımlılığımız var. Petrol ithalatımız yüzde 90 iken, doğal gazdaki ithalata bağımlılığımız yüzde 95; doğal gazda da Rusya’ya bağımlılığımız yüzde 65’tir.

İşte bu nedenlerdendir ki bu kanun teklifi hazırlandı ve yüce Meclisin gündemine geldi. Enerji sorununu çözmek istiyoruz. Bu nedenle nükleer enerji santrallerini, jeotermal enerji santrallerini, rüzgâr enerjilerini, alternatif enerji kaynaklarını devreye sokmak istiyoruz. Bu nedenle, küresel ısınmayla birlikte, su, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından istifade etmek büyük önemi haiz olmuştur. Getirilen düzenlemeyle, bilimin ve modern ülkelerin yaklaşımlarına uygun olarak, yenilenebilir enerji yatırımlarının önündeki sınırlar kaldırılmakta ve ülkemizin kalkınmasının önündeki bir engel bu şekilde kaldırılmaktadır.

Jeotermal enerjiye dayalı seracılık faaliyetleri, gerek üretim kalitesi gerekse çevreye uyumlu olması nedeniyle desteklenmesi gereken faaliyetlerdir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; uygulamada, bu tür işletmeler için gerekli tesislerin kurulmasında, yapılacak tesisin sanayi tesisi mi yoksa tarım tesisi mi olduğu konusunda tereddütler yaşanmakta, gerekli izinlerin verilmesi konusunda idareler arasındaki ihtilaflardan kaynaklanan gereksiz kırtasiyecilikle karşılaşılmaktadır. Getirilen düzenlemeyle bu tür sıkıntılar giderilmektedir.

Zaman içerisinde, tarım arazileri üzerinde, icra makamlarının gerek göz yummasıyla gerekse açıktan izniyle binlerce işletme kurulmuş ve bu işletmeler on binlerce kişinin geçim kaynağı olmuştur. Hatta, Bakanlar Kurulu izniyle tarım arazisi üzerinde birtakım yabancı firmalara tesis kurmaları için izinler verilmiş ve bu firmaların ülkemizde yatırım yapmaları temin edilmiştir.

Getirilen düzenlemeyle, toplumsal ve ekonomik gereklilikten dolayı bir soruna çözüm üretilmektedir. Kaldı ki söz konusu tarım arazileri üzerindeki tesisler kaldırılsa bile, hâlihazırda bulundukları arazilerin tarım arazisine dönüştürülme imkânı ve özelliği kalmamıştır. Dolayısıyla bu arazilerin ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Getirilen düzenlemeyle, var olan bir soruna çözüm aranmaktadır değerli arkadaşlar. Düzenleme yapılmaması, sorunu çözmemekte, bilakis yeni sorunlara zemin hazırlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için, geçmek için çok ama çok çalışmalıyız...

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Ağzına bile yakışmıyor!

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Senin ağzına yakışıyor mu Atatürk!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - …fabrika kurmalıyız, tesis kurmalıyız, bu tür yatırımların yapılması önündeki sorunları da ortadan kaldırmalıyız. “Hayra da muhalefet, şerre de muhalefet” anlayışıyla ülkeyi kalkındıramayız. Bu tür yatırımların yapılması önündeki sorunları ortadan kaldırmalıyız. Bu ülkenin çalışan, üreten bireylere ihtiyacı var; yoksa, sorun üreten, kaos üretenlere değil, çözüm üretenlere ihtiyacı var. Bu ülke için taş üstüne taş koyanın başımızın üzerinde her zaman yeri var olduğunu da söylüyoruz, söylemeye de devam ediyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, milletin iradesiyle tecelli olmuş yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koyuncu.

Teklifin tümü üzerine, şahsı adına Hatay Milletvekili Orhan Karasayar söz istemiştir.

Buyurunuz Sayan Karasayar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime başlamadan önce, 93’üncü yıl dönümünü kutladığımız Çanakkale Zaferi münasebetiyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ve aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, mekânları cennet olsun diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’da değişiklik yapılmasıyla ilgili kanun teklifinin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve su kaynaklarının azalmasıyla birlikte baş gösteren kuraklık, yenilenebilir enerji kaynaklarından istifadeyi artık gerekli kılmıştır.

Jeotermal enerjiye dayalı seracılık faaliyetleri, gerek üretim kalitesi gerekse çevreye uyumlu olması nedeniyle desteklenmesi gereken faaliyettir. Uygulamada, bu tür işletmeler için gerekli tesislerin kurulmasında, yapılacak tesisin sanayi tesisi mi yoksa tarım tesisi mi olduğu konusunda ve gerekli izinlerin verilmesiyle ilgili ihtilaflar yaşanmaktadır.

Özellikle, önceki hükûmetler döneminde Bakanlar Kurulu izniyle tarım arazisi üzerinde birtakım yabancı firmalara tesis kurmaları için izinler verilmiş ve bu firmaların ülkemizde yatırım yapmaları temin edilmiş, bu işletmeler binlerce ailenin geçim kaynağı hâline gelmiştir.

Bu yasa teklifinde, toplumsal ve ekonomik gereklilikten dolayı soruna çözüm getirilmektedir. Zaten söz konusu tarım arazileri üzerindeki sanayi tesisleri kaldırılsa bile, hâlihazırda bulundukları arazilerin tarım arazisine dönüştürülme imkânı ve özelliği kalmamıştır. Dolayısıyla, bu arazilerin ekonomiye kazandırılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sanayi yatırımları istihdamın arttırılması için çok önemlidir. Bu teklif, kesinlikle, muhalefetin iddia ettiği gibi, tarım arazisi ve meralara yasalara uygun olmadan yapılan kaçak sanayi yapılarına ait bir af niteliği taşımamaktadır. Altını çiziyorum, yaklaşık yirmi iki bin tesis bu uygulamadan faydalanacaktır. Düzenleme herhangi bir özel amaç taşımamaktadır, sırf, kamu yararı düşüncesiyle yapılan genel bir düzenlemedir. Muhalefetin bu yasanın Cargill firmasıyla ilgili olduğu iddiaları doğru değildir.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Ne alakası var?

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – Kaldı ki bu firma, Türkiye’de izinleri almadan yatırım yapmış bir firma değildir. 1997 yılında, bu yabancı sermaye, Yüksek Planlama Kurulu kararıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne gelip yatırım yapmıştır. Bakanlar Kurulunca 24/07/2002 tarihinde kararlaştırılmıştır. Rahmetli Sayın Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli’nin imzaları vardır. Bu bölgede mevzii imar planı ve nâzım imar planlarının iptal edilmiş olması, bu alanın tarımsal hiçbir niteliğinin kalmamış olması, özellikle bu bölgede birçok sanayi tesisinin bulunması nedeniyle 2005 tarihinde Bakanlar Kurulunca “Özel endüstri bölgesi” ilan edilmiştir.

Kaldı ki Anayasa, yasa koyucuya, toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda tarımsal alanda düzenleme yapma yetkisi vermektedir. Ancak yasa koyucu bu yetkiyi kullanırken, kamu yararı amacını gütmek ve Anayasa’nın ilgili diğer kurallarına da uymak zorundadır. Özellikle uluslararası sözleşmeler, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemeyen hukuki metinlerdir.

Getirilen düzenlemeyle, var olan bir soruna çözüm aranmaktadır. Bu konuda düzenleme yapılmaması sorunu çözmemekte, bilakis yeni sorunlara zemin hazırlamaktadır. Çözülmezse ne olur size söyleyeyim: Uluslararası sözleşmelerle yatırım yapan bu tür şirketler gider Dünya Ticaret Örgütü ya da Dünya Bankası nezdinde dava açar, milyarlarca dolar tazminatla karşı karşıya geliriz.

Bu duygu ve düşüncelerle, yasa teklifinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karasayar.

Teklifin tümü üzerine, şahsı adına Uşak Milletvekili Nuri Uslu söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda ve Mera Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Sayın milletvekilleri, bu kanun teklifi Anayasa Mahkemesi tarafından 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun geçici 1’inci maddesine ilişkin iptal davası nedeniyle bu Kanun’un 1’inci maddesine uyum sağlamak amacıyla hazırlanmış bir kanun teklifidir. Bu kanun teklifi ile 1’inci maddesinde ne getirilmektedir? Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun teklifiyle, 4628 sayılı Enerji Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımıyla ilgili yatırımları, ayrıca jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımlarını da bu Kanun’a eklemişlerdir.

Değerli milletvekilleri, küresel ısınmanın dünyada, özellikle günümüzde ve son yıllarda hem ülkemizde hem de dünyada çok çeşitli etkileri olmaktadır. En önemli etkisini daha geçen yıl, 2007 yılında ülkemizin en doğusundan en batısına kadar yaşadık ve kuraklık bütün milletimizi, özellikle köylülerimizi, çiftçilerimizi vurmuştur. Su kaynaklarımızı çok olumsuz bir şekilde etkilemiştir.

Sayın milletvekilleri, bu kanunun 2’nci maddesinde de yine 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun geçici 3’üncü maddesi kaldırılıyor, buraya geçici 4’üncü madde ekleniyor. Tarım arazilerinde, geçmiş yıllarda, izinsiz olarak amaç dışı kullanıma açılan alanların ve üzerindeki kaynakların değerlendirilmesi, kayıt altına alınması ve ekonomiye kazandırılması amacıyla bu geçici madde buraya eklenmiştir. Burada, şöyle ki, 5403 sayılı Kanun’da… Bu Kanun’umuz 3 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Tarım dışı amaçla kullanılan bu tesisler ve bu alanlar bu Kanun’dan önce var olan yönetmeliklere göre izin alınarak tesis edilmişlerdir. Bu tesisler ve bu alanlar hiçbir zaman izinsiz olarak sayılamazlar. Ayrıca, bu tesisler ve bu alanlardan izinsiz olanlar ise 11/10/2004 tarihinden önce çıkarılan af yasasından faydalanmışlar ve izinlerini almışlardır. Ayrıca, bu tesisler genelde kişilerin kendi arazileri üzerinde yapılmışlardır, hiçbir zaman orman arazisinde, mera arazisinde veya hazine arazisinde değillerdir. Bu tesisler yaklaşık 20 bin civarında insanımıza ait ve 4.500 hektar civarında da sahayı kaplamaktadır.

Bu kanun teklifinin son maddesinde ise 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 14’üncü maddesine iki fıkra eklenmiştir. Bu fıkraları okuyorum: Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu hükümlerine göre elektrik faaliyetleri için ihtiyaç duyulan mera alanları, aynı şekilde jeotermal kaynaklı teknolojik seralar için ihtiyaç duyulan mera alanlarından da izin verilmesi gündeme getirilmektedir. Şimdi, yenilenebilir enerji kaynakları, mutlaka, bu rüzgâr, güneş, su kaynakları, bunları istediğiniz yere götürmeniz mümkün değildir. Bu kaynakları ancak oldukları yerlerde değerlendirmek mümkündür. Onun için, bu kaynaklar bazen orman arazisinde, bazen merada, bazen de hazine arazilerinde olmaktadır. Bu değerler, bu kaynaklar mutlaka değerlendirilmelidir.

Sayın milletvekilleri, toprak, su, doğa, ormanlar ve diğer doğal kaynaklarımız mutlaka sürdürülebilir bir yönetim anlayışıyla yönetilmelidir. Ancak, bu demek değildir ki, bu zengin kaynakların fakir bekçisi olun, onları karşıdan karşıya seyredin demek değildir. Bunlar koruma-kullanma dengesi içinde mutlaka insanlarımızın faydalanmasına açılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu doğal kaynaklar, ormanlar ve topraklar bizim atalarımızdan bize kalan miras değil, birer emanettir anlayışı hiçbir zaman unutulmamıştır, unutulmayacaktır. Ancak, milletimizin, fakir fukaranın sofrasına bir ekmek koymayı da bir görev bilmekteyiz.

Bu amaçlarla hazırlanan bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.

Şimdi teklifin üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz. Toplam süre yirmi dakikadır. Soru soracak sayın milletvekillerinden mümkün olduğu kadar sadece soruyu sormalarını rica ediyorum.

Sayın Özdemir, buyurunuz.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum:

Soru 1) Bursa milletvekilleri tarafından verilen bu yasa teklifiyle toplam ne kadar tarım arazisinin metrekaresine 5 YTL verilerek satın alınıp tarım dışı amaçlarla kullanılmasına izin verilmiş olacaktır?

Soru 2) Kamuoyunda çok tartışılan Cargill firması bu yolla ne kadar araziye sahip olacaktır? Kendilerine bu konuda arazi tahsis edilen yatırımcılar herhangi bir nedenle faaliyetlerine son verirlerse, tahsis edilen bu arazilerin akıbeti ne olacaktır?

Soru 3) Bu kanun değişikliği teklifi, hayvancılığımız için çok önemli olan mera alanlarının azalmasına yol açacaktır. Böyle bir uygulamayı Tarım ve Köyişleri Bakanımız olarak içinize sindirebiliyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, şimdi, raporun birinci sayfasında “Not Teklif Başkanlıkça; tali olarak Çevre ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji komisyonlarına, esas olarak da Dışişleri Komisyonuna havale edilmiştir.” diyor. Evet, işte burada yazılı olan bu. Bu Komisyon nasıl rapor düzenlemiş? Yani orada diyor ki, esas komisyon Dışişleri Komisyonunun raporu diyor fakat biz burada Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun raporunu esas olarak yapıyoruz. Bu kadar bariz bir hata yapılabilir mi?

İsterseniz Başkanlık bunu cevaplandırsın Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, burada arkadaşlar bunun bir baskı hatası olduğunu söylüyorlar.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Baskı hatasıyla niye dağılıyor efendim? Yani Komisyonun da bunu kontrol etmesi lazım Sayın Başkanım.

İkincisi, efendim, bu kanun teklifiyle, bilmiyorum, Sayın Bursa milletvekilleri kaçıncı defadır böyle bir kanun teklifini veriyorlar, özellikle bu Altan Karapaşoğlu arkadaşımız?

Şimdi, bize öyle geliyor ki, bu arkadaşlarımız sırf bu, Orhangazi’deki Cargill firmasına bir af getirmek için ve buraya verilen araziyi meşrulaştırmak için yapıyorlar. Şimdi, birinci sınıf tarım arazisi dünyanın neresinde 5 liradır? Ben, Komisyona da soruyorum, bu teklifi verenlere de soruyorum, Hükûmete de soruyorum: 5 liralık arazi varsa, istedikleri kadar ben satın alırım. Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci sınıf arazisi 5 liraya satılır mı?

Üçüncüsü -yine bir diğer sorum Sayın Başkan- daha önce bu konu, 5557 sayılı Kanun çıkmış fakat o zamanki Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiştir ama Komisyon bu konuyu kendi raporunda dile getirmemiştir, Genel Kurulun dikkatinden kaçırmaya çalışmıştır. Âdeta, gerçek bir rapor değil de kendi hesabına gelen bir rapor düzenleme yoluna gitmiştir.

Yine, bu konuda Danıştayın verdiği kararlar var, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlar var. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde yasalar yaparak… Anayasa’mızın 2’nci maddesinde de hukuk devleti olduğu açıkça belirtilmiştir. Getirilen bu yasa teklifiyle Türkiye’nin hukuk devleti olma statüsü ortadan kaldırılıyor. Yani Danıştay karar veriyor… “Sen bu kanunu çıkaramazsın. Bu yolda bir işlem yapamazsın.” diyor Anayasa Mahkemesi. Danıştay da, daha önce, Bakanlığın verdiği, toprak koruma kurullarının verdiği bu konudaki tesis edilen işlemleri iptal ediyor. Bu iptal işlemleri ve Anayasa’nın getirdiği iptal kararlarını yok etmek için kanun getiriyorlar. Bu, bir defa, “hukuk devleti” ilkesini zedeliyor. Bunu Komisyon nasıl izah ediyor? Onu belirtmek istiyorum.

Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana soru yöneltmek istiyorum: Bu kanun tasarısıyla Bursa ilinde kurulu nişasta bazlı şeker üreten Cargill firmasıyla ilgili müteaddit yargı kararları vardır. Bilindiği gibi, yargının verdiği karara hiçbir şekilde müdahale edebilmek olanaklı değildir. Ne yasama Meclisi ne de yürütme bu konuda karar alamaz. Yargı kararını uygulamak bir devletin egemenlik hakkıdır. Bu yasa tasarısı ile yasaya aykırı olarak kurulmuş ve hâlen faaliyette bulunan yabancı sermayeye ait bir fabrika da faydalanacaktır. Bu işletmeyle ilgili yargı kararı verilmiştir. Yıkımına Türk milleti adına karar veren yargı kararını niçin uygulayamıyorsunuz veya uygulamıyorsunuz?

İkinci sorum: Acaba bu yasa tasarısı bir Amerika gezisinde “Bunu düzeltin.” diyenlere karşı “Bizde kuvvetler ayrılığı vardır, yargı bağımsızdır.” diyemeyen Hükûmetinizin uluslararası ilişkilerde teslimiyetçi politikasının sonucu mudur?

Üçüncü soru: Türk çiftçisinin dayanma gücü kalmamıştır. Pancar çiftçisini uluslararası pazarlığa niçin feda ediyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti’nde kuvvetler ayrılığı prensibi kabul edilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı, her üçünün faaliyet alanları farklıdır. Bu yasa teklifi yasamanın yargıya müdahalesi, yani yargıyı işlevsiz hâle getirmesi değil midir? Anayasa’ya aykırılığı sabit olan bir yasa tasarısını Mecliste niçin görüştürmeye zorluyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünlütepe.

Sayın Macit…

HASAN MACİT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakanım, meralar, doğa ve hayvancılık sektörü için çok önemli alanlardır. Gelecek kuşaklara bu alanları koruyarak aktarma gibi bir görevimiz vardır. Bu bağlamda, mera alanlarının kapsam dışına, meralık vasfı dışına çıkarılması… Bazı kimseler için bir metrekare çok önemlidir, bazıları için, meraların önemini anlayanlar için bir metrekare çok önemlidir, anlamayanlar veya önemsemeyenler için milyar metrekare önemli değildir. Bu bağlamda, size daha önce sormuş olduğum yazılı sorumda “Balıkesir ve Bursa illeri sınırları içerisinde kaç metrekare meralık vasfından çıkarılmıştır?” soruma “Mera alanları, meralıktan çıkarılması rakamsal olarak göz ardı edilemeyecek kadar düşüktür.” yanıtınızı verdiniz.

Ben meraların çok önemli olduğunu önemsiyorum ve halkımız adına, hayvancılık sektörü adına bu kapsamdan, mera kapsamından çıkarılan alanları, bir metrekare bile olsa öğrenmek istiyorum. Bu bağlamda, bu rakamları verebilir misiniz?

İkinci sorum: Dışişleri Komisyonu esas komisyon olduğuna göre, öyle yazdığına göre kanun tasarısının metninde, acaba bu yasa ile yararlanacak olan firmaların yurt dışı kaynaklı olduğu için mi Dışişleri Komisyonu olarak yazıldı?

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Macit.

Sayın Tankut

Son soruları alıyorum çünkü süremiz yetmiyor.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ülkemizde bu zamana kadar gerek sanayi gerekse diğer tesislerin yapımıyla birinci ve ikinci sınıf tarım topraklarımızın tarım dışı amaçlarla kullanımının toplam miktarı nedir?

Bu yasa tasarısı kanunlaştığı takdirde tarım dışı amaçlarla kullanılan ne kadarlık birinci sınıf tarım arazisini kullananları affetmiş olacaksınız?

Sayın Komisyon Başkanımıza sormak istiyorum: Tarımın içinden gelen ve bilimsel kriterlerle tarım arazilerinin önemini yıllardan beri öğrencilerinize ders konusu olarak öğreten bir bilim adamı olarak bu yasa tasarısı içinize sinmekte midir?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.

Sayın Bakan, buyurunuz efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, öncelikle, Sayın Özdemir’in üç tane sorusu var. Bunlardan bir tanesi, verilen teklif ile kaç metrekareye izin verileceği soruluyor.

Şimdi, bu kanun teklifinde bizim tahminlerimize, hesaplamalarımıza göre 4.500 hektar alan, bu amacı dışında, bu kanun çıkmadan önce amacı dışına çıkarılmış alandır. Yani 2005 yılında kanun çıkıncaya kadar 4.500 hektar. Bahse konu firma ile ilgili ise, firmanın kullandığı alan ise 212 dekardır. 212 dekar, yani 212 dönüm. Dolayısıyla, bunu, aslında geneli içerisinde -4.500 hektar demek 45 bin dönüm demektir- 45 bin dönüm içerisinde 212 dönümü sadece bu firmayla, sözü edilen firmayla ilişkilidir.

Şimdi, dolayısıyla genel anlamda bu aslında genel bir sorunu çözmeye dönüktür. Daha önceki düzenlemeler de aslında bu şekilde, bu amaçla yapıldı. Şimdi, burada bir hususa dikkatinizi çekmek isterim. Esasen 2005 yılına kadar böyle bir kanun yoktu. Yani Türkiye’de tarım arazileri, çok kolay bir şekilde, kanun olmadığı için amacı dışına tarım arazileri çıkarılabiliyordu. İlk defa 2005 yılında bu söz konusu kanun, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmak suretiyle, hiç değilse kanunun yayınlandığı tarihten itibaren arazilerin amacı dışına çıkarılmasına bir kısıtlama getirilsin, bir sınırlama getirilsin, bir tahditle karşılaşsın, belirli bir süzgeçten geçirilsin... Bu amaçla, bu kanunun çıkış amacı bu.

Üçüncü sorusu Sayın Özdemir’in; bununla meraların azalıp azalmayacağı hususunu soruyor, bunu içime sindirip sindiremediğimi soruyor. Şimdi, tarım arazilerinde de meralarda da cumhuriyet tarihinde -bunu iftiharla söylüyorum- hiçbir hükûmet döneminde, benim mensubu olduğum, üyesi bulunduğum Hükûmet kadar mera ıslahı yapılmamıştır. Rakamlar ortada. Ben onların bütün detaylarını sizlere şimdi verebilirim. Örneğin, sadece 2004 yılında 703 bin dekar, 2005 yılında 900 bin dekar, 2006 yılında 531 bin 800 dekar ve 2007 yılında 540 bin dekar alanda mera ıslahı yapılmıştır.

Şimdi, bunu benden önceki hükûmetin, bizden önceki hükûmetin dönemiyle mukayese edeceğim müsaade ederseniz. O da şudur: 2000 yılında sadece 6.600 dekar, 2001 yılında 8.800 dekar, 2002 yılında 68 bin dekardır.

Şimdi, ben, aradaki farkı hem yüce Meclisin hem Türk milletinin takdirlerine sunuyorum.

Sayın Genç’in soruları daha çok Komisyonumuzla ve Başkanlık Divanıyla ilgili. Ancak bizimle ilgili sorusu şu, benim not aldığım iki tane soru: “Bu, Cargill’e af amaçlı mıdır?” diye sordu.

Tabii, bu bir tekliftir, bir tasarı değildir. Yani, gerçekte niyetinin ne olduğunun detayını teklif sahibi ancak çok iyi bilir. Ama bizim önümüzdeki teklif -biraz önce de söylediğim gibi, Türkiye’de genel bir problem var, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’ndan kaynaklanan- biraz önce söylediğim 45 bin dekar alanla ilgili en az 20 bin kişiyi ilgilendiren bir kanundur. Dolayısıyla, bir tek şahsa veya bir tek firmaya bunun irca edilmesinin ben çok haklı olduğunu düşünmüyorum.

Bir sorusu daha oldu Sayın Genç’in. O da, işte, ceza olarak 5 YTL’nin bir dekar için uygun olup olmadığını sordu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bedeli değil mi?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Efendim, bedeli değil bu. Bu, bedeli değil. Bu şudur: Şimdi, 5403 sayılı Kanun 2005 yılında çıkarılırken denildi ki: Bundan sonraki süreçte, bundan sonra tarım arazilerinin amacı dışına çıkarılması zaten kanunla artık yasak. Ancak mevcut duruma kadar, bugüne kadar, geçmişte amacı dışına çıkarılmış olan ve üzerine tesis kurulan tarım arazilerinin durumu ne olacak, bunlara ne yapılacak, nasıl bir müeyyide uygulanacak? İki şey yapılabilir: Ya bunların tamamını getirip yıkarsınız ki, bu hem pratik olarak mümkün değil hem doğru değil hem de üzerine bina yapılmış, atölye yapılmış, fabrika yapılmış bir araziyi, binayı yıksanız dahi o araziyi artık bir daha tarımsal amaçlı olarak kullanmanız teknik olarak mümkün değildir. Birinci sebep bu. İkincisi: Üzerinde bir ekonomik varlık vardır ve bu varlık Türk milletinin varlığıdır. Dolayısıyla, onu da bir şekilde rehabilite etmek ve belirli bir yapının içerisine oturtmak gerekiyordu. O nedenle de dendi ki –bu, yüce Meclisin iradesi- yüce Meclis dedi ki, efendim, altı ay içerisinde müracaat edenlerden bu şekilde dekar başına 5 YTL alınmak suretiyle bunların amacı dışında kullanılabilmesine imkân sağlanmış olmasına kanun cevaz verdi. Mesele bundan ibarettir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dekarı değil, metrekaresi.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet, doğrudur, metrekaresi 5 YTL. Siz ama o şekilde söylediniz de onun için.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben dekar demedim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, Sayın Ünlütepe’nin sorusu: “Cargill’le ilgili müteaddit yargı kararları vardır, bu tasarıyla yıkımını niçin uygulamıyorsunuz?” dedi. Tabii, bu bir tekliftir ve yargı kararlarıyla ilgili olarak da şunu arz edeyim: Şimdi, Kanun çıktıktan sonra, Kanun’un ilk şeklindeki geçici 1’inci madde, yani bu biraz önce bedelini söylediğimiz miktarla ilgili, düzenlemeyle ilgili Anayasa Mahkemesine bir iptal davası açıldı. İptal davasını da ana muhalefet partisinin değerli üyeleri açtı. Ve orada konu şu: 1) Bu Kanun’un tümünün şekil yönünden, 2) Geçici 1’inci maddesinin ise esas yönünden yürütmesinin durdurulması, yürürlüğünün durdurulmasını ve iptalini istedi. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin bu konuyla ilgili kararı şu. Anayasa Mahkemesi sonuç itibarıyla şunu söylüyor, diyor ki: “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 1) Şekil yönünden Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine oy birliğiyle, 2) Geçici 1’inci maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine 1 karşı oyla, oy çokluğuyla 22/12/2006 tarihinde karar verildi.” diyor Anayasa Mahkememiz. Şimdi, düzenleme… 20 Ocak 2007 tarihinde 5578 sayılı Kanun’la geçici 1’inci maddenin yerine bir geçici 3’üncü madde ihdas edildi. Bunun yürütmesinin durdurulmasına, yirmi gün içerisinde Anayasa Mahkemesi tarafından karar verildi. Şimdi, tabii, yirmi gün sürdüğü için ve yürütmenin durdurulması olduğu için bunun yerine esasen bir düzenleme yapmak gerekiyor. Çünkü yürütmesi durdurulmuş, bir boşluk söz konusu ve bunun mutlaka düzeltilmesi gerekiyor, bunun yerine bir şey konması gerekiyor. Bu bakıma da bu teklif böyle bir ihtiyacı gideriyor.

Şimdi, biraz önce de söylediğim gibi, Kanun’la tabii kastedilen şey Türkiye’de bir sorunu çözmektir. Ve Türkiye’de 2005 yılında çıkarılan bu Kanun yayımlanmadan önce, bu Kanun olmadan önce olmuş birtakım, yapılmış birtakım işler var. Bunlara ait bir düzenleme yapılması gerekiyor. Bunu getirip sadece bir firmayla ilişkilendirmek, onunla ilişkiliymiş gibi göstermek de doğrusu çok doğru değildir.

Sayın Ünlütepe’nin yine bunun işte dış kaynaklı bir talep olduğu yönündeki bir değerlendirmesi, bir sorusu var. Ona da tabii katılmadığımı söylemek istiyorum. Hiçbir Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti başkanı da üyesi de, dışarıdan talimatla kendi yasasını değiştirmez, kendi yasasını koymaz; tüm yasalar burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle ortaya çıkar, sizlerin verdiği oyla kabul edilir veya reddedilir; bu da onlardan bir tanesi.

Sayın Macit’in mera alanlarının kapsam dışına çıkarılmasıyla ilgili bir değerlendirmesi oldu. Burada, Balıkesir ve Bursa’yla ilgili, tahsis amacı değişikliğinin ne kadar olduğuna dair bir sorusu var. Benim elimdeki bilgiye göre -meraların tahsis amacı değişikliğiyle ilgili- 1998-2007 yılları arasında, Balıkesir’de 1.241 dekar, Bursa’da da 1.143 dekar alan için tahsis amacı değişikliğiyle ilgili olarak başvurulmuş ve buna ait işlem yapılmış.

Sayın Tankut’un, “Amacı dışına çıkan toplam miktar nedir ve bununla ne kadarlık bir alan affedilmiş olacak?” sorularına, zannediyorum daha önce verdiğim soruların cevabı içerisinde bu da var, çünkü amaç dışına çıkarılan toplam miktar 4.500 hektar ve eğer kanun yürürlüğe girer ve bizim arzu ettiğimiz şekilde, Türkiye’de bu konuyla ilgili vatandaşlarımızın tamamı müracaat ederlerse de 20 bin kişi bundan yararlanmış olacaktır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Sayın Başkanım, bizim başkanlığımıza da yöneltilmiş sorular vardı, müsaade ederseniz onlara bir kısa açıklamada bulunmak isterim.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç’in bir sorusu vardı. Siz, Başkanlık makamı olarak bu konudaki gerekli açıklamayı yaptınız, ama bir kez daha, kayıtlara girmesi bakımından ifade etmekte yarar var.

Bu basımla ilgili, gündeme gelen maddi hata, Komisyonumuzla alakalı olmayıp, zaten bu görüşmeler esnasında da düzeltilmesi gündeme gelecek olan bir konuydu. Belki de böyle bir soruyla bu öne alınmış oldu.

Bir diğer sorusu: “Bu 5 YTL/metrekare yeterli midir?” diye ifade etti. Sayın Bakan bunu açıkladı ama vuzuha kavuşması bakımından şu açıklamayı gerekli görüyorum: Değerli arkadaşlar, burada yapılan tesisler şahısların kendi arazileri üzerine yapılmış tesislerdir. Herhangi bir şekilde kaçak, kamuya ait bir arazi hazinesi üzerine veyahut da bir orman arazisi üzerine yapılmış herhangi bir tesis değildir.

Bir diğer soruları: “Burada Anayasa Mahkemesinin bu konuya ilişkin almış olduğu kararları Komisyon görmezden gelerek görüşmelerini sürdürmüştür ve rapor hazırlamıştır.” gibi bir ifadede bulundu. Değerli arkadaşlar, dağıtılmış olan bu metinde, 6’ncı sayfada, Komisyonumuzun       -özellikle bu Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlarla ilgili- gerek yürütmeyi durdurma gerekse de bizim bu konuda yapmış olduğumuz düzenlemelere ilişkin bütün açıklamalar var. Herhangi bir şekilde yüksek yargının vermiş olduğu kararları hiçe sayan veya bunları yok sayan bir anlayışla yasama faaliyeti sürdürülmüş değildir.

Sayın Tankut’un sorusuna gelince: “Burada, bu yapılan düzenleme içinize siniyor mu?” şeklinde bir soru sordu. Değerli arkadaşlar, bu bir tasarı değil, bu bir teklif. Kaldı ki, tasarı olmuş olsa bile Hükûmet kanadından gelen bir talep olarak değerlendirilecektir. Burada da bir grup milletvekili arkadaşımızın bir talebi söz konusudur. Meclisimizde yer alan her bir milletvekili veya milletvekili arkadaşlarımızın bu memlekette sıkıntı olarak görülen konulara ilişkin düzenleme konusunda kendi takdir hakları vardır ama bu takdir hakkının kabulü veya reddi, birazdan sizlerin oylarıyla kabul edilecek veya reddedilecektir. Bunu bilgilerinize arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısına bakacağım efendim.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

On beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.53

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TOPRAK KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI KANUNU İLE MERA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 03/07/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (f) ve (g) bendi eklenmiştir.

“f) Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/02/2001 tarihli ve 4628 sayılı Enerji Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımı ile ilgili yatırımları,

g) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında, grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, kanun tasarısının 1’inci maddesinde, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13’üncü maddesine iki bent ekliyoruz. Burada öncelikle, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13’üncü maddesini kısaca size açıklamak istiyorum.

Bu Kanun’un 13’üncü maddesi: “Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması ve Kurulun uygun görmesi şartıyla;

a) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar,

b) Doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı,

c) Petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,

ç) İlgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri,

d) Bakanlıklarca kamu yararı kararı almış plan ve yatırımlar,

e) Kamu yararı gözetilerek yol altyapı ve üstyapısı faaliyetlerinde bulunacak yatırımlar.”

Buradan da anlaşıldığı gibi, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 13’üncü maddesi, tarım topraklarının amaç dışı kullanımında çok elzem durumlarda çok stratejik birtakım faaliyetlerde kullanımına müsaade ediyor. Biz buraya iki bent daha ekliyoruz. Bunlardan bir tanesi (f) ve diğeri (g) bendi. İki maddeden ilki: “Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi üzerine 20/02/2001 tarihli ve 4628 sayılı Enerji Piyasası Kanunu uyarınca yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımıyla ilgili yatırımları” ve (g) bendi olarak da “Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları”nı ekliyoruz.

Tabii ki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim temel felsefemiz, Türkiye’de mevcut tarım arazilerimizi korumak, bunların amaç dışı kullanımını önlemek. Ancak bu kanunun -şu anda yüce Mecliste görüşülen kanunun- 1’inci maddesinde, yenilenebilir enerji kaynak alanlarına tahsis edilmesi ve jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımlarına tarım alanlarımızın tahsis edilmesi konusu bizim grubumuzca uygun görülmüş, biz bu 1’inci maddede olumlu görüş bildirmiştik komisyon çalışmalarımızda da. Ancak bu kanun tasarısının tümü üzerinde 2’nci maddeden dolayı olumsuz oy kullanacağımızı burada belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, neden 1’inci maddeyi olumlu buluyoruz? Siz de takdir edersiniz ki, Türkiye’nin enerjisi, enerji temini dışarıya bağlı, ithalata bağımlı. Yaklaşık olarak ithalatımızın yüzde 70’ini enerji giderlerimiz oluşturuyor. Bu anlamda enerji açığımız, ülkemizin, gerçekten çok ciddi boyutlarda. Düşünün ki Türkiye enerji ithal eden bir ülke olmaz ise bugün 65-70 milyar dolar civarındaki dış ticaret açığımızın sıfır seviyelerine düşeceğini ve ülke ekonomisine sağlayacağı katkıları bir göz önüne getirmenizi buradan istiyorum. Dolayısıyla, hem ekonomik anlamda hem de yenilenebilir enerji kaynaklarının çevre dostu olması, ekonomik olması, özellikle son günlerde sıkça konuştuğumuz küresel ısınmaya neden olan fosil kaynaklı enerji kaynaklarının çevreye, dünyaya verdiği olumsuzluklardan sonra elbette ki ülkemizde de bu tip enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında çalışmalarımızın olması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yenilenebilir enerji kaynakları, son günlerde enerji sektöründe de çokça konuşulan bir konu. Doğanın kendi evrimi içerisinde bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynaklarını yenilenebilir enerji olarak tanımlıyoruz. Bunlar hidrolik, yani, su, güneş, rüzgâr ve jeotermal gibi doğal kaynaklar yenilenebilir olmalarının yanında temiz enerji kaynaklarıdır. Bugün dünyada yaygın olarak kullanılan yakıtlar, yakılınca biten ve yenilenemeyen enerji kaynaklarıdır. Nükleer enerji, tüm dünyada beraberinde getirdiği teknik, politik, çevresel ve ekonomik sorunlarla birlikte rahat tercih etmediğimiz bir enerji kaynağı çeşididir. Ancak, ne yazık ki, bütün dünya yavaş yavaş nükleer enerjiden vazgeçerken biz, demode olmuş bu enerji türünü 9 Kasım 2007 tarihinde Meclisten 5710 sayılı Kanun’la geçirdik ve ülkemizi, bir anlamda, gelecekte yaşanabilecek sorunlarla karşı karşıya getirmiş olduk.

Değerli arkadaşlarım, fosil, nükleer ve diğer enerji üretim yöntemlerinde atmosfere sera gazı olarak ifade edilen zararlı gazlar salınmakta, bu gazlar dünyamızın iklim koşullarını etkilemekte, havayı, suyu, tüm çevreyi kirletmektedir. Son günlerde fosil yakıtların neden olduğu sera gazı salınımındaki artış, bilindiği gibi, küresel ısınmaya sebep olmaktadır. Küresel ısınmanın neticesinde ortaya çıkan kuraklık, dünya tarım üretimini olumsuz olarak etkilemektedir. Dünyadaki bu gelişmelerden ülkemiz de nasibini almış, son yıllarda kuraklığın sebep olduğu tarımsal üretim kayıpları ülkemiz ekonomisini olumsuz etkilemiştir.

Bu değerlendirmeler gösteriyor ki, temiz enerji kaynakları olan yenilenebilir enerji kaynaklarını en rasyonel şekilde kullanmamız gerekiyor. İşte bu nedenle, bu kanun değişikliğinin ülkemizin enerji açığını kapatmasına ve temiz enerji üretmemize katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Tabii ki, tarım topraklarımızın tarım dışı kullanımına müsaade etmemiz mümkün değil ancak yenilenebilir enerji gibi istisnai konularda bu durumlar istismar edilmeden tarım topraklarının tarım dışı kullanımına açılmasına taraftarız. Biraz sonra bu kanun tasarısının 2’nci maddesi görüşülecek. İşte burada tarım topraklarının amaç dışı kullanım istisnalarının nasıl istismar edildiğini hep beraber göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarı, İktidara geldiği günden bu yana tarım sektörünü ülke ekonomisine bir yük olarak gördü. AKP İktidarının zihniyeti “Tarımsal üretim tartıda ağır ancak pahada hafiftir, bırakalım başka ülkeler üretsin, biz satın alırız.” şeklinde olmuştur. Ancak bugün gelinen noktada, AKP’nin tarım politikaları Türk tarımını dışarı bağımlı hâle getirmiştir.

Bu politikaları neticesinde, geçtiğimiz yıl, Türk tarımının üzerindeki tahribatlar su üzerine çıkmış, tarım sektörü küçülmüş, tarımsal dış ticaret açığı 1 milyar dolar gibi önemli seviyelere gelmiştir. Ancak Hükûmet tarımdaki bu olumsuzluğun nedenini kendince bulmuş, bunu sadece kuraklığa bağlamıştır. Oysaki bu durumu sadece kuraklıkla izah etmek, Hükûmetin tarım politikaları konusundaki başarısızlığının üzerini örtmeye çalışmaktan başka bir şey değildir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2007’de tarımsal ürün ithalatında rekor bir seviyeye gelindi. Hükûmet sadece ihracat rekorlarından bahsediyor, ama ben size ithalat rekorlarından da bahsetmek istiyorum. İzlenmekte olan, ucuz kura ve ithalata bağlı büyüme modeli dış açığı artırdı. Ülkemiz tarımsal ürünlerde ithalat cenneti hâline geldi ve az önce de belirttiğim gibi, 2007 yılında, ülkemiz, yaklaşık olarak 1 milyar dolar tarım sektöründe dış ticarette maalesef açık vermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, son günlerde, tarımsal üretim yapan bölgelerden yoğun telefonlar alıyorum. Sayın Tarım Bakanım da buradayken, şu anda ekranları başında da binlerce çiftçi bizi izliyor.

2007 üretim döneminden kaynaklanan, üreticinin ürün destek alacakları önümüzdeki günlerde ödenecek. Ancak, aldığımız duyumlara göre, dane mısır dışındaki diğer ürünlerde ürün desteğinde herhangi bir değişiklik olmayacak. Fakat dane mısır ürününde geçen dönem -yani 2006 sezonu için- ödenen kilogram başı 6,7 kuruş destek priminin, bu yıl -yani 2007 ürün dönemi için- kilogram başı 2 yeni kuruş seviyelerine düşeceği duyumları almaktayız. Bunu Sayın Bakanımın buradan değerli üreticilerimize açıklamasını istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seçer.

1’inci madde üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Yılmaz Tankut söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün, yine, ne yazık ki AKP İktidarının milletimizin ve toplumumuzun faydasından ziyade yabancı şirket ve onların temsilcileriyle, iktidarını borçlu olduğu bazı merkezlerin çıkarları ve taleplerini gözeten bir yasa teklifi dayatmasıyla karşı karşıya bulunmaktayız.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; acaba hiç merak ettiniz mi, toprak nasıl oluşmaktadır? Toprak neden bu kadar önemlidir? Toprak, dünya üzerinde hayatın devamı için gerekli temel unsurlardan hiç şüphesiz bir tanesidir. Doğal faktörlerin karşılıklı etkileşimi sonucu kayaların fiziksel ve kimyasal ayrışmaya uğraması ile toprak oluşmaktadır. Bitkilerin yetişmesi için toprağa kesin bir bağlılık söz konusudur. İnsan ve hayvanların yaşamı ise besin zincirinin bir gereği olarak, dolaylı yoldan da olsa, toprakla ilintilidir, bağlantılıdır.

Toprağın beslenme gibi yaşamsal bir aktiviteyle yakından ilişkili olması, önemini daha da artırmaktadır. Başka bir ifadeyle, diğer doğal kaynaklarla karşılaştırıldığında maddi açıdan fazla değer taşımıyormuş gibi gözüken toprak, gerçekte ülkelerin en önemli zenginlik kaynağıdır. Bu zenginliğin bilincine varmış olan ülkeler toprak kaybını önlemek ve azaltmak için toprak koruma önlemlerini almışlardır.

Toprak koruma bilincinin gelişmesinde kuşkusuz toprağın oluşum sürecinin geniş bir zaman dilimini kapsaması etken olmaktadır. Gerçekten de 10-15 santimetrekarelik bir toprak tabakasının oluşması için binlerce yıl gibi uzun bir zaman diliminin geçmesi gerekmektedir. Tarım için en az 60 santimetre toprak gerekli olduğu düşünülürse en uygun şartlar altında dahi tarım toprağının yirmi bin yılda oluştuğu ifade edilmektedir. Bu nedenle toprak kaybıyla oluşan açığın kısa sürede kapatılması da elbette ki mümkün değildir ve bu durumun etkisi oldukça geniş ve kapsamlıdır. Kaybın kısa bir süre içinde karşılanamaması, ülkelerin ekonomik yapılarına etki ederek fakirleşmelerine hatta can ve mal kayıplarının da yaşandığı büyük doğal felaketlere yol açabilmektedir. İşte, bütün bu nedenlerden dolayı yıllardan beri ülkemizde toprak koruma konusunda, yeterli olmasa da, birtakım çalışmalar yapılmış ve kanunlar çıkartılmıştır.

Şu an yürürlükte olan Toprak Koruma Kanunu 2005 yılında birçoğunuzun da içerisinde bulunduğu bu Meclis tarafından çıkartılmıştır. Dolayısıyla, eğer 2005 yılındaki bu kanunu bilerek ve anlayarak çıkartmış iseniz bu konunun da önemini biliyor olmalısınız diye düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan bu maddede yenilenebilir enerji kaynak alanlarının kullanımıyla ilgili yatırımlardan bahsedilmektedir. Şimdi, buradan sormak istiyorum: Bu yatırımı yapacak olanlar, bu yatırımlarını illaki birinci sınıf verimli tarım arazilerine yapmak mecburiyetinde midirler? Ne yazık ki bu konuda yüz binlerce hektar tarım arazilerimizi, başta Adana ve Çukurova olmak üzere ülkemizin pek çok bölgesinde verimsiz tarım dışı alanlara sanayi ve diğer tesislerimizi yapma imkânımız mevcut iken, bütün bunlara rağmen, kaybetmiş durumdayız, yüz binlerce hektar verimli tarım arazimizi bu politikalarla kaybetmiş durumdayız. Bu yatırımları yapanlar, bu yatırımı yapan insanlarımız, verimsiz ve tarım yapılamayan alanlara bu yatırımlarını yapsalar, projelerini de buna göre yeniden düzenleseler daha iyi olmayacak mıdır? Bu tür yatırımlara izin vermek suretiyle -az önce de ifade etmeye çalıştığımız- binlerce yılda oluşan bu verimli toprakların katledilmesine vicdanınız nasıl el verecektir, gelecek nesillere nasıl cevap verebileceksiniz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyı gündeme getiren sayın milletvekillerinin bu konudaki inadını anlamamız da mümkün değildir. Bu nasıl bir ilişki veya bizim bilmediğimiz gerek yurt içindeki ikili görüşmeler veya yurt dışındaki ikili görüşme iddiaları… Yasada söz konusu olan, bilerek yanlış yatırım yapmış olan şirket veya şirketlerin yaptıkları yanlışlarının örtbas edilmesi veya hatasının kanunla kapatılmak istenmesindeki iyi niyetli olmayan bu inadı bizlerin anlayabilmesi elbette ki hiç mi hiç mümkün değildir.

Öbür yandan, bu yasanın bir sonraki maddesi olan 2’nci maddedeki geçici 4’üncü maddeyle belirtilen tarihi de buradan anlayabilmiş değiliz. Bir kanun maddesinde böyle bir tarih olabilir mi değerli arkadaşlar? 11/10/2004. Neden? 1/1/2004 tarihi veyahut 1/10/2004 tarihi değil de 11/10/2004 diye bir ayın on birinci günü belirtilirse, elbette ki burada, bu kanun teklifinde bizlerin bir kasıt araması, bir iltimas araması ve bir kayırma araması gayet doğaldır.

Yine değerli arkadaşlarım, ayrıca, aynı maddede “…Bakanlığa başvuru tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde tamamlanıncaya kadar başvuru sahipleri faaliyetlerine devam eder.” denmektedir. Peki -buradan yine soruyorum- buradaki iki yıl çok uzun bir zaman dilimi değil midir? Zaten bu yasadan faydalanacak firmalar, 2004 yılından önce bu yatırımı yapmış ve binalarını inşa etmiş olacağı için her türlü yapısal işlemlerin bitmiş olması gerekmemekte midir? Dolayısıyla, neden, niçin altı aylık bir zaman dilimi değil de iki yıllık bir zaman dilimi verilmektedir? Burada, bu sürenin uzun tutulması ise kasıtlı bir niyet olduğu düşüncemizi kuvvetlendirmektedir. Sanki bu yasadan faydalanacak olan işletmelerin yapısal büyüklüklerini daha da artırmaları, yani tarım arazilerini daha fazla işgal etmeleri, herhangi bir nedenle işletmesini küçük tutmuş firmalara bu işletmelerini daha da büyütüp ondan sonra başvurmaları önerilmektedir ki firmaların daha fazla verimli tarım arazisini yok etmelerinin kanuni olarak yolu ve önü açılmaktadır değerli arkadaşlarım. Öbür yandan, bu işletmelerin üzerinde bulunduğu tarım arazisi tapulu malları ise metrekaresine 5 YTL almak sanki bu yasanın asıl hazırlanış niyetini gizlemek için yapıldığı hissini uyandırmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birçok nedenle hukuka aykırı olan bu düzenleme, çok yetersiz olan verimli tarım arazilerinin talanına kapı açan anlayışlara meşruiyet kazandırdığı için kamu menfaati, toplum çıkarlarıyla bu yasa teklifi ne yazık ki bağdaşmamaktadır. Ayrıca, bir yabancı firma adına hukuksal düzenleme olma özelliği taşıyan bu yaklaşım millî duruş ve ülkenin geleceğine de ters düşmektedir.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifi milletimizin, ülkemizin, tarım sektörünün ve köylülerimizin faydasına, geleceğine, kardeşlik ve huzuruna hizmet edebilecek bir yasa teklifi kesinlikle değildir. Meclisimize getirilen bu yasa teklifi, ne yazık ki baştan sona yanlışlık, eksiklik ve haksızlıklarla doludur. İşte, bu yüzden gelecek nesillerimizin hak ve kazanımlarına ipotek koyup onların hakkını yerli ve yabancı ticari şirketler yoluyla gasbetmek istemiyorsak bu yasa teklifine “evet” demeyeceğinizi ümit ediyor ve hepinizin, yasa tasarı ve teklifleri hazırlanırken şirketlerin değil, ama yüce Türk milletinin vekilleri olacağınızı, olduğunuzu hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.

1’inci madde üzerine, şahsı adına, Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Ayar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, bu akşam idrak edecek olduğumuz Mevlit Kandili’nin de tüm Müslümanlara hayırlı olmasını diliyor, kandillerini tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasanın 1’inci maddesinde yapılmakta olan, 5403 sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesine iki bent, (f) ve (g) bentlerini ekliyoruz. (F) bendiyle beraber…

“Küresel ısınmayla birlikte su, rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından istifade etmek büyük öneme haiz olmuştur, bunun için de yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.”

Kısacası şudur: Bugün enerjinin önemini hepimiz biliyoruz ve enerjiye olan ihtiyaç da gün geçtikçe artmaktadır. Bugünkü ağırlıklı olarak bütün dünyada ve Türkiye'de kullanılan enerji, fosil yakıtlardan elde edilmiş olan yani kömür, doğal gaz ve petrol kaynaklı enerjilerdir, ama bunlara baktığımız zaman, maalesef, bu enerjiler hem sonsuz değil, hem de çevreye büyük zararları olmakta. Bilhassa günümüzde bu yakıtlardan salınan karbon gazları küresel ısınmaya neden olmaktadır ve küresel ısınmayla birlikte de dünyanın iklimi değişmekte ve çevre felaketlerine doğru gitmekteyiz. Bunlara tabii ki bütün dünyanın acilen önlem alması gerekiyor.

Ayrıca, bir diğer konu da bu yakıt türü pahalı bir yakıt türü olmuştur. 2002 yıllarında petrolün varili 20 dolar civarında iken bugün 100 dolarlara ulaşmıştır ve biz, petrol olsun, doğal gaz olsun bunların yüzde 90’ından fazlasını da ithal etmekteyiz.

Yenilenebilir enerji, su, güneş, rüzgâr gibi kaynaklardan, jeotermallerden elde edilen enerji hem ucuz enerjidir hem çevreye zararı olmayan enerjidir hem de kullanılabilir bir enerjidir. Bu yasayla beraber 1’inci maddeye eklenen fıkrayla, bu yeni enerjilerin, yeni enerji santrallerinin, yeni enerji tesislerinin kurulabilmesi için birtakım, Toprak Koruma Kanunu ile ilgili oluşmuş olan birtakım engellerin kaldırılması bu yasayla sağlanmış olacaktır.

Ayrıca, 1’nci maddenin (g) bendiyle birlikte jeotermal kaynaklı seracılık. Bu, dünyada var ama Türkiye’de yeni yeni uygulanmaya başlanmıştır ve Türkiye’nin jeotermal kaynakları gerçekten boldur ve bunlardan da istifade etmemiz gerekiyor. Jeotermal kaynaklı seralar, gerçekten çok verimli oluyor diğerlerine göre. Hem bu seralarla birlikte daha çok üretim, daha ucuz üretim sağlanmış oluyor.

Bu yasayla birlikte yine bu jeotermal kaynaklı seraların sanayi yatırımıdır, değil midir gibi kafa karışıklıklarını önlemek ve bunların önündeki engelleri de aşmak için bu 1’inci maddeye bir bent eklenmektedir.

Ayrıca, bu yasa bir “Cargill yasası” değildir. Bütün, çoğunlukla bir Cargill meselesinin üzerinde duruluyor, bir fabrikanın, bir tesisisin üzerinde duruluyor ama bir Kocaeli Milletvekili olarak sizlere şunu söyleyeyim: Gelin, Kocaeli’de, bilhassa Gebze tarafına doğru gelin bakın, yüzlerce, hatta sayıları bini bulan bu tip tesisler göreceksiniz. Bunlar zamanında yapılmış; kimi ruhsatsız yapılmış kimi depoculuk ruhsatıyla birlikte yapılmış ama resmen bunlar fabrika ve bu fabrikaları da kaldırdığınız zaman burası bir tarım arazisi de olmayacak, yine başka bir fabrika kurmak gerekecek. Çünkü bu topraklar artık sanayi bölgesi olmuştur, buralarda artık tarım yapmak imkânı kalmamıştır. Bunun için bu yasaya bütünüyle bakmak gerekir.

Bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum ve hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayar.

1’inci madde üzerine, şahsı adına Hatay Milletvekili Orhan Karasayar söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Karasayar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 111 sıra sayılı kanunun 1’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde toprakların korunmasıyla ilgili tedbirlerin yetersizliği ve arazilerin kullanımı konusunda yanlışlıkların olması nedeniyle, toprağın korunması ve usulüne göre kullanımı konusunu tüm unsurlarıyla kapsayan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çıkarılmıştır. Kanun’un amacı, toprağın doğal veya yapay yollarla kaybını ve niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını, geliştirilmesini, sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak planlı arazi kullanımını sağlayacak usul ve esaslar belirlenmiştir. Kanun’un kabulü ile toprakların korunması, arazilerin doğal özellikleri gözetilerek rasyonel planlar dâhilinde kullanılması, getirilen planlamalara tarımın yanında sanayi, kentleşme ve turizm için tarım dışı kullanımlara uygun alternatifli alanların kullanılmasını sağlayacak tedbirler getirilerek yatırımın önündeki bürokratik engellerin asgariye indirilmesi hedeflenmiştir.

Bugün, genel hususlarla birlikte, Kanun ile getirilen yenilikler şunlardır: Toprağın korunması ve tarım arazilerinin kullanımı konusunda, merkezi idareyle birlikte, valilikler nezdinde sivil toplum örgütlerinin de katılımı sağlanarak Toprak Koruma Kurulu oluşturulmuştur. Ülke genelinde toprağın korunması ve arazilerin kullanılması plan ve projelere bağlanmaktadır. Yasa’yla üç yeni planlama getirilmiştir:

Arazi kullanım planlaması: Bakanlığımızca yapılacak bu planla, toprak ve su potansiyeli dikkate alınarak arazilerin doğal özelliklerine en uygun kullanım şekilleri belirlenecektir.

İki: Tarımsal amaçlı arazi kullanım plan ve projeleri: Belirlenen tarım arazilerinde yapılacak her türlü tarımsal faaliyetin arazinin doğal özelliklerine uygun olmasını sağlayan bir plan veya projeleme şeklidir. Valilikler tarafından yapılacak bu planlar, tarım arazilerinin sağlıklı bir şekilde kayıt altına alınmasına yardımcı olacaktır.

Toprak koruma projelerinin hazırlanması: Bu projeler, yerleşim alanları dışında yapılacak her türlü kazı, dolgu işleri gerektiren faaliyetler için, araziyi kullananlar tarafından toprak kayıpları ve arazi bozulmalarını önlemeye yönelik hazırlanacaktır.

Yasa’nın getirdiği diğer önemli yenilik, tarımsal potansiyeli yüksek büyük ovaların ve çölleşme tehlikesi bulunan, erozyona duyarlı alanlar belirlenerek koruma altına alınmasıdır.

Bu düzenleme Anayasa ve Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi gibi, taraf olduğumuz uluslararası yükümlülüklerimizin de yasal altyapısını oluşturmaktadır. Arazi toplulaştırılması ve kırsal alan düzenlemesi, kamu yararı doğrultusunda, yeni esaslara göre yapılacaktır. Yasa’nın uygulama yönetmeliği hazırlanmış ve 15/12/2005 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. İllerde kurulan toprak koruma kurulları bu tarihten itibaren çalışmaya başlamıştır. Bakanlığımız Yasa’nın uygulanmasında önemli yeri olan planların yapılması, sınıflama, standart oluşturma ve çalışma ölçeğinin belirlenmesi çalışmalarını tamamlamıştır. Dünyada kullanılan örneklerine uygun olarak Bakanlığımız toprak etüt ve arazi değerlendirme standartlarını ilk defa oluşturmuş, elde edilen sonuçların mevzuata dönüştürme çalışmaları devam etmektedir.

Görüşmekte olduğumuz kanun değişikliği ile Kanun’un 13’üncü maddesinin birinci fıkrasına iki yeni bent eklenerek yenilenebilir enerji kaynakları ve jeotermal kaynaklı teknolojik seraların zorunlu hallerde önemli tarım arazileri üzerinde kurulabilmesine istisna getirilmektedir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun talebi üzerine ülkemiz açısından son derece önemli olan yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırmak, gereksiz gecikmeleri önlemek amacıyla bu düzenleme getirilmiştir. Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımlarının entegre olması nedeniyle tarımsal yapı sayılmasında sıkıntılar yaşanmaktadır. Getirilen düzenlemeyle bu sıkıntılar giderilecek ve teknolojik seracılığın gelişmesinde katkı sağlanacaktır.

Getirilen geçici 4’üncü maddeyle Anayasa Mahkemesi tarafından yürütülmesi durdurulan Kanun’un geçici 3’üncü maddesi yeniden ele alınmış ve bu madde kapsamından yararlanmak isteyenlere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözleriniz tamamlayınız.

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

…bir yıl süre uzatma getirilmektedir.

5403 sayılı Kanun’un geçici 1’inci maddesi kapsamında belirlenen süre içerisinde, vatandaşlarımızın bir kısmı çeşitli nedenlerden dolayı bu düzenlemeden yararlanamamıştır. Bu madde kapsamında Bakanlığımıza 3.987 adet müracaat olmuş, 120 hektar alan izinlendirilmiştir. İller bazında yaptığımız bir çalışmaya göre yaklaşık 4.500 hektar alan için 20 bin kadar müracaat beklemektedir. Bu vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, kanunun hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim Başkanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karasayar.

Şimdi, 1’inci madde üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Süremiz on dakikadır. On dakikanın beş dakikasını sorulara ayıracağım.

Sayın milletvekilleri, lütfen sadece sorularınızı sorunuz, maksat hasıl olsun.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Çıkartılmaya çalışılan bu yasa, mısır tohumu da üreten Cargill kuruluşu içindir. Bildiğiniz gibi, ülkemizdeki mısır tohumlarının büyük oranı ithal veya ülkemizde yabancı sektörün kurmuş olduğu tesislerde üretilmektedir. Mısır tohumu çok pahalı bir girdidir. Üniversitelerimizin ziraat fakültelerinde mısır tohumu üretmek için bir çalışma var mıdır? Bakanlığınızın yerli tohum üretmek için bir çalışması var mıdır? Yok ise ithalatı teşvik etmiş olmuyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.

Sayın Coşkunoğlu

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.

Bu yasayla, belli konularda, sektörlerdeki yatırımcılara bu maddede kolaylık sağlanıyor diye özetleyebiliriz. Çiftçilerimiz atalarından, dedelerinden kalan toprakları işlerken, çok uzun yıllardır işlerken, şu anda birçoğu bu yaptıkları için, yani toprağı işledikleri için ecri misil ödemeye mahkûm kılınmışlardır. Bu konuda da çiftçilerimize bir kolaylık sağlamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.

Sayın Susam…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Bakana, aracılığınızla soru sormak istiyorum.

Bu yasanın çıkartılmasını teklif eden milletvekili arkadaşlarımızın da bulunduğu bölge olan Bursa’da, Orhangazi’de kurulu Cargill fabrikasının bulunduğu bölgeyi kısaca size özetlemek istiyorum Sayın Bakan, benim de doğduğum bir yer olduğu için. Zeytin ağaçlarıyla çevrili, İznik Gölü’nün çevresinde, Türkiye’de sulu tarımın ilk yapıldığı, tarıma dayalı sanayinin oluştuğu bir bölgede kurulan bu fabrikanın günde 3 bin ton su tüketerek çevreye çok ciddi şekilde -bundan sonra- zarar vereceği… Zeytinliklerle dolu bu alanda mısır üreten bir fabrikanın kurulmasını, Bursa Büyükşehir Belediyesinin organize sanayide yer vermesine rağmen oraya gitmeyip o bölgede fabrika kurmasını nasıl açıklıyorsunuz?

Aynı zamanda, çok önemli bir göl olan İznik Gölü’nün -suların bu kadar önemli olduğu bu dönemde- bu fabrika tarafından kirletilecek olmasını bir Tarım Bakanı olarak nasıl karşılıyorsunuz ve zeytinliklerle dolu bu bölgenin bu şekilde yok edilmesini, sulama havzasının yok edilmesini nasıl karşıladığınızı öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana iki sorum var. Sayın Başbakana sorduğum sorulara Maliye Bakanlığı koordinatörlüğünde verilen cevapta “Tarımda kullanılan mazotun ve elektriğin özel tüketim vergisinin kaldırılmayacağı ekonomik program ve bütçe politikaları açısından uygun bulunmamaktadır.” deniyor. Sayın Bakan, Hükûmetin tarım politikası çiftçiyi batırmak mıdır çıkarmak mıdır? Siz Tarım Bakanı olarak çiftçinin perişan olduğunu bilmiyor musunuz? Çiftçinin çok zor durumda olduğunu biliyorsanız,

1)     Gübre fiyatları yüzde 100 artmıştır. Bu konuda bir önlem alacak mısınız?

2)     Tarımsal amaçlı kullanılan mazotun ve elektriğin özel tüketim vergisini kaldırmayı sağlayacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaptan.

Buyurunuz Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim de sorum vardı Sayın Başkan, daha bir dakika var.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Varlı’nın bir sorusu var, mısırla ilgili yerli tohum çalışması olup olmadığını sordu. Mısır tohumluğu üretim çalışmalarımız var. Nitekim, bizim 2002 yılında hükûmete geldiğimizde Türkiye’de üretilen mısır tohumluğu 15.896 ton idi. Bu rakam, 2007 yılında 30 bin tona çıkarıldı, yani beş yıl içerisinde bunda 2 katlık bir artış sağlandı. Bundan sonra da bu çalışmalar son hızla devam ediyor. Bizim çıkardığımız ve çıkarmak suretiyle de çalışmalarına imkân ve zemin hazırladığımız hem bitki ıslahçı haklarının, tohumculukla ilgili kanunda yaptığımız düzenleme, onun yarattığı ortam ile Türkiye’de bitki tohumluğu üzerinde çok ciddi çalışmalar başlatıldı 2004’ten bu yana ve biz bunların da semeresini almaya başladık, önümüzdeki yıllarda çok daha iyi olacak.

Bakın, tohumlukla ilgili, mısır tohumluğuyla ilgili 2002 yılında bizim ihracatımız 4.694 tondur, 2007 yılında 7.575 tondur, yani 7.575 ton da mısır tohumluğu ihracatımız var. Ayrıca, tohumluk üretimi, özellikle sertifikalı tohumluk üretimi de, 2008 yılı içerisinde destekleme kapsamına alınmıştır. Bizim Hükûmetimiz döneminde sadece sertifikalı tohumluk kullanan değil, artık, sertifikalı tohum üretenler de destekleme kapsamına alınmak suretiyle Türkiye’deki yerli tohumculuğun geliştirilmesine özel önem verilmektedir.

Şimdi, Sayın Coşkunoğlu’nun, ecri misil ile ilgili bir sorusu vardı. Tabii, ecri misil uygulaması, malum, daha çok hazinenin uhdesinde bulunan, hazineye ait arazilerin işgal suretiyle -ki yasal tabiri bu olduğu için söylüyorum- işgal diye tanımlanan bir kullanım şekli karşılığında yapılan bir uygulama. Burada, Maliye Bakanlığı, kiralamayı teşvik eden, onu kolaylaştıran, böylece birtakım haklardan da o kullanıcının faydalanmasına imkân hazırlayan bir düzenleme getirmiştir ve bizim de Tarım Bakanlığı olarak, tabii, taraf olduğumuz husus ecri misil uygulamalarına son verilmesi, bu arazilerin ya satılması veyahut hiç değilse kiralanmak yoluyla kullanımının daha rahat ve ekonomiye daha faydalı bir şekle dönüştürülmesidir.

Sayın Susam’ın sorusu, tabii, Cargill firmasının bulunduğu konum, tükettiği su, bulunduğu alanla ilgili ve benim bunu şahsen nasıl karşıladığıma dair bir soru. Şimdi, tabii, bu adı geçen firmaya ben de benim içinde bulunduğum Hükûmet de kuruluş izni vermedi. 1997 yılında alınan bir Yüksek Planlama Kurulu kararıyla, bundan on bir sene önce bu firmaya izin verilmiş ve yeri o zaman tahsis edilmiş.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, o zaman kanun yoktu.

Yanlış bilgi veriyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Üzerinde 2002 tarihinde de Bakanlar Kurulu kararıyla…

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman Toprak Reformu Kanunu yoktu, yanlış bilgi veriyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yok, yanlış bilgi...

Şimdi, karşılıklı olmasın Sayın Genç.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaki korsan yayını kesin lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman kanun yoktu, Toprak Koruma Kanunu...

BAŞKAN – Lütfen, açıklamayı dinleyiniz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Bakan yanlış bilgi veriyor.

BAŞKAN - Sayın Genç, lütfen, açıklamayı dinleyiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Doğru açıklama yapmak lazım ama Sayın Başkan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, 1997 yılında YPK kararıyla yer tahsisi yapılan, faaliyete geçen, 2002 yılında da işletmesine Bakanlar Kurulu kararı çıkarılmak suretiyle devam kararı verilen bir firmayla biz karşı karşıyayız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O kararları görelim Sayın Başkan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla benim burada şahsi görüşümün şu an itibarıyla on bir yıl öncesine nispetle bir açıklamanın bir anlamının olmadığını düşünüyorum. Eğer bugün böyle bir müracaat olursa, uzmanlar gider, yerine bakar, gerekli değerlendirmeyi yapar ve ona göre de alınan karar neyse, ona riayet eder.

Sayın Kaptan, Hükûmetin tarım politikası içerisinde gübreyle ilgili bir önlem alınıp alınmadığını sordu.

Tabii, bildiğiniz gibi, gübre, büyük ölçüde doğrudan ithal edilen, Türkiye içerisinde üretilen kısmının da hammaddesinin yüzde 95-96 oranında ithal edildiği bir ürün ve dünyada arzı sınırlı olmasının yanında, talep aşırı derecede arttığından dolayı dünya piyasalarında gübrede anormal artış söz konusu. Bizim yapabileceğimiz husus şu:

Bir, üreticilerimize destek sağlamak.

İki, Türkiye’nin, gübre üreten bazı tesislere, yurt dışında yatırımlara ortak olmak kaydıyla, oradan daha rahat ve daha ucuz gübre temin etme çabasıdır.

Türkiye tarım kredi kooperatiflerinin iştiraki olan Gübretaş, geçtiğimiz ayda, İran’da, 685 milyon dolarlık dünyanın en büyük gübre fabrikalarından birine yüzde 50 oranında ortak olmuştur. Mayıs ayı itibarıyla 4,5 milyon tonluk bir üretim kapasitesine sahiptir hammaddeleriyle birlikte. Bunun 2,5 milyon tonu gübredir, 2 milyon tonu da gübre hammaddesidir, yani fosforik asit, vesaire. Buradan daha rahat ithalat yapılması ve en azından, Türkiye’nin, uluslararası gübre tekellerine karşı elinin güçlendirilmesini temin edecek bir çabadır, bir faaliyettir bu; Hükûmetimiz döneminde bu sağlandı. Bunun, önümüzdeki aylarda rahatlama getireceğini düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi sona ermiştir.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde dokuz önerge vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN - İç Tüzük’ün 87’nci maddesi uyarınca yedi önergeyi işleme alacağım ve…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim yanlış, Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, yedi önerge derken, grupların önergeleri hariç olması lazım.

BAŞKAN – Sayın Genç, İç Tüzük’ün 87’nci maddesini açıp okursanız, ona uygun olarak davranıyorum. Lütfen, müdahale etmeyiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, 87’nci maddede, milletvekilleri yedi önerge verir efendim, böyle olmaz ki.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 87’nci maddesi uyarınca işleme alınan yedi önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, grupların önergesi hariç yedi tane milletvekili önergesini işleme koyacaksınız.

BAŞKAN – İç Tüzük’ü sizinle bu anda tartışmak durumunda değilim Sayın Genç.

Buyurunuz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “kullanımı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve yararlanılması” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                      Kerim Özkul

                                                                                                           Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile düzenlenen 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “uyarınca” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “gereğince” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                    Ramazan Başak

                                                                                                         Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “kaynak” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                               Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                          İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “talebi” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “müracaatı” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                     Veysi Kaynak

                                                                                                   Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “alanlarının” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “sahalarının” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Turan Kıratlı

                                                                                                         Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1. maddesi ile Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen (f) bendine, “Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi” ibaresinden sonra “Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, ilgili meslek odasının ve yatırımın yapılacağı bölge halkının uygun görüşünün alınması” ibaresinin eklenmesini, “Enerji Piyasası Kanunu uyarınca” ibaresinden sonra “sadece” kelimesinin eklenmesini, “yenilenebilir enerji kaynak alanlarının” ibaresinden sonra “mevcut arazinin niteliğinde değişiklik yaratmayan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ufuk Uras

Akın Birdal

Sebahat Tuncel

 

İstanbul

Diyarbakır

İstanbul

 

Hasip Kaplan

Ahmet Türk

 

 

Şırnak

Mardin

 

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 111 sıra sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 1 inci maddesinin Kanun teklifinden çıkarılması hususunda gereğini arz ederim.

 

Hakan Coşkun

Mustafa Kemal Cengiz

Alim Işık

 

Osmaniye

Çanakkale

Kütahya

 

Yılmaz Tankut

İzzettin Yılmaz

Mithat Melen

 

Adana

Hatay

İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun.

Buyurunuz Sayın Coşkun. (MHP sıralarından alkışlar)

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 111 sıra sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle 13’üncü maddeye eklenmek istenen (f) ve (g) bendinin kanun teklifinden çıkarılması hususunda söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Yasa’daki 13’üncü maddenin (a), (b), (c), (ç), (d) ve (e) bentlerinde, zaten kamu yararı olan ve alternatifi bulunmayan her türlü yatırımlara, illerde valiler başkanlığında oluşturulmuş toprak koruma kurullarının uygun bulması hâlinde Bakanlık tarafından izin verilmektedir. Zaten (f) bendinde ifade edilmek istenen yenilenebilir enerji yatırımlarının ihtiyaç duyduğu arazilerin karşılanması hususu 13’üncü maddenin (d) bendinde mevcut bulunmaktadır. (g) bendinde ise, eklenen düzenleme ile bundan sonra yapılacak sera yatırımlarını kolaylaştırmayıp zorlaştırmaktadır. Eklenen bu fıkra ile yeni bir izin mekanizması ortaya çıkarılmış olup sera üreticilerine ilave külfet ve engeller çıkaracağı açıktır. Kanun’un 3’üncü maddesinin (k) bendinde seraları bir tarımsal yapı olarak tanımlamış ve zaten her sınıf arazide hiçbir sınıflandırma, sınırlama ve ayrım olmaksızın sera tesis edileceği hükmü mevcuttur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Tarım Bakanımızın yine bu kürsüde söylediği bir lafı kendisine hatırlatmak istiyorum, hoşumuza da gitmişti o zaman: “Hayvan sayısı azalmasına rağmen et ve süt üretimimiz artmıştır.” Buna hepimiz de sevinmiştik.

Bu artışı şöyle sıralayabiliriz: “Çayır, mera alanlarının ıslah çalışmalarının uzun yıllardan beri devam etmesi,” “yem bitkilerine,” “yem üreticilerine prim ödenmesi,” “suni tohumlama” diye başlıklar atabiliriz.

Hayvan, et ve süt üretimimizin artması hepimizi sevindirir. Ama bir yandan da tarım arazilerinin, bilhassa mera alanlarının tarım dışı kullanılmasını bu amaca ters bir uygulama olarak görmekteyim. Yani bir yandan bir doğruyu yaparken, bir yandan da bu doğrunun önünü kesecek önlemlerden uzak durmamız gerekir diye düşünüyorum.

Bunun yanında, Tarım Bakanlığımızın Avrupa’ya uyum açısından, Dünya Bankası projeleri açısından yürüttüğü diğer projeler var. Bunlardan bir tanesi, gelişmiş Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan ve bizde de 2004 yılından bu yana uygulanmaya başlanan e-tarım uygulamaları. Bundaki amaç, çevreye, insan sağlığına, doğal kaynaklara, hayvan refahına, bitki sağlığına önem vermek. Yani bir yandan bunlara önem veren projeler yaparken, bir yandan sanayileştirerek bunları tekrar eskisine mi döndüreceğiz?

Diğer taraftan, yine bir projemiz, ÇATAK projemiz, Çevre Amaçlı Tarım Arazilerinin Korunmasıyla ilgili bir projemiz. Bununla ilgili, çevre amaçlı tarım arazilerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili bir uygulama yapıyoruz, bir yandan da mera alanlarının, tarım arazilerinin tarım dışı kullanılmasına izin veriyoruz bu yasayla. Yani bu uygulamalarla, Tarım Bakanlığının bir tezat içerisinde olduğunu görüyorum.

Şu an 58 bin çiftçimiz, çeşitli sebeplerden dolayı kredi borçlarını ödeyemiyorlar ve hepsi hapis cezasına çarptırılmak durumunda. Bence, bir an önce bu teklifi getirin de şu 58 bin çiftçimizi hapis cezasından kurtarmamız için elimizden gelen gayreti gösterelim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletimiz adına ülkemizin yararına yasa yapmak için görevlendirilmiş olan yüce Meclisimizin üyeleri olan bizlerin, ülke menfaatinden çok kişisel menfaatlere yönelik böyle bir yasa teklifine olumlu oy kullanmamanızı temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Geç kaldın.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1. maddesi ile Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 13 üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen (f) bendine, “Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun talebi” ibaresinden sonra “Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, ilgili meslek odasının ve yatırımın yapılacağı bölge halkının uygun görüşünün alınması” ibaresinin eklenmesini, “Enerji Piyasası Kanunu uyarınca” ibaresinden sonra “sadece” kelimesinin eklenmesini, “yenilenebilir enerji kaynak alanlarının” ibaresinden sonra “mevcut arazinin niteliğinde değişiklik yaratmayan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Ufuk Uras (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeniz hakkında kim konuşacak?

UFUK URAS (İstanbul) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN -  İstanbul Milletvekili Ufuk Uras.

Buyurunuz Sayın Uras.

UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; ben de bu yasa görüşülürken, aralarında büyük dedemin de olduğu Çanakkale’de yitirdiğimiz bütün değerlerimizin, insanlarımızın kemiklerinin sızlamamasını temenni ediyorum. Mevlit Kandili’nin, Amerikan şirketleri hegemonyasına karşı mücadelemizde gücümüze güç katmasını diliyorum. Bütün duaların, haklıdan ve mazlumdan yana mücadele edenleri güçlendirmesini temenni ediyorum.

Sevgili arkadaşlar, burada yasanın Cargill’le ilgili olmadığına ilişkin bir somut iddia var. Sonuca bakıp sonuçtan geriye doğru gittiğimizde bu yasanın neyle ilgili olduğunu çok açık bir şekilde göreceğiz. Konuyla ilgili, Sayın Bakan, 20 bin civarında şirket olduğunu ve şahıs olduğunu söyledi ve bunu dekar hesabına göre yaptı. Bu hesabı -afla zaten kurtulan kurtuldu- var olan şirketlerin bütçesine göre yaptığımızda, konuyla ilgili 19.999 şirketin bütçesinin toplamı Cargill kadar oluyor mu bir bakmakta fayda var diye düşünüyorum. Bu kürsüde “milletin iradesi, Allah’ın izni” vesair gibi laflara bakmayınız. Cargill’in çıkarının Allah’la, milletle uzaktan yakından alakası yoktur. “Bu konuda alternatifiniz ne?” diye söylendi. Alternatif, kamusal çıkardır, tarımsal bütünlüğün korunmasına ilişkin heyetin demin reddettiği toplumsal muhalefet örgütleri, sendikaların vesairelerin dâhil olmasıdır. Bunu da, maalesef, keyfîliğe izin verecek kadar ilgili heyet reddetmiştir.

Şimdi, hepimiz topraktan geldik toprağa gidiyoruz. Bu toprağın kıymetini hepimizin bilmesinde fayda olacak. Gün gelecek o toprak hepimizin yatakhanesi olacaktır. Toprak, üretilebilir bir kaynak değil. Toprak, su ve hava, bizim hepimizin temel varlığı ve maalesef sizlerin sayesinde bu gidişle “toprağınız bol olsun” lafı da muhtemelen tarihe karışacaktır. Çünkü bu memleketin altı büyük ovasının altısının da tarım dışı amaca açılmasının masumane ve tesadüfi olmadığını bilmemiz gerek. “Tarım dışı amaç” gibi bir laf çok masumane gibi gözüküyor, ama arkasında ne tür kârların olduğunu biliyoruz. Ekolojik tahribatı önlemenin yolunun siyasi, ahlaki tahribatı önlemekten geçtiğini biliyoruz.

Burada yine Mustafa Kemal’in lafı edildi. Mustafa Kemal’le Cargill’in ne ilgisi var? Cargill’in önünü açtığınızda o tesisleri ürettiğinizi zannediyorsunuz. Cargill şirketini kendimizin şirketi mi zannediyoruz? Burada, Hükûmet, yine Mustafa Kemal’in adını anmadan “Biz kimsesizlerin kimsesiyiz.” demişti bütçe zamanında. Şimdi görüyoruz ki Cargill kimsesiz değildir. Gençler her gün “Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” diyor. O zaman “Varlığım Amerikan şirketlerine armağan olsun.” diye değiştirmemiz gerekir. “Köylü milletin efendisi”ndenCargill milletin efendisi”ne geçmemiz gerekir. Bizler “Yasa ile ilgili bütün toplumsal muhalefet örgütlerinin görüşleri alınsın, meslek örgütlerinin, yöre halkının görüşleri alınsın, birilerinin lütfuna, fıtratına, basiretine, mayasına kalmasın.” diyoruz. Hani demokrasi kültüründe buluşacaktık? Demokrasi kültürü ise: Gelin, Bursa halkını karşımıza almayalım; gelin, meslek odalarının iradesini karşımıza almayalım.

Yine bu kürsüde, ilgili bölgede tarımsal niteliğin kalmadığı iddiası tamamıyla safsatadır. Biraz önce Bursalı Vekilim ifade etti, Cargill’in etrafındaki bütün zeytinlikler Cargill’in çektiği su nedeniyle kurumaktadır, İznik’ten ve yer altı sularından. Dolayısıyla Cargill’le ilgili yasa uygulandığı, hukuk uygulandığı zaman, aslında çevredeki tarımsal arazinin kullanılması pekâlâ mümkün olacaktır, eğer yasadan amacımız minareye kılıf uydurmak değilse.

Cargill’in avukatları -siyasi avukatlarını kastetmiyorum, gerçek avukatlarından bahsediyorum- tevekkeli, “Boşuna uğraşıyorsunuz, bizi engelleyemezsiniz.” demişlerdi. Şimdi anlıyorum ki adrese teslim yasa asla olmamalıdır. Bursa’nın onurlu insanlarını, oranın mimarlarını, şehir plancılarını, odalarını bu yüzden kutlamak istiyorum.

Hayatta bükemediğimiz eli öpmemiz gerekir. Ben öpmüyorum ama Amerika Birleşik Devletleri yönetimini ve Cargill yöneticilerini buradan kutlamak istiyorum. Ne yapıp ettiniz, arzularınızı gerçekleştirdiniz. Ama unutmayın ki bu ülkenin devrimcileri ve sosyalistleri tarihte sizlere sizin anladığınız dilden konuşmayı her zaman göstermişlerdir.

Arkadaşlar, işin şirazesi çıkmıştır. Şiraze nedir gençler bilmeyebilir, kitabın sırtındaki şeridin adıdır. Gün gelir, o şiraze sizlere de yarayabilir. O yüzden burada “Dışişleri Komisyonu” diye yazılması aslında bir hatadan ziyade, Freudgil bir dil sürçmesidir. Freud diyor ki: “Kişileri söyledikleriyle değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uras, lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

Buyurun.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Tamamlıyorum.

…ağzından kaçırdıklarıyla tanırsınız.” Ülkemizde “çantacılar” denilen lisans tüccarları, enerji santralleri kuracağız diye lisans alıp karaborsada devredebiliyorlar ve biz bugün “Mahkemelerin yıkım kararını uygulamak pratik değil, mümkün değil” diyen Sayın Bakanın iradesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Yeminimizi unutmayalım. Hukukun üstünlüğüne yemin ettik, sosyal devlet için yemin ettik, demokrasi için yemin ettik. Daha önce aftan yararlananları kurtarmaya yönelik bir tutumu benimsemek mümkün değildir. Tarımsal arazinin bütünlüğünün bozulduğuna ilişkin Cumhurbaşkanından gelen itiraz karşısında, tam da hukuku uygulayarak, bu bütünlüğü sağlamanın yolu, meslek örgütleri ve toplumsal muhalefet örgütleriyle bu tanımı ortaya koymaktan geçer. Ben inanıyorum ki, hiçbir milletvekilimiz, Cargill’in değil, milletin vekili olduğu konusundaki iradeden şaşmayacaktır.

Hepimize kolay gelsin. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uras.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “alanlarının” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “sahalarının” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                      Turan Kıratlı

                                                                                                         Kırıkkale

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz:

Gerekçe:

Kanunun tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle mütalaa olunur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “talebi” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “müracaatı” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                     Veysi Kaynak

                                                                                                   Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanunun tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle mütalaa olunur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “kaynak” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                               Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Söz istiyor musunuz, gerekçe mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanunun tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle mütalaa olunur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile düzenlenen 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “uyarınca” ibaresinin madde metninden çıkarılarak “gereğince” ibaresinin madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                    Ramazan Başak

                                                                                                         Şanlıurfa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle mütalaa olunur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

111 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve birinci maddesi ile 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun onüçüncü maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinden sonra gelmek üzere eklenen (f) bendinde geçen “kullanımı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve yararlanılması” ibaresinin  madde metnine eklenmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                      Kerim Özkul

                                                                                                           Konya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Kanun tekniğine uygun olacağı düşüncesiyle mütalaa olunur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı bakıyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.31

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Teklifin 1’inci maddesi üzerinde Konya Milletvekili Kerim Özkul’un önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.42

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 79’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

111 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Şimdi, 2’nci sırada yer alan, İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’nun; EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulunun Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 2 Milletvekilinin; EXPO 2015 İzmir Yönlendirme ve Yürütme Kurullarının Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’nun, EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulunun Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 2 milletvekilinin, EXPO 2015 İzmir Yönlendirme ve Yürütme Kurullarının Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/60, 2/99) (S. Sayısı: 118) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 118 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Susam.

Süreniz yirmi dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulunun Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile ilgili, grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu kanun teklifi tabii ki uzun zamandır beklenen bir teklif. EXPO adayı olan İzmir’in adaylığıyla ilgili süreç 2004 yılında başladı. 2004 yılında, İzmir, EXPO üyeliği için Hükûmetimizi harekete geçirdi. Uluslararası Sergiler Bürosu olan BIE’ye üyelikle başlayan süreç 31 Mart tarihinde neticelenmiş olacak. Bu yarışı İtalya’nın Milano kenti ile İzmir beraber yürütmektedir. İnanıyorum ki, 31 Martta da Uluslararası Sergiler Bürosunun son sunumunu yapacağız, dördüncü sunum olarak. Bu sunumdan sonra da delegelerin oylamasıyla orada sonuç alınmış olacak. Bugüne kadar İzmir adına bu çalışmalarda emeği geçen herkesi kutlamak istiyorum.

İzmir “fuarlar kenti, kongreler kenti” olarak kendini kabul ettirmiş ve uzun yıllardır bu alanda Türkiye’nin örnek bir şehri olmuştur. 1922’de İzmir İktisat Kongresi ile Büyük Önder Atatürk, İzmir kentinin önemini, iktisat alanındaki yerini, İzmir’de bir kongre toplayarak başlatmış ve Türkiye’nin iktisadi faaliyetlerine yön verdiği bir kongreyi İzmir’de 1922 yılında başlatmıştır. Aynı zamanda İzmir’de de bir fuar gerçekleştirmiş, yetmiş altı yıldır İzmir bu fuarıyla, uluslararası niteliğiyle çok önemli çalışmalara imza atmaktadır. Aynı zamanda, İzmir, otuz beş tane fuar düzenleyerek, ihtisas fuarları anlamında da fuarlara önderlik yapan, içlerinde uluslararası nitelik taşıyıp, dünyanın ikinci büyük fuarı dediğimiz Mermercilik Fuarı’nı yapabilen çok önemli bir fuarcılık geleneğini uzun yıllardır yapmaktadır.

EXPO da bir fuardır, ama ticari bir fuar değil. EXPO, ulusların kültürlerini, tarihsel birikimlerini, teknolojik ve sosyal dokularındaki birikimlerini tüm dünya uluslarıyla paylaştıkları bir kültür sergisidir, bir büyük sergidir. Bu anlamıyla EXPO ticari niteliği olmayan, ama dünyada 1800’lü yıllardan bu yana gerçekleştirilen çok önemli bir fuarcılık organizasyonudur. Bu fuarcılık organizasyonunun Londra’da düzenlendiği yıllarda, 1870’lerde İngiltere’nin sanayi gelişmesini dünyayla paylaşarak, bu sanayi gelişmesinin dünya tarafından algılanmasına ve dünyada sanayileşmenin tohumlarının atılmasına önderlik yapılmıştır.

Bugün, İzmir de aday olduğu EXPO 2015’te kendisine “Daha İyi Bir Dünya İçin Sağlık” temasını seçmiştir. İzmir, sağlık anlamında çok köklü bir kültüre sahip bir kentimizdir. Bildiğiniz gibi İzmir’in sekiz bin beş yüz yıla dayanan bir tarihsel geçmişi vardır. Üzerinde birçok medeniyetin, birçok kültürün ve birçok etnik temeli olan ulusun yaşadığı İzmir’in bu anlamıyla sağlık alanında da çok önemli bir geçmişi vardır. İzmir’den ilk, tıp ve sağlık alanında dünyaca tanınmış insanlar geçmiştir. Bergama Asklepion, bu anlamıyla dünyada tıp tedavi merkezi olarak adından tarihsel olarak bahsettirmiş ve bugün, hekimlerin üzerinde yemin ettikleri ve bu yeminlerini her zaman belirttikleri bir tarihsel geçmişe sahiptir. Yine, aynı şekilde tıp uzmanlarının ve tıp doktorlarının kullandığı yılan resmi, bu tarihsel dokunun bugüne yansıyan bir ifadesidir. Tümüyle, aynı zamanda Balçova’da ve Seferihisar bölgesinde, Çeşme’de termal sağlık turizminin yaygın olmasının tarihsel kökleri de Agamemnon Kaplıcaları dediğimiz tarihsel geçmişe dayanır. Agamemnon Savaşlarındaki yaralıların tedavi edildiği çamur, o sağlık merkezlerinde elde edilen çamurdur.

Değerli arkadaşlarım, İzmir, EXPO’ya giderken tema olarak seçilen sağlık konusunun doğru bir seçim olarak yapıldığına inanıyoruz. Bu anlamıyla, İzmir bu konuda önemli çalışmalara imza atmıştır. EXPO’ya aday olurken, İzmir’in adaylığı, İzmir’in demokratik yapısının bir sonucu olarak var olan kurumların önerisiyle başlamıştır. İzmir’de “Başkanlar Kurulu” dediğimiz kurul, çeşitli sivil toplum örgütü liderlerinin oluşturduğu bir kuruldur. Bu kurul uzun yıllardır kendi arasında İzmir’i marka kent yapma konusunda tartışmalar yapmaktadır.

Bildiğiniz gibi, İzmir, cumhuriyet döneminden önce de Akdeniz’in en büyük liman kenti, ticaret kentiydi. Ancak, İzmir, cumhuriyet döneminin ilk yıllarında ekonomideki haklı büyümenin ve gelişmenin merkezi olurken, Ege Bölgesi’nin ekonomik ve sanayi kalkınmasının metropol kenti olurken, ilerleyen yıllarda merkezî idarenin de ihmaliyle hak ettiği noktayı bir yanıyla kaybetmiştir. Bunda İzmir’in suçu değil, İzmir’in merkezî idareden elde edemediği, alamadığı kaynak eksikliğinin de büyük payı vardır. Ama, İzmir’in sivil toplum geleneği, İzmir insanının yetişmiş, eğitimli insan gücü ve İzmir’deki demokratik dayanışma ruhu İzmir’i dünyanın marka şehri yapmaya, eski liman şehri olarak önemini bugünlere tekrar taşımaya, kentin turizm, ticaret ve sanayi kimliğini ön plana çıkarmaya bugün de gayret etmektedir. Bildiğiniz gibi, İzmir, merkezî idareye verdiğinden daha azını almaktadır. Ama, buna rağmen İzmir hâlâ Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olarak Türkiye’deki ekonomik, siyasal, ticari ve sanayi önemini korumakta, beş tane faal, altıncısı açılacak üniversitesiyle de bir üniversite kenti olarak da bilim ve teknolojide de üzerine düşeni yapmaya gayret sarf etmektedir.

Bu anlamıyla aynı zamanda demokrasinin beşiği olmuş bir kenttir İzmir. İzmir, her zaman Türkiye’de demokrasi hareketlerinin önderliğini yapmış, Türkiye’de demokrasinin savunucusu bir kent olarak da Türk insanın gözünü diktiği bir kent olmuştur. İzmir, tarihsel geçmişi ve köklü ekonomik, sosyal geleneğiyle, bugün de bu fuarı yapabilecek insan kaynağına ve sivil toplum dayanışmasına sahiptir.

EXPO’yla ilgili olarak başlayan süreçte, sivil toplum hareketlerinin başlattığı EXPO hareketi Hükûmetimiz tarafından da kabul edilmiş ve burada ayrıntılarıyla anlatmayacağım bir süreç yaşanmıştır. Bu süreç, büyük oranda, İtalya’nın Milano kentine karşı Türkiye’nin İzmir’inin EXPO’yu yapabilecek nitelikte bir çalışması ve bir lobi çalışmasını gerektirmektedir. Bu lobi çalışması, tabii ki bir kenti ciddi şekilde Hükûmet desteğine de ihtiyaç duyurmaktadır. Bu konuda sivil toplum hareketlerinin ve belediyemizin başlatmış olduğu çalışma, Hükûmetin ve devletin üst düzeyindeki tüm yetkililerin desteğiyle bir noktaya gelmiş, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın da bu konudaki tüm çalışmalarda aktif katkısı olmuş, bütün muhalefet partilerimiz bu olaya önemli katkılar vermiştir.

Değerli arkadaşlarım, bugün gelinen nokta itibarıyla İzmir EXPO’yu almaya çok yakındır. İnşallah, 31 Mart tarihinde, milletvekili arkadaşlarımızla birlikte, Paris’ten, EXPO’yu İzmir’e almış olarak dönmeyi arzu ediyoruz.

Bugün konuştuğumuz kanun, bu süreç içerisinde yapılmış çalışmaların, aslında bir yanıyla yasal eksikliklerini tamamlama noktasında atılmış olan bir adımdır. Bu kanun çok daha önce Meclise gelip çıkartılmalıydı, ancak burada, bu kanunun bugüne gelmedeki eksikliğini, Meclis çalışmalarından kaynaklandığı yanıyla, bir de EXPO’nun komisyonlarımız ve Parlamento tarafından yeterince anlaşılmadığının bir eksikliği olarak kabul etmek gerekir. Yürütme ve Yönlendirme Komitesinin yapmış olduğu lobi faaliyetlerindeki harcamaları konusunda İzmir, yüzde 40’a yakın bütçeyi Büyükşehir Belediyemizin ve sivil toplum örgütlerimizin katkılarıyla gerçekleştirmiştir. Bu katkıların yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri için yapılabilmesinde, yasal engellerinin ortadan kalkmasında bu kanunun önemi vardır ve bugün bu kanun bu anlamıyla çıkacaktır.

Yalnız, burada bir şeyin altını çizmek istiyorum: Bu kanunla ilgili konuşurken bu kanunda yaptığımız eksiklikleri konuşmak için değil, bundan sonra, 31’inde, bu kanunla İzmir EXPO’yu aldıktan sonra yapılacak çok iş olduğu için ve yapılacak işlerde bundan sonra nasıl bir yöntem izlememiz gerektiğinin bir kez daha altını çizmek için söylüyorum.

Bildiğiniz gibi, İzmir birçok uluslararası organizasyona ev sahipliği yapmıştır. 71’de Akdeniz Olimpiyatları’nı düzenlemiş, çok kısa bir süre önce Universiade’ı gerçekleştirmiştir. Universiade’da da, İzmir, FISU tarafından dünyada en iyi üniversiteler arası organizasyon yapan şehir olarak ödüllendirilmiştir. Demek ki İzmir, uluslararası organizasyonları başarıyla yapan bir kent olarak dünya kamuoyu tarafından da takdir edilmiştir. Bütün bu organizasyonlar -bildiğiniz gibi uluslararası organizasyonlar- o kentin yerel yönetimleri tarafından organize edilir. Maalesef, EXPO süresi içerisinde bu konu anlaşılmaz bir şekilde ihmal edilmiş, Büyükşehir Belediye Başkanlığının önderliğinde yapılması gereken bir organizasyon, maalesef, Hükûmet bürokrasisinin eline bırakılmıştır. Onların bu konudaki emeklerine teşekkür ediyorum, ama bir kentin böyle bir organizasyonu yapabilmesi, o kentin seçilmiş yerel yöneticilerinin önderliğinde olmasını her zaman gerekli kılmıştır. Rakibimiz Milano, bu konuda liderliğini Milano Belediye Başkanlığınca yaptırmaktadır. Bizde ise bu yönlendirme komitesinin bu anlamıyla bir eksikliği vardır. İnanıyorum ki 31’inde bu konuyu aldıktan sonra oluşturulacak komisyon buna dikkat edip yerel yönetimler ölçeğinde bir yeni yapılanmayı bize bir yasal düzenlemeyle sunacaktır.

Değerli arkadaşlar, biz, bu konuda, İzmir olarak, ciddi bir şekilde EXPO’ya kenetlenmiş, EXPO’yu almak için kararlılıkla mücadele eden sivil toplumumuz, Belediye Başkanımız, Valimiz ve bütün milletvekillerimizle EXPO’yu İzmir’e almak için kararlıyız. Bunun çalışmasını yapıyoruz. İzmir halkı EXPO’yu çok iyi kavramış, İzmir’e EXPO’nun getireceği yatırımları bugünden itibaren canıyürekten beklemektedir. İzmir’e bugün yerel yönetimlerimiz çok iyi yatırımlar yapmaktadır. İzmir’in altyapısını EXPO’ya göre düzenlemek için kentin makro düzeyde planlaması yapılmış, kentin ulaşımı metro ve yerel ağlarla örülerek en iyi şekilde yapılmaya çalışılmakta ve kent insanının tarihî geçmişini ön plana çıkaracak bütün çalışmalar yapılmaktadır. Agora’da yıllara dayalı bir kentin yeniden meydana çıkartılmasında istimlak çalışmaları devam etmektedir. Kemeraltı ve İkiçeşmelik bölgesinin aynı şekilde yeniden restorasyonu yapılarak bütün o bölgenin turizm merkezi yapılmasına devam edilmektedir. Bayraklı (Smyrna) bölgesindeki tarihsel İzmir kenti uzun yıllardır yapılan kazılarla tekrar bir medeniyet olarak ortaya çıkartılmakta ve bu anlamıyla İzmir’in tarihî dokusu öne çıkarılmaktadır. İzmir, Efes’iyle, Artemis’iyle ve Meryem Ana’sıyla, bu hinterlantta gerçekten sekiz bin beş yüz yıllık tarihî kökü olan bir kent. İzmir, aynı zamanda liman kenti. Bu liman kentinin bu anlamıyla da turizm için çok önemli bir yanı olduğunu biliyoruz.

Şimdi İzmir’in, bu yapılan yatırımlara, EXPO aracılığıyla yeni yatırımlara ihtiyacı vardır. İzmir’le İstanbul otoyolunun hızla otoban olarak tamamlanmasına ihtiyaç vardır. İzmir-Ankara yolunun tamamlanmasına, İzmir’in Antalya’yla bağlantı yollarının tamamlanmasına ve İzmir’in hızlı tren ulaşımıyla EXPO hazırlığının tamamlanmasına ihtiyacı vardır. Bütün bunlar hükûmet desteği ve genel bir seferberlikle yapılması gereken olaylardır. İzmir bunu hak etmiş ve bundan, bugüne kadar eksik kaldığı için kendisi adına üzüntü duyan bir kenttir. Biz EXPO’yu bu anlamda bir fırsat olarak görüyoruz. İzmir’in gelişme çizgisine, gelişme trendine EXPO önemli katkılar koyacaktır. Bu katkıları alabilme doğrultusunda EXPO’nun bu sürecinde müthiş bir lobi çalışması yapıldı. Ben buradan bu lobi çalışmasına katkı koyan tüm İzmirli yerel yöneticilere, sivil toplum örgütlerine, merkezî idarenin temsilcilerine, Hükûmete, ana muhalefet ve muhalefetteki diğer partilerimizin tüm temsilcilerine İzmirliler adına teşekkür ediyorum. Avrupa’da eş başkanlık kurarak Türkiye’den her noktaya ulaşmaya çalışan, Türkiye'nin Avrupa’da yaşayan değerli dostlarına teşekkür ediyorum. Ülke ülke gezip, yaklaşık doksan üzerindeki ülkeyi bilfiil gezip o ülkelerde lobi çalışması yapan değerli İzmirlilere teşekkür ediyorum. Bunlar, İzmir’e EXPO alınmasında fedakârca yapılmış çalışmalardır. İnşallah, inanıyorum ki 31’inde, İzmir’de bir çıkarma yapıp, Paris’ten EXPO’yu alıp, İzmir’i bir marka şehir yapma noktasında çok önemli bir aşama katedeceğiz.

Bu duygularla, bu yasanın acilen çıkartılıp, bugüne kadar yapılmış olan çalışmaların bir desteği olarak hemen Parlamentomuzdan geçip, bundan sonra da yeni bir yasayla EXPO’nun İzmir’e kazandırılmış olarak İzmir’i 2015’te en güzel temsil edecek yatırımları yapıp, İzmir’i, geçmişte olduğu gibi Akdeniz’in yıldız kenti ve tarihsel geçmişiyle her zaman övündüğümüz bir kent hâline getireceğiz.

Ben, huzurlarınızı bu duygularla saygıyla selamlıyor, İzmir’e, ülkemize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Susam.

Teklifin tümü üzerine, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; EXPO 2015 tasarısıyla ilgili olarak Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Gerçekten, arkadaşımız açıkladılar, bugün 19 Mart. Çok değil, on iki gün sonra, 31 Mart günü Paris’te İzmir EXPO 2015 kaderi de belli olacak. Şu an Milano’yla yarışan güzel kentimiz, şirin kentimiz İzmir, inanıyoruz ki 31 Mart günü Paris’te sarf ettiği çabayı, hak ettiği sonucu alacak ve hepimiz bu konuda bundan sonraki çalışmalarının daha düzenli planlanması ve katılımcılığın sağlanması konusunda yasama Meclisi olarak İzmir’in yanında oluruz.

Türkiye’nin Uluslararası Sergiler Bürosuna üye olmasından sonra gerçekleşecek olan en büyük organizasyon olan EXPO 2015 Türkiye’de bir ilk ve bir ilk olmanın yanı sıra hak ettiği bir şehirde, güzel bir kentimizde olması ayrıca sevindirici. Türkiye’nin öne çıkardığı şiar, İzmir’in öne çıkardığı şiar, sağlık teması. “Herkes için sağlık” ifadesi slogan ve belge olarak seçilmiş.

Evet, bugüne kadar biz bu konuda gerçekten gecikmedik mi diye kendi kendimize sormamız gerekir diye düşünüyorum. Evet, biz İzmir’i desteklemek, İzmir’in çabalarına güç katmak konusunda gerçekten biraz gecikmiş bir noktadayız. Bu yasanın, şüphesiz, bir an önce çıkması ve bir an önce 31 Martta Paris’te yapılacak seçimlerde İzmir’in seçilmesi durumunda, ev sahipliğinin kesinleşmesi durumunda İzmir’in daha çok güç ve desteğe ihtiyacı olduğunu da ifade etmek istiyoruz.

İzmir, dünyada nüfusu 3 milyonu aşan yüz elli kentten birisi. Hem coğrafi ve stratejik konumu hem ulaşım hem Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının arasında güzel bir metropolümüz, liman kentimiz -Mersin’den sonra en büyük liman kentimiz- olması nedeniyle de çok önemli bir yerde.

EXPO konusunda kısa bir değerlendirme yapılacak olursa, dünya üzerinde düzenlenen iki çeşit EXPO’dan büyük EXPO -bir de küçük EXPO- fuarlarını dikkate alacak olursak EXPO 2015 İzmir’in büyük EXPO çerçevesinde yer aldığı ve sadece ticari, ekonomik boyutu olmayan, kültürel, doğal, sanatsal, bilimsel özellikleri nedeniyle de çok önemli bir aktivite olacağı görülmektedir.

1851-2005 yılları arasında dünyada tam on dokuz farklı ülkede EXPO düzenlenmiştir. Güzel İzmir, şirin İzmir, 31 Mart günü sonuçlar açıklandığında Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmenin mutluluğunu da bütün ülkemiz, 70 milyon insanımız birlikte paylaşacaktır. EXPO konusundaki heyecanlarımızı, umutlarımızı daha iyi anlayabilmek için birkaç veriye dikkat çekmek istiyorum: Paris’te 1928 yılında EXPO’ları düzenleyen ülkeler arasında yapılan diplomatik anlaşmalarla kurulan ve şimdi 101 üyesi olan bir çatı örgütü olarak Uluslararası Sergiler Bürosu, gerçekten, Paris’e, Paris deyince Eyfel Kulesi’ni kazandıran bir organizasyondur. Eyfel Kulesi’nin EXPO aktivitesi sonrası Paris’e kazandırıldığı dikkat edilecek olursa, güzel İzmir için, şirin İzmir için böyle bir güzelliğin 21’inci yüzyılda kazandırılması, tarihsel özellikleri, doğası, denizi, güzellikleriyle örtüşmesi, ülkemizin zenginliğine zenginlik katacaktır. Bunun benzer örnekleri Londra’da 1851 yılında yapılan ilk EXPO Kristal Sarayı’nda geçiyor. Yine Paris’teki Eyfel Kulesi’ni kazandıran bu aktiviteye de 32 milyonu aşkın insanın geldiği dikkat çekiliyor. 1939 yılında New York’ta geleceğin dünyasını yaratmak temasıyla yapılan fuara 45 milyon insanın katıldığı düşünülecek olursa, yine 2005’te Japonya’nın Aichi kentinde düzenlenen EXPO’da ise doğanın bilgeliği teması işlenmişti, orada da 155 ülkeden 18 milyon ziyaretçi bu şehri gezme imkânı bulmuştu.

Yakın zamana baktığımızda, iki önemli örnek İzmir’i çok yakından ilgilendiriyor. Bunlardan birisi 1992 İspanya’nın Sevilla kentindeki EXPO Fuarı, bir de 2000’de Hannover’de Almanya’nın gerçekleştirdiği fuar. Yine 2008’de küçük EXPO’lar içinde İspanya Zaragoza’da gerçekleştirilecek olan küçük EXPO ile 2010’da Çin Şanghay’da yapılacak büyük EXPO olayına dikkat çekmek istiyorum.

Evet, İzmir’in teması, Türkiye'nin teması, daha sağlıklı bir dünya için yeni yollar ve herkes için sağlık. Milano’nun da teması, İtalya’nın teması, gezegenimizde beslenme ve yaşam için enerji. Bu iki belgi çerçevesinde bazı çalışmalar yapılıyor. İzmir’in şüphesiz antik tarihinden, renklerinden, güzelliklerinden, farklılıkları hoşgörüyle içinde barından bir kent olmasından, Hipokrat’a ve eczacılığın babası Galen’e, bu ünlü isimler sayesinde tarih boyunca Ege Bölgesi’nin sağlık konusundaki güzelliklerine dikkat çekmek, elbette ki tarihe atıfta bulunurken Bergama Allianoi antik şifa merkezine dikkat çekmek, elbette ki ülkemizin zenginliklerini tanıtabilmek, bu hepimizin özenle desteklemesi gereken bir çaba olarak ortaya çıkıyor.

EXPO 2015, şüphesiz, İzmir’i yeniden dünya kenti, İzmir’i yeniden marka, İzmir’i yeniden prestijli bir kent ve dünya turizminin, tarımın, sanayinin, kültürün, kentliliğin, gelişmenin, hem denizin hem tarihin hem de Ege’nin envaiçeşit güzelliklerinin, zeytininin, incirinin, üzümünün ve bütün bunların yanında Efes’ten Bergama’ya kadar en güzel antik kentlerinin, dikkate alındığı zaman, en az 50 milyonun üstünde ziyaretçi kapasitesiyle hedeflenmiş çabaları dikkate alındığında, bunun heyecan yaratmaması mümkün değil. Evet, biz bunun heyecanını İzmirlilerle beraber yaşıyoruz. Çünkü İzmir Şırnak’tır -ben Şırnak Milletvekiliyim- Şırnak İzmir’dir; İzmir Trabzon’dur, İzmir Mersin’dir, İzmir Muğla’dır, İzmir Trakya’dır, Edirne’dir. İzmir, bütün güzellikleri bağrında barındıran, bütün inançları bağrında barındıran, bütün farklı kültürleri bağrında barındıran yapısıyla, İnciraltı EXPO alanıyla, teleferik hattıyla, 35 bin kişilik tiyatrosuyla, dev kule inşaatıyla, feribot iskelesiyle, suni gölleriyle, köprüleriyle, Balçova’daki seyir tepesiyle, sergi pavyonlarıyla, 103 restorandan ve 1.500 konutluk köy durumuna kadar tasarlanmış çabalarıyla, bu çalışmaların içinde olan yerel yönetimi, yerel yöneticileri, sivil toplum örgütlerini, ticaret ve sanayi odalarını, bu konuda çaba harcayan bütün kişi ve kuruluşları, destek veren dostlarımızı, hepsini şüphesiz takdirle buradan kutlamak istiyorum.

Evet, bu devasa potansiyel ve güzelliğin karşısında verdiğimiz destek, harcanan çaba gerçekten yeterli midir? Milano’da Milano’nun yarışmadaki seyrinde 40 bini aşkın gönüllü üyenin çalıştığı dikkate alınacak olursa, İzmir’i, güzel İzmir’i, şirin İzmir’i destekleyen gönüllü üyelerin sayısının 10 bin civarında kalması tanıtım konusunda, maalesef, bunun önemi konusunda toplumun bilgilendirilmesinin eksik yapıldığı, Hükûmetin biraz daha fazla gayret, devletin biraz daha fazla gayret, medyanın biraz daha fazla gayret, Meclisimizin biraz daha fazla gayret ve desteklerine ihtiyaç duyulduğu çok açıktır.

Evet, EXPO’ların üç ana unsuru var: Tema konusu, süre ve alan. Bunların hepsi dikkate alındığı zaman bir ilki gerçekleştirecek olan İzmir’e, tarihten gelen güzelliklerine, Türkiye'nin üçüncü büyük metropolü ve fuarlar kenti olan güzel İzmir’e, fuarların merkezi, fuarların kenti olmak da elbette ki yakışır. Biz İzmir’in, güzel İzmir’in, Mersin’den sonraki en büyük limanı da barındırması nedeniyle uluslararası sanat festivallerinde, yine her yıl düzenlenen İzmir Enternasyonal Fuarı’yla belli bir deneyimi, belli bir tecrübesi olan ve bu konuda bir kültürü özümsemiş olan güzel İzmir’imizin de umarız ki 31 Mart günü hepimiz sevinçle seçildiğini birlikte kutlamış oluruz.

Evet, antik Efes kentinden oralara kadar denilir ki bir zamanlar Amazon kraliçelerinin adının yerleştiği köylerden biri “Smyrna” diye yazılırdı. İzmir’in, nereden bakarsak bakalım, antik, milattan öncesi çağlardan günümüze kadar her alanda ve bugün de çok önemli bir kent olma işlevini sürdürmesi -uluslararası- İzmir Enternasyonal Fuarı’nın Türkiye'nin tanıtımında çok önemli bir yer tutması boşuna değildir.

İzmir, kendini kanıtlamış güzel bir kentimizdir, sporda kanıtlamıştır, Akdeniz Oyunları’nda kanıtlamıştır ve özellikle de büyükşehir belediyelerinin çabalarıyla da güzel çalışmaları olan bu kentimizin seçilmesi hepimizin arzusu, hepimizin hedefi ve asıl seçildikten sonra bu yasayla getirilecek desteklerimizin bundan sonra daha fazla güçlendirilmesi gerektiği kanısındayız.

Biz, bu duygularla güzel İzmir’imizin, şirin İzmir’imizin böylesi  bir fuarın ev sahipliğini onurla, gururla yapacağına inanıyor ve şimdiden hayırlı olsun diyoruz. Şimdiden bütün İzmirlileri kutluyoruz, onların şahsında bütün  Türkiye’yi kutluyoruz ve hayırlı uğurlu olsun diyoruz.

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Teklifin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 118 sıra sayılı EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulunun tüzel kişilik kazanması, gelir ve harcamaları ile denetimi ve tasfiyesi hakkında kanun teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, “EXPO”nun Türkçe karşılığı fuar olup bugün EXPO’lar “dünya sergisi” ya da “dünya fuarı” olarak da adlandırılmaktadır. Bu organizasyonun temeli 1851 yılında Londra’da ünlü Crystal Palace’ta atılmış ve bu sayede de Crystal Palace o günden bugüne kadar ününü koruyabilmiştir. Organizasyonu Uluslararası Sergiler Bürosu tertiplemektedir ve her yıl bununla ilgili düzenli toplantılar yapmaktadır. 1928 yılında, bu tip etkinliklerin sayısının artması nedeniyle, hem sergilerin sıklığının hem de kalitesinin kontrol edilebilmesi amacıyla, bu yönde, uluslararası sergiler üzerine yapılan anlaşmayla Uluslararası Sergiler Bürosu yani kısa adı “BİE” olan büro kurulmuştur. Bugün ülkemiz de dâhil yüz kırk bir ülke bu kuruluşa üyedir. Bu büro, sergi sayısını sınırlayıp, sergileri yapılarına göre tanımlayıp bir araya getirebilmek için de birtakım basit kurallar oluşturmuştur. 1928 yılında yapılan orijinal anlaşma, dışarıdan daha sonra değişik protokollerle yenilenmesine rağmen, temelde -bu anlaşma- hâlen daha yapısını muhafaza etmektedir. Sosyal, kültürel ve eğitsel yüzüyle, yaşayanların gelişimine ve hoşgörüyle bütünleşmesine öncülük eden EXPO’lar genellikle beş yılda bir kez düzenlenmekte ve en az üç, en fazla da altı aylık süreyi kapsamaktadır. Kapladıkları ortalama 1,5 milyon metrekarelik alanla dünyanın dört bir yanından on milyonlarca ziyaretçiyi bir araya getirmekte ve başarıyla buluşturmaktadır. Böylelikle EXPO’lar, gerçekleştirildikleri kentlere, dünya insanlarını bir araya getirerek yeniliklerin ve sürdürülebilir gelişmenin kapısını uyum içinde aralamada önemli bir rol oynamaktadır. Gerçekleşilen kentlerdeki kimlikleri hafızalardan silinmeyecek bir itibar kazandırarak dünya kenti olmalarını da sağlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, EXPO tarihine çok kısa bir göz atacak olursak düzenlendiği kente miras olarak çok zengin nitelik ve nicelik kazandırdığını görebiliyoruz. Biraz önce de belirttiğim gibi, ilk dünya fuarı 1851 yılında Londra’da düzenlenmişti. 1889 yılında, Paris EXPO’su için inşa edilen Eyfel Kulesi ise aradan geçen yüz yılı aşkın bir süre içerisinde Paris’e hem maddi getiri sağlamış hem de bu şehrin hafızalarımızdaki yerini sağlamlaştırarak eşsiz bir yapı olarak karşımıza çıkmıştır.

Gerçekleştirilmesinden bu yana kültür, tarih ve eğitim olimpiyatları olarak da adlandırabileceğimiz EXPO’lar, ülkelere uzmanlaşmış oldukları konularda bilgi birikimlerini daha yaşanır bir dünya için paylaşarak bir araya toplarlar. Bu organizasyonlarda sadece ürünler değil, fikirler, kültürler ve dünyanın geleceği için projeler sergilenmektedir. Bugün bu fuarlar, ticari amaç gütmeyen, eğitsel amaçlı tema ve kültür etkinliği olarak bilinmektedir. Bu tema ve kültür etkinlikleri, teknoloji, doğaya uyum gibi evrensel konuları hedef alarak tüm dünya ülkelerinin kültürel mirasları ile geleceğe ait beklentilerini harmanlamaya yöneliktir. Ayrıca, fuar organizasyonlarında kültürel etkileşimin ve paylaşımın yanında sanayi üretimi, şehircilik, turizm, mal, hizmet ve bilgi paylaşımı gibi pek çok alanlarda önemli atılımlar da yapılmaktadır. EXPO, yüz elli yılı aşkın bu süre içerisinde bugüne kadar tam 63 kez düzenlenmiş, ancak, Türkiye, Uluslararası Sergiler Bürosuna üye olamadığı için, bunların maalesef hiçbiri Türkiye'de gerçekleşmemiştir.

1992 yılında, İzmir Fuarcılık Anonim Şirketi tarafından 2000 yılı EXPO’su için o zaman Dışişleri Bakanlığına müracaat edilmiştir, ancak sonuç alınamamıştır. Ülkemiz, 2004 yılı Ekim ayında, İzmir kentinin bütün toplumsal güçleriyle baskısı sonucunda Uluslararası Sergiler Bürosuna üye olarak girebilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 3 Mayıs 2006’da, ülkemiz, EXPO 2015 İzmir adaylığını “Daha iyi bir dünya için yeni yollar ve herkes için sağlık” temasıyla sunmuştur. O günden itibaren ilgili bütün kesimler, sivil toplum örgütleri, yerel örgütler, İzmir’in tarihî ve kültürel zenginlikleriyle bir dünya kenti olarak ev sahibi olabilmesi için var gücüyle çalışmaktadırlar.

Fuarlar ve kongreler şehri olma misyonu olan İzmir’in bu hedefi, geçmiş ve gelecek vizyonuyla da örtüşmektedir. Geçtiğimiz yetmiş beş yıllık bir süreç içerisinde, İzmir uluslararası fuarlara ev sahipliği yapmakta, yaklaşık kırk ülkeye yaptığı bu ev sahipliğini de kusursuzca yerine getirmektedir.

Ayrıca, İzmir, geçtiğimiz yıllar içerisinde Akdeniz Olimpiyatlarına, daha yakın zaman içerisinde de Universiade gençlik oyunlarına başarıyla ev sahipliği yapmıştır.

Eğer İzmir dünya kenti olma hedefine bu şekilde ulaşırsa, 5,5 milyon yabancı, 11,5 milyon yurt içi ve İzmirlilerle beraber yaklaşık 40 milyon kişinin ziyaret edeceği, yüz seksen EXPO günü boyunca 66’ncı EXPO’nun ev sahipliğini yapacaktır. İzmir, böyle bir fuara başarıyla ev sahipliği yapmasını sağlayacak olan tabii ki nüfusa, entelektüel birikime, ticari yapıya, altyapı ve kaynaklara da sahiptir. Bu organizasyonu kazandığında, ciddi bir kentsel dönüşüm planı da uygulanacaktır. Doğal ve tarihî güzellikleri, turizme uygun iklim şartları, konaklama ve ulaşım altyapısıyla İzmir kentimiz, turizm potansiyeli oldukça yüksek illerimizin başında gelmektedir.

Bir göz atacak olursak; kıyılarında dinlenme ve eğlence turizmi, antik kentler ve ören yerlerinde tarih turizmi, dağlarında dağ ve kış sporlarıyla eko turizm; örneğin, Şirince gibi köylerinde kırsal turizm; Balçova, Çeşme ve diğer ilçelerde termal turizm, festival ve şenlikleriyle kültür turizmi, kutsal yerleriyle inanç turizmi gibi, turizmin bugün artık çok çeşitli olduğu dünyamızın her yerinde görülebilen çeşitliliğini İzmir’de de görebiliyoruz.

Günümüzde turizm merkezi olmasının yanı sıra, üniversiteleri, müzeleri, konser salonları, kültür-sanat dernekleri, her yıl düzenlenen ulusal ve uluslararası festivalleriyle de ülkemizin en önemli kültür kavşağıdır. Kentimiz, sahip olduğu Türkiye ortalamasının üzerindeki okullaşma oranı, eğitim ve üniversitedeki yüksek standartlara ulaşması ve âdeta bir eğitim üssü olmasıyla da bilinmektedir. Şimdilik yaklaşık beş üniversiteye sahip olan İzmir’imizde üniversite mezunlarının toplam nüfus içindeki oranı yine Türkiye ortalamasının oldukça üstündedir.

21’inci yüzyılda taşıdığı potansiyeli daha da ileri sıçratmaya hazır ve yalnızca Türkiye’nin değil, Akdeniz’in bir numarası olmaya da aday bir kentimizdir. Bu açıdan İzmir, sahip olduğu avantaj ve imkânlarını da daha da geliştirmek durumundadır ve arzusundadır.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, ilki 1922 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından gerçekleştirilen ve o dönemin ekonomi politikalarının ve yol haritalarının tartışıldığı ve çizildiği cumhuriyet tarihimizin dört büyük iktisat kongresi de İzmir’de başarıyla tamamlanmıştır ve yapılmıştır. İzmir, hâlen dünya ekonomisine yön veren kentler arasında 117’nci sırada olup, eğer bu organizasyonu alabilirse hedefi ilk 50’ye girmek olacaktır.

Bunun yanı sıra İzmir, küresel ekonominin en güçlü limanlarına sahip bir dünya kenti olma hedefini de geçmişten bu yana taşımakta ve bu konuda da her türlü girişimde bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, evet, İzmir EXPO’ya tüm ağırlığını koymuştur. Bu süreçte 2015’te uluslara ev sahipliği yapabilmek için kararlı ve kesin adımlara da ihtiyaç bulunmaktadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda hem EXPO’nun adaylık sürecini yürütmek için hem de EXPO’nun kendisini düzenlemek için ayrı ayrı organizasyonlar kurulmuştur. Bu kurulların içinde tüm bakanlıklardan temsilciler, yerel yönetimler, kamu işletmeleri ve sivil toplum kuruluşları da yer almaktadır. EXPO organizasyonunun yönetimi bir Yönlendirme Kurulu ve Yürütme Komitesi tarafından yürütülmekte ve bu Yürütme Komitesi özel kuruluşları olduğu kadar kamu kuruluşlarını da bünyesinde taşımaktadır. Ayrıca yerel nüfus ve sivil toplumun desteği de alınmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu bağlamda biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak EXPO 2015 İzmir konusunda geçtiğimiz süreç zarfında neler yaptık, hangi çalışmaları kamuoyuyla paylaştık, sizlerin huzuruna getirmek istiyorum. Bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifimizi öncelikle hazırladık ve Kasım 2007 içerisinde Meclisimize sunduk. Konunun aktif tutulması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bilgilendirilmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi İzmir milletvekilleri olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda gündem dışı söz alarak görüşlerimizi Meclisimizin Genel Kuruluyla paylaştık. Yine Milliyetçi Hareket Partisi İzmir milletvekilleri olarak İzmir’in adaylığı için oy kullanacak olan ülkelerin Mecliste bulunan dostluk grupları başkanlarına birer mektup yazarak bu konu hakkında destek olmaları ve kulis faaliyetleri yürütmeleri konusunda yardımcı olmalarını istedik.

Değerli milletvekilleri, teması “sağlık” olan EXPO alanında, yeni bir sağlık bilimleri üniversitesi kurulması hakkında gene 4 İzmir Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili olarak bir kanun teklifi hazırladık ve Meclisimize sunduk. Bu konuda da İzmirliler adına desteklerinizi beklediğimizi özellikle buradan belirtmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, yerel bazda ise parti teşkilatımız her türlü etkinliğe gönülden katılım sağlamış ve bugünden itibaren gene sağlamaya da devam edecektir. Yine İzmir milletvekilleri olarak, EXPO 2015 İzmir’le ilgili platform ve sivil toplum örgütlerine gönüllü üye olarak her türlü desteğin verilmesi sağlanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, görüldüğü üzere, bu konuda herkes, tabir yerindeyse, karınca kararınca görevini yapmakta ve yürütmektedir. Mesajımızın doğru iletilebilmesi ve Uluslararası Sergiler Bürosunda bizleri gururlandıracak en iyi sonucu alarak hedefe ulaşabilmemiz için, ülke olarak gerekli finansman ve insan kaynaklarını da elimizden geldiğince sağlamalıyız.

İşte bu kanun teklifinden amacımız, bugüne kadar, bu konuda, 30 Kasım 2006 ve 1 Haziran 2007’de çıkan iki Bakanlar Kurulu kararını bir yasa çerçevesinde bütünleştirmek, tanıtım bütçesinin geleceğini belirtmek ve her şeyden önemlisi de 31 Mart 2008 karar öncesinde ve karar aşamasında, EXPO 2015’te Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu yüce Meclisin İzmir’in arkasında olduğu mesajını vermektir. Ayrıca bu yasal çalışmanın, seçimin yaklaştığı şu günler içerisinde, lehimize olumlu etki yapacağı kanaatini de taşıyoruz.

Yine teklifimizin gerekçeleri arasında, EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kuruluna bir tüzel kişilik kazandırılması, Kurul bütçesinden yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, satım, kira ve her türlü işlemlerde 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’ndan muaf tutulması, Yönlendirme Kurulu bütçesinin gelir ve harcamaları ile kullanım amaçlarının belirlenmesi, EXPO 2015 seçim sonrası artan meblağın değerlendirilmesi ve ayrıca bütçeden yapılan harcamaların denetimini yapacak olan komisyonun oluşturulmasına yönelik usullerin belirlenmesi de amaçlanmıştır. Bütün bu saydığımız amaçlar bu kanun teklifinin içerisinde mündemiçtir.

Sayın milletvekilleri, bu konuda hedefimiz ve iddiamız tabii ki büyüktür. 31 Mart 2008’de son sunum Paris’te yapılacak ve aynı gün İzmir veya rakibimiz İtalya’nın Milano kenti hakkında kesin bir karar verilecektir. EXPO 2015’i eğer İzmir kazandığı takdirde yaklaşık 25 milyar dolarlık bir fuar alanı ve kentsel dönüşüm planı uygulanacaktır. Meblağın az veya çok olması o günkü şartlara da bağlı olacaktır. Yapılacak olan yatırımlar sadece İzmir kentimizle sınırlı kalmayacaktır. Birçok çevre illerimizi de kapsayacak olup bütün bu üst ve altyapı yatırımlarının 2015 yılına kadar da bitirilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, buradan da anlaşılacağı üzere, sadece EXPO alanına değil, İzmir’e, hatta Ege’nin bütününe yönelik bir mega projeye burada katkı sağlayacağız. Bu harcamalar bugün görüştüğümüz kanun teklifimiz sayesinde hem şeffaf olacak hem de denetlenebilir olacaktır. Bu nedenle kanun teklifimizin partiler üstü bir anlayışla İzmir’in, dolayısıyla Ege’nin ve Türkiye’mizin geleceği düşünülerek kabul edileceğine inanıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle bu kanun teklifini destekliyor ve bütün İzmir ve Egeliler adına Genel Kurulumuzu tekrar saygılarımla selamlıyor, ayrıca bu gecenin, Mevlit Kandili’mizin bütün İslam âlemine hayırlar getirmesini niyaz ediyorum.

Saygılarımla. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıkulu.

Teklifin tümü üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Tekelioğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bizim toplumumuz bazı konularda çok kolay bir araya geliyor ve bu, toplumumuza büyük bir sinerji kazandırıyor. Bu EXPO 2015 işimiz de, İzmir için, bütün İzmir’i bir araya toplayan, sivil toplumuyla, siyasi iradesiyle, yerel yönetimiyle, özel idaresiyle ve bütün diğer İzmir halkıyla hep birden sarıldığımız, toplumu bir araya getirebilen ender işlerden bir tanesi. Bu bakımdan, bunu çok önemli buluyoruz. Toplumumuzun bu tür işlerde tekrar bir araya gelebileceği ortak konular bulması, elbette ki bizim birlikte yaşama irademizin de çok iyi bir göstergesi olacak. Bu anlamda, demokrasi gibi, açık toplum olma gibi, özgürlükler gibi, Avrupa Birliği gibi hedeflerde toplumumuzun bir arada bulunabilmesi gerçekten önemlidir ve EXPO’yu da bunlardan bir örnek olarak gördüğümüz için, elbette ki sevinçliyiz.

Efendim, Türkiye'nin EXPO’yla ilgisi 1990’lara kadar gidiyor, ama bundan önceki bütün EXPO’lara Türkiye katılmış bir ülke. Zannediyorum 1992 yılında, Ticaret Odasının “İzmir Stratejik Planı” diye hazırladığı bir plana EXPO’yu dâhil etmesiyle bu iş başlamış. Ancak, ondan sonra bu iş pek göz önünde bulundurulmamış. 2004 yılında, Sayın Başbakanımızın da talimatıyla, Türkiye, Uluslararası Sergiler Bürosuna üye olmuş. Arkasından 2005 yılında, hangi ilin Türkiye adına aday gösterileceği tartışması başlamış. Bu tartışmada İzmir’in büyük potansiyelini göz önüne alan Hükûmetimiz, Sayın Başbakanın talimatlarıyla, İzmir’i, 2015 EXPO’sunu düzenlemek için aday göstermiştir.

Niçin İzmir böyle bir şeye aday oldu? Çünkü, İzmir büyük potansiyeli olan bir il ve pek çok özelliği bünyesinde toplamış olan bir il. Hem bir turizm şehri hem bir sanayi, ticaret şehri hem bir kültür şehri hem bir tarım şehri vesaire derken, bütün bu özellikleri bünyesinde toplayan nadir illerimizden bir tanesidir. Bu anlayışla, Sayın Başbakanımızın, o zamanki Dışişleri Bakanımızın şimdiki Cumhurbaşkanımızın büyük gayretleriyle, İzmir, bu işi düzenlemek için aday olarak gösterildi. Bundan sonra, birtakım hukuki statüler kazandırılması gerekti. Bunu teminen de iki tane Bakanlar Kurulu kararı çıkarıldı. Bunların birisi Kasım 2006’da, diğeri de Haziran 2007’de idi. Böylece, hukuki statü de tamamlanmış oldu.

Bütün bu noktalarda, tabii ki Sayın Başbakanımızın, şimdiki Cumhurbaşkanımızın çok büyük desteklerini gördük. Bu bakımdan İzmir olarak, elbette ki Hükûmetimize ve Sayın Başbakanımıza müteşekkiriz.

Arkasından, bu iş için yapılacak olan harcamaları düzenlemeye geldi sıra ve bir bütçe ortaya konması gerekti. Burada da Sayın Başbakanımızın, gene o zamanki Dışişleri Bakanımızın ve Tanıtma Fonu’ndan sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Beşir Atalay’ın büyük destekleriyle Tanıtma Fonu’ndan buraya çok önemli bir rakam ayrılmış oldu. Benim bildiğim kadarıyla, Tanıtma Fonu’nun bu iş için şimdiye kadar ayırdığı para 10 milyon euroyu geçmiş oldu. Böylece çok önemli bir adımı atmış olduk.

Tabii ki bu bütçe ve bütün bu çalışmalar sırasında İzmir’deki bütün sivil toplum kuruluşlarının, İzmirlilerin hem maddi anlamda hem manevi anlamda çok büyük destekleri vardı. Bütün bu süre zarfında bu işe destek olan bütün sivil toplum kuruluşlarına, bütün derneklere, odalara, şimdi teker teker adını saymaya kalkarsam eksik bırakmaktan korktuğum için adını saymadığım bütün bu kuruluşlara, buradan, tabii ki teşekkür etmek zorundayım.

Bizim bu kanunu bugün bitirmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, ben, söyleyeceğim pek çok şeyi atlamak zorundayım. Ancak bir şeyi belirtmek zorundayım. Şu andaki durum itibarıyla İzmir bu işi büyük ölçüde kazanmış gibi gözüküyor. Bizim delegeler nezdinde yaptığımız yoklamalar, ülke ziyaretleri, bu delegelerin İzmir’de ağırlanması sırasında görmüş olduğumuz ilgi vesaire gibi bütün bu hususlar, bu işi inşallah başardığımızı gösteriyor. Ama elbette ki sonuçta yüz kırk tane üye ülke bir kapalı kulübede gizli oy kullanacaklar.

İzmir için en iyi sonucu almamızı diliyorum. Bu konuda şimdiye kadar katkısı olan herkese tekrar tekrar teşekkür ediyorum. İnşallah, 31 Mart gecesi sizleri de Kordon’da davul zurnaya davet ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tekelioğlu.

Teklifin tümü üzerinde şahıslar adına söz? Yok.

Soru-cevap yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

EXPO 2015 İZMİR YÖNLENDİRME KURULUNUN TÜZEL KİŞİLİK KAZANMASI, GELİR VE HARCAMALARI İLE DENETİMİ VE TASFİYESİ HAKKINDA

KANUN TEKLİFİ

Expo 2015 Yönlendirme Kurulu

MADDE 1- (1) 30/11/2006 tarihli ve 2006/11341 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile oluşturulan EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulu tüzel kişiliğe sahip olup, iş ve işlemleri özel hukuk hükümlerine tabidir.

(2) Yönlendirme Kurulu, Yürütme Komitesi ile Sekretarya bu Kanun ve Bakanlar Kurulu Kararları çerçevesinde faaliyetlerini yürütmeye devam eder.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Gelirler, harcamalar ve denetim

MADDE 2- (1) Yönlendirme Kurulunun gelirleri, Yönlendirme Kurulu üyesi kamu kurum ve kuruluşları tarafından aktarılacak tutarlar ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, vakıflar, dernekler, sivil toplum örgütleri ile diğer özel hukuk tüzel kişileri ve gerçek kişilerce yapılan ayni ve nakdi yardımlar, sponsorluk gelirleri, faiz gelirleri ve diğer gelirlerden oluşur. Gelirler, ulusal bir banka nezdinde açılacak hesapta toplanır. Hesapta toplanan tutarlar Yönlendirme Kurulunca nemalandırılır.

(2) İzmir’in adaylık sürecinde yapılacak her türlü toplantı, sempozyum, tanıtım ve personel giderleri ile temsil, ağırlama, ilân, reklâm, taşınır, hizmet alımı ve benzeri harcamalar birinci fıkrada belirtilen hesaptan karşılanır.

(3) Bu Kanun kapsamına giren mal ve hizmet alımları ile satım, kira ve her türlü işlemlerde 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz.

(4) Alım, satım ve kiralama işlemleri ile yapılacak harcamalarda uygulanacak usul ve esaslar Yönlendirme Kurulunca belirlenir.

(5) Bu Kanun kapsamında yapılacak iş ve işlemler ile bu iş ve işlemlerle ilgili harcamalar; Maliye Müfettişi başkanlığında, Dışişleri Bakanlığı,  Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Müfettişlerinden oluşan komisyon tarafından denetlenir. Ayrıca,  iş ve işlemler ile bu kapsamda yapılan harcamalar hakkında 2/4/1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz? Yok.

Bir önerge var, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 118 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesinin 5 inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Oktay Vural

Mehmet Tekelioğlu

 

Kayseri

İzmir

İzmir

 

Mehmet Ali Susam

Canan Arıtman

Ahmet Kenan Tanrıkulu

 

İzmir

İzmir

İzmir

 

 

Hasip Kaplan

 

 

 

Şırnak

 

“Bu Kanun kapsamında yapılacak iş ve işlemler ile bu iş ve işlemlerle ilgili harcamalar hakkında 2/4/1987 tarihli ve 3346 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.”

BAŞKAN – Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Meclis denetimi yeterli bulunmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Tasfiye işlemleri

MADDE 3- (1) İzmir’in adaylığının Uluslararası Sergiler Bürosu Genel Kurulunca kabulü halinde, 30/11/2006 tarihli ve 2006/11341 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile oluşturulan Yönlendirme Kurulu ve Yürütme Komitesi ile Sekretarya, Expo 2015 İzmir ile ilgili işlemleri yürütecek yeni kurumun faaliyete geçtiği tarihe kadar görevlerini sürdürür.

(2) Uluslararası Sergi Bürosu Genel Kurulu toplantısında İzmir’in adaylığının kabul edilmemesi durumunda ise,  Yönlendirme Kurulunun hesaplarında bulunan tutarlar ile taşınırlar, kültür ve sanat etkinliklerinde kullanılmak üzere İzmir İl Özel İdaresi ve İzmir Büyükşehir Belediyesine bir ay içerisinde eşit olarak devredilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz? Yok.

Bir önerge var, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 118 sıra sayılı kanun teklifinin 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının sonunda geçen “bir ay” ibaresinin “üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Oktay Vural

Mehmet Tekelioğlu

 

Kayseri

İzmir

İzmir

 

Mehmet Ali Susam

Canan Arıtman

Şenol Bal

 

İzmir

İzmir

İzmir

 

 

Hasip Kaplan

 

 

 

Şırnak

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

Ayrıca bir de redaksiyon yetkisi vermek istiyoruz Başkanlığa. Zira bu “Uluslararası Sergiler Bürosu” 3’üncü maddede (1)’inci fıkrada, (2)’nci fıkrada ise “Uluslararası Sergi Bürosu” şeklinde, yanlış, bir basım hatası olmuş. Bu nedenle “Uluslararası Sergiler Bürosu” şeklinde (2)’nci fıkranın da düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Önergeyi de uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Dikkate alınacaktır.

Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkanım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)- Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Bir aylık sürenin tasfiye işlemleri için yetmeyebileceği düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 4- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 5- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı olmasını dileriz.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 115’inci sırasında yer alan (8/4) esas numaralı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Operasyonu konusundaki genel görüşme önergesinin öngörüşmesini yapmak üzere ve kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 20 Mart 2008 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.56

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.