DÖNEM: 23 CİLT: 16 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 76’ncı
Birleşim 12 Mart 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KAĞITLAR III. - YOKLAMA IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstiklal Marşı’mızın
kabulünün 87’nci yıl dönümü ile tersanecilik sektörü ve sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması 2.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Kavaz’ın, Erzurum’un düşman işgalinden
kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskay’ın, turizm sektörünün
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- (10/27, 34,
37, 40, 102) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının,
komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi
(3/362) B) Duyurular 1.- Mardin
Milletvekilleri Emine Ayna ve Ahmet Türk haklarında Adana 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi
ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin bildirmiş olduğu dosyaların Anayasa’nın
83’üncü maddesinin 2’nci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru C) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 milletvekilinin,
Tekel özelleştirmesinin doğuracağı sosyal ve ekonomik sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/147) 2.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 45 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/148) 3.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin ve 30 milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlamasında
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110) 2.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili
Necdet Ünüvar’ın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72) 3.- Bursa
Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3
milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111) 4.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93) VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Hakkâri Milletvekili
Rüstem Zeydan’ın konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması 2.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açıldı. Erzurum
Milletvekili Muhyettin Aksak, Erzurum’un düşman
işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı bir konuşma
yaptı. Muş Milletvekili
Sırrı Sakık’ın, milletvekili dokunulmazlığına ilişkin
gündem dışı konuşmasına, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, İstanbul Milletvekili
Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla
kadınlarımızın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Nimet
Çubukçu, Cevap verdi. Yenilendiği
bildirilen (1/1286) esas numaralı Dernekler Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve
İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi okundu; İçişleri Komisyonunda bulunan tasarının Hükûmete
geri verildiği bildirildi. İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
İstanbul’daki kayıt dışı istihdam, taşeronlaşma ve iş güvenliği sorunlarının
(10/144), Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş’ta Narlı Ovası’na kurulması
planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye etkilerinin (10/145), Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve
Havzası’ndaki çevre sorunlarının (10/146), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Operasyonu
konusunda genel görüşme (8/4), Açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergeleri ile
genel görüşme önergesinin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Genel Kurulun, 11/3/2008 tarihli birleşiminde, bir saat sözlü soruları
müteakiben gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 3, 4, 5, 15, 19, 21, 22, 23,
27, 34, 37, 40, 42, 43, 46, 48, 61, 64, 66, 75, 78 ve 94’üncü sıralarında yer
alan (10/3), (10/8), (10/12), (10/28), (10/31), (10/33), (10/38), (10/42),
(10/47), (10/56), (10/59), (10/62), (10/64), (10/65) (10/68), (10/71), (10/84),
(10/87), (10/89), (10/98), (10/101) ve (10/119) ve 11/3/2008 tarihli gelen
kâğıtlarda yayımlanan (10/145) ve (10/146) esas no.lu çevre ve çevre
kirliliğinin önlenmesi ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin
birleştirilerek görüşülmesine; 12/3/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmemesine; 12/3/2008 Çarşamba günkü birleşiminde 14.00-23.00 ve
13/3/2008 Perşembe günkü birleşiminde 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildi. Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Türk Ceza Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/27) İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Zeytin ve
zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Genel Kurulun 22/1/2008 tarihli 52’nci Birleşiminde
kurulan (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
üyeliklerine, siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildi. Başkanlıkça,
komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere
toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun (6/196), 70’inci sırasında
bulunan Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin
(6/360), Esas numaralı
sorularına Devlet Bakanı Mehmet Şimşek cevap verdi; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu da cevaplara
karşı görüşlerini açıkladı; 2’nci ve 20’nci
sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/231), (6/274), 15’inci sırasında
bulunan Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un (6/268), 19 ve 21’inci
sıralarında bulunan Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın (6/273), (6/275), 24, 29 ve 80’inci
sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın
(6/278), (6/287), (6/373), 34’üncü sırasında
bulunan Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un (6/297), 38 ve 53’üncü
sıralarında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in (6/302), (6/327), 46’ncı sırasında
bulunan Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın
(6/317), 69’uncu sırasında
bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/354), Esas numaralı
sorularına Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım cevap
verdi; Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve Giresun Milletvekili Murat Özkan da verilen
cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar. Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen: Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin,
termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak (10/3), Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde
çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planı’na etkilerinin
araştırılarak (10/8), Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize
ilçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması
planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin
araştırılarak (10/12), Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 23 milletvekilinin, Adana’daki lagünlerin karşı karşıya bulunduğu çevresel
risklerin araştırılarak (10/28), Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22
milletvekilinin, Bartın’da kurulması planlanan termik santralin olumlu ve
olumsuz etkilerinin araştırılarak (10/31), Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik
faaliyetlerinin araştırılarak çevreye olumsuz etkilerinin önlenmesi için
(10/33), Konya
Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya
Kapalı Havzası’ndaki su kaynaklarının karşı karşıya bulunduğu sorunların
araştırılarak (10/38), Konya
Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber Göllerindeki
kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılarak (10/42), Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki
madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevrenin korunması için (10/47), Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin,
Büyük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak
(10/56), İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 Milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevreye
ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak su ürünleri yetiştiriciliğinin
çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için (10/59), Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki
çevre kirliliğinin araştırılarak (10/62), İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama
faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin araştırılarak (10/64), Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki kirlenmenin
önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için (10/65), İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehri’ndeki
kirliliğin araştırılarak (10/68), Artvin Milletvekili
Metin Arifağaoğlu ve 24 Milletvekilinin, Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin çevreye
etkilerinin araştırılarak (10/71), Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki
çevre sorunlarının araştırılarak gölün korunması için (10/84), Van Milletvekili
Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki çevre sorunlarının ve
gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için (10/87),
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23
milletvekilinin, başta Afşin Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye
etkilerinin araştırılarak (10/89), Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner
ve 25 milletvekilinin, Isparta ilindeki göllerin çevre sorunlarının
araştırılarak (10/98), İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre ve turizm
üzerindeki etkilerinin araştırılarak (10/101), İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39
milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin araştırılarak (10/119), Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş'ta Narlı Ovası'na kurulması
planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye etkilerinin araştırılarak
(10/145), Isparta
Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve
Havzası’ndaki çevre sorunlarının araştırılarak (10/146), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin ön görüşmelerine bir süre devam edildi. 12 Mart 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
18.53’te son verildi.
No.: 107 II.- GELEN KÂĞITLAR 12 Mart 2008 Çarşamba ‑Tasarılar 1.- İskân
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/539) (Plan ve Bütçe;
Anayasa ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.2.2008) 2.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/540) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2008) 3.- Türkiye Radyo
ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/541)
(Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2008) Teklifler 1.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz
Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/175) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.2.2008) 2.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/176) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.2.2008) 3.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan ve 9 Milletvekilinin; Tarım Satış Kooperatif ve
Birlikleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/177)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.2.2008) 4.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu
ve 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile
78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/178) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.2.2008) 5.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2809 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun ile 78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/179) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2008) 5.- Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya’nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/180) (Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 3.3.2008) 6.- Mersin Milletvekili
İsa Gök ve 4 Milletvekilinin; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/181) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2008) 7.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve
11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su
Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/182) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Çevre ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2008) Rapor 1.- İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’nun;
EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulu’nun Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların
Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 2 Milletvekilinin;
EXPO 2015 İzmir Yönlendirme ve Yürütme Kurullarının Her Türlü Mali Faaliyetleri
ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/60, 2/99) (S. Sayısı: 118) (Dağıtma tarihi:
12.3.2008) (GÜNDEME) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 Milletvekilinin,
TEKEL özelleştirmesinin doğuracağı sosyal ve ekonomik sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/147) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/02/2008) 2.- Manisa Milletvekili
Ahmet Orhan ve 45 Milletvekilinin, yaş sebze ve meyve sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/148) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/03/2008) 3.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin ve 30 Milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlamasında
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/03/2008) Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi 1.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız, yerli muz üreticilerinin desteklenmesine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesini 12/3/2008 tarihinde geri almıştır. (7/2101) 12 Mart 2008
Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap
GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Yoklamayı
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, tersanecilik sektörü ve sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili
Sayın Çetin Soysal’a aittir. Buyurun Sayın
Soysal. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yıl dönümü ile tersanecilik
sektörü ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Öncelikle,
İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yılını
kutluyorum. Şair Mehmed Âkif
Ersoy tarafından yazılan İstiklal Marşı, kadın-erkek, genç-yaşlı tüm
yurttaşların katıldığı kurtuluş destanını ölümsüzleştiren bir eserdir.
Toplumumuzu bir arada tutan değerleri ve özellikleri en iyi biçimde dile
getiren İstiklal Marşı, inanç, kararlılık ve azimle emperyalizme karşı verilmiş
bağımsızlık mücadelemizin bir ürünüdür. İstiklal Marşı’nın Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından ulusal marşımız olarak kabul edilişinin 87’nci yıl
dönümünde, başta emperyalizme karşı inançla, kararlılıkla mücadele vermiş, “Bağımsızlık
benim karakterimdir.” diyen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Kurtuluş
Savaşı’nın tüm kahramanlarını ve değerli şair Mehmed Âkif Ersoy’u rahmetle ve saygıyla anıyorum. Cumhuriyet
kazanımlarının bilincinde olarak bu kazanımları ilelebet yaşatmak en biricik
ödevimiz olmaya devam edecektir. Bu sorumluluğun bilincinde olduğumuzu bir kez
daha hatırlatmayı bir görev kabul ediyorum. Emperyalizme karşı verilen
mücadelede yaşamını kaybedenleri şükranla anıyorum. Değerli
arkadaşlarım, Tuzla’da yaşananları, özellikle son gelişmeleri bir kez de
sizlerle paylaşmak istiyorum. Daha önce buralarda bu konularda değerlendirmeler
yaptık. Biliyorsunuz, sekiz ayda 18 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce
kişinin kaza geçirdiği Tuzla’da hem sektöre hem çalışanlara hem de işverene
zarar verecek yeni ölüm tarlaları oluşmaktadır. Tuzla Tersaneler
Bölgesi’nde Tuzla tersanelerinin bitimindeki mendireğe paralel olarak denizin
350 bin metrekarelik bölümü DALSAN firması tarafından doldurularak gemi
havuzlama ve on beşe yakın yeni tersane, yani yeni ölüm tarlası yapılmakta. Bu
da, hem Tuzla’ya hem İstanbul’a hem orada sektöre büyük bir ihaneti beraberinde
getirmektedir. Şu andaki mevcut yapı, altyapı oradaki
yoğunluğu kaldırmazken, buradaki yoğunluğu yüzde 30-yüzde 40 artıracağı anlaşılan,
sektöre büyük zarar vereceği görülen bu yere maalesef Denizcilik Müsteşarlığı
izin veriyor, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı imar planını onaylıyor, Ulaştırma
Bakanlığı projeyi onaylıyor, Maliye Bakanlığı da kırk dokuz yıllık kullanım
izni veriyor; ne yazık ki Çevre Bakanlığı uyuyor ve olaya seyirci kalıyor. Üç
bakanlık kafa kafaya verip Tuzla’da yeni ölüm tarlaları oluşturuyor. Bu bir
çevre katliamıdır. Bu projeyi Çevre ve Orman Bakanlığı, ne hikmetse izliyor,
çünkü projede olanlardan kurum ve kuruluşların bilgisi olmadan, sadece Tuzla
Belediyesinin göz yummasıyla, İstanbul Belediyesinin seyirci kalmasıyla
Tuzla’ya yeni bir yoğunluk kazandırılıyor. Değerli
arkadaşlarım, Tuzla, gelişen bir sektöre hizmet ediyor, elbette ki tersanecilik
son derece önem taşıyor. Ancak ne yazık ki Tuzla’nın bu yeni oluşumları
kaldırma şansı yok, orası deprem bölgesi. Orada yeni tersanelerin Denizcilik
Müsteşarlığının onayıyla yapılması, bir rant
politikasını akla getirmektedir, oralarda yeni ölüm tarlaları demektir. Deprem
etütleri yapılmamış, son yaşanan depremde oradaki tersaneler çok büyük zarar
görmüşler. Şimdi, buna bağlı olarak, o dar bölge içerisinde yeni tersanelerin
yapılması sektöre de ihanettir, Tuzla’ya da ihanettir, İstanbul’a da ihanettir!
Onun için, buralarda bu tersanelerin bu şekilde yapılmasını uygun görmüyoruz.
Buralara dikkatinizi çekmeye çalışıyorum. Buralarda gerçekten bir olumsuzlukla
karşı karşıya geleceğimizin habercisi olmak istiyorum. Bu konuda bilgi sahibi
olmanızı istiyorum. Bu kısa zaman
içerisinde anlatmam gereken birçok şeyi anlatmakta zorlanıyorum, ama biliniz ki
orada sektöre bir ihanet var, orada çevreye ihanet var, orada Tuzla’ya ihanet
var. 2010’da İstanbul Kültür Başkenti olacak ve İstanbul’a bir ihanet var, o
yoğunluğu kaldırmaz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Soysal. ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Onun için, ben, burada göreve çağırıyorum Meclisimizi, bunun için
Başbakanı göreve çağırıyorum, bu işin takipçisi olmak durumundasınız. Yüzde 40,
yüzde 60 bir anlayış içerisinde, ihale edilmeden -çağrılan bir firmaya- Kıyı
Kanunu dahi incelenmeden, çevre konumunu da göz önüne almadan, burada bunun
yapılması son derece haksızlık olur. Orada bulunan milletvekili arkadaşlarımız
var, onları da orayı incelemeye çağırıyorum. Lütfen, bu konuda yüce Meclisin
duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sektöre de zarar verecek,
Tuzla’ya da zarar verecek, İstanbul’a da zarar verecek. Üç yanı
denizlerle çevrili ülkemizde tersaneciliğin gelişmesi için üzerimize ne düşüyorsa
yapmak zorundayız ama orada ölüm tarlalarının devamı olabilecek nitelikte
olumsuzlukları görmemezlikten gelemeyiz. Bu nedenle uyarıyorum ve üzerimize
düşeni yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Soysal. Gündem dışı
ikinci söz, 12 Mart Erzurum’un kurtuluşu münasebetiyle söz isteyen Erzurum
Milletvekili İbrahim Kavaz’a aittir. Buyurun Sayın Kavaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) 2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Kavaz’ın,
Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması İBRAHİM KAVAZ
(Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzurum ilimizin düşman
işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce, Erzurum’da ve ilçelerimizde kurtuluş gününü yaşayan hemşehrilerimizin, ayrıca çeşitli illerimizde kurtuluş
programları düzenleyen hemşehrilerimizin kurtuluş
bayramlarını tebrik ederek sözlerime başlamak istiyorum. Tarih boyunca
askerî, siyasi ve ticari bakımdan bölgenin önde gelen şehirlerinden biri olan
Erzurum, doğudan gelen yolların Anadolu’ya açılan tek kapısını teşkil
etmektedir. Bu özelliği ile Anadolu’ya girmek teşebbüsünde bulunan istila
güçlerine karşı bölgenin savunmasının kaderini belirleyen önemli bir kale
şehridir. Türkler,
Erzurum’u Malazgirt Zaferi’nden yirmi iki yıl önce fethettikleri için Doğu
Anadolu’nun da hâkimi olmuşlardır. 1049 yılında Selçukluların fethiyle
milletimizin Anadolu’ya geliş süreci başlamış, 1071 Malazgirt Zaferi’ni takip
eden yıllardan itibaren bu coğrafyaya mührümüzü vurmuş ve vatan hâline
getirmişiz. Osmanlı Devleti
1518 yılından sonra Erzurum’a tam manasıyla hâkim olmuş, Kanuni Sultan Süleyman
döneminde imar edilen ve büyük bir yerleşim merkezi olan Erzurum önemli bir
askerî üs hâline getirilmiştir. Askerî önemi ve stratejik konumu şehrin
gelişmesine daima yardımcı olmuştur. Bir taraftan askerî mühimmatın ikmal ve
hareket üssü, diğer taraftan batı Anadolu ve Karadeniz’den doğuya uzanan
ticaret yolu olma özellikleri burayı daima cazibe merkezi hâline getirmiştir.
Osmanlı idaresine geçtikten sonra, 8 Temmuz 1829’da ilk defa istilaya uğramış,
14 Eylül 1829’a kadar süren üç aylık Rus işgali Erzurum’a büyük zarar vermiş,
Ruslar geri çekilirken şehri tahrip etmişlerdir. Değerli
milletvekilleri, Osmanlı Devleti, Rus saldırılarına karşı 1867 yılından
itibaren Erzurum’da tabyalar inşa eder. Toprak Tabya, Aziziye, Hamidiye, Mecidiye, Toparlak vesaire adlar verilen bu
tabyaların en önemlilerinden biri olan Aziziye’nin, yapılışından yüz kırk bir
yıl sonra şehrimizin merkez ilçelerinden birine ad olarak bu yüce Meclis
tarafından verilmesi tarihî bir ismin hatırasına bağlılığımız açısından önemli
olmuştur. Erzurum’un ikinci
Rus işgali 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda meydana gelir. Ahmet Muhtar
Paşa’nın ordusu 25 bin kişiye inmiş, Erzurum’dan ordu ve halk geriye çekilmek
zorunda kalmıştır. Ordunun geriye çekilmesi esnasında, Erzurumlu, kale önünde
kahramanca direnmiş ve ordunun zayiat vermeden geri çekilmesini sağlamıştır. Bu
olay, savaş tarihi açısından, milletimizin, Erzurumlunun ordunun önünde
kahramanca savaşıp önemli başarı sağladığı nadir bir mücadele olarak tarihteki
yerini almıştır. Birinci Dünya
Savaşı’nda Erzurum, Rus ordularının hedefi olmuş, 16 Şubat 1916’da Ruslar
Erzurum’a girmiş, halk Ruslarla birlikte gelen Ermenilerin katliamına maruz
kalmıştır. Katliamdan kurtulanlar Anadolu içlerine göç etmiş, nüfus 8 bine
kadar düşmüştür. 1916-1918 yılları arasındaki iki yıllık Rus işgali şehrin
harap olmasına sebep olmuş, sefalet ve açlık en önemli problem hâline
gelmiştir. Değerli
milletvekilleri, Anadolu’nun hiçbir yerinde Birinci Dünya Savaşı’nın dehşeti
Erzurum’daki kadar hissedilmemiştir. Ölüm her yanı sarmış, doğu vilayetlerinin
iktisadi merkezi çökmüş, savaş, hicret, katliam, tifüs gibi çeşitli felaketler
her şeyi yok etmiştir. Bu yıkılışı, Erzurum, 19’uncu yüzyılın ilk yarısından
itibaren arka arkaya üç defa yaşamıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kavaz. İBRAHİM KAVAZ
(Devamla) – 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nda 132 bin olan nüfus 45 bine inmiş,
1877’de bu nüfus yarıya düşmüş, 1916-17’deki Birinci Dünya Savaşı’nda ise
şehir, 8 bine nüfus düşmüş; küçük bir şehir iskeleti, sadece harabeleri
çevreleyen birkaç kapı, birkaç bozuk yol kalmıştır. Bununla beraber Erzurum
millî mücadeleye önayak olmuş, yavaş yavaş, sağ kalan
hemşehrilerini toplamaya başlamıştır. Değerli
milletvekilleri, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla yeni bir
durum ortaya çıkmış, Mütareke’nin 7’nci ve 24’üncü maddeleri Erzurum halkını
büyük bir telaşa sevk etmiş, vilayeti şarkiyeyi
Ermenilere verme planı açlık ve sefalet içindeki Erzurum halkı için yeni bir
mücadele dönemi başlatmıştır. Yani fırtınanın dağıttığı kartal yuvası yeniden
kurulmaya başlanmış, ölümün kol gezdiği bu yerde her şeye rağmen hüküm süren
hayatın zaferi millî mücadeleye karar vermekle başlamıştır. Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kavaz. Gündem dışı
üçüncü söz, turizm sektörünün sorunları hakkında söz isteyen Antalya
Milletvekili Tunca Toskay’a aittir. Buyurun Sayın Toskay. (MHP sıralarından alkışlar) 3.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın,
turizm sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması TUNCA TOSKAY
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinize
saygılar sunuyorum. Turizm sektörünün
bazı sorunlarını dile getirmek için huzurunuzda bulunuyorum. Sürenin çok
kısıtlı olması sebebiyle, turizm kesiminin ülkemiz ve ekonomimiz için önemine
değinmiyorum, zaten bu hepimizin malumu. Yeni sezona
girmek üzere olduğumuz bugünlerde sektör ciddi sorunlarla karşı karşıya
bulunmaktadır. Ben, her şeye rağmen, başarılı bir turizm sezonu geçirmemizi
diliyorum. Turizm
sektörünün, düşük kur, düşük satış fiyatları, yüksek vergiler –ki bugünlerde yüzde 3 civarında bir
konaklama vergisi de gündemde- yüksek yerli girdi fiyatları gibi ekonomik
sorunları var. Otellerin faaliyet gösterdiği çevrenin
yetersizliği ve altyapı eksiklikleri, sektördeki denetim ve disiplin eksikliği,
bu konuda herhangi bir otoritenin bulunmaması, tanıtım, pazarlama ve pazar
sorunları; personel, eğitim ve istihdam sorunları, sektörün karşılaştığı belli
başlı sorunlardır ve bu sorunların çözümü açısından da şu anda sistemli bir
gayret içinde, hiç kimsenin olmadığı da görülmektedir. Değerli
milletvekilleri, ben esas olarak 28 Şubat-3 Mart 2008 tarihleri arasında
Antalya’da yapılan, Türkiye Turizm Stratejileri Arama Konferansı’nda da konu
edilen, sektörün örgütlenmesiyle ilgili görüşlerimi özellikle sizlerle
paylaşmak istiyorum. Turizm sektörünün
örgütlenmesi, sorunların çözümü açısından büyük önem taşımaktadır. Sektörü
stratejik anlamda yönetmek, sektör içi sorunlara çözüm üretmek, sektörde öz
denetimi ve disiplini sağlamak, turizm ile çevrenin uyumunu sağlamak, turistik
mahallin yönetimini gerçekleştirmek, tanıtım ve pazarlama alanındaki sorunları
çözmek, turizm pazarında daha güçlü olmak, ancak çok iyi örgütlenmiş bir turizm
sektörüyle mümkün bulunmaktadır. Değerli
milletvekilleri, bugün, seyahat acentelerimiz “TÜRSAB” adıyla yasal dayanağı
olan bir örgüte sahiptir. Konaklama sektörü, ulaşım sektörü ile rehberler,
yasal dayanağı olan bir örgütlenmeden şu anda mahrum bulunmaktadır. Dernek
statüsünde örgütlenmiş olan konaklama sektörümüz, yıllardır yasal örgütlenme
talebini dile getirmektedir. Konaklama sektöründe denetim ve disiplin
sağlanması başta olmak üzere, çok sayıda sorunun çözümüne katkıda bulunacak
örgütlenmenin en kısa zamanda gerçekleştirilmesi, hayati bazı risklerin
bertaraf edilmesi için de gerekli bulunmaktadır. Turizm sektörünün
örgütlenmesinin tamamlanabilmesi için konaklama sektörü, ulaşım sektörü ve
rehberlerin yasal olarak örgütlenmesi şarttır. Daha sonraki aşamada, kurulan bu
örgütler, TÜRSAB ile birlikte bir çatı örgütü oluşturmalıdır. Bu örgütlenme
ihtiyaca göre yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde olabilir. Son aşamada, kamu
temsilcilerinin özel sektör temsilcileriyle birlikte oluşturacakları bir turizm
konseyi kurulmalıdır. Konsey, turizm sektörünün stratejik politikalarının
oluşturulmasına katkı sağlarken, sektör örgütleri yerel, bölgesel ve ulusal
düzeyde sektör içi sorunların ve yerel yönetimler ve diğer örgütlerle iş
birliği hâlinde çevre, altyapı sorunlarının çözümüne katkı sağlayacaktır. Böyle
bir örgütlenme modelinin ana hatlarını Milliyetçi Hareket Partisi adına bütçe
konuşmamda da ifade etmiştim. Ben, şahsen bu görüşü yıllardır savunmaktayım.
Böyle bir örgütlenme modeli, sektörün sorunlarının çözümünü kolaylaştıracak,
kamunun yükünü hafifletecek ve sektördeki gelişmeyi de hızlandıracaktır. Ayrıca, özel
sektörün yetki sahibi olması ve sorumluluk altına girmesi, turizm, tanıtım,
pazarlama, altyapı konularında finansman bulunmasını da kolaylaştırabilecektir.
Böyle bir örgütlenme modeline kimsenin karşı çıkmaması gerekmektedir. Konaklama tesisi
sahipleri, ticari hayatın bir parçası olarak TOBB içinde kalmaya devam
edeceklerdir. TOBB, turizmi de ilgilendiren genel ekonomik sorunların çözümünde
görevini yapmayı sürdürecektir. Her ne sebeple
olursa olsun, turizm sektörünün, özellikle konaklama sektörünün yasal
örgütlenmesine karşı çıkmanın haklı bir sebebi olamaz. Turizm sektörünün
özellikleri, ekonomimiz içindeki ağırlığı ve önemi özel bir örgütlenmeyi
gerekli kılmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Toskay. TUNCA TOSKAY
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Konaklama
sektörünün örgütlenmesini, TÜRSAB da, sektörün genel çıkarlarını gözeterek
desteklemelidir. Bakanlığın, sektörün haklı örgütlenme talebine ivedi olarak
sahip çıkmasını bekliyoruz. Böyle bir yasal düzenleme yapılırken, başta sektör
olmak üzere geniş bir katılımın sağlanması da yararlı olacaktır. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu alanda atılacak her adımı samimiyetle
destekleyeceğimizi ve katkıda bulunacağımızı ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Toskay. Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Zeytin ve
zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip
seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili,
sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/362) 11/03/2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Komisyonumuz,
Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere 11.03.2008 Salı
günü saat 17.30’da B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda
11 Üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen
görevlere seçilmişlerdir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. B) Duyurular 1.- Mardin Milletvekilleri Emine Ayna ve Ahmet Türk
haklarında Adana 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin
bildirmiş olduğu dosyaların Anayasa’nın 83’üncü maddesinin 2’nci fıkrası
gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru BAŞKAN – Başbakanlığın 26.2.2008 tarihli ve 2347 sayılı yazısı ile
Mardin Milletvekili Emine Ayna hakkında Adana 8’inci Ağır Ceza Mahkemesinde
görülen 28.6.2007 tarihli ve 2007/143 dosya no.lu kamu davası ile yine
Başbakanlığın 3.3.2008 tarihli ve 2613 sayılı yazısı ile Ahmet Türk hakkında
İstanbul Başsavcılığınca hazırlanan iddianameye istinaden İstanbul Ağır Ceza
Mahkemesinde açılan kamu davasının devam ettiği Anayasa’nın 83 üncü maddesinin
2 nci fıkrası gereğince bildirilmiştir. Bilgilerinize
sunulur. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum: C) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen
ve 24 milletvekilinin, Tekel özelleştirmesinin doğuracağı sosyal ve ekonomik
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/147) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Tekel ve Sigara Sanayi İşletmeleri ve Ticaret AŞ ile Tütün, Tütün
Mamulleri Tuz ve Alkol İşletmeleri AŞ’ye ait sigara üretim işi ile ilgili
varlıkların satış ve mülkiyetin gayri ayni hak (intifa) tesisi yöntemi ile
bütün halinde özelleştirilmesi ihalesi nihai pazarlık görüşmesi tamamlanarak;
22.02.2008 tarihinde British American
Tobaco Tütün Mamulleri AŞ 1 milyar 720 milyon ABD
Doları ile en yüksek teklif verilmiştir. Tekelin 50 milyon
dolarlık teknoloji yenilenmesinin yapılmaması, pazarda % 50 üzerinde paya sahip
olan Tekelin değerinin altında özelleştirilmesine neden olmuştur. Bu özelleştirme
hukuki süreci tamamlandığında, Tekele ait fabrikaların arazileri, malvarlığı,
hammadde ve tütün stoklarıyla birlikte satılmış olacaktır. Türkiye tarımının
önemli bir ürünü olan tütün, ekonomik ve sosyal yapısını geniş ölçüde
etkilemektedir. Özelleştirme
ekonomik alanda da piyasayı etkileyici sonuçlar doğurmuştur. Tekelin alıcı
kimliğiyle piyasada fiyatları düzenleyici rolünü kaybetmesi rekabet koşullarını
ve üreticiyi gözeten fiyat oluşumunu olumsuz etkilemiştir. Tütün üretiminin
sınırlanması, tütün üreticilerini ve geçimini sigara sanayinden sağlayan
işçileri olumsuz etkilemişken; bu kez yapılan özelleştirme ile bu kesimlerin
gelecekleri satılmıştır. Sigara
fabrikalarında ve yaprak tütün işletmelerinde çalışanlarla özelleştirmeden
etkilenen işçi sayısının 13-14 bin olacağı sendikalarca açıklanmıştır. Doğu,
Güneydoğudan ve Ege'ye kadar, yaklaşık 119 bin 165 tütün üreticisi, tütünden
geçinenlerle beraber 600 bin insan geçim sıkıntısına düşecektir. İşçiler ve
aileleriyle birlikte sektörde yaklaşık 1,5 milyon kişi geçim kaynağını
kaybedecektir. Bunun ciddi ölçekte sosyal sorunlar yaratacağı açıktır. Özelleştirmeye
karşı kamunun haklarını savunan, ekmek kapılarının kapanmasını önlemeye çalışan
işçilere hükümetin cevabı tazyikli su olmuştur. Ne acıdır ki, hak arayan
işçilerin tazyikli suyla dağıtılması sırasında yaralanan işçi yeni doğan
çocuğuna "Tayyip" adını verdiğini açıklamıştır. Tekel işçilerinin
sosyal haklarının, kazanımlarının korunması bir zorunluluktur. İşçilerin işsiz
kalmasını önleyecek, iş güvencesini sağlayacak önlemlerin bir an önce alınması
gerekmektedir. Sorun konuya TBMM’nin el atmasını zorunlu kılmaktadır. Açıklanan
nedenlerle Tekel özelleştirmesinin yaratacağı sosyoekonomik olumsuzlukların,
işçilerin sosyal haklarının, kazanımlarının nasıl korunacağı, iş güvencelerinin
nasıl sağlanacağı hususlarının araştırılması, alınacak önlemlerin tespiti için
Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve devamı maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. 1) Mehmet Sevigen (İstanbul)
2) Turgut Dibek (Kırklareli) 3) Vahap Seçer (Mersin)
4) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 5) Suat Binici (Samsun) 6) Akif Ekici (Gaziantep)
7) Ali Koçal (Zonguldak)
8) Nesrin Baytok (Ankara)
9) Ahmet Küçük (Çanakkale) 10) Ergün Aydoğan (Balıkesir) 11) Hulusi Güvel (Adana)
12) Mevlüt Coşkuner
(Isparta) 13) Yılmaz Ateş (Ankara) 14) Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul) 15) Tekin Bingöl (Ankara) 16) Tansel Barış (Kırklareli) 17) Şahin Mengü (Manisa) 18) Birgen Keleş (İstanbul) 19) Bihlun Tamaylıgil
(İstanbul) 20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Ahmet Ersin (İzmir) 22) Ensar Öğüt (Ardahan 23) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 24) Şevket Köse (Adıyaman)
25) Bayram Ali Meral (İstanbul) 2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 45 milletvekilinin,
yaş sebze ve meyve sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/148) 04.03.2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Anayasamızın 98., İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince Yaş Meyve
ve Sebze Sektörünün ve bu konuda çiftçilerimiz başta olmak üzere tüm sektöre
dâhil olan kesimlerin karşılaştığı sorunları ve çözüm önerilerinin bir
Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 1) Ahmet Orhan (Manisa)
2) Mehmet Şandır (Mersin) 3) Mustafa Enöz (Manisa) 4) Oktay Vural (İzmir) 5) Akif Akkuş (Mersin)
6) Recep Taner (Aydın) 7) Mithat Melen (İstanbul) 8) İzzettin Yılmaz (Hatay)
9) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş) 10) Alim Işık (Kütahya) 11) Hakan Coşkun (Osmaniye)
12) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın) 13) Gündüz Suphi Aktan (İstanbul)
14) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) 15) Hüseyin Yıldız (Antalya)
16) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ) 17) Ahmet Bukan (Çankırı) 18) Beytullah Asil (Eskişehir) 19) Behiç Çelik (Mersin)
20) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon) 21) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
22) Hasan Çalış (Karaman)
23) Muharrem Varlı (Adana)
24) Ümit Şafak (İstanbul)
25) Yılmaz Tankut (Adana) 26) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
27) Rıdvan Yalçın (Ordu) 28) Durmuş Ali Torlak (İstanbul) 29) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
30) Recai Yıldırım (Adana)
31) Kadir Ural (Mersin)
32) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
33) Münir Kutluata (Sakarya) 34) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
35) Hamza Hamit Homriş (Bursa) 36) Cumali Durmuş (Kocaeli) 37) Metin Ergun (Muğla) 38) Osman Ertuğrul (Aksaray)
39) Metin Çobanoğlu (Kırşehir) 40) Faruk Bal (Konya) 41) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir) 42) Cemaleddin Uslu (Edirne) 43) Osman Durmuş (Kırıkkale) 44) Hasan Özdemir (Gaziantep) 45) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri) 46) Necati Özensoy (Bursa) Gerekçe Ülkemizin en
temel sorunlarından bir tanesi, tarımda yaşadığımız sıkıntılardır. Alın terini
toprağına tohum yapan, emeğinin karşılığını alamayan, "köylü milletin
efendisidir" sözünün askıda kaldığı, çiftçilerimizin, şu anki durum
içerisinde Türkiye'nin her yerinde çok büyük bir ekonomik sıkıntı içinde olduğu
bir gerçektir. Ülkemizde tarımdaki girdi fiyatları devamlı yükseliş göstermekte
iken, piyasa fiyatları durağan olup, hatta gerilemeler göstermektedir. Mevcut
durum içerisinde çiftçilerimiz, maliyetlerini bile karşılayamaz duruma
gelmişlerdir. Başta mazot, elektrik, zirai ilaç ve gübre olmak üzere, girdi
fiyatları çiftçimizin aleyhine olup, mutlaka aşağı çekilmeli veya sübvanse
edilmelidir. Türkiye'de tarım sektörüne verilen destek ise düşük olup
arttırılmalıdır. Bütün bu sorunların yanında son yıllarda yaşadığımız kuraklık
ve ürün rekolte düşüşleri de sorunlara dâhil olmuş ve
durum çok vahim hâle gelmiştir. Türk çiftçisi yaşamını sürdürmekte büyük
sıkıntı çekmektedir. Yaş meyve ve
sebze sektöründe de büyük sorunlar ve sıkıntılar yaşanmaktadır. Türkiye, 43
milyon ton civarında yaş meyve ve sebze üretmekte olup, ülkemize önemli bir
döviz girdisi sağlamaktadır. Yaş meyve ve
sebze sektöründe, onca ilgili mühendis ve yetişmiş insanımız olmasına rağmen
zirai ilaç kullanımında sıkıntılar yaşanmaktadır. Bugün, her üretici, dilediği
ilaç bayisinden dilediği ilacı alabilmektedir. Üreticiler, hangi hastalık ve
hangi zararlı için hangi ilacı kullanacakları ile ilgili olarak net bilgi
sahibi olamamaktadırlar. Yaş sebze ve
meyve sektöründe desteklemeler yetersiz kalmaktadır. Yaş sebze meyve
ihracatının dönemsel ve bölgesel olarak ürün bazında dönem sonuna kadar
desteklenmesi gerekmektedir. Bunun için; Manisa'nın üzümü, Antalya'nın
domatesi, Bursa'nın şeftalisi örnek verilebilir. Hatta bu listeye yeni türleri
ekleyerek çeşitliliği arttırmalıyız. Yaş meyve ve sebze ihracatının en çok
yapıldığı ülkeler arasında Rusya Federasyonu ilk sırada yer almakta, ikinci
sırada Almanya, üçüncü sırada Ukrayna, dördüncü sırada da Romanya gelmektedir.
Meyve grubunda ihracatı en çok yapılan ürünler narenciye, üzüm, kirazdır. Sebze
grubunda da domates, biber ve salatalık sırayla gitmektedir. Dolayısı ile
milyonlarca aileyi ve önemli bir ekonomik girdiyi doğrudan önemli hâle
getirmektedir. Dünya Ticaret
Örgütüyle tarım kesiminden kaynaklanan işlenmiş veya işlenmemiş 45 civarında
ürüne, yapılan anlaşmalar gereği ihracat sübvansiyonu sağlama imkânı mevcuttur,
mevcut imkânları rehabilite ederek, tekrar şartları
lehimize geliştirmemiz gerekmektedir. Ülkemiz tüm
dünyada tercih edilen yeni meyve türlerinin de üretilebileceği iklim şartlarına
sahip olup, ciddi planlamalarla Türk tarımının hak ettiği yere gelmesinde büyük
imkânlar sunmaktadır. Yaş meyve ve
sebzede birincil üretimden itibaren; paketleme, depolama ve satışta mevcut
düzenlemeler süratle revize edilmelidir. Türk çiftçisinin lehine çalışmalar
yapılmalıdır. Böylelikle, Türkiye'de tarımsal üretim ve tarımsal üretimin millî
gelire olan katkısı artırılmalıdır. Bu hususların,
girişimlerin, hiç vakit geçirilmeden araştırılması, dünya standartlarında
uygulanması, tatbik edilmesi, gündeme konulması gerekmektedir. Aksi takdirde,
büyük bir tarım bunalımıyla karşı karşıya kalabiliriz. Bu durum da ülkemize
zarar verir. Yaş meyve ve sebze sektörünün ve bu konuda çiftçilerimiz başta
olmak üzere tüm sektöre dâhil olan kesimlerin karşılaştığı sorunları ve çözüm
önerilerinin bir Araştırma Komisyonu kurularak tüm boyutlarıyla araştırılması
faydalı olacaktır. 3.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 30 milletvekilinin,
bal üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/149) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Arıcılığımız
yıllık ortalama 70 bin ton bal üretimi ile Dünya bal üretiminde çok önemli bir
yere sahip olmasına karşın, arıcılarımız, hükümetin yanlış politikaları ve son
yıllarda yaşanan iklim koşulları nedeniyle çeşitli sorunlarla boğuşmaktadır.
Özellikle son yıllarda bal ihracatında müthiş bir daralma olması, 2006-2007
yıllarında iklim etkisiyle üretimin çok fazla miktarda düşmesi arıcılarımızı
dayanılmaz sıkıntılar içine atmıştır. Bal üretim ve pazarlamasında yaşanan
sıkıntıları, bu sıkıntılara neden olan etmenleri tam olarak saptayabilmek ve
sıkıntıları giderecek çözümleri belirleyebilmek amacıyla Anayasa'mızın 98. ve
İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz. 1) Gürol Ergin (Muğla) 2) Birgen Keleş (İstanbul) 3) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 4) Kemal Demirel (Bursa) 5) Ahmet Ersin (İzmir) 6) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
7) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
8) Çetin Soysal (İstanbul) 9) Ahmet Küçük (Çanakkale) 10) Özlem Çerçioğlu (Aydın) 11) Fatma Nur Serter (İstanbul) 12) Bihlun
Tamaylıgil (İstanbul)
13) Muharrem İnce (Yalova) 14) Gökhan Durgun (Hatay) 15) Turgut Dibek (Kırklareli) 16) Tansel Barış (Kırklareli) 17) Enis Tütüncü (Tekirdağ) 18) Metin Arifağaoğlu (Artvin) 19) Zekeriya Akıncı (Ankara) 20) Vahap
Seçer (Mersin) 21) Hulusi Güvel (Adana)
22) M. Fatih Atay (Aydın) 23) Fevzi Topuz (Muğla)
24) Yaşar Ağyüz
(Gaziantep) 25) Ergün Aydoğan (Balıkesir) 26) Durdu Özbolat
(Kahramanmaraş) 27) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 28) Sacid
Yıldız (İstanbul)
29) Şevket Köse (Adıyaman) 30) Tekin Bingöl (Ankara) 31) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
Gerekçe: Arıcılık kaynak
tüketmeden sürekli yapılabilen, dış girdiye gereksinim duymayan bir üretim
dalıdır ve sürdürülebilir kırsal kalkınmanın önemli bir aracıdır. Türkiye'deki
arıcılık sektörü yaklaşık 4,5 milyon kovan varlığı ile dünyada ikinci, yıllık
70-75 bin ton bal üretimi ile de dördüncü sırada yer almaktadır. Arıcılıkla
uğraşan aile sayısı 70 bin'dir. Arıcılık, kırsalda yaşayan 70 bin aileye, 280
bin kişiye istihdam yaratmaktadır. Dünya ballı bitkiler florasının
% 75'i ülkemizde bulunmakta; çam balının % 90'ı ülkemizde üretilmektedir.
Ülkemizde arıcılık yılda 5-6 konaklama yeri değiştirilerek gezgincilik şeklinde
yapılmaktadır. Ülkemizde 2004
yılına kadar yürütülen arıcılık politikaları sonucu arıcı ve koloni sayıları
artmış ise de, bu artış üretime dönüşememiş, aksine arıcıların gelirleri
azalmıştır. Ayrıca. yaşanan dışsatım sıkıntısı
nedeniyle ürettiği balı 2004 ve 2005 yıllarında maliyetinin çok altında bir
fiyatla satmak zorunda kalan, 2006 ve 2007 yıllarında ise iklim koşulları
nedeniyle müthiş bir üretim kaybı ile karşılaşan üreticinin hükümetçe
desteklenmeden ayakta durması mümkün görülmemektedir. Önemli bir kısmı gezginci
arıcılık yapan arıcı Nisan ayı geldiğinde Anadolu'ya nasıl gideceğini,
arılarını nasıl nakledeceğini düşünmektedir. Üretici bu
sıkıntıları yaşarken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 6 şubat 2008 gün ve 26779 sayılı Resmi Gazete'de yayımladığı
bir tebliğ ile bal dışalımında kontrol belgesi düzenlenirken aranacak şartları
belirlemiştir. Bu tebliğden sonra, bal dışalımı için talepler ve uygulamalar
başlayacaktır. Bal dışalımının hiçbir gereği yoktur. 2007 yılında
yaşanan kuraklık sonucu üretim düşüklüğü yaşanan Ege Bölgesinde üretimi yapılan
bal çam balı olup ihracatı yapılan da bu çam balıdır. Çiçek balı iç piyasada
tüketilmekte ve iç piyasada tüketilen balın %90'ını oluşturmaktadır. Çiçek
balının üretiminde ciddi sıkıntı yaşanmadığından market raflarında bal yokluğu
görülmemektedir. Stoklarda en az 6 ay yetecek bal varken ve Nisan ve Mayıs
aylarında bal üretimi başlayacakken bal dışalımında bulunulması ülkemizde
üretilen balın fiyatını aşağıya çekip, üreticileri zarara uğratacaktır. 2007 yılında
yaşanan kuraklık ve aşırı sıcaklar sonucu tüm tarımsal ürünlerde verim kaybı
oluşmuştur. Hükûmet, 41 ilde ve 4 üründe destekleme
ödemesi yapmış, diğer bir çok ürün gibi arıcılık
sektörü de kapsama dâhil edilmemiştir. Arıcı hüsrana uğramış; bal üretmek bir
yana arılarını besleme telaşına düşmüştür. Yeterince beslenemeyen arılarda arı
hastalık ve zararlıları daha yaygın olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum da arı
mevcudunun azalmasına neden olmuştur. Zayıf olan arıların beslenmesi
gerekmekte, ancak mağdur durumdaki arıcımızın arılarını beslemek için ekonomik
gücü bulunmamaktadır. Arıların açlık sorunu giderilmediği takdirde arı
ölümlerinin %50-¬60'ı bulması kaçınılmazdır. Bu durum binlerce arıcının işsiz
kalmasına neden olacağı gibi, yetersiz tozlaşma nedeniyle tarımsal üretimde
verim kaybına da neden olacaktır. Ticari
ilişkilerimiz açısından önemli olan AB'de son 5 yılda balda hem üretim
miktarlarında hem de dış alımda yükselmeler olmuştur. AB ülkeleri uluslararası
ticaretin giderek artan fiyat baskılarına karşı tüm tarımsal ürünlerde olduğu
gibi arıcılarını da fiyat desteklemeleriyle korumuş, arıcılığın ve arıcıların
ayakta kalmasını sağlamıştır. Topluluk, ulaştığı refah düzeyi nedeniyle de
tarım ürünleri dış alımında son derece seçici davranmaya başlamıştır. Bu
nedenle dış satımcı ülkelerin AB pazarlarına girmeleri her geçen gün
zorlaşmaktadır. Bu bakımdan Avrupa Birliği ülkelerine bal dış satımında her gün
yeni zorluklarla karşılaşılacağı beklenmelidir. Bugün ülkemizde
katkı, kalıntı ve taklit bal olayıyla karşı karşıya bulunulmaktadır. Bu durum,
gerçek bal üreticilerini son derece mağdur etmiştir. Balda yaşanan bir diğer
sıkıntı da Çin'den; İran'dan kaçak olarak ya da sınır ticareti yoluyla giren
baldan kaynaklanmaktadır. Yaşanan
sıkıntıların kaynağı, başta Hükûmet olmak üzere
gereğinden çok fazla nişasta bazlı şeker üretimine
izin veren yönetimler; özellikle doğudaki sınırlardan ve Sarp kapısından yurda
kaçak giren İran ve Çin ballarını görmezden gelen gümrük görevlileri; bala
yapılan çeşitli hileleri belirleyip gidermede yetersiz kalan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile personelinin tüketimi için aldığı
balda gerekli titizliği göstermeyen kamu kurumlarıdır. Yaşanan duruma
bakıldığında, arıcıların Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden almış
oldukları işletme kredilerini ödeyemeyecekleri; kışlık bakım yapabilmeleri için
Hükûmet tarafından maddeten desteklenmeleri gerektiği
ortaya çıkmaktadır. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu
(1/498) (S. Sayısı: 110) (x) BAŞKAN – Komisyon burada. Hükûmet burada. Geçen birleşimde,
tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ile Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştı. Şimdi, söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın
Emek. CHP GRUBU ADINA
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun üzerinde
değişiklik yapan kanun tasarısıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi partim ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, sayıları 5-6 milyonu bulan ve yurt dışında yaşamlarını sürdüren
yurttaşlarımızın seçme hakkının daha da iyileştirilmesi ve sistematik hâle
getirilmesini amaçlayan bu kanun tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Genel gerekçede
açıklandığı üzere, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının seçme ve seçilme hakkı
kaynağını Anayasa’mızdan alan temel siyasi bir hak ve özgürlüktür. Yapılmak istenen
düzenlemelerle, yurt içinde yaşayan yurttaşlarımızın yanı sıra, yurt dışında
yaşayan yurttaşlarımız için de seçme hakkının daha rahat koşullar altında
kullanılması öngörülmektedir. (x) 110 S. Sayılı
Basmayazı 27/2/2008 tarihli
70’inci Birleşim tutanağına eklidir. Büyük çoğunluğu
Avrupa Birliği ülkelerinde olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde hayat
mücadelesi veren yurttaşlarımız ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel
yaşamlarına katkılarını hep sürdürmüşlerdir. Seçme haklarını gümrük kapılarına
giderek kullanan bu yurttaşlarımız ülkemizin siyasi hayatına yeterince
katılamamışlardır. Konuyla ilgili
olarak, 23/7/1995 tarihli ve 4121 sayılı Kanun ile
Anayasa’nın 67’nci maddesine “…yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy
haklarını kullanabilmeleri amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler.”
hükmü eklenmiştir. Eklenen bu hüküm yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın seçme
hakkını düzenlemiştir. Ancak, konu hakkında on iki yıl geçmesine rağmen kanuni
bir düzenleme yapılamamış, yurt dışında yaşayan yurttaşlar oylarını gümrük
kapılarında kullanmışlardır. Bu eksikliğin
giderilmesi bakımından tasarının Genel Kurula gelmesi yerinde olmuştur.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu tasarıyı destekliyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarıda yapılan düzenlemeler yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımız için seçme hakkının kullanılmasında yeni olanaklar
sağlamaktadır. Bu bağlamda özel seçmen kütüklerinin oluşturulması da, ayrıca,
yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın bulundukları yerde oy kullanmalarına
olanak sağlayan düzenlemeler getirmiştir. Bununla ilgili olarak Ankara İl Seçim
Kuruluna bağlı olmak üzere Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu oluşturulması
öngörülmüştür. Bu tasarıyla
ayrıca, yurt dışındaki seçmenlerin mektup, sandık, elektronik oylama ve gümrük
kapılarında oy kullanma yöntemi benimsenmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yurt dışında yaşayan yurttaşlarımız için bu
düzenlemeyi yaparken seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri hakkında
yurt içinde sorun teşkil eden bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz üzere yurttaşlarımızın Anayasa’dan gelen seçme
hakkını kullanmaları, her türlü tartışmadan uzak, özgür iradeleriyle sandıkta
oylarını verebilmelerinin sağlıklı ortamının sağlanmasıyla mümkündür.
Bildiğiniz üzere ve hepimizin yaşadığı gibi seçmen kütüklerinin
güncelleştirilmesinde maalesef çok sorunlar yaşanmaktadır. Özellikle yakın,
geçtiğimiz seçimlerde, 22 Temmuz seçimlerinde çok ciddi sorunlarla karşı
karşıya gelinmiştir. Bu bağlamda bilhassa seçmen kütüklerinin
güncelleşmesinde, ikametgâhlarına ve seçim sandığı çevresine göre yazılan
yurttaşlarımızın bir süre sonra çok daha değişik yerlerde, seçim sandık
çevrelerine oylarının kaydığı ve 22 Temmuz sabahı birçok seçmen yurttaşımızın
bazı ilçe sınırlarını aşan, hatta çok daha değişik bölgelerde seçmen konumuna
geldiği maalesef acı bir tespit olarak yaşanmıştır ve öyle bir durum ortaya
çıkmıştır ki merkezî sistem çöktüğü için yurttaşlarımız çok çaresiz
kalmışlardır. Bu bağlamda değerli arkadaşlarım, bunun özellikle Yüksek
Seçim Kurulunca, ilçe seçim kurullarınca ve yetkili tüm kurum ve kurullarca çok
ciddi bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Çünkü seçim, yurttaşımızın
iradesini özgürce ve sağlıklı bir şekilde kullanmasıyla ancak sağlıklı
sonuçlarını verecektir. Diğer bir konu da
değerli arkadaşlarım, yerel seçimlerle ilgili siz sayın milletvekillerinin,
hepimizin, bize ulaşan şikâyetleri olarak geçmiş seçimlerde… Şimdi
yerel seçim yılına bir yıl gibi bir süre kaldığına göre, “taşıma seçmen”
dediğimiz bir durum, maalesef özellikle yerel seçimlerde, belediye
seçimlerinde, o yörede yaşayan insanların özgür iradeleriyle bölgede, belediye
seçimlerinde, belediye başkanlığı, belediye meclisi üyelerini seçerken taşıma
seçmenler, orada oturan insanların arzuladığı sonuçların doğmasını engellemekte
ve sadece yerel seçimlerle ilgili, o taşıma seçmenler, seçimlere gölge
düşürmektedir. Öylesine ki bazen üniversitelerden, bazen değişik
illerden, ilçelerden seçmenler o yöreye taşınabilmekte ve o insanlar sadece
yerel seçimlerde oy kullanmaktadır ve bu ciddi olarak toplumda bir sıkıntı
yaratmaktadır. Bir milletvekili olarak, geçmiş dönemlerde bunu bizzat yaşamış
ve o sıkıntıları, o şikâyetleri dinlemiş bir arkadaşınız olarak milletin kürsüsünden
bunu dile getiriyorum. Mutlaka bunun önlenmesinin yolları da bulunmalıdır
diyorum ve bu konuda, biz Parlamento olarak gerekirse üzerimize düşeni, ama
Yüksek Seçim Kurulu da yasal çerçevede gerekli önlemleri almalıdır. Değerli
arkadaşlarım, millî irade tecelli ederken, seçmen oyunu kullanırken, her türlü
kuşkudan ve tartışmadan uzak, özgür biçimde tercihini yapabilmeli ve bu böyle
sonuçlanmalıdır. Bunun için her türlü önlemi almak bütün kurumlara ve bütün
çevrelere düşen bir görevdir. Değerli arkadaşlarım,
oyların sayım ve döküm ve tutanaklara geçirilmesiyle ilgili de ciddi bir sorun
yaşanmaktadır. Şimdi onu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle sandıklar
açılıp sandık kurulları oyların sayım ve dökümünü “Örnek Bir de siyasi
partilere verilen Örnek 87 vardır. Bu Örnek 87 cetvelinde sadece sandık
kurulunun imzaları mevcut olup siyasi parti temsilcilerine boş olarak verilir.
Siyasi parti temsilcisi orada kendi partisinin aldığı oyu bu cetvele yazar,
siyasi partilere ulaşan ve sayım sonuçlarına ilişkin geniş bilgi içermeyen
tutanak, Örnek 87 doğru bilgi akışı sağlamadığı için ciddi sıkıntılar
yaratmaktadır. Bu nedenle siyasi partilere sayım sonrası Örnek 86’nın verilmesi
için bir düzenleme de mutlaka yapılmalıdır. Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklediğimiz ve yerinde
bulduğumuz yurt dışındaki yurttaşlarımıza seçme hakkının verilmesi önemlidir.
Böylece yurttaşlarımıza Anayasa’dan doğan haklarının kullanılmasına olanak
tanınmaktadır. Ancak, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın tek sorunu seçme
hakkının tanınmasından ibaret değildir. Gurbetçi olarak anılan ve tanınan bu
kardeşlerimiz gurbet ellerde ülkesinden, ailesinden ve yakınlarından ayrı, zor
koşullarda yıllarca çalışmış, alın teriyle biriktirdikleri paralarla bir gün
yurda dönüp huzurlu bir yaşam sürmeyi düşünürken birtakım istismarcılar bu birikimleri
acımasızca, vicdansızca hortumlayıp ellerinden almıştır. Kimi holdinglerin
kuruluş sermayesinde, hortumlanan bu paralar vardır. Vurguncular
yurttaşlarımızın manevi duygularını, inançlarını istismar ederek acımasızca
yılların birikimlerini ellerinden almayı başarmışlardır. Değerli
arkadaşlarım, konuyla ilgili olarak 22’nci Dönem Parlamentosunda Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmuş, sayfaları binleri bulan raporlar hazırlanmıştır.
Sözü edilen raporlar yüce Meclis tutanaklarında mevcuttur. Bu olayın mağduru
olan yurttaşlarımız, yüce Meclis çatısı altında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu
ziyaretleri sırasında, yapılan bu vurgunun ve hortumlamanın boyutunun 10 milyar
avroya ulaştığını gözyaşları arasında dile getirmişlerdir. Hortumlanan yurttaş
sayımızın 500 bini aştığı, yine yurttaşlarımız tarafından ifade edilmiştir.
Meclis Araştırma Komisyonunun 335 sıra sayılı Raporu’nda da bu konuyla ilgili
geniş bilgiler ve tespitler yer almaktadır. Değerli
arkadaşlarım, bir Almanya seyahatimde, ikinci kuşaktan, Almanya
üniversitelerinde hukuk fakültesini bitirmiş, Alman yasalarına göre Almanya’da
avukatlık yapma hakkını kazanmış ve şu anda Bremen şehrinde avukatlık yapan bir
Türk meslektaşımızla bu konuda bir söyleşimiz oldu, onu paylaşmak istiyorum.
Şunu söyledi avukat arkadaşımız: “Sayın Vekilim, ne olur Parlamento olarak bu
olayı çözüme kavuşturun. Çünkü, bu insanlar bize
geliyor; bu insanlar perişan, bu insanların yuvaları yıkıldı, sağlıklarını
kaybettiler, depresyonlara girdiler. Ne olur milletin vekili olarak Parlamentoda
bu konuyu mutlaka çözmelisiniz, çözüme kavuşturmalısınız.” Şimdi, ben, oradan
aldığım bu durumu ve daha önce ifade ettiğim Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna
gelen, yurt dışındaki gurbetçilerimizden aldığım bu durumu, milletin
kürsüsünden, bir kere daha siz milletin vekilleri arkadaşlarımla paylaşıyorum. Sayın
milletvekilleri, bu hortumu yapanlar, ne acıdır ki toplumun içinde boy
göstermekte, kimi siyasilerle cenaze törenlerinde beraber olmakta ve hatta
cenaze namazında birlikte saf tutmaktadırlar. Yurt dışındaki yurttaşlarımızın
bu acısı, bu ıstırabı devam etmektedir. Ama ne acıdır ki temel ceza yasalarında
değişikliklerle bunlara örtülü aflar çıkarmayı biz bunlara bir imkân olarak da
sunmuş olarak, o insanların ıstırabı devam etmektedir. Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak 22’nci Dönemde hep söyledik, bunun için siyasal
iktidar ve AKP’nin çözüm için getireceği yasa tasarılarına ve tekliflerine
destek vereceğimizi hep ifade ettik. Bir kere daha, 23’üncü Dönemde bu acının
bir nebze de olsa dinmesi için ve yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın
uğradığı bu haksızlığın ve hukuksuzluğun ortadan kaldırılması, yılların alın
teri, el emeği helal paralarının iadesinin sağlanması için siyasal iktidarı ve
AKP çoğunluğunu göreve çağırıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda
yapılacak tüm düzenlemelere destek vereceğimizi açıkça ifade ediyoruz. Gelin,
bu acıya ve ıstıraba son verelim diyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu tasarının yasalaşmasıyla yurt dışında yaşayan yurttaşlarımız
seçme haklarını en iyi şekilde kullanma olanağına kavuşacaklardır. Bu hakkı
yurttaşlarımızın en iyi şekilde değerlendireceği ve kullanacağı inancıyla,
kendilerine bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum. Yurt dışında
yaşayan yurttaşlarımızın seçme hakkını kullanmasını kolaylaştıran bu yasa
yanında, diğer sorunların ve özellikle biraz önce sizlerle paylaştığım
hortumcuların ellerinden aldığı alın teri paralarının kendilerine iadesi için
gerekli yasal ve hukuki düzenlemeler bu yüce Parlamento tarafından mutlaka
gerçekleştirilmelidir. Bu duygu ve
düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tasarıyı desteklediğimizi ve
olumlu oy vereceğimizi ifade eder, yüce Meclise grubum ve şahsım adına
sevgiler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Emek. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis. Buyurun Sayın
Halis. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerine DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri
şahsım ve parti grubum adına saygıyla selamlıyorum. Bugün 12 Mart.
Bugünün Türkiye’nin siyasal, sosyal tarihinde önem arz eden bir yönü var. Otuz
yıl önce bugün, ülkemizde demokratik hak arayışlarını sindiremeyen güçler, 12
Mart Muhtırası’yla var olan demokrasiyi askıya alarak 12 Eylül darbesinin
hazırlanmasına yol açtılar. Her on yılda bir demokrasiyi kesintiye uğratan bu
anlayışın sahipleri yargılanıp sorgulanmadıkları içindir ki, ne yazık ki bu
anlayış alışkanlık hâline gelerek postmodern darbe ve
e-muhtıra şeklinde günümüze kadar devam edegelmiştir.
Sorgulanıp
yargılanması bir yana, bugün, ne yazık ki Türkiye’nin, Türkiye yargısının temel
kurumlarından biri olan Danıştay Başsavcısının darbeleri över, savunur
mahiyetteki açıklamaları da Türkiye siyaseti, Türkiye demokrasisi ve Türkiye
yargısı için bir ayıptır. Bunu kınıyorum ve böyle bir anlayışın bir daha
Türkiye’de yaşanmamasını temenni ediyorum. Yine on üç yıl
önce bugün, İstanbul Gazi Mahallesinde oturan Alevi yurttaşlara yönelik
hukuksuz uygulamalar ve akabinde 22 Alevi yurttaşın öldürüldüğü olayların
yaşandığı gün. Ölenleri saygıyla anıyor, böyle olayların yaşanmaması dileğinde
bulunuyorum. Demokratik bir sistem yakalanmadıkça da benzeri olayların
yaşanacağı kaygısını taşıyorum. Değerli
milletvekilleri, yönetim sistemlerinin demokratik sayılabilmesinin en temel
özelliği, o ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerliliğidir. Halk iradesi,
yönetim ilkesinin temelidir. Bundandır ki insanların, yaşadıkları ülkelerin
yönetimlerine katılması, seçme ve seçilme haklarıyla söz ve karar sahibi olması
ulusal yasalarla belirlendiği gibi, uluslararası bildiri ve sözleşmelerle de
güvence altına alınmıştır. Çağdaş dünya
için bu kadar önem arz eden bu haklar, Türkiye Anayasası’nın 68’inci maddesinde
“Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.”
denilerek ülkemiz için olan önemini arz etmiştir. Demokrasilerde
siyasi partiler ve seçimler, birbirlerini tamamlayan ve birbirlerinden ayrı
düşünülemeyen kavramlardır. Partiler, program, amaç ve hedeflerini
gerçekleştirmek için yetkiyi, halktan, seçim yoluyla alırlar. Ancak, Anayasa’da
siyasi partilerin ve seçimlerin demokrasi için önemi vurgulansa da ne yazık ki
ülkemizde antidemokratik içerikli Seçim ve Siyasi Partiler Yasası’yla yapılan
seçimler hiç de çağdaş, demokratik normlara denk düşmeyen sonuçlar vermiş,
adalet ve istikrardan yana bir karakter gösterememiştir. Avrupa Birliği
ülkelerinin hiçbirinde olmayan, ülkemizdeki demokratik katılımcılık ilkesine
aykırı yüzde 10’luk seçim barajıyla, ifade ve hareket özgürlüğünün kısıtlandığı
koşullarda yapılan seçimler, yine ne yazık ki Anayasa’da partilere ve seçimlere
atfedilen önemi boşa çıkartmıştır hep. Açıkçası, temsilde adalet, yönetimde
istikrar anlayışından dem vurulsa da adalet istikrara kurban edilmiş, ister
istemez adaleti bulmak da olanaksız hâle gelmiştir. Bu istikrarsızlığın ve
adaletsizliğin acısını ülkemizin emekçi, yoksul halk yığınları çekmiştir. Her
seferinde, yaşanan acılar, demokrasinin önemine duyulan ihtiyacı daha da yakıcı
bir şekilde hissettirmiştir. Değerli
milletvekilleri, demokrasiyi yakalamanın temel yollarından biri, adaletli bir
seçim sistemiyle etnik, inançsal, kültürel, düşünsel farklılıklarına rağmen
toplumun tüm kesimlerinin parlamentoda temsil hakkını almalarından geçer.
Bugüne kadarki seçim sistemlerinde ve yasalarında defalarca değişiklik yapılmak
istenmiş, her seferinde de sonuç demokratik bir uygulamaya tekabül etmemiştir.
Özellikle de 12 Eylül Anayasa’sıyla kendisini çok daha açık gösteren bu
antidemokratik sistemin çoğu çevrelerce de beğenilmeyip değiştirilmek
istenmesine rağmen -yine diyoruz- bir türlü değiştirilememiş, değiştirilmek
istenmemiş, gelişecek demokrasiden korkulmuştur âdeta. Başta Kürtler
olmak üzere, Alevilerin, emekçilerin, farklı azınlıkların ve resmî ideolojiye
muhalif tüm kesimlerin Parlamentodaki temsiliyetinden
rahatsızlık duyulmuştur. Bu yüzdendir ki istikrar bahane edilerek yüzde 10’luk
seçim barajında ısrar edilmiştir. Kuşkusuz ki
temsil ve adalet açısından en tartışmalı seçim, 3 Kasım 2002 milletvekili genel
seçimleri olmuştur. Yüzde 10’luk barajda ısrar edenlerin bir kısmı, bu
seçimlerde, kurmuş oldukları bu barajda boğulmaktan kendilerini
kurtaramamışlardır. Seçmenin yüzde 46’sına bu seçimlerde temsiliyet
hakkı kaybettirilerek var olan kısmi demokrasi daha da yara almıştır. Bu
seçimlerde, bazı illerde yüzde 50’nin üzerinde oy alan günün partisi DEHAP da
parlamentoya girememiştir. Dolayısıyla, çözüm bekleyen Kürt sorunu daha da
çıkmaza girmiş, yüzde 10’luk seçim barajıyla istikrar arayanların adaleti daha
da kaybolmuştur böylece. Yine, 2002
seçimlerinde, AKP yüzde 32’lik oy oranıyla yüzde 66’lık temsil gücü, CHP yüzde
19’luk oy oranıyla yüzde 32’lik temsil gücü elde etmiştir. Temsil hakkı değil,
temsil gücü. Yani, toplam yüzde 53’lük oy oranıyla yaklaşık yüzde 100’lük temsiliyet sağlanmıştır. Hak ve adaletle uzaktan yakından
bağdaşmayan bu tablonun derin bir temsiliyet sorunu
yarattığı da açıktır. Değerli
milletvekilleri, düşük seçim barajlarının koalisyonları doğurduğu,
koalisyonların istikrarsızlık yarattığı bahanesiyle yüzde 10’luk seçim
barajında diretmenin ne kadar antidemokratik anlayış olduğu bir yana, bir de ne
kadar gerçek dışı olduğuna bir bakalım. Avrupa Birliği
ülkelerinde yüzde 5’in üzerinde seçim barajı yok. Dokuz ülkede baraj sıfır.
Seçim barajının olmadığı İtalya’da demokrasiye geçildiği 1946 yılından bu yana
tek partili iktidar kurulamamış. Parlamentoya giren küçük partiler grup
oluşturmak için hep ittifaklar oluşturmuşlar. Bugün de bu küçük partiler sağda
“Özgürlük Evi”, solda “Zeytin Dalı” adları altında birleşmişler. Avrupa
Birliğinin on yedi ülkesinde koalisyon hükûmetleri
var. İstikrarları da adaletleri de tartışma götürmeyecek kadar ortada.
Türkiye’nin adalet ve istikrarını söz konusu bu ülkelerle kıyaslamanın bir
gereğinin de olmadığını düşünüyorum. Buradan yola
çıkarak istikrarla tek parti yönetimini, istikrarsızlıkla koalisyonları eş anlamlı
görmek büyük bir yanılma ve yanıltmadır. Her tek parti yönetimlerinde istikrar
aramak, diktatöryal bir sisteme duyulan özlem değilse
bile, böyle bir anlayışın kendi dışındaki farklılıklara karşı duyulan
tahammülsüzlükten başka da bir şey olmadığı açıktır, demokrasilerde yeri
yoktur. Özellikle de demokrasinin özümsenip bir kültür hâline getirilmediği,
gelmediği bizim gibi ülkelerde tek başına yasaları değiştirme çoğunluğunu
yakalamış tek parti hükûmetinden demokrasi ve adalet
beklemek de beyhude bir bekleyiştir. Daha geçen hafta yerel yönetimler üzerine
yapılan görüşmelerde AKP’nin muhalefet partilerini dışlayan tavrı bunun en açık
örneği olarak yaşanmıştır. Böyle iktidarlaşmalar muhalefeti yok sayarak
anlamadan, sorgulayıp irdelemeden, otomatik makine gibi çalışan kendi
milletvekillerinin parmak kaldırıp indiren oylamalarıyla, dediğim dedik bir
anlayışla istikrar sağlamaya çalışmaktadırlar. Bir yasama
organında toplumsal sorumluluk duyulmadan, bireyin ve yurttaşların hakları
üzerinde vicdan muhasebesi yapılmadan, yalnızca nicel çoğunluktan alınmış
bulunan güçle hareket ediliyorsa bu, demokratik yönetimlerin karakteri değil,
olsa olsa diktatöryal
yönetimlerin karakteri olur. AKP’nin yaptığı da budur. (DTP sıralarından
alkışlar) Bugüne kadar muhalefet partilerinden gelmiş yüzlerce teklif ve
önergenin kabul görmemiş olması bunun açık ve somut bir ispatıdır. Böylesi
durumlar, iktidarı aymazlığa, muhalefeti acze, ülkeyi açmazlara ve çıkmazlara
götürür, adaletsizliği ve istikrarsızlığı hâkim kılar. Eğer istikrardan
yönetilenlerin yönetenlere karşı uysal koyun misali sessizliği, yani
muhalefetsizliği algılanıyorsa o zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin en istikrarlı
dönemi tek partili dönem ve 12 Eylül süreci olarak kabul görmek durumundadır. Tek partili dönem
bir yana, şu an içinde bulunduğumuz Parlamentodaki milletvekillerinin bir
kısmının da mağduriyetten nasibini almış olduğu 12 Eylül sürecini bir
hatırlayalım. İçlerinde yaşı on altıya daha yeni girmiş
çocukların da bulunduğu, sağcı solcu denmeden, 50 genç idam edilmiş, binlerce
insan işkence tezgâhlarından geçirilerek tutuklanmış, yüzlerce faili meçhul ve
kayıp yaşanmış; Parlamento feshedilerek siyasi partiler başta olmak üzere,
sendikalar ve sivil toplum örgütleri kapatılmış, basın susturulmuş; yargı çok
açık bir şekilde vesayet altına alınarak, generallerin görüş ve emirleri
yargıda karar olmuştur. Buna adalet ve istikrar denebilirse işte adalet
de istikrar da burada! Anlaşılıyor ki istikrar ve adaleti bozan partilerin
çokluğu ve çok sessizliği değil, tam aksine, partilerin yokluğu ve tekliğidir,
siyasete yapılan hukuk dışı müdahaledir. Değerli
milletvekilleri, bugün burada tartışmakta olduğumuz yasa tasarısı, yurt
dışındaki yurttaşlarımızın oylarını kullanmalarına kolaylık getiren
düzenlemeler içermektedir. Önemlidir çünkü seçim hakkı anayasal bir haktır,
böyle bir düzenleme zorunludur. Ancak bu durum, yalnızca yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımız için değil, yurt içinde de kendi seçim alanları dışında bulunan
yurttaşlarımız için de bir sorundur. Yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın
bulundukları yerlerde oy kullanmalarına sağlanacak kolaylıklar yurt içinde de
kendi seçim bölgelerinde bulunmayan yurttaşlarımız için de sağlanmalıdır ve
gereklidir. Ayrıca
tartıştığımız bu yasa tasarısında yurt dışındaki oyların nasıl kullanılması
gerektiği üzerinde düzenleme yapılırken oyların kime, kimlere kullanılması
noktasındaki düzenlemeden kaçınılmıştır. Söz konusu tasarının 9’uncu
maddesinde, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkındaki Kanun’un 94’üncü maddesine eklenen yurt dışında seçmenlerin oy verme
yöntemleri ve genel ilkeler (a) bendinde “Yurt dışı seçmenler, milletvekili
genel seçimi, cumhurbaşkanı seçimi ve halk oylamasında oy verebilirler.” der.
“Yurt dışı seçmenler sadece seçime giren partilere oy verebilirler…” gibi
sınırlama içeren bir ifadeyle devam eder. Öncelikle siyasi partilere oy
verdirtip bağımsız adaylara verdirtmemek çok açık bir şekilde Anayasa’nın
eşitlik ilkesine çok açık bir müdahaledir. Seçmeni tercihlerinde seçeneksiz
bırakan, seçme hakkını kısıtlayan bir uygulamadır. “Seçimlerin serbestliği” ve
“oyların eşitliği” ilkesine de aykırıdır. Diğer yanıyla, seçim sonuçları
üzerinde halkın, seçmenin iradesini dışlayan, seçim sonuçlarını adaletsizce
değiştiren bir rol oynar. Oysaki seçme hakkı, seçmenin istediği parti ya da
kişiye oy vermesi anlamına gelir. Ayrıca, oyların yalnızca siyasi partilere verdirtilmesi, seçme hakkının ihlali olduğu kadar seçilme
hakkının da ihlalidir. Değerli
milletvekilleri, böyle bir seçme ve seçilme yöntemiyle alınan sonuçlar
üzerindeki hukuksuzluğun en somut örneğini son 22 Temmuz seçimlerinde yaşayarak
gördük. Bunlardan yalnızca bir tanesini dikkatlerinize sunacağım. İl Hakkâri. 3
milletvekiline sahip olan bu ilimizde resmî olmayan seçim sonuçlarına göre AKP
1, bağımsızlar 2 milletvekili çıkarıyor. AKP’nin itirazı üzerine, yurt dışından
gelen oylar, gümrük oyları yeniden sayılıp dağıtıma tabi tutuluyor. Tabii ki bu oyların nasıl sayılıp nasıl dağıtıldığı da bir muamma. Resmî
olmayan sonuçlara göre, ajanslarda, kazandığı, beş gün yazılıp, yayınlanan
bağımsız milletvekili Sebahattin Suvağcı’nın
milletvekilliği düşüyor, önceki sayımlarda daha az oy almış olan AKP’nin
kaybetmiş olan adayı milletvekili oluyor. Milletvekilliği elinden alınan Sebahattin Suvağcı Yüksek Seçim
Kuruluna başvuruyor. Yüksek Seçim Kurulu “Yasal düzenleme gereklidir.” diyerek
başvuruyu reddediyor, dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor. Yüksek
Seçim Kurulunun yasal bir düzenleme gereğini belirtmiş olduğu, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine gitmiş olan bu davada hukukçulara göre Türkiye’nin suçlu
bulunacağı bekleniyor. Anlaşılan o ki mevcut yasa ve düzenlemeye göre Hakkâri
seçimleri iptal edilemiyor, gümrük oyları geçersiz sayılamıyor, Anayasa’nın
eşitlik ilkesine aykırı bu hukuksuzluğun giderilmesi ve son bulması da bu
Parlamentoya, yani bizlere düşüyor. Gerçekten de demokrasiye, demokrasinin
erdemlerine inanılıyorsa, temsilde adalet ilkesinin yaşatılması isteniyorsa
yurt dışındaki yurttaşlarımızın kullanacağı oyların yalnızca siyasi partilere
değil, bağımsız adaylara da kullanması yönünde bir düzenleme gerekmektedir ve
getirilmelidir. Yurt dışı seçmeni
Türkiye’de kayıtlı olduğu il, ilçe ve seçim çevresi için oy kullanabilmeli,
gümrük kapılarına ve oy kullanılacak yerlere seçime giren tüm adayları kapsayan
seçim pusulaları verilmelidir. Yurt dışı seçmenler için tasarıda belirtilmiş
olan “Yalnızca milletvekilliği genel seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve halk
oylamasında oy verebilirler.” sınırlandırmasının kaldırılarak yerel yönetim
seçimlerinde de oy vermeleri sağlanmalıdır. Değerli
milletvekilleri, demokratik bir Türkiye’nin yaratılabilmesi için Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ve Siyasi Partiler
Yasası’nın demokratik düzenlemelere ihtiyacı var ve bu düzenlemelerin
getirilmesi gecikmiş, gecikilmiş bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır. Ülkemizde
yakıcılığı gün geçtikçe artan Kürt sorununun çözümü önünde engel olarak duran
yüzde 10’luk seçim barajı Avrupa Birliği ülkeleri düzeyine düşürülmelidir.
Demokrasinin ayıbı olan siyasi parti kapatma anlayışından kesinlikle
vazgeçilmeli, ülkenin güvenliğine bir tehdit oluşturmadıkça, şiddete
başvurmadıkça, çağdaş uygarlık değerlerinden vazgeçilmedikçe partiler
kesinlikle kapatılmamalıdır. Seçime girmiş partilere almış oldukları oy
oranında bütçeden yardım yapılmalıdır. Demokrasinin açıklık ilkesi esas
alınmalı, her seçimden sonra çöplüklerde ve kalorifer kazan dairelerinde çıkan
oy pusulalarının seçimleri şaibeli hâle getiren manzaraları yaşanmamalıdır. Yine, demokrasinin
“açıklık, katılımcılık ve çoğulculuk” ilkesi gereği herkesin bulunduğu
alanlardan ülkenin yönetiminde söz ve karar sahibi olmasının yolunu açacak
yerel yönetimler reformu yapılmalıdır. Merkezî yönetimin “yerel yönetimleri
vesayet altında tutma” zihniyetinden vazgeçilmelidir. Seçim
propagandası resmî dilin yanında ülkedeki diğer ana dillerle de
yapılabilmelidir. Partiler Yasası’nda yapılacak yeni düzenlemelerle partiler
mutlaka lider sultasından kurtarılmalıdır. Parlamento erkek egemen özünden ve
görüntüsünden arındırılarak daha yüksek düzeyde kadın temsiliyetine
kavuşmalıdır. Karanlığı da
aydınlığı da yakalamak bizlerin ellerindedir. Biz DTP olarak söz konusu bu
tasarının bu hâliyle ülkemiz demokrasisine sunacağı katkıdan çok, demokrasiyi
yaralayan yanının olduğunu görüyoruz ve desteklemeyeceğimizi belirtiyoruz. Aydınlık bir
Türkiye inancıyla, hepinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Halis. Şahıslar adına
ilk söz İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş’ın. Buyurun Sayın
Ataş. (AK Parti sıralarından alkışlar) MUSTAFA ATAŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 110 sıra
sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına görüşlerimi
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bilindiği üzere, Anayasa’nın “Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette
bulunma hakları” başlıklı 67’nci maddesinde, vatandaşların seçme, seçilme ve
halk oylamasına katılma hakları düzenlenirken seçimler ve halk oylamasının
serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına
göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılacağı, on sekiz yaşını dolduran
her Türk vatandaşının seçme ve halk oylamasına katılma haklarına sahip olduğu
ve bu hakların kullanılmasının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Anayasa
Mahkemesine göre seçme ve seçilme hakkı demokratik devlet yönetiminin “olmazsa
olmaz” koşullarındandır. Serbest seçilme hakkı, özgür ve demokratik yönetimin
ön koşulu, hukuksal simgesidir. Bu nedenle, seçim özgürlüğünün, Anayasa’nın ve
ona uygun olarak çıkarılacak yasanın belirleyeceği zorunlu durumlar dışında
kısıtlanmaması gerekir. Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın oy verme hakkı, ülkemizde ilk defa, seçimlerin temel
hükümlerini düzenleyen 298 sayılı Kanun’un 94’üncü maddesinde 23/5/1987 tarih ve 3377 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle
1987’den itibaren tanınmış, ancak bu hakkın da sadece gümrük kapılarında
kullanılması esası benimsenmiştir. Daha sonra, Anayasa’nın 67’nci maddesinin
ikinci fıkrasında 23/7/1995 tarih ve 4121 sayılı
Yasa’yla yapılan değişiklikle, yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy
hakkını kullanabilmeleri amacıyla uygulanabilir tedbirlerin yasayla alınması
kabul edilmiştir. Böylece, bu değişiklikten önce 3377 sayılı Yasa’yla yurt
dışındaki vatandaşlara tanınan oy verme hakkı, bu kez anayasal dayanağa
kavuşmuştur. Anayasa
Mahkemesine göre “Seçimlerin serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık
sayım ve döküm esaslarına uygun olarak yapılması” ilkesi, yurt içindeki ve yurt
dışındaki vatandaş ayrımı gözetilmeksizin tüm yurttaşları kapsayan anayasal bir
haktır. Bu hakkı yurt içinde olanların kullanmaları nasıl tartışmasız bir olgu
ise yurt dışında olanların kullanmalarını sağlamak da demokrasinin yadsınması
olanaksız bir gereğidir. Demokrasinin koşularından birisi olan katılım, seçmen
niteliğini taşıyan her yurttaşın oyunu kullanmasına olanak vermek ve bunu
sağlamakla anlam kazanır. Oy kullanmayı güçleştirme, sınırlama, kimi koşullara
bağlama, az ya da tümüyle olanaksız kılarak yoksun bırakma hukuksallıkla asla
bağdaşmaz. Devletin, yurt içindekilerin olduğu kadar yurt dışındakilerin de oy
verme haklarını kullanmaları için gereken çalışmaları yapması kaçınılmaz bir
görevdir. Devlet, vatandaşlarının herhangi bir nedenle bulunduğu yabancı
ülkelerde oy kullanmalarını sağlayacak önlemleri alacaktır. Bunlar, Anayasa’nın
nitelediği biçimde uygulanabilir olacaktır. Uygulanma olanağı yabancı ülkelerin
antlaşmalar ya da anlaşmalarla kabul ettiği uluslararası kurallara, kendi
ulusal kurallarına, günün koşullarına, karışıklılık ilkesine ve düzenlenecek
protokol gereklerine bağlanabilir. Ayrıntıları tümüyle yasalaştırmanın güçlüğü
açıktır. Değerli
milletvekilleri, görüşülen tasarıyla getirilen düzenleme, söz konusu Anayasa
Mahkemesi kararında da vurgulandığı üzere, Anayasa’nın yasa koyucuya yüklediği
bu görevi yerine getirmesi doğrultusundadır. Her ne kadar Anayasa ve 298 sayılı
Kanun yurt dışında bulunan vatandaşlarımıza seçimlerde oy kullanma hakkını
tanımış ise de bu hakkın ancak gümrük kapılarında kullanılabilecek olması, bu
hakkı kullanmak isteyen vatandaşlarımız açısından fiilî bir zorluk
oluşturmuştur. Zira bulunduğu ülkede oy kullanma imkânı yasal olarak
bulunmadığından, vatandaşlarımız için hem iş gücü kaybı hem de ciddi mali
külfet yükleyen bir uygulama ile oy kullanmak için Türkiye’ye gelme zorunluluğu
bulunması, bu hakkın kullanılmasını âdeta bir eziyete dönüştürmüştür. Başka bir
deyişle, seçme hakkı hukuken mevcut olmakla birlikte bu hakkın fiilen
kullanılması neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Nitekim,
1987’den 2007’ye kadar yapılan altı milletvekili genel seçiminde gümrük
kapılarında kullanılan oy sayılarına bakıldığında da bu durum açıkça görülmektedir.
Örneğin, 2007’de 228.019, 2002’de 115.459, 1999’da ise 65.254 vatandaşımız
gümrük kapılarında oy kullanmıştır. Yurt dışında bulunan ve sayısı milyonlarla
ifade edilen vatandaşlarımızın çok az sayıda bir kısmının seçimlere
katılmasının temel nedeni, bu vatandaşlarımızın bulunduğu ülkede oy kullanma
imkânının olmamasıdır. Başka bir ifadeyle, ancak Türkiye’ye gelebilenler oy
kullanabilmektedirler. Geçmiş dönemlerde
çeşitli siyasi partilerce veya milletvekilleri tarafından benzer nitelikli yasa
teklifleri yapılmış ise de bunlar maalesef yasalaşamamış ve yurt dışında
bulunan vatandaşlarımızın en temel siyasi haklarından biri olan oy kullanma
hakkının kullanılmasını zorlaştıran engeller bugüne değin devam etmiştir. İşte, tasarıda
öngörülen düzenlemeyle, Anayasa’nın 67’nci maddesinde belirtilen esaslara uygun
biçimde yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın oy hakkını kullanabilmeleri
amacıyla, uygulanabilir tedbirler getirilmektedir. Bu tedbirler kapsamında,
bugün demokratik ülkelerin çoğunda kullanılan mektup, elektronik posta gibi oy
kullanma yöntemleri ile oy kullanma imkânı sağlanmaktadır. Tasarıda yurt
dışı seçmenlerinin dört usulle oy kullanması kabul edilmiştir. Bunlar mektup,
sandık, elektronik oylama ve gümrük kapılarında oy kullanmadır. Bu yöntemlerden
hangisinin uygulanacağı ise yabancı ülkelerin iç hukukları dikkate alınarak
Dışişlerinin görüşü üzerine Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenecektir.
Anayasa’nın 79’uncu maddesi gereğince, seçimlerin başlamasından bitimine kadar
seçimin düzen içinde, yönetimi ve dürüstlüğüyle ilgili bütün işlemleri yapma ve
yaptırma görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Bu itibarla, yapılan düzenleme
Anayasa’ya uygundur. Yine, tasarının
94/A maddesinde yurt dışı seçmenlerin milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanı
seçimi ve halk oylamasına katılarak oy kullanabileceği düzenlenmiştir. Bu
düzenleme ile de anayasal ilkelere paralel olarak yurt dışı seçmenlerinin oy
hakkının sınırları belirlenmektedir. Zira, Anayasa’nın
127’nci maddesinin birinci fıkrasında yerel yönetimlerin karar organlarının
Anayasa’nın 67’nci maddesinde yer alan esaslara göre kanunda gösterilen
seçmenler tarafından seçileceği şeklinde yer alan hüküm, yerel yönetim
organlarının kendileri için kanunda açıkça düzenlenmiş seçim çevrelerinde
kayıtlı seçmenler tarafından seçilmesini, böylece, vatandaşların kendi
beldesinin yönetimine doğrudan katılarak katılımcı demokrasi anlayışını egemen
kılma amacını taşımaktadır. Anayasa’nın
127’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kanunda gösterilen seçmenler”
ibaresi, her yerel yönetim birimi için 2972 sayılı Kanun’da belirlenmiş olan
seçim çevrelerinde kayıtlı bulunan seçmenleri ifade eder. Dolayısıyla,
2972 sayılı Kanun gereği il genel meclisi seçimi için her ilçe, büyükşehir
belediye başkanının seçimi için büyükşehir belediye sınırları içi, belediye
başkanlığı ve belediye meclis üyeliği seçimi için her belde bir seçim çevresi
olduğu gibi, mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri seçimi için de her
muhtarlık bir seçim çevresi olduğundan, bir seçim çevresinde kayıtlı seçmen o
seçim çevresinde yapılan seçimlerin her biri için ayrı ayrı
oy kullanacaktır. Bu nedenle, yurt dışında bulunan seçmenlerin bu tür
seçimlerde oy kullanması söz konusu değildir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; demokratik hukuk devletinin bir gereği olarak daha çok
vatandaşımıza oy kullandırma amacına yönelik bu düzenlemenin yurt dışındaki
vatandaşlarımıza oy kullanma açısından büyük kolaylık sağlayacağı bir
gerçektir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ataş. MUSTAFA ATAŞ
(Devamla) – Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın anayasal nitelikteki seçme
hakkını kullanmasına dair çeşitli yöntemler getiren bu düzenleme, kuşkusuz,
demokratik katılımı artıracak ve demokrasimizi daha da güçlendirecektir. Değerli milletvekilleri,
biraz önce DTP Grubu adına söz alan arkadaşımızın konuşmasında ifade etmiş
olduğu seçim sonuçlarıyla ilgili husus, hiç şüphesiz, Türk yargısında, Yüksek
Seçim Kurulunda gerekli değerlendirmeler yapılarak sonuçlanmıştır. Bağımsız
yargıya gölge düşürmek gibi, hiçbirimizin bir eylemi olmaması gerekir diye
düşünüyorum. Bu itirazlar sadece bu dönemde değil, her dönemde yapılmıştır ve
Yüksek Seçim Kurulunun kararları da tartışmasızdır. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bağımsız adaylar aday değil mi? MUSTAFA ATAŞ
(Devamla) – Dolayısıyla, yargı kararlarına saygılı olmak hepimizin görevidir. Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ataş. Hükûmet adına, Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek. Sayın Bakanım,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, İstiklal Marşı’mızın kabulünün yıl dönümüdür. Bu
münasebetle, başta merhum Mehmet Âkif olmak üzere, bu
marşı yazan ve kabul ederek bize armağan eden Mehmet Âkif
Ersoy’u ve o dönem bu Mecliste, yüce Mecliste görev yapan bütün
milletvekillerimizi ve İstiklal Harbi’mizin kahramanlarını, gazilerini,
şehitlerini rahmetle ve saygıyla anıyorum ve bir ortak temenni olarak da, Allah
bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın diyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Değerli
milletvekilleri, bugün önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu tasarı vesilesiyle
destek veren, görüş serdeden bütün parti gruplarımıza ve milletvekillerimize de
teker teker, ayrıca teşekkür ediyorum. Böyle bir yasayı
gerçekleştirmek hepimizin için siyasi, ahlaki, vicdani bir borçtur. Uzunca bir zamandan beri, 60’lı yılların başından bu tarafa yurt
dışında çalışan, yaşamak durumunda olan ama bugün Türkiye’nin elde ettiği
ekonomik kalkınmada, her türlü başarıda büyük katkıları, büyük fedakârlıkları
bulunan bu insanlara karşı, seçme ve seçilme hakkı açısından önem arz eden bu yasayı
gerçekleştirmek, böyle bir yasal düzenleme yapmak hepimizin borcudur. Bu
borcu bugün, inşallah, sizlerle beraber ifa etmiş olacağız. Gerçekten, şu an
yüz elli beş ülkede yaklaşık 3 milyon 784 bin kayıtlı -adrese dayalı sisteme
göre- vatandaşımız yaşamaktadır. Belki başlangıçta
bu insanlar bulundukları yerlerde belli bir süre çalışıp Türkiye’ye
döneceklerdi, ülkesine döneceklerdi. Ancak hayat şartları, gelişen dünya
şartları ve başkaca sebeplerden dolayı, özellikle başta Avrupa olmak üzere yüz
elli beş ülkede yaşayan bu vatandaşlarımızın önemli bir kısmı artık oralarda
yaşamaktadır, oralarda iş kurmuşlardır, çocukları olmuştur, torunları olmuştur,
dolayısıyla Türkiye’yle de bağlarını sürdürmek istemektedirler çok yönüyle.
Bunun başında da en temel hak olan, Anayasa’da ve evrensel hukukta tanınmış
olan seçme ve seçilme hakkının kendilerine verilmesi gerekmektedir. Tabiatıyla,
Anayasa’da bir kısım haklar ve özgürlükler yazılıdır, yazılacaktır. Bu hakların
yazılması yetmez, bunları temenni etmek yetmez; bizlere düşen iş, bu yazılan
hakları, temenni edilen hakları da temin etmek gerekir. İnanıyorum ki, uzunca
bir aradan sonra, işte yurt dışında yaşayan 2 milyondan fazla vatandaşımızın
bulundukları yerlerde seçme hakkını kullanabilmesi açısından önemli bir imkânı
onlara getirmiş oluyoruz. Esasen bunda
zaruret de vardır. Demokrasi teorisinin de gereği olarak günümüzde insanlar
demokratik süreçlere katılmak istemektedir. Bunların başında da seçme hakkının
kullanılması gerekecektir. Kendi ülkesini yönetecek insanlara oylarıyla karar
verecek, tercih yapacak ve böylece bu sürece katkı sağlamış olacaktır. Bu yasa
hazırlanırken ilgili kurumlarla uzun bir çalışma yapılmıştır, en başta Yüksek
Seçim Kuruludur. Anayasa’nın 79’uncu maddesine göre seçimlerin düzen içerisinde
ve dürüstçe yapılmasının temin edilmesi Yüksek Seçim Kurulunun görevidir.
Dolayısıyla bu çalışma yapılırken en başta Yüksek Seçim Kuruluyla yakın bir
temas ve çalışma içerisinde olarak ve devletin ilgili birimleri -ki, en başta
Dışişleri Bakanlığı geliyor, bu çok önemlidir- ve diğer bakanlıklarla geniş
katılımlarla toplantılar yapıldı ve olabildiği kadar gerçekçi bir yasa
hazırlanmaya çalışıldı. Hiç şüphesiz bu
yasayla ilgili bazı eksiklikler olabilir, olabilecektir. Bu ilk düzenlemedir ve
gerçekten de düzenlenmesi zor bir alanla ilgili bir düzenlemedir. Yüz elli beş
ülkenin her birinin sistemleri farklıdır, mevzuatları farklıdır, konuya
yaklaşımları farklıdır. Dolayısıyla hepsini bir araya getirip,
vatandaşlarımızın bu hakkı kullanmasını mümkün kılmak için olabildiğince
gerçekçi bir düzenleme yapılmaya çalışılmıştır. Bunun sonucudur ki, önemli
ölçüde yetkiler Yüksek Seçim Kuruluna verilmiştir. Öngöremediğimiz ya da bugün
mevcut olmayıp üç sene sonra, beş sene sonra karşımıza çıkabilecek güçlükleri
aşabilmek noktasında her defasında yasal düzenleme yapmak yerine, bu konularda
karar verme esnekliğini getirmek ve bunu da Yüksek Seçim Kuruluna vermek
suretiyle, ümit ediyorum önümüzdeki dönemde bir önemli tecrübeyi
gerçekleştirmiş olacağız. Bu uygulamaların sonucunda eğer yeni ihtiyaçlar hasıl olursa, şüphesiz onları da tekrar bir yasal
düzenlemeyle ortadan kaldırma imkânı olacaktır. Bu yasanın
getirebileceği sayısız faydalar var. 2 milyondan fazla seçmen var diyoruz, ama
gümrüklerde en son oy kullanan insan sayısı 225 bin civarındadır. Demek ki, oy
kullanma hakkına sahip olan 10 vatandaşımızdan ancak 1’i gümrüklere kadar
gelebilmiş ve böyle bir oy kullanma imkânını elde edebilmiştir. Ümit ediyoruz
ki, önümüzdeki seçimlerde, genel seçimlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve
eğer başvurulacaksa referandumlarda artık bu vatandaşlarımız da Türkiye’deki
olup bitenlerle ilgili fikirlerini, düşüncelerini, kanaatlerini ortaya
koyabilecektir. Bu aynı zamanda siyasi iktidarların yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın sorunlarına daha yakından ilgilenme mecburiyetini de siyasi
baskısını da beraberinde getirmiş olacaktır. Dolayısıyla,
önemli bir yasadır. Ayrıntılarına girmek istemiyorum. Arkadaşlarımızın bu
konuda ortaya koyduğu düşüncelere ben de katılıyorum. Önemli bir yasayı
birlikte gerçekleştirmiş olacağız. Bunun şerefi 60’ıncı Cumhuriyet Hükûmetine ve desteklerinizle inşallah yasalaştıracağımız
23’üncü Dönem Parlamentosuna ait olacaktır. Yasanın şimdiden
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Şahısları adına
ikinci söz, Konya Milletvekili Ahmet Büyükakkaşlar’ın.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Büyükakkaşlar. AHMET
BÜYÜKAKKAŞLAR (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 110 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarı hem yurt içindeki hem de yurt dışındaki
seçmenleri ilgilendirmektedir. Ayrıca, Yüksek Seçim Kuruluna yetki verilmesi ve
sandık başında görev alan başkan ve üyeleri ilgilendiren düzenlemeleri de
ihtiva etmektedir. 1961 yılından
itibaren yurt dışına öncelikle çalışmak üzere gönderdiğimiz vatandaşlarımızın
demokratik bir hak olan seçme hakkı, maalesef, 1995 yılına kadar hiç
düzenlenmemiştir. 1995 yılında yapılan düzenleme ise yurt dışındaki
vatandaşlarımızın sadece bazı gümrük kapılarında oy kullanmasını sağlamıştır. Yurt dışında
yaklaşık 5 milyonun üzerinde Türk vatandaşımız yaşamaktadır. Bu
vatandaşlarımızın 3 milyonu seçme hakkına sahiptir, ama maalesef, gümrüklerde
oy kullanma oranı ise yüzde 10’ları bile bulmamaktadır. Bu kanun tasarısı, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın demokratik hakları olan seçme haklarını
kolaylaştırmakta ve bunun için yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın oy
kullanmalarıyla ilgili işlemleri yürütmek üzere öncelikle Ankara İl Seçim
Kuruluna bağlı olmak üzere “Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu”
oluşturmaktadır. Ankara’da kurulacak olan bu Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu
birden fazla da olabilir. Bunun kararını Yüksek Seçim Kurulu verecektir. Yani
yurt dışındaki seçmenlerin oy vermesinde Yüksek Seçim Kurulunun görev ve
yetkileri belirlenmekte, yurt dışı seçmen kütüğünün tanımı yapılmaktadır. Yurt
dışındaki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde hangi usulde oy
kullanacağına yine Yüksek Seçim Kurulu gerekli incelemeleri yaptıktan sonra
karar verecektir. Yurt dışındaki
seçmenlerin oy kullanma usullerinin dört şekilde yapılması düzenlenmektedir: 1) Mektupla oy
kullanma. Adrese dayalı seçmen listelerinde bulunan adreslere seçim gününe
yetmiş beş gün kala başlamak üzere seçmenlere gönderilen mektupla oy
kullanabileceklerdir. Bunun detayları 9’uncu maddede belirtilmektedir. 2) Yurt dışındaki
seçmenlerin sandıkta oy kullanması. Altyapısı ve seçimlerin güvenliğinin
sağlandığı ülkelerde oy kullanma seçim gününe kırk beş gün kala başlar ve seçim
gününe bir hafta kala sona erer. 3) Elektronik
ortamda oy kullanma. Bazı ülkelerde altyapı tamamlandığında Yüksek Seçim Kurulu
kararıyla elektronik ortamda oy verilmesidir ki, bu da seçimin yapılacağı güne
otuz gün kala başlar ve seçim günü Türkiye saatiyle 17.00’de sona erer. 4) Gümrüklerde oy
kullanma. Gümrük kapılarında oy kullanma, daha önce olduğu gibi, yurt dışından
Türkiye’ye gelen seçmenler, seçimin yapılacağı günün yirmi beş gün öncesinden
başlamak üzere seçim günü saat 17.00’ye kadar Türkiye’ye giriş ve çıkışlarda
gümrük kapılarında kurulacak seçim sandıklarında oy kullanabileceklerdir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; seçmenler, Yüksek Seçim Kurulunun ülkelere göre
yapacağı belirleme uyarınca bu dört oy kullanma usulünden ancak birinde oy
kullanabilecekler ve kullanacakları oylar, milletvekili seçimlerinde,
Cumhurbaşkanı seçimlerinde ve referandumlarda geçerli olacak. Bu tasarı ile
getirilen diğer konular ise şöyle sıralanabilir: 1) Yurt dışındaki
seçmenlerin yurt dışı seçmen kütükleri oluşturuluyor. 2) Seçmen
kütükleri her yıl güncelleştirilerek yenileniyor. 3) AK Parti
İktidarı döneminde başlayıp 2007 yılında sonuçlandırılan ve İçişleri
Bakanlığımız tarafından yürütülen adrese dayalı nüfus sayımı ve Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numaraları ile, kısaca MERNİS
projesi ile mükerrer oy kullanma imkânı kalmamıştır. Buna rağmen, mükerrer oy
kullanmaya teşebbüs eden veya mükerrer oy kullanan kimseye cezai hüküm
getirilmektedir. 4) Bu tasarı ile
mükerrer oy kullanmayı önlemek için önceden kullanılan, uzun süre parmaktan
çıkmayan boya uygulaması sona erdiriliyor. Bunun yerine, Türkiye Cumhuriyeti
kimlik numarası taşıyan herhangi bir kimlik ile oy kullanılabiliyor. 5) Seçimlerde
görevlendirilecek seçim kurulları başkan ve üyelerine ödenecek gündelikler
günün koşullarına göre yeniden düzenlemektedir. Buna göre verilecek günlük
ücret, uygulamadaki memur maaş kat sayısı olan 600’den 1.200’e çıkartılmış olup
bunun ne şekilde kullanılacağı yine Yüksek Seçim Kurulunun takdirine
bırakılmıştır. Değerli milletvekilleri,
yıllarca gurbet ellerde zor şartlarda para kazanarak ülkesine döviz getiren
kıymetli kardeşlerimizin ülkesinin yönetimine katkıda bulunması amacıyla bu
kanun tasarısı hazırlanmıştır. Demokratik hukuk devletinin bir gereği olarak
yurt içinde ve yurt dışında bütün vatandaşların seçimlere katılması ve
seçimlerde oy kullanması katılımcı demokrasinin bir gereğidir. Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın oy kullanmasını kolaylaştıracak olan bu tasarıya yapacağınız
katkılardan dolayı şimdiden teşekkür eder, bu tasarının memleketimize,
milletimize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Büyükakkaşlar. Tasarının tümü
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap
işlemine başlıyorum. Toplam süremiz
yirmi dakikadır. Buyurun Sayın
Doğru. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkürlerimi sunuyorum. Yurt dışında
yaşayanlarla ilgili olarak çıkartmış olduğumuz bu kanun hayırlı bir kanun
olmuştur ancak o insanların seçmenin yanında seçilmeyle ilgili de istekleri
vardır. Bununla ilgili bir çalışma yapılabilir mi? Ayrıca yurt
dışında yaşayan insanlarımızın -özellikle üçüncü kuşak nesil olduğu
düşünülürse- çok büyük problemleri de vardır. Bu problemlerin başında millî ve
manevi değerlerden yoksun bir şekilde yetişmeleri gelmektedir. Şu anda
Almanya’da 35 binin üzerinde üniversite genci üniversitelerde okurken, 25 binin
üzerindeki genç de hapishanede bulunmaktadır. Bundan dolayı da bu gençlerimize
sahip çıkılması noktasında, şu an itibarıyla, Türkçe öğretimi ile ilgili
Almanların kısıtlamalarıyla karşı karşıya bulunuyoruz yani Türkçe
öğretmenlerinin oraya gitmelerini engellemeye çalışıyorlar. Hükûmet
olarak bu noktada yani gençlerimize sahip çıkılması noktasında bir çalışma var
mı? Bunu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğru. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sayın Bakanım, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın Türkiye’deki seçimlerde oy kullanmalarını önemsiyoruz ve
destekliyoruz. Ama yaşadıkları Avrupa ülkelerinde oy kullanmaları, seçimlere
aday olarak katılmaları ve seçimle gelinebilecek yerlerde görev almaları da hem
onlar için hem de ülkemiz için çok önemlidir. Bu konuda Hükûmetinizin
ne gibi çalışmaları vardır? Bir diğer sorum:
Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın oyları kadar kıymetli olan bir diğer
varlıkları da alın terleridir, kazançlarıdır. Alın terlerinin gasp edilmesi ve
sahip çıkılmadığı hissine kapılmaları onları üzmektedir. Kamuoyunda “holdingzede” olarak bilinen bu insanların paralarını geri
alabilmeleri yönünde Hükûmetinizin ne gibi
çalışmaları vardır? Avrupa’daki çalışanlarımız bu konuyu merak ediyorlar. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler. Sayın Atılgan,
buyurun. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak
istiyorum. Bildiğiniz gibi,
birçok kesimden seçim günü oyunu kullanamayan insanlar var. Bunların başında da
hava yollarıyla uçan insanlar var ve bu hava yollarında, her uçakta uçan 7-8
tane personel var. Bu konuda birçok arkadaş beni aradı ve oyunu kullanamadığını
söyledi. Acaba, aynı gün oyunu kullanamayacak olan uçuş ekiplerine, yabancı
ülkede yaşayan vatandaşlarımız için düşünülen havaalanlarında oy verme işlemi
gibi bir usul koymayı düşünür müsünüz? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Uslu,
buyurun. CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu
yasayla yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız seçme hakkı kazanmış olacaklar
inşallah. Ancak, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın başkaca sorunları da
var. Bunlardan en önemlisi de eğitim sorunu. Millî duyguların ve millî kimliğin
muhafazası, millî kültürün yaşatılmasıyla mümkündür. Yeni nesil, ne yazık ki,
Türk millî eğitim felsefesinden yoksun yetişmektedir. Özellikle, Yunanistan’da
yaşayan vatandaşlarımızın yeni doğan çocukları da Yunan millî kültürünün hâkim
olduğu anaokullarında okutulmak mecburiyetinde kalmaktadırlar. Bu hususta Hükûmet olarak bir tedbir aldık mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler. Sayın Kaplan,
buyurun efendim. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Anayasa’nın
67’nci maddesi, seçimlerin yargı gözetiminde yapılacağını amir, buna rağmen
yargı gözetimi nasıl sağlanacak? Mektupla oy kullanımı suistimale
ve tehditlere açık değil midir? Bir de muhtarlık askı listesi yurt dışında
mümkün mü? TÜİK, adrese dayalı sayım yapmadığına göre, bu adrese dayalı sayım
sistemi hangi ölçütlere göre yurt dışında yapılıyor? Sağlıklı bir seçmen listesi
oluşturulamayacağına göre, cebinde cüzdanı olan vatandaşlarımız oy kullanamaz
mı? Son olarak, yerel
seçimlerde yurt dışındaki yurttaşlarımız neden oy kullanamasın, niye bundan
mahrum ediyoruz yurttaşlarımızı? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. Sayın Durmuş,
buyurun. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Bakanıma sormak istiyorum: Yurt
içinde, seçmen kütüklerinde büyük kargaşa yaşandı, Kırıkkale’nin Çelebi
seçmenleri Ankara’nın Gazi Mahallesi’nde çıktı. Yurt dışında -seçmene göre-
böyle bir kargaşanın olmaması için ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz? BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Durmuş. Sayın Özçelik… OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
bilindiği gibi seçmen kütükleri yazımının gerçekleştiği tarihte kütüklere
yazılan çok sayıda seçmen, özellikle geçici işlerde, tarım işlerinde
çalışanlar, seçim günü, yazılı bulundukları seçim çevresi dışında bulunuyorlar
ve bu seçmenler oy kullanmak durumunda değiller, oy kullanamıyorlar. Bu
durumdaki seçmenlerin de mektupla oy kullanmaları sağlanabilir mi,
düşünülebilir mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özçelik. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
yurt dışında ve yurt içinde seçmen listeleri hazırlanırken teknolojik olarak
hangi bilgisayar yazılımını ve veri tabanını kullanmayı düşünüyorsunuz? Yine
İnternet üzerinden, özellikle yurt dışında yaşayan seçmenlerimizin seçmen
kütüklerine eksiksiz ve düzgün olarak yazılabildiğini seçmen ve seçmen
yakınları kontrol edebilecek midir? Bu konuda herhangi bir hazırlığınız var
mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tankut. Sayın Dibek… TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Ben de Sayın
Bakanıma iki noktada soru yöneltmek istiyorum, gerçi komisyonda da konuşulmuştu
bu konular. Yurt dışındaki
vatandaşlarımızın, bu görüşülmekte olan kanunu çok yakından takip ettiğini
gördük. Tabii, komisyonda görüştüğümüz günden bu yana bayağı zaman geçmişti. Bu arada, yurt
dışındaki seçmenlerimizden şu talepler geliyor: Özellikle oylarını kullanan
vatandaşlarımızın 94/B’de belirtilen -daha sonra
maddesi görüşülecek olan, orada belirtilen- dağılım şekliyle değil de oylarının
-nüfusa kayıtlı olduğu Türkiye’deki yerlerde- geçerli olmasını, orada sayılmasını,
Türkiye toplumuna dâhil edilmemesini istiyorlar. Bu konuda, tabii, maddeler
geldiğinde önergeyle değişikliğe Hükûmet nasıl
bakıyor, bu konuda onun düşüncesini almak istiyorum. Vatandaşlarımızın
diğer bir talebi de sadece seçme haklarını kullanmak istemediklerini, yurt
dışındaki vatandaşlarımız, aynı zamanda Mecliste temsil de edilmek
istediklerini, seçilme haklarını da kullanmak istediklerini yani yurt dışının
ayrı bir seçim bölgesi olarak da değerlendirilmesini talep ediyorlar. Belki,
maddeler görüşülürken bu konuda düzenlemeler yapabiliriz diyorum. Bu konuda da
Sayın Bakanımızın, Hükûmetin görüşünü belirtmesini
rica ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dibek. Sayın Kulkuloğlu, buyurun efendim. MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, bu
22 Temmuz seçimlerinde, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız eğer charter uçuşları kullanarak Anadolu’daki havaalanlarına
inmişse, uygun olmayan koşullardan dolayı, oylarını ayrı yerlerde kurulan seçim
sandığından dolayı -pasaport bölümüyle- kullanamamışlar ya da İstanbul
üzerinden Türk Hava Yollarıyla tarifeli uçuşlarla geliyorlar ise aktarma
İstanbul üzerinden yapılmasından dolayı İstanbul’da pasaport kontrolünden geçip
ancak -gümrük mevzuatına göre- varacakları son noktada valizlerini almalarından
dolayı, uygun olarak yine oy kullanamamışlardır. Bu konuda bir düzenleme
yapılması düşünülmekte midir? BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kulkuloğlu. Soru işlemi
tamamlanmıştır. Sayın Bakanım,
cevaplayacaksınız herhâlde, buyurun efendim. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, soru soran değerli arkadaşlarımız pek çok önemli konuya temas
etmişlerdir. Bunların bir kısmı müzakeresini yaptığımız tasarıyla ilgilidir,
bir kısmıysa genel konularla alakalıdır. Müsaade edersiniz, İç Tüzük’ün 81’inci
maddesine göre esas olan, bu soruların ilgili tasarıyla ilgili sorulup bunun
daha mükemmel bir şekilde çıkmasını ve iyi anlaşılmasını temin etmektir. Yurt
dışındaki vatandaşlarımızın eğitim hakkı dâhil olmak üzere, eğitim
problemleriyle ilgili veya başkaca problemle ilgili konunun herhâlde bu tasarı
üzerinden konuşulması uygun da değildir, doğru da değildir. Alelusul bir cevap
sizi tatmin etmez. Kimin ne soru soracağını önceden bilemediğimiz için de bir
hazırlık yapma durumunda olmayız. Dolayısıyla arkadaşlarımız sorularını
-lütfedip soracaklarsa- doğrudan doğruya tartıştığımız tasarıyla ilgili
sorarlarsa, herhâlde İç Tüzük’e daha uygun bir işlem yapmış oluruz diye ifade
etmek istiyorum. İkincisi, bu
tasarı, tüm seçim sistemini ele alarak düzenleme yapan bir tasarı değil.
Dolayısıyla ister son seçimde ister ondan evvelki seçimlerde iddia edilen bir
kısım sıkıntılar, zorluklar veya tasvip edilmeyen durumlar var idiyse, bu,
seçimlerle ilgili yasaların tümünün gözden geçirilerek düzenlenmesi gereken bir
husustur. Hâlbuki biz bu tasarıyla sadece yurt dışındaki vatandaşlarımızla
ilgili sınırlı bir düzenlemeyi getiriyoruz ve bu sınırlı düzenlemeyi de Yüksek
Seçim Kuruluna büyük ölçüde yetki vererek çözmeye çalışıyoruz. Baştan da ifade
ettim, her ülkenin mevzuatı farklı, her ülkenin oy kullanma işine getirdiği
yaklaşım farklıdır. Geçmişte de zaman zaman bu yasal
düzenleme yapılmak istenmiş, bazı ülkeler bizim bulduğumuz çözümlere itibar
etmemiştir. O nedenle bir ön çalışma yapıldı. Bu çalışmada, karşılaşılan
zorluklar, beklentiler dikkate alınmak suretiyle ve ileride de
karşılaşabileceğimiz sorunları da dikkate alarak büyük ölçüde yetkiyi Yüksek
Seçim Kuruluna verdik. O nedenle, burada dile getirilen hususların çoğunun
düzenlenmesi, karara bağlanması ve uygulanması Yüksek Seçim Kurulunun
sorumluluğunda olacaktır. Adreslerin tespitinden tutun, hangi ülkede hangi
usulle seçim yapılabilecektir; bu, bu manada Yüksek Seçim Kurulunun görevine
giriyor. Oradan bu meseleyi birlikte takip etmemiz ileride gerekecektir. Bir başka husus:
Tabiatıyla, biz burada seçme hakkını getirdik. Seçilme
hakkıyla ilgili, ümit ederim, bir Anayasa değişikliğini birlikte yapabiliriz,
ama eğer partiler hakikaten yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın temsilini
yürekten, candan arzu ediyorlarsa -bir kanuni, anayasal mazerete sığınmaksızın
istiyorlarsa- büyük şehirlerden nasıl olsa kontenjan koyuyorlar, pekâlâ,
Almanya’dan 3 kontenjanı, Fransa’dan 2 tane, Hollanda’dan 3 tane -neyse-
getirip bu 550’nin içerisine de yerleştirme imkânları vardır. Ama, böyle
bir çalışma arzu ediliyorsa, bu, tasarı olarak gelebileceği gibi, teklif olarak
da bu çalışmayı birlikte yapabiliriz. İşin bu kısmında daha sonraki bir
düzenlemeyle o imkânı da elde ederiz, ama bugün bile bunun bir başka yoldan
imkânının olduğunu düşünüyorum. Diğer sorularla
ilgili yazılı cevap vereceğim. Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Birleşime on beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.02 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.24 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 110 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer
alan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar’ın; Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. 2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl
ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın; Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72)
(x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Sayın
milletvekilleri, daha önce 1’inci madde üzerinde verilen dokuz önergeden yedi
önerge, geliş sırasına göre okutulup, aykırılığına göre işleme alınmıştı.
İşleme alınan önergelerden birinci önerge üzerinde önerge sahipleri
konuşmalarını tamamlamıştı. Şimdi, Komisyon
ve Hükûmetin katılmadığı birinci önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Hangi önerge Sayın Başkan? BAŞKAN – Evet, aradan
uzun zaman geçtiği için, önergeyi tekrar okutup sizlere hatırlatacağım. Önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi'nin 1. maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz. Sacid Yıldız (İstanbul) ve arkadaşları BAŞKAN – Sacid Yıldız ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: (x) 72 S. Sayılı Basmayazı 28/2/2008 tarihli
71’inci Birleşim tutanağına eklidir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
72 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilmesi
öngörülen 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının ve bu
fıkradan sonra gelmek üzere eklenmesi öngörülen üçüncü fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları "Sağlık
Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde tıpta uzmanlık eğitimi klinik
şefi, klinik şef yardımcısı, ilgili dalda profesör ve doçent unvanına sahip
kişiler tarafından verilir ve bu kişiler eğitim sorumlusu olarak
nitelendirilir. Klinik şefi, klinik şef yardımcısı, başasistan ve asistan
kadrolarına açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuatı çerçevesinde atama
yapılır. Klinik şefi, klinik şef yardımcısı ve başasistan kadrolarına atamalar,
ilgili dalda uzman olan tabipler arasından Bakanlıkça yapılacak veya
yaptırılacak yazılı ve sözlü mesleki sınav sonuçlarına göre yapılır. Bu
sınavlara mesleki çalışma, bilimsel yayın ve yabancı dilde yeterliliği
bulunanlar katılabilir. Yeterlilik kriterleri ile
sınavlara ilişkin usul ve esaslar yönetmelik ile düzenlenir. Profesör veya
doçentlerden klinik şefi veya klinik şef yardımcısı kadrolarına atanmak
isteyenler için mevcut toplam kadroların %35'ini geçmemek üzere kadro
ayrılabilir. İlgili uzmanlık alanlarında profesör veya doçentlik unvanını almış
olanlar Bakanlıkça yapılacak ilanda belirtilen kadrolardan sadece birisine
müracaat edebilirler. Müracaat eden adayların bilimsel çalışmalarını ve
eğitimci niteliklerini değerlendirmek üzere Bakanlık tarafından ilgili uzmanlık
alanlarında üç profesör veya klinik şefi tespit edilir. Bu profesör veya klinik
şefleri, adaylar hakkında mütalaalarını öncelik sıralamasını yaparak ayrı ayrı Bakanlığa bildirirler. Bakanlık bu mütalaalara göre
atamaları yapar." BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım. SADULLAH ERGİN
(Hatay) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Klinik şefi ve
şef yardımcısı kadroları için yapılacak sınavın hangi alanlarda olacağı ve
profesör ve doçentlerden atama yapılırken hangi kriterlere
göre değerlendirme yapılacağının kanunda belirlenmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin
katıldığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, biraz önce Genel Kurulun kabul ettiği önerge ile
ikinci ve üçüncü fıkralar tümüyle değiştirilmiştir. Bundan sonraki beş önerge
de ikinci ve üçüncü fıkralarda değişiklik öngörmektedir. Bu nedenle, önergeleri
işleme koyma imkânı kalmamıştır. Önergeleri işlemden kaldırıyorum. 1’inci maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Geçici madde 1’i
okutuyorum. GEÇİCİ MADDE 1-
Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde halen klinik şefi
ve şef yardımcılığı görevlerini yürütmekte olanlar, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait kadrolara atanmış sayılırlar. BAŞKAN – Geçici
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili
Tansel Barış, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili
Osman Durmuş; şahısları adına, Denizli Milletvekili Selma Aliye Kavaf, Rize
Milletvekili Lütfi Çırakoğlu, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz
ve Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un söz talepleri
vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’a
aittir. Sayın Barış,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda değişiklik yapılmasıyla
ilgili kanun teklifinin geçici maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, yasama yılının başından beri halkımızın önceliği olmayan, iç
ve dış egemen güçlerin dayatmalarıyla Parlamentoda gündem oluşturulmaktadır. Ben, bölgemden,
Kırklareli’nden yeni geldim. Halkımızın bana Vakıflar Yasası’yla, Türban
Yasası’yla, Futbol Yasa Tasarısı’yla ilgili hiçbir sorusu yok. Halkımız oğluna
iş istiyor, halkımız kızına iş istiyor, halkımız onurlu bir yaşam istiyor. Ama, maalesef bizler bu konular yerine biraz önce saydığım
yasa tekliflerini Parlamentoya getiriyoruz ve bu konuları görüşüyoruz. Değerli
arkadaşlarım, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun 1’inci maddesini
okuyorum: “Klinik şefi, klinik şef yardımcısı, başasistan ve asistan
kadrolarına, açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuatı çerçevesinde atama
yapılır.” Değerli milletvekilleri,
bu atamalarda sorgu yok, sınav yok, araştırma yok, ama ne var arkadaşlar?
Bizden olanlar var, bize yakın olanlar var bu atamalarda. Ve bu kanun
çerçevesinde 176 arkadaşımızın, hekim arkadaşımızın ataması yapılmıştır ve
inanın ki bu hekim arkadaşlar bile bu atamalardan sıkıntı duymaktadır. Çünkü o
kliniklerde mevcut başasistan, uzman hekimler ve şef yardımcıları, sınav ne
zaman açılacak ve ben şef olabileceğim, başasistan olabileceğim veyahut da şef
muavini olabileceğim diye beklerken üzerlerine başka arkadaşlar amir olarak
gelmiş. Burada bir sıkıntı var. Bu sıkıntıyı yaşayan bir kişi olarak ben de
biliyorum ve bu ataması yapılan arkadaşların da bu klinikte ne kadar sıkıntı
çektiğinin ben de bilincindeyim. Dolayısıyla burada, bu hekimlerin kariyerinden şüphemiz de
yok ama değerli arkadaşlarım, bu atamaları şık olmamıştır. Bu atamalarla o
hastanelerin huzuru bozulmaktadır, oradaki hekimlerin huzuru bozulmaktadır ve
bu huzursuzluk hastalara kadar yansıyabilmektedir değerli arkadaşlarım. Zaten
bu aşamada Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Ankara İdare Mahkemesi, hem yürütmeyi
durdurmuş hem de bu atamaları iptal etmiştir. Değerli
arkadaşlarım, bu yasa teklifinin geçici maddesi de şöyle diyor: “Sağlık
Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde halen klinik şefi ve şef
yardımcılığı görevlerini yürütmekte olanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihte yürüttükleri görevlerine ait kadrolara atanmış sayılırlar.” Değerli
arkadaşlarım, “kadrolaşma” dediğimiz zaman kızıyorsunuz. Peki, bu kadrolaşma
değil de nedir acaba? Yani 176 hekim arkadaşımın ataması yapılıyor ama hukuk
diyor ki: “Yanlış yaptınız, burada hukuka aykırı davrandınız” diyerekten
bunları iptal ediyor ama her zamanki gibi yüzde 47’ye güvenerek “Mademki hukuk
iptal etti, biz bu olayı tekrar Parlamentoya getirelim ve bu 176 arkadaşımızın
kadrosunu yeniden ihdas edelim.” diyorsunuz. Arkadaşlar,
Parlamento, birilerini bir yere taşıma kurumu değildir. Bunu böyle bilelim ve
de Parlamentoyu kadrolaşmaya da alet etmeyelim arkadaşlar. Yani kadrolaşma yalnız
Sağlık Bakanlığında mı? Hayır, tüm bakanlıklarda ve kurumlarda tüm hızıyla
devam ediyor, sanki yangından mal kaçırır gibi. Değerli
arkadaşlarım, görevden alınan bürokratlar acaba bu devletin temellerine dinamit
mi koyuyor? Veyahut da uzaydan mı geliyorlar? Evet, bir yere kadar, iktidara
gelen siyasi partilerin kendi ekibiyle çalışması kabul edilebilir ama
arkadaşlar, müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdürler, müdür yardımcıları
hatta servis şeflerine kadar inen ve bugün, memurlarımıza kadar inen bir kadrolaşmayı iyi
niyetle düşünmek mümkün mü? Değerli
arkadaşlar, ulusça girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğinde, Avrupa Birliğinin
hangi ülkesinde böyle bir kadrolaşma yaşanmaktadır, bunu sizlerin takdirlerine
bırakıyorum. Ve sayın milletvekilleri, bugüne kadar hiçbir iktidar döneminde
devlet kadroları bu kadar tahrip edilmedi ve değerli arkadaşlarım, hiçbir
iktidar bugüne kadar hukukla bu kadar ters düşmemiştir. Devlet kadroları işgal
altında ve liyakat yerini sadakate bırakmıştır. Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakanım; uzman doktor yetiştiren eğitim ve araştırma
hastanelerinde huzurun bozulmasına müsaade etmeyin, bu hastanelerdeki çalışma
ortamının bozulmasına, kalite ve verimin düşmesine müsaade etmeyin; hekimler arasındaki sevgi ve saygı
çerçevesindeki dayanışmanın, yani deontolojinin yok olmasına seyirci kalmayın.
Ve bunlar için de klinik şefi ve şef yardımcılığı sınavları düzenli olarak
yapılmalı ve şaibeye yer bırakmayacak kadar şeffaf yapılmalı, bunun için de
jüri üyeleri mutlak surette kura ile belirlenmelidir. Bu tespiti iyi
yapalım. Yabancı dil sınavı ve mesleki
bilgi sınavları ÖSYM tarafından yapılmalıdır ve sözlü sınavlar mutlaka kayıt
altına alınmalıdır arkadaşlar. Eğer gerçekten -ki bunlar çok yapılmayacak işler
de değildir- bunlar yapıldıktan sonra Sayın Bakanım, sizler de rahat
edeceksiniz, hekimler de rahat edecektir, bu nedenle bu konulara uymanızı rica
ediyorum. Ve Sayın Bakanım,
sayın milletvekilleri; geceleri rahat uyumak istiyorsanız Cumhuriyet Halk
Partisinin sözüne güvenin ve bu sese kulak verin, sağlık çalışanlarının sesine
kulak verin. Ve inanın ki eğer bu şekilde hareket ederseniz Cumhuriyet Halk
Partisi de sizlere destek verecektir ama yasayı komisyondan geldiği gibi,
geldiği şekilde geçirmeye çalışırsanız ve oylarsanız, Cumhuriyet Halk Partisi
karşı oy kullanacaktır. Ve gerçekten sağlık camiasına bu kadrolaşmayı
sokarsanız Sayın Bakanım, halk sağlığıyla ilgili bu camiaya kadrolaşmayı
sokarsanız, ileride sizler de gerçekten bundan çok üzüntü duyacaksınız. Ben, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Barış, teşekkür ediyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş. Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Temel
Sağlık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci
maddesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı ve SSK eğitim hastaneleri -şimdi hepsi Sağlık
Bakanlığına geçti- tıpta uzmanlık eğitimi veren hastanelerdir. Hiyerarşik
düzenlemede, başhekim, klinik şefleri, başasistanlar ve uzmanlık eğitimi alan
araştırma görevlileri tarzında dizilenmiştir. Başhekim, klinik şeflerinin sicil
ve ita amiridir, klinik şefleri de kliniğindeki hekimlerin birinci sicil ve ita
amiridir. Teamüllere göre doçent ve profesör önce klinik şefi olarak atanmalı,
klinik şefi olmadan başhekim yapılması doğru değildir. Üniversitedeki akademik
unvanı şeflerin ita amiri olarak atarsanız, o hastanede otoriteyi
sağlayamazsınız, hastanede huzuru kaçırırsınız, klinik şeflerinin moralini
bozarsınız; hukuksuzluğun hâkim olduğunu düşünürler. “Ben yaptım oldu.”
derseniz “Yönetmelik, tüzük ve kanunlar beni bağlamaz.” demiş olursunuz,
“Olağandışı bir durum var.” demiş olursunuz. Olağandışı bir durum var demek,
demokrasi dışı ara rejimi çağrıştırırsınız. Yapmayın! Yaptığınız doğru değil.
Çıkardığınız kanunlara uyun. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. “Sayısal
çoğunluğum var, her istedim kanunu çıkarırım veya işime geldiği gibi
değiştiririm.” derseniz, hukuk devletinden kanun devletine geçmiş olursunuz.
Unutmayın, hukuk herkese lazım olduğu gibi size de lazım olur. Rüzgârla gelen
fırtınayla gider. O zaman yanınızda kimseyi bulamazsınız. Değerli
milletvekilleri “Diğer hastaneler ise, uzman tabipler ve tıp alanında doktora
yapmış tabipler ya da iktisat, işletme, kamu yönetimi, hukuk, maliye, sağlık
yönetimi, muhasebe alanında lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi almış
tabipler arasından Sağlık Bakanlığınca atanacak baştabipler tarafından
yönetilir.” diyorsunuz. Tıpta uzmanlık
dalları ve yan dalları Tababet Uzmanlık Tüzüğü ile belirlenmiştir. Tıpta
uzmanlık diğer bilim dallarındaki doktoranın alternatifidir. Bakanlık, uzman
ihtiyacına göre kadro açar. Tıpta uzmanlık sınavında başarılı olanlara uzmanlık
hakkı verilmektedir. Denkliği kabul edilen yurt dışı merkezlerden uzman olanlar
altı aylık eğitim ve test sınavı ile uzman olarak ülkemizde çalışabilirler.
Tıpta uzmanlık dallarında ve uzmanlık dışı yapılan doktora muadil olarak kabul
edilemez. Dolayısıyla, başhekimlik söz konusu olduğunda pratisyen hekim
konumundadırlar. Başhekimlik görevini asaleten yapamazlar. Şimdi soruyorum:
30 bin uzman hekimin içinde size uygun başhekim bulamadınız mı? Kadronuz illa
da “Ben AKP’liyim.” diyenlerden mi oluşacak? Bin iki yüz elli hastaneye
başhekim bulamadığınız için mi hastane birlikleri oluşturuyorsunuz ve onların
başına da ticaret ve sanayi odalarından, koordinatör tabip olmayan baştabip
atayıp başhekimi baypas ediyorsunuz? Değerli
milletvekilleri, Yataklı Tedavi Kurumları Yönetmeliği’nin 110’uncu maddesinin
birinci fıkrasında eğitim ve araştırma hastanelerinin servis ve laboratuvar şefleri veya şef yardımcılarıyla, tıp alanında
doçent veya profesör tabipler arasından Sağlık Bakanlığınca atanacak
baştabipler tarafından yönetileceği ifade edilmektedir. Eğitim hastanelerinde eğitim kadroları ve
hiyerarşik düzen açısından, klinik şefleri ve laboratuvar
şefleri arasından başhekimin belirlenmesi gerekirken, bunların yanı sıra şef
yardımcıları, tıp alanında doçent ve profesörler arasından seçilmesi eğitim
hastanelerinin hiyerarşik düzenini altüst edecektir. Bilindiği gibi baştabiplik
bir yönetici kadrosudur. Eğitim hastanelerindeki servis şefleri kendi
servislerini yönettikleri için yönetim tecrübesi ve bilgisine sahiptirler.
Ayrıca servis, laboratuvar şefleri bulundukları bölüm
itibarıyla da sicil ve ita amiridirler. Şimdi siz alt konumdaki bir şef
muavinini kendi hocasına sicil amiri yapıyorsunuz. Böyle bir çelişkiyi
hastanede yaşatmak sorun yaratacaktır. Sadece akademik unvanı var diye,
herhangi bir yöneticilik tecrübesi olmayan ve ayrıca da şef olarak atanmamış
kişiyi Sağlık Bakanlığı eğitim hastanelerinde başhekimliğe atamak hukuka
aykırıdır. Ayrıca doçentlik ve profesörlük unvanları üniversitelerde akademik
unvan olmasının yanı sıra aynı zamanda kadrolu görevlerdir ancak, eğitim
hastanelerinde doçentlik ve profesörlük kadrosu bulunmamaktadır. Dolayısıyla kadrosu
olmadığı hâlde sırf unvan nedeniyle bir kişinin baştabip olarak atanması hukuka
aykırı olacaktır. Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi devlet memurları, görevlerini kadro karşılığı
yürütmektedir. Kadrosuz bir göreve atama yapılması, 657 sayılı Devlet Personel
Kanunu’na aykırıdır. Ayrıca, hastane işleyişini olumsuz etkileyecek sonuçlara
yol açabileceği de unutulmamalıdır. Hükûmetin siyasi
tercihleri doğrultusunda çalışmalar yapılmasına zemin oluşturacak uygulamaların
da önü açılmış olacaktır. Kaynağını Anayasa’dan ve yasadan almayan bir yetkinin
kullanılması da başlı başına hukuka bir aykırılıktır. “Uzmanlık Belgesi, Madde
35: Uzmanlık sınav sonuçları, uzmanlığın tescili için gerekli olan belgelerle
birlikte en geç on beş gün içinde, il sağlık müdürlüğü, fakülteler ve ilgili
kurumlar tarafından Bakanlığa gönderilir. Uzmanlık sınavını kazananların
uzmanlık belgeleri Bakanlıkça düzenlenir ve tescil edilir. Uzmanlık eğitiminin
bu Tüzükte belirtilen kapsam, usul ve esaslara uygun olarak yapılmadığının tespiti
halinde tescil işlemini yapmamaya, yapılmış ise iptaline Bakanlık yetkilidir.
Bu Tüzük hükümlerine göre verilecek uzmanlık belgesinin şekli ve kapsamı
Bakanlıkça tespit edilir.” demektedir. Anayasa Mahkemesinin 12/12/2005
günlü kararında “Anayasa’ya aykırılığı konusunda güçlü belirtiler bulunduğu ve
uygulanmaları hâlinde sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve
zararların doğabileceği gözetilerek esas hakkında karar verilinceye kadar
yürürlüklerinin durdurulmasına, oy birliğiyle karar verilmiştir.” denilen bu
kararı yok sayıyorsunuz ve kanunun yürürlüğe girdiği tarihte bu göreve
atadığınız 176 öğretim üyesini -belki her biri saygıdeğer, kendi alanında da
başarılı insanlardır- “Bu kadroya atanmış sayılır.” diyorsunuz. O öğretim
üyelerini de zor durumda bırakıyorsunuz. Mahkeme kararı yok sayılınca, bir
taraftan şef olarak atanacak hekimlerle ilgili standart dışı bir imtihan teklif
ediyorsunuz bir tarafta atadıklarınızın şef olarak kabulünü öneriyorsunuz!
Geçici madde tüm kanunu kapsayacak şekilde. Yataklı Tedavi Kurumları
Yönetmeliği’nin 110’uncu maddesinde… Yine kendiniz bozuyorsunuz. Usul ve hukuk
dışı uygulamanızı Danıştay düzeltiyor, siz diyorsunuz ki: “Bizim bu yeni
çıkardığımız yönetmeliği Danıştay bozuyorsa biz bunu kanun olarak yeniden çıkarırız.”
Yanlış yapıyorsunuz. Başarısını başka alanlarda doktora yaparak ortaya koymuş,
siz diyorsunuz ki: “İstediğiniz uzmanlık değil mi, ha tıpta olmuş ha başka bir
dalda olmuş?” Kusura bakmayın, sanki uzman bir tezgâhtar gibisiniz, müşteriyi
boş çevirmiyorsunuz! “Selpak yok, zımpara kağıdı
verelim.” diyorsunuz. İkisinin de adı da “kâğıt” ama birisi siler, diğeri
aşındırır. Çok zorluyorsunuz. Hukuku ve rejimi aşındırmak kimseye kalıcı yarar
sağlamaz. Değerli
milletvekilleri, üç maddelik kanuna bu kadar yanlışı nasıl
sıkıştırabiliyorsunuz? Doğrusunu isterseniz kutluyorum. Yani kalubeladan beri
var olan şeytanın bile aklına gelmeyecek şeyi, bir kanunun üç maddesinin içinde
üç ayrı kanunu ilgilendiren, yönetmeliği ilgilendiren, hastanelerimizin
hiyerarşik çalışma düzenini ilgilendiren her şeyi bir birine katıyorsunuz.
Acaba başka bir yol bulunamaz mı? Hekimlerimizin hepsinin de bir siyasal
etiketi mi olması lazım? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Hekimlik mesleği, renk, dil, ırk, siyasi tercih bakımından tercih
yapması yasaklanmış, bu uğurda yemin etmiş kişilerin icra ettiği bir meslektir.
Ne olursunuz, Türkiye’de ayrımcılığı ve bölücülüğü körükleyecek bu hareketten vazgeçiniz.
Yarın iktidarlar değiştirdiğinde, sizin atadıklarınıza, bugün sizin yaptığınız
gibi eziyet ederler. Ben, bu öğretim üyelerinin içinde çok değerli insanlar
olduğunu biliyorum, onlara yazık ediyoruz. Standart sınavla bunları atayalım.
Bunlar da “Biz alnımızın akıyla hak ederek geldik.” diyebilmeli ve böylece de
toplumsal barışın sağlanması, hastanelerimizde ve sağlık kuruluşlarımızda temin
edilmelidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Durmuş. AK Parti Grubu
adına Hakkâri Milletvekili Sayın Rüstem Zeydan’ın söz
talebi var. Birinci konuşmacı
da söz hakkını Sayın Zeydan’a devrettiği için,
konuşma sürelerini birleştireceğim. Buyurun Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
hepinizi şahsım ve grubumuz adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, 72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesi üzerinde grup adına
söz almış bulunuyorum. Genel anlamda
baktığımızda, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi’nde, özü itibarıyla, sistem içerisinde önem arz eden eğitim hastanelerimizin
bünyesindeki klinik şefi ve şef yardımcısı kadrolarına doçent ve profesör
unvanlı kişilerin belirli kriterler dâhilinde atanması
öngörülmektedir. Bu kanun teklifiyle, eğitim ve araştırma hastanelerinin şef ve
şef yardımcısı kadrolarına objektif ve bilimsel kriterlere
göre atama yapılması, Sağlık Bakanlığı ile üniversitelerde verilen uzmanlık
eğitiminin aynı olması nedeniyle üniversitelerdeki doçentlik kadrolarına atama
prosedürlerinin paralel hâle getirilmesi amaçlanmaktadır. Benden önceki hatiplerin
ifade ettiği gibi, bu bir kadrolaşma hareketi değildir. Saygıdeğer
milletvekilleri, 20/10/2005 tarihli 5413 sayılı
Yasa’nın özünde de ifade edildiği gibi “Maliye Bakanlığından izin alınmaksızın”
lafı… Yani bunlar istisnai kadrolar gibi değerlendirildiği için, belirli kriterlere uygun olarak, belirli prosedürlere uygun olarak
atamaları gerçekleştirmekteyiz. 13/1/1983 tarihli
Resmî Gazete’de yayınlanmış olan Yataklı Tedavi Kurumları Yönetmeliği’nin
5’inci maddesinin (d) bendinde yasal zeminini alan “Eğitim, öğretim ve
araştırma yapılan uzman ve ileri dal uzman yetiştiren genel ve özel dal yataklı
tedavi kurumlarıdır.“ şeklinde tanımlanan eğitim hastaneleri bu sektörümüz
içerisinde son derece de önemli bir yer tutmaktadır. Saygıdeğer
milletvekilleri, zaten asistan atamaları Tababet Uzmanlık Tüzüğü’nde de ifade
edildiği gibi TUS marifetiyle ÖSYM tarafından yapılmaktadır. Hatta son
dönemlerde yan dal uzmanlarının atamasıyla ilgili de bu şekilde bu prosedürün kullanılması Bakanlığımız tarafından realize edilmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, biz, son beş yıl içerisinde “sağlıkta didişim” diye hepimizin
yaşayarak benimsemediği bir önceki dönemin sağlıktaki sorunlarını “sağlıkta
dönüşüm” şekline dönüştürerek yeni bir dönüşüm programı gerçekleştirdik ve gerçekten
de hastanelerin birleştirilmesinden sonra da Bakanlığımızın uhdesine geçen
Sosyal Sigortalar Kurumuna ait eğitim hastaneleri de ayrıca yeniden bir yapılanmayı
gerektirdiğinden, ciddi anlamda öğretim elemanı sıkıntısı çektik. Bu
hastaneler, eğitim yanında ciddi hizmet boyutu da olan bu eğitim hastaneleri,
ülkemizin sahip olması gereken sayı ve nitelikte uzman yetiştirilmesi açısından
son derece de önemli fonksiyonlara sahiptir. İktidarımız öncesinde Ankara,
İstanbul ve İzmir ağırlıklı olmak üzere Adana ve Bursa illerimizde, bu
illerdeki eğitim hastanelerimizde ciddi anlamda sıkıntılarımız mevcut. 59’uncu Hükûmet dönemimizde çıkarılan
kanunla, özellikle -işte, biraz önce ifade ettiğim gibi- SSK hastanelerimizin
Sağlık Bakanlığına devriyle birlikte öğretim görevlisi anlamında ciddi
sıkıntıları gidermek ve uzman yetiştiren eğiticilerin sayısını artırmak için
Kayseri, Trabzon ve Erzurum gibi ülkemizin değişik yörelerinde eğitim
hastaneleri kurmak ve bu yöreleri canlandırmak amacıyla şef ve şef yardımcıları
atamaları yapılmıştı. Bunun üzerine, Anayasa Mahkemesi, atama kriterleri olmadığı gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı
vermişti. Değerli
arkadaşlarım, Sayın Osman Durmuş döneminde de aynı yol ve yöntemle onlarca
profesör ve doçent arasından bu atamalar gerçekleştirilmiştir. Bu bir ihtiyaca
cevaptı Sayın Durmuş. Dolayısıyla da bu dönemde de yapılan, özellikle de eğitim
hastanelerinin sayısındaki ciddi artışlar ve Anadolu’daki elli altı
eğitim hastanemizin kırk beşinde şimdi zaten ciddi anlamda ve birinci elden
asistan eğitimi de verilmektedir. Anadolu’daki bazı eğitim ve araştırma
hastanelerimizde ciddi anlamda bu eğitici kadrolarında sıkıntımız mevcuttur.
Dolayısıyla da bir ihtiyaca cevap olacak şekilde dizayn
edilmiştir. Bu kanun
teklifiyle, şef ve şef yardımcılarının atanmasında uygulanacak kriterler konulmakta ve üniversitelerimizdeki doçent
atamalarına paralel olduğunu düşündüğümüz objektif kriterlerle şef ve şef
yardımcısı kadrolarını bu anlamda ikmal etmeyi amaçlamaktayız. Bu kanun
maddesiyle, Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa ve Adana gibi büyükşehirlerdeki
eğitim hastanelerimizin eksikliklerini tamamlamanın yanında, Anadolu’da yeni
kurulmuş hastanelerimizin eğitim kadrolarının gereken niteliğe kavuşması da bu
elle mutlaka gerçekleşecektir diye düşünüyoruz. Üniversitelerin
tıp fakültelerinden ve Sağlık Bakanlığımıza bağlı eğitim, araştırma
hastanelerinden ihtisas alan tıp doktorlarının ve uzman doktorlarımızın
oranlarına baktığımızda, eğitim ve araştırma hastanelerimizin gerçekten çok
büyük bir fedakârlıkla çalıştığını hep birlikte müşahede etmek durumundayız.
Bugüne kadar yetişmiş 35 bin uzman hekimin yüzde 65’i bu kurumlardan uzmanlık
almıştır. Hâlen devlet üniversiteleri uzmanlarımızın yüzde 52’sini, eğitim ve
araştırma hastaneleri ise yaklaşık yarısını, yani yüzde 48’ini
yetiştirmektedir. Eğitim ve araştırma hastaneleri uluslararası tıp yayınlarında
ise klinik öncesi temel bilimler hariç tutulur ise, yüzde 35’lik paya sahiptir.
Şu an üniversite
hastanelerimizde profesör, doçent ve yardımcı doçent olmak üzere 10 bine yakın
öğretim görevlimiz bulunmaktadır. Oysa ülkemizde bulunan toplam elli altı
eğitim ve araştırma hastanesinde 657 klinik şefi, 624 şef yardımcısı ve
yaklaşık 2 bin başasistan olmak üzere toplamda 3.500’e dahi ulaşamayan bir
öğretici kadromuz bulunmaktadır. Bu kanun teklifiyle amacımız, bu öğretici
kadroların sayısını ve niteliğini arttırmaktır. Bu kanun
teklifiyle eğitim ve araştırma hastanelerinin açık bulunan şef ve şef
yardımcılığı kadroları ilan edilecek ve bu kadrolara doçentlik ve profesörlük
unvanı almış olan adaylar müracaat edecektir. Müracaat eden adayların
durumlarını incelemek üzere Sağlık Bakanlığı tarafından en az 1’i ilgili eğitim
ve araştırma hastanesi dışında olmak üzere, 3 profesör veya şef tespit
edilecektir. Bu jüri tarafından adayın durumu değerlendirilecek ve Bakanlık
atamayı öyle yapacaktır. Bu yolla yapılacak atamalar toplam kadronun yüzde
35’ini de geçemeyecektir. Geçici 1’inci
maddede ise, Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastanelerimizde
hâlen klinik şefi ve şef yardımcılığı görevini yürütmekte olanların, bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait kadrolara atanmaları
sağlanacaktır. Yani görüldüğü
gibi, saygıdeğer milletvekilleri, geçmiş beş yıllık süreç içerisinde 103 bine
yakın sağlık personeli atanmıştır. Bunlara “kadrolaşma” demek gerçekten
insafsızlıktır. Bu atananların tümü, kamu personeli sınavına göre ve merkezî
sistem alımıyla gerçekleştirilmiş kadrolardır. Değerli
milletvekilleri, müsteşar yardımcılığı yapmış bir vatandaşın, kaldı ki unvanı
büyükelçidir… Büyükelçiler ve valiler Bakanlar Kurulu kararıyla atanır.
Bakanlar Kurulu kararıyla daha önce atanmış valiler ve büyükelçiler, Sayın
Cumhurbaşkanlığı makamına -ki takdir yüce makamındır- bu vasıflara sahip
arkadaşlarımız atandığı hâlde, bu arkadaşların asaleten atamaları geri
gönderilmiştir. Kaldı ki bunlar, geçmişte valilik ve müsteşar yardımcılığı
yapmış ama büyükelçi sıfatında insanlardır. Yani bunlara kadrolaşma demek,
insafla da izanla da pek açıklanacak şeyler değildir. Hele ki üzerinde siyaset
yapılamayacak ama ertelenemez, ötelenemez, geciktirilemez en önemli hizmet
sağlık hizmetidir, sınır tanımayan bir hizmettir. Böyle bir sektör üzerinde,
ülkenin acil ihtiyaçları konuşulur ve yüce Meclisin iradesine sunulmuş noktaya
getirilirken, bunlar üzerinden siyaseti konuşmak çok da şık değildir, çok da
zarif değildir. Bu duygu ve
düşüncelerle, bu kanunun, öncelikle sağlık çalışanlarına, daha doğrusu, bu
necip millete sağlık hizmeti vermeye çalışacak olan hekimleri yetiştirecek şef,
şef yardımcılarına ve hekimlere ve onların yetiştireceği asistanlara ve bu
necip millete hayırlı olmasını yürekten diliyorum. Tüm ulusumuzun
ortak duygularını yansıtan İstiklal Marşı’mızın
Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün yıl dönümünde, başta Yüce Atatürk
olmak üzere, Kurtuluş Savaşı’nın tüm kahramanlarını, Birinci Meclis üyelerini,
değerli şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’u yürekten,
minnetle ve şükranla anıyorum. Yüce heyetinizi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durmuş. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Zeydan ismimi vererek benim
dönemimde benzer şeylerin yapıldığını ifade etti. BAŞKAN – Evet,
atamaların yapıldığını ifade etti, doğru. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bu yetkiyle yapılan atamalara itirazım yok ancak burada, sanki
kanuni hakkın dar bir çerçevede kullanılmasını istemiyorum gibi bir iddia ileri
sürdü; düzeltmek istiyorum. BAŞKAN – Buyurun,
iki dakikalık süre içerisinde düzeltmenizi yapın Sayın Durmuş. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
Sayın Zeydan benim dönemimde müsteşar muavini idi.
Sayın Bakan ve Müsteşar da bilir ki Sağlık Bakanlığının, üniversitede temayüz
etmiş öğretim üyelerinden boş kalan şeflik kadrolarına benim dönemimde yüzde
25, şimdi yüzde 35 oranında öğretim üyelerini şef olarak atama hak ve yetkileri
vardır. Buna itirazım yok. Bizim dönemimizde bu nitelikte atanan insan sayısı
25-30’dur. Bu yüzde 25’lik, bugün yüzde 35 diye ifade edilen şey o gün boşalan
kadrolar için geçerlidir. Şu anda uygulama, boşalan bütün kadrolar, 176
şefliğin tamamı bu yöntemle doldurulmuştur. Boşalan kadroların yüzde 35’ini bu
yöntemle doldurabilirsiniz: Bu bir. İkincisi: Biz kırk iki aylık bir Hükûmettik
-bu Osman Durmuş’un dönemi değil, 57’nci Hükûmetin uygulamasıdır- kırk iki aylık uygulamada bu yönde
atamaların yanında şeflik ve şef muavinliği imtihanları yapılmıştır ve büyük
ekseriyeti bu sınavda 5 kişilik jüri tarafından, 2 tanesi YÖK’ün atadığı
doçentlik jürilerine giren profesörler olmak kaydıyla 8 kişilik -yedekleriyle birlikte-
jüri tarafından yapılan sınavla atanmıştır. Hükûmetimiz altıncı yılını
doldurdu. Niçin 176 kişi için bir şeflik sınavı açmayı düşünmüyor da içlerinde
çok yetenekli öğretim üyelerini AKP’nin torpiliyle atanmış şaibesi altında
bırakarak onların da rahatça o görevde oturmasına izin vermiyor? Anayasa
Mahkemesinin itiraz nedeni budur. Onun için, her boşalan kadro yüzde 35’lik
kontenjan derseniz, klinikleri binden 2 bine çıkarırsanız, bu yüzde 35 hiç
dolmaz, hep bu usul kullanılır. Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Durmuş. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl
ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın; Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72)
(Devam) BAŞKAN - Şahsı
adına ikinci konuşmacı Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin
Aydın. Buyurun Sayın
Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Aydın,
süreniz beş dakika. KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta da
tartışılan, bugün de tartışılmaya devam edilen Sağlık Hizmetleri Temel
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Şahsım adına söz
almış bulunduğum bu ortamda, yirmi yılı aşkın bir süredir hekim olan ve
hekimlik icra etmiş bir kişi olarak, Meclisin bu yüce kürsüsünde hekimlik mesleği
tartışılırken, bazen siyasete de alet edilerek, kamuoyunun vicdanında
hekimlerin asli unsurlarının ve ulaşılması güç olan bu hizmet anlayışlarının
yaralandığını düşünüyorum. O nedenle de bundan sonraki süreç içerisinde konuşan
arkadaşların… Bu memlekette geceli gündüzlü, ihtisaslarının
ilk üç yılında günaşırı nöbet tutarak, bir ay içerisinde 1 memur, 1 işçi, artı
bunların üzerine de, bir de 146 saat daha çalışarak maaşlarını alan ve
ihtisaslarını tamamlayan arkadaşlarımızın bu yaklaşan 14 Mart Tıp Bayramı
sürecinde yaralanmaması ve toplumun hekimle olan ilişkisinin daha sağlıklı ve
daha güvenilir bir düzeyde sürdürülmesi açısından, benden sonraki konuşmacı
arkadaşlardan, siyaseti bir tarafa bırakarak hekimlik mesleğinin onuru ve
yüceliği üzerinde sözlerini sürdürmesini arzu ediyorum. Değerli
arkadaşlar, bu süreç içerisinde, burada yargıladığımız ve bir noktalara
atanmasında sorun addettiğimiz bu doçent ve profesörlerin, ömürlerini nasıl bir
süreçten geçirerek, ömürlerinin kırk ve kırk beş yaşlarına geldiğinde evde
çocuklarıyla bir akşam yemeği yiyebilecek duruma geldiğini hepinize hatırlatmak
istiyorum. Bu doçent ve profesör arkadaşlarımızın devletin
eğitim hastanelerinde hizmet verirken de çok ciddi sınavlardan geçerek,
doçentlik sınavı, yardımcı doçentlik, uzmanlık ve profesörlük sınavı gibi çok
ciddi sınavlardan geçerek mesleğinin en üst noktalarına ulaşmış olan bu
arkadaşlarımızın, devletin yine bir başka kadrosuna atanmasında kadrolaşmanın
nasıl bir mantık olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum. Zaten, bunlar
devlette hizmet eden, bir başka kentteki üniversite hastanesinde görevlerini
yapan arkadaşlardır. Eğer bunlar bir başka hastaneye transfer edilerek
kadrolaşmadan söz ediyorsak, bunların gelmiş olduğu hastanede de -doğal bileşik
kaplar gereğince de- başka bir kadrolaşmanın daha hâkimiyeti söz konusu olur. O
zaman da bu tartışılır. Asla bir kadrolaşmadan söz etmek mümkün değildir. Bu
arkadaşlarımızın yetersizliğinden bahsetmek, o arkadaşlarımızın emeklerine,
eşlerinden, çocuklarından ve ailelerinden zaman ayırarak elde etmiş oldukları
bu akademik kariyerlerine karşı bir saygısızlık olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla da
benden önceki geçtiğimiz dönemlerde de Sağlık Bakanlığı yapmış arkadaşımızın
tutanaklardaki cümlesini okuyarak sözümü devam ettirmek istiyorum:
“Üniversiteden doçent, profesörün atanması doğru bir yoldu.” Sayın Durmuş’un sözleri bunlar. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Aynısını söylüyorum. KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) - “Veya bir diğer ifadeyle, bilgi ve becerisinden emin olduğumuz,
aynı asistan gibi, beş kişilik jüri huzurunda bilim sınavı, pratik sınavdan
geçen öğretim üyesinin atanması doğru bir yoldu ve atadık.” diyor. Geçmişte de atandı, bugün de atanıyor, yarın da atanması doğru bir
yoldur ve Türkiye’nin herhangi bir yerinde yetişmiş, başka bir yerinde de
ihtiyaç olmuş arkadaşlarımızın, bu alanlarda çalışmalarını sağlamak ve ülkenin
sadece yetişmiş kadrolarının tıp fakültelerinde var olduğu mantığından
vazgeçerek, bulundukları illerdeki devlet hastanelerinde de yetişmiş doçent,
profesörlerin halka hizmet etmesini sağlamak, bütün devlet hastanelerindeki
sevklerin tıp fakültesine sevk edilme mantığından çıkarılarak… Orada da
en üst düzeyde tıp hizmetinin verilmesinin doğru olduğuna inanıyorum ve bu
doğruluk doğrultusunda da kanunun, bu atanmışlık ve atanmış olan, şu anda da
atanmış arkadaşlarımızın hepsine… Dün, önceki gün, tıp tarihi boyunca tıbba hizmet etmiş olan şef,
şef muavini, doçent, profesör ve pratisyen hekim, bütün arkadaşlarımızın
layıkıyla tababeti yerine getirdiklerini, bu ulusa ulvi bir görev yerine
getirdikleri ve bunların şükranla, minnetle anılması ve bunlara teşekkür
edilmesinin gerekli olduğuna inanıyor; tababette var olan ölümsüzlük iksirine
ulaşmak adına mücadele eden bu tıp doktorlarının hepsinin 14 Mart Tıp
Bayramı’nı kutluyor; gelecek dönemde de bu vatana bir asker, bir şehit olma
mertebesine kadar ulaşmayı da göz önüne alarak hizmet eden bu tıp mensuplarının
hepsine saygılarımı ve şükranlarımı sunuyorum. Kanunun da
hayırlı olmasını, gelecek süre içerisinde de bu atamaların devam etmesini,
kaliteli sağlık hizmetinin de bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da artarak
devam etmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi ülkemizin göz
bebeği hastanelerinden bir tanesidir. Burası geleneklerine göre yönetilen çok
önemli bir hastanedir. Burada çalışanların -doktorundan memuruna kadar- hepsini
candan tebrik ediyorum. Ancak hastanenin fiziki yeterliliği noktasında yani kalabalıklığı noktasında sıkıntılar vardır. Acaba bu
hastanenin yerine, geleneklerini bozmadan aynı yere veyahut da başka bir yere
bir hastane yapılamaz mı? İkinci olarak:
Bizim Türkiye’mizin birçok yerlerinde, hastanelerinde, sağlık kuruluşlarında
4/B maddesi ile çalışan birçok personel vardır. 4/B maddesiyle çalışan
personelin birçoğu askerlik sonucu işe başlama, eş durumu gibi birçok sorunla
karşı karşıya bulunmaktadır. Türk Sağlık-Sen bununla ilgili yoğun bir kampanya
başlatmıştır. Bununla ilgili -yani döner sermayeden tutun da diğer konularına
kadar- 4/B maddesinde çalışanlara bir müjde verilebilir mi? Yani bir çalışma
yapılmakta mıdır? Ayrıca, buradan
tüm Türk hekimlerinin, fedakâr şekilde çalışan insanların hepsinin 14 Mart Tıp
Bayramı’nı candan kutluyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru. Sayın Arslan… ALİ ARSLAN
(Muğla) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Ben de
aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Aslında bu görüştüğümüz
yasa çok maceralar geçiren bir yasa; Meclis, Cumhurbaşkanı-yargı arasında gidip
gelen bir süreci yaşıyor uzun zamandan beri. Ben şunu öğrenmek
istiyorum: Geçtiğimiz dönemde Cumhurbaşkanı, ikinci defa gönderildiğinde yasayı
onayladığında Anayasa Mahkemesinde dava açıldı ve bildiğiniz gibi, Anayasa
Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı aldı. Bu arada, Sayın Bakan atamalara devam
etti. Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı ancak beş gün sonra Resmî
Gazetede yayınlandı. Bu beş gün içinde Sayın Sağlık Bakanımız tarafından acaba
kaç şef, şef yardımcısı atanmıştır? Bunu merak ediyorum. Bu atanan kişiler
içinde, kamuoyunda bildiğimiz kadarıyla, şimdiki bu teklifi veren… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Bayındır… SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Ben de aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Geçen
hafta Şırnak’taydım, Şırnak Devlet Hastanesi başhekimini ziyaret ettim. İki
yıllık çalışma süreci içinde gerek hastanede yaptığı hizmetler halk nezdinde
büyük bir ilgi görmekte ancak şu anda başhekimin değiştirilmesi söz konusu.
Sormak istiyorum: Başarılı bir başhekimi değiştirmek liyakatten mi yoksa
sadakatten mi kaynaklı? BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bayındır. Sayın Macit… HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak istiyorum. Denizli Devlet
Hastanesine ait demirbaş eşyalarının AKP il yöneticisi olan birinin deposunda
bulunduğunun savcılık kanalıyla tespit edildiğini yerel basındaki haberlerden
öğreniyoruz. Bu olay doğru mudur? Doğru ise hastanenin demirbaş eşyalarını
koyacak başka depo bulunamamış mıdır? Buraya kira karşılığı mı konmuştur yoksa
kalıcı olarak mı konmuştur? Partinize ait birinin deposuna konmasını ahlaki
buluyor musunuz? Seçim sürecinde
Burdur Devlet Hastanesi Başhemşiresinin, bir milletvekili adayının kardeşi
olduğu gerekçesiyle istifa ettirildiğini öğrendik ve o tarihten bu tarafa
başhemşire kadrosu boş tutuluyor. Acaba, oraya uygun kriterlerde
hemşirelik görevi yapacak bir memurumuz yok mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Macit. Sayın Yıldız… SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bakana birkaç
tane sorum olacak. Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin yayın tarihi olan 15 Şubat
2008’den bir ay önceden başlamak üzere bu tarihe kadar kaç hastaneye ön izin
belgesi verilmiştir? Bu hastaneler hangileridir? Biliyorsunuz, böyle bir
kısıtlama getirildi. Bu Yönetmelik’le, yeni özel hastaneler -yüzde 20 fiyat
farkıyla- özel sağlık sektörü kamu hastalarına kapanmış olmaktadır. Mevcut
doktor ve sağlık personeli sıkıntısı olduğunu söylediğiniz bir dönemde bu
hastaları nasıl tedavi ettirmeyi düşünüyorsunuz? Bahsi geçen Yönetmelik’le hastane sınıflandırılmasına yer
verilmemiştir. Serbest rekabeti ortadan kaldıracak bu tutumun sebebini açıklar
mısınız? Son sorum: Tıp
merkezleri ve dal merkezleri çıkarılan yönetmelikle yaşayamaz duruma
getirildiğinden, Sosyal Güvenlik Kurumunun bu merkezlerle sözleşme yapmaması
gündeme geleceğinden, bu merkezlerde tedavi gören binlerce hastayı kamu
hastanelerinde nasıl tedavi edebileceksiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldız. Sayın Bakanım,
buyurun. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Doğru’nun,
Ankara’daki Yüksek İhtisas Hastanemizle ilgili bir sorusu oldu. Gerçekten, Yüksek
İhtisas Hastanesi, geçmişten günümüze kadar çok değerli hizmetler veren ve
birçok bilim adamı ve uzman yetiştiren bir hastanemizdir, Ankara’da da çok
büyük bir yükü taşımaktadır, aslında Türkiye'nin de önemli bir yükünü
taşımaktadır ciddi ağırlıkta kardiyovasküler
hastalığı olan vatandaşlarımız açısından. Tabii, biz bu
hastanede, bulunduğu mekânlar içerisinde çok büyük iyileştirmeler yaptık
Değerli Milletvekilim. Ancak mekân dar olduğu için, haklısınız, yeni bir
hastane ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Aslında sadece
Yüksek İhtisas için değil, Ankara Numune Hastanesi için, Büyük Doğumevi için,
yine Numunenin yanındaki Fizik Tedavi Hastanemiz için de bu ihtiyaçlar var. Bu
sebeplerle Ankara’da iki büyük kampüs yeri tespit
ettik, birisi Etlik’te, diğeri Bilkent’te. Bu iki kampüs arazisi içinde, gerçekten, Türkiye’mize layık,
başkentimize layık iki büyük kampüs hastane inşa
edeceğiz. Bunların proje hazırlıklarını şu anda yürütüyoruz. 657 sayılı
Kanun’umuzun 4/B maddesiyle istihdam ettiğimiz personellerimiz açısından,
geçtiğimiz dönemde hamilelik sonrası işe başlamaları konusunda bir imkân hasıl oldu. Askerlik sonrası işe başlamaları açısından da bu
personelimizle ilgili olarak Maliye ve Devlet Personelle birlikte çalışıyoruz.
Ancak eş durumu hususunda gerçekten biraz rasyonel davranmak lazım. Çünkü bu
kadroların esası biraz da ihtiyaç bulunan bölgelerde bu kişileri istihdam etmek
üzerine kuruludur. Dolayısıyla, bu kadrolara talipli olan değerli
meslektaşların, sağlıkçıların, bunu bilerek, bunu gözeterek bu kadrolara
talipli olması beklenir. Dolayısıyla, eş durumu için 4/B’lileri
başka bir tarafa göndermek, aslında vatandaşımızın ihtiyaçlarını karşılamak
açısından maslahata çok uygun olmaz diye düşünüyorum. Sizin de ifade ettiğiniz
gibi, memur sendikalarımız bu konuyla ilgili bize geliyorlar ve onlarla da bu
görüşmeleri yapıyoruz. Sayın Arslan, Yasa’nın, Anayasa Mahkemesi tarafından yürütmeyi
durdurma kararının beş gün sonra Resmî Gazete’de yayımlandığından ve bu arada
yapılan atamalardan bahsetti. Aslında, değerli milletvekilimize şunu
hatırlatmak isterim: Anayasa Mahkemesi kararları da benzeri diğer mevzuatla
ilgili kararlarda olduğu gibi Resmî Gazete’de yayımlandığı anda yürürlüğe
girmiş sayılır, yürürlüğe girmiş olur. Dolayısıyla, bu süre içerisinde yapılan
atamalar gayet tabiidir. Yani bir karar yürürlüğe girmeden önce öyle bir karar
verildiğini de bilemezsiniz. ALİ ARSLAN
(Muğla) – Sayısı kaç, sayısı? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sonuç itibarıyla, hukuk böyledir, böyle de uygulanır.
Bundan daha tabii hiçbir şey olmaz. ALİ ARSLAN
(Muğla) – Kaç kişi, kaç kişi? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bu arada, değerli arkadaşlarım, bakın, bu meseleyi
aslında biraz gereksiz yere büyütüyorsunuz. Üniversitelerimizde binlerce
öğretim üyesi var, profesörler var, doçentler var ve bizim eğitim
hastanelerimizde ise eğitici sayısı üniversitelerimizin çok gerisinde. Bu
değerli öğretim üyelerimiz bu ülkenin evladı olan asistanlara eğitim
veriyorlar. Üniversitedeki değerli öğrencilerimiz, asistanlarımız da bu ülkenin
insanı; eğitim hastanesindeki değerli asistanlar, öğrenciler de bu ülkenin
insanı; diğer öğretim üyeleri noktasındaki meslektaşlarımız da yine bu ülkenin
insanı. Yani bir üniversiteden bir öğretim üyesinin alınıp… ALİ ARSLAN
(Muğla) – Alma demiyoruz ki! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – … bir eğitim hastanesinde
görevlendirilmesinde aslında gerçekten büyütülecek bir şey yok. ALİ ARSLAN
(Muğla) – Alma demiyoruz Sayın Bakan! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sonuç itibarıyla, burada bir maslahat yerine
getirilmeye çalışılıyor. Ancak, maalesef ülkemizde işler yürütülürken bazen
böyle engellemeler, frene basmalar… Bunlara alıştık. Elbette, yüce Meclis bu
frene basmaları, engellemeleri ortadan kaldırmak için burada; biz de bunun için
buradayız, bunun için çalışıyoruz. Sayın
Bayındır’ın, Şırnak Başhekimliğiyle ilgili ifadesine şunu söylemek isterim: Biz
yöneticilerimizi elbette liyakat ve ehliyet prensiplerine göre atıyoruz ve bir
yöneticiyi görevden aldığımız zaman da elbette ehliyet ve liyakat prensiplerine
göre görevden alıyoruz. Bundan daha tabii ne olabilir? SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Halk memnun, hizmet iyi! O zaman niye değiştiriyorsunuz? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Bayındır, o sizin görüşünüz. SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Ben halkın içinden geliyorum, buradan değerlendirmiyorum. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Denizli’de birtakım demirbaşların, bir kişinin sahibi
olduğu bir binada bulunması ile ilgili bir soru soruldu. Aslında, değerli
milletvekilim, bakın, şimdi bu soruları bu şekilde sormayı ben çok doğru
bulmuyorum. Birtakım insanlar yanlış işler yapabilir, bu yanlış işler hususunda
soruşturmalar açılabilir. Şimdi, siz de biliyorsunuz ki Denizli’de de, bu
ülkenin birçok bölgesinde olduğu gibi, AK Partiye oy veren insanların sayısı
-Denizli’deki oy oranını bilmiyorum- yüzde 50’ye yakındır, belki yüzde 50’nin
üzerindedir. Şimdi, bir kişiden hareket ederek, bir partiyi ilzam etme
düşüncesi bir defa çok yanlış bir çıkış noktası. Kaldı ki şimdi arkadaşlarım
bana bilgi notu getirdiler, bu hususta savcılılık takipsizlik kararı vermiş. Ne
oldu şimdi sizin bu sorunuz? HASAN MACİT
(İstanbul) – Ahlaki midir? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bakın, bir savcının soruşturmasından bahsettiniz, ben
de size o savcının kararından bahsediyorum. Bence ahlaki olmayan, böyle şeyleri
vesile bilerek birbirini suçlamaktır değerli arkadaşım. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Burdur’daki
başhemşire kadrosunun boşluğuyla ilgili ben araştırma yapacağım, ne gerekirse
onu yapacağız. Şimdi, Sayın
Yıldız bir soru sordular, özel hastaneler yönetmeliğiyle veya tıp merkezleri,
ayaktan tedavi merkezleriyle ilgili yönetmeliklerdeki değişikliklerle ilgili
olarak ve bir ifadeleri oldu: “Siz yüzde 20 fark alınarak yeni bir sistem
getirmek istiyorsunuz.” Bu tabii yönetmelikle ilgili değil, bildiğiniz gibi
sosyal güvenlik kanunuyla alakalı bir konu. Fakat ben çok merak ediyorum yani
siz, vatandaşın yüzde 20’den daha fazla bir fark vererek hizmet almasını mı
istiyorsunuz Sayın Yıldız? Bu sorunuzdan böyle bir anlam çıkardım. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Bakan, siz soruya cevap verin. Siz soru sormayın, siz cevap
verin. SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Açık değil Sayın Bakan… SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sorunuzdan böyle bir anlam çıkardım. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bakınız… BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız, süremiz doldu. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) – … “Sağlıkta Dönüşüm Programı” vatandaşımızın sağlık hizmetine erişimini
kolaylaştırmayı hedef edinmiştir. Bu erişimi kolaylaştırmak için bundan böyle
de üzerimize düşeni yapacağımızdan emin olabilirsiniz. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık durumuna göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı yasa teklifinin geçici birinci
maddesindeki (hastanelerinde) ibaresinden sonra gelmek üzere (bu kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten altı ay evvel) ifadesinin eklenmesini saygılarımla
arz ederim. 9.12.2007 Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
72 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Geçici Madde 1- Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma
hastanelerinde en az altı ay klinik şefliği veya klinik şef yardımcılığı
görevini yürütmüş profesör ve doçentlerden, bu Kanunun yayımını takip eden bir
ay içinde bu görevlere atanma talebinde bulunanlar, Bakanlık tarafından ilgili
uzmanlık alanlarında tespit edilecek üç profesör veya klinik şefi tarafından,
bilimsel çalışmaları ve eğitimci nitelikleri yönünden değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucunda yeterli bulunanların fiilen
yürüttükleri görevlere ait kadro unvanlarına göre atamaları yapılır.” BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup ve aynı
şekilde aykırılık ihtiva etmektedir. Önergeleri ayrı ayrı
okutup birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı yasa teklifinin geçici birinci
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. 08.12.2007 Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
72 sıra sayılı sağlık hizmetleri temel kanununda değişiklik yapılması hakkında
kanun teklifinin geçici 1. maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu? SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın
Başkan, katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 72 sıra sayılı Yasa
Teklifi’nin geçici 1’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasına ilişkin
olarak verdiğim önergeyle ilgili olarak söz aldım. Hepinize saygılarımı
sunuyorum. Ayrıca da, İstiklal Marşı’mızın kabulünün
yıldönümü dolayısıyla, bu, İstiklal Marşı’mızı yazan
büyük şaire şükranlarımı arz ediyorum ve bunu kabul eden Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bütün üyelerine Tanrı’dan rahmet, yerlerinin cennet olmasını
diliyorum. Değerli
milletvekilleri, şimdi, bu Meclise geldiğimiz, özellikle AKP zamanından beri,
Allah rızası için, şu memleketin rejimini dürüstlüğe götürecek, bu memlekette
sağlıklı, ülkenin hizmetlerine en iyi hizmet verebilecek bir yasal düzenlemenin
getirilmesi konusunda bir şeye şahit olmadık. Şimdi, kanun
teklifini… Daha önce Cumhurbaşkanına gidiyor, bu yöndeki düzenlemeler Cumhurbaşkanına
gidiyor, Cumhurbaşkanı bunu veto ediyor. Arkasından, virgülüne dokunmadan,
aynısını getiriyorsunuz, Cumhurbaşkanı mecburen bunu onaylıyor ve Anayasa
Mahkemesine gidiyor. Anayasa Mahkemesi bu konuda karar veriyor, diyor ki:
“Kardeşim, sen evvela, bir yerlere atamak için, hukuk devletinin bir gereği
olarak bir kriter getir. Bu kriteri
getirmeden, sen buraya atama yapamazsın.” Ondan sonra, Anayasa Mahkemesi daha
işin esasına girmeden, yeniden bir kanun teklifi getiriliyor. Kanun teklifinin
1’inci maddesi, AKP Grup Başkan Vekillerinin burada verdikleri bir önergeyle
tamamen değişti. Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu, kanun yapma tekniğine de aykırı. Yani siz burada, grup
olarak getiriyorsunuz, burada tartışılmadan, esası anlaşılmadan eğer önergeyle
bunu kabul ederseniz, o zaman Meclisin fonksiyonunu da kaldırın. İşte, verilen
önerge burada, gerçekten, ne değişiklik getirdiği de belli değil. Şimdi, burada,
biz bu Bakanlığı biliyoruz. Daha önce, işte, 176 klinik şefini atamışlar, iptal
edilmiş. Diyor ki: “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevinde olan
kişilerin, bunlar müktesep haklarıdır.” Böyle müktesep hak olmaz. Şimdi, eğer
siz liyakat ve ehliyeti esas alıyorsanız, buraya atanacak insanların belli bir
liyakat, bilgi ve beceriye sahip olduğunun en azından bir heyet tarafından
onanması lazım. Bunun şeyi kimdir? Biz biliyoruz, Pursaklar’dan
bu Bakanlığa ne kadar etki edildiğini de biliyoruz. Burada, birtakım
tarikatlarla, bu bakanlıklarda ne kadar etkili olduğunu da biliyoruz. Efendim,
son zamanlarda Türkiye çapında büyük özel hastaneleri faaliyete geçirdiği büyük
sermaye sınıflarının bu hastaneleri satın aldıkları, Türkiye’nin her tarafında…
Bu hastaneler hangilerinin parasıyla, hangi tarikatların parasıyla kurulduğunu
da biliyoruz. Bu hastaneler bu gücü kimden alıyor? İşte, bu bazı kadroların
kendisine devletin kaynaklarını aktarmak suretiyle burada haksız kazançlar elde
edeceğini de biliyoruz. Ee, şimdi böyle bir olgu içinde,
böyle bir kişilik içinde, böyle bir sicil içinde bulunan bir bürokrasinin ve
idarenin, biz nasıl senin merhametine dayanarak, senin iki dudağının arasından
çıkan söze inanarak insanların -oraya atanan kişilerin- belli bir bilgiye,
belli bir birikime, belli bir mesleki liyakate sahip olduğunu nasıl
anlayacağız? Çünkü, siciliniz düzgün değil.
Dolayısıyla bu sicilinizin düzelebilmesi için… Zaten bir tek
kişinin de emriyle, hele Hükûmetin emriyle, bir
siyasi iktidarın emriyle bir yere bir atama yapılıyorsa muhakkak orada bir
kusur vardır. Orada liyakatten ziyade siyasi bir kadronun, siyasi bir
düşüncenin kölesi olma düşüncesi vardır, adamı olma düşüncesi vardır. Biz
diyoruz ki: Bunları silelim. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir.
Hukuk devletinde bir yere atanacak insanlarda aranacak niteliklerin, liyakatin,
bilginin de hukuk devletinde bunun belirli prosedürleri
vardır, bu prosedürler nelerdir? İşte, orada tarafsız insanlar imtihan yapacak.
E, kimdir bu tarafsız insanlar? İşte, profesörlük unvanını almış, YÖK üyesi… En
azından burada bir, iki, üç, dört tane imtihan heyetinde belirli bir
tarafsızlık ilkesini koruyacak insanların burada yer alması lazım. Ben geçmişte
birtakım AKP’li milletvekilleriyle gezdim, profesör unvanını almış arkadaşlar…
Vallahi okuma yazması doğru dürüst olmayan arkadaşlar var ya, ben gördüm yani.
Şimdi, Türkiye’de hangi koşullarda profesör olan insanları biliyoruz. Yani
belki okuma yazması, çok ileri gitti ama, mesela bir
yabancı dil bilmiyor. Yani gidiyoruz, işte, Avrupa Konseyinde, yabancı dil
bilmiyor. Ee, sen nasıl profesör oldun? Olmuş işte!
Arkadaşlar, profesör… İşte, bir YÖK Başkanını atamışsınız. YÖK Başkanının,
Allah rızası için, yahu YÖK Başkanlığı yapacak… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç, tamamlayınız. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bu kişiyi YÖK Başkanlığı yapacak bir şey var mıdır? Evvela,
öyle şeyler yaptı ki, kendisini oraya atayanların ipini çektirecek her türlü
gaflar yapıyor, hatalar yapıyor. Böyle bir şey olur mu? İşte, YÖK Başkanlığına
atadığınız kişinin kişiliği, niteliği, kavramları, davranışları, konuşmaları,
sizin bürokraside bir yerlere getirdiğiniz kişilerdeki niteliği anlamak mümkün.
Yani böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Yani ondan sonra, bu durumda… Yani diyoruz ki,
şu Türkiye Cumhuriyeti devletinin artık partizanca düşüncelerin dışına çıkması
lazım. Bu memlekette insan sağlığını yakından ilgilendiren hastanelere atanacak
klinik şeflerinin çok objektif kriterlerle gelmesi
lazım ve en sağlıklı hizmet yapabilecek insanlardan olması lazım. Onun için, bunun
önünü kesmek için diyoruz ki, bunu belirli kriterlerle
getirelim. Yani sen bakan olabilirsiniz, siyasi iktidar olabilirsin, yüzde 47
oyla gelebilirsin ama bunun da belli ilkeleri vardır. Bundan, dürüstlükten
sapmayalım arkadaşlar. Eğer bu sizi rahatsız ediyorsa deyin ki: “Bizi rahatsız
ediyor dürüstlük.” Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Sayın Okay, bir arkadaşımız konuşacak mı, yoksa gerekçeyi mi
okutayım? HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Tansel Barış konuşacak Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Barış, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici maddenin yasa
teklifinden çıkarılmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, iki gün sonra 14 Mart Tıp Bayramı. Ben, tüm hekim arkadaşlarımın
bu bayramını içtenlikle kutluyorum. Gönül arzu ederdi ki bu
bayramda hekim arkadaşlarım çok daha mutlu, geleceğe umutla bakan, çalışma
koşulları daha iyi, eğitim gördüğü süre ile doğru orantılı bir yaşam
standardına kavuşmuş ve mesleğini mükemmel bir ortamda en iyi şartlarda yapan
bir camia olsun ama maalesef, geldiğimiz bu noktada -hekim arkadaşlarımıza
hepiniz de sorabilirsiniz- bu saydığım unsurların, maalesef, büyük bir
çoğunluğu söz konusu bile değildir. Değerli
arkadaşlarım, geçici maddeyi hepiniz biliyorsunuz. Bu maddeyi tekrar, bir kez
daha, okumak istiyorum: “Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde
hâlen klinik şefi ve şef yardımcılığı görevlerini yürütmekte olanlar, bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait kadrolara
atanmış sayılırlar.” Sıkıntı burada zaten. Biraz önceki
AKP’li arkadaşım, hekimler hak sağlığıyla uğraşıyor -elbette öyledir-
dolayısıyla acil atamalar gerekebilir, bu görevlere birilerinin gelmesi
gerektiğini söylüyor. Elbette ki gelmesi gerekiyor ama bu atamaların niye sınav
yapılmadan atandığını biz soruyoruz. Bu atamaların şık olmadığını söylüyoruz. Yoksa, sınav yapılsın ve bu arkadaşlarımız sınavla
görevlerine başlasınlar. Sıkıntı burada arkadaşlar. Yani sınav da yapılması o
kadar zor bir şey değildir ve de sınavların şeffaf bir şekilde yapılması, Sayın
Sağlık Bakanımızın veyahut da bizlerin nesine dokunuyor arkadaşlar? Gelin, hep
beraber bu işi yapalım ve yasama görevimizi de, herkesin gördüğü gibi, şeffaf
bir ortamda, hekimlerimize de sahip çıkarak, onların onurlarıyla oynamadan bir
şekilde bu işi çözelim diyoruz. Zaten hukuk buna engel. Anayasa Mahkemesi bu
atamaları iptal etmiş. Bir kez daha iptal edilmesini mi istiyorsunuz? Bu iptal
haricinde bir sıkıntı daha var: Anayasa Mahkememiz bu yasayı yeniden iptal
ederse, bugün ataması yapılan 176 arkadaşımızın haricinde, bugün görevlerinde
olan şef muavini ve şeflerimiz ne olacak? Onların da bir sıkıntısı var. Bunu da
nazarıdikkate alarak, bu yasa teklifinin içindeki
geçici maddenin çıkarılmasını öneriyoruz ve bu maddenin çıkmaması hâlinde
hukukla yine bir sorun yaşanacaktır, yine Anayasa Mahkemesi büyük bir ihtimalle
bu teklifi iptal edecektir, bu teklif yine bir şekilde karşımıza gelecektir
arkadaşlar. Yani Parlamentomuzu aynı teklifle, birkaç kere, bu şekilde yormanın
da anlamı olduğunu sanmıyorum. Tabii ki arkadaşlarımız halk sağlığının ne kadar
önemli olduğunu söylüyorlar da, yani bu kadrolaşma konusunda bizim bir şekilde
siyaseti bakanlıklara soktuğumuzu söylüyorlar. Sayın Bakanım,
bizler doğru olanları ve doğru yapılanları bu yasama Meclisinde, burada
engellemek istemiyoruz. Bizler, doğru olanın, sınav yapılması gerektiğini
söylüyoruz. Doğru olanın, şeffaflığın ön plana çıkarılmasını istiyoruz. Yoksa, burada doğru yaptığınız bir şeyi her zaman engellemek
niyetimiz yok ve engellemediğimizi sizler de biliyorsunuz ve de bu hakkımızı da
burada kullanmak herhâlde kimseye bir zarar getirmez. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Barış, konuşmanızı tamamlayınız. TANSEL BARIŞ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, sağlık camiasında huzur şart. Sağlık camiasında
huzur olmadı mı ne hekimlerin ne sağlık çalışanlarının ve hatta hatta hastaların huzuru olmaz. Tekrar, bu geçici maddenin
yasa teklifinden çıkarılmasını istiyoruz, grup olarak, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Barış. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istemiştim. BAŞKAN –
Arayacağım Sayın Genç. Müştereken işleme
aldığımız bu iki önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım. Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, önergeler kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
72 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları “Geçici Madde 1- Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma
hastanelerinde en az altı ay klinik şefliği veya klinik şef yardımcılığı
görevini yürütmüş profesör ve doçentlerden, bu Kanunun yayımını takip eden bir
ay içinde bu görevlere atanma talebinde bulunanlar Bakanlık tarafından ilgili
uzmanlık alanlarında tespit edilecek üç profesör veya klinik şefi tarafından,
bilimsel çalışmaları ve eğitimci nitelikleri yönünden değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucunda yeterli bulunanların fiilen
yürüttükleri görevlere ait kadro unvanlarına göre atamaları yapılır.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Uygun
görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkanım. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Sağlık Bakanlığı
eğitim ve araştırma hastanelerinin had safhada bulunan klinik şefi ve klinik
şef yardımcısı ihtiyacının karşılanması ve bu suretle uzmanlık eğitiminin
aksamadan yürütülmesinin temini amaçlanmıştır. BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, biraz önce kabul edilen önergeyle ilgili geçici 1’inci madde
tümüyle değiştirilmiştir. Bu nedenle geçici 1’inci… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, benim önergemi işleme koymanız lazım. BAŞKAN – Efendim? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben diyorum ki, yani kanunun yayımı tarihinden önce, altı ay önce… BAŞKAN – Bu
nedenle geçici 1’nci maddede değişiklik öngören son önergeyi işleme koyma
imkânı kalmamıştır. Onun için önergeyi işlemden kaldırıyorum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, benim önergem değişik, bence hata ediyorsun. BAŞKAN – Maddeyi,
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Şevki Kulkuloğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman
Milletvekili Sayın Hasan Çalış, şahsı adına Rize Milletvekili Sayın Lütfi Çırakoğlu, Komisyon Başkanı Sayın Cevdet Erdöl ve Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Cafer Tatlıbal söz istemişlerdir. İlk konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Şevki Kulkuloğlu. Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce
heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum. 72 sıra sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin yürürlük maddesi olan 2’nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sayın
milletvekilleri, öncelikle, yaklaşan tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp
Bayramı’nı kutlamak istiyorum. Söz konusu teklif, Türk sağlık sisteminin
işleyen düzenini temelden bozacak maddeler içermesi nedeniyle yürürlüğe
girmemesi gerekmektedir. Bu kanunla
getirilmeye çalışılan düzenlemelere bakılacak olursa, sırasıyla; klinik şefi,
klinik şef yardımcısı, başasistan ve asistan kadrolarına açıktan atama izni
alınmaksızın ilgili mevzuat çerçevesinde atama yapılabileceği düzenlemesi
getirilmektedir. Sayın
milletvekilleri, bu teklifin 1’inci maddesinde muğlak
hâle getirilen, belirsizleştirilen “asistan ataması” ibaresine dikkatinizi
çekmek istiyorum. Asistan ataması, 1985’lerden itibaren ÖSYM tarafından
doktorların iki kademeli yapılan bir sınavdan geçirilmesiyle yapılmaktadır.
Tıpta uzmanlık sınavı, yabancı dil sınavı veya dengi sınavları başarmış
olanlar, ancak tercih ettikleri branş, kurum ve
puanlarına göre asistanlık kadrolarına yerleştirilmektedir; eğitim ve
üniversite hastanelerinde görev almaktadırlar. Bu düzenlemeden önce asistan
sınavını Sağlık Bakanlığı kendisi yapmaktaydı. Ancak, sınavlarda hile,
hırsızlık, torpil, adam kayırmalar olmaktaydı. Bunun sonucu, Bakanlık
hastaneleri ve üniversiteler, bu gibi nedenlerle, asistanlarını ÖSYM’nin
yaptığı TUS sınavıyla almaya başlamışlardır. Uygulamada çıkan bu sorunlar,
objektif bir değerlendirmenin gerekliliğini de ortaya çıkarmıştır. Peki, bu kanun
tasarısıyla getirilen bu düzenlemeye neden gerek duyulmuştur? Sayın
milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesindeki bu ifadeyle, ÖSYM’nin yaptığı
sınav aşılmaya, delinmeye çalışılmış, asistan kadrolarına da açıktan atama yolu
açılmaya çalışılmaktadır. Bu, çok riskli ve sağlık sistemini tehdit eden bir
maddedir. Bu madde, eğer ki yürürlük bulacak olursa geçmişte yaşananlar
tekerrür edecek, atama kriterleri tamamen altüst
olacaktır. Bu, sağlık sisteminin temellerine dinamit koymaktır. Sayın
milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesindeki bu gereksiz, manasız, hukuka ve
ahlaka aykırı, tamamen kadrolaşmanın yolunu açacak düzenleme asla
kanunlaşmamalıdır, yürürlük kazanmamalıdır. Ama maalesef, siz iktidar partisi
milletvekilleri, bundan önceki maddelere oy verdiniz ve bu maddeleri
geçirdiniz. Artık anlaşılıyor ki, siz iktidar partisi mensupları ne nizamdan ne
izandan anlamaktasınız. Sizler, sadece gözleri karartılmış şekilde sistemleri
yıkan, yok eden kanunlara el kaldırma kudretine sahipsiniz. Sayın
milletvekilleri, mantıklarınıza seslenmenin artık kifayetsiz olduğunu
görüyorum. Sizin vicdanlarınıza seslenmek istiyorum: Bu düzenleme vicdanlara da
aykırıdır. Şimdi, bu
düzenleme yürürlüğe girerse, maalesef, tıp fakültesi mezunu arkadaşlarımızın
bir kısmı ÖSYM’nin yapacağı TUS ile asistan olacak, diğer bir kısmı, yani
açıktan atanacak kadar şanslı, Sağlık Bakanına ve iktidara yakın olan elit bir
kesim ise bu açıktan atama potasına girecektir. Peki, Ankara’da Sağlık
Bakanlığında dayısı olmayan gariban ile bu Bakanlık torpillisi arasında eşitlik
olacağını hangi akıl, hangi izan, hangi mantık, hangi vicdan, hangi adalet
anlayışı iddia edebilir? Sayın
milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesinin birinci fıkrası, Anayasa’nın
10’uncu maddesinde anlam bulan eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. Bu düzenleme
yürürlük imkânı bulamaz. Aranızda Anayasa’yla ilgili yayınları olan arkadaşlar
var. Sanırım yayınlarını kaleme alırlarken son derece doğru işler yapıp soldan
sağa doğru Türk usulü yazmışlar, ama maalesef, uygulamaya gelince Arapça,
Farsça gibi sağdan sola okuyup getirilen yasa tekliflerini de sizlere Anayasa’nın
tam tersine her zaman uygulatıyorlar. Sayın
milletvekilleri, teklifin henüz 1’inci maddesinin ilk fıkrasının devamında bu
açıktan klinik şefi ve şef yardımcısı atamalarıyla alakalı olarak sınav şartı
getirilmiştir. Peki, bu sınavı kim yapacaktır? Sınavı Sağlık Bakanlığı,
yürürlüğe koyacağı yönetmeliğe uygun olarak yapacak veya yaptıracaktır. Bu
sınavın usulü ve niteliği yine yönetmelikle düzenlenecektir. Benden önceki
arkadaşlar bununla alakalı konuları ayrıntılı olarak açıkladılar. Burada size bazı
sorular sormak gerektiğini düşünmekteyim: Profesör ve doçent olmayanların
klinik şefi ve şef yardımcısı olarak atanmaları için yapılacak sınavda
Bakanlığınızca tercih edilecek kriterler nelerdir?
Bunlar objektif kriterler olacak mıdır? Eğer objektif
olacağını iddia ediyorsanız, TUS sınavını da kaldırıp asistan seçimini tamamen
Bakanlığın objektif kriterlerine mi tabi tutacaksınız?
Eğer böyle bir niyetiniz yoksa neden asistan seçiminin tamamını ÖSYM’ye
bırakmıyorsunuz? Niyetiniz, sağlık sektöründe de kadrolaşma ise bu kadrolaşmada
2007 hedefiniz acaba neydi, bunun ne kadarını gerçekleştirebildiniz? Acaba 2008
yılı sonu hedefiniz ne kadardır? Eğer yıl sonuna doğru
bu hedefi tutturamayacağınızı anlarsanız tıpta uzmanlık sınavını da kaldıran
bir yasa tasarısı da getirecek misiniz? Sayın
milletvekilleri, iktidarın dengesi maalesef şaşmıştır, bunun göstergesi, 1’inci
maddenin devam eden ikinci fıkrasında açıkça görülmekte ve anlaşılmaktadır.
İkinci fıkrada ise, profesör ve doçentlerin klinik şefi ve klinik şef yardımcısı
seçimindeki kriterler belirlenmiştir. Teklifin 1’inci
maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca, klinik şefi ve şef yardımcısı kadrolarına
mevcut toplam kadroların yüzde 35’ini geçmemek üzere, profesör ve doçentlerin
bazı atama kriterlerine göre atanabilecekleri
düzenlenmektedir. İktidara
geldiğiniz 2002 yılından bugüne, klinik şefi ve şef yardımcısı kadrolarına
yaptığınız atamalarla hâlen görevde olan şef ve şef yardımcılarını bu yasayla
sınavsız, sorunsuz alıyor, yani kadrolaştırıyorsunuz. Kadrolaşmanızda yüzde
100’e varabilmek için de, ola ki kalan boşluklar varsa, onu da yine sınavsız,
objektif kriterlere uymayan mütalaalarla, bu yüzde 35
kontenjanla mı dolduracaksınız? Bu yüzde 35
kontenjanı kullanmak amacıyla kanun metnine yazdığınız kriter
olan “Eğitim ve araştırma hastanelerinde açık bulunan klinik şefliği veya şef
yardımcılığı kadroları, isteklilerin başvurması için ilan edilir. Bu kadrolara,
doçentlik veya profesörlük unvanını almış olan adaylar müracaat edebilirler.
Müracaat eden adayların durumlarını incelemek üzere Bakanlık tarafından, en az
biri ilgili eğitim ve araştırma hastanesi dışından olmak üzere üç profesör veya
şef tespit edilir. Bu profesör veya şefler, adaylar hakkında ayrı ayrı mütalaalarını öncelik sıralaması yaparak Bakanlığa
bildirirler. Bakanlık, bu mütalaalara göre atamayı yapar.” diyor. Şimdi, bu
seçici kurulun mütalaalarında öncelik kriterleri neler
olacaktır? Mesela, bu öncelik kriterleri şöyle mi
olacak ve sıralanacaktır: 1) Aday Menzil tarikatına
müntesiptir. 2) Aday diğer başka bir
tarikata veya cemaate müntesiptir. 3) Aday bizden değildir ve
değerlendirme dışı tutulmuştur. Bu mütalaayı bu
sıralamaya göre alan Bakanlık, atamalarında hangi öncelik sırasını
benimseyecektir? Sayın
milletvekilleri, bu tasarıyla yapılan düzenleme sonucunda oluşacak
adaletsizlik… Tıpta uzmanlık sistemini temelden etkileyen düzenlemeler
nedeniyle bu teklifin yasalaşması tehlikelidir. Danıştayın
5. Dairesinin klinik şefliğine seçilme konusunda vermiş olduğu 2007/773 sayılı
ve 2007/3005 sayılı kararları dikkate alındığında bu düzenlemelerin ne kadar
yanlış düzenlemeler olduğu anlaşılacaktır. Bu yanlış, uygulanması tehlike arz
eden ve Anayasa’ya aykırı teklifin derhâl geri çekilerek yasalaşmaması
gerekmektedir. Bu düşüncelerle
yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kulkuloğlu. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz teklifin 2’nci maddesiyle ilgili olarak söz aldım. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. Bu vesileyle,
İstiklal Marşı’mızın kabulü nedeniyle rahmetli Âkif’i ve o gün bu salonlarda o havayı milletimize yaşatan
parlamenterleri minnetle, rahmetle, şükranla anıyorum. Ayrıca, 14 Mart
Tıp Bayramı nedeniyle değerli meslektaşlarımın, sağlık çalışanlarımızın
bayramlarını kutluyorum, her günlerinin bayram olmasını diliyorum. Değerli
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz teklif nedeniyle birazcık tıpta uzmanlık
eğitiminde aksayan yönler üzerinde durmak istiyorum, birazcık teklifi
değerlendirmek istiyorum ve öneriler getirmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, tıp fakültelerinin kurulması ve çalışmalarını sürdürmesi, pozitif
ilim alanında modern tıp eğitim ve öğretimiyle ülkemizi tanıştırmıştır.
Cumhuriyetimiz kurulurken bir adet tıp fakültemiz olduğunu düşünürsek, eğitim
hastanelerimizin de o kadar olduğunu düşünürsek, ülkemizin bu alanda ne kadar
yol aldığı görülecektir. Ama, almamız gereken
mesafeyle durumumuzu kıyaslarsak, elbette ki, bu salonda bulunan bütün hekim
arkadaşlarımın da katılacağı gibi, almamız gereken çok yol var değerli
arkadaşlarım. Bugün, tıp
fakültelerimizde ve eğitim hastanelerimizde gerçekten önemli problemler vardır.
Bu problemler geçmişte yok muydu? Geçmişte de vardır, yarın da olacaktır, ama
bu salonda bulunan bizlerin bunları asgariye indirme gibi bir mecburiyetimiz
var değerli arkadaşlarım. Bugün, baktığımız
zaman, tıp fakültelerimizin bazılarında gerçekten verimli çalışmayı
engelleyecek, öğretim üyesinin bilgi birikiminden istifade etmeyi engelleyecek
kadar fazla öğretim üyesi varken, bazılarında da gerçekten rutin işleri
yapmaktan eğitime, öğretime, kendini yetiştirmeye vakit bulamayacak kadar az
öğretim üyesi vardır değerli arkadaşlarım. Sağlık hizmeti
sunma altyapısı, öğretim, eğitim, araştırma ve yayın yapma imkânları yönünden
de önemli farklılıklar vardır. Bir diğer problem
ise her yeni kurulan üniversite kendisini nedense bir tıp fakültesi kurma
mecburiyeti içinde hissediyor. Buna hem çevreden baskı oluyor hem de kurucu
kadrolar üniversiteyi tıp fakültesine taşıtma ihtiyacı hissediyorlar. Buysa
başka problemleri yanında getirmektedir. Eğitim
hastanelerimiz uzman hekim yetiştirme ve sağlık hizmetleri sunma anlamında
gerçekten bugüne kadar önemli hizmetler vermiştir fakat -ben otuz yıldır takip ederim- gerçekten,
şeflik atamaları her dönemde ciddi tartışmalara sebep olmaktadır. Hatta zaman zaman, hatırlarsınız, sizler de hatırlarsınız, bazı yüksek
mahkemelerimizin başkanları bile bu tartışmalara dâhil oluyor “Müracaat edin,
ben yürütmeyi durduracağım.” diyor. Değerli
arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyalım, biz bu ülkede sorumluluk sahibi
insanlarız, gerçekten bu konulardan rahatsızsak buna bir çözüm getirmemiz
lazım. Zaman zaman çıkıp bir siyasi liderimiz hak
arayan hekimlere “Bunlar muayenehanesine hasta götürmeye çalışan insanlar,
bunlar enjeksiyon yapmayı da bilmezler, serum takmayı
da bilmezler, ben serumu hemşireye taktırırım.” diyebiliyorsa, bir hekim olarak
ben yaralanıyorum, ben üzülüyorum değerli arkadaşlar. Gelin bu dönem önemli bir
iş yapalım arkadaşlar, canımız kadar, sağlığımız kadar, milletimizin canı
kadar, daha önemli, daha millî bir konu olamaz, gelin bu sağlık meselelerini bu
dönem millî bir mesele olarak algılayalım ve bu meseleleri günlük polemiklerin, tartışmaların dışında tutabilecek ve
insanlarımızın gerçekten kaliteli sağlık hizmeti almasının yolunu açacak
çalışmalar yapalım. Değerli
arkadaşlar, işte bugün, gerçekten, öyle ki unvanının başında “eylem” bulunan,
“eylem” kelimesi bulunan doçentlerimiz, profesörlerimiz var, mahkeme kararıyla
şeflik unvanı almış şeflerimiz var. Bu kadrolar gerçekten ilmî kadrolardır,
bunların kriterlerini pozitif ilmin belirlemesi lazım.
Bunların günübirlik siyasete alet edilmemesi lazım. Bunun
altyapısını oluşturmak da hepimizin görevi ama öncelikle bu salonda bulunan
hekimlerin görevi değerli arkadaşlar. Değerli
arkadaşlarım, gerçekten, hekimlik mesleği kutsal bir meslek. Biz hekimler,
önümüze gelen hastanın diline, dinine, ırkına, rengine bakmadan, önce
hastalığına bakarız ve bunu tedavi ederiz. Problemlere de gelin bu gözle
bakalım. Tıpta uzmanlık eğitimi, insanlarımızın kaliteli sağlık hizmeti alması,
bu alanda ülkemizin dünyada önemli bir cazibe merkezi olmasıyla yakından
ilgilidir. Bu nedenle, tıp fakülteleri, eğitim hastaneleri, özel eğitim
hastaneleri, askerî hastaneler tek çatı altında birleştirilmelidir arkadaşlar.
Bu hastanelerimizin problemlerini de tek çatı altında düşünerek çözmemiz
gerekiyor. Değerli
arkadaşlar, bununla ilgili gelin şunu yapalım: Bu uzmanlık eğitimi, doçentlik
sınavı, uzmanlık sınavı, şeflik sınavı, bunların hepsini bağımsız bir kurula
yaptıralım değerli arkadaşlarım. Yani, enerji kadar insanımız önemli değil mi?
Bağımsız ilmî bir kurul oluşturalım, bu işi bunlar yapsınlar ve
meslektaşlarımızı, hekimlerimizi tartışma konusu olmaktan çıkaralım. Yine,
meslektaşlarımıza sosyal haklarını, imkânlarını öyle sağlayalım ki bu
arkadaşlarımız ev-muayenehane-hastane kıskacından kurtulsun. Hastaneye gittiği
zaman hastasına vakit ayıracak, akşamleyin oturduğu zaman, elini vicdanına
koyduğu zaman “Bugün yaptığım işlerden ben memnunum.” diyebilecek bir ortam
oluşturalım. Değerli
arkadaşlar, buralarda parlak sözler söyleyebiliriz. Bizleri alkışlayanlar olur,
olmaz; ama bunlar gelir geçer. Arkaya baktığımız zaman, yükümlülüklerimizin ne
kadarını yerine getirebildik? Bu sorulara cevap bulmamız gerekiyor. Tabii ki,
bu teklifle ilgili Sayın Erdöl ve Sayın Ünüvar gerçekten emek vermişler, aksayan bir yönü
düzeltmeye çalışmışlar. Ama teklifin özellikle tıpta uzmanlık eğitimi
sınavlarını kazanamamış, yüksek ihtisas veya doktora yapmış arkadaşlara
yöneticilik kapısını açması, bir nevi, uzmanları pratisyenlere yönettirme,
yıllarca başhekimlik yapmış bir arkadaşınız olarak, ters bir şeydir, sıkıntı
getirecektir. Bu konuda uyarmak istiyorum, bu konu da tartışılacaktır. Değerli
arkadaşlar, bu vesileyle, bir diğer konu, Bakanlığımız ayakta teşhis ve tedavi
yapılan özel sağlık kuruluşları hakkında bir yönetmelik çıkardı. Sayın Bakanım,
bu kurumlarda çalışan arkadaşlarımızın pek çoğunu sizler de tanırsınız, bizler
de tanırız. Bunların pek çoğunun -tanıdıklarımın en azından- ben samimiyetine
güveniyorum. Bu arkadaşlarımız, 9’uncu madde, 10’uncu madde ve geçici 2’nci
maddenin fıkraları geçerli olduğu sürece, önümüzdeki zaman içerisinde
polikliniklerin, tıp merkezlerinin, özel dal merkezlerinin ve giderek
hastanelerin ayakta durmakta zorluk çekeceklerini… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Çalış, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. HASAN ÇALIŞ
(Devamla) – …ve bu alanda çalışan insanların işsiz kalacağını söylemektedirler.
Bence haklı oldukları taraflar vardır. Tabii ki yönetmeliğin esasında bu
arkadaşlarımız da faydalı olacağına inanıyorlar, fakat bu birkaç maddeyle
sektörün ciddi sıkıntı yaşayacağını düşünüyorlar. Bu konuya ben sizlerin de
ciddiyetle eğileceğinize ve sahip olacağınıza inanıyorum. Bir diğer husus
da, Tam Gün Yasası’yla ilgili, arkadaşlarımızın bir mesajı var. Değerli arkadaşlarım
-geçmişte de denendi- şartları öyle oluşturalım ki, hekimlerimiz gerçekten
dışarıda çalışma ihtiyacı hissetmesin; bunu oluşturalım. Gönüllülük esası işin
temelinde olsun, bu işi zorlamadan, daha gönüllü bir geçici yol bulalım.
Arkadaşlarımızın bu yönde dilekleri var. Değerli
arkadaşlarım, bu vesileyle bu konularda bazı görüşlerimizi belirtme imkânı
oldu. Yüce heyetinize saygı ve selamlarımı arz ediyorum. Teşekkür ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalış. Şahsı adına,
Sayın Lütfi Çırakoğlu, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; görüşülmekte olan kanun tasarısının
ilgili maddesiyle alakalı görüşümü arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu kanun tasarısı
bir ihtiyaçtan doğmuştur. Nedir bu ihtiyaç? Bu ihtiyaç, Türkiye’de 70 milyon
insanımıza hizmet verecek sayıda hekim ve uzman hekim sayısı olmamasıdır. Bu
uzman hekim ve hekim sayısının yeterli olmayışının müsebbibi bugünkü Hükûmet ve başta bugünkü Sağlık Bakanımız olmak üzere
doktorlarımız değildir. Demin, bir
değerli üyemiz, YÖK’le alakalı bazı ifadelerde bulunmuştur. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Ne zaman üstünüze alınacaksınız? LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Devamla) – Gayet tabii, ben hem hekimlik hem de
idarecilik yapmış bir insan olarak, geçmişi de -2002 yılından öncesini de- çok
iyi bilen bir hekim olarak, insanların, hastalarımızın nasıl kuyruklarda, nasıl
ilaç kuyruklarında heba edildiğini, zamanlarının ve paralarının nasıl heba
edildiğini çok iyi yaşayan ve çözüm için bire bir mücadele eden bir insan
olarak bunu çok iyi yaşayan biriyim. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Haydi gel bir hastaneye gidelim! LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Devamla) – Dolayısıyla, AK Parti Hükûmetimiz ve
Bakanlığımız bu sıkıntıları çözmekte üstün başarısını artık netice itibarıyla
seçimde de göstermiştir ve bu kuyruklardan kurtulmanın neticesini, AK Parti Hükûmetimize ve Bakanlığımıza bir müjde olarak da sonucunu
sunmuştur. Ama bunlar yetmez değerli milletvekilleri. Bunlar yetmez, çünkü gelişen
ülkelerin statüsünde insanlarımıza hizmet vermek arzusundayız. Türkiye’nin
bugünkü şartlarında elimizde olan hekim sayısı 104 bin civarında. Bunun
yaklaşık yarısı uzman, yarısı da pratisyen hekim olarak... Yapılan
araştırmalarda… Tabii ki, sağlık sorunlarının çözümü Bakanlığımıza ve Hükûmetimize düşer. Ama Sağlık Bakanlığımızın elindeki
uzman hekim sayısı dikkate alındığında Türkiye genelindeki uzman hekim
sayısının yüzde 44’ü, ama Türkiye nüfusu dikkate alındığında hizmet ettiği
nüfusun yüzde 70’i. 180 bin yatağın 133 binine Sağlık Bakanlığımız hizmet
vermek mecburiyetinde. Dolayısıyla bu bir ihtiyaçtır, hem uzman hekim sayısının
artırılması hem pratisyen hekim sayısının artırılması gerekmektedir. Şimdi, pratisyen
hekim sayısı veya genel olarak uzman hekim sayısı… Hepimiz biliyoruz ki
pratisyen hekimi yetiştiren tıp fakülteleridir, uzman hekimi de hem tıp
fakültelerimiz hem de Sağlık Bakanlığımızın uzman yetiştiren eğitim ve
araştırma hastanesinin şef ve şef muavinleridir. 1986’dan 2006’ya yapılan araştırmalarda
1986’da yetiştirilen hekim sayısı 5.200 civarında, 1996’da 4.730 civarında ve
2006’da da 4.700 civarında. Dolayısıyla, YÖK’ün kuruluşuyla paralel olarak ne
yazık ki fakültelerden yetiştirilen hekim sayısı giderek düşmüştür. Maalesef,
ne yazık ki YÖK bütün fakültelerde olduğu gibi, üniversite camiasında olduğu
gibi, tıp fakültelerini de ihmal ve zaafa uğratmış, asli görevini yapması
gerekirken maalesef siyasetin ve ideolojinin kaynağı ve problemi durumunda
olmuştur. Bu, yüz karası bir durumdur. YÖK -tabii ki, herkesin karşı olduğu
gibi- geçmişiyle, bu karanlık geçmişiyle yüzleşmeli. Hepiniz de
muhakkak izlemişsinizdir, ben iki gün önce gazeteden izledim, ne yazık ki
Üniversitelerarası Kurul zaman zaman -Başkanını
kastediyorum- televizyonlarda ideolojik yapılanmanın âdeta bayraktarlığını
yapıyor ama asli görevini hiçbir zaman yapmamıştır, dokuz ihaleyi bir yandaşına
veya bir kişiye vermekten dolayı ağır cezada yargılanırken Rahşan affıyla
beraat etmiştir yani aklanmıştır. Bu bir aklanma değildir. BAŞKAN – Sayın Çırakoğlu… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Devamla) – Dolayısıyla “Üniversitelerde biz kepengi kapatırız, kapıları
kapatırız, üniversitelerde öğrencilere özgürlük tanımayız.” diyen bir
zihniyetin, tıp fakülteleri ve sağlık camiası açısından da ve Türkiye’deki
sağlık hizmeti açısından da getirdiği nokta budur. Kaynak olarak ikide bir
Sağlık Bakanımızı, Bakanlığımızı ve Hükûmetimizi
tenkit edeceğimize, biraz daha bu kaynağın, bu sıkıntının asli kaynağı olan ve
kurumlar bazında görevini yapmayan kişiler üzerinde durmakta fayda var diye
düşünüyorum. Gelmekte olan 14
Mart Tıp Bayramı bütün sağlık çalışanlarına, tabii ki başta hekimlerimize
hayırlı olsun diyorum. Ancak -ancak diyorum- bu ağır, memleketimizde sağlık
sorunları konusunda… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız Sayın Çırakoğlu. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Devamla) – …ağır yük altında olan bu sağlık camiamızın içinde hekim-hasta
arasındaki ilişkilerde ne yazık ki zaman zaman
bizlerin de şahit olduğu çürük elmalar, işi menfaate döken çürük elmaların
temizlenmesinde hekim camiamıza da çok önemli görev düştüğü kanaatindeyim. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi ve saygıdeğer milletimizi selamlıyor, hayırlı günler diliyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Komisyon adına
Komisyon Başkanı Sayın Cevdet Erdöl, buyurun. SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en kalbî duygularımla
selamlıyorum. Sözlerimin
başında, İstiklal Marşı’mızın Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilişinin yıldönümünde merhum Şair Mehmet Âkif
Ersoy’u ve o dönemde Meclisimizde bulunan, Birinci Mecliste bulunan
milletvekillerini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve tüm emeği geçenleri
rahmetle, minnetle anıyorum. Değerli
arkadaşlar, bir iki konuya açıklık getirmem gerekiyor. İmza sahibi olarak gerek
de Komisyon Başkanı olarak, bir iki konunun yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Bunlardan birisi,
kadrolaşma iddialarıdır. Yani bunu insanlar televizyonları başında dinledikleri
zaman, zannediliyor ki, biz, birilerini, eğitim hastanelerimize sokaktan birkaç
kişiyi çağırıyoruz, “Gel sen şef ol.” diyoruz. Değerli arkadaşlar, eğitim
hastanelerine şef olacak olan doçent ve profesörler üniversiter
sistemde doçent ve profesör payesini almış, bağımsız jürilerden bu unvanları
almış akademisyenlerimiz ve bunlar A hastanesinde eğitim verirken, bu sefer B
hastanesinde eğitim verecekler. Bunların görevi zaten eğitim vermek. Eğitim
veren bu insanlarımızı burada siyasi malzeme aracı olarak rencide etmeyi ben
esefle karşılıyorum, bir öğretim üyesi sıfatımla da çok çok
üzülüyorum. Çünkü hiçbir hekim -burada gerek muhalefette olan hekim
arkadaşlarımız gerek iktidar partisinde olan hekim arkadaşlarımız- hiçbir
hastasına siyasi gözle bakmaz, bakamaz. Bu mümkün değildir. Hâl böyle iken,
siz, üniversite hastanesinde eğitim veren bir eğitimciyi devlet hastanesine,
eğitim hastanesine aldığınız zaman nasıl bir siyasi kadrolaşma oluyor, bunu
önce kendinize sormanız lazım. Demek ki, gözlerinizdeki cam
siyasi bir cam. Gözlüğünüzdeki cam bu. TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Efendim, sizinki siyasi cam oluyor. SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – Burada, bu
gözlükleri çıkarın efendim. Hiçbir hekim, siyasi olarak hastasına davranmaz,
asistanına davranmaz, öğrencisine davranmaz. Birincisi bu. MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Biz hastaya siyasi müdahaleden bahsetmiyoruz. Buradaki
siyasi kadrolaşmadan bahsediyoruz. SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – İkincisi:
Biraz önce esefle dinledim ki, yani burada, açıktan atama izni olmaksızın…
Burada, yapılacak olan atamalar yanlış anlaşılmış. Yani hekim arkadaşların da
bunu yanlış anlamalarına cidden çok üzüldüm. “Açıktan atama izni” teknik bir
tabirdir. Bakanlıklara yapılacak olan açıktan atamalar, Devlet Personel
Başkanlığı, Maliye Bakanlığı ve ilgili kurumlar nezdinde görüşülerek
Başbakanlık tarafından bakanlıklara dağıtılır, “Siz şu kadar eleman alacaksınız,
siz şu kadar.” Sağlık Bakanlığının bu eğitim hastanelerine ve diğer
hastanelerine atanacak olanlar için böyle bir kısıtlama getirilmiyor. Sadece
budur. Yoksa, “TUS sınavına girmeyen kişiler alınıp
asistan yapılacak.” gibi sözleri dehşetle dinledim. MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Yapılabiliyor. Bunun örnekleri ANAP zamanında yaşandı. SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – Lütfen… MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Şimdi de YÖK’ü ele geçirdiniz, isterseniz yaparsınız. SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – Lütfen
bunları düzeltin. Öğrenin, ondan sonra gelin, burada milletimizi yanıltmayın.
Milletimizi yanıltmayın. Asla ve asla TUS sınavı olmaksızın hiçbir asistan
Türkiye Cumhuriyeti’nde ihtisasa başlayamaz. Hiç kimse… MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Eğer siz sulandırırsanız, başlar. BAŞKAN – Sayın Kulkuloğlu, lütfen… SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
ben, şimdi, birincisi, hassaten rica ediyorum arkadaşlarımızdan, konularını iyi
öğrenerek gelsinler ve anlatsınlar, milleti yanıltmasınlar. Burada tekrar
ifade ediyorum: Hiçbir kimse TUS sınavına girmeden ihtisasa başlayamaz. Bunun
önünü de açıyor değiliz. Sadece ve sadece eğitim hastanelerinde doçent ve
profesörler eğitim vermek üzere görevlendirilecekleri zaman Başbakanlıktan,
Maliye Bakanlığından, Devlet Personel Başkanlığından izin alınma ihtiyacı
olmasın, süreç uzamasın… Kaldı ki, bu uygulama 2000’li yıllardan beri mevcut
olan bir uygulamadır. Yeni getirdiğimiz bir uygulama değildir. İkinci esefle
dinlediğim hadise de maalesef, bazı profesörlerin okuma yazma bilmediğine
dairdir. Ben de profesör olarak düşündüm, doğru, ben Çince okuma yazma bilmiyorum,
Japonca da bilmiyorum, ama bazıları da herhâlde Türkçeyi iyi bilmiyorlar.
Onunla da ilgili, eğitim hastanesinde… MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Erdöl, Türkiye’de
profesör olmuş ama yabancı dil bilmeyenlerin varlığı bir vakıa. SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – …eğitim
hastanelerimizde veya üniversitelerimizde veya başka hastanelerde görev yapan
sağlık personelini lütfen hırpalamayalım. Siyasi emellerimiz için de kullanmaya
kalkmayalım. Bunlar yirmi dört saat kesintisiz kendi çoluk çocuğunun
hastalığını bir tarafa iterek sağlık hizmeti veren insanlar. Bunların önünde
ancak şapka çıkarılır, ancak eğilinir, saygı duyulur.
Hekim
arkadaşlarımızı, hemşirelerimizi, teknisyenlerimizi, diş hekimlerimizi, hasılı tüm sağlık personelini lütfen bu tip siyasi
polemiklerden uzak tutalım. Değerli
arkadaşlar, eğer sizler de… Benim bir önerim var tabii. Herkes bir öneri
yapıyor buraya gelince. Benim de bir önerim var bu şef ve şef yardımcılıkları
için, çok düşündüm ama bunu getiremedik kanun teklifinde. Şef ve şef
yardımcılıkları neden ömür boyu olsun, bunları tartışalım biz. Verimliliklerini
nasıl artırabiliriz, bunları tartışalım. Bunlara objektif kriterler
getirelim. Sınav mı istiyorsunuz, ne yapacağız, bunları hep birlikte
tartışalım. Ama insanları… Yani “Efendim, TUS sınavına girmeden birilerini
Bakanlık getirip asistan yapacak.” gibi yanlış anlaşılacak sözleri burada sarf
etmeyelim. Umarım ki arkadaşlarımız bunları düzeltirler. TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Nasılsa tekrar görüşeceğiz, bu konuyu o zaman getirirsiniz! SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu hafta içerisinde 14 Mart Tıp Bayramı var. Bu konumuzla da çok
alakalı olduğu için 14 Mart Tıp Bayramı’nı, hâliyle 13 Mart Dünya Böbrek
Günü’nü, bir müddet sonra gelecek Dünya Hemşireler Günü’nü vesaire haftasını,
bütün bunları aslında biz, bir sağlık haftası şeklinde 14 Martta hepsini birden
kutlayalım istiyorum. 14 Mart sağlık camiamızın bir bayramı olarak kutlu olsun
diyorum. Memurundan bürokratlarına ve Bakanına kadar tüm sağlık çalışanlarının,
hekimlerinin, hemşirelerinin, teknisyenlerinin tekrar bayramını kutluyorum.
Bunlardan ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yaptıkları hizmetlerden dolayı,
yirmi dört saat kesintisiz hizmet veren bu insanlara tekrar şükranlarımı ifade
ediyorum. Bu arada belki de
tarihimizin hekimler için yapılan ilk anıtının İnebolu’da Doktor İsmail Hakkı
Bey adına yapıldığını ve bu anıtı da bizim Türk tıp tarihinde layık olduğu yere
getirmemiz gerektiğine inandığımı ifade etmek istiyorum. Bununla ilgili de
çalışmalarımız devam ediyor arkadaşlarımız nezdinde. İnşallah… Onu da bu vesileyle
hatırlatmak istedim. Yine, aynı
şekilde sağlık hizmeti geçmiş olan tüm değerli sağlık çalışanlarına, ölenlerine
Allah’tan rahmet, çalışanlarına da uzun ömür, sağlık ve mutluluk diliyorum. Yarın, Türkiye
Büyük Millet Meclisimizde “Kalbinizi Koruyun, İçinde Sevdikleriniz Var” adlı
bir kampanya başlıyor. Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızı,
sağlıktaki her konuda yaptığı duyarlılıktan dolayı da kutluyorum. Biz de bu
aktivitede yer alacağız inşallah. Sağlık Bakanlığımız burada yer alıyor. Ama
Türk Kardiyoloji Derneği, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği, Türk Nöroloji
Derneği, Türk Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği ve Türk Hipertansiyon ve
Böbrek Hastalıkları Derneğinin ortaklaşa yapmış olduğu bu aktivite yarın saat
11.00’de Türkiye Büyük Millet Meclisimizde yapılacaktır. Tüm milletvekili
arkadaşlarımızın katılımında fayda vardır diye düşünüyorum. Değerli
arkadaşlarımıza bunu buradan tekrar ifade ediyorum. Kanun
teklifimizin hazırlanmasında Komisyonumuzda katkı veren tüm milletvekili
arkadaşlarımıza ve Meclisimizde bulunan, katkı veren siz değerli milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum katkılarınızdan dolayı. Kanunun, yasalaştığı
takdirde -inşallah, ümidimiz odur- milletimize, memleketimize hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Buradaki tek amacımız, eğitim hastanelerimize eğitici vasfını
kazanmış olan insanları kazandırarak, daha çok asistan yetiştirerek, daha çok
uzman yetiştirerek, daha iyi bir sağlık hizmeti verebilmek için gayret sarf
etmektir. Başka hiçbir amacımız yoktur diyor, hepinizi tekrar en kalbî
duygularımla selamlıyorum. Saygılarımla
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Efendim? MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Erdöl biraz önce benim
yaptığım konuşmada, beni bilgisizlikle suçladı. Madde 69, İç Tüzük; açıklama
hakkı istiyorum. BAŞKAN – Hayır.
Ne dedi? İsminiz falan geçmedi. MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Hayır. “Bazı doktor arkadaşlarımız maalesef…” MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ama o “bazı”nın içinde siz yoksunuz herhâlde. MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Bir tek ben söyledim, o konuşmayı bir tek ben yaptım
ama. BAŞKAN – Sayın Kulkuloğlu, sataşmanın çok açık olması lazım. Yani onu
inceleteceğim. MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Hayır. Ama bakın… Katiyetle. Bir tek o konuşmayı ben
yaptım. BAŞKAN – O zaman,
biraz önceki konuşmalarla ilgili olarak buradaki öğretim üyesi bütün
arkadaşlarımızın söz istemesi lazım. MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Ama o konuşmayı, asistan alımıyla ilgili konuşmayı bir
tek ben yaptım FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Biz anladık. MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Herkes kimin söylediğini anladı. O yüzden açıklama hakkı
istiyorum. BAŞKAN – Olmaz
öyle Sayın Kulkuloğlu, o hususta, izafi olarak,
yorumlayarak söz veremem. MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Bakın, burada, şimdi siz de dâhil olmak üzere, çok
önemli, delinmeye çalışılan bir şeyi örtbas etmeye çalışıyorsunuz. SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Ben zaten
isminizi vermedim. Niye üzerinize alınıyorsunuz ki? MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Bir tek ben konuştum. Evet. Ne olacağını biliyoruz biz. BAŞKAN – Evet. Şahsı adına
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Cafer Tatlıbal. Buyurun Sayın Tatlıbal. (AK Parti sıralarından alkışlar) CAFER TATLIBAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Şimdi, kıymetli
arkadaşlarım, buraya biz nereden geldik? Yani, bu kadro çatışmaları, kadro
laflarının buralara kadar taşınmasının ana unsuru… Biliyorsunuz bu ülkede bazı
kurumlar kendilerine hâkimiyet alanları kurmuşlar. Bunlardan birisi de bu
eğitim hastaneleri ile üniversite hastaneleriydi. Bunlar yan yana dururlar ama
ne bilimsel ne insani olarak hiçbir ilişkileri yoktu. Çünkü bu bariyeri, bu
seti aştıkları zaman alanlarına halel gelir düşüncesiyle böyle alanlar
kendilerine vazetmişlerdi. Şimdi, belirli dönemlerde bu hâkimiyet alanları
delindi. Bu, 77’lerde delindi, 76’larda delindi, 80 küsurlarda delindi, 90
küsurlarda delindi ve buralar artık yavaş yavaş
başkaları tarafından da kadro hareketlerinin içerisine girmiş oldu. Şimdi, bunu şunun
için söylüyorum: Sürekli, burada, kadro hareketi, kadro hareketi… Arkadaşlar,
28 Şubattan sonra, biz, valilere gelip de namaz kılan memurların listesinin
istendiği günleri biliyoruz ama biz bunların hepsini hazmettik, hiç de bir şey
söylemedik, olabilir, hâlen daha hazmediliyor. Bu, kadro, kadro… Yani, bu
ülkede TC vatandaşlarının bir yıldızlı, iki yıldızlı, üç yıldızlı diye ayrımı
mı var, böyle bir ayrıma mı gitmemiz lazım? Şimdi, bu
arkadaşlarımız, bizim, doktor dediğimiz, bu uzman dediğimiz arkadaşlarımız otuz
yıl emek veriyorlar, otuz yıl dirsek çürütüyorlar. Otuz yıl dirsek çürütmüş bir
insanı şundandır, bundandır, yok, işte, kadroya gelirse şöyle hareket eder…
Ben, bir hekim arkadaşımın, ne mesleğinin icrası döneminde ne de idareciliği
döneminde böyle bir şey yapacağına asla inanmıyorum, çünkü onun aldığı eğitim
buna mâni bir hâldir. Üniversitelerden
eğitim hastanelerine geçişin engellenmesi de garip bir şey. Şimdi,
üniversitedeki öğretim üyesine öğrenci yetiştirtiyorsunuz, uzmanlık hakkı
veriyorsunuz, doçent etme yetkisi veriyorsunuz, profesör etme yetkisi
veriyorsunuz, ama eğitim hastanelerine geldiği zaman, orada bir şef olamazsınız
diyorsunuz. Yahu, böyle bir şeyi nasıl kabulleneceğiz? HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Öyle bir şey yok, çarpıtmayın! TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Öyle bir şey söylemiyoruz, sınava girsin diyoruz. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Böyle bir şey yok ya! Rica edeceğim, çarpıtmayın! TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Sınav yapılsın diyoruz! HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Yani, sınav sistemini konuşuyoruz! BAŞKAN – Sayın Tatlıbal, Genel Kurula hitap edin siz. Buyurun. TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Vatandaşa sağlıklı bilgi verin! HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Bilmediğiniz konuda konuşmayın, bildiğiniz bir konuda konuşun! BAŞKAN – Sayın Okay… CAFER TATLIBAL
(Devamla) – Efendim, şimdi, 25-35, sınav… Yani, şunu anlatmak istiyorum: Gayet
tabii ki sınava girecek, ama… HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Bütün mesele o zaten, onu konuşuyoruz! Nereden çıktı bu? Hayret bir
şey ya! CAFER TATLIBAL
(Devamla) – …sonra, 3 kişi yerine 5 kişi, 5 kişi yerine 6 kişi, bir farkı yok,
eğer kadrolaşacak adam kötü niyetliyse, 8 kişi de imtihan heyeti kurar, yine
yapacağını yapar. Bu bir karşılıklı iyi niyete… Gelin, biz de karşılıklı iyi
niyet içerisinde… Bu işe aslında muhalefet de çok karşı değil, ama karşı olmak
için karşı olunuyor. O bakımdan, bunu
biz düzgün bir hâle getirelim, bundan daha iyi neticeler de alınır. Belki
yanlışımız da olabilir, daha ileride düzeltme şansımız da var. Sayın Bakanım
ısrarla doktor açığının olduğunu beyan ediyor. Eğitim hastanelerinin sayılarını
artırmamız lazım. Yeni yeni uzman hekimler çıkarmamız
lazım. Bu da ancak ne olacak? Karşılıklı bir anlaşmayla, karşılıklı bir
dayanışmayla, üniversite, eğitim hastaneleri birbirleriyle ilişki içerisinde
hareketlerini taşırlarsa bu olacak diye düşünüyoruz. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Bu yasada
öyle bir şey yok. CAFER TATLIBAL
(Devamla) – Ben, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle bütün meslektaşlarımın
bayramlarını kutlarım. Doktor arkadaşlarımızın yirmi dört saat süreli hizmet
verdiklerini unutmamamız lazım. Bugün, ortalama, günde 1 milyon kişiye
poliklinik hizmeti veriliyor sadece devlet hastanelerinde. Bu hizmetler
içerisinde, bu acilin içerisinde en az bin kişi ölümden döndürülüyor. Böyle bir kutsal mesleğimiz
var. Bu kutsal meslek sahiplerinin yanlı davranacağına, böyle taraflı
davranacağına inanmıyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) CAFER TATLIBAL
(Devamla) – Böyle olacaklarını da düşünmüyorum. Hepinizi tekrar
saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tatlıbal. Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Tankut, buyurun. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
eğitim ve araştırma hastanelerinde şu an ihtiyaç duyulan şef ve şef
yardımcılığı açığı nedir? Bu yasa
tasarısıyla bu kadro açığının hangi ölçüde kapatılacağını düşünüyorsunuz? Şef ve
yardımcılarını tespit eden jüri heyetini hangi bilimsel ve tarafsızlık
ölçüleriyle belirleyeceksiniz? Bu konuda ÖSYM ve
üniversitelerimizden faydalanacak mısınız ve yine, özellikle Adana Numune
Araştırma Hastanesinde yirmiyi aşkın klinik olmasına rağmen 6 şef ve 3 şef
yardımcısı olduğu ifade edilmektedir. Bu sayı doğru mudur? Doğru değilse
tarafınızdan tespit edilen şef ve şef yardımcısı açığı nedir? Bu yasayla Adana
Numune Hastanesi ve diğer hastanelerdeki şef ve şef yardımcısı açığını
giderebilecek misiniz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut. Sayın Yıldız… SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Biraz evvel Sayın
Bakana dört soru yöneltmiştim. Bir tanesine demagojiyle
cevap verdi, onu bir düzelteyim. O da “Özel hastaneleri kapatmak mı
istiyorsunuz?” diyor. Özel hastaneler zaten anlaşmayı durdurdular, başladılar
İstanbul’da. Ben onu dile getirmek istemiştim bu farkla. Diğer bir sorum:
Sağlık Bakanlığı hastanelerinde dışarıya kaçışı engellemek için altı aylık
ücret, aylıksız ücret verilmiyordu. Şimdi onların istifalarının da
durdurulduğunu öğreniyorum. Doğru mu bu? Eğer istifa ettikleri takdirde iki yıl
çalışmayacakları söyleniyor. Bunun da cevabını istiyorum. Bir diğer soru: Sayın
Başbakanın çok çocuk yapma olayına Sayın Bakan da destek verdi, bunu öğrendik.
Acaba -kendisi de hekim- çok çocuk doğurmanın kadın sağlığını olumsuz
etkileyeceğini, kadını sosyal ve siyasal yaşamdan uzaklaştıracağını ki Sayın
Başbakan bundan üç gün evvel de kadınları siyasal yaşama davet etmişti; bu, çok
çocukla nasıl olacak bilemiyorum; emzirmesi, gebelik dönemi… Bu nasıl
bağdaşacak? Bu kadar çok çocuğun eğitimi nasıl olacak? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız. Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
son aylarda, özellikle Haziran 2007’den beri ne kadar uzman doktor ayrıldı
kurumlarınızdan? “Dönüşüm” adı altında sunduğunuz ama kamuoyunda hiç tasvip
görmeyen bu politikanız acaba devletin sağlıktan çekilmesini mi amaçlıyor?
Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde türbanlı kadın doktor, hemşire ve
hizmetliden geçilmiyor ama uzman doktor sayısı da gittikçe azalıyor. Bu
uygulamalarınız, dönüşüm değil, sağlıktan devletin çekilmesi anlamını taşıyor.
Bu konuları neden acaba bunların örgütlü olduğu, kayıtlı olduğu odalarla,
meslek gruplarıyla görüşme tenezzülünde bulunmuyorsunuz? Tam günle ilgili
kararınız gazetelerde çarşaf çarşaf ilanlarla
protesto ediliyor ama siz kulağınızı tıkamaktasınız, onlara gülüp geçecek bir
eda içerisindesiniz. Ayrıca siz nüfus
planlamasından, doğum kontrolünden yana mısınız, yoksa diğer arkadaşımızın
sorduğu gibi aşiret düzeni içerisinde çok çocuktan yana mısınız? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanıma
aracılığınızla sormak istiyorum: Aday adayı olmak için 22 Temmuz seçimlerinden
önce Bakanlığınızdaki görevlerinden istifa eden bazı bürokratlar, iktidara
yakın sendika üyesi değillerse ya da AKP’den aday adayı veya aday olmamışlarsa
yerleri boş olduğu hâlde eski görevlerine döndürülmede sıkıntı yaşamaktadırlar.
Eski görev yerlerine hâlâ döndürülemeyen birtakım bürokratların mağduriyetini
ne zaman gidereceksiniz? Eğer isterseniz bu konuda isim dahi verebilirim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Ünlütepe... HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, ilimizde dört yüz yataklı
eğitim ve araştırma hastane ihalesi genel seçimler öncesi, 9 Temmuz 2007’de
yapılmıştır. Hastanenin yapılacağı arsa Sağlık Bakanlığına ait değildir, başka
bir kuruma aittir. Ayrıca dere yatağı olduğu için de belediye, imar
değişikliğini reddetmiştir. Soruyorum: Sayın
Bakan, hastanenin yapılacağı arsa başka bir kuruma aitken nasıl ihale
yapabiliyorsunuz? Bu, hukuk devletiyle bağdaşır mı? Böyle bir ihaleye nasıl
izin verebiliyorsunuz? Böyle bir uygulamaya izin vermek kamu yönetimi
ciddiyetiyle bağdaşır mı? Gecikmeden doğan zararları kim karşılayacak?
Kurumunuzu siyasete araç olmaktan ne zaman kurtaracaksınız? İhaleden sonra
dokuz ay zaman geçmiştir, acaba hastanenin yeri belli oldu mu? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ünlütepe. Sayın Bakanım,
buyurun. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım. Sayın Tankut şef ve şef yardımcısı açığının ne kadar olduğunu
sordular. Şu anda kadro adedi olarak 1.215 adet klinik şefi, 2.430 da klinik
şef yardımcımız var -kadro olarak- çalışansa 657 klinik şefi, 624 de şef
yardımcısı var. Yani aslında bunlar kadro ihtiyaçları, yani belki ihtiyaç daha
da fazla. İhtiyaçların çok yüksek olduğu belli. Sizin
ifade ettiğiniz gibi, Adana’da da kuşkusuz açık var. İnşallah bu kanunu
yaptıktan sonra jürilerimizi oluşturacağız ve bu şekilde, hem
üniversitelerimizden öğretim üyesi transfer etmek suretiyle hem de Sağlık
Bakanlığımızdaki personellere sınavlar yapmak suretiyle bu sayıları
artıracağız. Esasen, Anadolu’da açmayı planladığımız birçok bölge eğitim ve
araştırma hastanesi için de buna gerçekten büyük ihtiyacımız var. Jüriler için
tabii ki üniversitelerden de yararlanacağız. Sayın Yıldız
benim bir sorusuna demagojiyle cevap verdiğimi ifade
etti, sonra da kendisi demagojinin daniskasını yaptı. Sayın Başbakanımızın bir
ifadesi üzerine benim de ifadelerimi, kendi kulağıyla duymadığı hâlde,
herhâlde, nereden işittiyse, nereden okuduysa… ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Basında var. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, bu çok çocuk meselesi. Değerli arkadaşlarım,
bakın, bir şeyi konuştuğumuz zaman veriyle, bilimsel gerçekliklerle
konuşmalıyız. Yani böyle sloganlarla konuşursak bu yüce Meclisin çatısı
altında, biz bu ülkeye iyilik yapmış olmayız. RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Gazeteleri okumuyorsun herhâlde. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, Türkiye’de nüfus artışıyla ilgili gerçeklik
şudur: Biz ortalama doğum sayısı 2’ye, 2,1’e düşmüş bir ülkeyiz ve hepimiz
biliyoruz ki ortalama doğum sayısının 2’nin altına düştüğü ülkeler yaşlanan
ülkeler sınıfına geçiyorlar. Bugün, bütün Batı Avrupa ülkeleri, Rusya, Japonya
başta olmak üzere birçok ülke bu nüfus yaşlanmasıyla, ihtiyarlıkla ortaya çıkan
problemlerle boğuşup duruyor. Dolayısıyla bir başka arkadaşımız da yine bununla
ilgili bir soru sorarken “Siz nüfus planlamasından, doğum kontrolünden yana
mısınız, değil misiniz?” dedi. Şimdi, bu soruların bizzat kendileri konunun iyi
bilinmediğini gösteriyor. Artık dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir modern,
çağdaş ülkesinde “nüfus planlaması”, “doğum kontrolü” gibi ifadeler
kullanılmıyor. Bunun çağdaş ismi bugün “üreme sağlığı”dır.
Birleşmiş Milletlerin de, Dünya Sağlık Örgütünün de kabul ettiği prensipler bu
“üreme sağlığı” başlığı altında geçer. Nedir bu? Ailelerin
kendi bakabilecekleri, yetiştirebilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları, anne
ve çocuk sağlığının korunması. Siz, biraz, bu eski demirperde
ülkelerinde kalan alışkanlıkların çağdaş ülkelerde de uygulanabileceğini
zannediyorsunuz. Ya, bu dönemler geçti arkadaşlar, böyle bir şey yok. Ya,
modern dünya nerededir, neyin peşindedir; dünyayı ne bekliyor, Türkiye’yi ne
bekliyor? Bir defa bunları iyi değerlendirip bunların üzerinde fikir beyan
etmek gerekiyor. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) - Arabistan modelini burada uygulanacak diye düşünüyorsunuz. Bırakın
bu polemiği! Burayı Arabistan modeli diye
düşünüyorsunuz siz. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Evet, şimdi, istifaların olduğu bazı hastanelerimiz,
bazı sağlık kuruluşlarımız var özel sektöre geçme hususunda. Bunun için gerekli
tedbirleri alıyoruz. İşte, özel sektörün ölçüsüz biçimde, bir kısıtlama
olmaksızın vatandaşlarımızdan fark alması, ilave ücret almasıyla ilgili
kısıtlamaları bunun için yapıyoruz. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – 3 kat, 3 kat. Haberin yok! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Hepimiz biliyoruz ki bu kısıtlamalar olmadığı müddetçe
özel sektör çok yüksek ücretlerle sağlık çalışanlarını, hekimleri transfer etme
imkânına sahip oluyor. Dolayısıyla, bunun için birtakım tedbirler alıyoruz,
almaya da devam edeceğiz. Sayın Ağyüz “Haziran 2007’ye kadar ne kadar hekim ayrıldı?” dedi.
Şunu ifade edeyim: Gerçekten 2007 yılı içerisinde net uzman hekim sayısı artışı
Sağlık Bakanlığında olmadı. Tabii, göreve başlayan birçok arkadaşımız var,
ayrılan birçok arkadaşımız var. İşte son iki üç ay içerisinde
gerçekleştirdiğimiz, üzerinde yoğun bir biçimde çalışıp gerçekleştirdiğimiz
insan kaynaklarının Türkiye’mizde planlı bir biçimde, dengeli bir biçimde
dağılımıyla ilgili çalışmaların temelinde de bu gerçekler yatıyor. Tabii “sağlıkta
dönüşüm” adıyla yürüttüğümüz uygulamaların vatandaş tarafından ne şekilde
değerlendirildiğini de Sayın Ağyüz’ün aslında
yorumlamasını veya bu hususta bir kıymet takdiri yapmasını ben çok önemli
bulmuyorum. Bu hususta kıymet takdirini milletin nasıl yaptığı önemlidir ve biz
buna çok eminiz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Bakan, Gaziantep’te 25 Aralık Hastanesi kapanıyor. Gözün
aydın! Yeni açılan hastaneyi açamıyorsun. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli arkadaşlarım… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Niye açamıyorsun? BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süreniz doldu, lütfen konuşmayı… SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, şu Meclisin mehabetine uygun olmayan
laf atmaları susturursanız cevaplarımı vereceğim. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Öyle cevaplar verirseniz ben de laf atarım! BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Sayın Bakanım… SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Siz laf atmaya devam edin, o sizin tarzınızı gösterir
sadece. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Gaziantep’te hastane kapanıyor. Gelin, beraber gidelim. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – O sizin tarzınızı gösterir. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Demagoji yapıp duruyorsun! BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum. Süremiz doldu, diğer sorulara yazılı cevap
verirsiniz. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım. BAŞKAN – Sağ
olun. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Demagoji yapıp duruyorsun! Hastanelerde türbandan geçilmiyor.
Haberin yok hastanelerden! Sağlıksız Sağlık Bakanı! BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan; şahısları adına, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar, Kütahya Milletvekili Alim
Işık, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz, Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut. Sayın Arslan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan
Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl, Adana
Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar’ın kanun teklifinin
3’üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu kürsüye bu yasayla ilgili, yani şef, şef yardımcılarının
atanmasıyla ilgili bu kürsüye benim çıkışım, sanıyorum üçüncü ya da dördüncü.
Ben bile sayılarını karıştırdım. 2002’den beri Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı bu şef, şef yardımcılarıyla ilgili defalarca yasal düzenleme yaptı, ya
Cumhurbaşkanından geri döndü ya mahkemelerden geri döndü. Ben usandım,
muhalefet usandı, mahkemeler usandı, ama Adalet ve Kalkınma Partisi hâlâ kendi
siyasal yandaşlarını şef, şef yardımcısı atayabilmek için yasal düzenleme
yapmaktan usanmadı. Değerli
arkadaşlarım, kimdir şef, şef yardımcıları? Şef, şef yardımcıları eğitim
hastanelerinde sağlığımızı, bütün Türkiye'nin sağlığını emanet ettiğimiz uzman
tabipleri eğiten, uzman tabipleri yetiştiren kişilerdir. Yani bu konuda
yapılacak bir hata, bu konuda sırf siyasal yandaşlarımıza koltuk, makam
verebilmek için yapılacak bir hata, eğer o şahıslar liyakatiyle bu makamı hak
etmiyorlarsa yarın büyük sağlık sorunlarını Türkiye'de yaratabiliriz değerli
arkadaşlarım. O açıdan, bu yasa bir bomba gibi bir yasa. Çok düşünmek lazım,
çok önem vermek gerekiyor. Aman “Partimiz istiyor, Bakanlık bunu istiyor, biz
bunu buradan geçirelim, boş ver, o kadar da önemli değil.” demeyelim, çok çok önemli. Bizim sağlığımız değil, gelecek nesillerdeki
çocuklarımızın sağlıklarını, gelecek nesilleri de etkileyecek bir yasayı burada
görüşüyoruz. Değerli
arkadaşlarım, sanki, işte bu konuda bir boşluk var da
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, Sağlık Bakanlığı bu boşluğu doldurmak için
böyle bir yasal düzenlemeyi yapıyormuş havası var. Oysa,
bu alanı düzenleyen, 2000 yılından önce de Tıpta Uzmanlık Tüzüğü, Yönetmeliği
vardı. Şimdi, Sayın Bakan, buradan, bilmiyorum… İlk defa Sayın Osman Durmuş
döneminde o yönetmelik değiştirildi. O yönetmeliğe göre üç aşamalı sınav vardı:
Dil sınavı, bilim sınavı, jüri tarafından değerlendirme. Hak edenin,
bilgisiyle, becerisiyle, eğitimcilik vasıflarıyla hak edenin şef, şef yardımcısı
olabildiği bir düzenleme vardı. Sayın Osman Durmuş, bunu kadrolaşma amacıyla
bozdu, bir yönetmelik değişikliği yaptı. Yönetmelik değişikliğine göre, kura
ile belirlenmesi gereken jüriyi Sağlık Bakanlığının etkisiyle Sağlık Bakanının
oluşturduğu bir jüriye devretti. Bu konuda Danıştay karar verdi ve Sayın Durmuş’un yaptığı düzenlemeyi iptal etti. Sayın Durmuş’la başlayan bu şef, şef yardımcılıklarında
kadrolaşma hevesi Adalet ve Kalkınma Partisine de sirayet etti. Bu konuda,
dediğim gibi, üç dört defa yasal düzenleme yapıldı; kimisi Sayın
Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer tarafından geri gönderildi, kimisi de
bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi yürütmesini durdurdu. Yetmedi, Sağlık
Emekçileri Sendikasının açtığı dava nedeniyle Danıştay 12. Dairesi de daha önce
yapılan düzenlemeyi iptal etti. Şimdi aynı yasa tekrar geri getirilmeye
çalışılıyor. Değerli
arkadaşlarım, bakın, Sayın Durmuş döneminde yönetmelik iptalinin gerekçesi
aynen şöyle: İptal edilen maddeler içinde 5 kişilik jüri üyelerinden tıp fakültesinden
seçilen üye hariç olmak üzere 4 jüri üyesinin kura yöntemiyle seçilmesi
uygulamasını kaldıran maddeyi Danıştay 5. Dairesi iptal ediyor. Şimdi bu
yasayla ne yapıyorsunuz? Gene, jüri üyelerini kurayla değil, Sağlık
Bakanlığının belirlediği jüri üyelerinden oluşturuyorsunuz. Adım gibi eminim ki
bu yasa macerası yine devam edecek. Sayın Sezer gibi Meclisin çıkardığı
yasaları titizlikle inceleyen bir Cumhurbaşkanımız yok, geçirdiğimiz her yasayı
onaylıyor, ama açık seçik belli ki bu yasa bu hâliyle yine mahkemelerden geri
dönecek. Değerli
arkadaşlarım, ne gariptir ki bakın, biraz önce Sayın Bakana oturduğum yerden
sordum. Anayasa Mahkemesi bu yasaya yürütmeyi durdurma kararı verdi. Yürütmeyi
durdurma kararı beş gün sonra Resmî Gazete’de yayımlanabildi. O süre içinde
bile hızını alamadı Sayın Sağlık Bakanı, bu şef, şef yardımcılarını atamaya
devam etti. “Sayısı kaçtır?” diye sordum. Sayın Bakan çok enteresan bir şekilde
“Ya, sayısını ne yapacaksın? Sayısı önemli değil. Bunlar bizim vatandaşımız
değil mi? Bunlar da bizim profesörlerimiz. Ayıp değil mi?” falan gibi bir cevap
verdi, sayısı konusunda bir açıklama yapmadı. Sorumun tamamını
soramadım. Sorumun ikinci bölümü de şuydu: Bu yasa teklifini veren arkadaşımız
Sayın Necdet Ünüvar da bildiğimiz kadarıyla o 176
kişinin içinde. Sayın Ünüvar o sırada Sağlık
Bakanlığı Müsteşarıydı. Bildiğim kadarıyla, yine o 176 kişinin içinde Sağlık
Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı da vardı. Hatta neler yapıldı; klinikler bölündü,
kendi yandaşlarına şef, şef yardımcılığı makamları bulundu. Değerli
arkadaşlarım, doğru, bu atanan arkadaşlarımız da Türkiye Cumhuriyeti’nin
profesörleri, doçentleri. Bu konuda bizim bir itirazımız yok. Peki,
atamadığınız, kendi siyasal yandaşınız olmayan profesörler, doçentler bu
ülkenin vatandaşları değil mi? Bizim de buradaki itirazımız zaten bu. Biz,
sizin atadığınız insanlara, vasıflarında, yeteneklerinde gerçekten bu işi
yapabilir mi, yapamaz mı noktasıyla yaklaşmadığımız, sadece siyasal
yandaşlarınız olduğu için karşı çıkıyoruz. Elbette onların içinde de şef, şef
yardımcılıklarını yapabilecek, hak edecek arkadaşlarımız mutlaka vardır. Ama, bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin doktorlarını,
profesörlerini madem bu kadar seviyorsunuz, geçen dönemde de yabancı doktorları
Türkiye’ye getirmeye çalıştınız. Türkiye’ye yabancı doktor getirmeye çalışan
bir Sağlık Bakanının bugünkü Türkiye’deki doktorlara sahip çıkmaya hakkı var
mıdır, yok mudur? Başka… Sağlıkta
Dönüşüm Programıyla getirdiğiniz rekabet düzeni içinde bugün -elbette tek
faktör değil- Türkiye’deki birçok hekim arkadaşımız şiddete maruz kalıyor, hatta, Ankara Tabip Odası, hekimlere ve sağlık çalışanlarına
uygulanan şiddet konusunda raporlar bile düzenler hâle geldi. Değerli
arkadaşlarım, sözlü şiddetten başlayan, hatta ölümlere kadar süren şiddet… Birkaç
meslektaşımız, biliyorsunuz, bu şiddetler sonucu hayatlarını kaybetti, ben
kendilerine rahmet diliyorum. Hekimlere yapılan şiddete sahip çıkmayacaksınız,
bu arkadaşlarımız Türk doktorları değil mi, Türk profesörleri, doçentleri değil
mi kardeşim, niye diye itiraz edeceksiniz! Sayın Bakan,
şiddete uğrayan sağlık çalışanlarına, şiddete uğrayan doktorlarınıza sahip
çıkmak görevi sizin göreviniz, bunu düzenlemeniz gerekiyor. Değerli
arkadaşlarım, tam bir kaos sağlıkta, tam bir yazboz
tahtası. Deneme yanılma yöntemiyle Türkiye’nin sağlık sorunlarına çözüm bulmaya
çalışıyorsunuz güya. Tam bir acemi fırıncı, katı oluyor su koyuyorsunuz, sıvı
oluyor un koyuyorsunuz, ama bu arada kaybedilen zaman, çekilen sıkıntı cabası. Değerli
arkadaşlarım, şef, şef yardımcılığı konusu da tam bir kaos.
Biraz önce arkadaşlarım anlatmaya çalıştı, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın temel
hedefi, sağlığı piyasalaştırmak. O nedenle, özel hastanelerle ilgili çok cazip
düzenlemeler yaptınız geçtiğimiz dönem. Baktınız ki özel hastanelere bu kadar
çok avantaj sağlanması Türkiye’deki sağlık sistemini çökertecek, bu sefer de
akla hayale gelmedik yöntemlerle o özel hastanelerin önünü kesmeye
çalışıyorsunuz. Tam bir yapboz. Çok uyardık geçen
dönem. Bakın, Sayın
Murat Başesgioğlu Çalışma Bakanımızdı, bir soru
önergesi verdim, dedim ki: SSK, 2005 yılı içinde özel hastanelerden kaç kişiye
hizmet satın aldı, kaç para ödedi, devlet hastanelerinden de kaç kişiye hizmet
satın aldı, kaç para ödedi? Bunu sordum. Sayın Bakan bütün dürüstlüğüyle bir
cevap verdi. Değerli
arkadaşlarım, bakın, rakamlar çok ilginç. O zaman SSK özel hastanelerden 1
milyon kişi için hizmet satın alıyor, 600 trilyon para ödüyor; devlet
hastanelerinden 27 milyon kişiye hizmet satın alıyor, tam 27 katı, 2 katrilyon
para ödüyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Arslan, konuşmanızı tamamlayınız. ALİ ARSLAN
(Devamla) – Bakılan hasta sayısı devlet hastanelerinde 27 katı, ödenen para 3
katı. Tam 7 kat fazlaya maliyet çıkıyor özel hastanelerde. Bu sistemin
yürümeyeceği o zamanlardan belliydi. Sizi bu kürsüden çok uyardım. Her tarafta
mantar gibi özel hastaneler çoğaldı ve gördünüz ki artık devlet hastaneleri
yürüyemez durumda. Hekimler boşalıyor, paraları ödenemiyor. Devlet
hastanelerinin geri ödeme kurumlarından trilyonlarca liralık alacakları var,
ödemiyorsunuz. Sistem yürümüyor. Sistem yürümediği için de bugün totaliter
rejimlerde görülen kararları yine yönetmeliklerle çıkarıp özel hastaneleri
neredeyse kapanma noktasına getiriyorsunuz. Değerli arkadaşlarım,
sözüm bitmek üzere. Bugün 14 Marta çok yakın bir gün, 12 Mart. Bütün zorluklara
rağmen, şiddete rağmen, belirsizliklere rağmen… Bakın, tam gün yasası gelecek
mi, gelmeyecek mi herkes endişe içinde; durumlarımız ne olacak, herkes korku
içinde. Ben bütün sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı ki bayram olarak
kendileri de kabul etmiyor, biraz önce Komisyon Sözcümüz de, Komisyon
Başkanımız da artık hafta olması gerektiğini söyledi; ben bütün sağlık
çalışanlarının ve hekimlerimizin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum. Daha
sağlıklı bir Türkiye’de 14 Martları kutladığımız günlerin yakın olması
dileğiyle hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Arslan. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı bizim, yaptığımız sınavda… BAŞKAN – Anladım.
Bakanlığınız döneminde kadrolaşmadan bahsetti. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sataşma oldu. BAŞKAN – Evet,
buyurun Sayın Durmuş. İki dakika içinde
konuşmanızı tamamlayınız. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, 57’nci Hükûmet zamanında, eğitim
hastanelerinde boşalan şef kadrolarına, 5 jüri üyesinden oluşan, 2’si YÖK
tarafından gönderilen ve 3 yedekli olan, jüri üyelerinin listeleri kimseye
verilmeyen, dosyaları önceden ve jüri tarafından değerlendirilen bir sınavla
şefler atanmıştır. Burada, basın yayın organlarına yansıyan, itiraz edilen
nokta şuydu: Millî Eğitim Bakanlığı Sınav Değerlendirme Merkezi vardı,
Milliyetçi Hareket Partisi ilk defa iktidara gelmişti, Sağlık Bakanlığı da
Yabancı Dil Sınavı Değerlendirme Merkezi kurmuştu. İtiraz bu noktayaydı. Nitekim, dil sınavı bitmiş, diğer sınavlar… Bakanlığın
yaptığı sınavların hiçbiriyle eşit ölçülmeyecek düzeyde objektif kriterlere dayalı sınav yapılmıştı. Bakanlar ve Bakanlık
yetkililerinin, telefonla jüri üyelerini arayıp “Benim adamım budur.” dediği
sınavlardan… Bakanın hiç aramadığı bir sınav yapıldı. Nitekim,
bu sınav sonucunda, siyasal bir kadrolaşmanın olmadığını gören Danıştay -o şef
seçilenlerin kendi müracaatlarıyla- bu şeflerin hiçbirini görevden almamıştır.
İtiraz yabancı dil sınavınaydı. Bilim sınavı yayın değerlendirmesi uygulaması
YÖK’e daha sonra örnek oldu. Niçin? YÖK’te, jüriler önceden belli oluyordu,
doçentlik dil sınavı değerlendirmesinde jüriler belli oluyor, telefon trafiği
işliyordu. Bizde jürileri adaylar bilmiyordu. Bu kadar objektif yapılmıştır ve
iptal edilen bir şeflik yoktur. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Durmuş. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl
ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın; Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72)
(Devam) BAŞKAN – Şahsı
adına Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar. (AK
Parti sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyon temsil edilmiyor. RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Komisyon Sözcüsü burada Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyon temsil edilmiyor. Sözcü temsil edemez. BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyon yok orada. BAŞKAN – Ben
tespit ederim onu, o okusun, tamam. Buyurun Sayın Ünüvar. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, tabii ki İç Tüzük’ü uygulamak zorundasınız. Komisyon
yok orada. NECDET ÜNÜVAR
(Adana) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, temsilci yok orada. NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) – Gerçekten çok önemli bir kanunu çıkartıyoruz, birazdan bitecek
inşallah. Türk sağlığının daha iyiye gitmesi noktasında hayırlara vesile
olmasını diliyorum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Konuşamazsın arkadaşım, Komisyon temsilcisi yok. NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) - Bu kanunda, tabii, hep gündeme getirilen, Bakanlık tarafından
yapılan atama, yüzde 35’lik kontenjanla ilgili konular gündeme getirildi.
Ancak, burada sınav da var değerli arkadaşlar, kanunda. Yıllardır Sağlık
Bakanlığı değişik sebeplerle sınav yapamıyor, yapılamıyor. BAŞKAN – Sayın Ünüvar, bir dakika. Sayın
milletvekilleri, Komisyon Sözcüsü özel olarak bu konu için seçilmiş mi? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır seçilmedi, raporda yok efendim. BAŞKAN –
Arkadaşlar, bir dakika. Soruyorum: Seçildiniz mi? RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Seçildi efendim. BAŞKAN – Nerede o
belge? Raporda var mı böyle bir belge? KAMER GENÇ
(Tunceli) - Raporda böyle bir şey yok. BAŞKAN – Bir
dakika, bir bakacağım raporuna. RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Raporda yok efendim. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.59 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.08 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 72 sıra sayılı
Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, söz
sırası, şahsı adına Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar’a
aittir. Buyurun Sayın Ünüvar. (AK Parti sıralarından alkışlar) NECDET ÜNÜVAR
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Çok önemli bir
kanun görüşmesinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Biraz önce kanunla ilgili bilgi
vermeye başladığım anda, tabii, bir ara vermek durumunda kaldık. Burada, Sayın Erdöl’ün sağlık hizmetleri için ne kadar önemli bir
Komisyon Başkanı olduğunu da anladık. O yüzden, bundan da memnuniyetle söz
etmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, bu kanunda, tabii, atama var, kabul, ama hep atama ile ilgili
konular gündeme geldi, ancak sınavla ilgili bir husus da var, o konu genellikle
göz ardı edildi. Hâlbuki Sağlık Bakanlığı, yaklaşık on yıldır sınav yapamıyor,
sınav yapmak istiyor ama yapamıyor. Bununla ilgili kurallar da getiriyor, ama
bir türlü bu fırsat olmuyor. Bu kanun aynı zamanda sınavla da klinik şef ve şef
yardımcısı atanabilme hakkını kazandırıyor. O yüzden son derece önemli. Malum Sağlık
Bakanlığımız, pek çok alanda olduğu gibi, sağlık hizmetlerinin insan kaynakları
yönetiminde de hep objektif usulleri getiriyor. Hizmete atamada puan esasına
dayalı bir sistemin gelmiş olması, halkımızı, tabii, sağlık hizmetlerinden daha
fazla yararlandırıyor ancak milletvekillerimizin üzerindeki o tayin yükünü de
oldukça azaltmış durumda. Ben bunu Müsteşarlığım dönemimde bizzat yaşamış bir
kişiyim. Bunun dışında,
yine geçen yıl Sağlık Bakanlığımız bir yan dal uzmanlık sınavı yaptı. Yine bu
sınavla da, objektif esaslara dayalı bir sınavla da yaklaşık 300 civarında yan
dal uzmanlık öğrencisini, sınav sonucunda sağlık hizmetlerinde yan dal uzmanı
yetiştirmek üzere aldı üniversitelerimiz ve eğitim hastanelerimiz ve bu
arkadaşlarımız şu anda ihtisaslarına devam ediyor. Bu
Kanun’la da Anadolu’daki pek çok üniversitemizde -Erzurum’da, Van’da,
Trabzon’da, Samsun’da, Kayseri’de, Konya’da, Diyarbakır’da- yeni açılan eğitim
hastanelerimizin klinik şef ve şef yardımcıları başta olmak üzere ihtiyaç
duyulan pek çok alandaki şef ve şef yardımcılığı kadrosu değerli hekimlerimizce
istihdam edilecek ve bunlar sağlık hizmetinde hekimler yetiştirecekler, sağlık
hizmetinin daha iyiye gitmesi noktasında önemli adımlar atacaklar. O yüzden, bu
Kanun’u gerçekten çok önemsiyoruz ve bu Kanun’un hayırlı olmasını temenni
ediyorum. Bu arada, bugün
12 Mart, İstiklal Marşı’mızın kabul yıl dönümü. Millî
Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy başta olmak üzere,
istiklalimizin kazanılmasında rol alan, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
bütün şehitlerimize rahmet diliyorum. İnşallah, bu
millet yeni bir İstiklal Marşı yazmak zorunda kalmaz, istiklalimizi,
bayrağımızı en üstte hep tutarız; beraber, el birliğiyle istiklalimizin,
cumhuriyetimizin daha ileriye gitmesi noktasında adımlar atarız. Yine, 12 Mart
(bugün) Erzurum’un kurtuluşu. Erzurum, benim hayatımda da son derece önemli
olan bir şehir, gerek doktor olmamda bu şehrin çok rolü var gerekse öğretim
üyeliğimde. Altı yıl Erzurum Atatürk Üniversitesinde öğretim üyeliği yapmış bir
kişi olarak, Erzurum’un kurtuluşunu da Erzurumlu dostlarımla beraber
paylaşıyorum. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hep “Erzurum”, “Kayseri” diyorsunuz ama bir “Malatya
Üniversitesi” diyemiyorsunuz Necdet Bey.
Kadro yok, kadro vermediniz. “Sivas” demiyorsun, “Malatya” demiyorsun… NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) - Malatya’ya da aslında kadro
veriliyor, biliyorsunuz. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yok, yok, hayır… Kadro vermedin ki doktor olsun, doktor
yok. NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) – Peki, Malatya’ya da buradan bir selam gönderelim Sayın Aslanoğlu. Yine, değerli
dostlar, 14 Mart Tıp Bayramı, iki gün sonra. Cumhuriyetimizin kuruluşundan
itibaren, gerek hekimlikleriyle gerekse cumhuriyetin kuruluşuyla çok yakından
ilgilenen hekimlerimizi rahmetle anıyoruz. Bugün 100 binin üzerinde hekimimiz,
sağlık hizmetlerinin daha iyi, daha kaliteli, daha sağlıklı olması için gayret
sarf ediyorlar. Hekim dostlarımız
başta olmak üzere bütün sağlık çalışanlarımızın da 14 Mart Tıp Bayramı’nı
kutluyorum. Bu vesileyle,
kanunumuzun hayırlara vesile olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ünüvar. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, son söz… HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) - Soru var efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) - Kişisel konuşma yapılmadı. Ben söz istiyorum. BAŞKAN – Özür
dilerim, affedersiniz… Arkadaşlarımız
biraz yanlış yönlendirme yaptılar, biz de atladık. Zaten daha Kütahya
Milletvekilimiz Alim Işık Bey’in söz talebi var. Konuşmuyor
musunuz? ALİM IŞIK (Kütahya) –
Konuşmayacağım. BAŞKAN – Sayın
Mustafa Enöz, Manisa Milletvekilimiz… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Hayır. BAŞKAN –
Konuşmuyor. Sayın Yılmaz Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Konuşmayacağım. BAŞKAN –
Konuşmuyor. Sayın Genç, siz
mi konuşmak istiyorsunuz? KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet. BAŞKAN – Buyurun. MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkanım, usule ilişkin ben söz almak istiyorum. Biraz
önceki uygulama İç Tüzük’e aykırı. Yanlış bir sonuç oluşmaması için bunun
netleşmesi lazım. BAŞKAN – Hayır,
benim usulümde bir yanlışlık falan yok. MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Yanlışlık var. BAŞKAN – Hayır,
yok efendim. MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Bir dakika izin verirseniz, izah edeyim. BAŞKAN - Biraz
sonra, ısrar ederseniz, size usul hakkında söz vereyim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Beyefendi, daha usulü öğreneceksiniz. BAŞKAN – Buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün aynı
zamanda 12 Mart. 1995 yılında Gazi Mahallesi’nde gerçekten çok vahşi ve çok
büyük acılı olaylar meydana gelmişti, orada 23 tane vatandaşımız hayatını
kaybetmişti. O Gazi olayları nedeniyle hayatını kaybeden yurttaşların
çevresine, ailelerine başsağlığı diliyorum, kendilerine Allah’tan rahmet
diliyorum. Diliyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti hudutları içinde yaşayan
bütün insanlar birbirlerini sevsinler. Bu ülkenin kardeş ülkeler olduklarını…
Bu ülkenin büyümesi, gelişmesi, çağdaşlaşması, ancak bu Türkiye Cumhuriyeti
hududu içinde yaşayan her insanın birbirine karşı hoşgörülü olması,
birbirlerine karşı haklarını koruması ve bir ülkenin müşterek vatandaşı
olmaktan dolayı gurur duyması nedeniyle… Böyle bir bilinçle dışarıya karşı
birlik ve bütünlük içinde olması hâlinde Türkiye'nin çok yüce bir ülke olacağı,
dünyanın lider bir ülkesi olacağı konusunda ciddi bir inancım vardır ve
herkesin de buna saygı duyması gerektiğine inanıyorum. Bu düşüncelerle, yine
bir daha o gibi acı olayların olmaması için herkesin dikkatli olmasını
diliyorum. Hele hele, güvenlik görevlileri içinde
görev yapan değerli kardeşlerimizin, dostlarımızın, çeşitli dış telkinlerle, bu
ülke içinde yaşayan bazı insanlara karşı peşin hükümlü olmamalarını, hukukun
gerektirdiği kurallar içinde görev yapmalarını diliyorum. Gerçekten o olaylar
çok büyük acılı olaylardı. O Gazi olaylarından sonra biz olay mahalline gittik;
çok büyük bir vahşetti, çok büyük bir haksızlıktı. Ama,
diliyorum ki, bir daha o gibi olaylar olmasın. Şimdi, biraz önce
profesörlerinizden bahsettiniz. İşte, Komisyon Başkanı -profesör- şimdi,
yerine, getirdi sıradan bir Komisyon üyesini bıraktı, kendisi dışarıya gitti.
Şimdi, profesörlerinizin İç Tüzük’ü bir defa bilmesi lazım. Yani, kendi yerine
oturtacağı bir kişinin, milletvekilinin, komisyonu temsil etme niteliğine sahip
olup olmadığını bilerek ona göre çıkması lazım. SAĞLIK, AİLE,
ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Komisyonun
Sözcüsü o, Sözcüsü. KAMER GENÇ
(Devamla) - Yani, işte, bizim istediğimiz, dediğimiz şu sayın milletvekilleri,
diyoruz ki: Tamam, profesör çok memlekette, ama milletvekili de çok, bir
futbolda oyuncu da çok. Ama önemli olan, has insanların, yani bilgisiyle,
becerisiyle, davranışlarıyla o topluma, bulunduğu göreve en sağlıklı hizmeti
yapan insanların bir yere gelmesi lazım. Ama maalesef, siyaset sahnesinde
siyasi iktidarlar ülkeye en faydalı hizmet yapacak insanları bir yere
getireceklerine, kendilerine hizmet edecek, taraflı davranacak kişileri
getiriyorlar. Biz istiyoruz ki…
Bu kanunla getirdiğiniz sistem aynı zihniyetin bir mahsulü. Yani, diyoruz ki,
evet, yani şef ve şef muavini… Tabii ki, bugün Türkiye’de çok kaliteli, çok
saygı duyduğumuz büyük bilim ve tıp adamları var, ama bu insanların hepsi aynı
karakterde, aynı başarıda, aynı beceriklilikte insanlar değil. Ne yapalım?
İnsan sağlığını, halkımızın sağlığını ilgilendiren bu makamlara en
liyakatlisini, en bilgilisini getirelim. Bunu getirmenin de bir yolu var. Şimdi,
biliyorsunuz tarikatlar memleketimizde, özellikle sizin iktidarınız zamanında
aldı yürüdü. Mesela, Pursaklar meselesi çok önemli bu
iktidar zamanında, Sağlık Bakanlığı konusunda da çok önemli. İşte diyoruz ki,
bunlar, bilim, akıl her şeyin başında olunca… İşte bunun da yolu, tarafsız
insanların atayacağı bilim kurulunda imtihan edilmiş kişiler eğer bu yerlere
gelirse, ülkemize, insanlarımıza en iyi hizmeti eder. Yani,
düşünebiliyor musunuz ki bir hastanede klinik şefi, şef yardımcısı, hakikaten
hiç taraflı olmayan, bilimin, tıp ilminin gerektirdiği en üst düzeyde bilgi
sahibi, beceri sahibi insanlar oraya geldiği zaman, o kişiye sağlık nedeniyle
giden insanlar o kişiden en güzel sağlık hizmetlerini aldığı zaman, bütün
insanlar o insan karşısında şapka çıkarır, ona saygı duyar. Ama bir
siyasi torpille o makamlara gelenler… Maalesef o zaman, orada insan sağlığını
tehlikeye atmış oluruz. Bizim istediğimiz bu, değerli milletvekilleri. Onun
için diyoruz ki Sayın Başkan,
evet, herhâlde… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. KAMER GENÇ
(Devamla) – …bu kanunları yaparken çok objektif, taraflı davranmayan, gönlü,
ruhu, benliği insan sevgisiyle, vatan sevgisiyle, dürüstlük sevgisiyle yanan
insanları buraya getirelim. Bu dünya geçici bir dünya sevgili
milletvekilleri. Onun için, bu dünyada…(AK Parti sıralarından alkışlar
[!]) Ama, işte bakın, ben size bunları çok söylüyorum,
anlamıyorsunuz. (Gülüşmeler) Diyorum ki, işte bu karakterde insanları
getirelim, şu Türkiye’yi büyütelim arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti
dünyada lider olmaya layık bir devlet, ama yöneticileri küçük yöneticiler. Ben
bunu diyorum. Eğer biz yöneticileri, hakikaten bu kadar, bu büyük düşüncede,
dünyaya böyle bakan, dünyayı böyle kavrayan insanlarla yönetici sınıfı tayin
edersek, her safhada getirirsek Türkiye’de insanlarımız rahat eder. Benim demek
istediğim budur. İşte bu kanun nedeniyle öne sürmek istediğim budur. Bu nedenle
bu kanunu siz geri çekin. Türkiye'nin şartlarına uygun bir kanun getirirseniz
daha iyi olur. Saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Soru var Başkan… BAŞKAN –
Affedersiniz, affedersiniz. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bakınız, bu yorgunluğun sebebi
şuradan kaynaklanıyor: Biraz önce de konuşulan espriler tamam da, ama bizim
hepimizi yetiştiren öğretim üyesi arkadaşlarımıza espri yapacağız veya başka
bir şekilde söyleyeceğiz diye, bu insanların -burada da pek çok öğretim üyesi
arkadaşımız var- hakkını hukukunu çiğnemek, yakışmayacak bir kısım isnatlarda
bulunmak doğrusu beni şahsen üzüyor. Ümit ediyorum
sizleri de üzüyordur. Burada öğretim üyeliği yapan, en üst makamlarda bulunmuş,
rektörlük, dekanlık yapmış olan arkadaşlar vardır. Herhâlde sizleri de
üzüyordur. Bu hususta daha dikkatli olalım. Yani, bu öğretim üyelerimize,
bizleri yetiştiren bu hocalarımıza karşı biraz daha ifadelerimizde nazik,
saygılı olsak uygun olur diye düşünüyorum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bu sözlerinizi ben üzerime almıyorum. (Gülüşmeler) BAŞKAN – Alma. Madde üzerinde
soru-cevap işlemi yapacağız. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Çünkü ben doğruyu söylüyorum. BAŞKAN – Yok, ben
genel konuştum zaten, kimsenin üzerine alınmasına gerek yok Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama, Komisyon Başkanı İç Tüzük’ü anlayarak
gelsin. BAŞKAN – Sayın
Doğru burada mı efendim? Yok. Sayın Yıldız?
Burada. SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Sayın Başkan, bugün Sayın Bakandan sorularıma cevap alamadım.
Demin de “Benden duymadığınıza inanmayın.” dedi, ama,
Sağlık-Sen Başkanını ve beraberindeki heyeti kabul ettiğinde bu Başbakanın çok
çocukluya destek verdiği basında yer aldı. Ben her konuşmasını Sayın Bakana
soramam. Neyse, ona geçmek istiyorum, Sayın Bakanın kolay cevap verebileceği
bir soru sormak istiyorum Bakana. Türkiye’de -çünkü
bu 14 Mart nedeniyle araştırma yaptım, şu arada bulamadım- kaç tane uzman
hekim, kaç tane pratisyen, kaç tane asistan var? 103 binden 117 bine kadar
rakamlar oldu. Bunu öğrenmek istiyorum. Herhâlde bunun cevabı kolay. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız. Sayın Barış… TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
özünde tam gün çalışmaya destek veren bir hekim parlamenterim. Onu belirtmek
istiyorum. Tam gün çalışmayla neler gelecek, neler gidecek bilemiyorum, çünkü henüz
önümüze böyle bir yasa teklifi gelmedi ve de gazete haberlerine göre, Sayın
Bakanım, eğer yanlışsa kusura bakmayın, muayenehane çalıştırmayı tercih edecek
bir kadın doğum uzmanının bulunduğu yerde eğer özel bir hastane varsa ve bir
iki taneyse ve bunların da kadroları, yani, kadın doğum uzmanları mevcutsa
muayenehane çalıştıracak hekim arkadaşımız doğumlarını burada yapabilecek mi?
Yapamayacaksa hastalarına karşı sorumluluk nerede kalacak ve bu hasta ve hasta sahiplerine
karşı nasıl bir cevap verecektir? Bir sorum da Komisyon Başkanımıza. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Barış, süre tamam. Sayın Ünlütepe… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, biraz önce Afyon’da
yapılacak olan hastane ile ilgili sorularımı sordum, yanıt alamadım. Bu
sorularımı aynen tekrarlıyorum. Sayın Başbakan
soruma vermiş olduğu yanıtta “Hastane yerini belirleme görevi Sağlık
Bakanlığına aittir.” diyor. Sağlık Bakanlığı, hastane yapılacak yer kendisine
tahsis edilmeden, başka birisinin arsasına, ihale yaparak hastane yapabilir mi?
Bu hukuksuz bir eyleme sebep olanlar hakkında yasal bir işlem yapmayı düşünüyor
musunuz? Keza, Sayın Başbakan gene verdiği yanıtta arsanın tahsisli olduğunu
söylemesine rağmen, bugün o arsa üzerinde işlem yapılmamakta, hastane yeri için
başka bir yer temin edilmeye çalışılmaktadır. Bakanlığınızdaki ihaleler… Yer
tespit edilmeden hayalî bir ihale mi yapılıyor? Bunu öğrenmek istiyorum. Hukuk
devletinde bu tür eylemler bir suçtur. Buna izin vermenizden dolayı istifayı
düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, teşekkür ediyorum. Sayın Öztürk… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ben sizin suistimalinizi
söylüyorum, siz gülüyorsunuz. Utanmadan gülüyorsunuz. BAŞKAN – Sayın Öztürk… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Suistimalinizi
söylüyorum… BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen… SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Söylediğiniz sözü kulaklarınız duyuyor mu? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sizin için ayıptır! Sizi kınıyorum! BAŞKAN – Sayın
Bakan, Sayın Ünlütepe, lütfen… Sayın Öztürk, buyurun efendim. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Biraz önce Sayın
Bakanın sorulara verdiği cevabı yanlış işitmediysem, özel sağlık kuruluşlarına
gidişi caydırmak üzere bazı tedbirler almakta olduklarını ifade ettiler. Eğer
bu tavrınız doğruysa, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen Sosyal
Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Tasarısı’nda, özel hastanelere giden
vatandaşlardan, devlet hastaneleri için tespit edilen ücretin 3 katına kadar
ücret talep edilebilmesine izin veren tasarıyı niçin imzaladınız? Yoksa, yüksek tutarak, yani 3 katı diyerek, nasıl olsa kimse
gitmez diye mi düşündünüz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan, Türk
Tabipler Birliği bu yıl 14 Mart Tabipler Günü’nü kutlamıyor, alanlarda olacak
ve sosyal güvenlik reformu ile getirilen tam gün yasası nedeniyle tam 9 bin
hekimin yol ayrımında olduğu söyleniyor. Böylesi bir durumda, zaten hekim açığı
olan ülkemizde böyle bir tedbir söz konusu mudur? Ve bugün itibarıyla bu yasa
çıkarken, 14 Mart Tabipler Günü de yaklaşırken hekimlere söyleyeceğiniz
sözleriniz neler olabilir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan. Sayın Bakanım,
buyurun. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum. Türkiye’de 100
binin üzerinde uzman var. Rakamları tam istediğiniz için Sayın Yıldız, onları
yazılı olarak size vereyim, adetleriyle. Ancak, bunun, bu 100 binin üzerindeki
hekimin yarıya yakını uzman, yarıya yakını da pratisyendir. Şu anda elimdeki
rakamlarda, bugün konumuz eğitim hastaneleri olduğu için eğitim hastaneleriyle
ilgili bilgiler var, eğitim hastanelerimizde 8.222 tane asistanımız, 2.308 tane
de eğitimcimiz var. Üniversite hastanelerimizde ise 13.400 asistan, 8.573
eğitimci var. Dikkat ederseniz, gerçekten asistan sayısı
itibarıyla, eğitimcilerle bunu karşı karşıya getirdiğimizde,
üniversitelerimizde eğitimci sayısı çok daha fazla. Zaten bu yasayı
yaparken de asıl amacımız eğitim hastanelerindeki eğitimci sayısını
artırmaktır. Sayın Barış, tam
gün çalışmaya taraftar olduğunu ifade ettiler. Bunu işitmiş olmaktan büyük
memnuniyet duydum. Tam gün çalışmaya geçildiğinde, tam zamanlı çalışmaya
geçildiğinde muayenehane hekimlerinin kamuda çalışamayacakları açıktır. Özel
sektörde çalışmalarıyla ilgili de hangi hükümleri koyacağımızı şu anda ilgili
meslek birlikleriyle ve üniversitelerimizle tartışıyoruz. Şimdi, burada
şöyle ince bir nokta var: Bildiğiniz gibi, Sosyal Güvenlik Yasası’yla -şu anda
Meclis Genel Kurulunun önüne getirilmiş olan- özel sağlık kuruluşlarının fark
almaları kısıtlanıyor. Yani, tabii, vatandaşımız bir taraftan kamuya ait bir
sosyal güvenlik kurumu vasıtasıyla özel sektörden hizmet alımı yapılacak
vatandaşımız için; öte yanda, özel sektörün tabii ki sınırsız bir fark almasını
kabullenmek doğru değil. Şimdi, buralarda
muayenehane hekimliği ile özel hastane veya ayaktan tıp teşhis merkezlerinde
birlikte çalışma durumunun, bu arzulanan ilave ücret alma hususundaki
kısıtlamayı baypas yapıcı, öteden dolandırıcı bir etkisinin olabileceğini
düşünüyoruz ve teknik olarak üzerinde de çalışıyoruz. Sayın Ünlütepe bir soru sordu ama yerinden hakaret etmeden de
duramadı tabii. O hakaretini kendisine iade ediyorum. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hakaret değil… Sizin tavrınızla ilgili… SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben, yüce Meclisin çatısı altında onun söylediği
ifadeleri tekrar etmeyeceğim. Terbiyem müsaade etmediği için sadece iade
ediyorum. Şimdi, sorunuzun
cevabını veriyorum Sayın Ünlütepe… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gülüyorsunuz… Ciddi bir şey bu! Bir
parlamentere nasıl davranacağınızı öğrenin! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Çok öfkelenmeyin, öfke sağlığa zararlıdır, biliyor
musunuz? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Doğru söylüyorsunuz. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Afyon’da yapılan hastanenin ihale çalışmaları TOKİ
tarafından yapılmıştır. Yine Meclisimizde yaptığımız bir kanunla TOKİ ile
Sağlık Bakanlığımız arasında bir protokol var ve TOKİ, buradaki ihale
hazırlıklarını yaptı, ihale çalışmalarını yapıyor. Oradaki arazi, kamuya ait
bir arazidir ve tahsisli bir arazidir, ancak belediyeden imarında bir problem
çıktığı için başka bir alan belirlenmiş durumdadır ve bina oraya yapılacaktır
ama ihaleyi de Sağlık Bakanlığının yapmadığını, TOKİ’nin
yaptığını, sadece sizi bilgilendirmek açısından ifade ediyorum. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Peki, Başbakan mı yalan söylüyor? MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Ya, bir dinle! HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sen sus! MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Sen sus! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Şimdi, bir değerli milletvekilimiz “Özel sağlık
kuruluşlarına gidişi caydırmak üzere tedbirler alıyorsunuz.” dedi. Aslında, Değerli
Milletvekilim, biz, özel sağlık kuruluşlarına vatandaşımızın gidişini caydırmak
istemiyoruz. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ne diyorsun sen! MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Dinlesene! BAŞKAN – Sayın Ünlütepe… Sayın Çerçi… Sayın Bakanım,
buyurun. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli milletvekilleri… (Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin
yerinden kalkarak Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi’nin yanına doğru yürümesi) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.33 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.36 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 72 sıra sayılı
Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Sayın Bakanın üç
dakikalık süresi kalmıştı. Konuşmasını tamamlaması için süresini başlatıyorum. Buyurun Sayın
Bakanım. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Bakanım, cevap vermiyorsun ama Meclisi iyi tahrik
ediyorsun; bravo! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum. Aslında özel
hastanelerin 3 katına kadar fark almasıyla ilgili hüküm şu anda tasarıda,
değerli milletvekilleri, yalnızca standart üstü otelcilik hizmetleri için ve
Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemeyeceği istisnai bazı hizmetler için var.
Dolayısıyla, şu anlama geliyor, bunu anlaşılır bir lisana tercüme edersek,
diyelim ki, standart olarak tek yataklı veya iki yataklı, banyolu, tuvaletli
odayı tarif etmişsiniz ve
burada, sosyal güvencesi olan vatandaş buradan hizmet alabiliyor
ve yasa eğer, bugünkü tasarıdaki oranlarla çıkarsa yüzde 20 kadar da -yalnızca
yüzde 20 kadar da- özel sektörün ilave bir ücret alma hakkı var. Ama eğer o
hastanede diyelim ki süit oda var, çok daha lüks şartlar varsa ve vatandaş onu
arzu ediyorsa sadece bunlar için bir fark alma hakkı doğuyor. 3 katına kadar
meselesi bununla ilgili, yoksa standart hizmetler için, sağlık uygulama
talimatına giren standart hizmetler için değil. Sayın Kaplan da
tam gün… Aslında zannediyorum şu anda Genel Kurula gelen Sosyal Güvenlik
Yasası’yla Sayın Kaplan, henüz taslak hâlinde Bakanlığımızda olan Tam Gün
Yasası’nı birbirine karıştırmış oluyorsunuz. Sosyal Güvenlik Yasası’nda tam
günle ilgili bir hüküm yok. Bunu ayrı bir kanun olarak getirmeyi düşünüyoruz
Meclise ve bunu
gerçekleştirmeyi de düşünüyoruz. Şu anda
Türkiye’de kamuda çalışan, yani Sağlık Bakanlığımızda ve üniversitelerde
çalışan yaklaşık 35 bin uzman var. Bu 35 bin uzmandan muayenehane hekimi olarak
çalışan, yarım zamanlı, kısmi zamanlı çalışan arkadaşlarımızın sayısı 9 bin
kişi. Yani aşağı yukarı yüzde 25 kadarı. Biz iktidara geldiğimizde bu oran
yüzde 90’dı. Uyguladığımız politikalarla gönüllü olarak yüzde 25’lere kadar
indi. Tabii ki Tam Gün Yasası’nı getirdiğimizde yine değerli meslektaşlarımıza
özlük haklarıyla ilgili, çalışma şartlarıyla ilgili birtakım avantajlar da
getireceğiz. Biz şunu istiyoruz: Vatandaşımız hekimin karşısına gittiği zaman
cebinden ödeme yapmak zorunda kalmasın. Çünkü biz biliyoruz ki bu ülkede
insanımızın büyük bir kısmı cebinden bu ödemeyi yapacak güce sahip değildir.
İşin özeti budur. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tümünün
oylamasından önce, oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte, Kayseri
Milletvekili Sayın Şevki Kulkuloğlu, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar) MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 72 sıra sayılı Sağlık
Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin tüm
görüşmeleri bitmiş olup Meclis İç Tüzüğü’nün 86’ncı maddesi gereğince “son söz
milletvekilinindir” ilkesiyle aleyhte söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Konuşmama
başlarken, biraz önce, Sayın Erdöl, maalesef, kanun
içerisine yerleştirilmiş, daha önce de açıktan asistan alınmasıyla ilgili
uygulanmış hülle yolunu gizleyebilmek için beni bilgisizlikle itham etmiştir.
Şimdi ben hem kendisine hem Sayın Bakana soruyorum: Eğer ben bilgisizsem ve
madem asistanlığa girişle bu kanunun alakası yok ise o zaman “asistan alımı”
ibaresinin bu kanunun 1’inci maddesinde ne işi var? Niye çıkarmadınız?
Atladınız mı koskoca Komisyon? Sayın
milletvekilleri, 72 sıra sayılı bu Yasa Teklifi, görülüyor ki, iktidar
milletvekillerinin, gözleri, vicdanları kapalı ve muhakeme duygularını yitirmiş
olarak tam bir teslimiyet içerisinde verecekleri oylarla maalesef yasalaşacak. AHMET YENİ
(Samsun) – Ayıp ya, ayıp! MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU
(Devamla) – Bu yasayla, sağlık hizmetlerinin yönetim ve eğitim kısmına, Sayın
Bakan ve İktidarın eliyle ötanazi uygulanacaktır. Bu
teklif yasalaştığında, bugüne kadar kamu kurumlarının kronik hastalığı olan,
kamu kurumlarında iktidarların kadrolaşma heves, hareket ve eylemleri neredeyse
tüm kamu sağlık alanının eğitim ve idari kadrolarında yüzde 100’e varan
oranlarda hayatiyet bulacaktır. Lütfen, bugün sizin iktidarınızın, yarın diğer
iktidara geleceklerin kendi yandaşları lehine uygulayacakları bu sağlıksız,
adaletsiz, objektif kriterlerden yoksun düzenlemeyi
kanunlaştırmayalım. Bu tehlikeli silahı sağlık sektörü üzerinden çekiniz.
Sağlık hizmetleri siyasi yaklaşımlarla ve kadrolaşmalarla daha iyiye
götürülemez. Sayın
milletvekilleri, üzülerek söylemeliyim ki, iktidarın 60’ıncı Hükûmet dönemindeki uygulamaları, 23’üncü Dönem
Parlamentosuna getirdiği yasa teklif ve tasarılarının neredeyse tamamı
Atatürk ilke ve devrimlerine,
Anayasa’mıza, insan temel hak ve özgürlüklerine muhalefet eder niteliktedir. AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş) – Bırak şu Atatürk istismarını! MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Devamla) – Savaşlarla, acılarla, yokluklarla ve yoksulluklarla ve
seksen yıllık mücadelelerle elde edilmiş kazanımlarımızı, bizleri, ülkemizi
karanlık bir ufka doğru iş birlikçilerinizle çekmektesiniz. Değerli
milletvekilleri, bu ülkenin önceliği ülkedeki ekonomik sorundur. Eğer siz, illa bu ülke hayrına bir şey yapmak istiyorsanız, bu ülke
hayrına fikirlerini beyan edenlere “Yalan söylüyorlar.” demeyi bırakacaksınız
ve sizler -acaba kim kime ne söylüyorsa- millî gelir kişi başına 7.500 doları
buldu demeyeceksiniz ve acilen ekonomik programınızı yeniden gözden geçirip bu
Meclise getireceksiniz, tabii, bunu yapacak cesaretiniz, bilgi birikiminiz var
ise. Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) AHMET YENİ
(Samsun) – Haydi bakalım, ettiğiniz laflara bakın! BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Ülkemize ve tüm
sağlık çalışanlarına hayırlar getirmesini diliyorum. Evet, Sayın Bakan
çok kısa bir teşekkür konuşması yapacak. Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım teşekkür ediyorum. Bugün 12 Mart,
hem Erzurum’umuzun kurtuluşu hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde İstiklal Marşı’mızın kabul ediliş günü. Gerçekten bu iki günün
birlikte olması, biz Erzurumlular için de ayrı bir mana ifade ediyor. Ben, hem
Erzurumlu hemşehrilerimin 12 Mart kurtuluşunu tebrik
ediyorum hem de bütün milletimize, İstiklal Marşı’mızın
bu kabul gününde birlik ve beraberlik temennisinde bulunuyorum. Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekilleri; iki gün sonra da 14 Mart gününde
doktorlarımızın ve bütün sağlık çalışanlarımızın Tıp Bayramı’nı idrak edeceğiz,
bunu da bugünden yüce Meclisin çatısı altından kutluyorum. Değerli
meslektaşlarıma şöyle hitap etmek istiyorum: Çok kıymetli sağlıkçılar,
doktorlar, hemşireler, ebeler, değerli kardeşlerim; sizler, Türk halkının
derdine derman olmak için gece gündüz, üç yüz altmış beş gün fedakârca
çalışıyorsunuz. Sizlere halkım adına müteşekkirim. Biliyorum sayınız yetersiz
ve bu sizin kusurunuz değil. On yıllar boyunca Türkiye'de doktor sayısı fazla
diyenler, hem size hem de insanımıza, bence büyük haksızlık yaptılar. 14
Martlarda bu haksızlığı yapanların da, hem sağlıkçılara hem de yine halkımıza,
Türk halkına ciddi bir özür borçları vardır diye düşünüyorum. Konuyu geçen
dönemde çözemedik ülke olarak, çünkü bu görev ve bu yetki Yükseköğretim Kuruluna
ve üniversitelerimize ait. Biz, ne kadar arzu etsek de Sağlık Bakanlığı olarak,
Türkiye'de tıp fakültesi öğrenci kontenjanlarını artırmak gibi bir şansa sahip
değildik, yine de değiliz. Ancak, üzülerek ifade ediyorum ki iyi
anlayamadığımız, yani anlamakta zorluk çektiğimiz bir tutum yüzünden yeterince
iş birliği yapamadık geçen dönemde YÖK yönetimiyle, araya hep bir mesafe kondu
ve bu hususta ilerleme kaydedemedik. Yeni YÖK Başkanımızla ben yakın bir süre
önce görüştüm ve yine, Yükseköğretim Kurulu içindeki tıpla alakalı, orada yer
alan arkadaşlarımızla da görüştüm, konunun olumlu bir sürece girdiğini ifade
etmek isterim. Bu sene, öyle ümit ediyorum ki, 4.500 kontenjana 1.000 kontenjan
daha eklenebilecek. Tabii, bu sayı çok yetersiz. Önümüzdeki
yıllarda bu sayının artarak ihtiyacımızı inşallah karşılayabileceğimizi ümit
ediyorum ve 14 Mart vesilesiyle şunu bir kere daha ifade etmek istiyorum ki,
Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın vizyonu çerçevesinde
sağlık çalışanlarının şartlarını iyileştirmek, özlük haklarını geliştirmek için
gayretlerimize devam edeceğiz ve yine 14 Martı vesile bilerek şunu da ifade
etmek istiyorum: Sevgi en iyi ilaçtır. Biz Sağlık Bakanlığı olarak bu yılın 14
Mart Tıp Bayramı’nda ve bu haftada “sevgi en iyi ilaçtır” kavramını bütün toplumda
önde tutmaya çalışacağız. Bizler sağlık ordusu olarak milletimizin bütün
fertlerine sevgiyle hizmet sunmaya devam edeceğiz. Vatandaşlarımızın da
kendilerine sevgi ve fedakârlıkla hizmet veren sağlık camiasına sevgiyle
karşılık vereceğine inancım tamdır. Bugün
gerçekleştirdiğimiz, birlikte yaptığımız bu kanunla eğitim hastanelerimizin
ihtiyaçlarını daha kolay görebileceğiz. Bu kanunda emeği geçen başta Sayın
Profesör Doktor Cevdet Erdöl, Trabzon Milletvekilimiz
ve Sayın Profesör Doktor Necdet Ünüvar, Adana
Milletvekilimiz olmak üzere, Sağlık Komisyonumuzun değerli üyelerine ve emeği
geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bugün öğretim
üyelerine, profesörlere bu kürsüden bence çok hoş olmayan ifadelerle
seslenenler oldu. Bir hakkı teslim etmek açısından da ömürlerini insan eğitmek
için, insanımızı eğitmek için geçiren değerli öğretim üyelerine, bütün
üniversitelerdeki değerli öğretim üyelerine de bir kere daha şükranlarımı ifade
etmek istiyorum. Sizler yüce
Meclisimiz olarak yeter ki biz sağlıkçılara destek vermeye devam ediniz, bizler
de sağlık ordusu olarak insanımızın sağlığına hizmete fedakârlıkla devam
edeceğiz. Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, 3’üncü sırada yer alan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 Milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız. 3.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu
ve 3 milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Sayın
milletvekilleri, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bundan sonra da komisyonun bulunamayacağını dikkate
alarak; bütün tıp çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyor ve İstiklal Marşı’mızın kabul edilişinin yıl dönümü münasebetiyle
Birinci Meclisin tüm kahraman milletvekillerini, Mehmet Âkif
Ersoy’u ve Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere bütün Millî Mücadele
kahramanlarını rahmetle anıyorum. Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Mart 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor; sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma Saati: 19.52 |
|