DÖNEM: 23                            CİLT: 16                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

76’ncı Birleşim

12 Mart 2008 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KAĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yıl dönümü ile tersanecilik sektörü ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Kavaz’ın, Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, turizm sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/362)

B) Duyurular

1.- Mardin Milletvekilleri Emine Ayna ve Ahmet Türk haklarında Adana 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin bildirmiş olduğu dosyaların Anayasa’nın 83’üncü maddesinin 2’nci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 milletvekilinin, Tekel özelleştirmesinin doğuracağı sosyal ve ekonomik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/147)

2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 45 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/148)

3.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 30 milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149)

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110)

2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72)

3.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111)

4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93)

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açıldı.

 

Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak, Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, milletvekili dokunulmazlığına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin,

İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kadınlarımızın sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu,

Cevap verdi.

 

Yenilendiği bildirilen (1/1286) esas numaralı Dernekler Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; İçişleri Komisyonunda bulunan tasarının Hükûmete geri verildiği bildirildi.

 

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, İstanbul’daki kayıt dışı istihdam, taşeronlaşma ve iş güvenliği sorunlarının (10/144),

Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş’ta Narlı Ovası’na kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye etkilerinin (10/145),

Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve Havzası’ndaki çevre sorunlarının (10/146),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması;

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak Operasyonu konusunda genel görüşme (8/4),

Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergeleri ile genel görüşme önergesinin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Genel Kurulun, 11/3/2008 tarihli birleşiminde, bir saat sözlü soruları müteakiben gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 3, 4, 5, 15, 19, 21, 22, 23, 27, 34, 37, 40, 42, 43, 46, 48, 61, 64, 66, 75, 78 ve 94’üncü sıralarında yer alan (10/3), (10/8), (10/12), (10/28), (10/31), (10/33), (10/38), (10/42), (10/47), (10/56), (10/59), (10/62), (10/64), (10/65) (10/68), (10/71), (10/84), (10/87), (10/89), (10/98), (10/101) ve (10/119) ve 11/3/2008 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan (10/145) ve (10/146) esas no.lu çevre ve çevre kirliliğinin önlenmesi ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesine; 12/3/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 12/3/2008 Çarşamba günkü birleşiminde 14.00-23.00 ve 13/3/2008 Perşembe günkü birleşiminde 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/27) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Genel Kurulun 22/1/2008 tarihli 52’nci Birleşiminde kurulan (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine, siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildi.

 

Başkanlıkça, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmak üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun (6/196),

70’inci sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin (6/360),

Esas numaralı sorularına Devlet Bakanı Mehmet Şimşek cevap verdi; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu da cevaplara karşı görüşlerini açıkladı;

2’nci ve 20’nci sıralarında bulunan Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/231), (6/274),

15’inci sırasında bulunan Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un (6/268),

19 ve 21’inci sıralarında bulunan Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın (6/273), (6/275),

24, 29 ve 80’inci sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın (6/278), (6/287), (6/373),

34’üncü sırasında bulunan Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un (6/297),

38 ve 53’üncü sıralarında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in (6/302), (6/327),

46’ncı sırasında bulunan Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın (6/317),

69’uncu sırasında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/354),

Esas numaralı sorularına Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım cevap verdi; Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve Giresun Milletvekili Murat Özkan da verilen cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

 

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen:

Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak (10/3),

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planı’na etkilerinin araştırılarak (10/8),

Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılarak (10/12),

Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 23 milletvekilinin, Adana’daki lagünlerin karşı karşıya bulunduğu çevresel risklerin araştırılarak (10/28),

Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya ve 22 milletvekilinin, Bartın’da kurulması planlanan termik santralin olumlu ve olumsuz etkilerinin araştırılarak (10/31),

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük ve 22 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevreye olumsuz etkilerinin önlenmesi için (10/33),

Konya Milletvekili Hasan Angı ve 19 milletvekilinin, Konya Kapalı Havzası’ndaki su kaynaklarının karşı karşıya bulunduğu sorunların araştırılarak (10/38),

Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılarak (10/42),

Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz ve 27 milletvekilinin, Kaz Dağları’ndaki madencilik faaliyetlerinin araştırılarak çevrenin korunması için (10/47),

Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 21 milletvekilinin, Büyük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin ve çevreye etkilerinin araştırılarak (10/56),

İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 Milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevreye ve turizme olumsuz etkilerinin araştırılarak su ürünleri yetiştiriciliğinin çevreyle uyumlu gerçekleştirilmesi için (10/59),

Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre kirliliğinin araştırılarak (10/62),

İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin araştırılarak (10/64),

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için (10/65),

İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak (10/68),

Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 Milletvekilinin, Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak (10/71),

Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 21 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak gölün korunması için (10/84),

Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu ve 19 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki çevre sorunlarının ve gölün potansiyelinin araştırılarak korunması ve değerlendirilmesi için (10/87),

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 23 milletvekilinin, başta Afşin Elbistan olmak üzere termik santrallerin çevreye etkilerinin araştırılarak (10/89),

Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner ve 25 milletvekilinin, Isparta ilindeki göllerin çevre sorunlarının araştırılarak (10/98),

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre ve turizm üzerindeki etkilerinin araştırılarak (10/101),

İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin araştırılarak (10/119),

Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kahramanmaraş'ta Narlı Ovası'na kurulması planlanan katı atık depolama tesisinin çevreye etkilerinin araştırılarak (10/145),

Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt ve 23 milletvekilinin, Eğirdir Gölü ve Havzası’ndaki çevre sorunlarının araştırılarak (10/146),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin ön görüşmelerine bir süre devam edildi.

 

12 Mart 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 18.53’te son verildi.

 

                                                                       

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Murat ÖZKAN

 

Bingöl

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

                                                                                                                                              No.: 107

II.- GELEN KÂĞITLAR

12 Mart 2008 Çarşamba

‑Tasarılar

1.- İskân Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/539) (Plan ve Bütçe; Anayasa ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2008)

2.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2008)

3.- Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/541) (Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2008)

Teklifler

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın; 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/175) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.2.2008)

2.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın; Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/176) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.2.2008)

3.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve 9 Milletvekilinin; Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/177) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2008)

4.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanun ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/178) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.2.2008)

5.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında Kanun ile 78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/179) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2008)

5.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/180) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2008)

6.- Mersin Milletvekili İsa Gök ve 4 Milletvekilinin; Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/181) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.3.2008)

7.- Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk ve 11 Milletvekilinin; 2009 Yılında İstanbul Şehrinde Yapılacak Beşinci Dünya Su Forumunun Organizasyonu ile Katma Değer Vergisi Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/182) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Çevre ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2008)

Rapor

1.- İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’nun; EXPO 2015 İzmir Yönlendirme Kurulu’nun Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 2 Milletvekilinin; EXPO 2015 İzmir Yönlendirme ve Yürütme Kurullarının Her Türlü Mali Faaliyetleri ve Bunların Denetimine Dair Usul ve Esaslar Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/60, 2/99) (S. Sayısı: 118) (Dağıtma tarihi: 12.3.2008) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 Milletvekilinin, TEKEL özelleştirmesinin doğuracağı sosyal ve ekonomik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/147) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/02/2008)

2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 45 Milletvekilinin, yaş sebze ve meyve sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/148) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/03/2008)

3.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 30 Milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/03/2008)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız, yerli muz üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesini 12/3/2008 tarihinde geri almıştır. (7/2101)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 12 Mart 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, tersanecilik sektörü ve sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Çetin Soysal’a aittir.

Buyurun Sayın Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yıl dönümü ile tersanecilik sektörü ve sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, İstiklal Marşı’mızın kabulünün 87’nci yılını kutluyorum. Şair Mehmed Âkif Ersoy tarafından yazılan İstiklal Marşı, kadın-erkek, genç-yaşlı tüm yurttaşların katıldığı kurtuluş destanını ölümsüzleştiren bir eserdir. Toplumumuzu bir arada tutan değerleri ve özellikleri en iyi biçimde dile getiren İstiklal Marşı, inanç, kararlılık ve azimle emperyalizme karşı verilmiş bağımsızlık mücadelemizin bir ürünüdür. İstiklal Marşı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ulusal marşımız olarak kabul edilişinin 87’nci yıl dönümünde, başta emperyalizme karşı inançla, kararlılıkla mücadele vermiş, “Bağımsızlık benim karakterimdir.” diyen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Kurtuluş Savaşı’nın tüm kahramanlarını ve değerli şair Mehmed Âkif Ersoy’u rahmetle ve saygıyla anıyorum. Cumhuriyet kazanımlarının bilincinde olarak bu kazanımları ilelebet yaşatmak en biricik ödevimiz olmaya devam edecektir. Bu sorumluluğun bilincinde olduğumuzu bir kez daha hatırlatmayı bir görev kabul ediyorum. Emperyalizme karşı verilen mücadelede yaşamını kaybedenleri şükranla anıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Tuzla’da yaşananları, özellikle son gelişmeleri bir kez de sizlerle paylaşmak istiyorum. Daha önce buralarda bu konularda değerlendirmeler yaptık. Biliyorsunuz, sekiz ayda 18 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin kaza geçirdiği Tuzla’da hem sektöre hem çalışanlara hem de işverene zarar verecek yeni ölüm tarlaları oluşmaktadır.

Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde Tuzla tersanelerinin bitimindeki mendireğe paralel olarak denizin 350 bin metrekarelik bölümü DALSAN firması tarafından doldurularak gemi havuzlama ve on beşe yakın yeni tersane, yani yeni ölüm tarlası yapılmakta. Bu da, hem Tuzla’ya hem İstanbul’a hem orada sektöre büyük bir ihaneti beraberinde getirmektedir. Şu andaki mevcut yapı, altyapı oradaki yoğunluğu kaldırmazken, buradaki yoğunluğu yüzde 30-yüzde 40 artıracağı anlaşılan, sektöre büyük zarar vereceği görülen bu yere maalesef Denizcilik Müsteşarlığı izin veriyor, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı imar planını onaylıyor, Ulaştırma Bakanlığı projeyi onaylıyor, Maliye Bakanlığı da kırk dokuz yıllık kullanım izni veriyor; ne yazık ki Çevre Bakanlığı uyuyor ve olaya seyirci kalıyor. Üç bakanlık kafa kafaya verip Tuzla’da yeni ölüm tarlaları oluşturuyor. Bu bir çevre katliamıdır. Bu projeyi Çevre ve Orman Bakanlığı, ne hikmetse izliyor, çünkü projede olanlardan kurum ve kuruluşların bilgisi olmadan, sadece Tuzla Belediyesinin göz yummasıyla, İstanbul Belediyesinin seyirci kalmasıyla Tuzla’ya yeni bir yoğunluk kazandırılıyor.

Değerli arkadaşlarım, Tuzla, gelişen bir sektöre hizmet ediyor, elbette ki tersanecilik son derece önem taşıyor. Ancak ne yazık ki Tuzla’nın bu yeni oluşumları kaldırma şansı yok, orası deprem bölgesi. Orada yeni tersanelerin Denizcilik Müsteşarlığının onayıyla yapılması, bir rant politikasını akla getirmektedir, oralarda yeni ölüm tarlaları demektir. Deprem etütleri yapılmamış, son yaşanan depremde oradaki tersaneler çok büyük zarar görmüşler. Şimdi, buna bağlı olarak, o dar bölge içerisinde yeni tersanelerin yapılması sektöre de ihanettir, Tuzla’ya da ihanettir, İstanbul’a da ihanettir! Onun için, buralarda bu tersanelerin bu şekilde yapılmasını uygun görmüyoruz. Buralara dikkatinizi çekmeye çalışıyorum. Buralarda gerçekten bir olumsuzlukla karşı karşıya geleceğimizin habercisi olmak istiyorum. Bu konuda bilgi sahibi olmanızı istiyorum.

Bu kısa zaman içerisinde anlatmam gereken birçok şeyi anlatmakta zorlanıyorum, ama biliniz ki orada sektöre bir ihanet var, orada çevreye ihanet var, orada Tuzla’ya ihanet var. 2010’da İstanbul Kültür Başkenti olacak ve İstanbul’a bir ihanet var, o yoğunluğu kaldırmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Soysal.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Onun için, ben, burada göreve çağırıyorum Meclisimizi, bunun için Başbakanı göreve çağırıyorum, bu işin takipçisi olmak durumundasınız. Yüzde 40, yüzde 60 bir anlayış içerisinde, ihale edilmeden -çağrılan bir firmaya- Kıyı Kanunu dahi incelenmeden, çevre konumunu da göz önüne almadan, burada bunun yapılması son derece haksızlık olur. Orada bulunan milletvekili arkadaşlarımız var, onları da orayı incelemeye çağırıyorum. Lütfen, bu konuda yüce Meclisin duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sektöre de zarar verecek, Tuzla’ya da zarar verecek, İstanbul’a da zarar verecek.

Üç yanı denizlerle çevrili ülkemizde tersaneciliğin gelişmesi için üzerimize ne düşüyorsa yapmak zorundayız ama orada ölüm tarlalarının devamı olabilecek nitelikte olumsuzlukları görmemezlikten gelemeyiz. Bu nedenle uyarıyorum ve üzerimize düşeni yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Soysal.

Gündem dışı ikinci söz, 12 Mart Erzurum’un kurtuluşu münasebetiyle söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Kavaz’a aittir.

Buyurun Sayın Kavaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Erzurum Milletvekili İbrahim Kavaz’ın, Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

İBRAHİM KAVAZ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Erzurum ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Erzurum’da ve ilçelerimizde kurtuluş gününü yaşayan hemşehrilerimizin, ayrıca çeşitli illerimizde kurtuluş programları düzenleyen hemşehrilerimizin kurtuluş bayramlarını tebrik ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Tarih boyunca askerî, siyasi ve ticari bakımdan bölgenin önde gelen şehirlerinden biri olan Erzurum, doğudan gelen yolların Anadolu’ya açılan tek kapısını teşkil etmektedir. Bu özelliği ile Anadolu’ya girmek teşebbüsünde bulunan istila güçlerine karşı bölgenin savunmasının kaderini belirleyen önemli bir kale şehridir.

Türkler, Erzurum’u Malazgirt Zaferi’nden yirmi iki yıl önce fethettikleri için Doğu Anadolu’nun da hâkimi olmuşlardır. 1049 yılında Selçukluların fethiyle milletimizin Anadolu’ya geliş süreci başlamış, 1071 Malazgirt Zaferi’ni takip eden yıllardan itibaren bu coğrafyaya mührümüzü vurmuş ve vatan hâline getirmişiz.

Osmanlı Devleti 1518 yılından sonra Erzurum’a tam manasıyla hâkim olmuş, Kanuni Sultan Süleyman döneminde imar edilen ve büyük bir yerleşim merkezi olan Erzurum önemli bir askerî üs hâline getirilmiştir. Askerî önemi ve stratejik konumu şehrin gelişmesine daima yardımcı olmuştur. Bir taraftan askerî mühimmatın ikmal ve hareket üssü, diğer taraftan batı Anadolu ve Karadeniz’den doğuya uzanan ticaret yolu olma özellikleri burayı daima cazibe merkezi hâline getirmiştir. Osmanlı idaresine geçtikten sonra, 8 Temmuz 1829’da ilk defa istilaya uğramış, 14 Eylül 1829’a kadar süren üç aylık Rus işgali Erzurum’a büyük zarar vermiş, Ruslar geri çekilirken şehri tahrip etmişlerdir.

Değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti, Rus saldırılarına karşı 1867 yılından itibaren Erzurum’da tabyalar inşa eder. Toprak Tabya, Aziziye, Hamidiye, Mecidiye, Toparlak vesaire adlar verilen bu tabyaların en önemlilerinden biri olan Aziziye’nin, yapılışından yüz kırk bir yıl sonra şehrimizin merkez ilçelerinden birine ad olarak bu yüce Meclis tarafından verilmesi tarihî bir ismin hatırasına bağlılığımız açısından önemli olmuştur.

Erzurum’un ikinci Rus işgali 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda meydana gelir. Ahmet Muhtar Paşa’nın ordusu 25 bin kişiye inmiş, Erzurum’dan ordu ve halk geriye çekilmek zorunda kalmıştır. Ordunun geriye çekilmesi esnasında, Erzurumlu, kale önünde kahramanca direnmiş ve ordunun zayiat vermeden geri çekilmesini sağlamıştır. Bu olay, savaş tarihi açısından, milletimizin, Erzurumlunun ordunun önünde kahramanca savaşıp önemli başarı sağladığı nadir bir mücadele olarak tarihteki yerini almıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nda Erzurum, Rus ordularının hedefi olmuş, 16 Şubat 1916’da Ruslar Erzurum’a girmiş, halk Ruslarla birlikte gelen Ermenilerin katliamına maruz kalmıştır. Katliamdan kurtulanlar Anadolu içlerine göç etmiş, nüfus 8 bine kadar düşmüştür. 1916-1918 yılları arasındaki iki yıllık Rus işgali şehrin harap olmasına sebep olmuş, sefalet ve açlık en önemli problem hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, Anadolu’nun hiçbir yerinde Birinci Dünya Savaşı’nın dehşeti Erzurum’daki kadar hissedilmemiştir. Ölüm her yanı sarmış, doğu vilayetlerinin iktisadi merkezi çökmüş, savaş, hicret, katliam, tifüs gibi çeşitli felaketler her şeyi yok etmiştir. Bu yıkılışı, Erzurum, 19’uncu yüzyılın ilk yarısından itibaren arka arkaya üç defa yaşamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kavaz.

İBRAHİM KAVAZ (Devamla) – 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı’nda 132 bin olan nüfus 45 bine inmiş, 1877’de bu nüfus yarıya düşmüş, 1916-17’deki Birinci Dünya Savaşı’nda ise şehir, 8 bine nüfus düşmüş; küçük bir şehir iskeleti, sadece harabeleri çevreleyen birkaç kapı, birkaç bozuk yol kalmıştır. Bununla beraber Erzurum millî mücadeleye önayak olmuş, yavaş yavaş, sağ kalan hemşehrilerini toplamaya başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla yeni bir durum ortaya çıkmış, Mütareke’nin 7’nci ve 24’üncü maddeleri Erzurum halkını büyük bir telaşa sevk etmiş, vilayeti şarkiyeyi Ermenilere verme planı açlık ve sefalet içindeki Erzurum halkı için yeni bir mücadele dönemi başlatmıştır. Yani fırtınanın dağıttığı kartal yuvası yeniden kurulmaya başlanmış, ölümün kol gezdiği bu yerde her şeye rağmen hüküm süren hayatın zaferi millî mücadeleye karar vermekle başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kavaz.

Gündem dışı üçüncü söz, turizm sektörünün sorunları hakkında söz isteyen Antalya Milletvekili Tunca Toskay’a aittir.

Buyurun Sayın Toskay. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, turizm sektörünün sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinize saygılar sunuyorum.

Turizm sektörünün bazı sorunlarını dile getirmek için huzurunuzda bulunuyorum. Sürenin çok kısıtlı olması sebebiyle, turizm kesiminin ülkemiz ve ekonomimiz için önemine değinmiyorum, zaten bu hepimizin malumu.

Yeni sezona girmek üzere olduğumuz bugünlerde sektör ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Ben, her şeye rağmen, başarılı bir turizm sezonu geçirmemizi diliyorum.

Turizm sektörünün, düşük kur, düşük satış fiyatları, yüksek vergiler   –ki bugünlerde yüzde 3 civarında bir konaklama vergisi de gündemde- yüksek yerli girdi fiyatları gibi ekonomik sorunları var. Otellerin faaliyet gösterdiği çevrenin yetersizliği ve altyapı eksiklikleri, sektördeki denetim ve disiplin eksikliği, bu konuda herhangi bir otoritenin bulunmaması, tanıtım, pazarlama ve pazar sorunları; personel, eğitim ve istihdam sorunları, sektörün karşılaştığı belli başlı sorunlardır ve bu sorunların çözümü açısından da şu anda sistemli bir gayret içinde, hiç kimsenin olmadığı da görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, ben esas olarak 28 Şubat-3 Mart 2008 tarihleri arasında Antalya’da yapılan, Türkiye Turizm Stratejileri Arama Konferansı’nda da konu edilen, sektörün örgütlenmesiyle ilgili görüşlerimi özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Turizm sektörünün örgütlenmesi, sorunların çözümü açısından büyük önem taşımaktadır. Sektörü stratejik anlamda yönetmek, sektör içi sorunlara çözüm üretmek, sektörde öz denetimi ve disiplini sağlamak, turizm ile çevrenin uyumunu sağlamak, turistik mahallin yönetimini gerçekleştirmek, tanıtım ve pazarlama alanındaki sorunları çözmek, turizm pazarında daha güçlü olmak, ancak çok iyi örgütlenmiş bir turizm sektörüyle mümkün bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün, seyahat acentelerimiz “TÜRSAB” adıyla yasal dayanağı olan bir örgüte sahiptir. Konaklama sektörü, ulaşım sektörü ile rehberler, yasal dayanağı olan bir örgütlenmeden şu anda mahrum bulunmaktadır. Dernek statüsünde örgütlenmiş olan konaklama sektörümüz, yıllardır yasal örgütlenme talebini dile getirmektedir. Konaklama sektöründe denetim ve disiplin sağlanması başta olmak üzere, çok sayıda sorunun çözümüne katkıda bulunacak örgütlenmenin en kısa zamanda gerçekleştirilmesi, hayati bazı risklerin bertaraf edilmesi için de gerekli bulunmaktadır. Turizm sektörünün örgütlenmesinin tamamlanabilmesi için konaklama sektörü, ulaşım sektörü ve rehberlerin yasal olarak örgütlenmesi şarttır. Daha sonraki aşamada, kurulan bu örgütler, TÜRSAB ile birlikte bir çatı örgütü oluşturmalıdır. Bu örgütlenme ihtiyaca göre yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde olabilir.

Son aşamada, kamu temsilcilerinin özel sektör temsilcileriyle birlikte oluşturacakları bir turizm konseyi kurulmalıdır. Konsey, turizm sektörünün stratejik politikalarının oluşturulmasına katkı sağlarken, sektör örgütleri yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde sektör içi sorunların ve yerel yönetimler ve diğer örgütlerle iş birliği hâlinde çevre, altyapı sorunlarının çözümüne katkı sağlayacaktır. Böyle bir örgütlenme modelinin ana hatlarını Milliyetçi Hareket Partisi adına bütçe konuşmamda da ifade etmiştim. Ben, şahsen bu görüşü yıllardır savunmaktayım. Böyle bir örgütlenme modeli, sektörün sorunlarının çözümünü kolaylaştıracak, kamunun yükünü hafifletecek ve sektördeki gelişmeyi de hızlandıracaktır.

Ayrıca, özel sektörün yetki sahibi olması ve sorumluluk altına girmesi, turizm, tanıtım, pazarlama, altyapı konularında finansman bulunmasını da kolaylaştırabilecektir. Böyle bir örgütlenme modeline kimsenin karşı çıkmaması gerekmektedir.

Konaklama tesisi sahipleri, ticari hayatın bir parçası olarak TOBB içinde kalmaya devam edeceklerdir. TOBB, turizmi de ilgilendiren genel ekonomik sorunların çözümünde görevini yapmayı sürdürecektir.

Her ne sebeple olursa olsun, turizm sektörünün, özellikle konaklama sektörünün yasal örgütlenmesine karşı çıkmanın haklı bir sebebi olamaz. Turizm sektörünün özellikleri, ekonomimiz içindeki ağırlığı ve önemi özel bir örgütlenmeyi gerekli kılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Toskay.

TUNCA TOSKAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Konaklama sektörünün örgütlenmesini, TÜRSAB da, sektörün genel çıkarlarını gözeterek desteklemelidir. Bakanlığın, sektörün haklı örgütlenme talebine ivedi olarak sahip çıkmasını bekliyoruz. Böyle bir yasal düzenleme yapılırken, başta sektör olmak üzere geniş bir katılımın sağlanması da yararlı olacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu alanda atılacak her adımı samimiyetle destekleyeceğimizi ve katkıda bulunacağımızı ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Toskay.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde ve ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- (10/27, 34, 37, 40, 102) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/362)

                                                                                                                11/03/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini seçmek üzere 11.03.2008 Salı günü saat 17.30’da B Blok 2. Kat 4. Banko’daki Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 11 Üye ile toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

 

 

 

 

 

 

Ahmet Edip Uğur

 

 

 

 

Balıkesir

 

 

 

 

Geçici Komisyon Başkanı

 

 

 

 

Adı ve Soyadı

Seçim Bölgesi

Aldığı Oy

 

Başkan

:

Ahmet Edip Uğur

Balıkesir

11

Başkanvekili

:

Ahmet Ertürk

Aydın

11

Sözcü

:

Kemal Demirel

Bursa

11

Kâtip

:

Ali Uzunırmak

Aydın

11

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

B) Duyurular

1.- Mardin Milletvekilleri Emine Ayna ve Ahmet Türk haklarında Adana 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinin bildirmiş olduğu dosyaların Anayasa’nın 83’üncü maddesinin 2’nci fıkrası gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunulmasına ilişkin duyuru

BAŞKAN – Başbakanlığın 26.2.2008 tarihli ve 2347 sayılı yazısı ile Mardin Milletvekili Emine Ayna hakkında Adana 8’inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 28.6.2007 tarihli ve 2007/143 dosya no.lu kamu davası ile yine Başbakanlığın 3.3.2008 tarihli ve 2613 sayılı yazısı ile Ahmet Türk hakkında İstanbul Başsavcılığınca hazırlanan iddianameye istinaden İstanbul Ağır Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasının devam ettiği Anayasa’nın 83 üncü maddesinin 2 nci fıkrası gereğince bildirilmiştir.

Bilgilerinize sunulur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen ve 24 milletvekilinin, Tekel özelleştirmesinin doğuracağı sosyal ve ekonomik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/147)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tekel ve Sigara Sanayi İşletmeleri ve Ticaret AŞ ile Tütün, Tütün Mamulleri Tuz ve Alkol İşletmeleri AŞ’ye ait sigara üretim işi ile ilgili varlıkların satış ve mülkiyetin gayri ayni hak (intifa) tesisi yöntemi ile bütün halinde özelleştirilmesi ihalesi nihai pazarlık görüşmesi tamamlanarak; 22.02.2008 tarihinde British American Tobaco Tütün Mamulleri AŞ 1 milyar 720 milyon ABD Doları ile en yüksek teklif verilmiştir.

Tekelin 50 milyon dolarlık teknoloji yenilenmesinin yapılmaması, pazarda % 50 üzerinde paya sahip olan Tekelin değerinin altında özelleştirilmesine neden olmuştur.

Bu özelleştirme hukuki süreci tamamlandığında, Tekele ait fabrikaların arazileri, malvarlığı, hammadde ve tütün stoklarıyla birlikte satılmış olacaktır.

Türkiye tarımının önemli bir ürünü olan tütün, ekonomik ve sosyal yapısını geniş ölçüde etkilemektedir.

Özelleştirme ekonomik alanda da piyasayı etkileyici sonuçlar doğurmuştur. Tekelin alıcı kimliğiyle piyasada fiyatları düzenleyici rolünü kaybetmesi rekabet koşullarını ve üreticiyi gözeten fiyat oluşumunu olumsuz etkilemiştir.

Tütün üretiminin sınırlanması, tütün üreticilerini ve geçimini sigara sanayinden sağlayan işçileri olumsuz etkilemişken; bu kez yapılan özelleştirme ile bu kesimlerin gelecekleri satılmıştır.

Sigara fabrikalarında ve yaprak tütün işletmelerinde çalışanlarla özelleştirmeden etkilenen işçi sayısının 13-14 bin olacağı sendikalarca açıklanmıştır. 

Doğu, Güneydoğudan ve Ege'ye kadar, yaklaşık 119 bin 165 tütün üreticisi, tütünden geçinenlerle beraber 600 bin insan geçim sıkıntısına düşecektir.

İşçiler ve aileleriyle birlikte sektörde yaklaşık 1,5 milyon kişi geçim kaynağını kaybedecektir. Bunun ciddi ölçekte sosyal sorunlar yaratacağı açıktır.

Özelleştirmeye karşı kamunun haklarını savunan, ekmek kapılarının kapanmasını önlemeye çalışan işçilere hükümetin cevabı tazyikli su olmuştur. Ne acıdır ki, hak arayan işçilerin tazyikli suyla dağıtılması sırasında yaralanan işçi yeni doğan çocuğuna "Tayyip" adını verdiğini açıklamıştır.

Tekel işçilerinin sosyal haklarının, kazanımlarının korunması bir zorunluluktur. İşçilerin işsiz kalmasını önleyecek, iş güvencesini sağlayacak önlemlerin bir an önce alınması gerekmektedir. Sorun konuya TBMM’nin el atmasını zorunlu kılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle Tekel özelleştirmesinin yaratacağı sosyoekonomik olumsuzlukların, işçilerin sosyal haklarının, kazanımlarının nasıl korunacağı, iş güvencelerinin nasıl sağlanacağı hususlarının araştırılması, alınacak önlemlerin tespiti için Anayasanın 98. İçtüzüğün 104 ve devamı maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Mehmet Sevigen                        (İstanbul)

2) Turgut Dibek                              (Kırklareli)

3) Vahap Seçer                              (Mersin)

4) Yaşar Ağyüz                             (Gaziantep)

5) Suat Binici                                 (Samsun)

6) Akif Ekici                                  (Gaziantep)

7) Ali Koçal                                   (Zonguldak)

8) Nesrin Baytok                           (Ankara)

9) Ahmet Küçük                            (Çanakkale)

10) Ergün Aydoğan                       (Balıkesir)

11) Hulusi Güvel                           (Adana)

12) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

13) Yılmaz Ateş                             (Ankara)

14) Kemal Kılıçdaroğlu                 (İstanbul)

15) Tekin Bingöl                            (Ankara)

16) Tansel Barış                             (Kırklareli)

17) Şahin Mengü                           (Manisa)

18) Birgen Keleş                            (İstanbul)

19) Bihlun Tamaylıgil                    (İstanbul)

20) Mehmet Ali Özpolat                (İstanbul)

21) Ahmet Ersin                            (İzmir)

22) Ensar Öğüt                              (Ardahan

23) Muhammet Rıza Yalçınkaya  (Bartın)

24) Şevket Köse                            (Adıyaman)

25) Bayram Ali Meral                    (İstanbul)

2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 45 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/148)

                                                                                                                     04.03.2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasamızın 98., İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince Yaş Meyve ve Sebze Sektörünün ve bu konuda çiftçilerimiz başta olmak üzere tüm sektöre dâhil olan kesimlerin karşılaştığı sorunları ve çözüm önerilerinin bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Ahmet Orhan                              (Manisa)

2) Mehmet Şandır                            (Mersin)

3) Mustafa Enöz                              (Manisa)

4) Oktay Vural                                (İzmir)

5) Akif Akkuş                                 (Mersin)

6) Recep Taner                                (Aydın)

7) Mithat Melen                               (İstanbul)

8) İzzettin Yılmaz                            (Hatay)

9) Mehmet Akif Paksoy                  (Kahramanmaraş)

10) Alim Işık                                   (Kütahya)

11) Hakan Coşkun                          (Osmaniye)

12) Ertuğrul Kumcuoğlu                 (Aydın)

13) Gündüz Suphi Aktan                (İstanbul)

14) Abdülkadir Akcan                     (Afyonkarahisar)

15) Hüseyin Yıldız                          (Antalya)

16) Kemalettin Nalcı                        (Tekirdağ)

17) Ahmet Bukan                            (Çankırı)

18) Beytullah Asil                           (Eskişehir)

19) Behiç Çelik                                (Mersin)

20) Süleyman Latif Yunusoğlu       (Trabzon)

21) Süleyman Nevzat Korkmaz       (Isparta)

22) Hasan Çalış                               (Karaman)

23) Muharrem Varlı                        (Adana)

24) Ümit Şafak                                (İstanbul)

25) Yılmaz Tankut                           (Adana)

26) Süleyman Turan Çirkin             (Hatay)

27) Rıdvan Yalçın                           (Ordu)

28) Durmuş Ali Torlak                    (İstanbul)

29) Ahmet Deniz Bölükbaşı            (Ankara)

30) Recai Yıldırım                           (Adana)

31) Kadir Ural                                 (Mersin)

32) Kamil Erdal Sipahi                    (İzmir)

33) Münir Kutluata                          (Sakarya)

34) Mustafa Kemal Cengiz              (Çanakkale)

35) Hamza Hamit Homriş               (Bursa)

36) Cumali Durmuş                         (Kocaeli)

37) Metin Ergun                              (Muğla)

38) Osman Ertuğrul                         (Aksaray)

39) Metin Çobanoğlu                      (Kırşehir)

40) Faruk Bal                                  (Konya)

41) Ahmet Kenan Tanrıkulu            (İzmir)

42) Cemaleddin Uslu                       (Edirne)

43) Osman Durmuş                         (Kırıkkale)

44) Hasan Özdemir                         (Gaziantep)

45) Sabahattin Çakmakoğlu             (Kayseri)

46) Necati Özensoy                         (Bursa)

Gerekçe

Ülkemizin en temel sorunlarından bir tanesi, tarımda yaşadığımız sıkıntılardır. Alın terini toprağına tohum yapan, emeğinin karşılığını alamayan, "köylü milletin efendisidir" sözünün askıda kaldığı, çiftçilerimizin, şu anki durum içerisinde Türkiye'nin her yerinde çok büyük bir ekonomik sıkıntı içinde olduğu bir gerçektir. Ülkemizde tarımdaki girdi fiyatları devamlı yükseliş göstermekte iken, piyasa fiyatları durağan olup, hatta gerilemeler göstermektedir. Mevcut durum içerisinde çiftçilerimiz, maliyetlerini bile karşılayamaz duruma gelmişlerdir. Başta mazot, elektrik, zirai ilaç ve gübre olmak üzere, girdi fiyatları çiftçimizin aleyhine olup, mutlaka aşağı çekilmeli veya sübvanse edilmelidir. Türkiye'de tarım sektörüne verilen destek ise düşük olup arttırılmalıdır. Bütün bu sorunların yanında son yıllarda yaşadığımız kuraklık ve ürün rekolte düşüşleri de sorunlara dâhil olmuş ve durum çok vahim hâle gelmiştir. Türk çiftçisi yaşamını sürdürmekte büyük sıkıntı çekmektedir.

Yaş meyve ve sebze sektöründe de büyük sorunlar ve sıkıntılar yaşanmaktadır. Türkiye, 43 milyon ton civarında yaş meyve ve sebze üretmekte olup, ülkemize önemli bir döviz girdisi sağlamaktadır.

Yaş meyve ve sebze sektöründe, onca ilgili mühendis ve yetişmiş insanımız olmasına rağmen zirai ilaç kullanımında sıkıntılar yaşanmaktadır. Bugün, her üretici, dilediği ilaç bayisinden dilediği ilacı alabilmektedir. Üreticiler, hangi hastalık ve hangi zararlı için hangi ilacı kullanacakları ile ilgili olarak net bilgi sahibi olamamaktadırlar.

Yaş sebze ve meyve sektöründe desteklemeler yetersiz kalmaktadır. Yaş sebze meyve ihracatının dönemsel ve bölgesel olarak ürün bazında dönem sonuna kadar desteklenmesi gerekmektedir. Bunun için; Manisa'nın üzümü, Antalya'nın domatesi, Bursa'nın şeftalisi örnek verilebilir. Hatta bu listeye yeni türleri ekleyerek çeşitliliği arttırmalıyız. Yaş meyve ve sebze ihracatının en çok yapıldığı ülkeler arasında Rusya Federasyonu ilk sırada yer almakta, ikinci sırada Almanya, üçüncü sırada Ukrayna, dördüncü sırada da Romanya gelmektedir. Meyve grubunda ihracatı en çok yapılan ürünler narenciye, üzüm, kirazdır. Sebze grubunda da domates, biber ve salatalık sırayla gitmektedir. Dolayısı ile milyonlarca aileyi ve önemli bir ekonomik girdiyi doğrudan önemli hâle getirmektedir.

Dünya Ticaret Örgütüyle tarım kesiminden kaynaklanan işlenmiş veya işlenmemiş 45 civarında ürüne, yapılan anlaşmalar gereği ihracat sübvansiyonu sağlama imkânı mevcuttur, mevcut imkânları rehabilite ederek, tekrar şartları lehimize geliştirmemiz gerekmektedir.

Ülkemiz tüm dünyada tercih edilen yeni meyve türlerinin de üretilebileceği iklim şartlarına sahip olup, ciddi planlamalarla Türk tarımının hak ettiği yere gelmesinde büyük imkânlar sunmaktadır.

Yaş meyve ve sebzede birincil üretimden itibaren; paketleme, depolama ve satışta mevcut düzenlemeler süratle revize edilmelidir. Türk çiftçisinin lehine çalışmalar yapılmalıdır. Böylelikle, Türkiye'de tarımsal üretim ve tarımsal üretimin millî gelire olan katkısı artırılmalıdır.

Bu hususların, girişimlerin, hiç vakit geçirilmeden araştırılması, dünya standartlarında uygulanması, tatbik edilmesi, gündeme konulması gerekmektedir. Aksi takdirde, büyük bir tarım bunalımıyla karşı karşıya kalabiliriz. Bu durum da ülkemize zarar verir. Yaş meyve ve sebze sektörünün ve bu konuda çiftçilerimiz başta olmak üzere tüm sektöre dâhil olan kesimlerin karşılaştığı sorunları ve çözüm önerilerinin bir Araştırma Komisyonu kurularak tüm boyutlarıyla araştırılması faydalı olacaktır.

3.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 30 milletvekilinin, bal üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/149)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Arıcılığımız yıllık ortalama 70 bin ton bal üretimi ile Dünya bal üretiminde çok önemli bir yere sahip olmasına karşın, arıcılarımız, hükümetin yanlış politikaları ve son yıllarda yaşanan iklim koşulları nedeniyle çeşitli sorunlarla boğuşmaktadır. Özellikle son yıllarda bal ihracatında müthiş bir daralma olması, 2006-2007 yıllarında iklim etkisiyle üretimin çok fazla miktarda düşmesi arıcılarımızı dayanılmaz sıkıntılar içine atmıştır. Bal üretim ve pazarlamasında yaşanan sıkıntıları, bu sıkıntılara neden olan etmenleri tam olarak saptayabilmek ve sıkıntıları giderecek çözümleri belirleyebilmek amacıyla Anayasa'mızın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.          

1)   Gürol Ergin                           (Muğla)

2)   Birgen Keleş                         (İstanbul)

3)   Ali İhsan Köktürk                 (Zonguldak)

4)   Kemal Demirel                      (Bursa)

5)   Ahmet Ersin                          (İzmir)

6)   Mevlüt Coşkuner                  (Isparta)

7)   Mehmet Ali Özpolat             (İstanbul)

8)   Çetin Soysal                          (İstanbul)

9)   Ahmet Küçük                       (Çanakkale)

10) Özlem Çerçioğlu                   (Aydın)

11) Fatma Nur Serter                  (İstanbul)

12) Bihlun Tamaylıgil                 (İstanbul)

13) Muharrem İnce                     (Yalova)

14) Gökhan Durgun                    (Hatay)

15) Turgut Dibek                        (Kırklareli)

16) Tansel Barış                          (Kırklareli)

17) Enis Tütüncü                         (Tekirdağ)

18) Metin Arifağaoğlu                (Artvin)

19) Zekeriya Akıncı                    (Ankara)

20) Vahap Seçer                          (Mersin)

21) Hulusi Güvel                        (Adana)

22) M. Fatih Atay                       (Aydın)

23) Fevzi Topuz                          (Muğla)

24) Yaşar Ağyüz                         (Gaziantep)

25) Ergün Aydoğan                    (Balıkesir)

26) Durdu Özbolat                      (Kahramanmaraş)

27) Halil Ünlütepe                       (Afyonkarahisar) 

28) Sacid Yıldız                          (İstanbul)

29) Şevket Köse                          (Adıyaman)

30) Tekin Bingöl                         (Ankara)

31) Mehmet Şevki Kulkuloğlu    (Kayseri)

Gerekçe:

Arıcılık kaynak tüketmeden sürekli yapılabilen, dış girdiye gereksinim duymayan bir üretim dalıdır ve sürdürülebilir kırsal kalkınmanın önemli bir aracıdır.

Türkiye'deki arıcılık sektörü yaklaşık 4,5 milyon kovan varlığı ile dünyada ikinci, yıllık 70-75 bin ton bal üretimi ile de dördüncü sırada yer almaktadır. Arıcılıkla uğraşan aile sayısı 70 bin'dir. Arıcılık, kırsalda yaşayan 70 bin aileye, 280 bin kişiye istihdam yaratmaktadır. Dünya ballı bitkiler florasının % 75'i ülkemizde bulunmakta; çam balının % 90'ı ülkemizde üretilmektedir. Ülkemizde arıcılık yılda 5-6 konaklama yeri değiştirilerek gezgincilik şeklinde yapılmaktadır.

Ülkemizde 2004 yılına kadar yürütülen arıcılık politikaları sonucu arıcı ve koloni sayıları artmış ise de, bu artış üretime dönüşememiş, aksine arıcıların gelirleri azalmıştır. Ayrıca. yaşanan dışsatım sıkıntısı nedeniyle ürettiği balı 2004 ve 2005 yıllarında maliyetinin çok altında bir fiyatla satmak zorunda kalan, 2006 ve 2007 yıllarında ise iklim koşulları nedeniyle müthiş bir üretim kaybı ile karşılaşan üreticinin hükümetçe desteklenmeden ayakta durması mümkün görülmemektedir. Önemli bir kısmı gezginci arıcılık yapan arıcı Nisan ayı geldiğinde Anadolu'ya nasıl gideceğini, arılarını nasıl nakledeceğini düşünmektedir.

Üretici bu sıkıntıları yaşarken, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 6 şubat 2008 gün ve 26779 sayılı Resmi Gazete'de yayımladığı bir tebliğ ile bal dışalımında kontrol belgesi düzenlenirken aranacak şartları belirlemiştir. Bu tebliğden sonra, bal dışalımı için talepler ve uygulamalar başlayacaktır. Bal dışalımının hiçbir gereği yoktur.

2007 yılında yaşanan kuraklık sonucu üretim düşüklüğü yaşanan Ege Bölgesinde üretimi yapılan bal çam balı olup ihracatı yapılan da bu çam balıdır. Çiçek balı iç piyasada tüketilmekte ve iç piyasada tüketilen balın %90'ını oluşturmaktadır. Çiçek balının üretiminde ciddi sıkıntı yaşanmadığından market raflarında bal yokluğu görülmemektedir. Stoklarda en az 6 ay yetecek bal varken ve Nisan ve Mayıs aylarında bal üretimi başlayacakken bal dışalımında bulunulması ülkemizde üretilen balın fiyatını aşağıya çekip, üreticileri zarara uğratacaktır.

2007 yılında yaşanan kuraklık ve aşırı sıcaklar sonucu tüm tarımsal ürünlerde verim kaybı oluşmuştur. Hükûmet, 41 ilde ve 4 üründe destekleme ödemesi yapmış, diğer bir çok ürün gibi arıcılık sektörü de kapsama dâhil edilmemiştir. Arıcı hüsrana uğramış; bal üretmek bir yana arılarını besleme telaşına düşmüştür. Yeterince beslenemeyen arılarda arı hastalık ve zararlıları daha yaygın olarak ortaya çıkmıştır. Bu durum da arı mevcudunun azalmasına neden olmuştur. Zayıf olan arıların beslenmesi gerekmekte, ancak mağdur durumdaki arıcımızın arılarını beslemek için ekonomik gücü bulunmamaktadır. Arıların açlık sorunu giderilmediği takdirde arı ölümlerinin %50-¬60'ı bulması kaçınılmazdır. Bu durum binlerce arıcının işsiz kalmasına neden olacağı gibi, yetersiz tozlaşma nedeniyle tarımsal üretimde verim kaybına da neden olacaktır.

Ticari ilişkilerimiz açısından önemli olan AB'de son 5 yılda balda hem üretim miktarlarında hem de dış alımda yükselmeler olmuştur. AB ülkeleri uluslararası ticaretin giderek artan fiyat baskılarına karşı tüm tarımsal ürünlerde olduğu gibi arıcılarını da fiyat desteklemeleriyle korumuş, arıcılığın ve arıcıların ayakta kalmasını sağlamıştır. Topluluk, ulaştığı refah düzeyi nedeniyle de tarım ürünleri dış alımında son derece seçici davranmaya başlamıştır. Bu nedenle dış satımcı ülkelerin AB pazarlarına girmeleri her geçen gün zorlaşmaktadır. Bu bakımdan Avrupa Birliği ülkelerine bal dış satımında her gün yeni zorluklarla karşılaşılacağı beklenmelidir.

Bugün ülkemizde katkı, kalıntı ve taklit bal olayıyla karşı karşıya bulunulmaktadır. Bu durum, gerçek bal üreticilerini son derece mağdur etmiştir. Balda yaşanan bir diğer sıkıntı da Çin'den; İran'dan kaçak olarak ya da sınır ticareti yoluyla giren baldan kaynaklanmaktadır.

Yaşanan sıkıntıların kaynağı, başta Hükûmet olmak üzere gereğinden çok fazla nişasta bazlı şeker üretimine izin veren yönetimler; özellikle doğudaki sınırlardan ve Sarp kapısından yurda kaçak giren İran ve Çin ballarını görmezden gelen gümrük görevlileri; bala yapılan çeşitli hileleri belirleyip gidermede yetersiz kalan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile personelinin tüketimi için aldığı balda gerekli titizliği göstermeyen kamu kurumlarıdır.

Yaşanan duruma bakıldığında, arıcıların Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden almış oldukları işletme kredilerini ödeyemeyecekleri; kışlık bakım yapabilmeleri için Hükûmet tarafından maddeten desteklenmeleri gerektiği ortaya çıkmaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110) (x)

BAŞKAN – Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Geçen birleşimde, tasarının tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ile Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Atila Emek’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Emek.

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun üzerinde değişiklik yapan kanun tasarısıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sayıları 5-6 milyonu bulan ve yurt dışında yaşamlarını sürdüren yurttaşlarımızın seçme hakkının daha da iyileştirilmesi ve sistematik hâle getirilmesini amaçlayan bu kanun tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz.

Genel gerekçede açıklandığı üzere, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının seçme ve seçilme hakkı kaynağını Anayasa’mızdan alan temel siyasi bir hak ve özgürlüktür.

Yapılmak istenen düzenlemelerle, yurt içinde yaşayan yurttaşlarımızın yanı sıra, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımız için de seçme hakkının daha rahat koşullar altında kullanılması öngörülmektedir.

                                 

(x) 110 S. Sayılı Basmayazı 27/2/2008 tarihli 70’inci Birleşim tutanağına eklidir.

Büyük çoğunluğu Avrupa Birliği ülkelerinde olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde hayat mücadelesi veren yurttaşlarımız ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamlarına katkılarını hep sürdürmüşlerdir. Seçme haklarını gümrük kapılarına giderek kullanan bu yurttaşlarımız ülkemizin siyasi hayatına yeterince katılamamışlardır.

Konuyla ilgili olarak, 23/7/1995 tarihli ve 4121 sayılı Kanun ile Anayasa’nın 67’nci maddesine “…yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy haklarını kullanabilmeleri amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler.” hükmü eklenmiştir. Eklenen bu hüküm yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın seçme hakkını düzenlemiştir. Ancak, konu hakkında on iki yıl geçmesine rağmen kanuni bir düzenleme yapılamamış, yurt dışında yaşayan yurttaşlar oylarını gümrük kapılarında kullanmışlardır.

Bu eksikliğin giderilmesi bakımından tasarının Genel Kurula gelmesi yerinde olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu tasarıyı destekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda yapılan düzenlemeler yurt dışında yaşayan yurttaşlarımız için seçme hakkının kullanılmasında yeni olanaklar sağlamaktadır. Bu bağlamda özel seçmen kütüklerinin oluşturulması da, ayrıca, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın bulundukları yerde oy kullanmalarına olanak sağlayan düzenlemeler getirmiştir. Bununla ilgili olarak Ankara İl Seçim Kuruluna bağlı olmak üzere Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu oluşturulması öngörülmüştür.

Bu tasarıyla ayrıca, yurt dışındaki seçmenlerin mektup, sandık, elektronik oylama ve gümrük kapılarında oy kullanma yöntemi benimsenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yurt dışında yaşayan yurttaşlarımız için bu düzenlemeyi yaparken seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri hakkında yurt içinde sorun teşkil eden bazı tespitlerimi sizlerle paylaşmak isterim. Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz üzere yurttaşlarımızın Anayasa’dan gelen seçme hakkını kullanmaları, her türlü tartışmadan uzak, özgür iradeleriyle sandıkta oylarını verebilmelerinin sağlıklı ortamının sağlanmasıyla mümkündür. Bildiğiniz üzere ve hepimizin yaşadığı gibi seçmen kütüklerinin güncelleştirilmesinde maalesef çok sorunlar yaşanmaktadır. Özellikle yakın, geçtiğimiz seçimlerde, 22 Temmuz seçimlerinde çok ciddi sorunlarla karşı karşıya gelinmiştir. Bu bağlamda bilhassa seçmen kütüklerinin güncelleşmesinde, ikametgâhlarına ve seçim sandığı çevresine göre yazılan yurttaşlarımızın bir süre sonra çok daha değişik yerlerde, seçim sandık çevrelerine oylarının kaydığı ve 22 Temmuz sabahı birçok seçmen yurttaşımızın bazı ilçe sınırlarını aşan, hatta çok daha değişik bölgelerde seçmen konumuna geldiği maalesef acı bir tespit olarak yaşanmıştır ve öyle bir durum ortaya çıkmıştır ki merkezî sistem çöktüğü için yurttaşlarımız çok çaresiz kalmışlardır. Bu bağlamda değerli arkadaşlarım, bunun özellikle Yüksek Seçim Kurulunca, ilçe seçim kurullarınca ve yetkili tüm kurum ve kurullarca çok ciddi bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Çünkü seçim, yurttaşımızın iradesini özgürce ve sağlıklı bir şekilde kullanmasıyla ancak sağlıklı sonuçlarını verecektir.

Diğer bir konu da değerli arkadaşlarım, yerel seçimlerle ilgili siz sayın milletvekillerinin, hepimizin, bize ulaşan şikâyetleri olarak geçmiş seçimlerde… Şimdi yerel seçim yılına bir yıl gibi bir süre kaldığına göre, “taşıma seçmen” dediğimiz bir durum, maalesef özellikle yerel seçimlerde, belediye seçimlerinde, o yörede yaşayan insanların özgür iradeleriyle bölgede, belediye seçimlerinde, belediye başkanlığı, belediye meclisi üyelerini seçerken taşıma seçmenler, orada oturan insanların arzuladığı sonuçların doğmasını engellemekte ve sadece yerel seçimlerle ilgili, o taşıma seçmenler, seçimlere gölge düşürmektedir. Öylesine ki bazen üniversitelerden, bazen değişik illerden, ilçelerden seçmenler o yöreye taşınabilmekte ve o insanlar sadece yerel seçimlerde oy kullanmaktadır ve bu ciddi olarak toplumda bir sıkıntı yaratmaktadır. Bir milletvekili olarak, geçmiş dönemlerde bunu bizzat yaşamış ve o sıkıntıları, o şikâyetleri dinlemiş bir arkadaşınız olarak milletin kürsüsünden bunu dile getiriyorum. Mutlaka bunun önlenmesinin yolları da bulunmalıdır diyorum ve bu konuda, biz Parlamento olarak gerekirse üzerimize düşeni, ama Yüksek Seçim Kurulu da yasal çerçevede gerekli önlemleri almalıdır.

Değerli arkadaşlarım, millî irade tecelli ederken, seçmen oyunu kullanırken, her türlü kuşkudan ve tartışmadan uzak, özgür biçimde tercihini yapabilmeli ve bu böyle sonuçlanmalıdır. Bunun için her türlü önlemi almak bütün kurumlara ve bütün çevrelere düşen bir görevdir.

Değerli arkadaşlarım, oyların sayım ve döküm ve tutanaklara geçirilmesiyle ilgili de ciddi bir sorun yaşanmaktadır. Şimdi onu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle sandıklar açılıp sandık kurulları oyların sayım ve dökümünü “Örnek 86” diye bir tutanağa yazmaktadırlar. Sandık kurulu tarafından imzalanmış olan bu tutanakta sandık numarası, siyasi partilerin aldığı oylar, geçerli, geçersiz oyların tümü gösterilir.

Bir de siyasi partilere verilen Örnek 87 vardır. Bu Örnek 87 cetvelinde sadece sandık kurulunun imzaları mevcut olup siyasi parti temsilcilerine boş olarak verilir. Siyasi parti temsilcisi orada kendi partisinin aldığı oyu bu cetvele yazar, siyasi partilere ulaşan ve sayım sonuçlarına ilişkin geniş bilgi içermeyen tutanak, Örnek 87 doğru bilgi akışı sağlamadığı için ciddi sıkıntılar yaratmaktadır. Bu nedenle siyasi partilere sayım sonrası Örnek 86’nın verilmesi için bir düzenleme de mutlaka yapılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklediğimiz ve yerinde bulduğumuz yurt dışındaki yurttaşlarımıza seçme hakkının verilmesi önemlidir. Böylece yurttaşlarımıza Anayasa’dan doğan haklarının kullanılmasına olanak tanınmaktadır. Ancak, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın tek sorunu seçme hakkının tanınmasından ibaret değildir. Gurbetçi olarak anılan ve tanınan bu kardeşlerimiz gurbet ellerde ülkesinden, ailesinden ve yakınlarından ayrı, zor koşullarda yıllarca çalışmış, alın teriyle biriktirdikleri paralarla bir gün yurda dönüp huzurlu bir yaşam sürmeyi düşünürken birtakım istismarcılar bu birikimleri acımasızca, vicdansızca hortumlayıp ellerinden almıştır. Kimi holdinglerin kuruluş sermayesinde, hortumlanan bu paralar vardır. Vurguncular yurttaşlarımızın manevi duygularını, inançlarını istismar ederek acımasızca yılların birikimlerini ellerinden almayı başarmışlardır.

Değerli arkadaşlarım, konuyla ilgili olarak 22’nci Dönem Parlamentosunda Meclis Araştırma Komisyonu kurulmuş, sayfaları binleri bulan raporlar hazırlanmıştır. Sözü edilen raporlar yüce Meclis tutanaklarında mevcuttur. Bu olayın mağduru olan yurttaşlarımız, yüce Meclis çatısı altında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu ziyaretleri sırasında, yapılan bu vurgunun ve hortumlamanın boyutunun 10 milyar avroya ulaştığını gözyaşları arasında dile getirmişlerdir. Hortumlanan yurttaş sayımızın 500 bini aştığı, yine yurttaşlarımız tarafından ifade edilmiştir. Meclis Araştırma Komisyonunun 335 sıra sayılı Raporu’nda da bu konuyla ilgili geniş bilgiler ve tespitler yer almaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bir Almanya seyahatimde, ikinci kuşaktan, Almanya üniversitelerinde hukuk fakültesini bitirmiş, Alman yasalarına göre Almanya’da avukatlık yapma hakkını kazanmış ve şu anda Bremen şehrinde avukatlık yapan bir Türk meslektaşımızla bu konuda bir söyleşimiz oldu, onu paylaşmak istiyorum. Şunu söyledi avukat arkadaşımız: “Sayın Vekilim, ne olur Parlamento olarak bu olayı çözüme kavuşturun. Çünkü, bu insanlar bize geliyor; bu insanlar perişan, bu insanların yuvaları yıkıldı, sağlıklarını kaybettiler, depresyonlara girdiler. Ne olur milletin vekili olarak Parlamentoda bu konuyu mutlaka çözmelisiniz, çözüme kavuşturmalısınız.” Şimdi, ben, oradan aldığım bu durumu ve daha önce ifade ettiğim Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna gelen, yurt dışındaki gurbetçilerimizden aldığım bu durumu, milletin kürsüsünden, bir kere daha siz milletin vekilleri arkadaşlarımla paylaşıyorum.

Sayın milletvekilleri, bu hortumu yapanlar, ne acıdır ki toplumun içinde boy göstermekte, kimi siyasilerle cenaze törenlerinde beraber olmakta ve hatta cenaze namazında birlikte saf tutmaktadırlar. Yurt dışındaki yurttaşlarımızın bu acısı, bu ıstırabı devam etmektedir. Ama ne acıdır ki temel ceza yasalarında değişikliklerle bunlara örtülü aflar çıkarmayı biz bunlara bir imkân olarak da sunmuş olarak, o insanların ıstırabı devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 22’nci Dönemde hep söyledik, bunun için siyasal iktidar ve AKP’nin çözüm için getireceği yasa tasarılarına ve tekliflerine destek vereceğimizi hep ifade ettik. Bir kere daha, 23’üncü Dönemde bu acının bir nebze de olsa dinmesi için ve yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın uğradığı bu haksızlığın ve hukuksuzluğun ortadan kaldırılması, yılların alın teri, el emeği helal paralarının iadesinin sağlanması için siyasal iktidarı ve AKP çoğunluğunu göreve çağırıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda yapılacak tüm düzenlemelere destek vereceğimizi açıkça ifade ediyoruz. Gelin, bu acıya ve ıstıraba son verelim diyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının yasalaşmasıyla yurt dışında yaşayan yurttaşlarımız seçme haklarını en iyi şekilde kullanma olanağına kavuşacaklardır. Bu hakkı yurttaşlarımızın en iyi şekilde değerlendireceği ve kullanacağı inancıyla, kendilerine bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum.

Yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın seçme hakkını kullanmasını kolaylaştıran bu yasa yanında, diğer sorunların ve özellikle biraz önce sizlerle paylaştığım hortumcuların ellerinden aldığı alın teri paralarının kendilerine iadesi için gerekli yasal ve hukuki düzenlemeler bu yüce Parlamento tarafından mutlaka gerçekleştirilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak tasarıyı desteklediğimizi ve olumlu oy vereceğimizi ifade eder, yüce Meclise grubum ve şahsım adına sevgiler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emek.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Şerafettin Halis.

Buyurun Sayın Halis. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri şahsım ve parti grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün 12 Mart. Bugünün Türkiye’nin siyasal, sosyal tarihinde önem arz eden bir yönü var. Otuz yıl önce bugün, ülkemizde demokratik hak arayışlarını sindiremeyen güçler, 12 Mart Muhtırası’yla var olan demokrasiyi askıya alarak 12 Eylül darbesinin hazırlanmasına yol açtılar. Her on yılda bir demokrasiyi kesintiye uğratan bu anlayışın sahipleri yargılanıp sorgulanmadıkları içindir ki, ne yazık ki bu anlayış alışkanlık hâline gelerek postmodern darbe ve e-muhtıra şeklinde günümüze kadar devam edegelmiştir.

Sorgulanıp yargılanması bir yana, bugün, ne yazık ki Türkiye’nin, Türkiye yargısının temel kurumlarından biri olan Danıştay Başsavcısının darbeleri över, savunur mahiyetteki açıklamaları da Türkiye siyaseti, Türkiye demokrasisi ve Türkiye yargısı için bir ayıptır. Bunu kınıyorum ve böyle bir anlayışın bir daha Türkiye’de yaşanmamasını temenni ediyorum.

Yine on üç yıl önce bugün, İstanbul Gazi Mahallesinde oturan Alevi yurttaşlara yönelik hukuksuz uygulamalar ve akabinde 22 Alevi yurttaşın öldürüldüğü olayların yaşandığı gün. Ölenleri saygıyla anıyor, böyle olayların yaşanmaması dileğinde bulunuyorum. Demokratik bir sistem yakalanmadıkça da benzeri olayların yaşanacağı kaygısını taşıyorum.

Değerli milletvekilleri, yönetim sistemlerinin demokratik sayılabilmesinin en temel özelliği, o ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin geçerliliğidir. Halk iradesi, yönetim ilkesinin temelidir. Bundandır ki insanların, yaşadıkları ülkelerin yönetimlerine katılması, seçme ve seçilme haklarıyla söz ve karar sahibi olması ulusal yasalarla belirlendiği gibi, uluslararası bildiri ve sözleşmelerle de güvence altına alınmıştır.  Çağdaş dünya için bu kadar önem arz eden bu haklar, Türkiye Anayasası’nın 68’inci maddesinde “Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” denilerek ülkemiz için olan önemini arz etmiştir.

Demokrasilerde siyasi partiler ve seçimler, birbirlerini tamamlayan ve birbirlerinden ayrı düşünülemeyen kavramlardır. Partiler, program, amaç ve hedeflerini gerçekleştirmek için yetkiyi, halktan, seçim yoluyla alırlar. Ancak, Anayasa’da siyasi partilerin ve seçimlerin demokrasi için önemi vurgulansa da ne yazık ki ülkemizde antidemokratik içerikli Seçim ve Siyasi Partiler Yasası’yla yapılan seçimler hiç de çağdaş, demokratik normlara denk düşmeyen sonuçlar vermiş, adalet ve istikrardan yana bir karakter gösterememiştir.

Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde olmayan, ülkemizdeki demokratik katılımcılık ilkesine aykırı yüzde 10’luk seçim barajıyla, ifade ve hareket özgürlüğünün kısıtlandığı koşullarda yapılan seçimler, yine ne yazık ki Anayasa’da partilere ve seçimlere atfedilen önemi boşa çıkartmıştır hep. Açıkçası, temsilde adalet, yönetimde istikrar anlayışından dem vurulsa da adalet istikrara kurban edilmiş, ister istemez adaleti bulmak da olanaksız hâle gelmiştir. Bu istikrarsızlığın ve adaletsizliğin acısını ülkemizin emekçi, yoksul halk yığınları çekmiştir. Her seferinde, yaşanan acılar, demokrasinin önemine duyulan ihtiyacı daha da yakıcı bir şekilde hissettirmiştir.

Değerli milletvekilleri, demokrasiyi yakalamanın temel yollarından biri, adaletli bir seçim sistemiyle etnik, inançsal, kültürel, düşünsel farklılıklarına rağmen toplumun tüm kesimlerinin parlamentoda temsil hakkını almalarından geçer. Bugüne kadarki seçim sistemlerinde ve yasalarında defalarca değişiklik yapılmak istenmiş, her seferinde de sonuç demokratik bir uygulamaya tekabül etmemiştir. Özellikle de 12 Eylül Anayasa’sıyla kendisini çok daha açık gösteren bu antidemokratik sistemin çoğu çevrelerce de beğenilmeyip değiştirilmek istenmesine rağmen -yine diyoruz- bir türlü değiştirilememiş, değiştirilmek istenmemiş, gelişecek demokrasiden korkulmuştur âdeta.

Başta Kürtler olmak üzere, Alevilerin, emekçilerin, farklı azınlıkların ve resmî ideolojiye muhalif tüm kesimlerin Parlamentodaki temsiliyetinden rahatsızlık duyulmuştur. Bu yüzdendir ki istikrar bahane edilerek yüzde 10’luk seçim barajında ısrar edilmiştir.

Kuşkusuz ki temsil ve adalet açısından en tartışmalı seçim, 3 Kasım 2002 milletvekili genel seçimleri olmuştur. Yüzde 10’luk barajda ısrar edenlerin bir kısmı, bu seçimlerde, kurmuş oldukları bu barajda boğulmaktan kendilerini kurtaramamışlardır. Seçmenin yüzde 46’sına bu seçimlerde temsiliyet hakkı kaybettirilerek var olan kısmi demokrasi daha da yara almıştır. Bu seçimlerde, bazı illerde yüzde 50’nin üzerinde oy alan günün partisi DEHAP da parlamentoya girememiştir. Dolayısıyla, çözüm bekleyen Kürt sorunu daha da çıkmaza girmiş, yüzde 10’luk seçim barajıyla istikrar arayanların adaleti daha da kaybolmuştur böylece.

Yine, 2002 seçimlerinde, AKP yüzde 32’lik oy oranıyla yüzde 66’lık temsil gücü, CHP yüzde 19’luk oy oranıyla yüzde 32’lik temsil gücü elde etmiştir. Temsil hakkı değil, temsil gücü. Yani, toplam yüzde 53’lük oy oranıyla yaklaşık yüzde 100’lük temsiliyet sağlanmıştır. Hak ve adaletle uzaktan yakından bağdaşmayan bu tablonun derin bir temsiliyet sorunu yarattığı da açıktır.

Değerli milletvekilleri, düşük seçim barajlarının koalisyonları doğurduğu, koalisyonların istikrarsızlık yarattığı bahanesiyle yüzde 10’luk seçim barajında diretmenin ne kadar antidemokratik anlayış olduğu bir yana, bir de ne kadar gerçek dışı olduğuna bir bakalım.

Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 5’in üzerinde seçim barajı yok. Dokuz ülkede baraj sıfır. Seçim barajının olmadığı İtalya’da demokrasiye geçildiği 1946 yılından bu yana tek partili iktidar kurulamamış. Parlamentoya giren küçük partiler grup oluşturmak için hep ittifaklar oluşturmuşlar. Bugün de bu küçük partiler sağda “Özgürlük Evi”, solda “Zeytin Dalı” adları altında birleşmişler. Avrupa Birliğinin on yedi ülkesinde koalisyon hükûmetleri var. İstikrarları da adaletleri de tartışma götürmeyecek kadar ortada. Türkiye’nin adalet ve istikrarını söz konusu bu ülkelerle kıyaslamanın bir gereğinin de olmadığını düşünüyorum.

Buradan yola çıkarak istikrarla tek parti yönetimini, istikrarsızlıkla koalisyonları eş anlamlı görmek büyük bir yanılma ve yanıltmadır. Her tek parti yönetimlerinde istikrar aramak, diktatöryal bir sisteme duyulan özlem değilse bile, böyle bir anlayışın kendi dışındaki farklılıklara karşı duyulan tahammülsüzlükten başka da bir şey olmadığı açıktır, demokrasilerde yeri yoktur. Özellikle de demokrasinin özümsenip bir kültür hâline getirilmediği, gelmediği bizim gibi ülkelerde tek başına yasaları değiştirme çoğunluğunu yakalamış tek parti hükûmetinden demokrasi ve adalet beklemek de beyhude bir bekleyiştir. Daha geçen hafta yerel yönetimler üzerine yapılan görüşmelerde AKP’nin muhalefet partilerini dışlayan tavrı bunun en açık örneği olarak yaşanmıştır. Böyle iktidarlaşmalar muhalefeti yok sayarak anlamadan, sorgulayıp irdelemeden, otomatik makine gibi çalışan kendi milletvekillerinin parmak kaldırıp indiren oylamalarıyla, dediğim dedik bir anlayışla istikrar sağlamaya çalışmaktadırlar.

Bir yasama organında toplumsal sorumluluk duyulmadan, bireyin ve yurttaşların hakları üzerinde vicdan muhasebesi yapılmadan, yalnızca nicel çoğunluktan alınmış bulunan güçle hareket ediliyorsa bu, demokratik yönetimlerin karakteri değil, olsa olsa diktatöryal yönetimlerin karakteri olur. AKP’nin yaptığı da budur. (DTP sıralarından alkışlar) Bugüne kadar muhalefet partilerinden gelmiş yüzlerce teklif ve önergenin kabul görmemiş olması bunun açık ve somut bir ispatıdır. Böylesi durumlar, iktidarı aymazlığa, muhalefeti acze, ülkeyi açmazlara ve çıkmazlara götürür, adaletsizliği ve istikrarsızlığı hâkim kılar. Eğer istikrardan yönetilenlerin yönetenlere karşı uysal koyun misali sessizliği, yani muhalefetsizliği algılanıyorsa o zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin en istikrarlı dönemi tek partili dönem ve 12 Eylül süreci olarak kabul görmek durumundadır.

Tek partili dönem bir yana, şu an içinde bulunduğumuz Parlamentodaki milletvekillerinin bir kısmının da mağduriyetten nasibini almış olduğu 12 Eylül sürecini bir hatırlayalım. İçlerinde yaşı on altıya daha yeni girmiş çocukların da bulunduğu, sağcı solcu denmeden, 50 genç idam edilmiş, binlerce insan işkence tezgâhlarından geçirilerek tutuklanmış, yüzlerce faili meçhul ve kayıp yaşanmış; Parlamento feshedilerek siyasi partiler başta olmak üzere, sendikalar ve sivil toplum örgütleri kapatılmış, basın susturulmuş; yargı çok açık bir şekilde vesayet altına alınarak, generallerin görüş ve emirleri yargıda karar olmuştur. Buna adalet ve istikrar denebilirse işte adalet de istikrar da burada! Anlaşılıyor ki istikrar ve adaleti bozan partilerin çokluğu ve çok sessizliği değil, tam aksine, partilerin yokluğu ve tekliğidir, siyasete yapılan hukuk dışı müdahaledir.

Değerli milletvekilleri, bugün burada tartışmakta olduğumuz yasa tasarısı, yurt dışındaki yurttaşlarımızın oylarını kullanmalarına kolaylık getiren düzenlemeler içermektedir. Önemlidir çünkü seçim hakkı anayasal bir haktır, böyle bir düzenleme zorunludur. Ancak bu durum, yalnızca yurt dışında yaşayan yurttaşlarımız için değil, yurt içinde de kendi seçim alanları dışında bulunan yurttaşlarımız için de bir sorundur. Yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın bulundukları yerlerde oy kullanmalarına sağlanacak kolaylıklar yurt içinde de kendi seçim bölgelerinde bulunmayan yurttaşlarımız için de sağlanmalıdır ve gereklidir.

Ayrıca tartıştığımız bu yasa tasarısında yurt dışındaki oyların nasıl kullanılması gerektiği üzerinde düzenleme yapılırken oyların kime, kimlere kullanılması noktasındaki düzenlemeden kaçınılmıştır. Söz konusu tasarının 9’uncu maddesinde, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’un 94’üncü maddesine eklenen yurt dışında seçmenlerin oy verme yöntemleri ve genel ilkeler (a) bendinde “Yurt dışı seçmenler, milletvekili genel seçimi, cumhurbaşkanı seçimi ve halk oylamasında oy verebilirler.” der. “Yurt dışı seçmenler sadece seçime giren partilere oy verebilirler…” gibi sınırlama içeren bir ifadeyle devam eder. Öncelikle siyasi partilere oy verdirtip bağımsız adaylara verdirtmemek çok açık bir şekilde Anayasa’nın eşitlik ilkesine çok açık bir müdahaledir. Seçmeni tercihlerinde seçeneksiz bırakan, seçme hakkını kısıtlayan bir uygulamadır. “Seçimlerin serbestliği” ve “oyların eşitliği” ilkesine de aykırıdır. Diğer yanıyla, seçim sonuçları üzerinde halkın, seçmenin iradesini dışlayan, seçim sonuçlarını adaletsizce değiştiren bir rol oynar. Oysaki seçme hakkı, seçmenin istediği parti ya da kişiye oy vermesi anlamına gelir. Ayrıca, oyların yalnızca siyasi partilere verdirtilmesi, seçme hakkının ihlali olduğu kadar seçilme hakkının da ihlalidir.

Değerli milletvekilleri, böyle bir seçme ve seçilme yöntemiyle alınan sonuçlar üzerindeki hukuksuzluğun en somut örneğini son 22 Temmuz seçimlerinde yaşayarak gördük. Bunlardan yalnızca bir tanesini dikkatlerinize sunacağım. İl Hakkâri. 3 milletvekiline sahip olan bu ilimizde resmî olmayan seçim sonuçlarına göre AKP 1, bağımsızlar 2 milletvekili çıkarıyor. AKP’nin itirazı üzerine, yurt dışından gelen oylar, gümrük oyları yeniden sayılıp dağıtıma tabi tutuluyor. Tabii ki bu oyların nasıl sayılıp nasıl dağıtıldığı da bir muamma. Resmî olmayan sonuçlara göre, ajanslarda, kazandığı, beş gün yazılıp, yayınlanan bağımsız milletvekili Sebahattin Suvağcı’nın milletvekilliği düşüyor, önceki sayımlarda daha az oy almış olan AKP’nin kaybetmiş olan adayı milletvekili oluyor. Milletvekilliği elinden alınan Sebahattin Suvağcı Yüksek Seçim Kuruluna başvuruyor. Yüksek Seçim Kurulu “Yasal düzenleme gereklidir.” diyerek başvuruyu reddediyor, dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor. Yüksek Seçim Kurulunun yasal bir düzenleme gereğini belirtmiş olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmiş olan bu davada hukukçulara göre Türkiye’nin suçlu bulunacağı bekleniyor. Anlaşılan o ki mevcut yasa ve düzenlemeye göre Hakkâri seçimleri iptal edilemiyor, gümrük oyları geçersiz sayılamıyor, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bu hukuksuzluğun giderilmesi ve son bulması da bu Parlamentoya, yani bizlere düşüyor. Gerçekten de demokrasiye, demokrasinin erdemlerine inanılıyorsa, temsilde adalet ilkesinin yaşatılması isteniyorsa yurt dışındaki yurttaşlarımızın kullanacağı oyların yalnızca siyasi partilere değil, bağımsız adaylara da kullanması yönünde bir düzenleme gerekmektedir ve getirilmelidir.

Yurt dışı seçmeni Türkiye’de kayıtlı olduğu il, ilçe ve seçim çevresi için oy kullanabilmeli, gümrük kapılarına ve oy kullanılacak yerlere seçime giren tüm adayları kapsayan seçim pusulaları verilmelidir. Yurt dışı seçmenler için tasarıda belirtilmiş olan “Yalnızca milletvekilliği genel seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve halk oylamasında oy verebilirler.” sınırlandırmasının kaldırılarak yerel yönetim seçimlerinde de oy vermeleri sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, demokratik bir Türkiye’nin yaratılabilmesi için Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ve Siyasi Partiler Yasası’nın demokratik düzenlemelere ihtiyacı var ve bu düzenlemelerin getirilmesi gecikmiş, gecikilmiş bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Ülkemizde yakıcılığı gün geçtikçe artan Kürt sorununun çözümü önünde engel olarak duran yüzde 10’luk seçim barajı Avrupa Birliği ülkeleri düzeyine düşürülmelidir. Demokrasinin ayıbı olan siyasi parti kapatma anlayışından kesinlikle vazgeçilmeli, ülkenin güvenliğine bir tehdit oluşturmadıkça, şiddete başvurmadıkça, çağdaş uygarlık değerlerinden vazgeçilmedikçe partiler kesinlikle kapatılmamalıdır. Seçime girmiş partilere almış oldukları oy oranında bütçeden yardım yapılmalıdır. Demokrasinin açıklık ilkesi esas alınmalı, her seçimden sonra çöplüklerde ve kalorifer kazan dairelerinde çıkan oy pusulalarının seçimleri şaibeli hâle getiren manzaraları yaşanmamalıdır.

Yine, demokrasinin “açıklık, katılımcılık ve çoğulculuk” ilkesi gereği herkesin bulunduğu alanlardan ülkenin yönetiminde söz ve karar sahibi olmasının yolunu açacak yerel yönetimler reformu yapılmalıdır. Merkezî yönetimin “yerel yönetimleri vesayet altında tutma” zihniyetinden vazgeçilmelidir.

Seçim propagandası resmî dilin yanında ülkedeki diğer ana dillerle de yapılabilmelidir. Partiler Yasası’nda yapılacak yeni düzenlemelerle partiler mutlaka lider sultasından kurtarılmalıdır. Parlamento erkek egemen özünden ve görüntüsünden arındırılarak daha yüksek düzeyde kadın temsiliyetine kavuşmalıdır.

Karanlığı da aydınlığı da yakalamak bizlerin ellerindedir. Biz DTP olarak söz konusu bu tasarının bu hâliyle ülkemiz demokrasisine sunacağı katkıdan çok, demokrasiyi yaralayan yanının olduğunu görüyoruz ve desteklemeyeceğimizi belirtiyoruz.

Aydınlık bir Türkiye inancıyla, hepinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halis.

Şahıslar adına ilk söz İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş’ın.

Buyurun Sayın Ataş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Anayasa’nın “Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları” başlıklı 67’nci maddesinde, vatandaşların seçme, seçilme ve halk oylamasına katılma hakları düzenlenirken seçimler ve halk oylamasının serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılacağı, on sekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşının seçme ve halk oylamasına katılma haklarına sahip olduğu ve bu hakların kullanılmasının kanunla düzenleneceği öngörülmüştür.

Anayasa Mahkemesine göre seçme ve seçilme hakkı demokratik devlet yönetiminin “olmazsa olmaz” koşullarındandır. Serbest seçilme hakkı, özgür ve demokratik yönetimin ön koşulu, hukuksal simgesidir. Bu nedenle, seçim özgürlüğünün, Anayasa’nın ve ona uygun olarak çıkarılacak yasanın belirleyeceği zorunlu durumlar dışında kısıtlanmaması gerekir.

Yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy verme hakkı, ülkemizde ilk defa, seçimlerin temel hükümlerini düzenleyen 298 sayılı Kanun’un 94’üncü maddesinde 23/5/1987 tarih ve 3377 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle 1987’den itibaren tanınmış, ancak bu hakkın da sadece gümrük kapılarında kullanılması esası benimsenmiştir. Daha sonra, Anayasa’nın 67’nci maddesinin ikinci fıkrasında 23/7/1995 tarih ve 4121 sayılı Yasa’yla yapılan değişiklikle, yurt dışında bulunan Türk vatandaşlarının oy hakkını kullanabilmeleri amacıyla uygulanabilir tedbirlerin yasayla alınması kabul edilmiştir. Böylece, bu değişiklikten önce 3377 sayılı Yasa’yla yurt dışındaki vatandaşlara tanınan oy verme hakkı, bu kez anayasal dayanağa kavuşmuştur.

Anayasa Mahkemesine göre “Seçimlerin serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına uygun olarak yapılması” ilkesi, yurt içindeki ve yurt dışındaki vatandaş ayrımı gözetilmeksizin tüm yurttaşları kapsayan anayasal bir haktır. Bu hakkı yurt içinde olanların kullanmaları nasıl tartışmasız bir olgu ise yurt dışında olanların kullanmalarını sağlamak da demokrasinin yadsınması olanaksız bir gereğidir. Demokrasinin koşularından birisi olan katılım, seçmen niteliğini taşıyan her yurttaşın oyunu kullanmasına olanak vermek ve bunu sağlamakla anlam kazanır. Oy kullanmayı güçleştirme, sınırlama, kimi koşullara bağlama, az ya da tümüyle olanaksız kılarak yoksun bırakma hukuksallıkla asla bağdaşmaz. Devletin, yurt içindekilerin olduğu kadar yurt dışındakilerin de oy verme haklarını kullanmaları için gereken çalışmaları yapması kaçınılmaz bir görevdir. Devlet, vatandaşlarının herhangi bir nedenle bulunduğu yabancı ülkelerde oy kullanmalarını sağlayacak önlemleri alacaktır. Bunlar, Anayasa’nın nitelediği biçimde uygulanabilir olacaktır. Uygulanma olanağı yabancı ülkelerin antlaşmalar ya da anlaşmalarla kabul ettiği uluslararası kurallara, kendi ulusal kurallarına, günün koşullarına, karışıklılık ilkesine ve düzenlenecek protokol gereklerine bağlanabilir. Ayrıntıları tümüyle yasalaştırmanın güçlüğü açıktır.

Değerli milletvekilleri, görüşülen tasarıyla getirilen düzenleme, söz konusu Anayasa Mahkemesi kararında da vurgulandığı üzere, Anayasa’nın yasa koyucuya yüklediği bu görevi yerine getirmesi doğrultusundadır. Her ne kadar Anayasa ve 298 sayılı Kanun yurt dışında bulunan vatandaşlarımıza seçimlerde oy kullanma hakkını tanımış ise de bu hakkın ancak gümrük kapılarında kullanılabilecek olması, bu hakkı kullanmak isteyen vatandaşlarımız açısından fiilî bir zorluk oluşturmuştur. Zira bulunduğu ülkede oy kullanma imkânı yasal olarak bulunmadığından, vatandaşlarımız için hem iş gücü kaybı hem de ciddi mali külfet yükleyen bir uygulama ile oy kullanmak için Türkiye’ye gelme zorunluluğu bulunması, bu hakkın kullanılmasını âdeta bir eziyete dönüştürmüştür. Başka bir deyişle, seçme hakkı hukuken mevcut olmakla birlikte bu hakkın fiilen kullanılması neredeyse imkânsız hâle gelmiştir. Nitekim, 1987’den 2007’ye kadar yapılan altı milletvekili genel seçiminde gümrük kapılarında kullanılan oy sayılarına bakıldığında da bu durum açıkça görülmektedir. Örneğin, 2007’de 228.019, 2002’de 115.459, 1999’da ise 65.254 vatandaşımız gümrük kapılarında oy kullanmıştır. Yurt dışında bulunan ve sayısı milyonlarla ifade edilen vatandaşlarımızın çok az sayıda bir kısmının seçimlere katılmasının temel nedeni, bu vatandaşlarımızın bulunduğu ülkede oy kullanma imkânının olmamasıdır. Başka bir ifadeyle, ancak Türkiye’ye gelebilenler oy kullanabilmektedirler.

Geçmiş dönemlerde çeşitli siyasi partilerce veya milletvekilleri tarafından benzer nitelikli yasa teklifleri yapılmış ise de bunlar maalesef yasalaşamamış ve yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın en temel siyasi haklarından biri olan oy kullanma hakkının kullanılmasını zorlaştıran engeller bugüne değin devam etmiştir.

İşte, tasarıda öngörülen düzenlemeyle, Anayasa’nın 67’nci maddesinde belirtilen esaslara uygun biçimde yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın oy hakkını kullanabilmeleri amacıyla, uygulanabilir tedbirler getirilmektedir. Bu tedbirler kapsamında, bugün demokratik ülkelerin çoğunda kullanılan mektup, elektronik posta gibi oy kullanma yöntemleri ile oy kullanma imkânı sağlanmaktadır.

Tasarıda yurt dışı seçmenlerinin dört usulle oy kullanması kabul edilmiştir. Bunlar mektup, sandık, elektronik oylama ve gümrük kapılarında oy kullanmadır. Bu yöntemlerden hangisinin uygulanacağı ise yabancı ülkelerin iç hukukları dikkate alınarak Dışişlerinin görüşü üzerine Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenecektir. Anayasa’nın 79’uncu maddesi gereğince, seçimlerin başlamasından bitimine kadar seçimin düzen içinde, yönetimi ve dürüstlüğüyle ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma görevi Yüksek Seçim Kurulunundur. Bu itibarla, yapılan düzenleme Anayasa’ya uygundur.

Yine, tasarının 94/A maddesinde yurt dışı seçmenlerin milletvekili genel seçimi, Cumhurbaşkanı seçimi ve halk oylamasına katılarak oy kullanabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile de anayasal ilkelere paralel olarak yurt dışı seçmenlerinin oy hakkının sınırları belirlenmektedir. Zira, Anayasa’nın 127’nci maddesinin birinci fıkrasında yerel yönetimlerin karar organlarının Anayasa’nın 67’nci maddesinde yer alan esaslara göre kanunda gösterilen seçmenler tarafından seçileceği şeklinde yer alan hüküm, yerel yönetim organlarının kendileri için kanunda açıkça düzenlenmiş seçim çevrelerinde kayıtlı seçmenler tarafından seçilmesini, böylece, vatandaşların kendi beldesinin yönetimine doğrudan katılarak katılımcı demokrasi anlayışını egemen kılma amacını taşımaktadır.

Anayasa’nın 127’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “kanunda gösterilen seçmenler” ibaresi, her yerel yönetim birimi için 2972 sayılı Kanun’da belirlenmiş olan seçim çevrelerinde kayıtlı bulunan seçmenleri ifade eder. Dolayısıyla, 2972 sayılı Kanun gereği il genel meclisi seçimi için her ilçe, büyükşehir belediye başkanının seçimi için büyükşehir belediye sınırları içi, belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği seçimi için her belde bir seçim çevresi olduğu gibi, mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri seçimi için de her muhtarlık bir seçim çevresi olduğundan, bir seçim çevresinde kayıtlı seçmen o seçim çevresinde yapılan seçimlerin her biri için ayrı ayrı oy kullanacaktır. Bu nedenle, yurt dışında bulunan seçmenlerin bu tür seçimlerde oy kullanması söz konusu değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik hukuk devletinin bir gereği olarak daha çok vatandaşımıza oy kullandırma amacına yönelik bu düzenlemenin yurt dışındaki vatandaşlarımıza oy kullanma açısından büyük kolaylık sağlayacağı bir gerçektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ataş.

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) – Yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın anayasal nitelikteki seçme hakkını kullanmasına dair çeşitli yöntemler getiren bu düzenleme, kuşkusuz, demokratik katılımı artıracak ve demokrasimizi daha da güçlendirecektir.

Değerli milletvekilleri, biraz önce DTP Grubu adına söz alan arkadaşımızın konuşmasında ifade etmiş olduğu seçim sonuçlarıyla ilgili husus, hiç şüphesiz, Türk yargısında, Yüksek Seçim Kurulunda gerekli değerlendirmeler yapılarak sonuçlanmıştır. Bağımsız yargıya gölge düşürmek gibi, hiçbirimizin bir eylemi olmaması gerekir diye düşünüyorum. Bu itirazlar sadece bu dönemde değil, her dönemde yapılmıştır ve Yüksek Seçim Kurulunun kararları da tartışmasızdır.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bağımsız adaylar aday değil mi?

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) – Dolayısıyla, yargı kararlarına saygılı olmak hepimizin görevidir.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ataş.

Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, İstiklal Marşı’mızın kabulünün yıl dönümüdür. Bu münasebetle, başta merhum Mehmet Âkif olmak üzere, bu marşı yazan ve kabul ederek bize armağan eden Mehmet Âkif Ersoy’u ve o dönem bu Mecliste, yüce Mecliste görev yapan bütün milletvekillerimizi ve İstiklal Harbi’mizin kahramanlarını, gazilerini, şehitlerini rahmetle ve saygıyla anıyorum ve bir ortak temenni olarak da, Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bugün önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Bu tasarı vesilesiyle destek veren, görüş serdeden bütün parti gruplarımıza ve milletvekillerimize de teker teker, ayrıca teşekkür ediyorum.

Böyle bir yasayı gerçekleştirmek hepimizin için siyasi, ahlaki, vicdani bir borçtur. Uzunca bir zamandan beri, 60’lı yılların başından bu tarafa yurt dışında çalışan, yaşamak durumunda olan ama bugün Türkiye’nin elde ettiği ekonomik kalkınmada, her türlü başarıda büyük katkıları, büyük fedakârlıkları bulunan bu insanlara karşı, seçme ve seçilme hakkı açısından önem arz eden bu yasayı gerçekleştirmek, böyle bir yasal düzenleme yapmak hepimizin borcudur. Bu borcu bugün, inşallah, sizlerle beraber ifa etmiş olacağız.

Gerçekten, şu an yüz elli beş ülkede yaklaşık 3 milyon 784 bin kayıtlı -adrese dayalı sisteme göre- vatandaşımız yaşamaktadır.

Belki başlangıçta bu insanlar bulundukları yerlerde belli bir süre çalışıp Türkiye’ye döneceklerdi, ülkesine döneceklerdi. Ancak hayat şartları, gelişen dünya şartları ve başkaca sebeplerden dolayı, özellikle başta Avrupa olmak üzere yüz elli beş ülkede yaşayan bu vatandaşlarımızın önemli bir kısmı artık oralarda yaşamaktadır, oralarda iş kurmuşlardır, çocukları olmuştur, torunları olmuştur, dolayısıyla Türkiye’yle de bağlarını sürdürmek istemektedirler çok yönüyle. Bunun başında da en temel hak olan, Anayasa’da ve evrensel hukukta tanınmış olan seçme ve seçilme hakkının kendilerine verilmesi gerekmektedir.

Tabiatıyla, Anayasa’da bir kısım haklar ve özgürlükler yazılıdır, yazılacaktır. Bu hakların yazılması yetmez, bunları temenni etmek yetmez; bizlere düşen iş, bu yazılan hakları, temenni edilen hakları da temin etmek gerekir. İnanıyorum ki, uzunca bir aradan sonra, işte yurt dışında yaşayan 2 milyondan fazla vatandaşımızın bulundukları yerlerde seçme hakkını kullanabilmesi açısından önemli bir imkânı onlara getirmiş oluyoruz.

Esasen bunda zaruret de vardır. Demokrasi teorisinin de gereği olarak günümüzde insanlar demokratik süreçlere katılmak istemektedir. Bunların başında da seçme hakkının kullanılması gerekecektir. Kendi ülkesini yönetecek insanlara oylarıyla karar verecek, tercih yapacak ve böylece bu sürece katkı sağlamış olacaktır.

Bu yasa hazırlanırken ilgili kurumlarla uzun bir çalışma yapılmıştır, en başta Yüksek Seçim Kuruludur. Anayasa’nın 79’uncu maddesine göre seçimlerin düzen içerisinde ve dürüstçe yapılmasının temin edilmesi Yüksek Seçim Kurulunun görevidir. Dolayısıyla bu çalışma yapılırken en başta Yüksek Seçim Kuruluyla yakın bir temas ve çalışma içerisinde olarak ve devletin ilgili birimleri -ki, en başta Dışişleri Bakanlığı geliyor, bu çok önemlidir- ve diğer bakanlıklarla geniş katılımlarla toplantılar yapıldı ve olabildiği kadar gerçekçi bir yasa hazırlanmaya çalışıldı.

Hiç şüphesiz bu yasayla ilgili bazı eksiklikler olabilir, olabilecektir. Bu ilk düzenlemedir ve gerçekten de düzenlenmesi zor bir alanla ilgili bir düzenlemedir. Yüz elli beş ülkenin her birinin sistemleri farklıdır, mevzuatları farklıdır, konuya yaklaşımları farklıdır. Dolayısıyla hepsini bir araya getirip, vatandaşlarımızın bu hakkı kullanmasını mümkün kılmak için olabildiğince gerçekçi bir düzenleme yapılmaya çalışılmıştır. Bunun sonucudur ki, önemli ölçüde yetkiler Yüksek Seçim Kuruluna verilmiştir. Öngöremediğimiz ya da bugün mevcut olmayıp üç sene sonra, beş sene sonra karşımıza çıkabilecek güçlükleri aşabilmek noktasında her defasında yasal düzenleme yapmak yerine, bu konularda karar verme esnekliğini getirmek ve bunu da Yüksek Seçim Kuruluna vermek suretiyle, ümit ediyorum önümüzdeki dönemde bir önemli tecrübeyi gerçekleştirmiş olacağız. Bu uygulamaların sonucunda eğer yeni ihtiyaçlar hasıl olursa, şüphesiz onları da tekrar bir yasal düzenlemeyle ortadan kaldırma imkânı olacaktır.

Bu yasanın getirebileceği sayısız faydalar var. 2 milyondan fazla seçmen var diyoruz, ama gümrüklerde en son oy kullanan insan sayısı 225 bin civarındadır. Demek ki, oy kullanma hakkına sahip olan 10 vatandaşımızdan ancak 1’i gümrüklere kadar gelebilmiş ve böyle bir oy kullanma imkânını elde edebilmiştir. Ümit ediyoruz ki, önümüzdeki seçimlerde, genel seçimlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ve eğer başvurulacaksa referandumlarda artık bu vatandaşlarımız da Türkiye’deki olup bitenlerle ilgili fikirlerini, düşüncelerini, kanaatlerini ortaya koyabilecektir. Bu aynı zamanda siyasi iktidarların yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına daha yakından ilgilenme mecburiyetini de siyasi baskısını da beraberinde getirmiş olacaktır.

Dolayısıyla, önemli bir yasadır. Ayrıntılarına girmek istemiyorum. Arkadaşlarımızın bu konuda ortaya koyduğu düşüncelere ben de katılıyorum. Önemli bir yasayı birlikte gerçekleştirmiş olacağız. Bunun şerefi 60’ıncı Cumhuriyet Hükûmetine ve desteklerinizle inşallah yasalaştıracağımız 23’üncü Dönem Parlamentosuna ait olacaktır.

Yasanın şimdiden hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Şahısları adına ikinci söz, Konya Milletvekili Ahmet Büyükakkaşlar’ın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Büyükakkaşlar.

AHMET BÜYÜKAKKAŞLAR (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarı hem yurt içindeki hem de yurt dışındaki seçmenleri ilgilendirmektedir. Ayrıca, Yüksek Seçim Kuruluna yetki verilmesi ve sandık başında görev alan başkan ve üyeleri ilgilendiren düzenlemeleri de ihtiva etmektedir.

1961 yılından itibaren yurt dışına öncelikle çalışmak üzere gönderdiğimiz vatandaşlarımızın demokratik bir hak olan seçme hakkı, maalesef, 1995 yılına kadar hiç düzenlenmemiştir. 1995 yılında yapılan düzenleme ise yurt dışındaki vatandaşlarımızın sadece bazı gümrük kapılarında oy kullanmasını sağlamıştır.

Yurt dışında yaklaşık 5 milyonun üzerinde Türk vatandaşımız yaşamaktadır. Bu vatandaşlarımızın 3 milyonu seçme hakkına sahiptir, ama maalesef, gümrüklerde oy kullanma oranı ise yüzde 10’ları bile bulmamaktadır. Bu kanun tasarısı, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın demokratik hakları olan seçme haklarını kolaylaştırmakta ve bunun için yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın oy kullanmalarıyla ilgili işlemleri yürütmek üzere öncelikle Ankara İl Seçim Kuruluna bağlı olmak üzere “Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu” oluşturmaktadır. Ankara’da kurulacak olan bu Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu birden fazla da olabilir. Bunun kararını Yüksek Seçim Kurulu verecektir. Yani yurt dışındaki seçmenlerin oy vermesinde Yüksek Seçim Kurulunun görev ve yetkileri belirlenmekte, yurt dışı seçmen kütüğünün tanımı yapılmaktadır. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde hangi usulde oy kullanacağına yine Yüksek Seçim Kurulu gerekli incelemeleri yaptıktan sonra karar verecektir.

Yurt dışındaki seçmenlerin oy kullanma usullerinin dört şekilde yapılması düzenlenmektedir:

1) Mektupla oy kullanma. Adrese dayalı seçmen listelerinde bulunan adreslere seçim gününe yetmiş beş gün kala başlamak üzere seçmenlere gönderilen mektupla oy kullanabileceklerdir. Bunun detayları 9’uncu maddede belirtilmektedir.

2) Yurt dışındaki seçmenlerin sandıkta oy kullanması. Altyapısı ve seçimlerin güvenliğinin sağlandığı ülkelerde oy kullanma seçim gününe kırk beş gün kala başlar ve seçim gününe bir hafta kala sona erer.

3) Elektronik ortamda oy kullanma. Bazı ülkelerde altyapı tamamlandığında Yüksek Seçim Kurulu kararıyla elektronik ortamda oy verilmesidir ki, bu da seçimin yapılacağı güne otuz gün kala başlar ve seçim günü Türkiye saatiyle 17.00’de sona erer.

4) Gümrüklerde oy kullanma. Gümrük kapılarında oy kullanma, daha önce olduğu gibi, yurt dışından Türkiye’ye gelen seçmenler, seçimin yapılacağı günün yirmi beş gün öncesinden başlamak üzere seçim günü saat 17.00’ye kadar Türkiye’ye giriş ve çıkışlarda gümrük kapılarında kurulacak seçim sandıklarında oy kullanabileceklerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçmenler, Yüksek Seçim Kurulunun ülkelere göre yapacağı belirleme uyarınca bu dört oy kullanma usulünden ancak birinde oy kullanabilecekler ve kullanacakları oylar, milletvekili seçimlerinde, Cumhurbaşkanı seçimlerinde ve referandumlarda geçerli olacak.

Bu tasarı ile getirilen diğer konular ise şöyle sıralanabilir:

1) Yurt dışındaki seçmenlerin yurt dışı seçmen kütükleri oluşturuluyor.

2) Seçmen kütükleri her yıl güncelleştirilerek yenileniyor.

3) AK Parti İktidarı döneminde başlayıp 2007 yılında sonuçlandırılan ve İçişleri Bakanlığımız tarafından yürütülen adrese dayalı nüfus sayımı ve Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaraları ile, kısaca MERNİS projesi ile mükerrer oy kullanma imkânı kalmamıştır. Buna rağmen, mükerrer oy kullanmaya teşebbüs eden veya mükerrer oy kullanan kimseye cezai hüküm getirilmektedir.

4) Bu tasarı ile mükerrer oy kullanmayı önlemek için önceden kullanılan, uzun süre parmaktan çıkmayan boya uygulaması sona erdiriliyor. Bunun yerine, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası taşıyan herhangi bir kimlik ile oy kullanılabiliyor.

5) Seçimlerde görevlendirilecek seçim kurulları başkan ve üyelerine ödenecek gündelikler günün koşullarına göre yeniden düzenlemektedir. Buna göre verilecek günlük ücret, uygulamadaki memur maaş kat sayısı olan 600’den 1.200’e çıkartılmış olup bunun ne şekilde kullanılacağı yine Yüksek Seçim Kurulunun takdirine bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, yıllarca gurbet ellerde zor şartlarda para kazanarak ülkesine döviz getiren kıymetli kardeşlerimizin ülkesinin yönetimine katkıda bulunması amacıyla bu kanun tasarısı hazırlanmıştır. Demokratik hukuk devletinin bir gereği olarak yurt içinde ve yurt dışında bütün vatandaşların seçimlere katılması ve seçimlerde oy kullanması katılımcı demokrasinin bir gereğidir.

Yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanmasını kolaylaştıracak olan bu tasarıya yapacağınız katkılardan dolayı şimdiden teşekkür eder, bu tasarının memleketimize, milletimize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Büyükakkaşlar.

Tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine başlıyorum.

Toplam süremiz yirmi dakikadır.

Buyurun Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkürlerimi sunuyorum.

Yurt dışında yaşayanlarla ilgili olarak çıkartmış olduğumuz bu kanun hayırlı bir kanun olmuştur ancak o insanların seçmenin yanında seçilmeyle ilgili de istekleri vardır. Bununla ilgili bir çalışma yapılabilir mi?

Ayrıca yurt dışında yaşayan insanlarımızın -özellikle üçüncü kuşak nesil olduğu düşünülürse- çok büyük problemleri de vardır. Bu problemlerin başında millî ve manevi değerlerden yoksun bir şekilde yetişmeleri gelmektedir. Şu anda Almanya’da 35 binin üzerinde üniversite genci üniversitelerde okurken, 25 binin üzerindeki genç de hapishanede bulunmaktadır. Bundan dolayı da bu gençlerimize sahip çıkılması noktasında, şu an itibarıyla, Türkçe öğretimi ile ilgili Almanların kısıtlamalarıyla karşı karşıya bulunuyoruz yani Türkçe öğretmenlerinin oraya gitmelerini engellemeye çalışıyorlar. Hükûmet olarak bu noktada yani gençlerimize sahip çıkılması noktasında bir çalışma var mı? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Sayın Bakanım, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye’deki seçimlerde oy kullanmalarını önemsiyoruz ve destekliyoruz. Ama yaşadıkları Avrupa ülkelerinde oy kullanmaları, seçimlere aday olarak katılmaları ve seçimle gelinebilecek yerlerde görev almaları da hem onlar için hem de ülkemiz için çok önemlidir. Bu konuda Hükûmetinizin ne gibi çalışmaları vardır?

Bir diğer sorum: Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın oyları kadar kıymetli olan bir diğer varlıkları da alın terleridir, kazançlarıdır. Alın terlerinin gasp edilmesi ve sahip çıkılmadığı hissine kapılmaları onları üzmektedir. Kamuoyunda “holdingzede” olarak bilinen bu insanların paralarını geri alabilmeleri yönünde Hükûmetinizin ne gibi çalışmaları vardır? Avrupa’daki çalışanlarımız bu konuyu merak ediyorlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Atılgan, buyurun.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, birçok kesimden seçim günü oyunu kullanamayan insanlar var. Bunların başında da hava yollarıyla uçan insanlar var ve bu hava yollarında, her uçakta uçan 7-8 tane personel var. Bu konuda birçok arkadaş beni aradı ve oyunu kullanamadığını söyledi. Acaba, aynı gün oyunu kullanamayacak olan uçuş ekiplerine, yabancı ülkede yaşayan vatandaşlarımız için düşünülen havaalanlarında oy verme işlemi gibi bir usul koymayı düşünür müsünüz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uslu, buyurun.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu yasayla yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız seçme hakkı kazanmış olacaklar inşallah. Ancak, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın başkaca sorunları da var. Bunlardan en önemlisi de eğitim sorunu. Millî duyguların ve millî kimliğin muhafazası, millî kültürün yaşatılmasıyla mümkündür. Yeni nesil, ne yazık ki, Türk millî eğitim felsefesinden yoksun yetişmektedir. Özellikle, Yunanistan’da yaşayan vatandaşlarımızın yeni doğan çocukları da Yunan millî kültürünün hâkim olduğu anaokullarında okutulmak mecburiyetinde kalmaktadırlar. Bu hususta Hükûmet olarak bir tedbir aldık mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Kaplan, buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Anayasa’nın 67’nci maddesi, seçimlerin yargı gözetiminde yapılacağını amir, buna rağmen yargı gözetimi nasıl sağlanacak? Mektupla oy kullanımı suistimale ve tehditlere açık değil midir? Bir de muhtarlık askı listesi yurt dışında mümkün mü? TÜİK, adrese dayalı sayım yapmadığına göre, bu adrese dayalı sayım sistemi hangi ölçütlere göre yurt dışında yapılıyor? Sağlıklı bir seçmen listesi oluşturulamayacağına göre, cebinde cüzdanı olan vatandaşlarımız oy kullanamaz mı?

Son olarak, yerel seçimlerde yurt dışındaki yurttaşlarımız neden oy kullanamasın, niye bundan mahrum ediyoruz yurttaşlarımızı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Sayın Durmuş, buyurun.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Bakanıma sormak istiyorum: Yurt içinde, seçmen kütüklerinde büyük kargaşa yaşandı, Kırıkkale’nin Çelebi seçmenleri Ankara’nın Gazi Mahallesi’nde çıktı. Yurt dışında -seçmene göre- böyle bir kargaşanın olmaması için ne gibi tedbirler düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Durmuş.

Sayın Özçelik

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, bilindiği gibi seçmen kütükleri yazımının gerçekleştiği tarihte kütüklere yazılan çok sayıda seçmen, özellikle geçici işlerde, tarım işlerinde çalışanlar, seçim günü, yazılı bulundukları seçim çevresi dışında bulunuyorlar ve bu seçmenler oy kullanmak durumunda değiller, oy kullanamıyorlar. Bu durumdaki seçmenlerin de mektupla oy kullanmaları sağlanabilir mi, düşünülebilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, yurt dışında ve yurt içinde seçmen listeleri hazırlanırken teknolojik olarak hangi bilgisayar yazılımını ve veri tabanını kullanmayı düşünüyorsunuz? Yine İnternet üzerinden, özellikle yurt dışında yaşayan seçmenlerimizin seçmen kütüklerine eksiksiz ve düzgün olarak yazılabildiğini seçmen ve seçmen yakınları kontrol edebilecek midir? Bu konuda herhangi bir hazırlığınız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Bakanıma iki noktada soru yöneltmek istiyorum, gerçi komisyonda da konuşulmuştu bu konular.

Yurt dışındaki vatandaşlarımızın, bu görüşülmekte olan kanunu çok yakından takip ettiğini gördük. Tabii, komisyonda görüştüğümüz günden bu yana bayağı zaman geçmişti.

Bu arada, yurt dışındaki seçmenlerimizden şu talepler geliyor: Özellikle oylarını kullanan vatandaşlarımızın 94/B’de belirtilen -daha sonra maddesi görüşülecek olan, orada belirtilen- dağılım şekliyle değil de oylarının -nüfusa kayıtlı olduğu Türkiye’deki yerlerde- geçerli olmasını, orada sayılmasını, Türkiye toplumuna dâhil edilmemesini istiyorlar. Bu konuda, tabii, maddeler geldiğinde önergeyle değişikliğe Hükûmet nasıl bakıyor, bu konuda onun düşüncesini almak istiyorum.

Vatandaşlarımızın diğer bir talebi de sadece seçme haklarını kullanmak istemediklerini, yurt dışındaki vatandaşlarımız, aynı zamanda Mecliste temsil de edilmek istediklerini, seçilme haklarını da kullanmak istediklerini yani yurt dışının ayrı bir seçim bölgesi olarak da değerlendirilmesini talep ediyorlar. Belki, maddeler görüşülürken bu konuda düzenlemeler yapabiliriz diyorum. Bu konuda da Sayın Bakanımızın, Hükûmetin görüşünü belirtmesini rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dibek.

Sayın Kulkuloğlu, buyurun efendim.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu 22 Temmuz seçimlerinde, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız eğer charter uçuşları kullanarak Anadolu’daki havaalanlarına inmişse, uygun olmayan koşullardan dolayı, oylarını ayrı yerlerde kurulan seçim sandığından dolayı -pasaport bölümüyle- kullanamamışlar ya da İstanbul üzerinden Türk Hava Yollarıyla tarifeli uçuşlarla geliyorlar ise aktarma İstanbul üzerinden yapılmasından dolayı İstanbul’da pasaport kontrolünden geçip ancak -gümrük mevzuatına göre- varacakları son noktada valizlerini almalarından dolayı, uygun olarak yine oy kullanamamışlardır. Bu konuda bir düzenleme yapılması düşünülmekte midir?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kulkuloğlu.

Soru işlemi tamamlanmıştır.

Sayın Bakanım, cevaplayacaksınız herhâlde, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, soru soran değerli arkadaşlarımız pek çok önemli konuya temas etmişlerdir. Bunların bir kısmı müzakeresini yaptığımız tasarıyla ilgilidir, bir kısmıysa genel konularla alakalıdır. Müsaade edersiniz, İç Tüzük’ün 81’inci maddesine göre esas olan, bu soruların ilgili tasarıyla ilgili sorulup bunun daha mükemmel bir şekilde çıkmasını ve iyi anlaşılmasını temin etmektir. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın eğitim hakkı dâhil olmak üzere, eğitim problemleriyle ilgili veya başkaca problemle ilgili konunun herhâlde bu tasarı üzerinden konuşulması uygun da değildir, doğru da değildir. Alelusul bir cevap sizi tatmin etmez. Kimin ne soru soracağını önceden bilemediğimiz için de bir hazırlık yapma durumunda olmayız. Dolayısıyla arkadaşlarımız sorularını -lütfedip soracaklarsa- doğrudan doğruya tartıştığımız tasarıyla ilgili sorarlarsa, herhâlde İç Tüzük’e daha uygun bir işlem yapmış oluruz diye ifade etmek istiyorum.

İkincisi, bu tasarı, tüm seçim sistemini ele alarak düzenleme yapan bir tasarı değil. Dolayısıyla ister son seçimde ister ondan evvelki seçimlerde iddia edilen bir kısım sıkıntılar, zorluklar veya tasvip edilmeyen durumlar var idiyse, bu, seçimlerle ilgili yasaların tümünün gözden geçirilerek düzenlenmesi gereken bir husustur. Hâlbuki biz bu tasarıyla sadece yurt dışındaki vatandaşlarımızla ilgili sınırlı bir düzenlemeyi getiriyoruz ve bu sınırlı düzenlemeyi de Yüksek Seçim Kuruluna büyük ölçüde yetki vererek çözmeye çalışıyoruz. Baştan da ifade ettim, her ülkenin mevzuatı farklı, her ülkenin oy kullanma işine getirdiği yaklaşım farklıdır. Geçmişte de zaman zaman bu yasal düzenleme yapılmak istenmiş, bazı ülkeler bizim bulduğumuz çözümlere itibar etmemiştir. O nedenle bir ön çalışma yapıldı. Bu çalışmada, karşılaşılan zorluklar, beklentiler dikkate alınmak suretiyle ve ileride de karşılaşabileceğimiz sorunları da dikkate alarak büyük ölçüde yetkiyi Yüksek Seçim Kuruluna verdik. O nedenle, burada dile getirilen hususların çoğunun düzenlenmesi, karara bağlanması ve uygulanması Yüksek Seçim Kurulunun sorumluluğunda olacaktır. Adreslerin tespitinden tutun, hangi ülkede hangi usulle seçim yapılabilecektir; bu, bu manada Yüksek Seçim Kurulunun görevine giriyor. Oradan bu meseleyi birlikte takip etmemiz ileride gerekecektir.

Bir başka husus: Tabiatıyla, biz burada seçme hakkını getirdik. Seçilme hakkıyla ilgili, ümit ederim, bir Anayasa değişikliğini birlikte yapabiliriz, ama eğer partiler hakikaten yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın temsilini yürekten, candan arzu ediyorlarsa -bir kanuni, anayasal mazerete sığınmaksızın istiyorlarsa- büyük şehirlerden nasıl olsa kontenjan koyuyorlar, pekâlâ, Almanya’dan 3 kontenjanı, Fransa’dan 2 tane, Hollanda’dan 3 tane -neyse- getirip bu 550’nin içerisine de yerleştirme imkânları vardır. Ama, böyle bir çalışma arzu ediliyorsa, bu, tasarı olarak gelebileceği gibi, teklif olarak da bu çalışmayı birlikte yapabiliriz. İşin bu kısmında daha sonraki bir düzenlemeyle o imkânı da elde ederiz, ama bugün bile bunun bir başka yoldan imkânının olduğunu düşünüyorum.

Diğer sorularla ilgili yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

                                                         Kapanma Saati: 16.02

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

110 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, daha önce 1’inci madde üzerinde verilen dokuz önergeden yedi önerge, geliş sırasına göre okutulup, aykırılığına göre işleme alınmıştı. İşleme alınan önergelerden birinci önerge üzerinde önerge sahipleri konuşmalarını tamamlamıştı.

Şimdi, Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı birinci önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Hangi önerge Sayın Başkan?

BAŞKAN – Evet, aradan uzun zaman geçtiği için, önergeyi tekrar okutup sizlere hatırlatacağım.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 1. maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                 Sacid Yıldız (İstanbul) ve arkadaşları 

BAŞKAN – Sacid Yıldız ve arkadaşlarının vermiş olduğu önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

                                 

(x) 72 S. Sayılı Basmayazı 28/2/2008 tarihli 71’inci Birleşim tutanağına eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrasının ve bu fıkradan sonra gelmek üzere eklenmesi öngörülen üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                             Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

"Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde tıpta uzmanlık eğitimi klinik şefi, klinik şef yardımcısı, ilgili dalda profesör ve doçent unvanına sahip kişiler tarafından verilir ve bu kişiler eğitim sorumlusu olarak nitelendirilir. Klinik şefi, klinik şef yardımcısı, başasistan ve asistan kadrolarına açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuatı çerçevesinde atama yapılır. Klinik şefi, klinik şef yardımcısı ve başasistan kadrolarına atamalar, ilgili dalda uzman olan tabipler arasından Bakanlıkça yapılacak veya yaptırılacak yazılı ve sözlü mesleki sınav sonuçlarına göre yapılır. Bu sınavlara mesleki çalışma, bilimsel yayın ve yabancı dilde yeterliliği bulunanlar katılabilir. Yeterlilik kriterleri ile sınavlara ilişkin usul ve esaslar yönetmelik ile düzenlenir.

Profesör veya doçentlerden klinik şefi veya klinik şef yardımcısı kadrolarına atanmak isteyenler için mevcut toplam kadroların %35'ini geçmemek üzere kadro ayrılabilir. İlgili uzmanlık alanlarında profesör veya doçentlik unvanını almış olanlar Bakanlıkça yapılacak ilanda belirtilen kadrolardan sadece birisine müracaat edebilirler. Müracaat eden adayların bilimsel çalışmalarını ve eğitimci niteliklerini değerlendirmek üzere Bakanlık tarafından ilgili uzmanlık alanlarında üç profesör veya klinik şefi tespit edilir. Bu profesör veya klinik şefleri, adaylar hakkında mütalaalarını öncelik sıralamasını yaparak ayrı ayrı Bakanlığa bildirirler. Bakanlık bu mütalaalara göre atamaları yapar."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Klinik şefi ve şef yardımcısı kadroları için yapılacak sınavın hangi alanlarda olacağı ve profesör ve doçentlerden atama yapılırken hangi kriterlere göre değerlendirme yapılacağının kanunda belirlenmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önce Genel Kurulun kabul ettiği önerge ile ikinci ve üçüncü fıkralar tümüyle değiştirilmiştir. Bundan sonraki beş önerge de ikinci ve üçüncü fıkralarda değişiklik öngörmektedir. Bu nedenle, önergeleri işleme koyma imkânı kalmamıştır. Önergeleri işlemden kaldırıyorum.

1’inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1’i okutuyorum.

GEÇİCİ MADDE 1- Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde halen klinik şefi ve şef yardımcılığı görevlerini yürütmekte olanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait kadrolara atanmış sayılırlar.

BAŞKAN – Geçici madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Tansel Barış, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş; şahısları adına, Denizli Milletvekili Selma Aliye Kavaf, Rize Milletvekili Lütfi Çırakoğlu, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’a aittir.

Sayın Barış, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda değişiklik yapılmasıyla ilgili kanun teklifinin geçici maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yasama yılının başından beri halkımızın önceliği olmayan, iç ve dış egemen güçlerin dayatmalarıyla Parlamentoda gündem oluşturulmaktadır.

Ben, bölgemden, Kırklareli’nden yeni geldim. Halkımızın bana Vakıflar Yasası’yla, Türban Yasası’yla, Futbol Yasa Tasarısı’yla ilgili hiçbir sorusu yok. Halkımız oğluna iş istiyor, halkımız kızına iş istiyor, halkımız onurlu bir yaşam istiyor. Ama, maalesef bizler bu konular yerine biraz önce saydığım yasa tekliflerini Parlamentoya getiriyoruz ve bu konuları görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun 1’inci maddesini okuyorum: “Klinik şefi, klinik şef yardımcısı, başasistan ve asistan kadrolarına, açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuatı çerçevesinde atama yapılır.”

Değerli milletvekilleri, bu atamalarda sorgu yok, sınav yok, araştırma yok, ama ne var arkadaşlar? Bizden olanlar var, bize yakın olanlar var bu atamalarda. Ve bu kanun çerçevesinde 176 arkadaşımızın, hekim arkadaşımızın ataması yapılmıştır ve inanın ki bu hekim arkadaşlar bile bu atamalardan sıkıntı duymaktadır. Çünkü o kliniklerde mevcut başasistan, uzman hekimler ve şef yardımcıları, sınav ne zaman açılacak ve ben şef olabileceğim, başasistan olabileceğim veyahut da şef muavini olabileceğim diye beklerken üzerlerine başka arkadaşlar amir olarak gelmiş. Burada bir sıkıntı var. Bu sıkıntıyı yaşayan bir kişi olarak ben de biliyorum ve bu ataması yapılan arkadaşların da bu klinikte ne kadar sıkıntı çektiğinin ben de bilincindeyim. Dolayısıyla burada, bu  hekimlerin kariyerinden şüphemiz de yok ama değerli arkadaşlarım, bu atamaları şık olmamıştır. Bu atamalarla o hastanelerin huzuru bozulmaktadır, oradaki hekimlerin huzuru bozulmaktadır ve bu huzursuzluk hastalara kadar yansıyabilmektedir değerli arkadaşlarım. Zaten bu aşamada Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Ankara İdare Mahkemesi, hem yürütmeyi durdurmuş hem de bu atamaları iptal etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifinin geçici maddesi de şöyle diyor: “Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde halen klinik şefi ve şef yardımcılığı görevlerini yürütmekte olanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait kadrolara atanmış sayılırlar.”

Değerli arkadaşlarım, “kadrolaşma” dediğimiz zaman kızıyorsunuz. Peki, bu kadrolaşma değil de nedir acaba? Yani 176 hekim arkadaşımın ataması yapılıyor ama hukuk diyor ki: “Yanlış yaptınız, burada hukuka aykırı davrandınız” diyerekten bunları iptal ediyor ama her zamanki gibi yüzde 47’ye güvenerek “Mademki hukuk iptal etti, biz bu olayı tekrar Parlamentoya getirelim ve bu 176 arkadaşımızın kadrosunu yeniden ihdas edelim.” diyorsunuz.

Arkadaşlar, Parlamento, birilerini bir yere taşıma kurumu değildir. Bunu böyle bilelim ve de Parlamentoyu kadrolaşmaya da alet etmeyelim arkadaşlar. Yani kadrolaşma yalnız Sağlık Bakanlığında mı? Hayır, tüm bakanlıklarda ve kurumlarda tüm hızıyla devam ediyor, sanki yangından mal kaçırır gibi.

Değerli arkadaşlarım, görevden alınan bürokratlar acaba bu devletin temellerine dinamit mi koyuyor? Veyahut da uzaydan mı geliyorlar? Evet, bir yere kadar, iktidara gelen siyasi partilerin kendi ekibiyle çalışması kabul edilebilir ama arkadaşlar, müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdürler, müdür yardımcıları hatta servis şeflerine kadar inen ve bugün, memurlarımıza kadar inen bir  kadrolaşmayı iyi niyetle düşünmek mümkün mü?

Değerli arkadaşlar, ulusça girmeye çalıştığımız Avrupa Birliğinde, Avrupa Birliğinin hangi ülkesinde böyle bir kadrolaşma yaşanmaktadır, bunu sizlerin takdirlerine bırakıyorum. Ve sayın milletvekilleri, bugüne kadar hiçbir iktidar döneminde devlet kadroları bu kadar tahrip edilmedi ve değerli arkadaşlarım, hiçbir iktidar bugüne kadar hukukla bu kadar ters düşmemiştir. Devlet kadroları işgal altında ve liyakat yerini sadakate bırakmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanım; uzman doktor yetiştiren eğitim ve araştırma hastanelerinde huzurun bozulmasına müsaade etmeyin, bu hastanelerdeki çalışma ortamının bozulmasına, kalite ve verimin düşmesine müsaade etmeyin;  hekimler arasındaki sevgi ve saygı çerçevesindeki dayanışmanın, yani deontolojinin yok olmasına seyirci kalmayın. Ve bunlar için de klinik şefi ve şef yardımcılığı sınavları düzenli olarak yapılmalı ve şaibeye yer bırakmayacak kadar şeffaf yapılmalı, bunun için de jüri üyeleri mutlak surette kura ile belirlenmelidir. Bu tespiti iyi yapalım.  Yabancı dil sınavı ve mesleki bilgi sınavları ÖSYM tarafından yapılmalıdır ve sözlü sınavlar mutlaka kayıt altına alınmalıdır arkadaşlar. Eğer gerçekten -ki bunlar çok yapılmayacak işler de değildir- bunlar yapıldıktan sonra Sayın Bakanım, sizler de rahat edeceksiniz, hekimler de rahat edecektir, bu nedenle bu konulara uymanızı rica ediyorum.

Ve Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri; geceleri rahat uyumak istiyorsanız Cumhuriyet Halk Partisinin sözüne güvenin ve bu sese kulak verin, sağlık çalışanlarının sesine kulak verin. Ve inanın ki eğer bu şekilde hareket ederseniz Cumhuriyet Halk Partisi de sizlere destek verecektir ama yasayı komisyondan geldiği gibi, geldiği şekilde geçirmeye çalışırsanız ve oylarsanız, Cumhuriyet Halk Partisi karşı oy kullanacaktır. Ve gerçekten sağlık camiasına bu kadrolaşmayı sokarsanız Sayın Bakanım, halk sağlığıyla ilgili bu camiaya kadrolaşmayı sokarsanız, ileride sizler de gerçekten bundan çok üzüntü duyacaksınız.

Ben, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Barış, teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Temel Sağlık Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı ve SSK eğitim hastaneleri -şimdi hepsi Sağlık Bakanlığına geçti- tıpta uzmanlık eğitimi veren hastanelerdir. Hiyerarşik düzenlemede, başhekim, klinik şefleri, başasistanlar ve uzmanlık eğitimi alan araştırma görevlileri tarzında dizilenmiştir. Başhekim, klinik şeflerinin sicil ve ita amiridir, klinik şefleri de kliniğindeki hekimlerin birinci sicil ve ita amiridir. Teamüllere göre doçent ve profesör önce klinik şefi olarak atanmalı, klinik şefi olmadan başhekim yapılması doğru değildir. Üniversitedeki akademik unvanı şeflerin ita amiri olarak atarsanız, o hastanede otoriteyi sağlayamazsınız, hastanede huzuru kaçırırsınız, klinik şeflerinin moralini bozarsınız; hukuksuzluğun hâkim olduğunu düşünürler. “Ben yaptım oldu.” derseniz “Yönetmelik, tüzük ve kanunlar beni bağlamaz.” demiş olursunuz, “Olağandışı bir durum var.” demiş olursunuz. Olağandışı bir durum var demek, demokrasi dışı ara rejimi çağrıştırırsınız. Yapmayın! Yaptığınız doğru değil. Çıkardığınız kanunlara uyun. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir. “Sayısal çoğunluğum var, her istedim kanunu çıkarırım veya işime geldiği gibi değiştiririm.” derseniz, hukuk devletinden kanun devletine geçmiş olursunuz. Unutmayın, hukuk herkese lazım olduğu gibi size de lazım olur. Rüzgârla gelen fırtınayla gider. O zaman yanınızda kimseyi bulamazsınız.

Değerli milletvekilleri “Diğer hastaneler ise, uzman tabipler ve tıp alanında doktora yapmış tabipler ya da iktisat, işletme, kamu yönetimi, hukuk, maliye, sağlık yönetimi, muhasebe alanında lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimi almış tabipler arasından Sağlık Bakanlığınca atanacak baştabipler tarafından yönetilir.” diyorsunuz.

Tıpta uzmanlık dalları ve yan dalları Tababet Uzmanlık Tüzüğü ile belirlenmiştir. Tıpta uzmanlık diğer bilim dallarındaki doktoranın alternatifidir. Bakanlık, uzman ihtiyacına göre kadro açar. Tıpta uzmanlık sınavında başarılı olanlara uzmanlık hakkı verilmektedir. Denkliği kabul edilen yurt dışı merkezlerden uzman olanlar altı aylık eğitim ve test sınavı ile uzman olarak ülkemizde çalışabilirler. Tıpta uzmanlık dallarında ve uzmanlık dışı yapılan doktora muadil olarak kabul edilemez. Dolayısıyla, başhekimlik söz konusu olduğunda pratisyen hekim konumundadırlar. Başhekimlik görevini asaleten yapamazlar.

Şimdi soruyorum: 30 bin uzman hekimin içinde size uygun başhekim bulamadınız mı? Kadronuz illa da “Ben AKP’liyim.” diyenlerden mi oluşacak? Bin iki yüz elli hastaneye başhekim bulamadığınız için mi hastane birlikleri oluşturuyorsunuz ve onların başına da ticaret ve sanayi odalarından, koordinatör tabip olmayan baştabip atayıp başhekimi baypas ediyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, Yataklı Tedavi Kurumları Yönetmeliği’nin 110’uncu maddesinin birinci fıkrasında eğitim ve araştırma hastanelerinin servis ve laboratuvar şefleri veya şef yardımcılarıyla, tıp alanında doçent veya profesör tabipler arasından Sağlık Bakanlığınca atanacak baştabipler tarafından yönetileceği ifade edilmektedir.

 Eğitim hastanelerinde eğitim kadroları ve hiyerarşik düzen açısından, klinik şefleri ve laboratuvar şefleri arasından başhekimin belirlenmesi gerekirken, bunların yanı sıra şef yardımcıları, tıp alanında doçent ve profesörler arasından seçilmesi eğitim hastanelerinin hiyerarşik düzenini altüst edecektir. Bilindiği gibi baştabiplik bir yönetici kadrosudur. Eğitim hastanelerindeki servis şefleri kendi servislerini yönettikleri için yönetim tecrübesi ve bilgisine sahiptirler. Ayrıca servis, laboratuvar şefleri bulundukları bölüm itibarıyla da sicil ve ita amiridirler. Şimdi siz alt konumdaki bir şef muavinini kendi hocasına sicil amiri yapıyorsunuz. Böyle bir çelişkiyi hastanede yaşatmak sorun yaratacaktır. Sadece akademik unvanı var diye, herhangi bir yöneticilik tecrübesi olmayan ve ayrıca da şef olarak atanmamış kişiyi Sağlık Bakanlığı eğitim hastanelerinde başhekimliğe atamak hukuka aykırıdır. Ayrıca doçentlik ve profesörlük unvanları üniversitelerde akademik unvan olmasının yanı sıra aynı zamanda kadrolu görevlerdir ancak, eğitim hastanelerinde doçentlik ve profesörlük kadrosu bulunmamaktadır. Dolayısıyla kadrosu olmadığı hâlde sırf unvan nedeniyle bir kişinin baştabip olarak atanması hukuka aykırı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi devlet memurları, görevlerini kadro karşılığı yürütmektedir. Kadrosuz bir göreve atama yapılması, 657 sayılı Devlet Personel Kanunu’na aykırıdır. Ayrıca, hastane işleyişini olumsuz etkileyecek sonuçlara yol açabileceği de unutulmamalıdır. Hükûmetin siyasi tercihleri doğrultusunda çalışmalar yapılmasına zemin oluşturacak uygulamaların da önü açılmış olacaktır. Kaynağını Anayasa’dan ve yasadan almayan bir yetkinin kullanılması da başlı başına hukuka bir aykırılıktır. “Uzmanlık Belgesi, Madde 35: Uzmanlık sınav sonuçları, uzmanlığın tescili için gerekli olan belgelerle birlikte en geç on beş gün içinde, il sağlık müdürlüğü, fakülteler ve ilgili kurumlar tarafından Bakanlığa gönderilir. Uzmanlık sınavını kazananların uzmanlık belgeleri Bakanlıkça düzenlenir ve tescil edilir. Uzmanlık eğitiminin bu Tüzükte belirtilen kapsam, usul ve esaslara uygun olarak yapılmadığının tespiti halinde tescil işlemini yapmamaya, yapılmış ise iptaline Bakanlık yetkilidir. Bu Tüzük hükümlerine göre verilecek uzmanlık belgesinin şekli ve kapsamı Bakanlıkça tespit edilir.” demektedir. Anayasa Mahkemesinin 12/12/2005 günlü kararında “Anayasa’ya aykırılığı konusunda güçlü belirtiler bulunduğu ve uygulanmaları hâlinde sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların doğabileceği gözetilerek esas hakkında karar verilinceye kadar yürürlüklerinin durdurulmasına, oy birliğiyle karar verilmiştir.” denilen bu kararı yok sayıyorsunuz ve kanunun yürürlüğe girdiği tarihte bu göreve atadığınız 176 öğretim üyesini -belki her biri saygıdeğer, kendi alanında da başarılı insanlardır- “Bu kadroya atanmış sayılır.” diyorsunuz. O öğretim üyelerini de zor durumda bırakıyorsunuz. Mahkeme kararı yok sayılınca, bir taraftan şef olarak atanacak hekimlerle ilgili standart dışı bir imtihan teklif ediyorsunuz bir tarafta atadıklarınızın şef olarak kabulünü öneriyorsunuz! Geçici madde tüm kanunu kapsayacak şekilde. Yataklı Tedavi Kurumları Yönetmeliği’nin 110’uncu maddesinde… Yine kendiniz bozuyorsunuz. Usul ve hukuk dışı uygulamanızı Danıştay düzeltiyor, siz diyorsunuz ki: “Bizim bu yeni çıkardığımız yönetmeliği Danıştay bozuyorsa biz bunu kanun olarak yeniden çıkarırız.” Yanlış yapıyorsunuz. Başarısını başka alanlarda doktora yaparak ortaya koymuş, siz diyorsunuz ki: “İstediğiniz uzmanlık değil mi, ha tıpta olmuş ha başka bir dalda olmuş?” Kusura bakmayın, sanki uzman bir tezgâhtar gibisiniz, müşteriyi boş çevirmiyorsunuz! “Selpak yok, zımpara kağıdı verelim.” diyorsunuz. İkisinin de adı da “kâğıt” ama birisi siler, diğeri aşındırır. Çok zorluyorsunuz. Hukuku ve rejimi aşındırmak kimseye kalıcı yarar sağlamaz.

Değerli milletvekilleri, üç maddelik kanuna bu kadar yanlışı nasıl sıkıştırabiliyorsunuz? Doğrusunu isterseniz kutluyorum. Yani kalubeladan beri var olan şeytanın bile aklına gelmeyecek şeyi, bir kanunun üç maddesinin içinde üç ayrı kanunu ilgilendiren, yönetmeliği ilgilendiren, hastanelerimizin hiyerarşik çalışma düzenini ilgilendiren her şeyi bir birine katıyorsunuz. Acaba başka bir yol bulunamaz mı? Hekimlerimizin hepsinin de bir siyasal etiketi mi olması lazım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Hekimlik mesleği, renk, dil, ırk, siyasi tercih bakımından tercih yapması yasaklanmış, bu uğurda yemin etmiş kişilerin icra ettiği bir meslektir. Ne olursunuz, Türkiye’de ayrımcılığı ve bölücülüğü körükleyecek bu hareketten vazgeçiniz. Yarın iktidarlar değiştirdiğinde, sizin atadıklarınıza, bugün sizin yaptığınız gibi eziyet ederler. Ben, bu öğretim üyelerinin içinde çok değerli insanlar olduğunu biliyorum, onlara yazık ediyoruz. Standart sınavla bunları atayalım. Bunlar da “Biz alnımızın akıyla hak ederek geldik.” diyebilmeli ve böylece de toplumsal barışın sağlanması, hastanelerimizde ve sağlık kuruluşlarımızda temin edilmelidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.

AK Parti Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Rüstem Zeydan’ın söz talebi var.

Birinci konuşmacı da söz hakkını Sayın Zeydan’a devrettiği için, konuşma sürelerini birleştireceğim.

Buyurun Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi şahsım ve grubumuz adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin geçici 1’inci maddesi üzerinde grup adına söz almış bulunuyorum.

Genel anlamda baktığımızda, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nde, özü itibarıyla, sistem içerisinde önem arz eden eğitim hastanelerimizin bünyesindeki klinik şefi ve şef yardımcısı kadrolarına doçent ve profesör unvanlı kişilerin belirli kriterler dâhilinde atanması öngörülmektedir. Bu kanun teklifiyle, eğitim ve araştırma hastanelerinin şef ve şef yardımcısı kadrolarına objektif ve bilimsel kriterlere göre atama yapılması, Sağlık Bakanlığı ile üniversitelerde verilen uzmanlık eğitiminin aynı olması nedeniyle üniversitelerdeki doçentlik kadrolarına atama prosedürlerinin paralel hâle getirilmesi amaçlanmaktadır. Benden önceki hatiplerin ifade ettiği gibi, bu bir kadrolaşma hareketi değildir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 20/10/2005 tarihli 5413 sayılı Yasa’nın özünde de ifade edildiği gibi “Maliye Bakanlığından izin alınmaksızın” lafı… Yani bunlar istisnai kadrolar gibi değerlendirildiği için, belirli kriterlere uygun olarak, belirli prosedürlere uygun olarak atamaları gerçekleştirmekteyiz. 13/1/1983 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanmış olan Yataklı Tedavi Kurumları Yönetmeliği’nin 5’inci maddesinin (d) bendinde yasal zeminini alan “Eğitim, öğretim ve araştırma yapılan uzman ve ileri dal uzman yetiştiren genel ve özel dal yataklı tedavi kurumlarıdır.“ şeklinde tanımlanan eğitim hastaneleri bu sektörümüz içerisinde son derece de önemli bir yer tutmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, zaten asistan atamaları Tababet Uzmanlık Tüzüğü’nde de ifade edildiği gibi TUS marifetiyle ÖSYM tarafından yapılmaktadır. Hatta son dönemlerde yan dal uzmanlarının atamasıyla ilgili de bu şekilde bu prosedürün kullanılması Bakanlığımız tarafından realize edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, biz, son beş yıl içerisinde “sağlıkta didişim” diye hepimizin yaşayarak benimsemediği bir önceki dönemin sağlıktaki sorunlarını “sağlıkta dönüşüm” şekline dönüştürerek yeni bir dönüşüm programı gerçekleştirdik ve gerçekten de hastanelerin birleştirilmesinden sonra da Bakanlığımızın uhdesine geçen Sosyal Sigortalar Kurumuna ait eğitim hastaneleri de ayrıca  yeniden bir yapılanmayı gerektirdiğinden, ciddi anlamda öğretim elemanı sıkıntısı çektik. Bu hastaneler, eğitim yanında ciddi hizmet boyutu da olan bu eğitim hastaneleri, ülkemizin sahip olması gereken sayı ve nitelikte uzman yetiştirilmesi açısından son derece de önemli fonksiyonlara sahiptir. İktidarımız öncesinde Ankara, İstanbul ve İzmir ağırlıklı olmak üzere Adana ve Bursa illerimizde, bu illerdeki eğitim hastanelerimizde ciddi anlamda sıkıntılarımız mevcut. 59’uncu Hükûmet dönemimizde çıkarılan kanunla, özellikle -işte, biraz önce ifade ettiğim gibi- SSK hastanelerimizin Sağlık Bakanlığına devriyle birlikte öğretim görevlisi anlamında ciddi sıkıntıları gidermek ve uzman yetiştiren eğiticilerin sayısını artırmak için Kayseri, Trabzon ve Erzurum gibi ülkemizin değişik yörelerinde eğitim hastaneleri kurmak ve bu yöreleri canlandırmak amacıyla şef ve şef yardımcıları atamaları yapılmıştı. Bunun üzerine, Anayasa Mahkemesi, atama kriterleri olmadığı gerekçesiyle yürütmeyi durdurma kararı vermişti.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Osman Durmuş döneminde de aynı yol ve yöntemle onlarca profesör ve doçent arasından bu atamalar gerçekleştirilmiştir. Bu bir ihtiyaca cevaptı Sayın Durmuş. Dolayısıyla da bu dönemde de yapılan, özellikle de eğitim hastanelerinin sayısındaki ciddi  artışlar ve Anadolu’daki elli altı eğitim hastanemizin kırk beşinde şimdi zaten ciddi anlamda ve birinci elden asistan eğitimi de verilmektedir. Anadolu’daki bazı eğitim ve araştırma hastanelerimizde ciddi anlamda bu eğitici kadrolarında sıkıntımız mevcuttur. Dolayısıyla da bir ihtiyaca cevap olacak şekilde dizayn edilmiştir.

Bu kanun teklifiyle, şef ve şef yardımcılarının atanmasında uygulanacak kriterler konulmakta ve üniversitelerimizdeki doçent atamalarına paralel olduğunu düşündüğümüz objektif kriterlerle şef ve şef yardımcısı kadrolarını bu anlamda ikmal etmeyi amaçlamaktayız.

Bu kanun maddesiyle, Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa ve Adana gibi büyükşehirlerdeki eğitim hastanelerimizin eksikliklerini tamamlamanın yanında, Anadolu’da yeni kurulmuş hastanelerimizin eğitim kadrolarının gereken niteliğe kavuşması da bu elle mutlaka gerçekleşecektir diye düşünüyoruz.

Üniversitelerin tıp fakültelerinden ve Sağlık Bakanlığımıza bağlı eğitim, araştırma hastanelerinden ihtisas alan tıp doktorlarının ve uzman doktorlarımızın oranlarına baktığımızda, eğitim ve araştırma hastanelerimizin gerçekten çok büyük bir fedakârlıkla çalıştığını hep birlikte müşahede etmek durumundayız. Bugüne kadar yetişmiş 35 bin uzman hekimin yüzde 65’i bu kurumlardan uzmanlık almıştır. Hâlen devlet üniversiteleri uzmanlarımızın yüzde 52’sini, eğitim ve araştırma hastaneleri ise yaklaşık yarısını, yani yüzde 48’ini yetiştirmektedir. Eğitim ve araştırma hastaneleri uluslararası tıp yayınlarında ise klinik öncesi temel bilimler hariç tutulur ise, yüzde 35’lik paya sahiptir.

Şu an üniversite hastanelerimizde profesör, doçent ve yardımcı doçent olmak üzere 10 bine yakın öğretim görevlimiz bulunmaktadır. Oysa ülkemizde bulunan toplam elli altı eğitim ve araştırma hastanesinde 657 klinik şefi, 624 şef yardımcısı ve yaklaşık 2 bin başasistan olmak üzere toplamda 3.500’e dahi ulaşamayan bir öğretici kadromuz bulunmaktadır. Bu kanun teklifiyle amacımız, bu öğretici kadroların sayısını ve niteliğini arttırmaktır.

Bu kanun teklifiyle eğitim ve araştırma hastanelerinin açık bulunan şef ve şef yardımcılığı kadroları ilan edilecek ve bu kadrolara doçentlik ve profesörlük unvanı almış olan adaylar müracaat edecektir. Müracaat eden adayların durumlarını incelemek üzere Sağlık Bakanlığı tarafından en az 1’i ilgili eğitim ve araştırma hastanesi dışında olmak üzere, 3 profesör veya şef tespit edilecektir. Bu jüri tarafından adayın durumu değerlendirilecek ve Bakanlık atamayı öyle yapacaktır. Bu yolla yapılacak atamalar toplam kadronun yüzde 35’ini de geçemeyecektir.

Geçici 1’inci maddede ise, Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastanelerimizde hâlen klinik şefi ve şef yardımcılığı görevini yürütmekte olanların, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait kadrolara atanmaları sağlanacaktır.

Yani görüldüğü gibi, saygıdeğer milletvekilleri, geçmiş beş yıllık süreç içerisinde 103 bine yakın sağlık personeli atanmıştır. Bunlara “kadrolaşma” demek gerçekten insafsızlıktır. Bu atananların tümü, kamu personeli sınavına göre ve merkezî sistem alımıyla gerçekleştirilmiş kadrolardır.

Değerli milletvekilleri, müsteşar yardımcılığı yapmış bir vatandaşın, kaldı ki unvanı büyükelçidir… Büyükelçiler ve valiler Bakanlar Kurulu kararıyla atanır. Bakanlar Kurulu kararıyla daha önce atanmış valiler ve büyükelçiler, Sayın Cumhurbaşkanlığı makamına -ki takdir yüce makamındır- bu vasıflara sahip arkadaşlarımız atandığı hâlde, bu arkadaşların asaleten atamaları geri gönderilmiştir. Kaldı ki bunlar, geçmişte valilik ve müsteşar yardımcılığı yapmış ama büyükelçi sıfatında insanlardır. Yani bunlara kadrolaşma demek, insafla da izanla da pek açıklanacak şeyler değildir. Hele ki üzerinde siyaset yapılamayacak ama ertelenemez, ötelenemez, geciktirilemez en önemli hizmet sağlık hizmetidir, sınır tanımayan bir hizmettir. Böyle bir sektör üzerinde, ülkenin acil ihtiyaçları konuşulur ve yüce Meclisin iradesine sunulmuş noktaya getirilirken, bunlar üzerinden siyaseti konuşmak çok da şık değildir, çok da zarif değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu kanunun, öncelikle sağlık çalışanlarına, daha doğrusu, bu necip millete sağlık hizmeti vermeye çalışacak olan hekimleri yetiştirecek şef, şef yardımcılarına ve hekimlere ve onların yetiştireceği asistanlara ve bu necip millete hayırlı olmasını yürekten diliyorum.

Tüm ulusumuzun ortak duygularını yansıtan İstiklal Marşı’mızın Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünün yıl dönümünde, başta Yüce Atatürk olmak üzere, Kurtuluş Savaşı’nın tüm kahramanlarını, Birinci Meclis üyelerini, değerli şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’u yürekten, minnetle ve şükranla anıyorum.

Yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Zeydan ismimi vererek benim dönemimde benzer şeylerin yapıldığını ifade etti.

BAŞKAN – Evet, atamaların yapıldığını ifade etti, doğru.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bu yetkiyle yapılan atamalara itirazım yok ancak burada, sanki kanuni hakkın dar bir çerçevede kullanılmasını istemiyorum gibi bir iddia ileri sürdü; düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakikalık süre içerisinde düzeltmenizi yapın Sayın Durmuş.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Zeydan benim dönemimde müsteşar muavini idi. Sayın Bakan ve Müsteşar da bilir ki Sağlık Bakanlığının, üniversitede temayüz etmiş öğretim üyelerinden boş kalan şeflik kadrolarına benim dönemimde yüzde 25, şimdi yüzde 35 oranında öğretim üyelerini şef olarak atama hak ve yetkileri vardır. Buna itirazım yok. Bizim dönemimizde bu nitelikte atanan insan sayısı 25-30’dur. Bu yüzde 25’lik, bugün yüzde 35 diye ifade edilen şey o gün boşalan kadrolar için geçerlidir. Şu anda uygulama, boşalan bütün kadrolar, 176 şefliğin tamamı bu yöntemle doldurulmuştur. Boşalan kadroların yüzde 35’ini bu yöntemle doldurabilirsiniz: Bu bir.

İkincisi: Biz kırk iki aylık bir Hükûmettik -bu Osman Durmuş’un dönemi değil, 57’nci Hükûmetin uygulamasıdır- kırk iki aylık uygulamada bu yönde atamaların yanında şeflik ve şef muavinliği imtihanları yapılmıştır ve büyük ekseriyeti bu sınavda 5 kişilik jüri tarafından, 2 tanesi YÖK’ün atadığı doçentlik jürilerine giren profesörler olmak kaydıyla 8 kişilik -yedekleriyle birlikte- jüri tarafından yapılan sınavla atanmıştır. Hükûmetimiz altıncı yılını doldurdu. Niçin 176 kişi için bir şeflik sınavı açmayı düşünmüyor da içlerinde çok yetenekli öğretim üyelerini AKP’nin torpiliyle atanmış şaibesi altında bırakarak onların da rahatça o görevde oturmasına izin vermiyor?

Anayasa Mahkemesinin itiraz nedeni budur. Onun için, her boşalan kadro yüzde 35’lik kontenjan derseniz, klinikleri binden 2 bine çıkarırsanız, bu yüzde 35 hiç dolmaz, hep bu usul kullanılır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72) (Devam)

BAŞKAN - Şahsı adına ikinci konuşmacı Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Aydın, süreniz beş dakika.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta da tartışılan, bugün de tartışılmaya devam edilen Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Şahsım adına söz almış bulunduğum bu ortamda, yirmi yılı aşkın bir süredir hekim olan ve hekimlik icra etmiş bir kişi olarak, Meclisin bu yüce kürsüsünde hekimlik mesleği tartışılırken, bazen siyasete de alet edilerek, kamuoyunun vicdanında hekimlerin asli unsurlarının ve ulaşılması güç olan bu hizmet anlayışlarının yaralandığını düşünüyorum. O nedenle de bundan sonraki süreç içerisinde konuşan arkadaşların… Bu memlekette geceli gündüzlü, ihtisaslarının ilk üç yılında günaşırı nöbet tutarak, bir ay içerisinde 1 memur, 1 işçi, artı bunların üzerine de, bir de 146 saat daha çalışarak maaşlarını alan ve ihtisaslarını tamamlayan arkadaşlarımızın bu yaklaşan 14 Mart Tıp Bayramı sürecinde yaralanmaması ve toplumun hekimle olan ilişkisinin daha sağlıklı ve daha güvenilir bir düzeyde sürdürülmesi açısından, benden sonraki konuşmacı arkadaşlardan, siyaseti bir tarafa bırakarak hekimlik mesleğinin onuru ve yüceliği üzerinde sözlerini sürdürmesini arzu ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu süreç içerisinde, burada yargıladığımız ve bir noktalara atanmasında sorun addettiğimiz bu doçent ve profesörlerin, ömürlerini nasıl bir süreçten geçirerek, ömürlerinin kırk ve kırk beş yaşlarına geldiğinde evde çocuklarıyla bir akşam yemeği yiyebilecek duruma geldiğini hepinize hatırlatmak istiyorum. Bu doçent ve profesör arkadaşlarımızın devletin eğitim hastanelerinde hizmet verirken de çok ciddi sınavlardan geçerek, doçentlik sınavı, yardımcı doçentlik, uzmanlık ve profesörlük sınavı gibi çok ciddi sınavlardan geçerek mesleğinin en üst noktalarına ulaşmış olan bu arkadaşlarımızın, devletin yine bir başka kadrosuna atanmasında kadrolaşmanın nasıl bir mantık olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum. Zaten, bunlar devlette hizmet eden, bir başka kentteki üniversite hastanesinde görevlerini yapan arkadaşlardır. Eğer bunlar bir başka hastaneye transfer edilerek kadrolaşmadan söz ediyorsak, bunların gelmiş olduğu hastanede de -doğal bileşik kaplar gereğince de- başka bir kadrolaşmanın daha hâkimiyeti söz konusu olur. O zaman da bu tartışılır. Asla bir kadrolaşmadan söz etmek mümkün değildir. Bu arkadaşlarımızın yetersizliğinden bahsetmek, o arkadaşlarımızın emeklerine, eşlerinden, çocuklarından ve ailelerinden zaman ayırarak elde etmiş oldukları bu akademik kariyerlerine karşı bir saygısızlık olacağını düşünüyorum.

Dolayısıyla da benden önceki geçtiğimiz dönemlerde de Sağlık Bakanlığı yapmış arkadaşımızın tutanaklardaki cümlesini okuyarak sözümü devam ettirmek istiyorum: “Üniversiteden doçent, profesörün atanması doğru bir yoldu.” Sayın Durmuş’un sözleri bunlar.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Aynısını söylüyorum.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) - “Veya bir diğer ifadeyle, bilgi ve becerisinden emin olduğumuz, aynı asistan gibi, beş kişilik jüri huzurunda bilim sınavı, pratik sınavdan geçen öğretim üyesinin atanması doğru bir yoldu ve atadık.” diyor. Geçmişte de atandı, bugün de atanıyor, yarın da atanması doğru bir yoldur ve Türkiye’nin herhangi bir yerinde yetişmiş, başka bir yerinde de ihtiyaç olmuş arkadaşlarımızın, bu alanlarda çalışmalarını sağlamak ve ülkenin sadece yetişmiş kadrolarının tıp fakültelerinde var olduğu mantığından vazgeçerek, bulundukları illerdeki devlet hastanelerinde de yetişmiş doçent, profesörlerin halka hizmet etmesini sağlamak, bütün devlet hastanelerindeki sevklerin tıp fakültesine sevk edilme mantığından çıkarılarak… Orada da en üst düzeyde tıp hizmetinin verilmesinin doğru olduğuna inanıyorum ve bu doğruluk doğrultusunda da kanunun, bu atanmışlık ve atanmış olan, şu anda da atanmış arkadaşlarımızın hepsine…

Dün, önceki gün, tıp tarihi boyunca tıbba hizmet etmiş olan şef, şef muavini, doçent, profesör ve pratisyen hekim, bütün arkadaşlarımızın layıkıyla tababeti yerine getirdiklerini, bu ulusa ulvi bir görev yerine getirdikleri ve bunların şükranla, minnetle anılması ve bunlara teşekkür edilmesinin gerekli olduğuna inanıyor; tababette var olan ölümsüzlük iksirine ulaşmak adına mücadele eden bu tıp doktorlarının hepsinin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyor; gelecek dönemde de bu vatana bir asker, bir şehit olma mertebesine kadar ulaşmayı da göz önüne alarak hizmet eden bu tıp mensuplarının hepsine saygılarımı ve şükranlarımı sunuyorum.

Kanunun da hayırlı olmasını, gelecek süre içerisinde de bu atamaların devam etmesini, kaliteli sağlık hizmetinin de bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da artarak devam etmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi ülkemizin göz bebeği hastanelerinden bir tanesidir. Burası geleneklerine göre yönetilen çok önemli bir hastanedir. Burada çalışanların -doktorundan memuruna kadar- hepsini candan tebrik ediyorum. Ancak hastanenin fiziki yeterliliği noktasında yani kalabalıklığı noktasında sıkıntılar vardır. Acaba bu hastanenin yerine, geleneklerini bozmadan aynı yere veyahut da başka bir yere bir hastane yapılamaz mı?

İkinci olarak: Bizim Türkiye’mizin birçok yerlerinde, hastanelerinde, sağlık kuruluşlarında 4/B maddesi ile çalışan birçok personel vardır. 4/B maddesiyle çalışan personelin birçoğu askerlik sonucu işe başlama, eş durumu gibi birçok sorunla karşı karşıya bulunmaktadır. Türk Sağlık-Sen bununla ilgili yoğun bir kampanya başlatmıştır. Bununla ilgili -yani döner sermayeden tutun da diğer konularına kadar- 4/B maddesinde çalışanlara bir müjde verilebilir mi? Yani bir çalışma yapılmakta mıdır?

Ayrıca, buradan tüm Türk hekimlerinin, fedakâr şekilde çalışan insanların hepsinin 14 Mart Tıp Bayramı’nı candan kutluyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Arslan

ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ben de aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Aslında bu görüştüğümüz yasa çok maceralar geçiren bir yasa; Meclis, Cumhurbaşkanı-yargı arasında gidip gelen bir süreci yaşıyor uzun zamandan beri.

Ben şunu öğrenmek istiyorum: Geçtiğimiz dönemde Cumhurbaşkanı, ikinci defa gönderildiğinde yasayı onayladığında Anayasa Mahkemesinde dava açıldı ve bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı aldı. Bu arada, Sayın Bakan atamalara devam etti. Anayasa Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı ancak beş gün sonra Resmî Gazetede yayınlandı. Bu beş gün içinde Sayın Sağlık Bakanımız tarafından acaba kaç şef, şef yardımcısı atanmıştır? Bunu merak ediyorum.

Bu atanan kişiler içinde, kamuoyunda bildiğimiz kadarıyla, şimdiki bu teklifi veren…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Ben de aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu sormak istiyorum: Geçen hafta Şırnak’taydım, Şırnak Devlet Hastanesi başhekimini ziyaret ettim. İki yıllık çalışma süreci içinde gerek hastanede yaptığı hizmetler halk nezdinde büyük bir ilgi görmekte ancak şu anda başhekimin değiştirilmesi söz konusu. Sormak istiyorum: Başarılı bir başhekimi değiştirmek liyakatten mi yoksa sadakatten mi kaynaklı?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

Sayın Macit…

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak istiyorum.

Denizli Devlet Hastanesine ait demirbaş eşyalarının AKP il yöneticisi olan birinin deposunda bulunduğunun savcılık kanalıyla tespit edildiğini yerel basındaki haberlerden öğreniyoruz. Bu olay doğru mudur? Doğru ise hastanenin demirbaş eşyalarını koyacak başka depo bulunamamış mıdır? Buraya kira karşılığı mı konmuştur yoksa kalıcı olarak mı konmuştur? Partinize ait birinin deposuna konmasını ahlaki buluyor musunuz?

Seçim sürecinde Burdur Devlet Hastanesi Başhemşiresinin, bir milletvekili adayının kardeşi olduğu gerekçesiyle istifa ettirildiğini öğrendik ve o tarihten bu tarafa başhemşire kadrosu boş tutuluyor. Acaba, oraya uygun kriterlerde hemşirelik görevi yapacak bir memurumuz yok mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Macit.

Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bakana birkaç tane sorum olacak. Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin yayın tarihi olan 15 Şubat 2008’den bir ay önceden başlamak üzere bu tarihe kadar kaç hastaneye ön izin belgesi verilmiştir? Bu hastaneler hangileridir? Biliyorsunuz, böyle bir kısıtlama getirildi.

Bu Yönetmelik’le, yeni özel hastaneler -yüzde 20 fiyat farkıyla- özel sağlık sektörü kamu hastalarına kapanmış olmaktadır. Mevcut doktor ve sağlık personeli sıkıntısı olduğunu söylediğiniz bir dönemde bu hastaları nasıl tedavi ettirmeyi düşünüyorsunuz?

Bahsi geçen Yönetmelik’le hastane sınıflandırılmasına yer verilmemiştir. Serbest rekabeti ortadan kaldıracak bu tutumun sebebini açıklar mısınız?

Son sorum: Tıp merkezleri ve dal merkezleri çıkarılan yönetmelikle yaşayamaz duruma getirildiğinden, Sosyal Güvenlik Kurumunun bu merkezlerle sözleşme yapmaması gündeme geleceğinden, bu merkezlerde tedavi gören binlerce hastayı kamu hastanelerinde nasıl tedavi edebileceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.

Sayın Bakanım, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru’nun, Ankara’daki Yüksek İhtisas Hastanemizle ilgili bir sorusu oldu.

Gerçekten, Yüksek İhtisas Hastanesi, geçmişten günümüze kadar çok değerli hizmetler veren ve birçok bilim adamı ve uzman yetiştiren bir hastanemizdir, Ankara’da da çok büyük bir yükü taşımaktadır, aslında Türkiye'nin de önemli bir yükünü taşımaktadır ciddi ağırlıkta kardiyovasküler hastalığı olan vatandaşlarımız açısından.

Tabii, biz bu hastanede, bulunduğu mekânlar içerisinde çok büyük iyileştirmeler yaptık Değerli Milletvekilim. Ancak mekân dar olduğu için, haklısınız, yeni bir hastane ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.

Aslında sadece Yüksek İhtisas için değil, Ankara Numune Hastanesi için, Büyük Doğumevi için, yine Numunenin yanındaki Fizik Tedavi Hastanemiz için de bu ihtiyaçlar var. Bu sebeplerle Ankara’da iki büyük kampüs yeri tespit ettik, birisi Etlik’te, diğeri Bilkent’te. Bu iki kampüs arazisi içinde, gerçekten, Türkiye’mize layık, başkentimize layık iki büyük kampüs hastane inşa edeceğiz. Bunların proje hazırlıklarını şu anda yürütüyoruz.

657 sayılı Kanun’umuzun 4/B maddesiyle istihdam ettiğimiz personellerimiz açısından, geçtiğimiz dönemde hamilelik sonrası işe başlamaları konusunda bir imkân hasıl oldu. Askerlik sonrası işe başlamaları açısından da bu personelimizle ilgili olarak Maliye ve Devlet Personelle birlikte çalışıyoruz. Ancak eş durumu hususunda gerçekten biraz rasyonel davranmak lazım. Çünkü bu kadroların esası biraz da ihtiyaç bulunan bölgelerde bu kişileri istihdam etmek üzerine kuruludur. Dolayısıyla, bu kadrolara talipli olan değerli meslektaşların, sağlıkçıların, bunu bilerek, bunu gözeterek bu kadrolara talipli olması beklenir. Dolayısıyla, eş durumu için 4/B’lileri başka bir tarafa göndermek, aslında vatandaşımızın ihtiyaçlarını karşılamak açısından maslahata çok uygun olmaz diye düşünüyorum. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, memur sendikalarımız bu konuyla ilgili bize geliyorlar ve onlarla da bu görüşmeleri yapıyoruz.

Sayın Arslan, Yasa’nın, Anayasa Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararının beş gün sonra Resmî Gazete’de yayımlandığından ve bu arada yapılan atamalardan bahsetti. Aslında, değerli milletvekilimize şunu hatırlatmak isterim: Anayasa Mahkemesi kararları da benzeri diğer mevzuatla ilgili kararlarda olduğu gibi Resmî Gazete’de yayımlandığı anda yürürlüğe girmiş sayılır, yürürlüğe girmiş olur. Dolayısıyla, bu süre içerisinde yapılan atamalar gayet tabiidir. Yani bir karar yürürlüğe girmeden önce öyle bir karar verildiğini de bilemezsiniz.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayısı kaç, sayısı?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sonuç itibarıyla, hukuk böyledir, böyle de uygulanır. Bundan daha tabii hiçbir şey olmaz.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Kaç kişi, kaç kişi?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bu arada, değerli arkadaşlarım, bakın, bu meseleyi aslında biraz gereksiz yere büyütüyorsunuz. Üniversitelerimizde binlerce öğretim üyesi var, profesörler var, doçentler var ve bizim eğitim hastanelerimizde ise eğitici sayısı üniversitelerimizin çok gerisinde. Bu değerli öğretim üyelerimiz bu ülkenin evladı olan asistanlara eğitim veriyorlar. Üniversitedeki değerli öğrencilerimiz, asistanlarımız da bu ülkenin insanı; eğitim hastanesindeki değerli asistanlar, öğrenciler de bu ülkenin insanı; diğer öğretim üyeleri noktasındaki meslektaşlarımız da yine bu ülkenin insanı. Yani bir üniversiteden bir öğretim üyesinin alınıp…

ALİ ARSLAN (Muğla) – Alma demiyoruz ki!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – … bir eğitim hastanesinde görevlendirilmesinde aslında gerçekten büyütülecek bir şey yok.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Alma demiyoruz Sayın Bakan!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sonuç itibarıyla, burada bir maslahat yerine getirilmeye çalışılıyor. Ancak, maalesef ülkemizde işler yürütülürken bazen böyle engellemeler, frene basmalar… Bunlara alıştık. Elbette, yüce Meclis bu frene basmaları, engellemeleri ortadan kaldırmak için burada; biz de bunun için buradayız, bunun için çalışıyoruz.

Sayın Bayındır’ın, Şırnak Başhekimliğiyle ilgili ifadesine şunu söylemek isterim: Biz yöneticilerimizi elbette liyakat ve ehliyet prensiplerine göre atıyoruz ve bir yöneticiyi görevden aldığımız zaman da elbette ehliyet ve liyakat prensiplerine göre görevden alıyoruz. Bundan daha tabii ne olabilir?

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Halk memnun, hizmet iyi! O zaman niye değiştiriyorsunuz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Bayındır, o sizin görüşünüz.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Ben halkın içinden geliyorum, buradan değerlendirmiyorum.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Denizli’de birtakım demirbaşların, bir kişinin sahibi olduğu bir binada bulunması ile ilgili bir soru soruldu.

Aslında, değerli milletvekilim, bakın, şimdi bu soruları bu şekilde sormayı ben çok doğru bulmuyorum. Birtakım insanlar yanlış işler yapabilir, bu yanlış işler hususunda soruşturmalar açılabilir. Şimdi, siz de biliyorsunuz ki Denizli’de de, bu ülkenin birçok bölgesinde olduğu gibi, AK Partiye oy veren insanların sayısı -Denizli’deki oy oranını bilmiyorum- yüzde 50’ye yakındır, belki yüzde 50’nin üzerindedir. Şimdi, bir kişiden hareket ederek, bir partiyi ilzam etme düşüncesi bir defa çok yanlış bir çıkış noktası. Kaldı ki şimdi arkadaşlarım bana bilgi notu getirdiler, bu hususta savcılılık takipsizlik kararı vermiş. Ne oldu şimdi sizin bu sorunuz?

HASAN MACİT (İstanbul) – Ahlaki midir?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bakın, bir savcının soruşturmasından bahsettiniz, ben de size o savcının kararından bahsediyorum. Bence ahlaki olmayan, böyle şeyleri vesile bilerek birbirini suçlamaktır değerli arkadaşım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Burdur’daki başhemşire kadrosunun boşluğuyla ilgili ben araştırma yapacağım, ne gerekirse onu yapacağız.

Şimdi, Sayın Yıldız bir soru sordular, özel hastaneler yönetmeliğiyle veya tıp merkezleri, ayaktan tedavi merkezleriyle ilgili yönetmeliklerdeki değişikliklerle ilgili olarak ve bir ifadeleri oldu: “Siz yüzde 20 fark alınarak yeni bir sistem getirmek istiyorsunuz.” Bu tabii yönetmelikle ilgili değil, bildiğiniz gibi sosyal güvenlik kanunuyla alakalı bir konu. Fakat ben çok merak ediyorum yani siz, vatandaşın yüzde 20’den daha fazla bir fark vererek hizmet almasını mı istiyorsunuz Sayın Yıldız? Bu sorunuzdan böyle bir anlam çıkardım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan, siz soruya cevap verin. Siz soru sormayın, siz cevap verin.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Açık değil Sayın Bakan…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sorunuzdan böyle bir anlam çıkardım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bakınız…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız, süremiz doldu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – … “Sağlıkta Dönüşüm Programı” vatandaşımızın  sağlık hizmetine erişimini kolaylaştırmayı hedef edinmiştir. Bu erişimi kolaylaştırmak için bundan böyle de üzerimize düşeni yapacağımızdan emin olabilirsiniz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde dört adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık durumuna göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı yasa teklifinin geçici birinci maddesindeki (hastanelerinde) ibaresinden sonra gelmek üzere (bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten altı ay evvel) ifadesinin eklenmesini saygılarımla arz ederim.     9.12.2007

                                                                                                       Kamer Genç

                                                                                                            Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Reha Denemeç

M. Vecdi Gönül

 

Yozgat

Ankara

İzmir

 

Abdulkadir Akgül

Ünal Kacır

 

 

Yozgat

İstanbul

 

“Geçici Madde 1- Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde en az altı ay klinik şefliği veya klinik şef yardımcılığı görevini yürütmüş profesör ve doçentlerden, bu Kanunun yayımını takip eden bir ay içinde bu görevlere atanma talebinde bulunanlar, Bakanlık tarafından ilgili uzmanlık alanlarında tespit edilecek üç profesör veya klinik şefi tarafından, bilimsel çalışmaları ve eğitimci nitelikleri yönünden değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucunda yeterli bulunanların fiilen yürüttükleri görevlere ait kadro unvanlarına göre atamaları yapılır.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup ve aynı şekilde aykırılık ihtiva etmektedir. Önergeleri ayrı ayrı okutup birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı yasa teklifinin geçici birinci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. 08.12.2007

                                                                                                       Kamer Genç

                                                                                                            Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı sağlık hizmetleri temel kanununda değişiklik yapılması hakkında kanun teklifinin geçici 1. maddesinin kanun teklifinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Tekin Bingöl

Hakkı Suha Okay

Tansel Barış

 

Ankara

Ankara

Kırklareli

 

Sacid Yıldız

M. Şevki Kulkuloğlu

Ali İhsan Köktürk

 

İstanbul

Kayseri

Zonguldak

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkan, katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 72 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin geçici 1’inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasına ilişkin olarak verdiğim önergeyle ilgili olarak söz aldım. Hepinize saygılarımı sunuyorum. Ayrıca da, İstiklal Marşı’mızın kabulünün yıldönümü dolayısıyla, bu, İstiklal Marşı’mızı yazan büyük şaire şükranlarımı arz ediyorum ve bunu kabul eden Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyelerine Tanrı’dan rahmet, yerlerinin cennet olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu Meclise geldiğimiz, özellikle AKP zamanından beri, Allah rızası için, şu memleketin rejimini dürüstlüğe götürecek, bu memlekette sağlıklı, ülkenin hizmetlerine en iyi hizmet verebilecek bir yasal düzenlemenin getirilmesi konusunda bir şeye şahit olmadık.

Şimdi, kanun teklifini… Daha önce Cumhurbaşkanına gidiyor, bu yöndeki düzenlemeler Cumhurbaşkanına gidiyor, Cumhurbaşkanı bunu veto ediyor. Arkasından, virgülüne dokunmadan, aynısını getiriyorsunuz, Cumhurbaşkanı mecburen bunu onaylıyor ve Anayasa Mahkemesine gidiyor. Anayasa Mahkemesi bu konuda karar veriyor, diyor ki: “Kardeşim, sen evvela, bir yerlere atamak için, hukuk devletinin bir gereği olarak bir kriter getir. Bu kriteri getirmeden, sen buraya atama yapamazsın.” Ondan sonra, Anayasa Mahkemesi daha işin esasına girmeden, yeniden bir kanun teklifi getiriliyor. Kanun teklifinin 1’inci maddesi, AKP Grup Başkan Vekillerinin burada verdikleri bir önergeyle tamamen değişti.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu, kanun yapma tekniğine de aykırı. Yani siz burada, grup olarak getiriyorsunuz, burada tartışılmadan, esası anlaşılmadan eğer önergeyle bunu kabul ederseniz, o zaman Meclisin fonksiyonunu da kaldırın. İşte, verilen önerge burada, gerçekten, ne değişiklik getirdiği de belli değil.

Şimdi, burada, biz bu Bakanlığı biliyoruz. Daha önce, işte, 176 klinik şefini atamışlar, iptal edilmiş. Diyor ki: “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevinde olan kişilerin, bunlar müktesep haklarıdır.” Böyle müktesep hak olmaz. Şimdi, eğer siz liyakat ve ehliyeti esas alıyorsanız, buraya atanacak insanların belli bir liyakat, bilgi ve beceriye sahip olduğunun en azından bir heyet tarafından onanması lazım. Bunun şeyi kimdir? Biz biliyoruz, Pursaklar’dan bu Bakanlığa ne kadar etki edildiğini de biliyoruz. Burada, birtakım tarikatlarla, bu bakanlıklarda ne kadar etkili olduğunu da biliyoruz. Efendim, son zamanlarda Türkiye çapında büyük özel hastaneleri faaliyete geçirdiği büyük sermaye sınıflarının bu hastaneleri satın aldıkları, Türkiye’nin her tarafında… Bu hastaneler hangilerinin parasıyla, hangi tarikatların parasıyla kurulduğunu da biliyoruz. Bu hastaneler bu gücü kimden alıyor? İşte, bu bazı kadroların kendisine devletin kaynaklarını aktarmak suretiyle burada haksız kazançlar elde edeceğini de biliyoruz.

Ee, şimdi böyle bir olgu içinde, böyle bir kişilik içinde, böyle bir sicil içinde bulunan bir bürokrasinin ve idarenin, biz nasıl senin merhametine dayanarak, senin iki dudağının arasından çıkan söze inanarak insanların -oraya atanan kişilerin- belli bir bilgiye, belli bir birikime, belli bir mesleki liyakate sahip olduğunu nasıl anlayacağız? Çünkü, siciliniz düzgün değil. Dolayısıyla bu sicilinizin düzelebilmesi için…

Zaten bir tek kişinin de emriyle, hele Hükûmetin emriyle, bir siyasi iktidarın emriyle bir yere bir atama yapılıyorsa muhakkak orada bir kusur vardır. Orada liyakatten ziyade siyasi bir kadronun, siyasi bir düşüncenin kölesi olma düşüncesi vardır, adamı olma düşüncesi vardır. Biz diyoruz ki: Bunları silelim. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde bir yere atanacak insanlarda aranacak niteliklerin, liyakatin, bilginin de hukuk devletinde bunun belirli prosedürleri vardır, bu prosedürler nelerdir? İşte, orada tarafsız insanlar imtihan yapacak. E, kimdir bu tarafsız insanlar? İşte, profesörlük unvanını almış, YÖK üyesi… En azından burada bir, iki, üç, dört tane imtihan heyetinde belirli bir tarafsızlık ilkesini koruyacak insanların burada yer alması lazım.

Ben geçmişte birtakım AKP’li milletvekilleriyle gezdim, profesör unvanını almış arkadaşlar… Vallahi okuma yazması doğru dürüst olmayan arkadaşlar var ya, ben gördüm yani. Şimdi, Türkiye’de hangi koşullarda profesör olan insanları biliyoruz. Yani belki okuma yazması, çok ileri gitti ama, mesela bir yabancı dil bilmiyor. Yani gidiyoruz, işte, Avrupa Konseyinde, yabancı dil bilmiyor. Ee, sen nasıl profesör oldun? Olmuş işte! Arkadaşlar, profesör… İşte, bir YÖK Başkanını atamışsınız. YÖK Başkanının, Allah rızası için, yahu YÖK Başkanlığı yapacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu kişiyi YÖK Başkanlığı yapacak bir şey var mıdır? Evvela, öyle şeyler yaptı ki, kendisini oraya atayanların ipini çektirecek her türlü gaflar yapıyor, hatalar yapıyor. Böyle bir şey olur mu? İşte, YÖK Başkanlığına atadığınız kişinin kişiliği, niteliği, kavramları, davranışları, konuşmaları, sizin bürokraside bir yerlere getirdiğiniz kişilerdeki niteliği anlamak mümkün. Yani böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Yani ondan sonra, bu durumda…

Yani diyoruz ki, şu Türkiye Cumhuriyeti devletinin artık partizanca düşüncelerin dışına çıkması lazım. Bu memlekette insan sağlığını yakından ilgilendiren hastanelere atanacak klinik şeflerinin çok objektif kriterlerle gelmesi lazım ve en sağlıklı hizmet yapabilecek insanlardan olması lazım.

Onun için, bunun önünü kesmek için diyoruz ki, bunu belirli kriterlerle getirelim. Yani sen bakan olabilirsiniz, siyasi iktidar olabilirsin, yüzde 47 oyla gelebilirsin ama bunun da belli ilkeleri vardır. Bundan, dürüstlükten sapmayalım arkadaşlar. Eğer bu sizi rahatsız ediyorsa deyin ki: “Bizi rahatsız ediyor dürüstlük.”

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Okay, bir arkadaşımız konuşacak mı, yoksa gerekçeyi mi okutayım?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Tansel Barış konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Barış, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici maddenin yasa teklifinden çıkarılmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk  Partisinin verdiği önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, iki gün sonra 14 Mart Tıp  Bayramı. Ben, tüm hekim arkadaşlarımın bu bayramını içtenlikle kutluyorum. Gönül arzu ederdi ki bu bayramda hekim arkadaşlarım çok daha mutlu, geleceğe umutla bakan, çalışma koşulları daha iyi, eğitim gördüğü süre ile doğru orantılı bir yaşam standardına kavuşmuş ve mesleğini mükemmel bir ortamda en iyi şartlarda yapan bir camia olsun ama maalesef, geldiğimiz bu noktada -hekim arkadaşlarımıza hepiniz de sorabilirsiniz- bu saydığım unsurların, maalesef, büyük bir çoğunluğu söz konusu bile değildir.

Değerli arkadaşlarım, geçici maddeyi hepiniz biliyorsunuz. Bu maddeyi tekrar, bir kez daha, okumak istiyorum: “Sağlık Bakanlığına bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinde hâlen klinik şefi ve şef yardımcılığı görevlerini yürütmekte olanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte yürüttükleri görevlerine ait kadrolara atanmış sayılırlar.”

Sıkıntı burada zaten. Biraz önceki AKP’li arkadaşım, hekimler hak sağlığıyla uğraşıyor -elbette öyledir- dolayısıyla acil atamalar gerekebilir, bu görevlere birilerinin gelmesi gerektiğini söylüyor. Elbette ki gelmesi gerekiyor ama bu atamaların niye sınav yapılmadan atandığını biz soruyoruz. Bu atamaların şık olmadığını söylüyoruz. Yoksa, sınav yapılsın ve bu arkadaşlarımız sınavla görevlerine başlasınlar. Sıkıntı burada arkadaşlar. Yani sınav da yapılması o kadar zor bir şey değildir ve de sınavların şeffaf bir şekilde yapılması, Sayın Sağlık Bakanımızın veyahut da bizlerin nesine dokunuyor arkadaşlar? Gelin, hep beraber bu işi yapalım ve yasama görevimizi de, herkesin gördüğü gibi, şeffaf bir ortamda, hekimlerimize de sahip çıkarak, onların onurlarıyla oynamadan bir şekilde bu işi çözelim diyoruz. Zaten hukuk buna engel. Anayasa Mahkemesi bu atamaları iptal etmiş. Bir kez daha iptal edilmesini mi istiyorsunuz? Bu iptal haricinde bir sıkıntı daha var: Anayasa Mahkememiz bu yasayı yeniden iptal ederse, bugün ataması yapılan 176 arkadaşımızın haricinde, bugün görevlerinde olan şef muavini ve şeflerimiz ne olacak? Onların da bir sıkıntısı var. Bunu da nazarıdikkate alarak, bu yasa teklifinin içindeki geçici maddenin çıkarılmasını öneriyoruz ve bu maddenin çıkmaması hâlinde hukukla yine bir sorun yaşanacaktır, yine Anayasa Mahkemesi büyük bir ihtimalle bu teklifi iptal edecektir, bu teklif yine bir şekilde karşımıza gelecektir arkadaşlar. Yani Parlamentomuzu aynı teklifle, birkaç kere, bu şekilde yormanın da anlamı olduğunu sanmıyorum. Tabii ki arkadaşlarımız halk sağlığının ne kadar önemli olduğunu söylüyorlar da, yani bu kadrolaşma konusunda bizim bir şekilde siyaseti bakanlıklara soktuğumuzu söylüyorlar.

Sayın Bakanım, bizler doğru olanları ve doğru yapılanları bu yasama Meclisinde, burada engellemek istemiyoruz. Bizler, doğru olanın, sınav yapılması gerektiğini söylüyoruz. Doğru olanın, şeffaflığın ön plana çıkarılmasını istiyoruz. Yoksa, burada doğru yaptığınız bir şeyi her zaman engellemek niyetimiz yok ve engellemediğimizi sizler de biliyorsunuz ve de bu hakkımızı da burada kullanmak herhâlde kimseye bir zarar getirmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Barış, konuşmanızı tamamlayınız.

TANSEL BARIŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sağlık camiasında huzur şart. Sağlık camiasında huzur olmadı mı ne hekimlerin ne sağlık çalışanlarının ve hatta hatta hastaların huzuru olmaz. Tekrar, bu geçici maddenin yasa teklifinden çıkarılmasını istiyoruz, grup olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Barış.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istemiştim.

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Genç.

Müştereken işleme aldığımız bu iki önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 72 sıra sayılı Kanun Teklifinin geçici 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                        Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

“Geçici Madde 1- Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde en az altı ay klinik şefliği veya klinik şef yardımcılığı görevini yürütmüş profesör ve doçentlerden, bu Kanunun yayımını takip eden bir ay içinde bu görevlere atanma talebinde bulunanlar Bakanlık tarafından ilgili uzmanlık alanlarında tespit edilecek üç profesör veya klinik şefi tarafından, bilimsel çalışmaları ve eğitimci nitelikleri yönünden değerlendirilir. Bu değerlendirme sonucunda yeterli bulunanların fiilen yürüttükleri görevlere ait kadro unvanlarına göre atamaları yapılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinin had safhada bulunan klinik şefi ve klinik şef yardımcısı ihtiyacının karşılanması ve bu suretle uzmanlık eğitiminin aksamadan yürütülmesinin temini amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce kabul edilen önergeyle ilgili geçici 1’inci madde tümüyle değiştirilmiştir. Bu nedenle geçici 1’inci…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim önergemi işleme koymanız lazım.

BAŞKAN – Efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben diyorum ki, yani kanunun yayımı tarihinden önce, altı ay önce…

BAŞKAN – Bu nedenle geçici 1’nci maddede değişiklik öngören son önergeyi işleme koyma imkânı kalmamıştır. Onun için önergeyi işlemden kaldırıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim önergem değişik, bence hata ediyorsun.

BAŞKAN – Maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Şevki Kulkuloğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış, şahsı adına Rize Milletvekili Sayın Lütfi Çırakoğlu, Komisyon Başkanı Sayın Cevdet Erdöl ve Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Cafer Tatlıbal söz istemişlerdir.

İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Şevki Kulkuloğlu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin yürürlük maddesi olan 2’nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Sayın milletvekilleri, öncelikle, yaklaşan tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutlamak istiyorum. Söz konusu teklif, Türk sağlık sisteminin işleyen düzenini temelden bozacak maddeler içermesi nedeniyle yürürlüğe girmemesi gerekmektedir.

Bu kanunla getirilmeye çalışılan düzenlemelere bakılacak olursa, sırasıyla; klinik şefi, klinik şef yardımcısı, başasistan ve asistan kadrolarına açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuat çerçevesinde atama yapılabileceği düzenlemesi getirilmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu teklifin 1’inci maddesinde muğlak hâle getirilen, belirsizleştirilen “asistan ataması” ibaresine dikkatinizi çekmek istiyorum. Asistan ataması, 1985’lerden itibaren ÖSYM tarafından doktorların iki kademeli yapılan bir sınavdan geçirilmesiyle yapılmaktadır. Tıpta uzmanlık sınavı, yabancı dil sınavı veya dengi sınavları başarmış olanlar, ancak tercih ettikleri branş, kurum ve puanlarına göre asistanlık kadrolarına yerleştirilmektedir; eğitim ve üniversite hastanelerinde görev almaktadırlar. Bu düzenlemeden önce asistan sınavını Sağlık Bakanlığı kendisi yapmaktaydı. Ancak, sınavlarda hile, hırsızlık, torpil, adam kayırmalar olmaktaydı. Bunun sonucu, Bakanlık hastaneleri ve üniversiteler, bu gibi nedenlerle, asistanlarını ÖSYM’nin yaptığı TUS sınavıyla almaya başlamışlardır. Uygulamada çıkan bu sorunlar, objektif bir değerlendirmenin gerekliliğini de ortaya çıkarmıştır.

Peki, bu kanun tasarısıyla getirilen bu düzenlemeye neden gerek duyulmuştur? Sayın milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesindeki bu ifadeyle, ÖSYM’nin yaptığı sınav aşılmaya, delinmeye çalışılmış, asistan kadrolarına da açıktan atama yolu açılmaya çalışılmaktadır. Bu, çok riskli ve sağlık sistemini tehdit eden bir maddedir. Bu madde, eğer ki yürürlük bulacak olursa geçmişte yaşananlar tekerrür edecek, atama kriterleri tamamen altüst olacaktır. Bu, sağlık sisteminin temellerine dinamit koymaktır.

Sayın milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesindeki bu gereksiz, manasız, hukuka ve ahlaka aykırı, tamamen kadrolaşmanın yolunu açacak düzenleme asla kanunlaşmamalıdır, yürürlük kazanmamalıdır. Ama maalesef, siz iktidar partisi milletvekilleri, bundan önceki maddelere oy verdiniz ve bu maddeleri geçirdiniz. Artık anlaşılıyor ki, siz iktidar partisi mensupları ne nizamdan ne izandan anlamaktasınız. Sizler, sadece gözleri karartılmış şekilde sistemleri yıkan, yok eden kanunlara el kaldırma kudretine sahipsiniz.

Sayın milletvekilleri, mantıklarınıza seslenmenin artık kifayetsiz olduğunu görüyorum. Sizin vicdanlarınıza seslenmek istiyorum: Bu düzenleme vicdanlara da aykırıdır.

Şimdi, bu düzenleme yürürlüğe girerse, maalesef, tıp fakültesi mezunu arkadaşlarımızın bir kısmı ÖSYM’nin yapacağı TUS ile asistan olacak, diğer bir kısmı, yani açıktan atanacak kadar şanslı, Sağlık Bakanına ve iktidara yakın olan elit bir kesim ise bu açıktan atama potasına girecektir. Peki, Ankara’da Sağlık Bakanlığında dayısı olmayan gariban ile bu Bakanlık torpillisi arasında eşitlik olacağını hangi akıl, hangi izan, hangi mantık, hangi vicdan, hangi adalet anlayışı iddia edebilir?

Sayın milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesinin birinci fıkrası, Anayasa’nın 10’uncu maddesinde anlam bulan eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. Bu düzenleme yürürlük imkânı bulamaz. Aranızda Anayasa’yla ilgili yayınları olan arkadaşlar var. Sanırım yayınlarını kaleme alırlarken son derece doğru işler yapıp soldan sağa doğru Türk usulü yazmışlar, ama maalesef, uygulamaya gelince Arapça, Farsça gibi sağdan sola okuyup getirilen yasa tekliflerini de sizlere Anayasa’nın tam tersine her zaman uygulatıyorlar.

Sayın milletvekilleri, teklifin henüz 1’inci maddesinin ilk fıkrasının devamında bu açıktan klinik şefi ve şef yardımcısı atamalarıyla alakalı olarak sınav şartı getirilmiştir. Peki, bu sınavı kim yapacaktır? Sınavı Sağlık Bakanlığı, yürürlüğe koyacağı yönetmeliğe uygun olarak yapacak veya yaptıracaktır. Bu sınavın usulü ve niteliği yine yönetmelikle düzenlenecektir. Benden önceki arkadaşlar bununla alakalı konuları ayrıntılı olarak açıkladılar.

Burada size bazı sorular sormak gerektiğini düşünmekteyim: Profesör ve doçent olmayanların klinik şefi ve şef yardımcısı olarak atanmaları için yapılacak sınavda Bakanlığınızca tercih edilecek kriterler nelerdir? Bunlar objektif kriterler olacak mıdır? Eğer objektif olacağını iddia ediyorsanız, TUS sınavını da kaldırıp asistan seçimini tamamen Bakanlığın objektif kriterlerine mi tabi tutacaksınız? Eğer böyle bir niyetiniz yoksa neden asistan seçiminin tamamını ÖSYM’ye bırakmıyorsunuz? Niyetiniz, sağlık sektöründe de kadrolaşma ise bu kadrolaşmada 2007 hedefiniz acaba neydi, bunun ne kadarını gerçekleştirebildiniz? Acaba 2008 yılı sonu hedefiniz ne kadardır? Eğer yıl sonuna doğru bu hedefi tutturamayacağınızı anlarsanız tıpta uzmanlık sınavını da kaldıran bir yasa tasarısı da getirecek misiniz?

Sayın milletvekilleri, iktidarın dengesi maalesef şaşmıştır, bunun göstergesi, 1’inci maddenin devam eden ikinci fıkrasında açıkça görülmekte ve anlaşılmaktadır. İkinci fıkrada ise, profesör ve doçentlerin klinik şefi ve klinik şef yardımcısı seçimindeki kriterler belirlenmiştir. Teklifin 1’inci maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca, klinik şefi ve şef yardımcısı kadrolarına mevcut toplam kadroların yüzde 35’ini geçmemek üzere, profesör ve doçentlerin bazı atama kriterlerine göre atanabilecekleri düzenlenmektedir.

İktidara geldiğiniz 2002 yılından bugüne, klinik şefi ve şef yardımcısı kadrolarına yaptığınız atamalarla hâlen görevde olan şef ve şef yardımcılarını bu yasayla sınavsız, sorunsuz alıyor, yani kadrolaştırıyorsunuz. Kadrolaşmanızda yüzde 100’e varabilmek için de, ola ki kalan boşluklar varsa, onu da yine sınavsız, objektif kriterlere uymayan mütalaalarla, bu yüzde 35 kontenjanla mı dolduracaksınız?

Bu yüzde 35 kontenjanı kullanmak amacıyla kanun metnine yazdığınız kriter olan “Eğitim ve araştırma hastanelerinde açık bulunan klinik şefliği veya şef yardımcılığı kadroları, isteklilerin başvurması için ilan edilir. Bu kadrolara, doçentlik veya profesörlük unvanını almış olan adaylar müracaat edebilirler. Müracaat eden adayların durumlarını incelemek üzere Bakanlık tarafından, en az biri ilgili eğitim ve araştırma hastanesi dışından olmak üzere üç profesör veya şef tespit edilir. Bu profesör veya şefler, adaylar hakkında ayrı ayrı mütalaalarını öncelik sıralaması yaparak Bakanlığa bildirirler. Bakanlık, bu mütalaalara göre atamayı yapar.” diyor. Şimdi, bu seçici kurulun mütalaalarında öncelik kriterleri neler olacaktır? Mesela, bu öncelik kriterleri şöyle mi olacak ve sıralanacaktır:

1)  Aday Menzil tarikatına müntesiptir.

2)  Aday diğer başka bir tarikata veya cemaate müntesiptir.

3)  Aday bizden değildir ve değerlendirme dışı tutulmuştur.

Bu mütalaayı bu sıralamaya göre alan Bakanlık, atamalarında hangi öncelik sırasını benimseyecektir?

Sayın milletvekilleri, bu tasarıyla yapılan düzenleme sonucunda oluşacak adaletsizlik… Tıpta uzmanlık sistemini temelden etkileyen düzenlemeler nedeniyle bu teklifin yasalaşması tehlikelidir. Danıştayın 5. Dairesinin klinik şefliğine seçilme konusunda vermiş olduğu 2007/773 sayılı ve 2007/3005 sayılı kararları dikkate alındığında bu düzenlemelerin ne kadar yanlış düzenlemeler olduğu anlaşılacaktır. Bu yanlış, uygulanması tehlike arz eden ve Anayasa’ya aykırı teklifin derhâl geri çekilerek yasalaşmaması gerekmektedir.

Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kulkuloğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifin 2’nci maddesiyle ilgili olarak söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu vesileyle, İstiklal Marşı’mızın kabulü nedeniyle rahmetli Âkif’i ve o gün bu salonlarda o havayı milletimize yaşatan parlamenterleri minnetle, rahmetle, şükranla anıyorum.

Ayrıca, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle değerli meslektaşlarımın, sağlık çalışanlarımızın bayramlarını kutluyorum, her günlerinin bayram olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz teklif nedeniyle birazcık tıpta uzmanlık eğitiminde aksayan yönler üzerinde durmak istiyorum, birazcık teklifi değerlendirmek istiyorum ve öneriler getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tıp fakültelerinin kurulması ve çalışmalarını sürdürmesi, pozitif ilim alanında modern tıp eğitim ve öğretimiyle ülkemizi tanıştırmıştır. Cumhuriyetimiz kurulurken bir adet tıp fakültemiz olduğunu düşünürsek, eğitim hastanelerimizin de o kadar olduğunu düşünürsek, ülkemizin bu alanda ne kadar yol aldığı görülecektir. Ama, almamız gereken mesafeyle durumumuzu kıyaslarsak, elbette ki, bu salonda bulunan bütün hekim arkadaşlarımın da katılacağı gibi, almamız gereken çok yol var değerli arkadaşlarım.

Bugün, tıp fakültelerimizde ve eğitim hastanelerimizde gerçekten önemli problemler vardır. Bu problemler geçmişte yok muydu? Geçmişte de vardır, yarın da olacaktır, ama bu salonda bulunan bizlerin bunları asgariye indirme gibi bir mecburiyetimiz var değerli arkadaşlarım.

Bugün, baktığımız zaman, tıp fakültelerimizin bazılarında gerçekten verimli çalışmayı engelleyecek, öğretim üyesinin bilgi birikiminden istifade etmeyi engelleyecek kadar fazla öğretim üyesi varken, bazılarında da gerçekten rutin işleri yapmaktan eğitime, öğretime, kendini yetiştirmeye vakit bulamayacak kadar az öğretim üyesi vardır değerli arkadaşlarım.

Sağlık hizmeti sunma altyapısı, öğretim, eğitim, araştırma ve yayın yapma imkânları yönünden de önemli farklılıklar vardır.

Bir diğer problem ise her yeni kurulan üniversite kendisini nedense bir tıp fakültesi kurma mecburiyeti içinde hissediyor. Buna hem çevreden baskı oluyor hem de kurucu kadrolar üniversiteyi tıp fakültesine taşıtma ihtiyacı hissediyorlar. Buysa başka problemleri yanında getirmektedir.

Eğitim hastanelerimiz uzman hekim yetiştirme ve sağlık hizmetleri sunma anlamında gerçekten bugüne kadar önemli hizmetler vermiştir fakat   -ben otuz yıldır takip ederim- gerçekten, şeflik atamaları her dönemde ciddi tartışmalara sebep olmaktadır. Hatta zaman zaman, hatırlarsınız, sizler de hatırlarsınız, bazı yüksek mahkemelerimizin başkanları bile bu tartışmalara dâhil oluyor “Müracaat edin, ben yürütmeyi durduracağım.” diyor.

Değerli arkadaşlar, elimizi vicdanımıza koyalım, biz bu ülkede sorumluluk sahibi insanlarız, gerçekten bu konulardan rahatsızsak buna bir çözüm getirmemiz lazım. Zaman zaman çıkıp bir siyasi liderimiz hak arayan hekimlere “Bunlar muayenehanesine hasta götürmeye çalışan insanlar, bunlar enjeksiyon yapmayı da bilmezler, serum takmayı da bilmezler, ben serumu hemşireye taktırırım.” diyebiliyorsa, bir hekim olarak ben yaralanıyorum, ben üzülüyorum değerli arkadaşlar. Gelin bu dönem önemli bir iş yapalım arkadaşlar, canımız kadar, sağlığımız kadar, milletimizin canı kadar, daha önemli, daha millî bir konu olamaz, gelin bu sağlık meselelerini bu dönem millî bir mesele olarak algılayalım ve bu meseleleri günlük polemiklerin, tartışmaların dışında tutabilecek ve insanlarımızın gerçekten kaliteli sağlık hizmeti almasının yolunu açacak çalışmalar yapalım.

Değerli arkadaşlar, işte bugün, gerçekten, öyle ki unvanının başında “eylem” bulunan, “eylem” kelimesi bulunan doçentlerimiz, profesörlerimiz var, mahkeme kararıyla şeflik unvanı almış şeflerimiz var. Bu kadrolar gerçekten ilmî kadrolardır, bunların kriterlerini pozitif ilmin belirlemesi lazım. Bunların günübirlik siyasete alet edilmemesi lazım. Bunun altyapısını oluşturmak da hepimizin görevi ama öncelikle bu salonda bulunan hekimlerin görevi değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, hekimlik mesleği kutsal bir meslek. Biz hekimler, önümüze gelen hastanın diline, dinine, ırkına, rengine bakmadan, önce hastalığına bakarız ve bunu tedavi ederiz. Problemlere de gelin bu gözle bakalım. Tıpta uzmanlık eğitimi, insanlarımızın kaliteli sağlık hizmeti alması, bu alanda ülkemizin dünyada önemli bir cazibe merkezi olmasıyla yakından ilgilidir. Bu nedenle, tıp fakülteleri, eğitim hastaneleri, özel eğitim hastaneleri, askerî hastaneler tek çatı altında birleştirilmelidir arkadaşlar. Bu hastanelerimizin problemlerini de tek çatı altında düşünerek çözmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bununla ilgili gelin şunu yapalım: Bu uzmanlık eğitimi, doçentlik sınavı, uzmanlık sınavı, şeflik sınavı, bunların hepsini bağımsız bir kurula yaptıralım değerli arkadaşlarım. Yani, enerji kadar insanımız önemli değil mi? Bağımsız ilmî bir kurul oluşturalım, bu işi bunlar yapsınlar ve meslektaşlarımızı, hekimlerimizi tartışma konusu olmaktan çıkaralım. Yine, meslektaşlarımıza sosyal haklarını, imkânlarını öyle sağlayalım ki bu arkadaşlarımız ev-muayenehane-hastane kıskacından kurtulsun. Hastaneye gittiği zaman hastasına vakit ayıracak, akşamleyin oturduğu zaman, elini vicdanına koyduğu zaman “Bugün yaptığım işlerden ben memnunum.” diyebilecek bir ortam oluşturalım.

Değerli arkadaşlar, buralarda parlak sözler söyleyebiliriz. Bizleri alkışlayanlar olur, olmaz; ama bunlar gelir geçer. Arkaya baktığımız zaman, yükümlülüklerimizin ne kadarını yerine getirebildik? Bu sorulara cevap bulmamız gerekiyor. Tabii ki, bu teklifle ilgili Sayın Erdöl ve Sayın Ünüvar gerçekten emek vermişler, aksayan bir yönü düzeltmeye çalışmışlar. Ama teklifin özellikle tıpta uzmanlık eğitimi sınavlarını kazanamamış, yüksek ihtisas veya doktora yapmış arkadaşlara yöneticilik kapısını açması, bir nevi, uzmanları pratisyenlere yönettirme, yıllarca başhekimlik yapmış bir arkadaşınız olarak, ters bir şeydir, sıkıntı getirecektir. Bu konuda uyarmak istiyorum, bu konu da tartışılacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle, bir diğer konu, Bakanlığımız ayakta teşhis ve tedavi yapılan özel sağlık kuruluşları hakkında bir yönetmelik çıkardı. Sayın Bakanım, bu kurumlarda çalışan arkadaşlarımızın pek çoğunu sizler de tanırsınız, bizler de tanırız. Bunların pek çoğunun -tanıdıklarımın en azından- ben samimiyetine güveniyorum. Bu arkadaşlarımız, 9’uncu madde, 10’uncu madde ve geçici 2’nci maddenin fıkraları geçerli olduğu sürece, önümüzdeki zaman içerisinde polikliniklerin, tıp merkezlerinin, özel dal merkezlerinin ve giderek hastanelerin ayakta durmakta zorluk çekeceklerini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalış, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – …ve bu alanda çalışan insanların işsiz kalacağını söylemektedirler. Bence haklı oldukları taraflar vardır. Tabii ki yönetmeliğin esasında bu arkadaşlarımız da faydalı olacağına inanıyorlar, fakat bu birkaç maddeyle sektörün ciddi sıkıntı yaşayacağını düşünüyorlar. Bu konuya ben sizlerin de ciddiyetle eğileceğinize ve sahip olacağınıza inanıyorum.

Bir diğer husus da, Tam Gün Yasası’yla ilgili, arkadaşlarımızın bir mesajı var. Değerli arkadaşlarım -geçmişte de denendi- şartları öyle oluşturalım ki, hekimlerimiz gerçekten dışarıda çalışma ihtiyacı hissetmesin; bunu oluşturalım. Gönüllülük esası işin temelinde olsun, bu işi zorlamadan, daha gönüllü bir geçici yol bulalım. Arkadaşlarımızın bu yönde dilekleri var.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle bu konularda bazı görüşlerimizi belirtme imkânı oldu. Yüce heyetinize saygı ve selamlarımı arz ediyorum. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Şahsı adına, Sayın Lütfi Çırakoğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; görüşülmekte olan kanun tasarısının ilgili maddesiyle alakalı görüşümü arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısı bir ihtiyaçtan doğmuştur. Nedir bu ihtiyaç? Bu ihtiyaç, Türkiye’de 70 milyon insanımıza hizmet verecek sayıda hekim ve uzman hekim sayısı olmamasıdır. Bu uzman hekim ve hekim sayısının yeterli olmayışının müsebbibi bugünkü Hükûmet  ve başta  bugünkü Sağlık Bakanımız olmak üzere doktorlarımız değildir.

Demin, bir değerli üyemiz, YÖK’le alakalı bazı ifadelerde bulunmuştur.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Ne zaman üstünüze alınacaksınız?

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Devamla) – Gayet tabii, ben hem hekimlik hem de idarecilik yapmış bir insan olarak, geçmişi de -2002 yılından öncesini de- çok iyi bilen bir hekim olarak, insanların, hastalarımızın nasıl kuyruklarda, nasıl ilaç kuyruklarında heba edildiğini, zamanlarının ve paralarının nasıl heba edildiğini çok iyi yaşayan ve çözüm için bire bir mücadele eden bir insan olarak bunu çok iyi yaşayan biriyim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Haydi gel bir hastaneye gidelim!

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla, AK Parti Hükûmetimiz ve Bakanlığımız bu sıkıntıları çözmekte üstün başarısını artık netice itibarıyla seçimde de göstermiştir ve bu kuyruklardan kurtulmanın neticesini, AK Parti Hükûmetimize ve Bakanlığımıza bir müjde olarak da sonucunu sunmuştur. Ama bunlar yetmez değerli milletvekilleri. Bunlar yetmez, çünkü  gelişen ülkelerin statüsünde insanlarımıza hizmet vermek arzusundayız.

Türkiye’nin bugünkü şartlarında elimizde olan hekim sayısı 104 bin civarında. Bunun yaklaşık yarısı uzman, yarısı da pratisyen hekim olarak... Yapılan araştırmalarda… Tabii ki, sağlık sorunlarının çözümü Bakanlığımıza ve Hükûmetimize düşer. Ama Sağlık Bakanlığımızın elindeki uzman hekim sayısı dikkate alındığında Türkiye genelindeki uzman hekim sayısının yüzde 44’ü, ama Türkiye nüfusu dikkate alındığında hizmet ettiği nüfusun yüzde 70’i. 180 bin yatağın 133 binine Sağlık Bakanlığımız hizmet vermek mecburiyetinde. Dolayısıyla bu bir ihtiyaçtır, hem uzman hekim sayısının artırılması hem pratisyen hekim sayısının artırılması gerekmektedir.

Şimdi, pratisyen hekim sayısı veya genel olarak uzman hekim sayısı… Hepimiz biliyoruz ki pratisyen hekimi yetiştiren tıp fakülteleridir, uzman hekimi de hem tıp fakültelerimiz hem de Sağlık Bakanlığımızın uzman yetiştiren eğitim ve araştırma hastanesinin şef ve şef muavinleridir. 1986’dan 2006’ya yapılan araştırmalarda 1986’da yetiştirilen hekim sayısı 5.200 civarında, 1996’da 4.730 civarında ve 2006’da da 4.700 civarında. Dolayısıyla, YÖK’ün kuruluşuyla paralel olarak ne yazık ki fakültelerden yetiştirilen hekim sayısı giderek düşmüştür. Maalesef, ne yazık ki YÖK bütün fakültelerde olduğu gibi, üniversite camiasında olduğu gibi, tıp fakültelerini de ihmal ve zaafa uğratmış, asli görevini yapması gerekirken maalesef siyasetin ve ideolojinin kaynağı ve problemi durumunda olmuştur. Bu, yüz karası bir durumdur. YÖK -tabii ki, herkesin karşı olduğu gibi- geçmişiyle, bu karanlık geçmişiyle yüzleşmeli.

Hepiniz de muhakkak izlemişsinizdir, ben iki gün önce gazeteden izledim, ne yazık ki Üniversitelerarası Kurul zaman zaman -Başkanını kastediyorum- televizyonlarda ideolojik yapılanmanın âdeta bayraktarlığını yapıyor ama asli görevini hiçbir zaman yapmamıştır, dokuz ihaleyi bir yandaşına veya bir kişiye vermekten dolayı ağır cezada yargılanırken Rahşan affıyla beraat etmiştir yani aklanmıştır. Bu bir aklanma değildir.

BAŞKAN – Sayın Çırakoğlu

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Devamla) – Dolayısıyla “Üniversitelerde biz kepengi kapatırız, kapıları kapatırız, üniversitelerde öğrencilere özgürlük tanımayız.” diyen bir zihniyetin, tıp fakülteleri ve sağlık camiası açısından da ve Türkiye’deki sağlık hizmeti açısından da getirdiği nokta budur. Kaynak olarak ikide bir Sağlık Bakanımızı, Bakanlığımızı ve Hükûmetimizi tenkit edeceğimize, biraz daha bu kaynağın, bu sıkıntının asli kaynağı olan ve kurumlar bazında görevini yapmayan kişiler üzerinde durmakta fayda var diye düşünüyorum.

Gelmekte olan 14 Mart Tıp Bayramı bütün sağlık çalışanlarına, tabii ki başta hekimlerimize hayırlı olsun diyorum. Ancak -ancak diyorum- bu ağır, memleketimizde sağlık sorunları konusunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Çırakoğlu.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Devamla) – …ağır yük altında olan bu sağlık camiamızın içinde hekim-hasta arasındaki ilişkilerde ne yazık ki zaman zaman bizlerin de şahit olduğu çürük elmalar, işi menfaate döken çürük elmaların temizlenmesinde hekim camiamıza da çok önemli görev düştüğü kanaatindeyim.

Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve saygıdeğer milletimizi selamlıyor, hayırlı günler diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Komisyon adına Komisyon Başkanı Sayın Cevdet Erdöl, buyurun.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, İstiklal Marşı’mızın Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilişinin yıldönümünde merhum Şair Mehmet Âkif Ersoy’u ve o dönemde Meclisimizde bulunan, Birinci Mecliste bulunan milletvekillerini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve tüm emeği geçenleri rahmetle, minnetle anıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir iki konuya açıklık getirmem gerekiyor. İmza sahibi olarak gerek de Komisyon Başkanı olarak, bir iki konunun yanlış anlaşıldığını düşünüyorum.

Bunlardan birisi, kadrolaşma iddialarıdır. Yani bunu insanlar televizyonları başında dinledikleri zaman, zannediliyor ki, biz, birilerini, eğitim hastanelerimize sokaktan birkaç kişiyi çağırıyoruz, “Gel sen şef ol.” diyoruz. Değerli arkadaşlar, eğitim hastanelerine şef olacak olan doçent ve profesörler üniversiter sistemde doçent ve profesör payesini almış, bağımsız jürilerden bu unvanları almış akademisyenlerimiz ve bunlar A hastanesinde eğitim verirken, bu sefer B hastanesinde eğitim verecekler. Bunların görevi zaten eğitim vermek. Eğitim veren bu insanlarımızı burada siyasi malzeme aracı olarak rencide etmeyi ben esefle karşılıyorum, bir öğretim üyesi sıfatımla da çok çok üzülüyorum. Çünkü hiçbir hekim -burada gerek muhalefette olan hekim arkadaşlarımız gerek iktidar partisinde olan hekim arkadaşlarımız- hiçbir hastasına siyasi gözle bakmaz, bakamaz. Bu mümkün değildir. Hâl böyle iken, siz, üniversite hastanesinde eğitim veren bir eğitimciyi devlet hastanesine, eğitim hastanesine aldığınız zaman nasıl bir siyasi kadrolaşma oluyor, bunu önce kendinize sormanız lazım. Demek ki, gözlerinizdeki cam siyasi bir cam. Gözlüğünüzdeki cam bu.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Efendim, sizinki siyasi cam oluyor.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – Burada, bu gözlükleri çıkarın efendim. Hiçbir hekim, siyasi olarak hastasına davranmaz, asistanına davranmaz, öğrencisine davranmaz. Birincisi bu.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Biz hastaya siyasi müdahaleden bahsetmiyoruz. Buradaki siyasi kadrolaşmadan bahsediyoruz.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – İkincisi: Biraz önce esefle dinledim ki, yani burada, açıktan atama izni olmaksızın… Burada, yapılacak olan atamalar yanlış anlaşılmış. Yani hekim arkadaşların da bunu yanlış anlamalarına cidden çok üzüldüm. “Açıktan atama izni” teknik bir tabirdir. Bakanlıklara yapılacak olan açıktan atamalar, Devlet Personel Başkanlığı, Maliye Bakanlığı ve ilgili kurumlar nezdinde görüşülerek Başbakanlık tarafından bakanlıklara dağıtılır, “Siz şu kadar eleman alacaksınız, siz şu kadar.” Sağlık Bakanlığının bu eğitim hastanelerine ve diğer hastanelerine atanacak olanlar için böyle bir kısıtlama getirilmiyor. Sadece budur. Yoksa, “TUS sınavına girmeyen kişiler alınıp asistan yapılacak.” gibi sözleri dehşetle dinledim.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Yapılabiliyor. Bunun örnekleri ANAP zamanında yaşandı.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – Lütfen…

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Şimdi de YÖK’ü ele geçirdiniz, isterseniz yaparsınız.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – Lütfen bunları düzeltin. Öğrenin, ondan sonra gelin, burada milletimizi yanıltmayın. Milletimizi yanıltmayın. Asla ve asla TUS sınavı olmaksızın hiçbir asistan Türkiye Cumhuriyeti’nde ihtisasa başlayamaz. Hiç kimse…

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Eğer siz sulandırırsanız, başlar.

BAŞKAN – Sayın Kulkuloğlu, lütfen…

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben, şimdi, birincisi, hassaten rica ediyorum arkadaşlarımızdan, konularını iyi öğrenerek gelsinler ve anlatsınlar, milleti yanıltmasınlar.

Burada tekrar ifade ediyorum: Hiçbir kimse TUS sınavına girmeden ihtisasa başlayamaz. Bunun önünü de açıyor değiliz. Sadece ve sadece eğitim hastanelerinde doçent ve profesörler eğitim vermek üzere görevlendirilecekleri zaman Başbakanlıktan, Maliye Bakanlığından, Devlet Personel Başkanlığından izin alınma ihtiyacı olmasın, süreç uzamasın… Kaldı ki, bu uygulama 2000’li yıllardan beri mevcut olan bir uygulamadır. Yeni getirdiğimiz bir uygulama değildir.

İkinci esefle dinlediğim hadise de maalesef, bazı profesörlerin okuma yazma bilmediğine dairdir. Ben de profesör olarak düşündüm, doğru, ben Çince okuma yazma bilmiyorum, Japonca da bilmiyorum, ama bazıları da herhâlde Türkçeyi iyi bilmiyorlar. Onunla da ilgili, eğitim hastanesinde…

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Erdöl, Türkiye’de profesör olmuş ama yabancı dil bilmeyenlerin varlığı bir vakıa.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) – …eğitim hastanelerimizde veya üniversitelerimizde veya başka hastanelerde görev yapan sağlık personelini lütfen hırpalamayalım. Siyasi emellerimiz için de kullanmaya kalkmayalım. Bunlar yirmi dört saat kesintisiz kendi çoluk çocuğunun hastalığını bir tarafa iterek sağlık hizmeti veren insanlar. Bunların önünde ancak şapka çıkarılır, ancak eğilinir, saygı duyulur.

Hekim arkadaşlarımızı, hemşirelerimizi, teknisyenlerimizi, diş hekimlerimizi, hasılı tüm sağlık personelini lütfen bu tip siyasi polemiklerden uzak tutalım.

Değerli arkadaşlar, eğer sizler de… Benim bir önerim var tabii. Herkes bir öneri yapıyor buraya gelince. Benim de bir önerim var bu şef ve şef yardımcılıkları için, çok düşündüm ama bunu getiremedik kanun teklifinde. Şef ve şef yardımcılıkları neden ömür boyu olsun, bunları tartışalım biz. Verimliliklerini nasıl artırabiliriz, bunları tartışalım. Bunlara objektif kriterler getirelim. Sınav mı istiyorsunuz, ne yapacağız, bunları hep birlikte tartışalım. Ama insanları… Yani “Efendim, TUS sınavına girmeden birilerini Bakanlık getirip asistan yapacak.” gibi yanlış anlaşılacak sözleri burada sarf etmeyelim. Umarım ki arkadaşlarımız bunları düzeltirler.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Nasılsa tekrar görüşeceğiz, bu konuyu o zaman getirirsiniz!

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu hafta içerisinde 14 Mart Tıp Bayramı var. Bu konumuzla da çok alakalı olduğu için 14 Mart Tıp Bayramı’nı, hâliyle 13 Mart Dünya Böbrek Günü’nü, bir müddet sonra gelecek Dünya Hemşireler Günü’nü vesaire haftasını, bütün bunları aslında biz, bir sağlık haftası şeklinde 14 Martta hepsini birden kutlayalım istiyorum. 14 Mart sağlık camiamızın bir bayramı olarak kutlu olsun diyorum. Memurundan bürokratlarına ve Bakanına kadar tüm sağlık çalışanlarının, hekimlerinin, hemşirelerinin, teknisyenlerinin tekrar bayramını kutluyorum. Bunlardan ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yaptıkları hizmetlerden dolayı, yirmi dört saat kesintisiz hizmet veren bu insanlara tekrar şükranlarımı ifade ediyorum.

Bu arada belki de tarihimizin hekimler için yapılan ilk anıtının İnebolu’da Doktor İsmail Hakkı Bey adına yapıldığını ve bu anıtı da bizim Türk tıp tarihinde layık olduğu yere getirmemiz gerektiğine inandığımı ifade etmek istiyorum. Bununla ilgili de çalışmalarımız devam ediyor arkadaşlarımız nezdinde. İnşallah… Onu  da bu vesileyle hatırlatmak istedim.

Yine, aynı şekilde sağlık hizmeti geçmiş olan tüm değerli sağlık çalışanlarına, ölenlerine Allah’tan rahmet, çalışanlarına da uzun ömür, sağlık ve mutluluk diliyorum.

Yarın, Türkiye Büyük Millet Meclisimizde “Kalbinizi Koruyun, İçinde Sevdikleriniz Var” adlı bir kampanya başlıyor. Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımızı, sağlıktaki her konuda yaptığı duyarlılıktan dolayı da kutluyorum. Biz de bu aktivitede yer alacağız inşallah. Sağlık Bakanlığımız burada yer alıyor. Ama Türk Kardiyoloji Derneği, Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği, Türk Nöroloji Derneği, Türk Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği ve Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneğinin ortaklaşa yapmış olduğu bu aktivite yarın saat 11.00’de Türkiye Büyük Millet Meclisimizde yapılacaktır. Tüm milletvekili arkadaşlarımızın katılımında fayda vardır diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlarımıza bunu buradan tekrar ifade ediyorum.

Kanun teklifimizin hazırlanmasında Komisyonumuzda katkı veren tüm milletvekili arkadaşlarımıza ve Meclisimizde bulunan, katkı veren siz değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum katkılarınızdan dolayı. Kanunun, yasalaştığı takdirde -inşallah, ümidimiz odur- milletimize, memleketimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Buradaki tek amacımız, eğitim hastanelerimize eğitici vasfını kazanmış olan insanları kazandırarak, daha çok asistan yetiştirerek, daha çok uzman yetiştirerek, daha iyi bir sağlık hizmeti verebilmek için gayret sarf etmektir. Başka hiçbir amacımız yoktur diyor, hepinizi tekrar en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Saygılarımla efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Erdöl biraz önce benim yaptığım konuşmada, beni bilgisizlikle suçladı. Madde 69, İç Tüzük; açıklama hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Hayır. Ne dedi? İsminiz falan geçmedi.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Hayır. “Bazı doktor arkadaşlarımız maalesef…”

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama o “bazı”nın içinde siz yoksunuz herhâlde.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Bir tek ben söyledim, o konuşmayı bir tek ben yaptım ama.

BAŞKAN – Sayın Kulkuloğlu, sataşmanın çok açık olması lazım. Yani onu inceleteceğim.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Hayır. Ama bakın… Katiyetle. Bir tek o konuşmayı ben yaptım.

BAŞKAN – O zaman, biraz önceki konuşmalarla ilgili olarak buradaki öğretim üyesi bütün arkadaşlarımızın söz istemesi lazım.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Ama o konuşmayı, asistan alımıyla ilgili konuşmayı bir tek ben yaptım

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Biz anladık.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Herkes kimin söylediğini anladı. O yüzden açıklama hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Olmaz öyle Sayın Kulkuloğlu, o hususta, izafi olarak, yorumlayarak söz veremem.

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Bakın, burada, şimdi siz de dâhil olmak üzere, çok önemli, delinmeye çalışılan bir şeyi örtbas etmeye çalışıyorsunuz.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Ben zaten isminizi vermedim. Niye üzerinize alınıyorsunuz ki?

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Bir tek ben konuştum. Evet. Ne olacağını biliyoruz biz.

BAŞKAN – Evet.

Şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Cafer Tatlıbal.

Buyurun Sayın Tatlıbal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CAFER TATLIBAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Sağlık Hizmetleri  Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.

Şimdi, kıymetli arkadaşlarım, buraya biz nereden geldik? Yani, bu kadro çatışmaları, kadro laflarının buralara kadar taşınmasının ana unsuru… Biliyorsunuz bu ülkede bazı kurumlar kendilerine hâkimiyet alanları kurmuşlar. Bunlardan birisi de bu eğitim hastaneleri ile üniversite hastaneleriydi. Bunlar yan yana dururlar ama ne bilimsel ne insani olarak hiçbir ilişkileri yoktu. Çünkü bu bariyeri, bu seti aştıkları zaman alanlarına halel gelir düşüncesiyle böyle alanlar kendilerine vazetmişlerdi. Şimdi, belirli dönemlerde bu hâkimiyet alanları delindi. Bu, 77’lerde delindi, 76’larda delindi, 80 küsurlarda delindi, 90 küsurlarda delindi ve buralar artık yavaş yavaş başkaları tarafından da kadro hareketlerinin içerisine girmiş oldu.

Şimdi, bunu şunun için söylüyorum: Sürekli, burada, kadro hareketi, kadro hareketi… Arkadaşlar, 28 Şubattan sonra, biz, valilere gelip de namaz kılan memurların listesinin istendiği günleri biliyoruz ama biz bunların hepsini hazmettik, hiç de bir şey söylemedik, olabilir, hâlen daha hazmediliyor. Bu, kadro, kadro… Yani, bu ülkede TC vatandaşlarının bir yıldızlı, iki yıldızlı, üç yıldızlı diye ayrımı mı var, böyle bir ayrıma mı gitmemiz lazım?

Şimdi, bu arkadaşlarımız, bizim, doktor dediğimiz, bu uzman dediğimiz arkadaşlarımız otuz yıl emek veriyorlar, otuz yıl dirsek çürütüyorlar. Otuz yıl dirsek çürütmüş bir insanı şundandır, bundandır, yok, işte, kadroya gelirse şöyle hareket eder… Ben, bir hekim arkadaşımın, ne mesleğinin icrası döneminde ne de idareciliği döneminde böyle bir şey yapacağına asla inanmıyorum, çünkü onun aldığı eğitim buna mâni bir hâldir.

Üniversitelerden eğitim hastanelerine geçişin engellenmesi de garip bir şey. Şimdi, üniversitedeki öğretim üyesine öğrenci yetiştirtiyorsunuz, uzmanlık hakkı veriyorsunuz, doçent etme yetkisi veriyorsunuz, profesör etme yetkisi veriyorsunuz, ama eğitim hastanelerine geldiği zaman, orada bir şef olamazsınız diyorsunuz. Yahu, böyle bir şeyi nasıl kabulleneceğiz?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Öyle bir şey yok, çarpıtmayın!

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Öyle bir şey söylemiyoruz, sınava girsin diyoruz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Böyle bir şey yok ya! Rica edeceğim, çarpıtmayın!

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sınav yapılsın diyoruz!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yani, sınav sistemini konuşuyoruz!

BAŞKAN – Sayın Tatlıbal, Genel Kurula hitap edin siz.

Buyurun.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Vatandaşa sağlıklı bilgi verin!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bilmediğiniz konuda konuşmayın, bildiğiniz bir konuda konuşun!

BAŞKAN – Sayın Okay

CAFER TATLIBAL (Devamla) – Efendim, şimdi, 25-35, sınav… Yani, şunu anlatmak istiyorum: Gayet tabii ki sınava girecek, ama…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bütün mesele o zaten, onu konuşuyoruz! Nereden çıktı bu? Hayret bir şey ya!

CAFER TATLIBAL (Devamla) – …sonra, 3 kişi yerine 5 kişi, 5 kişi yerine 6 kişi, bir farkı yok, eğer kadrolaşacak adam kötü niyetliyse, 8 kişi de imtihan heyeti kurar, yine yapacağını yapar. Bu bir karşılıklı iyi niyete… Gelin, biz de karşılıklı iyi niyet içerisinde… Bu işe aslında muhalefet de çok karşı değil, ama karşı olmak için karşı olunuyor.

O bakımdan, bunu biz düzgün bir hâle getirelim, bundan daha iyi neticeler de alınır. Belki yanlışımız da olabilir, daha ileride düzeltme şansımız da var. Sayın Bakanım ısrarla doktor açığının olduğunu beyan ediyor. Eğitim hastanelerinin sayılarını artırmamız lazım. Yeni yeni uzman hekimler çıkarmamız lazım. Bu da ancak ne olacak? Karşılıklı bir anlaşmayla, karşılıklı bir dayanışmayla, üniversite, eğitim hastaneleri birbirleriyle ilişki içerisinde hareketlerini taşırlarsa bu olacak diye düşünüyoruz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bu yasada  öyle bir şey yok.

CAFER TATLIBAL (Devamla) – Ben, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle bütün meslektaşlarımın bayramlarını kutlarım. Doktor arkadaşlarımızın yirmi dört saat süreli hizmet verdiklerini unutmamamız lazım. Bugün, ortalama, günde 1 milyon kişiye poliklinik hizmeti veriliyor sadece devlet hastanelerinde. Bu hizmetler içerisinde, bu acilin içerisinde en az bin kişi ölümden döndürülüyor. Böyle bir  kutsal mesleğimiz var. Bu kutsal meslek sahiplerinin yanlı davranacağına, böyle taraflı davranacağına inanmıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CAFER TATLIBAL (Devamla) – Böyle olacaklarını da düşünmüyorum.

Hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tatlıbal.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Tankut,  buyurun.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, eğitim ve araştırma hastanelerinde şu an ihtiyaç duyulan şef ve şef yardımcılığı açığı nedir?

Bu yasa tasarısıyla bu kadro açığının hangi ölçüde kapatılacağını düşünüyorsunuz?

Şef ve yardımcılarını tespit eden jüri heyetini hangi bilimsel ve tarafsızlık ölçüleriyle belirleyeceksiniz?

Bu konuda ÖSYM ve üniversitelerimizden faydalanacak mısınız ve yine, özellikle Adana Numune Araştırma Hastanesinde yirmiyi aşkın klinik olmasına rağmen 6 şef ve 3 şef yardımcısı olduğu ifade edilmektedir. Bu sayı doğru mudur? Doğru değilse tarafınızdan tespit edilen şef ve şef yardımcısı açığı nedir?

Bu yasayla Adana Numune Hastanesi ve diğer hastanelerdeki şef ve şef yardımcısı açığını giderebilecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz evvel Sayın Bakana dört soru yöneltmiştim. Bir tanesine demagojiyle cevap verdi, onu bir düzelteyim. O da “Özel hastaneleri kapatmak mı istiyorsunuz?” diyor. Özel hastaneler zaten anlaşmayı durdurdular, başladılar İstanbul’da. Ben onu dile getirmek istemiştim bu farkla.

Diğer bir sorum: Sağlık Bakanlığı hastanelerinde dışarıya kaçışı engellemek için altı aylık ücret, aylıksız ücret verilmiyordu. Şimdi onların istifalarının da durdurulduğunu öğreniyorum. Doğru mu bu? Eğer istifa ettikleri takdirde iki yıl çalışmayacakları söyleniyor. Bunun da cevabını istiyorum.

Bir diğer soru: Sayın Başbakanın çok çocuk yapma olayına Sayın Bakan da destek verdi, bunu öğrendik. Acaba -kendisi de hekim- çok çocuk doğurmanın kadın sağlığını olumsuz etkileyeceğini, kadını sosyal ve siyasal yaşamdan uzaklaştıracağını ki Sayın Başbakan bundan üç gün evvel de kadınları siyasal yaşama davet etmişti; bu, çok çocukla nasıl olacak bilemiyorum; emzirmesi, gebelik dönemi… Bu nasıl bağdaşacak? Bu kadar çok çocuğun eğitimi nasıl olacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın Ağyüz               

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, son aylarda, özellikle Haziran 2007’den beri ne kadar uzman doktor ayrıldı kurumlarınızdan? “Dönüşüm” adı altında sunduğunuz ama kamuoyunda hiç tasvip görmeyen bu politikanız acaba devletin sağlıktan çekilmesini mi amaçlıyor? Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde türbanlı kadın doktor, hemşire ve hizmetliden geçilmiyor ama uzman doktor sayısı da gittikçe azalıyor. Bu uygulamalarınız, dönüşüm değil, sağlıktan devletin çekilmesi anlamını taşıyor. Bu konuları neden acaba bunların örgütlü olduğu, kayıtlı olduğu odalarla, meslek gruplarıyla görüşme tenezzülünde bulunmuyorsunuz? Tam günle ilgili kararınız gazetelerde çarşaf çarşaf ilanlarla protesto ediliyor ama siz kulağınızı tıkamaktasınız, onlara gülüp geçecek bir eda içerisindesiniz.

Ayrıca siz nüfus planlamasından, doğum kontrolünden yana mısınız, yoksa diğer arkadaşımızın sorduğu gibi aşiret düzeni içerisinde çok çocuktan yana mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma aracılığınızla sormak istiyorum: Aday adayı olmak için 22 Temmuz seçimlerinden önce Bakanlığınızdaki görevlerinden istifa eden bazı bürokratlar, iktidara yakın sendika üyesi değillerse ya da AKP’den aday adayı veya aday olmamışlarsa yerleri boş olduğu hâlde eski görevlerine döndürülmede sıkıntı yaşamaktadırlar. Eski görev yerlerine hâlâ döndürülemeyen birtakım bürokratların mağduriyetini ne zaman gidereceksiniz? Eğer isterseniz bu konuda isim dahi verebilirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ünlütepe...

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, ilimizde dört yüz yataklı eğitim ve araştırma hastane ihalesi genel seçimler öncesi, 9 Temmuz 2007’de yapılmıştır. Hastanenin yapılacağı arsa Sağlık Bakanlığına ait değildir, başka bir kuruma aittir. Ayrıca dere yatağı olduğu için de belediye, imar değişikliğini reddetmiştir.

Soruyorum: Sayın Bakan, hastanenin yapılacağı arsa başka bir kuruma aitken nasıl ihale yapabiliyorsunuz? Bu, hukuk devletiyle bağdaşır mı? Böyle bir ihaleye nasıl izin verebiliyorsunuz? Böyle bir uygulamaya izin vermek kamu yönetimi ciddiyetiyle bağdaşır mı? Gecikmeden doğan zararları kim karşılayacak? Kurumunuzu siyasete araç olmaktan ne zaman kurtaracaksınız? İhaleden sonra dokuz ay zaman geçmiştir, acaba hastanenin yeri belli oldu mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Sayın Bakanım, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

Sayın Tankut şef ve şef yardımcısı açığının ne kadar olduğunu sordular. Şu anda kadro adedi olarak 1.215 adet klinik şefi, 2.430 da klinik şef yardımcımız var -kadro olarak- çalışansa 657 klinik şefi, 624 de şef yardımcısı var. Yani aslında bunlar kadro ihtiyaçları, yani belki ihtiyaç daha da fazla. İhtiyaçların çok yüksek olduğu belli. Sizin ifade ettiğiniz gibi, Adana’da da kuşkusuz açık var. İnşallah bu kanunu yaptıktan sonra jürilerimizi oluşturacağız ve bu şekilde, hem üniversitelerimizden öğretim üyesi transfer etmek suretiyle hem de Sağlık Bakanlığımızdaki personellere sınavlar yapmak suretiyle bu sayıları artıracağız. Esasen, Anadolu’da açmayı planladığımız birçok bölge eğitim ve araştırma hastanesi için de buna gerçekten büyük ihtiyacımız var. Jüriler için tabii ki üniversitelerden de yararlanacağız.

Sayın Yıldız benim bir sorusuna demagojiyle cevap verdiğimi ifade etti, sonra da kendisi demagojinin daniskasını yaptı. Sayın Başbakanımızın bir ifadesi üzerine benim de ifadelerimi, kendi kulağıyla duymadığı hâlde, herhâlde, nereden işittiyse, nereden okuduysa…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Basında var.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, bu çok çocuk meselesi. Değerli arkadaşlarım, bakın, bir şeyi konuştuğumuz zaman veriyle, bilimsel gerçekliklerle konuşmalıyız. Yani böyle sloganlarla konuşursak bu yüce Meclisin çatısı altında, biz bu ülkeye iyilik yapmış olmayız.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Gazeteleri okumuyorsun herhâlde.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, Türkiye’de nüfus artışıyla ilgili gerçeklik şudur: Biz ortalama doğum sayısı 2’ye, 2,1’e düşmüş bir ülkeyiz ve hepimiz biliyoruz ki ortalama doğum sayısının 2’nin altına düştüğü ülkeler yaşlanan ülkeler sınıfına geçiyorlar. Bugün, bütün Batı Avrupa ülkeleri, Rusya, Japonya başta olmak üzere birçok ülke bu nüfus yaşlanmasıyla, ihtiyarlıkla ortaya çıkan problemlerle boğuşup duruyor. Dolayısıyla bir başka arkadaşımız da yine bununla ilgili bir soru sorarken “Siz nüfus planlamasından, doğum kontrolünden yana mısınız, değil misiniz?” dedi. Şimdi, bu soruların bizzat kendileri konunun iyi bilinmediğini gösteriyor. Artık dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir modern, çağdaş ülkesinde “nüfus planlaması”, “doğum kontrolü” gibi ifadeler kullanılmıyor. Bunun çağdaş ismi bugün “üreme sağlığı”dır. Birleşmiş Milletlerin de, Dünya Sağlık Örgütünün de kabul ettiği prensipler bu “üreme sağlığı” başlığı altında geçer. Nedir bu? Ailelerin kendi bakabilecekleri, yetiştirebilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları, anne ve çocuk sağlığının korunması. Siz, biraz, bu eski demirperde ülkelerinde kalan alışkanlıkların çağdaş ülkelerde de uygulanabileceğini zannediyorsunuz. Ya, bu dönemler geçti arkadaşlar, böyle bir şey yok. Ya, modern dünya nerededir, neyin peşindedir; dünyayı ne bekliyor, Türkiye’yi ne bekliyor? Bir defa bunları iyi değerlendirip bunların üzerinde fikir beyan etmek gerekiyor.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) - Arabistan modelini burada uygulanacak diye düşünüyorsunuz. Bırakın bu polemiği! Burayı Arabistan modeli diye düşünüyorsunuz siz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Evet, şimdi, istifaların olduğu bazı hastanelerimiz, bazı sağlık kuruluşlarımız var özel sektöre geçme hususunda. Bunun için gerekli tedbirleri alıyoruz. İşte, özel sektörün ölçüsüz biçimde, bir kısıtlama olmaksızın vatandaşlarımızdan fark alması, ilave ücret almasıyla ilgili kısıtlamaları bunun için yapıyoruz.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – 3 kat, 3 kat. Haberin yok!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Hepimiz biliyoruz ki bu kısıtlamalar olmadığı müddetçe özel sektör çok yüksek ücretlerle sağlık çalışanlarını, hekimleri transfer etme imkânına sahip oluyor. Dolayısıyla, bunun için birtakım tedbirler alıyoruz, almaya da devam edeceğiz.

Sayın Ağyüz “Haziran 2007’ye kadar ne kadar hekim ayrıldı?” dedi. Şunu ifade edeyim: Gerçekten 2007 yılı içerisinde net uzman hekim sayısı artışı Sağlık Bakanlığında olmadı. Tabii, göreve başlayan birçok arkadaşımız var, ayrılan birçok arkadaşımız var. İşte son iki üç ay içerisinde gerçekleştirdiğimiz, üzerinde yoğun bir biçimde çalışıp gerçekleştirdiğimiz insan kaynaklarının Türkiye’mizde planlı bir biçimde, dengeli bir biçimde dağılımıyla ilgili çalışmaların temelinde de bu gerçekler yatıyor.

Tabii “sağlıkta dönüşüm” adıyla yürüttüğümüz uygulamaların vatandaş tarafından ne şekilde değerlendirildiğini de Sayın Ağyüz’ün aslında yorumlamasını veya bu hususta bir kıymet takdiri yapmasını ben çok önemli bulmuyorum. Bu hususta kıymet takdirini milletin nasıl yaptığı önemlidir ve biz buna çok eminiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, Gaziantep’te 25 Aralık Hastanesi kapanıyor. Gözün aydın! Yeni açılan hastaneyi açamıyorsun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli arkadaşlarım…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Niye açamıyorsun?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz doldu, lütfen konuşmayı…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, şu Meclisin mehabetine uygun olmayan laf atmaları susturursanız cevaplarımı vereceğim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Öyle cevaplar verirseniz ben de laf atarım!

BAŞKAN – Sayın Ağyüz… Sayın Bakanım…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Siz laf atmaya devam edin, o sizin tarzınızı gösterir sadece.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gaziantep’te hastane kapanıyor. Gelin, beraber gidelim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – O sizin tarzınızı gösterir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Demagoji yapıp duruyorsun!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum. Süremiz doldu, diğer sorulara yazılı cevap verirsiniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Sağ olun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Demagoji yapıp duruyorsun! Hastanelerde türbandan geçilmiyor. Haberin yok hastanelerden! Sağlıksız Sağlık Bakanı!

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan; şahısları adına, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz, Adana Milletvekili Yılmaz Tankut.

Sayın Arslan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl, Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar’ın kanun teklifinin 3’üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kürsüye bu yasayla ilgili, yani şef, şef yardımcılarının atanmasıyla ilgili bu kürsüye benim çıkışım, sanıyorum üçüncü ya da dördüncü. Ben bile sayılarını karıştırdım. 2002’den beri Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı bu şef, şef yardımcılarıyla ilgili defalarca yasal düzenleme yaptı, ya Cumhurbaşkanından geri döndü ya mahkemelerden geri döndü. Ben usandım, muhalefet usandı, mahkemeler usandı, ama Adalet ve Kalkınma Partisi hâlâ kendi siyasal yandaşlarını şef, şef yardımcısı atayabilmek için yasal düzenleme yapmaktan usanmadı.

Değerli arkadaşlarım, kimdir şef, şef yardımcıları? Şef, şef yardımcıları eğitim hastanelerinde sağlığımızı, bütün Türkiye'nin sağlığını emanet ettiğimiz uzman tabipleri eğiten, uzman tabipleri yetiştiren kişilerdir. Yani bu konuda yapılacak bir hata, bu konuda sırf siyasal yandaşlarımıza koltuk, makam verebilmek için yapılacak bir hata, eğer o şahıslar liyakatiyle bu makamı hak etmiyorlarsa yarın büyük sağlık sorunlarını Türkiye'de yaratabiliriz değerli arkadaşlarım. O açıdan, bu yasa bir bomba gibi bir yasa. Çok düşünmek lazım, çok önem vermek gerekiyor. Aman “Partimiz istiyor, Bakanlık bunu istiyor, biz bunu buradan geçirelim, boş ver, o kadar da önemli değil.” demeyelim, çok çok önemli. Bizim sağlığımız değil, gelecek nesillerdeki çocuklarımızın sağlıklarını, gelecek nesilleri de etkileyecek bir yasayı burada görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, sanki, işte bu konuda bir boşluk var da Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, Sağlık Bakanlığı bu boşluğu doldurmak için böyle bir yasal düzenlemeyi yapıyormuş havası var. Oysa, bu alanı düzenleyen, 2000 yılından önce de Tıpta Uzmanlık Tüzüğü, Yönetmeliği vardı. Şimdi, Sayın Bakan, buradan, bilmiyorum… İlk defa Sayın Osman Durmuş döneminde o yönetmelik değiştirildi. O yönetmeliğe göre üç aşamalı sınav vardı: Dil sınavı, bilim sınavı, jüri tarafından değerlendirme. Hak edenin, bilgisiyle, becerisiyle, eğitimcilik vasıflarıyla hak edenin şef, şef yardımcısı olabildiği bir düzenleme vardı. Sayın Osman Durmuş, bunu kadrolaşma amacıyla bozdu, bir yönetmelik değişikliği yaptı. Yönetmelik değişikliğine göre, kura ile belirlenmesi gereken jüriyi Sağlık Bakanlığının etkisiyle Sağlık Bakanının oluşturduğu bir jüriye devretti. Bu konuda Danıştay karar verdi ve Sayın Durmuş’un yaptığı düzenlemeyi iptal etti.

Sayın Durmuş’la başlayan bu şef, şef yardımcılıklarında kadrolaşma hevesi Adalet ve Kalkınma Partisine de sirayet etti. Bu konuda, dediğim gibi, üç dört defa yasal düzenleme yapıldı; kimisi Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer tarafından geri gönderildi, kimisi de bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi yürütmesini durdurdu. Yetmedi, Sağlık Emekçileri Sendikasının açtığı dava nedeniyle Danıştay 12. Dairesi de daha önce yapılan düzenlemeyi iptal etti. Şimdi aynı yasa tekrar geri getirilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Sayın Durmuş döneminde yönetmelik iptalinin gerekçesi aynen şöyle: İptal edilen maddeler içinde 5 kişilik jüri üyelerinden tıp fakültesinden seçilen üye hariç olmak üzere 4 jüri üyesinin kura yöntemiyle seçilmesi uygulamasını kaldıran maddeyi Danıştay 5. Dairesi iptal ediyor. Şimdi bu yasayla ne yapıyorsunuz? Gene, jüri üyelerini kurayla değil, Sağlık Bakanlığının belirlediği jüri üyelerinden oluşturuyorsunuz. Adım gibi eminim ki bu yasa macerası yine devam edecek. Sayın Sezer gibi Meclisin çıkardığı yasaları titizlikle inceleyen bir Cumhurbaşkanımız yok, geçirdiğimiz her yasayı onaylıyor, ama açık seçik belli ki bu yasa bu hâliyle yine mahkemelerden geri dönecek.

Değerli arkadaşlarım, ne gariptir ki bakın, biraz önce Sayın Bakana oturduğum yerden sordum. Anayasa Mahkemesi bu yasaya yürütmeyi durdurma kararı verdi. Yürütmeyi durdurma kararı beş gün sonra Resmî Gazete’de yayımlanabildi. O süre içinde bile hızını alamadı Sayın Sağlık Bakanı, bu şef, şef yardımcılarını atamaya devam etti. “Sayısı kaçtır?” diye sordum. Sayın Bakan çok enteresan bir şekilde “Ya, sayısını ne yapacaksın? Sayısı önemli değil. Bunlar bizim vatandaşımız değil mi? Bunlar da bizim profesörlerimiz. Ayıp değil mi?” falan gibi bir cevap verdi, sayısı konusunda bir açıklama yapmadı.

Sorumun tamamını soramadım. Sorumun ikinci bölümü de şuydu: Bu yasa teklifini veren arkadaşımız Sayın Necdet Ünüvar da bildiğimiz kadarıyla o 176 kişinin içinde. Sayın Ünüvar o sırada Sağlık Bakanlığı Müsteşarıydı. Bildiğim kadarıyla, yine o 176 kişinin içinde Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı da vardı. Hatta neler yapıldı; klinikler bölündü, kendi yandaşlarına şef, şef yardımcılığı makamları bulundu.

Değerli arkadaşlarım, doğru, bu atanan arkadaşlarımız da Türkiye Cumhuriyeti’nin profesörleri, doçentleri. Bu konuda bizim bir itirazımız yok. Peki, atamadığınız, kendi siyasal yandaşınız olmayan profesörler, doçentler bu ülkenin vatandaşları değil mi? Bizim de buradaki itirazımız zaten bu. Biz, sizin atadığınız insanlara, vasıflarında, yeteneklerinde gerçekten bu işi yapabilir mi, yapamaz mı noktasıyla yaklaşmadığımız, sadece siyasal yandaşlarınız olduğu için karşı çıkıyoruz. Elbette onların içinde de şef, şef yardımcılıklarını yapabilecek, hak edecek arkadaşlarımız mutlaka vardır. Ama, bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin doktorlarını, profesörlerini madem bu kadar seviyorsunuz, geçen dönemde de yabancı doktorları Türkiye’ye getirmeye çalıştınız. Türkiye’ye yabancı doktor getirmeye çalışan bir Sağlık Bakanının bugünkü Türkiye’deki doktorlara sahip çıkmaya hakkı var mıdır, yok mudur?

Başka… Sağlıkta Dönüşüm Programıyla getirdiğiniz rekabet düzeni içinde bugün -elbette tek faktör değil- Türkiye’deki birçok hekim arkadaşımız şiddete maruz kalıyor, hatta, Ankara Tabip Odası, hekimlere ve sağlık çalışanlarına uygulanan şiddet konusunda raporlar bile düzenler hâle geldi.

Değerli arkadaşlarım, sözlü şiddetten başlayan, hatta ölümlere kadar süren şiddet… Birkaç meslektaşımız, biliyorsunuz, bu şiddetler sonucu hayatlarını kaybetti, ben kendilerine rahmet diliyorum. Hekimlere yapılan şiddete sahip çıkmayacaksınız, bu arkadaşlarımız Türk doktorları değil mi, Türk profesörleri, doçentleri değil mi kardeşim, niye diye itiraz edeceksiniz!

Sayın Bakan, şiddete uğrayan sağlık çalışanlarına, şiddete uğrayan doktorlarınıza sahip çıkmak görevi sizin göreviniz, bunu düzenlemeniz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, tam bir kaos sağlıkta, tam bir yazboz tahtası. Deneme yanılma yöntemiyle Türkiye’nin sağlık sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyorsunuz güya. Tam bir acemi fırıncı, katı oluyor su koyuyorsunuz, sıvı oluyor un koyuyorsunuz, ama bu arada kaybedilen zaman, çekilen sıkıntı cabası.

Değerli arkadaşlarım, şef, şef yardımcılığı konusu da tam bir kaos. Biraz önce arkadaşlarım anlatmaya çalıştı, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın temel hedefi, sağlığı piyasalaştırmak. O nedenle, özel hastanelerle ilgili çok cazip düzenlemeler yaptınız geçtiğimiz dönem. Baktınız ki özel hastanelere bu kadar çok avantaj sağlanması Türkiye’deki sağlık sistemini çökertecek, bu sefer de akla hayale gelmedik yöntemlerle o özel hastanelerin önünü kesmeye çalışıyorsunuz. Tam bir yapboz. Çok uyardık geçen dönem.

Bakın, Sayın Murat Başesgioğlu Çalışma Bakanımızdı, bir soru önergesi verdim, dedim ki: SSK, 2005 yılı içinde özel hastanelerden kaç kişiye hizmet satın aldı, kaç para ödedi, devlet hastanelerinden de kaç kişiye hizmet satın aldı, kaç para ödedi? Bunu sordum. Sayın Bakan bütün dürüstlüğüyle bir cevap verdi.

Değerli arkadaşlarım, bakın, rakamlar çok ilginç. O zaman SSK özel hastanelerden 1 milyon kişi için hizmet satın alıyor, 600 trilyon para ödüyor; devlet hastanelerinden 27 milyon kişiye hizmet satın alıyor, tam 27 katı, 2 katrilyon para ödüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arslan, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Bakılan hasta sayısı devlet hastanelerinde 27 katı, ödenen para 3 katı. Tam 7 kat fazlaya maliyet çıkıyor özel hastanelerde. Bu sistemin yürümeyeceği o zamanlardan belliydi. Sizi bu kürsüden çok uyardım. Her tarafta mantar gibi özel hastaneler çoğaldı ve gördünüz ki artık devlet hastaneleri yürüyemez durumda. Hekimler boşalıyor, paraları ödenemiyor. Devlet hastanelerinin geri ödeme kurumlarından trilyonlarca liralık alacakları var, ödemiyorsunuz. Sistem yürümüyor. Sistem yürümediği için de bugün totaliter rejimlerde görülen kararları yine yönetmeliklerle çıkarıp özel hastaneleri neredeyse kapanma noktasına getiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, sözüm bitmek üzere. Bugün 14 Marta çok yakın bir gün, 12 Mart. Bütün zorluklara rağmen, şiddete rağmen, belirsizliklere rağmen… Bakın, tam gün yasası gelecek mi, gelmeyecek mi herkes endişe içinde; durumlarımız ne olacak, herkes korku içinde. Ben bütün sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı ki bayram olarak kendileri de kabul etmiyor, biraz önce Komisyon Sözcümüz de, Komisyon Başkanımız da artık hafta olması gerektiğini söyledi; ben bütün sağlık çalışanlarının ve hekimlerimizin 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum. Daha sağlıklı bir Türkiye’de 14 Martları kutladığımız günlerin yakın olması dileğiyle hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arslan.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı bizim, yaptığımız sınavda…

BAŞKAN – Anladım. Bakanlığınız döneminde kadrolaşmadan bahsetti.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sataşma oldu.

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Durmuş.

İki dakika içinde konuşmanızı tamamlayınız.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 57’nci Hükûmet zamanında, eğitim hastanelerinde boşalan şef kadrolarına, 5 jüri üyesinden oluşan, 2’si YÖK tarafından gönderilen ve 3 yedekli olan, jüri üyelerinin listeleri kimseye verilmeyen, dosyaları önceden ve jüri tarafından değerlendirilen bir sınavla şefler atanmıştır. Burada, basın yayın organlarına yansıyan, itiraz edilen nokta şuydu: Millî Eğitim Bakanlığı Sınav Değerlendirme Merkezi vardı, Milliyetçi Hareket Partisi ilk defa iktidara gelmişti, Sağlık Bakanlığı da Yabancı Dil Sınavı Değerlendirme Merkezi kurmuştu. İtiraz bu noktayaydı. Nitekim, dil sınavı bitmiş, diğer sınavlar… Bakanlığın yaptığı sınavların hiçbiriyle eşit ölçülmeyecek düzeyde objektif kriterlere dayalı sınav yapılmıştı. Bakanlar ve Bakanlık yetkililerinin, telefonla jüri üyelerini arayıp “Benim adamım budur.” dediği sınavlardan… Bakanın hiç aramadığı bir sınav yapıldı. Nitekim, bu sınav sonucunda, siyasal bir kadrolaşmanın olmadığını gören Danıştay -o şef seçilenlerin kendi müracaatlarıyla- bu şeflerin hiçbirini görevden almamıştır. İtiraz yabancı dil sınavınaydı. Bilim sınavı yayın değerlendirmesi uygulaması YÖK’e daha sonra örnek oldu. Niçin? YÖK’te, jüriler önceden belli oluyordu, doçentlik dil sınavı değerlendirmesinde jüriler belli oluyor, telefon trafiği işliyordu. Bizde jürileri adaylar bilmiyordu. Bu kadar objektif yapılmıştır ve iptal edilen bir şeflik yoktur.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın; Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/65) (S. Sayısı: 72) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyon temsil edilmiyor.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Komisyon Sözcüsü burada Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyon temsil edilmiyor. Sözcü temsil edemez.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyon yok orada.

BAŞKAN – Ben tespit ederim onu, o okusun, tamam.

Buyurun Sayın Ünüvar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, tabii ki İç Tüzük’ü uygulamak zorundasınız. Komisyon yok orada.

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, temsilci yok orada.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Gerçekten çok önemli bir kanunu çıkartıyoruz, birazdan bitecek inşallah. Türk sağlığının daha iyiye gitmesi noktasında hayırlara vesile olmasını diliyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşamazsın arkadaşım, Komisyon temsilcisi yok.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) - Bu kanunda, tabii, hep gündeme getirilen, Bakanlık tarafından yapılan atama, yüzde 35’lik kontenjanla ilgili konular gündeme getirildi. Ancak, burada sınav da var değerli arkadaşlar, kanunda. Yıllardır Sağlık Bakanlığı değişik sebeplerle sınav yapamıyor, yapılamıyor.

BAŞKAN – Sayın Ünüvar, bir dakika.

Sayın milletvekilleri, Komisyon Sözcüsü özel olarak bu konu için seçilmiş mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır seçilmedi, raporda yok efendim.

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika. Soruyorum: Seçildiniz mi?

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Seçildi efendim.

BAŞKAN – Nerede o belge? Raporda var mı böyle bir belge?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Raporda böyle bir şey yok.

BAŞKAN – Bir dakika, bir bakacağım raporuna.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Raporda yok efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                 Kapanma Saati: 18.59

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

72 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, söz sırası, şahsı adına Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar’a aittir.

Buyurun Sayın Ünüvar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok önemli bir kanun görüşmesinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Biraz önce kanunla ilgili bilgi vermeye başladığım anda, tabii, bir ara vermek durumunda kaldık. Burada, Sayın Erdöl’ün sağlık hizmetleri için ne kadar önemli bir Komisyon Başkanı olduğunu da anladık. O yüzden, bundan da memnuniyetle söz etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanunda, tabii, atama var, kabul, ama hep atama ile ilgili konular gündeme geldi, ancak sınavla ilgili bir husus da var, o konu genellikle göz ardı edildi. Hâlbuki Sağlık Bakanlığı, yaklaşık on yıldır sınav yapamıyor, sınav yapmak istiyor ama yapamıyor. Bununla ilgili kurallar da getiriyor, ama bir türlü bu fırsat olmuyor. Bu kanun aynı zamanda sınavla da klinik şef ve şef yardımcısı atanabilme hakkını kazandırıyor. O yüzden son derece önemli.

Malum Sağlık Bakanlığımız, pek çok alanda olduğu gibi, sağlık hizmetlerinin insan kaynakları yönetiminde de hep objektif usulleri getiriyor. Hizmete atamada puan esasına dayalı bir sistemin gelmiş olması, halkımızı, tabii, sağlık hizmetlerinden daha fazla yararlandırıyor ancak milletvekillerimizin üzerindeki o tayin yükünü de oldukça azaltmış durumda. Ben bunu Müsteşarlığım dönemimde bizzat yaşamış bir kişiyim.

Bunun dışında, yine geçen yıl Sağlık Bakanlığımız bir yan dal uzmanlık sınavı yaptı. Yine bu sınavla da, objektif esaslara dayalı bir sınavla da yaklaşık 300 civarında yan dal uzmanlık öğrencisini, sınav sonucunda sağlık hizmetlerinde yan dal uzmanı yetiştirmek üzere aldı üniversitelerimiz ve eğitim hastanelerimiz ve bu arkadaşlarımız şu anda ihtisaslarına devam ediyor. Bu Kanun’la da Anadolu’daki pek çok üniversitemizde -Erzurum’da, Van’da, Trabzon’da, Samsun’da, Kayseri’de, Konya’da, Diyarbakır’da- yeni açılan eğitim hastanelerimizin klinik şef ve şef yardımcıları başta olmak üzere ihtiyaç duyulan pek çok alandaki şef ve şef yardımcılığı kadrosu değerli hekimlerimizce istihdam edilecek ve bunlar sağlık hizmetinde hekimler yetiştirecekler, sağlık hizmetinin daha iyiye gitmesi noktasında önemli adımlar atacaklar.

O yüzden, bu Kanun’u gerçekten çok önemsiyoruz ve bu Kanun’un hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Bu arada, bugün 12 Mart, İstiklal Marşı’mızın kabul yıl dönümü. Millî Şairimiz Mehmet Âkif Ersoy başta olmak üzere, istiklalimizin kazanılmasında rol alan, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün şehitlerimize rahmet diliyorum.

İnşallah, bu millet yeni bir İstiklal Marşı yazmak zorunda kalmaz, istiklalimizi, bayrağımızı en üstte hep tutarız; beraber, el birliğiyle istiklalimizin, cumhuriyetimizin daha ileriye gitmesi noktasında adımlar atarız.

Yine, 12 Mart (bugün) Erzurum’un kurtuluşu. Erzurum, benim hayatımda da son derece önemli olan bir şehir, gerek doktor olmamda bu şehrin çok rolü var gerekse öğretim üyeliğimde. Altı yıl Erzurum Atatürk Üniversitesinde öğretim üyeliği yapmış bir kişi olarak, Erzurum’un kurtuluşunu da Erzurumlu dostlarımla beraber paylaşıyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hep “Erzurum”, “Kayseri” diyorsunuz ama bir “Malatya Üniversitesi” diyemiyorsunuz Necdet Bey.  Kadro yok, kadro vermediniz. “Sivas” demiyorsun, “Malatya” demiyorsun…

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) -  Malatya’ya da aslında kadro veriliyor, biliyorsunuz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yok, yok, hayır… Kadro vermedin ki doktor olsun, doktor yok.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Peki, Malatya’ya da buradan bir selam gönderelim Sayın Aslanoğlu.

Yine, değerli dostlar, 14 Mart Tıp Bayramı, iki gün sonra. Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren, gerek hekimlikleriyle gerekse cumhuriyetin kuruluşuyla çok yakından ilgilenen hekimlerimizi rahmetle anıyoruz. Bugün 100 binin üzerinde hekimimiz, sağlık hizmetlerinin daha iyi, daha kaliteli, daha sağlıklı olması için gayret sarf ediyorlar.

Hekim dostlarımız başta olmak üzere bütün sağlık çalışanlarımızın da 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.

Bu vesileyle, kanunumuzun hayırlara vesile olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünüvar.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, son söz…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) - Soru var efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Kişisel konuşma yapılmadı. Ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Özür dilerim, affedersiniz…

Arkadaşlarımız biraz yanlış yönlendirme yaptılar, biz de atladık. Zaten daha Kütahya Milletvekilimiz Alim Işık Bey’in söz talebi var.

Konuşmuyor musunuz?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Sayın Mustafa Enöz, Manisa Milletvekilimiz…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Hayır.

BAŞKAN – Konuşmuyor.

Sayın Yılmaz Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Konuşmuyor.

Sayın Genç, siz mi konuşmak istiyorsunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, usule ilişkin ben söz almak istiyorum. Biraz önceki uygulama İç Tüzük’e aykırı. Yanlış bir sonuç oluşmaması için bunun netleşmesi lazım.

BAŞKAN – Hayır, benim usulümde bir yanlışlık falan yok.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Yanlışlık var.

BAŞKAN – Hayır, yok efendim.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Bir dakika izin verirseniz, izah edeyim.

BAŞKAN - Biraz sonra, ısrar ederseniz, size usul hakkında söz vereyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Beyefendi, daha usulü öğreneceksiniz.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün aynı zamanda 12 Mart. 1995 yılında Gazi Mahallesi’nde gerçekten çok vahşi ve çok büyük acılı olaylar meydana gelmişti, orada 23 tane vatandaşımız hayatını kaybetmişti. O Gazi olayları nedeniyle hayatını kaybeden yurttaşların çevresine, ailelerine başsağlığı diliyorum, kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum. Diliyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti hudutları içinde yaşayan bütün insanlar birbirlerini sevsinler. Bu ülkenin kardeş ülkeler olduklarını… Bu ülkenin büyümesi, gelişmesi, çağdaşlaşması, ancak bu Türkiye Cumhuriyeti hududu içinde yaşayan her insanın birbirine karşı hoşgörülü olması, birbirlerine karşı haklarını koruması ve bir ülkenin müşterek vatandaşı olmaktan dolayı gurur duyması nedeniyle… Böyle bir bilinçle dışarıya karşı birlik ve bütünlük içinde olması hâlinde Türkiye'nin çok yüce bir ülke olacağı, dünyanın lider bir ülkesi olacağı konusunda ciddi bir inancım vardır ve herkesin de buna saygı duyması gerektiğine inanıyorum. Bu düşüncelerle, yine bir daha o gibi acı olayların olmaması için herkesin dikkatli olmasını diliyorum. Hele hele, güvenlik görevlileri içinde görev yapan değerli kardeşlerimizin, dostlarımızın, çeşitli dış telkinlerle, bu ülke içinde yaşayan bazı insanlara karşı peşin hükümlü olmamalarını, hukukun gerektirdiği kurallar içinde görev yapmalarını diliyorum. Gerçekten o olaylar çok büyük acılı olaylardı. O Gazi olaylarından sonra biz olay mahalline gittik; çok büyük bir vahşetti, çok büyük bir haksızlıktı. Ama, diliyorum ki, bir daha o gibi olaylar olmasın.

Şimdi, biraz önce profesörlerinizden bahsettiniz. İşte, Komisyon Başkanı -profesör- şimdi, yerine, getirdi sıradan bir Komisyon üyesini bıraktı, kendisi dışarıya gitti. Şimdi, profesörlerinizin İç Tüzük’ü bir defa bilmesi lazım. Yani, kendi yerine oturtacağı bir kişinin, milletvekilinin, komisyonu temsil etme niteliğine sahip olup olmadığını bilerek ona göre çıkması lazım.

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Komisyonun Sözcüsü o, Sözcüsü.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, işte, bizim istediğimiz, dediğimiz şu sayın milletvekilleri, diyoruz ki: Tamam, profesör çok memlekette, ama milletvekili de çok, bir futbolda oyuncu da çok. Ama önemli olan, has insanların, yani bilgisiyle, becerisiyle, davranışlarıyla o topluma, bulunduğu göreve en sağlıklı hizmeti yapan insanların bir yere gelmesi lazım. Ama maalesef, siyaset sahnesinde siyasi iktidarlar ülkeye en faydalı hizmet yapacak insanları bir yere getireceklerine, kendilerine hizmet edecek, taraflı davranacak kişileri getiriyorlar.

Biz istiyoruz ki… Bu kanunla getirdiğiniz sistem aynı zihniyetin bir mahsulü. Yani, diyoruz ki, evet, yani şef ve şef muavini… Tabii ki, bugün Türkiye’de çok kaliteli, çok saygı duyduğumuz büyük bilim ve tıp adamları var, ama bu insanların hepsi aynı karakterde, aynı başarıda, aynı beceriklilikte insanlar değil. Ne yapalım? İnsan sağlığını, halkımızın sağlığını ilgilendiren bu makamlara en liyakatlisini, en bilgilisini getirelim. Bunu getirmenin de bir yolu var.

Şimdi, biliyorsunuz tarikatlar memleketimizde, özellikle sizin iktidarınız zamanında aldı yürüdü. Mesela, Pursaklar meselesi çok önemli bu iktidar zamanında, Sağlık Bakanlığı konusunda da çok önemli. İşte diyoruz ki, bunlar, bilim, akıl her şeyin başında olunca… İşte bunun da yolu, tarafsız insanların atayacağı bilim kurulunda imtihan edilmiş kişiler eğer bu yerlere gelirse, ülkemize, insanlarımıza en iyi hizmeti eder. Yani, düşünebiliyor musunuz ki bir hastanede klinik şefi, şef yardımcısı, hakikaten hiç taraflı olmayan, bilimin, tıp ilminin gerektirdiği en üst düzeyde bilgi sahibi, beceri sahibi insanlar oraya geldiği zaman, o kişiye sağlık nedeniyle giden insanlar o kişiden en güzel sağlık hizmetlerini aldığı zaman, bütün insanlar o insan karşısında şapka çıkarır, ona saygı duyar. Ama bir siyasi torpille o makamlara gelenler… Maalesef o zaman, orada insan sağlığını tehlikeye atmış oluruz. Bizim istediğimiz bu, değerli milletvekilleri. Onun için diyoruz ki

Sayın Başkan, evet, herhâlde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – …bu kanunları yaparken çok objektif, taraflı davranmayan, gönlü, ruhu, benliği insan sevgisiyle, vatan sevgisiyle, dürüstlük sevgisiyle yanan insanları buraya getirelim. Bu dünya geçici bir dünya sevgili milletvekilleri. Onun için, bu dünyada…(AK Parti sıralarından alkışlar [!]) Ama, işte bakın, ben size bunları çok söylüyorum, anlamıyorsunuz. (Gülüşmeler) Diyorum ki, işte bu karakterde insanları getirelim, şu Türkiye’yi büyütelim arkadaşlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti dünyada lider olmaya layık bir devlet, ama yöneticileri küçük yöneticiler. Ben bunu diyorum. Eğer biz yöneticileri, hakikaten bu kadar, bu büyük düşüncede, dünyaya böyle bakan, dünyayı böyle kavrayan insanlarla yönetici sınıfı tayin edersek, her safhada getirirsek Türkiye’de insanlarımız rahat eder. Benim demek istediğim budur. İşte bu kanun nedeniyle öne sürmek istediğim budur. Bu nedenle bu kanunu siz geri çekin. Türkiye'nin şartlarına uygun bir kanun getirirseniz daha iyi olur.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Soru var Başkan…

BAŞKAN – Affedersiniz, affedersiniz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bakınız, bu yorgunluğun sebebi şuradan kaynaklanıyor: Biraz önce de konuşulan espriler tamam da, ama bizim hepimizi yetiştiren öğretim üyesi arkadaşlarımıza espri yapacağız veya başka bir şekilde söyleyeceğiz diye, bu insanların -burada da pek çok öğretim üyesi arkadaşımız var- hakkını hukukunu çiğnemek, yakışmayacak bir kısım isnatlarda bulunmak doğrusu beni şahsen üzüyor. Ümit ediyorum sizleri de üzüyordur. Burada öğretim üyeliği yapan, en üst makamlarda bulunmuş, rektörlük, dekanlık yapmış olan arkadaşlar vardır. Herhâlde sizleri de üzüyordur. Bu hususta daha dikkatli olalım. Yani, bu öğretim üyelerimize, bizleri yetiştiren bu hocalarımıza karşı biraz daha ifadelerimizde nazik, saygılı olsak uygun olur diye düşünüyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu sözlerinizi ben üzerime almıyorum. (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Alma.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Çünkü ben doğruyu söylüyorum.

BAŞKAN – Yok, ben genel konuştum zaten, kimsenin üzerine alınmasına gerek yok Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, Komisyon Başkanı İç Tüzük’ü anlayarak gelsin.

BAŞKAN – Sayın Doğru burada mı efendim? Yok.

Sayın Yıldız? Burada.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, bugün Sayın Bakandan sorularıma cevap alamadım. Demin de “Benden duymadığınıza inanmayın.” dedi, ama, Sağlık-Sen Başkanını ve beraberindeki heyeti kabul ettiğinde bu Başbakanın çok çocukluya destek verdiği basında yer aldı. Ben her konuşmasını Sayın Bakana soramam. Neyse, ona geçmek istiyorum, Sayın Bakanın kolay cevap verebileceği bir soru sormak istiyorum Bakana.

Türkiye’de -çünkü bu 14 Mart nedeniyle araştırma yaptım, şu arada bulamadım- kaç tane uzman hekim, kaç tane pratisyen, kaç tane asistan var? 103 binden 117 bine kadar rakamlar oldu. Bunu öğrenmek istiyorum. Herhâlde bunun cevabı kolay.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın Barış…

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, özünde tam gün çalışmaya destek veren bir hekim parlamenterim. Onu belirtmek istiyorum. Tam gün çalışmayla neler gelecek,  neler gidecek bilemiyorum, çünkü henüz önümüze böyle bir yasa teklifi gelmedi ve de gazete haberlerine göre, Sayın Bakanım, eğer yanlışsa kusura bakmayın, muayenehane çalıştırmayı tercih edecek bir kadın doğum uzmanının bulunduğu yerde eğer özel bir hastane varsa ve bir iki taneyse ve bunların da kadroları, yani, kadın doğum uzmanları mevcutsa muayenehane çalıştıracak hekim arkadaşımız doğumlarını burada yapabilecek mi? Yapamayacaksa hastalarına karşı sorumluluk nerede kalacak ve bu hasta ve hasta sahiplerine karşı nasıl bir cevap verecektir?

Bir sorum da Komisyon Başkanımıza.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Barış, süre tamam.

Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, biraz önce Afyon’da yapılacak olan hastane ile ilgili sorularımı sordum, yanıt alamadım. Bu sorularımı aynen tekrarlıyorum.

Sayın Başbakan soruma vermiş olduğu yanıtta “Hastane yerini belirleme görevi Sağlık Bakanlığına aittir.” diyor. Sağlık Bakanlığı, hastane yapılacak yer kendisine tahsis edilmeden, başka birisinin arsasına, ihale yaparak hastane yapabilir mi? Bu hukuksuz bir eyleme sebep olanlar hakkında yasal bir işlem yapmayı düşünüyor musunuz? Keza, Sayın Başbakan gene verdiği yanıtta arsanın tahsisli olduğunu söylemesine rağmen, bugün o arsa üzerinde işlem yapılmamakta, hastane yeri için başka bir yer temin edilmeye çalışılmaktadır. Bakanlığınızdaki ihaleler… Yer tespit edilmeden hayalî bir ihale mi yapılıyor? Bunu öğrenmek istiyorum. Hukuk devletinde bu tür eylemler bir suçtur. Buna izin vermenizden dolayı istifayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ben sizin suistimalinizi söylüyorum, siz gülüyorsunuz. Utanmadan gülüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Suistimalinizi söylüyorum…

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Söylediğiniz sözü kulaklarınız duyuyor mu?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sizin için ayıptır! Sizi kınıyorum!

BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Ünlütepe, lütfen…

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biraz önce Sayın Bakanın sorulara verdiği cevabı yanlış işitmediysem, özel sağlık kuruluşlarına gidişi caydırmak üzere bazı tedbirler almakta olduklarını ifade ettiler. Eğer bu tavrınız doğruysa, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilen Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Tasarısı’nda, özel hastanelere giden vatandaşlardan, devlet hastaneleri için tespit edilen ücretin 3 katına kadar ücret talep edilebilmesine izin veren tasarıyı niçin imzaladınız? Yoksa, yüksek tutarak, yani 3 katı diyerek, nasıl olsa kimse gitmez diye mi düşündünüz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türk Tabipler Birliği bu yıl 14 Mart Tabipler Günü’nü kutlamıyor, alanlarda olacak ve sosyal güvenlik reformu ile getirilen tam gün yasası nedeniyle tam 9 bin hekimin yol ayrımında olduğu söyleniyor. Böylesi bir durumda, zaten hekim açığı olan ülkemizde böyle bir tedbir söz konusu mudur? Ve bugün itibarıyla bu yasa çıkarken, 14 Mart Tabipler Günü de yaklaşırken hekimlere söyleyeceğiniz sözleriniz neler olabilir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Sayın Bakanım, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Türkiye’de 100 binin üzerinde uzman var. Rakamları tam istediğiniz için Sayın Yıldız, onları yazılı olarak size vereyim, adetleriyle. Ancak, bunun, bu 100 binin üzerindeki hekimin yarıya yakını uzman, yarıya yakını da pratisyendir. Şu anda elimdeki rakamlarda, bugün konumuz eğitim hastaneleri olduğu için eğitim hastaneleriyle ilgili bilgiler var, eğitim hastanelerimizde 8.222 tane asistanımız, 2.308 tane de eğitimcimiz var. Üniversite hastanelerimizde ise 13.400 asistan, 8.573 eğitimci var. Dikkat ederseniz, gerçekten asistan sayısı itibarıyla, eğitimcilerle bunu karşı karşıya getirdiğimizde, üniversitelerimizde eğitimci sayısı çok daha fazla. Zaten bu yasayı yaparken de asıl amacımız eğitim hastanelerindeki eğitimci sayısını artırmaktır.

Sayın Barış, tam gün çalışmaya taraftar olduğunu ifade ettiler. Bunu işitmiş olmaktan büyük memnuniyet duydum. Tam gün çalışmaya geçildiğinde, tam zamanlı çalışmaya geçildiğinde muayenehane hekimlerinin kamuda çalışamayacakları açıktır. Özel sektörde çalışmalarıyla ilgili de hangi hükümleri koyacağımızı şu anda ilgili meslek birlikleriyle ve üniversitelerimizle tartışıyoruz.

Şimdi, burada şöyle ince bir nokta var: Bildiğiniz gibi, Sosyal Güvenlik Yasası’yla -şu anda Meclis Genel Kurulunun önüne getirilmiş olan- özel sağlık kuruluşlarının fark almaları kısıtlanıyor. Yani, tabii, vatandaşımız bir taraftan kamuya ait bir sosyal güvenlik kurumu vasıtasıyla özel sektörden hizmet alımı yapılacak vatandaşımız için; öte yanda, özel sektörün tabii ki sınırsız bir fark almasını kabullenmek doğru değil.

Şimdi, buralarda muayenehane hekimliği ile özel hastane veya ayaktan tıp teşhis merkezlerinde birlikte çalışma durumunun, bu arzulanan ilave ücret alma hususundaki kısıtlamayı baypas yapıcı, öteden dolandırıcı bir etkisinin olabileceğini düşünüyoruz ve teknik olarak üzerinde de çalışıyoruz.

Sayın Ünlütepe bir soru sordu ama yerinden hakaret etmeden de duramadı tabii. O hakaretini kendisine iade ediyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hakaret değil… Sizin tavrınızla ilgili…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben, yüce Meclisin çatısı altında onun söylediği ifadeleri tekrar etmeyeceğim. Terbiyem müsaade etmediği için sadece iade ediyorum.

Şimdi, sorunuzun cevabını veriyorum Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Gülüyorsunuz… Ciddi bir şey bu! Bir parlamentere nasıl davranacağınızı öğrenin!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Çok öfkelenmeyin, öfke sağlığa zararlıdır, biliyor musunuz?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Doğru söylüyorsunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Afyon’da yapılan hastanenin ihale çalışmaları TOKİ tarafından yapılmıştır. Yine Meclisimizde yaptığımız bir kanunla TOKİ ile Sağlık Bakanlığımız arasında bir protokol var ve TOKİ, buradaki ihale hazırlıklarını yaptı, ihale çalışmalarını yapıyor. Oradaki arazi, kamuya ait bir arazidir ve tahsisli bir arazidir, ancak belediyeden imarında bir problem çıktığı için başka bir alan belirlenmiş durumdadır ve bina oraya yapılacaktır ama ihaleyi de Sağlık Bakanlığının yapmadığını, TOKİ’nin yaptığını, sadece sizi bilgilendirmek açısından ifade ediyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Peki, Başbakan mı yalan söylüyor?

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Ya, bir dinle!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sen sus!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sen sus!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Şimdi, bir değerli milletvekilimiz “Özel sağlık kuruluşlarına gidişi caydırmak üzere tedbirler alıyorsunuz.” dedi.

Aslında, Değerli Milletvekilim, biz, özel sağlık kuruluşlarına vatandaşımızın gidişini caydırmak istemiyoruz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ne diyorsun sen!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Dinlesene!

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe… Sayın Çerçi…

Sayın Bakanım, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli milletvekilleri…

(Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin yerinden kalkarak Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi’nin yanına doğru yürümesi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

                                                 Kapanma Saati: 19.33

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

72 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın Bakanın üç dakikalık süresi kalmıştı. Konuşmasını tamamlaması için süresini başlatıyorum.

Buyurun Sayın Bakanım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakanım, cevap vermiyorsun ama Meclisi iyi tahrik ediyorsun; bravo!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aslında özel hastanelerin 3 katına kadar fark almasıyla ilgili hüküm şu anda tasarıda, değerli milletvekilleri, yalnızca standart üstü otelcilik hizmetleri için ve Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemeyeceği istisnai bazı hizmetler için var. Dolayısıyla, şu anlama geliyor, bunu anlaşılır bir lisana tercüme edersek, diyelim ki, standart olarak tek yataklı veya iki yataklı, banyolu, tuvaletli odayı tarif etmişsiniz ve  burada, sosyal güvencesi olan vatandaş buradan hizmet alabiliyor ve yasa eğer, bugünkü tasarıdaki oranlarla çıkarsa yüzde 20 kadar da -yalnızca yüzde 20 kadar da- özel sektörün ilave bir ücret alma hakkı var. Ama eğer o hastanede diyelim ki süit oda var, çok daha lüks şartlar varsa ve vatandaş onu arzu ediyorsa sadece bunlar için bir fark alma hakkı doğuyor. 3 katına kadar meselesi bununla ilgili, yoksa standart hizmetler için, sağlık uygulama talimatına giren standart hizmetler için değil.

Sayın Kaplan da tam gün… Aslında zannediyorum şu anda Genel Kurula gelen Sosyal Güvenlik Yasası’yla Sayın Kaplan, henüz taslak hâlinde Bakanlığımızda olan Tam Gün Yasası’nı birbirine karıştırmış oluyorsunuz. Sosyal Güvenlik Yasası’nda tam günle ilgili bir hüküm yok. Bunu ayrı bir kanun olarak getirmeyi düşünüyoruz Meclise ve  bunu gerçekleştirmeyi de düşünüyoruz.

Şu anda Türkiye’de kamuda çalışan, yani Sağlık Bakanlığımızda ve üniversitelerde çalışan yaklaşık 35 bin uzman var. Bu 35 bin uzmandan muayenehane hekimi olarak çalışan, yarım zamanlı, kısmi zamanlı çalışan arkadaşlarımızın sayısı 9 bin kişi. Yani aşağı yukarı yüzde 25 kadarı. Biz iktidara geldiğimizde bu oran yüzde 90’dı. Uyguladığımız politikalarla gönüllü olarak yüzde 25’lere kadar indi. Tabii ki Tam Gün Yasası’nı getirdiğimizde yine değerli meslektaşlarımıza özlük haklarıyla ilgili, çalışma şartlarıyla ilgili birtakım avantajlar da getireceğiz. Biz şunu istiyoruz: Vatandaşımız hekimin karşısına gittiği zaman cebinden ödeme yapmak zorunda kalmasın. Çünkü biz biliyoruz ki bu ülkede insanımızın büyük bir kısmı cebinden bu ödemeyi yapacak güce sahip değildir. İşin özeti budur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tümünün oylamasından önce, oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte, Kayseri Milletvekili Sayın Şevki Kulkuloğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 72 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin tüm görüşmeleri bitmiş olup Meclis İç Tüzüğü’nün 86’ncı maddesi gereğince “son söz milletvekilinindir” ilkesiyle aleyhte söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken, biraz önce, Sayın Erdöl, maalesef, kanun içerisine yerleştirilmiş, daha önce de açıktan asistan alınmasıyla ilgili uygulanmış hülle yolunu gizleyebilmek için beni bilgisizlikle itham etmiştir. Şimdi ben hem kendisine hem Sayın Bakana soruyorum: Eğer ben bilgisizsem ve madem asistanlığa girişle bu kanunun alakası yok ise o zaman “asistan alımı” ibaresinin bu kanunun 1’inci maddesinde ne işi var? Niye çıkarmadınız? Atladınız mı koskoca Komisyon?

Sayın milletvekilleri, 72 sıra sayılı bu Yasa Teklifi, görülüyor ki, iktidar milletvekillerinin, gözleri, vicdanları kapalı ve muhakeme duygularını yitirmiş olarak tam bir teslimiyet içerisinde verecekleri oylarla maalesef yasalaşacak.

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp ya, ayıp!

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) – Bu yasayla, sağlık hizmetlerinin yönetim ve eğitim kısmına, Sayın Bakan ve İktidarın eliyle ötanazi uygulanacaktır. Bu teklif yasalaştığında, bugüne kadar kamu kurumlarının kronik hastalığı olan, kamu kurumlarında iktidarların kadrolaşma heves, hareket ve eylemleri neredeyse tüm kamu sağlık alanının eğitim ve idari kadrolarında yüzde 100’e varan oranlarda hayatiyet bulacaktır. Lütfen, bugün sizin iktidarınızın, yarın diğer iktidara geleceklerin kendi yandaşları lehine uygulayacakları bu sağlıksız, adaletsiz, objektif kriterlerden yoksun düzenlemeyi kanunlaştırmayalım. Bu tehlikeli silahı sağlık sektörü üzerinden çekiniz. Sağlık hizmetleri siyasi yaklaşımlarla ve kadrolaşmalarla daha iyiye götürülemez.

Sayın milletvekilleri, üzülerek söylemeliyim ki, iktidarın 60’ıncı Hükûmet dönemindeki uygulamaları, 23’üncü Dönem Parlamentosuna getirdiği yasa teklif  ve tasarılarının neredeyse tamamı Atatürk ilke ve  devrimlerine, Anayasa’mıza, insan temel hak ve özgürlüklerine muhalefet eder niteliktedir.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Bırak şu Atatürk istismarını!

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Devamla) – Savaşlarla, acılarla, yokluklarla ve yoksulluklarla ve seksen yıllık mücadelelerle elde edilmiş kazanımlarımızı, bizleri, ülkemizi karanlık bir ufka doğru iş birlikçilerinizle çekmektesiniz.

Değerli milletvekilleri, bu ülkenin önceliği ülkedeki ekonomik sorundur. Eğer siz, illa bu ülke hayrına bir şey yapmak istiyorsanız, bu ülke hayrına fikirlerini beyan edenlere “Yalan söylüyorlar.” demeyi bırakacaksınız ve sizler -acaba kim kime ne söylüyorsa- millî gelir kişi başına 7.500 doları buldu demeyeceksiniz ve acilen ekonomik programınızı yeniden gözden geçirip bu Meclise getireceksiniz, tabii, bunu yapacak cesaretiniz, bilgi birikiminiz var ise.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Haydi bakalım, ettiğiniz laflara bakın!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Ülkemize ve tüm sağlık çalışanlarına hayırlar getirmesini diliyorum.

Evet, Sayın Bakan çok kısa bir teşekkür konuşması yapacak.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım teşekkür ediyorum.

Bugün 12 Mart, hem Erzurum’umuzun kurtuluşu hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde İstiklal Marşı’mızın kabul ediliş günü. Gerçekten bu iki günün birlikte olması, biz Erzurumlular için de ayrı bir mana ifade ediyor. Ben, hem Erzurumlu hemşehrilerimin 12 Mart kurtuluşunu tebrik ediyorum hem de bütün milletimize, İstiklal Marşı’mızın bu kabul gününde birlik ve beraberlik temennisinde bulunuyorum.

Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; iki gün sonra da 14 Mart gününde doktorlarımızın ve bütün sağlık çalışanlarımızın Tıp Bayramı’nı idrak edeceğiz, bunu da bugünden yüce Meclisin çatısı altından kutluyorum.

Değerli meslektaşlarıma şöyle hitap etmek istiyorum: Çok kıymetli sağlıkçılar, doktorlar, hemşireler, ebeler, değerli kardeşlerim; sizler, Türk halkının derdine derman olmak için gece gündüz, üç yüz altmış beş gün fedakârca çalışıyorsunuz. Sizlere halkım adına müteşekkirim. Biliyorum sayınız yetersiz ve bu sizin kusurunuz değil. On yıllar boyunca Türkiye'de doktor sayısı fazla diyenler, hem size hem de insanımıza, bence büyük haksızlık yaptılar. 14 Martlarda bu haksızlığı yapanların da, hem sağlıkçılara hem de yine halkımıza, Türk halkına ciddi bir özür borçları vardır diye düşünüyorum.

Konuyu geçen dönemde çözemedik ülke olarak, çünkü bu görev ve bu yetki Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelerimize ait. Biz, ne kadar arzu etsek de Sağlık Bakanlığı olarak, Türkiye'de tıp fakültesi öğrenci kontenjanlarını artırmak gibi bir şansa sahip değildik, yine de değiliz. Ancak, üzülerek ifade ediyorum ki iyi anlayamadığımız, yani anlamakta zorluk çektiğimiz bir tutum yüzünden yeterince iş birliği yapamadık geçen dönemde YÖK yönetimiyle, araya hep bir mesafe kondu ve bu hususta ilerleme kaydedemedik. Yeni YÖK Başkanımızla ben yakın bir süre önce görüştüm ve yine, Yükseköğretim Kurulu içindeki tıpla alakalı, orada yer alan arkadaşlarımızla da görüştüm, konunun olumlu bir sürece girdiğini ifade etmek isterim. Bu sene, öyle ümit ediyorum ki, 4.500 kontenjana 1.000 kontenjan daha eklenebilecek. Tabii, bu sayı çok yetersiz. Önümüzdeki yıllarda bu sayının artarak ihtiyacımızı inşallah karşılayabileceğimizi ümit ediyorum ve 14 Mart vesilesiyle şunu bir kere daha ifade etmek istiyorum ki, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın vizyonu çerçevesinde sağlık çalışanlarının şartlarını iyileştirmek, özlük haklarını geliştirmek için gayretlerimize devam edeceğiz ve yine 14 Martı vesile bilerek şunu da ifade etmek istiyorum: Sevgi en iyi ilaçtır. Biz Sağlık Bakanlığı olarak bu yılın 14 Mart Tıp Bayramı’nda ve bu haftada “sevgi en iyi ilaçtır” kavramını bütün toplumda önde tutmaya çalışacağız. Bizler sağlık ordusu olarak milletimizin bütün fertlerine sevgiyle hizmet sunmaya devam edeceğiz. Vatandaşlarımızın da kendilerine sevgi ve fedakârlıkla hizmet veren sağlık camiasına sevgiyle karşılık vereceğine inancım tamdır.

Bugün gerçekleştirdiğimiz, birlikte yaptığımız bu kanunla eğitim hastanelerimizin ihtiyaçlarını daha kolay görebileceğiz. Bu kanunda emeği geçen başta Sayın Profesör Doktor Cevdet Erdöl, Trabzon Milletvekilimiz ve Sayın Profesör Doktor Necdet Ünüvar, Adana Milletvekilimiz olmak üzere, Sağlık Komisyonumuzun değerli üyelerine ve emeği geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Bugün öğretim üyelerine, profesörlere bu kürsüden bence çok hoş olmayan ifadelerle seslenenler oldu. Bir hakkı teslim etmek açısından da ömürlerini insan eğitmek için, insanımızı eğitmek için geçiren değerli öğretim üyelerine, bütün üniversitelerdeki değerli öğretim üyelerine de bir kere daha şükranlarımı ifade etmek istiyorum.

Sizler yüce Meclisimiz olarak yeter ki biz sağlıkçılara destek vermeye devam ediniz, bizler de sağlık ordusu olarak insanımızın sağlığına hizmete fedakârlıkla devam edeceğiz.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 3’üncü sırada yer alan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 Milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu ve 3 milletvekilinin; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Diğer Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (2/146) (S. Sayısı: 111)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/478) (S. Sayısı: 93)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bundan sonra da komisyonun bulunamayacağını dikkate alarak; bütün tıp çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyor ve İstiklal Marşı’mızın kabul edilişinin yıl dönümü münasebetiyle Birinci Meclisin tüm kahraman milletvekillerini, Mehmet Âkif Ersoy’u ve Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere bütün Millî Mücadele kahramanlarını rahmetle anıyorum.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Mart 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyor; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

                                                        Kapanma Saati: 19.52

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.