DÖNEM: 23                            CİLT: 15                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

70’inci Birleşim

27 Şubat 2008 Çarşamba

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeye ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Sümer Halının özelleştirme kapsamına alınmasına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, yurt dışı gezilerinde vatandaşlarımızın karşılaştığı vize sorununa ilişkin gündem dışı konuşması

 

 V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 19 milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim sistemindeki yerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136)

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 25 milletvekilinin, kredi kartları ve bireysel krediler alanlarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137)

 

VI.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- (10/123) esas no.lu Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin 27/02/2008 Çarşamba günü yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün’ün konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın konuşmasında 57’nci Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95)

2.- Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/451) (S. Sayısı: 91)

3.- 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108)

4.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110)

 

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Müsteşarına,

- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Müsteşarının siyasi parti propagandası yaptığı iddiasına,

İlişkin soruları ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/1649, 1650)

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Müsteşarının bir beyanına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/1731)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten atananlara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/1735)

4.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Filyos Vadisi Projesi kapsamındaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1741)

5.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta kömürden kaynaklanan hava kirliliğine,

- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Orman Bölge Müdürlüğünün yangınla mücadele ekipman ve personeline,

İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1742, 1856)

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kara para aklama niteliğindeki işlemlerin araştırılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1841)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.04’te açılarak dört oturum yaptı.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Ardahan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 87’nci yıl dönümü nedeniyle ilin sorunlarına ve çözümüne;

Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı,

Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu,

Hocalı katliamının 16’ncı yıl dönümüne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ,

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Danimarka ve Macaristan Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetlerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/428) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi.

İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 20 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının (10/133),

İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve 27 milletvekilinin, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımıza yönelik saldırıların (10/135),

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının (10/134),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 116 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin, kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2’nci; 54, 55, 56, 27, 49, 59 ve 6’ncı sıralarında yer alan 103, 104, 105, 53, 91, 108 ve 110 sıra sayılı kanun tasarılarının 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9’uncu sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 26/2/2008 tarihli birleşiminde “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 96, 104 ve 107’ nci sırasında yer alan (10/121), (10/129) ve (10/132) esas no.lu Meclis araştırması önergeleri ile biraz önce okunan (10/134) esas no.lu gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşulları ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesine ve bunu müteakiben gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 26/2/2008 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İline Bağlı Hasanşeyh Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/100) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen üç üyeliğe grubunca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler.

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen:

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının araştırılarak (10/121),

Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki iş kazalarının araştırılarak iş güvenliğinin sağlanması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için (10/129),

İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak (10/132),

İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak (10/134),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, yapılan ön görüşmelerinden sonra kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun:

16 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın (1/483) (S. Sayısı: 95) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Çeşitli Kanunlarda (2/152) (S. Sayısı: 116),

3’üncü sırasına alınan, Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda (1/455) (S. Sayısı: 103),

4’üncü sırasına alınan, Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda (1/459) (S. Sayısı: 104),

5’inci sırasına alınan, İstiklal Madalyası Kanununda (1/472) (S. Sayısı: 105),

6’ncı sırasına alınan, Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda (1/430, 1/432) (S. Sayısı: 53),

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Tekliflerinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert, Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazaları nedeniyle alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmeleri sırasında;

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,

Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,

Konuşmalarında şahıslarına sataştıkları iddiasıyla;

Birer konuşma yaptılar.

27 Şubat 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 22.55’te son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Adana

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

No.: 99

II.- GELEN KÂĞITLAR

27 Şubat 2008 Çarşamba

Teklifler

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın; İnebolu İlçesinin Adının Yiğit İnebolu Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/161) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2008)

2.- Manisa Milletvekili Bülent Arınç ve Giresun Milletvekili H. Hasan Sönmez’in; 1322 Sayılı Kanunların ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/162) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2008)

3.- Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin’in; 4857 Sayılı İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/163) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2008)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Adana Sigorta Teftiş Kurulunun Ankara’ya taşınacağı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/462) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, çift kabinli kamyonet sahiplerinden geçmişe dönük faiziyle tahsil edilen vergilere ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/463) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, yurt dışından satın alınan ve satılan elektriğe ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/464) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008)

4.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Ilgaz Dağında turizmin geliştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/465) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008)

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Tapu ve Kadastro Genel Müdürünün bahşişle ilgili açıklamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/466) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)

6.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bahşişle ilgili açıklamalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/467) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)

7.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Anayasa değişikliği sırasında Meclis çevresinde görevlendirilen emniyet personeline ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/468) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)

8.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Katar Emirinin Türk heyetine hediye verip vermediğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/469) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)

9.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, demiryollarındaki çalışmalara ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/470) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)

10.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir televizyon programına uygulanan cezaya ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/471) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)

11.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Ordu İl Genel Meclisi Başkanı ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/472) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2008)

12.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Manisa’daki bölünmüş yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/473) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2008)

13.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da verilen yeşil kartlara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/474) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008)

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, YÖK bursu ile yurt dışına gönderilenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/475) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, öğretim üyesi ihtiyacının karşılanması için burslu olarak yurt dışına gönderilenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/476) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

16.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, borçlu esnafın desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/477) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

17.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, rüzgar makinelerinde KDV indirimi ve faizsiz kredi talebine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/478) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

18.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/479) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

19.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Çekirge Çocuk Hastalıkları Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/480) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

20.- Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani’nin, ek ders ücreti karşılığında çalışan öğretmenlerin sorunlarına ve Hakkâri’nin eğitim sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/481) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

21.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, buğday ithalatına ve gümrük vergisine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/482) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

22.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, geçici işçilerin sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/483) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

23.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, TCDD’de tabiî afet faslından çalıştırılan geçici işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/484) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

24.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, yeşil kart verilen kişilere ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/485) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

25.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, cezaevlerinin doluluk oranına ve yolsuzluk yapan bürokratlara ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/486) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)

26.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, halk eğitim usta öğreticilerinin özlük haklarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/487) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, asbestli gemi sökümüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1970) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

2.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bahşişle ilgili açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1971) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Cumhurbaşkanının yurt dışı seyahatlerinde verilen hediyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1972) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

4.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, bazı kurul ve kurumların başkan ve üyeleri ile Başbakanlık ve kamu bankaları bürokratlarının ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1973) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

5.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Haliç Tersanesindeki yıkıma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1974) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

6.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Kapıkule Sınır Kapısındaki araç ve kişi giriş çıkışlarıyla ilgili sınırlamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1975) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

7.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, arazi ve arsa üretimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1976) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

8.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Katar ziyaretinde verilen hediyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1977) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

9.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Türkiye Futbol Federasyonu Başkan adayı ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1978) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

10.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, kapatılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün araç ve personelinin değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1979) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

11.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, AK Parti Genel Merkezinde askeri uzmanlarca bazı konularda brifing verildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1980) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

12.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da yeni ilçe kurulup kurulmayacağına ve kapatılacak belediyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1981) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

13.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Çerkezköy’deki derelerin kirliliğine ve arındırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1982) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

14.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, büyük mağazalar konusundaki kanun tasarısı taslağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1983) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

15.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, AK Parti kısaltmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1984) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

16.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TOKİ konutları ile ilgili şikayetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1985) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

17.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Açık Lise sınavlarında kılık-kıyafet ile ilgili düzenlemelere ve uygulamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1986) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

18.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Seydişehir Eti Alüminyum’un özelleştirilmesinin iptaline yönelik yargı kararının uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1987) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

19.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Topluma Kazandırma Yasasıyla serbest bırakılan terör suçlularına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1988) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

20.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun lehe hükümlerinden faydalanan hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1989) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

21.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, yargı çalışanlarının sorunlarına ve yargıdaki iş yüküne ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1990) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

22.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, cezaların infazından sonraki tahliye işlemlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1991) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

23.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, yargıda tarafsızlık ilkesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1992) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

24.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’da yabancılara satılan taşınmaz miktarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1993) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

25.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, bazı personelin arsa ve TOKİ konutu edinimi ve gri pasaport kullanımıyla ilgili iddialara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1994) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

26.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bahşiş konusundaki açıklamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1995) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

27.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, bahşiş ile ilgili açıklamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1996) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

28.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Slovenya seyahatine katılanlara makam odası tadilatına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1997) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

29.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, emekli maaşlarından yapılan bir kesintiye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1998) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

30.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesindeki iş güvenliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1999) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

31.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, iş göremez raporu bulunanların emeklilik haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2000) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

32.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Bursa’da işsizlik oranının artışına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2001) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

33.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mut Ovası sulama suyu inşaatı ve bir gölet projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2002) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

34.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, botanik bahçelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2003) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

35.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Van Gölündeki kirliliğe ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2004) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

36.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, konut edindirme yardımı ödemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/2005) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

37.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Ziraat Bankasının sigorta işlemlerindeki işbirliğine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/2006) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

38.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP bölgesinde yatırımda öncelikli illere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/2007) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

39.- Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Serinyol Belediyesinin nüfus sayımına göre aldığı paya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/2008) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

40.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, SPK Başkanı hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/2009) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

41.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’ın bir köyünde meydana gelen bir ölüm olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2010) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

42.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, korsan taksilere ve taksi şoförlerinin sosyal güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2011) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

43.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara Gölbaşı’nda yaşanan elektrik kesintilerine ve alt yapı eksikliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2012) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

44.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Karaisalı’daki kireç ocaklarının çevreye etkisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2013) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

45.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Aydın’ın Umurlu Beldesinin ilçe yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2014) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

46.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Isparta Belediyesince bastırılan bir kitaba ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2015) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

47.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir cinayetin faillerinin yakalanamamasına ilişkin  İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2016) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

48.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Haliç Tersanesindeki yıkıma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2017) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

49.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki öğretmenevi inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2018) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

50.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Celal Bayar’ın anıt mezarının bakım ve onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2019) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

51.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, bazı ülkelerden gelen kadın turistlere kötü muamele yapıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2020) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

52.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir derneğin şube başkanının tutuklanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2021) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

53.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da belediyelerin çevre düzenlemesi çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2022) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

54.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Abant Gölünün korunmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2023) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

55.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’daki bir caddede imar planına aykırı yapılaşmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2024) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

56.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Vedat Dalokay Hal Kompleksinin güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2025) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

57.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Diyarbakır ve çevre illerde eğitimdeki başarısızlığa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2026) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

58.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, Tekirdağ’da bir lisenin depreme karşı dayanıklılığının tespitine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2027) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

59.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Haliç Tersanesindeki yıkıma ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2028) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

60.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’daki tarihi evlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2029) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

61.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Haymana’nın bir köyündeki sit alanının tahrip edildiği iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2030) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

62.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, bez dokumacılığının canlandırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2031) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

63.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mut Kültür Sitesinin Mersin Üniversitesine devrine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2032) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

64.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin’in tarihi eserlerine ve turizm bölgesi olmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2033) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

65.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’deki kültür merkezi inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2034) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

66.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas’a zeytin ve zeytinyağı müzesi kurulmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2035) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

67.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, özel tiyatroların desteklenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2036) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

68.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mut İlçesinin mecburi hizmet bölgesi kapsamına alınmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2037) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

69.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Datça Devlet Hastanesinin uzman doktor ve ek bina ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2038) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

70.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, KOSGEB’te görevden alınan personele ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2039) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

71.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Kahta Organize Sanayi Bölgesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2040) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

72.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, muz üretimi ve ithalatı rakamları karşısında ülkemize muz girişine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2041) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

73.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas’a zeytin ve zeytinyağı müzesi kurulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2042) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008)

74.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, mısır ve pamuk destekleme prim ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2043) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

75.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarımsal destekleme ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2044) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

76.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’de don olayından etkilenen üreticilere ve tarım girdilerindeki fiyat artışına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2045) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

77.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, K2 belgesi indirimli tarife süresinin uzatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2046) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

78.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mut bağlantılı karayollarını genişletme çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2047) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008)

79.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, PTT’deki yeniden yapılandırmaya ve çalışanların özlük haklarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2048) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

80.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, pazar esnafının almak zorunda kaldığı nakliyecilik belgelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2049) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

81.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, Antalya’da devredilen maden arama ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2050) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

82.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, ulusal ve uluslar arası toplantılar konusunda bilgilendirmeye ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/2051) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

83.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı yakınlarının kamu görevine girişleriyle ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/2052) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

84.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, askeri yasak bölgelerde arazisi olanların sorunlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2053) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

85.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, AB Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanının 301. madde ile ilgili açıklamasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2054) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

86.- Antalya Milletvekili Tunca Toskay’ın, ihalesiz kiraya verilen yerlere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2055) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008)

87.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir soru önergesinin cevaplandırılmamasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2056) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008)

88.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı personel atamalarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2057) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/1/2008)

89.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, RTÜK’ün verdiği cezalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2058) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

90.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, TPAO’ya yapılan bir atamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2059) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

91.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Tarsus’ta yaşanan bazı saldırılara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2060) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

92.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, dağıtılan kömür torbalarından patlayıcı madde çıktığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2061) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

93.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, zorunlu din derslerine ve Alevilere yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2062) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)

94.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, ABD Ankara Büyükelçisi ve Adana Konsolosunun Hatay’ı ziyaretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2063) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)

95.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya’da türbanlı küçük kızların bazı etkinliklerde yer almasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2064) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)

96.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Ayazma’daki kentsel dönüşüm projesinden etkilenen kiracıların durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2065) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

97.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, bazı belediyelerin gelirlerinin nüfus verilerine göre azaltılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2066) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

98.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Kilis’teki arazilere artan taleplere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2067) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

99.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, suç unsurları içeren internet sitelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2068) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

100.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2069) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

101.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2070) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

102.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, sığla ağaçlarının korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2071) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

103.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’ya elektrik ve su sağlayan barajların durumuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2072) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

104.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Demre Çayının kurumasıyla oluşan su sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2073) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

105.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Urla-Çeşme yarımada bölgesinin korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2074) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

106.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, nüfus verilerinin belediye il ve özel idareleri gelirlerine etkisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2075) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

107.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Bingöl Belediyesinin davacı personele yönelik uygulamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2076) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

108.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Afyonkarahisar’da yaşanan bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2077) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

109.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Aydın’daki bazı belediyelerin kapatılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2078) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

110.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, AŞTİ’de taksilerden kaynaklanan olumsuzluklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2079) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

111.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, AŞTİ’de alınan otopark ücretine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2080) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

112.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van İlindeki belediyelerin çevre düzenlemesi çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2081) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

113.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana hafif raylı taşıma sistemi projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2082) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

114.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir Belediyesinin meslek ve beceri kurslarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2083) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)

115.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, araçların çekilmesi ve bazı trafik levhaları uygulamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2084) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

116.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara’da verilen doğalgazın kalorifik değerinin düşük olduğu iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2085) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

117.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir Belediyesine verilen paylara ve yapılan yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2086) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

118.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Celal Bayar köprülü kavşağının tadilatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2087) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

119.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Söğütözü Kongre ve Ticaret Merkezi inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2088) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

120.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2089) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

121.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2090) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

122.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Milas İlçesine müze yapılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2091) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

123.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Tekel Başmüdürlüğü binasının restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2092) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)

124.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2093) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

125.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2094) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

126.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, imamların öğretmen olarak görevlendirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2095) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

127.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Dicle’deki bir meslek yüksek okulunun eğitime açılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2096) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

128.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Kitap İnceleme Komisyonuna ve Talim Terbiye Kurulu Başkanının istifasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/2097) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

129.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2098) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

130.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2099) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

131.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars İline Tıp Fakültesi Hastanesi açılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2100) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

132.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, yerli muz üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2101) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

133.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Gazipaşa’daki bir köyün sulama suyu sorununa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2102) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

134.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, çiftçi mallarına zarar verenlere ceza uygulama yetkisine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2103) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

135.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ana arı destekleme primlerinin ödemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2104) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

136.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2105) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

137.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2106) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

138.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, küresel kriz riskine karşı alınan tedbirlere ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/2107) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

139.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, özürlü araçlarından alınan teknik muayene harcına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2108) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

140.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, çalışanlarının sendikal faaliyetlerini engelleyen bir şirkete ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2109) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

141.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da kredi kullanan ve işletmesini kapatan esnafa ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2110) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

142.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, TRT’deki personel hareketliliğine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/2111) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008)

143.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Spor Toto Teşkilatının reklam harcamalarına ve personel alımına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/2112) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008)

144.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, bir mahkûmun durumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/2113) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

145.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Dicle Barajı üzerine köprü yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2114) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 19 Milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim sistemindeki yerinin araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/02/2008)

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 25 Milletvekilinin, kredi kartları ve bireysel krediler alanlarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137) (Başkanlığa geliş tarihi: 26/02/2008)

 

 

 

27 Şubat 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Harun Tüfekci (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70’inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama süresi üç dakikadır.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

İlk söz, toplumsal cinsiyet gözeten bütçeleme hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’a aittir.

Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeye ilişkin gündem dışı konuşması

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyle ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için, toplumsal cinsiyet bakış açısının ana politikalara yerleştirilmesi ve toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme iki önemli araçtır.

Temel amacı kadın-erkek eşitliği ilkesinin uygulanmasını sağlamak olan Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu da bu bilinçle, içinde bulunduğumuz hafta gerçekleştirilmekte olan 2008 yılı oturumunun konusunu “toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme” olarak belirlemiştir.

Sayın Başkan, arkadaşlarımız pek ilgilenmiyorlar konuyla herhâlde.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı sessiz bir şekilde dinleyiniz.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme, bütçeyi kadın ve erkek bütçesi olarak ayırmak anlamına gelmez. Aksine, siyasi politikalarda, planlarda ve bütçede kadın erkek eşitliği bilincinin görünür hâle gelmesini sağlar.

Bütçe, hangi düzeyde ve sıklıkta olursa olsun, gelirler ve harcamaların bir arada göründüğü bir düzendir. Bu düzende, nereden ve ne miktarda, nasıl gelir sağlandığı kadar, nereye, ne miktarda ve nasıl harcama yapıldığı da görülebilir. Bütçe, en küçük toplumsal birim olarak kabul edilen aileden başlayarak, ekonomik politika araçlarının en önemlisidir. Hükûmetlerin, devletlerin, sosyal ve ekonomik önceliklerinin bir yansımasıdır. O nedenle de bütçeleme sürecinde kadın-erkek eşitliğini gözeten bir yaklaşımla hareket etmek ve bu bakış açısını hane bütçesinden devlet bütçesine uzanan bir genişlikte ele alabilmek, kadının toplumsal ve ekonomik yaşamda görünür kılınılması için öncelikli şarttır. Özellikle son yirmi yıldır bu gerçeğin farkına varan uluslararası örgütler toplumsal cinsiyeti gözeten bütçeleme ilkelerinin ülkelerin bütçeleme politikalarına yerleştirilmesi için çaba sarf etmektedir. 1995 yılında Pekin’de gerçekleştirilen 4’üncü Dünya Kadın Konferansı’nda kabul edilen, Türkiye'nin de imzaladığı Eylem Platformu Belgesi de bunlardan biridir.

Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin başarıyla gerçekleştirilebilmesi için beş önemli adım vardır: Bunlar, kadının ve erkeğin konumunu tanımlamak; toplumsal cinsiyete duyarlı politikaların ne derecede uygulanıp uygulanmadığının analizini gerçekleştirmek; toplumsal cinsiyete duyarlı politikaların etkin bir biçimde uygulanabilmesi için gerekli olan miktarda bütçenin ayrılıp ayrılmadığının analizini yapmak; harcamaların planlandığı gibi yapılıp yapılmadığının denetimini sağlamak ve uygulanan politika ve yapılan harcamaların toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı sağlayıp sağlamadığını denetlemektir.

Bu beş adımın bize sağlayacağı yararlara da kısaca değinmek gerekirse, örneğin, harcamalar en çok ihtiyacı olana öncelik verilerek yapıldığında, toplumsal üretkenliğimiz artacak ve gelir dağılımındaki adaletsizlik de azalacaktır.

Ayrıca, bu bütçeleme yöntemiyle sosyal devlet ilkesi gereğince sunulması gereken hizmetlerin ulaşılabilirliği ve yetkinliği de denetlenmiş olur. Zaten, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre de mali saydamlık, hesap verme sorumluluğu gibi ilkeler gereğince de kaynakların etkin kullanılıp kullanılmadığının denetimi yapılabilir. Tabii, bunun için de bahsettiğim kanunun siyasi etkiden uzak olarak uygulanması gerekmektedir.

Kadının sosyal ve ekonomik yaşamda görünür kılınması için toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemenin öncelikli olarak hayata geçirilmesi gerekir. Makroekonomik ve sosyal politikalar kadınların tam ve eşit katılımlarıyla gözden geçirilmeli, yeniden düzenlenmelidir. Bunun için de kadınların her düzeyde karar alma mekanizmalarında yer alması ve kararların toplumsal cinsiyet bakış açısıyla alınması şarttır. Ayrıca, kadınların kamu harcamalarından nasıl yararlandıkları sistematik olarak gözden geçirilmeli, kamu sektörü harcamalarına eşit ulaşılabilirliliğini sağlayacak bütçe ayarlamaları yapılmalıdır. Kadının hem yerel düzeyde hem de ulusal düzeyde yapılan bütçe dâhilinde söz hakkına sahip olması aracılığıyla, bütçenin eril karakterinin değiştirilmesinde en etkili araç olarak kabul edilen toplumsal cinsiyeti gözeten bütçeleme, hükûmetin bütçede ortaya çıkan önceliklerini ve bu önceliklerin kadınlarla erkeklerin yanı sıra belli kadın ve erkek gruplarını nasıl etkilediğini inceleme amacı gütmektedir. Çocuk bakımı, barınma, asgari ücret ve vergilendirme gibi toplumsal cinsiyet ile ilgili kritik konular ve bu konulardaki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – …kaynaklar doğrudan bütçeyle belirlenmektedir.

Sözlerime son verirken bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki, kadın ve erkeğin eşitliğini sağlamadığımız, bu anlayışı tüm topluma yaygınlaştıramadığımız, kadının toplumsal yaşama, ekonomik sürece dâhil olmasını yapamadığımız sürece, yaşadığımız geriye doğru evrilmeler, yolsuzluklar, haksızlıklar devam edecektir.

Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erbatur.

Gündem dışı ikinci söz, Sümer Halının özelleştirme kapsamına alınması hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’a aittir.

Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Sümer Halının özelleştirme kapsamına alınmasına ilişkin gündem dışı konuşması

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sümer Halının özelleştirme kapsamına alınmasıyla ilgili olarak görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bazı ürünler vardır ki, üretildiği şehirlerin markası olmuş, sembol olarak şehirlerin tanıtıcı bayrak ve logolarında yer almış, bulunduğu ülke ve şehirlere hüviyet kazandırmıştır. Örneğin, peynir deyince akla Hollanda, şarap deyince yine, akla Fransa’nın Bordeaux kentinin gelmesi gibi. Halı ve gül deyince de akla Isparta gelmektedir. Bugün iliyle özdeşleşmiş böyle bir marka yaratmaya kalkarsanız milyonlarca doları gözden çıkarmanız gerekmektedir. Her ülke bu tür ürünlerin yaşaması için her türlü desteği verirken Hükûmetimiz maalesef kolaycı bir yaklaşım ile bırakın bu ürünlere sahip çıkmayı, sat-kurtulcu bir anlayışla, gözden çıkarmayı benimsemiş gözükmektedir. “Gözden çıkarma” diyoruz, çünkü bir taraftan “Makine halılarına karşı nasıl ayakta kalınacak?” diyenler, aslında Sümer Halı ve el halıcılığını özelleştirdiklerinde, bunun, bu tesisi kapatmak anlamına geldiğini de pekâlâ bilmektedirler.

Türk halıcılığına sahip çıkılması için 1988’de kurulan Sümer Halı, kurulduğu günden beri, sadece Isparta için değil, Isparta’yla birlikte Kayseri, Manisa, Afyon, Erzurum, Kahramanmaraş, Siirt ve Van için de önemli katkılar sağlamıştır. 21 Türk el halısı ve 3 kilimin coğrafi işaret tescil belgelerini almıştır. Hereke markası Sümer Halının sahipliğindedir. Ayrıca Isparta Halı İhtisas Gümrüğünde, ithal edilen taklit halılar Sümer Halı tarafından denetlenmekte, Türk halıcılığının marka, sembol ve işaretlerinin korunması için yargı yoluna gitmektedir. 3 bini Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olmak üzere, 3.500 dokuyucu elemana iş vermektedir. Bu rakam 2001 yılında 14 bine kadar çıkmıştır. Aile yoğunluğunu ortalama 6-7 olarak hesap edersek, bugün dahi 25-30 bin kişiye ekmek verdiğini pekâlâ söyleyebiliriz.

El dokuması halı sektörü, bildiğiniz üzere, en az maliyetle en yüksek istihdamın sağlandığı alanlardan birisidir. Bugün itibarıyla kişi başına ortalama yatırım tutarının 312 bin YTL olduğu bir ortamda, halıcılık sektöründe 2-3 bin YTL’ye kadar bu rakam düşmektedir. Sümer Halının özelleştirme gerekçelerinden biri işletme zararı ise değerli milletvekilleri, buraya aktardığınız para ile yeni bir istihdam ortamı oluşturulmaya çalışılsa en fazla 25-30 kişiye iş verirsiniz. Bugün burada yaklaşık 3.500 – 4 bin kişiye iş verildiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Sümer Halının Türk kültürüne ve sosyal hayatına önemli katkılarını da belirtmemiz lazımdır. Genç kızlarımız ve kadınlarımızın para kazanarak ekonomik bağımlılıklarının azaltılması, onların sosyal hayata katılımlarının sağlanması yolunda önemli katkılar sağlamaktadır.

Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Sümer Halı atölye sistemiyle çalıştığı için bu atölyelerde Türkçe öğretimi yapılmakta, annelik, babalık, çocuk yetiştirilmesi, sağlıklı aile ilişkileri konusunda bilgiler verilmektedir. Bu saydığımız faydalar Sümer Halının üretim ve pazarlama fonksiyonları devam ettiği sürece mümkündür. Bu itibarla, gündeme getirilen ve Sümer Halının üretim ve pazarlamadan çekilmesini öngören enstitü şeklinde yeni bir yapılanmaya gidilmesi durumunda söz konusu ekonomik ve sosyal faydalar gerçekleştirilmemiş olacaktır.

Kimse yanlış anlamasın, Milliyetçi Hareket Partisi serbest piyasa ekonomisine ve özelleştirmeye karşı olan bir parti değil. Ancak, Sümer Halının özelleştirilmesi 1997’de de gündeme gelmiş, millî güvenlik ve kamu yararı dikkate alınarak o tarihte özelleştirme kapsamından çıkarılmıştır.

İnsanlarımızın terör batağından kurtarılması için onların iş güç sahibi yapılması, hayat standartlarının yükseltilmesi gibi sosyoekonomik tedbirlerin süratle alınması gerektiğini sizler de ifade ediyorsunuz. Sürekli ağzınızda âdeta sakız olan cümle “Terör sadece polisiye tedbirlerle engellenmez.” Doğrudur. Ancak, görülüyor ki orta ve uzun vadeli sosyoekonomik tedbirleri de ihmal ediyor, almıyorsunuz. Bu durumda terörle mücadeledeki samimiyetinize nasıl güveneceğiz? Kaldı ki bölge insanımız, elinin emeği, alnının teriyle kazanmak istiyor, kendisine sadaka verilmesini değil. Komisyondaki konuşmasında Sayın Bakan “Balık tutmasını öğreteceğiz, balık vermeyeceğiz.” diyordu. Bölgede önemli miktarda insan bu sektörden ekmek yemektedir, balık tutmaktadır değerli milletvekilleri. AKP’nin Ankara’daki zihniyetini ise Isparta’daki İl Başkanınız da aynı çizgide olduğunu, gazetelere “Zaten Sümer Halının Isparta’ya ne faydası var.” demeciyle göstermektedir değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bir il başkanı düşünün ki kendi ilindeki yatırımlara sahip çıkması gerekirken böyle talihsiz bir demeci kamuoyuyla paylaşmıştır. Her türlü bahane üretilerek Yatırım Teşvik Kanunu’na alınmayan ilimizin sahip olduğu az sayıdaki tesislerden biri de böylece kapatılmaktadır.

Değerli AKP milletvekilleri, milletçe size sunulan yüzde 47’lik kredinin sonsuz olmadığını bir Ispartalı ve Isparta Milletvekili olarak hatırlatıyor, Sümer Halının özelleştirilmesi yanlışından bir an önce dönülmesi isteğimizi tekrarlıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

Gündem dışı üçüncü söz, yurt dışı gezilerinde vatandaşlarımızın karşılaştığı vize sorunuyla ilgili söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, yurt dışı gezilerinde vatandaşlarımızın karşılaştığı vize sorununa ilişkin gündem dışı konuşması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi, insan hakları, özgürlükler… Hep laf ediyorlar ya, “Türkiye bunlara sahip olmalı, demokratik olmalı, özgürlükler gelmeli ve insan haklarına saygı duymalısınız.” diyorlar ya beyler. Önce sen duy, sen! Türk insanına yaşattığın vize zulmünden dolayı önce sen duy, sen! O ülkelere söylüyorum.

Arkadaşlar, seyahat özgürlüğü diyoruz. Bir yılda 4 milyon insanımız yurt dışına gitmek istemiş. 130 dolar para alıyorlar bir kere. Bankaya gidiyorsun, 130 doları bankaya yatırıyorsun. Vize versin vermesin, yandı. Diyor ki: “Üç ay sonra bir daha gelirsin.” Yine 130 dolar… Yandı. Üç ay sonra bir daha, o da yandı. “Sana vize veremeyiz.” diyorlar.

İki: 4 milyon kişi seyahat etmiş arkadaşlar, 100 dolardan olsa ortalama, bu ülkenin 400 milyon doları bu konsolosluklara gitmiş, 400 milyon dolar! Burada çalışmaları bedavaya geliyor, memur maaşı falan vermiyorlar arkadaşlar, hep biz ödüyoruz ha, sakın ola -başka ülkeler buradakilere maaş vermiyor, biz ödüyoruz- böyle bir şeye girmesinler.

Değerli arkadaşlarım, Maliye Bakanlığına söylüyorum: Vergi denetimini başka hiçbir yerde yapmasına gerek yok, bu vize isteyenlerin istediklere belgelere bir baksın. Otuz yedi çeşit belge istiyorlar arkadaşlar, otuz yedi çeşit. Aklınıza hayalinize gelmeyen her türlü belgeler: Tapun, banka hesapların, son üç ayda banka hesaplarının işleyişi -artık aklınıza gelmeyen her türlü belge- mahalle muhtarından, artık, SSK dört aylık prim belgen, işverenin imzası, oradaki otel rezervasyonun, uçak biletin, artık, kredi kartı fotokopilerin, kredi kartı harcamaların aylık ne kadar olmuş… Bunlar hep vize almak için isteniyor arkadaşlar ve insanlara “Altı hafta-yedi hafta önceden randevu alacaksın.” diyorlar. Randevu veriliyor, parayı yatırıyorsun, bir de PIN kodu almak için bir para daha yatırıyorsun. İnsanlar taa Kars’tan, Van’dan geliyor. “Hadi sana güle güle.” diyorlar.

Arkadaşlar, bunun adı zulümdür. Eğer saygılıysan, insan haklarına saygılıysan bu zulmü yapma bir kere. Çocuğu doğum yapmış -bizim ananemiz- annesi babası ameliyat olacak veya çocukları ameliyat olacak, arkadaşlar, vize vermiyorlar. Ameliyat olan kızını görmeye gitmek isteyen anne babaya vize vermediler arkadaşlar. Nerede insan hakları? Bize her türlü şeyi diretiyorlar. Uyum yasaları diyoruz, Avrupa Birliği diyoruz. Önce sen uy kardeşim. Buna, bir tanesi çıkıp niye demiyor, niye demiyoruz arkadaşlar, bu büyükelçiliklere, bu konsolosluklara: “Gelin kardeşim şuraya ya! Benim vatandaşıma bu zulmü niye uyguluyorsun?” diyen bir tane yiğit çıkmayacak mı bu ülkede?

Arkadaşlar, hep dayatmacı şeyle gidiyoruz. Herkese eyvallah ediyoruz. Biz bir şey istemiyoruz. Bu ülkede normal seyahat etmek isteyen, her türlü belgesini, bilgisini… Davetiye gönderilmiş, torununu görecek, maalesef arkadaşlar…

Sen Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne karşı orada fırıl fırıl dolanan insanlara her türlü izni veriyorsun. O ne oluyor? Sabancı suikastını yapan insan fırıl fırıl tüm Avrupa Birliğinde dolaşıyor. Bu nasıl hakkaniyet? Bu nasıl insan hakları? Ondan sonra diyorlar ki: Türkiye insan haklarına riayet etsin. Önce sen uy kardeşim, sen!

Değerli arkadaşlarım, Dışişleri Bakanlığı, mutlaka… Geçen dönem de aynı konuşmayı burada bir kez daha yaptım. Bu bir zulümdür. Vatandaşlarımıza uygulanan, Ayşe teyzemize gelip… Sabahları gidip görüyorum orada arkadaşlar. Sabahları bir gidin görün ne olursunuz, şu büyükelçiliklerin, konsoloslukların önünü bir görün arkadaşlar. Sabahın saat beşinde kuyruğa giriyorlar. Bu insanlar ta Kars’tan, Van’dan, Malatya’dan, Elâzığ’dan, Diyarbakır’dan gelmişler.

Etmeyin tutmayın, hangi belgeyi, bilgiyi istiyorsanız biz onurluca verelim, ama insanları bu kadar aşağılamaya… Bilmem aylık kredi kartı harcamasını, bilmem evlerin tapusunu, bilmem neyini… Türk insanına zulüm…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Lütfen.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Türk insanı bu kadar zulme layık değildir arkadaşlar.

Maalesef kimse de çıkıp tek bir kelime etmedi, etmiyor. Ben Hükûmeti davet ediyorum, Sayın Dışişleri Bakanı, senin birinci görevin, ülke insanının hakkını, adaletini -insan haklarına karşı- korumaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 19 milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim sistemindeki yerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’de eğitim sistemimizin açmazlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan özel dershanelerin varlığının ve bu dershanelerin eğitime, öğrencilere ve eğitimcilere etkilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

1) Tekin Bingöl                              (Ankara)

2) Bihlun Tamaylıgil                       (İstanbul)

3) Atila Emek                                 (Antalya)

4) Ali Koçal                                    (Zonguldak)

5) Şahin Mengü                              (Manisa)

6) Atilla Kart                                  (Konya)

7) Ali İhsan Köktürk                      (Zonguldak)

8) Özlem Çerçioğlu                        (Aydın)

9) Bülent Baratalı                            (İzmir)

10) Tacidar Seyhan                         (Adana)

11) Ahmet Ersin                             (İzmir)

12) Hikmet Erenkaya                      (Kocaeli)

13) Hulusi Güvel                            (Adana)

14) Şevket Köse                             (Adıyaman)

15) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

16) Ensar Öğüt                               (Ardahan)

17) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

18) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

19) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

20) Yaşar Tüzün                             (Bilecik)

Gerekçe:

"Sayıları üç dört sene öncesinde bin 500 iken günümüzde 5 bine çıktı. 51 bin öğretmen çalışmakta.”

Kastedilen yeni okullar değil, eğitim sistemimizin açıklarından fırsat bulan dershanelerdir. Dershaneler, varlıklarının eğitim sistemimizin açıklarını kapattığını, sınav başarısı düşük illerden bile sınav birincileri çıkartarak eğitim eşitliğini sağladıklarını savunmaktalar. Dershaneler gerçekten yaraları iyileştirmekte mi yoksa vücudun yaralara alışmasını mı kolaylaştırmakta?

Eğitim öğrenmeyi de içine alan bir kavramdır. Öğrenme de sadece bilgiyle sınırlandırılamaz. Bir ülkenin sadece yaşamı ezbere bilen kişilere değil yaşam problemlerini çözen, ezberin dışına çıkabilen bireylere ihtiyacı vardır. Bu nedenle, eğitimin temel amacı toplumunun geleceğini şekillendirme olmalıdır. Bu işin bilimsel ve en etik aracı okullardır. Okullar, çocukları geleceğe dönük, donanımlı vatandaşlar olarak yetiştirme amacıyla tasarlanmalıdır. Bu amaçla, derslerde sadece bilgiler, beceriler değil, toplumun değerleri, kültürü ve ülkenin varlığının devamını sağlayan temel duygu ve düşünceler kazandırılır. Okullarda yukarıdaki özelliklere sahip bireylerin şekillenmesi için temel bilgi ve becerilerin yanında entelektüel çalışmalar, sanat ve spor faaliyetleri yürütülür. Böylece çocukların donanımlı, yaşama çok yönlü bakabilen, eleştirel düşünen, yaratıcı ve problem çözme becerisine sahip olmaları hedeflenir.

Bu sebeple, dershaneler için "eğitim veriyorlar" diyemeyiz. Seçeneklere indirgenmiş bilgi yığınlarını öğrencilere ezberletmek belki bireysel bazda başarı olarak görülebilir ancak toplumun geleceği açısından bakıldığında başarı sözcüğünü kullanmak eğitimcilere ve gelecek kuşaklara haksızlık olacaktır Dershaneler öğrencilere açık olmayan biçimde okulda gereksiz bilgiler öğrendikleri, dershanenin sınav kazandırdığı için daha değerli olduğu ve dershane olmadan başarılı olunamayacağı telkininde bulunmaktalar. Öyle ki Kayseri İl Millî Eğitim Müdürü 2005 yılında bir açıklama yaparak dershane parasını ödemekte zorlanan öğrencilere belli bir ücret karşılığında başarılı öğretmenler tarafından okullarda dershane hizmeti verileceğini gururla söylemiştir. MEB'nın il düzeyindeki en yetkili kişisi okulların öğrenci yetiştirmede yetersizliğini kabul etmiş ve bu yetersizliği dershane sistemiyle çözmeyi içine sindirebilmiştir.

Öğrenciler en temel insan haklarından olan eğitim haklarını devam ettirebilmek için kimi sınavları başarmak zorundalar. Bu sınavlar okulda verilen eğitimin sadece bilgi yönüyle sınırlı. Durum böyle olunca öğrenciler öğrenmeyi öğrenme yerine ezberleme için maddi ve manevi sıkıntılara katlanarak okul dışı gelişim zamanlarını apartmandan bozma dersliklerde harcamaktalar. Harcanan sadece öğrencilerimizin değerli zamanları değil, ülkemizin geleceğidir.

Dershane sistemi öğrenci kadar öğretmen açısından da birçok sorunu barındırmakta. Birkaç haftada açılıveren mahalle dershaneleri eğitim çalışanlarının emeklerini etik ve yasal olmayan biçimde kullanmaktadır. Okullarda çalışan öğretmenlerle getireceği öğrenci sayısına göre pazarlıklar yapılmakta, yeni mezun öğretmenleri sigortasız, asgari ücretle çalıştırmaktadır. Böylece sayıları 51.692'yi (YÖK, 2006) bulan öğretmenler eğitimci kimliklerinin dışına itilmektedir.

Okulların ve eğitimin her zaman geliştirilmesi gerekmektedir. Ancak şu anda eğitim sistemimiz özellikle sınav sektörü ve dershaneler açısından çok acil düzenlemelere ihtiyaç duymaktadır. Ancak MEB değil bunun farkında olmak 8. Sınıf öğrencisinin dershane tişörtü ve kupalarıyla reklam malzemesi olmasını engelleyecek yasal bir çalışma bile yapmaktan uzaktır. Cemaat dershaneleri öğrencileri ders çalıştırıyoruz kandırmacısıyla kamplara almakta öğrencide psikolojik ve sosyal açıdan bir daha telafisi mümkün olmayacak bozulmalara neden olmaktadır.

Ayrıca dershaneler artık okulun özelliklerini ve görevlerini (öğrencilere geziler düzenlemek, veli toplantıları yapmak, öğrencilerin evlerini ziyaret etmek vb) üstlenmeye başlamıştır.

Bu sebeplerle Millî Eğitim sistemimizin en büyük açmazlarından biri olarak kabul edilen ve nerdeyse tüm vatandaşları bir boyutuyla ilgilendiren özel dershanelerin varlıklarının araştırılması ve konunun taraflarının da görüşleri alınarak derinlemesine bir analizinin yapılması şarttır.

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 25 milletvekilinin, kredi kartları ve bireysel krediler alanlarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kredi kartları ve tüketici kredileri alanındaki sorunlar ve çözüm yollarını belirlemek amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Oktay Vural                               (İzmir)

2) Mehmet Şandır                           (Mersin)

3) Mustafa Kalaycı                         (Konya)

4) Ahmet Kenan Tanrıkulu             (İzmir)

5) Mustafa Kemal Cengiz               (Çanakkale)

6) Kadir Ural                                  (Mersin)

7) Cumali Durmuş                          (Kocaeli)

8) Hasan Çalış                                        (Karaman)

9) Erkan Akçay                              (Manisa)

10) Yılmaz Tankut                          (Adana)

11) Sabahattin Çakmakoğlu            (Kayseri)

12) Muharrem Varlı                       (Adana)

13) Bekir Aksoy                             (Ankara)

14) Rıdvan Yalçın                          (Ordu)

15) Süleyman Nevzat Korkmaz      (Isparta)

16) Gürcan Dağdaş                        (Kars)

17) Durmuşali Torlak                     (İstanbul)

18) Mehmet Günal                         (Antalya)

19) Hamza Hamit Homriş              (Bursa)

20) Abdülkadir Akcan                    (Afyonkarahisar)

21) Şenol Bal                                  (İzmir)

22) Metin Çobanoğlu                     (Kırşehir)

23) Akif Akkuş                              (Mersin)

24) Necati Özensoy                        (Bursa)

25) Kemalettin Nalcı                       (Tekirdağ)

26) Recep Taner                             (Aydın)

Gerekçe:

Ülkemizin önemli sorunlarından biri, bireysel krediler ve kredi kartları sorunudur.

BDDK kayıtlarına göre 2007 yılı sonu itibarıyle bankaların açtığı tüm kredilerin miktarı 286 milyar 464 milyar olup; bunun yüzde 23,6'sı olan 67 milyar 671 milyon YTL'lik kısmını tüketici kredileri; yüzde 7,9'u olan 27 milyar 464 milyon YTL'lik kısmını kredi kartları kredileri oluşturmaktadır.

Merkez Bankası kayıtlarına göre 2007 yılı sonu itibariyle negatif nitellikli ferdi kredi nedeniyle 101 bin kişi, kredi kartı borcu nedeniyle 585 bin kişi olmak üzere toplam 687 bin kişi kara listeye alınmıştır.

Bankaların temerrüde düşenleri hemen takibe almadığı, kredi borcunu ödemekte zorlananların kredi limitlerini artırarak temerrüde düşmelerini geciktirdikleri; kredi kartı borçlularının da birkaç ayda bir ödeme yaparak takibi geciktirmek istemeleri gibi uygulamalar da göz önüne alındığında bu sayıların çok daha ürkütücü boyutlarda olduğu kuşkusuzdur.

Bu veriler vatandaşın bankalardan çektiği ferdi kredilerini ve kredi kart borçlarını ödeyemez durumda olduğunu, bunun giderek daha ciddi boyutlara dönüşeceğini göstermektedir. Bu konuda dünyanın en zengin ekonomisi ABD'de son dönemde yaşananların da göz önüne alındığında ekonomide yaşanan durgunluğun daha da ağırlaşmasına sebebiyet vereceği göz önüne alınmalıdır.

Enflasyonun yıllık tek rakamlı sayılar düzeyine indiği söylenmesine rağmen kredi kartı faizlerinin yıllık yüzde 90'Iar seviyesinde devam etmesi bunun en önemli nedenini oluşturmaktadır. Bu alandaki bileşik ve gecikme faiz oranları sorunu da çözümlenmemiştir.

Bu durumdan sadece kredi kullanıcıları sorumlu olmayıp, kredi veren bankalar da sorumludur. Bankaların fertlerin tüm diğer kredi bilgilerine ulaşma imkanları nedeniyle kredi verme ve kredi kartı dağıtımında basiretli bir tüccar gibi hareket etme sorumlulukları bulunmaktadır.

Bu alandaki önemli bir diğer husus ise; her alanda AB uyum yasaları çıkarılmasına karşın vatandaşı doğrudan ilgilendiren bu alanda AB uyumunun unutulmasıdır. AB'de ve ABD'de ferdi kredi ve kredi kartı hesabı açılırken gelir beyanı ile belgeleri esas alınmakta ve kredi ödenmediğinde takibi bu gelir beyanları esas alınarak yapılmaktadır. Ülkemizde de kredi hesabı açılırken gelir beyanları esas alınmaktadır ancak ödenmediğinde vatandaşın evindeki sandalyesi bile haczedilmekte, vatandaş taciz edilerek, çocukları ve toplum nezdinde onuru düşürülerek alacak tahsil edilmeye çalışılmaktadır. Batı kamuoyları bunun temel insan hakları açısından bile sakıncalarını uzun zaman tartışmış ve örneğin ABD'de bankaların kredi borcu nedeniyle insanları telefonla bile arayamayacağı, kredi borcunu ödemediğinde beyan ettiği gelir kaynakları üzerinde tasarrufta bulunabileceği uygulamada yerleşmiştir.

Ülkemizde ise bazı bankaların avukatlarının ev eşyası hacizleri yanında, ebeveynlerinin borcu nedeniyle çocuklarının bile evine giderek hacizler gerçekleştirmesi, ebeveyninin borcunu üstlendirmeye çabalaması gibi uygulamalarla aile yapılarının tahrip edilmesi uygulamalarına da sıkça rastlanmaktadır. Kredi borçlusu ve gelecekte kredi borçlusu hâline gelebilecek vatandaşların hiç bir şekilde adres bildiriminde bulunmamasına yol açan bu durumun, TÜİK tarafından yapılan son adrese dayalı nüfus sayımına da yansıdığını söylemek abartma olmayacaktır.

Açıklanan nedenlerle kredi kartları ve tüketici kredileri alanındaki sorunlar ve çözüm yollarını belirlemek amacıyla bir Meclis araştırması yapılması zarureti bulunmaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- (10/123) esas no.lu Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin 27/02/2008 Çarşamba günü yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 27.02.2008 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun “TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler kısmının 97 nci sırasında yer alan 10/123 esas nolu, Kapatılması söz konusu olan Belediyeler başta olmak üzere il ve ilçe merkezi olmayan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin” Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin 27.02.2008 Çarşamba günü (bugün) yapılmasını İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Mehmet Şandır

                                                                                                                  Mersin

                                                                                                    MHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Grup önerisi üzerinde iki lehte, iki aleyhte söz hakkı vereceğim.

Lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı Komisyona gelmiş bulunmaktadır ve yarın itibarıyla Komisyon bu konuyla ilgili görüşmelerine başlayacaktır.

Hükûmet, bu tasarıyla, Türkiye’de, yaklaşık her üç belediyeden birini yeni bir sorgulamaya tabi tutuyor. Tam rakamları söylemek belki mümkün değil ama 860’a yakın belediye kapatılıyor. Ayrıca, çok sayıda ilçe kuruluyor. Bu ilçelerin etrafındaki belde belediyeleri mahalleye dönüştürülüyor. Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na bağlı olarak birçok belediye, belde belediyesi, mahalleye dönüştürülüyor. Dolayısıyla, yakın tarihimizde örneğini görmediğimiz, belki de demokrasi, çok partili dönemin idari yapılanma açısından en kapsamlı bir hukuki düzenlemesiyle karşı karşıyayız. Türkiye’nin hemen her bölgesini, toplumun her kesimini çok yakından ilgilendiren bir kanun tasarısını işte 28 Marttan önce kanunlaştırmak üzere görüşmeye başlayacağız.

Değerli milletvekilleri, bu kapsamda bir değişikliği gerçekleştirmeyi gerçekten bir siyasi risk olarak değerlendirdi Sayın Grup Başkan Vekili. Doğrudur, çünkü özellikle seçimlerin öncesinde kazanılmış birtakım hakların ortadan kaldırılması… Çünkü belediyeler, kendi çapında, kendi bölgesinde çok faktörlü, çok sayıda insanı ilgilendiren ve emeğe dayalı bir sonuç, bir örgütlenme, bir yapılanma şekli. Bunu, siz, birtakım gerekçeler ifade ederek, gereklilikler ortaya koyarak, kanun çıkartarak değiştirdiğiniz takdirde insanların emeğine bir anlamda müdahale ediyor olursunuz ve gerekçesini anlamakta zorlanır bir toplumsal gerginliğe de sebep olabilirsiniz.

Komisyona gelen bu tasarının gerekçelerini incelediğimizde çok da hak verebilmek mümkün değil. Ortaya konan gerekçeler matematiksel olarak doğru olabilir ama meselenin sosyal yönünün yeterince düşünüldüğü kanaatinde değilim. Türkiye’de farklı ve başka faktörlerden kaynaklanan bir sonuç olarak insanlarımız, doğdukları yerleri terk ederek ekmeğin ve umudun peşinde başka şehirlere, büyük şehirlere, büyük şehirlerin kenar mahallelerinin karanlıklarına taşınırken, belde belediyelerle bir heyecan, bir mensubiyet yaratarak, insanlarımızı doğdukları, yaşadıkları yerde tutmanın bir aracı olarak belediyelerin gördüğü görevi yok sayabilmek mümkün değil. Köyler boşaldı, şimdi bu düzenlemenin bir sonucu olarak beldelerin boşalmasının da -az veya çok- bir sosyal maliyetinin olacağını yok sayabilmek mümkün değil. Bunun düşünülmesi lazım.

Bu kanun tasarısının gerekçesinde -okuduğumuzda, incelediğimizde- bir sosyal araştırmayı görmüyoruz, yapılmışsa da bilmiyoruz. Öyle kriterler, öyle özel öznel sebepler var ki genellemek mümkün değil. Bundan sonra çıkartılacak kanunlarla kriterleri beşe çıkartacağını sayın grup başkan vekili ifade ediyor ama nüfusa dayalı bir kriterle belediyelerin kapatılması, başka kriterlere itibar edilmeden, başka faktörlere dikkat edilmeden belediyelerin kapatılması, bana göre, birtakım sosyal problemlere kapı aralayacaktır. Doğru olmadığı kanaatindeyiz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Sayın Manisa Milletvekilimiz Mustafa Enöz Bey’in ilk imzacısı bulunduğu bir araştırma önergesi hazırlamış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştuk. Muhtemel, diğer partilerimizin de vardır. “Kapatılması söz konusu olan belediyeler başta olmak üzere, il ve ilçe merkezi olmayan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesine ilişkin bir komisyon kurulsun, bu komisyon Meclisin komisyonu olarak her partiden katılımcılarla birlikte çalışsın, meseleyi tüm yönleriyle araştırsın ve aksayan, yanlış, eksik, faydasız olan yönler ortaya çıkartılsın, bunları düzeltebilmek için de ne gerekiyorsa alınması gereken önlemler alınsın, gerekiyorsa kanun çıkartılsın” talebiyle bir araştırma önergesi vermiştik. Tabii, Meclis gündeminin gereği, bu araştırma önergesi çok gerilerde kaldı, 98’inci sırada. Hâlbuki Hükûmet, bu konunun çok önemli ve acil olduğu, özellikle bundan sonra yapılacak mahallî idareler seçimleri öncesinde ve bir yıl öncesinden de düzenlemenin tamamlanması gerektiği kanaatiyle kanunu getirdi, komisyona ve Genel Kurula ulaştırdı.

Ee, şimdi, üzerinde tartışmadığımız, bir toplumsal araştırmaya dayalı olmayan –olmadığı kanaatindeyiz, varsa onu da açıklayacaklardır, ama olmadığı ortada olan- bu belediyelerin, yerel yönetimlerin mahallî idarelerinin kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenmesi hususu, bence, daha ileride, daha büyük sorunlara sebep olacaktır.

Tabii alıştık; AKP Grubunun, böyle, kanun değiştirmesine, değiştirdiği kanunu tekrar değiştirmesine, değiştirdiği kanunu tekrar tekrar değiştirmesine, hatta üçüncü, beşinci dereceden değişiklik kanununu da Genel Kurula getirip önergeyle değiştirmesine de alıştık aslında. Ama bunlar sosyal maliyete bedel olur arkadaşlar.

Gazeteler yazdı, belediyesinin kapatılacağını öğrenen bir belediye meclis üyesi -AKP’li bir belediye meclis üyesi- intihara teşebbüs etti. Meclisin koridorları, kapatılacağı ifade edilen belediye başkanları ve arkalarındaki heyetlerle dolup taşıyor. Bunları yok sayamazsınız.

“Efendim, biz gereğini yapıyoruz.” dersiniz, Sayın Grup Başkan Vekilinizin ifade ettiği gibi bir siyasi riski de yüklenirsiniz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Geliniz, sizin risk olarak gördüğünüz bu konuyu paylaşalım, tartışalım, birlikte tartışalım. Bir araştırma önergesinin kapsamında, daha çok iktidar partisi grubunun ağırlıklı olduğu bir komisyonda yoğunlaştırılmış, hızlandırılmış bir mesaiyle şu yirmi gün içerisinde hazırladığınız kanun tasarının gerekçelerini yoğun bir şekilde tartışalım, bilmediklerimizi öğrenelim ve gerekli gördüğünüz bu değişikliğe biz de katılalım. Araştırma önergesinin gündeme alınarak bugün komisyon kurulması talebimizin gerekçesi bu. Yani, sizin risk gördüğünüz bu hususa Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de gönüllü olarak katılmayı, bu konudan mağdur olacağını düşünen insanlarımıza karşı bir sahiplenmeyi ortaya koymak için böyle bir teklifi getiriyoruz. Yoksa, Meclisin gündemini tabii ki Hükûmetin öncelikleri belirleyecek, buna bir şey söylemiyoruz. Ama, öyle bir düzenleme yapıyorsunuz ki, bu düzenleme yarın düzeltilmeye mahkûm, mecbur, düzeltilirken de sizi mahcup edecek bir düzenleme olma ihtimali büyük.

Bu sebeple, bugün iktidar partisi grubunun katılmadığı bu Danışma Kurulu toplantısını ve ekindeki önerimizi sunduk. Diğer partilerimizin katılmasına teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama, ne yazık ki, iktidar partisi katılmadığı için bugün grup önerisi olarak getirdik.

Değerli milletvekilleri, birbirimize rağmen, birbirimizle akıl yarışı yaparak bir yere varamayız. Bu ülke bizim, bu millete karşı ortak sorumluluklarımız var. Millete ait bir sorunun tartışılmasında birlikte olmanın kimseye zararı yoktur. Aslında, iktidar partisine çok açık yüreklilikle bir teklifimiz var: “Risk olarak gördüğünüz konuyu tartışarak katılımımızı temin edin.” diyoruz. “Zaman yetmez, süre yetmez…” Doğru bir şey değil. İlle üç ay tartışacak değiliz. Hızlandırılmış, yoğunlaştırılmış bir çalışmayla, bu konuyla ilgili muhalefet partilerinin katkısını temin eder, bu kanunun sorunsuz bir şekilde bu Genel Kuruldan geçmesini temin ederdiniz. Toplum nezdinde de müştereken savunurduk hadiseyi. Aslında bir fırsatı kaçırıyorsunuz. Gelin Milliyetçi Hareket Partisinin bu önerisine, önergesine katılın, hızla bir çalışma yapalım ve sizin önemsediğiniz bu kanunun mükemmele yakın çıkmasına katkı verelim. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak belediyelerin kapatılmasına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – … hak vermiyoruz, doğru bulmuyoruz, bu noktada Hükûmetin gerekçelerini yeterli bulmuyoruz. Bu sebeple, bu araştırma önergesinin gündeme alınarak bilmediğimiz bu konuların araştırılmasında, ülkemiz açısından, belediyelerimiz açısından, Hükûmetimiz açısından da fayda ve gereklilik görüyoruz.

Bu sebeple bu önergeyi verdik, bu öneriyi getirdik. Katılmanızı yeniden istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarında alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Önerinin lehinde Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay.

Buyurunuz Sayın Okay. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi tarafından, bazı belediyelerin kapatılması söz konusu olan ve Hükûmet tasarısı olarak gruplara dağıtılan önerge sonrasında verilen, belediyelerin, kapatılması söz konusu olan belediyelerin sorunlarının araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması için bugün Meclis Danışma Kurulunda yapılan toplantı sonrasında grupların mutabakata varamaması nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi olarak yüce heyetinize geldi. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, iktidar partisi demokrasi şampiyonluğu yapıyor ve her söyleminin arkasında demokrasi ve şeffaflık var. Ancak, demokrasinin beşiği belediyeleri de bir taraftan yok ediyor. Getirilen tasarı Türkiye’deki mevcut toplam belediyelerin üçte 1’inin belediye vasfını ortadan kaldıracak ve bir kısım belediyeleri köy hâline dönüştürecek, bir kısım belediyeleri başka belediyelere bağlayacak. Bu konuda Sayın İçişleri Bakanı geçen cuma günü diğer partilerin de grup yöneticilerini ziyaret etti ve bunun rasyonel bir çalışma, şeffaf bir çalışma, art niyeti olmayan bir çalışma, ama bir taraftan da ekonominin gereği bir çalışma olduğunu ifade etti. Bunu söylerken de kendilerinin samimiyetine inanmamızı bekledi.

Şimdi “ekonominin gereği” denilirken de nüfusu 2 binin altına düşen kimi belediyelerin, işte, bir makam arabası, bir makam şoförü, bir zabıta ve yüklü borcu olduğunu söyledi. Onun için de “Bu belediyeler, ekonomide, Hükûmete, siyasal iktidara, devlete yük oluyor, bunların kapatılması lazım.” dedi ve bunun haklılık gerekçesini de böyle bir açıklamayla ifade etti.

Şimdi, tabii, mesele ne? Mesele, nüfusu 2 binin altında… Sadece tek kriter nüfusun 2 binin altında olması. Oysa öyle belediyelerimiz var ki yüzyıllardır belediye olan, coğrafi konumu nedeniyle, kültürel kimliği nedeniyle… İçinde üniversite olan belediyelerimiz var, ama nüfusu 2 binin altında ve bu nüfus kriteri neye göre, hangi zaman dilimine göre? “Adrese dayalı nüfus tespitine göre.” deniliyor. Oysa yazın farklı, kışın farklı olan nüfuslar var; gece farklı, gündüz farklı olan nüfuslar var. Ee, peki kardeşim… “Bu, işte, ekonomik yük getiriyor.” Buraya kadar güzel. Eğer ekonomik yük getiriyorsa, yolsuzlukta Enerji Bakanlığıyla bürokratlarının yarıştığı Ankara Büyükşehir Belediyesi var. 5 katrilyonu bulan borcu var. Orayı kapatın. (CHP sıralarından alkışlar) 200 trilyon borcu olan toplam 863 belediyeyi bir tarafa alacaksınız, her gün gazete manşetlerinde Ankara Büyükşehir Belediyesinin yolsuzlukları var. Kapatılacaksa Adana Belediyesini kapatın, Adana Büyükşehir Belediyesini kapatın.

Değerli arkadaşlarım, ekonomik gerekçenin hiçbir haklılığı olmaz ama şunu gördük bu tasarı önümüze geldiğinde: Kimi belediyeleri alıyorsunuz yeni belediyeler ihdas ediyorsunuz ve bunu ihdas ederken ne yapıyorsunuz? Örneğin, cımbızla mahalleleri çekiyorsunuz ve oyun başlamak üzere kuralları değiştirelim, AKP’ye göre, seçim stratejisine göre yeni belediyeler oluşturalım. Bu nerede oluyor? Kadıköy’de oluyor, Ataşehir’i alıyorsunuz. Nerede oluyor? İzmir’de Karşıyaka’da oluyor, Bayraklı’yı kuruyorsunuz; Konak’ta oluyor, Karabağlar’ı kuruyorsunuz ve haritalar çıkıyor, AKP’nin kurmayları, bakanlıktaki personelin çalışmasıyla, önlerine seçim sonuçlarını almışlar, nüfusları almışlar, buna göre belediyeler kuruyorlar. Bunun hiçbir rasyonaliteyle, hiçbir samimi beyanla ilişkisi olamaz.

Düşünebiliyor musunuz bu siyasal iktidarın Ankara İl Başkanı on beş gündür gazetelerde. Milletvekillerini çağırıyor, belediye başkanlarını çağırıyor ve Ankara’yı yerel seçimlere göre nasıl dizayn edeceğinin toplantılarını yapıyor ve bu yaptığı toplantıları da büyük bir marifet gibi büyük gazetelerin Ankara sayfalarında çarşaf çarşaf açıklıyor.

Şimdi, kurulmak istenen belediyelerin bir kısmına bakıyoruz: Ankara’nın Temelli’sini Sincan’a bağlıyorlar. Temelli, Eskişehir Yolu üzerinde, Polatlı’ya 30 kilometre, Ankara’ya 40 kilometre, Sincan’a kuş uçuşu 50 kilometre, kuş uçuşu 50 kilometre. Bu kadar büyük haksızlık olur mu? Ne ilişkisi var?

Ha, şunu biliyoruz ama: Temelli, Ankara’da yeni bir organize sanayi kenti. Ankara’nın genişleyen hinterlandında, yeni kent oluşumu olacak. Eh, Sincan’a bağlayalım… Yeni rant alanları oluşacak. Sincan’da denetimimiz altında olacak ve Temelli, tamamen, temelli elimize geçecek. Aynı şey Ataşehir’de de var. Yine orada da rant hesabı var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bahçeşehir de öyle.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bunu sadece nüfus hesabıyla düşünmek… Nüfusu 2 binin altına düştü, büyükşehir belediyesi hudutları içerisinde, Pergel Yasası’na göre 30-40, 30-50 kilometrelik sınırlar içerisinde, ama Türkiye’nin yapısını yeniden dizayn edelim, dizayn ederken de bize göre dizayn edelim, AKP’nin anlayışına göre dizayn edelim…

Değerli arkadaşlarım, bu belediyelerin bir kısmından bahsettim. Kazanılmış haklarını elden alıyorsunuz. Ne zararı var? Şimdi, şu söyleniyor: “Efendim, AB ülkelerinde de belediyeler ortadan kaldırılıyor.” Fransa’yla coğrafi konum, nüfus konumu, ne farkı var Türkiye’nin? Fransa’da 36 bin belediye var. Türkiye’de 3 bin belediye var ve bu belediyeler -başlangıçta söyledim- demokrasinin beşiği. Ama, yapılmak istenen sadece belediyeler değil, arkasından bir başka şey daha yapılıyor: Muhtarlıklar güçsüzleştiriliyor. Yani, e-devlet projesiyle muhtarların ikametgâh, nüfus kâğıdı düzenleme yetkileri de kaldırılıyor. Açıkçası, yerel yönetimlerde demokrasi askıya alınıyor, ama muhtemel şu ki: AKP kendisine göre yerel yönetim kadrolarıyla o yerel birimleri denetlemek istiyor. Çok tehlikeli bir gidişatın önünü açıyorsunuz. Bunun hiçbir haklı yanı yoktur. Bir taraftan da şu var: Bu belediyeleri kapatacağız. Kapatacağız, bunların taşınır, taşınmaz hak ve alacaklarını özel idareye devredeceğiz ve on yıl süreyle de bu belediyelere yardımcı olacağız…

Şimdi, değerli arkadaşlarım, il özel idareleri devlet kadroları. Kime hesap verecek? Orada yaşayan insana hesap vermeyecek. Yerel yönetimlerde ise beş senede bir seçim var. Gelecek, o belediye başkanı halka hesap verecek.

Şimdi, bir taraftan kamunun gücünü artıracaksınız bir taraftan demokratik yöntemlerle gelen kadroları etkisizleştireceksiniz. Bunları da kendi isteğinize göre dizayn edeceksiniz ve Parlamentodaki çoğunluk gücüyle demokrasiyi askıya almak isteyeceksiniz. Ondan sonra da demokrasi söyleminde de şampiyon olacaksınız. Buna hiç hakkınız yok. Açıkçası, Milliyetçi Hareket Partisinin bu grup önerisi yerindedir.

Gelin, Türkiye’de böylesine ciddi bir yapısal değişim gerçekleşeceği şu noktada birlikte ele alalım, birlikte değerlendirelim: Gerçekten bazı belediyelerin kapatılmasına ihtiyaç var mı yok mu, yeni belediyelerin kurulmasına ihtiyaç var mı yok mu? Ama, bunlar, sadece, siyasal iktidarın, Hükûmetin tasarısının ekine koyduğu muhtelif ek çizelgelere göre dizayn edilecek kolaylıkta işler değildir. Demokrasi paylaşımdır. Bunu paylaşacağız. Göreceğiz, dinleyeceğiz, ciddi anlamda bilgileneceğiz.

Bugün dağıtıldı tasarı, yarın saat 10.30’da İçişleri Komisyonu toplantısı var. Öylesine bir yapılaşma ki, bini aşkın belediyede değişim oluyor, kimileri kapatılıyor kimileri yeniden açılıyor. O bin belediyeyi götürü usulde bir kalemde çiz at ve Türkiye’de yeni bir merkezî yapılandırma oluştur. Hemen İçişleri Komisyonundan geçir, önümüzdeki hafta da Meclis Genel Kuruluna getir. Buna hakkınız yok. Gelin, bunu inceleyelim, araştıralım. Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisine destek verin diyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu öneriyi desteklediğimizi ifade ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.

Önerinin aleyhine Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün.

Buyurunuz Sayın Ergün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlarım.

Önerinin lehinde konuşan arkadaşları dikkatle dinledim. Gerçekten, Türkiye’de belediyelerimizin hangi siyasi partiden olursa olsun birtakım sorunları elbette var. Bunların bir kısmı geçen dönem yapılan düzenlemelerle giderildi, bir kısmı da bu dönem yapılacak olan düzenlemelerle giderilecektir. Belki bir araştırma konusu da olabilir konu. Araştırma önergesi konusuna elbette karşı çıkmak doğru olmaz, fakat, zamanlaması bunun önemlidir. Bu, yeni gelecek olan tasarı vesilesiyle bir araştırma önergesi verilmesi ve bunun araştırılmasının istenmesi çok gerçekçi bir şey değil, çünkü bu tasarının birçok sebeple çok kısa zamanda gerçekleşmesi gerekiyor. Araştırma konusu ise uzun bir konudur, en az üç ay komisyon çalışacak, ondan sonra birtakım tespitler yapacak. Bu farklı bir konu. (MHP sıralarından “Yanlış mı yaptık?” sesleri)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O zaman Anayasa değişikliğini görüşürüz.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Şimdi söyleyen arkadaşlar iyi söylediler de, sazı yok, bir de sazı olsa, hiç doyum olmayacak!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Refahyol döneminde de kuruldu belediyeler, siz kurdunuz yani…

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Öyle değil.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, özellikle 1989 yılından sonra süratli bir belediyeleşme dönemi yaşadı. 1989’a kadar 1.700 olan belediye sayısı, bir anda, 1999’a geldiğimizde 3.225 oldu. 1.500 belediye bu dönem içerisinde, on yıllık dönem içerisinde kuruldu.

Niye kuruluyor belediyeler? Mahallî müşterek nitelikli kamu hizmetleri görülsün diye kuruluyor, mahallî müşterek nitelikli kamu hizmetleri yerinde görülsün diye. Görülmüş mü? Kentleşme sağlanmış mı? Kente göç durdurulmuş mu?

Değerli arkadaşlar, ölçek ekonomilerinden yararlanamazsanız, kurduğunuz organizasyon gerçekçi olmaz. Bir organizasyon kurmuşuz, ölçek ekonomilerinden yararlanabilecek boyutta değil. İller Bankasından almış olduğu paylarla mahallî nitelikli hizmetleri görebilme imkânına sahip değil. Cari giderler içerisinde gönderilen paylar eriyip gidiyor; ne bir kanalizasyon hizmeti ne bir su hizmeti ne bir park hizmeti, mahallî müşterek nitelikli hizmet beklentileri bu ölçeklerle karşılanamıyor. Bu ölçeklerle karşılanamadığını Türkiye’nin bütün vilayetlerini gezip gördük ve bütün siyasi partilerden “küçük belediyeler sorunu” diye bir sorunun karşımıza geldiğini gördük.

Bu, gelecek olan kanun tasarısı, ciddi bir çalışmaya ve araştırmaya da dayanan bir yaklaşımdır. Ölçek ekonomilerinden yararlanmamız lazım. Bu işi 1960-1990 yılları arasında, demokrasinin beşiği saydığımız, demokratikleşmenin temeli saydığımız belediyeler açısından Avrupa Birliği ülkeleri yaptı. Bakın Belçika’da yüzde 78 oranında belediyeler azaltıldı. Danimarka’da 80, Avusturya’da 42, Finlandiya’da 16, İspanya’da 12, Japonya’da 44, İngiltere’de 76, Norveç’te 36, İsveç’te 87. Mahallî yönetimlerin en güçlü olduğu yerlerden bir tanesidir İsveç, yüzde 87 oranında azaltıldı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Fransa?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Fransa’da komünler, âdeta mahalleleri belediye gibi çalıştıran bir sistem içerisindeydiler. Son beş yıl içerisinde Fransa da bu trende girdi ve geçen dönemde 2 binden fazla komün kapatıldı. Sarkozy döneminde yeni çalışmalarla bu dönemde Fransa’da da yerel yönetimlerde yeni ölçekler oluşturulmaya çalışılıyor.

Ölçek ekonomilerinden yararlanmamız lazım. Gerçekten bir yerde belediye kuruyorsak, orada mahallî müşterek nitelikli kamu hizmetlerinin yürütülebiliyor olması lazım. Türkiye’de küçük ölçekli belediyelerimizin maalesef mahallî müşterek nitelikli hizmetleri göremediğini, mevcut imkânlarla bunu sağlayamadığını gördük ve bu nedenle geçen dönemde köylerimizde başlattığımız KÖYDES projesiyle yol ve su hizmetlerinde bir atak yapıldı. Küçük belediyeler hemen dediler ki: “Köyler bizim beldelerimizden daha avantajlı hâle geldiler. Bize de bir proje lazım.” Ve geçen dönem BELDES Projesiyle küçük belediyelere destek veren bir proje başlattık. Bu dönem, bu sene bu projeyi devam ettiriyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yanlış mıydı?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bugün bu gibi projeleri yeniden devam ettireceğiz. Şimdi bu tasarıyla, nüfusu 2 binin altına düşen 863 tane belediyemiz tüzel kişiliği değişiyor, ama mahallî müşterek nitelikli hizmetleri konusunda herhangi bir aksamaya imkân vermeyecek güvenlik önlemleri de tasarının içerisinde fazlasıyla getiriliyor. Göreceksiniz, “Elli yıllık belediye.” dediğiniz yerde hâlâ su yok, hâlâ kanalizasyon yoksa, elli yıllık belediyenin oradaki mahallî müşterek nitelikli hizmetlere ne kattığını söyleyebilir misiniz arkadaşlar? Orada demokratikleşmeyi sağladığını söyleyebilir misiniz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şu anda 2.500 belediye AKP’li Sayın Başkan.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Göreceksiniz, bu tasarı gerçekleştiğinde, birkaç yıl içerisinde elli senede alamadığı hizmetleri o yerleşim birimlerimiz alabilme imkânına sahip olacaklardır. Bu tasarının içerisinde bu güvenlik önlemleri vardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi verin.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Elbette tasarı geldiğinde bunları konuşuruz; hem İçişleri Komisyonunda hem de tasarı geldiğinde bunları konuşuruz. Bu, grup önerisi kapsamında konuşulacak bir mesele değildir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl değil?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Grup önerisi, bir araştırma komisyonu kurulmasını içermektedir. Dolayısıyla, grup önerisini bizim destekleme imkânımız bu açıdan yoktur, bugün itibarıyla yoktur. Eğer bu araştırma komisyonu tekrar bir başka vesileyle okunur ve gündeme gelirse, belediyelerimizin, sadece belediyeler değil, bütün yerel yönetimler… Köyler de bir yerel yönetim biçimidir, özel idareler de bir yerel yönetim biçimidir, belediyeler de bir yerel yönetim biçimidir. Türkiye’de üç çeşit yerel yönetim vardır ve bu üçünün de yeniden reorganizasyonunu bu kapsamda ele alabiliriz.

Şimdi zaten sırada Köy Kanunu vardır. Köy Kanunu’yla köylerimizin yeniden reorganizasyonu gerçekleştirilmiş olacaktır. Hemen onun arkasından, Meclise sevk edilmiş olan Belediye Gelirleri Kanunu vardır. O kanunla belediyelerimizin optimum ölçeklere ulaştırıldıktan sonra hizmetlerini daha iyi yapabilecekleri ekonomik kaynakları burada hep beraber konuşacağız, tartışacağız. Belki onun öncesinde birtakım araştırmalar da hep birlikte yapılabilir, ama bu konuyla ilgili münhasıran bir araştırma konusuna bizim yer vermemiz gerçekten mümkün değil.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, Basra harap olduktan sonra Basra kurtarılır mı?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, beldeler boşalır diyor arkadaşlar, beldeler boşalır. Boşalmış arkadaşlar, belediye varken boşalmış zaten. 2000 nüfus sayımına göre nüfusu 3 bin sayılan, 5 bin sayılan bir yer bugün 500 olmuş. Nasıl boşalmış peki? Eğer orada belediye organizasyonunun varlığı orayı boşaltmıyorsa, nasıl oldu da 3 binden, 5 binden 500’e düştü? Bu, gerçekçi bir yaklaşım değil. Oraların gerçekten yaşanabilir, mahalli nitelikli kamu hizmetlerini alabilir hâle gelmesinin yolu, orada mutlaka bir belediye organizasyonunun bulunması değildir, bunun başka yolları vardır ve o yolları biz burada kuruyoruz. Göreceksiniz, orada yaşayan vatandaşlarımız bu kamu hizmetlerini aldıkça, size de bize de hepimize dua edecekler, bu hizmeti daha kısa zamanda, daha etkili bir şekilde aldık diye göreceklerdir. O açıdan, tasarıdan endişe etmeye bence hiç gerek yoktur değerli arkadaşlar.

Ayrıca, bu tasarının öbür boyutunda siyasi düşünceler var, “Kadıköy’ü almak için bölüyorlar…” Arkadaşlar, Kadıköy’ü biz gene alırız, bugün de alırız, ayrı bir mesele, seçimlerde görüşeceğiz. (CHP sıralarından gürültüler) Ama daha kolay almak için, Kadıköy’den, bizim işimize gelen Kadıköy’den mahalleleri koparmak değil. O zaman, biz, Kadıköy’e Ümraniye’yi eklerdik hemen alırdık mesela. Değil mi? (AK Parti sıralarından alkışlar) Mesele o değil ki!

OKTAY VURAL (İzmir) – Ümraniye niye oy versin size? Rüyanızda gördünüz!

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Üsküdar’ı, Ümraniye’yi, Kadıköy’e eklediniz mi hemen alırsınız, çok daha kolay alırsınız. Demek ki burada siyasi bir düşünce yok. Rasyonel, optimum büyüklükler oluşturalım.

Antalya’da “Aksu” diye bir ilçe kuruluyor. O ilçenin etrafındaki beldelerin siyasi dağılımına bakabilirsiniz. Belki çoğunluğu şu partidedir, bu partidedir. Eğer bizim partideyse, biz onları müstakil ilçe yapmak yerine Antalya’da, Muratpaşa’ya katardık alırdık mesela. Muratpaşa’yı çok daha kolay bir şekilde o zaman alabilirsin.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Öyle kolay değil; oradan konuşmak gibi kolay değil Antalya’da belediye almak.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Böyle değil. Yani, siyasi mülahazalarla biz hareket etmiyoruz, ama ben görüyorum, şimdi, bazı Cumhuriyet Halk Partili ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekili arkadaşlarımız diyorlar ki: “Bu tasarı çok iyi bir şey.” Büyük şehirlerin içerisinde bu dizayna ihtiyaç vardı, küçük belediyelerin bu sorununun çözülmesine ihtiyaç vardı, hatta bizim şehrimizde mümkünse şöyle bir düzenleme yapılsın, bizim şehrimizde şu olsun diye teklif getiriyorlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Partimizin milletvekilleri hakkında nasıl söz bildiriyorsunuz?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – … ama işte şu kürsü, şu canlı yayın var ya, şu kürsü ve şu canlı yayın burada başka bir şey söylettiriyor…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Aynen sizin yaptığınız gibi… O zaman siz de öyle yapıyorsunuz, burada başka, dışarıda başka konuşuyorsunuz.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – …odaya gelip başka bir şey söylettiriyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Onun için, değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Ergün.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Tasarı geldiğinde, bu tasarının gerçekten Türkiye'nin hayrına bir tasarı olduğunu zaten göreceğiz. O nedenle, bizim, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu öneriyi kabul etmemiz mümkün değildir.

Ben bu duygularla hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergün.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, lütfedersiniz, Sayın Hatip’in konuşması üzerine bir arzım var.

Efendim bir açıklama yapmak istiyorum: Sayın Hatip, Milliyetçi Hareket Partili bazı milletvekillerinin kendilerine gelerek bu kanunun çok faydalı bir kanun olduğunu söylüyor.

BAŞKAN – Lütfen buyurunuz.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün’ün konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gerçekten, Genel Kurulda konuşurken, bu televizyonların etkili olmadığını söylememek mümkün değil. Televizyonun canlı yayını en çok da Sayın AKP’nin sözcülerine etkili oluyor. Buradan cevap verilmeyeceği, söz verilmeyeceği varsayımıyla iddialarda bulunuyorlar.

Şimdi, ben soruyorum Sayın Nihat Ergün’e: Hangi Milliyetçi Hareket Partili milletvekili bu kanunun faydalı bir kanun olduğunu size söyledi? Bunu açıklamak durumundasınız.

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Açıklarım.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bütün grubumu şaibe altında bırakıyorsunuz, buna hakkınız yok. (MHP sıralarından alkışlar) İşin esprisi, gülerek bunu söylemiş olmanız. Bu, canlı yayın aracını kullanarak propaganda yapmak niyeti taşıyor. Bunun da doğru olmadığını, buna hakkınızın olmadığını ifade ediyorum.

Bizim söylediğimiz hadise şu: Bu konu önemli bir konu. Bu konu yalnız sizin konununuz değil. Bu konu Türkiye’nin konusu. Gelin, bunu birlikte tartışalım, birlikte araştıralım diyoruz. Şimdi önümüze getiriyorsunuz. Bugün getirdiniz, yarın komisyonda. Yarın akşam itibarıyla bu kanun komisyondan geçecek, kırk sekiz saat geçmeden buraya getirilmesine de karar alacaksınız parmak çoğunluğunuzla; gelecek, burada da biz söyleyebildiğimizi söyleyeceğiz ve bu kanun çıkacak. Bu kanun, cumhuriyet tarihinin devrimi niteliğinde bir yerel yönetimler kanunu. Buna “risk” diyorsunuz. Bu riski üzerinize almak ne hakkınız! Böyle bir şey yok! Bu ülke hepimizin ülkesi. Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefeti yok sayarak siyaset yapamazsınız. Böyle bir şey yok! Gelin, tartışalım. Efendim, çalışalım, yirmi günde araştıralım. Bunu yaptık, daha önce de yaptık birlikte. İlle üç ay çalışacak diye komisyonun bir mecburiyeti yok. Söylemek istediğimiz bu. Ama, çok net söylüyorum. Burada konuşan hatip cevap vermek durumundadır. Hangi Milliyetçi Hareket Partili milletvekili Sayın Grup Başkan Vekiline gelerek bu kanunun faydalı olduğunu söyledi, bunu açıklamak durumundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tekrar ediyorum. Hangi Milliyetçi Hareket Partili milletvekili, bizden habersiz, gelip AKP Grubuna, AKP’nin yaptıklarıyla ilgili övücü laflar söyledi, bunu açıklamanız lazım. Bu bir töhmettir, daha ilerisi iftira olur. Bunu size yakıştırmam. Gelip burada açıklamanız lazım.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Bunda ne beis var?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Benim kötü dediğime…

Bu üslup doğru değil. Yani, canlı yayın imkânını kullanarak… Gerçekten, dikkat etmek gerekiyor.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, belediyelerin kapatılmasının, bu kanunun çok radikal bir kanun olduğunu, birlikte karar vermemiz gerektiğini, bunun için de bir araştırma komisyonu kurularak bu meselenin hızla araştırılıp bir paylaşımın gerçekleşmesinde fayda görüyoruz. Bunun için Danışma Kurulu önerisi verdik, katılmanızı istiyorum. Yani, ısrarla istiyorum. Sonra, kanunun sorgulamasında daha suçlayıcı oluruz, bütün sorumluluklar sizin üzerinizde kalır.

Bunları ifade etmek için söz aldım. Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1.- (10/123) esas no.lu Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin 27/02/2008 Çarşamba günü yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneri aleyhinde Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ.

Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün burada Danışma Kurulu önerisi okundu ve bu öneriyle biz, Meclisimizin bir haftalık gündemini Mecliste grubu bulunan siyasi partilerimizin grup başkan vekillerinin imzalarıyla sizin huzurunuza getirdik, sizler de kabul ettiniz ve gündemi belirledik. Tabii, gündemin nasıl olacağı belli, bütün gruplar da bunu biliyor, beraber yaptık çünkü. Bir gün sonra farklı bir gündem talebiyle huzurlarınızdayız.

Biz, AK Parti Grubu olarak, yerel yönetimlerin sorunlarını ve bu sorunların çözümüne dair her hususu çok önemli görüyoruz, yerel yönetimleri de çok önemli görüyoruz. Onun için, böylesi bir konunun Meclisimiz tarafından da detaylı bir biçimde araştırılması, incelenmesi ve bu suretle sorunlarının tespiti ve çözümü noktasında hem Meclisimize hem de Hükûmetimize tavsiyelerde bulunması bizim için de önemlidir. Danışma Kurulu görüşmeleri sırasında biz bunu söyledik. Bu konuda böylesi bir komisyonun kurulmasına taraftarız ama bunun zamanlaması açısından uygun bir zaman değil. Neden? Çünkü şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurduğu araştırma komisyonlarının sayısı… Küresel ısınma ve su konusunda bir tane komisyon kurduk, 16 milletvekili çalışıyor; uyuşturucuyla ilgili bir komisyon kurduk, 16 milletvekili orada çalışıyor; öte yandan zeytinyağıyla ilgili daha geçenlerde bir komisyon kurduk, 16 arkadaş orada; dün burada denizcilik sektörünün sorunlarıyla ilgili bir başka komisyon kurduk, oraya da gruplar milletvekili verecek ve Türkçeyle ilgili bir başka komisyon kuruldu; beş tane komisyon şu anda bilfiil çalışıyor. Meclisin sağlıklı çalışması ve bütün komisyonların ve Genel Kurulun etkili ve verimli bir biçimde çalışabilmesi için bunun bir denge içerisinde olması lazım. Oradaki çalışmaların buradaki çalışmayı aksatmaması gibi, buradaki çalışmaların da oradaki çalışmaları aksatmayacağı bir düzen içerisinde bunu yönetmemiz, yürütmemiz bizim birinci vazifemiz; biz bunu söyledik. Onun için, bugün, gelin, bunu vermeyin, reddetmek durumunda kalmayalım ama ileriki bir tarihte, bir ay sonra bunu verirseniz biz bunu kabul edip bu konuda geniş kapsamlı bir araştırma ve inceleme yapılmasının önünü beraber açalım dedik ancak tabii, gündem yerel yönetimlerle ilgili olunca, siyasi boyutu da olunca, bu noktada biz kanaatimizi diğer gruplara söylediğimiz hâlde kabul görmedi, grup önerisi olarak geldi.

Değerli arkadaşlarım, yerel yönetimler konusunda ve pek çok konuda, AK Parti Grubu olarak önemli çalışmaların altına biz imza attık, büyük değişimler, dönüşümler yaşandı. Hatırlarsanız, SSK hastaneleri ile devlet hastanelerinin birleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısı burada görüşülürken de kıyametler kopmuştu. İnsanlar muayene için bir kuyruğa giriyor, ilaç için bir kuyruğa giriyor, eczanelere gidip ilaç alamıyor ve insanlar bu konudan mustarip ama burada, biz, bunu, bu ıstırabı ortadan kaldıracak bir çözümü görüştük ve burada çok zor geçti biliyorsunuz. Şimdi ne yaptık? Bütün işçi kardeşlerim, herkes, istediği eczaneden ilacını alıyor mu, istediği yerde muayene oluyor mu, istediği hastaneye gidiyor mu? Devlet “Vatandaş yetiştirir.” diyor ama işçisini ayrı hastaneye gönderiyor, memurunu ayrı hastaneye gönderiyor, Bağ-Kurlusunu ayrı hastaneye gönderiyor, ona ayrı ilaç, ona ayrı ilaç. Böyle eşitlik anlayışı, böyle hukuk devleti, böyle sosyal devlet olmaz dedik, nice karşı çıktılar. Şimdi, uygulamaya geçti, vatandaş bizi alkışladı mı? Alkışladı (AK Parti sıralarından alkışlar) ve bunu da belli etti, çünkü bu işin faydası, hem Türkiye’mize hem de bir bir her bir ferdimize, her bir insanımıza.

Öte yandan, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle ilgili bir düzenleme yapıldı. Örneğin, Kayseri’nin bir köyünde, Yozgat’ın bir köyünde su meselesi var, orası yazıyor işte iline, orası yazıyor bölgeye, bölge yazıyor genel müdürlüğe, oradan planlanıyor, daha sonra gerisin geriye dönüyor, genel müdürlük, bölge müdürlüğü, il, ilçe… Yazının gidiş gelişini dinlerken yoruluyorsunuz! Bir köyün kanalizasyonuyla Ankara’daki genel müdürlüğün ne işi olur? Oldu yıllarca. Kaldıracağız, kıyamet koptu: “Olmaz!” Kaldırdık. Şimdi, bunlar yerinden görüşülüyor ve bu sorunlar mahallinde çözülüyor.

Bu da yetmedi. Mahallî idare birlikleriyle ilgili kanunu getirdik biz burada, il özel idareleriyle ilgili kanunu getirdik. Halkımızın yerelde seçtikleri temsilcilerin il genel meclisi başkanı olması, ilçelerde ve merkez ilçede de köylere hizmet götürme birliklerinde görev almaları… Hem muhtarların temsilcisi hem de il genel meclisine seçilmiş siyasilerin temsilcilerini oraya koyduk. Hem siyasi olmayanlar hem siyasiler hem de hükûmetin, devletin temsilcisi kaymakam bir araya gelsin, bu sorunu çözsün dedik. Kötü mü ettik? İyi ettik. Bugün bir araya geliyorlar, el ele, baş başa verip sorunları yerinde çözüyorlar.

Sadece bununla da kalmadık. “KÖYDES” diye bir proje çıkardık, Türkiye’nin bütün illerinin, ilçelerinin, köylerinin yollarının asfalta dönmesini, susuz yerin suya kavuşmasını temin edici projeleri başlattık, bir noktaya geldi.

SUAT BİNİCİ (Samsun) – Ankara’da su yok.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Seçimlerde bizim yaptığımız bu KÖYDES çerçevesinde asfaltlardan köylere gidildi, çeşmelerden sular içildi. Vatandaş çeşmeyi getirenle yolu getireni ayırt etti.

Arkasından, yerel yönetimlerde de önemli şeyler yaptık. Belediyeler açısından, belde belediyeleri açısından da BELDES projesini koyduk ortaya. Dedik ki, beldeler hizmet üretemiyor. Elindeki imkânlar, personel sayısı, durum vesaire nedeniyle bu kaynakla buradaki insana kendisini şehirde yaşamasını hissettirebilecek bir ortamı hazırlayamıyor, böyle bir çalışmayı sunamıyor, kanalizasyonunu, kaldırımını, altyapı, üstyapısını yapamıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hani yapmıştınız siz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ne yapalım? Bunlara da bir destek çıkalım dedik, BELDES’i koyduk. Onun sayesinde iki senedir beldelerimiz büyük çapta hizmet alıyor.

Şimdi, gelen bu tasarı Meclisimizin oylarıyla kabul edilip yasalaştıktan sonra, on yıl süreyle o beldeye gidecek parayla yıllardır -elli yıldır, altmış yıldır- alamadıkları hizmetin katbekat fazlasının vatandaşımız ayağına geldiğini görünce, devletin, hükûmetin yanında olduğunu görünce ve bu hizmetlerden istifade edince; hastaneler birleşince nasıl teşekkür etti, Köy Hizmetleri kaldırılınca nasıl teşekkür etti, KÖYDES, BELDES hayata geçince nasıl teşekkür etti, ben öyle teşekkür edeceğine inanıyorum. Bu Meclis bu konuda doğru bir şey yapacaktır, Hükûmet de doğru bir şey yapıyor, biz de doğru bir şeyi tartışıyoruz. Elbette, bu konuda farklı farklı görüşü olanlar olacaktır, katılan katılmayan olacaktır, eleştiren olacaktır, ama bir şeye dikkat etmek lazım: Bu yapılan iş Türkiye’nin hayrına mı, değil mi? O beldelerde yaşayan vatandaşlarımızın hayrına mı, değil mi? Doğru mu yapıyoruz, eğri mi yapıyoruz? (CHP sıralarından “Eğri, eğri” sesleri) Bire bir oturup beldelerdeki vatandaşlarımızla konuştuğumuzda -bu işin siyasi tarafında olanlarla değil, vatandaşımızla konuştuğumuzda- yapılmak isteneni ve bunun sonucunda ortaya çıkacak durumu anlattığımızda “Doğru yapıyorsunuz, biz sizin arkanızdayız.” diyorlar.

Milletimiz bunun doğruluğunu biliyor ve bunun doğruluğunu da tasdik edecektir. Biz ona inanıyoruz ve bu konuda önemli bir reformun altına da, bütün siyasi kaygılardan, bütün endişelerden -oy endişesinden, falan ne der, filan ne der endişesinden- uzak bir biçimde, sadece, milletin faydası nerede, Türkiye’nin faydası nerede, AK Parti orada. İşte, bu tasarı onun eseri olacaktır. İnşallah, görüşüldükten sonra Meclisimizin oylarıyla da kanunlaşacaktır.

Tabii, komisyonda görüşülecek, muhalefetin katkısına açık; Genel Kurulda da görüşülecek, muhalefetin katkısına gene açık. Eğer bu tasarının eksiği varsa, yanlışı varsa, öngöremediği konular varsa, bunları gündeme getirip komisyonda katkı vermek, orada olamadı Genel Kurulda bu katkıyı temin etmek hepimizin görevidir. Gelin, bu işi olgunlaştırarak, daha iyi hâle getirerek yasalaşmasına el birliğiyle yardımcı olalım, Türkiye’mizin lehine yapılan güzel hizmetlerden birinin daha altında hepimizin birlikte imzası olsun diyorum.

Ben, bu vesileyle, bu grup önerisinin zamansız olması nedeniyle -yoksa, muhtevasının yanlışlığından değil, zamansız- ve gündeme siyasi bir üslupla gelmesi nedeniyle bugün için “hayır” diyor, ileride böyle bir çalışmanın yapılmasının da faydalı olacağını ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

Bu konu üzerine Sayın Kaplan’ın bir sözü vardır, çok kısa yerinden söz vereceğim.

Buyurunuz Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Geçen hafta Mecliste yaptığımız basın açıklamasında, AK Partinin 42 yeni ilçe düzenlemesi ve 1.124 beldenin kapatılmasıyla ilgili tasarısının, seçimlere on üç ay kala hiçbir danışma, hiçbir yerde araştırma yapılmadan gündeme getirilmesiyle seçimleri tamamen etkilemeyi hedefleyen, etik olmayan, demokratik olmayan, fırsatçı bir yaklaşım olarak değerlendirip bu tür bir çalışmadan vazgeçmelerini söylemiştik. Gerçekten, yerel yönetimleri daraltarak, sivil toplumu susturarak, kılcal damarlar gibi yerel demokrasiyi güçlendiren beldelerin kapatılması çağdaş ülkelere de aykırı. Örneğin, Fransa’da 1.700 kişiye bir belde, İtalya’da 7.300 kişiye bir belediye düşerken, Türkiye’de 21 bin kişiye düşüyor.

Bu getirilen 42 ilçe, kapatılan beldeler olayı da gerçekçi bir yaklaşım değil. Örneğin, Güçlükonak ilçesi, on yıldır adliyesi yok. AKP’nin Kozluk Belediyesi 35 bin, yirmi aydır maaş ödemiyor, işçiler grevde ve çöp götürüyor... Öncelikle yüzlerce ilçenin ve bu beldenin, kapatılacaklar nüfusun altında olduğu düşünülecek olursa, tamamen siyasi seçim kaygısıyla yapılan böyle bir çalışmaya, AK Partinin tasarısına destek vermemiz mümkün değil. Bu konuda ciddi bir araştırma yapılması, kapatılacak belde halklarının dinlenmesi ve bu beldelerde, özellikle yeni kurulacak ilçelerde mahalli referanduma gidilmesinin demokratik olacağını söylüyor, Demokratik Toplum Partisi olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesi programımızda yer aldığı için, MHP’nin vermiş olduğu araştırma önergesine “evet” oyu kullanacağız ve Hükûmeti de bu konuda sorumluluğa davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. [CHP ve MHP sıralarından alkışlar(!)]

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aferin size!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Görüşme ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan, Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/451) (S. Sayısı: 91) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 91 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

                       

(x) 91 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

UZMAN JANDARMA KANUNUNDADEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1- 28/5/1988 tarihli ve 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Uzman Jandarma Okulunu başarı ile bitirenler, altı ay süre ile stajyer olarak görevbaşı eğitimine tabi tutulmak üzere kura ile atanır. Sağlık durumu, idari, asayiş ve diğer zorunlu sebepler dışında atandıkları görev yerlerinde asgari iki yıl kalmayanlar yeniden atamaya tabi tutulmaz. İl içindeki yer değiştirme işlemleri bu şarta tabi değildir.”

BAŞKAN – 1’inci maddede söz isteyen yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Soru var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurunuz.

Soru-cevap işlemine başladık. On dakika…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu konunun geneli üzerinde konuşma almıştım ama konuşmuyorum ancak bir soru sormam gerekiyor çünkü uzman jandarmalar yurt savunmasında çok önemli görev ifa ediyorlar. Her türlü takdirin üzerinde, canhıraş bir gayretle ülkemizi savunuyorlar, vatandaşlarımızın can ve mal emniyeti için görevlerini yapıyorlar. Ancak birçok sorunları bulunuyor. Bu sorunların çözümü için bugün komisyonlarda bekleyen altı tane kanun tasarısı var ama nedense, bir türlü gündeme alınarak bunlar çözüme kavuşturulmuyor.

Şimdi, Sayın Bakanımdan, Sayın Hükûmetten uzman jandarmalarla ilgili, onların sordukları sorulardan hareketle beş tane sorum bulunmaktadır:

Birincisi: Hükûmetinizin veya mevcut kanunların… Uzman jandarmanın statüsü netleşmiş midir? Var mıdır böyle bir statü?

İki: Kendisi, eşi, çocukları orduevlerinden yararlanabilmekte midir? Faydalanamıyorlarsa ordu mensubu olarak anılan uzman jandarmaların ve yakınlarının mağduriyetlerinin giderilebilmesi için bir düzenleme düşünülmekte midir?

Bir başka soru: Uzman jandarma ile astsubaylar arasında kıdem tazminatı ve derece farklılığı var mıdır? Varsa nedenleri nedir?

Bir başka soru: Emekli uzman jandarmalar ve emekli uzman erbaşların dernek kurabilmeye hakları var mıdır, bulunmakta mıdır? Yoksa bu farklılığın ortadan kaldırılması için herhangi bir hazırlık bulunmakta mıdır?

Bir başka: Uzman jandarmalar eğitim seviyelerine uygun olarak 1’inci dereceden emeklilik hakkına sahip olabiliyorlar mı? Bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim. Özellikle uzman jandarmalarımız bu soruların cevabını beklemektedir.

Bilgilerinize sunulur.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabiatıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kanun tasasını Hükûmet olarak sevk ettiysek, biz o işe ehemmiyet veriyoruz demektir. Ama takdir edilir ki Meclisin de bir çalışma süresi var ve her gün de gece yarılarına kadar, siz de görüyorsunuz ki, ülkenin değişik sorunlarıyla ilgili bir yasal düzenleme gerekiyorsa bunu burada yapıyoruz ama tüm sorunları aynı anda çözme imkânı yok. Eğer Meclis gündemine kadar bu konular geldiyse bizim de önem verdiğimiz konulardır. Ama çok acil durumlar ortaya çıktığında, ehemi mühime tercih ederek bir yasalaştırma faaliyetini burada birlikte sürdürüyoruz. Dolayısıyla, komisyon gündeminde bekleyen tasarılar bizim de önem verdiğimiz konulardır ve ümit ederiz ki belli bir süre sonra bunları da aynen bu kanun tasarısında olduğu gibi, dün gece yarısına kadar çıkardığımız yasalarda olduğu gibi, bu alandaki düzenlemeleri birlikte yapma imkânı olur.

Sorularınızın bir kısmıyla ilgili yazılı cevap vereceğim ama bir kısmını buradan aldığım bilgi çerçevesinde cevaplandırayım.

Dernek kurma hakları konusunda herhangi bir yasal engel yok, dernek kurabilirler.

Orduevlerinden yararlanma konusunda, zaten misafirhanelerin olduğu ifade ediliyor, buralardan yararlanabileceklerdir.

1’inci dereceyle ilgili olarak bir çalışma yapılıyor, bittiği takdirde onu huzurlarınıza getireceğiz.

Uzman jandarma statüsüyle ilgili de çalışmalar var, bununla ilgili teferruatlı bilgilendirmeyi size yazılı olarak yapacağım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108)

BAŞKAN – Komisyon raporu 108 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, komisyon yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.37

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.55

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

3’üncü sırada yer alan, 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 108 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Haluk Ayhan söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 108 sıra sayılı 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubunun görüşlerini arz etmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisin muhterem üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarının 1’inci maddesiyle benzer görevlerde bulunanların aldıkları ücretler arasındaki farklılıkların giderilmesi amacıyla görev tazminatının yerini alabilecek çeşitli düzenlemeler yapıldığından, bütçe imkânları çerçevesinde görev tazminatı ödenmesi mümkün olmadığından, Hükûmet ileride kullanabileceği haktan korkarak bu haktan vazgeçmektedir. Bu, bütçenin geldiği nokta itibarıyla, tespiti açısından çok önemlidir.

Sayın milletvekilleri, refah devleti hedefi ekonomik olarak vatandaşların tamamının insanca yaşayabileceği bir hayat seviyesinin tesis edilmesidir. Bugün ekonomide pembe tablolar çizilmesine rağmen borçlanma, cari açık ve dış ticaret açıklarında rekorlar kırılmaktadır. Ekonomideki kırılganlık her geçen gün daha da artmaktadır. Son beş yıldır ekonomi ortalama yüzde 6 civarında büyümesine rağmen, dar ve sabit gelirliler, özellikle de kamu çalışanları ile bunların emeklileri bu büyümeden pay alamamışlardır. Yoksul insan sayısı artmaktadır.

2001 yılında ücret adaletinin sağlanması amacıyla, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de değişiklik yapan 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmıştır. Bu kanun hükmünde kararname ile aynı ya da benzeri iş yaptıkları hâlde kurumsal statüye veya unvana dayalı olarak farklı ücret alan memurlara ilişkin farklılaşmaların önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Yüksek düzeyde ücret alan kamu görevlilerinin ücretlerinde daha az, düşük ücret alan memurların ücretlerinde ise daha yüksek oranlı artışlar yapmak ve ilave ödemeler ihdas etmek suretiyle, kademeli bir geçiş sonucu, eşit işe eşit ücret prensibi doğrultusunda aynı işi yapan personel arasında ücret adaletinin sağlanması amaçlanmıştır.

                       

(x) 108 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu kanun hükmünde kararname, ayrıca, bir kısım kamu görevlilerine diğerlerine nazaran kurum farklılığı nedeniyle yapılan farklı ödemelerin de zaman içinde kaldırılmasını öngörmüştür.

Bu kapsamda, devlet memurları yanında aynı ya da benzer işler yapmakla birlikte, mali ve sosyal hakları, Devlet Memurları Kanunu’na bağlı olmaksızın, memur emsallerine göre farklı ve yüksek belirlenen düzenleyici ve denetleyici kurumlarda ve bazı özerk kuruluşlarda çalışan personelin ücretlerinin de belirli bir tavanı aşmaması da öngörülmüştür. Bu şekilde beş yıllık bir sürenin sonunda kabul edilebilir bir ücret dengesi sağlanması hedeflenmiştir. Ancak, zaman içinde, bir yandan çeşitli meslek gruplarının baskıları, bir yandan çeşitli kurum ve kuruluşların baskıları sonucu yapılan münferit düzenlemelerle 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin amacına sadık kalınmayarak istisna hükümler getirilmiştir.

Kanunun gerekçesinde de belirtildiği gibi, her ne kadar farklı ödeme unsurları ihdas edilerek kamu personelinin ücretlerinde denge sağlandığından söz edilse de gerçekte, son beş yıllık dönemde, özellikle teşkilat kanunlarında yapılan ücretle ilgili özel, münferit düzenlemelerle ücret adaleti bozulmuştur. Kamu görevlilerinin çoğunluğunu bin YTL’nin altında ücret alanlar oluşturmaktadır. Bu grubun ücretlerinde yapılacak en küçük bir iyileştirmenin mali yükü fazla olacağı kaygısıyla bunlarda ciddi bir iyileştirme yapılmamakta, sayısal olarak daha az olan bazı kamu görevlisi grubun maaşlarında iyileştirmeler yapılmaktadır. Bu durum adaletsizliği azaltmak bir yana, sürekli artırmaktadır.

Bugün yoksulluk sınırı bir aile için 2.500 YTL’ye dayanmıştır. Kamu çalışanlarının yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında gelir elde etmektedir. AKP döneminde ücret rejiminde tahribat yapılmıştır. Kamu çalışanlarının çoğunun yoksulluk sınırının altında ücret aldığı bir dönemde, kamu çalışanlarını insanca yaşanabilecek bir ücret düzeyine kavuşturacak adımlar yerine, kurumlar arası ücret adaletsizliğini artıran düzenlemeler yapılmıştır.

Kamu çalışanlarını en çok ilgilendiren konu, kuşkusuz, kendilerine sağlanan mali ve sosyal haklardır. Çalışanları genel ücret seviyesinin düşüklüğünden çok, benzer işler yapmalarına rağmen, oluşan ücret farklılığı ve adaletsizliği rahatsız etmektedir. Bu dönemde “Eşit işe eşit ücreti sağlamak.” söylemde kalmış, yapılan yasal düzenlemelerle kurumlar ve unvanlar arası ücret dengesi daha da bozulmuş, ücret adaletsizliği artmıştır.

Bu kanun tasarısı ile 631 sayılı, sözü edilen, Kanun Hükmünde Kararname’nin bir hükmü daha uygulanamaz hâle getirilmektedir. Yeni ücret unsurları getirilmiş olsa bile, Bakanlar Kuruluna adaletin tesisi adına yetki veren bir düzenlemenin muhafaza edilmesi yararlı olacaktır.

Hâlen ülkemizde yaklaşık 2 milyon memur ve diğer kamu görevlisi çalışmaktadır. Kamu görevlileri, yürüttükleri hizmet, hitap ettikleri kitle, aile ve yakın çevreleriyle birlikte dikkate alındığında, toplumsal hayattaki etki alanları ve önemleri daha iyi anlaşılmaktadır.

Görevlerini yerine getirme sürecinde kamu görevlilerinin devletle olan ilişkisini personel rejimi düzenler. Kamu personel rejiminin en önemli özelliği, kamu çalışanlarının statü hukukuna tabi olmalarıdır. Türk personel rejimini oluşturan altı temel yasal düzenleme bulunmaktadır. Bunlar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu ve 399 sayılı kamu iktisadi teşebbüsleri personel rejimini düzenleyen Kanun Hükmünde Kararname’dir. Bunlar dışında, teşkilat kanunlarındaki özel hükümler uyarınca personel istihdam eden kurumlar bulunmaktadır. Yasama organı üyeleri ve belediye başkanları hariç, özel düzenlemelerle birlikte, on kategoride personel çalıştırılmaktadır. Bu düzenlemeler çerçevesinde kamuda, memur, sözleşmeli personel ve geçici personel ve işçi olmak üzere dört temel istihdam şekli bulunmaktadır.

Kamu hizmetine girme, ilerleme ve yükselme ile ücret konusu personel rejiminin en önemli unsurlarıdır. Hükûmet olduğundan beri “bürokratik oligarşi” söylemleriyle kamu yönetiminin ve bürokrasinin altüst edileceği sinyalini veren Adalet ve Kalkınma Partisi, bu tahminde bulunanları da yanıltmamıştır. Liyakat ilkesi yerine vücut dilinden anlayan bürokrat profili ön plana çıkmıştır. Birçok kurumun teşkilat kanunları değiştirilerek, yasa ile çalışanlar görevlerinden alınmış ya da yerleri değiştirilmiştir. Bürokraside yıldırma süreciyle birlikte siyasi kadrolaşma yaşanmaya devam etmektedir. Personel rejimi, içinde bulunduğu dağınık yapıdan kurtarılmak amacıyla 1965 yılında Devlet Memurları Kanunu çıkartılmıştır. Mali ve sosyal haklara ilişkin karmaşık yapının yerine ücrette birlik ilkesi doğrultusunda memurların tüm mali ve sosyal hakları bu Kanun’da toplanmıştır. Liyakat ve kariyer ilkesine uygun olarak, öğrenimiyle birlikte, kıdemi ve yapılan işin niteliğini dikkate alan bir maaş rejimi ihdas edilmiştir. Devlet Memurları Kanunu’yla oluşturulan bu temel yapı, diğer personel kanunlarına da girmiş ve Devlet Memurları Kanunu’na paralel maaş sistemi, askerî personel, hâkim ve savcılar ve akademik personel bakımından da uygulamaya konulmuştur. Ancak, gerek bu Kanun’da yapılan değişiklikler gerekse başka kanunlarda getirilen istisna hükümleri ile kırk yıl içinde birlik anlayışından uzaklaşılarak personel rejimi ve ücret rejimi daha da karmaşık hâle gelmiştir.

Hâlen kamu da kayırmacılığın önlenmesi, liyakatin hâkim kılınması, çalışanların haklarının uluslararası normlara uygun olarak düzenlenmesi ve verimliliğin artırılarak ücret adaletinin sağlanması, gerçekleştirilmesi gerekli en önemli sorunlardır. Bu sorunlar içinde çalışanlar için en önemli olanı yeterli bir ücretin sağlanamamış ve sürdürülebilir bir ücret sisteminin kurulamamış olmasıdır.

Mali ve sosyal hakların yetersiz ve dengesizliği sonucu bazı meslek grupları kamuoyu oluşturarak münferit düzenlemelerle ücretlerin farklı şekilde artırılmasını sağlamakta bu durum daha sonraki dönemde bir başka meslek grubunun benzeri talebine yol açmakta, ancak yaklaşık 1 milyondan fazla en düşük ücreti alan memur grubunun bütçeye getireceği yük dikkate alınarak tatmin edici bir iyileştirmeden yararlandırılmamaktadır.

Hükûmet, kamu çalışanlarının haklı tepkilerine gerçekçi çözümler üretmek yerine, toplumun diğer kesimlerini çalışanlara karşı kışkırtmayı tercih etmektedir. Bugün, Kamu-Sen araştırmasına göre memurların yüzde 30’u boşta, yüzde 19’u yakınlarının yardımıyla ayakta kalmaya çalışırken, yüzde 60’ı maaşıyla sadece zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilmektedirler.

AKP döneminde, kamu çalışanlarının ücretleri reel olarak gerilemeye devam etmektedir. Mevcut endekslere itimat edilmemekte, İnternet sitelerinde “kendi enflasyonunu hesap et” diye bilgiler oluşturulmakta ve vatandaşların kendi gerçek enflasyonunu ölçmesine yardımcı olunmaya çalışılmaktadır. Bütün bunların sonucunda ücret sistemi dengesiz ve adaletsiz bir yapıdadır. Ücret yapısındaki bu dengesizlik aşağıdaki sonuçları doğurmuştur:

Aynı ya da benzer işler yapmalarına rağmen, özellikle düzenleyici kurullar olmak üzere, bazı diğer kurumlar ile bakanlıklarda çalışanlar arasında kurumsal ücret farklılıkları oluşmuştur.

İşçi, sözleşmeli personel ve memur ücretleri arasındaki statüye dayalı ücret farklılığı oluşmuştur.

Bölgesel veya çalışılan bölge, sektör ya da üniteye göre ücret farklılıkları oluşmuştur.

Unvan farklılığına dayalı ücret farklılıkları oluşmuştur.

Bazen kurumsal, bazen unvana dayalı, bazen de çalışılan yer ya da ünite esas alınarak döner sermaye, fazla çalışma, fon ve prim ödemeleri gibi özel kanunlarla getirilen ilave ödemelerden kaynaklanan farklılık oluşmuştur.

Sonuçta, ücret azlığından ziyade ücretler arasındaki ahengin bozulması, kamu personeli arasındaki huzurun ve iç barışın bozulmasına da neden olmuş ve daha da artırmıştır.

Bu durum, adaletsiz bir durumdur. Tüm memurlar açısından genel ücret seviyesi düşüktür. Hükûmetin görevi, hem kamu çalışanlarının hem de tüm vatandaşların geçimini temin edebileceği bir ekonomik ve sosyal düzeni oluşturmaktır. Ülkemizde AKP, bu düzeni sağlayamamıştır. 60’ıncı Hükûmet Programı’nda da kamu çalışanları unutulmuştur. AKP, geçen dönemde bir yandan kamu yönetimindeki koordinasyonsuzluktan, dengesizlikten, verimsizlikten, kalitesizlikten ve bürokratik oligarşiden şikâyet ederken, bu düzensizlikleri giderme yerine kullanmayı, bu yolla eş dost kayırmayı tercih etmiştir.

Bürokraside beş yıldır yıldırma ve yıpratma süreci yaşanmıştır. Personel rejimi objektiflikten uzaklaştırılmıştır. Liyakat ve hakkaniyet göz ardı edilerek akraba, eş dost ve yakınlar kamu kurumlarına yerleştirilmiştir. Milyonlarca işsiz merkezî sınavla iş hayali peşindeyken kayırmaya müsait geçici istihdam uygulamalarıyla yandaşlar işe alınmışlardır.

AKP döneminde, bir kere daha kamu çalışanları hayal kırıklığına uğratılmıştır. Hükûmet, çoğunluğu yoksulluk sınırının altında ücret alan çalışanları insanca yaşayabileceği bir ücret düzeyine kavuşturamamış, Hükûmet Programı’nda da bu konuda bir hedef öngörmemiştir.

Kamu personelinin işe alınma, tayin ve terfileri objektif kıstaslara bağlanmalıdır. Çalışanlar, insanca yaşanabilecek bir ücret seviyesine kavuşturulmalı, ücret adaletsizliği de giderilmelidir. Uluslararası normlarla uygun sendikal haklar da sağlanmalıdır.

Bürokraside estirilen yıldırma ve yıpratma süreci devam etmektedir. Devlet memurları hiçbir gerekçe gösterilmeksizin görevlerinden uzaklaştırılmakta, liyakat ve hakkaniyet göz ardı edilerek akraba, eş dost ve yakınlar kamu kurumlarına yerleştirilmektedir.

Kamu çalışanlarının tayinlerinde, yükselmelerinde AKP teşkilatları karar vermekte, parti teşkilatlarının istemediği memurlar sürgün edilmekte, görevlerinden uzaklaştırılmaktadır. Herkes görmektedir ki Hükûmet, çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve verimliliğin artırılması adına hiçbir çaba sarf etmezken devlet teşkilatı da personel rejimi de içinden çıkılmaz hâle getirilmektedir.

Kamu yönetiminde yolsuzluk ve yozlaşma bütün boyutlarıyla hüküm sürmektedir. İşler çoğu zaman meşru zeminde gibi yürümektedir. AKP döneminde orta ve üst düzey görevlilerin tamamına yakını değiştirilmiştir. Atamalar sadece üst düzey görevlilerle sınırlı kalmamış, merkez ve taşra teşkilatlarında müdür ve şef düzeyine kadar kapsamlı bir tasfiye yapılmıştır.

AKP teşkilatlarının istediği doğrultuda kamu görevlileri tayin ve sürgün edilmektedir. Kurumların atama ve yer değiştirme mevzuatı değiştirilerek görevde yükselmelerde objektiflikten uzaklaşılmakta, yandaşlar kayırılmaktadır.

Kamu hizmetine girişteki nesnel kurallar esnetilerek siyasi yandaşların sınavsız kamu hizmetine girmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. İhtiyaçlara bakılmadan, özellikle kariyer mesleklere yandaş kadrolar doldurulmaktadır. Sakıncalı olduğu için üst düzey görevlere atanmayanlar, vekâlet yoluyla istihdam edilmektedir.

Denetim sistemi tahrip edilmek istenmektedir. Yargı, üniversiteler ve TÜBİTAK gibi kuruluşlar, kamuoyu önünde, nezdinde yıpratılarak güvenirlikleri sarsılmakta, bir yandan da buralara da kadrolaşmanın yolunu açacak düzenlemeler yapılmaktadır.

Kurumlar arasında sürtüşme ve kaos yaratacak bir gerilim politikası izlenmektedir. Bir yandan kamuda bürokrasideki hantallıktan yakınılırken bu düzensizlikten yararlanmak için aksaklıklar giderilmemektedir.

Teşkilat kanunlarındaki değişiklikler, işlevsel olmaktan çok kadroları tasfiye etme anlayışına dayanmaktadır. Ayrıca “Kamu Yönetimi Temel Kanunu” adı altında hazırlanan, ancak yasalaşmayan tasarıyla idari yapımız tahrip edilmek istenmiştir. İdari yapımızdaki esas problem, devletin temel nitelikleri ya da idarenin karar alma ve denetim yetkisinden kaynaklanmamaktadır. Oysa söz konusu tasarıya bakıldığında, sorun olarak devletin bu temel dinamiklerinin görüldüğü anlaşılmakta ve âdeta bunların değiştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. Esasen bu düzenlemeler, demokratikleşme, özgürlük ve yerelleşme kisvesi altında karar alma, denetleme ve inisiyatif kullanmaya dönük işlevlerini etkisizleştirmek suretiyle devletin egemenlik alanının zaafa uğratılmasına hizmet etmektedir.

Sonuç itibarıyla, her ne kadar görüşülen tasarının gerekçesinde, “Kaldırılan 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ilgili hükmü yerine, küçük memurlara dönük ilave ödemeler getirildiği söyleniyorsa da bu tek başına yeterli değildir. Aynı işi yaptığı hâlde sırf farklı kuruluşlarda çalışıyor oldukları için farklı ücret alanların olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, kademeli olarak, az ücret alanlar da bu seviyeye getirilmeli, ücrette birlik ve adalet tesis edilmelidir. Personel rejimi bütünüyle ele alınarak reforme edilmelidir. Tabiidir ki, en önemli ayak olan ücret rejiminin acilen ıslah edilmesi gerekmektedir.

MHP olarak, kamuda eşit değerde iş yapanın eşit ücret alması prensibinin kamuda yerleştirilmesi gereğinin şiddetle devam ettiğini söylemek istiyorum. Şu anda bazı kamu görevlilerinin maaşlarının 20 bin YTL’yi aştığı gazetelerde -geçen yıl itibarıyla 16-17 bin YTL’yi bulduğu- yer almıştır. Bunlarla ilgilenilmemektedir, bunun nedeni söylenilmemektedir. Bir Başbakanlık Müsteşarından 2-3 misli f      azla maaş alan genel müdürler bulunmaktadır.

İşte, asıl çözülmesi gereken sorunlar bu sorunlardır. Asgari ücretlinin, küçük memurun aldığıyla uğraşmak yerine bunların çözülmesi gerekir. Elinizde kullanma imkânı olan bir hukuki müesseseyi ortadan kaldırmak dar gelirlilere yapılacak bir iyilik değildir.

Bu vesileyle, yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

Tasarının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan görüşecektir.

Buyurunuz Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son iki üç aydır iktidar partisinin kötü bir huyu, alışkanlığı seyretmeye başladı. Ne zaman bir yasa tasarısı gelirse bilin ki, yargı önünde o konu tartışmalıdır. Yargıda, ya Anayasa Mahkemesinde ya Danıştayda ya bir başka mahkemede o konuyla ilgili aleyhe bir karar çıkmıştır. Arkasından, alelacele bir tasarı, hemen komisyona, oradan da Meclise geliyor.

Dikkat edin, son olarak çıkarılan on iki tane yasa tasarısının hepsinin aynı şekilde geldiğini görürsünüz. Buna da dikkat ediyoruz, bu yasa tasarısı görüşülüyor bugün, yine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararında, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye uygun olarak, beş yıldan fazla hizmeti olan tüm personeli de değil, ek göstergesi 7.000 ve daha yukarı olanlara bir görev tazminatı öngörüyor.

Şimdi, Hükûmet bir tasarı getiriyor, elinde bir Bakanlar Kurulu kararnamesi var, diyor ki: Şunun, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin şu bendini kaldıralım. Memurlar, beş yıl ve üzeri çalışanlar, kendi aralarındaki adaletsiz ücret dağılımı nedeniyle yargı kararına rağmen bu haklarını almasınlar, alırlarsa bütçeye ağır bir yük gelecek.

Yani, şunu sormak gerekiyor biraz vicdanımızı dinleyip: Yani, bu ülkenin bütün sorunları, bütün yükü, bütün sıkıntısı, emekçinin, çalışanın, işçinin, memurun üstüne mi yıkılacak? Hep böyle bir sistemle mi gideceğiz?

Yani, 2008 bütçesi burada açıklanalı çok olmadı. Baktık vergilere, 2008 yılı gelir vergilerinin en büyük kalemini, gelir vergisini, çalışanlar, işçi ve memurlar veriyor. Yani, defalarca söyledik, burada işçi, memur veriyor bu vergiyi, Allah için çıkın, en çok vergiyi ödüyorsunuz diye işçinize, memurunuza bir teşekkür edin. O teşekkürü almadık.

Şimdi bakıyoruz ki, deniliyor ki, ah, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararına göre, eğer, biz bu kanun maddesini değiştirmezsek yine “memurlar görev tazminatı” adı altında bütçemize bir yük teşkil edecek. Bu da takriben 2-3 milyar civarında. Bunu kaldıralım, yük gelmesin.

Kimin hakkını, emeğini, alın terini, göz nurunu kısıyorsunuz da, alıyorsunuz da bütçeyi korumaya çalışıyorsunuz? Memurun, çalışanın. Çalışandan hep fedakârlık istiyorsunuz. Biraz da kazanandan, bu ülkede milyar dolarları olanlardan da fedakârlık istemek gibi bir vicdani sorumluluğu da yerine getirmek gerekmiyor mu?

Şimdi, Hükûmetin açıklamalarını sürekli, sürekli anımsatacağız. Çok geçmedi çünkü aradan ve bunu söyleme gereğini hep duyacağız.

Başbakan “Dünyanın 17’nci büyük ekonomisi hâline geldik.” diyor. Arkasından “2002’de geldiğimizde 2.598 dolardan 2006 sonu itibarıyla 5.477, 2013’te de 10 bin dolar kişi başına millî gelire ulaşma hedefimiz var.” diyor.

İyi de, çalışan memurunuzun buradaki payı nedir? Ay başını çıkaramayan, kirasını ödeyemeyen, bu karlı kış gününde doğal gazını aylık ödeyemeyen, su parasını ödeyemeyen, akaryakıtın ağır zamları altında ezilen ve hayatın her tarafına yansıyan bugünlerde programda belirlemiş olduğunuz otuz sekiz yılın en düşük enflasyon oranı olarak 6,9 enflasyonunun çok da üstüne çıkmışken, yüzde 10’lara dayanmışken, enflasyon oranında, 1 varil petrolün fiyatının resmî olarak 96 dolara çıktığı -ki bu, bütçe açıklandığı zaman, 80 doların üstüne fırladığında bütçenin 7,7 ölçeklerinde bir deprem geçireceği söyleniyordu- şimdi 100 doların üzerine yükselirken, bu hayat pahalılığı hayatın her alanına yansırken, hâlâ çalışan memurlarımızın, aradaki, aynı seviyede çalışan memurların ücretlerindeki dengesizliği giderme adına çıkarılan kararnameyle -ki bu kararnameyle, 2007 yılında memurlara 90 YTL ödenmiş, 2008 yılında 110 YTL ödenmesi öngörülüyordu- bunu kaldırmayı hedefliyorsunuz. Bunu hedeflemeyi sağlarken de, o çıkardığınız kararnamenin adı, her ne kadar, üretimde istihdamı, verimliliği, sürati, ekonomiyi büyütmeyi hedeflemeyi düşünür şekilde… Sosyal haklar olarak sağlama hedefiyle bu kararnameyi çıkartmışsanız da, bu kararnameyi bu amacına aykırı kullandığınızın, yargıya başvuran memurlarımızın kazandığı davalarla ve Danıştay İdari Davalar Kurulunun kararıyla ortaya çıktıktan sonra… Ee, “Beş yıl öncesine kadar gidersek, memurlara bu tazminatlarını ödersek -bütçe 2-3 milyar- dengesi bozulacak bütçenin. Bütçenin selameti açısından bir kanun çıkaralım, bunun da yürürlüğünü 2002 yılına kadar götürelim, bu şekilde memurlar da haklarını almasınlar” demek hangi sosyal devlet anlayışına sığar? “Sosyal devlet, sosyal devlet” deyip, sakız gibi çiğnenen bu sosyal devletin ne olduğunu, içeriğinin ne olduğunu, çalışanlar dünyasının, emek dünyasının, alın teri dünyasının ne anlama geldiğini, milyonların, o milyonların çocuklarının, o çocukların okula giderken otobüs, belediye otobüsü parası bulunmayan memur çocuklarının fotoğraflarını da gözlerinizin önüne getirmek sosyal devlet anlayışının hem gereği hem de üzerine yemin içtiğiniz bu Anayasa’nın 60’ıncı maddesindeki, 61’inci maddesindeki sosyal devletle ilgili ve diğer maddelerle ilgili bütün hükümlerinin gereğidir.

Şimdi, biz, bu tasarıyı -alelacele Hükûmet getirdi- görüşeceğiz, çoğunluğuna güvenerek kaldırdık. Şu an Plan ve Bütçe Komisyonunda sosyal güvenlik reformu tartışılıyor, aynı anda sosyal güvenlik reformu tartışılıyor. Yani, memurlarımızla ilgili bu düzenlemeyi… Mademki sosyal güvenlik reformu çok önemli, onun kapsamı içinde iyileştirmeleri getirmeyi düşünürken dehşet verici, bir Türkiye gerçekliğiyle bağdaşmayan uygulamayla karşı karşıyayız: Altmış beş yaşında emeklilik, 9 bin iş günü. Altmış beş yaşında emeklilik ve düşük ücretle ölümüne kadar çalıştırmak insanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinde yazan “Angarya” demektir, “Angarya”, kölelik… 21’inci yüzyılda memuruna kölelik ve angarya çalışmayı reva görmek demektir. Şu anda Bütçe Komisyonunda görüşülen sosyal güvenlik reformunda memurun, işçinin güvencesi, ücreti, sağlığı, adaletsizliği aynen duruyor.

İsmini vermeyeceğim, iktidar partisinin bir grup başkan vekilinin mensubu olduğu ilde istatistikler insan ömrünün ortalamasının elli dokuz olduğunu söylüyor. Ey iktidar, uyanın, bir grup başkan vekilinizin ili. Orada yaşayan yurttaşlarımız hiçbir zaman emekli olamayacaklardır demektir bu. Türkiye’nin bu gerçekliğini de görün; elli dokuz, yaş ortalaması. Elli dokuz yaş ortalamasının üstüne, altı sene daha yaşama şansı olmayan bu ülkede, 9 bin iş gününü dayatıp arkasından da bu sosyal adaletsizliği, ücretteki dağılımı dayattığınız zaman geriye sosyal devlet olarak bir tek şeyden anladığınız anlaşılıyor: Gelişigüzel, bölük pörçük, taksit, perakende, o memura şu kadar kuruş yardım, bu memura şu kadar kuruş yardım, ayrıca Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan farklı yerlere yardım, biraz makarna, biraz kömür, onu da vali taşısın.

Bu, sadaka devletidir. Bakın, bu, sosyal devlet değil. Biz, feodal imparatorluk dönemlerindeki hayratların, vakıf başlarındaki padişahların emir kulları olan bir Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşamıyoruz. 21’inci yüzyıl Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti, hukuk üstünlüğü, çalışma yaşamına, çalışan insanına, memuruna, işçisine verdiği güvenceyle, verdiği ücretle, verdiği maaşla, onun sosyal statüsüyle, onun yaşadığı evle, onun yediği yemekle, onun gittiği okulla, onun giydiği kravatla, onun giydiği kazakla, onun giydiği pardösüyle, bunların bütün ölçütleriyle ölçülür olmuştur artık. Bunu görme büyüklüğünü ve ufkunu yakalamayan iktidarların sadaka yaklaşımının sonucudur ki emek ve meslek örgütleri her gün Kızılay’a dayanıyor, Meclis kapısına. Her Kızılay’a, Meclis kapısına dayanan emekçileri, özelleştirmeye direnen Tekel işçilerini, sağlık güvencesi diye sağlık hakları ve sağlık sigortası, sağlık güvencesi nedeniyle yürüyen doktorlarımızın, sağlık personelimizin önlerine, copla, kalkanlarla polisi dikerek, üzerlerine sular sıkarak -eksi 15 derecede- yıkmak, vurmak sosyal devlet değildir, ceberut devlettir. Ceberut devlet de “ben bildiğimi okurum, yaparım, ederim” anlayışıdır.

Biz Avrupa Birliği sürecinde ilerliyoruz ve Avrupa Birliği sürecinde bir öcü gibi Avrupa ülkeleri bize bakıyor “Ya, Türkiye’yi alacağız Avrupa Birliğine ama ya serbest dolaşım hakkı? Ya insanların serbest dolaşımı olursa ya memurları gelip benim Fransa’mda, Almanya’mda, İtalya’mda, İngiltere’mde çalışmak isterse yandık o zaman.” diyorlar. Çünkü yaşlanan, köhne bir Avrupa’da, dimdik genç bir nüfus potansiyeline sahip olan Türkiye’de bu kapılar açıldığı zaman dışarıya ilk göç vereceğimiz, ihracat vereceğimiz, nitelikli beyin gücüyle memurlarımız olacaktır. İşsizlik oranının Türkiye’de üniversite gençliği üzerinde en yüksek oran olması tesadüfi değildir. En yüksek göçümüzü üniversite mezunu, teknik, kalifiye eleman üzerinden vermemiz ve bunların gidip Amerika’da, Almanyalarda, başka ülkelerin sanayilerinde çalışması da tesadüf değildir. Çünkü memuruna… Danıştaya gitmiş, hakkını aramış aynı statüde farklı farklı maaş alan memurlarımız demiş ki: “Aynı işi yapıyoruz, bu da benim hakkım.” Ve yıllarca Danıştayda, idari yargıda kapılarda beklemiş, altı sene sonra kararını almış, altı sene sonra kararını alıp 2002 yılından bu yana hak ettiği zamları ve tazminatları kırpıp onun elinden almak, onun yargıyla kazandığını elinden almak Anayasa’nın 138’inci maddesinin hükmüne rağmen, Anayasa’nın “Yargıya müdahale edilemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” hükmüne rağmen “Ben yargıyı tanımıyorum, güçler ayrılığını tanımıyorum, Danıştayı da tanımıyorum, Anayasa Mahkemesini de tanımıyorum, bağımsız yargıyı da tanımıyorum, ben bir tek şey tanıyorum, o da çoğunluk, o da parmak; ben bildiğimi okurum, ben bildiğimi yaparım.” anlayışının, hukuk, demokrasi, çoğulculuk ve katılımcılık olduğunu hiç kimse bize söyleyemez. Hiç kimse bu ülkede, emek cephesinin, çalışan dünyasının hakkına, ekmeğine, kursağına elini atamaz. Atarsa, Tuzla’da olduğu gibi, her gün, iş kazasında ölen bir işçimizin cenazesi gelir. Tuzla’da, bilmem, 80’lere varan cinayetten sonra Meclisimizden araştırma önergesi çıkarabiliyorsak… Çalışan dünyamıza karşı, emek dünyamıza karşı, ücret alanlarımıza karşı, maaş alanlarımıza karşı, ülkemizde en yüksek vergiyi verenlerimize karşı hepimizin çok daha duyarlı olması, bağımsız yargıya karşı saygılı olması gerekiyor.

Ben, bu tasarıda bu hakları… Bu maddenin kaldırılmasıyla, kanun hükmündeki kararnamenin böyle palyatif, böyle pratik, böyle çıkarcı, böyle “Kendi insanıma, kendi bildiğime, kendi kategorime 20 lira, 30 lira yardım ederim, bahşiş veririm, sadaka veririm.” anlayışının geldiği iflas noktasıdır. “Onu da geri alırım.” tasarısıdır bu. “Onu da geri alırım, IMF’ye selam dururum, memurumun boğazını sıkarım, cebindekini alırım.” anlayışıdır. Bu anlayışa karşı vicdan, bu anlayışa karşı insanlık, bu anlayışa karşı hak konuşacaktır. Siz bildiğinizi istediğiniz kadar söyleyin, istediğiniz kadar ısrar edin bu yanlışta… Emek dünyasının, çalışan dünyasının sendikal hakları, örgütlenme hakları, maaş hakları, ekonomi hakları, sosyal güvenceleri, sağlık hakları, emeklilik hakları konusunda, bugün itibarıyla sosyal güvenlik reformu tartışmalarını yaşadığımız Bütçe Komisyonundan buraya kadar bütün, 70 milyon insanımızın gözü önünde, bu kürsü ki halkın kürsüsüdür, bu kürsü ki milletin kürsüsüdür, bu kürsü ki çoğunluğun kürsüsüdür. Bu kürsü ki o çoğunlukta çalışanlardır, o çoğunlukta memurlardır, o çoğunlukta işçilerdir, o çoğunlukta onların aileleridir, o çoğunlukta gerçek Türkiye'nin sahibidir. O çoğunluk ki, Türkiye'nin kaderine hükmedecek çoğunluktur. O çoğunluğun sesi olmaya mecbur hissediyoruz kendimizi bu konuda.

Denge tazminatı, görev tazminatı yerine… “Yasayı, Danıştayın yasasını baypas et yasası olarak getir, efendim, geçmişe dönük parçaları, partileri ödemeyelim.” Evet, 3 milyonun üzerinde çalışana ve emekliye ödeme yapılması gerekeceği, 1 milyon 645 bin emekli olmak üzere… Gerekçe bu, evet bu. “3 milyon çalışanımız yararlanır, bütçeden 2,5-3 milyar gider” diye bu kanun teklifi veriliyor. Kardeşim, bu bütçenin yükü, bu bütçenin bütün külfeti, bu bütçenin hepsi emekçilerin sırtında mı olacak? Hiç mi çalanın çırpanın, kara para aklayanın, bu ülkede vergisini ödemeyenin, bu ülkede on yedi yaşında gemi sanayilerini işletenlerin, bu ülkede… On altı yaşında ithalat, ihracat şirketi kuranların olduğu bu ülkede, bütün bu kefareti, vergiyi, cefayı, askerliği, yükü, nöbeti emekçiler yapacak. Hayır, emekçiler artık yapmayacak. Emekçiler, haklarına sahip çıkacak. Emekçilerin, bu Mecliste sesleri olacak. Bu Mecliste, kimin patronlardan ve iş birlikçi sermayeden yana olduğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …kimin iş birlikçi sermayeden ve uluslararası sermaye şirketleriyle iç içe olduğunu, önümüzdeki günlerde yap işlet devret modelleriyle kimlere limanlarımızın, yollarımızın parsel parsel gideceğini de anlatacağız. Ülkemizin gerçek direği olan çalışanlarımızın, onurlu emekçilerimizin, işçilerimizin haklarını da sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Sadece, bu kürsüden, bir tek şey söylemek istiyorum: Adalet… İsmi “Adalet” olan parti, adalet ve kalkınma önce emeğe saygıdan başlar, emeğe saygı insana saygıdır. Sizi sorumluluğa davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada görüştüğümüz 3 maddelik -aslında tek maddelik- düzenleme ile memurların bir hakkı elinden alınmaktadır.

Olayı basite indirgemek için önce 2001 yılına gidelim. 2001 yılında bir kararname çıkarılıyor, 631 sayılı Kararname. Bu kararname daha önce 89 yılında çıkmış bir kararnamede bir değişiklik yapıyor, ona bir (c) bendi ekliyor. Buna göre şu amaçlanıyor: Memurlar arasında temsil tazminatı alanlar var almayanlar var. Temsil tazminatı almayanlar açısından bir iyileştirme getiriliyor. Nedir bunun adı? Bunun adı “görev tazminatı”. Bu iyileştirmenin adı “görev tazminatı”. Şimdi, bugün kaldırmakta olduğumuz şey de bu işte. 2001 yılında getirilmiş olan 631 sayılı Kararname ile -ama uygulanmayan bir bölümü var şimdi geleceğim- biz şimdi bu görev tazminatını kaldırmakla meşgulüz, bugünkü Parlamento, bugünkü Hükûmetin getirdiği şey budur.

Bu, 2001 yılında yapılan düzenleme görev tazminatı getirirken ikiye ayırıyor kamu memurlarını, memurları ve diğer kamu görevlilerini ikiye ayırıyor: Bir, 7.000’den düşük göstergedeki kadrolardakilere Bakanlar Kurulu kararınca görev tazminatını ödeme şeklini düzenliyor. Bunlarla ilgili olarak -ayrıntıya girmeyeceğim- 15.000 göstergeyi geçmeyecek şekilde bir düzenleme yapıyor memur kat sayısıyla, memur aylıklarının kat sayısıyla çarparak. Böyle bir görev tazminatı.

Bir de ikincisi, bunların dışında kalanlara, en az beş hizmet yılını dolduranlara gene Bakanlar Kurulunca düzenlenecek, ama 10.000 gösterge rakamını geçmemek üzere bir görev tazminatı. Yani, iki kalemli bir düzenleme var bu 2001 yılı düzenlemesinde.

Bunlardan birincisi için 2002 yılında bir Bakanlar Kurulu kararıyla bir uygulama yapılıyor. Yani, üst düzey memurlar için, bir temsil tazminatı almayanlar için bir görev tazminatı düzenlemesi yapılıyor. Fakat, en az beş yıl kamu görevi olmakla birlikte, işte, belirli düzeye gelmemiş memurlar ve diğer kamu görevlileri için bu düzenleme bir türlü yürürlüğe girmiyor. Yani, beş yıldır, altı yıldır bu düzenleme yürürlükte yok. Bunun üzerine memurlar yargıya başvuruyorlar. Yargıdan çıkan kararı daha sonra temyiz ediyorlar ve nihai olarak 2007 yılının 14 Haziranında -esas numarasını falan söylemeyeceğim ama- Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bir kararı çıkıyor. Buna göre diyor ki yürütmeye: “Siz, bu yasa hükmünü uygulamak zorundasınız, en az beş yıl hizmet yılını dolduran tüm personele görev tazminatı ödenmesi yükümlülüğünüz vardır, bunun devlet bütçesine yük getireceği gibi bir gerekçeyle ödenmemesi mümkün değildir.” Zaten Anayasa’ya aykırı bir durum olurdu. Dolayısıyla, yani “Yasaya uyun.” diyor. Yargı yürütme organına diyor ki: “Yasaya uy, bu ödemeyi yap.” diyor.

Şimdi karşımıza getirilen tasarıyla, önümüze bugün getirilen tasarıyla yürütme yasama organına şunu yaptırmak istiyor: Yargıdan aleyhte bir karar çıktı. Ey yasama organı, sizler -tabii, AKP Grubunun çoğunluğu başta- burada, bu, geçmişe dönük beş yıllık bir ödeme yükümlülüğü var bu görev tazminatını, gelin bana bir destek verin, şu (c) bendini kaldıralım o yasadan, çıkaralım, bundan kurtulalım. Yani yasa, yeni bir yasa çıkararak geriye dönük olarak, beş yıl, altı yıl geriye dönük olarak bir yükümlülükten bizi kurtarın…

Hangi yükümlülükten? Düşük maaş alan birtakım memurlara yapılacak bir iyileştirme olarak öngörülmüş bir görev tazminatından bu memurları mahrum bırakarak bir düzenleme yapmanız isteniyor.

Şimdi, adalet tarafınızı görmek istiyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisi ya. Adalet tarafını bir görmek istiyoruz burada. Gerçekten bu adil bir düzenleme ise hep beraber oy verelim, biz de vereceğiz ama şimdiye kadar söylediklerimden bunun adil bir düzenlemeyle yakından uzaktan ilgisi olmadığı ortada.

Şimdi, şu söylenebilir, tasarı gerekçesinde o da var: Bütçeye yük getirecek deniyor. Bu nasıl işse? Yani bütçeye yük getirecekse, yük getiren o kadar çok şey var ki. Burada ben -bazı arkadaşlar girdiler- ayrı ayrı girmeyeyim. O yükler olacak ama iş memura gelince, özellikle de küçük memura gelince onlar yük olacak!

Şimdi, değerli arkadaşlarım, deniyor ki bugün görüştüğümüz tasarının gerekçesinde: Biz görev tazminatı almayan personele bu görev tazminatını ödemedik ama yasal birtakım düzenlemelerle ek ödeme, ilave ödeme adı altında başka ödemeler yaptık deniyor. İyi ama şimdi bir kere bu bir mazeret olamaz. Kaldı ki, bu yaptığınız düzenlemeler sadece o kategoriye, yani bu, 2002’den itibaren en az beş yıl kamu görevi olanlara yapılması gereken o görev tazminatı ödemesi sadece onlara dönük ek ödemeler değil, daha geniş kapsamı olan ek ödemeler. Yani aradaki eşitsizliği kaldırmıyor. Aradaki eşitsizliği kaldırmadığı için, memurlar arasındaki bu hak kaybı, mağduriyet durumu devam ediyor.

Kaldı ki, sizin bu ek ödeme dediğiniz şey, tarihi de 21 Mart 2006’dır. Yani 2002’ye kadar giden durum ne olacak? 2006’da aldığınız gene ek ödeme yapılması hakkında bir kanunla şunu yaptınız: Memurlara 2007 yılında 90 milyon ödediniz. Şimdi, Ocak 2008’de de 110 milyon ödendi. Ama, bu, bir kere eşitsizliği kaldırmadığı gibi çok gecikmiş bir olay. Yani, 2002’den bu tarafa olanı kapsayan bir şey değil. Onun alternatifi değil yani. Dolayısıyla burada bir şeyi görüyoruz: AKP İktidarı sürekli olarak söylem düzeyinde “Biz küçük memurun, biz küçük, düşük gelirlinin, işçinin, yani yoksulun yanındayız.” edebiyatı yapıyor, ama buradaki bu uygulama bir kez daha ortaya koyuyor, doğrudan doğruya aslında yargının kararı da bu foyayı ortaya çıkarıyor, gerçekleri ortaya çıkarıyor ki siz aslında bunun tam tersini yapıyorsunuz. Yani, bu düzenleme, 2001’den sonraki düzenlemenin esas itibarıyla yürürlükte kaldığı dönem AKP dönemidir. AKP beş yıldır iktidardadır. Dolayısıyla, bu son altı yılın uygulamalarına baktığımızda bizim karşımızda muhatap olarak göreceğimiz parti AKP’dir, bunun beş yılından sorumludur ve yükümlülüğü bu memurlara karşı yerine getirmeme konusunda direnmiştir.

Dolayısıyla, biz, bugün burada AKP Grubu başta olmak üzere… Çünkü, burada muhalefetin bu düzenlemeye karşı olduğu -ben üçüncü konuşmacıyım- açıkça ortaya çıkıyor. Burada, biz, iktidar grubunu böyle bir düzenlemeye “evet” dememeye çağırıyoruz. Eğer adalet ve vicdan bir arada birleşiyorsa, eğer Hükûmetiniz tek parti hükûmeti ise, yani bir IMF-AKP koalisyonu değilse –ki, kuşkularımız olduğunu biliyorsunuz- bunu kabul etmeyiz. Kabul ederseniz, bir kez daha kanıtlamış olacaksınız ki, siz, AKP, tek parti iktidarı değil, IMF-AKP iktidarısınız. IMF’nin bütçe üzerindeki bütün bu direktifleri yerine getiren bir dıştan güdümlü iktidardan başka bir şey değilsiniz. Buna oy vermemekle Türkiye’nin bağımsız bir yönetime sahip olduğunu, Ankara’dan yönetildiğini, kendi memurlarına tanıdığı hakları veren bir iktidar türü olduğunu kanıtlamış olacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla burada bir hukuksuzluk söz konusudur. Bu hukuksuzluğun sadece tek örnekte kalmadığını, bundan önce çok sayıda örneğini burada teşhir ettiğinizi de biliyoruz. Ama, şunu da ayrıca belirteyim. Anayasa’nın 138’inci maddesi açıkça şunu söylüyor, son bendi: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”

Siz şu an bunları uygulamadınız ve uygulanmasını geciktirmiş durumdasınız. Yani doğrudan doğruya Anayasa’ya aykırı yeni bir işlem yapıyorsunuz. Burada, tabii, bu yasal düzenlemeyle, yeniden hukukun arkasından dolaşarak, bir hukuk devleti değil, sadece bir kanun devletinden ibaret bir ülke yaratma konusundaki kararlılığınızı bir kez daha sergilemiş oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu, tabii, bize başka birtakım hatırlatmaları yapma imkânı da veriyor burada. Memurlar arasında böylesine ayrım yapan, memurların 2002’den bu yana gelen, önemli bir kesiminin, haklarını vermeyen bir zihniyet, tabii ki, başka bakımlardan da memurların genel çıkarlarını, haklarını koruyucu durumda olamazdı. Örneğin ücret meselesi. Sizin, memurlara ilişkin olarak yaptığınız yıllık artışlar “Enflasyonun altında olamaz, olursa karşılarız.” dediğiniz artışlara bakarsanız, aslında -bakınız DPT’nin raporlarına, bakınız resmî kurumların raporlarına- reel olarak nasıl memur maaşlarının eritildiğini kendi resmî rakamlarınızla göreceksiniz.

İki bakımdan bunu yapıyorsunuz: Birincisi, 2006’ya kadar memurlara enflasyon artı millî gelir farkı verilirken, son iki yıldır sadece TÜFE farkı vererek bunu yapıyorsunuz. Dolayısıyla, reel olarak memurların millî gelir içindeki payını geriletme durumundasınız.

İkincisi, yaptığınız hesaplama türü. Yani yılın birinci ilk yarısında -örneğin bu yıl olduğu gibi- yüzde 2, ikinci yarısında yüzde 2 diyorsunuz, toplamı yüzde 4 eder diyorsunuz. Bu, istatistik, matematik olarak yanlış bir hesaptır. Çünkü yılın bütününde yüzde 4 zam almış olmuyor. Yılın ilk yarısında yüzde 2 aldığı için, bu, yüzde 3 küsur eder. Dolayısıyla bunu yüzde 4 diyorsunuz, enflasyon farkı veriyorum diyorsunuz. Enflasyon farkı verdiğinizde aslında bir aldatmaca yapıyorsunuz.

Kaldı ki, bir de gecikerek yaptığınız için, altı ay, bir yıl gecikmeli olduğu için, bir de zaman aşımıyla da enflasyon sürecini ücretliye, burada memura yediriyorsunuz. Dolayısıyla reel ücretleri eritmek bakımından da AKP döneminde -eğer kendi istatistiklerinize bakmak zahmetinde bulunursanız- bu erimenin nasıl gerçekleştiğini göreceksiniz.

Tabii, buradan bir başka şeyi daha söyleyeyim: “Nasıl oluyor da, o zaman millî gelir dağılımında düzelme ortaya çıkıyor?” diyebilirsiniz. Bu da, tabii sizin takiye sanatınızın bir sonucudur. Yani, millî gelirde bir düzelmenin ortaya çıkması için TÜİK denen kurumun gerçekten Türkiye’nin sosyal ve ekonomik gerçeklerinden uzak olarak, bir anlamda manipülasyon yapıyor olmasıyla mümkündür.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, hane halkı üzerinden hesaplamalar yapıyorsunuz, hane halkının harcamaları üzerinden hesaplamalar yapıyorsunuz. En son bir hane halkı hesaplamasında durum şuydu: Türkiye’nin millî geliri -o tarihte- 400 milyar dolar iken, hane halkı harcamaları ne hikmetse sizin TÜİK araştırmalarında, toplamda 300 milyar dolar çıkıyordu, yani bunun anlamı bazı hanelerin harcamalarını ve gelirlerini gizlediği idi. Yani, siz millî gelirin yüzde 100’ü üzerinden değil, yüzde 75’i üzerinden hesaplama yapıyordunuz. O zaman düzelmiş çıkıyor. Niye; çünkü, yüksek gelir gruplarının harcamaları, tüketimleri daha düşük gözüküyor.

Olaya şöyle bakın, daha kolay anlaşılması için söyleyeyim: Türkiye’nin en düşük gelir düzeyindeki yüzde 20’lik bölümü millî gelirin yüzde 5’ine -yuvarlak hesapla- sahip oluyor. 300-400 milyar dolar üzerinden baktığınız zaman millî gelire, yüzde 5’i ne eder? 20 milyar dolar eder. Şimdi, toplam 20 milyar dolar geliri olan yüzde 5’lik kesimin 100 milyar dolar gelir gizlemesi mümkün olabilir mi? Olamaz. Bunu kim gizler? En yüksek gelir düzeyinde olan o yüzde 20’lik, yüzde 50’ye ulaşıyor ya, onlar gizler. Bunu koyduğunuz zaman, sizin devri iktidarınızda, Türkiye’deki gelir dağılımı sürekli bozulma içindedir. Sizin bugün memurlara yaptığımız bu ücret artışları, keza bugünkü tasarıda yaptığınız, bu görüşmede dile getirdiğim görev tazminatını önemli bir memur kesimine uygulamamanızın etkisi bu gelir dağılımının daha da bozulması yönünde olacaktır.

Ama, bütün bunları, tabii, siz nasıl görünmez kılarsınız? Bunları görünmez kılmak için kamunun bütün kurumlarını, özellikle burada TÜİK’i devreye sokarsınız ve cilalı ekonomi dönemini yaşatırsınız. Yani, bu, aslında gerçekte olmayanı sanki varmış gibi gösterme sanatınızın bir parçası olur.

Değerli arkadaşlarım, bu şekilde belki bir dönemi idare edebilirsiniz, belki bu şekilde bir dönem daha bu milleti aldatarak, kandırarak birtakım işler yapabilirsiniz, ama gerçekler bunlarla değişmez. Gerçekler sanal ekonomide değildir, gerçekler sanal rakamlarda değildir. Gerçekler bugün işçinin, memurun sofrasındadır değerli arkadaşlarım. Bugün işçinin, memurun işsizliğindedir. Bugün, bakın, Tekel’de tütün işçilerinin direnişlerindedir. Gerçekler Tuzla’dadır. Gerçekler özelleştirme yağmasındadır, şaibeli özelleştirmededir, yolsuzluklardadır. Bu gerçekler var iken, sizin, ekonomideki görüntüyü güzelleştirme, pembe tablolar yaratma adına yaptığınız düzenlemelerle, belki birazdan bugün burada konuşacak olan Bakanın sözleriyle bu tabloyu değiştiremezsiniz değerli arkadaşlarım. Bu tabloyu değiştirmek için gerçekten adaletten yana, gerçekten kalkınmadan yana, gerçekten yoksuldan yana, gerçekten düşük gelirliden yana, işçiden, memurdan, emekliden, çiftçiden, esnaftan yana ve Ankara’dan yönetilen bir Türkiye’den yana bir politikayı uyguluyor olmanız gerekir.

Tabii, sizin bütün bunlarla ilginiz yok. Siz bu günlerde tam seçim arifesinde konut edindirme yardımı aracılığıyla yeni bir cila gibi bir uygulamayı gündeme getirmek durumundasınız. Yani, düşünün 2003 yılından -sizin döneminizden itibaren sadece alayım- itibaren bu Fonun kaynakları, 1999’dan itibaren Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına devredilmişti. Sizin döneminizde, 2003 yılından sonra Toplu Konut İdaresinin yönetiminde olan bu Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı kat karşılığı arsa verme üzerinden ya da tahsilat paylaşımı, hasılat paylaşımı üzerinden yaptığı uygulamalarda yüzde 50-50 paylaşım oranını değiştirerek, müteahhide yüzde 75 -arsa sahibi biziz, yani konut edindirme yardımı sahipleri, Toplu Konut vesaire hepimizin adına- yüzde 25 hak sahiplerine yahut da Toplu Konuta yahut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına alarak çok önemli ölçüde zarara uğratmıştır. Bunu görmek için Yüksek Denetleme Kurulunun raporlarına bakmanız yeterli. Sadece 2004 yılında uğranılan zarar 750 trilyonu aşmaktadır. Yani bugün konut edindirme yardımı olarak dağıtacağınız, kaç hak sahibi olduğunu dahi bilmediğiniz, ama büyük ölçüde aşındırılmış, bir karmaşık formülasyonla, sözle anlaşılmaz kıldığınız, ama baktığınızda gerçek rayiç değerlerinin -bu arsaların- gizlenmesi üzerine inşa edilmiş bir formülasyonla siz hak sahiplerine seçim arifesinde sanki bir hak veriyormuş, “Başkaları yapamadı ama ben yapıyorum.” adı altında bir gösteri yapacaksınız, ama bir taraftan da, gerçek hak sahiplerine en az 5,5 milyar lira kişi başına tavandan alınması gereken payları 1.000-1.200 civarına düşüreceksiniz ve böylece, aynı zamanda da, kalan arsaları da Toplu Konut İdaresi bütününün yönetimine aktararak buradan da bir başka operasyonu gerçekleştirmiş olacaksınız.

Tabii size başka örnekler de verebilirim. Bunlardan bir tanesi de, sözleşmeli personel örneğidir. Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz sene 4 Nisan 2007’de burada çıkardığınız 5620 sayılı Yasa’yla… Aslında bu yasanın adı Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmesi Hakkında Kanun’du. Burada bu “veya” kritiktir. Bunu yaparak 218 bin geçici işçinin aslında bir bölümünün sözleşmeli personel durumuna geçirilmesiyle, daha önce Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nda yapmak istediğiniz bir konuyu gündeme getirmiş oldunuz. İstisnai bir kamu görevi statüsü olan sözleşmeliliğin bir genel statüye doğru evrimine katkıda bulunmak üzere bu operasyonu yapmış bulunuyorsunuz. Dolayısıyla, sözleşmeli statünün yaygınlaşması üzerinden, başka yasalarla daha önce yapamadığınız bir uygulamayı da gündeme getirme kurnazlığını gösteriyorsunuz.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, memurların haklarını savunmak, memurların gerçek çıkarlarını savunmakla, sizin arasında gerçekten fersah fersah mesafe var. Sizler, sadece ve sadece günü kurtarmakla, bugün yaklaşan bu ekonomik kriz ortamında bile sadece günü kurtarmakla meşgulsünüz, sadece siyasetle ilgilisiniz, sadece kendi özel gündeminizle ilgilisiniz. Oysa, Türkiye’nin bugün sizin gündeminizde gözükmeyen o kadar büyük sorunları var; sadece ekonominin değil, toplumun büyük kesiminin, büyük refah kayıplarına uğrayan, büyük ölçüde işsizlik sorunuyla boğuşan bu toplumun, sizin iktidarınızdan bekleyebileceği hizmetlerin sayısı giderek azalmaktadır ve siz, giderek kendi seçmeninize bir şey veremez duruma geldiğiniz gibi, Türkiye açısından da giderek bir ayak bağı durumuna gelme noktasındasınız.

Umarım bu tasarıyı geri çekersiniz, bu tasarıyı değiştirirsiniz. Bu tasarıdaki hükümleri uygularsanız, böylece, biz de burada bu söylediklerimizi o zaman nüanslandırma fırsatını buluruz.

Bu tasarıya oyumuz negatif olacaktır, bunu burada tekrar belirtmek isterim.

İlginiz için teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Sali. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak AK Parti Grubu adına huzurunuzdayım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, değişiklik, tabii tek maddelik bir değişiklik ama bunun bir derinliği, bir arka planı, bir tarihsel geçmişi var; onları tartışarak, değerlendirerek başlamak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesine 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bir ekleme yapılıyor. Ekleme -benden önceki arkadaşlar da söylediler- temsil tazminatı almayan personelden -bir defa, temsil tazminatı alan bir üst düzey personel grubu var- 7.000’den daha düşük göstergeler üzerinden makam veya yüksek hâkimlik tazminatı öngörülen kadrolara atanmış olanlara, 15.000 gösterge rakamını geçmemek üzere Bakanlar Kurulunca tespit edilecek gösterge rakamlarının memur aylıklarına uygulanan kat sayıyla çarpımı sonucunda bulunacak miktarda görev tazminatı ödenir. Bu birinci alt bent. İkinci altı bent ise, temsil tazminatı almayan, okuduğum madde kapsamında görev tazminatı almayan, ama beş yıldan fazla hizmeti olan personele Bakanlar Kurulunca görev tazminatı verilmesini öngören bir fıkra. Kaldırdığımız fıkra bu fıkra. Bunu nasıl ödeyeceğiz beş yıldan fazla hizmeti olanlara? Hizmet sınıfı, yılları, tabi oldukları personel kanunları, kariyerleri, kamu görevlerine giriş dereceleri, öğrenim durumları birlikte veya ayrı ayrı dikkate alınmak suretiyle bunun ödenmesi gerekiyor. Doğrudur, o gündür bu gündür bu ödeme yapılmamıştır. Sebebi, söylenmeyen bir sebebi şudur: Aynı kanun hükmünde kararnamenin, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 18’inci maddesi diyor ki: “Bakanlar Kuruluna bu Kanun Hükmünde Kararname ile verilen yetkilerin kullanılması sırasında bu amaç için öngörülmüş olan ek mali imkânlar aşılmaz.” Şimdi, bu süreç, bugüne kadar devam eden sürecin altında yatan mesele, ek mali imkânlar ve Bakanlar Kurulunun takdir yetkisinin değerlendirilmesiyle alakalıdır ve mahkeme süreciyle alakalıdır. Birazdan tekrar geleceğim ama kısaca söyleyeyim: Danıştay 11. Dairesi diyor ki: “Ek mali imkânı yoksa -bu bahsettiğimiz, şu anda yürürlükten kaldırdığımız alt bent gereğince- Bakanlar Kurulunun bu memurlara, öngörülen memurlara herhangi bir görev tazminatı ödemesine gerek görülmemektedir.” Dava Daireleri Genel Kurulu da diyor ki: “Ödeyip ödememe konusunda takdir yetkiniz yok, takdir hakkınız yok, herkese ödeyeceksiniz ama mali imkânlarla sınırlı olarak.” Bunun anlamı nedir? Efendim, beş yıldan fazla hizmeti olan kamu görevlilerine, yani daha önce düzenlemesi yapılmış temsil ve görev tazminatı almayanlara birer liralık görev tazminatı verseniz Dava Daireleri Genel Kurulunun kararı yerine gelir. Zaten -tekrar döneceğim- şu anda uygulanma safhasına gelmiş bir karar da yok, ama Dava Daireleri Genel Kurulunun kararı bu yönde. Diyor ki: “Az veya çok, 18’inci madde sınırlamasına uyarak herkese bir miktar vermek zorundasınız.”

Değerli arkadaşlar, şimdi, denge, dengesizlik vesaire gibi konular tabii ki tartışıldı, tartışılacak. Beş yıldan az hizmeti olanların suçu ne diye sorsam buna ne cevap vereceğiz? Yani, beş yılı aşanların maaşlarını artıralım, üst düzey görevlilerin maaşlarını artıralım, alt düzeydekilerin durumlarını da düzeltmeyelim mi diyeceğiz?

Değerli arkadaşlar, şimdi, kamu personelinin ücret politikalarıyla alakalı olarak iki temel politikayı izleyebilirsiniz: Birincisi, yatay denge ve dengesizlik uygulayabilirsiniz, tercih hakkınız vardır, mahkeme kararlarına uymak kaydıyla; diğeri de dikey denge veya dengesizlik. Bunların anlamı ne? Önce, yatay denge veya dengesizlik meselesini tartışalım. Dediğimiz şu: Eşit işe eşit ücret meselesi veya eşit iş tanımı olmadığından, son zamanlarda kullanmaya başladığımız kurumlar arası ücret dengesizliğinin giderilmesi meselesidir. Bir kurumda bir işi yapan kişi ile diğer kurumda işi yapan kişi aynı ise bunlara aynı ücret ödenmelidir. Bunda hiçbir siyasi partinin, hiçbir hükûmetin karşı duruşu olmadı; bütün hükûmetler, bütün siyasi iktidarlar, bütün Meclisler bu yatay denge ve dengesizlik meselesini çözmek için uğraştı ve kurumlar arası ücret dengesizliğini gidermek için gayret sarf etti, bunu politika olarak hep benimsedi. Diğer mesele, dikey denge ve dengesizlik meselesi. Şimdi, buraya geldiğimizde tarihsel süreç bize çok farklı bir şey gösteriyor. O da nedir değerli arkadaşlar? Üst düzey görevlilere, hangi kurumda çalışırsa çalışsın daha yüksek ücret vermek, daha yüksek bir satın alma gücü sağlamak, alt düzey görevlilere de daha az ücret vermek, aradaki ücret-denge makasını açmak şeklinde.

Değerli arkadaşlar, genel kuram olarak dikey dengesizlik ve yatay dengesizlik arasındaki açık ne kadar kapalıysa, yani denge ne kadar sağlanıyorsa, burada savunulabilir, adil olduğu düşünülebilir bir ücret sistemi vardır, ama bunun dışında bazı şeyleri de yapabilirsiniz.

Şimdi ben tekrar vurgu yapmak açısından şu noktaya gelmek istiyorum: Dikey denge, dengesizlik meselesine nasıl bakılmıştır hükûmetler tarafından? Yatay denge de mesele yok, yapılabilmiştir yapılamamıştır ama dikey dengesizlik meselesinde, dikey dengesizlik özellikle istenmiştir. Olay şöyle gelişmiştir: 12 Şubat 2000 tarihli 4505 sayılı Kanun ile 7.000’in üzerinde makam tazminatı alan üst düzey kamu görevlilerine temsil tazminatı verilmesi öngörülmüştür -gene Bakanlar Kurulu takdir edecek- 7.000’in altındakiler için herhangi bir düzenleme öngörülmemiştir. Tabii, bunun, üst düzey görevlilerin yatay dengesizliğini düzeltecek şekilde ek ödemelerin mahsup edilmesi şeklinde bir düzenleme de var. Tabii, zaman geçince üst düzey görevlilerden sonra yine üst düzey sayabildiğimiz veya orta düzey diyebileceğimiz yöneticilerin devreye girmesi veya onların durumunun ortaya çıkmasıyla bu düzenleme yapılmıştır, tartıştığımız düzenleme. Bu düzenleme neyi öngörmüştür? “7.000’den daha düşük gösterge üzerinden makam tazminatı alanlar.” Bakanlar Kurulu bu konuyu da düzenlemiştir ve makam tazminatı alan bütün personele yasal yetkisi çerçevesinde bu görev tazminatlarını vermiştir.

Sonuç itibarıyla, biz üst düzey görevli dediğimiz veya statüsü derecelendirmeye girmemekle birlikte, uzman, müfettiş dediğimiz personel grubuna, makam tazminatları olduğu için temsil ve görev tazminatı verdik ve bu uygulama devam ediyor. Tabii, burada bir detay var: Makam tazminatı alanlar için altı aylığına Bakanlar Kurulu kararı çıkartılıyor. Sonra, bugün yürürlükten kaldırmayı düşündüğümüz alt bent kapsamındakiler için de bilahare düzenleme yapılması öngörülüyor. Fakat bu arada başka bir yasa ortaya çıkıyor, Bakanlar Kurulu kararı alınıyor, o da 13 Nisan 2002 tarihli. Yatay dengesizliği giderecek enstrüman, yani ek ödeme alan kurum yöneticilerinin temsil ve görevden gelen tazminatlarının mahsup edilmesi sistemi sınırlandırılıyor, yüzde 80 hariç bırakılıyor, sadece yüzde 20’nin mahsup edilmesi öngörülüyor. Tabiatıyla ne oluyor? Hedeflerde bir çökme oluyor 2002 yılında, yani az maaş alanlarla çok maaş alanlar arasında dengenin açılması ama üst düzeyde farklı kurumlarda görev yapanlar arasındaki dengesizliğin giderilmesi şeklindeki politika çökmüş oluyor böylece. Tabii, burada, bu denge, makas nedir derseniz, 2002’de bu makas 1’e 7. Yani en alt düzeydeki maaş alan personelin maaşı 100 ise bir genel müdürün maaşı bu tazminatlardan dolayı 700 ve biraz daha üstü. Böyle bir açık makas var.

Tabii, 2002’ye geldiğimizde şartlar değişiyor, dikey dengesizlik meselesine itirazlar başlıyor. “Üst düzey kamu görevlilerinin yüksek maaş alması, alt düzey kamu görevlilerinin düşük maaş alması” politikasına itirazlar geliyor ve bu arada memur sendikaları da devreye girmiş oluyor bildiğiniz gibi. Toplu görüşmelerde, 2002 yılında 75 bin lira ve 2000 Ocaktan geçerli olmak üzere 25 bin lira seyyanen zam kabul ediliyor. Böylece, görev tazminatı için, beş yıl ve daha fazla görev tazminatı vermeyi öngördüğümüz personel için, ilk defa, ilk gün işe girenle beş yıl ve daha fazla hizmeti olup da görev, temsil tazminatı almayanlara biz seyyanen bu zamları vermeye başlıyoruz. Yani bir nevi hem dikey adaletsizliği giderme politikası izliyoruz hem de makası kapatma politikası izliyoruz.

Bunun sonucunda geldiğimiz nokta nedir derseniz 1’e 4’tür. Yani şu anda bir genel müdürle en alt düzeydeki personelin maaşı arasındaki makas, açıklık 4’tür. Beş yılda, bu dengesizlik, bu adaletsizlik giderilmiştir. Uluslararası genel kabul görmüş denge rakamı, açıklık, makas rakamı da bu civarlardadır, 3,5’tur, 4’tür, 4,5’tur, o civarlarda genel olarak kabul edilir, ama 1’e 7’li bir sistemi savunmak seçkinci bir yapıdır. Yani üst düzeyde görev yapan… Efendim, herkes kamu hizmeti ifa ediyor, ama üst düzeyde planlama, karar verme, politika yürütme işlerini yapanlar daha önemli hizmetler yapmaktadır, ama daha alt seviyede kalan personel daha önemsiz işler –tabirimi mazur görün- yapmaktadır, onun için de aradaki makas açılmalıdır şeklindeki yaklaşım artık kabul görmüyor. Bunu kapatma çalışmaları devam ediyor.

Değerli arkadaşlar, bu çerçevede, bildiğiniz gibi, sendikalarla da görüşmeler yapılarak -benden önceki arkadaşlar da rakamları söylediler- 2007’de 90 lira, 2008’in birinci dönemi için 110 -yuvarlak söylüyorum- ikinci dönemi için 130 lira denge tazminatı öngörüldü. Bu denge tazminatı kimlere verilmiyor? Bu denge tazminatı, makam tazminatı alanlara, dolayısıyla temsil ve görev tazminatı alanlara verilmiyor ve kurumlar arası ücret dengesizliği kapsamında değerlendirdiğimiz bazı kurumlara ödenen ek ödemeleri alanlar da bundan yararlanmıyor. Sonuçta 2006 yılındaki düzenleme hem dikey denge meselesini çözmeye gayret ediyor hem yatay denge meselesini çözmeye gayret ediyor. Yani yatay ve dikey dengeyi, dolayısıyla ücret adaletini sağlamaya çalışıyor 2006 yılındaki 5473 sayılı Yasa.

Özlenen noktaya gelinmiş midir? Hiç kimse tabii ki böyle bir iddiada bulunmuyor. Personelimizin, kamu çalışanlarımızın satın alma gücünün artırılmasının elbette hepimiz özlemi içindeyiz, buna gayret ediyoruz. Ama şunu söylemek de haksızlık olur: “Efendim, kamu görevlilerinin, kamu çalışanlarının satın alma gücü azaldı.” şeklindeki bir değerlendirme de çok isabetli olmuyor. Tabii ki biz -TÜİK devletin kurumudur- TÜİK rakamlarına itibar etmek durumundayız. Bunlara itibar ettiğimizde -kümülatif- TÜFE 2003-2008 arasında 72,3; ortalama memur maaşı, aile yardımı dâhil yüzde 97 artmış, aile yardımı hariç yüzde 92 artmış. Esas bu ücretler arasındaki dikey ve yatay denge kapsamında dikkatinizi çekmek istiyorum: Ortalama 97. En düşük memur maaşı, aile yardımı dâhil, yüzde 127; en yüksek memur maaşı, aile yardımı dâhil, yüzde 60. Yani, bu dikey dengesizlik ve adaletsizlik kaldırılmaya gayret edilmiş. Aile yardımı hariç olduğunda, en düşük memur maaşı yüzde 112, en yüksek memur maaşı da yüzde 58 artmıştır.

Elbette şu denebilir: Bu politika doğru değildir, üst düzey kamu görevlilerine yüksek ücret verilmelidir, alt düzey kamu görevlilerine de düşük ücret verilmelidir, makas da açılmalıdır şeklinde bir politika tabii ki saygıdeğer bir politikadır. Buna karşılık herhangi bir şey demek de mümkün değildir, bu bir tercihtir, ama Adalet ve Kalkınma Partisinin politikasında dikey adaletsizliği savunur bir tez, bir görüş, bir program maddesi yoktur, yani üst düzeyle alt düzey arasındaki makasın kapatılması, adil, adaletli bir ücret dengesinin kurulması vardır. Ötekini de bir başka siyasi iktidar, bir başka Meclis tabii ki yapabilir, nitekim 2000 yılında da yapıldığı gibi. 2000 yılında 4505 sayılı Kanun’u çıkaran Meclisimiz de kendine göre çok doğru, saygıdeğer bir iş yapmıştır. Buradaki önemli mesele temel tercihlerle alakalıdır. Temel tercihi nasıl yapıyorsunuz, bununla alakalıdır.

Şimdi, şu yürürlükten kaldırdığımız maddeye geldiğimizde: Mahkeme süreçleri kapsamında bu madde yürürlükten kaldırılabilirdi, ama mahkeme daha kararını vermemiş. Veya bu maddeye göre uygulama da yapılabilirdi. O zaman, biraz önce söylediğim, seçkinci dediğim tercihi orta seçkinci bir yapıya getiriyorsunuz. Beş yıldan fazla hizmeti olanlara görev tazminatı veriyorsunuz, ama beş yıldan az hizmeti olanlara herhangi bir ilave ödeme yapmıyorsunuz. Yani, nihayetinde, netice itibarıyla, ödenmediği söylenen görev tazminatı isim olarak yer değiştirmiş ve denge tazminatı olarak ve kapsamı genişletilerek uygulanmıştır. Beş artı hizmeti olanlar değil, bugün işe giren memur da dâhil olmak üzere herkes için bu ödeme yapılmıştır alternatif ödeme grubu olarak. Tabii burada şu akla gelebilir: Memurların memur sendikaları var. Memur sendikaları tabii ki haklı olarak bu maddenin uygulanmasını istemişlerdir, ama tercihleri denge tazminatının yürürlüğe konulması yönünde olmuştur. Nitekim de -biraz önce de bahsettim- Ek Ödemesi Olmayan Kurumlarda Çalışan Personele Ek Ödeme Yapılması Hakkında Kanun da bu çerçevede çıkartılmış ve uygulamaya sokulmuştur.

Değerli arkadaşlar, mahkeme kararlarının dolanılmasıyla alakalı birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum vaktim elverdiğince. Dedik ki takdir yetkisi ve mali imkânlar meselesi etrafında dönmüştür konu. Bakanlar Kurulu kararının iptali için tabii ki taraflarca dava açılmıştır. Danıştay 11. Dairesi 3/3/2003 tarihli -esas ve karar numaralarını söylemiyorum- kararında özetle şöyle diyor: “Bakanlar Kuruluna yasayla verilmiş bir takdir yetkisi bulunduğu ve bu yetki kullanılırken anılan KHK’nın -özellikle okuduğum- 18’inci maddesine göre bu amaç için öngörülmüş ek mali imkânların aşılamayacağı hükmü karşısında, idarenin yargı kararı ile anılan maddede öngörülen ek mali imkânlar aşılacak şekilde düzenleme yapmaya zorlanamayacağı açıktır.” Bu 11. Dairenin kararı. Temyizen incelemede dava daireleri de şu kararı veriyor: “631 sayılı KHK ile Bakanlar Kuruluna verilen yetki, madde kapsamındaki tüm personele yapılacak olan ödemelerde farklı gösterge rakamları belirlemekle sınırlı olup -farklı rakamlar belirleyebilir- hangi personele ödeme yapılacağı konusunda bir yetki verilmemiş olması nedeniyle, personelden bir kısmına görev tazminatı ödenmemesi sonucunu doğuran bir düzenleme yapılmasına olanak bulunmamaktadır.” Yani, makam tazminatı alanlara yapılmıştı, onunla alakalı. “En az beş hizmet yılını dolduran personelin 631 sayılı KHK’ya aykırı olarak kapsam dışında bırakılmış olması nedeniyle, amir hükme aykırı biçimde tesis edilen eksik düzenlemede hukuka uyarlık görülmemiştir.” Devam ediyor ve diyor ki: “…ayrılan kaynağın görev tazminatı ödenmesi öngörülen bütün personeli kapsayacak şekilde ve mümkün olduğunca adaletli paylaştırılmasının sağlanarak dağıtılması gerektiğinden bütçe olanaklarının kısıtlı olduğu ve zorlanamayacağı iddiasına itibar edilmesi olanağı bulunmamaktadır.”

Tabii düzeltmeye de götürülmüş, düzeltme talebinde de bulunulmuş, düzeltme talebi reddedilmiş, yetkili 11. Danıştay Dairesi henüz kararını vermemiş. Yani şu anda kesinleşmiş, uygulanması zorunlu bir hüküm, bir mahkeme kararı -şu an itibarıyla- bulunmamaktadır.

Tabii baştan söyledim: Politika böyle değişmişse, 2003’ten itibaren dikey adaletsizliğin giderilmesi politikası benimsenmişse ve ek enstrümanlar, denge tazminatı ve mahsup sistemi gibi farklı enstrümanlar, farklı ödeme kalemleri gündeme gelmişse bu niye ortadan kaldırılmamıştır? İşte bu sebeple ortadan kaldırılmamıştır, mahkeme süreci devam ettiği için kaldırılmamıştır.

Değerli arkadaşlar, bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. 2007 yılında da konunun düzeltilmesi için, bu çapraşık ve karışık durumun giderilmesi için, bildiğiniz gibi, 5677 sayılı Yasa’da da düzenleme yapıldı. Burada “en az beş hizmet yılını dolduranlar” değil de “Bakanlar Kurulunca belirlenen kadrolara atanmış olanlara” şeklinde bir düzeltme yapıldı ve “ödenir” değil “ödenebilir” şeklinde, fakat Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bu madde değil, bir başka madde nedeniyle Kanun Meclise iade edildiği için kadük kaldı.

Nihayetinde, çözmeye çalıştığımız mesele, ücretler arasındaki kurumsal ve dikey farklılığı gidermeye yönelik çabayla ortaya çıkan durumu netleştirmek ve bu tartışmalı durumu ortadan kaldırmaya yöneliktir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ OSMAN SALİ (Devamla) – Mahkeme kararlarının dolanılması söz konusu değildir. Tamamen, yapılan işlemler ve politika değişiklikleri, arz etmeye çalıştığım çerçevededir.

Tasarının hayırlı olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sali.

Tasarının tümü üzerinde şahısları adına söz isteyen Uşak Milletvekili Nuri Uslu.

Buyurunuz Sayın Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle bugüne nasıl gelindi, bu noktaya nasıl gelindi, o konuda çok kısa değerlendirmeler yapmak istiyorum. 4639 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu’nda deniliyor ki: Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak ve kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, verimli ve rantabl bir şekilde yürütülmesini temin etmek amacıyla bunların mali ve sosyal hakları arasındaki adaletsizlikleri gidermek üzere Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veriliyor. Bakanlar Kurulu bu yetkiyi kullanırken kamu hizmetlerinin verimli ve etkin olarak yürütülmesini, ülkenin ekonomik ve sosyal durumunu dikkate alarak, memurların ve diğer kamu çalışanlarının mali ve sosyal haklarında çalışma koşullarına, hizmetin özelliklerine ve gereklerine uygun olarak adaletsizlikleri giderecek düzenlemeler yapılmasını öngörüyor. Ayrıca 1989 yılında 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile temsil tazminatı alamayan personelden kimlere görev tazminatı ödenebileceği ve bu tazminatın sınırları ve Bakanlar Kuruluna verilen yetki ve görevler de belirlenmiştir. Böylece değişik kurumlarda aynı unvan ve eşit, muadil görevlerde bulunan personelin ücretleri arasındaki dengesizliğin, adaletsizliğin önüne geçilmiş olacağı düşünülüyor.

Bu doğrultuda 1989 yılından bu tarafa çeşitli düzenlemeler yapılıyor. 2002 yılı Ocak ayında 2002/3546 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla memurlar ve diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak, görevlerin düzenli, süratli, verimli ve ekonomik olarak yürütülmesini sağlamak amacıyla ilk olarak bütçede öngörülen ek mali kaynaklar çerçevesinde sadece makam ve yüksek hâkimlik tazminatı alan personeli kapsayacak şekilde bir düzenleme yapılıyor.

Ayrıca, Bakanlar Kurulunca değişik kurumlarda aynı unvan veya benzer niteliklere sahip benzer görevlerde bulunanlara ücretleri ve sosyal hakları arasındaki adaletsizliklerin giderilmesi için münferit düzenlemeler ve ilave ödemeler de yapılıyor. Bu zam ve tazminat ödemelerinde de artışlar getiriliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, 5473 sayılı Kanun’la kurumlardan ilave ödeme alamayanlara da 2006 Ocak ayında ek ödeme getiriliyor. Bu düzenlemelerde düşük maaş alanlara daha çok, yüksek maaş alanlara daha az olacak şekilde bir düzenleme yapılıyor. Ancak, bütün bu düzenlemeler, tüm memurlarımızın ve diğer kamu görevlilerimizin mali ve sosyal hakları arasındaki dengesizliği, adaletsizliği gideremiyor.

Bir örnek vermek gerekirse, kurumlar arasında, hatta bakanlıklar arasında aynı işte, aynı statüde çalışanlar arasında bile farklılıklar oluşuyor. Hatta bir düzenlemeyle, bir kurumda çalışan bir memuru, bir mühendisi, şube müdürünü dikkate aldığımızda, bir mühendis 1.536 YTL alır iken bir şube müdürü 1.454 YTL alıyor. Yani, burada, mühendisin başında idareci olan ve daha sorumlu olan şube müdürleri mühendislerden daha az maaş alıyor. Kısacası şunu söylemek istiyorum: Bu düzenlemeler, memurlarımız ve çalışanlarımız arasındaki adaletsizliği ve dengesizliği giderecekken daha da üst noktalara getiriyor.

Sayın milletvekilleri, 1989 yılında memurların ve kamuda diğer çalışanların mali ve sosyal haklarındaki adaletsizlik ve dengesizliklerin giderilmesine yönelik yapılan bu yasal düzenlemeler, memurlarımızın çalışma koşullarında ve hayat şartlarında dengeli, eşit, düzeyli iyileşmeyi sağlayamamıştır, hatta kurumlar arasında ve de çalışanlar arasında olumsuzlukları orta yere çıkarmıştır. Bu konuda daha kapsamlı, daha dengeli ve eşit işe eşit ücret olacak şekilde bir kanuni düzenleme gecikmeden mutlaka yapılmalıdır.

Burada, bazı milletvekili arkadaşlarım, memurlarımızın ve diğer kamu çalışanlarının geçmiş dönemlerde ve bizim hükûmetlerimiz dönemlerindeki mali ve sosyal haklarında iyileştirmelerin yapılmadığını belirtmiştir. Bu, belki, AK Parti hükûmetleri dönemlerinin dışındaki hükûmetlerde geçerli olabilir, ancak AK Parti hükûmetleri döneminde memurlarımız ve çalışanlarımız hiçbir zaman enflasyona ezdirilmemiştir, sosyal hakları artırılmıştır ve… Somut bir örnek vermek istiyorum, ben de bürokrasiden gelen, üst düzeyde de görev alan bir milletvekili olarak sizlere bir örnek vermek istiyorum. 2004 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu’nda bir değişiklik yapılarak özellikle orman yangınlarında -biliyorsunuz ülkemizde ormanlarımızın korunması ve ormanların sürdürülebilir yönetiminin ne kadar önemli olduğunu herkes kabul etmelidir- çalışan işçisinden memuruna, mühendisine, bölge müdürüne kadar bütün insanlar, biliyorsunuz orman yangınlarında geçmiş yıllarda şehit olmuşlar, yaralanmışlar, sakatlanmışlardır. 2004 yılına kadar bu insanlarımıza hiçbir ödeme yapılmamıştır. O güne kadar ülkemizde böylece orman yangınlarında 80’den fazla şehit verilmiştir. Bölge müdürlerimiz, işletme müdürlerimiz ve işçilerimiz orman yangınlarıyla mücadele yaparken maalesef yanarak şehit olmuşlardır. İşte, biz, AK Parti Döneminde, 2004 yılında bu kardeşlerimize, orman yangınlarında bu şekil şehit olanlara, yaralananlara ve geri kalanlarına ciddi oranda iyileştirmeler getirdik. Bir örnek vereceğim sadece: 11 tane işçi, 6’sı şehit olmuştur, 5 tanesi yaralı. 2 tane mühendis yine şehit olmuştur. Bütün bu kardeşlerimize 364 milyar lira para ödenmiştir. Bugüne kadar hiçbir hükûmet döneminde memuruna, işçisine böyle bir ödeme yapılmamıştır.

Kısacası şunu söylemek istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yangıncılara kadro verilmemesini niye ifade etmiyorsunuz Sayın Hatip?

NURİ USLU (Devamla) – Biz şunu iddia ediyoruz: Bugün kadar memurlarımız ve kamuda çalışanlarımız arasındaki bu ücret dengesizlikleri, bu ücret adaletsizliklerinin giderilmesi için çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Artık bu, adaleti ve dengeyi sağlamaktan ileri gitmiş, tamamen adaletsizliği ve dengesizliği orta yere getirmiştir. Bu adaletsizliğin ve dengesizliğin ortadan kaldırılarak geniş ve kapsamlı bir şekilde, hatta personel rejiminde bir düzenleme yapılmak suretiyle bu dengesizliklerin giderilmesinden tarafım.

Hepinize saygılar sunuyorum. Yasamız hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.

Tasarının tümü üzerine şahsı adına Giresun Milletvekili Hacı Hasan Sönmez konuşmak istiyor.

Buyurunuz Sayın Sönmez. (AK Parti sıralarından alkışlar)

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, yürürlüğe girdiği 1965 yılından bu tarafa, yaklaşık kırk sekiz yıl içerisinde 148 kez değişikliğe uğramıştır. Bunlardan 82 tanesi, değişiklik yapan, kanun ve diğerleri de kanun hükmünde kararnamedir.

Yapılan bu değişikliklerle, kamuda çalışan memurların genelde mali ve sosyal haklarını ve statülerini yeniden düzenleme hedeflenmiştir, ancak gelinen 2008 yılı içerisinde, tüm bu dengesizliklerin düzeltildiğini, statülerin belirgin bir hâle getirilip standarda kavuştuğunu söylememiz mümkün değildir.

Üzerinde görüştüğümüz 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin temeli, 1989 yılında, temsil tazminatı, daha sonra buna bağlı olarak geliştirilen daha alt düzey göstergelere sahip makam veya ek göstergeye sahiplere verilecek olan görev tazminatlarıyla alakalıdır. Konunun detayına girmek istemiyorum, detay arkadaşlarımız tarafından anlatıldı. Ancak, şu anda yaşanan bir sorun vardır, o sorun da görev tazminatı alamayan beş yıl ve daha fazla hizmeti olan kamu görevlilerine görev tazminatı verilmesine ilişkin taleplerinin Danıştay 11. Dairesi tarafından yerinde görülmesi, ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından bu konunun incelenerek, Bakanlar Kurulunun konuya ilişkin işleminin yerinde olmadığı, yani beş yıl ve daha fazla çalışan kamu görevlilerine görev tazminatı ödenmesi gerektiği noktasındaki mahkeme kararının, Dava Daireleri Kurulu kararının gereği olarak bir düzenleme yapılması ihtiyacı doğmuştur.

Yapılan hesaplamalarda, bugün, beş yıl ve daha üstünde hizmeti olanlara görev tazminatı ödenmesi durumunda, yaklaşık 3,7 milyar YTL, yani, 4 katrilyona yakın bir mali kaynağa ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. Tabii, Anayasa’mızda çalışma hakkı, ücrette adalet ve diğer ekonomik ve sosyal haklar düzenlenmiştir. Ancak, tüm bu haklar devletin imkânları ölçüsünde karşılanacaktır. Bu da Anayasa’nın bir amir hükmü gereğidir.

Hükûmetimiz devletin imkânlarını artırmak için çalışmaktadır. Biraz önce arkadaşlarımızın verdiği rakamlarda, 2002 yılında bir memurun en düşük ücretinin ne olduğu, 2008 yılı Ocak ayında ne olduğu açıklanmıştır. Artış oranı yüzde 122’dir. Aynı dönemdeki enflasyona, TÜİK rakamlarına baktığımız zaman, enflasyondaki artış oranı da yüzde 72 civarındadır. Yani, enflasyona ezdirilmemişken, bir yandan, iyileştirme de görünür bir şekilde ortadadır. Ha, bu yeterli midir? Kesinlikle değildir. Yani, bugün, çalışanlarımızın aldıkları ücretlerin yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak, biraz önce belirtmeye çalıştığım gibi, devletin imkânları ölçüsünde bütün bunlar verilebilmektedir.

Bugün, milletvekilleri olarak ve kurumlar olarak yaşadığımız bir gerçek vardır, o da şudur: Memurlar kurumdan kuruma sürekli nakil talebinde bulunmaktadır. Belki bakanlarımızı, milletvekillerimizi en çok yoran işlerden birisi de budur. Bunun altında yatan temel neden, kurumlarda eşit statüdeki personel ücretlerindeki dengesizliktir. Bunun başka hiçbir nedeni yoktur. Eşit işe eşit ücret ödenmesi noktasında epey yol katedilmiş, ama, bunun tamamen çözümlendiğini, bugün, söylememiz mümkün değildir. Ama, Hükûmetimizin çalışmalarını, inşallah, geniş çaplı bir personel rejimiyle tüm bunların giderilmesinin üzerinde çalışıldığını biliyoruz. Hükûmetimiz ve bundan önceki hükûmetlerin, bundan sonraki hükûmetlerin de bence en önemli hedeflerinden birisi de ücrette adaletin sağlanması, A kurumunda diyelim personel şube müdürü, sicil müdürü ne ücret alıyorsa, aynı tahsile, aynı kıdeme sahip olan aynı işi yapan kişiye B kurumunda da aynı ücretin verilmesi olmalıdır. Dolayısıyla, bu dengesizlik devam ettiği sürece bu rahatsızlıklar, yani, kurumlar arası personel sirkülasyonunun önüne geçilme imkânı olamayacaktır. Çalışmalar bu yönde inşallah kısa sürede bitirilir ve tüm çalışanlarımız rahat bir nefes almış olur.

Bugün gelinen noktada bütçe imkânlarının el vermemesi nedeniyle, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesinin (C) bendinin ikinci alt bendi yürürlükten kaldırılmaktadır. Getirilen düzenleme bir maddeden ibarettir, diğer iki madde yürütme ve yürürlük maddeleridir.

Daha fazla konu üzerinde detaylı konuşulduğu için konuşmak istemiyorum. Tasarının hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sönmez.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Sipahi, Sayın Birgün ve Sayın Doğru söz istemişlerdir; sırayla söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Sipahi.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Benim soracağım, ileteceğim konunun Sayın Bakanla veya konumuzla çok direkt bir ilişkisi yok. Ancak, bir yönüyle tümümüzü ilgilendiren bir konu. Bu arada Sayın Hükûmet sözcümüz Cemil Çiçek Beyefendi de buradalar. Kendilerinin de bilgilerine iletmek üzere hepimizi ilgilendiren bir konuyu arz edeceğim.

Efendim, Güneydoğu’daki binlerce gazimizin haklarını korumak üzere kurulmuş bir vakıf var; Elele Vakfı. Bin kadar da, kolu ve bacağı eksik olan gazimiz de bu vakıftan hizmet almakta. Bu vakfımızın Kızılay’da mütevazı bir bürosu var. Bu büroya bir hafta kadar önce Başkent Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinden bir fatura geliyor. Deniyor ki “Sizin otomat ve asansörünüze ait elektrik giderlerinizde biz 1992 yılından bu yana 30 çarpan üzerinden para almışız, hâlbuki 60 çarpan üzerinden para almamız gerekirdi; verin 14 bin YTL” ve ödeme tahakkuk ettiriliyor, ödenmezse de elektriğin kesileceği tehdidinde bulunuluyor.

Sağ olsunlar, bu konuda AKP’li bir iki milletvekili arkadaşımızın delaletleriyle şirketin genel müdürü ve genel müdür yardımcılarıyla bugün irtibat kuruldu. Ama ülkede, elektriğin yüzde 15’inin kaçak kullanıldığı bu ülkede her nedense, binlerce gaziyi ilgilendiren mütevazı bir vakfın 14 bin liralık bu haksız elektrik parasını ödemesi konusundaki ısrar sürdürüldü. Kusura bakmayın, bu olay soygunculuğun, kapkaççılığın düz ovada uygulanma şeklidir. İnsaflarınıza sunuyorum. Yani 1992 yılından beri yanlış hesaplandıysa “Akılları nerede?” diye, “Aklınız nerede?” diye sorulacak bir makam var mıdır? Yani “Birçok ilde elektrik parası toplanamazken, gazilerden başka, soygunculuk yapacak başka yer bulamadınız mı?” diye, “Allah korkunuz, vicdanınız yok mudur?” diye soracak bir makam yok mudur Sayın Bakan?

Ben konuyu takdirlerinize iletiyorum. Konuyla ilgili bir faksı da size ileteceğim. Sabırla dinlediğiniz için de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sipahi.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat Sigara Fabrikası başta olmak üzere sigara fabrikalarının hepsi özelleştirme durumuyla karşı karşıya kalmışlardır ve şu an itibarıyla da halkın istememesine ve işçilerin de istememesine rağmen, sigara fabrikası satılmıştır. İnanıyorum ki, inşallah, bu özelleştirmeden geriye dönülebilir ama dönülmezse sigara fabrikası işçileri şu anda 4/C durumuyla karşı karşıya bulunuyorlar. Bunlarla ilgili neler söylemek istiyorsunuz?

Ayrıca, Türkiye’de birçok kurumda 4/C ve 4/B ile çalışan insanlar vardır. Bunlar da aynı işi yaptıklarını ifade ediyorlar. Mesela bir mühendis olmak üzere söylüyorum. Bir mühendis 4/C ile çalışıyor, 4/B ile çalışıyor veyahut da devlet memuru olarak çalışıyor. Bunlarla ilgili olarak da Hükûmetimizin bir çalışması var mıdır? Bunları öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Birgün… Yok.

Sayın Bakan, buyurunuz efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Sipahi’nin dile getirdiği hususla ilgili tabii, bir inceleme yaptıracağız, bu Elele Vakfının elektrik borcunun tahsilatıyla ilgili hususla alakalı olarak. Yalnız, birkaç kelime kullandı, o kelimeleri kullanmak mümkün değil. Yani “soygunculuk, kapkaççılık” gibi ifade, doğru ifadeler değildir. Neticede kanun gereği bir elektrik tahsilatı yapılıyor. Elbette ki Elele Vakfı veya gazilerimizin vakfı veya başka vatandaşımız, yani hukuk önünde ne ise doğru olan, doğru bir şekilde yapılmalı -tahsilat vesaire de- ama o ifadelerle bunun adlandırılmasını doğru bulmuyorum, ama konuyu inceleteceğiz.

Sayın Doğru’nun söylediği hususla ilgili olarak da, şimdi, tabii özelleştirme çalışmaları bu Hükûmet döneminde önemli bir ivme kazandı. Bunlar da yasalar çerçevesinde, Anayasa çerçevesinde, şeffaf bir şekilde yapılıyor. Özelleştirme sonucunda uygulamayla ilgili, personelin mağdur olmaması için de her türlü tedbir alınıyor, bundan sonra da tabii alınmaya devam edilecek. 4/C ve 4/B çerçevesinde çalışan personelle ilgili olarak da Hükûmet tarafından bir personel reformu, şu anda, çalışması yapılıyor. Bu personel reformu kapsamında onların durumu da değerlendirilecek.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Genç, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce şahsı adına konuşan AKP’li milletvekili dedi ki: “Bu konuda daha, kesin bir Danıştay kararı yok.” Hâlbuki Danıştay kararı, tashihi kararın reddine ilişkin, Başbakanlığın tashihi kararın düzeltmesine ilişkin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun kararı 14/6/2007 günlüdür, numarası da 2007/1629’dur. Şimdi, bu konuda kesin bir Danıştay kararı var.

Ben şimdi Hükûmetten şunu öğrenmek istiyorum: Şimdi, şu anda, gerek idare mahkemesinde gerekse Danıştayda bu konuda beş yıldan fazla çalışıp da kendisine görev tazminatı verilmeyen ne kadar dava var? Bu kanun çıktığı takdirde… Ki, bu kanunun çıkması Anayasa’ya aykırıdır, Anayasa’ya göre mahkeme kararlarına yasama ve yürütme de uymak zorundadır. Bu kanun çıktığı takdirde, bu hâlihazır dava açmış kişilerin durumu ne olacak? Yani siz, Hükûmet düşünüyor mu ki acaba, bu kanun çıktıktan sonra Danıştay İdari Dava Daireleri ve Dava Daireleri mevcut karara rağmen, bu davaları reddedecektir? Ortada bu davaların miktarı nedir ve idareden ne kadar bir tazminat istenmektedir, onu öğrenmek istiyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Buyurunuz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tabii, Sayın Genç’in sorduğu soru bir araştırmayı gerektiriyor. Dava sayısını merak ediyor hem de bununla ilgili, tazminat miktarıyla ilgili, bilgi talebinde bulunuyor. Bu konu ile ilgili bir araştırma yapılıp yazılı olarak bu soruya cevap verilecektir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir sorum var Sayın Bakan.

Sayın Bakan, bu kanun çıktığı zaman davaların akıbeti ne olacak?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Yazılı cevap verilecek.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesinin (C) bendinin (2) numaralı alt bendi yürürlükten kaldırılmış ve aynı bendin (3) numaralı alt bendinde yer alan “(1) ve (2) numaralı alt bentlere” ibaresi “(1) numaralı alt bende” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubumun görüş ve değerlendirmelerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Divanı ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, aslında bu maddeyle ilgili olarak söz almayı düşünmüyor idim, çünkü önümüzdeki kanun bir maddelik bir kanun. Ne diyor? Diyor ki: “375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede bir hüküm vardı, bu hüküm de beş küsur seneden beri yürürlükteydi, ama biz bu hükmü yok sayarak beş senedir devleti idare ediyoruz, memur maaşlarını ödüyoruz. Baktık ki ciddi bir hata içindeyiz, bunu telafi etmek için bu maddeyi sevk ettik. Gelin el birliğiyle bunu düzeltelim.” Pekâlâ, düzeltelim. Madem yanıldınız, madem şaşırdınız, madem ne yaptığınızı bilmiyorsunuz, gelin bunu geriye doğru telafi edelim. Hem de getirdiğiniz kanun tasarısını beş yıl öncesinden yürürlüğe koymak istiyorsunuz. Tahmin ediyorum cumhuriyet tarihinde de bunu ilk defa yapıyorsunuz. Bu kadarını ben hatırlamıyorum kırk seneyi aşkın kamu hizmetime rağmen. Şimdi, bu kadar kolay, bu kadar basit bir meseleyi fazla gürültü patırtı yapmadan geçirmeniz gerekirken, burada grup temsilcinizin, tam yirmi dakika, gayet ayrıntıda birtakım açıklamalar yapıyorum diye inkâr stratejisi üzerine kurulmuş bir konuşma yaptığı yetmiyor, 2 kişilik milletvekillerine tahsis edilmiş hakkı da AKP milletvekilleri kullanıyor ve burada hiç de gerçeklere uymayan ifadelerde bulunuyor. Beyefendiler, bunu yapmayın. Bunu yapmayın, bu doğru bir şey değil. Çünkü, o arkadaşlarınızın söylediklerinin çoğu doğru değil. Neymiş efendim? 57’nci Hükûmet Temmuz 2002’de bir kanun hükmünde kararname çıkarmış, efendim bütün bu dengeleri altüst ediyormuş, falanmış filanmış diye, tamamen inkâra dayalı bir strateji güdüyorsunuz. Cumhuriyetin bütün temel kazanımlarını yok farz ediyorsunuz. Bunu Grup Başkanınız bir önceki konuşmasında da yaptı burada. “Efendim, biz sağlıkta şunu yaptık.” Daha önce sanki Türkiye'de hiç hastane yapılmamış, Türkiye'de hiç doktor yetiştirilmemiş, Türkiye hastanelerinde hiç hasta tedavi edilmemiş gibi. “Efendim, biz KÖYDES’te şunu yaptık.” Sanki Türkiye'de hiç köy yolu yapılmamış, bütün köylerimiz susuzdu, hepsi sanki AKP döneminin son beş senesinde yapıldı. Siz, bir memur maaşını beş sene boyunca doğru dürüst uygulayamıyorsunuz. Nerede kaldı burada iddia ettiklerinizi yapasınız? (MHP sıralarından alkışlar)

Madem bu yanlışlık vardı… Şimdi bakın, gerekçeniz ne? Ne kadar, insanı sıkıntıya sokuyorsunuz. Konuşmayayım diyorum, konuşturuyorsunuz. “Ayrıca, 5473 sayılı Kanun ile kurumsal ilave ödeme olmayan personele 2006 yılı Ocak ayından itibaren ek ödeme getirilmek suretiyle görev tazminatından yararlanamayan personelin ücretlerinde iyileştirme yapılmıştır.” diyorsunuz. Tamam, diyorsunuz. Madem, niye 5473 sayılı Kanun’da bu Kanun Hükmünde Kararname’yi yürürlükten kaldırmadınız? Kaldırmadınız, çünkü ne yaptığınızı bilmiyorsunuz.

Şimdi, Sayın Başkan, yine bu tarafa dönerek konuşacağım. Çünkü, politikacılar kalabalık ister, kalabalığa hitap etmek ister.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Millete hitap edin.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – AKP Grubunu biliyorsunuz, görüyorsunuz, bomboş. Ee, MHP Grubu kalabalık.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Say istersen.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Buradaki bürokratlar da AKP milletvekillerinden daha fazla. İster istemez bu tarafa dönüyorum. Sayın Başkan da biraz sonra beni ikaz edecek, diyecek ki: “Lütfen Genel Kurula hitap edin.” Ee hitap edecek kimse yok ki karşıda. (MHP sıralarından alkışlar)

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Milleti de güldürüyorsun!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın, ben size söyleyeyim.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Bir Türk dünyaya bedeldir ya!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Burada, uzun uzun “Bizden önceki hükûmetler, efendim, memurlar arasında ücret dengelerini bozmuşlardı, şöyle altüst etmişlerdi, böyle altüst etmişlerdi, biz şu kanunu yaptık, bu kararnameyi yaptık, şöyle düzelttik, böyle düzelttik…”

Beyler, Türkiye’de, sizin dönemimizde en çok dikkati çeken olay gelir dağılımı bozukluklarıdır. Ne demek istediğimi merak ediyorsanız dünkü gazetelerin ekonomi sayfalarına bakın. Anladınız değil mi ne demek istediğimi? Dünkü şeylere bakın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Memur maaşları çok yüksek, değil mi?

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Şimdi, bakıyoruz bugünkü gazetelerde bir haber. Efendim, ne yapacakmışız? Veraset ve İntikal Kanunu’nu kaldıracakmışız. Şimdi, birisi alelacele ortaya bir fikir atıyor, hemen ona birisi yapışıyor, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nu kaldırıyorsunuz. Bakın, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nu kaldırırken istirham ediyorum, rica ediyorum, çok iyi, ama çok iyi düşünün, çünkü Türkiye’nin bir temel özelliği var, son senelerde çok daha belirginleşen bir temel özelliğimiz var: Türkiye çok kötü bir şekilde veyahut da –kötü kelimesini geri alayım- çok ilginç bir şekilde bir rant ekonomisine dönüştü. Veraset ve intikal vergisi olmadan bu rant gelirlerinin sağlıklı bir şekilde kamuyla paylaştırılmasını sağlayamazsınız, olmaz böyle şey. Son zamanlarda gazetelerde gördüğünüz zenginlerimizin pek çoğu rant üzerinden zengin oluyorlar ve bunları gelir vergisi ve kurumlar vergisi üzerinden vergilendiremiyorsunuz.

Aman aman, istirham ediyorum, yaptığınız düzenlemelere dört başı mamur bir bakın. Çünkü bu Hükûmetimizin bir başka özelliği de var. O da ne? Demokrasinin temel kuralı olan şeffaflıktan uzaklaşıyorsunuz. Bu memlekette bir anayasa yaptığınızı iddia ediyorsunuz, birdenbire gündemden düşüyor, o ayrı mesele. Ondan sonra, ben milletvekiliyim… Ben kırk sene memur olarak, milletvekili olarak, müsteşar olarak, büyükelçi olarak bu memlekete hizmet ettim, sizin anayasa tasarınızı bilmiyorum ama Amerikalılar biliyor. Amerikan Büyükelçisi satır satır zaten biliyordu. O yetmedi, şimdi gidiyorsunuz, Amerikalarda büyükelçilerin ötesindeki adamlara anlatmak lüzumunu hissediyorsunuz. Yapmayın böyle şeyler. Bu yaklaşımlar demokratik yaklaşımlar değildir. Demokratik olmanın ötesinde, ahlaki yaklaşımlar da değildir. Ben milletin temsilciyim, siz milletin temsilcisisiniz, burada oturanlar milletin temsilcisi. Bu Hükûmet bu Meclisi adam yerine koymak zorundadır. Yok öyle şey. Sayısal üstünlük hiçbir şey ifade etmez, ahlak normlarının karşısında, evrensel hukuk karşısında, demokrasinin temel kuralları karşısında hiçbir şey ifade etmez.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayısal üstünlük demokrasinin temelidir.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yok, hayır… Bak, ne diyorum bak: Ahlak kuralları karşısında, evrensel hukuk hükümleri karşısında, demokrasi ilkeleri karşısında etmez. O sizi hâkim önünde ibra eder, ama seçmen önünde ibra etmez. Sizi yargı önünde ibra eder, ama tarih önünde ibra etmez. Onun için, lütfen… Yani, bak burada güzel güzel ben size ne yapmamız gerektiği konusunda belli yollar, yöntemler göstermek istiyorum. İnsandır -insan beşer, bazen şaşar- hata edebiliriz. Nitekim, Maliye Bakanımız bu hatayı etmiş beş sene. Şimdi, taa şeye kalıyor, kanunun yürürlüğünü taa 15/1/2002’ye alıyorsunuz. 15/1/2002’de biz iktidardaydık, ama Kasım 2002’den beri siz iktidardasınız ve iktidarınızın üzerinden beş sene dört ay geçti. Bu yanlışlığı düzenlemeyi akıl edemediniz, bu yanlışlığı fark edemediniz ise, burada kalkıp da kürsüden “Biz şöyle iyi yaptık, böyle iyi yaptık.” diye insanların zamanını lütfen israf etmeyin. Başka bir kanun getirelim, bir an önce onu çıkaralım. Vatana hizmet edelim. Biz bunun için maaş alıyoruz, kulislerde oturmak için değil. Şimdi bakıyorum, şurada ya 20 kişisiniz, ya 17 kişisiniz. Ama biraz önce karar yeter sayısı istendi, Sayın Başkan dedi ki: “Karar yeter sayısı var.” Ha, hastanelerde hasta takibinde iseniz veyahut köyünüzde, beldenizde, vatandaşın hizmetinde, onların dertlerini dinliyorsanız mesele yok, ama burayı bomboş bırakıp, kuliste oturup oturup oturup, oy kullandıkça içeri gelmek milletvekilliği yapmak değildir. Aldığınız maaşı hak etmiyorsunuz, bunun anlamı budur. Haramdır… (MHP sıralarından alkışlar)

Ben oturuyorum bütün gün orada, görmüyor musunuz? Sabah ikiden gece yarısına kadar oturuyorum.

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Biz de oturuyoruz.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Siz oturuyorsunuz, öbürleri oturmuyor yalnız. Neyse efendim, vaktinizi daha fazla almak istemiyorum.

Geleceğimizi sağlıklı inşa edebilmek için, geleceğimizi doğru inşa edebilmek için -tamam mı- tecanüs içinde, birbirimize saygı duyarak, bu kürsüyü istismar etmeyerek doğruları arayalım, bulalım. Biz, doğruların arkasında olduğunuz müddetçe sizin yanınızdayız, arkanızdayız; aksi takdirde karşınızdayız. Bazen tenkitlerimiz de acımasız olabilir, ama, siz de gelip, buradan, doğruların dışında şeyler lütfen söylemeyin.

En iyi dileklerimle saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.

1’inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, kanuna baktığımızda, ilk aynen şöyle arkadaşlar: “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak, kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde yapılmasını ve yürütülmesini sağlamak.” Çok güzel, katılmamak elde değil.

Şimdi, arkadaşlar, deminden beri arkadaşlarım konuştu. “Beş yıllık süreçte, biz, devlet memurlarını, en üst, en yüksek şekilde mağdur etmedik.” diyor. Arkadaştan soruyorum: Bugün açıkladılar, yoksulluk sınırı ne kadar? Bugün açıklandı, 1.200 lira değil mi arkadaşlar? Burada tesadüfen Tarım Bakanım oturuyor, yirmi iki yıllık, yirmi beş yıllık bir veteriner hekimin aldığı maaş kaç paradır? O da 1.200 lira. Yani bu nasıl devlet memurunu mutlu etmek, huzurlu etmek?

Aynen söylüyorum arkadaşlar: Bir Turizm Bakanlığındaki, İçişleri Bakanlığının Nüfus İdaresinde çalışan arkadaşlarımın aldığı maaşlara bakın, bunların hepsi -bakın, yirmi yıllık şube müdürünün diyorum arkadaşlar, şube müdürünün- yoksulluk sınırının altında. Dikkatinizi çekiyorum, bir.

Bir kere, reform yapıyoruz ya bu yasayla, takdirinize sunuyorum.

İki: Arkadaşlar, kamu hizmeti diyoruz. Halka hizmet değil mi kamu hizmeti? Belediyeler de bir nevi kamu hizmeti vermiyor mu arkadaşlar?

Ah keşke Maliye Bakanım burada olsaydı. Anahtarlar gelecek. Geliyor… Çıktı yola.

Şimdi, üç tane şey var, üç sorum var arkadaşlar.

Bazı belediyeleri bazı belediyelere bağlıyorlar. Ya o belediye halkına hizmet edebiliyor mu ki bağlıyorsun? Bağladığın belediyenin halkına bir sorsana sen buraya gider misin diye, halkına sor ya! Zaten o mevcut belediye halkına yeterli hizmet veremiyor, kaynakları yok, bir de tutuyorsun, sen de buraya bağlanacaksın diyorsun. Ya, sorsanıza buranın halkına ya! Buranın halkı adam değil mi? Ya, sen bu belediyeye gitmek istiyor musun diye niye sormuyorsunuz? Ben bağladım, oldu! Hem de Resmî Gazete’de yayımlıyor, anında.

İki: Bazı ilçe belediyelerinin nüfusları düşmüş. Geçen de söyledim, arkadaşlar, ilçe belediyeleri her zaman olmalı. Ama halka hizmet vermek için, işçi parasını dahi ödeyemeyecek bir ödenek gönderdiğin zaman, 150 bin lira olan aylık ödeneğini siz 40 milyona düşürürseniz, bunlar, anahtarı kendinizde görürsünüz. Aynen böyle.

Arkadaşlar yok mu sizin illerinizde ya? Allah aşkına yok mu ya sizin illerinizde?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Olmaz mı? Dolu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Niye bunu arkadaşlar ya… Bir tek ben mi bunu söylüyorum ya? Hepinizin belediyesi… Hangi partiden olursa olsun, belediye başkanım halkına hizmet ediyorsa şu anda, o insanın onurunu, şerefini, haysiyetini kimse yok edemez. Belediye başkanlarının kapısına adamın birisi geldiği zaman, artık belediye başkanları belediyede yok arkadaşlar, giremiyor, ödeyemiyor, işçisinin yüzüne bakamıyor. Bir belediyemiz, arkadaş, aylık 100 lira vermiş ki işçileri ekmek alsın. Bu ay maaş ödeyememiş, 100 lira avans vermiş arkadaşlar ya! Neyi konuşuyoruz arkadaşlar ya?

Tabii, bunlar -mevcut ve ilçe belediyeler- kapatılmayacak. Var ya şu bir de meşhur 900 belediyeniz. Ama bu ilçe belediyeleri, arkadaşlar, yaşamını devam ettirecek. Buralar ilçe. Hangi koşullarda… Yazın buraların nüfusu ne oluyor, biliyor musunuz? Halka hizmet edemeyen bir belediyede hangi kamu hizmetinden bahsedebiliriz, hangi kamu hizmetinden? Bunun adı kamu olmaz arkadaş. Bunun adı, o ilçelere yapılan bir zulümdür.

Bir üçüncü belediyeler, kapatılacak belediyeler… Arkadaşlar ya, etmeyin, tutmayın, bir kere… Biraz sonra seçmen kütükleriyle ilgili bir yasa gelecek. Arkadaşlar, bir kere, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğümüze sorun: Türkiye’de nüfus sayımı doğru yapılmış mıdır? Ben iddia ediyorum: Türkiye’de nüfus sayımı doğru yapılmamıştır. 2 binin altında dediğiniz bazı belediyelere, daha sonra Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü “Bunlar sizin orada oturuyormuş.” diye liste gönderiyorlar, ilave ediyorlar. Ama siz, bu belediye 2 binin altında kaldı diye kapatıyorsunuz. Arkadaşlar, Türkiye’de nüfus sayımının gerçekliğinden ben son derece endişeliyim.

Bir ülkede… Ben Malatya örneği vereyim. Malatya Belediyesinin nüfusu, ben iddia ediyorum, 550 bin, belediye içinde kalan. Sadece beş yılda 2 bin artırmışsınız. İddia ediyorum: Niye bizim hakkımızı yiyorsunuz? Bu 2 binin altında kalan belediyeler, arkadaşlar, yarın bu yörenin insanları hepinize büyük sorun çıkaracak. Muhtarlıklarla, bu, artık… Yıllarca belediye hizmetine alışmışlar, bu şekilde yönetilemez.

Ben, bir kez daha dikkatlerinizi bu belediyeler konusunda çok… 900 anahtarı alıyorsunuz, ama, ilçelerden gelecek anahtarı da, Maliye Bakanlığı acaba hesaplar mı? Arkadaşlar, bu belediyelerin sahibi yok, sahibi. Dediler ki: Belediyelerden İçişleri Bakanlığı sorumlu. İçişleri Bakanlığı, sadece, belediyelere soruşturma yapıyor; o da, her belediyeye yapmıyor, bazı belediyelere yapıyor, bazılarına yapmıyor. İçişleri Bakanlığı belediyelerin sahibi değildir arkadaşlar. İçişleri Bakanlığı, belediyelere köstek koyan… Eğer hırsızlık varsa, yolsuzluk varsa, namussuzluk varsa her belediyeye eşit, git, her şeyini yap. Ama, burada, adaletsiz ve eşit olmayan bir koşulda denetim yapıyor. Sadece denetim yapıyor. Güya belediyelerin sahibi İçişleri Bakanlığı.

Maliye Bakanlığı mı? O da belli değil. Belediyelerin sahibi kim arkadaşlar? Türkiye’de belediyelerin her türlü işlerini yapacak, onlara yardımcı olacak, her türlü görevlerini üstlenecek bir bakanlık kurulmadığı sürece, belediyeler Türkiye’de hep yetim kalacaktır ve her belediye kendi yaptığıyla kendi başına buyruk olacaktır ve hep bunlar çıkacaktır arkadaşlar, bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.

Sonra, tabii, yine özelleştirmeden demin bahsedildi arkadaşlar. Arkadaşlar, Tekel… Ne istediniz Tekelden? Yedi yıldır özelleştirmeye aldınız, buraya bir tek çivi çakmadınız, virane yaptınız, virane, ama o işçiler sağ olsun ki, o işçiler, oranın -o eski makinelerle- virane olmaması için elinden gelen her şeyi yaptılar. Göz göre göre, yedi yıldır -hepiniz işletmecisiniz- tek çivi çakılmayan ve çok eski makinelerle üretim yapan bir kurumdan verim alır mısınız arkadaşlar? Kurumlar yaşar, insanlar gibidir, ama siz, bilerek, bilinçli, yedi yıldır bir tek çivi çakmadınız. Tekelin katili Özelleştirme İdaresidir. Hiç, sanki Tekel atmış, “Aman biz bunu başımızdan atalım.” mantığıyla baktı, ülkenin millî değerlerini yok etti arkadaşlar.

“4/C” dediniz. Demin Tokat Milletvekilim sordu. Herkes 4/C’lilerin başına ne geldiğini biliyor. 4/C’lileri yok ettiniz. Greyder operatörünü aldınız, bir okula temizlikçi olarak verdiniz. 4/C’de… Tekel işçileri bugün fabrikalarından çıkmıyor. O arkadaşlarım ekmeğine sahip çıkıyor, ama Tekeli göz göre göre… Bir şekilde sigara yasağı getirdiniz. Şimdi getirin, o zaman niye getirdiniz? “Türkiye’de sigara yasağı geldi.” dediler, Tekelde fiyatı aşağı çektiler arkadaşlar. Silahı ayağınıza sıktınız. Sattıktan sonra niye getirmediniz? Önce sigara yasağı getirdiniz, sonra Tekeli sattınız.

Arkadaşlar, Tekel Türkiye’nin bir millî değeridir. Bir kez daha uyarıyoruz: Burada çalışan arkadaşlarımız ve binlerce, milyonlarca tütün üreticisi… Arkadaşlar, yabancı şirket geldiği zaman Bitlis, Adana ve Malatya fabrikaları anında kapatılacaktır, bunu burada söylüyorum, yazın tutanaklara. İstanbul’daki Cevizli Fabrikasının arazisi çok kıymetli, “burada üretim yapılmaz.” diyecekler, onu da yok edecekler. Sayın Milletvekilim, bir Tokat’la Samsun kalacak şimdilik, beş sene sonra da Türkiye’den bir gram tütün almayacaklar. “Türk tütünü bizim yabancı sigaraların damak tadına uygun değil.” diyecekler ve üretim yapılmayacak. Ben bunu söylüyorum. İnşallah bir gün -beş yıl değil dört yıl sonra- burada bunları tutanaklardan size okuyacağım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Tekel Türkiye’nin bir değeridir. Sizden ekmek istedi, su istemedi, ama ne su verdiniz ne ekmek verdiniz, yok ettiniz. Bugüne kadar yaşadıysa oradaki işçi kardeşlerimizin aşırı duyarlılığıyla yaşamıştır, yoksa Özelleştirme İdaresi Tekeli yok etmek üzere yola çıkmıştır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

1’inci madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan.

Buyurunuz Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; yüce Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Ben, tabii bu tasarı üzerine çok şey söylemeyi isterdim ama gerek Milliyetçi Hareket Partisinden saygıdeğer milletvekilimiz, gerekse Cumhuriyet Halk Partisinden kürsüye gelen arkadaşımıza bir cevap olacak şeklinde değil de geçmişin değerlendirilmesini bugüne bıraktığım için değil, ama rakamların bir dili olduğunu ifade etmek istiyorum.

Sandığın sonucunu ikide bir bu Meclis kürsüsünden “Çoğunluğa dayalı bir tahakküm.” diye nitelendirirsiniz, rakamların sonucunu “TÜİK’in” veya “başka kurumların yanıltıcı ifadeleri” diye değerlendirirsiniz, millete rakamları böyle gösterirsiniz, ondan sonra da bize cevap hakkı doğduğu zaman da her seferinde çıkıp, bunu milletin önünde, bizi bu şekilde ifadeyle cevap vermeye zorlarsınız.

Şimdi, unutulmaması gereken bir konu var: Değerli milletvekilleri, enflasyonun yüzde 40’lardan yüzde 9’lara geldiğinde memur maaşlarının da nereden nereye geldiğini hepiniz iyi biliyorsunuz.

Şimdi, arkadaşlarımız ifade ettiler: Efendim, geçmişte memur maaşlarını ödemekte bile zorlandığınız bir dönemde ithal bakan getirdiniz ve ülkenin ekonomisini nereden nereye getirdiğinizi hep beraber yaşamış olduk, görmüş olduk.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Niye değiştirmediniz o dönemde alınan kararları? O dönemde çıkan kanunları niye değiştirmediniz?

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Değerli Arkadaşım, memurlara bir şey verilmediğini ifade ettiniz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Memur maaşı o dönemde…

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Memurun 13,5 katrilyon alacağı olan Tasarruf Teşvik Fonu’nu kim ödedi? Sorarım size, kim ödedi arkadaşlar?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Devlet ödedi, devlet.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Babanın cebinden mi ödendi? Sen mi ödedin? Devlet ödedi.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Lütfen… Devlet ödedi onları.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Saygıdeğer Milletvekilim, sizi sükûnete davet ediyorum.

Bunu ödeme, elbette ki Hükûmetin hazinesi ve AK Parti Hükûmetinin dirayetiyle olmuştur.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Hükûmetin hazinesi olmaz, devletin hazinesi olur.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, temsil tazminatının dışında görev tazminatı ifade edildi bu 357 sayılı Kanun Hükümdeki Kararname’yle. Fakat “denge tazminatı” adı altında, beş yıldan az çalışan memurlara da bu Hükûmet eliyle ödemeler gerçekleştirildi. Görev tazminatının ücretliler arasındaki farklılıkların giderilmesi amacından uzaklaşması, yetkili sendikalarla yapılan toplu görüşmelerde görev tazminatında öngörülenlerin aksine aynı unvanlı personelin hizmet yılı itibarıyla ücretleri arasındaki yelpazenin daraltılması yönündeki taleplerin öne çıkması ve “düşük maaş alana daha yüksek artış yapılması” yönünde Hükûmetimizce izlenen yeni ücret politikaları sonucu bu tazminatın yerine başka düzenlemeler yapılmış…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Karıncadan bile daha yavaş.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – …ve mali imkânlar çerçevesinde ayrıca tüm personele görev tazminatı verilmesi imkânı kalmamışken Danıştay İdari Dava Daireleri bu kararı vermiştir.

Burada özellikle hatırlatılması gereken husus, yürürlükten kaldırılması öngörülen hükme dayanılarak henüz kimseye görev tazminatı ödenmiş veya ödenmesine karar verilmiş olmamasıdır. Yani, anılan hükmün yürürlükten kaldırılmasıyla, hiçbir memurun hâlen almakta olduğu bir ödemesinin ortadan kaldırılması söz konusu olmayacaktır. Ayrıca, anılan hükmün de 2002 tarihinde yürürlüğe girmiş olması nedeniyle, yürürlükten kaldırılmasına ilişkin düzenlemenin de bu tarihten geçerli olmak üzere yürürlüğe girmesi ve bu konuda yaşanabilecek ihtilafların sona erdirilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir. Yani tasarı, bu nedenden dolayıdır ki kimsenin hakkını gasbeden bir tasarı değildir. Sadece, denge tazminatı göz önünde bulundurularak yeni bir düzenlemeye kanuni zorunluluk neticesinde gidilmiştir.

Bu nedenle, tasarının kısa zamanda kanunlaşmasını ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zeydan.

1’inci madde üzerine…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, Sayın Hatip, üzerinde konuşacağı madde üzerinde konuşmak yerine, güya, bir mukayese -ihtiyaç olmadığı hâlde- yapıyormuş gibi göstererek, üyesi bulunduğum 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin icraatlarını Genel Kurula ve kamuoyuna yanlış intikal ettirmiştir. 69’uncu maddeye göre, sadece konuştuğu cümlelerle ilgili, söz isteyerek düzeltmek istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz, bir dakika süre veriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Kürsüden lütfen. Çok kısa düzeltiniz.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın konuşmasında 57’nci Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 29 Mayıs 1999’da kurulan 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti görevi aldığında, Sayın Maliye Bakanımızın görevini deruhte eden Sayın Sümer Oral, Plan ve Bütçe Komisyonuna sunduğu bütçe taslağında, toplanacak her 100 liralık vergiye karşılık 107 lira borç faizi ödemek zorunda olan bir hükûmetin kurulduğu ve o hükûmetin bakanı olarak Plan Bütçeye ve Genel Kurula hitap etmiştir. O hükûmet göreve başladığında, enflasyon yüzde 78’di. Hükûmetin görevi bırakma noktasında yüzde 28’lere indirilmiş olan enflasyonun seviyesi konusunda ekonomistler “Bu ani frene basma doğru değil, uygun değil.” feryadını kopardıklarında, Hükûmet kendi eliyle yüzde 28’e düşmüş olan enflasyonu yüzde 33’e çekmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayınız sözünüzü.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Dolayısıyla, yüzde 33’lük enflasyona nereden gelindiğini görmemezlikten gelerek burada mukayese yaparsanız, bu, ne ahlaki olur ne vicdani olur ne doğru olur. Türkiye’miz, gerçekten, sıkıntılı, badireli günlerden geçmiştir. Cumhuriyet tarihinin iki büyük krizinin üstüne asrın felaketini -Allah bir daha göstermesin- hep beraber yaşadık. Bu ülke bizim. Dolayısıyla, doğru icraat yapalım, siz de doğru icraat yapın ve oyunuz yüzde 67’ye çıksın. Bunu biz kıskanmayız, ama her defasında kasten, kötü yönetimle Türkiye’yi o noktalara getirmişiz gibi ithamlarda bulunursanız Sayın Milletvekilim, bu, ne hakla ne adaletle ne vicdanla ne de siyaset ahlakıyla bağdaşır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Madem sizin arkadaşınızdı, ben ona cevap verdim Sayın Milletvekilim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akcan.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

3.- 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde şahsı adına başka söz isteyen yok ise…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Var Sayın Başkanım, ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 108 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Bugün bana, bir zarf içinde, vatandaşın birisi böyle bir fotoğraf göndermiş. Medrese gibi, 21’inci yüzyılda Türkiye’de bir lise.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Eskidi o resim, eskidi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Öğretmen ortaya oturmuş, ayakkabılarını çıkarmışlar “Haydi üniversiteye!” diyor. Çıkardığınız türban kanunu çıkarsa üniversiteler işte bu duruma gelecek, onu belirteyim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Geç onu geç, ne kadar provokatör olduğunu biliyoruz, geç!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, o kadar acayip, o kadar doğru olmayan fikirler burada söyleniyor ki… Hakikaten biraz hukuk nosyonu olan veya bir milletvekili seviyesinde olan insanlar bunları nasıl söylüyorlar burada?

Şimdi, burada az önce konuşuldu, burada dediler ki: “Efendim, görev tazminatı şimdiye kadar kimseye verilmedi, 2001 tarihinde bu Kanun Hükmünde Kararname, bir yetki kanunu çıktı, Bakanlar Kuruluna böyle bir yetki verdi, bu yetkiye istinaden de beş yıldan fazla hizmeti olan memurlara görev tazminatı verilmesi ilkesi kabul edildi.”

Şimdi, aslında bu Hükûmet 2002 yılının sonunda göreve geldiği zaman, eğer bu Kanun Hükmünde Kararname’yi yürütmeyecek idiyse, uygulamayacak idiyse o tarihte bunu kaldırması lazımdı, kaldırmadı. Kaldırmayınca, tabii memurlar gitti “Ey Hükûmet, bana bu hakkımı ver.” dedi, arkasından Danıştaya gidildi. Danıştay 11. Dairesi tabii başlangıçta bu konuyu reddetti. Ama, son İdari Dava Daireleri Kurulu, başvuran memuru haklı gördü ve “Ey Hükûmet, yetki kanununa istinaden çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname’ye istinaden, sen, kamu görevlilerine, beş yıldan fazla hizmeti olan ve makam tazminatları almayan kişilere bu tazminatı vermek zorundasın.” dedi. Sordum biraz önce Hükûmete, kaç tane dava var? Şimdi, bu kanunu çıkarsanız ne olacak? Yani, ortada memurların iktisap hakkı doğmuş, müktesep hakkı doğmuş. Siz geçmişe şamil olarak bu kanunu ortadan kaldırdığınız zaman, şu anda her idari eylem ve işlem, yürürlükte bulunan, o işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan kanunlara göre değerlendirilir ve yargı buna göre karar verecek. Yani, bence sizin Hükûmetiniz sizi boşuna yoruyor. Bu gidecek… Kamu görevlileri, dava zaman aşımı geçmemiş kişiler bu davayı açacaklar, kazanacaklar.

Şimdi, öyle acayip bir kamu personeli sistemini getirdiniz ki sayın milletvekilleri, 4/B, 4/C… Şimdi, hemşire geliyor, ebe geliyor, öğretmen geliyor; “Yahu kardeşim, ben evlendim.” diyor. Türkiye’de bir aile birliği sistemini korumak zorundayız. “Yok, hayır, aile birliğini senin için uygulamam.” diyor. Kanun önünde eşitlik ilkesi var, hani Anayasa’da değiştirdiniz ya, kanun önünde eşitlik ilkesi. Peki, bu insanların aile birliğini niye temin etmiyorsunuz? Personel sistemi böyle allak bullak edilir mi? Bir öğretmen var, 500 milyon alıyor, birisi 1.500 alıyor. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Öğretmen öğretmendir, ebe ebedir, hemşire hemşiredir. Bunlara uygun olarak bir personel düzenlemesini yapın. Seçimlerden önce polislere söz verdiniz, dediniz ki: “Size 400 milyon lira para vereceğiz.” E verin. Niye o insanları kandırıyorsunuz, niye vermiyorsunuz? Yani, ya yapacağınız şeyi söyleyin ya da söylemeyin.

Bir gün maymuna bir şeftali vermişler. Şeftaliyi önce almış arkasına götürmüş, ondan sonra yemiş. “Niye şeftaliyi arkasına götürdün?” demiş. “Vallahi geçen gün bir şeftali yuttum da çekirdeğini çıkaramadım. Çekirdeğini çıkaramayacağım şeftaliyi yutmamak için, yememek için arkama tuttum.” demiş. Şimdi, bunların hepsi sizlere bir ders olsun.

Bakın, bir bütçe yaptınız, memura yüzde 4 verdiniz, Çankaya’ya yüzde 64 verdiniz. Böyle… Sizin adaletiniz bu, arkadaşlar. Memura yüzde 2 artı 2, Çankaya’ya yüzde 64! Böyle bir anlayış, böyle adalet sistemi olabilir mi? O bakımdan…

Bekçiler… Geçen dönemde çıkarmışsınız, bekçilerin durumunun düzeltilmesi için kanun da çıkmış, Çankaya da veto etmiş, gelmiş. Burada, yedi aydır bu Parlamento çalışıyor, niye bunları getirmiyorsunuz? Yok, ille onları getirmeyeceğiz, ama kamu görevlilerinin kazandığı müktesep hakları vermeyeceğiz. Nasıl vermeyeceksin? Burası hukuk devleti. Hukuk devletinde, sen, nasıl vermemezlik yaparsınız?

Biraz önce, tabii, MHP’nin getirdiği, bu, yerel yönetimlerle ilgili yasanın gündeme alınması konusundaki araştırma önergesi konuşuldu. Sizin arkadaşınız diyor ki: “Evvela kanunu çıkaralım, ondan sonra araştırma önergesini yapalım.” Yahu, zaten mevcut kanunda, 5393 sayılı Kanun’da diyor ki: “2 bin nüfustan az olan belediyelerde, eğer belediyelik vasfını kaybetmişse, Danıştayın da görüşü alınmak suretiyle belediyelikten çıkarılır.” Kanun zaten yürürlükte. Ee, şimdi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam efendim.

Danıştayı bu konuda niye ortadan çıkarmak istiyorsunuz?

Yargıdan rahatsızsınız arkadaşlar, yargıdan rahatsızsınız. Yahu, yargı dediğiniz, yıllarca o görevi yapmış, hak ve adalet duygusunu en yüksek seviyede vicdanlarında teşekkül etmiş insanlardır. Şimdi, siz bir kanunla, bin tane belediyenin durumunu nasıl çözebilirsiniz? Çözemezsiniz ki. Her belediyenin kendine özgü birtakım davranışları var. Bugün bana birisi geldi, 12 nüfusla kaybediyor ama diyor, işte “biz gittik” diyor “köyde tespit ettik; nüfus sayımı sırasında 35 tane kişiyi kaydetmemişler.”

Şimdi, işte bunlar, eğer 5393 sayılı Kanun’a göre Danıştayın görüşü alınmak suretiyle belediyelerin tüzel kişiliğini düşürme sistemine giderseniz, yargı konuyu inceler; böyle, kanunla bunlar halledilmez. Siz, bin tane kişiyle bir kanunu hallettiğiniz zaman, o kanun çıkmaza düşürür. İşte, türbanda başınıza gelen olay olduğu gibi. Yani, kanun çıkaralım mı çıkarmayalım mı? Çıkarsanız da… Çıkarmadığınız zaman, zaten mevcut hukuk sistemi o durumda. O itibarla, getirdiğiniz düzenlemeler gerçekten Türkiye’nin gerçeklerine uygun değil.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, şimdi 1’inci madde üzerine soru-cevap işlemine geçiyorum, on dakika süre ile.

Sayın Doğru, Sayın Sipahi, Sayın Çalış ve Sayın Cengiz söz istemişlerdir, sırayla söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Bilindiği gibi belediyelere nüfus sayısına göre ödenek verilmektedir. Elektronik ortamdaki nüfus sayımından sonra uygulaması 31/12/2007 tarihi itibarıyla bu nüfus sayımına göre veriliyor ancak nüfus sayısının da düşmüş olduğu belediyeler vardır. Örneğin Tokat’ın Reşadiye ilçesi 26 bin nüfustan 8.200 nüfusa düşmüştür. 8.200 nüfusa düşmesinin sebeplerinden bir tanesine de on dört tane belediye olması ve belediyelerin nüfus sayımı esnasında da oradaki insanların kendi köylerine gitmiş olmasıdır. Tabii, buna bağlı olarak, yani 26 bin nüfusa bağlı olarak, 29 tanesi memur ve 128 tanesi de geçici işçi olmak üzere 137 kişi çalışıyordu. Geçici işçilerin kadroya geçirilmesiyle beraber şu anda 137 tane orada çalışan insan vardır. Ancak, tabii, nüfusun düşmesine bağlı olarak da şu anda belediyemiz, yani oranın belediyesi, bırakın normal maaşlarını sigorta primlerini ödeyemiyor, hatta çeşitli şeyleri ödeyemez pozisyona gelmiştir. Bundan dolayı da oradaki belediyeler büyük sıkıntı içerisinde kalmışlardır. Acaba bu 137 personeli ne yapacaksınız veyahut da bu belediyelere herhangi bir iyileştirme yapılıp da onların mali durumu düzeltilebilecek mi?

Teşekkür ederim, sorum buydu.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Sipahi… Yok.

Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Tekelin satışıyla basına yansıyan haberlere göre Tekel çalışanlarının önceki özelleştirme mağdurlarına göre daha iyi şartlarda olacağı görülmektedir. Özelleştirme mağduru 4/C çalışanları bizlere sormaktadırlar: Sayın Bakanımıza sorar mısınız, gerçekten Tekel çalışanlarının özelleştirmeden sonra durumları bizden iyi olacak mı? Bizim durumumuz böyle mi devam edecek? Arada fark olacaksa bu bir ayrımcılık olmayacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, ben de memur, müdür ve belediye başkanlığından Meclise gelen bir arkadaşınızım. Özellikle memurlarda görülen farklı ücret uygulamaları dikkati çekmekte. Özellikle işçiler bir tarafa bırakıldığında genel idare hizmetleri sınıfı, yardımcı hizmetler sınıfı, sağlık hizmetleri, teknik hizmetleri sınıfı şeklinde ayrılarak devlet memurlarına ücret ödenmektedir. Bugün -özellikle işçiler bakımından- 4/C’ye ittiğimiz bu işçiler 450 YTL civarında maaş almakta ve bu memur statüsündeki arkadaşlarla birlikte, Türkiye İstatistik Kurumunun açıklamış olduğu açlık ve yoksulluk sınırı altında kalmaktadır. Hem memur, hatta müdür maaşları bile bu istatistik değerlerinin altında kalmaktadır. Gerçekten, bu zamana kadar “enflasyon düzeyinde artış verdiğimiz” diye iddia edilen bu devlet ve kamu kesiminde çalışanlarımız zor durumda kalmış ve şu ana kadar tespit ettiğimiz bütün devlet memurları bütün bankalara da borçlanmıştır.

Gerçekten, şu andaki reel değerler üzerinden baktığımızda yeni bir memur reformu -ücret konusunda- gerektiğine inanıyorum. Özellikle bu konuşmalardan sonra Türkiye İstatistik Kurumunun hazırlamış olduğu bu veriler ışığı altında devlet memurlarımızın ve kamu çalışanlarının maaşlarında günümüze bir entegrasyon veya uyarlama, günümüz reel değerlerine doğru çekiş düşünülüyor mu, böyle bir şey düşünür müyüz veya böyle bir düşünceye doğru bir çalışmamız var mıdır? Bu konuda kamuyu ve memurlarımızı aydınlatırsak, buradan müjde verebilirsek, onları da düşünürsek çok memnun kalacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Buyurunuz Sayın Bakan…

Sayın Bakan, buyurunuz…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakan soruları dinlemedi ki cevap versin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Dinledim, dinledim, hiç merak etme.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru, nüfus sayımında azalan yerler var, yeni, adrese dayalı nüfus sayımında, bu belediyelerin şimdi gelirleri de buna göre azaldı, “Bu belediyelerin durumu ne olacak” diye soruyor.

Evet, doğru, bu adrese dayalı nüfus sayımında birçok yerde Türkiye’de nüfus az çıktı, yani daha önce bilinen nüfustan daha az çıktı nüfus fakat bunun karşılığında, bazı yerlerde de nüfus fazla çıktı. Dolayısıyla, biz, şimdi, eski dağılımı yapsak, “bizim nüfusumuz arttı, niye bizim gelirimiz artmadı” diyecekler.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Personel ne olacak?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim, azalanlar oluyor; bu sefer, “bizim daha önce daha fazlaydı gelirimiz, niye azaldı” deniyor. Ama bu durum… Tabii, gerçeklere göre hareket etmek mecburiyetimiz var. Dağılımlar o şekilde yapıyor.

Çok yakında Belediye Gelirleri Kanunu gelecek. Bu Belediye Gelirleri Kanunu’nda -hemen hemen- birçok belediyemizin gelirlerinde önemli artışlar sağlanacak. Orada bu bazı kayıplar da yeni artışlarla telafi edilecek ve daha iyi bir duruma gelecek belediyelerimiz, diğer mahallî idareler de…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Efendim, personel demiştim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Maaş vermiyor, 100 lira veriyor, 100 lira…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nüfusa göre tahsis edilen personel kadroları var. Şimdi nüfus düşünce bu personeli ne yapacaksınız, nereye taşıyacaksınız?

REŞAT DOĞRU (Tokat) – 26 bin nüfus 8 bine düştü…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Soru olarak değil, bir sorun bu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, tabii, daha önce alınan personelle… Maalesef, fazla personel alınmış. Bunları bütün belediyeler biliyor ve baktığınız zaman da, olması gerekenle, olan arasında da farklar var. Bunları tabii azaltması lazım belediyelerin. Ama azaltması için de onlara tazminat ödemesi lazım. O da bir mali yükümlülük. Bütün bunları nazarı itibara alarak şu anda bizim Bayındırlık Bakanlığı da -İller Bankası ona bağlı olması hasebiyle- bir çalışma yapıyor, İçişleri Bakanlığı aynı şekilde yapıyor. Ama, Belediye Gelirleri Kanunu’nda -buraya geldiği zaman- bütün bunlar ortaya çıkacak, tahmin ediyorum bu sıkıntılar giderilecek diye düşünüyorum.

Sayın Çalış “Tekelin çalışanlarının durumu ne olacak?” ve “Tekelin çalışanlarının durumu eskiden özelleştirilmiş yerlere göre daha iyi olursa, eski çalışanlar, bizim durumumuz, aradaki fark, adaletsizlik nasıl telafi edilecek?” onu soruyorlar.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz özelleştirmelerde şu var: Şimdi, bu Tekelle ilgili çok şeyler söyleniyor, ama birçoğu da doğru değil söylenenlerin. Ama, şimdi, kanun başka bir kanun olduğu için fazla şey yapmak istemedim, cevap vermek falan da istemedim. Ama, şu var: Tekel’in özelleştirilmesinden dolayı bizim orada çalışan işçilerimizin işsiz kalmaması, mağdur olmaması için her türlü çalışmayı yapıyoruz: Tahmin ediyorum ki orada bir işçi mağdur olmayacak. Çünkü, yaprak işleme var daha devletin elinde, bir kısımlar Tekelin elindeki özelleşmemiş olan yerlere kaydırılabilir, bir kısımları orada çalışacaklar zaten, devam edecekler ve ben tahmin ediyorum ki oradaki üretim de artacak. Ve bizim tabii özelleştirme yaparken esasında biz kimseyi mağdur etmedik özelleştirmeden. Özelleştirme mağduru yok. Neden? Bir yerde özelleştirildiği zaman söyleniyor, diyor ki: “Sana şu kadar tazminat.” Bir işçi normal olarak işinden çıkarken ne tazminat veriliyor, o tazminatın çok daha fazlasını veriyoruz biz. Kıdem tazminatı veriyor, ihbar tazminatı veriyoruz, diğer tazminatları veriyoruz ve o aldığı paralarla zaten kendilerine iş kuran birçok kimse var. Hatta bazı özelleştirmelerimizde öyle şeyler oldu ki, “Gelin çalışın.” dedik, çalışmadılar. Yeni alanlar “Gelin aynı parayı vereceğiz, aynı şekilde çalışın…”, “Yok, biz çalışmayız.” dediler.

Şimdi, bunlar verildiğinde, tekrar artık bütün haklarını almış bir vaziyetteler. Hakları aldıktan sonra her şey tamam, güzel… Ayrıca isteyenlere tekrar bir iş verdik. Ama o iş de tabii güllük gülistanlık bir iş değil, şuralarda şuralarda çalışırsanız... Geçici 4/C diye bir şey çıktı, 4/C’den ayrıca onlara bir iş daha verildi.

Şimdi, o, bizim zamanımızda verilmiyordu, bizden önce verilmiyordu. Bizim zamanımızda getirdik, ilaveten bir hak gibi verdik. Şimdi o hakkı alınınca, sanki hiç alacağını almamış, hiç tazminatını almamış gibi, tekrar ilaveten vermiş olduğumuz bu işi hak olarak kabul edip daha fazlasını isteme durumu ortaya çıkıyor ki, bu da mümkün değil.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, Özelleştirme Kanunu’nda var bu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani bir kimseye o zaman ya tazminatını verirsiniz veyahut tazminatını vermezsin, o parayı vermezsin… Şimdi, tabii, bizden, hazineden trilyonlarla para çıkıyor bununla ilgili olarak. O zaman vermezsiniz… Falan işte devam edersiniz dedik. Hem tazminatını veren… Ayrılan bir işçi oluyor, tazminatını çok çok fazla alıyor, ayrıca bir iş, tekrar… Dediğim gibi, 4/C bizim Hükûmetimiz zamanında çıktı, onlara verdik, çalışanlar da var onlardan. Şimdi, onlar artık bunu… Yani, esas bir hakmış gibi ilaveten buna tekrar düzeltmeler getirin, bunu bize… Hiçbirisi yani şey olarak gelmedi buraya.

BAŞKAN – Sayın Bakan süremiz doldu, lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hay hay.

Bir de Sayın Cengiz’in memurların durumuyla ilgili olarak sorusu vardı. Memurlarla ilgili olarak da biz daha iyi özlük hakları getirebilmek için şu anda bir paket üzerinde çalışıyoruz. Onu da zamanı gelince arz edeceğiz.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun 15/01/2002 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz yok.

Bir önerge var. Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 108 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

 

Kamer Genç

Harun Öztürk

Recai Birgün

 

Tunceli

İzmir

İzmir

 

R. Kerim Özkan

 

Rahmi Güner

 

Burdur

 

Ordu

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeniz hakkında konuşmak istiyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.

BAŞKAN –Sayın Genç, buyurunuz.

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 108 sıra sayılı yasanın 2’nci maddesinde verdiğim bir önerge üzerinde söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Bu Kanun 15/01/2002 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girer.” diyor. Bugün 2008, aşağı yukarı altı sene önceki bir tarihle yürürlüğe sokuyorsunuz. Bu kanunu o şekilde yürürlüğe sokmanın bir anlamı yok ki, çünkü müktesebatları siz kanunla kaldıramazsınız. Bu kanun, yani kanun hükmünde kararname beş yıldan fazla kıdemi olan memurlara görev tazminatının verilmesi konusundaki hüküm o tarihten itibaren geçerlidir.

Hükûmet uyumuş uyumuş, bunları ne uygulamış ne bu tazminatı vermiş, ama kamu görevlileri gidip de dava açınca ve dava da Danıştay İdari Davaları Kurulu tarafından kabul edilince, efendim, neye uğradığına şaşırmış ve hiç de hoş olmayan, aslında tabii, hoş olmadığı gibi, daha başka şekilde nitelenmesi gereken bir gerekçeyle “Efendim, bu beş yıldan fazla çalışan memurların, işte, tazminatlarını ödersek, 3,5 katrilyon lira devlet maliyesine bir yük getiririz, bu, kamu mali dengesini bozar.”

Ben soruyorum sana Sayın Bakan: Sen, bir mükellefin 3,5 milyar dolarlık vergisini Merkezî Uzlaşma Komisyonunda bir anda silmedin mi? Yani, sen ecnebi bir kişinin 3,5 milyar dolarlık vergi borcunu yasalara aykırı olarak, kendi keyfinle bu Merkezî Uzlaşma Komisyonunda siliyorsun, 3 milyon kamu görevlisine, işte, bir miktarı 1,5’u emekli, 1,5’u da çalışan kamu görevlisine “Ben 3,5 katrilyon lira para verirsem mali dengeyi bozarım.” Böyle ilkel bir mantık olur mu sayın milletvekilleri! Yani, siz, eğer devletin parasını, vergilerini sağlıklı toplasanız, vergi kaçakçılarının üzerine gitseniz, vergi denetimini yapsanız, ondan sonra bu vergileri doğru dürüst tanıtsanız, kamu görevlileri bugünkü sefalet aylığıyla çalışmak zorunda kalır mı? Hayır kalmaz. Sizin amacınız, bu AKP İktidarının bir amacı var: “Acaba, ben ihaleleri nasıl alırım, nasıl kâr ederim; efendim benim yandaşlarımın, vergi kaçakçılarının nasıl üzerine gitmem, vergi denetimini kaldırırım…“Böyle bir anlayışla zaten siz Türkiye’yi, ekonomik yönetimini de çöküntüye götürmüşsünüz.

SONER AKSOY (Kütahya) – Saçmalama!

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, kaç senedir kimin hesaplarını inceliyor? İşte, burada, Maliye Bakanının, Başbakanın, bakanların ticaretle uğraşan çocuklarının hangi hesapları inceleniyor? Buyursunlar, söylesinler, desinler ki, biz şu çocuklarımızın defterlerini, hesaplarını incelettik. Şimdi, bunlar devlete doğru dürüst vergi verir mi arkadaşlar? Vergi affı getirdiniz, vergi affında o kadar mantıksız bir karar getirdiniz ki, bunu defalarca söyleyeceğim, diyorsunuz ki: “Kesinleşmiş ihtilaflar, uzlaşma konusu dışındadır.” “Kesinleşme” nedir diyorsunuz, kesinleşme, mahkeme kararının taraflardan birisine tebliğ edilmesidir. Yani Danıştay sekiz ay önce karar vermiş, ama karar bugün daha tebliğ edilmemiş. Ne edecek gidecek mükellef: “Yahu kardeş, 100 trilyon lira mahkeme, Danıştay kararıyla alacağım kesinleşti, devlet alacağı, gel kırışalım.” diyecek. Herkes bunu demez ama, insanlara böyle suistimal yapma olanağını sağlıyorsunuz. Böyle bir yönetim en ilkel memleketlerde olmaz, en ilkel meclislerden geçmez değerli milletvekilleri. Bunları niye söylüyorum? Ben de söylemekten üzülüyorum. Ama, devlet ciddi yönetilmiyor. Devleti ciddi yönetmediğiniz için, devletin kaynaklarını har vurup harman savurduğunuz için, soygun alıp yürüdüğü için, ihaleler usullerine göre yapılmadığı için, ondan sonra bu yollarla devletin kesesine girmesi gereken paralar birtakım yandaşların kesesine giriyor, ondan sonra da memura üç beş kuruşluk maaş vermekten çekiniyorsunuz.

Bugün memurun aldığı maaş sefalet maaşıdır. Bugün memur aldığı maaşla geçinemiyor, çocuklarını okutamıyor, herkes şikâyet içinde, siz diyorsunuz ki: “Çok iyi.” Getirin düzeltin memurların durumunu, “Düzelteceğiz.” diyorsunuz. Düzeltecekseniz ne zaman düzelteceksiniz? Hadi onu söyleyin bakalım: “Yahu şu tarihte şu memurların durumunu düzelteceğiz.” deyin. Getir! Kan mı tutmuş sizi yani bir kanun getirmekten! Getirin işte.

Şimdi, böyle, sekiz sene önceye şamil olmak üzere, geçmişe şamil olmak üzere kanun çıkaramazsınız, yürürlüğe sokamazsınız, müktesep hakları vatandaşın elinden alamazsınız. Bu, hukuka da aykırı, müktesep haklara aykırı, hukukun genel ilkelerine de aykırı. Bakalım hukukun genel ilkelerinden dem vuran kişiler yukarıda bu kanunu -madem hukukun genel ilkelerini biliyorsa- veto mu edecekler yoksa onaylayacaklar mı, onu da göreceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, onun için, burada yapılacak şey: “Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.” Şu anda o kanun hükmünde kararnamelerin yürürlüğe girmesi nedeniyle, devlette alacağı olan kişiler mahkemelere dava açmışlardır. Bu kanun çıktığı zaman zaten o davaları yok sayamazsınız, o davaları hak eden eder. Ama, şimdi orada usulsüz bir şey de var. Yani kimileri gitmiş mahkemeye dava açmış, hakkını alıyor, ötekisi gitmemiş açmamış, ona hak vermiyorsunuz. Bu da adaletsiz. Ama, tabii sizin iktidar anlayışınızda adaletsizlik temel ilke. Onun için, onu size fazla görmüyorum ama hakikaten bu kanun bu hâliyle, yani mevcut… Bugüne kadar, ben 80’den beri Parlamentoda görev yapan bir insan olarak, daha böyle, altı yıl geçmişe şamil olarak ve müktesep hakları ortadan kaldıracak iddiasıyla kanunun yürürlüğe girdiğini görmedim. Bu, tabii sizi marifetiniz. Benim önergemin amacı budur, bunun metinden çıkarılması.

Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

Buyurunuz Sayın Cengiz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, biraz önce 4/C’lerle ilgili bazı açıklamalarda bulundunuz ama 18 bin civarında mağduriyet var. Bunlar on iki ay çalışmamakta, on ay çalışmaktadır ve bunların ayda almış olduğu 560 milyon civarında bir para vardır. İki ay da çalışmadığından dolayı alamadığından tabii ki bu ücretler çok aşağı çekilmektedir. Bu 18 bin civarındaki mağduriyete, özelleştirmeden de yeni 4/C’ler eklendiğinde gelecekte bizleri bayağı bir sıkıntı beklemektedir.

Şimdi, burada bizleri ziyaret eden arkadaşlarımız, özellikle izin alamadıkları, sağlık problemlerinde yeterince kurumlardan destek alamadıkları ve aynı zamanda, bir iş güvencesine kavuşamadıklarını dile getiriyorlar. Bu 4/C’lerin, özellikle belediyelerde ve diğer kamu kuruluşlarında, seçimden önce işçilerin kadroya alınmasıyla ilgili bir yasa teklifi zatıaliniz tarafından da verilmiş, desteklenmiş ve işçilerimiz kadroya girmişlerdi. Bunlar için tabii bu aynı noktada özendirici olmuş, 4/C’ler de hem kendilerini gelecekte güvence altında hem de daha iyi şartlarda çalışma ve iki ay da boşta kalmalarından dolayı maaş alamamanın sıkıntısını ve evini geçindirememenin sıkıntısını dile getirmektedir. Özellikle bu konuda 4/C kapsamındaki işçilerimiz değişik müesseselere dağıtılmış ve bu müesseselerde de gerekli çalışma ortamını yakalayamamışlardır. Mutlaka bu 4/C’ler için ciddi bir düzenleme, ciddi bir yaklaşım ve bu sıkıntıları giderecek bir formülü bu arkadaşlarımız ve gelecek 4/C’ler beklemekte. Hazırlıklı olmak gerektiğine inanıyorum. Bu konuda bir düzenleme olabilir mi? Var mıdır? Bunların on iki ay çalışabilecekleri bir düzenlemeyi ve daha iyi şartları veya kadro durumunu düşünüyor muyuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu Adana Tekel Fabrikası da özelleştirildi. Şu anda işçiler de fabrikayı terk etmiyorlar. Buradaki işçilerin mağduriyetini nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz? Bu bir.

İkincisi: Adrese dayalı nüfus sistemiyle nüfusu azalan özellikle belde belediye başkanlarımız şu anda çok büyük sıkıntı içerisindeler. Geçmiş dönemde çok yüklü personel alımı yapılmış. Şu anda aynı personelle hem gelen para düşmüş, bir de geçmiş dönemden gelen borçlar şu anda ödeneklerinden yüzde 40 oranında kesiliyor, âdeta belediye başkanlarının eli kolu bağlanmış durumda. Bu yüzde 40 oranını yüzde 20’lere çekmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.

Ben daha önce 4/C ile ilgili olarak geniş açıklamalar yaptım. Sayın Cengiz’in sorularının içerisinde de bu açıklamalarım vardı. Şimdi, 4/C diye bir şey bizim Hükûmetimizden önce yoktu. Bakın, 4/C diye hiçbir şey yoktu. Özelleştirmelerden dolayı…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Özelleştirme de yoktu, fabrikalar da satılmamıştı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, yoktu. Yapamadınız ki! Yani, ondan dolayı yoktu tabii. Yoksa, 1987’den beri özelleştirme var Türkiye’nin gündeminde de, yapanlar oldu, yapamayanlar oldu. Ondan dolayı yoktu.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Siz iyi yapıyorsunuz!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hayır. Bizden önce, mesela, yine aynı şekilde tazminatları verilmişti işçilerin, tamamen çıkarılmışlardı. Yani, hatta bizden önce, 22’inci Dönemde, bu şekilde “Biz özelleştirme mağdurları” diye, koridorlarda birçok insan dolaşıyordu. Yani, Meclis koridorlarında birçok insan dolaşıyordu. Bizden önce yapılmış özelleştirmelerde gayet…

MUHARREM VARLI (Adana) – Tarihini verin Sayın Bakan, tarihini. Hangi tarihte yapılmış?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Biz, 3 Kasım 2002’de seçimlerle geldik, ondan önceki; tarih bu.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, çok eskimiş bir tarih o!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bunları biz aldık. Yani, esasında, hepsi tazminatını almış ve tazminatını kanunlardan dolayı fazla fazla almış kimseler. Gayet normal yani. Ben eskiyi de suçlamıyorum bundan dolayı. Yani, yanlış hareket edildi demiyorum. Normal, bir işçi işten çıkarken hakkı olan tazminatını alır, ayrılır. Ayrıca “Bize tekrar iş ver, tekrar iş ver.” işte, bu 4/C çıktı. “Tekrar iş ver, illa iş ver.” Niye “İş ver?” “Biz, işte -sosyal güvenlik bakımından dediğiniz- o zaman emekliliğimizi dolduralım, primlerimizi ödeyelim rahat rahat, biz biraz daha rahat edelim.” Onlar bakımından biz 4/C’yi getirdik. Bizden önce 4/C falan yoktu, olmaması da gayet normaldi. Bundan dolayı tenkit de etmiyorum yani.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Şartları ne? Şartları iyi değil…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama, şimdi 4/C’yi getirirken, yeni memur alır gibi, yeni işçi alır gibi olmaz, çünkü çalışmış etmiş, tazminatını almış, ayrılmış. Ayrıldıktan sonra, “Yeniden, geçici de olsa alın bizi.” şeklinde talepler oldu. Geçici olarak biz bunları aldık yani geçici kapsamda, 4/C’nin manası oydu. Yani bunları kadroya tekrar almak için -geçici olarak- onlara bir faydamız olsun diye yaptık bunları. Şimdi, o bize geldi tersine döndü “Bunları şimdi kadroya alın.” Olmaz böyle şey yani! Kadroya alınamaz, mümkün değil. Haa, çalışmışlar, etmişler, haklarını fazlasıyla almışlar, 4/C kapsamında da şimdi geçici olarak çalışıyorlar. “Ee, ben şimdi çalıştığım yerden memnun değilim.” Ya, herkese memnun olacağı işi nasıl bulacağız yani? Zaten, birçoğu gelmiyor bunların. Yani gelenler oluyor, gelmeyenler oluyor. “Kusura bakma, aldım paramı, kendi işimi kurarım, ben başka yere gitmem.” diyor. Dediğim gibi, aynı fabrika devam ediyor, onlar çağrıldı fakat gelmediler. Ben bunun şahidiyim, çünkü izliyoruz özelleştirmeden sonrayı da. O bakımdan, 4/C ile ilgili durum budur. Biz zaten Hükûmet olarak bunların hepsini biliyoruz. Yapılacak bir şey varsa da yine bakarız.

Sayın Varlı, belediyelerle ilgili olarak söyledi, daha önce de aynı şekilde sorular sorulmuştu, ben yine cevaplandırdım. Burada belediye gelirleri kanunu gelecek, o konuda İçişleri Bakanımız açıklamalarda bulunacaklar. Zaten, Plan Bütçe Komisyonunda görüşülecek, uzun uzun görüşmeler olacak. Bu konudaki şeyler de orada dile getirilirse daha iyi bir düzenleme yapılır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, bari Maliye Bakanlığının hissesini verin. Aç insanlar, Maliye Bakanlığının yardımını verin. Bakın, insanlar aç, maaş alamıyorlar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bak, Sayın Aslanoğlu, yani çok fazla şey yapıyorsun, böyle vitrine…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Peki, efendim özür diliyorum. Maaş alamayan insanları söylemek suç mu?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yapma.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yapması var mı?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Geldin, burada Tekelle ilgili bir sürü şey söyledin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet, hepsi doğru. Buyurun efendim, tutanaklar orada.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hiçbirisi doğru değil, böyle şey edip gidiyorsunuz. Burada o makineler konuşulurken siz mâni oldunuz, beni konuşturma.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır mâni olmadım efendim. Biz mâni olmadık.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Aç tutanakları da bakın.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bakın efendim, biz hiçbir şeye mâni olmadık.

BAŞKAN – Lütfen, karşılıklı konuşmayınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Öyle, şimdi, tersine geçip de konuşmayın.

Evet, Sayın Başkan çok teşekkür ediyorum. Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunmadan önce, Sayın Genç, oyunun rengini açıklamak üzere söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Genç, aleyhte…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben zaten karşısında olduğumu söyledim, konuşmayacağım. [AK Parti sıralarından alkışlar (!)]

BAŞKAN – Peki efendim.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanın…

BAŞKAN – On beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.

 

Kapanma Saati : 18.53

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 70’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, biraz önceki oturumda Sayın Bakan “Yanlış söylüyorsunuz, siz engel oldunuz.” dedi. 69’a göre söz istiyorum. Grubuma ve bana Sayın Maliye Bakanı…

BAŞKAN – Biliyorsunuz, oturum bitti.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama, ben 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Oturumdan sonra olmaz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama şahsıma ve grubuma "Yanlış bilgi veriyorsunuz." dedi. Ben o konuyu açıklamak istiyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, aynı oturum içinde olur.

Sayın Başkanım, aynı oturumda olur bu, oturum değişti.

BAŞKAN – Biliyorsunuz Sayın Aslanoğlu, aynı oturum içerisinde olurdu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, başka bir maddede grubum adına söz alır açıklarım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Söz al, açıkla.

BAŞKAN – 4’üncü sırada yer alan Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 110 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Elâzığ Milletvekili Necati Çetinkaya söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Çetinkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Elâzığ) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; konuşmalarıma başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

                           

(x) 110 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Devletin niteliklerinin belirlendiği Anayasa’nın 2’nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Devletin demokratik bir devlet olabilmesinin temel şartı, yönetenlerin yönetilenler tarafından serbest ve dürüst seçimlerle belirlenmesidir. Bu anlamda, seçimlerde demokrasinin temel unsuru ve devletin demokratik olma niteliğini belirleyen en önemli öge de budur. Dolayısıyla, vatandaşların seçme hakkı ve özgürlüğü demokratik bir devlet yönetiminin vazgeçilmez şartları arasındadır.

Anayasa’nın 67’nci maddesinde bu hak ve özgürlüğü güvence altına alan ilkeler belirlenmiştir. Bu husus 1995 yılında Anayasa’nın 67’nci maddesine ilave edilirken, o günden bugüne -maalesef- beklenilen gelişme tahakkuk etmemiş ve dolayısıyla, yurt dışında yaşayan ve hiçbir zaman ülkesiyle ilgisini ve alakasını kesmeyen vatandaşlarımız seçme hakkından yoksun bırakılmıştır.

Bakınız, yurt dışında değişik ülkelerde yaşayan 5 milyon 46 bin 749 vatandaşımız vardır ve bunların seçmen sayısı 3 milyon 775 bin 275’tir. En çok vatandaşımızın yaşadığı ülke Almanya’da 2 milyon 700 bin insanımız yaşamakta ve burada seçmen sayısı 1 milyon 900 bindir. Bu kadar yoğun bir seçmen ve nüfus çoğunluğuna sahip olan bir ülkenin vatandaşları 1961’den bu tarafa yurt dışında iş ve aş sahibi olabilmek ve geçimini sağlamak için gurbet illere giderken, ama yıllarca orada kalmasına rağmen, hiçbir zaman ülkesiyle bağlarını koparmamıştır. En ideal vatandaş olma gayreti ve çabası içinde olmuştur ve bu yurt dışındaki vatandaşlarımız işte, bizden bir şey, beklemişlerdir, bir talepleri olmuştur. Her yurt dışına gittiğimiz zaman bizden istedikleri birinci husus, oy kullanma hakkının kendilerine de verilmesidir.

Arkadaşlar, partimin seçim işleri başkanı olarak gittiğim her ülkede gördüğüm husus şudur: Orada bütün ülkelerin vatandaşları yurt dışında rahatlıkla vatandaşlarına oy hakkı vermiş ve seçimler sırasında o ülkeye gitmeden oyunu rahatlıkla kullanabilme imkânını kendisine sağlamıştır. İşte hemen komşumuz olan Bulgaristan’da, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden ayrılıp da 1997’de glasnost ve perestroika ile bağımsızlığına kavuştuktan ve demokratikleştikten sonra, anayasalarını yaptıktan sonra ilk seçimlerden itibaren bugüne kadar -geçtiğimiz, işte geçen yılda yapılan seçilerde, daha önceki seçimlerde- devamlı olarak yurt dışında yaşayan, özellikle yoğun bir şekilde bizde yaşayan o soydaşlarımız, Bulgaristan’da yapılan seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olmuşlardır ve burada sandık kurularak oy kullanmışlardır.

Ama biz büyük ülke olarak… Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir, büyük bir ülkedir. Gel gelelim, şimdiye kadar biz bu hakkı bu insanlarımıza veremedik. Niye veremedik? Geçmişte, ta 1987’den beri bu konuda, değişik zamanlarda kanun tasarı ve teklifleri hazırlanmıştır ve Yüce Meclisimize sunulmuştur fakat bir engel vardı. Bu engel de şu idi: Orada yaşayan insanlarımızın yaşadığı ülkenin şartları ve o ülkenin yetkilileri, bu hususta vatandaşlarımıza bu hakkı vermek istememize rağmen, güvenliğin sağlanamaması dolayısıyla, bunu bahane ederek bu hususta, maalesef bizim taleplerimize müspet bir cevap vermemişlerdir.

İlk olarak geçtiğimiz yıl Almanya’da yapılan seçimler dolayısıyla, Alman İçişleri Bakanı –şu andaki İçişleri Bakanı- bir beyanatta bulundu. Dedi ki: “Biz, Türklere, sandık kurularak, oyunu kullanma hakkını ülkemizde sağlayabiliriz.” Bunun, tabii söylenmesi… Şimdiye kadar Almanya’dan maalesef bu şekilde ciddi, samimi bir cevap alamamıştık. Bunun üzerine, şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’le –o zaman Dışişleri Bakanı idi- bizzat kendisiyle bu konuyu görüştük ve dolayısıyla, bir an önce, yurt dışındaki temsilciliklerimizden, büyükelçiliklerimizden ve konsolosluklarımızdan bu hususta yazılar yazarak bunun bütün ülkelerde nasıl bir yaklaşım içine gireceklerinin kısa zamanda bize bildirilmesinin sağlanması cihetine gidildi ve dolayısıyla bu lazıme yerine getirildi ve onun üzerine, hakikaten, yaklaşımlarında samimi oldukları görüldü ve bunun üzerine 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra, 60’ıncı Hükûmet kurulduktan sonra Sayın Başbakanımız “Bu hususta bir tasarı hazırlanarak kısa zamanda bunun Meclisten geçirilmesi ve dolayısıyla bu vatandaşlarımıza beklenilen bu hakkın tevdi edilmesi bir asli görevimizdir.” dedi ve biz de bu hususta bir çalışmaya koyulduk ve böylelikle bugün önümüze gelen ve yüce Meclisimizde şu anda görüştüğümüz bu kanun tasarısı işte bu şekilde hazırlanmış oldu ve ben inanıyorum ki bu yüce Meclis bu hususta yıllardan beri orada, gurbette yaşayan ve sıla hasreti çeken vatandaşlarımız esas itibarıyla bizden, vatandaşlık haklarının en önemli hususlarından birisi olan oy kullanma hakkının bugün bu yüce Mecliste iktidarıyla muhalefetiyle el ele, gönül birliğiyle hareket edilerek bu tasarının bir an önce yasalaştırılmasını beklemektedir ve şunu bilin ki: Bugün, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın kahir bir ekseriyeti şu anda televizyonlarının başında bu kanunun bir an önce yüce Meclislerinden çıkmasını sabırsızlıkla beklemektedirler ve bizi dinlemektedirler.

MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Tabii, tabii, kaptırılan paralarını da istiyorlar.

ŞENOL BAL (İzmir) – Evet, aynen!

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, onun için, ben diyorum ki işte bu demokrasinin en önemli ilkelerinden biri olan genel oy ilkesi -yaş, kısıtlılık ve özellikle gösterilen bazı resmî görevlilerin dışında- her vatandaşımıza verilmelidir ve mahrum edilmemelidir. İşte şimdiye kadar bu haktan mahrum bırakılan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza, bugün yüce Meclis, bu asli görevini yerine getirerek, siz, göğsünüzü kabarta kabarta, gurur duyarak, ülkenizle gurur duyarak… Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısınız ve işte siz, artık seçme ve seçilme hakkına, yurt dışında oyunuzu kullanarak ülkenizde yapılan genel seçimlerde bu hakka sahip oldunuz, sahip olmalısınız diyerek o hakkı veriyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, ben, burada, bu itibarla, vatandaşların oy kullanma hakkını zorlaştıran her türlü engelin kaldırılması ve vatandaşlarımızın bu hakkının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kullanılmasını sağlayacak tedbirlerin alınmasını bugün bu yüce Meclis burada gerçekleştirecektir.

Değerli arkadaşlar, çeşitli vesilelerle bu konu şimdiye kadar dile getirilmişti ama bugün, bu husus, vatandaşlığın en önemli görevi olan, en önemli vatandaşlık hakkı olan bu hususu gerçekleştirmek, 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisine nasip olmuştur, onun için ben sizleri kutluyorum. Çünkü Anayasa’nın… Biraz önce de ifade ettiğim gibi, ülkemizde iş gücünün başladığı 1961’den bugüne kadar, vatandaşlarımız, en temel hakları olan, vatandaşlık hakkı olan seçimlere katılma hakkından maalesef fiilen mahrum bırakılmıştı.

Değerli arkadaşlar, ancak 1987 senesinde bu hususta, bir kanunda, 298 sayılı seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleriyle ilgili kanunda bir değişiklik yapılarak, gümrük kapılarında oy kullanma hakkı bu vatandaşlarımıza verildi fakat bu derde deva değildi, beklenilen bu değildi. Ama işte biraz önce konuşmamın başında belirttiğim gerekçelerden dolayı zorlanarak bu iş yerine getirilmiş. Ne oluyordu? O sırada yurt içine gelen, yurt dışından ülkesine gelen vatandaşlarımız, gümrük kapılarında, ancak gelebilen vatandaşlarımız bu hakkını kullanabiliyordu. Gelemeyen ne oluyordu? Gelemeyen bu haktan mahrum kalıyordu.

İktidarıyla muhalefetiyle seçim sırasında bizim karşılaştığımız en önemli sorunlardan birisi: İşte yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bize başvurarak gümrük kapılarında bile oy kullanmada bazı sıkıntılar meydana geldi. Neydi o? Çünkü yetmiş beş gün önceden başlanıyordu ve seçim günü saat 17.00’ye kadar bu hak devam ediyordu. Fakat daha önce çalıştığı ülkeden kendi ülkesine, ana yurduna gelen benim vatandaşım tekrar oy kullanmak için eğer o sırada, yani seçim gününden önce, saat 17.00’den önce yurt dışına çıkamıyorsa tekrar dönüp bu hakkını kullanamıyordu. Yetmiş beş gün önceden, seçimlerin oy kullanma süresinin geriye doğru yetmiş beş gün önceden eğer gelmişse tekrar bu hakkı kullanabilmesi, yani oyunu kullanabilmesi için ne yapıyordu? Yapılacak tek şey vardı, gümrük kapısından dışarıya çıkacak ve dolayısıyla o şekilde oyunu kullanacak. Sayısız insanımız, vatandaşımız bize bu hususta bu haktan mahrum edildiği için, ama daha önce ülkesine gelmesine rağmen fakat geri dönemediği için… İşi bitmediği için dönememiş ve dolayısıyla bu hakkı kullanamamıştı. Bu sebepten dolayı değerli arkadaşlar, bu insanlarımız işte bu konuda da büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya kalmıştı.

İşte bunu bertaraf etmenin yolu, bu insanlarımıza orada da, istediği şekilde, bu oy kullanma hakkını sağlamaktı. Bunun için dört esas vazedildi. Tasarıda da, maddelere geçildiğinde de göreceksiniz, dört esas vazedildi:

Birincisi: Sandık esas sistemine göre… Yani o dış temsilciliklerimizde sandık kurulacak ve o dış temsilciliklerimizde kurulan sandıkta Yüksek Seçim Kurulunun kendi hazırlamış olduğu -çünkü yetki Yüksek Seçim Kurulunun- müşterek oy pusulaları oraya gönderilecek. Dolayısıyla, konsolosluklarda veyahut da diğer dış temsilciliklerimizde veyahut da dış temsilciliklerimizden görüş alınarak Yüksek Seçim Kurulu… Çünkü Yüksek Seçim Kurulu -o sandıkların orada kurulmasını- Dışişleri Bakanlığımızın görüşü alınarak ancak bu faaliyeti yürütebiliyor. Orada işte yeteri derecede sandık kurulacak ve dolayısıyla, yetmiş beş gün önceden oy pusulaları oraya gönderilecek ve orada vatandaşlarımız -bu Ankara İl Seçim Kurulu Başkanlığına bağlı Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı adı altında seçim kurulları kuruluyor değişik ülkelerde- bu kurullara gönderilen bu müşterek oy pusulularıyla sandık başında oy kullanacaklar, temsilciliklerimizin belirlediği yerlerde kurulan sandıklarda yetmiş beş gün önceden oylarını kullanacaklar. Dolayısıyla her akşam, bu oy zarfları mühürlenmiş, gerek Ankara İl Seçim Kurulu ve Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu tarafından mühürlenmiş… İki mühür gerekiyor. Onlar bu zarfları, o sandık kurulu üyelerinin, Yüksek Seçim Kuruluna bildirilen isimler arasından Yüksek Seçim Kurulu Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunun kurul üyelerini de tespit ediyor ve dolayısıyla, onlar, her akşam saat 17.00’de sandıkları açıyor ve oyların, kullanılan zarfların tadadını yapıyor, sayımını yapıyor ve onu, yurt dışı ilçe seçim kuruluna ne yapıyor, teslim ediyor ve bunlar, seçimin yapılmış olduğu gün saat 17.00’ye kadar devam ediyor, ondan sonra bunlar orada sayılıyor, Ankara Merkez İl Seçim kuruluna gönderiliyor ve dolayısıyla, partilerin almış olduğu oy oranına göre oylar partilere bölünüyor ve böylelikle, diğer oylarla da birleştirerek, siyasi partilerin almış olduğu oylar, yurt dışındaki vatandaşların oyları da eklenerek bu şekilde nihai netice belirleniyor.

Bakınız, daha önceki seçimlerde 228 bin seçmenimiz gümrük kapılarından geçerek oy kullanmıştır. Hâlbuki, bunun sayısı –işte biraz önce söyledim- 3 milyon 775 bin 275 idi, ancak, bunlardan 228 bini oy kullanabilmiş.

Değerli arkadaşlar, ikincisi elektronik sistem. Şimdi, elektronik sistemde, onun şekli, esasları, vatandaşın o elektronik oyu kullanırken kodu ve şifresi Yüksek Seçim Kurulunca belirleniyor ve dolayısıyla, vatandaşlık kimlik numarasına göre vatandaş gidiyor -çünkü, orada, ben detayına girmek istemiyorum, çünkü zamanımız da buna müsait değil- seçmen kimlik kartını orada göstererek veyahut da vatandaşın kimlik kartı yerine geçecek pasaportu, sürücü ehliyeti ve benzeri belgelerden birini -ama, vatandaşın kimlik kartının olmuş olduğu belge mutlaka olacak- göstererek bu şekilde oyunu orada kullanabilecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Tamam efendim.

Diğer bir husus da yine şu anda devam eden gümrük kapılarında… O da yetmiş beş gün önceden.

Diğer bir sistem kapalı zarf sistemi. Bu da yine aynı şekilde yurt dışında Yüksek Seçim Kurulunun hazırlamış olduğu oy pusulaları zarf içinde yurt dışındaki temsilciliklerimize gönderiliyor, oradaki yurt dışı merkez ilçe seçim kurullarına bunlar dağıtılıyor ve dolayısıyla orada birinci zarf, ikinci zarf, üçüncü zarf diye bir sistem var. Tabii bunların detayına girmek istemiyorum. Bunların birisinde yurt dışı merkez ilçe seçim kurulunun adresi var, ikincisinde oy kullanacak vatandaşımızın adresi var, nihai şeyde de Ankara’ya gönderilmek üzere Ankara Merkez İl Seçim Kurulunun adresi var. Bunlar da bu şekilde kullanılarak geliyor ve dolayısıyla tadadı yapılıyor, bu şekilde oylar, vatandaşlarımız tarafından bu hak kullanılmış oluyor.

Diğer bir iptidailiğe de son verdik bu kanunla. Biliyorsunuz, 298 sayılı Kanun’un…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, lütfen…

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Tamam, buyurunuz.

MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – …28’inci maddesi ve diğer maddelerinde de değişik yerlerde tadat edilmiş, orada da aynı şekil bir şey vardı: Bir vatandaşın -mükerrerliğin önüne geçilmesi için- parmağına boya sürme. Bu boya dışarıdan getiriliyordu, devletin bir sürü parası dışarıya veriliyordu ve dolayısıyla mükerrerliğin önüne geçmek için oyunu kullananın parmağına boya sürülüyordu. Artık gerek MERNİS Projesi -adrese dayalı nüfus tespit sistemi- gerek Yüksek Seçim Kurulunun iki seçimdir üst üste uygulamış olduğu bilgisayara yükleyerek seçmen kütüklerinin tespiti ve bu şekilde birbirleriyle iki seçimde mukayese… Biri Cumhurbaşkanlığı seçiminde, birisi de 22 Temmuz 2007’de yapılan milletvekili seçimlerinde karşılaştırılmalı olarak bu yapıldı ve böylelikle bunun, mükerrerliğin önüne geçilecek ve gerçek manada seçmen kütükleri tespit edilmiş oldu ve bundan sonra artık boyaya da ihtiyaç kalmadı. Onun için, biz, hazırladığımız kanun tasarısında o maddeyi tamamen çıkarttık ve bundan sonra artık parmağa boya sistemi de seçimlerde, genel seçimlerde kullanılmayacak.

Değerli arkadaşlarım, zamanım dolduğu için sizin zamanınızı daha fazla işgal etmek istemiyorum.

Yurt dışında bizi dinleyen vatandaşlarımıza, bu görevin kutsiyetine inanarak, vatandaşlık görevinin kutsiyetine inanarak, artık rahatlıkla oy kullanma hakkını, doya doya rahatlıkla oy kullanmayı bu yüce Meclis şu anda kendilerine tevdi etmiştir, vermiştir, sağlamıştır.

Hayırlı uğurlu olsun diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetinkaya.

Tasarının tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun üzerinde değişiklik yapan kanun tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi, partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün bu saatlerde, namüsait iklim şartlarında ve çetin bir coğrafyada, ülkenin bölünmez bütünlüğü, üniter yapısı ve toprağıyla ilgili meşum iddialara ve terör saldırılarına bir cevap olmak ve hain bölücü terör örgütünü ininde yok etmek üzere kahraman askerlerimiz görev yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu görevleri sırasında şehadet şerbetini içmiş olan kahraman askerlerimize Cenabı Allah’tan rahmetler diliyorum, kederli yakınlarına ve büyük Türk milletine başsağlığı diliyorum, bu çatışmalar sırasında yaralanmış olan gazilerimize acil şifalar diliyorum ve yüce Mevla’mızın askerlerimizin yâr ve yardımcısı olmasını temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, “gurbetçi” diye tanımlanan ve artık gurbetçilik sıfatı sona ererek Avrupa Türklüğü hâline gelmiş, 5-6 milyon gibi -kesin olmamakla beraber- yüksek bir rakamla ifade edilen yurt dışında çalışan, yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın seçilme hakkının daha da iyileştirilmesiyle ilgili bir kanun tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, Avrupa Türklüğünün geçirmiş olduğu merhaleyi, birkaç cümleyle, hatırlamanıza yardımcı olmak istiyorum. Bilindiği gibi, ilk nesil 1960’lı yıllarda Avrupa’ya gitmiştir; Almanya’yla başlamıştır, daha sonra diğer ülkelere yayılmıştır. 60’lı yılların Avrupa’ya giden nesli, emeği ile para kazanarak bir an önce yurda dönüp bir ev, bir araba alabilme, çoluğunu çocuğunu evlendirebilme amacındaydı. O birikimleri, 70’li yıllarda “işçi şirketleri” adı altında bazı hortumcular tarafından hortumlanmış ve Avrupa Türklüğünün ilk hayalleri bu işçi şirketlerinin vurgunlarıyla heder olmuştur.

Diğer taraftan, 70’li yıllara geldiğimizde bankerzedeler ya da bankerlik yapmak suretiyle hortumculuk yapanların mağdurları arasında Avrupa Türklüğü de kendisini hissetmiştir.

80’li yılların bu acı, ıstırap verici olayından sonra artık aldatma ve kandırmanın bittiğini tahmin eden Avrupa Türklüğü bambaşka bir olayla karşılaşmış ve “holding” dediğimiz daha büyük hortumcuların kıskacına düşmüş, sadece elindekini, avucundakini “yüksek kâr getirisi” adı altında bunlara kaptırmakla kalmamış, aynı zamanda evini barkını satarak, hatta bankalardan kredi almak suretiyle bu holdinglere tüm mal varlığını kaptırmış, neticede perişan bir hâle gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, yıllarca döviz getiren bir memba olarak görülen Avrupa Türklüğü artık uyanmıştır. Uyanabilmesi için, biz de, bir zamanlar bu insanlarımızın, vatandaşlarımızın çalışmalarına, gayretlerine katkıda bulunmaya gayret ettik. 57’nci Hükûmet döneminde, özellikle holding hortumculuğunun engellenebilmesi için hükûmetin aldığı bir karar gereği -zaman zaman benim başkanlığımda- yatırım yapılabilecek tüm kuruluşların, Türkiye’de yatırım yapılabilecek tüm kuruluşların yetkilileri gurbetçilerimizin ya da Avrupa Türklüğünün ayağına götürülmek suretiyle orada yatırımlar konusunda bilgilendirilmişlerdir. İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının yetkililerinden, İstanbul Altın Borsasının yetkililerinden, Millî Emlak Genel Müdürlüğünden, Toplu Konut İdaresi Başkanlığından, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünden tutun, yatırım yapılabilecek her alandan yetkililer orada bulunan Avrupa Türklüğünün temsilcilerine, önemli bir şekilde, bu düşüncelerin aktarılması konusunda yardımcı olmuşlardır. İşte bu çalışmalar sırasında, Avrupa Türklüğünün önemli sivil toplum örgütleri de katkıda bulunmuşlardır. Bu vesileyle, bütün Avrupa ülkelerinde teşkilatlanmış olan Türk Federasyonunun çok değerli yöneticilerini buradan saygıyla yâd etmek istiyorum. Yine Türk Federasyonunun, Almanya’da, Fransa’da, İsviçre’de, Avusturya’da, Belçika’da, Hollanda’da bulunan temsilcileri, görüştüğümüz bu kanunla ilgili olmak üzere de, oradaki beklentilerini bize dile getirmişlerdir. Bu kanuna yapılacak katkılar çerçevesi içerisinde Türk Federasyonunun değerli yetkililerine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan Sayın Hatip “Avrupa Türklüğüne seçme ve seçilme hakkını tanıyoruz bu kanunla.” dedi. Sanıyorum bir sürçülisan olmuştur. Bu kanun sadece seçme hakkı getirmektedir Avrupa Türklüğüne. Seçilme hakkı ise bu kanunda yer almamaktadır. Ancak, Avrupa Türklüğü açısından seçilme konusunda da bir beklenti doğmuştur.

Seçim kanunları anayasal sistemin şeklini, rengini ortaya koyan, devletin rejimini belirleyen, devlet ile vatandaşlar arasında yönetim ve yönetilme dediğimiz iki önemli hususun kurallarını belirleyen temel kanunlardır. Bu çerçeve içerisinde siyasi partilerin bir araya gelerek, toplumsal uzlaşma sağlayarak çözüm getirmesi ve seçim dediğimiz hadiseyi siyasi partilerin bir yarışı olarak değerlendirmek suretiyle, bu yarış içerisinde kuralları değiştirmeden, yarış başlamadan önce kuralların ne olduğu bilinerek ortaya konulabilecek bir sistemi oluşturmalı ve artık bir daha seçim mevzuatı tartışılmadan herkesin kabul edeceği bir sistem hâline dönüştürülmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi, seçim ve seçim hukukuyla ilgili tüm kanunlarımızı derli toplu olarak incelemiştir. Değerli arkadaşlarım, dikkatinize sunuyorum:

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun 1961 yılında çıkmıştır, on iki defa değiştirilmiştir.

2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun 1983 yılında çıkmıştır ve on beş defa değiştirilmiştir.

2939 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ise 1983 yılında kanunlaşmış, on iki defa değiştirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunların değiştirilmesinde ortak bir noktayı Milliyetçi Hareket Partisi tespit etmiştir. Bu ortak nokta, iktidarda bulunan siyasi parti bir sonraki seçimi nasıl kazanabilirim düşüncesiyle, rakamları dans ettirmek suretiyle, seçim bölgelerindeki haritaları değiştirmek suretiyle, hileli yollara başvurarak sonuç almaya çalışmıştır. Sonuç alabilmiş midir? Tek kelimeyle cevap, hayır. Bu hileli yollara başvuran siyasi partilerin hepsi, çıkardıkları yasalar kendilerinin aleyhine döndüğü içindir ki, seçim kaybetmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu kapsam içerisinde ifade etmek gerekir ki, önümüzdeki günlerde belediyelerin bir kısmının kapatılması, bir kısmının birleştirilmesi, bir kısım yeni ilçelerin ihdası ve bir kısım ilçelerin de kapatılması Adalet ve Kalkınma Partisinin de aynı hastalığa müptela olduğunun işareti olarak görülmektedir. Aynı yanlışın içerisinde bulunan Adalet ve Kalkınma Partisini, buradan, seçim mevzuatında yapılan bir değişiklik vesilesiyle uyarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, nüfusu 2 binin altında 2.011 tane belediyemiz bulunmaktadır. 2.011 tane belediyenin 893 tanesi kapatılacaktır. Sadece Konya’da 113 tane beldenin belediyesi kapatılacaktır, 3 tane belde de diğer belediyelerle birleştirilecektir.

Değerli arkadaşlarım, bütün dünya, “şeffaflık”, “hesap verebilirlik”, “açıklık” gibi ilkelerin yanında “hizmetleri yerelleştirme” dediğimiz önemli bir ilkeyi kabul etmiştir. Hizmetin yerelde görülmesinin yanı sıra, açıklığı, şeffaflığı da Adalet ve Kalkınma Partisi defalarca siyasi karar organlarının yetkilileri tarafından ilan etmiş ve seçim beyannamelerinde bunu koymuşlardı. Şimdi, bunların içerisinden hizmetin yerelde görülmesinin en temel unsuru olan belediye hizmetlerinin yerelde görülmesi gerekirken buradan geriye dönüp, belediye hizmetlerinin merkezî hükümetin kontrolündeki odaklara tevdi edilmesi tam bir geriye gidiştir. Dünya Mersin’e giderken tersine gitmenin anlamı nedir? Anlamı, seçim kanunlarını on iki defa, on üç defa, on beş defa değiştiren ve bu değişikliklerle kendilerine bir sonraki seçimde seçim kazanacağı varsayımından hareket eden siyasi partilerin hatasına aynen düşmektedirler. Dolayısıyla buradan elde edilecek sonuç, Adalet ve Kalkınma Partisine herhangi bir fayda sağlamayacağı gibi, olan, küçük yerlerdeki belediyelerin kapatılması hâlinde, buradan, mahallî hizmetlerden istifade eden mahalle sakinlerinin, belde sakinlerinin uğrayacağı zarar olacaktır. Buralarda görev yapan belediye çalışanlarının başka yerlere taşınması sonucunu doğurabilecek yer değişiklikleri, nüfus hareketleri olacaktır. Yine, bu çalışanlara aynı para ödenecektir. Kamu hizmeti yine sunulmaya, eksik de, yanlış da olsa devam edilecektir. Elde bir tek fayda kalacaktır, o da belediye başkanına ödenecek maaş tasarruf edilmiş olacaktır. Bu tasarrufla Türkiye kurtulur mu? Hayır. Bu tasarruf eğer sağlanmadığı takdirde Türkiye batar mı? Hayır. O zaman bunca yanlışın bir anlamı yoktur. Dünyanın gittiği tarafa sizin de dönmeniz gerekmektedir.

Nitekim, değerli arkadaşlarım, Türkiye’de 3.225 tane belediye bulunmaktadır. Nüfusuna oranladığımız takdirde 21.850 kişiye bir belediye düşmektedir. Aynı rakam Fransa’yla mukayese edildiğinde Fransa’da 1.700 kişiye bir belediye düşmekte ve 36.621 tane belediye bulunmaktadır Fransa’da. İtalya’da 7.300 kişiye bir belediye düşmektedir, 8 binin üzerinde İtalya’da belediye bulunmaktadır. İspanya’da 6.800 kişiye belediye düşmektedir, orada da 8 binin üzerinde belediye bulunmaktadır. Dolayısıyla birleştirme yanlıştır, vatandaşa zulümdür. Birleştirme çerçevesi içerisinde hükmi şahsiyetleri yok edilecek olan belediyelerin mal varlıkları heder edilecektir, orada çalışan insanlar zulme mağdur edileceklerdir. Hükmi şahsiyetleri sona erdirilecek olan belediyelerde, belediyelerin hizmetinden yararlanan belde sakinlerine zulmedilecektir. Burada çalışan belediye çalışanları zulme maruz kalacaklardır. Bundan bir an önce dönülmeli ve eğer bir iyileştirme yapılacaksa, bu iyileştirme toplumsal mutabakat sağlanarak, Türkiye’nin gerçekleri ve sunulacak olan mahallî hizmetlerin özellikleri dikkate sunularak yürütülmelidir.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz, yurt dışında bulunan vatandaşlarımızla ilgili olmak üzere, onlara seçilme hakkını ortaya koyan kanun Milliyetçi Hareket Partisi tarafından genel olarak olumlu bulunmaktadır. Bu kanunun sağlamış olduğu alternatif, seçimlerde oy verme imkânlarının, Avrupa Türklüğü olarak tanımladığımız ve Türk milletinin artık bir parçası hâline gelmiş olan insanlarımıza farklı fırsatlar ve imkânlar vermesi bizim açımızdan memnuniyet vericidir. Dolayısıyla mektupla oy kullanma çok kolay ve basit bir yöntem olarak ortaya konmuştur ancak, bir riski vardır. Bu riski uygulayıcıların dikkatine sunarak buna ilişkin tedbirlerin şimdiden alınabilmesi için gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir.

Bilindiği gibi, Avrupa Türklüğüne musallat olmuş olan organize suç örgütleri vardır, terör örgütü vardır. Bu organize suç örgütleri ve terör örgütü, adres belirleme noktasında Dışişleri Bakanlığının belirlemiş olduğu adreslere göre oy kullanma mümkün olabileceğinden dolayı bu adresleri kolaylıkla ele geçirmeleri mümkündür ve bu adreslerde, oyların baskıyla, seçmen iradesini yansıtmayacak bir hâle getirilmesi mümkündür. Dolayısıyla bu adreslerin yeniden belirlenmesi ve belirli bir gizlilik içerisinde Yüksek Seçim Kurulu tarafından muhafaza edilmesi ve buralara gönderilen mektupların da mutlaka muhataplarına ulaşabilecek bir yöntemle gönderilmesi bizim önerebileceğimiz husustur. İadeli taahhütlü gönderilmesi de dâhil olmak üzere bir öneri olarak değerlendirilebilir.

Değerli arkadaşlarım, ikinci alternatif olarak ortaya konulan elektronik oylamanın güvenliği noktasında bizim şüphelerimiz bulunmaktadır, çünkü elektronik oylamada vatandaşlık kimlik numarasının bilinmesi hâlinde dünyanın herhangi bir yerinden o kimlik numarasıyla girilerek hiç bilgi sahibi olmadığı hâlde o seçmenin oyunun kullanılması ve bu şekilde oy hırsızlığının yapılması mümkündür. Bunun da terör örgütünün ve organize diğer örgütlerin yapabileceği bir hile olmasını değerli uygulayıcıların takdirlerine ve değerlendirmelerine sunmak istiyorum.

Sandık kurulması tabii ki en ideal durumdur, fakat özellikle, sadece Almanya’da 2 milyonun üzerinde seçmenimiz bulunduğuna göre, burada birtakım zorluklar vardır ve yabancı bir ülkenin değişik coğrafya parçasına yayılmış olan insanlarımızı belirli bir yerde sandığa gitmeye zorlamak belki onların iş gücü kaybına neden olabilecektir. Ancak, bir alternatif olarak değerlendirilmesi ve belki bir, o yörede bulunan insanlarımızın tercihi olarak ortaya çıkması hâlinde kullanılması mümkün bir ihtimaldir.

Gümrük kapılarında tabii ki oy kullanmanın zorluğunu ve bu şekilde oy kullanmaya karşı bir isteksizliğin varlığını hepimiz bilmekteyiz çünkü o tarihler arasında ülkeye gelip gitmek çok ciddi bir masrafı gerektirmektedir. İzin meselesini halledememiş olan insanlarımızın da bu şekilde oy kullanması pek mümkün görülmemektedir.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan seçim kurullarında görev yapacak olan değerli çalışanlara 600 gösterge üzerinde yapılan ödemeler seçim kurullarının sağlıklı bir şekilde oluşmasına imkân vermemektedir. 2.000 gösterge üzerinden bir ödeme yapılması teklif edilmiş ise de komisyonlarda bu 1.200’e düşürülmüştür. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak sandık kurulu üyelerinin istekli, arzulu, külfet olmayacak şekilde teşekkül edebilmesi için burada görev yapacak olan değerli sandık kurulu üyelerine ödenecek ücretten tutun, gün boyunca Yargıtayda dosyalarıyla boğuştuktan sonra, saat 17.00’den sonra Yüksek Seçim Kurulundaki görevine başlayan Yüksek Seçim Kurulu üyelerine, burada görev yapan ilçe seçim kurulu üyelerine, ilçe seçim kurulu başkanlarına ve diğer çalışanlarına yapılacak ödemenin yüksek tutulması ve burada bir kısıntıya gidilmemesi, burada cimriliğe tevessül edilmemesi demokrasinin temel unsuru olan seçimin sağlıklı olarak yürütülebilmesinin temel şartıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu yönde bir önerge verdik. Bu önergenin değerli gruplar tarafından, siyasi partiler tarafından olumlu olarak değerlendirilmesini ve seçimlerde görev yapacak olan çalışanlara 2.000 kat sayısı üzerinden ödeme yapılmasının kanun hâline getirilmesini talep etmekteyiz.

Bir başka önergemiz ise “yurt dışı merkez ilçe seçim kurulu” şeklinde bir tanımlama yapılmıştır. Bilindiği gibi, kurulan yeni kurul yurt dışından oy verecek vatandaşlarımızın oylarını seçim hukukuna göre tasnif eden ve seçimle ilgili tüm değerlendirmeleri yapan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal…

FARUK BAL (Devamla) – …bir kurul olmasına rağmen nevi şahsına mahsus bir kuruldur. Dolayısıyla, isminde “merkez” kelimesinin bulunması diğer merkez ilçe seçim kurullarıyla bir karışıklığa neden olabilecektir. Bunun da düzeltilmesi için bir önerge verdik. Bu önergenin de değerli gruplarımız tarafından, siyasi partilerimiz tarafından olumlu karşılanmasını temenni ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, buna ilaveten bir sitemimi de dile getireceğim, hepimizin sorunudur, bir tek Milliyetçi Hareket Partisinin değil, sandıklar kapandıktan sonra sandık kurulu oyları sayar ve “örnek 86” dediğimiz tutanağa bunun neticelerini yazar. Biz zannederiz ki aynı tutanak siyasi partilere birer tane verilir. Hayır, aynı tutanak verilmez, “örnek 87” diye bir tutanak verilir. Örnek 87 tutanağını da hiç kimse, sandık kurulu üyeleri tutmaz, sadece imzalarlar verirler, oradaki parti temsilcisi elde ettiğini varsaydığı sonuçları yazarak bu tutanağı partiye getirir. Gelen tutanakların çoğunun sandık numarası yanlıştır, çoğunda siyasi partilerin aldığı oylar yanlıştır, bu, gereksiz itirazlara yol açar. Onun için, bu kanunda eğer mümkün görülebilirse, Sayın Bakan da, Sayın Hükûmet de, Komisyon Başkanı da, uygun bir yerini bulabilir isek bir görüşme yapalım bu konuda, örnek 87 numaralı cetvelin, siyasi partilere verilen cetvelin hiçbir anlamı yoktur, örnek 86 numaralı formun siyasi partilere verilmesine ilişkin bir düzenlemeye imkân sağlayalım.

Niçin bu böyledir? Çünkü örnek 87 numaralı cetvelde sadece partilerin aldığı oy yazılıdır, ne kadarı oyların geçersiz, kaç seçmen katıldı, seçmen kütüğünde kaç kişi yazılı, bunlar belirli değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, birkaç cümle ifade edeceğim.

BAŞKAN – Buyurunuz.

FARUK BAL (Devamla) – Bunu siyasi partiler ancak seçim yapıldıktan sonraki salı günü saat 14.00’ten önce öğrenemez çünkü ancak o tarihte ilçe seçim kurulu tutanağı tanzim edildiği takdirde öğrenebilir. Aradan geçen bir buçuk, iki günlük süre içerisinde da zaten itiraz süresi de geçmiştir, şikâyet süresi de geçmiştir, siyasi partilerin alabileceği bir sonuç yoktur. Dolayısıyla bu çok önemli bir konudur. Bu konunun düzeltilmesi için burada bir konsensüs sağlanabilir.

Propaganda yasakları uyanlar için geçerlidir, uymayanlar için geçerli değildir. Buna ne çareye bakacağız, bakmamız lazım. Afiş, pankart, bayrak, konvoy ve promosyon uyanlar için geçerlidir, uymayanlar için yol geçen hanı gibidir Türkiye. Buna da ne yapacaksak yapmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, ben seçim sonunda bize ulaşan bilgi ve belgelerden yaptığım değerlendirmeye göre, üzülerek ifade ediyorum ki, afiş, bayrak, promosyon, pankart asmasıyla ilgili iktidar partisinin mensupları aleyhine herhangi bir işleme rastlamadım ama Milliyetçi Hareket Partisinin bir bayrağının asılmaması nedeniyle mahkemelerde sürünen mensuplarının hukuki işleriyle meşgul oluyorum.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyor, bu kanunun Avrupa Türklüğüne, yurt dışında çalışan değerli vatandaşlarımıza ve milletimize hayırlara vesile olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum. Kanunun geneli hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin olumlu düşündüğünü, olumlu oy kullanacağını ifade ediyorum. Ancak, eleştirilerimiz doğrultusunda önergelerimiz olacaktır. Değerli yüksek kurulun bilgilerine saygıyla arz ediyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmuştur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28 Şubat 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.00

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.