DÖNEM: 23 CİLT: 15 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 70’inci
Birleşim 27 Şubat 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMA IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeye ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Sümer Halının
özelleştirme kapsamına alınmasına ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
yurt dışı gezilerinde vatandaşlarımızın karşılaştığı vize sorununa ilişkin
gündem dışı konuşması V. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Ankara Milletvekili
Tekin Bingöl ve 19 milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim sistemindeki
yerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/136) 2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 25 milletvekilinin, kredi kartları ve bireysel krediler
alanlarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137) VI.-
ÖNERİLER A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1.- (10/123) esas
no.lu Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin 27/02/2008
Çarşamba günü yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kocaeli Milletvekili
Nihat Ergün’ün konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması 2.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın
konuşmasında 57’nci Hükûmete sataşması nedeniyle
konuşması VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483)
(S. Sayısı: 95) 2.- Uzman
Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/451) (S. Sayısı: 91) 3.- 375 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108) 4.- Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110) IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Müsteşarına, - İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin’in, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Müsteşarının siyasi parti
propagandası yaptığı iddiasına, İlişkin soruları
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/1649, 1650) 2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı Müsteşarının bir beyanına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın
cevabı (7/1731) 3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/1735) 4.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Filyos Vadisi
Projesi kapsamındaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/1741) 5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta
kömürden kaynaklanan hava kirliliğine, - Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Orman Bölge
Müdürlüğünün yangınla mücadele ekipman ve personeline, İlişkin soruları
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/1742, 1856) 6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kara para aklama
niteliğindeki işlemlerin araştırılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1841) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.04’te açılarak dört oturum yaptı. Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, Ardahan’ın düşman işgalinden
kurtuluşunun 87’nci yıl dönümü nedeniyle ilin sorunlarına ve çözümüne; Konya
Milletvekili Mustafa Kabakcı, Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, Hocalı
katliamının 16’ncı yıl dönümüne, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle birer konuşma
yaptılar. Danimarka ve
Macaristan Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan
Parlamento heyetlerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî
temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerinin uygun bulunduğuna ilişkin
Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın (6/428) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun geri verildiği bildirildi. İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 20 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının
(10/133), İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve 27
milletvekilinin, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımıza
yönelik saldırıların (10/135), İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının (10/134), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gelen kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 116 sıra sayılı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin, kırk sekiz saat
geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının 2’nci; 54, 55, 56, 27, 49, 59 ve 6’ncı sıralarında yer alan
103, 104, 105, 53, 91, 108 ve 110 sıra sayılı kanun tasarılarının 3, 4, 5, 6,
7, 8 ve 9’uncu sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 26/2/2008
tarihli birleşiminde “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 96, 104 ve Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İline Bağlı Hasanşeyh
Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/100) İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Dilekçe
Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen üç üyeliğe
grubunca aday gösterilen milletvekilleri seçildiler. Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen: İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde
yaşanan iş kazalarının araştırılarak (10/121), Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki
iş kazalarının araştırılarak iş güvenliğinin sağlanması ve çalışma koşullarının
iyileştirilmesi için (10/129), İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi
olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak (10/132), İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak
(10/134), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin, yapılan ön görüşmelerinden sonra kabul edildiği açıklandı. Kurulacak
komisyonun: 16 üyeden
teşekkül etmesi, Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak
üzere üç ay olması, Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması, Kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı’nın (1/483) (S. Sayısı: 95) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi. 2’nci sırasına
alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Çeşitli Kanunlarda (2/152) (S. Sayısı: 116), 3’üncü sırasına
alınan, Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda (1/455) (S.
Sayısı: 103), 4’üncü sırasına
alınan, Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda (1/459) (S. Sayısı: 104), 5’inci sırasına alınan,
İstiklal Madalyası Kanununda (1/472) (S. Sayısı: 105), 6’ncı sırasına
alınan, Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Yedek
Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda (1/430, 1/432) (S. Sayısı: 53), Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Tekliflerinin, yapılan görüşmelerden sonra
kabul edilip kanunlaştığı açıklandı. İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert, Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazaları nedeniyle
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin ön görüşmeleri sırasında; Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Ünlütepe, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Konuşmalarında
şahıslarına sataştıkları iddiasıyla; Birer konuşma
yaptılar. 27 Şubat 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
22.55’te son verildi.
No.: 99 II.- GELEN KÂĞITLAR 27 Şubat 2008 Çarşamba Teklifler 1.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın; İnebolu İlçesinin Adının Yiğit İnebolu Olarak
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/161) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2008) 2.- Manisa
Milletvekili Bülent Arınç ve Giresun Milletvekili H.
Hasan Sönmez’in; 1322 Sayılı Kanunların ve
Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/162) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2008) 3.- Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin’in; 4857 Sayılı İş Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/163) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.2.2008) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Adana Sigorta Teftiş Kurulunun Ankara’ya
taşınacağı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru
önergesi (6/462) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008) 2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, çift kabinli kamyonet
sahiplerinden geçmişe dönük faiziyle tahsil edilen vergilere ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/463) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008) 3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, yurt dışından satın alınan ve satılan elektriğe
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü
soru önergesi (6/464) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008) 4.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Ilgaz Dağında
turizmin geliştirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru
önergesi (6/465) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008) 5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Tapu ve Kadastro Genel
Müdürünün bahşişle ilgili açıklamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
sözlü soru önergesi (6/466) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008) 6.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bahşişle ilgili
açıklamalara ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/467)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008) 7.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Anayasa değişikliği
sırasında Meclis çevresinde görevlendirilen emniyet personeline ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/468) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008) 8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Katar Emirinin Türk heyetine hediye verip vermediğine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/469) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008) 9.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, demiryollarındaki çalışmalara
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/470) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/02/2008) 10.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir televizyon
programına uygulanan cezaya ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru
önergesi (6/471) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008) 11.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Ordu İl Genel Meclisi Başkanı ile ilgili
iddialara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/472) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/02/2008) 12.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Manisa’daki bölünmüş
yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/473)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/02/2008) 13.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da verilen
yeşil kartlara ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/474)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/02/2008) 14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, YÖK bursu ile yurt dışına gönderilenlere ilişkin
Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/475) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 15.- Tokat Milletvekili
Reşat Doğru’nun, öğretim üyesi ihtiyacının karşılanması için burslu olarak yurt
dışına gönderilenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/476) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 16.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, borçlu esnafın
desteklenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi
(6/477) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 17.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, rüzgar makinelerinde KDV indirimi ve faizsiz
kredi talebine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/478)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 18.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, ağaçlandırma
çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/479)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 19.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Çekirge Çocuk
Hastalıkları Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/480)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 20.- Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani’nin, ek ders ücreti
karşılığında çalışan öğretmenlerin sorunlarına ve Hakkâri’nin eğitim
sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/481)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 21.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, buğday ithalatına ve gümrük
vergisine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/482) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 22.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, geçici işçilerin
sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/483) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 23.- Kütahya Milletvekili
Alim Işık’ın, TCDD’de tabiî
afet faslından çalıştırılan geçici işçilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/484) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 24.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, yeşil kart verilen kişilere
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/485) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2008) 25.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, cezaevlerinin doluluk
oranına ve yolsuzluk yapan bürokratlara ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru
önergesi (6/486) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008) 26.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, halk eğitim usta
öğreticilerinin özlük haklarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/487)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- Balıkesir Milletvekili
Hüseyin Pazarcı’nın, asbestli gemi sökümüne ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1970) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 2.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bahşişle ilgili
açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1971) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/2/2008) 3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Cumhurbaşkanının yurt dışı seyahatlerinde verilen
hediyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1972) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2008) 4.- Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, bazı kurul ve
kurumların başkan ve üyeleri ile Başbakanlık ve kamu bankaları bürokratlarının
ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1973) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2008) 5.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Haliç Tersanesindeki yıkıma ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1974) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 6.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Kapıkule Sınır Kapısındaki araç ve kişi giriş
çıkışlarıyla ilgili sınırlamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1975) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 7.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, arazi ve arsa üretimine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1976) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 8.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Katar ziyaretinde verilen hediyelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1977) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 9.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Türkiye Futbol Federasyonu Başkan adayı ile ilgili
bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1978) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/2/2008) 10.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, kapatılan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün araç
ve personelinin değerlendirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1979) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 11.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun’un, AK Parti Genel Merkezinde askeri uzmanlarca bazı
konularda brifing verildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1980) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 12.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da yeni ilçe
kurulup kurulmayacağına ve kapatılacak belediyelere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1981) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 13.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Çerkezköy’deki
derelerin kirliliğine ve arındırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1982) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 14.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, büyük mağazalar
konusundaki kanun tasarısı taslağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1983) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 15.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, AK Parti kısaltmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1984) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 16.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TOKİ konutları ile
ilgili şikayetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1985)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 17.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Açık Lise sınavlarında
kılık-kıyafet ile ilgili düzenlemelere ve uygulamalara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1986) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 18.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Seydişehir Eti Alüminyum’un özelleştirilmesinin
iptaline yönelik yargı kararının uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1987) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 19.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Topluma Kazandırma
Yasasıyla serbest bırakılan terör suçlularına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1988) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 20.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun lehe hükümlerinden faydalanan hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1989) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 21.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, yargı çalışanlarının sorunlarına ve yargıdaki iş
yüküne ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1990) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/2/2008) 22.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, cezaların infazından sonraki tahliye işlemlerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1991) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2008) 23.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, yargıda
tarafsızlık ilkesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1992)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 24.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’da yabancılara
satılan taşınmaz miktarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1993) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 25.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, bazı personelin
arsa ve TOKİ konutu edinimi ve gri pasaport kullanımıyla ilgili iddialara
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1994)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 26.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bahşiş konusundaki
açıklamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1995) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 27.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, bahşiş ile
ilgili açıklamasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1996) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 28.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Slovenya seyahatine katılanlara makam odası
tadilatına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1997) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 29.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, emekli maaşlarından
yapılan bir kesintiye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1998) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 30.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesindeki iş güvenliğine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1999)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 31.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, iş göremez raporu
bulunanların emeklilik haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2000) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 32.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Bursa’da işsizlik
oranının artışına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2001) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 33.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mut Ovası sulama suyu
inşaatı ve bir gölet projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2002) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 34.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, botanik
bahçelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2003)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 35.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Van Gölündeki kirliliğe ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2004) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 36.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, konut edindirme yardımı ödemelerine ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/2005) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 37.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Ziraat Bankasının sigorta işlemlerindeki
işbirliğine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/2006) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2008) 38.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, GAP bölgesinde yatırımda öncelikli illere ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/2007) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 39.- Hatay
Milletvekili Fuat Çay’ın, Serinyol Belediyesinin
nüfus sayımına göre aldığı paya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/2008) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 40.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, SPK Başkanı
hakkındaki iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/2009) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2008) 41.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’ın bir köyünde
meydana gelen bir ölüm olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2010) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 42.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, korsan taksilere ve taksi şoförlerinin sosyal
güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2011)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 43.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara Gölbaşı’nda yaşanan elektrik kesintilerine
ve alt yapı eksikliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2012) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 44.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Karaisalı’daki
kireç ocaklarının çevreye etkisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2013) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 45.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Aydın’ın Umurlu
Beldesinin ilçe yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2014) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 46.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Isparta Belediyesince bastırılan bir kitaba ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2015) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 47.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir cinayetin faillerinin yakalanamamasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2016) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 48.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Haliç Tersanesindeki yıkıma ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2017) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 49.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki öğretmenevi
inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2018) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/2/2008) 50.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Celal Bayar’ın
anıt mezarının bakım ve onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2019) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 51.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, bazı ülkelerden gelen
kadın turistlere kötü muamele yapıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2020) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 52.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir derneğin
şube başkanının tutuklanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2021) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 53.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da belediyelerin çevre düzenlemesi
çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2022)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 54.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Abant Gölünün
korunmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2023)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 55.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’daki bir
caddede imar planına aykırı yapılaşmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2024) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 56.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Vedat Dalokay Hal Kompleksinin güvenliğine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2025) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 57.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Diyarbakır ve
çevre illerde eğitimdeki başarısızlığa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2026) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 58.- Tekirdağ
Milletvekili Faik Öztrak’ın, Tekirdağ’da bir lisenin
depreme karşı dayanıklılığının tespitine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2027) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 59.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Haliç Tersanesindeki yıkıma ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2028) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 60.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’daki
tarihi evlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2029)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 61.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Haymana’nın bir köyündeki sit alanının tahrip
edildiği iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2030) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 62.- Muğla Milletvekili
Metin Ergun’un, bez dokumacılığının canlandırılmasına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2031) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2008) 63.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mut Kültür Sitesinin
Mersin Üniversitesine devrine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2032) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 64.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin’in tarihi
eserlerine ve turizm bölgesi olmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2033) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 65.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’deki kültür merkezi inşaatına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2034) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/2/2008) 66.- Muğla Milletvekili
Metin Ergun’un, Milas’a zeytin ve zeytinyağı müzesi
kurulmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2035)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 67.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, özel tiyatroların
desteklenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2036) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 68.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mut İlçesinin mecburi
hizmet bölgesi kapsamına alınmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2037) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 69.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Datça Devlet
Hastanesinin uzman doktor ve ek bina ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2038) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 70.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, KOSGEB’te
görevden alınan personele ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2039) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 71.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Kahta Organize Sanayi Bölgesine ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/2040) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 72.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, muz üretimi ve
ithalatı rakamları karşısında ülkemize muz girişine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2041)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 73.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Milas’a zeytin ve
zeytinyağı müzesi kurulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2042) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2008) 74.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, mısır ve pamuk
destekleme prim ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2043) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 75.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarımsal destekleme
ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2044) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 76.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’de don
olayından etkilenen üreticilere ve tarım girdilerindeki fiyat artışına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2045) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 77.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, K2 belgesi indirimli tarife süresinin uzatılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2046) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 78.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mut bağlantılı
karayollarını genişletme çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2047) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/2/2008) 79.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, PTT’deki yeniden yapılandırmaya ve
çalışanların özlük haklarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2048) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 80.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, pazar esnafının almak zorunda kaldığı nakliyecilik
belgelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2049)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 81.- Antalya
Milletvekili Atila Emek’in, Antalya’da devredilen
maden arama ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/2050) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 82.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, ulusal ve uluslar
arası toplantılar konusunda bilgilendirmeye ilişkin Devlet Bakanından (Nimet
Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/2051) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 83.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı yakınlarının kamu görevine girişleriyle
ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek)
yazılı soru önergesi (7/2052) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2008) 84.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, askeri yasak bölgelerde arazisi olanların
sorunlarına ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/2053)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 85.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, AB Türkiye Karma
Parlamento Komisyonu Eşbaşkanının 301. madde ile
ilgili açıklamasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2054)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2008) 86.- Antalya
Milletvekili Tunca Toskay’ın, ihalesiz kiraya verilen
yerlere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2055) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2008) 87.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir soru önergesinin cevaplandırılmamasına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2056) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/2/2008) 88.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı personel atamalarına ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/2057) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/1/2008) 89.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, RTÜK’ün verdiği
cezalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2058) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2008) 90.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, TPAO’ya yapılan bir atamaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/2059) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 91.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Tarsus’ta yaşanan
bazı saldırılara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2060) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/2/2008) 92.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, dağıtılan kömür
torbalarından patlayıcı madde çıktığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2061) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 93.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, zorunlu din derslerine ve Alevilere yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2062) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/2/2008) 94.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun’un, ABD Ankara Büyükelçisi ve Adana Konsolosunun
Hatay’ı ziyaretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2063)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008) 95.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya’da türbanlı küçük kızların bazı
etkinliklerde yer almasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2064)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008) 96.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Ayazma’daki kentsel
dönüşüm projesinden etkilenen kiracıların durumuna ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2065) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 97.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, bazı belediyelerin
gelirlerinin nüfus verilerine göre azaltılmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/2066) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 98.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Kilis’teki arazilere artan taleplere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2067) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 99.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, suç unsurları içeren internet sitelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/2068) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 100.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2069) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 101.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/2070) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 102.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, sığla ağaçlarının
korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/2071)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 103.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’ya elektrik ve
su sağlayan barajların durumuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2072) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 104.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Demre Çayının
kurumasıyla oluşan su sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2073) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 105.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Urla-Çeşme yarımada
bölgesinin korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2074) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 106.- Giresun Milletvekili
Murat Özkan’ın, nüfus verilerinin belediye il ve özel idareleri gelirlerine
etkisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2075) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/2/2008) 107.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Bingöl Belediyesinin
davacı personele yönelik uygulamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2076) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 108.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Afyonkarahisar’da yaşanan bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2077) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 109.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Aydın’daki bazı
belediyelerin kapatılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2078) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 110.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, AŞTİ’de taksilerden
kaynaklanan olumsuzluklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2079) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 111.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, AŞTİ’de alınan otopark
ücretine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2080) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/2/2008) 112.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van İlindeki belediyelerin çevre düzenlemesi
çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2081)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 113.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana hafif raylı
taşıma sistemi projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2082) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 114.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir
Belediyesinin meslek ve beceri kurslarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/2083) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008) 115.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, araçların çekilmesi ve bazı trafik levhaları uygulamalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/2084) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/2/2008) 116.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara’da verilen doğalgazın kalorifik
değerinin düşük olduğu iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2085) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 117.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Büyükşehir
Belediyesine verilen paylara ve yapılan yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2086) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 118.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Celal Bayar
köprülü kavşağının tadilatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2087) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 119.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Söğütözü Kongre ve
Ticaret Merkezi inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2088) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 120.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2089) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 121.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2090) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 122.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Milas İlçesine müze
yapılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/2091)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 123.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Tekel Başmüdürlüğü
binasının restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2092) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008) 124.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2093) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 125.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2094) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 126.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, imamların öğretmen
olarak görevlendirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2095) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 127.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Dicle’deki bir
meslek yüksek okulunun eğitime açılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2096) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 128.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Kitap İnceleme
Komisyonuna ve Talim Terbiye Kurulu Başkanının istifasına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2097) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 129.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2098) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 130.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2099) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 131.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars İline Tıp Fakültesi
Hastanesi açılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/2100)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 132.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, yerli muz üreticilerinin desteklenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2101) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 133.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Gazipaşa’daki bir köyün
sulama suyu sorununa ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2102) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 134.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, çiftçi mallarına zarar verenlere ceza
uygulama yetkisine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2103) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 135.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ana arı destekleme
primlerinin ödemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2104) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 136.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2105) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 137.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki yatırımlara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/2106) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 138.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, küresel kriz riskine karşı alınan tedbirlere
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/2107)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 139.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, özürlü araçlarından alınan teknik muayene harcına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/2108) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2008) 140.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, çalışanlarının
sendikal faaliyetlerini engelleyen bir şirkete ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/2109) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 141.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da kredi kullanan
ve işletmesini kapatan esnafa ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/2110) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2008) 142.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, TRT’deki personel hareketliliğine ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/2111) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2008) 143.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Spor Toto Teşkilatının reklam harcamalarına ve
personel alımına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu)
yazılı soru önergesi (7/2112) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/2/2008) 144.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, bir mahkûmun durumuna ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/2113) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) 145.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Dicle Barajı
üzerine köprü yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/2114) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/2/2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl ve 19 Milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim
sistemindeki yerinin araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104
ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/136) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/02/2008) 2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 25 Milletvekilinin, kredi kartları ve bireysel
krediler alanlarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26/02/2008) 27 Şubat 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Harun Tüfekci (Konya) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
70’inci Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama süresi üç dakikadır. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. İlk söz, toplumsal cinsiyet gözeten bütçeleme hakkında söz isteyen
Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’a
aittir. Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz beş dakikadır. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI 1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, toplumsal
cinsiyete duyarlı bütçelemeye ilişkin gündem dışı konuşması NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyle ilgili olarak gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için, toplumsal cinsiyet
bakış açısının ana politikalara yerleştirilmesi ve toplumsal cinsiyete duyarlı
bütçeleme iki önemli araçtır. Temel amacı kadın-erkek eşitliği ilkesinin uygulanmasını sağlamak
olan Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu da bu bilinçle, içinde
bulunduğumuz hafta gerçekleştirilmekte olan 2008 yılı oturumunun konusunu
“toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme” olarak belirlemiştir. Sayın Başkan, arkadaşlarımız pek ilgilenmiyorlar konuyla herhâlde.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı sessiz bir
şekilde dinleyiniz. NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Toplumsal cinsiyete duyarlı
bütçeleme, bütçeyi kadın ve erkek bütçesi olarak ayırmak anlamına gelmez.
Aksine, siyasi politikalarda, planlarda ve bütçede kadın erkek eşitliği
bilincinin görünür hâle gelmesini sağlar. Bütçe, hangi düzeyde ve sıklıkta olursa olsun, gelirler ve
harcamaların bir arada göründüğü bir düzendir. Bu düzende, nereden ve ne
miktarda, nasıl gelir sağlandığı kadar, nereye, ne miktarda ve nasıl harcama
yapıldığı da görülebilir. Bütçe, en küçük toplumsal birim olarak kabul edilen
aileden başlayarak, ekonomik politika araçlarının en önemlisidir. Hükûmetlerin, devletlerin, sosyal ve ekonomik önceliklerinin
bir yansımasıdır. O nedenle de bütçeleme sürecinde kadın-erkek eşitliğini
gözeten bir yaklaşımla hareket etmek ve bu bakış açısını hane bütçesinden
devlet bütçesine uzanan bir genişlikte ele alabilmek, kadının toplumsal ve
ekonomik yaşamda görünür kılınılması için öncelikli
şarttır. Özellikle son yirmi yıldır bu gerçeğin farkına varan uluslararası
örgütler toplumsal cinsiyeti gözeten bütçeleme ilkelerinin ülkelerin bütçeleme
politikalarına yerleştirilmesi için çaba sarf etmektedir. 1995 yılında Pekin’de
gerçekleştirilen 4’üncü Dünya Kadın Konferansı’nda kabul edilen, Türkiye'nin de
imzaladığı Eylem Platformu Belgesi de bunlardan biridir. Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin başarıyla
gerçekleştirilebilmesi için beş önemli adım vardır: Bunlar, kadının ve erkeğin
konumunu tanımlamak; toplumsal cinsiyete duyarlı politikaların ne derecede
uygulanıp uygulanmadığının analizini gerçekleştirmek; toplumsal cinsiyete
duyarlı politikaların etkin bir biçimde uygulanabilmesi için gerekli olan
miktarda bütçenin ayrılıp ayrılmadığının analizini yapmak; harcamaların
planlandığı gibi yapılıp yapılmadığının denetimini sağlamak ve uygulanan
politika ve yapılan harcamaların toplumsal cinsiyet eşitliğine katkı sağlayıp
sağlamadığını denetlemektir. Bu beş adımın bize sağlayacağı yararlara da kısaca değinmek
gerekirse, örneğin, harcamalar en çok ihtiyacı olana öncelik verilerek
yapıldığında, toplumsal üretkenliğimiz artacak ve gelir dağılımındaki
adaletsizlik de azalacaktır. Ayrıca, bu bütçeleme yöntemiyle sosyal devlet ilkesi gereğince
sunulması gereken hizmetlerin ulaşılabilirliği ve yetkinliği de denetlenmiş
olur. Zaten, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na göre de mali
saydamlık, hesap verme sorumluluğu gibi ilkeler gereğince de kaynakların etkin
kullanılıp kullanılmadığının denetimi yapılabilir. Tabii, bunun için de
bahsettiğim kanunun siyasi etkiden uzak olarak uygulanması gerekmektedir. Kadının sosyal ve ekonomik yaşamda görünür kılınması için
toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemenin öncelikli olarak hayata geçirilmesi
gerekir. Makroekonomik ve sosyal politikalar kadınların tam ve eşit
katılımlarıyla gözden geçirilmeli, yeniden düzenlenmelidir. Bunun için de
kadınların her düzeyde karar alma mekanizmalarında yer alması ve kararların
toplumsal cinsiyet bakış açısıyla alınması şarttır. Ayrıca, kadınların kamu
harcamalarından nasıl yararlandıkları sistematik olarak gözden geçirilmeli,
kamu sektörü harcamalarına eşit ulaşılabilirliliğini sağlayacak bütçe
ayarlamaları yapılmalıdır. Kadının hem yerel düzeyde hem de
ulusal düzeyde yapılan bütçe dâhilinde söz hakkına sahip olması aracılığıyla,
bütçenin eril karakterinin değiştirilmesinde en etkili araç olarak kabul edilen
toplumsal cinsiyeti gözeten bütçeleme, hükûmetin
bütçede ortaya çıkan önceliklerini ve bu önceliklerin kadınlarla erkeklerin
yanı sıra belli kadın ve erkek gruplarını nasıl etkilediğini inceleme amacı
gütmektedir. Çocuk bakımı, barınma, asgari ücret ve vergilendirme gibi
toplumsal cinsiyet ile ilgili kritik konular ve bu konulardaki… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – …kaynaklar doğrudan bütçeyle
belirlenmektedir. Sözlerime son verirken bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki,
kadın ve erkeğin eşitliğini sağlamadığımız, bu anlayışı tüm topluma
yaygınlaştıramadığımız, kadının toplumsal yaşama, ekonomik sürece dâhil
olmasını yapamadığımız sürece, yaşadığımız geriye doğru evrilmeler,
yolsuzluklar, haksızlıklar devam edecektir. Teşekkür ederim. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erbatur. Gündem dışı ikinci söz, Sümer Halının özelleştirme kapsamına
alınması hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’a aittir. Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Isparta Milletvekili S. Nevzat
Korkmaz’ın, Sümer Halının özelleştirme kapsamına
alınmasına ilişkin gündem dışı konuşması S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sümer Halının özelleştirme kapsamına alınmasıyla ilgili olarak
görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bazı ürünler vardır ki, üretildiği
şehirlerin markası olmuş, sembol olarak şehirlerin tanıtıcı bayrak ve logolarında yer almış, bulunduğu ülke ve şehirlere hüviyet kazandırmıştır.
Örneğin, peynir deyince akla Hollanda, şarap deyince yine, akla Fransa’nın
Bordeaux kentinin gelmesi gibi. Halı ve gül deyince de akla Isparta
gelmektedir. Bugün iliyle özdeşleşmiş böyle bir marka yaratmaya kalkarsanız
milyonlarca doları gözden çıkarmanız gerekmektedir. Her ülke bu tür ürünlerin
yaşaması için her türlü desteği verirken Hükûmetimiz
maalesef kolaycı bir yaklaşım ile bırakın bu ürünlere sahip çıkmayı, sat-kurtulcu bir anlayışla, gözden çıkarmayı benimsemiş
gözükmektedir. “Gözden çıkarma” diyoruz, çünkü bir taraftan “Makine halılarına
karşı nasıl ayakta kalınacak?” diyenler, aslında Sümer Halı ve el halıcılığını
özelleştirdiklerinde, bunun, bu tesisi kapatmak anlamına geldiğini de pekâlâ
bilmektedirler. Türk halıcılığına sahip çıkılması için 1988’de kurulan Sümer Halı,
kurulduğu günden beri, sadece Isparta için değil, Isparta’yla birlikte Kayseri,
Manisa, Afyon, Erzurum, Kahramanmaraş, Siirt ve Van için de önemli katkılar
sağlamıştır. 21 Türk el halısı ve 3 kilimin coğrafi işaret tescil belgelerini
almıştır. Hereke markası Sümer Halının
sahipliğindedir. Ayrıca Isparta Halı İhtisas Gümrüğünde, ithal edilen taklit
halılar Sümer Halı tarafından denetlenmekte, Türk halıcılığının marka, sembol
ve işaretlerinin korunması için yargı yoluna gitmektedir. 3 bini Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde olmak üzere, 3.500 dokuyucu elemana iş
vermektedir. Bu rakam 2001 yılında 14 bine kadar çıkmıştır. Aile yoğunluğunu
ortalama 6-7 olarak hesap edersek, bugün dahi 25-30 bin kişiye ekmek verdiğini pekâlâ
söyleyebiliriz. El dokuması halı sektörü, bildiğiniz üzere, en az maliyetle en
yüksek istihdamın sağlandığı alanlardan birisidir. Bugün itibarıyla kişi başına
ortalama yatırım tutarının 312 bin YTL olduğu bir ortamda, halıcılık sektöründe
2-3 bin YTL’ye kadar bu rakam düşmektedir. Sümer Halının özelleştirme
gerekçelerinden biri işletme zararı ise değerli milletvekilleri, buraya
aktardığınız para ile yeni bir istihdam ortamı oluşturulmaya çalışılsa en fazla
25-30 kişiye iş verirsiniz. Bugün burada yaklaşık 3.500 – 4 bin kişiye iş
verildiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Sümer Halının Türk kültürüne ve sosyal hayatına önemli katkılarını
da belirtmemiz lazımdır. Genç kızlarımız ve kadınlarımızın para kazanarak
ekonomik bağımlılıklarının azaltılması, onların sosyal hayata katılımlarının
sağlanması yolunda önemli katkılar sağlamaktadır. Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Sümer Halı atölye
sistemiyle çalıştığı için bu atölyelerde Türkçe öğretimi yapılmakta, annelik,
babalık, çocuk yetiştirilmesi, sağlıklı aile ilişkileri konusunda bilgiler
verilmektedir. Bu saydığımız faydalar Sümer Halının üretim ve pazarlama
fonksiyonları devam ettiği sürece mümkündür. Bu itibarla, gündeme getirilen ve
Sümer Halının üretim ve pazarlamadan çekilmesini öngören enstitü şeklinde yeni
bir yapılanmaya gidilmesi durumunda söz konusu ekonomik ve sosyal faydalar
gerçekleştirilmemiş olacaktır. Kimse yanlış anlamasın, Milliyetçi Hareket Partisi serbest piyasa
ekonomisine ve özelleştirmeye karşı olan bir parti değil. Ancak, Sümer Halının
özelleştirilmesi 1997’de de gündeme gelmiş, millî güvenlik ve kamu yararı
dikkate alınarak o tarihte özelleştirme kapsamından çıkarılmıştır. İnsanlarımızın terör batağından kurtarılması için onların iş güç
sahibi yapılması, hayat standartlarının yükseltilmesi gibi sosyoekonomik
tedbirlerin süratle alınması gerektiğini sizler de ifade ediyorsunuz. Sürekli
ağzınızda âdeta sakız olan cümle “Terör sadece polisiye tedbirlerle
engellenmez.” Doğrudur. Ancak, görülüyor ki orta ve uzun vadeli sosyoekonomik
tedbirleri de ihmal ediyor, almıyorsunuz. Bu durumda terörle mücadeledeki
samimiyetinize nasıl güveneceğiz? Kaldı ki bölge insanımız, elinin emeği,
alnının teriyle kazanmak istiyor, kendisine sadaka verilmesini değil.
Komisyondaki konuşmasında Sayın Bakan “Balık tutmasını öğreteceğiz, balık
vermeyeceğiz.” diyordu. Bölgede önemli miktarda insan bu sektörden ekmek
yemektedir, balık tutmaktadır değerli milletvekilleri. AKP’nin Ankara’daki
zihniyetini ise Isparta’daki İl Başkanınız da aynı çizgide olduğunu, gazetelere
“Zaten Sümer Halının Isparta’ya ne faydası var.” demeciyle göstermektedir
değerli arkadaşlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Bir il başkanı düşünün ki kendi
ilindeki yatırımlara sahip çıkması gerekirken böyle talihsiz bir demeci
kamuoyuyla paylaşmıştır. Her türlü bahane üretilerek Yatırım Teşvik Kanunu’na
alınmayan ilimizin sahip olduğu az sayıdaki tesislerden biri de böylece
kapatılmaktadır. Değerli AKP milletvekilleri, milletçe size sunulan yüzde 47’lik
kredinin sonsuz olmadığını bir Ispartalı ve Isparta Milletvekili olarak
hatırlatıyor, Sümer Halının özelleştirilmesi yanlışından bir an önce dönülmesi
isteğimizi tekrarlıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz. Gündem dışı üçüncü söz, yurt dışı gezilerinde vatandaşlarımızın
karşılaştığı vize sorunuyla ilgili söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar) 3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, yurt dışı
gezilerinde vatandaşlarımızın karşılaştığı vize sorununa ilişkin gündem dışı
konuşması FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; demokrasi, insan hakları, özgürlükler… Hep laf ediyorlar ya,
“Türkiye bunlara sahip olmalı, demokratik olmalı, özgürlükler gelmeli ve insan
haklarına saygı duymalısınız.” diyorlar ya beyler. Önce sen duy, sen! Türk
insanına yaşattığın vize zulmünden dolayı önce sen duy, sen! O ülkelere
söylüyorum. Arkadaşlar, seyahat özgürlüğü diyoruz. Bir yılda 4 milyon
insanımız yurt dışına gitmek istemiş. 130 dolar para alıyorlar bir kere.
Bankaya gidiyorsun, 130 doları bankaya yatırıyorsun. Vize versin vermesin,
yandı. Diyor ki: “Üç ay sonra bir daha gelirsin.” Yine 130 dolar… Yandı. Üç ay
sonra bir daha, o da yandı. “Sana vize veremeyiz.” diyorlar. İki: 4 milyon kişi seyahat etmiş arkadaşlar, 100 dolardan olsa
ortalama, bu ülkenin 400 milyon doları bu konsolosluklara gitmiş, 400 milyon
dolar! Burada çalışmaları bedavaya geliyor, memur maaşı falan vermiyorlar
arkadaşlar, hep biz ödüyoruz ha, sakın ola -başka ülkeler buradakilere maaş
vermiyor, biz ödüyoruz- böyle bir şeye girmesinler. Değerli arkadaşlarım, Maliye Bakanlığına söylüyorum: Vergi denetimini
başka hiçbir yerde yapmasına gerek yok, bu vize isteyenlerin istediklere
belgelere bir baksın. Otuz yedi çeşit belge istiyorlar arkadaşlar, otuz yedi
çeşit. Aklınıza hayalinize gelmeyen her türlü belgeler: Tapun, banka
hesapların, son üç ayda banka hesaplarının işleyişi -artık aklınıza gelmeyen
her türlü belge- mahalle muhtarından, artık, SSK dört aylık prim belgen,
işverenin imzası, oradaki otel rezervasyonun, uçak biletin, artık, kredi kartı
fotokopilerin, kredi kartı harcamaların aylık ne kadar olmuş… Bunlar hep vize
almak için isteniyor arkadaşlar ve insanlara “Altı hafta-yedi hafta önceden
randevu alacaksın.” diyorlar. Randevu veriliyor, parayı yatırıyorsun, bir de
PIN kodu almak için bir para daha yatırıyorsun. İnsanlar taa
Kars’tan, Van’dan geliyor. “Hadi sana güle güle.”
diyorlar. Arkadaşlar, bunun adı zulümdür. Eğer saygılıysan, insan haklarına
saygılıysan bu zulmü yapma bir kere. Çocuğu doğum yapmış -bizim ananemiz-
annesi babası ameliyat olacak veya çocukları ameliyat olacak, arkadaşlar, vize
vermiyorlar. Ameliyat olan kızını görmeye gitmek isteyen anne babaya vize
vermediler arkadaşlar. Nerede insan hakları? Bize her türlü şeyi diretiyorlar.
Uyum yasaları diyoruz, Avrupa Birliği diyoruz. Önce sen uy kardeşim. Buna, bir
tanesi çıkıp niye demiyor, niye demiyoruz arkadaşlar, bu büyükelçiliklere, bu
konsolosluklara: “Gelin kardeşim şuraya ya! Benim vatandaşıma bu zulmü niye
uyguluyorsun?” diyen bir tane yiğit çıkmayacak mı bu ülkede? Arkadaşlar, hep dayatmacı şeyle gidiyoruz. Herkese eyvallah
ediyoruz. Biz bir şey istemiyoruz. Bu ülkede normal seyahat etmek isteyen, her
türlü belgesini, bilgisini… Davetiye gönderilmiş, torununu görecek, maalesef
arkadaşlar… Sen Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne karşı orada fırıl fırıl dolanan insanlara her türlü izni veriyorsun. O ne
oluyor? Sabancı suikastını yapan insan fırıl fırıl
tüm Avrupa Birliğinde dolaşıyor. Bu nasıl hakkaniyet? Bu nasıl insan hakları?
Ondan sonra diyorlar ki: Türkiye insan haklarına riayet etsin. Önce sen uy
kardeşim, sen! Değerli arkadaşlarım, Dışişleri Bakanlığı, mutlaka… Geçen dönem de
aynı konuşmayı burada bir kez daha yaptım. Bu bir zulümdür. Vatandaşlarımıza
uygulanan, Ayşe teyzemize gelip… Sabahları gidip görüyorum orada arkadaşlar.
Sabahları bir gidin görün ne olursunuz, şu büyükelçiliklerin, konsoloslukların
önünü bir görün arkadaşlar. Sabahın saat beşinde kuyruğa giriyorlar. Bu
insanlar ta Kars’tan, Van’dan, Malatya’dan, Elâzığ’dan, Diyarbakır’dan
gelmişler. Etmeyin tutmayın, hangi belgeyi, bilgiyi istiyorsanız biz onurluca
verelim, ama insanları bu kadar aşağılamaya… Bilmem aylık kredi kartı
harcamasını, bilmem evlerin tapusunu, bilmem neyini… Türk insanına zulüm… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Lütfen. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Türk insanı bu kadar zulme
layık değildir arkadaşlar. Maalesef kimse de çıkıp tek bir kelime etmedi, etmiyor. Ben Hükûmeti davet ediyorum, Sayın Dışişleri Bakanı, senin
birinci görevin, ülke insanının hakkını, adaletini -insan haklarına karşı-
korumaktır. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır,
önergeleri okutuyorum: V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Ankara Milletvekili Tekin
Bingöl ve 19 milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim sistemindeki yerinin
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/136) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye’de eğitim sistemimizin açmazlarının bir sonucu olarak
ortaya çıkan özel dershanelerin varlığının ve bu dershanelerin eğitime, öğrencilere
ve eğitimcilere etkilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün
104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılması için gereğini
saygılarımla arz ederim. 1) Tekin Bingöl (Ankara) 2) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) 3) Atila Emek (Antalya) 4) Ali Koçal (Zonguldak) 5) Şahin Mengü (Manisa) 6) Atilla Kart (Konya) 7) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 8) Özlem Çerçioğlu (Aydın) 9) Bülent Baratalı (İzmir) 10) Tacidar Seyhan (Adana) 11) Ahmet Ersin (İzmir) 12) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 13) Hulusi Güvel (Adana) 14) Şevket Köse (Adıyaman) 15) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 16) Ensar Öğüt (Ardahan) 17) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 19) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 20) Yaşar Tüzün (Bilecik) Gerekçe: "Sayıları üç dört sene öncesinde bin 500 iken günümüzde 5
bine çıktı. 51 bin öğretmen çalışmakta.” Kastedilen yeni okullar değil, eğitim sistemimizin açıklarından
fırsat bulan dershanelerdir. Dershaneler, varlıklarının eğitim sistemimizin
açıklarını kapattığını, sınav başarısı düşük illerden bile sınav birincileri
çıkartarak eğitim eşitliğini sağladıklarını savunmaktalar. Dershaneler
gerçekten yaraları iyileştirmekte mi yoksa vücudun yaralara alışmasını mı
kolaylaştırmakta? Eğitim öğrenmeyi de içine alan bir kavramdır. Öğrenme de sadece
bilgiyle sınırlandırılamaz. Bir ülkenin sadece yaşamı ezbere bilen kişilere
değil yaşam problemlerini çözen, ezberin dışına çıkabilen bireylere ihtiyacı
vardır. Bu nedenle, eğitimin temel amacı toplumunun geleceğini şekillendirme
olmalıdır. Bu işin bilimsel ve en etik aracı okullardır. Okullar, çocukları
geleceğe dönük, donanımlı vatandaşlar olarak yetiştirme amacıyla
tasarlanmalıdır. Bu amaçla, derslerde sadece bilgiler, beceriler değil,
toplumun değerleri, kültürü ve ülkenin varlığının devamını sağlayan temel duygu
ve düşünceler kazandırılır. Okullarda yukarıdaki özelliklere sahip bireylerin
şekillenmesi için temel bilgi ve becerilerin yanında entelektüel çalışmalar,
sanat ve spor faaliyetleri yürütülür. Böylece çocukların donanımlı, yaşama çok
yönlü bakabilen, eleştirel düşünen, yaratıcı ve problem çözme becerisine sahip
olmaları hedeflenir. Bu sebeple, dershaneler için "eğitim veriyorlar"
diyemeyiz. Seçeneklere indirgenmiş bilgi yığınlarını öğrencilere ezberletmek
belki bireysel bazda başarı olarak görülebilir ancak
toplumun geleceği açısından bakıldığında başarı sözcüğünü kullanmak
eğitimcilere ve gelecek kuşaklara haksızlık olacaktır Dershaneler öğrencilere
açık olmayan biçimde okulda gereksiz bilgiler öğrendikleri, dershanenin sınav
kazandırdığı için daha değerli olduğu ve dershane olmadan başarılı
olunamayacağı telkininde bulunmaktalar. Öyle ki Kayseri İl Millî Eğitim Müdürü
2005 yılında bir açıklama yaparak dershane parasını ödemekte zorlanan
öğrencilere belli bir ücret karşılığında başarılı öğretmenler tarafından
okullarda dershane hizmeti verileceğini gururla söylemiştir. MEB'nın il düzeyindeki en yetkili kişisi okulların öğrenci
yetiştirmede yetersizliğini kabul etmiş ve bu yetersizliği dershane sistemiyle
çözmeyi içine sindirebilmiştir. Öğrenciler en temel insan haklarından olan eğitim haklarını devam
ettirebilmek için kimi sınavları başarmak zorundalar. Bu sınavlar okulda
verilen eğitimin sadece bilgi yönüyle sınırlı. Durum böyle olunca öğrenciler
öğrenmeyi öğrenme yerine ezberleme için maddi ve manevi sıkıntılara katlanarak
okul dışı gelişim zamanlarını apartmandan bozma dersliklerde harcamaktalar.
Harcanan sadece öğrencilerimizin değerli zamanları değil, ülkemizin
geleceğidir. Dershane sistemi öğrenci kadar öğretmen açısından da birçok
sorunu barındırmakta. Birkaç haftada
açılıveren mahalle dershaneleri eğitim çalışanlarının emeklerini etik ve yasal
olmayan biçimde kullanmaktadır. Okullarda çalışan öğretmenlerle getireceği
öğrenci sayısına göre pazarlıklar yapılmakta, yeni mezun öğretmenleri
sigortasız, asgari ücretle çalıştırmaktadır. Böylece sayıları 51.692'yi (YÖK,
2006) bulan öğretmenler eğitimci kimliklerinin dışına itilmektedir. Okulların ve eğitimin her zaman geliştirilmesi gerekmektedir.
Ancak şu anda eğitim sistemimiz özellikle sınav sektörü ve dershaneler
açısından çok acil düzenlemelere ihtiyaç duymaktadır. Ancak MEB değil bunun
farkında olmak 8. Sınıf öğrencisinin dershane tişörtü ve kupalarıyla reklam
malzemesi olmasını engelleyecek yasal bir çalışma bile yapmaktan uzaktır.
Cemaat dershaneleri öğrencileri ders çalıştırıyoruz kandırmacısıyla kamplara
almakta öğrencide psikolojik ve sosyal açıdan bir daha telafisi mümkün
olmayacak bozulmalara neden olmaktadır. Ayrıca dershaneler artık okulun özelliklerini ve görevlerini
(öğrencilere geziler düzenlemek, veli toplantıları yapmak, öğrencilerin
evlerini ziyaret etmek vb) üstlenmeye başlamıştır. Bu sebeplerle Millî Eğitim sistemimizin en büyük açmazlarından
biri olarak kabul edilen ve nerdeyse tüm vatandaşları bir boyutuyla
ilgilendiren özel dershanelerin varlıklarının araştırılması ve konunun
taraflarının da görüşleri alınarak derinlemesine bir analizinin yapılması
şarttır. 2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural
ve 25 milletvekilinin, kredi kartları ve bireysel krediler alanlarındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/137) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Kredi kartları ve tüketici kredileri alanındaki sorunlar ve çözüm
yollarını belirlemek amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis araştırması
açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Oktay Vural (İzmir) 2) Mehmet Şandır (Mersin) 3) Mustafa Kalaycı (Konya) 4) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir) 5) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale) 6) Kadir Ural (Mersin) 7) Cumali Durmuş (Kocaeli) 8) Hasan Çalış (Karaman) 9) Erkan Akçay (Manisa) 10) Yılmaz Tankut (Adana) 11) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri) 12) Muharrem Varlı (Adana) 13) Bekir Aksoy (Ankara) 14) Rıdvan Yalçın (Ordu) 15) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta) 16) Gürcan Dağdaş (Kars) 17) Durmuşali Torlak (İstanbul) 18) Mehmet Günal (Antalya) 19) Hamza Hamit Homriş (Bursa) 20) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) 21) Şenol Bal (İzmir) 22) Metin Çobanoğlu (Kırşehir) 23) Akif Akkuş (Mersin) 24) Necati Özensoy (Bursa) 25) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ) 26) Recep Taner (Aydın) Gerekçe: Ülkemizin önemli sorunlarından biri, bireysel krediler ve kredi
kartları sorunudur. BDDK kayıtlarına göre 2007 yılı sonu itibarıyle
bankaların açtığı tüm kredilerin miktarı 286 milyar 464 milyar olup; bunun
yüzde 23,6'sı olan 67 milyar 671 milyon YTL'lik kısmını tüketici kredileri;
yüzde 7,9'u olan 27 milyar 464 milyon YTL'lik kısmını kredi kartları kredileri
oluşturmaktadır. Merkez Bankası kayıtlarına göre 2007 yılı sonu itibariyle negatif
nitellikli ferdi kredi nedeniyle 101 bin kişi, kredi kartı borcu nedeniyle 585
bin kişi olmak üzere toplam 687 bin kişi kara listeye alınmıştır. Bankaların temerrüde düşenleri hemen takibe almadığı, kredi
borcunu ödemekte zorlananların kredi limitlerini artırarak temerrüde
düşmelerini geciktirdikleri; kredi kartı borçlularının da birkaç ayda bir ödeme
yaparak takibi geciktirmek istemeleri gibi uygulamalar da göz önüne alındığında
bu sayıların çok daha ürkütücü boyutlarda olduğu kuşkusuzdur. Bu veriler vatandaşın bankalardan çektiği ferdi kredilerini ve
kredi kart borçlarını ödeyemez durumda olduğunu, bunun giderek daha ciddi
boyutlara dönüşeceğini göstermektedir. Bu konuda dünyanın en zengin ekonomisi
ABD'de son dönemde yaşananların da göz önüne alındığında ekonomide yaşanan
durgunluğun daha da ağırlaşmasına sebebiyet vereceği göz önüne alınmalıdır. Enflasyonun yıllık tek rakamlı sayılar düzeyine indiği söylenmesine
rağmen kredi kartı faizlerinin yıllık yüzde 90'Iar seviyesinde devam etmesi
bunun en önemli nedenini oluşturmaktadır. Bu alandaki bileşik ve gecikme faiz
oranları sorunu da çözümlenmemiştir. Bu durumdan sadece kredi kullanıcıları sorumlu olmayıp, kredi
veren bankalar da sorumludur. Bankaların fertlerin tüm diğer kredi bilgilerine
ulaşma imkanları nedeniyle kredi verme ve kredi kartı
dağıtımında basiretli bir tüccar gibi hareket etme sorumlulukları
bulunmaktadır. Bu alandaki önemli bir diğer husus ise; her alanda AB uyum
yasaları çıkarılmasına karşın vatandaşı doğrudan ilgilendiren bu alanda AB
uyumunun unutulmasıdır. AB'de ve ABD'de ferdi kredi ve kredi kartı hesabı
açılırken gelir beyanı ile belgeleri esas alınmakta ve kredi ödenmediğinde takibi
bu gelir beyanları esas alınarak yapılmaktadır. Ülkemizde de kredi hesabı
açılırken gelir beyanları esas alınmaktadır ancak ödenmediğinde vatandaşın
evindeki sandalyesi bile haczedilmekte, vatandaş taciz edilerek, çocukları ve
toplum nezdinde onuru düşürülerek alacak tahsil edilmeye çalışılmaktadır. Batı
kamuoyları bunun temel insan hakları açısından bile sakıncalarını uzun zaman
tartışmış ve örneğin ABD'de bankaların kredi borcu nedeniyle insanları
telefonla bile arayamayacağı, kredi borcunu ödemediğinde beyan ettiği gelir
kaynakları üzerinde tasarrufta bulunabileceği uygulamada yerleşmiştir. Ülkemizde ise bazı bankaların avukatlarının ev eşyası hacizleri
yanında, ebeveynlerinin borcu nedeniyle çocuklarının bile evine giderek
hacizler gerçekleştirmesi, ebeveyninin borcunu üstlendirmeye çabalaması gibi
uygulamalarla aile yapılarının tahrip edilmesi uygulamalarına da sıkça
rastlanmaktadır. Kredi borçlusu ve gelecekte kredi borçlusu hâline gelebilecek
vatandaşların hiç bir şekilde adres bildiriminde bulunmamasına yol açan bu
durumun, TÜİK tarafından yapılan son adrese dayalı nüfus sayımına da
yansıdığını söylemek abartma olmayacaktır. Açıklanan nedenlerle kredi kartları ve tüketici kredileri
alanındaki sorunlar ve çözüm yollarını belirlemek amacıyla bir Meclis
araştırması yapılması zarureti bulunmaktadır. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım. VI.- ÖNERİLER A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ 1.- (10/123) esas no.lu Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin 27/02/2008
Çarşamba günü yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Danışma Kurulu’nun, 27.02.2008 Çarşamba günü (Bugün)
yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği
sağlanamadığından, Grubumuzun “TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler kısmının 97 nci sırasında yer alan 10/123 esas nolu,
Kapatılması söz konusu olan Belediyeler başta olmak üzere il ve ilçe merkezi
olmayan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesine ilişkin” Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin 27.02.2008
Çarşamba günü (bugün) yapılmasını İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim. Mehmet
Şandır Mersin MHP
Grup Başkanvekili BAŞKAN – Grup önerisi üzerinde iki lehte, iki aleyhte söz hakkı
vereceğim. Lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır, buyurunuz. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Hükûmetin Türkiye Büyük
Millet Meclisine gönderdiği Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe
Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
Komisyona gelmiş bulunmaktadır ve yarın itibarıyla Komisyon bu konuyla ilgili
görüşmelerine başlayacaktır. Hükûmet, bu tasarıyla,
Türkiye’de, yaklaşık her üç belediyeden birini yeni bir sorgulamaya tabi
tutuyor. Tam rakamları söylemek belki mümkün değil ama 860’a yakın belediye
kapatılıyor. Ayrıca, çok sayıda ilçe kuruluyor. Bu ilçelerin etrafındaki belde
belediyeleri mahalleye dönüştürülüyor. Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na bağlı
olarak birçok belediye, belde belediyesi, mahalleye dönüştürülüyor.
Dolayısıyla, yakın tarihimizde örneğini görmediğimiz, belki de demokrasi, çok
partili dönemin idari yapılanma açısından en kapsamlı bir hukuki düzenlemesiyle
karşı karşıyayız. Türkiye’nin hemen her bölgesini, toplumun her kesimini çok
yakından ilgilendiren bir kanun tasarısını işte 28 Marttan önce kanunlaştırmak
üzere görüşmeye başlayacağız. Değerli milletvekilleri, bu kapsamda bir değişikliği
gerçekleştirmeyi gerçekten bir siyasi risk olarak değerlendirdi Sayın Grup
Başkan Vekili. Doğrudur, çünkü özellikle seçimlerin öncesinde kazanılmış
birtakım hakların ortadan kaldırılması… Çünkü belediyeler, kendi çapında, kendi
bölgesinde çok faktörlü, çok sayıda insanı ilgilendiren ve emeğe dayalı bir
sonuç, bir örgütlenme, bir yapılanma şekli. Bunu, siz, birtakım gerekçeler
ifade ederek, gereklilikler ortaya koyarak, kanun çıkartarak değiştirdiğiniz
takdirde insanların emeğine bir anlamda müdahale ediyor olursunuz ve
gerekçesini anlamakta zorlanır bir toplumsal gerginliğe de sebep olabilirsiniz.
Komisyona gelen bu tasarının gerekçelerini incelediğimizde çok da
hak verebilmek mümkün değil. Ortaya konan gerekçeler matematiksel olarak doğru
olabilir ama meselenin sosyal yönünün yeterince düşünüldüğü kanaatinde değilim.
Türkiye’de farklı ve başka faktörlerden kaynaklanan bir sonuç
olarak insanlarımız, doğdukları yerleri terk ederek ekmeğin ve umudun peşinde
başka şehirlere, büyük şehirlere, büyük şehirlerin kenar mahallelerinin
karanlıklarına taşınırken, belde belediyelerle bir heyecan, bir mensubiyet
yaratarak, insanlarımızı doğdukları, yaşadıkları yerde tutmanın bir aracı
olarak belediyelerin gördüğü görevi yok sayabilmek mümkün değil. Köyler
boşaldı, şimdi bu düzenlemenin bir sonucu olarak beldelerin boşalmasının da -az
veya çok- bir sosyal maliyetinin olacağını yok sayabilmek mümkün değil. Bunun
düşünülmesi lazım. Bu kanun tasarısının gerekçesinde -okuduğumuzda, incelediğimizde-
bir sosyal araştırmayı görmüyoruz, yapılmışsa da bilmiyoruz. Öyle kriterler, öyle özel öznel sebepler var ki genellemek mümkün
değil. Bundan sonra çıkartılacak kanunlarla kriterleri
beşe çıkartacağını sayın grup başkan vekili ifade ediyor ama nüfusa dayalı bir
kriterle belediyelerin kapatılması, başka kriterlere itibar edilmeden, başka
faktörlere dikkat edilmeden belediyelerin kapatılması, bana göre, birtakım
sosyal problemlere kapı aralayacaktır. Doğru olmadığı kanaatindeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Sayın Manisa
Milletvekilimiz Mustafa Enöz Bey’in ilk imzacısı
bulunduğu bir araştırma önergesi hazırlamış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunmuştuk. Muhtemel, diğer partilerimizin de vardır. “Kapatılması
söz konusu olan belediyeler başta olmak üzere, il ve ilçe merkezi olmayan
belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesine ilişkin bir komisyon kurulsun, bu komisyon Meclisin komisyonu
olarak her partiden katılımcılarla birlikte çalışsın, meseleyi tüm yönleriyle
araştırsın ve aksayan, yanlış, eksik, faydasız olan yönler ortaya çıkartılsın,
bunları düzeltebilmek için de ne gerekiyorsa alınması gereken önlemler alınsın,
gerekiyorsa kanun çıkartılsın” talebiyle bir araştırma önergesi vermiştik. Tabii,
Meclis gündeminin gereği, bu araştırma önergesi çok gerilerde kaldı, 98’inci
sırada. Hâlbuki Hükûmet, bu konunun çok önemli ve
acil olduğu, özellikle bundan sonra yapılacak mahallî idareler seçimleri
öncesinde ve bir yıl öncesinden de düzenlemenin tamamlanması gerektiği
kanaatiyle kanunu getirdi, komisyona ve Genel Kurula ulaştırdı. Ee, şimdi, üzerinde
tartışmadığımız, bir toplumsal araştırmaya dayalı olmayan –olmadığı kanaatindeyiz,
varsa onu da açıklayacaklardır, ama olmadığı ortada olan- bu belediyelerin,
yerel yönetimlerin mahallî idarelerinin kapsamlı bir şekilde yeniden
düzenlenmesi hususu, bence, daha ileride, daha büyük sorunlara sebep olacaktır. Tabii alıştık; AKP Grubunun, böyle, kanun değiştirmesine,
değiştirdiği kanunu tekrar değiştirmesine, değiştirdiği kanunu tekrar tekrar değiştirmesine, hatta üçüncü, beşinci dereceden
değişiklik kanununu da Genel Kurula getirip önergeyle değiştirmesine de alıştık
aslında. Ama bunlar sosyal maliyete bedel olur arkadaşlar. Gazeteler yazdı, belediyesinin kapatılacağını öğrenen bir belediye
meclis üyesi -AKP’li bir belediye meclis üyesi- intihara teşebbüs etti.
Meclisin koridorları, kapatılacağı ifade edilen belediye başkanları ve arkalarındaki
heyetlerle dolup taşıyor. Bunları yok sayamazsınız. “Efendim, biz gereğini yapıyoruz.” dersiniz, Sayın Grup Başkan
Vekilinizin ifade ettiği gibi bir siyasi riski de yüklenirsiniz. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Geliniz, sizin risk olarak gördüğünüz bu
konuyu paylaşalım, tartışalım, birlikte tartışalım. Bir araştırma önergesinin
kapsamında, daha çok iktidar partisi grubunun ağırlıklı olduğu bir komisyonda
yoğunlaştırılmış, hızlandırılmış bir mesaiyle şu yirmi gün içerisinde hazırladığınız
kanun tasarının gerekçelerini yoğun bir şekilde tartışalım, bilmediklerimizi
öğrenelim ve gerekli gördüğünüz bu değişikliğe biz de katılalım. Araştırma
önergesinin gündeme alınarak bugün komisyon kurulması talebimizin gerekçesi bu.
Yani, sizin risk gördüğünüz bu hususa Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de
gönüllü olarak katılmayı, bu konudan mağdur olacağını düşünen insanlarımıza
karşı bir sahiplenmeyi ortaya koymak için böyle bir teklifi getiriyoruz. Yoksa, Meclisin gündemini tabii ki Hükûmetin
öncelikleri belirleyecek, buna bir şey söylemiyoruz. Ama,
öyle bir düzenleme yapıyorsunuz ki, bu düzenleme yarın düzeltilmeye mahkûm,
mecbur, düzeltilirken de sizi mahcup edecek bir düzenleme olma ihtimali büyük. Bu sebeple, bugün iktidar partisi grubunun katılmadığı bu Danışma
Kurulu toplantısını ve ekindeki önerimizi sunduk. Diğer partilerimizin
katılmasına teşekkür ediyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tamamlıyorum efendim. BAŞKAN – Buyurunuz efendim. MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama, ne yazık
ki, iktidar partisi katılmadığı için bugün grup önerisi olarak getirdik. Değerli milletvekilleri, birbirimize rağmen, birbirimizle akıl
yarışı yaparak bir yere varamayız. Bu ülke bizim, bu millete karşı ortak
sorumluluklarımız var. Millete ait bir sorunun tartışılmasında birlikte olmanın
kimseye zararı yoktur. Aslında, iktidar partisine çok açık yüreklilikle bir
teklifimiz var: “Risk olarak gördüğünüz konuyu tartışarak katılımımızı temin
edin.” diyoruz. “Zaman yetmez, süre yetmez…” Doğru bir şey değil. İlle üç ay
tartışacak değiliz. Hızlandırılmış, yoğunlaştırılmış bir çalışmayla, bu konuyla
ilgili muhalefet partilerinin katkısını temin eder, bu kanunun sorunsuz bir
şekilde bu Genel Kuruldan geçmesini temin ederdiniz. Toplum nezdinde de
müştereken savunurduk hadiseyi. Aslında bir fırsatı kaçırıyorsunuz. Gelin
Milliyetçi Hareket Partisinin bu önerisine, önergesine katılın, hızla bir
çalışma yapalım ve sizin önemsediğiniz bu kanunun mükemmele yakın çıkmasına
katkı verelim. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak belediyelerin
kapatılmasına… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR (Devamla) – … hak
vermiyoruz, doğru bulmuyoruz, bu noktada Hükûmetin
gerekçelerini yeterli bulmuyoruz. Bu sebeple, bu araştırma önergesinin gündeme
alınarak bilmediğimiz bu konuların araştırılmasında, ülkemiz açısından,
belediyelerimiz açısından, Hükûmetimiz açısından da
fayda ve gereklilik görüyoruz. Bu sebeple bu önergeyi verdik, bu öneriyi getirdik. Katılmanızı
yeniden istirham ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarında alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır. Önerinin lehinde Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay. Buyurunuz Sayın Okay. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz on dakikadır. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi tarafından, bazı belediyelerin
kapatılması söz konusu olan ve Hükûmet tasarısı
olarak gruplara dağıtılan önerge sonrasında verilen, belediyelerin, kapatılması
söz konusu olan belediyelerin sorunlarının araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması için bugün Meclis Danışma Kurulunda yapılan toplantı sonrasında
grupların mutabakata varamaması nedeniyle Milliyetçi Hareket Partisinin grup
önerisi olarak yüce heyetinize geldi. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, iktidar partisi demokrasi şampiyonluğu
yapıyor ve her söyleminin arkasında demokrasi ve şeffaflık var. Ancak,
demokrasinin beşiği belediyeleri de bir taraftan yok ediyor. Getirilen tasarı
Türkiye’deki mevcut toplam belediyelerin üçte 1’inin belediye vasfını ortadan
kaldıracak ve bir kısım belediyeleri köy hâline dönüştürecek, bir kısım
belediyeleri başka belediyelere bağlayacak. Bu konuda Sayın İçişleri Bakanı
geçen cuma günü diğer partilerin de grup yöneticilerini ziyaret etti ve bunun
rasyonel bir çalışma, şeffaf bir çalışma, art niyeti olmayan bir çalışma, ama
bir taraftan da ekonominin gereği bir çalışma olduğunu ifade etti. Bunu
söylerken de kendilerinin samimiyetine inanmamızı bekledi. Şimdi “ekonominin gereği” denilirken de nüfusu 2 binin altına
düşen kimi belediyelerin, işte, bir makam arabası, bir makam şoförü, bir zabıta
ve yüklü borcu olduğunu söyledi. Onun için de “Bu belediyeler, ekonomide, Hükûmete, siyasal iktidara, devlete yük oluyor, bunların
kapatılması lazım.” dedi ve bunun haklılık gerekçesini de böyle bir açıklamayla
ifade etti. Şimdi, tabii, mesele ne? Mesele, nüfusu 2 binin altında… Sadece
tek kriter nüfusun 2 binin altında olması. Oysa öyle
belediyelerimiz var ki yüzyıllardır belediye olan, coğrafi konumu nedeniyle,
kültürel kimliği nedeniyle… İçinde üniversite olan belediyelerimiz var, ama
nüfusu 2 binin altında ve bu nüfus kriteri neye göre,
hangi zaman dilimine göre? “Adrese dayalı nüfus tespitine göre.” deniliyor.
Oysa yazın farklı, kışın farklı olan nüfuslar var; gece farklı, gündüz farklı
olan nüfuslar var. Ee, peki kardeşim… “Bu, işte,
ekonomik yük getiriyor.” Buraya kadar güzel. Eğer
ekonomik yük getiriyorsa, yolsuzlukta Enerji Bakanlığıyla bürokratlarının
yarıştığı Ankara Büyükşehir Belediyesi var. 5 katrilyonu bulan borcu var. Orayı
kapatın. (CHP sıralarından alkışlar) 200 trilyon borcu olan toplam 863
belediyeyi bir tarafa alacaksınız, her gün gazete manşetlerinde Ankara
Büyükşehir Belediyesinin yolsuzlukları var. Kapatılacaksa Adana Belediyesini
kapatın, Adana Büyükşehir Belediyesini kapatın. Değerli arkadaşlarım, ekonomik gerekçenin hiçbir haklılığı olmaz
ama şunu gördük bu tasarı önümüze geldiğinde: Kimi belediyeleri alıyorsunuz
yeni belediyeler ihdas ediyorsunuz ve bunu ihdas ederken ne yapıyorsunuz?
Örneğin, cımbızla mahalleleri çekiyorsunuz ve oyun başlamak üzere kuralları
değiştirelim, AKP’ye göre, seçim stratejisine göre yeni belediyeler
oluşturalım. Bu nerede oluyor? Kadıköy’de oluyor, Ataşehir’i
alıyorsunuz. Nerede oluyor? İzmir’de Karşıyaka’da oluyor, Bayraklı’yı
kuruyorsunuz; Konak’ta oluyor, Karabağlar’ı
kuruyorsunuz ve haritalar çıkıyor, AKP’nin kurmayları, bakanlıktaki personelin
çalışmasıyla, önlerine seçim sonuçlarını almışlar, nüfusları almışlar, buna
göre belediyeler kuruyorlar. Bunun hiçbir rasyonaliteyle, hiçbir samimi beyanla
ilişkisi olamaz. Düşünebiliyor musunuz bu siyasal iktidarın Ankara İl Başkanı on
beş gündür gazetelerde. Milletvekillerini çağırıyor, belediye başkanlarını
çağırıyor ve Ankara’yı yerel seçimlere göre nasıl dizayn
edeceğinin toplantılarını yapıyor ve bu yaptığı toplantıları da büyük
bir marifet gibi büyük gazetelerin Ankara sayfalarında çarşaf çarşaf açıklıyor. Şimdi, kurulmak istenen belediyelerin bir kısmına bakıyoruz:
Ankara’nın Temelli’sini Sincan’a bağlıyorlar.
Temelli, Eskişehir Yolu üzerinde, Polatlı’ya Ha, şunu biliyoruz ama: Temelli, Ankara’da yeni bir organize
sanayi kenti. Ankara’nın genişleyen hinterlandında, yeni kent oluşumu olacak.
Eh, Sincan’a bağlayalım… Yeni rant alanları oluşacak.
Sincan’da denetimimiz altında olacak ve Temelli, tamamen, temelli elimize
geçecek. Aynı şey Ataşehir’de de var. Yine orada da rant hesabı var. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bahçeşehir
de öyle. HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bunu sadece nüfus hesabıyla düşünmek…
Nüfusu 2 binin altına düştü, büyükşehir belediyesi hudutları içerisinde, Pergel
Yasası’na göre 30-40, 30-50 kilometrelik sınırlar içerisinde, ama Türkiye’nin
yapısını yeniden dizayn edelim, dizayn ederken de bize
göre dizayn edelim, AKP’nin anlayışına göre dizayn edelim… Değerli arkadaşlarım, bu belediyelerin bir kısmından bahsettim.
Kazanılmış haklarını elden alıyorsunuz. Ne zararı var? Şimdi, şu söyleniyor:
“Efendim, AB ülkelerinde de belediyeler ortadan kaldırılıyor.” Fransa’yla
coğrafi konum, nüfus konumu, ne farkı var Türkiye’nin? Fransa’da 36 bin
belediye var. Türkiye’de 3 bin belediye var ve bu belediyeler -başlangıçta
söyledim- demokrasinin beşiği. Ama, yapılmak istenen
sadece belediyeler değil, arkasından bir başka şey daha yapılıyor: Muhtarlıklar
güçsüzleştiriliyor. Yani, e-devlet projesiyle muhtarların ikametgâh, nüfus
kâğıdı düzenleme yetkileri de kaldırılıyor. Açıkçası, yerel yönetimlerde
demokrasi askıya alınıyor, ama muhtemel şu ki: AKP kendisine göre yerel yönetim
kadrolarıyla o yerel birimleri denetlemek istiyor. Çok tehlikeli bir gidişatın
önünü açıyorsunuz. Bunun hiçbir haklı yanı yoktur. Bir taraftan da şu var: Bu
belediyeleri kapatacağız. Kapatacağız, bunların taşınır, taşınmaz hak ve
alacaklarını özel idareye devredeceğiz ve on yıl süreyle de bu belediyelere
yardımcı olacağız… Şimdi, değerli arkadaşlarım, il özel idareleri devlet kadroları.
Kime hesap verecek? Orada yaşayan insana hesap vermeyecek. Yerel yönetimlerde
ise beş senede bir seçim var. Gelecek, o belediye başkanı halka hesap verecek. Şimdi, bir taraftan kamunun gücünü artıracaksınız bir taraftan
demokratik yöntemlerle gelen kadroları etkisizleştireceksiniz. Bunları da kendi
isteğinize göre dizayn edeceksiniz ve Parlamentodaki
çoğunluk gücüyle demokrasiyi askıya almak isteyeceksiniz. Ondan sonra da
demokrasi söyleminde de şampiyon olacaksınız. Buna hiç hakkınız yok. Açıkçası,
Milliyetçi Hareket Partisinin bu grup önerisi yerindedir. Gelin, Türkiye’de böylesine ciddi bir yapısal değişim
gerçekleşeceği şu noktada birlikte ele alalım, birlikte değerlendirelim:
Gerçekten bazı belediyelerin kapatılmasına ihtiyaç var mı yok mu, yeni
belediyelerin kurulmasına ihtiyaç var mı yok mu? Ama,
bunlar, sadece, siyasal iktidarın, Hükûmetin
tasarısının ekine koyduğu muhtelif ek çizelgelere göre dizayn edilecek
kolaylıkta işler değildir. Demokrasi paylaşımdır. Bunu paylaşacağız. Göreceğiz,
dinleyeceğiz, ciddi anlamda bilgileneceğiz. Bugün dağıtıldı tasarı, yarın saat 10.30’da İçişleri Komisyonu
toplantısı var. Öylesine bir yapılaşma ki, bini aşkın belediyede değişim
oluyor, kimileri kapatılıyor kimileri yeniden açılıyor. O bin belediyeyi götürü
usulde bir kalemde çiz at ve Türkiye’de yeni bir merkezî yapılandırma oluştur.
Hemen İçişleri Komisyonundan geçir, önümüzdeki hafta da Meclis Genel Kuruluna
getir. Buna hakkınız yok. Gelin, bunu inceleyelim, araştıralım. Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisine destek verin diyorum. Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu öneriyi desteklediğimizi ifade ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay. Önerinin aleyhine Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün. Buyurunuz Sayın Ergün. (AK Parti sıralarından alkışlar) NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlarım. Önerinin lehinde konuşan arkadaşları dikkatle dinledim. Gerçekten,
Türkiye’de belediyelerimizin hangi siyasi partiden olursa olsun birtakım
sorunları elbette var. Bunların bir kısmı geçen dönem yapılan düzenlemelerle
giderildi, bir kısmı da bu dönem yapılacak olan düzenlemelerle giderilecektir.
Belki bir araştırma konusu da olabilir konu. Araştırma önergesi konusuna
elbette karşı çıkmak doğru olmaz, fakat, zamanlaması
bunun önemlidir. Bu, yeni gelecek olan tasarı vesilesiyle bir araştırma
önergesi verilmesi ve bunun araştırılmasının istenmesi çok gerçekçi bir şey
değil, çünkü bu tasarının birçok sebeple çok kısa zamanda gerçekleşmesi
gerekiyor. Araştırma konusu ise uzun bir konudur, en az üç ay komisyon
çalışacak, ondan sonra birtakım tespitler yapacak. Bu farklı bir
konu. (MHP sıralarından “Yanlış mı yaptık?” sesleri) HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O zaman Anayasa değişikliğini
görüşürüz. NİHAT ERGÜN (Devamla) – Şimdi söyleyen arkadaşlar iyi söylediler
de, sazı yok, bir de sazı olsa, hiç doyum olmayacak! S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Refahyol
döneminde de kuruldu belediyeler, siz kurdunuz yani… NİHAT ERGÜN (Devamla) – Öyle değil. Değerli arkadaşlar, Türkiye, özellikle 1989 yılından sonra süratli
bir belediyeleşme dönemi yaşadı. 1989’a kadar 1.700 olan belediye sayısı, bir
anda, 1999’a geldiğimizde 3.225 oldu. 1.500 belediye bu dönem içerisinde, on
yıllık dönem içerisinde kuruldu. Niye kuruluyor belediyeler? Mahallî müşterek nitelikli kamu
hizmetleri görülsün diye kuruluyor, mahallî müşterek nitelikli kamu hizmetleri
yerinde görülsün diye. Görülmüş mü? Kentleşme sağlanmış mı? Kente göç
durdurulmuş mu? Değerli arkadaşlar, ölçek ekonomilerinden yararlanamazsanız,
kurduğunuz organizasyon gerçekçi olmaz. Bir organizasyon kurmuşuz, ölçek
ekonomilerinden yararlanabilecek boyutta değil. İller Bankasından almış olduğu
paylarla mahallî nitelikli hizmetleri görebilme imkânına sahip değil. Cari
giderler içerisinde gönderilen paylar eriyip gidiyor; ne bir kanalizasyon
hizmeti ne bir su hizmeti ne bir park hizmeti, mahallî müşterek nitelikli
hizmet beklentileri bu ölçeklerle karşılanamıyor. Bu ölçeklerle
karşılanamadığını Türkiye’nin bütün vilayetlerini gezip gördük ve bütün siyasi
partilerden “küçük belediyeler sorunu” diye bir sorunun karşımıza geldiğini
gördük. Bu, gelecek olan kanun tasarısı, ciddi bir çalışmaya ve
araştırmaya da dayanan bir yaklaşımdır. Ölçek ekonomilerinden yararlanmamız
lazım. Bu işi 1960-1990 yılları arasında, demokrasinin beşiği saydığımız,
demokratikleşmenin temeli saydığımız belediyeler açısından Avrupa Birliği
ülkeleri yaptı. Bakın Belçika’da yüzde 78 oranında belediyeler azaltıldı.
Danimarka’da 80, Avusturya’da 42, Finlandiya’da 16, İspanya’da 12, Japonya’da
44, İngiltere’de 76, Norveç’te 36, İsveç’te 87. Mahallî yönetimlerin en güçlü
olduğu yerlerden bir tanesidir İsveç, yüzde 87 oranında azaltıldı. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Fransa? NİHAT ERGÜN (Devamla) – Fransa’da komünler, âdeta mahalleleri
belediye gibi çalıştıran bir sistem içerisindeydiler. Son beş yıl içerisinde
Fransa da bu trende girdi ve geçen dönemde 2 binden fazla komün kapatıldı. Sarkozy döneminde yeni çalışmalarla bu dönemde Fransa’da da
yerel yönetimlerde yeni ölçekler oluşturulmaya çalışılıyor. Ölçek ekonomilerinden yararlanmamız lazım. Gerçekten bir yerde
belediye kuruyorsak, orada mahallî müşterek nitelikli kamu hizmetlerinin
yürütülebiliyor olması lazım. Türkiye’de küçük ölçekli belediyelerimizin
maalesef mahallî müşterek nitelikli hizmetleri göremediğini, mevcut imkânlarla
bunu sağlayamadığını gördük ve bu nedenle geçen dönemde köylerimizde
başlattığımız KÖYDES projesiyle yol ve su hizmetlerinde bir atak yapıldı. Küçük
belediyeler hemen dediler ki: “Köyler bizim beldelerimizden daha avantajlı hâle
geldiler. Bize de bir proje lazım.” Ve geçen dönem BELDES Projesiyle küçük
belediyelere destek veren bir proje başlattık. Bu dönem, bu sene bu projeyi
devam ettiriyoruz. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yanlış mıydı? NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bugün bu gibi projeleri yeniden devam
ettireceğiz. Şimdi bu tasarıyla, nüfusu 2 binin altına düşen 863 tane
belediyemiz tüzel kişiliği değişiyor, ama mahallî müşterek nitelikli hizmetleri
konusunda herhangi bir aksamaya imkân vermeyecek güvenlik önlemleri de
tasarının içerisinde fazlasıyla getiriliyor. Göreceksiniz, “Elli yıllık
belediye.” dediğiniz yerde hâlâ su yok, hâlâ kanalizasyon yoksa,
elli yıllık belediyenin oradaki mahallî müşterek nitelikli hizmetlere ne
kattığını söyleyebilir misiniz arkadaşlar? Orada demokratikleşmeyi sağladığını
söyleyebilir misiniz? S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şu anda 2.500 belediye AKP’li Sayın
Başkan. NİHAT ERGÜN (Devamla) – Göreceksiniz, bu tasarı gerçekleştiğinde,
birkaç yıl içerisinde elli senede alamadığı hizmetleri o yerleşim birimlerimiz
alabilme imkânına sahip olacaklardır. Bu tasarının içerisinde bu güvenlik
önlemleri vardır. OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi verin. NİHAT ERGÜN (Devamla) – Elbette tasarı geldiğinde bunları
konuşuruz; hem İçişleri Komisyonunda hem de tasarı geldiğinde bunları
konuşuruz. Bu, grup önerisi kapsamında konuşulacak bir mesele değildir. OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl değil? NİHAT ERGÜN (Devamla) – Grup önerisi, bir araştırma komisyonu
kurulmasını içermektedir. Dolayısıyla, grup önerisini bizim destekleme
imkânımız bu açıdan yoktur, bugün itibarıyla yoktur. Eğer bu araştırma
komisyonu tekrar bir başka vesileyle okunur ve gündeme gelirse,
belediyelerimizin, sadece belediyeler değil, bütün yerel yönetimler… Köyler de
bir yerel yönetim biçimidir, özel idareler de bir yerel yönetim biçimidir,
belediyeler de bir yerel yönetim biçimidir. Türkiye’de üç çeşit yerel yönetim
vardır ve bu üçünün de yeniden reorganizasyonunu bu kapsamda ele alabiliriz. Şimdi zaten sırada Köy Kanunu vardır. Köy Kanunu’yla köylerimizin
yeniden reorganizasyonu gerçekleştirilmiş olacaktır. Hemen onun arkasından,
Meclise sevk edilmiş olan Belediye Gelirleri Kanunu vardır. O kanunla
belediyelerimizin optimum ölçeklere ulaştırıldıktan
sonra hizmetlerini daha iyi yapabilecekleri ekonomik kaynakları burada hep
beraber konuşacağız, tartışacağız. Belki onun öncesinde birtakım araştırmalar da
hep birlikte yapılabilir, ama bu konuyla ilgili münhasıran bir araştırma
konusuna bizim yer vermemiz gerçekten mümkün değil. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, Basra harap olduktan
sonra Basra kurtarılır mı? NİHAT ERGÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, beldeler boşalır diyor
arkadaşlar, beldeler boşalır. Boşalmış arkadaşlar, belediye varken boşalmış
zaten. 2000 nüfus sayımına göre nüfusu 3 bin sayılan, 5 bin sayılan bir yer
bugün 500 olmuş. Nasıl boşalmış peki? Eğer orada belediye organizasyonunun
varlığı orayı boşaltmıyorsa, nasıl oldu da 3 binden, 5 binden 500’e düştü? Bu,
gerçekçi bir yaklaşım değil. Oraların gerçekten yaşanabilir, mahalli nitelikli
kamu hizmetlerini alabilir hâle gelmesinin yolu, orada mutlaka bir belediye
organizasyonunun bulunması değildir, bunun başka yolları vardır ve o yolları
biz burada kuruyoruz. Göreceksiniz, orada yaşayan vatandaşlarımız bu kamu
hizmetlerini aldıkça, size de bize de hepimize dua edecekler, bu hizmeti daha
kısa zamanda, daha etkili bir şekilde aldık diye göreceklerdir. O açıdan,
tasarıdan endişe etmeye bence hiç gerek yoktur değerli arkadaşlar. Ayrıca, bu tasarının öbür boyutunda siyasi düşünceler var,
“Kadıköy’ü almak için bölüyorlar…” Arkadaşlar, Kadıköy’ü biz gene alırız, bugün
de alırız, ayrı bir mesele, seçimlerde görüşeceğiz. (CHP sıralarından
gürültüler) Ama daha kolay almak için, Kadıköy’den, bizim işimize gelen
Kadıköy’den mahalleleri koparmak değil. O zaman, biz, Kadıköy’e Ümraniye’yi
eklerdik hemen alırdık mesela. Değil mi? (AK Parti sıralarından alkışlar)
Mesele o değil ki! OKTAY VURAL (İzmir) – Ümraniye niye oy versin size? Rüyanızda
gördünüz! NİHAT ERGÜN (Devamla) – Üsküdar’ı, Ümraniye’yi, Kadıköy’e
eklediniz mi hemen alırsınız, çok daha kolay alırsınız. Demek ki burada siyasi
bir düşünce yok. Rasyonel, optimum büyüklükler
oluşturalım. Antalya’da “Aksu” diye bir ilçe kuruluyor. O ilçenin etrafındaki
beldelerin siyasi dağılımına bakabilirsiniz. Belki çoğunluğu şu partidedir, bu
partidedir. Eğer bizim partideyse, biz onları müstakil ilçe yapmak yerine
Antalya’da, Muratpaşa’ya katardık alırdık mesela. Muratpaşa’yı çok daha kolay bir şekilde o zaman
alabilirsin. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Öyle kolay değil; oradan konuşmak gibi
kolay değil Antalya’da belediye almak. NİHAT ERGÜN (Devamla) – Böyle değil. Yani, siyasi mülahazalarla
biz hareket etmiyoruz, ama ben görüyorum, şimdi, bazı Cumhuriyet Halk Partili
ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekili arkadaşlarımız diyorlar ki: “Bu
tasarı çok iyi bir şey.” Büyük şehirlerin içerisinde bu dizayna
ihtiyaç vardı, küçük belediyelerin bu sorununun çözülmesine ihtiyaç vardı,
hatta bizim şehrimizde mümkünse şöyle bir düzenleme yapılsın, bizim şehrimizde
şu olsun diye teklif getiriyorlar… OKTAY VURAL (İzmir) – Partimizin milletvekilleri hakkında nasıl
söz bildiriyorsunuz? NİHAT ERGÜN (Devamla) – … ama işte şu
kürsü, şu canlı yayın var ya, şu kürsü ve şu canlı yayın burada başka bir şey
söylettiriyor… HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Aynen sizin yaptığınız gibi… O zaman
siz de öyle yapıyorsunuz, burada başka, dışarıda başka konuşuyorsunuz. NİHAT ERGÜN (Devamla) – …odaya gelip başka bir şey söylettiriyor.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, değerli arkadaşlar… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Ergün. NİHAT ERGÜN (Devamla) – Tasarı geldiğinde, bu tasarının gerçekten
Türkiye'nin hayrına bir tasarı olduğunu zaten göreceğiz. O nedenle, bizim,
Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu bu öneriyi kabul etmemiz mümkün
değildir. Ben bu duygularla hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergün. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, lütfedersiniz, Sayın
Hatip’in konuşması üzerine bir arzım var. Efendim bir açıklama yapmak istiyorum: Sayın Hatip, Milliyetçi
Hareket Partili bazı milletvekillerinin kendilerine gelerek bu kanunun çok
faydalı bir kanun olduğunu söylüyor. BAŞKAN – Lütfen buyurunuz. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR 1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün’ün konuşmasında
partisine sataşması nedeniyle konuşması MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
gerçekten, Genel Kurulda konuşurken, bu televizyonların etkili olmadığını
söylememek mümkün değil. Televizyonun canlı yayını en çok da Sayın AKP’nin
sözcülerine etkili oluyor. Buradan cevap verilmeyeceği, söz verilmeyeceği
varsayımıyla iddialarda bulunuyorlar. Şimdi, ben soruyorum Sayın Nihat Ergün’e: Hangi Milliyetçi Hareket
Partili milletvekili bu kanunun faydalı bir kanun olduğunu size söyledi? Bunu
açıklamak durumundasınız. NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Açıklarım. MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bütün grubumu şaibe altında
bırakıyorsunuz, buna hakkınız yok. (MHP sıralarından alkışlar) İşin esprisi,
gülerek bunu söylemiş olmanız. Bu, canlı yayın aracını kullanarak propaganda
yapmak niyeti taşıyor. Bunun da doğru olmadığını, buna hakkınızın olmadığını
ifade ediyorum. Bizim söylediğimiz hadise şu: Bu konu önemli bir konu. Bu konu
yalnız sizin konununuz değil. Bu konu Türkiye’nin konusu. Gelin,
bunu birlikte tartışalım, birlikte araştıralım diyoruz. Şimdi önümüze
getiriyorsunuz. Bugün getirdiniz, yarın komisyonda. Yarın akşam itibarıyla bu
kanun komisyondan geçecek, kırk sekiz saat geçmeden buraya getirilmesine de
karar alacaksınız parmak çoğunluğunuzla; gelecek, burada da biz
söyleyebildiğimizi söyleyeceğiz ve bu kanun çıkacak. Bu kanun, cumhuriyet
tarihinin devrimi niteliğinde bir yerel yönetimler kanunu. Buna “risk”
diyorsunuz. Bu riski üzerinize almak ne hakkınız! Böyle bir şey yok! Bu ülke hepimizin ülkesi. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
muhalefeti yok sayarak siyaset yapamazsınız. Böyle bir şey yok! Gelin,
tartışalım. Efendim, çalışalım, yirmi günde araştıralım. Bunu yaptık, daha önce
de yaptık birlikte. İlle üç ay çalışacak diye komisyonun bir mecburiyeti yok.
Söylemek istediğimiz bu. Ama, çok net söylüyorum.
Burada konuşan hatip cevap vermek durumundadır. Hangi Milliyetçi Hareket
Partili milletvekili Sayın Grup Başkan Vekiline gelerek bu kanunun faydalı
olduğunu söyledi, bunu açıklamak durumundadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tekrar ediyorum. Hangi Milliyetçi
Hareket Partili milletvekili, bizden habersiz, gelip AKP Grubuna, AKP’nin
yaptıklarıyla ilgili övücü laflar söyledi, bunu açıklamanız lazım. Bu bir
töhmettir, daha ilerisi iftira olur. Bunu size yakıştırmam. Gelip burada
açıklamanız lazım. RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Bunda ne beis var? MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Benim kötü dediğime… Bu üslup doğru değil. Yani, canlı yayın imkânını kullanarak…
Gerçekten, dikkat etmek gerekiyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, belediyelerin
kapatılmasının, bu kanunun çok radikal bir kanun olduğunu, birlikte karar
vermemiz gerektiğini, bunun için de bir araştırma komisyonu kurularak bu
meselenin hızla araştırılıp bir paylaşımın gerçekleşmesinde fayda görüyoruz.
Bunun için Danışma Kurulu önerisi verdik, katılmanızı istiyorum. Yani, ısrarla
istiyorum. Sonra, kanunun sorgulamasında daha suçlayıcı oluruz, bütün
sorumluluklar sizin üzerinizde kalır. Bunları ifade etmek için söz aldım. Teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır. VI.- ÖNERİLER (Devam) A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
(Devam) 1.- (10/123) esas no.lu Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin 27/02/2008
Çarşamba günü yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam) BAŞKAN – Öneri aleyhinde Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ. Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Dün burada Danışma Kurulu önerisi okundu ve bu öneriyle biz,
Meclisimizin bir haftalık gündemini Mecliste grubu bulunan siyasi
partilerimizin grup başkan vekillerinin imzalarıyla sizin huzurunuza getirdik,
sizler de kabul ettiniz ve gündemi belirledik. Tabii, gündemin nasıl olacağı
belli, bütün gruplar da bunu biliyor, beraber yaptık çünkü. Bir gün sonra
farklı bir gündem talebiyle huzurlarınızdayız. Biz, AK Parti Grubu olarak, yerel yönetimlerin sorunlarını ve bu
sorunların çözümüne dair her hususu çok önemli görüyoruz, yerel yönetimleri de
çok önemli görüyoruz. Onun için, böylesi bir konunun Meclisimiz tarafından da
detaylı bir biçimde araştırılması, incelenmesi ve bu suretle sorunlarının
tespiti ve çözümü noktasında hem Meclisimize hem de Hükûmetimize
tavsiyelerde bulunması bizim için de önemlidir. Danışma Kurulu görüşmeleri
sırasında biz bunu söyledik. Bu konuda böylesi bir komisyonun kurulmasına
taraftarız ama bunun zamanlaması açısından uygun bir zaman değil. Neden? Çünkü
şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurduğu araştırma komisyonlarının
sayısı… Küresel ısınma ve su konusunda bir tane komisyon
kurduk, 16 milletvekili çalışıyor; uyuşturucuyla ilgili bir komisyon kurduk, 16
milletvekili orada çalışıyor; öte yandan zeytinyağıyla ilgili daha geçenlerde
bir komisyon kurduk, 16 arkadaş orada; dün burada denizcilik sektörünün
sorunlarıyla ilgili bir başka komisyon kurduk, oraya da gruplar milletvekili
verecek ve Türkçeyle ilgili bir başka komisyon kuruldu; beş tane komisyon şu
anda bilfiil çalışıyor. Meclisin sağlıklı çalışması ve bütün
komisyonların ve Genel Kurulun etkili ve verimli bir biçimde çalışabilmesi için
bunun bir denge içerisinde olması lazım. Oradaki çalışmaların buradaki
çalışmayı aksatmaması gibi, buradaki çalışmaların da oradaki çalışmaları
aksatmayacağı bir düzen içerisinde bunu yönetmemiz, yürütmemiz bizim birinci
vazifemiz; biz bunu söyledik. Onun için, bugün, gelin, bunu
vermeyin, reddetmek durumunda kalmayalım ama ileriki bir tarihte, bir ay sonra
bunu verirseniz biz bunu kabul edip bu konuda geniş kapsamlı bir araştırma ve
inceleme yapılmasının önünü beraber açalım dedik ancak tabii, gündem yerel
yönetimlerle ilgili olunca, siyasi boyutu da olunca, bu noktada biz kanaatimizi
diğer gruplara söylediğimiz hâlde kabul görmedi, grup önerisi olarak geldi. Değerli arkadaşlarım, yerel yönetimler konusunda ve pek çok
konuda, AK Parti Grubu olarak önemli çalışmaların altına biz imza attık, büyük
değişimler, dönüşümler yaşandı. Hatırlarsanız, SSK hastaneleri ile devlet
hastanelerinin birleştirilmesiyle ilgili kanun tasarısı burada görüşülürken de
kıyametler kopmuştu. İnsanlar muayene için bir kuyruğa giriyor, ilaç için bir
kuyruğa giriyor, eczanelere gidip ilaç alamıyor ve insanlar bu konudan mustarip
ama burada, biz, bunu, bu ıstırabı ortadan kaldıracak bir çözümü görüştük ve
burada çok zor geçti biliyorsunuz. Şimdi ne yaptık? Bütün işçi kardeşlerim,
herkes, istediği eczaneden ilacını alıyor mu, istediği yerde muayene oluyor mu,
istediği hastaneye gidiyor mu? Devlet “Vatandaş yetiştirir.” diyor ama işçisini
ayrı hastaneye gönderiyor, memurunu ayrı hastaneye gönderiyor, Bağ-Kurlusunu
ayrı hastaneye gönderiyor, ona ayrı ilaç, ona ayrı ilaç. Böyle eşitlik
anlayışı, böyle hukuk devleti, böyle sosyal devlet olmaz dedik, nice karşı
çıktılar. Şimdi, uygulamaya geçti, vatandaş bizi alkışladı mı? Alkışladı (AK
Parti sıralarından alkışlar) ve bunu da belli etti, çünkü bu işin faydası, hem
Türkiye’mize hem de bir bir her bir ferdimize, her
bir insanımıza. Öte yandan, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle ilgili bir düzenleme
yapıldı. Örneğin, Kayseri’nin bir köyünde, Yozgat’ın bir köyünde su meselesi
var, orası yazıyor işte iline, orası yazıyor bölgeye, bölge yazıyor genel
müdürlüğe, oradan planlanıyor, daha sonra gerisin geriye dönüyor, genel
müdürlük, bölge müdürlüğü, il, ilçe… Yazının gidiş gelişini dinlerken
yoruluyorsunuz! Bir köyün kanalizasyonuyla Ankara’daki genel müdürlüğün ne işi
olur? Oldu yıllarca. Kaldıracağız, kıyamet koptu: “Olmaz!” Kaldırdık. Şimdi,
bunlar yerinden görüşülüyor ve bu sorunlar mahallinde çözülüyor. Bu da yetmedi. Mahallî idare birlikleriyle ilgili kanunu getirdik
biz burada, il özel idareleriyle ilgili kanunu getirdik. Halkımızın yerelde
seçtikleri temsilcilerin il genel meclisi başkanı olması, ilçelerde ve merkez
ilçede de köylere hizmet götürme birliklerinde görev almaları… Hem muhtarların
temsilcisi hem de il genel meclisine seçilmiş siyasilerin temsilcilerini oraya
koyduk. Hem siyasi olmayanlar hem siyasiler hem de hükûmetin,
devletin temsilcisi kaymakam bir araya gelsin, bu sorunu çözsün dedik. Kötü mü
ettik? İyi ettik. Bugün bir araya geliyorlar, el ele, baş başa verip sorunları
yerinde çözüyorlar. Sadece bununla da kalmadık. “KÖYDES” diye bir proje çıkardık,
Türkiye’nin bütün illerinin, ilçelerinin, köylerinin yollarının asfalta
dönmesini, susuz yerin suya kavuşmasını temin edici projeleri başlattık, bir
noktaya geldi. SUAT BİNİCİ (Samsun) – Ankara’da su yok. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Seçimlerde bizim yaptığımız bu KÖYDES
çerçevesinde asfaltlardan köylere gidildi, çeşmelerden sular içildi. Vatandaş
çeşmeyi getirenle yolu getireni ayırt etti. Arkasından, yerel yönetimlerde de önemli şeyler yaptık.
Belediyeler açısından, belde belediyeleri açısından da BELDES projesini koyduk
ortaya. Dedik ki, beldeler hizmet üretemiyor. Elindeki imkânlar, personel
sayısı, durum vesaire nedeniyle bu kaynakla buradaki insana kendisini şehirde yaşamasını
hissettirebilecek bir ortamı hazırlayamıyor, böyle bir çalışmayı sunamıyor,
kanalizasyonunu, kaldırımını, altyapı, üstyapısını yapamıyor. OKTAY VURAL (İzmir) – Hani yapmıştınız siz? BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ne yapalım? Bunlara da bir destek çıkalım
dedik, BELDES’i koyduk. Onun sayesinde iki senedir
beldelerimiz büyük çapta hizmet alıyor. Şimdi, gelen bu tasarı Meclisimizin oylarıyla kabul edilip
yasalaştıktan sonra, on yıl süreyle o beldeye gidecek parayla yıllardır -elli
yıldır, altmış yıldır- alamadıkları hizmetin katbekat fazlasının vatandaşımız
ayağına geldiğini görünce, devletin, hükûmetin
yanında olduğunu görünce ve bu hizmetlerden istifade edince; hastaneler
birleşince nasıl teşekkür etti, Köy Hizmetleri kaldırılınca nasıl teşekkür
etti, KÖYDES, BELDES hayata geçince nasıl teşekkür etti, ben öyle teşekkür
edeceğine inanıyorum. Bu Meclis bu
konuda doğru bir şey yapacaktır, Hükûmet de doğru bir
şey yapıyor, biz de doğru bir şeyi tartışıyoruz. Elbette, bu konuda farklı farklı görüşü olanlar olacaktır, katılan katılmayan
olacaktır, eleştiren olacaktır, ama bir şeye dikkat etmek lazım: Bu yapılan iş
Türkiye’nin hayrına mı, değil mi? O beldelerde yaşayan vatandaşlarımızın
hayrına mı, değil mi? Doğru mu yapıyoruz, eğri mi yapıyoruz? (CHP sıralarından
“Eğri, eğri” sesleri) Bire bir oturup beldelerdeki vatandaşlarımızla
konuştuğumuzda -bu işin siyasi tarafında olanlarla değil, vatandaşımızla
konuştuğumuzda- yapılmak isteneni ve bunun sonucunda ortaya çıkacak durumu
anlattığımızda “Doğru yapıyorsunuz, biz sizin arkanızdayız.” diyorlar. Milletimiz bunun doğruluğunu biliyor ve bunun doğruluğunu da
tasdik edecektir. Biz ona inanıyoruz ve bu konuda önemli bir reformun altına
da, bütün siyasi kaygılardan, bütün endişelerden -oy endişesinden, falan ne
der, filan ne der endişesinden- uzak bir biçimde, sadece, milletin faydası
nerede, Türkiye’nin faydası nerede, AK Parti orada. İşte, bu tasarı onun eseri
olacaktır. İnşallah, görüşüldükten sonra Meclisimizin oylarıyla da
kanunlaşacaktır. Tabii, komisyonda görüşülecek, muhalefetin katkısına açık; Genel
Kurulda da görüşülecek, muhalefetin katkısına gene açık. Eğer bu tasarının
eksiği varsa, yanlışı varsa, öngöremediği konular varsa, bunları gündeme
getirip komisyonda katkı vermek, orada olamadı Genel Kurulda bu katkıyı temin
etmek hepimizin görevidir. Gelin, bu işi olgunlaştırarak, daha iyi hâle
getirerek yasalaşmasına el birliğiyle yardımcı olalım, Türkiye’mizin lehine
yapılan güzel hizmetlerden birinin daha altında hepimizin birlikte imzası olsun
diyorum. Ben, bu vesileyle, bu grup önerisinin zamansız olması nedeniyle -yoksa, muhtevasının yanlışlığından değil, zamansız- ve
gündeme siyasi bir üslupla gelmesi nedeniyle bugün için “hayır” diyor, ileride
böyle bir çalışmanın yapılmasının da faydalı olacağını ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ. Bu konu üzerine Sayın Kaplan’ın bir sözü vardır, çok kısa yerinden
söz vereceğim. Buyurunuz Kaplan. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Geçen hafta Mecliste yaptığımız basın açıklamasında, AK
Partinin 42 yeni ilçe düzenlemesi ve 1.124 beldenin kapatılmasıyla ilgili
tasarısının, seçimlere on üç ay kala hiçbir danışma, hiçbir yerde araştırma
yapılmadan gündeme getirilmesiyle seçimleri tamamen etkilemeyi hedefleyen, etik
olmayan, demokratik olmayan, fırsatçı bir yaklaşım olarak değerlendirip bu tür
bir çalışmadan vazgeçmelerini söylemiştik. Gerçekten, yerel yönetimleri daraltarak, sivil toplumu susturarak,
kılcal damarlar gibi yerel demokrasiyi güçlendiren beldelerin kapatılması
çağdaş ülkelere de aykırı. Örneğin, Fransa’da 1.700 kişiye bir belde, İtalya’da
7.300 kişiye bir belediye düşerken, Türkiye’de 21 bin kişiye düşüyor. Bu getirilen 42 ilçe, kapatılan beldeler olayı da gerçekçi bir
yaklaşım değil. Örneğin, Güçlükonak ilçesi, on yıldır adliyesi yok. AKP’nin
Kozluk Belediyesi 35 bin, yirmi aydır maaş ödemiyor, işçiler grevde ve çöp
götürüyor... Öncelikle yüzlerce ilçenin ve bu beldenin, kapatılacaklar nüfusun
altında olduğu düşünülecek olursa, tamamen siyasi seçim kaygısıyla yapılan
böyle bir çalışmaya, AK Partinin tasarısına destek vermemiz mümkün değil. Bu konuda ciddi bir araştırma yapılması, kapatılacak belde
halklarının dinlenmesi ve bu beldelerde, özellikle yeni kurulacak ilçelerde
mahalli referanduma gidilmesinin demokratik olacağını söylüyor, Demokratik
Toplum Partisi olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesi programımızda yer
aldığı için, MHP’nin vermiş olduğu araştırma önergesine “evet” oyu kullanacağız
ve Hükûmeti de bu konuda sorumluluğa davet ediyoruz. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan. Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir. [CHP ve MHP sıralarından alkışlar(!)] K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aferin size! BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü
soruları görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S.
Sayısı: 95) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Görüşme ertelenmiştir. Sayın milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan, Uzman Jandarma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 2.- Uzman Jandarma Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/451)
(S. Sayısı: 91) (x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu 91 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: (x) 91 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. UZMAN JANDARMA KANUNUNDADEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 28/5/1988 tarihli ve 3466 sayılı
Uzman Jandarma Kanununun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. “Uzman Jandarma Okulunu başarı ile bitirenler, altı ay süre ile
stajyer olarak görevbaşı eğitimine tabi tutulmak üzere
kura ile atanır. Sağlık durumu, idari, asayiş ve diğer zorunlu sebepler dışında
atandıkları görev yerlerinde asgari iki yıl kalmayanlar yeniden atamaya tabi
tutulmaz. İl içindeki yer değiştirme işlemleri bu şarta tabi değildir.” BAŞKAN – 1’inci maddede söz isteyen yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Soru var Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurunuz. Soru-cevap işlemine başladık. On dakika… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Bu konunun geneli üzerinde konuşma almıştım ama konuşmuyorum ancak
bir soru sormam gerekiyor çünkü uzman jandarmalar yurt savunmasında çok önemli
görev ifa ediyorlar. Her türlü takdirin üzerinde, canhıraş bir gayretle
ülkemizi savunuyorlar, vatandaşlarımızın can ve mal emniyeti için görevlerini
yapıyorlar. Ancak birçok sorunları bulunuyor. Bu sorunların çözümü için bugün
komisyonlarda bekleyen altı tane kanun tasarısı var ama nedense, bir türlü
gündeme alınarak bunlar çözüme kavuşturulmuyor. Şimdi, Sayın Bakanımdan, Sayın Hükûmetten
uzman jandarmalarla ilgili, onların sordukları sorulardan hareketle beş tane
sorum bulunmaktadır: Birincisi: Hükûmetinizin veya mevcut
kanunların… Uzman jandarmanın statüsü netleşmiş midir? Var mıdır böyle bir
statü? İki: Kendisi, eşi, çocukları orduevlerinden yararlanabilmekte
midir? Faydalanamıyorlarsa ordu mensubu olarak anılan uzman jandarmaların ve
yakınlarının mağduriyetlerinin giderilebilmesi için bir düzenleme düşünülmekte
midir? Bir başka soru: Uzman jandarma ile astsubaylar arasında kıdem tazminatı
ve derece farklılığı var mıdır? Varsa nedenleri nedir? Bir başka soru: Emekli uzman jandarmalar ve emekli uzman
erbaşların dernek kurabilmeye hakları var mıdır, bulunmakta mıdır? Yoksa bu
farklılığın ortadan kaldırılması için herhangi bir hazırlık bulunmakta mıdır? Bir başka: Uzman jandarmalar eğitim seviyelerine uygun olarak
1’inci dereceden emeklilik hakkına sahip olabiliyorlar mı? Bu konuda bir
düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. Özellikle uzman jandarmalarımız bu soruların cevabını
beklemektedir. Bilgilerinize sunulur. BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabiatıyla, Türkiye Büyük
Millet Meclisine bir kanun tasasını Hükûmet olarak
sevk ettiysek, biz o işe ehemmiyet veriyoruz demektir. Ama takdir edilir ki
Meclisin de bir çalışma süresi var ve her gün de gece yarılarına kadar, siz de
görüyorsunuz ki, ülkenin değişik sorunlarıyla ilgili bir yasal düzenleme gerekiyorsa
bunu burada yapıyoruz ama tüm sorunları aynı anda çözme imkânı yok. Eğer Meclis
gündemine kadar bu konular geldiyse bizim de önem verdiğimiz konulardır. Ama
çok acil durumlar ortaya çıktığında, ehemi mühime tercih ederek bir
yasalaştırma faaliyetini burada birlikte sürdürüyoruz. Dolayısıyla, komisyon
gündeminde bekleyen tasarılar bizim de önem verdiğimiz konulardır ve ümit
ederiz ki belli bir süre sonra bunları da aynen bu kanun tasarısında olduğu
gibi, dün gece yarısına kadar çıkardığımız yasalarda olduğu gibi, bu alandaki
düzenlemeleri birlikte yapma imkânı olur. Sorularınızın bir kısmıyla ilgili yazılı cevap vereceğim ama bir
kısmını buradan aldığım bilgi çerçevesinde cevaplandırayım. Dernek kurma hakları konusunda herhangi bir yasal engel yok,
dernek kurabilirler. Orduevlerinden yararlanma konusunda, zaten misafirhanelerin olduğu
ifade ediliyor, buralardan yararlanabileceklerdir. 1’inci dereceyle ilgili olarak bir çalışma yapılıyor, bittiği
takdirde onu huzurlarınıza getireceğiz. Uzman jandarma statüsüyle ilgili de çalışmalar var, bununla ilgili
teferruatlı bilgilendirmeyi size yazılı olarak yapacağım. Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan. Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır. 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, 375 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- 375 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108) BAŞKAN – Komisyon raporu 108 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, komisyon yok. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 15.37 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.55 BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
70’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 3’üncü sırada yer alan, 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- 375 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108) (x) BAŞKAN – Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Komisyon raporu 108 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
Denizli Milletvekili Haluk Ayhan söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakikadır. MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 108 sıra sayılı 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubunun görüşlerini arz etmek
için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisin muhterem üyelerini
saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz tasarının 1’inci maddesiyle benzer görevlerde
bulunanların aldıkları ücretler arasındaki farklılıkların giderilmesi amacıyla
görev tazminatının yerini alabilecek çeşitli düzenlemeler yapıldığından, bütçe
imkânları çerçevesinde görev tazminatı ödenmesi mümkün olmadığından, Hükûmet ileride kullanabileceği haktan korkarak bu haktan
vazgeçmektedir. Bu, bütçenin geldiği nokta itibarıyla, tespiti açısından çok
önemlidir. Sayın milletvekilleri, refah devleti hedefi ekonomik olarak
vatandaşların tamamının insanca yaşayabileceği bir hayat seviyesinin tesis
edilmesidir. Bugün ekonomide pembe tablolar çizilmesine rağmen borçlanma, cari
açık ve dış ticaret açıklarında rekorlar kırılmaktadır. Ekonomideki kırılganlık
her geçen gün daha da artmaktadır. Son beş yıldır ekonomi ortalama yüzde 6
civarında büyümesine rağmen, dar ve sabit gelirliler, özellikle de kamu
çalışanları ile bunların emeklileri bu büyümeden pay alamamışlardır. Yoksul
insan sayısı artmaktadır. 2001 yılında ücret adaletinin sağlanması amacıyla, 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname’de değişiklik yapan 631 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname çıkarılmıştır. Bu kanun hükmünde kararname ile aynı ya da benzeri iş
yaptıkları hâlde kurumsal statüye veya unvana dayalı olarak farklı ücret alan
memurlara ilişkin farklılaşmaların önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Yüksek
düzeyde ücret alan kamu görevlilerinin ücretlerinde daha az, düşük ücret alan
memurların ücretlerinde ise daha yüksek oranlı artışlar yapmak ve ilave
ödemeler ihdas etmek suretiyle, kademeli bir geçiş sonucu, eşit işe eşit ücret
prensibi doğrultusunda aynı işi yapan personel arasında ücret adaletinin
sağlanması amaçlanmıştır. (x) 108 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Bu kanun hükmünde kararname, ayrıca, bir kısım kamu görevlilerine
diğerlerine nazaran kurum farklılığı nedeniyle yapılan farklı ödemelerin de
zaman içinde kaldırılmasını öngörmüştür. Bu kapsamda, devlet memurları yanında aynı ya da benzer işler
yapmakla birlikte, mali ve sosyal hakları, Devlet Memurları Kanunu’na bağlı
olmaksızın, memur emsallerine göre farklı ve yüksek belirlenen düzenleyici ve
denetleyici kurumlarda ve bazı özerk kuruluşlarda çalışan personelin
ücretlerinin de belirli bir tavanı aşmaması da öngörülmüştür. Bu şekilde beş
yıllık bir sürenin sonunda kabul edilebilir bir ücret dengesi sağlanması
hedeflenmiştir. Ancak, zaman içinde, bir yandan çeşitli meslek gruplarının
baskıları, bir yandan çeşitli kurum ve kuruluşların baskıları sonucu yapılan
münferit düzenlemelerle 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin amacına sadık
kalınmayarak istisna hükümler getirilmiştir. Kanunun gerekçesinde de belirtildiği gibi, her ne kadar farklı
ödeme unsurları ihdas edilerek kamu personelinin ücretlerinde denge
sağlandığından söz edilse de gerçekte, son beş yıllık dönemde, özellikle
teşkilat kanunlarında yapılan ücretle ilgili özel, münferit düzenlemelerle
ücret adaleti bozulmuştur. Kamu görevlilerinin çoğunluğunu bin YTL’nin altında
ücret alanlar oluşturmaktadır. Bu grubun ücretlerinde yapılacak en küçük bir
iyileştirmenin mali yükü fazla olacağı kaygısıyla bunlarda ciddi bir iyileştirme
yapılmamakta, sayısal olarak daha az olan bazı kamu görevlisi grubun
maaşlarında iyileştirmeler yapılmaktadır. Bu durum adaletsizliği azaltmak bir
yana, sürekli artırmaktadır. Bugün yoksulluk sınırı bir aile için 2.500 YTL’ye dayanmıştır.
Kamu çalışanlarının yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında gelir elde
etmektedir. AKP döneminde ücret rejiminde tahribat yapılmıştır. Kamu
çalışanlarının çoğunun yoksulluk sınırının altında ücret aldığı bir dönemde,
kamu çalışanlarını insanca yaşanabilecek bir ücret düzeyine kavuşturacak
adımlar yerine, kurumlar arası ücret adaletsizliğini artıran düzenlemeler
yapılmıştır. Kamu çalışanlarını en çok ilgilendiren konu, kuşkusuz, kendilerine
sağlanan mali ve sosyal haklardır. Çalışanları genel ücret seviyesinin düşüklüğünden
çok, benzer işler yapmalarına rağmen, oluşan ücret farklılığı ve adaletsizliği
rahatsız etmektedir. Bu dönemde “Eşit işe eşit ücreti sağlamak.” söylemde
kalmış, yapılan yasal düzenlemelerle kurumlar ve unvanlar arası ücret dengesi
daha da bozulmuş, ücret adaletsizliği artmıştır. Bu kanun tasarısı ile 631 sayılı, sözü edilen, Kanun Hükmünde
Kararname’nin bir hükmü daha uygulanamaz hâle getirilmektedir. Yeni ücret
unsurları getirilmiş olsa bile, Bakanlar Kuruluna adaletin tesisi adına yetki
veren bir düzenlemenin muhafaza edilmesi yararlı olacaktır. Hâlen ülkemizde yaklaşık 2 milyon memur ve diğer kamu görevlisi
çalışmaktadır. Kamu görevlileri, yürüttükleri hizmet, hitap ettikleri kitle,
aile ve yakın çevreleriyle birlikte dikkate alındığında, toplumsal hayattaki
etki alanları ve önemleri daha iyi anlaşılmaktadır. Görevlerini yerine getirme sürecinde kamu görevlilerinin devletle
olan ilişkisini personel rejimi düzenler. Kamu personel rejiminin en önemli
özelliği, kamu çalışanlarının statü hukukuna tabi olmalarıdır. Türk personel
rejimini oluşturan altı temel yasal düzenleme bulunmaktadır. Bunlar, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu,
2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel
Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu ve 399 sayılı kamu iktisadi teşebbüsleri personel
rejimini düzenleyen Kanun Hükmünde Kararname’dir. Bunlar dışında, teşkilat
kanunlarındaki özel hükümler uyarınca personel istihdam eden kurumlar
bulunmaktadır. Yasama organı üyeleri ve belediye başkanları hariç, özel
düzenlemelerle birlikte, on kategoride personel çalıştırılmaktadır. Bu
düzenlemeler çerçevesinde kamuda, memur, sözleşmeli personel ve geçici personel
ve işçi olmak üzere dört temel istihdam şekli bulunmaktadır. Kamu hizmetine girme, ilerleme ve yükselme ile ücret konusu
personel rejiminin en önemli unsurlarıdır. Hükûmet
olduğundan beri “bürokratik oligarşi” söylemleriyle kamu yönetiminin ve
bürokrasinin altüst edileceği sinyalini veren Adalet ve Kalkınma Partisi, bu
tahminde bulunanları da yanıltmamıştır. Liyakat ilkesi yerine vücut dilinden
anlayan bürokrat profili ön plana çıkmıştır. Birçok
kurumun teşkilat kanunları değiştirilerek, yasa ile çalışanlar görevlerinden
alınmış ya da yerleri değiştirilmiştir. Bürokraside yıldırma süreciyle birlikte
siyasi kadrolaşma yaşanmaya devam etmektedir. Personel rejimi, içinde bulunduğu
dağınık yapıdan kurtarılmak amacıyla 1965 yılında Devlet Memurları Kanunu
çıkartılmıştır. Mali ve sosyal haklara ilişkin karmaşık yapının yerine ücrette
birlik ilkesi doğrultusunda memurların tüm mali ve sosyal hakları bu Kanun’da
toplanmıştır. Liyakat ve kariyer ilkesine uygun olarak, öğrenimiyle birlikte,
kıdemi ve yapılan işin niteliğini dikkate alan bir maaş rejimi ihdas
edilmiştir. Devlet Memurları Kanunu’yla oluşturulan bu temel yapı, diğer
personel kanunlarına da girmiş ve Devlet Memurları Kanunu’na paralel maaş
sistemi, askerî personel, hâkim ve savcılar ve akademik personel bakımından da
uygulamaya konulmuştur. Ancak, gerek bu Kanun’da yapılan değişiklikler gerekse
başka kanunlarda getirilen istisna hükümleri ile kırk yıl içinde birlik
anlayışından uzaklaşılarak personel rejimi ve ücret rejimi daha da karmaşık
hâle gelmiştir. Hâlen kamu da kayırmacılığın önlenmesi, liyakatin hâkim kılınması,
çalışanların haklarının uluslararası normlara uygun olarak düzenlenmesi ve
verimliliğin artırılarak ücret adaletinin sağlanması, gerçekleştirilmesi
gerekli en önemli sorunlardır. Bu sorunlar içinde çalışanlar için en önemli
olanı yeterli bir ücretin sağlanamamış ve sürdürülebilir bir ücret sisteminin
kurulamamış olmasıdır. Mali ve sosyal hakların yetersiz ve dengesizliği sonucu
bazı meslek grupları kamuoyu oluşturarak münferit düzenlemelerle ücretlerin
farklı şekilde artırılmasını sağlamakta bu durum daha sonraki dönemde bir başka
meslek grubunun benzeri talebine yol açmakta, ancak yaklaşık 1 milyondan fazla
en düşük ücreti alan memur grubunun bütçeye getireceği yük dikkate alınarak
tatmin edici bir iyileştirmeden yararlandırılmamaktadır. Hükûmet, kamu
çalışanlarının haklı tepkilerine gerçekçi çözümler üretmek yerine, toplumun
diğer kesimlerini çalışanlara karşı kışkırtmayı tercih etmektedir. Bugün,
Kamu-Sen araştırmasına göre memurların yüzde 30’u boşta, yüzde 19’u
yakınlarının yardımıyla ayakta kalmaya çalışırken, yüzde 60’ı maaşıyla sadece
zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilmektedirler. AKP döneminde, kamu çalışanlarının ücretleri reel olarak
gerilemeye devam etmektedir. Mevcut endekslere itimat edilmemekte, İnternet
sitelerinde “kendi enflasyonunu hesap et” diye bilgiler oluşturulmakta ve
vatandaşların kendi gerçek enflasyonunu ölçmesine yardımcı olunmaya
çalışılmaktadır. Bütün bunların sonucunda ücret sistemi dengesiz ve adaletsiz
bir yapıdadır. Ücret yapısındaki bu dengesizlik aşağıdaki sonuçları
doğurmuştur: Aynı ya da benzer işler yapmalarına rağmen, özellikle düzenleyici
kurullar olmak üzere, bazı diğer kurumlar ile bakanlıklarda çalışanlar arasında
kurumsal ücret farklılıkları oluşmuştur. İşçi, sözleşmeli personel ve memur ücretleri arasındaki statüye
dayalı ücret farklılığı oluşmuştur. Bölgesel veya çalışılan bölge, sektör ya da üniteye göre ücret
farklılıkları oluşmuştur. Unvan farklılığına dayalı ücret farklılıkları oluşmuştur. Bazen kurumsal, bazen unvana dayalı, bazen de çalışılan yer ya da
ünite esas alınarak döner sermaye, fazla çalışma, fon ve prim ödemeleri gibi
özel kanunlarla getirilen ilave ödemelerden kaynaklanan farklılık oluşmuştur. Sonuçta, ücret azlığından ziyade ücretler arasındaki ahengin
bozulması, kamu personeli arasındaki huzurun ve iç barışın bozulmasına da neden
olmuş ve daha da artırmıştır. Bu durum, adaletsiz bir durumdur. Tüm memurlar açısından genel
ücret seviyesi düşüktür. Hükûmetin görevi, hem kamu
çalışanlarının hem de tüm vatandaşların geçimini temin edebileceği bir ekonomik
ve sosyal düzeni oluşturmaktır. Ülkemizde AKP, bu düzeni sağlayamamıştır.
60’ıncı Hükûmet Programı’nda da kamu çalışanları
unutulmuştur. AKP, geçen dönemde bir yandan kamu yönetimindeki
koordinasyonsuzluktan, dengesizlikten, verimsizlikten, kalitesizlikten ve
bürokratik oligarşiden şikâyet ederken, bu düzensizlikleri giderme yerine
kullanmayı, bu yolla eş dost kayırmayı tercih etmiştir. Bürokraside beş yıldır yıldırma ve yıpratma süreci yaşanmıştır.
Personel rejimi objektiflikten uzaklaştırılmıştır. Liyakat ve hakkaniyet göz
ardı edilerek akraba, eş dost ve yakınlar kamu kurumlarına yerleştirilmiştir.
Milyonlarca işsiz merkezî sınavla iş hayali peşindeyken kayırmaya müsait geçici
istihdam uygulamalarıyla yandaşlar işe alınmışlardır. AKP döneminde, bir kere daha kamu çalışanları hayal kırıklığına
uğratılmıştır. Hükûmet, çoğunluğu yoksulluk sınırının
altında ücret alan çalışanları insanca yaşayabileceği bir ücret düzeyine
kavuşturamamış, Hükûmet Programı’nda da bu konuda bir
hedef öngörmemiştir. Kamu personelinin işe alınma, tayin ve terfileri objektif
kıstaslara bağlanmalıdır. Çalışanlar, insanca yaşanabilecek bir ücret
seviyesine kavuşturulmalı, ücret adaletsizliği de giderilmelidir. Uluslararası
normlarla uygun sendikal haklar da sağlanmalıdır. Bürokraside estirilen yıldırma ve yıpratma süreci devam
etmektedir. Devlet memurları hiçbir gerekçe gösterilmeksizin görevlerinden
uzaklaştırılmakta, liyakat ve hakkaniyet göz ardı edilerek akraba, eş dost ve
yakınlar kamu kurumlarına yerleştirilmektedir. Kamu çalışanlarının tayinlerinde, yükselmelerinde AKP teşkilatları
karar vermekte, parti teşkilatlarının istemediği memurlar sürgün edilmekte,
görevlerinden uzaklaştırılmaktadır. Herkes görmektedir ki Hükûmet,
çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve verimliliğin artırılması adına hiçbir
çaba sarf etmezken devlet teşkilatı da personel rejimi de içinden çıkılmaz hâle
getirilmektedir. Kamu yönetiminde yolsuzluk ve yozlaşma bütün boyutlarıyla hüküm
sürmektedir. İşler çoğu zaman meşru zeminde gibi yürümektedir. AKP döneminde
orta ve üst düzey görevlilerin tamamına yakını değiştirilmiştir. Atamalar
sadece üst düzey görevlilerle sınırlı kalmamış, merkez ve taşra teşkilatlarında
müdür ve şef düzeyine kadar kapsamlı bir tasfiye yapılmıştır. AKP teşkilatlarının istediği doğrultuda kamu görevlileri tayin ve
sürgün edilmektedir. Kurumların atama ve yer değiştirme mevzuatı değiştirilerek
görevde yükselmelerde objektiflikten uzaklaşılmakta, yandaşlar kayırılmaktadır.
Kamu hizmetine girişteki nesnel kurallar esnetilerek siyasi
yandaşların sınavsız kamu hizmetine girmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır.
İhtiyaçlara bakılmadan, özellikle kariyer mesleklere yandaş kadrolar
doldurulmaktadır. Sakıncalı olduğu için üst düzey görevlere atanmayanlar,
vekâlet yoluyla istihdam edilmektedir. Denetim sistemi tahrip edilmek istenmektedir. Yargı, üniversiteler
ve TÜBİTAK gibi kuruluşlar, kamuoyu önünde, nezdinde yıpratılarak
güvenirlikleri sarsılmakta, bir yandan da buralara da kadrolaşmanın yolunu
açacak düzenlemeler yapılmaktadır. Kurumlar arasında sürtüşme ve kaos
yaratacak bir gerilim politikası izlenmektedir. Bir yandan kamuda bürokrasideki
hantallıktan yakınılırken bu düzensizlikten yararlanmak için aksaklıklar
giderilmemektedir. Teşkilat kanunlarındaki değişiklikler, işlevsel olmaktan çok
kadroları tasfiye etme anlayışına dayanmaktadır. Ayrıca “Kamu Yönetimi Temel
Kanunu” adı altında hazırlanan, ancak yasalaşmayan tasarıyla idari yapımız
tahrip edilmek istenmiştir. İdari yapımızdaki esas problem, devletin temel
nitelikleri ya da idarenin karar alma ve denetim yetkisinden
kaynaklanmamaktadır. Oysa söz konusu tasarıya bakıldığında, sorun olarak
devletin bu temel dinamiklerinin görüldüğü anlaşılmakta ve âdeta bunların
değiştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmaktadır. Esasen bu düzenlemeler,
demokratikleşme, özgürlük ve yerelleşme kisvesi altında karar alma, denetleme
ve inisiyatif kullanmaya dönük işlevlerini
etkisizleştirmek suretiyle devletin egemenlik alanının zaafa uğratılmasına
hizmet etmektedir. Sonuç itibarıyla, her ne kadar görüşülen tasarının gerekçesinde,
“Kaldırılan 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ilgili hükmü yerine, küçük
memurlara dönük ilave ödemeler getirildiği söyleniyorsa da bu tek başına
yeterli değildir. Aynı işi yaptığı hâlde sırf farklı kuruluşlarda çalışıyor
oldukları için farklı ücret alanların olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle,
kademeli olarak, az ücret alanlar da bu seviyeye getirilmeli, ücrette birlik ve
adalet tesis edilmelidir. Personel rejimi bütünüyle ele alınarak reforme edilmelidir. Tabiidir ki, en önemli ayak olan ücret
rejiminin acilen ıslah edilmesi gerekmektedir. MHP olarak, kamuda eşit değerde iş yapanın eşit ücret alması
prensibinin kamuda yerleştirilmesi gereğinin şiddetle devam ettiğini söylemek
istiyorum. Şu anda bazı kamu görevlilerinin maaşlarının 20 bin YTL’yi aştığı
gazetelerde -geçen yıl itibarıyla 16-17 bin YTL’yi bulduğu- yer almıştır.
Bunlarla ilgilenilmemektedir, bunun nedeni söylenilmemektedir. Bir Başbakanlık
Müsteşarından 2-3 misli f azla maaş
alan genel müdürler bulunmaktadır. İşte, asıl çözülmesi gereken sorunlar bu sorunlardır. Asgari
ücretlinin, küçük memurun aldığıyla uğraşmak yerine bunların çözülmesi gerekir.
Elinizde kullanma imkânı olan bir hukuki müesseseyi ortadan kaldırmak dar
gelirlilere yapılacak bir iyilik değildir. Bu vesileyle, yüce Meclise saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan. Tasarının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan görüşecektir. Buyurunuz Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son iki üç aydır iktidar partisinin kötü bir huyu, alışkanlığı
seyretmeye başladı. Ne zaman bir yasa tasarısı gelirse bilin ki, yargı önünde o
konu tartışmalıdır. Yargıda, ya Anayasa Mahkemesinde ya Danıştayda
ya bir başka mahkemede o konuyla ilgili aleyhe bir karar çıkmıştır. Arkasından,
alelacele bir tasarı, hemen komisyona, oradan da Meclise geliyor. Dikkat edin, son olarak çıkarılan on iki tane yasa tasarısının
hepsinin aynı şekilde geldiğini görürsünüz. Buna da dikkat ediyoruz, bu yasa
tasarısı görüşülüyor bugün, yine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu
kararında, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye uygun olarak, beş yıldan
fazla hizmeti olan tüm personeli de değil, ek göstergesi 7.000 ve daha yukarı
olanlara bir görev tazminatı öngörüyor. Şimdi, Hükûmet bir tasarı getiriyor,
elinde bir Bakanlar Kurulu kararnamesi var, diyor ki: Şunun, 375 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin şu bendini kaldıralım. Memurlar, beş yıl ve üzeri çalışanlar,
kendi aralarındaki adaletsiz ücret dağılımı nedeniyle yargı kararına rağmen bu
haklarını almasınlar, alırlarsa bütçeye ağır bir yük gelecek. Yani, şunu sormak gerekiyor biraz vicdanımızı dinleyip: Yani, bu
ülkenin bütün sorunları, bütün yükü, bütün sıkıntısı, emekçinin, çalışanın,
işçinin, memurun üstüne mi yıkılacak? Hep böyle bir sistemle mi gideceğiz? Yani, 2008 bütçesi burada açıklanalı çok olmadı. Baktık vergilere,
2008 yılı gelir vergilerinin en büyük kalemini, gelir vergisini, çalışanlar,
işçi ve memurlar veriyor. Yani, defalarca söyledik, burada işçi, memur veriyor
bu vergiyi, Allah için çıkın, en çok vergiyi ödüyorsunuz diye işçinize,
memurunuza bir teşekkür edin. O teşekkürü almadık. Şimdi bakıyoruz ki, deniliyor ki, ah, Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulu kararına göre, eğer, biz bu kanun maddesini değiştirmezsek
yine “memurlar görev tazminatı” adı altında bütçemize bir yük teşkil edecek. Bu
da takriben 2-3 milyar civarında. Bunu kaldıralım, yük gelmesin. Kimin hakkını, emeğini, alın terini, göz nurunu kısıyorsunuz da,
alıyorsunuz da bütçeyi korumaya çalışıyorsunuz? Memurun, çalışanın. Çalışandan
hep fedakârlık istiyorsunuz. Biraz da kazanandan, bu ülkede milyar dolarları
olanlardan da fedakârlık istemek gibi bir vicdani sorumluluğu da yerine
getirmek gerekmiyor mu? Şimdi, Hükûmetin açıklamalarını sürekli,
sürekli anımsatacağız. Çok geçmedi çünkü aradan ve bunu söyleme gereğini hep
duyacağız. Başbakan “Dünyanın 17’nci büyük ekonomisi hâline geldik.” diyor.
Arkasından “2002’de geldiğimizde 2.598 dolardan 2006 sonu itibarıyla 5.477,
2013’te de 10 bin dolar kişi başına millî gelire ulaşma hedefimiz var.” diyor. İyi de, çalışan memurunuzun buradaki payı nedir? Ay başını çıkaramayan, kirasını ödeyemeyen, bu karlı kış
gününde doğal gazını aylık ödeyemeyen, su parasını ödeyemeyen, akaryakıtın ağır
zamları altında ezilen ve hayatın her tarafına yansıyan bugünlerde programda
belirlemiş olduğunuz otuz sekiz yılın en düşük enflasyon oranı olarak 6,9
enflasyonunun çok da üstüne çıkmışken, yüzde 10’lara dayanmışken, enflasyon
oranında, 1 varil petrolün fiyatının resmî olarak 96 dolara çıktığı -ki bu,
bütçe açıklandığı zaman, 80 doların üstüne fırladığında bütçenin 7,7 ölçeklerinde
bir deprem geçireceği söyleniyordu- şimdi 100 doların üzerine yükselirken, bu
hayat pahalılığı hayatın her alanına yansırken, hâlâ çalışan memurlarımızın,
aradaki, aynı seviyede çalışan memurların ücretlerindeki dengesizliği giderme
adına çıkarılan kararnameyle -ki bu kararnameyle, 2007 yılında memurlara 90 YTL
ödenmiş, 2008 yılında 110 YTL ödenmesi öngörülüyordu- bunu kaldırmayı
hedefliyorsunuz. Bunu hedeflemeyi sağlarken de, o çıkardığınız kararnamenin
adı, her ne kadar, üretimde istihdamı, verimliliği, sürati, ekonomiyi büyütmeyi
hedeflemeyi düşünür şekilde… Sosyal haklar olarak sağlama hedefiyle bu
kararnameyi çıkartmışsanız da, bu kararnameyi bu amacına aykırı
kullandığınızın, yargıya başvuran memurlarımızın kazandığı davalarla ve
Danıştay İdari Davalar Kurulunun kararıyla ortaya çıktıktan sonra… Ee, “Beş yıl öncesine kadar gidersek, memurlara bu
tazminatlarını ödersek -bütçe 2-3 milyar- dengesi bozulacak bütçenin. Bütçenin
selameti açısından bir kanun çıkaralım, bunun da yürürlüğünü 2002 yılına kadar
götürelim, bu şekilde memurlar da haklarını almasınlar” demek hangi sosyal
devlet anlayışına sığar? “Sosyal devlet, sosyal devlet”
deyip, sakız gibi çiğnenen bu sosyal devletin ne olduğunu, içeriğinin ne
olduğunu, çalışanlar dünyasının, emek dünyasının, alın teri dünyasının ne
anlama geldiğini, milyonların, o milyonların çocuklarının, o çocukların okula
giderken otobüs, belediye otobüsü parası bulunmayan memur çocuklarının
fotoğraflarını da gözlerinizin önüne getirmek sosyal devlet anlayışının hem
gereği hem de üzerine yemin içtiğiniz bu Anayasa’nın 60’ıncı maddesindeki,
61’inci maddesindeki sosyal devletle ilgili ve diğer maddelerle ilgili bütün
hükümlerinin gereğidir. Şimdi, biz, bu tasarıyı -alelacele Hükûmet
getirdi- görüşeceğiz, çoğunluğuna güvenerek kaldırdık. Şu an Plan ve Bütçe
Komisyonunda sosyal güvenlik reformu tartışılıyor, aynı anda sosyal güvenlik
reformu tartışılıyor. Yani, memurlarımızla ilgili bu düzenlemeyi… Mademki
sosyal güvenlik reformu çok önemli, onun kapsamı içinde iyileştirmeleri getirmeyi
düşünürken dehşet verici, bir Türkiye gerçekliğiyle bağdaşmayan uygulamayla
karşı karşıyayız: Altmış beş yaşında emeklilik, 9 bin iş günü. Altmış beş
yaşında emeklilik ve düşük ücretle ölümüne kadar çalıştırmak insanı, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinde yazan “Angarya” demektir,
“Angarya”, kölelik… 21’inci yüzyılda memuruna kölelik ve angarya çalışmayı reva
görmek demektir. Şu anda Bütçe Komisyonunda görüşülen sosyal güvenlik
reformunda memurun, işçinin güvencesi, ücreti, sağlığı, adaletsizliği aynen
duruyor. İsmini vermeyeceğim, iktidar partisinin bir grup başkan vekilinin
mensubu olduğu ilde istatistikler insan ömrünün ortalamasının elli dokuz
olduğunu söylüyor. Ey iktidar, uyanın, bir grup başkan vekilinizin ili. Orada
yaşayan yurttaşlarımız hiçbir zaman emekli olamayacaklardır demektir bu.
Türkiye’nin bu gerçekliğini de görün; elli dokuz, yaş ortalaması. Elli dokuz yaş ortalamasının üstüne, altı sene daha yaşama şansı
olmayan bu ülkede, 9 bin iş gününü dayatıp arkasından da bu sosyal
adaletsizliği, ücretteki dağılımı dayattığınız zaman geriye sosyal devlet
olarak bir tek şeyden anladığınız anlaşılıyor: Gelişigüzel, bölük pörçük,
taksit, perakende, o memura şu kadar kuruş yardım, bu memura şu kadar kuruş
yardım, ayrıca Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan farklı yerlere yardım, biraz
makarna, biraz kömür, onu da vali taşısın. Bu, sadaka devletidir. Bakın, bu, sosyal devlet değil. Biz, feodal
imparatorluk dönemlerindeki hayratların, vakıf başlarındaki padişahların emir
kulları olan bir Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşamıyoruz. 21’inci yüzyıl Türkiye
Cumhuriyeti hukuk devleti, hukuk üstünlüğü, çalışma yaşamına, çalışan insanına,
memuruna, işçisine verdiği güvenceyle, verdiği ücretle, verdiği maaşla, onun
sosyal statüsüyle, onun yaşadığı evle, onun yediği yemekle, onun gittiği
okulla, onun giydiği kravatla, onun giydiği kazakla, onun giydiği pardösüyle,
bunların bütün ölçütleriyle ölçülür olmuştur artık. Bunu görme büyüklüğünü ve
ufkunu yakalamayan iktidarların sadaka yaklaşımının sonucudur ki emek ve meslek
örgütleri her gün Kızılay’a dayanıyor, Meclis kapısına. Her Kızılay’a, Meclis
kapısına dayanan emekçileri, özelleştirmeye direnen Tekel işçilerini, sağlık
güvencesi diye sağlık hakları ve sağlık sigortası, sağlık güvencesi nedeniyle
yürüyen doktorlarımızın, sağlık personelimizin önlerine, copla, kalkanlarla
polisi dikerek, üzerlerine sular sıkarak -eksi 15 derecede- yıkmak, vurmak
sosyal devlet değildir, ceberut devlettir. Ceberut devlet de “ben bildiğimi
okurum, yaparım, ederim” anlayışıdır. Biz Avrupa Birliği sürecinde ilerliyoruz ve Avrupa Birliği
sürecinde bir öcü gibi Avrupa ülkeleri bize bakıyor “Ya, Türkiye’yi alacağız
Avrupa Birliğine ama ya serbest dolaşım hakkı? Ya insanların serbest dolaşımı
olursa ya memurları gelip benim Fransa’mda, Almanya’mda, İtalya’mda,
İngiltere’mde çalışmak isterse yandık o zaman.” diyorlar. Çünkü yaşlanan, köhne
bir Avrupa’da, dimdik genç bir nüfus potansiyeline sahip olan Türkiye’de bu
kapılar açıldığı zaman dışarıya ilk göç vereceğimiz, ihracat vereceğimiz,
nitelikli beyin gücüyle memurlarımız olacaktır. İşsizlik oranının Türkiye’de
üniversite gençliği üzerinde en yüksek oran olması tesadüfi
değildir. En yüksek göçümüzü üniversite mezunu, teknik, kalifiye eleman
üzerinden vermemiz ve bunların gidip Amerika’da, Almanyalarda, başka ülkelerin
sanayilerinde çalışması da tesadüf değildir. Çünkü memuruna… Danıştaya gitmiş, hakkını aramış aynı statüde farklı farklı maaş alan memurlarımız demiş ki: “Aynı işi
yapıyoruz, bu da benim hakkım.” Ve yıllarca Danıştayda, idari yargıda kapılarda beklemiş, altı sene
sonra kararını almış, altı sene sonra kararını alıp 2002 yılından bu yana hak
ettiği zamları ve tazminatları kırpıp onun elinden almak, onun yargıyla
kazandığını elinden almak Anayasa’nın 138’inci maddesinin hükmüne rağmen,
Anayasa’nın “Yargıya müdahale edilemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” hükmüne
rağmen “Ben yargıyı tanımıyorum, güçler ayrılığını tanımıyorum, Danıştayı da tanımıyorum, Anayasa Mahkemesini de
tanımıyorum, bağımsız yargıyı da tanımıyorum, ben bir tek şey tanıyorum, o da
çoğunluk, o da parmak; ben bildiğimi okurum, ben bildiğimi yaparım.”
anlayışının, hukuk, demokrasi, çoğulculuk ve katılımcılık olduğunu hiç kimse
bize söyleyemez. Hiç kimse bu ülkede, emek cephesinin, çalışan
dünyasının hakkına, ekmeğine, kursağına elini atamaz. Atarsa, Tuzla’da olduğu
gibi, her gün, iş kazasında ölen bir işçimizin cenazesi gelir. Tuzla’da,
bilmem, 80’lere varan cinayetten sonra Meclisimizden araştırma önergesi
çıkarabiliyorsak… Çalışan dünyamıza karşı, emek dünyamıza karşı, ücret
alanlarımıza karşı, maaş alanlarımıza karşı, ülkemizde en yüksek vergiyi
verenlerimize karşı hepimizin çok daha duyarlı olması, bağımsız yargıya karşı
saygılı olması gerekiyor. Ben, bu tasarıda bu hakları… Bu maddenin kaldırılmasıyla, kanun
hükmündeki kararnamenin böyle palyatif, böyle pratik,
böyle çıkarcı, böyle “Kendi insanıma, kendi bildiğime, kendi kategorime 20
lira, 30 lira yardım ederim, bahşiş veririm, sadaka veririm.” anlayışının
geldiği iflas noktasıdır. “Onu da geri alırım.” tasarısıdır bu. “Onu da geri
alırım, IMF’ye selam dururum, memurumun boğazını sıkarım, cebindekini alırım.”
anlayışıdır. Bu anlayışa karşı vicdan, bu anlayışa karşı insanlık, bu anlayışa
karşı hak konuşacaktır. Siz bildiğinizi istediğiniz kadar söyleyin, istediğiniz
kadar ısrar edin bu yanlışta… Emek dünyasının, çalışan
dünyasının sendikal hakları, örgütlenme hakları, maaş hakları, ekonomi hakları,
sosyal güvenceleri, sağlık hakları, emeklilik hakları konusunda, bugün
itibarıyla sosyal güvenlik reformu tartışmalarını yaşadığımız Bütçe
Komisyonundan buraya kadar bütün, 70 milyon insanımızın gözü önünde, bu kürsü
ki halkın kürsüsüdür, bu kürsü ki milletin kürsüsüdür, bu kürsü ki çoğunluğun
kürsüsüdür. Bu kürsü ki o çoğunlukta çalışanlardır, o çoğunlukta
memurlardır, o çoğunlukta işçilerdir, o çoğunlukta onların aileleridir, o
çoğunlukta gerçek Türkiye'nin sahibidir. O çoğunluk ki, Türkiye'nin kaderine hükmedecek
çoğunluktur. O çoğunluğun sesi olmaya mecbur hissediyoruz kendimizi bu konuda. Denge tazminatı, görev tazminatı yerine… “Yasayı, Danıştayın yasasını baypas et yasası olarak getir, efendim,
geçmişe dönük parçaları, partileri ödemeyelim.” Evet, 3 milyonun üzerinde
çalışana ve emekliye ödeme yapılması gerekeceği, 1 milyon 645 bin emekli olmak
üzere… Gerekçe bu, evet bu. “3 milyon çalışanımız
yararlanır, bütçeden 2,5-3 milyar gider” diye bu kanun teklifi veriliyor.
Kardeşim, bu bütçenin yükü, bu bütçenin bütün külfeti, bu bütçenin hepsi
emekçilerin sırtında mı olacak? Hiç mi çalanın çırpanın, kara para aklayanın,
bu ülkede vergisini ödemeyenin, bu ülkede on yedi yaşında gemi sanayilerini
işletenlerin, bu ülkede… On altı yaşında ithalat, ihracat şirketi kuranların
olduğu bu ülkede, bütün bu kefareti, vergiyi, cefayı, askerliği, yükü, nöbeti
emekçiler yapacak. Hayır, emekçiler artık yapmayacak. Emekçiler, haklarına
sahip çıkacak. Emekçilerin, bu Mecliste sesleri olacak. Bu Mecliste, kimin
patronlardan ve iş birlikçi sermayeden yana olduğu… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. HASİP KAPLAN (Devamla) – …kimin iş birlikçi sermayeden ve
uluslararası sermaye şirketleriyle iç içe olduğunu, önümüzdeki günlerde yap
işlet devret modelleriyle kimlere limanlarımızın, yollarımızın parsel parsel gideceğini de anlatacağız. Ülkemizin gerçek direği
olan çalışanlarımızın, onurlu emekçilerimizin, işçilerimizin haklarını da
sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Sadece, bu kürsüden, bir tek şey
söylemek istiyorum: Adalet… İsmi “Adalet” olan parti, adalet ve kalkınma önce
emeğe saygıdan başlar, emeğe saygı insana saygıdır. Sizi sorumluluğa davet
ediyorum. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan. Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün burada görüştüğümüz 3 maddelik -aslında tek maddelik-
düzenleme ile memurların bir hakkı elinden alınmaktadır. Olayı basite indirgemek için önce 2001 yılına gidelim. 2001
yılında bir kararname çıkarılıyor, 631 sayılı Kararname. Bu kararname daha önce
89 yılında çıkmış bir kararnamede bir değişiklik yapıyor, ona bir (c) bendi
ekliyor. Buna göre şu amaçlanıyor: Memurlar arasında temsil tazminatı alanlar
var almayanlar var. Temsil tazminatı almayanlar açısından bir iyileştirme
getiriliyor. Nedir bunun adı? Bunun adı “görev tazminatı”. Bu iyileştirmenin
adı “görev tazminatı”. Şimdi, bugün kaldırmakta olduğumuz şey de bu işte. 2001
yılında getirilmiş olan 631 sayılı Kararname ile -ama uygulanmayan bir bölümü
var şimdi geleceğim- biz şimdi bu görev tazminatını kaldırmakla meşgulüz,
bugünkü Parlamento, bugünkü Hükûmetin getirdiği şey
budur. Bu, 2001 yılında yapılan düzenleme görev tazminatı getirirken
ikiye ayırıyor kamu memurlarını, memurları ve diğer kamu görevlilerini ikiye
ayırıyor: Bir, 7.000’den düşük göstergedeki kadrolardakilere Bakanlar Kurulu
kararınca görev tazminatını ödeme şeklini düzenliyor. Bunlarla ilgili olarak
-ayrıntıya girmeyeceğim- 15.000 göstergeyi geçmeyecek şekilde bir düzenleme
yapıyor memur kat sayısıyla, memur aylıklarının kat sayısıyla çarparak. Böyle bir görev tazminatı. Bir de ikincisi, bunların dışında kalanlara, en az beş hizmet
yılını dolduranlara gene Bakanlar Kurulunca düzenlenecek, ama 10.000 gösterge
rakamını geçmemek üzere bir görev tazminatı. Yani, iki kalemli bir düzenleme var
bu 2001 yılı düzenlemesinde. Bunlardan birincisi için 2002 yılında bir Bakanlar Kurulu
kararıyla bir uygulama yapılıyor. Yani, üst düzey memurlar için, bir temsil
tazminatı almayanlar için bir görev tazminatı düzenlemesi yapılıyor. Fakat, en az beş yıl kamu görevi olmakla birlikte, işte,
belirli düzeye gelmemiş memurlar ve diğer kamu görevlileri için bu düzenleme
bir türlü yürürlüğe girmiyor. Yani, beş yıldır, altı yıldır bu düzenleme
yürürlükte yok. Bunun üzerine memurlar yargıya başvuruyorlar. Yargıdan çıkan
kararı daha sonra temyiz ediyorlar ve nihai olarak 2007 yılının 14 Haziranında
-esas numarasını falan söylemeyeceğim ama- Danıştay İdari Dava Daireleri
Kurulunun bir kararı çıkıyor. Buna göre diyor ki yürütmeye: “Siz, bu yasa
hükmünü uygulamak zorundasınız, en az beş yıl hizmet yılını dolduran tüm
personele görev tazminatı ödenmesi yükümlülüğünüz vardır, bunun devlet
bütçesine yük getireceği gibi bir gerekçeyle ödenmemesi mümkün değildir.” Zaten
Anayasa’ya aykırı bir durum olurdu. Dolayısıyla, yani “Yasaya uyun.” diyor.
Yargı yürütme organına diyor ki: “Yasaya uy, bu ödemeyi yap.” diyor. Şimdi karşımıza getirilen tasarıyla, önümüze bugün getirilen
tasarıyla yürütme yasama organına şunu yaptırmak istiyor: Yargıdan aleyhte bir
karar çıktı. Ey yasama organı, sizler -tabii, AKP Grubunun çoğunluğu başta-
burada, bu, geçmişe dönük beş yıllık bir ödeme yükümlülüğü var bu görev
tazminatını, gelin bana bir destek verin, şu (c) bendini kaldıralım o yasadan,
çıkaralım, bundan kurtulalım. Yani yasa, yeni bir yasa çıkararak geriye dönük
olarak, beş yıl, altı yıl geriye dönük olarak bir yükümlülükten bizi kurtarın… Hangi yükümlülükten? Düşük maaş alan birtakım memurlara yapılacak
bir iyileştirme olarak öngörülmüş bir görev tazminatından bu memurları mahrum
bırakarak bir düzenleme yapmanız isteniyor. Şimdi, adalet tarafınızı görmek istiyoruz, Adalet ve Kalkınma
Partisi ya. Adalet tarafını bir görmek istiyoruz burada. Gerçekten bu adil bir
düzenleme ise hep beraber oy verelim, biz de vereceğiz ama şimdiye kadar söylediklerimden
bunun adil bir düzenlemeyle yakından uzaktan ilgisi olmadığı ortada. Şimdi, şu söylenebilir, tasarı gerekçesinde o da var: Bütçeye yük
getirecek deniyor. Bu nasıl işse? Yani bütçeye yük getirecekse, yük getiren o
kadar çok şey var ki. Burada ben -bazı arkadaşlar girdiler- ayrı ayrı girmeyeyim. O yükler olacak ama iş memura gelince,
özellikle de küçük memura gelince onlar yük olacak! Şimdi, değerli arkadaşlarım, deniyor ki bugün görüştüğümüz
tasarının gerekçesinde: Biz görev tazminatı almayan personele bu görev
tazminatını ödemedik ama yasal birtakım düzenlemelerle ek ödeme, ilave ödeme
adı altında başka ödemeler yaptık deniyor. İyi ama şimdi bir kere bu bir
mazeret olamaz. Kaldı ki, bu yaptığınız düzenlemeler sadece o kategoriye, yani
bu, 2002’den itibaren en az beş yıl kamu görevi olanlara yapılması gereken o
görev tazminatı ödemesi sadece onlara dönük ek ödemeler değil, daha geniş
kapsamı olan ek ödemeler. Yani aradaki eşitsizliği kaldırmıyor. Aradaki
eşitsizliği kaldırmadığı için, memurlar arasındaki bu hak kaybı, mağduriyet
durumu devam ediyor. Kaldı ki, sizin bu ek ödeme dediğiniz şey, tarihi de 21 Mart
2006’dır. Yani 2002’ye kadar giden durum ne olacak? 2006’da aldığınız gene ek
ödeme yapılması hakkında bir kanunla şunu yaptınız: Memurlara 2007 yılında 90
milyon ödediniz. Şimdi, Ocak 2008’de de 110 milyon ödendi. Ama,
bu, bir kere eşitsizliği kaldırmadığı gibi çok gecikmiş bir olay. Yani,
2002’den bu tarafa olanı kapsayan bir şey değil. Onun alternatifi değil yani. Dolayısıyla burada bir şeyi görüyoruz: AKP İktidarı sürekli olarak
söylem düzeyinde “Biz küçük memurun, biz küçük, düşük gelirlinin, işçinin, yani
yoksulun yanındayız.” edebiyatı yapıyor, ama buradaki bu uygulama bir kez daha
ortaya koyuyor, doğrudan doğruya aslında yargının kararı da bu foyayı ortaya
çıkarıyor, gerçekleri ortaya çıkarıyor ki siz aslında bunun tam tersini
yapıyorsunuz. Yani, bu düzenleme, 2001’den sonraki düzenlemenin esas
itibarıyla yürürlükte kaldığı dönem AKP dönemidir. AKP beş yıldır iktidardadır.
Dolayısıyla, bu son altı yılın uygulamalarına baktığımızda bizim karşımızda
muhatap olarak göreceğimiz parti AKP’dir, bunun beş yılından sorumludur ve
yükümlülüğü bu memurlara karşı yerine getirmeme konusunda direnmiştir. Dolayısıyla, biz, bugün burada AKP Grubu başta olmak üzere… Çünkü, burada muhalefetin bu düzenlemeye karşı olduğu -ben
üçüncü konuşmacıyım- açıkça ortaya çıkıyor. Burada, biz, iktidar grubunu böyle
bir düzenlemeye “evet” dememeye çağırıyoruz. Eğer adalet ve vicdan bir arada
birleşiyorsa, eğer Hükûmetiniz tek parti hükûmeti ise, yani bir IMF-AKP koalisyonu değilse –ki,
kuşkularımız olduğunu biliyorsunuz- bunu kabul etmeyiz. Kabul ederseniz, bir
kez daha kanıtlamış olacaksınız ki, siz, AKP, tek parti iktidarı değil, IMF-AKP
iktidarısınız. IMF’nin bütçe üzerindeki bütün bu direktifleri yerine getiren
bir dıştan güdümlü iktidardan başka bir şey değilsiniz. Buna oy vermemekle
Türkiye’nin bağımsız bir yönetime sahip olduğunu, Ankara’dan yönetildiğini,
kendi memurlarına tanıdığı hakları veren bir iktidar türü olduğunu kanıtlamış
olacaksınız. Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla burada bir hukuksuzluk söz
konusudur. Bu hukuksuzluğun sadece tek örnekte kalmadığını, bundan önce çok
sayıda örneğini burada teşhir ettiğinizi de biliyoruz. Ama,
şunu da ayrıca belirteyim. Anayasa’nın 138’inci maddesi açıkça şunu söylüyor,
son bendi: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Siz şu an bunları uygulamadınız ve uygulanmasını geciktirmiş
durumdasınız. Yani doğrudan doğruya Anayasa’ya aykırı yeni bir işlem
yapıyorsunuz. Burada, tabii, bu yasal düzenlemeyle, yeniden hukukun arkasından
dolaşarak, bir hukuk devleti değil, sadece bir kanun devletinden ibaret bir
ülke yaratma konusundaki kararlılığınızı bir kez daha sergilemiş oluyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, bu, tabii, bize başka birtakım
hatırlatmaları yapma imkânı da veriyor burada. Memurlar arasında böylesine
ayrım yapan, memurların 2002’den bu yana gelen, önemli bir kesiminin, haklarını
vermeyen bir zihniyet, tabii ki, başka bakımlardan da memurların genel
çıkarlarını, haklarını koruyucu durumda olamazdı. Örneğin
ücret meselesi. Sizin, memurlara ilişkin olarak yaptığınız yıllık artışlar
“Enflasyonun altında olamaz, olursa karşılarız.” dediğiniz artışlara
bakarsanız, aslında -bakınız DPT’nin raporlarına, bakınız resmî kurumların
raporlarına- reel olarak nasıl memur maaşlarının eritildiğini kendi resmî
rakamlarınızla göreceksiniz. İki bakımdan bunu yapıyorsunuz: Birincisi, 2006’ya kadar memurlara
enflasyon artı millî gelir farkı verilirken, son iki yıldır sadece TÜFE farkı
vererek bunu yapıyorsunuz. Dolayısıyla, reel olarak memurların millî gelir
içindeki payını geriletme durumundasınız. İkincisi, yaptığınız hesaplama türü. Yani yılın birinci ilk
yarısında -örneğin bu yıl olduğu gibi- yüzde 2, ikinci yarısında yüzde 2
diyorsunuz, toplamı yüzde 4 eder diyorsunuz. Bu, istatistik, matematik olarak
yanlış bir hesaptır. Çünkü yılın bütününde yüzde 4 zam almış olmuyor. Yılın ilk
yarısında yüzde 2 aldığı için, bu, yüzde 3 küsur eder. Dolayısıyla bunu yüzde 4
diyorsunuz, enflasyon farkı veriyorum diyorsunuz. Enflasyon farkı verdiğinizde
aslında bir aldatmaca yapıyorsunuz. Kaldı ki, bir de gecikerek yaptığınız için, altı ay, bir yıl
gecikmeli olduğu için, bir de zaman aşımıyla da enflasyon sürecini ücretliye,
burada memura yediriyorsunuz. Dolayısıyla reel ücretleri eritmek bakımından da
AKP döneminde -eğer kendi istatistiklerinize bakmak zahmetinde bulunursanız- bu
erimenin nasıl gerçekleştiğini göreceksiniz. Tabii, buradan bir başka şeyi daha söyleyeyim: “Nasıl oluyor da, o
zaman millî gelir dağılımında düzelme ortaya çıkıyor?” diyebilirsiniz. Bu da,
tabii sizin takiye sanatınızın bir sonucudur. Yani,
millî gelirde bir düzelmenin ortaya çıkması için TÜİK denen kurumun gerçekten
Türkiye’nin sosyal ve ekonomik gerçeklerinden uzak olarak, bir anlamda manipülasyon yapıyor olmasıyla mümkündür. Bakınız, değerli arkadaşlarım, hane halkı üzerinden hesaplamalar
yapıyorsunuz, hane halkının harcamaları üzerinden hesaplamalar yapıyorsunuz. En son bir hane halkı hesaplamasında durum şuydu: Türkiye’nin millî
geliri -o tarihte- 400 milyar dolar iken, hane halkı harcamaları ne hikmetse
sizin TÜİK araştırmalarında, toplamda 300 milyar dolar çıkıyordu, yani bunun
anlamı bazı hanelerin harcamalarını ve gelirlerini gizlediği idi. Yani, siz
millî gelirin yüzde 100’ü üzerinden değil, yüzde 75’i üzerinden hesaplama
yapıyordunuz. O zaman düzelmiş çıkıyor. Niye; çünkü,
yüksek gelir gruplarının harcamaları, tüketimleri daha düşük gözüküyor. Olaya şöyle bakın, daha kolay anlaşılması için söyleyeyim:
Türkiye’nin en düşük gelir düzeyindeki yüzde 20’lik bölümü millî gelirin yüzde
5’ine -yuvarlak hesapla- sahip oluyor. 300-400 milyar dolar üzerinden
baktığınız zaman millî gelire, yüzde 5’i ne eder? 20 milyar dolar eder. Şimdi,
toplam 20 milyar dolar geliri olan yüzde 5’lik kesimin 100 milyar dolar gelir
gizlemesi mümkün olabilir mi? Olamaz. Bunu kim gizler? En yüksek gelir düzeyinde
olan o yüzde 20’lik, yüzde 50’ye ulaşıyor ya, onlar gizler. Bunu koyduğunuz
zaman, sizin devri iktidarınızda, Türkiye’deki gelir dağılımı sürekli bozulma
içindedir. Sizin bugün memurlara yaptığımız bu ücret artışları, keza bugünkü
tasarıda yaptığınız, bu görüşmede dile getirdiğim görev tazminatını önemli bir
memur kesimine uygulamamanızın etkisi bu gelir dağılımının daha da bozulması
yönünde olacaktır. Ama, bütün bunları,
tabii, siz nasıl görünmez kılarsınız? Bunları görünmez kılmak için kamunun bütün
kurumlarını, özellikle burada TÜİK’i devreye
sokarsınız ve cilalı ekonomi dönemini yaşatırsınız. Yani, bu, aslında gerçekte
olmayanı sanki varmış gibi gösterme sanatınızın bir parçası olur. Değerli arkadaşlarım, bu şekilde belki bir dönemi idare edebilirsiniz,
belki bu şekilde bir dönem daha bu milleti aldatarak, kandırarak birtakım işler
yapabilirsiniz, ama gerçekler bunlarla değişmez. Gerçekler sanal ekonomide
değildir, gerçekler sanal rakamlarda değildir. Gerçekler bugün işçinin, memurun
sofrasındadır değerli arkadaşlarım. Bugün işçinin, memurun işsizliğindedir.
Bugün, bakın, Tekel’de tütün işçilerinin direnişlerindedir. Gerçekler
Tuzla’dadır. Gerçekler özelleştirme yağmasındadır, şaibeli özelleştirmededir,
yolsuzluklardadır. Bu gerçekler var iken, sizin, ekonomideki görüntüyü
güzelleştirme, pembe tablolar yaratma adına yaptığınız düzenlemelerle, belki
birazdan bugün burada konuşacak olan Bakanın sözleriyle bu tabloyu
değiştiremezsiniz değerli arkadaşlarım. Bu tabloyu değiştirmek için gerçekten
adaletten yana, gerçekten kalkınmadan yana, gerçekten yoksuldan yana, gerçekten
düşük gelirliden yana, işçiden, memurdan, emekliden, çiftçiden, esnaftan yana
ve Ankara’dan yönetilen bir Türkiye’den yana bir politikayı uyguluyor olmanız
gerekir. Tabii, sizin bütün bunlarla ilginiz yok. Siz bu günlerde tam seçim
arifesinde konut edindirme yardımı aracılığıyla yeni bir cila gibi bir
uygulamayı gündeme getirmek durumundasınız. Yani, düşünün 2003 yılından -sizin
döneminizden itibaren sadece alayım- itibaren bu Fonun kaynakları, 1999’dan
itibaren Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına devredilmişti. Sizin
döneminizde, 2003 yılından sonra Toplu Konut İdaresinin yönetiminde olan bu
Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı kat karşılığı arsa verme üzerinden ya
da tahsilat paylaşımı, hasılat paylaşımı üzerinden
yaptığı uygulamalarda yüzde 50-50 paylaşım oranını değiştirerek, müteahhide
yüzde 75 -arsa sahibi biziz, yani konut edindirme yardımı sahipleri, Toplu
Konut vesaire hepimizin adına- yüzde 25 hak sahiplerine yahut da Toplu Konuta
yahut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına alarak çok önemli ölçüde zarara
uğratmıştır. Bunu görmek için Yüksek Denetleme Kurulunun raporlarına bakmanız
yeterli. Sadece 2004 yılında uğranılan zarar 750 trilyonu aşmaktadır. Yani bugün konut edindirme yardımı olarak dağıtacağınız, kaç hak
sahibi olduğunu dahi bilmediğiniz, ama büyük ölçüde aşındırılmış, bir karmaşık formülasyonla, sözle anlaşılmaz kıldığınız, ama
baktığınızda gerçek rayiç değerlerinin -bu arsaların- gizlenmesi üzerine inşa
edilmiş bir formülasyonla siz hak sahiplerine seçim
arifesinde sanki bir hak veriyormuş, “Başkaları yapamadı ama ben yapıyorum.”
adı altında bir gösteri yapacaksınız, ama bir taraftan da, gerçek hak
sahiplerine en az 5,5 milyar lira kişi başına tavandan alınması gereken payları
1.000-1.200 civarına düşüreceksiniz ve böylece, aynı zamanda da, kalan arsaları
da Toplu Konut İdaresi bütününün yönetimine aktararak buradan da bir başka
operasyonu gerçekleştirmiş olacaksınız. Tabii size başka örnekler de verebilirim. Bunlardan bir tanesi de,
sözleşmeli personel örneğidir. Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz sene 4 Nisan
2007’de burada çıkardığınız 5620 sayılı Yasa’yla… Aslında bu yasanın adı Kamuda
Geçici İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Sözleşmeli
Personel Statüsüne Geçirilmesi Hakkında Kanun’du. Burada bu “veya” kritiktir.
Bunu yaparak 218 bin geçici işçinin aslında bir bölümünün sözleşmeli personel
durumuna geçirilmesiyle, daha önce Kamu Yönetimi Temel Kanunu’nda yapmak
istediğiniz bir konuyu gündeme getirmiş oldunuz. İstisnai bir kamu görevi
statüsü olan sözleşmeliliğin bir genel statüye doğru evrimine katkıda bulunmak
üzere bu operasyonu yapmış bulunuyorsunuz. Dolayısıyla, sözleşmeli statünün
yaygınlaşması üzerinden, başka yasalarla daha önce yapamadığınız bir uygulamayı
da gündeme getirme kurnazlığını gösteriyorsunuz. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, memurların haklarını savunmak,
memurların gerçek çıkarlarını savunmakla, sizin arasında gerçekten fersah fersah mesafe var. Sizler, sadece ve sadece günü
kurtarmakla, bugün yaklaşan bu ekonomik kriz ortamında bile sadece günü
kurtarmakla meşgulsünüz, sadece siyasetle ilgilisiniz, sadece kendi özel
gündeminizle ilgilisiniz. Oysa, Türkiye’nin bugün
sizin gündeminizde gözükmeyen o kadar büyük sorunları var; sadece ekonominin
değil, toplumun büyük kesiminin, büyük refah kayıplarına uğrayan, büyük ölçüde
işsizlik sorunuyla boğuşan bu toplumun, sizin iktidarınızdan bekleyebileceği
hizmetlerin sayısı giderek azalmaktadır ve siz, giderek kendi seçmeninize bir
şey veremez duruma geldiğiniz gibi, Türkiye açısından da giderek bir ayak bağı
durumuna gelme noktasındasınız. Umarım bu tasarıyı geri çekersiniz, bu tasarıyı değiştirirsiniz.
Bu tasarıdaki hükümleri uygularsanız, böylece, biz de burada bu söylediklerimizi
o zaman nüanslandırma fırsatını buluruz. Bu tasarıya oyumuz negatif olacaktır, bunu burada tekrar belirtmek
isterim. İlginiz için teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan. Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Sali. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak AK Parti Grubu adına
huzurunuzdayım. Hepinize saygılar sunuyorum. Değerli arkadaşlar, değişiklik, tabii tek maddelik bir değişiklik
ama bunun bir derinliği, bir arka planı, bir tarihsel geçmişi var; onları
tartışarak, değerlendirerek başlamak durumundayız. Değerli arkadaşlar, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci
maddesine 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle bir ekleme yapılıyor. Ekleme -benden önceki arkadaşlar da söylediler- temsil tazminatı
almayan personelden -bir defa, temsil tazminatı alan bir üst düzey personel
grubu var- 7.000’den daha düşük göstergeler üzerinden makam veya yüksek
hâkimlik tazminatı öngörülen kadrolara atanmış olanlara, 15.000 gösterge
rakamını geçmemek üzere Bakanlar Kurulunca tespit edilecek gösterge
rakamlarının memur aylıklarına uygulanan kat sayıyla çarpımı sonucunda
bulunacak miktarda görev tazminatı ödenir. Bu birinci alt bent. İkinci
altı bent ise, temsil tazminatı almayan, okuduğum madde kapsamında görev
tazminatı almayan, ama beş yıldan fazla hizmeti olan personele Bakanlar
Kurulunca görev tazminatı verilmesini öngören bir fıkra. Kaldırdığımız fıkra bu
fıkra. Bunu nasıl ödeyeceğiz beş yıldan fazla hizmeti olanlara? Hizmet sınıfı,
yılları, tabi oldukları personel kanunları, kariyerleri, kamu görevlerine giriş
dereceleri, öğrenim durumları birlikte veya ayrı ayrı
dikkate alınmak suretiyle bunun ödenmesi gerekiyor. Doğrudur, o gündür bu
gündür bu ödeme yapılmamıştır. Sebebi, söylenmeyen bir sebebi şudur: Aynı kanun
hükmünde kararnamenin, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 18’inci maddesi
diyor ki: “Bakanlar Kuruluna bu Kanun Hükmünde Kararname ile verilen yetkilerin
kullanılması sırasında bu amaç için öngörülmüş olan ek mali imkânlar aşılmaz.”
Şimdi, bu süreç, bugüne kadar devam eden sürecin altında yatan mesele, ek mali
imkânlar ve Bakanlar Kurulunun takdir yetkisinin değerlendirilmesiyle
alakalıdır ve mahkeme süreciyle alakalıdır. Birazdan tekrar geleceğim ama
kısaca söyleyeyim: Danıştay 11. Dairesi diyor ki: “Ek mali imkânı yoksa -bu
bahsettiğimiz, şu anda yürürlükten kaldırdığımız alt bent gereğince- Bakanlar
Kurulunun bu memurlara, öngörülen memurlara herhangi bir görev tazminatı
ödemesine gerek görülmemektedir.” Dava Daireleri Genel Kurulu da diyor ki:
“Ödeyip ödememe konusunda takdir yetkiniz yok, takdir hakkınız yok, herkese
ödeyeceksiniz ama mali imkânlarla sınırlı olarak.” Bunun anlamı nedir? Efendim,
beş yıldan fazla hizmeti olan kamu görevlilerine, yani daha önce düzenlemesi
yapılmış temsil ve görev tazminatı almayanlara birer liralık görev tazminatı
verseniz Dava Daireleri Genel Kurulunun kararı yerine gelir. Zaten -tekrar
döneceğim- şu anda uygulanma safhasına gelmiş bir karar da yok, ama Dava
Daireleri Genel Kurulunun kararı bu yönde. Diyor ki: “Az veya çok, 18’inci
madde sınırlamasına uyarak herkese bir miktar vermek zorundasınız.” Değerli arkadaşlar, şimdi, denge, dengesizlik vesaire gibi konular
tabii ki tartışıldı, tartışılacak. Beş yıldan az hizmeti olanların suçu ne diye
sorsam buna ne cevap vereceğiz? Yani, beş yılı aşanların maaşlarını artıralım,
üst düzey görevlilerin maaşlarını artıralım, alt düzeydekilerin durumlarını da
düzeltmeyelim mi diyeceğiz? Değerli arkadaşlar, şimdi, kamu personelinin ücret politikalarıyla
alakalı olarak iki temel politikayı izleyebilirsiniz: Birincisi, yatay denge ve
dengesizlik uygulayabilirsiniz, tercih hakkınız vardır, mahkeme kararlarına
uymak kaydıyla; diğeri de dikey denge veya dengesizlik. Bunların anlamı ne?
Önce, yatay denge veya dengesizlik meselesini tartışalım. Dediğimiz şu: Eşit
işe eşit ücret meselesi veya eşit iş tanımı olmadığından, son zamanlarda
kullanmaya başladığımız kurumlar arası ücret dengesizliğinin giderilmesi
meselesidir. Bir kurumda bir işi yapan kişi ile diğer kurumda işi yapan kişi
aynı ise bunlara aynı ücret ödenmelidir. Bunda hiçbir siyasi partinin, hiçbir hükûmetin karşı duruşu olmadı; bütün hükûmetler,
bütün siyasi iktidarlar, bütün Meclisler bu yatay denge ve dengesizlik
meselesini çözmek için uğraştı ve kurumlar arası ücret dengesizliğini gidermek
için gayret sarf etti, bunu politika olarak hep benimsedi. Diğer
mesele, dikey denge ve dengesizlik meselesi. Şimdi, buraya geldiğimizde
tarihsel süreç bize çok farklı bir şey gösteriyor. O da nedir değerli
arkadaşlar? Üst düzey görevlilere, hangi kurumda çalışırsa çalışsın daha yüksek
ücret vermek, daha yüksek bir satın alma gücü sağlamak, alt düzey görevlilere
de daha az ücret vermek, aradaki ücret-denge makasını açmak şeklinde. Değerli arkadaşlar, genel kuram olarak dikey dengesizlik ve yatay
dengesizlik arasındaki açık ne kadar kapalıysa, yani denge ne kadar
sağlanıyorsa, burada savunulabilir, adil olduğu düşünülebilir bir ücret sistemi
vardır, ama bunun dışında bazı şeyleri de yapabilirsiniz. Şimdi ben tekrar vurgu yapmak açısından şu noktaya gelmek
istiyorum: Dikey denge, dengesizlik meselesine nasıl bakılmıştır hükûmetler tarafından? Yatay denge de mesele yok,
yapılabilmiştir yapılamamıştır ama dikey dengesizlik meselesinde, dikey
dengesizlik özellikle istenmiştir. Olay şöyle gelişmiştir: 12 Şubat 2000
tarihli 4505 sayılı Kanun ile 7.000’in üzerinde makam tazminatı alan üst düzey
kamu görevlilerine temsil tazminatı verilmesi öngörülmüştür -gene Bakanlar
Kurulu takdir edecek- 7.000’in altındakiler için herhangi bir düzenleme
öngörülmemiştir. Tabii, bunun, üst düzey görevlilerin yatay dengesizliğini
düzeltecek şekilde ek ödemelerin mahsup edilmesi şeklinde bir düzenleme de var.
Tabii, zaman geçince üst düzey görevlilerden sonra yine üst düzey
sayabildiğimiz veya orta düzey diyebileceğimiz yöneticilerin devreye girmesi
veya onların durumunun ortaya çıkmasıyla bu düzenleme yapılmıştır,
tartıştığımız düzenleme. Bu düzenleme neyi öngörmüştür? “7.000’den daha düşük
gösterge üzerinden makam tazminatı alanlar.” Bakanlar Kurulu bu konuyu da
düzenlemiştir ve makam tazminatı alan bütün personele yasal yetkisi
çerçevesinde bu görev tazminatlarını vermiştir. Sonuç itibarıyla, biz üst düzey görevli dediğimiz veya statüsü
derecelendirmeye girmemekle birlikte, uzman, müfettiş dediğimiz personel
grubuna, makam tazminatları olduğu için temsil ve görev tazminatı verdik ve bu
uygulama devam ediyor. Tabii, burada bir detay var: Makam tazminatı alanlar
için altı aylığına Bakanlar Kurulu kararı çıkartılıyor. Sonra, bugün
yürürlükten kaldırmayı düşündüğümüz alt bent kapsamındakiler için de bilahare
düzenleme yapılması öngörülüyor. Fakat bu arada başka bir yasa ortaya çıkıyor,
Bakanlar Kurulu kararı alınıyor, o da 13 Nisan 2002 tarihli. Yatay dengesizliği
giderecek enstrüman, yani ek ödeme alan kurum
yöneticilerinin temsil ve görevden gelen tazminatlarının mahsup edilmesi
sistemi sınırlandırılıyor, yüzde 80 hariç bırakılıyor, sadece yüzde 20’nin
mahsup edilmesi öngörülüyor. Tabiatıyla ne oluyor? Hedeflerde bir çökme oluyor
2002 yılında, yani az maaş alanlarla çok maaş alanlar arasında dengenin
açılması ama üst düzeyde farklı kurumlarda görev yapanlar arasındaki
dengesizliğin giderilmesi şeklindeki politika çökmüş oluyor böylece. Tabii,
burada, bu denge, makas nedir derseniz, 2002’de bu makas 1’e 7. Yani en alt
düzeydeki maaş alan personelin maaşı 100 ise bir genel müdürün maaşı bu
tazminatlardan dolayı 700 ve biraz daha üstü. Böyle bir açık makas var. Tabii, 2002’ye geldiğimizde şartlar değişiyor, dikey dengesizlik
meselesine itirazlar başlıyor. “Üst düzey kamu görevlilerinin yüksek maaş
alması, alt düzey kamu görevlilerinin düşük maaş alması” politikasına itirazlar
geliyor ve bu arada memur sendikaları da devreye girmiş oluyor bildiğiniz gibi.
Toplu görüşmelerde, 2002 yılında 75 bin lira ve 2000 Ocaktan geçerli olmak
üzere 25 bin lira seyyanen zam kabul ediliyor. Böylece, görev tazminatı için,
beş yıl ve daha fazla görev tazminatı vermeyi öngördüğümüz personel için, ilk
defa, ilk gün işe girenle beş yıl ve daha fazla hizmeti olup da görev, temsil
tazminatı almayanlara biz seyyanen bu zamları vermeye başlıyoruz. Yani bir nevi
hem dikey adaletsizliği giderme politikası izliyoruz hem de makası kapatma
politikası izliyoruz. Bunun sonucunda geldiğimiz nokta nedir derseniz 1’e 4’tür. Yani şu
anda bir genel müdürle en alt düzeydeki personelin maaşı arasındaki makas,
açıklık 4’tür. Beş yılda, bu dengesizlik, bu adaletsizlik giderilmiştir.
Uluslararası genel kabul görmüş denge rakamı, açıklık, makas rakamı da bu
civarlardadır, 3,5’tur, 4’tür, 4,5’tur, o civarlarda genel olarak kabul edilir,
ama 1’e 7’li bir sistemi savunmak seçkinci bir yapıdır. Yani üst düzeyde görev
yapan… Efendim, herkes kamu hizmeti ifa ediyor, ama üst düzeyde planlama, karar
verme, politika yürütme işlerini yapanlar daha önemli hizmetler yapmaktadır,
ama daha alt seviyede kalan personel daha önemsiz işler –tabirimi mazur görün-
yapmaktadır, onun için de aradaki makas açılmalıdır şeklindeki yaklaşım artık
kabul görmüyor. Bunu kapatma çalışmaları devam ediyor. Değerli arkadaşlar, bu çerçevede, bildiğiniz gibi, sendikalarla da
görüşmeler yapılarak -benden önceki arkadaşlar da rakamları söylediler- 2007’de
90 lira, 2008’in birinci dönemi için 110 -yuvarlak söylüyorum- ikinci dönemi
için 130 lira denge tazminatı öngörüldü. Bu denge tazminatı kimlere verilmiyor?
Bu denge tazminatı, makam tazminatı alanlara, dolayısıyla temsil ve görev
tazminatı alanlara verilmiyor ve kurumlar arası ücret dengesizliği kapsamında
değerlendirdiğimiz bazı kurumlara ödenen ek ödemeleri alanlar da bundan
yararlanmıyor. Sonuçta 2006 yılındaki düzenleme hem dikey denge meselesini
çözmeye gayret ediyor hem yatay denge meselesini çözmeye gayret ediyor. Yani
yatay ve dikey dengeyi, dolayısıyla ücret adaletini sağlamaya çalışıyor 2006
yılındaki 5473 sayılı Yasa. Özlenen noktaya gelinmiş midir? Hiç kimse tabii ki böyle bir
iddiada bulunmuyor. Personelimizin, kamu çalışanlarımızın satın alma gücünün
artırılmasının elbette hepimiz özlemi içindeyiz, buna gayret ediyoruz. Ama şunu
söylemek de haksızlık olur: “Efendim, kamu görevlilerinin, kamu çalışanlarının
satın alma gücü azaldı.” şeklindeki bir değerlendirme de çok isabetli olmuyor.
Tabii ki biz -TÜİK devletin kurumudur- TÜİK rakamlarına itibar etmek
durumundayız. Bunlara itibar ettiğimizde -kümülatif-
TÜFE 2003-2008 arasında 72,3; ortalama memur maaşı, aile yardımı dâhil yüzde 97
artmış, aile yardımı hariç yüzde 92 artmış. Esas bu ücretler arasındaki dikey
ve yatay denge kapsamında dikkatinizi çekmek istiyorum: Ortalama 97. En düşük
memur maaşı, aile yardımı dâhil, yüzde 127; en yüksek memur maaşı, aile yardımı
dâhil, yüzde 60. Yani, bu dikey dengesizlik ve adaletsizlik kaldırılmaya gayret
edilmiş. Aile yardımı hariç olduğunda, en düşük memur maaşı yüzde 112, en
yüksek memur maaşı da yüzde 58 artmıştır. Elbette şu denebilir: Bu politika doğru değildir, üst düzey kamu
görevlilerine yüksek ücret verilmelidir, alt düzey kamu görevlilerine de düşük
ücret verilmelidir, makas da açılmalıdır şeklinde bir politika tabii ki
saygıdeğer bir politikadır. Buna karşılık herhangi bir şey demek de mümkün
değildir, bu bir tercihtir, ama Adalet ve Kalkınma Partisinin politikasında
dikey adaletsizliği savunur bir tez, bir görüş, bir program maddesi yoktur,
yani üst düzeyle alt düzey arasındaki makasın kapatılması, adil, adaletli bir
ücret dengesinin kurulması vardır. Ötekini de bir başka siyasi iktidar, bir
başka Meclis tabii ki yapabilir, nitekim 2000 yılında da yapıldığı gibi. 2000
yılında 4505 sayılı Kanun’u çıkaran Meclisimiz de kendine göre çok doğru,
saygıdeğer bir iş yapmıştır. Buradaki önemli mesele temel tercihlerle
alakalıdır. Temel tercihi nasıl yapıyorsunuz, bununla alakalıdır. Şimdi, şu yürürlükten kaldırdığımız maddeye geldiğimizde: Mahkeme
süreçleri kapsamında bu madde yürürlükten kaldırılabilirdi, ama mahkeme daha
kararını vermemiş. Veya bu maddeye göre uygulama da yapılabilirdi. O zaman,
biraz önce söylediğim, seçkinci dediğim tercihi orta seçkinci bir yapıya
getiriyorsunuz. Beş yıldan fazla hizmeti olanlara görev tazminatı veriyorsunuz,
ama beş yıldan az hizmeti olanlara herhangi bir ilave ödeme yapmıyorsunuz.
Yani, nihayetinde, netice itibarıyla, ödenmediği söylenen görev tazminatı isim
olarak yer değiştirmiş ve denge tazminatı olarak ve kapsamı genişletilerek
uygulanmıştır. Beş artı hizmeti olanlar değil, bugün işe giren memur da dâhil olmak
üzere herkes için bu ödeme yapılmıştır alternatif ödeme grubu olarak. Tabii
burada şu akla gelebilir: Memurların memur sendikaları var. Memur sendikaları
tabii ki haklı olarak bu maddenin uygulanmasını istemişlerdir, ama tercihleri
denge tazminatının yürürlüğe konulması yönünde olmuştur. Nitekim de -biraz önce
de bahsettim- Ek Ödemesi Olmayan Kurumlarda Çalışan Personele Ek Ödeme
Yapılması Hakkında Kanun da bu çerçevede çıkartılmış ve uygulamaya sokulmuştur.
Değerli arkadaşlar, mahkeme kararlarının dolanılmasıyla alakalı
birkaç hususu sizlerle paylaşmak istiyorum vaktim elverdiğince. Dedik ki takdir
yetkisi ve mali imkânlar meselesi etrafında dönmüştür konu. Bakanlar Kurulu
kararının iptali için tabii ki taraflarca dava açılmıştır. Danıştay 11. Dairesi
3/3/2003 tarihli -esas ve karar numaralarını
söylemiyorum- kararında özetle şöyle diyor: “Bakanlar Kuruluna yasayla verilmiş
bir takdir yetkisi bulunduğu ve bu yetki kullanılırken anılan KHK’nın -özellikle okuduğum- 18’inci maddesine göre bu amaç
için öngörülmüş ek mali imkânların aşılamayacağı hükmü karşısında, idarenin
yargı kararı ile anılan maddede öngörülen ek mali imkânlar aşılacak şekilde
düzenleme yapmaya zorlanamayacağı açıktır.” Bu 11. Dairenin kararı. Temyizen
incelemede dava daireleri de şu kararı veriyor: “631 sayılı KHK ile Bakanlar
Kuruluna verilen yetki, madde kapsamındaki tüm personele yapılacak olan
ödemelerde farklı gösterge rakamları belirlemekle sınırlı olup -farklı rakamlar
belirleyebilir- hangi personele ödeme yapılacağı konusunda bir yetki verilmemiş
olması nedeniyle, personelden bir kısmına görev tazminatı ödenmemesi sonucunu
doğuran bir düzenleme yapılmasına olanak bulunmamaktadır.” Yani, makam
tazminatı alanlara yapılmıştı, onunla alakalı. “En az beş hizmet yılını
dolduran personelin 631 sayılı KHK’ya aykırı olarak
kapsam dışında bırakılmış olması nedeniyle, amir hükme aykırı biçimde tesis
edilen eksik düzenlemede hukuka uyarlık görülmemiştir.” Devam ediyor ve diyor
ki: “…ayrılan kaynağın görev tazminatı ödenmesi öngörülen bütün personeli
kapsayacak şekilde ve mümkün olduğunca adaletli paylaştırılmasının sağlanarak
dağıtılması gerektiğinden bütçe olanaklarının kısıtlı olduğu ve zorlanamayacağı
iddiasına itibar edilmesi olanağı bulunmamaktadır.” Tabii düzeltmeye de götürülmüş, düzeltme talebinde de bulunulmuş,
düzeltme talebi reddedilmiş, yetkili 11. Danıştay Dairesi henüz kararını
vermemiş. Yani şu anda kesinleşmiş, uygulanması zorunlu bir hüküm, bir mahkeme
kararı -şu an itibarıyla- bulunmamaktadır. Tabii baştan söyledim: Politika böyle değişmişse, 2003’ten
itibaren dikey adaletsizliğin giderilmesi politikası benimsenmişse ve ek enstrümanlar, denge tazminatı ve mahsup sistemi gibi farklı
enstrümanlar, farklı ödeme kalemleri gündeme gelmişse bu niye ortadan
kaldırılmamıştır? İşte bu sebeple ortadan kaldırılmamıştır, mahkeme süreci
devam ettiği için kaldırılmamıştır. Değerli arkadaşlar, bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. 2007
yılında da konunun düzeltilmesi için, bu çapraşık ve karışık durumun
giderilmesi için, bildiğiniz gibi, 5677 sayılı Yasa’da da düzenleme yapıldı.
Burada “en az beş hizmet yılını dolduranlar” değil de “Bakanlar Kurulunca
belirlenen kadrolara atanmış olanlara” şeklinde bir düzeltme yapıldı ve
“ödenir” değil “ödenebilir” şeklinde, fakat Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından
bu madde değil, bir başka madde nedeniyle Kanun Meclise iade edildiği için kadük kaldı. Nihayetinde, çözmeye çalıştığımız mesele, ücretler arasındaki
kurumsal ve dikey farklılığı gidermeye yönelik çabayla ortaya çıkan durumu
netleştirmek ve bu tartışmalı durumu ortadan kaldırmaya yöneliktir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ALİ OSMAN SALİ (Devamla) – Mahkeme kararlarının dolanılması söz
konusu değildir. Tamamen, yapılan işlemler ve politika değişiklikleri, arz
etmeye çalıştığım çerçevededir. Tasarının hayırlı olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sali. Tasarının tümü üzerinde şahısları adına söz isteyen Uşak
Milletvekili Nuri Uslu. Buyurunuz Sayın Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlarım, öncelikle bugüne nasıl gelindi, bu noktaya
nasıl gelindi, o konuda çok kısa değerlendirmeler yapmak istiyorum. 4639 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yetki Kanunu’nda deniliyor ki: Memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak ve kamu hizmetlerinin düzenli,
süratli, verimli ve rantabl bir şekilde yürütülmesini
temin etmek amacıyla bunların mali ve sosyal hakları arasındaki
adaletsizlikleri gidermek üzere Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisi veriliyor. Bakanlar Kurulu bu yetkiyi kullanırken kamu
hizmetlerinin verimli ve etkin olarak yürütülmesini, ülkenin ekonomik ve sosyal
durumunu dikkate alarak, memurların ve diğer kamu çalışanlarının mali ve sosyal
haklarında çalışma koşullarına, hizmetin özelliklerine ve gereklerine uygun
olarak adaletsizlikleri giderecek düzenlemeler yapılmasını öngörüyor. Ayrıca
1989 yılında 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile temsil tazminatı alamayan
personelden kimlere görev tazminatı ödenebileceği ve bu tazminatın sınırları ve
Bakanlar Kuruluna verilen yetki ve görevler de belirlenmiştir. Böylece değişik
kurumlarda aynı unvan ve eşit, muadil görevlerde bulunan personelin ücretleri
arasındaki dengesizliğin, adaletsizliğin önüne geçilmiş olacağı düşünülüyor. Bu doğrultuda 1989 yılından bu tarafa çeşitli düzenlemeler
yapılıyor. 2002 yılı Ocak ayında 2002/3546 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla
memurlar ve diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak,
görevlerin düzenli, süratli, verimli ve ekonomik olarak yürütülmesini sağlamak
amacıyla ilk olarak bütçede öngörülen ek mali kaynaklar çerçevesinde sadece
makam ve yüksek hâkimlik tazminatı alan personeli kapsayacak şekilde bir
düzenleme yapılıyor. Ayrıca, Bakanlar Kurulunca değişik kurumlarda aynı unvan veya
benzer niteliklere sahip benzer görevlerde bulunanlara ücretleri ve sosyal
hakları arasındaki adaletsizliklerin giderilmesi için münferit düzenlemeler ve
ilave ödemeler de yapılıyor. Bu zam ve tazminat ödemelerinde de artışlar
getiriliyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, 5473 sayılı
Kanun’la kurumlardan ilave ödeme alamayanlara da 2006 Ocak ayında ek ödeme
getiriliyor. Bu düzenlemelerde düşük maaş alanlara daha çok, yüksek maaş
alanlara daha az olacak şekilde bir düzenleme yapılıyor. Ancak, bütün bu
düzenlemeler, tüm memurlarımızın ve diğer kamu görevlilerimizin mali ve sosyal
hakları arasındaki dengesizliği, adaletsizliği gideremiyor. Bir örnek vermek gerekirse, kurumlar arasında, hatta bakanlıklar
arasında aynı işte, aynı statüde çalışanlar arasında bile farklılıklar
oluşuyor. Hatta bir düzenlemeyle, bir kurumda çalışan bir memuru, bir
mühendisi, şube müdürünü dikkate aldığımızda, bir mühendis 1.536 YTL alır iken
bir şube müdürü 1.454 YTL alıyor. Yani, burada, mühendisin başında idareci olan
ve daha sorumlu olan şube müdürleri mühendislerden daha az maaş alıyor.
Kısacası şunu söylemek istiyorum: Bu düzenlemeler, memurlarımız ve çalışanlarımız
arasındaki adaletsizliği ve dengesizliği giderecekken daha da üst noktalara
getiriyor. Sayın milletvekilleri, 1989 yılında memurların ve kamuda diğer
çalışanların mali ve sosyal haklarındaki adaletsizlik ve dengesizliklerin
giderilmesine yönelik yapılan bu yasal düzenlemeler, memurlarımızın çalışma
koşullarında ve hayat şartlarında dengeli, eşit, düzeyli iyileşmeyi
sağlayamamıştır, hatta kurumlar arasında ve de çalışanlar arasında
olumsuzlukları orta yere çıkarmıştır. Bu konuda daha kapsamlı, daha dengeli ve
eşit işe eşit ücret olacak şekilde bir kanuni düzenleme gecikmeden mutlaka
yapılmalıdır. Burada, bazı milletvekili arkadaşlarım, memurlarımızın ve diğer
kamu çalışanlarının geçmiş dönemlerde ve bizim hükûmetlerimiz
dönemlerindeki mali ve sosyal haklarında iyileştirmelerin yapılmadığını
belirtmiştir. Bu, belki, AK Parti hükûmetleri
dönemlerinin dışındaki hükûmetlerde geçerli olabilir,
ancak AK Parti hükûmetleri döneminde memurlarımız ve
çalışanlarımız hiçbir zaman enflasyona ezdirilmemiştir, sosyal hakları
artırılmıştır ve… Somut bir örnek vermek istiyorum, ben de bürokrasiden gelen,
üst düzeyde de görev alan bir milletvekili olarak sizlere bir örnek vermek
istiyorum. 2004 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu’nda bir değişiklik yapılarak
özellikle orman yangınlarında -biliyorsunuz ülkemizde ormanlarımızın korunması
ve ormanların sürdürülebilir yönetiminin ne kadar önemli olduğunu herkes kabul
etmelidir- çalışan işçisinden memuruna, mühendisine, bölge müdürüne kadar bütün
insanlar, biliyorsunuz orman yangınlarında geçmiş yıllarda şehit olmuşlar,
yaralanmışlar, sakatlanmışlardır. 2004 yılına kadar bu insanlarımıza hiçbir
ödeme yapılmamıştır. O güne kadar ülkemizde böylece orman yangınlarında 80’den
fazla şehit verilmiştir. Bölge müdürlerimiz, işletme müdürlerimiz ve
işçilerimiz orman yangınlarıyla mücadele yaparken maalesef yanarak şehit
olmuşlardır. İşte, biz, AK Parti Döneminde, 2004 yılında bu kardeşlerimize,
orman yangınlarında bu şekil şehit olanlara, yaralananlara ve geri kalanlarına
ciddi oranda iyileştirmeler getirdik. Bir örnek vereceğim sadece: 11 tane işçi,
6’sı şehit olmuştur, 5 tanesi yaralı. 2 tane mühendis yine şehit olmuştur.
Bütün bu kardeşlerimize 364 milyar lira para ödenmiştir. Bugüne kadar hiçbir hükûmet döneminde memuruna, işçisine böyle bir ödeme
yapılmamıştır. Kısacası şunu söylemek istiyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yangıncılara kadro verilmemesini niye
ifade etmiyorsunuz Sayın Hatip? NURİ USLU (Devamla) – Biz şunu iddia ediyoruz: Bugün kadar
memurlarımız ve kamuda çalışanlarımız arasındaki bu ücret dengesizlikleri, bu
ücret adaletsizliklerinin giderilmesi için çeşitli düzenlemeler yapılmıştır.
Artık bu, adaleti ve dengeyi sağlamaktan ileri gitmiş, tamamen adaletsizliği ve
dengesizliği orta yere getirmiştir. Bu adaletsizliğin ve dengesizliğin ortadan
kaldırılarak geniş ve kapsamlı bir şekilde, hatta personel rejiminde bir
düzenleme yapılmak suretiyle bu dengesizliklerin giderilmesinden tarafım. Hepinize saygılar sunuyorum. Yasamız hayırlı olsun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu. Tasarının tümü üzerine şahsı adına Giresun Milletvekili Hacı Hasan
Sönmez konuşmak istiyor. Buyurunuz Sayın Sönmez. (AK Parti sıralarından alkışlar) H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, yürürlüğe
girdiği 1965 yılından bu tarafa, yaklaşık kırk sekiz yıl içerisinde 148 kez
değişikliğe uğramıştır. Bunlardan 82 tanesi, değişiklik yapan, kanun ve
diğerleri de kanun hükmünde kararnamedir. Yapılan bu değişikliklerle, kamuda çalışan memurların genelde mali
ve sosyal haklarını ve statülerini yeniden düzenleme hedeflenmiştir, ancak
gelinen 2008 yılı içerisinde, tüm bu dengesizliklerin düzeltildiğini,
statülerin belirgin bir hâle getirilip standarda kavuştuğunu söylememiz mümkün
değildir. Üzerinde görüştüğümüz 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin
temeli, 1989 yılında, temsil tazminatı, daha sonra buna bağlı olarak
geliştirilen daha alt düzey göstergelere sahip makam veya ek göstergeye
sahiplere verilecek olan görev tazminatlarıyla alakalıdır. Konunun detayına
girmek istemiyorum, detay arkadaşlarımız tarafından anlatıldı. Ancak, şu anda yaşanan bir sorun vardır, o sorun da görev tazminatı
alamayan beş yıl ve daha fazla hizmeti olan kamu görevlilerine görev tazminatı
verilmesine ilişkin taleplerinin Danıştay 11. Dairesi tarafından yerinde
görülmesi, ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından bu konunun
incelenerek, Bakanlar Kurulunun konuya ilişkin işleminin yerinde olmadığı, yani
beş yıl ve daha fazla çalışan kamu görevlilerine görev tazminatı ödenmesi
gerektiği noktasındaki mahkeme kararının, Dava Daireleri Kurulu kararının
gereği olarak bir düzenleme yapılması ihtiyacı doğmuştur. Yapılan hesaplamalarda, bugün, beş yıl ve daha üstünde hizmeti
olanlara görev tazminatı ödenmesi durumunda, yaklaşık 3,7 milyar YTL, yani, 4
katrilyona yakın bir mali kaynağa ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. Tabii,
Anayasa’mızda çalışma hakkı, ücrette adalet ve diğer ekonomik ve sosyal haklar
düzenlenmiştir. Ancak, tüm bu haklar devletin imkânları ölçüsünde
karşılanacaktır. Bu da Anayasa’nın bir amir hükmü gereğidir. Hükûmetimiz devletin
imkânlarını artırmak için çalışmaktadır. Biraz önce arkadaşlarımızın verdiği
rakamlarda, 2002 yılında bir memurun en düşük ücretinin ne olduğu, 2008 yılı
Ocak ayında ne olduğu açıklanmıştır. Artış oranı yüzde 122’dir. Aynı dönemdeki
enflasyona, TÜİK rakamlarına baktığımız zaman, enflasyondaki artış oranı da
yüzde 72 civarındadır. Yani, enflasyona ezdirilmemişken, bir yandan,
iyileştirme de görünür bir şekilde ortadadır. Ha, bu yeterli midir? Kesinlikle
değildir. Yani, bugün, çalışanlarımızın aldıkları ücretlerin yeterli olduğunu
söylemek mümkün değildir. Ancak, biraz önce belirtmeye çalıştığım gibi,
devletin imkânları ölçüsünde bütün bunlar verilebilmektedir. Bugün, milletvekilleri olarak ve kurumlar olarak yaşadığımız bir
gerçek vardır, o da şudur: Memurlar kurumdan kuruma sürekli nakil talebinde
bulunmaktadır. Belki bakanlarımızı, milletvekillerimizi en çok yoran işlerden
birisi de budur. Bunun altında yatan temel neden, kurumlarda eşit statüdeki
personel ücretlerindeki dengesizliktir. Bunun başka hiçbir nedeni yoktur. Eşit
işe eşit ücret ödenmesi noktasında epey yol katedilmiş,
ama, bunun tamamen çözümlendiğini, bugün, söylememiz
mümkün değildir. Ama, Hükûmetimizin
çalışmalarını, inşallah, geniş çaplı bir personel rejimiyle tüm bunların
giderilmesinin üzerinde çalışıldığını biliyoruz. Hükûmetimiz
ve bundan önceki hükûmetlerin, bundan sonraki hükûmetlerin de bence en önemli hedeflerinden birisi de
ücrette adaletin sağlanması, A kurumunda diyelim personel şube müdürü, sicil
müdürü ne ücret alıyorsa, aynı tahsile, aynı kıdeme sahip olan aynı işi yapan
kişiye B kurumunda da aynı ücretin verilmesi olmalıdır. Dolayısıyla, bu
dengesizlik devam ettiği sürece bu rahatsızlıklar, yani, kurumlar arası
personel sirkülasyonunun önüne geçilme imkânı
olamayacaktır. Çalışmalar bu yönde inşallah kısa sürede bitirilir ve tüm
çalışanlarımız rahat bir nefes almış olur. Bugün gelinen noktada bütçe imkânlarının el vermemesi nedeniyle,
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 1’inci maddesinin (C) bendinin ikinci
alt bendi yürürlükten kaldırılmaktadır. Getirilen düzenleme bir maddeden
ibarettir, diğer iki madde yürütme ve yürürlük maddeleridir. Daha fazla konu üzerinde detaylı konuşulduğu için konuşmak
istemiyorum. Tasarının hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sönmez. Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde soru-cevap işlemine
geçiyoruz. Yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Sayın Sipahi, Sayın Birgün ve Sayın
Doğru söz istemişlerdir; sırayla söz vereceğim. Buyurunuz Sayın Sipahi. KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Benim soracağım, ileteceğim konunun Sayın Bakanla veya konumuzla
çok direkt bir ilişkisi yok. Ancak, bir yönüyle tümümüzü
ilgilendiren bir konu. Bu arada Sayın Hükûmet
sözcümüz Cemil Çiçek Beyefendi de buradalar. Kendilerinin de bilgilerine
iletmek üzere hepimizi ilgilendiren bir konuyu arz edeceğim. Efendim, Güneydoğu’daki binlerce gazimizin haklarını korumak üzere
kurulmuş bir vakıf var; Elele Vakfı. Bin kadar da,
kolu ve bacağı eksik olan gazimiz de bu vakıftan hizmet almakta. Bu vakfımızın
Kızılay’da mütevazı bir bürosu var. Bu büroya bir hafta kadar önce Başkent
Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinden bir fatura geliyor. Deniyor ki “Sizin
otomat ve asansörünüze ait elektrik giderlerinizde biz 1992 yılından bu yana 30
çarpan üzerinden para almışız, hâlbuki 60 çarpan üzerinden para almamız
gerekirdi; verin 14 bin YTL” ve ödeme tahakkuk ettiriliyor, ödenmezse de
elektriğin kesileceği tehdidinde bulunuluyor. Sağ olsunlar, bu konuda AKP’li bir iki milletvekili arkadaşımızın
delaletleriyle şirketin genel müdürü ve genel müdür yardımcılarıyla bugün
irtibat kuruldu. Ama ülkede, elektriğin yüzde 15’inin kaçak kullanıldığı bu
ülkede her nedense, binlerce gaziyi ilgilendiren mütevazı bir vakfın 14 bin
liralık bu haksız elektrik parasını ödemesi konusundaki ısrar sürdürüldü.
Kusura bakmayın, bu olay soygunculuğun, kapkaççılığın düz ovada uygulanma
şeklidir. İnsaflarınıza sunuyorum. Yani 1992 yılından beri yanlış hesaplandıysa
“Akılları nerede?” diye, “Aklınız nerede?” diye sorulacak bir makam var mıdır?
Yani “Birçok ilde elektrik parası toplanamazken, gazilerden başka, soygunculuk
yapacak başka yer bulamadınız mı?” diye, “Allah korkunuz, vicdanınız yok
mudur?” diye soracak bir makam yok mudur Sayın Bakan? Ben konuyu takdirlerinize iletiyorum. Konuyla ilgili bir faksı da
size ileteceğim. Sabırla dinlediğiniz için de teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sipahi. Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Tokat Sigara Fabrikası başta olmak üzere sigara fabrikalarının
hepsi özelleştirme durumuyla karşı karşıya kalmışlardır ve şu an itibarıyla da
halkın istememesine ve işçilerin de istememesine rağmen, sigara fabrikası
satılmıştır. İnanıyorum ki, inşallah, bu özelleştirmeden geriye dönülebilir ama
dönülmezse sigara fabrikası işçileri şu anda 4/C durumuyla karşı karşıya
bulunuyorlar. Bunlarla ilgili neler söylemek istiyorsunuz? Ayrıca, Türkiye’de birçok kurumda 4/C ve 4/B ile çalışan insanlar
vardır. Bunlar da aynı işi yaptıklarını ifade ediyorlar. Mesela bir mühendis
olmak üzere söylüyorum. Bir mühendis 4/C ile çalışıyor, 4/B ile çalışıyor
veyahut da devlet memuru olarak çalışıyor. Bunlarla ilgili olarak da Hükûmetimizin bir çalışması var mıdır? Bunları öğrenmek
istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru. Sayın Birgün… Yok. Sayın Bakan, buyurunuz efendim. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Sipahi’nin dile getirdiği hususla ilgili tabii, bir inceleme
yaptıracağız, bu Elele Vakfının elektrik borcunun tahsilatıyla ilgili hususla alakalı olarak. Yalnız, birkaç
kelime kullandı, o kelimeleri kullanmak mümkün değil. Yani “soygunculuk,
kapkaççılık” gibi ifade, doğru ifadeler değildir. Neticede kanun gereği bir
elektrik tahsilatı yapılıyor. Elbette ki Elele Vakfı veya gazilerimizin vakfı veya başka
vatandaşımız, yani hukuk önünde ne ise doğru olan, doğru bir şekilde yapılmalı
-tahsilat vesaire de- ama o ifadelerle bunun
adlandırılmasını doğru bulmuyorum, ama konuyu inceleteceğiz. Sayın Doğru’nun söylediği hususla ilgili olarak da, şimdi, tabii
özelleştirme çalışmaları bu Hükûmet döneminde önemli
bir ivme kazandı. Bunlar da yasalar çerçevesinde, Anayasa çerçevesinde, şeffaf
bir şekilde yapılıyor. Özelleştirme sonucunda uygulamayla ilgili, personelin
mağdur olmaması için de her türlü tedbir alınıyor, bundan sonra da tabii
alınmaya devam edilecek. 4/C ve 4/B çerçevesinde çalışan personelle ilgili
olarak da Hükûmet tarafından bir personel reformu, şu
anda, çalışması yapılıyor. Bu personel reformu kapsamında onların durumu da
değerlendirilecek. Arz ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Sayın Genç, buyurunuz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Biraz önce şahsı adına konuşan AKP’li milletvekili dedi ki: “Bu
konuda daha, kesin bir Danıştay kararı yok.” Hâlbuki Danıştay kararı, tashihi
kararın reddine ilişkin, Başbakanlığın tashihi kararın düzeltmesine ilişkin
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun kararı 14/6/2007
günlüdür, numarası da 2007/1629’dur. Şimdi, bu konuda kesin bir Danıştay kararı
var. Ben şimdi Hükûmetten şunu öğrenmek
istiyorum: Şimdi, şu anda, gerek idare mahkemesinde gerekse Danıştayda
bu konuda beş yıldan fazla çalışıp da kendisine görev tazminatı verilmeyen ne
kadar dava var? Bu kanun çıktığı takdirde… Ki, bu kanunun çıkması Anayasa’ya
aykırıdır, Anayasa’ya göre mahkeme kararlarına yasama ve yürütme de uymak
zorundadır. Bu kanun çıktığı takdirde, bu hâlihazır dava açmış kişilerin durumu
ne olacak? Yani siz, Hükûmet düşünüyor mu ki acaba,
bu kanun çıktıktan sonra Danıştay İdari Dava Daireleri ve Dava Daireleri mevcut
karara rağmen, bu davaları reddedecektir? Ortada bu davaların miktarı nedir ve
idareden ne kadar bir tazminat istenmektedir, onu öğrenmek istiyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç. Buyurunuz Sayın Bakan. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Teşekkürler Sayın Başkan. Tabii, Sayın Genç’in sorduğu soru bir araştırmayı gerektiriyor.
Dava sayısını merak ediyor hem de bununla ilgili, tazminat miktarıyla ilgili,
bilgi talebinde bulunuyor. Bu konu ile ilgili bir araştırma yapılıp yazılı
olarak bu soruya cevap verilecektir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir sorum var Sayın Bakan. Sayın Bakan, bu kanun çıktığı zaman davaların akıbeti ne olacak? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Yazılı
cevap verilecek. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini… KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım. Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: 375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE
KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesinin (C) bendinin (2) numaralı alt
bendi yürürlükten kaldırılmış ve aynı bendin (3) numaralı alt bendinde yer alan
“(1) ve (2) numaralı alt bentlere” ibaresi “(1) numaralı alt bende” şeklinde
değiştirilmiştir. BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu söz istemiştir.
Buyurunuz Sayın Kumcuoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 375 Sayılı Kanun Hükmündeki
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubumun görüş
ve değerlendirmelerini arz etmek üzere huzurunuzdayım. Divanı ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, aslında bu maddeyle ilgili olarak söz almayı
düşünmüyor idim, çünkü önümüzdeki kanun bir maddelik bir kanun. Ne diyor? Diyor
ki: “375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede bir hüküm vardı, bu hüküm de beş
küsur seneden beri yürürlükteydi, ama biz bu hükmü yok sayarak beş senedir
devleti idare ediyoruz, memur maaşlarını ödüyoruz. Baktık ki ciddi bir hata
içindeyiz, bunu telafi etmek için bu maddeyi sevk ettik. Gelin el birliğiyle
bunu düzeltelim.” Pekâlâ, düzeltelim. Madem yanıldınız, madem şaşırdınız, madem
ne yaptığınızı bilmiyorsunuz, gelin bunu geriye doğru telafi edelim. Hem de
getirdiğiniz kanun tasarısını beş yıl öncesinden yürürlüğe koymak istiyorsunuz.
Tahmin ediyorum cumhuriyet tarihinde de bunu ilk defa yapıyorsunuz. Bu kadarını
ben hatırlamıyorum kırk seneyi aşkın kamu hizmetime rağmen. Şimdi,
bu kadar kolay, bu kadar basit bir meseleyi fazla gürültü patırtı yapmadan
geçirmeniz gerekirken, burada grup temsilcinizin, tam yirmi dakika, gayet
ayrıntıda birtakım açıklamalar yapıyorum diye inkâr stratejisi üzerine kurulmuş
bir konuşma yaptığı yetmiyor, 2 kişilik milletvekillerine tahsis edilmiş hakkı
da AKP milletvekilleri kullanıyor ve burada hiç de gerçeklere uymayan
ifadelerde bulunuyor. Beyefendiler, bunu yapmayın. Bunu yapmayın, bu
doğru bir şey değil. Çünkü, o arkadaşlarınızın
söylediklerinin çoğu doğru değil. Neymiş efendim? 57’nci Hükûmet
Temmuz 2002’de bir kanun hükmünde kararname çıkarmış, efendim bütün bu
dengeleri altüst ediyormuş, falanmış filanmış diye, tamamen inkâra dayalı bir
strateji güdüyorsunuz. Cumhuriyetin bütün temel kazanımlarını yok farz
ediyorsunuz. Bunu Grup Başkanınız bir önceki konuşmasında da yaptı burada.
“Efendim, biz sağlıkta şunu yaptık.” Daha önce sanki Türkiye'de hiç hastane
yapılmamış, Türkiye'de hiç doktor yetiştirilmemiş, Türkiye hastanelerinde hiç
hasta tedavi edilmemiş gibi. “Efendim, biz KÖYDES’te
şunu yaptık.” Sanki Türkiye'de hiç köy yolu yapılmamış, bütün köylerimiz
susuzdu, hepsi sanki AKP döneminin son beş senesinde yapıldı. Siz, bir memur maaşını
beş sene boyunca doğru dürüst uygulayamıyorsunuz. Nerede kaldı burada iddia
ettiklerinizi yapasınız? (MHP sıralarından alkışlar) Madem bu yanlışlık vardı… Şimdi bakın, gerekçeniz ne? Ne kadar,
insanı sıkıntıya sokuyorsunuz. Konuşmayayım diyorum, konuşturuyorsunuz.
“Ayrıca, 5473 sayılı Kanun ile kurumsal ilave ödeme olmayan personele 2006 yılı
Ocak ayından itibaren ek ödeme getirilmek suretiyle görev tazminatından
yararlanamayan personelin ücretlerinde iyileştirme yapılmıştır.” diyorsunuz.
Tamam, diyorsunuz. Madem, niye 5473 sayılı Kanun’da bu Kanun Hükmünde
Kararname’yi yürürlükten kaldırmadınız? Kaldırmadınız, çünkü ne yaptığınızı
bilmiyorsunuz. Şimdi, Sayın Başkan, yine bu tarafa dönerek konuşacağım. Çünkü, politikacılar kalabalık ister, kalabalığa hitap etmek
ister. RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Millete hitap edin. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – AKP Grubunu biliyorsunuz,
görüyorsunuz, bomboş. Ee, MHP Grubu kalabalık. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Say istersen. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Buradaki bürokratlar da AKP
milletvekillerinden daha fazla. İster istemez bu tarafa dönüyorum. Sayın Başkan
da biraz sonra beni ikaz edecek, diyecek ki: “Lütfen Genel Kurula hitap edin.” Ee hitap edecek kimse yok ki karşıda. (MHP sıralarından
alkışlar) LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Milleti de güldürüyorsun! ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Şimdi, bakın, ben size söyleyeyim. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Bir Türk dünyaya bedeldir ya! ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Burada, uzun uzun
“Bizden önceki hükûmetler, efendim, memurlar arasında
ücret dengelerini bozmuşlardı, şöyle altüst etmişlerdi, böyle altüst
etmişlerdi, biz şu kanunu yaptık, bu kararnameyi yaptık, şöyle düzelttik, böyle
düzelttik…” Beyler, Türkiye’de, sizin dönemimizde en çok dikkati çeken olay
gelir dağılımı bozukluklarıdır. Ne demek istediğimi merak ediyorsanız dünkü
gazetelerin ekonomi sayfalarına bakın. Anladınız değil mi ne demek istediğimi?
Dünkü şeylere bakın. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Memur maaşları çok yüksek,
değil mi? ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Şimdi, bakıyoruz bugünkü
gazetelerde bir haber. Efendim, ne yapacakmışız? Veraset ve İntikal Kanunu’nu
kaldıracakmışız. Şimdi, birisi alelacele ortaya bir fikir atıyor, hemen ona
birisi yapışıyor, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nu kaldırıyorsunuz. Bakın,
Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nu kaldırırken istirham ediyorum, rica
ediyorum, çok iyi, ama çok iyi düşünün, çünkü Türkiye’nin bir temel özelliği
var, son senelerde çok daha belirginleşen bir temel özelliğimiz var: Türkiye
çok kötü bir şekilde veyahut da –kötü kelimesini geri alayım- çok ilginç bir
şekilde bir rant ekonomisine dönüştü. Veraset ve
intikal vergisi olmadan bu rant gelirlerinin sağlıklı
bir şekilde kamuyla paylaştırılmasını sağlayamazsınız, olmaz böyle şey. Son
zamanlarda gazetelerde gördüğünüz zenginlerimizin pek çoğu rant
üzerinden zengin oluyorlar ve bunları gelir vergisi ve kurumlar vergisi
üzerinden vergilendiremiyorsunuz. Aman aman, istirham ediyorum, yaptığınız
düzenlemelere dört başı mamur bir bakın. Çünkü bu Hükûmetimizin
bir başka özelliği de var. O da ne? Demokrasinin temel kuralı olan şeffaflıktan
uzaklaşıyorsunuz. Bu memlekette bir anayasa yaptığınızı iddia ediyorsunuz,
birdenbire gündemden düşüyor, o ayrı mesele. Ondan sonra, ben milletvekiliyim…
Ben kırk sene memur olarak, milletvekili olarak, müsteşar olarak, büyükelçi
olarak bu memlekete hizmet ettim, sizin anayasa tasarınızı bilmiyorum ama
Amerikalılar biliyor. Amerikan Büyükelçisi satır satır
zaten biliyordu. O yetmedi, şimdi gidiyorsunuz, Amerikalarda büyükelçilerin
ötesindeki adamlara anlatmak lüzumunu hissediyorsunuz. Yapmayın böyle şeyler.
Bu yaklaşımlar demokratik yaklaşımlar değildir. Demokratik olmanın ötesinde,
ahlaki yaklaşımlar da değildir. Ben milletin temsilciyim, siz milletin
temsilcisisiniz, burada oturanlar milletin temsilcisi. Bu Hükûmet
bu Meclisi adam yerine koymak zorundadır. Yok öyle
şey. Sayısal üstünlük hiçbir şey ifade etmez, ahlak normlarının karşısında,
evrensel hukuk karşısında, demokrasinin temel kuralları karşısında hiçbir şey
ifade etmez. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayısal üstünlük demokrasinin
temelidir. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Yok, hayır… Bak, ne diyorum bak:
Ahlak kuralları karşısında, evrensel hukuk hükümleri karşısında, demokrasi
ilkeleri karşısında etmez. O sizi hâkim önünde ibra eder, ama seçmen önünde
ibra etmez. Sizi yargı önünde ibra eder, ama tarih önünde ibra etmez. Onun
için, lütfen… Yani, bak burada güzel güzel ben size
ne yapmamız gerektiği konusunda belli yollar, yöntemler göstermek istiyorum.
İnsandır -insan beşer, bazen şaşar- hata edebiliriz. Nitekim,
Maliye Bakanımız bu hatayı etmiş beş sene. Şimdi, taa
şeye kalıyor, kanunun yürürlüğünü taa 15/1/2002’ye alıyorsunuz. 15/1/2002’de
biz iktidardaydık, ama Kasım 2002’den beri siz iktidardasınız ve iktidarınızın
üzerinden beş sene dört ay geçti. Bu yanlışlığı düzenlemeyi akıl edemediniz, bu
yanlışlığı fark edemediniz ise, burada kalkıp da kürsüden “Biz şöyle iyi
yaptık, böyle iyi yaptık.” diye insanların zamanını lütfen israf etmeyin. Başka
bir kanun getirelim, bir an önce onu çıkaralım. Vatana hizmet edelim. Biz bunun
için maaş alıyoruz, kulislerde oturmak için değil. Şimdi bakıyorum, şurada ya
20 kişisiniz, ya 17 kişisiniz. Ama biraz önce karar yeter sayısı istendi, Sayın
Başkan dedi ki: “Karar yeter sayısı var.” Ha, hastanelerde hasta takibinde
iseniz veyahut köyünüzde, beldenizde, vatandaşın hizmetinde, onların dertlerini
dinliyorsanız mesele yok, ama burayı bomboş bırakıp, kuliste oturup oturup oturup, oy kullandıkça
içeri gelmek milletvekilliği yapmak değildir. Aldığınız maaşı hak etmiyorsunuz,
bunun anlamı budur. Haramdır… (MHP sıralarından alkışlar) Ben oturuyorum bütün gün orada, görmüyor musunuz? Sabah ikiden
gece yarısına kadar oturuyorum. BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Biz de oturuyoruz. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Siz oturuyorsunuz, öbürleri
oturmuyor yalnız. Neyse efendim, vaktinizi daha fazla almak istemiyorum. Geleceğimizi sağlıklı inşa edebilmek için, geleceğimizi doğru inşa
edebilmek için -tamam mı- tecanüs içinde, birbirimize saygı duyarak, bu kürsüyü
istismar etmeyerek doğruları arayalım, bulalım. Biz, doğruların arkasında
olduğunuz müddetçe sizin yanınızdayız, arkanızdayız; aksi takdirde
karşınızdayız. Bazen tenkitlerimiz de acımasız olabilir, ama,
siz de gelip, buradan, doğruların dışında şeyler lütfen söylemeyin. En iyi dileklerimle saygılarımı sunuyorum. Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu. 1’inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum. Şimdi, kanuna baktığımızda, ilk aynen şöyle arkadaşlar: “Memurlar ve
diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak, kamu hizmetlerinin
düzenli, süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde yapılmasını ve yürütülmesini
sağlamak.” Çok güzel, katılmamak elde değil. Şimdi, arkadaşlar, deminden beri arkadaşlarım konuştu. “Beş yıllık
süreçte, biz, devlet memurlarını, en üst, en yüksek şekilde mağdur etmedik.”
diyor. Arkadaştan soruyorum: Bugün açıkladılar, yoksulluk sınırı ne kadar?
Bugün açıklandı, 1.200 lira değil mi arkadaşlar? Burada tesadüfen Tarım Bakanım
oturuyor, yirmi iki yıllık, yirmi beş yıllık bir veteriner hekimin aldığı maaş
kaç paradır? O da 1.200 lira. Yani bu nasıl devlet memurunu mutlu etmek,
huzurlu etmek? Aynen söylüyorum arkadaşlar: Bir Turizm Bakanlığındaki, İçişleri
Bakanlığının Nüfus İdaresinde çalışan arkadaşlarımın aldığı maaşlara bakın,
bunların hepsi -bakın, yirmi yıllık şube müdürünün diyorum arkadaşlar, şube
müdürünün- yoksulluk sınırının altında. Dikkatinizi çekiyorum, bir. Bir kere, reform yapıyoruz ya bu yasayla, takdirinize sunuyorum. İki: Arkadaşlar, kamu hizmeti diyoruz. Halka hizmet değil mi kamu
hizmeti? Belediyeler de bir nevi kamu hizmeti vermiyor mu arkadaşlar? Ah keşke Maliye Bakanım burada olsaydı. Anahtarlar gelecek.
Geliyor… Çıktı yola. Şimdi, üç tane şey var, üç sorum var arkadaşlar. Bazı belediyeleri bazı belediyelere bağlıyorlar. Ya o belediye
halkına hizmet edebiliyor mu ki bağlıyorsun? Bağladığın belediyenin halkına bir
sorsana sen buraya gider misin diye, halkına sor ya! Zaten o mevcut belediye
halkına yeterli hizmet veremiyor, kaynakları yok, bir de tutuyorsun, sen de
buraya bağlanacaksın diyorsun. Ya, sorsanıza buranın halkına ya! Buranın halkı
adam değil mi? Ya, sen bu belediyeye gitmek istiyor musun diye niye
sormuyorsunuz? Ben bağladım, oldu! Hem de Resmî Gazete’de yayımlıyor, anında. İki: Bazı ilçe belediyelerinin nüfusları düşmüş. Geçen de
söyledim, arkadaşlar, ilçe belediyeleri her zaman olmalı. Ama halka hizmet
vermek için, işçi parasını dahi ödeyemeyecek bir ödenek gönderdiğin zaman, 150
bin lira olan aylık ödeneğini siz 40 milyona düşürürseniz, bunlar, anahtarı
kendinizde görürsünüz. Aynen böyle. Arkadaşlar yok mu sizin illerinizde ya? Allah aşkına yok mu ya
sizin illerinizde? BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Olmaz mı? Dolu. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Niye bunu arkadaşlar ya… Bir
tek ben mi bunu söylüyorum ya? Hepinizin belediyesi… Hangi partiden olursa
olsun, belediye başkanım halkına hizmet ediyorsa şu anda, o insanın onurunu,
şerefini, haysiyetini kimse yok edemez. Belediye başkanlarının kapısına adamın
birisi geldiği zaman, artık belediye başkanları belediyede yok arkadaşlar,
giremiyor, ödeyemiyor, işçisinin yüzüne bakamıyor. Bir belediyemiz, arkadaş,
aylık 100 lira vermiş ki işçileri ekmek alsın. Bu ay maaş ödeyememiş, 100 lira
avans vermiş arkadaşlar ya! Neyi konuşuyoruz arkadaşlar ya? Tabii, bunlar -mevcut ve ilçe belediyeler- kapatılmayacak. Var ya
şu bir de meşhur 900 belediyeniz. Ama bu ilçe belediyeleri, arkadaşlar,
yaşamını devam ettirecek. Buralar ilçe. Hangi koşullarda… Yazın buraların nüfusu
ne oluyor, biliyor musunuz? Halka hizmet edemeyen bir belediyede hangi kamu
hizmetinden bahsedebiliriz, hangi kamu hizmetinden? Bunun adı kamu olmaz
arkadaş. Bunun adı, o ilçelere yapılan bir zulümdür. Bir üçüncü belediyeler, kapatılacak belediyeler… Arkadaşlar ya,
etmeyin, tutmayın, bir kere… Biraz sonra seçmen kütükleriyle ilgili bir yasa
gelecek. Arkadaşlar, bir kere, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğümüze
sorun: Türkiye’de nüfus sayımı doğru yapılmış mıdır? Ben iddia ediyorum:
Türkiye’de nüfus sayımı doğru yapılmamıştır. 2 binin altında dediğiniz bazı
belediyelere, daha sonra Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü “Bunlar
sizin orada oturuyormuş.” diye liste gönderiyorlar, ilave ediyorlar. Ama siz,
bu belediye 2 binin altında kaldı diye kapatıyorsunuz. Arkadaşlar, Türkiye’de
nüfus sayımının gerçekliğinden ben son derece endişeliyim. Bir ülkede… Ben Malatya örneği vereyim. Malatya Belediyesinin
nüfusu, ben iddia ediyorum, 550 bin, belediye içinde kalan. Sadece beş yılda 2
bin artırmışsınız. İddia ediyorum: Niye bizim hakkımızı yiyorsunuz? Bu 2 binin
altında kalan belediyeler, arkadaşlar, yarın bu yörenin insanları hepinize
büyük sorun çıkaracak. Muhtarlıklarla, bu, artık… Yıllarca belediye hizmetine
alışmışlar, bu şekilde yönetilemez. Ben, bir kez daha dikkatlerinizi bu belediyeler konusunda çok… 900
anahtarı alıyorsunuz, ama, ilçelerden gelecek anahtarı
da, Maliye Bakanlığı acaba hesaplar mı? Arkadaşlar, bu belediyelerin sahibi
yok, sahibi. Dediler ki: Belediyelerden İçişleri Bakanlığı sorumlu. İçişleri
Bakanlığı, sadece, belediyelere soruşturma yapıyor; o da, her belediyeye
yapmıyor, bazı belediyelere yapıyor, bazılarına yapmıyor. İçişleri Bakanlığı
belediyelerin sahibi değildir arkadaşlar. İçişleri Bakanlığı, belediyelere
köstek koyan… Eğer hırsızlık varsa, yolsuzluk varsa, namussuzluk varsa her
belediyeye eşit, git, her şeyini yap. Ama, burada,
adaletsiz ve eşit olmayan bir koşulda denetim yapıyor. Sadece denetim yapıyor. Güya belediyelerin sahibi İçişleri Bakanlığı. Maliye Bakanlığı mı? O da belli değil. Belediyelerin sahibi kim
arkadaşlar? Türkiye’de belediyelerin her türlü işlerini yapacak, onlara
yardımcı olacak, her türlü görevlerini üstlenecek bir bakanlık kurulmadığı
sürece, belediyeler Türkiye’de hep yetim kalacaktır ve her belediye kendi
yaptığıyla kendi başına buyruk olacaktır ve hep bunlar çıkacaktır arkadaşlar,
bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum. Sonra, tabii, yine özelleştirmeden demin bahsedildi arkadaşlar.
Arkadaşlar, Tekel… Ne istediniz Tekelden? Yedi yıldır özelleştirmeye aldınız,
buraya bir tek çivi çakmadınız, virane yaptınız, virane, ama o işçiler sağ
olsun ki, o işçiler, oranın -o eski makinelerle- virane olmaması için elinden
gelen her şeyi yaptılar. Göz göre göre, yedi yıldır
-hepiniz işletmecisiniz- tek çivi çakılmayan ve çok eski makinelerle üretim
yapan bir kurumdan verim alır mısınız arkadaşlar? Kurumlar yaşar, insanlar
gibidir, ama siz, bilerek, bilinçli, yedi yıldır bir tek çivi çakmadınız.
Tekelin katili Özelleştirme İdaresidir. Hiç, sanki Tekel atmış, “Aman biz bunu
başımızdan atalım.” mantığıyla baktı, ülkenin millî değerlerini yok etti
arkadaşlar. “4/C” dediniz. Demin Tokat Milletvekilim sordu. Herkes 4/C’lilerin başına ne geldiğini biliyor. 4/C’lileri yok ettiniz. Greyder operatörünü aldınız, bir
okula temizlikçi olarak verdiniz. 4/C’de… Tekel
işçileri bugün fabrikalarından çıkmıyor. O arkadaşlarım ekmeğine sahip çıkıyor,
ama Tekeli göz göre göre… Bir şekilde sigara yasağı
getirdiniz. Şimdi getirin, o zaman niye getirdiniz? “Türkiye’de sigara yasağı
geldi.” dediler, Tekelde fiyatı aşağı çektiler arkadaşlar. Silahı ayağınıza
sıktınız. Sattıktan sonra niye getirmediniz? Önce sigara yasağı getirdiniz,
sonra Tekeli sattınız. Arkadaşlar, Tekel Türkiye’nin bir millî değeridir. Bir kez daha
uyarıyoruz: Burada çalışan arkadaşlarımız ve binlerce, milyonlarca tütün
üreticisi… Arkadaşlar, yabancı şirket geldiği zaman Bitlis, Adana ve Malatya
fabrikaları anında kapatılacaktır, bunu burada söylüyorum, yazın tutanaklara.
İstanbul’daki Cevizli Fabrikasının arazisi çok kıymetli, “burada üretim
yapılmaz.” diyecekler, onu da yok edecekler. Sayın Milletvekilim, bir Tokat’ (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum efendim. Tekel Türkiye’nin bir değeridir. Sizden ekmek istedi, su istemedi,
ama ne su verdiniz ne ekmek verdiniz, yok ettiniz. Bugüne kadar yaşadıysa
oradaki işçi kardeşlerimizin aşırı duyarlılığıyla yaşamıştır, yoksa
Özelleştirme İdaresi Tekeli yok etmek üzere yola çıkmıştır. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu. 1’inci madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Hakkâri Milletvekili
Rüstem Zeydan. Buyurunuz Sayın Zeydan. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; yüce Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Ben, tabii bu tasarı üzerine çok şey söylemeyi isterdim ama gerek
Milliyetçi Hareket Partisinden saygıdeğer milletvekilimiz, gerekse Cumhuriyet
Halk Partisinden kürsüye gelen arkadaşımıza bir cevap olacak şeklinde değil de
geçmişin değerlendirilmesini bugüne bıraktığım için değil, ama rakamların bir
dili olduğunu ifade etmek istiyorum. Sandığın sonucunu ikide bir bu Meclis kürsüsünden “Çoğunluğa
dayalı bir tahakküm.” diye nitelendirirsiniz, rakamların sonucunu “TÜİK’in” veya “başka kurumların yanıltıcı ifadeleri” diye
değerlendirirsiniz, millete rakamları böyle gösterirsiniz, ondan sonra da bize
cevap hakkı doğduğu zaman da her seferinde çıkıp, bunu milletin önünde, bizi bu
şekilde ifadeyle cevap vermeye zorlarsınız. Şimdi, unutulmaması gereken bir konu var: Değerli milletvekilleri,
enflasyonun yüzde 40’lardan yüzde 9’lara geldiğinde memur maaşlarının da
nereden nereye geldiğini hepiniz iyi biliyorsunuz. Şimdi, arkadaşlarımız ifade ettiler: Efendim, geçmişte memur
maaşlarını ödemekte bile zorlandığınız bir dönemde ithal bakan getirdiniz ve
ülkenin ekonomisini nereden nereye getirdiğinizi hep beraber yaşamış olduk,
görmüş olduk. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Niye
değiştirmediniz o dönemde alınan kararları? O dönemde çıkan kanunları niye
değiştirmediniz? RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Değerli Arkadaşım, memurlara bir şey
verilmediğini ifade ettiniz. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Memur maaşı o dönemde… RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Memurun 13,5 katrilyon alacağı olan
Tasarruf Teşvik Fonu’nu kim ödedi? Sorarım size, kim ödedi arkadaşlar? BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Devlet ödedi, devlet. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Babanın cebinden mi ödendi? Sen mi ödedin? Devlet ödedi. BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Lütfen… Devlet ödedi onları. RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Saygıdeğer Milletvekilim, sizi sükûnete
davet ediyorum. Bunu ödeme, elbette ki Hükûmetin
hazinesi ve AK Parti Hükûmetinin dirayetiyle
olmuştur. BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Hükûmetin
hazinesi olmaz, devletin hazinesi olur. RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, temsil tazminatının
dışında görev tazminatı ifade edildi bu 357 sayılı Kanun Hükümdeki
Kararname’yle. Fakat “denge tazminatı” adı altında, beş yıldan az çalışan
memurlara da bu Hükûmet eliyle ödemeler
gerçekleştirildi. Görev tazminatının ücretliler arasındaki
farklılıkların giderilmesi amacından uzaklaşması, yetkili sendikalarla yapılan
toplu görüşmelerde görev tazminatında öngörülenlerin aksine aynı unvanlı
personelin hizmet yılı itibarıyla ücretleri arasındaki yelpazenin daraltılması
yönündeki taleplerin öne çıkması ve “düşük maaş alana daha yüksek artış
yapılması” yönünde Hükûmetimizce izlenen yeni ücret
politikaları sonucu bu tazminatın yerine başka düzenlemeler yapılmış… AKİF AKKUŞ (Mersin) – Karıncadan bile daha yavaş. RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – …ve mali imkânlar çerçevesinde ayrıca
tüm personele görev tazminatı verilmesi imkânı kalmamışken Danıştay İdari Dava
Daireleri bu kararı vermiştir. Burada özellikle hatırlatılması gereken husus, yürürlükten
kaldırılması öngörülen hükme dayanılarak henüz kimseye görev tazminatı ödenmiş
veya ödenmesine karar verilmiş olmamasıdır. Yani, anılan hükmün yürürlükten
kaldırılmasıyla, hiçbir memurun hâlen almakta olduğu bir ödemesinin ortadan
kaldırılması söz konusu olmayacaktır. Ayrıca, anılan hükmün de 2002 tarihinde
yürürlüğe girmiş olması nedeniyle, yürürlükten kaldırılmasına ilişkin
düzenlemenin de bu tarihten geçerli olmak üzere yürürlüğe girmesi ve bu konuda
yaşanabilecek ihtilafların sona erdirilmesinin uygun olacağı
değerlendirilmektedir. Yani tasarı, bu nedenden dolayıdır ki kimsenin hakkını gasbeden bir tasarı değildir. Sadece, denge tazminatı göz
önünde bulundurularak yeni bir düzenlemeye kanuni zorunluluk neticesinde
gidilmiştir. Bu nedenle, tasarının kısa zamanda kanunlaşmasını ve ülkemize
hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zeydan. 1’inci madde üzerine… ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkan, Sayın Hatip, üzerinde konuşacağı madde üzerinde konuşmak yerine,
güya, bir mukayese -ihtiyaç olmadığı hâlde- yapıyormuş gibi göstererek, üyesi
bulunduğum 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin icraatlarını
Genel Kurula ve kamuoyuna yanlış intikal ettirmiştir. 69’uncu maddeye göre,
sadece konuştuğu cümlelerle ilgili, söz isteyerek düzeltmek istiyorum efendim. BAŞKAN – Buyurunuz, bir dakika süre veriyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) Kürsüden lütfen. Çok kısa düzeltiniz. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam) 2.- Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Hakkâri
Milletvekili Rüstem Zeydan’ın konuşmasında 57’nci Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, 29 Mayıs 1999’da kurulan 57’nci
Cumhuriyet Hükûmeti görevi aldığında, Sayın Maliye
Bakanımızın görevini deruhte eden Sayın Sümer Oral, Plan ve Bütçe Komisyonuna
sunduğu bütçe taslağında, toplanacak her 100 liralık vergiye karşılık 107 lira
borç faizi ödemek zorunda olan bir hükûmetin
kurulduğu ve o hükûmetin bakanı olarak Plan Bütçeye
ve Genel Kurula hitap etmiştir. O hükûmet göreve başladığında, enflasyon yüzde 78’di. Hükûmetin görevi bırakma noktasında yüzde 28’lere
indirilmiş olan enflasyonun seviyesi konusunda ekonomistler “Bu ani frene basma
doğru değil, uygun değil.” feryadını kopardıklarında, Hükûmet
kendi eliyle yüzde 28’e düşmüş olan enflasyonu yüzde 33’e çekmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen toparlayınız sözünüzü. ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Dolayısıyla, yüzde 33’lük enflasyona
nereden gelindiğini görmemezlikten gelerek burada mukayese yaparsanız, bu, ne
ahlaki olur ne vicdani olur ne doğru olur. Türkiye’miz, gerçekten, sıkıntılı,
badireli günlerden geçmiştir. Cumhuriyet tarihinin iki büyük krizinin üstüne
asrın felaketini -Allah bir daha göstermesin- hep beraber yaşadık. Bu ülke
bizim. Dolayısıyla, doğru icraat yapalım, siz de doğru icraat yapın ve oyunuz
yüzde 67’ye çıksın. Bunu biz kıskanmayız, ama her defasında kasten, kötü
yönetimle Türkiye’yi o noktalara getirmişiz gibi ithamlarda bulunursanız Sayın
Milletvekilim, bu, ne hakla ne adaletle ne vicdanla ne de siyaset ahlakıyla
bağdaşır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Madem sizin arkadaşınızdı, ben ona cevap
verdim Sayın Milletvekilim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akcan. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam) 3.- 375 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108) (Devam) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde şahsı adına
başka söz isteyen yok ise… KAMER GENÇ (Tunceli) – Var Sayın Başkanım, ben söz istiyorum. BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 108
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım.
Hepinize saygılar sunuyorum. Bugün bana, bir zarf içinde, vatandaşın birisi böyle bir fotoğraf
göndermiş. Medrese gibi, 21’inci yüzyılda Türkiye’de bir
lise. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Eskidi o resim, eskidi. KAMER GENÇ (Devamla) – Öğretmen ortaya oturmuş, ayakkabılarını
çıkarmışlar “Haydi üniversiteye!” diyor. Çıkardığınız türban kanunu çıkarsa üniversiteler
işte bu duruma gelecek, onu belirteyim. (AK Parti sıralarından gürültüler) M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Geç onu geç, ne kadar provokatör olduğunu biliyoruz, geç! KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, o kadar
acayip, o kadar doğru olmayan fikirler burada söyleniyor ki… Hakikaten biraz
hukuk nosyonu olan veya bir milletvekili seviyesinde
olan insanlar bunları nasıl söylüyorlar burada? Şimdi, burada az önce konuşuldu, burada dediler ki: “Efendim,
görev tazminatı şimdiye kadar kimseye verilmedi, 2001 tarihinde bu Kanun
Hükmünde Kararname, bir yetki kanunu çıktı, Bakanlar Kuruluna böyle bir yetki
verdi, bu yetkiye istinaden de beş yıldan fazla hizmeti olan memurlara görev
tazminatı verilmesi ilkesi kabul edildi.” Şimdi, aslında bu Hükûmet 2002 yılının
sonunda göreve geldiği zaman, eğer bu Kanun Hükmünde Kararname’yi yürütmeyecek
idiyse, uygulamayacak idiyse o tarihte bunu kaldırması lazımdı, kaldırmadı.
Kaldırmayınca, tabii memurlar gitti “Ey Hükûmet, bana
bu hakkımı ver.” dedi, arkasından Danıştaya gidildi.
Danıştay 11. Dairesi tabii başlangıçta bu konuyu reddetti. Ama,
son İdari Dava Daireleri Kurulu, başvuran memuru haklı gördü ve “Ey Hükûmet, yetki kanununa istinaden çıkarılan Kanun Hükmünde
Kararname’ye istinaden, sen, kamu görevlilerine, beş yıldan fazla hizmeti olan
ve makam tazminatları almayan kişilere bu tazminatı vermek zorundasın.” dedi.
Sordum biraz önce Hükûmete, kaç tane dava var? Şimdi,
bu kanunu çıkarsanız ne olacak? Yani, ortada memurların iktisap hakkı doğmuş,
müktesep hakkı doğmuş. Siz geçmişe şamil olarak bu kanunu ortadan kaldırdığınız
zaman, şu anda her idari eylem ve işlem, yürürlükte bulunan, o işlemin tesis
edildiği tarihte yürürlükte olan kanunlara göre değerlendirilir ve yargı buna
göre karar verecek. Yani, bence sizin Hükûmetiniz
sizi boşuna yoruyor. Bu gidecek… Kamu görevlileri, dava zaman aşımı geçmemiş
kişiler bu davayı açacaklar, kazanacaklar. Şimdi, öyle acayip bir kamu personeli sistemini getirdiniz ki
sayın milletvekilleri, 4/B, 4/C… Şimdi, hemşire geliyor, ebe geliyor, öğretmen
geliyor; “Yahu kardeşim, ben evlendim.” diyor. Türkiye’de bir aile birliği
sistemini korumak zorundayız. “Yok, hayır, aile birliğini senin için
uygulamam.” diyor. Kanun önünde eşitlik ilkesi var, hani Anayasa’da değiştirdiniz
ya, kanun önünde eşitlik ilkesi. Peki, bu insanların aile birliğini niye temin
etmiyorsunuz? Personel sistemi böyle allak bullak edilir mi? Bir öğretmen var,
500 milyon alıyor, birisi 1.500 alıyor. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar?
Öğretmen öğretmendir, ebe ebedir, hemşire hemşiredir. Bunlara uygun olarak bir
personel düzenlemesini yapın. Seçimlerden önce polislere söz verdiniz, dediniz
ki: “Size 400 milyon lira para vereceğiz.” E verin. Niye o insanları
kandırıyorsunuz, niye vermiyorsunuz? Yani, ya yapacağınız şeyi söyleyin ya da
söylemeyin. Bir gün maymuna bir şeftali vermişler. Şeftaliyi önce almış
arkasına götürmüş, ondan sonra yemiş. “Niye şeftaliyi arkasına götürdün?”
demiş. “Vallahi geçen gün bir şeftali yuttum da çekirdeğini çıkaramadım.
Çekirdeğini çıkaramayacağım şeftaliyi yutmamak için, yememek için arkama
tuttum.” demiş. Şimdi, bunların hepsi sizlere bir ders olsun. Bakın, bir bütçe yaptınız, memura yüzde 4 verdiniz, Çankaya’ya
yüzde 64 verdiniz. Böyle… Sizin adaletiniz bu, arkadaşlar. Memura yüzde 2 artı
2, Çankaya’ya yüzde 64! Böyle bir anlayış, böyle adalet sistemi olabilir mi? O
bakımdan… Bekçiler… Geçen dönemde çıkarmışsınız, bekçilerin durumunun
düzeltilmesi için kanun da çıkmış, Çankaya da veto etmiş, gelmiş. Burada, yedi
aydır bu Parlamento çalışıyor, niye bunları getirmiyorsunuz? Yok, ille onları
getirmeyeceğiz, ama kamu görevlilerinin kazandığı müktesep hakları
vermeyeceğiz. Nasıl vermeyeceksin? Burası hukuk devleti. Hukuk
devletinde, sen, nasıl vermemezlik yaparsınız? Biraz önce, tabii, MHP’nin getirdiği, bu, yerel yönetimlerle
ilgili yasanın gündeme alınması konusundaki araştırma önergesi konuşuldu. Sizin
arkadaşınız diyor ki: “Evvela kanunu çıkaralım, ondan sonra araştırma
önergesini yapalım.” Yahu, zaten mevcut kanunda, 5393 sayılı Kanun’da diyor ki:
“2 bin nüfustan az olan belediyelerde, eğer belediyelik vasfını kaybetmişse, Danıştayın da görüşü alınmak suretiyle belediyelikten
çıkarılır.” Kanun zaten yürürlükte. Ee, şimdi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam efendim. Danıştayı bu konuda niye
ortadan çıkarmak istiyorsunuz? Yargıdan rahatsızsınız arkadaşlar, yargıdan rahatsızsınız. Yahu,
yargı dediğiniz, yıllarca o görevi yapmış, hak ve adalet duygusunu en yüksek
seviyede vicdanlarında teşekkül etmiş insanlardır. Şimdi, siz bir kanunla, bin
tane belediyenin durumunu nasıl çözebilirsiniz? Çözemezsiniz ki. Her
belediyenin kendine özgü birtakım davranışları var. Bugün bana birisi geldi, 12
nüfusla kaybediyor ama diyor, işte “biz gittik” diyor “köyde tespit ettik;
nüfus sayımı sırasında 35 tane kişiyi kaydetmemişler.” Şimdi, işte bunlar, eğer 5393 sayılı Kanun’a göre Danıştayın görüşü alınmak suretiyle belediyelerin tüzel
kişiliğini düşürme sistemine giderseniz, yargı konuyu inceler; böyle, kanunla
bunlar halledilmez. Siz, bin tane kişiyle bir kanunu hallettiğiniz zaman, o
kanun çıkmaza düşürür. İşte, türbanda başınıza gelen olay
olduğu gibi. Yani, kanun çıkaralım mı çıkarmayalım mı? Çıkarsanız da…
Çıkarmadığınız zaman, zaten mevcut hukuk sistemi o durumda. O itibarla,
getirdiğiniz düzenlemeler gerçekten Türkiye’nin gerçeklerine uygun değil. Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç. Sayın milletvekilleri, şimdi 1’inci madde üzerine soru-cevap
işlemine geçiyorum, on dakika süre ile. Sayın Doğru, Sayın Sipahi, Sayın Çalış ve Sayın Cengiz söz
istemişlerdir, sırayla söz vereceğim. Buyurunuz Sayın Doğru. REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Bilindiği gibi belediyelere nüfus sayısına göre ödenek
verilmektedir. Elektronik ortamdaki nüfus sayımından sonra uygulaması 31/12/2007 tarihi itibarıyla bu nüfus sayımına göre
veriliyor ancak nüfus sayısının da düşmüş olduğu belediyeler vardır. Örneğin
Tokat’ın Reşadiye ilçesi 26 bin nüfustan 8.200 nüfusa düşmüştür. 8.200 nüfusa
düşmesinin sebeplerinden bir tanesine de on dört tane belediye olması ve
belediyelerin nüfus sayımı esnasında da oradaki insanların kendi köylerine
gitmiş olmasıdır. Tabii, buna bağlı olarak, yani 26 bin nüfusa bağlı olarak, 29
tanesi memur ve 128 tanesi de geçici işçi olmak üzere 137 kişi çalışıyordu.
Geçici işçilerin kadroya geçirilmesiyle beraber şu anda 137 tane orada çalışan
insan vardır. Ancak, tabii, nüfusun düşmesine bağlı olarak da şu anda
belediyemiz, yani oranın belediyesi, bırakın normal maaşlarını sigorta
primlerini ödeyemiyor, hatta çeşitli şeyleri ödeyemez pozisyona gelmiştir.
Bundan dolayı da oradaki belediyeler büyük sıkıntı içerisinde kalmışlardır.
Acaba bu 137 personeli ne yapacaksınız veyahut da bu belediyelere herhangi bir
iyileştirme yapılıp da onların mali durumu düzeltilebilecek mi? Teşekkür ederim, sorum buydu. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru. Sayın Sipahi… Yok. Sayın Çalış. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım,
Tekelin satışıyla basına yansıyan haberlere göre Tekel çalışanlarının önceki
özelleştirme mağdurlarına göre daha iyi şartlarda olacağı görülmektedir.
Özelleştirme mağduru 4/C çalışanları bizlere sormaktadırlar: Sayın Bakanımıza
sorar mısınız, gerçekten Tekel çalışanlarının özelleştirmeden sonra durumları
bizden iyi olacak mı? Bizim durumumuz böyle mi devam edecek? Arada fark
olacaksa bu bir ayrımcılık olmayacak mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış. Sayın Cengiz… MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, ben de memur, müdür ve belediye başkanlığından
Meclise gelen bir arkadaşınızım. Özellikle memurlarda görülen
farklı ücret uygulamaları dikkati çekmekte. Özellikle işçiler bir tarafa
bırakıldığında genel idare hizmetleri sınıfı, yardımcı hizmetler sınıfı, sağlık
hizmetleri, teknik hizmetleri sınıfı şeklinde ayrılarak devlet memurlarına
ücret ödenmektedir. Bugün -özellikle işçiler bakımından- 4/C’ye
ittiğimiz bu işçiler 450 YTL civarında maaş almakta ve bu memur statüsündeki
arkadaşlarla birlikte, Türkiye İstatistik Kurumunun açıklamış olduğu açlık ve
yoksulluk sınırı altında kalmaktadır. Hem memur, hatta müdür maaşları bile bu
istatistik değerlerinin altında kalmaktadır. Gerçekten, bu zamana kadar
“enflasyon düzeyinde artış verdiğimiz” diye iddia edilen bu devlet ve kamu
kesiminde çalışanlarımız zor durumda kalmış ve şu ana kadar tespit ettiğimiz
bütün devlet memurları bütün bankalara da borçlanmıştır. Gerçekten, şu andaki reel değerler üzerinden baktığımızda yeni bir
memur reformu -ücret konusunda- gerektiğine inanıyorum. Özellikle bu
konuşmalardan sonra Türkiye İstatistik Kurumunun hazırlamış olduğu bu veriler
ışığı altında devlet memurlarımızın ve kamu çalışanlarının maaşlarında günümüze
bir entegrasyon veya uyarlama, günümüz reel
değerlerine doğru çekiş düşünülüyor mu, böyle bir şey düşünür müyüz veya böyle
bir düşünceye doğru bir çalışmamız var mıdır? Bu konuda kamuyu ve memurlarımızı
aydınlatırsak, buradan müjde verebilirsek, onları da düşünürsek çok memnun
kalacağız. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz. Buyurunuz Sayın Bakan… Sayın Bakan, buyurunuz… ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakan soruları dinlemedi ki cevap
versin. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Dinledim, dinledim, hiç
merak etme. Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Doğru, nüfus sayımında azalan yerler var, yeni, adrese
dayalı nüfus sayımında, bu belediyelerin şimdi gelirleri de buna göre azaldı,
“Bu belediyelerin durumu ne olacak” diye soruyor. Evet, doğru, bu adrese dayalı nüfus sayımında birçok yerde
Türkiye’de nüfus az çıktı, yani daha önce bilinen nüfustan daha az çıktı nüfus
fakat bunun karşılığında, bazı yerlerde de nüfus fazla çıktı. Dolayısıyla, biz,
şimdi, eski dağılımı yapsak, “bizim nüfusumuz arttı, niye bizim gelirimiz
artmadı” diyecekler. REŞAT DOĞRU (Tokat) – Personel ne olacak? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim, azalanlar
oluyor; bu sefer, “bizim daha önce daha fazlaydı gelirimiz, niye azaldı”
deniyor. Ama bu durum… Tabii, gerçeklere göre hareket etmek mecburiyetimiz var.
Dağılımlar o şekilde yapıyor. Çok yakında Belediye Gelirleri Kanunu gelecek. Bu Belediye
Gelirleri Kanunu’nda -hemen hemen- birçok belediyemizin gelirlerinde önemli
artışlar sağlanacak. Orada bu bazı kayıplar da yeni artışlarla telafi edilecek
ve daha iyi bir duruma gelecek belediyelerimiz, diğer mahallî idareler de… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Efendim, personel demiştim. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Maaş vermiyor, 100 lira
veriyor, 100 lira… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nüfusa göre tahsis edilen personel
kadroları var. Şimdi nüfus düşünce bu personeli ne yapacaksınız, nereye
taşıyacaksınız? REŞAT DOĞRU (Tokat) – 26 bin nüfus 8 bine düştü… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Soru olarak değil, bir sorun bu. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, tabii, daha önce
alınan personelle… Maalesef, fazla personel alınmış. Bunları bütün belediyeler
biliyor ve baktığınız zaman da, olması gerekenle, olan arasında da farklar var.
Bunları tabii azaltması lazım belediyelerin. Ama
azaltması için de onlara tazminat ödemesi lazım. O da bir mali yükümlülük.
Bütün bunları nazarı itibara alarak şu anda bizim Bayındırlık Bakanlığı da
-İller Bankası ona bağlı olması hasebiyle- bir çalışma yapıyor, İçişleri
Bakanlığı aynı şekilde yapıyor. Ama, Belediye
Gelirleri Kanunu’nda -buraya geldiği zaman- bütün bunlar ortaya çıkacak, tahmin
ediyorum bu sıkıntılar giderilecek diye düşünüyorum. Sayın Çalış “Tekelin çalışanlarının durumu ne olacak?” ve “Tekelin
çalışanlarının durumu eskiden özelleştirilmiş yerlere göre daha iyi olursa,
eski çalışanlar, bizim durumumuz, aradaki fark, adaletsizlik nasıl telafi
edilecek?” onu soruyorlar. Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz özelleştirmelerde şu var: Şimdi,
bu Tekelle ilgili çok şeyler söyleniyor, ama birçoğu da doğru değil
söylenenlerin. Ama, şimdi, kanun başka bir kanun
olduğu için fazla şey yapmak istemedim, cevap vermek falan da istemedim. Ama, şu var: Tekel’in özelleştirilmesinden dolayı bizim
orada çalışan işçilerimizin işsiz kalmaması, mağdur olmaması için her türlü
çalışmayı yapıyoruz: Tahmin ediyorum ki orada bir işçi mağdur olmayacak. Çünkü, yaprak işleme var daha devletin elinde, bir kısımlar
Tekelin elindeki özelleşmemiş olan yerlere kaydırılabilir, bir kısımları orada
çalışacaklar zaten, devam edecekler ve ben tahmin ediyorum ki oradaki üretim de
artacak. Ve bizim tabii özelleştirme yaparken esasında biz kimseyi mağdur
etmedik özelleştirmeden. Özelleştirme mağduru yok. Neden? Bir yerde özelleştirildiği
zaman söyleniyor, diyor ki: “Sana şu kadar tazminat.” Bir işçi normal olarak
işinden çıkarken ne tazminat veriliyor, o tazminatın çok daha fazlasını
veriyoruz biz. Kıdem tazminatı veriyor, ihbar tazminatı veriyoruz, diğer
tazminatları veriyoruz ve o aldığı paralarla zaten kendilerine iş kuran birçok
kimse var. Hatta bazı özelleştirmelerimizde öyle şeyler oldu ki, “Gelin
çalışın.” dedik, çalışmadılar. Yeni alanlar “Gelin aynı parayı vereceğiz, aynı
şekilde çalışın…”, “Yok, biz çalışmayız.” dediler. Şimdi, bunlar verildiğinde, tekrar artık bütün haklarını almış bir
vaziyetteler. Hakları aldıktan sonra her şey tamam, güzel… Ayrıca isteyenlere
tekrar bir iş verdik. Ama o iş de tabii güllük gülistanlık bir iş değil,
şuralarda şuralarda çalışırsanız... Geçici 4/C diye
bir şey çıktı, 4/C’den ayrıca onlara bir iş daha
verildi. Şimdi, o, bizim zamanımızda verilmiyordu, bizden önce
verilmiyordu. Bizim zamanımızda getirdik, ilaveten bir hak gibi verdik. Şimdi o
hakkı alınınca, sanki hiç alacağını almamış, hiç tazminatını almamış gibi,
tekrar ilaveten vermiş olduğumuz bu işi hak olarak kabul edip daha fazlasını
isteme durumu ortaya çıkıyor ki, bu da mümkün değil. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, Özelleştirme Kanunu’nda var
bu. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani bir kimseye o
zaman ya tazminatını verirsiniz veyahut tazminatını vermezsin, o parayı
vermezsin… Şimdi, tabii, bizden, hazineden trilyonlarla para çıkıyor bununla
ilgili olarak. O zaman vermezsiniz… Falan işte devam edersiniz dedik. Hem
tazminatını veren… Ayrılan bir işçi oluyor, tazminatını çok çok
fazla alıyor, ayrıca bir iş, tekrar… Dediğim gibi, 4/C bizim Hükûmetimiz zamanında çıktı, onlara verdik, çalışanlar da
var onlardan. Şimdi, onlar artık bunu… Yani, esas bir hakmış gibi ilaveten buna
tekrar düzeltmeler getirin, bunu bize… Hiçbirisi yani şey olarak gelmedi
buraya. BAŞKAN – Sayın Bakan süremiz doldu, lütfen sözlerinizi
tamamlar mısınız. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hay hay. Bir de Sayın Cengiz’in memurların durumuyla ilgili olarak sorusu
vardı. Memurlarla ilgili olarak da biz daha iyi özlük hakları getirebilmek için
şu anda bir paket üzerinde çalışıyoruz. Onu da zamanı gelince arz edeceğiz. Çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan. 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun 15/01/2002 tarihinden
geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde üzerinde söz yok. Bir önerge var. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 108 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz. MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN – Önergeniz hakkında konuşmak istiyorsunuz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet. BAŞKAN –Sayın Genç, buyurunuz. Süreniz beş dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 108
sıra sayılı yasanın 2’nci maddesinde verdiğim bir önerge üzerinde söz aldım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. “Bu Kanun 15/01/2002 tarihinden geçerli
olmak üzere yürürlüğe girer.” diyor. Bugün 2008, aşağı yukarı altı sene önceki
bir tarihle yürürlüğe sokuyorsunuz. Bu kanunu o şekilde yürürlüğe sokmanın bir
anlamı yok ki, çünkü müktesebatları siz kanunla kaldıramazsınız. Bu kanun, yani
kanun hükmünde kararname beş yıldan fazla kıdemi olan memurlara görev
tazminatının verilmesi konusundaki hüküm o tarihten itibaren geçerlidir. Hükûmet uyumuş uyumuş, bunları ne
uygulamış ne bu tazminatı vermiş, ama kamu görevlileri gidip de dava açınca ve
dava da Danıştay İdari Davaları Kurulu tarafından kabul edilince, efendim, neye
uğradığına şaşırmış ve hiç de hoş olmayan, aslında tabii, hoş olmadığı gibi,
daha başka şekilde nitelenmesi gereken bir gerekçeyle “Efendim, bu beş yıldan
fazla çalışan memurların, işte, tazminatlarını ödersek, 3,5 katrilyon lira
devlet maliyesine bir yük getiririz, bu, kamu mali dengesini bozar.” Ben soruyorum sana Sayın Bakan: Sen, bir mükellefin 3,5
milyar dolarlık vergisini Merkezî Uzlaşma Komisyonunda bir anda silmedin mi?
Yani, sen ecnebi bir kişinin 3,5 milyar dolarlık vergi borcunu yasalara aykırı
olarak, kendi keyfinle bu Merkezî Uzlaşma Komisyonunda siliyorsun, 3 milyon
kamu görevlisine, işte, bir miktarı 1,5’u emekli, 1,5’u da çalışan kamu
görevlisine “Ben 3,5 katrilyon lira para verirsem mali dengeyi bozarım.” Böyle ilkel bir mantık olur mu sayın milletvekilleri! Yani, siz,
eğer devletin parasını, vergilerini sağlıklı toplasanız, vergi kaçakçılarının
üzerine gitseniz, vergi denetimini yapsanız, ondan sonra bu vergileri doğru
dürüst tanıtsanız, kamu görevlileri bugünkü sefalet aylığıyla çalışmak zorunda
kalır mı? Hayır kalmaz. Sizin amacınız, bu AKP İktidarının bir amacı var:
“Acaba, ben ihaleleri nasıl alırım, nasıl kâr ederim; efendim benim
yandaşlarımın, vergi kaçakçılarının nasıl üzerine gitmem, vergi denetimini
kaldırırım…“Böyle bir anlayışla zaten siz Türkiye’yi, ekonomik yönetimini de
çöküntüye götürmüşsünüz. SONER AKSOY (Kütahya) – Saçmalama! KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, kaç senedir kimin hesaplarını
inceliyor? İşte, burada, Maliye Bakanının, Başbakanın, bakanların ticaretle
uğraşan çocuklarının hangi hesapları inceleniyor? Buyursunlar, söylesinler,
desinler ki, biz şu çocuklarımızın defterlerini, hesaplarını incelettik. Şimdi,
bunlar devlete doğru dürüst vergi verir mi arkadaşlar? Vergi affı getirdiniz,
vergi affında o kadar mantıksız bir karar getirdiniz ki, bunu defalarca
söyleyeceğim, diyorsunuz ki: “Kesinleşmiş ihtilaflar, uzlaşma konusu
dışındadır.” “Kesinleşme” nedir diyorsunuz, kesinleşme, mahkeme kararının
taraflardan birisine tebliğ edilmesidir. Yani Danıştay sekiz ay önce karar
vermiş, ama karar bugün daha tebliğ edilmemiş. Ne edecek gidecek mükellef:
“Yahu kardeş, 100 trilyon lira mahkeme, Danıştay kararıyla alacağım kesinleşti,
devlet alacağı, gel kırışalım.” diyecek. Herkes bunu demez ama,
insanlara böyle suistimal yapma olanağını
sağlıyorsunuz. Böyle bir yönetim en ilkel memleketlerde olmaz, en ilkel
meclislerden geçmez değerli milletvekilleri. Bunları niye söylüyorum? Ben de
söylemekten üzülüyorum. Ama, devlet ciddi
yönetilmiyor. Devleti ciddi yönetmediğiniz için, devletin kaynaklarını har
vurup harman savurduğunuz için, soygun alıp yürüdüğü için, ihaleler usullerine
göre yapılmadığı için, ondan sonra bu yollarla devletin kesesine girmesi
gereken paralar birtakım yandaşların kesesine giriyor, ondan sonra da memura üç
beş kuruşluk maaş vermekten çekiniyorsunuz. Bugün memurun aldığı maaş sefalet maaşıdır. Bugün memur aldığı
maaşla geçinemiyor, çocuklarını okutamıyor, herkes şikâyet içinde, siz
diyorsunuz ki: “Çok iyi.” Getirin düzeltin memurların durumunu, “Düzelteceğiz.”
diyorsunuz. Düzeltecekseniz ne zaman düzelteceksiniz? Hadi onu söyleyin bakalım:
“Yahu şu tarihte şu memurların durumunu düzelteceğiz.” deyin. Getir! Kan mı
tutmuş sizi yani bir kanun getirmekten! Getirin işte. Şimdi, böyle, sekiz sene önceye şamil olmak üzere, geçmişe şamil
olmak üzere kanun çıkaramazsınız, yürürlüğe sokamazsınız, müktesep hakları
vatandaşın elinden alamazsınız. Bu, hukuka da aykırı, müktesep haklara aykırı,
hukukun genel ilkelerine de aykırı. Bakalım hukukun genel ilkelerinden dem
vuran kişiler yukarıda bu kanunu -madem hukukun genel ilkelerini biliyorsa-
veto mu edecekler yoksa onaylayacaklar mı, onu da göreceğiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, onun için, burada
yapılacak şey: “Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.” Şu anda o kanun
hükmünde kararnamelerin yürürlüğe girmesi nedeniyle, devlette alacağı olan
kişiler mahkemelere dava açmışlardır. Bu kanun çıktığı zaman zaten o davaları
yok sayamazsınız, o davaları hak eden eder. Ama, şimdi
orada usulsüz bir şey de var. Yani kimileri gitmiş mahkemeye dava açmış,
hakkını alıyor, ötekisi gitmemiş açmamış, ona hak vermiyorsunuz. Bu da adaletsiz. Ama, tabii sizin iktidar anlayışınızda
adaletsizlik temel ilke. Onun için, onu size fazla görmüyorum ama hakikaten bu
kanun bu hâliyle, yani mevcut… Bugüne kadar, ben 80’den beri Parlamentoda görev
yapan bir insan olarak, daha böyle, altı yıl geçmişe şamil olarak ve müktesep
hakları ortadan kaldıracak iddiasıyla kanunun yürürlüğe girdiğini görmedim. Bu,
tabii sizi marifetiniz. Benim önergemin amacı budur, bunun metinden
çıkarılması. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
2’nci madde kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız. Buyurunuz Sayın Cengiz. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, biraz önce 4/C’lerle ilgili bazı açıklamalarda bulundunuz ama 18 bin
civarında mağduriyet var. Bunlar on iki ay çalışmamakta, on ay çalışmaktadır ve
bunların ayda almış olduğu 560 milyon civarında bir para vardır. İki ay da
çalışmadığından dolayı alamadığından tabii ki bu ücretler çok aşağı
çekilmektedir. Bu 18 bin civarındaki mağduriyete, özelleştirmeden de yeni 4/C’ler eklendiğinde gelecekte bizleri bayağı bir sıkıntı
beklemektedir. Şimdi, burada bizleri ziyaret eden arkadaşlarımız, özellikle izin
alamadıkları, sağlık problemlerinde yeterince kurumlardan destek alamadıkları
ve aynı zamanda, bir iş güvencesine kavuşamadıklarını dile getiriyorlar. Bu 4/C’lerin, özellikle belediyelerde ve diğer kamu
kuruluşlarında, seçimden önce işçilerin kadroya alınmasıyla ilgili bir yasa
teklifi zatıaliniz tarafından da verilmiş,
desteklenmiş ve işçilerimiz kadroya girmişlerdi. Bunlar için tabii bu aynı
noktada özendirici olmuş, 4/C’ler de hem kendilerini
gelecekte güvence altında hem de daha iyi şartlarda çalışma ve iki ay da boşta
kalmalarından dolayı maaş alamamanın sıkıntısını ve evini geçindirememenin
sıkıntısını dile getirmektedir. Özellikle bu konuda 4/C kapsamındaki
işçilerimiz değişik müesseselere dağıtılmış ve bu müesseselerde de gerekli
çalışma ortamını yakalayamamışlardır. Mutlaka bu 4/C’ler
için ciddi bir düzenleme, ciddi bir yaklaşım ve bu sıkıntıları giderecek bir
formülü bu arkadaşlarımız ve gelecek 4/C’ler
beklemekte. Hazırlıklı olmak gerektiğine inanıyorum. Bu konuda bir düzenleme
olabilir mi? Var mıdır? Bunların on iki ay çalışabilecekleri bir düzenlemeyi ve
daha iyi şartları veya kadro durumunu düşünüyor muyuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu Adana Tekel Fabrikası da
özelleştirildi. Şu anda işçiler de fabrikayı terk etmiyorlar. Buradaki
işçilerin mağduriyetini nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz? Bu bir. İkincisi: Adrese dayalı nüfus sistemiyle nüfusu azalan özellikle
belde belediye başkanlarımız şu anda çok büyük sıkıntı içerisindeler. Geçmiş
dönemde çok yüklü personel alımı yapılmış. Şu anda aynı personelle hem gelen
para düşmüş, bir de geçmiş dönemden gelen borçlar şu anda ödeneklerinden yüzde
40 oranında kesiliyor, âdeta belediye başkanlarının eli kolu bağlanmış durumda.
Bu yüzde 40 oranını yüzde 20’lere çekmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı. Buyurunuz Sayın Bakan. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, ben de
teşekkür ediyorum. Ben daha önce 4/C ile ilgili olarak geniş açıklamalar yaptım.
Sayın Cengiz’in sorularının içerisinde de bu açıklamalarım vardı. Şimdi, 4/C
diye bir şey bizim Hükûmetimizden önce yoktu. Bakın,
4/C diye hiçbir şey yoktu. Özelleştirmelerden dolayı… YILMAZ TANKUT (Adana) – Özelleştirme de yoktu, fabrikalar da
satılmamıştı. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, yoktu.
Yapamadınız ki! Yani, ondan dolayı yoktu tabii. Yoksa,
1987’den beri özelleştirme var Türkiye’nin gündeminde de, yapanlar oldu,
yapamayanlar oldu. Ondan dolayı yoktu. YILMAZ TANKUT (Adana) – Siz iyi yapıyorsunuz! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hayır. Bizden önce,
mesela, yine aynı şekilde tazminatları verilmişti işçilerin, tamamen
çıkarılmışlardı. Yani, hatta bizden önce, 22’inci Dönemde, bu şekilde “Biz
özelleştirme mağdurları” diye, koridorlarda birçok insan dolaşıyordu. Yani,
Meclis koridorlarında birçok insan dolaşıyordu. Bizden önce yapılmış
özelleştirmelerde gayet… MUHARREM VARLI (Adana) – Tarihini verin Sayın Bakan, tarihini.
Hangi tarihte yapılmış? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Biz, 3 Kasım 2002’de
seçimlerle geldik, ondan önceki; tarih bu. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, çok eskimiş bir tarih o! MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bunları biz aldık.
Yani, esasında, hepsi tazminatını almış ve tazminatını kanunlardan dolayı fazla
fazla almış kimseler. Gayet normal
yani. Ben eskiyi de suçlamıyorum bundan dolayı. Yani, yanlış hareket
edildi demiyorum. Normal, bir işçi işten çıkarken hakkı olan tazminatını alır,
ayrılır. Ayrıca “Bize tekrar iş ver, tekrar iş ver.” işte, bu 4/C çıktı.
“Tekrar iş ver, illa iş ver.” Niye “İş ver?” “Biz, işte -sosyal güvenlik
bakımından dediğiniz- o zaman emekliliğimizi dolduralım, primlerimizi ödeyelim
rahat rahat, biz biraz daha rahat edelim.” Onlar
bakımından biz 4/C’yi getirdik. Bizden önce 4/C falan
yoktu, olmaması da gayet normaldi. Bundan dolayı tenkit de etmiyorum yani. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Şartları ne? Şartları iyi
değil… MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama,
şimdi 4/C’yi getirirken, yeni memur alır gibi, yeni
işçi alır gibi olmaz, çünkü çalışmış etmiş, tazminatını almış, ayrılmış.
Ayrıldıktan sonra, “Yeniden, geçici de olsa alın bizi.” şeklinde talepler oldu.
Geçici olarak biz bunları aldık yani geçici kapsamda, 4/C’nin
manası oydu. Yani bunları kadroya tekrar almak için -geçici olarak- onlara bir
faydamız olsun diye yaptık bunları. Şimdi, o bize geldi tersine döndü “Bunları
şimdi kadroya alın.” Olmaz böyle şey yani! Kadroya alınamaz, mümkün değil. Haa, çalışmışlar, etmişler, haklarını fazlasıyla almışlar,
4/C kapsamında da şimdi geçici olarak çalışıyorlar. “Ee,
ben şimdi çalıştığım yerden memnun değilim.” Ya, herkese memnun olacağı işi
nasıl bulacağız yani? Zaten, birçoğu gelmiyor bunların. Yani gelenler oluyor,
gelmeyenler oluyor. “Kusura bakma, aldım paramı, kendi işimi kurarım, ben başka
yere gitmem.” diyor. Dediğim gibi, aynı fabrika devam ediyor, onlar çağrıldı
fakat gelmediler. Ben bunun şahidiyim, çünkü izliyoruz özelleştirmeden sonrayı
da. O bakımdan, 4/C ile ilgili durum budur. Biz zaten Hükûmet
olarak bunların hepsini biliyoruz. Yapılacak bir şey varsa da yine bakarız. Sayın Varlı, belediyelerle ilgili olarak söyledi, daha önce de
aynı şekilde sorular sorulmuştu, ben yine cevaplandırdım. Burada belediye
gelirleri kanunu gelecek, o konuda İçişleri Bakanımız açıklamalarda
bulunacaklar. Zaten, Plan Bütçe Komisyonunda görüşülecek, uzun uzun görüşmeler olacak. Bu konudaki şeyler de orada dile
getirilirse daha iyi bir düzenleme yapılır. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, bari Maliye
Bakanlığının hissesini verin. Aç insanlar, Maliye Bakanlığının yardımını verin.
Bakın, insanlar aç, maaş alamıyorlar. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bak, Sayın Aslanoğlu, yani çok fazla şey yapıyorsun, böyle vitrine… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Peki, efendim özür diliyorum.
Maaş alamayan insanları söylemek suç mu? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yapma. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yapması var mı? MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Geldin, burada Tekelle
ilgili bir sürü şey söyledin. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet, hepsi doğru. Buyurun
efendim, tutanaklar orada. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hiçbirisi doğru değil,
böyle şey edip gidiyorsunuz. Burada o makineler konuşulurken siz mâni oldunuz,
beni konuşturma. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır mâni olmadım efendim. Biz
mâni olmadık. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Aç tutanakları da
bakın. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bakın efendim, biz hiçbir şeye
mâni olmadık. BAŞKAN – Lütfen, karşılıklı konuşmayınız. MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Öyle, şimdi, tersine
geçip de konuşmayın. Evet, Sayın Başkan çok teşekkür ediyorum. Sağ olun. BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir. Tasarının tümünü oylarınıza sunmadan önce, Sayın Genç, oyunun
rengini açıklamak üzere söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Genç, aleyhte… KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben zaten karşısında olduğumu
söyledim, konuşmayacağım. [AK Parti sıralarından alkışlar (!)] BAŞKAN – Peki efendim. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanın… BAŞKAN – On beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri. Kapanma Saati :
18.53 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.10 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş
GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
70’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, biraz önceki
oturumda Sayın Bakan “Yanlış söylüyorsunuz, siz engel oldunuz.” dedi. 69’a göre
söz istiyorum. Grubuma ve bana Sayın Maliye Bakanı… BAŞKAN – Biliyorsunuz, oturum bitti. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama,
ben 69’a göre söz istiyorum. BAŞKAN – Oturumdan sonra olmaz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama şahsıma ve grubuma
"Yanlış bilgi veriyorsunuz." dedi. Ben o konuyu açıklamak istiyorum. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, aynı oturum içinde olur. Sayın Başkanım, aynı oturumda olur bu, oturum değişti. BAŞKAN – Biliyorsunuz Sayın Aslanoğlu,
aynı oturum içerisinde olurdu. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, başka bir maddede
grubum adına söz alır açıklarım. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Söz al, açıkla. BAŞKAN – 4’üncü sırada yer alan Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 4.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu (1/498) (S. Sayısı: 110) (x) BAŞKAN – Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Komisyon raporu 110 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Elâzığ Milletvekili Necati Çetinkaya söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Çetinkaya. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Elâzığ) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; konuşmalarıma başlamadan önce yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan 110 sıra sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. (x) 110 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Devletin niteliklerinin belirlendiği Anayasa’nın 2’nci maddesine
göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.
Devletin demokratik bir devlet olabilmesinin temel şartı, yönetenlerin
yönetilenler tarafından serbest ve dürüst seçimlerle belirlenmesidir. Bu
anlamda, seçimlerde demokrasinin temel unsuru ve devletin demokratik olma
niteliğini belirleyen en önemli öge de budur.
Dolayısıyla, vatandaşların seçme hakkı ve özgürlüğü demokratik bir devlet
yönetiminin vazgeçilmez şartları arasındadır. Anayasa’nın 67’nci maddesinde bu hak ve özgürlüğü güvence altına
alan ilkeler belirlenmiştir. Bu husus 1995 yılında Anayasa’nın 67’nci maddesine
ilave edilirken, o günden bugüne -maalesef- beklenilen gelişme tahakkuk etmemiş
ve dolayısıyla, yurt dışında yaşayan ve hiçbir zaman ülkesiyle ilgisini ve alakasını
kesmeyen vatandaşlarımız seçme hakkından yoksun bırakılmıştır. Bakınız, yurt dışında değişik ülkelerde yaşayan 5 milyon 46 bin
749 vatandaşımız vardır ve bunların seçmen sayısı 3 milyon 775 bin 275’tir. En
çok vatandaşımızın yaşadığı ülke Almanya’da 2 milyon 700 bin insanımız
yaşamakta ve burada seçmen sayısı 1 milyon 900 bindir. Bu kadar yoğun bir
seçmen ve nüfus çoğunluğuna sahip olan bir ülkenin vatandaşları 1961’den bu
tarafa yurt dışında iş ve aş sahibi olabilmek ve geçimini sağlamak için gurbet
illere giderken, ama yıllarca orada kalmasına rağmen, hiçbir zaman ülkesiyle
bağlarını koparmamıştır. En ideal vatandaş olma gayreti ve çabası içinde
olmuştur ve bu yurt dışındaki vatandaşlarımız işte, bizden bir şey,
beklemişlerdir, bir talepleri olmuştur. Her yurt dışına gittiğimiz zaman bizden
istedikleri birinci husus, oy kullanma hakkının kendilerine de verilmesidir. Arkadaşlar, partimin seçim işleri başkanı olarak gittiğim her
ülkede gördüğüm husus şudur: Orada bütün ülkelerin vatandaşları yurt dışında
rahatlıkla vatandaşlarına oy hakkı vermiş ve seçimler sırasında o ülkeye
gitmeden oyunu rahatlıkla kullanabilme imkânını kendisine sağlamıştır. İşte hemen komşumuz olan Bulgaristan’da, Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği’nden ayrılıp da 1997’de glasnost ve perestroika
ile bağımsızlığına kavuştuktan ve demokratikleştikten sonra, anayasalarını
yaptıktan sonra ilk seçimlerden itibaren bugüne kadar -geçtiğimiz, işte geçen
yılda yapılan seçilerde, daha önceki seçimlerde- devamlı olarak yurt dışında
yaşayan, özellikle yoğun bir şekilde bizde yaşayan o soydaşlarımız,
Bulgaristan’da yapılan seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olmuşlardır ve
burada sandık kurularak oy kullanmışlardır. Ama biz büyük ülke olarak… Türkiye Cumhuriyeti büyük bir
devlettir, büyük bir ülkedir. Gel gelelim, şimdiye kadar biz bu hakkı bu
insanlarımıza veremedik. Niye veremedik? Geçmişte, ta 1987’den beri bu konuda,
değişik zamanlarda kanun tasarı ve teklifleri hazırlanmıştır ve Yüce
Meclisimize sunulmuştur fakat bir engel vardı. Bu engel de şu idi: Orada
yaşayan insanlarımızın yaşadığı ülkenin şartları ve o ülkenin yetkilileri, bu
hususta vatandaşlarımıza bu hakkı vermek istememize rağmen, güvenliğin
sağlanamaması dolayısıyla, bunu bahane ederek bu hususta, maalesef bizim
taleplerimize müspet bir cevap vermemişlerdir. İlk olarak geçtiğimiz yıl Almanya’da yapılan seçimler dolayısıyla,
Alman İçişleri Bakanı –şu andaki İçişleri Bakanı- bir beyanatta bulundu. Dedi
ki: “Biz, Türklere, sandık kurularak, oyunu kullanma hakkını ülkemizde sağlayabiliriz.”
Bunun, tabii söylenmesi… Şimdiye kadar Almanya’dan maalesef bu şekilde ciddi,
samimi bir cevap alamamıştık. Bunun üzerine, şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın
Abdullah Gül’le –o zaman Dışişleri Bakanı idi- bizzat kendisiyle bu konuyu
görüştük ve dolayısıyla, bir an önce, yurt dışındaki temsilciliklerimizden,
büyükelçiliklerimizden ve konsolosluklarımızdan bu hususta yazılar yazarak
bunun bütün ülkelerde nasıl bir yaklaşım içine gireceklerinin kısa zamanda bize
bildirilmesinin sağlanması cihetine gidildi ve dolayısıyla bu lazıme yerine getirildi ve onun üzerine, hakikaten,
yaklaşımlarında samimi oldukları görüldü ve bunun üzerine 22 Temmuz 2007
seçimlerinden sonra, 60’ıncı Hükûmet kurulduktan
sonra Sayın Başbakanımız “Bu hususta bir tasarı hazırlanarak kısa zamanda bunun
Meclisten geçirilmesi ve dolayısıyla bu vatandaşlarımıza beklenilen bu hakkın
tevdi edilmesi bir asli görevimizdir.” dedi ve biz de bu hususta bir çalışmaya
koyulduk ve böylelikle bugün önümüze gelen ve yüce Meclisimizde şu anda görüştüğümüz
bu kanun tasarısı işte bu şekilde hazırlanmış oldu ve ben inanıyorum ki bu yüce
Meclis bu hususta yıllardan beri orada, gurbette yaşayan ve sıla hasreti çeken
vatandaşlarımız esas itibarıyla bizden, vatandaşlık haklarının en önemli
hususlarından birisi olan oy kullanma hakkının bugün bu yüce Mecliste
iktidarıyla muhalefetiyle el ele, gönül birliğiyle hareket edilerek bu
tasarının bir an önce yasalaştırılmasını beklemektedir ve şunu bilin ki: Bugün,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın kahir bir ekseriyeti şu anda
televizyonlarının başında bu kanunun bir an önce yüce Meclislerinden çıkmasını
sabırsızlıkla beklemektedirler ve bizi dinlemektedirler. MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Tabii, tabii, kaptırılan paralarını da
istiyorlar. ŞENOL BAL (İzmir) – Evet, aynen! MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, onun için,
ben diyorum ki işte bu demokrasinin en önemli ilkelerinden biri olan genel oy
ilkesi -yaş, kısıtlılık ve özellikle gösterilen bazı resmî görevlilerin
dışında- her vatandaşımıza verilmelidir ve mahrum edilmemelidir. İşte şimdiye
kadar bu haktan mahrum bırakılan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza, bugün
yüce Meclis, bu asli görevini yerine getirerek, siz, göğsünüzü kabarta kabarta, gurur duyarak, ülkenizle gurur duyarak… Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşısınız ve işte siz, artık seçme ve seçilme hakkına, yurt
dışında oyunuzu kullanarak ülkenizde yapılan genel seçimlerde bu hakka sahip
oldunuz, sahip olmalısınız diyerek o hakkı veriyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Onun için, ben, burada, bu itibarla, vatandaşların oy kullanma
hakkını zorlaştıran her türlü engelin kaldırılması ve vatandaşlarımızın bu
hakkının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kullanılmasını
sağlayacak tedbirlerin alınmasını bugün bu yüce Meclis burada
gerçekleştirecektir. Değerli arkadaşlar, çeşitli vesilelerle bu konu şimdiye kadar dile
getirilmişti ama bugün, bu husus, vatandaşlığın en önemli görevi olan, en
önemli vatandaşlık hakkı olan bu hususu gerçekleştirmek, 23’üncü Dönem Türkiye
Büyük Millet Meclisine nasip olmuştur, onun için ben sizleri kutluyorum. Çünkü
Anayasa’nın… Biraz önce de ifade ettiğim gibi, ülkemizde iş gücünün başladığı
1961’den bugüne kadar, vatandaşlarımız, en temel hakları olan, vatandaşlık
hakkı olan seçimlere katılma hakkından maalesef fiilen mahrum bırakılmıştı. Değerli arkadaşlar, ancak 1987 senesinde bu hususta, bir kanunda,
298 sayılı seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleriyle ilgili kanunda bir
değişiklik yapılarak, gümrük kapılarında oy kullanma hakkı bu vatandaşlarımıza
verildi fakat bu derde deva değildi, beklenilen bu değildi. Ama işte biraz önce
konuşmamın başında belirttiğim gerekçelerden dolayı zorlanarak bu iş yerine
getirilmiş. Ne oluyordu? O sırada yurt içine gelen, yurt dışından ülkesine
gelen vatandaşlarımız, gümrük kapılarında, ancak gelebilen vatandaşlarımız bu
hakkını kullanabiliyordu. Gelemeyen ne oluyordu? Gelemeyen bu haktan mahrum
kalıyordu. İktidarıyla muhalefetiyle seçim sırasında bizim karşılaştığımız en
önemli sorunlardan birisi: İşte yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bize
başvurarak gümrük kapılarında bile oy kullanmada bazı sıkıntılar meydana geldi.
Neydi o? Çünkü yetmiş beş gün önceden başlanıyordu ve seçim günü saat 17.00’ye
kadar bu hak devam ediyordu. Fakat daha önce çalıştığı ülkeden kendi ülkesine,
ana yurduna gelen benim vatandaşım tekrar oy kullanmak için eğer o sırada, yani
seçim gününden önce, saat 17.00’den önce yurt dışına çıkamıyorsa tekrar dönüp
bu hakkını kullanamıyordu. Yetmiş beş gün önceden, seçimlerin oy kullanma süresinin
geriye doğru yetmiş beş gün önceden eğer gelmişse tekrar bu hakkı
kullanabilmesi, yani oyunu kullanabilmesi için ne yapıyordu? Yapılacak tek şey
vardı, gümrük kapısından dışarıya çıkacak ve dolayısıyla o şekilde oyunu
kullanacak. Sayısız insanımız, vatandaşımız bize bu hususta bu haktan mahrum
edildiği için, ama daha önce ülkesine gelmesine rağmen fakat geri dönemediği
için… İşi bitmediği için dönememiş ve dolayısıyla bu hakkı kullanamamıştı. Bu
sebepten dolayı değerli arkadaşlar, bu insanlarımız işte bu konuda da büyük bir
sıkıntıyla karşı karşıya kalmıştı. İşte bunu bertaraf etmenin yolu, bu insanlarımıza orada da,
istediği şekilde, bu oy kullanma hakkını sağlamaktı. Bunun için dört esas
vazedildi. Tasarıda da, maddelere geçildiğinde de göreceksiniz, dört esas
vazedildi: Birincisi: Sandık esas sistemine göre… Yani o dış
temsilciliklerimizde sandık kurulacak ve o dış temsilciliklerimizde kurulan
sandıkta Yüksek Seçim Kurulunun kendi hazırlamış olduğu -çünkü yetki Yüksek
Seçim Kurulunun- müşterek oy pusulaları oraya gönderilecek. Dolayısıyla,
konsolosluklarda veyahut da diğer dış temsilciliklerimizde veyahut da dış
temsilciliklerimizden görüş alınarak Yüksek Seçim Kurulu… Çünkü Yüksek Seçim
Kurulu -o sandıkların orada kurulmasını- Dışişleri Bakanlığımızın görüşü
alınarak ancak bu faaliyeti yürütebiliyor. Orada işte yeteri
derecede sandık kurulacak ve dolayısıyla, yetmiş beş gün önceden oy pusulaları
oraya gönderilecek ve orada vatandaşlarımız -bu Ankara İl Seçim Kurulu
Başkanlığına bağlı Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı adı altında
seçim kurulları kuruluyor değişik ülkelerde- bu kurullara gönderilen bu
müşterek oy pusulularıyla sandık başında oy kullanacaklar, temsilciliklerimizin
belirlediği yerlerde kurulan sandıklarda yetmiş beş gün önceden oylarını
kullanacaklar. Dolayısıyla her akşam, bu oy zarfları mühürlenmiş, gerek
Ankara İl Seçim Kurulu ve Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulu tarafından
mühürlenmiş… İki mühür gerekiyor. Onlar bu zarfları, o sandık
kurulu üyelerinin, Yüksek Seçim Kuruluna bildirilen isimler arasından Yüksek
Seçim Kurulu Yurt Dışı Merkez İlçe Seçim Kurulunun kurul üyelerini de tespit
ediyor ve dolayısıyla, onlar, her akşam saat 17.00’de sandıkları açıyor ve
oyların, kullanılan zarfların tadadını yapıyor, sayımını yapıyor ve onu, yurt
dışı ilçe seçim kuruluna ne yapıyor, teslim ediyor ve bunlar, seçimin yapılmış
olduğu gün saat 17.00’ye kadar devam ediyor, ondan sonra bunlar orada
sayılıyor, Ankara Merkez İl Seçim kuruluna gönderiliyor ve dolayısıyla,
partilerin almış olduğu oy oranına göre oylar partilere bölünüyor ve
böylelikle, diğer oylarla da birleştirerek, siyasi partilerin almış olduğu
oylar, yurt dışındaki vatandaşların oyları da eklenerek bu şekilde nihai netice
belirleniyor. Bakınız, daha önceki seçimlerde 228 bin seçmenimiz gümrük
kapılarından geçerek oy kullanmıştır. Hâlbuki, bunun
sayısı –işte biraz önce söyledim- 3 milyon 775 bin 275 idi, ancak, bunlardan
228 bini oy kullanabilmiş. Değerli arkadaşlar, ikincisi elektronik sistem. Şimdi, elektronik
sistemde, onun şekli, esasları, vatandaşın o elektronik oyu kullanırken kodu ve
şifresi Yüksek Seçim Kurulunca belirleniyor ve dolayısıyla, vatandaşlık kimlik
numarasına göre vatandaş gidiyor -çünkü, orada, ben
detayına girmek istemiyorum, çünkü zamanımız da buna müsait değil- seçmen
kimlik kartını orada göstererek veyahut da vatandaşın kimlik kartı yerine
geçecek pasaportu, sürücü ehliyeti ve benzeri belgelerden birini -ama,
vatandaşın kimlik kartının olmuş olduğu belge mutlaka olacak- göstererek bu
şekilde oyunu orada kullanabilecek. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Tamam efendim. Diğer bir husus da yine şu anda devam eden gümrük kapılarında… O
da yetmiş beş gün önceden. Diğer bir sistem kapalı zarf sistemi. Bu da yine aynı şekilde yurt dışında Yüksek Seçim Kurulunun
hazırlamış olduğu oy pusulaları zarf içinde yurt dışındaki temsilciliklerimize
gönderiliyor, oradaki yurt dışı merkez ilçe seçim kurullarına bunlar
dağıtılıyor ve dolayısıyla orada birinci zarf, ikinci zarf, üçüncü zarf diye
bir sistem var. Tabii bunların detayına girmek istemiyorum. Bunların birisinde
yurt dışı merkez ilçe seçim kurulunun adresi var, ikincisinde oy kullanacak
vatandaşımızın adresi var, nihai şeyde de Ankara’ya gönderilmek üzere Ankara
Merkez İl Seçim Kurulunun adresi var. Bunlar da bu şekilde kullanılarak geliyor
ve dolayısıyla tadadı yapılıyor, bu şekilde oylar, vatandaşlarımız tarafından
bu hak kullanılmış oluyor. Diğer bir iptidailiğe de son verdik bu kanunla. Biliyorsunuz, 298
sayılı Kanun’un… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, lütfen… MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – Bitiriyorum. BAŞKAN – Tamam, buyurunuz. MEHMET NECATİ ÇETİNKAYA (Devamla) – …28’inci maddesi ve diğer
maddelerinde de değişik yerlerde tadat edilmiş, orada da aynı şekil bir şey
vardı: Bir vatandaşın -mükerrerliğin önüne geçilmesi için- parmağına boya
sürme. Bu boya dışarıdan getiriliyordu, devletin bir sürü parası dışarıya veriliyordu
ve dolayısıyla mükerrerliğin önüne geçmek için oyunu kullananın parmağına boya
sürülüyordu. Artık gerek MERNİS Projesi -adrese dayalı nüfus tespit sistemi-
gerek Yüksek Seçim Kurulunun iki seçimdir üst üste uygulamış olduğu bilgisayara
yükleyerek seçmen kütüklerinin tespiti ve bu şekilde birbirleriyle iki seçimde
mukayese… Biri Cumhurbaşkanlığı seçiminde, birisi de 22 Temmuz 2007’de yapılan
milletvekili seçimlerinde karşılaştırılmalı olarak bu yapıldı ve böylelikle
bunun, mükerrerliğin önüne geçilecek ve gerçek manada seçmen kütükleri tespit
edilmiş oldu ve bundan sonra artık boyaya da ihtiyaç kalmadı. Onun için, biz,
hazırladığımız kanun tasarısında o maddeyi tamamen çıkarttık ve bundan sonra
artık parmağa boya sistemi de seçimlerde, genel seçimlerde kullanılmayacak. Değerli arkadaşlarım, zamanım dolduğu için sizin zamanınızı daha
fazla işgal etmek istemiyorum. Yurt dışında bizi dinleyen vatandaşlarımıza, bu görevin
kutsiyetine inanarak, vatandaşlık görevinin kutsiyetine inanarak, artık
rahatlıkla oy kullanma hakkını, doya doya rahatlıkla
oy kullanmayı bu yüce Meclis şu anda kendilerine tevdi etmiştir, vermiştir,
sağlamıştır. Hayırlı uğurlu olsun diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetinkaya. Tasarının tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Konya Milletvekili Faruk Bal söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakikadır. MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen
Kütükleri Hakkında Kanun üzerinde değişiklik yapan kanun tasarısı hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun düşüncelerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi, partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Bugün bu saatlerde, namüsait iklim şartlarında ve çetin bir
coğrafyada, ülkenin bölünmez bütünlüğü, üniter yapısı
ve toprağıyla ilgili meşum iddialara ve terör saldırılarına bir cevap olmak ve
hain bölücü terör örgütünü ininde yok etmek üzere kahraman askerlerimiz görev
yapmaktadır. Değerli milletvekilleri, bu görevleri sırasında şehadet şerbetini içmiş olan kahraman askerlerimize Cenabı
Allah’tan rahmetler diliyorum, kederli yakınlarına ve büyük Türk milletine başsağlığı
diliyorum, bu çatışmalar sırasında yaralanmış olan gazilerimize acil şifalar
diliyorum ve yüce Mevla’mızın askerlerimizin yâr ve yardımcısı olmasını temenni
ediyorum. Değerli arkadaşlarım, “gurbetçi” diye tanımlanan ve artık
gurbetçilik sıfatı sona ererek Avrupa Türklüğü hâline gelmiş, 5-6 milyon gibi
-kesin olmamakla beraber- yüksek bir rakamla ifade edilen yurt dışında çalışan,
yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın seçilme hakkının daha da
iyileştirilmesiyle ilgili bir kanun tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle, Avrupa Türklüğünün geçirmiş
olduğu merhaleyi, birkaç cümleyle, hatırlamanıza yardımcı olmak istiyorum.
Bilindiği gibi, ilk nesil 1960’lı yıllarda Avrupa’ya gitmiştir; Almanya’yla
başlamıştır, daha sonra diğer ülkelere yayılmıştır. 60’lı yılların Avrupa’ya
giden nesli, emeği ile para kazanarak bir an önce yurda dönüp bir ev, bir araba
alabilme, çoluğunu çocuğunu evlendirebilme
amacındaydı. O birikimleri, 70’li yıllarda “işçi şirketleri” adı altında bazı
hortumcular tarafından hortumlanmış ve Avrupa Türklüğünün ilk hayalleri bu işçi
şirketlerinin vurgunlarıyla heder olmuştur. Diğer taraftan, 70’li yıllara geldiğimizde bankerzedeler ya da
bankerlik yapmak suretiyle hortumculuk yapanların mağdurları arasında Avrupa
Türklüğü de kendisini hissetmiştir. 80’li yılların bu acı, ıstırap verici olayından sonra artık
aldatma ve kandırmanın bittiğini tahmin eden Avrupa Türklüğü bambaşka bir
olayla karşılaşmış ve “holding” dediğimiz daha büyük hortumcuların kıskacına
düşmüş, sadece elindekini, avucundakini “yüksek kâr getirisi” adı altında
bunlara kaptırmakla kalmamış, aynı zamanda evini barkını satarak, hatta
bankalardan kredi almak suretiyle bu holdinglere tüm mal varlığını kaptırmış,
neticede perişan bir hâle gelmiştir. Değerli arkadaşlarım, yıllarca döviz getiren bir memba olarak
görülen Avrupa Türklüğü artık uyanmıştır. Uyanabilmesi için, biz de, bir
zamanlar bu insanlarımızın, vatandaşlarımızın çalışmalarına, gayretlerine
katkıda bulunmaya gayret ettik. 57’nci Hükûmet
döneminde, özellikle holding hortumculuğunun engellenebilmesi için hükûmetin aldığı bir karar gereği -zaman zaman benim
başkanlığımda- yatırım yapılabilecek tüm kuruluşların, Türkiye’de yatırım
yapılabilecek tüm kuruluşların yetkilileri gurbetçilerimizin ya da Avrupa
Türklüğünün ayağına götürülmek suretiyle orada yatırımlar konusunda
bilgilendirilmişlerdir. İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının yetkililerinden,
İstanbul Altın Borsasının yetkililerinden, Millî Emlak Genel Müdürlüğünden,
Toplu Konut İdaresi Başkanlığından, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünden tutun,
yatırım yapılabilecek her alandan yetkililer orada bulunan Avrupa Türklüğünün
temsilcilerine, önemli bir şekilde, bu düşüncelerin aktarılması konusunda
yardımcı olmuşlardır. İşte bu çalışmalar sırasında, Avrupa Türklüğünün önemli
sivil toplum örgütleri de katkıda bulunmuşlardır. Bu vesileyle, bütün Avrupa
ülkelerinde teşkilatlanmış olan Türk Federasyonunun çok değerli yöneticilerini
buradan saygıyla yâd etmek istiyorum. Yine Türk Federasyonunun, Almanya’da,
Fransa’da, İsviçre’de, Avusturya’da, Belçika’da, Hollanda’da bulunan
temsilcileri, görüştüğümüz bu kanunla ilgili olmak üzere de, oradaki
beklentilerini bize dile getirmişlerdir. Bu kanuna yapılacak katkılar çerçevesi
içerisinde Türk Federasyonunun değerli yetkililerine teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisi adına
konuşan Sayın Hatip “Avrupa Türklüğüne seçme ve seçilme hakkını tanıyoruz bu
kanunla.” dedi. Sanıyorum bir sürçülisan olmuştur. Bu kanun sadece seçme hakkı
getirmektedir Avrupa Türklüğüne. Seçilme hakkı ise bu kanunda yer almamaktadır.
Ancak, Avrupa Türklüğü açısından seçilme konusunda da bir beklenti doğmuştur. Seçim kanunları anayasal sistemin şeklini, rengini ortaya koyan,
devletin rejimini belirleyen, devlet ile vatandaşlar arasında yönetim ve
yönetilme dediğimiz iki önemli hususun kurallarını belirleyen temel
kanunlardır. Bu çerçeve içerisinde siyasi partilerin bir
araya gelerek, toplumsal uzlaşma sağlayarak çözüm getirmesi ve seçim dediğimiz hadiseyi
siyasi partilerin bir yarışı olarak değerlendirmek suretiyle, bu yarış
içerisinde kuralları değiştirmeden, yarış başlamadan önce kuralların ne olduğu
bilinerek ortaya konulabilecek bir sistemi oluşturmalı ve artık bir daha seçim
mevzuatı tartışılmadan herkesin kabul edeceği bir sistem hâline
dönüştürülmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi, seçim ve seçim hukukuyla ilgili tüm
kanunlarımızı derli toplu olarak incelemiştir. Değerli arkadaşlarım,
dikkatinize sunuyorum: 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanun 1961 yılında çıkmıştır, on iki defa değiştirilmiştir. 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar
Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun 1983 yılında çıkmıştır ve on beş defa
değiştirilmiştir. 2939 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ise 1983 yılında
kanunlaşmış, on iki defa değiştirilmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu kanunların değiştirilmesinde ortak bir
noktayı Milliyetçi Hareket Partisi tespit etmiştir. Bu ortak nokta, iktidarda
bulunan siyasi parti bir sonraki seçimi nasıl kazanabilirim düşüncesiyle,
rakamları dans ettirmek suretiyle, seçim bölgelerindeki haritaları değiştirmek
suretiyle, hileli yollara başvurarak sonuç almaya çalışmıştır. Sonuç alabilmiş
midir? Tek kelimeyle cevap, hayır. Bu hileli yollara
başvuran siyasi partilerin hepsi, çıkardıkları yasalar kendilerinin aleyhine
döndüğü içindir ki, seçim kaybetmişlerdir. Değerli arkadaşlarım, bu kapsam içerisinde ifade etmek gerekir ki,
önümüzdeki günlerde belediyelerin bir kısmının kapatılması, bir kısmının
birleştirilmesi, bir kısım yeni ilçelerin ihdası ve bir kısım ilçelerin de
kapatılması Adalet ve Kalkınma Partisinin de aynı hastalığa müptela olduğunun
işareti olarak görülmektedir. Aynı yanlışın içerisinde bulunan Adalet ve
Kalkınma Partisini, buradan, seçim mevzuatında yapılan bir değişiklik
vesilesiyle uyarmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, nüfusu 2 binin altında 2.011 tane
belediyemiz bulunmaktadır. 2.011 tane belediyenin 893 tanesi kapatılacaktır.
Sadece Konya’da 113 tane beldenin belediyesi kapatılacaktır, 3 tane belde de
diğer belediyelerle birleştirilecektir. Değerli arkadaşlarım, bütün dünya, “şeffaflık”, “hesap
verebilirlik”, “açıklık” gibi ilkelerin yanında “hizmetleri yerelleştirme”
dediğimiz önemli bir ilkeyi kabul etmiştir. Hizmetin yerelde görülmesinin yanı
sıra, açıklığı, şeffaflığı da Adalet ve Kalkınma Partisi defalarca siyasi karar
organlarının yetkilileri tarafından ilan etmiş ve seçim beyannamelerinde bunu
koymuşlardı. Şimdi, bunların içerisinden hizmetin yerelde görülmesinin en temel
unsuru olan belediye hizmetlerinin yerelde görülmesi gerekirken buradan geriye
dönüp, belediye hizmetlerinin merkezî hükümetin kontrolündeki odaklara tevdi
edilmesi tam bir geriye gidiştir. Dünya Mersin’e giderken tersine gitmenin
anlamı nedir? Anlamı, seçim kanunlarını on iki defa, on üç defa, on beş defa
değiştiren ve bu değişikliklerle kendilerine bir sonraki seçimde seçim
kazanacağı varsayımından hareket eden siyasi partilerin hatasına aynen
düşmektedirler. Dolayısıyla buradan elde edilecek sonuç, Adalet ve Kalkınma
Partisine herhangi bir fayda sağlamayacağı gibi, olan, küçük yerlerdeki
belediyelerin kapatılması hâlinde, buradan, mahallî hizmetlerden istifade eden
mahalle sakinlerinin, belde sakinlerinin uğrayacağı zarar olacaktır. Buralarda
görev yapan belediye çalışanlarının başka yerlere taşınması sonucunu
doğurabilecek yer değişiklikleri, nüfus hareketleri olacaktır. Yine, bu
çalışanlara aynı para ödenecektir. Kamu hizmeti yine sunulmaya, eksik de,
yanlış da olsa devam edilecektir. Elde bir tek fayda kalacaktır, o da belediye
başkanına ödenecek maaş tasarruf edilmiş olacaktır. Bu tasarrufla Türkiye
kurtulur mu? Hayır. Bu tasarruf eğer sağlanmadığı takdirde Türkiye batar mı?
Hayır. O zaman bunca yanlışın bir anlamı yoktur. Dünyanın gittiği tarafa sizin
de dönmeniz gerekmektedir. Nitekim, değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de 3.225 tane belediye bulunmaktadır. Nüfusuna
oranladığımız takdirde 21.850 kişiye bir belediye düşmektedir. Aynı rakam
Fransa’yla mukayese edildiğinde Fransa’da 1.700 kişiye bir belediye düşmekte ve
36.621 tane belediye bulunmaktadır Fransa’da. İtalya’da 7.300 kişiye bir
belediye düşmektedir, 8 binin üzerinde İtalya’da belediye bulunmaktadır.
İspanya’da 6.800 kişiye belediye düşmektedir, orada da 8 binin üzerinde
belediye bulunmaktadır. Dolayısıyla birleştirme yanlıştır, vatandaşa zulümdür.
Birleştirme çerçevesi içerisinde hükmi şahsiyetleri yok edilecek olan
belediyelerin mal varlıkları heder edilecektir, orada çalışan insanlar zulme
mağdur edileceklerdir. Hükmi şahsiyetleri sona erdirilecek olan belediyelerde,
belediyelerin hizmetinden yararlanan belde sakinlerine zulmedilecektir. Burada
çalışan belediye çalışanları zulme maruz kalacaklardır. Bundan bir an önce
dönülmeli ve eğer bir iyileştirme yapılacaksa, bu iyileştirme toplumsal
mutabakat sağlanarak, Türkiye’nin gerçekleri ve sunulacak olan mahallî
hizmetlerin özellikleri dikkate sunularak yürütülmelidir. Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz, yurt dışında bulunan
vatandaşlarımızla ilgili olmak üzere, onlara seçilme hakkını ortaya koyan kanun
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından genel olarak olumlu bulunmaktadır. Bu
kanunun sağlamış olduğu alternatif, seçimlerde oy verme imkânlarının, Avrupa
Türklüğü olarak tanımladığımız ve Türk milletinin artık bir parçası hâline gelmiş
olan insanlarımıza farklı fırsatlar ve imkânlar vermesi bizim açımızdan
memnuniyet vericidir. Dolayısıyla mektupla oy kullanma çok kolay ve basit bir
yöntem olarak ortaya konmuştur ancak, bir riski vardır. Bu riski
uygulayıcıların dikkatine sunarak buna ilişkin tedbirlerin şimdiden
alınabilmesi için gerekli çalışmaların yapılması gerekmektedir. Bilindiği gibi, Avrupa Türklüğüne musallat olmuş olan organize suç
örgütleri vardır, terör örgütü vardır. Bu organize suç örgütleri ve terör
örgütü, adres belirleme noktasında Dışişleri Bakanlığının belirlemiş olduğu
adreslere göre oy kullanma mümkün olabileceğinden dolayı bu adresleri
kolaylıkla ele geçirmeleri mümkündür ve bu adreslerde, oyların baskıyla, seçmen
iradesini yansıtmayacak bir hâle getirilmesi mümkündür. Dolayısıyla bu
adreslerin yeniden belirlenmesi ve belirli bir gizlilik içerisinde Yüksek Seçim
Kurulu tarafından muhafaza edilmesi ve buralara gönderilen mektupların da
mutlaka muhataplarına ulaşabilecek bir yöntemle gönderilmesi bizim önerebileceğimiz
husustur. İadeli taahhütlü gönderilmesi de dâhil olmak üzere bir öneri olarak
değerlendirilebilir. Değerli arkadaşlarım, ikinci alternatif olarak ortaya konulan
elektronik oylamanın güvenliği noktasında bizim şüphelerimiz bulunmaktadır,
çünkü elektronik oylamada vatandaşlık kimlik numarasının bilinmesi hâlinde
dünyanın herhangi bir yerinden o kimlik numarasıyla girilerek hiç bilgi sahibi
olmadığı hâlde o seçmenin oyunun kullanılması ve bu şekilde oy hırsızlığının
yapılması mümkündür. Bunun da terör örgütünün ve organize diğer örgütlerin
yapabileceği bir hile olmasını değerli uygulayıcıların takdirlerine ve
değerlendirmelerine sunmak istiyorum. Sandık kurulması tabii ki en ideal durumdur, fakat özellikle,
sadece Almanya’da 2 milyonun üzerinde seçmenimiz bulunduğuna göre, burada
birtakım zorluklar vardır ve yabancı bir ülkenin değişik coğrafya parçasına
yayılmış olan insanlarımızı belirli bir yerde sandığa gitmeye zorlamak belki
onların iş gücü kaybına neden olabilecektir. Ancak, bir alternatif olarak değerlendirilmesi
ve belki bir, o yörede bulunan insanlarımızın tercihi olarak ortaya çıkması
hâlinde kullanılması mümkün bir ihtimaldir. Gümrük kapılarında tabii ki oy kullanmanın zorluğunu ve bu şekilde
oy kullanmaya karşı bir isteksizliğin varlığını hepimiz bilmekteyiz çünkü o
tarihler arasında ülkeye gelip gitmek çok ciddi bir masrafı gerektirmektedir.
İzin meselesini halledememiş olan insanlarımızın da bu şekilde oy kullanması
pek mümkün görülmemektedir. Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan seçim kurullarında görev
yapacak olan değerli çalışanlara 600 gösterge üzerinde yapılan ödemeler seçim
kurullarının sağlıklı bir şekilde oluşmasına imkân vermemektedir. 2.000
gösterge üzerinden bir ödeme yapılması teklif edilmiş ise de komisyonlarda bu
1.200’e düşürülmüştür. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak sandık kurulu üyelerinin istekli, arzulu, külfet olmayacak şekilde
teşekkül edebilmesi için burada görev yapacak olan değerli sandık kurulu
üyelerine ödenecek ücretten tutun, gün boyunca Yargıtayda
dosyalarıyla boğuştuktan sonra, saat 17.00’den sonra Yüksek Seçim Kurulundaki
görevine başlayan Yüksek Seçim Kurulu üyelerine, burada görev yapan ilçe seçim
kurulu üyelerine, ilçe seçim kurulu başkanlarına ve diğer çalışanlarına
yapılacak ödemenin yüksek tutulması ve burada bir kısıntıya gidilmemesi, burada
cimriliğe tevessül edilmemesi demokrasinin temel unsuru olan seçimin sağlıklı
olarak yürütülebilmesinin temel şartıdır. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz bu yönde bir önerge verdik. Bu önergenin değerli gruplar tarafından,
siyasi partiler tarafından olumlu olarak değerlendirilmesini ve seçimlerde
görev yapacak olan çalışanlara 2.000 kat sayısı üzerinden ödeme yapılmasının
kanun hâline getirilmesini talep etmekteyiz. Bir başka önergemiz ise “yurt dışı merkez ilçe seçim kurulu”
şeklinde bir tanımlama yapılmıştır. Bilindiği gibi, kurulan yeni kurul yurt
dışından oy verecek vatandaşlarımızın oylarını seçim hukukuna göre tasnif eden
ve seçimle ilgili tüm değerlendirmeleri yapan… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bal… FARUK BAL (Devamla) – …bir kurul olmasına rağmen nevi şahsına
mahsus bir kuruldur. Dolayısıyla, isminde “merkez” kelimesinin bulunması diğer
merkez ilçe seçim kurullarıyla bir karışıklığa neden olabilecektir. Bunun da
düzeltilmesi için bir önerge verdik. Bu önergenin de değerli gruplarımız
tarafından, siyasi partilerimiz tarafından olumlu karşılanmasını temenni
ediyoruz. Değerli arkadaşlarım, buna ilaveten bir sitemimi de dile
getireceğim, hepimizin sorunudur, bir tek Milliyetçi Hareket Partisinin değil,
sandıklar kapandıktan sonra sandık kurulu oyları sayar ve “örnek Niçin bu böyledir? Çünkü örnek 87 numaralı cetvelde sadece partilerin
aldığı oy yazılıdır, ne kadarı oyların geçersiz, kaç seçmen katıldı, seçmen
kütüğünde kaç kişi yazılı, bunlar belirli değildir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, birkaç cümle ifade edeceğim. BAŞKAN – Buyurunuz. FARUK BAL (Devamla) – Bunu siyasi partiler ancak seçim yapıldıktan
sonraki salı günü saat 14.00’ten önce öğrenemez çünkü ancak o tarihte ilçe
seçim kurulu tutanağı tanzim edildiği takdirde öğrenebilir. Aradan geçen bir
buçuk, iki günlük süre içerisinde da zaten itiraz süresi de geçmiştir, şikâyet
süresi de geçmiştir, siyasi partilerin alabileceği bir sonuç yoktur.
Dolayısıyla bu çok önemli bir konudur. Bu konunun düzeltilmesi için burada bir konsensüs sağlanabilir. Propaganda yasakları uyanlar için geçerlidir, uymayanlar için
geçerli değildir. Buna ne çareye bakacağız, bakmamız lazım. Afiş, pankart,
bayrak, konvoy ve promosyon uyanlar için geçerlidir,
uymayanlar için yol geçen hanı gibidir Türkiye. Buna da ne yapacaksak yapmamız
lazım. Değerli arkadaşlarım, ben seçim sonunda bize ulaşan bilgi ve
belgelerden yaptığım değerlendirmeye göre, üzülerek ifade ediyorum ki, afiş,
bayrak, promosyon, pankart asmasıyla ilgili iktidar
partisinin mensupları aleyhine herhangi bir işleme rastlamadım ama Milliyetçi
Hareket Partisinin bir bayrağının asılmaması nedeniyle mahkemelerde sürünen
mensuplarının hukuki işleriyle meşgul oluyorum. Sayın Başkanım, teşekkür ediyor, bu kanunun Avrupa Türklüğüne,
yurt dışında çalışan değerli vatandaşlarımıza ve milletimize hayırlara vesile
olmasını Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum. Kanunun geneli hakkında Milliyetçi
Hareket Partisinin olumlu düşündüğünü, olumlu oy kullanacağını ifade ediyorum.
Ancak, eleştirilerimiz doğrultusunda önergelerimiz olacaktır. Değerli yüksek
kurulun bilgilerine saygıyla arz ediyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal. Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolmuştur. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28 Şubat
2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.00 |
|