DÖNEM: 23 CİLT: 15 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 69’uncu
Birleşim 26 Şubat 2008 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMA IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın düşman
işgalinden kurtuluşunun 87’nci yıl dönümü nedeniyle ilin sorunlarına ve
çözümüne ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Konya
Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Hocalı katliamının
16’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Hocalı
katliamının 16’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması V.-
AÇIKLAMALAR 1.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle açıklaması 2.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle açıklaması 3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle açıklaması 4.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazaları
nedeniyle alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerine katkı sağlamak amacıyla
açıklaması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- Danimarka
Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento
heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda
bulunmak üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/285) 2.- Macaristan
Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento
heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda
bulunmak üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/286) B) Önergeler 1.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın (6/428) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/30) 2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İline Bağlı Hasanşeyh
Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/100) İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/31) C) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 20 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133) 2.- İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve 27
milletvekilinin, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımıza
yönelik saldırıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135) 3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/134) VII.-
ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 26/2/2008
tarihli birleşiminde (10/121), (10/129), (10/132) ve (10/134) esas no.lu Meclis
araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesinden sonra kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; 26/2/2008 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması 2.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin,
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın konuşmasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması IX.-
SEÇİMLER A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim 1.- Dilekçe
Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim X.-
MECLİS ARAŞTIRMASI A) Ön Görüşmeler 1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde
yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) 2.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin,
tersanelerdeki iş kazalarının araştırılarak iş güvenliğinin sağlanması ve
çalışma koşullarının iyileştirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129) 3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi
olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/132) 4.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin,
gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/134) XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483)
(S. Sayısı: 95) 2.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 116) 3.- Askeri Yasak
Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/455) (S. Sayısı: 103) 4.- Er ve Erbaş
Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî
Savunma Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı: 104) 5.- İstiklal
Madalyası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma
Komisyonu Raporu (1/472) (S. Sayısı: 105) 6.- Yedek
Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Yedek Subaylar ve
Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/430, 1/432) (S. Sayısı: 53) XII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A) Yazılı Sorular ve Cevapları 1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Dolmabahçe
Sarayındaki makam odası tahsisine ve milletvekili maaşlarına ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in
cevabı (7/1154) * Ek Cevap 2.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, yasama dokunulmazlığının kaldırılması talep edilen
milletvekillerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal
Toptan’ın cevabı (7/1288) 3.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Adalet ve Kalkınma
Partisi aylık yayın organında bazı kamu kurumlarının reklam ve tanıtım
metinlerinin yer almasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı (7/1643) 4.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, BDDK’nın
internet bankacılığı ile ilgili sorumluluğuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/1662) 5.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, TRT’deki siyasi partilere yönelik yayınlara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/1669) 6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana ilindeki özürlü
çocuklara yönelik ilköğretim okullarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1680) 7.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, kullanılan kredi ve fonlara ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1689) 8.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Sağlık Bakanlığının iki müfettişiyle ilgili
iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/1722) 9.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gökkuşağı Projesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı (7/1725) 10.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir şahsın defniyle ilgili Bakanlar Kurulu
kararına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/1728) 11.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, TÜİK’in
nüfus tespitinin genel seçim sonuçlarına etkisine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in
cevabı (7/1729) 12.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Sağlık Bakanlığının müfettiş alımına ve bazı
incelemelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/1733) 13.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, bir kaçak akaryakıt operasyonuna ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/1743) 14.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Kahramanmaraş’ta Vakıflar İl Şube Müdürlüğü ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/1744) 15.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Hrant
Dink cinayetine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/1752) 16.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bazı kayıp
şahıslarla ilgili işlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı (7/1757) 17.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, özel eğitim kurumlarındaki öğretmen sayılarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1766) 18.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı liselerdeki İngilizce öğretmenlerinin
eğitimine yönelik protokole ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’in cevabı (7/1769) 19.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, muharip ve malul
gazilere verilen madalyalara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi
Gönül’ün cevabı (7/1810) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak iki oturum yaptı. İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesi’ndeki iş kazaları
sonucu meydana gelen can kayıplarına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi. Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa, Kosova’nın bağımsızlık ilanına, Adana
Milletvekili Muharrem Varlı, Yardımseverler Haftası’na, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın (2/129) esas numaralı 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’ni geri çektiğine ilişkin önergesi okundu; Plan ve Bütçe Komisyonunda
bulunan teklifin geri verildiği bildirildi. Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin,
özel dershanelerin eğitim sistemindeki yerinin araştırılarak fırsat
eşitsizliğine yol açmaması için (10/131), İstanbul
Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi
olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak (10/132), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 112
sıra sayılı Spor Müsabakalarına Dayalı Sabit İhtimalli ve Müşterek Bahis
Oyunlarının Özel Hukuk Tüzel Kişilerine Yaptırılması Hakkında Kanun
Tasarısı’nın, kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2’nci sırasına alınmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı’nın (1/483) (S. Sayısı: 95), 3’üncü sırasına
alınan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/65) (S.
Sayısı: 72), 4’üncü sırasına
alınan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı’nın (1/478) (S. Sayısı: 93), Görüşmeleri,
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi. 2’nci sırasına
alınan, Spor Müsabakalarına Dayalı Sabit İhtimalli ve Müşterek Bahis
Oyunlarının Özel Hukuk Tüzel Kişilerine Yaptırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın
(1/492) (S. Sayısı: 112) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği ve
kanunlaştığı açıklandı. 26 Şubat 2008
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.23’te son verildi.
No.: 96 II.- GELEN KÂĞITLAR 22 Şubat 2008 Cuma Tasarı 1.- Genel Kadro
ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/528) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.2.2008) Teklifler 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Ağaçlandırma ve Erozyonla
Mücadele Kurumu Kanun Teklifi (2/154) (Çevre; Plan ve Bütçe ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.2.2008) 2.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve 12 Milletvekilinin; 4733
Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış
Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/155) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.2.2008) 3.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdulkadir
Akcan ve 21 Milletvekilinin; Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/156) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.2.2008) 4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 13 Milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/157) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.2.2008) 5.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un; 4722 Sayılı Türk
Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun, Mal Rejimleri
Başlıklı 10. Maddesinin 1. Fıkrası ile 2. Fıkrasının Son Cümlesinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/158) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.2.2008) 6.- İstanbul
Milletvekili Alev Dedegil’in; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/159)
(Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2008) 7.- Bayburt Milletvekilleri Fetani
Battal ve Ülkü Güney’in; Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek
ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmündeki
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/160) (Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.2.2008) Tezkere 1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Denetimine Tabi Kuruluşların 2006 Yılı Faaliyetleri, Bilanço,
Kâr ve Zarar Hesaplarına Ait Raporların Sunulduğuna İlişkin Başbakanlık
Tezkeresi (3/283) (Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.2.2008) Raporlar 1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Kişilerin Geri
Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/321) (S. Sayısı: 113) (Dağıtma
tarihi: 22.2.2008) (GÜNDEME) 2.- Asya-Pasifik
Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO) Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/367) (S. Sayısı: 114)
(Dağıtma tarihi: 22.2.2008) (GÜNDEME) 3.- İstanbul
Teknik Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Eğitim-Araştırma
Yerleşkeleri Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/512) (S.
Sayısı: 115) (Dağıtma tarihi: 22.2.2008) (GÜNDEME) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
bazı belediyelerin kapatılarak Malatya Belediyesi sınırları içine alınmasına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/450) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6/2/2008) 2.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, usta öğreticilerin
özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/451) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/2/2008) 3.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana Sigorta Teftiş
Kurulunun Ankara’ya taşınacağı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından sözlü soru önergesi (6/452) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008) 4.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, TCDD’de çalışan
mevsimlik işçilere ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/453)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008) 5.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, sigortasız çalıştırmanın önlenmesine ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/454) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7/2/2008) 6.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, il müdürlüklerine
gönderilen bir yazıya ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/455) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008) 7.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, iplik ithalatının yerli
iplik ve pamuk üreticilerine etkisine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
sözlü soru önergesi (6/456) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008) 8.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, ilköğretim okullarındaki
ve bir lisedeki öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/457) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008) 9.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, hipermarketlerin çalışma
saatleri ve yerlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi
(6/458) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008) 10.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, transgenik tohum
çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/459) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 11.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Bologna sürecinde üniversitelerdeki çalışmalara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/460) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/2/2008) 12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Reşadiye İlçesindeki öğretmen açığına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/461) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Almanya’da Türk’lere yönelik ırkçı saldırı ve
diğer olumsuzluklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1925)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008) 2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bazı kişilerin servetlerini yurt dışında
tuttukları iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1926)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008) 3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Almanya’da Türk’lerin ırkçı saldırılara maruz
kalmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1927) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7/2/2008) 4.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Nazım Hikmet’in mezarının ülkemize
getirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1928) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8/2/2008) 5.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, doktor açığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1929) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 6.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir kişinin
hastane borcundan dolayı ceza aldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1930) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 7.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, sulama birliklerinin borçlarına ve
desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1931) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8/2/2008) 8.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Fener Rum Patrikhanesiyle ilgili açıklamalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1932) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 9.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, LÖSEV’in arazi tahsisi
taleplerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1933) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/2/2008) 10.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş’ta
öğretmen lisesinin yapımıyla ilgili iddialara ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü
personeline banka promosyonu verilmemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1934) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 11.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Bitlis Sigara Fabrikasının özelleştirmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1935) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 12.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’ya havaalanı
yapımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1936) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/2/2008) 13.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Cumhurbaşkanınca cezası kaldırılan mahkumlara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1937) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/2/2008) 14.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’nın yeni
mahkeme ve adli personel ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1938) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 15.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, kayıt dışı imalathanelerin denetimlerine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1939)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008) 16.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, iş kazaları ile iş
güvenliği ve işçi sağlığının korunması denetimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1940) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 17.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin’deki baraj
projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1941)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008) 18.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, ağaçlandırılan
alanlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1942)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 19.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, Çamlı Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1943) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 20.- Kocaeli
Milletvekili Cumali Durmuş’un,
Kocaeli’de işgal edilen orman arazileri ile “2B”
kapsamındaki alanlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1944) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 21.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, ülkemizde bulunan
siyasi mültecilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1945)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008) 22.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’nın bir köyüne gölet yapımına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1946) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 23.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’nın bir köyünün içmesuyu
ve kanalizasyon sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1947) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 24.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, atıl durumdaki
tankerlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1948)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 25.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’da yeni bir
balıkçı pazarı ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1949) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 26.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Ankara Çayyolu semtindeki otobüs hizmetlerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1950) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 27.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Ankara’nın bazı
semtlerinde don sebebiyle yaşanan su sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1951) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 28.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’daki bir göletten yapılacak sulama
projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1952) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8/2/2008) 29.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’deki elektrik kesintilerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1953) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008) 30.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
DMO Isparta Bölge Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1954) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008) 31.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ayvalık otelcilik ve turizm meslek lisesi
inşaatına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1955)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008) 32.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Erasmus Avrupa öğrenci değişim programında yaşanan
sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1956)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 33.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, usta
öğreticilerin özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1957) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 34.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, esnaf kayıtlarındaki
değişikliklere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1958) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008) 35.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, büyük marketlerin küçük
esnafı mağduriyetine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1959) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008) 36.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, palmiye böceğiyle
mücadeleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1960) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008) 37.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, çiftçilere ödenen fark
ödemesi desteğine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1961) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008) 38.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir-Edremit yoluna ve Balıkesir-İzmir
hızlı tren çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1962) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008) 39.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Edremit Körfez Havaalanına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1963) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 40.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, cep telefonlarının
dinlenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1964)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 41.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, Mesudiye eski müftüsüyle
ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said
Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/1965) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6/2/2008) 42.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, liman ve sınır
kapılarında gümrükleme işlemi için uzun süre bekletilen kamyonlara ilişkin
Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru
önergesi (7/1966) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 43.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana Numune
Hastanesinde acil bir hastaya müdahale edilememesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1967) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 44.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, yurt dışında yapılan
bir turizm fuarındaki bir görevliye ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1968) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) 45.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da sulamaya yönelik yatırımlara ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/1969) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008) No.: 97 25 Şubat 2008 Pazartesi Rapor 1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 116) (Dağıtma
tarihi: 25.2.2008) (GÜNDEME) No.: 98 26 Şubat 2008 Salı Tasarı 1.- Büyükşehir
Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/529) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 26.2.2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 20 Milletvekilinin, muhtarların sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/133) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/02/2008) 2.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin,
gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak
iyileştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/02/2008) 3.- İstanbul
Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve 27
Milletvekilinin, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımıza
yönelik saldırıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/02/2008) 26 Şubat 2008 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama süresi üç
dakikadır. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Ardahan ilinin kurtuluş günü münasebetiyle söz isteyen Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’e aittir. Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ardahan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 87’nci yıl dönümü nedeniyle
ilin sorunlarına ve çözümüne ilişkin gündem dışı konuşması ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ardahan’ın 87’nci
kurtuluş yıl dönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sözlerime
başlamadan önce, Azerbaycan’daki Hocalı katliamında şehit olan, resmî rakamlara
göre 613, diğer rakamlara göre 1.000 kişinin katliamının 16’ncı yıl dönümü. On
altı yıl önce Azerbaycan’da, Kocaali’de çok büyük katliam ve soykırımı oldu.
Soykırımı olması nedeniyle de Azerbaycan’da karalara bağlandı, yas tutuldu,
Türk camiasında yas tutuldu. Soykırımdan bahsedenlerin, Azerbaycan’daki Kocaali
katliamında katledilen insanları göz önünde tutarak katliamdan bahsetmelerini
diliyorum. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Bir dakika Sayın
Öğüt. Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olur musunuz. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir haftadır Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey
Irak’taki operasyonundan dolayı 19 civarında şehidimiz olmuştur. Şehitlere
Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Vatan sağ olsun. Bu arada,
Ardahan’ın kurtuluş yıl dönümünde Ardahan’dan 2 tane şehit verdik; biri Yüzbaşı
Tekin Işık, diğeri de Er Atalay Şeker’dir. Onlara da rahmet diliyorum. Vatan
sağ olsun. Değerli
arkadaşlar, kırk üç yıl Rus işgali altında kalan Ardahan… 1877-78 yıllarında
Rusya savaşında işgalde kaldı. Kırk üç yıl sonra Ardahan bağımsızlığına
kavuştu, ana yurda bağlandı. Ama Ardahan’da farklı bir konum oldu. 3 Ocak ve 9
Ocakta Halit Paşa başkanlığında Ardahan’da millî şûra devleti kuruldu. Bu millî
şûra devleti kurulduğu zaman Atatürk daha Samsun’a çıkmamıştı. Atatürk’e büyük
moral verdi, altyapı hazırladı. Erzurum Kongresi’nde Kars, Ardahan, Iğdır halkı
Kâzım Karabekir Paşa’yla birlikte Erzurum’a gelerek cumhuriyetin kurulmasında
büyük katkı sundu. Ama ne yazık ki cumhuriyet hükûmetleri
Kars’ı, Ardahan’ı, Iğdır’ı unuttuğu gibi Doğu ve Güneydoğu’yu da unuttu, hiçbir
yatırım yapılmadı. Savaşan insanlarımızın, ölen insanlarımızın bir kısmı da bu
nedenle, işsizlik ve yoksulluk nedeniyle göç etmiş, bugün Türkiye genelinde
gecekondularda yaşamaya mahkûm edilmiştir. Değerli
arkadaşlar -Ardahan ve Kars- Doğu Anadolu Bölgesi’nde en şiddetli Sibirya
soğuğu yaşanıyor. Bu Sibirya soğuğunda kanallar donmuş, sular donmuş, insanlar
su içemiyor, karı eriterek su içiyorlar. Yollar kapanmış, insanlar köyden köye
gidemiyor, hastalarımız yollarda ölüyor. Yolların açılması için iş makineleri
lazım. Hükûmet iş makinelerini Ardahan’a, Kars’a
göndermediği için yüze yakın yolumuz kapalı. Böyle bir
konumda, ağır coğrafi koşullarda yaşamak hakikaten çok zor. Bu nedenle
ben buradan Hükûmete sesleniyorum: Lütfen, sizden rica
ediyorum, Doğu’yu ve Güneydoğu’yu kalkındırmak istiyorsanız iklim şartlarına
göre vatandaşlardan vergi alın, iklim şartlarına göre esnaftan vergi alın,
iklim şartlarına göre köylüye prim verin, kredi verin. Şimdi, geçen
hafta devlet Ardahan’a, köylüye, yem bitkileri için parasını ödedi. Tarım
Bakanı arkadaşımız Ardahan’a gitti, “Efendim bu parayı ben ödedim, muhalefet ne
işe yarar burada, muhalefetin işi yok, parayı biz ödedik...” Sayın Tarım
Bakanı, bu parayı devlet ödedi, vatandaşların vergisinden alınan paralarla
ödendi, sen cebinden ödemedin. Cebinden ödediysen bir adım bu tarafa gel. Bunu suistimal etmenin bir anlamı yok. Ben görevimi yapıyorum,
vatandaşlarıma haber veriyorum. Sizi de saygıyla karşılıyoruz, size de teşekkür
ediyoruz Ardahan’a geldiğiniz için, ama olayı suistimal
etmenin de bir anlamı yok. Değerli
arkadaşlar, Ardahan’ımızın çok büyük sıkıntıları var. Posof Kapısı kapalı,
çalışmıyor; Çıldır Kapısı açılmamış, sınır ticareti yapılmıyor; bölge korkunç
göç vermiş, 112 bine nüfusumuz düştü. Bölge göç verdi, boşaldı, boşaldığı gibi
bölgede işsizlik ve yoksulluk had safhaya geldi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
Sayın Öğüt sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bölgenin kalkınabilmesi için Hükûmetin
bölgede derhal olağanüstü hâl ilan etmesi lazım, iş makineleri göndermesi
lazım, belediyelere para göndermesi lazım, köylünün primlerini ödemesi lazım,
esnafa kredi vermesi lazım. Hükûmet bir de, Ziraat
Bankasından köylü kredi istiyor, 2 tane memur istiyor, bundan vazgeçmesi lazım.
Bunu ben istirham ediyorum. Ardahan’ımızın
bir daha acı günler yaşamamasını diliyorum ve Hükûmeti
Doğu ve Güneydoğu’ya yatırım yaparak bölgeyi kalkındırmaya davet ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öğüt. Gündem dışı
ikinci söz, Azerbaycan’daki Hocalı katliamı hakkında söz isteyen Konya
Milletvekili Mustafa Kabakcı’ya aittir. Buyurun Sayın Kabakcı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. 2.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın,
Hocalı katliamının 16’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması MUSTAFA KABAKCI
(Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; sözlerime, Ermeni
asıllı gazeteci Daud Kheyriyan
“Haçın Hatırı İçin” isimli kitabından bir alıntıyla başlamak istiyorum. Diyor
ki Ermeni gazeteci: “Gaflan denen ve ölülerin
yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı’nın Değerli
milletvekilleri, bu korkunç vahşet, Ermeni asıllı gazetecinin vicdanında
yankısını bulmuştur. 25 Şubat 1992 yılında, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ
bölgesindeki Hocalı kenti, gözlerimizin önünde yerle bir edilmiştir. Katliam
sonucu şehit düşen soydaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarının acılarını
on altı yıl sonra da olsa paylaştığımızı belirtmek istiyorum. Uluslararası
insan hakları kuruluşlarının raporlarına göre, Hocalı’da
şehit düşen sivillerin sayıları 613 kişi olarak geçmektedir. 487 kişi ağır
yaralanmış, 1.275 kişi de rehin alınmıştır. Yaklaşık 150’ye yakın insanımız da
hâlâ kayıptır. Yapılan araştırmalarda ve incelemelerde birçok cesedin
yakıldığı, hunharca katledilen soydaşlarımızın gözlerinin oyulduğu raporda
geçmiştir. Yine birçok cesedin kulak ve burunları kesilmiştir. Kin ve hıncın ne
kadar sadistçe olduğu ortadadır. Bütün dünyanın
gözü önünde yapılan katliamlar, nedense, Batılı ülkelerin yüzleşmelerine
yetmemiştir. Sözde Ermeni soykırımını dillendirmeye meraklı siyasetçi, gazeteci
ve aydınlarımızın, bütün uzuvları kesilen ve yakılan Hocalı’daki
kardeşlerimize gözlerini ve kulaklarını kapatmalarını nasıl yorumlayacağız?
Geçmiş defterler açılsa da Türk tarihinde ne bir vahşet ne de bir katliam
vardır. Yüzyıllar boyunca
farklı etnik yapıları koynunda barındıran Osmanlının parçalanması da etnik
yapıların kışkırtılmasıyla gerçekleştirilmiştir. Birçok insanın dünya
kardeşliği hayali din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın yüzyıllar boyunca üzerinde
yaşadığımız topraklarda hayat bulmuştur. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin Avrupa Birliği yasalarından da güçlü pratikleri,
gelenekleri vardır. Dünyanın neresinde bir vahşet olsa, dünyanın en ücra
köşesinde bir deprem olsa, sadece devlet olarak değil, bütün bir halk olarak
yaşanan acıları iliklerimize kadar hissederiz. Varımızla yoğumuzla mağdur olan
halkların yanında bulunmayı kutsal bir görev sayarız. Tarihimizin hiçbir
döneminde utanacağımız, başımızı eğecek ne bir işgal ne de bir zulüm vardır. Değerli
milletvekillerim, Sayın Başkanım; Hükûmetimizin ve
muhalefet partilerinizin Meclis iradesiyle Türk Silahlı Kuvvetlerine verdiği
sınır ötesi operasyonlar başarıyla sürdürülmektedir. Mehmetçiğimize Allah’tan
yardım diliyorum. Etnik ayrımcılığın kışkırtıcısı olan bütün unsurlar bu
topraklarda barınamayacaklardır. Gücünü nereden alırsa alsın terör örgütleri bu
topraklarda hiçbir zaman var olamayacaklardır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet,
Türk milletine başsağlığı diliyorum. Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; Hocalı katliamını hiçbir dönemde unutmadık ve
unutmayacağız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kabakcı. Gündem dışı
üçüncü söz, aynı konuda söz isteyen Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. 3.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun,
Hocalı katliamının 16’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün Azeri ve Türk yakın tarihinin en acı, insanlık
tarihinin en kara günlerinden birisi olan Hocalı katliamının 16’ncı yıl
dönümüdür. Hocalı, Sovyetler
Birliği dağıldığında 10 bin nüfuslu bir Azeri kasabasıdır. Tarihî ve hukuki
bakımdan Azerbaycan Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan, ancak hâlen Ermeni
işgali altında tutulan Yukarı Karabağ bölgesinin stratejik öneme sahip bir
noktasındadır. Ağdam-Şuşa ve Eskeran-Hankenti yollarının kesişme noktasında yer alan kent, aynı
zamanda Karabağ’daki tek havaalanına da ev sahipliği yapmaktaydı. Sovyetler sonrası
belirsizliklerin ve düzensizliklerin Kafkasya’ya hâkim olduğu geçiş döneminde
Hocalı, bu özellikleriyle Ermeni yayılmacılığının başlıca hedeflerinden birisi
hâline gelmiştir. 1990 yılından itibaren çeşitli kanun dışı baskı ve terör
yöntemleriyle bölgedeki 100 binlerce Azeri Türkü’nü ata topraklarını terk
etmeye zorlayan Ermeniler, 1991 yılının ekim ayından itibaren de Hocalı
kasabasını tam bir ablukaya almışlardır. 30 Ekimden itibaren kara yolu
ulaşımını, 28 Ocak 1992 tarihinden itibaren de son çare olan helikopterle
ulaşımı imkânsız hâle sokmuşlardır. 2 Ocaktan itibaren de kentin elektriği
kesilmiş bulunuyordu. Nihai darbe ise
25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gece gelmiştir. Yakın tarihin en acımasız, en yüz
kızartıcı sivil kırımına girişen Ermeniler, o gece ve ertesi gün, sadece resmî
kayıtlara göre, 106’sı kadın, 83’ü çocuk 613 sivili katletmiş, 487’si ağır
olmak üzere binin üzerindeki kişiyi yaralamış, 26 çocuğu yetim, 130 çocuğu
öksüz bırakmış, 1.275 kişiyi rehin almışlardır. O dönemde Sovyet
ordusunda görev yapmış askerlerin ifadelerine, Memorial
Human Right Center, Human Rights
Watch ve diğer bazı uluslararası insan hakları
kuruluşlarının raporlarına göre bu yüz karası kıyım, Rusya’nın 366’ncı Motorize
Alayının desteğinde Ermeni Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Bütün bu
gerçekler, Hocalı faciasının bütünüyle gayet bilinçli, hesaplı ve kapsamlı bir
kıyım ve hatta soykırım planının sonuçları olduğunu göstermektedir. O tarih
itibarıyla 7 bin kadar kişinin yaşadığı Hocalı halkının geri kalan kısmı da
canlarını zor kurtarmış, bir gün geri dönmek umuduyla bugünkü Azerbaycan
topraklarına sığınmışlardır. Yalnız bugün Azerbaycan topraklarına sığınan ve
Azerilerin “göçkün” veya “kaçkın” diye isimlendirdikleri insanların sayısı bu 7
bin kişiden ibaret değildir. Bu sayı neredeyse 1 milyona ulaşmaktadır ve toplam
Azeri nüfusunun yüzde 10’unu teşkil etmektedir. Bu “kaçkın” ve “göçkün” diye
isimlendirilen ve hâlihazırda sayıları 1 milyona yaklaşan bu insanların durumu
ise gerçekten yürekler acısıdır. Marmara Grubu Vakfı etkinlikleri kapsamında
şahit olduğum bu perişanlığın sancısını her an yüreğimde taşıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle Hocalı şehitlerini rahmetle
ve tazimle anıyoruz. Bugün Hocalı katliamı konusunda söz hakkını bana bırakan
MHP İstanbul Milletvekili Sayın Atila Kaya’ya da
ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu vesileyle hâlen Kuzey Irak’ta Türkiye'nin
bütünlüğüne kastetmiş kimselere karşı savaşan Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarına başarılar diliyorum. Kuzey Irak kara harekâtında hayatlarını
kaybeden aziz şehitlerimizi, er, erbaş ve subaylarımızı minnetle, şükranla,
rahmetle selamlıyorum. Bu yüce çatı altında yakınlarına söz veriyoruz,
hizmetleri, fedakârlıkları, isimleri ve simaları asla unutulmayacaktır,
hafızalarımızdan asla silinmeyecektir. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kumcuoğlu. Sayın
milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, Silahlı Kuvvetlerimizin Kuzey Irak’a
düzenlediği kara harekâtı konusunda, bazı sayın üyelerimizin, İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesi uyarınca yerlerinden pek kısa söz talepleri vardır. Bu
çerçevede bu talepleri yerine getiriyorum. İlk söz talebi
Sayın Bozdağ’a ait. Süreniz bir
dakikadır, lütfen aşmayınız. V.- AÇIKLAMALAR 1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle
açıklaması BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği operasyon -Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu
yoğun kış şartlarında böylesi bir operasyonu gerçekleştirmesi- Silahlı
Kuvvetlerimizin eriştiği imkân ve kabiliyetleri göstermesi bakımından oldukça
önemli bir operasyondur diye düşünüyoruz. Bu, Türk milletinin meşru müdafaa
hakkını kullanması adına, uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan bir yetkiyi
kullanmaktır. Biz, bu vesileyle, bu operasyonda hayatını kaybeden, şehit olan
bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyoruz, ailelerine ve milletimize
başsağlığı diliyoruz. AK Parti Grubu olarak Hükûmetimizin
ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin arkasında olduğumuzu ifade ediyorum… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – …ve bu süreçte 73 milyon Türk milleti duası ve her türlü desteğiyle
ordumuzun arkasındadır. Bunu bir kez daha
milletin meclisinde ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bozdağ. Buyurunuz Sayın Anadol. 2.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle
açıklaması K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ederim. Türk Silahlı
Kuvvetlerimiz Kuzey Irak’ta çok önemli bir harekâta başlamıştır ve bu harekât
elan devam etmektedir. Ülkemizin bütünlüğü için, iç ve dış barış için,
halkımızın huzuru için yapılan bu önemli harekâtta Türk Silahlı Kuvvetlerimize
üstün başarılar diliyoruz, şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyoruz ve Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bu harekâtında, 1) Irak’ın
bütünlüğünü sağlamak, ona zarar vermemek, 2) Harekâtın
sadece teröristlere yönelik olması ve sivil halkın, Kuzey Irak’ta yaşayan sivil
halkın bu harekâtın dışında tutulması da dünya çapında, Türk ordusunun
giriştiği harekâta saygınlık kazandırmaktadır. Ben gerçekten,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına Türk Silahlı Kuvvetlerine üstün
başarılar diliyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Anadol. Sayın Şandır,
buyurunuz. 3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle
açıklaması MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Meclisimizin 17
Ekim 2007 tarihinde aldığı kararla, Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye'nin
güvenliğini, vatandaşlarımızın birlik ve beraberliğini, can ve mal emniyetini
temin etmek için Irak’ın kuzeyinde bölücü terör örgütü PKK’yla savaşmaktadır.
Bu savaşta Türk Silahlı Kuvvetlerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yürekten
destek veriyoruz, onları kutluyoruz, onlar için dua ediyoruz. Bölücü terör
örgütünü şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Tüm
şehitlerimize, bugüne kadar şehit olan tüm güvenlik güçlerimize Yüce Allah’tan
rahmetler diliyoruz ve ordumuzun, muzaffer olarak, PKK’nın kökünü kazıyıncaya
kadar devam ettireceği bu operasyonda başarılar diliyor, onları kutluyoruz,
tebrik ediyoruz. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin desteğinde ve arkasında
olduğumuzu da ifade ediyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şandır. Sayın
milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır; ayrı ayrı
okutup bilgilerinize sunacağım. VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- Danimarka Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu
üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/285) 22
Şubat 2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 18 Ocak 2008 tarih ve 15 sayılı Kararı ile
Danimarka Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir
Parlamento Heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî
temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un
7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı 2.- Macaristan Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu
üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/286) 22
Şubat 2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 18 Ocak 2008 tarih ve 15 sayılı Kararı ile, Macaristan Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu
üyelerinden oluşan bir Parlamento Heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin
konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun
bulunmuştur. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un
7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum: B) Önergeler 1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, (6/428) esas numaralı
sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/30) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin sözlü
sorular kısmının 133 üncü sırasında yer alan (6/428) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum. Gereğini
saygılarımla arz ederim. Mümin
İnan Niğde BAŞKAN – Sözlü
soru önergesi geri verilmiştir. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum: C) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 20 milletvekilinin,
muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye’de halen
35.148 köy muhtarı, 17.805 mahalle muhtarı olmak üzere yaklaşık 53.000 muhtar,
büyük zorluklar içinde görev yapmaktadır. Muhtarlarımız,
köyünün ve mahallesinin her türlü sorununu yerinde yaşayan, çözümünü bilen, bu
sorunları ilgili kurumlara aktaran, yalnızca bireysel gücü ile çalışan, seçimle
iş başına gelen en küçük ve en etkili resmi kurumdur. Demokrasimizin bel kemiği
olan muhtarlarımız, üstlendikleri bu zor görevi yerine getirirken ağır iş
yükünün yanında, ekonomik zorluklarla da mücadele etmek zorunda
bırakılmışlardır. Muhtarlarımızın
sosyal ve ekonomik sorunlarının iyileştirilmesi, sosyal güvenlik primleri
nedeniyle düştükleri durumun tespit edilmesi, daha etkin çalışma koşullarının
yaratılması amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105.
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla. 1) Selçuk Ayhan (İzmir) 2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) 3) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 4) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 5) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 6) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 7) Sacid Yıldız (İstanbul) 8) Eşref Karaibrahim (Giresun) 9) Gökhan Durgun (Hatay) 10) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 11) Ali Oksal (Mersin) 12) Engin Altay (Sinop) 13) Bülent Baratalı (İzmir) 14) Tacidar Seyhan (Adana) 15) Mehmet Ali Susam (İzmir) 16) Mehmet Fatih Atay (Aydın) 17) Erol Tınastepe (Erzincan) 18) Fevzi Topuz (Muğla) 19) Çetin Soysal (İstanbul) 20) Ahmet Ersin (İzmir) 21) Muharrem İnce (Yalova) Gerekçe Türkiye’de halen
35.148 köy muhtarı, 17.805 mahalle muhtarı olmak üzere yaklaşık 53.000 muhtar,
büyük zorluklar içinde görev yapmaktadır. Mahalle ve
köyler, yerel yönetimlerin ve demokrasinin ilk basamağı olup, demokrasinin,
katılımcılığın ve yerinden yönetimin en geniş ağını oluşturmaktadır. Mahalle ve
köylerde vatandaşlarımıza kamu hizmeti veren, bulundukları bölgenin sorunlarını
izleyen, ilgili kurumlara aktaran ve çözümünü takip eden muhtarlarımız, ne
yazık ki bugün geçim sıkıntısı altında ezilmekte ve çok zor şartlarda
görevlerini yürütmektedirler. Özellikle küçük
kentlerde ve köylerde görev yapan muhtarlarımız sağlıksız, çağın
teknolojisinden uzak, bir bürodan dahi yoksun bir şekilde, kendi olanaklarıyla
hizmet vermeye çalışmaktadırlar. Bilgisayar, faks,
yazıcı gibi çağın olanaklarından yoksun olan muhtarlarımız, kamuda yapmak
zorunda oldukları işler nedeniyle ihtiyaç duydukları yol giderleri ve kırtasiye
malzemelerini dahi kendi ceplerinden karşılamaktadırlar. Bugün
muhtarlarımız 280 YTL ödenek almakla birlikte, her ay yaklaşık olarak 260 YTL
Bağ-Kur primi ödemesi yapmaktadırlar. Ne yazık ki bu koşullarda çalışan
muhtarlarımızın yaklaşık yüzde yetmişi Bağ-Kur primlerini ödeyemez durumda
olup, pek çoğunun 10.000 YTL ile 20.000 YTL arasında prim borcu olduğu
bilinmektedir. Muhtarlarımız
günün her saati vatandaşa hizmet vermekte, onların sorunlarını dinlemekte ve
çözümü yönünde çaba harcamaktadır. Bununla birlikte ikametgah
belgesi, nüfus cüzdanı gibi çok önemli evraklara onay vermektedir. Muhtarların özlük
haklarının ivedilikle iyileştirilmesi, köy ve mahalle sorunlarını takip etmede
harcadıkları yol ve buna benzer giderler için ek bir ödenek sağlanması konusu
düşünülmesi gereken bir husustur. Muhtarlarımızın
sosyal ve ekonomik sorunlarının iyileştirilmesi, sosyal güvenlik primleri
nedeniyle düştükleri durumun tespit edilmesi, daha etkin çalışma koşullarının
yaratılması amacıyla, bir Meclis araştırması gerektiğini düşünmekteyiz. 2.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ
ve 27 milletvekilinin, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımıza
yönelik saldırıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Meclis Araştırma
Önergesi Almanya ve diğer
bazı Avrupa ülkelerinde artış gösteren ve o ülkelerdeki vatandaşlarımızın can
ve mal güvenliğini tehdit eden yabancı düşmanı saldırılarla ilgili olarak
gerekli araştırmaların yapılması amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz. 1) Şükrü Mustafa Elekdağ (İstanbul) 2) Onur Öymen (Bursa) 3) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 4) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 5) Şevket Köse (Adıyaman) 6) Çetin Soysal (İstanbul) 7) Tacidar Seyhan (Adana) 8) Eşref Karaibrahim (Giresun) 9) Tekin Bingöl (Ankara) 10) Rahmi Güner (Ordu) 11) Hüseyin Ünsal (Amasya)
12) Fevzi Topuz (Muğla)
13) Mevlüt Coşkuner
(Isparta) 14) Ergün Aydoğan (Balıkesir) 15) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 16) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 17) Mehmet Sevigen (İstanbul) 18) Özlem Çerçioğlu (Aydın) 19) Ahmet Ersin (İzmir) 20) Osman Kaptan (Antalya) 21) Bilgin Paçarız (Edirne) 22) Tayfur Süner (Antalya) 23) Faik Öztrak (Tekirdağ) 24) Atila Emek (Antalya) 25) Nesrin Baytok (Ankara) 26) Mustafa Özyürek (İstanbul) 27) Tansel Barış (Kırklareli) 28) Ali Koçal (Zonguldak) Gerekçe: Almanya’da
1990’lı yılların başından itibaren yabancı düşmanlığı hareketleri hız kazanmış
ve bu diğer bazı Avrupa ülkelerine de sirayet etmiştir. Möhlln
ve Solingen şehirlerindeki kundaklama olaylarında
masum Türk vatandaşları hayatını kaybetmiş ve bazıları yaralanmıştır. Daha
sonraki yıllarda bir bölümü Türk olan 135 yabancı Almanya’da ırkçı saldırılar
sonucunda hayatını kaybetmiş, çok sayıda insan da yaralanmıştır. Avrupa
Birliği’nin Temel Haklar Merkezi (FRA) Örgütünün yayınladığı rapora göre
Almanya’da ırkçı saldırılar 2005-2006 yılları arasında %14 artış göstererek
15.914’den 18.142’ye yükselmiştir. Aynı kuruluşun raporunda belirtildiğine
göre, Almanya AB’nin Irk Eşitliği Direktifini uygulamada geri kalmaktadır.
Almanya’da yalnız 2008 yılının Şubat ayı içinde Türklerin yaşadığı evlerde,
kundaklama kuşkusu uyandıran ve bir bölümü şimdiden yabancı düşmanlığının esiri
olduğu tespit edilen, 9 vatandaşımızın ölümüne, çok sayıda vatandaşımızın
yaralanmasına yol açan beş yangın olayı meydana gelmiştir. Bu saldırılar
Almanya’da ve diğer bazı AB ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal
güvenliğini tehdit etmekte ve büyük bir güvensizlik duygusu yaratmaktadır. Bu olayların
sebeplerinin araştırılması ve önleyici tedbirler alınması esas itibariyle Alman
hükümetinin ve diğer ilgili Avrupa hükümetlerinin sorumluluğundadır. Ancak,
Türkiye'nin konuya yakın ilgi göstermesi ve Alman makamlarıyla işbirliği
halinde alınacak önlemlerle ilgili görüş ve öneriler oluşturulması kaçınılmaz
bir görev haline gelmiştir. Yurt dışındaki vatandaşlarımız Büyük Millet
Meclisinin bu konuya yakın ilgisini ve desteğini beklemektedirler. Yapılacak
çalışmalarda yabancı saldırıların gerçek sebebi konusunda doğru teşhislere
ulaşılması vatandaşlarımızın yaşadıkları topluma dahi iyi uyum sağlamaları
açısından ülkemizin yapabileceği katkıların da saptanmasına yardımcı olacaktır.
İşte bu
gerekçelerle başta Almanya olmak üzere yabancı düşmanlığının görüldüğü diğer
ülkelerdeki durumu bu açıdan değerlendirmek üzere bir Meclis araştırması
yapılmasını Yüce Meclisin takdirlerine sunuyoruz. 3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel
ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma
koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına "Tuzla
Tersanelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği" konusunun Anayasamızın 98.
İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri doğrultusunda araştırılması için TBMM
bünyesinde bir Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla. 1) Sebahat Tuncel (İstanbul) 2) Ahmet Türk (Mardin) 3) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) 4) Fatma Kurtulan (Van)
5) Emine Ayna (Mardin)
6) Ayla Akat Ata (Batman) 7) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
8) Bengi Yıldız (Batman)
9) Sırrı Sakık (Muş) 10) M. Nuri Yaman (Muş)
11) Özdal Üçer (Van) 12) Aysel Tuğluk (Diyarbakır) 13) Pervin Buldan (Iğdır) 14) Gültan Kışanak (Diyarbakır) 15) Akın Birdal (Diyarbakır) 16) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
17) Hasip Kaplan (Şırnak) 18) Sevahir Bayındır (Şırnak) 19) Şerafettin Halis (Tunceli) 20) Osman Özçelik (Siirt) Gerekçe: Son dört yıllık
süre zarfında dünya gemi inşaatı ve ihracatı sıralamasında Türkiye 23. sıradan
8. sıraya yükselmiş, dünya genelinde gemi inşaatı sektörü % 89 luk bir büyüme kaydederken Türkiye'de sektör hacminde %
360'lık bir artış meydana gelmiştir. Yine Türkiye’deki sektöre ilişkin verilere
bakıldığında 2003'te 37 olan tersane sayısının 2007'de 76'ya çıktığı
belirtilmektedir. Devam eden yeni projelerle birlikte bu rakamın 2009'da 138'e
yükselmesi beklenmektedir. Oysa Gemi
İşverenleri Birliği (GİSBİR) tarafından da açıkça ifade edildiği üzere
Türkiye'nin gurur tablosu olarak sunulan gemi inşa sektöründe son yıllarda
yaşanan patlama temel olarak dış girdiye bağlıdır ve bu nedenle de rekabet
gücünü ucuz işgücünden almaktadır. Bilindiği üzere tersanelerde armatörlerin
yurt dışına pazarlamak üzere sipariş verdiği, ya da doğrudan Avrupa' dan sipariş verilen ve çoğunluğunu küçük petrol ürünü
tankerlerinin oluşturduğu özel sipariş gemiler bir teslim tarihi sözü verilerek
üretilmektedir. Tuzla Havzasında üretimin bölünmüş yapısı nedeniyle
tersanecilik yılda bir-iki gemi üreten küçük işletmelerin elinde bir inşaat
sektörü faaliyeti haline gelmiş durumdadır. Ulaştırma
Bakanlığı'nın verilerine göre 28 bin, GİSBİR'in
verilerine göre 24 bin civarında kayıtlı ve kayıtsız işçinin çalıştığı Tuzla
tersanelerinde 2008 yılında bir ayda 4 işçi, son sekiz ayda ise 16 işçi iş kazası
sonucu yaşamını kaybetmiştir. 2006 yılının Kasım ve Aralık
aylarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı
tarafından Tuzla Özel Tersaneler Bölgesi'nde bulunan 16 bin 173 işçinin
çalıştığı 51 iş yerinde yapılan denetimler sonucunda ortaya çıkan rapordaki
verilere göre 2006 yılında tersanelerde gerçekleşen 276 iş kazasında 12 işçi
yaşamını yitirirken, 258 işçi yaralanmış, 6 işçi ise sakat kalmıştır. İşçilerin
basına da yansıyan ifadelerine göre denize düşen bir işçi aranırken altı ay
önce aynı yerden düşüp ölen bir başka işçinin cesedi çıkarılmış, eskimiş ve bir
türlü değiştirilmeyen elektrik kabloları nedeniyle ve ateşi geri tepen tüp
başlıkları alınmadığı için oksijen ya da LPG tüplerinin patlaması sonucu ölümlü
kazalar meydana gelmiş, işçiler uygunsuz hava koşullarında çalışmaya
zorlanmıştır. Tersanelerdeki çalışma koşullarının durumu bizlere ne
yazık ki 18. yüzyıl İngiltere’sinin ilkel sermaye birikimi dönemini
anımsatmaktadır. Tersanelerdeki
ölümlü iş kazalarının yanında etkisi uzun vadede ortaya çıkacak bir uygulama da
tüm dünyada terk edilmiş bulunan yöntemlerle raspalamaya, yani kumlu kimyasal
bileşikler püskürtülerek boya öncesi bir tür zımparalama yapılmaya devam
edilmesidir. Bu işlem sırasında maske kullanılsa bile bakır-silisyum
taneciklerinin solunum yollarına bulaşması, boya işçilerinin er ya da geç
kansere yakalanması kaçınılmaz görünmektedir. Oysa
tersaneciliği bir ağır sanayi faaliyeti ciddiyetiyle ele alan Güney Kore,
Japonya ve Çin'de bulunan dünyanın en büyük on tersanesinin her birinde tek bir
gemi için çok kısa süreliğine gereken bir ustalık alanında bile taşeron değil,
kadrolu işçi çalıştırılmaktadır. Yani taşeronlarla değil de sürekli kadrolu
işçilerle gerekli güvenlik önlemleri sağlanarak yapılabilecek bir üretimin
yılda en az 8-10 gemi indirebilecek doklardan oluşan büyük tesislerde
yapılabileceği bilinmektedir. Tüm bu
nedenlerle, Tersanelerde
yaşanan iş kazalarının araştırılıp sorumluların belirlenebilmesi, İş güvenliği
düzenlemelerinde işverenler tarafından bireysel olduğu kadar toplu koruma
önlemlerinin alınıp alınmadığının anlaşılması, Ağır ve tehlikeli
iş kapsamında bulunan gemi inşa sektörünün bu kapsamda belirtilen
yönetmeliğinin hayata geçirilebilmesi, Tersaneciliğin
taşeronlaşma yerine ağır sanayi faaliyeti çerçevesinde yürütülebilmesi için
yapılması gerekenlerin belirlenebilmesi amacıyla Meclisimiz bünyesinde bir
Araştırma Komisyonu kurulması önerisinde bulunuyoruz. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım: VII.- ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel
Kurulun 26/2/2008 tarihli birleşiminde (10/121),
(10/129), (10/132) ve (10/134) esas no.lu Meclis araştırması önergelerinin
birleştirilerek görüşülmesinden sonra kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 26/2/2008 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu
Önerisi No: 25 Tarihi:
26.2.2008 Danışma Kurulunun
26.2.2008 Salı günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
Öneriler: Gelen Kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 116 sıra sayılı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmının 2 nci, bu kısmın 54, 55, 56, 27, 49, 59, ve 6 sıralarında yer alan 103, 104, 105, 53, 91, 108 ve
110 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 uncu
sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesi, Genel Kurulun 26.2.2008 tarihli Birleşiminde; “Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmının 96, 104 ve 107 sırasında yer alan 10/121, 10/129 ve 10/132 esas nolu Meclis araştırması önergeleri ile biraz önce okunan
10/134 esas nolu, gemi inşa sektöründeki işçi
güvenliği ve çalışma koşulları ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin
birleştirilerek görüşülmesi ve bunu müteakiben Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi, Genel Kurulun;
26.2.2008 Salı günkü Birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi, Önerilmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN – Aleyhte
mi? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet, aleyhinde söz istiyorum. BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Sayın milletvekilleri,
ordumuzun Irak’a yaptığı harekât nedeniyle maruz kalan şehitlerimize Allah’tan
rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum. Gerçekten çok büyük bir
acı. Bu acı, herkesin katlanacağı bir acı değil. Yani biraz akıcı konuşmamamın
nedeni de duyduğum acının bir ifadesi. Diliyorum ki bu gibi olayların bir an
önce bitmesi lazım. Türkiye’ye komşu olan devletlerin, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bütünlüğüne saygı göstermeleri gerekir. Türkiye’nin, Türk halkının
kimsenin toprağında gözü yok, ancak şunu herkes bilmelidir ki, kim kendi
toprağından başka bir ülkeye silahlı güç gönderirse bunun sonucuna katlanması
lazım. Bu konuda şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine
başsağlığı diliyorum. Bu işin bir an önce bitmesini diliyorum ve şunu da
diliyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin şu gerçeği bilmesini
diliyorum: Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğü hepimiz için yeterlidir. Bu
ülkede bu bütünlüğü barış içinde, huzur içinde sağladığımız zaman bizimle baş
edecek hiçbir yabancı güç olmaz. Başkalarının emellerine dayanarak bu ülkemi
parçalamaya çalışanlar şunu bilmeliler ki, başkalarına güvenerek kendi
ülkemizde rahat ve huzur içinde olamayız. Bunu silah alıp da
dağa çıkan insanların da bilmesi lazım. Ne Avrupa’nın ne Amerika’nın
kimseye faydası yok. Bunların kullanmak istedikleri tek şey, Türkiye’de ve
dünyada kendi hain emellerine uygun bir yönetim oluşturmaktır. Değerli
milletvekilleri, tabii, Danışma Kurulu kararı geliyor. Bakın, dünkü gazetelerin
birisinde: “Ordu vatan derdinde, Köşk türban derdinde, milletvekilleri maaş
derdinde.” Değerli
milletvekilleri, şimdi, bu basının Türkiye’ye biçtiği değer bu. Şimdi, bu
memleketi, bu Meclisi bu duruma düşürmenin haklı bir nedeni var mı? Yani,
hakikaten, ben bir milletvekili olarak sokağa çıktığım zaman insanların tek
baktıkları, “Efendim, siz maaşlarınıza zam yapıyorsunuz.” Yani, bunların bu
şekilde, Meclisin itibarını sarsacak biçimde kamuoyunun gündemine gelmemesi
lazım, milletvekillerinin hepsinin sorumluluğunu alması lazım. Yani, bugün
memlekette 300, 500… Bugün, işte, sokakta bir vatandaş rast geldi, özürlü. “Üç
ayda 450 milyon maaş alıyoruz, çocuklarımızın bezine yetmiyor.” diyor. Yani,
gelirler arasında bu kadar büyük bir açılımın olduğu bir yerde
milletvekillerinin maaşını hep böyle gündemde tutmak, hakikaten, Parlamentoya
da milletvekilliğine de bir saygı getirmiyor değerli milletvekilleri. Değerli
milletvekilleri, Abdullah Gül türbanı tasdikledi. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Danışma Kurulu önerisi… KAMER GENÇ (Devamla)
- Bakın, şimdiye kadar hiç olmayan bir şey gösterdi, diyor ki: “Hukukun genel
ilkelerine, cumhuriyetin temel kurallarına ve Anayasa’nın şekil şartlarına
uygun olan bir değişiklik yapılmıştır.” Bu, sana mı düşüyor? Sen, mademki
onayladın, göndereceksin. Değerli
milletvekilleri, burada herkes kendini bilmesi… Bu gerekçeyi göstermekle,
kendisinin laik Türkiye Cumhuriyeti devletini savunanlara karşı bir cephe
içinde yer aldığını kendisi âdeta açıklamıştır, hüviyetini açıklamıştır. Tayyip Erdoğan
dün diyor ki: “Efendim, Atatürk’ün kurduğu muasır medeniyet seviyesine ulaşmak
için az zaman kaldı, çoğu gitti azı kaldı.” diyor. Şimdi, ondan önce bir
hikâyesi var, diyor ki: “Biz beyaz çarşaflarımızı giydik, geldik.” Bakın, bu beyaz
çarşafı size anlatayım sayın milletvekilleri: İran’da Humeyni rejimi başa
gelince… HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Danışma Kurulu… KAMER GENÇ (Devamla) – Meclis çalışmalarıyla ilgili. Neyse… Humeyni rejimi
başa gelince, evvela 5 bin tane beyaz çarşaf giyinip de ordunun karşısına çıkan
insanlar olmuş. Bu, 5 bin tane çarşaflı insan, önce ordu tarafından büyük bir
tepkiyle karşılanmış ve bir kısım insanlar öldürülmüş. Ertesi gün 50 bin tane
beyaz çarşaflı -giyinmiş- çıkmış sokağa ve onlara da ordu yine müdahale etmiş,
birkaç tanesini öldürmüş, ama ertesi gün 1 milyon beyaz çarşaflı çıkınca
sokağa, ordu demiş ki: “Biz vatandaşlarımızı…” İran ordusu böyle teslim
alınmış. Yani, deniliyor ki: “Biz beyaz çarşafımızı giydik, sokağa çıktık.” MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Yalan… KAMER GENÇ
(Devamla) – Gazeteler söyledi efendim. Hatta orada dedi ki: “Ben uysal koyun
değilim ki, tokadı yanağıma vurursanız, ben öteki yanağımı çevireyim.” Bakın, her lafın
altında çok ciddi şeyler var. Yıllarca Türkiye’de “Efendim, biz İslami cihat
örgütüyüz.” dediler. “Bize yardım etmeyenler patates dinindendir.” dediler.
Yahu, şunlar, sizin söylediğiniz şeyler, yani ben bunlardan bir şey etmiyorum. Dolayısıyla, bu
ülkede, bakın, hiç kimsenin şeylerine aldanmayalım değerli milletvekilleri.
Yani, beyaz çarşaf… Zamanında Menderes de demişti: “Benim bayramlık ve idamlık
gömleklerim var.” Özal da demişti: “Bayramlık şey…” Ama,
bu, onu aşıyor. Yani, “Ben, ülkeye Humeyni rejimi tipi rejimi getireceğim,
beyaz çarşafı giydim. Ondan sonra, bunun da…” diyor. İşte, Atatürk’ün kurduğu
çağdaş medeniyet seviyesi ona göre Humeyni’nin getirdiği rejimdir. (AK Parti
sıralarından gürültüler) “Dolayısıyla, ona da varmak için çoğu gitti azı
kaldı.” diyor. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, Hatip gündemle ilgili konuşsun. KAMER GENÇ
(Devamla) - Ya, bunları dinleyin… Bakın, bunları dinleyin. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Bakın, bu millet
insanları tanısın… Millet insanları tanısın. Şimdi, kanunlar
getiriyorlar buraya… BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Devamla) – Geçen gün… BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
– Lütfen, gündemle ilgili konuşsun. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Devamla) – Tamam efendim, oraya geliyorum. BAŞKAN – Lütfen,
konuya geliniz. KAMER GENÇ
(Devamla) - Sayın Başkan, zamanımı çalıyor da onun için…(AK Parti sıralarından
gürültüler) BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Efendim, İç Tüzük’e göre gündeme davet ediniz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Geçen gün buradan vergi yasası geçti. Bakın Sayın Başkan, vergi
yasası geçti. 1’inci maddesinin bir fıkrasında diyor ki: “Kesinleşen
ihtilaflar, bunlar yararlanmaz.” Ama, kesinleşme nasıl
olacak? “Efendim, yargı kararının taraflardan birisine tebliğiyle olur.” Bu
nedir? Hani dedim ya: “Siz devleti kapkaççının eline veriyorsunuz.” İşte, bu da tam bir kapkaççı. Yani, biliyorsunuz, Danıştay
vergi davasını tasdik etmiş ama kararı yedi ay sonra tebliğ ediyor.
Düşünebiliyor musunuz, yani Danıştayda vergi davası
kesinleşmiş, karar vermiş ama birisine tebliğ edilmemiş. E, ne yapacak?
Çağıracak. Trilyonluk, 100 trilyon, 200 trilyonluk bir davayı düşünün. Maliye
uzlaşmasına da bir şey getirmediniz. “Ya, gel bakalım mükellef, sen zaten Danıştayda davayı kaybetmişsin, hele gel şunu bir
paylaşalım.” denilecek. Yani ben, bunu herkes yapar demiyorum. Siz yasal bir
tedbir almazsanız orada daima suistimaller olur.
İşte, maliyeci diye geçinenler, bakın, bu kadar şeyi getiriyorlar,
ve ben bunu bu kürsüden de söyledim. Tabii, kanunlarda konuşma hakkımızı
sınırladığınız için, böyle aradan çok nadiren çıkıp konuşuyoruz. TEVFİK ZİYAEDDİN
AKBULUT (Tekirdağ) – Bunu sen mi söylüyorsun? KAMER GENÇ
(Devamla) - Dolayısıyla, bu kanunla… Ben, tabii, burnundan getireceğim bu
kanunu buraya getirenlerin, takip edeceğim. Danıştayda
hakkında kesin hüküm verilmiş vergi cezalarında, eğer uzlaşmada bunlar tenzil
ettirildiği takdirde, bunların kimin tarafından hangi menfaatler karşılığında
tenzil ettiğini de araştıracağım, buraya getireceğiz. Şimdi, kanunlar
getiriliyor buraya, incelemiyoruz arkadaşlar. Yani bakın, birtakım gruplar,
birtakım kişiler son anda korsan önergeler veriyorlar. Bu korsan önergelerle,
birtakım menfaat gruplarına devletin büyük kaynaklarını aktarıyorlar. İşte, bu
vergi yasası da bunun bir kaynağı. Ya arkadaşlar,
Danıştay karar vermiş. Hiç olmazsa de ki: “Bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce karar verilenler bundan yararlanamaz.” Diyor ki: “Kesin karar,
kararın tebliğiyle mümkün.” ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Anlaşılmıyor. KAMER GENÇ
(Devamla) - Açın, okuyun. Böyle bir şey
olur mu arkadaşlar? Yani “Ey uzlaşma komisyonu…” diyor. Zaten siz hani
gidiyorsunuz, belediyelerde imar müsaadesi verilmeyen, inşaat ruhsatı imkânı
verilmeyen kişilere gidiyorsunuz… Bunlar açıkça kanıtlanmış şeyler. “Ya, yap.”
diyorlar. Yaptıktan sonra gidiyorlar, büyük bir menfaat da alınıyor havuzlara,
vakıflara, şuraya buraya. Ondan sonra gidiyorlar, usulüne göre bir zabıt
düzenliyorlar. Sonra, “Ya kardeş, biz sana para verdik, niye bu zaptı
düzenliyorsun?” diyorlar. “Ya, istersen yine yıkarız.” diyorlar. Yani bakın, biz
bu devletin, sizin iktidarınız zamanında hangi şaibeler altında, hangi hain
düşünceler altında yönetildiğini bilen insanlarız. Dolayısıyla, hep
getirdiğiniz kanunlarda, illa kendi çevrenizdeki olan insanlara menfaat
oluşturulması konusunda, yani hakikaten hiçbir hukuk mantığının kabul
etmeyeceği, hiçbir dürüst insanın kabul etmediği çanak hükümler getiriyorsunuz.
İşte, her kanunda bunu görmek mümkündür. Lütfen, şu kanunlar buraya geldiği
zaman bu kanunları burada tartışmamıza imkân verecek şekilde bize inceleme
imkânı sağlayın. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. KAMER GENÇ
(Devamla) – Tamamlayacağım. Şimdi, YÖK
Başkanlığına atanan bir kişi var. Diyor ki: “Efendim, cumhuriyetin temel
nitelikleri özgürlüklerin sınırlaması olmaz.” Ya, balkabağı
gibi bir laf. Bunu benim yanımdaki odacı söylese, ben bunu odacılıktan
atarım ya! Ne demek yani “Cumhuriyetin temel nitelikleri özgürlükleri sınırlama
yasası olmaz.” Senin görevin midir? Sen bir defa… Mahkeme kararlarını
uygulamamak için talimat veren ve suç işleyen bir kişidir. Sizin zamanınızda
hâkimler ve savcılar –hepsi için demiyorum- korkuyorlar. Bakın sayın
milletvekilleri, bir devletin temelini oluşturan, devletin nizamını kuran
savcılar, maalesef, bu gibi… Şimdi, ben savcıları göreve davet ediyorum: Bu YÖK
Başkanı Anayasa suçu işliyor, Anayasa’yı ve mahkeme kararlarını tanımama suçunu
işliyor. SONER AKSOY
(Kütahya) – Anayasa suçunu sen işliyorsun. KAMER GENÇ
(Devamla) – Dolayısıyla, hakkında soruşturma açılsın. E, niye açmıyor savcılar?
Ayrıca da
cumhuriyet başsavcısını göreve davet ediyorum: AKP hakkında kapatma davasını
aç. Yoksa Tayyip beyaz çarşaf giymiş geliyor, seni kara çarşafın içine sokacak
sayın başsavcı, onu da bilesin. (AK Parti sıralarından gürültüler) Hepinize saygılar
sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar) AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Bu ne biçim üslup Sayın Başkan ya, her şey var burada. Böyle bir şey
var mı? BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. Danışma Kurulu
önerisi üzerine, lehte, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ
konuşmak istiyor. Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Malumunuz olduğu
üzere, hemen hemen her salı günü, mümkünse, Danışma
Kurulu önerileri burada görüşülür, oylarınızla Meclisin çalışma gündemi karara
bağlanır ve Meclisimiz bu karara bağlanan gündem doğrultusunda çalışmasını
sürdürür. Bugün de Mecliste grubu bulunan partilerimizle bir mutabakat sağlandı
ve bu çerçevede Danışma Kurulu önerisi huzurlarınıza getirildi. Tabii ben söz
alıp konuşmayacaktım. Ama konuşan hatipler, burada sarf ettiği sözlerle, ifade
ettikleriyle, tabii Genel Kurulda bulunan milletvekillerimizi ve Meclis Grup
Başkanımızı itham eden, iftira eden açıklamalar yapınca, böylesi bir açıklama
yapma zarureti doğdu. Değerli
arkadaşlar, siyaset bir seviye işi, bir kültür işi, bir ahlak işi. Biz, burada,
bu seviyeyi, bu kültürü, bu edebi ne kadar yukarıda tutarsak milletimize karşı
da o kadar güzel bir örneklik ortaya koymuş oluruz. TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Başbakana anlat, Başbakana! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Meclisin itibarını yükseltmek de bizim elimizde, bu itibarı aşağı
düşürmek de. Siyasetçinin itibarını yükseltmek de bizim elimizde, bu itibarı
aşağı düşürmek de bizim elimizde. Kürsüye gelip her defasında, her defasında,
karşısında olmayan veya insanların söylemediklerini, yapmadıklarını kendi
anlayışlarıyla takdim edip, insanları karalamak, lekelemek kimseye bir şey
kazandırmaz. Bizim burada
konuşulan her şeye verecek cevabımız var. Allah’a şükür başımız dik, alnımız
ak. Milletimize seçimlerde hesabını verdik, milletimiz de gereken desteğini
bizim yanımıza koydu. Ancak, bizim bir sorumluluğumuz daha var: Burada belli
bir seviyeyi sürekli muhafaza etmeye çalışmak, bu Meclisin çalışmasını
sürdürmesini temin etmek. Bu noktada sorumluluğumuzun gereğini biz yerine
getiriyoruz. AK Parti Meclis Grubu ve bu Grubun içerisinden çıkan hükûmetler Türkiye Cumhuriyeti’ne 3 Kasım 2002’den bu yana
yürütmede de Mecliste de yasamada da hizmeti devam ettirmektedir. Bizim
yaptıklarımız ortada, bizim icraatımız da ortada. Yani, bizim,
yapmadıklarımızla, icra etmediklerimizle itham edilmemiz büyük bir
haksızlıktır. Sayın Başbakan
Yardımcımız, geçen, Anayasa görüşmeleri sırasında bir olay anlatmıştı. Orada, Voltaire’in bir makalesiyle ilgili, ne anladıklarına dair
herkes birtakım kanaatler ileri sürünce şaşırmış “Ya, ben neler kastetmişim de
benim haberim yokmuş.” gibi. Âdeta burada insanların söylediklerine itibar
etmeyerek, yaptıklarına itibar etmeyerek, birtakım ön yargılarla, birtakım
karalamalarla kendi ön kabullerimizi ve karalamalarımızı hakikat olarak bu yüce
Meclise, bu yüce kürsüye, milletin kürsüsüne getirmek doğru değildir. Biz her şeyin
belli bir seviyesi olduğunu biliyoruz. “Çukurun da bir seviyesi var ama AK
Parti siyaseti bu seviyeye indirmemeye kararlıdır.” diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bozdağ. Danışma Kurulunun
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Danışma Kurulu
önerisi kabul edilmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bana iftira atıyor. Lütfen, ben sataşmadan söz
istiyorum. BAŞKAN – İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum, verecek misiniz, vermeyecek
misiniz? BAŞKAN – Önergeyi
okutuyorum: VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) Önergeler (Devam) 2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İline Bağlı Hasanşeyh Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/100) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/31) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 2/100 sıra sayılı
Tokat iline bağlı olarak Hasanşeyh adında ilçe
kurulmasına dair kanun teklifimin 45 gün içerisinde komisyonda görüşülmediği
için TBMM İç Tüzüğünün 37. maddesi gereğince doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını, Saygılarımla arz
ederim. Reşat
Doğru Tokat KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önceki konuşmacı “Bize iftira atılıyor.” dedi.
Lafının ortasında da dedi ki: “Çukurun da bir seviyesi var.” Yani, alçaklığın
da bir seviyesi var, çukurun da alçaklıktan daha aşağı bir… BAŞKAN – Sayın
Genç, bir dakika süreyle cevap veriniz lütfen. VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR 1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri… AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sayın Başkan, on dakika küfrediyor adam, bir şey demiyorsunuz! MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Her gün küfrediyor ya! Her gün hakaret ediyor ya! KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben kimseye küfretmiyorum. BAŞKAN – Lütfen
üslubunuzu düzgün tutunuz Sayın Genç. Lütfen, düzgün üslupla konuşunuz. Buyurunuz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, düzgün üslupla konuşuyorum. Bunların
anlayacağı üslup bu üslup. (AK Parti sıralarından gürültüler) Biz burada
her şeyi doğru düzgün söylüyoruz. Sayın Grup Başkan
Vekili, ortaya getirdiğin kanunlar ortada, yürürlüğe giren kanunlar ortada.
Bunları, çıkalım, televizyon kanallarında, yiğitliğiniz varsa tartışalım. (AK
Parti sıralarından gürültüler) O zaman, ki varsa
yiğitliğiniz… Çünkü, ben burada bir dakikada bunları
şey etmiyorum. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sen kim oluyorsun? Sen kimsin, sen? METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Seni kim muhatap alır? KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben, sizin bana söylediğiniz o lafları aynen size iade ediyorum,
çünkü bu lafları zamanında birilerine ben demiştim: “Çukurun da bir seviyesi
var.” Ben onu da şey etmek istemiyorum, o seviyeye inmek de istemiyorum. Bakın, burada…
(AK Parti sıralarından gürültüler) Efendim, Başkanınızın söylediği lafları
gazeteler yazıyor. “Ben beyaz çarşaf giydim, geldim.” diyor. ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Halüsinasyon görüyorsun! KAMER GENÇ
(Devamla) – Beyaz çarşaf niye giydi, geldi? (AK Parti sıralarından gürültüler) METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Yalan söylüyorsun! KAMER GENÇ
(Devamla) – Ee, gidin araştırın. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Yalan söylüyorsun! KAMER GENÇ
(Devamla) – Ya, gazeteler yazdı. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Yalan söylüyorsun! Yalan söylüyorsun! KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, çıksın adam, tekzip etsin, tekzip etsin. Yani, beyaz
çarşafı niye giydi, geldi? Onu bir söyleyin bakalım. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sen anlamazsın! KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu sözleri de aynen size iade ediyorum. Zaten, size de…
Yiğitliğiniz varsa, bir televizyon kanalına çıkalım, karşılıklı bir tartışalım.
Bakın, bir af
kanununu getirdiniz… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Devamla) – Ama, şimdi, Sayın Başkan… (AK Parti
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Amacınız
hasıl oldu efendim, teşekkür ediyoruz. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Hadi! Hadi! Otur yerine, hadi! BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen… MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Hadi! Hadi! Hadi, yerine! KAMER GENÇ
(Devamla) – “Hadi, hadi” ne demek! Terbiyesizlik yapma! METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Otur yerine! Otur yerine! KAMER GENÇ (Devamla)
– Evvela, kendiniz, iktidarın sonunu… Anlayın bakalım… BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen yerinize geçiniz. VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) Önergeler (devam) 2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İline Bağlı Hasanşeyh Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/100) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/31) (Devam) BAŞKAN –İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş, demin okuttuğumuz teklif üzerine,
teklif sahibi Tokat Milletvekili Reşat Doğru konuşmak istiyordur. Sayın Doğru,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/100) esas no. lu Tokat İlinde Hasanşeyh Adında
Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi’min ilgili
komisyonlarda görüşülmemesi üzerine İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre söz almış
bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce, silahlı kuvvetlerimiz tarafından terörle mücadele amacıyla
yürütülmekte olan kara harekâtında kahraman askerlerimize başarılar,
kolaylıklar diliyorum. Şehit olan asker ve korucularımıza yüce Allah’tan
rahmet, Türk milletine, ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Ayrıca, 25/2/1992 tarihinde Ermeniler tarafından katliama uğratılan
Azerbaycan Hocalı kentindeki Azerbaycan Türk’ü kardeşlerimizin acısını
paylaşıyorum ve o katliamı da telin ediyorum. Değerli
milletvekilleri, kamu hizmetlerinin ülke düzeyinde verimli ve etkili bir
şekilde görülebilmesi amacıyla mülki taksimatın zaman içerisinde şartlara uygun
hâle getirilmesi zorunluluk arz etmektedir. Hızlı bir iktisadi, sosyal ve
kültürel gelişmelerin yaşandığı ülkemizde vatandaşlarımıza sunulacak olan kamu
hizmetlerinin vatandaşımıza en yakın noktada sunulabilmesi için, iktisadi ve
sosyal yönden gelişme göstermiş olan kasabaların ilçe olmasında yarar
görülmektedir. Nitekim, Hükûmet
de son günlerde bu şekilde çalışmalar yapmaktadır. Değerli
milletvekilleri, Tokat ilimiz, Orta Karadeniz Bölgesi’nde, İç Anadolu’nun son
kısımlarında bulunan ilimizdir. İlimizde son yıllarda büyük oranda göç başlamış
ve devamlı göç nedeniyle de birçok beldesi boş kalmıştır. Hatta,
son çıkan Belediye Kanunu gereği, 2007 yılı sayım sonuçlarına göre Tokat
ilimizde kırk beş, kanuna gerekçe olan Hasanşeyh
beldemizin bağlı olduğu Reşadiye ilçemizde ise dokuz belediye kapatılacaktır.
İlimiz, kalkınmada öncelikli illere yapılan teşviklerden yeterince
faydalanmamış olması dolayısıyla da çok büyük oranda kan kaybetmiştir. Nüfusu
yaklaşık olarak 200 bin civarında düşmüştür. Tokat ilimizin Reşadiye ilçesinin Hasanşeyh beldesi de bu bölgelerden bir tanesidir. Bu
bölge, Reşadiye’nin en büyük beldelerinden de birisidir. Hasanşeyh’imiz çok eski
tarihlerde, Selçuklular zamanında kurulan beldelerden birisidir. Son zamanlarda
da büyük atılımlar içindedir. Tarihî güzelliklerinin yanında, kendi fiziki ve
tabiat güzellikleri de ayrıca önem arz etmektedir. Bu bölgemizden de çok
değerli insanlar yetişmiştir. Bu bölgemiz Reşadiye ilçemize yaklaşık olarak Değerli
milletvekilleri, özellikle bu bölgemizde kışın da birçok problemler
yaşanmaktadır. Yüksek bir bölge olması münasebetiyle, kış bu bölgelerde çok
ağır geçmekte ve özellikle de merkezlere çok uzak olması ve ormanlık bir
arazide bulunması dolayısıyla kışın ulaşım tamamen zorlaşmakta, hatta bazı
zamanlarda hastanelere bile ulaşmakta çok büyük zorluklarla karşılaşılmaktadır.
Hatta bazı zamanlarda, bu bölgedeki insanlarımızın ciddi sağlık problemlerinin
ölümle bile neticelendiği de görülmüştür. Bu sebeplerle, bu
bölge insanlarının artık fiziki noktalarda belirli bir mesafeye gelinmiş
olunması münasebetiyle, yüce Meclisimizden istekleri, bu bölgenin ilçe
yapılması noktasındadır. Ben, yüce Meclisimizin bu konuya duyarlı olacağı
kanaatindeyim çünkü ilçemizde kapanacak olan beldelerin çoğu Hasanşeyh beldemize komşu beldelerdir. Gerçi, inşallah… O
beldelerin biz kapanmasını istemiyoruz çünkü verilmiş olan hakkın geri
alınmaması gerekir diye düşünüyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Doğru. REŞAT DOĞRU
(Devamla) – Teşekkür ederim. Bu beldelerimizin
kapanmasından sonra ihtiyaçların giderilmesi açısından da -Hasanşeyh
şayet kapatılırsa- Hasanşeyh beldesinin ilçe
yapılmasının önemi bir kat daha armış olacaktır. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bu noktadaki desteğinin olumlu yönde olacağına inanıyor, yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Doğru. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Gündemin “Seçim”
kısmına geçiyoruz. IX.- SEÇİMLER A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim 1.- Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim BAŞKAN – Dilekçe
Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 3 üyelik için
Edirne Milletvekili Rasim Çakır, Hatay Milletvekili Fuat Çay ve İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil
aday gösterilmiştir. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.12 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.27 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmına geçiyoruz. Alınan karar gereğince, gündemin 96’ncı sırasında yer alan
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler
Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla; 104’üncü sırasında yer alan Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki iş kazalarının
araştırılarak iş güvenliğinin sağlanması ve çalışma koşullarının
iyileştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 107’nci
sırasında yer alan İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26
milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi olmak üzere denizcilik sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla ve bugün okunarak bilgiye sunulan İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi
güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak iyileştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104
ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz. X.- MECLİS ARAŞTIRMASI A) Ön Görüşmeler 1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19
milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) 2.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş
ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki iş kazalarının araştırılarak iş
güvenliğinin sağlanması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/129) 3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26
milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132) 4.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel
ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134) BAŞKAN – Hükûmet? Burada. Meclis
araştırması önergeleri Genel Kurulun 8/2/2008 tarihli
61’inci, 20/2/2008 tarihli 67’nci, 21/2/2008 tarihli 68’inci ve bugünkü
birleşimlerinde okunduğundan tekrar okutmuyorum. İç Tüzük’ümüze
göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci
imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz
verilecektir. Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri
için onar dakikadır. Şimdi, ilk söz, Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım’a aittir. Süreniz yirmi
dakikadır Sayın Yıldırım. Buyurunuz
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin
başında, güvenlik kuvvetlerimize Güneydoğu’da sınır ötesi operasyonda başarılar
diliyorum. Hayatını kaybeden, şehit olan Mehmetçiklerimize, komutanlarımıza
Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum. Allah yardımcıları olsun. Sayın Başkan, değerli üyeler; bugün, son günlerde gündeme gelen ve
tersanelerimizde yaşanan ölümlü iş kazalarının araştırılması için Mecliste
grubu bulunan AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Demokratik Toplum Partisi tarafından verilen önergelerin değerlendirilmesine
yardımcı olabilmek ve uluslararası rekabet ortamında ekonomik girdiler
açısından en gözde, parlayan sektörlerinden biri olan denizcilik ve gemi inşa
sanayimizin mevcut durumu ve bu alanda ülkemizde yaşanan gelişmeler ile
sektörün sorunları konusunda sizleri bilgilendirmek istiyorum. Türk deniz
ticaret filomuz, 2007 yılı itibarıyla baktığımızda, gemi sayısı bazında yüzde
31 artışla 1.551 adede yükselmiştir. Sahiplik bakımından, yani Türk
armatörlerinin gemi sahipliği bakımından ise filomuz 15 milyon DWT’a çıkmış, bu da aşağı yukarı yüzde 90’ın üzerinde bir
artışı ifade etmektedir. Son yıllarda,
gerek dünyada gerekse ülkemizde yaşanan denizcilikteki gelişmeler, ülkemiz
bakımından daha çarpıcı, daha dikkate değer bir şekilde seyretmektedir. Deniz
ticaret filomuz bir yandan bu gelişmeyi gösterirken bir yandan da filomuzun
teknik performansı da artmıştır. Bunu da uluslararası liman kontrollerinde
tutulan gemi sayılarından görebiliyoruz. 2001 yılında 800’ün üzerinde dış
limanlarda kontrol edilen gemilerimizin 211’i tutulurken, bu sayı 2007 sonu itibarıyla
42’ye inmiştir. Türk Bayraklı gemiler kara listeden çıkmış, gri listeye
girmiştir. Bilhassa son
yıllarda denizcilik kökenli uzman personelin gerek merkezde gerekse limanlarda
istihdam edilmesi sonucu limanlarımızdaki yabancı gemilerin kontrol oranları da
yüzde 2’lerden yüzde 25’lere çıkmış. Bu da, gemilerin az tutulması ve bayrak
itibarının artmasında en önemli nedenlerden biri olmuştur. Tabii, bu
gelişmelerle birlikte limanlarımızdaki yük elleçlemelerinde
de kayda değer artışlar olmuştur. 2002’den 2007’ye limanlarımızda artış yüzde
81’i bulmuştur, ton olarak 257 milyon tona yükselmiştir. Konteyner miktarındaki
artış ise yine bu dönemde daha dikkate değer olmuş, yüzde 133 artarak 4 milyon
600 bin konteynere yükselmiştir. Deniz turizminde
de çok kayda değer çarpıcı gelişmeyi görüyoruz. Kruvaziyer
gemi sayısı yüzde 70, yolcu sayısı yüzde 311 artmıştır. Diğer önemli ve
stratejik bir karar da, 2003 yılında ÖTV’siz yakıt
uygulamasının başlatılmasıyla birlikte Türk sahillerinde kabotaj hattında deniz
taşımacılığının geliştirilmesi sağlanmıştır. Bununla birlikte, yapılan ÖTV’siz yakıt desteğiyle denizden yolcu ve yük
taşımacılığı, fiyat artırmadan, ciddi oranda artmıştır. Ambarlı-Bandırma
arasındaki artış yüzde 770’i bulmuştur. İDO’nun
Marmara’daki taşımaları yüzde 140 oranında artmış ve taşıma miktarı 1 milyon
310 bini geçmiştir. Tekirdağ Bandırma oranı da yüzde 66 ve diğer yerlerde de,
Türkiye genelinde de 2002’de denizden 98 milyon yolcu taşınmışken, 2007 yılı
itibarıyla bu sayı 155 milyona ulaşmıştır. Bu arada, tabii
artan ticaretimize paralel olarak yeni limanlar devreye sokulmuş, bunların
birçoğu da yap-işlet-devret kapsamında kamu kaynağı kullanılmadan sağlanmıştır.
Çanakkale Kepez Limanı, Güllük Limanı, Bodrum Yolcu Limanı, İçtaş
Limanı, Evyap Limanı, UN Ro-Ro Limanı gibi limanlar ya yap-işlet-devret ya da özel
sektöre izin verilmesi suretiyle tamamlanmıştır. Tabii, bunun yanı
sıra gemi seyir sistemlerimizden Marmara’nın, Boğazların gemi trafik
düzenlerinin otomatik takibi konusunda da sistemler devreye sokulmuş ve
Boğazlarda yük hareketi artmasına rağmen kazalarda önemli ölçüde azalma meydana
gelmiştir. Diğer yandan
yerli teknolojiye ciddi anlamda yatırım yapmak suretiyle tüm sahillerimizin,
otomatik tanımlama sistemiyle gemilerimizin tanımlanması, takip edilmesi ve bu
şekilde denizlerdeki kazalarda sadece 2007’de 123 Türk vatandaşı, 122 yabancı
olmak üzere 245 kazazede sağ salim kurtulmuştur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii denizciliğimizin diğer lokomotif sektörlerinden
bir tanesi de gemi yapım sanayidir. Gemi yapım sanayi de bu dönemde çok önemli
bir büyüme göstermiştir. Burada önergelerin gerekçelerinde de ifade edildiği
gibi dünyada gemi inşa sektöründe büyüme miktarı yüzde 89 seyrederken, bu oran
Türkiye’de yüzde 360’ı bulmuştur. Tam 4 kat büyüme Türkiye’de sağlanmıştır. Tabii, bu
büyümeyle birlikte özellikle Tuzla Aydınlı Koyu’nda 1 milyon 200 bin dönümlük
bir arazide sıkışmış tersaneciliğimizin, 8.400 kilometrelik sahil şeridimize
yayılması için bir proje başlattık ve 2002’de 37 tersanemiz var iken, 2007’de
77’ye ulaşmış bulunuyoruz. Hâlen devam eden tersanelerimizin bitmesiyle
birlikte bu sayı 138’i bulacaktır. Gemi inşa kapasitemiz 550 bin ton/yıl ilken,
şu anda ulaştığımız miktar 1 milyon 984 bin ton, yani 2 milyon DWT’dur, 4 kat bir kurulu kapasite artışı sağlanmıştır. 1998-2002
yıllarında sadece 142 adet gemi teslim edilmişken, bu dönemde 368 gemi
yapılarak teslim edilmiştir. İşin güzel bir tarafı da yapılan gemilerin yüzde
80’i ihraç edilmektedir. Gemi inşaat sanayisinde tabii bu gelişmeye paralel
olarak istihdam artışı da doğal olarak gerçekleşmiş, 2002’de 13.500 doğrudan
çalışan var iken, 2007 itibarıyla gemi inşaat sektöründe 33.480 çalışan
sayısına ulaşılmıştır. Şimdi,
tersanelerimiz bu gelişmeleri gösterirken, maalesef son günlerde de basında da
çok genişçe yer aldığı gibi iş kazaları sonucu hayatını kaybeden
çalışanlarımızın olduğu da bir vakıadır. Değerli
arkadaşlar, en önemli hak insanlarımızın yaşam hakkıdır. O bakımdan,
tersanelerimizde iş kazası sonucu ölmenin kader olmadığını özellikle ifade
etmek istiyorum. Peki,
tersanecilik nedir? Tersanecilik, beşinci risk grubunda ağır sanayi sektörüdür.
Yani, riskleri yüksek, getirisi düşük bir sektördür ve iş kazaları dünyanın
gemi inşa eden bütün ülkelerinde mevcuttur. Ama, bütün
ülkelerin de hedefi, bu kazaları ölümsüz, yani sıfır ölümlü iş kazasını
sağlayacak ortamı oluşturma üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmaktadır. Şimdi,
2002-2008 yılları arasında, sendikanın verilerine göre 58, İSBİR verilerine
göre 51 çalışan hayatını iş kazasında kaybetmiştir. İnsan hayatının
bedeli olmadığı için bu alandaki sorunların farkında olunarak kazaları önlemeye
yönelik her türlü tedbir tartışılmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde de
tüm parti gruplarımız bu konuyu önemle ele almış ve bu konu araştırılarak bütün
yönleriyle alınacak önlemler, zaaflar neyse ortaya çıkarılacak ve buradan
çıkarılacak sonuçlara göre, gerekirse yasal altyapıdaki eksiklikler giderilecek
gerekse uygulamada yaşanan aksaklıklar daha sıkı kontrol edilmek suretiyle
sorun çözülme cihetine gidilecektir. Genel olarak
kazaların nedenlerine baktığımızda, iskeleden düşme -ağırlıklı olarak- elektrik
çarpması, bloklar arasında sıkışma gibi, basitçe önlem alınabilecek konulardan
olduğunu görüyoruz. Çok karmaşık bir kaza yapısı yok, patlama, vesaire gibi
konular çok daha az olmaktadır. Bunların nedenleri ne olabilir? Bir kere, son
yıllarda, gemi inşaatında artan yoğun taleplerden dolayı sektörün yetişmiş iş
gücü bakımından hazır hâlde olmamasıdır. Dünyada ve
Türkiye’de bir gerçeği görmemiz lazım: Bütün sektörlerde olduğu gibi, gemi
inşaat sektöründe de asıl işveren, alt işveren olmak üzere bir çalışma sistemi
vardır. Esasen iş hayatını, üretimi oluşturan üç unsur; iş
yeri, işveren ve çalışan. Bunlardan bir tanesinden biri olmadığı zaman,
ne üretim olur ne istihdam ne de katma değer olur. O hâlde, bu üçlüyü
birbirinden ayrı telakki etmek asla ve asla mümkün değildir. O hâlde yapılması
gereken nedir? Yapılması gereken, eğitimle ilgili sorunlar varsa bunun üzerine
gidilmesi gerekir. Yasal tedbirler olduğu hâlde, uygulamayla ilgili sorunlar
varsa bunların üzerine gidilip ve mutlaka ve mutlaka bu tedbirlerin alınması
gerekir. Ben sektörün
içinden gelen biriyim, yirmi yıl gemi inşaat sektöründe bilfiil çalıştım.
Tersanede çalışan insanlara burunları çelik ayakkabı verilir. Sebebi, herhangi
bir metal parçası düştüğünde veya bir yere takıldığında ayağının zedelenmemesi
için, ama uygulamaya baktığımızda, çelik burunlu ayakkabıyı giyen çalışan
sayısı, kamu tersanesi olmasına rağmen yüzde 10’u geçmez. Baret takmak
mecburidir, gerek atölyelerde gerek kızak üstünde gerek açık alanlarda, kreynlerin altında, maalesef insanımız baret de takmıyor.
Emniyet kemeri… Ambarın mezarnasında iskele
kuruyorsunuz, boya yapacaksınız, raspa yapacaksınız, dalgın olursunuz,
adımınızı geriye atabilirsiniz veya iskele tumba olur, o zaman emniyet
kemerinde asılı kalırsınız. Gemide yaşadığım bir olayı size anlatayım, daha
doğrusu arkadaşım bana nakletti: Bir gemi, geminin personeli Filipinli ve Türk.
Yabancı bayraklı bir gemi. Bizim arkadaşımız da gemide
ikinci başmühendis, başmühendisten sonra ikinci mühendis. Ambar mezarna raspası yapılıyor. Kurulan tezgâh, ambar mezarnasına kurulan iskele bir şekilde kopuyor ve
çalışanlardan 3 tanesi kemer üzerinde asılı, 2 tanesi ambarın dibine düşüyor,
düşenler Türk çalışanlar, öbürleri Filipinliler. Demek ki eğitim çok önemli.
İnsan hayatından daha değerli bir varlık yok, mutlaka ve mutlaka tedbirlerin
alınması lazım. Taşeron asıl
işveren ilişkilerine de göz atmak lazım. Mevcut yapıya göre istediğiniz
sözleşmeyi yapın, edin, asıl işveren her türlü sonuçtan sorumludur. Bu da
taşeronları veya alt işverenleri tedbir almakta biraz rehavete sürüklüyor.
Belki araştırmalar sonucu bu gerçek de ortaya çıkacak, alt işverenin görev alanı,
sorumlulukları yeni baştan tanımlanacak ve böylece alt işveren, taşeron ve asıl
işveren ilişkileri de yasal bir dayanağa kavuşturulmuş olacak. Bu da iş
emniyetinin artırılması yönünde önemli bir tedbir olacaktır. Eğitim konusu
önemli, onu söyledim. Bunun için yaptığımız önemli çalışmalar var. Birçok
lisemizde gemi inşaatıyla ilgili branşlar açtık birçok
ilde. Bunların listesi var, zamanınızı almak istemiyorum. Yüksekokullar açıldı.
Türk Loydu ile Gemi İnşa Sanayicileri Birliğinin
müşterek kaynakçı, montajcı, elektrikçi kursları var, işe başlamadan bu kurslar
veriliyor. Ayrıca, Tuzla Tersaneler Bölgesinde de bir ihtisas hastanesi yine 65
yataklı yapıldı, bugünlerde hizmete giriyor. Tabii, en son da, yine yüce
Meclisimizin verdiği kararla, bir denizcilik ihtisas üniversitesi, Piri Reis
Üniversitesi kurulumu da gerçekleşmiş oldu. Sayın Başkan,
değerli üyeler; tabii ki, tersanelerimizde kazalar oluyor diye tersanelerimizi
kapatamayız. Unutmayalım ki, Türkiye, son beş yılda gemi inşaatında 23’üncü
sıradan 5’inci sıraya yükselmiştir. Geleneksel gemi inşacı ülkeler Japonya,
Kore, Çin, Tayvan’dan sonra, Türkiye 5’inci sıraya yerleşmiştir. Hedefimiz,
2013 yılında dünya 3’üncüsü olmaktır. Bu yolda kararlılıkla giderken, tersanede
çalışanlarımızın emniyetine yönelik tedbirleri artırmakta gereken neyse bunları
da yapacağız. Amacımız, ölümlü kazaları sıfıra indirmektir. Bu, bir ideal
hedeftir. Bunu başarabilen ülke yoktur, ama hedef sıfır ölümlü kazadır. Her
ülke stratejisini, çalışmalarını buna göre kurgulamaktadır. Biz de bunu böyle
benimsiyoruz ve bugün, burada verilecek kararla kurulacak Meclis araştırması
komisyonumuz gerekli çalışmalarını yapacak, mevcut durumu tespit edecek,
alınması gereken önlemler, gerek yasal yönden alınması gereken önlemler gerek
uygulama yönünden eksiklikler gerekse teknik ve eğitime yönelik önlemler
konusunda tespitler yapacak. Bu tespitlerde tabii ki biz Hükûmet
olarak gereğini yapacağız, bunları değerlendireceğiz, hepimizin ortak
beklentisi ve amacı olan kazasız belasız, üretimi gittikçe artan, ülkeye katma
değer ve refah sağlayan bir sektörü, hem ülkenin hem dünyanın parlayan bir
yıldızı hâline getirmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ben bu duygularla
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yıldırım. Gruplar adına ilk
söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a
aittir. Buyurunuz Sayın
Soysal. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan ölümlü iş kazalarının
incelenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması üzerinde CHP Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Öncelikle Irak’ın
kuzeyinde hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm
ulusumuza başsağlığı ve sabır diliyorum. Akan gözyaşlarının artık durmasını
temenni ediyorum. Tuzla Tersaneler Bölgesinde yaşamını kaybeden işçi
kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. Değerli
arkadaşlarım, Tuzla tersanelerinde yedi ayda 18 kişi hayatını kaybetti. 19’uncu yüzyıl koşullarının hüküm sürdüğü bir yerden bahsediyoruz
bugün; devletin olmadığı, taşeronlaşmanın alıp başını yürüdüğü Tuzla’dan
bahsediyoruz; yani vahşi kapitalizmin ağlarının arasına sıkışan işçilerden
bahsediyoruz; onların hayatlarının sönmesinden, ilkel koşullardan, en temel
insan hakkından, yaşam hakkından bahsediyoruz; çünkü 21’inci yüzyılda bir
insanlık dramına sahne olan Tuzla’da, temel hak ve hürriyetler ihlal ediliyor. Az
önce, Sayın Bakanın, başka ülkelerde de bu kazaların olduğu sözü, 19’uncu ve
20’nci yüzyılın başlarında geçerlidir, bugün doğru bir söz değildir. Sayın
milletvekilleri, Tuzla’daki iş cinayetlerinin temel nedenlerini, yasa dışılık,
kayıt dışılık ve kural dışılık olarak özetleyebiliriz. Yasa dışılık var çünkü
4857 sayılı İş Kanunu uygulanmıyor. Yasa dışılık var çünkü Ağır ve Tehlikeli İş
Kolları Yönetmeliği uygulanmıyor. Kayıt dışılık var çünkü tersanelerde yaşanan
iş cinayetleri ya hiç haber olmuyor ya da çok sonra farklı nedenlerle açığa
çıkıyor. İşte, Sadi Üstünbaş, 5 Mart 2007’de ölümü,
ancak bir sene sonra ortaya çıktı, o 18 kişi veya saydığımız 82 kişi arasında
da yok. Bu tür ölümlerin var olduğunu da bilmenizi istiyorum. Yine, Murat Çağın
ve Hakan Özden’in 6 Mayıs 2005’teki ölümü de iki sene sonra ortaya çıkıyor.
Kural dışılık var, çünkü ne ücretlerde ne çalışma koşullarında ne sigorta
primlerinde herhangi bir kural var. Sevgili arkadaşlar,
Tuzla’da yaşananlar karşısında üç maymunu oynayan iktidar, artık, gerçekleri
görmek zorundadır. Burada, savsaklamacı, üstünkörü bir anlayış içerisinde çözüm
olmaz. 21’inci yüzyılda, gelişen, değişen dünyada, çalışma koşullarıyla
ülkemizi 19’uncu yüzyıl karanlığına ve ilkelliğine gömmeye hakkınız yok. Bir
kez daha vurguluyorum: Tuzla’da, yedi ayda 18 kişi -bildiğimiz 18 kişi-
hayatını kaybetti. Üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliğinin herhangi bir
ülkesinde, bir tersanede bir işçi bile ölseydi, çalışma bakanı boynu bükük
gezerdi. Bu kadar ölüm elbette düşünülemezdi bu Avrupa Birliği ülkelerinde.
Eğer 18 kişi yaşamını yitirseydi Batı ülkelerinde, tabii ki bir siyasi fatura
olurdu. Bu ihmali yapan, önlem almayı beceremeyen, yedi ay boyunca hataları tekrarlayan
bir bakan asla ve asla koltuğunda oturmaz, oturamazdı, oturtturmazlardı. (CHP
sıralarından alkışlar) SIRRI SAKIK (Muş)
– Oturtmayın siz de. ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Bunlar için yüreğimiz yanıyor, çünkü insanlar ölüyor, çünkü
insanların yaşam hakkı, insan hakkı ihlal ediliyor. İlkel koşulların
uygulandığı, vahşi kapitalizmin egemen olduğu bir anlayış içerisinde bunları
görmek yürekleri sızlatıyor, gerçekten azap veriyor. Çünkü Sayın Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı ölümlerin ihmalden kaynaklandığını anlayıp, çözüm
üretilmesi gerektiği sonucuna varıncaya kadar 5 işçi daha hayatını yitirdi. Değerli
arkadaşlar, Tuzla’da taşeronluk almış başını gidiyor. 4857 sayılı İş Kanunu’nun
2’nci maddesiyle düzenleme yapılmış, ama Sayın Bakan hâlâ istihdam paketinden
bahsediyor. “2’nci madde tekrar değerlendirilecektir.” diyor. Neyin
değerlendirmesini yapacaksınız, merak ediyorum. Yasa “alt işveren”in tanımını
gayet açık yapmış. Siz yasalara uymak istemiyorsunuz, kendi yarattığınız bozuk
düzene yasaları uydurmaya çalışıyorsunuz. Geçen hafta
-kendisi yok bugün- Meclis Genel Kurulunda rakamlarla açıklama yapan Faruk
Çelik, risk unsurunun Tuzla’da yüksek olduğundan bahsetti. Doğru, Tuzla’da risk
unsuru yüksektir. Ağır bir iş kolu olan tersanecilikte risk analizinin yapılması
için işçilerin ölmesi mi gerekiyor? Hangi ülkede iş ve iş yerine ait risk
analizleri ölümlerden sonra yapılıyor? O iş yerlerini ölüm tarlasına
çevireceksiniz, sonra da risk unsurundan bahsedeceksiniz! Oyun oynamayı bırakın
değerli arkadaşlarım. Bakana da sesleniyorum: Oyun oynamayı bıraksın. Kendinize
gelin! (CHP sıralarından alkışlar) Elbette ki,
ulusal sanayimiz açısından tersanenin önemi çok büyüktür. Az önce Ulaştırma
Bakanı bunlardan bahsetti alabildiğine. Ne yazık ki, ölümlerden yeterince bahsetmedi.
Ama, elbette ki, biz tersaneciliğin büyümesinden
yanayız. Uluslararası arenada beşinci sıralar, elbette ikinci, üçüncü sıralar
olmalıdır. Elbette ki 30 bine yakın istihdamı sağlayan tersanelerimizin
gelişmesinden yanayız ve sonuna kadar da buranın kapatılmasını elbette
istemiyoruz. Ancak, buralarda duyarsız, duygusuz bir anlayış içerisinde
olamayız. Tuzla’da bir
yandan ulusal sermaye oluşurken, diğer yandan da insan hakları ihlal ediliyor.
Bizim sorguladığımız, çözümlenmesini istediğimiz de budur. Orada ilkel
koşullarda uzun saatler çalıştırılan işçilerin, emekçilerin hakları olmadığını
söylemeye çalışıyoruz. İş güvenliği tedbirleri yok, barınma ve beslenme
olanakları yok. Ağır ve tehlikeli iş kollarında uygulanan yönetmelik burada
uygulanmıyor. Bu yönetmeliğin uygulanması için de bir çabanız maalesef yok; bir
demeciniz, bir araştırmanız, bir incelemeniz yok. 4857 sayılı İş Kanunu
maalesef uygulanmıyor. Yine,
Anayasa’mızın 51’inci maddesi, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesi
uyarınca sendika kurma, üye olma hakkı, yaratılan fiilî durumlarla ortadan
kaldırılıyor. Maalesef, Tuzla’daki sendikalı işçi sayısı, oradaki belki de
bütün tersaneleri de kapsayan bir şekilde yüzde 10’u örgütlenebilmiş durumda.
Yine, işçilere eğitim verilmiyor. Ama Tuzla’da bütün bu saydıklarımız lüks
kaçıyor, çünkü maliyeti düşürüp yüksek kâr etme hırsı yaşam hakkının bile önüne
geçmiş Tuzla’da. Dünyada bir ülke
gösterin ki, yedi ayda 18 kişi yaşamını kaybetsin ve o ülke ayağa kalkmasın.
Dünyada bir ülke gösteriniz ki, yedi ayda 18 işçi yaşamını kaybetsin, o ülkede
önlemler alınmasın, en önemlisi, sorumlular cezalandırılmasın. Dünyada bir ülke
gösteriniz ki, yedi ayda 18 işçi yaşamını kaybetsin ve o işçilerden sorumlu
bakan hâlâ görevinde dursun. SIRRI SAKIK (Muş)
– Bunlar ana muhalefet partisinin görevleridir. ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Biz görevlerimizi yapıyoruz. Hatırlattığın için teşekkür ederim,
görevimizi gayet iyi yapıyoruz. Biz oralarda zamanımızı çok harcadık. Sayın
Bakan Tuzla’da teftişte bulunuyor “Eksikler ispat edildi.” diyor. Peki ne değişti o teftişten bu yana? Hemen söyleyelim,
hiçbir şey. Sayın Faruk Çelik: “Sorun işverende ise acıyan namerttir.” diyor.
“Sorun hükûmette ise bu konuda eleştiri almayan
namerttir.” diyor. Yedi ayda 18 yaşam solmuş, hâlâ kimin sorumlu olduğunu
bilmiyor musunuz? Diyorum ki Sayın
Bakan, siz kime meydan okuyorsunuz? Bu sorunların yanıtını veren herkes kimin
mert kimin namert olduğunu bilir. Bu ilkel koşullarda çalışma ortamında Ağır ve
Tehlikeli İşler Yönetmeliği’ni uygulamayanlar namerttir, namerttir, namerttir!
(CHP sıralarından alkışlar) Çünkü buraların ölüm tarlasına dönüşmesine kim göz
yummuşsa o namerttir! Sorunu görmezlikten gelerek, göstermelik teftişler
yaparak çözülmüyor bu işler. Değerli
arkadaşlar, maalesef Tuzla’da devletin olmadığı anlaşıldı. 7 Eylülde Sayın
Faruk Çelik’in “Önlemlerini beğendim.” açıklamasının ardından 5 işçi daha
yaşamını yitirdi. Gencecik insanlar yaşamlarının baharında ölümün soğuk yüzüyle
karşı karşıya kalıyorlar. Tersanelerde on dokuz yaşından küçük insanların
işbaşı yapması yasak ama Tuzla’da on yedi yaşında 4 işçi, on sekiz yaşında 1
işçi hayatını kaybetmiştir. Tuzla’da 19’uncu
yüzyıldan kalma bir zihniyetin uygulandığı maalesef ortadadır. Tabii Tuzla’da
yaşanan ölümlü iş kazaları işin bir boyutu, diğer tersanelerde neler var
bilmiyoruz, demir-çelik sektöründe neler var bilmiyoruz. Buralarda da ölümlerin
olduğu muhakkak ama yine Tuzla’da, bilindiği gibi, tersanelerde kanserojen
madde içeren kimyasal maddeler mevcut. İşçiler hiçbir koruma tedbiri
alınmaksızın, çıplak elle bu maddelerle temas içinde olabiliyorlar. Ağır
akciğer hastalıklarının, Tuzla’da ölümden kurtulan işçileri beklemekte olduğunu
maalesef görüyoruz. Olumsuz çalışma koşulları işçileri ağır sağlık sorunlarıyla
karşı karşıya bırakacaktır. İşçinin tek güvencesi olan sigortası da düzenli
yatırılmayınca çaresizliğin boyutu ikiye katlanmaktadır. İnsanlık dışı tüm
uygulamaları, yaşananları “mukadderat” sözcüğüyle açıklamak herhâlde bir
aymazlık olsa gerek. Tuzla
tersanelerinde artık ölüme “dur” demenin zamanı çoktan gelmiştir ve biz,
bununla ilgili 789 imzayı 29 Ocakta İnsan Hakları Komisyonuna taşıdık. Yine 1
Şubatta Meclis araştırma önergemizi verdik. 12 Eylülden beri Tuzla’nın
feryadını Meclise taşımaya çalışıyoruz. 21’inci yüzyılda elektrik çarpması gibi
basit bir nedenle yaşamdan kopmanın ilkel koşullardan kaynaklandığını artık
kabul etmemiz gerekiyor. 18 işçiden 7’si elektrik çarpması, 6’sı düşme,
patlamadan 1 kişi, işçi zehirlenmeden 1 kişi, kalp durmasından 1 kişi ölmüş, 1
kişinin üzerine de 18 ton blok düşmüş. Maalesef bu arkadaşlarımız yaşamlarını
kaybettiler. Tabii bu rakamların dışında diğer ölümlerin de, bilgi sahibi
olmadığımız ölümlerin de olduğunu bilmekteyiz. Örneğin, 5/3/2007’de
Sadi Üstünbaş adlı işçi tersane deposunda ölü olarak
bulunuyor. Tuzla’da ölümler için telaffuz edilen rakamlarda bu işçi
kardeşimizin adı yok, adı olmayan nice işçi kardeşlerimiz gibi. Tuzla tersanesi
de küçük bir işletme gibi algılanamaz. Oralarda tonlarca ağırlıkta, milyonlarca
dolar eden dev gemiler üretilmektedir, dünya standartlarında üretim
yapılmaktadır, yapılmalıdır da, devam da etmeli, katkı da sunmalıyız ama
üretimi yapan işçiyi aynı özenle korumak, herhâlde en temel görevimiz olmalıdır
diye düşünüyoruz. Değerli
arkadaşlarım, maalesef, Tuzla’da insan hayatına verilen değer, ölümlerden sonra
ailelere sus payı olarak verilen kan parası kadardır. Değerli
milletvekilleri, Başbakan açıklama yapıyor “elit” diyor. Burada görülüyor ki
aslında, işin doğrusu, geldiğiniz sofraları unutmuşsunuz. Kimin
elit olduğu da ortada. Bu geldiğiniz sofraları unutmuşsunuz ki örneğin
Tekel işçileri bir eylem yapıyor ve o eylemde, maalesef, -10 derecede, o eylemi
püskürtmek için kullandığınız malzemeler o insanlara zarar veriyor. 16 bin insanı
ilgilendiren Tekel fabrikalarını satışa çıkarıyorsunuz hiçbir kamu yararı
olmamasına rağmen. Bu da gösteriyor ki geldiğiniz sofraları unutmuşsunuz ve
sizlerin hangi noktada elit olduğu da anlaşılıyor. Zaman zaman
da söylüyorsunuz ya: “Çivi çakılmadı, çivi çaktık.” Aslında doğru, siz çivi
çakıyorsunuz ama insan etine çakıyorsunuz, insanın canını yakıyorsunuz. Bu da
gerek Tekelle gündemdedir gerek Güneydoğu’da… Güneydoğu’da… Sadece Tuzla
demedim, bunun yanı sıra demir - çelik sektörü ve gene, buradan uyarıyorum:
İlkel şartlarda çalışma ortamının içerisinde yer alan Güneydoğu’daki tarım
işçileri –yakında hasat mevsimi başlayacak- ilkel şartlarda çalışıyorlar.
Hiçbir sosyal güvenliği olmayan bu insanlar -hiçbir sosyal güvenliği yok-
ortalama 15 lira yevmiye ile çalışıyorlar. Her yıl onlarcası ilkel şartlarda
ulaşımı sağlandığı için ölüyor. Bugünden
uyarıyorum -yarınlarda karşılaşacağız, geçtiğimiz seneler gördük, önceki
seneler gördük- Güneydoğu’da o ilkel şartlarda çalışma ortamını ortadan
kaldırmak bizlerin görevi değil mi? Sizlerin görevi değil mi? İktidarın görevi
değil mi? Tuzla’yı önceden uyardık, bugün geldiniz dediğimiz noktaya. Şimdi
Güneydoğu’daki tarım işçileri için de uyarıyoruz. Oradaki insanların da insanca
yaşama hakkı olması gerektiğini söylüyoruz ve diyoruz ki: Orada da devlet yok.
Sosyal güvenliğin olmadığı hiçbir yerde devlet olamaz. Bunu da bilgilerinize
sunmak istiyorum. Önlemlerini -Sayın Bakanı uyarıyorum- bugünden alması
gerektiğini düşünüyorum. Çünkü karşımızda, önümüzdeki günlerde nice iş kazaları
da nice trafik kazaları da orada olacaktır. Değerli
arkadaşlarım, maalesef bu, özelleştirme adı altında Tekel satılıyor. Soruyorum:
Tekel gayrimenkulleriyle mi satılıyor? 16 bin işçi 4/C kapsamında yaşamlarını
nasıl idame ettirecekler? Birilerinin iki dudağı arasına bırakmak bir vicdan
muhasebesi yapmayı gerektirmiyor mu? Aileleriyle beraber, diğer tütün
emekçileriyle beraber, üreticileriyle beraber 100 binleri bulan bu sektörde
nasıl bir kamu yararı görüyorsunuz anlamakta zorluk çekiyorum ama gidin
Kartal’daki Tekel fabrikasına, oradaki arazinin rantını
görün ve ondan sonra görün ki o 16 bin işçiye yapmış olduğunuz zulmün
vicdanlarınızda hesabını yapın diye düşünüyorum. Değerli
arkadaşlarım, maalesef, insan hayatı Türkiye’de çalışanlar açısından son derece
ucuz. Dediğim gibi Tuzla’da altını çizmek istediğim birkaç olay var. Tuzla’da
yaşanan ölümlü iş kazalarının nedenlerini araştırarak çözümün tespit edilmesi
için kesinlikle Meclis araştırması zorunludur ve Parlamento da Tuzla’da yaşanan
gerçekleri sesiz ve uzaktan izlemekle yetinemez. Öncelikle
Tuzla’da kayıt, kural ve yasa dışılığın mutlaka ve mutlaka ortadan kaldırılması
gerekir. Bunun için öncelikle taşeronlaşmanın engellenmesi gerekir ve yine,
ağır ve tehlikeli iş kollarında uygulanan yönetmeliğin uygulanması gerekmektedir
çünkü ölüm nedenleri değerlendirildiğinde günlük yedi buçuk saat, haftalık otuz
yedi buçuk saat çalışılması gerekirken, günde on üç saati bulan çalışma
süreleri ölümlerin en büyük nedenleridir. 4857 sayılı İş
Kanunu hükümlerinin eksiksiz olarak uygulanması gerekir. İş ve işçi güvenliği
için gereken donanımların sağlanması tek koşuldur. Barınma ve beslenme
olanaklarının titizlikle sağlanması gerekmektedir. Tam teçhizatlı bir kamu
hastanesinin Tuzla’da hayata geçirilmesi gerekmektedir. Yine, iş yeri
hekimliğinin, yapmış olduğumuz tespitlerde Tuzla’da uygulanmadığı görülmüştür. Anayasa ve
uluslararası sözleşmelerle tanınan örgütlenme hakkının burada kullanılması
gerekmektedir. İşçi-işveren ve uzmanlardan oluşacak bir heyetin, burada, en
kısa zamanda el atması, görev yapması gerekmektedir. İş Yasası’nda belirtilen
sosyal hakların sağlanıp sağlanmadığı, habersiz ve ayrıntılı olarak yapılacak
teftişlerle mutlaka kontrol edilmelidir. Orada yaptığımız çalışmalarda birtakım
tersaneler ve çoğunluğu, oradaki olumsuzlukların tamamına katıldıklarını ifade
etmişlerdi hatta duyarlı birkaç tersaneci, yönetim kurulu üyesi tersanenin
kapılarını açarak “Evet, burada eksiklerimiz var. Bu eksiklerimizi tespit
etmekte hiçbir sakınca yoktur, bundan sonraki süreçte de bu eksikleri denetim
mekanizmasıyla mutlaka, beraber geçirmeliyiz.” diye de düşüncelerini
aktardılar. Onun için orada bir realite var, orada bir gerçek var. Değerli
arkadaşlarım, yine orada, iş sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin mevzuattaki
maddelerin de eksiksiz uygulanması gerekmektedir. İşverenin bu maddeleri
uygulamaması hâlinde sonuç sağlamaya yönelik mutlaka yaptırımlar
uygulanmalıdır. Başka ölümlerin yaşanmasının engellenmesi için… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - …sorumlu olanların mutlaka yargılanması gerekiyor. Sosyal hak ve
güvencelerin kullanılmasında sınırların olmadığı, işçilerin sömürülmediği,
yaşam hakkının olduğu bir ülke özlemiyle sözlerimi bağlamak istiyorum. Ama
şiiri çok sevenler, zaman zaman kahramanlık
şiirlerini okuyanlara atfedilir: Milletin
sırtından doyan doyana, Bunu gören yürek
nasıl dayana, Yiğit muhtaç
olmuş kuru soğana, Bilmem söylesem
mi, söylemesem mi?” Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Soysal. Gruplar adına
ikinci söz hakkı, Demokratik Toplum Partisi adına Diyarbakır Milletvekili Sayın
Akın Birdal’a ait. Buyurunuz Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; aslında kaç yıldır yaşanan bir trajedi. Özellikle de son
dört yıldır peş peşe, bu Tuzla tersanelerindeki trajedi yaşanıyor. Ama son dört
yıldır neden bu ölümler arttı, kazalar arttı ve neden Türkiye Büyük Millet
Meclisine bu denli gecikerek geldi? Şimdi, bazen kimi
olaylar oluyor. Örneğin, mevsiminde tarım işçilerinin kazaları oluyor;
yolculuktan, iş güvenliğinin olmamasından, iş sağlığının olmamasından çok
sayıda tarım işçisinin ölümü Türkiye'nin gündemine oturuyor ve bizler de gidip
yerinde inceleme yapıyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıyoruz ama sonra
unutuluyor. Bakıyoruz, kimi zaman Türkiye'nin karalarına gemiler oturuyor ya da
insan cesetleri vuruyor kıyılara; mültecilik konusu, bu alandaki insanlık dramı
tartışılıyor ve insanlık üzerindeki oynanan ticaret ve rant
gündeme geliyor ve bunu yine konuşuyoruz, yine unutuyoruz. Umuyor ve diliyorum
ki bu Tuzla’da yaşanan trajedi de gelir geçer olmaz. Bakın, aslında, şöyle üç beş başlık okuyayım size gazetelerden:
“Bakana öfkelenmek yeter mi?”, “LİMTER-İŞ’ten Suç
Duyurusu”, “CHP’nin Tuzla raporu: Taşeron varsa iş güvenliği yok” “Maliye ile
Savunma niye karşı karşıya?”, “Ölüm tersanelerinin patronları TBMM’de”
“Uyardığın patronlar Meclis’te” diye yine bir gazete manşeti, “Bakan yeni mi
duydu?”, “Ölüm tersanesi”, “Tuzla tersanesinden kan akıyor: Bir günde 5 ölüm”,
“İhmale hiç gelmez!” ya da “Tersanelerde ölüm var!” Daha önce karakollarda
aynaların, işkencelerin olduğunu da anımsatan bir başlık. Şimdi, size
birkaç fotoğraf vereyim izninizle: Örneğin, bir işçi anlatıyor: “Bir
arkadaşımız gemiden denize düştü. Dalgıçlar düşen arkadaşımızı ararken altı ay
önce aynı gemiden düşüp ölen bir başka işçinin cesedini çıkarıyorlar. Bu
işçinin altı ay önce düştüğünden kimsenin haberi olmuyor çünkü yüzde 90’ımızın
kaydı yok. 15 ile 20 bin işçinin 2 bini kadrolu, geri kalanlar taşerona bağlı
ve günlük olarak çalışıyorlar.” Tersanelerden
ölüm haberlerinin gelmesi sürüyor ancak tersane patronları işçinin ölümüne hiç
saygı göstermiyor. 4 Şubatta, çalıştığı iskeleden denize düşerek yaşamını
yitiren Metin Turan adlı işçinin cesedi, ertesi gün boynuna ip takılarak
denizden vinçle çıkarılıyor. Cesedi savcı gelinceye kadar indirmeyen ve tersane
köpeklerinin cesede saldırmasına göz yuman tersane patronu ise işçinin yüzmek
için denize girdiğini ve boğulduğunu söyleyecek kadar da pişkinlik gösteriyor. 13 Şubatta, Dersan Tersanesinde Güven Makine isimli taşerona bağlı
olarak çalışırken yaklaşık Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; diğer yandan, Toy’un ölümüne tepki gösteren
işçilerden, Güven Makineden -taşeron olarak çalışan- 25 işçinin işine 15
Şubatta son veriliyor. İşine son
verilenler arasında, Gisan Tersanesi Güven Makine
taşeronunda çalışan LİMTER-İŞ Genel Sekreteri Kanber Saygılı, Gisan Tersanesi Öz Denizcilik taşeronda çalışan LİMTER-İŞ
Genel Başkan Vekili Hakkı Demiral da bulunuyor. 2008 yılında, bir
ayda 4 işçi, son sekiz ayda da 16 işçi iş kazasında yaşamını yitiriyor. Cevat
Toy’un yaşamını yitirdiği Dearsan Tersanesi, pek çok
ölümlü kazanın yaşandığı tersanelerin başında geliyor. 2006 yılında Dearsan Tersanesinde meydana gelen patlamada 2 işçi yanarak
ölmüş, 6 işçi ise ağır yaralanmıştır. 41 tersanenin bulunduğu Tuzla Dearsan sahibi… Burada, aslında polemik yapmak falan derdinde değiliz, o nedenle kişi adı
vermiyorum. Burada, MHP ve AKP milletvekillerinin de tersane sahibi olduğu
herkesçe biliniyor ve en çok kazalardan, örneğin, örnek verdiğimde, yine adı
geçen, ne yazık ki değerli milletvekillerinin birinin tersanesinde yaşanıyor. Ayrıca bu, tabii…
İnsanlar, bazı yerlerde, gerçekten çok iş bitirici ve becerikli oluyor. Aynı
işle bağlantılı Torgem Tersanesinin de Savunma
Bakanlığıyla yaptığı anlaşmalar doğrultusunda orduya askerî botlar inşa etmesi
de aynı zamanda dikkat çekici. Ne yazık ki, yine, işte, önceki gün birtakım
botlardan 10 milyon dolarların kazanıldığı da sanki bir beceri, 25 derecede
ayakların donmaması doğrultusunda. Şimdi, değerli milletvekilleri, aslında burada ne yapılması
gerektiği açık. Birincisi, işçi sağlığı ve güvenliği açısından gerekli
önlemlerin alınmadığı bir olgu. İkincisi, çalışma
alanlarının darlığı. Üçüncüsü, taşeronlaştırma. Dördüncüsü, mafya kurallarına
uyarak işçi çalıştırma. Şimdi, örneğin,
Sayın Bakan, sektörel alanda hazırlık olmadığından bu
tür birtakım sonuçlar olduğunu söylüyor. Neden o zaman sektörel
hazırlığın olmadığı bir alanda biz böyle bir sektörü zorluyoruz da insanların
yaşamının son bulmasına neden oluyoruz? Bakın, sayın
milletvekilleri, bir dikkatinizi çekeyim: Neden son dört yılda böyle bir
trajedi yaşanıyor ve bu sektörel bir patlama oluyor?
Çünkü 2001 yılında Dünya Denizcilik Örgütü, on beş yaşındaki gemilerin artık
alandan çekilmesi konusunda bir karar alıyor ve on beş yılını dolduran bu
tankerler, gemiler… Bunların onarımının hem ekonomik olarak yükü çok fazla hem
de kanserojen sonuçlar doğuruyor. Onların onarımını Türkiye’ye gönderiyorlar ya
da çok ucuz iş gücünden yararlanmak için Türkiye’ye sipariş veriyorlar. Şimdi,
bunlardan, biliyorsunuz, sadece iki tanesi kamu tersanesi, dört tanesi Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ve diğerleri de özel sektörün. Şimdi, aslında,
biz, bu sorunun çözümüne, bir defa, hareket noktasına şuradan başlamalıyız:
Emek mi, kâr mı? İnsan mı, sömürü mü? İnsan hakları mı yoksa keyfîlik mi?
Adalet mi yoksa gerçekten haksızlık mı? Eğer bunların karşılığına biz burada
doğru yanıt verebilirsek, ona göre, düzenlemelerde insanı esas alan, emeği esas
alan ve adaleti esas alan düzenlemeler yapılacaktır ve burada da bugün bu
trajediler yaşanmamış olacaktır. Şimdi, örneğin,
birçok komisyon oluştu. Bizim de İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda bir alt
komisyon oluşturuldu ve komisyon bugün bir araya gelecek, ilgili kişi, kurum ve
kuruluşlarla görüşecek ve gidip yerinde inceleme yapacak. Zaten, bu hafta, çok
sayıda Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinden oluşan heyetler
gittiler. Ama örneğin, bakın şimdi, Avrupa Sosyal Şartı… Birkaç gündür,
uluslararası hukukun neresine bunu dayandırmalıyız diye araştırıyorum.
Gerçekten, Sayın Soysal’ın da dediği gibi, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi’nden başlayarak, ama iş sağlığı ve iş güvenliğini esas alan,
güvenceye alan Avrupa Sosyal Şartı’nın 3’üncü maddesi bunu karşılıyor. Fakat
bakıyoruz, Avrupa Sosyal Şartı’nın 3’üncü maddesinin ya da Avrupa Sosyal
Şartı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisince imzalanmamış olduğunu görüyoruz. Yani
şimdi, hem cesedi gömeceğiz hem bir ayağını dışarıda bırakacağız hem de sonra
yakınacağız. O zaman, bakın, Avrupa Sosyal Şartı’nın 3’üncü maddesini esas
alan, işçi sağlığı ve iş güvenliğini de güvence alan bir ulusal üstü belgeyi
derhâl… Meclis araştırma komisyonu oluşturulacak umuyoruz ki. Dört parti, ilk
kez bu yüce çatı altında, gerçekten yaşam hakkının korunması, işçi sağlığı ve
iş güvenliğinin korunması konusunda ortak bir irade gösterdiler ve ortak bir
Meclis araştırma komisyonu oluşturulmasını istediler. Ben bunu umuyor ve
diliyorum ki başka alanlardaki, her alandaki yaşam hakkının, temel hak ve
özgürlüklerin korunmasında da bu irade ortaklaştırılır ve iyi sonuçlar alınır. Şimdi, kuşkusuz,
burada demokratik, sosyal, hukuk devleti olma anlayışının, tabii, yine bu hak
ve özgürlüklerin korunması açısından dikkate alınması gerekir. Şimdi, değerli milletvekilleri, tersanelerde meydana gelen
kazaları önlenebilir iş kazaları olarak niteleyen ve işverenin daha fazla kâr
amacıyla iş güvenliği ve işçi sağlığını savsakladığını belirten DİSK, LİMTER-İŞ
Sendikasının oluşturduğu komisyon tersaneler hakkında yaptığı çalışmaları rapor
hâline getirmiş ki DİSK Genel Başkanı Sayın Süleyman Çelebi’nin bütün siyasi
kurumlara, kuruluşlara gönderdikleri ve bu trajedilere dikkat çekmek isteyen
bir nöbet tutma eylemi başlatıyorlar ve biz Demokratik Toplum Partisi olarak,
elbette ki, bunu destekliyoruz ve gerçekten DİSK’in ve LİMTER-İŞ’in ve bu alandaki örgütlü çevrelerin ne söylediği bize
yol gösterecektir. Şimdi, Türkiye’de
gemi inşaatı ve tamiriyle ilgili toplam 62 tersane bulunuyor ve gerçekten
bugüne değin üretim ve tamirin… Tuzla’da bulunan tersane sayısı 58 ve bu
tersanelerde ülke genelindeki üretim ve onarımın da yüzde 95’i
gerçekleştiriliyor. O, 2 kamu tersanesi olan, o da küçük, İstanbul seferleri
yapan vapurların onarımıyla ilgili falan çalışıyor yoksa diğerleri, hepsi
dışarıya, dış satıma yönelik onarım ve üretimler. Şimdi, resmî
veriler birbirini tutmuyor. Biz hangisine inanacağız? Örneğin, Ulaştırma
Bakanlığının verilerine göre, tersane işçilerinin toplam sayısı 28 bin
civarında; Sanayi Bakanlığı ise bu sayının 4.900 dolayında olduğunu söylüyor;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ise toplam 16 bin işçinin tersanelerde
çalıştığı bilgisini veriyor. Tersane işverenlerini temsil eden GİSBİR (Gemi
İşverenleri Birliği) ise tersanelerde, 2006 itibarıyla, 24 bin civarında
işçinin kayıtlı ve kayıtsız olarak çalıştığını söylüyor. İstihdam konusundaki
bu çelişkili verilerin bir nedeni sigortasız olarak çalışan işçiler kuşkusuz.
İş Yasası’nın da söylediğinin aksine, ana görevleri taşeron firmalara veren
işverenler böylece hem sendikal haklardan sıyrılıyor hem de maliyetleri
azaltıyorlar Değerli
arkadaşlar, yine GİSBİR’in verilerine göre, son on
sekiz ayda tersanelerde 18.500 civarında kaza meydana geliyor ve GİSBİR’e bağlı bir poliklinik Tuzla tersanesinde hizmet
veriyor ama bu hizmetin de ne kadar amacına ulaşıp ulaşmadığı tartışma konusu
oluyor. 2006 yılının Kasım ve Aralık aylarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığınca Tuzla Özel Tersaneler Bölgesi’nde
bulunan 16.173 işçinin çalıştığı 51 iş yerinde yapılan denetimler sonucunda
ortaya çıkan rapordaki veriler şunlar: 2006 yılında tersanelerde gerçekleşen
276 iş kazasında, 12 işçi yaşamını yitirirken 258 işçi yaralanıyor, 6 işçi de
sakat kalıyor. Şimdi yürütülen denetimlerde toplam 99 başlık altında, 1.061
eksiklik saptanıyor ve bu işverenlerin de -iş yerlerinde- 36’sına bir eksiklik
gidermeleri için süre tanınıyor ve eksikleri bulunmayan 8 iş yerine işletme
belgesi verilirken 3 iş yerine de para cezası uygulanmasına karar veriliyor ki
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada
bütün koşulları yerine getirilmiş 2 tane tersanenin olduğu ve diğerlerinin
baştan aşağı yasalara uygun olmadığı belirleniyor. Şimdi, tabii bu
iş kazalarıyla gelen ölümlerin yanı sıra, on yıl, yirmi yıl, otuz yıl sonrası
gelen ölümler de var. Örneğin kanserojen nedeniyle çünkü biliyorsunuz bu çelik
parçalarıyla çalışılması ve gerekli iş güvenliği ve iş sağlığı olmaması
nedeniyle de çok sayıda kanserojen vakasına rastlanıyor ve bundan ötürü de
birçok insan yaşamını yitiriyor. Armatörlerin yurt
dışında pazarlamak üzere sipariş verdiği ya da doğrudan Avrupa’dan sipariş
verilen ve çoğunluğunu küçük petrol ürünü tankerlerinin oluşturduğu özel
sipariş gemiler üretimi, bir teslim tarihi sözü verilerek yapılıyor. Şimdi,
arkadaşlar, böyle bir şey olur mu? Örneğin bu, bir yazara ısmarlama sipariş bir
roman verme gibi ya da o yazara “şu sürede” ya da “Şu romanı şu sürede
bitireceksin.” der gibi bir siparişle bir ürün çıkar mı? İşte burada çıkarılmak
istenilen de bunun sonuçlarıdır. O zaman… ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Sipariş anayasalar veriyorlar! AKIN BİRDAL
(Devamla) - Eğer o Anayasa veriyorsa, Anayasa değişmez değildir. Anayasal ve
yasal sistem işte burası, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yükümlülüğündedir,
onu yapalım o zaman, değişmez değil. O nedenle, hiçbir şeye sığınmayalım. Şimdi, değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin mevcut küresel iş bölümü içinde razı olduğu ise işçinin
sağlığını tehlikeye atan küçültülmüş, parçalara ayrılmış, yapsatçı bir üretim
sistemidir. İşte, bence sorun buradan kaynaklanmaktadır. Başka ülkelerde
örnekleri var mı diye baktık, araştırdık, Güney Kore, Japonya ve Çin’de… E,
şimdi, bunların, örneğin üretim kapasitesiyle -ki bir yılda dokuz on gemi
çıkarıyorlar- bir de bizimkine bakın. Ama kazaları karşılaştırıyorsunuz,
bizdeki, şu dört yıldaki kaza, Çin, Japonya ve Güney Kore’de yaşanmıyor. O
zaman, yani şimdi, insanına, emekçisine değer vermeyen bir toplum nasıl
demokrasiden, nasıl çalışma barışından, çalışma yaşamının demokratikliğinden
söz edebilir? Bu nedenle bence baştan aşağı bu düzenlemeyi yapmak gerekiyor. Bir de üretim
planlaması çok önemli. Bakıyorsunuz, işte şimdi zaman zaman,
tarımsal üretim planlarında bir tarımsal stok var. Gerçekten milyonlarca ton
bir şey üretilmiş, depolarda kalıyor. Haydi, reklam yapıyoruz, en iyi üretim
bizde, fındık… Şimdi de nara başladık. Şimdi, bütün üretim alanlarında,
güneyde, Ege’de nar dikimine başladık. Bakalım, şimdi, birkaç yıl sonra ne
olacak ve dört beş yıl sonra? Örneğin, bu tekstil ve televizyon ya da iletişim,
telekomünikasyondaki gibi değil arkadaşlar. Bakın, dört beş yıl sonra bugüne
uygun gemi yapımları ve onarımları tamamlanacak ve bu alandaki sektörde
çalışanlar büyük hayal kırıklığına uğrayacak. O nedenle, bu sektörün ne yapıp
yapmaması gerektiğini de doğrudan bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinin
düzenlemesi gerekiyor. Sayın
milletvekilleri, bir kez daha, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekten bu
alanda yaşanan trajedinin son bulması için Meclis araştırma komisyonunun
oluşturulmasını biz de destekliyoruz. Ama bunun oluşturulması ve böyle bir
yasal sistemin, düzenlemenin yapılmasına değin de derhâl işçilerin iş sağlığını
ve güvenliğini güvence altına alacak ağır ve tehlikeli iş kapsamında bulunan
gemi inşaat sektörünün bu kapsamda belirtilen yönetmeliğe yedi saatlik iş
gününün, otuz beş saatlik çalışma haftasının… Yasa dışı olarak işleyen
taşeronluk sisteminin kaldırılması bu trajedinin son bulmasına yardımcı
olacaktır. Umuyor ve diliyorum ki, kısa sürede Meclis araştırma komisyonu bu
düzenlemeyi yapar ve bu alanda emekçilerin, işçilerin yaşam hakkı, çalışma
hakkı ve insan hakları korunmuş olur. Bu umutla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal. Şimdi söz sırası,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Dağdaş. Süreniz yirmi
dakika. MHP GRUBU ADINA
GÜRCAN DAĞDAŞ (Kars) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tersane sektöründe büyüme
ve başarı, ülke ekonomisinin gerekleri ile çalışanların hakları dikkate
alınarak tersanelerde yaşanan işçi ölümlerinin ve iş kazalarının nedenlerini,
işçilerin çalışma koşullarının yasalara uygun olup olmadığı, yasal haklarının
verilip verilmediği, iş güvenliği tedbirlerinin eksiksiz alınıp alınmadığı,
taşeron firmalara iş devirlerinin iş gereklerine uygun olup olmadığı
hususlarının araştırılması, alınacak önlemlerin ve çözüm önerilerinin,
mevzuatta yapılacak değişikliklerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98, İç
Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince araştırılması için Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine, grup adına
söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir köşe yazarımızın “Köle düzeni bu!” başlıklı
yazısından aldığım bir paragrafla sözlerime başlayacağım. “Tuzla
tersanelerini yazınca aslında sadece Tuzla ve tersaneyi yazmıyorsunuz; tabii,
yazıyorsanız; yurdun dört yanını, en modern işletmeden en sakil atölyeye,
plazalardan tarım işçisi çocuklara kadar ‘yurdumun köle düzeni’ni
yazıyorsunuz. Bir gün Tuzla'da
elektrik olup sigortasız işçiyi çarpıyor, bir gün demir olup kasksız başını
eziyor. Bir gün minicik
tarım işçilerini dereye döküp öldürüyor; bir gün atölyeye kilitlediği
sigortasız kadın işçileri cayır cayır yakıyor… Bir gün Bursa'da,
Urfa'da, bir gün Tuzla'da, bir gün Davutpaşa'da patlıyor. Contası çıkmış
raylar, çivisi çıkmış çalışma düzeni ile iş ahlakı, piyasa, devlet, hükümet,
belediye sistemi… Tüm çalışanları
Çinli, tümünü zenci yapmaya adanmış bir liberallik, muhafazakârlık…” Değerli
milletvekilleri, köşe yazarımızın resmetmeye çalıştığı bu içler acısı hâli,
görüştüğümüz konuyu dramatize etmek için dikkatinize getirmedim, gerçeği
yansıttığı için dikkatinize sundum. Değerli
milletvekilleri, gemi sanayisi ve Tuzla mevzusuna geçmeden evvel, yazarımızın
resmetmeye çalıştığı Türkiye gerçeğine kısa bir bakış getirmek istiyorum. Türkiye, Doğu
Avrupa, Orta Doğu ve Kafkasya’dan oluşan coğrafyanın en büyük ekonomisi ve aynı
zamanda en yüksek nüfusuna sahip ülkesidir. Dünya Bankası
verileri kullanılarak yapılan araştırmaya göre kuzey komşumuz Rusya
Federasyonu’nu bir yana bırakırsak Türkiye, yarattığı gelir ve nüfusu ile otuz
yedi ülkenin bulunduğu Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Kafkasya bölgesinde bir
numaradır. Türkiye, ürettiği
ulusal geliriyle bölge ülkeleri olan Polonya’dan 35, Suudi Arabistan’dan 60,
Yunanistan’dan 64, İran’dan 87, İsrail’den 89 ve Mısır’dan 96 milyar dolar daha
geniş bir pazara sahiptir. Örneğin, Çek Cumhuriyeti, İstanbul ve İzmir’in
toplam gelirinden ibaret bir ekonomik ölçeğe sahip; Macaristan, İstanbul ve
Bursa toplamı kadar bir pazar büyüklüğünde; Romanya’nın ulusal geliri Ankara,
İzmir ve İçel illerimizin gelirlerine denk düşerken Ukrayna, İstanbul’un tek
başına ürettiği kadar hasıla üretiyor. Orta Doğu’da
Suriye’nin üretimi Adana, Antalya ve Bursa’nın üretimine; Ürdün’ün üretimi
Kocaeli’nin üretimine; Lübnan’ın üretimi de İzmir ve Kütahya’nın üretimine denk
güçte. Kafkasya’da Ermenistan ancak Kahramanmaraş kadar gelir üretirken,
Türkmenistan’ın üretimi ise Denizli’nin üretimi kadardır. Türkiye, söz
konusu ülkelerin en büyük ölçekli ekonomisi olmakla beraber, dünyanın en kötü
gelir dağılımına sahip beş ülkesinden biridir. Bölüşüm göstergeleri, toplam
gelirden aslan payını alan İstanbul’un süper zengin gruplarıyla diğer coğrafi
bölgeler ve büyük illeri arasında da derin uçurumlar olduğunu ortaya
koymaktadır. Ortaya çıkan hasılanın paylaşımında,
İstanbul’un yüzde 1’lik azınlığının ayda hanesine giren, Anadolu’nun birçok
bölgesine ve büyük kentlerine giren tüm geliri geçmektedir. İstanbul’da en
zengin ile en fakir arasındaki fark 1.437’dir. Değerli
milletvekilleri, iş gücünün yüzde 77’si, istihdamın ise yüzde 79’u gibi büyük
bir kısmının ortaokul ve ilkokuldan mezun olan veya herhangi bir okuldan mezun
olmayan ile okuma yazma bilmeyen kişilerden oluştuğu bir Türkiye gerçeğiyle
karşı karşıyayız. İlköğretimin birinci basamağından sonra öğrenimlerine devam
etmeyen çocuk sayısı artmaktadır. Bu çocukların büyük bir kısmı, genellikle
ailelerin, ekonomik yetersizliğinden veya iş gücü ihtiyacından erken yaşlarda
çalışma yaşamına aktif olarak girmekte, herhangi bir meslek eğitimi
görmediklerinden düz işçi olarak düşük ücretle ve sosyal güvencesiz olarak çalıştırılmaktadır.
On iki-on dört yaş grubunda çalışan erkek çocuklarının oranı yüzde 31’e, kız
çocuklarının oranı yüzde 33’e yaklaşırken, bu oranlar on beş-on dokuz yaş grubu
erkek çocuklarda yüzde 56’ya ve kız çocuklarda ise yüzde 45’e ulaşmaktadır. Türkiye’de her
yıl bin vatandaşımız tersanelerde, kömür ocaklarında, inşaatlarda, tezgâh
başlarında hayatını kaybetmekte, 2.500 vatandaşımız ömür boyu sakat
kalmaktadır. Nüfusun yüzde 20’sine yakını işsiz ve ekmeğe muhtaç ülkemizde,
sosyal sigortaların uygulanmaya başlandığı 1946’dan bu yana altmış yıl içinde
54.800 işçi iş kazalarında hayatını kaybetmiş, 145 bin işçi bir daha
çalışmayacak derecede sakat kalmıştır. Değerli
milletvekilleri, bir kısmını ifade etmeye çalıştığım bu çarpık Türkiye
tablosunun sonucu gazetelerin üçüncü sayfalarına, televizyonların birinci
haberlerine yansıyan fakir, sahipsiz ve güvencesi olmayan insanların trajik
hikâyelerinin sonlandığı yerlerden biri olan Tuzla tersanelerini konuşmak üzere
buradayız. Değerli
milletvekilleri, ifade etmeye çalıştığım Türkiye gerçeğinin bir parçası olan
Tuzla tersanelerine dair bakışımızı, önerilerimizi ve eleştirimizi izninizle
ifade etmek istiyorum. Gemi inşa
sanayisi, yapısı itibarıyla, temelde bir montaj endüstrisidir. Diğer bir deyişle, çelik sanayisi, makine imalat sanayisi,
elektrik-elektronik sanayisi, boya sanayisi ve lastik-plastik sanayisi gibi pek
çok sanayi kolunun mamullerinin bilimsel ve teknolojik temellere dayalı olarak
belirli bir sistematik ve disiplin içerisinde tersanelerde bir araya
getirilmesi ve birleştirilmesi sonucu gemi inşa sanayisinin ürünü olan gemi
ortaya çıkmaktadır. Gemiler, kullanım
amacına, çalışma prensibine ve sevk sistemlerine, inşaatta kullanılan malzemeye
göre çeşitli tip, tonaj ve teknolojik imkânlara sahip olarak inşa edilirler. Bu
nedenle, gemilerin inşa edildiği fabrikalar grubunu oluşturan tersaneler de,
değişik imkân, teknolojik kabiliyetlerde olabilmektedirler. Basit
bir ticaret gemisi inşaatını yapan, nispeten daha az teknik kabiliyete sahip
bir tersaneden, ileri teknoloji harikaları olarak nitelendirilebilecek süper
tankerleri ve savaş gemilerinin inşaatını yapabilecek teknolojik kabiliyet ve
imkânlara sahip tersanelere kadar oldukça geniş bir spektrum gösteren gemi inşa
sanayisi, bu hâliyle her zaman için emek yoğun bir endüstri dalı ve
tersanelerin teknik imkân ve kabiliyetlerine dayalı olarak da sermaye yoğun bir
sanayi dalıdır. Emek yoğun bir
karaktere sahip gemi inşa sanayisi, ülkelerde her zaman bir istihdam
potansiyeli olarak görülmüştür. Gerek emek yoğun karaktere sahip endüstri dalı
olması gerekse diğer sanayi kollarının bir lokomotifi gibi sürükleyerek
gelişmelerine önemli katkıda bulunması, gemi inşa sanayisinin önemli bir
istihdam potansiyeli olarak görülmesine neden olmuştur. Değerli
milletvekilleri, kalkınma hamlelerinde, öncelikli gemi inşa sanayisine önem
veren ülkeler, başlangıçta, çok basit ve seri üretimi nispeten kolay,
sistematik bir iş disiplini gerektiren ve ileri teknoloji uygulamalarına gerek
göstermeyen sıvı ve kuru dökme yük gemilerinin inşaatıyla başlanılmıştır. Bu
tip gemilerin inşaatını gerçekleştirebilmek için ileri teknik kabiliyetler
gerektirmeyen tersaneler kurulmuştur. Bu faaliyetlerden kazanılan tecrübeler ve
bilgi birikimine dayalı olarak da, giderek daha ileri seviyede teknolojik
kabiliyete sahip olacak tersaneleri kurmak amacıyla büyük yatırımlara
girişilmiştir. Tersanelerin
bünyesinde bulunan tesislerin donatımı için, basit ve klasik imalat, araç-gereç
ve sistemlerden, kompütürize ve tam otomatik
sistemlerin kullanılmasına kadar değişik seviyelerde teknik, teknolojik imkân
ve kabiliyetlerin tersaneye yerleştirilmesi mümkün bulunmaktadır. Dolayısıyla,
söz konusu teknik, teknolojik imkân ve kabiliyetlerin bir tersanede
bulundurulmasına göre tersane için yapılan yatırımlar küçük meblağlardan önemli
sermaye yatırımlarına kadar geniş bir spektruma yayılır. Diğer taraftan,
gemi inşa sanayisi emek yoğun bir endüstri dalı olması sebebiyle işçilik
ücretlerinin düşük olduğu ülkelerde daha kolay gelişmektedir. Bugün ülkemizde
olan budur. Bu siparişlerin ana sebebi, düşük ücretlerden kaynaklanmaktadır. Uluslararası
piyasalarda daha ucuza gemi satabilmek ve rekabet şartını artırabilmek için
bahsedilen şartların bulunduğu ülkeler daha uygundur. Bu durumda, tıpkı, gemi
inşa sanayisinin Avrupa ülkelerinden Uzak Doğu ve Asya ülkelerine göç etmesi
örneğinde olduğu gibi, gemi inşa sanayisinin, kalkınmasını tamamlamış ve
ekonomik refah seviyesine ulaşmış ülkelerden, kolayca, gelişmekte olan ülkelere
göç etme niteliği ve karakteri taşıdığı anlaşılmaktadır. Ancak gelişmiş gemi
inşa kapasitesine sahip kalkınmış ülkeler, işçilik ücretlerinin yüksek
olmasından dolayı gemi yapımında uluslararası rekabeti kaybetmelerine rağmen
gemi inşa sanayisinin istihdam potansiyeli taşıması ve diğer birçok sanayi mamullerini
kullanarak diğer sanayi sektörlerini sürüklemesi ve gelişmelerini sağlaması
sebebiyle tersanelerin kapanmasını önlemek için önemli boyutlarda devlet
desteği uygulamaktadır. Değerli
milletvekilleri, kalkınmış ülkelerdeki tersaneler ileri teknolojik ve özel
tipte gemi yapımına yönelerek gemi inşasında başka diğer sanayi kollarının
ihtiyacı olan makine, teçhizat ve çelik işlerinin yapımını üstlenerek kapanmaya
karşı direnmektedir. Sağlanan devlet
desteğinin diğer bir sebebi de savunma bakımından stratejik öneme sahip gemi
inşa sanayisinin kapanmasını önlemeye çalışmaktır. Kısaca, bu
ülkeler, savunma ve dış ticaret için hayati önemi bulunan gemilerin tedarikinde
ve deniz ticaret filolarının yenilenmesinde diğer ülkelere bağlı olmak
istememektedirler. Bütün bu bilgiler
göstermektedir ki, gemi inşa sanayisi, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma
yolunda bir araç olarak kullanabilecekleri bir endüstri dalıdır. Bir ülkede
serpilip gelişen gemi endüstrisi o ülkede hayat standardının yükselmesiyle
birlikte devrini tamamladıktan sonra uluslararası pazarda daha kolay rekabet
imkânlarını yakalayabileceği bir başka gelişmekte olan ülkeye taşınmakta ve bu
çevrim bu şekilde devam etmektedir. Tersanelerimizin yoğun sipariş almaları da
bu çevrim nedeniyledir. Değerli milletvekilleri,
ifade etmeye çalıştığım endüstrinin emek yoğun dalı olan ve diğer sanayi
kollarının bir lokomotifi gibi sürükleyerek gelişmelerine önemli katkıda
bulunan gemi inşa sanayisi, hem ekonomiye katkısı hem de istihdam potansiyeli
oluşturması nedeniyle ülkemiz açısından da çok önemlidir. Tersanelerimizde
yaşanan ölümle sonuçlanan kazalar, olumsuz çalışma koşulları ve kamuoyuna
yansıyan tartışmalar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tersaneler konusuna el
atma zorunluluğunu doğurmuştur. Ülkemizin gemi
imalatında dünyada tonaj açısından 6’ncı sırada, gemi adedi olarak 4’üncü
sırada olduğu resmî makamlarca açıklanmaktadır. Bu rakamlar sektörün önemini
bir kez daha göstermeye yetmektedir. Tersanelerde
yürütülen işler ağır ve tehlikelidir. Tehlikeli İş Kolları Yönetmeliği
kapsamında özel değerlendirmeye ihtiyaç duymaktadır. İşçiler, ekmek parası için
olumsuz koşullarda barınmak, insanca olmayan şartlarda yaşamak ve çalışmak
zorunda kalmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tersanelerde yaşanan kazalarda son yedi ayda 17, yirmi
üç yılda ise 80 işçinin ölmesi, bu iş yerlerindeki çalışma şartlarının iş
güvenliği önlemlerinin yeterliliğini tartışılır hâle getirmektedir. Ölümlere
“işin doğası gereği” şeklinde yaklaşılması kabul edilemez. Sadece 2006 yılında
tersanelerde 18.500 iş kazasının yaşandığı istatistiklere geçmiştir. Ölümle
sonuçlanan kazalar incelendiğinde büyük çoğunluğunun elektrik çarpması ve düşme
sonucu gerçekleştiği görülmektedir; bazı ölümlerin de patlama neticesinde
olduğu bilinmektedir. Ölüm nedenleri olağanüstü durumlar olmayıp önlenebilir
nedenlerdir. Bakanlık yetkililerince “ölümle sonuçlanan olayların incelendiği”
yönünde açıklamalar yapılmakla birlikte, kamuoyunu ve sektörün taraflarını
rahatlatacak önlemlerin alınmadığı görülmektedir. Tersanelerde
taşeron firmalara asıl işler değil uzmanlık gerektiren geçici işler
verilmelidir. Bu firmaların da belli bir deneyime ve uzmanlığa sahip olması
gerekir. Sektörde tarafların yaşananlarla ilgili karşılıklı olarak birbirlerini
itham etmeleri ve yetkililerin olayı izlemek, demeç vermek, basit teftişler
yapmak suretiyle takibi, sorunların çözümünün ertelenmesinin ötesinde bir sonuç
doğurmamaktadır. Gerekli önlemlerin alınması ve sorunlara çözüm getirilmesi,
başarı kazanan tersanelerimizin başarısını daha da artıracaktır. Bu nedenlerle gemi inşa sanayisinin büyümesi ve başarısı, inşa,
bakım, onarım ve tadilat faaliyetlerinin kurumsal bir yapıda, ulusal ve
uluslararası mevzuata uygun olarak yürütülmesi için, ülke ekonomisinin
gerekleriyle çalışanların hakları dikkate alınarak tersanelerde yaşanan işçi
ölümlerinin ve iş kazalarının nedenlerinin, işçilerin çalışma koşullarının
yasalara uygun olup olmadığının, yasal haklarının verilip verilmediğinin, iş
güvenliği tedbirlerinin eksiksiz alınıp alınmadığının, taşeron firmalarının iş
devirlerinin iş gereklerine uygun olup olmadığı hususlarının araştırılması,
alınacak önlemlerin ve çözüm önerilerinin, mevzuatta yapılacak değişikliklerin
tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz. Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak araştırma açılması
doğrultusunda oy kullanacağımızı beyan ediyor, terör belasından kurtulmamız
için mücadele eden kahraman Mehmetçiğimiz ve güvenlik güçlerimizin şanlı
mücadelesini alkışlayarak, şehitlerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla
eğilerek milletimize başsağlığı diliyorum. Ayrıca, İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Ali Torlak’ın 2005 yılında tersaneciliği bıraktığını burada
beyan etmek istiyorum. Bu vesileyle,
heyetinizi de saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dağdaş. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’a ait. Buyurunuz Sayın Domaç. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
denizcilik sektörünün sorunları ve Tuzla’daki tersanelerle ilgili Meclis
araştırması önergesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama
başlarken, Kuzey Irak’ta terör örgütüne karşı mücadele ederken şehit düşen
askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Değerli
milletvekilleri, ülkemiz üç kıtanın geçiş yollarında olan konumu nedeniyle
dünyanın en önemli ulaşım ağlarından birinin odak noktasındadır. Üç tarafı
denizlerle çevrili olan Türkiye'nin bu coğrafi avantajını değerlendirip, dış
ticaretini geliştirmesi, ekonomimizin dışa açılarak dünya ekonomileriyle bütünleşmesi
ve makroekonomik hedeflerimizin gerçekleştirilmesi amacıyla denizcilik
sektörümüzün geliştirilmesi ve teşvik edilmesi, yük taşıyıcılığımızın deniz
yoluna kaydırılması gereklidir. Bu hususta pek çok önlem ve karar alınmış,
uygulanmaya başlanmıştır. 2002-2007 yılları arasında Türk Uluslararası Gemi Sicili
Kanunu’nun tonaj ve gemiler yönünden kapsamının genişletilmesi, deniz
emniyetinin sağlanması, deniz kirliliğinin önlenmesi, acil durumlarda deniz
kirliliğiyle mücadele edilmesi, Türk Ticaret Kanunu’nun denizcilik sektörüyle
ilgili uygulamada ciddi sorunlar yaratan hükümlerinin düzenlenmesi amacıyla
kanunların yürürlüğe konması, kabotaj taşımacılığının güçlendirilmesi için
kabotaj hattında çalışan Türk bayraklı gemilere verilecek akaryakıtın özel tüketim
vergisinin sıfırlanması, Avrupa Birliği mevzuatlarına uyum kapsamındaki
yönetmeliklerin düzenlenmesi, denizcilik eğitimi ve kalite standardına kılavuz
kaptan yeterlilikleri, gemi trafik hizmetlerinin kurulması ve işletme izni
verilmesine yönelik düzenlemeler başta olmak üzere denizcilik sektöründeki
sorunları çözmeye yönelik çok sayıda kanun, yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Denizcilik
Müsteşarlığında istihdam edilen denizci personel sayısının düşük olması
nedeniyle yeterli denetim yapılamadığından dolayı, Paris Mutabakat Zaptı
listesinde kara listede yer alan ülkemiz, uzman personelin istihdamının
artırılması neticesinde, 2005 yılında orta dereceli riskli gemiler grubuna,
2007 yılında ise gri listeye yükselmiştir. Yapılan
denetimler neticesinde, 2002 yılında 160 Türk Bayraklı gemi yabancı limanlarda
tutulurken, 2006 yılında bu rakam 42’ye düşmüştür. Bu da, denizcilik
sektörümüzün kazandığı önemli prestijlerin
göstergesidir. Kruvaziyer turizmine
yönelik olarak liman, fener ve tahlisiye ücretlerinde yapılan indirimler
neticesinde, 2007 yılında limanlarımıza gelen yolcu sayısında 2002 yılına göre
yüzde 290 artış sağlanmıştır. Hâlen ülkemizde 30 adet yat limanı faaliyette
olup, toplam kapasiteleri 10.500 civarındadır. Yatırım programlarındakiler
işletmeye alındığında 20 bin kapasiteye ulaşılacaktır. Hükûmetimizin 2008 yılı ve
sonrası için planladığı başlıca proje faaliyetleri arasında, gemi inşaatındaki
yerli katkı oranını yükseltmek için gemi yan sanayisinin geliştirilmesine
yönelik ar-ge çalışmalarının desteklenmesi, deniz
araçlarında akıllı kartla yakıt izleme sisteminin uygulamaya konulması, liman
mevzuatlarının yenilenmesi, Türk liman bilgi sistemi projesinin
gerçekleştirilmesi de yer almaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün dünyada ticaretin yüzde 90’ı deniz yoluyla
yapılmaktadır. Dünya denizcilik sektörünün 1 trilyon doları aşan toplam
cirosunun 500 milyar dolarını deniz taşımacılığı oluşturmaktadır. Yıllık 10
milyar ton yük taşıma kapasitesine sahip dünya denizcilik filosu 780 milyon DWT
hacmindedir. Türkiye, armatörlerimize ait 14,5 milyon ton DWT hacmindeki deniz
ticaret filosuyla dünya denizciliğinden yüzde 2 pay almaktadır. Mevcut hacmine
ek olarak 14 milyon DWT’luk yeni gemi inşası süren
Türk deniz ticaret filosu yirmi beş yılda 70 kat büyümüştür. Sayın
milletvekilleri, dünya uluslararası ticaretinin gelişmesi, denizcilik
sektörünün hızla büyümesine yol açmıştır. Belirli yaş ve nitelikteki gemilerin
limanlara alınmama kararı neticesinde oluşan yeni gemi taleplerine cevap
verebilmek için tüm dünyada gemi inşa sanayisi de gelişmekte, hızla gemi
üretimine devam edilmektedir. Son beş yılda yeni gemi talebindeki patlamaya
paralel olarak ülkemiz gemi inşa sanayisi de inanılmaz hamleler yapmıştır.
Dünya gemi inşa siparişleri yüzde 89 artarken Türk tersanelerine verilen gemi
siparişlerinde yüzde 360’lık artış yaşanmıştır. Reel sektörde ağır sanayi
kimliğine sahip gemi inşa sanayisi, desteklendiği ve geliştiği bütün ülkelerde
önemli bir istihdam potansiyeli yaratan emek yoğun bir sektördür. Gemi inşa
sektörü, sanayisi döviz ikame eden, beraberinde yan sanayiyi sürükleyen,
yabancı sermayeyi davet eden, teknoloji transferini cezbeden, ülke savunmasına
hizmeti nedeniyle stratejik önem taşıyan, deniz ticaret filosunu destekleyen,
diğer sektörlere nazaran yan sanayiyle birlikte bire altı oranında istihdam
sağlayan, emek yoğun bir sektördür. Gemi inşa
sanayimiz yılda 10 milyon DWT bakım onarım, 1,8 milyon DWT toplam yeni gemi
inşa hacmine, 400 bin ton çelik işleme kapasitesine sahiptir. Tuzla’da eni Türk gemi inşa sanayi,
yılda, gemi inşa faaliyetleriyle 1,5 milyar dolar, bakım onarım faaliyetleriyle
1 milyar dolar olmak üzere, ülkemize toplam 2,5 milyar dolar döviz girdisi
sağlamaktadır. Uluslararası kural, standartlara göre faaliyet göstermekte olan
tersanelerimiz, ülke ekonomisine küçümsenemeyecek katkılar sağlamaktadır. Ülkemiz gemi inşa
siparişi yönünden 2002 yılında dünyada yirmi üçüncü sıradayken, 2007 yılında
3,5 milyon DWT hacimle beşinci sıraya yükselmiştir. Tersanelerimiz 2002’de 136
bin DWT’luk gemi teslim edebilirken, 2006 yılında
teslim kapasitesi 600 bin DWT’a çıkmıştır. Sayın
milletvekilleri, ülkemiz özellikle yat ve mega yat
inşaatında büyük bir gelişme göstererek, dünyada 3’üncü sıraya yerleşmiştir.
Dünyada inşa edilen 10 bin DWT altı yeni nesil ileri teknoloji ürünü, boyutları
nispeten düşük ama ekonomik değeri yüksek olan kimyasal tankerlerin dörtte 1’i
ülkemizde üretilmektedir. Büyük tonajlı gemi inşası konusunda Tuzla’daki
tersanelerimizde 2002 yılında yapılan en büyük gemi 20 bin DWT’luktur.
Bugün, 80 bin DWT’luk gemiler inşa edilebilme şansına
sahiptir. Siparişi alınan 180 bin DWT hacimli gemilerin inşası içinse proje ve
altyapı çalışmaları sürmektedir. Gemi inşa
sanayimiz, yeni tersane, tevsi ve modernizasyon yatırımları olmak üzere son üç
yılda yaklaşık 500 milyon dolar yatırım gerçekleştirmiştir. Buna dayalı olarak
kapasitemiz artmıştır. Ülkemizde 2002 yılında 37 tersane faaliyet gösterirken
2007 yılında bu rakam 77’ye çıkmıştır, 61 adet yeni tersanenin proje ve yatırım
çalışmaları devam etmektedir. Bu yatırımlar da tamamlandığında toplam tersane
sayımız 138’e, toplam kapasitemiz ise 8 milyon DWT’a
yükselecektir. Gemi inşa
sektöründe 2002 yılında 13 bin kişi olan personel istihdamı 2007 itibarıyla 35
bine yükselmiştir. Sektör ortalama 500 civarındaki yan sanayi kolu ile birlikte
100 bin kişiye iş imkânı sağlar hâle gelmiştir. Değerli
milletvekilleri, denizcilik sektöründe yapılan bu atılım memnuniyet verici de
olsa tersanelerden gelen kaza ve ölüm haberleri hepimize büyük acı vermektedir.
Son yedi ayda 18 işçi hayatını kaybetmiştir, buna hiç kimse seyirci kalamaz.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yaşanan kaza, ölüm olaylarının üzerine
titizlikle gitmiş; 2007 yılının başında yapılan teftişlerde 1.061 sorun,
noksanlık, mevzuat eksikliği tespit edilmiş; daha sonra dokuzuncu ayda
tekrarlanan teftişler neticesinde bu eksikliklerin 588’e indiği müşahede
edilmiştir. 2007 yılının on birinci ayında denetimler daha geniş kapsamlı
olarak tekrarlanmıştır. Tuzla Tersane
Bölgesi’nde 21 tersane ve 53 alt işveren, İş Sağlığı ve İş Güvenliği
Yönetmeliği’ne uyum başta olmak üzere, çalışma şartları, işçilerin çalışma
saatleri, dinlenme, ücretler, sigortalılık, tazminatlar, zorunlu istihdam
hususlarında denetlenmiştir. Bir yıl içerisinde yapılan teftişler neticesinde
Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde ciddi para cezaları uygulanmıştır. Bakanlık
müfettişleri Tuzla Bölgesi’nde teftiş ve denetimlerini aralıksız olarak
sürdürmektedir. Sayın
milletvekilleri, 1960’lı yıllarda Haliç ve uluslararası su
yolu İstanbul Boğazı’nda çok dağınık bulunan ve ilkel olanaklara sahip
tersanelerin Tuzla Aydınlık Koyu’na taşınmasına 1969 yılında karar verilmiş ve
Tuzla tersaneleri kurulmuştur. 80’den itibaren de Tuzla tersanelerinde Millî
Emlak tarafından kırk dokuz yıllığına tahsisler yapılmış, sonucunda tersaneler
yavaş yavaş Tuzla Bölgesi’nde boy göstermeye
başlamıştır. Tuzla tersaneleri
1983 ve 2003 yılları arasında yüzde 10-15 kapasiteyle çalışıp ancak kendi iç
dinamikleriyle ayakta kalmak ve yatırımlarını yapmak mücadelesi vermişlerdir.
2003 yılında küresel ticareti ekonomik gelişmeler, gemi inşa, tamir sektörünü
âdeta tetiklemiş, hayal dahi edilemez bir hızda inanılmaz bir potansiyele
ulaşılmıştır. Açıkçası, sektör, bu inanılmaz büyümeyle hazırlıksız bir şekilde
karşı karşıya kalmıştır. Yurt dışından gelen talepler kısa zamanda o kadar
artmıştır ki, tersaneler tam kapasiteyle çalışmaya başlamıştır, hatta 2010,
2012 yıllarına kadar teslimat kontratları yapılmıştır. Tersanelerin bu
yoğunluğu altyapı ve iş gücü kaynaklı sorunları da beraberinde getirmiştir.
Mevcut tersanelerin tam kapasiteyle çalışmaya başlaması, yeni tersanelerin
kurulmasıyla istihdam ihtiyacı artmış, Tuzla’da uzun yıllar boyunca usta-çırak
yöntemiyle tecrübe kazanmış sınırlı sayıdaki kalifiye tersane işçisi mevcut iş gücü
talebi karşısında yetersiz kalmıştır. İş gücü ihtiyacının yeterince bilgi,
deneyime sahip olmayan kişilerle giderilmeye çalışılması, hizmet içi eğitimin
de kısa sürede gerçekleştirilmemiş olması, iş kazalarına olağanüstü bir
davetiye çıkarmıştır. Daha işe ilk günde başlayan ve o gün kazaya uğrayan,
kaskını takması söylendiği hâlde ihmal eden veya kaskını takmayan veya kask
verilmeyen ve bu şekilde ölenlerle karşılaşılmıştır. Sorunlar elbette
bu kadarla sınırlı değil. Bölgedeki hızlı gelişim, yapılan tahsisler ve
kapasite artırımları neticesinde gemi inşası çok dar bir alana sıkışmıştır. Bu
da güvenlik risklerini ortaya çıkarmaktadır. Tersanelerin tam
kapasite çalışması, sırada bekleyen çok sayıda kişinin, işçilerin normal mesai
saatlerinin dışında yeterli dinlenme fırsatı bulmadan çalıştırılmalarına yol
açmakta, dikkat ve tedbirin yaşamsal açıdan son derece önemli olduğu
tersanelerde işçilerin kazalara uğramasına neden olmaktadır. Özellikle gemi
bakım-onarım gibi riskli işlerin daha çok alt işverene yaptırılması, alt
işverenin işçi sağlığı ve güvenliğine yeterince önem vermemesi, mesleki
eğitimden yoksun işçileri çalıştırmaya yönelmesi risk unsurlarını
artırmaktadır. Sayın
milletvekilleri, çalışma şartlarının son derece ağır, risk unsurunun oldukça
yüksek olduğu gemi inşa sektöründe kazaların tamamen önlenmesi mümkün
olmayabilir. Ama, kaza olasılığını artıran sorunlarla
mücadele etmek, yeni işçi ölümlerini önlemeye yönelik stratejiler belirlemek
asla gözden kaçırılmamalıdır ve asli görevimiz olmalıdır. Örgütlenmek,
sendikalaşmak, çağdaş koşullarda çalışmak bizim insanımızın vazgeçilmez
hakkıdır. Bu koşulları yaratmak, denetlemek ve denetimleri sürdürmek için
Meclisimize büyük görev düşüyor. Bu görevi yerine getireceğinize yürekten
inanıyorum. Tuzla tersaneler
bölgesi, kent yerleşimi, planlama, sanayileşme ve sanayi bölgesinin planlanması
adına araştırma konusu olma özelliğine sahiptir. Tuzla tersaneler bölgesindeki
eksiklikler ele alınarak çözüme kavuşturulmalı ve yeni tesis edilecek tersane
bölgelerinde bu duruma göre düzenlemeler yapılmalıdır. Sayın
milletvekilleri, Avrupalı tersaneciler, yakın bölgelerdeki Romanya,
Hırvatistan, Bulgaristan, Ukrayna gibi ülkelerde tersane yapmaya, yatırım
yapmaya karar verdiler ve oralarda yatırım yapıyorlar. Bu ülkelerin gemi inşa
kapasiteleri artıyor. Dünya gemi inşa sanayisinin en büyük üçüncü grubu olan
Koreli Daewoo, Romanya’da yeni bir tersane kurdu. Bu
tersanede toplam bedeli 1 milyar dolar olan üç adet kontrat imzaladı. Bu siparişlerin ilki Almanlara ait. Değerli
milletvekilleri, ölümlerin olmadığı, sorunların kalmadığı ve dünyayla yarışan
bir denizcilik sektörü yurttaşlarımıza karşı sorumluluğumuzun en önemli
parçasıdır. Bugün buraya getirilen araştırma önergesiyle denizcilik
sektörümüzün, tersanelerimizin, alt işverenlerimizin, işçilerimizin sorunları
Meclis marifetiyle araştırılacak, şüphesiz çözümlerine yönelik yöntemler ortaya
konulacaktır. Araştırma
önergesine olumlu oy kullanacağımızı belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Domaç. Şimdi söz sırası önerge sahiplerinde. İlk söz İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’e ait. Buyurunuz Sayın Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; en zor şartlarda ülkesini
savunmak için canını veren şehitlerimizi buradan saygıyla anıyorum, ailelerine
başsağlığı diliyorum. Hepinize, milletimize başsağlığı diliyorum, sabır
diliyorum. Yine, sevgili
arkadaşlarım, sanki hiçbir şey yokmuş gibi, Adalet ve Kalkınma Partisinin
sözcüsü çıktı, burada denizciliğin sorunlarını konuşuyoruz gibi… Biz burada
denizciliğin sorunlarını konuşmuyoruz ki Sayın Bakanım. Burada münferit bir
olay yok, biz burada ölümleri konuşuyoruz. Ölümleri konuşuyoruz. İnsanlar
ölmüş. İnsanların nasıl öldüğünü, önlem almadığımız zaman tersanelerde nasıl…
İnsan haklarından sorumlu milletvekilimiz gitti mi? İBRAHİM YİĞİT
(İstanbul) – Burada… Dinliyordu… MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Burada mı? Buradaydı galiba, gördüm demin de. Hayır, şimdi gördüm,
şimdi gitti mi dedim. Biz ölümleri
konuşuyoruz. Biz, gerçekten denizcilikle ilgili sorunları konuşuruz, açarız,
denizcinin sorunları vardır, gemilerimizin iş gücü, hacmi, o konudaki
başarımızı anlattınız uzun uzun. Doğrudur, ama biz
Tuzla’da, Tuzla Tersanesinde, bu gemileri yaptığımız yerlerde bir yangın var, o
yangını konuşuyoruz. Bu yangını konuşurken…Tamam doğru
söylüyorsunuz. Bu yangını konuşuyoruz. Bu yangında yapılan yanlışlıkları ortaya
çıkarmak için çaba sarf ediyoruz. İnsan haklarından sorumlu bir arkadaşımız
var, Komisyondaki bu arkadaşımız 29 Ocakta bir önerge veriyor. İnsan Hakları
Komisyonu bunu tam 21 Martta görüşür, tam bir ay sonra. Ölümler devam ediyor bu
arada. Diyor ki: “Burada bir yangın var kardeşim, burada insanlar ölüyor.”
Burada ihmalden dolayı insanlar ölüyor. Birileri -gerçekten söylüyorum, bizim
yüz akımız olan tersanelerin başarısı için gurur duyuyorum- sektörün arkasına
sığınarak “İşte, sektöre zarar gelir, aman bunları konuşmayalım.” diyerek,
sektörün arkasına saklanarak o ölümleri gizleyemeyiz, gizlememeliyiz.
Gizlediğimiz zaman sektör büyük zarar görür. Avrupa’daki bütün insan
haklarından sorumlu ülkelerin bakanları, Türkiye’ye sipariş veren, Türkiye
tersanelerimizde gemi yapımı için sipariş veren ülkelerin çoğu “Burada insan
hakları ihlali var.” diye bu siparişleri kesmeye başladılar. Bundan haberiniz
var mı sayın başkanlarım? Sayın Bakanım, ben isterdim ki, sizin yerinizde
burada Çalışma Bakanı olsaydı da Çalışma Bakanının yüzüne baka baka, bir toplantıda “Benim babam işçi, ben işçi haklarını
korurum.” diyen Sayın Bakanın oradaki işçilerin haklarını nasıl koruduğunu
merak ederdim. Merak ederdim. Herkese bağıran, babayiğitlik yapan Sayın
Başbakanın, “Ali kıran baş kesen” gibi bağırıp çağıran, insanları hor gören
Sayın Başbakanın bu konuda düşüncelerini almak isterdim. Bir gazetede
duydunuz mu, Allah aşkına, sizden rica ediyorum, Sayın Başbakanın bu ölenler
hakkında bir tek demecini duydunuz mu, bir tek başsağlığını duydunuz mu?
Duymazsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Duymazsınız sevgili arkadaşlarım,
duymazsınız. Orada yoksullar ölüyor, orada çaresizler ölüyor, orada sahipsizler
ölüyor. Oralar ölüm tarlası. Erken kalkan taşeron oluyor sevgili arkadaşlarım
oralarda. Kahvede ağa olan, bey olan, gücü yeten, babayiğit olan taşeron
oluyor, gidiyor gemilerde… Çalışmalar yapıyorlar, hiç belli değil. Ölümlere
bakın Allah aşkına, rica ederim, 21’inci asırda, biz dünyada 5’inci, Avrupa’da
1’inciyiz bu konuda! İlkel şartlar altında elektrik çarpmasından bir ölüm mü
olur! Başına kep giymediği için düşerek başını betona, demire çarpmaktan ölüm
mü olur sevgili arkadaşlarım! Denize düşmeyle ölüm mü olur! Beş dakikada bir
sağlık raporu veriliyor Sayın Bakanım o insanlara. Belli değil, kalp hastası
mıdır, değil midir? Gidiyorlar, orada kurdukları bir ocak var, basıyorlar mührü
“Sen sağlamsın.” Basıyorlar mührü, iki dakika tutmuyor sevgili arkadaşlarım. O
insanların yükseklik korkusu var mı, kalp hastası mıdır diye… Nasıl çaresiz,
kimsesiz, sahipsiz! 4 tane çocuk var, 5 tane çocuk var, gelmiş Şanlıurfa’dan,
Anadolu’dan, ekmek yok, aş yok sevgili arkadaşlarım! Bizim görevimiz… Bunları
ben dejenere etmek için söylemiyorum, ama hangi
şartlarda çalışırlarsa çalışsınlar biz devlet olarak bunların can güvenliğini
korumak zorundayız. Bugün bunların sağlıklarını korumak zorundayız, bunların iş
konularında önlerini açmak, onlara sahip çıkmak zorundayız; bunu anlatmaya
çalışıyorum. Bunun için diyorum ki, denizcilik sorunları farklı, biz Tuzla’yı
konuşuyoruz, Tuzla’da yaşanan ihmalleri konuşuyoruz. Gidin Tuzla’ya görün,
kimin eli kimin cebinde belli değil sevgili milletvekilleri. Lütfen, rica
ediyorum, ilgili olmazsanız bile, gidin görün. Trafik almış başını gidiyor,
nereden giriyorsunuz nereden çıkıyorsunuz, kim var kim yok belli değil. Sevgili arkadaşlarım, bu kadar işlerimiz iyi, Allah daha ziyade
etsin, ama hiç bir tersanede doktor bulundurulmaz mı! Tersanelerde ambulans
bulundurulamaz mı! Bir adam düştükten üç saat sonra, dört saat sonra bir
tersanede bulunur mu! Biz tersanelerin kapısını niye açmayız? Merak ediyorum.
Habersiz olarak giden insan haklarından sorumlulara, mühendisler odasına,
Tabipler Odasına, “Biz gitmek istiyoruz” diyenlere biz tersanelerin kapılarını
niye kapatırız? Neler var oralarda, kimler var ölüm tarlalarında? Neden
korkarız? Korkmayan bir arkadaşım
var: Muhsin arkadaşım, açtı tersanesinin kapısını, gittiler dün incelediler,
biz de kefil olduk iki arkadaşımla birlikte Çetin’le, biz de orada izledik.
Muhsin dedi “Gelsinler araştırsınlar.” Araştırıyorlar, bakıyorlar bir şey de
yok, arslan gibi çalışıyorlar. Ama niye diğerleri
kapatır? Neden kapalı kapılar ardında sanki bir şey varmış gibi, o insanları
koruyup kollamayız biz devlet olarak, görevimizi yapamayız milletvekilleri
olarak? Neden biz oraya bir eğitim fakültesi gibi -söyledi Sayın Bakanım
konuşmasının başında- ara hizmetli yetiştirecek, kurs aldırabilecek, oraya
hemen bir sağlık… İşverenlerden rica ederek, belediyelerden rica ederek, o
insanlara, hiç olmazsa, köyden geldikten sonra eğitim verecek şekillerde niye
biz önlemimizi almayız? Bundan ne kaybederiz? Bu kadar basit bir önlem sevgili
arkadaşlarım. Adam geliyor kahveden sabahleyin, “Ben taşeronum.” diyor, “Hadi
bakalım, geç başına” diyorlar. “Sen ne işi yaparsın, elektrikçi misin?”,
veriyorlar adamın eline, hangi volt olduğu belli değil, sokacak mısın fişe,
sokmasını bilmiyorlar, çıkıyorlar ellerine kaynağı veriyorlar… Bakın bir ölümü
anlatacağım size sevgili arkadaşlarım. Kaynak yapıyor kazanın dibinde. Eşi de
buralardaydı. Kaynak yapıyor, öğlen de paydosa ayrılıyor, kaynağı bırakıyor
gidiyor. Öğle paydosunda ekmeğini yiyor geliyor. Tankın içinde. Açıyor
kaynağını, “güm” bir patlıyor, paramparça olup gidiyor. Ya, insan, o kadar,
bizim göz bebeğimiz olan, milyonlarca lira para kazandığımız bir yerde bir tane
gaz ölçüm aleti bulundurmaz mı Sayın Bakan? Ağır işçi onlar, onlar sanayi
işçisi. Onlar ağır işçiler. Çalışır mı çalışmaz mı? Onlar çaresiz zaten, onlara
ne verseniz yapacaklar. Onların kimsesi yok, onların çocukları var. Ölüyor bu
arkadaş, karısı geliyor. Karısına diyorlar ki: “Ya, rica ediyoruz senden. Zaten
sigortası yok bunun. Sen de konuşma. Ortada, yani büyütmeyelim bu işi.” diye 50
milyon-60 milyon vermeye çalışıyorlar. Kadın diyor ki: “Kan parası bu kardeşim,
kan parası!” Ve kocasının kanını satarak çocukları… “4 tane yetim var geride
Mehmet Bey.” diyor. 4 tane yetim… “Alsam mı almasam mı? Bir tarafta para, bir
tarafta hak…” Bu bizim görevimiz Sayın Bakanım, yoksulsa. Sizin için bir şey
söylemiyorum. Keşke Çalışma Bakanı burada olsaydı da, gerçekten söylüyorum,
çıkıp da bunların cevaplarını verseydi. O denetlemek zorunda değil mi? Sevgili
arkadaşlarım, Türkiye’de iki tane teşkilatlı bakan vardır. En büyük kolu olan,
ulaşabildiği kolu olan iki tane bakanlık vardır: Bir Maliye Bakanlığı, bir de
Çalışma Bakanlığıdır. Bunların emrinde denetleme kurulları, teftiş kurulları,
SSK’da görevli kuruluşlar… Bunların elinde bütün kurumlar vardır. Bunlar
dileseler, isteseler oradan kuş uçurtmazlar biliyor musunuz? Kuş uçurtmazlar
kuş. Orada tek bir ölüm olmaz biliyor musunuz? Tek bir insan ölüsü olmaz
oralarda isteseler. Ama, üç değil ki... İşçileri demek
ki unutmuşlar. Onu anlatmaya çalışıyorum. Tuzla diye bir yeri unutmuşlar, yok. Bizim
bakanlarımız -Sayın Bakan kendisi üzerine almasın- bilin diye söylüyorum
sevgili milletvekillerim, oraya ancak açılışlarda, gemileri suya indirirken
kurdele kesmeye giderler. Öyle maalesef Türkiye’de. Gemi
mi açılıyor tersanede, Sayın Bakan gelir oturur, ön tarafa kurulur, diğerleri
davul zurnayla karşılar, kurdeleyi keseriz, ama bu gemide kaç tane şehit vardır,
kaç tane cenaze vardır, kaç kişinin tabutu olmuştur bu gemi, kimse bilmez.
Beyaz kefenlik giyerek siyasi polemik yapan Sayın
Başbakan bir tek kelime söylemediği için, o insanları beyaz kefene mahkûm
ederek oraya gömüyoruz sevgili arkadaşlarım, gömüyoruz o gemilerin içerisine.
Her inen gemide bir tane şehidimiz var sevgili arkadaşlarım. Kim ne derse
desin… Çalışma Bakanlığı “Biz bir çalışma yapıyoruz.” diyor, kendine istediği
sendikayı alıyor, kendi yakınına istediği sendikayı alıyor. Neden DİSK’i almasın?
Orada 2 tane gariban, Cem diye bir çocuk var Genel Başkanlık yapıyor, yirmi
dört saat orada çalışıyor. Neden Süleyman’ı aramasın, “DİSK’in Genel Başkanı,
sen de gel, tam karşı bir sendikasın, sen de gel içimize.” demesin? Nedendir bu
anlayamadım. Neden bizden olanları, benden olanları, bana karşı gelenleri yok
etmeye çalışırsınız sevgili arkadaşlarım. Niye anlaşamayız, ben onu merak
ediyorum. Gerçekten söylüyorum, anlaşırız aslında. Sendikacı
arkadaşlarım var burada, eskiden anlatırlardı, böyle, insanlar akıllarında bir
şey olduğu zaman, ölümler olduğu zaman, işçiyle ilgili bir şey olduğu zaman,
alın teri, emek konuşulduğu zaman, hangi partiden olursa olsun, Doğru Yol
Partisinden olsun, Adalet Partisinden olsun, Cumhuriyet Halk Partisinden olsun,
o iki milletvekili kol kola girer, ölümüne, partilerinin gruplarına gider,
onların haklarını sonuna kadar savunurlarmış o sendikacılar, o milletvekilleri.
Benim bölgemde… Ben sendikadan geliyorum kardeşim, ben unutmadım, ben
alın terinin, emeğin yanındayım, o insanın yanındayım deyip, hangi parti olursa
olsun, Doğru Yol olsun, Adalet Partisi olsun, Cumhuriyet Halk Partisi olsun,
milletvekilleri kenetlenir, sonuna kadar beraber giderlermiş. Neden biz böyle
olduk? Neden değiştik sevgili arkadaşlarım? Niye bu kadar böyle, birbirimize,
bir doğruyu söylediği zaman şüpheyle bakar olduk? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Sevigen, lütfen,
sözlerinizi tamamlar mısınız. Buyurunuz. MEHMET SEVİGEN
(Devamla) – Efendim, bitiriyorum Sayın Başkanım. Sevgili
arkadaşlarım, tabii çözüm bulmaya çalışıyoruz. İnşallah bir komisyon kurulacak,
o komisyonda görev alan arkadaşlarım olacak, inceleyeceğiz, tarafsız bakacağız.
Buradan bir rapor çıkar, bir kanun teklifi çıkar, bir yaptırım çıkar umarım,
ama bizim amacımız oradaki tersanelere zarar vermek değil, bunu herkes böyle
bilsin. Bizim amacımız, oradaki ölümleri durdurmak, oradaki insanların insanca
yaşamasını sağlamak, oradaki insanların sigortalı olup sağlıklı bir şekilde
işlerine devam etmesini sağlamak. Başka bir düşüncemiz yok. Bütün gayretimiz,
arkadaşlarımın önergeyi vermesi, Cumhuriyet Halk Partisinin bu eleştiriyi
getirmesi tamamen bunun içindir diye düşünüyorum. Beni dinlediğiniz
için hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Sevigen. İkinci söz,
Kocaeli Milletvekili Cumali Durmuş’a
ait. Buyurunuz Sayın
Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. CUMALİ DURMUŞ
(Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son günlerde medyamızın yoğun ilgi gösterdiği, bazı
çevrelerin ise konuyu başka boyutlara çekmeye çalıştığı, Türk gemi inşa
sanayisi ve denizcilik sektörünün sorunlarının araştırılmasıyla ilgili olarak
açılan Meclis araştırması önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle,
Irak’ın kuzeyinde, bebek katili, hain PKK terör örgütüne karşı yürütülen
operasyonlarda şehit düşen kahraman Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet,
milletimize başsağlığı diliyorum. Sayın
milletvekilleri, gemi inşa sanayisi yoğun emek karakterine sahip bir endüstri
dalıdır; bu özelliğiyle diğer sanayi kollarını bir lokomotif gibi sürükleyerek
gelişmelerine önemli katkıda bulunmakta ve önemli bir istihdam potansiyeli
olarak ortaya çıkmaktadır. Tersaneler
ticaret gemisi inşaatını yapmakla birlikte, ileri teknoloji harikaları olarak
nitelendirilebilecek süper tankerleri ve savaş gemilerinin inşaatını
yapabilecek teknolojik kabiliyet ve imkânlara sahiptirler. Gemi inşa sanayisi,
emeğin yoğun olarak kullanıldığı bir endüstri dalı olması sebebiyle, işçilik
ücretlerinin düşük olduğu ülkelerde daha kolay gelişmektedir. Sanayileşmenin
doğal bir sonucu olarak, yoğun işçi çalıştırılan iş yerlerinde iş kazalarının
sayısında büyük artışlar olmaktadır. Sanayileşmeyi, genişlemeyi, gelişmeyi
desteklemenin yanında, devletin bir diğer asli görevi de şüphesiz, denetimdir.
Denetimsiz olarak bir kuralın uygulanabilirliğini savunmak söz konusu
olamayacağına göre iş yerlerinin, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından
sürekli olarak denetlenmesi gerekmektedir. Günlerdir
medyamızın büyük bir dikkatle takip ettiği, hatta birtakım çevrelerin
sözcülüğünü yaptığı bu dönemde, bu kürsüden bazı milletvekili arkadaşlarım ve
Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı konu ile ilgili görüşlerini
belirttiler. “Mukadderat, seri cinayetler; sendikalı işçilerin işinden, sessiz
kalanın canından olduğu” gibi cümlelerle hem pembe hem de acı bir tablo
sunuldu. Sizlere daha tarafsız olarak, sektörün içinde olmayan birisi olarak
bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum. Sayın
milletvekilleri, her işin bir riski, her riskin de bir önlemi olduğu inkâr
edilemez bir gerçektir. Tersaneler risk unsurunun en yüksek olduğu iş koludur.
Dolayısıyla, riskin karşılanabileceği iş güvenliği tedbirlerinin alınması
gerekir. Bu konuda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gerekli denetimleri
yapmalıdır. Eğer, şimdiye kadar yaptığını söylüyorsa -ki Sayın Bakan da
rakamlar vererek ifade etmişlerdi- demek ki yeterli değil veya baştan savma
yapılıyor. O zaman ya daha çok denetim yapmalılar veya yaptıkları denetimleri
daha ciddi yapmalılar. Yani büyük kazaların olma nedenlerinden birinin, büyük
kısmının Bakanlığın ihmali olduğunu ifade etmek istiyorum. Tuzla
tersaneleri, alan olarak girişimcilerin aldıkları siparişleri zamanında
yetiştirebilmeleri açısından yetersizlikle karşı karşıya. Sektördeki gelişmeler
dikkate alındığında ülkemiz gemi inşa sektörünün çok daha gelişmesine, yeni ve
daha büyük alanlarda tersane kurulmasına ihtiyaç olduğu görülmektedir. Sayın
milletvekilleri, bugün üzerinde görüştüğümüz Meclis araştırmasının gerekçesini
okuyunca araştırma talebinde bulunan AKP milletvekillerinin ortaya koyduğu
rakamları konuşmak ve tartışmak gereğini duydum. Sayın Bakan da dâhil olmak
üzere, gündemimizdeki konu ile ilgili konuşan iktidar milletvekilleri, gerçeğin
biraz uzağında istatistiklerle halkımızı aldatmaya çalışıyorlar. Örneğin, gemi
inşa sektörümüzün yüzde 89 sipariş artışı sağladığı ve dünya beşincisi olduğu
söyleniyor, tersanelerimizin yüzde 360 büyüdüğü ifade ediliyor. Arkadaşlar, bu
rakamlara bakarsanız, ülkemiz, gemi inşada dünya lideri dersiniz, denizcilikte
dünyanın bir numarası zannedersiniz. Buradan da demek bazı devlet büyüklerinin
çocuklarının gemicilik merakı bu tablo kaynaklıymış diye düşünebilirsiniz. Oysa
ülkemiz, OECD verilerine göre, dünyada inşa edilen gemilerin sadece yaklaşık
yüzde 1,2’sini inşa edebiliyor. Diğer ülkeleri söyleyince nerede olduğumuzun
yorumunu sizlere bırakıyorum: Güney Kore yüzde 36,9, Japonya yüzde 33,8 ve Çin
yüzde 19,8. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine, sektörde yaşanan iki önemli sıkıntı ise kayıt
dışılık ve mesleki eğitimdeki yetersizliktir. Mesleki eğitim eksikliği,
sektörün en önemli sorunu bence. Medyaya da yansıdı. Vatandaş, Urfa’dan kalkmış
gelmiş, gelirken gemilerin tahtadan yapıldığını zannediyormuş ama bakmış,
gemiler sacdan ve demirden. O zaman, kaynak yapana yardım etmeyi öğrenmiş. Ne
kadar sürede? İki günde ve şimdi, biz, bu vatandaştan, iş güvenliği kurallarını
bilmesini ve uygulamasını isteyeceğiz. Böyle bir mantık kabul edilemez. Sektör bunu kendi
kendine çözemiyorsa devlet devreye girmeli, işe başlayan her işçinin önce
mesleki eğitimini, sonra da iş güvenliği eğitimini almış olmasını sağlamalıdır.
Bunlar, çözümleri çok zor konular değil. Bu eğitimleri sertifikayla
belgelendirirsiniz, işe başlamadan önce işverene “Bu belgesi olmayan kişileri
işe almayacaksınız.” diye kural koyarsınız, denetimlerde de belgeleri kontrol
edersiniz. Ama siz denetime gitmeden önce tersaneye haber verirseniz,
gittiğinizde denetimden çok, gezelim görelim mantığıyla “Ben görmedim, sen
işine bak.” derseniz, iş kazalarının önüne geçemezsiniz. Sonra çıkıp “Biz
bilmem kaç tersaneyi denetledik, şu kadar ceza yazdık.” dersiniz. “İş kazaları
niye bu kadar çoğaldı?” diye sorarlar adama. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine, sektörde yaşanan önemli bir sıkıntıysa kayıt
dışılıktır. Taşeron sisteminin çok yaygın olduğu bu sektör, belki yapılan işin
icabı, taşeron sistemine ihtiyaç duyabilir. Ama taşeronların sorumluluğunun da
asıl işverende olduğu unutulmamalıdır. İşveren de kendi kadrosuna nasıl işçi
alıyorsa taşeronun işçilerinden de aynısını beklemelidir ve istemelidir.
Taşeronlar, nitelikli eleman konusunda gerekli altyapıyı sağlamalıdır. İşçilerin
sigortalarını üç gün ödeyip, sonra işten çıktı gösterip ay sonunda tekrar işe
alma alışkanlıklarından vazgeçirecek tedbirler Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından alınmalıdır. Sektörde yüzde 100 sigortalılık
sağlanmalıdır. Taşeronlarda
örgütlenmenin sağlanması da yine başka bir konudur. Çalışanın emeğine, ücretine
olduğu kadar sosyal hakları açısından da saygı gösterilmelidir. Tuzla
bölgesindeki taşeronlardan bazılarının çok sayıda işçi çalıştırdığını ve
istihdam sağladığını, ayrıca bu taşeronların kendilerine alan gösterildiğine
yeni bir tersane kuracak bilgi ve birikime ve iş gücü potansiyeline sahip
olduğunu biliyoruz. Türk gemi inşa sanayisinin gelişmesi için bu
arkadaşlarımıza destek olunması gerektiğini düşünüyorum. Yine, sadece
tersanelerde değil, tüm taşeronların 9001 ve 18001 kalite ve iş güvenliği
belgelerini almalarını destekleyecek, hatta zorlayacak tedbirlerin alınması
gerektiğini düşünüyorum. Tersanelerde iş
güvenliği birimleri kurulmalı, bu birimler iş güvenliği için yasalarla,
yönetmeliklerle belirlenmiş kurallara uyulmasını kontrol etmeli ve sağlamalı,
çok basit tedbirler bile gözden kaçırılmamalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. CUMALİ DURMUŞ
(Devamla) – Bitiriyorum efendim. Tersane
işletmecileri, yoğun sipariş altında yoğun işçi çalıştırırken hayat kurtaran
önlemleri para ve vakit kaybı olarak görmemelidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu vesileyle, iktidarı, sanayiciyi, tüm işçi
kuruluşlarını iş kazalarının önlenmesi konusunda akılcı bir yaklaşımla ortak
hareket etmeye davet ediyor, araştırma önergesinin kabulü yönünde oy
kullanacağımızı belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Durmuş. Önerge sahipleri
adına son söz İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı’ya
ait. Buyurunuz Sayın
Yardımcı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. HASAN KEMAL
YARDIMCI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin
başında, bu kar ve kış koşullarında terörle mücadelede Kuzey Irak harekâtına
katılan kahraman silahı kuvvetlerimiz mensuplarından şehit olan askerlerimize
Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, ailelere ve yakınlarına başsağlığı ve
sabırlar dilerim. Denizcilik sektörümüzde son yıllarda gerçekleşen tüm olumlu
gelişmelerin yanında yaşadığımız ve camiayı üzen iş kazaları ve artan ölümler
sonucu sektörde iş güvenliği, işçi sağlığı, can ve mal güvenliğini araştırarak
sorunu tespit edip çözmek, ekonomimizin yakın gelecekte can simidi olabilecek
denizcilik sektörünün sorunlarını yüce Meclisimizde tartışmak için vermiş
olduğumuz Meclis araştırma önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Bize göre, iş
güvenliğini gündemin başına oturtarak öncelikle iş kazaları ve üzücü ölümleri
önlemek birinci hedef olmalıdır. Değerli arkadaşlar, geç kalındı, duyarsızlık
olabilir, panik olabilir, tedbirde kusur olabilir, doğrudur. Artık kurumlarımız
devreye girmiştir. Basınımız, medyamız görevini yapmıştır. Bundan sonrası
karalamaya, lince doğru gidiyor. Zaten sıkıntılı
Tuzla’ya eğitimli gençler nasıl gelir, nasıl çalışır, bunu da bir düşünmemiz
gerekir. Ben cuma günü
büyük bir gazetemiz ile samimi, açık fikirlerimi paylaştım, birebir yazdılar.
Teşekkür ediyorum. Kabahati olanları değil, sektörü savunmak, önemini anlatmak
zorundayım. Zaten siparişlerde komşu ülkelere ve Çin’e doğru kaymalar
başlamıştır. Ülkemizde gemi inşa sanayisinin yoğunluğu çok yenidir ve
büyümesini sağlıklı sürdürmek adına dikkatli hareket edilmesi şarttır. Türk
gemi inşa sanayisi, tek başına, rakipsiz bir sanayi alanı da değildir. Türk
tersanelerine ve çevremizdeki komşu ülkelere, tamamı Avrupalı firmalardan gelen
çok ciddi siparişler alınmaya başlanmıştır. Sayıları yüz otuzu aşacağı tahmin
edilen gemi inşa, yat inşa ve tamir tersaneleri gerçekleştikçe, acemi işçi,
eğitimsiz işçi sorunu ve sorunları da beraberinde gelmektedir. Sorun, bölgesel
değil, Türkiye geneline yöneliktir. Mevcut sorun, salt Tuzla tersaneler
bölgesiyle ilgili veya kısıtlı değildir. Yıllardır büyüyerek gelen ara ve
teknik eleman açığı giderek artmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; istihdamda eğitim ve ihtisaslaşma dikkate alınmalı,
ülkemizin ilerisi için gerekenler yapılmalıdır. Meslek okullarına ilgiyi ve
alakayı artırmak, meslek okullarının özendirici olması için her türlü yasal
imkânları yürürlüğe sokmayı artık değerlendirmek zamanı gelmiştir. Tuzla
Tersaneler Bölgesi’ndeki tersanelerin bazılarında meydana gelmiş ve ölümle
bitmiş olan iş kazalarını tüm tersanelere yayarak bir endüstriyi kamuoyu önünde
ve hele uluslararası alanda küçük düşürücü her hareket, sektöre geri dönülemez
felaketler getirebilir. Ölümleri durdurmak için gereken çok acil iş güvenliği
tedbirleri alınmalı, kurallar uygulanmalı, iş güvenliğinde sıfır tolerans
olmalıdır. Basınımıza
teşekkür ediyoruz, konunun önemini kamuoyunun gündemine taşımış, dikkatleri
çekmiş, görevini yapmıştır. Artık, bence, olayın önemi sektörde geç de olsa
anlaşılmıştır, araştırmayla daha da netlik kazanacaktır. Bundan sonra, gemi
inşa sanayimizi küçük düşürücü beyanlarla yermeye yönelik, tersaneleri kuşkulu
gösteren ifadelerden sakınmalıyız. Aksine, alınacak tedbirlerle, ekonomik
kalkınmamız ve istihdam adına bu sanayimizin önemi Hükûmetimizin
genel politikaları içerisinde güven ifadeleriyle anlatılmalıdır. 1988-1989
yıllarında Yunanistan’da tersanelere yönelik ideolojik grevler ve baskılar
sonucunda, bu ülkenin tüm gemi inşa sanayisi ölmüştür. Bunu hatırlayalım.
Tersanelerde üretim asla durmamalıdır. Tersanelerin daha güvenli, verimliliğini
artırıcı formüller ve iş birliği sağlanmalıdır. Tuzla Tersaneler Bölgesi’ndeki
eksiklikler örnek alınarak yeni yapılan tersanelerde aynı hatalar
tekrarlanmamalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünya denizciliğinde, Yunanlı komşularımız
armatörlükte bizim çok önümüzdedirler. Gemi inşa ve yat inşada ise onlar
yanımıza bile yaklaşamazlar, bizler çok çok
ilerideyiz. Sözü fazla
uzatmadan, şapkayı önümüze koyarak araştırma yapmak üzere kolları sıvamalıyız.
Yalnız gemi inşayı değil, tüm denizciliğin sorunlarını Yüce Meclisin çatısı
altında, tarihinde belki de ilk defa araştıracağız. Bu arada, bozulan diyalog
ikliminden ötürü sektörün günahlarının yanında sevaplarını da hatırlayacağız,
gözden kaçan güzellikleri görme fırsatı yakalayacağız. Bitmiş olan sektörün
hastanesi, daha evvel kararları alınmış gemi yapım meslek liseleri, denizcilik
meslek liseleri, Türk Loydu ve sektörün destekleriyle
oluşturulan TÜDEV’le birlikte kurulan Denizcilik
Eğitim Merkezi de ortaya çıkmış olacak. Sektörü montajcılıktan kurtaracak olan
yaklaşık 250 milyon euro civarındaki değerdeki,
stratejik önemi de çok büyük olan ana makine, şaft, kovan fabrikası için
yaptığı çalışmalar gündeme gelecek ve bunları hızlandırma imkânı bulacağız.
Sektörün samimiyeti, çalışkanlığı yanında, inşallah, tekrar görmek
istemediğimiz ölümlerin çözümünü bulacağız. Denizci ülkelerin
kalkınmasında lokomotif görevi yapan gemi inşa sektörünün ve tüm
denizciliğimizin araştırılması için kurulacak komisyona başarılar diler,
saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yardımcı. Sayın Mert’in İç
Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince çok kısa bir söz talebi vardır. Buyurunuz Sayın
Mert. V.- AÇIKLAMALAR (Devam) 4.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Tersaneler
Bölgesi’nde yaşanan iş kazaları nedeniyle alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön
görüşmelerine katkı sağlamak amacıyla açıklaması HÜSEYİN MERT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. İç Tüzük’ümüze
göre Meclis araştırma önergeleri gruplar ve 20 milletvekilinin imzasıyla
verilebiliyor. O nedenle Demokratik Sol Parti olarak bir katkı koyamadık. Ancak
konuyla ilgili olarak, parti olarak kurmuş olduğumuz komisyon şu an hâlihazırda
çalışmalarına devam etmektedir. Eğer kurulacak olan komisyon, talep ederlerse
kendileriyle paylaşmaya her zaman hazırız bunun sonuçlarını. Bu arada ulusal
bütünlüğümüz ve tüm dünyanın ortak sorunu olan terörizmle mücadele için bir
harekât düzenleyen Türk Silahlı Kuvvetlerine başarılar diliyoruz. Orada şehit
olan askerlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize de acil şifalar diliyoruz.
Aynı şekilde, Tuzla’da ölen işçilerimize de Allah’tan rahmet diliyoruz. Ama
onlar bizim için yalnızca basit bir ölüm değil, Türk sanayisi için, Türk insanı
için hayatlarını feda etmiş olan birer şehittir. Oradaki sorun,
Türk çalışma hayatındaki kayıt dışılık ve eğitimsizlik sorunudur bildiğiniz
gibi. Tabii bu yalnızca Tuzla için geçerli değil, tüm sektörlerde karşımıza
çıkan bir sorun. Bu nedenle, Meclis araştırma komisyonu konuyu irdelerken
yalnızca oradaki işverenleri doğrudan suçlamak yerine, onların bu
davranışlarını neden gerçekleştirdiğini iyi ortaya koymaları gerektiğini
düşünüyoruz. Orada ortaya çıkması biraz daha ağır bir sektör
olması ve riskleri çok olan bir sektör olmasından kaynaklanmakta. Yine, bu arada
bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum. Konu bugün için Tuzla’da, ancak kısa bir
sürede -umarım yaşanmaz ama- Karadeniz Ereğli’de de yeni bir tersane grubu
ortaya çıkıyor, çok sayıda tersanemiz faaliyete başladı. Geçenlerde bizzat
yakından gördüm, gururla da gördüm. Gerçekten olağanüstü yatırımlar yapılmış.
Fakat burada da Tuzla’daki gibi ölümlerin olmaması için Tuzla’yla, bu konuyla
ilgili araştırma yapacak olan komisyonun aynı şekilde orada da çalışmalar
yapmasını diliyorum. Demokratik Sol
Parti olarak olumlu oy vereceğimizi bildiriyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Mert. X.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam) A) Ön Görüşmeler (Devam) 1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19
milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) (Devam) 2.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş
ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki iş kazalarının araştırılarak iş
güvenliğinin sağlanması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/129) (Devam) 3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26
milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi olmak üzere denizcilik sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132) (Devam) 4.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel
ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma
koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134) (Devam) BAŞKAN - Meclis
araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyonun
çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi
tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. 1'inci sırada yer
alan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95) BAŞKAN -
Komisyon? Yok. Hükûmet? Yok. Ertelenmiştir. 2’nci sıraya
alınan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/152) (S.Sayısı:
116) (x) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu
116 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin tümü
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz İstanbul Milletvekili Şükrü
Elekdağ’a ait. (x)
116 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Buyurunuz Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet
Komisyonu Raporu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak amacıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Sayın
milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkemizin birlik, beraberlik ve
huzurunun sağlanması için yürüttüğü faaliyetlerde disiplin büyük önem
taşımaktadır. Önümüzdeki kanun teklifinde öngörülen değişiklikler de askerî
ceza ve disiplin yargılamasıyla ilgilidir. Sayın
milletvekilleri, ülkemiz şu sırada son derece kritik bir dönemden geçiyor.
Efsanevi disipline sahip olmakla şöhret yapmış olan silahlı kuvvetlerimiz de
ülkemizin ulusal ve toprak birliği, bütünlüğü uğruna yaşamsal bir mücadele
veriyor. Bu nedenle bu konu ülkemizin en öncelikli gündem maddesi hâline gelmiş
bulunuyor. Bu münasebetle, önce Türk Hava Kuvvetlerinin Kuzey Irak’taki PKK
hedeflerine karşı yapmış olduğu beş son derece başarılı hava operasyonu ve bunu
takiben başlatılmış olan hava destekli kara harekâtı hakkında bir değerlendirme
yapmamızın gerekli, isabetli ve yararlı olduğunu takdir edersiniz. Hava harekâtıyla
Türk Hava Kuvvetleri, kendilerine verilen görevleri en mükemmel şekilde yerine
getirirken, aynı zamanda üstün kabiliyetini ve gücünü dünya kamuoyuna
sergilemiş bulunuyor. Hava kuvvetlerimizin yetkinliği hepimizin göğsünü
kabarttı, aynı zamanda Türkiye'nin askerî yeteneğini ve gücünü ortaya koyarak
bölgemizde ülkemize yönelik tehditlere karşı da ciddi bir caydırıcılık görevi
ifa etti. Silahlı
kuvvetlerimiz girişmiş olduğu kara harekâtını da aynı yetkinlik ve başarıyla
sürdürüyor değerli arkadaşlarım. Daha harekâtın ilk günlerinde PKK’yı tarumar
ettiğini ve örgütün yaşamsal harekât merkezlerini çember içine aldığını resmî
açıklamalardan anlıyoruz. Gelişmeleri heyecanla izleyen bizler ve milletimiz
silahlı kuvvetlerimizle gurur duyuyor, övünüyoruz. Ancak değerli
arkadaşlarım, yüreğimiz kaldırılan şehit cenazeleriyle dağlanıyor, yanıyor.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet ve yakınlarına ve tüm ulusumuza da başsağlığı
diliyorum. Sayın
milletvekilleri, Türk Hava Kuvvetlerinin Kuzey Irak’taki PKK hedeflerini
vurması için Irak hava sahasını açan ve gerçek zamanlı istihbarat paylaşımını
uygulamaya koyan Washington’un Türkiye'nin kara harekâtına da yeşil ışık
yakması bir süredir yoğun bakımda olan Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir
sayfanın açıldığına işaret ediyor. Hatırlayacaksınız, Amerika’nın Irak’ı işgal
harekâtında Türk topraklarının ve askerî üslerinin kullanılmasını öngören 1
Mart 2003 tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmesi,
iki ülke ilişkilerinin ağır bir bunalıma girmesine ve Washington’un Türkiye’ye
yönelik olarak örtülü bir cezalandırma politikası uygulamasına yol açmıştı. Bu
örtülü cezalandırma politikası bağlamında Amerika, PKK’nın Kuzey Iraklı Kürt
liderler tarafından barındırılıp silah ve lojistik ihtiyaçlarının
karşılanmasına ve Türkiye’ye yönelik eylemlerine destek verilmesine kayıtsız
kaldı ve bunların önlenmesi için hiçbir önlem almadı. Amerika’nın bu tutumundan
cesaretlenen Kuzey Iraklı Kürt liderler, Türkiye’ye karşı gayet saldırgan
davranışlar içine girdikleri gibi “bağımsız Kürdistan” hayallerinin
gerçekleştirilmesinde ve Kerkük’ün Kürt bölgesine ilhakında PKK’yı Türkiye’ye
karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanabileceklerinin hesabını yapmaya
başladılar. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Washington’u dört yıldır sürdürdüğü bu hatalı politikalardan
vazgeçerek Türkiye’yle ilişkilerini düzeltmek ve desteğini kaybettiği Türk
kamuoyunu kazanmak hususunda bir atılım içinde görüyoruz. Amerika’nın,
Türkiye'nin Kuzey Irak’a önce hava sonra da kara harekâtı yapmasına yeşil ışık
yakması, Kuzey Iraklı Kürt gruplar üzerinde bu operasyonlara nötr
kalmaları ve Türkiye’ye karşı saldırgan söylem ve davranışlardan vazgeçmeleri
için telkin ve baskılarda bulunması, Washington’un Türkiye’ye yönelik
politikalarında önemli bir siyasi dönüşüm vuku bulduğunun göstergeleridir. Bu
göstergeler, Amerika’nın Türkiye’ye yönelik olumsuz politikalardan
vazgeçtiğinin ve ilişkileri 1 Mart 2003 tarihinden önceki düzeyine getirmek
eğiliminde olduğunun işaretlerini veriyor. Bunun böyle olmasını umut ediyoruz.
Türk-Amerikan ilişkilerinin karşılıklı saygı temeline oturan ve karşılıklı
çıkar ve yarar dengesini gözeten bir düzey ve içerikte seyretmesini arzu
ediyoruz, fakat bu umut ve değerlendirmelerimizin ne kadar gerçekçi olduğunu
görmek için daha bir süre beklememiz gerekebilir. Ancak, değerli
arkadaşlarım, şu geldiğimiz noktada da Amerika’nın Türkiye'ye yönelik politika
değişikliğinin ardında yatan gerçek nedenlerin neler olduğu hususunda da bir
değerlendirme yapmamızın yararına inanıyorum. Sayın
milletvekilleri, Amerika-Türkiye ilişkilerinin seyrini kavrayabilmek için, değişen
dünya güç dengelerinin Amerika’yı nasıl etkilediğinin ve Washington’un bu
değişim ışığında geliştirdiği yeni stratejiler bağlamında Türkiye'ye nasıl bir
rol biçtiği değerlendirilmelidir. Bu sefer de Amerika’nın tutum değişikliğinin
temelinde, büyük Orta Doğu bölgesinde değişen stratejik dengeler nedeniyle
oluşturulacak yeni bir strateji kapsamında Türkiye için yeni bir rolün
öngörülmesi yatmaktadır. Oluşturulacak bu
yeni strateji, Afganistan’da Taliban’a karşı savaşta tarihinin en büyük krizini
yaşamakta olan NATO kuvvetlerinin acilen muharip birliklerle desteklenmesini,
Körfez’de hegemon bir güç olarak yükselen İran’a
karşı etkin bir kuşatma ve tecrit politikasının uygulanmasını ve dünyadaki
asimetrik tehditlere ve küresel sorunlara karşı koymak için transatlantik
ortaklık bazında oluşturulacak yeni bir stratejik konseptin
NATO’ya kazandırılmasını öngörüyor. Söz konusu stratejik konseptin, global terörle kapsamlı mücadelede ve İslami kültürlerle
aktif diyalogdan oluşan iki eksen üzerinde faaliyette bulunacağı tasarlanıyor. Amerika’nın bu üç
alanda da değerli arkadaşlarım, Türkiye'den ciddi beklentileri vardır.
Özellikle NATO’nun bu sefer yeni stratejik konsepti
bağlamında, Türkiye'nin ittifak içinde kritik bir rol üstlenmesi
beklenmektedir. Değerli
arkadaşlarım, Afganistan’da bir askerî hezimetin eşiğinde olan NATO’nun, acilen
ve büyük ölçüde kuvvet takviyesine ihtiyacı vardır. Taliban ve El Kaide her gün
güç ve alan kazanmakta ve giderek kabule yaklaşmaktadır. Ancak NATO üyeleri
ilave muharip birlik göndermek hususunda bugüne kadar ayak sürümüşlerdir. Bu
durumda, kısa süre önce düzenlenen Gates, Avrupalı müttefiklerin Afganistan’a
muharip birlik göndermemesi durumunda NATO’nun sonunun geleceğini belirtmiştir.
Sorunun bir başka
vahim boyutu da Amerikan istihbaratına göre, El Kaide terör örgütü lideri Usame
Bin Ladin ve Taliban hareketi lideri Molla Ömer’in Pakistan’ın Belucistan Eyaleti’nde saklanarak oradan Afgan direnişini
yönlendirmekte olmalarından kaynaklanmaktadır. Pakistan’ın
birçok bölgesinin El Kaide ve Taliban yanlısı aşiretlerin kontrolünde olması
Amerika’yı endişelendiriyor. Washington’un nükleer silahlara sahip Pakistan’ın
Taliban nüfuzuna girmesi gibi bir olasılığı ciddiye aldığı anlaşılıyor.
Washington, böyle bir gelişmenin hem Amerika hem de dünya için en büyük tehdit
oluşturacağı görüşündedir. Bu bakımdan, Afganistan savaşının kazanılması
Amerika için hayati bir önem kazanmıştır değerli arkadaşlarım. Hâlen
Afganistan’da, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu yirmi altı NATO üyesi ülkenin
yanı sıra, on dört ülke de NATO dışından kuvvetleriyle Uluslararası Güvenlik
Destek Gücü İSAF’a katkıda bulunarak, 46 bin kişilik
bir kuvvet oluşturmuşlardır. Ancak, bu ülkelerden sadece Amerika, İngiltere,
Hollanda ve Kanada çatışma bölgelerinde asker bulunduruyor. Amerika, NATO’nun
Avrupalı üyelerinin Afganistan’da ellerini taşın altına koymalarında son derece
ısrarlıdır. Bu bağlamda, Washington, Türkiye'nin acilen Afganistan’a muharip
birlik göndermesi beklentisi içindedir. Değerli
arkadaşlarım, Amerika’nın Irak’a başarısız müdahalesi sonucunda, İran, Körfez
bölgesinde ve Orta Doğu’da Amerika’ya meydan okuyabilen bir güç olma
yolundadır. Bu gelişme Washington açısından kabul edilemez bir tehdit
yaratmıştır. Çünkü, Amerika’nın geleneksel politikası,
Körfez bölgesinde enerji kaynaklarının kontrolünde tekele sahip olması ve bu
bölgede başka bir devletin dengeleri değiştirecek güce erişememesidir. İran’ın
Lübnan’daki Hizbullah ve Filistin’deki Hamas
örgütleri üzerinde etkin bir nüfuza sahip olduğu, bunun yanında, Körfez
bölgelerinde yaşayan kayda değer büyüklükteki Şii toplumlar üzerinde de etkili
olduğu bilinmektedir. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri,
İran’ın Körfez bölgesinde hegemon bir devlet olarak
öne çıkmasından ve “Şii Hilali” kavramının somut bir tehdit niteliği
kazanmasından ciddi güvensizlik duymaktadırlar. İngiltere’nin ün
yapmış araştırma kuruluşu olan “Chatham House” İran’la ilgili olarak yayınladığı bir raporda,
Tahran’ın Irak’taki Şiiler üzerindeki son derece güçlü nüfuzu nedeniyle bu
ülkede, yani Irak’ta Amerika’dan daha etkili bir konumda olduğunu belirtmişti.
Bu gelişmeler Amerika’yı, Şii İran’a karşı bir kuşatma politikası izlemeye ve
bu bağlamda Sünni Arap ülkelerini İran tehdidine karşı bir koalisyon içine
toplamaya yöneltmiştir. Suudi Arabistan bu kuşatma politikasının merkezi hâline
getirilmiş ve Amerika, Körfez’de Arap monarşilerine bol miktarda silah satma
kararını almıştır İran’a karşı. Ancak, Tahran’a karşı kurulan bu koalisyon
İran’ı dengeleyecek bir güçte görülmüyor. Bu bakımdan, Amerika açısından
kuşatmanın etkili olması için, bölgenin en güçlü askerî devleti olan
Türkiye’nin de bu koalisyona katılması önem kazanıyor. Değerli
arkadaşlarım, bu zorunluluğun, özellikle Amerika’nın 2007 Ulusal İstihbarat
Raporu’nun açıklanmasından sonra daha da önem kazandığı söylenebilir. Rapor,
İran’ın dış baskılar nedeniyle 2003 yılında “Nükleer Silah Programı”nı askıya
aldığını ve bu faaliyeti tekrar başlatmadığını açıklıyor. Bu raporun
yayınlanması, tabiatıyla, Bush yönetiminin elinden, İran’ı on on beş yıl süre ile kötürüm bırakmak amacıyla bu ülkeye
karşı hava saldırısı düzenleme gerekçesini almıştır. İşte, bu durumda
Amerika, İran politikasının İran’ı ve rejimi içinden çökertme yöntemine ağırlık
vermeye yönelmiştir. Bu yeni politika bağlamında Amerika, Türkiye’nin de Sünni
devletler koalisyonuna katılmasını veya en azından Sünni devletler koalisyonuna
dışarıdan destek vermesini arzu etmektedir. Suudi Arabistan Kralının Ankara’ya
gelişinin ve Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Başkan Bush’un Orta Doğu
ülkelerine yapacağı ziyaretin hemen öncesinde palas pandıras Washington’a davet
edilmesinin esas nedenleri bunlardır. Değerli
arkadaşlarım, Amerikan yönetimleri geleneksel olarak yeni ve devrimsel
nitelikte bir savunma stratejisi veya dış politika yaklaşımı oluşturacakları
zaman ilk önce bu konuda, ünlü bir araştırma kuruluşuna bir rapor yazdırırlar.
Sonra bu rapor yayınlanır ve kamuoyunda tartışmaya açılır. Bundan sonra da
Amerika bu projeyi uygulamaya koyar. Amerika’nın yeni bir projesi vardır. Bu
yeni proje, NATO’nun transatlantik bir ortaklık bazında yapılandırılmasını ve
Yeni Dünya koşullarında Batı’ya karşı oluşan risk ve tehditlere karşı koymasını
sağlayacak yeni bir strateji ve bunu gerçekleştirecek bir kuvvet yapısıyla donatılmasını
öngörmektedir. Bu rapor, Washington’daki ünlü düşünce üretim merkezi Center for Strategic
and International Studies ve NOBER vakfı tarafından emekli genelkurmay
başkanlarının ve aynı zamanda Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik
Sorumlusu Solana’nın katılımıyla hazırladıkları bir
raporda yer almaktadır. Bu rapordaki
ilginç bir yaklaşım, global terörle mücadelede
elastiki mukabele sisteminin benimsenmesidir. Buna göre, NATO’nun terörle
mücadelesi birbirine paralel iki eksen üzerinde yürütülecektir. Birinci
eksende, terörle mücadele eldeki tüm imkânlardan yararlanarak sert bir biçimde
uygulanacaktır. İkinci eksende ise İslami kültürlerle aktif bir diyalog
yürütülecektir. Değerli
arkadaşlarım, 1 Mart 2003 tezkeresinin akıbetinden bu yana Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, fiilen Amerikan işgalinde bulunan Kuzey Irak topraklarında bir
kara harekâtı gerçekleştirmesi imkânsız olarak algılanıyordu. Türkiye'nin
Amerika’yla iş birliği çerçevesinde böyle bir operasyonu yapabilmesinin,
yukarıda belirtmiş olduğum büyük resim veya büyük senaryo çerçevesindeki üç
alanda Türkiye ile Amerika arasında genel hatlarıyla da olsa bir mutabakata
varılması sonucunda gerçekleştirildiği muhakkaktır. Bu konuda bir
hususu daha belirtmek istiyorum: Baharda yapılması beklenen kara harekâtının
öne alınmasının esas nedeninin de Türkiye'nin Amerika’nın talebini kabul ederek
Afganistan’a asker gönderebilmesi için gerekli siyasi zeminin hazırlanmasını
sağlamaya yönelik olduğu açıktır. Bu sözlerim kesinlikle yanlış
anlaşılmamalıdır, yorumlanmamalıdır değerli arkadaşlarım. Kara harekâtının bu
mevsimde ve bugünün şartları içinde yapılmasının da önemli askerî, siyasi ve
psikolojik yararları olduğu muhakkaktır, aklı başında kimsenin bu hususları
tartışacağını zannetmiyorum. Benim söylediğim, kara harekâtının öne
alınmasının, Amerika’nın Türkiye’den Afganistan’a muharip kuvvet göndermesi
için uygun siyasi ve psikolojik zemini yaratması gibi bir fonksiyonu
olacağıdır; bu da değindiğim büyük resmin veya senaryonun bir parçasıdır. Değerli arkadaşlarım,
basında önemli yazarlarımız, Amerika’nın Türkiye’ye yönelik siyasi dönüşümünü,
gerçek maksadını aşar bir şekilde yorumluyorlar ve yazılarında “Amerika, Kürt
liderlerinin ipoteği altındaki politikasını, Kuzey Irak Kürtlerini karşısına
alma riskini alarak değiştirdi ve tercihini Türkiye’den yana yaptı.” şeklinde
değerlendirmelerde bulunuyorlar. Değerli arkadaşlarım, böyle bir radikal tercih
durumunun mevcut olduğunu kesinlikle zannetmiyorum. Amerika
muhakkak ki büyük stratejik çıkarları nedeniyle Türkiye’ye önem vermektedir ve
Türk halkını yeniden kazanması gereğini teslim etmektedir, bunun bilincine
varmıştır, ama bu durum, Washington’un orta ve uzun vadeli hesaplarında önemli
bir yeri olan ve Irak’taki son derece hassas iç dengelerin muhafazasında şu anda
kritik değeri bulunan Kuzey Irak Kürtlerinin temel çıkarlarını da açıkça göz
ardı etmeyi düşündüğü anlamına gelmez. Böyle olunca, Amerikan çıkarları
ışığında, PKK’nın bir çırpıda budanıp tecrit edilmesine karar verilebilir,
ancak, Kuzey Iraklı Kürt liderlerle de Amerika, ilişkilerinin, iş birliği
imkânlarını tamamen sekteye uğratacak bir düzeye düşmesini istemez. Değerli
arkadaşlarım, buraya kadar söylediklerim, Amerika-Türkiye ilişkileri ekseninde
olumlu bir dönemin başlamasının gerçek nedeninin Amerika’nın yeni stratejik yol
haritasında Türkiye’ye yeni bir rol öngörmesinden ve bu bağlamdaki
mutabakatlardan kaynaklandığını ortaya koyuyor. Yazılı ve görsel basınımızda
birçok yorumcu Washington’un tutumundaki değişikliği bu söylediklerimizden
farklı iki etkene bağlama eğiliminde. Bunlardan
birincisi: Bush yönetiminin Türk-Amerikan ilişkilerinin son zamanlarda dibe
vurmasından son derece rahatsız olması ve bu durumun Amerika ulusal çıkarlarına
zarar vereceğinin geç de olsa bilincine varmasıdır. İkincisi ise: AK
Parti Hükûmetinin sabrının taştığına ve her türlü
riski göze alarak Kuzey Irak’a müdahale edeceğine Amerika’nın inanmış olması
gösterilmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bu görüş sahipleri Irak sınırında yapılmış olan büyük askerî
yığınağın da Amerika tarafından Türkiye'nin sınır ötesi harekâta kararlılığının
bir işareti olarak algılandığını ileri sürmektedirler. Değerli
arkadaşlarım, gerçekte birinci etkenin Bush yönetiminin Türkiye’ye yönelik
tutumunun değişmesinde bir ölçüde etkisi olmuşsa da bunun fazla abartılmaması
gerekir. Çünkü Bush yönetimi, Türk Hükûmetinin
oyalayıcı taktiklerle idare edilebileceği ve Türkiye'nin Amerika’ya karşı
uygulayabileceği bir alternatif politikaya sahip olmadığı inancındaydı. İkinci etkene
gelince: Ankara’nın, Amerika’yı Türkiye’ye yönelik politikasını gözden
geçirmeye zorlayacak etkinlikte bir söylem veya eylemi hiçbir zaman göze
alamadığı da bir gerçektir (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) - Tamamlıyorum. Üstelik, Sayın Başbakan
da “İçerideki PKK teröristlerini bitirdik de sıra Kuzey Irak’takilere mi
kaldı?” diyerek, sınır ötesi operasyona karşı çıkan Washington’un tutumunu
onaylamıştır. Bu durumda, söz konusu askerî yığınağın Bush yönetimi tarafından
AK Parti Hükûmetinin Irak’a müdahalede bulunma
iradesinin bir işareti olarak algılandığı yolundaki iddialar boş böbürlenmeden
başka bir şey değildir. Değerli
arkadaşlarım, bu görüş ve düşüncelerle, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan
Vekili Bekir Bozdağ’ın Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nu Cumhuriyet Halk
Partisi olarak kabul ettiğimizi açıklar, yüce heyetinize saygılarımı sunarım. Teşekkür
ediyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Elekdağ. Sayın
milletvekilleri, birleşime saat 20.00’ye kadar ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.10 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 20.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 116 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, teklifin
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz verildi, konuşuldu. Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın. Buyurunuz Sayın
Yalçın. Söz süreniz yirmi
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 116 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, öncelikle, Irak’ın kuzeyinde yuvalanan hainlere karşı bu ağır
kış koşullarında yiğitçe operasyon yaparken şehitlik mertebesine ulaşan
kahraman evlatlarımıza ve yine şehit olan korucu vatandaşlarımıza Allah’tan
rahmet, bu en büyük gururu tarifsiz acıyla birlikte yaşayan ailelerine
Allah’tan sabır, büyük milletimize başsağlığı diliyorum. Altıncı yılına
giren AKP İktidarında ilk kez ve gecikmeli de olsa kara harekâtıyla devam eden
sınır ötesi operasyonda kahraman ordumuzun, “Yirmi dört operasyon yapıldı, bir
işe yaramadı.” diyenlerin yüzünü kızartacak başarılarla ve terörün kökünü bir
daha filizlenmeyecek şekilde kazıyarak yurda dönmesini diliyorum. Sadece, millet ve
memleket sevgisini bütün sevgilerden yüksek tutan bir inancın sahipleri
tarafından yapılabilecek bu destansı mücadelenin her kademedeki kahramanlarını
yürekten kutluyor, Allah güç versin, kuvvet versin diye dua ediyorum. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bugün görüşmesini yapacağımız Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, aslında, geçtiğimiz günlerde yüz
yetmiş ayrı kanunda bin beş yüz civarında maddeyi değiştiren Ceza Kanunlarına
Uyum Amacıyla Çıkarılan Kanun’da yapılan hataların telafisi mahiyetindedir. Bu somut örnekte
yaşandığı üzere, kanun yapmak, uzmanlık gerektiren, uzun ve ciddi bir çalışma
gerektiren… Çoğunluk gücüyle aceleye getirildiğinde telafisi de olmayan
sonuçlar doğurabilmektedir. Bu nedenle, komisyonlarda geçmiş dönemden kalan
teklif ve tasarıların ayrıntılı görüşülmesinin önündeki engel olan İç Tüzük’ün
77’nci maddesinin sakıncaları daha iyi anlaşılmaktadır. Meclis
Başkanımızca hazırlanan Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün bazı
maddelerinin değiştirilmesi… İç Tüzük değişikliği çalışması içinde, mutlaka,
yukarıda işaret edilen mahzurları giderecek bir düzenleme getirilmelidir. Bu
sayede, geçmiş dönemden kalan kanun teklif ve tasarılarının daha itinayla
değerlendirilmesi mümkün olacak, bugün yaşadığımız gibi hatalar en aza inecek ve
Meclisimiz, on gün önce yaptığı yasayı değiştirmek gibi gülünç durumlara
düşmeyecektir. İç Tüzük 77’nci
maddede yapılacak bu düzenleme elbette kanunların çıkış sürecini
uzatabilecektir. Ancak bir toplumun önüne “çabukluk” ve “adalet” tercihi
konulamaz. Eğer bu da yapılacaksa bizim tercihimiz her zaman adaletten yana
olacaktır. Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz teklif, Askeri Ceza
Kanunu’nda, Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve
Cezaları Hakkında Kanun’da, Türk Ceza Kanunu’nda, 5271 sayılı Kanun’da, 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da, 5320 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’da, 5352
sayılı Adli Sicil Kanunu’nda ve 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının
Önlenmesine Dair Kanun’da değişiklikler öngörmektedir. Birçok önemli
kanun çalışmasında AKP İktidarının tekrarladığı üzere, bu düzenlemede de aynı
hata yapılmakta, diğer bakanlıklar ve ilgili kuruluşların görüş ve katkılarına
müracaat etmeyi gerektiren hükûmet tasarısı prosedürü yerine milletvekillerince hazırlanmış kanun
teklifi prosedürünün uygulanması tercih edilmektedir. Bize göre, bu, isabetli
bir yol değildir, istisnai durumlar dışında da kullanılmamalıdır. Bir teknik
düzenleme gibi gözüken, bir hatanın tamiri maksadıyla getirilmiş bu teklifin
komisyon çalışmalarında önemli bir hususun gündeme getirilmiş olması,
eleştirdiğimiz yöntem ve aceleciliğin ne kadar önemli mahzurları olduğunu
gözler önüne sermektedir. Önceki düzenlemeyle hükmün açıklanmasının ertelenmesi
sınırı bir yıldan iki yıla çıkarılarak, aslında hukukumuza demokratik bir
müessese kazandırılmış, uygulama alanı da genişletilmiştir. Ancak askerî suçlar
bakımından düşünülmeyen istisnai hâl bu teklifle düzeltilirken, komisyonda
Yargıtay temsilcisi arkadaşımızın ikazıyla bir madde daha öngörülerek terör
suçları bakımından da ikinci bir istisna öngörülmüş olmaktadır ki, çok isabetli
ve önemli bir düzenleme yapılmış olmaktadır. Sayın
milletvekilleri, bu kanunun düzeltmeyi amaçladığı ceza kanunlarına uyum
amacıyla yapılan değişikliklerle ilgili kanunun alt komisyon gibi çalışan
çalışma grubunda ben de görev almıştım. Anlıyorum ki, üç gün içerisinde yüz
yetmiş ayrı kanunu, bin beş yüz maddeyi bürokrat arkadaşlarımızın ve hukuk
profesörlerinin nezaretinde bile tam olarak değerlendirmek mümkün olamıyormuş. Nitekim, teklifin genel gerekçesinde de, söz konusu
kanunlarla ilgili diğer kanunların geçen zaman sürecinde uygulanmasında ortaya
çıkan sorunların ve tereddütlerin giderilmesinin amaçlandığı belirtilmektedir.
Bu, aslında, makul bir gerekçeden ziyade bir itiraf mahiyetindedir. Çünkü, kanun yapan irade bir kanunu yürürlüğe koymadan önce
ortaya çıkacak sorunları, tereddütleri, uygulamada oluşacak sıkıntıları
yöntemince düşünmeli, araştırmalı ve Meclisin saygınlığını her değerin üzerinde
tutmalıdır. Aksi hâlde, çıkardığınız sosyal güvenliğe ilişkin bir yasanın
boşluğundan yararlanarak emsallerine göre yüksek maaşla emekli olmalarına sebep
olur, yasadan faydalanan vatandaşları kötü niyetli olmakla itham eder ve ayrıca
bu kötü niyeti de ödüllendirmiş olursunuz. Aciliyetine binaen,
Komisyonda 77’nci maddeyi işletip görüşme yaptırmadığınız, Genel Kuruldan,
uyarılarımıza rağmen, alelacele çıkardığınız Tütün Mamullerinin Zararlarının
Önlenmesine Dair Kanun’da yaptığınız değişikliklerin uygulanamazlığı ve Tekel
ihalesiyle aynı zamana denk gelmesi sebebiyle yürürlüğünü, önemli maddeleri
bakımından, neredeyse iki yıl ertelediniz. Güya istinaf
mahkemeleri kurdunuz, yürürlüğe sokmak için en yakın 2013-2014 yılından
bahsetmektesiniz. Yargıtay’da bir
milyona yakın dosya beklerken, Yargıtay üyelerinin sayısını azaltan bir tasarı
getiriyor; alt komisyon kurulmasına bile yaklaşmazken, tasarının etraflıca
tartışılmasına tahammül edemezken, ısrarlar üzerine kurulmuş alt komisyonda
toplantı yapamıyor, tasarıyı geri çekiyorsunuz. İşbu teklifle de,
gerekçesi haklı bile olsa, Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun’un 12’nci maddesini değiştirerek, tereddütlerin giderilmesi
amacıyla, yürürlüğünü üç yıla yakın erteliyorsunuz. Görüldüğü üzere,
çıkardığınız birçok önemli kanun daha yürürlüğe sokulmadan değiştirilmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bu önemli kanunlar için ayırmadığınız zamanı, enerjiyi ve Genel
Kurula katılım iradesini Vakıflar Kanunu geldiğinde cömertçe seferber
ediyorsunuz. Öyle anlaşılıyor
ki, birçok kanun içine kısa zaman aralığında fark edilmesi mümkün olmayan tuzak
maddeler koymayı biliyor ama sağlıklı, uzun ömürlü, uygulamada tereddüt
oluşturmayacak kanun yapmayı bilemiyorsunuz. Ceza kanunu
yapıyorsunuz, aslında birçok suçun cezalarının infaz süreleri artırıldığı
hâlde, kamuoyunu doğru bilgilendirmediğiniz için, neredeyse suç işlemenin
cezasının olmadığı gibi bir kanaatin yayılmasına sebep oluyorsunuz. Ceza yasalarına
uyum içerisinde, hükmün açıklanmasının ertelenmesi sınırının bir yıldan iki
yıla çıkarılması da kısmi af gibi yorumlanmasına neden oluyor ve bu
düzenlemeyle de binlerce dosyanın yeniden ele alınması ya da Yargıtayca iade edilmesinin önünü açmış bulunuyorsunuz. Sayın milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesinde, 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun Birinci Kitabı’nda yer alan düzenlemeler bakımından, 1632
sayılı Askeri Ceza Kanunu’na bir ek madde daha ilave edilerek ek 8 ve 9’uncu
maddeler ile Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve
Cezaları Hakkında Kanun’un 63’üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümlerinin
uygulanmasının devam olunacağı öngörülürken, Askeri Ceza Kanunu’nda yazılı
suçlar bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci maddesinin
beş ila on dördüncü fıkralarında düzenlenen denetimli serbestlik ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenlemenin askerî yargıda
uygulanmayacağı düzenlenmektedir. Askerlik
hizmetinin kendine has özellikleri, Askeri Ceza Kanunu’nda yazılı suçlar
bakımından askerî yargı sisteminin mesleğe özgün disiplin ve kapsama alanı
düşünüldüğünde, bazı istisnaların gerektiği açık olmakla, daha önce gözden
kaçmış bu hususun düzeltilmesi elbette makul ve zorunludur. Teklifin 2’nci maddesiyle de, 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri
Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun’da da,
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik öngören düzenlemeler
yapılırken, yapılması gereken bir düzenleme öngörülmekte ve askerî ceza ve
disiplin yargılamasında Türk Ceza Kanunu’nun Birinci Kitap Üçüncü Kısım Birinci
Bölüm hükümleri ve zaman aşımı süresine ilişkin hükümleri ile Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri ve
ayrıca, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun hükümlerinin
disiplin suç ve cezaları hakkında uygulanmayacağı öngörülmektedir. Bu maddede
yapılan düzenlemenin de, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü faaliyetlerin
özelliği, önemi, askerlik hizmetinin kendine özgü yapısı sebebiyle isabetli
olduğu ve esasen önceki düzenlemede yapılması gerektiği ortadadır. Sayın
milletvekilleri, teklife, yukarıda işaret edildiği üzere, Yargıtay
temsilcisinin ikaz ve önerisi üzerine, Komisyonda gelişen inisiyatife
göre, CHP, MHP ve AKP’li üyelerin teklifiyle, 3713 sayılı Terörle Mücadele
Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci
maddesindeki “Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri
uygulanamaz.” cümlesi eklenerek önemli bir mahzur giderilmiş olmaktadır. Bu
düzenleme çok yerinde ve isabetli düşünülmüştür. Teklifin 4’üncü
maddesinde yapılmak istenen değişiklikle uygulamada kolaylık getirilmesi
düşünülmektedir. Yine, 6’ncı maddede de paralel bir düzenleme öngörülmektedir.
Bu iki maddede getirilen düzenleme gerçekten de bize de hem adliyelerden hem
vatandaşlarımızdan sıkça iletilen önemli bir problemin çözümüne yöneliktir. Mevcut
düzenlemede, seçenek yaptırımdan çevrilen adli para cezasını hükümlü süresinde
ödememişse, bu takdirde, savcılık, ilamı mahkemeye gönderiyor, mahkemeden de
hapis cezasının infazına karar veriliyordu. Hükümlü derhal adli para cezasını
ödemek istese, bir gün bile geçmiş olsa bu ödeme kabul edilmiyor ve cezanın
tamamı hapis olarak infaz edilmekteydi. Türkiye gibi ikamet bilincinin tam
yerleşmediği, vatandaşlarımızın büyük şehirler ile memleketleri, köyleri ve
şehirleri arasında sıkça yer değiştirdikleri ve araya giren diğer makul
sebeplerle ödeme yapılamaması hâlinde, parayı ödemeye hazır iken ödemenin kabul
edilmeyip hapse çevrilerek infaz ettirmek birçok mağduriyete de sebep
olmaktadır. Getirilen düzenlemeler ile de bu mahzur giderilmiş, seçenek
yaptırımdan çevrilmiş adli para cezaları da doğrudan verilmiş olan para
cezalarıyla aynı sisteme tabi tutularak, ödenmemesi hâlinde yine hapse
çevrileceği, ancak, ödeme yapılması hâlinde hapis cezasının infazından
vazgeçileceği düzenlenmiştir. Yapılan bu düzenlemeler yerinde ve ülke
gerçekleriyle uyumludur. Teklifin 5’inci maddesinde ise 5271 sayılı Kanun’un 327’nci
maddesine bir fıkra daha eklenerek yargılama sırasında beraat ve ceza
verilmesine yer olmadığına karar verilenlerin yargılama sırasında kendisini
vekâlet ilişkisiyle avukat ile temsil ettirmiş olması hâlinde, kendisine, Ceza
Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’da gösterilen
tarifeye göre bir vekil ücretine hükmedileceği belirtilmektedir. Bu madde benim özellikle itirazlarım olan bir maddeydi. Biraz önce
AKP Grup Başkan Vekili arkadaşımız bu maddenin metinden çıkarılması için bir
önerge verdiklerini söylediler. Eğer bu madde metinde kalacaksa, maddede
yargılama aşaması için avukat ücreti ödeneceği belirtiliyor. Oysa,
ceza yargılaması sisteminin değiştiği, soruşturma aşamasının daha uzun zaman
aldığı, insanların tutuklanabildiği o aşamada daha çok avukata ihtiyaç
duydukları sebebiyle, bir ücretlendirme yapılacaksa, bunun soruşturma aşamasını
da kapsaması gerektiğini düşünmekteyim. Gene, bu yasayla
getirilen ücret tarifesinin çok cüzi olduğu; birçok, ölüm gibi ağır cezalar
gerektiren suçlarda bu cüzi paralarla avukatlık yapmanın fiiliyatta işe
yaramadığı; birçok avukat arkadaşımızın, ne yazık ki, mahkeme aşamasında kimin
avukatını öğrendiği gibi komik durumlara yol açmaktadır. Onun için, bu konuda
mutlaka daha geniş araştırmalar sonucu bir düzenlemenin yapılması gerektiğini
düşünmekteyim. Değerli
arkadaşlarım, teklifin 7’nci maddesinde, Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un bazı maddeleri bakımından öngördüğü yürürlük
tarihi, 1 Nisan 2008’den 31 Aralık 2010’a ertelenmektedir. Bu düzenleme
ihtiyacı da, yasada öngörülen beş yıllık tutuklama süresinin aşılamayacağına
ilişkin düzenlemenin yürürlüğünün ertelenmesi maksadından doğduğu
anlaşılmaktadır. Bu düzenleme yapılmaz ise çok önemli ve ağır suçlardan tutuklu
bulunan birçok insanın, uygulama, yürürlük tarihi yaklaşmış olması sebebiyle
tahliye olması gibi bir riskle karşı karşıya bulunuyoruz, fakat bu durum daha
önce yürürlük tarihinin ilanı bu şahıslar bakımından bir kazanılmış hak
doğuracak mıdır, ortaya yeni bir kaos mu çıkacaktır,
bunu da bize zaman gösterecek. Diliyorum bir kaosla
karşılaşmayız. Değerli
arkadaşlarım, teklifin 8’inci maddesinde, Türk Ceza Kanunu’nun 50’nci
maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak, Adli Sicil Kanunu’nda sicile
kaydedilecek bilgilere ilişkin 4’üncü maddede değişiklik öngörülüyor. Bu da
makul bir değişikliktir. 9’uncu maddede
ise adli sicil veya arşiv kaydı talep eden vatandaşlardan 3 yerine 5 YTL ücret
alınacağı öngörülmektedir. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, devletin, asli
görevlerinden adalet görevinin bir parçası olması hasebiyle, böyle bir belge
vermesi karşılığında para almasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Eğer mutlaka
para alınacaksa da, en azından, öğrenci arkadaşlarımıza ya da bir eğitim
kurumuna kayıt yaptırmak için sabıka kaydı alan arkadaşlarımızın muaf tutulması
önerisini de özellikle iktidar partisi temsilcilerine iletiyoruz, makul
görürlerse biz de bu konuda destek verebiliriz. Yine, 10’uncu
maddede de değerli arkadaşlarım, daha önce unutulmuş tütün mamullerine ilişkin
bir hata, bir mükerrer madde düzeltilmeye çalışılmaktadır, bu da bize göre
makuldür. Sayın
milletvekilleri, sonuç olarak biz bu teklifi, özellikle, daha önce alelacele
çıkarılmış ceza kanunlarına uyum amacıyla gerçekleştirilen düzenlemede hata
yapılarak sorunlar doğmasına yol açmış askerî suçlar bakımından getirilen
düzenlemelerini zorunlu bulmaktayız. Diğer maddelerde getirilen düzenlemeler de
ülke ihtiyaçlarına uygun ve elzem düzenlemelerdir. Bu sebeplerle milletimizin
ihtiyacını giderecek bu teklifle getirilen düzenlemelere “evet” oyu
vereceğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yalçın. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan
konuşacaktır. Buyurunuz Sayın
Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerinde Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini yansıtmak üzere söz
almış bulunmaktayım. Doğrusu, yasa
yapma mantığına bakınca AKP’nin, iktidar partisinin Meclisimize kendi
bildiğince, kendi keyfine göre, kendi çoğunluğuna göre, istediği zaman istediği
yasaları getirebildiği bir uygulamaya tanık oluyoruz. Bugün, bu yasaya
baktığımız zaman, yüz yetmişin üstünde uyum yasasında biz dört parti grup
temsilcileri oturduk, günlerce çalıştık, yanlışlıklar varsa düzenledik,
getirdik. Arkasından iki hafta, üç hafta geçmeden tekrar yasa yapmaya
çalışıyoruz. Yasama Meclisi yazboz tahtası değil ki. Sonra, yakın
zamanı biraz hatırlayalım, temel ceza kanunlarımızı değiştirmedik mi? Faşist Mussolini İtalyası’ndan alınan
Türk Ceza Kanunu’nu değiştirdik diye övünmedik mi biz? Övündük. Arkasından da
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu da değişmedi mi? Değişti. Neye göre değiştirildi
bunlar? Şimdi, bu değişiklikleri… Daha aradan iki yıl geçmedi. Bunun üzerinde
yüzlerce uzman, yüzlerce sivil toplum örgütü, barolar tartışmalar yaptı, konuştu.
Peki, onu
bırakalım, Avrupa Birliği sürecinde Hükûmetin 60’ıncı
Programı’nda da var, 59’uncu Programı’nda da var: “Ben reformcuyum, ben
düşünce, örgütlenme özgürlüğünden yanayım, ben demokrasiden yanayım, ben insan
haklarından yanayım, ben hukuktan yanayım.” Belgeleriniz elimizde. Peki, dün
yaptıklarınızı, dün uyum paketi altında, reform paketleri altında
yaptıklarınızı, bugün aradan üstelik de olağanüstü günler yaşadığımız bugünlere
getirip fırsatçı bir anlayışla yasama Meclisinden, üstelik gecenin ilerleyen bu
saatinde karar yeter sayısının olmadığı yasama Meclisinden geçirmek etik midir
acaba? Şimdi, bu kanun
teklifine bakıyoruz, bir, en başa konmuş askerî disiplin mahkemeleriyle ilgili
bir madde var, arkasından geliyor Terörle Mücadele Kanunu, arkasından geliyor
avukatların ücret düzenlemesi, arkasından Tütün Yasası geliyor. Ne alaka?
Bunlar ne alaka, beraber… Bu kanunun, bu yasa teklifinin Meclise getirilmesinde
tütünle avukatlığın, avukatlıkla Terör Yasası’nın, Terör Yasası’yla askerî
disiplin mahkemelerinin ne alakası var? Yani halka karşı, 70 milyon insana
karşı vicdani bir sorumluluğumuz yok mu bizim? Şimdi, ben AKP Hükûmetine sormak istiyorum. Evet, Anayasa’da
çok açık bazı hükümler var. Açıyorum: “Suç ve cezalara ilişkin esaslar.” Bu, Anayasa hükmü. Muhtemel yeni Anayasa taslağınızda da yer
alan bir hüküm. Bu hükümde “Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin
sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.” derken, bir fiilden dolayı
cezalandırılmada, o kimseye suçu işlediği zaman kanunda konulmuş olan cezadan
daha ağır bir ceza verilemez, diyor. Arkasından, kanuna aykırı elde edilmiş
bulgularla ilgili delil kabul edilemeyeceği, yine, sözleşmeden doğan
yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı
belirtiliyor. Buna bir tek istisna getirilmiş: “İdare, kişi hürriyetinin
kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz.” Ama Silahlı
Kuvvetlerin iç düzeni bakımından kanunla bazı istisnalar getirilebilir, diyor. Şimdi, bu özel
hassasiyet… Bazı görevlerde -askerde, poliste, bazı özel görevlerde- hassasiyet
gerektirdiği için disiplin hükümleri farklıdır, belli bir hiyerarşinin
gereğidir. Zaten Türkiye’de bildiğiniz gibi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi var.
Onun dışında 353 sayılı Askerî Yargılama Usulü Yasası’yla işleyen bir askerî
mahkeme var. Kıta birliklerinde bu var. Burada, disiplin suçlarıyla ilgili…
Hepimiz askerlik yaptık. 1 milyon kişiden oluşan bir ordu ve burada disiplin
suçlarıyla ilgili zaman zaman emre itaatsizlik veya
palaskasını kaybetmiş veya potinini kaybetmiş veya fişeklerinden üç tanesini
kaybetmiş, disiplinsizlik etmiş veya birçok özel nedenlerle bunalım geçirmiş,
küçük bir suç işlemiş birçok insan yargılanıyor, disipline de veriliyor.
Katıksız hapis cezasını hatırlarsınız. Yani, askerlik yapanlar bilirler,
görmüşlerdir etraflarında, bir kasatura kaybolduğu zaman bir bölüğün tamamının
ondan sorumlu tutulduğu… Bu, askere ilişkin, mantıki disiplin yönleri olan
uygulamalar, ama sonuçta siz bir hukuk devletisiniz ve bir hukuk devleti
olmanın getirdiği bazı doğrular var hukukun üstünlüğünün gerektirdiği. Nedir?
O, yargı birliğidir. Yani, yargı birliğinin oluşturulması inşallah yeni Anayasa
tartışmalarında gündeme gelir. Ancak,
kalkarsanız, emre itaatsizlik, geçerken selam vermemiş, komutanı görmeyip selam
vermediği için veya -ben birkaç olayda tanık oldum- birisi birisine gıcık olduğu için, üstü disiplin cezası vermiş. Bu tür
uygulamalar insan hayatı, yaşam… Yaşamda bunlar olur. Oluyorsa, o kıta
birliğinin zaten askerî mahkemelerinde bir disiplin subayı var, 2 tane de
hukukçu üyeden oluşuyor. Onlara bir takdir marjını
tanımak gerekiyor elbette. Bu takdir marjı çerçevesinde disiplin subayı da askerî yargıçlar da
olayın özgünlüğüne göre bir karar verirler, ama bunu getirirseniz, bu genel
hükümlerle, daha iki hafta, üç hafta önce buradan geçirdiğimiz yüz yetmiş
yasada iki yıla kadar olan cezaların ertelenebileceği hükmüne getirirseniz,
karıştırırsınız. Bakın, gerçekten
burada çok farklı şeyler karıştırılıyor. Şimdi, iki yıla kadar olan cezalara
ilişkin vicdani delil sisteminde mahkemelere getirilen takdirde deniliyor ki:
“Yargıç isterse erteleme kararı verebilir.” Bakın, bu
erteleme kararı, özellikle görevi kötüye kullanma suçlarından, sahtecilikten,
birçok suçtan, yüz kızartıcı suçtan uygulanabilen bu hükmü, bu genel hükmü, bu
genel hükmün getirdiği -özellikle geçmişteki çete suçlarında suç müeyyidesi iki
yılın altındaydı- onlarda getirilen hükümlerin hepsini kapsayıp… Bırakın
onları, zaman aşımı süreleri itibarıyla, Yargıtayda, iş
yoğunluğundan beş sene, altı sene bekleyen dosyalarda bankayı hortumlayanlardan
yüz kızartıcı suçlara, ihaleye fesat karıştıranlardan bilmem kimlere kadar Yargıtayda bekletilen dosyalar yüzünden zaman aşımına
uğradığını da biliyoruz. Adaletse adalet, yargıysa yargı, bağımsızlıksa
bağımsızlık… Şimdi, durum bu
iken Anayasa’da çok açık olarak seksen üç tane -son iki tane madde buradan
geçti 10 ile 42’nci madde- Anayasa değişikliği yapıldı, 12 Eylül, 1982
Anayasası üzerine. Bu yapılan değişikliklerin bir kısmını iktidara hatırlatmak
istiyorum. Neden hatırlatma gereğini duyuyorum? Ölçütüdür. Bakın, birinci,
üçüncü ve altıncı uyum paketlerinde düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü getirdik
diye Avrupa Birliği kapılarında müzakere sürecinde ikide bir bu uyum paketleri
getiriliyor. Deniliyor ki: 159, 169, 312, 426, 427’nci madde ve Terörle
Mücadele Kanunu’nun 7 ve 8’inci maddesini değiştirdik. İyi de değiştirdiğin
maddeyi bugün… Daha önce, bundan bir sene önce, yeni, Terörle Mücadele
Kanunu’nda bir değişiklik yaptınız. Zaten bu uyum paketinde olan hükümler
alındı. Şimdi, tekrardan, bu yasa tasarısına yeni bir hüküm konuyor, efendim
iki yıla kadar olan suçlar ertelenmesin. Peki, yeni Türk Ceza Kanunu’nda terör
suçları ağırlaştırılmadı mı? 314’üncü madde ve devamı maddeler en az beş
seneden başlamıyor mu? Bunu bilmiyor muyuz, herkes bilmiyor mu? Biliyor. Yani,
geriye kalıyor, 301’inci maddede aydınların yargılandığı, gazetecilerin
yargılandığı düşünce suçları. Geriye kalıyor, ifadesini açıkladığı için, yok
propaganda yaptı, yok övdü suçlamasıyla muhatap kalan, beş ay hapis cezasıyla müeyyidelendirilen maddeler. Şimdi zaten siz
Avrupa Mahkemesine taraf, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf bir ülke
değil misiniz? Hani orada cebir unsuru vardı, düşüncenin, ifadenin açıklanmasında
belli bir kıstas getirilmişti, düşünce ve ifade hürriyeti toplumun direğiydi,
demokratik toplumların temel direği toplumlarda düşünce ve örgütlenme
özgürlüğüydü? E, şimdi orada getirdiğinizi bu yasaya koyarsanız, bu yasanın
içine de bir üçüncü madde koyup yasağa takarsanız, bir makale yazan, bir kitap
yazan, bir sinemada bir film senaryosunu yazan aydınını, sanatçını, düşünürünü,
gazetecini, bilim insanını tehditle karşı karşıya bırakacaksınız. Bir tarafta
hırsızlık yapanların ertelenecek suçları; bir taraftan çalan çırpanlar, çete
suçlamasına muhatap olanların cezasını erteleyeceksiniz, ihaleye fesat
karıştıranların cezalarını erteleyeceksiniz, ama Terörle Mücadele Kanunu’nun bu
iki maddesine takılan ve sadece söz, yazı, ifade hürriyeti kapsamında olan
konuları da getirip “Ertelenemez.” diyeceksiniz. Şimdi “Bu ne perhiz bu ne
lahana turşusu?” derler bu atasözümüzle. Denilir ki buna… Şu açıdan denilir:
Birinci uyum paketinde 312’nci maddeyi kaldırdınız. Yakın tarih. Terörle
Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesi değiştirilmiştir. Bu, yine, AKP Hükûmetinin getirip değiştirdiği bir hüküm; 59’uncu Hükûmet, AKP Hükûmeti döneminde.
Şimdi, Basın Yasası’yla ilgili getirilen düzenlemeler var, siz kaldırmadınız mı
bunu? Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’nun 3 ve 9’uncu maddesini sizler
kaldırmadınız mı? Kürtçe yasaktı, ana dilde yasak, sizler kaldırmadınız mı?
RTÜK Yasası’nı sizler değiştirmediniz mi? Şu an televizyonda, TRT’de Kürtçe,
Çerkezce, Boşnakça yayın yapılmıyor mu? E, şimdi bunlar yapılıyor da vatandaş
Q, Y, Z diye isimleri geçtiği için Terörle Mücadele’den aldı mı dokuz ay hapis,
ertelenemeyecek. Böyle bir mantığı hangi demokrasi anlayışınıza
sığdırabiliyorsunuz da tutup bu kadar çalışmanın, dört tane grubun üzerinde
yaptığı çalışmanın üzerine bunu getirip arkasından da “Ben demokrasiyi
işletiyorum, demokrasinin havarisiyim, hukuk devletini savunuyorum, çoğunluğu
savunuyorum, yeni anayasayı getiriyorum, bütün özgürlükleri Türkiye’ye
getireceğim.” diyebilirsiniz? MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Terör ile demokrasiyi karıştırma! O terör, bu demokrasi. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Diyemezsiniz, bakın, diyemezsiniz. Bu gerçekleri tutanaklara
geçiyoruz. Bu gerçekler balçıkla sıvanmaz, bu gerçekleri… İşte, 60’ıncı Hükûmet döneminde sizlerin, Başbakanın ağzından burada
yapılan açıklamalar. Yeni anayasada özgürlükleri vadeden AKP’nin taksit taksit, perakende perakende hak
ve özgürlükleri cımbızladığı nasıl da burada anlaşılıyor. Hangi vicdanla bunu
hazırladınız? Bakın “Askerî disiplin suçlarıyla ilgili zaman aşımı süresine
ilişkin hükümler uygulanmaz.” El insaf. Yani, birisi kepini kaybetti diye, bir
ay hapis cezası aldı diye aradan on sene geçse, ben buna zaman aşımı
uygulamayacağım da çeteye uygulayacağım, hortumcuya uygulayacağım, hırsıza
uygulayacağım... Hepimiz askerlik yaptık. Yani, askerî kışlanın kapısında hukuk
yok mudur? Vardır arkadaşlar. Birçok askeri biliyoruz ki, askerî yargıda sırf
disiplin suçlarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden kararlar alıyor. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’ni askerî yargıdaki yargıçlara soracaksınız, onlar iyi
takip ediyor. Ama siz getirirseniz bunu “sıfır tolerans” diyen Hükûmet eğer işkencede zaman aşımı uygulanmaz demiyorsa,
kepini kaybeden bir askere bir aylık cezayı reva görüyorsa bu kasvetli
günlerde, zor günlerde bunu ben fırsat çıkarcılığı olarak görürüm, yanlış bir
mantık olarak görürüm. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Askerlik disiplin işidir. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Burada hukuk dersi alırsınız, karar sayınız da yetmez ama hukuk
dersi alırsınız, ayıp ederseniz, yanlış edersiniz. Bunu biraz ölçün biçin
lütfen burada. Çoğulculuk ve katılımcılık açısından bu gereklidir. Bakın, bir hüküm
daha getireyim. Burada, avukat olan arkadaşlar var baro yönetimlerinde görev
almış. İşiniz gücünüz yok… Zaten CMK avukatlara hangi koşullarda zorunlu
müdafilik getireceğini hükme koymuş, zaten bu konuda özel bir yasa var, zaten
bu konuda Barolar Birliği ve Adalet Bakanlığı geçen sene boğaz boğaza geldi,
zaten bu konuda bir ton sorun yaşanıyor, zaten CMK avukatlığı, zorunlu
avukatlık uygulanmıyor. Zorunlu avukatlığın kesilen paraları, avukatların pul
parasından kesilen paraları bile avukatlara verilmedi. Savunma hakkı
kısıtlandı, vatandaş savunmasız bırakıldı. Savunmasız bırakılan vatandaşın
arkasından getiriyorsunuz 5’inci madde, kel alaka, ne alaka! Buna da hüküm
koyuyorsunuz. Yapmayın! Bunu da yapmayın! Bunu yaparsanız, bu terörle merörle alakası yok! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Neyle alakası var terörle yoksa? MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Ne alakası var! Bu fırsatı yarattınız, böyle bir yasa
getirdiniz! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Kel alaka diyemezsin! Cümleni geri al! HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bakın, Tütün Yasası’nın terörle alakası yok, hırsızlığın terörle
alakası yok, çeteciliğin terörle alakası yok, dolandırıcılığın terörle alakası
yok, ihaleye fesat karıştırmanın terörle alakası yok. Milleti kandıramazsınız,
70 milyon insanı. Bakın, okuyun
burada! Yasa çok açık, okuyun: “Yargılama süresinde, avukata, temsil edilmesi
için CMK hükümlerine göre ücreti vekâlet uygulanır.” diyor. Siz perakende,
taksit taksit mi bunu uygulayacaksınız? Barolarınız,
savunma makamınız, kutsal savunma hakkını savunan örgütleriniz mi yok?
Barolarınız mı yoktu? Barolarınıza da mı danışamazdınız? O kadar da değil! Şimdi, bakın, bir
şey daha söyleyeceğim. Çocuklar hakkındaki hükümler. Peki, Çocuk Hakları
Sözleşmesi’ni biz niye imzaladık? Bakın, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni biz niye
imzaladık? Çocuk haklarının terörle alakası var mı? Çocuk haklarının askerlikle
alakası var mı? Tütünün askerlikle alakası var mı? Tütünün terörle alakası var
mı? Ne alaka, bunları bir arada getirip, Meclise sunup… Bugün, şu Mecliste sayı
saysak, karar yeter sayınız yok. Bakın, iktidar partisi olarak getirmişsiniz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Karar yeter sayısı iste! HASİP KAPLAN
(Devamla) – Zaten talep edeceğiz. Gecenin bu
saatinde karar yeter sayınız yok. Karar yeter sayınız yoksa,
böyle saçma sapan yasa tasarılarını getirmeyin. Halkı meşgul etmeyin, ülkemizi
meşgul etmeyiniz. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Neyle meşgul edeceğiz? Terörle mi meşgul edeceğiz? HASİP KAPLAN
(Devamla) – Yani, bu özel günde, özel günlerde hamasi nutuklar atacak hâlde
değiliz, ama bir hukukçu olarak şunu çok açıklıkla ifade edeyim ki, Türk Ceza
Kanunu’nun 301’inci maddesini bu Meclise getirme yürekliliği gösteremeyen bir Hükûmet… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Doğru konuş! HASİP KAPLAN
(Devamla) – …bu Hükûmet, bunu getirme yürekliliğini,
düşünce, örgütlenme özgürlüğünü de getirme yürekliliğini göstermezken, düşünce
ve örgütlenme özgürlüğünün önünü tıkayan yasaları, beş tanesini, askerlikle
alakası olmayan, disiplinle alakası olmayan beş tane yasayı, bir askerî
disiplin yasasıyla birleştirerek Meclisimizden yasa çıkarmaya çalışıyor ve
burada, hepimiz seyrediyoruz. Yazıklar olsun bize diyorum, yazıklar! Bu halk,
bu Meclisten çok daha büyük beklentiler içindedir. Bizim hiçbirimizin hiçbir
hakla bu şekilde, bu yasa taslaklarıyla, bu yasal düzenlemeler ile bu tür
yasalar getirme hakkımız yok. Üç hafta önce çıkardığınız yasayı bugün
değiştiriyorsunuz. Bugün yaptığınız yanlışı üç hafta, üç ay sonra
değiştirirsiniz. Değiştiremezseniz, birileri gelir yine değiştirir. Bu işler
böyledir. Ama, bir gerçek var ki, tedbir ve infaz
hukukuyla ilgili yasa taslakları Mecliste dururken, üzerinde çalışılan yasalar
dururken, onlarla ilgili bu hükümleri niye alelacele bugün, buraya, gündeme
getirdiğinizi anlatamazsınız bize. Ar-ge araştırma
yasanız duruyor, sosyal güvenlik reformu yasanız duruyor, dev gibi, Türkiye'nin
sorunlarını ilgilendiren yasalar duruyor, Türkiye'nin gerçek sorunları duruyor.
Türkiye'nin canı acıyor, canı acıyor bugünlerde. Gerçek sorunlarına bu Meclisin
dönme zamanıdır. Gerçekleri konuşma, tartışma zamanıdır. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Terörü konuşalım, terörü! HASİP KAPLAN
(Devamla) - Gerçekleri konuşalım, tartışalım. Askerlerimiz, gençlerimiz…
Analarımızın yürekleri ağlamasın. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kaplan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Kimse bu suni gündemlerle, bu suni taslaklarla Meclisimizi,
halkımızın gerçek gündemini saptırmaya gayret etmemelidir. Bu ülkenin gerçek
geleceğine, gerçek demokrasisine, gerçek hukukuna hepimizin katkı sunma
zorunluluğu vardır ve biz birbirimize mecburuz. Bin yıldır beraber yaşamış
kardeşliğimizin hatırına, Çanakkale’de yan yana yatan atalarımızın hatırına
oturup gerçek sorunlarımıza dönelim, Meclisi gerçek gündemine taşıyalım. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Gerçek sorun bu, terörü konuşalım. HASİP KAPLAN
(Devamla) - Gerçek gündeminde kardeşliğe, barışa, demokratik çözümlere,
birliğe, ülkenin yeni demokrasisine birlikte kucak açalım. Bugün, memlekette
bizden beklenen budur. Gerçek gündem budur, gerisi hikâyedir. Hikâye olmasaydı
burada karar sayınız, yeter sayınız olurdu. Yok maalesef. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Talep ediniz… HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bunu uyarıyorum. Bu, bir tarihî uyarıdır. DTP Grubu olarak
önergeler vereceğiz, vebali de parmak kaldıranların olacak. Teşekkür ederim.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü. Buyurunuz Sayın
Köylü. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; teklif
üzerine grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınıza geldim. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Aslında, bu
teklif ne getiriyor, maddelerin içerikleri nelerdir tek tek
ve anlaşılır bir şekilde açıklamak istiyordum ama,
herhâlde buna fırsatımız olmayacak gibi düşünüyorum. Fakat buna rağmen, yine de
birkaç kelimeyle öncelikle şu teklifte ne var onları sizlere bir izah etmek
istiyorum: Birincisi, 1632
sayılı Askerî Ceza Kanunu ile 477 sayılı Askerî Disiplin Mahkemeleri
Kanunu’ndaki hükümlerin Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleri ile
karşılaştırıldığında bir tezat teşkil ettiği görülmektedir. Türk Ceza
Kanunu’nun genel hükümleri Askerî Ceza Kanunu hükümlerine uygulanacaktır,
Askerî Ceza Kanunu uygulaması sırasında nazara alınacaktır. Bu hüküm, Türk Ceza
Kanunu yürürlüğe girdikten sonra geçerli olmak üzere konulmuştur. Ancak, bunun
iki istisnası vardır, hem Disiplin Mahkemeleri Kanunu’nda hem de Askerî Ceza
Kanunu’nda Türk Ceza Kanunu’nun cezaların paraya çevrilebilmesi, başka bir
deyişle seçenek yaptırımlara çevrilebilmesi ve ertelenmesi hükümlerinin askerî
suçlarda uygulanmamasına yönelikti. 31/3/2005
tarihinde konulmuştur bu hüküm ve hâlen geçerliliğini bu yılın sonuna kadar,
31/12/2008’e kadar devam ettirmektedir. Yani şu anda yapılmış bir şey yoktur
ama 2008’in sonunda bu hüküm ortadan kalkacaktır. Zira,
Türk Ceza Kanunu 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecekken son bir
değişiklikle 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girdi ve dolayısıyla 31 Martta
yapılan bu hükmü nakzetti. İşte bundan dolayıdır ki, yeniden bir hükümle bu
uygulamanın eskiden olduğu gibi devam etmesini sağlamamız gerekiyordu.
Birincisi budur. İkincisi: Para
cezalarının infazı sırasında bir sorun ortaya çıktı. Hapis cezasından çevrilen
para cezaları ödenmediği takdirde tekrar hapse çevriliyor bir daha para cezasını
hapisteyken veya girmek üzereyken her ne zaman olursa olsun, tamamını ödemek
isteyen kişiye artık bunu ödeme imkânı tanınmıyordu ve bu sorun doğurdu.
Gerçekten, yargıdan bize bu konuda teklifler geldi, zamanında tebligatların
yapılamadığı, tebligatın yanlış yapıldığı ve bu yüzden bazı kişilerin mağdur
olduğu söylendi. Bu sebeple, doğrudan verilen para cezalarının infazı nasıl ise
hapisten çevrilen para cezalarının infazı da aynı şekle getirildi. Yani parayı
ne zaman öderse yattığı günler düşülmek suretiyle geri kalanı çıkacak. Diğer
değişikliklerin önemli bir kısmı, hem Türk Ceza Kanunu’nun 50’nci maddesinde
hem de İnfaz Kanunu’nun 106’ncı maddesindeki değişiklikler buna teknik olarak
uyarlanmak suretiyle yapılmış değişikliklerdir. Bunun dışında
231’inci maddenin zaten tecil edilemez ve paraya çevrilemez hükmü bulunan
askerî suçlarda da uygulanamaması için getirilen bir değişikliktir. Tecil
edilemez ve paraya çevrilemez olduğuna göre, 231’inci maddeyle getirilen hükmün
açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanabilmesi elbette ki tezat
teşkil edecekti. Bu bakımdan bu hükmü koyduk. Şimdi, gelelim
arkadaşlarımızın sabahtan beri konuştuklarına. Hepsini dinledik. Bazı değerli
milletvekili arkadaşlarım terör konusuna o kadar çok değindi ki, aklımıza çeşitli
şeyler gelmeye başladı. Neden başka hükümler üzerinde bu kadar durulmuyor da
illaki “Terör suçlarında bu neden uygulanmıyor, neden bu eşitliğe aykırı?”
diye, arkadaşımız burada epeyce şeyler söyledi. Değerli arkadaşlarım, terör
suçu, bugün Türkiye'nin başına en büyük bela olan bir suçtur. Şu anda ordumuz
binlerce askeriyle neden hudut dışında, neden Kuzey Irak’ta, neden savaşıyor,
neden her gün insanlarımız ölüyor, neden şehit veriyoruz? Terör belasından
dolayı veriyoruz. HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Bu tasarı onu içermiyor. BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sizin kör politikalarınızdan dolayı! HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) - Ee peki, bu teröre nasıl eşitlik
tanıyacağız biz? Neresine eşitlik tanıyacağız? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Bu tasarı onu içermiyor. HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
– Eğer terörden dolayı sıkıntısı yoksa bir kişinin, buraya çıkıp da “Terör
suçlarına bu neden uygulanıyor?” diye bağırmaması gerekir. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Allah, Allah! Ne alaka? O ne, bu ne? HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) – Eğer sıkıntısı yoksa, bunu böyle söylemez.
Sıkıntısı olan arkadaşlarım da şunu iyi bilsinler ki, bu devlet, bu millet
terörle mücadele edecektir; askeriyle mücadele edecektir, siyasi yönden
mücadele edecektir, sosyal yönden mücadele edecektir ve kanunlar ile de
mücadele edecektir. (AK Parti, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Kimse de buna
engel olamayacaktır. Teröre yandaş olanlar, destek verenler de bundan nasibini
alacaklardır. Herkes bunu böyle bilsin! SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – İnsanlık suçu işlemeye devam mı edeceksiniz? HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) - Biz burada yaptığımız kanunları… Efendim, 77’nci madde,
dolayısıyla, iyi incelemediğinden bahsediyorlar. İyi incelenememiş hiçbir hüküm
buraya gelmemiştir. Burada sonradan yapılan, Genel Kurulda yapılan bazı
değişikliklerden dolayı bu sıkıntılar çıkmıştır. O bakımdan, bunları da elbette
ki burada düzeltmek zorundayız. Askerî disiplin mahkemelerinde neden zaman
aşımı işlemiyor? “Bunu, basit bu suçlardan dolayı, basit disiplin suçlarından
dolayı bunu bu çocukların elinden nasıl alırsınız?” dediler, doğru. “Askerî
disiplin suçlarında Türk Ceza Kanunu’ndaki zaman aşımı hükümleri uygulanmaz.”
böyle yazıyor burada. “Ama Disiplin Mahkemeleri Kanunu’ndaki hüküm uygulanır.
Orada da yazıyor ki: “Beş aylık bir süre vardır, beş ay içerisinde hüküm
kurulamazsa disiplin suçu zaman aşımına uğrar.” Peki, Türk Ceza Kanunu’nda
nedir? Türk Ceza Kanunu’ndaki zaman aşımının en düşüğü altı senedir arkadaşlar.
Ya, biz bunun uygulanmasını istememişiz, yoksa öbür tarafta beş aylık bir süre
içerisinde zaman aşımı var. Kanuna bakmadan, açıp okumadan burada herkes ahkâm
kesiyor. Buradaki hükümlerin -adli sicille ilgili kısımlar- detaylarına
girmiyorum artık, bunlar tamamen teknik düzenlemedir. “Kanunlar niye
sık sık değişiyor?” dediler. Fransız Ceza Kanunu
henüz yürürlüğe girmeden bu Kanun’un üçte 1’i değiştirilmiştir, iki yüz küsur
maddesi değiştirilmiştir. Elbette ki değişecek, uygulamada sorun çıkarsa yine
değişecek. E, kanunlar Allah yapısı değil ki ebediyen dursun. Zaman değişiyor,
ekonomide değişiklik oluyor, sosyal yapılarda değişiklik oluyor, elbette ki
kanunlar bunlara uyarlanacaktır. Ceza Kanunu’nda da uygulamada bazı sıkıntılar
çıktı, bu yüzden değişiklikler elbette ki yapılacaktır. Tütün Kanunu’nun
burada ne işi var deniliyor? Değerli
arkadaşlarım, Tütün Kanunu’nun burada bir işi yok. Geçtiğimiz günlerde
çıkardığımız Tütün Kanunu’nda, o 4207 sayılı Kanun’da yaptığımız değişiklik
sırasında, yine Genel Kurulda yapılan bir değişlikle, bir önergeyle bir maddesi
yürürlükten, daha doğrusu tekliften çıkarıldı. O tekliften çıkarılan madde asıl
kanundaki ceza hükümlerini düzenliyordu. Hâlbuki biz o değişiklikle başka bir
maddede ceza hükümlerini zaten düzenlemiştik, bu takdirde mükerrer ceza oldu. O
mükerrer ceza hükümlerini, daha doğrusu eski kanunun 6’ncı maddesindeki ceza
hükümlerini yürürlükten kaldırdık bununla. Yani kanunun detayıyla falan ilgili
bir şey değil. Bir değişiklik
daha var burada. Değerli arkadaşlarımız “Avukat verilmiyor, zaten fakirin
fukaranın avukatı yok, savunmasız bırakılıyor.” dediler. Soruyorum size, bu Hükûmetten önce, bu Meclisten önce, 2005 yılından önce
devlet ceza davasında kime avukat veriyordu, var mıydı öyle bir şey? Yoktu.
2005 yılında bu Meclisten çıkan Ceza Muhakemesi Kanunu ile avukat tutma gücü
olmayan, maddi gücü buna elvermeyen kişilere, sağır, dilsizlere ve çocuklara
devlet, avukat temin ediyor; sağır, dilsizlerin ve çocukların parasının olup
olmadığına da bakmıyor. Bunlara bütün suçlarda, diğerlerine de alt sınırı beş
yılı geçen suçlarda, parası yoksa, avukat temin
edemiyorsa devlet avukat temin ediyor. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – İşlemiyor Hakkı Bey, işlemiyor! Kaç para ücret veriyorsunuz
avukatlara? HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) – Çok rahat işliyor. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – İşlemiyor ağabey. HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) – Bu hüküm gayet güzel işliyor. Şimdi, buradaki hüküm… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Kaç para veriyorsunuz avukatlara? HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın bu düzenlemelerle, bu Meclisin yaptığı,
bu Hükûmetin yaptığı düzenlemelerle mağdura da avukat
temin ediyoruz, hem de ceza süresine bakmaksızın. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Ağır cezada kaç lira ücret veriyorsunuz söyler misiniz Hakkı Bey bir
avukata? Ağır cezada cinayetten savunan avukata kaç lira ücret veriyorsunuz? HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz, elbette ki bir avukatın istediği ücreti
verecek durumda değiliz. Devlet, burada bir hüküm koymuştur. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Allah aşkına söyleyin, kaç lira? HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) – Ona paralel olarak, o hükme paralel olarak bir ücret ödüyoruz.
Şimdi buradaki 3’üncü maddeyle… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Ne kadar ücret? HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) – Çıkarıyoruz onu, onu da çıkarıyoruz şu anda, onu da çıkarıyoruz.
Yani ferah ol, hiç endişe etme, burada hiçbir yanlışlık olmaz. Şimdi hazırlamış
olduğumuz bir önergeyle… Onu biz de görüştük, tartıştık; asgari ücret tarifesi
uygulanacaksa -başka şeyler söylendi- sonunda yaptığımız araştırmaya göre,
asgari ücret tarifesinin dışında bir uygulama herhâlde olmayacak. Şu hâlde
asgari ücret tarifesi üzerinden beraat eden sanık vekiline, avukatlık ücret
tarifesine göre bir ücret takdir edilecek. Onu da değiştirmiyoruz, şu andaki
uygulama da aynı şekilde devam ediyor. Bu konuda, bence hiç konuşmaya falan
gerek yok değerli arkadaşlarım. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Soruşturma aşamasını da getirin ama, takipsizlik
verilen şahıslar… HAKKI KÖYLÜ
(Devamla) – Gecenin bu saatinde daha fazla vaktinizi almak istemiyorum. Bu
düzenlemeler tamamen teknik mahiyettedir, hiçbir sıkıntısı da yoktur. Şunu açıkça
belirtmek istiyorum: Tüzük’ün 77’nci maddesi uyarınca komisyonda tekrar
görüşülmeden buraya gelen tasarılarda hiçbir sorun yoktur. Onlarda sorun
olduğundan dolayı yapmıyoruz bu değişiklikleri, bunlar gerekli olduğu için
yapıyoruz. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Köylü. Soru-cevap işlemi
için müracaat eden milletvekilimiz olmamıştır. Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeleri tamamlanmış olarak kabul ediyorum. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum: ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ MADDE 1- 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununa
aşağıdaki Ek 10 uncu madde eklenmiştir. “EK MADDE 10- Bu
Kanunda ve diğer ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya kadar, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci
Kitabında yer alan düzenlemeler bakımından bu Kanunun Ek 8 ve 9 uncu maddeleri
ile 16/6/1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu Yargılama Usulü
ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanunun 63 üncü maddesinin ikinci fıkrası
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu Kanunda yazılı
suçlarla ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinin beş ilâ ondördüncü fıkraları uygulanmaz” BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde, gruplar adına Cumhuriyet Halk Partisi söz istemiştir; Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe.
Buyurunuz Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli üyeler; bugün, çeşitli kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifini
görüşmek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, bu kanun teklifi öncelikle askerî suçlar ve disiplin mahkemeleri
uygulamalarında tereddütleri gidermek amacıyla düzenlenmiş bir kanun teklifi
olarak geldi, fakat komisyon toplantısına girdiğimizde, hemen hemen altı yedi konuda değişiklik öneren bir kanun teklifi
olarak karşımıza çıktı. Nedir bunlar? İşte, Tütün Yasası’yla ilgili kısım,
avukatlıkla ilgili kısım, teknik bir uygulama, infazla ilgili bir kısım.
Bunlarla ilgili kısımlar bu kanun teklifinin içinde görüşüldü. Öncelikle şunu
sizlerle paylaşmak istiyorum: Bu kanun teklifinin kaynağı değerli bir
milletvekilimizin teklifi değildir, bu kanun teklifini hazırlayan Hükûmettir. Hükûmet bir konu
üzerinde hazırlık yapıyorsa onu hükûmet tasarısı
olarak kendisine olan saygısından dolayı Meclise getirir. 22’nci Dönemde de bu
tür uygulamalara biz alıştık. Genellikle bakanlıkta bu tür çalışmalar yapılır,
değerli, saygın bir parlamenterin ismi açılır ve o isimle kanun teklifi
getirilirdi. Hızlı bir şekilde bir milletvekilimizin… Ve zaten burada da bu
sırıtmaktadır bir hükûmet tasarısı olduğu. Üst kısmına
yazılmış, altına Bekir Bozdağ... O anda Bekir Bozdağ bulunmuş. Eğer AK Partili başka bir milletvekili
olsa, onun ismi yazılarak bu şekilde gelecekti. Bir ihtiyaçtan
dolayı ivedilikle Komisyonun gündemine geldi. Komisyonda bu konuyu tartıştık.
Neydi bu? Türkiye Büyük Millet Meclisinin bundan on beş gün önce yaptığı bir
kanunu değiştiriyorduk. Yani bu Türkiye Büyük Millet Meclisi on beş gün önce
yaptığı yasayı değiştirir bir hâle geliyor. Güven duyulur mu? Güven duyar
mısınız? Değerli milletvekilleri, on beş gün önce birisiyle konuşsanız, size
belirli bir konuda söz verse, on beş gün sonra değiştirse sözünü, siz o kişiye
güven duyar mısınız? Türk halkı bu Meclise bir güven duyar mı? Nedir bunun
kaynağı? Nedir bunun kaynağı? 77’nci madde. O dönemde temel ceza kanunlarında
yapılan değişikliklerle ilgili komisyonda İç Tüzük’ün 77’nci maddesine göre
görüşmelerin yanlışlığını ısrarla belirttik. O kanun teklifinin altında
Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet şerhini görürseniz, 77’nci maddenin
uygulanmasının yanlışlığını belirtiyoruz. Ne oldu? On beş güne yakın, burada,
gruplar anlaştı, gruplar bir araya geldi, İç Tüzük çiğnendi. Hâlbuki komisyonda
bir kanun teklifi görüşüldükten sonra, artık elini çeker komisyon. Komisyon o
tasarıdan elini çekmedi. Her siyasi partiden birer tane milletvekili aldı.
Niye? “Komisyonda bu yeterli tartışılmadı, yanlışlıklar olabilir, bunları
düzeltelim.” İç Tüzük size böyle bir yetkiyi vermiyordu ki. İç Tüzük’ün
vermediği yetkiyi kullandık. On beş gün önce çıkardığımız kanunu, Sayın Cumhurbaşkanının
23 Ocak 2008 tarihinde onaylaması sonrasında çıkardığımız kanun teklifini bugün
değiştiriyoruz. Niçin? Belirli bir kesimin o konudaki duyarlılığından, belirli
bir kesimin o konudaki duyarlılığından. Eğer 77’nci maddeye göre, komisyonda o kanun
teklifi üzerinde değerli milletvekilleri inceleme yapabilseydi, Genel Kurulun o
yönde vereceği kararın yanlışlığını… Komisyon üyeleri Genel Kurulu ikna
edebilirlerdi, o konuda çaba harcanırdı. Kimin için yapıldığı, nasıl yapıldığı
belli olmayan bir tasarı… Ondan sonra kamuoyu birbirine girdi. Açıklamalar art
arda geliyor ve bu kamuoyundaki ciddi tartışmalardan birisi… “Örtülü af” diyor,
“dolaylı af” diyor. Kimi affediyorsunuz? Kimi dolaylı affa gönderiyorsunuz?
Kimleri faydalandırıyorsunuz? İşte biraz önce
değerli arkadaşımız “Terörle ilgili konularda biz hassasız, şunu yaparız, bunu
yaparız” diyor. Eve Dönüş Yasası’nı çıkartan siyasal parti siz değil miydiniz?
Abdullah Öcalan’la ilgili kanuni düzenlemeyi Parlamentonun gündemine getiren
Adalet ve Kalkınma Partisi değil miydi? Bu terörle mücadeleyle ilgili yasa
teklifi Komisyona hiçbir milletvekili tarafından önerilmemiştir. Burada toplumu
yanıltmayın. O konudaki uyarı Yargıtay üyesince gelmiştir. Bize
ulaştırılan çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasını öneren tasarı burada. Bakanlık
hazırlamış. Bakanlığın terörle ilgili konuda hiçbir düşüncesi yok. Adalet ve
Kalkınma Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin ve MHP’li üyelerinin de bu
konuda bir düşüncesi yoktu. Yargıtay üyesinin ikazı üzerine, o gün komisyonda
bulunan Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Partiden
katılan üyelerle birlikte o yasal düzenleme yapıldı. O, sizin teklifinizden
değildi. Hatta Komisyon Başkanımız buna karşı da çıkmıştı. Toplumu doğru
bilgilendirelim. Yargıtay üyesinin “Bir yıl ile iki yıl arasında cezalar
verilebiliyor.” demesi üzerine o konu gündeme gelmiştir. Peki, kimleri
affediyorsunuz? Israrla söylüyorsunuz: “Bu bir af değildir.” Ama Yargıtay
Başkanı bunun bir dolaylı af olduğunu söylüyor. Hukukçular bunun bir af
olduğunu söylüyor. Artık, bunu yorumlamak Türkiye Büyük Millet Meclisine
düşmez. Bunu yorumlamak uygulayıcılara, hukukçulara, yargıçlara düşer. Yargıtayda bazı dosyalar bugünden sıralamaya kondu, tekrar,
mahal mahkemelerine, Anadolu’ya gönderiliyor. O, siyasi sistemi tıkayan bir
uygulama değil mi? Daha basit bir
uygulamasını vereyim: Bu yasal düzenleme sonucu, kayıp trilyon davasında,
kapatılan Refah Partisine yapılan hazine yardımını sahte belgelerle harcanmış
gibi göstererek devleti zarara uğratmakla suçlanan ve sanıklar arasında yer
alan Sayın Cumhurbaşkanı ile 4 AK Parti milletvekili de örtülü aftan
yararlanıyor. Gerçi, Sayın Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanı olmadan önce bir
basın toplantısında “Ben bundan beraat ettim.” dedi. İlk defa duydum ki
yargılanmayan bir insan, isnat edilen suçtan beraat ettiğini kamuoyuna
açıklamıştı. Demek ki bunun altyapı hazırlıkları Sayın Cumhurbaşkanının
Cumhurbaşkanlığı adaylığı süresindeki turlarda yapılmış. Bu nedenle sizlere
güven duymuyoruz. MEHMET NİL HIDIR (Muğla)
– Ne alakası var? HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) - Komisyonda, bir öneriniz gelince, o konu üzerinde Bakanlık
uzmanlarına, o konu üzerinde Yargıtaydan gelen
kişilere ısrarla sorma ihtiyacı duyduk. Çünkü… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Cumhurbaşkanına saldırmak için fırsat kolluyorsunuz. Ayıp ya! HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) - Hayır, ben Sayın Cumhurbaşkanının konumunu koruyabilecek.. Ama doğrusunu söylüyorum. Sayın Cumhurbaşkanının bizden
farklı bir uygulaması yoktur. Sayın Cumhurbaşkanı bu olaya kendi tutum ve davranışlarıyla
sebep olmuştur. Onunla ilgili dosya burada, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi
dosyası burada. Dosyasıyla konuşuyorum, yargı kararıyla konuşuyorum ve dilerim
-dokunulmazlığı yoktu- onun dosyası Yargıtaydan
ilgili mahkemesine gitse de Sayın Cumhurbaşkanımız yargılansa sade bir yurttaş
gibi, o ona yücelik kazandırır. Yargılanmak hiçbir kimseye zül vermez. Keşke bu uygulansa. Sevgili
arkadaşlar, peki, başhekimler faydalanıyordu bundan… Aynı yasayla, bu
uygulamayla YİMPAŞ Holdingin Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar iki yıl ceza
aldı. Çok uzun uğraşlar sonucu… MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Halil Bey, sizin de imzanız yok mu o düzenlemede? (CHP sıralarından
“Hop, hop” sesleri) HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Dinleyin, dinleyin. …kamuoyunun
dikkatle takibi sonucu cezaevine konulabildi. Şimdi o değerli zat da bundan
faydalanacak. Zaten verilen hükmün uygulanması, demin de söylediğim gibi, zor
yerine getiriliyordu ama yasal düzenlemeyle uygulamanın da önüne geçilmiş
olacak. Bu tür yasal
düzenlemelerle yargı kararlarını işlevsiz hâle getirmek istiyorsunuz veya
“Bizim suçlularımıza kimsenin gücü yetmez, onlar hakkında verilen hükümleri
geçersiz hâle getiririz.” diyerek birilerine mesaj mı vermek istiyorsunuz? Bu
tür uygulamaya yol açan yasal düzenlemeyi hazırlayanlar, bunun yasalaşması için
çaba harcayanlar acaba vicdanlarıyla baş başa kaldığında rahatça durabilecekler
mi? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Tamamlamaya çalışıyorum Sayın Başkanım. Şimdi, sevgili
arkadaşlar, biz bugün bu yasal düzenlemeyle neyi yapmaya çalışıyoruz? Geçen
dönem, on beş gün önce çıkardığımız kanunu eski hâle getiriyoruz, yaptığımız
işlem bu. Eğer o tür bir değişikliği yapmasaydık bugün bu kanunu görüşmekle karşı
karşıya kalmayacaktık. Bu neyi gösteriyor? Bu, bakanlıkça yasa tasarıları
hazırlanırken kurumlar arasında gerekli koordinasyonun kurulamadığını
gösteriyor. Eğer gerekli bir koordinasyon kurulmuş olsaydı o tür bir yasal
düzenlemeye gidilmezdi. Şimdi, sürem
bitiyor ama diğer maddelerde de düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu tür yasal
düzenlemeler Parlamentoya, yüceliğine, açıkçası, sıkıntı verir. Hızlı yasa
çıkartmayalım. Hızlı tren faciasını yaşadık. Yasadaki hızlılık size prim
kazandırmaz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen sözünüzü tamamlayınız. HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) - Yasadaki doğruluk, yasada doğruları çözebilmek ve doğru yasa
yapabilmek yüce Parlamentonun asli görevidir diyorum ve tümünüzü saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ünlütepe. Sayın
milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde soru-cevap işlemi için
milletvekillerinden bir talep gelmemiştir. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- 16/06/1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri
Kuruluşu Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanunun 63 üncü
maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bu Kanunda
açıkça belirtilmediği sürece, 26/09/2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap Üçüncü Kısım Birinci Bölüm
hükümleri ve zamanaşımı süresine ilişkin hükümleri, 04/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin hükümleri ile 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun hükümleri, disiplin suç ve cezaları
hakkında uygulanmaz." BAŞKAN – 2’nci
madde üzerinde söz talebi yok. Madde üzerinde
bir önerge var, önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
116 yasa tasarısının 2 nci maddesinin tasarıdan
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutalım yoksa konuşacak mısınız? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Disiplin
suçlarında müeyyidesi çok az olan cezalarda “zamanaşımı” uygulanmaz hükmü,
hukukun evrensel ilkelerine aykırıdır, kaldırılmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun
13 üncü maddesinin madde başlığı “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verilememesi, seçenek yaptırımlara çevirme ve erteleme yasağı” şeklinde
değiştirilmiş, maddeye birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki ikinci
cümle eklenmiştir. “Ceza Muhakemesi
Kanununun 231 inci maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
ilişkin hükümleri uygulanmaz” BAŞKAN – 3’üncü
madde üzerinde söz talebi yok. İki önerge
vardır, iki önerge de aynı mahiyettedir. Önergeleri ayrı ayrı
okutup birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Buyurunuz
efendim: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
116 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 3.üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Madde 3 - 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun
13 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmemesi, seçenek yaptırımlara
çevirme ve erteleme yasağı Madde 13- Bu
Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci
maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez; verilen
hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez. Ancak bu hükümler onbeş yaşını tamamlamamış çocuklar hakkında uygulanmaz. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergeler aynı mahiyette değildir. Ufak bir yanlışlık oldu,
kusura bakmayın, özür dilerim. Diğer önergeyi
okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
116 sıra sayılı tasarının 3ncü maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Gerekçeyi okuyalım. BAŞKAN –
Gerekçeyi lütfen… Gerekçe: AB üyelik
sürecinde 2001 de yapılan Anayasa değişikliği ve uyum yasaları ile yapılan
reformlara, TCK ve CMK hükümlerine aykırı olduğu için kaldırılmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
tekrar okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
116 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
çerçeve 3.üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları Madde 3 - 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun
13 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmemesi, seçenek yaptırımlara
çevirme ve erteleme yasağı Madde 13- Bu
Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci
maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez; verilen
hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez. Ancak bu hükümler onbeş yaşını tamamlamamış çocuklar hakkında uygulanmaz. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Maddenin
anlaşılabilir olması ve ifade düzgünlüğünün sağlanması amacıyla işbu değişiklik
önergesi verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilmiş
önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz. BAŞKAN – Oylamaya
geçmedik, oylama bitti, bundan sonraki oylama için efendim. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4 – 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “yaptırımın”
ibaresi, “tedbirin” olarak değiştirilmiştir. BAŞKAN – 4’üncü
madde üzerinde önerge yok, söz yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arıyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5 – 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
327 nci maddesine aşağıdaki üçüncü fıkra eklenmiştir. “(3) Yargılama
sırasında bu kişinin kendisini vekalet ilişkisine dayalı olarak bir avukat ile
temsil ettirmesi hâlinde, 23/3/2005 tarihli ve 5320
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanununun
13 üncü maddesinde belirlenen tarifeye göre lehine bir vekil ücretine
hükmedilir.” BAŞKAN – Madde
üzerinde iki önerge vardır. Okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
116 Sayılı yasanın 5 nci madesinin
tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Diğer
önergeyi de okutuyorum: TBMM Başkanlığına 116 Sıra
Sayısıyla görüşülmekte olan kanun teklifinin çerçeve 5 nci
maddesinin metinden çıkarılmasını ve madde numaralarının buna göre teselsül
ettirilmesini arz ederiz.
BAŞKAN – İki
önergeyi de birlikte işleme alıyorum. Komisyon
önergelere katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Önerge
sahipleri konuşmak istiyorlar mı, gerekçeyi mi okutayım? BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Gerekçe okunsun. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, iki önerge de aynı olduğu için, gerekçeyi okutun. BAŞKAN – Peki. Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Avukatlık
Kanununda öngörülen asgari ücret tarifesi sisteminin gereği olarak, maddenin
tekliften çıkarılması zorunludur. Muş Milletvekili
Sırrı Sakık ve arkadaşlarının önergesinin gerekçesi: Müdafiilik Kanununda yeni
düzenlemeler yapıldı. Zorunlu avukatlık ve ücretler konusunda, CMK hükümlerine
aykırı tasarı kanun teklifine aykırıdır, çıkarılmalı. BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler
kabul edilmiştir, 5’inci madde metinden çıkarılmıştır. 6’ncı maddeyi
yeni 5’inci madde olarak okutuyorum: MADDE 5.- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106 ncı
maddesinin dördüncü ve dokuzuncu fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
onuncu fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. “(4) Çocuklar
hakkında hükmedilen adlî para cezasının ödenmemesi hâlinde, bu ceza hapse
çevrilemez. Bu takdirde onbirinci fıkra hükmü
uygulanır.” “(9) Adlî para
cezasından çevrilen hapsin infazı ertelenemez ve bunun infazında koşullu
salıverilme hükümleri uygulanmaz. Hapse çevrilmiş olmasına rağmen hak
yoksunlukları bakımından esas alınacak olan adlî para cezasıdır.” BAŞKAN – 5’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi
okutuyorum: MADDE 6- 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 12 nci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan “1 Nisan BAŞKAN – 6’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 7’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 7- 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin (2) numaralı alt bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. “2. Kısa süreli
hapis cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen güvenlik tedbirinin
gereklerinin yerine getirilmemesi dolayısıyla hapis cezasının infazına ilişkin
karar,” BAŞKAN – 7’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 8’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 8- 5352
sayılı Kanunun 17 nci maddesinin birinci fıkrasında
geçen “üç” ibaresi, “beş” olarak değiştirilmiştir. BAŞKAN – 8’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 9’uncu maddeyi
okutuyorum: MADDE 9- 7/11/1996 tarihli ve 4207 sayılı Tütün Mamullerinin
Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunun 6 ncı maddesi
yürürlükten kaldırılmıştır. BAŞKAN – 9’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 10’uncu maddeyi
okutuyorum: MADDE 10- Bu
Kanunun 10 uncu maddesi 19/5/2008 tarihinde, diğer
maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buradaki “ BAŞKAN – Tamam, öyle. 10’uncu madde
kabul edilmiştir. 11’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 11- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 11’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde
kabul edilmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, teklifin tümü üzerinde, oyumun rengini belirtmek için
söz istiyorum. BAŞKAN – Teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek üzere söz istiyorum. (AK
Parti sıralarından “Geçti, geçti” sesleri) BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Genç. Aleyhte görüş bildireceksiniz öyle mi? Süreniz beş
dakika. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir kanun çıkardık çok kısa bir zaman önce buradan.
Tabii, Parlamentoda kanunların müzakeresini gizlerseniz, kaçırırsanız, vahim
hatalar işlersiniz. İşte burada da önemli, vahim hatalardan birileri işlendi.
Daha kanun Resmî Gazete’de yayınlanır yayınlanmaz bir yerlerden feryatlar
geldi. Bu, işte sizin ayıbınız. Yani on gün önce, on beş gün önce bu Mecliste
kanun çıkacak ve arkasından bu kanunun Türkiye gerçeklerine aykırı olacağı
ortaya çıkacak ve ondan sonra da yeni bir kanun teklifini getireceksiniz. Hükûmet falan da yok, komisyondan süratle geçecek. Şimdi, beyler,
siz bu memleketi felakete götürüyorsunuz. İşte bakın, Bakanlar Kurulundan kimse
var mı? Yok. (AK Parti sıralarından gürültüler) MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – O cümleyi söylemesen zaten bir şey eksik kalır. KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, bir kişi olmaz kardeşim. Nerede bu bakanlar? Gelsin. Gelsin
ki bu Parlamentoda konuşulanları duysun. Bu bakanlar nerede beyler? İkincisi…
(AK Parti sıralarından gürültüler) Yahu, şimdi bakın… Siz… Bakın, ben size çok
fazla da bir şey söylemek de istemiyorum. Ya, insanlar bir onur taşır. Onur
taşıyan insanların da söylenen gerçekler karşısında birtakım şeyleri anlaması
lazım. Yani grubunuz olabilir, 340 milletvekili olabilirsiniz… Türkiye’yi
nereye götürdünüz? Türkiye’de bugün insanlar korkunç derecede şüphe içinde, ne
Çankaya’ya güveniyorlar ne Hükûmete güveniyorlar ne
YÖK Başkanlığına getirdiğiniz insanlara güveniyorlar. Türkiye’de
insanlar çok ciddi sıkıntılar içinde. Şimdi, bu ciddi sıkıntılar içinde
olmasının nedeni şu: Türkiye’de öyle bir ekonomik sistem… Bir soygun ekonomisi
var. Yani işte, diyorlar ki ya bu insanlar… Türkiye’de fırsatçılık var, bu
fırsatçılıkta fırsatı bulan cebini dolduruyor. Bu izlenimi
halktan sıyırmak lazım. Bakın, insanları son kozunu oynar duruma
bırakmayın. İnsanları son çabasını harcayacak bir duruma bırakmayın. AKP
İktidarı zamanında maalesef Türkiye’de insanları artık son kozlarını ve son
sözlerini söyleme fiilî durumuyla karşı karşıya bıraktılar. Şimdi, bu, size bir
ders olmasını istiyorum. Bu kanunu… Burada
651 maddelik bir kanun çıkardınız. Bize konuşma hakkını vermediniz. Burada, hep
AKP’liler çıktı konuşmaları kapattılar, önergeleri kapattılar. İşte sonu böyle
facia olur. Eğer bir mecliste bir kanun on gün önce çıkar arkasından da on gün
sonra o iktidar partisi… Yahu, biz burada… Bu asker kesiminin size yaptığı bir
ihtardan dolayı siz bu kanunu getirdiniz. Yani tabii, asker kesiminden böyle
bir ihtar gelmeseydi böyle bir kanun getirmezdiniz. Dediler ki: “Ya, sen, şimdi,
kardeşim yani asker firarına af getiriyorsun.” İyi ama siz gidip de Avrupa’da o
fakir işçinin o alın terini yıllarca, belirtilmiş olan insanların din
duygularını sömürerek, onların parasını getirerek sizin partilere de yardım
eden insanları affetmiyor musunuz? İnsanlarda bir utanma duygusu olur. Yani
sen, gideceksin, yıllarca katrilyonları vuran, o Avrupa’daki işçinin emeğini
sömüren insanları getireceksin, karambolden af
çıkaracaksın, iki senelik af çıkaracaksın. Hangi vicdan kabul eder bunu ya?
Bunu hangi vicdan kabul edebilir? Yani orada, adam, yıllarca gitmiş, emeğini
vermiş, adam yememiş içmemiş, ondan sonra, parayı biriktirmiş, senin
temsilcilerin camilerde gitmiş “Faiz haramdır.” demişsin “Getir, ben, sana kâr
kazançlılığını, kâr ortaklığını vereceğim.” demişsin, parasını almış. Senin
liderlerin de bir kısmı gitmiş o paraları getirmiş, burada yemişler içmişler,
seçim propagandasına kullanmışlar, ondan sonra sen getirip burada affedeceksin.
Hangi vicdan bunu kabul ediyor arkadaşlar? Bunu vicdan kabul eder mi? Bunu
insan olan kabul eder mi? İşte böyle
kanunları getirip de karambolden, son anda korsan
önergelerle siz bunları affederseniz, memleketi sömürürseniz, bu Türkiye’yi
felakete götürürsünüz ve 340 milletvekilinize de güvenmeyin, bunun hesabını sizden
çok pahalıya sorarlar. Bakın, sayın
milletvekilleri, yani sizden rica ediyorum, içinizde o kadar çok kaliteli,
soylu, güzel insanlar var, Türkiye’yi seven insanlar var ama illa genel
başkanlar bunu istedi diye yapmayın. Türkiye çok ciddi sıkıntılar içinde. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. KAMER GENÇ
(Devamla) - Bakın, işte, ordumuz, bugün, insanlar, o yirmi-yirmi beş yaşındaki
insanlar, can pahasına, hayat pahasına yurt dışında savaş veriyorlar.
Topraklarımız dışında milyonlar, yani en azından üç yüz-beş yüz bin aile, yirmi
yaşındaki gencin anası babası vicdan azabı çekiyor, ölüm tehlikesi haberini
bekliyor. Bu insanların bu kadar olduğu bir memlekette yani bir iktidar uğruna
bu memleket bu kadar horca yönetilir mi arkadaşlar? Yani ben, burada
getireceğim… Bu Parlamento, bu kürsü, insanlara, Türkiye Cumhuriyeti devletinde
gelen kanunlar, bu halka hizmet edebilir, halka rahatlık getirebilir, halkın
sorunlarına çözüm getirebilir bir kanun olması lazım. Ama siz bunları
örtüyorsunuz, milletvekillerine söz hakkı tanımıyorsunuz, hepsine… İktidar
partisi konuşmaz, iktidar partisi iş yapar kardeşim, iş yapar. Bakanlarınız
yok. (AK Parti sıralarından gürültüler) MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – İş yapıyorlar. KAMER GENÇ
(Devamla) - Hangi saatte, bunlar nerede yapıyor ya? Hangi eğlence yerlerinde,
hangi toplantı yerlerinde, eğlence yerlerinde şey ediyorlar? Bu memleketi böyle
yönetemezsiniz. Onun için ben bu kanuna karşıyım. Ama sizi de ikaz ediyorum ve
lütfen bir daha böyle kanunlar getirmeyin, getirirseniz bunun faturasını çok
ağır ödersiniz. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. Lehte mi konuşmak
istiyorsunuz? BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Evet. BAŞKAN – Sayın Bozdağ, buyurunuz. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Genç, aleyhinde mi konuştu ki efendim? BAŞKAN – Evet. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun
teklifinin lehinde görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Esasında söz
almayacaktım, ancak bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek adına söz aldım. O da şu:
Geçenlerde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci maddesinde yaptığımız, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin iki yıllık hükümler için
uygulanmasına imkân veren düzenlemenin af olduğuna, değişik kişileri
affettiğine dair değerlendirmeler yapıldı. Bir defa, bu müessese iyi bir
müessesedir. Amerika’da da, Avrupa’da da, pek çok ülkede uygulanan müessesedir,
bir. İkincisi,
ülkemizde de bu müessese bir seneyi geçkindir uygulanıyor. Üçüncüsü, bunun
şartları var: 1- İki yıl veya
daha az hapis cezasına mahkûm olmuş olacak. 2- Mahkeme bu
kişinin bir daha suç işlemeyeceği konusunda kanaat sahibi olacak. 3- Varsa kamunun
veya özel şahısların zararlarını aynen iade, tazmin veya eski hâle getirerek
gidermiş olacak. Bir daha da
bundan önce de hayatında hiç suç işlememiş olacak. Bu şartlar bir
araya geldiği zaman, mahkeme hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verebilir, karar verme mecburiyeti yok. Mahkemenin takdirindedir, dilerse karar
verir, geri bırakır, dilerse karar vermez. Şimdi, bizim
mevzuatımızda iki yıllık hapis cezalarının ertelenmesine dair karar verme
imkânı var mı? Var. Ne yapıyor mahkeme? İki yıl hapis cezasına, mahkûmiyetine
karar veriyor, arkasından kararı erteliyor. Yapılan bu düzenlemenin, bununla
yan yana koyup mukayese ettiğiniz zaman, arasındaki fark çok nettir, bu bir. İkincisi, bu
düzenleme hapis cezası almış, mahkûmiyeti kesinleşmiş, şu anda hapishanede
yatan veyahut da mahkemelerin mahkûmiyet kararı verdiği kişilerle ilgili
uygulanma kabiliyeti yoktur. Neden? Çünkü, mahkeme iyi
hâl görmemiş. Yani, bir daha suçu işlemeyeceği hakkında kanaat sahibi olsaydı,
iki yıllık ceza alanlarla ilgili erteleme kararı verirdi. Böyle bir karar
vermediği için, bundan sonra bu tür hükümlerin bozulup, bu hükmün uygulanma
imkânı yoktur. Bu bir af değildir. Örtülü af değildir, dolaylı af değildir. Hiç
kimseyi bu düzenleme affetmemektedir. Konuyu farklı noktalara çekmenin de bir
gereği yoktur. Hayırlı bir düzenleme yaptık. Kabulü yönünde oy
kullanacağımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bozdağ. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, benim sözlerimi yanlış
telaffuz etti Sayın Başkan. Açıklama yapmak için bir dakika söz istiyorum. BAŞKAN –
Buyurunuz efendim. Sayın Ünlütepe, iki dakika süre veriyorum. VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam) 2.- Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Ünlütepe’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli
arkadaşlarım, burada yasa çıktıktan sonra yasayı yorumlamak yargıçların
görevidir. Şimdi, Sayın Bozdağ da bunu çok iyi bilecektir ki, ceza yasalarında
yapılan değişiklikler, lehe olan hükümler tüm sanıklar için uygulanır. “Şunlar
için uygulamıyorum.” diyemezsiniz. Dolayısıyla kanun koyucu konumundaki bizim
işlemimiz bittikten sonra, ben o sözümü şöyle söyledim: “Yargıtay Başkanının bu
yönde bir açıklaması var.” dedim. Peki, Yargıtay Başkanının açıklaması bunu
bağlar mı? Bağlamayacaktır. Ama Yargıtay, dosyaları mahal mahkemelerine
göndermek üzere hazırlık yapıyor bazı dairelerde, orada tanıdığım arkadaşlarımızla
yaptığımız görüşmelerde. Lehe olan bir hükümden dolayı ilgili mahkeme bir yıla
göre karar vermiş ama şimdi iki yıla göre karar verecek, bunu erteleyebilir de.
Bir yıl ertelemez ama şartlar sanık lehine yorumlanmıştır. O nedenle bunun o
şekilde mi bu şekilde mi olacağının tartışılma yeri burası değil. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Zararı ödeme şartı var. HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Ben, kafamızda oluşan soru işaretlerini değerli Genel Kurulun
üyeleriyle paylaşma ihtiyacı duymuştum ve “Bu, böyle de olabilir.” demiştim.
Yoksa bunun yanlış bir yönlendirme olarak yorumlanması yönünde bir açıklamam
olmadı aksine, Genel Kurul üyelerinin daha geniş boyutta düşünmelerini
sağlayabilmek amacıyla sözlerimi söylemiştim ve bu açıklamayı da verdiğiniz
için Sayın Başkan size de teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ünlütepe. XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam) 2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/152)
(S.Sayısı: 116) (Devam) BAŞKAN - Teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 21.36 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 21.52 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 3’üncü sıraya
alınan Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 3.- Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/455) (S. Sayısı: 103) (x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu
103 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Erdal Sipahi
söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Sipahi. Süreniz yirmi
dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizi ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri
Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle ilgili söz almış bulunmaktayım. Konuya girmeden önce, beş gündür Kuzey Irak dağlarında, 2-3 bin
metre yükseklikteki arazide, eksi 20 dereceyi aşan soğukta, kar örtüsü, yer yer tipi altında, yalnız hainlerle değil, tabiatla da
savaşmak zorunda olan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, kahraman
Mehmetçikleri saygıyla selamlıyorum, başarılar diliyorum; aziz şehitlerimize
Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve yüce milletimize başsağlığı diliyorum. Tanrı Mehmetçiği korusun. Bu kahramanlar
ülkenin bütünlüğü için canlarını ortaya koyarak mücadele ederken Cizre’de hain
ellerin aziz bayrağımızı indirmesine, dün Diyarbakır’da hain sürülerinin bölücü
gösteri yapmasına müsaade ve müsamaha edilmesine, Mehmetçiğin sırtından
kahramanlık gösterisi yapan Hükûmetin bu konulardaki acz ve kararsızlığına, tepkisizliğine anlam veremiyoruz. Hükûmetin beş yıllık acz ve
kararsızlığının nelere mal olduğunu, dışarıda teslimiyet, içeride teröristlerin
insafa gelmesini bekleyerek hangi noktaya gelindiğini artık anlamış olduğunu
sanıyoruz. Yapılan operasyonun geniş kapsamlı, uzun süreli olarak
uygulanmasını, terör kamplarının uzun süre kullanılamayacağı, PKK-Peşmerge iş birliğinin sona erdirileceği bir güvenlik
bölgesi tesisiyle devamını bekliyoruz. Bugün
değişiklikleri görüşülecek olan Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri
Kanunu, 22 Aralık 1981 tarihli 2565 sayılı olup 37 maddeden ibarettir. Bu Kanun
da daha önceki 1110 sayılı Askerî Memnu Mıntıkalar Kanunu’nun yürürlükten
kaldırılmasıyla yürürlüğe giren bir kanundur. Askerî yasak
bölgeler, yurt savunması bakımından hayati önemi haiz askerî tesisler ve
bölgeler ile sınırların güvenlik ve gizliliğini sağlamak için bunların
çevrelerinde, kıyılarında ve havalarında tesis edilen bölgelerdir. Kara askerî
yasak bölgeleri, deniz ve hava askerî yasak bölgeleri olarak ayrılırlar, (x)
103 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. önem ve önceliklerine göre birinci ve ikinci derece askerî yasak
bölgelerden meydana gelirler. Güvenlik bölgeleri ise, özel güvenlik bölgeleri
ve askerî güvenlik bölgeleri olmak üzere iki şekilde mütalaa edilirler.
Bunlardan özel güvenlik bölgeleri, kamu ve özel kuruluşlara ait stratejik
değeri haiz her türlü tesislerdir. Yasak bölge dışında kalan askerî tesisler
ise askerî güvenlik bölgesi içerisinde mütalaa edilirler. Şimdi, ben
konunun bütünüyle ilgili bazı hususları Sayın Bakanın nezdinde Hükûmetin bilgilerine ve ilgilerine sunuyorum: 1) 1110 sayılı
Askerî Memnu Mıntıkalar Kanunu’ndan bu yana askerî yasak bölgeler ve güvenlik
bölgeleriyle ilgili hükümler ve bunların uygulamaları sürekli yumuşatılmış ve
gittikçe güvenliği tehdit eder hâle gelmiştir. Bu konudaki yumuşatmalarda
dikkatli olunmalıdır. 2) Bu Kanun, bir
dizi başka kanunlarla birlikte yeniden değerlendirilmesi, asgari koordine
edilmesi gereken bir konudur. 3) Bu Kanun ile
hudut mevzuatı arasında mutlaka yeni bir koordineli çalışmaya ihtiyaç
bulunmaktadır. 4) Bu tip
kanunların askerî ve mülki, idari, adli yapılanma arasında gerek merkezî
bağlamda gerekse yerel bağlamda karşılıklı bilgilendirme, yorum ve koordinesine
acilen ihtiyaç vardır. Örnek, hudutla ilgili mevzuatın ve yasak bölgelerin,
hudut illerindeki makamlar arasındaki koordinesi gibi. 5) Şehirleşme ve
çarpık yapılaşma gibi nedenlerle birçok askerî birlik şehrin ortasında
kalmıştır. Bu nedenle, yeni bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır. 6) Askerî
güvenlik bölgelerinin de kendi içerisinde, aynen yasak bölgelerde olduğu gibi,
birinci derece ve ikinci derece gibi sınıflandırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır
bundan sonraki safhada. Bir cephanelik ile sosyal tesisin aynı şekilde mütalaa
edilmemesi uygun olur kanaatindeyim. 7) Gizlilik
tedbirleri alınması hususu, bu askerî yasak bölgeler konusuyla ilgili olarak,
2004 yılında kara askerî yasak bölgeleri için göz önüne alınmıştır ve 2004
yılında bu Yasa’da yapılan bir değişiklikle, kara askerî yasak bölgeleri için,
işte, bu “…fotoğraf çekilmesi, harita yapılması, kroki yapılması yasaktır.”
şeklinde bir hüküm getirilmiştir. Ancak, bu güvenlik bölgeleri, 2004 yılında
yapılan değişikliklerde, ya bilerek yer almamıştır veya unutulmuştur. Şimdi güvenlik
bölgeleri de bu gizlilik tedbirleri içerisine alınmaktadır Sayın Bakanım.
Acaba, bir konu hâlâ unutulmuş mudur, unutulmamış mıdır, bu konuyu
takdirlerinize sunuyorum: Deniz ve hava yasak bölgeleri ile özel güvenlik
bölgeleri de bu tip gizlilik tedbirlerine dâhil edilse idi uygun olmaz mıydı? Yoksa, bunlar da ileride, aynen, şimdi güvenlik bölgeleri
için, askerî güvenlik bölgeleri için olduğu gibi ilave değişikliklere zaman
içerisinde, aynen bu yasada olduğu gibi gerek duyulacağı kanaatindeyim, ancak
bu işi muhakkak ki daha sonra değerlendirmek gerekiyor. Sekizinci konu
olarak şu hususu arz etmek istiyorum: Stratejik tesislerin birbiri ardınca Hükûmetimizce yabancılara satılmasının ardından, bu
tesislerin özel güvenlik bölgesi olması gittikçe komik hâle gelmeye
başlamıştır. Nedenine gelince, kanun gereğince özel güvenlik bölgeleri için
bazı örnekler vereceğim. “Özel güvenlik bölgeleri içindeki gerçek ve tüzel
kişilere ait mallar kamulaştırılır.” Bir başka hüküm:
“Yetkili makamın izin verdiği kişilerden başkası giremez.” Şimdi soruyorum: Hükûmetimiz sayesinde bu stratejik tesislerden -PETKİM,
TÜPRAŞ, Telekom tesisleri gibi- birçoğu yabancılara satıldı. Şimdi
bunların tapusu yabancıda. Şimdi, buraya giriş çıkışlarla ilgili olarak
güvenlik bölgeleri konusunda ne düşüneceğiz? Ne yazacağız? Ben, bunun tereddüdü
içerisindeyim. Kapılara, eskiden “Yabancılar giremez.” yazıyorduk. Bundan
sonra, bu gidişle, korkarım ki “Yetkililer dâhil Türklerin girmesi yasaktır.”
levhası konulacak. Çünkü, onların tapuları artık
yabancılarda. Bu acı komediyi milletimizin takdirlerine bırakıyoruz. Değişikliğe
bütünüyle olumlu oy kullanacağımızı belirtiyor, yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sipahi. Tümü üzerinde,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan. Sayın Kaplan,
buyurunuz. Süreniz yirmi
dakika. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Mecliste,
bu kürsüde konuştuğumuz zaman, her zaman Meclisin vakarına, egemenliğin
kayıtsız şartsız millette olduğuna dikkat edip, burada grubu olan bir partinin
mensuplarının huzurunda “Diyarbakır’da yürüyen sürüler.” gibi aşağılayıcı,
hakaret teşkil edici kelimelerin kullanılmış olması nedeniyle… Sayın Başkan,
tutanaktan çıkarılmasını ve Sayın Milletvekilinin de özür dilemesini istiyorum.
Bu konuda birbirimize karşı saygıda kusur etmemek, bizi seçen halkımızın,
binlerce seçmenin iradesine saygı demektir. Bu konuda, demokratik çoğulculuk
gereği, isteyen ırkçılık da yapar, milliyetçilik de yapar, kafatasçılık da
yapar, ama kimsenin bu yüce Mecliste birbirine hakaret etme hakkı yoktur.
Öncelikle bunu vurgulamak istiyorum ve bunu bu kasıtla da söylemediğini Sayın
Milletvekilinden dinlemek istiyorum gerçekten. Bunu da ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasayla ilgili deminki konuşmacının bazı
kaygılarını ben de taşıdığım için söz istedim. İlginçtir, belki
uzmanlık alanı, geliş alanı odur, ama 21’inci yüzyılda yaşıyoruz. Teknik, elektronik, uydu öylesine gelişmiş ki, uydu yayınlarıyla
yedi yaşında bir çocuk -bakın, çok açık ifade edeyim, yedi yaşında bir çocuk-
istediği zaman bilgisayardan, bir program var -ismini şu an bilemiyorum,
yabancı bir kelime; bilen, bu alanda bilgisi olan arkadaşlarım bilebilir-
oradan istediği bir noktayı göstererek, o noktadan odanın içindeki masayı,
masanın üstündeki kitabın ismini dahi okuyabiliyor. Şimdi, böyle bir
teknoloji var. “Black berry”
ler… YILMAZ TANKUT
(Adana) – O kadar da değil!. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Aynen öyle. Yok, yok, ben gösterebilirim, gösterebilirim. “Black berry” ler
dağıtıldı, navigasyonu vardır. Navigasyonunu
alın, yine, aynı şekilde uydu üzerinden bulunduğunuz noktayı koyabilirsiniz. Şimdi, ben bunu
niçin anlatma gereğini duydum? Yani, gerçekten, cumhuriyet kurulduğunda,
1920’lere gidelim, 12-14 milyon nüfusumuzun olduğu dönemlerde askerî birlikler,
Türkiye’de başkent dâhil bütün illerimizde o dönemde şehir merkezlerinin
dışında kalmakla beraber, zamanla şehirler geliştiği için, nüfus da 70 milyona
çıktığı için şehir merkezlerinde kalmış birliklerimiz. Şöyle düşünün: Şu
an Meclisin içinde askerî bir birlik var, Çankaya’dayız. Meclisten Balgat’a kadar gidin. Sol tarafta Merkez Orduevi var, sol
tarafta Kara Kuvvetleri var, Genelkurmay Başkanlığı var, bütün resmî binalar
var. Yani, Kızılay Meydanı’ndan Balgat’a kadar kazara
birisi, bu yasa çıkarsa, birisi bir fotoğraf çekerse suçlu duruma düşecek,
askerî yasak bölgeyi ihlal etmiş olacak. Bunu niçin söyledim? Ben de merak ettim
doğrusu. 12 Eylül askerî darbesi sonrası, 18 Aralık 1981’de Millî Güvenlik
Konseyinin çıkardığı bir yasa. Düşünün, 5 general darbe yapmış, Türkiye’de
ordu, yönetimine el koymuş ve böyle bir yasa çıkarıyor. Bu yasayı, aradan tam
tamına yirmi yedi yıl geçtikten sonra biz değiştirme gereğini duyuyoruz. Bunun
hukuki gerekçesini merak ettim. Belki bir tartışma açılmıştır Millî Savunma
Komisyonunda. Bakıyorum, Millî Savunma Komisyonu Raporu’nda hiçbir gerekçe yok.
Deniliyor ki, gerekirse ve yasak bölge ilan edilir. Bakın,
yasaklananlar neler, bu da çağın gerisinde kalmış: Fotoğraf çekmek, film
çekmek… Film kalmadı arkadaşlar, dijital makineler çıktı. Film mi kaldı? Film
var mı, şu an fotoğraf makinesinde filmi olan var mı? Dijital makineler çıktı,
film kalmadı. Filmler, casusluk filmlerinde kaldı. Filmler, soğuk harp,
istihbarat ve casusluk filmlerinde kaldı, KGB’de
kaldı, o zaman, FBI’da kaldı. Bunlar elli sene
öncesine ait şeylerdi. Şimdi, şunu anlayabilirsiniz: Daha önce -ben Şırnak
Milletvekiliyim- Irak’tan, Hakkâri’den Habur’a kadar,
Şırnak-Hakkâri-Siirt bölgesinde, operasyonel
bölgelerde yasak bölge ilanı yapıldı, tabela asıldı. O tabelada duyurular var.
Deniliyor ki: Bu, bu özellikleri nedeniyle operasyon öncesi, 150 bin askerin
olduğu bölgeye girilmesi yasaktır ve fotoğraf çekilmesi yasaktır. Şimdi, bunu,
bu yasa tasarısını, Bakanlık buraya getiriyor, diyor ki: “Askerî güvenlik
bölgesi olarak tespit edilen…” Sayıyorum: Kışla... Hangi şehri alırsanız,
Diyarbakır’ı alın, Dağ Kapı’dan, orduevinden ta Seyran Bağları’na kadar sağ
cenahınızın hepsi askerî bölgedir. Bakın, Çanakkale’yi alın, en merkezî yer
öyledir. Tekirdağ’ı alın, en merkezî yer öyledir. Kırklareli’ni alın, yol
boyunca, Lüleburgaz’a, bilmem nereye kadar askerî birliktir. İzmir’i alın,
İzmir de öyledir. Şimdi, gelişmiş,
çağdaş, Avrupa Birliği ülkelerine bakıyoruz. Almanya’ya gidin, şehir
merkezlerinde bir tek askerî birlik göremezsiniz, kışla göremezsiniz, askerî
eğitim sahası göremezsiniz. Eskiden o ülkelerde de şehir merkezlerinde kalmıştı
kışlalar, ordugâhlar, askerî tesisler ve bunlar zamanla şehrin dışına alındı. Hatta, onun mülkiyetini elinde bulunduran Millî Savunma
Bakanlığı, katbekat değerlerle o mülklerini hazineye devredip onun karşılığında
son derece modern binalar, tesisler kurdu. Şimdi, biz
21’inci yüzyılda gerçekten bir yasa çıkaracaksak Meclisten, bunu çocuklarımıza
nasıl anlatabiliriz? Çocuklarımız bilgisayarla, SMS, MMS’ler, bilmem ne mesajları, e-mail’ler, uydu üzeri, kanal
üzerinden, görüntülü, anında Amerika’dan Avustralya’ya kadar görüşmeler
yapılırken ve bu görüşmeler İnternet ortamında çok rahatlıkla yapılırken,
burada, kazara nöbetçi kulübesinin önünden geçmiş bir turist bir fotoğraf
çekmek isterse pat diye inzibat yakasından tutacak, üstelik getirip askerî
mahkemede yargılayacağız. Bunun mantığını izah etmemiz gerekiyor. Bunun
neden gerekli olduğunu 70 milyon insanımıza anlatmamız gerekiyor. Eğer
gerekliyse, 70 milyon insana da bundan sonra “Aman dikkat ha, Çankaya’dan
giderken Balgat’a kadar, sakın ha sağda solda
fotoğraf çekme!” demeyi de söylemek gerekiyor. Yani insanlarımızı
bilgilendirmek, uyandırmak gibi bir sorumluluğumuz da var. Ama burada, bu
yasayı okuduğum zaman ben de şaşırıyorum. Örneğin Donanma Komutanlığının bir
denizaltısı kıyıya yanaşmışsa onun fotoğrafını çekmek suç değil buna göre veya
ne bileyim, bir askerî zırhlı aracın, arazide, bir yerde benzeri şekilde
çekilmesi suç değil. Burada, sadece binanın, ordugâhların, yani subay, astsubay
gazinolarının; tesislerin, yani tesisler derken eğitim alanlarının, sahalarının
fotoğraflarının çekilmesi ve kullanılması yasak kapsamına alınıyor. Burada, Millî
Savunma Bakanlığının, Komisyonunun gerçekten bu kürsüden bizi ikna etmesi
gerekiyor. Komisyonun değerli asker üyeleri de burada. Lütfen şunu bize ikna
edin: Ya bir doğru var ya Hükûmet doğruyu yapsın,
askerî birlikleri alsın, son modern, bir yerlerde yeniden yapılandırsın, o
merkezdeki yerler de ülkenin ekonomisinde farklı bir şekilde değerlendirilsin,
katkı sunulsun. Nasılsa yakında yap - işlet - devret yasasını da
getireceksiniz. Her taraf giriyor, liman giriyor, gar giriyor, deniz giriyor,
kara giriyor, dağ giriyor, ova giriyor. Vallahi askerî birlikleri de AKP Hükûmeti isterse çok rahatlıkla bu kapsamın içine alır. KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Soru mu bu, rahatsız mı etti seni? HASİP KAPLAN
(Devamla) - Yani bu konuda çok rahatlıkla alır. Bakın, şunu söyleyeyim: Şehir
sıkışmışlığından alınmış yurt savunması görevinin yeni bir şekilde
konuşlandırılmasının ülke savunmasına katkısı o yönden daha rahat olacaktır.
Şehir merkezlerindeki tesislerin de farklı amaçlarla şehir merkezlerinde
değerlendirilmesi de belki ülke yararına daha farklı kıymetlenecektir. Burada
söylemek istediğimiz şu: Gerçekten şehir merkezleri… Davutpaşa Kışlasını
hepiniz bilirsiniz, tarihî bir binaydı, Metris yolunda giderken o binayı
hepimiz görürdük. Sonra Davutpaşa Kışlası cevap veremez duruma geldi, eski bina
olduğu için bırakıldı, sonra İstanbul Anakent Belediyesi başka bir işlevle,
farklı bir şekilde bir tadilata girdi. Şimdi, bu tür
şeylerin görüşüldüğü, görüşülmesi gerektiği bir dönemde gerçekten Hükûmet bu yasayı niye Meclise getirdi? Yani, bizi ikna
etme, 70 milyon insanımızı ikna etme yükümlülüğü altındadır. Yarın, burada bir
tane turist kazara… Ki, bilmem İsveç’e gidenleriniz var mıdır? Kraliyet binası
vardır, askerî binadır, kraliyet binasının önünde 2 tane asker nöbet tutar, o 2
askerle fotoğraf çekmek için turistler sıraya girerler. Dolmabahçe’de,
Anıtkabir’de resmî üniformalı askerlerimiz var, yarın kazara birisi bir
fotoğraf çekmek isterse bu yasayla başına hâller gelecek, ceza alacak. Bu doğru
mudur 21’inci yüzyılda? Ne olur, rica ediyorum, Komisyondan ve Komisyonumuzun
uzman asker üyelerinden rica ediyorum, bu konuda bizi ikna etsinler, bizim kafamızdaki
karışıklık da son bulsun diyoruz. Yoksa bu yasayla ilgili söz almak istememin
tek nedeni, artık çağa uygun, tekniğe uygun, gelişime uygun yasa yapmak
zorundayız. Bu yasaklarla, ben hiçbir ordu ve kışlanın, karargâhın
korunacağını, bir fotoğraf makinesinin filmiyle, bu tür bir eylemlilik tarzıyla
bir koruma sağlanacağını göremiyorum. Bu konuda Meclisin aydınlatılması, bu
yasa çıkacaksa 70 milyon insanımızın bilgilendirilmesi gerekiyor. Yasa
teklifinin sahiplerini bu konuda açıklamaya davet ediyoruz. Bu nedenlerle
“evet” diyemeyeceğimizi açıkça ifade ediyoruz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan. Tasarının tümü
üzerinde şahıslar adına söz yok. Soru-cevap işlemi
için talep yok. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: ASKERİ YASAK BÖLGELER VE GÜVENLİK BÖLGELERİ KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve
Güvenlik Bölgeleri Kanununun 21 inci maddesine aşağıdaki bent eklenmiştir. “e) Askeri
güvenlik bölgesi olarak tespit edilen, Türk Silâhlı Kuvvetlerine ait kışla,
kıta, karargah, kurum, ordugah gibi tesislerin, fotoğraf ve filminin çekilmesi,
harita, resim ve krokisinin yapılması, not alınması veya harita uygulaması gibi
faaliyetlerde bulunulması, bölgenin savunma ve güvenlik tedbirlerini aksatacak,
bozacak ve açıklayacak cihazlar kullanılması, bu amaçla görevlendirilmiş olanlar
ile, ilgili birlik komutanlığı tarafından izin
verilmiş olanlar dışındakilere yasaktır.” BAŞKAN – Madde
üzerinde söz yok. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul
edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın
milletvekilleri, 4’üncü sıraya alınan, Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 4.- Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı:
104) (x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu,
104 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Hamit Homriş söz istemiştir. Buyurunuz Sayın Homriş. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
H. HAMİT HOMRİŞ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Er ve Erbaş
Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle bu
sert kış ve arazi şartlarında bölücü teröristleri yok etmek için kahramanca
mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin komutanından erine kadar bütün yiğit
mensuplarını saygıyla selamlıyorum. Şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet,
gazilerimize de acil şifalar diliyorum. Hükûmetin, yapılan kara
harekâtıyla eş zamanlı olarak acilen bölge üzerinde ekonomik ve siyasal
yaptırımlar başlatması gerekmektedir. Gelişmeler, operasyonların yalnızca
silahlı teröristlerle yetinilemeyeceğini, bunların kentleri, kasabaları tutmuş
silahsız ihanet odakları ve PKK borazanları ile de etkili bir operasyona
ihtiyaç duyulduğunu açıkça göstermektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu
uygulamaları Hükûmetten beklemekteyiz. Sayın
milletvekilleri, şimdi Milliyetçi Hareket Partisi olarak Millî Savunma
Komisyonundaki çalışmalar esnasında desteklediğimiz ve katkıda bulunduğumuz bu
kanunla ilgili bilgi arz edeceğim. Seferberlik veya
savaş hâline hazırlık için bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları veya özel
kurum ve kuruluşlar ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında planlanan işbirliğinin
denenmesi, yedek personelin eğitilerek harbe hazır hâle getirilmesi maksadıyla
her yıl seferberlik tatbikatları ve ferdî seferberlik eğitimleri icra
edilmektedir. Yılda bir iki defayı geçmeyen bu uygulamalarda personel
seferberliği kapsamında ortalama 300 ila 1.000 arasında yedek personel bu
tatbikat ve eğitime tabi tutulmaktadır. Hâlen silah altına
alınan bütün erbaş ve erlere 257 sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu’nun
2’nci maddesinde belirtilen esaslara göre harçlık ödenmektedir. (x)
104 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Özel bir
düzenleme olmadığı için, seferberlik tatbikat veya eğitimlerine katılan yedek
erbaş ve erlere de, anılan madde uyarınca, ödeme yapılmaktadır. Tatbikat veya
eğitim süresince yedek subay veya astsubaylara rütbe karşılığı maaş ödenmekte;
yedek erbaş ve erlerden memur statüsünde olanlar ise, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu gereği, çalıştıkları kurumlardan maaşlarını almaya devam
etmektedirler. Seferberlik ve Savaş Hali Tüzüğü uyarınca, yedek personelin
katılacağı tatbikat veya eğitim süresinin kırk beş gün veya daha fazla
olabileceği dikkate alındığında, uygulamada tatbikat veya eğitime katılmak
üzere çağrılan yedek erbaş ve erlerden özellikle işçi statüsünde olanlar iş
yerlerinden ayrılmak, serbest meslek sahibi olanlar ise iş yerlerini kapatmak
zorunda kalmaktadırlar. Bu durumda olan
yedek personele harçlık tutarı günümüz şartlarında yetersiz kalmaktadır.
Örneğin, tatbikat veya eğitime katılan bir ere rütbesi karşılığı ödenecek bir
günlük harçlık bedeli 2008 yılının ilk yarısı için 0,48 YTL’dir. Takdir
edilmelidir ki, işini gücünü, ailesini bırakarak âdeta gönüllü olarak bu
tatbikat ve eğitime tabi olan personel için, yetersizliği bir yana, komik bir
rakamdır. Tasarıyla, tatbikat ve eğitimlere katılan yedek erbaş ve erlere
ödenen harçlıkların, 4857 sayılı İş Kanunu’yla belirlenmiş en düşük ücret olan
asgari ücret esas alınarak iyileştirilmesi gerekmektedir. Sayın
milletvekilleri, her yıl 10-11 birlikte, Bakanlar Kurulu kararıyla, seferberlik
tatbikatları ve ferdî seferberlik eğitimleri icra edilmektedir. Bilindiği gibi,
seferberlik tatbikatları ve eğitimleri genelde personel seferberliği alanını
kapsamaktadır, ancak zaman zaman taşıt seferberliği
tatbikatları da uygulanmıştır. Seferberlik
tatbikat ve eğitimlerinin süresi personel seferberlik tatbikat ve eğitimleri
için en çok kırk beş gün, araç seferberlik tatbikatları için en çok on gündür.
Bu süreler Bakanlar Kurulu kararıyla artırılabilmektedir. Uygulamada
seferberlik tatbikat ve eğitimleri süreleri tasarruf nedeniyle daha sınırlı
tutulmaktadır. Personel için yedi ila dokuz gün, araç için iki ila üç gündür.
Seferberlik tatbikatı ve ferdî seferberlik eğitimine 2006 yılında 343 subay ve
astsubay, 914 erbaş ve er, toplam 1.257; 2007 yılı için de 84 subay ve
astsubay, 295 erbaş ve er, toplam olarak da 379 kişi katılmıştır. 2008 yılı
için ise 344 subay, astsubay, 769 erbaş ve er, toplam 1.135 kişinin katılması
planlanmaktadır. Görüldüğü gibi, seferberlik tatbikatı ve eğitim uygulamaları
önemli bir personel miktarını kapsamamakta, dolayısıyla bunlara ödenecek
harçlıklar da önemli bir meblağ tutmamaktadır. Sayın milletvekilleri,
yedek personele ödenecek harçlıklarla ilgili olarak Millî Savunma Komisyonuna
gelen Hükûmetin teklif ettiği metinde, bahse konu
harçlıklar için çavuşlara yüzde 100’ünün, onbaşılara yüzde 90’ının, erlere
yüzde 75’inin ödenmesi öngörülmüştür. Ancak, Komisyonda, benzer görevleri,
bazen birbirlerinin görevlerini yerine getiren kadro görevleriyle ilgili
rütbelerin zamanla değişimi gibi gerekçelerle aynı fedakârlığı yapıp, bu
tatbikat ve eğitimlere katılan personel arasında herhangi bir ayrım yapılması uygun
görülmemiş ve çavuş, onbaşı veya er, tamamına yüzde 100’ünün ödenmesi esas
alınmıştır. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Komisyonda önerdiğimiz bu değişikliğin huzurlarınıza
gelmesinden memnunuz. Millî Savunma Komisyonu üyelerine bu değişiklik için teşekkürlerimizi
sunuyoruz. Yasa değişikliği
teklifine olumlu oy vereceğimizi belirtir, yüce Meclisi saygılarımla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Homriş. Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu konuşmak
istiyor. Sayın Aslanoğlu, buyurun. CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum. Önce, Irak’ın
kuzeyine yönelik ve ülkemizin bölünmez bütünlüğü için yapılan bu harekât
dolayısıyla yüce ordumuzu kutluyor, başarı dileklerimizi iletiyoruz.
Şehitlerimize Yüce Tanrı’dan rahmet, gazilerimize sağlık duygularımızı
iletiyoruz. Malatya’dan da şehitlerimiz var, Türkiye’nin her tarafındaki tüm
ailelerle birlikte Malatya’daki şehidimizin ailesine de başsağlığı dileklerimi
bir kez daha iletiyorum. Sayın
milletvekilleri, tabii bu ülke hepimizin, bu ülkede hepimiz canımızı vermeye
hazırız ülkemize, yeter ki ülkemizin huzuru, mutluluğu ve bölünmez bütünlüğü…
Ancak her şey eşit olmalı. Sayın Bakanım, 23
Şubatta bir yönetmelik çıkardınız Bakanlar Kurulu kararı: Bedelli askerlik. Bu
ülkede herkesin eşit koşulda ülke uğruna canını vermesine en başta ben varım.
Ancak burada bir iki madde var ki Sayın Bakanım, sizin bilginize iletiyorum
“gemi adamı” tabiri. Yabancı bayraklı gemide olacak,
arkadaşlar, yurt dışında olacak -yanınızda Komisyon Başkanımız, bu işi en iyi
bilir- onlar askerliğini dövizle yapacak; Türk bandıralı, yani Türk Bayrağı’na
sahip, yine uluslararası kara sularda günlerce evine gelmeyecek, Brezilya’dan
bilmem nereye kadar kaç bin DWT’luk gemide bir sene
evine gelmeyecek, bu kardeşlerimiz, Türk bayraklı gemi olduğu için askerliğini
yapacak. Askerlik görevi vatan görevidir ama eşitlik bu ülkede herkesin
istediği bir şeydir. Ben bir kere, bilgilerinize sunuyorum. Gemi sanayisinde
-yabancı bayrak, yerli bayrak- genelde gemilerin yüzde 80’i yabancı
bayraklıdır. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Panama bandıralı. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Yurt dışında gemi şirketi kurmak da çok kolaydır.
Türkiye’de çalışan, Türk Bayraklı gemilerde çalışan insanların eğer bu konuda
hakkı varsa -yıllarca evine gelmiyor- Uzak Doğu’dan dünyanın her tarafına gidip
de evine gelemeyen insanlara hepimiz yardımcı olmalıyız. Kimsenin hakkını
yemeyin diye söylüyorum. İki: Yine burada
var: İş adamı... Neymiş, dışarıda yerleşik olacakmış. Gidecek herhangi bir
ülkeye -isim vermek istemiyorum- orada iş kuracak, oralı insanı çalıştıracak,
oraya vergi verecek, ihracat yapıp dövizini o ülkeye getirecek, bu iş adamı
dövizli askerlik yapacak. Arkadaşlar, benim
insanım Türk insanı çalıştırıyor, vergisini buraya veriyor, ihracatını yapıp
dövizini buraya getiriyor. Bu, Türkiye’deki iş adamlarına haksızlıktır. İçimden
gelen bir şeyi dikkatlerinize sunmak benim bir görevimdir. Takdir hepinizindir
arkadaşlar. İki: Değerli
milletvekilleri, tabii, seferberlik ve uzman… Burada biraz sonra uzman
erbaşlara gelecek… Ve eğitimlere, yedek erbaş ve erlere ödenecek ücretler… Değerli
milletvekilleri, geçen dönem Meclis kapanırken burada köy korucularına yönelik
bir yasa çıkardık. Ey İçişleri Bakanlığı, siz -aradan geçmiş sekiz ay- sekiz
aydır hâlâ bir yönetmenlik çıkaramıyorsanız hepinizin takdirine sunuyorum. Bu kanun
haziranda çıktı arkadaşlar. İnsani duygularla söylüyorum: Bunların çocukları
var. 53 bin tane köy korucusu var arkadaşlar. Bunlar insan. Kimseyle alay
etmeye hakkımız yoktur. Yasayı çıkardıysak geçen dönem… Mayıs ayında çıktı bu
yasa, ama hâlâ ne uygulama birliği… Bu insanlar diyor ki: “Bize bir yasa çıktı,
ama nedir, ne olacak?” Değerli
milletvekilleri, bu Meclisten bir yasa geçtiyse o insanların hakkını, hukukunu
zamanında vermeliyiz. Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu. Şahıslar adına
söz talebi yok. Soru-cevap için
talep yok. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: ER VE ERBAŞ HARÇLIKLARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 23/2/1961 tarihli ve 257 sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları
Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir. “Seferberlik
tatbikatlarına veya eğitimlerine katılan yedek erbaş ve erlere ödenecek harçlık EK MADDE 1-
Seferberlik tatbikatlarına veya eğitimlerine katılan yedek erbaş ve erlere,
tatbikat veya eğitim süresinin her günü için, 22/5/2003
tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa göre 16 yaşını doldurmuş bekâr işçilere
uygulanmakta olan aylık net asgari ücretin otuzda biri tutarında ödeme yapılır. Ancak ilgili
mevzuat gereğince, seferberlik tatbikatı veya eğitimi süresince; görevli
bulundukları kamu kurum veya kuruluşlarından çalışmakta oldukları işyerlerinden
veya tabi oldukları sosyal güvenlik kurumlarından maaş, ücret veya aylıklarını
tam olarak almaya devam eden yedek erbaş ve erlere bu maddeye göre ayrıca
harçlık ödenmez. “ BAŞKAN – 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde
kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2 – Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3 - Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul
edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın
milletvekilleri, şimdi, 5’inci sıraya alınan İstiklal Madalyası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 5.- İstiklal Madalyası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/472) (S. Sayısı: 105)
(x) (x)
105 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon Raporu
105 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan söz istemiştir. Buyurun Sayın
Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Madalyası
Kanununda Değişiklik Yapan Kanun hakkında MHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
başlarken Türk milletinin bağrından çıkmış, ülkenin ve toplumumuzun her
köşesinden ve her kesiminden insanların oluşturduğu kahraman Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bölücü eşkıyalara karşı Irak’ın kuzeyinde başlayan ve devam eden
harekâtta hayatını kaybeden vatan evlatlarına, şehitlerimize Allah’tan rahmet
diliyorum, Türk milletine başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Ayrıca, Türk
milletini bölmeye yemin etmiş bu eşkıya grubuna sözle, eylemle, mimikle ve
Diyarbakır sokaklarında yürüyüşle destek verenleri ve böylece gerçek saflarını
ve kinlerini açığa vuranları da şiddetle kınıyorum. Hatta bu çatı altında, bu
kürsüde “demokratik çözüm” diye diye, “barış” diye diye Mehmetçiğe kurşun atanları destekleyen siyasi
uzantılarını kınıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Bu
ülkenin gücünü hafife alanları, milletimizin imparatorluk kültüründen gelen
derin hoşgörüsünü ve sabrını acziyet ve zayıflık
zannederek kalleş emellerini gerçekleştireceği hülyasına kapılanlara
sesleniyorum: Bin yıllık kardeşlik hukukunu yıkabileceklerini zannedenlerin
nasıl bir yanılgı içine düştüklerini görecekleri günlerin artık yakın olduğunu,
ihanetin bedelini mutlaka ödeyeceklerini, gaflet ve ihanet rüyasından uyanıp
bir an evvel Türk milletinden özür dilemeleri gerektiğini anlamalarını
söylüyor, çünkü gittikleri yolun yol olmadığını, çıkmaz sokak olduğunu bir kez
daha hatırlatmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım,
bir asır önce de Türk’ü esir etmek isteyenlerin, Anadolu’dan söküp atmak
isteyenlerin bugünkü gibi gafil işbirlikçileri vardı. Onlar da tam hedeflerine
ulaştıklarını sanırken bu toprağın insanlarının, milletimizin, çılgın Türklerin
en namüsait şartlarda neler yapabileceğini gördüler. Kutsal mücadelemiz
İstiklal Harbi’nin şehitlerine ve artık tamamı ebediyete intikal eden
gazilerine bir kez daha şükranlarımı sunuyorum ve minnetle yâd ediyorum. Onlar,
bu topraklar için, bizlerin güzel ülkemiz Türkiye’de bağımsız ve insan gibi
yaşamamız için şehit oldular, en değerli varlıkları olan hayatlarını verdiler.
Bu kutsal mücadele esnasında da müstevlilerle iş birliği yapan gafiller vardı. Hatta, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu mücadelenin büyük
kahramanı, büyük önderi, büyük komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ne tür
muhalefet yapıldığı hepinizin malumlarıdır. Evet, değerli
arkadaşlarım, bu ülkenin haini çoktur, ancak hainlerin kirli emellerini yok
edecek, ülkesi için ölmesini bilen kahramanları da daha çoktur. Hiç kimsenin
şüphesi olmasın, ülkesi için ölmeyi göze alan kahramanlar olduğu müddetçe
hainler kirli emellerini gerçekleştiremezler. Bu topraklarda var olan bin
yıllık kardeşliği bozmaya çalışanlar, yani bölücü eşkıya grubu ve onların
siyasi uzantıları hiç ümitlenmesinler, emellerine ulaşmaları mümkün değildir.
Buna Allah’a inandığım gibi iman ediyorum. Çünkü bu kardeşlik hukuku çok
güçlüdür, temelleri, kökleri çok sağlamdır. Barıştan
bahsederken, “Barış, barış!” diye bu kürsülerde nutuk atarken eli silahlı
uzantıları bu vatanın evlatlarına kurşun yağdırıyorlar. Şu andaki duruma göre
21 tane vatan evladı bu topraklar için hayatlarını vermiş durumdalar. Tekrar
hepsini şükranla, minnetle anıyor, Allah’tan rahmet diliyorum. “Barış” diye diye ölüm ve kinlerini kusuyorlar. Milletimizin, bu
hainlerin bazen bu kürsüden söyledikleri bu söylemleri ibretle ve sabırla
izlediklerini de biliyorum. Değerli
arkadaşlarım, dünyanın en eşitlikçi, vatandaşları arasında hiç ayrım yapmayan,
etnik kökeni ne olursa olsun herkesi muteber ve eşit vatandaş sayarak bu
cumhuriyeti kuranlar, herkesi Türk milletinin eşit bireyi kabul etmiştir. Bu
ülkeye karşı haksız ve kirli saldırıda bulunanlar, aslında yakın çevresinden ve
tarihten ders almayan beyin fukarası canlılardır. Doksan yıl önce de aynı
türden hainler olmuştur, ancak ihanet hayalleriyle yok olup gitmişlerdir. Değerli
arkadaşlarım, devletimizin, topraklarımızın, bu eşitlikçi anayasal düzenin
hepimiz kıymetini iyi bilmeliyiz. Aksi hâlde hem kendimize hem milletimize hem
de ülkemize yazık ederiz. Kafamızı biraz kaldırıp çevremize bakınca dünyadaki
mücadelenin ne olduğunu, komşularımızın başına neler geldiğini hepimiz
görüyoruz. Bunu göremiyorsanız, öyleyse yakın tarihimize şöyle bir bakmanın
yeterli olacağını söylemek isterim. Sayın
milletvekilleri, madalyalar, kutsal bir mücadele neticesi, millet adına iyi bir
iş veya başarılı bir sonuç elde edilince bunların şerefine ihdas edilmiş,
manevi değeri çok yüksek olan simgelerdir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin tarihinde
birçok övünülecek destan ve olay vardır. Bu övünülecek olayların hiç şüphesiz
ki en başında millî mücadelemiz gelir. Yedi düvele karşı yürütülen bu mücadele,
savaşlardan savaşlara koşarak yorgun, bitkin, fakir düşen milletimizin
olağanüstü çabasıyla gösterdiği bağımsızlık mücadelesidir, şerefle yaşama
mücadelesidir, bu toprağın insanlarının insanca yaşama mücadelesidir. Bu ülkenin insanları, Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya
Savaşı’nda içine düştüğü girdaptan el birliğiyle, doğulusuyla batılısıyla,
kuzeylisiyle güneylisiyle, kahramanca yaptıkları mücadeleyle kurtulmasını
bildiler, dünyanın ezilen ve tahakküm altına alınan bütün milletlerine emsal
teşkil edecek olan Türk Kurtuluş Savaşı’nı dillere destan bir şekilde yaptılar,
kan ve gözyaşı ile vatanın sınırlarını yeniden çizdiler. “Çanakkale
geçilmez.” deyip göğsünü siper ederek bu hayâsızca akınlara dur demek için
kendini feda eden bu aziz vatanın mübarek şehit ve gazileri aynı kararlılıkla
İstiklal Harbi’ni yaptılar. Mondros’a, Sevr’e, Wilson ilkelerine geçit vermediler.
Yunanlıları “Geldikleri gibi geri giderler.” diyerek İzmir’den denize döktüler.
“Fransız kurşunu değmez adama.” diyerek gözlerini kırpmadan kurşunlara karşı
süngülerle direndiler. Çünkü, onlar, şairin dediği
gibi “Bedr’in aslanları kadar şanlıydı.” Nene
Hatun’dan Şehit Kâmil’e, Sütçü İmam’dan Hasan Tahsin’e kadar bu şanlı vatan
evlatları, ülkenin dört bir yanında bu kutsal savaşı bizlere parlak bir
geleceği hazırlamak için yaptılar. Genç Türkiye Cumhuriyeti bu saydığım fedakâr
vatan evlatlarının omzunda yükseldi. Şarktan garba kadar bu mücadele ayakta
alkışlandı ve Türk Kurtuluş Savaşı 20’nci yüzyıl tarihinin en önemli olayları
arasında yerini aldı, mazlum milletlerin ümit ışığı oldu. Değerli
milletvekilleri, işte, İstiklal Madalyası, bu mücadeleye katılan kahramanlara,
yani, dedelerimiz, dedelerimizin babalarına verilmek üzere bir şeref timsali
olarak ihdas edilmiş bir madalyadır. 29/11/1920
tarihli ve 66 sayılı İstiklal Madalyası Kanunu 15 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922
tarihine kadar süren Kurtuluş Savaşı’mızın
cephelerinde veya cephe gerisinde kahramanlık ve fedakârlık gösteren bu şanlı
insanlara bahşedilmiştir. 20 Kasım 1920’den itibaren 1926 yılına kadar
milletvekili, Kuvayımilliyeci, PTT memuru, mülki amir
ve askerlerden oluşan toplam 6.920 kahraman Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından İstiklal Madalyasıyla ödüllendirilmiştir. 1968’de 1005 sayılı
Yasa’nın 1 Mart 1968 tarihi itibarıyla kabulüne kadar geçen kırk yedi yıl
içinde 17.557’si subay, astsubay ve 77.704’ü erbaş ve er olmak üzere toplam 95.261
kişiye İstiklal Madalyası verilmiştir. Öte yandan, Kore Savaşı’nda gösterdiği
kahramanlıklardan ötürü Güney Kore devleti tarafından kendilerine hatıra nişanı
verilenlerin yanında, daha sonraki yıllarda, Kıbrıs çıkarması ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu kapsamında, vatanın bölünmez bütünlüğünün korunması
ilkesi esasına göre, yararlılıkları görülmüş kişilere birtakım liyakat
madalyaları ihdas edilmiştir. Ancak, bugün de görüldüğü üzere, 66 sayılı
İstiklal Madalyası Kanunu’nun günümüz koşullarına ve konjonktürüne
uyarlı hâle getirilerek kanun üzerinde değişiklik yapılmasına dair görüştüğümüz
kanun tasarısı ihtiyaç olmuştur. Tasarının
gerekçeli kararında da vurgulandığı üzere, bu mücadelenin kayıtları zamanındaki
tespitlere göre kontrol edilerek verilen İstiklal Madalyalarından hakkı
olmasına rağmen bunu alamayan, isimleri sonradan tespit edilenler olmuştur.
Eski kanun, ebediyete intikal etmiş hak sahiplerinin vârislerine bu madalyanın
verilmesi için bir imkân tanımıyordu. Yapılan yeni düzenlemeyle bu imkân
sağlanmış oluyor. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa bir övünç destanı olan
kurtuluş mücadelemizi yapan o çılgın Türklerin vârislerine bu övünç ve gurur
madalyasının verilmesi için bu düzenleme geç de olsa olumlu ve doğru bir
gelişmedir, aynı zamanda bir haksızlığın giderilmesidir. Bu nedenle,
Milliyetçi Hareket Grubu olarak bu kanuna olumlu oy vereceğimizi söylüyor, bu
vesileyle bir kez daha İstiklal Harbi’nin tüm katılanlarına Allah’tan rahmet
diliyor, en büyük emanetleri olan vatan topraklarının sonsuza kadar Türk
milletinin birliği ve beraberliğini koruyarak devam ettireceğimizden kimsenin
şüphesi olmasın diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Atılgan. Tasarının tümü
üzerinde şahısları adına söz isteyen? Yok. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: İSTİKLAL MADALYASI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 29/11/1920 tarihli ve 66 sayılı İstiklal Madalyası Kanununun
ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi ile ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Millî istiklal
uğrunda hayatını kaybeden şehitler ile madalyaya hak kazandığı halde madalya
almadan vefat edenlerin erkek çocuklarının en büyüğüne, erkek çocuğu yoksa
büyük kızına, yoksa babasına, o da yoksa annesine, o da yoksa eşine, o da yoksa
sıralı mirasçıların belirtilen sırası dahilindeki
çocuklarına, o da yoksa diğer tabakada bulunanlara veya onların sıralı
mirasçılarına müracaatı dahilinde madalya verilir.” “Bu Kanun
uyarınca madalyaların verilmesi ile mirasçısına intikal işlemleri Milli Savunma
Bakanlığınca yapılır.” BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde söz isteyen yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. Söz isteyen var
mı? Yok. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı Kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın
milletvekilleri, 6’ncı sıraya alınan Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar
Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 6.- Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/430,
1/432) (S. Sayısı: 53) (x) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon Raporu
53 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Var. Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
istemiştir. Buyurunuz Sayın Kılıçdaroğlu. CHP GRUBU ADINA
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Aslında diğer
yasayla ilgili olarak konuşacaktım. Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın
şehitlerine aslında bizim bir minnet borcumuz var. Onlar bu ülkeyi kurtardılar,
bağımsızlığımızı sağladılar, dünyanın imrendiği bir ulusal kalkınmayı
başardılar ve gerçekten de örnek bir Parlamento yarattılar, örnek bir Türkiye
yarattılar. Benim üzüntüm şu
aslında: Parlamenterler olarak bizim, gazilerimize ve şehitlerimize bir minnet
borcumuz var ve onlardan da bir özür borcumuz var. Ben, uzun süre Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliği yaptım. Bunlara verdiğimiz aylıklar o kadar düşük ki
arkadaşlar. Gerçekten, açın, bütçenin ilgili cetveline baktığınız zaman, o
şehitlerimize ve gazilerimize verdiğimiz aylıklar dolayısıyla utanırız. Burada
bu kadar güzel konuşmalar yapıyoruz. Bunlar bir avuç insan zaten ama bu bir
avuç insanı biz açlığa mahkûm ediyoruz, burada da geliyoruz, şöyledir böyledir
diye övüyoruz. Ben, bu üzüntümü
dile getirmek için söz aldım. Onlardan da özür diliyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kılıçdaroğlu. Sayın
milletvekilleri, çalışma süresinin bu tasarı bitene kadar uzatılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: YEDEK SUBAYLAR VE YEDEK ASKERÎ MEMURLAR KANUNU İLE TÜRKİYE
CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1 - 16/06/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek
Askerî Memurlar Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. “İlk Yoklama
süresi içinde OrgeneralOramiral ve KorgeneralKoramiraller dışında kalan yedek subaylar ile
yedek askerî memurlar, kanunî ikametgâhlarını ve varsa maluliyetlerini
maluliyet derecesiyle birlikte mahallî askerlik şubesine, şifahen veya mektupla
bildirmeye ve raporlarının tasdikli bir suretini bir defaya mahsus olmak üzere
göndermeye veya aslını göstermeye mecburdur.” (x)
53 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2 - 1076
sayılı Kanunun değişik 22 nci maddesinin ikinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “Ancak, sefer ve fevkalade haller dolayısıyla, ordunun kısmen veya
tamamen seferi mevcuda tamamlanamaması halinde, lüzum görüldüğü takdirde,
yardımcı sınıf yedek subayların yarbay ve daha aşağı rütbedekileri 60 yaşını
geçmemek kaydıyla 5434 sayılı Kanunda yazılı yaşların 10 yıl fazlasına kadar,
diğer sınıflar yedek subayları anılan Kanunda belirtilen yaş hadlerine kadar, sağlık
durumlarının elverişli olması ve Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği
Yönetmeliğinde belirtilen diğer nitelikleri taşımaları halinde en gencinden
başlanarak orduya alınabilirler.” BAŞKAN – 2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde
kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3 - 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığı Kanununun 40 ıncı maddesinin, değişik (e)
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “ e) Seferin
gereği olarak lüzum görüldüğü takdirde; I-Subaylardan: 1- Yarbay ve daha
aşağı rütbelerdeki yardımcı sınıf subaylar 60 yaşını geçmemek kaydıyla bu
maddenin (ç) fıkrasında gösterilen yaş hadlerinden 10 yıl fazlasına kadar, 2- Muharip sınıf
subaylar bu maddenin (ç) fıkrasında gösterilen yaşlara kadar, 3- 926 sayılı
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun hükümlerine göre astsubaylıktan
subaylığa geçirilenler ise aynı kanunda belirtilen yaşlara kadar, II-
Astsubaylardan: 1. Yardımcı sınıf
astsubaylar 60 yaşını geçmemek kaydıyla bu maddenin (ç) fıkrasında gösterilen
yaş hadlerinden 10 yıl fazlasına kadar, 2. Muharip sınıf
astsubaylar bu maddenin (ç) fıkrasında gösterilen yaşlara kadar, sağlık durumlarının
elverişli olması halinde en gençlerinden başlanarak orduya alınabilirler.” BAŞKAN – 3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde
kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 4 - Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 5- Bu Kanun
Hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 27 Şubat 2008 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşime kapatıyorum. Kapanma Saati. 22.55 |
|