DÖNEM: 23                            CİLT: 15                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

69’uncu Birleşim

26 Şubat 2008 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 87’nci yıl dönümü nedeniyle ilin sorunlarına ve çözümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Hocalı katliamının 16’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Hocalı katliamının 16’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR 

1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle açıklaması

2.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazaları nedeniyle alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerine katkı sağlamak amacıyla açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Danimarka Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/285)

2.- Macaristan Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/286)

B) Önergeler

1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın (6/428) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/30)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İline Bağlı Hasanşeyh Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/100) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/31)

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 20 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133)

2.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve 27 milletvekilinin, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımıza yönelik saldırıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134)

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 26/2/2008 tarihli birleşiminde (10/121), (10/129), (10/132) ve (10/134) esas no.lu Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesinden sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 26/2/2008 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim

X.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121)

2.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki iş kazalarının araştırılarak iş güvenliğinin sağlanması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132)

4.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134)

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 116)

3.- Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/455) (S. Sayısı: 103)

4.- Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı: 104)

5.- İstiklal Madalyası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/472) (S. Sayısı: 105)

6.- Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/430, 1/432) (S. Sayısı: 53)

XII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazılı Sorular ve Cevapları

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Dolmabahçe Sarayındaki makam odası tahsisine ve milletvekili maaşlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/1154)

* Ek Cevap

2.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, yasama dokunulmazlığının kaldırılması talep edilen milletvekillerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’ın cevabı (7/1288)

3.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi aylık yayın organında bazı kamu kurumlarının reklam ve tanıtım metinlerinin yer almasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı  Cemil Çiçek’in cevabı (7/1643)

4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, BDDK’nın internet bankacılığı ile ilgili sorumluluğuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/1662)

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, TRT’deki siyasi partilere yönelik yayınlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/1669)

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana ilindeki özürlü çocuklara yönelik ilköğretim okullarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1680)

7.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, kullanılan kredi ve fonlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1689)

8.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Sağlık Bakanlığının iki müfettişiyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/1722)

9.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gökkuşağı Projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/1725)

10.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir şahsın defniyle ilgili Bakanlar Kurulu kararına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/1728)

11.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, TÜİK’in nüfus tespitinin genel seçim sonuçlarına etkisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’in cevabı (7/1729)

12.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Sağlık Bakanlığının müfettiş alımına ve bazı incelemelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/1733)

13.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, bir kaçak akaryakıt operasyonuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/1743)

14.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta Vakıflar İl Şube Müdürlüğü ihtiyacına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/1744)

15.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Hrant Dink cinayetine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/1752)

16.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bazı kayıp şahıslarla ilgili işlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/1757)

17.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, özel eğitim kurumlarındaki öğretmen sayılarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1766)

18.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı liselerdeki İngilizce öğretmenlerinin eğitimine yönelik protokole ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1769)

19.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, muharip ve malul gazilere verilen madalyalara ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/1810)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak iki oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesi’ndeki iş kazaları sonucu meydana gelen can kayıplarına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik cevap verdi.

Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Kosova’nın bağımsızlık ilanına,

Adana Milletvekili Muharrem Varlı, Yardımseverler Haftası’na,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın (2/129) esas numaralı 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ni geri çektiğine ilişkin önergesi okundu; Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan teklifin geri verildiği bildirildi.

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, özel dershanelerin eğitim sistemindeki yerinin araştırılarak fırsat eşitsizliğine yol açmaması için (10/131),

İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak (10/132),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 112 sıra sayılı Spor Müsabakalarına Dayalı Sabit İhtimalli ve Müşterek Bahis Oyunlarının Özel Hukuk Tüzel Kişilerine Yaptırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın, kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2’nci sırasına alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın (1/483) (S. Sayısı: 95),

3’üncü sırasına alınan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/65) (S. Sayısı: 72),

4’üncü sırasına alınan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/478) (S. Sayısı: 93),

Görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

2’nci sırasına alınan, Spor Müsabakalarına Dayalı Sabit İhtimalli ve Müşterek Bahis Oyunlarının Özel Hukuk Tüzel Kişilerine Yaptırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın (1/492) (S. Sayısı: 112) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

26 Şubat 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 18.23’te son verildi.

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Bingöl

 

Ağrı

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

No.: 96

II.- GELEN KÂĞITLAR

22 Şubat 2008 Cuma

Tasarı

1.- Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/528) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.2.2008)

Teklifler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Ağaçlandırma ve Erozyonla Mücadele Kurumu Kanun Teklifi (2/154) (Çevre; Plan ve Bütçe ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.2.2008)

2.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın ve 12 Milletvekilinin; 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/155) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.2.2008)

3.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdulkadir Akcan ve 21 Milletvekilinin; Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilmesine Dair Kanun Teklifi (2/156) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.2.2008)

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 13 Milletvekilinin; Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/157) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.2.2008)

5.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un; 4722 Sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun, Mal Rejimleri Başlıklı 10. Maddesinin 1. Fıkrası ile 2. Fıkrasının Son Cümlesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/158) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.2.2008)

6.- İstanbul Milletvekili Alev Dedegil’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/159) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2008)

7.- Bayburt Milletvekilleri Fetani Battal ve Ülkü Güney’in; Yüksek Öğretim Kurumları Teşkilatı Hakkında 41 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair 2809 Sayılı Kanuna Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi ve 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/160) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2008)

Tezkere

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin Denetimine Tabi Kuruluşların 2006 Yılı Faaliyetleri, Bilanço, Kâr ve Zarar Hesaplarına Ait Raporların Sunulduğuna İlişkin Başbakanlık Tezkeresi (3/283) (Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.2.2008)

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/321) (S. Sayısı: 113) (Dağıtma tarihi: 22.2.2008) (GÜNDEME)

2.- Asya-Pasifik Uzay İşbirliği Örgütü (APSCO) Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/367) (S. Sayısı: 114) (Dağıtma tarihi: 22.2.2008) (GÜNDEME)

3.- İstanbul Teknik Üniversitesinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Eğitim-Araştırma Yerleşkeleri Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/512) (S. Sayısı: 115) (Dağıtma tarihi: 22.2.2008) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, bazı belediyelerin kapatılarak Malatya Belediyesi sınırları içine alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/450) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, usta öğreticilerin özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/451) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana Sigorta Teftiş Kurulunun Ankara’ya taşınacağı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/452) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

4.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, TCDD’de çalışan mevsimlik işçilere ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/453) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

5.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, sigortasız çalıştırmanın önlenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/454) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

6.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, il müdürlüklerine gönderilen bir yazıya ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/455) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

7.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, iplik ithalatının yerli iplik ve pamuk üreticilerine etkisine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/456) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

8.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, ilköğretim okullarındaki ve bir lisedeki öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/457) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

9.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, hipermarketlerin çalışma saatleri ve yerlerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/458) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

10.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, transgenik tohum çalışmalarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/459) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Bologna sürecinde üniversitelerdeki çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/460) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Reşadiye İlçesindeki öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/461) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Almanya’da Türk’lere yönelik ırkçı saldırı ve diğer olumsuzluklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1925) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, bazı kişilerin servetlerini yurt dışında tuttukları iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1926) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Almanya’da Türk’lerin ırkçı saldırılara maruz kalmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1927) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

4.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Nazım Hikmet’in mezarının ülkemize getirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1928) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

5.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, doktor açığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1929) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

6.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir kişinin hastane borcundan dolayı ceza aldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1930) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, sulama birliklerinin borçlarına ve desteklenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1931) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

8.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Fener Rum Patrikhanesiyle ilgili açıklamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1932) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

9.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, LÖSEV’in arazi tahsisi taleplerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1933) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

10.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş’ta öğretmen lisesinin yapımıyla ilgili iddialara ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü personeline banka promosyonu verilmemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1934) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

11.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Bitlis Sigara Fabrikasının özelleştirmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1935) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

12.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’ya havaalanı yapımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1936) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

13.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Cumhurbaşkanınca cezası kaldırılan mahkumlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1937) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

14.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’nın yeni mahkeme ve adli personel ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1938) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

15.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, kayıt dışı imalathanelerin denetimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1939) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

16.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, iş kazaları ile iş güvenliği ve işçi sağlığının korunması denetimlerine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1940) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

17.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin’deki baraj projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1941) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

18.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, ağaçlandırılan alanlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1942) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

19.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, Çamlı Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1943) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

20.- Kocaeli Milletvekili Cumali Durmuş’un, Kocaeli’de işgal edilen orman arazileri ile “2B” kapsamındaki alanlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1944) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

21.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, ülkemizde bulunan siyasi mültecilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1945) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

22.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’nın bir köyüne gölet yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1946) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

23.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’nın bir köyünün içmesuyu ve kanalizasyon sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1947) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

24.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, atıl durumdaki tankerlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1948) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

25.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana’da yeni bir balıkçı pazarı ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1949) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

26.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Ankara Çayyolu semtindeki otobüs hizmetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1950) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

27.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Ankara’nın bazı semtlerinde don sebebiyle yaşanan su sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1951) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

28.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’daki bir göletten yapılacak sulama projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1952) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

29.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’deki elektrik kesintilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1953) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

30.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, DMO Isparta Bölge Müdürlüğünün kapatılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1954) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

31.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ayvalık otelcilik ve turizm meslek lisesi inşaatına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1955) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

32.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Erasmus Avrupa öğrenci değişim programında yaşanan sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1956) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

33.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, usta öğreticilerin özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1957) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

34.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, esnaf kayıtlarındaki değişikliklere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1958) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

35.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, büyük marketlerin küçük esnafı mağduriyetine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1959) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

36.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, palmiye böceğiyle mücadeleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1960) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

37.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, çiftçilere ödenen fark ödemesi desteğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1961) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

38.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir-Edremit yoluna ve Balıkesir-İzmir hızlı tren çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1962) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/2/2008)

39.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Edremit Körfez Havaalanına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1963) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

40.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, cep telefonlarının dinlenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1964) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

41.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Mesudiye eski müftüsüyle ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/1965) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/2/2008)

42.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, liman ve sınır kapılarında gümrükleme işlemi için uzun süre bekletilen kamyonlara ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) yazılı soru önergesi (7/1966) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

43.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Adana Numune Hastanesinde acil bir hastaya müdahale edilememesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1967) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

44.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, yurt dışında yapılan bir turizm fuarındaki bir görevliye ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1968) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

45.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da sulamaya yönelik yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/1969) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2008)

No.: 97

25 Şubat 2008 Pazartesi

Rapor

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/152) (S. Sayısı: 116) (Dağıtma tarihi: 25.2.2008) (GÜNDEME)

 

 

No.: 98

26 Şubat 2008 Salı

Tasarı

1.- Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/529) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.2.2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 20 Milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/02/2008)

2.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 Milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak iyileştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/02/2008)

3.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve 27 Milletvekilinin, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımıza yönelik saldırıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/02/2008)

26 Şubat 2008 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama süresi üç dakikadır.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Ardahan ilinin kurtuluş günü münasebetiyle söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 87’nci yıl dönümü nedeniyle ilin sorunlarına ve çözümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ardahan’ın 87’nci kurtuluş yıl dönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Azerbaycan’daki Hocalı katliamında şehit olan, resmî rakamlara göre 613, diğer rakamlara göre 1.000 kişinin katliamının 16’ncı yıl dönümü. On altı yıl önce Azerbaycan’da, Kocaali’de çok büyük katliam ve soykırımı oldu. Soykırımı olması nedeniyle de Azerbaycan’da karalara bağlandı, yas tutuldu, Türk camiasında yas tutuldu. Soykırımdan bahsedenlerin, Azerbaycan’daki Kocaali katliamında katledilen insanları göz önünde tutarak katliamdan bahsetmelerini diliyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Bir dakika Sayın Öğüt.

Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olur musunuz.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir haftadır Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’taki operasyonundan dolayı 19 civarında şehidimiz olmuştur. Şehitlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Vatan sağ olsun.

Bu arada, Ardahan’ın kurtuluş yıl dönümünde Ardahan’dan 2 tane şehit verdik; biri Yüzbaşı Tekin Işık, diğeri de Er Atalay Şeker’dir. Onlara da rahmet diliyorum. Vatan sağ olsun.

Değerli arkadaşlar, kırk üç yıl Rus işgali altında kalan Ardahan… 1877-78 yıllarında Rusya savaşında işgalde kaldı. Kırk üç yıl sonra Ardahan bağımsızlığına kavuştu, ana yurda bağlandı. Ama Ardahan’da farklı bir konum oldu. 3 Ocak ve 9 Ocakta Halit Paşa başkanlığında Ardahan’da millî şûra devleti kuruldu. Bu millî şûra devleti kurulduğu zaman Atatürk daha Samsun’a çıkmamıştı. Atatürk’e büyük moral verdi, altyapı hazırladı. Erzurum Kongresi’nde Kars, Ardahan, Iğdır halkı Kâzım Karabekir Paşa’yla birlikte Erzurum’a gelerek cumhuriyetin kurulmasında büyük katkı sundu. Ama ne yazık ki cumhuriyet hükûmetleri Kars’ı, Ardahan’ı, Iğdır’ı unuttuğu gibi Doğu ve Güneydoğu’yu da unuttu, hiçbir yatırım yapılmadı. Savaşan insanlarımızın, ölen insanlarımızın bir kısmı da bu nedenle, işsizlik ve yoksulluk nedeniyle göç etmiş, bugün Türkiye genelinde gecekondularda yaşamaya mahkûm edilmiştir.

Değerli arkadaşlar -Ardahan ve Kars- Doğu Anadolu Bölgesi’nde en şiddetli Sibirya soğuğu yaşanıyor. Bu Sibirya soğuğunda kanallar donmuş, sular donmuş, insanlar su içemiyor, karı eriterek su içiyorlar. Yollar kapanmış, insanlar köyden köye gidemiyor, hastalarımız yollarda ölüyor. Yolların açılması için iş makineleri lazım. Hükûmet iş makinelerini Ardahan’a, Kars’a göndermediği için yüze yakın yolumuz kapalı. Böyle bir konumda, ağır coğrafi koşullarda yaşamak hakikaten çok zor. Bu nedenle ben buradan Hükûmete sesleniyorum: Lütfen, sizden rica ediyorum, Doğu’yu ve Güneydoğu’yu kalkındırmak istiyorsanız iklim şartlarına göre vatandaşlardan vergi alın, iklim şartlarına göre esnaftan vergi alın, iklim şartlarına göre köylüye prim verin, kredi verin.

Şimdi, geçen hafta devlet Ardahan’a, köylüye, yem bitkileri için parasını ödedi. Tarım Bakanı arkadaşımız Ardahan’a gitti, “Efendim bu parayı ben ödedim, muhalefet ne işe yarar burada, muhalefetin işi yok, parayı biz ödedik...” Sayın Tarım Bakanı, bu parayı devlet ödedi, vatandaşların vergisinden alınan paralarla ödendi, sen cebinden ödemedin. Cebinden ödediysen bir adım bu tarafa gel. Bunu suistimal etmenin bir anlamı yok. Ben görevimi yapıyorum, vatandaşlarıma haber veriyorum. Sizi de saygıyla karşılıyoruz, size de teşekkür ediyoruz Ardahan’a geldiğiniz için, ama olayı suistimal etmenin de bir anlamı yok.

Değerli arkadaşlar, Ardahan’ımızın çok büyük sıkıntıları var. Posof Kapısı kapalı, çalışmıyor; Çıldır Kapısı açılmamış, sınır ticareti yapılmıyor; bölge korkunç göç vermiş, 112 bine nüfusumuz düştü. Bölge göç verdi, boşaldı, boşaldığı gibi bölgede işsizlik ve yoksulluk had safhaya geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Öğüt sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bölgenin kalkınabilmesi için Hükûmetin bölgede derhal olağanüstü hâl ilan etmesi lazım, iş makineleri göndermesi lazım, belediyelere para göndermesi lazım, köylünün primlerini ödemesi lazım, esnafa kredi vermesi lazım. Hükûmet bir de, Ziraat Bankasından köylü kredi istiyor, 2 tane memur istiyor, bundan vazgeçmesi lazım. Bunu ben istirham ediyorum.

Ardahan’ımızın bir daha acı günler yaşamamasını diliyorum ve Hükûmeti Doğu ve Güneydoğu’ya yatırım yaparak bölgeyi kalkındırmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Gündem dışı ikinci söz, Azerbaycan’daki Hocalı katliamı hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kabakcı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

2.- Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’nın, Hocalı katliamının 16’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; sözlerime, Ermeni asıllı gazeteci Daud Kheyriyan “Haçın Hatırı İçin” isimli kitabından bir alıntıyla başlamak istiyorum. Diyor ki Ermeni gazeteci: “Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı’nın  1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda on yaşında bir kız çocuğu gördüm, başından ve elinden yaralıydı, yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hâlâ yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm. Onlar haçın hatırı için savaşa devam ettiler.”

Değerli milletvekilleri, bu korkunç vahşet, Ermeni asıllı gazetecinin vicdanında yankısını bulmuştur. 25 Şubat 1992 yılında, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kenti, gözlerimizin önünde yerle bir edilmiştir. Katliam sonucu şehit düşen soydaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarının acılarını on altı yıl sonra da olsa paylaştığımızı belirtmek istiyorum.

Uluslararası insan hakları kuruluşlarının raporlarına göre, Hocalı’da şehit düşen sivillerin sayıları 613 kişi olarak geçmektedir. 487 kişi ağır yaralanmış, 1.275 kişi de rehin alınmıştır. Yaklaşık 150’ye yakın insanımız da hâlâ kayıptır. Yapılan araştırmalarda ve incelemelerde birçok cesedin yakıldığı, hunharca katledilen soydaşlarımızın gözlerinin oyulduğu raporda geçmiştir. Yine birçok cesedin kulak ve burunları kesilmiştir. Kin ve hıncın ne kadar sadistçe olduğu ortadadır.

Bütün dünyanın gözü önünde yapılan katliamlar, nedense, Batılı ülkelerin yüzleşmelerine yetmemiştir. Sözde Ermeni soykırımını dillendirmeye meraklı siyasetçi, gazeteci ve aydınlarımızın, bütün uzuvları kesilen ve yakılan Hocalı’daki kardeşlerimize gözlerini ve kulaklarını kapatmalarını nasıl yorumlayacağız? Geçmiş defterler açılsa da Türk tarihinde ne bir vahşet ne de bir katliam vardır.

Yüzyıllar boyunca farklı etnik yapıları koynunda barındıran Osmanlının parçalanması da etnik yapıların kışkırtılmasıyla gerçekleştirilmiştir. Birçok insanın dünya kardeşliği hayali din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın yüzyıllar boyunca üzerinde yaşadığımız topraklarda hayat bulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin Avrupa Birliği yasalarından da güçlü pratikleri, gelenekleri vardır. Dünyanın neresinde bir vahşet olsa, dünyanın en ücra köşesinde bir deprem olsa, sadece devlet olarak değil, bütün bir halk olarak yaşanan acıları iliklerimize kadar hissederiz. Varımızla yoğumuzla mağdur olan halkların yanında bulunmayı kutsal bir görev sayarız. Tarihimizin hiçbir döneminde utanacağımız, başımızı eğecek ne bir işgal ne de bir zulüm vardır.

Değerli milletvekillerim, Sayın Başkanım; Hükûmetimizin ve muhalefet partilerinizin Meclis iradesiyle Türk Silahlı Kuvvetlerine verdiği sınır ötesi operasyonlar başarıyla sürdürülmektedir. Mehmetçiğimize Allah’tan yardım diliyorum. Etnik ayrımcılığın kışkırtıcısı olan bütün unsurlar bu topraklarda barınamayacaklardır. Gücünü nereden alırsa alsın terör örgütleri bu topraklarda hiçbir zaman var olamayacaklardır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Hocalı katliamını hiçbir dönemde unutmadık ve unutmayacağız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kabakcı.

Gündem dışı üçüncü söz, aynı konuda söz isteyen Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

3.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Hocalı katliamının 16’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Azeri ve Türk yakın tarihinin en acı, insanlık tarihinin en kara günlerinden birisi olan Hocalı katliamının 16’ncı yıl dönümüdür.

Hocalı, Sovyetler Birliği dağıldığında 10 bin nüfuslu bir Azeri kasabasıdır. Tarihî ve hukuki bakımdan Azerbaycan Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan, ancak hâlen Ermeni işgali altında tutulan Yukarı Karabağ bölgesinin stratejik öneme sahip bir noktasındadır. Ağdam-Şuşa ve Eskeran-Hankenti yollarının kesişme noktasında yer alan kent, aynı zamanda Karabağ’daki tek havaalanına da ev sahipliği yapmaktaydı.

Sovyetler sonrası belirsizliklerin ve düzensizliklerin Kafkasya’ya hâkim olduğu geçiş döneminde Hocalı, bu özellikleriyle Ermeni yayılmacılığının başlıca hedeflerinden birisi hâline gelmiştir. 1990 yılından itibaren çeşitli kanun dışı baskı ve terör yöntemleriyle bölgedeki 100 binlerce Azeri Türkü’nü ata topraklarını terk etmeye zorlayan Ermeniler, 1991 yılının ekim ayından itibaren de Hocalı kasabasını tam bir ablukaya almışlardır. 30 Ekimden itibaren kara yolu ulaşımını, 28 Ocak 1992 tarihinden itibaren de son çare olan helikopterle ulaşımı imkânsız hâle sokmuşlardır. 2 Ocaktan itibaren de kentin elektriği kesilmiş bulunuyordu.

Nihai darbe ise 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gece gelmiştir. Yakın tarihin en acımasız, en yüz kızartıcı sivil kırımına girişen Ermeniler, o gece ve ertesi gün, sadece resmî kayıtlara göre, 106’sı kadın, 83’ü çocuk 613 sivili katletmiş, 487’si ağır olmak üzere binin üzerindeki kişiyi yaralamış, 26 çocuğu yetim, 130 çocuğu öksüz bırakmış, 1.275 kişiyi rehin almışlardır.

O dönemde Sovyet ordusunda görev yapmış askerlerin ifadelerine, Memorial Human Right Center, Human Rights Watch ve diğer bazı uluslararası insan hakları kuruluşlarının raporlarına göre bu yüz karası kıyım, Rusya’nın 366’ncı Motorize Alayının desteğinde Ermeni Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bütün bu gerçekler, Hocalı faciasının bütünüyle gayet bilinçli, hesaplı ve kapsamlı bir kıyım ve hatta soykırım planının sonuçları olduğunu göstermektedir.

O tarih itibarıyla 7 bin kadar kişinin yaşadığı Hocalı halkının geri kalan kısmı da canlarını zor kurtarmış, bir gün geri dönmek umuduyla bugünkü Azerbaycan topraklarına sığınmışlardır. Yalnız bugün Azerbaycan topraklarına sığınan ve Azerilerin “göçkün” veya “kaçkın” diye isimlendirdikleri insanların sayısı bu 7 bin kişiden ibaret değildir. Bu sayı neredeyse 1 milyona ulaşmaktadır ve toplam Azeri nüfusunun yüzde 10’unu teşkil etmektedir. Bu “kaçkın” ve “göçkün” diye isimlendirilen ve hâlihazırda sayıları 1 milyona yaklaşan bu insanların durumu ise gerçekten yürekler acısıdır. Marmara Grubu Vakfı etkinlikleri kapsamında şahit olduğum bu perişanlığın sancısını her an yüreğimde taşıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle Hocalı şehitlerini rahmetle ve tazimle anıyoruz. Bugün Hocalı katliamı konusunda söz hakkını bana bırakan MHP İstanbul Milletvekili Sayın Atila Kaya’ya da ayrıca teşekkür etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle hâlen Kuzey Irak’ta Türkiye'nin bütünlüğüne kastetmiş kimselere karşı savaşan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarına başarılar diliyorum. Kuzey Irak kara harekâtında hayatlarını kaybeden aziz şehitlerimizi, er, erbaş ve subaylarımızı minnetle, şükranla, rahmetle selamlıyorum. Bu yüce çatı altında yakınlarına söz veriyoruz, hizmetleri, fedakârlıkları, isimleri ve simaları asla unutulmayacaktır, hafızalarımızdan asla silinmeyecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, Silahlı Kuvvetlerimizin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı konusunda, bazı sayın üyelerimizin, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi uyarınca yerlerinden pek kısa söz talepleri vardır. Bu çerçevede bu talepleri yerine getiriyorum.

İlk söz talebi Sayın Bozdağ’a ait.

Süreniz bir dakikadır, lütfen aşmayınız.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle açıklaması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirdiği operasyon -Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu yoğun kış şartlarında böylesi bir operasyonu gerçekleştirmesi- Silahlı Kuvvetlerimizin eriştiği imkân ve kabiliyetleri göstermesi bakımından oldukça önemli bir operasyondur diye düşünüyoruz. Bu, Türk milletinin meşru müdafaa hakkını kullanması adına, uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan bir yetkiyi kullanmaktır. Biz, bu vesileyle, bu operasyonda hayatını kaybeden, şehit olan bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyoruz, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyoruz. AK Parti Grubu olarak Hükûmetimizin ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin arkasında olduğumuzu ifade ediyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – …ve bu süreçte 73 milyon Türk milleti duası ve her türlü desteğiyle ordumuzun arkasındadır.

Bunu bir kez daha milletin meclisinde ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

Buyurunuz Sayın Anadol.

2.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle açıklaması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ederim.

Türk Silahlı Kuvvetlerimiz Kuzey Irak’ta çok önemli bir harekâta başlamıştır ve bu harekât elan devam etmektedir. Ülkemizin bütünlüğü için, iç ve dış barış için, halkımızın huzuru için yapılan bu önemli harekâtta Türk Silahlı Kuvvetlerimize üstün başarılar diliyoruz, şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyoruz ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu harekâtında,

1) Irak’ın bütünlüğünü sağlamak, ona zarar vermemek,

2) Harekâtın sadece teröristlere yönelik olması ve sivil halkın, Kuzey Irak’ta yaşayan sivil halkın bu harekâtın dışında tutulması da dünya çapında, Türk ordusunun giriştiği harekâta saygınlık kazandırmaktadır.

Ben gerçekten, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına Türk Silahlı Kuvvetlerine üstün başarılar diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Anadol.

Sayın Şandır, buyurunuz.

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a düzenlediği kara harekâtı nedeniyle açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Meclisimizin 17 Ekim 2007 tarihinde aldığı kararla, Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye'nin güvenliğini, vatandaşlarımızın birlik ve beraberliğini, can ve mal emniyetini temin etmek için Irak’ın kuzeyinde bölücü terör örgütü PKK’yla savaşmaktadır. Bu savaşta Türk Silahlı Kuvvetlerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yürekten destek veriyoruz, onları kutluyoruz, onlar için dua ediyoruz. Bölücü terör örgütünü şiddetle ve nefretle kınıyoruz.

Tüm şehitlerimize, bugüne kadar şehit olan tüm güvenlik güçlerimize Yüce Allah’tan rahmetler diliyoruz ve ordumuzun, muzaffer olarak, PKK’nın kökünü kazıyıncaya kadar devam ettireceği bu operasyonda başarılar diliyor, onları kutluyoruz, tebrik ediyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin desteğinde ve arkasında olduğumuzu da ifade ediyor, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Danimarka Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/285)

                                                                                                                        22 Şubat 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 18 Ocak 2008 tarih ve 15 sayılı Kararı ile Danimarka Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento Heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur.

                                                                                                           Köksal Toptan

                                                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                Başkanı

 

2.- Macaristan Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/286)

                                                                                                                        22 Şubat 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 18 Ocak 2008 tarih ve 15 sayılı Kararı ile, Macaristan Parlamentosu Avrupa Birliği İşleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento Heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur.

                                                                                                           Köksal Toptan

                                                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:

B) Önergeler

1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, (6/428) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/30)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 133 üncü sırasında yer alan (6/428) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                             Mümin İnan

                                                                                                                  Niğde

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 20 milletvekilinin, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/133)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’de halen 35.148 köy muhtarı, 17.805 mahalle muhtarı olmak üzere yaklaşık 53.000 muhtar, büyük zorluklar içinde görev yapmaktadır.

Muhtarlarımız, köyünün ve mahallesinin her türlü sorununu yerinde yaşayan, çözümünü bilen, bu sorunları ilgili kurumlara aktaran, yalnızca bireysel gücü ile çalışan, seçimle iş başına gelen en küçük ve en etkili resmi kurumdur. Demokrasimizin bel kemiği olan muhtarlarımız, üstlendikleri bu zor görevi yerine getirirken ağır iş yükünün yanında, ekonomik zorluklarla da mücadele etmek zorunda bırakılmışlardır.

Muhtarlarımızın sosyal ve ekonomik sorunlarının iyileştirilmesi, sosyal güvenlik primleri nedeniyle düştükleri durumun tespit edilmesi, daha etkin çalışma koşullarının yaratılması amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Selçuk Ayhan                        (İzmir)

2) Ferit Mevlüt Aslanoğlu         (Malatya)

3) Mehmet Ali Özpolat              (İstanbul)

4) Mevlüt Coşkuner                  (Isparta)

5) Ali Rıza Ertemür                   (Denizli)

6) Ramazan Kerim Özkan         (Burdur)

7) Sacid Yıldız                           (İstanbul)

8) Eşref Karaibrahim                 (Giresun)

9) Gökhan Durgun                    (Hatay)

10) Yaşar Ağyüz                       (Gaziantep)

11) Ali Oksal                             (Mersin)

12) Engin Altay                         (Sinop)

13) Bülent Baratalı                     (İzmir)

14) Tacidar Seyhan                    (Adana)

15) Mehmet Ali Susam             (İzmir)

16) Mehmet Fatih Atay             (Aydın)

17) Erol Tınastepe                     (Erzincan)

18) Fevzi Topuz                        (Muğla)

19) Çetin Soysal                        (İstanbul)

20) Ahmet Ersin                        (İzmir)

21) Muharrem İnce                    (Yalova)

Gerekçe

Türkiye’de halen 35.148 köy muhtarı, 17.805 mahalle muhtarı olmak üzere yaklaşık 53.000 muhtar, büyük zorluklar içinde görev yapmaktadır.

Mahalle ve köyler, yerel yönetimlerin ve demokrasinin ilk basamağı olup, demokrasinin, katılımcılığın ve yerinden yönetimin en geniş ağını oluşturmaktadır.

Mahalle ve köylerde vatandaşlarımıza kamu hizmeti veren, bulundukları bölgenin sorunlarını izleyen, ilgili kurumlara aktaran ve çözümünü takip eden muhtarlarımız, ne yazık ki bugün geçim sıkıntısı altında ezilmekte ve çok zor şartlarda görevlerini yürütmektedirler.

Özellikle küçük kentlerde ve köylerde görev yapan muhtarlarımız sağlıksız, çağın teknolojisinden uzak, bir bürodan dahi yoksun bir şekilde, kendi olanaklarıyla hizmet vermeye çalışmaktadırlar.

Bilgisayar, faks, yazıcı gibi çağın olanaklarından yoksun olan muhtarlarımız, kamuda yapmak zorunda oldukları işler nedeniyle ihtiyaç duydukları yol giderleri ve kırtasiye malzemelerini dahi kendi ceplerinden karşılamaktadırlar.

Bugün muhtarlarımız 280 YTL ödenek almakla birlikte, her ay yaklaşık olarak 260 YTL Bağ-Kur primi ödemesi yapmaktadırlar. Ne yazık ki bu koşullarda çalışan muhtarlarımızın yaklaşık yüzde yetmişi Bağ-Kur primlerini ödeyemez durumda olup, pek çoğunun 10.000 YTL ile 20.000 YTL arasında prim borcu olduğu bilinmektedir.

Muhtarlarımız günün her saati vatandaşa hizmet vermekte, onların sorunlarını dinlemekte ve çözümü yönünde çaba harcamaktadır. Bununla birlikte ikametgah belgesi, nüfus cüzdanı gibi çok önemli evraklara onay vermektedir.

Muhtarların özlük haklarının ivedilikle iyileştirilmesi, köy ve mahalle sorunlarını takip etmede harcadıkları yol ve buna benzer giderler için ek bir ödenek sağlanması konusu düşünülmesi gereken bir husustur.

Muhtarlarımızın sosyal ve ekonomik sorunlarının iyileştirilmesi, sosyal güvenlik primleri nedeniyle düştükleri durumun tespit edilmesi, daha etkin çalışma koşullarının yaratılması amacıyla, bir Meclis araştırması gerektiğini düşünmekteyiz.

2.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ ve 27 milletvekilinin, başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde vatandaşlarımıza yönelik saldırıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/135)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Meclis Araştırma Önergesi

Almanya ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde artış gösteren ve o ülkelerdeki vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini tehdit eden yabancı düşmanı saldırılarla ilgili olarak gerekli araştırmaların yapılması amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Şükrü Mustafa Elekdağ              (İstanbul)

2) Onur Öymen                              (Bursa)

3) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

4) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

5) Şevket Köse                               (Adıyaman)

6) Çetin Soysal                               (İstanbul)

7) Tacidar Seyhan                           (Adana)

8) Eşref Karaibrahim                      (Giresun)

9) Tekin Bingöl                              (Ankara)

10) Rahmi Güner                            (Ordu)

11) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

12) Fevzi Topuz                             (Muğla)

13) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

14) Ergün Aydoğan                        (Balıkesir)

15) Muhammet Rıza Yalçınkaya    (Bartın)

16) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

17) Mehmet Sevigen                      (İstanbul)

18) Özlem Çerçioğlu                      (Aydın)

19) Ahmet Ersin                             (İzmir)

20) Osman Kaptan                         (Antalya)

21) Bilgin Paçarız                           (Edirne)

22) Tayfur Süner                            (Antalya)

23) Faik Öztrak                              (Tekirdağ)

24) Atila Emek                               (Antalya)

25) Nesrin Baytok                          (Ankara)

26) Mustafa Özyürek                     (İstanbul)

27) Tansel Barış                             (Kırklareli)

28) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

Gerekçe:

Almanya’da 1990’lı yılların başından itibaren yabancı düşmanlığı hareketleri hız kazanmış ve bu diğer bazı Avrupa ülkelerine de sirayet etmiştir. Möhlln ve Solingen şehirlerindeki kundaklama olaylarında masum Türk vatandaşları hayatını kaybetmiş ve bazıları yaralanmıştır. Daha sonraki yıllarda bir bölümü Türk olan 135 yabancı Almanya’da ırkçı saldırılar sonucunda hayatını kaybetmiş, çok sayıda insan da yaralanmıştır. Avrupa Birliği’nin Temel Haklar Merkezi (FRA) Örgütünün yayınladığı rapora göre Almanya’da ırkçı saldırılar 2005-2006 yılları arasında %14 artış göstererek 15.914’den 18.142’ye yükselmiştir. Aynı kuruluşun raporunda belirtildiğine göre, Almanya AB’nin Irk Eşitliği Direktifini uygulamada geri kalmaktadır. Almanya’da yalnız 2008 yılının Şubat ayı içinde Türklerin yaşadığı evlerde, kundaklama kuşkusu uyandıran ve bir bölümü şimdiden yabancı düşmanlığının esiri olduğu tespit edilen, 9 vatandaşımızın ölümüne, çok sayıda vatandaşımızın yaralanmasına yol açan beş yangın olayı meydana gelmiştir.

Bu saldırılar Almanya’da ve diğer bazı AB ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini tehdit etmekte ve büyük bir güvensizlik duygusu yaratmaktadır.

Bu olayların sebeplerinin araştırılması ve önleyici tedbirler alınması esas itibariyle Alman hükümetinin ve diğer ilgili Avrupa hükümetlerinin sorumluluğundadır. Ancak, Türkiye'nin konuya yakın ilgi göstermesi ve Alman makamlarıyla işbirliği halinde alınacak önlemlerle ilgili görüş ve öneriler oluşturulması kaçınılmaz bir görev haline gelmiştir. Yurt dışındaki vatandaşlarımız Büyük Millet Meclisinin bu konuya yakın ilgisini ve desteğini beklemektedirler.

Yapılacak çalışmalarda yabancı saldırıların gerçek sebebi konusunda doğru teşhislere ulaşılması vatandaşlarımızın yaşadıkları topluma dahi iyi uyum sağlamaları açısından ülkemizin yapabileceği katkıların da saptanmasına yardımcı olacaktır.

İşte bu gerekçelerle başta Almanya olmak üzere yabancı düşmanlığının görüldüğü diğer ülkelerdeki durumu bu açıdan değerlendirmek üzere bir Meclis araştırması yapılmasını Yüce Meclisin takdirlerine sunuyoruz.

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Tuzla Tersanelerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği" konusunun Anayasamızın 98. İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri doğrultusunda araştırılması için TBMM bünyesinde bir Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Sebahat Tuncel                      (İstanbul)

2) Ahmet Türk                           (Mardin)

3) Selahattin Demirtaş               (Diyarbakır)

4) Fatma Kurtulan                     (Van)

5) Emine Ayna                          (Mardin)

6) Ayla Akat Ata                       (Batman)

7) Mehmet Nezir Karabaş         (Bitlis)

8) Bengi Yıldız                          (Batman)

9) Sırrı Sakık                             (Muş)

10) M. Nuri Yaman                   (Muş)

11) Özdal Üçer                          (Van)

12) Aysel Tuğluk                      (Diyarbakır)

13) Pervin Buldan                     (Iğdır)

14) Gültan Kışanak                   (Diyarbakır)

15) Akın Birdal                         (Diyarbakır)

16) İbrahim Binici                     (Şanlıurfa)

17) Hasip Kaplan                      (Şırnak)

18) Sevahir Bayındır                 (Şırnak)

19) Şerafettin Halis                    (Tunceli)

20) Osman Özçelik                    (Siirt)

Gerekçe:

Son dört yıllık süre zarfında dünya gemi inşaatı ve ihracatı sıralamasında Türkiye 23. sıradan 8. sıraya yükselmiş, dünya genelinde gemi inşaatı sektörü % 89 luk bir büyüme kaydederken Türkiye'de sektör hacminde % 360'lık bir artış meydana gelmiştir. Yine Türkiye’deki sektöre ilişkin verilere bakıldığında 2003'te 37 olan tersane sayısının 2007'de 76'ya çıktığı belirtilmektedir. Devam eden yeni projelerle birlikte bu rakamın 2009'da 138'e yükselmesi beklenmektedir.

Oysa Gemi İşverenleri Birliği (GİSBİR) tarafından da açıkça ifade edildiği üzere Türkiye'nin gurur tablosu olarak sunulan gemi inşa sektöründe son yıllarda yaşanan patlama temel olarak dış girdiye bağlıdır ve bu nedenle de rekabet gücünü ucuz işgücünden almaktadır. Bilindiği üzere tersanelerde armatörlerin yurt dışına pazarlamak üzere sipariş verdiği, ya da doğrudan Avrupa' dan sipariş verilen ve çoğunluğunu küçük petrol ürünü tankerlerinin oluşturduğu özel sipariş gemiler bir teslim tarihi sözü verilerek üretilmektedir. Tuzla Havzasında üretimin bölünmüş yapısı nedeniyle tersanecilik yılda bir-iki gemi üreten küçük işletmelerin elinde bir inşaat sektörü faaliyeti haline gelmiş durumdadır.

Ulaştırma Bakanlığı'nın verilerine göre 28 bin, GİSBİR'in verilerine göre 24 bin civarında kayıtlı ve kayıtsız işçinin çalıştığı Tuzla tersanelerinde 2008 yılında bir ayda 4 işçi, son sekiz ayda ise 16 işçi iş kazası sonucu yaşamını kaybetmiştir. 2006 yılının Kasım ve Aralık aylarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından Tuzla Özel Tersaneler Bölgesi'nde bulunan 16 bin 173 işçinin çalıştığı 51 iş yerinde yapılan denetimler sonucunda ortaya çıkan rapordaki verilere göre 2006 yılında tersanelerde gerçekleşen 276 iş kazasında 12 işçi yaşamını yitirirken, 258 işçi yaralanmış, 6 işçi ise sakat kalmıştır. İşçilerin basına da yansıyan ifadelerine göre denize düşen bir işçi aranırken altı ay önce aynı yerden düşüp ölen bir başka işçinin cesedi çıkarılmış, eskimiş ve bir türlü değiştirilmeyen elektrik kabloları nedeniyle ve ateşi geri tepen tüp başlıkları alınmadığı için oksijen ya da LPG tüplerinin patlaması sonucu ölümlü kazalar meydana gelmiş, işçiler uygunsuz hava koşullarında çalışmaya zorlanmıştır. Tersanelerdeki çalışma koşullarının durumu bizlere ne yazık ki 18. yüzyıl İngiltere’sinin ilkel sermaye birikimi dönemini anımsatmaktadır.

Tersanelerdeki ölümlü iş kazalarının yanında etkisi uzun vadede ortaya çıkacak bir uygulama da tüm dünyada terk edilmiş bulunan yöntemlerle raspalamaya, yani kumlu kimyasal bileşikler püskürtülerek boya öncesi bir tür zımparalama yapılmaya devam edilmesidir. Bu işlem sırasında maske kullanılsa bile bakır-silisyum taneciklerinin solunum yollarına bulaşması, boya işçilerinin er ya da geç kansere yakalanması kaçınılmaz görünmektedir.

Oysa tersaneciliği bir ağır sanayi faaliyeti ciddiyetiyle ele alan Güney Kore, Japonya ve Çin'de bulunan dünyanın en büyük on tersanesinin her birinde tek bir gemi için çok kısa süreliğine gereken bir ustalık alanında bile taşeron değil, kadrolu işçi çalıştırılmaktadır. Yani taşeronlarla değil de sürekli kadrolu işçilerle gerekli güvenlik önlemleri sağlanarak yapılabilecek bir üretimin yılda en az 8-10 gemi indirebilecek doklardan oluşan büyük tesislerde yapılabileceği bilinmektedir.

Tüm bu nedenlerle,

Tersanelerde yaşanan iş kazalarının araştırılıp sorumluların belirlenebilmesi,

İş güvenliği düzenlemelerinde işverenler tarafından bireysel olduğu kadar toplu koruma önlemlerinin alınıp alınmadığının anlaşılması,

Ağır ve tehlikeli iş kapsamında bulunan gemi inşa sektörünün bu kapsamda belirtilen yönetmeliğinin hayata geçirilebilmesi,

Tersaneciliğin taşeronlaşma yerine ağır sanayi faaliyeti çerçevesinde yürütülebilmesi için yapılması gerekenlerin belirlenebilmesi amacıyla Meclisimiz bünyesinde bir Araştırma Komisyonu kurulması önerisinde bulunuyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

VII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 26/2/2008 tarihli birleşiminde (10/121), (10/129), (10/132) ve (10/134) esas no.lu Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesinden sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 26/2/2008 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 25                                                                                             Tarihi: 26.2.2008

Danışma Kurulunun 26.2.2008 Salı günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                       

 

 

Nevzat Pakdil

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı V.

 

 

Bekir Bozdağ

 

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

 

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 

Grubu Başkanvekili

 

 

 

 

 

Mehmet Şandır

 

Selahattin Demirtaş

 

Milliyetçi Hareket Partisi

 

Demokratik Toplum Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 

Grubu Başkanvekili

Öneriler:

Gelen Kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 116 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2 nci, bu kısmın 54, 55, 56, 27, 49, 59, ve 6 sıralarında yer alan 103, 104, 105, 53, 91, 108 ve 110 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9 uncu sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun 26.2.2008 tarihli Birleşiminde; “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 96, 104 ve 107 sırasında yer alan 10/121, 10/129 ve 10/132 esas nolu Meclis araştırması önergeleri ile biraz önce okunan 10/134 esas nolu, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşulları ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesi ve bunu müteakiben Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

Genel Kurulun; 26.2.2008 Salı günkü Birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesi,

Önerilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Aleyhte mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, aleyhinde söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Sayın milletvekilleri, ordumuzun Irak’a yaptığı harekât nedeniyle maruz kalan şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum. Gerçekten çok büyük bir acı. Bu acı, herkesin katlanacağı bir acı değil. Yani biraz akıcı konuşmamamın nedeni de duyduğum acının bir ifadesi. Diliyorum ki bu gibi olayların bir an önce bitmesi lazım. Türkiye’ye komşu olan devletlerin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğüne saygı göstermeleri gerekir. Türkiye’nin, Türk halkının kimsenin toprağında gözü yok, ancak şunu herkes bilmelidir ki, kim kendi toprağından başka bir ülkeye silahlı güç gönderirse bunun sonucuna katlanması lazım. Bu konuda şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum. Bu işin bir an önce bitmesini diliyorum ve şunu da diliyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin şu gerçeği bilmesini diliyorum: Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğü hepimiz için yeterlidir. Bu ülkede bu bütünlüğü barış içinde, huzur içinde sağladığımız zaman bizimle baş edecek hiçbir yabancı güç olmaz. Başkalarının emellerine dayanarak bu ülkemi parçalamaya çalışanlar şunu bilmeliler ki, başkalarına güvenerek kendi ülkemizde rahat ve huzur içinde olamayız. Bunu silah alıp da dağa çıkan insanların da bilmesi lazım. Ne Avrupa’nın ne Amerika’nın kimseye faydası yok. Bunların kullanmak istedikleri tek şey, Türkiye’de ve dünyada kendi hain emellerine uygun bir yönetim oluşturmaktır.

Değerli milletvekilleri, tabii, Danışma Kurulu kararı geliyor. Bakın, dünkü gazetelerin birisinde: “Ordu vatan derdinde, Köşk türban derdinde, milletvekilleri maaş derdinde.”

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu basının Türkiye’ye biçtiği değer bu. Şimdi, bu memleketi, bu Meclisi bu duruma düşürmenin haklı bir nedeni var mı? Yani, hakikaten, ben bir milletvekili olarak sokağa çıktığım zaman insanların tek baktıkları, “Efendim, siz maaşlarınıza zam yapıyorsunuz.” Yani, bunların bu şekilde, Meclisin itibarını sarsacak biçimde kamuoyunun gündemine gelmemesi lazım, milletvekillerinin hepsinin sorumluluğunu alması lazım. Yani, bugün memlekette 300, 500… Bugün, işte, sokakta bir vatandaş rast geldi, özürlü. “Üç ayda 450 milyon maaş alıyoruz, çocuklarımızın bezine yetmiyor.” diyor. Yani, gelirler arasında bu kadar büyük bir açılımın olduğu bir yerde milletvekillerinin maaşını hep böyle gündemde tutmak, hakikaten, Parlamentoya da milletvekilliğine de bir saygı getirmiyor değerli milletvekilleri.

Değerli milletvekilleri, Abdullah Gül türbanı tasdikledi.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Danışma Kurulu önerisi…

KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, şimdiye kadar hiç olmayan bir şey gösterdi, diyor ki: “Hukukun genel ilkelerine, cumhuriyetin temel kurallarına ve Anayasa’nın şekil şartlarına uygun olan bir değişiklik yapılmıştır.” Bu, sana mı düşüyor? Sen, mademki onayladın, göndereceksin.

Değerli milletvekilleri, burada herkes kendini bilmesi… Bu gerekçeyi göstermekle, kendisinin laik Türkiye Cumhuriyeti devletini savunanlara karşı bir cephe içinde yer aldığını kendisi âdeta açıklamıştır, hüviyetini açıklamıştır.

Tayyip Erdoğan dün diyor ki: “Efendim, Atatürk’ün kurduğu muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için az zaman kaldı, çoğu gitti azı kaldı.” diyor. Şimdi, ondan önce bir hikâyesi var, diyor ki: “Biz beyaz çarşaflarımızı giydik, geldik.”

Bakın, bu beyaz çarşafı size anlatayım sayın milletvekilleri: İran’da Humeyni rejimi başa gelince…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Danışma Kurulu…

KAMER GENÇ (Devamla) – Meclis çalışmalarıyla ilgili. Neyse…

Humeyni rejimi başa gelince, evvela 5 bin tane beyaz çarşaf giyinip de ordunun karşısına çıkan insanlar olmuş. Bu, 5 bin tane çarşaflı insan, önce ordu tarafından büyük bir tepkiyle karşılanmış ve bir kısım insanlar öldürülmüş. Ertesi gün 50 bin tane beyaz çarşaflı -giyinmiş- çıkmış sokağa ve onlara da ordu yine müdahale etmiş, birkaç tanesini öldürmüş, ama ertesi gün 1 milyon beyaz çarşaflı çıkınca sokağa, ordu demiş ki: “Biz vatandaşlarımızı…” İran ordusu böyle teslim alınmış. Yani, deniliyor ki: “Biz beyaz çarşafımızı giydik, sokağa çıktık.”

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Yalan…

KAMER GENÇ (Devamla) – Gazeteler söyledi efendim. Hatta orada dedi ki: “Ben uysal koyun değilim ki, tokadı yanağıma vurursanız, ben öteki yanağımı çevireyim.”

Bakın, her lafın altında çok ciddi şeyler var. Yıllarca Türkiye’de “Efendim, biz İslami cihat örgütüyüz.” dediler. “Bize yardım etmeyenler patates dinindendir.” dediler. Yahu, şunlar, sizin söylediğiniz şeyler, yani ben bunlardan bir şey etmiyorum.

Dolayısıyla, bu ülkede, bakın, hiç kimsenin şeylerine aldanmayalım değerli milletvekilleri. Yani, beyaz çarşaf… Zamanında Menderes de demişti: “Benim bayramlık ve idamlık gömleklerim var.” Özal da demişti: “Bayramlık şey…” Ama, bu, onu aşıyor. Yani, “Ben, ülkeye Humeyni rejimi tipi rejimi getireceğim, beyaz çarşafı giydim. Ondan sonra, bunun da…” diyor. İşte, Atatürk’ün kurduğu çağdaş medeniyet seviyesi ona göre Humeyni’nin getirdiği rejimdir. (AK Parti sıralarından gürültüler) “Dolayısıyla, ona da varmak için çoğu gitti azı kaldı.” diyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, Hatip gündemle ilgili konuşsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ya, bunları dinleyin… Bakın, bunları dinleyin. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bakın, bu millet insanları tanısın… Millet insanları tanısın.

Şimdi, kanunlar getiriyorlar buraya…

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Geçen gün…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Lütfen, gündemle ilgili konuşsun.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam efendim, oraya geliyorum.

BAŞKAN – Lütfen, konuya geliniz.

KAMER GENÇ (Devamla) - Sayın Başkan, zamanımı çalıyor da onun için…(AK Parti sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, İç Tüzük’e göre gündeme davet ediniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Geçen gün buradan vergi yasası geçti. Bakın Sayın Başkan, vergi yasası geçti. 1’inci maddesinin bir fıkrasında diyor ki: “Kesinleşen ihtilaflar, bunlar yararlanmaz.” Ama, kesinleşme nasıl olacak? “Efendim, yargı kararının taraflardan birisine tebliğiyle olur.” Bu nedir? Hani dedim ya: “Siz devleti kapkaççının eline veriyorsunuz.” İşte, bu da tam bir kapkaççı. Yani, biliyorsunuz, Danıştay vergi davasını tasdik etmiş ama kararı yedi ay sonra tebliğ ediyor. Düşünebiliyor musunuz, yani Danıştayda vergi davası kesinleşmiş, karar vermiş ama birisine tebliğ edilmemiş. E, ne yapacak? Çağıracak. Trilyonluk, 100 trilyon, 200 trilyonluk bir davayı düşünün. Maliye uzlaşmasına da bir şey getirmediniz. “Ya, gel bakalım mükellef, sen zaten Danıştayda davayı kaybetmişsin, hele gel şunu bir paylaşalım.” denilecek. Yani ben, bunu herkes yapar demiyorum. Siz yasal bir tedbir almazsanız orada daima suistimaller olur. İşte, maliyeci diye geçinenler, bakın, bu kadar şeyi getiriyorlar, ve ben bunu bu kürsüden de söyledim. Tabii, kanunlarda konuşma hakkımızı sınırladığınız için, böyle aradan çok nadiren çıkıp konuşuyoruz.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Bunu sen mi söylüyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) - Dolayısıyla, bu kanunla… Ben, tabii, burnundan getireceğim bu kanunu buraya getirenlerin, takip edeceğim. Danıştayda hakkında kesin hüküm verilmiş vergi cezalarında, eğer uzlaşmada bunlar tenzil ettirildiği takdirde, bunların kimin tarafından hangi menfaatler karşılığında tenzil ettiğini de araştıracağım, buraya getireceğiz.

Şimdi, kanunlar getiriliyor buraya, incelemiyoruz arkadaşlar. Yani bakın, birtakım gruplar, birtakım kişiler son anda korsan önergeler veriyorlar. Bu korsan önergelerle, birtakım menfaat gruplarına devletin büyük kaynaklarını aktarıyorlar. İşte, bu vergi yasası da bunun bir kaynağı.

Ya arkadaşlar, Danıştay karar vermiş. Hiç olmazsa de ki: “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce karar verilenler bundan yararlanamaz.” Diyor ki: “Kesin karar, kararın tebliğiyle mümkün.”

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Anlaşılmıyor.

KAMER GENÇ (Devamla) - Açın, okuyun.

Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Yani “Ey uzlaşma komisyonu…” diyor. Zaten siz hani gidiyorsunuz, belediyelerde imar müsaadesi verilmeyen, inşaat ruhsatı imkânı verilmeyen kişilere gidiyorsunuz… Bunlar açıkça kanıtlanmış şeyler. “Ya, yap.” diyorlar. Yaptıktan sonra gidiyorlar, büyük bir menfaat da alınıyor havuzlara, vakıflara, şuraya buraya. Ondan sonra gidiyorlar, usulüne göre bir zabıt düzenliyorlar. Sonra, “Ya kardeş, biz sana para verdik, niye bu zaptı düzenliyorsun?” diyorlar. “Ya, istersen yine yıkarız.” diyorlar.

Yani bakın, biz bu devletin, sizin iktidarınız zamanında hangi şaibeler altında, hangi hain düşünceler altında yönetildiğini bilen insanlarız. Dolayısıyla, hep getirdiğiniz kanunlarda, illa kendi çevrenizdeki olan insanlara menfaat oluşturulması konusunda, yani hakikaten hiçbir hukuk mantığının kabul etmeyeceği, hiçbir dürüst insanın kabul etmediği çanak hükümler getiriyorsunuz. İşte, her kanunda bunu görmek mümkündür. Lütfen, şu kanunlar buraya geldiği zaman bu kanunları burada tartışmamıza imkân verecek şekilde bize inceleme imkânı sağlayın.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamamlayacağım.

Şimdi, YÖK Başkanlığına atanan bir kişi var. Diyor ki: “Efendim, cumhuriyetin temel nitelikleri özgürlüklerin sınırlaması olmaz.” Ya, balkabağı gibi bir laf. Bunu benim yanımdaki odacı söylese, ben bunu odacılıktan atarım ya! Ne demek yani “Cumhuriyetin temel nitelikleri özgürlükleri sınırlama yasası olmaz.” Senin görevin midir? Sen bir defa… Mahkeme kararlarını uygulamamak için talimat veren ve suç işleyen bir kişidir. Sizin zamanınızda hâkimler ve savcılar –hepsi için demiyorum- korkuyorlar.

Bakın sayın milletvekilleri, bir devletin temelini oluşturan, devletin nizamını kuran savcılar, maalesef, bu gibi… Şimdi, ben savcıları göreve davet ediyorum: Bu YÖK Başkanı Anayasa suçu işliyor, Anayasa’yı ve mahkeme kararlarını tanımama suçunu işliyor.

SONER AKSOY (Kütahya) – Anayasa suçunu sen işliyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, hakkında soruşturma açılsın. E, niye açmıyor savcılar?

Ayrıca da cumhuriyet başsavcısını göreve davet ediyorum: AKP hakkında kapatma davasını aç. Yoksa Tayyip beyaz çarşaf giymiş geliyor, seni kara çarşafın içine sokacak sayın başsavcı, onu da bilesin. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Bu ne biçim üslup Sayın Başkan ya, her şey var burada. Böyle bir şey var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Danışma Kurulu önerisi üzerine, lehte, Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ konuşmak istiyor.

Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malumunuz olduğu üzere, hemen hemen her salı günü, mümkünse, Danışma Kurulu önerileri burada görüşülür, oylarınızla Meclisin çalışma gündemi karara bağlanır ve Meclisimiz bu karara bağlanan gündem doğrultusunda çalışmasını sürdürür. Bugün de Mecliste grubu bulunan partilerimizle bir mutabakat sağlandı ve bu çerçevede Danışma Kurulu önerisi huzurlarınıza getirildi. Tabii ben söz alıp konuşmayacaktım. Ama konuşan hatipler, burada sarf ettiği sözlerle, ifade ettikleriyle, tabii Genel Kurulda bulunan milletvekillerimizi ve Meclis Grup Başkanımızı itham eden, iftira eden açıklamalar yapınca, böylesi bir açıklama yapma zarureti doğdu.

Değerli arkadaşlar, siyaset bir seviye işi, bir kültür işi, bir ahlak işi. Biz, burada, bu seviyeyi, bu kültürü, bu edebi ne kadar yukarıda tutarsak milletimize karşı da o kadar güzel bir örneklik ortaya koymuş oluruz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Başbakana anlat, Başbakana!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Meclisin itibarını yükseltmek de bizim elimizde, bu itibarı aşağı düşürmek de. Siyasetçinin itibarını yükseltmek de bizim elimizde, bu itibarı aşağı düşürmek de bizim elimizde. Kürsüye gelip her defasında, her defasında, karşısında olmayan veya insanların söylemediklerini, yapmadıklarını kendi anlayışlarıyla takdim edip, insanları karalamak, lekelemek kimseye bir şey kazandırmaz.

Bizim burada konuşulan her şeye verecek cevabımız var. Allah’a şükür başımız dik, alnımız ak. Milletimize seçimlerde hesabını verdik, milletimiz de gereken desteğini bizim yanımıza koydu. Ancak, bizim bir sorumluluğumuz daha var: Burada belli bir seviyeyi sürekli muhafaza etmeye çalışmak, bu Meclisin çalışmasını sürdürmesini temin etmek. Bu noktada sorumluluğumuzun gereğini biz yerine getiriyoruz. AK Parti Meclis Grubu ve bu Grubun içerisinden çıkan hükûmetler Türkiye Cumhuriyeti’ne 3 Kasım 2002’den bu yana yürütmede de Mecliste de yasamada da hizmeti devam ettirmektedir. Bizim yaptıklarımız ortada, bizim icraatımız da ortada. Yani, bizim, yapmadıklarımızla, icra etmediklerimizle itham edilmemiz büyük bir haksızlıktır.

Sayın Başbakan Yardımcımız, geçen, Anayasa görüşmeleri sırasında bir olay anlatmıştı. Orada, Voltaire’in bir makalesiyle ilgili, ne anladıklarına dair herkes birtakım kanaatler ileri sürünce şaşırmış “Ya, ben neler kastetmişim de benim haberim yokmuş.” gibi. Âdeta burada insanların söylediklerine itibar etmeyerek, yaptıklarına itibar etmeyerek, birtakım ön yargılarla, birtakım karalamalarla kendi ön kabullerimizi ve karalamalarımızı hakikat olarak bu yüce Meclise, bu yüce kürsüye, milletin kürsüsüne getirmek doğru değildir.

Biz her şeyin belli bir seviyesi olduğunu biliyoruz. “Çukurun da bir seviyesi var ama AK Parti siyaseti bu seviyeye indirmemeye kararlıdır.” diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozdağ.

Danışma Kurulunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Danışma Kurulu önerisi kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bana iftira atıyor. Lütfen, ben sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sataşmadan söz istiyorum, verecek misiniz, vermeyecek misiniz?

BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler (Devam)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İline Bağlı Hasanşeyh Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/100) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/31)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/100 sıra sayılı Tokat iline bağlı olarak Hasanşeyh adında ilçe kurulmasına dair kanun teklifimin 45 gün içerisinde komisyonda görüşülmediği için TBMM İç Tüzüğünün 37. maddesi gereğince doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını,

Saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Reşat Doğru

                                                                                                                  Tokat

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önceki konuşmacı “Bize iftira atılıyor.” dedi. Lafının ortasında da dedi ki: “Çukurun da bir seviyesi var.” Yani, alçaklığın da bir seviyesi var, çukurun da alçaklıktan daha aşağı bir…

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika süreyle cevap veriniz lütfen.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, on dakika küfrediyor adam, bir şey demiyorsunuz!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Her gün küfrediyor ya! Her gün hakaret ediyor ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben kimseye küfretmiyorum.

BAŞKAN – Lütfen üslubunuzu düzgün tutunuz Sayın Genç. Lütfen, düzgün üslupla konuşunuz.

Buyurunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, düzgün üslupla konuşuyorum. Bunların anlayacağı üslup bu üslup. (AK Parti sıralarından gürültüler) Biz burada her şeyi doğru düzgün söylüyoruz.

Sayın Grup Başkan Vekili, ortaya getirdiğin kanunlar ortada, yürürlüğe giren kanunlar ortada. Bunları, çıkalım, televizyon kanallarında, yiğitliğiniz varsa tartışalım. (AK Parti sıralarından gürültüler) O zaman, ki varsa yiğitliğiniz… Çünkü, ben burada bir dakikada bunları şey etmiyorum.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sen kim oluyorsun? Sen kimsin, sen?

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Seni kim muhatap alır?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben, sizin bana söylediğiniz o lafları aynen size iade ediyorum, çünkü bu lafları zamanında birilerine ben demiştim: “Çukurun da bir seviyesi var.” Ben onu da şey etmek istemiyorum, o seviyeye inmek de istemiyorum.

Bakın, burada… (AK Parti sıralarından gürültüler)

 Efendim, Başkanınızın söylediği lafları gazeteler yazıyor. “Ben beyaz çarşaf giydim, geldim.” diyor.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Halüsinasyon görüyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Beyaz çarşaf niye giydi, geldi? (AK Parti sıralarından gürültüler)

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Yalan söylüyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ee, gidin araştırın.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Yalan söylüyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, gazeteler yazdı.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Yalan söylüyorsun! Yalan söylüyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, çıksın adam, tekzip etsin, tekzip etsin. Yani, beyaz çarşafı niye giydi, geldi? Onu bir söyleyin bakalım.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sen anlamazsın!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu sözleri de aynen size iade ediyorum. Zaten, size de… Yiğitliğiniz varsa, bir televizyon kanalına çıkalım, karşılıklı bir tartışalım.

Bakın, bir af kanununu getirdiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama, şimdi, Sayın Başkan… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Amacınız hasıl oldu efendim, teşekkür ediyoruz.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Hadi! Hadi! Otur yerine, hadi!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hadi! Hadi! Hadi, yerine!

KAMER GENÇ (Devamla) – “Hadi, hadi” ne demek! Terbiyesizlik yapma!

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Otur yerine! Otur yerine!

KAMER GENÇ (Devamla) – Evvela, kendiniz, iktidarın sonunu… Anlayın bakalım…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinize geçiniz.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler (devam)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İline Bağlı Hasanşeyh Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/100) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/31) (Devam)

BAŞKAN –İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş, demin okuttuğumuz teklif üzerine, teklif sahibi Tokat Milletvekili Reşat Doğru konuşmak istiyordur.

Sayın Doğru, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/100) esas no. lu Tokat İlinde Hasanşeyh Adında Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi’min ilgili komisyonlarda görüşülmemesi üzerine İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre söz almış bulunuyorum.

Sözlerime başlamadan önce, silahlı kuvvetlerimiz tarafından terörle mücadele amacıyla yürütülmekte olan kara harekâtında kahraman askerlerimize başarılar, kolaylıklar diliyorum. Şehit olan asker ve korucularımıza yüce Allah’tan rahmet, Türk milletine, ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Ayrıca, 25/2/1992 tarihinde Ermeniler tarafından katliama uğratılan Azerbaycan Hocalı kentindeki Azerbaycan Türk’ü kardeşlerimizin acısını paylaşıyorum ve o katliamı da telin ediyorum.

Değerli milletvekilleri, kamu hizmetlerinin ülke düzeyinde verimli ve etkili bir şekilde görülebilmesi amacıyla mülki taksimatın zaman içerisinde şartlara uygun hâle getirilmesi zorunluluk arz etmektedir. Hızlı bir iktisadi, sosyal ve kültürel gelişmelerin yaşandığı ülkemizde vatandaşlarımıza sunulacak olan kamu hizmetlerinin vatandaşımıza en yakın noktada sunulabilmesi için, iktisadi ve sosyal yönden gelişme göstermiş olan kasabaların ilçe olmasında yarar görülmektedir. Nitekim, Hükûmet de son günlerde bu şekilde çalışmalar yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Tokat ilimiz, Orta Karadeniz Bölgesi’nde, İç Anadolu’nun son kısımlarında bulunan ilimizdir. İlimizde son yıllarda büyük oranda göç başlamış ve devamlı göç nedeniyle de birçok beldesi boş kalmıştır. Hatta, son çıkan Belediye Kanunu gereği, 2007 yılı sayım sonuçlarına göre Tokat ilimizde kırk beş, kanuna gerekçe olan Hasanşeyh beldemizin bağlı olduğu Reşadiye ilçemizde ise dokuz belediye kapatılacaktır. İlimiz, kalkınmada öncelikli illere yapılan teşviklerden yeterince faydalanmamış olması dolayısıyla da çok büyük oranda kan kaybetmiştir. Nüfusu yaklaşık olarak 200 bin civarında düşmüştür. Tokat ilimizin Reşadiye ilçesinin Hasanşeyh beldesi de bu bölgelerden bir tanesidir. Bu bölge, Reşadiye’nin en büyük beldelerinden de birisidir.

Hasanşeyh’imiz çok eski tarihlerde, Selçuklular zamanında kurulan beldelerden birisidir. Son zamanlarda da büyük atılımlar içindedir. Tarihî güzelliklerinin yanında, kendi fiziki ve tabiat güzellikleri de ayrıca önem arz etmektedir. Bu bölgemizden de çok değerli insanlar yetişmiştir. Bu bölgemiz Reşadiye ilçemize yaklaşık olarak 23 kilometre mesafede, 1.335 rakımlı, çok yüksek bir bölgededir. Tokat şehir merkezine uzaklığı ise 123 kilometre civarındadır. Bu kasabamız 6 Haziran 1972 tarihinde de belediye olmuştur. Hasanşeyh’in, etrafındaki köy ve beldelere eşit mesafede olması, burayı belli bir noktada merkez durumuna getirmiştir. Bu merkeziyet, etrafta yaşayan ve tabii şartlarla boğuşan yöre halkını yeni bir idari yapıda bütünleşmeleri gerektiği sonucuna da götürmüştür. Bütün altyapı çalışmaları, yol, elektrik, su gibi ihtiyaçları tamamen yapılmıştır. Son zamanlarda atılımlarıyla beraber de Hasanşeyh, aşağı yukarı, fiziki konumunu tamamen tamamlamış olan bölgelerin başında gelmektedir. Bu bölgede her yıl büyük şenlikler yapılmaktadır. Bu kasabamızın, birçok şehirlerimizde -Ankara, İstanbul, İzmir gibi- kurmuş oldukları dernekleri vardır. Bu dernekler yapmış oldukları festivallerde Hasanşeyh’le ilgili ciddi çalışmalar olmasını, buranın da ilçe olmasını beklediklerini ifade etmektedirler. Yöre milletvekili olarak, bu isteklerini ve dileklerini her platformda anlatmaları dolayısıyla, ben de bu bölgenin konularını Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıma ihtiyacı hissettim ve bu yönde de kanun teklifi hazırladım.

Değerli milletvekilleri, özellikle bu bölgemizde kışın da birçok problemler yaşanmaktadır. Yüksek bir bölge olması münasebetiyle, kış bu bölgelerde çok ağır geçmekte ve özellikle de merkezlere çok uzak olması ve ormanlık bir arazide bulunması dolayısıyla kışın ulaşım tamamen zorlaşmakta, hatta bazı zamanlarda hastanelere bile ulaşmakta çok büyük zorluklarla karşılaşılmaktadır. Hatta bazı zamanlarda, bu bölgedeki insanlarımızın ciddi sağlık problemlerinin ölümle bile neticelendiği de görülmüştür.

Bu sebeplerle, bu bölge insanlarının artık fiziki noktalarda belirli bir mesafeye gelinmiş olunması münasebetiyle, yüce Meclisimizden istekleri, bu bölgenin ilçe yapılması noktasındadır. Ben, yüce Meclisimizin bu konuya duyarlı olacağı kanaatindeyim çünkü ilçemizde kapanacak olan beldelerin çoğu Hasanşeyh beldemize komşu beldelerdir. Gerçi, inşallah… O beldelerin biz kapanmasını istemiyoruz çünkü verilmiş olan hakkın geri alınmaması gerekir diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu beldelerimizin kapanmasından sonra ihtiyaçların giderilmesi açısından da -Hasanşeyh şayet kapatılırsa- Hasanşeyh beldesinin ilçe yapılmasının önemi bir kat daha armış olacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu noktadaki desteğinin olumlu yönde olacağına inanıyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Dilekçe Komisyonunda açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 3 üyelik için Edirne Milletvekili Rasim Çakır, Hatay Milletvekili Fuat Çay ve İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.12

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, gündemin 96’ncı sırasında yer alan İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 20 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 104’üncü sırasında yer alan Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki iş kazalarının araştırılarak iş güvenliğinin sağlanması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 107’nci sırasında yer alan İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla ve bugün okunarak bilgiye sunulan İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak iyileştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.

X.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121)

2.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki iş kazalarının araştırılarak iş güvenliğinin sağlanması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132)

4.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134)

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

Meclis araştırması önergeleri Genel Kurulun 8/2/2008 tarihli 61’inci, 20/2/2008 tarihli 67’nci, 21/2/2008 tarihli 68’inci ve bugünkü birleşimlerinde okunduğundan tekrar okutmuyorum.

İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.

Şimdi, ilk söz, Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım’a aittir.

Süreniz yirmi dakikadır Sayın Yıldırım.

Buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, Meclisimizin saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, güvenlik kuvvetlerimize Güneydoğu’da sınır ötesi operasyonda başarılar diliyorum. Hayatını kaybeden, şehit olan Mehmetçiklerimize, komutanlarımıza Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum. Allah yardımcıları olsun.

Sayın Başkan, değerli üyeler; bugün, son günlerde gündeme gelen ve tersanelerimizde yaşanan ölümlü iş kazalarının araştırılması için Mecliste grubu bulunan AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Demokratik Toplum Partisi tarafından verilen önergelerin değerlendirilmesine yardımcı olabilmek ve uluslararası rekabet ortamında ekonomik girdiler açısından en gözde, parlayan sektörlerinden biri olan denizcilik ve gemi inşa sanayimizin mevcut durumu ve bu alanda ülkemizde yaşanan gelişmeler ile sektörün sorunları konusunda sizleri bilgilendirmek istiyorum.

Türk deniz ticaret filomuz, 2007 yılı itibarıyla baktığımızda, gemi sayısı bazında yüzde 31 artışla 1.551 adede yükselmiştir. Sahiplik bakımından, yani Türk armatörlerinin gemi sahipliği bakımından ise filomuz 15 milyon DWT’a çıkmış, bu da aşağı yukarı yüzde 90’ın üzerinde bir artışı ifade etmektedir.

Son yıllarda, gerek dünyada gerekse ülkemizde yaşanan denizcilikteki gelişmeler, ülkemiz bakımından daha çarpıcı, daha dikkate değer bir şekilde seyretmektedir. Deniz ticaret filomuz bir yandan bu gelişmeyi gösterirken bir yandan da filomuzun teknik performansı da artmıştır. Bunu da uluslararası liman kontrollerinde tutulan gemi sayılarından görebiliyoruz. 2001 yılında 800’ün üzerinde dış limanlarda kontrol edilen gemilerimizin 211’i tutulurken, bu sayı 2007 sonu itibarıyla 42’ye inmiştir. Türk Bayraklı gemiler kara listeden çıkmış, gri listeye girmiştir.

Bilhassa son yıllarda denizcilik kökenli uzman personelin gerek merkezde gerekse limanlarda istihdam edilmesi sonucu limanlarımızdaki yabancı gemilerin kontrol oranları da yüzde 2’lerden yüzde 25’lere çıkmış. Bu da, gemilerin az tutulması ve bayrak itibarının artmasında en önemli nedenlerden biri olmuştur.

Tabii, bu gelişmelerle birlikte limanlarımızdaki yük elleçlemelerinde de kayda değer artışlar olmuştur. 2002’den 2007’ye limanlarımızda artış yüzde 81’i bulmuştur, ton olarak 257 milyon tona yükselmiştir.

Konteyner miktarındaki artış ise yine bu dönemde daha dikkate değer olmuş, yüzde 133 artarak 4 milyon 600 bin konteynere yükselmiştir.

Deniz turizminde de çok kayda değer çarpıcı gelişmeyi görüyoruz. Kruvaziyer gemi sayısı yüzde 70, yolcu sayısı yüzde 311 artmıştır.

Diğer önemli ve stratejik bir karar da, 2003 yılında ÖTV’siz yakıt uygulamasının başlatılmasıyla birlikte Türk sahillerinde kabotaj hattında deniz taşımacılığının geliştirilmesi sağlanmıştır. Bununla birlikte, yapılan ÖTV’siz yakıt desteğiyle denizden yolcu ve yük taşımacılığı, fiyat artırmadan, ciddi oranda artmıştır. Ambarlı-Bandırma arasındaki artış yüzde 770’i bulmuştur. İDO’nun Marmara’daki taşımaları yüzde 140 oranında artmış ve taşıma miktarı 1 milyon 310 bini geçmiştir. Tekirdağ Bandırma oranı da yüzde 66 ve diğer yerlerde de, Türkiye genelinde de 2002’de denizden 98 milyon yolcu taşınmışken, 2007 yılı itibarıyla bu sayı 155 milyona ulaşmıştır.

Bu arada, tabii artan ticaretimize paralel olarak yeni limanlar devreye sokulmuş, bunların birçoğu da yap-işlet-devret kapsamında kamu kaynağı kullanılmadan sağlanmıştır. Çanakkale Kepez Limanı, Güllük Limanı, Bodrum Yolcu Limanı, İçtaş Limanı, Evyap Limanı, UN Ro-Ro Limanı gibi limanlar ya yap-işlet-devret ya da özel sektöre izin verilmesi suretiyle tamamlanmıştır.

Tabii, bunun yanı sıra gemi seyir sistemlerimizden Marmara’nın, Boğazların gemi trafik düzenlerinin otomatik takibi konusunda da sistemler devreye sokulmuş ve Boğazlarda yük hareketi artmasına rağmen kazalarda önemli ölçüde azalma meydana gelmiştir.

Diğer yandan yerli teknolojiye ciddi anlamda yatırım yapmak suretiyle tüm sahillerimizin, otomatik tanımlama sistemiyle gemilerimizin tanımlanması, takip edilmesi ve bu şekilde denizlerdeki kazalarda sadece 2007’de 123 Türk vatandaşı, 122 yabancı olmak üzere 245 kazazede sağ salim kurtulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii denizciliğimizin diğer lokomotif sektörlerinden bir tanesi de gemi yapım sanayidir. Gemi yapım sanayi de bu dönemde çok önemli bir büyüme göstermiştir. Burada önergelerin gerekçelerinde de ifade edildiği gibi dünyada gemi inşa sektöründe büyüme miktarı yüzde 89 seyrederken, bu oran Türkiye’de yüzde 360’ı bulmuştur. Tam 4 kat büyüme Türkiye’de sağlanmıştır.

Tabii, bu büyümeyle birlikte özellikle Tuzla Aydınlı Koyu’nda 1 milyon 200 bin dönümlük bir arazide sıkışmış tersaneciliğimizin, 8.400 kilometrelik sahil şeridimize yayılması için bir proje başlattık ve 2002’de 37 tersanemiz var iken, 2007’de 77’ye ulaşmış bulunuyoruz. Hâlen devam eden tersanelerimizin bitmesiyle birlikte bu sayı 138’i bulacaktır. Gemi inşa kapasitemiz 550 bin ton/yıl ilken, şu anda ulaştığımız miktar 1 milyon 984 bin ton, yani 2 milyon DWT’dur, 4 kat bir kurulu kapasite artışı sağlanmıştır.

1998-2002 yıllarında sadece 142 adet gemi teslim edilmişken, bu dönemde 368 gemi yapılarak teslim edilmiştir. İşin güzel bir tarafı da yapılan gemilerin yüzde 80’i ihraç edilmektedir. Gemi inşaat sanayisinde tabii bu gelişmeye paralel olarak istihdam artışı da doğal olarak gerçekleşmiş, 2002’de 13.500 doğrudan çalışan var iken, 2007 itibarıyla gemi inşaat sektöründe 33.480 çalışan sayısına ulaşılmıştır.

Şimdi, tersanelerimiz bu gelişmeleri gösterirken, maalesef son günlerde de basında da çok genişçe yer aldığı gibi iş kazaları sonucu hayatını kaybeden çalışanlarımızın olduğu da bir vakıadır.

Değerli arkadaşlar, en önemli hak insanlarımızın yaşam hakkıdır. O bakımdan, tersanelerimizde iş kazası sonucu ölmenin kader olmadığını özellikle ifade etmek istiyorum.

Peki, tersanecilik nedir? Tersanecilik, beşinci risk grubunda ağır sanayi sektörüdür. Yani, riskleri yüksek, getirisi düşük bir sektördür ve iş kazaları dünyanın gemi inşa eden bütün ülkelerinde mevcuttur. Ama, bütün ülkelerin de hedefi, bu kazaları ölümsüz, yani sıfır ölümlü iş kazasını sağlayacak ortamı oluşturma üzerine çalışmalarını yoğunlaştırmaktadır. Şimdi, 2002-2008 yılları arasında, sendikanın verilerine göre 58, İSBİR verilerine göre 51 çalışan hayatını iş kazasında kaybetmiştir.

İnsan hayatının bedeli olmadığı için bu alandaki sorunların farkında olunarak kazaları önlemeye yönelik her türlü tedbir tartışılmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde de tüm parti gruplarımız bu konuyu önemle ele almış ve bu konu araştırılarak bütün yönleriyle alınacak önlemler, zaaflar neyse ortaya çıkarılacak ve buradan çıkarılacak sonuçlara göre, gerekirse yasal altyapıdaki eksiklikler giderilecek gerekse uygulamada yaşanan aksaklıklar daha sıkı kontrol edilmek suretiyle sorun çözülme cihetine gidilecektir.

Genel olarak kazaların nedenlerine baktığımızda, iskeleden düşme -ağırlıklı olarak- elektrik çarpması, bloklar arasında sıkışma gibi, basitçe önlem alınabilecek konulardan olduğunu görüyoruz. Çok karmaşık bir kaza yapısı yok, patlama, vesaire gibi konular çok daha az olmaktadır. Bunların nedenleri ne olabilir? Bir kere, son yıllarda, gemi inşaatında artan yoğun taleplerden dolayı sektörün yetişmiş iş gücü bakımından hazır hâlde olmamasıdır.

Dünyada ve Türkiye’de bir gerçeği görmemiz lazım: Bütün sektörlerde olduğu gibi, gemi inşaat sektöründe de asıl işveren, alt işveren olmak üzere bir çalışma sistemi vardır. Esasen iş hayatını, üretimi oluşturan üç unsur; iş yeri, işveren ve çalışan. Bunlardan bir tanesinden biri olmadığı zaman, ne üretim olur ne istihdam ne de katma değer olur. O hâlde, bu üçlüyü birbirinden ayrı telakki etmek asla ve asla mümkün değildir. O hâlde yapılması gereken nedir? Yapılması gereken, eğitimle ilgili sorunlar varsa bunun üzerine gidilmesi gerekir. Yasal tedbirler olduğu hâlde, uygulamayla ilgili sorunlar varsa bunların üzerine gidilip ve mutlaka ve mutlaka bu tedbirlerin alınması gerekir.

Ben sektörün içinden gelen biriyim, yirmi yıl gemi inşaat sektöründe bilfiil çalıştım. Tersanede çalışan insanlara burunları çelik ayakkabı verilir. Sebebi, herhangi bir metal parçası düştüğünde veya bir yere takıldığında ayağının zedelenmemesi için, ama uygulamaya baktığımızda, çelik burunlu ayakkabıyı giyen çalışan sayısı, kamu tersanesi olmasına rağmen yüzde 10’u geçmez. Baret takmak mecburidir, gerek atölyelerde gerek kızak üstünde gerek açık alanlarda, kreynlerin altında, maalesef insanımız baret de takmıyor. Emniyet kemeri… Ambarın mezarnasında iskele kuruyorsunuz, boya yapacaksınız, raspa yapacaksınız, dalgın olursunuz, adımınızı geriye atabilirsiniz veya iskele tumba olur, o zaman emniyet kemerinde asılı kalırsınız. Gemide yaşadığım bir olayı size anlatayım, daha doğrusu arkadaşım bana nakletti: Bir gemi, geminin personeli Filipinli ve Türk. Yabancı bayraklı bir gemi. Bizim arkadaşımız da gemide ikinci başmühendis, başmühendisten sonra ikinci mühendis. Ambar mezarna raspası yapılıyor. Kurulan tezgâh, ambar mezarnasına kurulan iskele bir şekilde kopuyor ve çalışanlardan 3 tanesi kemer üzerinde asılı, 2 tanesi ambarın dibine düşüyor, düşenler Türk çalışanlar, öbürleri Filipinliler. Demek ki eğitim çok önemli. İnsan hayatından daha değerli bir varlık yok, mutlaka ve mutlaka tedbirlerin alınması lazım.

Taşeron asıl işveren ilişkilerine de göz atmak lazım. Mevcut yapıya göre istediğiniz sözleşmeyi yapın, edin, asıl işveren her türlü sonuçtan sorumludur. Bu da taşeronları veya alt işverenleri tedbir almakta biraz rehavete sürüklüyor. Belki araştırmalar sonucu bu gerçek de ortaya çıkacak, alt işverenin görev alanı, sorumlulukları yeni baştan tanımlanacak ve böylece alt işveren, taşeron ve asıl işveren ilişkileri de yasal bir dayanağa kavuşturulmuş olacak. Bu da iş emniyetinin artırılması yönünde önemli bir tedbir olacaktır.

Eğitim konusu önemli, onu söyledim. Bunun için yaptığımız önemli çalışmalar var. Birçok lisemizde gemi inşaatıyla ilgili branşlar açtık birçok ilde. Bunların listesi var, zamanınızı almak istemiyorum. Yüksekokullar açıldı. Türk Loydu ile Gemi İnşa Sanayicileri Birliğinin müşterek kaynakçı, montajcı, elektrikçi kursları var, işe başlamadan bu kurslar veriliyor. Ayrıca, Tuzla Tersaneler Bölgesinde de bir ihtisas hastanesi yine 65 yataklı yapıldı, bugünlerde hizmete giriyor. Tabii, en son da, yine yüce Meclisimizin verdiği kararla, bir denizcilik ihtisas üniversitesi, Piri Reis Üniversitesi kurulumu da gerçekleşmiş oldu.

Sayın Başkan, değerli üyeler; tabii ki, tersanelerimizde kazalar oluyor diye tersanelerimizi kapatamayız. Unutmayalım ki, Türkiye, son beş yılda gemi inşaatında 23’üncü sıradan 5’inci sıraya yükselmiştir. Geleneksel gemi inşacı ülkeler Japonya, Kore, Çin, Tayvan’dan sonra, Türkiye 5’inci sıraya yerleşmiştir. Hedefimiz, 2013 yılında dünya 3’üncüsü olmaktır. Bu yolda kararlılıkla giderken, tersanede çalışanlarımızın emniyetine yönelik tedbirleri artırmakta gereken neyse bunları da yapacağız. Amacımız, ölümlü kazaları sıfıra indirmektir. Bu, bir ideal hedeftir. Bunu başarabilen ülke yoktur, ama hedef sıfır ölümlü kazadır. Her ülke stratejisini, çalışmalarını buna göre kurgulamaktadır. Biz de bunu böyle benimsiyoruz ve bugün, burada verilecek kararla kurulacak Meclis araştırması komisyonumuz gerekli çalışmalarını yapacak, mevcut durumu tespit edecek, alınması gereken önlemler, gerek yasal yönden alınması gereken önlemler gerek uygulama yönünden eksiklikler gerekse teknik ve eğitime yönelik önlemler konusunda tespitler yapacak. Bu tespitlerde tabii ki biz Hükûmet olarak gereğini yapacağız, bunları değerlendireceğiz, hepimizin ortak beklentisi ve amacı olan kazasız belasız, üretimi gittikçe artan, ülkeye katma değer ve refah sağlayan bir sektörü, hem ülkenin hem dünyanın parlayan bir yıldızı hâline getirmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Ben bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.

Gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a aittir.

Buyurunuz Sayın Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan ölümlü iş kazalarının incelenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması üzerinde CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle Irak’ın kuzeyinde hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm ulusumuza başsağlığı ve sabır diliyorum. Akan gözyaşlarının artık durmasını temenni ediyorum. Tuzla Tersaneler Bölgesinde yaşamını kaybeden işçi kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, Tuzla tersanelerinde yedi ayda 18 kişi hayatını kaybetti. 19’uncu yüzyıl koşullarının hüküm sürdüğü bir yerden bahsediyoruz bugün; devletin olmadığı, taşeronlaşmanın alıp başını yürüdüğü Tuzla’dan bahsediyoruz; yani vahşi kapitalizmin ağlarının arasına sıkışan işçilerden bahsediyoruz; onların hayatlarının sönmesinden, ilkel koşullardan, en temel insan hakkından, yaşam hakkından bahsediyoruz; çünkü 21’inci yüzyılda bir insanlık dramına sahne olan Tuzla’da, temel hak ve hürriyetler ihlal ediliyor. Az önce, Sayın Bakanın, başka ülkelerde de bu kazaların olduğu sözü, 19’uncu ve 20’nci yüzyılın başlarında geçerlidir, bugün doğru bir söz değildir.

Sayın milletvekilleri, Tuzla’daki iş cinayetlerinin temel nedenlerini, yasa dışılık, kayıt dışılık ve kural dışılık olarak özetleyebiliriz. Yasa dışılık var çünkü 4857 sayılı İş Kanunu uygulanmıyor. Yasa dışılık var çünkü Ağır ve Tehlikeli İş Kolları Yönetmeliği uygulanmıyor. Kayıt dışılık var çünkü tersanelerde yaşanan iş cinayetleri ya hiç haber olmuyor ya da çok sonra farklı nedenlerle açığa çıkıyor. İşte, Sadi Üstünbaş, 5 Mart 2007’de ölümü, ancak bir sene sonra ortaya çıktı, o 18 kişi veya saydığımız 82 kişi arasında da yok. Bu tür ölümlerin var olduğunu da bilmenizi istiyorum. Yine, Murat Çağın ve Hakan Özden’in 6 Mayıs 2005’teki ölümü de iki sene sonra ortaya çıkıyor. Kural dışılık var, çünkü ne ücretlerde ne çalışma koşullarında ne sigorta primlerinde herhangi bir kural var.

Sevgili arkadaşlar, Tuzla’da yaşananlar karşısında üç maymunu oynayan iktidar, artık, gerçekleri görmek zorundadır. Burada, savsaklamacı, üstünkörü bir anlayış içerisinde çözüm olmaz. 21’inci yüzyılda, gelişen, değişen dünyada, çalışma koşullarıyla ülkemizi 19’uncu yüzyıl karanlığına ve ilkelliğine gömmeye hakkınız yok. Bir kez daha vurguluyorum: Tuzla’da, yedi ayda 18 kişi -bildiğimiz 18 kişi- hayatını kaybetti. Üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliğinin herhangi bir ülkesinde, bir tersanede bir işçi bile ölseydi, çalışma bakanı boynu bükük gezerdi. Bu kadar ölüm elbette düşünülemezdi bu Avrupa Birliği ülkelerinde. Eğer 18 kişi yaşamını yitirseydi Batı ülkelerinde, tabii ki bir siyasi fatura olurdu. Bu ihmali yapan, önlem almayı beceremeyen, yedi ay boyunca hataları tekrarlayan bir bakan asla ve asla koltuğunda oturmaz, oturamazdı, oturtturmazlardı. (CHP sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Oturtmayın siz de.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Bunlar için yüreğimiz yanıyor, çünkü insanlar ölüyor, çünkü insanların yaşam hakkı, insan hakkı ihlal ediliyor. İlkel koşulların uygulandığı, vahşi kapitalizmin egemen olduğu bir anlayış içerisinde bunları görmek yürekleri sızlatıyor, gerçekten azap veriyor. Çünkü Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ölümlerin ihmalden kaynaklandığını anlayıp, çözüm üretilmesi gerektiği sonucuna varıncaya kadar 5 işçi daha hayatını yitirdi.

Değerli arkadaşlar, Tuzla’da taşeronluk almış başını gidiyor. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2’nci maddesiyle düzenleme yapılmış, ama Sayın Bakan hâlâ istihdam paketinden bahsediyor. “2’nci madde tekrar değerlendirilecektir.” diyor. Neyin değerlendirmesini yapacaksınız, merak ediyorum. Yasa “alt işveren”in tanımını gayet açık yapmış. Siz yasalara uymak istemiyorsunuz, kendi yarattığınız bozuk düzene yasaları uydurmaya çalışıyorsunuz.

Geçen hafta -kendisi yok bugün- Meclis Genel Kurulunda rakamlarla açıklama yapan Faruk Çelik, risk unsurunun Tuzla’da yüksek olduğundan bahsetti. Doğru, Tuzla’da risk unsuru yüksektir. Ağır bir iş kolu olan tersanecilikte risk analizinin yapılması için işçilerin ölmesi mi gerekiyor? Hangi ülkede iş ve iş yerine ait risk analizleri ölümlerden sonra yapılıyor? O iş yerlerini ölüm tarlasına çevireceksiniz, sonra da risk unsurundan bahsedeceksiniz! Oyun oynamayı bırakın değerli arkadaşlarım. Bakana da sesleniyorum: Oyun oynamayı bıraksın. Kendinize gelin! (CHP sıralarından alkışlar)

Elbette ki, ulusal sanayimiz açısından tersanenin önemi çok büyüktür. Az önce Ulaştırma Bakanı bunlardan bahsetti alabildiğine. Ne yazık ki, ölümlerden yeterince bahsetmedi. Ama, elbette ki, biz tersaneciliğin büyümesinden yanayız. Uluslararası arenada beşinci sıralar, elbette ikinci, üçüncü sıralar olmalıdır. Elbette ki 30 bine yakın istihdamı sağlayan tersanelerimizin gelişmesinden yanayız ve sonuna kadar da buranın kapatılmasını elbette istemiyoruz. Ancak, buralarda duyarsız, duygusuz bir anlayış içerisinde olamayız.

Tuzla’da bir yandan ulusal sermaye oluşurken, diğer yandan da insan hakları ihlal ediliyor. Bizim sorguladığımız, çözümlenmesini istediğimiz de budur. Orada ilkel koşullarda uzun saatler çalıştırılan işçilerin, emekçilerin hakları olmadığını söylemeye çalışıyoruz. İş güvenliği tedbirleri yok, barınma ve beslenme olanakları yok. Ağır ve tehlikeli iş kollarında uygulanan yönetmelik burada uygulanmıyor. Bu yönetmeliğin uygulanması için de bir çabanız maalesef yok; bir demeciniz, bir araştırmanız, bir incelemeniz yok. 4857 sayılı İş Kanunu maalesef uygulanmıyor.

Yine, Anayasa’mızın 51’inci maddesi, İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesi uyarınca sendika kurma, üye olma hakkı, yaratılan fiilî durumlarla ortadan kaldırılıyor. Maalesef, Tuzla’daki sendikalı işçi sayısı, oradaki belki de bütün tersaneleri de kapsayan bir şekilde yüzde 10’u örgütlenebilmiş durumda. Yine, işçilere eğitim verilmiyor. Ama Tuzla’da bütün bu saydıklarımız lüks kaçıyor, çünkü maliyeti düşürüp yüksek kâr etme hırsı yaşam hakkının bile önüne geçmiş Tuzla’da.

Dünyada bir ülke gösterin ki, yedi ayda 18 kişi yaşamını kaybetsin ve o ülke ayağa kalkmasın. Dünyada bir ülke gösteriniz ki, yedi ayda 18 işçi yaşamını kaybetsin, o ülkede önlemler alınmasın, en önemlisi, sorumlular cezalandırılmasın. Dünyada bir ülke gösteriniz ki, yedi ayda 18 işçi yaşamını kaybetsin ve o işçilerden sorumlu bakan hâlâ görevinde dursun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Bunlar ana muhalefet partisinin görevleridir.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Biz görevlerimizi yapıyoruz. Hatırlattığın için teşekkür ederim, görevimizi gayet iyi yapıyoruz. Biz oralarda zamanımızı çok harcadık. Sayın Bakan Tuzla’da teftişte bulunuyor “Eksikler ispat edildi.” diyor. Peki ne değişti o teftişten bu yana? Hemen söyleyelim, hiçbir şey. Sayın Faruk Çelik: “Sorun işverende ise acıyan namerttir.” diyor. “Sorun hükûmette ise bu konuda eleştiri almayan namerttir.” diyor. Yedi ayda 18 yaşam solmuş, hâlâ kimin sorumlu olduğunu bilmiyor musunuz?

Diyorum ki Sayın Bakan, siz kime meydan okuyorsunuz? Bu sorunların yanıtını veren herkes kimin mert kimin namert olduğunu bilir. Bu ilkel koşullarda çalışma ortamında Ağır ve Tehlikeli İşler Yönetmeliği’ni uygulamayanlar namerttir, namerttir, namerttir! (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü buraların ölüm tarlasına dönüşmesine kim göz yummuşsa o namerttir! Sorunu görmezlikten gelerek, göstermelik teftişler yaparak çözülmüyor bu işler.

Değerli arkadaşlar, maalesef Tuzla’da devletin olmadığı anlaşıldı. 7 Eylülde Sayın Faruk Çelik’in “Önlemlerini beğendim.” açıklamasının ardından 5 işçi daha yaşamını yitirdi. Gencecik insanlar yaşamlarının baharında ölümün soğuk yüzüyle karşı karşıya kalıyorlar. Tersanelerde on dokuz yaşından küçük insanların işbaşı yapması yasak ama Tuzla’da on yedi yaşında 4 işçi, on sekiz yaşında 1 işçi hayatını kaybetmiştir.

Tuzla’da 19’uncu yüzyıldan kalma bir zihniyetin uygulandığı maalesef ortadadır. Tabii Tuzla’da yaşanan ölümlü iş kazaları işin bir boyutu, diğer tersanelerde neler var bilmiyoruz, demir-çelik sektöründe neler var bilmiyoruz. Buralarda da ölümlerin olduğu muhakkak ama yine Tuzla’da, bilindiği gibi, tersanelerde kanserojen madde içeren kimyasal maddeler mevcut. İşçiler hiçbir koruma tedbiri alınmaksızın, çıplak elle bu maddelerle temas içinde olabiliyorlar. Ağır akciğer hastalıklarının, Tuzla’da ölümden kurtulan işçileri beklemekte olduğunu maalesef görüyoruz. Olumsuz çalışma koşulları işçileri ağır sağlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakacaktır. İşçinin tek güvencesi olan sigortası da düzenli yatırılmayınca çaresizliğin boyutu ikiye katlanmaktadır. İnsanlık dışı tüm uygulamaları, yaşananları “mukadderat” sözcüğüyle açıklamak herhâlde bir aymazlık olsa gerek.

Tuzla tersanelerinde artık ölüme “dur” demenin zamanı çoktan gelmiştir ve biz, bununla ilgili 789 imzayı 29 Ocakta İnsan Hakları Komisyonuna taşıdık. Yine 1 Şubatta Meclis araştırma önergemizi verdik. 12 Eylülden beri Tuzla’nın feryadını Meclise taşımaya çalışıyoruz. 21’inci yüzyılda elektrik çarpması gibi basit bir nedenle yaşamdan kopmanın ilkel koşullardan kaynaklandığını artık kabul etmemiz gerekiyor. 18 işçiden 7’si elektrik çarpması, 6’sı düşme, patlamadan 1 kişi, işçi zehirlenmeden 1 kişi, kalp durmasından 1 kişi ölmüş, 1 kişinin üzerine de 18 ton blok düşmüş. Maalesef bu arkadaşlarımız yaşamlarını kaybettiler. Tabii bu rakamların dışında diğer ölümlerin de, bilgi sahibi olmadığımız ölümlerin de olduğunu bilmekteyiz. Örneğin, 5/3/2007’de Sadi Üstünbaş adlı işçi tersane deposunda ölü olarak bulunuyor. Tuzla’da ölümler için telaffuz edilen rakamlarda bu işçi kardeşimizin adı yok, adı olmayan nice işçi kardeşlerimiz gibi.

Tuzla tersanesi de küçük bir işletme gibi algılanamaz. Oralarda tonlarca ağırlıkta, milyonlarca dolar eden dev gemiler üretilmektedir, dünya standartlarında üretim yapılmaktadır, yapılmalıdır da, devam da etmeli, katkı da sunmalıyız ama üretimi yapan işçiyi aynı özenle korumak, herhâlde en temel görevimiz olmalıdır diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, Tuzla’da insan hayatına verilen değer, ölümlerden sonra ailelere sus payı olarak verilen kan parası kadardır.

Değerli milletvekilleri, Başbakan açıklama yapıyor “elit” diyor. Burada görülüyor ki aslında, işin doğrusu, geldiğiniz sofraları unutmuşsunuz. Kimin elit olduğu da ortada. Bu geldiğiniz sofraları unutmuşsunuz ki örneğin Tekel işçileri bir eylem yapıyor ve o eylemde, maalesef, -10 derecede, o eylemi püskürtmek için kullandığınız malzemeler o insanlara zarar veriyor.

16 bin insanı ilgilendiren Tekel fabrikalarını satışa çıkarıyorsunuz hiçbir kamu yararı olmamasına rağmen. Bu da gösteriyor ki geldiğiniz sofraları unutmuşsunuz ve sizlerin hangi noktada elit olduğu da anlaşılıyor. Zaman zaman da söylüyorsunuz ya: “Çivi çakılmadı, çivi çaktık.” Aslında doğru, siz çivi çakıyorsunuz ama insan etine çakıyorsunuz, insanın canını yakıyorsunuz. Bu da gerek Tekelle gündemdedir gerek Güneydoğu’da… Güneydoğu’da… Sadece Tuzla demedim, bunun yanı sıra demir - çelik sektörü ve gene, buradan uyarıyorum: İlkel şartlarda çalışma ortamının içerisinde yer alan Güneydoğu’daki tarım işçileri –yakında hasat mevsimi başlayacak- ilkel şartlarda çalışıyorlar. Hiçbir sosyal güvenliği olmayan bu insanlar -hiçbir sosyal güvenliği yok- ortalama 15 lira yevmiye ile çalışıyorlar. Her yıl onlarcası ilkel şartlarda ulaşımı sağlandığı için ölüyor.

Bugünden uyarıyorum -yarınlarda karşılaşacağız, geçtiğimiz seneler gördük, önceki seneler gördük- Güneydoğu’da o ilkel şartlarda çalışma ortamını ortadan kaldırmak bizlerin görevi değil mi? Sizlerin görevi değil mi? İktidarın görevi değil mi? Tuzla’yı önceden uyardık, bugün geldiniz dediğimiz noktaya. Şimdi Güneydoğu’daki tarım işçileri için de uyarıyoruz. Oradaki insanların da insanca yaşama hakkı olması gerektiğini söylüyoruz ve diyoruz ki: Orada da devlet yok. Sosyal güvenliğin olmadığı hiçbir yerde devlet olamaz. Bunu da bilgilerinize sunmak istiyorum. Önlemlerini -Sayın Bakanı uyarıyorum- bugünden alması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü karşımızda, önümüzdeki günlerde nice iş kazaları da nice trafik kazaları da orada olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, maalesef bu, özelleştirme adı altında Tekel satılıyor. Soruyorum: Tekel gayrimenkulleriyle mi satılıyor? 16 bin işçi 4/C kapsamında yaşamlarını nasıl idame ettirecekler? Birilerinin iki dudağı arasına bırakmak bir vicdan muhasebesi yapmayı gerektirmiyor mu? Aileleriyle beraber, diğer tütün emekçileriyle beraber, üreticileriyle beraber 100 binleri bulan bu sektörde nasıl bir kamu yararı görüyorsunuz anlamakta zorluk çekiyorum ama gidin Kartal’daki Tekel fabrikasına, oradaki arazinin rantını görün ve ondan sonra görün ki o 16 bin işçiye yapmış olduğunuz zulmün vicdanlarınızda hesabını yapın diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, maalesef, insan hayatı Türkiye’de çalışanlar açısından son derece ucuz. Dediğim gibi Tuzla’da altını çizmek istediğim birkaç olay var. Tuzla’da yaşanan ölümlü iş kazalarının nedenlerini araştırarak çözümün tespit edilmesi için kesinlikle Meclis araştırması zorunludur ve Parlamento da Tuzla’da yaşanan gerçekleri sesiz ve uzaktan izlemekle yetinemez.

Öncelikle Tuzla’da kayıt, kural ve yasa dışılığın mutlaka ve mutlaka ortadan kaldırılması gerekir. Bunun için öncelikle taşeronlaşmanın engellenmesi gerekir ve yine, ağır ve tehlikeli iş kollarında uygulanan yönetmeliğin uygulanması gerekmektedir çünkü ölüm nedenleri değerlendirildiğinde günlük yedi buçuk saat, haftalık otuz yedi buçuk saat çalışılması gerekirken, günde on üç saati bulan çalışma süreleri ölümlerin en büyük nedenleridir.

4857 sayılı İş Kanunu hükümlerinin eksiksiz olarak uygulanması gerekir. İş ve işçi güvenliği için gereken donanımların sağlanması tek koşuldur. Barınma ve beslenme olanaklarının titizlikle sağlanması gerekmektedir. Tam teçhizatlı bir kamu hastanesinin Tuzla’da hayata geçirilmesi gerekmektedir. Yine, iş yeri hekimliğinin, yapmış olduğumuz tespitlerde Tuzla’da uygulanmadığı görülmüştür.

Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle tanınan örgütlenme hakkının burada kullanılması gerekmektedir. İşçi-işveren ve uzmanlardan oluşacak bir heyetin, burada, en kısa zamanda el atması, görev yapması gerekmektedir. İş Yasası’nda belirtilen sosyal hakların sağlanıp sağlanmadığı, habersiz ve ayrıntılı olarak yapılacak teftişlerle mutlaka kontrol edilmelidir. Orada yaptığımız çalışmalarda birtakım tersaneler ve çoğunluğu, oradaki olumsuzlukların tamamına katıldıklarını ifade etmişlerdi hatta duyarlı birkaç tersaneci, yönetim kurulu üyesi tersanenin kapılarını açarak “Evet, burada eksiklerimiz var. Bu eksiklerimizi tespit etmekte hiçbir sakınca yoktur, bundan sonraki süreçte de bu eksikleri denetim mekanizmasıyla mutlaka, beraber geçirmeliyiz.” diye de düşüncelerini aktardılar. Onun için orada bir realite var, orada bir gerçek var.

Değerli arkadaşlarım, yine orada, iş sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin mevzuattaki maddelerin de eksiksiz uygulanması gerekmektedir. İşverenin bu maddeleri uygulamaması hâlinde sonuç sağlamaya yönelik mutlaka yaptırımlar uygulanmalıdır. Başka ölümlerin yaşanmasının engellenmesi için… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - …sorumlu olanların mutlaka yargılanması gerekiyor.

Sosyal hak ve güvencelerin kullanılmasında sınırların olmadığı, işçilerin sömürülmediği, yaşam hakkının olduğu bir ülke özlemiyle sözlerimi bağlamak istiyorum. Ama şiiri çok sevenler, zaman zaman kahramanlık şiirlerini okuyanlara atfedilir:

Milletin sırtından doyan doyana,

Bunu gören yürek nasıl dayana,

Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,

Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?”

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Soysal.

Gruplar adına ikinci söz hakkı, Demokratik Toplum Partisi adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal’a ait.

Buyurunuz Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında kaç yıldır yaşanan bir trajedi. Özellikle de son dört yıldır peş peşe, bu Tuzla tersanelerindeki trajedi yaşanıyor. Ama son dört yıldır neden bu ölümler arttı, kazalar arttı ve neden Türkiye Büyük Millet Meclisine bu denli gecikerek geldi?

Şimdi, bazen kimi olaylar oluyor. Örneğin, mevsiminde tarım işçilerinin kazaları oluyor; yolculuktan, iş güvenliğinin olmamasından, iş sağlığının olmamasından çok sayıda tarım işçisinin ölümü Türkiye'nin gündemine oturuyor ve bizler de gidip yerinde inceleme yapıyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisine taşıyoruz ama sonra unutuluyor. Bakıyoruz, kimi zaman Türkiye'nin karalarına gemiler oturuyor ya da insan cesetleri vuruyor kıyılara; mültecilik konusu, bu alandaki insanlık dramı tartışılıyor ve insanlık üzerindeki oynanan ticaret ve rant gündeme geliyor ve bunu yine konuşuyoruz, yine unutuyoruz. Umuyor ve diliyorum ki bu Tuzla’da yaşanan trajedi de gelir geçer olmaz.

Bakın, aslında, şöyle üç beş başlık okuyayım size gazetelerden: “Bakana öfkelenmek yeter mi?”, “LİMTER-İŞ’ten Suç Duyurusu”, “CHP’nin Tuzla raporu: Taşeron varsa iş güvenliği yok” “Maliye ile Savunma niye karşı karşıya?”, “Ölüm tersanelerinin patronları TBMM’de” “Uyardığın patronlar Meclis’te” diye yine bir gazete manşeti, “Bakan yeni mi duydu?”, “Ölüm tersanesi”, “Tuzla tersanesinden kan akıyor: Bir günde 5 ölüm”, “İhmale hiç gelmez!” ya da “Tersanelerde ölüm var!” Daha önce karakollarda aynaların, işkencelerin olduğunu da anımsatan bir başlık.

Şimdi, size birkaç fotoğraf vereyim izninizle: Örneğin, bir işçi anlatıyor: “Bir arkadaşımız gemiden denize düştü. Dalgıçlar düşen arkadaşımızı ararken altı ay önce aynı gemiden düşüp ölen bir başka işçinin cesedini çıkarıyorlar. Bu işçinin altı ay önce düştüğünden kimsenin haberi olmuyor çünkü yüzde 90’ımızın kaydı yok. 15 ile 20 bin işçinin 2 bini kadrolu, geri kalanlar taşerona bağlı ve günlük olarak çalışıyorlar.”

Tersanelerden ölüm haberlerinin gelmesi sürüyor ancak tersane patronları işçinin ölümüne hiç saygı göstermiyor. 4 Şubatta, çalıştığı iskeleden denize düşerek yaşamını yitiren Metin Turan adlı işçinin cesedi, ertesi gün boynuna ip takılarak denizden vinçle çıkarılıyor. Cesedi savcı gelinceye kadar indirmeyen ve tersane köpeklerinin cesede saldırmasına göz yuman tersane patronu ise işçinin yüzmek için denize girdiğini ve boğulduğunu söyleyecek kadar da pişkinlik gösteriyor.

13 Şubatta, Dersan Tersanesinde Güven Makine isimli taşerona bağlı olarak çalışırken yaklaşık 4 metre yükseklikten düşen ve vücudunun belli yerlerine demir parçaları saplanan Cevat Toy, tam üç saat sonra bulunuyor. Gemide tavcı olarak çalışan Toy’u öğle paydosundan sonra görmeyince beraber çalıştıkları eniştesi durumla ilgileniyor, ilgililere bildiriliyor ama hiç kimse ilgilenmiyor ve Toy’un -kendi çabalarıyla- cesedini üç saat sonra bulabiliyor. Sağlık ekipleri olay yerine gelmiş ancak hiçbir ekipman kullanmadan demir parçalarını Toy’un vücudundan çıkarıp sedyeye koymak isteyen ekipler de işçinin ölümünden aynı anda sorumlu tutuluyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer yandan, Toy’un ölümüne tepki gösteren işçilerden, Güven Makineden -taşeron olarak çalışan- 25 işçinin işine 15 Şubatta son veriliyor.

İşine son verilenler arasında, Gisan Tersanesi Güven Makine taşeronunda çalışan LİMTER-İŞ Genel Sekreteri Kanber Saygılı, Gisan Tersanesi Öz Denizcilik taşeronda çalışan LİMTER-İŞ Genel Başkan Vekili Hakkı Demiral da bulunuyor.

2008 yılında, bir ayda 4 işçi, son sekiz ayda da 16 işçi iş kazasında yaşamını yitiriyor. Cevat Toy’un yaşamını yitirdiği Dearsan Tersanesi, pek çok ölümlü kazanın yaşandığı tersanelerin başında geliyor.

2006 yılında Dearsan Tersanesinde meydana gelen patlamada 2 işçi yanarak ölmüş, 6 işçi ise ağır yaralanmıştır. 41 tersanenin bulunduğu Tuzla Dearsan sahibi…

Burada, aslında polemik yapmak falan derdinde değiliz, o nedenle kişi adı vermiyorum. Burada, MHP ve AKP milletvekillerinin de tersane sahibi olduğu herkesçe biliniyor ve en çok kazalardan, örneğin, örnek verdiğimde, yine adı geçen, ne yazık ki değerli milletvekillerinin birinin tersanesinde yaşanıyor.

Ayrıca bu, tabii… İnsanlar, bazı yerlerde, gerçekten çok iş bitirici ve becerikli oluyor. Aynı işle bağlantılı Torgem Tersanesinin de Savunma Bakanlığıyla yaptığı anlaşmalar doğrultusunda orduya askerî botlar inşa etmesi de aynı zamanda dikkat çekici. Ne yazık ki, yine, işte, önceki gün birtakım botlardan 10 milyon dolarların kazanıldığı da sanki bir beceri, 25 derecede ayakların donmaması doğrultusunda.

Şimdi, değerli milletvekilleri, aslında burada ne yapılması gerektiği açık. Birincisi, işçi sağlığı ve güvenliği açısından gerekli önlemlerin alınmadığı bir olgu. İkincisi, çalışma alanlarının darlığı. Üçüncüsü, taşeronlaştırma. Dördüncüsü, mafya kurallarına uyarak işçi çalıştırma.

Şimdi, örneğin, Sayın Bakan, sektörel alanda hazırlık olmadığından bu tür birtakım sonuçlar olduğunu söylüyor. Neden o zaman sektörel hazırlığın olmadığı bir alanda biz böyle bir sektörü zorluyoruz da insanların yaşamının son bulmasına neden oluyoruz?

Bakın, sayın milletvekilleri, bir dikkatinizi çekeyim: Neden son dört yılda böyle bir trajedi yaşanıyor ve bu sektörel bir patlama oluyor? Çünkü 2001 yılında Dünya Denizcilik Örgütü, on beş yaşındaki gemilerin artık alandan çekilmesi konusunda bir karar alıyor ve on beş yılını dolduran bu tankerler, gemiler… Bunların onarımının hem ekonomik olarak yükü çok fazla hem de kanserojen sonuçlar doğuruyor. Onların onarımını Türkiye’ye gönderiyorlar ya da çok ucuz iş gücünden yararlanmak için Türkiye’ye sipariş veriyorlar. Şimdi, bunlardan, biliyorsunuz, sadece iki tanesi kamu tersanesi, dört tanesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve diğerleri de özel sektörün.

Şimdi, aslında, biz, bu sorunun çözümüne, bir defa, hareket noktasına şuradan başlamalıyız: Emek mi, kâr mı? İnsan mı, sömürü mü? İnsan hakları mı yoksa keyfîlik mi? Adalet mi yoksa gerçekten haksızlık mı? Eğer bunların karşılığına biz burada doğru yanıt verebilirsek, ona göre, düzenlemelerde insanı esas alan, emeği esas alan ve adaleti esas alan düzenlemeler yapılacaktır ve burada da bugün bu trajediler yaşanmamış olacaktır.

Şimdi, örneğin, birçok komisyon oluştu. Bizim de İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda bir alt komisyon oluşturuldu ve komisyon bugün bir araya gelecek, ilgili kişi, kurum ve kuruluşlarla görüşecek ve gidip yerinde inceleme yapacak. Zaten, bu hafta, çok sayıda Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerinden oluşan heyetler gittiler. Ama örneğin, bakın şimdi, Avrupa Sosyal Şartı… Birkaç gündür, uluslararası hukukun neresine bunu dayandırmalıyız diye araştırıyorum. Gerçekten, Sayın Soysal’ın da dediği gibi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden başlayarak, ama iş sağlığı ve iş güvenliğini esas alan, güvenceye alan Avrupa Sosyal Şartı’nın 3’üncü maddesi bunu karşılıyor. Fakat bakıyoruz, Avrupa Sosyal Şartı’nın 3’üncü maddesinin ya da Avrupa Sosyal Şartı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisince imzalanmamış olduğunu görüyoruz. Yani şimdi, hem cesedi gömeceğiz hem bir ayağını dışarıda bırakacağız hem de sonra yakınacağız. O zaman, bakın, Avrupa Sosyal Şartı’nın 3’üncü maddesini esas alan, işçi sağlığı ve iş güvenliğini de güvence alan bir ulusal üstü belgeyi derhâl… Meclis araştırma komisyonu oluşturulacak umuyoruz ki. Dört parti, ilk kez bu yüce çatı altında, gerçekten yaşam hakkının korunması, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin korunması konusunda ortak bir irade gösterdiler ve ortak bir Meclis araştırma komisyonu oluşturulmasını istediler. Ben bunu umuyor ve diliyorum ki başka alanlardaki, her alandaki yaşam hakkının, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında da bu irade ortaklaştırılır ve iyi sonuçlar alınır.

Şimdi, kuşkusuz, burada demokratik, sosyal, hukuk devleti olma anlayışının, tabii, yine bu hak ve özgürlüklerin korunması açısından dikkate alınması gerekir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tersanelerde meydana gelen kazaları önlenebilir iş kazaları olarak niteleyen ve işverenin daha fazla kâr amacıyla iş güvenliği ve işçi sağlığını savsakladığını belirten DİSK, LİMTER-İŞ Sendikasının oluşturduğu komisyon tersaneler hakkında yaptığı çalışmaları rapor hâline getirmiş ki DİSK Genel Başkanı Sayın Süleyman Çelebi’nin bütün siyasi kurumlara, kuruluşlara gönderdikleri ve bu trajedilere dikkat çekmek isteyen bir nöbet tutma eylemi başlatıyorlar ve biz Demokratik Toplum Partisi olarak, elbette ki, bunu destekliyoruz ve gerçekten DİSK’in ve LİMTER-İŞ’in ve bu alandaki örgütlü çevrelerin ne söylediği bize yol gösterecektir.

Şimdi, Türkiye’de gemi inşaatı ve tamiriyle ilgili toplam 62 tersane bulunuyor ve gerçekten bugüne değin üretim ve tamirin… Tuzla’da bulunan tersane sayısı 58 ve bu tersanelerde ülke genelindeki üretim ve onarımın da yüzde 95’i gerçekleştiriliyor. O, 2 kamu tersanesi olan, o da küçük, İstanbul seferleri yapan vapurların onarımıyla ilgili falan çalışıyor yoksa diğerleri, hepsi dışarıya, dış satıma yönelik onarım ve üretimler.

Şimdi, resmî veriler birbirini tutmuyor. Biz hangisine inanacağız? Örneğin, Ulaştırma Bakanlığının verilerine göre, tersane işçilerinin toplam sayısı 28 bin civarında; Sanayi Bakanlığı ise bu sayının 4.900 dolayında olduğunu söylüyor; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ise toplam 16 bin işçinin tersanelerde çalıştığı bilgisini veriyor. Tersane işverenlerini temsil eden GİSBİR (Gemi İşverenleri Birliği) ise tersanelerde, 2006 itibarıyla, 24 bin civarında işçinin kayıtlı ve kayıtsız olarak çalıştığını söylüyor. İstihdam konusundaki bu çelişkili verilerin bir nedeni sigortasız olarak çalışan işçiler kuşkusuz. İş Yasası’nın da söylediğinin aksine, ana görevleri taşeron firmalara veren işverenler böylece hem sendikal haklardan sıyrılıyor hem de maliyetleri azaltıyorlar

Değerli arkadaşlar, yine GİSBİR’in verilerine göre, son on sekiz ayda tersanelerde 18.500 civarında kaza meydana geliyor ve GİSBİR’e bağlı bir poliklinik Tuzla tersanesinde hizmet veriyor ama bu hizmetin de ne kadar amacına ulaşıp ulaşmadığı tartışma konusu oluyor.

2006 yılının Kasım ve Aralık aylarında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığınca Tuzla Özel Tersaneler Bölgesi’nde bulunan 16.173 işçinin çalıştığı 51 iş yerinde yapılan denetimler sonucunda ortaya çıkan rapordaki veriler şunlar: 2006 yılında tersanelerde gerçekleşen 276 iş kazasında, 12 işçi yaşamını yitirirken 258 işçi yaralanıyor, 6 işçi de sakat kalıyor. Şimdi yürütülen denetimlerde toplam 99 başlık altında, 1.061 eksiklik saptanıyor ve bu işverenlerin de -iş yerlerinde- 36’sına bir eksiklik gidermeleri için süre tanınıyor ve eksikleri bulunmayan 8 iş yerine işletme belgesi verilirken 3 iş yerine de para cezası uygulanmasına karar veriliyor ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada bütün koşulları yerine getirilmiş 2 tane tersanenin olduğu ve diğerlerinin baştan aşağı yasalara uygun olmadığı belirleniyor.

Şimdi, tabii bu iş kazalarıyla gelen ölümlerin yanı sıra, on yıl, yirmi yıl, otuz yıl sonrası gelen ölümler de var. Örneğin kanserojen nedeniyle çünkü biliyorsunuz bu çelik parçalarıyla çalışılması ve gerekli iş güvenliği ve iş sağlığı olmaması nedeniyle de çok sayıda kanserojen vakasına rastlanıyor ve bundan ötürü de birçok insan yaşamını yitiriyor.

Armatörlerin yurt dışında pazarlamak üzere sipariş verdiği ya da doğrudan Avrupa’dan sipariş verilen ve çoğunluğunu küçük petrol ürünü tankerlerinin oluşturduğu özel sipariş gemiler üretimi, bir teslim tarihi sözü verilerek yapılıyor. Şimdi, arkadaşlar, böyle bir şey olur mu? Örneğin bu, bir yazara ısmarlama sipariş bir roman verme gibi ya da o yazara “şu sürede” ya da “Şu romanı şu sürede bitireceksin.” der gibi bir siparişle bir ürün çıkar mı? İşte burada çıkarılmak istenilen de bunun sonuçlarıdır. O zaman…

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sipariş anayasalar veriyorlar!

AKIN BİRDAL (Devamla) - Eğer o Anayasa veriyorsa, Anayasa değişmez değildir. Anayasal ve yasal sistem işte burası, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yükümlülüğündedir, onu yapalım o zaman, değişmez değil. O nedenle, hiçbir şeye sığınmayalım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye'nin mevcut küresel iş bölümü içinde razı olduğu ise işçinin sağlığını tehlikeye atan küçültülmüş, parçalara ayrılmış, yapsatçı bir üretim sistemidir. İşte, bence sorun buradan kaynaklanmaktadır. Başka ülkelerde örnekleri var mı diye baktık, araştırdık, Güney Kore, Japonya ve Çin’de… E, şimdi, bunların, örneğin üretim kapasitesiyle -ki bir yılda dokuz on gemi çıkarıyorlar- bir de bizimkine bakın. Ama kazaları karşılaştırıyorsunuz, bizdeki, şu dört yıldaki kaza, Çin, Japonya ve Güney Kore’de yaşanmıyor. O zaman, yani şimdi, insanına, emekçisine değer vermeyen bir toplum nasıl demokrasiden, nasıl çalışma barışından, çalışma yaşamının demokratikliğinden söz edebilir? Bu nedenle bence baştan aşağı bu düzenlemeyi yapmak gerekiyor.

Bir de üretim planlaması çok önemli. Bakıyorsunuz, işte şimdi zaman zaman, tarımsal üretim planlarında bir tarımsal stok var. Gerçekten milyonlarca ton bir şey üretilmiş, depolarda kalıyor. Haydi, reklam yapıyoruz, en iyi üretim bizde, fındık… Şimdi de nara başladık. Şimdi, bütün üretim alanlarında, güneyde, Ege’de nar dikimine başladık. Bakalım, şimdi, birkaç yıl sonra ne olacak ve dört beş yıl sonra? Örneğin, bu tekstil ve televizyon ya da iletişim, telekomünikasyondaki gibi değil arkadaşlar. Bakın, dört beş yıl sonra bugüne uygun gemi yapımları ve onarımları tamamlanacak ve bu alandaki sektörde çalışanlar büyük hayal kırıklığına uğrayacak. O nedenle, bu sektörün ne yapıp yapmaması gerektiğini de doğrudan bizim Türkiye Büyük Millet Meclisinin düzenlemesi gerekiyor.

Sayın milletvekilleri, bir kez daha, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçekten bu alanda yaşanan trajedinin son bulması için Meclis araştırma komisyonunun oluşturulmasını biz de destekliyoruz. Ama bunun oluşturulması ve böyle bir yasal sistemin, düzenlemenin yapılmasına değin de derhâl işçilerin iş sağlığını ve güvenliğini güvence altına alacak ağır ve tehlikeli iş kapsamında bulunan gemi inşaat sektörünün bu kapsamda belirtilen yönetmeliğe yedi saatlik iş gününün, otuz beş saatlik çalışma haftasının… Yasa dışı olarak işleyen taşeronluk sisteminin kaldırılması bu trajedinin son bulmasına yardımcı olacaktır. Umuyor ve diliyorum ki, kısa sürede Meclis araştırma komisyonu bu düzenlemeyi yapar ve bu alanda emekçilerin, işçilerin yaşam hakkı, çalışma hakkı ve insan hakları korunmuş olur.

Bu umutla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Birdal.

Şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Dağdaş.

Süreniz yirmi dakika.

MHP GRUBU ADINA GÜRCAN DAĞDAŞ (Kars) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tersane sektöründe büyüme ve başarı, ülke ekonomisinin gerekleri ile çalışanların hakları dikkate alınarak tersanelerde yaşanan işçi ölümlerinin ve iş kazalarının nedenlerini, işçilerin çalışma koşullarının yasalara uygun olup olmadığı, yasal haklarının verilip verilmediği, iş güvenliği tedbirlerinin eksiksiz alınıp alınmadığı, taşeron firmalara iş devirlerinin iş gereklerine uygun olup olmadığı hususlarının araştırılması, alınacak önlemlerin ve çözüm önerilerinin, mevzuatta yapılacak değişikliklerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince araştırılması için Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine, grup adına söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir köşe yazarımızın “Köle düzeni bu!” başlıklı yazısından aldığım bir paragrafla sözlerime başlayacağım.

“Tuzla tersanelerini yazınca aslında sadece Tuzla ve tersaneyi yazmıyorsunuz; tabii, yazıyorsanız; yurdun dört yanını, en modern işletmeden en sakil atölyeye, plazalardan tarım işçisi çocuklara kadar ‘yurdumun köle düzeni’ni yazıyorsunuz.

Bir gün Tuzla'da elektrik olup sigortasız işçiyi çarpıyor, bir gün demir olup kasksız başını eziyor.

Bir gün minicik tarım işçilerini dereye döküp öldürüyor; bir gün atölyeye kilitlediği sigortasız kadın işçileri cayır cayır yakıyor…

Bir gün Bursa'da, Urfa'da, bir gün Tuzla'da, bir gün Davutpaşa'da patlıyor.

Contası çıkmış raylar, çivisi çıkmış çalışma düzeni ile iş ahlakı, piyasa, devlet, hükümet, belediye sistemi…

Tüm çalışanları Çinli, tümünü zenci yapmaya adanmış bir liberallik, muhafazakârlık…”

Değerli milletvekilleri, köşe yazarımızın resmetmeye çalıştığı bu içler acısı hâli, görüştüğümüz konuyu dramatize etmek için dikkatinize getirmedim, gerçeği yansıttığı için dikkatinize sundum.

Değerli milletvekilleri, gemi sanayisi ve Tuzla mevzusuna geçmeden evvel, yazarımızın resmetmeye çalıştığı Türkiye gerçeğine kısa bir bakış getirmek istiyorum.

Türkiye, Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Kafkasya’dan oluşan coğrafyanın en büyük ekonomisi ve aynı zamanda en yüksek nüfusuna sahip ülkesidir.

Dünya Bankası verileri kullanılarak yapılan araştırmaya göre kuzey komşumuz Rusya Federasyonu’nu bir yana bırakırsak Türkiye, yarattığı gelir ve nüfusu ile otuz yedi ülkenin bulunduğu Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Kafkasya bölgesinde bir numaradır.

Türkiye, ürettiği ulusal geliriyle bölge ülkeleri olan Polonya’dan 35, Suudi Arabistan’dan 60, Yunanistan’dan 64, İran’dan 87, İsrail’den 89 ve Mısır’dan 96 milyar dolar daha geniş bir pazara sahiptir. Örneğin, Çek Cumhuriyeti, İstanbul ve İzmir’in toplam gelirinden ibaret bir ekonomik ölçeğe sahip; Macaristan, İstanbul ve Bursa toplamı kadar bir pazar büyüklüğünde; Romanya’nın ulusal geliri Ankara, İzmir ve İçel illerimizin gelirlerine denk düşerken Ukrayna, İstanbul’un tek başına ürettiği kadar hasıla üretiyor. Orta Doğu’da Suriye’nin üretimi Adana, Antalya ve Bursa’nın üretimine; Ürdün’ün üretimi Kocaeli’nin üretimine; Lübnan’ın üretimi de İzmir ve Kütahya’nın üretimine denk güçte. Kafkasya’da Ermenistan ancak Kahramanmaraş kadar gelir üretirken, Türkmenistan’ın üretimi ise Denizli’nin üretimi kadardır.

Türkiye, söz konusu ülkelerin en büyük ölçekli ekonomisi olmakla beraber, dünyanın en kötü gelir dağılımına sahip beş ülkesinden biridir. Bölüşüm göstergeleri, toplam gelirden aslan payını alan İstanbul’un süper zengin gruplarıyla diğer coğrafi bölgeler ve büyük illeri arasında da derin uçurumlar olduğunu ortaya koymaktadır. Ortaya çıkan hasılanın paylaşımında, İstanbul’un yüzde 1’lik azınlığının ayda hanesine giren, Anadolu’nun birçok bölgesine ve büyük kentlerine giren tüm geliri geçmektedir. İstanbul’da en zengin ile en fakir arasındaki fark 1.437’dir.

Değerli milletvekilleri, iş gücünün yüzde 77’si, istihdamın ise yüzde 79’u gibi büyük bir kısmının ortaokul ve ilkokuldan mezun olan veya herhangi bir okuldan mezun olmayan ile okuma yazma bilmeyen kişilerden oluştuğu bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. İlköğretimin birinci basamağından sonra öğrenimlerine devam etmeyen çocuk sayısı artmaktadır. Bu çocukların büyük bir kısmı, genellikle ailelerin, ekonomik yetersizliğinden veya iş gücü ihtiyacından erken yaşlarda çalışma yaşamına aktif olarak girmekte, herhangi bir meslek eğitimi görmediklerinden düz işçi olarak düşük ücretle ve sosyal güvencesiz olarak çalıştırılmaktadır. On iki-on dört yaş grubunda çalışan erkek çocuklarının oranı yüzde 31’e, kız çocuklarının oranı yüzde 33’e yaklaşırken, bu oranlar on beş-on dokuz yaş grubu erkek çocuklarda yüzde 56’ya ve kız çocuklarda ise yüzde 45’e ulaşmaktadır.

Türkiye’de her yıl bin vatandaşımız tersanelerde, kömür ocaklarında, inşaatlarda, tezgâh başlarında hayatını kaybetmekte, 2.500 vatandaşımız ömür boyu sakat kalmaktadır. Nüfusun yüzde 20’sine yakını işsiz ve ekmeğe muhtaç ülkemizde, sosyal sigortaların uygulanmaya başlandığı 1946’dan bu yana altmış yıl içinde 54.800 işçi iş kazalarında hayatını kaybetmiş, 145 bin işçi bir daha çalışmayacak derecede sakat kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, bir kısmını ifade etmeye çalıştığım bu çarpık Türkiye tablosunun sonucu gazetelerin üçüncü sayfalarına, televizyonların birinci haberlerine yansıyan fakir, sahipsiz ve güvencesi olmayan insanların trajik hikâyelerinin sonlandığı yerlerden biri olan Tuzla tersanelerini konuşmak üzere buradayız.

Değerli milletvekilleri, ifade etmeye çalıştığım Türkiye gerçeğinin bir parçası olan Tuzla tersanelerine dair bakışımızı, önerilerimizi ve eleştirimizi izninizle ifade etmek istiyorum.

Gemi inşa sanayisi, yapısı itibarıyla, temelde bir montaj endüstrisidir. Diğer bir deyişle, çelik sanayisi, makine imalat sanayisi, elektrik-elektronik sanayisi, boya sanayisi ve lastik-plastik sanayisi gibi pek çok sanayi kolunun mamullerinin bilimsel ve teknolojik temellere dayalı olarak belirli bir sistematik ve disiplin içerisinde tersanelerde bir araya getirilmesi ve birleştirilmesi sonucu gemi inşa sanayisinin ürünü olan gemi ortaya çıkmaktadır.

Gemiler, kullanım amacına, çalışma prensibine ve sevk sistemlerine, inşaatta kullanılan malzemeye göre çeşitli tip, tonaj ve teknolojik imkânlara sahip olarak inşa edilirler. Bu nedenle, gemilerin inşa edildiği fabrikalar grubunu oluşturan tersaneler de, değişik imkân, teknolojik kabiliyetlerde olabilmektedirler. Basit bir ticaret gemisi inşaatını yapan, nispeten daha az teknik kabiliyete sahip bir tersaneden, ileri teknoloji harikaları olarak nitelendirilebilecek süper tankerleri ve savaş gemilerinin inşaatını yapabilecek teknolojik kabiliyet ve imkânlara sahip tersanelere kadar oldukça geniş bir spektrum gösteren gemi inşa sanayisi, bu hâliyle her zaman için emek yoğun bir endüstri dalı ve tersanelerin teknik imkân ve kabiliyetlerine dayalı olarak da sermaye yoğun bir sanayi dalıdır.

Emek yoğun bir karaktere sahip gemi inşa sanayisi, ülkelerde her zaman bir istihdam potansiyeli olarak görülmüştür. Gerek emek yoğun karaktere sahip endüstri dalı olması gerekse diğer sanayi kollarının bir lokomotifi gibi sürükleyerek gelişmelerine önemli katkıda bulunması, gemi inşa sanayisinin önemli bir istihdam potansiyeli olarak görülmesine neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, kalkınma hamlelerinde, öncelikli gemi inşa sanayisine önem veren ülkeler, başlangıçta, çok basit ve seri üretimi nispeten kolay, sistematik bir iş disiplini gerektiren ve ileri teknoloji uygulamalarına gerek göstermeyen sıvı ve kuru dökme yük gemilerinin inşaatıyla başlanılmıştır. Bu tip gemilerin inşaatını gerçekleştirebilmek için ileri teknik kabiliyetler gerektirmeyen tersaneler kurulmuştur. Bu faaliyetlerden kazanılan tecrübeler ve bilgi birikimine dayalı olarak da, giderek daha ileri seviyede teknolojik kabiliyete sahip olacak tersaneleri kurmak amacıyla büyük yatırımlara girişilmiştir.

Tersanelerin bünyesinde bulunan tesislerin donatımı için, basit ve klasik imalat, araç-gereç ve sistemlerden, kompütürize ve tam otomatik sistemlerin kullanılmasına kadar değişik seviyelerde teknik, teknolojik imkân ve kabiliyetlerin tersaneye yerleştirilmesi mümkün bulunmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu teknik, teknolojik imkân ve kabiliyetlerin bir tersanede bulundurulmasına göre tersane için yapılan yatırımlar küçük meblağlardan önemli sermaye yatırımlarına kadar geniş bir spektruma yayılır.

Diğer taraftan, gemi inşa sanayisi emek yoğun bir endüstri dalı olması sebebiyle işçilik ücretlerinin düşük olduğu ülkelerde daha kolay gelişmektedir. Bugün ülkemizde olan budur. Bu siparişlerin ana sebebi, düşük ücretlerden kaynaklanmaktadır.

Uluslararası piyasalarda daha ucuza gemi satabilmek ve rekabet şartını artırabilmek için bahsedilen şartların bulunduğu ülkeler daha uygundur. Bu durumda, tıpkı, gemi inşa sanayisinin Avrupa ülkelerinden Uzak Doğu ve Asya ülkelerine göç etmesi örneğinde olduğu gibi, gemi inşa sanayisinin, kalkınmasını tamamlamış ve ekonomik refah seviyesine ulaşmış ülkelerden, kolayca, gelişmekte olan ülkelere göç etme niteliği ve karakteri taşıdığı anlaşılmaktadır. Ancak gelişmiş gemi inşa kapasitesine sahip kalkınmış ülkeler, işçilik ücretlerinin yüksek olmasından dolayı gemi yapımında uluslararası rekabeti kaybetmelerine rağmen gemi inşa sanayisinin istihdam potansiyeli taşıması ve diğer birçok sanayi mamullerini kullanarak diğer sanayi sektörlerini sürüklemesi ve gelişmelerini sağlaması sebebiyle tersanelerin kapanmasını önlemek için önemli boyutlarda devlet desteği uygulamaktadır.

Değerli milletvekilleri, kalkınmış ülkelerdeki tersaneler ileri teknolojik ve özel tipte gemi yapımına yönelerek gemi inşasında başka diğer sanayi kollarının ihtiyacı olan makine, teçhizat ve çelik işlerinin yapımını üstlenerek kapanmaya karşı direnmektedir.

Sağlanan devlet desteğinin diğer bir sebebi de savunma bakımından stratejik öneme sahip gemi inşa sanayisinin kapanmasını önlemeye çalışmaktır.

Kısaca, bu ülkeler, savunma ve dış ticaret için hayati önemi bulunan gemilerin tedarikinde ve deniz ticaret filolarının yenilenmesinde diğer ülkelere bağlı olmak istememektedirler.

Bütün bu bilgiler göstermektedir ki, gemi inşa sanayisi, gelişmekte olan ülkelerin kalkınma yolunda bir araç olarak kullanabilecekleri bir endüstri dalıdır. Bir ülkede serpilip gelişen gemi endüstrisi o ülkede hayat standardının yükselmesiyle birlikte devrini tamamladıktan sonra uluslararası pazarda daha kolay rekabet imkânlarını yakalayabileceği bir başka gelişmekte olan ülkeye taşınmakta ve bu çevrim bu şekilde devam etmektedir. Tersanelerimizin yoğun sipariş almaları da bu çevrim nedeniyledir.

Değerli milletvekilleri, ifade etmeye çalıştığım endüstrinin emek yoğun dalı olan ve diğer sanayi kollarının bir lokomotifi gibi sürükleyerek gelişmelerine önemli katkıda bulunan gemi inşa sanayisi, hem ekonomiye katkısı hem de istihdam potansiyeli oluşturması nedeniyle ülkemiz açısından da çok önemlidir.

Tersanelerimizde yaşanan ölümle sonuçlanan kazalar, olumsuz çalışma koşulları ve kamuoyuna yansıyan tartışmalar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tersaneler konusuna el atma zorunluluğunu doğurmuştur.

Ülkemizin gemi imalatında dünyada tonaj açısından 6’ncı sırada, gemi adedi olarak 4’üncü sırada olduğu resmî makamlarca açıklanmaktadır. Bu rakamlar sektörün önemini bir kez daha göstermeye yetmektedir.

Tersanelerde yürütülen işler ağır ve tehlikelidir. Tehlikeli İş Kolları Yönetmeliği kapsamında özel değerlendirmeye ihtiyaç duymaktadır. İşçiler, ekmek parası için olumsuz koşullarda barınmak, insanca olmayan şartlarda yaşamak ve çalışmak zorunda kalmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tersanelerde yaşanan kazalarda son yedi ayda 17, yirmi üç yılda ise 80 işçinin ölmesi, bu iş yerlerindeki çalışma şartlarının iş güvenliği önlemlerinin yeterliliğini tartışılır hâle getirmektedir. Ölümlere “işin doğası gereği” şeklinde yaklaşılması kabul edilemez.

Sadece 2006 yılında tersanelerde 18.500 iş kazasının yaşandığı istatistiklere geçmiştir. Ölümle sonuçlanan kazalar incelendiğinde büyük çoğunluğunun elektrik çarpması ve düşme sonucu gerçekleştiği görülmektedir; bazı ölümlerin de patlama neticesinde olduğu bilinmektedir. Ölüm nedenleri olağanüstü durumlar olmayıp önlenebilir nedenlerdir. Bakanlık yetkililerince “ölümle sonuçlanan olayların incelendiği” yönünde açıklamalar yapılmakla birlikte, kamuoyunu ve sektörün taraflarını rahatlatacak önlemlerin alınmadığı görülmektedir.

Tersanelerde taşeron firmalara asıl işler değil uzmanlık gerektiren geçici işler verilmelidir. Bu firmaların da belli bir deneyime ve uzmanlığa sahip olması gerekir. Sektörde tarafların yaşananlarla ilgili karşılıklı olarak birbirlerini itham etmeleri ve yetkililerin olayı izlemek, demeç vermek, basit teftişler yapmak suretiyle takibi, sorunların çözümünün ertelenmesinin ötesinde bir sonuç doğurmamaktadır. Gerekli önlemlerin alınması ve sorunlara çözüm getirilmesi, başarı kazanan tersanelerimizin başarısını daha da artıracaktır.

Bu nedenlerle gemi inşa sanayisinin büyümesi ve başarısı, inşa, bakım, onarım ve tadilat faaliyetlerinin kurumsal bir yapıda, ulusal ve uluslararası mevzuata uygun olarak yürütülmesi için, ülke ekonomisinin gerekleriyle çalışanların hakları dikkate alınarak tersanelerde yaşanan işçi ölümlerinin ve iş kazalarının nedenlerinin, işçilerin çalışma koşullarının yasalara uygun olup olmadığının, yasal haklarının verilip verilmediğinin, iş güvenliği tedbirlerinin eksiksiz alınıp alınmadığının, taşeron firmalarının iş devirlerinin iş gereklerine uygun olup olmadığı hususlarının araştırılması, alınacak önlemlerin ve çözüm önerilerinin, mevzuatta yapılacak değişikliklerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak araştırma açılması doğrultusunda oy kullanacağımızı beyan ediyor, terör belasından kurtulmamız için mücadele eden kahraman Mehmetçiğimiz ve güvenlik güçlerimizin şanlı mücadelesini alkışlayarak, şehitlerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğilerek milletimize başsağlığı diliyorum.

Ayrıca, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ali Torlak’ın 2005 yılında tersaneciliği bıraktığını burada beyan etmek istiyorum.

Bu vesileyle, heyetinizi de saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dağdaş.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz, İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’a ait.

Buyurunuz Sayın Domaç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizcilik sektörünün sorunları ve Tuzla’daki tersanelerle ilgili Meclis araştırması önergesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken, Kuzey Irak’ta terör örgütüne karşı mücadele ederken şehit düşen askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz üç kıtanın geçiş yollarında olan konumu nedeniyle dünyanın en önemli ulaşım ağlarından birinin odak noktasındadır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'nin bu coğrafi avantajını değerlendirip, dış ticaretini geliştirmesi, ekonomimizin dışa açılarak dünya ekonomileriyle bütünleşmesi ve makroekonomik hedeflerimizin gerçekleştirilmesi amacıyla denizcilik sektörümüzün geliştirilmesi ve teşvik edilmesi, yük taşıyıcılığımızın deniz yoluna kaydırılması gereklidir. Bu hususta pek çok önlem ve karar alınmış, uygulanmaya başlanmıştır.

2002-2007 yılları arasında Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu’nun tonaj ve gemiler yönünden kapsamının genişletilmesi, deniz emniyetinin sağlanması, deniz kirliliğinin önlenmesi, acil durumlarda deniz kirliliğiyle mücadele edilmesi, Türk Ticaret Kanunu’nun denizcilik sektörüyle ilgili uygulamada ciddi sorunlar yaratan hükümlerinin düzenlenmesi amacıyla kanunların yürürlüğe konması, kabotaj taşımacılığının güçlendirilmesi için kabotaj hattında çalışan Türk bayraklı gemilere verilecek akaryakıtın özel tüketim vergisinin sıfırlanması, Avrupa Birliği mevzuatlarına uyum kapsamındaki yönetmeliklerin düzenlenmesi, denizcilik eğitimi ve kalite standardına kılavuz kaptan yeterlilikleri, gemi trafik hizmetlerinin kurulması ve işletme izni verilmesine yönelik düzenlemeler başta olmak üzere denizcilik sektöründeki sorunları çözmeye yönelik çok sayıda kanun, yönetmelik yürürlüğe girmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığında istihdam edilen denizci personel sayısının düşük olması nedeniyle yeterli denetim yapılamadığından dolayı, Paris Mutabakat Zaptı listesinde kara listede yer alan ülkemiz, uzman personelin istihdamının artırılması neticesinde, 2005 yılında orta dereceli riskli gemiler grubuna, 2007 yılında ise gri listeye yükselmiştir.

Yapılan denetimler neticesinde, 2002 yılında 160 Türk Bayraklı gemi yabancı limanlarda tutulurken, 2006 yılında bu rakam 42’ye düşmüştür. Bu da, denizcilik sektörümüzün kazandığı önemli prestijlerin göstergesidir.

Kruvaziyer turizmine yönelik olarak liman, fener ve tahlisiye ücretlerinde yapılan indirimler neticesinde, 2007 yılında limanlarımıza gelen yolcu sayısında 2002 yılına göre yüzde 290 artış sağlanmıştır. Hâlen ülkemizde 30 adet yat limanı faaliyette olup, toplam kapasiteleri 10.500 civarındadır. Yatırım programlarındakiler işletmeye alındığında 20 bin kapasiteye ulaşılacaktır.

Hükûmetimizin 2008 yılı ve sonrası için planladığı başlıca proje faaliyetleri arasında, gemi inşaatındaki yerli katkı oranını yükseltmek için gemi yan sanayisinin geliştirilmesine yönelik ar-ge çalışmalarının desteklenmesi, deniz araçlarında akıllı kartla yakıt izleme sisteminin uygulamaya konulması, liman mevzuatlarının yenilenmesi, Türk liman bilgi sistemi projesinin gerçekleştirilmesi de yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün dünyada ticaretin yüzde 90’ı deniz yoluyla yapılmaktadır. Dünya denizcilik sektörünün 1 trilyon doları aşan toplam cirosunun 500 milyar dolarını deniz taşımacılığı oluşturmaktadır. Yıllık 10 milyar ton yük taşıma kapasitesine sahip dünya denizcilik filosu 780 milyon DWT hacmindedir. Türkiye, armatörlerimize ait 14,5 milyon ton DWT hacmindeki deniz ticaret filosuyla dünya denizciliğinden yüzde 2 pay almaktadır. Mevcut hacmine ek olarak 14 milyon DWT’luk yeni gemi inşası süren Türk deniz ticaret filosu yirmi beş yılda 70 kat büyümüştür.

Sayın milletvekilleri, dünya uluslararası ticaretinin gelişmesi, denizcilik sektörünün hızla büyümesine yol açmıştır. Belirli yaş ve nitelikteki gemilerin limanlara alınmama kararı neticesinde oluşan yeni gemi taleplerine cevap verebilmek için tüm dünyada gemi inşa sanayisi de gelişmekte, hızla gemi üretimine devam edilmektedir. Son beş yılda yeni gemi talebindeki patlamaya paralel olarak ülkemiz gemi inşa sanayisi de inanılmaz hamleler yapmıştır. Dünya gemi inşa siparişleri yüzde 89 artarken Türk tersanelerine verilen gemi siparişlerinde yüzde 360’lık artış yaşanmıştır. Reel sektörde ağır sanayi kimliğine sahip gemi inşa sanayisi, desteklendiği ve geliştiği bütün ülkelerde önemli bir istihdam potansiyeli yaratan emek yoğun bir sektördür. Gemi inşa sektörü, sanayisi döviz ikame eden, beraberinde yan sanayiyi sürükleyen, yabancı sermayeyi davet eden, teknoloji transferini cezbeden, ülke savunmasına hizmeti nedeniyle stratejik önem taşıyan, deniz ticaret filosunu destekleyen, diğer sektörlere nazaran yan sanayiyle birlikte bire altı oranında istihdam sağlayan, emek yoğun bir sektördür.

Gemi inşa sanayimiz yılda 10 milyon DWT bakım onarım, 1,8 milyon DWT toplam yeni gemi inşa hacmine, 400 bin ton çelik işleme kapasitesine sahiptir. Tuzla’da eni 80 metre, boyu 355 metre ve 300 bin DWT’luk gemi havuzlama imkânı bulunan, dünyanın en büyük yüzer havuzuna sahip tersanemiz bulunmaktadır. 100 bin DWT’a kadar kaldırma kapasitesine sahip çeşitli büyüklüklerde yüzer havuz hizmet vermektedir.

Türk gemi inşa sanayi, yılda, gemi inşa faaliyetleriyle 1,5 milyar dolar, bakım onarım faaliyetleriyle 1 milyar dolar olmak üzere, ülkemize toplam 2,5 milyar dolar döviz girdisi sağlamaktadır. Uluslararası kural, standartlara göre faaliyet göstermekte olan tersanelerimiz, ülke ekonomisine küçümsenemeyecek katkılar sağlamaktadır.

Ülkemiz gemi inşa siparişi yönünden 2002 yılında dünyada yirmi üçüncü sıradayken, 2007 yılında 3,5 milyon DWT hacimle beşinci sıraya yükselmiştir. Tersanelerimiz 2002’de 136 bin DWT’luk gemi teslim edebilirken, 2006 yılında teslim kapasitesi 600 bin DWT’a çıkmıştır.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz özellikle yat ve mega yat inşaatında büyük bir gelişme göstererek, dünyada 3’üncü sıraya yerleşmiştir. Dünyada inşa edilen 10 bin DWT altı yeni nesil ileri teknoloji ürünü, boyutları nispeten düşük ama ekonomik değeri yüksek olan kimyasal tankerlerin dörtte 1’i ülkemizde üretilmektedir. Büyük tonajlı gemi inşası konusunda Tuzla’daki tersanelerimizde 2002 yılında yapılan en büyük gemi 20 bin DWT’luktur. Bugün, 80 bin DWT’luk gemiler inşa edilebilme şansına sahiptir. Siparişi alınan 180 bin DWT hacimli gemilerin inşası içinse proje ve altyapı çalışmaları sürmektedir.

Gemi inşa sanayimiz, yeni tersane, tevsi ve modernizasyon yatırımları olmak üzere son üç yılda yaklaşık 500 milyon dolar yatırım gerçekleştirmiştir. Buna dayalı olarak kapasitemiz artmıştır. Ülkemizde 2002 yılında 37 tersane faaliyet gösterirken 2007 yılında bu rakam 77’ye çıkmıştır, 61 adet yeni tersanenin proje ve yatırım çalışmaları devam etmektedir. Bu yatırımlar da tamamlandığında toplam tersane sayımız 138’e, toplam kapasitemiz ise 8 milyon DWT’a yükselecektir.

Gemi inşa sektöründe 2002 yılında 13 bin kişi olan personel istihdamı 2007 itibarıyla 35 bine yükselmiştir. Sektör ortalama 500 civarındaki yan sanayi kolu ile birlikte 100 bin kişiye iş imkânı sağlar hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, denizcilik sektöründe yapılan bu atılım memnuniyet verici de olsa tersanelerden gelen kaza ve ölüm haberleri hepimize büyük acı vermektedir. Son yedi ayda 18 işçi hayatını kaybetmiştir, buna hiç kimse seyirci kalamaz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yaşanan kaza, ölüm olaylarının üzerine titizlikle gitmiş; 2007 yılının başında yapılan teftişlerde 1.061 sorun, noksanlık, mevzuat eksikliği tespit edilmiş; daha sonra dokuzuncu ayda tekrarlanan teftişler neticesinde bu eksikliklerin 588’e indiği müşahede edilmiştir. 2007 yılının on birinci ayında denetimler daha geniş kapsamlı olarak tekrarlanmıştır.

Tuzla Tersane Bölgesi’nde 21 tersane ve 53 alt işveren, İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yönetmeliği’ne uyum başta olmak üzere, çalışma şartları, işçilerin çalışma saatleri, dinlenme, ücretler, sigortalılık, tazminatlar, zorunlu istihdam hususlarında denetlenmiştir. Bir yıl içerisinde yapılan teftişler neticesinde Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde ciddi para cezaları uygulanmıştır. Bakanlık müfettişleri Tuzla Bölgesi’nde teftiş ve denetimlerini aralıksız olarak sürdürmektedir.

Sayın milletvekilleri, 1960’lı yıllarda Haliç ve uluslararası su yolu İstanbul Boğazı’nda çok dağınık bulunan ve ilkel olanaklara sahip tersanelerin Tuzla Aydınlık Koyu’na taşınmasına 1969 yılında karar verilmiş ve Tuzla tersaneleri kurulmuştur. 80’den itibaren de Tuzla tersanelerinde Millî Emlak tarafından kırk dokuz yıllığına tahsisler yapılmış, sonucunda tersaneler yavaş yavaş Tuzla Bölgesi’nde boy göstermeye başlamıştır.

Tuzla tersaneleri 1983 ve 2003 yılları arasında yüzde 10-15 kapasiteyle çalışıp ancak kendi iç dinamikleriyle ayakta kalmak ve yatırımlarını yapmak mücadelesi vermişlerdir. 2003 yılında küresel ticareti ekonomik gelişmeler, gemi inşa, tamir sektörünü âdeta tetiklemiş, hayal dahi edilemez bir hızda inanılmaz bir potansiyele ulaşılmıştır. Açıkçası, sektör, bu inanılmaz büyümeyle hazırlıksız bir şekilde karşı karşıya kalmıştır. Yurt dışından gelen talepler kısa zamanda o kadar artmıştır ki, tersaneler tam kapasiteyle çalışmaya başlamıştır, hatta 2010, 2012 yıllarına kadar teslimat kontratları yapılmıştır. Tersanelerin bu yoğunluğu altyapı ve iş gücü kaynaklı sorunları da beraberinde getirmiştir. Mevcut tersanelerin tam kapasiteyle çalışmaya başlaması, yeni tersanelerin kurulmasıyla istihdam ihtiyacı artmış, Tuzla’da uzun yıllar boyunca usta-çırak yöntemiyle tecrübe kazanmış sınırlı sayıdaki kalifiye tersane işçisi mevcut iş gücü talebi karşısında yetersiz kalmıştır. İş gücü ihtiyacının yeterince bilgi, deneyime sahip olmayan kişilerle giderilmeye çalışılması, hizmet içi eğitimin de kısa sürede gerçekleştirilmemiş olması, iş kazalarına olağanüstü bir davetiye çıkarmıştır. Daha işe ilk günde başlayan ve o gün kazaya uğrayan, kaskını takması söylendiği hâlde ihmal eden veya kaskını takmayan veya kask verilmeyen ve bu şekilde ölenlerle karşılaşılmıştır.

Sorunlar elbette bu kadarla sınırlı değil. Bölgedeki hızlı gelişim, yapılan tahsisler ve kapasite artırımları neticesinde gemi inşası çok dar bir alana sıkışmıştır. Bu da güvenlik risklerini ortaya çıkarmaktadır.

Tersanelerin tam kapasite çalışması, sırada bekleyen çok sayıda kişinin, işçilerin normal mesai saatlerinin dışında yeterli dinlenme fırsatı bulmadan çalıştırılmalarına yol açmakta, dikkat ve tedbirin yaşamsal açıdan son derece önemli olduğu tersanelerde işçilerin kazalara uğramasına neden olmaktadır. Özellikle gemi bakım-onarım gibi riskli işlerin daha çok alt işverene yaptırılması, alt işverenin işçi sağlığı ve güvenliğine yeterince önem vermemesi, mesleki eğitimden yoksun işçileri çalıştırmaya yönelmesi risk unsurlarını artırmaktadır.

Sayın milletvekilleri, çalışma şartlarının son derece ağır, risk unsurunun oldukça yüksek olduğu gemi inşa sektöründe kazaların tamamen önlenmesi mümkün olmayabilir. Ama, kaza olasılığını artıran sorunlarla mücadele etmek, yeni işçi ölümlerini önlemeye yönelik stratejiler belirlemek asla gözden kaçırılmamalıdır ve asli görevimiz olmalıdır.

Örgütlenmek, sendikalaşmak, çağdaş koşullarda çalışmak bizim insanımızın vazgeçilmez hakkıdır. Bu koşulları yaratmak, denetlemek ve denetimleri sürdürmek için Meclisimize büyük görev düşüyor. Bu görevi yerine getireceğinize yürekten inanıyorum.

Tuzla tersaneler bölgesi, kent yerleşimi, planlama, sanayileşme ve sanayi bölgesinin planlanması adına araştırma konusu olma özelliğine sahiptir. Tuzla tersaneler bölgesindeki eksiklikler ele alınarak çözüme kavuşturulmalı ve yeni tesis edilecek tersane bölgelerinde bu duruma göre düzenlemeler yapılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, Avrupalı tersaneciler, yakın bölgelerdeki Romanya, Hırvatistan, Bulgaristan, Ukrayna gibi ülkelerde tersane yapmaya, yatırım yapmaya karar verdiler ve oralarda yatırım yapıyorlar. Bu ülkelerin gemi inşa kapasiteleri artıyor. Dünya gemi inşa sanayisinin en büyük üçüncü grubu olan Koreli Daewoo, Romanya’da yeni bir tersane kurdu. Bu tersanede toplam bedeli 1 milyar dolar olan üç adet kontrat imzaladı. Bu siparişlerin ilki Almanlara ait. 300 metre boyunda ve 40 metre genişliğinde altı konteyner gemisi... İkinci kontrat ise Yunanlı armatörlere ait. Bu armatörler 180 bin DWT’luk dört adet gemi siparişi verdiler. Gemilerin üretimi başladı. Karadeniz’de inşa edilen en büyük gemiler olacaklar. Komşularımız durmuyor, hızla ilerliyorlar. Biz dünya ile yarışmak durumundayız. Ülkemizde de Gelibolu’da, Karabiga’da ve daha birkaç yerde 100 bin DWT’luk gemi üretmek için tersane kurmak isteyenler var. Ancak o şirketleri, grupları tespit ederken, aynı zamanda kusursuz işçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerinin alınmasını sağlamalıyız ve denetlemeliyiz.

Değerli milletvekilleri, ölümlerin olmadığı, sorunların kalmadığı ve dünyayla yarışan bir denizcilik sektörü yurttaşlarımıza karşı sorumluluğumuzun en önemli parçasıdır. Bugün buraya getirilen araştırma önergesiyle denizcilik sektörümüzün, tersanelerimizin, alt işverenlerimizin, işçilerimizin sorunları Meclis marifetiyle araştırılacak, şüphesiz çözümlerine yönelik yöntemler ortaya konulacaktır.

Araştırma önergesine olumlu oy kullanacağımızı belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Domaç.

Şimdi söz sırası önerge sahiplerinde.

İlk söz İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’e ait.

Buyurunuz Sayın Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; en zor şartlarda ülkesini savunmak için canını veren şehitlerimizi buradan saygıyla anıyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum. Hepinize, milletimize başsağlığı diliyorum, sabır diliyorum.

Yine, sevgili arkadaşlarım, sanki hiçbir şey yokmuş gibi, Adalet ve Kalkınma Partisinin sözcüsü çıktı, burada denizciliğin sorunlarını konuşuyoruz gibi…

Biz burada denizciliğin sorunlarını konuşmuyoruz ki Sayın Bakanım. Burada münferit bir olay yok, biz burada ölümleri konuşuyoruz. Ölümleri konuşuyoruz. İnsanlar ölmüş. İnsanların nasıl öldüğünü, önlem almadığımız zaman tersanelerde nasıl… İnsan haklarından sorumlu milletvekilimiz gitti mi?

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Burada… Dinliyordu…

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Burada mı? Buradaydı galiba, gördüm demin de. Hayır, şimdi gördüm, şimdi gitti mi dedim.

Biz ölümleri konuşuyoruz. Biz, gerçekten denizcilikle ilgili sorunları konuşuruz, açarız, denizcinin sorunları vardır, gemilerimizin iş gücü, hacmi, o konudaki başarımızı anlattınız uzun uzun. Doğrudur, ama biz Tuzla’da, Tuzla Tersanesinde, bu gemileri yaptığımız yerlerde bir yangın var, o yangını konuşuyoruz. Bu yangını konuşurken…Tamam doğru söylüyorsunuz. Bu yangını konuşuyoruz. Bu yangında yapılan yanlışlıkları ortaya çıkarmak için çaba sarf ediyoruz. İnsan haklarından sorumlu bir arkadaşımız var, Komisyondaki bu arkadaşımız 29 Ocakta bir önerge veriyor. İnsan Hakları Komisyonu bunu tam 21 Martta görüşür, tam bir ay sonra. Ölümler devam ediyor bu arada. Diyor ki: “Burada bir yangın var kardeşim, burada insanlar ölüyor.” Burada ihmalden dolayı insanlar ölüyor. Birileri -gerçekten söylüyorum, bizim yüz akımız olan tersanelerin başarısı için gurur duyuyorum- sektörün arkasına sığınarak “İşte, sektöre zarar gelir, aman bunları konuşmayalım.” diyerek, sektörün arkasına saklanarak o ölümleri gizleyemeyiz, gizlememeliyiz. Gizlediğimiz zaman sektör büyük zarar görür. Avrupa’daki bütün insan haklarından sorumlu ülkelerin bakanları, Türkiye’ye sipariş veren, Türkiye tersanelerimizde gemi yapımı için sipariş veren ülkelerin çoğu “Burada insan hakları ihlali var.” diye bu siparişleri kesmeye başladılar. Bundan haberiniz var mı sayın başkanlarım? Sayın Bakanım, ben isterdim ki, sizin yerinizde burada Çalışma Bakanı olsaydı da Çalışma Bakanının yüzüne baka baka, bir toplantıda “Benim babam işçi, ben işçi haklarını korurum.” diyen Sayın Bakanın oradaki işçilerin haklarını nasıl koruduğunu merak ederdim. Merak ederdim. Herkese bağıran, babayiğitlik yapan Sayın Başbakanın, “Ali kıran baş kesen” gibi bağırıp çağıran, insanları hor gören Sayın Başbakanın bu konuda düşüncelerini almak isterdim.

Bir gazetede duydunuz mu, Allah aşkına, sizden rica ediyorum, Sayın Başbakanın bu ölenler hakkında bir tek demecini duydunuz mu, bir tek başsağlığını duydunuz mu? Duymazsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Duymazsınız sevgili arkadaşlarım, duymazsınız. Orada yoksullar ölüyor, orada çaresizler ölüyor, orada sahipsizler ölüyor. Oralar ölüm tarlası. Erken kalkan taşeron oluyor sevgili arkadaşlarım oralarda. Kahvede ağa olan, bey olan, gücü yeten, babayiğit olan taşeron oluyor, gidiyor gemilerde… Çalışmalar yapıyorlar, hiç belli değil. Ölümlere bakın Allah aşkına, rica ederim, 21’inci asırda, biz dünyada 5’inci, Avrupa’da 1’inciyiz bu konuda! İlkel şartlar altında elektrik çarpmasından bir ölüm mü olur! Başına kep giymediği için düşerek başını betona, demire çarpmaktan ölüm mü olur sevgili arkadaşlarım! Denize düşmeyle ölüm mü olur! Beş dakikada bir sağlık raporu veriliyor Sayın Bakanım o insanlara. Belli değil, kalp hastası mıdır, değil midir? Gidiyorlar, orada kurdukları bir ocak var, basıyorlar mührü “Sen sağlamsın.” Basıyorlar mührü, iki dakika tutmuyor sevgili arkadaşlarım. O insanların yükseklik korkusu var mı, kalp hastası mıdır diye… 200 metre var gemilerin yüksekliği.

Nasıl çaresiz, kimsesiz, sahipsiz! 4 tane çocuk var, 5 tane çocuk var, gelmiş Şanlıurfa’dan, Anadolu’dan, ekmek yok, aş yok sevgili arkadaşlarım! Bizim görevimiz… Bunları ben dejenere etmek için söylemiyorum, ama hangi şartlarda çalışırlarsa çalışsınlar biz devlet olarak bunların can güvenliğini korumak zorundayız. Bugün bunların sağlıklarını korumak zorundayız, bunların iş konularında önlerini açmak, onlara sahip çıkmak zorundayız; bunu anlatmaya çalışıyorum. Bunun için diyorum ki, denizcilik sorunları farklı, biz Tuzla’yı konuşuyoruz, Tuzla’da yaşanan ihmalleri konuşuyoruz.

Gidin Tuzla’ya görün, kimin eli kimin cebinde belli değil sevgili milletvekilleri. Lütfen, rica ediyorum, ilgili olmazsanız bile, gidin görün. Trafik almış başını gidiyor, nereden giriyorsunuz nereden çıkıyorsunuz, kim var kim yok belli değil. Sevgili arkadaşlarım, bu kadar işlerimiz iyi, Allah daha ziyade etsin, ama hiç bir tersanede doktor bulundurulmaz mı! Tersanelerde ambulans bulundurulamaz mı! Bir adam düştükten üç saat sonra, dört saat sonra bir tersanede bulunur mu! Biz tersanelerin kapısını niye açmayız? Merak ediyorum. Habersiz olarak giden insan haklarından sorumlulara, mühendisler odasına, Tabipler Odasına, “Biz gitmek istiyoruz” diyenlere biz tersanelerin kapılarını niye kapatırız? Neler var oralarda, kimler var ölüm tarlalarında? Neden korkarız?

Korkmayan bir arkadaşım var: Muhsin arkadaşım, açtı tersanesinin kapısını, gittiler dün incelediler, biz de kefil olduk iki arkadaşımla birlikte Çetin’le, biz de orada izledik. Muhsin dedi “Gelsinler araştırsınlar.” Araştırıyorlar, bakıyorlar bir şey de yok, arslan gibi çalışıyorlar. Ama niye diğerleri kapatır? Neden kapalı kapılar ardında sanki bir şey varmış gibi, o insanları koruyup kollamayız biz devlet olarak, görevimizi yapamayız milletvekilleri olarak? Neden biz oraya bir eğitim fakültesi gibi -söyledi Sayın Bakanım konuşmasının başında- ara hizmetli yetiştirecek, kurs aldırabilecek, oraya hemen bir sağlık… İşverenlerden rica ederek, belediyelerden rica ederek, o insanlara, hiç olmazsa, köyden geldikten sonra eğitim verecek şekillerde niye biz önlemimizi almayız? Bundan ne kaybederiz? Bu kadar basit bir önlem sevgili arkadaşlarım. Adam geliyor kahveden sabahleyin, “Ben taşeronum.” diyor, “Hadi bakalım, geç başına” diyorlar. “Sen ne işi yaparsın, elektrikçi misin?”, veriyorlar adamın eline, hangi volt olduğu belli değil, sokacak mısın fişe, sokmasını bilmiyorlar, çıkıyorlar ellerine kaynağı veriyorlar…

Bakın bir ölümü anlatacağım size sevgili arkadaşlarım. Kaynak yapıyor kazanın dibinde. Eşi de buralardaydı. Kaynak yapıyor, öğlen de paydosa ayrılıyor, kaynağı bırakıyor gidiyor. Öğle paydosunda ekmeğini yiyor geliyor. Tankın içinde. Açıyor kaynağını, “güm” bir patlıyor, paramparça olup gidiyor. Ya, insan, o kadar, bizim göz bebeğimiz olan, milyonlarca lira para kazandığımız bir yerde bir tane gaz ölçüm aleti bulundurmaz mı Sayın Bakan? Ağır işçi onlar, onlar sanayi işçisi. Onlar ağır işçiler. Çalışır mı çalışmaz mı? Onlar çaresiz zaten, onlara ne verseniz yapacaklar. Onların kimsesi yok, onların çocukları var. Ölüyor bu arkadaş, karısı geliyor. Karısına diyorlar ki: “Ya, rica ediyoruz senden. Zaten sigortası yok bunun. Sen de konuşma. Ortada, yani büyütmeyelim bu işi.” diye 50 milyon-60 milyon vermeye çalışıyorlar. Kadın diyor ki: “Kan parası bu kardeşim, kan parası!” Ve kocasının kanını satarak çocukları… “4 tane yetim var geride Mehmet Bey.” diyor. 4 tane yetim… “Alsam mı almasam mı? Bir tarafta para, bir tarafta hak…” Bu bizim görevimiz Sayın Bakanım, yoksulsa. Sizin için bir şey söylemiyorum. Keşke Çalışma Bakanı burada olsaydı da, gerçekten söylüyorum, çıkıp da bunların cevaplarını verseydi. O denetlemek zorunda değil mi?

Sevgili arkadaşlarım, Türkiye’de iki tane teşkilatlı bakan vardır. En büyük kolu olan, ulaşabildiği kolu olan iki tane bakanlık vardır: Bir Maliye Bakanlığı, bir de Çalışma Bakanlığıdır. Bunların emrinde denetleme kurulları, teftiş kurulları, SSK’da görevli kuruluşlar… Bunların elinde bütün kurumlar vardır. Bunlar dileseler, isteseler oradan kuş uçurtmazlar biliyor musunuz? Kuş uçurtmazlar kuş. Orada tek bir ölüm olmaz biliyor musunuz? Tek bir insan ölüsü olmaz oralarda isteseler. Ama, üç değil ki... İşçileri demek ki unutmuşlar. Onu anlatmaya çalışıyorum. Tuzla diye bir yeri unutmuşlar, yok.

Bizim bakanlarımız -Sayın Bakan kendisi üzerine almasın- bilin diye söylüyorum sevgili milletvekillerim, oraya ancak açılışlarda, gemileri suya indirirken kurdele kesmeye giderler. Öyle maalesef Türkiye’de. Gemi mi açılıyor tersanede, Sayın Bakan gelir oturur, ön tarafa kurulur, diğerleri davul zurnayla karşılar, kurdeleyi keseriz, ama bu gemide kaç tane şehit vardır, kaç tane cenaze vardır, kaç kişinin tabutu olmuştur bu gemi, kimse bilmez. Beyaz kefenlik giyerek siyasi polemik yapan Sayın Başbakan bir tek kelime söylemediği için, o insanları beyaz kefene mahkûm ederek oraya gömüyoruz sevgili arkadaşlarım, gömüyoruz o gemilerin içerisine. Her inen gemide bir tane şehidimiz var sevgili arkadaşlarım.

Kim ne derse desin… Çalışma Bakanlığı “Biz bir çalışma yapıyoruz.” diyor, kendine istediği sendikayı alıyor, kendi yakınına istediği sendikayı alıyor. Neden DİSK’i almasın? Orada 2 tane gariban, Cem diye bir çocuk var Genel Başkanlık yapıyor, yirmi dört saat orada çalışıyor. Neden Süleyman’ı aramasın, “DİSK’in Genel Başkanı, sen de gel, tam karşı bir sendikasın, sen de gel içimize.” demesin? Nedendir bu anlayamadım. Neden bizden olanları, benden olanları, bana karşı gelenleri yok etmeye çalışırsınız sevgili arkadaşlarım. Niye anlaşamayız, ben onu merak ediyorum. Gerçekten söylüyorum, anlaşırız aslında. Sendikacı arkadaşlarım var burada, eskiden anlatırlardı, böyle, insanlar akıllarında bir şey olduğu zaman, ölümler olduğu zaman, işçiyle ilgili bir şey olduğu zaman, alın teri, emek konuşulduğu zaman, hangi partiden olursa olsun, Doğru Yol Partisinden olsun, Adalet Partisinden olsun, Cumhuriyet Halk Partisinden olsun, o iki milletvekili kol kola girer, ölümüne, partilerinin gruplarına gider, onların haklarını sonuna kadar savunurlarmış o sendikacılar, o milletvekilleri. Benim bölgemde… Ben sendikadan geliyorum kardeşim, ben unutmadım, ben alın terinin, emeğin yanındayım, o insanın yanındayım deyip, hangi parti olursa olsun, Doğru Yol olsun, Adalet Partisi olsun, Cumhuriyet Halk Partisi olsun, milletvekilleri kenetlenir, sonuna kadar beraber giderlermiş. Neden biz böyle olduk? Neden değiştik sevgili arkadaşlarım? Niye bu kadar böyle, birbirimize, bir doğruyu söylediği zaman şüpheyle bakar olduk?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sevigen, lütfen, sözlerinizi tamamlar mısınız.

Buyurunuz.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Efendim, bitiriyorum Sayın Başkanım.

Sevgili arkadaşlarım, tabii çözüm bulmaya çalışıyoruz. İnşallah bir komisyon kurulacak, o komisyonda görev alan arkadaşlarım olacak, inceleyeceğiz, tarafsız bakacağız. Buradan bir rapor çıkar, bir kanun teklifi çıkar, bir yaptırım çıkar umarım, ama bizim amacımız oradaki tersanelere zarar vermek değil, bunu herkes böyle bilsin. Bizim amacımız, oradaki ölümleri durdurmak, oradaki insanların insanca yaşamasını sağlamak, oradaki insanların sigortalı olup sağlıklı bir şekilde işlerine devam etmesini sağlamak. Başka bir düşüncemiz yok. Bütün gayretimiz, arkadaşlarımın önergeyi vermesi, Cumhuriyet Halk Partisinin bu eleştiriyi getirmesi tamamen bunun içindir diye düşünüyorum.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sevigen.

İkinci söz, Kocaeli Milletvekili Cumali Durmuş’a ait.

Buyurunuz Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son günlerde medyamızın yoğun ilgi gösterdiği, bazı çevrelerin ise konuyu başka boyutlara çekmeye çalıştığı, Türk gemi inşa sanayisi ve denizcilik sektörünün sorunlarının araştırılmasıyla ilgili olarak açılan Meclis araştırması önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, Irak’ın kuzeyinde, bebek katili, hain PKK terör örgütüne karşı yürütülen operasyonlarda şehit düşen kahraman Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, gemi inşa sanayisi yoğun emek karakterine sahip bir endüstri dalıdır; bu özelliğiyle diğer sanayi kollarını bir lokomotif gibi sürükleyerek gelişmelerine önemli katkıda bulunmakta ve önemli bir istihdam potansiyeli olarak ortaya çıkmaktadır.

Tersaneler ticaret gemisi inşaatını yapmakla birlikte, ileri teknoloji harikaları olarak nitelendirilebilecek süper tankerleri ve savaş gemilerinin inşaatını yapabilecek teknolojik kabiliyet ve imkânlara sahiptirler.

Gemi inşa sanayisi, emeğin yoğun olarak kullanıldığı bir endüstri dalı olması sebebiyle, işçilik ücretlerinin düşük olduğu ülkelerde daha kolay gelişmektedir. Sanayileşmenin doğal bir sonucu olarak, yoğun işçi çalıştırılan iş yerlerinde iş kazalarının sayısında büyük artışlar olmaktadır. Sanayileşmeyi, genişlemeyi, gelişmeyi desteklemenin yanında, devletin bir diğer asli görevi de şüphesiz, denetimdir. Denetimsiz olarak bir kuralın uygulanabilirliğini savunmak söz konusu olamayacağına göre iş yerlerinin, işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından sürekli olarak denetlenmesi gerekmektedir.

Günlerdir medyamızın büyük bir dikkatle takip ettiği, hatta birtakım çevrelerin sözcülüğünü yaptığı bu dönemde, bu kürsüden bazı milletvekili arkadaşlarım ve Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı konu ile ilgili görüşlerini belirttiler. “Mukadderat, seri cinayetler; sendikalı işçilerin işinden, sessiz kalanın canından olduğu” gibi cümlelerle hem pembe hem de acı bir tablo sunuldu. Sizlere daha tarafsız olarak, sektörün içinde olmayan birisi olarak bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, her işin bir riski, her riskin de bir önlemi olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Tersaneler risk unsurunun en yüksek olduğu iş koludur. Dolayısıyla, riskin karşılanabileceği iş güvenliği tedbirlerinin alınması gerekir. Bu konuda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gerekli denetimleri yapmalıdır. Eğer, şimdiye kadar yaptığını söylüyorsa -ki Sayın Bakan da rakamlar vererek ifade etmişlerdi- demek ki yeterli değil veya baştan savma yapılıyor. O zaman ya daha çok denetim yapmalılar veya yaptıkları denetimleri daha ciddi yapmalılar. Yani büyük kazaların olma nedenlerinden birinin, büyük kısmının Bakanlığın ihmali olduğunu ifade etmek istiyorum.

Tuzla tersaneleri, alan olarak girişimcilerin aldıkları siparişleri zamanında yetiştirebilmeleri açısından yetersizlikle karşı karşıya. Sektördeki gelişmeler dikkate alındığında ülkemiz gemi inşa sektörünün çok daha gelişmesine, yeni ve daha büyük alanlarda tersane kurulmasına ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, bugün üzerinde görüştüğümüz Meclis araştırmasının gerekçesini okuyunca araştırma talebinde bulunan AKP milletvekillerinin ortaya koyduğu rakamları konuşmak ve tartışmak gereğini duydum. Sayın Bakan da dâhil olmak üzere, gündemimizdeki konu ile ilgili konuşan iktidar milletvekilleri, gerçeğin biraz uzağında istatistiklerle halkımızı aldatmaya çalışıyorlar. Örneğin, gemi inşa sektörümüzün yüzde 89 sipariş artışı sağladığı ve dünya beşincisi olduğu söyleniyor, tersanelerimizin yüzde 360 büyüdüğü ifade ediliyor.

Arkadaşlar, bu rakamlara bakarsanız, ülkemiz, gemi inşada dünya lideri dersiniz, denizcilikte dünyanın bir numarası zannedersiniz. Buradan da demek bazı devlet büyüklerinin çocuklarının gemicilik merakı bu tablo kaynaklıymış diye düşünebilirsiniz. Oysa ülkemiz, OECD verilerine göre, dünyada inşa edilen gemilerin sadece yaklaşık yüzde 1,2’sini inşa edebiliyor. Diğer ülkeleri söyleyince nerede olduğumuzun yorumunu sizlere bırakıyorum: Güney Kore yüzde 36,9, Japonya yüzde 33,8 ve Çin yüzde 19,8.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, sektörde yaşanan iki önemli sıkıntı ise kayıt dışılık ve mesleki eğitimdeki yetersizliktir. Mesleki eğitim eksikliği, sektörün en önemli sorunu bence. Medyaya da yansıdı. Vatandaş, Urfa’dan kalkmış gelmiş, gelirken gemilerin tahtadan yapıldığını zannediyormuş ama bakmış, gemiler sacdan ve demirden. O zaman, kaynak yapana yardım etmeyi öğrenmiş. Ne kadar sürede? İki günde ve şimdi, biz, bu vatandaştan, iş güvenliği kurallarını bilmesini ve uygulamasını isteyeceğiz. Böyle bir mantık kabul edilemez.

Sektör bunu kendi kendine çözemiyorsa devlet devreye girmeli, işe başlayan her işçinin önce mesleki eğitimini, sonra da iş güvenliği eğitimini almış olmasını sağlamalıdır. Bunlar, çözümleri çok zor konular değil. Bu eğitimleri sertifikayla belgelendirirsiniz, işe başlamadan önce işverene “Bu belgesi olmayan kişileri işe almayacaksınız.” diye kural koyarsınız, denetimlerde de belgeleri kontrol edersiniz. Ama siz denetime gitmeden önce tersaneye haber verirseniz, gittiğinizde denetimden çok, gezelim görelim mantığıyla “Ben görmedim, sen işine bak.” derseniz, iş kazalarının önüne geçemezsiniz. Sonra çıkıp “Biz bilmem kaç tersaneyi denetledik, şu kadar ceza yazdık.” dersiniz. “İş kazaları niye bu kadar çoğaldı?” diye sorarlar adama.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, sektörde yaşanan önemli bir sıkıntıysa kayıt dışılıktır. Taşeron sisteminin çok yaygın olduğu bu sektör, belki yapılan işin icabı, taşeron sistemine ihtiyaç duyabilir. Ama taşeronların sorumluluğunun da asıl işverende olduğu unutulmamalıdır. İşveren de kendi kadrosuna nasıl işçi alıyorsa taşeronun işçilerinden de aynısını beklemelidir ve istemelidir. Taşeronlar, nitelikli eleman konusunda gerekli altyapıyı sağlamalıdır.

İşçilerin sigortalarını üç gün ödeyip, sonra işten çıktı gösterip ay sonunda tekrar işe alma alışkanlıklarından vazgeçirecek tedbirler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından alınmalıdır. Sektörde yüzde 100 sigortalılık sağlanmalıdır.

Taşeronlarda örgütlenmenin sağlanması da yine başka bir konudur. Çalışanın emeğine, ücretine olduğu kadar sosyal hakları açısından da saygı gösterilmelidir. Tuzla bölgesindeki taşeronlardan bazılarının çok sayıda işçi çalıştırdığını ve istihdam sağladığını, ayrıca bu taşeronların kendilerine alan gösterildiğine yeni bir tersane kuracak bilgi ve birikime ve iş gücü potansiyeline sahip olduğunu biliyoruz. Türk gemi inşa sanayisinin gelişmesi için bu arkadaşlarımıza destek olunması gerektiğini düşünüyorum. Yine, sadece tersanelerde değil, tüm taşeronların 9001 ve 18001 kalite ve iş güvenliği belgelerini almalarını destekleyecek, hatta zorlayacak tedbirlerin alınması gerektiğini düşünüyorum.

Tersanelerde iş güvenliği birimleri kurulmalı, bu birimler iş güvenliği için yasalarla, yönetmeliklerle belirlenmiş kurallara uyulmasını kontrol etmeli ve sağlamalı, çok basit tedbirler bile gözden kaçırılmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

CUMALİ DURMUŞ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Tersane işletmecileri, yoğun sipariş altında yoğun işçi çalıştırırken hayat kurtaran önlemleri para ve vakit kaybı olarak görmemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, iktidarı, sanayiciyi, tüm işçi kuruluşlarını iş kazalarının önlenmesi konusunda akılcı bir yaklaşımla ortak hareket etmeye davet ediyor, araştırma önergesinin kabulü yönünde oy kullanacağımızı belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Durmuş.

Önerge sahipleri adına son söz İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı’ya ait.

Buyurunuz Sayın Yardımcı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, bu kar ve kış koşullarında terörle mücadelede Kuzey Irak harekâtına katılan kahraman silahı kuvvetlerimiz mensuplarından şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, ailelere ve yakınlarına başsağlığı ve sabırlar dilerim.

Denizcilik sektörümüzde son yıllarda gerçekleşen tüm olumlu gelişmelerin yanında yaşadığımız ve camiayı üzen iş kazaları ve artan ölümler sonucu sektörde iş güvenliği, işçi sağlığı, can ve mal güvenliğini araştırarak sorunu tespit edip çözmek, ekonomimizin yakın gelecekte can simidi olabilecek denizcilik sektörünün sorunlarını yüce Meclisimizde tartışmak için vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Bize göre, iş güvenliğini gündemin başına oturtarak öncelikle iş kazaları ve üzücü ölümleri önlemek birinci hedef olmalıdır. Değerli arkadaşlar, geç kalındı, duyarsızlık olabilir, panik olabilir, tedbirde kusur olabilir, doğrudur. Artık kurumlarımız devreye girmiştir. Basınımız, medyamız görevini yapmıştır. Bundan sonrası karalamaya, lince doğru gidiyor. Zaten sıkıntılı Tuzla’ya eğitimli gençler nasıl gelir, nasıl çalışır, bunu da bir düşünmemiz gerekir.

Ben cuma günü büyük bir gazetemiz ile samimi, açık fikirlerimi paylaştım, birebir yazdılar. Teşekkür ediyorum. Kabahati olanları değil, sektörü savunmak, önemini anlatmak zorundayım. Zaten siparişlerde komşu ülkelere ve Çin’e doğru kaymalar başlamıştır. Ülkemizde gemi inşa sanayisinin yoğunluğu çok yenidir ve büyümesini sağlıklı sürdürmek adına dikkatli hareket edilmesi şarttır. Türk gemi inşa sanayisi, tek başına, rakipsiz bir sanayi alanı da değildir. Türk tersanelerine ve çevremizdeki komşu ülkelere, tamamı Avrupalı firmalardan gelen çok ciddi siparişler alınmaya başlanmıştır. Sayıları yüz otuzu aşacağı tahmin edilen gemi inşa, yat inşa ve tamir tersaneleri gerçekleştikçe, acemi işçi, eğitimsiz işçi sorunu ve sorunları da beraberinde gelmektedir. Sorun, bölgesel değil, Türkiye geneline yöneliktir. Mevcut sorun, salt Tuzla tersaneler bölgesiyle ilgili veya kısıtlı değildir. Yıllardır büyüyerek gelen ara ve teknik eleman açığı giderek artmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; istihdamda eğitim ve ihtisaslaşma dikkate alınmalı, ülkemizin ilerisi için gerekenler yapılmalıdır. Meslek okullarına ilgiyi ve alakayı artırmak, meslek okullarının özendirici olması için her türlü yasal imkânları yürürlüğe sokmayı artık değerlendirmek zamanı gelmiştir. Tuzla Tersaneler Bölgesi’ndeki tersanelerin bazılarında meydana gelmiş ve ölümle bitmiş olan iş kazalarını tüm tersanelere yayarak bir endüstriyi kamuoyu önünde ve hele uluslararası alanda küçük düşürücü her hareket, sektöre geri dönülemez felaketler getirebilir. Ölümleri durdurmak için gereken çok acil iş güvenliği tedbirleri alınmalı, kurallar uygulanmalı, iş güvenliğinde sıfır tolerans olmalıdır.

Basınımıza teşekkür ediyoruz, konunun önemini kamuoyunun gündemine taşımış, dikkatleri çekmiş, görevini yapmıştır. Artık, bence, olayın önemi sektörde geç de olsa anlaşılmıştır, araştırmayla daha da netlik kazanacaktır. Bundan sonra, gemi inşa sanayimizi küçük düşürücü beyanlarla yermeye yönelik, tersaneleri kuşkulu gösteren ifadelerden sakınmalıyız. Aksine, alınacak tedbirlerle, ekonomik kalkınmamız ve istihdam adına bu sanayimizin önemi Hükûmetimizin genel politikaları içerisinde güven ifadeleriyle anlatılmalıdır.

1988-1989 yıllarında Yunanistan’da tersanelere yönelik ideolojik grevler ve baskılar sonucunda, bu ülkenin tüm gemi inşa sanayisi ölmüştür. Bunu hatırlayalım. Tersanelerde üretim asla durmamalıdır. Tersanelerin daha güvenli, verimliliğini artırıcı formüller ve iş birliği sağlanmalıdır. Tuzla Tersaneler Bölgesi’ndeki eksiklikler örnek alınarak yeni yapılan tersanelerde aynı hatalar tekrarlanmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya denizciliğinde, Yunanlı komşularımız armatörlükte bizim çok önümüzdedirler. Gemi inşa ve yat inşada ise onlar yanımıza bile yaklaşamazlar, bizler çok çok ilerideyiz.

Sözü fazla uzatmadan, şapkayı önümüze koyarak araştırma yapmak üzere kolları sıvamalıyız. Yalnız gemi inşayı değil, tüm denizciliğin sorunlarını Yüce Meclisin çatısı altında, tarihinde belki de ilk defa araştıracağız. Bu arada, bozulan diyalog ikliminden ötürü sektörün günahlarının yanında sevaplarını da hatırlayacağız, gözden kaçan güzellikleri görme fırsatı yakalayacağız. Bitmiş olan sektörün hastanesi, daha evvel kararları alınmış gemi yapım meslek liseleri, denizcilik meslek liseleri, Türk Loydu ve sektörün destekleriyle oluşturulan TÜDEV’le birlikte kurulan Denizcilik Eğitim Merkezi de ortaya çıkmış olacak. Sektörü montajcılıktan kurtaracak olan yaklaşık 250 milyon euro civarındaki değerdeki, stratejik önemi de çok büyük olan ana makine, şaft, kovan fabrikası için yaptığı çalışmalar gündeme gelecek ve bunları hızlandırma imkânı bulacağız. Sektörün samimiyeti, çalışkanlığı yanında, inşallah, tekrar görmek istemediğimiz ölümlerin çözümünü bulacağız.

Denizci ülkelerin kalkınmasında lokomotif görevi yapan gemi inşa sektörünün ve tüm denizciliğimizin araştırılması için kurulacak komisyona başarılar diler, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yardımcı.

Sayın Mert’in İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince çok kısa bir söz talebi vardır.

Buyurunuz Sayın Mert.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazaları nedeniyle alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerine katkı sağlamak amacıyla açıklaması

HÜSEYİN MERT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırma önergeleri gruplar ve 20 milletvekilinin imzasıyla verilebiliyor. O nedenle Demokratik Sol Parti olarak bir katkı koyamadık. Ancak konuyla ilgili olarak, parti olarak kurmuş olduğumuz komisyon şu an hâlihazırda çalışmalarına devam etmektedir. Eğer kurulacak olan komisyon, talep ederlerse kendileriyle paylaşmaya her zaman hazırız bunun sonuçlarını.

Bu arada ulusal bütünlüğümüz ve tüm dünyanın ortak sorunu olan terörizmle mücadele için bir harekât düzenleyen Türk Silahlı Kuvvetlerine başarılar diliyoruz. Orada şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize de acil şifalar diliyoruz. Aynı şekilde, Tuzla’da ölen işçilerimize de Allah’tan rahmet diliyoruz. Ama onlar bizim için yalnızca basit bir ölüm değil, Türk sanayisi için, Türk insanı için hayatlarını feda etmiş olan birer şehittir.

Oradaki sorun, Türk çalışma hayatındaki kayıt dışılık ve eğitimsizlik sorunudur bildiğiniz gibi. Tabii bu yalnızca Tuzla için geçerli değil, tüm sektörlerde karşımıza çıkan bir sorun. Bu nedenle, Meclis araştırma komisyonu konuyu irdelerken yalnızca oradaki işverenleri doğrudan suçlamak yerine, onların bu davranışlarını neden gerçekleştirdiğini iyi ortaya koymaları gerektiğini düşünüyoruz. Orada ortaya çıkması biraz daha ağır bir sektör olması ve riskleri çok olan bir sektör olmasından kaynaklanmakta.

Yine, bu arada bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum. Konu bugün için Tuzla’da, ancak kısa bir sürede -umarım yaşanmaz ama- Karadeniz Ereğli’de de yeni bir tersane grubu ortaya çıkıyor, çok sayıda tersanemiz faaliyete başladı. Geçenlerde bizzat yakından gördüm, gururla da gördüm. Gerçekten olağanüstü yatırımlar yapılmış. Fakat burada da Tuzla’daki gibi ölümlerin olmaması için Tuzla’yla, bu konuyla ilgili araştırma yapacak olan komisyonun aynı şekilde orada da çalışmalar yapmasını diliyorum.

Demokratik Sol Parti olarak olumlu oy vereceğimizi bildiriyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mert.

X.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) (Devam)

2.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ve 22 milletvekilinin, tersanelerdeki iş kazalarının araştırılarak iş güvenliğinin sağlanması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/129) (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı ve 26 milletvekilinin, başta gemi inşa sanayi olmak üzere denizcilik sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/132) (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 19 milletvekilinin, gemi inşa sektöründeki işçi güvenliği ve çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/134) (Devam)

BAŞKAN - Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Hükûmet? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sıraya alınan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/152) (S.Sayısı: 116) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 116 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ’a ait.

                             

(x) 116 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Buyurunuz Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ’ın Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak amacıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkemizin birlik, beraberlik ve huzurunun sağlanması için yürüttüğü faaliyetlerde disiplin büyük önem taşımaktadır. Önümüzdeki kanun teklifinde öngörülen değişiklikler de askerî ceza ve disiplin yargılamasıyla ilgilidir.

Sayın milletvekilleri, ülkemiz şu sırada son derece kritik bir dönemden geçiyor. Efsanevi disipline sahip olmakla şöhret yapmış olan silahlı kuvvetlerimiz de ülkemizin ulusal ve toprak birliği, bütünlüğü uğruna yaşamsal bir mücadele veriyor. Bu nedenle bu konu ülkemizin en öncelikli gündem maddesi hâline gelmiş bulunuyor. Bu münasebetle, önce Türk Hava Kuvvetlerinin Kuzey Irak’taki PKK hedeflerine karşı yapmış olduğu beş son derece başarılı hava operasyonu ve bunu takiben başlatılmış olan hava destekli kara harekâtı hakkında bir değerlendirme yapmamızın gerekli, isabetli ve yararlı olduğunu takdir edersiniz.

Hava harekâtıyla Türk Hava Kuvvetleri, kendilerine verilen görevleri en mükemmel şekilde yerine getirirken, aynı zamanda üstün kabiliyetini ve gücünü dünya kamuoyuna sergilemiş bulunuyor. Hava kuvvetlerimizin yetkinliği hepimizin göğsünü kabarttı, aynı zamanda Türkiye'nin askerî yeteneğini ve gücünü ortaya koyarak bölgemizde ülkemize yönelik tehditlere karşı da ciddi bir caydırıcılık görevi ifa etti.

Silahlı kuvvetlerimiz girişmiş olduğu kara harekâtını da aynı yetkinlik ve başarıyla sürdürüyor değerli arkadaşlarım. Daha harekâtın ilk günlerinde PKK’yı tarumar ettiğini ve örgütün yaşamsal harekât merkezlerini çember içine aldığını resmî açıklamalardan anlıyoruz. Gelişmeleri heyecanla izleyen bizler ve milletimiz silahlı kuvvetlerimizle gurur duyuyor, övünüyoruz.

Ancak değerli arkadaşlarım, yüreğimiz kaldırılan şehit cenazeleriyle dağlanıyor, yanıyor. Şehitlerimize Allah’tan rahmet ve yakınlarına ve tüm ulusumuza da başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Türk Hava Kuvvetlerinin Kuzey Irak’taki PKK hedeflerini vurması için Irak hava sahasını açan ve gerçek zamanlı istihbarat paylaşımını uygulamaya koyan Washington’un Türkiye'nin kara harekâtına da yeşil ışık yakması bir süredir yoğun bakımda olan Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir sayfanın açıldığına işaret ediyor. Hatırlayacaksınız, Amerika’nın Irak’ı işgal harekâtında Türk topraklarının ve askerî üslerinin kullanılmasını öngören 1 Mart 2003 tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmesi, iki ülke ilişkilerinin ağır bir bunalıma girmesine ve Washington’un Türkiye’ye yönelik olarak örtülü bir cezalandırma politikası uygulamasına yol açmıştı. Bu örtülü cezalandırma politikası bağlamında Amerika, PKK’nın Kuzey Iraklı Kürt liderler tarafından barındırılıp silah ve lojistik ihtiyaçlarının karşılanmasına ve Türkiye’ye yönelik eylemlerine destek verilmesine kayıtsız kaldı ve bunların önlenmesi için hiçbir önlem almadı. Amerika’nın bu tutumundan cesaretlenen Kuzey Iraklı Kürt liderler, Türkiye’ye karşı gayet saldırgan davranışlar içine girdikleri gibi “bağımsız Kürdistan” hayallerinin gerçekleştirilmesinde ve Kerkük’ün Kürt bölgesine ilhakında PKK’yı Türkiye’ye karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanabileceklerinin hesabını yapmaya başladılar.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Washington’u dört yıldır sürdürdüğü bu hatalı politikalardan vazgeçerek Türkiye’yle ilişkilerini düzeltmek ve desteğini kaybettiği Türk kamuoyunu kazanmak hususunda bir atılım içinde görüyoruz. Amerika’nın, Türkiye'nin Kuzey Irak’a önce hava sonra da kara harekâtı yapmasına yeşil ışık yakması, Kuzey Iraklı Kürt gruplar üzerinde bu operasyonlara nötr kalmaları ve Türkiye’ye karşı saldırgan söylem ve davranışlardan vazgeçmeleri için telkin ve baskılarda bulunması, Washington’un Türkiye’ye yönelik politikalarında önemli bir siyasi dönüşüm vuku bulduğunun göstergeleridir. Bu göstergeler, Amerika’nın Türkiye’ye yönelik olumsuz politikalardan vazgeçtiğinin ve ilişkileri 1 Mart 2003 tarihinden önceki düzeyine getirmek eğiliminde olduğunun işaretlerini veriyor. Bunun böyle olmasını umut ediyoruz. Türk-Amerikan ilişkilerinin karşılıklı saygı temeline oturan ve karşılıklı çıkar ve yarar dengesini gözeten bir düzey ve içerikte seyretmesini arzu ediyoruz, fakat bu umut ve değerlendirmelerimizin ne kadar gerçekçi olduğunu görmek için daha bir süre beklememiz gerekebilir.

Ancak, değerli arkadaşlarım, şu geldiğimiz noktada da Amerika’nın Türkiye'ye yönelik politika değişikliğinin ardında yatan gerçek nedenlerin neler olduğu hususunda da bir değerlendirme yapmamızın yararına inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, Amerika-Türkiye ilişkilerinin seyrini kavrayabilmek için, değişen dünya güç dengelerinin Amerika’yı nasıl etkilediğinin ve Washington’un bu değişim ışığında geliştirdiği yeni stratejiler bağlamında Türkiye'ye nasıl bir rol biçtiği değerlendirilmelidir. Bu sefer de Amerika’nın tutum değişikliğinin temelinde, büyük Orta Doğu bölgesinde değişen stratejik dengeler nedeniyle oluşturulacak yeni bir strateji kapsamında Türkiye için yeni bir rolün öngörülmesi yatmaktadır.

Oluşturulacak bu yeni strateji, Afganistan’da Taliban’a karşı savaşta tarihinin en büyük krizini yaşamakta olan NATO kuvvetlerinin acilen muharip birliklerle desteklenmesini, Körfez’de hegemon bir güç olarak yükselen İran’a karşı etkin bir kuşatma ve tecrit politikasının uygulanmasını ve dünyadaki asimetrik tehditlere ve küresel sorunlara karşı koymak için transatlantik ortaklık bazında oluşturulacak yeni bir stratejik konseptin NATO’ya kazandırılmasını öngörüyor. Söz konusu stratejik konseptin, global terörle kapsamlı mücadelede ve İslami kültürlerle aktif diyalogdan oluşan iki eksen üzerinde faaliyette bulunacağı tasarlanıyor.

Amerika’nın bu üç alanda da değerli arkadaşlarım, Türkiye'den ciddi beklentileri vardır. Özellikle NATO’nun bu sefer yeni stratejik konsepti bağlamında, Türkiye'nin ittifak içinde kritik bir rol üstlenmesi beklenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Afganistan’da bir askerî hezimetin eşiğinde olan NATO’nun, acilen ve büyük ölçüde kuvvet takviyesine ihtiyacı vardır. Taliban ve El Kaide her gün güç ve alan kazanmakta ve giderek kabule yaklaşmaktadır. Ancak NATO üyeleri ilave muharip birlik göndermek hususunda bugüne kadar ayak sürümüşlerdir. Bu durumda, kısa süre önce düzenlenen Gates, Avrupalı müttefiklerin Afganistan’a muharip birlik göndermemesi durumunda NATO’nun sonunun geleceğini belirtmiştir.

Sorunun bir başka vahim boyutu da Amerikan istihbaratına göre, El Kaide terör örgütü lideri Usame Bin Ladin ve Taliban hareketi lideri Molla Ömer’in Pakistan’ın Belucistan Eyaleti’nde saklanarak oradan Afgan direnişini yönlendirmekte olmalarından kaynaklanmaktadır.

Pakistan’ın birçok bölgesinin El Kaide ve Taliban yanlısı aşiretlerin kontrolünde olması Amerika’yı endişelendiriyor. Washington’un nükleer silahlara sahip Pakistan’ın Taliban nüfuzuna girmesi gibi bir olasılığı ciddiye aldığı anlaşılıyor. Washington, böyle bir gelişmenin hem Amerika hem de dünya için en büyük tehdit oluşturacağı görüşündedir. Bu bakımdan, Afganistan savaşının kazanılması Amerika için hayati bir önem kazanmıştır değerli arkadaşlarım.

Hâlen Afganistan’da, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu yirmi altı NATO üyesi ülkenin yanı sıra, on dört ülke de NATO dışından kuvvetleriyle Uluslararası Güvenlik Destek Gücü İSAF’a katkıda bulunarak, 46 bin kişilik bir kuvvet oluşturmuşlardır. Ancak, bu ülkelerden sadece Amerika, İngiltere, Hollanda ve Kanada çatışma bölgelerinde asker bulunduruyor. Amerika, NATO’nun Avrupalı üyelerinin Afganistan’da ellerini taşın altına koymalarında son derece ısrarlıdır. Bu bağlamda, Washington, Türkiye'nin acilen Afganistan’a muharip birlik göndermesi beklentisi içindedir.

Değerli arkadaşlarım, Amerika’nın Irak’a başarısız müdahalesi sonucunda, İran, Körfez bölgesinde ve Orta Doğu’da Amerika’ya meydan okuyabilen bir güç olma yolundadır. Bu gelişme Washington açısından kabul edilemez bir tehdit yaratmıştır. Çünkü, Amerika’nın geleneksel politikası, Körfez bölgesinde enerji kaynaklarının kontrolünde tekele sahip olması ve bu bölgede başka bir devletin dengeleri değiştirecek güce erişememesidir. İran’ın Lübnan’daki Hizbullah ve Filistin’deki Hamas örgütleri üzerinde etkin bir nüfuza sahip olduğu, bunun yanında, Körfez bölgelerinde yaşayan kayda değer büyüklükteki Şii toplumlar üzerinde de etkili olduğu bilinmektedir. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri, İran’ın Körfez bölgesinde hegemon bir devlet olarak öne çıkmasından ve “Şii Hilali” kavramının somut bir tehdit niteliği kazanmasından ciddi güvensizlik duymaktadırlar.

İngiltere’nin ün yapmış araştırma kuruluşu olan “Chatham House” İran’la ilgili olarak yayınladığı bir raporda, Tahran’ın Irak’taki Şiiler üzerindeki son derece güçlü nüfuzu nedeniyle bu ülkede, yani Irak’ta Amerika’dan daha etkili bir konumda olduğunu belirtmişti. Bu gelişmeler Amerika’yı, Şii İran’a karşı bir kuşatma politikası izlemeye ve bu bağlamda Sünni Arap ülkelerini İran tehdidine karşı bir koalisyon içine toplamaya yöneltmiştir. Suudi Arabistan bu kuşatma politikasının merkezi hâline getirilmiş ve Amerika, Körfez’de Arap monarşilerine bol miktarda silah satma kararını almıştır İran’a karşı. Ancak, Tahran’a karşı kurulan bu koalisyon İran’ı dengeleyecek bir güçte görülmüyor. Bu bakımdan, Amerika açısından kuşatmanın etkili olması için, bölgenin en güçlü askerî devleti olan Türkiye’nin de bu koalisyona katılması önem kazanıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu zorunluluğun, özellikle Amerika’nın 2007 Ulusal İstihbarat Raporu’nun açıklanmasından sonra daha da önem kazandığı söylenebilir. Rapor, İran’ın dış baskılar nedeniyle 2003 yılında “Nükleer Silah Programı”nı askıya aldığını ve bu faaliyeti tekrar başlatmadığını açıklıyor. Bu raporun yayınlanması, tabiatıyla, Bush yönetiminin elinden, İran’ı on on beş yıl süre ile kötürüm bırakmak amacıyla bu ülkeye karşı hava saldırısı düzenleme gerekçesini almıştır.

İşte, bu durumda Amerika, İran politikasının İran’ı ve rejimi içinden çökertme yöntemine ağırlık vermeye yönelmiştir. Bu yeni politika bağlamında Amerika, Türkiye’nin de Sünni devletler koalisyonuna katılmasını veya en azından Sünni devletler koalisyonuna dışarıdan destek vermesini arzu etmektedir. Suudi Arabistan Kralının Ankara’ya gelişinin ve Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Başkan Bush’un Orta Doğu ülkelerine yapacağı ziyaretin hemen öncesinde palas pandıras Washington’a davet edilmesinin esas nedenleri bunlardır.

Değerli arkadaşlarım, Amerikan yönetimleri geleneksel olarak yeni ve devrimsel nitelikte bir savunma stratejisi veya dış politika yaklaşımı oluşturacakları zaman ilk önce bu konuda, ünlü bir araştırma kuruluşuna bir rapor yazdırırlar. Sonra bu rapor yayınlanır ve kamuoyunda tartışmaya açılır. Bundan sonra da Amerika bu projeyi uygulamaya koyar. Amerika’nın yeni bir projesi vardır. Bu yeni proje, NATO’nun transatlantik bir ortaklık bazında yapılandırılmasını ve Yeni Dünya koşullarında Batı’ya karşı oluşan risk ve tehditlere karşı koymasını sağlayacak yeni bir strateji ve bunu gerçekleştirecek bir kuvvet yapısıyla donatılmasını öngörmektedir. Bu rapor, Washington’daki ünlü düşünce üretim merkezi Center for Strategic and International Studies ve NOBER vakfı tarafından emekli genelkurmay başkanlarının ve aynı zamanda Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Sorumlusu Solana’nın katılımıyla hazırladıkları bir raporda yer almaktadır.

Bu rapordaki ilginç bir yaklaşım, global terörle mücadelede elastiki mukabele sisteminin benimsenmesidir. Buna göre, NATO’nun terörle mücadelesi birbirine paralel iki eksen üzerinde yürütülecektir. Birinci eksende, terörle mücadele eldeki tüm imkânlardan yararlanarak sert bir biçimde uygulanacaktır. İkinci eksende ise İslami kültürlerle aktif bir diyalog yürütülecektir.

Değerli arkadaşlarım, 1 Mart 2003 tezkeresinin akıbetinden bu yana Türk Silahlı Kuvvetlerinin, fiilen Amerikan işgalinde bulunan Kuzey Irak topraklarında bir kara harekâtı gerçekleştirmesi imkânsız olarak algılanıyordu. Türkiye'nin Amerika’yla iş birliği çerçevesinde böyle bir operasyonu yapabilmesinin, yukarıda belirtmiş olduğum büyük resim veya büyük senaryo çerçevesindeki üç alanda Türkiye ile Amerika arasında genel hatlarıyla da olsa bir mutabakata varılması sonucunda gerçekleştirildiği muhakkaktır.

Bu konuda bir hususu daha belirtmek istiyorum: Baharda yapılması beklenen kara harekâtının öne alınmasının esas nedeninin de Türkiye'nin Amerika’nın talebini kabul ederek Afganistan’a asker gönderebilmesi için gerekli siyasi zeminin hazırlanmasını sağlamaya yönelik olduğu açıktır. Bu sözlerim kesinlikle yanlış anlaşılmamalıdır, yorumlanmamalıdır değerli arkadaşlarım. Kara harekâtının bu mevsimde ve bugünün şartları içinde yapılmasının da önemli askerî, siyasi ve psikolojik yararları olduğu muhakkaktır, aklı başında kimsenin bu hususları tartışacağını zannetmiyorum. Benim söylediğim, kara harekâtının öne alınmasının, Amerika’nın Türkiye’den Afganistan’a muharip kuvvet göndermesi için uygun siyasi ve psikolojik zemini yaratması gibi bir fonksiyonu olacağıdır; bu da değindiğim büyük resmin veya senaryonun bir parçasıdır.

Değerli arkadaşlarım, basında önemli yazarlarımız, Amerika’nın Türkiye’ye yönelik siyasi dönüşümünü, gerçek maksadını aşar bir şekilde yorumluyorlar ve yazılarında “Amerika, Kürt liderlerinin ipoteği altındaki politikasını, Kuzey Irak Kürtlerini karşısına alma riskini alarak değiştirdi ve tercihini Türkiye’den yana yaptı.” şeklinde değerlendirmelerde bulunuyorlar. Değerli arkadaşlarım, böyle bir radikal tercih durumunun mevcut olduğunu kesinlikle zannetmiyorum. Amerika muhakkak ki büyük stratejik çıkarları nedeniyle Türkiye’ye önem vermektedir ve Türk halkını yeniden kazanması gereğini teslim etmektedir, bunun bilincine varmıştır, ama bu durum, Washington’un orta ve uzun vadeli hesaplarında önemli bir yeri olan ve Irak’taki son derece hassas iç dengelerin muhafazasında şu anda kritik değeri bulunan Kuzey Irak Kürtlerinin temel çıkarlarını da açıkça göz ardı etmeyi düşündüğü anlamına gelmez. Böyle olunca, Amerikan çıkarları ışığında, PKK’nın bir çırpıda budanıp tecrit edilmesine karar verilebilir, ancak, Kuzey Iraklı Kürt liderlerle de Amerika, ilişkilerinin, iş birliği imkânlarını tamamen sekteye uğratacak bir düzeye düşmesini istemez.

Değerli arkadaşlarım, buraya kadar söylediklerim, Amerika-Türkiye ilişkileri ekseninde olumlu bir dönemin başlamasının gerçek nedeninin Amerika’nın yeni stratejik yol haritasında Türkiye’ye yeni bir rol öngörmesinden ve bu bağlamdaki mutabakatlardan kaynaklandığını ortaya koyuyor. Yazılı ve görsel basınımızda birçok yorumcu Washington’un tutumundaki değişikliği bu söylediklerimizden farklı iki etkene bağlama eğiliminde.

Bunlardan birincisi: Bush yönetiminin Türk-Amerikan ilişkilerinin son zamanlarda dibe vurmasından son derece rahatsız olması ve bu durumun Amerika ulusal çıkarlarına zarar vereceğinin geç de olsa bilincine varmasıdır.

İkincisi ise: AK Parti Hükûmetinin sabrının taştığına ve her türlü riski göze alarak Kuzey Irak’a müdahale edeceğine Amerika’nın inanmış olması gösterilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu görüş sahipleri Irak sınırında yapılmış olan büyük askerî yığınağın da Amerika tarafından Türkiye'nin sınır ötesi harekâta kararlılığının bir işareti olarak algılandığını ileri sürmektedirler.

Değerli arkadaşlarım, gerçekte birinci etkenin Bush yönetiminin Türkiye’ye yönelik tutumunun değişmesinde bir ölçüde etkisi olmuşsa da bunun fazla abartılmaması gerekir. Çünkü Bush yönetimi, Türk Hükûmetinin oyalayıcı taktiklerle idare edilebileceği ve Türkiye'nin Amerika’ya karşı uygulayabileceği bir alternatif politikaya sahip olmadığı inancındaydı.

İkinci etkene gelince: Ankara’nın, Amerika’yı Türkiye’ye yönelik politikasını gözden geçirmeye zorlayacak etkinlikte bir söylem veya eylemi hiçbir zaman göze alamadığı da bir gerçektir

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Tamamlıyorum.

Üstelik, Sayın Başbakan da “İçerideki PKK teröristlerini bitirdik de sıra Kuzey Irak’takilere mi kaldı?” diyerek, sınır ötesi operasyona karşı çıkan Washington’un tutumunu onaylamıştır. Bu durumda, söz konusu askerî yığınağın Bush yönetimi tarafından AK Parti Hükûmetinin Irak’a müdahalede bulunma iradesinin bir işareti olarak algılandığı yolundaki iddialar boş böbürlenmeden başka bir şey değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu görüş ve düşüncelerle, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nu Cumhuriyet Halk Partisi olarak kabul ettiğimizi açıklar, yüce heyetinize saygılarımı sunarım.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

Sayın milletvekilleri, birleşime saat 20.00’ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.10

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

116 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz verildi, konuşuldu.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.

Buyurunuz Sayın Yalçın.

Söz süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 116 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, öncelikle, Irak’ın kuzeyinde yuvalanan hainlere karşı bu ağır kış koşullarında yiğitçe operasyon yaparken şehitlik mertebesine ulaşan kahraman evlatlarımıza ve yine şehit olan korucu vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, bu en büyük gururu tarifsiz acıyla birlikte yaşayan ailelerine Allah’tan sabır, büyük milletimize başsağlığı diliyorum.

Altıncı yılına giren AKP İktidarında ilk kez ve gecikmeli de olsa kara harekâtıyla devam eden sınır ötesi operasyonda kahraman ordumuzun, “Yirmi dört operasyon yapıldı, bir işe yaramadı.” diyenlerin yüzünü kızartacak başarılarla ve terörün kökünü bir daha filizlenmeyecek şekilde kazıyarak yurda dönmesini diliyorum.

Sadece, millet ve memleket sevgisini bütün sevgilerden yüksek tutan bir inancın sahipleri tarafından yapılabilecek bu destansı mücadelenin her kademedeki kahramanlarını yürekten kutluyor, Allah güç versin, kuvvet versin diye dua ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün görüşmesini yapacağımız Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, aslında, geçtiğimiz günlerde yüz yetmiş ayrı kanunda bin beş yüz civarında maddeyi değiştiren Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çıkarılan Kanun’da yapılan hataların telafisi mahiyetindedir.

Bu somut örnekte yaşandığı üzere, kanun yapmak, uzmanlık gerektiren, uzun ve ciddi bir çalışma gerektiren… Çoğunluk gücüyle aceleye getirildiğinde telafisi de olmayan sonuçlar doğurabilmektedir. Bu nedenle, komisyonlarda geçmiş dönemden kalan teklif ve tasarıların ayrıntılı görüşülmesinin önündeki engel olan İç Tüzük’ün 77’nci maddesinin sakıncaları daha iyi anlaşılmaktadır.

Meclis Başkanımızca hazırlanan Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün bazı maddelerinin değiştirilmesi… İç Tüzük değişikliği çalışması içinde, mutlaka, yukarıda işaret edilen mahzurları giderecek bir düzenleme getirilmelidir. Bu sayede, geçmiş dönemden kalan kanun teklif ve tasarılarının daha itinayla değerlendirilmesi mümkün olacak, bugün yaşadığımız gibi hatalar en aza inecek ve Meclisimiz, on gün önce yaptığı yasayı değiştirmek gibi gülünç durumlara düşmeyecektir.

İç Tüzük 77’nci maddede yapılacak bu düzenleme elbette kanunların çıkış sürecini uzatabilecektir. Ancak bir toplumun önüne “çabukluk” ve “adalet” tercihi konulamaz. Eğer bu da yapılacaksa bizim tercihimiz her zaman adaletten yana olacaktır.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz teklif, Askeri Ceza Kanunu’nda, Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun’da, Türk Ceza Kanunu’nda, 5271 sayılı Kanun’da, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’da, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nda ve 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun’da değişiklikler öngörmektedir.

Birçok önemli kanun çalışmasında AKP İktidarının tekrarladığı üzere, bu düzenlemede de aynı hata yapılmakta, diğer bakanlıklar ve ilgili kuruluşların görüş ve katkılarına müracaat etmeyi gerektiren hükûmet tasarısı prosedürü yerine milletvekillerince hazırlanmış kanun teklifi prosedürünün uygulanması tercih edilmektedir. Bize göre, bu, isabetli bir yol değildir, istisnai durumlar dışında da kullanılmamalıdır.

Bir teknik düzenleme gibi gözüken, bir hatanın tamiri maksadıyla getirilmiş bu teklifin komisyon çalışmalarında önemli bir hususun gündeme getirilmiş olması, eleştirdiğimiz yöntem ve aceleciliğin ne kadar önemli mahzurları olduğunu gözler önüne sermektedir. Önceki düzenlemeyle hükmün açıklanmasının ertelenmesi sınırı bir yıldan iki yıla çıkarılarak, aslında hukukumuza demokratik bir müessese kazandırılmış, uygulama alanı da genişletilmiştir. Ancak askerî suçlar bakımından düşünülmeyen istisnai hâl bu teklifle düzeltilirken, komisyonda Yargıtay temsilcisi arkadaşımızın ikazıyla bir madde daha öngörülerek terör suçları bakımından da ikinci bir istisna öngörülmüş olmaktadır ki, çok isabetli ve önemli bir düzenleme yapılmış olmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu kanunun düzeltmeyi amaçladığı ceza kanunlarına uyum amacıyla yapılan değişikliklerle ilgili kanunun alt komisyon gibi çalışan çalışma grubunda ben de görev almıştım. Anlıyorum ki, üç gün içerisinde yüz yetmiş ayrı kanunu, bin beş yüz maddeyi bürokrat arkadaşlarımızın ve hukuk profesörlerinin nezaretinde bile tam olarak değerlendirmek mümkün olamıyormuş. Nitekim, teklifin genel gerekçesinde de, söz konusu kanunlarla ilgili diğer kanunların geçen zaman sürecinde uygulanmasında ortaya çıkan sorunların ve tereddütlerin giderilmesinin amaçlandığı belirtilmektedir. Bu, aslında, makul bir gerekçeden ziyade bir itiraf mahiyetindedir. Çünkü, kanun yapan irade bir kanunu yürürlüğe koymadan önce ortaya çıkacak sorunları, tereddütleri, uygulamada oluşacak sıkıntıları yöntemince düşünmeli, araştırmalı ve Meclisin saygınlığını her değerin üzerinde tutmalıdır. Aksi hâlde, çıkardığınız sosyal güvenliğe ilişkin bir yasanın boşluğundan yararlanarak emsallerine göre yüksek maaşla emekli olmalarına sebep olur, yasadan faydalanan vatandaşları kötü niyetli olmakla itham eder ve ayrıca bu kötü niyeti de ödüllendirmiş olursunuz.

Aciliyetine binaen, Komisyonda 77’nci maddeyi işletip görüşme yaptırmadığınız, Genel Kuruldan, uyarılarımıza rağmen, alelacele çıkardığınız Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun’da yaptığınız değişikliklerin uygulanamazlığı ve Tekel ihalesiyle aynı zamana denk gelmesi sebebiyle yürürlüğünü, önemli maddeleri bakımından, neredeyse iki yıl ertelediniz.

Güya istinaf mahkemeleri kurdunuz, yürürlüğe sokmak için en yakın 2013-2014 yılından bahsetmektesiniz.

Yargıtay’da bir milyona yakın dosya beklerken, Yargıtay üyelerinin sayısını azaltan bir tasarı getiriyor; alt komisyon kurulmasına bile yaklaşmazken, tasarının etraflıca tartışılmasına tahammül edemezken, ısrarlar üzerine kurulmuş alt komisyonda toplantı yapamıyor, tasarıyı geri çekiyorsunuz.

İşbu teklifle de, gerekçesi haklı bile olsa, Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 12’nci maddesini değiştirerek, tereddütlerin giderilmesi amacıyla, yürürlüğünü üç yıla yakın erteliyorsunuz.

Görüldüğü üzere, çıkardığınız birçok önemli kanun daha yürürlüğe sokulmadan değiştirilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu önemli kanunlar için ayırmadığınız zamanı, enerjiyi ve Genel Kurula katılım iradesini Vakıflar Kanunu geldiğinde cömertçe seferber ediyorsunuz.

Öyle anlaşılıyor ki, birçok kanun içine kısa zaman aralığında fark edilmesi mümkün olmayan tuzak maddeler koymayı biliyor ama sağlıklı, uzun ömürlü, uygulamada tereddüt oluşturmayacak kanun yapmayı bilemiyorsunuz.

Ceza kanunu yapıyorsunuz, aslında birçok suçun cezalarının infaz süreleri artırıldığı hâlde, kamuoyunu doğru bilgilendirmediğiniz için, neredeyse suç işlemenin cezasının olmadığı gibi bir kanaatin yayılmasına sebep oluyorsunuz.

Ceza yasalarına uyum içerisinde, hükmün açıklanmasının ertelenmesi sınırının bir yıldan iki yıla çıkarılması da kısmi af gibi yorumlanmasına neden oluyor ve bu düzenlemeyle de binlerce dosyanın yeniden ele alınması ya da Yargıtayca iade edilmesinin önünü açmış bulunuyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, teklifin 1’inci maddesinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Birinci Kitabı’nda yer alan düzenlemeler bakımından, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’na bir ek madde daha ilave edilerek ek 8 ve 9’uncu maddeler ile Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun’un 63’üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümlerinin uygulanmasının devam olunacağı öngörülürken, Askeri Ceza Kanunu’nda yazılı suçlar bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci maddesinin beş ila on dördüncü fıkralarında düzenlenen denetimli serbestlik ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenlemenin askerî yargıda uygulanmayacağı düzenlenmektedir.

Askerlik hizmetinin kendine has özellikleri, Askeri Ceza Kanunu’nda yazılı suçlar bakımından askerî yargı sisteminin mesleğe özgün disiplin ve kapsama alanı düşünüldüğünde, bazı istisnaların gerektiği açık olmakla, daha önce gözden kaçmış bu hususun düzeltilmesi elbette makul ve zorunludur.

Teklifin 2’nci maddesiyle de, 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanun’da da, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik öngören düzenlemeler yapılırken, yapılması gereken bir düzenleme öngörülmekte ve askerî ceza ve disiplin yargılamasında Türk Ceza Kanunu’nun Birinci Kitap Üçüncü Kısım Birinci Bölüm hükümleri ve zaman aşımı süresine ilişkin hükümleri ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri ve ayrıca, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun hükümlerinin disiplin suç ve cezaları hakkında uygulanmayacağı öngörülmektedir.

Bu maddede yapılan düzenlemenin de, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü faaliyetlerin özelliği, önemi, askerlik hizmetinin kendine özgü yapısı sebebiyle isabetli olduğu ve esasen önceki düzenlemede yapılması gerektiği ortadadır.

Sayın milletvekilleri, teklife, yukarıda işaret edildiği üzere, Yargıtay temsilcisinin ikaz ve önerisi üzerine, Komisyonda gelişen inisiyatife göre, CHP, MHP ve AKP’li üyelerin teklifiyle, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 13’üncü maddesine göre, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci maddesindeki “Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri uygulanamaz.” cümlesi eklenerek önemli bir mahzur giderilmiş olmaktadır. Bu düzenleme çok yerinde ve isabetli düşünülmüştür.

Teklifin 4’üncü maddesinde yapılmak istenen değişiklikle uygulamada kolaylık getirilmesi düşünülmektedir. Yine, 6’ncı maddede de paralel bir düzenleme öngörülmektedir. Bu iki maddede getirilen düzenleme gerçekten de bize de hem adliyelerden hem vatandaşlarımızdan sıkça iletilen önemli bir problemin çözümüne yöneliktir.

Mevcut düzenlemede, seçenek yaptırımdan çevrilen adli para cezasını hükümlü süresinde ödememişse, bu takdirde, savcılık, ilamı mahkemeye gönderiyor, mahkemeden de hapis cezasının infazına karar veriliyordu. Hükümlü derhal adli para cezasını ödemek istese, bir gün bile geçmiş olsa bu ödeme kabul edilmiyor ve cezanın tamamı hapis olarak infaz edilmekteydi. Türkiye gibi ikamet bilincinin tam yerleşmediği, vatandaşlarımızın büyük şehirler ile memleketleri, köyleri ve şehirleri arasında sıkça yer değiştirdikleri ve araya giren diğer makul sebeplerle ödeme yapılamaması hâlinde, parayı ödemeye hazır iken ödemenin kabul edilmeyip hapse çevrilerek infaz ettirmek birçok mağduriyete de sebep olmaktadır. Getirilen düzenlemeler ile de bu mahzur giderilmiş, seçenek yaptırımdan çevrilmiş adli para cezaları da doğrudan verilmiş olan para cezalarıyla aynı sisteme tabi tutularak, ödenmemesi hâlinde yine hapse çevrileceği, ancak, ödeme yapılması hâlinde hapis cezasının infazından vazgeçileceği düzenlenmiştir. Yapılan bu düzenlemeler yerinde ve ülke gerçekleriyle uyumludur.

Teklifin 5’inci maddesinde ise 5271 sayılı Kanun’un 327’nci maddesine bir fıkra daha eklenerek yargılama sırasında beraat ve ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenlerin yargılama sırasında kendisini vekâlet ilişkisiyle avukat ile temsil ettirmiş olması hâlinde, kendisine, Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’da gösterilen tarifeye göre bir vekil ücretine hükmedileceği belirtilmektedir. Bu madde benim özellikle itirazlarım olan bir maddeydi. Biraz önce AKP Grup Başkan Vekili arkadaşımız bu maddenin metinden çıkarılması için bir önerge verdiklerini söylediler. Eğer bu madde metinde kalacaksa, maddede yargılama aşaması için avukat ücreti ödeneceği belirtiliyor. Oysa, ceza yargılaması sisteminin değiştiği, soruşturma aşamasının daha uzun zaman aldığı, insanların tutuklanabildiği o aşamada daha çok avukata ihtiyaç duydukları sebebiyle, bir ücretlendirme yapılacaksa, bunun soruşturma aşamasını da kapsaması gerektiğini düşünmekteyim.

Gene, bu yasayla getirilen ücret tarifesinin çok cüzi olduğu; birçok, ölüm gibi ağır cezalar gerektiren suçlarda bu cüzi paralarla avukatlık yapmanın fiiliyatta işe yaramadığı; birçok avukat arkadaşımızın, ne yazık ki, mahkeme aşamasında kimin avukatını öğrendiği gibi komik durumlara yol açmaktadır. Onun için, bu konuda mutlaka daha geniş araştırmalar sonucu bir düzenlemenin yapılması gerektiğini düşünmekteyim.

Değerli arkadaşlarım, teklifin 7’nci maddesinde, Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un bazı maddeleri bakımından öngördüğü yürürlük tarihi, 1 Nisan 2008’den 31 Aralık 2010’a ertelenmektedir. Bu düzenleme ihtiyacı da, yasada öngörülen beş yıllık tutuklama süresinin aşılamayacağına ilişkin düzenlemenin yürürlüğünün ertelenmesi maksadından doğduğu anlaşılmaktadır. Bu düzenleme yapılmaz ise çok önemli ve ağır suçlardan tutuklu bulunan birçok insanın, uygulama, yürürlük tarihi yaklaşmış olması sebebiyle tahliye olması gibi bir riskle karşı karşıya bulunuyoruz, fakat bu durum daha önce yürürlük tarihinin ilanı bu şahıslar bakımından bir kazanılmış hak doğuracak mıdır, ortaya yeni bir kaos mu çıkacaktır, bunu da bize zaman gösterecek. Diliyorum bir kaosla karşılaşmayız.

Değerli arkadaşlarım, teklifin 8’inci maddesinde, Türk Ceza Kanunu’nun 50’nci maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak, Adli Sicil Kanunu’nda sicile kaydedilecek bilgilere ilişkin 4’üncü maddede değişiklik öngörülüyor. Bu da makul bir değişikliktir.

9’uncu maddede ise adli sicil veya arşiv kaydı talep eden vatandaşlardan 3 yerine 5 YTL ücret alınacağı öngörülmektedir. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, devletin, asli görevlerinden adalet görevinin bir parçası olması hasebiyle, böyle bir belge vermesi karşılığında para almasının doğru olmadığını düşünüyoruz. Eğer mutlaka para alınacaksa da, en azından, öğrenci arkadaşlarımıza ya da bir eğitim kurumuna kayıt yaptırmak için sabıka kaydı alan arkadaşlarımızın muaf tutulması önerisini de özellikle iktidar partisi temsilcilerine iletiyoruz, makul görürlerse biz de bu konuda destek verebiliriz.

Yine, 10’uncu maddede de değerli arkadaşlarım, daha önce unutulmuş tütün mamullerine ilişkin bir hata, bir mükerrer madde düzeltilmeye çalışılmaktadır, bu da bize göre makuldür.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak biz bu teklifi, özellikle, daha önce alelacele çıkarılmış ceza kanunlarına uyum amacıyla gerçekleştirilen düzenlemede hata yapılarak sorunlar doğmasına yol açmış askerî suçlar bakımından getirilen düzenlemelerini zorunlu bulmaktayız. Diğer maddelerde getirilen düzenlemeler de ülke ihtiyaçlarına uygun ve elzem düzenlemelerdir. Bu sebeplerle milletimizin ihtiyacını giderecek bu teklifle getirilen düzenlemelere “evet” oyu vereceğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini yansıtmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Doğrusu, yasa yapma mantığına bakınca AKP’nin, iktidar partisinin Meclisimize kendi bildiğince, kendi keyfine göre, kendi çoğunluğuna göre, istediği zaman istediği yasaları getirebildiği bir uygulamaya tanık oluyoruz. Bugün, bu yasaya baktığımız zaman, yüz yetmişin üstünde uyum yasasında biz dört parti grup temsilcileri oturduk, günlerce çalıştık, yanlışlıklar varsa düzenledik, getirdik. Arkasından iki hafta, üç hafta geçmeden tekrar yasa yapmaya çalışıyoruz. Yasama Meclisi yazboz tahtası değil ki.

Sonra, yakın zamanı biraz hatırlayalım, temel ceza kanunlarımızı değiştirmedik mi? Faşist Mussolini İtalyası’ndan alınan Türk Ceza Kanunu’nu değiştirdik diye övünmedik mi biz? Övündük. Arkasından da Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu da değişmedi mi? Değişti. Neye göre değiştirildi bunlar? Şimdi, bu değişiklikleri… Daha aradan iki yıl geçmedi. Bunun üzerinde yüzlerce uzman, yüzlerce sivil toplum örgütü, barolar tartışmalar yaptı, konuştu.

Peki, onu bırakalım, Avrupa Birliği sürecinde Hükûmetin 60’ıncı Programı’nda da var, 59’uncu Programı’nda da var: “Ben reformcuyum, ben düşünce, örgütlenme özgürlüğünden yanayım, ben demokrasiden yanayım, ben insan haklarından yanayım, ben hukuktan yanayım.” Belgeleriniz elimizde.

Peki, dün yaptıklarınızı, dün uyum paketi altında, reform paketleri altında yaptıklarınızı, bugün aradan üstelik de olağanüstü günler yaşadığımız bugünlere getirip fırsatçı bir anlayışla yasama Meclisinden, üstelik gecenin ilerleyen bu saatinde karar yeter sayısının olmadığı yasama Meclisinden geçirmek etik midir acaba?

Şimdi, bu kanun teklifine bakıyoruz, bir, en başa konmuş askerî disiplin mahkemeleriyle ilgili bir madde var, arkasından geliyor Terörle Mücadele Kanunu, arkasından geliyor avukatların ücret düzenlemesi, arkasından Tütün Yasası geliyor. Ne alaka? Bunlar ne alaka, beraber… Bu kanunun, bu yasa teklifinin Meclise getirilmesinde tütünle avukatlığın, avukatlıkla Terör Yasası’nın, Terör Yasası’yla askerî disiplin mahkemelerinin ne alakası var? Yani halka karşı, 70 milyon insana karşı vicdani bir sorumluluğumuz yok mu bizim? Şimdi, ben AKP Hükûmetine sormak istiyorum.

Evet, Anayasa’da çok açık bazı hükümler var. Açıyorum: “Suç ve cezalara ilişkin esaslar.” Bu, Anayasa hükmü. Muhtemel yeni Anayasa taslağınızda da yer alan bir hüküm. Bu hükümde “Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.” derken, bir fiilden dolayı cezalandırılmada, o kimseye suçu işlediği zaman kanunda konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez, diyor. Arkasından, kanuna aykırı elde edilmiş bulgularla ilgili delil kabul edilemeyeceği, yine, sözleşmeden doğan yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı belirtiliyor. Buna bir tek istisna getirilmiş: “İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz.” Ama Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından kanunla bazı istisnalar getirilebilir, diyor.

Şimdi, bu özel hassasiyet… Bazı görevlerde -askerde, poliste, bazı özel görevlerde- hassasiyet gerektirdiği için disiplin hükümleri farklıdır, belli bir hiyerarşinin gereğidir. Zaten Türkiye’de bildiğiniz gibi Askerî Yüksek İdare Mahkemesi var. Onun dışında 353 sayılı Askerî Yargılama Usulü Yasası’yla işleyen bir askerî mahkeme var. Kıta birliklerinde bu var. Burada, disiplin suçlarıyla ilgili… Hepimiz askerlik yaptık. 1 milyon kişiden oluşan bir ordu ve burada disiplin suçlarıyla ilgili zaman zaman emre itaatsizlik veya palaskasını kaybetmiş veya potinini kaybetmiş veya fişeklerinden üç tanesini kaybetmiş, disiplinsizlik etmiş veya birçok özel nedenlerle bunalım geçirmiş, küçük bir suç işlemiş birçok insan yargılanıyor, disipline de veriliyor. Katıksız hapis cezasını hatırlarsınız. Yani, askerlik yapanlar bilirler, görmüşlerdir etraflarında, bir kasatura kaybolduğu zaman bir bölüğün tamamının ondan sorumlu tutulduğu… Bu, askere ilişkin, mantıki disiplin yönleri olan uygulamalar, ama sonuçta siz bir hukuk devletisiniz ve bir hukuk devleti olmanın getirdiği bazı doğrular var hukukun üstünlüğünün gerektirdiği. Nedir? O, yargı birliğidir. Yani, yargı birliğinin oluşturulması inşallah yeni Anayasa tartışmalarında gündeme gelir.

Ancak, kalkarsanız, emre itaatsizlik, geçerken selam vermemiş, komutanı görmeyip selam vermediği için veya -ben birkaç olayda tanık oldum- birisi birisine gıcık olduğu için, üstü disiplin cezası vermiş. Bu tür uygulamalar insan hayatı, yaşam… Yaşamda bunlar olur. Oluyorsa, o kıta birliğinin zaten askerî mahkemelerinde bir disiplin subayı var, 2 tane de hukukçu üyeden oluşuyor. Onlara bir takdir marjını tanımak gerekiyor elbette.

Bu takdir marjı çerçevesinde disiplin subayı da askerî yargıçlar da olayın özgünlüğüne göre bir karar verirler, ama bunu getirirseniz, bu genel hükümlerle, daha iki hafta, üç hafta önce buradan geçirdiğimiz yüz yetmiş yasada iki yıla kadar olan cezaların ertelenebileceği hükmüne getirirseniz, karıştırırsınız.

Bakın, gerçekten burada çok farklı şeyler karıştırılıyor. Şimdi, iki yıla kadar olan cezalara ilişkin vicdani delil sisteminde mahkemelere getirilen takdirde deniliyor ki: “Yargıç isterse erteleme kararı verebilir.”

Bakın, bu erteleme kararı, özellikle görevi kötüye kullanma suçlarından, sahtecilikten, birçok suçtan, yüz kızartıcı suçtan uygulanabilen bu hükmü, bu genel hükmü, bu genel hükmün getirdiği -özellikle geçmişteki çete suçlarında suç müeyyidesi iki yılın altındaydı- onlarda getirilen hükümlerin hepsini kapsayıp… Bırakın onları, zaman aşımı süreleri itibarıyla, Yargıtayda, iş yoğunluğundan beş sene, altı sene bekleyen dosyalarda bankayı hortumlayanlardan yüz kızartıcı suçlara, ihaleye fesat karıştıranlardan bilmem kimlere kadar Yargıtayda bekletilen dosyalar yüzünden zaman aşımına uğradığını da biliyoruz. Adaletse adalet, yargıysa yargı, bağımsızlıksa bağımsızlık…

Şimdi, durum bu iken Anayasa’da çok açık olarak seksen üç tane -son iki tane madde buradan geçti 10 ile 42’nci madde- Anayasa değişikliği yapıldı, 12 Eylül, 1982 Anayasası üzerine. Bu yapılan değişikliklerin bir kısmını iktidara hatırlatmak istiyorum. Neden hatırlatma gereğini duyuyorum? Ölçütüdür.

Bakın, birinci, üçüncü ve altıncı uyum paketlerinde düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü getirdik diye Avrupa Birliği kapılarında müzakere sürecinde ikide bir bu uyum paketleri getiriliyor. Deniliyor ki: 159, 169, 312, 426, 427’nci madde ve Terörle Mücadele Kanunu’nun 7 ve 8’inci maddesini değiştirdik. İyi de değiştirdiğin maddeyi bugün… Daha önce, bundan bir sene önce, yeni, Terörle Mücadele Kanunu’nda bir değişiklik yaptınız. Zaten bu uyum paketinde olan hükümler alındı. Şimdi, tekrardan, bu yasa tasarısına yeni bir hüküm konuyor, efendim iki yıla kadar olan suçlar ertelenmesin. Peki, yeni Türk Ceza Kanunu’nda terör suçları ağırlaştırılmadı mı? 314’üncü madde ve devamı maddeler en az beş seneden başlamıyor mu? Bunu bilmiyor muyuz, herkes bilmiyor mu? Biliyor. Yani, geriye kalıyor, 301’inci maddede aydınların yargılandığı, gazetecilerin yargılandığı düşünce suçları. Geriye kalıyor, ifadesini açıkladığı için, yok propaganda yaptı, yok övdü suçlamasıyla muhatap kalan, beş ay hapis cezasıyla müeyyidelendirilen maddeler.

Şimdi zaten siz Avrupa Mahkemesine taraf, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf bir ülke değil misiniz? Hani orada cebir unsuru vardı, düşüncenin, ifadenin açıklanmasında belli bir kıstas getirilmişti, düşünce ve ifade hürriyeti toplumun direğiydi, demokratik toplumların temel direği toplumlarda düşünce ve örgütlenme özgürlüğüydü? E, şimdi orada getirdiğinizi bu yasaya koyarsanız, bu yasanın içine de bir üçüncü madde koyup yasağa takarsanız, bir makale yazan, bir kitap yazan, bir sinemada bir film senaryosunu yazan aydınını, sanatçını, düşünürünü, gazetecini, bilim insanını tehditle karşı karşıya bırakacaksınız. Bir tarafta hırsızlık yapanların ertelenecek suçları; bir taraftan çalan çırpanlar, çete suçlamasına muhatap olanların cezasını erteleyeceksiniz, ihaleye fesat karıştıranların cezalarını erteleyeceksiniz, ama Terörle Mücadele Kanunu’nun bu iki maddesine takılan ve sadece söz, yazı, ifade hürriyeti kapsamında olan konuları da getirip “Ertelenemez.” diyeceksiniz. Şimdi “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?” derler bu atasözümüzle. Denilir ki buna… Şu açıdan denilir: Birinci uyum paketinde 312’nci maddeyi kaldırdınız. Yakın tarih. Terörle Mücadele Kanunu’nun 7’nci maddesi değiştirilmiştir. Bu, yine, AKP Hükûmetinin getirip değiştirdiği bir hüküm; 59’uncu Hükûmet, AKP Hükûmeti döneminde. Şimdi, Basın Yasası’yla ilgili getirilen düzenlemeler var, siz kaldırmadınız mı bunu? Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu’nun 3 ve 9’uncu maddesini sizler kaldırmadınız mı? Kürtçe yasaktı, ana dilde yasak, sizler kaldırmadınız mı? RTÜK Yasası’nı sizler değiştirmediniz mi? Şu an televizyonda, TRT’de Kürtçe, Çerkezce, Boşnakça yayın yapılmıyor mu? E, şimdi bunlar yapılıyor da vatandaş Q, Y, Z diye isimleri geçtiği için Terörle Mücadele’den aldı mı dokuz ay hapis, ertelenemeyecek. Böyle bir mantığı hangi demokrasi anlayışınıza sığdırabiliyorsunuz da tutup bu kadar çalışmanın, dört tane grubun üzerinde yaptığı çalışmanın üzerine bunu getirip arkasından da “Ben demokrasiyi işletiyorum, demokrasinin havarisiyim, hukuk devletini savunuyorum, çoğunluğu savunuyorum, yeni anayasayı getiriyorum, bütün özgürlükleri Türkiye’ye getireceğim.” diyebilirsiniz?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Terör ile demokrasiyi karıştırma! O terör, bu demokrasi.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Diyemezsiniz, bakın, diyemezsiniz. Bu gerçekleri tutanaklara geçiyoruz. Bu gerçekler balçıkla sıvanmaz, bu gerçekleri…

İşte, 60’ıncı Hükûmet döneminde sizlerin, Başbakanın ağzından burada yapılan açıklamalar. Yeni anayasada özgürlükleri vadeden AKP’nin taksit taksit, perakende perakende hak ve özgürlükleri cımbızladığı nasıl da burada anlaşılıyor. Hangi vicdanla bunu hazırladınız? Bakın “Askerî disiplin suçlarıyla ilgili zaman aşımı süresine ilişkin hükümler uygulanmaz.” El insaf. Yani, birisi kepini kaybetti diye, bir ay hapis cezası aldı diye aradan on sene geçse, ben buna zaman aşımı uygulamayacağım da çeteye uygulayacağım, hortumcuya uygulayacağım, hırsıza uygulayacağım... Hepimiz askerlik yaptık. Yani, askerî kışlanın kapısında hukuk yok mudur? Vardır arkadaşlar. Birçok askeri biliyoruz ki, askerî yargıda sırf disiplin suçlarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden kararlar alıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni askerî yargıdaki yargıçlara soracaksınız, onlar iyi takip ediyor. Ama siz getirirseniz bunu “sıfır tolerans” diyen Hükûmet eğer işkencede zaman aşımı uygulanmaz demiyorsa, kepini kaybeden bir askere bir aylık cezayı reva görüyorsa bu kasvetli günlerde, zor günlerde bunu ben fırsat çıkarcılığı olarak görürüm, yanlış bir mantık olarak görürüm.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Askerlik disiplin işidir.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Burada hukuk dersi alırsınız, karar sayınız da yetmez ama hukuk dersi alırsınız, ayıp ederseniz, yanlış edersiniz. Bunu biraz ölçün biçin lütfen burada. Çoğulculuk ve katılımcılık açısından bu gereklidir.

Bakın, bir hüküm daha getireyim. Burada, avukat olan arkadaşlar var baro yönetimlerinde görev almış. İşiniz gücünüz yok… Zaten CMK avukatlara hangi koşullarda zorunlu müdafilik getireceğini hükme koymuş, zaten bu konuda özel bir yasa var, zaten bu konuda Barolar Birliği ve Adalet Bakanlığı geçen sene boğaz boğaza geldi, zaten bu konuda bir ton sorun yaşanıyor, zaten CMK avukatlığı, zorunlu avukatlık uygulanmıyor. Zorunlu avukatlığın kesilen paraları, avukatların pul parasından kesilen paraları bile avukatlara verilmedi. Savunma hakkı kısıtlandı, vatandaş savunmasız bırakıldı. Savunmasız bırakılan vatandaşın arkasından getiriyorsunuz 5’inci madde, kel alaka, ne alaka! Buna da hüküm koyuyorsunuz. Yapmayın! Bunu da yapmayın! Bunu yaparsanız, bu terörle merörle alakası yok!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Neyle alakası var terörle yoksa?

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ne alakası var! Bu fırsatı yarattınız, böyle bir yasa getirdiniz!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kel alaka diyemezsin! Cümleni geri al!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, Tütün Yasası’nın terörle alakası yok, hırsızlığın terörle alakası yok, çeteciliğin terörle alakası yok, dolandırıcılığın terörle alakası yok, ihaleye fesat karıştırmanın terörle alakası yok. Milleti kandıramazsınız, 70 milyon insanı.

Bakın, okuyun burada! Yasa çok açık, okuyun: “Yargılama süresinde, avukata, temsil edilmesi için CMK hükümlerine göre ücreti vekâlet uygulanır.” diyor. Siz perakende, taksit taksit mi bunu uygulayacaksınız? Barolarınız, savunma makamınız, kutsal savunma hakkını savunan örgütleriniz mi yok? Barolarınız mı yoktu? Barolarınıza da mı danışamazdınız? O kadar da değil!

Şimdi, bakın, bir şey daha söyleyeceğim. Çocuklar hakkındaki hükümler. Peki, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni biz niye imzaladık? Bakın, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni biz niye imzaladık? Çocuk haklarının terörle alakası var mı? Çocuk haklarının askerlikle alakası var mı? Tütünün askerlikle alakası var mı? Tütünün terörle alakası var mı? Ne alaka, bunları bir arada getirip, Meclise sunup… Bugün, şu Mecliste sayı saysak, karar yeter sayınız yok. Bakın, iktidar partisi olarak getirmişsiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Karar yeter sayısı iste!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Zaten talep edeceğiz.

Gecenin bu saatinde karar yeter sayınız yok. Karar yeter sayınız yoksa, böyle saçma sapan yasa tasarılarını getirmeyin. Halkı meşgul etmeyin, ülkemizi meşgul etmeyiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Neyle meşgul edeceğiz? Terörle mi meşgul edeceğiz?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yani, bu özel günde, özel günlerde hamasi nutuklar atacak hâlde değiliz, ama bir hukukçu olarak şunu çok açıklıkla ifade edeyim ki, Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesini bu Meclise getirme yürekliliği gösteremeyen bir Hükûmet

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Doğru konuş!

HASİP KAPLAN (Devamla) – …bu Hükûmet, bunu getirme yürekliliğini, düşünce, örgütlenme özgürlüğünü de getirme yürekliliğini göstermezken, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün önünü tıkayan yasaları, beş tanesini, askerlikle alakası olmayan, disiplinle alakası olmayan beş tane yasayı, bir askerî disiplin yasasıyla birleştirerek Meclisimizden yasa çıkarmaya çalışıyor ve burada, hepimiz seyrediyoruz. Yazıklar olsun bize diyorum, yazıklar! Bu halk, bu Meclisten çok daha büyük beklentiler içindedir. Bizim hiçbirimizin hiçbir hakla bu şekilde, bu yasa taslaklarıyla, bu yasal düzenlemeler ile bu tür yasalar getirme hakkımız yok. Üç hafta önce çıkardığınız yasayı bugün değiştiriyorsunuz. Bugün yaptığınız yanlışı üç hafta, üç ay sonra değiştirirsiniz. Değiştiremezseniz, birileri gelir yine değiştirir. Bu işler böyledir. Ama, bir gerçek var ki, tedbir ve infaz hukukuyla ilgili yasa taslakları Mecliste dururken, üzerinde çalışılan yasalar dururken, onlarla ilgili bu hükümleri niye alelacele bugün, buraya, gündeme getirdiğinizi anlatamazsınız bize. Ar-ge araştırma yasanız duruyor, sosyal güvenlik reformu yasanız duruyor, dev gibi, Türkiye'nin sorunlarını ilgilendiren yasalar duruyor, Türkiye'nin gerçek sorunları duruyor. Türkiye'nin canı acıyor, canı acıyor bugünlerde. Gerçek sorunlarına bu Meclisin dönme zamanıdır. Gerçekleri konuşma, tartışma zamanıdır.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Terörü konuşalım, terörü!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Gerçekleri konuşalım, tartışalım. Askerlerimiz, gençlerimiz… Analarımızın yürekleri ağlamasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kimse bu suni gündemlerle, bu suni taslaklarla Meclisimizi, halkımızın gerçek gündemini saptırmaya gayret etmemelidir. Bu ülkenin gerçek geleceğine, gerçek demokrasisine, gerçek hukukuna hepimizin katkı sunma zorunluluğu vardır ve biz birbirimize mecburuz. Bin yıldır beraber yaşamış kardeşliğimizin hatırına, Çanakkale’de yan yana yatan atalarımızın hatırına oturup gerçek sorunlarımıza dönelim, Meclisi gerçek gündemine taşıyalım.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Gerçek sorun bu, terörü konuşalım.

HASİP KAPLAN (Devamla) - Gerçek gündeminde kardeşliğe, barışa, demokratik çözümlere, birliğe, ülkenin yeni demokrasisine birlikte kucak açalım. Bugün, memlekette bizden beklenen budur. Gerçek gündem budur, gerisi hikâyedir. Hikâye olmasaydı burada karar sayınız, yeter sayınız olurdu. Yok maalesef.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Talep ediniz…

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bunu uyarıyorum. Bu, bir tarihî uyarıdır. DTP Grubu olarak önergeler vereceğiz, vebali de parmak kaldıranların olacak.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü.

Buyurunuz Sayın Köylü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; teklif üzerine grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınıza geldim. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, bu teklif ne getiriyor, maddelerin içerikleri nelerdir tek tek ve anlaşılır bir şekilde açıklamak istiyordum ama, herhâlde buna fırsatımız olmayacak gibi düşünüyorum. Fakat buna rağmen, yine de birkaç kelimeyle öncelikle şu teklifte ne var onları sizlere bir izah etmek istiyorum:

Birincisi, 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu ile 477 sayılı Askerî Disiplin Mahkemeleri Kanunu’ndaki hükümlerin Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleri ile karşılaştırıldığında bir tezat teşkil ettiği görülmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleri Askerî Ceza Kanunu hükümlerine uygulanacaktır, Askerî Ceza Kanunu uygulaması sırasında nazara alınacaktır. Bu hüküm, Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdikten sonra geçerli olmak üzere konulmuştur. Ancak, bunun iki istisnası vardır, hem Disiplin Mahkemeleri Kanunu’nda hem de Askerî Ceza Kanunu’nda Türk Ceza Kanunu’nun cezaların paraya çevrilebilmesi, başka bir deyişle seçenek yaptırımlara çevrilebilmesi ve ertelenmesi hükümlerinin askerî suçlarda uygulanmamasına yönelikti. 31/3/2005 tarihinde konulmuştur bu hüküm ve hâlen geçerliliğini bu yılın sonuna kadar, 31/12/2008’e kadar devam ettirmektedir. Yani şu anda yapılmış bir şey yoktur ama 2008’in sonunda bu hüküm ortadan kalkacaktır. Zira, Türk Ceza Kanunu 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecekken son bir değişiklikle 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girdi ve dolayısıyla 31 Martta yapılan bu hükmü nakzetti. İşte bundan dolayıdır ki, yeniden bir hükümle bu uygulamanın eskiden olduğu gibi devam etmesini sağlamamız gerekiyordu. Birincisi budur.

İkincisi: Para cezalarının infazı sırasında bir sorun ortaya çıktı. Hapis cezasından çevrilen para cezaları ödenmediği takdirde tekrar hapse çevriliyor bir daha para cezasını hapisteyken veya girmek üzereyken her ne zaman olursa olsun, tamamını ödemek isteyen kişiye artık bunu ödeme imkânı tanınmıyordu ve bu sorun doğurdu. Gerçekten, yargıdan bize bu konuda teklifler geldi, zamanında tebligatların yapılamadığı, tebligatın yanlış yapıldığı ve bu yüzden bazı kişilerin mağdur olduğu söylendi. Bu sebeple, doğrudan verilen para cezalarının infazı nasıl ise hapisten çevrilen para cezalarının infazı da aynı şekle getirildi. Yani parayı ne zaman öderse yattığı günler düşülmek suretiyle geri kalanı çıkacak.

Diğer değişikliklerin önemli bir kısmı, hem Türk Ceza Kanunu’nun 50’nci maddesinde hem de İnfaz Kanunu’nun 106’ncı maddesindeki değişiklikler buna teknik olarak uyarlanmak suretiyle yapılmış değişikliklerdir.

Bunun dışında 231’inci maddenin zaten tecil edilemez ve paraya çevrilemez hükmü bulunan askerî suçlarda da uygulanamaması için getirilen bir değişikliktir. Tecil edilemez ve paraya çevrilemez olduğuna göre, 231’inci maddeyle getirilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanabilmesi elbette ki tezat teşkil edecekti. Bu bakımdan bu hükmü koyduk.

Şimdi, gelelim arkadaşlarımızın sabahtan beri konuştuklarına. Hepsini dinledik. Bazı değerli milletvekili arkadaşlarım terör konusuna o kadar çok değindi ki, aklımıza çeşitli şeyler gelmeye başladı. Neden başka hükümler üzerinde bu kadar durulmuyor da illaki “Terör suçlarında bu neden uygulanmıyor, neden bu eşitliğe aykırı?” diye, arkadaşımız burada epeyce şeyler söyledi. Değerli arkadaşlarım, terör suçu, bugün Türkiye'nin başına en büyük bela olan bir suçtur. Şu anda ordumuz binlerce askeriyle neden hudut dışında, neden Kuzey Irak’ta, neden savaşıyor, neden her gün insanlarımız ölüyor, neden şehit veriyoruz? Terör belasından dolayı veriyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Bu tasarı onu içermiyor.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sizin kör politikalarınızdan dolayı!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Ee peki, bu teröre nasıl eşitlik tanıyacağız biz? Neresine eşitlik tanıyacağız?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bu tasarı onu içermiyor.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Eğer terörden dolayı sıkıntısı yoksa bir kişinin, buraya çıkıp da “Terör suçlarına bu neden uygulanıyor?” diye bağırmaması gerekir.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Allah, Allah! Ne alaka? O ne, bu ne?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Eğer sıkıntısı yoksa, bunu böyle söylemez. Sıkıntısı olan arkadaşlarım da şunu iyi bilsinler ki, bu devlet, bu millet terörle mücadele edecektir; askeriyle mücadele edecektir, siyasi yönden mücadele edecektir, sosyal yönden mücadele edecektir ve kanunlar ile de mücadele edecektir. (AK Parti, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Kimse de buna engel olamayacaktır. Teröre yandaş olanlar, destek verenler de bundan nasibini alacaklardır. Herkes bunu böyle bilsin!

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – İnsanlık suçu işlemeye devam mı edeceksiniz?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Biz burada yaptığımız kanunları… Efendim, 77’nci madde, dolayısıyla, iyi incelemediğinden bahsediyorlar. İyi incelenememiş hiçbir hüküm buraya gelmemiştir. Burada sonradan yapılan, Genel Kurulda yapılan bazı değişikliklerden dolayı bu sıkıntılar çıkmıştır. O bakımdan, bunları da elbette ki burada düzeltmek zorundayız. Askerî disiplin mahkemelerinde neden zaman aşımı işlemiyor? “Bunu, basit bu suçlardan dolayı, basit disiplin suçlarından dolayı bunu bu çocukların elinden nasıl alırsınız?” dediler, doğru. “Askerî disiplin suçlarında Türk Ceza Kanunu’ndaki zaman aşımı hükümleri uygulanmaz.” böyle yazıyor burada. “Ama Disiplin Mahkemeleri Kanunu’ndaki hüküm uygulanır. Orada da yazıyor ki: “Beş aylık bir süre vardır, beş ay içerisinde hüküm kurulamazsa disiplin suçu zaman aşımına uğrar.” Peki, Türk Ceza Kanunu’nda nedir? Türk Ceza Kanunu’ndaki zaman aşımının en düşüğü altı senedir arkadaşlar. Ya, biz bunun uygulanmasını istememişiz, yoksa öbür tarafta beş aylık bir süre içerisinde zaman aşımı var. Kanuna bakmadan, açıp okumadan burada herkes ahkâm kesiyor. Buradaki hükümlerin -adli sicille ilgili kısımlar- detaylarına girmiyorum artık, bunlar tamamen teknik düzenlemedir.

“Kanunlar niye sık sık değişiyor?” dediler. Fransız Ceza Kanunu henüz yürürlüğe girmeden bu Kanun’un üçte 1’i değiştirilmiştir, iki yüz küsur maddesi değiştirilmiştir. Elbette ki değişecek, uygulamada sorun çıkarsa yine değişecek. E, kanunlar Allah yapısı değil ki ebediyen dursun. Zaman değişiyor, ekonomide değişiklik oluyor, sosyal yapılarda değişiklik oluyor, elbette ki kanunlar bunlara uyarlanacaktır. Ceza Kanunu’nda da uygulamada bazı sıkıntılar çıktı, bu yüzden değişiklikler elbette ki yapılacaktır.

Tütün Kanunu’nun burada ne işi var deniliyor?

Değerli arkadaşlarım, Tütün Kanunu’nun burada bir işi yok. Geçtiğimiz günlerde çıkardığımız Tütün Kanunu’nda, o 4207 sayılı Kanun’da yaptığımız değişiklik sırasında, yine Genel Kurulda yapılan bir değişlikle, bir önergeyle bir maddesi yürürlükten, daha doğrusu tekliften çıkarıldı. O tekliften çıkarılan madde asıl kanundaki ceza hükümlerini düzenliyordu. Hâlbuki biz o değişiklikle başka bir maddede ceza hükümlerini zaten düzenlemiştik, bu takdirde mükerrer ceza oldu. O mükerrer ceza hükümlerini, daha doğrusu eski kanunun 6’ncı maddesindeki ceza hükümlerini yürürlükten kaldırdık bununla. Yani kanunun detayıyla falan ilgili bir şey değil.

Bir değişiklik daha var burada. Değerli arkadaşlarımız “Avukat verilmiyor, zaten fakirin fukaranın avukatı yok, savunmasız bırakılıyor.” dediler. Soruyorum size, bu Hükûmetten önce, bu Meclisten önce, 2005 yılından önce devlet ceza davasında kime avukat veriyordu, var mıydı öyle bir şey? Yoktu. 2005 yılında bu Meclisten çıkan Ceza Muhakemesi Kanunu ile avukat tutma gücü olmayan, maddi gücü buna elvermeyen kişilere, sağır, dilsizlere ve çocuklara devlet, avukat temin ediyor; sağır, dilsizlerin ve çocukların parasının olup olmadığına da bakmıyor. Bunlara bütün suçlarda, diğerlerine de alt sınırı beş yılı geçen suçlarda, parası yoksa, avukat temin edemiyorsa devlet avukat temin ediyor.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İşlemiyor Hakkı Bey, işlemiyor! Kaç para ücret veriyorsunuz avukatlara?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Çok rahat işliyor.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İşlemiyor ağabey.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Bu hüküm gayet güzel işliyor. Şimdi, buradaki hüküm…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Kaç para veriyorsunuz avukatlara?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın bu düzenlemelerle, bu Meclisin yaptığı, bu Hükûmetin yaptığı düzenlemelerle mağdura da avukat temin ediyoruz, hem de ceza süresine bakmaksızın.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ağır cezada kaç lira ücret veriyorsunuz söyler misiniz Hakkı Bey bir avukata? Ağır cezada cinayetten savunan avukata kaç lira ücret veriyorsunuz?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz, elbette ki bir avukatın istediği ücreti verecek durumda değiliz. Devlet, burada bir hüküm koymuştur.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Allah aşkına söyleyin, kaç lira?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Ona paralel olarak, o hükme paralel olarak bir ücret ödüyoruz. Şimdi buradaki 3’üncü maddeyle…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Ne kadar ücret?

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Çıkarıyoruz onu, onu da çıkarıyoruz şu anda, onu da çıkarıyoruz. Yani ferah ol, hiç endişe etme, burada hiçbir yanlışlık olmaz. Şimdi hazırlamış olduğumuz bir önergeyle… Onu biz de görüştük, tartıştık; asgari ücret tarifesi uygulanacaksa -başka şeyler söylendi- sonunda yaptığımız araştırmaya göre, asgari ücret tarifesinin dışında bir uygulama herhâlde olmayacak. Şu hâlde asgari ücret tarifesi üzerinden beraat eden sanık vekiline, avukatlık ücret tarifesine göre bir ücret takdir edilecek. Onu da değiştirmiyoruz, şu andaki uygulama da aynı şekilde devam ediyor. Bu konuda, bence hiç konuşmaya falan gerek yok değerli arkadaşlarım.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Soruşturma aşamasını da getirin ama, takipsizlik verilen şahıslar…

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Gecenin bu saatinde daha fazla vaktinizi almak istemiyorum. Bu düzenlemeler tamamen teknik mahiyettedir, hiçbir sıkıntısı da yoktur.

Şunu açıkça belirtmek istiyorum: Tüzük’ün 77’nci maddesi uyarınca komisyonda tekrar görüşülmeden buraya gelen tasarılarda hiçbir sorun yoktur. Onlarda sorun olduğundan dolayı yapmıyoruz bu değişiklikleri, bunlar gerekli olduğu için yapıyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köylü.

Soru-cevap işlemi için müracaat eden milletvekilimiz olmamıştır.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanmış olarak kabul ediyorum.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 22/5/1930 tarihli ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununa aşağıdaki Ek 10 uncu madde eklenmiştir.

“EK MADDE 10- Bu Kanunda ve diğer ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya kadar, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemeler bakımından bu Kanunun Ek 8 ve 9 uncu maddeleri ile 16/6/1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanunun 63 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

Bu Kanunda yazılı suçlarla ilgili olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinin beş ilâ ondördüncü fıkraları uygulanmaz”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde, gruplar adına Cumhuriyet Halk Partisi söz istemiştir; Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe.

Buyurunuz Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bugün, çeşitli kanunlarda değişiklik yapan kanun teklifini görüşmek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi öncelikle askerî suçlar ve disiplin mahkemeleri uygulamalarında tereddütleri gidermek amacıyla düzenlenmiş bir kanun teklifi olarak geldi, fakat komisyon toplantısına girdiğimizde, hemen hemen altı yedi konuda değişiklik öneren bir kanun teklifi olarak karşımıza çıktı. Nedir bunlar? İşte, Tütün Yasası’yla ilgili kısım, avukatlıkla ilgili kısım, teknik bir uygulama, infazla ilgili bir kısım. Bunlarla ilgili kısımlar bu kanun teklifinin içinde görüşüldü.

Öncelikle şunu sizlerle paylaşmak istiyorum: Bu kanun teklifinin kaynağı değerli bir milletvekilimizin teklifi değildir, bu kanun teklifini hazırlayan Hükûmettir. Hükûmet bir konu üzerinde hazırlık yapıyorsa onu hükûmet tasarısı olarak kendisine olan saygısından dolayı Meclise getirir. 22’nci Dönemde de bu tür uygulamalara biz alıştık. Genellikle bakanlıkta bu tür çalışmalar yapılır, değerli, saygın bir parlamenterin ismi açılır ve o isimle kanun teklifi getirilirdi. Hızlı bir şekilde bir milletvekilimizin… Ve zaten burada da bu sırıtmaktadır bir hükûmet tasarısı olduğu. Üst kısmına yazılmış, altına Bekir Bozdağ... O anda Bekir Bozdağ bulunmuş. Eğer AK Partili başka bir milletvekili olsa, onun ismi yazılarak bu şekilde gelecekti.

Bir ihtiyaçtan dolayı ivedilikle Komisyonun gündemine geldi. Komisyonda bu konuyu tartıştık. Neydi bu? Türkiye Büyük Millet Meclisinin bundan on beş gün önce yaptığı bir kanunu değiştiriyorduk. Yani bu Türkiye Büyük Millet Meclisi on beş gün önce yaptığı yasayı değiştirir bir hâle geliyor. Güven duyulur mu? Güven duyar mısınız? Değerli milletvekilleri, on beş gün önce birisiyle konuşsanız, size belirli bir konuda söz verse, on beş gün sonra değiştirse sözünü, siz o kişiye güven duyar mısınız? Türk halkı bu Meclise bir güven duyar mı?

Nedir bunun kaynağı? Nedir bunun kaynağı? 77’nci madde. O dönemde temel ceza kanunlarında yapılan değişikliklerle ilgili komisyonda İç Tüzük’ün 77’nci maddesine göre görüşmelerin yanlışlığını ısrarla belirttik. O kanun teklifinin altında Cumhuriyet Halk Partisinin muhalefet şerhini görürseniz, 77’nci maddenin uygulanmasının yanlışlığını belirtiyoruz. Ne oldu? On beş güne yakın, burada, gruplar anlaştı, gruplar bir araya geldi, İç Tüzük çiğnendi. Hâlbuki komisyonda bir kanun teklifi görüşüldükten sonra, artık elini çeker komisyon. Komisyon o tasarıdan elini çekmedi. Her siyasi partiden birer tane milletvekili aldı. Niye? “Komisyonda bu yeterli tartışılmadı, yanlışlıklar olabilir, bunları düzeltelim.” İç Tüzük size böyle bir yetkiyi vermiyordu ki. İç Tüzük’ün vermediği yetkiyi kullandık. On beş gün önce çıkardığımız kanunu, Sayın Cumhurbaşkanının 23 Ocak 2008 tarihinde onaylaması sonrasında çıkardığımız kanun teklifini bugün değiştiriyoruz. Niçin? Belirli bir kesimin o konudaki duyarlılığından, belirli bir kesimin o konudaki duyarlılığından. Eğer 77’nci maddeye göre, komisyonda o kanun teklifi üzerinde değerli milletvekilleri inceleme yapabilseydi, Genel Kurulun o yönde vereceği kararın yanlışlığını… Komisyon üyeleri Genel Kurulu ikna edebilirlerdi, o konuda çaba harcanırdı. Kimin için yapıldığı, nasıl yapıldığı belli olmayan bir tasarı… Ondan sonra kamuoyu birbirine girdi. Açıklamalar art arda geliyor ve bu kamuoyundaki ciddi tartışmalardan birisi… “Örtülü af” diyor, “dolaylı af” diyor. Kimi affediyorsunuz? Kimi dolaylı affa gönderiyorsunuz? Kimleri faydalandırıyorsunuz?

İşte biraz önce değerli arkadaşımız “Terörle ilgili konularda biz hassasız, şunu yaparız, bunu yaparız” diyor. Eve Dönüş Yasası’nı çıkartan siyasal parti siz değil miydiniz? Abdullah Öcalan’la ilgili kanuni düzenlemeyi Parlamentonun gündemine getiren Adalet ve Kalkınma Partisi değil miydi? Bu terörle mücadeleyle ilgili yasa teklifi Komisyona hiçbir milletvekili tarafından önerilmemiştir. Burada toplumu yanıltmayın. O konudaki uyarı Yargıtay üyesince gelmiştir. Bize ulaştırılan çeşitli kanunlarda değişiklik yapılmasını öneren tasarı burada. Bakanlık hazırlamış. Bakanlığın terörle ilgili konuda hiçbir düşüncesi yok. Adalet ve Kalkınma Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin ve MHP’li üyelerinin de bu konuda bir düşüncesi yoktu. Yargıtay üyesinin ikazı üzerine, o gün komisyonda bulunan Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve AK Partiden katılan üyelerle birlikte o yasal düzenleme yapıldı. O, sizin teklifinizden değildi. Hatta Komisyon Başkanımız buna karşı da çıkmıştı. Toplumu doğru bilgilendirelim. Yargıtay üyesinin “Bir yıl ile iki yıl arasında cezalar verilebiliyor.” demesi üzerine o konu gündeme gelmiştir.

Peki, kimleri affediyorsunuz? Israrla söylüyorsunuz: “Bu bir af değildir.” Ama Yargıtay Başkanı bunun bir dolaylı af olduğunu söylüyor. Hukukçular bunun bir af olduğunu söylüyor. Artık, bunu yorumlamak Türkiye Büyük Millet Meclisine düşmez. Bunu yorumlamak uygulayıcılara, hukukçulara, yargıçlara düşer. Yargıtayda bazı dosyalar bugünden sıralamaya kondu, tekrar, mahal mahkemelerine, Anadolu’ya gönderiliyor. O, siyasi sistemi tıkayan bir uygulama değil mi?

Daha basit bir uygulamasını vereyim: Bu yasal düzenleme sonucu, kayıp trilyon davasında, kapatılan Refah Partisine yapılan hazine yardımını sahte belgelerle harcanmış gibi göstererek devleti zarara uğratmakla suçlanan ve sanıklar arasında yer alan Sayın Cumhurbaşkanı ile 4 AK Parti milletvekili de örtülü aftan yararlanıyor. Gerçi, Sayın Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanı olmadan önce bir basın toplantısında “Ben bundan beraat ettim.” dedi. İlk defa duydum ki yargılanmayan bir insan, isnat edilen suçtan beraat ettiğini kamuoyuna açıklamıştı. Demek ki bunun altyapı hazırlıkları Sayın Cumhurbaşkanının Cumhurbaşkanlığı adaylığı süresindeki turlarda yapılmış. Bu nedenle sizlere güven duymuyoruz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ne alakası var?

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Komisyonda, bir öneriniz gelince, o konu üzerinde Bakanlık uzmanlarına, o konu üzerinde Yargıtaydan gelen kişilere ısrarla sorma ihtiyacı duyduk. Çünkü…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Cumhurbaşkanına saldırmak için fırsat kolluyorsunuz. Ayıp ya!

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Hayır, ben Sayın Cumhurbaşkanının konumunu koruyabilecek.. Ama doğrusunu söylüyorum. Sayın Cumhurbaşkanının bizden farklı bir uygulaması yoktur. Sayın Cumhurbaşkanı bu olaya kendi tutum ve davranışlarıyla sebep olmuştur. Onunla ilgili dosya burada, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi dosyası burada. Dosyasıyla konuşuyorum, yargı kararıyla konuşuyorum ve dilerim -dokunulmazlığı yoktu- onun dosyası Yargıtaydan ilgili mahkemesine gitse de Sayın Cumhurbaşkanımız yargılansa sade bir yurttaş gibi, o ona yücelik kazandırır. Yargılanmak hiçbir kimseye zül vermez. Keşke bu uygulansa.

Sevgili arkadaşlar, peki, başhekimler faydalanıyordu bundan… Aynı yasayla, bu uygulamayla YİMPAŞ Holdingin Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar iki yıl ceza aldı. Çok uzun uğraşlar sonucu…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Halil Bey, sizin de imzanız yok mu o düzenlemede? (CHP sıralarından “Hop, hop” sesleri)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Dinleyin, dinleyin.

…kamuoyunun dikkatle takibi sonucu cezaevine konulabildi. Şimdi o değerli zat da bundan faydalanacak. Zaten verilen hükmün uygulanması, demin de söylediğim gibi, zor yerine getiriliyordu ama yasal düzenlemeyle uygulamanın da önüne geçilmiş olacak.

Bu tür yasal düzenlemelerle yargı kararlarını işlevsiz hâle getirmek istiyorsunuz veya “Bizim suçlularımıza kimsenin gücü yetmez, onlar hakkında verilen hükümleri geçersiz hâle getiririz.” diyerek birilerine mesaj mı vermek istiyorsunuz? Bu tür uygulamaya yol açan yasal düzenlemeyi hazırlayanlar, bunun yasalaşması için çaba harcayanlar acaba vicdanlarıyla baş başa kaldığında rahatça durabilecekler mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Tamamlamaya çalışıyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, biz bugün bu yasal düzenlemeyle neyi yapmaya çalışıyoruz? Geçen dönem, on beş gün önce çıkardığımız kanunu eski hâle getiriyoruz, yaptığımız işlem bu. Eğer o tür bir değişikliği yapmasaydık bugün bu kanunu görüşmekle karşı karşıya kalmayacaktık. Bu neyi gösteriyor? Bu, bakanlıkça yasa tasarıları hazırlanırken kurumlar arasında gerekli koordinasyonun kurulamadığını gösteriyor. Eğer gerekli bir koordinasyon kurulmuş olsaydı o tür bir yasal düzenlemeye gidilmezdi.

Şimdi, sürem bitiyor ama diğer maddelerde de düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu tür yasal düzenlemeler Parlamentoya, yüceliğine, açıkçası, sıkıntı verir. Hızlı yasa çıkartmayalım. Hızlı tren faciasını yaşadık. Yasadaki hızlılık size prim kazandırmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen sözünüzü tamamlayınız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) - Yasadaki doğruluk, yasada doğruları çözebilmek ve doğru yasa yapabilmek yüce Parlamentonun asli görevidir diyorum ve tümünüzü saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünlütepe.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde soru-cevap işlemi için milletvekillerinden bir talep gelmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 16/06/1964 tarihli ve 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkında Kanunun 63 üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanunda açıkça belirtilmediği sürece, 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap Üçüncü Kısım Birinci Bölüm hükümleri ve zamanaşımı süresine ilişkin hükümleri, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri ile 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun hükümleri, disiplin suç ve cezaları hakkında uygulanmaz."

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Madde üzerinde bir önerge var, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 116 yasa tasarısının 2 nci maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Sırrı Sakık

Sevahir Bayındır

 

 

Şırnak

Muş

Şırnak

 

 

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

Gültan Kışanak

 

 

Bitlis

Batman

Diyarbakır

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım yoksa konuşacak mısınız?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Disiplin suçlarında müeyyidesi çok az olan cezalarda “zamanaşımı” uygulanmaz hükmü, hukukun evrensel ilkelerine aykırıdır, kaldırılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 13 üncü maddesinin madde başlığı “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilememesi, seçenek yaptırımlara çevirme ve erteleme yasağı” şeklinde değiştirilmiş, maddeye birinci cümleden sonra gelmek üzere aşağıdaki ikinci cümle eklenmiştir.

“Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümleri uygulanmaz”

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi yok.

İki önerge vardır, iki önerge de aynı mahiyettedir. Önergeleri ayrı ayrı okutup birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Buyurunuz efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 116 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 3.üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Gülşen Orhan

Ertekin Çolak

 

Yozgat

Van

Artvin

 

İsmail Göksel

 

Özlem Müftüoğlu

 

Niğde

 

Gaziantep

Madde 3 - 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 13 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmemesi, seçenek yaptırımlara çevirme ve erteleme yasağı

Madde 13- Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez; verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez. Ancak bu hükümler onbeş yaşını tamamlamamış çocuklar hakkında uygulanmaz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeler aynı mahiyette değildir. Ufak bir yanlışlık oldu, kusura bakmayın, özür dilerim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 116 sıra sayılı tasarının 3ncü maddesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Sırrı Sakık

Gültan Kışanak

 

Şırnak

Muş

Diyarbakır

 

Mehmet Nezir Karabaş

Bengi Yıldız

Sevahir Bayındır

 

Bitlis

Batman

Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçeyi okuyalım.

BAŞKAN – Gerekçeyi lütfen…

Gerekçe:

AB üyelik sürecinde 2001 de yapılan Anayasa değişikliği ve uyum yasaları ile yapılan reformlara, TCK ve CMK hükümlerine aykırı olduğu için kaldırılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi tekrar okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 116 sıra sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 3.üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

Madde 3 - 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 13 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmemesi, seçenek yaptırımlara çevirme ve erteleme yasağı

Madde 13- Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez; verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez. Ancak bu hükümler onbeş yaşını tamamlamamış çocuklar hakkında uygulanmaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Maddenin anlaşılabilir olması ve ifade düzgünlüğünün sağlanması amacıyla işbu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilmiş önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Oylamaya geçmedik, oylama bitti, bundan sonraki oylama için efendim.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4 – 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “yaptırımın” ibaresi, “tedbirin” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde önerge yok, söz yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arıyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5 – 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 327 nci maddesine aşağıdaki üçüncü fıkra eklenmiştir.

“(3) Yargılama sırasında bu kişinin kendisini vekalet ilişkisine dayalı olarak bir avukat ile temsil ettirmesi hâlinde, 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanununun 13 üncü maddesinde belirlenen tarifeye göre lehine bir vekil ücretine hükmedilir.”

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır.

Okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 116 Sayılı yasanın 5 nci madesinin tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Sırrı Sakık

Sevahir Bayındır

 Mehmet Nezir Karabaş

 

Muş

Şırnak

Bitlis

 

Gültan Kışanak

 

Bengi Yıldız

 

Diyarbakır

 

Batman

BAŞKAN – Diğer önergeyi de okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

116 Sıra Sayısıyla görüşülmekte olan kanun teklifinin çerçeve 5 nci maddesinin metinden çıkarılmasını ve madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Süreyya Sadi Bilgiç

Ertekin Çolak

 

Yozgat

Isparta

Artvin

 

Mehmet Ceylan

Ahmet Yeni

Mustafa Ünal

 

Karabük

Samsun

Karabük

 

 

Nuri Uslu

 

 

 

Uşak

 

BAŞKAN – İki önergeyi de birlikte işleme alıyorum.

Komisyon önergelere katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahipleri konuşmak istiyorlar mı, gerekçeyi mi okutayım?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, iki önerge de aynı olduğu için, gerekçeyi okutun.

BAŞKAN – Peki.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Avukatlık Kanununda öngörülen asgari ücret tarifesi sisteminin gereği olarak, maddenin tekliften çıkarılması zorunludur.

Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve arkadaşlarının önergesinin gerekçesi:

Müdafiilik Kanununda yeni düzenlemeler yapıldı. Zorunlu avukatlık ve ücretler konusunda, CMK hükümlerine aykırı tasarı kanun teklifine aykırıdır, çıkarılmalı.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmiştir, 5’inci madde metinden çıkarılmıştır.

6’ncı maddeyi yeni 5’inci madde olarak okutuyorum:

MADDE 5.- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106 ncı maddesinin dördüncü ve dokuzuncu fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve onuncu fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

“(4) Çocuklar hakkında hükmedilen adlî para cezasının ödenmemesi hâlinde, bu ceza hapse çevrilemez. Bu takdirde onbirinci fıkra hükmü uygulanır.”

“(9) Adlî para cezasından çevrilen hapsin infazı ertelenemez ve bunun infazında koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz. Hapse çevrilmiş olmasına rağmen hak yoksunlukları bakımından esas alınacak olan adlî para cezasıdır.”

BAŞKAN – 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “1 Nisan 2008” ibaresi, “31 Aralık 2010” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- 25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin (2) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“2. Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırım olarak hükmedilen güvenlik tedbirinin gereklerinin yerine getirilmemesi dolayısıyla hapis cezasının infazına ilişkin karar,”

BAŞKAN – 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8- 5352 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin birinci fıkrasında geçen “üç” ibaresi, “beş” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9- 7/11/1996 tarihli ve 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunun 6 ncı maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – 9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10- Bu Kanunun 10 uncu maddesi 19/5/2008 tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buradaki “10”, “9” olacak Sayın Başkan. Bir redaksiyon…

BAŞKAN – Tamam, öyle.

10’uncu madde kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, teklifin tümü üzerinde, oyumun rengini belirtmek için söz istiyorum.

BAŞKAN – Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek üzere söz istiyorum. (AK Parti sıralarından “Geçti, geçti” sesleri)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Genç. Aleyhte görüş bildireceksiniz öyle mi?

Süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kanun çıkardık çok kısa bir zaman önce buradan. Tabii, Parlamentoda kanunların müzakeresini gizlerseniz, kaçırırsanız, vahim hatalar işlersiniz. İşte burada da önemli, vahim hatalardan birileri işlendi. Daha kanun Resmî Gazete’de yayınlanır yayınlanmaz bir yerlerden feryatlar geldi. Bu, işte sizin ayıbınız. Yani on gün önce, on beş gün önce bu Mecliste kanun çıkacak ve arkasından bu kanunun Türkiye gerçeklerine aykırı olacağı ortaya çıkacak ve ondan sonra da yeni bir kanun teklifini getireceksiniz. Hükûmet falan da yok, komisyondan süratle geçecek.

Şimdi, beyler, siz bu memleketi felakete götürüyorsunuz. İşte bakın, Bakanlar Kurulundan kimse var mı? Yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – O cümleyi söylemesen zaten bir şey eksik kalır.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, bir kişi olmaz kardeşim. Nerede bu bakanlar? Gelsin. Gelsin ki bu Parlamentoda konuşulanları duysun. Bu bakanlar nerede beyler? İkincisi… (AK Parti sıralarından gürültüler) Yahu, şimdi bakın… Siz… Bakın, ben size çok fazla da bir şey söylemek de istemiyorum. Ya, insanlar bir onur taşır. Onur taşıyan insanların da söylenen gerçekler karşısında birtakım şeyleri anlaması lazım. Yani grubunuz olabilir, 340 milletvekili olabilirsiniz… Türkiye’yi nereye götürdünüz? Türkiye’de bugün insanlar korkunç derecede şüphe içinde, ne Çankaya’ya güveniyorlar ne Hükûmete güveniyorlar ne YÖK Başkanlığına getirdiğiniz insanlara güveniyorlar.

Türkiye’de insanlar çok ciddi sıkıntılar içinde. Şimdi, bu ciddi sıkıntılar içinde olmasının nedeni şu: Türkiye’de öyle bir ekonomik sistem… Bir soygun ekonomisi var. Yani işte, diyorlar ki ya bu insanlar… Türkiye’de fırsatçılık var, bu fırsatçılıkta fırsatı bulan cebini dolduruyor. Bu izlenimi halktan sıyırmak lazım. Bakın, insanları son kozunu oynar duruma bırakmayın. İnsanları son çabasını harcayacak bir duruma bırakmayın. AKP İktidarı zamanında maalesef Türkiye’de insanları artık son kozlarını ve son sözlerini söyleme fiilî durumuyla karşı karşıya bıraktılar. Şimdi, bu, size bir ders olmasını istiyorum.

Bu kanunu… Burada 651 maddelik bir kanun çıkardınız. Bize konuşma hakkını vermediniz. Burada, hep AKP’liler çıktı konuşmaları kapattılar, önergeleri kapattılar. İşte sonu böyle facia olur. Eğer bir mecliste bir kanun on gün önce çıkar arkasından da on gün sonra o iktidar partisi… Yahu, biz burada… Bu asker kesiminin size yaptığı bir ihtardan dolayı siz bu kanunu getirdiniz. Yani tabii, asker kesiminden böyle bir ihtar gelmeseydi böyle bir kanun getirmezdiniz. Dediler ki: “Ya, sen, şimdi, kardeşim yani asker firarına af getiriyorsun.” İyi ama siz gidip de Avrupa’da o fakir işçinin o alın terini yıllarca, belirtilmiş olan insanların din duygularını sömürerek, onların parasını getirerek sizin partilere de yardım eden insanları affetmiyor musunuz? İnsanlarda bir utanma duygusu olur. Yani sen, gideceksin, yıllarca katrilyonları vuran, o Avrupa’daki işçinin emeğini sömüren insanları getireceksin, karambolden af çıkaracaksın, iki senelik af çıkaracaksın. Hangi vicdan kabul eder bunu ya? Bunu hangi vicdan kabul edebilir? Yani orada, adam, yıllarca gitmiş, emeğini vermiş, adam yememiş içmemiş, ondan sonra, parayı biriktirmiş, senin temsilcilerin camilerde gitmiş “Faiz haramdır.” demişsin “Getir, ben, sana kâr kazançlılığını, kâr ortaklığını vereceğim.” demişsin, parasını almış. Senin liderlerin de bir kısmı gitmiş o paraları getirmiş, burada yemişler içmişler, seçim propagandasına kullanmışlar, ondan sonra sen getirip burada affedeceksin. Hangi vicdan bunu kabul ediyor arkadaşlar? Bunu vicdan kabul eder mi? Bunu insan olan kabul eder mi?

İşte böyle kanunları getirip de karambolden, son anda korsan önergelerle siz bunları affederseniz, memleketi sömürürseniz, bu Türkiye’yi felakete götürürsünüz ve 340 milletvekilinize de güvenmeyin, bunun hesabını sizden çok pahalıya sorarlar.

Bakın, sayın milletvekilleri, yani sizden rica ediyorum, içinizde o kadar çok kaliteli, soylu, güzel insanlar var, Türkiye’yi seven insanlar var ama illa genel başkanlar bunu istedi diye yapmayın. Türkiye çok ciddi sıkıntılar içinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, işte, ordumuz, bugün, insanlar, o yirmi-yirmi beş yaşındaki insanlar, can pahasına, hayat pahasına yurt dışında savaş veriyorlar. Topraklarımız dışında milyonlar, yani en azından üç yüz-beş yüz bin aile, yirmi yaşındaki gencin anası babası vicdan azabı çekiyor, ölüm tehlikesi haberini bekliyor. Bu insanların bu kadar olduğu bir memlekette yani bir iktidar uğruna bu memleket bu kadar horca yönetilir mi arkadaşlar? Yani ben, burada getireceğim… Bu Parlamento, bu kürsü, insanlara, Türkiye Cumhuriyeti devletinde gelen kanunlar, bu halka hizmet edebilir, halka rahatlık getirebilir, halkın sorunlarına çözüm getirebilir bir kanun olması lazım. Ama siz bunları örtüyorsunuz, milletvekillerine söz hakkı tanımıyorsunuz, hepsine… İktidar partisi konuşmaz, iktidar partisi iş yapar kardeşim, iş yapar. Bakanlarınız yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – İş yapıyorlar.

KAMER GENÇ (Devamla) - Hangi saatte, bunlar nerede yapıyor ya? Hangi eğlence yerlerinde, hangi toplantı yerlerinde, eğlence yerlerinde şey ediyorlar? Bu memleketi böyle yönetemezsiniz. Onun için ben bu kanuna karşıyım. Ama sizi de ikaz ediyorum ve lütfen bir daha böyle kanunlar getirmeyin, getirirseniz bunun faturasını çok ağır ödersiniz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Lehte mi konuşmak istiyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, buyurunuz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Genç, aleyhinde mi konuştu ki efendim?

BAŞKAN – Evet.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin lehinde görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Esasında söz almayacaktım, ancak bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek adına söz aldım. O da şu: Geçenlerde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231’inci maddesinde yaptığımız, hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin iki yıllık hükümler için uygulanmasına imkân veren düzenlemenin af olduğuna, değişik kişileri affettiğine dair değerlendirmeler yapıldı. Bir defa, bu müessese iyi bir müessesedir. Amerika’da da, Avrupa’da da, pek çok ülkede uygulanan müessesedir, bir.

İkincisi, ülkemizde de bu müessese bir seneyi geçkindir uygulanıyor.

Üçüncüsü, bunun şartları var:

1- İki yıl veya daha az hapis cezasına mahkûm olmuş olacak.

2- Mahkeme bu kişinin bir daha suç işlemeyeceği konusunda kanaat sahibi olacak.

3- Varsa kamunun veya özel şahısların zararlarını aynen iade, tazmin veya eski hâle getirerek gidermiş olacak.

Bir daha da bundan önce de hayatında hiç suç işlememiş olacak.

Bu şartlar bir araya geldiği zaman, mahkeme hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilir, karar verme mecburiyeti yok. Mahkemenin takdirindedir, dilerse karar verir, geri bırakır, dilerse karar vermez.

Şimdi, bizim mevzuatımızda iki yıllık hapis cezalarının ertelenmesine dair karar verme imkânı var mı? Var. Ne yapıyor mahkeme? İki yıl hapis cezasına, mahkûmiyetine karar veriyor, arkasından kararı erteliyor. Yapılan bu düzenlemenin, bununla yan yana koyup mukayese ettiğiniz zaman, arasındaki fark çok nettir, bu bir.

İkincisi, bu düzenleme hapis cezası almış, mahkûmiyeti kesinleşmiş, şu anda hapishanede yatan veyahut da mahkemelerin mahkûmiyet kararı verdiği kişilerle ilgili uygulanma kabiliyeti yoktur. Neden? Çünkü, mahkeme iyi hâl görmemiş. Yani, bir daha suçu işlemeyeceği hakkında kanaat sahibi olsaydı, iki yıllık ceza alanlarla ilgili erteleme kararı verirdi. Böyle bir karar vermediği için, bundan sonra bu tür hükümlerin bozulup, bu hükmün uygulanma imkânı yoktur. Bu bir af değildir. Örtülü af değildir, dolaylı af değildir. Hiç kimseyi bu düzenleme affetmemektedir. Konuyu farklı noktalara çekmenin de bir gereği yoktur. Hayırlı bir düzenleme yaptık.

Kabulü yönünde oy kullanacağımı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, benim sözlerimi yanlış telaffuz etti Sayın Başkan. Açıklama yapmak için bir dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

Sayın Ünlütepe, iki dakika süre veriyorum.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, burada yasa çıktıktan sonra yasayı yorumlamak yargıçların görevidir.

Şimdi, Sayın Bozdağ da bunu çok iyi bilecektir ki, ceza yasalarında yapılan değişiklikler, lehe olan hükümler tüm sanıklar için uygulanır. “Şunlar için uygulamıyorum.” diyemezsiniz. Dolayısıyla kanun koyucu konumundaki bizim işlemimiz bittikten sonra, ben o sözümü şöyle söyledim: “Yargıtay Başkanının bu yönde bir açıklaması var.” dedim. Peki, Yargıtay Başkanının açıklaması bunu bağlar mı? Bağlamayacaktır. Ama Yargıtay, dosyaları mahal mahkemelerine göndermek üzere hazırlık yapıyor bazı dairelerde, orada tanıdığım arkadaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde. Lehe olan bir hükümden dolayı ilgili mahkeme bir yıla göre karar vermiş ama şimdi iki yıla göre karar verecek, bunu erteleyebilir de. Bir yıl ertelemez ama şartlar sanık lehine yorumlanmıştır. O nedenle bunun o şekilde mi bu şekilde mi olacağının tartışılma yeri burası değil.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Zararı ödeme şartı var.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben, kafamızda oluşan soru işaretlerini değerli Genel Kurulun üyeleriyle paylaşma ihtiyacı duymuştum ve “Bu, böyle de olabilir.” demiştim. Yoksa bunun yanlış bir yönlendirme olarak yorumlanması yönünde bir açıklamam olmadı aksine, Genel Kurul üyelerinin daha geniş boyutta düşünmelerini sağlayabilmek amacıyla sözlerimi söylemiştim ve bu açıklamayı da verdiğiniz için Sayın Başkan size de teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünlütepe.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/152) (S.Sayısı: 116) (Devam)

BAŞKAN - Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.36

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

3’üncü sıraya alınan Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/455) (S. Sayısı: 103) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 103 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Erdal Sipahi söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Sipahi.

Süreniz yirmi dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Konuya girmeden önce, beş gündür Kuzey Irak dağlarında, 2-3 bin metre yükseklikteki arazide, eksi 20 dereceyi aşan soğukta, kar örtüsü, yer yer tipi altında, yalnız hainlerle değil, tabiatla da savaşmak zorunda olan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını, kahraman Mehmetçikleri saygıyla selamlıyorum, başarılar diliyorum; aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve yüce milletimize başsağlığı diliyorum. Tanrı Mehmetçiği korusun.

Bu kahramanlar ülkenin bütünlüğü için canlarını ortaya koyarak mücadele ederken Cizre’de hain ellerin aziz bayrağımızı indirmesine, dün Diyarbakır’da hain sürülerinin bölücü gösteri yapmasına müsaade ve müsamaha edilmesine, Mehmetçiğin sırtından kahramanlık gösterisi yapan Hükûmetin bu konulardaki acz ve kararsızlığına, tepkisizliğine anlam veremiyoruz. Hükûmetin beş yıllık acz ve kararsızlığının nelere mal olduğunu, dışarıda teslimiyet, içeride teröristlerin insafa gelmesini bekleyerek hangi noktaya gelindiğini artık anlamış olduğunu sanıyoruz. Yapılan operasyonun geniş kapsamlı, uzun süreli olarak uygulanmasını, terör kamplarının uzun süre kullanılamayacağı, PKK-Peşmerge iş birliğinin sona erdirileceği bir güvenlik bölgesi tesisiyle devamını bekliyoruz.

Bugün değişiklikleri görüşülecek olan Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu, 22 Aralık 1981 tarihli 2565 sayılı olup 37 maddeden ibarettir. Bu Kanun da daha önceki 1110 sayılı Askerî Memnu Mıntıkalar Kanunu’nun yürürlükten kaldırılmasıyla yürürlüğe giren bir kanundur.

Askerî yasak bölgeler, yurt savunması bakımından hayati önemi haiz askerî tesisler ve bölgeler ile sınırların güvenlik ve gizliliğini sağlamak için bunların çevrelerinde, kıyılarında ve havalarında tesis edilen bölgelerdir. Kara askerî yasak bölgeleri, deniz ve hava askerî yasak bölgeleri olarak ayrılırlar,

                             

(x) 103 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

önem ve önceliklerine göre birinci ve ikinci derece askerî yasak bölgelerden meydana gelirler. Güvenlik bölgeleri ise, özel güvenlik bölgeleri ve askerî güvenlik bölgeleri olmak üzere iki şekilde mütalaa edilirler. Bunlardan özel güvenlik bölgeleri, kamu ve özel kuruluşlara ait stratejik değeri haiz her türlü tesislerdir. Yasak bölge dışında kalan askerî tesisler ise askerî güvenlik bölgesi içerisinde mütalaa edilirler.

Şimdi, ben konunun bütünüyle ilgili bazı hususları Sayın Bakanın nezdinde Hükûmetin bilgilerine ve ilgilerine sunuyorum:

1) 1110 sayılı Askerî Memnu Mıntıkalar Kanunu’ndan bu yana askerî yasak bölgeler ve güvenlik bölgeleriyle ilgili hükümler ve bunların uygulamaları sürekli yumuşatılmış ve gittikçe güvenliği tehdit eder hâle gelmiştir. Bu konudaki yumuşatmalarda dikkatli olunmalıdır.

2) Bu Kanun, bir dizi başka kanunlarla birlikte yeniden değerlendirilmesi, asgari koordine edilmesi gereken bir konudur.

3) Bu Kanun ile hudut mevzuatı arasında mutlaka yeni bir koordineli çalışmaya ihtiyaç bulunmaktadır.

4) Bu tip kanunların askerî ve mülki, idari, adli yapılanma arasında gerek merkezî bağlamda gerekse yerel bağlamda karşılıklı bilgilendirme, yorum ve koordinesine acilen ihtiyaç vardır. Örnek, hudutla ilgili mevzuatın ve yasak bölgelerin, hudut illerindeki makamlar arasındaki koordinesi gibi.

5) Şehirleşme ve çarpık yapılaşma gibi nedenlerle birçok askerî birlik şehrin ortasında kalmıştır. Bu nedenle, yeni bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır.

6) Askerî güvenlik bölgelerinin de kendi içerisinde, aynen yasak bölgelerde olduğu gibi, birinci derece ve ikinci derece gibi sınıflandırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır bundan sonraki safhada. Bir cephanelik ile sosyal tesisin aynı şekilde mütalaa edilmemesi uygun olur kanaatindeyim.

7) Gizlilik tedbirleri alınması hususu, bu askerî yasak bölgeler konusuyla ilgili olarak, 2004 yılında kara askerî yasak bölgeleri için göz önüne alınmıştır ve 2004 yılında bu Yasa’da yapılan bir değişiklikle, kara askerî yasak bölgeleri için, işte, bu “…fotoğraf çekilmesi, harita yapılması, kroki yapılması yasaktır.” şeklinde bir hüküm getirilmiştir. Ancak, bu güvenlik bölgeleri, 2004 yılında yapılan değişikliklerde, ya bilerek yer almamıştır veya unutulmuştur.

Şimdi güvenlik bölgeleri de bu gizlilik tedbirleri içerisine alınmaktadır Sayın Bakanım. Acaba, bir konu hâlâ unutulmuş mudur, unutulmamış mıdır, bu konuyu takdirlerinize sunuyorum: Deniz ve hava yasak bölgeleri ile özel güvenlik bölgeleri de bu tip gizlilik tedbirlerine dâhil edilse idi uygun olmaz mıydı? Yoksa, bunlar da ileride, aynen, şimdi güvenlik bölgeleri için, askerî güvenlik bölgeleri için olduğu gibi ilave değişikliklere zaman içerisinde, aynen bu yasada olduğu gibi gerek duyulacağı kanaatindeyim, ancak bu işi muhakkak ki daha sonra değerlendirmek gerekiyor.

Sekizinci konu olarak şu hususu arz etmek istiyorum: Stratejik tesislerin birbiri ardınca Hükûmetimizce yabancılara satılmasının ardından, bu tesislerin özel güvenlik bölgesi olması gittikçe komik hâle gelmeye başlamıştır. Nedenine gelince, kanun gereğince özel güvenlik bölgeleri için bazı örnekler vereceğim. “Özel güvenlik bölgeleri içindeki gerçek ve tüzel kişilere ait mallar kamulaştırılır.”

Bir başka hüküm: “Yetkili makamın izin verdiği kişilerden başkası giremez.”

Şimdi soruyorum: Hükûmetimiz sayesinde bu stratejik tesislerden -PETKİM, TÜPRAŞ, Telekom tesisleri gibi- birçoğu yabancılara satıldı. Şimdi bunların tapusu yabancıda. Şimdi, buraya giriş çıkışlarla ilgili olarak güvenlik bölgeleri konusunda ne düşüneceğiz? Ne yazacağız? Ben, bunun tereddüdü içerisindeyim. Kapılara, eskiden “Yabancılar giremez.” yazıyorduk. Bundan sonra, bu gidişle, korkarım ki “Yetkililer dâhil Türklerin girmesi yasaktır.” levhası konulacak. Çünkü, onların tapuları artık yabancılarda. Bu acı komediyi milletimizin takdirlerine bırakıyoruz.

Değişikliğe bütünüyle olumlu oy kullanacağımızı belirtiyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Tümü üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Sayın Kaplan, buyurunuz.

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Mecliste, bu kürsüde konuştuğumuz zaman, her zaman Meclisin vakarına, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğuna dikkat edip, burada grubu olan bir partinin mensuplarının huzurunda “Diyarbakır’da yürüyen sürüler.” gibi aşağılayıcı, hakaret teşkil edici kelimelerin kullanılmış olması nedeniyle… Sayın Başkan, tutanaktan çıkarılmasını ve Sayın Milletvekilinin de özür dilemesini istiyorum. Bu konuda birbirimize karşı saygıda kusur etmemek, bizi seçen halkımızın, binlerce seçmenin iradesine saygı demektir. Bu konuda, demokratik çoğulculuk gereği, isteyen ırkçılık da yapar, milliyetçilik de yapar, kafatasçılık da yapar, ama kimsenin bu yüce Mecliste birbirine hakaret etme hakkı yoktur. Öncelikle bunu vurgulamak istiyorum ve bunu bu kasıtla da söylemediğini Sayın Milletvekilinden dinlemek istiyorum gerçekten. Bunu da ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasayla ilgili deminki konuşmacının bazı kaygılarını ben de taşıdığım için söz istedim.

İlginçtir, belki uzmanlık alanı, geliş alanı odur, ama 21’inci yüzyılda yaşıyoruz. Teknik, elektronik, uydu öylesine gelişmiş ki, uydu yayınlarıyla yedi yaşında bir çocuk -bakın, çok açık ifade edeyim, yedi yaşında bir çocuk- istediği zaman bilgisayardan, bir program var -ismini şu an bilemiyorum, yabancı bir kelime; bilen, bu alanda bilgisi olan arkadaşlarım bilebilir- oradan istediği bir noktayı göstererek, o noktadan odanın içindeki masayı, masanın üstündeki kitabın ismini dahi okuyabiliyor. Şimdi, böyle bir teknoloji var. “Black berryler

YILMAZ TANKUT (Adana) – O kadar da değil!.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Aynen öyle. Yok, yok, ben gösterebilirim, gösterebilirim.

Black berryler dağıtıldı, navigasyonu vardır. Navigasyonunu alın, yine, aynı şekilde uydu üzerinden bulunduğunuz noktayı koyabilirsiniz.

Şimdi, ben bunu niçin anlatma gereğini duydum? Yani, gerçekten, cumhuriyet kurulduğunda, 1920’lere gidelim, 12-14 milyon nüfusumuzun olduğu dönemlerde askerî birlikler, Türkiye’de başkent dâhil bütün illerimizde o dönemde şehir merkezlerinin dışında kalmakla beraber, zamanla şehirler geliştiği için, nüfus da 70 milyona çıktığı için şehir merkezlerinde kalmış birliklerimiz.

Şöyle düşünün: Şu an Meclisin içinde askerî bir birlik var, Çankaya’dayız. Meclisten Balgat’a kadar gidin. Sol tarafta Merkez Orduevi var, sol tarafta Kara Kuvvetleri var, Genelkurmay Başkanlığı var, bütün resmî binalar var. Yani, Kızılay Meydanı’ndan Balgat’a kadar kazara birisi, bu yasa çıkarsa, birisi bir fotoğraf çekerse suçlu duruma düşecek, askerî yasak bölgeyi ihlal etmiş olacak.

 Bunu niçin söyledim? Ben de merak ettim doğrusu. 12 Eylül askerî darbesi sonrası, 18 Aralık 1981’de Millî Güvenlik Konseyinin çıkardığı bir yasa. Düşünün, 5 general darbe yapmış, Türkiye’de ordu, yönetimine el koymuş ve böyle bir yasa çıkarıyor. Bu yasayı, aradan tam tamına yirmi yedi yıl geçtikten sonra biz değiştirme gereğini duyuyoruz. Bunun hukuki gerekçesini merak ettim. Belki bir tartışma açılmıştır Millî Savunma Komisyonunda. Bakıyorum, Millî Savunma Komisyonu Raporu’nda hiçbir gerekçe yok. Deniliyor ki, gerekirse ve yasak bölge ilan edilir.

Bakın, yasaklananlar neler, bu da çağın gerisinde kalmış: Fotoğraf çekmek, film çekmek… Film kalmadı arkadaşlar, dijital makineler çıktı. Film mi kaldı? Film var mı, şu an fotoğraf makinesinde filmi olan var mı? Dijital makineler çıktı, film kalmadı. Filmler, casusluk filmlerinde kaldı. Filmler, soğuk harp, istihbarat ve casusluk filmlerinde kaldı, KGB’de kaldı, o zaman, FBI’da kaldı. Bunlar elli sene öncesine ait şeylerdi. Şimdi, şunu anlayabilirsiniz: Daha önce -ben Şırnak Milletvekiliyim- Irak’tan, Hakkâri’den Habur’a kadar, Şırnak-Hakkâri-Siirt bölgesinde, operasyonel bölgelerde yasak bölge ilanı yapıldı, tabela asıldı. O tabelada duyurular var. Deniliyor ki: Bu, bu özellikleri nedeniyle operasyon öncesi, 150 bin askerin olduğu bölgeye girilmesi yasaktır ve fotoğraf çekilmesi yasaktır. Şimdi, bunu, bu yasa tasarısını, Bakanlık buraya getiriyor, diyor ki: “Askerî güvenlik bölgesi olarak tespit edilen…” Sayıyorum: Kışla... Hangi şehri alırsanız, Diyarbakır’ı alın, Dağ Kapı’dan, orduevinden ta Seyran Bağları’na kadar sağ cenahınızın hepsi askerî bölgedir. Bakın, Çanakkale’yi alın, en merkezî yer öyledir. Tekirdağ’ı alın, en merkezî yer öyledir. Kırklareli’ni alın, yol boyunca, Lüleburgaz’a, bilmem nereye kadar askerî birliktir. İzmir’i alın, İzmir de öyledir.

Şimdi, gelişmiş, çağdaş, Avrupa Birliği ülkelerine bakıyoruz. Almanya’ya gidin, şehir merkezlerinde bir tek askerî birlik göremezsiniz, kışla göremezsiniz, askerî eğitim sahası göremezsiniz. Eskiden o ülkelerde de şehir merkezlerinde kalmıştı kışlalar, ordugâhlar, askerî tesisler ve bunlar zamanla şehrin dışına alındı. Hatta, onun mülkiyetini elinde bulunduran Millî Savunma Bakanlığı, katbekat değerlerle o mülklerini hazineye devredip onun karşılığında son derece modern binalar, tesisler kurdu.

Şimdi, biz 21’inci yüzyılda gerçekten bir yasa çıkaracaksak Meclisten, bunu çocuklarımıza nasıl anlatabiliriz? Çocuklarımız bilgisayarla, SMS, MMS’ler, bilmem ne mesajları, e-mail’ler, uydu üzeri, kanal üzerinden, görüntülü, anında Amerika’dan Avustralya’ya kadar görüşmeler yapılırken ve bu görüşmeler İnternet ortamında çok rahatlıkla yapılırken, burada, kazara nöbetçi kulübesinin önünden geçmiş bir turist bir fotoğraf çekmek isterse pat diye inzibat yakasından tutacak, üstelik getirip askerî mahkemede yargılayacağız. Bunun mantığını izah etmemiz gerekiyor. Bunun neden gerekli olduğunu 70 milyon insanımıza anlatmamız gerekiyor. Eğer gerekliyse, 70 milyon insana da bundan sonra “Aman dikkat ha, Çankaya’dan giderken Balgat’a kadar, sakın ha sağda solda fotoğraf çekme!” demeyi de söylemek gerekiyor. Yani insanlarımızı bilgilendirmek, uyandırmak gibi bir sorumluluğumuz da var. Ama burada, bu yasayı okuduğum zaman ben de şaşırıyorum. Örneğin Donanma Komutanlığının bir denizaltısı kıyıya yanaşmışsa onun fotoğrafını çekmek suç değil buna göre veya ne bileyim, bir askerî zırhlı aracın, arazide, bir yerde benzeri şekilde çekilmesi suç değil. Burada, sadece binanın, ordugâhların, yani subay, astsubay gazinolarının; tesislerin, yani tesisler derken eğitim alanlarının, sahalarının fotoğraflarının çekilmesi ve kullanılması yasak kapsamına alınıyor.

Burada, Millî Savunma Bakanlığının, Komisyonunun gerçekten bu kürsüden bizi ikna etmesi gerekiyor. Komisyonun değerli asker üyeleri de burada. Lütfen şunu bize ikna edin: Ya bir doğru var ya Hükûmet doğruyu yapsın, askerî birlikleri alsın, son modern, bir yerlerde yeniden yapılandırsın, o merkezdeki yerler de ülkenin ekonomisinde farklı bir şekilde değerlendirilsin, katkı sunulsun. Nasılsa yakında yap - işlet - devret yasasını da getireceksiniz. Her taraf giriyor, liman giriyor, gar giriyor, deniz giriyor, kara giriyor, dağ giriyor, ova giriyor. Vallahi askerî birlikleri de AKP Hükûmeti isterse çok rahatlıkla bu kapsamın içine alır.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Soru mu bu, rahatsız mı etti seni?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Yani bu konuda çok rahatlıkla alır. Bakın, şunu söyleyeyim: Şehir sıkışmışlığından alınmış yurt savunması görevinin yeni bir şekilde konuşlandırılmasının ülke savunmasına katkısı o yönden daha rahat olacaktır. Şehir merkezlerindeki tesislerin de farklı amaçlarla şehir merkezlerinde değerlendirilmesi de belki ülke yararına daha farklı kıymetlenecektir. Burada söylemek istediğimiz şu: Gerçekten şehir merkezleri… Davutpaşa Kışlasını hepiniz bilirsiniz, tarihî bir binaydı, Metris yolunda giderken o binayı hepimiz görürdük. Sonra Davutpaşa Kışlası cevap veremez duruma geldi, eski bina olduğu için bırakıldı, sonra İstanbul Anakent Belediyesi başka bir işlevle, farklı bir şekilde bir tadilata girdi.

Şimdi, bu tür şeylerin görüşüldüğü, görüşülmesi gerektiği bir dönemde gerçekten Hükûmet bu yasayı niye Meclise getirdi? Yani, bizi ikna etme, 70 milyon insanımızı ikna etme yükümlülüğü altındadır. Yarın, burada bir tane turist kazara… Ki, bilmem İsveç’e gidenleriniz var mıdır? Kraliyet binası vardır, askerî binadır, kraliyet binasının önünde 2 tane asker nöbet tutar, o 2 askerle fotoğraf çekmek için turistler sıraya girerler. Dolmabahçe’de, Anıtkabir’de resmî üniformalı askerlerimiz var, yarın kazara birisi bir fotoğraf çekmek isterse bu yasayla başına hâller gelecek, ceza alacak. Bu doğru mudur 21’inci yüzyılda? Ne olur, rica ediyorum, Komisyondan ve Komisyonumuzun uzman asker üyelerinden rica ediyorum, bu konuda bizi ikna etsinler, bizim kafamızdaki karışıklık da son bulsun diyoruz. Yoksa bu yasayla ilgili söz almak istememin tek nedeni, artık çağa uygun, tekniğe uygun, gelişime uygun yasa yapmak zorundayız. Bu yasaklarla, ben hiçbir ordu ve kışlanın, karargâhın korunacağını, bir fotoğraf makinesinin filmiyle, bu tür bir eylemlilik tarzıyla bir koruma sağlanacağını göremiyorum. Bu konuda Meclisin aydınlatılması, bu yasa çıkacaksa 70 milyon insanımızın bilgilendirilmesi gerekiyor. Yasa teklifinin sahiplerini bu konuda açıklamaya davet ediyoruz.

Bu nedenlerle “evet” diyemeyeceğimizi açıkça ifade ediyoruz. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Tasarının tümü üzerinde şahıslar adına söz yok.

Soru-cevap işlemi için talep yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ASKERİ YASAK BÖLGELER VE GÜVENLİK BÖLGELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 18/12/1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununun 21 inci maddesine aşağıdaki bent eklenmiştir.

“e) Askeri güvenlik bölgesi olarak tespit edilen, Türk Silâhlı Kuvvetlerine ait kışla, kıta, karargah, kurum, ordugah gibi tesislerin, fotoğraf ve filminin çekilmesi, harita, resim ve krokisinin yapılması, not alınması veya harita uygulaması gibi faaliyetlerde bulunulması, bölgenin savunma ve güvenlik tedbirlerini aksatacak, bozacak ve açıklayacak cihazlar kullanılması, bu amaçla görevlendirilmiş olanlar ile, ilgili birlik komutanlığı tarafından izin verilmiş olanlar dışındakilere yasaktır.”

BAŞKAN – Madde üzerinde söz yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü sıraya alınan, Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/459) (S. Sayısı: 104) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu, 104 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Hamit Homriş söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Homriş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA H. HAMİT HOMRİŞ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle bu sert kış ve arazi şartlarında bölücü teröristleri yok etmek için kahramanca mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin komutanından erine kadar bütün yiğit mensuplarını saygıyla selamlıyorum. Şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, gazilerimize de acil şifalar diliyorum.

Hükûmetin, yapılan kara harekâtıyla eş zamanlı olarak acilen bölge üzerinde ekonomik ve siyasal yaptırımlar başlatması gerekmektedir. Gelişmeler, operasyonların yalnızca silahlı teröristlerle yetinilemeyeceğini, bunların kentleri, kasabaları tutmuş silahsız ihanet odakları ve PKK borazanları ile de etkili bir operasyona ihtiyaç duyulduğunu açıkça göstermektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu uygulamaları Hükûmetten beklemekteyiz.

Sayın milletvekilleri, şimdi Milliyetçi Hareket Partisi olarak Millî Savunma Komisyonundaki çalışmalar esnasında desteklediğimiz ve katkıda bulunduğumuz bu kanunla ilgili bilgi arz edeceğim.

Seferberlik veya savaş hâline hazırlık için bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları veya özel kurum ve kuruluşlar ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında planlanan işbirliğinin denenmesi, yedek personelin eğitilerek harbe hazır hâle getirilmesi maksadıyla her yıl seferberlik tatbikatları ve ferdî seferberlik eğitimleri icra edilmektedir. Yılda bir iki defayı geçmeyen bu uygulamalarda personel seferberliği kapsamında ortalama 300 ila 1.000 arasında yedek personel bu tatbikat ve eğitime tabi tutulmaktadır. Hâlen silah altına alınan bütün erbaş ve erlere 257 sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu’nun 2’nci maddesinde belirtilen esaslara göre harçlık ödenmektedir.

                             

(x) 104 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Özel bir düzenleme olmadığı için, seferberlik tatbikat veya eğitimlerine katılan yedek erbaş ve erlere de, anılan madde uyarınca, ödeme yapılmaktadır. Tatbikat veya eğitim süresince yedek subay veya astsubaylara rütbe karşılığı maaş ödenmekte; yedek erbaş ve erlerden memur statüsünde olanlar ise, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gereği, çalıştıkları kurumlardan maaşlarını almaya devam etmektedirler.

Seferberlik ve Savaş Hali Tüzüğü uyarınca, yedek personelin katılacağı tatbikat veya eğitim süresinin kırk beş gün veya daha fazla olabileceği dikkate alındığında, uygulamada tatbikat veya eğitime katılmak üzere çağrılan yedek erbaş ve erlerden özellikle işçi statüsünde olanlar iş yerlerinden ayrılmak, serbest meslek sahibi olanlar ise iş yerlerini kapatmak zorunda kalmaktadırlar. Bu durumda olan yedek personele harçlık tutarı günümüz şartlarında yetersiz kalmaktadır. Örneğin, tatbikat veya eğitime katılan bir ere rütbesi karşılığı ödenecek bir günlük harçlık bedeli 2008 yılının ilk yarısı için 0,48 YTL’dir. Takdir edilmelidir ki, işini gücünü, ailesini bırakarak âdeta gönüllü olarak bu tatbikat ve eğitime tabi olan personel için, yetersizliği bir yana, komik bir rakamdır. Tasarıyla, tatbikat ve eğitimlere katılan yedek erbaş ve erlere ödenen harçlıkların, 4857 sayılı İş Kanunu’yla belirlenmiş en düşük ücret olan asgari ücret esas alınarak iyileştirilmesi gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, her yıl 10-11 birlikte, Bakanlar Kurulu kararıyla, seferberlik tatbikatları ve ferdî seferberlik eğitimleri icra edilmektedir. Bilindiği gibi, seferberlik tatbikatları ve eğitimleri genelde personel seferberliği alanını kapsamaktadır, ancak zaman zaman taşıt seferberliği tatbikatları da uygulanmıştır.

Seferberlik tatbikat ve eğitimlerinin süresi personel seferberlik tatbikat ve eğitimleri için en çok kırk beş gün, araç seferberlik tatbikatları için en çok on gündür. Bu süreler Bakanlar Kurulu kararıyla artırılabilmektedir.

Uygulamada seferberlik tatbikat ve eğitimleri süreleri tasarruf nedeniyle daha sınırlı tutulmaktadır. Personel için yedi ila dokuz gün, araç için iki ila üç gündür. Seferberlik tatbikatı ve ferdî seferberlik eğitimine 2006 yılında 343 subay ve astsubay, 914 erbaş ve er, toplam 1.257; 2007 yılı için de 84 subay ve astsubay, 295 erbaş ve er, toplam olarak da 379 kişi katılmıştır. 2008 yılı için ise 344 subay, astsubay, 769 erbaş ve er, toplam 1.135 kişinin katılması planlanmaktadır. Görüldüğü gibi, seferberlik tatbikatı ve eğitim uygulamaları önemli bir personel miktarını kapsamamakta, dolayısıyla bunlara ödenecek harçlıklar da önemli bir meblağ tutmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, yedek personele ödenecek harçlıklarla ilgili olarak Millî Savunma Komisyonuna gelen Hükûmetin teklif ettiği metinde, bahse konu harçlıklar için çavuşlara yüzde 100’ünün, onbaşılara yüzde 90’ının, erlere yüzde 75’inin ödenmesi öngörülmüştür. Ancak, Komisyonda, benzer görevleri, bazen birbirlerinin görevlerini yerine getiren kadro görevleriyle ilgili rütbelerin zamanla değişimi gibi gerekçelerle aynı fedakârlığı yapıp, bu tatbikat ve eğitimlere katılan personel arasında herhangi bir ayrım yapılması uygun görülmemiş ve çavuş, onbaşı veya er, tamamına yüzde 100’ünün ödenmesi esas alınmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Komisyonda önerdiğimiz bu değişikliğin huzurlarınıza gelmesinden memnunuz. Millî Savunma Komisyonu üyelerine bu değişiklik için teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Yasa değişikliği teklifine olumlu oy vereceğimizi belirtir, yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Homriş.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu konuşmak istiyor.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Önce, Irak’ın kuzeyine yönelik ve ülkemizin bölünmez bütünlüğü için yapılan bu harekât dolayısıyla yüce ordumuzu kutluyor, başarı dileklerimizi iletiyoruz. Şehitlerimize Yüce Tanrı’dan rahmet, gazilerimize sağlık duygularımızı iletiyoruz. Malatya’dan da şehitlerimiz var, Türkiye’nin her tarafındaki tüm ailelerle birlikte Malatya’daki şehidimizin ailesine de başsağlığı dileklerimi bir kez daha iletiyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii bu ülke hepimizin, bu ülkede hepimiz canımızı vermeye hazırız ülkemize, yeter ki ülkemizin huzuru, mutluluğu ve bölünmez bütünlüğü… Ancak her şey eşit olmalı.

Sayın Bakanım, 23 Şubatta bir yönetmelik çıkardınız Bakanlar Kurulu kararı: Bedelli askerlik. Bu ülkede herkesin eşit koşulda ülke uğruna canını vermesine en başta ben varım. Ancak burada bir iki madde var ki Sayın Bakanım, sizin bilginize iletiyorum “gemi adamı” tabiri. Yabancı bayraklı gemide olacak, arkadaşlar, yurt dışında olacak -yanınızda Komisyon Başkanımız, bu işi en iyi bilir- onlar askerliğini dövizle yapacak; Türk bandıralı, yani Türk Bayrağı’na sahip, yine uluslararası kara sularda günlerce evine gelmeyecek, Brezilya’dan bilmem nereye kadar kaç bin DWT’luk gemide bir sene evine gelmeyecek, bu kardeşlerimiz, Türk bayraklı gemi olduğu için askerliğini yapacak. Askerlik görevi vatan görevidir ama eşitlik bu ülkede herkesin istediği bir şeydir. Ben bir kere, bilgilerinize sunuyorum.

Gemi sanayisinde -yabancı bayrak, yerli bayrak- genelde gemilerin yüzde 80’i yabancı bayraklıdır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Panama bandıralı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Yurt dışında gemi şirketi kurmak da çok kolaydır. Türkiye’de çalışan, Türk Bayraklı gemilerde çalışan insanların eğer bu konuda hakkı varsa -yıllarca evine gelmiyor- Uzak Doğu’dan dünyanın her tarafına gidip de evine gelemeyen insanlara hepimiz yardımcı olmalıyız. Kimsenin hakkını yemeyin diye söylüyorum.

İki: Yine burada var: İş adamı... Neymiş, dışarıda yerleşik olacakmış. Gidecek herhangi bir ülkeye -isim vermek istemiyorum- orada iş kuracak, oralı insanı çalıştıracak, oraya vergi verecek, ihracat yapıp dövizini o ülkeye getirecek, bu iş adamı dövizli askerlik yapacak.

Arkadaşlar, benim insanım Türk insanı çalıştırıyor, vergisini buraya veriyor, ihracatını yapıp dövizini buraya getiriyor. Bu, Türkiye’deki iş adamlarına haksızlıktır. İçimden gelen bir şeyi dikkatlerinize sunmak benim bir görevimdir. Takdir hepinizindir arkadaşlar.

İki: Değerli milletvekilleri, tabii, seferberlik ve uzman… Burada biraz sonra uzman erbaşlara gelecek… Ve eğitimlere, yedek erbaş ve erlere ödenecek ücretler…

Değerli milletvekilleri, geçen dönem Meclis kapanırken burada köy korucularına yönelik bir yasa çıkardık. Ey İçişleri Bakanlığı, siz -aradan geçmiş sekiz ay- sekiz aydır hâlâ bir yönetmenlik çıkaramıyorsanız hepinizin takdirine sunuyorum.

Bu kanun haziranda çıktı arkadaşlar. İnsani duygularla söylüyorum: Bunların çocukları var. 53 bin tane köy korucusu var arkadaşlar. Bunlar insan. Kimseyle alay etmeye hakkımız yoktur. Yasayı çıkardıysak geçen dönem… Mayıs ayında çıktı bu yasa, ama hâlâ ne uygulama birliği… Bu insanlar diyor ki: “Bize bir yasa çıktı, ama nedir, ne olacak?”

Değerli milletvekilleri, bu Meclisten bir yasa geçtiyse o insanların hakkını, hukukunu zamanında vermeliyiz.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Şahıslar adına söz talebi yok.

Soru-cevap için talep yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ER VE ERBAŞ HARÇLIKLARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 23/2/1961 tarihli ve 257 sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“Seferberlik tatbikatlarına veya eğitimlerine katılan yedek erbaş ve erlere ödenecek harçlık

EK MADDE 1- Seferberlik tatbikatlarına veya eğitimlerine katılan yedek erbaş ve erlere, tatbikat veya eğitim süresinin her günü için, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa göre 16 yaşını doldurmuş bekâr işçilere uygulanmakta olan aylık net asgari ücretin otuzda biri tutarında ödeme yapılır.

Ancak ilgili mevzuat gereğince, seferberlik tatbikatı veya eğitimi süresince; görevli bulundukları kamu kurum veya kuruluşlarından çalışmakta oldukları işyerlerinden veya tabi oldukları sosyal güvenlik kurumlarından maaş, ücret veya aylıklarını tam olarak almaya devam eden yedek erbaş ve erlere bu maddeye göre ayrıca harçlık ödenmez. “

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 5’inci sıraya alınan İstiklal Madalyası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- İstiklal Madalyası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu (1/472) (S. Sayısı: 105) (x)

                             

(x) 105 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 105 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan söz istemiştir.

Buyurun Sayın Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstiklal Madalyası Kanununda Değişiklik Yapan Kanun hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken Türk milletinin bağrından çıkmış, ülkenin ve toplumumuzun her köşesinden ve her kesiminden insanların oluşturduğu kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölücü eşkıyalara karşı Irak’ın kuzeyinde başlayan ve devam eden harekâtta hayatını kaybeden vatan evlatlarına, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, Türk milletine başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Ayrıca, Türk milletini bölmeye yemin etmiş bu eşkıya grubuna sözle, eylemle, mimikle ve Diyarbakır sokaklarında yürüyüşle destek verenleri ve böylece gerçek saflarını ve kinlerini açığa vuranları da şiddetle kınıyorum. Hatta bu çatı altında, bu kürsüde “demokratik çözüm” diye diye, “barış” diye diye Mehmetçiğe kurşun atanları destekleyen siyasi uzantılarını kınıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Bu ülkenin gücünü hafife alanları, milletimizin imparatorluk kültüründen gelen derin hoşgörüsünü ve sabrını acziyet ve zayıflık zannederek kalleş emellerini gerçekleştireceği hülyasına kapılanlara sesleniyorum: Bin yıllık kardeşlik hukukunu yıkabileceklerini zannedenlerin nasıl bir yanılgı içine düştüklerini görecekleri günlerin artık yakın olduğunu, ihanetin bedelini mutlaka ödeyeceklerini, gaflet ve ihanet rüyasından uyanıp bir an evvel Türk milletinden özür dilemeleri gerektiğini anlamalarını söylüyor, çünkü gittikleri yolun yol olmadığını, çıkmaz sokak olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir asır önce de Türk’ü esir etmek isteyenlerin, Anadolu’dan söküp atmak isteyenlerin bugünkü gibi gafil işbirlikçileri vardı. Onlar da tam hedeflerine ulaştıklarını sanırken bu toprağın insanlarının, milletimizin, çılgın Türklerin en namüsait şartlarda neler yapabileceğini gördüler. Kutsal mücadelemiz İstiklal Harbi’nin şehitlerine ve artık tamamı ebediyete intikal eden gazilerine bir kez daha şükranlarımı sunuyorum ve minnetle yâd ediyorum. Onlar, bu topraklar için, bizlerin güzel ülkemiz Türkiye’de bağımsız ve insan gibi yaşamamız için şehit oldular, en değerli varlıkları olan hayatlarını verdiler. Bu kutsal mücadele esnasında da müstevlilerle iş birliği yapan gafiller vardı. Hatta, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu mücadelenin büyük kahramanı, büyük önderi, büyük komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ne tür muhalefet yapıldığı hepinizin malumlarıdır.

Evet, değerli arkadaşlarım, bu ülkenin haini çoktur, ancak hainlerin kirli emellerini yok edecek, ülkesi için ölmesini bilen kahramanları da daha çoktur. Hiç kimsenin şüphesi olmasın, ülkesi için ölmeyi göze alan kahramanlar olduğu müddetçe hainler kirli emellerini gerçekleştiremezler. Bu topraklarda var olan bin yıllık kardeşliği bozmaya çalışanlar, yani bölücü eşkıya grubu ve onların siyasi uzantıları hiç ümitlenmesinler, emellerine ulaşmaları mümkün değildir. Buna Allah’a inandığım gibi iman ediyorum. Çünkü bu kardeşlik hukuku çok güçlüdür, temelleri, kökleri çok sağlamdır.

Barıştan bahsederken, “Barış, barış!” diye bu kürsülerde nutuk atarken eli silahlı uzantıları bu vatanın evlatlarına kurşun yağdırıyorlar. Şu andaki duruma göre 21 tane vatan evladı bu topraklar için hayatlarını vermiş durumdalar. Tekrar hepsini şükranla, minnetle anıyor, Allah’tan rahmet diliyorum. “Barış” diye diye ölüm ve kinlerini kusuyorlar. Milletimizin, bu hainlerin bazen bu kürsüden söyledikleri bu söylemleri ibretle ve sabırla izlediklerini de biliyorum.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın en eşitlikçi, vatandaşları arasında hiç ayrım yapmayan, etnik kökeni ne olursa olsun herkesi muteber ve eşit vatandaş sayarak bu cumhuriyeti kuranlar, herkesi Türk milletinin eşit bireyi kabul etmiştir. Bu ülkeye karşı haksız ve kirli saldırıda bulunanlar, aslında yakın çevresinden ve tarihten ders almayan beyin fukarası canlılardır. Doksan yıl önce de aynı türden hainler olmuştur, ancak ihanet hayalleriyle yok olup gitmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, devletimizin, topraklarımızın, bu eşitlikçi anayasal düzenin hepimiz kıymetini iyi bilmeliyiz. Aksi hâlde hem kendimize hem milletimize hem de ülkemize yazık ederiz. Kafamızı biraz kaldırıp çevremize bakınca dünyadaki mücadelenin ne olduğunu, komşularımızın başına neler geldiğini hepimiz görüyoruz. Bunu göremiyorsanız, öyleyse yakın tarihimize şöyle bir bakmanın yeterli olacağını söylemek isterim.

Sayın milletvekilleri, madalyalar, kutsal bir mücadele neticesi, millet adına iyi bir iş veya başarılı bir sonuç elde edilince bunların şerefine ihdas edilmiş, manevi değeri çok yüksek olan simgelerdir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin tarihinde birçok övünülecek destan ve olay vardır. Bu övünülecek olayların hiç şüphesiz ki en başında millî mücadelemiz gelir. Yedi düvele karşı yürütülen bu mücadele, savaşlardan savaşlara koşarak yorgun, bitkin, fakir düşen milletimizin olağanüstü çabasıyla gösterdiği bağımsızlık mücadelesidir, şerefle yaşama mücadelesidir, bu toprağın insanlarının insanca yaşama mücadelesidir. Bu ülkenin insanları, Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’nda içine düştüğü girdaptan el birliğiyle, doğulusuyla batılısıyla, kuzeylisiyle güneylisiyle, kahramanca yaptıkları mücadeleyle kurtulmasını bildiler, dünyanın ezilen ve tahakküm altına alınan bütün milletlerine emsal teşkil edecek olan Türk Kurtuluş Savaşı’nı dillere destan bir şekilde yaptılar, kan ve gözyaşı ile vatanın sınırlarını yeniden çizdiler. “Çanakkale geçilmez.” deyip göğsünü siper ederek bu hayâsızca akınlara dur demek için kendini feda eden bu aziz vatanın mübarek şehit ve gazileri aynı kararlılıkla İstiklal Harbi’ni yaptılar. Mondros’a, Sevr’e, Wilson ilkelerine geçit vermediler. Yunanlıları “Geldikleri gibi geri giderler.” diyerek İzmir’den denize döktüler. “Fransız kurşunu değmez adama.” diyerek gözlerini kırpmadan kurşunlara karşı süngülerle direndiler. Çünkü, onlar, şairin dediği gibi “Bedr’in aslanları kadar şanlıydı.” Nene Hatun’dan Şehit Kâmil’e, Sütçü İmam’dan Hasan Tahsin’e kadar bu şanlı vatan evlatları, ülkenin dört bir yanında bu kutsal savaşı bizlere parlak bir geleceği hazırlamak için yaptılar. Genç Türkiye Cumhuriyeti bu saydığım fedakâr vatan evlatlarının omzunda yükseldi. Şarktan garba kadar bu mücadele ayakta alkışlandı ve Türk Kurtuluş Savaşı 20’nci yüzyıl tarihinin en önemli olayları arasında yerini aldı, mazlum milletlerin ümit ışığı oldu.

Değerli milletvekilleri, işte, İstiklal Madalyası, bu mücadeleye katılan kahramanlara, yani, dedelerimiz, dedelerimizin babalarına verilmek üzere bir şeref timsali olarak ihdas edilmiş bir madalyadır. 29/11/1920 tarihli ve 66 sayılı İstiklal Madalyası Kanunu 15 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922 tarihine kadar süren Kurtuluş Savaşı’mızın cephelerinde veya cephe gerisinde kahramanlık ve fedakârlık gösteren bu şanlı insanlara bahşedilmiştir. 20 Kasım 1920’den itibaren 1926 yılına kadar milletvekili, Kuvayımilliyeci, PTT memuru, mülki amir ve askerlerden oluşan toplam 6.920 kahraman Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklal Madalyasıyla ödüllendirilmiştir. 1968’de 1005 sayılı Yasa’nın 1 Mart 1968 tarihi itibarıyla kabulüne kadar geçen kırk yedi yıl içinde 17.557’si subay, astsubay ve 77.704’ü erbaş ve er olmak üzere toplam 95.261 kişiye İstiklal Madalyası verilmiştir. Öte yandan, Kore Savaşı’nda gösterdiği kahramanlıklardan ötürü Güney Kore devleti tarafından kendilerine hatıra nişanı verilenlerin yanında, daha sonraki yıllarda, Kıbrıs çıkarması ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında, vatanın bölünmez bütünlüğünün korunması ilkesi esasına göre, yararlılıkları görülmüş kişilere birtakım liyakat madalyaları ihdas edilmiştir. Ancak, bugün de görüldüğü üzere, 66 sayılı İstiklal Madalyası Kanunu’nun günümüz koşullarına ve konjonktürüne uyarlı hâle getirilerek kanun üzerinde değişiklik yapılmasına dair görüştüğümüz kanun tasarısı ihtiyaç olmuştur.

Tasarının gerekçeli kararında da vurgulandığı üzere, bu mücadelenin kayıtları zamanındaki tespitlere göre kontrol edilerek verilen İstiklal Madalyalarından hakkı olmasına rağmen bunu alamayan, isimleri sonradan tespit edilenler olmuştur. Eski kanun, ebediyete intikal etmiş hak sahiplerinin vârislerine bu madalyanın verilmesi için bir imkân tanımıyordu. Yapılan yeni düzenlemeyle bu imkân sağlanmış oluyor. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa bir övünç destanı olan kurtuluş mücadelemizi yapan o çılgın Türklerin vârislerine bu övünç ve gurur madalyasının verilmesi için bu düzenleme geç de olsa olumlu ve doğru bir gelişmedir, aynı zamanda bir haksızlığın giderilmesidir.

Bu nedenle, Milliyetçi Hareket Grubu olarak bu kanuna olumlu oy vereceğimizi söylüyor, bu vesileyle bir kez daha İstiklal Harbi’nin tüm katılanlarına Allah’tan rahmet diliyor, en büyük emanetleri olan vatan topraklarının sonsuza kadar Türk milletinin birliği ve beraberliğini koruyarak devam ettireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Atılgan.

Tasarının tümü üzerinde şahısları adına söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

İSTİKLAL MADALYASI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1- 29/11/1920 tarihli ve 66 sayılı İstiklal Madalyası Kanununun ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi ile ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Millî istiklal uğrunda hayatını kaybeden şehitler ile madalyaya hak kazandığı halde madalya almadan vefat edenlerin erkek çocuklarının en büyüğüne, erkek çocuğu yoksa büyük kızına, yoksa babasına, o da yoksa annesine, o da yoksa eşine, o da yoksa sıralı mirasçıların belirtilen sırası dahilindeki çocuklarına, o da yoksa diğer tabakada bulunanlara veya onların sıralı mirasçılarına müracaatı dahilinde madalya verilir.”

“Bu Kanun uyarınca madalyaların verilmesi ile mirasçısına intikal işlemleri Milli Savunma Bakanlığınca yapılır.”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

Söz isteyen var mı? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 6’ncı sıraya alınan Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/430, 1/432) (S. Sayısı: 53) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 53 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Var.

Sayın Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Kılıçdaroğlu.

CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aslında diğer yasayla ilgili olarak konuşacaktım. Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın şehitlerine aslında bizim bir minnet borcumuz var. Onlar bu ülkeyi kurtardılar, bağımsızlığımızı sağladılar, dünyanın imrendiği bir ulusal kalkınmayı başardılar ve gerçekten de örnek bir Parlamento yarattılar, örnek bir Türkiye yarattılar.

Benim üzüntüm şu aslında: Parlamenterler olarak bizim, gazilerimize ve şehitlerimize bir minnet borcumuz var ve onlardan da bir özür borcumuz var. Ben, uzun süre Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliği yaptım. Bunlara verdiğimiz aylıklar o kadar düşük ki arkadaşlar. Gerçekten, açın, bütçenin ilgili cetveline baktığınız zaman, o şehitlerimize ve gazilerimize verdiğimiz aylıklar dolayısıyla utanırız. Burada bu kadar güzel konuşmalar yapıyoruz. Bunlar bir avuç insan zaten ama bu bir avuç insanı biz açlığa mahkûm ediyoruz, burada da geliyoruz, şöyledir böyledir diye övüyoruz.

Ben, bu üzüntümü dile getirmek için söz aldım. Onlardan da özür diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın milletvekilleri, çalışma süresinin bu tasarı bitene kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

YEDEK SUBAYLAR VE YEDEK ASKERÎ MEMURLAR KANUNU İLE TÜRKİYE CUMHURİYETİ EMEKLİ SANDIĞI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1 - 16/06/1927 tarihli ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“İlk Yoklama süresi içinde OrgeneralOramiral ve KorgeneralKoramiraller dışında kalan yedek subaylar ile yedek askerî memurlar, kanunî ikametgâhlarını ve varsa maluliyetlerini maluliyet derecesiyle birlikte mahallî askerlik şubesine, şifahen veya mektupla bildirmeye ve raporlarının tasdikli bir suretini bir defaya mahsus olmak üzere göndermeye veya aslını göstermeye mecburdur.”

                             

(x) 53 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 - 1076 sayılı Kanunun değişik 22 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Ancak, sefer ve fevkalade haller dolayısıyla, ordunun kısmen veya tamamen seferi mevcuda tamamlanamaması halinde, lüzum görüldüğü takdirde, yardımcı sınıf yedek subayların yarbay ve daha aşağı rütbedekileri 60 yaşını geçmemek kaydıyla 5434 sayılı Kanunda yazılı yaşların 10 yıl fazlasına kadar, diğer sınıflar yedek subayları anılan Kanunda belirtilen yaş hadlerine kadar, sağlık durumlarının elverişli olması ve Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Yeteneği Yönetmeliğinde belirtilen diğer nitelikleri taşımaları halinde en gencinden başlanarak orduya alınabilirler.”

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 - 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 40 ıncı maddesinin, değişik (e) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“ e) Seferin gereği olarak lüzum görüldüğü takdirde;

I-Subaylardan:

1- Yarbay ve daha aşağı rütbelerdeki yardımcı sınıf subaylar 60 yaşını geçmemek kaydıyla bu maddenin (ç) fıkrasında gösterilen yaş hadlerinden 10 yıl fazlasına kadar,

2- Muharip sınıf subaylar bu maddenin (ç) fıkrasında gösterilen yaşlara kadar,

3- 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun hükümlerine göre astsubaylıktan subaylığa geçirilenler ise aynı kanunda belirtilen yaşlara kadar,

II- Astsubaylardan:

1. Yardımcı sınıf astsubaylar 60 yaşını geçmemek kaydıyla bu maddenin (ç) fıkrasında gösterilen yaş hadlerinden 10 yıl fazlasına kadar,

2. Muharip sınıf astsubaylar bu maddenin (ç) fıkrasında gösterilen yaşlara kadar,

sağlık durumlarının elverişli olması halinde en gençlerinden başlanarak orduya alınabilirler.”

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- Bu Kanun Hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 27 Şubat 2008 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime kapatıyorum.

Kapanma Saati. 22.55

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.